DÖNEM
: 22 CİLT : 52 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
100 üncü Birleşim
10 Haziran 2004 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - YOKLAMALAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın,
Trakya'nın çevre sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması
2. - Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un,
olumsuz hava koşullarının Marmara Bölgesinde zeytin ürününe verdiği zarara,
zeytin üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
3. - Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın,
Konya'nın turizm potansiyeli ile Derbent İlçe Festivaline ilişkin gündemdışı
konuşması
IV. -
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. - Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
B)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1. - (10/111, 160, 180) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve
Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve
Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)
5. - Tekirdağ Milletvekili Tevfik
Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in, Özel Güvenlik
Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve
Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/295, 1/752) (S. Sayısı: 467)
6. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/807) (S.
Sayısı: 508)
VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR'un, sokak çocuklarının ailelerinin istihdamına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/2541)
2. - Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün,
Bilecik İlinin SSK hastanesi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/2589)
3. - Ankara Milletvekili İsmail
DEĞERLİ'nin, ülkemizden geçiş yapan TIR'lara,
- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Dış
Ticaret Müsteşarlığınca çıkarılan bir tebliğe,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad
TÜZMEN'in cevabı (7/2593, 2594)
4. - Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın,
Mersin İli Karaduvar Mahallesi civarındaki petrol sızıntısının sonuçlarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/2612)
5. - Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, İran İmam Humeyni Uluslararası Havalimanı işletmeciliğinin Türk
şirketlerinden geri alınma nedenine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/2624)
6. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
Niğde Kapalı Spor Salonu inşaatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/2625)
7. - Adana Milletvekili Atilla
BAŞOĞLU'nun, yatırıma dönüştürülemeyen paralara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2630)
8. - Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, genetiği değiştirilmiş mısır ve soya fasulyesi ithaline,
Genetiği değiştirilmiş mısır ve soya
fasulyesinin ithaline,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad
TÜZMEN'in cevabı (7/2649, 2650)
9. - Bursa Milletvekili Mehmet Emin
TUTAN'ın, futbol müsabakalarında yaşanan olaylara karşı alınacak tedbirlere
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in
cevabı (7/2708)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
beş oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili Ali Rıza
Gülçiçek'in, Halk Ozanı Aşık Mahzunî Şerif'in 2 nci ölüm yıldönümüne,
Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın,
Yatırımların Teşviki Hakkında Kanun uygulamalarının yatırım ve istihdam
alanında ülke genelinde yarattığı sorunlara ve alınması gereken önlemlere,
İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Kültür
ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu cevap verdi.
Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş,
Kerkük ve Kuzey Irak'taki son gelişmeler ile bölgede yaşanan sorunlara ilişkin
gündemdışı bir konuşma yaptı.
Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun
ve 21 milletvekilinin, oto tamirciliği ile uğraşan küçük esnaf ve sanatkârların
sorunlarının (10/195),
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 20 milletvekilinin, Türk Hava Yollarında son günlerde yaşanan
sorunların (10/196),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
(9/9) esas numaralı Meclis Soruşturması
Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi okundu; daha önce
verilen 2 aylık çalışma süresini doldurması nedeniyle, İçtüzüğün 110 uncu
maddesine göre, Komisyona 2 aylık kesin süre verildiği açıklandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir
heyetle birlikte Romanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523)
(S. Sayısı: 152),
3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305),
Görüşmeleri, daha önce geri alınan
maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;
4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731)
(S. Sayısı: 349),
7 nci sırasında bulunan, Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in,
Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların
Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının (2/295, 1/752) (S. Sayısı: 467),
Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
5 inci sırasında bulunan, Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin (2/292, 2/244) (S. Sayısı: 466),
6 ncı sırasında bulunan, Basın Kanunu
Tasarısının (1/781) (S. Sayısı: 456),
Görüşmelerini müteakiben kabul edilip
kanunlaştıkları açıklandı.
TBMM Genel Kurul çalışmalarının, 10
Haziran 2004 Perşembe günü, saat 14.00'te başlamasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi kabul edildi.
10 Haziran 2004 Perşembe günü, alınan
karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.03'te son verildi.
Sadık Yakut |
|
Başkanvekili |
|
Suat Kılıç |
Türkân Miçooğulları |
Samsun
|
İzmir |
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 14.00
10 Haziran 2004 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Suat KILIÇ
(Samsun)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 100 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
Trakya'nın çevre sorunlarıyla ilgili söz isteyen, Edirne Milletvekili Rasim
Çakır'a aittir.
Buyurun Sayın Çakır. (CHP
sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Edirne
Milletvekili Rasim Çakır'ın, Trakya'nın çevre sorunlarına ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz günlerde,
Dünya Çevre Günü kutlamalarını yaptık. Bu etkinlikler çerçevesinde, Sayın Çevre
Bakanımız ve hükümet ve sivil toplum örgütleri çeşitli kutlamalar yaptı.
Benim düşünceme göre,
özel günler kutlanırken aslolan, o özel günlerin anlamı gereği, o konuyla
ilgili durumun yeniden gözden geçirilmesi, değerlendirilmesi, sorunların tespit
edilmesi ve çözüme yönelik öneriler üretilmesidir.
Özel günleri sadece
törenlerle kutlamak, maalesef, sorunların çözülmesi yönünde çok önemli katkı
yapmaz. Bu bakımdan, salı günkü oturumda, bir arkadaşım, Dünya Çevre Günüyle
ilgili söz aldı ve konuştu. Ben de ısrarla, Dünya Çevre Günü nedeniyle,
çevremizde yaşadığımız sorunları Parlamentoda bir kez daha dile getirmek için
söz talebinde bulundum; Sayın Başkana, bana söz verdiği için huzurunuzda
teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bugünlerde, Trakya'da, Istrancalarda İstanbul'un içmesuyunu temin maksadıyla,
eskiden beri yürütülen projenin devamı olarak Longoz ormanlarının yok edilmesi,
Demirköy Barajının inşaatına yeniden başlanılması ve Longoz ormanları kesilerek
taş ocağının yeniden faaliyete geçmesi durumuyla karşı karşıyayız.
Hepinizin bildiği gibi,
bu Longoz ormanları ve onların altındaki Longoz gölleri, Trakya'nın yeraltı
sularını besleyen, Dünya Bankası tarafından krediyle desteklenip özel koruma
altına alınan ormanlardır. Trakya kara parçamız, maalesef, yeraltı ve yerüstü
su zenginlikleri bakımından çok zengin bir bölge değil ve yeraltı suyunun yüzde
97'si, şu an, sanayi, içmesuyu, kullanma suyu ve tarım suyu olarak
kullanılıyor.
Havadaki suyun yeraltına
inmesini sağlayan, Trakya'nın yeraltı sularını tanzim eden böylesine önemli bir
doğa parçasının yok edilmesini biz Trakyalılar doğru bulmuyoruz, uygun
bulmuyoruz, Sayın Çevre Bakanımızı bu konuda müdahale etmeye çağırıyoruz.
Bunun yanında, yine
Trakya'nın önemli bir doğa parçası güneyindeki Gala Gölüdür. Maalesef, son
günlerde, daha önce, 1991 yılında Bakanlar Kurulunun almış olduğu kararlar
değiştirilerek, RAMSAR Sözleşmesine göre koruma altına alınan, SİT alanı ilan
edilen Gala Gölü çevresi yeniden tarıma
açılmaya çalışılıyor. Gala Gölü de aynen Longoz ormanları gibi, Trakya'nın
yeraltı suyunu tanzim eden, besleyen çok önemli bir doğa parçasıdır. Gala Gölü
ile Istrancalar arasında, Trakya'nın en
önemli akarsuyu durumunda olan Ergene Nehri var.
Değerli oylarınızla, 22
nci Dönemin başında, Ergene Nehrinin kirliliğinin araştırılmasıyla ilgili bir
komisyon kurduk. Komisyonumuz çok güzel çalışmalar yaptı, Meclise raporunu
verdi ve raporu, oybirliğiyle kabul ettiniz.
Bunun anlamı bence şudur:
Millî irade, Ergene Nehrinin sorun olduğunu görmüş, göstermiş, raporuyla tespit
etmiş ve hükümete, bu konuda çözüm üretmesi yolunda da görev vermiştir; ama,
maalesef, bugüne kadar, Ergene'yle ilgili, nehir yatağının ıslahı dışında,
kirliliği giderme yolunda önemli hiçbir adım atılmamıştır. Trakya Üniversitesinin
hazırlamış olduğu Ergene Havza Planı, hâlâ Çevre ve Orman Bakanlığında onay
beklemektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Trakya'da yaşanan sorun, artık basit bir çevre sorunu değildir. Yirmi yıl önce
Trakya'ya gelen sanayici, 20 metreden yeraltı suyu kullanıyor ve tesisini
işletiyordu. Bugün, yeraltı suyu 300 metreye inmiştir. Bu nüfus yoğunluğu, bu
nüfus artışı devam ettiği noktada, eğer ciddî bir önlem alınmazsa, on yıl
sonra, Trakya'da, ciddî içmesuyu sıkıntıları ortaya çıkacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çakır,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
RASİM ÇAKIR (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Nasıl, Japonya'da, su,
bir kanunla Sular İdaresine bağlanmışsa, Trakya'nın suyunun da bir merkezî
idareye bağlanma zorunluluğu vardır. Sorun küçükken daha ucuz ve daha kolay
çözülür, sorun büyüdüğünde bunu çözmek mümkün değildir. Trakya'nın, doğal
olarak, İstanbul'a verebileceği fazla 1 bardak suyu yoktur. Bu Longoz
Projesinin alternatifi de, Lalapaşa Suakacağı Barajı Projesidir. Bu proje
hayata geçirilirse, Longoz ormanları kurtulur, hem Trakya sulamasuyuna kavuşur
hem de İstanbul içmesuyuna kavuşur.
Değerli arkadaşlarım,
konuyla ilgili anlatacağım çok şey var; fakat, gündeminizi daha fazla meşgul
etmek istemiyorum ve Ergene ve Trakya'nın çevre sorunlarıyla ilgili bir daha bu
Mecliste söz talebinde bulunmayacağım; ama, şunu çok iyi biliniz ki, Trakya
halkıyla beraber, bundan sonra, bu sorunların çözülmesi için elimizden gelen
her şeyi yapma gayreti içerisinde olacağız. Sayın Çevre Bakanımdan bir aydır
randevu talep ediyorum bu sorunları konuşmakla ilgili, Çevre Komisyonu üyesi
olarak, maalesef, Sayın Bakanımdan randevu alabilme şansım olmadı. Bize, Çevre
ve Orman Bakanlığı birleştirilirken, burada iyi şeyler olacağı söylendi; ama,
maalesef, Çevre ve Orman Bakanlığı birleşmedi, Çevre Bakanlığı kapatıldı.
O bakımdan, ben, imza
verdiğiniz, oy verdiğiniz, sorun olarak gördüğünüz bu meselenin takipçisi
olmaya devam edeceğim; Yüce Meclisimizin de bu noktada hassas olduğunu gayet
iyi biliyorum. Bugüne kadar olan desteğinize de teşekkür ediyorum; hepinize
sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çakır.
Gündemdışı ikinci söz,
zeytin üretimi ve tarım sigortası sorunu hakkında söz isteyen Bursa
Milletvekili Mustafa Özyurt'a aittir.
Buyurun Sayın Özyurt.
2. - Bursa
Milletvekili Mustafa Özyurt'un, olumsuz hava koşullarının Marmara Bölgesinde
zeytin ürününe verdiği zarara, zeytin üreticilerinin sorunlarına ve alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü'nün cevabı
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; doğa olaylarının
üreticimize verdiği zararların bir örneğini, geçtiğimiz günlerde, Malatya
milletvekili arkadaşlarım, kayısıya verdiği zararı bütün yönleriyle dile
getirdiler.
Bugün, ben de size,
Marmara Bölgesinde üretilen zeytin üreticisine doğa olaylarının verdiği zararı
dile getirmek istiyorum. Marmara Bölgesinde yaklaşık olarak 52 000 zeytin
üreticisi vardır ve her evde 4 kişinin olduğunu varsayacak olursak, yaklaşık
olarak 200 000 kişiyi ilgilendiren bir konuyu dile getirmek istiyorum. Tabiî,
yalnız üreticiyi dile getirmek değil, hepimizin sofrasında her sabah yediğimiz
zeytinden söz etmek istiyorum. Bu yıl yaşanan uzun ve yoğun kış olayının zeytin
üreticisine verdiği zararı sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; bu
bağlamda, hepinizi en içten saygılarımla selamlamak istiyorum arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, zeytin hasat mevsimi kış aylarında olur; özellikle kasım,
aralık, ocak ve şubat aylarına denk gelmesi nedeniyle kışın en yoğun olduğu,
soğuğun en yüksek olduğu döneme rastlar. Bu bakımdan da, zeytinin hem hasat
dönemi hem de zeytinin verimli hale gelmesi için geçecek olan zamanda doğa
olayları çok önemli şekilde zeytini etkiler. Buna bir örnek verecek olursam;
1991 yılında Erdek, Edincik, Marmara Adası ve Mürefte bölgesinde -burası,
yaklaşık olarak Balıkesir ve Tekirdağ'ı kapsamaktadır- karın uzun sürmesi ve
yoğun kar yağışından dolayı, yaklaşık olarak, zeytin üretiminin yüzde 70'i
zarar görmüş ve bunlar sofralık zeytin niteliğini tamamen kaybetmiş; hepsi
yağlık olarak kullanılmıştır.
2000-2001 yılı zeytin
toplama döneminde İznik, 2001-2002 döneminde Gemlik ve Mudanya, 2002-2003 hasat
döneminde de özellikle Mürefte bölgelerinde, yine, kışın çok uzun sürmesi ve
özellikle de dondurucu olayların arka arkaya gelmesinden dolayı zeytin
üreticisi çok zarar görmüştür. Bu yıl, yani geçtiğimiz 2003 kış döneminde de,
yine, hepimizin yaşadığı gibi, kışın çok uzun sürmesi ve dondurucu günlerin
olmasından dolayı özellikle Marmara Bölgesindeki zeytincimizin hemen hemen
yüzde 50'si zarar görmüştür. Zaten kıt kanaat geçinen, zar zor geçinen bu
üreticimiz bundan nasıl kurtulurum diye çare aramaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
yaşadığımız modern çağda tabiat olaylarını bırakalım, yağmur böyle yağdı, kar
böyle yağdı, soğuk böyle oldu diye bırakalım çiftçimiz başının çaresine baksın
dersek, bu, modern çağda en kolay yol olur. Özellikle, Avrupa Birliğine girme
sürecinde olduğumuz bugünlerde, sayın hükümetin her beş cümleden birinde
"Avrupa Birliği böyle istiyor, Avrupa Birliği böyle dedi" dediği bir
dönemden geçiyoruz. Gerçekten, Avrupa Birliği ülkelerinde bütçelerinin büyük
bir kısmı tarım üreticisine ayrılır; bizde ise, bildiğiniz gibi, hükümetin
böyle bir politikası yoktur. Bize gelince, devlet, doğa olayları karşısında
çiftçiyi tek başına bırakmaktadır, başınızın çaresine bakın, ne yaparsanız yapın
denilmektedir.
Peki, bunun çaresi yok mu
arkadaşlar; var tabiî. Dediğim gibi, modern devletlerde "tarım
sigortası" diye bir olay var. Bizde tarım sigortası diye bir olay henüz
yerleşmiş değil. Şu anda tarım sigortası için başvuran 62 tane şirket olmasına
karşılık, bunlardan yalnız 9'u aktif olarak çalışmaktadır. O bakımdan, tarım
sigortası, bizim ülkemizde... Özellikle, zeytin üreticisi için söylüyorum bunu.
Bugünlerde şeftali üretimi de bundan çok büyük zarar görmüştür. Bunlara herhangi
bir sigorta yapılmamıştır ve başlarının çaresine bakması için gereken neyse,
herkes kendi başının çaresine bakmaktadır.
Benim, bu tarım
üreticisi, daha doğrusu zeytin üreticisinin bir milletvekili olarak burada
söylemek istediğim...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özyurt.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- ...hükümetten istediğim, tarım sigortasını bir an önce önümüze getirsin.
Parlamentoda her zaman Avrupa Birliği yasalarında desteğimizi isteyen hükümete
bu konuda da destek vereceğiz.
Ben, Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekili olarak söylüyorum; bir an evvel tarım sigortasını
getirecek olursa, elimizden geldiğince her türlü desteği vermeye hazırız.
İnşallah, bu sorunun çözüldüğü günü görür, yine bu kürsüde sayın hükümete
teşekkür ederim.
Bu vesileyle, hepinize
çok teşekkür etmek istiyorum. Sağ olun arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ediyorum
Sayın Özyurt.
Gündemdışı konuşmaya
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bursa Milletvekilimiz
Sayın Mustafa Özyurt'un gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, sayın
milletvekilimiz, Bursa bölgesinde meydana gelen don afetiyle ilgili olarak,
özellikle zeytin üreticilerinin uğradığı zarardan bahsettiler. İki gün önce,
Kırıkkale ve Yozgat'ta bir başka tabiî afetle karşılaştık. 2004 yılının ilk beş
ayında afete maruz kalan il sayımız da 51 olmuştu; bugün itibariyle bu sayı 53'e
ulaştı. Dolayısıyla, gerçekten, yoğun tabiî afetlerin yaşandığı bir yıl
içerisindeyiz; çiftçilerimiz bu bakımdan büyük sıkıntı içerisindeler. Ben,
Sayın Mustafa Özyurt'un, başta bölgesindeki zeytin üreticileri olmak üzere,
sebze ve meyve üreticilerinin zararlarıyla ilgili düşüncelerini, daha geniş
anlamda, tüm çiftçilerimiz adına alarak, derin üzüntü içerisinde olduğumuzu belirtiyorum
ve bir bakıma, içinde bulunduğumuz durumu ifade eden sözlerimi de, ben,
defalarca burada tekrar ettiğimi hatırlıyorum.
Evet, gerçekten, kamunun
bu hususta yerine getirmesi gereken görevinin, maalesef, üç dört yıllık bir
süre içerisinde, arzu edilen şekilde yapılamadığını biliyoruz. 2001 yılından
itibaren, kesinleşen tabiî afet zararlarının ödenmesi söz konusu olmamıştır;
çünkü, bunun için geçmişte bir fon oluşturulmuş; bu fonların kaldırılmasını
müteakip, kanunu yürürlükte olmasına rağmen, maalesef, çiftçilerimize bu
ödemeler yapılamamıştır. Aslında, şöyle bir yanlış anlamaya da gidilmektedir:
Bir anda, afet sonrasında, tarım teşkilatımız, yöneticilerimiz, bu afet
bölgelerine giderek ölçümler yapmakta, tespitler yapmakta, âdeta,
çiftçilerimiz, bunun akabinde kendilerinin zararlarını telafi edecek bir
uygulamanın geleceğini de düşünmektedirler; ama, maalesef, bu husus, bir müddet
sonra, buradaki hayal kırıklığını da artırmaktadır; yani, bu işin hakikat
tarafı böyledir.
Yapılabilen ise,
hepinizin bildiği gibi -daha önce de defalara söyledim- çok sınırlı şeylerdir.
Sosyal Yardımlaşma Fonundan, Acil Destek Fonundan, duruma göre, bu bölgelere
yardımlar yapılmış; ancak, bunlar, toplam zararın çok cüzi bir kısmını
oluşturmuştur. Dolayısıyla, derde derman bir çözüm yoktur.
Şimdi, dolu afetinden
dolayı benzer sıkıntıları çeken Yozgat ve Kırıkkale'deki çiftçilerimize de, bu
vesileyle, geçmiş olsun diyorum.
Bugüne kadar yapılan
destekler konusunda, doğrudan gelirin erkene alınması, Ziraat Bankası ve tarım
kredi borçlarının ve faizlerinin ertelenmesi, primlerin erken ödenmesi gibi
tedbirler söz konusu olmuştur.
Sayın Mustafa Özyurt'un
belirttiği tedbir, benim de defalarca söylediğim gibi, bugün için
getirebileceğimiz en makul çözümdür. Şu anda, Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar
Genel Müdürlüğündedir. Buraya gelmeden önce aldığım bilgiyi aynen aktarmak
istiyorum. Başbakanlık, ilgili tüm kuruluşların görüşlerini toparlamış,
alternatif görüşleri iki noktaya indirmiştir. Bunlarla ilgili nihaî bir
değerlendirme yapılarak, imzaya açılıp, hükümetin teklifi olarak Meclise intikali
söz konusudur.
Ben, bu konuyla ilgili
artık daha fazla bir gecikmenin olmayacağı ümidi içinde olduğumu, dolayısıyla,
çiftçilerimizin maruz kaldığı tabiî afetlerle ilgili olarak, bundan sonra daha
rasyonel işleyen ve bir bakıma, daha modern bir sistemin Türk tarımına ve
çiftçisine kazandırılmasına, peşinen, burada belirttikleri gibi, desteklerinden
dolayı da teşekkür ediyorum. İnşallah, ahenk içerisinde, çok hızlı bir
çalışmayla, kısa sürede, bu kanunu, Türk toplumuna, Türk çiftçisine
kazandırırız.
Ben, konuyla ilgili
değerlendirmeleriniz ve gündeme taşımanız bakımından gösterdiğiniz ilgiye
tekrar teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Gündemdışı üçüncü söz,
Konya İlinde turizm ve Derbent Festivaliyle ilgili söz isteyen, Konya
Milletvekili Sayın Ahmet Işık'a aittir.
Buyurun Sayın Işık.
3. - Konya
Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya'nın turizm potansiyeli ile Derbent İlçe
Festivaline ilişkin gündemdışı konuşması
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya turizmini anlatmak ve Derbent İlçe
Festivalinden bahsetmek üzere gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
MÖ 7000 yıllarından başlayıp yerleşim merkezi haline dönüşerek değişik
medeniyetlere zemin oluşturmuş Konya, en eski yerleşim merkezleri arasında yer
almaktadır. Anadolu Selçuklu Devletinin iki asır başkentliğini yapmış, Osmanlı
Devleti zamanında ise cazibe merkezi olma özelliğini korumuş olan ilimiz,
günümüz dahil, tüm süreçlerde etkinliğini sürdürmüştür. İlimiz sınırlarındaki
Çatalhöyük, dünya platformunda, ilk defa ateşin kullanıldığı, yemek kültürünün
başladığı merkez olarak bilinmektedir. MÖ 7 ile 2 nci Asırlar arasında Persler,
Büyük İskender, Roma ve Emeviler tarafından da, belli süreçlerde, Konya'da
hüküm sürülmüştür. Bizans eyaleti olarak 10 uncu Yüzyıla kadar gelen Konya,
1072 ya da 1074 yılında Türk egemenliğine girmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; turizmde büyük etkiye ve katkıya sahip ilimizde, Sırçalı
Medrese, İnce Minareli Medrese, Alaeddin Camii, Sahip Ata Külliyesi, Karatay
Medresesi, Sultan Selim Camii, Karatay Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Etnografya
Müzesi, Atatürk Müzesi, Sille Aya Elena Kilisesi, Obruk Han, Sadrettin Konevi
Camii ve Türbesi, Aziziye Camii, Şemsi Tebrizî Camii ve Türbesi yüzlerce
eserden yalnızca bir kısmı olup, tarihî süreçte Konyamız "muhteşem Türk
şehri" unvanını da almıştır.
Değerli milletvekilleri,
Konya İlimiz 12 nci Asırda ilim ve sanat merkezi haline gelerek dünyada seçkin
bir yere kavuşmuş, Kadı Siraceddin Urmemi, Sadrettin Konevi, Şemsi Tebrizî,
Muhyiddin Arabî, Mevlânâ Celâleddin Rûmî gibi büyük düşünürler eserlerini
Konya'da yazarak dünyaya ışık saçmışlardır. Mevlânâ Celâleddin Rûmî'nin dünya
görüşü ve hayat felsefesi, Nasreddin Hoca'nın nükteleri, ibret ve mana dolu
cevapları, insanlığın ortak kültürüne büyük katkıda bulunmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; inanç turizminde Topkapı Sarayından sonra en çok turist alan,
şehrimizdeki Mevlânâ Müzesi olup, 2002 yılında yerli ve yabancı toplam
ziyaretçi sayısı 1 345 500, 2003 yılında ise 1 238 480 kişi olmuştur.
Coğrafyamızda bulunan Kilistra başka bir önemli inanç turizm merkezidir. İsmil,
Ilgın ve Köşk Kaplıcalarıyla termal turizmi, Beyşehir, Hadim, Taşkent, Ilgın,
Doğanhisar, Hüyük, Seydişehir bölgelerimizde av turizmi ve yayla turizmi, doğal
güzelliği ve çevre özelliğiyle Beyşehir Gölü ve Kıreli Havzası alternatif
turizm bölgesi olup, her geçen gün yerli ve yabancı birçok insanın ilgisini
çekmektedir.
Tarihî ve günün
özellikleri dikkate alındığında ilimizin kültür ve cazibe merkezi haline
getirilmesi, ayrıca Ilgın Kaplıcasının termal turizm merkezi ilan edilmesi,
şehrimiz ve ülkemiz açısından çok büyük önem taşımaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Konya, ülkemizin nüfus olarak 4 üncü, yüzölçümü olarak 1 inci
büyük şehri olup 31 ilçesi bulunmaktadır. Konya İlimizdeki 31 ilçeden birisi de
Osmanlı belgelerine göre eski adı Tatlarhisarı olan Derbent'tir. 1930 yılında
belediyelik, 1990 yılında ise ilçe statüsüne kavuşmuş olan Derbent İlçemiz, 442
kilometrekarelik yüzölçümüne, 10 kilometrekaresi sulanabilen 156
kilometrekarelik araziye, 19 120 nüfusa ve 1 480 metre rakıma sahiptir.
Türkiye genelinde ilçeler
dikkate alındığında, millî gelirden en az pay alan ilçelerimizden bir tanesi
olan Derbent'in kamu yatırımlarından ve kamu hizmetlerinden yeterince pay
alamamış olması ve gelir kaynağı tarım ve hayvancılık olmakla birlikte halkın
doğal ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak uğraşı nedeniyle, yaz aylarında
Derbentimiz çalışma amaçlı göç vermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Işık.
AHMET IŞIK (Devamla) -
Anadolu insanının tüm özelliklerini hamurunda barındıran ilçe insanı,
kalkınmayı, kamu yatırımlarından ve kamu hizmetlerinden tatmin edici pay almayı
umutla, inançla beklemektedir.
Değerli milletvekilleri,
Derbent halkının kısa zamanda sevgisini kazanan genç ve çalışkan Kaymakamı,
yine Derbent'in ve Derbentlinin umudu haline gelmiş tecrübeli ve başarılı
Belediye Başkanı ve Derbentliler Dayanışma Derneğinin organize ettikleri,
Derbent Yaylarında 27 Haziran 2004 tarihinde yapılacak olan geleneksel
festivale tüm milletvekillerimizi davet ediyor, Yüce Meclisi, tekrar saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz.
IV. -
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. -
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna düşen 1 üyelik için İstanbul Milletvekili Ersin Arıoğlu aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
B)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1. -
(10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN - Çocukları sokağa
düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Genel Kurulun 20.4.2004 tarihli 75
inci Birleşiminde kurulan (10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesi
bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.
Kâtip Üyenin oturduğu
yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, listeyi okutup
oylarınıza sunacağım:
Çocukları Sokağa Düşüren
Nedenler ile Sokak Çocuklarının
Sorunlarının
Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
(10/111, 160, 180)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
AK Parti (8)
Recep Garip (Adana)
Reyhan Balandı (Afyon)
Ali İhsan Merdanoğlu (Diyarbakır)
Serpil Yıldız (İzmir)
Avni Doğan (Kahramanmaraş)
Orhan Erdem (Konya)
Öner Ergenç (Siirt)
Cevdet Erdöl (Trabzon)
CHP (4)
N. Gaye Erbatur (Adana)
Cevdet Selvi (Eskişehir)
Güldal Okuducu (İstanbul)
Canan Arıtman (İzmir)
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
Önce, yarım kalan
işlerden başlayacağız.
V. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
2. - Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3. -
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini
erteliyoruz.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4. - Kamu
Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731)
(S.Sayısı: 349)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından,
tasarının müzakeresini erteliyoruz.
Tekirdağ Milletvekili
Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in, Özel Güvenlik
Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve
Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
5. -
Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü
Önder'in; Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve
Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/295, 1/752) (S.
Sayısı: 467) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 467 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
(x) 467 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Hakkı
Ülkü; buyurun.
Konuşma süreniz 20
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HAKKI
ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özel Güvenlik
Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve
Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz
tasarı, devlet-toplum ilişkilerini doğrudan belirleyen bir konudur. Devlet
tarif edilirken, kısaca "meşru güç kullanma tekeli" olarak
tanımlanır. Toplumsal barışın korunması için, sadece devlet güç kullanır. Devlet,
bu yetkisini kimseyle paylaşmaz ve paylaşamaz. Devletin en temel görevlerinden
biri, tüm yurttaşlarını aynı şemsiye altında korumaktır ve bunun için gerekli
olan önlemleri almakla yükümlüdür. Güvenlik topluma eşit şekilde sunulur ve
herkes eşit oranda yararlanır; ama, tasarı, bir bakıma, şemsiyeyi bir tarafa
bırakarak, pardösü ya da yağmurluklarla korumayı yeterli görmektedir. Gerçi,
Grubumuz olumlu oy verecektir bu tasarıya; ama, şunları da söylemeden geçemeyeceğiz:
Adına 2495 sayılı Yasa
dediğimiz bu yasa, 1981 yılında, stratejik öneme sahip kurum ve kuruluşların
güvenliğinin daha sıkı bir biçimde, lokal güvenlik teşkilatı tarafından
sağlanması hususunu Türk idare hukukuna sokmuştur. Böylece, Bakanlar Kurulunun
belirlemiş olduğu bazı kurum ve kuruluşlar için kendi bünyelerinde güvenlik
teşkilatı kurmaları zorunlu tutulmuş ve ilgili birimler kurulmuştur; ancak, 1989
yılından itibaren, dünyada yaşanan malum gelişmeler güvenlik nosyonunda
değişiklik yaratmış, güvenlik hizmeti piyasadan temin edilebilir hale
gelmiştir.
Özel güvenlik sektörü,
1990'lı yılların başlangıcından itibaren dünyada çığ gibi büyüyerek yılda aşağı
yukarı 100 milyar dolarlık bir hacme ulaşmıştır. Türkiye'de özel güvenlik,
1990'lı yıllardan itibaren anlam değiştirmiş ve büyük ölçüde de özelleşmiştir.
Yasası olmadan yönetmelikler aracılığıyla özel güvenlik hizmeti veren şirketler
alabildiğine fazlalaşmıştır. Bugün, hâlâ, özel güvenlik hizmeti veren
şirketlerin yasal bir zemini de yoktur. Şu anda görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısı, fiilî durumun yarattığı bu yasal boşluğu doldurabilmek için
hazırlanmış bir yasa tasarısıdır. Güvenlik teşkilatlarının kurulması yerine,
özel güvenlik şirketlerinden hizmet alınması bu yasa tasarısına göre, âdeta,
âdet haline getirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanun tasarısının amacı, kamu güvenliğini tamamlayıcı
mahiyetteki özel güvenlik hizmetlerinin yerine getirilmesine ilişkin esas ve
usulleri belirlemektir; oysa, bu kanun tasarısı, kamu güvenliğini ikame edici
mahiyettedir; yapmakla yükümlü olduğu görev ve kullandığı yetkiler ile özel
güvenlik şirketlerinin yapacağı görevler ve kullanacağı yetkiler kimi yerlerle
örtüşmektedir.
Genel anlayışla ilgili
olarak, suçu oluşundan evvel önleyici tedbirler almak, polisin görevleri
arasındadır; teklife göre, özel güvenlik görevlileri de korudukları yerlerde bu
yetkiyi kullanmaktadırlar. Polis, sinema, tiyatro gibi yerlerde, toplu
çıkışlarda suçların oluşmasını önler ve bunun dışındaki zabıta hizmetlerini
görür; bu görev de, özel güvenlik tarafından yerine getirilecektir. Böylece,
önleyici nitelikteki özel kolluk görevleri de, özel güvenlik görevlileri
tarafından yerine getirilebilecektir.
Madde 7'nin (g) bendinde
"suç teşkil etmemekle birlikte tehlike doğurabilecek eşyayı emanete
alma" (i) bendinde de "kişinin vücudu ve sağlığı bakımından mevcut
bir tehlikeden korunması amacıyla yakalama" denilmekte; Emniyetin web sitesinde
de, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün şu sözleri yer
almaktadır: "Devletin görevlerinin başında, ülke içerisinde güvenlik,
adalet ve huzurun önemli bir yeri vardır." Bu görevler, devletin, bazı
yetkilere ve bunu sağlayacak
-vatandaşın kişi olarak yapamayacağı- kuvvetlere sahip olmasını
gerektirir; hatta, vatandaşların kısmen bile olsa yapmaya kalkmaları uygun
değildir, o zaman anarşi doğar, devlet otoritesi olmaz.
Kamu kurum ve
kuruluşlarının kendi bünyelerinde özel güvenlik personeli görevlendirmeleri
halinde, bunların bağlı oldukları statü ve özlük hakları belirtilmemiştir;
oysa, bu konu tasarıda vardı, galiba unutuldu; bu da, tasarının, özel güvenlik
hizmetlerinin, kurum ve kuruluşlarca kendi bünyelerinde oluşturulmasını değil,
dışarıdan hizmet alımı şeklinde sağlanmasını, yani, bir nevi dayıbaşılığı
amaçladığını göstermektedir.
Görüşmekte olduğumuz
tasarının gerekçesinde ve hükümet yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda,
2495 sayılı mevcut Kanunun, özel güvenlik şirketlerinin bu alandaki
faaliyetlerine izin vermediği; ancak, özel güvenlik hizmeti veren şirketlerin
fiilen çalıştığı ve bunlara ilişkin denetimlerin ve yaptırımların yetersiz
kaldığı belirtilmektedir. Bu kanun yürürlüğe girdiği takdirde kişi ve
kuruluşların, hem özel güvenliklerini sağlayabileceklerini hem de devletin bu
konuda belirleyici olmaktan çıkıp, kişilerin ihtiyaç ve taleplerine bağlı
olacağını iddia etmektedirler. Bu ek güvenlik isteyen kişi ve kuruluşlara bu
imkânı tanıyarak ve buna ek olarak binlerce insana iş olanağı sağlanarak, daha
fazla huzur ve güven içinde yaşayacağımız da bu yasa tasarısında
savunulmaktadır. Güvenlik hizmetlerinin ihtiyaç ve talepler sonucunda piyasadan
temin edilmesi, serbest piyasa ekonomisi kuralları içerisinde, ilk bakışta
kendi içerisinde tutarlı görünmektedir. Buna göre "güvenlik hizmeti, her
mal ve hizmet gibi serbestçe piyasada alınıp satılabilir" denilmekte
-buraya kadar anlaşılmayan herhangi bir husus olmadığı da bilinmektedir- ancak,
bu noktadan sonra "güvenlik tuzağı" diyebileceğimiz ya da
"güvenlik paradoksu" diyebileceğimiz bir hususa geliyoruz. Güvenlik
ihtiyacı ne kadar artarsa, doğal olarak güvenlik maliyetleri de o kadar
artacaktır. Güvenlik maliyetlerinin artışı üretim maliyetlerinin de artışı
olacaktır. Bugün, Amerika Birleşik Devletlerinde özel güvenlik için yılda 50
milyar dolara yakın bir para harcanmaktadır. Güvenlik ihtiyacı azalmamakta,
aksine daha da artan oranda yükselmekte, bireylere de ekyük getirmektedir.
Serbest piyasa fikrinden hareketle, devletin, güvenlik hizmetini piyasaya
bırakması gerektiği fikri, bireylere toplumda daha fazla maliyet yükleyecek,
ileride, belki de üretimin maliyet hesaplamasında vazgeçilmez bir unsur olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının gerekçesinde bazı zayıf halkaların da olduğu
görülmektedir. Kurulan özel güvenlik şirketlerinin, özel alanı dışında da
yetkilerini kullanmaları. Bu durumda, temel hak ve özgürlükler saldırıya
uğramaktadır. Diyebilirsiniz ki, tasarıda ceza yaptırımları var; ama, hak ve
özgürlükler bakımından önemli olan uygulamadır.
İkincisi, teklifte,
devletin mekanizmasının etkili biçimde yer almamasıdır. Uygulamada, az sayıda
memur ve en alt rütbede amirler eliyle denetim yapılmaya çalışılıyor. Son
derece saygın bir özel güvenlik sistemi getirilecekse, mutlaka, denetim
örgütünün yasaya ayrıntılı olarak geçmesi gerekir. Teklif, bu konuyu boş
bırakmış. İçişleri Bakanlığında böyle bir yapı kurulabilmesi için, yasal bir
dayanak gerekir. O yüzden, denetim örgütü yönüyle eksiklik tamamlanmalıdır. Aksi
halde, yetersiz denetim, hem kamu haklarını tehdit edebilir hem de üniformalı
mafya olarak karşımıza çıkabilir.
Üçüncüsü, bir başka konu,
silahlı güvenlik görevlileri konusudur. Toplumsal yaşamda silahlı insan
sayısını en az düzeye indirmek, toplumsal barışın sağlanması ve suçların
önlenmesi bakımından bireysel silahsızlanmayı sağlamak amaç olmalıdır. Bu
bakımdan, valilerin, silahlı özel güvenlik görevlisi izni verirken, güvenlik
yönünden zorunluluk bulunması koşulunu aramaları gerekir. Uygun bulmak yetmez,
zorunluluk aranmalıdır.
Dördüncüsü, işçi-işveren
ilişkilerinde denge sağlanamamasıdır. Yürürlükten kaldırılan 2495 sayılı Yasa, 12 Eylül koşullarının
antidemokratik hükümlerini içeriyordu. Sendika ve dernek üyelikleri çalışanlara
yasaklanmıştı. Teklif, yasaklardan söz etmiyor, biçimsel bir eşitlik sağlıyor.
Gerçekte öyle değil; çünkü, özel güvenlik emekçilerinin dernek kurma ve üye
olma haklarını, yine, bir 12 Eylül yasası olan 2908 sayılı Dernekler Kanunu 4
üncü maddesinin birinci bendinde yasaklıyor. 2495 sayılı Yasayı yürürlükten
kaldırmakla, emekçileri dernek hakkına kavuşturmuş olmuyorsunuz.
Yine, kamuda çalışan
güvenlikçilerin sendika üyesi olması 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanununun 15 inci maddesi (j) bendinde yasaklanmıştır. Bu teklif, emekçilere
sendika özgürlüğü de getirmiyor; oysa, işverenlerin hem derneği hem de
sendikaları var. İşveren Derneği ve TÜSİAD üyeleri, gerek komisyon gerekse
altkomisyon toplantısına katıldılar; ama, emekçiler, ne yazık ki, yoktu.
2908 sayılı Dernekler
Yasasıyla, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasasında da yasakların
kaldırılması yönünde değişiklik yapılması, bu amaçla teklife hüküm konulması,
demokratik hukuk devleti ilkeleri bakımından zorunludur.
Beşinci olarak, güvenlik
cihazları konusuna değineceğim. Bu cihazların bir standardı yok ve tümü de
ithal edilmekte. Teklifte, güvenlik cihazları standardından hiç söz edilmiyor.
Türkiye'nin bilimsel ve teknolojik birikimi bu cihazların üretilmesini
gerçekleştirebilir. Öyleyse, ülkemizi, bir ithalat cenneti ve güvenlik alanını
da standardı bulunmayan cihazlar çöplüğü haline gelmekten korumalıyız.
Teklifte, Türkiye'nin
güvenlik cihazları ihracatçısı haline getirilebilmesine yönelik kurallara
gereksinim de duyuyoruz ayrıca.
Altıncı ve son olarak,
yaşamsal önemde bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum. Özel güvenlik konusu,
pimi çekilmiş bir el bombası gibi Türkiye'nin kucağında bulunmaktadır. Basına
intikal ettiği kadarıyla, Türkiye'deki bir güvenlik şirketi, emekli asker ve
polislerden paralı asker toplayarak, Irak'ta, işgalci ABD ve müttefiklerinin
hizmetinde çalıştırmaktadır. 1 Nisan 2004 tarihli Milliyet Gazetesi, bu
kişilere ayda 15 000 dolar verildiğinden bahsetmektedir. Aynı tarihli İhlas
Haber Ajansı "Türk lejyonerler Irak'ta" haberini geçti. 9 Nisan 2004
tarihli TRT bülteninde, Irak işgalindeki paralı askerler ve özel askerî
şirketlerin faaliyetlerinden bahsedildi. Türk Ceza Kanununun 124 ve 148 inci
maddeleri, asker toplama eylemini, devletin şahsiyetine karşı suç sayarak
cezalandırmaktadır. Olay kamuoyuna yansımıştır; ama, basında açıkça adı ve
soyadı geçen özel güvenlik şirketi yöneticileri hakkında kamu davası açıldığını
duymadık. Türk Ceza Kanununa göre, yabancıların hizmetinde savaşmak amacıyla
asker toplamak, hükümetin onayı bulunmadıkça suçtur. Hükümet, yurtiçinden bazı
vatandaşlarımızın paralı asker olarak emperyalistler safında yer almasına onay
vermekte midir acaba diye sormak lazım. Irak'a asker göndermeyi reddeden
Parlamentoya karşı, birileri, siz tezkereyi kabul etmezseniz, biz de Irak'a
paralı asker göndeririz, savaşa öyle katılırız mesajını mı veriyor?
Türkiye, dünya
dışpolitikasının yoğunlaştığı coğrafyada bir istikrar adası olmak istiyor;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi de bu yöndedir. O halde, sadece Türk
hukukunun herkese tanıdığı hakları kullanmak üzere kurulması öngörülen özel
güvenlik şirketlerinin dışpolitika, istihbarat, askerlik gibi devletin olmazsa
olmaz alanlarına girmeleri kesinlikle ama kesinlikle önlenmelidir.
Özel güvenlik
şirketlerinin katılacakları yurtdışı ihaleler, yurtdışında üstlenecekleri
güvenlik hizmetleri konusu teklifte boş bırakılmıştır. Bu boşluk, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin iradesi dışında savaş tehlikesiyle karşı karşıya
getirilebilecek niteliktedir. Aksi halde, savaş ilan etme yetkisini Türkiye
Büyük Millet Meclisine veren Anayasa askıya alınmış olacaktır. Hükümetin ve
İktidar Partisinin böyle kötü niyetli bir komploya katıldıklarını hiçbir zaman
düşünmek bile istemiyorum. Tezkere oylamasındaki gibi, Yüce Meclisin yasama
yetkisine ve ulusun kaderine sahip çıkması için, teklifin önerilerimiz
doğrultusunda yeniden yazılması yerinde olur diye düşünüyorum
Değerli arkadaşlar,
şimdi, şöyle bir soru da sorulabilir veya kendimize sorabiliriz hiç değilse:
Özel güvenlik istihdamı bize ne fayda getirecektir? Bu ölçüde bir hizmetin
piyasada sunulması, sonuç olarak, piyasaya aşırı bir yük getirecek kişi hak ve
hürriyetlerinin kısıtlanmasına neden olacaktır ve teklifin arkasından gelecek
olan dedektiflik yasası da çıkarsa, işte, o zaman farklı şeylerle
karşılaşacağımızı söyleyebiliriz.
Bakın, hepimizin
dikkatini çekmiştir; geçen hafta Ankara Ticaret Odasının yayımlamış olduğu
"Türkiye'de Mafyalaşma" isimli bir rapor var. Bu rapora göre, ülkede
100'e yakın alanda faaliyet gösteren mafya örgütü var. Bunlar, ülke bütçesinin,
aşağı yukarı, dörtte 1'ine denk düşen -ki, 60 milyar dolar olduğu söyleniyor-
bir paraya hükmetmektedirler. Bu da gösteriyor ki, küreselleşmenin
sonuçlarından belki de en önemlisi, bizim gibi ülkelerde mafyalaşmaya giden
yolun açılmasıdır; çünkü, kamunun giderek zayıflatılmasıyla koruma ihtiyacı da
zaten ortadan kalkmaktadır. Bu duruma göre, özel kişilerin veya özel sektörün
veya şirketlerin, holdinglerin
korunması daha önemlidir artık.
Bu taslak hazırlanırken,
önce geçmiş dönem komisyonlarından, çeşitli ülkelerdeki uygulamalardan
esinlenerek hazırlanmaya çalışılmıştır; ancak, son anda, sadece bir işveren
kuruluşunun hazırladığı bir taslak haline dönüşmüştür. Yani, Danıştaya
sorulacağı yerde, çalışanlara sorulacağı yerde sadece bir işveren örgütüne
sorularak hazırlanan taslakta, tabiî ki, doğal olarak böyle aksaklıklar
çıkacaktır.
Bu yasayı sağlıklı
yapamazsak, özel güvenlik birimlerinin, önce çetelere daha sonra çapulcu
ordularına sonra da ülke yönetimine
hâkim olmaya çalışacak olan mafya örgütlerine ya da bir başka deyimle, korku
imparatorluklarına dönüşmesi kaçınılmazdır.
Kolombiya bu anlamda en
çarpıcı örnektir. Nikaragua'yı da mahveden bunlardır. Türkiye'de de epey yol
alanlar yine bunlardır, en somut ve en yaygın örnek de, yakın zamanda ortaya
çıkmış olan Susurluk olayıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İtalya, özellikle Sicilya, mafyalaşmanın âdeta doğum yeridir.
Orada olan bitenleri, filmlere çok konu olması nedeniyle, aşağı yukarı hepimiz
bilmekteyiz. Yakın tarihi taşıdığı için, bu yasa taslağı hazırlanırken
esinlenildiğini bildiğim için ve idarî yapımızı onlardan aldığımız için,
isterseniz Fransa'yla karşılaştırmalar yapalım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü,
toparlayabilir misiniz.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
Sayın Başkan, şahıs adına konuşma hakkını da ben alacağımdan; o süreyi de
eklerseniz...
BAŞKAN - Şahsınız adına
talebiniz yok Sayın Ülkü.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
Fransa'yla karşılaştırmalar yaptığımızda... Buna geçmeden önce, bir nevi
Susurluk'un devamı niteliğinde sayabileceğimiz, kendilerine "ülkücü
mafya" denilen grupların Paris banliyölerinde neler yaptıklarını da hatırlamak
gerekir. Bu konuda bir Fransız yazarın yazdığı "Kurtlar İmparatorluğu"
adlı kitabı okumanızı tavsiye ederim. Gerçi, Fransızların yaşam biçimleri,
refah düzeyleri, kültürel düzeyleri ile bizim yaşam biçimimiz ve kültürel
değerlerimiz pek uymaz; ama, olsun, biz uydururuz!..
Bakın, geçmişte, 12 Mart
döneminde Fransa'da bulunduğumda, Fransızlarla olan farklılığımızı, yaşadığım
bir olayla, örnek olsun diye size anlatmak istiyorum. Fransızlar farklıdır,
bizler farklıyız; onların toplumsal yapısı farklıdır, bizlerinki farklı.
Fransa'da bir dokuma fabrikasında dokumacı olarak çalıştığım yıllarda, benim
masuracım, Fransız işçi, müsaade istemek için, bana bakıp, el kol hareketleri
yapıp, kolunu kıvırarak, yumruğunu da havaya kaldırarak, bana doğru
yöneldiğinde, ben Fransızın üzerine yürüdüm. Başka arkadaş, bizi takip ederek,
bu durumu gördüğünden dolayı bizi ayırdı ve bana dedi ki: "Fransızlarda,
öylesine bir hareket, ben bir yere gidiyorum anlamını taşır." Oysa,
Türkiye'de böylesine bir hareket, ben birisini dövmeye gidiyorum ya da sana
bilmem neyi gösteririm demektir. Dolayısıyla, iki kültür arasındaki farklılığı
bu çarpıcı örnekle belirtmek gerekir diye düşünüyorum; ama, yine, özel güvenlik
anlamında araştırma yaptığımızda...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü, AK
Parti Grubunun söz talebi var. AK Parti Grubu konuşmadan, size şahsınız adına
söz vermemiz söz konusu değil; ayrıca, sizin talep etmeniz gerekir.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
Grup Başkanvekilimizin talebi var efendim.
BAŞKAN - Sayın Ülkü,
anladım. AK Parti Grubunun söz talebi var, AK Parti Grubu konuşacak, sonra siz
konuşacaksınız.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
Sayın Başkan, 2 dakika müsaade ederseniz, bitiriyordum zaten.
BAŞKAN - Sayın Ülkü, usul
bu, Tüzüğe uymak zorundayız.
Buyurun yerinize Sayın
Ülkü.
AK Parti Grubu adına, söz
isteyen, Yalova Milletvekili Sayın Şükrü Önder; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 467 sıra sayılı
Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanmasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı ve teklifimizle ilgili konuda Grubum
adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla
selamlıyorum.
Az evvel, Cumhuriyet Halk
Partisinin Değerli Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü Bey gerçekten bazı çarpıcı
şeyler söyledi; ancak, hemen şunu ifade etmeliyim ki, kendisiyle hem İçişleri
Komisyonunda hem altkomisyonda birlikte çalıştık. Özellikle altkomisyonda
beraber olduğumuz zamanlarda bu endişelerini dile getirdiğinde, kendisine,
yaptığımız işler hakkında bilgi vermek suretiyle karşılıklı bilgi alışverişi
sonucu bu meraklarını veyahut da bu endişelerini giderdiğimizi zannediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, özel güvenlik teşkilatı nedir, nasıl doğmuştur, nerede
başlamıştır; çok kısa ve öz olarak sizi bilgilendirmek istiyorum.
Şüphesiz ki, bilinen bir
şey, insanların, varoluşlarından bu yana kendi güvenliklerini sağlama içgüdüsü
daima önplanda gelmiştir. İlkel insanlar gerekli silahlarla veyahut da
yaşadıkları yerin çevresine birtakım fizikî engeller koymak suretiyle bu
güvenliklerini sağlama cihetine gitmişlerdir. Modern devletlerde bu işler resmî
güvenlik güçleri tarafından yapılmıştır.
Özel güvenlik teşkilatı,
polisiye hizmetlerin yeterli olmadığı veyahut da araç gereç ve malzemenin
yeterli olmadığı yerde devreye girmiştir. Bilhassa, Amerika Birleşik
Devletlerinde, Birinci Cihan Harbinden önce ve Birinci Cihan Harbinde, gelişen
teknoloji sonucu özellikle demiryolları ağlarının gelişmesi bu özel güvenlik
teşkilatlarının kurulmasına vesile olmuştur; çünkü, mevcut polis teşkilatı
yetmeyince, çok uzun mesafelerde devam eden demiryollarının korunması,
kollanması konusunda özel şahıslara görev verilmeye başlanılmış ve bu şekilde
bunun temeli atılmıştır. Bugün Amerika Birleşik Devletlerinde 1 800 000 kişi
özel güvenlik teşkilatı personeli olarak görev yapmaktadır; bu sayı, resmî
polis teşkilatının 3 katıdır.
Doğal olarak, bu alanda
verilen hizmetlerin kalitesini artırmak için çeşitli dernekler kurulmuştur. Bu
dernekler, daha sonra, sadece demiryolu taşımacılığının ötesinde, kişilerin
korunmasına, taşınabilir mallar ve gayrimenkullerin korunması, nakil esnasında
para ve kıymetli malların korunması, spor müsabakaları, sahne gösterileri, fuar
ve her türlü sosyal etkinliklerde koruma tedbirlerinin alınması, sivil
havacılık güvenliğinin sağlanması, liman güvenliğinin sağlanması, güvenlik
sistemlerinin kurulması, bakım ve yönetimi gibi çeşitli dallarda faaliyet
alanlarını genişletmişlerdir ve özel güvenlik teşkilatı gün be gün
güçlenmiştir.
Bugün, ülkemizde 11 745
şirket vardır ve 106 940 kişi bu şirketlerde görev yapmaktadır. Bu şirketler,
kamu kurum ve kuruluşlarına ait şirketlerdir.
Az evvel Sayın Ülkü'nün
de ifade ettiği gibi, 1990'lı yıllardan itibaren, özel güvenlik şirketi adı
altında, ancak, hiçbir yasal dayanağı bulunmayan birtakım şirketler kurulmak
suretiyle, bu güvenlik hizmetleri verilmeye çalışılmıştır. Bugün, bu tür
şirketlerde 50 000 kişinin görev yaptığı tahmin edilmektedir.
Bizim yapmak istediğimiz,
gayrikanunî bir şekilde kayıtdışı çalışan bu şirketlerin ve kayıtdışı olan bu
personelin hepsinin kayıt altına alınmasıdır.
Hükümetimizden gelen
tasarı değerlendirilmiş; ancak, 2495 sayılı Kanunun genel mantığı korunarak bu
tasarıda istediğimiz değişikliğin yapılmayacağı konusu gündeme gelince, yeni
bir teklif hazırlanmıştır. Hazırladığımız teklif de, son derece şeffaftır,
katılımcıdır, demokratiktir ve çoğulcu bir düşünceyle meydana getirilmiştir.
Bilhassa, özel güvenlik
ve kamu güvenliği arasında ayırım yapılmakta, özel güvenlik hizmetleri özel
alana bırakılmakta ya da özelleştirilmektedir.
Özel koruma isteyen özel
kişilerin korunması, bu kişilerin talebine bağlı hale getirilmektedir.
Kıymetli eşya, para nakli
ve taşınabilir malların korunması sağlanmaktadır.
Özel güvenlik
görevlilerinin üçüncü kişilere verecekleri zararların tazmini amacıyla malî
sorumluluk sigortası yaptırma zorunluluğu getirilmektedir.
Yine, özel güvenlik
şirketinde çalışacak kişilere çeşitli sorumluluklar getirilmekte, en önemlisi,
bu görevlilerin eğitime tabi tutulmalarını zorunlu kılmaktadır.
Özel güvenlik şirketi
kurucusu ve yöneticisi olacaklarda, sadece hizmetin özelliğinin gerektirdiği
nitelikler aranmakta, belirli meslek gruplarına ayrıcalık tanınmamaktadır.
Yabancı sermayeyi
sınırlayan hükümler kaldırılmakta ve bu konuda, sadece, genel ilke olan
mütekabiliyet ilkesine yer verilmektedir.
Özel güvenlik
şirketlerinin güvenlik boyutunda bulunması dolayısıyla, şirketler İçişleri
Bakanlığı tarafından titizlikle denetlenecektir. Yasadışılıkların önlenmesi
için, suçun ağırlığına göre adlî ve idarî para cezaları öngörülmüştür.
Teklifte, özel güvenlik
görevlilerinin, eğitim ve öğretim kurumlarında, sağlık tesislerinde, talih
oyunları işletmelerinde, içkili yerlerde, özel toplantılar ve spor
müsabakalarında, sahne gösterileri ve benzeri etkinliklerde silahlı görev
yapmaları yasaklanmıştır.
Kurulacak özel güvenlik
komisyonuna ticaret odası başkanlığının, sanayi odası başkanlığının üye olarak
katılımı yanında, özel güvenlik izni verilmesi ya da bu uygulamanın
kaldırılması için başvuran kişi ya da kuruluşun temsilcisinin ilgili toplantıya
üye olarak katılımı sağlanarak, şeffaf ve demokratik bir ortam amaçlanmıştır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, az evvel konuşmacı arkadaşımızın ifade ettiği bazı
hususlardaki endişesini, yine sizlerle paylaşmak istiyorum. Tabiî ki, devlet
asayişten sorumludur. Anayasanın 5 inci maddesinde, devletin, vatandaşın can
güvenliğini ve vücut sağlığını sağlamakla yükümlü olduğu açık bir dille
belirtilmiştir. İllerde bu işlem yapılırken, ayrıca, ilin asayişinden birinci
derecede sorumlu olan mülkî amirin, vali veya kaymakamın 5442 sayılı İller
İdaresi Kanununa göre bu hakları ve yükümlülükleri saklıdır, birinci derecede
sorumludur ve hazırladığımız teklifte vali veya kaymakam denetlemekle
yükümlüdür; alınan tedbirlerin yeterli olmadığı yerde gerekli tedbirleri
almakla veyahut da mevcut güvenlik kuvvetleriyle alınan tedbirleri takviye
etmek suretiyle asayişi sağlamakla yükümlüdür.
Özellikle silahlı görev
yapma konusunda Sayın Milletvekili arkadaşımızın, başından beri birtakım
endişeleri var. Ancak, 2495 sayılı Kanuna bakıldığında 8 inci maddede
"özel güvenlik teşkilatı 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununa
göre silah taşır" deniliyor. Aslında bu kapsam, geniş bir kapsam. Biz,
bunu, tam tersine, 2559'dan çıkardık, valinin yetkisine verdik ve siz de güzel
bir noktaya değindiniz; vali, lüzum gördüğü takdirde bu şahıslara silah
vesikası verecektir. 6136 sayılı Kanun kapsamında verilecek olan silah taşıma
ruhsatlarının kullanma alanı çok daha kısıtlı ve çok daha etkindir. Kaldı ki,
bu tür görev yapan personel, yine, 2495 sayılı Kanunda, ucu açık bir şekilde
görev alanı dışına çıkabilmekte, silahını taşıyabilmektedir; ancak,
hazırladığımız teklifte, sadece ve sadece görev alanında taşımaktadır. Bir
istisnaî durum, yine, valinin uygun göreceği, bir cenaze konvoyu veyahut da
kıymetli eşya nakli, para naklinde, güzergâh belirlenmek suretiyle, sadece
belli güzergâhlarda bu silahını taşıyabilecektir.
Tasarı, gerçekten,
oldukça şeffaftır ve dikkatli bir şekilde yazılmıştır. Mutlaka eksiklikler,
noksanlıklar vardır; ancak, gerek altkomisyonda gerekse İçişleri Komisyonunda
milletvekillerimizin yapmış olduğu katkılarla, tasarı, teklif, en iyi hale
getirilmiştir. Bu haliyle yasalaştığı takdirde, eminim ki, Türkiye'de,
kayıtdışı olarak çalışan ve herkesin endişeyle takip ettiği özel güvenlik
teşkilatları kayıt altına alınacak; adedi, sayısı, rakamı bilinecek ve bu
şekilde belli bir disiplin altına alınmış olacaktır.
Ben, teklifimizin
destekleneceğini umarak, hepinize saygılarımı ve selamlarımı sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ediyorum
Sayın Önder.
Tasarının tümü üzerinde,
şahsı adına söz isteyen İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Ülkü.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kaldığım yerden devam ederek, fazla
vaktinizi almak istemiyorum. Yalnız, Meclis kürsüsünden konuşan
arkadaşlarımızın, özellikle muhalefet partisinden olanların hepsinin, burada
çıkarılacak olan yasaların daha sağlıklı, daha anlaşılabilir, daha kolay
uygulanabilir olmasına dikkat ettiklerinden ve o katkıyı koymak istemelerinden
dolayıdır ki, zaman zaman, benim gibi 20 dakikayı bile kullanamamaktadırlar; yetmemektedir
yani. O nedenle, Meclis Başkanımızın da, bu anlamda, biraz daha toleranslı
olmasını, ben, şahsım adına, kendisinden özellikle rica ediyorum.
Konuşmanın akışı
içerisinde -kesildiği için, nasıl başlayacağımı da bilemiyorum; ama- Fransa ve
Türkiye arasındaki farklılığı anlatacaktım sizlere. Demin, onların
karakteristik yapıları, huyları ve davranış biçimleriyle ilgili bir örnek
anlatmaya çalışmıştım; tekrarlamak istemiyorum; ancak, onlarda, 2003 yılında
değiştirilerek tekrar yürürlüğe sokulan Özel Güvenlik Yasası neler getirmiş, ne
gibi değişiklikler getirmiş, bizimkilerle kıyaslanıldığında neler var ve hangi
çarpıcı noktaları görmek mümkün, onlardan bazı pasajlar vermek istiyorum
sizlere.
Fransız yasalarında, özel
güvenlik şirketine faaliyeti için verilmiş olan bir izin, kuruma veya bundan
faydalanan şahıslara hiçbir ayrıcalık sağlamaz. Bu izin, hiçbir şekilde kamu
yetkilerinin devredilmesi gerektiği anlamını da taşımaz. Bizdeki çıkarılacak
olan yasada ise, çalışanlar, kamu görevlisi gibi değerlendirilmektedir; ama,
zaten, taslak hazırlanırken de onlara, onların vakfına davet çıkarılmadığından
bu bellidir. Dün, o vakfın üyeleri, bir grup arkadaş gelip kendi sorunlarını
anlatmışlar idi; ama, bunların hiçbirisinin komisyonlarda görüşüldüğünü ben
duymadım; zaten, kendileri de yoktu. Yani, tarafların her biri olmadığı
nedeniyle benim eleştirilerim var.
Yine, Fransız yasalarında
-bununla ilgili yasalarında- "hiçbir durumda, bir eski polis veya bir eski
asker, bu tip bir müessesenin yöneticileri ya da çalışanları olamaz"
hükmü, devlet ile özel güvenlik şirketleri arasındaki ilişkileri belirlemesi
açısından temel bir faktördür; çünkü, eski polis veya askerlerin, özel güvenlik
şirketi bünyesinde yönetici veya çalışan olarak bulunması, üzerinde özenle
durduğum, sık sık tekrarladığım, altını çizdiğim mafyalaşmanın önünü açabilecek
niteliktedir. Yasa tasarısının komisyona havale edilen ilk halinde, şirkette
yönetici olarak çalışacak personelin en az üçte 1'inin emniyet, Türk Silahlı
Kuvvetleri, Millî İstihbarat Teşkilatı, yargı veya mülkî idare mensubu olması
zorunluydu. Şu andaki yasa tasarısında bu hüküm kaldırıldı; ancak, eski emniyet
veya silahlı kuvvetler personelinin özel güvenlik şirketlerinde çalışmasının
önünde şu anda da hiçbir engel bulunmamakta.
Bir başka şey, Fransız
Özel Güvenlik Yasasında, kişi hak ve hürriyetlerini koruma altına almak
amacıyla "bunların, aynı şekilde, siyasî, felsefî veya dinî ya da
şahısların sendikalara üyeliğiyle ilgili görüşlerin beyan edildiği gösterileri
gözetlemeleri bile yasaktır" hükmü getirilmiştir. Bizde ise, bu tarz bir
yasaklamadan ziyade, özel güvenlik personelinin kendisinin hangi eylemlere
katılamayacağı sayılmıştır, mülkî idare amirinin isteği doğrultusunda acil bir
durum halinde nasıl davranacağı belirtilmiştir.
Özel güvenlik
personelinin hakları konusunda eski kanuna göre gelişme gösterilmiş olsa da,
örgütlenme, toplusözleşme gibi haklardan yararlanma konusunda büyük eksiklikler
bulunmaktadır.
Yine, Fransız Özel
Güvenlik Yasasında, özel güvenlik görevlileri üst araması yaparken, arama
yaptıkları kişiyle aynı cinsiyette olmaları zorunluluğu getirilmiştir. Oysa,
bizim tasarıda bu yoktur ya da unutulmuştur.
Fransızlar, güvenlik
konusunda, adlî polis, belediye polisi ile özel güvenlik ayırımı öngörmüş;
sanat, spor ve toplumsal etkinlikleri, belediye polisinin faaliyet alanına
sokmuş; özel güvenlik şirketlerinin diğer güvenlik birimleriyle eşgüdümlü
olmasını şart koşmuştur. Ülkemizde bu yoktur; çünkü, böyle bir örgütlenme de
yoktur.
Şimdi, biz, bu yasa
tasarısına, başta da söylediğim gibi, oy vereceğiz de, işsizin sayısı ve
yüzdesi kurumların tahminine göre değişen, kişi başına düşen payın alabildiğine
az, genç nüfusun Avrupa ülkeleriyle kıyaslanamayacak kadar çok olduğu, gelir
dağılımı adaletsizliğinin dünyada başka bir örneği bulunmadığı kadar bozuk olan
bir ülkede, parası olan güvencede olacak, olmayanlar hapı yutacak. Önceleri ne
deniliyordu; devletin ekonomide ne işi var. Şimdi ne denilmek isteniliyor;
mafya varken, devletin güvenlikte ne işi var. Daha sonraki günlerde de, giderek
bu felsefe, sadece özel güvenlik, sadece özel dedektifliği değil, aynı zamanda,
özel bilirkişiliği, özel adlî tıp hizmetlerini, özel kriminal laboratuvarlarını
ve hatta, özel cezaevlerini de gündeme getirecektir.
Kısaca, zengin-yoksul
çatışmasının tohumları hızla ekilmektedir. Bakalım, özel güvenlikçiler, daha
sonraki zamanlarda, sans-culotte'ların
yanında mı yer alacaklardır, nerede yer alacaklardır, bunu zamanla göreceğiz;
ama, hep, kazanan, mafya ve bağlantılı olarak da silah tüccarları olacaktır.
Arkadaşlar, önümüzde
ciddî bir sorun var. Ülkemizde çok geniş bir kesim, mafyayı kabullenme, hatta,
sahiplenme olgusu içerisinde. Çokça vatandaşımız, bir gün kendisine de lazım
olur düşüncesiyle, ağabeyle ilişkide bulunmayı çıkarına uygun görmektedir.
Yaygınlaşan bu düşünce "Türkiye seninle gurur duyuyor" sloganında
ifadesini bulmaktadır. Hatta, bu durum öylesine yaygınlaşıyor ki, televizyon
dizilerine konu olmaya başlıyor. Nitekim, yüzbinlerce çocuk, gece yatmadan
önce, Kurtlar Vadisindeki Çakır olma hayaliyle, televizyon başında oturuyor.
Dizide Çakır ölüyor, bir grup genç gazete ilanı veriyor; kendi aralarında maç
düzenleyen bir grup genç, maç başlamadan önce, Çakır'ın ölümüne yas tutup,
saygı duruşunda bulunuyorlar.
Size ilginç bir şey daha
söyleyeyim. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı haftasında, Türkiye
Büyük Millet Meclisini ziyaret eden çocuklar, Başkanlık tarafından düzenlenen
-şu arka tarafımızda- panolara, içlerinden gelen çeşitli düşüncelerini
yazmışlar. Ben onların birçoğunu okudum. Bu düşüncelerden, bu notlardan birini
size okumak istiyorum. Çocuğun birisi diyor ki: "Süleyman Çakır'a
Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim.".
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şiddete yatkın bir toplumun oldukça geniş bir kesiminde
bilinçaltına işlenmiş olan kodlar, mafyayı toplum nezdinde meşru kılmakta ve
önemli bir manevî zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle, bu yasanın getirisinden
çok, ileride götürüsü de olacaktır. Yolsuzluk ve yoksulluk silahla değil, karın
tokluğuyla giderilebilir.
Faili meçhullerin
çoğalmaması dileğiyle, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ülkü.
Tasarının tümü üzerinde,
İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu söz istemişlerdir
Buyurun Sayın Aksu. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Tekirdağ
Milletvekili Sayın Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Sayın Şükrü Önder
tarafından verilen Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile 2495
sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısıyla ilgili söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisimizin siz saygıdeğer üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
Malumunuz, 2495 sayılı
Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında
Kanun, kabul edildiği 1981 yılı şartları dikkate alındığında, son derece ileri
bir aşamayı ifade ediyordu; ama, aradan geçen yirmiüç yıllık süre zarfında
dünyada gelişen yeni güvenlik konsepti karşısında, yeni bir bakış açısına, yeni
bir vizyona ihtiyaç duyulduğunu da açıkça kabul etmemiz gerekmektedir. Nitekim,
bugün huzurunuza gelen yeni model, halen yürürlükte bulunan yasanın öngörmediği
pek çok yaklaşımı içermesi bakımından, son derece önemli bir adım olmuştur.
Esasen, toplumsal
dinamikler, kimi zaman biz kanun koyucuların öngörülerini aşabilmektedir. Bir
başka deyişle, toplumsal ihtiyaçların hızla değişmesi, bu değişimin hızına ve
yönüne uygun yasal zemin oluşturma ihtiyacını da bizlerin önüne getirmektedir.
Özel güvenlik alanı da, böyle bir ihtiyacın başgösterdiği bir alan olmuştur.
Bilindiği üzere, kamu
kuruluşları dahil pek çok hükmî şahsiyet, kendi özel koruma ihtiyacını
karşılamak üzere arayış içerisinde olmuş, 2495 sayılı Yasanın dar kalıpları
içine sığmayan çözüm arayışı içerisinde olmuş ve kendilerine göre çözümler
bulmuşlardır. Öyle ki, 2495 sayılı Yasayla, özel güvenlik hizmeti sağlayan
işletme kurulmasına izin verilmemesine ve her şirketin mutlaka kendi özel
güvenlik teşkilatını kurması zorlanmış olmasına rağmen, şirketlerin, işletme
maliyetleri nedeniyle, hızla, yalnızca güvenlik hizmeti üreten yerlerden hizmet
satın almasına da şahit oluyoruz.
Biliyorsunuz, dünyanın
her yerinde olduğu gibi, gerçek kişilerin de güvenlik ihtiyacı olabileceği,
2495 sayılı Yasa sistematiğinde gözardı edilmiştir. Bu tutuma da, kamunun can
ve mal güvenliğinin sağlanmasının, devletin en önemli görevi olduğu düşüncesi
gerekçe olarak gösterilmiştir. Elbette, can ve mal emniyeti devletin en önde
gelen görevidir; bundan hiçbir biçimde kuşku duymuyoruz; ama, tüm gelişmiş
ülkelerde olduğu gibi, kişilerin kendilerini koruma hakkına Türkiye'de de saygı
duyulması gerektiğine inanıyoruz. Bu konuyla alakalı olarak, fakat, benim şu
konuşmamın sınırları içerisinde söz etmem mümkün olmayan ihtiyaçlar ile modern
devlet anlayışındaki gelişmeler, klasik devlet teorisinin en hassas olduğu alan
olan güvenlik sektöründe bile kimi liberal değişiklikleri yapma konusunda
bizleri âdeta zorlamaktadır. Kaldı ki, teklifin içeriğinde de çok net bir
şekilde yer aldığı üzere, özel güvenlik sağlanması, devletin genel güvenliği
sağlama yetki ve sorumluluğunu da ortadan kaldırmış değildir. Devlet, yine,
yetkili mülkî amirler vasıtasıyla kamu güvenliğini ve esenliğini sağlamaya
devam edecektir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, esasen, sağlıklı bir şekilde düşünüldüğü takdirde, bu gelişmenin
devlet açısından da ciddî yararları olacağını söylememiz gerekmektedir. İlk
akla gelen fayda, koruma ve gözetim hizmetlerinin kamunun denetiminde kısmen
özelleştirilmesiyle birlikte, özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında kadro
yığılmalarını önleyecek olmasıdır. Bunların yanında, özel sektörde yeni
istihdam imkânları oluşacak, vergi gelirlerini artıracaktır.
29 maddeden oluşan bu teklif,
esas itibariyle, sorunu bütüncül bir yaklaşımla çözmeye yönelik imkânlar
içermektedir. Doğal olarak da bu teklifle bazı yeni yaklaşımların
benimsendiğini de ifade etmek istiyorum.
Geçmişteki yalnızca kurum
ve kuruluşların korunmasına ilişkin konsept terk edilerek, bununla birlikte
kişilerin korunması, konser, tiyatro, spor müsabakaları gibi kısa süreli
güvenlik hizmetleri de, bu teklif kapsamına alınmıştır.
Şirketlerin özel güvenlik
alanında faaliyette bulunması İçişleri Bakanlığının iznine bağlanmış;
uygulamaya ilişkin bütün işlemler için, valiler, yetkili merci olarak tespit
edilmiştir.
Özel güvenlik
şirketlerinin kuruluş usul ve esasları, faaliyet alanları, çalışma usul ve
esasları, kurucuları ve çalışanları hakkında yapılacak işlemler ile eğitim ve
denetimine ilişkin hususlar, bu teklifle düzenlenmiştir.
Özel güvenlik teşkilatı
personelinin eğitimlerinin İçişleri Bakanlığınca veya Bakanlığın denetim ve
kontrolünde kurulan özel eğitim kursları tarafından yerine getirilmesine de
imkân tanınmıştır.
Özel güvenlik
teşkilatlarının üçüncü kişilere verdiği zararlar için zorunlu sigorta
oluşturulması, yeni bir yaklaşım olarak ortaya konulmuştur.
Özel güvenlik alanında
faaliyet göstermek için belirli eğitim ve tecrübe şartları getirilmek
suretiyle, güvenlik hizmetinin doğasına uygun bir zemin oluşturulmuştur.
İşlemler için büyük
bürokratik formaliteler yerine, basit ve fakat, etkili bir yöntem tercih
edilmiştir. Böylece, güvenlik ihtiyacının zamanla yarışan yönü de ihmal
edilmemiş oluyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
teklif, çağdaş bir özel güvenlik teşkilatı için gerek duyulan bütün temel
düzenlemeleri ihtiva etmektedir.
Yine, bu teklif, Türk
özel sektörüne devletin duyduğu güveni ifade etmesi bakımından da ayrıca önem
taşımaktadır. Zira, özel güvenlik alanı, sağladığı katma değer bakımından,
hizmetler sektöründe ön sıralarda yer alan bir çalışma sahasıdır. Türk özel
sektörünün, teklifin sağladığı karşılıklılık prensibinden de yararlanarak,
uluslararası arenada çok kısa sürede etkili hizmet verebilecek seviyeye
geleceğinden de hiç kuşku duymuyorum.
Bu teklifle birlikte,
Bakanlığımın ana görev alanı olan emniyet ve asayişin sağlanması konusunda, bu
alanlarda sağladığımız tasarrufla daha etkili hizmetler sunacağımıza da
inanıyorum. Bir anlamda, devletin ilgi alanlarının daraltılarak, aslî görevinde
daha aktif ve etkili olmasının da mümkün olacağını düşünüyorum.
Sonuç olarak, toplumsal
bir ihtiyacın giderilmesi için en uygun çözümler üreten bu teklif ve tasarıya
katkıda bulunan, öncelikle, İçişleri Komisyonumuzun bütün saygıdeğer üyesi
arkadaşlarıma ve şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşerek katkıda
bulunacak olan siz değerli arkadaşlarıma şimdiden teşekkür ediyor, hepinize en
derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesine
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
ÖZEL GÜVENLİK HİZMETLERİNE DAİR KANUN TEKLİFİ
BİRİNCİ BÖLÜM
Genel Hükümler
Amaç
MADDE 1. - Bu Kanunun
amacı, kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyetteki özel güvenlik hizmetlerinin
yerine getirilmesine ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2. - Bu Kanun, özel
güvenlik izninin verilmesine, bu hizmeti yerine getirecek kişi ve kuruluşların
ruhsatlandırılmasına ve denetlenmesine ilişkin hususları kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
Özel güvenlik izni
MADDE 3. - Kişilerin
silahlı personel tarafından korunması, kurum ve kuruluşlar bünyesinde özel
güvenlik birimi kurulması veya güvenlik hizmetinin şirketlere gördürülmesi özel
güvenlik komisyonunun kararı üzerine valinin iznine bağlıdır. Toplantı, konser,
sahne gösterileri ve benzeri etkinliklerde; para veya değerli eşya nakli gibi
geçici veya acil hallerde, Komisyon kararı aranmaksızın, vali tarafından özel
güvenlik izni verilebilir.
Kişi ve kuruluşların
talebi üzerine, koruma ve güvenlik ihtiyacı dikkate alınarak, güvenlik
hizmetinin istihdam edilecek personel eliyle sağlanmasına, kurum ve kuruluşlar
bünyesinde özel güvenlik birimi kurulmasına ya da bu hizmetin güvenlik
şirketlerine gördürülmesine izin verilir. Bir kuruluş bünyesinde özel güvenlik
birimi kurulmuş olması, ihtiyaç duyulduğunda ayrıca güvenlik şirketlerine hizmet gördürülmesine mani değildir.
Komisyon, koruma ve
güvenlik hizmetini yerine getirecek personelin, bulundurulabilecek veya
taşınabilecek silah ve teçhizatın azamî miktarını ve niteliğini; gerekli
hallerde diğer fizikî ve aletli güvenlik tedbirlerini belirlemeye yetkilidir.
Havalimanı ve liman gibi yerlerde alınacak güvenlik tedbirlerine ilişkin
uluslararası yükümlülükler saklıdır.
Geçici haller dışındaki
özel güvenlik uygulaması, en az bir ay önce başvurulması şartıyla komisyonun
kararı ve valinin onayı ile sona erdirilebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Adıyaman Milletvekili Şevket
Gürsoy?.. Genel Kurulda yok.
Başka söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
Özel güvenlik komisyonu
MADDE 4. - Özel güvenlik
komisyonu, bu Kanunda belirtilen özel güvenlikle ilgili kararları almak üzere
valinin görevlendireceği bir vali yardımcısının başkanlığında, il emniyet
müdürlüğü, il jandarma komutanlığı, ticaret odası başkanlığı, sanayi odası
başkanlığı temsilcisinden oluşur. Sanayi odasının bulunmadığı illerde komisyona
ticaret ve sanayi odası başkanlığının temsilcisi katılır. Özel güvenlik izni
verilmesi ya da bu uygulamanın kaldırılması için başvuran kişi ya da kuruluşun
temsilcisi ilgili komisyon toplantısına üye olarak katılır. Komisyon,
kararlarını oy çokluğu ile alır; oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu
taraf çoğunluk sayılır; çekimser oy kullanılamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
Özel güvenlik şirketleri
MADDE 5. - Şirketlerin
özel güvenlik alanında faaliyette bulunması İçişleri Bakanlığının iznine
tâbidir. Faaliyet izni verilebilmesi için şirket hisselerinin nama yazılı
olması ve faaliyet alanının münhasıran koruma ve güvenlik hizmeti olması
zorunludur. Özel güvenlik şirketleri, şubelerini bir ay içinde Bakanlığa ve
ilgili valiliğe yazılı olarak; hisse devirlerini bir ay içinde Bakanlığa
bildirirler.
Yabancı kişilerin özel
güvenlik şirketi kurabilmesi ve yabancı şirketlerin Türkiye'de özel
güvenlik hizmeti verebilmesi
mütekabiliyet esasına tâbidir.
Özel güvenlik
şirketlerinin kurucu ve yöneticilerinde bu Kanunun 10 uncu maddesinin (a) ve
(d) bentlerinde belirtilen şartlar aranır. Yöneticilerin ayrıca dört yıllık
yüksek okul mezunu olmaları, Kanunun 10 uncu maddesinin (e) bendinde belirtilen
şartı taşımaları ve 14 üncü maddesinde belirtilen özel güvenlik temel eğitimini
başarıyla tamamlamış olmaları gerekir.
Kurucu ve yöneticilerde
aranan şartların kaybedilmesi halinde iki ay içinde eksiklik giderilmediği veya
bu kurucu ve yöneticiler değiştirilmediği takdirde faaliyet izni iptal edilir.
Bu şirketler tarafından
üçüncü kişi, kurum ve kuruluşlara sağlanacak koruma ve güvenlik hizmetleri,
hizmetin başlamasından en geç bir hafta önce ilgili valiliğe yazılı olarak
bildirilir. Acil ve geçici nitelikteki koruma ve güvenlik hizmetlerinde süre kaydı
aranmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Ek önlemler
MADDE 6. - Mülkî idare
amirleri havalimanı, liman, gümrük, gar ve istasyon gibi yerler ile spor
müsabakalarının, sahne gösterilerinin ve benzeri etkinliklerin yapıldığı
yerlerdeki özel güvenlik tedbirlerini denetlemeye ve kamu güvenliğinin
gerektirdiği hallerde ek önlemler aldırmaya yetkilidir.
Kamu güvenliğinin
sağlanması yönünden 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu ile vali ve kaymakamlara
verilen yetkiler saklıdır. Bu yetkilerin kullanılması durumunda özel güvenlik
birimi ve özel güvenlik personeli mülkî idare amirinin ve genel kolluk amirinin
emirlerini yerine getirmek zorundadır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Özel Güvenlik Görevlileri
Özel güvenlik
görevlilerinin yetkileri
MADDE 7. - Özel güvenlik
görevlilerinin yetkileri şunlardır:
a) Koruma ve güvenliğini
sağladıkları alanlara girmek isteyenleri duyarlı kapıdan geçirme; bu kişilerin
üstlerini dedektörle arama, eşyaları X-ray cihazından veya benzeri güvenlik
sistemlerinden geçirme.
b) Toplantı, konser, spor
müsabakası, sahne gösterileri ve benzeri etkinlikler ile cenaze ve düğün
törenlerinde kimlik sorma, duyarlı kapıdan geçirme, bu kişilerin üstlerini
dedektörle arama, eşyaları X-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden
geçirme.
c) 1412 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 127 nci maddesine göre yakalama ve yakalama
nedeniyle orantılı arama.
d) Görev alanında,
haklarında yakalama, tutuklama veya mahkûmiyet kararı bulunan kişileri yakalama
ve arama.
e) Yangın, deprem gibi
tabiî afet durumlarında ve imdat istenmesi halinde görev alanındaki işyeri ve
konutlara girme.
f) Hava meydanı, liman,
gar, istasyon ve terminal gibi toplu ulaşım tesislerinde kimlik sorma, duyarlı
kapıdan geçirme, bu kişilerin üstlerini dedektörle arama, eşyaları X-ray
cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirme.
g) Genel kolluk
kuvvetlerine derhal bildirmek şartıyla, aramalar sırasında suç teşkil eden veya
delil olabilecek ya da suç teşkil etmemekle birlikte tehlike doğurabilecek
eşyayı emanete alma.
h) Terk edilmiş ve
bulunmuş eşyayı emanete alma.
ı) Kişinin vücudu veya
sağlığı bakımından mevcut bir tehlikeden korunması amacıyla yakalama.
j) Olay yerini ve
delilleri koruma, bu amaçla Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 157 nci maddesine
göre yakalama.
k) Türk Medeni Kanununun
981 inci maddesine, Borçlar Kanununun 52 nci maddesine, Türk Ceza Kanununun 49
uncu maddesinin birinci fıkrasının 1 ve 2 numaralı bentlerine göre zor
kullanma.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Silah bulundurma ve
taşıma yetkisi
MADDE 8. - Hangi koruma
ve güvenlik hizmeti için ne miktar ve özellikte ateşli silah
bulundurulabileceği komisyon tarafından belirlenir.
Ancak eğitim ve öğretim
kurumlarında, sağlık tesislerinde, talih oyunları işletmelerinde, içkili
yerlerde silahlı özel güvenlik görevlisi çalıştırılmasına izin verilmez. Özel
güvenlik görevlileri, özel toplantılarda, spor müsabakalarında, sahne
gösterileri ve benzeri etkinliklerde silahlı olarak görev yapamazlar.
Koruma ve güvenlik
hizmetinde kullanılacak silah ve teçhizat, ilgili kişi veya kuruluş tarafından
temin edilir. Özel güvenlik şirketleri ateşli silah alamaz ve bulunduramazlar.
Ancak özel güvenlik şirketlerine, para ve değerli eşya nakli, geçici süreli
koruma ve güvenlik hizmetlerinde kullanılmak üzere, özel güvenlik eğitimi veren
kurumlara, silah eğitiminde kullanılmak üzere, Komisyonun kararı ve valinin
onayı ile silah alma, kullanma ve taşıma izni verilebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
Görev alanı
MADDE 9. - Bu görevliler
7 nci maddede sayılan yetkileri sadece görevli oldukları süre içinde ve görev
alanlarında kullanabilirler.
Özel güvenlik görevlileri
silahlarını görev alanı dışına çıkaramazlar. İşlenmiş bir suçun sanığı veya suç
işleyeceğinden kuvvetle şüphe edilen kişinin takibi, dışarıdan yapılan
saldırılara karşı tedbir alınması, para ve değerli eşya nakli, kişi koruma ve
cenaze töreni gibi güzergâh ifade eden durumlarda güzergâh boyu görev alanı
sayılır. Görev alanı, zorunlu hallerde komisyon kararıyla genişletilebilir.
Zor kullanma ve yakalama
yetkilerinin kullanılmasını gerektiren olaylar en seri vasıtayla yetkili genel
kolluğa bildirilir; yakalanan kişi ve zapt edilen eşya genel kolluğa teslim
edilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
Özel güvenlik
görevlilerinde aranacak şartlar
MADDE 10. - Özel güvenlik
görevlilerinde aşağıdaki şartlar aranır:
a) Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olmak.
b) En az lise veya dengi
okul mezunu olmak.
c) 18 yaşını doldurmuş
olmak.
d) Taksirli suçlar hariç
olmak üzere, ağır hapis veya altı aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsa
bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, irtikâp, rüşvet,
hırsızlık, dolandırıcılık, emniyeti suiistimal, sahtecilik, hileli iflas veya
istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara
fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, laf atma, sarkıntılık, ırza
tasallut, ırza geçme, kız, kadın veya çocuk kaçırma ve alıkoyma, fuhşa teşvik,
fuhuş için aracılık, uyuşturucu madde kullanma, uyuşturucu madde kaçakçılığı
suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak.
e) Kamu haklarından
yasaklı olmamak.
f) Görevin yapılmasına
engel olabilecek vücut ve akıl hastalığı ile özürlü bulunmamak.
g) 14 üncü maddede
belirtilen özel güvenlik temel eğitimini başarıyla tamamlamış olmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
Çalışma izni
MADDE 11. - Özel güvenlik
görevlisi olarak istihdam edilecekler ile özel güvenlik şirketlerinde ve özel
güvenlik eğitimi verecek kurumlarda yönetici olarak çalışacaklar hakkında
valilikçe güvenlik soruşturması yapılır. Soruşturma sonucu olumlu olanlara, bu
Kanunun 14 üncü maddesinde belirtilen özel güvenlik temel eğitimini başarıyla
bitirmeleri şartıyla, valilikçe beş yıl süreli çalışma izni verilir. Ateşli
silah taşımayacak özel güvenlik görevlileri hakkında sadece arşiv araştırması
yapılır.
Göreve başlayan özel
güvenlik görevlileri işveren tarafından onbeş gün içinde valiliğe bildirilir.
Çalışma izninin
yenilenebilmesi için, güvenlik soruşturmasının olumlu olması ve Kanunun 14 üncü maddesinde belirtilen özel
güvenlik yenileme eğitiminin başarıyla tamamlanmış olması zorunludur.
Özel güvenlik
görevlilerinde aranan şartlardan herhangi birisinin kaybedilmesi halinde
çalışma izni iptal edilir.
Genel kolluk kuvvetinden
emekli olanlar ile en az beş yıl fiilen bu görevde çalıştıktan sonra kendi
istekleriyle görevinden ayrılmış olanlarda, görevlerinden ayrıldıkları tarihten
itibaren beş yıl süreyle özel güvenlik temel eğitimi şartı aranmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde 1
adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Özel
Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifinin 11 inci maddesinin birinci
fıkrasındaki "özel güvenlik temel eğitimini başarıyla bitirmeleri
şartıyla" cümlesinin "özel güvenlik eğitimini başarıyla bitirmiş
olmak şartıyla" şeklinde değiştirilmesini ve birinci fıkranın sonuna
gelmek üzere "Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması bir ay içinde
tamamlanır" cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
|
Salih
Kapusuz |
Hamit
Taşçı |
Haluk
İpek |
|
Ankara |
Ordu |
Ankara |
|
Bayram
Özçelik |
Ali
Yüksel Kavuştu |
|
|
Burdur |
Çorum |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Özel güvenlik görevlisi
olacak aday kişiler hakkındaki güvenlik soruşturmasının, özel güvenlik eğitimi
tamamlandıktan sonra yapılması zaman kaybına yol açacaktır. Yapılan
değişiklikle, eğitime alınan adayların eğitimi devam ederken, güvenlik
soruşturmasının yapılabilmesine imkân sağlanmaktadır. Aynı şekilde fıkraya
eklenen cümleyle, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının belli bir
sürede tamamlanması öngörülmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
Kimlik
MADDE 12. - Özel güvenlik
görevlilerine valilikçe kimlik kartı verilir. Kimlik kartında görevlinin adı ve
soyadı ile silahlı ya da silahsız olduğu belirtilir.
Kimlik kartı görev alanı
ve süresi içerisinde herkes tarafından görülebilecek şekilde yakaya takılır.
Üzerinde kimlik kartı olmayan özel güvenlik görevlileri Kanunun 7 nci
maddesinde sayılan yetkileri kullanamazlar.
Herhangi bir sebeple
görevinden ayrılan özel güvenlik görevlileri işveren tarafından onbeş gün
içinde valiliğe bildirilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
Kıyafet
MADDE 13. - Özel güvenlik
görevlileri görev alanı içinde ve süresince üniforma giyerler. Görevin ve
işyerinin özelliği nedeniyle gerekli görülen hallerde sivil kıyafetle görev
yapılmasına komisyon izin verebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
Eğitim
MADDE 14. - Özel güvenlik
temel eğitimi teorik ve pratik eğitim ile silah eğitiminden oluşmak üzere
yüzyirmi ders saatinden, yenileme eğitimi altmış ders saatinden az olmamak
üzere düzenlenir.
Özel güvenlik eğitimi
ücreti karşılığında İçişleri Bakanlığınca verilebileceği gibi, Bakanlığın izni
ile özel eğitim kurumlarınca da verilebilir. Özel güvenlik eğitimi verecek
kurumların kurucu ve yöneticilerinde 5 inci maddenin üçüncü fıkrasında
belirtilen şartlar aranır.
Özel güvenlik eğitiminin
niteliği, müfredatı, eğiticilerde ve eğitim merkezlerinde aranacak şartlar ile
eğitim sonucu yeterliliğin belirlenmesine ilişkin esas ve usuller yönetmelikle
düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyle ilgili 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Tekirdağ Milletvekili
Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in; Özel Güvenlik
Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve
Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 14 üncü maddesinin birinci fıkrasına eklenmek üzere aşağıdaki
cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Salih Kapusuz |
Hamit Taşçı |
Haluk İpek |
Ankara |
Ordu |
Ankara |
Bayram Özçelik |
Ali Yüksel Kavuştu |
|
Burdur |
Çorum |
|
"Halen bünyesinde
güvenlik fakültesi veya meslek yüksek okulu bulunan ve bünyesinde güvenlik
bölümleri (fakülte veya meslek yüksek okulu) açabilecek olan üniversitelerin bu
bölümlerinden mezun olanlarda beş yıl süreyle silah eğitimi hariç özel güvenlik
temel eğitimi şartı aranmaz."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyorum.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz?..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Halen Kocaeli
Üniversitesi bünyesinde Güvenlik Yüksekokulu bulunmakta ve bu okulda 40 öğrenci
eğitim görmekte, bir dönemde toplam 1 440 saat eğitim almaktadırlar. Bu okul,
ilk mezunlarını 2004-2005 eğitim yılında verecektir.
Bu okul, sektöre orta ve
üst düzey yönetici yetiştirmeyi hedeflemektedir.
Diğer üniversitelerin de
bu paralelde meslek yüksekokulu ve/veya fakülte açma girişimleri bulunmakta
olduğundan, bu bölümlerden mezun olan kişiler için ayrıca eğitim almaları
gerekmemektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusundaki değişik şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
Tazminat
MADDE 15. - Bu Kanunda
yazılı görevleri yerine getirirken yaralanan, sakatlanan özel güvenlik
görevlilerine veya ölen özel güvenlik görevlisinin kanunî mirasçılarına, iş
sözleşmesinde veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen miktar ve esaslar
çerçevesinde tazminat ödenir. Ancak, genel hükümlere göre daha yüksek miktarda
tazminat ödenmesine mahkemelerce hükmedilmesi halinde, iş sözleşmesine veya
toplu iş sözleşmesine dayanılarak ödenen tutarlar mahsup edilir.
Birinci fıkra hükümleri
gereğince ödenecek tazminat, 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında ödenmesi gerekecek
diğer tazminatlarla ilişkilendirilmez.
Kamu kurum ve
kuruluşlarında bu Kanunda yazılı görevleri yerine getirirken yaralanan,
sakatlanan özel güvenlik görevlilerine veya ölen özel güvenlik görevlilerinin
kanunî mirasçılarına, iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi veya 2330 sayılı Nakdî
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerinde belirtilen tazminat
miktarlarından hangisi yüksek ise o miktar ödenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Yasaklar ve Ceza
Hükümleri
Görev dışında çalıştırma
yasağı
MADDE 16. - Özel güvenlik
personeli, Kanunda belirtilen koruma ve güvenlik hizmetleri dışında başka bir
işte çalıştırılamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
Grev yasağı
MADDE 17. - Özel güvenlik
personeli greve katılamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum:
Görevden uzaklaştırma
yasağı
MADDE 18. - Özel güvenlik
görevlileri lokavt dolayısıyla işten uzaklaştırılamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi
okutuyorum:
Adlî suçlar ve cezalar
MADDE 19. - Bu Kanunda
öngörülen adlî suçlar ve cezalar şunlardır:
a) Bu Kanunun 3 üncü
maddesinde belirtilen özel güvenlik iznini almadan özel güvenlik görevlisi
istihdam eden kişilere veya kuruluşların yöneticilerine altı aya kadar hapis ve
altımilyar lira ağır para cezası verilir.
b) Bu Kanunun 5 inci
maddesinde belirtilen faaliyet iznini almadan özel güvenlik faaliyetinde
bulunan şirketlerin kurucu ve yöneticilerine, bu Kanunun 3 üncü maddesinde
belirtilen izni almadan özel güvenlik birimi oluşturan kurum ve kuruluşların
yöneticilerine, bu Kanunun 14 üncü maddesinde belirtilen izni almadan özel
güvenlik eğitimi veren kurum ve kuruluşların yöneticilerine bir yıla kadar
hapis ve yirmimilyar lira ağır para cezası verilir. Bu şekilde cezalandırılan
kişiler, özel güvenlik şirketlerinde ve özel güvenlik eğitimi veren kurumlarda
kurucu ve yönetici olamazlar.
c) Bu Kanunun 11 inci
maddesine göre çalışma izni verilmeyen kişileri özel güvenlik görevlisi olarak
istihdam eden kişi, kurum, kuruluş veya şirketlere, çalıştırdıkları her kişi
için üçmilyar lira ağır para cezası verilir. Bu kişiler silahlı olarak
çalıştırılmış ise altı aya kadar hapis ve çalıştırılan her kişi için altımilyar
lira ağır para cezası verilir.
d) Bu Kanunun 21 inci
maddesinde belirtilen özel güvenlik malî sorumluluk sigortasını yaptırmadan
özel güvenlik görevlisi istihdam eden kişi; kurum, kuruluş veya şirketlerin
yöneticilerine istihdam ettikleri her kişi için üçmilyar lira ağır para cezası
verilir.
e) Bu Kanunda belirtilen
faaliyet iznini almadan özel güvenlik hizmeti veya özel güvenlik eğitimi
verdiğini ilân eden veya reklam yapan kişi; kurum, kuruluş veya şirketlerin
yöneticilerine altı aya kadar hapis ve onmilyar lira ağır para cezası verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi
okutuyorum:
İdarî suçlar ve cezalar
MADDE 20. - Bu Kanunda
öngörülen idarî suç ve para cezaları şunlardır:
a) Diğer kişi, kurum ve
kuruluşlara sağlanacak özel güvenlik hizmetini 5 inci maddede belirtilen süre
içinde ilgili valiliğe bildirmeyen özel güvenlik şirketlerine her bildirim için
birmilyar lira idarî para cezası verilir.
b) 6 ncı madde uyarınca
mülkî idare amirlerince istenen ilave tedbirleri almayan kişi; kurum, kuruluş
veya şirketlerin yöneticilerine ikimilyar lira idarî para cezası verilir.
c) 17 nci maddede
belirtilen grev yasağına uymayan, ateşli silahını bu Kanuna aykırı veya görev
alanı dışında kullanan veya özel güvenlik kimlik kartını başkasına kullandıran
özel güvenlik görevlisine birmilyar lira idarî para cezası verilir ve bu
kişilerin çalışma izni iptal edilir. Bu kişiler bir daha özel güvenlik
görevlisi olamazlar.
d) 22 nci madde gereğince
tespit edilip giderilmesi istenen eksiklikleri gidermeyen kişi; kurum, kuruluş
veya şirketlerin yöneticilerine ikimilyar lira idarî para cezası verilir.
e) Özel güvenlik
görevlisini koruma ve güvenlik hizmetleri dışında başka bir işte çalıştıran
kişi, kurum ve kuruluşlara her eylemleri için birmilyar lira idarî para cezası
verilir.
f) 11 inci maddenin
ikinci fıkrası ile 12 nci maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen bildirimleri
süresinde yerine getirmeyenlere birmilyar lira idarî para cezası verilir.
Bu maddede öngörülen
idarî para cezaları o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilir. Verilen
para cezalarına dair kararlar ilgililere 7201 sayılı Tebligat Kanunu
hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en
geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz,
verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz, zaruret görülmeyen
hâllerde, evrak üzerinden inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır.
İtiraz üzerine verilen kararlara karşı bölge idare mahkemesine başvurulabilir.
Bölge İdare Mahkemesinin verdiği kararlar kesindir. Bu Kanuna göre verilen
idarî para cezaları, ilgili valilik veya kaymakamlığın bildirimi üzerine 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre Maliye
Bakanlığınca tahsil olunur.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi
okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Özel güvenlik malî
sorumluluk sigortası
MADDE 21. - Özel hukuk
kişileri ve özel güvenlik şirketleri, istihdam ettikleri özel güvenlik
görevlilerinin üçüncü kişilere verecekleri zararların tazmini amacıyla özel
güvenlik malî sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır. Özel güvenlik malî
sorumluluk sigortasına ilişkin esas ve usuller Hazine Müsteşarlığınca
belirlenir. Bu maddede öngörülen özel güvenlik malî sorumluluk sigortası,
Türkiye'de ilgili branşta çalışmaya yetkili olan sigorta şirketleri tarafından
yapılır. Bu sigorta şirketleri özel güvenlik malî sorumluluk sigortasını
yapmakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüğe uymayan sigorta şirketlerine Hazine
Müsteşarlığınca sekizmilyar lira idarî para cezası verilir. Bu para cezasının
tahsilinde ve cezaya itiraz usulünde 20 nci maddenin ikinci fıkrası hükümleri
uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi
okutuyorum:
Denetim
MADDE 22. - İçişleri
Bakanlığı ve valilikler özel güvenlik hizmetleri kapsamında, özel güvenlik
birimlerini, özel güvenlik şirketlerini ve özel güvenlik eğitimi veren
kurumları denetlemeye yetkilidir. Denetimin mahiyeti, kapsamı, usul ve esasları
yönetmelikle belirlenir.
Denetim sonucu tespit
edilen eksikliklerin ilgili kişi, kurum, kuruluş ve şirketlerce verilen süre
içinde giderilmesi zorunludur.
Amacı dışında faaliyet
gösterdiği veya suç kaynağına dönüştüğü tespit edilen şirketlerin ve özel
eğitim kurumlarının faaliyet izni iptal edilir. Bu şekilde faaliyet izni iptal
edilen şirketlerin veya kurumların, kurucu ve yöneticileri, özel güvenlik
şirketlerinde ve özel güvenlik eğitimi veren kurumlarda kurucu ve yönetici
olamazlar.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi
okutuyorum:
Ceza uygulaması
MADDE 23. - Özel güvenlik
görevlileri Türk Ceza Kanununun uygulanmasında memur sayılır.
Bunlara karşı görevleri
sebebiyle suç işleyenler Devlet memurları aleyhine suç işlemiş gibi
cezalandırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi
okutuyorum:
Ruhsat harcı
MADDE 24. - Özel güvenlik
şirketlerine ve özel güvenlik eğitimi verecek kurumlara faaliyet izni verilmesi
için onmilyar lira, özel güvenlik görevlilerine çalışma izni verilmesi için
ikiyüzmilyon lira ruhsat harcı alınır ve bu harç mal sandığına yatırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
25 inci maddeyi
okutuyorum:
Yeniden değerleme
oranının uygulanması
MADDE 25. - Bu Kanunun 19
uncu maddesinde belirtilen ağır para cezaları, 20 nci maddesinde belirtilen
idarî para cezaları, 21 inci maddesinde belirtilen idarî para cezası, 24 üncü
maddesinde belirtilen ruhsat harçlarına ilişkin miktarlar her yıl 213 sayılı
Vergi Usul Kanununa göre belirlenecek yeniden değerleme oranına göre artırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi
okutuyorum:
Yönetmelik
MADDE 26. - Bu Kanunun
uygulanmasına ilişkin yönetmelik, İçişleri Bakanlığınca bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren üç ay içinde çıkarılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi
okutuyorum:
Yürürlükten kaldırılan
kanun
MADDE 27. - 22.7.1981
tarihli ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin
Sağlanması Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte 2495 sayılı Kanuna göre kurulmuş olan özel
güvenlik teşkilâtlarına özel güvenlik izni, özel güvenlik görevlilerine de beş
yıl süreyle çalışma izni verilmiş sayılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 28. - Bu Kanunun 19
ve 20 nci maddeleri Kanunun yayımı tarihinden itibaren dokuz ay sonra, diğer
maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
29 uncu maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 29. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova
Milletvekili Şükrü Önder'in; Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile
Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 252
Kabul : 251
Ret : 1 (x)
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
İçişleri Bakanı Sayın
Abdülkadir Aksu teşekkür konuşması yapacaktır.
Buyurun Sayın Bakanım.
(Alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biraz önce,
oylarınızla, gerçekten, özel güvenlik konusunda yeni bir konsept, yeni bir
anlayışla, toplumsal gelişmeleri de içeren bir yasa kanunlaşmış oldu.
Ben, bu yasanın İçişleri
Komisyonunda görüşülmesi sırasında, gerek altkomisyonda gerek üstkomisyonda,
gerçekten uyum içerisinde, ahenkle çalışan ve katkılarda bulunan İçişleri
Komisyonumuzun değerli üyelerine huzurlarınızda öncelikle teşekkür ediyorum ve
daha sonra, buradaki görüşmeler sırasında da siz değerli arkadaşlarımın
katkıları ve oylarınızdan dolayı da hepinize teşekkür ediyorum; hayırlı olsun
diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 16.00
(x) Açıkoylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 16.12
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Suat KILIÇ
(Samsun)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100 üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Şimdi, Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
müzakeresine başlıyoruz.
V. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. -
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 508 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman Coşkunoğlu...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Grubumuz adına Sayın İzzet Çetin konuşacaklar.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın İzzet Çetin konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Çetin.
Konuşma süreniz 20
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan
önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu raporu üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Bildiğiniz gibi,
Telekomun özelleştirilmesi olarak da değerlendirebileceğimiz bu tasarı, ülkemiz
açısından, geleceğimiz açısından son derece önemli bir tasarı. Tasarıyla ilgili
genel olarak konuşmama geçmeden önce, Telekomun özelleştirilmesine ilişkin
olarak 1993'ten günümüze kadar 6 kez girişimde bulunulduğunu; ama, her
seferinde, bunun, yargı engeline takıldığını hatırlatmak isterim.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmama, 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel'in, 5 Temmuz 1994
tarihinde KİT'lerle ilgili olarak yapmış olduğu bir konuşmasından alıntıyla
başlamak istiyorum. Şöyle diyor Sayın Demirel: "KİT'leri, 1980 yılında
pırıl pırıl bırakmıştık; 1991 yılında iktidarı devraldığımızda, tanınmaz halde
bulduk. Bu güzelim tesislerin 1987 yılına kadar zararı yoktu." Önceki
Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel'in belirttiği gibi, 1980'lere kadar zarar etmeyen
kamu kuruluşlarımızı, 1980'li yılların ortalarından itibaren, şimdi, hemen
özelleştirilmesini, elden çıkarılmasını isteyişimizin altında yatan nedir?
Halkımızın seksen yıldır çalışıp çabalayarak ve dişinden, tırnağından artırarak
kurduğu fabrikaları, işletmeleri ve açtığı madenleri tezelden satıp savma
çabasındaki düşünce, dayatma nedir? Dayatmacılar kimlerdir?
Değerli milletvekilleri,
yirmi yılı aşkın zamandan beri, KİT'lerin ve kamu kuruluşlarının, bilerek
borçlandırıldığını, bu nedenle, bugün zarar ettiğini; ama, bu zararın, işletme
faaliyetlerinden değil işletmedışı faaliyetlerden doğduğunu, zaman içinde pek
çok KİT'in devletten olan alacaklarının bile verilmediğini, bilerek bankalara
borçlandırıldığını, piyasa koşullarının çok üstünde faizlerle alınan borçlar
nedeniyle bazı özel bankalar kalkınırken, KİT'lerin borç batağına saplandığını
hep söyleyegeldik. Önceleri, yalnızca zarar ediyor diye KİT'lerin
özelleştirilmesi gerektiğini söyleyenler, sıra, kârlı KİT'lere, stratejik
KİT'lere geldiğinde, gerekirse üste para bile verir özelleştiririz, yeter ki
devlet piyasadan çekilsin diyerek gerçek niyetlerini ortaya koydular. Devlet et
satar mı, süt satar mı diye başlayan propagandanın sonucunda, önce yem
fabrikaları, ardından et kombinaları, sonra da süt fabrikaları özelleştirildi.
Gelinen noktada, et ve canlı hayvan ihracatçısı olan Türkiye, delidana etine,
kanguru etine mahkûm edildi. Devlet marangozluk yapar mı diye ORÜS, ardından
devlet bez satar mı diye Sümerbank işletmeleri özelleştirildi. Ardından, ekonomik
sıkıntıların suçlusu olarak gösterilen, karadelik olarak ilan edilen pek çok
sanayi kuruluşumuz, kamu kuruluşumuz özelleştirildi. Sonra, sıra, elektrik ve
maden sektörüne dönük stratejik özelleştirmelere geldi. Çayırhan'dan Yatağan'a,
Murgul'dan Divriğ'e stratejik madenlerin kapatılması ya da devredilmesi
gerçekleştirildi.
Onsekiz aylık devri
iktidarınızda, siz de, sizden önceki hükümetlerin yolundan gitmektesiniz. Sayın
Emin Çölaşan'ın deyimiyle söylüyorum. Siz de özelleştirme denen oyuncağı yanlış
kullanıyorsunuz.
Telekoma geçmeden önce
iki özelleştirmenizden örnek vermek istiyorum. Bunlardan ilki, Balıkesir SEKA.
Balıkesir SEKA İşletmesi, 192 000 000 dolara kuruldu; yenisini yapmaya
kalksanız, 260 000 000 dolara kurabileceksiniz. Tesisin piyasa değerinin 56 000
000 dolar olduğu, resmî raporlarda mevcut. Ayrıca, tam 1 740 dekar arazisi, 201
lojmanı, fabrikaları, depoları, hangarları, sosyal tesisleri, çalışır durumda
yüzlerce makinesi var.
Devletin ve milletin malı
olan bu ulusal değerimiz, tarafınızdan, 1 100 000 dolara Albayraklara verildi.
Albayraklar kim; Yeni Şafak Gazetesinin sahibi; iktidarınıza her gün, her
koşulda destek veren ve işler alan, Trabzon Limanını da alan destekçiniz.
Selüloz - İş Sendikası yargıya başvurdu ve satış iptal oldu; yargı
uygulanmıyor.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Kim söyledi destekçimiz olduğunu, kim ?
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Gidip bakarsınız, gidip öğrenirsin; çıkar
burada konuşursun.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Nasıl destekçimiz olur bizim, olur mu böyle bir şey?!.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim
İZZET ÇETİN (Devamla) -
On gün önce 1 100 000 dolara Albayraklara verdiğiniz Balıkesir SEKA'nın, bir
deposundaki hurdalar 1 300 000 dolara satıldı; yani, 1 740 dönüm arazisi,
tesisleri, lojmanları, ormanı her şeyiyle 1 100 000 dolara verdiğiniz SEKA
Balıkesir Tesisinin bir deposundaki hurdalar 1 300 000 dolara satıldı; üstelik,
satış işleminden sonra mallar teslim edilmediği için jandarma müdahale etmek
zorunda kaldı.
İkinci örnek TÜPRAŞ;
Türkiye'nin, Millî Piyango İdaresiyle birlikte altın yumurtlayan iki tavuğundan
birisi. Önümüzdeki aylarda Millî Piyangoyu da elden çıkaracağınız için, bu
Millî Piyangoyu da söylüyorum.
TÜPRAŞ, 27 600 000 ton
hampetrol işleme kapasitesiyle Türkiye'deki rafineri kapasitesinin yüzde
86'sına, toplam depolama kapasitesinin yüzde 50'sine sahip; Türkiye'deki tek
lastik hammaddesi üreticisi. Deniz tankerleriyle petrol ürünleri taşımacılığı
yapan kârlı DİTAŞ'ın yüzde 80'i TÜPRAŞ'ın. 2003'te 13 500 000 000 dolarlık ciro
karşılığı 24 000 000 ton petrol ürünü satmış. 635 000 000 dolarlık ihracat
gerçekleştirmiş. 1 700 000 000 dolarlık modernleşme yatırımı yapmış. 2003
yılında, Kurumlar Vergisi, KDV ve diğer vergiler aracılığıyla, hazineye 7 700
000 000 dolarlık vergi intikali sağlamış. Avrupa'nın 7 nci, Ortadoğu ve Orta
Avrupa'nın en büyük rafinerisi. Dünyanın en büyük 500 şirketi listesinde 480
inci sırada. Bugün kurmaya kalksanız, 10 000 000 000 dolar yatırmanız
gerekiyor. Borsa değeri 2 300 000 000 dolar, 4 500 000 000 dolara sigorta
etmişsiniz.
Şimdi soruyorum: Bu
işletmeyi kaça sattınız; cevap, 1 300 000 000 dolar. Kime sattınız; karanlık
işlerin merkezindeki borçlu bir tabela şirketi ile son anda ihaleye sokulan bir
sermaye grubunun ortaklığına. Nasıl sattınız; Tataristan'a gizli seferler
düzenleyerek. Ayıptır, yazıktır, günahtır!.. Bereket, TÜPRAŞ'ın satışını,
Petrol-İş Sendikası yargıya intikal ettirdi ve bu satış yargıda iptal edildi.
Şimdi, sırada Telekom
var. Yine, Telekoma geçmeden önce, onsekiz yıllık özelleştirme serüvenine
kısaca bir bakalım: 1985'ten 2003 sonuna kadar geçen sürede 221 kurum
özelleştirildi. Özelleştirme sonucunda, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 10 000
000 000 dolarlık kaynak elde etti, 9 700 000 000 dolar harcadı. Özelleştirme
Yüksek Kurulu, 27 şirketin satış sözleşmesinde değişiklik yaparak, görevini
kötüye kullandı. Özelleştirme Yüksek Kurulu, ayrıca, alıcıların borç ödeme
planlarını 40 kez değiştirdi ve borçları dokuz on yıl erteledi, öteledi. Bu
soygunla devlet borç altına sokuldu ve kamu zarara uğratıldı. İmtiyazlı
hisseler süresinden önce kaldırılarak, hukuk ihlalleri yapıldı. Ülkeyi yönetenler,
onsekiz yıldır özelleştirmenin her şeyi çözeceğini söylediler. Peki, neyi
çözdüler? Ne işsizliğe çare bulundu ne de halkın gelir düzeyi artırılabildi.
Özelleştirilen kuruluşlardan bir tane numune söyleyemezsiniz, eskisinden daha
çok istihdam sağlayan, daha çok üretim yapan, daha verimli çalışan. Bugün,
özelleştirilen kurumların büyük bölümü üretimden koparılmış, kapısına kilit
vurulmuş durumda.
"Özelleştirme, yeni
iş alanları yaratacak" denildi; günümüzde işsizlik, cumhuriyet tarihinin
en yüksek oranına ulaştı; üniversite mezunlarımızın bile yüzde 30'dan fazlası
işsizlik bunalımı içerisindedir.
"Kamu kurumları
ekonominin sırtında kambur, onun için özelleştirilmesi şart" dediler; ama,
yapılan özelleştirmelerle, ekonominin sırtındaki kambur küçülmedi, daha da
büyüdü. Özelleştirmelerle, az önceki örneklerde ve Telekom örneğinde olduğu
gibi, en çok kâr eden ve en çok kamu hizmeti üreten kuruluşlar peşkeş çekildi.
Özelleştirmelerle
ekonomiyi darboğazdan kurtaracaklarını söylediler ve borçları ödeyeceğiz
dediler; ama, geçen onsekiz yıl gösterdi ki, bütün bunların hepsi koskoca bir
yalan. Türkiye'nin borçları azalmadı, çoğaldı. 2003 yılı sonu itibariyle,
Türkiye'nin dışborcu 140 milyar doları aşarken, içborcu da 150 milyar doları
aştı. Sadece, devri iktidarınızda, yani onsekiz ayda, Türkiye'nin borçları 60
milyar dolara yakın çoğaldı, arttı. Bugün, faizlerle birlikte, Türkiye'nin
bütçesinin büyük bir bölümü, borç ödemeleriyle yerli yabancı tekellerin
kasalarına aktarılmaktadır.
Telekomun
özelleştirilmesi çabaları da bu ortamda yürütülmektedir. Kuruluş amacı kamu
hizmeti vermek olan, ülkemizin çağ atlamasında öncülük eden, yüzaltmış yıllık
deneyimiyle faaliyetini sürdüren bu ulusal varlığımız, yaklaşık, 21 162 000
sabit telefon hattı kapasitesine sahip. Halihazırda 19 000 000'dan fazla
abonesi var, 1 100 000 kablolu televizyon abonesi var, 80 000 ankesörlü
telefonu, 420 000 internet abonesi var; 90 000 kilometre fiber optik kablo
hattı ve yaklaşık 3 milyar dolar değerinde menkul ve gayrimenkul değerleri var.
Dünyanın 13 üncü büyük şebekesine sahip Türk Telekom, ekonomiye 13 milyar
dolarlık bir katmadeğer sağlamakta. Bu denli önemli ekonomik büyüklüklere sahip
Telekom, yapılan düzenlemeyle, ne yazık ki, yabancılara satılmak isteniliyor.
Bu amaçla, 406 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin üçüncü fıkrası madde metninden
çıkarılıyor; çünkü, bu hüküm, yabancıların Türk Telekomdaki hisse oranlarını
yüzde 45'le sınırlıyordu. Oysa, bu konuda Anayasa Mahkemesi kararları ortada.
Sizin de, iktidara gelmeden önce, geçtiğimiz dönemde, Telekomdaki bu haksızlığı
gidermek için Anayasa Mahkemesine başvurduğunuzu hatırlatmak istiyorum. Siz de,
iktidara gelmeden önce "Telekom ulusal varlığımızdır, satılamaz"
derken, iktidar olduktan sonra, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların
dayatmalarına boyun eğmek zorunda kaldınız.
Bakınız, Anayasa
Mahkemesinin 1994/45 sayılı kararında "kalkınmayı hızlandırmak için,
elbette, dış borçlanma, yabancı sermaye, yabancı ortaklıklardan yararlanmak
gerekir; ancak, özelleştirme yoluyla giderek yabancıların nüfuzuna yol açılması
ülke bağımsızlığı yönünden kabul edilemez. Bu gerçek, özelleştirme politikası
uygulayan gelişmiş kimi ülkeleri bile önlem almak zorunda bırakmıştır"
denilirken, ulusal varlıklarımızın yabancılaştırılması konusuna dikkat
çekilmiştir. Yine, Mahkemenin aynı kararında "telekomünikasyon ve elektrik
gibi stratejik öneme sahip kamu hizmetlerinin yabancılaşması, ülke savunması,
güvenliği ve bağımsızlığı yönünden sakıncalıdır" denilmektedir.
Ülkemizin milyarlarca
dolarlık birikimi yabancı tekellere teslim edilemez. Bu özelleştirme, özel
sektör tekeli oluşmasına yol açacak, keyfî ücretlendirme, fiyat artışlarıyla
rant grupları kasalarını dolduracaktır. Gözünü kâr hırsı bürümüş bir avuç
yabancı tekel ve işbirlikçilerini memnun etmek için Telekom elden çıkarılamaz.
Değerli arkadaşlarım,
hatırlarsınız, 1980'li yıllardan önce telefon edebilmek için, şehirlerarası,
milletlerarası konuşabilmek için postanelere gidilir, telefon numarasını
yazdırdıktan sonra uzunca bir süre beklenir, daha sonra, santral memurları
"3 dakikanız doldu; devam ediyor musunuz" diye uyarırlardı.
1980'den sonra bu alanda
yapılan hızlı yatırımlarla, telefon numaralarımız bir anda 4 rakamdan 5 rakama,
6 rakama, sonra 7 rakama çıktı. Bu ilerlemeye, kuşkusuz, çok sevindik. Biz de,
artık, dünyanın medenî memleketleri gibi olmuştuk; evimize iki günde dijital
telefon bağlanıyor; istersek, şehirlerarasını açtırıp, milletlerarasını
kapattırabiliyor; 900'lü hatlardan erotik öyküler dinleyebiliyorsunuz; kimin
kiminle konuştuğunu yakalayabilmek için dökümlü fatura alabiliyor; sabahları,
telefonun uyandırmasını sağlayabiliyorsunuz; üstelik, ilerleyen yalnız
telefonunuz değil, anten derdinden de kurtuldunuz.
Yani, şunu anlatmak
istiyorum: Telekom, son yıllarda çok büyük yatırımlar yaptı ve bu alanda
dünyanın 13 üncü büyük firması konumuna geldi.
Madem, teknolojimizi
böylesine geliştirmiş ve dünyadaki gelişmeleri yakından izleyebilir hale
gelmişiz, niye, ille de, Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Japonya ve Avustralya'da
hizmet sunan altyapı sahibi uluslararası temel telekomünikasyon işletmecisi
arıyoruz?! Madem, amaç teknoloji geliştirmek, neden geri kaldığımız iddia
edilen alanlarda yatırım yapmıyor da, ileri sayılan şirketleri çağırıp,
ortaklıklara girmiyor, kadrolaşma gibi ucuz yalanları üretiyorsunuz?!
Yok, amaç para ise, T'nin
satışı Türkiye'yi kurtaracak ise, neden, diğer şirketler ya da gelişmiş ülkeler
gibi, ulusal ve uluslararası borsalarda hisselerin bir bölümünü halka arz
etmiyor da, bazen, hissenin üçte 1'ine, şirketin tamamını vermeye
kalkışıyorsunuz?!
Değerli arkadaşlarım,
Türk Telekomun verimli bir kuruluş olarak çalışması için, Türk Telekomun
özelleştirilmesinden vazgeçilmesi gerekir. Kurumun, siyasî etkilerden bağımsız,
sağlıklı bir çalışma ortamına kavuşması sağlanmalıdır. Ciddî bir planlamayla
kurumun, kısa, orta ve uzun vadede yapacağı tüm yatırımlar belirlenmeli ve
uygulamaya konulmalıdır.
Kurumun bünyesinde uzun
yıllar görev yapmış, bilgi ve deneyim sahibi kadroların partizan uygulamalarla
görevden uzaklaştırılmasına son verilmeli, deneyimli kadrolar eski görevlerine
iade edilmelidir.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, içinde yaşadığımız dünya, ne yazık ki, egemenlerin dünyası. Bugün, IMF
gibi, Avrupa Birliği gibi, Dünya Ticaret Örgütü gibi, Dünya Bankası gibi
kuruluşlar, bizim gibi gelişmekte zorlanan ülkelere birtakım politikaları
dayatıyorlar. Bu ülkelerde, bizim gibi ülkelerde, üzülerek söylüyorum,
politikaları, içdinamikleriyle belirlenmiyor; yeni dünya düzeni savunucuları
emperyalistlerin, küreselleşmecilerin nasıl geldiğini göremiyorlar. Bunlar,
yüzünüze güle güle, sırtınızı sıvazlaya sıvazlaya geliyorlar. Onları kırmızı halılar, törenler, ikramlarla
karşılıyorsunuz; telkin ve önerilerine uyuyorsunuz. Önce sinsi ve yumuşak,
sonra küstah ve terbiyesizleşiyorlar. Kendi ülkelerinde üçüncü, dördüncü sınıf
teknisyenler, doğrudan bakanlarınızla görüşüyor, ekonomiyi nasıl yöneteceğinizi
söylüyor, emirler veriyor, tehditler yağdırıyor. Başka ülkelerde görev
yaptıklarında, geldiğini ya da gittiğini kimsenin duymadığı, halkının adını
bile bilmediği IMF ya da Dünya Bankası memurları sizin ülkenizde medyanın
başköşelerinden inmez, bir dediği iki edilmez oldu. Sat derse satıyorsunuz, at
derse atıyorsunuz. Onlar sat der, elektrikten madene, petrokimyadan petrole, SEKA'dan
TÜPRAŞ'a, ne varsa satar; at dediklerinde de 10 000'lerce işçiyi işten atar,
memuru devlet kapısından kovarsınız. Sonra devlet kurumlarınız yavaş yavaş
yabancıların eline geçmeye başlar; çünkü, zaman, bir ülkeyi fiilen işgal etme
zamanı değil; dolaylı olarak kendine bağlama, bağımlı kılma, sömürgeleştirme
zamanı. Evet, değerli arkadaşlarım, Türkiye, iktidarınız döneminde adım adım
sömürgeleştirilmekte; bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de bunu IMF, Dünya
Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü aracılığıyla gerçekleştiriyorlar. Telekomun
özelleştirilmesini bundan dolayı önemli buluyorum; çünkü, satılmasını
isteyenler için de satışa karşı çıkanlar için de şimdi satılmak istenen
Telekomun T'si değil, Türkiye'nin T'si. Karşı çıkmak da başta Telekom
çalışanları, onların örgütleri olmak üzere tüm yurtseverlere düşen bir görev.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarının özüne bakıldığında, yine geçmiş düzenlemelerde olduğu gibi Anayasaya
aykırı pek çok hükümle karşı karşıyayız. Bu konuda Anayasa Mahkememizin vermiş
olduğu önemli kararlar var. Bu kararlarda, özellikle, Anayasaya aykırılık
Anayasanın 167 nci maddesinde kendisini gösteriyor. Türk Telekom tekel
niteliğinde stratejik bir kuruluş. Daha önceki yasal düzenlemelerle Telekomun
tekel olma niteliği kaldırılmıştır; ama, Anayasanın 167 nci maddesine göre
devlet piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve
kartelleşmeyi önlemekle görevlidir. İmtiyazlı hissenin yetkilerinin
sınırlandırılması, işlevsiz hale getirilmesi bu açıdan Anayasaya aykırıdır.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, şimdiye kadar yapılan özelleştirmelerin ülkemize hiçbir yarar
sağlamadığını biraz evvel söyledim. Gerçekten, ülkemizde uygulanan politikalar,
borcu borçla çevirme politikaları. Borçları azaltacağız ya da faiz yükünden
kurtaracağız diye bu kamu kurum ve kuruluşlarını yok pahasına elden
çıkarırsanız, çok kısa süre içerisinde satacak kamu kuruluşu bulamayınca neyi
satmaya kalkacağınızı, kimi satmaya kalkacağınızı merak ediyorum.
Gerçekten, Telekom
Türkiye açısından son derece önemli, stratejik bir kuruluşumuz. O nedenle,
sizleri bu özelleştirme sevdasından vazgeçmeye çağırıyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına Samsun Milletvekili Mustafa Demir; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu raporu hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, sözlerime, hemen,
Sayın Çetin'in (T) benzetmesinden başlamak istiyorum. Evet, Telekomun baş harfi
(T), Türkiye'nin de baş harfi (T); baş harfi (T) olan Telekom, hızla
özelleştirilmelidir; geçmiş çalışmaların da gösterdiği budur; ama, baş harfi
(T) olan Türkiye'nin satılmasını, bu ülke vatandaşlarından, isteyecek, teşebbüs
edecek, düşünecek bir fert yoktur. Bunun bilinmesini, Yüce Heyetiniz huzurunda
dile getirmeyi uygun görüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Türkiye, 1980 yılına kadar kapalı bir ekonomi
izledi; Sayın Çetin de bahsetti. 1980 yılına kadar, kamuda, kamu
işletmeciliğinde, zarardan, ziyandan pek söz etmek söz konusu değildi; çünkü,
sınırlarını kapatmış, dünyadan kopmuş bir Türkiye'yle karşı karşıyaydık; ama,
Türkiye'yi, 1980'li yıllara, 1980 yılından sonraki gelişmelere götüren,
dünyadaki gelişmelerin zorlamasıdır. Ticarette ve sanayide, kamu yönetiminde,
kendisini, artık götüremez, yönetemez, ayakta kalamayacak konuma gelmesinden
kaynaklanan zorlamalardan sonra, Türkiye, 1980 yılından itibaren dünyaya
açılma, serbest piyasa ekonomisini yerleştirme, onu bütün kurum ve
kuruluşlarıyla işler hale getirme yoluna hızla girmiştir. Zaten, Türkiye'de de
özelleştirme, 1980'li yıllardan itibaren söz konusu olmuştur; 1984 yılında
başlayan özelleştirme çalışmaları, 2004 yılına gelene kadar birçok süreçten
geçmiş. Kaldı ki, Türkiye ölçeğindeki bir ülkenin, yönetim zihniyeti açısından
hem sanayide hem kamuda, özelleştirmede bugüne kadar birçok ülke
özelleştirmesini tamamladığı halde, bugün Türkiye'nin henüz bu konuda daha
belli bir mesafe katedememiş olması veya gelmesi gerektiği yere gelememesinin
altında yatan en büyük neden, serbest piyasa ekonomisini uygulamaya geçmekle
birlikte, bu konuda gereklerini yerine getirme noktasında zihniyet
eksikliğinin, yetersizliğinin söz konusu olduğu gayet açıktır.
Kamu kuruluşları zarar
ettirilmedi; dünya şartlarına ve serbest piyasa ekonomisine hem yönetimde hem
yatırımda hem işletmecilikte uyamadıkları için doğal olarak zarar ettiler.
"Telekom kâr
ediyor..." Telekomun 2003 yılı sonu itibariyle tekel olma özelliği artık
ortadan kalktı; yani, hızla, kârlıyken kâr etmez duruma ve yakın bir gelecekte
de zarar eder duruma, hatta, ileride, bir Telekom levhasıyla karşı karşıya
kalma konumuna gelebiliriz.
Aslında, TÜPRAŞ'ta da
aynı şey söz konusudur. Çok Değerli Sayın Çetin yine bahsetti; 10 milyar dolara, bugün, o TÜPRAŞ'ı
yapamayabiliriz; ama, kendisi söyledi; piyasa değeri 2 300 000 000 dolar;
bugünkü ihalede ulaşılmış olan miktar 1 300 000 000 dolar. Eğer, TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesi
yakın gelecekte şayet gerçekleşemezse, kim bilir önümüzdeki yıl belki 500 000
000- 600 000 000 dolarlara satmakta zorlanabiliriz; TÜPRAŞ'ın tabelasının
elimizde kalmasıyla karşıya kalabiliriz.
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat)
- Niçin satıyorsunuz?! İhtimaller üzerine konuşuyorsunuz...
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Niye satıyorsunuz, onu açıkla!..
MUSTAFA DEMİR (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
elektrik üretimi konusunda, şu anda dünyada en pahalı elektriği tüketen
ülke Türkiye. Sanayicimizin, enerji fiyatları dolayısıyla, dünya piyasasında
rekabetini büyük ölçüde kaybettiği bir konumda -geçenlerde, Yüce Meclis
huzurunda, mobil santrallarla ilgili de bir görüşme yaptık- biz, hâlâ,
Türkiye'nin yaptığı yanlış yatırım politikaları ve yanlış alım politikaları
dolayısıyla, bugün görüyoruz ki tazminat ödüyoruz; ama, elektriği almıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben, bu girişten sonra, Telekom konusuna girmek istiyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Aria ve Aycell'in hesabını verin! 700 000 000 dolara mal oldu; onun hesabını
verin!..
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Dam üstünde saksağan!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, dinler misiniz.
MUSTAFA DEMİR (Devamla) -
Ben, sizin konuşmanızı gayet güzel dinledim ve Sayın Çetin'in yaptığı
konuşmalardan da şunu anladım. Aslında, söylediği her söz, Türkiye'de
özelleştirmenin bir an önce, acilen yapılması gerektiğini teyit eder mahiyetteydi;
eğer, tutanakları alıp okursak, bunu, orada, pekala görebiliriz.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Dinlememişsin sen, işine geldiği gibi dinliyorsun!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Özal'dan örnekler veriyorsunuz.
MUSTAFA DEMİR (Devamla) -
Hükümetimiz, özelleştirme konusundaki kararlılığını ve ciddiyetini Türk
Telekomun özelleştirilmesi sürecinde de göstermekte ve bunu her yönden
başarıyla tamamlamak için, değişen şartlara ve ihtiyaçlara cevap vermek
amacıyla görüşülmekte olan bu tasarıyı hazırlamış bulunmaktadır. Türk
Telekomun, telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası
ses iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerinin tekel olarak yürütülmesine
ilişkin hak ve yetkisi 1.1.2004 tarihi itibariyle sona ermiştir. Bu sebeple,
Türk Telekomu özelleştirme çalışmalarında gelinen noktada, özelleştirmenin tam
olarak istenen amaca ulaşması için birtakım ilave düzenlemelere ve yeniliklere
ihtiyaç duyulmaktadır. Temel amaç, şüphesiz ki, özelleştirmenin gerçek
değerinde ve en uygun koşullarda gerçekleşmesidir. Telekomünikasyon sektöründe
rekabetin yoğun olarak yaşanmaya başladığı bir zamanda, beklenen
özelleştirmenin ülke için en uygun şartlarda gerçekleşmesi gerekmektedir.
Telekom konusunda
geçmişte yapılan uygulamaların Anayasa Mahkemesinden ve yargıdan dönmesinin
altında yatan en büyük neden, bilindiği gibi, Anayasa Mahkememizin, hizmetlerin
doğal ve hukuksal tekel olduğu varsayımından hareket etmesidir. Bu sebepledir
ki, 1990'lı yılların başına kadar telekomünikasyon hizmetleri rekabete
açılamamıştır; fakat, 406 sayılı Kanunda zamanla yapılan değişikliklerle Yüksek
Mahkemenin endişeleri giderilmiştir. Unutulmaması gereken nokta şudur ki,
Yüksek Mahkemenin kararını verdiği tarihteki şartlar ile bugünkü şartlar
farklılıklar göstermektedir. Günümüzde değişen şartlarla, Türk Telekomun tekel
hakkı tamamen ortadan kalkmış, telekomünikasyon sektörü tam rekabete açılmış,
mobil telefon ve internet gibi yeni hizmetler üçüncü kişilere de sunulmaya
başlanılmış ve yeni nesil telekomünikasyon hizmetleri ortaya çıkmıştır. Pek çok
işletmecinin faaliyet gösterdiği bir sektörde sadece bir işletmeci olan Türk
Telekom hisselerinin yüzde 45'inden fazlasının ya da tamamının yabancı gerçek
veya tüzelkişilerin eline geçmesi, telekomünikasyon hizmetlerine ilişkin
olarak, çoğunluğu ele geçirmesi anlamına gelmemektedir; çünkü, Türk Telekom,
artık, pazarın sadece belli bir kısmına hitap etmektedir. Şu nokta
unutulmamalıdır ki, devletin bu hizmetler üzerindeki denetim ve düzenleme
yetkileri devam etmektedir. Bu amaca ulaşmak için, 4502 sayılı Kanunla
Telekomünikasyon Kurulu oluşturulmuş ve faaliyete geçmiştir.
Düzenlemeyle amaçlanan
asıl hedef, hiç kuşkusuzdur ki, Türk Telekom hisselerinin mutlaka yabancı
yatırımcılara satılması olmayıp, Türk Telekom gibi çok büyük bir sermayeye
sahip olan bir şirketin, yabancı yatırımcıların da katılacağı bir ihale
sürecini gerçekleştirerek, değerinde veya mümkünse değerinin üzerinde
satılmasını temin etmektir.
Değerli milletvekilleri,
her şeyden önce, Türk Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili usul ve esaslar 406
sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda düzenlenmiştir. Bu bağlamda, 406 sayılı
Kanunun ek 17 nci maddesinde, Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili olarak,
kapalı zarf usulü öngörülmüştür. Tasarı, özelleştirme aşamasında çok etkili bir
ihale usulü olmayan kapalı zarf usulünü değiştirerek, yabancı yatırımcıların
ihaleye katılması yoluyla rekabet ortamının tam sağlanması ve çok önemli bir
konuda, sağlıklı bir özelleştirme yapmak amacıyla pazarlık usulünü
getirmektedir.
Kanun tasarısının
değiştirme ihtiyacı duyduğu diğer bir nokta ise, 406 sayılı Kanunun ek 29 uncu
maddesinin yeniden düzenlenmesi gereğidir. Özelleştirme sürecinde, Türk
Telekomun personel yapısı tekrar gözden geçirilmelidir. Dünyadaki telekomünikasyon
şirketlerinde ortalama 20 000 - 25 000 çalışan bulunduğu halde Türk Telekom
ölçeğindeki bir telekomünikasyon şirketinde, bizim Telekomda 63 000 kişi
istihdam edilmektedir.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Diğer ülkelerde kaç kişi çalışıyor? Bilmeden konuşuyorsun, milleti
kandırıyorsun.
BAŞKAN - Sayın Öktem,
lütfen.. Niye heyecanlanıyorsunuz.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Doğruyu söylemiyor.
MUSTAFA DEMİR (Devamla) -
Bunların sadece 1 000 civarında olanı kalifiyedir. Etkili ve verimli hizmet
sunmak adına, personel yapısının yeniden düzenlemesiyle ilgili olarak, istihdam
fazlası olan nakle tabi personelin başka kurum ve kuruluşlara nakil
işlemleriyle ilgili bir düzenleme öngörülmüştür.
Ayrıca, bu değişikliğe
paralel olarak 406 sayılı Kanuna 3 madde eklenmiştir. Ek 32 nci maddede yapılan
düzenlemeyle mevcut personelin iş mevzuatına geçmesine imkân sağlandığı gibi,
ayrıca mevcut statüsünde çalışmaya devam edenlerin kazanılmış hakları da
korunmuş, boş ve boşalacak kadrolar iptal edilmek suretiyle geçiş dönemine
ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Bu madde kapsamında ek 31 inci maddedeki
düzenlemeyle Telekomun diğer işletmelerle eşit şartlarda rekabet edebilmesi
amaçlanmış, ek 33 üncü maddeyle Türk Telekomca yürütülmekte olan uydu
hizmetlerinin de ayrı bir anonim şirket tarafından yürütülmesine olanak
sağlayan ayrıntılı bir düzenleme yapılmıştır.
Anonim şirket statüsüyle
uluslararası uydu operatörleriyle ortaklıklar yapılması sağlanabilecek, dahası,
yerli ve yabancı üretici ve işleticilerle ülke dışında yatırım ve işletme
yapılabilmesi, ihalelere girebilmesi sağlanacaktır.
İhtiyaç duyulan diğer bir
düzenleme ise telekomünikasyon sektörünün ülke ekonomisindeki önemi nedeniyle,
herhangi bir nedenle kurul üyelerinde birden fazla eksilme olması halinde,
karar alma sayısında yaratacağı risk nedeniyle Telekomünikasyon Kurulu
Üyelerinin sayısı artırılmış ve bu maddeye paralel olarak düzenlenen 5 inci
maddede üyelerin atanma usulleri belirlenmiştir.
Türk Telekomun tekel
hakkının sona ermesiyle, Telekom bünyesindeki Telsiz İşletme Müdürlüğünün tüm
menkul, gayrımenkul, demirbaş, mal varlığı, uzaktan kontrol teçhizatı ve data
kanalları, tüm ölçü aletleri,motorlu araçlar, telsiz sistemleri, sözleşme, hak,
alacak ve borçlar, leh ve aleyhte açılmış ve açılacak olan dava ve icra
takiplerinin Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğünce
yürütülmesi hükme bağlanmıştır. Bu değişiklikle amaçlanan nokta ise, Telsiz
İşletme Müdürlüğünün Türk Telekom üzerinde yarattığı menfi etkinin bertaraf
edilmesidir.
Düzenlemeyle ihtiyaç
duyulan diğer bir husus da, Bankalar Kanunu uyarınca yönetim ve denetimi
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca devralınan şirket ve iştiraklerden olan
devlet alacaklarının bir an önce tahsilini sağlamak için, şirket ve
iştiraklerin mal varlıklarının satışına ilişkin düzenlemeye gerek görülmüş
olmasıdır. Tüm bu usul ve esaslar, Fon tarafından belirlenecektir.
Kanun tasarısında, 8 inci
madde kapsamında düzenlenen diğer bir husus ise şöyledir: Türk Telekomda, şu
anki yapı itibariyle 5 ayrı statüde çalışan personel bulunmaktadır. Bu
statülere ilişkin işlemlerin takibi ve farklı düzenlemelerin yapılması ve
bunlara ilişkin aksaklıkların giderilmesi amacıyla, Türk Telekomun, statü
gereği sadece iş mevzuatına tabi personel çalıştırmasına imkân sağlayan bu
düzenlemenin yapılması uygun bulunmaktadır. Bu yeni düzenleme gereği uygulama
imkânı kalmayan hükümler de ayrıca yürürlükten kaldırılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
Türk Telekom, mevcut telekomünikasyon altyapısıyla, en yeni teknolojileri
ülkemize başarıyla getirip uygulayarak, hem yeni teknolojileri hizmete sunmayı
başarmış hem de bunları ülkemizin en ücra köşelerine kadar götürmüştür.
2003 yılı sonunda, Türk
Telekomun, telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası
ses iletimini ihtiva eden telefon hizmetleri ve her türlü telekomünikasyon
altyapısının kurulması ve işletilmesi tekeli sona ermiştir. Tekelin sona
ermesiyle birlikte, sektör tamamen rekabete açılmış ve Telekomünikasyon
Kurumunca verilen lisanslarla yeni işletmeciler telefon hizmetleri sağlamaya
yetkili kılınmışlardır. Zaten bilindiği gibi, tekelin sona ermesinden önce GSM
işletmecilerinin pazara girmesiyle telefon alanında başlayan rekabet önemli
büyüklüklere ulaşmıştır. Örneğin, 2003 yılında bir cep telefonu işletmecisinin
tek başına sahip olduğu abone sayısı, Türk Telekomun abone sayısını geçmiştir.
Cep telefonu işletmecilerinin toplam trafiği ise, yine Türk Telekomun trafiğini
aşmıştır.
2003 yılı sonunda tekelin
sona ermesiyle, bugüne kadar tekel statüsünde kârlı bir işletme olmayı başarmış
olan Türk Telekom, yeni döneme zorluklarla birlikte başlamıştır. Rekabetle
birlikte, en iyimser senaryolara göre iki yıl içerisinde Türk Telekomun
uluslararası ve şehirlerarası gelirlerinde azalma beklenmektedir. Bunun yanı
sıra, serbestleşmeyle birlikte pazarda oluşacak rekabet, hem tüketicilere hem
de ülke ekonomisine katkı sağlayacaktır. Nitekim, rekabete açılan sektörde
faaliyet gösterecek yeni işletmeciler, ekonomik anlamda yaratacakları
katmadeğer ile tüketicilere kaliteli ve ucuz hizmet sağlamanın yanı sıra ilave
istihdam ve vergi geliri de sağlayacaklardır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, dünya örneklerine baktığımızda Avrupa Birliği üyesi 25 ülkede,
Lüksemburg ve Güney Kıbrıs'ın dışında tüm ülkelerin telekom operatörlerinin
özelleştirilmiş olduğunu görüyoruz. Bu ülkelerin tamamında telekom sektörü
serbestleşmiş durumdadır. Diğer bir deyişle, sektörü serbestleştiği halde
telekomu özelleşmemiş olan ülke olarak
neredeyse Türkiye kalmıştır.
Türk Telekomun
özelleştirilmesiyle ilgili olarak olası yatırımcıların bilgilendirilmesi
amacıyla Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca firmalara Türk Telekomun mevcut
durumuyla ilgili olarak bir bilgilendirme kitapçığı verilmiştir. Bilgilendirme
süreci, Türk Telekomun hukukî, operasyonel ve malî durumunu içerirken, ayrıca,
potansiyel yatırımcıların özelleştirme sürecine ilişkin görüşlerini almayı
hedeflemiştir. Bilgilendirme süreci 15 Temmuzda tamamlanacaktır. Bu nedenle,
Türk Telekomun başarılı bir şekilde özelleştirilmesine imkân tanıyacak bu
tasarının Yüce Meclisimizce kabul edilmesi ülkemiz için hayırlı bir görev
olacaktır.
Bu ideale ulaşmak
temennisiyle kanun tasarısının yasalaşmasını ve hepimize hayırlı olmasını
diliyor; hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Demir.
Tasarının tümü üzerinde,
şahsı adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu; buyurun.
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türk Telekom Anonim Şirketinin
özelleştirilmesini kolaylaştırmak amacıyla önümüze getirilen tasarıyı
tartışıyoruz.
Daha da önemlisi, yeri
geldiği zaman bilgi toplumu, bilgi çağı dediğimiz, içinde bulunduğumuz çağın
altyapısını oluşturan Telekomun, bundan sonra Türkiye'de alacağı şekli
tartışıyoruz burada. Bu bakımdan, son derece önemli, stratejik ve kritik bir
tasarıyla karşı karşıyayız ve ne yazık ki, sadece tasarının kendisi değil,
gerekçeleri de çok ciddî yanlışlarla doludur. Bu yanlışları bir bir sayarak,
sizlere anlatmaya çalışacağım.
Birincisi, Türk Telekomu
özelleştirerek, bir rekabet ortamı, bir verimli çalışma ortamı yaratılacağı
iddia ediliyor. Rekabet ortamını yaratmak için özelleştirme gerekli değildir.
Rekabet ortamı, serbestleşmeyle; yani, lisans, ruhsat, izin gibi hizmetleri
serbestleştirmeyle sağlanır.
Türk Telekomda, 1 Ocak
2004 tarihinde tekel bitmiş olmasına karşın, serbestleşme henüz
tamamlanmamıştır. Yerel ağın paylaşıma açılmasından tutun, tüketici haklarıyla
ilgili düzenlemelere kadar, kablolu TV hizmetlerine ilişkin yetkilendirmeye
kadar, çok sayıda konuda serbestleşme altı ay ilâ onbir ay kadar gecikmiştir.
Serbestleşmenin
sağlanmadığı bir ortamda, rekabetin önünü açacak serbestleşmenin sağlanmadığı
bir ortamda, piyasa düzenleme gücüne kavuşturulmamış bir telekom kurumunun
olduğu bir ortamda, özelleştirmenin sakıncalarını benim burada anlatmaya
zamanım yok; fakat, düşünen bunları görebilir. Rekabetse, serbestleştiririz.
Serbestleştirmede gecikme
oluyor, 1.1.2004'te serbestleştirilmiş olması gereken Telekom altyapısı hâlâ
beklemektedir; ama, özelleştirme öne geçmektedir. Neden; değeri düşermiş...
Değerli arkadaşlarım,
Türk Telekomu serbestleştirince bunun değeri düşer diye şimdiden satalım
anlayışı... Sattığımız insan, sattığımız kuruluş ahmak mı allahaşkına, bu
değeri düşecek şeyi alsın?! Bir apartman dairesi satın alırken bile, o
mahallenin geleceğini gözönüne alıyorsunuz; Türk Telekomun geleceğini gözönüne
almadan "değeri düşüyor, şimdiden satalım" anlayışı kadar garip bir
anlayış duymadım.
Neden serbestleşme bu
kadar gecikti diye sorduğumuzda "serbestleşmeyi yaparsak, Telekomu ucuza
satarız..." O zaman, sattığımız kuruluş Telekomu alınca serbestleştirmeyi
yapmayacak mısınız?! Yani, biz, kamu tekelinden bir özel tekel mi yaratmaya
uğraşıyoruz?! Lütfen... Hiçbir ciddiyeti olmayan argümanlar, iddialar...
Ayrıca, şu anki değeri
gerçek değerinin çok altındadır, çok yanlış bir zamanlama söz konusudur satmak
için. Bunun iki gerekçesi var; biri konjonktür. Dünyada telekom şirketlerinin
fiyatları düşmüştür. Bunun nedeni de, teknolojideki gelişme sayesinde,
yatırımlar sonucu ortaya çıkan çok fazla kapasitedir. 1998-2002 arasında, fiber
kablo dünyada 5 kat arttı; fakat, o fiber kablonun uçlarına konulan
cihazlardaki teknolojik gelişme sayesinde, o fiber kablodan geçen kapasite 100
kat arttı. Ne oldu; 500 kat arttı kapasite 4 yıl içerisinde. Aynı dönemde,
talep sadece 4 kat arttı. Şimdi, böyle olunca, elbette düşer. Bu daha yeni
oldu; elbette, telekom şirketlerinin fiyatı düşer. Şimdi, böyle bir ortamda satmanın
sakıncası da aşikâr olmalı.
Ayrıca, Türkiye'de, her
ne kadar kârı çok yüksek gibi görünse de Türk Telekomun, işletilmesinde olan
birtakım sorunlar nedeniyle -hesaplara biraz daha yakından bakarsak- abone
başına geliri 291 dolardır. Avrupa'da, Türkiye'den sonra abone başına geliri en
düşük olan Polonya'dır, 650 dolardır; 2 mislinden fazla. Denilebilir ki:
"Polonya'nın, Polonyalının satın alma gücü daha fazla; onun kişi başına
düşen geliri daha fazla." Onu da hesapladım; Polonya'nın kişi başına düşen
geliri satın alma paritesine göre Türkiye'ninkinin 1,5 katıdır. Bu hesabı da
yaptıktan sonra, bunu da hesaba kattıktan sonra, Türkiye'nin, Polonya düzeyinde
abone başına geliri olmamasından senede kaybettiği miktar 2 500 000 000
dolardır; gelirden kaybı 2 500 000 000 dolardır. Şimdi, böyle bir ortamda,
böyle bir durumda satmaya kalkmak...
Diğer bir iddia
"herkes özelleştirdi, biz kaldık." Olaya slogan olarak bakmayalım.
Birincisi, herkesin özelleştirdiği sırada Telekomun değeri fazlaydı, şimdi dibe
vurmuş; biz satalım diyoruz. İkincisi, şu anda önemli olan, fiziksel altyapı
değil, satmaya uğraştığımız şey değil -o altyapının stratejik önemi var, o
ayrı- fakat, esas ekonomik açıdan önemli olan, bu altyapının üzerinden verilen
hizmetlerdedir. Bu hizmetleri biz serbestleştirerek ancak, geliri ve verimliliği
artırabiliriz. Bakın, herkes özelleştirdi, biz özelleştirmedik derken, herkesin
özelleştirmesini inceleyen bir Dünya Bankası çalışması vardır, bir iççalışma;
geçen sene -yayımlanmadı, bir iç memodur -benim elime geçti; arzu edene
gönderebilirim. Bu çalışmaya göre, şimdiye kadar yapılan özelleştirmenin
hepsinde, eğer, şu sıra izleniyorsa özelleştirme başarılı olmuştur,
izlenmiyorsa başarısız olmuştur; o sıra da şudur: Önce serbestleşme sağlanır.
Onunla beraber, piyasaları düzenleyici kuruluşun, yani, bizdeki Telekom
Kurumunun etkinliği sağlanır, ki, piyasaları düzenleyebilsin, yeni tekel
yaratmasın. İşte, ondan sonra özelleştirme gündeme gelebilir. Türkiye'de ne
serbestleştirme tamamdır ne Telekom Kurumu piyasaları düzenleyebilecek
güçtedir; biz, özelleştirmeye çalışıyoruz... Son derece yanlıştır.
Ayrıca her yerde
özelleştirildi derken de ne kadar özelleştirildi?.. Bu tasarıyla, biz,
yabancıların satın alabileceği hisse oranını yüzde 95'e kadar izin veriyoruz.
Devlet hissesi Almanya'da yüzde 58'dir, Fransa'da yüzde 63,5'tir, İsviçre'de
yüzde 65,5'tir; yani, kamu, oralarda, stratejik nedeniyle kontrolü elinde
tutmayı düşünebilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
diğer bir iddia, yanlış iddia şudur: "Efendim, özelleştirelim de, daha
verimli bir işletme anlayışıyla Telekom Kurumu çalışsın." Daha verimli
işletme anlayışı için özelleştirmeye, o kabloyu satmaya gerek yok ki. 85 000
kilometrelik Kablo-TV, şu anda, yüzde 5 kapasiteyle kullanılıyor. 1 Ocak
2004'te verilmiş olması gereken izinleri, verin lisanslılara, onun üzerine
işletmecilerimiz verimli çalışmalarını yapsınlar; bunun için, o kabloyu satmaya
gerek yok ki. Hem o kablonun üstünde gerçekten verimli çalışabilecek
işletmelere izin verilmiyor, ondan sonra da, verimlilik adına "biz bu
kabloyu satalım" anlayışı var. Yanlıştır, çok yanlıştır, çok kritik bir
hatadır.
Ayrıca, diğer bir şikâyet
de, Türk Telekom üzerine siyasî baskı olması, işte, 60 000'in üzerinde
personeli olması vesaire. Eğer, Türk Telekomun üstündeki siyasî baskıyı önleme
gücünden yoksun bir Telekom kurumu varsa, bu Türk Telekom bir özel tekel haline
geldiği zaman, onun bir özel tekel olarak çalışmasını nasıl önleyecek aynı
Telekom Kurumu?.. İşte, bunun için, Telekom Kurumunun, yani, piyasaları
düzenleyici kuruluşun daha güçlü olması önem taşıyor.
Şimdi, özelleştirme
yöntemi de yanlış; onu da geçeyim; ama, size bir şey okuyayım: "Tasarı,
Telekom özelleştirmesi ismiyle iki yıldır uluslararası sermaye kuruluşları
tarafından Türkiye'ye baskı vasıtası olarak kullanılmakta..."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - "...yapılacak yardımlar, bu özelleştirmenin yapılması şartına
bağlanmaktadır." Kim yapıyor bu iddiayı biliyor musunuz; bunu, altında, şu
anda Sayın Meclis Başkanımız olan Bülent Arınç'ın imzasının olduğu, yine
AKP'nin yöneticilerinden olan Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat'ın olduğu 11 Mayıs
2001 tarihli Plan ve Bütçe Komisyonu raporundan alıyorum. Üç sene önce, bunun,
yabancı sermayenin baskısı altında yapıldığını iddia edenler, şimdi bunu
önümüze getiriyorlar.
Devam ediyorum aynı
muhalefet şerhinden: "Türk Telekomun acele özelleştirilmesini isteyen
uluslararası kuruluşlar, aslında çokuluslu şirketler için kârlı bir pazarı
açmak istemektedirler." İki yıl önce böyleydi de şimdi böyle değil mi?!
"Türk Telekom özelleştirilince hâkim olacak çokuluslu şirketler,
Türkiye'de -bakın, bunlar hep doğru- haberleşme teknolojisinin gelişmesini ve
üretimi de caydıracaklardır." Doğru. Teletaş'ta da bu olmuştur. Sizin
partilileriniz de bunu iki sene önce, başka partililer özelleştirmeye kalkınca
söylemiş, şimdi, iktidar olduktan sonra, IMF emrediyor diye satmaya yanaşmak
doğru değildir. Bu yasa, uzun vadede... Sayın Bakana o konuda bir örnek verdim.
Elli yıl önce, komünist işidir diye demiryollarına izin verilmedi, Türkiye'de
karayolları geliştirildi; stratejik bir hata yapıldı; fiyatını çok pahalı
ödedik. Bugün yapılan bu stratejik hatanın da önümüzdeki on yıllarda fiyatını
çok büyük ödeyeceğiz.
Bu bakımdan, sayın AKP
milletvekillerinin de bize katılıp bu yasaya destek olmamalarını diler;
hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Tasarının tümü üzerinde,
Hükümet adına, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım söz istemektedir.
Buyurun Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı görüşmeleri münasebetiyle söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Bu 10 maddeden oluşan
tasarıyla ilgili en önemli ve komisyonda da üzerinde ağırlıklı olarak durulan
konu, Türk Telekomun özelleştirilmesinde yabancı yatırımcılara getirilen yüzde
45 sınırlamasının kaldırılmasıyla ilgilidir; yoksa, Türk Telekomun
özelleştirilmesiyle ilgili doğrudan bir düzenleme içermemektedir.
Esasen, Türk Telekomun
özelleştirilmesine ilişkin yasal düzenleme, 1995 yılında çıkarılan 4107 sayılı
Yasayla halen mevcuttur ve bu yasa çerçevesinde birkaç kez teşebbüs edilmiş;
ancak, özelleştirme gerçekleşmemiştir.
Kamuoyunda, Türk
Telekomun özelleştirilememesi nedeniyle değerindeki kayıptan dolayı ülkenin
kaybettiklerinin, zaman zaman, çeşitli platformlarda, çeşitli kuruluşlar ve
kişiler tarafından gündeme getirildiğini hepimiz biliyoruz, hep konuşuluyor.
Değerli arkadaşlar,
hakikaten, telekomünikasyon sektörü, 1990'lı yılların başından itibaren dünyada
çok hızlı gelişti ve GSM lisanslarının verilmesiyle birlikte oldukça parlak bir
dönem geçirdi; ancak, geçen süre içerisinde, GSM lisanslarının normal
bedellerinin çok üzerinde verilmiş olmasından ve 1990'lı yılların sonuna doğru
yaşanan global krizden dolayı sektördeki gerilemenin etkisiyle, zamanla, tüm
dünyada ve ülkemizde de telekom sektörü olumsuz etkilenmiş ve ülkemizin çok
önemli birikimine sahip, çok önemli kuruluşu olan Türk Telekom da, bu anlamda,
değer kaybına uğramıştır. Bu bir hakikattir, sadece Türk Telekoma mahsus bir
konu da değildir ve dünyadaki değişime paralel olarak aynı sonuç Türk Telekomda
da olmuştur.
Türk Telekomun
özelleştirilmesiyle ilgili geçmiş sürece baktığımızda, 1995 yılında bir
teşebbüs var; ancak, Anayasa Mahkemesinin iptal etmesiyle bu özelleştirme
gerçekleştirilememiş; daha sonra, 2000 yılında bir başka deneme yapılmış;
ancak, burada da, ne yazık ki, ilan edilen değerden teklif veren kimse
çıkmamıştır.
Peki, 1995'teki
özelleştirmeye iptal gerekçesinde Anayasa Mahkemesi ne tespitler yapmıştı;
isterseniz, buna bir göz atalım.
Bunlardan en önemlisi,
stratejik önemine binaen Türk Telekomun özelleştirilmesinin mahzurları üzerinde
durulmuş ve telekomünikasyon sektörünü denetleyen, düzenleyen bir kuruluşun
olmaması önemli gerekçe olarak gösterilmiştir. Bunun yanı sıra, imtiyazlı
hissenin bulunmayışı nedeniyle strateji ve güvenlik açısından mahzur
doğuracağına dikkat çekilmiştir. Diğer bir husus da, GSM sektörünün yeterince
gelişmemiş olmasına, halen, Türk Telekomun stratejik bir değer ifade ettiğine
vurgu yapılmıştır. Son bir husus olarak da, uydu sisteminin özelleştirmeden
mutlaka ayrı düşünülmesi gereğine dikkat çekilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bugün
duruma baktığımızda, bu gerekçelerin tamamı ortadan kalkmıştır; çünkü,
bildiğiniz gibi, ilkönce gelir paylaşımı esasına göre GSM şirketleriyle anlaşma
yapılmış, bu anlamda, Türk Telekom dışında telefon hizmetini GSM'le vermenin
yolu açılmıştır. O günden bugüne, daha sonra bunlar imtiyaz sözleşmesine
dönüştürülmüş ve piyasaya giren 4 şirket bu hizmeti vermeye başlamıştır. Bugün
itibariyle GSM abonelerinin oluşturduğu toplam abone sayısı 29 000 000 iken,
Türk Telekomun sabit abone sayısı 19 000 000'da kalmıştır; yani, cep telefonu
şirketleri, artık, sabit telefonun önüne geçmiştir.
Diğer önemli bir gelişme
de, 2000 yılında Telekomünikasyon Kurumu, piyasayı düzenleyip denetlemek
amacıyla kurulmuş ve bugün, serbestleşmeyle ilgili faaliyetlerini başarıyla
yürütmektedir.
Yapılan bu düzenlemede,
bu değişiklikte, imtiyazlı hisse konusu da korunmuş ve imtiyazlı hissenin
sınırları, kullanılacağı durumlar açıkça tarif edilmiştir.
Yine, uydu hizmetleri de
telekomünikasyon bünyesinden çıkarılmak suretiyle, Anayasa Mahkemesinin daha
önceki iptalinde dikkati çektiği hususlar da tamamen yerine getirilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye, özelleştirmede, ne yazık ki başarılı değildir. Bunu hepimiz biliyoruz.
Komünist sistemle yönetilen ülkelerin bile, Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra,
serbest kalır kalmaz ilk yaptıkları iş, stratejik denen ve önemli sayılan bütün
kurumları çok kısa sürede özelleştirmeleridir.
Şimdi, özelleştirmeye
bakışımızı değiştirmek mecburiyetindeyiz. Özelleştirmeyi peşkeş çekme, talan
etme, birilerine rant sağlama gibi görmeye devam edersek, biz, hiçbir alanda
başarılı olamayız.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Çekilmiyor mu?!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Özelleştirme çözüm mü Sayın Bakan! Hangi özelleştirme başarılı oldu ki bu
olsun!
RECEP KORAL (İstanbul) -
Hâlâ orada mısınız?!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Efendim, şimdi, bakın, özelleştirme...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Delik büyük, yama küçük!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu ülkenin kaynakları bu ülke
insanınındır. İster kamunun elinde olsun, ister özel şahıslar elinde olsun, bu
ülkede üretilen mal ve hizmetler, bu ülke insanının refahı için harcanacaktır.
Bunu, böyle bilmemiz lazım.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Faize gidecek hepsi Sayın Bakanım.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Cumhuriyetin kuruluşundan 1950'li yıllara kadar,
hakikaten, devlet, kamu eliyle çok büyük hizmetler ifa etmiş ve bu kuruluşlar,
tarihî görevlerini başarıyla sürdürmüşlerdir; ancak, Türkiye'de, 1950'li
yıllarda, daha doğrusu, etkin olarak 1980'den sonra başlayan özel teşebbüs ve
özel girişimin süratle gelişmesi sonucu, artık, kamu kuruluşlarının özel
şirketlerle rekabet etmesi zorlaşmıştır; bunu görmemiz lazım.
Bu durum, bugün de devam
etmektedir; çünkü, özel şirketlerin karar alma süreçleri çok hızlı çalışmakta,
değişen ekonomik şartlara göre karar verebilmektedirler. Oysa, kamu
kuruluşlarında, çeşitli denetlemeler, çeşitli prosedürler ve bürokratik engeller
dolayısıyla, anında karar alınması gecikmekte ve çok başarılı bir kuruluş, çok
kısa sürede, zarar eder, kamuya yük olur hale gelebilmektedir. Dolayısıyla,
yöneticilere...
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Bakan, siz icrasınız; önündeki engelleri kaldırın o zaman!
BAŞKAN - Sayın Öktem,
müdahale etmeyin.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Beceremiyor musunuz?!
BAŞKAN - Sayın Öktem,
lütfen, müdahale etmeyin.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Bizim yaptığımız bundan ibaret.
Sayın Vekilim, bakın...
BAŞKAN - Sayın Bakan,
Genel Kurula hitap eder misiniz.
Buyurun.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Siz
böyle yapmıyorsunuz, siz satışla meşgulsünüz!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Efendim?..
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Satışla meşgulsünüz... Bu özelleştirmelerde, kendi çocuğunuza ihale payı
vermeyi düşünüyor musunuz?!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Lütfen, söylediğinize dikkat edin!
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Dikkat ediyorum!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Burası ciddî bir Meclis, Sayın Vekilim.
BAŞKAN - Sayın Öktem,
lütfen!..
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Doğruyu söylemiyorsunuz, kamuoyunu yanıltıyorsunuz siz hepiniz. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Saçmalama be!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, kamuoyu bizi izliyor. Burada...
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir
saniye...
Sayın Öktem, Tüzüğe göre,
söz isteyip, burada düşüncelerinizi ifade etme hakkınız var; niye müdahale
ediyorsunuz?!
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Doğruyu söylesin müdahale etmeyelim.
BAŞKAN - İçtüzük
hükümlerini uygulamak zorunda kalırım sonunda.
Buyurun Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Sağ ol Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, biz, Bakanlık olarak, Hükümet olarak, bu konudaki görüşlerimizi,
yaptıklarımızı, yapmak niyetinde olduklarımızı da, en açık şekilde, sizlere ve
70 000 000 insanımıza, burada anlatıyoruz. Burada, Cumhuriyet Halk Partisinin
değerli temsilcileri de, AK Parti temsilcileri de, bizler de, konuyla ilgili
görüşlerimizi ifade ediyoruz. Bizim vazifemiz, kamuoyunu doğru şekilde
bilgilendirmek ve kamuoyunun, insanımızın yararına düzenlemeleri yapmaktır. Bu
konuda, gerek komisyonlarda gerek komisyonlar öncesinde, gerekli katkıları
alabilmek için, Anamuhalefet Partimizin yetkilileriyle de gerekli görüşmeleri
yaptık. Sizlerin bu konudaki düşüncelerine, muhalefetine saygı duymakla beraber,
bu konuyu şahsıma, aileme hakaret vesilesi yapmanızı kınıyorum!
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Hakaret etmiyorum; daha önceki örneklerden yola çıkıyorum ben.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, konumuza gelelim.
Sayın Coşkunoğlu, benim
değer verdiğim, uzman bir hocamızdır. Söylediği birkaç şey çok önemli;
özelleştirmede serbestleşme sürecinin tamamlanmasına ve düzenleyici kurumun
sağlıklı çalışmasının önemine işaret etti. Buna tamamıyla katılıyoruz ve
esasen, bu şartların da, Türkiye'de tahakkuk ettiğini ifade etmek istiyorum.
Telekomünikasyon Kurumu,
2000 yılında kurulmuş ve o günden bugüne, imtiyaz sözleşmeleri, genel izin,
birinci, ikinci derece lisanslar gibi düzenlemeleri yapmıştır, yapmaya da devam
etmektedir. Bugün itibariyle, sektörde her alanda serbestleşme
gerçekleştirilmiştir; ancak, yıl
içerisinde, uygulamayla ilgili olarak bunlar devam edecektir. Örneğin, uzak
mesafe telefon hizmetleri lisansı 27 şirkete verilmiştir. Kablo platformu,
altyapının ortak kullanılması gibi daha önemli hususlar da bu yıl içerisinde,
kurum tarafından, düzenlemelerle verilmiş olacaktır. Şu soru akla gelebilir:
"Özelleştirmeyi, rekabet tam anlamıyla oluştuktan sonra yapacağınıza daha
önce yapsaydınız, tekel hakkı varken yapsaydınız daha iyi olmaz mıydı?" O
zaman tekrar plağı 1995'e çevirmemiz lazım. Orayı geri getiremeyeceğimize göre,
bugünkü şartlarda en iyi olanı yapmak zorundayız. O da, bu özelleştirmeden
beklenen sonuç da şudur: Türkiye'de telekomünikasyon pazarı çok küçüktür. Şu
anda, cep telefonu şirketlerinin toplam cirosu Türk Telekomun cirosunu
geçmiştir ve toplam ciro 7-8 milyar dolar olarak hesap edilmektedir. Halbuki,
bu denli yaygın abone sayısına, çalışan sayısına sahip telekomünikasyon
şirketlerinin cirosu bunun 5-10 katı kadardır. Bu özelleşmeyle birlikte
sektörün pazar payının büyüyeceğini ve vatandaşın, telekomünikasyon
hizmetlerinden, daha ucuz rekabet ortamında, daha kaliteli hizmet olarak yararlanacağını
söylemek kehanet olmaz.
Diğer bir konu da,
oluşturulacak yeni katmadeğerle yeni istihdam alanları oluşacak, yeni
yatırımlar yapılacak ve bu da ülkemize bir kazanım sağlamış olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, yabancıların bu sektöre giriyor olması bizi hiçbir şekilde
endişelendirmemelidir; çünkü, zaten, hangi alanda olursa olsun, Yabancı
Sermayeyi Teşvik Kanununa göre Türkiye'de kurulmuş şirketlerin sahibi kim
olursa olsun, özelleştirmeye girmeden bile, telekomünikasyon şirketi kurup
Türkiye'de faaliyetlerini rahatça yürütebilirler. O bakımdan, bu yöndeki
itirazları da çok anlamlı bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türk Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili öteden beri devam eden süreç, 22 Aralık
günü itibariyle alınan Bakanlar Kurulu kararıyla bir takvime bağlanmıştır ve bu
takvim çerçevesinde çalışmalarımızı devam ettirmekteyiz. Türk Telekomun
özelleştirilmesinin, diğer kurumların özelleştirilmesinden biraz daha farklı
bir şekli ve statüsü vardır. Diğer kurumlar özelleştirileceği zaman, 4046
sayılı Özelleştirme Kanununa göre, alınan Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla
Özelleştirme İdaresine devredilir ve ondan sonra tüm özelleştirme işlemi
Özelleştirme İdaresi tarafından gerçekleştirilir; ancak, Türk Telekomun 406
sayılı Kanununda, özelleştirmenin nasıl yapılacağına dair bütün detaylar
mevcuttur. Buna göre, Ulaştırma Bakanlığından 2, Hazinenin bağlı olduğu
Bakanlıktan 2, Özelleştirme İdaresinden 2 üye olmak üzere teşkil edilen
değerlendirme komisyonu, tüm özelleştirme işlemini başından sonuna kadar devam
ettirir ve sonuçlandırır. Dolayısıyla, bu yönüyle, Türk Telekomun
özelleştirilmesi, diğer kurumların özelleştirilme işlemlerinden oldukça
farklıdır.
Bakanlar Kurulunun son
kararına göre şu anda işleyen takvime göz attığımızda, 15 Temmuza kadar, ilgi
duyan firmaların -ki, bu tarihe kadar 11 firma müracaat edip, bilgi dosyası
almıştır- suallerine cevap verme, bilgi alışveriş dönemi devam etmektedir. 15
Temmuzda resmen fiyat teklifi istenecektir, ondan sonraki süreç de
değerlendirme ve sonuçlandırılma sürecidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
konuşmanızı toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Amacımız, daha önce
denenen, başarısızlıkla sonuçlanan bu özelleştirme sürecinin başarıyla
tamamlanması ve bu suretle hem telekomünikasyon sektörünün -bundan sonraki-
data erişimiyle ilgili alanında gereken gelişmenin vaktinde sağlanması hem de
vatandaşın, ulaştırmanın diğer alanlarında olduğu gibi, hava taşımacılığı,
deniz taşımacılığı ve demiryollarında yaptığımız yeniliklerde olduğu gibi,
ucuzlamanın ve kalitenin olumlu sonuçlarından yararlanması olacaktır.
Sayın Coşkunoğlu az önce
yine söyledi, demiryollarına 1950 yılına kadar çok önemli yatırımlar yapıldı;
ancak, 1950 yılından günümüze demiryolları ihmal edilmişti. Şimdi, artık
demiryolları tekrar ayağa kalkıyor. Biliyorsunuz, Ankara-İstanbul arasında çift
hat yapımı devam ediyor. Bu arada, Ankara-İstanbul arasındaki 7,5 saatlik
yolculuğu 5 saate indirdik ve 10 500 kilometrelik şebeke tamamen elden
geçiriliyor ve bir iki yıl içerisinde bütün hatlarda gereken iyileştirmeleri
sağlayacağımızı düşünüyorum.
Bu duygularla Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerinde,
şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan; buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, burada, iki
farklı tartışma var. Her iki noktada tartışmak, bu işi, pancardan şeker imal
eder gibi, bir tesisin özelleştirilmesi gibi görüşmek yanlıştır. Bir ayakkabı
fabrikasının, bir içki fabrikasının özelleştirilmesi değildir burada
konuştuğumuz; burada, farklı bir kurumu konuşuyoruz, farklı teknik altyapıları
olan, bütünlüğü olan bir konuyu konuşuyoruz; bunun, bir şekilde, böyle
algılanması lazım.
İkinci yanlış tartışma
kârlılık üzerine yapılıyor. Yani, bir özelleştirmede, hiç kimse bana söyleyemez
ki, özelleştirmenin parasal değeri, o özelleştirmeyi başarılı kılmaz. Eğer,
özelleştirme sonucunda elde ettiğiniz sosyal, ekonomik, toplumsal faydalar bir
bütünlük içerebiliyorsa, özelleştirmenin o zaman faydalı olduğunu söyleyebilirsiniz.
Sanırım, hepimiz aynı düşünüyoruz. Peki, bunlar var mıdır; birlikte bir
bakalım.
Önce, ekonomik yönü...
Arkadaşlar, hep, özelleştirme tartışıldı; bu tür stratejik kurumların özerk
kurumlar haline getirilip, modern, bağımsız bir altyapıyla teknolojik
yönetimlere uydurulması tartışılmadı. Bugüne gelinceye kadar, biz, bunu
tartıştık. Deniliyor ki: "2003'ten sonra biz bu kurumu toparlayabilir
miyiz?.." Hakikaten çok zor görünüyor. Şimdi, elinizde bir kurum olacak,
bunun, fiber kapasitesinin dahi, sadece yüzde 3'ünü, yüzde 5'ini
kullanabileceksiniz -sadece o kadar kullanıyoruz, diğeri kullanılmıyor; boşta,
verilmiyor- internet altyapısına yatırım yapmayacaksınız ve haberleşmede insan
yaşamını kolaylaştıracak teknik altyapıyı, düzenlemeleri yapmayacaksınız, idarî
düzenlemeleri yapmayacaksınız "zarar ediyor" diyeceksiniz!..
Değerli arkadaşlar,
şimdi, şöyle düşünün: Biz milletvekili olduk, milletvekilliğine odaklanan bir
işadamının iş yaparken başarılı olma şansı var mı? İş hayatı vardır, siyasal
hayatı vardır; siyasal hayatını sürdürene kadar kendi iş yaşamının bir
sorumluluğu vardır, onun gereğini yerine getireceksiniz. Siz, özelleştirmeyi
başlatmadan önce, yıllar önce yatırımı keserseniz, mantıklı, makul istihdam
yaratmazsanız, yapmazsanız, uzmanlığa önem vermezseniz, teknolojik yapılanmada
yenilenmeye gitmezseniz, o kurumun kârlılığından veya varlığından söz etmeniz
mümkün olabilir mi?! Türkiye'de bugüne şimdi gelinmiştir demiyorum, onbeş yirmi
yıldır bir süreç buraya doğru geliyor. Sektörlerimiz yeniden yapılanma olmadığı
için zarar ediyor zaten.
Sosyal yanına bir
bakalım. Arkadaşlarımız diyor ki: "Biz, stratejik açıdan -onu da
konuşacağız birazdan- bu işin önlemini aldık, uydularımızı, uydu
operatörlerimizi başka bir anonim şirkete vereceğiz, açacağız, buranın dışında
olacak, stratejik açıdan kendimizi güvende hissedeceğiz. Bununla da kalmayacak
-aynen gerekçedeki ibareyi okuyorum- yoğun teknoloji gerektiren, başka alanlara
transferi mümkün olmayan, yetiştirilmesi uzun zaman alan, maddî kaynak tüketen
kamuda istihdamında güçlükler bulunan personelin yerinde görevlendirilmesi de
düşünülerek uydu operatörlerinin farklı bir şirket altında faaliyet göstermesi
doğru bulunmuştur."
Arkadaşlar, sadece uydu
alanında değil, bu anlattığım personel Telekomun tüm sahasında var. Şimdi,
devletin katılımı yüzde 50'nin altına düşmese bile, bu personel
dağıtılabilecek; bir kısmı devlet kurumlarına dağıtılacak, hakları sınırlanmış,
-az sonra arkadaşlarımız da konuşacaklar- bir kısmı isterse emekli olacak,
emekliliği gelmemiş olanlar da ayrılmak isterse hakları korunmuştur. Tamam,
güzel; ama, düşünebiliyor musunuz, teknik bir adamı oradan koparacaksınız, bir
başka kuruma göndereceksiniz; siz, bu ülkeye verdiğiniz her şeyi unutun, gidin
orada bir yerde çalışın diyeceksiniz.
Arkadaşlar, bu kurum özel
bir kurumdur. Burada istihdam ettiğiniz bir dolu arkadaşımız bir başka kurumda
kendi işini yerine getiremez; çünkü, onun eğitim alanı buydu, onun
teknisyenliği buradaydı. Özelleştirdiğiniz zaman, bu insanların orada kalmasını
sağlayamazsınız ve bir dolu insan da huzursuz. Böyle bir gelişim, böyle bir
açılım olmaz.
Stratejik yanına
geliyorum; stratejik midir? Hepimiz biliyoruz değerli arkadaşlar, bu yazılım
altyapısıyla, ne uydu sistemimizin ne internet ve yazılım altyapımızın sosyal
açıdan güvenliğinden söz edilebilir; ne ses ne veri ne data güvenliği vardır.
Şimdi, yoktur; nedeni, yazılım altyapısıdır. Bunu iddia eden bir arkadaşım
varsa, Sayın Bakanım "bu böyle değil" diyorsa, istediği platformda
saatlerce bunu tartışmaya varım. Televizyon programında da varım; böyle bir
güvenlik yoktur. Süratle, yazılım altyapısına yatırım yapılmalıydı; ama,
yapılmadı. Süratle, kendi uzmanlarımızın kontrolü altında yeni yeni birimler
oluşturulmalıydı; bu da yapılmadı; ama, gelindi, şimdi özelleştirilecek...
Değerli arkadaşlar,
uyduda da şunu yapamazsınız: Bu da yanlış tartışılıyor; sanki, uydu
stratejiktir, ayırırsak güvenliği hallettik. Arkadaşlar, en güvensiz haberleşme
alanı uydudur. Dünyada herkes bilir ki, yeraltı kablolama sistemi, haberleşmede
her zaman güvenlikte birinci sıradadır. Bu nedenle farklı tartışmayalım; sanki,
uydu güvenli, kablo sistemi güvensizmiş gibi. Bu bakış açısı, bu anlayış
yanlıştır. Ben, bu yanlıştan dönmek için sizinle bunları paylaşıyorum.
Değerli arkadaşlar, üç
ana tema saydım; biri, stratejik olması. Stratejik olması açısından, bu kurumun
büyük bir bölümünün özelleştirilmesi, devletin yetkisinin, denetiminin bu
kurumun sadece içerisinden değil, yukarıdan yapılmaya çalışılması bir
eksikliktir; birinci eksiklik bu. Sosyal politikalar açısından istihdamda bu
kadar insanın aynı teknik verimlilikle başka bir kurumda değerlendirilmesi
mümkün değildir; sosyal politikalar açısından eksikliktir; iki. Üçüncüsü,
değerli arkadaşlar, ekonomiklik. Biz, bu kurumu verimli işletebilirsek, inanın
bana, Telekomünikasyon Kurumu, Türkiye'nin en kârlı kurumlarından biri haline
gelir.
Teknoloji çağında, bir
sonraki dönemde, bizim, istihdam diye bir sorunumuz da olmayacak. Teknoloji
geliştikçe istihdam sayınız azalıyor. Oradan açılan, boşalan yerlere siyasî
kararlarla insan doldurmazsak, bu kurumu var olan yapısıyla yaşatmak mümkündür.
Bu nedenle, tüm arkadaşlarımızı duyarlı olmaya çağırıyorum.
Bu kanunda, özellikle,
sadece paraya odaklanarak yapılan bir özelleştirme anlayışının bizi doğru yere
götürmeyeceğine inanıyorum.
İnternet altyapısının
daha güvenli kullanılabilmesi için, yeterli yatırımın yapılmasını burada
defalardır vurguluyorum.
Aynı zamanda, kendi
bünyesine alınmayan elektronik imza sağlayıcılarının da... Devletin kendi
işlemleri için, kendi bünyesinde yaratacağı bir elektronik imza servis
sağlayıcısının olması gereğini özellikle vurguluyorum; diğerlerinin de
denetiminin Türk Telekomünikasyon Kurumunun bünyesinde olmasını, Türkiye'nin
veri güvenliği açısından da bundan sonraki ikili anlaşmaların güvenliği
açısından da zaruret olarak görüyorum.
Hepinizi, bu
düşüncelerle, saygılarla selamlıyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Seyhan.
İçtüzüğün 81 inci
maddesine göre 20 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla, Sayın
Bakanıma iki soru sormak istiyorum. Eğer, yanlış hatırlamıyorsam, Sayın
Bakanımız, 22 Aralık 2003 tarihinde düzenlediği basın toplantısında,
telekomünikasyon sektörünün 2004 yılı politika ve stratejilerini açıklayacağını
söylemişti veya açıklanacağını söylemişti; bu, henüz açıklanmamıştır. Böylesine
önemli bir sektörde politika ve stratejinin, özelleştirme öncesi, ihtiyaç
olduğu konusunda benimle hemfikir mi Sayın Bakanımız? Bu, birinci sorum.
İkinci sorum şu: Kablo TV
şebekelerinin yatırımları, 1997 yılından bu yana, Türk Telekom Anonim
Şirketiyle gelir paylaşımı sözleşmesi imzalamış 6 özel şirket -şu anda ya 5 ya
4 şirket kaldı- tarafından yapılmakta. Bu şebekenin işletme, bakım ve müşteri
desteği, yine, bu şirketler tarafından yerine getirilmektedir. Türk Telekom ile
bu şirketlerin imzalamış oldukları gelir paylaşımı sözleşmeleri devam etmekte
olduğundan, bu şirketlerin kurmuş olduğu şebekelerin mülkiyeti yine bu
şirketlere ait bulunmamakta mıdır? Eğer, bu şirketler bir mülkiyet hakkına
sahipse, olası bir özelleştirmenin sonucunda çıkabilecek hukukî sorunlar
üzerine, sizden, lütfen, bilgi rica ediyorum. Kaldı ki, bu gelir paylaşımı
sözleşmesi sahibi bu şirketler, şu anda, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devredilmiş durumda, ait bulunmakta; bu arada, daha ileri düzeyde bir
komplikasyon çıkaracak gibi gelir. Sayın Bakanım buna katılır mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana sorularımı yöneltmek istiyorum.
Sayın Bakan, konuşmasında
"özel şirketler karşısında kamu kuruluşları rekabet edemiyor" dedi.
Acaba, Türkiye'de, dalında TÜPRAŞ'la rekabet edebilecek bir kurum ya da kuruluş
var mı, söyleyebilir mi?
İkinci sorum şu:
"Özelleştirme, peşkeş çekme değildir" dediniz. Biraz önceki
konuşmamda Balıkesir SEKA'nın varlıklarını söyledim, bu konuda yargı kararı da
var ve yargı, bir nevi peşkeş niteliğinde gördüğü için o satışı iptal etti. Şimdi,
bir deposundaki hurdaları 1 300 000 dolara satılan Balıkesir SEKA'nın tüm
varlıklarıyla 1 100 000 dolara satılması peşkeş değil de nedir? Nasıl izah
edebilirsiniz?
Üçüncü sorum şu: Sayın
Bakan, Türk Telekomun 8 ayrı şirket ve 1 holding olmak üzere 9 ayrı bölüme
ayrılacağı iki aydan beri basında çıkıyor. Şimdi, Türk Telekomun yeniden
yapılandırılması için bu konuyla ilgili görevlendirilen şirket, Amerika'nın en
şaibeli, rüşvete adı karışmış bir danışmanlık şirketi olan Arthur Andersen.
Raporu bu şirketin hazırladığı söyleniyor. Bu uygulamayla, Türk Telekom
bölünerek en kârlı olan kısımlarından parça parça mı satılmaya başlanacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Buyurun Sayın Kepenek.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakandan,
aracılığınızla, 3 soruya yanıt vermesini istiyorum.
Bunlardan bir tanesi
şudur: Eğer, 1984'te Teletaş satılmasaydı, Türkiye'nin, Telekomun, sektörün
şimdiki durumu ne olurdu; bu konuda kendi ellerinde bir değerlendirme var mı?
İkinci sorum şu: Türk
Telekomun bu yılki, 2003'teki brüt kârı ne kadardır ve bunun ne kadarı devlete
vergi olarak veya Hazineye ödenti olarak devredilmiştir?
Üçüncü sorum da şu:
Telekomun satışıyla ilgili olarak danışmanlık hizmetlerini yapan yabancı firma
hangisidir ve bu firmaya ödenen para tutarı ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kepenek.
Sayın Güler, buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanımdan öğrenmek
istediğim, merak ettiğim; Aycell ile Arianın birleşmesinde 700 000 000 dolara
anlaşıldığı ve şu ana kadar da 350 000 000 dolar verildiği kamuoyunda
söylenilmektedir; bu, doğru mudur?
İkincisi, özelleştirmeyi
savunurken, bu kamulaştırma değildir de nedir diye soruyorum; çelişki değil
midir?
Üçüncüsü, bu kanun
içerisinde geçen, özellikle, Telsimin borcu olan Motorolanın alacağı mı ödenmek
istenilmektedir? Bunu merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Güler.
Buyurun Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Coşkunoğlu'nun
sorularını cevaplamaya başlıyorum. Aslında, 22 Aralıkta, 2004 yılı
telekomünikasyon sektörünün serbestleşmesiyle ilgili Bakanlık politikasını
açıkladık. Buna göre, katmadeğerli
telekomünikasyon hizmetleri işletmeciliği, sanal mobil şebeke hizmeti,
uzak mesafe telefon hizmetleri, karasal sayısal platform hizmetleri, altyapının
müşterek kullanılması, kablo platformunun açılması ve geniş bant sabit tesis
erişimi gibi alanlarda serbestleşmenin düzenlemesinin yapılacağını ilan etmiştik. Bu çerçevede, şu anda uzak mesafeyle
ilgili düzenleme yapılmıştır ve bu konuda lisanslar verilmiştir. Diğerleriyle
ilgili çalışmaların da birçoğunu Telekomünikasyon Kurumu, tamamlama aşamasına
getirmiştir; ancak, bunlardan kablo platformu ve altyapının ortak kullanımı
konuları 2004 yılının son çeyreğinde yapılacaktır.
Kablo şirketleriyle
ilgili -ifade ettiği gibi- geçmişte bazı şirketlerle gelir paylaşımı esasına
göre sözleşme yapılmıştır. Bu gelir paylaşımı süresi üst limitlere varılınca
dolduğundan, burada firmalarla bazı anlaşmazlıklar zuhur etmiş ve bunun
üzerine, söz konusu firmalar yatırımlarını devam ettirmemişlerdir. Ancak,
burada, mülkiyet, tamamıyla Türk Telekoma aittir, herhangi bir mülkiyet
paylaşımı söz konusu değildir; sadece, kablo platformunda yapılan yatırım
karşılığı elde edilecek gelirlerden paylaşım öngörülmüştür. O nedenle, mülkiyet
açısından özelleştirmeyi olumsuz etkileyecek herhangi bir durum söz konusu
değildir.
Bunlar, yap-işlet
modeliyle yaptıkları bu yatırımların işletim süreleri sona erdiğinde, aynen,
yaptıkları yatırımla birlikte Türk Telekoma devredeceklerdir. Dediğiniz gibi,
bunların bir tanesi daha önce özel bir şirkette olmasına rağmen, daha sonra
TMSF bünyesinde kamunun eline geçmiştir; bu işlemler orada devam etmektedir.
Sayın Çetin'in sorularını
cevaplandırıyorum. "Özel şirketlere karşı kamu kurumları rekabet edemiyor.
TÜPRAŞ'ın alternatifi var mı? Balıkesir SEKA'nın satışı peşkeş değil de
nedir" şeklinde bir soru.
Tabiî ki, TÜPRAŞ'ın
rakibi yok; çünkü, tekel, başka kimse rafinericilik yapmıyor, o yüzden de
alternatifi yok; ama, şunun bilinmesinde yarar var: TÜPRAŞ'ın, 10 milyar
doların üzerinde cirosu olmasına rağmen, petrol işlemede, kâr marjları çok
düşük olduğu için, kârı 400 000 000 dolar civarındadır. Cirosuna göre, aldanıp,
kârının da çok yüksek olacağını hesap etmek en büyük yanlıştır. TÜPRAŞ'ın
rakibi tabiî ki yok. Eğer, tekel olursa gayet tabiî ki rakibi yok. Bunun
cevabını böyle vermek istiyorum.
SEKA'nın satışıyla ilgili
elimde bilgiler olmadığı için herhangi bir spekülasyona meydan vermek
istemiyorum; ancak, özelleştirildikten sonra yürütmeyi durdurma suretiyle iptal
edilen; ancak, işlemin tamamlanmasıyla geçerli olan onlarca örnek vardır, bu da
onlardan bir tanesidir.
Ayrıca, Türk Telekomun
blok halinde mi yoksa 9 ayrı şirkete bölünüp özelleştirilmesi mi gibi
konularda, danışmanlık firmalarının yaptığı çalışmalar vardır, doğrudur. 2001
yılında, geçmiş hükümetler döneminde, sözleşme imzalanmış bir firma vardır ve
çalışma 2003 yılı başında tamamlanmıştır. 8 ayrı işbölümü ve şirketleşme
önerilmiş; ancak, özelleştirme öncesinde, Hükümetimiz böyle bir özelleştirme
şeklini benimsememiştir. Bunun yerine, yine, aralık ayı sonlarında alınan
Bakanlar Kurulu kararıyla, blok satış yoluyla özelleştirmenin denenmesi,
akabinde de halka arz yöntemiyle özelleştirmeye devam edilmesi benimsenmiştir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)-
Firma ismi verebilir misiniz Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul)- Özelleştirme danışmanı olarak iki firmayla -Ernst And
Young firması ve Roth Schield firması- birlikte sözleşme yapılmış. 2001 yılında
yapılmış ve çalışmaları 2003 yılında tamamlanmıştır. Sözleşme bedeli 1 995 000
dolar.
Sayın Kepenek'in
sorularını cevaplamak istiyorum. 1984'te Teletaş satıldı. Tabiî, soru,
anladığım kadarıyla, Teletaş satılmasaydı veya satılmasından ülkenin kaybı
nedir, bununla ilgili bir çalışma var mıdır şeklinde. Doğrusu, bir çalışma
yoktur. Yani, Teletaş o dönemde satılmıştır. Onun getirdiği olumsuzluklar
nelerdir, satılmasa daha mı iyi olurdu; bu konuda herhangi bir çalışmanın
olduğunu zannetmiyorum, bilimsel bir çalışma yoktur. Ancak, şunu söylemek
lazım. Türkiye'de telekomünikasyon sektöründe önemli bir problem var öteden
beri. O da, telekomünikasyondaki firmalar, ne yazık ki, üstyapıya yatırım
yapmayı, yani, cep telefonu alıp satmayı veya teçhizat alıp satmayı tercih
etmektedirler. Bunun tersini yapanlar, sadece, kamu kuruluşu niteliğindeki
kuruluşlardır.
Bu konuda sizinle
hemfikirim; ama, özelleştirilmeme nedenini buraya bağlamak istiyorsanız,
üzgünüm, bunda da hemfikir değilim hocam.
Teşekkür ederim.
Şimdi, Aria-Aycell konusu
var. Yine, yılbaşından sonra 5071 sayılı bir kanun çıkarıldı. Bu kanun
çıkarılacağı zaman, bu birleşmenin nasıl olacağı enine boyuna komisyonlarda
tartışıldı; benim bildiğim kadarıyla, Cumhuriyet Halk Partisinin de bunda
mutabakatı vardı; ancak, söylediğiniz gibi, 700 000 000 dolar gibi bir bedel
söz konusu değildir. 300 000 000 doların yeni kurulan şirkete konulması kanunla
belirlenmiştir.
Peki, bunu neye karşılık
koyacaktık; yeni birleşen şirketin, birleşmeden önceki İştim-Telekom İtalya
ortaklığının ülkemiz aleyhine açtığı tahkim davasını geri çekmesi için; artı,
bu konuda zarar eden iki kuruluşun birleşmesi suretiyle, bütün altyapısını
ortak kullanması yoluyla daha yaygın hizmet verilmesinin sağlanması ve ülkemize
gelmekte tereddüt eden yabancı sermaye için gerekli güven ortamının
hazırlanması için. Bu da, öyle bedavadan verilen bir para değildir. Tabiî,
bunun sadece yüzde 40'ına verilmiş oluyor; çünkü, ortaklık oranında verilen bir
miktardır. Kaldı ki, buna karşılık da, Türk Telekomun, ileride oluşacak kârdan,
kendi payına düşenden yüzde 15 daha fazla -on yıl süreyle- pay alması şartı
getirilmiştir.
Birleşmeyle ilgili 5071
sayılı Kanunda da yapılan düzenlemeler bunlardır.
Diğer yandan, Sayın
Kepenek'in, yine, Telekomun kârlılığıyla ilgili bir sorusu var. Türk Telekomun
2003 yılı brüt kârı 2,8 katrilyon liradır. Devlete aktarılan kaynak, KDV,
temettü, fon olarak 4,5 katrilyon liradır. Bu, önceki yıllara göre daha yüksek
bir değerdir. Halbuki şu sorulabilir: Serbestleşme başladı, rekabet başladı,
Telekom, bilhassa telefon gelirlerinden gittikçe kayba uğramasına rağmen bu
kârlılık nasıl başarıldı? Bu da bizim yönetim başarımızdır; bunu da ifade etmek
isterim. Ancak, bir husus var: Burada ihtilaflı olan, ara bağlantılardan devam
eden, hâlâ da devam etmekte olan ihtilaflı alacaklar. Karşılıklı uzlaşma
yoluyla 700 trilyon lira tahsilat yapılmıştır. Bu kârlılık payının artmasında
da bunun çok büyük katkısı vardır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Anadol.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 17.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 18.08
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100 üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
508 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6. -
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının maddelerine
geçilmesi için yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi,
tasarının maddelerine geçilmesini, tekrar, oylarınıza sunacağım ve karar
yetersayısı arayacağım:
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 18.11
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 18.17
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100 üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
508 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6. -
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının maddelerine
geçilmesi için yapılan oylamada, karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi,
tasarının maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yetersayısını arayacağım.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar
yetersayısı vardır ve kabul edilmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
1 inci maddeyi
okutuyorum:
ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 4.2.1924
tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun 2 nci maddesinin (f) bendine aşağıdaki paragraf
eklenmiştir.
Bu Kanuna ve 5.4.1983
tarihli ve 2813 sayılı Telsiz Kanununa göre Kurum tarafından verilen idari para
cezaları, 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun hükümlerine tâbi olup, Kurumun bildirimi üzerine Maliye
Bakanlığınca tahsil olunur.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzmir Milletvekili Bülent
Baratalı; buyurun.
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
4.2.1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun 2 nci maddesinin
(f) bendiyle, Kurum, Türk Telekom dahil işletmecilerle imzaladığı sözleşmelerin
ve verdiği genel izin ve telekomünikasyon ruhsatlarının şartlarına uyulmasının
sağlanması için gereken tedbirleri almaya; faaliyetlerin, mevzuat ile görev ve
imtiyaz sözleşmesi, telekomünikasyon ruhsatı veya genel izin şartlarına uygun
yürütülmesini izleme ve denetlemeye; aykırılık halinde, ilgili işletmecinin bir
önceki takvim yılındaki cirosunun yüzde 3'üne kadar idarî para cezası
uygulamaya; millî güvenlik, kamu düzeni veya kamu hizmetinin gereği gibi
yürütülmesi amaçlarıyla gerekli tedbirleri almaya, gerektiğinde tesisleri
tazminat karşılığında devralmaya ya da ağır kusur halinde imtiyaz sözleşmesini,
telekomünikasyon ruhsatını ya da genel izni iptal etmeye yetkili kılınmıştır.
Üzerinde konuştuğumuz
yeni düzenlemeye göre, (f) bendine yeni bir fıkra eklenmekte ve Kurum
tarafından verilen idarî para cezalarının tahsili konusunda, Maliye Bakanlığı
yetkili kılınmaktadır. Bu durum, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun hükümleri gözetilerek yapılan bir düzenlemedir.
Sayın milletvekilleri,
bugün, Telekomun satışını tartışacağız; Telekomun stratejik olup olmadığını,
piyasa değerinin ne olduğunu, 2 milyar dolar mı 20 milyar dolar mı veya arada
bir dolar mı olduğunu konuşacağız. Bir görüşe göre, bilginin altyapısını kuran
Telekom, stratejik vasfını korumaktadır; öyle ki, ekonomiyi çökertmek için
sadece Telekomun verdiği hizmetleri kullanmak yeter. Bazılarınca, bir süre
sonra Türk Telekomu bedava verecek bir kimse veya kuruluş bulamayacaksınız denilmekte.
Bazılarına göre, kamu tekeli kaldırılıyor; bazılarına göre de, özelleştirilerek
yeni bir tekel yaratılıyor. Bunlar tartışılacak ve bir karar verilecek. Bunlar
tartışmalı; ama, kesin olan bir sonuç var; o da, Türk Telekomun, 1996-2000 yılları
arasında 22 milyar dolar gelir elde ettiği, bunun 11 milyar dolarının hazineye
gelir olarak gittiği, son üç yılda toplam 13 milyar dolar katmadeğer ürettiği,
2003 yılında 1,9 milyar dolar kâr ederek Kurumlar Vergisi sıralamasında birinci
olduğu ve tam 900 trilyon 126 milyar Türk Lirası vergi ödediğidir. Bu, kesin
sonuçtur. İşte, bu Türk Telekomu satıyoruz, yabancılaştırıyoruz.
Ne zaman bu satışa karar
veriyoruz, ekonomi ne durumdadır; buna bakmak gerekli. Türkiye'nin bütçesi
yaklaşık 150 katrilyon; bütçenin neredeyse tamamı faiz ödemelerine ayrılmış.
Yatırımlara ayrılan pay 6,4 katrilyon, istenen ve kabul edilen faizdışı fazla
yüzde 6,5 ve bu beş yıldır devam ediyor; reel faiz yüzde 16, büyüme hedefi
yüzde 5, faizdışı fazla yüzde 6,5; yani, büyüme ve faizdışı fazla oranı reel
faizin altında. Türkiye yatırım yapamıyor, bu nedenlerle borç yükü artıyor ve
işsizlik katmerleşiyor. Doğaldır ki, böyle bir ortamda, elde edilen gelir borç
ödemeye gidecek; ama, delik o kadar büyük ki, bu yama devede kulak kalacak ve
bugüne kadar olduğu gibi, Türkiye'nin biriktirdiği bir kurum daha, bir değer
daha elden çıkacak ve her şeyden önemlisi yabancılaşacak.
Değerli arkadaşlarım, bu
gidiş iyi bir gidiş değil, bu yönetim ve bu yöntem iyi bir yöntem değil. Oysa,
Türkiye, daha iyi gidişler ve daha iyi yönetimler gördü. Türkiye, cumhuriyetin
ilanından 1950'li yıllara kadar iyi yönetildi. Ekonomik, sosyal, siyasal ve
hukuk alanlarında büyük reformlar yapıldı. Planlı ve programlı kalkınma
hamlesiyle düzlüğe çıkıldı. Osmanlıdan kalan borçlar ödendi. İzmir-Aydın kasaba
demiryolları millîleştirildi. Limanlar millîleştirildi. Fabrikalar kuruldu,
sanayileşme hamlesi başladı. Tarımda makineleşme başladı. Yılda ortalama 200
kilometre demiryolu yapılarak, Türkiye'nin demiryolu uzunluğu, 1950 yılına
kadar, 10 000 kilometreye çıkarıldı. Köy enstitüleri kuruldu. Bütün
komşularımızla iyi ilişkiler tesis edildi, paktlar yapıldı, Türkiye İkinci
Dünya Savaşına girmeyerek komşularıyla barış yaptı ve burada harcayacağı
ekonomik ve insan kaynaklarını kalkınmaya yönlendirdi. Doğru şeyler yapıldı.
Çokpartili siyasî sisteme geçildi ve seçimler yapıldı.
14 Mayıs 1950 tarihinde
yapılan seçimlerde serbest iradeyle ve seçimlerle iktidar el değiştirildi. O
zamana baktığımız zaman, şöyle bir ekonomik tablo var Türkiye'de:. Türk Halkı
daha enflasyonu tanımamış, dolar 280 kuruş, içborcumuz yok, bütün dışborçların
toplamı, millîleştirmeler ve Osmanlı borçları dahil olmak üzere 373 000 000
dolar civarında.
Değerli arkadaşlarım, o
zaman, Türk Halkının başı dik, onurlu, sırtı pek, cumhuriyetin gelecekten
endişesi olmayan yurttaşları gururlu. Maalesef, daha sonra bu tabloyu pek sık
göremiyoruz ve göremeyeceğiz gibi geliyor.
1980 yılına geldiğimizde
ise, dışborç stokumuz 16 227 000 000 dolar, 1 ABD doları 76 Türk Lirası ve 1976
yılında Türk Halkı artık enflasyonla tanışmış bulunmakta.
2002 Ekim sonu itibariyle
ise, dışborç stoku 54 milyar dolar, içborç stoku 144 katrilyon Türk Lirası.
Aradan geçen onyedi ay sonra, yani bugünlerde dışborç stoku 62 600 000 000
dolar, içborç stoku 204 katrilyon Türk Lirası olmuş; yani onyedi onsekiz aylık
AKP iktidarı yönetiminde içborçlar 60 katrilyon Türk Lirası artarken, kamu
dışborç stoku 7 800 000 000 dolar artmış, toplam borç stoku ise 218 milyar
dolar seviyesine çıkmıştır. Bu rakamlar, üstelik Mart 2004 rakamlarıdır. Bu
sonuca göre AKP iktidarı onsekiz ayda cumhuriyet dönemindeki borcun yarısı
kadar borçlanmış bulunmaktadır. Sekiz yılda borçlanılan miktar kadar, onsekiz
ayda, bu yönetim, bu iktidar, bu hükümet borçlanmıştır ve cumhuriyet döneminin
toplam içborcunun yarısı kadar Türkiye'nin içborç yükünü artırmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
1983-2003 yıllarına bir göz atarsak, 129 milyar dolar dışborç, 190 katrilyon
içborç; toplam 208 milyar dolar borçlanılmıştır. Bu dönem içinde, dışborçlara
83 milyar dolar, içborçlara 175 katrilyon Türk Lirası olmak üzere, toplam 199
milyar dolar faiz ödenmiştir. Sonuçta, Türkiye ekonomisi, 1983-2003 yılları
arasında 258 milyar dolar borç, 199 milyar dolar faiz olarak toplam 457 milyar
dolarlık malî yük altına girmiş bulunmaktadır.
Bir söyleme göre de, 42
milyar doları bankalarda olmak üzere, Türkiye'de, 100 milyar dolar yolsuzluk
yapılmıştır. Yine, diğer bir söyleme göre ise, Türkiye'nin toplam gelirinin
yüzde 25'i, yani 60 milyar dolarlık gelir dilimi de mafya tarafından
kullanılmaktadır ve mafyaya gitmektedir.
Sonuç olarak, yirmi
yıldan bu yana gerçekleşen kalkınma kâğıt üzerinde kalmıştır, günlük yaşama ve
sokağa yansımamıştır. Bugün, hâlâ, Türkiye, dünyanın en borçlu 5 ülkesinden
biridir. İşsizlik süratle artmaktadır, akşamları yatağa aç giren insanların
sayısı artmaktadır. İnsanlarımız çöp bidonlarının başına üşüşmekte ve oradan
doymaya çalışmaktadırlar. 15 000 000 Türk insanı açtır, 15 000 000 Türk insanı
yokluk sınırı altında yaşamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Baratalı,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Toparlıyorum, teşekkür ederim.
Sonuçta, gelir dağılımı
daha da bozulmaktadır; çünkü, yanlış ekonomik politikalar ve yanlış borçlanma
politikaları devam etmektedir. Türkiye, dünyanın en çarpık gelir dağılımına
doğru yol almaktadır. Türkiye'nin borçları korkunç bir biçimde artmaya devam
etmektedir. Uygulanan mevcut ekonomik politikalarla gelecek yıllarda borçların
azalacağına dair hiçbir işaret, emare görünmemektedir. Türkiye, borçlar
yönünden kritik bir noktadadır, ekonomi tıkanmakta ve kilitlenmek üzeredir.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin bu ağır borç ve faiz yükünü bugünkü politikalarla çözmek mümkün
görülmemektedir. Türkiye'nin dünyanın en borçlu birkaç ülkesinden biri olması,
bağımsızlığımız ve demokrasimiz için tehlikeli noktadadır. Bu gerçeklerin
görülmesi, Türkiye'nin aleyhine olan bu gidişin durdurulması gerekmektedir.
Şiddetle tedbir alınmalı, bu olumsuz durum Türkiye'nin aleyhinden lehine
döndürülmelidir.
Değerli arkadaşlarım, bu
günleri görmek dileğiyle hepinize saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baratalı.
Madde üzerinde başka söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 406 sayılı
Kanunun ek 17 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
"devamı süresince tekel mahiyetinin yaratabileceği sakıncalar da
dahil" ve ikinci cümlesinde yer alan "yeni şirketler kurulması veya
kurulu bulunan şirketlere iştirak edilmesi, uluslararası telekomünikasyon
birliklerine katılınması veya uluslararası anlaşmalara taraf olunması"
ibareleri ile aynı maddenin üçüncü fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen Birgen Keleş; buyurun.
Sayın Keleş, konuşma
süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BİRGEN
KELEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; incelemekte olduğumuz
yasa tasarısının 2 nci maddesine ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Türk Telekom Anonim
Şirketi, 1995 yılında PTT'den telekomünikasyon ve posta hizmetlerinin ayrılması
sırasında kurulmuştur; 2000 yılında ise, 4502 sayılı Kanunla, özel hukuk
hükümlerine tabi bir anonim şirket haline gelmiştir ve 406 sayılı Yasa
çerçevesinde, her türlü telekomünikasyon hizmetini yürütmeye ve altyapısını da
işletmeye yetkilidir.
2003 yılının sonuna kadar
tekel durumu vardı; ama, o dönemde de, kendisinin tekelinde bulunmayan
telekomünikasyon hizmetlerinin ve işlerinin, başka kuruluşlara, özel
kuruluşlara, Telekomünikasyon Kurumu tarafından esasları belirlenerek verilmesi
mümkündü.
İncelemekte olduğumuz
kanun tasarısı, Türk Telekomun, kurulmasından itibaren sık sık gündeme gelen
özelleştirilmesini, daha doğru bir deyimle yabancılaştırılmasını ele
almaktadır.
Sayın Bakan
"özelleştirilmesine biz sebep olmadık, bizden önce karar alındı, hem
özelleştirilse de ne olur; Türkiye'de, insanlarımızda kalacaktır" diyor
-gerçi tesisler yine de kalabilir- ama, burada, söz konusu olan ve tasarının
asıl işlediği tema, özelleştirilmesi değil, yabancılaştırılmasıdır.
Şimdi,
yabancılaştırılmasıyla ilgili olarak, bu on yıl içerisinde, kurulduğundan beri
birçok yasal düzenleme yapılmış, çeşitli Anayasa Mahkemesi kararları alınmış,
idare mahkemesi kararına konu olmuş, sırf bunu sağlayabilmek için, kamuoyuna
açıklanmayan ilginç Bakanlar Kurulu kararları alınmış ve yasal yetkileri aşan
Özelleştirme Yüksek Kurulu kararları alınmış.
Aslında, bugünkü yasal
düzenleme çerçevesinde de, iletişim hatlarının özel sektöre devredilmesinde ve
Türk Telekom Anonim Şirketinin devredilen hisselerindeki yabancı oranının yüzde
45'lere ulaşmasında bir sorun yoktur. Sorun, iktidarların, Türk Telekom Anonim
Şirketinin tümünü yabancılara satmak istemesinden ve yabancıların da bu yöndeki
baskısından kaynaklanmaktadır.
Kuşkusuz, yabancıların bu
konudaki baskısını anlamak mümkündür; çünkü, Türk Telekom, ileri teknolojiye
sahip, santralda yüzde 90'ı aşan, transmisyonda yüzde 97'yi aşan dijitalleşme
oranı olan; 51 000 köy ve kasabaya mesken düzeyinde hizmet götürebilen; 21 000
000 sabit telefon hattı, 18 000 000 sabit telefon abone sayısı olan kârlı bir
şirkettir; ama, yabancıların bu konudaki talebini anlamakla beraber, sayın
milletvekilleri, iktidarın, şebeke büyüklüğü açısından dünyada 13 üncü olan, en
sıkıntılı dönemlerinde kamudan ayrılan kaynaklarla çağdaşlaştırılan, kâr eden,
devlete vergi veren bir tesisi özelleştirmek ve yabancılaştırmak için neden bu
kadar ısrarcı olduğunu anlamak çok mümkün değildir. Üstelik de, bu kuruluş,
bugüne kadar, tekel durumunu ve halen de fiilî tekel durumunu muhafaza
etmektedir ve eğer yabancılara satılırsa, kamu tekeli, yabancı tekel durumuna
gelecektir bugünkü durumda ve yabancılar, Türkiye'ye, fevkalade önemli bir
alanda, istedikleri koşulları empoze etme olanağına kavuşacaklardır.
Sayın milletvekilleri,
4673 sayılı Yasanın 3 üncü maddesiyle değiştirilen 406 sayılı Yasanın ek 17 nci
maddesinin üçüncü fıkrası, yabancı gerçek ve tüzelkişilerin Türk Telekomdaki
hisselerinin yüzde 45'i aşamayacağını, bunların doğrudan ve dolaylı olarak
şirketin çoğunluk hissesine sahip olamayacağını, Türk Telekomun yönetiminde ve
denetiminde oy çoğunluğu sağlayamayacağını ve tüm satış işlemlerinde bu şart ve
karşılıklılık ilkesinin gözönünde bulundurulacağını öngörmektedir. Bu sonuncu
hüküm de fevkalade önemlidir. Ne var ki, aynı dönemde IMF'ye verilen bir niyet
mektubunda, bu düzenlemeyi de belirttikten sonra "çoğunluk hisseye sahip
olabilecek stratejik yatırımcı konsorsiyumunda yabancıların çoğunlukta
bulunması halini dışlamayan bir düzenlemedir bu" denilmiştir. Yani
"biz, her ne kadar böyle bir yasal düzenleme getiriyorsak da, siz merak
etmeyin, istediğiniz zaman çoğunluğa ulaşabilirsiniz" mesajı verilmiştir.
Nitekim, Ulaştırma Bakanı, Aycell ile Arianın birleşmesi sırasında Plan ve
Bütçe Komisyonunda yapılan tartışmalarda, yasaya rağmen yabancılardaki hisse
oranının yüzde 70'lere ulaştığını ve hiçbir önlem alınamadığını itiraf
etmiştir. Diğer bir deyişle, yabancıların hisse oranındaki sınırlamanın sözde
kaldığı açıkça görülmektedir ve bizzat Bakanın ağzından da itiraf edilmiştir.
Şimdi, ek 17 nci madde,
ayrıca, Türk Telekomun yetkili kurullarında alınacak kararlarda ülke
yararlarının korunması için devlete söz ve onay hakkı verecek 1 adet imtiyazlı
hisse yaratılmasını ve onun dışındaki hisselerin de tümüyle satılabileceğini
öngörmektedir.
Sayın milletvekilleri,
incelemekte olduğumuz bugünkü tasarıyla, 406 sayılı Kanunun ek 17 nci
maddesinde değişiklik yapılmakta, söz konusu maddenin üçüncü fıkrası
kaldırılmakta ve imtiyazlı hisseye tanınan ayrıcalıklar sınırlandırılmaktadır.
17 nci maddenin üçüncü fıkrasının yürürlükten kaldırılmasıyla, yabancı gerçek
ve tüzelkişilerin Türk Telekomdaki hisse oranları yüzde 45'i aşabilecek;
doğrudan veya dolaylı yollardan çoğunluk hissesine sahip olabilecekler;
yönetimde, denetimde söz hakları olacak ve çoğunluğu sağlayabilecekler. Ayrıca,
bundan sonraki satışlarda yüzde 45 oranının muhafaza edilmesi ve karşılıklılık
ilkesinin gözetilmesi mevcut olmayacaktır. Bu durum Anayasaya aykırıdır,
Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırıdır ve kamu yararıyla da bağdaşmamaktadır.
İmtiyazlı hisseye tanınan
ayrıcalıkların sınırlandırılması da imtiyazlı hissenin içini boşaltmakta ve
onu, bir anlamda, etkisiz, yetkisiz hale getirmektedir; çünkü, kaldırılan
hususlar, yeni şirketler kurulması veya kurulu bulunan şirketlere iştirak
edilmesi, uluslararası telekomünikasyon birliklerine katılınması ve
uluslararası anlaşmalara taraf olunması gibi, fevkalade önemli noktalardır.
Sayın milletvekilleri,
Türk Telekom Anonim Şirketi, tekel niteliğinde olan -yakın bir geçmişe kadar ve
bugün de fiilî olarak- stratejik bir kuruluştur. Yapılan değişikliklerle kamu
tekelinin kaldırılması ve yabancı tekelin mümkün hale getirilmesi, ülkenin
savunması açısından, güvenliği açısından, ekonomisi ve sosyal yaşamı açısından,
Anadolu'nun her yönüne haberleşme hizmetini ulaştırma açısından fevkalade
sakıncalıdır ve tehlikeler içermektedir. Yabancı ülkelerin çoğu kez özelleştirmeyi -yabancılaştırmayı daha
doğrusu- yüzde 20-30'larda tuttuğu bir dönemde, bizim böylesine bir riski
almamızın hiçbir haklı gerekçesi yoktur. 406 sayılı Yasaya göre,
telekomünikasyon hizmetlerini yürütmek için ve altyapıyı işletmek için mutlaka
bir imtiyaz sözleşmesi, ruhsat ve izin olması lazım ve bunun da muhatabı,
Telekomünikasyon Kurumu. Şimdi, birçok insan bu duruma işaret etmekte ve yüzde
100 yabancılaşsa da, Telekomünikasyon Kurumu kararıyla bazı şeylerin kontrol
edilebileceğini söylemektedirler.
Değerli arkadaşlarım, ne
yazık ki, imtiyaz sözleşmelerine veya diğer sözleşmelere konulan maddelerle
yaptırım uygulayarak böyle bir şey sağlamak mümkün değildir. O kadar ki,
zorunlu roaming gibi, haklı ve çok yasal olan talepler bile karşılanmamaktadır;
çünkü, yabancı şirketler hemen uluslararası tahkime başvurmaktadır. Genelde,
sözleşme koşulları ve tahkimlerin aldığı kararlar yabancılar tarafından
uygulanmamaktadır. Nitekim, mobil telekomünikasyon şirketleri, sözleşmeye göre,
elde ettikleri gelirlerin yüzde 1,5'ini ertesi ay Hazineye devretmek
durumundadırlar; ama, bunu hiç yapmamaktadırlar. Nitekim, bu böyle olduğu
içindir ki, incelemekte olduğumuz tasarının en sonuna geçici bir 1 inci madde
konulmuş ve uzlaşma olanağı yaratılmıştır; iki bakan da bu konuda
görevlendirilmiştir; ama, Danıştay devredışı bırakılmış olmaktadır. Tabiî, bu
doğru değildir.
Değerli arkadaşlarım,
kaldı ki, uluslararası tahkimin Türkiye lehine sonuç vermesi fevkalade güç bir
olaydır ve eğer böyle bir anlaşmazlık olursa, o zaman yabancı şirketlerin bağlı
olduğu ülkeler sürekli olarak devreye girmekte; bu kargaşalıklar, siyasî baskı
ve ekonomik baskıyı da beraberinde getirmektedir.
Tasarıda, yabancı
şirketlerin Türkiye'de haberleşmede daha etkin hale gelmesi için öngörülen
başka maddeler de vardır. Örneğin, Telsimin, yabancı gerçek ve tüzelkişilere
satılmasının önü açılmaktadır; bugün Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devredilmiş bulunan Telsimin yabancılara satılmasının önü açılmaktadır.
Örneğin, limanların mülkiyetinin devri dışındaki yöntemlerle
özelleştirilmesinde yabancı uyruklu kişilerin de yararlanmasının önü
açılmaktadır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hem bu hükümlere hem de
çalışanların işgüvencesinin ortadan kalkmasına ve de kazanılmış haklarının geri
çekilmesine karşıyız.
Sayın milletvekilleri,
Türk Telekom Anonim Şirketi, herhangi bir haberleşme şirketi değildir; tüm
telekomünikasyon altyapısına, yer, tesis, bina, makine gibi haberleşmenin temel
tesislerine ve araçlarına sahip olan bir kuruluştur. O nedenle, bu kuruluşun
yabancıların eline geçmesi fevkalade önemlidir. Telekomünikasyonun altyapısı
söz konusu olduğunda, özelleştirmeyle rekabetin artması da beklenemez; çünkü,
çok büyük değerlere ulaşan sabit tesisler söz konusudur ve takdir edersiniz ki,
bu tür tesislerin her şirket tarafından ayrı ayrı kurulması söz konusu olamaz.
Kaldı ki, Türk Telekom Anonim Şirketini tek başına bir şirket olarak düşünmek
de gerçekçi değildir; çünkü, Türk Telekom Anonim Şirketi mobil telekomünikasyon
şirketleriyle iç içedir ve söz konusu şirketler, Şebekelerarası İrtibat ve
İşbirliği Sözleşmesiyle, Türk Telekomun yer, tesis, bina, altyapı ve
imkânlarından ücret karşılığı yararlanmaktadırlar.
Diğer bir deyişle, Türk
Telekom Anonim Şirketi, büyük önem taşıyan, ülke savunmasını, güvenliğini,
ekonomisini, sosyal yaşamını doğrudan ilgilendiren çok stratejik, fiilî bir
tekeldir. Bu fiilî tekel, kamu elinde kalmalı ve yabancı tekele dönüşmemelidir.
Türk Telekom Anonim
Şirketine verilecek hiçbir bedel, böylesine yaşamsal öneme sahip olan bir
tesisin karşılığı olamaz. Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketini eline geçiren
bir yabancı şirketin, istediğinde, Türkiye'nin ekonomisini ve sosyal yaşamını
çökertme olanağı vardır.
Sayın milletvekilleri,
eğer "yoktur" diyorsanız, o zaman, size, bu alanda çalışan işçilerle,
sendikalarla ve meslek odalarıyla konuşmanızı öneriyorum; çünkü, onlar, size,
bu bahsettiğim durumun nasıl mümkün olduğunu anlatacaklardır; bizim yaptığımız
bir toplantıda, Cumhuriyet Halk Partili parlamenterlere çok net bir şekilde
anlattılar.
O nedenle, hükümeti
tekrar uyarmayı görev biliyoruz ve her fırsatta tekrar tekrar uyarmaya devam
ediyoruz, gerekli duyarlılığı göstermeye davet ediyoruz; çünkü, aksi halde,
büyük bir vebal altında kalacaklarını hatırlatmak istiyoruz.
Biraz önce, Sayın Bakan,
hangi tarihte ne kadar özelleştirmeye gideceklerini söyledi. Değerli
arkadaşlarım, en büyük hata da, ne pahasına olursa olsun özelleştirme
anlayışıyla hareket etmektir. En büyük hata da, falanca tesisi şu tarihte
mutlaka satmak durumdayım, diye, kendi kendini bağlamaktır.
Çok teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Keleş.
Madde üzerinde başka söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sayın Başkan, soru soracaktım.
BAŞKAN - Sayın Kepenek,
oylamaya geçtik; bundan sonraki maddede sorunuzu sorabilirsiniz.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - 406 sayılı
Kanunun ek 24 üncü maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinin sonunda yer
alan "tâbidir" ibaresi "tâbi değildir" olarak
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın
Yakup Kepenek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Aynı zamanda sorunuzu da
sorabilirsiniz Sayın Kepenek.
CHP GRUBU ADINA YAKUP
KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim; ama, onu sonraya saklıyorum.
Sayın Başkan, Sayın
Bakan, değerli milletvekilleri, değerli izleyiciler; ben, görüşülmekte olan
Telekom yasa tasarısının 3 üncü maddesi üzerine, CHP Grubu ve şahsım adına söz
aldım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime başlarken bir
hakkı teslim etmek durumundayım. Sayın bakanların ve kimi iktidar
milletvekillerinin, konuşmalarında, CHP'yi, özellikle de 1930'lu yılların
CHP'sini çok haksız yere suçladıklarını görüyoruz, biliyoruz; ancak, Sayın
Bakanımız, biraz önce yaptığı konuşmada, 1950 öncesi CHP'sinin çalışmalarının
bu memleketin sanayileşmesinde gösterdiği başarıların hakkını teslim etti. Ben,
buradan, kendisine çok teşekkür ediyorum, bir hakkı teslim ettiği için.
Değerli arkadaşlar,
görüşülmekte olan Telekomun tamamının satışıyla ilgili noktaya gelmeden önce,
önemli bulduğumuz birkaç gelişmenin altını çizmek, aklımızı yoklamak
zorundayız.
Özelleştirme 1980'li
yıllarda neden gündeme geldi, neden yapıldı?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - 3
üncü maddeyi konuşuyoruz.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
3 üncü maddeyi konuşuyorum.
Bakın, üç temel gerekçesi
vardı bunun; serbest piyasa koşullarını geçerli kılmak; ranta dayalı ekonomik
yapıyı tasfiye etmek, yatırımları, istihdamı, üretimi artırmak, mülkiyeti halka
yaymak ve zarar eden KİT'lerin devlet üzerindeki, bütçe üzerindeki yükünü
hafifletmek. Aradan geçen yirmi yılda görünen odur ki, bu hedeflerin hiçbirine
ulaşılmıyor, daha çok rant yaratan bir ekonomi oluşturulmuş bulunuyor, yatırım
yapılmıyor, üretim yok. Mülkiyetin halka yayılmasından söz edilecekti;
ortalıkta öyle bir şey yok. Biraz önce, Sayın Bakan kâr durumunu verdi. Telekom kârlı bir kuruluş;
2002'de 1,1 katrilyon, 2003'te de 2 katrilyon dolayında kârı var. Ancak, bu
kuruluş, devlete kendisi katkı yaptığı halde, yükmüşçesine, satılmak isteniyor.
Değerli arkadaşlar,
burada bir noktanın altını çizmeden edemeyeceğim. Eğer mülkiyetin halka
yayılması, eğer özelleştirme söz konusu
olacaksa -ki, stratejik bir sektör olduğu için, biraz sonra geleceğim, biz buna
karşıyız- neden -soru bu- Telekomun halka arz yoluyla yüzde 49'unun satılması
yoluna gidilmemektedir? Halka arz anlayışı neden yoktur? Bizim görüşümüze göre, CHP'nin görüşüne
göre, telekom stratejik bir sektördür ve bu nedenle en az yüzde 51'i kamunun
elinde bulunmalıdır, kamu mülkü olmalıdır.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Coşkunoğlu, biraz önce bu kürsüden Almanya ve Fransa örneğini verdi. Ben, iki
ülkeden daha örnek vereceğim: Belçika Telekomunun yüzde 51'i kamunun elindedir,
komşumuz Yunanistan'ın Telekomunun yine yüzde 51'i kamu malıdır. Peki, biz ne
yapıyoruz? Yani, biz, Belçika'ya, Yunanistan'a, Almanya'ya, Fransa'ya göre çok
gelişmiş bir ülke miyiz; neden kamunun elinde bu payı, bu mülkü tutup bu
ülkenin gelişmesine, ileri gitmesine, teknolojide atılım yapmasına katkı
yapmayı düşünmüyoruz, o noktaya geleceğim de, sizinle, genel kamuoyunda
yaratılan çok yanlış bir havanın, bir tersliğin altını çizmek istiyorum, bunu
iyi dinleyin: Bugün -daha doğrusu yıllardır- gelinen noktada, ülkemizde, özelleştirmeye
karşı çıkmak, vatan ihanetine eşit sayılmaktadır. Şimdi, böyle şey olmaz, hiç
kimsenin, bir başkasının vatan sevgisini sorgulamaya hakkı yoktur. TÜPRAŞ'ın
özelleştirilmesi söz konusu olduğu vakit, Sayın Başbakan bile bürokratik
oligarşiden söz edebiliyor. Bunlar yanlıştır. Bir yazar "Ankara'da
Marksistler, Leninistler, hainler özelleştirmeye karşı çıkıyor"
diyebiliyor.
Bakın, ben, bu kürsüden
hiç kimsenin niyetini sorgulamıyorum, neden öyle kalem oynatıldığını
tartışmıyorum; ama, demokratik hoşgörünün, söz söyleme hakkının, görüş bildirme
özgürlüğünün, en azından, bizi suçlayanlar kadar bizim de hakkımız olduğunun
altını çiziyorum ve bunu çok önemsiyorum.
Kamuoyunda, özelleştirme
karşıtlarını, hain, Moskova yanlısı, eski komünist, bilmem ne gibi
nitelemelerle suçlamanın hiçbir mantığı, doğruluğu, geçerliliği olmaması
gerekir.
AHMET YENİ (Samsun) -
Öyle bir şey denilmiyor.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Sayın Yeni, bunu, hep birlikte reddetmek gerekir; çünkü, hak ve hukuk, söz
söyleme özgürlüğü, hepimize lazımdır.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Rusya'da bile her şey özelleştiriliyor.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Siz de biliyorsunuz...
Değerli arkadaşlar, biz,
Telekomun yüzde 51'inin kamu elinde kalmasını neden istiyoruz; şimdi bunun
nedenine gelelim, bu çok önemli. Değerli arkadaşlar, çünkü, telekom stratejik
sektördür.
Türkiye, ekonomik ve
toplumsal gelişmede bilim ve teknolojiye önem vermek zorundadır. Ben, bunu, bu
kürsüde defalarca dile getirdim. Günümüzde yapılması gereken, Türkiye'nin bilim
ve teknoloji yeterliliğini artırmaktır. Peki, bu nasıl olacak; burada, bir daha
örnek vereceğim. 1930'lu yıllarda, Türkiye'de, dokuma üretmek önemliydi. Şevket
Süreyya, şeker üretimini şöyle niteliyordu bir makalesinde: "Şeker
istiklali ve 160 000 ton Türk şekeri." Şekerde bağımsızlık isteyen bir
nesildi o nesil.
Şimdi, günümüzde,
Türkiye'nin yapması gereken nedir; günümüzde, teknolojik yeterliliği kazanmak,
teknolojiyi özümsemek, bu ülkenin gelişmesine katkı yapabilmek için, bugün,
Türkiye'nin sahip olması gereken, örneğin, bilgisayar yongası yapabiliyor
musunuz, çip yapabiliyor musunuz, cep telefonunu, bilgisayarı, yazılımı,
donanımı kendiniz yapacak yeterliliğe sahip misiniz; temel soru budur ve bu
soruya yanıt ararken, kamu-özel ayırımı yapmadan, mülkiyet tartışmalarına
girmeden, hükümetin, önce, genel, makro, ülkenin ufkunu açacak, ileriye
götürecek politikaları üretmesi gerekiyor; sonra, bu politikalar bağlamında,
bunun altyapısını oluşturması gerekiyor. Ancak, üzülerek belirteyim ki, İktidar
Partisinin bu bilince sahip olduğunu gösterecek hiçbir örnek yoktur, hiçbir
gelişme görülmemektedir.
Değerli arkadaşlar,
bakın, Türkiye'nin beyin gücü, araştırma geliştirme personeli onbinde
1'lerdedir. Araştırma geliştirmeye ayırdığımız pay yıllardır binde 6,4'tür.
Şimdi, bunların yükseltilmesinin yolu, Telekomun kârının önemli bir bölümünü bu
alana ayırmaktır. Bunu yapmazsak ne mi olur; bunu yapmazsak şu olur: Bu alanda,
Türkiye, bıçak sırtındadır; ya ileri teknolojiyi izleyecek kadar, o yeterliliği
sağlayacak kadar, özümseyecek kadar ar-ge yatırımı yapacaktır ya da o
gelişmenin tamamıyla dışına düşecektir, gerisine düşecektir.
Şimdi, bu bıçaksırtı
noktada, hükümetin, toplumun, hepimizin, gelişme için, Telekomun yüzde 51'ine
gereksinimimiz vardır. Türk mühendisinin, Türk insanının üretkenliğini
artırmanın yolu buradan geçecektir, buradan geçmelidir. Peki, bu neden
böyledir, özel kesim yapmaz mı; Sayın Bakan biraz evvel söylediler, özel kesim,
günlük çıkarına bakar, aylık kârına bakar, haklıdır, doğrusu odur; on yıl
sonra, onbeş yıl sonra, ülkenin üretkenliğinin ne olacağına, teknolojiyi alıp
alamayacağına, o yeterliliği kazanıp kazanmayacağına bakmaz. Özel kesim, özel
sermaye, haklı olarak bakmaz, o onun işi değildir; onu iş edinmesi gereken,
hükümetlerdir, siyasî partilerdir, Meclistir, bizleriz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kepenek,
şahsınız adına da söz istediğinizden; buyurun.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakın, bugün, çok satan gazetelerden birinde, gıda
teknolojisiyle ilgili bir haber var; Türkiye, dışarıdan aldığı yapay yağları
kontrol etme, denetleme olanağını da giderek yitirmektedir. Niye yitirmektedir;
çünkü, bu alanda çalışan laboratuvarlarını kapatmıştır, araştırma-geliştirme
birimlerine yeterince destek vermemiştir, kadro ayırmamıştır, mühendislerini
işsiz tutmaktadır ve ileri teknoloji ürünlerini denetleyemeden, denetlemeden
dışarıdan satın almaktadır; acı olan budur.
Eğer, bugün, markete
gittiğimiz zaman, satın aldığımız gıda ürününün sağlığımıza ne kadar zarar
vereceğini denetleyecek güçte değilsek toplum olarak, bu az gelişmişliktir, bu
geri kalmışlıktır, bunu hep birlikte reddetmeliyiz. Benim kaygım, benim korkum
şudur: Yarın, bundan üç sene, beş sene, on sene sonra, teknoloji alanında,
iletişim alanında, bilişim alanında da aynı duruma düşeceğiz; yani, bize
satılan ürünlerin niteliğini anlama yeterliliğimizi, becerimizi, anlayışımızı
ya da bilincimizi de yitirebileceğiz. Türkiye'yi bu yola göndermeyin. Bunun
yapılması; yani, stratejik olan bu sektörün tamamının satılması ve devletin
elinde araştırma geliştirmeye pay ayıracak olanağın kalmaması, bu ülkenin
yıkıma sürüklenmesine yol açar; buna izin vermeyin.
Değerli arkadaşlar, bir
başka boyutu var bu işin, o başka boyut şudur: Eğer bir toplum, araştırma
geliştirmeye yatırım yapamıyorsa, yapmıyorsa, o zaman, en ilkel, en basit, en
gereksiz işleri de yabancılara yaptırmak zorunda kalıyor ve bunu çok pahalıya
yaptırıyor; çok pahalıya teknoloji satın alıyoruz biz. Günümüzün sömürü noktası
budur. Bu ülkenin, bu toplumun kaynaklarıyla, yurtdışındaki başkalarının
ürettiği, yarattığı, o beyinlerin üretimi, katmadeğeri yüksek olan o ürünler
çok para vererek satın alınıyor ve bize yazık oluyor. Bu süreci hızlandıracak
bir gidiştir bu Telekomun satılması. Buna izin vermemeliyiz. Bunun iktidarı
muhalefeti yok; bu, ulusal bir bilinç sorunudur; bu, ulusal bir anlayıştır. Şimdi,
siz, kendi mühendisinizi, kendi bilim insanınızı değerlendirmezseniz, ileri
teknoloji ürünlerini hep dışarıdan satın alırsanız ne olur; şimdikinden çok
daha kötü duruma gelirsiniz; yani, mühendisiniz çalışamaz; yani, bir başka şey
olur; mühendislik fakülteleriniz, üniversiteleriniz modası geçmiş hale gelir,
yararsız hale gelir. Başka önemli bir şey daha olur, mal ve hizmet üreten özel
kesiminiz, özel sektörünüz, araştırma geliştirmeye kendisi para ayırmadığı
gibi, zaman ayırmadığı gibi, kaynak ayırmadığı gibi, devletin ayırmasına da
engel olur, bunu da istemez, onu da dışarıdan alır ve sonuçta bu ülke,
üretemeyen, satamayan ve sonuç alamayan bir duruma gelir.
Şimdi, büyük başarı diye
övündüğümüz ihracat artışı -ki, tamamı ucuz işçiliğe dayanıyor- ilanihaye devam
etmez; Çin'den daha ucuzu gelir; onun yerine, teknolojiye, üretime, bilime
dayalı üretkenliği güçlendirmek zorundayız, ancak bunu yaparsak, hep
söylüyorum, burada da söylüyorum, yalnız futbolla, güreşle değil -onlar da
değerli işlerdir de- beynimizle de Avrupa'ya gideriz. Beyinle Avrupa'ya
gitmenin yolu, beyne dayalı üretim yapmaktan geçiyor; bu da, Telekomun, özelleştirilecek
yerde, en az yüzde 51'inin, tıpkı Yunanistan'ın yaptığı gibi, kamu elinde
tutulmasından geçiyor.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Kepenek, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Tasarının gerekçesinin 4'üncü sayfasının alt kısmında diyoruz ki, eğer
Telekomun yüzde 51'ini değil de daha azını satarsak, hava parası ve başka
nedenlerle kaybımız yüzde 25 olacaktır.
Ben, bu konuyu komisyonda
da dile getirdim Sayın Bakan, bu yüzde 25'in bilimsel kaynağı bana
iletilecekti, iletilmedi, herhalde iletilir; ama, başka bir şey söyleyeceğim.
Eğer, şu anda sizin zihninizde açıklanabilecek bir Telekom fiyatı yoksa, bunun
artı yüzde 25'ini, eksi yüzde 25'ini, kamuoyu, hepimiz nasıl hesaplayacağız?
Dolayısıyla, şu fiyat meselesi üzerinde biraz daha açıklama yaparsanız
sevinirim.
Çok teşekkür ederim Sayın
Bakan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Öktem.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Teşekkür ederim.
Tasarının Plan ve Bütçe
Komisyonundaki görüşmeleri sırasında Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım
ve biraz önce konuşan AKP Samsun Milletvekili Sayın Mustafa Demir, Telekomda
çalışan 63 000 kişiden sadece 1 000 kişinin kalifiye eleman olduğunu ifade
etmişlerdir. Telekom çalışanları bana ulaştılar ve bu iddiayı kesinlikle kabul
etmediklerini ifade ediyorlar. Hangi kritere göre bu 1 000 kalifiye elemandan
bahsediliyor ve hangi kritere göre geri kalanlar kalifiye değildir denilmek
isteniliyor? Sayın Bakandan bunun açıklanmasını rica ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Öktem.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Bakanım, Türkiye'de özelleştirme kapsamına alınan kurumlara
bir baktığınızda, sanki hepsi mezarlığa terk edilmiş. Son on yıldır
özelleştirme kapsamında olan firmaların zararlarına bir baktığınızda, zararları
katrilyonlara ulaşacak kurumlar var. Özelleştirme İdaresine geçen tüm
kurumlarda, işletmeler, demek ki, işletme mantığıyla yönetilmiyor ve ülkemizde
çok büyük zararlar oluşuyor. Bu olguda, Telekomun özelleştirilmesi dediğimiz
mantık, acaba, Özelleştirme İdaresine mi geçecek, bu kurumu Özelleştirme
İdaresi mi özelleştirecek; yoksa, yine, yıllarca Özelleştirme İdaresinin
kucağında kalacak bir bebek mi olacaktır?
Türk Hava Yolları,
yıllardır özelleştirme kapsamındadır. Artık, ne olursunuz, Türk Hava
Yollarının, insanlara zulmeden, hizmet değil, onları ezen ve hizmet vermeyen
bir kurum olmayı...
Türk Hava Yolları da
sizin kontrolünüzde... 13 merkez tamamen kapatıldı; 13 merkezin insanı, şu anda
perişan halde ve hiç kimseye cevap vermiyorlar.
Sayın Bakanım, 13
merkezin uçuşları bir günde durduruldu. Bu RC uçakları, acaba, bugüne kadar,
hakikaten, çok mu tehlikeliydi? Bu uçaklar, çok tehlike arz ediyorduysa, bu
kadar insan için, halk için, hakikaten, bu kadar tehlike arz ediyorduysa o
zaman, niye bugüne kadar uçuruldu? Yani, daha önceki yöneticiler, acaba, bunu,
bilerek mi yaptılar? Ben, bu hatları tamamen kapattım...Önce geçici, sonra
belirsiz bir tarih...
Acaba, Türk Hava Yolları,
Türk Halkına hesap vermeyi ve açıklama yapmayı bir zül mü addediyor? Onun için,
Türk Hava Yolları da, özelleştirme kapsamına alındığı günden beri, halkına
zulmeden, hizmet vermeyen bir kurum haline gelmiştir. Bu kapanan merkezlerin
insanları, bazı illerimize, üç ay sonrasına uçak bulamıyorlar. Onun için, bu
kurum da, acaba, aynı Türk Hava Yollarına mı benzeyecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Bakanım, biraz evvel, bir sorum üzerine verdiğiniz cevapta, bir kurumun
yeniden yapılandırılması için, Telekomun yeniden yapılandırılması için, şaibeli
olan bir firmaya -1 995 000 dolar- 2 000 000 dolar ödüyorsunuz; ama, bir
fabrikayı 1 100 000 dolara satıyorsunuz; bu küreselleşmeciler ile yerli
işbirlikçilerinin kamu kaynaklarını talan etme anlayışına güzel bir örnek değil
midir?
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Buyurun Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, soruları kısa kısa cevaplandırmaya
çalışacağım.
Önce Sayın Kepenek'in
sorusundan başlamak istiyorum. Sayın Kepenek "hava parası olarak, yüzde
51'inin özelleştirilmesiyle birlikte yüzde 25 nispetinde hava parası alınacak
ve değeri artacak; bununla ilgili bir çalışma var mı, bu neye göre
yapılıyor" diye soruyor. Bu konu Plan ve Bütçe Komisyonunda da gündeme
geldi; doğrudur; biz, bunun cevabını hazırladık; ama, kendisine henüz
iletemedik. Ben, bu vesileyle, bunun cevabını vermek istiyorum. Bu konuda,
Amerika'da, New York Üniversitesinin kurumsal finans şirket değerlendirmesi
alanında tanınmış Aswath Damodaran isminde bir zatın çalışması var; 1980 ile
2000 yılları arasında "what is the vaule of control" adı altında bir
çalışma yapmış. Buradaki çalışma sonuçlarına göre, bu peştamaliye, prim veya
hava parası diye yönetim hakkının devriyle ilgili artış miktarının, bizim
tahminlerimizin de üzerinde, ortalama yüzde 41 olarak gerçekleştiği çeşitli
örnekleriyle ortaya çıkmıştır. Bununla ilgili detaylar bende mevcut; Sayın
Kepenek'e bunu takdim edeceğim.
Sayın Öktem'in sorusuna
cevap veriyorum. Doğrudur, Plan ve Bütçe Komisyonunda, biz, Türk Telekomun
personel yapısıyla ilgili bilgi verdik; ama, hiçbir zaman "şu oranda
personel kalifiye, şu oranda personel kalifiye değil" diye bir tanımlamaya
gitmedik. Verdiğimiz bilgi, sadece, Türk Telekomun personel yapısının
dağılımıyla ilgilidir. Bunu tekrar ediyorum; yüksekokul mezunu yüzde 20, lise
mezunu yüzde 43, ilköğretim mezunu yüzde 36 olmak üzere, toplam 60 600
civarında personeli var. Dolayısıyla, bunu neden orada dile getirmiştik; şunun
için: Telekom gibi teknolojiyi yoğun oranda kullanan bu tip şirketlerde,
yükseköğrenim mezunu, tercihen de yazılım, donanım bilgisini haiz elektronik
branşından, çok yoğunluklu personel olması lazım. Türk Telekomun bu konudaki
eksikliğini dile getirdik; yoksa, personeli, herhangi bir şekilde ayırıma tabi
tutmak gibi bir niyet içerisinde olmadık.
Sayın Aslanoğlu, konuyla
ilgili olmamasına rağmen, özelleştirmede, maalesef, bugüne kadar başarılı
olunamadığı ve Özelleştirme İdaresi mi özelleştirilmeli, Türk Telekommu
özelleştirilmeli gibi bir kıyas yapmıştır.
Tabiî, bu bağlamda, Türk
Hava Yollarında yaşanan bazı şehirlerimize uçuşların durdurulmasıyla ilgili
konu da ifade edilmiştir. Bunlara katılıyoruz; ancak, bu seferleri durdurma
nedeni tamamen teknik bir nedendir, RC tipi uçaklarda zuhur eden teknik bir
nedendendir. Bunun, bu boşluğun özel şirketlerce doldurulması için
ruhsatlandırma çalışmalarımız devam ediyor. Bu illerimize ve daha başka
illerimize de bu ay sonu itibariyle uçuşlar başlayacaktır; ben bunun müjdesini
veriyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın Çetin'in sorusu:
"Şaibeli bir firmaya 2 000 000 dolar ödüyorsunuz; ama, SEKA 1 000 000
dolara verildi..." Bu konuda, dediğim gibi, bu Ernst Young firması, Arthur
Anderson değil bu, Ernst Young and Rothschild firmaları. Ben, bunların şaibesi
olduğunu bilmiyorum; yalnız, 2001 yılında bunlarla kontrat imzalanmış;
tabiatıyla, devlette devamlılık esas; biz, bu kontratı yırtıp atamazdık. Onun
için, bu konudaki yaklaşımları çok doğru bulmuyorum.
SEKA'nın
özelleştirilmesiyle ilgili konu da şudur: Üç sefer teşebbüs edilmiş; ama,
gerekli talep olmayınca, son özelleştirme denemesinde de tek teklif çıkmış ve
buna da verilmiş. Olay bundan ibarettir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Anadol.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri,
karar yetersayısı yoktur; 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.17
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 19.23
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100 üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
508 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6. -
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 3 üncü
maddesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 3 üncü maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır ve
madde kabul edilmiştir.
Birleşime saat 20.25'e
kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.25
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati : 20.26
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN -Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 100 üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
508 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6. -
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 4 üncü
maddesini okutuyorum:
MADDE 4. - 406 sayılı
Kanunun ek 29 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir
Ek Madde 29.- Türk
Telekom hisselerinin satışı sonucu kamu payının % 50'nin altına düşmesi
durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla
yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen asli ve sürekli görevlerde
çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam
dışı personelden, Türk Telekomda çalışmaya devam etmek istemeyenler ile Türk
Telekomda çalışmaya devam etmek istemekle birlikte bu istekleri Yönetim
Kurulunca uygun görülmeyenlere ilişkin personel listesi hisse devir
sözleşmesinin imzalanmasından itibaren otuz gün içerisinde Devlet Personel
Başkanlığına bildirilir.
Liste halinde bildirilen
personel, 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinde
belirtilen esas ve usuller çerçevesinde Devlet Personel Başkanlığı tarafından
başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilir ve söz konusu personel hakkında
anılan madde hükümleri uygulanır. Ancak, 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi
uyarınca Özelleştirme Fonundan karşılanması öngörülen ödemeler Hazine
tarafından karşılanır.
Birinci fıkra kapsamına
giren personelden, sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı
personel statüsünde çalışanlar hakkında, 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin
dördüncü ve beşinci fıkrası hükümlerinin uygulanmasında, Devlet Personel
Başkanlığına bildirildikleri tarihteki unvanları esas alınarak Yönetim
Kurulunca 15.4.2004 tarihi itibarıyla bu unvana göre belirlenmiş olan ücret ve
diğer malî haklarına bu tarihten aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarınca atandıkları tarihe kadar geçen süre içinde kamu
görevlilerine yapılacak artış oran ve/veya miktarları uygulanmak suretiyle
bulunacak tutar dikkate alınır. Kapsam dışı personelden Devlet Personel
Başkanlığına bildirilenlerin 15.4.2004 tarihi itibarıyla unvanlarına göre
ücretinin belirlenmemiş olması durumunda, benzer görevlerde bulunanlar dikkate
alınarak bu tarih için ücret ve diğer malî hakları tespit etmeye Yönetim Kurulu
yetkilidir. Ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan
hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli görevlerde çalışan personel
hakkında, 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkrası
hükümlerinin uygulanmasında Yönetim Kurulunca 15.4.2004 tarihi itibarıyla
unvanları için belirlenmiş olan ücret ve diğer malî haklarına bu tarihten aynı
maddenin ikinci fıkrası uyarınca ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca atandıkları
tarihe kadar geçen süre içinde kamu görevlilerine yapılacak artış oran ve/veya
miktarları uygulanmak suretiyle bulunacak tutar, anılan maddenin altıncı
fıkrası hükümlerinin uygulanmasında ise 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki
(I) sayılı cetvele tâbi emsali personel için belirlenmiş olan aylık ve diğer
mali haklar esas alınır.
Başka kamu kurum ve
kuruluşlarına nakledilen 4857 sayılı İş Kanununa tâbi kapsam dışı personele, iş
mevzuatına göre herhangi bir tazminat ödenmez. Nakledilen personelin önceden
kıdem tazminatı ödenmiş süreleri hariç kıdem tazminatına esas olan geçmiş
hizmet süreleri 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu
hükümlerine göre emekli ikramiyelerinin hesabında dikkate alınır.
Türk Telekom hisselerinin
satışı sonucu kamu payının % 50'nin altına düşmesinden itibaren bir yıl içinde,
4857 sayılı İş Kanununa göre çalışanların iş sözleşmelerinin haklı neden
olmaksızın işveren tarafından feshedilmesi veya 4857 sayılı İş Kanununa göre,
emeklilik dışında haklı nedenlerle kendileri tarafından feshedilmesi sonucunda
işsiz kalanlar, 4046 sayılı Kanunun 21 inci maddesinde belirtilen iş kaybı
tazminatı ve diğer hizmetlerden yararlanırlar. Bu husustaki işlemlerin
yürütülmesinden Türkiye İş Kurumu görevli, yetkili ve sorumludur. Ancak, 4046
sayılı Kanunun 21 inci maddesi uyarınca Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
tarafından yapılması gereken ödemeler Hazine tarafından yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet
Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 508
sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerindeki görüşlerimizi belirtmek
üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. Tabiî, Genel Kurulda sayın milletvekillerinin bulunmayışı da
Telekomun özelleştirilmesi konusunda milletvekillerinin özgür iradelerinin
oluşmadığını açıkça ortaya koymaya yetiyor. Herhalde, herkes burada mahcup
mahcup oturma yerine kaytarmanın daha doğru olacağını düşünmüş.
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Ne alakası var!..
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Yani, tasarıyı hazırlayanların bile tasarıya inanmadıklarının, bunun ülkeye bir
yarar sağlamayacağının, çalışanlara bir yararı olmayacağını benimsemiş
olmalarının somut göstergesi de Meclisteki tablo. Hiç kimsenin bu Meclisi bu
şekilde çalıştırmaya da hakkı olmaması gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, 4
üncü madde kurum çalışanlarıyla ilgili hükümleri düzenlemektedir. AKP
İktidarının pek çok icraatında olduğu gibi bu düzenlemesinde de olumsuzluğun
aslan payı ne yazık ki yine çalışanlara çıkarılmaktadır. Çünkü, bu tasarıyla
Türk Telekomda çalışanların iş güvenceleri yok edilmekte, hemen hemen tüm
personelin kurumda kalıp kalmayacağı yönetim kurulunun insafına terk
edilmektedir.
Konunun özüne geçmeden
önce, Türk Telekomun özelleştirilmeye başlanmasından bu yana, yani 1993-1994'lü
yıllardan bu yana, on yıldan bu yana kurum çalışanlarının nasıl huzursuz
edildiğini sizlere anımsatmak istiyorum. 1995 yılında, yanılmıyorsam, Posta
Telgraf ve Telefon İdaresinin (PTT) ayrılmasından sonra kurum çalışanlarına o
zaman da, özellikle memurlarına... Tabiî, Anayasamızdaki kamu hizmetlerinin
devlet memurları eliyle görüleceğine ilişkin hüküm değiştirilmiş ve
memurlarımıza, isteyenlerin sözleşmeli statüye geçebilecekleri dayatılmıştı. O
tarihte, çok iyi anımsıyorum- PTT'de çalışan memurlar -hemen hemen tamamına
yakını- "acaba, sözleşmeliye mi geçsek yoksa kurumda mı kalsak, eğer
sözleşmeliye geçersek bir yılın sonunda iş aktimiz feshedilebilir mi"
diye, eş dost, bildik, tanıdık, bu konudan anlayan kim varsa, kapı kapı
dolaşmışlardı ve aylarca, hatta, yıllarca huzursuz edilmişti. Ortalık
sakinleştikten sonra, çalışanlar, bu kez, huzursuzluklarının başka bir noktada
düğümlendiğini gördüler; sözleşmeli statüye geçme özendirilmek istendiği için,
sözleşmeli statüye geçenler, kurumda çalışan memurlardan çok daha yüksek ücret
almaya başladıklarında, güvence nedeniyle kamu yönetiminde, yani, memur
statüsünde kalanlar oldukça huzursuz oldular; pekçoğunun huzursuzluğu, halen
devam etmekte.
Yine, 2000 yılı
içerisinde, 4673 sayılı Kanunun 6 ncı maddesiyle, bu sefer, yeni bir durumla
karşı karşıya kalmıştı kurum çalışanları. Mühendisinden teknik elemanına,
teknisyenine, teknikerine, işçisine, odacısına kadar, kurum çalışanlarının
tamamı, memur statüsünde olanlar, bu sefer 1475 sayılı Yasaya tabi olarak
çalışmaya zorlanmış ve yine, teknisyenlerin kurmuş olduğu Teknik Elemanlar
Derneği, o günkü siyasal partileri kapı kapı dolaşarak durumlarının ne
olacağını sormaya başlamışlardı.
Şimdi, bakıyoruz, bu yasa
tasarısında da, çalışanlar, yine huzursuz; çünkü, ek madde 29'a göz
attığınızda, açıkça "22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye tabi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar
ve kapsamdışı personelden, Türk Telekomda çalışmaya devam etmek istemeyenler
ile Türk Telekomda çalışmaya devam etmek istemekle birlikte bu istekleri
Yönetim Kurulunca uygun görülmeyenlere ilişkin personel listesi hisse devir
sözleşmesinin imzalanmasından itibaren otuz gün içerisinde Devlet Personel
Başkanlığına bildirilir" denilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu
kadar büyük keyfîlik olmaz. Yani, iktidara geldiğinizden bu yana, geçen süre
içerisinde, kadrolaşma girişimlerinizi, çabalarınızı... Bırakınız, muhalefet
partisi olarak bizim ya da duyarlı yurttaşlarımızın, bürokratlarımızın
huzursuzluğunu, geçtiğimiz hafta TÜSİAD Başkanı bile kadrolaşma çalışmaları
konusunda hükümetin dikkatini çekti. Burada da bu olacak diye düşünüyorum.
Şimdi, ben, size bir
örnek vereyim: BOTAŞ'ın denetimi sırasında gözüme ilişti, bir baktım; Diyanet
İşleri Başkanlığında daktilo memuru, imam-hatip lisesi mezunu bir personel
oradan alınmış, BOTAŞ Genel Müdür Yardımcılığı unvanı ona uymadığı için müşavir
olarak görevlendirilmiş. BOTAŞ'ta, 1981'de jeoloji mühendisliğini bitirmiş
-ismini bile bilmiyorum, hiç tanıdığım birisi değil; ikisinin de ismini
bilmiyorum- 1992'de hukuk fakültesini bitirmiş olan genel müdür yardımcısı off'a
alınmış, iki sefer görevden alınmak istenmiş; ama, o günkü koşullarda görevden
alınamayınca -belki alınmıştır şimdi- bütün yetki ve sorumlulukları, görevleri,
o daktilo memuru, lise dengi okul mezunu, imam-hatip lisesi mezunu görevliye
verilmiş.
HACI BİNER (Van) -
Telekomdan bahset...
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- İmam-hatiple ilgisi ne?!
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Şimdi, burada da bütün Telekom çalışanları huzursuz. Siz istiyorsunuz ki,
memurlar... Neye göre saptıyorsunuz; buradan okuyorum: Sadece, genel müdür ya
da Telekom Yönetim Kurulunca uygun görülmeyenler... Nedir keyfiyet; kimi uygun
göreceksiniz, kimi uygun görmeyeceksiniz, ölçünüz ne, somut bir kriter
koyabilmiş misiniz? Diğer özelleştirmelerde, istihdam yapısının değişmesi ya da
ihtiyaç fazlası personelin bir başka kuruma nakledilmesine ilişkin düzenlemeler
vardı; burada böyle bir düzenleme de yok.
Maddeyle, Türk Telekom
hisselerinin satışı sonucunda, kamu payının yüzde 50'nin altına düşmesi halinde
personelin nakline ilişkin hükümler yeniden düzenleniyor. Kamu payı yüzde
50'nin altına düşmese dahi, burada, yönetim kurulunca gerekli görülen
personelin başka kurumlara nakli öngörülüyor, düzenleniyor; yani, tam bir
keyfîlik.
Tasarıya göre, yine,
özelleştirme gerçekleştirilmese bile, personelin tasfiyesi yapılmakta ve aslî
ve sürekli kadrolar dağıtılmaktadır. Bu durumda, Türk Telekomun kimler
tarafından yönetileceği, bu yöneticilerin yasal güvencelerinin neler olacağı
tasarıda boşlukta kalmıştır. Aslî ve sürekli görevlerdeki personelin, yani,
kurumu sevk ve idareyle görevli personelin de başka kurumlara naklinin
öngörülmesi, kurumdaki kamu payının temsilinde sıkıntılara yol açacaktır. Yine,
kamu payı yüzde 50'nin altına düşse dahi, bu paylar nasıl temsil edilecektir?
Bu yasadan sonra, kurumda çalışmak istemeyenler başka kurumlara
nakledilecekler; ölçüsünü biraz evvel söyledim; keyfîlik; yani, bizden olan,
bizden olmayan... Ancak, çalışmak isteyenlerin ise, bu istekleri tek başına
yeterli olmayacak, bu konuda yönetim kurulu karar verecek. Yönetim kurulu hangi
kriterlere göre karar verecektir?! Önceki sözleşmelerde nakle tabi personel
konusunda istihdam yapısının değişmesi ve ihtiyaç fazlası olma koşulu varken,
burada, bu kriterin yerine, yönetim kurulunun iradesi devreye girmiştir; bu
konuda keyfîliği önleyecek hiçbir kurala yer verilmemiştir. Bu, çalışanların
kişiliklerinin erozyona uğramasına neden olacak, çalışanlar hem birbirinden
kuşku duymaya başlayacak hem de iktidara yakın olma hevesi içine girecekler;
belki de, o kurumda çalışmak için, gerçek kimliklerinin dışında, yine eş dost
peşinde koşarak devlet kapısında torpil aramaya başlayacaklardır. Bu durumda,
kurumun içi çok rahat bir şekilde boşaltılabilecektir. Boşalan kadrolara iş
mevzuatına tabi atama yetkisi de yönetim kurulundadır, hem de kamu payı yüzde
50'nin altına düşmese bile.
Değerli arkadaşlarım, burada,
insanın aklına ister istemez bir soru geliyor: Bu kanunla, yandaşlara ve
partililere bir geniş istihdam alanı ya da kadrolaşma alanı mı yaratılmak
isteniliyor? 406 sayılı Kanunun ek 29 uncu maddesiyle düzenlenen, kurumda
çeşitli statülerde çalışan personelin başka kurumlarına nakline ilişkin
hükümler değiştirilerek, 4046 sayılı Kanunla uyumlu hale getirilmektedir. Bu
düzenleme yapılırken, personelin kazanılmış hakları yok sayılmıştır; çünkü, ek
madde 29'a göre, başka kurumlara gönderilecek personele ödenecek aylık ve
tazminatlarla ilgili hükümler ile 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesine göre
ödenecek aylık ve tazminatlara ilişkin hükümler birbirinden farklıdır. Bu
düzenleme, kurum personelinin kazanılmış haklarının aleyhine düzenlemedir.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, özelleştirme yandaşları, şimdiye kadar, hep, özelleştirmenin yeni iş
alanları yaratacağını, istihdamı artıracağını, yatırımın artacağını, işsizliğin
azalacağını söyleyegeldiler; ama, durumun öyle olmadığı, bu düzenlemenin içinde
gizli; yani, kurum çalışanları, her halükârda huzursuz edilecek, başka
kurumlara gönderilmek için Devlet Personel Başkanlığına listeleri gönderilecek,
keyfîlik içerisinde onlara yer bulunmaya çalışılacak.
Burada dikkatimi çeken
bir başka konu, şimdiye kadar, 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi uyarınca,
işinden olanlar açısından, Özelleştirme Fonundan karşılanan ödenekler burada
hazineye yıkılıyor. Bunun amacının ne olduğunu da anlayabilmiş değilim.
Ayrıca, AKP olarak siz,
geçtiğimiz yıl kamu kesiminde imzalanan sözleşmelerle, 1980'lerden bu yana
özelleştirme mağduru olan işçileri diğer kamu kurum ve kuruluşlarına
yerleştireceğinize ilişkin bir düzenlemeyi imza altına aldınız; Hak-İşle,
DİSK'le, Türk-İşle yapılan sözleşmelerde bu metin var. Özelleştirme mağduru
binlerce işçi, kapı kapı dolaştı, belki hepinizin kapısını aşındırdı; aylarca,
Türk-İşte, aç susuz yattılar kalktılar. O konuda, önce, onları, yeni bir yasal
düzenleme yaparak diğer kamu kuruluşlarına, -57 nci hükümet döneminde olduğu
gibi- yerleştireceğinizi söylediniz; aradan bir yıl geçti, önerinizi geri
çekip, bunu Bakanlar Kurulu kararıyla gerçekleştireceğinizi söylediniz. Yine aradan
dört ay geçti, 20 bakan bir araya gelip, ne hikmetse, o kararnameyi imzalayıp,
işlerlik kazandıramadılar. Şimdi, sayıları muhtemelen 4 000 - 5 000 civarında;
ama, giderek artacak bu özelleştirme mağdurları da sizin, hükümet olarak
kapınızda ve çözüm bekliyor; ama, her gün onları oyalamaktan herhalde zevk
alıyorsunuz. Çünkü, birbuçuk yıldan bu yana 4 600 işçinin, özelleştirme
mağdurunun sorununu çözemediniz; şimdi de Telekomda çalışan binlerce kişiyi bu
şekilde huzursuz ederek, özelleştirmenin ne kadar acı sonuçlar doğurduğunu
onlara yaşatıyorsunuz; ama siz hâlâ anlamamakta direniyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
özelleştirme çabalarının, çalışmalarının içerisine girmiş ve bu işten yarar
görmüş bir tek ülke yok. Özelleştirme, deminki konuşmamda da söyledim, kamuyu
küçültelim, devlet üretimden elini çeksin diyerek gerçekleştirilmek istenildi;
ama bu istek pek çok ülke tarafından reddedildi. Bakınız, Japonya, Endonezya,
Güney Kore gibi ülkeler, IMF'nin direktiflerine boyun eğmedikleri için bugün
ülkelerini hızlı bir şekilde kalkındırdılar ve bugün IMF'yi pek çok ülke
reddediyor; çünkü, IMF politikalarının hiçbir ülkeye yararı yok. Bu
uyguladığınız özelleştirme politikaları, heveslendiğiniz, stratejik kurumları
yok pahasına satma politikaları hem devletimizi hem yurttaşlarımızı hem
çalışanlarımızı fakirleştirirken, bir avuç yerli yabancı tekelci sermayeyi,
çokuluslu şirketi mutlu edecektir.
Bakınız, zamanım daraldı;
ama, Başkanın izniyle, 1990'ların başında IMF'deki görevinden istifa eden
Granadalı ekonomist Davison Budhoo ne diyor IMF için: "IMF'nin görevi
yoksul ülkelerdeki ekonomi olaylarının, Batının gelişmiş ekonomilerinin
yararına olacak biçimde yönlendirilmesi ve yönetilmesidir. IMF'ye göre, bir
ülkenin büyümesi için halkın unutulması gerekir." Tıpkı, sizin halkı
unuttuğunuz gibi!
IMF ve Dünya Bankası yeni
bir uluslararası mafyadır, her türlü rüşvet, yolsuzluk ve bunun gibi usullere
başvurur. IMF, birkaç ülkede bazı temel istatistikî endekslere yanlış değerler
verir. Bu sahtekârlığının amacı, o ülkede yıkıma yol açan ekonomik önlemlerin
gerekliliğini kanıtlamaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çetin.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Böyle yanlış
istatistikler ortaya çıkınca yorum yapmazlar ve sorumluluk kabul etmezler. IMF,
ayrıca, köleleştirdiği hükümetlerle işbirliği yaparak, politikalarına karşı
çıkmaya cüret eden insanları bastırma yoluna gider ve demeçleriyle kamuoyuna
IMF'nin hoşuna gitmeyen bir imaj çizen kişilere karşı baskıcı önlemler
alınmasını istemekten çekinmez. IMF'nin yapısal uyum programını reddederek
IMF'nin iradesine karşı gelen bir ülke, derhal uluslararası alandan tecrit
edilir ve baskı altına alınır. Son yıllarda bu kaderi paylaşan ülkeler arasında
Nijerya, Brezilya, Trinidat, Tanzanya, Zambiya, Peru sayılabilir. Şimdi,
sayenizde Türkiye de oraya giriyor!
Değerli arkadaşlarım,
Telekom, gerçekten, büyüklüğü itibariyle, dalında, dünyanın en büyük 13 üncü
kuruluşu. Yıllarca, böyle bir kuruluş 30 milyar dolar eder, 25 milyar dolar
eder, 20 milyar dolar eder, o günkü dışborçlarımız kapanır, ülke borçtan
kurtulurdu diye kamuoyunda müthiş bir manipülasyon yapıldı. Şimdi de, değeri
3-5 milyar dolar dolayında diye, ayrıca da, kamu hizmeti görmüyor diye, bu
hizmetler kamuya gerekli değildir diye antipropagandalarla, özelleştirmeyi
allayıp pullayıp halkımıza yutturmaya çalışıyorsunuz.
Stratejik kuruluşlara bu
ülkenin her zaman ihtiyacı var. Üretimden koparılmış olduğumuz bir dönemde,
bırakınız stratejik kuruluşları, üretim yapan her türlü kamu kurum ve
kuruluşuna ihtiyacımız var. Bu ülkenin, yeni iş alanları açmasına, yatırımlar
yapmasına, kamunun yeni alanlarda yol göstericilik yapmasına ihtiyaç var.
Telekomun
özelleştirilmesinden vazgeçelim ve işsizliği, istihdamı çözme çabası içerisine
girelim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Borçları, üreterek
ödeyebiliriz, mirasyedi gibi satarak ödeyemeyiz.
Demin söyledim,
uyguladığınız politika, borcu borçla kapatma ya da elde avuçta ne varsa satma
politikasıdır. Bütün bunları satsanız bile, borçlarınızı kapatmaya
yetmeyecektir. Onun için, ekonomi politikalarınızı gözden geçirin, halkı unutmayın
diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Madde üzerinde soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Kepenek.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanımdan iki sorum olacak.
Birinci soruma yazılı
yanıt verebilirler; sorum şu: Hükümetiniz döneminde özelleştirme sonucu kaç
çalışan -işçi ya da memur- işsiz kalmıştır ya da emekliye sevk edilmiştir?
İkinci sorum şudur:
Telekomun satılması sonucu kaç çalışan işsiz kalacaktır? Sizin, Bakanlık olarak
tahmininiz nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kepenek.
Sayın Bakan, buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birinci soruyu, Sayın
Kepenek'in de ifade ettiği gibi, yazılı olarak cevaplandıracağız, zaman alacak
bir soru.
"Türk Telekomun
özelleştirilmesi sonucu kaç kişi işsiz kalacak?" Hiç kimse işsiz
kalmayacak Sayın Kepenek. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Bu alkışlanır Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Hiç kimse işsiz kalmayacak. Ben, burada, bunu kamuoyuna
ve sizlere ifade ediyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Nasıl yapacaksınız Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Efendim, kimsenin gelecekle ilgili garantisi yok;
ömürboyu iş dünyanın hiçbir yerinde yok. Emekliliği gelen emekli olacak,
beğenmeyen başka yere gidecek, yanlış iş yapan da tabiî ki, işinden olacak.
Olay, bu kadar basit. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi...
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Yoklama yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - İsmini
okuduklarım lütfen otursun.
Sayın Anadol, Sayın
Baratalı, Sayın Kaptan...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, usule
riayet edin lütfen. Yoklama istemi düştü. Arkadaşlar 20 kişi olacak ve ayağa
kalkacaklar.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz,
lütfen...
Sayın Koç, Sayın Erdem,
Sayın Keleş, Sayın Akıncı, Sayın Yıldırım, Sayın Gülçiçek, Sayın Kart, Sayın
Çetin, Sayın Arz, Sayın Parlakyiğit, Sayın Okuducu, Sayın Güler, Sayın Diren,
Sayın Özcan, Sayın Aslanoğlu, Sayın Tamaylıgil, Sayın Öktem.
II. - YOKLAMA
BAŞKAN - Yoklama için 5
dakika süre vereceğim.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Yarım saat verin Sayın Başkan, evden gelecekler.
BAŞKAN - Adlarını
okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica
ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 21.01
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 21.13
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 100 üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
508 sıra sayılı kanun
tasarısının 4 üncü maddesinin oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı
yetersayısı bulunamamıştı; bu nedenle, birleşime ara vermiştik.
II. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Şimdi, tekrar
yoklama yapacağız.
Yoklama için 3 dakika
süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, yapılan bu yoklamada da toplantı yetersayısı bulunamamıştır.
Bu sebeple, Devlet eski
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep
Önal haklarında kurulan (9/3) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu
raporunu, sözlü soru önergelerini ve diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 15 Haziran 2004 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 21.19