BIM 2 3 2004-06-24T07:45:00Z 2004-06-24T07:45:00Z 54 34523 196782 TBMM 1639 393 241662 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 52       YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

100 üncü Birleşim

10 Haziran 2004 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa       

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - YOKLAMALAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın, Trakya'nın çevre sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un, olumsuz hava koşullarının Marmara Bölgesinde zeytin ürününe verdiği zarara, zeytin üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

3. - Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya'nın turizm potansiyeli ile Derbent İlçe Festivaline ilişkin gündemdışı konuşması

IV. - SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

B) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. - (10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)

5. - Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in, Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/295, 1/752) (S. Sayısı: 467)

6. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, sokak çocuklarının ailelerinin istihdamına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/2541)

2. - Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Bilecik İlinin SSK hastanesi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/2589)

3. - Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, ülkemizden geçiş yapan TIR'lara,

- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Dış Ticaret Müsteşarlığınca çıkarılan bir tebliğe,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/2593, 2594)

4. - Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, Mersin İli Karaduvar Mahallesi civarındaki petrol sızıntısının sonuçlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/2612)

5. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, İran İmam Humeyni Uluslararası Havalimanı işletmeciliğinin Türk şirketlerinden geri alınma nedenine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/2624)

6. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde Kapalı Spor Salonu inşaatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/2625)

7. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, yatırıma dönüştürülemeyen paralara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/2630)

8. - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, genetiği değiştirilmiş mısır ve soya fasulyesi ithaline,

Genetiği değiştirilmiş mısır ve soya fasulyesinin ithaline,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/2649, 2650)

9. - Bursa Milletvekili Mehmet Emin TUTAN'ın, futbol müsabakalarında yaşanan olaylara karşı alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/2708)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Halk Ozanı Aşık Mahzunî Şerif'in 2 nci ölüm yıldönümüne,

Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Yatırımların Teşviki Hakkında Kanun uygulamalarının yatırım ve istihdam alanında ülke genelinde yarattığı sorunlara ve alınması gereken önlemlere,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu cevap verdi.

Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş, Kerkük ve Kuzey Irak'taki son gelişmeler ile bölgede yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 21 milletvekilinin, oto tamirciliği ile uğraşan küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının (10/195),

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 20 milletvekilinin, Türk Hava Yollarında son günlerde yaşanan sorunların (10/196),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

(9/9) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi okundu; daha önce verilen 2 aylık çalışma süresini doldurması nedeniyle, İçtüzüğün 110 uncu maddesine göre, Komisyona 2 aylık kesin süre verildiği açıklandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir heyetle birlikte Romanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523) (S. Sayısı: 152),

3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305),

Görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;

4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731) (S. Sayısı: 349),

7 nci sırasında bulunan, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in, Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (2/295, 1/752) (S. Sayısı: 467),

Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

5 inci sırasında bulunan, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/292, 2/244) (S. Sayısı: 466),

6 ncı sırasında bulunan, Basın Kanunu Tasarısının (1/781) (S. Sayısı: 456),

Görüşmelerini müteakiben kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

TBMM Genel Kurul çalışmalarının, 10 Haziran 2004 Perşembe günü, saat 14.00'te başlamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

10 Haziran 2004 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.03'te son verildi.

Sadık Yakut

 

Başkanvekili

 

Suat Kılıç

Türkân Miçooğulları

Samsun

İzmir

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

10 Haziran 2004 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Trakya'nın çevre sorunlarıyla ilgili söz isteyen, Edirne Milletvekili Rasim Çakır'a aittir.

Buyurun Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın, Trakya'nın çevre sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Geçtiğimiz günlerde, Dünya Çevre Günü kutlamalarını yaptık. Bu etkinlikler çerçevesinde, Sayın Çevre Bakanımız ve hükümet ve sivil toplum örgütleri çeşitli kutlamalar yaptı.

Benim düşünceme göre, özel günler kutlanırken aslolan, o özel günlerin anlamı gereği, o konuyla ilgili durumun yeniden gözden geçirilmesi, değerlendirilmesi, sorunların tespit edilmesi ve çözüme yönelik öneriler üretilmesidir.

Özel günleri sadece törenlerle kutlamak, maalesef, sorunların çözülmesi yönünde çok önemli katkı yapmaz. Bu bakımdan, salı günkü oturumda, bir arkadaşım, Dünya Çevre Günüyle ilgili söz aldı ve konuştu. Ben de ısrarla, Dünya Çevre Günü nedeniyle, çevremizde yaşadığımız sorunları Parlamentoda bir kez daha dile getirmek için söz talebinde bulundum; Sayın Başkana, bana söz verdiği için huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugünlerde, Trakya'da, Istrancalarda İstanbul'un içmesuyunu temin maksadıyla, eskiden beri yürütülen projenin devamı olarak Longoz ormanlarının yok edilmesi, Demirköy Barajının inşaatına yeniden başlanılması ve Longoz ormanları kesilerek taş ocağının yeniden faaliyete geçmesi durumuyla karşı karşıyayız.

Hepinizin bildiği gibi, bu Longoz ormanları ve onların altındaki Longoz gölleri, Trakya'nın yeraltı sularını besleyen, Dünya Bankası tarafından krediyle desteklenip özel koruma altına alınan ormanlardır. Trakya kara parçamız, maalesef, yeraltı ve yerüstü su zenginlikleri bakımından çok zengin bir bölge değil ve yeraltı suyunun yüzde 97'si, şu an, sanayi, içmesuyu, kullanma suyu ve tarım suyu olarak kullanılıyor.

Havadaki suyun yeraltına inmesini sağlayan, Trakya'nın yeraltı sularını tanzim eden böylesine önemli bir doğa parçasının yok edilmesini biz Trakyalılar doğru bulmuyoruz, uygun bulmuyoruz, Sayın Çevre Bakanımızı bu konuda müdahale etmeye çağırıyoruz.

Bunun yanında, yine Trakya'nın önemli bir doğa parçası güneyindeki Gala Gölüdür. Maalesef, son günlerde, daha önce, 1991 yılında Bakanlar Kurulunun almış olduğu kararlar değiştirilerek, RAMSAR Sözleşmesine göre koruma altına alınan, SİT alanı ilan edilen  Gala Gölü çevresi yeniden tarıma açılmaya çalışılıyor. Gala Gölü de aynen Longoz ormanları gibi, Trakya'nın yeraltı suyunu tanzim eden, besleyen çok önemli bir doğa parçasıdır. Gala Gölü ile Istrancalar arasında,  Trakya'nın en önemli akarsuyu durumunda olan Ergene Nehri var.

Değerli oylarınızla, 22 nci Dönemin başında, Ergene Nehrinin kirliliğinin araştırılmasıyla ilgili bir komisyon kurduk. Komisyonumuz çok güzel çalışmalar yaptı, Meclise raporunu verdi ve raporu, oybirliğiyle kabul ettiniz.

Bunun anlamı bence şudur: Millî irade, Ergene Nehrinin sorun olduğunu görmüş, göstermiş, raporuyla tespit etmiş ve hükümete, bu konuda çözüm üretmesi yolunda da görev vermiştir; ama, maalesef, bugüne kadar, Ergene'yle ilgili, nehir yatağının ıslahı dışında, kirliliği giderme yolunda önemli hiçbir adım atılmamıştır. Trakya Üniversitesinin hazırlamış olduğu Ergene Havza Planı, hâlâ Çevre ve Orman Bakanlığında onay beklemektedir.

Değerli arkadaşlarım, Trakya'da yaşanan sorun, artık basit bir çevre sorunu değildir. Yirmi yıl önce Trakya'ya gelen sanayici, 20 metreden yeraltı suyu kullanıyor ve tesisini işletiyordu. Bugün, yeraltı suyu 300 metreye inmiştir. Bu nüfus yoğunluğu, bu nüfus artışı devam ettiği noktada, eğer ciddî bir önlem alınmazsa, on yıl sonra, Trakya'da, ciddî içmesuyu sıkıntıları ortaya çıkacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çakır, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Nasıl, Japonya'da, su, bir kanunla Sular İdaresine bağlanmışsa, Trakya'nın suyunun da bir merkezî idareye bağlanma zorunluluğu vardır. Sorun küçükken daha ucuz ve daha kolay çözülür, sorun büyüdüğünde bunu çözmek mümkün değildir. Trakya'nın, doğal olarak, İstanbul'a verebileceği fazla 1 bardak suyu yoktur. Bu Longoz Projesinin alternatifi de, Lalapaşa Suakacağı Barajı Projesidir. Bu proje hayata geçirilirse, Longoz ormanları kurtulur, hem Trakya sulamasuyuna kavuşur hem de İstanbul içmesuyuna kavuşur.

Değerli arkadaşlarım, konuyla ilgili anlatacağım çok şey var; fakat, gündeminizi daha fazla meşgul etmek istemiyorum ve Ergene ve Trakya'nın çevre sorunlarıyla ilgili bir daha bu Mecliste söz talebinde bulunmayacağım; ama, şunu çok iyi biliniz ki, Trakya halkıyla beraber, bundan sonra, bu sorunların çözülmesi için elimizden gelen her şeyi yapma gayreti içerisinde olacağız. Sayın Çevre Bakanımdan bir aydır randevu talep ediyorum bu sorunları konuşmakla ilgili, Çevre Komisyonu üyesi olarak, maalesef, Sayın Bakanımdan randevu alabilme şansım olmadı. Bize, Çevre ve Orman Bakanlığı birleştirilirken, burada iyi şeyler olacağı söylendi; ama, maalesef, Çevre ve Orman Bakanlığı birleşmedi, Çevre Bakanlığı kapatıldı.

O bakımdan, ben, imza verdiğiniz, oy verdiğiniz, sorun olarak gördüğünüz bu meselenin takipçisi olmaya devam edeceğim; Yüce Meclisimizin de bu noktada hassas olduğunu gayet iyi biliyorum. Bugüne kadar olan desteğinize de teşekkür ediyorum; hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.

Gündemdışı ikinci söz, zeytin üretimi ve tarım sigortası sorunu hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'a aittir.

Buyurun Sayın Özyurt.

2. - Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un, olumsuz hava koşullarının Marmara Bölgesinde zeytin ürününe verdiği zarara, zeytin üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; doğa olaylarının üreticimize verdiği zararların bir örneğini, geçtiğimiz günlerde, Malatya milletvekili arkadaşlarım, kayısıya verdiği zararı bütün yönleriyle dile getirdiler.

Bugün, ben de size, Marmara Bölgesinde üretilen zeytin üreticisine doğa olaylarının verdiği zararı dile getirmek istiyorum. Marmara Bölgesinde yaklaşık olarak 52 000 zeytin üreticisi vardır ve her evde 4 kişinin olduğunu varsayacak olursak, yaklaşık olarak 200 000 kişiyi ilgilendiren bir konuyu dile getirmek istiyorum. Tabiî, yalnız üreticiyi dile getirmek değil, hepimizin sofrasında her sabah yediğimiz zeytinden söz etmek istiyorum. Bu yıl yaşanan uzun ve yoğun kış olayının zeytin üreticisine verdiği zararı sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; bu bağlamda, hepinizi en içten saygılarımla selamlamak istiyorum arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, zeytin hasat mevsimi kış aylarında olur; özellikle kasım, aralık, ocak ve şubat aylarına denk gelmesi nedeniyle kışın en yoğun olduğu, soğuğun en yüksek olduğu döneme rastlar. Bu bakımdan da, zeytinin hem hasat dönemi hem de zeytinin verimli hale gelmesi için geçecek olan zamanda doğa olayları çok önemli şekilde zeytini etkiler. Buna bir örnek verecek olursam; 1991 yılında Erdek, Edincik, Marmara Adası ve Mürefte bölgesinde -burası, yaklaşık olarak Balıkesir ve Tekirdağ'ı kapsamaktadır- karın uzun sürmesi ve yoğun kar yağışından dolayı, yaklaşık olarak, zeytin üretiminin yüzde 70'i zarar görmüş ve bunlar sofralık zeytin niteliğini tamamen kaybetmiş; hepsi yağlık olarak kullanılmıştır.

2000-2001 yılı zeytin toplama döneminde İznik, 2001-2002 döneminde Gemlik ve Mudanya, 2002-2003 hasat döneminde de özellikle Mürefte bölgelerinde, yine, kışın çok uzun sürmesi ve özellikle de dondurucu olayların arka arkaya gelmesinden dolayı zeytin üreticisi çok zarar görmüştür. Bu yıl, yani geçtiğimiz 2003 kış döneminde de, yine, hepimizin yaşadığı gibi, kışın çok uzun sürmesi ve dondurucu günlerin olmasından dolayı özellikle Marmara Bölgesindeki zeytincimizin hemen hemen yüzde 50'si zarar görmüştür. Zaten kıt kanaat geçinen, zar zor geçinen bu üreticimiz bundan nasıl kurtulurum diye çare aramaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yaşadığımız modern çağda tabiat olaylarını bırakalım, yağmur böyle yağdı, kar böyle yağdı, soğuk böyle oldu diye bırakalım çiftçimiz başının çaresine baksın dersek, bu, modern çağda en kolay yol olur. Özellikle, Avrupa Birliğine girme sürecinde olduğumuz bugünlerde, sayın hükümetin her beş cümleden birinde "Avrupa Birliği böyle istiyor, Avrupa Birliği böyle dedi" dediği bir dönemden geçiyoruz. Gerçekten, Avrupa Birliği ülkelerinde bütçelerinin büyük bir kısmı tarım üreticisine ayrılır; bizde ise, bildiğiniz gibi, hükümetin böyle bir politikası yoktur. Bize gelince, devlet, doğa olayları karşısında çiftçiyi tek başına bırakmaktadır, başınızın çaresine bakın, ne yaparsanız yapın denilmektedir.

Peki, bunun çaresi yok mu arkadaşlar; var tabiî. Dediğim gibi, modern devletlerde "tarım sigortası" diye bir olay var. Bizde tarım sigortası diye bir olay henüz yerleşmiş değil. Şu anda tarım sigortası için başvuran 62 tane şirket olmasına karşılık, bunlardan yalnız 9'u aktif olarak çalışmaktadır. O bakımdan, tarım sigortası, bizim ülkemizde... Özellikle, zeytin üreticisi için söylüyorum bunu. Bugünlerde şeftali üretimi de bundan çok büyük zarar görmüştür. Bunlara herhangi bir sigorta yapılmamıştır ve başlarının çaresine bakması için gereken neyse, herkes kendi başının çaresine bakmaktadır.

Benim, bu tarım üreticisi, daha doğrusu zeytin üreticisinin bir milletvekili olarak burada söylemek istediğim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyurt.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - ...hükümetten istediğim, tarım sigortasını bir an önce önümüze getirsin. Parlamentoda her zaman Avrupa Birliği yasalarında desteğimizi isteyen hükümete bu konuda da destek vereceğiz.

Ben, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak söylüyorum; bir an evvel tarım sigortasını getirecek olursa, elimizden geldiğince her türlü desteği vermeye hazırız. İnşallah, bu sorunun çözüldüğü günü görür, yine bu kürsüde sayın hükümete teşekkür ederim.

Bu vesileyle, hepinize çok teşekkür etmek istiyorum. Sağ olun arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.

Gündemdışı konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bursa Milletvekilimiz Sayın Mustafa Özyurt'un gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, sayın milletvekilimiz, Bursa bölgesinde meydana gelen don afetiyle ilgili olarak, özellikle zeytin üreticilerinin uğradığı zarardan bahsettiler. İki gün önce, Kırıkkale ve Yozgat'ta bir başka tabiî afetle karşılaştık. 2004 yılının ilk beş ayında afete maruz kalan il sayımız da 51 olmuştu; bugün itibariyle bu sayı 53'e ulaştı. Dolayısıyla, gerçekten, yoğun tabiî afetlerin yaşandığı bir yıl içerisindeyiz; çiftçilerimiz bu bakımdan büyük sıkıntı içerisindeler. Ben, Sayın Mustafa Özyurt'un, başta bölgesindeki zeytin üreticileri olmak üzere, sebze ve meyve üreticilerinin zararlarıyla ilgili düşüncelerini, daha geniş anlamda, tüm çiftçilerimiz adına alarak, derin üzüntü içerisinde olduğumuzu belirtiyorum ve bir bakıma, içinde bulunduğumuz durumu ifade eden sözlerimi de, ben, defalarca burada tekrar ettiğimi hatırlıyorum.

Evet, gerçekten, kamunun bu hususta yerine getirmesi gereken görevinin, maalesef, üç dört yıllık bir süre içerisinde, arzu edilen şekilde yapılamadığını biliyoruz. 2001 yılından itibaren, kesinleşen tabiî afet zararlarının ödenmesi söz konusu olmamıştır; çünkü, bunun için geçmişte bir fon oluşturulmuş; bu fonların kaldırılmasını müteakip, kanunu yürürlükte olmasına rağmen, maalesef, çiftçilerimize bu ödemeler yapılamamıştır. Aslında, şöyle bir yanlış anlamaya da gidilmektedir: Bir anda, afet sonrasında, tarım teşkilatımız, yöneticilerimiz, bu afet bölgelerine giderek ölçümler yapmakta, tespitler yapmakta, âdeta, çiftçilerimiz, bunun akabinde kendilerinin zararlarını telafi edecek bir uygulamanın geleceğini de düşünmektedirler; ama, maalesef, bu husus, bir müddet sonra, buradaki hayal kırıklığını da artırmaktadır; yani, bu işin hakikat tarafı böyledir.

Yapılabilen ise, hepinizin bildiği gibi -daha önce de defalara söyledim- çok sınırlı şeylerdir. Sosyal Yardımlaşma Fonundan, Acil Destek Fonundan, duruma göre, bu bölgelere yardımlar yapılmış; ancak, bunlar, toplam zararın çok cüzi bir kısmını oluşturmuştur. Dolayısıyla, derde derman bir çözüm yoktur.

Şimdi, dolu afetinden dolayı benzer sıkıntıları çeken Yozgat ve Kırıkkale'deki çiftçilerimize de, bu vesileyle, geçmiş olsun diyorum.

Bugüne kadar yapılan destekler konusunda, doğrudan gelirin erkene alınması, Ziraat Bankası ve tarım kredi borçlarının ve faizlerinin ertelenmesi, primlerin erken ödenmesi gibi tedbirler söz konusu olmuştur.

Sayın Mustafa Özyurt'un belirttiği tedbir, benim de defalarca söylediğim gibi, bugün için getirebileceğimiz en makul çözümdür. Şu anda, Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğündedir. Buraya gelmeden önce aldığım bilgiyi aynen aktarmak istiyorum. Başbakanlık, ilgili tüm kuruluşların görüşlerini toparlamış, alternatif görüşleri iki noktaya indirmiştir. Bunlarla ilgili nihaî bir değerlendirme yapılarak, imzaya açılıp, hükümetin teklifi olarak Meclise intikali söz konusudur.

Ben, bu konuyla ilgili artık daha fazla bir gecikmenin olmayacağı ümidi içinde olduğumu, dolayısıyla, çiftçilerimizin maruz kaldığı tabiî afetlerle ilgili olarak, bundan sonra daha rasyonel işleyen ve bir bakıma, daha modern bir sistemin Türk tarımına ve çiftçisine kazandırılmasına, peşinen, burada belirttikleri gibi, desteklerinden dolayı da teşekkür ediyorum. İnşallah, ahenk içerisinde, çok hızlı bir çalışmayla, kısa sürede, bu kanunu, Türk toplumuna, Türk çiftçisine kazandırırız.

Ben, konuyla ilgili değerlendirmeleriniz ve gündeme taşımanız bakımından gösterdiğiniz ilgiye tekrar teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı üçüncü söz, Konya İlinde turizm ve Derbent Festivaliyle ilgili söz isteyen, Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık'a aittir.

Buyurun Sayın Işık.

3. - Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya'nın turizm potansiyeli ile Derbent İlçe Festivaline ilişkin gündemdışı konuşması

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya turizmini anlatmak ve Derbent İlçe Festivalinden bahsetmek üzere gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, MÖ 7000 yıllarından başlayıp yerleşim merkezi haline dönüşerek değişik medeniyetlere zemin oluşturmuş Konya, en eski yerleşim merkezleri arasında yer almaktadır. Anadolu Selçuklu Devletinin iki asır başkentliğini yapmış, Osmanlı Devleti zamanında ise cazibe merkezi olma özelliğini korumuş olan ilimiz, günümüz dahil, tüm süreçlerde etkinliğini sürdürmüştür. İlimiz sınırlarındaki Çatalhöyük, dünya platformunda, ilk defa ateşin kullanıldığı, yemek kültürünün başladığı merkez olarak bilinmektedir. MÖ 7 ile 2 nci Asırlar arasında Persler, Büyük İskender, Roma ve Emeviler tarafından da, belli süreçlerde, Konya'da hüküm sürülmüştür. Bizans eyaleti olarak 10 uncu Yüzyıla kadar gelen Konya, 1072 ya da 1074 yılında Türk egemenliğine girmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizmde büyük etkiye ve katkıya sahip ilimizde, Sırçalı Medrese, İnce Minareli Medrese, Alaeddin Camii, Sahip Ata Külliyesi, Karatay Medresesi, Sultan Selim Camii, Karatay Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi, Atatürk Müzesi, Sille Aya Elena Kilisesi, Obruk Han, Sadrettin Konevi Camii ve Türbesi, Aziziye Camii, Şemsi Tebrizî Camii ve Türbesi yüzlerce eserden yalnızca bir kısmı olup, tarihî süreçte Konyamız "muhteşem Türk şehri" unvanını da almıştır.

Değerli milletvekilleri, Konya İlimiz 12 nci Asırda ilim ve sanat merkezi haline gelerek dünyada seçkin bir yere kavuşmuş, Kadı Siraceddin Urmemi, Sadrettin Konevi, Şemsi Tebrizî, Muhyiddin Arabî, Mevlânâ Celâleddin Rûmî gibi büyük düşünürler eserlerini Konya'da yazarak dünyaya ışık saçmışlardır. Mevlânâ Celâleddin Rûmî'nin dünya görüşü ve hayat felsefesi, Nasreddin Hoca'nın nükteleri, ibret ve mana dolu cevapları, insanlığın ortak kültürüne büyük katkıda bulunmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; inanç turizminde Topkapı Sarayından sonra en çok turist alan, şehrimizdeki Mevlânâ Müzesi olup, 2002 yılında yerli ve yabancı toplam ziyaretçi sayısı 1 345 500, 2003 yılında ise 1 238 480 kişi olmuştur. Coğrafyamızda bulunan Kilistra başka bir önemli inanç turizm merkezidir. İsmil, Ilgın ve Köşk Kaplıcalarıyla termal turizmi, Beyşehir, Hadim, Taşkent, Ilgın, Doğanhisar, Hüyük, Seydişehir bölgelerimizde av turizmi ve yayla turizmi, doğal güzelliği ve çevre özelliğiyle Beyşehir Gölü ve Kıreli Havzası alternatif turizm bölgesi olup, her geçen gün yerli ve yabancı birçok insanın ilgisini çekmektedir.

Tarihî ve günün özellikleri dikkate alındığında ilimizin kültür ve cazibe merkezi haline getirilmesi, ayrıca Ilgın Kaplıcasının termal turizm merkezi ilan edilmesi, şehrimiz ve ülkemiz açısından çok büyük önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya, ülkemizin nüfus olarak 4 üncü, yüzölçümü olarak 1 inci büyük şehri olup 31 ilçesi bulunmaktadır. Konya İlimizdeki 31 ilçeden birisi de Osmanlı belgelerine göre eski adı Tatlarhisarı olan Derbent'tir. 1930 yılında belediyelik, 1990 yılında ise ilçe statüsüne kavuşmuş olan Derbent İlçemiz, 442 kilometrekarelik yüzölçümüne, 10 kilometrekaresi sulanabilen 156 kilometrekarelik araziye, 19 120 nüfusa ve 1 480 metre rakıma sahiptir.

Türkiye genelinde ilçeler dikkate alındığında, millî gelirden en az pay alan ilçelerimizden bir tanesi olan Derbent'in kamu yatırımlarından ve kamu hizmetlerinden yeterince pay alamamış olması ve gelir kaynağı tarım ve hayvancılık olmakla birlikte halkın doğal ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak uğraşı nedeniyle, yaz aylarında Derbentimiz çalışma amaçlı göç vermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Işık.

AHMET IŞIK (Devamla) - Anadolu insanının tüm özelliklerini hamurunda barındıran ilçe insanı, kalkınmayı, kamu yatırımlarından ve kamu hizmetlerinden tatmin edici pay almayı umutla, inançla beklemektedir.

Değerli milletvekilleri, Derbent halkının kısa zamanda sevgisini kazanan genç ve çalışkan Kaymakamı, yine Derbent'in ve Derbentlinin umudu haline gelmiş tecrübeli ve başarılı Belediye Başkanı ve Derbentliler Dayanışma Derneğinin organize ettikleri, Derbent Yaylarında 27 Haziran 2004 tarihinde yapılacak olan geleneksel festivale tüm milletvekillerimizi davet ediyor, Yüce Meclisi, tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

IV. - SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İstanbul Milletvekili Ersin Arıoğlu aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

B) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. - (10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN - Çocukları sokağa düşüren nedenler ile sokak çocuklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Genel Kurulun 20.4.2004 tarihli 75 inci Birleşiminde kurulan (10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Kâtip Üyenin oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, listeyi okutup oylarınıza sunacağım:

Çocukları Sokağa Düşüren Nedenler ile Sokak Çocuklarının

Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi

Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

(10/111, 160, 180)

Adı Soyadı          Seçim Çevresi

AK Parti (8)

                   Recep Garip                           (Adana)

                   Reyhan Balandı                           (Afyon)

                   Ali İhsan Merdanoğlu                           (Diyarbakır)

                   Serpil Yıldız                           (İzmir)

                   Avni Doğan                           (Kahramanmaraş)

                   Orhan Erdem                           (Konya)

                   Öner Ergenç                           (Siirt)

                   Cevdet Erdöl                           (Trabzon)

CHP (4)

                   N. Gaye Erbatur                           (Adana)

                   Cevdet Selvi                           (Eskişehir)

                   Güldal Okuducu                           (İstanbul)

                   Canan Arıtman                           (İzmir)

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini erteliyoruz.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Komisyon bulunmadığından, tasarının müzakeresini erteliyoruz.

Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in, Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

5. - Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in; Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/295, 1/752) (S. Sayısı: 467) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 467 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

                              

(x) 467 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarı, devlet-toplum ilişkilerini doğrudan belirleyen bir konudur. Devlet tarif edilirken, kısaca "meşru güç kullanma tekeli" olarak tanımlanır. Toplumsal barışın korunması için, sadece devlet güç kullanır. Devlet, bu yetkisini kimseyle paylaşmaz ve paylaşamaz. Devletin en temel görevlerinden biri, tüm yurttaşlarını aynı şemsiye altında korumaktır ve bunun için gerekli olan önlemleri almakla yükümlüdür. Güvenlik topluma eşit şekilde sunulur ve herkes eşit oranda yararlanır; ama, tasarı, bir bakıma, şemsiyeyi bir tarafa bırakarak, pardösü ya da yağmurluklarla korumayı yeterli görmektedir. Gerçi, Grubumuz olumlu oy verecektir bu tasarıya; ama, şunları da söylemeden geçemeyeceğiz:

Adına 2495 sayılı Yasa dediğimiz bu yasa, 1981 yılında, stratejik öneme sahip kurum ve kuruluşların güvenliğinin daha sıkı bir biçimde, lokal güvenlik teşkilatı tarafından sağlanması hususunu Türk idare hukukuna sokmuştur. Böylece, Bakanlar Kurulunun belirlemiş olduğu bazı kurum ve kuruluşlar için kendi bünyelerinde güvenlik teşkilatı kurmaları zorunlu tutulmuş ve ilgili birimler kurulmuştur; ancak, 1989 yılından itibaren, dünyada yaşanan malum gelişmeler güvenlik nosyonunda değişiklik yaratmış, güvenlik hizmeti piyasadan temin edilebilir hale gelmiştir.

Özel güvenlik sektörü, 1990'lı yılların başlangıcından itibaren dünyada çığ gibi büyüyerek yılda aşağı yukarı 100 milyar dolarlık bir hacme ulaşmıştır. Türkiye'de özel güvenlik, 1990'lı yıllardan itibaren anlam değiştirmiş ve büyük ölçüde de özelleşmiştir. Yasası olmadan yönetmelikler aracılığıyla özel güvenlik hizmeti veren şirketler alabildiğine fazlalaşmıştır. Bugün, hâlâ, özel güvenlik hizmeti veren şirketlerin yasal bir zemini de yoktur. Şu anda görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, fiilî durumun yarattığı bu yasal boşluğu doldurabilmek için hazırlanmış bir yasa tasarısıdır. Güvenlik teşkilatlarının kurulması yerine, özel güvenlik şirketlerinden hizmet alınması bu yasa tasarısına göre, âdeta, âdet haline getirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısının amacı, kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyetteki özel güvenlik hizmetlerinin yerine getirilmesine ilişkin esas ve usulleri belirlemektir; oysa, bu kanun tasarısı, kamu güvenliğini ikame edici mahiyettedir; yapmakla yükümlü olduğu görev ve kullandığı yetkiler ile özel güvenlik şirketlerinin yapacağı görevler ve kullanacağı yetkiler kimi yerlerle örtüşmektedir.

Genel anlayışla ilgili olarak, suçu oluşundan evvel önleyici tedbirler almak, polisin görevleri arasındadır; teklife göre, özel güvenlik görevlileri de korudukları yerlerde bu yetkiyi kullanmaktadırlar. Polis, sinema, tiyatro gibi yerlerde, toplu çıkışlarda suçların oluşmasını önler ve bunun dışındaki zabıta hizmetlerini görür; bu görev de, özel güvenlik tarafından yerine getirilecektir. Böylece, önleyici nitelikteki özel kolluk görevleri de, özel güvenlik görevlileri tarafından yerine getirilebilecektir.

Madde 7'nin (g) bendinde "suç teşkil etmemekle birlikte tehlike doğurabilecek eşyayı emanete alma" (i) bendinde de "kişinin vücudu ve sağlığı bakımından mevcut bir tehlikeden korunması amacıyla yakalama" denilmekte; Emniyetin web sitesinde de, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün şu sözleri yer almaktadır: "Devletin görevlerinin başında, ülke içerisinde güvenlik, adalet ve huzurun önemli bir yeri vardır." Bu görevler, devletin, bazı yetkilere ve bunu sağlayacak  -vatandaşın kişi olarak yapamayacağı- kuvvetlere sahip olmasını gerektirir; hatta, vatandaşların kısmen bile olsa yapmaya kalkmaları uygun değildir, o zaman anarşi doğar, devlet otoritesi olmaz.

Kamu kurum ve kuruluşlarının kendi bünyelerinde özel güvenlik personeli görevlendirmeleri halinde, bunların bağlı oldukları statü ve özlük hakları belirtilmemiştir; oysa, bu konu tasarıda vardı, galiba unutuldu; bu da, tasarının, özel güvenlik hizmetlerinin, kurum ve kuruluşlarca kendi bünyelerinde oluşturulmasını değil, dışarıdan hizmet alımı şeklinde sağlanmasını, yani, bir nevi dayıbaşılığı amaçladığını göstermektedir.

Görüşmekte olduğumuz tasarının gerekçesinde ve hükümet yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda, 2495 sayılı mevcut Kanunun, özel güvenlik şirketlerinin bu alandaki faaliyetlerine izin vermediği; ancak, özel güvenlik hizmeti veren şirketlerin fiilen çalıştığı ve bunlara ilişkin denetimlerin ve yaptırımların yetersiz kaldığı belirtilmektedir. Bu kanun yürürlüğe girdiği takdirde kişi ve kuruluşların, hem özel güvenliklerini sağlayabileceklerini hem de devletin bu konuda belirleyici olmaktan çıkıp, kişilerin ihtiyaç ve taleplerine bağlı olacağını iddia etmektedirler. Bu ek güvenlik isteyen kişi ve kuruluşlara bu imkânı tanıyarak ve buna ek olarak binlerce insana iş olanağı sağlanarak, daha fazla huzur ve güven içinde yaşayacağımız da bu yasa tasarısında savunulmaktadır. Güvenlik hizmetlerinin ihtiyaç ve talepler sonucunda piyasadan temin edilmesi, serbest piyasa ekonomisi kuralları içerisinde, ilk bakışta kendi içerisinde tutarlı görünmektedir. Buna göre "güvenlik hizmeti, her mal ve hizmet gibi serbestçe piyasada alınıp satılabilir" denilmekte -buraya kadar anlaşılmayan herhangi bir husus olmadığı da bilinmektedir- ancak, bu noktadan sonra "güvenlik tuzağı" diyebileceğimiz ya da "güvenlik paradoksu" diyebileceğimiz bir hususa geliyoruz. Güvenlik ihtiyacı ne kadar artarsa, doğal olarak güvenlik maliyetleri de o kadar artacaktır. Güvenlik maliyetlerinin artışı üretim maliyetlerinin de artışı olacaktır. Bugün, Amerika Birleşik Devletlerinde özel güvenlik için yılda 50 milyar dolara yakın bir para harcanmaktadır. Güvenlik ihtiyacı azalmamakta, aksine daha da artan oranda yükselmekte, bireylere de ekyük getirmektedir. Serbest piyasa fikrinden hareketle, devletin, güvenlik hizmetini piyasaya bırakması gerektiği fikri, bireylere toplumda daha fazla maliyet yükleyecek, ileride, belki de üretimin maliyet hesaplamasında vazgeçilmez bir unsur olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının gerekçesinde bazı zayıf halkaların da olduğu görülmektedir. Kurulan özel güvenlik şirketlerinin, özel alanı dışında da yetkilerini kullanmaları. Bu durumda, temel hak ve özgürlükler saldırıya uğramaktadır. Diyebilirsiniz ki, tasarıda ceza yaptırımları var; ama, hak ve özgürlükler bakımından önemli olan uygulamadır.

İkincisi, teklifte, devletin mekanizmasının etkili biçimde yer almamasıdır. Uygulamada, az sayıda memur ve en alt rütbede amirler eliyle denetim yapılmaya çalışılıyor. Son derece saygın bir özel güvenlik sistemi getirilecekse, mutlaka, denetim örgütünün yasaya ayrıntılı olarak geçmesi gerekir. Teklif, bu konuyu boş bırakmış. İçişleri Bakanlığında böyle bir yapı kurulabilmesi için, yasal bir dayanak gerekir. O yüzden, denetim örgütü yönüyle eksiklik tamamlanmalıdır. Aksi halde, yetersiz denetim, hem kamu haklarını tehdit edebilir hem de üniformalı mafya olarak karşımıza çıkabilir.

Üçüncüsü, bir başka konu, silahlı güvenlik görevlileri konusudur. Toplumsal yaşamda silahlı insan sayısını en az düzeye indirmek, toplumsal barışın sağlanması ve suçların önlenmesi bakımından bireysel silahsızlanmayı sağlamak amaç olmalıdır. Bu bakımdan, valilerin, silahlı özel güvenlik görevlisi izni verirken, güvenlik yönünden zorunluluk bulunması koşulunu aramaları gerekir. Uygun bulmak yetmez, zorunluluk aranmalıdır.

Dördüncüsü, işçi-işveren ilişkilerinde denge sağlanamamasıdır. Yürürlükten kaldırılan       2495 sayılı Yasa, 12 Eylül koşullarının antidemokratik hükümlerini içeriyordu. Sendika ve dernek üyelikleri çalışanlara yasaklanmıştı. Teklif, yasaklardan söz etmiyor, biçimsel bir eşitlik sağlıyor. Gerçekte öyle değil; çünkü, özel güvenlik emekçilerinin dernek kurma ve üye olma haklarını, yine, bir 12 Eylül yasası olan 2908 sayılı Dernekler Kanunu 4 üncü maddesinin birinci bendinde yasaklıyor. 2495 sayılı Yasayı yürürlükten kaldırmakla, emekçileri dernek hakkına kavuşturmuş olmuyorsunuz.

Yine, kamuda çalışan güvenlikçilerin sendika üyesi olması 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun 15 inci maddesi (j) bendinde yasaklanmıştır. Bu teklif, emekçilere sendika özgürlüğü de getirmiyor; oysa, işverenlerin hem derneği hem de sendikaları var. İşveren Derneği ve TÜSİAD üyeleri, gerek komisyon gerekse altkomisyon toplantısına katıldılar; ama, emekçiler, ne yazık ki, yoktu.

2908 sayılı Dernekler Yasasıyla, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasasında da yasakların kaldırılması yönünde değişiklik yapılması, bu amaçla teklife hüküm konulması, demokratik hukuk devleti ilkeleri bakımından zorunludur.

Beşinci olarak, güvenlik cihazları konusuna değineceğim. Bu cihazların bir standardı yok ve tümü de ithal edilmekte. Teklifte, güvenlik cihazları standardından hiç söz edilmiyor. Türkiye'nin bilimsel ve teknolojik birikimi bu cihazların üretilmesini gerçekleştirebilir. Öyleyse, ülkemizi, bir ithalat cenneti ve güvenlik alanını da standardı bulunmayan cihazlar çöplüğü haline gelmekten korumalıyız.

Teklifte, Türkiye'nin güvenlik cihazları ihracatçısı haline getirilebilmesine yönelik kurallara gereksinim de duyuyoruz ayrıca.

Altıncı ve son olarak, yaşamsal önemde bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum. Özel güvenlik konusu, pimi çekilmiş bir el bombası gibi Türkiye'nin kucağında bulunmaktadır. Basına intikal ettiği kadarıyla, Türkiye'deki bir güvenlik şirketi, emekli asker ve polislerden paralı asker toplayarak, Irak'ta, işgalci ABD ve müttefiklerinin hizmetinde çalıştırmaktadır. 1 Nisan 2004 tarihli Milliyet Gazetesi, bu kişilere ayda 15 000 dolar verildiğinden bahsetmektedir. Aynı tarihli İhlas Haber Ajansı "Türk lejyonerler Irak'ta" haberini geçti. 9 Nisan 2004 tarihli TRT bülteninde, Irak işgalindeki paralı askerler ve özel askerî şirketlerin faaliyetlerinden bahsedildi. Türk Ceza Kanununun 124 ve 148 inci maddeleri, asker toplama eylemini, devletin şahsiyetine karşı suç sayarak cezalandırmaktadır. Olay kamuoyuna yansımıştır; ama, basında açıkça adı ve soyadı geçen özel güvenlik şirketi yöneticileri hakkında kamu davası açıldığını duymadık. Türk Ceza Kanununa göre, yabancıların hizmetinde savaşmak amacıyla asker toplamak, hükümetin onayı bulunmadıkça suçtur. Hükümet, yurtiçinden bazı vatandaşlarımızın paralı asker olarak emperyalistler safında yer almasına onay vermekte midir acaba diye sormak lazım. Irak'a asker göndermeyi reddeden Parlamentoya karşı, birileri, siz tezkereyi kabul etmezseniz, biz de Irak'a paralı asker göndeririz, savaşa öyle katılırız mesajını mı veriyor?

Türkiye, dünya dışpolitikasının yoğunlaştığı coğrafyada bir istikrar adası olmak istiyor; Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi de bu yöndedir. O halde, sadece Türk hukukunun herkese tanıdığı hakları kullanmak üzere kurulması öngörülen özel güvenlik şirketlerinin dışpolitika, istihbarat, askerlik gibi devletin olmazsa olmaz alanlarına girmeleri kesinlikle ama kesinlikle önlenmelidir.

Özel güvenlik şirketlerinin katılacakları yurtdışı ihaleler, yurtdışında üstlenecekleri güvenlik hizmetleri konusu teklifte boş bırakılmıştır. Bu boşluk, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi dışında savaş tehlikesiyle karşı karşıya getirilebilecek niteliktedir. Aksi halde, savaş ilan etme yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisine veren Anayasa askıya alınmış olacaktır. Hükümetin ve İktidar Partisinin böyle kötü niyetli bir komploya katıldıklarını hiçbir zaman düşünmek bile istemiyorum. Tezkere oylamasındaki gibi, Yüce Meclisin yasama yetkisine ve ulusun kaderine sahip çıkması için, teklifin önerilerimiz doğrultusunda yeniden yazılması yerinde olur diye düşünüyorum

Değerli arkadaşlar, şimdi, şöyle bir soru da sorulabilir veya kendimize sorabiliriz hiç değilse: Özel güvenlik istihdamı bize ne fayda getirecektir? Bu ölçüde bir hizmetin piyasada sunulması, sonuç olarak, piyasaya aşırı bir yük getirecek kişi hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasına neden olacaktır ve teklifin arkasından gelecek olan dedektiflik yasası da çıkarsa, işte, o zaman farklı şeylerle karşılaşacağımızı söyleyebiliriz.

Bakın, hepimizin dikkatini çekmiştir; geçen hafta Ankara Ticaret Odasının yayımlamış olduğu "Türkiye'de Mafyalaşma" isimli bir rapor var. Bu rapora göre, ülkede 100'e yakın alanda faaliyet gösteren mafya örgütü var. Bunlar, ülke bütçesinin, aşağı yukarı, dörtte 1'ine denk düşen -ki, 60 milyar dolar olduğu söyleniyor- bir paraya hükmetmektedirler. Bu da gösteriyor ki, küreselleşmenin sonuçlarından belki de en önemlisi, bizim gibi ülkelerde mafyalaşmaya giden yolun açılmasıdır; çünkü, kamunun giderek zayıflatılmasıyla koruma ihtiyacı da zaten ortadan kalkmaktadır. Bu duruma göre, özel kişilerin veya özel sektörün veya şirketlerin,  holdinglerin korunması daha önemlidir artık.

Bu taslak hazırlanırken, önce geçmiş dönem komisyonlarından, çeşitli ülkelerdeki uygulamalardan esinlenerek hazırlanmaya çalışılmıştır; ancak, son anda, sadece bir işveren kuruluşunun hazırladığı bir taslak haline dönüşmüştür. Yani, Danıştaya sorulacağı yerde, çalışanlara sorulacağı yerde sadece bir işveren örgütüne sorularak hazırlanan taslakta, tabiî ki, doğal olarak böyle aksaklıklar çıkacaktır.

Bu yasayı sağlıklı yapamazsak, özel güvenlik birimlerinin, önce çetelere daha sonra çapulcu ordularına sonra da  ülke yönetimine hâkim olmaya çalışacak olan mafya örgütlerine ya da bir başka deyimle, korku imparatorluklarına dönüşmesi kaçınılmazdır.

Kolombiya bu anlamda en çarpıcı örnektir. Nikaragua'yı da mahveden bunlardır. Türkiye'de de epey yol alanlar yine bunlardır, en somut ve en yaygın örnek de, yakın zamanda ortaya çıkmış olan Susurluk olayıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İtalya, özellikle Sicilya, mafyalaşmanın âdeta doğum yeridir. Orada olan bitenleri, filmlere çok konu olması nedeniyle, aşağı yukarı hepimiz bilmekteyiz. Yakın tarihi taşıdığı için, bu yasa taslağı hazırlanırken esinlenildiğini bildiğim için ve idarî yapımızı onlardan aldığımız için, isterseniz Fransa'yla karşılaştırmalar yapalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ülkü, toparlayabilir misiniz.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Sayın Başkan, şahıs adına konuşma hakkını da ben alacağımdan; o süreyi de eklerseniz...

BAŞKAN - Şahsınız adına talebiniz yok Sayın Ülkü.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Fransa'yla karşılaştırmalar yaptığımızda... Buna geçmeden önce, bir nevi Susurluk'un devamı niteliğinde sayabileceğimiz, kendilerine "ülkücü mafya" denilen grupların Paris banliyölerinde neler yaptıklarını da hatırlamak gerekir. Bu konuda bir Fransız yazarın yazdığı "Kurtlar İmparatorluğu" adlı kitabı okumanızı tavsiye ederim. Gerçi, Fransızların yaşam biçimleri, refah düzeyleri, kültürel düzeyleri ile bizim yaşam biçimimiz ve kültürel değerlerimiz pek uymaz; ama, olsun, biz uydururuz!..

Bakın, geçmişte, 12 Mart döneminde Fransa'da bulunduğumda, Fransızlarla olan farklılığımızı, yaşadığım bir olayla, örnek olsun diye size anlatmak istiyorum. Fransızlar farklıdır, bizler farklıyız; onların toplumsal yapısı farklıdır, bizlerinki farklı. Fransa'da bir dokuma fabrikasında dokumacı olarak çalıştığım yıllarda, benim masuracım, Fransız işçi, müsaade istemek için, bana bakıp, el kol hareketleri yapıp, kolunu kıvırarak, yumruğunu da havaya kaldırarak, bana doğru yöneldiğinde, ben Fransızın üzerine yürüdüm. Başka arkadaş, bizi takip ederek, bu durumu gördüğünden dolayı bizi ayırdı ve bana dedi ki: "Fransızlarda, öylesine bir hareket, ben bir yere gidiyorum anlamını taşır." Oysa, Türkiye'de böylesine bir hareket, ben birisini dövmeye gidiyorum ya da sana bilmem neyi gösteririm demektir. Dolayısıyla, iki kültür arasındaki farklılığı bu çarpıcı örnekle belirtmek gerekir diye düşünüyorum; ama, yine, özel güvenlik anlamında araştırma yaptığımızda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ülkü, AK Parti Grubunun söz talebi var. AK Parti Grubu konuşmadan, size şahsınız adına söz vermemiz söz konusu değil; ayrıca, sizin talep etmeniz gerekir.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Grup Başkanvekilimizin talebi var efendim.

BAŞKAN - Sayın Ülkü, anladım. AK Parti Grubunun söz talebi var, AK Parti Grubu konuşacak, sonra siz konuşacaksınız.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Sayın Başkan, 2 dakika müsaade ederseniz, bitiriyordum zaten.

BAŞKAN - Sayın Ülkü, usul bu, Tüzüğe uymak zorundayız.

Buyurun yerinize Sayın Ülkü.

AK Parti Grubu adına, söz isteyen, Yalova Milletvekili Sayın Şükrü Önder; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 467 sıra sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı ve teklifimizle ilgili konuda Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Az evvel, Cumhuriyet Halk Partisinin Değerli Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü Bey gerçekten bazı çarpıcı şeyler söyledi; ancak, hemen şunu ifade etmeliyim ki, kendisiyle hem İçişleri Komisyonunda hem altkomisyonda birlikte çalıştık. Özellikle altkomisyonda beraber olduğumuz zamanlarda bu endişelerini dile getirdiğinde, kendisine, yaptığımız işler hakkında bilgi vermek suretiyle karşılıklı bilgi alışverişi sonucu bu meraklarını veyahut da bu endişelerini giderdiğimizi zannediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, özel güvenlik teşkilatı nedir, nasıl doğmuştur, nerede başlamıştır; çok kısa ve öz olarak sizi bilgilendirmek istiyorum.

Şüphesiz ki, bilinen bir şey, insanların, varoluşlarından bu yana kendi güvenliklerini sağlama içgüdüsü daima önplanda gelmiştir. İlkel insanlar gerekli silahlarla veyahut da yaşadıkları yerin çevresine birtakım fizikî engeller koymak suretiyle bu güvenliklerini sağlama cihetine gitmişlerdir. Modern devletlerde bu işler resmî güvenlik güçleri tarafından yapılmıştır.

Özel güvenlik teşkilatı, polisiye hizmetlerin yeterli olmadığı veyahut da araç gereç ve malzemenin yeterli olmadığı yerde devreye girmiştir. Bilhassa, Amerika Birleşik Devletlerinde, Birinci Cihan Harbinden önce ve Birinci Cihan Harbinde, gelişen teknoloji sonucu özellikle demiryolları ağlarının gelişmesi bu özel güvenlik teşkilatlarının kurulmasına vesile olmuştur; çünkü, mevcut polis teşkilatı yetmeyince, çok uzun mesafelerde devam eden demiryollarının korunması, kollanması konusunda özel şahıslara görev verilmeye başlanılmış ve bu şekilde bunun temeli atılmıştır. Bugün Amerika Birleşik Devletlerinde 1 800 000 kişi özel güvenlik teşkilatı personeli olarak görev yapmaktadır; bu sayı, resmî polis teşkilatının 3 katıdır.

Doğal olarak, bu alanda verilen hizmetlerin kalitesini artırmak için çeşitli dernekler kurulmuştur. Bu dernekler, daha sonra, sadece demiryolu taşımacılığının ötesinde, kişilerin korunmasına, taşınabilir mallar ve gayrimenkullerin korunması, nakil esnasında para ve kıymetli malların korunması, spor müsabakaları, sahne gösterileri, fuar ve her türlü sosyal etkinliklerde koruma tedbirlerinin alınması, sivil havacılık güvenliğinin sağlanması, liman güvenliğinin sağlanması, güvenlik sistemlerinin kurulması, bakım ve yönetimi gibi çeşitli dallarda faaliyet alanlarını genişletmişlerdir ve özel güvenlik teşkilatı gün be gün güçlenmiştir.

Bugün, ülkemizde 11 745 şirket vardır ve 106 940 kişi bu şirketlerde görev yapmaktadır. Bu şirketler, kamu kurum ve kuruluşlarına ait şirketlerdir.

Az evvel Sayın Ülkü'nün de ifade ettiği gibi, 1990'lı yıllardan itibaren, özel güvenlik şirketi adı altında, ancak, hiçbir yasal dayanağı bulunmayan birtakım şirketler kurulmak suretiyle, bu güvenlik hizmetleri verilmeye çalışılmıştır. Bugün, bu tür şirketlerde 50 000 kişinin görev yaptığı tahmin edilmektedir.

Bizim yapmak istediğimiz, gayrikanunî bir şekilde kayıtdışı çalışan bu şirketlerin ve kayıtdışı olan bu personelin hepsinin kayıt altına alınmasıdır.

Hükümetimizden gelen tasarı değerlendirilmiş; ancak, 2495 sayılı Kanunun genel mantığı korunarak bu tasarıda istediğimiz değişikliğin yapılmayacağı konusu gündeme gelince, yeni bir teklif hazırlanmıştır. Hazırladığımız teklif de, son derece şeffaftır, katılımcıdır, demokratiktir ve çoğulcu bir düşünceyle meydana getirilmiştir.

Bilhassa, özel güvenlik ve kamu güvenliği arasında ayırım yapılmakta, özel güvenlik hizmetleri özel alana bırakılmakta ya da özelleştirilmektedir.

Özel koruma isteyen özel kişilerin korunması, bu kişilerin talebine bağlı hale getirilmektedir.

Kıymetli eşya, para nakli ve taşınabilir malların korunması sağlanmaktadır.

Özel güvenlik görevlilerinin üçüncü kişilere verecekleri zararların tazmini amacıyla malî sorumluluk sigortası yaptırma zorunluluğu getirilmektedir.

Yine, özel güvenlik şirketinde çalışacak kişilere çeşitli sorumluluklar getirilmekte, en önemlisi, bu görevlilerin eğitime tabi tutulmalarını zorunlu kılmaktadır.

Özel güvenlik şirketi kurucusu ve yöneticisi olacaklarda, sadece hizmetin özelliğinin gerektirdiği nitelikler aranmakta, belirli meslek gruplarına ayrıcalık tanınmamaktadır.

Yabancı sermayeyi sınırlayan hükümler kaldırılmakta ve bu konuda, sadece, genel ilke olan mütekabiliyet ilkesine yer verilmektedir.

Özel güvenlik şirketlerinin güvenlik boyutunda bulunması dolayısıyla, şirketler İçişleri Bakanlığı tarafından titizlikle denetlenecektir. Yasadışılıkların önlenmesi için, suçun ağırlığına göre adlî ve idarî para cezaları öngörülmüştür.

Teklifte, özel güvenlik görevlilerinin, eğitim ve öğretim kurumlarında, sağlık tesislerinde, talih oyunları işletmelerinde, içkili yerlerde, özel toplantılar ve spor müsabakalarında, sahne gösterileri ve benzeri etkinliklerde silahlı görev yapmaları yasaklanmıştır.

Kurulacak özel güvenlik komisyonuna ticaret odası başkanlığının, sanayi odası başkanlığının üye olarak katılımı yanında, özel güvenlik izni verilmesi ya da bu uygulamanın kaldırılması için başvuran kişi ya da kuruluşun temsilcisinin ilgili toplantıya üye olarak katılımı sağlanarak, şeffaf ve demokratik bir ortam amaçlanmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, az evvel konuşmacı arkadaşımızın ifade ettiği bazı hususlardaki endişesini, yine sizlerle paylaşmak istiyorum. Tabiî ki, devlet asayişten sorumludur. Anayasanın 5 inci maddesinde, devletin, vatandaşın can güvenliğini ve vücut sağlığını sağlamakla yükümlü olduğu açık bir dille belirtilmiştir. İllerde bu işlem yapılırken, ayrıca, ilin asayişinden birinci derecede sorumlu olan mülkî amirin, vali veya kaymakamın 5442 sayılı İller İdaresi Kanununa göre bu hakları ve yükümlülükleri saklıdır, birinci derecede sorumludur ve hazırladığımız teklifte vali veya kaymakam denetlemekle yükümlüdür; alınan tedbirlerin yeterli olmadığı yerde gerekli tedbirleri almakla veyahut da mevcut güvenlik kuvvetleriyle alınan tedbirleri takviye etmek suretiyle asayişi sağlamakla yükümlüdür.

Özellikle silahlı görev yapma konusunda Sayın Milletvekili arkadaşımızın, başından beri birtakım endişeleri var. Ancak, 2495 sayılı Kanuna bakıldığında 8 inci maddede "özel güvenlik teşkilatı 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununa göre silah taşır" deniliyor. Aslında bu kapsam, geniş bir kapsam. Biz, bunu, tam tersine, 2559'dan çıkardık, valinin yetkisine verdik ve siz de güzel bir noktaya değindiniz; vali, lüzum gördüğü takdirde bu şahıslara silah vesikası verecektir. 6136 sayılı Kanun kapsamında verilecek olan silah taşıma ruhsatlarının kullanma alanı çok daha kısıtlı ve çok daha etkindir. Kaldı ki, bu tür görev yapan personel, yine, 2495 sayılı Kanunda, ucu açık bir şekilde görev alanı dışına çıkabilmekte, silahını taşıyabilmektedir; ancak, hazırladığımız teklifte, sadece ve sadece görev alanında taşımaktadır. Bir istisnaî durum, yine, valinin uygun göreceği, bir cenaze konvoyu veyahut da kıymetli eşya nakli, para naklinde, güzergâh belirlenmek suretiyle, sadece belli güzergâhlarda bu silahını taşıyabilecektir.

Tasarı, gerçekten, oldukça şeffaftır ve dikkatli bir şekilde yazılmıştır. Mutlaka eksiklikler, noksanlıklar vardır; ancak, gerek altkomisyonda gerekse İçişleri Komisyonunda milletvekillerimizin yapmış olduğu katkılarla, tasarı, teklif, en iyi hale getirilmiştir. Bu haliyle yasalaştığı takdirde, eminim ki, Türkiye'de, kayıtdışı olarak çalışan ve herkesin endişeyle takip ettiği özel güvenlik teşkilatları kayıt altına alınacak; adedi, sayısı, rakamı bilinecek ve bu şekilde belli bir disiplin altına alınmış olacaktır.

Ben, teklifimizin destekleneceğini umarak, hepinize saygılarımı ve selamlarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Önder.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına söz isteyen İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Ülkü.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kaldığım yerden devam ederek, fazla vaktinizi almak istemiyorum. Yalnız, Meclis kürsüsünden konuşan arkadaşlarımızın, özellikle muhalefet partisinden olanların hepsinin, burada çıkarılacak olan yasaların daha sağlıklı, daha anlaşılabilir, daha kolay uygulanabilir olmasına dikkat ettiklerinden ve o katkıyı koymak istemelerinden dolayıdır ki, zaman zaman, benim gibi 20 dakikayı bile kullanamamaktadırlar; yetmemektedir yani. O nedenle, Meclis Başkanımızın da, bu anlamda, biraz daha toleranslı olmasını, ben, şahsım adına, kendisinden özellikle rica ediyorum.

Konuşmanın akışı içerisinde -kesildiği için, nasıl başlayacağımı da bilemiyorum; ama- Fransa ve Türkiye arasındaki farklılığı anlatacaktım sizlere. Demin, onların karakteristik yapıları, huyları ve davranış biçimleriyle ilgili bir örnek anlatmaya çalışmıştım; tekrarlamak istemiyorum; ancak, onlarda, 2003 yılında değiştirilerek tekrar yürürlüğe sokulan Özel Güvenlik Yasası neler getirmiş, ne gibi değişiklikler getirmiş, bizimkilerle kıyaslanıldığında neler var ve hangi çarpıcı noktaları görmek mümkün, onlardan bazı pasajlar vermek istiyorum sizlere.

Fransız yasalarında, özel güvenlik şirketine faaliyeti için verilmiş olan bir izin, kuruma veya bundan faydalanan şahıslara hiçbir ayrıcalık sağlamaz. Bu izin, hiçbir şekilde kamu yetkilerinin devredilmesi gerektiği anlamını da taşımaz. Bizdeki çıkarılacak olan yasada ise, çalışanlar, kamu görevlisi gibi değerlendirilmektedir; ama, zaten, taslak hazırlanırken de onlara, onların vakfına davet çıkarılmadığından bu bellidir. Dün, o vakfın üyeleri, bir grup arkadaş gelip kendi sorunlarını anlatmışlar idi; ama, bunların hiçbirisinin komisyonlarda görüşüldüğünü ben duymadım; zaten, kendileri de yoktu. Yani, tarafların her biri olmadığı nedeniyle benim eleştirilerim var.

Yine, Fransız yasalarında -bununla ilgili yasalarında- "hiçbir durumda, bir eski polis veya bir eski asker, bu tip bir müessesenin yöneticileri ya da çalışanları olamaz" hükmü, devlet ile özel güvenlik şirketleri arasındaki ilişkileri belirlemesi açısından temel bir faktördür; çünkü, eski polis veya askerlerin, özel güvenlik şirketi bünyesinde yönetici veya çalışan olarak bulunması, üzerinde özenle durduğum, sık sık tekrarladığım, altını çizdiğim mafyalaşmanın önünü açabilecek niteliktedir. Yasa tasarısının komisyona havale edilen ilk halinde, şirkette yönetici olarak çalışacak personelin en az üçte 1'inin emniyet, Türk Silahlı Kuvvetleri, Millî İstihbarat Teşkilatı, yargı veya mülkî idare mensubu olması zorunluydu. Şu andaki yasa tasarısında bu hüküm kaldırıldı; ancak, eski emniyet veya silahlı kuvvetler personelinin özel güvenlik şirketlerinde çalışmasının önünde şu anda da hiçbir engel bulunmamakta.

Bir başka şey, Fransız Özel Güvenlik Yasasında, kişi hak ve hürriyetlerini koruma altına almak amacıyla "bunların, aynı şekilde, siyasî, felsefî veya dinî ya da şahısların sendikalara üyeliğiyle ilgili görüşlerin beyan edildiği gösterileri gözetlemeleri bile yasaktır" hükmü getirilmiştir. Bizde ise, bu tarz bir yasaklamadan ziyade, özel güvenlik personelinin kendisinin hangi eylemlere katılamayacağı sayılmıştır, mülkî idare amirinin isteği doğrultusunda acil bir durum halinde nasıl davranacağı belirtilmiştir.

Özel güvenlik personelinin hakları konusunda eski kanuna göre gelişme gösterilmiş olsa da, örgütlenme, toplusözleşme gibi haklardan yararlanma konusunda büyük eksiklikler bulunmaktadır.

Yine, Fransız Özel Güvenlik Yasasında, özel güvenlik görevlileri üst araması yaparken, arama yaptıkları kişiyle aynı cinsiyette olmaları zorunluluğu getirilmiştir. Oysa, bizim tasarıda bu yoktur ya da unutulmuştur.

Fransızlar, güvenlik konusunda, adlî polis, belediye polisi ile özel güvenlik ayırımı öngörmüş; sanat, spor ve toplumsal etkinlikleri, belediye polisinin faaliyet alanına sokmuş; özel güvenlik şirketlerinin diğer güvenlik birimleriyle eşgüdümlü olmasını şart koşmuştur. Ülkemizde bu yoktur; çünkü, böyle bir örgütlenme de yoktur.

Şimdi, biz, bu yasa tasarısına, başta da söylediğim gibi, oy vereceğiz de, işsizin sayısı ve yüzdesi kurumların tahminine göre değişen, kişi başına düşen payın alabildiğine az, genç nüfusun Avrupa ülkeleriyle kıyaslanamayacak kadar çok olduğu, gelir dağılımı adaletsizliğinin dünyada başka bir örneği bulunmadığı kadar bozuk olan bir ülkede, parası olan güvencede olacak, olmayanlar hapı yutacak. Önceleri ne deniliyordu; devletin ekonomide ne işi var. Şimdi ne denilmek isteniliyor; mafya varken, devletin güvenlikte ne işi var. Daha sonraki günlerde de, giderek bu felsefe, sadece özel güvenlik, sadece özel dedektifliği değil, aynı zamanda, özel bilirkişiliği, özel adlî tıp hizmetlerini, özel kriminal laboratuvarlarını ve hatta, özel cezaevlerini de gündeme getirecektir.

Kısaca, zengin-yoksul çatışmasının tohumları hızla ekilmektedir. Bakalım, özel güvenlikçiler, daha sonraki zamanlarda,  sans-culotte'ların yanında mı yer alacaklardır, nerede yer alacaklardır, bunu zamanla göreceğiz; ama, hep, kazanan, mafya ve bağlantılı olarak da silah tüccarları olacaktır.

Arkadaşlar, önümüzde ciddî bir sorun var. Ülkemizde çok geniş bir kesim, mafyayı kabullenme, hatta, sahiplenme olgusu içerisinde. Çokça vatandaşımız, bir gün kendisine de lazım olur düşüncesiyle, ağabeyle ilişkide bulunmayı çıkarına uygun görmektedir. Yaygınlaşan bu düşünce "Türkiye seninle gurur duyuyor" sloganında ifadesini bulmaktadır. Hatta, bu durum öylesine yaygınlaşıyor ki, televizyon dizilerine konu olmaya başlıyor. Nitekim, yüzbinlerce çocuk, gece yatmadan önce, Kurtlar Vadisindeki Çakır olma hayaliyle, televizyon başında oturuyor. Dizide Çakır ölüyor, bir grup genç gazete ilanı veriyor; kendi aralarında maç düzenleyen bir grup genç, maç başlamadan önce, Çakır'ın ölümüne yas tutup, saygı duruşunda bulunuyorlar.

Size ilginç bir şey daha söyleyeyim. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı haftasında, Türkiye Büyük Millet Meclisini ziyaret eden çocuklar, Başkanlık tarafından düzenlenen -şu arka tarafımızda- panolara, içlerinden gelen çeşitli düşüncelerini yazmışlar. Ben onların birçoğunu okudum. Bu düşüncelerden, bu notlardan birini size okumak istiyorum. Çocuğun birisi diyor ki: "Süleyman Çakır'a Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim.".

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şiddete yatkın bir toplumun oldukça geniş bir kesiminde bilinçaltına işlenmiş olan kodlar, mafyayı toplum nezdinde meşru kılmakta ve önemli bir manevî zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle, bu yasanın getirisinden çok, ileride götürüsü de olacaktır. Yolsuzluk ve yoksulluk silahla değil, karın tokluğuyla giderilebilir.

Faili meçhullerin çoğalmaması dileğiyle, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.

Tasarının tümü üzerinde, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu söz istemişlerdir

Buyurun Sayın Aksu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Tekirdağ Milletvekili Sayın Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Sayın Şükrü Önder tarafından verilen Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısıyla ilgili söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisimizin siz saygıdeğer üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Malumunuz, 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun, kabul edildiği 1981 yılı şartları dikkate alındığında, son derece ileri bir aşamayı ifade ediyordu; ama, aradan geçen yirmiüç yıllık süre zarfında dünyada gelişen yeni güvenlik konsepti karşısında, yeni bir bakış açısına, yeni bir vizyona ihtiyaç duyulduğunu da açıkça kabul etmemiz gerekmektedir. Nitekim, bugün huzurunuza gelen yeni model, halen yürürlükte bulunan yasanın öngörmediği pek çok yaklaşımı içermesi bakımından, son derece önemli bir adım olmuştur.

Esasen, toplumsal dinamikler, kimi zaman biz kanun koyucuların öngörülerini aşabilmektedir. Bir başka deyişle, toplumsal ihtiyaçların hızla değişmesi, bu değişimin hızına ve yönüne uygun yasal zemin oluşturma ihtiyacını da bizlerin önüne getirmektedir. Özel güvenlik alanı da, böyle bir ihtiyacın başgösterdiği bir alan olmuştur.

Bilindiği üzere, kamu kuruluşları dahil pek çok hükmî şahsiyet, kendi özel koruma ihtiyacını karşılamak üzere arayış içerisinde olmuş, 2495 sayılı Yasanın dar kalıpları içine sığmayan çözüm arayışı içerisinde olmuş ve kendilerine göre çözümler bulmuşlardır. Öyle ki, 2495 sayılı Yasayla, özel güvenlik hizmeti sağlayan işletme kurulmasına izin verilmemesine ve her şirketin mutlaka kendi özel güvenlik teşkilatını kurması zorlanmış olmasına rağmen, şirketlerin, işletme maliyetleri nedeniyle, hızla, yalnızca güvenlik hizmeti üreten yerlerden hizmet satın almasına da şahit oluyoruz.

Biliyorsunuz, dünyanın her yerinde olduğu gibi, gerçek kişilerin de güvenlik ihtiyacı olabileceği, 2495 sayılı Yasa sistematiğinde gözardı edilmiştir. Bu tutuma da, kamunun can ve mal güvenliğinin sağlanmasının, devletin en önemli görevi olduğu düşüncesi gerekçe olarak gösterilmiştir. Elbette, can ve mal emniyeti devletin en önde gelen görevidir; bundan hiçbir biçimde kuşku duymuyoruz; ama, tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, kişilerin kendilerini koruma hakkına Türkiye'de de saygı duyulması gerektiğine inanıyoruz. Bu konuyla alakalı olarak, fakat, benim şu konuşmamın sınırları içerisinde söz etmem mümkün olmayan ihtiyaçlar ile modern devlet anlayışındaki gelişmeler, klasik devlet teorisinin en hassas olduğu alan olan güvenlik sektöründe bile kimi liberal değişiklikleri yapma konusunda bizleri âdeta zorlamaktadır. Kaldı ki, teklifin içeriğinde de çok net bir şekilde yer aldığı üzere, özel güvenlik sağlanması, devletin genel güvenliği sağlama yetki ve sorumluluğunu da ortadan kaldırmış değildir. Devlet, yine, yetkili mülkî amirler vasıtasıyla kamu güvenliğini ve esenliğini sağlamaya devam edecektir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, esasen, sağlıklı bir şekilde düşünüldüğü takdirde, bu gelişmenin devlet açısından da ciddî yararları olacağını söylememiz gerekmektedir. İlk akla gelen fayda, koruma ve gözetim hizmetlerinin kamunun denetiminde kısmen özelleştirilmesiyle birlikte, özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında kadro yığılmalarını önleyecek olmasıdır. Bunların yanında, özel sektörde yeni istihdam imkânları oluşacak, vergi gelirlerini artıracaktır.

29 maddeden oluşan bu teklif, esas itibariyle, sorunu bütüncül bir yaklaşımla çözmeye yönelik imkânlar içermektedir. Doğal olarak da bu teklifle bazı yeni yaklaşımların benimsendiğini de ifade etmek istiyorum.

Geçmişteki yalnızca kurum ve kuruluşların korunmasına ilişkin konsept terk edilerek, bununla birlikte kişilerin korunması, konser, tiyatro, spor müsabakaları gibi kısa süreli güvenlik hizmetleri de, bu teklif kapsamına alınmıştır.

Şirketlerin özel güvenlik alanında faaliyette bulunması İçişleri Bakanlığının iznine bağlanmış; uygulamaya ilişkin bütün işlemler için, valiler, yetkili merci olarak tespit edilmiştir.

Özel güvenlik şirketlerinin kuruluş usul ve esasları, faaliyet alanları, çalışma usul ve esasları, kurucuları ve çalışanları hakkında yapılacak işlemler ile eğitim ve denetimine ilişkin hususlar, bu teklifle düzenlenmiştir.

Özel güvenlik teşkilatı personelinin eğitimlerinin İçişleri Bakanlığınca veya Bakanlığın denetim ve kontrolünde kurulan özel eğitim kursları tarafından yerine getirilmesine de imkân tanınmıştır.

Özel güvenlik teşkilatlarının üçüncü kişilere verdiği zararlar için zorunlu sigorta oluşturulması, yeni bir yaklaşım olarak ortaya konulmuştur.

Özel güvenlik alanında faaliyet göstermek için belirli eğitim ve tecrübe şartları getirilmek suretiyle, güvenlik hizmetinin doğasına uygun bir zemin oluşturulmuştur.

İşlemler için büyük bürokratik formaliteler yerine, basit ve fakat, etkili bir yöntem tercih edilmiştir. Böylece, güvenlik ihtiyacının zamanla yarışan yönü de ihmal edilmemiş oluyor.

Değerli arkadaşlarım, bu teklif, çağdaş bir özel güvenlik teşkilatı için gerek duyulan bütün temel düzenlemeleri ihtiva etmektedir.

Yine, bu teklif, Türk özel sektörüne devletin duyduğu güveni ifade etmesi bakımından da ayrıca önem taşımaktadır. Zira, özel güvenlik alanı, sağladığı katma değer bakımından, hizmetler sektöründe ön sıralarda yer alan bir çalışma sahasıdır. Türk özel sektörünün, teklifin sağladığı karşılıklılık prensibinden de yararlanarak, uluslararası arenada çok kısa sürede etkili hizmet verebilecek seviyeye geleceğinden de hiç kuşku duymuyorum.

Bu teklifle birlikte, Bakanlığımın ana görev alanı olan emniyet ve asayişin sağlanması konusunda, bu alanlarda sağladığımız tasarrufla daha etkili hizmetler sunacağımıza da inanıyorum. Bir anlamda, devletin ilgi alanlarının daraltılarak, aslî görevinde daha aktif ve etkili olmasının da mümkün olacağını düşünüyorum.

Sonuç olarak, toplumsal bir ihtiyacın giderilmesi için en uygun çözümler üreten bu teklif ve tasarıya katkıda bulunan, öncelikle, İçişleri Komisyonumuzun bütün saygıdeğer üyesi arkadaşlarıma ve şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşerek katkıda bulunacak olan siz değerli arkadaşlarıma şimdiden teşekkür ediyor, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesine oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ÖZEL GÜVENLİK HİZMETLERİNE DAİR KANUN TEKLİFİ

BİRİNCİ BÖLÜM

Genel Hükümler

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyetteki özel güvenlik hizmetlerinin yerine getirilmesine ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2. - Bu Kanun, özel güvenlik izninin verilmesine, bu hizmeti yerine getirecek kişi ve kuruluşların ruhsatlandırılmasına ve denetlenmesine ilişkin hususları kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Özel güvenlik izni

MADDE 3. - Kişilerin silahlı personel tarafından korunması, kurum ve kuruluşlar bünyesinde özel güvenlik birimi kurulması veya güvenlik hizmetinin şirketlere gördürülmesi özel güvenlik komisyonunun kararı üzerine valinin iznine bağlıdır. Toplantı, konser, sahne gösterileri ve benzeri etkinliklerde; para veya değerli eşya nakli gibi geçici veya acil hallerde, Komisyon kararı aranmaksızın, vali tarafından özel güvenlik izni verilebilir.

Kişi ve kuruluşların talebi üzerine, koruma ve güvenlik ihtiyacı dikkate alınarak, güvenlik hizmetinin istihdam edilecek personel eliyle sağlanmasına, kurum ve kuruluşlar bünyesinde özel güvenlik birimi kurulmasına ya da bu hizmetin güvenlik şirketlerine gördürülmesine izin verilir. Bir kuruluş bünyesinde özel güvenlik birimi kurulmuş olması, ihtiyaç duyulduğunda ayrıca güvenlik şirketlerine  hizmet gördürülmesine mani değildir.

Komisyon, koruma ve güvenlik hizmetini yerine getirecek personelin, bulundurulabilecek veya taşınabilecek silah ve teçhizatın azamî miktarını ve niteliğini; gerekli hallerde diğer fizikî ve aletli güvenlik tedbirlerini belirlemeye yetkilidir. Havalimanı ve liman gibi yerlerde alınacak güvenlik tedbirlerine ilişkin uluslararası yükümlülükler saklıdır.

Geçici haller dışındaki özel güvenlik uygulaması, en az bir ay önce başvurulması şartıyla komisyonun kararı ve valinin onayı ile sona erdirilebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Adıyaman Milletvekili Şevket Gürsoy?.. Genel Kurulda yok.

Başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Özel güvenlik komisyonu

MADDE 4. - Özel güvenlik komisyonu, bu Kanunda belirtilen özel güvenlikle ilgili kararları almak üzere valinin görevlendireceği bir vali yardımcısının başkanlığında, il emniyet müdürlüğü, il jandarma komutanlığı, ticaret odası başkanlığı, sanayi odası başkanlığı temsilcisinden oluşur. Sanayi odasının bulunmadığı illerde komisyona ticaret ve sanayi odası başkanlığının temsilcisi katılır. Özel güvenlik izni verilmesi ya da bu uygulamanın kaldırılması için başvuran kişi ya da kuruluşun temsilcisi ilgili komisyon toplantısına üye olarak katılır. Komisyon, kararlarını oy çokluğu ile alır; oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu taraf çoğunluk sayılır; çekimser oy kullanılamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Özel güvenlik şirketleri

MADDE 5. - Şirketlerin özel güvenlik alanında faaliyette bulunması İçişleri Bakanlığının iznine tâbidir. Faaliyet izni verilebilmesi için şirket hisselerinin nama yazılı olması ve faaliyet alanının münhasıran koruma ve güvenlik hizmeti olması zorunludur. Özel güvenlik şirketleri, şubelerini bir ay içinde Bakanlığa ve ilgili valiliğe yazılı olarak; hisse devirlerini bir ay içinde Bakanlığa bildirirler.

Yabancı kişilerin özel güvenlik şirketi kurabilmesi ve yabancı şirketlerin Türkiye'de özel güvenlik  hizmeti verebilmesi mütekabiliyet esasına tâbidir.

Özel güvenlik şirketlerinin kurucu ve yöneticilerinde bu Kanunun 10 uncu maddesinin (a) ve (d) bentlerinde belirtilen şartlar aranır. Yöneticilerin ayrıca dört yıllık yüksek okul mezunu olmaları, Kanunun 10 uncu maddesinin (e) bendinde belirtilen şartı taşımaları ve 14 üncü maddesinde belirtilen özel güvenlik temel eğitimini başarıyla tamamlamış olmaları  gerekir.

Kurucu ve yöneticilerde aranan şartların kaybedilmesi halinde iki ay içinde eksiklik giderilmediği veya bu kurucu ve yöneticiler değiştirilmediği takdirde faaliyet izni iptal edilir.

Bu şirketler tarafından üçüncü kişi, kurum ve kuruluşlara sağlanacak koruma ve güvenlik hizmetleri, hizmetin başlamasından en geç bir hafta önce ilgili valiliğe yazılı olarak bildirilir. Acil ve geçici nitelikteki koruma ve güvenlik hizmetlerinde süre kaydı aranmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Ek önlemler

MADDE 6. - Mülkî idare amirleri havalimanı, liman, gümrük, gar ve istasyon gibi yerler ile spor müsabakalarının, sahne gösterilerinin ve benzeri etkinliklerin yapıldığı yerlerdeki özel güvenlik tedbirlerini denetlemeye ve kamu güvenliğinin gerektirdiği hallerde ek önlemler aldırmaya yetkilidir.

Kamu güvenliğinin sağlanması yönünden 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu ile vali ve kaymakamlara verilen yetkiler saklıdır. Bu yetkilerin kullanılması durumunda özel güvenlik birimi ve özel güvenlik personeli mülkî idare amirinin ve genel kolluk amirinin emirlerini yerine getirmek zorundadır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Özel Güvenlik Görevlileri

Özel güvenlik görevlilerinin yetkileri

MADDE 7. - Özel güvenlik görevlilerinin yetkileri şunlardır:

a) Koruma ve güvenliğini sağladıkları alanlara girmek isteyenleri duyarlı kapıdan geçirme; bu kişilerin üstlerini dedektörle arama, eşyaları X-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirme.

b) Toplantı, konser, spor müsabakası, sahne gösterileri ve benzeri etkinlikler ile cenaze ve düğün törenlerinde kimlik sorma, duyarlı kapıdan geçirme, bu kişilerin üstlerini dedektörle arama, eşyaları X-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirme.

c) 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 127 nci maddesine göre yakalama ve yakalama nedeniyle orantılı arama.

d) Görev alanında, haklarında yakalama, tutuklama veya mahkûmiyet kararı bulunan kişileri yakalama ve arama.

e) Yangın, deprem gibi tabiî afet durumlarında ve imdat istenmesi halinde görev alanındaki işyeri ve konutlara girme.

f) Hava meydanı, liman, gar, istasyon ve terminal gibi toplu ulaşım tesislerinde kimlik sorma, duyarlı kapıdan geçirme, bu kişilerin üstlerini dedektörle arama, eşyaları X-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirme.

g) Genel kolluk kuvvetlerine derhal bildirmek şartıyla, aramalar sırasında suç teşkil eden veya delil olabilecek ya da suç teşkil etmemekle birlikte tehlike doğurabilecek eşyayı emanete alma.

h) Terk edilmiş ve bulunmuş eşyayı emanete alma.

ı) Kişinin vücudu veya sağlığı bakımından mevcut bir tehlikeden korunması amacıyla yakalama.

j) Olay yerini ve delilleri koruma, bu amaçla Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 157 nci maddesine göre yakalama.

k) Türk Medeni Kanununun 981 inci maddesine, Borçlar Kanununun 52 nci maddesine, Türk Ceza Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasının 1 ve 2 numaralı bentlerine göre zor kullanma.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Silah bulundurma ve taşıma yetkisi

MADDE 8. - Hangi koruma ve güvenlik hizmeti için ne miktar ve özellikte ateşli silah bulundurulabileceği komisyon tarafından belirlenir.

Ancak eğitim ve öğretim kurumlarında, sağlık tesislerinde, talih oyunları işletmelerinde, içkili yerlerde silahlı özel güvenlik görevlisi çalıştırılmasına izin verilmez. Özel güvenlik görevlileri, özel toplantılarda, spor müsabakalarında, sahne gösterileri ve benzeri etkinliklerde silahlı olarak görev yapamazlar.

Koruma ve güvenlik hizmetinde kullanılacak silah ve teçhizat, ilgili kişi veya kuruluş tarafından temin edilir. Özel güvenlik şirketleri ateşli silah alamaz ve bulunduramazlar. Ancak özel güvenlik şirketlerine, para ve değerli eşya nakli, geçici süreli koruma ve güvenlik hizmetlerinde kullanılmak üzere, özel güvenlik eğitimi veren kurumlara, silah eğitiminde kullanılmak üzere, Komisyonun kararı ve valinin onayı ile silah alma, kullanma ve taşıma izni verilebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Görev alanı

MADDE 9. - Bu görevliler 7 nci maddede sayılan yetkileri sadece görevli oldukları süre içinde ve görev alanlarında kullanabilirler.

Özel güvenlik görevlileri silahlarını görev alanı dışına çıkaramazlar. İşlenmiş bir suçun sanığı veya suç işleyeceğinden kuvvetle şüphe edilen kişinin takibi, dışarıdan yapılan saldırılara karşı tedbir alınması, para ve değerli eşya nakli, kişi koruma ve cenaze töreni gibi güzergâh ifade eden durumlarda güzergâh boyu görev alanı sayılır. Görev alanı, zorunlu hallerde komisyon kararıyla genişletilebilir.

Zor kullanma ve yakalama yetkilerinin kullanılmasını gerektiren olaylar en seri vasıtayla yetkili genel kolluğa bildirilir; yakalanan kişi ve zapt edilen eşya genel kolluğa teslim edilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Özel güvenlik görevlilerinde aranacak şartlar

MADDE 10. - Özel güvenlik görevlilerinde aşağıdaki şartlar aranır:

a) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak.

b) En az lise veya dengi okul mezunu olmak.

c) 18 yaşını doldurmuş olmak.

d) Taksirli suçlar hariç olmak üzere, ağır hapis veya altı aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsa bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, emniyeti suiistimal, sahtecilik, hileli iflas veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, laf atma, sarkıntılık, ırza tasallut, ırza geçme, kız, kadın veya çocuk kaçırma ve alıkoyma, fuhşa teşvik, fuhuş için aracılık, uyuşturucu madde kullanma, uyuşturucu madde kaçakçılığı suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak.

e) Kamu haklarından yasaklı olmamak.

f) Görevin yapılmasına engel olabilecek vücut ve akıl hastalığı ile özürlü bulunmamak. 

g) 14 üncü maddede belirtilen özel güvenlik temel eğitimini başarıyla tamamlamış olmak.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Çalışma izni

MADDE 11. - Özel güvenlik görevlisi olarak istihdam edilecekler ile özel güvenlik şirketlerinde ve özel güvenlik eğitimi verecek kurumlarda yönetici olarak çalışacaklar hakkında valilikçe güvenlik soruşturması yapılır. Soruşturma sonucu olumlu olanlara, bu Kanunun 14 üncü maddesinde belirtilen özel güvenlik temel eğitimini başarıyla bitirmeleri şartıyla, valilikçe beş yıl süreli çalışma izni verilir. Ateşli silah taşımayacak özel güvenlik görevlileri hakkında sadece arşiv araştırması yapılır.

Göreve başlayan özel güvenlik görevlileri işveren tarafından onbeş gün içinde valiliğe bildirilir.

Çalışma izninin yenilenebilmesi için, güvenlik soruşturmasının olumlu olması ve Kanunun    14 üncü maddesinde belirtilen özel güvenlik yenileme eğitiminin başarıyla tamamlanmış olması zorunludur.

Özel güvenlik görevlilerinde aranan şartlardan herhangi birisinin kaybedilmesi halinde çalışma izni iptal edilir.

Genel kolluk kuvvetinden emekli olanlar ile en az beş yıl fiilen bu görevde çalıştıktan sonra kendi istekleriyle görevinden ayrılmış olanlarda, görevlerinden ayrıldıkları tarihten itibaren beş yıl süreyle özel güvenlik temel eğitimi şartı aranmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifinin 11 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "özel güvenlik temel eğitimini başarıyla bitirmeleri şartıyla" cümlesinin "özel güvenlik eğitimini başarıyla bitirmiş olmak şartıyla" şeklinde değiştirilmesini ve birinci fıkranın sonuna gelmek üzere "Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması bir ay içinde tamamlanır" cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

 

Salih Kapusuz

Hamit Taşçı

Haluk İpek

 

Ankara

Ordu

Ankara

 

Bayram Özçelik

Ali Yüksel Kavuştu

 

 

Burdur

Çorum

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Özel güvenlik görevlisi olacak aday kişiler hakkındaki güvenlik soruşturmasının, özel güvenlik eğitimi tamamlandıktan sonra yapılması zaman kaybına yol açacaktır. Yapılan değişiklikle, eğitime alınan adayların eğitimi devam ederken, güvenlik soruşturmasının yapılabilmesine imkân sağlanmaktadır. Aynı şekilde fıkraya eklenen cümleyle, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının belli bir sürede tamamlanması öngörülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:         

Kimlik

MADDE 12. - Özel güvenlik görevlilerine valilikçe kimlik kartı verilir. Kimlik kartında görevlinin adı ve soyadı ile silahlı ya da silahsız olduğu belirtilir.

Kimlik kartı görev alanı ve süresi içerisinde herkes tarafından görülebilecek şekilde yakaya takılır. Üzerinde kimlik kartı olmayan özel güvenlik görevlileri Kanunun 7 nci maddesinde sayılan yetkileri kullanamazlar.

Herhangi bir sebeple görevinden ayrılan özel güvenlik görevlileri işveren tarafından onbeş gün içinde valiliğe bildirilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Kıyafet

MADDE 13. - Özel güvenlik görevlileri görev alanı içinde ve süresince üniforma giyerler. Görevin ve işyerinin özelliği nedeniyle gerekli görülen hallerde sivil kıyafetle görev yapılmasına komisyon izin verebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Eğitim

MADDE 14. - Özel güvenlik temel eğitimi teorik ve pratik eğitim ile silah eğitiminden oluşmak üzere yüzyirmi ders saatinden, yenileme eğitimi altmış ders saatinden az olmamak üzere düzenlenir.

Özel güvenlik eğitimi ücreti karşılığında İçişleri Bakanlığınca verilebileceği gibi, Bakanlığın izni ile özel eğitim kurumlarınca da verilebilir. Özel güvenlik eğitimi verecek kurumların kurucu ve yöneticilerinde 5 inci maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şartlar aranır.

Özel güvenlik eğitiminin niteliği, müfredatı, eğiticilerde ve eğitim merkezlerinde aranacak şartlar ile eğitim sonucu yeterliliğin belirlenmesine ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyle ilgili 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in; Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 14 üncü maddesinin birinci fıkrasına eklenmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz

Hamit Taşçı

Haluk İpek

Ankara

Ordu

Ankara

Bayram Özçelik

Ali Yüksel Kavuştu

 

Burdur

Çorum

 

"Halen bünyesinde güvenlik fakültesi veya meslek yüksek okulu bulunan ve bünyesinde güvenlik bölümleri (fakülte veya meslek yüksek okulu) açabilecek olan üniversitelerin bu bölümlerinden mezun olanlarda beş yıl süreyle silah eğitimi hariç özel güvenlik temel eğitimi şartı aranmaz."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyorum.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz?..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Halen Kocaeli Üniversitesi bünyesinde Güvenlik Yüksekokulu bulunmakta ve bu okulda 40 öğrenci eğitim görmekte, bir dönemde toplam 1 440 saat eğitim almaktadırlar. Bu okul, ilk mezunlarını 2004-2005 eğitim yılında verecektir.

Bu okul, sektöre orta ve üst düzey yönetici yetiştirmeyi hedeflemektedir.

Diğer üniversitelerin de bu paralelde meslek yüksekokulu ve/veya fakülte açma girişimleri bulunmakta olduğundan, bu bölümlerden mezun olan kişiler için ayrıca eğitim almaları gerekmemektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

Tazminat

MADDE 15. - Bu Kanunda yazılı görevleri yerine getirirken yaralanan, sakatlanan özel güvenlik görevlilerine veya ölen özel güvenlik görevlisinin kanunî mirasçılarına, iş sözleşmesinde veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen miktar ve esaslar çerçevesinde tazminat ödenir. Ancak, genel hükümlere göre daha yüksek miktarda tazminat ödenmesine mahkemelerce hükmedilmesi halinde, iş sözleşmesine veya toplu iş sözleşmesine dayanılarak ödenen tutarlar mahsup edilir.

Birinci fıkra hükümleri gereğince ödenecek tazminat, 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında ödenmesi gerekecek diğer tazminatlarla ilişkilendirilmez.

Kamu kurum ve kuruluşlarında bu Kanunda yazılı görevleri yerine getirirken yaralanan, sakatlanan özel güvenlik görevlilerine veya ölen özel güvenlik görevlilerinin kanunî mirasçılarına, iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi veya 2330 sayılı Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerinde belirtilen tazminat miktarlarından hangisi yüksek ise o miktar ödenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Yasaklar ve Ceza Hükümleri

Görev dışında çalıştırma yasağı

MADDE 16. - Özel güvenlik personeli, Kanunda belirtilen koruma ve güvenlik hizmetleri dışında başka bir işte çalıştırılamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Grev yasağı

MADDE 17. - Özel güvenlik personeli greve katılamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Görevden uzaklaştırma yasağı

MADDE 18. - Özel güvenlik görevlileri lokavt dolayısıyla işten uzaklaştırılamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Adlî suçlar ve cezalar

MADDE 19. - Bu Kanunda öngörülen adlî suçlar ve cezalar şunlardır:

a) Bu Kanunun 3 üncü maddesinde belirtilen özel güvenlik iznini almadan özel güvenlik görevlisi istihdam eden kişilere veya kuruluşların yöneticilerine altı aya kadar hapis ve altımilyar lira ağır para cezası verilir.

b) Bu Kanunun 5 inci maddesinde belirtilen faaliyet iznini almadan özel güvenlik faaliyetinde bulunan şirketlerin kurucu ve yöneticilerine, bu Kanunun 3 üncü maddesinde belirtilen izni almadan özel güvenlik birimi oluşturan kurum ve kuruluşların yöneticilerine, bu Kanunun 14 üncü maddesinde belirtilen izni almadan özel güvenlik eğitimi veren kurum ve kuruluşların yöneticilerine bir yıla kadar hapis ve yirmimilyar lira ağır para cezası verilir. Bu şekilde cezalandırılan kişiler, özel güvenlik şirketlerinde ve özel güvenlik eğitimi veren kurumlarda kurucu ve yönetici olamazlar.

c) Bu Kanunun 11 inci maddesine göre çalışma izni verilmeyen kişileri özel güvenlik görevlisi olarak istihdam eden kişi, kurum, kuruluş veya şirketlere, çalıştırdıkları her kişi için üçmilyar lira ağır para cezası verilir. Bu kişiler silahlı olarak çalıştırılmış ise altı aya kadar hapis ve çalıştırılan her kişi için altımilyar lira ağır para cezası verilir.

d) Bu Kanunun 21 inci maddesinde belirtilen özel güvenlik malî sorumluluk sigortasını yaptırmadan özel güvenlik görevlisi istihdam eden kişi; kurum, kuruluş veya şirketlerin yöneticilerine istihdam ettikleri her kişi için üçmilyar lira ağır para cezası verilir.

e) Bu Kanunda belirtilen faaliyet iznini almadan özel güvenlik hizmeti veya özel güvenlik eğitimi verdiğini ilân eden veya reklam yapan kişi; kurum, kuruluş veya şirketlerin yöneticilerine altı aya kadar hapis ve onmilyar lira ağır para cezası verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

İdarî suçlar ve cezalar

MADDE 20. - Bu Kanunda öngörülen idarî suç ve para cezaları şunlardır:

a) Diğer kişi, kurum ve kuruluşlara sağlanacak özel güvenlik hizmetini 5 inci maddede belirtilen süre içinde ilgili valiliğe bildirmeyen özel güvenlik şirketlerine her bildirim için birmilyar lira idarî para cezası verilir.

b) 6 ncı madde uyarınca mülkî idare amirlerince istenen ilave tedbirleri almayan kişi; kurum, kuruluş veya şirketlerin yöneticilerine ikimilyar lira idarî para cezası verilir.

c) 17 nci maddede belirtilen grev yasağına uymayan, ateşli silahını bu Kanuna aykırı veya görev alanı dışında kullanan veya özel güvenlik kimlik kartını başkasına kullandıran özel güvenlik görevlisine birmilyar lira idarî para cezası verilir ve bu kişilerin çalışma izni iptal edilir. Bu kişiler bir daha özel güvenlik görevlisi olamazlar.

d) 22 nci madde gereğince tespit edilip giderilmesi istenen eksiklikleri gidermeyen kişi; kurum, kuruluş veya şirketlerin yöneticilerine ikimilyar lira idarî para cezası verilir.

e) Özel güvenlik görevlisini koruma ve güvenlik hizmetleri dışında başka bir işte çalıştıran kişi, kurum ve kuruluşlara her eylemleri için birmilyar lira idarî para cezası verilir.

f) 11 inci maddenin ikinci fıkrası ile 12 nci maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen bildirimleri süresinde yerine getirmeyenlere birmilyar lira idarî para cezası verilir.

Bu maddede öngörülen idarî para cezaları o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilir. Verilen para cezalarına dair kararlar ilgililere 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde, evrak üzerinden inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İtiraz üzerine verilen kararlara karşı bölge idare mahkemesine başvurulabilir. Bölge İdare Mahkemesinin verdiği kararlar kesindir. Bu Kanuna göre verilen idarî para cezaları, ilgili valilik veya kaymakamlığın bildirimi üzerine 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre Maliye Bakanlığınca tahsil olunur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Çeşitli Hükümler

Özel güvenlik malî sorumluluk sigortası

MADDE 21. - Özel hukuk kişileri ve özel güvenlik şirketleri, istihdam ettikleri özel güvenlik görevlilerinin üçüncü kişilere verecekleri zararların tazmini amacıyla özel güvenlik malî sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır. Özel güvenlik malî sorumluluk sigortasına ilişkin esas ve usuller Hazine Müsteşarlığınca belirlenir. Bu maddede öngörülen özel güvenlik malî sorumluluk sigortası, Türkiye'de ilgili branşta çalışmaya yetkili olan sigorta şirketleri tarafından yapılır. Bu sigorta şirketleri özel güvenlik malî sorumluluk sigortasını yapmakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüğe uymayan sigorta şirketlerine Hazine Müsteşarlığınca sekizmilyar lira idarî para cezası verilir. Bu para cezasının tahsilinde ve cezaya itiraz usulünde 20 nci maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

Denetim

MADDE 22. - İçişleri Bakanlığı ve valilikler özel güvenlik hizmetleri kapsamında, özel güvenlik birimlerini, özel güvenlik şirketlerini ve özel güvenlik eğitimi veren kurumları denetlemeye yetkilidir. Denetimin mahiyeti, kapsamı, usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.

Denetim sonucu tespit edilen eksikliklerin ilgili kişi, kurum, kuruluş ve şirketlerce verilen süre içinde giderilmesi zorunludur.

Amacı dışında faaliyet gösterdiği veya suç kaynağına dönüştüğü tespit edilen şirketlerin ve özel eğitim kurumlarının faaliyet izni iptal edilir. Bu şekilde faaliyet izni iptal edilen şirketlerin veya kurumların, kurucu ve yöneticileri, özel güvenlik şirketlerinde ve özel güvenlik eğitimi veren kurumlarda kurucu ve yönetici olamazlar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Ceza uygulaması

MADDE 23. - Özel güvenlik görevlileri Türk Ceza Kanununun uygulanmasında memur sayılır.

Bunlara karşı görevleri sebebiyle suç işleyenler Devlet memurları aleyhine suç işlemiş gibi cezalandırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Ruhsat harcı

MADDE 24. - Özel güvenlik şirketlerine ve özel güvenlik eğitimi verecek kurumlara faaliyet izni verilmesi için onmilyar lira, özel güvenlik görevlilerine çalışma izni verilmesi için ikiyüzmilyon lira ruhsat harcı alınır ve bu harç mal sandığına yatırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

Yeniden değerleme oranının uygulanması

MADDE 25. - Bu Kanunun 19 uncu maddesinde belirtilen ağır para cezaları, 20 nci maddesinde belirtilen idarî para cezaları, 21 inci maddesinde belirtilen idarî para cezası, 24 üncü maddesinde belirtilen ruhsat harçlarına ilişkin miktarlar her yıl 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre belirlenecek yeniden değerleme oranına göre artırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

Yönetmelik

MADDE 26. - Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmelik, İçişleri Bakanlığınca bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde çıkarılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

Yürürlükten kaldırılan kanun

MADDE 27. - 22.7.1981 tarihli ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte 2495 sayılı Kanuna göre kurulmuş olan özel güvenlik teşkilâtlarına özel güvenlik izni, özel güvenlik görevlilerine de beş yıl süreyle çalışma izni verilmiş sayılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 28. - Bu Kanunun 19 ve 20 nci maddeleri Kanunun yayımı tarihinden itibaren dokuz ay sonra, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 29. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in; Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                                :                                252

Kabul                                :                                251

Ret                                :                                   1 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu teşekkür konuşması yapacaktır.

Buyurun Sayın Bakanım. (Alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biraz önce, oylarınızla, gerçekten, özel güvenlik konusunda yeni bir konsept, yeni bir anlayışla, toplumsal gelişmeleri de içeren bir yasa kanunlaşmış oldu.

Ben, bu yasanın İçişleri Komisyonunda görüşülmesi sırasında, gerek altkomisyonda gerek üstkomisyonda, gerçekten uyum içerisinde, ahenkle çalışan ve katkılarda bulunan İçişleri Komisyonumuzun değerli üyelerine huzurlarınızda öncelikle teşekkür ediyorum ve daha sonra, buradaki görüşmeler sırasında da siz değerli arkadaşlarımın katkıları ve oylarınızdan dolayı da hepinize teşekkür ediyorum; hayırlı olsun diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.00

 

 

 

                               

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 16.12

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Şimdi, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 508 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman Coşkunoğlu...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Grubumuz adına Sayın İzzet Çetin konuşacaklar.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın İzzet Çetin konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Çetin.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Bildiğiniz gibi, Telekomun özelleştirilmesi olarak da değerlendirebileceğimiz bu tasarı, ülkemiz açısından, geleceğimiz açısından son derece önemli bir tasarı. Tasarıyla ilgili genel olarak konuşmama geçmeden önce, Telekomun özelleştirilmesine ilişkin olarak 1993'ten günümüze kadar 6 kez girişimde bulunulduğunu; ama, her seferinde, bunun, yargı engeline takıldığını hatırlatmak isterim.

Değerli arkadaşlarım, konuşmama, 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel'in, 5 Temmuz 1994 tarihinde KİT'lerle ilgili olarak yapmış olduğu bir konuşmasından alıntıyla başlamak istiyorum. Şöyle diyor Sayın Demirel: "KİT'leri, 1980 yılında pırıl pırıl bırakmıştık; 1991 yılında iktidarı devraldığımızda, tanınmaz halde bulduk. Bu güzelim tesislerin 1987 yılına kadar zararı yoktu." Önceki Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel'in belirttiği gibi, 1980'lere kadar zarar etmeyen kamu kuruluşlarımızı, 1980'li yılların ortalarından itibaren, şimdi, hemen özelleştirilmesini, elden çıkarılmasını isteyişimizin altında yatan nedir? Halkımızın seksen yıldır çalışıp çabalayarak ve dişinden, tırnağından artırarak kurduğu fabrikaları, işletmeleri ve açtığı madenleri tezelden satıp savma çabasındaki düşünce, dayatma nedir? Dayatmacılar kimlerdir?

Değerli milletvekilleri, yirmi yılı aşkın zamandan beri, KİT'lerin ve kamu kuruluşlarının, bilerek borçlandırıldığını, bu nedenle, bugün zarar ettiğini; ama, bu zararın, işletme faaliyetlerinden değil işletmedışı faaliyetlerden doğduğunu, zaman içinde pek çok KİT'in devletten olan alacaklarının bile verilmediğini, bilerek bankalara borçlandırıldığını, piyasa koşullarının çok üstünde faizlerle alınan borçlar nedeniyle bazı özel bankalar kalkınırken, KİT'lerin borç batağına saplandığını hep söyleyegeldik. Önceleri, yalnızca zarar ediyor diye KİT'lerin özelleştirilmesi gerektiğini söyleyenler, sıra, kârlı KİT'lere, stratejik KİT'lere geldiğinde, gerekirse üste para bile verir özelleştiririz, yeter ki devlet piyasadan çekilsin diyerek gerçek niyetlerini ortaya koydular. Devlet et satar mı, süt satar mı diye başlayan propagandanın sonucunda, önce yem fabrikaları, ardından et kombinaları, sonra da süt fabrikaları özelleştirildi. Gelinen noktada, et ve canlı hayvan ihracatçısı olan Türkiye, delidana etine, kanguru etine mahkûm edildi. Devlet marangozluk yapar mı diye ORÜS, ardından devlet bez satar mı diye Sümerbank işletmeleri özelleştirildi. Ardından, ekonomik sıkıntıların suçlusu olarak gösterilen, karadelik olarak ilan edilen pek çok sanayi kuruluşumuz, kamu kuruluşumuz özelleştirildi. Sonra, sıra, elektrik ve maden sektörüne dönük stratejik özelleştirmelere geldi. Çayırhan'dan Yatağan'a, Murgul'dan Divriğ'e stratejik madenlerin kapatılması ya da devredilmesi gerçekleştirildi.

Onsekiz aylık devri iktidarınızda, siz de, sizden önceki hükümetlerin yolundan gitmektesiniz. Sayın Emin Çölaşan'ın deyimiyle söylüyorum. Siz de özelleştirme denen oyuncağı yanlış kullanıyorsunuz.

Telekoma geçmeden önce iki özelleştirmenizden örnek vermek istiyorum. Bunlardan ilki, Balıkesir SEKA. Balıkesir SEKA İşletmesi, 192 000 000 dolara kuruldu; yenisini yapmaya kalksanız, 260 000 000 dolara kurabileceksiniz. Tesisin piyasa değerinin 56 000 000 dolar olduğu, resmî raporlarda mevcut. Ayrıca, tam 1 740 dekar arazisi, 201 lojmanı, fabrikaları, depoları, hangarları, sosyal tesisleri, çalışır durumda yüzlerce makinesi var.

Devletin ve milletin malı olan bu ulusal değerimiz, tarafınızdan, 1 100 000 dolara Albayraklara verildi. Albayraklar kim; Yeni Şafak Gazetesinin sahibi; iktidarınıza her gün, her koşulda destek veren ve işler alan, Trabzon Limanını da alan destekçiniz. Selüloz - İş Sendikası yargıya başvurdu ve satış iptal oldu; yargı uygulanmıyor.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Kim söyledi destekçimiz olduğunu, kim ?

İZZET ÇETİN (Devamla) - Gidip bakarsınız, gidip öğrenirsin; çıkar  burada konuşursun.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Nasıl destekçimiz olur bizim, olur mu böyle bir şey?!.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim

İZZET ÇETİN (Devamla) - On gün önce 1 100 000 dolara Albayraklara verdiğiniz Balıkesir SEKA'nın, bir deposundaki hurdalar 1 300 000 dolara satıldı; yani, 1 740 dönüm arazisi, tesisleri, lojmanları, ormanı her şeyiyle 1 100 000 dolara verdiğiniz SEKA Balıkesir Tesisinin bir deposundaki hurdalar 1 300 000 dolara satıldı; üstelik, satış işleminden sonra mallar teslim edilmediği için jandarma müdahale etmek zorunda kaldı.

İkinci örnek TÜPRAŞ; Türkiye'nin, Millî Piyango İdaresiyle birlikte altın yumurtlayan iki tavuğundan birisi. Önümüzdeki aylarda Millî Piyangoyu da elden çıkaracağınız için, bu Millî Piyangoyu da söylüyorum.

TÜPRAŞ, 27 600 000 ton hampetrol işleme kapasitesiyle Türkiye'deki rafineri kapasitesinin yüzde 86'sına, toplam depolama kapasitesinin yüzde 50'sine sahip; Türkiye'deki tek lastik hammaddesi üreticisi. Deniz tankerleriyle petrol ürünleri taşımacılığı yapan kârlı DİTAŞ'ın yüzde 80'i TÜPRAŞ'ın. 2003'te 13 500 000 000 dolarlık ciro karşılığı 24 000 000 ton petrol ürünü satmış. 635 000 000 dolarlık ihracat gerçekleştirmiş. 1 700 000 000 dolarlık modernleşme yatırımı yapmış. 2003 yılında, Kurumlar Vergisi, KDV ve diğer vergiler aracılığıyla, hazineye 7 700 000 000 dolarlık vergi intikali sağlamış. Avrupa'nın 7 nci, Ortadoğu ve Orta Avrupa'nın en büyük rafinerisi. Dünyanın en büyük 500 şirketi listesinde 480 inci sırada. Bugün kurmaya kalksanız, 10 000 000 000 dolar yatırmanız gerekiyor. Borsa değeri 2 300 000 000 dolar, 4 500 000 000 dolara sigorta etmişsiniz.

 

Şimdi soruyorum: Bu işletmeyi kaça sattınız; cevap, 1 300 000 000 dolar. Kime sattınız; karanlık işlerin merkezindeki borçlu bir tabela şirketi ile son anda ihaleye sokulan bir sermaye grubunun ortaklığına. Nasıl sattınız; Tataristan'a gizli seferler düzenleyerek. Ayıptır, yazıktır, günahtır!.. Bereket, TÜPRAŞ'ın satışını, Petrol-İş Sendikası yargıya intikal ettirdi ve bu satış yargıda iptal edildi.

Şimdi, sırada Telekom var. Yine, Telekoma geçmeden önce, onsekiz yıllık özelleştirme serüvenine kısaca bir bakalım: 1985'ten 2003 sonuna kadar geçen sürede 221 kurum özelleştirildi. Özelleştirme sonucunda, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 10 000 000 000 dolarlık kaynak elde etti, 9 700 000 000 dolar harcadı. Özelleştirme Yüksek Kurulu, 27 şirketin satış sözleşmesinde değişiklik yaparak, görevini kötüye kullandı. Özelleştirme Yüksek Kurulu, ayrıca, alıcıların borç ödeme planlarını 40 kez değiştirdi ve borçları dokuz on yıl erteledi, öteledi. Bu soygunla devlet borç altına sokuldu ve kamu zarara uğratıldı. İmtiyazlı hisseler süresinden önce kaldırılarak, hukuk ihlalleri yapıldı. Ülkeyi yönetenler, onsekiz yıldır özelleştirmenin her şeyi çözeceğini söylediler. Peki, neyi çözdüler? Ne işsizliğe çare bulundu ne de halkın gelir düzeyi artırılabildi. Özelleştirilen kuruluşlardan bir tane numune söyleyemezsiniz, eskisinden daha çok istihdam sağlayan, daha çok üretim yapan, daha verimli çalışan. Bugün, özelleştirilen kurumların büyük bölümü üretimden koparılmış, kapısına kilit vurulmuş durumda.

"Özelleştirme, yeni iş alanları yaratacak" denildi; günümüzde işsizlik, cumhuriyet tarihinin en yüksek oranına ulaştı; üniversite mezunlarımızın bile yüzde 30'dan fazlası işsizlik bunalımı içerisindedir.

"Kamu kurumları ekonominin sırtında kambur, onun için özelleştirilmesi şart" dediler; ama, yapılan özelleştirmelerle, ekonominin sırtındaki kambur küçülmedi, daha da büyüdü. Özelleştirmelerle, az önceki örneklerde ve Telekom örneğinde olduğu gibi, en çok kâr eden ve en çok kamu hizmeti üreten kuruluşlar peşkeş çekildi.

Özelleştirmelerle ekonomiyi darboğazdan kurtaracaklarını söylediler ve borçları ödeyeceğiz dediler; ama, geçen onsekiz yıl gösterdi ki, bütün bunların hepsi koskoca bir yalan. Türkiye'nin borçları azalmadı, çoğaldı. 2003 yılı sonu itibariyle, Türkiye'nin dışborcu 140 milyar doları aşarken, içborcu da 150 milyar doları aştı. Sadece, devri iktidarınızda, yani onsekiz ayda, Türkiye'nin borçları 60 milyar dolara yakın çoğaldı, arttı. Bugün, faizlerle birlikte, Türkiye'nin bütçesinin büyük bir bölümü, borç ödemeleriyle yerli yabancı tekellerin kasalarına aktarılmaktadır.

Telekomun özelleştirilmesi çabaları da bu ortamda yürütülmektedir. Kuruluş amacı kamu hizmeti vermek olan, ülkemizin çağ atlamasında öncülük eden, yüzaltmış yıllık deneyimiyle faaliyetini sürdüren bu ulusal varlığımız, yaklaşık, 21 162 000 sabit telefon hattı kapasitesine sahip. Halihazırda 19 000 000'dan fazla abonesi var, 1 100 000 kablolu televizyon abonesi var, 80 000 ankesörlü telefonu, 420 000 internet abonesi var; 90 000 kilometre fiber optik kablo hattı ve yaklaşık 3 milyar dolar değerinde menkul ve gayrimenkul değerleri var. Dünyanın 13 üncü büyük şebekesine sahip Türk Telekom, ekonomiye 13 milyar dolarlık bir katmadeğer sağlamakta. Bu denli önemli ekonomik büyüklüklere sahip Telekom, yapılan düzenlemeyle, ne yazık ki, yabancılara satılmak isteniliyor. Bu amaçla, 406 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin üçüncü fıkrası madde metninden çıkarılıyor; çünkü, bu hüküm, yabancıların Türk Telekomdaki hisse oranlarını yüzde 45'le sınırlıyordu. Oysa, bu konuda Anayasa Mahkemesi kararları ortada. Sizin de, iktidara gelmeden önce, geçtiğimiz dönemde, Telekomdaki bu haksızlığı gidermek için Anayasa Mahkemesine başvurduğunuzu hatırlatmak istiyorum. Siz de, iktidara gelmeden önce "Telekom ulusal varlığımızdır, satılamaz" derken, iktidar olduktan sonra, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların dayatmalarına boyun eğmek zorunda kaldınız.

Bakınız, Anayasa Mahkemesinin 1994/45 sayılı kararında "kalkınmayı hızlandırmak için, elbette, dış borçlanma, yabancı sermaye, yabancı ortaklıklardan yararlanmak gerekir; ancak, özelleştirme yoluyla giderek yabancıların nüfuzuna yol açılması ülke bağımsızlığı yönünden kabul edilemez. Bu gerçek, özelleştirme politikası uygulayan gelişmiş kimi ülkeleri bile önlem almak zorunda bırakmıştır" denilirken, ulusal varlıklarımızın yabancılaştırılması konusuna dikkat çekilmiştir. Yine, Mahkemenin aynı kararında "telekomünikasyon ve elektrik gibi stratejik öneme sahip kamu hizmetlerinin yabancılaşması, ülke savunması, güvenliği ve bağımsızlığı yönünden sakıncalıdır" denilmektedir.

Ülkemizin milyarlarca dolarlık birikimi yabancı tekellere teslim edilemez. Bu özelleştirme, özel sektör tekeli oluşmasına yol açacak, keyfî ücretlendirme, fiyat artışlarıyla rant grupları kasalarını dolduracaktır. Gözünü kâr hırsı bürümüş bir avuç yabancı tekel ve işbirlikçilerini memnun etmek için Telekom elden çıkarılamaz.

Değerli arkadaşlarım, hatırlarsınız, 1980'li yıllardan önce telefon edebilmek için, şehirlerarası, milletlerarası konuşabilmek için postanelere gidilir, telefon numarasını yazdırdıktan sonra uzunca bir süre beklenir, daha sonra, santral memurları "3 dakikanız doldu; devam ediyor musunuz" diye uyarırlardı.

1980'den sonra bu alanda yapılan hızlı yatırımlarla, telefon numaralarımız bir anda 4 rakamdan 5 rakama, 6 rakama, sonra 7 rakama çıktı. Bu ilerlemeye, kuşkusuz, çok sevindik. Biz de, artık, dünyanın medenî memleketleri gibi olmuştuk; evimize iki günde dijital telefon bağlanıyor; istersek, şehirlerarasını açtırıp, milletlerarasını kapattırabiliyor; 900'lü hatlardan erotik öyküler dinleyebiliyorsunuz; kimin kiminle konuştuğunu yakalayabilmek için dökümlü fatura alabiliyor; sabahları, telefonun uyandırmasını sağlayabiliyorsunuz; üstelik, ilerleyen yalnız telefonunuz değil, anten derdinden de kurtuldunuz.

Yani, şunu anlatmak istiyorum: Telekom, son yıllarda çok büyük yatırımlar yaptı ve bu alanda dünyanın 13 üncü büyük firması konumuna geldi.

Madem, teknolojimizi böylesine geliştirmiş ve dünyadaki gelişmeleri yakından izleyebilir hale gelmişiz, niye, ille de, Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Japonya ve Avustralya'da hizmet sunan altyapı sahibi uluslararası temel telekomünikasyon işletmecisi arıyoruz?! Madem, amaç teknoloji geliştirmek, neden geri kaldığımız iddia edilen alanlarda yatırım yapmıyor da, ileri sayılan şirketleri çağırıp, ortaklıklara girmiyor, kadrolaşma gibi ucuz yalanları üretiyorsunuz?!

Yok, amaç para ise, T'nin satışı Türkiye'yi kurtaracak ise, neden, diğer şirketler ya da gelişmiş ülkeler gibi, ulusal ve uluslararası borsalarda hisselerin bir bölümünü halka arz etmiyor da, bazen, hissenin üçte 1'ine, şirketin tamamını vermeye kalkışıyorsunuz?!

Değerli arkadaşlarım, Türk Telekomun verimli bir kuruluş olarak çalışması için, Türk Telekomun özelleştirilmesinden vazgeçilmesi gerekir. Kurumun, siyasî etkilerden bağımsız, sağlıklı bir çalışma ortamına kavuşması sağlanmalıdır. Ciddî bir planlamayla kurumun, kısa, orta ve uzun vadede yapacağı tüm yatırımlar belirlenmeli ve uygulamaya konulmalıdır.

Kurumun bünyesinde uzun yıllar görev yapmış, bilgi ve deneyim sahibi kadroların partizan uygulamalarla görevden uzaklaştırılmasına son verilmeli, deneyimli kadrolar eski görevlerine iade edilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, içinde yaşadığımız dünya, ne yazık ki, egemenlerin dünyası. Bugün, IMF gibi, Avrupa Birliği gibi, Dünya Ticaret Örgütü gibi, Dünya Bankası gibi kuruluşlar, bizim gibi gelişmekte zorlanan ülkelere birtakım politikaları dayatıyorlar. Bu ülkelerde, bizim gibi ülkelerde, üzülerek söylüyorum, politikaları, içdinamikleriyle belirlenmiyor; yeni dünya düzeni savunucuları emperyalistlerin, küreselleşmecilerin nasıl geldiğini göremiyorlar. Bunlar, yüzünüze güle güle, sırtınızı sıvazlaya sıvazlaya  geliyorlar. Onları kırmızı halılar, törenler, ikramlarla karşılıyorsunuz; telkin ve önerilerine uyuyorsunuz. Önce sinsi ve yumuşak, sonra küstah ve terbiyesizleşiyorlar. Kendi ülkelerinde üçüncü, dördüncü sınıf teknisyenler, doğrudan bakanlarınızla görüşüyor, ekonomiyi nasıl yöneteceğinizi söylüyor, emirler veriyor, tehditler yağdırıyor. Başka ülkelerde görev yaptıklarında, geldiğini ya da gittiğini kimsenin duymadığı, halkının adını bile bilmediği IMF ya da Dünya Bankası memurları sizin ülkenizde medyanın başköşelerinden inmez, bir dediği iki edilmez oldu. Sat derse satıyorsunuz, at derse atıyorsunuz. Onlar sat der, elektrikten madene, petrokimyadan petrole, SEKA'dan TÜPRAŞ'a, ne varsa satar; at dediklerinde de 10 000'lerce işçiyi işten atar, memuru devlet kapısından kovarsınız. Sonra devlet kurumlarınız yavaş yavaş yabancıların eline geçmeye başlar; çünkü, zaman, bir ülkeyi fiilen işgal etme zamanı değil; dolaylı olarak kendine bağlama, bağımlı kılma, sömürgeleştirme zamanı. Evet, değerli arkadaşlarım, Türkiye, iktidarınız döneminde adım adım sömürgeleştirilmekte; bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de bunu IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü aracılığıyla gerçekleştiriyorlar. Telekomun özelleştirilmesini bundan dolayı önemli buluyorum; çünkü, satılmasını isteyenler için de satışa karşı çıkanlar için de şimdi satılmak istenen Telekomun T'si değil, Türkiye'nin T'si. Karşı çıkmak da başta Telekom çalışanları, onların örgütleri olmak üzere tüm yurtseverlere düşen bir görev.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının özüne bakıldığında, yine geçmiş düzenlemelerde olduğu gibi Anayasaya aykırı pek çok hükümle karşı karşıyayız. Bu konuda Anayasa Mahkememizin vermiş olduğu önemli kararlar var. Bu kararlarda, özellikle, Anayasaya aykırılık Anayasanın 167 nci maddesinde kendisini gösteriyor. Türk Telekom tekel niteliğinde stratejik bir kuruluş. Daha önceki yasal düzenlemelerle Telekomun tekel olma niteliği kaldırılmıştır; ama, Anayasanın 167 nci maddesine göre devlet piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önlemekle görevlidir. İmtiyazlı hissenin yetkilerinin sınırlandırılması, işlevsiz hale getirilmesi bu açıdan Anayasaya aykırıdır.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, şimdiye kadar yapılan özelleştirmelerin ülkemize hiçbir yarar sağlamadığını biraz evvel söyledim. Gerçekten, ülkemizde uygulanan politikalar, borcu borçla çevirme politikaları. Borçları azaltacağız ya da faiz yükünden kurtaracağız diye bu kamu kurum ve kuruluşlarını yok pahasına elden çıkarırsanız, çok kısa süre içerisinde satacak kamu kuruluşu bulamayınca neyi satmaya kalkacağınızı, kimi satmaya kalkacağınızı merak ediyorum.

Gerçekten, Telekom Türkiye açısından son derece önemli, stratejik bir kuruluşumuz. O nedenle, sizleri bu özelleştirme sevdasından vazgeçmeye çağırıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Samsun Milletvekili Mustafa Demir; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, sözlerime, hemen, Sayın Çetin'in (T) benzetmesinden başlamak istiyorum. Evet, Telekomun baş harfi (T), Türkiye'nin de baş harfi (T); baş harfi (T) olan Telekom, hızla özelleştirilmelidir; geçmiş çalışmaların da gösterdiği budur; ama, baş harfi (T) olan Türkiye'nin satılmasını, bu ülke vatandaşlarından, isteyecek, teşebbüs edecek, düşünecek bir fert yoktur. Bunun bilinmesini, Yüce Heyetiniz huzurunda dile getirmeyi uygun görüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye, 1980 yılına kadar kapalı bir ekonomi izledi; Sayın Çetin de bahsetti. 1980 yılına kadar, kamuda, kamu işletmeciliğinde, zarardan, ziyandan pek söz etmek söz konusu değildi; çünkü, sınırlarını kapatmış, dünyadan kopmuş bir Türkiye'yle karşı karşıyaydık; ama, Türkiye'yi, 1980'li yıllara, 1980 yılından sonraki gelişmelere götüren, dünyadaki gelişmelerin zorlamasıdır. Ticarette ve sanayide, kamu yönetiminde, kendisini, artık götüremez, yönetemez, ayakta kalamayacak konuma gelmesinden kaynaklanan zorlamalardan sonra, Türkiye, 1980 yılından itibaren dünyaya açılma, serbest piyasa ekonomisini yerleştirme, onu bütün kurum ve kuruluşlarıyla işler hale getirme yoluna hızla girmiştir. Zaten, Türkiye'de de özelleştirme, 1980'li yıllardan itibaren söz konusu olmuştur; 1984 yılında başlayan özelleştirme çalışmaları, 2004 yılına gelene kadar birçok süreçten geçmiş. Kaldı ki, Türkiye ölçeğindeki bir ülkenin, yönetim zihniyeti açısından hem sanayide hem kamuda, özelleştirmede bugüne kadar birçok ülke özelleştirmesini tamamladığı halde, bugün Türkiye'nin henüz bu konuda daha belli bir mesafe katedememiş olması veya gelmesi gerektiği yere gelememesinin altında yatan en büyük neden, serbest piyasa ekonomisini uygulamaya geçmekle birlikte, bu konuda gereklerini yerine getirme noktasında zihniyet eksikliğinin, yetersizliğinin söz konusu olduğu gayet açıktır.

Kamu kuruluşları zarar ettirilmedi; dünya şartlarına ve serbest piyasa ekonomisine hem yönetimde hem yatırımda hem işletmecilikte uyamadıkları için doğal olarak zarar ettiler.

"Telekom kâr ediyor..." Telekomun 2003 yılı sonu itibariyle tekel olma özelliği artık ortadan kalktı; yani, hızla, kârlıyken kâr etmez duruma ve yakın bir gelecekte de zarar eder duruma, hatta, ileride, bir Telekom levhasıyla karşı karşıya kalma konumuna gelebiliriz.

Aslında, TÜPRAŞ'ta da aynı şey söz konusudur. Çok Değerli Sayın Çetin yine bahsetti;           10 milyar dolara, bugün, o TÜPRAŞ'ı yapamayabiliriz; ama, kendisi söyledi; piyasa değeri 2 300 000 000 dolar; bugünkü ihalede ulaşılmış olan miktar 1 300 000 000 dolar. Eğer, TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesi yakın gelecekte şayet gerçekleşemezse, kim bilir önümüzdeki yıl belki 500 000 000- 600 000 000 dolarlara satmakta zorlanabiliriz; TÜPRAŞ'ın tabelasının elimizde kalmasıyla karşıya kalabiliriz.

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) - Niçin satıyorsunuz?! İhtimaller üzerine konuşuyorsunuz...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Niye satıyorsunuz, onu açıkla!..

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  elektrik üretimi konusunda, şu anda dünyada en pahalı elektriği tüketen ülke Türkiye. Sanayicimizin, enerji fiyatları dolayısıyla, dünya piyasasında rekabetini büyük ölçüde kaybettiği bir konumda -geçenlerde, Yüce Meclis huzurunda, mobil santrallarla ilgili de bir görüşme yaptık- biz, hâlâ, Türkiye'nin yaptığı yanlış yatırım politikaları ve yanlış alım politikaları dolayısıyla, bugün görüyoruz ki tazminat ödüyoruz; ama, elektriği almıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, bu girişten sonra, Telekom konusuna girmek istiyorum.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Aria ve Aycell'in hesabını verin! 700 000 000 dolara mal oldu; onun hesabını verin!..

CANAN ARITMAN (İzmir) - Dam üstünde saksağan!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, dinler misiniz.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Ben, sizin konuşmanızı gayet güzel dinledim ve Sayın Çetin'in yaptığı konuşmalardan da şunu anladım. Aslında, söylediği her söz, Türkiye'de özelleştirmenin bir an önce, acilen yapılması gerektiğini teyit eder mahiyetteydi; eğer, tutanakları alıp okursak, bunu, orada, pekala görebiliriz.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Dinlememişsin sen, işine geldiği gibi dinliyorsun!

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Özal'dan örnekler veriyorsunuz.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Hükümetimiz, özelleştirme konusundaki kararlılığını ve ciddiyetini Türk Telekomun özelleştirilmesi sürecinde de göstermekte ve bunu her yönden başarıyla tamamlamak için, değişen şartlara ve ihtiyaçlara cevap vermek amacıyla görüşülmekte olan bu tasarıyı hazırlamış bulunmaktadır. Türk Telekomun, telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon hizmetlerinin tekel olarak yürütülmesine ilişkin hak ve yetkisi 1.1.2004 tarihi itibariyle sona ermiştir. Bu sebeple, Türk Telekomu özelleştirme çalışmalarında gelinen noktada, özelleştirmenin tam olarak istenen amaca ulaşması için birtakım ilave düzenlemelere ve yeniliklere ihtiyaç duyulmaktadır. Temel amaç, şüphesiz ki, özelleştirmenin gerçek değerinde ve en uygun koşullarda gerçekleşmesidir. Telekomünikasyon sektöründe rekabetin yoğun olarak yaşanmaya başladığı bir zamanda, beklenen özelleştirmenin ülke için en uygun şartlarda gerçekleşmesi gerekmektedir.

Telekom konusunda geçmişte yapılan uygulamaların Anayasa Mahkemesinden ve yargıdan dönmesinin altında yatan en büyük neden, bilindiği gibi, Anayasa Mahkememizin, hizmetlerin doğal ve hukuksal tekel olduğu varsayımından hareket etmesidir. Bu sebepledir ki, 1990'lı yılların başına kadar telekomünikasyon hizmetleri rekabete açılamamıştır; fakat, 406 sayılı Kanunda zamanla yapılan değişikliklerle Yüksek Mahkemenin endişeleri giderilmiştir. Unutulmaması gereken nokta şudur ki, Yüksek Mahkemenin kararını verdiği tarihteki şartlar ile bugünkü şartlar farklılıklar göstermektedir. Günümüzde değişen şartlarla, Türk Telekomun tekel hakkı tamamen ortadan kalkmış, telekomünikasyon sektörü tam rekabete açılmış, mobil telefon ve internet gibi yeni hizmetler üçüncü kişilere de sunulmaya başlanılmış ve yeni nesil telekomünikasyon hizmetleri ortaya çıkmıştır. Pek çok işletmecinin faaliyet gösterdiği bir sektörde sadece bir işletmeci olan Türk Telekom hisselerinin yüzde 45'inden fazlasının ya da tamamının yabancı gerçek veya tüzelkişilerin eline geçmesi, telekomünikasyon hizmetlerine ilişkin olarak, çoğunluğu ele geçirmesi anlamına gelmemektedir; çünkü, Türk Telekom, artık, pazarın sadece belli bir kısmına hitap etmektedir. Şu nokta unutulmamalıdır ki, devletin bu hizmetler üzerindeki denetim ve düzenleme yetkileri devam etmektedir. Bu amaca ulaşmak için, 4502 sayılı Kanunla Telekomünikasyon Kurulu oluşturulmuş ve faaliyete geçmiştir.

Düzenlemeyle amaçlanan asıl hedef, hiç kuşkusuzdur ki, Türk Telekom hisselerinin mutlaka yabancı yatırımcılara satılması olmayıp, Türk Telekom gibi çok büyük bir sermayeye sahip olan bir şirketin, yabancı yatırımcıların da katılacağı bir ihale sürecini gerçekleştirerek, değerinde veya mümkünse değerinin üzerinde satılmasını temin etmektir.

Değerli milletvekilleri, her şeyden önce, Türk Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili usul ve esaslar 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda düzenlenmiştir. Bu bağlamda, 406 sayılı Kanunun ek 17 nci maddesinde, Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili olarak, kapalı zarf usulü öngörülmüştür. Tasarı, özelleştirme aşamasında çok etkili bir ihale usulü olmayan kapalı zarf usulünü değiştirerek, yabancı yatırımcıların ihaleye katılması yoluyla rekabet ortamının tam sağlanması ve çok önemli bir konuda, sağlıklı bir özelleştirme yapmak amacıyla pazarlık usulünü getirmektedir.

Kanun tasarısının değiştirme ihtiyacı duyduğu diğer bir nokta ise, 406 sayılı Kanunun ek 29 uncu maddesinin yeniden düzenlenmesi gereğidir. Özelleştirme sürecinde, Türk Telekomun personel yapısı tekrar gözden geçirilmelidir. Dünyadaki telekomünikasyon şirketlerinde ortalama 20 000 - 25 000 çalışan bulunduğu halde Türk Telekom ölçeğindeki bir telekomünikasyon şirketinde, bizim Telekomda 63 000 kişi istihdam edilmektedir.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Diğer ülkelerde kaç kişi çalışıyor? Bilmeden konuşuyorsun, milleti kandırıyorsun.

BAŞKAN - Sayın Öktem, lütfen..  Niye heyecanlanıyorsunuz.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Doğruyu söylemiyor.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Bunların sadece 1 000 civarında olanı kalifiyedir. Etkili ve verimli hizmet sunmak adına, personel yapısının yeniden düzenlemesiyle ilgili olarak, istihdam fazlası olan nakle tabi personelin başka kurum ve kuruluşlara nakil işlemleriyle ilgili bir düzenleme öngörülmüştür.

Ayrıca, bu değişikliğe paralel olarak 406 sayılı Kanuna 3 madde eklenmiştir. Ek 32 nci maddede yapılan düzenlemeyle mevcut personelin iş mevzuatına geçmesine imkân sağlandığı gibi, ayrıca mevcut statüsünde çalışmaya devam edenlerin kazanılmış hakları da korunmuş, boş ve boşalacak kadrolar iptal edilmek suretiyle geçiş dönemine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Bu madde kapsamında ek 31 inci maddedeki düzenlemeyle Telekomun diğer işletmelerle eşit şartlarda rekabet edebilmesi amaçlanmış, ek 33 üncü maddeyle Türk Telekomca yürütülmekte olan uydu hizmetlerinin de ayrı bir anonim şirket tarafından yürütülmesine olanak sağlayan ayrıntılı bir düzenleme yapılmıştır.

Anonim şirket statüsüyle uluslararası uydu operatörleriyle ortaklıklar yapılması sağlanabilecek, dahası, yerli ve yabancı üretici ve işleticilerle ülke dışında yatırım ve işletme yapılabilmesi, ihalelere girebilmesi sağlanacaktır.

İhtiyaç duyulan diğer bir düzenleme ise telekomünikasyon sektörünün ülke ekonomisindeki önemi nedeniyle, herhangi bir nedenle kurul üyelerinde birden fazla eksilme olması halinde, karar alma sayısında yaratacağı risk nedeniyle Telekomünikasyon Kurulu Üyelerinin sayısı artırılmış ve bu maddeye paralel olarak düzenlenen 5 inci maddede üyelerin atanma usulleri belirlenmiştir.

Türk Telekomun tekel hakkının sona ermesiyle, Telekom bünyesindeki Telsiz İşletme Müdürlüğünün tüm menkul, gayrımenkul, demirbaş, mal varlığı, uzaktan kontrol teçhizatı ve data kanalları, tüm ölçü aletleri,motorlu araçlar, telsiz sistemleri, sözleşme, hak, alacak ve borçlar, leh ve aleyhte açılmış ve açılacak olan dava ve icra takiplerinin Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğünce yürütülmesi hükme bağlanmıştır. Bu değişiklikle amaçlanan nokta ise, Telsiz İşletme Müdürlüğünün Türk Telekom üzerinde yarattığı menfi etkinin bertaraf edilmesidir.

Düzenlemeyle ihtiyaç duyulan diğer bir husus da, Bankalar Kanunu uyarınca yönetim ve denetimi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca devralınan şirket ve iştiraklerden olan devlet alacaklarının bir an önce tahsilini sağlamak için, şirket ve iştiraklerin mal varlıklarının satışına ilişkin düzenlemeye gerek görülmüş olmasıdır. Tüm bu usul ve esaslar, Fon tarafından belirlenecektir.

Kanun tasarısında, 8 inci madde kapsamında düzenlenen diğer bir husus ise şöyledir: Türk Telekomda, şu anki yapı itibariyle 5 ayrı statüde çalışan personel bulunmaktadır. Bu statülere ilişkin işlemlerin takibi ve farklı düzenlemelerin yapılması ve bunlara ilişkin aksaklıkların giderilmesi amacıyla, Türk Telekomun, statü gereği sadece iş mevzuatına tabi personel çalıştırmasına imkân sağlayan bu düzenlemenin yapılması uygun bulunmaktadır. Bu yeni düzenleme gereği uygulama imkânı kalmayan hükümler de ayrıca yürürlükten kaldırılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türk Telekom, mevcut telekomünikasyon altyapısıyla, en yeni teknolojileri ülkemize başarıyla getirip uygulayarak, hem yeni teknolojileri hizmete sunmayı başarmış hem de bunları ülkemizin en ücra köşelerine kadar götürmüştür.

2003 yılı sonunda, Türk Telekomun, telekomünikasyon şebekeleri üzerinden sunulan ulusal ve uluslararası ses iletimini ihtiva eden telefon hizmetleri ve her türlü telekomünikasyon altyapısının kurulması ve işletilmesi tekeli sona ermiştir. Tekelin sona ermesiyle birlikte, sektör tamamen rekabete açılmış ve Telekomünikasyon Kurumunca verilen lisanslarla yeni işletmeciler telefon hizmetleri sağlamaya yetkili kılınmışlardır. Zaten bilindiği gibi, tekelin sona ermesinden önce GSM işletmecilerinin pazara girmesiyle telefon alanında başlayan rekabet önemli büyüklüklere ulaşmıştır. Örneğin, 2003 yılında bir cep telefonu işletmecisinin tek başına sahip olduğu abone sayısı, Türk Telekomun abone sayısını geçmiştir. Cep telefonu işletmecilerinin toplam trafiği ise, yine Türk Telekomun trafiğini aşmıştır.

2003 yılı sonunda tekelin sona ermesiyle, bugüne kadar tekel statüsünde kârlı bir işletme olmayı başarmış olan Türk Telekom, yeni döneme zorluklarla birlikte başlamıştır. Rekabetle birlikte, en iyimser senaryolara göre iki yıl içerisinde Türk Telekomun uluslararası ve şehirlerarası gelirlerinde azalma beklenmektedir. Bunun yanı sıra, serbestleşmeyle birlikte pazarda oluşacak rekabet, hem tüketicilere hem de ülke ekonomisine katkı sağlayacaktır. Nitekim, rekabete açılan sektörde faaliyet gösterecek yeni işletmeciler, ekonomik anlamda yaratacakları katmadeğer ile tüketicilere kaliteli ve ucuz hizmet sağlamanın yanı sıra ilave istihdam ve vergi geliri de sağlayacaklardır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, dünya örneklerine baktığımızda Avrupa Birliği üyesi 25 ülkede, Lüksemburg ve Güney Kıbrıs'ın dışında tüm ülkelerin telekom operatörlerinin özelleştirilmiş olduğunu görüyoruz. Bu ülkelerin tamamında telekom sektörü serbestleşmiş durumdadır. Diğer bir deyişle, sektörü serbestleştiği halde telekomu özelleşmemiş olan ülke olarak  neredeyse Türkiye kalmıştır.

Türk Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili olarak olası yatırımcıların bilgilendirilmesi amacıyla Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca firmalara Türk Telekomun mevcut durumuyla ilgili olarak bir bilgilendirme kitapçığı verilmiştir. Bilgilendirme süreci, Türk Telekomun hukukî, operasyonel ve malî durumunu içerirken, ayrıca, potansiyel yatırımcıların özelleştirme sürecine ilişkin görüşlerini almayı hedeflemiştir. Bilgilendirme süreci 15 Temmuzda tamamlanacaktır. Bu nedenle, Türk Telekomun başarılı bir şekilde özelleştirilmesine imkân tanıyacak bu tasarının Yüce Meclisimizce kabul edilmesi ülkemiz için hayırlı bir görev olacaktır.

Bu ideale ulaşmak temennisiyle kanun tasarısının yasalaşmasını ve hepimize hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demir.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türk Telekom Anonim Şirketinin özelleştirilmesini kolaylaştırmak amacıyla önümüze getirilen tasarıyı tartışıyoruz.

Daha da önemlisi, yeri geldiği zaman bilgi toplumu, bilgi çağı dediğimiz, içinde bulunduğumuz çağın altyapısını oluşturan Telekomun, bundan sonra Türkiye'de alacağı şekli tartışıyoruz burada. Bu bakımdan, son derece önemli, stratejik ve kritik bir tasarıyla karşı karşıyayız ve ne yazık ki, sadece tasarının kendisi değil, gerekçeleri de çok ciddî yanlışlarla doludur. Bu yanlışları bir bir sayarak, sizlere anlatmaya çalışacağım.

Birincisi, Türk Telekomu özelleştirerek, bir rekabet ortamı, bir verimli çalışma ortamı yaratılacağı iddia ediliyor. Rekabet ortamını yaratmak için özelleştirme gerekli değildir. Rekabet ortamı, serbestleşmeyle; yani, lisans, ruhsat, izin gibi hizmetleri serbestleştirmeyle sağlanır.

Türk Telekomda, 1 Ocak 2004 tarihinde tekel bitmiş olmasına karşın, serbestleşme henüz tamamlanmamıştır. Yerel ağın paylaşıma açılmasından tutun, tüketici haklarıyla ilgili düzenlemelere kadar, kablolu TV hizmetlerine ilişkin yetkilendirmeye kadar, çok sayıda konuda serbestleşme altı ay ilâ onbir ay kadar gecikmiştir.

Serbestleşmenin sağlanmadığı bir ortamda, rekabetin önünü açacak serbestleşmenin sağlanmadığı bir ortamda, piyasa düzenleme gücüne kavuşturulmamış bir telekom kurumunun olduğu bir ortamda, özelleştirmenin sakıncalarını benim burada anlatmaya zamanım yok; fakat, düşünen bunları görebilir. Rekabetse, serbestleştiririz.

Serbestleştirmede gecikme oluyor, 1.1.2004'te serbestleştirilmiş olması gereken Telekom altyapısı hâlâ beklemektedir; ama, özelleştirme öne geçmektedir. Neden; değeri düşermiş...

Değerli arkadaşlarım, Türk Telekomu serbestleştirince bunun değeri düşer diye şimdiden satalım anlayışı... Sattığımız insan, sattığımız kuruluş ahmak mı allahaşkına, bu değeri düşecek şeyi alsın?! Bir apartman dairesi satın alırken bile, o mahallenin geleceğini gözönüne alıyorsunuz; Türk Telekomun geleceğini gözönüne almadan "değeri düşüyor, şimdiden satalım" anlayışı kadar garip bir anlayış duymadım.

Neden serbestleşme bu kadar gecikti diye sorduğumuzda "serbestleşmeyi yaparsak, Telekomu ucuza satarız..." O zaman, sattığımız kuruluş Telekomu alınca serbestleştirmeyi yapmayacak mısınız?! Yani, biz, kamu tekelinden bir özel tekel mi yaratmaya uğraşıyoruz?! Lütfen... Hiçbir ciddiyeti olmayan argümanlar, iddialar...

Ayrıca, şu anki değeri gerçek değerinin çok altındadır, çok yanlış bir zamanlama söz konusudur satmak için. Bunun iki gerekçesi var; biri konjonktür. Dünyada telekom şirketlerinin fiyatları düşmüştür. Bunun nedeni de, teknolojideki gelişme sayesinde, yatırımlar sonucu ortaya çıkan çok fazla kapasitedir. 1998-2002 arasında, fiber kablo dünyada 5 kat arttı; fakat, o fiber kablonun uçlarına konulan cihazlardaki teknolojik gelişme sayesinde, o fiber kablodan geçen kapasite 100 kat arttı. Ne oldu; 500 kat arttı kapasite 4 yıl içerisinde. Aynı dönemde, talep sadece 4 kat arttı. Şimdi, böyle olunca, elbette düşer. Bu daha yeni oldu; elbette, telekom şirketlerinin fiyatı düşer. Şimdi, böyle bir ortamda satmanın sakıncası da aşikâr olmalı.

Ayrıca, Türkiye'de, her ne kadar kârı çok yüksek gibi görünse de Türk Telekomun, işletilmesinde olan birtakım sorunlar nedeniyle -hesaplara biraz daha yakından bakarsak- abone başına geliri 291 dolardır. Avrupa'da, Türkiye'den sonra abone başına geliri en düşük olan Polonya'dır, 650 dolardır; 2 mislinden fazla. Denilebilir ki: "Polonya'nın, Polonyalının satın alma gücü daha fazla; onun kişi başına düşen geliri daha fazla." Onu da hesapladım; Polonya'nın kişi başına düşen geliri satın alma paritesine göre Türkiye'ninkinin 1,5 katıdır. Bu hesabı da yaptıktan sonra, bunu da hesaba kattıktan sonra, Türkiye'nin, Polonya düzeyinde abone başına geliri olmamasından senede kaybettiği miktar 2 500 000 000 dolardır; gelirden kaybı 2 500 000 000 dolardır. Şimdi, böyle bir ortamda, böyle bir durumda satmaya kalkmak...

Diğer bir iddia "herkes özelleştirdi, biz kaldık." Olaya slogan olarak bakmayalım. Birincisi, herkesin özelleştirdiği sırada Telekomun değeri fazlaydı, şimdi dibe vurmuş; biz satalım diyoruz. İkincisi, şu anda önemli olan, fiziksel altyapı değil, satmaya uğraştığımız şey değil -o altyapının stratejik önemi var, o ayrı- fakat, esas ekonomik açıdan önemli olan, bu altyapının üzerinden verilen hizmetlerdedir. Bu hizmetleri biz serbestleştirerek ancak, geliri ve verimliliği artırabiliriz. Bakın, herkes özelleştirdi, biz özelleştirmedik derken, herkesin özelleştirmesini inceleyen bir Dünya Bankası çalışması vardır, bir iççalışma; geçen sene -yayımlanmadı, bir iç memodur -benim elime geçti; arzu edene gönderebilirim. Bu çalışmaya göre, şimdiye kadar yapılan özelleştirmenin hepsinde, eğer, şu sıra izleniyorsa özelleştirme başarılı olmuştur, izlenmiyorsa başarısız olmuştur; o sıra da şudur: Önce serbestleşme sağlanır. Onunla beraber, piyasaları düzenleyici kuruluşun, yani, bizdeki Telekom Kurumunun etkinliği sağlanır, ki, piyasaları düzenleyebilsin, yeni tekel yaratmasın. İşte, ondan sonra özelleştirme gündeme gelebilir. Türkiye'de ne serbestleştirme tamamdır ne Telekom Kurumu piyasaları düzenleyebilecek güçtedir; biz, özelleştirmeye çalışıyoruz... Son derece yanlıştır.

Ayrıca her yerde özelleştirildi derken de ne kadar özelleştirildi?.. Bu tasarıyla, biz, yabancıların satın alabileceği hisse oranını yüzde 95'e kadar izin veriyoruz. Devlet hissesi Almanya'da yüzde 58'dir, Fransa'da yüzde 63,5'tir, İsviçre'de yüzde 65,5'tir; yani, kamu, oralarda, stratejik nedeniyle kontrolü elinde tutmayı düşünebilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, diğer bir iddia, yanlış iddia şudur: "Efendim, özelleştirelim de, daha verimli bir işletme anlayışıyla Telekom Kurumu çalışsın." Daha verimli işletme anlayışı için özelleştirmeye, o kabloyu satmaya gerek yok ki. 85 000 kilometrelik Kablo-TV, şu anda, yüzde 5 kapasiteyle kullanılıyor. 1 Ocak 2004'te verilmiş olması gereken izinleri, verin lisanslılara, onun üzerine işletmecilerimiz verimli çalışmalarını yapsınlar; bunun için, o kabloyu satmaya gerek yok ki. Hem o kablonun üstünde gerçekten verimli çalışabilecek işletmelere izin verilmiyor, ondan sonra da, verimlilik adına "biz bu kabloyu satalım" anlayışı var. Yanlıştır, çok yanlıştır, çok kritik bir hatadır.

Ayrıca, diğer bir şikâyet de, Türk Telekom üzerine siyasî baskı olması, işte, 60 000'in üzerinde personeli olması vesaire. Eğer, Türk Telekomun üstündeki siyasî baskıyı önleme gücünden yoksun bir Telekom kurumu varsa, bu Türk Telekom bir özel tekel haline geldiği zaman, onun bir özel tekel olarak çalışmasını nasıl önleyecek aynı Telekom Kurumu?.. İşte, bunun için, Telekom Kurumunun, yani, piyasaları düzenleyici kuruluşun daha güçlü olması önem taşıyor.

Şimdi, özelleştirme yöntemi de yanlış; onu da geçeyim; ama, size bir şey okuyayım: "Tasarı, Telekom özelleştirmesi ismiyle iki yıldır uluslararası sermaye kuruluşları tarafından Türkiye'ye baskı vasıtası olarak kullanılmakta..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - "...yapılacak yardımlar, bu özelleştirmenin yapılması şartına bağlanmaktadır." Kim yapıyor bu iddiayı biliyor musunuz; bunu, altında, şu anda Sayın Meclis Başkanımız olan Bülent Arınç'ın imzasının olduğu, yine AKP'nin yöneticilerinden olan Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat'ın olduğu 11 Mayıs 2001 tarihli Plan ve Bütçe Komisyonu raporundan alıyorum. Üç sene önce, bunun, yabancı sermayenin baskısı altında yapıldığını iddia edenler, şimdi bunu önümüze getiriyorlar.

Devam ediyorum aynı muhalefet şerhinden: "Türk Telekomun acele özelleştirilmesini isteyen uluslararası kuruluşlar, aslında çokuluslu şirketler için kârlı bir pazarı açmak istemektedirler." İki yıl önce böyleydi de şimdi böyle değil mi?! "Türk Telekom özelleştirilince hâkim olacak çokuluslu şirketler, Türkiye'de -bakın, bunlar hep doğru- haberleşme teknolojisinin gelişmesini ve üretimi de caydıracaklardır." Doğru. Teletaş'ta da bu olmuştur. Sizin partilileriniz de bunu iki sene önce, başka partililer özelleştirmeye kalkınca söylemiş, şimdi, iktidar olduktan sonra, IMF emrediyor diye satmaya yanaşmak doğru değildir. Bu yasa, uzun vadede... Sayın Bakana o konuda bir örnek verdim. Elli yıl önce, komünist işidir diye demiryollarına izin verilmedi, Türkiye'de karayolları geliştirildi; stratejik bir hata yapıldı; fiyatını çok pahalı ödedik. Bugün yapılan bu stratejik hatanın da önümüzdeki on yıllarda fiyatını çok büyük ödeyeceğiz.

Bu bakımdan, sayın AKP milletvekillerinin de bize katılıp bu yasaya destek olmamalarını diler; hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Tasarının tümü üzerinde, Hükümet adına, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım söz istemektedir.

Buyurun Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı görüşmeleri münasebetiyle söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bu 10 maddeden oluşan tasarıyla ilgili en önemli ve komisyonda da üzerinde ağırlıklı olarak durulan konu, Türk Telekomun özelleştirilmesinde yabancı yatırımcılara getirilen yüzde 45 sınırlamasının kaldırılmasıyla ilgilidir; yoksa, Türk Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili doğrudan bir düzenleme içermemektedir.

Esasen, Türk Telekomun özelleştirilmesine ilişkin yasal düzenleme, 1995 yılında çıkarılan 4107 sayılı Yasayla halen mevcuttur ve bu yasa çerçevesinde birkaç kez teşebbüs edilmiş; ancak, özelleştirme gerçekleşmemiştir.

Kamuoyunda, Türk Telekomun özelleştirilememesi nedeniyle değerindeki kayıptan dolayı ülkenin kaybettiklerinin, zaman zaman, çeşitli platformlarda, çeşitli kuruluşlar ve kişiler tarafından gündeme getirildiğini hepimiz biliyoruz, hep konuşuluyor.

Değerli arkadaşlar, hakikaten, telekomünikasyon sektörü, 1990'lı yılların başından itibaren dünyada çok hızlı gelişti ve GSM lisanslarının verilmesiyle birlikte oldukça parlak bir dönem geçirdi; ancak, geçen süre içerisinde, GSM lisanslarının normal bedellerinin çok üzerinde verilmiş olmasından ve 1990'lı yılların sonuna doğru yaşanan global krizden dolayı sektördeki gerilemenin etkisiyle, zamanla, tüm dünyada ve ülkemizde de telekom sektörü olumsuz etkilenmiş ve ülkemizin çok önemli birikimine sahip, çok önemli kuruluşu olan Türk Telekom da, bu anlamda, değer kaybına uğramıştır. Bu bir hakikattir, sadece Türk Telekoma mahsus bir konu da değildir ve dünyadaki değişime paralel olarak aynı sonuç Türk Telekomda da olmuştur.

Türk Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili geçmiş sürece baktığımızda, 1995 yılında bir teşebbüs var; ancak, Anayasa Mahkemesinin iptal etmesiyle bu özelleştirme gerçekleştirilememiş; daha sonra, 2000 yılında bir başka deneme yapılmış; ancak, burada da, ne yazık ki, ilan edilen değerden teklif veren kimse çıkmamıştır.

Peki, 1995'teki özelleştirmeye iptal gerekçesinde Anayasa Mahkemesi ne tespitler yapmıştı; isterseniz, buna bir göz atalım.

Bunlardan en önemlisi, stratejik önemine binaen Türk Telekomun özelleştirilmesinin mahzurları üzerinde durulmuş ve telekomünikasyon sektörünü denetleyen, düzenleyen bir kuruluşun olmaması önemli gerekçe olarak gösterilmiştir. Bunun yanı sıra, imtiyazlı hissenin bulunmayışı nedeniyle strateji ve güvenlik açısından mahzur doğuracağına dikkat çekilmiştir. Diğer bir husus da, GSM sektörünün yeterince gelişmemiş olmasına, halen, Türk Telekomun stratejik bir değer ifade ettiğine vurgu yapılmıştır. Son bir husus olarak da, uydu sisteminin özelleştirmeden mutlaka ayrı düşünülmesi gereğine dikkat çekilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bugün duruma baktığımızda, bu gerekçelerin tamamı ortadan kalkmıştır; çünkü, bildiğiniz gibi, ilkönce gelir paylaşımı esasına göre GSM şirketleriyle anlaşma yapılmış, bu anlamda, Türk Telekom dışında telefon hizmetini GSM'le vermenin yolu açılmıştır. O günden bugüne, daha sonra bunlar imtiyaz sözleşmesine dönüştürülmüş ve piyasaya giren 4 şirket bu hizmeti vermeye başlamıştır. Bugün itibariyle GSM abonelerinin oluşturduğu toplam abone sayısı 29 000 000 iken, Türk Telekomun sabit abone sayısı 19 000 000'da kalmıştır; yani, cep telefonu şirketleri, artık, sabit telefonun önüne geçmiştir.

Diğer önemli bir gelişme de, 2000 yılında Telekomünikasyon Kurumu, piyasayı düzenleyip denetlemek amacıyla kurulmuş ve bugün, serbestleşmeyle ilgili faaliyetlerini başarıyla yürütmektedir.

Yapılan bu düzenlemede, bu değişiklikte, imtiyazlı hisse konusu da korunmuş ve imtiyazlı hissenin sınırları, kullanılacağı durumlar açıkça tarif edilmiştir.

Yine, uydu hizmetleri de telekomünikasyon bünyesinden çıkarılmak suretiyle, Anayasa Mahkemesinin daha önceki iptalinde dikkati çektiği hususlar da tamamen yerine getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, özelleştirmede, ne yazık ki başarılı değildir. Bunu hepimiz biliyoruz. Komünist sistemle yönetilen ülkelerin bile, Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra, serbest kalır kalmaz ilk yaptıkları iş, stratejik denen ve önemli sayılan bütün kurumları çok kısa sürede özelleştirmeleridir.

Şimdi, özelleştirmeye bakışımızı değiştirmek mecburiyetindeyiz. Özelleştirmeyi peşkeş çekme, talan etme, birilerine rant sağlama gibi görmeye devam edersek, biz, hiçbir alanda başarılı olamayız.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Çekilmiyor mu?!

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Özelleştirme çözüm mü Sayın Bakan! Hangi özelleştirme başarılı oldu ki bu olsun!

RECEP KORAL (İstanbul) - Hâlâ orada mısınız?!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Efendim, şimdi, bakın, özelleştirme...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Delik büyük, yama küçük!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu ülkenin kaynakları bu ülke insanınındır. İster kamunun elinde olsun, ister özel şahıslar elinde olsun, bu ülkede üretilen mal ve hizmetler, bu ülke insanının refahı için harcanacaktır. Bunu, böyle bilmemiz lazım.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Faize gidecek hepsi Sayın Bakanım.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Cumhuriyetin kuruluşundan 1950'li yıllara kadar, hakikaten, devlet, kamu eliyle çok büyük hizmetler ifa etmiş ve bu kuruluşlar, tarihî görevlerini başarıyla sürdürmüşlerdir; ancak, Türkiye'de, 1950'li yıllarda, daha doğrusu, etkin olarak 1980'den sonra başlayan özel teşebbüs ve özel girişimin süratle gelişmesi sonucu, artık, kamu kuruluşlarının özel şirketlerle rekabet etmesi zorlaşmıştır; bunu görmemiz lazım.

Bu durum, bugün de devam etmektedir; çünkü, özel şirketlerin karar alma süreçleri çok hızlı çalışmakta, değişen ekonomik şartlara göre karar verebilmektedirler. Oysa, kamu kuruluşlarında, çeşitli denetlemeler, çeşitli prosedürler ve bürokratik engeller dolayısıyla, anında karar alınması gecikmekte ve çok başarılı bir kuruluş, çok kısa sürede, zarar eder, kamuya yük olur hale gelebilmektedir. Dolayısıyla, yöneticilere...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Bakan, siz icrasınız; önündeki engelleri kaldırın o zaman!

BAŞKAN - Sayın Öktem, müdahale etmeyin.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Beceremiyor musunuz?!

BAŞKAN - Sayın Öktem, lütfen, müdahale etmeyin.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Bizim yaptığımız bundan ibaret.

Sayın Vekilim, bakın...

BAŞKAN - Sayın Bakan, Genel Kurula hitap eder misiniz.

Buyurun.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Siz böyle yapmıyorsunuz, siz satışla meşgulsünüz!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Efendim?..

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Satışla meşgulsünüz... Bu özelleştirmelerde, kendi çocuğunuza ihale payı vermeyi düşünüyor musunuz?!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Lütfen, söylediğinize dikkat edin!

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Dikkat ediyorum!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Burası ciddî bir Meclis, Sayın Vekilim.

BAŞKAN - Sayın Öktem, lütfen!..

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Doğruyu söylemiyorsunuz, kamuoyunu yanıltıyorsunuz siz hepiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Saçmalama be!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, kamuoyu bizi izliyor. Burada...

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir saniye...

Sayın Öktem, Tüzüğe göre, söz isteyip, burada düşüncelerinizi ifade etme hakkınız var; niye müdahale ediyorsunuz?!

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Doğruyu söylesin müdahale etmeyelim.

BAŞKAN - İçtüzük hükümlerini uygulamak zorunda kalırım sonunda.

Buyurun Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Sağ ol Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, tabiî, biz, Bakanlık olarak, Hükümet olarak, bu konudaki görüşlerimizi, yaptıklarımızı, yapmak niyetinde olduklarımızı da, en açık şekilde, sizlere ve 70 000 000 insanımıza, burada anlatıyoruz. Burada, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli temsilcileri de, AK Parti temsilcileri de, bizler de, konuyla ilgili görüşlerimizi ifade ediyoruz. Bizim vazifemiz, kamuoyunu doğru şekilde bilgilendirmek ve kamuoyunun, insanımızın yararına düzenlemeleri yapmaktır. Bu konuda, gerek komisyonlarda gerek komisyonlar öncesinde, gerekli katkıları alabilmek için, Anamuhalefet Partimizin yetkilileriyle de gerekli görüşmeleri yaptık. Sizlerin bu konudaki düşüncelerine, muhalefetine saygı duymakla beraber, bu konuyu şahsıma, aileme hakaret vesilesi yapmanızı kınıyorum!

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Hakaret etmiyorum; daha önceki örneklerden yola çıkıyorum ben.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, konumuza gelelim.

Sayın Coşkunoğlu, benim değer verdiğim, uzman bir hocamızdır. Söylediği birkaç şey çok önemli; özelleştirmede serbestleşme sürecinin tamamlanmasına ve düzenleyici kurumun sağlıklı çalışmasının önemine işaret etti. Buna tamamıyla katılıyoruz ve esasen, bu şartların da, Türkiye'de tahakkuk ettiğini ifade etmek istiyorum.

Telekomünikasyon Kurumu, 2000 yılında kurulmuş ve o günden bugüne, imtiyaz sözleşmeleri, genel izin, birinci, ikinci derece lisanslar gibi düzenlemeleri yapmıştır, yapmaya da devam etmektedir. Bugün itibariyle, sektörde her alanda serbestleşme gerçekleştirilmiştir; ancak,  yıl içerisinde, uygulamayla ilgili olarak bunlar devam edecektir. Örneğin, uzak mesafe telefon hizmetleri lisansı 27 şirkete verilmiştir. Kablo platformu, altyapının ortak kullanılması gibi daha önemli hususlar da bu yıl içerisinde, kurum tarafından, düzenlemelerle verilmiş olacaktır. Şu soru akla gelebilir: "Özelleştirmeyi, rekabet tam anlamıyla oluştuktan sonra yapacağınıza daha önce yapsaydınız, tekel hakkı varken yapsaydınız daha iyi olmaz mıydı?" O zaman tekrar plağı 1995'e çevirmemiz lazım. Orayı geri getiremeyeceğimize göre, bugünkü şartlarda en iyi olanı yapmak zorundayız. O da, bu özelleştirmeden beklenen sonuç da şudur: Türkiye'de telekomünikasyon pazarı çok küçüktür. Şu anda, cep telefonu şirketlerinin toplam cirosu Türk Telekomun cirosunu geçmiştir ve toplam ciro 7-8 milyar dolar olarak hesap edilmektedir. Halbuki, bu denli yaygın abone sayısına, çalışan sayısına sahip telekomünikasyon şirketlerinin cirosu bunun 5-10 katı kadardır. Bu özelleşmeyle birlikte sektörün pazar payının büyüyeceğini ve vatandaşın, telekomünikasyon hizmetlerinden, daha ucuz rekabet ortamında, daha kaliteli hizmet olarak yararlanacağını söylemek kehanet olmaz.

Diğer bir konu da, oluşturulacak yeni katmadeğerle yeni istihdam alanları oluşacak, yeni yatırımlar yapılacak ve bu da ülkemize bir kazanım sağlamış olacaktır.

Değerli arkadaşlar, şimdi, yabancıların bu sektöre giriyor olması bizi hiçbir şekilde endişelendirmemelidir; çünkü, zaten, hangi alanda olursa olsun, Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanununa göre Türkiye'de kurulmuş şirketlerin sahibi kim olursa olsun, özelleştirmeye girmeden bile, telekomünikasyon şirketi kurup Türkiye'de faaliyetlerini rahatça yürütebilirler. O bakımdan, bu yöndeki itirazları da çok anlamlı bulmadığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili öteden beri devam eden süreç, 22 Aralık günü itibariyle alınan Bakanlar Kurulu kararıyla bir takvime bağlanmıştır ve bu takvim çerçevesinde çalışmalarımızı devam ettirmekteyiz. Türk Telekomun özelleştirilmesinin, diğer kurumların özelleştirilmesinden biraz daha farklı bir şekli ve statüsü vardır. Diğer kurumlar özelleştirileceği zaman, 4046 sayılı Özelleştirme Kanununa göre, alınan Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla Özelleştirme İdaresine devredilir ve ondan sonra tüm özelleştirme işlemi Özelleştirme İdaresi tarafından gerçekleştirilir; ancak, Türk Telekomun 406 sayılı Kanununda, özelleştirmenin nasıl yapılacağına dair bütün detaylar mevcuttur. Buna göre, Ulaştırma Bakanlığından 2, Hazinenin bağlı olduğu Bakanlıktan 2, Özelleştirme İdaresinden 2 üye olmak üzere teşkil edilen değerlendirme komisyonu, tüm özelleştirme işlemini başından sonuna kadar devam ettirir ve sonuçlandırır. Dolayısıyla, bu yönüyle, Türk Telekomun özelleştirilmesi, diğer kurumların özelleştirilme işlemlerinden oldukça farklıdır.

Bakanlar Kurulunun son kararına göre şu anda işleyen takvime göz attığımızda, 15 Temmuza kadar, ilgi duyan firmaların -ki, bu tarihe kadar 11 firma müracaat edip, bilgi dosyası almıştır- suallerine cevap verme, bilgi alışveriş dönemi devam etmektedir. 15 Temmuzda resmen fiyat teklifi istenecektir, ondan sonraki süreç de değerlendirme ve sonuçlandırılma sürecidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşmanızı toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Amacımız, daha önce denenen, başarısızlıkla sonuçlanan bu özelleştirme sürecinin başarıyla tamamlanması ve bu suretle hem telekomünikasyon sektörünün -bundan sonraki- data erişimiyle ilgili alanında gereken gelişmenin vaktinde sağlanması hem de vatandaşın, ulaştırmanın diğer alanlarında olduğu gibi, hava taşımacılığı, deniz taşımacılığı ve demiryollarında yaptığımız yeniliklerde olduğu gibi, ucuzlamanın ve kalitenin olumlu sonuçlarından yararlanması olacaktır.

Sayın Coşkunoğlu az önce yine söyledi, demiryollarına 1950 yılına kadar çok önemli yatırımlar yapıldı; ancak, 1950 yılından günümüze demiryolları ihmal edilmişti. Şimdi, artık demiryolları tekrar ayağa kalkıyor. Biliyorsunuz, Ankara-İstanbul arasında çift hat yapımı devam ediyor. Bu arada, Ankara-İstanbul arasındaki 7,5 saatlik yolculuğu 5 saate indirdik ve 10 500 kilometrelik şebeke tamamen elden geçiriliyor ve bir iki yıl içerisinde bütün hatlarda gereken iyileştirmeleri sağlayacağımızı düşünüyorum.

Bu duygularla Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan; buyurun.

TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, burada, iki farklı tartışma var. Her iki noktada tartışmak, bu işi, pancardan şeker imal eder gibi, bir tesisin özelleştirilmesi gibi görüşmek yanlıştır. Bir ayakkabı fabrikasının, bir içki fabrikasının özelleştirilmesi değildir burada konuştuğumuz; burada, farklı bir kurumu konuşuyoruz, farklı teknik altyapıları olan, bütünlüğü olan bir konuyu konuşuyoruz; bunun, bir şekilde, böyle algılanması lazım.

İkinci yanlış tartışma kârlılık üzerine yapılıyor. Yani, bir özelleştirmede, hiç kimse bana söyleyemez ki, özelleştirmenin parasal değeri, o özelleştirmeyi başarılı kılmaz. Eğer, özelleştirme sonucunda elde ettiğiniz sosyal, ekonomik, toplumsal faydalar bir bütünlük içerebiliyorsa, özelleştirmenin o zaman faydalı olduğunu söyleyebilirsiniz. Sanırım, hepimiz aynı düşünüyoruz. Peki, bunlar var mıdır; birlikte bir bakalım.

Önce, ekonomik yönü... Arkadaşlar, hep, özelleştirme tartışıldı; bu tür stratejik kurumların özerk kurumlar haline getirilip, modern, bağımsız bir altyapıyla teknolojik yönetimlere uydurulması tartışılmadı. Bugüne gelinceye kadar, biz, bunu tartıştık. Deniliyor ki: "2003'ten sonra biz bu kurumu toparlayabilir miyiz?.." Hakikaten çok zor görünüyor. Şimdi, elinizde bir kurum olacak, bunun, fiber kapasitesinin dahi, sadece yüzde 3'ünü, yüzde 5'ini kullanabileceksiniz -sadece o kadar kullanıyoruz, diğeri kullanılmıyor; boşta, verilmiyor- internet altyapısına yatırım yapmayacaksınız ve haberleşmede insan yaşamını kolaylaştıracak teknik altyapıyı, düzenlemeleri yapmayacaksınız, idarî düzenlemeleri yapmayacaksınız "zarar ediyor" diyeceksiniz!..

Değerli arkadaşlar, şimdi, şöyle düşünün: Biz milletvekili olduk, milletvekilliğine odaklanan bir işadamının iş yaparken başarılı olma şansı var mı? İş hayatı vardır, siyasal hayatı vardır; siyasal hayatını sürdürene kadar kendi iş yaşamının bir sorumluluğu vardır, onun gereğini yerine getireceksiniz. Siz, özelleştirmeyi başlatmadan önce, yıllar önce yatırımı keserseniz, mantıklı, makul istihdam yaratmazsanız, yapmazsanız, uzmanlığa önem vermezseniz, teknolojik yapılanmada yenilenmeye gitmezseniz, o kurumun kârlılığından veya varlığından söz etmeniz mümkün olabilir mi?! Türkiye'de bugüne şimdi gelinmiştir demiyorum, onbeş yirmi yıldır bir süreç buraya doğru geliyor. Sektörlerimiz yeniden yapılanma olmadığı için zarar ediyor zaten.

Sosyal yanına bir bakalım. Arkadaşlarımız diyor ki: "Biz, stratejik açıdan -onu da konuşacağız birazdan- bu işin önlemini aldık, uydularımızı, uydu operatörlerimizi başka bir anonim şirkete vereceğiz, açacağız, buranın dışında olacak, stratejik açıdan kendimizi güvende hissedeceğiz. Bununla da kalmayacak -aynen gerekçedeki ibareyi okuyorum- yoğun teknoloji gerektiren, başka alanlara transferi mümkün olmayan, yetiştirilmesi uzun zaman alan, maddî kaynak tüketen kamuda istihdamında güçlükler bulunan personelin yerinde görevlendirilmesi de düşünülerek uydu operatörlerinin farklı bir şirket altında faaliyet göstermesi doğru bulunmuştur."

Arkadaşlar, sadece uydu alanında değil, bu anlattığım personel Telekomun tüm sahasında var. Şimdi, devletin katılımı yüzde 50'nin altına düşmese bile, bu personel dağıtılabilecek; bir kısmı devlet kurumlarına dağıtılacak, hakları sınırlanmış, -az sonra arkadaşlarımız da konuşacaklar- bir kısmı isterse emekli olacak, emekliliği gelmemiş olanlar da ayrılmak isterse hakları korunmuştur. Tamam, güzel; ama, düşünebiliyor musunuz, teknik bir adamı oradan koparacaksınız, bir başka kuruma göndereceksiniz; siz, bu ülkeye verdiğiniz her şeyi unutun, gidin orada bir yerde çalışın diyeceksiniz.

Arkadaşlar, bu kurum özel bir kurumdur. Burada istihdam ettiğiniz bir dolu arkadaşımız bir başka kurumda kendi işini yerine getiremez; çünkü, onun eğitim alanı buydu, onun teknisyenliği buradaydı. Özelleştirdiğiniz zaman, bu insanların orada kalmasını sağlayamazsınız ve bir dolu insan da huzursuz. Böyle bir gelişim, böyle bir açılım olmaz.

Stratejik yanına geliyorum; stratejik midir? Hepimiz biliyoruz değerli arkadaşlar, bu yazılım altyapısıyla, ne uydu sistemimizin ne internet ve yazılım altyapımızın sosyal açıdan güvenliğinden söz edilebilir; ne ses ne veri ne data güvenliği vardır. Şimdi, yoktur; nedeni, yazılım altyapısıdır. Bunu iddia eden bir arkadaşım varsa, Sayın Bakanım "bu böyle değil" diyorsa, istediği platformda saatlerce bunu tartışmaya varım. Televizyon programında da varım; böyle bir güvenlik yoktur. Süratle, yazılım altyapısına yatırım yapılmalıydı; ama, yapılmadı. Süratle, kendi uzmanlarımızın kontrolü altında yeni yeni birimler oluşturulmalıydı; bu da yapılmadı; ama, gelindi, şimdi özelleştirilecek...

Değerli arkadaşlar, uyduda da şunu yapamazsınız: Bu da yanlış tartışılıyor; sanki, uydu stratejiktir, ayırırsak güvenliği hallettik. Arkadaşlar, en güvensiz haberleşme alanı uydudur. Dünyada herkes bilir ki, yeraltı kablolama sistemi, haberleşmede her zaman güvenlikte birinci sıradadır. Bu nedenle farklı tartışmayalım; sanki, uydu güvenli, kablo sistemi güvensizmiş gibi. Bu bakış açısı, bu anlayış yanlıştır. Ben, bu yanlıştan dönmek için sizinle bunları paylaşıyorum.

Değerli arkadaşlar, üç ana tema saydım; biri, stratejik olması. Stratejik olması açısından, bu kurumun büyük bir bölümünün özelleştirilmesi, devletin yetkisinin, denetiminin bu kurumun sadece içerisinden değil, yukarıdan yapılmaya çalışılması bir eksikliktir; birinci eksiklik bu. Sosyal politikalar açısından istihdamda bu kadar insanın aynı teknik verimlilikle başka bir kurumda değerlendirilmesi mümkün değildir; sosyal politikalar açısından eksikliktir; iki. Üçüncüsü, değerli arkadaşlar, ekonomiklik. Biz, bu kurumu verimli işletebilirsek, inanın bana, Telekomünikasyon Kurumu, Türkiye'nin en kârlı kurumlarından biri haline gelir.

Teknoloji çağında, bir sonraki dönemde, bizim, istihdam diye bir sorunumuz da olmayacak. Teknoloji geliştikçe istihdam sayınız azalıyor. Oradan açılan, boşalan yerlere siyasî kararlarla insan doldurmazsak, bu kurumu var olan yapısıyla yaşatmak mümkündür. Bu nedenle, tüm arkadaşlarımızı duyarlı olmaya çağırıyorum.

Bu kanunda, özellikle, sadece paraya odaklanarak yapılan bir özelleştirme anlayışının bizi doğru yere götürmeyeceğine inanıyorum.

İnternet altyapısının daha güvenli kullanılabilmesi için, yeterli yatırımın yapılmasını burada defalardır vurguluyorum.

Aynı zamanda, kendi bünyesine alınmayan elektronik imza sağlayıcılarının da... Devletin kendi işlemleri için, kendi bünyesinde yaratacağı bir elektronik imza servis sağlayıcısının olması gereğini özellikle vurguluyorum; diğerlerinin de denetiminin Türk Telekomünikasyon Kurumunun bünyesinde olmasını, Türkiye'nin veri güvenliği açısından da bundan sonraki ikili anlaşmaların güvenliği açısından da zaruret olarak görüyorum.

Hepinizi, bu düşüncelerle, saygılarla selamlıyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.

İçtüzüğün 81 inci maddesine göre 20 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Coşkunoğlu.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla, Sayın Bakanıma iki soru sormak istiyorum. Eğer, yanlış hatırlamıyorsam, Sayın Bakanımız, 22 Aralık 2003 tarihinde düzenlediği basın toplantısında, telekomünikasyon sektörünün 2004 yılı politika ve stratejilerini açıklayacağını söylemişti veya açıklanacağını söylemişti; bu, henüz açıklanmamıştır. Böylesine önemli bir sektörde politika ve stratejinin, özelleştirme öncesi, ihtiyaç olduğu konusunda benimle hemfikir mi Sayın Bakanımız? Bu, birinci sorum.

İkinci sorum şu: Kablo TV şebekelerinin yatırımları, 1997 yılından bu yana, Türk Telekom Anonim Şirketiyle gelir paylaşımı sözleşmesi imzalamış 6 özel şirket -şu anda ya 5 ya 4 şirket kaldı- tarafından yapılmakta. Bu şebekenin işletme, bakım ve müşteri desteği, yine, bu şirketler tarafından yerine getirilmektedir. Türk Telekom ile bu şirketlerin imzalamış oldukları gelir paylaşımı sözleşmeleri devam etmekte olduğundan, bu şirketlerin kurmuş olduğu şebekelerin mülkiyeti yine bu şirketlere ait bulunmamakta mıdır? Eğer, bu şirketler bir mülkiyet hakkına sahipse, olası bir özelleştirmenin sonucunda çıkabilecek hukukî sorunlar üzerine, sizden, lütfen, bilgi rica ediyorum. Kaldı ki, bu gelir paylaşımı sözleşmesi sahibi bu şirketler, şu anda, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmiş durumda, ait bulunmakta; bu arada, daha ileri düzeyde bir komplikasyon çıkaracak gibi gelir. Sayın Bakanım buna katılır mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana sorularımı yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakan, konuşmasında "özel şirketler karşısında kamu kuruluşları rekabet edemiyor" dedi. Acaba, Türkiye'de, dalında TÜPRAŞ'la rekabet edebilecek bir kurum ya da kuruluş var mı, söyleyebilir mi?

İkinci sorum şu: "Özelleştirme, peşkeş çekme değildir" dediniz. Biraz önceki konuşmamda Balıkesir SEKA'nın varlıklarını söyledim, bu konuda yargı kararı da var ve yargı, bir nevi peşkeş niteliğinde gördüğü için o satışı iptal etti. Şimdi, bir deposundaki hurdaları 1 300 000 dolara satılan Balıkesir SEKA'nın tüm varlıklarıyla 1 100 000 dolara satılması peşkeş değil de nedir? Nasıl izah edebilirsiniz?

Üçüncü sorum şu: Sayın Bakan, Türk Telekomun 8 ayrı şirket ve 1 holding olmak üzere 9 ayrı bölüme ayrılacağı iki aydan beri basında çıkıyor. Şimdi, Türk Telekomun yeniden yapılandırılması için bu konuyla ilgili görevlendirilen şirket, Amerika'nın en şaibeli, rüşvete adı karışmış bir danışmanlık şirketi olan Arthur Andersen. Raporu bu şirketin hazırladığı söyleniyor. Bu uygulamayla, Türk Telekom bölünerek en kârlı olan kısımlarından parça parça mı satılmaya başlanacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Buyurun Sayın Kepenek.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakandan, aracılığınızla, 3 soruya yanıt vermesini istiyorum.

Bunlardan bir tanesi şudur: Eğer, 1984'te Teletaş satılmasaydı, Türkiye'nin, Telekomun, sektörün şimdiki durumu ne olurdu; bu konuda kendi ellerinde bir değerlendirme var mı?

İkinci sorum şu: Türk Telekomun bu yılki, 2003'teki brüt kârı ne kadardır ve bunun ne kadarı devlete vergi olarak veya Hazineye ödenti olarak devredilmiştir?

Üçüncü sorum da şu: Telekomun satışıyla ilgili olarak danışmanlık hizmetlerini yapan yabancı firma hangisidir ve bu firmaya ödenen para tutarı ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Sayın Güler, buyurun.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanımdan öğrenmek istediğim, merak ettiğim; Aycell ile Arianın birleşmesinde 700 000 000 dolara anlaşıldığı ve şu ana kadar da 350 000 000 dolar verildiği kamuoyunda söylenilmektedir; bu, doğru mudur?

İkincisi, özelleştirmeyi savunurken, bu kamulaştırma değildir de nedir diye soruyorum; çelişki değil midir?

Üçüncüsü, bu kanun içerisinde geçen, özellikle, Telsimin borcu olan Motorolanın alacağı mı ödenmek istenilmektedir? Bunu merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.

Buyurun Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Coşkunoğlu'nun sorularını cevaplamaya başlıyorum. Aslında, 22 Aralıkta, 2004 yılı telekomünikasyon sektörünün serbestleşmesiyle ilgili Bakanlık politikasını açıkladık. Buna göre, katmadeğerli  telekomünikasyon hizmetleri işletmeciliği, sanal mobil şebeke hizmeti, uzak mesafe telefon hizmetleri, karasal sayısal platform hizmetleri, altyapının müşterek kullanılması, kablo platformunun açılması ve geniş bant sabit tesis erişimi gibi alanlarda serbestleşmenin düzenlemesinin  yapılacağını ilan etmiştik. Bu çerçevede, şu anda uzak mesafeyle ilgili düzenleme yapılmıştır ve bu konuda lisanslar verilmiştir. Diğerleriyle ilgili çalışmaların da birçoğunu Telekomünikasyon Kurumu, tamamlama aşamasına getirmiştir; ancak, bunlardan kablo platformu ve altyapının ortak kullanımı konuları 2004 yılının son çeyreğinde yapılacaktır.

Kablo şirketleriyle ilgili -ifade ettiği gibi- geçmişte bazı şirketlerle gelir paylaşımı esasına göre sözleşme yapılmıştır. Bu gelir paylaşımı süresi üst limitlere varılınca dolduğundan, burada firmalarla bazı anlaşmazlıklar zuhur etmiş ve bunun üzerine, söz konusu firmalar yatırımlarını devam ettirmemişlerdir. Ancak, burada, mülkiyet, tamamıyla Türk Telekoma aittir, herhangi bir mülkiyet paylaşımı söz konusu değildir; sadece, kablo platformunda yapılan yatırım karşılığı elde edilecek gelirlerden paylaşım öngörülmüştür. O nedenle, mülkiyet açısından özelleştirmeyi olumsuz etkileyecek herhangi bir durum söz konusu değildir.

Bunlar, yap-işlet modeliyle yaptıkları bu yatırımların işletim süreleri sona erdiğinde, aynen, yaptıkları yatırımla birlikte Türk Telekoma devredeceklerdir. Dediğiniz gibi, bunların bir tanesi daha önce özel bir şirkette olmasına rağmen, daha sonra TMSF bünyesinde kamunun eline geçmiştir; bu işlemler orada devam etmektedir.

Sayın Çetin'in sorularını cevaplandırıyorum. "Özel şirketlere karşı kamu kurumları rekabet edemiyor. TÜPRAŞ'ın alternatifi var mı? Balıkesir SEKA'nın satışı peşkeş değil de nedir" şeklinde bir soru.

Tabiî ki, TÜPRAŞ'ın rakibi yok; çünkü, tekel, başka kimse rafinericilik yapmıyor, o yüzden de alternatifi yok; ama, şunun bilinmesinde yarar var: TÜPRAŞ'ın, 10 milyar doların üzerinde cirosu olmasına rağmen, petrol işlemede, kâr marjları çok düşük olduğu için, kârı 400 000 000 dolar civarındadır. Cirosuna göre, aldanıp, kârının da çok yüksek olacağını hesap etmek en büyük yanlıştır. TÜPRAŞ'ın rakibi tabiî ki yok. Eğer, tekel olursa gayet tabiî ki rakibi yok. Bunun cevabını böyle vermek istiyorum.

SEKA'nın satışıyla ilgili elimde bilgiler olmadığı için herhangi bir spekülasyona meydan vermek istemiyorum; ancak, özelleştirildikten sonra yürütmeyi durdurma suretiyle iptal edilen; ancak, işlemin tamamlanmasıyla geçerli olan onlarca örnek vardır, bu da onlardan bir tanesidir.

Ayrıca, Türk Telekomun blok halinde mi yoksa 9 ayrı şirkete bölünüp özelleştirilmesi mi gibi konularda, danışmanlık firmalarının yaptığı çalışmalar vardır, doğrudur. 2001 yılında, geçmiş hükümetler döneminde, sözleşme imzalanmış bir firma vardır ve çalışma 2003 yılı başında tamamlanmıştır. 8 ayrı işbölümü ve şirketleşme önerilmiş; ancak, özelleştirme öncesinde, Hükümetimiz böyle bir özelleştirme şeklini benimsememiştir. Bunun yerine, yine, aralık ayı sonlarında alınan Bakanlar Kurulu kararıyla, blok satış yoluyla özelleştirmenin denenmesi, akabinde de halka arz yöntemiyle özelleştirmeye devam edilmesi benimsenmiştir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Firma ismi verebilir misiniz Sayın Bakan?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul)- Özelleştirme danışmanı olarak iki firmayla -Ernst And Young firması ve Roth Schield firması- birlikte sözleşme yapılmış. 2001 yılında yapılmış ve çalışmaları 2003 yılında tamamlanmıştır. Sözleşme bedeli 1 995 000 dolar.

Sayın Kepenek'in sorularını cevaplamak istiyorum. 1984'te Teletaş satıldı. Tabiî, soru, anladığım kadarıyla, Teletaş satılmasaydı veya satılmasından ülkenin kaybı nedir, bununla ilgili bir çalışma var mıdır şeklinde. Doğrusu, bir çalışma yoktur. Yani, Teletaş o dönemde satılmıştır. Onun getirdiği olumsuzluklar nelerdir, satılmasa daha mı iyi olurdu; bu konuda herhangi bir çalışmanın olduğunu zannetmiyorum, bilimsel bir çalışma yoktur. Ancak, şunu söylemek lazım. Türkiye'de telekomünikasyon sektöründe önemli bir problem var öteden beri. O da, telekomünikasyondaki firmalar, ne yazık ki, üstyapıya yatırım yapmayı, yani, cep telefonu alıp satmayı veya teçhizat alıp satmayı tercih etmektedirler. Bunun tersini yapanlar, sadece, kamu kuruluşu niteliğindeki kuruluşlardır.

Bu konuda sizinle hemfikirim; ama, özelleştirilmeme nedenini buraya bağlamak istiyorsanız, üzgünüm, bunda da hemfikir değilim hocam.

Teşekkür ederim.

Şimdi, Aria-Aycell konusu var. Yine, yılbaşından sonra 5071 sayılı bir kanun çıkarıldı. Bu kanun çıkarılacağı zaman, bu birleşmenin nasıl olacağı enine boyuna komisyonlarda tartışıldı; benim bildiğim kadarıyla, Cumhuriyet Halk Partisinin de bunda mutabakatı vardı; ancak, söylediğiniz gibi, 700 000 000 dolar gibi bir bedel söz konusu değildir. 300 000 000 doların yeni kurulan şirkete konulması kanunla belirlenmiştir.

Peki, bunu neye karşılık koyacaktık; yeni birleşen şirketin, birleşmeden önceki İştim-Telekom İtalya ortaklığının ülkemiz aleyhine açtığı tahkim davasını geri çekmesi için; artı, bu konuda zarar eden iki kuruluşun birleşmesi suretiyle, bütün altyapısını ortak kullanması yoluyla daha yaygın hizmet verilmesinin sağlanması ve ülkemize gelmekte tereddüt eden yabancı sermaye için gerekli güven ortamının hazırlanması için. Bu da, öyle bedavadan verilen bir para değildir. Tabiî, bunun sadece yüzde 40'ına verilmiş oluyor; çünkü, ortaklık oranında verilen bir miktardır. Kaldı ki, buna karşılık da, Türk Telekomun, ileride oluşacak kârdan, kendi payına düşenden yüzde 15 daha fazla -on yıl süreyle- pay alması şartı getirilmiştir.

Birleşmeyle ilgili 5071 sayılı Kanunda da yapılan düzenlemeler bunlardır.

Diğer yandan, Sayın Kepenek'in, yine, Telekomun kârlılığıyla ilgili bir sorusu var. Türk Telekomun 2003 yılı brüt kârı 2,8 katrilyon liradır. Devlete aktarılan kaynak, KDV, temettü, fon olarak 4,5 katrilyon liradır. Bu, önceki yıllara göre daha yüksek bir değerdir. Halbuki şu sorulabilir: Serbestleşme başladı, rekabet başladı, Telekom, bilhassa telefon gelirlerinden gittikçe kayba uğramasına rağmen bu kârlılık nasıl başarıldı? Bu da bizim yönetim başarımızdır; bunu da ifade etmek isterim. Ancak, bir husus var: Burada ihtilaflı olan, ara bağlantılardan devam eden, hâlâ da devam etmekte olan ihtilaflı alacaklar. Karşılıklı uzlaşma yoluyla 700 trilyon lira tahsilat yapılmıştır. Bu kârlılık payının artmasında da bunun çok büyük katkısı vardır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Anadol.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.58

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.08

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

508 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının maddelerine geçilmesi için yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini, tekrar, oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım:

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.11

 

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.17

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

508 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının maddelerine geçilmesi için yapılan oylamada, karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır ve kabul edilmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

1 inci maddeyi okutuyorum:

ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1. - 4.2.1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun 2 nci maddesinin    (f) bendine aşağıdaki paragraf eklenmiştir.

Bu Kanuna ve 5.4.1983 tarihli ve 2813 sayılı Telsiz Kanununa göre Kurum tarafından verilen idari para cezaları, 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine tâbi olup, Kurumun bildirimi üzerine Maliye Bakanlığınca tahsil olunur. 

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzmir Milletvekili Bülent Baratalı; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan,  değerli milletvekilleri; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 4.2.1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun 2 nci maddesinin (f) bendiyle, Kurum, Türk Telekom dahil işletmecilerle imzaladığı sözleşmelerin ve verdiği genel izin ve telekomünikasyon ruhsatlarının şartlarına uyulmasının sağlanması için gereken tedbirleri almaya; faaliyetlerin, mevzuat ile görev ve imtiyaz sözleşmesi, telekomünikasyon ruhsatı veya genel izin şartlarına uygun yürütülmesini izleme ve denetlemeye; aykırılık halinde, ilgili işletmecinin bir önceki takvim yılındaki cirosunun yüzde 3'üne kadar idarî para cezası uygulamaya; millî güvenlik, kamu düzeni veya kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesi amaçlarıyla gerekli tedbirleri almaya, gerektiğinde tesisleri tazminat karşılığında devralmaya ya da ağır kusur halinde imtiyaz sözleşmesini, telekomünikasyon ruhsatını ya da genel izni iptal etmeye yetkili kılınmıştır.

Üzerinde konuştuğumuz yeni düzenlemeye göre, (f) bendine yeni bir fıkra eklenmekte ve Kurum tarafından verilen idarî para cezalarının tahsili konusunda, Maliye Bakanlığı yetkili kılınmaktadır. Bu durum, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri gözetilerek yapılan bir düzenlemedir.

Sayın milletvekilleri, bugün, Telekomun satışını tartışacağız; Telekomun stratejik olup olmadığını, piyasa değerinin ne olduğunu, 2 milyar dolar mı 20 milyar dolar mı veya arada bir dolar mı olduğunu konuşacağız. Bir görüşe göre, bilginin altyapısını kuran Telekom, stratejik vasfını korumaktadır; öyle ki, ekonomiyi çökertmek için sadece Telekomun verdiği hizmetleri kullanmak yeter. Bazılarınca, bir süre sonra Türk Telekomu bedava verecek bir kimse veya kuruluş bulamayacaksınız denilmekte. Bazılarına göre, kamu tekeli kaldırılıyor; bazılarına göre de, özelleştirilerek yeni bir tekel yaratılıyor. Bunlar tartışılacak ve bir karar verilecek. Bunlar tartışmalı; ama, kesin olan bir sonuç var; o da, Türk Telekomun, 1996-2000 yılları arasında 22 milyar dolar gelir elde ettiği, bunun 11 milyar dolarının hazineye gelir olarak gittiği, son üç yılda toplam 13 milyar dolar katmadeğer ürettiği, 2003 yılında 1,9 milyar dolar kâr ederek Kurumlar Vergisi sıralamasında birinci olduğu ve tam 900 trilyon 126 milyar Türk Lirası vergi ödediğidir. Bu, kesin sonuçtur. İşte, bu Türk Telekomu satıyoruz, yabancılaştırıyoruz.

Ne zaman bu satışa karar veriyoruz, ekonomi ne durumdadır; buna bakmak gerekli. Türkiye'nin bütçesi yaklaşık 150 katrilyon; bütçenin neredeyse tamamı faiz ödemelerine ayrılmış. Yatırımlara ayrılan pay 6,4 katrilyon, istenen ve kabul edilen faizdışı fazla yüzde 6,5 ve bu beş yıldır devam ediyor; reel faiz yüzde 16, büyüme hedefi yüzde 5, faizdışı fazla yüzde 6,5; yani, büyüme ve faizdışı fazla oranı reel faizin altında. Türkiye yatırım yapamıyor, bu nedenlerle borç yükü artıyor ve işsizlik katmerleşiyor. Doğaldır ki, böyle bir ortamda, elde edilen gelir borç ödemeye gidecek; ama, delik o kadar büyük ki, bu yama devede kulak kalacak ve bugüne kadar olduğu gibi, Türkiye'nin biriktirdiği bir kurum daha, bir değer daha elden çıkacak ve her şeyden önemlisi yabancılaşacak.

Değerli arkadaşlarım, bu gidiş iyi bir gidiş değil, bu yönetim ve bu yöntem iyi bir yöntem değil. Oysa, Türkiye, daha iyi gidişler ve daha iyi yönetimler gördü. Türkiye, cumhuriyetin ilanından 1950'li yıllara kadar iyi yönetildi. Ekonomik, sosyal, siyasal ve hukuk alanlarında büyük reformlar yapıldı. Planlı ve programlı kalkınma hamlesiyle düzlüğe çıkıldı. Osmanlıdan kalan borçlar ödendi. İzmir-Aydın kasaba demiryolları millîleştirildi. Limanlar millîleştirildi. Fabrikalar kuruldu, sanayileşme hamlesi başladı. Tarımda makineleşme başladı. Yılda ortalama 200 kilometre demiryolu yapılarak, Türkiye'nin demiryolu uzunluğu, 1950 yılına kadar, 10 000 kilometreye çıkarıldı. Köy enstitüleri kuruldu. Bütün komşularımızla iyi ilişkiler tesis edildi, paktlar yapıldı, Türkiye İkinci Dünya Savaşına girmeyerek komşularıyla barış yaptı ve burada harcayacağı ekonomik ve insan kaynaklarını kalkınmaya yönlendirdi. Doğru şeyler yapıldı. Çokpartili siyasî sisteme geçildi ve seçimler yapıldı.

14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimlerde serbest iradeyle ve seçimlerle iktidar el değiştirildi. O zamana baktığımız zaman, şöyle bir ekonomik tablo var Türkiye'de:. Türk Halkı daha enflasyonu tanımamış, dolar 280 kuruş, içborcumuz yok, bütün dışborçların toplamı, millîleştirmeler ve Osmanlı borçları dahil olmak üzere 373 000 000 dolar civarında.

Değerli arkadaşlarım, o zaman, Türk Halkının başı dik, onurlu, sırtı pek, cumhuriyetin gelecekten endişesi olmayan yurttaşları gururlu. Maalesef, daha sonra bu tabloyu pek sık göremiyoruz ve göremeyeceğiz gibi geliyor.

1980 yılına geldiğimizde ise, dışborç stokumuz 16 227 000 000 dolar, 1 ABD doları 76 Türk Lirası ve 1976 yılında Türk Halkı artık enflasyonla tanışmış bulunmakta.

2002 Ekim sonu itibariyle ise, dışborç stoku 54 milyar dolar, içborç stoku 144 katrilyon Türk Lirası. Aradan geçen onyedi ay sonra, yani bugünlerde dışborç stoku 62 600 000 000 dolar, içborç stoku 204 katrilyon Türk Lirası olmuş; yani onyedi onsekiz aylık AKP iktidarı yönetiminde içborçlar 60 katrilyon Türk Lirası artarken, kamu dışborç stoku 7 800 000 000 dolar artmış, toplam borç stoku ise 218 milyar dolar seviyesine çıkmıştır. Bu rakamlar, üstelik Mart 2004 rakamlarıdır. Bu sonuca göre AKP iktidarı onsekiz ayda cumhuriyet dönemindeki borcun yarısı kadar borçlanmış bulunmaktadır. Sekiz yılda borçlanılan miktar kadar, onsekiz ayda, bu yönetim, bu iktidar, bu hükümet borçlanmıştır ve cumhuriyet döneminin toplam içborcunun yarısı kadar Türkiye'nin içborç yükünü artırmıştır.

Değerli arkadaşlarım, 1983-2003 yıllarına bir göz atarsak, 129 milyar dolar dışborç, 190 katrilyon içborç; toplam 208 milyar dolar borçlanılmıştır. Bu dönem içinde, dışborçlara 83 milyar dolar, içborçlara 175 katrilyon Türk Lirası olmak üzere, toplam 199 milyar dolar faiz ödenmiştir. Sonuçta, Türkiye ekonomisi, 1983-2003 yılları arasında 258 milyar dolar borç, 199 milyar dolar faiz olarak toplam 457 milyar dolarlık malî yük altına girmiş bulunmaktadır.

Bir söyleme göre de, 42 milyar doları bankalarda olmak üzere, Türkiye'de, 100 milyar dolar yolsuzluk yapılmıştır. Yine, diğer bir söyleme göre ise, Türkiye'nin toplam gelirinin yüzde 25'i, yani 60 milyar dolarlık gelir dilimi de mafya tarafından kullanılmaktadır ve mafyaya gitmektedir.

Sonuç olarak, yirmi yıldan bu yana gerçekleşen kalkınma kâğıt üzerinde kalmıştır, günlük yaşama ve sokağa yansımamıştır. Bugün, hâlâ, Türkiye, dünyanın en borçlu 5 ülkesinden biridir. İşsizlik süratle artmaktadır, akşamları yatağa aç giren insanların sayısı artmaktadır. İnsanlarımız çöp bidonlarının başına üşüşmekte ve oradan doymaya çalışmaktadırlar. 15 000 000 Türk insanı açtır, 15 000 000 Türk insanı yokluk sınırı altında yaşamaktadır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Baratalı, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Toparlıyorum, teşekkür ederim.

Sonuçta, gelir dağılımı daha da bozulmaktadır; çünkü, yanlış ekonomik politikalar ve yanlış borçlanma politikaları devam etmektedir. Türkiye, dünyanın en çarpık gelir dağılımına doğru yol almaktadır. Türkiye'nin borçları korkunç bir biçimde artmaya devam etmektedir. Uygulanan mevcut ekonomik politikalarla gelecek yıllarda borçların azalacağına dair hiçbir işaret, emare görünmemektedir. Türkiye, borçlar yönünden kritik bir noktadadır, ekonomi tıkanmakta ve kilitlenmek üzeredir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin bu ağır borç ve faiz yükünü bugünkü politikalarla çözmek mümkün görülmemektedir. Türkiye'nin dünyanın en borçlu birkaç ülkesinden biri olması, bağımsızlığımız ve demokrasimiz için tehlikeli noktadadır. Bu gerçeklerin görülmesi, Türkiye'nin aleyhine olan bu gidişin durdurulması gerekmektedir. Şiddetle tedbir alınmalı, bu olumsuz durum Türkiye'nin aleyhinden lehine döndürülmelidir.

Değerli arkadaşlarım, bu günleri görmek dileğiyle hepinize saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baratalı.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 406 sayılı Kanunun ek 17 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "devamı süresince tekel mahiyetinin yaratabileceği sakıncalar da dahil" ve ikinci cümlesinde yer alan "yeni şirketler kurulması veya kurulu bulunan şirketlere iştirak edilmesi, uluslararası telekomünikasyon birliklerine katılınması veya uluslararası anlaşmalara taraf olunması" ibareleri ile aynı maddenin üçüncü fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen Birgen Keleş; buyurun.

Sayın Keleş, konuşma süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; incelemekte olduğumuz yasa tasarısının 2 nci maddesine ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Türk Telekom Anonim Şirketi, 1995 yılında PTT'den telekomünikasyon ve posta hizmetlerinin ayrılması sırasında kurulmuştur; 2000 yılında ise, 4502 sayılı Kanunla, özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirket haline gelmiştir ve 406 sayılı Yasa çerçevesinde, her türlü telekomünikasyon hizmetini yürütmeye ve altyapısını da işletmeye yetkilidir.

2003 yılının sonuna kadar tekel durumu vardı; ama, o dönemde de, kendisinin tekelinde bulunmayan telekomünikasyon hizmetlerinin ve işlerinin, başka kuruluşlara, özel kuruluşlara, Telekomünikasyon Kurumu tarafından esasları belirlenerek verilmesi mümkündü.

İncelemekte olduğumuz kanun tasarısı, Türk Telekomun, kurulmasından itibaren sık sık gündeme gelen özelleştirilmesini, daha doğru bir deyimle yabancılaştırılmasını ele almaktadır.

Sayın Bakan "özelleştirilmesine biz sebep olmadık, bizden önce karar alındı, hem özelleştirilse de ne olur; Türkiye'de, insanlarımızda kalacaktır" diyor -gerçi tesisler yine de kalabilir- ama, burada, söz konusu olan ve tasarının asıl işlediği tema, özelleştirilmesi değil, yabancılaştırılmasıdır.

Şimdi, yabancılaştırılmasıyla ilgili olarak, bu on yıl içerisinde, kurulduğundan beri birçok yasal düzenleme yapılmış, çeşitli Anayasa Mahkemesi kararları alınmış, idare mahkemesi kararına konu olmuş, sırf bunu sağlayabilmek için, kamuoyuna açıklanmayan ilginç Bakanlar Kurulu kararları alınmış ve yasal yetkileri aşan Özelleştirme Yüksek Kurulu kararları alınmış.

Aslında, bugünkü yasal düzenleme çerçevesinde de, iletişim hatlarının özel sektöre devredilmesinde ve Türk Telekom Anonim Şirketinin devredilen hisselerindeki yabancı oranının yüzde 45'lere ulaşmasında bir sorun yoktur. Sorun, iktidarların, Türk Telekom Anonim Şirketinin tümünü yabancılara satmak istemesinden ve yabancıların da bu yöndeki baskısından kaynaklanmaktadır.

Kuşkusuz, yabancıların bu konudaki baskısını anlamak mümkündür; çünkü, Türk Telekom, ileri teknolojiye sahip, santralda yüzde 90'ı aşan, transmisyonda yüzde 97'yi aşan dijitalleşme oranı olan; 51 000 köy ve kasabaya mesken düzeyinde hizmet götürebilen; 21 000 000 sabit telefon hattı, 18 000 000 sabit telefon abone sayısı olan kârlı bir şirkettir; ama, yabancıların bu konudaki talebini anlamakla beraber, sayın milletvekilleri, iktidarın, şebeke büyüklüğü açısından dünyada 13 üncü olan, en sıkıntılı dönemlerinde kamudan ayrılan kaynaklarla çağdaşlaştırılan, kâr eden, devlete vergi veren bir tesisi özelleştirmek ve yabancılaştırmak için neden bu kadar ısrarcı olduğunu anlamak çok mümkün değildir. Üstelik de, bu kuruluş, bugüne kadar, tekel durumunu ve halen de fiilî tekel durumunu muhafaza etmektedir ve eğer yabancılara satılırsa, kamu tekeli, yabancı tekel durumuna gelecektir bugünkü durumda ve yabancılar, Türkiye'ye, fevkalade önemli bir alanda, istedikleri koşulları empoze etme olanağına kavuşacaklardır.

Sayın milletvekilleri, 4673 sayılı Yasanın 3 üncü maddesiyle değiştirilen 406 sayılı Yasanın ek 17 nci maddesinin üçüncü fıkrası, yabancı gerçek ve tüzelkişilerin Türk Telekomdaki hisselerinin yüzde 45'i aşamayacağını, bunların doğrudan ve dolaylı olarak şirketin çoğunluk hissesine sahip olamayacağını, Türk Telekomun yönetiminde ve denetiminde oy çoğunluğu sağlayamayacağını ve tüm satış işlemlerinde bu şart ve karşılıklılık ilkesinin gözönünde bulundurulacağını öngörmektedir. Bu sonuncu hüküm de fevkalade önemlidir. Ne var ki, aynı dönemde IMF'ye verilen bir niyet mektubunda, bu düzenlemeyi de belirttikten sonra "çoğunluk hisseye sahip olabilecek stratejik yatırımcı konsorsiyumunda yabancıların çoğunlukta bulunması halini dışlamayan bir düzenlemedir bu" denilmiştir. Yani "biz, her ne kadar böyle bir yasal düzenleme getiriyorsak da, siz merak etmeyin, istediğiniz zaman çoğunluğa ulaşabilirsiniz" mesajı verilmiştir. Nitekim, Ulaştırma Bakanı, Aycell ile Arianın birleşmesi sırasında Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan tartışmalarda, yasaya rağmen yabancılardaki hisse oranının yüzde 70'lere ulaştığını ve hiçbir önlem alınamadığını itiraf etmiştir. Diğer bir deyişle, yabancıların hisse oranındaki sınırlamanın sözde kaldığı açıkça görülmektedir ve bizzat Bakanın ağzından da itiraf edilmiştir.

Şimdi, ek 17 nci madde, ayrıca, Türk Telekomun yetkili kurullarında alınacak kararlarda ülke yararlarının korunması için devlete söz ve onay hakkı verecek 1 adet imtiyazlı hisse yaratılmasını ve onun dışındaki hisselerin de tümüyle satılabileceğini öngörmektedir.

Sayın milletvekilleri, incelemekte olduğumuz bugünkü tasarıyla, 406 sayılı Kanunun ek 17 nci maddesinde değişiklik yapılmakta, söz konusu maddenin üçüncü fıkrası kaldırılmakta ve imtiyazlı hisseye tanınan ayrıcalıklar sınırlandırılmaktadır. 17 nci maddenin üçüncü fıkrasının yürürlükten kaldırılmasıyla, yabancı gerçek ve tüzelkişilerin Türk Telekomdaki hisse oranları yüzde 45'i aşabilecek; doğrudan veya dolaylı yollardan çoğunluk hissesine sahip olabilecekler; yönetimde, denetimde söz hakları olacak ve çoğunluğu sağlayabilecekler. Ayrıca, bundan sonraki satışlarda yüzde 45 oranının muhafaza edilmesi ve karşılıklılık ilkesinin gözetilmesi mevcut olmayacaktır. Bu durum Anayasaya aykırıdır, Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırıdır ve kamu yararıyla da bağdaşmamaktadır.

İmtiyazlı hisseye tanınan ayrıcalıkların sınırlandırılması da imtiyazlı hissenin içini boşaltmakta ve onu, bir anlamda, etkisiz, yetkisiz hale getirmektedir; çünkü, kaldırılan hususlar, yeni şirketler kurulması veya kurulu bulunan şirketlere iştirak edilmesi, uluslararası telekomünikasyon birliklerine katılınması ve uluslararası anlaşmalara taraf olunması gibi, fevkalade önemli noktalardır.

Sayın milletvekilleri, Türk Telekom Anonim Şirketi, tekel niteliğinde olan -yakın bir geçmişe kadar ve bugün de fiilî olarak- stratejik bir kuruluştur. Yapılan değişikliklerle kamu tekelinin kaldırılması ve yabancı tekelin mümkün hale getirilmesi, ülkenin savunması açısından, güvenliği açısından, ekonomisi ve sosyal yaşamı açısından, Anadolu'nun her yönüne haberleşme hizmetini ulaştırma açısından fevkalade sakıncalıdır ve tehlikeler içermektedir. Yabancı  ülkelerin çoğu kez özelleştirmeyi -yabancılaştırmayı daha doğrusu- yüzde 20-30'larda tuttuğu bir dönemde, bizim böylesine bir riski almamızın hiçbir haklı gerekçesi yoktur. 406 sayılı Yasaya göre, telekomünikasyon hizmetlerini yürütmek için ve altyapıyı işletmek için mutlaka bir imtiyaz sözleşmesi, ruhsat ve izin olması lazım ve bunun da muhatabı, Telekomünikasyon Kurumu. Şimdi, birçok insan bu duruma işaret etmekte ve yüzde 100 yabancılaşsa da, Telekomünikasyon Kurumu kararıyla bazı şeylerin kontrol edilebileceğini söylemektedirler.

Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki, imtiyaz sözleşmelerine veya diğer sözleşmelere konulan maddelerle yaptırım uygulayarak böyle bir şey sağlamak mümkün değildir. O kadar ki, zorunlu roaming gibi, haklı ve çok yasal olan talepler bile karşılanmamaktadır; çünkü, yabancı şirketler hemen uluslararası tahkime başvurmaktadır. Genelde, sözleşme koşulları ve tahkimlerin aldığı kararlar yabancılar tarafından uygulanmamaktadır. Nitekim, mobil telekomünikasyon şirketleri, sözleşmeye göre, elde ettikleri gelirlerin yüzde 1,5'ini ertesi ay Hazineye devretmek durumundadırlar; ama, bunu hiç yapmamaktadırlar. Nitekim, bu böyle olduğu içindir ki, incelemekte olduğumuz tasarının en sonuna geçici bir 1 inci madde konulmuş ve uzlaşma olanağı yaratılmıştır; iki bakan da bu konuda görevlendirilmiştir; ama, Danıştay devredışı bırakılmış olmaktadır. Tabiî, bu doğru değildir.

Değerli arkadaşlarım, kaldı ki, uluslararası tahkimin Türkiye lehine sonuç vermesi fevkalade güç bir olaydır ve eğer böyle bir anlaşmazlık olursa, o zaman yabancı şirketlerin bağlı olduğu ülkeler sürekli olarak devreye girmekte; bu kargaşalıklar, siyasî baskı ve ekonomik baskıyı da beraberinde getirmektedir.

Tasarıda, yabancı şirketlerin Türkiye'de haberleşmede daha etkin hale gelmesi için öngörülen başka maddeler de vardır. Örneğin, Telsimin, yabancı gerçek ve tüzelkişilere satılmasının önü açılmaktadır; bugün Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmiş bulunan Telsimin yabancılara satılmasının önü açılmaktadır. Örneğin, limanların mülkiyetinin devri dışındaki yöntemlerle özelleştirilmesinde yabancı uyruklu kişilerin de yararlanmasının önü açılmaktadır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hem bu hükümlere hem de çalışanların işgüvencesinin ortadan kalkmasına ve de kazanılmış haklarının geri çekilmesine karşıyız.

Sayın milletvekilleri, Türk Telekom Anonim Şirketi, herhangi bir haberleşme şirketi değildir; tüm telekomünikasyon altyapısına, yer, tesis, bina, makine gibi haberleşmenin temel tesislerine ve araçlarına sahip olan bir kuruluştur. O nedenle, bu kuruluşun yabancıların eline geçmesi fevkalade önemlidir. Telekomünikasyonun altyapısı söz konusu olduğunda, özelleştirmeyle rekabetin artması da beklenemez; çünkü, çok büyük değerlere ulaşan sabit tesisler söz konusudur ve takdir edersiniz ki, bu tür tesislerin her şirket tarafından ayrı ayrı kurulması söz konusu olamaz. Kaldı ki, Türk Telekom Anonim Şirketini tek başına bir şirket olarak düşünmek de gerçekçi değildir; çünkü, Türk Telekom Anonim Şirketi mobil telekomünikasyon şirketleriyle iç içedir ve söz konusu şirketler, Şebekelerarası İrtibat ve İşbirliği Sözleşmesiyle, Türk Telekomun yer, tesis, bina, altyapı ve imkânlarından ücret karşılığı yararlanmaktadırlar.

Diğer bir deyişle, Türk Telekom Anonim Şirketi, büyük önem taşıyan, ülke savunmasını, güvenliğini, ekonomisini, sosyal yaşamını doğrudan ilgilendiren çok stratejik, fiilî bir tekeldir. Bu fiilî tekel, kamu elinde kalmalı ve yabancı tekele dönüşmemelidir.

Türk Telekom Anonim Şirketine verilecek hiçbir bedel, böylesine yaşamsal öneme sahip olan bir tesisin karşılığı olamaz. Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketini eline geçiren bir yabancı şirketin, istediğinde, Türkiye'nin ekonomisini ve sosyal yaşamını çökertme olanağı vardır.

Sayın milletvekilleri, eğer "yoktur" diyorsanız, o zaman, size, bu alanda çalışan işçilerle, sendikalarla ve meslek odalarıyla konuşmanızı öneriyorum; çünkü, onlar, size, bu bahsettiğim durumun nasıl mümkün olduğunu anlatacaklardır; bizim yaptığımız bir toplantıda, Cumhuriyet Halk Partili parlamenterlere çok net bir şekilde anlattılar.

O nedenle, hükümeti tekrar uyarmayı görev biliyoruz ve her fırsatta tekrar tekrar uyarmaya devam ediyoruz, gerekli duyarlılığı göstermeye davet ediyoruz; çünkü, aksi halde, büyük bir vebal altında kalacaklarını hatırlatmak istiyoruz.

Biraz önce, Sayın Bakan, hangi tarihte ne kadar özelleştirmeye gideceklerini söyledi. Değerli arkadaşlarım, en büyük hata da, ne pahasına olursa olsun özelleştirme anlayışıyla hareket etmektir. En büyük hata da, falanca tesisi şu tarihte mutlaka satmak durumdayım, diye, kendi kendini bağlamaktır.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Keleş.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, soru soracaktım.

BAŞKAN - Sayın Kepenek, oylamaya geçtik; bundan sonraki maddede sorunuzu sorabilirsiniz.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 406 sayılı Kanunun ek 24 üncü maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinin sonunda yer alan "tâbidir" ibaresi "tâbi değildir" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Aynı zamanda sorunuzu da sorabilirsiniz Sayın Kepenek.

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim; ama, onu sonraya saklıyorum.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, değerli izleyiciler; ben, görüşülmekte olan Telekom yasa tasarısının 3 üncü maddesi üzerine, CHP Grubu ve şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sözlerime başlarken bir hakkı teslim etmek durumundayım. Sayın bakanların ve kimi iktidar milletvekillerinin, konuşmalarında, CHP'yi, özellikle de 1930'lu yılların CHP'sini çok haksız yere suçladıklarını görüyoruz, biliyoruz; ancak, Sayın Bakanımız, biraz önce yaptığı konuşmada, 1950 öncesi CHP'sinin çalışmalarının bu memleketin sanayileşmesinde gösterdiği başarıların hakkını teslim etti. Ben, buradan, kendisine çok teşekkür ediyorum, bir hakkı teslim ettiği için.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan Telekomun tamamının satışıyla ilgili noktaya gelmeden önce, önemli bulduğumuz birkaç gelişmenin altını çizmek, aklımızı yoklamak zorundayız.

Özelleştirme 1980'li yıllarda neden gündeme geldi, neden yapıldı?

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - 3 üncü maddeyi konuşuyoruz.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - 3 üncü maddeyi konuşuyorum.

Bakın, üç temel gerekçesi vardı bunun; serbest piyasa koşullarını geçerli kılmak; ranta dayalı ekonomik yapıyı tasfiye etmek, yatırımları, istihdamı, üretimi artırmak, mülkiyeti halka yaymak ve zarar eden KİT'lerin devlet üzerindeki, bütçe üzerindeki yükünü hafifletmek. Aradan geçen yirmi yılda görünen odur ki, bu hedeflerin hiçbirine ulaşılmıyor, daha çok rant yaratan bir ekonomi oluşturulmuş bulunuyor, yatırım yapılmıyor, üretim yok. Mülkiyetin halka yayılmasından söz edilecekti; ortalıkta öyle bir şey yok. Biraz önce, Sayın Bakan kâr  durumunu verdi. Telekom kârlı bir kuruluş; 2002'de 1,1 katrilyon, 2003'te de 2 katrilyon dolayında kârı var. Ancak, bu kuruluş, devlete kendisi katkı yaptığı halde, yükmüşçesine, satılmak isteniyor.

Değerli arkadaşlar, burada bir noktanın altını çizmeden edemeyeceğim. Eğer mülkiyetin halka yayılması, eğer özelleştirme söz  konusu olacaksa -ki, stratejik bir sektör olduğu için, biraz sonra geleceğim, biz buna karşıyız- neden -soru bu- Telekomun halka arz yoluyla yüzde 49'unun satılması yoluna gidilmemektedir? Halka arz anlayışı neden yoktur?  Bizim görüşümüze göre, CHP'nin görüşüne göre, telekom stratejik bir sektördür ve bu nedenle en az yüzde 51'i kamunun elinde bulunmalıdır, kamu mülkü olmalıdır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Coşkunoğlu, biraz önce bu kürsüden Almanya ve Fransa örneğini verdi. Ben, iki ülkeden daha örnek vereceğim: Belçika Telekomunun yüzde 51'i kamunun elindedir, komşumuz Yunanistan'ın Telekomunun yine yüzde 51'i kamu malıdır. Peki, biz ne yapıyoruz? Yani, biz, Belçika'ya, Yunanistan'a, Almanya'ya, Fransa'ya göre çok gelişmiş bir ülke miyiz; neden kamunun elinde bu payı, bu mülkü tutup bu ülkenin gelişmesine, ileri gitmesine, teknolojide atılım yapmasına katkı yapmayı düşünmüyoruz, o noktaya geleceğim de, sizinle, genel kamuoyunda yaratılan çok yanlış bir havanın, bir tersliğin altını çizmek istiyorum, bunu iyi dinleyin: Bugün -daha doğrusu yıllardır- gelinen noktada, ülkemizde, özelleştirmeye karşı çıkmak, vatan ihanetine eşit sayılmaktadır. Şimdi, böyle şey olmaz, hiç kimsenin, bir başkasının vatan sevgisini sorgulamaya hakkı yoktur. TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesi söz konusu olduğu vakit, Sayın Başbakan bile bürokratik oligarşiden söz edebiliyor. Bunlar yanlıştır. Bir yazar "Ankara'da Marksistler, Leninistler, hainler özelleştirmeye karşı çıkıyor" diyebiliyor.

Bakın, ben, bu kürsüden hiç kimsenin niyetini sorgulamıyorum, neden öyle kalem oynatıldığını tartışmıyorum; ama, demokratik hoşgörünün, söz söyleme hakkının, görüş bildirme özgürlüğünün, en azından, bizi suçlayanlar kadar bizim de hakkımız olduğunun altını çiziyorum ve bunu çok önemsiyorum.

Kamuoyunda, özelleştirme karşıtlarını, hain, Moskova yanlısı, eski komünist, bilmem ne gibi nitelemelerle suçlamanın hiçbir mantığı, doğruluğu, geçerliliği olmaması gerekir.

AHMET YENİ (Samsun) - Öyle bir şey denilmiyor.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Yeni, bunu, hep birlikte reddetmek gerekir; çünkü, hak ve hukuk, söz söyleme özgürlüğü, hepimize lazımdır.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Rusya'da bile her şey özelleştiriliyor.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Siz de biliyorsunuz...

Değerli arkadaşlar, biz, Telekomun yüzde 51'inin kamu elinde kalmasını neden istiyoruz; şimdi bunun nedenine gelelim, bu çok önemli. Değerli arkadaşlar, çünkü, telekom stratejik sektördür.

Türkiye, ekonomik ve toplumsal gelişmede bilim ve teknolojiye önem vermek zorundadır. Ben, bunu, bu kürsüde defalarca dile getirdim. Günümüzde yapılması gereken, Türkiye'nin bilim ve teknoloji yeterliliğini artırmaktır. Peki, bu nasıl olacak; burada, bir daha örnek vereceğim. 1930'lu yıllarda, Türkiye'de, dokuma üretmek önemliydi. Şevket Süreyya, şeker üretimini şöyle niteliyordu bir makalesinde: "Şeker istiklali ve 160 000 ton Türk şekeri." Şekerde bağımsızlık isteyen bir nesildi o nesil.

Şimdi, günümüzde, Türkiye'nin yapması gereken nedir; günümüzde, teknolojik yeterliliği kazanmak, teknolojiyi özümsemek, bu ülkenin gelişmesine katkı yapabilmek için, bugün, Türkiye'nin sahip olması gereken, örneğin, bilgisayar yongası yapabiliyor musunuz, çip yapabiliyor musunuz, cep telefonunu, bilgisayarı, yazılımı, donanımı kendiniz yapacak yeterliliğe sahip misiniz; temel soru budur ve bu soruya yanıt ararken, kamu-özel ayırımı yapmadan, mülkiyet tartışmalarına girmeden, hükümetin, önce, genel, makro, ülkenin ufkunu açacak, ileriye götürecek politikaları üretmesi gerekiyor; sonra, bu politikalar bağlamında, bunun altyapısını oluşturması gerekiyor. Ancak, üzülerek belirteyim ki, İktidar Partisinin bu bilince sahip olduğunu gösterecek hiçbir örnek yoktur, hiçbir gelişme görülmemektedir.

Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'nin beyin gücü, araştırma geliştirme personeli onbinde 1'lerdedir. Araştırma geliştirmeye ayırdığımız pay yıllardır binde 6,4'tür. Şimdi, bunların yükseltilmesinin yolu, Telekomun kârının önemli bir bölümünü bu alana ayırmaktır. Bunu yapmazsak ne mi olur; bunu yapmazsak şu olur: Bu alanda, Türkiye, bıçak sırtındadır; ya ileri teknolojiyi izleyecek kadar, o yeterliliği sağlayacak kadar, özümseyecek kadar ar-ge yatırımı yapacaktır ya da o gelişmenin tamamıyla dışına düşecektir, gerisine düşecektir.

Şimdi, bu bıçaksırtı noktada, hükümetin, toplumun, hepimizin, gelişme için, Telekomun yüzde 51'ine gereksinimimiz vardır. Türk mühendisinin, Türk insanının üretkenliğini artırmanın yolu buradan geçecektir, buradan geçmelidir. Peki, bu neden böyledir, özel kesim yapmaz mı; Sayın Bakan biraz evvel söylediler, özel kesim, günlük çıkarına bakar, aylık kârına bakar, haklıdır, doğrusu odur; on yıl sonra, onbeş yıl sonra, ülkenin üretkenliğinin ne olacağına, teknolojiyi alıp alamayacağına, o yeterliliği kazanıp kazanmayacağına bakmaz. Özel kesim, özel sermaye, haklı olarak bakmaz, o onun işi değildir; onu iş edinmesi gereken, hükümetlerdir, siyasî partilerdir, Meclistir, bizleriz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kepenek, şahsınız adına da söz istediğinizden; buyurun.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, bugün, çok satan gazetelerden birinde, gıda teknolojisiyle ilgili bir haber var; Türkiye, dışarıdan aldığı yapay yağları kontrol etme, denetleme olanağını da giderek yitirmektedir. Niye yitirmektedir; çünkü, bu alanda çalışan laboratuvarlarını kapatmıştır, araştırma-geliştirme birimlerine yeterince destek vermemiştir, kadro ayırmamıştır, mühendislerini işsiz tutmaktadır ve ileri teknoloji ürünlerini denetleyemeden, denetlemeden dışarıdan satın almaktadır; acı olan budur.

Eğer, bugün, markete gittiğimiz zaman, satın aldığımız gıda ürününün sağlığımıza ne kadar zarar vereceğini denetleyecek güçte değilsek toplum olarak, bu az gelişmişliktir, bu geri kalmışlıktır, bunu hep birlikte reddetmeliyiz. Benim kaygım, benim korkum şudur: Yarın, bundan üç sene, beş sene, on sene sonra, teknoloji alanında, iletişim alanında, bilişim alanında da aynı duruma düşeceğiz; yani, bize satılan ürünlerin niteliğini anlama yeterliliğimizi, becerimizi, anlayışımızı ya da bilincimizi de yitirebileceğiz. Türkiye'yi bu yola göndermeyin. Bunun yapılması; yani, stratejik olan bu sektörün tamamının satılması ve devletin elinde araştırma geliştirmeye pay ayıracak olanağın kalmaması, bu ülkenin yıkıma sürüklenmesine yol açar; buna izin vermeyin.

Değerli arkadaşlar, bir başka boyutu var bu işin, o başka boyut şudur: Eğer bir toplum, araştırma geliştirmeye yatırım yapamıyorsa, yapmıyorsa, o zaman, en ilkel, en basit, en gereksiz işleri de yabancılara yaptırmak zorunda kalıyor ve bunu çok pahalıya yaptırıyor; çok pahalıya teknoloji satın alıyoruz biz. Günümüzün sömürü noktası budur. Bu ülkenin, bu toplumun kaynaklarıyla, yurtdışındaki başkalarının ürettiği, yarattığı, o beyinlerin üretimi, katmadeğeri yüksek olan o ürünler çok para vererek satın alınıyor ve bize yazık oluyor. Bu süreci hızlandıracak bir gidiştir bu Telekomun satılması. Buna izin vermemeliyiz. Bunun iktidarı muhalefeti yok; bu, ulusal bir bilinç sorunudur; bu, ulusal bir anlayıştır. Şimdi, siz, kendi mühendisinizi, kendi bilim insanınızı değerlendirmezseniz, ileri teknoloji ürünlerini hep dışarıdan satın alırsanız ne olur; şimdikinden çok daha kötü duruma gelirsiniz; yani, mühendisiniz çalışamaz; yani, bir başka şey olur; mühendislik fakülteleriniz, üniversiteleriniz modası geçmiş hale gelir, yararsız hale gelir. Başka önemli bir şey daha olur, mal ve hizmet üreten özel kesiminiz, özel sektörünüz, araştırma geliştirmeye kendisi para ayırmadığı gibi, zaman ayırmadığı gibi, kaynak ayırmadığı gibi, devletin ayırmasına da engel olur, bunu da istemez, onu da dışarıdan alır ve sonuçta bu ülke, üretemeyen, satamayan ve sonuç alamayan bir duruma gelir.

Şimdi, büyük başarı diye övündüğümüz ihracat artışı -ki, tamamı ucuz işçiliğe dayanıyor- ilanihaye devam etmez; Çin'den daha ucuzu gelir; onun yerine, teknolojiye, üretime, bilime dayalı üretkenliği güçlendirmek zorundayız, ancak bunu yaparsak, hep söylüyorum, burada da söylüyorum, yalnız futbolla, güreşle değil -onlar da değerli işlerdir de- beynimizle de Avrupa'ya gideriz. Beyinle Avrupa'ya gitmenin yolu, beyne dayalı üretim yapmaktan geçiyor; bu da, Telekomun, özelleştirilecek yerde, en az yüzde 51'inin, tıpkı Yunanistan'ın yaptığı gibi, kamu elinde tutulmasından geçiyor.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Kepenek, buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Tasarının gerekçesinin 4'üncü sayfasının alt kısmında diyoruz ki, eğer Telekomun yüzde 51'ini değil de daha azını satarsak, hava parası ve başka nedenlerle kaybımız yüzde 25 olacaktır.

Ben, bu konuyu komisyonda da dile getirdim Sayın Bakan, bu yüzde 25'in bilimsel kaynağı bana iletilecekti, iletilmedi, herhalde iletilir; ama, başka bir şey söyleyeceğim. Eğer, şu anda sizin zihninizde açıklanabilecek bir Telekom fiyatı yoksa, bunun artı yüzde 25'ini, eksi yüzde 25'ini, kamuoyu, hepimiz nasıl hesaplayacağız? Dolayısıyla, şu fiyat meselesi üzerinde biraz daha açıklama yaparsanız sevinirim.

Çok teşekkür ederim Sayın Bakan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öktem.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Teşekkür ederim.

Tasarının Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri sırasında Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım ve biraz önce konuşan AKP Samsun Milletvekili Sayın Mustafa Demir, Telekomda çalışan 63 000 kişiden sadece 1 000 kişinin kalifiye eleman olduğunu ifade etmişlerdir. Telekom çalışanları bana ulaştılar ve bu iddiayı kesinlikle kabul etmediklerini ifade ediyorlar. Hangi kritere göre bu 1 000 kalifiye elemandan bahsediliyor ve hangi kritere göre geri kalanlar kalifiye değildir denilmek isteniliyor? Sayın Bakandan bunun açıklanmasını rica ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öktem.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, Türkiye'de özelleştirme kapsamına alınan kurumlara bir baktığınızda, sanki hepsi mezarlığa terk edilmiş. Son on yıldır özelleştirme kapsamında olan firmaların zararlarına bir baktığınızda, zararları katrilyonlara ulaşacak kurumlar var. Özelleştirme İdaresine geçen tüm kurumlarda, işletmeler, demek ki, işletme mantığıyla yönetilmiyor ve ülkemizde çok büyük zararlar oluşuyor. Bu olguda, Telekomun özelleştirilmesi dediğimiz mantık, acaba, Özelleştirme İdaresine mi geçecek, bu kurumu Özelleştirme İdaresi mi özelleştirecek; yoksa, yine, yıllarca Özelleştirme İdaresinin kucağında kalacak bir bebek mi olacaktır?

Türk Hava Yolları, yıllardır özelleştirme kapsamındadır. Artık, ne olursunuz, Türk Hava Yollarının, insanlara zulmeden, hizmet değil, onları ezen ve hizmet vermeyen bir kurum olmayı...

Türk Hava Yolları da sizin kontrolünüzde... 13 merkez tamamen kapatıldı; 13 merkezin insanı, şu anda perişan halde ve hiç kimseye cevap vermiyorlar.

Sayın Bakanım, 13 merkezin uçuşları bir günde durduruldu. Bu RC uçakları, acaba, bugüne kadar, hakikaten, çok mu tehlikeliydi? Bu uçaklar, çok tehlike arz ediyorduysa, bu kadar insan için, halk için, hakikaten, bu kadar tehlike arz ediyorduysa o zaman, niye bugüne kadar uçuruldu? Yani, daha önceki yöneticiler, acaba, bunu, bilerek mi yaptılar? Ben, bu hatları tamamen kapattım...Önce geçici, sonra belirsiz bir tarih...

Acaba, Türk Hava Yolları, Türk Halkına hesap vermeyi ve açıklama yapmayı bir zül mü addediyor? Onun için, Türk Hava Yolları da, özelleştirme kapsamına alındığı günden beri, halkına zulmeden, hizmet vermeyen bir kurum haline gelmiştir. Bu kapanan merkezlerin insanları, bazı illerimize, üç ay sonrasına uçak bulamıyorlar. Onun için, bu kurum da, acaba, aynı Türk Hava Yollarına mı benzeyecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Bakanım, biraz evvel, bir sorum üzerine verdiğiniz cevapta, bir kurumun yeniden yapılandırılması için, Telekomun yeniden yapılandırılması için, şaibeli olan bir firmaya -1 995 000 dolar- 2 000 000 dolar ödüyorsunuz; ama, bir fabrikayı 1 100 000 dolara satıyorsunuz; bu küreselleşmeciler ile yerli işbirlikçilerinin kamu kaynaklarını talan etme anlayışına güzel bir örnek değil midir?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Buyurun Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, soruları kısa kısa cevaplandırmaya çalışacağım.

Önce Sayın Kepenek'in sorusundan başlamak istiyorum. Sayın Kepenek "hava parası olarak, yüzde 51'inin özelleştirilmesiyle birlikte yüzde 25 nispetinde hava parası alınacak ve değeri artacak; bununla ilgili bir çalışma var mı, bu neye göre yapılıyor" diye soruyor. Bu konu Plan ve Bütçe Komisyonunda da gündeme geldi; doğrudur; biz, bunun cevabını hazırladık; ama, kendisine henüz iletemedik. Ben, bu vesileyle, bunun cevabını vermek istiyorum. Bu konuda, Amerika'da, New York Üniversitesinin kurumsal finans şirket değerlendirmesi alanında tanınmış Aswath Damodaran isminde bir zatın çalışması var; 1980 ile 2000 yılları arasında "what is the vaule of control" adı altında bir çalışma yapmış. Buradaki çalışma sonuçlarına göre, bu peştamaliye, prim veya hava parası diye yönetim hakkının devriyle ilgili artış miktarının, bizim tahminlerimizin de üzerinde, ortalama yüzde 41 olarak gerçekleştiği çeşitli örnekleriyle ortaya çıkmıştır. Bununla ilgili detaylar bende mevcut; Sayın Kepenek'e bunu takdim edeceğim.

Sayın Öktem'in sorusuna cevap veriyorum. Doğrudur, Plan ve Bütçe Komisyonunda, biz, Türk Telekomun personel yapısıyla ilgili bilgi verdik; ama, hiçbir zaman "şu oranda personel kalifiye, şu oranda personel kalifiye değil" diye bir tanımlamaya gitmedik. Verdiğimiz bilgi, sadece, Türk Telekomun personel yapısının dağılımıyla ilgilidir. Bunu tekrar ediyorum; yüksekokul mezunu yüzde 20, lise mezunu yüzde 43, ilköğretim mezunu yüzde 36 olmak üzere, toplam 60 600 civarında personeli var. Dolayısıyla, bunu neden orada dile getirmiştik; şunun için: Telekom gibi teknolojiyi yoğun oranda kullanan bu tip şirketlerde, yükseköğrenim mezunu, tercihen de yazılım, donanım bilgisini haiz elektronik branşından, çok yoğunluklu personel olması lazım. Türk Telekomun bu konudaki eksikliğini dile getirdik; yoksa, personeli, herhangi bir şekilde ayırıma tabi tutmak gibi bir niyet içerisinde olmadık.

Sayın Aslanoğlu, konuyla ilgili olmamasına rağmen, özelleştirmede, maalesef, bugüne kadar başarılı olunamadığı ve Özelleştirme İdaresi mi özelleştirilmeli, Türk Telekommu özelleştirilmeli gibi bir kıyas yapmıştır.

Tabiî, bu bağlamda, Türk Hava Yollarında yaşanan bazı şehirlerimize uçuşların durdurulmasıyla ilgili konu da ifade edilmiştir. Bunlara katılıyoruz; ancak, bu seferleri durdurma nedeni tamamen teknik bir nedendir, RC tipi uçaklarda zuhur eden teknik bir nedendendir. Bunun, bu boşluğun özel şirketlerce doldurulması için ruhsatlandırma çalışmalarımız devam ediyor. Bu illerimize ve daha başka illerimize de bu ay sonu itibariyle uçuşlar başlayacaktır; ben bunun müjdesini veriyorum Sayın Aslanoğlu.

Sayın Çetin'in sorusu: "Şaibeli bir firmaya 2 000 000 dolar ödüyorsunuz; ama, SEKA 1 000 000 dolara verildi..." Bu konuda, dediğim gibi, bu Ernst Young firması, Arthur Anderson değil bu, Ernst Young and Rothschild firmaları. Ben, bunların şaibesi olduğunu bilmiyorum; yalnız, 2001 yılında bunlarla kontrat imzalanmış; tabiatıyla, devlette devamlılık esas; biz, bu kontratı yırtıp atamazdık. Onun için, bu konudaki yaklaşımları çok doğru bulmuyorum.

SEKA'nın özelleştirilmesiyle ilgili konu da şudur: Üç sefer teşebbüs edilmiş; ama, gerekli talep olmayınca, son özelleştirme denemesinde de tek teklif çıkmış ve buna da verilmiş. Olay bundan ibarettir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Anadol.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.17

 


 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 19.23

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100 üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

508 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 3 üncü maddesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, 3 üncü maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.

Birleşime saat 20.25'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.25

 

 


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati : 20.26

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN -Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100 üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

508 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/807) (S. Sayısı: 508) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 4 üncü maddesini okutuyorum:

MADDE 4. - 406 sayılı Kanunun ek 29 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir

Ek Madde 29.- Türk Telekom hisselerinin satışı sonucu kamu payının % 50'nin altına düşmesi durumunda; Türk Telekomda ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen asli ve sürekli görevlerde çalışmakta olanlar ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tâbi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personelden, Türk Telekomda çalışmaya devam etmek istemeyenler ile Türk Telekomda çalışmaya devam etmek istemekle birlikte bu istekleri Yönetim Kurulunca uygun görülmeyenlere ilişkin personel listesi hisse devir sözleşmesinin imzalanmasından itibaren otuz gün içerisinde Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.

Liste halinde bildirilen personel, 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinde belirtilen esas ve usuller çerçevesinde Devlet Personel Başkanlığı tarafından başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilir ve söz konusu personel hakkında anılan madde hükümleri uygulanır. Ancak, 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi uyarınca Özelleştirme Fonundan karşılanması öngörülen ödemeler Hazine tarafından karşılanır.

Birinci fıkra kapsamına giren personelden, sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsam dışı personel statüsünde çalışanlar hakkında, 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkrası hükümlerinin uygulanmasında, Devlet Personel Başkanlığına bildirildikleri tarihteki unvanları esas alınarak Yönetim Kurulunca 15.4.2004 tarihi itibarıyla bu unvana göre belirlenmiş olan ücret ve diğer malî haklarına bu tarihten aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca atandıkları tarihe kadar geçen süre içinde kamu görevlilerine yapılacak artış oran ve/veya miktarları uygulanmak suretiyle bulunacak tutar dikkate alınır. Kapsam dışı personelden Devlet Personel Başkanlığına bildirilenlerin 15.4.2004 tarihi itibarıyla unvanlarına göre ücretinin belirlenmemiş olması durumunda, benzer görevlerde bulunanlar dikkate alınarak bu tarih için ücret ve diğer malî hakları tespit etmeye Yönetim Kurulu yetkilidir. Ek 22 nci maddenin (a) bendinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri uyarınca belirlenen aslî ve sürekli görevlerde çalışan personel hakkında, 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkrası hükümlerinin uygulanmasında Yönetim Kurulunca 15.4.2004 tarihi itibarıyla unvanları için belirlenmiş olan ücret ve diğer malî haklarına bu tarihten aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca atandıkları tarihe kadar geçen süre içinde kamu görevlilerine yapılacak artış oran ve/veya miktarları uygulanmak suretiyle bulunacak tutar, anılan maddenin altıncı fıkrası hükümlerinin uygulanmasında ise 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki (I) sayılı cetvele tâbi emsali personel için belirlenmiş olan aylık ve diğer mali haklar esas alınır.

Başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilen 4857 sayılı İş Kanununa tâbi kapsam dışı personele, iş mevzuatına göre herhangi bir tazminat ödenmez. Nakledilen personelin önceden kıdem tazminatı ödenmiş süreleri hariç kıdem tazminatına esas olan geçmiş hizmet süreleri 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emekli ikramiyelerinin hesabında dikkate alınır.

Türk Telekom hisselerinin satışı sonucu kamu payının % 50'nin altına düşmesinden itibaren bir yıl içinde, 4857 sayılı İş Kanununa göre çalışanların iş sözleşmelerinin haklı neden olmaksızın işveren tarafından feshedilmesi veya 4857 sayılı İş Kanununa göre, emeklilik dışında haklı nedenlerle kendileri tarafından feshedilmesi sonucunda işsiz kalanlar, 4046 sayılı Kanunun 21 inci maddesinde belirtilen iş kaybı tazminatı ve diğer hizmetlerden yararlanırlar. Bu husustaki işlemlerin yürütülmesinden Türkiye İş Kurumu görevli, yetkili ve sorumludur. Ancak, 4046 sayılı Kanunun 21 inci maddesi uyarınca Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından yapılması gereken ödemeler Hazine tarafından yapılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 508 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerindeki görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Tabiî, Genel Kurulda sayın milletvekillerinin bulunmayışı da Telekomun özelleştirilmesi konusunda milletvekillerinin özgür iradelerinin oluşmadığını açıkça ortaya koymaya yetiyor. Herhalde, herkes burada mahcup mahcup oturma yerine kaytarmanın daha doğru olacağını düşünmüş.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Ne alakası var!..

İZZET ÇETİN (Devamla) - Yani, tasarıyı hazırlayanların bile tasarıya inanmadıklarının, bunun ülkeye bir yarar sağlamayacağının, çalışanlara bir yararı olmayacağını benimsemiş olmalarının somut göstergesi de Meclisteki tablo. Hiç kimsenin bu Meclisi bu şekilde çalıştırmaya da hakkı olmaması gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, 4 üncü madde kurum çalışanlarıyla ilgili hükümleri düzenlemektedir. AKP İktidarının pek çok icraatında olduğu gibi bu düzenlemesinde de olumsuzluğun aslan payı ne yazık ki yine çalışanlara çıkarılmaktadır. Çünkü, bu tasarıyla Türk Telekomda çalışanların iş güvenceleri yok edilmekte, hemen hemen tüm personelin kurumda kalıp kalmayacağı yönetim kurulunun insafına terk edilmektedir.

Konunun özüne geçmeden önce, Türk Telekomun özelleştirilmeye başlanmasından bu yana, yani 1993-1994'lü yıllardan bu yana, on yıldan bu yana kurum çalışanlarının nasıl huzursuz edildiğini sizlere anımsatmak istiyorum. 1995 yılında, yanılmıyorsam, Posta Telgraf ve Telefon İdaresinin (PTT) ayrılmasından sonra kurum çalışanlarına o zaman da, özellikle memurlarına... Tabiî, Anayasamızdaki kamu hizmetlerinin devlet memurları eliyle görüleceğine ilişkin hüküm değiştirilmiş ve memurlarımıza, isteyenlerin sözleşmeli statüye geçebilecekleri dayatılmıştı. O tarihte, çok iyi anımsıyorum- PTT'de çalışan memurlar -hemen hemen tamamına yakını- "acaba, sözleşmeliye mi geçsek yoksa kurumda mı kalsak, eğer sözleşmeliye geçersek bir yılın sonunda iş aktimiz feshedilebilir mi" diye, eş dost, bildik, tanıdık, bu konudan anlayan kim varsa, kapı kapı dolaşmışlardı ve aylarca, hatta, yıllarca huzursuz edilmişti. Ortalık sakinleştikten sonra, çalışanlar, bu kez, huzursuzluklarının başka bir noktada düğümlendiğini gördüler; sözleşmeli statüye geçme özendirilmek istendiği için, sözleşmeli statüye geçenler, kurumda çalışan memurlardan çok daha yüksek ücret almaya başladıklarında, güvence nedeniyle kamu yönetiminde, yani, memur statüsünde kalanlar oldukça huzursuz oldular; pekçoğunun huzursuzluğu, halen devam etmekte.

Yine, 2000 yılı içerisinde, 4673 sayılı Kanunun 6 ncı maddesiyle, bu sefer, yeni bir durumla karşı karşıya kalmıştı kurum çalışanları. Mühendisinden teknik elemanına, teknisyenine, teknikerine, işçisine, odacısına kadar, kurum çalışanlarının tamamı, memur statüsünde olanlar, bu sefer 1475 sayılı Yasaya tabi olarak çalışmaya zorlanmış ve yine, teknisyenlerin kurmuş olduğu Teknik Elemanlar Derneği, o günkü siyasal partileri kapı kapı dolaşarak durumlarının ne olacağını sormaya başlamışlardı.

Şimdi, bakıyoruz, bu yasa tasarısında da, çalışanlar, yine huzursuz; çünkü, ek madde 29'a göz attığınızda, açıkça "22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak kadrolu veya sözleşmeli personel statüsünde çalışanlar ve kapsamdışı personelden, Türk Telekomda çalışmaya devam etmek istemeyenler ile Türk Telekomda çalışmaya devam etmek istemekle birlikte bu istekleri Yönetim Kurulunca uygun görülmeyenlere ilişkin personel listesi hisse devir sözleşmesinin imzalanmasından itibaren otuz gün içerisinde Devlet Personel Başkanlığına bildirilir" denilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu kadar büyük keyfîlik olmaz. Yani, iktidara geldiğinizden bu yana, geçen süre içerisinde, kadrolaşma girişimlerinizi, çabalarınızı... Bırakınız, muhalefet partisi olarak bizim ya da duyarlı yurttaşlarımızın, bürokratlarımızın huzursuzluğunu, geçtiğimiz hafta TÜSİAD Başkanı bile kadrolaşma çalışmaları konusunda hükümetin dikkatini çekti. Burada da bu olacak diye düşünüyorum.

Şimdi, ben, size bir örnek vereyim: BOTAŞ'ın denetimi sırasında gözüme ilişti, bir baktım; Diyanet İşleri Başkanlığında daktilo memuru, imam-hatip lisesi mezunu bir personel oradan alınmış, BOTAŞ Genel Müdür Yardımcılığı unvanı ona uymadığı için müşavir olarak görevlendirilmiş. BOTAŞ'ta, 1981'de jeoloji mühendisliğini bitirmiş -ismini bile bilmiyorum, hiç tanıdığım birisi değil; ikisinin de ismini bilmiyorum- 1992'de hukuk fakültesini bitirmiş olan genel müdür yardımcısı off'a alınmış, iki sefer görevden alınmak istenmiş; ama, o günkü koşullarda görevden alınamayınca -belki alınmıştır şimdi- bütün yetki ve sorumlulukları, görevleri, o daktilo memuru, lise dengi okul mezunu, imam-hatip lisesi mezunu görevliye verilmiş.

HACI BİNER (Van) - Telekomdan bahset...

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - İmam-hatiple ilgisi ne?!

İZZET ÇETİN (Devamla) - Şimdi, burada da bütün Telekom çalışanları huzursuz. Siz istiyorsunuz ki, memurlar... Neye göre saptıyorsunuz; buradan okuyorum: Sadece, genel müdür ya da Telekom Yönetim Kurulunca uygun görülmeyenler... Nedir keyfiyet; kimi uygun göreceksiniz, kimi uygun görmeyeceksiniz, ölçünüz ne, somut bir kriter koyabilmiş misiniz? Diğer özelleştirmelerde, istihdam yapısının değişmesi ya da ihtiyaç fazlası personelin bir başka kuruma nakledilmesine ilişkin düzenlemeler vardı; burada böyle bir düzenleme de yok.

Maddeyle, Türk Telekom hisselerinin satışı sonucunda, kamu payının yüzde 50'nin altına düşmesi halinde personelin nakline ilişkin hükümler yeniden düzenleniyor. Kamu payı yüzde 50'nin altına düşmese dahi, burada, yönetim kurulunca gerekli görülen personelin başka kurumlara nakli öngörülüyor, düzenleniyor; yani, tam bir keyfîlik.

Tasarıya göre, yine, özelleştirme gerçekleştirilmese bile, personelin tasfiyesi yapılmakta ve aslî ve sürekli kadrolar dağıtılmaktadır. Bu durumda, Türk Telekomun kimler tarafından yönetileceği, bu yöneticilerin yasal güvencelerinin neler olacağı tasarıda boşlukta kalmıştır. Aslî ve sürekli görevlerdeki personelin, yani, kurumu sevk ve idareyle görevli personelin de başka kurumlara naklinin öngörülmesi, kurumdaki kamu payının temsilinde sıkıntılara yol açacaktır. Yine, kamu payı yüzde 50'nin altına düşse dahi, bu paylar nasıl temsil edilecektir? Bu yasadan sonra, kurumda çalışmak istemeyenler başka kurumlara nakledilecekler; ölçüsünü biraz evvel söyledim; keyfîlik; yani, bizden olan, bizden olmayan... Ancak, çalışmak isteyenlerin ise, bu istekleri tek başına yeterli olmayacak, bu konuda yönetim kurulu karar verecek. Yönetim kurulu hangi kriterlere göre karar verecektir?! Önceki sözleşmelerde nakle tabi personel konusunda istihdam yapısının değişmesi ve ihtiyaç fazlası olma koşulu varken, burada, bu kriterin yerine, yönetim kurulunun iradesi devreye girmiştir; bu konuda keyfîliği önleyecek hiçbir kurala yer verilmemiştir. Bu, çalışanların kişiliklerinin erozyona uğramasına neden olacak, çalışanlar hem birbirinden kuşku duymaya başlayacak hem de iktidara yakın olma hevesi içine girecekler; belki de, o kurumda çalışmak için, gerçek kimliklerinin dışında, yine eş dost peşinde koşarak devlet kapısında torpil aramaya başlayacaklardır. Bu durumda, kurumun içi çok rahat bir şekilde boşaltılabilecektir. Boşalan kadrolara iş mevzuatına tabi atama yetkisi de yönetim kurulundadır, hem de kamu payı yüzde 50'nin altına düşmese bile.

Değerli arkadaşlarım, burada, insanın aklına ister istemez bir soru geliyor: Bu kanunla, yandaşlara ve partililere bir geniş istihdam alanı ya da kadrolaşma alanı mı yaratılmak isteniliyor? 406 sayılı Kanunun ek 29 uncu maddesiyle düzenlenen, kurumda çeşitli statülerde çalışan personelin başka kurumlarına nakline ilişkin hükümler değiştirilerek, 4046 sayılı Kanunla uyumlu hale getirilmektedir. Bu düzenleme yapılırken, personelin kazanılmış hakları yok sayılmıştır; çünkü, ek madde 29'a göre, başka kurumlara gönderilecek personele ödenecek aylık ve tazminatlarla ilgili hükümler ile 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesine göre ödenecek aylık ve tazminatlara ilişkin hükümler birbirinden farklıdır. Bu düzenleme, kurum personelinin kazanılmış haklarının aleyhine düzenlemedir.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, özelleştirme yandaşları, şimdiye kadar, hep, özelleştirmenin yeni iş alanları yaratacağını, istihdamı artıracağını, yatırımın artacağını, işsizliğin azalacağını söyleyegeldiler; ama, durumun öyle olmadığı, bu düzenlemenin içinde gizli; yani, kurum çalışanları, her halükârda huzursuz edilecek, başka kurumlara gönderilmek için Devlet Personel Başkanlığına listeleri gönderilecek, keyfîlik içerisinde onlara yer bulunmaya çalışılacak.

Burada dikkatimi çeken bir başka konu, şimdiye kadar, 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi uyarınca, işinden olanlar açısından, Özelleştirme Fonundan karşılanan ödenekler burada hazineye yıkılıyor. Bunun amacının ne olduğunu da anlayabilmiş değilim.

Ayrıca, AKP olarak siz, geçtiğimiz yıl kamu kesiminde imzalanan sözleşmelerle, 1980'lerden bu yana özelleştirme mağduru olan işçileri diğer kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştireceğinize ilişkin bir düzenlemeyi imza altına aldınız; Hak-İşle, DİSK'le, Türk-İşle yapılan sözleşmelerde bu metin var. Özelleştirme mağduru binlerce işçi, kapı kapı dolaştı, belki hepinizin kapısını aşındırdı; aylarca, Türk-İşte, aç susuz yattılar kalktılar. O konuda, önce, onları, yeni bir yasal düzenleme yaparak diğer kamu kuruluşlarına, -57 nci hükümet döneminde olduğu gibi- yerleştireceğinizi söylediniz; aradan bir yıl geçti, önerinizi geri çekip, bunu Bakanlar Kurulu kararıyla gerçekleştireceğinizi söylediniz. Yine aradan dört ay geçti, 20 bakan bir araya gelip, ne hikmetse, o kararnameyi imzalayıp, işlerlik kazandıramadılar. Şimdi, sayıları muhtemelen 4 000 - 5 000 civarında; ama, giderek artacak bu özelleştirme mağdurları da sizin, hükümet olarak kapınızda ve çözüm bekliyor; ama, her gün onları oyalamaktan herhalde zevk alıyorsunuz. Çünkü, birbuçuk yıldan bu yana 4 600 işçinin, özelleştirme mağdurunun sorununu çözemediniz; şimdi de Telekomda çalışan binlerce kişiyi bu şekilde huzursuz ederek, özelleştirmenin ne kadar acı sonuçlar doğurduğunu onlara yaşatıyorsunuz; ama siz hâlâ anlamamakta direniyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, özelleştirme çabalarının, çalışmalarının içerisine girmiş ve bu işten yarar görmüş bir tek ülke yok. Özelleştirme, deminki konuşmamda da söyledim, kamuyu küçültelim, devlet üretimden elini çeksin diyerek gerçekleştirilmek istenildi; ama bu istek pek çok ülke tarafından reddedildi. Bakınız, Japonya, Endonezya, Güney Kore gibi ülkeler, IMF'nin direktiflerine boyun eğmedikleri için bugün ülkelerini hızlı bir şekilde kalkındırdılar ve bugün IMF'yi pek çok ülke reddediyor; çünkü, IMF politikalarının hiçbir ülkeye yararı yok. Bu uyguladığınız özelleştirme politikaları, heveslendiğiniz, stratejik kurumları yok pahasına satma politikaları hem devletimizi hem yurttaşlarımızı hem çalışanlarımızı fakirleştirirken, bir avuç yerli yabancı tekelci sermayeyi, çokuluslu şirketi mutlu edecektir.

Bakınız, zamanım daraldı; ama, Başkanın izniyle, 1990'ların başında IMF'deki görevinden istifa eden Granadalı ekonomist Davison Budhoo ne diyor IMF için: "IMF'nin görevi yoksul ülkelerdeki ekonomi olaylarının, Batının gelişmiş ekonomilerinin yararına olacak biçimde yönlendirilmesi ve yönetilmesidir. IMF'ye göre, bir ülkenin büyümesi için halkın unutulması gerekir." Tıpkı, sizin halkı unuttuğunuz gibi!

IMF ve Dünya Bankası yeni bir uluslararası mafyadır, her türlü rüşvet, yolsuzluk ve bunun gibi usullere başvurur. IMF, birkaç ülkede bazı temel istatistikî endekslere yanlış değerler verir. Bu sahtekârlığının amacı, o ülkede yıkıma yol açan ekonomik önlemlerin gerekliliğini kanıtlamaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Böyle yanlış istatistikler ortaya çıkınca yorum yapmazlar ve sorumluluk kabul etmezler. IMF, ayrıca, köleleştirdiği hükümetlerle işbirliği yaparak, politikalarına karşı çıkmaya cüret eden insanları bastırma yoluna gider ve demeçleriyle kamuoyuna IMF'nin hoşuna gitmeyen bir imaj çizen kişilere karşı baskıcı önlemler alınmasını istemekten çekinmez. IMF'nin yapısal uyum programını reddederek IMF'nin iradesine karşı gelen bir ülke, derhal uluslararası alandan tecrit edilir ve baskı altına alınır. Son yıllarda bu kaderi paylaşan ülkeler arasında Nijerya, Brezilya, Trinidat, Tanzanya, Zambiya, Peru sayılabilir. Şimdi, sayenizde Türkiye de oraya giriyor!

Değerli arkadaşlarım, Telekom, gerçekten, büyüklüğü itibariyle, dalında, dünyanın en büyük 13 üncü kuruluşu. Yıllarca, böyle bir kuruluş 30 milyar dolar eder, 25 milyar dolar eder, 20 milyar dolar eder, o günkü dışborçlarımız kapanır, ülke borçtan kurtulurdu diye kamuoyunda müthiş bir manipülasyon yapıldı. Şimdi de, değeri 3-5 milyar dolar dolayında diye, ayrıca da, kamu hizmeti görmüyor diye, bu hizmetler kamuya gerekli değildir diye antipropagandalarla, özelleştirmeyi allayıp pullayıp halkımıza yutturmaya çalışıyorsunuz.

Stratejik kuruluşlara bu ülkenin her zaman ihtiyacı var. Üretimden koparılmış olduğumuz bir dönemde, bırakınız stratejik kuruluşları, üretim yapan her türlü kamu kurum ve kuruluşuna ihtiyacımız var. Bu ülkenin, yeni iş alanları açmasına, yatırımlar yapmasına, kamunun yeni alanlarda yol göstericilik yapmasına ihtiyaç var.

Telekomun özelleştirilmesinden vazgeçelim ve işsizliği, istihdamı çözme çabası içerisine girelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İZZET ÇETİN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Borçları, üreterek ödeyebiliriz, mirasyedi gibi satarak ödeyemeyiz.

Demin söyledim, uyguladığınız politika, borcu borçla kapatma ya da elde avuçta ne varsa satma politikasıdır. Bütün bunları satsanız bile, borçlarınızı kapatmaya yetmeyecektir. Onun için, ekonomi politikalarınızı gözden geçirin, halkı unutmayın diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Kepenek.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanımdan iki sorum olacak.

Birinci soruma yazılı yanıt verebilirler; sorum şu: Hükümetiniz döneminde özelleştirme sonucu kaç çalışan -işçi ya da memur- işsiz kalmıştır ya da emekliye sevk edilmiştir?

İkinci sorum şudur: Telekomun satılması sonucu kaç çalışan işsiz kalacaktır? Sizin, Bakanlık olarak tahmininiz nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Sayın Bakan, buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Birinci soruyu, Sayın Kepenek'in de ifade ettiği gibi, yazılı olarak cevaplandıracağız, zaman alacak bir soru.

"Türk Telekomun özelleştirilmesi sonucu kaç kişi işsiz kalacak?" Hiç kimse işsiz kalmayacak Sayın Kepenek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Bu alkışlanır Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Hiç kimse işsiz kalmayacak. Ben, burada, bunu kamuoyuna ve sizlere ifade ediyorum.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Nasıl yapacaksınız Sayın Bakan?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Efendim, kimsenin gelecekle ilgili garantisi yok; ömürboyu iş dünyanın hiçbir yerinde yok. Emekliliği gelen emekli olacak, beğenmeyen başka yere gidecek, yanlış iş yapan da tabiî ki, işinden olacak. Olay, bu kadar basit. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi...

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - İsmini okuduklarım lütfen otursun.

Sayın Anadol, Sayın Baratalı, Sayın Kaptan...

SALİH  KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, usule riayet edin lütfen. Yoklama istemi düştü. Arkadaşlar 20 kişi olacak ve ayağa kalkacaklar.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, lütfen...

Sayın Koç, Sayın Erdem, Sayın Keleş, Sayın Akıncı, Sayın Yıldırım, Sayın Gülçiçek, Sayın Kart, Sayın Çetin, Sayın Arz, Sayın Parlakyiğit, Sayın Okuducu, Sayın Güler, Sayın Diren, Sayın Özcan, Sayın Aslanoğlu, Sayın Tamaylıgil, Sayın Öktem.

II. - YOKLAMA

BAŞKAN - Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yarım saat verin Sayın Başkan, evden gelecekler.

BAŞKAN - Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.01


 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 21.13

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100 üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

508 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı; bu nedenle, birleşime ara vermiştik.

II. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Şimdi, tekrar yoklama yapacağız.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yapılan bu yoklamada da toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Bu sebeple, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında kurulan (9/3) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu raporunu, sözlü soru önergelerini ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 15 Haziran 2004 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 21.19