Normal TBMM 2 4 2004-06-23T14:43:00Z 2004-06-23T14:43:00Z 74 50209 286195 TBMM 2384 572 351467 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 52       YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

99 uncu Birleşim

9 Haziran 2004 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Halk Ozanı Âşık Mahzunî Şerif'in 2 nci ölüm yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı

2.- Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş'ın, Kerkük ve Kuzey Irak'taki son gelişmeler ile bölgede yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Yatırımların Teşviki Hakkında Kanun uygulamalarının yatırım ve istihdam alanında ülke genelinde yarattığı sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 20 milletvekilinin, Türk Hava Yollarında son günlerde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/196)

2.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 21 milletvekilinin, oto tamirciliği ile uğraşan küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/195)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (9/9) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/582)

2.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir heyetle birlikte Romanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/583)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)

5.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut ve 3 milletvekilinin, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/292, 2/244) (S. Sayısı: 466)

6.- Basın Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Adalet Komisyonları Raporları (1/781) (S. Sayısı: 456)

7.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in; Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/295, 1/752) (S. Sayısı: 467)

VI. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kırıkkale Milletvekili Halil TİRYAKİ'nin, seçim yasakları sırasında propaganda yaptığı iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2391)

2.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Bingöl Depreminin zararlarına ve yapılan çalışmalara,

- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Mamak Tapu Dairesinin yeni hizmet binasına,

- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Bingöl Köylülerinin deprem sonrası konut sorununa,

Bingöl Depremi sonrasında bir firmaya yapılan sözleşmeye,

Bingöl Depremi sonrası yapılan imar çalışmalarına,

Bazı kuruluşlarca yapılan konutlara,

- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Mersin ve bazı ilçelerindeki yol çalışmalarına ne zaman başlanılacağına,

- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Bingöl deprem konutlarının inşaat şartlarına aykırı yapılmasına,

Bingöl'de yapılan deprem konutları bedellerinin ödenmesine.

İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/2576, 2577, 2578, 2579, 2580, 2581, 2582, 2583, 2584)

3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa İlinin tanıtımına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/2662)

4.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, Aliağa ve çevresinde kurulu tesislerin çevreye verdiği zarara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/2674)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Sinop Milletvekili Cahit Can'ın, Dünya Çevre Gününe ilişkin gündemdışı konuşmasına, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe cevap verdi.

İzmir Milletvekili Bülent Baratalı, İzmir'deki limanların işletilmesi ve kapasitelerinin artırılması için alınması gereken tedbirlere,

Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut, Üniversite Kış Olimpiyatlarının 2009 yılında Erzurum'da yapılması halinde bölgeye sağlayacağı yararlara,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Makedonya Cumhuriyeti Meclisi Dış Politika Komitesi Başkanının vaki davetine icabetle Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamento heyetinin Makedonya'ya yapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 93 milletvekilinin, Çernobil faciasının bütün boyutlarıyla araştırılarak benzer olayların tekrarlanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/194) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Genel Kurulun 8.6.2004 Salı günkü birleşiminde; gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alan işlerin görüşmelerinden sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesine; 9.6.2004 Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların görüşülmemesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 27 nci sırasında yer alan 456 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına, 34 üncü sırasında yer alan 465 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 467, 508 ve 509 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin ise 48 saat geçmeden 7, 8 ve 9 uncu sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; çalışma sürelerinin; bugünkü birleşimde 466 sıra sayılı kanun teklifinin, 9.6.2004 Çarşamba günkü birleşimde 467 sıra sayılı kanun teklifinin,   10.6.2004 Perşembe günkü birleşimde de 465 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına; daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılan 463 sıra sayılı Meclis soruşturması komisyonu raporunun görüşmelerinin ise 15.6.2004 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, kabul edildi.

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük (2/243),

Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun (2/112),

Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra; kabul edildikleri açıklandı.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla,

2 nci sırasında bulunan, yasama dokunulmazlığı konusunda,

Kurulmuş bulunan  (10/8 ve 48) ve (10/70)  esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonlarının 335 ve 332 sıra sayılı raporları üzerindeki genel görüşmeler tamamlandı.

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Adıyaman Milletvekili ve (10/70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanı Fehmi Hüsrev Kutlu'nun, konuşmasında, Partisine ve Genel Başkanlarına,

Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, konuşmasında, Genel Başkanlarına,

Sataşmaları nedeniyle açıklamada bulundular.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523) (S. Sayısı: 152),

3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305),

Görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;

4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731) (S. Sayısı: 349),

5 inci sırasına alınan, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut ve 3 milletvekilinin, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/292, 2/244) (S. Sayısı: 466),

Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

9 Haziran 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.16'da son verildi.

                                                       

Sadık Yakut

 

 

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Suat Kılıç

 

Türkân Miçooğulları

 

Samsun

 

İzmir

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


                                                                                                         No. : 146

II. - GELEN KÂĞITLAR

 9 Haziran 2004 Çarşamba

 Tasarılar

1.- Endüstri Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/823) (Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.6.2004)

2.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/824) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.6.2004)

Teklif

1.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın; İstanbul Ulaşım İdaresi Genel Müdürlüğünün Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi (2/296) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 21 Milletvekilinin, oto tamirciliği ile uğraşan küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/195) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.6.2004)

2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 20 Milletvekilinin, Türk Hava Yollarında son günlerde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/196) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.6.2004)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

9 Haziran 2004 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

 

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99 uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Âşık Mahzuni'yi anma münasebetiyle söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek'e aittir.

Buyurun Sayın Gülçiçek. (Alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Halk Ozanı Âşık Mahzunî Şerif'in 2 nci ölüm yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli halk ozanımız Âşık Mahzuni Şerif, 17 Mayıs 2002'de, Almanya'nın Köln Şehrinde Hakka yürüdü. Mahzuni Şerif'in 2 nci ölüm yıldönümü nedeniyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm baskıcılara karşı haklıların simgesi olan halk ozanı Âşık Mahzuni Şerif, kendisini şöyle anlatıyor:

"Devlete ve yasalara saygılıyımdır; ancak, bu saygım, mevcut yasaların hepsini beğendiğim anlamına gelmez.

Büyüklerim, 1939 yılında, Afşin'e bağlı Berçenek Köyünde doğduğumu söyler. Sanıyorum, 1800'lü yıllarda Hozat'tan Antakya'ya, oradan Elbistan'a göç eden köyümüz Dedeler Köyüymüş; ama, atalarım seyit miydi değil miydi bilmiyorum; olsalar da, aslında, umurumda değil; çünkü, böyle bir iddiaya yaklaşmak bile istemiyorum. İnsan sevgisinin dinleştiği bir modern çağda, mezheple, soyla sopla uğraşmanın vaktinin geçtiğine inanıyorum.

Ayrıca, gelenek tutkum ve aile köküm nedeniyle, İslam'da Alevîliğe, Alevîlikte 12 imama karşı muhabbetimin ve bağlılığımın olduğunu itiraf etmeliyim; çünkü, bu bağlılık, benim mezhepçilik anlayışımın dışındadır; tamamen tarihî bilgimin ve tarih takibimin ürünüdür.

Bunun dışında, hurafenin kanatları altına sığınmış hızırlıklar, analıklar beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Özellikle de muska, fal, müneccimlik, medyumluk, sihirbazlık gibi olağandışı heveslere inanmıyorum. Müspet ilmin bütün ulemalarına, tıp bilimcilerine, antropologlarına, fikir ve sanat adamlarına, eğitimcilerine ve aynı bilim ışığı altında ter döken bütün emekçilere hayranım; yani, üç aşağı beş yukarı, tanımak istediğiniz Mahzuni Şerif'in aslı nesli budur işte. Hiçbir fevkalade gizli erdemim yoktur. Yaradılışım hiçbir insan yaradılışından farklı değildir. Şu çok iyi bilinmelidir ki, ben kayıpların eseri olan bir Mahzuni Şerif değilim. Doğdum, yaşadım, sonra da çekip gitmiyorum. Sadece, değişiyorum, başka şeyler olacağım; çünkü, bütün eşya ve canlılarda kuruluş bu terkipledir. Bütün maddeler gibi yarın toz toprak olan vücudum daha başka yarınlarda yeniden işe yarayabilir."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mahzuni, halkımızın geleneksel yaşamını, kültürel konumunu şiirlerinde yansıtan, toplumun acısını ağıt yapan, sevincini dışa vuran, toplumun yiğitliğini, dostluğunu, yoksulluğunu; vurgunculuğu, zammı, zulmü, bağnazlığı, tutuculuğu ve din bezirgânlarını; yani, her konuyu dile getiren bir ozandı.

Yoksul insanların, ezilenlerin, emekçilerin yaşamlarında ne kadar zorluklarla karşı karşıya olduklarını, halkın sırtından, emek sarf etmeden, çalışmadan zengin olanlara tepkisini şu dörtlüğüyle dile getiriyor:

"Milletin sırtından doyan doyana

Bunu gören yürek nasıl dayana

Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana

Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?"

Mahzuni, hemen her eserinde, eserinin her dizesinde ileti yüklüdür. "Doğudan batıya bir ses yükselir Yiğitler yiğitler bizim yiğitler" mısralarıyla Mahzuni "zulme ve işkenceye karşı gelen her insan dün de bugün de yiğittir" diyordu.

Mahzuni Şerif, Türkiye sevdalısıydı. Hacı Bektaş felsefesi ve Atatürk ilke ve devrimleri onun yaşam biçimiydi. Hacı Bektaş'a olan sevgisini şu dörtlükle dile getirmiştir:

"Hacı Bektaş yolu ulu bir yoldur

Çamura basarak toz etmesinler

Hakka gidenlerin hepsi kuldur

Bizi bu dergâhtan yoz etmesinler."

Aynı şiirin bir başka dörtlüğünde de, Kur’an'ın bölücülüğü ve fitneyi reddettiğini, alimlerin bilimi ve birliği öğretmekte naz etmemelerini öğütler.

"Der Mahzuni ey sevdiğim bak bana

Hak fitneyi emretmedi Kur'an'a

Aşka taptı Hacıbektaş, Mevlana

Alimler gerçekten naz etmesinler."

Atatürk'e olan sevgisini, bir başka şiirinde şöyle dile getiriyor:

"Bulutlar terinden, dağlar kokundan

Sarhoştur Mahzuni, senin kokundan

Bir daha gel gel ha, Samsun'dan

Sarı saçlım, mavi gözlüm, nerdesin."

Mahzuni, dindar görünüp sahtekârlık yapana, milliyetçiyim deyip, milletin hakkını, emeğini çarçur edene, beylikle, asillikle övünüp yoksulun hakkını sömürene, sahnelerde, plaklarda, kasetlerde yuh çekerek karşı geliyordu.

"Uzaktan yakından yuh çekme bana

Sana senin gibi baktım ise yuh!

Efendi görünüp bütün insana

Hakkın kullarını yıktım ise yuh!"

Mahzuni Şerif, ulusunu seven, inançlı, çağdaş, eşitlikçi, yiğit, gerçek insanın böyle olması gerektiğini sazıyla sözüyle anlatan bir ozandı.

Mahzuni Şerif, bir hak, emek savaşçısıdır. Bakarsınız Pir Sultan olmuş, zalime, sömürene karşı savaşır durur; bakarsınız Âşık Kerem, Âşık Veysel ve Karacaoğlan gibi aşktan, sevgiden, doğadan söz eder. Gün olur Naat-ı Ali okur Nesimî gibi, Edip Harabi gibi; gün olur Dertlileşir, Emrahlaşır, Yunuslaşır; ama, gene Mahzuni'dir hep.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Gülçiçek.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla)- Tarihin akışına ve hayatın normal seyrine müdahalenin daima yanlış sonuçlara ulaşacağını ifade eden şu dörtlüğü söyler:

"Dokunma keyfine yalan dünyanın

İpini eline dolamış gider

Gözlerimin yaşı bana gizlidir

Dertliyi dertsizi sulamış gider."

Kırkbeş yıllık sanat yaşamı, 20 000 kadar eseriyle gelecek kuşaklara yol gösterici olan, iyiyi, güzeli, doğruyu öğretmeye çalışan can dostum Mahzuni'yi rahmetle anarken, tüm sevenlerine, dostlarına ve ailesine başsağlığı diliyorum.

Sözlerime Mahzuni Şerif'in son bir şiiriyle son verirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

"Ne dedimse halka hiç yaramadı

Ben gittikten sonra ararlar beni

Boşa cahillerin gözü karardı

Kuru çene ile yorarlar beni

Duman eksik olmaz her yüce dağda

Bülbül eksik olmaz her yeşil bağda

Atomun patlayıp bittiği çağda

Onun ötesinde sorarlar beni

Mahzuni Şerifim, gayri gam yemem

Ondan ötesini kimseye demem

Ufak vücuduma kefen istemem

Varsa insanlıkla sararlar beni."

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Gülçiçek.

Gündemdışı konuşmaya, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyük ozan Âşık Mahzuni Şerif hakkında ne kadar övgüde bulunsak azdır. Bizim dilimizin imkânları, ifade yeteneğimizin imkânları, onun büyüklüğünü ve onun Türk kültürüne katkısını tarif etmeye yetmez.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulunda anılmış olması, hiç şüphesiz, samimî bir saygının ve şükranın ifadesidir. Dolayısıyla, buna vesile olan arkadaşlarıma çok çok teşekkür ediyorum.

Türk kültürünün binlerce yıldan bu yana süzdüğü derin irfanı, gerçekten, Âşık Mahzuni Şerif'in dizelerinde, mısralarında saklıdır, şifrelenmiş olarak da saklıdır. Bu kültürün derinliği, daha binlerce yıl, onbinlerce yıl o mısralarda yaşayacaktır. Ben inanıyorum ki, bugün Karacaoğlan'ı nasıl anıyorsak, bugün Pir Sultan Abdal'ı, Yunus Emre'yi nasıl anıyorsak, yüzlerce, binlerce yıl sonra da Âşık Mahzuni Şerif'i öyle anmaya devam edeceğiz.

Dediğim gibi, birtakım sözlerle onu tanımlamaya, onu anlatmaya çalışmak, biraz benim haddimi aşıyor; doğrusu, onu yapmak da istemiyorum; aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.

Kendisinin Türk tarihinde, Türk kültüründe edindiği yer, her türlü övgüden uzaktır, her türlü övgüden varestedir. Onun varoluşu bir tesadüf değildir; Türk kültürünün varoluş iddiasının, varoluş genetiğinin, esas itibariyle, tabiî bir sonucudur ve mütevazı hayatı, büyük sanat ortaya koyan bütün insanlarda örneğini gördüğümüz gibi, hayatının kendisi, âdeta bir sanat eseridir, âdeta bir sanat sürecidir. Onun için, tekrar, hatırlamamıza vesile olan değerli milletvekilimize çok çok teşekkür ediyorum. Aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Mekânı cennet olsun. Türk Milletinin başı bir kez daha sağ olsun, Türkçenin başı bir kez daha sağ olsun; ama, Türkçe var oldukça, Âşık Mahzuni Şerif de var olacak.

Saygılar, sevgiler sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz, dış gelişmeler ve Türkiye konusunda söz isteyen Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş'a aittir.

Buyurun Sayın Sarıbaş.

 2.- Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş'ın, Kerkük ve Kuzey Irak'taki son gelişmeler ile bölgede yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Kerkük ve Kuzey Irak'ta gelişen olayları gündeme taşımak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Anadolu topraklarına bin yıl önce gelen Ortadoğu, Balkanlar ve Avrasya'yı içine alan coğrafyada büyük imparatorluklar kuran, tarihe yön veren, çağ kapatan, çağ açan bir milletin evlatlarıyız.

Bilindiği gibi, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Mondros Mütarekesinde dahi Kerkük ve Musul, bir Türk şehri olarak kabul edilmiş ve Türkiye'nin yönetimine bırakılmıştı. Ancak, daha sonra, Lozan'da İngilizlerin, çözülmez bölge kabul ettikleri Kerkük, 1926'ya geldiğimizde, İngilizlerin ince oyunuyla Irak'a bırakılan bir Türk kenti oldu.

Değerli arkadaşlarım, tarihin her döneminde büyük devletler kurulmuş, bunlar küçücük devletleri de idare etmiştir. Bizim milletimiz de büyük devletler kurma yönünde dünyada bilinen bir millettir. Herkesin hasta  dediği, herkesin artık iflah olmaz dediği dönemde dahi, misakımillîyle sınırlarını tayin eden ve çağdaş Türkiye'yi kuran büyük bir milletin evlatlarıyız. Maalesef, son yirmi yıldır, ülkemizin güneyinde Kuzey Irak denilen bölgede, Türkiye'nin güvenliğini de yakından ilgilendiren hadiseler cereyan etmektedir; yani, Lozan'da kesin hükme bağlanamayan ve İngilizlerin ince siyasetiyle misakımillîden koparılan topraklarda taşlar bir defa daha yerinden oynamıştır. Bir yazarın dediği gibi Bursa neyse Kerkük odur, Kayseri neyse Kerkük odur.

Değerli arkadaşlar, bugün, Irak'ın nüfusunun yüzde 13'ünü Türkler oluşturmaktadır; yaklaşık olarak 3 500 000'e yakın Türkmen nüfus, yani bizim  soydaşımız, Kuzey Irak'ta, Kerkük-Musul bölgesinde yaşamaktadır; ancak, ne var ki bugün Irak Devleti ortada yoktur. Irak Devleti Amerika Birleşik Devletleri tarafından işgal edilmiş, orada devlet yapısı dağıtılmıştır. Şu an gelinen noktada, bugün "geçici hükümet" denilen; ama, kalıcı olacağına inandığım hükümette, Savunma, Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı orada bir azınlığa teslim edilmiş, dolayısıyla Irak Devletinin silahları, Türkiye'nin de güvenliğini yakından ilgilendiren bir gruba teslim edilir duruma gelmiştir. Netice itibariyle, 30 Haziran itibariyle bu yönetim, Irak geçici yönetimini devraldığında, son günlerde basında çıkan beyanlara göre, Amerikalıların uyarısıyla Amerika Bölge Komutanı Tuğgeneral Ham diyor ki Türklere: "Kürt grupları Kerkük ve Musul'u işgal ederek buraların, nüfus yapısını Kürtlerin lehine bozacaklardır." Çünkü, 2005'in ocak ayında yapılacak seçimlerde Kerkük ve Musul'u Kürt federasyonu bölgesine katmak gibi ince bir oyunun içerisindeler.

Türkiye Devleti olarak, bu, bizim güvenliğimizi çok yakından ilgilendiren bir bölge. Bugün Kerkük'ü kaybederseniz, yani Kerkük üzerindeki iddialarınızdan vazgeçerseniz yarın Diyarbakır, öbür gün de başka yerlerin iddialarınızı ileri sürmekte zorlanırsınız. Dolayısıyla, hiçbir cumhuriyet hükümetinin, benim hükümetimin de böyle hassas bir konuda taviz vereceğine asla inanmıyorum.

Boğazımıza çuval geçirdiler; ben hazmetmedim, hiçbir cumhuriyet milletvekilinin de hazmettiği kanaatinde değilim. Nasıl ki Irak'ta işkence yapanlar, generaller gitti Amerikan Senatosunda hesap verdilerse, bu çuvalın boğazımıza geçirilmesine kimler vesile oldularsa, bu Parlamentoda hesap vermeleri gerekir diye düşünüyorum.

AHMET ERSİN (İzmir) - Hükümeti uyarın o zaman!..

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - En azından, hassasiyetlerimizi anlamaları bakımından diye düşünüyorum.

Oradaki muhataplarımı uyarıyorum ve diyorum ki, fazla iştaha kapılmayın; İngilizlerin oyunuyla Yunanlar iştaha kapıldılar 1921'de; Ermeniler iştaha kapıldılar başkalarının teşvikiyle; o iştaha kapılanlar o gün hangi sonuca vardılarsa, bugün Kerkük'te iştaha kapılanların tarihi iyi okumaları gerekir diyorum ve diyorum ki, entrikalarıyla Türk askerinin başına çuval geçirttirenlerin hesabını sormadık; ama, bu, sormayacağımız anlamına da gelmez.

AHMET ERSİN (İzmir) -Soramazsınız... Soramazsınız...

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Ve diyorum ki, sakın ha sakın, Kerkük'ü ve Musul'u işgale kalkışmayın; tek bir Türkmenin dahi kılına dokunmayın. Unutmayın ki, Saddam'ın çakaralmaz silahları önünden apar topar kaçıp Türkiye'ye sığınan sizlerdiniz; nankörlük etmeyin! Tarih nankörlüğü affetmediği gibi, gelecekte, donunuzu çekmeye dahi fırsat bulamaz, kaçacak yer de bulamazsınız diyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.

Gündemdışı üçüncü söz, 29.1.2004 tarihli ve 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla ilgili söz isteyen Adana Milletvekili Kemal Sağ'a aittir.

Buyurun Sayın Sağ. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Yatırımların Teşviki Hakkında Kanun uygulamalarının yatırım ve istihdam alanında ülke genelinde yarattığı sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı

KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Söz alış nedenim, yatırımcılarımızın isyanına neden olan ve gün geçtikçe aldığı tepki artan, 5084 sayılı Yatırımların  ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve uygulamasıdır.

Bilindiği üzere, bu yasa, 2001 yılı için, fert başına millî geliri 1 500 doların altında kalan 36 ilimizi kapsıyor.

Söz konusu illerde yapılacak yatırımlarda, vergi, sigorta primi, enerji indirimi, bedelsiz arsa ve arazi temini konularında beş yıllık bir dönem için teşvik veriliyor. Yasa kapsamına giren 36 ilde, kesin olmayan bilgilere göre, toplam 100 civarında başvuru yapılmış, 5 ilde 8-10 başvuru mevcut iken, 6 ilde hiç müracaat olmamıştır. Yani, bu haliyle, yasa, beklenen sonucu vermekten uzak kalmıştır.

Seçim bölgem olan Adana'da, yatırımcıların ve iş çevrelerinin her şeyi unutup "bu Teşvik Yasası ve uygulaması bizi bitirecek" diye hayıflandıklarını üzüntüyle gördüm. Görüştüğüm işadamları ve sanayiciler, özetle, bir, teşviklerin sadece millî gelir kriterine bağlanmasının yanlış olduğunu, iki, geri kalmış yörelerde yatırımların teşvik edilmesi düşünülürken tersi olabileceğini, gelişmiş illerin bile çok olumsuz etkilenebileceğini, yasadan yararlanan iller arasında dengesizlik olacağını ve yararlanmayan iller açısından da haksız rekabet olacağını dile getirdiler ve ciddî şekilde eleştirdiler.

Değerli milletvekilleri, iyi bir teşvik uygulaması için, öncelikle, ülke genelinde yatırımları planlayan yeni bir organ oluşturulmalı veya DPT bünyesindeki bu konuya ilişkin "teşvik uygulama birimi" mutlaka etkinleştirilmelidir.

Bu yapı içerisinde, sanayi odası, ticaret odası, ticaret borsası, ziraat odası, mühendis odaları, belediye ve ilgili kamu kurumlarının da temsilcileri yer almalıdır.

Bu birim, ilk aşamada, öncelikle teşvik edilmesi gerekli sektör ve ürünleri belirlemeli, altyapı ve pazarlama, hatta, dışpazar olanaklarını araştırmalı ve buna göre, hangi ürünün daha verimli ve pazarlanabilir olacağı belirlenmeli; bunun ardından da, bu yatırımların hangi bölgede yapılması gerektiği tespit olunmalıdır.

İkinci aşamada, kalkınmada öncelik verilecek yöreler ağırlıklı olmak üzere, ülkemizin genel ekonomik yararları gözardı edilmeksizin, teşviklerin nasıl, ne zaman, hangi bölgelere verileceğine ilişkin esas ve kriterler belirlenmeli ve teşvik yasası buna göre oluşturulmalıdır. Kişi başına millî gelir gibi tek bir kriteri esas alarak bölgesel dengeleri ve ekonominin gereklerini gözardı etmek, kısacası "ben yaptım oldu" demek doğru değildir.

Ayrıca, yeni yasada şu hususlar dikkate alınmalıdır:

1- Teşvikler, haksız rekabeti artırıcı nitelikte olmamalıdır.

2- Teşvikler, bölgesel dengesizlikleri giderici nitelikte olmalıdır.

3- Yatırımların gerçekleştiği oranda kullandırılmalıdır.

4- Teşvikler, parası olan insanları yatırıma yöneltmeli, paradan para kazanmanın önü kesilmeli ve paranın üretime yönelmesi sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda, Adana'da yatırıma başlamış ve hatta tamamlamış birçok sanayici, fabrikalarını bu haliyle Osmaniye'ye taşımayı planlıyor. Birçok fabrika inşaatının da bu haliyle atıl kalacağını ilgililer üzüntüyle ifade ettiler. Tüm bunlar, istihdama darbe vuracağı gibi, Adana ekonomisine de zarar verecektir. Diğer bazı illerin durumu da bundan pek farklı değildir; Kahramanmaraş, Gaziantep, Mersin, Hatay, Bolu gibi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sağ.

KEMAL SAĞ (Devamla) - Bir ili kalkındıralım derken, bir başka ili batırmaya kimsenin hakkı yoktur diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim arifesinde seçmene mesaj amacıyla çıkarılan ve sakıncaları bugün açıkça ortaya çıkan bu yasa, daha fazla haksızlığa meydan vermeden, behemehal yürürlükten kaldırılmalıdır. Bunun yerine, yukarıda belirttiğim kriterlere uygun yeni bir teşvik yasası, bir an önce çıkarılmalıdır. Aksi takdirde, kaş yapalım derken göz çıkarmış olacağız.

Ülke ekonomisi için yarar sağlayacağına inandığımız yeni bir teşvik yasasının çıkarılmasında Cumhuriyet Halk Partisinin de destek olacağını ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sağ.

Gündemdışı konuşmaya, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri; 29.1.2004 tarihli ve 5084 sayılı Yasa, ülkemizin önemli sorunlarından ikisini oluşturan işsizlik ve bölgelerarası gelişmişlik farklarına çözüm getirmek amacıyla çıkarılmıştır. Bir yandan yatırım imkânlarının artırılması, bu suretle ek istihdam yaratılması, diğer yandan da bu ek istihdamın, bölgesel kalkınma açısından diğer yörelere nazaran daha geride kalmış bölgelerde oluşturulması hedeflenmiştir.

İstihdamın ve yatırımların artırılmasına yönelik 5084 sayılı Kanunda, yeni işe başlayan veya ek istihdam yaratan yatırımcılar için, yeni istihdam edilen personelin ücretlerinden kesilen Gelir Vergisi stopajının alınmaması, yeni istihdam edilen personelin sigorta primi işveren paylarının hazine tarafından ödenmesi, enerji desteğinin sağlanması, bedelsiz yatırım yeri tahsisinin sağlanması gibi birtakım teşvik unsurları düzenlenmiştir. İstihdam üzerindeki yüklerin azaltılması ve enerji desteği açısından kapsama, fert başına gayri safî yurtiçi hâsıla tutarı 1 500 Amerikan Doları veya daha az olan iller alınmıştır. Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanmış olan son veriler dikkate alındığında, bu kapsama 36 ilimiz girmektedir. Bedelsiz arsa ve arazi teminine yönelik teşvikten ise 53 ilimiz yararlanmaktadır. Esas itibariyle Hükümetimiz döneminde siyasî ve ekonomik istikrarın sağlanmış olması ve giderek istikrarın sağladığı avantajların ekonomide egemen olması, ülkemizde yatırımların artmasını sağlayacak en önemli unsurdur. 5084 sayılı Kanunla getirilen teşvikler ise diğer bölgelere nazaran daha az gelişmiş olan ya da başka bir söyleyişle daha az avantajlı durumda olan bölgelerimizde yatırım imkânlarının artırılması, bu suretle ek istihdam yaratılması amaçlanmıştır. Ek istihdamın ekonomik bakımdan az gelişmiş yörelerde oluşması, bu yörelerin ekonomik kalkınmasını ve bu suretle diğer bölgelerle arasındaki farklılığın kapatılmasını amaçlamaktadır.

Yasada yer alan istihdam üzerindeki yüklerin azaltılması ve enerji desteğine yönelik teşvikler 1.3.2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu nedenle, bugün itibariyle yapılan düzenlemenin yarattığı etkiyi görmek ve bu bağlamda bir değerlendirme yapmak için henüz erkendir. Zaman içinde yasanın yaratacağı olumlu etkileri ise hep birlikte göreceğimize inanıyorum.

Yasanın sorunsuz ve gecikmesiz uygulanmasına yönelik olarak, sorumlu birimler gerekli hazırlıklarını tamamlamış durumdadırlar. 5084 sayılı Yasada, teşviklerin önemli bir kısmının 2008 yılı sonuna kadar uygulanması öngörülmüştür. Bu süreç sonunda, bölgelerarası ekonomik gelişmişlik farklılıklarının önemli ölçüde ortadan kalkması beklenmektedir. Bununla birlikte, gerek uygulama sürecinde gerekse uygulama sonrasında kaydedilen gelişmeler değerlendirilerek, gerek işsizliğin gerekse bölgelerarası farklılıkların azaltılması yönünde gerekli çalışmalar yapılabilecektir. Ülkemizin ekonomik kalkınmasını sağlamak ve sağlanmış olan ekonomik istikrarı kalıcı kılmak yönünde gerekli tedbirlerin her zaman alınabilir olduğu hiç kuşkusuz Genel Kurulun da takdirleri tahtındadır.

Bu vesileyle, Heyetinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 20 milletvekilinin, Türk Hava Yollarında son günlerde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/196)

                                                                                                          2.6.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türk Havayolları ülkemiz ekonomisinde çok önemli bir yeri olan kurumdur. Ancak, Türk Hava Yollarında son günlerde yaşanan olaylar kurumu ve kurumdan hizmet alan kişi ve kurumlarda çok önemli maddî ve manevî zararlara yol açmaktadır. THY'de son günlerde yaşanan sorunların Anayasanın 98 inci maddesi ile İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- Ferit Mevlüt Aslanoğlu

(Malatya)

2- Muharrem Eskiyapan

(Kayseri)

3- Halil Akyüz

(İstanbul)

4- Salih Gün

(Kocaeli)

5- Memduh Hacıoğlu

(İstanbul)

6- Ahmet Güryüz Ketenci

(İstanbul)

7- Ersoy Bulut

(Mersin)

8- Sıdıka Sarıbekir

(İstanbul)

9- Şevket Gürsoy

(Adıyaman)

10- Türkân Miçooğulları

(İzmir)

11- Mehmet Nuri Saygun

(Tekirdağ)

12- Mustafa Sayar

(Amasya)

13- Mehmet Vedat Melik

(Şanlıurfa)

14- Mevlüt Coşkuner

(Isparta)

15- Mustafa Erdoğan Yetenç

(Manisa)

16- Hasan Aydın

(İstanbul)

17- Muhsin Koçyiğit

(Diyarbakır)

18- Halil Tiryaki

(Kırıkkale)

19- İzzet Çetin

(Kocaeli)

20- Yavuz Altınorak

(Kırklareli)

21- Özlem Çerçioğlu

(Aydın)

Gerekçe:

THY ülkemiz turizmi yurtiçi ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız açısından son derece önemli bir kurumdur. Yurt dışında yaklaşık 80 noktaya yurt içinde ise yaklaşık 25 noktaya ulaşmakta ve yılda yaklaşık 10 000 000 kişiye hizmet vermektedir. Ancak son günlerde yurt içinde bazı uçuş noktaları ani bir kararla devre dışı bırakılmış ve bu illerimizdeki yolcularımız çok zor durumda bırakılmıştır. Ayrıca 11 uçağın aynı gün devre dışı bırakılmasıyla uçak sayısındaki yetersizlikler nedeniyle yurtiçi ve yurtdışı seferlerinde büyük kaoslar yaşanmaktadır. Ayrıca, yurtiçi ve yurt dışından yapılan rezervasyonlarda son derece büyük sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bazı noktalara günlerce önceden yer bulmak mümkün olmamaktadır.

THY'de yaşanan bu sorunlar ayrıca kurum personeli üzerinde olumsuz psikolojik etkiler yaratmaktadır.

Diğer taraftan, uçak sayısında yaşanan sıkıntılar nedeniyle yerli ve yabancı şirketlerden şirketlerin kendi amblemiyle kiralanan uçaklar özellikle yolcular açısından bakım ve onarımdaki THY'ye olan güven nedeniyle psikolojik bunalımlara yol açmaktadır.

Ayrıca, kiralanan bu uçaklardaki uçuş ekibi, çoğu noktalara ilk defa uçmakta ve uçuş deneyimleri oldukça yetersiz kalmaktadır.

Ülkemiz turizmi açısından THY'nin ne kadar önemli bir kurum olduğu dikkate alınarak, içinde bulunduğu sorunlardan acilen kurtarılması kaçınılmaz hale gelmiştir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 21 milletvekilinin, oto tamirciliği ile uğraşan küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/195)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yeni taşıt alımlarında, 30 Temmuz 2003'te çıkarılan 4962 sayılı Kanunla 1 Ağustos 2003'ten itibaren kayıt ve tescile tabi 20 ve daha büyük yaştaki taşıt araçları bir daha kullanılmamak üzere hurdaya ayrılmışlardır. Hurdaya ayrılan bu araçların yaratmış olduğu durum sonucunda, Türkiye genelinde geçimini oto sanatkârlığıyla sağlayan motor tamircileri, kaportacılar, boyacılar, oto elektrikçileri ve oto döşemecilerinden oluşan küçük esnaf ve sanatkârlarımız ve yanlarında istihdam ettikleri çalışanları çok zor durumda kalmışlardır.

Arabalar yenilendiği için tamir ve bakıma ihtiyaç duyulmamakta, ihtiyaç duyulduğu takdirde de garanti süresi içerisinde servislere gitmekte, bu durumda küçük esnaf ve sanatkâr, oto tamir bakım atölyelerinin de işsiz kalmasına neden olmaktadır. Oto sanatkârlığıyla uğraşan küçük esnaf ve sanatkârlarımız da, kiralarını, vergilerini, işçilerinin maaşlarını ödeyemez, geçimlerini sağlayamaz duruma gelmişler, işyerlerini birer birer kapatmaya başlamışlardır.

Ekonomiye ve istihdama katkılarından dolayı ülkemizin önemli bir yükünü de üstlenmiş, çalışanlarıyla birlikte 1 000 000'u geçen bu küçük esnaf ve sanatkârlarımız, içine düşürüldüğü bu ağır ve zor koşullar karşısında içinden çıkılamaz sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Oto tamirciliğiyle uğraşan aileleriyle birlikte 4 000 000'u bulan oto sanatkârlarımızın sorunlarının araştırılması ve içine düşürüldüğü bu ağır ve zor koşullardan kurtarılması için çözüm yollarının bulunması amacıyla Anayasamızın 98, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

 Saygılarımızla.

1- Mehmet Nuri Saygun

(Tekirdağ)

 

2- Muharrem Kılıç

 

(Malatya)

3- Muharrem Eskiyapan

(Kayseri)

 

4- Hakkı Ülkü

 

(İzmir)

5- Mehmet Sefa Sirmen

(Kocaeli)

 

6- Hüseyin Bayındır

(Kırşehir)

 

7- Selami Yiğit

 

(Kars)

8- İzzet Çetin

 

(Kocaeli)

9- Mehmet Boztaş

 

(Aydın)

10- Ahmet Küçük

 

(Çanakkale)

11- Hüseyin Özcan

 

(Mersin)

12- Erol Tınastepe

 

(Erzincan)

13- A.İsmet Çanakcı

(Ankara)

 

14- Zekeriya Akıncı

(Ankara)

 

15- Halil Tiryaki

 

(Kırıkkale)

16- Halil Akyüz

 

(İstanbul)

17- Mustafa Yılmaz

(Gaziantep)

 

18- Ahmet Yılmazkaya

(Gaziantep)

 

19- Necdet Budak

 

(Edirne)

20- Muhsin Koçyiğit

(Diyarbakır)

 

21- Özlem Çerçioğlu

(Aydın)

 

22- Mustafa Özyürek

(Mersin)

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerine alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme sırası geldiğinde yapılacaktır.

Karadeniz sahil yolu işlerinin ihalesinde müteahhit firmaların önceden anlaştıklarının bilinmesine rağmen, fiyatları ayarlayarak ve rekabete meydan vermeyerek devleti büyük ölçüde zarara uğrattığı iddiasıyla Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu hakkında kurulan (9/9) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanlığının komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım.

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (9/9) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/582)

                                                                                                          4.6.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Karadeniz sahil yolu işlerinin ihalesinde müteahhit firmaların önceden anlaştıklarının bilinmesine rağmen, fiyatları ayarlayarak ve rekabete meydan vermeyerek devleti büyük ölçüde zarara uğrattığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu hakkında kurulan (9/9) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu 3.6.2004 tarihli toplantısında, komisyon çalışmalarının süresinde tamamlanamayacağı gerekçesiyle, Anayasanın 100 üncü ve Meclis İçtüzüğünün 110 uncu maddesine istinaden, 13.6.2004 tarihinden itibaren başlamak üzere 2 aylık ek (yeni) süre istenmesine karar vermiştir.

Ek süre verilmesi hususunu takdirlerinize arz ederim.

       Ünal Kacır

           İstanbul

       Komisyon Başkanı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu komisyon daha önce 2 ay süre kullanmıştır. Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 110 uncu maddeleri, soruşturmasını iki ay içerisinde bitiremeyen komisyona, iki aylık yeni ve kesin süre verileceği hükmünü içermektedir. Bu nedenle, komisyonun süre talebini bilgilerinize sunuyorum.

Komisyona, 13.6.2004 tarihinden geçerli olmak üzere, iki aylık yeni ve kesin süre verilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 1 adet tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

2.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir heyetle birlikte Romanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/583)

                                                                                                          8.6.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Vaki davete icabetle, görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 20-21 Mayıs 2004 tarihlerinde Romanya'ya yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

 Liste :

Ömer Çelik

(Adana)

Mustafa Nuri Akbulut

(Erzurum)

Egemen Bağış

(İstanbul)

Hüseyin Besli

(İstanbul)

Avni Doğan

(Kahramanmaraş)

Hüsnü Ordu

(Kütahya)

Şaban Dişli

(Sakarya)

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı : 152)

3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı : 305)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini erteliyoruz.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı : 349)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının müzakeresini erteliyoruz.

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut ve 3 milletvekilinin, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

5. - Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut ve 3 Milletvekilinin, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/292, 2/244) (S. Sayısı : 466) (X)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 466 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Eraslan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifinin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, memurların ve diğer kamu görevlilerinin yargılanmasıyla ilgili bulunan 4483 sayılı Yasada değişiklik yapılmasına ilişkin bir kanun teklifi, apar topar, olağandışı yollarla, Sayın Meclisimizin huzuruna gelmiş bulunuyor.

Adalet Komisyonumuz, mutat olduğu veçhile, perşembe günleri saat 10.00-10.30'da toplanır. Bu kanun teklifi o kadar önemliymiş ki, pazartesi günü 13.30'da toplantıya çağrıldık ve bir acele içerisinde, katılma fırsatı bile bulamadan, ne yazık ki, bu teklif Genel Kurulun gündeminde yer almış bulunuyor ve bir aceleyle de, sırasını beklemeden, huzurunuza gelmiş bulunuyor. Neden acaba; bu kadar acele niye; niçin bu yapılıyor; bu konuyu bir irdelemek lazım.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, dün akşam, dokunulmazlıklarla ilgili kurulan komisyonun raporunu görüştük ve yasama dokunulmazlığıyla ilgili görüşmeler sırasında, İktidar Partimizin sayın sözcülerinin şimdiye kadar hep söz ettikleri bir şey vardı: "Dokunulmazlık sadece milletvekillerine mahsus değil, başka kanunlarda da var; örneğin, memurlara da dokunamıyoruz, memurların da dokunulmazlığı var, kaldırılacaksa tümü kaldırılsın." Bu gibi sözlerde bulunuyorlardı. Gerçi, memurların yargılanmasındaki izin sistemi bir dokunulmazlık değildir, kavramı çarpıtmaya gerek yok; ama, bir an doğru söylediklerini varsaysak bile, bu anlayışta olan İktidar Partisinin, doğal olarak, Memurların ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunu ilga edecek bir düzenleme getirmesi, ortadan kaldıracak bir düzenleme getirmesi, beklenen bir tutumdu; çünkü, kendi sözcüleri bunu söylüyorlardı ve Sayın Başbakan, televizyondan da, tüm ulusun gözüne baka baka, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda taahhüt altına girmişti. Bu taahhüdü yerine getirmemek için, İktidar Partimiz, şimdiye kadar bu yasayı öne sürüyordu, bu varken niye milletvekillerinin dokunulmazlığı kalksın diye. Bu durumda beklenen şey, bu yasanın da kaldırılmasıydı. Ne yazık ki, sözler ile uygulama ters olarak tezahür etmiştir. İktidar Partimizden beklenen bir yaklaşım değil de, tersi bir yaklaşım, farklı amaçlarla, farklı saiklerle gerçekleştirilmiş bulunmaktadır.

                                  

(x) 466 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlarım, aslında, görüşeceğimiz bu teklifler arasında, yine, İktidar Partimizin bir saygıdeğer üyesinin, Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın böyle bir teklifi var; samimiyetle vermiş, inanarak söylediği şeyleri; demiş ki: "Bu yasayı yürürlükten kaldıralım." Böyle bir kanun teklifi var; ama, komisyonda, ne yazık ki, Sayın Yalçınbayır'ın teklifi itibar görmemiştir. Onun yerine, Sayın Mehmet Ali Bulut ve 3 arkadaşı tarafından hazırlandığı söylenen kanun teklifi, yargılamayı daha da güçleştirecek bir biçimde, yargılamanın önüne önemli engeller çıkaracak bir biçimde, kabul edilerek Genel Kurulun huzuruna indirilmiştir. Bu noktada, Sayın Adalet Bakanı da kanun teklifine -dikkat edin, Sayın Adalet Bakanı da kanun teklifine- sahip çıkmıştır, savunmuştur. Bunlar tutanaklarla belli. Burada ben de diyorum ki: Acaba, bu, kanun teklifi miydi, yoksa, bir tasarıydı da, utangaç bir biçimde teklife mi çevrildi? Bunu inceledik. Evet, arkadaşlarım, üslup itibariyle -Adalet Komisyonu üyesi olduğum için bilebiliyorum- Adalet Bakanlığının bürokratlarınca hazırlanan bir tasarı, teklif şeklinde önümüze gelmiştir. Burada, imza niteliğinde olan birtakım sözcükler vardır, sadece o bürokrat tarafından kullanılan. En basit, çarpıcı örneğini söyleyeyim; ben ona "bay ve/veya" diyorum "ve", "veya" gibi iki bağlacı, arka arkaya, Amerikan aksanıyla kullanan başka kimse yok. Teklife baktığınızda "ve/veya"sı var; imzasını koymuş oraya. Bu bir tasarı olması gerekirken -Bakan sahip çıkıyor, Komisyon Başkanı sahip çıkıyor- "millete karşı ayıp olur, bari teklif yapalım" diyerek, apar topar, olağandışı yollarla huzurunuza getirilmiş bulunuyor ve Sayın Yalçınbayır'ın daha önce Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcülerinin söylediği noktada bu yasayı yürürlükten kaldırmaya dönük teklifi de Anayasanın 129 uncu maddesine aykırılık teşkil eder iddialarıyla itibar görmemiştir. Kanaatimi sorarsanız, bu bir samimiyetsizlik örneğidir; bu yasanın kaldırılması, Anayasanın 129 uncu maddesine de aykırılık teşkil etmez; çünkü, izinlerle ilgili başka yasalar da var. Anayasanın o maddesini okursanız, onun bir istisna olduğunu, bir istisna hükmü olduğunu görebilirsiniz ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda da bunun düzenlenme imkânının olduğunu görebilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, peki, ne oldu da bu teklif geldi, bu teklifte ne var? Arkadaşlarım, bu teklif, yargılamayı kolaylaştıran bir teklif değil -biraz sonra madde madde inceleyeceğiz- yargının önüne engeller çıkaran bir teklif; bu teklif, yolsuzlukları örtmek için bir yorgan yasası olma çabasıdır, yorgan yasası çıkarma teklifidir. Söylediğim gibi, Sayın Bakan katılıyor, Komisyon Başkanı katılıyor, apar topar, olağanüstü yollarla bu teklif geliyor. Niye bu acele; kim için; ne için yapıyorsunuz değerli arkadaşlarım?!

Bu teklife bir bakalım. Dört temel öğesi var bu teklifin. Birincisi, izin makamları. İzin makamları yaygınlaştırılıyor. Düşünebiliyor musunuz, bu teklifin 1 inci maddesine (k) bendi olarak eklenen bende göre, bir belediye başkanı, kendi memurunun yolsuzluk yapması halinde, yargılanma iznini kendi verecek; böyle bir şey olabilir mi?! 3 219 savcının önüne engel çıkarıyorsunuz, izin makamı çıkarıyorsunuz. Aranızda belediye başkanlığı yapanlar da vardır, bizim aramızda da vardır. Önemli bir şey olmadıktan sonra, büyük olasılıkla, memurunun yolsuzluğunu belediye başkanı bilir; ya göz yummuştur ya ortaktır; bilemiyorsa, çok da duyarsızdır -hadi, burada söylemek istemiyorum- başka bir şeydir; bilmemesi mümkün değildir. Çok uzak ihtimaller vardır; yani, çok değişik haller olabilir; ama, genel olarak bilir. Hadi benim dilim varmıyor, ama, bilirsiniz; bunlar bir bölümünde de ortak yapılıyor. Bunları gözönünde tutmak gerekir. Hal böyleyken, 3 219 belediyede kendi memurunun yargılanması konusunda izin makamı olarak belediye başkanının tanınmasının doğru olmadığını ve uygulamayı genişlettiğini, engeli genişlettiğini, çok tabiî ki, anlayabilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, ikincisi, şikâyet ve ihbarlar güçleştiriliyor. Vatandaş, yolsuzluk şikâyet ve ihbarında bulunacaksa, bunun önüne 2 nci maddeyle önemli engeller çıkarılıyor.

Üçüncüsü de, yargılama ve itiraz makamları değiştiriliyor. Yargılama ve itiraz makamları, güvenceli, daha üst dereceli makamlardan daha alt dereceye, daha nüfuz edilebilecek noktaya doğru çekilmeye çalışılıyor.

Değerli arkadaşlarım, nihayet, bir diğer unsuru da şudur: Yürürlük ve soruşturma engelleri var. Yürürlüğü de, Anayasaya aykırı bir biçimde geriye yürütülüyor. Geriye yürütülüyor, Anayasaya aykırı bir biçimde geriye yürütülüyor. Yine, soruşturma engelleri çıkarılıyor. Tasarının -kusura bakmayın, tasarı diyorum; ama, aslında "utangaç tasarı" diye adını koyduk- teklifin dört temel unsuru bu.

Değerli arkadaşlarım, nedir bu teklifte amaç; hadi söyleyelim:

1.- Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yargılanan 3 tane büyükşehir belediye başkanımız var, daha doğrusu İktidar Partisinin belediye başkanı var; Ankara, Adana ve İstanbul eski Belediye Başkanı. Onları kurtarmaya mı dönüktür?

2.- İstanbul Belediyesiyle ilgili Adalet ve Kalkınma Partisinin birtakım yöneticileri hakkındaki -15 kadar; isimlerini isterseniz okuyabilirim; yakışık almaz diye okumuyorum- davaları by-pass etmek için midir yoksa; niçindir bu?

Değerli arkadaşlarım, 4483 sayılı Yasa henüz beş yılı doldurmadı; uygulamada bir aksaklığı yok. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat uzun yıllar kullanıldı; düşünebiliyor musunuz, uzun yıllar, Osmanlı kanunu; bu kanun çıkana kadar kullanıldı, uygulaması oldu. Ondaki uygulama aksaklıkları bu kanunla düzenlendi. Daha beş yılı doldurmadan, bu kanun, hiç de haklı olmayan gerekçelerle değiştirilmeye çalışılıyor.

Değerli arkadaşlarım, İktidar Partimiz, bu kanun teklifiyle yolsuzluğu önleme iddialarından vazgeçiyor. Açıkça ilan edilmese de, bu kanun teklifini kabul etmekle, artık "yolsuzluğu önleme iddiamız vardır, bu doğrultuda çaba sarf edeceğiz" diyemeyeceksiniz.

Sayın Adalet Bakanımızın burada olacağını zannediyordum.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Buradayım.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Evet, buradaymış.

"Kurtuluş savaşı vereceğiz yolsuzluğa" diyordu. Bu tasarıyla, kurtuluş savaşı verilmez. Bu tasarıyla, yolsuzluğa teslimiyet tescil edilir, teslim olunur.

Değerli arkadaşlarım, getiriliş zamanı da enteresan bu tasarının, bu teklifin. Tam, yargı tartışmalarıyla, tam, YÖK tartışmalarıyla kamuoyu meşgulken, böyle gizliden geçiverecek, hani -sizleri tenzih ederim; deyim yerinde değil ya- cambaza bak gibi bir şekilde getiriliyor ve malı götürme yasası diyebileceğimiz yasa geçirilmeye çalışılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu teklif, bu Meclisten çıkan, 22 nci Dönemde çıkan en vahim, en tehlikeli üç beş tasarıdan, tekliften biridir; en tehlikelilerinden biridir.  Devleti soymanın icra fiilleri başlangıcıdır bu teklif, icra fiilleri başlangıcıdır. Bir adım ötesi, devleti soymaya teşebbüstür değerli arkadaşlar. Sizleri bu noktada uyarıyorum, dikkatinizi yoğunlaştırmanızı diliyorum. Bu teklif, özel bir sipariştir, kişiye özel hükümler içermektedir. Sayın Başbakanımız "yargıda, hukukta her zaman iki kere iki dört etmez" diyor. Sayın Başbakan yanılıyor değerli arkadaşlarım, hukukta her zaman iki kere iki dörttür, adalette her zaman iki kere iki dörttür. Eğer iki kere iki dört değilse, onun adı adalet değildir. Başka mülahazalarla iki kere ikiye beş derseniz ya da üç derseniz, onun adı adalet değildir. Tam da hukuk ile matematik kardeştir; birisi sayısal ifadedir, birisi sözel ifadedir; ama, her şart altında, o verilerle o sonuç elde edilirse, onun adı adalettir, onun adı hukuktur; onun dışında hiçbir şey kabul edilemez. Burada, bu anlayışla, iki kere iki dört etmez, bizimkileri görmeyiverin anlayışıyla bu teklif getirilmiştir.

Sayın Başbakan bu konuda yanılıyor ve sizin de, bir noktaya, dikkatinizi çekiyorum. İşte, mademki seçildik, biz haklıyız, yargı da ulusal egemenliğe bir saygı göstersin anlayışı yaygınlaşıyor.

Değerli arkadaşlarım, burada, ulusal egemenlik kavramı da yanlış yorumlanıyor. Ulusal egemenliğin iki bacağı vardır; birisi, millet adına yasa yapmak, yani, parlamento; biri de, millet adına yargı yürütmek, hüküm vermek, yani, yargı. İkisi de ulusal egemenlik adınadır. Bu konuda yanılmayın. Bu, yandaş kayırmayı, siyasette kirlenmeyi, benim hırsızımı koruyayım senin hırsızını mahkûm ettireyim anlayışını getirir. Bu doğru değildir, bu adalet değildir. Adalette iki kere ikinin dört ettiğini hiçbir zaman unutmayın.

Değerli arkadaşlarım, kim korunacak; rüşveti belgeli, milletvekili adayı, Ulaştırma Bakanlığının Sayın Müsteşar Yardımcısı mı? Engin Civan... Hani, rüşvetin belgesini göster denilince, rüşvetin belgesi mi olur denilmişti. Çok şükür, belgesi de oldu, bizim literatürümüze o da girdi, banka havale makbuzlarıyla rüşvet belgelendi. Ya da rüşvete bulaşmış bir başka müsteşar yardımcısı mı; kim korunmak isteniyor; yoksa, büyükşehir belediye başkanları mı? Yoksa, duble yol rezaletinden dolayı haksızlıklar mı korunmaya, örtülmeye çalışılıyor?

Değerli arkadaşlarım, dikkat edin, hassas konular. Bu yasaya evet derseniz, kirlenirsiniz, aşırı kirlenirsiniz.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Duble yolda ne rezalet var?

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Söyleyeyim mi? Söyleyeyim mi?

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Söyleyin.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Söyleyeyim; ama, şimdi, zaman yetmeyecek. Müsaade edin söyleyeceklerime, onu da diğer zaman söyleyeyim size.

Yoksul milletin varlıklarını korumak hepimizin ödevidir. Bu yoksul milletin varlıklarından elimizi çekmek hepimizin ödevidir. Buna elini uzatanın elini kırmak, yine, hepimizin ödevidir. Bu konuda hepinizin dikkatini çekiyorum. Ayıptır, yazıktır, günahtır; bu milleti soydurmayın. Adalete inanın; adalete inançsızlık çok kötü neticeler getirir.

Değerli arkadaşlarım, yine, AKP sözcüleri, dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili görüşmelerin hepsinde şunu söylüyorlardı: "Yargı bağımsızlığı yok, yargı etki altında; bunun için dokunulmazlığın kaldırılmasını istemiyoruz." Şimdi, bu noktada, yargının bağımsız olmadığı noktada, yargı etki altına alınarak mı üst derece mahkemelerinin alt dereceye düşürüldüğünü ben de merak ediyorum.

Biz yargıya güveniyoruz; ancak, Sayın Adalet Bakanı ve müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yer almasının, yargı bağımsızlığı önünde önemli bir zedeleyici neden olduğunu, etken olduğunu da  biliyoruz. İşte, burada aklımıza geliyor; acaba, Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yargılanması gereken büyükşehir belediye başkanlarını, Ankara'nın, herhangi, suça göre, görevli mahkemelerinde yargılandırmakta, ağır cezada yargılandırmakta, ister istemez, insanın aklına, nüfuzla ilgili bir sorun mu var diye geliyor.

Tabiî ki biz yargıya güveniyoruz; ama, güvenli mahkemeler, Yargıtay, Danıştay, Yargıtay Başsavcısı devredışına alınıyor. Bu durumda, yolsuzlukları örtbas edelim derken garip bir durum da ortaya çıkıyor.

Değerli arkadaşlarım, mülkî idare amirleri ilçe ya da ildeki hâkimin yargılamasına terk ediliyor ve yaratacağı sorunlar düşünülmüyor. Burada mülkî idare amirinin ne olduğunu, bu teklifi hazırlayanların bilmediği anlaşılıyor. Öyle gariplikler var ki... Örneğin, ilçe emniyet amiri, Hâkimler Kanununa tabi olduğu için -bu teklif kabul edilirse- ilin valisinden daha iyi korumaya sahip; İlçe emniyet amiri kendi kanunundan dolayı Hâkimler Kanununa tabi olduğu için, ilin valisinden daha önemli ve daha iyi bir korumaya sahip. Böyle bir çelişki yaratılıyor; ama, mülkî idare amirlerini normal vatandaş yapalım derken, mülkî idare amiri olmaktan çıkarıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, eşitlik anlayışı, yanlış şekilde yorumlanıyor. Eşitlik anlayışı, yargı önünde eşitliktir; ama, kimi makamları daha güvenceli yargılama noktasına getirmek bir görevdir. Bugün, bir vali için, bir mülkî idare amiri için herhangi bir savcının soruşturma açıp, herhangi bir sulh ceza mahkemesinden tutuklama isteyebileceğini düşündüğünüzde, işin vahametini düşünebiliyor musunuz. Bunun eşitlik anlayışıyla ne ilgisi var; siz ona devleti, hükümeti temsil yetkisi vermişsiniz. Yani, burada bu yanlışlıklara yer vermeyelim.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın anlattığı gerekçeler -ben, komisyon sırasındaki tüm tutanakları inceledim- konuyla hiç ilgili değildir, hiçbirisi bu kanunun çıkmasını gerektiren durum değildir. Bu kanun teklifinde, dünya uygulamaları nazara alınmamıştır; dünyada bu işler nasıl yapılıyor, dengeler nasıldır... Apar topar, işte kurtaralım birilerini yeter denilmiştir. Burada adalet inancı, vicdan, hiçbirisi dikkate alınmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, zamanım yetmedi, eğer Sayın Başkan müsamaha gösterirse, kanun teklifini kısaca analiz etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Eraslan.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - 1 inci maddenin (e) bendiyle, bakanlıklara bağlı kuruluşların en üst amiri devredışına alınıyor, (k) bendiyle, tam tersi gerekçelerle, belediye başkanları izin makamı haline getiriliyor. Birinin gerekçesinde de "en üst amirleri izin makamı olsun dedik" deniliyor. Bakanlıklar bağlı kuruluşlarda en üst amirleri devredışına alıyorsunuz, belediyelerde devreiçine alıyorsunuz; bunu anlayabilmek zor.

2 nci maddeyle, şikâyet çok sıkı, çok ağır şartlara bağlanıyor, ihbar imkânsızlaştırılıyor.

3 üncü maddeyle, önceki maddedeki önincelemeler ve soruşturmalar şikâyeti engelliyor, savcılık şikâyeti işleme koyamıyor. Burada anlatmayı çok istediğim bir şey var: 4483 sayılı Yasanın yanı sıra, bir de 3628 sayılı Yasa vardır. Eskiden beri hep vardı, Memurin Muhakematı Hakkında Kanun varken, 1609 da vardı.

Bazı suçların cezalandırılması için izin gerekmez. Şimdi, 3 üncü maddeyle bunu getirdiğiniz zaman, cezalandırılması için izin gerekmeyen suçtan dolayı savcılığa doğrudan doğruya yapılacak şikâyet, idare mahkemesinin kararı gerekçe gösterilerek işleme konulmayabilecektir; 3 üncü madde bunu düzenliyor.

Değerli arkadaşlarım, 4 üncü maddeyle de, Bakanlar Kurulu kararı ve ortak kararla atanan kamu görevlileri, valiler, kaymakamlar, genel müdürler, il ve ilçe belediye başkanları, belediye meclis üyeleri ve il genel meclisi üyelerinin itirazları, yargının işi çok diye, itiraz mercii olan Danıştay 2. Dairesinin görevleri arasından çıkarılıyor; oysa, Danıştay 2. Dairesinin görevi, bunlara bakmaktır, münhasıran bunlara bakmaktır. Üst dereceli ve güvenceli yargının tamamı, devredışına çıkarılıyor.

Bu teklifin yasalaşmamasını diliyorum.

Sayın Başkanın müsamahasını suiistimal etmek istemiyorum.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

AK Parti Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Ali Bulut söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bulut. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, Anayasamızın 129 uncu maddesinin son fıkrasında yer alan "memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır" hükmüne dayanılarak 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun çıkarılmıştır. Bu kanun, 1913 yılından 1999 yılına kadar usul hukuku olarak uygulanmakta olan Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatınca yerine getirilen bir düzenlemeydi.

Önceki usul kanununa göre oldukça yeni sayılabilecek ve yaklaşık dört yıldır yürürlükte bulunan bu kanunun uygulanmasında birtakım aksaklıkların yaşandığı bilinen bir gerçektir. Bu kanunu uygulamada gerek isimsiz, imzasız veya sahte isimli, imzalı, gerçeği yansıtmayan ihbar ve şikâyet dilekçelerinin getirdiği sıkıntılar gerek makamlar gözetilerek memurlar arasında oluşturulan eşitsizlik gerekse yüksek yargı organlarının iş yükünü artırması, bazı değişikliklerin yapılmasını gerekli kılmıştır. Buna göre, kanun teklifinin 3 üncü maddesinin (e) bendinde yapılan değişiklikle, daha önce yer verilmeyen bağlı kuruluşların müşterek kararnameyle atanan yetkilileriyle ilgili durum açıkça belirtilerek kapsama alınmıştır.

Ayrıca, Başbakanlık merkez teşkilatıyla sınırlandırılmış olan Başbakanın izin verme yetkisi, Anayasaya uygun biçimde ve Anayasanın 112 nci maddesinden kaynaklanan yetkisine paralel olarak, bakanlıklar ve bağlı kuruluşlarda müşterek kararnameyle atanan görevliler yönünden genişletilmektedir.

Bu değişiklik, uygulamada hem ihbar ve şikâyetlerle hem de savcılıklarca Başbakanlığa iletilen konuların zaman kaybına meydan vermeden süratle öninceleme yapılarak sonuçlanmasını sağlayacak, gereksiz yazışma ve süre kaybını önleyecektir.

Yine 3 üncü maddeye eklenen (k) bendiyle, yerel yönetimlerde çalışan personelin en üst amiri olan belediye başkanı izin vermeye yetkili kılınarak, diğer idarelerde geçerli olan "kuruluşun en üst amiri" kavramıyla uyum sağlanmaktadır.

Kanun teklifinin 4 üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle, ihbar ve şikâyetlerin değerlendirilmesinde yeni kriterler getirilmektedir. Bilindiği üzere, 4483 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesini müteakip, özellikle, isimsiz, imzasız veya sahte isimli, imzalı ihbar ve şikâyet dilekçeleri kamu kurum ve kuruluşlarını aşırı derecede meşgul eder hale gelmiştir. Ayrıca, savcılığa intikal eden her şikâyet, ciddî olsun olmasın, ihbarın soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi kaydıyla, hemen, izin vermeye yetkili mercie gönderilerek soruşturma izni istenmektedir. Ortada herhangi bir ciddî bulgu veya belge bulunmadığı halde, gerçek isim, adres ve imza olmadan yapılan ihbar ve şikâyetlerin, savcılar tarafından ilk inceleme yapılmadan hemen izin vermeye yetkili mercie gönderilmesi, hem kamu kurum ve kuruluşlarının iş yükünü çoğaltmakta hem hakkında öninceleme açılan kamu görevlisinin çalışma motivasyonunu bozmakta ve onları diğer personel gözünde zanlı durumuna getirmekte hem de yargının mevcut bulguları kendisince değerlendirmesini engellemekteydi.

Değerli milletvekilleri, işte bu nedenlerle, bu gibi olumsuzlukları gidermek için, 4483 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrası "iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur" şeklinde değiştirilmiştir. Dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle "ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgâh adresinin doğruluğu şartı aranmaz" hükmü eklenmek suretiyle, üçüncü fıkrada yer alan zorunlu şartların istisnası belirlenmektedir. Böylece, sahih olduğu şüphe doğurmayacak belgelerin varlığı halinde, şartları taşımasa bile, ihbar ve şikâyet dilekçesinin işleme konulması sağlanacaktır.

Yine "başsavcılar ve yetkili merciler ihbarcı veya şikâyetçinin kimlik bilgilerini gizli tutmak zorundadır" hükmüyle, ihbarcı ve şikâyetçinin güvenliğinin sağlanması amaçlanmaktadır.

Kanunun 5 inci maddesinde yapılan değişiklik ise, mükerrer öninceleme yapılmasını önleme amaçlıdır. Aynı konuda hiçbir yeni belge ve bulgu olmaksızın, şikâyetçiler, incelemenin yeniden yapılması için müracaat etmektedirler. "Cumhuriyet başsavcılıkları ile izin vermeye yetkili merciler, ihbar ve şikâyetler konusunda daha önce sonuçlandırılmış bir öninceleme olması halinde müracaatı işleme koymazlar" hükmü, bunun önlenmesine yöneliktir.

Diğer taraftan, aynı konuda sonucu ve kararı etkileyebilecek yeni bulgu ve belgelerin elde edilmesi ve ilgili mercilere sunulması halinde, yeni bir inceleme yapılması ya da incelemenin bu delillerden yararlanılarak yürütülmesi gerektiği de açıktır. Bu nedenle, tasarıda getirilen "ancak, ihbar veya şikâyet edilen kişilerin konuyla ilgili olarak daha önceki önincelemenin neticesini etkileyecek yeni belge bulunması halinde müracaatı işleme koyabilirler" hükmü bu duruma işaret etmektedir. Böylece, daha önce incelenerek karara bağlanmış şikâyet konularında yapılan mükerrer inceleme ve soruşturmalarla kamu görevlilerinin karşılaştığı mağduriyet önlenmiş olacaktır. Diğer bir anlatımla, bürokrasinin lüzumsuz yere meşgul edilmesi durumu ortadan kaldırılmış olacak; ancak, yeni belge ve bulgu bulunması halinde yeniden yapılacak bir incelemede de engellenmemiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, kanunun 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında, 12 nci  ve 13 üncü maddelerinde yapılan değişiklik ise, yargı mercileriyle ilgilidir. Şöyle ki, memurlar ve diğer kamu görevlileri makamlarına göre bir ayırıma tabi tutularak, öninceleme kararlarına itirazlara Danıştay ve/veya bölge idare mahkemesi tarafından bakılırken, hazırlık soruşturmaları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı veya cumhuriyet başsavcılığınca, yargılanmaları ise, Yargıtay veya genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemelerde yapılmaktadır. Bu durum, görevliler arasında eşitlik ilkesine aykırılık arz etmektedir. İşte bu gerekçelerle, 9 uncu maddede yapılan değişiklikle "itiraza, yetkili merciin yargı çevresinde bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar" hükmü getirilerek, tüm memur ve diğer kamu görevlilerinin aynı idarî mahkemeye itiraz etmeleri sağlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yine, 12 nci maddede yapılan düzenlemeyle, "hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yetkili ve görevli cumhuriyet başsavcılığı tarafından yapılır.

Hazırlık soruşturması sırasında hâkim kararı alınmasını gerektiren hususlarda; genel hükümlere göre yetkili ve görevli sulh ceza hâkimine başvurulur" hükmü getirilerek, hazırlık soruşturmasının memur veya diğer kamu görevlilerinin makamlarına göre ayırıma tabi tutularak savcılık tespiti kaldırılmış ve hazırlık soruşturması sırasında hâkim kararı gerekiyorsa, bu mahkemelerin de makamlara göre değişmemesi sağlanmıştır.

13 üncü maddede ise "davaya bakmaya yetkili ve görevli mahkeme, genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemedir" hükmüyle, tüm memur ve diğer kamu görevlilerinin genel hükümlere göre görevli ve yetkili mahkemelerde yargılanması sağlanmaktadır.

Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklik, kötü maksatlı ihbarcı ve şikâyetçinin caydırılması ve cezalandırılması için mevcut düzenlemede öngörülen "garaz, kin veya mücerret hakaret" koşulunun uygulamada ispat edilmesinin mümkün olmaması sebebiyle yapılmıştır. Koşul "ihbar veya şikâyet edileni mağdur etmek amacı" olarak yeniden düzenlenmiştir. Böylece, uydurma suç isnatları için cumhuriyet savcılarına resen dava açabilmeleri için hareket kabiliyeti sağlanmış, suçsuz görevlinin haklarının korunması amaçlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, kanuna geçici maddeyle eklenen "bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre Yargıtayın ilgili ceza dairesinde ve il ağır ceza mahkemesinde açılmış davalar ile Danıştayca itirazen incelenen kararlar, bu kanunun yürürlüğe girmesini müteakip genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemelere devredilir" hükmüyle, kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren yargılanan tüm memur ve kamu görevlilerinin "eşitlik" ilkesine uygun olarak genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemelerde yargılanması ve itirazların incelenmesi öngörülmüştür.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli sözcüsünün birtakım iddiaları var; bu iddiaların bazılarına değinmek istiyorum. Değerli sözcü "kanun teklifi olağandışı yollarla getirildi" iddiasında bulunuyor. Kanun teklifi vermek ve bunu takip etmek, her milletvekilinin hem hakkı, hem hakkı hem de görevidir. O bakımdan, bu iddiasını doğru bulmamız, yerinde bulmamız mümkün değildir.

Yine, değerli milletvekili, Adalet Bakanını ve Adalet Komisyonu Başkanını, teklife olumlu bakmasından dolayı eleştirdi. Burada, herhangi bir usulsüzlük olduğunu sanmıyorum. Adalet Bakanının ve Adalet Komisyonu Başkanının teklif hakkında olumlu düşünmesi, kabahat olamaz, kusur olamaz diye düşünüyorum.

Yine, memur yargılanmasını zorlaştırdığı iddiası da yerinde değildir.

CHP sözcüsünün, Anayasaya aykırı bir biçimde geriye yürütülmesi iddiası da yerinde değildir. Bütün hukukçu arkadaşlar bilirler ki, usule ilişkin hükümler, yürürlükten önceki olaylarda da uygulanmaktadır.

Kanun teklifimizin hayırlı olması dileğiyle, hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Şahsı adına söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan, buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1913 yılında yürürlüğe giren ve 1999 yılında da değişiklik yapılan memurların yargılanmasıyla ilgili kanunun, yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar, bazı eksiklikleri, aksaklıkları olduğu kamuoyunda çok tartışıldı. Ben de, bu kanunu uygulayan bir görevden gelen birisi olarak, bu kanunun değiştirilmesi gereken bazı maddelerinin olduğu inancındayım; ancak, Meclisin bu yoğun gündemi içerisinde, alelacele hazırlanarak Meclis gündemine getirilmiştir. Biraz önce de gördüm; sayın grup başkanvekillerinin, bu kanun teklifinin değişikliği için  bir hayli fazla önerge hazırladıklarını da maalesef, üzülerek görüyorum ve bu teklifin altında imzası olması gereken değerli milletvekilleri de var aramızda; bir Ziyaeddin Akbulut'u görüyorum, bir Nur Doğan Topaloğlu'nu görüyorum; bunlar, uzun yıllar bu kanunun uygulanmasında bilfiil tatbik makamında bulunan insanlar; ancak, bu kanun teklifinin altında imzası olan değerli arkadaşlarımın, bu kanunun uygulanma noktasında, bizzat bu kanunu uygulayıcı mevkide bulunan insanlar olmadığını da üzülerek görüyorum ve  biraz sonra, verilen değişiklik önergeleriyle de göreceksiniz, getirilen bu teklifin, getirilmiş halinden çok daha farklı bir şekilde Meclisin gündeminden kanunlaşarak geçeceğine inanıyorum.

Tabiî, bu kanunda değişmesi gereken yerler var; ancak, ben, inceledim, baktım; bu kanunun değiştirilmesi gereken bir tek maddesi burada gündemde, onun dışında uygulayıcılardan hiçbir şekilde, bu kanunun bu maddelerinin  değiştirilmesi gerekir; uygulamada bu maddeler ciddî sıkıntılar yaratıyor, biz bu kanunu uygularken şu şu maddelerden dolayı sıkıntılar yaşıyoruz denilecek herhangi bir maddesinin değişikliği söz konusu değil; tam tersine, aklıselim sahibi herkesin rahatlıkla sahip çıkması gereken maddelerin yanında, hiç gündeme getirilmemesi gereken maddelerin değişiklik teklifi bugün huzurlarımıza getirilmiştir.

Ben, bu kanunun uygulayıcılarından birisi olarak, bu kanunda değişmesi gereken birçok maddeyi şu anda sıralayabilirim. Elimizi kolumuzu bağlayan, bu kanunun uygulanmasında bizim için engel olan bazı maddeler var, ama, onların hiçbiri, bu kanun teklifiyle gündeme getirilmiyor, tam tersine, kamuoyu tarafından da tasvip edilmeyen ve biraz önce CHP'li milletvekilinin de çok ağır ithamlarla gündeme getirdiği, bu kanun teklifinin, bazı belediye başkanlarını Yargıtay 4. Ceza Dairesinde  yargılanmaktan kurtarıp il ağır ceza mahkemelerinde yargılanmasının önünü açmak düşüncesiyle ve sadece bu maksatla Meclis gündemine getirildiği iddiası ileri sürüldü. Bu iddia, beş gün önce, ulusal basında da, yine, CHP Grup Başkanvekili tarafından dile getirildi; ancak, beş günden beri, çok ciddî bu ithama karşı, ne ulusal basında ne de Meclisin bu salonunda herhangi bir şey ileri sürüldü.

Benim, kanun teklifini hazırlayan arkadaşımıza "siz mi hazırladınız bunu? Ben, şu şu şu maddelerine karşıyım, yanlış. Uygulamadan gelen birisiyim, bunların bu şekilde ele alınmaması lazım gelir" şeklindeki ifadem karşısında, bunu Grup Başkanvekili Sayın Salih Kapusuz'un kendisine verdiğini, kendisinin kanun teklifini inceleme ve araştırma fırsatı bile bulamadığını" ifade etti bana. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; Meclisin gündeminde -bu kadar yoğun- görüşülmesi gereken çok acil kanun teklifleri, kanun tasarıları varken, böyle bir kanun teklifinin alelacele hazırlanıp Meclis gündemine getirilmesinin sağlıklı bir açıklamasının mutlaka yapılması lazım.

Ben, biraz önce, AK Parti Grubu adına konuşan ve bu kanun teklifini veren Değerli Milletvekilimizi dinledim, söylediği sadece "memurlar arasında eşitsizlik var, bunu kaldırmak için getiriyoruz" idi.

Eğer, siz, bir diğer memuru, normal bir daire başkanını, genel müdür seviyesindeki kişileri rahat atayabilirken, bir valiyi diğer memurlardan farklı şekilde Bakanlar Kurulu kararıyla atıyorsanız, bunun yargılanmasında da, elbette, farklı bir uygulama olmasından daha tabiî ne olabilir?! Şimdi, siz, Bakanlar Kurulu kararıyla atanmış sayın valiyi, aynı il sınırları içerisinde, bir masa etrafında sabah akşam beraber olan cumhuriyet başsavcısının önüne koyacaksınız, daha sonra, eğer soruşturma izni verilirse, yine, sayın il valisini ağır ceza mahkemesi başkanının önüne koyacaksınız ve onların bunu yargılamasını isteyeceksiniz; böyle bir uygulama olabilir mi?! Elbette, bazı memurların yargılanmasının farklı olması daha tabiîdir. Ancak, bu 4483 sayılı Kanunu kaldırırsınız, bütün memurların yargılanması tek esasa ve usule bağlanır, ondan sonra, biz de, gelir, bunu destekleriz. Bunun kaldırılmasıyla ilgili, Bursa Milletvekili Ertuğurul Yalçınbayır'ın da bir teklifi var; ama, Anayasanın 129 uncu maddesine aykırı. Madem, memurların yargılanmasının önünde eşitsizlikler var, gelin, öncelikle, Anayasanın 129 uncu maddesini hep beraber değiştirelim, Türkiye genelindeki bütün memurlar, adliye önünde, eşit bir şekilde yargılansınlar, hesap versinler. Ancak, atanmalarında farklı usuller olan kamu görevlilerinin yargılanmalarını da aynı esasa ve usule getirirseniz, buna, öncelikle, valilik yapmış Sayın Ziyaeddin Akbulut'un, Sayın Nur Doğan Topaloğlu'nun da karşı çıkacağını ve bu maddeler oylanırken, en azından "hayır" oyu kullanacaklarını huzurlarınızda ifade etmek istiyorum, belirtmek istiyorum.

Bu teklifle ilgili, yurdun dört bir köşesinden meslektaşlarım beni telefonla aradılar. Zaten, mülkî idare sistemi, mülkî idare amirliği her geçen gün erozyona uğruyor, her geçen gün bir şeyler kaybediyorlar; siz, böyle bir kanun teklifini de burada yasalaştırdıktan sonra, mülkî idare amirlerinin de her geçen gün kötüye giden durumlarını bir kez daha kötüleştirmiş olursunuz.

Yine, bu teklifle, belediye başkanlarının, soruşturma izni veren ve soruşturma iznini onaylayan makam olmasını da sağlıyorsunuz.

Ben, şimdi, buradan, sizlere sormak istiyorum; belediye başkanlarına saygımız sonsuz; ancak, belediye başkanı olabilmek için hiçbir şartın, hiçbir kriterin olmadığı bir Türkiye'de, dün bir başka mesleği icra edip, bugün belediye başkanlığı makamına oturduktan sonra, izin mercii olan birisinin kesinlikle hukuk nosyonunun olması gerekirken, böyle bir özelliğe sahip olmayan bir belediye başkanının, önüne gelecek olan bir memurun yargılanmasıyla ilgili karar verme noktasında hangi hukuk bilgisiyle, hangi hukuk nosyonuyla bu kararı vereceğini sizlerin takdirine bırakıyorum.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Danışmanları var.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Danışmanlar diyor bir sayın milletvekili; ama, hangi belediyenin danışmanları... Siz, sadece İstanbul, Ankara, İzmir Belediyelerini ele almayın; Türkiye'de 3 000 küsur belediye var, 3 000 küsur belediye başkanına da aynı yetkiyi veriyoruz. 2 000 nüfuslu bir belediyeyi, dün akşam, belediye başkanı olmadan önce bir berber, bir kasap, bir manav veya bir başka meslek mensubu olan birisinin, ertesi gün belediye başkanlık makamına oturduğu bir beldeyi düşünmek lazım. O beldede belediye başkanının hangi danışmanı var da... Önüne gelen, hukukla ilgili bir konuda yargıya gidip gitmeme noktasında karar verme durumunda olan bir belediye başkanının, böyle bir kararı, hangi hukuk bilgisiyle, hangi hukuk nosyonuyla vereceğini söyleyebiliriz?! Onun için, teklifin bu maddesinin de, Genel Kurulda görüşülürken, mutlaka, ciddî bir şekilde ele alınması ve bu maddenin de mutlaka gözden geçirilmesi gerektiği inancındayım.

Yine, AK Parti Grubu adına konuşan Sayın Milletvekili, yüksek yargının işlerinin yoğun olduğundan bahsetti. Halbuki, tam tersi, Türkiye'de, iş yoğunluğu fazla olan mahkemeler, yüksek yargı organları değil, illerde, ilçelerde görevli olan savcılıklar ve mahkemelerdir; onlar ağır iş yükü altında ezilmektedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yargıtay 4. Ceza Dairesinin veya Danıştay 2. Dairesinin asıl uzmanlık alanları bunlar. Danıştay 2. Dairesi, memurların yargılanmalarıyla ilgili uzmanlık bilgi ve becerisine sahip hâkimlerin oluşturduğu bir daire. Yargıtay 4. Ceza Dairesi de, münhasıran böyle davalara bakmakla görevli olan bir daire. Siz, böyle mahkemelerin elindeki dosyaları alacaksınız -teklifin çok üzüntü verici bir yeri de burasıdır- oralardaki mevcut dosyaları da ellerinden alacaksınız, bunu, il ağır ceza mahkemesi başkanlarına devredeceksiniz. Uzmanlık alanına sahip olan mahkemelerden bu dosyaları alıp, bunu, illerde, bu işlere bakmakla yükümlü olmayan mahkemelere devredeceksiniz ve onlardan bu davaların sonuçlandırılmasını isteyeceksiniz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başkanımın engin müsamahasına sığınarak bir iki hususu daha belirtmek istiyorum. Yine, bu getirilen teklifle, artık, şikâyet müessesesinin de önünü kesiyorsunuz. Şimdi, bu kanun teklifiyle, öyle husus getiriyorsunuz ki, artık, memurlarla ilgili bir kişi bir şikâyette bulunacağı zaman, elinde çok ciddî bilgi ve belgeler olacak. Şimdi, elinde çok ciddî bilgi ve belgeler yoksa veya bu ciddî bilgi ve belgeler, gerek hazırlık soruşturması gerekse muhakeme safhasında ortaya çıkacak bilgi ve belgeler de olabilir; ama, siz şikâyetçiye, elinde çok ciddî bilgi ve belgeler varsa, getir kardeşim, biz buna bakarız, ciddî bilgi ve belge yoksa biz buna bakmayız!.. Vatandaş, o ciddî bilgi ve belgeleri nereden bulacak, nereden ele geçirecek? Ben öyle inanıyorum ki, bu bilgi ve belgeler, gerek görevlendirilen soruşturma memuru tarafından veya gerekse yargılama sırasında ortaya çıkacak olan bilgi ve belgeler olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan, tamamlayınız.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Toparlıyorum

Siz, bu teklifle, bunun da önüne geçiyorsunuz ve çok yanlış yapıyorsunuz; çünkü, hakikaten, kirlenmenin, yanlışlıkların çok fazla olduğu bir ülkede, şikâyet müessesesinin önünü de bu şekilde kapayacak olursanız, bundan sonra ortaya çıkması gereken birçok hususun, birçok karanlık noktanın ortaya çıkmasının da önüne geçileceği inancındayım. Bu kanun teklifinin alelacele hazırlandığı; CHP'li sözcünün de ifade ettiği gibi -eğer doğruysa- bazı belediye başkanlarını kurtarmak maksadıyla gündeme getirildiği iddiasının da, burada, bu kürsüde, çok ciddî bir şekilde cevaplandırılması gerektiği inancındayım.

Bu duygu ve düşüncelerle, sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Şahsı adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Kahramanmaraş Milletvekili ve 3 milletvekili arkadaşımızın hazırlamış olduğu yasa teklifiyle ilgili görüş ve düşüncelerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değişikliğe konu 4483 sayılı Yasadaki hükümlerin neden değiştirildiğine bakıldığında, sayın milletvekillerinin hazırlayarak vermiş oldukları bu teklifin gerekçelerinde bir iki hususun öne çıktığını görmekteyiz. Bunların, yargılanmalardaki eşitlik ilkesi ve memurların yargılanmalarının önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik olduğu söyleniyor; ancak, şu ana kadarki bu teklifle ilgili konuşmalardan, kamuoyundan edindiğimiz bilgilerden de anlaşılıyor ki, bu teklifin, gerçekten, oldu bittiye getirilen, aceleye getirilen bir teklif olduğu ve hangi amaca yönelik olarak getirildiğini; ülkemizde o kadar sorunlar varken, çözülmeyi bekleyen o kadar acil ve yaşamsal sorunlar varken, böyle bir teklifin, memurların işledikleri suçlardan dolayı yargılanmalarına ilişkin Meclise sunulan teklifin neden acil olduğunu anlayabilmek mümkün değildir; ama, şu ana kadarki değerlendirmelere bakıldığında bir gerçek ortaya çıkmaktadır değerli arkadaşlarım. Sanki, ülkemizde bütün sorunlar, yaşamsal sorunlar çözüldü bitti. Adalet ve Kalkınma Partisinin programında belirtilen, sözleri verilen, bol vaatlerde bulunulan her şey çözüldü, bütün sorunlar halledildi de, ülkemizi baştan sona kadar saran, başta gençliğimizin işsizlik sorunlarından tutunuz, tarım sektöründeki, SSK'lılarla ilgili ödemelerin, şimdiye kadar, devlet tarafından nasıl eksik bir şekilde ödenmek suretiyle gasp edildiğindeki sorunları, sağlık sorunlarıyla ilgili tüm yaşamsal sorunları ve aklımıza gelebilecek daha birçok sorunu da bir tarafa bırakıyoruz ve sayın milletvekilleri tarafından hazırlanmış bu teklifle huzurunuza gelerek, bu meselelere çözüm yolu bulacağımızı sanıyoruz.

Öncelikle, teklifin özüne bakıldığında, amacına bakıldığında, böyle bir teklifin, elbette, bizler tarafından, milletvekilleri tarafından, yasama meclisinin üyeleri tarafından yapılması, yerine getirilmesi, yasalaştırılması birinci derecede bizim görevimizdir. Bu teklifi getiren arkadaşlarımızın özgür iradesini saygıyla karşılıyoruz; ama, ciddî bir şekilde bütün memurlarımızı ilgilendiren, kamu görevlilerimizi ilgilendiren bu teklifin, bir milletvekili veya birkaç milletvekili arkadaşımız tarafından değil de, hükümetin programları doğrultusunda, vaatleri doğrultusunda, hükümet tarafından tasarı halinde getirilmesi, daha ciddî bir bakış açısı olarak değerlendirilirdi diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, teklifte, eşitlikten ve güvenceden bahsediliyor, yargılamanın önündeki engellerin kaldırılmasından bahsediliyor. Kesinlikle böyle bir durumun söz konusu olmadığını, buradan, sizlere duyurmak istiyorum, sunmak istiyorum, kamuoyuyla paylaşmak istiyorum. Neden derseniz; eşitlik gelmiyor, yargılama engeli ve ayrıcalık kaldırılmıyor; yargılama engeli ve ayrıcalık el değiştiriyor; kime geçiyor; güvenli kurum ve kuruluşlardan, siyasî erkten uzak olan kurum ve kuruluşlardan, yargı kuruluşlarından alınıyor, bu yargılama sürecindeki yetkiler, maalesef, daha az siyasî erkten uzak, siyasî etkiden uzak kurumlardan alınıyor, daha fazla siyasî erkin etkisinde kalan kurum ve kuruluşlara veriliyor. Bu kuruluşların ne olduğunu söylemek gerekirse, maalesef diyoruz, üzülüyoruz; çünkü, Anayasamızın 159 uncu maddesindeki hüküm yer aldığı sürece, bu kurum ve kuruluşların, yargı kuruluşlarının bağımsız bir şekilde hareket edebilmeleri mümkün değildir. Düşününüz ki, Anayasanın 159 uncu maddesine göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yer alan Sayın Adalet Bakanının, Başkan ve Müsteşarının da tabiî üye olarak bulunduğu kurulda, eğer bir hâkim ve savcının yer değiştirmesi, bir yerde geçici görevle görevlendirilebilmesi Adalet Bakanının iki dudağının arasında ise -daha sonra onay için Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluna sunulacaktır, onu biliyoruz -24 saat için de olsa, böyle bir yetki, Sayın Adalet Bakanının iki dudağının arasında ise, bunun muhatabı olan hâkim ve savcıların ne şekilde siyasî erkin etkisinde olup olmayacağının takdirini siz değerli milletvekillerine ve kamuoyuna sunmak ve paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa teklifinde, bu bağımsız yargı organlarına verilen, yüksek yargı organları dediğimiz Yargıtaydan ve Danıştaydan bu yetkilerin alınarak, az önce söylediğimiz siyasî etkiler altında kalabilmesi her an için mümkün olabilen yargıya verilebilmesindeki sakıncaların da ne olduğunu gözler önüne sermiş oluyoruz. Düşününüz, şu anda Yargıtay 4. Ceza Dairesinde, büyükşehir belediye başkanları olarak, suçlanan ve dosyaları bulunan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, İstanbul Büyükşehir Belediye eski Başkanı, şu andaki Adana Büyükşehir Belediye Başkanı ve Erzurum Büyükşehir Belediye eski Başkanı hakkında bulunan suç dosyalarının -alınarak, durdurularak- Yargıtayın elinden alınıp bunların diğer mahallî ve yerel cumhuriyet savcılıklarına ve mahkemelerine gönderileceğindeki amacın ne olduğunu herkes çok iyi biliyor. Doğruları bilelim, doğruları konuşalım. Eğer saik olarak kafamızın arkasında bu düşünceler yoksa, evet, bu yasa teklifine oy verelim; ama, biz biliyoruz ve inanıyoruz ki, kafaların arkasında mutlaka bu düşünceler vardır. Biz bunu biliyoruz, bunu bilirken de bu suçlananların eğer suçları varsa, bırakınız yargıya gitsinler, yargıda aklansınlar; ama, böyle bir suçlamayla muhatap olan kişileri kurtarmak için bizlerden evet oyu beklemeyiniz; çünkü, bunun hesabını biz halkımıza vermek zorundayız, kamuoyuna vermek zorundayız. Böyle art niyetle hazırlanmış bir yasa teklifine, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, şahsım olarak evet dememiz mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, eğer böyle bir düşüncemiz varsa, memurlarla ilgili, kamu görevlileriyle ilgili yargılamaların önündeki engelleri tamamen kaldırmak istiyorsak, geliniz, Anayasanın bununla ilgili 129 uncu maddesini, 159 uncu maddesini ve dokunulmazlıklarla ilgili 83 ve 100 üncü maddelerini ve bununla ilgili bütün kanunların bu şekildeki engellerini hep birlikte kaldıralım; gerçek eşitlik nasıl olacaksa, onu sağlayalım ve o zaman, hep birlikte evet oyu verelim; ama, eşitlik adı altında, yargı engelinin kaldırılması adı altında getirilen böyle bir teklife evet diyebilmemiz elbette mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, eğer bunlar yapılamıyorsa, İktidar olarak yapacağınız o kadar önemli ve acil görevleriniz var ki; bırakınız görevlerinizi, vaatleriniz var; söz vermiş olduğunuz, ülkenin, gençlik başta olmak üzere, işsizlik, yoksulluk, sağlık, sanayi, ticaret, çiftçilik ve tarımla ilgili yaşamsal sorunlarını, yıllarca eksik ödeme yapılan emeklilerin sorunlarını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayvazoğlu.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gönderilen bu yasa teklifini -lütfen, elimizi vicdanımıza koyarak- eğer, gerçekten, hükümet tasarısı olarak kabul ediyorsanız, buna, sizler, elbette oy vereceksiniz; ama, biz, buna inanmıyoruz, inanamıyoruz. Bunun arkasında, az önce söylediğimiz düşünceler vardır. Bu düşünceler olduğu sürece, sağ elimizle sol kulağımızı göstermek suretiyle, birbirimizi kandırmak ve aldatmak uğruna, bu tür yasa tekliflerine, bizlerin, şahsımın, oy vermeyeceğini bildiriyor, Yüce Meclisi, bu duygu ve düşüncelerle, saygıyla, sevgiyle selamlarken, Yüce Meclisi, kişisel çıkarlar uğruna, birilerini kurtarmak uğruna alet etmeyelim diyor, saygı ve sevgilerimi yineliyorum; teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayvazoğlu.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, oylamadan önce söyleyecektiniz.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sende mi Başkan!..

BAŞKAN - Kabul etmeyenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Ret oyu daha fazla; maddelerine geçilmeden düştü...

BAŞKAN - Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

MEMURLAR VE DİĞER KAMU GÖREVLİLERİNİN YARGILANMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve fıkraya aşağıdaki bent eklenmiştir.

"e) Bakanlar Kurulu kararı ile veya Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı kuruluşların merkez teşkilâtında görevli olup, ortak kararla atanan memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında ilgili bakan veya Başbakan,"

"k) Belediyeler ve bağlı kuruluşlarında çalışan memur ve diğer kamu görevlileri hakkında belediye başkanı,"

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun.

CHP GRUBU ADINA YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan teklifin 1 inci maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına düşüncelerimi açıklayacağım.

Değerli milletvekilleri, teklifin 1 inci maddesiyle ilgili iki değişiklik öneriliyor; bunlardan biri, 4483 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin (e) bendinde bir değişiklik ve diğeri, 3 üncü maddesine son fıkra olarak (k) bendinin eklenmesi.

Değerli arkadaşlar, bu konuyu değerlendirirken, 4483 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin (d) bendinin de dikkate alınması lazım.

Şimdi, tasarının gerekçesine bakıyorum; gerekçede, (e) bendiyle ilgili olarak "(e) bendinde bağlı kuruluşların müşterek kararname ile atanan yetkilileri kapsama alınmıştır" deniliyor. (e) bendini okuduğumuzda, sadece merkez teşkilatlarıyla ilgili olan bu izin verme yetkisinin içerisine bağlı kuruluşları da koyuyoruz. Ancak, bizim idarî yapılanmamız içerisinde, merkez teşkilatı, bağlı kuruluşlar ve ilgili kuruluşlar olarak üç grupta incelememiz gereken düzenleme vardır. Bunu, kanunun (d) bendini okuduğumuzda anlıyoruz; (d) bendinde deniliyor ki: "Başbakanlık ve bakanlıkların merkez ve bağlı veya ilgili kuruluşlarında görev yapan diğer memur ve kamu görevlileri..." Yani, merkez teşkilatı, bağlı kuruluş ve ilgili kuruluşların üst düzey yöneticileri dışındaki alt düzey memurlar ve kamu görevlileri hakkında izin verme yetkisini düzenliyoruz; üst düzeyde ise, sadece merkez teşkilatı düzenlenmişken, bu teklifle, bağlı kuruluşları koyuyoruz; ancak, buna ek olarak, ilgili kuruluşları bu kapsama almıyoruz. Şimdi, bunun neden alınmadığını anlamış değilim; çünkü, ilgili kuruluşların da üst düzeyinde ortak kararnameyle atanan devlet memurları ve kamu görevlileri var. Örnek olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili kuruluşu olan Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünü ele alalım; bu Genel Müdürlüğün kuruluş yasasının 7 nci maddesine göre, bu Kurumun Genel Müdürü, Genel Müdür Yardımcısı ve Birinci Hukuk Müşaviri ortak kararnameyle atanıyor. Şimdi, atanan bu kişilerle ilgili (e) bendinde bir düzenleme getirmiyoruz, (d) bendinde de bir düzenleme yok. Ben, sormak istiyorum; ilgili kuruluşlarda, ortak kararnameyle atanan kamu görevlileri hakkındaki soruşturmaya izin verecek yetkili kim? 4483 sayılı Yasada bu açık değil, yeni düzenlemede bu da yok; yani, burada bir eksiklik olduğunu söylemek istiyorum.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, size anlatıyor; dinleyiniz.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - İkinci değişiklik, 4483 sayılı Yasanın 3 üncü maddesine (k) bendi ekleniyor; böylelikle, belediyelerde çalışan bütün memurlar hakkında yargılamaya izin verme yetkisi belediye başkanlarına bırakılıyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, öncelikle, bunun adını koymakta fayda var; bunun adı, bana göre, hukukî süreci siyasallaştırmaktır. Bu konuda   -daha önce söz alan bağımsız milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan milletvekili ve şahsı adına konuşan milletvekilleri bu konuyu dile getirdiler- çok ayrıntıya girmek istemiyorum; ancak, hem hukuk bilgisi yönünden eksik olan bir sürece böyle bir hukukî süreci taşımak doğru değil; belediye başkanlarımızın hukuk bilgisi olmayabilir, izin verme konusunda yeterli bilgileri olmayabilir; bu, bir tehlike.

İkincisi, hukukî süreç siyasallaşmaktadır diyoruz. Belediye başkanları, sonuç olarak, atanan kişiler değildir, seçimle gelen kişilerdir, siyaseten gelen kişilerdir. O nedenle, burada, hukukî sürecin de siyasallaşması tehlikesi vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlar mısınız Sayın Çorbacıoğlu.

Buyurun.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Peki, tamamlamaya çalışacağım; ancak, biraz süre rica edeceğim, eğer mümkünse, şahsım adına da konuşmak isterim.

Değerli arkadaşlar,  4483'ün (e) bendinde, bakanlık ile Başbakanlığı ayırmışız; ancak, burada, (e) bendine, bakan ve Başbakanı bir arada koyuyoruz; yani, izin vermeye yetkili, ilgili bakan ve Başbakandır. Şimdi, ben bunu anlayamadım; ilgili bakan ile Başbakan ayrı ayrı mı yetkilidir, bir arada mı yetkilidir; yani, ilgili bakan ve Başbakan mı, ilgili bakan veya Başbakan mı? Bu da, konuyu açıklığa kavuşturan değil, bilhassa, kavram kargaşası yaratacak şekilde kaleme alınmış bir metindir. Bence, 4483'te olduğu gibi, bakanlıkla ilgilileri ilgili bakan, Başbakanlıkla ilgilileri de Başbakan olarak ayırmakta büyük fayda var.

Değerli arkadaşlar, burada, söylediğim gibi, (e) ve (k) bendinin gerekçeleri farklı farklı; efendim, gerekçesine bakıyoruz, belediyelerle ilgili "bağlı olduğu idare" kuralına uyuyoruz diyorsunuz. Peki, bağlı kuruluşları, Başbakana bağlıyorsunuz; bağlı kuruluşun da, idarede, bağlı olduğu idarenin genel müdürü yok mu?! Yani, bağlı kuruluşlarda "bağlı olduğu idare" kuralına uymuyorsunuz, onu Başbakana bağlıyorsunuz; ama belediyeleri "bağlı olduğu idare" usulüne uyuyoruz diye belediye başkanına bağlıyorsunuz. Burada büyük bir hata var, ilke çelişkisi var. Yani, burada, ilçelerde kaymakamların, illerde de valilerin yetkisinden bir rahatsızlık mı duyuluyor arkadaşlar? Yani, burada bir usulsüzlük mü var? Vali ve kaymakamların bu görevi yerine getirmekte bir gecikmeleri mi söz konusu oldu; yoksa, bu söylenilen "bürokrasi cumhuriyetiyle mücadele" derken bunu mu kastediyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Şahsım adına da konuşacağım; Grubumuzdan başka talep yok.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çorbacıoğlu, şahsınız adına da konuşacaksınız.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Yani, burada, kaymakam ve valilerin kararlarının güvenilir olmadığını mı söylemeye çalışıyorsunuz değerli arkadaşlar?! Ben bu anlayışı anlayamıyorum. Yani, burada, şunu da söylemekte fayda var: Sayın Mehmet Ali Bulut ve bu teklife imza atan diğer milletvekillerimizin, bu teklifte -iddia ediyorum; aksini de ispat ederseniz özür dileyeceğim- imzaları dışında bir noktaları yoktur. Bir kelimesini düzenlemediler. Peki, niye, bu, teklif olarak geliyor arkadaşlar; onu da söyleyeyim. Şu birbuçuk senelik tecrübem bana gösteriyor ki, Adalet ve Kalkınma Partisi, ne zaman özel bir amaç için, ne zaman birilerini kurtarmayı düşünüyorsa, bu, Yüce Meclise hükümet tasarısı olarak gelmiyor, teklif olarak geliyor ve bir şekilde, tabiri caizse, milletvekillerini de taşeron olarak kullanıyor. Bu, çok yanlış bir uygulama. Bu, Millet Meclisinin güvenini...

ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Ayıp bir şey söylediğin, milletvekillerinden özür dilemelisin.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Efendim, ben, Meclise, milletvekillerine hakaret etmiyorum, bir iddiada bulunuyorum; eğer, attıkları imza dışında bir noktada katkıları varsa, ben, bu Meclisten özür dileyeceğim; lütfen, gelin söyleyin, özür dileyeceğim; aksi durumda ise, siz özür dileyin arkadaşlar.

Şimdi bakın, sizin siyaset anlayışınızı, hukuk anlayışınızı anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Dün, bir milletvekilimiz, Sayın Kutlu, burada çok ilginç şeyler söyledi, gerçekten çok rahatsız edici şeyler söyledi. Acaba yanlış mı duydum diye tutanaklara bakmak istedim ve tutanaklardan okuyorum, Sayın Kutlu diyor ki: "Bizim esaslı sorunumuz var. Cumhurbaşkanı yedi yıllığına seçiliyor, Anayasada bunun tekrar görev süresini kısaltacak kıstas yok." Yani, esaslı soruna bakar mısınız arkadaşlar; Cumhurbaşkanının süresini kısaltamamak esaslı sorun! Bu mudur Türkiye Cumhuriyetinin sorunu arkadaşlar?!

BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, konuyla ilgili konuşur musunuz.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Konuyla ilgili, sonuç olarak siyaset anlayışımızla ilgili konuşuyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, tekrar, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bu konuyla ilgili görüşünün olumsuz olduğunu söylerken, Büyük Millet Meclisinin, tabiî ki, çoğunluk esasına göre çalışacağını tekrarlarken, bir konunun altını tekrar çizmek istiyorum. Yine dünkü konuşmalardan hareket ediyorum. Cumhurbaşkanının yetkilerinin de Türkiye Büyük Millet Meclisinden kaynaklandığını ve Sayın Cumhurbaşkanının, 2000 Mayıs ayında, bu Meclisin yüzde 62 oyuyla Cumhurbaşkanı seçildiğini ve bu Meclisin çoğunlukla verdiği karar üzerinde de, yine o çoğunluktan aldığı yetkiyle kabul veya veto yetkisi olduğunu, tekrar, Adalet ve Kalkınma Partisine hatırlatıyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çorbacıoğlu.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyle ilgili 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 466 sıra sayılı 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesi ile 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 3 üncü maddesine eklenmesi öngörülen (k) bendinin madde metninden çıkarılmasını ve çerçeve 1 inci maddeyle (e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 1- 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

e) Bakanlar Kurulu kararıyla veya Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı kuruluşların merkez teşkilatında görevli olup, ortak kararla atanan memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında ilgili bakan veya Başbakan,

                       

Salih Kapusuz

Kemal Anadol

Mehmet Kartal

 

 

Ankara

İzmir

Van

 

Ziyaeddin Akbulut

 

Ali Küçükaydın

 

Tekirdağ

 

Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?                        

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Belediye ve bağlı kuruluşlarında çalışan memur ve diğer kamu görevlileriyle ilgili soruşturma izni vermeye yetkili mercilerin vali ve kaymakamlar olarak, halen yürürlükte olan düzenleme çerçevesinde kalması amaçlanmıştır. Yargılama yetkisinin merkezî bir yetki olmasından dolayı, ön izin niteliğinde bulunan soruşturma izni verme veya vermeme yetkisinin de merkezî idarenin taşrada bulunan yetkilileri tarafından verilmesi uygun olacaktır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 4483 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur.

Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir. Ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgâh adresinin doğruluğu şartı aranmaz. Başsavcılar ve yetkili merciler ihbarcı veya şikâyetçinin kimlik bilgilerini gizli tutmak zorundadır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; görüşülmekte olan teklifin 2 nci maddesiyle ilgili değerlendirmelerimizi sunmak için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına kürsüye gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, teklifin bu maddesi, şikâyeti yasaklayan bir madde. Şikâyetin engellenmesi, şikâyet hakkına karşı güçlük çıkarılması, ihbarın ise bütünüyle yok edilmesi amaçlanmıştır. Bu kadar uğraşmaya gerek yok; bir maddelik teklif getirin; biz taraftarlarımıza her türlü yolsuzlukları yaptırırız, yargılanmazlar, şikâyet edilemezler deyin, bilelim; kanun haline gelsin. Kulağı dolaylı yoldan göstermeye gerek yok. Bunun anlamı odur.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu tasarıya göre, şikâyetçi, iddialarını ciddî bulgu ve belgelere dayandıracak. Oysa, Kanunda şu var: "Şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması." Yani, nedir bu; diyelim ki, (A) belediyesinin imar işlerinde rüşvet yeniliyor diye bir şikâyet olursa, bu soyut ve genel niteliktedir; ama, burada, filanca mühendis, filanca memur rüşvet alıyor denilirse, bu soyut ve genel nitelikte değildir. Bu da aşılmış, ciddî bulgu ve belge bulunacak. Ciddî bulgu ve belgeyi kim bulacak arkadaşlar; şikâyetçi. Nereden bulacak? Bizim ülkemizdeki mevzuata göre, bırakın vatandaşın delil toplamasını, avukatlar bile delil toplama hakkına sahip değildir. Böylelikle, şikâyetin önüne engel çıkarılmak isteniliyor, ihbar ise bütünüyle ortadan kaldırılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bir de, imza ve adres olacak. Peki, telefonla ihbarda bulunamaz mı veya cumhuriyet savcısı, bir gazetenin yayını üzerine harekete geçerek ya da bir televizyondaki yayın üzerine harekete geçerek soruşturma açamaz mı; işte, bu teklife göre açamıyor. Emredici kural konuluyor, önüne engel çıkarılıyor; hayır, açamazsın deniliyor. Adı, soyadı olacak, ciddî bulgu, belge olacak. Oysa, ihbarı nazara almak savcının ihtiyarındadır, seçimlik hakkıdır. Ciddî bulgu ve belgeyi soruşturmacı bulur, şikâyetçi bulmaz ciddî bulgu ve belgeyi.

Kaldı ki, bunun gerekçesi olarak şu söylenilmiş: Efendim, idarî makamlar çok meşgul ediliyor, haksız ve yersiz şikâyetler oluyor, bunu önlemek istedik. Efendim, haksız ve yersiz şikâyetlerle siz uğraşmayın, haksız ve yersiz şikâyetin bizim hukukumuzda karşılığı var. Bir kişi, bir kişiyi haksız veya yersiz yere şikâyet ettiyse, Ceza Kanununda iftira diye bir madde var, iftiradan yargılanır. Şartları varsa, suç tasnii ve resmî mercileri iğfalden yargılanır. O kadar kolay değil. Kaldı ki, haksız yere şikâyetin tazminatla karşı karşıya kalma durumu da söz konusudur. Efendim, bürokrasi meşgul edilmeyecek... Yani, bürokrasi, yolsuzluğu soruşturmayacak da neyi soruşturacak arkadaşlar? Şikâyeti engelle, bunu güçleştir...

Bakın, altta 3 üncü madde var. Bunu, onunla bir araya getirdiğinizde, tamamıyla sorumsuz kalmaya dönük -yolsuzlukların sorumsuz kalmaya dönük olduğu- bir düzenleme var. 2 nci maddede şikâyeti kısıtlayacaksınız, 3 üncü maddede ise, bu konuda verilmiş bir karar varsa -diyelim ki ihaleye fesat karıştırıldı; şikâyet ettiniz; soruşturma yapan merci de, soruşturma sonucu yargılamanın gerekli olmadığına karar verdi, izin verilmedi; hasbelkader de, idare mahkemesinden geçti; artık, 3628 sayılı Yasaya girer bu- "yahu, yanlış olmuş, bunu bir inceleyin" deme hakkınız yok. Oysa, bunun uygulamada örnekleri var; bizzat bizim, uygulamacı olarak yaptığımız uygulamalar var. Bir belediyede, belediye meclisi üyeleri ile belediye başkanı, belediyenin yaptırdığı dükkânları aralarında paylaşmışlar; sözümona ihaleyle!.. Bu, şikâyet konusu olmuş ve meni muhakeme kararı verilmiş; bunu, idare mahkemesi de onaylamış. Daha sonra -3628 sayılı Yasa vardır; burada bazı ağır suçlar ona girer- o kanaldan müracaat edilerek, bu meni muhakeme kararının anlamsız olduğu, kapsamdışı olduğu görüldü ve 11 kişi, o olayda mahkûm oldu. Böyle bir durumda, bunu sağlama imkânınız yok arkadaşlar. Şikâyeti engelliyorsunuz, istediğiniz şekilde yolsuzluğa yol veriyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, kendi halinde düşünüldüğünde, yolsuzluğa yol tasarısıdır. Kusura bakmayın "tasarı" diyorum -yani, bu tasarı, saklasak da tasarı; saklamasak da tasarı- ama, utangaç tasarı; tasarı olarak getirilmeye utanıldığı için teklif olarak getirilmiş. Utangaç tasarı, yolsuzluğa yol tasarısı!..

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 4483 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Cumhuriyet başsavcılıkları ile izin vermeye yetkili merciler ihbar ve şikâyetler konusunda daha önce sonuçlandırılmış bir ön inceleme olması halinde müracaatı işleme koymazlar. Ancak ihbar veya şikâyet eden kişilerin konu ile ilgili olarak daha önceki ön incelemenin neticesini etkileyecek yeni belge sunması halinde müracaatı işleme koyabilirler."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 466 sıra sayılı tasarı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, kamu yönetiminde ve kamu personel rejimlerinde görev, yetki ve sorumluluk kapsamlarına göre, aşamalı bir şekilde yargılama süreçlerinin uygulanması olağandır. Bunun, hukuka ve eşitlik ilkesine aykırılık teşkil eden bir yönü yoktur. Kamu görevlileri arasında, bu anlamda, görevlerinin mahiyeti gereği, aşamalı yargılama süreçlerinin uygulanması, tekrar ifade ediyorum, olağan ve hukuka uygun bir haldir. Bu kapsamda, büyükşehir belediye başkanları ve valiler ile düz memurlara veyahut daire müdürleri ve şube müdürlerine ilişkin soruşturma ve itiraz süreçlerinin farklı olması, soruşturma mercilerinin farklı olması, yine tekrar ifade ediyorum, olağan ve hukuka uygun bir haldir. Bu yaklaşım içinde, görüşülmekte olan tasarının 3 üncü maddesi ile 4, 5 ve 6 ncı maddeleri arasında bağlantı bulunduğundan, bu bağlantıyı da nazara alarak görüşlerimi beyan edeceğim.

Sayın milletvekilleri, aradan geçen onsekiz aylık süreç sonunda, 58 ve 59 uncu hükümetlerin bariz bir özelliği ortaya çıktı. Bir taraftan, demokratikleşme ve hukuk devleti adına, görünürde ve şevkle birtakım düzenlemeler yapılmak gayreti içine girilmekte, diğer taraftan ise siyasî iktidarı oluşturanların veya siyasî iktidara destek verenlerin kişisel ve özel konumlarına uygun düzenlemeler yapılmak suretiyle hukukî ve teknik yapı altüst edilmektedir. Başka bir ifadeyle, getirilen ve çağdaş norm özelliği taşıyan düzenlemeler, hemen akabinde, yine, başka özel düzenlemelerle delinmektedir. Bunun anlamı şudur: Hukuk kavramı, hukuk devleti kavramları benim için ulaşılması gereken hedefler değildir; ben, bu kavramları kendi özel konumuma uygun bir şekilde ve araç olarak kullanırım. Bunun başka bir anlamı yoktur değerli arkadaşlarım.

Elbette, yine, bunun devamı, keyfî ve otoriter bir yönetimin altyapısını hazırlamaktır. Keyfîliğin olduğu yerde de denetim olmaz, haksızlık ve yolsuzluk olur; bunların zemini hazırlanır. Siyasî iktidar, maalesef, bunu yapmaya çalışıyor. Getirilen tasarı, bunun yeni örneklerinden biridir. Bunu somut örnekleriyle biraz sonra tekrar açıklayacağım.

Değerli arkadaşlarım, hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı, yargıç teminatı hep özlemle ifade ettiğimiz kavramlar. Bunun için yapılması gereken hususlar aslında belli. Bunlar yapılmayıp, yargıçlar ve öncelikle cumhuriyet savcıları daha da bağımlı hale getirilip etkisizleştirilmek isteniliyor. Yapılan bir ihbar ve şikâyetin ciddî olup olmadığını, kamu davası açılıp açılmaması gereğini en iyi şekilde değerlendirecek olan merci savcılık makamıdır. Hukuk devletlerinde, bu değerlendirmeyi yapacak olan merci savcılık makamıdır değerli arkadaşlarım. Biz ne yapıyoruz, ne yapmak istiyoruz; üst savcılık makamlarının ve mahkemelerin anayasal teminatlarını ve teknik altyapılarını güçlendireceğimiz yerde, bu makamlara ait yetkileri mahallî ve siyasî birimlere aktarmaya çalışıyoruz. Bürokratik oligarşi yaratmaya çalışıyoruz değerli arkadaşlarım. Bürokratik oligarşinin nasıl oluştuğunu biraz sonra yine, somut olarak anlatacağım.

Getirilen tasarı, bu yönüyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığını, 4. Ceza Dairesini ve Danıştay 2. Dairesini devreden çıkarmaya yönelik olan bir tasarıdır, bir tekliftir. Her ne kadar teklif olarak sunulmuş ise de, tasarı özelliğinin daha ağır bastığını, arkadaşlarım, biraz evvel somut olarak anlattılar. Siyasî iktidar etki altına alamayacağı ve müdahale edemeyeceği bu anayasal kurumları devreden çıkarmak istemektedir. Böylece, hukukî ve yasal teminatlar zayıflatılmak ve etkisiz hale getirilmek istenilmektedir. Getirilen tasarının özünde bu vardır.

Kişilere özel düzenleme getirilmekte ve yasal himaye sağlanmak istenilmektedir. Bu uygulamaların ve yasalaştırma arayışlarının bir diğer açılımı da şudur: Olayın ideolojik boyutunu bir tarafa bırakıyorum, böyle bir yaklaşım, öncelikle, norm ve yasa kavramıyla bağdaşmaz. Sistemin ve kurumların içinin boşaltıldığını, teknik yapının altüst edildiğini bir defa daha görüyoruz. Tekrar ifade ediyorum; atamalarda bürokrasi kültürü, kıdem ve liyakat esasları gibi teknik ve objektif ölçüler nazara alınmadığı içindir ki, kurumlar giderek işlevini yitirmeye başlamıştır; bunu, en başta Emniyette görüyoruz değerli arkadaşlarım. Terör olaylarında istihbarat zafiyeti doğmuştur. Kamuoyunun çok yakından bildiği olayların kahramanları, polisin işbirliği veya ihmaliyle, yurtdışına çok rahatlıkla çıkabilmişlerdir. Meteorolojide benzer uygulamaları görüyoruz, Karayollarında görüyoruz, Özelleştirme İdaresinde görüyoruz, Adlî Tıpta benzer işlevsizlikler kendisini göstermeye başladı; çünkü, bütün bu kurumların içi boşaltılıyor, hafızası yok ediliyor. Bütün bunlar ne uğruna yapılıyor; bütün bunlar, atamalarda kıdem ve liyakat esası yerine, maalesef, siyasî iktidarın genel merkezinde üst yönetimin yakın çevresi ve cemaat ve tarikat ilişkileri egemen olduğu içindir ki, tekrar vurguluyorum, cemaat ve tarikat ilişkileri egemen olduğu içindir ki, kurumların içi boşalıyor değerli arkadaşlarım.

Bakanlar, önemli mevkilere getirdikleri kişileri, çoğu zaman tanımıyorlar. Olay, bu yönüyle, kadrolaşma boyutlarını aşmıştır. Görevden alınan kişilerin yerine getirilenler, kurumun teknik yapısına uzak olan, bu yönde eğitimleri bulunmayan kişilerdir. Bu sebepledir ki, özelleştirme uygulamaları dahil olmak üzere, hukuk ayaklar altına alınmakta, yasalar görmezden gelinmekte ve keyfî bir süreç işlemektedir. Kamuoyunun çok yakından takip ettiği önemli olaylarda fahiş hukuk ihlalleri yapılmaktadır. Teknik ehliyetleri yetersiz olan bu kadrolar, özelleştirmenin hukukî ve teknik altyapısını dahi hazırlayamamaktadırlar.

İşte, gerçek anlamda bürokratik oligarşi burada doğuyor değerli arkadaşlarım. Yargı, böylesine çarpık olarak hazırlanan özelleştirme işlemlerini, elbette, iptal edecektir. Böylesine hukuk ihlalleriyle malul olan özelleştirme işlemini iptal etmesinden daha doğal bir uygulama olamazdı.

Çarpıcı ve düşündürücü olan husus ne; bütün bu sürece rağmen, bütün bu sürecin müsebbibi olanlar, en başta Sayın Başbakan, bunları bilmezden gelip, tüm kurumları, bürokrasiyi ve meslek odalarını hedef alarak, kendilerince, eleştiri getirmekte ve hedef saptırmaktadır. Müsteşarları, müsteşar yardımcılarını, genel müdürleri siz atıyorsunuz, bu siyasî iktidar atıyor. Genel müdür yardımcılarını, şube müdürlerini, daire müdürlerini bu siyasî iktidar atıyor, başka kimse atamıyor; yani, bürokrasiyi siz oluşturuyorsunuz; ama, hangi ölçülere göre oluşturuyorsunuz; sorunun esası burada değerli arkadaşlarım. Bu sebeple, oligarşik ve yetersiz bürokrasiden herhalde en son şikâyetçi olması gereken kişi Sayın Başbakan ve siyasî iktidardır.

Bütün bunları görmezden gelerek, görevini yapan yargıya ve anayasal kurumlara kusur ve sorumluluk yüklemek, çok açık ifade ediyorum, acz ve itiraftan başka bir anlama gelmez.

Kesinleşmiş, infaz görmekte olan mahkeme kararlarının sonuçlarını ortadan kaldırmaya çalışacaksınız, güya yolsuzlukla mücadele adı altında, geçmişte birlikte siyasî mücadele verilen kişilerin infazlarının engellenmesi adına hukuk ihlalleri yapacaksınız, ondan sonra da anayasal kurumlar ve yargı organları bunların hukuka aykırı olduğunu tespit ettiği zaman, kendi yetersizliklerinizi, kendi yanlışlıklarınızı gizleyerek "oligarşik bürokrasi" diye feryat edeceksiniz. Türkiye'nin bugün geldiği nokta budur değerli arkadaşlarım; gerçek budur. 466 sıra sayılı tasarı da, bunun, yine, bir başka tezahürüdür değerli arkadaşlarım.

Sayın milletvekilleri, Türkiye böyle bir yönetim anlayışını hak etmiyor ve şiddetle reddediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kart, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ATİLLA KART (Devamla) - Sayın Başkanım, kişisel konuşma hakkım da vardı; onu birleştirirseniz...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kart; devam edin.

ATİLLA KART (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye, böyle bir yönetim anlayışını -tekrar vurguluyorum- hak etmiyor, şiddetle reddediyor.

Avrupa Birliği konjonktürünü kullanarak toplumu ne zamana kadar yanıltacaksınız, oyalayacaksınız?! Bu ne zamana kadar sürecek?! Bunu yapmaya hiç kimsenin hakkı yok değerli arkadaşlarım.

Kendi yetersizliklerinin ve yanlışlarının farkında olmayanlar, kendi aczlerinin farkında olmayanlar, kendilerince demagoji yaparak hedef saptırmaya çalışıyorlar. Bu çok tehlikeli bir süreçtir değerli arkadaşlarım. Bu sürecin sonu, toplumda kutuplaşma yaratmaya ve dikta arayışlarına kadar gider değerli arkadaşlarım.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Yapmayın...

ATİLLA KART (Devamla) - Bunun örneklerini, bunun uygulamalarını yedi sekiz aydan bu yana yaşıyoruz. Ben, bunları, size, yasa başlıklarıyla şimdi anlatacağım değerli arkadaşım.

Hükümet icraatlarında bu arayışlar ve bu çalışmalar hep öne çıkıyor. Sayıştay seçimleri beş aydır neden yapılmıyor değerli arkadaşlarım? Sayıştay kendi üstüne düşen görevi yaptı, ocak ayında Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı da, ocak ayı sonunda, Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderdi. Dört ay geçti, beş ay dolmak üzere, Sayıştay seçimleri neden yapılmıyor değerli arkadaşlarım? Bunları sorguluyor musunuz; bunları sorgulamak gereğini duyuyor musunuz milletvekili olarak? Bunları sorgulamak gereğini duymuyorsanız, hiçbir soru sormaya hakkınız yok sizin.

Adlî Tıbbın yapılanmasında da aynı süreci yaşadık. Adlî Tıp, adı üzerinde, uzman bir kurum. Burada ne yapıyoruz; kadrolaşma adı altında, uzman olmayan, pratisyen doktor düzeyinde olan kişileri görevlendiriyoruz değerli arkadaşlarım; bu, Adlî Tıbbın niteliğiyle bağdaşır mı; o kurumun niteliğiyle bağdaşır mı? TÜBİTAK olayında aynı süreci yaşadık; onu tekrar anlatmayacağım.

Üniversitelerin araştırma fonlarını neden kesiyoruz değerli arkadaşlarım? Bunun demokrasiyle,  bunun bilimsellikle bir izahı, açıklaması olabilir mi?! Malî Disiplin Yasası çıkarıyoruz; ne kadar güzel, çok güzel bir uygulama. Nedir; devletin teknik ve objektif yapılanmasına bir katkı sağlıyoruz; ama, bunun devamında ne yapıyoruz,  belediyelere sınırsız borçlanma imkânı veya bütçelerinin çok üstünde borçlanma imkânı tanıyarak o Malî Disiplin Yasasını deliyoruz. Kendi çıkardığımız yasayı kendimiz deliyoruz.

Vergi ve Kambiyo Affı Yasalarında nasıl bir süreç izlendiğini tekrar tekrar anlatmayacağım; onlar, çok taze olaylar, çok somut olaylar. O yasalardan kimlerin yararlandığını tekrar tekrar vurgulamayacağım; ama, şunu kabullenemiyorum; bunu her ortamda dile getiriyorum: Ben, hakkında 1 trilyon 773 milyar Katma Değer Vergisi aldığı yolunda son derece ciddî suçlamalar bulunan, yargılama aşamasına varan, mahkûmiyet aşamasına  varan bir kişinin Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanı olarak görev yapmasını sindiremiyorum değerli arkadaşlarım; bunu, içime sindiremiyorum. Bunu, inanıyorum ki, vicdanınızda sorgulama yaptığınız zaman, vicdanınızda değerlendirme yaptığınız zaman siz de sindiremiyorsunuz.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Meclise anlatmıyorsunuz da niye bana anlatıyorsunuz, onu anlayamadım.

ATİLLA KART (Devamla) - Şöyle, tabiî, siz birtakım hususların özellikle açıklanmasını ister bir tavır içinde olduğunuz için, bunları, konunun daha da açıklık kazanması için, daha iyi anlaşılması için, arkadaşlarınızın şahsında size anlatıyorum.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Bunu nasıl tespit ettiniz?

ATİLLA KART (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ne yapıyorsunuz biliyor musunuz; bir taraftan kamu görevlilerinin ayrıcalıklarından söz ediyorsunuz, diğer taraftan da, daha özel ve somut ayrıcalıklar yaratmak yoluna başvuruyorsunuz.

Önemle ifade ediyorum, bakın, dokunulmazlık konusunda hükümetin en önemli gerekçelerinden birisi şu: Efendim, diğer kamu görevlilerinin de ayrıcalıkları var, bunları kaldıralım... Onu kaldırma yolunda yasa teklifi geldi, onu kaldırmadınız. Hadi kaldırmıyorsunuz, neden daha özel ayrıcalıklar getirme yolunda girişimler içine giriyorsunuz? Bu tasarının özeti budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kart toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ATİLLA KART (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Tabiî, neden daha özel ayrıcalıklar getirmek istediğinizi, arkadaşlarım biraz evvel somut olarak açıkladılar. İsimleri belli olan, kamuoyu tarafından çok iyi bilinen büyükşehir belediye başkanlarını, o yasal, müdahale edemeyeceğiniz anayasal teminatların dışına çıkarıp, mahallî şartlarda müdahale edebileceğiniz bir ortama taşımak istiyorsunuz. Böyle bir anlayış içinde hukuk devleti ve demokrasinin gelişmesi mümkün değildir değerli arkadaşlarım.

Fiilen tasarı olarak hazırlanan taslağı, yasa teklifi olarak gündeme getirmenin ezikliği, inanıyorum ki, İktidara mensup milletvekilleri tarafından da hissediliyor. Bu düşüncelerle, getirilen bu teklifin, özünde tasarı olan bu teklifin, hukuk devleti anlayışıyla, Avrupa Birliği konjonktürüyle, Avrupa Birliği süreciyle bağdaşmayacağını bir defa daha ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, bu kanun teklifinin tümü üzerinde yine şahsım adına söz almış ve yapılmak istenilen değişikliklerin son derece yanlış olduğunu, hatalı olduğunu çok açık bir şekilde dile getirmiştim. Bu sözlerimin ne kadar doğru olduğunu ve bu kanun teklifinin, değişiklik önergeleriyle, Meclis gündemine getirildiği şekilden çok daha değişik bir şekil alacağını hem sevinerek hem de üzülerek müşahede ettim. Özellikle belediye başkanlarıyla ilgili hususun düzeltilmiş olması, bu konuyla ilgili itirazlarımızın ne kadar yerinde olduğunu çok açık bir şekilde göstermiştir.

Biraz sonra görüşülecek olan 4 üncü maddeyle ilgili bir değişiklik önergesinin, yine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından verildiğini ve 4 üncü maddenin tümüyle tekliften çıkarıldığını da görüyorum; bizim söylediğimizin ne kadar doğru olduğu da açıkça ortaya çıkıyor.

4 üncü madde, bunlara bölge idare mahkemeleri tarafından bakılacağıyla ilgiliydi; şimdi, bu, tümüyle ortadan kalkıyor. Hele, esas can alıcı noktanın bulunduğu 5 inci madde üzerinde verilen değişiklik önergesiyle de, bizim iddialarımızın doğruluğu bir kez daha ortaya çıkıyor.

CHP Grup Başkanvekili ve milletvekillerinin de ifade etmiş olduğu gibi "bu kanun teklifi hazırlanırken uygulamadan gelen kişilerin görüşlerinin dikkate alınmadığı ve tamamen belirli maksatlarla Meclis gündemine getirildiği" ifadesinin şu ana kadar cevaplandırılmamış olmasını 5 inci maddedeki değişiklik önergesiyle birlikte değerlendirecek olursak, getirilen bu kanun teklifinin, çok açık bir şekilde ifade ediyorum, sadece ve sadece büyükşehir belediye başkanlarıyla ilgili olduğu açıkça ortaya çıktı; çünkü, 5 inci maddede, hazırlık soruşturmasıyla ilgili verilen değişiklik önergesiyle, valilerin, müsteşarların, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterinin madde metninden çıkarılması neticesinde, madde metni içerisinde sadece ve sadece büyükşehir belediye başkanları kalıyor arkadaşlar. Hazırlamış olduğunuz teklifte, valiler, müsteşarlar, kaymakamlar ve diğer kamu görevlileri varken ve bu haliyle bile, bu kanun teklifiyle, sadece ve sadece bazı büyükşehir belediye başkanlarının Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yargılanmadan kurtarılması iddiası gündemdeyken, getirilen değişiklik önergesiyle, sadece ve sadece büyükşehir belediye başkanlarının yargılanmasının Yargıtay 4. Ceza Dairesinden alınıp il ağır ceza mahkemelerine verilmesi karşısında söylenecek bir söz kaldı mı arkadaşlar?! Biz de zaten bunu iddia ediyorduk; getirilen bu kanun teklifi bazı büyükşehir belediye başkanlarıyla ilgilidir diye itiraz etmiştik ve itirazımızın haklı olduğu da, diğer kamu görevlilerinin madde metninden çıkarılması sonucunda, sadece büyükşehir belediye başkanlarıyla ilgili hazırlık soruşturmalarının il cumhuriyet başsavcılarınca yapılacağı ve yargılanmalarının da il ağır ceza mahkemelerinde olacağı çok aşikâr bir şekilde ortaya çıktı.

Eğer, sadece büyükşehir belediye başkanlarıyla ilgili bir kanun teklifi hazırlasaydınız, onun üzerinde tartışırdık; ama, biz, sizin, büyükşehir belediye başkanlarını kurtarmak isterken, diğer kamu görevlilerini ve değiştirilmesi gerekmeyen bazı maddeleri de bunun içerisine koyarak, asıl maksadınızın büyükşehir belediye başkanlarıyla ilgili hususu saklama olduğu iddiasında bulunduk ve bu iddiamız da, verilen bu değişiklik önergesiyle açıkça ortaya çıkmıştır.

Sayın milletvekilleri, burada, bu konu üzerinde politik bir mülahazayla konuşma yapmıyorum; ama, sadece ve sadece bazı belediye başkanlarının Yargıtay 4. Ceza Dairesindeki dosyalarını oradan alıp, il ağır ceza mahkemelerine getirmek için kişiye özel, kişiye münhasır kanun teklifi hazırlanıyor ve bu Meclisin önüne getiriliyorsa, bu Yüce Meclisin, sadece ve sadece bu maksatla getirilen kanun teklifine karşı çok açık ve net bir şekilde tavrını ortaya koyması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmanızı toparlar mısınız.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Burada, Adalet ve Kalkınma Partisi veya CHP milletvekili olup olmamak önemli değil; önemli olan, getirilen bir kanun teklifine Yüce Meclisin alet edilmesi -bunun altını da çiziyorum ve maalesef, bu ifadeyi de üzüntüyle kullanıyorum- karşısında, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin de bu hususa karşı çıkacakları ve bu kanun teklifinin ilgili maddesinin reddedilmesi, bu kanun teklifinin kanunlaşmaması için gayret gösterileceği inancımı bir kez daha ifade ediyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (DYP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 4483 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İtiraza, yetkili merciin yargı çevresinde bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Sezai Önder; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının, onun çoğunluğunun tipik bir yasama tasarrufuyla karşı karşıyayız. İşleyişinde hiçbir sorun olmayan, ülkenin çözüm bekleyen acil bir sorunu olmayan bir konuda kanun değişikliğine gidiyoruz ve bunu da, çok acilmiş gibi, yangından mal kaçırır gibi yapıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ben, bu kanun teklifinin gerekçesini okudum. Gerekçe ile yapılmak istenilen değişiklikleri irtibatlandıramadım; ama, belli bir gayeyle çıkarılan ve savunulması imkânı olmayan bir yasa teklifinin gerekçesini başka türlü izah etmek mümkün değildi.

Kamu görevlilerinin özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili, görev, makam ve özel hizmet tazminatlarının iyileştirilmesiyle ilgili tüm önerilere karşı, "kamu yönetimi reformu yapılacak, bu konular orada ayrıntılı düzenlenecek" diyorsunuz.

4 üncü maddeyle, tüm kamu görevlileriyle ilgili soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesi, Danıştay 2. Dairesinin görevi cümlesinden çıkarılıp bölge idare mahkemelerine verilmektedir. Bu hükümle, belediye başkanlarıyla ilgili soruşturma izni, daha yüce bir makam olan Danıştayın görevi cümlesinden, 2. Dairenin görevi cümlesinden çıkarılıp, belirttiğim gibi, bölge idare mahkemesine veriliyor. Bölge idare mahkemesine soruşturma izinlerinin verilip verilmemesi veya izin verilmesine veya verilmemesine ilişkin konu 4 üncü maddeyle gündeme getirilirken, acaba, Türkiye'de, yargının işleyiş sistemine göre, o bölge idare mahkemesine bir baskı oluşturabilir miyiz düşüncesi mi hâkimdir?..

Değerli arkadaşlarım, niye o mahaldeki bölge idare mahkemesi de en yakın bölge idare mahkemesi değil?.. Şimdi, düşünün, bir büyükşehir belediye başkanı hakkında soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin bir fezlekeyi bölge idare mahkemesi verecek. Bölge idare mahkemesi başkan ve üyeleri ile büyükşehir belediye başkanları törenlerde birlikteler, protokol yemeklerinde birlikteler ve o şehirde her gün aynı ortamı teneffüs ediyorlar, aynı ortamda yaşıyorlar. Şimdi, bu görevin Danıştay 2. Dairesinden alınıp o yerin bölge idare mahkemesine verilmesini, ben, iyi niyetli bir düşünce olarak göremiyorum değerli arkadaşlarım; onda mutlaka bir art niyet vardır diyorum.

Şimdi, tabiî, bununla da kalınmıyor ve bence bu teklifin esas can alıcı noktası geçici 1 inci madde. O maddeyle, halen Yargıtay 4. Ceza Dairesinde bulunan büyükşehir belediye başkanlarını yargılama yetkisi Yargıtay 4. Ceza Dairesinden alınıp o ildeki ağır ceza mahkemesine, ceza usulündeki genel yetki ve görev kurallarına göre asliye ceza mahkemesine veya sulh ceza mahkemesine veriliyor. Bu ikisi bir bütün halinde düşünüldüğünde, yapılmak istenilen, yasalaştırılmak istenilen teklifin gayesi de açıkça meydana çıkıyor diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, teklifin gerekçesinde, devamlı, eşitlik ilkesinden bahsediliyor. Şimdi, eşitlik ilkesinden bahsedip, onun peşine de bu yasalaştırılmak istenilen maddeleri koyduğunuzda o gerekçe çok komik oluyor. Eşitlik ilkesi deyince, evvela ayrıcalıklı soruşturma ve yargılama yöntemlerini kaldırmamız gerekiyor. Niye onu kaldırmıyoruz, niye dokunulmazlığı kaldırmıyoruz değerli arkadaşlarım?.. Bakanların yargılanması, bildiğiniz gibi Yüce Divanda: Dokunulmazlığı kaldırmıyorsunuz, o zaman, bakanların yargılanmasını da Yüce Divandan alalım, yetkili ve görevli mahkemelere verelim. Yani, vatandaşla milletvekili eşit değil mi?!. Devlet memuruyla milletvekili eşit değil mi?!. Eşitlik ilkesi diyoruz; ama, bir noktada, ayrıcalıklı soruşturma ve yargılama sistemlerini devam ettirmeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz; esasında, burada, gaye eşitlik ilkesini falan tahakkuk ettirmek, gerçekleştirmek değil. Burada gerçek gaye, bazı belediye başkanlarını koruma altına alma; ama, yanlış oluyor, yanlış yapıyorsunuz diye düşünüyorum. Yani, eşitlik ilkesini getireceğiz diye, esas, eşitlik ilkesine aykırı davranıyorsunuz.

Şimdi, ayrıca, iddiaların araştırılmasının önüne yeni engeller getiriyoruz. Bu engelleri aşıp, bir kimsenin ihbarda bulunmasını zorlaştırıyorsunuz; hiç kimse ihbarda bulunmaz. Biraz evvel, Cumhuriyet Halk Partili Orhan Eraslan arkadaşım bahsetti; bir şahıs hakkında ihbarda bulunmanın, bizim merî yasalarımıza göre zaten müeyyidesi var. Suç tasnii var Ceza Kanununda, iftiradan dolayı manevî tazminat açma hakkı var; ama, bu, bizim yasalarımızda mevcut olduğu halde, o şikâyetler olmasın diye yeni yeni birtakım zorlaştırıcı hükümler ortaya getiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yargının, memurların yargılanması süreciyle ilgili bugüne kadar tek bir şikâyeti olmuştur; ayrıcalıklı yargılama ve izin sistemi nedeniyle, yolsuzluk yapan bürokratların yargılanamamış olması. Biz, şimdi ne yapıyoruz; yargının bu şikâyetini haklı mı çıkarıyoruz yoksa, yargıya hak vermemiş mi oluyoruz?

Şimdi, değerli arkadaşlarım, yargı "ben, yolsuzluk yapan bürokratları yargılayamıyorum, engeller getiriyorsunuz onun önüne" diyor; yargının şikâyeti bu. Benim görevim çok, dosyam çok diyene, Danıştay 2. Dairesi, Yargıtay 4. Ceza Dairesi bir şey demiyor, böyle bir şikâyet yok; yargının şikâyeti söylediğim husus; ama, şimdi, biz -bu teklif yasalaşırsa- ne yapıyoruz; yargının o şikâyetinin daha büyük boyutlara ulaşmasını sağlıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, milletvekilliği dokunulmazlığı kaldırılsın dediğimizde bir sürü tepkiler alıyoruz, uzun uzun izah etmeye çalışıyorsunuz, Sayın Başbakanın televizyondaki konuşmasına değişik anlamlar vererek burada ifade ediyorsunuz; ama, İktidarın bir iddiası daha var, mahkemeleri tarafsız bulmuyor.

Niçin o zaman, Danıştay 2. Dairesinden, Yargıtay 4. Ceza Dairesinden yargılanma süreciyle ilgili birçok yetkiyi alıp daha alt dereceli mahkemelere veriyorsunuz?.. Esasında, sizin tarafsız değil dediğiniz yargılama ünitelerinin alt derece mahkemeleri olması gerekiyor; yoksa, bir Yargıtaya, Danıştaya tarafsız değil demek istediğinizi ben düşünmüyorum; ama, şimdi, o dediğinizle yaptığınız iş tamamen birbirinin tersi oluyor.

Burada, biraz evvel ifade ettim, şöyle bir düşünce akla gelebiliyor      -yine, biraz evvel, bir arkadaşım ifade etti- alt derecedeki mahkemelerdeki hâkimleri, Adalet Bakanlığının bir yere gönderme durumu var -gerçi, daha sonra Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulunun onayına sunması gerekiyor- bugünkü sistemde, Adalet Bakanlığının, isterse, bir hâkim ya da savcıyla uğraşması mümkündür, baskı kurması mümkündür, müfettişler göndererek soruşturma açması mümkündür. Acaba, bu yargılama süreciyle ilgili görevlendirmeler daha alt dereceli mahkemelere yapılırken, bu yetkiler kullanılıp bir baskı unsuru oluşturabilir miyiz diye mi düşünülüyor diye de tekrar, ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin gündemini bu tür şeylerle işgal etmememiz gerekir. Mısırda vergi iade oranlarıyla oynadık, bir bakanımızın oğlu para kazandı. Bir haftalık teşvik indirimi çıkardık, bazı tarım mamullerine prim verdik; bir hafta süre verdiğimiz için, geriye dönük, üç aylık, o orada ihracat yapanlar para kazandı. Şimdi, sıra, büyükşehir belediye başkanlarını, bazı bürokratları korumaya mı geldi?! Ülkenin gündeminin bu olmaması lazım değerli arkadaşlarım.

Yapılması gereken nedir; yapılması gereken, bağımsız yargıyı oluşturmaktır, ayrıcalıklı yargı sistemini ortadan kaldırmaktır, milletvekili dokunulmazlığını sınırlamaktır. Bunları yapmayarak, özel ve siyasî saiklerle hukuk kurallarını değiştirmek yanlıştır diye düşünüyoruz değerli arkadaşlarım.

Biz, İktidarı, yanlış yoldan dönmesi için bir kez daha uyarıyor ve genel düzenlemeler çıkarılmadan, Anayasa değiştirilmeden kısmî değişikliklere gitmenin sakıncalı olduğunu hatırlatıyoruz. İkili yargı sistemi, ayrıcalıklı yargı sistemi, hukuk devletinin en büyük yarasıdır.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, bu teklifin yasalaşmamasını temenni ediyor ve saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Önder.

Maddeyle ilgili 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 466 sıra sayılı 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını ve sonraki maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Tevfik Ziyaeddin Akbulut

Adem Baştürk

Nusret Bayraktar

 

Tekirdağ

Kayseri

İstanbul

 

Hamit Taşcı

 

Fikret Badazlı

 

Ordu

 

Antalya

 BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe:

Mevcut düzenlemenin daha uygun olduğu düşünülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir... Önerge kabul edilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) -Önce reddedilmişti.

BAŞKAN -Önerge kabul edilmiştir.

Düzeltiyorum; önerge kabul edilmiştir; böylece, 4 üncü madde metinden çıkarılmıştır.

5 inci maddeyi 4 üncü madde olarak okutuyorum :

MADDE 4. - 4483 sayılı Kanunun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 12. - Hazırlık soruşturması;

Hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılır.

Hazırlık soruşturması sırasında hâkim kararı alınmasını gerektiren hususlarda, genel hükümlere göre yetkili ve görevli sulh ceza hâkimine başvurulur."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ünlütepe, süresi 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Bulut ve arkadaşları tarafından verilen 466 sıra sayılı 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 5 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

4483 sayılı Yasanın amacı, memur ve kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar nedeniyle yargılanabilmeleri için izin veremeye yetkili mercileri belirtmek ve izlenecek usulü düzenlemektir. Daha önceleri memur ve kamu görevlilerinin yargılanmasındaki usul ve yöntem, 1913 yılında kabul edilen Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatle düzenlenmişti. Bu yasa, seksenaltı yıl gibi uzun bir dönem uygulanmıştır. Muvakkat Yasa, memurlar ile diğer kamu görevlilerinin görev sırasında işlediği, ancak, görevle ilgisi bulunmayan suçlarda da uygulanırken, 1999 yılında, yani, geçen dönem yürürlüğe giren 4483 sayılı Yasayla, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevle ilgisi bulunmayan suçlardan yargılanması kapsamdışı bırakılmış; yani, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin sadece görevleri sebebiyle işlediği suçlardaki yöntem düzenlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, Yüce Parlamentonun değerli üyelerinin dikkatini bir konuya çekmek istiyorum. Önemli olan, kanun yapmak değil, kaliteli ve çok uzun bir dönem ihtiyacı karşılayabilecek, ileride uygulandığında ciddî sıkıntılar doğurmayacak bir kanunu yapmaktır. Biraz önce bahsettiğim 1913 yılında yürürlüğe giren Muvakkat Yasa seksenaltı yıl yürürlükte kalabilmiş ve hayatiyetini sürdürebilmişken, şimdi, dört yıl önce yürürlüğe giren bir yasada önemli değişikleri yapmakla karşı karşıyayız.

Aklıma gelen birtakım sorular var, onları sizlerle paylaşmak istiyorum. Acaba, bu değişikleri yapma ihtiyacı neden doğdu; dört yıl gibi bir sürede, demokrasi anlayışımızda, uygulamalarımızda neler değişti de bu tür değişiklikleri yapma ihtiyacı duyduk; bu değişiklikleri yapmanın özel bir amacı var mıdır diye düşünmeden de edemiyorum.

Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleriyle ilgili yasal düzenlemeyi yaparken, dokunulmazlığı nedeniyle yargılanamayan milletvekillerinin dokunulmazlıklarına dokunulmamasındaki direnci de anlamakta zorlandığımı belirtmek istiyorum. "Temiz siyaset, temiz toplum"u savunarak seçilenler olarak bizim, dokunulmazlıkların kaldırılmasındaki, herkesin yargılanmasındaki o ortamı yaratabilmenin yükümlülüğünü de taşıdığımızı belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; 4483 sayılı Yasanın 12 nci maddesinde hazırlık soruşturması düzenlenmiş, bu soruşturmanın kimler için, kimler tarafından yapılacağı açıklanmış. Aynı yasanın 3 üncü maddesinde, soruşturmaya izin verme yetkisindeki sistem esas alınarak, 12 nci maddedeki hazırlık soruşturması da ona göre düzenlenmiştir. Bu sistem esas alınarak hazırlık soruşturmasındaki görevliler belirtilmişken, bu sistemden uzaklaşarak, yetkili ve görevli cumhuriyet savcılarının hazırlık soruşturmasını yapacakları hükmüne dönmekteyiz. Niçin buna dönüyoruz? Memur ve kamu görevlilerinin, bulundukları görev, yetki ve sorumluluk ilkesi esas alınarak soruşturma geçirmeleri kadar doğal bir şey yoktur.

Bakın, 4483 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği Aralık 1999'dan bugüne kadar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ulaştırılan hazırlık dosyası sayısı 1 231'dir; yani, 12 nci maddenin birinci bendinde belirtilen kişiler hakkında açılan hazırlık dosyası sayısı 1 231'dir. Bunlardan 60 tanesi üzerinde hâlâ soruşturma yürütülmektedir. 64 dosya hakkında, iddianameyle, Yargıtayın ilgili ceza dairesinde dava açılmış ve bunlar üzerinde yargılama devam etmektedir. Bu arada, 47 dosya da, itirazen, Danıştayda bulunmaktadır.

Bunu biraz daha açmak istiyorum; bu dosyalardan yargılananlar kimler?

Sevgili arkadaşlar, bu dosyaların 175 tanesi müsteşarlarla ilgili. Düşünebiliyor musunuz, Adalet Bakanı Müsteşarı hakkında bir soruşturma açılmasına karar verilecek, izin verilecek ve Adalet Bakanı Müsteşarının, atamada yetkili bulunduğu, söz sahibi bulunduğu il savcısı onun hakkında soruşturma yürütecek; nereye gidersiniz?!.

471 adet dosya valilere, 578 adet dosya büyükşehir belediye başkanlarına, 2 adet dosya büyükelçilere, 25 adet dosya TRT Genel Müdürlüğüne, 4 adet dosya Diyanet İşleri Başkanlığına, 5 adet dosya YÖK'e, 3 adet dosya da Sermaye Piyasası Kurulu Başkanlığına aittir. Eğer, bu yasa teklifi geldiği şekliyle yasalaşırsa, tüm bu dosyalar, yasa teklifinde de belirtildiği gibi, görevli ve yetkili olan cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilecektir.

Şimdi, bu yasa, daha çıkmadan isim alan bir yasa oldu Nüfuz kullanımı yasası diye adlandırılmaya başlandı. Bazı yasalar hep böyle oluyor; Vergi Barışı dedik, vergi kaçıranları affettik; Topluma Kazandırma Yasası dedik, birilerini kurtardık; bu da, "Nüfuz Yasası" olarak tarihe geçen bir yasa.

Bakın, bu nüfuz yasasının görüşmeleri sırasında, bir cumhuriyet başsavcımızın düşüncesini belirtmek istiyorum. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı aynen şöyle diyor: "Sıkıntı şudur: Nüfuz edilemiyor." Bunu bekliyordum. Buradaki arkadaşlar ve bizler tam güvencedeyiz; o nedenle, hiçbir nüfuza ve baskıya izin vermiyoruz. Buraya ve Danıştaya nüfuz edilemiyor. Şimdi, acaba, nüfuz edilebilecek, söz geçirilebilecek yeni makamları belirtme ihtiyacını niçin duyduk?.. Neden bu yasayı, bugün, burada, görüşüyoruz?..

Yine, değerli bir arkadaşımın da belirttiği gibi, belirli bir prosedürle göreve atanan valiyle ilgili hazırlık soruşturmasında, protokolde zaman zaman beraber olduğu, yemeklerde zaman zaman beraber olduğu o ilin cumhuriyet savcısı; ilçede, protokolde zaman zaman beraber olduğu, yemeklerde ve her türlü etkinlikte beraber olduğu ilçe kaymakamı hakkında hazırlık soruşturmasında ilçe savcısı; biraz önce de belirttiğim gibi, müsteşarlar konusu üzerinde de, zaman zaman atanmasında katkısı olan ve o göreve getirilmesinde katkısı olan il savcısı yetkili kılınıyor. Sistem, ciddî bir sıkıntıya düşer. Hukuk, genel, nesnel ve soyut olmalıdır. Burada bunun unsurları yoktur. Ben, açıkçası, biraz önce de belirttiğimiz gibi, birilerini kurtarmak, korumak için çaba harcarken sistemde ciddî sıkıntılara yol açabiliriz endişesini içimde taşıyorum.

Sevgili arkadaşlar, 12 nci maddenin birinci bendi aynen korunabilmelidir. Toplumda güveni yaratacak olan bir maddedir. Ayrıca, iş yükü açısından da aldığınızda, demin de belirttiğim gibi, Yargıtaya ulaştırılan dosya sayısı, 1999'dan bugüne kadar 1 231 adettir. Halbuki, iş yükü açısından il ve ilçe cumhuriyet savcılıklarının yükünün kabarık olduğunu hepimiz biliyoruz. Daha adil, daha gerçek bir hazırlık dosyasının hazırlanmasında 4483 sayılı Yasadaki 12 nci maddenin korunmasında yarar vardır, demokrasi açısından yarar vardır.

Şunu da düşünüyorum; seçilmiş kişiler olarak seçilmişleri kurtarmaya niçin çalışıyoruz?.. Bu soruyu da kendi kendime sormadan edemiyorum. Elbette, kamu hizmetini seçilmiş olanlar da yapar; ama, bu hizmeti yürütürken hesap vermekten kaçmamalıyız. Nüfuzumuzun etkisi dışında olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılıklarında da o soruşturmanın yapılabilmesine sıcak bakabilmeliyiz. Amaç, doğruyu yakalamaktır; amaç, iyiyi yakalamaktır.

Ben, bu duygularla, 4483 sayılı Yasanın 12 nci maddesinde düzenlenen sistemin korunmasında yarar olduğuna inanıyorum. Hazırlanan teklifin bu şekliyle çıkmaması dileğiyle hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır.

Öncelikle, Kâtip Üyenin oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 466 sıra sayılı 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                       

Salih Kapusuz

K. Kemal Anadol

Mehmet Kartal

 

 

Ankara

İzmir

Van

 

Tevfik Ziyaeddin Akbulut

 

Ali Küçükaydın

 

Tekirdağ

 

Adana

Madde 4.- 4483 sayılı Kanunun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 12.- Hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yetkili ve görevli Cumhuriyet başsavcılığı tarafından yapılır. Ancak, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valiler ile ilgili olarak yapılacak olan hazırlık soruşturması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili, kaymakamlar ile ilgili hazırlık soruşturması ise il cumhuriyet başsavcısı veya başsavcıvekili tarafından yapılır.

Hazırlık soruşturması sırasında hâkim kararı alınmasını gerektiren hususlarda; Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valiler için Yargıtay'ın ilgili ceza dairesine, Kaymakamlar için il asliye ceza mahkemesine, diğerleri için ise genel hükümlere göre yetkili ve görevli sulh ceza hâkimine başvurulur."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Müsteşarlar, valiler ve kaymakamların yapmış oldukları görev gereği, haklarında yapılacak olan hazırlık soruşturması ve hazırlık soruşturması sırasında hâkim kararı alınmasını gerektiren hususlarda, bu görevleri yürüten makamlardan müsteşarın, bakanlık hizmetlerini, bakanlığın amaç ve politikalarına, kalkınma planlarına ve yıllık programlara, mevzuat hükümlerine uygun olarak düzenlemek ve yürütmekten birinci derecede sorumlu makam olması, vali ve kaymakamların ise il ve ilçe örgütlenmesinde yürütmeyi temsil eden makamlar olmaları gözönünde bulundurulmuştur.

Müsteşarlar 3046 sayılı Kanuna göre, "bakanın emrinde ve onun yardımcısı olup bakanlık hizmetlerini bakan adına ve bakanın direktif ve emirleri yönünde, bakanlığın amaç ve politikalarına, kalkınma planlarına ve yıllık programlara, mevzuat hükümlerine uygun olarak düzenler ve yürütür. Bu amaçla, bakanlık teftiş kurulu hariç, bakanlık kuruluşlarına gereken emirleri verir ve bunların uygulanmasını gözetir ve sağlar." Valiler 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa göre ilde devletin ve hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessili ve bunların idarî ve siyasî yürütme vasıtası, kaymakamlar da aynı şekilde ilçelerde hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessilidir.

Bazı kamu görevlilerinin adlî mercilerle hassas bir ilişki konumunda bulunduğu bir gerçektir. Vali ve kaymakamlar bunun en tipik örneğidir. Nitekim kanun koyucu bu durumu gözetmiş; 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 422 nci maddesinin birinci fıkrasında, "ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinde bu kanunun hükümleri uygulanmak şartıyla, vali ve kaymakamların memuriyet görevlerinden doğmayan veya memuriyet görevinin yapıldığı sırada işlenmeyen şahsî suçlarından dolayı haklarında umumî hükümlere göre tahkikat yapılması; bu yetkinin, kaymakamların mensup oldukları il ve valilerin bulundukları ile en yakın il cumhuriyet savcısına ait olduğu" hükmü yer almıştır.

Vali ve kaymakamların görev sırasında ve görevlerinden kaynaklanmayan şahsî suçlarında bile istisna düzenlenir iken, yapılan görev gereği; kin ve garaz duygularıyla maruz kalınabilecek bir şikâyet sonrası bu teklifin öngördüğü usullerle soruşturmaya ve kovuşturmaya tabi olmaları son derece olumsuz sonuçlar taşıyabilecek niteliktedir.

Bu makamlarda bulunan kişiler haklarında yapılacak olan hazırlık soruşturmasının diğerlerinden farklı olması gerektiği gözönünde bulundurularak bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.03


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.14

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

466 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut ve 3 milletvekilinin, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/292, 2/244) (S. Sayısı : 466) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin 6 ncı maddesini 5 inci madde olarak okutuyorum:

 MADDE 5. - 4483 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 13. - Davaya bakmaya yetkili ve görevli mahkeme, genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemedir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun.

Sayın Eraslan aynı zamanda şahsı adına da söz istediği için konuşma süresi 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 5 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, tümü üzerinde görüşme yaparken, bu teklifin aslında bir tasarı olduğunu; ama, tasarı olarak getirilmesini hükümet uygun bulmadığı için teklif olarak sunulduğunu ve bunun bir kurtarma teklifi olduğunu, esas itibariyle, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup birkaç  büyükşehir belediye başkanını, Ankara, Adana ve İstanbul eski Belediye Başkanını kurtarma amacına dönük, şahsa münhasır bir kanun teklifi olduğunu açıklamıştık.

Diğer maddelerde yapılan değişikliklerle de görüldü ki, bizim dediğimiz, artık, ayan ve beyan oldu; sadece büyükşehir belediye başkanları, daha güvenceli yargı ve soruşturma kapsamından çıkarılarak, politik etkiye daha açık olan makamlara tevdi ediliyor. Bu çerçeve içerisinde, bunun bir gereği olarak da 5 inci maddede düzenleme yapılmış.

Aslında, Bakanlar Kurulu kararıyla atanan valiler, müsteşarlar ve büyükşehir belediye başkanları Yargıtayın ilgili ceza dairesinde yargılanırken, bunların, artık, bulundukları ilin ağır ceza mahkemelerinde yargılanabilmeleri için bir yol açılmış bulunuyor. Burada, amaç, Yargıtay Başkanının da açıkladığı gibi, yargıya nüfuz edebilmektir. Daha güvenceli, daha üst düzeyde, daha etkiden uzak olan bir yerden belediye başkanının yolsuzlukla ilgili soruşturmasını, dosyasını alıp -8 inci madde de nazara alındığında, bu, ayan beyan gözükecektir- daha politik etkiye, daha Adalet Bakanının etkisine maruz kalacak bir yerde yargılatmaktır; ama, değerli arkadaşlarım, burada, şu sakıncalar hep olacaktır: Bakanlar Kurulu kararıyla atanan vali, bulunduğu ilin ağır ceza ya da asliye ceza mahkemesinde, görev durumuna göre, yargılanacaktır; aynı şekilde, kaymakam, bulunduğu ilçenin asliye ceza ya da ağır ceza mahkemesinde yargılanabilecektir; müsteşarlar için ve diğer kamu görevlileri için de aynı şey söz konusudur. Sanıyorum, ben konuştuktan sonra, biraz sonra bu konuyla ilgili teferruatlı bir değişiklik maddesi gelecek, herhalde sadece büyükşehir belediye başkanları kalacak ve maksat hâsıl olacak.

Değerli arkadaşlarım, bu, doğru değil; kişiye özel bir düzenleme yapıyorsunuz ve buna da Büyük Millet Meclisini alet ediyorsunuz. Aslında, şimdiye kadar yaptığınız değişikliklerle -müjdenizi vereyim- Anayasaya aykırı davrandınız; 10 uncu maddeye takılıyorsunuz, eşitlik ilkesine aykırı davrandınız; kanunun kendi içerisinde bir tutarlılığı da kalmadı. Çok ayan beyan, kişiye özel olduğu, büyükşehir belediye başkanları için çıkarıldığı, her şeyiyle belli oldu. Hani "eşitlik ilkesi gereği yaptık bunu, eşitleştiriyorduk memurları" dediğiniz gerekçenin de gerçek olmadığı, amacın bu olmadığı, perdelemeye çalıştığınız ortaya çıktı.

Değerli arkadaşlarım, eşitlik nedir biliyor musunuz; eşitlikte, atamada izlenen yol aynı olur, hepsi Bakanlar Kurulu kararıyla atanır, aynı biçimde yargılanır; bunlar arasında farklılık olursa, o eşitliğe aykırıdır. Şimdi, burada, artık "eşitlik" demeyin; "belediye başkanlarını kurtarmak için getirdik; ama, bunu getirirken başka yolsuzluklara da yol açtık, yol verdik" deyin ve bunu, bu şekilde kabul edin. Bana göre, bu teklifin burada yasalaşması, Meclis için, hakikaten üzüntü verici bir şey olacaktır, çok ayıp bir şey olacaktır; ileride, yaşananları gördüğünüzde, bunun altından kalkamayacaksınız, göğüsleyemeyeceksiniz.

Burada, arkadaşlarımızı kurtaralım, ne de olsa bizim hırsızımız, bizim soyguncumuz, bizim düzenbazımız mantığında davranmayın. Hırsızın partisi olmaz; her partiden olabilir hırsız, soyguncu her partiden olabilir, her partiye mensup olabilir. Aslolan, dürüst ve temiz insanların, bunu, kendi içlerine sindirmemesi, barındırmamasıdır. Bu ülke, yolsuzlukla yoksul duruma düştü. Yoksul duruma düşen bu halkın son kaynaklarının da haramzadelere peşkeş çekilmesine izin vermeyin, bu teklifi yasalaştırmayın; bunu, çok rica ediyorum, yasalaştırmayın.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum; söylenecek her şey söylendi. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

Maddeyle ilgili 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 466 sıra sayılı 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifinin 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Kemal Anadol

T. Ziyaeddin Akbulut

 

Ankara

İzmir

Tekirdağ

 

 

Ali Küçükaydın

 

 

 

Adana

 

MADDE 5.- 4483 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 13.- Davaya bakmaya yetkili ve görevli mahkeme, genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemedir. Ancak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valiler için yetkili ve görevli mahkeme Yargıtayın ilgili ceza dairesi, kaymakamlar için ise il ağır ceza mahkemesidir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Müsteşarlar, valiler ve kaymakamlar için davaya bakmaya yetkili ve görevli mahkeme hazırlık soruşturması ve hazırlık soruşturması sırasında hâkim kararı alınmasını gerektiren hususlara paralel olarak, müsteşarlar ve valiler için Yargıtayın ilgili ceza dairesi, kaymakamlar için ise il ağır ceza mahkemesi olarak belirlenmiştir.

Müsteşarlar 3046 sayılı Kanuna göre, "bakanın emrinde ve onun yardımcısı olup bakanlık hizmetlerini bakan adına ve bakanın direktif ve emirleri yönünde, bakanlığın amaç ve politikalarına, kalkınma planlarına ve yıllık programlara, mevzuat hükümlerine uygun olarak düzenler ve yürütür. Bu amaçla, bakanlık teftiş kurulu hariç, bakanlık kuruluşlarına gereken emirleri verir ve bunların uygulanmasını gözetir ve sağlar." Valilerse 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa göre ilde devletin ve hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessili ve bunların idarî ve siyasî yürütme vasıtası, kaymakamlar da aynı şekilde ilçelerde hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessilidir. Bu nedenle, yargılama hukukumuzda bu görevlerde bulunan kişiler için, işledikleri şahsî suçları için bile farklı bir düzenleme öngörülmüştür. 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 422 nci maddesinin birinci fıkrası bu usulü düzenlemektedir.

Vali ve kaymakamların görev sırasında ve görevlerinden kaynaklanmayan şahsî suçlarında bile istisna düzenlenirken, yapılan görev gereği, kin ve garaz duygularıyla maruz kalınabilecek bir şikâyet sonrası bu teklifin öngördüğü usullerle soruşturmaya ve kovuşturmaya tabi olmaları son derece olumsuz sonuçlar taşıyabilecek niteliktedir.

Müsteşarlar, valiler ve kaymakamlar hakkında davaya bakmak üzere belirlenecek görevli ve yetkili mahkemelerin diğer kamu görevlilerinden farklı olması gerektiği gözönünde bulundurularak bu önerge verilmiştir.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Milletvekili.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.25


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.36

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

466 sıra sayılı kanun teklifinin müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut ve 3 milletvekilinin, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/292, 2/244) (S. Sayısı : 466) (Devam)

 BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin 5 inci maddesi üzerinde verilen önergenin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kâtip üyeler arasında tereddüt olduğu için, oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz. 

 (CHP ve DYP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

BAŞKAN - Yoklama isteyen milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim: Haluk Koç, Canan Arıtman, Kemal Demirel, Ahmet Küçük, Ali Arslan, Erdal Karademir,  Orhan Diren, Şevket Arz, Naci Aslan, Mehmet Neşşar, Mehmet Boztaş, Züheyir Amber, Abdulaziz Yazar, Engin Altay, Haşim Oral, Kemal Anadol, Kerim Özkan, Ali Dinçer, Dursun Akdemir, Mehmet Parlakyiğit.

20 kişi tespit edilmiştir.

                                   III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Yoklama istendiği için maddeyi oylamadan önce yoklama yapacağım.

Yoklama için 3 dakika süre vereceğim.  Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

 V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut ve 3 milletvekilinin, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/292, 2/244) (S. Sayısı : 466) (Devam)

BAŞKAN - Kabul edilen önerge doğrultusunda 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi 6 ncı madde olarak okutuyorum:

MADDE 6. - 4483 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "garaz, kin veya mücerret hakaret için" ibaresi madde metninden çıkartılmış ve "Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkındaki ihbar ve şikâyetlerin" ibaresinden sonra gelmek üzere "ihbar veya şikâyet edileni mağdur etmek amacıyla ve" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi 7 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 7. - Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre Yargıtayın ilgili ceza dairesinde ve il ağır ceza mahkemesinde açılmış davalar ile Danıştayca itirazen incelenen kararlar, bu Kanunun yürürlüğe girmesini müteakip genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemelere devredilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen Sayın Atila Emek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 15 dakikadır.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, maddeyle teklife getirilen geçici 2 nci maddede "Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre Yargıtayın ilgili ceza dairesinde ve il ağır ceza mahkemesinde açılmış davalar ile Danıştayca itirazen incelenen kararlar, bu kanunun yürürlüğe girmesini müteakip genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemelere devredilir" denilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, 4 Şubat 1329 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat Kanunda Değişiklik Yapan 2.12.1999 tarih, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesine baktığımızda "Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre başlatılmış bulunan işlemler, adı geçen kanun hükümlerine göre sonuçlandırılır" denilmiştir. Buna göre, kanun, geçmişe değil, geleceğe yönelik uygulamaya konulmuştur. Görüşmekte olduğumuz yasa teklifinde getirilen geçici 2 nci madde ise geçmişe dönük uygulamayı içermektedir. Bu yasa teklifi, bütününde olduğu gibi, geçici maddede ifadesini bulan durumlar gözönüne alındığında kişilere dönük özel amaç taşımaktadır. Değişiklik önergeleri biraz önce kabul edildi. Yasa, öyle bir duruma getirildi ki, yasa gerekçesinde eşitlik, yasa önünde eşitlik esas alınırken, artık, kabul edilen önergelerle, açıkça Anayasaya aykırı duruma geldi yasa teklifi. Bunu açıkça ifade etmek gerekiyor. Bu yasa öylesine özel bir duruma geldi ki, burada ifade ettiğim üzere, kimi büyükşehir belediye başkanlarını kurtarmaya, kollamaya yönelik bir yasa haline geldi. Değerli arkadaşlarım, yasanın adını "kimi büyükşehir belediye başkanlarını kurtarma yasası" olarak koysanız, millete karşı daha içten, daha samimî davranmış olursunuz. Çok değerli arkadaşlarım, millete karşı görev yapan milletin vekilleri olarak, böylesine durumlarla milletten bazı şeyleri gizlemeye çalışmayalım.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, kimi büyükşehir belediye başkanları, evet, İktidar Partisine mensup, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup kimi büyükşehir belediye başkanlarının soruşturma dosyaları, dava dosyaları, belki dönemlerini tamamlayamayacak durumda, yargının elinde. Şimdi, siz, bunları alacaksınız, siyasî iktidarın etki alanı olan başka alanlarda, başka yargı alanlarında kendinize göre düzenlemeler yapacaksınız. Bunun bu şekilde düzenlenmesi, biraz önceki değişikliklerle de, sadece ve sadece, büyükşehir belediye başkanlarına özgü olduğu ve onlara yönelik olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesi adil yargılanma hakkını öngörmektedir. Adil yargılanma hakkı, yargı sürecini de kapsayan bir kavramdır. Halen devam eden davaların ait oldukları mahkemeden alınarak genel yetki ve görevli mahkemelere devri, yargılama sürecini uzatacaktır. Nitekim, daha önce, Memurun Yargılanması Yasasında yapılan değişiklikte, önceden başlatılmış olan işlemlerin, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerine göre sonuçlandırılacağı öngörülmüştür.

Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan, yukarıda da ifade ettiğim gibi, hâlâ kimi büyükşehir belediye başkanları hakkında Yargıtay 4. Ceza Dairesi nezdinde görülmekte olan davaların bulunduğu gerçeği karşısında yapılan bu düzenleme ve davaların Yargıtaydan alınarak bidayet mahkemelerine verilmesi arkasında yatan amaç, kişilerin korunması ve kollanmasıdır. Bu açıdan da, yapılan düzenlemenin kişiye özgü bir düzenleme olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bilindiği üzere, kişiye özgü yasa çıkarılamaz.

Değerli arkadaşlarım, bu durum, mahkemelerin bağımsızlığı konusundaki görüşlerin ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak taleplerimizin ne kadar haklı olduğunu göstermektedir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkan ve üyesi olan Sayın Adalet Bakanı ve Müsteşarının, doğal olarak, bu sıfatlarıyla bidayet mahkemeleri nezdinde etkin olabilecekleri izahtan vareste bir husustur.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa teklifi, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, kimi büyükşehir belediye başkanlarının Yargıtay 4. Ceza Dairesinde görülmekte olan davalarına yeni bir yön vermeyi, onları koruma ve kollamayı amaçlamaktadır; ancak, ne yapılırsa yapılsın, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bidayet mahkemelerinde görev yapan hâkimlerimize de güveniyoruz; Türk yargısına inanıyoruz ve güveniyoruz. Bu tarz, kişiye özgü, özel düzenlemeler, gerçeği ortadan kaldırmaya ve kişileri koruma ve kollamaya yetmeyecektir. Bu yasa, yolsuzluğu teşvik edecek, vurgunu, talanı artıracaktır.

Bu düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, maddeye "ret" oyu vereceğimizi ifade eder; Yüce Meclise sevgilerimi, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Emek.

7 nci maddeyi, yasa tekniği açısından "4483 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir" şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi 8 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 8. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.                       

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi 9 uncu madde olarak okutuyorum:

MADDE 9. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümünün oylanmasından önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, aleyhte oy kullanacağını belirtmek üzere, İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol söz istemiştir.

Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyumun rengini belli etmek üzere huzurunuza çıktım; Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, 3 Kasımdan bu yana iki seneyi doldurmak üzereyiz, iki seneye birkaç ay kaldı. Muhalefetin ısrarlı uyarılarına karşın, aynı hastalık devam ediyor. Buraya geliyoruz, diyoruz ki: Bu teklif veya tasarıyı kime hazırlattınız? Çok aceleniz var idiyse, lütfen, bunu bir daha inceletin. Aksi halde, hukuka aykırı bu tasarı veya teklif, hukukdışı bu metin Meclise gelecek. Geldi, inceliyoruz, uğraşıyoruz, ter döküyoruz, sağlık bakımından müsait olmayan bu salonda tansiyonumuz yükseliyor, havasızlık çekiyoruz, saatlerce çalışıyoruz; bari yaptığımız işe değse. Çünkü, bu yasa, teklif veya tasarı, ya Çankaya'dan dönecek veya Anayasa Mahkemesine gideceğiz, oradan geri dönecek. Bütün bunlar niye? (AK Parti sıralarından "niye" sesleri)

"Niye" diye soruyorsunuz; söylüyoruz, şundan şundan şundan... Yani, dinlemediniz mi Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinden 8 inci maddeye kadar o niyenin cevabını? Niye, söyleyeyim size, söyleyeyim değerli kardeşim, Değerli AK Partili Milletvekili arkadaşım, söyleyeyim: Şimdi, öyle bir yasa çıkardınız ki, kendi gerekçesiyle ters düştü artık; yani, Anayasanın eşitlik ilkesi ortadan kalktı. Belediye reisi ayrı mahkemeye gidecek, kaymakam ayrı mahkemeye gidecek, vali ayrı mahkemeye gidecek, müsteşar ayrı mahkemeye gidecek ve Anayasanın eşitlik ilkesine hepsi ters düşecek. Yani, niye abesle iştigal ediyoruz. Böyle söyleyince... Bir defasında söyledim, Anayasaya göre angarya yasaktır diye; hemen işi ters çevirdi bazı arkadaşlar "Meclis angaryayla mı uğraşıyor, nasıl bunu söylersin?!." Hayır, onu söylemedim. Elbette, çok değerli milletvekilleri mesai harcıyorlar; bu kutsal bir uğraştır, memleket için yasa çıkarıyoruz; ama, bu uyarılara rağmen, bu uğraşılarımıza rağmen, bu yasa Anayasa Mahkemesinden dönerse, o zaman bütün bu mesaimizin adı angarya olur. Neden; bir daha çalışacağız, aynı işleri bir daha yapacağız; yani, bu Meclisin oturumları, gerçekten, maliyeti yüksek oturumlar. Fakir fukara milletin, tüyü bitmedik yetimin verdiği vergilerle oluşan bütçeden karşılanıyor bu Meclisin oturumları değil mi arkadaşlar? O zaman, biz, hem ekonomik çalışmalıyız hem hukuka uygun yasa çıkarmalıyız ve bu yasa yürürlüğe girmeli, Çankaya'dan dönmemeli, Anayasa Mahkemesi iptal etmemeli.

Biz kâhin falan değiliz. Sizler gibi biz de insanız, hukukçuyuz. Hukukçu olan var olmayan var, milletvekiliyiz. Bunun niye Anayasaya aykırı olduğunu söylüyor bütün arkadaşlarımız, benim bir daha tekrarlamama lüzum yok. Geliş amacını kaybetti, gerekçesini yitirdi bu teklif. Arkadaşlarımızın söylediklerini bir daha tekrar etmek istemiyorum, teker teker vurguladılar, altını çizdiler; yani, bu yasa, gerçekten, Anayasaya aykırı bir yasa, mutlak butlanla malul bir hale geldi, hukukî değerini yitirdi, hukukî geçerliliğini yitirdi. Hiçbir şey olmasa, yararını zararını tartışmak boşa. Bazen usul esasın önüne geçer hukukta. Öyle bir noktaya geldi. Bu yasa yararlı mı zararlı mı tartışmasının ötesinde, hukuken geçerli mi değil mi; o noktaya geldi.

Bu yasa, yasa olma niteliğinde değil, Anayasaya aykırı. Altını çiziyorum, tutanaklara geçecek, isteyenle iddiaya girerim, Anayasa Mahkemesi bunu bozar; çünkü, yargı bütünlüğünü ortadan kaldırdınız, Anayasa önündeki eşitlik ilkesini ortadan kaldırdınız, idarenin bütünlüğü bozuldu, yargının bütünlüğü bozuldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Anadol, toparlar mısınız.

Buyurun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bitireceğim.

Sizi uyarıyorum, gerçekten, dostça uyarıyorum. Dün, dokunulmazlık konusunda çok kötü bir örnek verdiniz "bir tek taşına dokundurmayız" dediniz, bütün söylediklerinizi geriye aldınız. Milletvekilleri bitti, şimdi, büyükşehir belediye başkanları için özel yasa çıkarıyorsunuz; buna ihtiyacınız yok, daha İktidarınız ikinci senesini doldurmadı. Yani, belediye reislerinin işledikleri suçlardan niye korkuyorsunuz; onları niye sırtınızda taşıyorsunuz? (AK Parti sıralarından "Biz suç işlemedik" sesi)

Suç demiyorum, daha kanıtlanmadı; ama, Yargıtayda dosyası olan belediye başkanlarının dosyasını niye oradan alıp başka mahkemelere veriyorsunuz; neden?

RECEP KORAL (İstanbul) - Ne fark eder? Yargıya güvenmiyor musunuz?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - "Ne fark eder" diye niye soruyorsunuz; fark etmiyorsa, niye alıyorsunuz? Bu yasaya, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ben de şahsen sadece bir grup başkanvekili olarak değil, İzmir Milletvekili, CHP Grubunun bir üyesi olarak olumsuz oy vereceğim. Hukuken geçerli olmayan bu yasanın ülkemize de yararlı olacağına inanmadığım için hayır oyu vereceğim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Basın Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Adalet Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

 6.- Basın Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Adalet Komisyonları Raporları (1/781) (S. Sayısı: 456) (X)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet  yerinde.

Komisyon raporu 456 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri, 456 sıra sayılı Basın Kanunu Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına, hepinize saygılar, sevgiler sunarım.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, günümüzde basın özgürlüğü, bilgi edinme ve haber alma özgürlüğüyle koşut olan bir özgürlüktür. Basın özgürlüğü, aslında düşünce ve ifade özgürlüğünün bir türevidir, ondan kaynaklanmıştır.

Şu anda görüşmekte olduğumuz tasarı, yürürlükte bulunan 5680 sayılı Yasaya göre çok daha özgürlükçü, çok daha ileri niteliktedir. Bu yönüyle yasayı destekliyoruz; ama, bir adım ileride olmak, noksansız olmak anlamına gelmiyor. Burada, birtakım eksikliklerinin olduğunu tespit etmek ve bunları, düzeleceği, düzeltileceği umuduyla tutanağa geçirmek durumundayız.

Değerli milletvekilleri, yeni bir kanun hazırlanıyor, sıfırdan hazırlanıyor. Eldeki bütün olanaklarla eksiklerinden arındırılması gerekirdi; ama, nedense, çeşitli uyarılarımıza rağmen, bu eksiklik-

                             

(X) 456 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

lerden arındırılmamıştır, bu eksiklikleriyle gelmiştir; fakat, bir hakkı da teslim etmek mecburiyetindeyiz; bu tasarı, daha katılımcı bir yaklaşımla hazırlanmıştır, daha özgürlükçü bir anlayışla hazırlanmıştır, 5680 sayılı Yasayla kıyaslanamayacak kadar özgürlükçüdür, iyidir; ama, bu eksikliklerini de bilmemiz, bilmeniz gerekir.

Benim naçizane tespit edebildiğim, görebildiğim, görebildiğimiz eksiklikler şunlardır:

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıda, basın çalışanlarıyla ilgili bir düzenleme yoktur, iyileştirme yoktur, basın çalışanlarının durumunun iyileştirilmesi söz konusu değildir. Her ne kadar basın çalışanlarının durumu başka yasayla düzenlenmiş olsa da, bu tasarıda onların durumunu iyileştirecek birkısım düzenleme başlıklarının yer alması daha doğru olurdu, hiç olmazsa, basın kurum ve kuruluşlarında çalışacak asgarî kadroların belli edilmesi yararlı olurdu diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarı, basında taşeronlaşmayı engellememektedir. Kimi gazeteler, haberciliğin en temel unsuru muhabir olmasına rağmen, hiç muhabir çalıştırmadan, grup gazetelerine gelen ve başka gazetelerin muhabirlerinin haberlerini, kendi yayım politikalarına uygun hale getirerek, yani, değiştirerek kullanmaktadır. Bu durum, önemli hukukî sorunlar ve haksızlık yaratmaktadır. Tasarı, bu konuya ilişkin bir düzenleme taşımamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, basın özgürlüğü diyoruz. Basın özgürlüğünün önünde, artık, günümüzde, hep iki temel engel vardır; bunlardan bir tanesi, kamu otoritesidir, diğeri ise, tekelleşme olgusudur. Basın özgürlüğü kavramının, düşünce ve ifade özgürlüğünün bir türevi olduğunu ve bundan kaynaklandığını dikkate aldığımızda, tekelleşme olgusunun, günümüzde, kamu otoritesinden daha çok basın özgürlüğünü engeller nitelikte olduğunu görmek durumundayız. Tasarıda, tekelleşme olgusunu sınırlandıran ve disipline eden hükümlerin bulunmaması önemli bir eksikliktir. Oysa, günümüzde, kamu otoritesinden ziyade, basın özgürlüğünü, tekelleşme zedelemektedir. Hatta, kamu otoritesini de, tekelleşme, kimi zaman, baskı altına alabilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, tasarıda, basın etik kurallarına etkinlik ve işlerlik kazandıracak hükümler bulunmamaktadır. Bugün, pekçok gazetede, basın etik kuralları yerine, şirket kuralları geçerlidir, holding kuralları geçerlidir. Basın etik kurallarının etkin kılınabilmesi için, gerekli düzenlemelerin ve bu doğrultudaki yaptırımların tasarıda yer alması lazım gelirken, buna dikkat edilmemiştir.

Değerli arkadaşlarım, önemli gördüğümüz bir diğer eksiklik de, demokrasimize ve çoğulculuğa önemli boyutlar ekleyen yerel basınımız düşünülmemiştir bu tasarıda; yerel basınımız yeterince desteklenmemiştir. Oysa, yerel basının varlığı şu açılardan çok önemlidir: Demokrasiye ve çoğulculuğa katkı sunabilmektedir. Ayrıca, ulusal meselelerde, çoğu kez, yaygın basından daha duyarlı davranabilmekte ve doğrunun bulunmasına katkıda bulunabilmektedir.

Şöyle bir örnek vermek istiyorum: Yakın zamanda, 1 Mart tezkeresi Meclisimizin önüne geldi. O zamanki anlayışa göre, yaygın basının önemli bir ekseriyeti "aman efendim, tarihî fırsat geçiyor; Irak'ta, mutlaka müdahaleye taraf olmalıyız, katılmalıyız; katılmazsak, tarihte bize sunulan en büyük fırsatı kaçırırız" biçiminde, savaş tamtamları çalarken, birkısım yerel basın, bunun yanlış olduğunu, ulusal çıkarlarımıza uygun olmadığını savunabildi ve biz de -savaş tamtamlarının uygun olmadığını söyleyebilen insanlar- ancak yerel basın aracılığıyla sesimizi duyurabildik. Şimdi yaşananı görüyoruz. Irak savaşına Türkiye'nin katılmamasının ne kadar hayırlı bir iş olduğunu, ne kadar isabetli olduğunu görüyoruz. Bugün, hiç kimse, keşke savaşta olsaydık, biz fırsat kaçırdık, Felluce'de bizim askerlerimiz de olsaydı, keşke her gün birkaç tabut gelseydi, biz de o rezilliğin içinde, o çukurda olsaydık diyemez. İşte, yaygın basın bunu -tam tersini- savunurken, yerel basın, bu ulusal meselede dimdik durabilmeyi bilmiştir.

Kıbrıs meselesi dediğimiz noktada da, yerel basın, ulusal konularda duyarlı davranmıştır. Ne yazık ki, kimi yaygın basın, o konuda duyarlılık göstermemiştir. Yerel basının hem demokrasiye, çoğulculuğa böyle bir katkısı vardır hem de ulusal meselelerde duyarlılık, muhalif ses çıkarabilme şansı vardır.

Bir düşünün, her ilimizde, ilçemizde, farklı görüşlerde beşer altışar gazete çıkmış olsa, oradaki demokratik gelişme başka bir şeydir, başka bir noktaya gelir; çıkmaması halinde, başka bir noktaya gelir. Böyle bir işlevi olan yerel basın, ne yazık ki, tasarıda düşünülmemiştir, yerel basına herhangi bir destek sağlanmamıştır. Bugün, yerel basın hem kamu otoritelerinin baskısı altında hem de tekelleşme olgusunun ağır baskısı altında ezilmektedir. Ayrıca, öngörülen para cezaları da yerel basın açısından değerlendirildiğinde inanılmaz derecede fahiştir.

Değerli arkadaşlarım, tasarıda, yine, eksiklik olarak gördüğümüz bir husus, tasarı özgürlükçü olmasına rağmen, kültürel çoğulculuk hükümleri yer almamıştır; bu açıdan bir eksiklik olduğunu da işaret etmek durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, bir diğer eksiklik de, medya-siyaset-ticaret ilişkisi tasarıda düzenlenmemiştir. Oysa, biliyoruz ki, en tehlikeli şey, medya-siyaset-ticaret ilişkisidir. Esas itibariyle, ülkemizde demokrasimizin ve yönetimin yozlaşmasının önemli sebeplerinden biri de budur. Tasarının bu konuda hükümler içermemesini önemli bir eksiklik olarak görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bir diğer konu da, ceza hükmünü taşıyan konular, Türk Ceza Kanunu yerine bu tasarıda düzenlenmiş; ama, tabiatı itibariyle ceza kanunu olmadığı için, bir basın kanunu olduğu için, cezanın genel ilkelerine çok uygun olamamıştır ve yeni yapılan Türk Ceza Kanununun genel ruhuyla, mantığıyla da çelişir durumdadır. İşte, bu da -19 uncu ve 20 nci maddeleri söylüyorum- kimi zaman basın özgürlüğünü sınırlama doğrultusundadır kimi zaman da Türk Ceza Kanunu değişiklik tasarısıyla çelişir durumdadır. Gönlümüz arzu ederdi ki, Basın Kanununda ceza hükümlü maddeler olmasın, ceza hükümlü maddeler Türk Ceza Kanununda yer alsın ve cezanın genel bütünlüğü içerisinde olsun. Bu konuda komisyondaki görüşmeler sırasında gerekli uyarılar yapıldığı halde dikkate alınmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, yine, para cezalarıyla ilgili bir konu vardır, bunların hürriyeti bağlayıcı cezaya dönüşüp dönüşmemesi; bunlar, Türk Ceza Kanunundan ayrılan ve eksiklik teşkil eden, yanlışlık teşkil eden şeylerdir.

Bunun dışında, çok özgürlükçü olmakla beraber, yeni Basın Kanunu Tasarısında önemli sınırlamalar da vardır. 3 üncü maddede, kamu düzeni ve ahlak gibi yuvarlak kavramlar vardır. Bunlar, göreceli ve devirden devire, kişiden kişiye, zamandan zamana değişebilen kavramlardır; bunların doğru tanımlanmasına ihtiyaç vardır. Kimi zaman, bu, basın özgürlüğünün önüne engel teşkil edecek şekilde getirilebilir.

Değerli arkadaşlarım, yine, 11 inci maddeyle, matbaacı esnafı ceza sorumluluğuna tabi tutulmaktadır, bu doğru değildir; matbaacının sorumluluğu, 10 uncu maddedeki teslim sorumluluğuyla sınırlı olmalıdır. Yoksa, teslim sorumluluğunun dışında, 11 inci maddedeki gibi, basımcıya, yani matbaacı esnafına cezaî müeyyide uygulamak çok doğru değildir, yanlışlıklar içermektedir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan, eser sahibinin hukukî sorumluluğu meselesi vardır. Hukukî sorumlulukta eser sahibinin sorumlu olabilmesi için, eserin değiştirilmemesi lazım gelir. Oysa, bugün, uygulamada, kimi gazeteler muhabir çalıştırmamakta, başka grup gazetelerinin muhabirlerinin yazdığı haberleri kendi yayım politikalarına uygun hale getirip değiştirerek yayımlamaktadır; burada, eser sahibi olarak gözüken muhabir, yazmadığı, kendi yorumlamadığı, aslında sahibi olmadığı bir şeyden dolayı sorumlu olabilmektedir.

Aynı şekilde, cezaî sorumluluk da, eser sahibinin sorumluluğu biçiminde getirilmiştir. Doğrudur; ceza hukukunda aslolan, gerçek failin sorumluluğudur, kusursuz sorumluluk halleri gittikçe cezanın genel gelişimine doğru azaltılmıştır; ama, eser sahibinin cezaî sorumluluğunun olabilmesi için, eserin hakikaten değiştirilmemiş olması lazım. Oysa, günümüzde sıkça rastladığımız şey, eser değiştiriliyor, yazmadığı bir eserden dolayı eser sahibi cezaî sorumlulukla muhatap oluyor ve hukukî sorumlulukla, tazminat davalarıyla karşı karşıya geliyor. Böyle bir durumda da, gazete, kimi zaman, tazminat davalarından kurtulabilmek için ya da bu tür sıkıntıları atabilmek için, öteleyebilmek için, muhabiri işten çıkarıyor, değiştirdiği eserden dolayı, muhabir, hem cezaî ve hukukî sorumlulukla hem de işini kaybetmekle karşı karşıya kalmaktadır.

Genel hatlarıyla özgürlükçü olan ve desteklediğimiz, kabul ettiğimiz bu tasarının bu tür eksikliklerinin olduğunu bildirmek istiyorum sizlere. Bunun da, yeri geldikçe, zamanı geldikçe düzeltilmesi konusunda Yüce Meclisimizin çalışmalar yapmasını diliyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul konuşacak.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkul.

AK PARTİ GRUBU ADINA KERİM ÖZKUL (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin kıymetli üyeleri; hükümetimiz tarafından hazırlanarak Meclis Genel Kuruluna gönderilen Basın Kanunu Tasarısıyla ilgili görüşmelere başlamış bulunmaktayız. Tasarıyla ilgili görüşlerimizi sunmak üzere Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, teknolojinin ilerlemesi, iletişim alanında akıl sınırlarını zorlayan gelişmelerin yaşanması, düşüncenin açıklanmasını ve yayılmasını sıradan sınırların ötesine taşımıştır. Bilgi paylaşımı ve bilginin yayılmasının kolaylaşması, kitle iletişim araçlarında yaşanan ilerleme, medyanın daha geniş kitlelere daha hızlı ulaşabilmesi gibi gelişmeler, basın özgürlüğü konusunun bütün modern toplumlarda benimsenmiş normlar seviyesine çıkarılmasını zorunlu kılmıştır. Bu bağlamda, basını özgür kılmak, basın aracılığıyla bilgi edinen tüm insanların da beklentisi olmuştur. Basın özgürlüğü, gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip bireyler ve kitleler için de temel bir hak niteliğindedir; fakat, burada belirtilmesi gereken bir nokta var ki, o da, bu hakkın, sadece benimsenen düşünceler için değil, halkın bir kısmı tarafından benimsenmeyen, hatta endişe verici olarak değerlendirilen düşünceler için de gerekli olduğudur; zira, demokratik, hoşgörülü ve özgürlükçü toplum bilinci bunu gerektirmektedir.

Düşünceye tahammül bile edilemeyen, kendi düşünceleri dışındaki görüşlere yaşam hakkı tanınmayan toplumların ne kadar demokratik olduğu, tartışmasız ortadadır!.. Öyleyse, beğenilen ya da beğenilmeyen bütün düşünce ve bilgilerin halkın takdirine sunulması, sadece basın için değil, vatandaş için, hatta demokrasiler için de bir zarurettir.

Yukarıda ifade ettiğim gibi, düşüncelerin özgürce ifade edilmesi, bir toplum için olmazsa olmaz koşullardandır. Düşüncenin yayılması ve toplumda kullanılması, demokrasi kültürüne olduğu gibi, toplumlara da canlılık kazandırır. Düşünceyi açıklamak ve yayılması önündeki engelleri kaldırmak ne denli önemliyse, başkalarına zarar vermesinin önlenmesi, kişilik haklarına, toplumun temel değerlerine, inançlarına saygılı olmasını sağlamak da o kadar önemlidir. Bu doğrultuda, düşünceyi açıklamanın da, toplumun temel değerlerine saygılı olmanın esas ölçütü olduğu kuşkusuzdur; ancak, toplumun temel değerleri korunurken, resmî makamlarca yapılacak müdahalenin en aza indirgenmesi de oldukça önemlidir. Hatta, müdahaleye, sadece, özgürlüğün kötüye kullanılmasına müsaade etmeyecek kadar izin verilmesi gereklidir.

Sayın Başkan, Meclisimizin kıymetli üyeleri; bireysel özgürlüğün ne denli önemli olduğunu hepimiz biliyoruz; fakat, şunu da belirtmeliyim ki, günümüzde bireylerin düşüncelerini açıklama özgürlükleri önemini yitirmiş ve kitle iletişim araçları ciddî bir güç kazanmıştır. Kitle iletişim araçlarının önem kazanması, bilgi akışına hız kazandırmıştır; fakat, bu gelişmeler, gücün dengesiz ve şahsî çıkarlar uğruna kullanılması gibi bir tehlikeyi de beraberinde getirmiştir. Kitle iletişim araçlarının tekelleşmesi ve çıkar grupları tarafından kullanılması halinde, güçlerini halktan almayan yeni iktidarların oluşması hiç de zor olmayacaktır. Bu durumda, ortaya çıkan yönetimler, halkın sorunlarını ve yaşanan dengesizlikleri ortadan kaldırmak yerine, daha ciddî farkların oluşmasına sebep olacaklardır. Bu durum ise, kültürel çarpıklıklara, toplumsal gerginliklere, siyaset kurumunun itibar kaybetmesine, yasama ve yürütme makamlarına duyulan güvenin zafiyetine, şiddet eğilimlerine ve yabancılaşmaya neden olabileceği gibi, medyanın inandırıcılığını kaybetmesini de beraberinde getirecektir.

Yukarıda saydığım gerekçeler, kitle iletişim araçlarının sahipliği ve saydamlığı konusunda bazı tereddüt ve önlem alma gerekliliğini zorunlu kılmaktadır. Toplum, kamuoyu oluşturan yazılar ve sözlerin arkasındaki kişi ve menfaatları bilmek istemektedir; ki, bu talebin, basının şeffaflığı açısından oldukça haklı bir istek olduğu ortadadır.

Tabiî, burada şu noktaya da değinmek isterim: Böyle bir yasa çalışmasında yasanın muhatabı olan her kesimi memnun etmenin de ne kadar güç bir iş olduğunu, gerek Genel Kurulumuz gerekse halkımız takdir edecektir. Şimdi, iktidar olarak öyle bir yasa hazırlayacaksınız ki, bu yasa, gerek basın kuruluşları ve çalışanlarının haklarını koruyacak gerekse toplum özgürlüğü ve kişilik haklarının güvence altına alınmasını sağlayacak ve üzerinde maksimum uzlaşma olacak bir yasa modeli olma özelliklerini üzerinde taşıyacak. Bu uzlaşmanın sağlanması ne kadar zor olsa da, önümüze getirilen tasarıda bu hususun maksimum olarak sağlandığını görmekteyiz.

Bu uzlaşmaya dayalı olarak, toplumun haber alma özgürlüğü merkezinde, düşünen kanun koyucular, iletişim araçlarının en önemlisi olan basınla ilgili basın özgürlüğünü ayrı bir özgürlük türü olarak düzenlemeyi uygun görmüşler ve Anayasanın 28 inci maddesinde bulunan "basın hürdür, sansür edilemez" ifadesiyle bu anlayışı perçinlemişlerdir.

Basın özgürlüğü önündeki ciddî bir tehlike de, basının iktidarlar tarafından kullanılmasıdır. Bu bağlamda "basın hürdür, sansür edilemez" düzenlemesindeki amaçlardan birisi de, iktidarlar tarafından basının etkilenmesi ve baskı altında tutulmasını engellemek, basının özgür kalmasını sağlamaktır.

Yüce Meclisimizin sayın üyeleri, Türkiye, son dönemde ciddî bir demokratikleşme sürecine girmiştir. Bu anlayış, toplumsal yaşamın her alanını olumlu etkilemektedir. Muhalefet ve İktidar, elbirliğiyle, Avrupa Birliğine uyum için gerekli düzenlemelerin Meclisimiz tarafından kabul edilmesini sağlamış, böylece, demokratikleşmenin gelişmesi sağlanmış ve Avrupa Birliğine ülkemiz bir adım daha yaklaştırılmıştır. Avrupa ve dünyayla pek çok alanda entegrasyona önem veren hükümetimiz, pek çok uluslararası sözleşmeye de taraf olmuştur. Ülkemizde demokrasi kültürüne katkıda bulunacağını umduğum bu sözleşmeler nedeniyle, yeni bir basın kanununun yapılması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.

İşte bütün bu gerekçelerden dolayı, toplumsal yaşam ve iletişim hayatımız için oldukça önem arz eden Basın Kanunu Tasarısını Genel Kurulun gündemine getirmiş bulunmaktayız; yasanın çıkması halinde, şimdiden, hayırlı olsun diyorum.

Değerli arkadaşlar, basın özgürlüğü, yukarıda da ifade ettiğim gibi, gelinen nokta itibariyle, artık, salt basını ilgilendiren bir konu olmaktan çıkmış ve toplumun her kesimini alakadar eden bir hal almıştır. Bunu sağlayan ise, birey ve toplumun haber alma özgürlüğüyle ilgili hassasiyetlerin gerekli olduğu şekilde artması ve önem kazanmasıdır. Yasa koyucuların, vatandaşın bilgiye ulaşması yönündeki engellerin kaldırılmasından sorumlu olduğu hiç şüphesiz bir gerçektir. Nitekim, bilgi edinme hakkıyla ilgili Meclisimizden geçtiğimiz günlerde çıkan yasanın da, Basın Kanunuyla direkt ilişkisi olduğu düşüncesindeyim. Vatandaşımızın yaşamını kolaylaştıran pek çok çalışma birbirini izlemektedir.

Ayrıca, yıllardır her hükümetin temel hedefi olan, ancak ilk defa bu kadar yaklaşmayı başardığımız Avrupa Birliğiyle ilgili de, gerek Meclis olarak gerekse hükümet olarak, muhalefetle birlikte ortaya koyduğumuz efor ortadadır. Pek çok yasal düzenlemede bu bakış açısına maksimum dikkati gözettiğimiz açıktır. Basın Kanununda da, Avrupa Birliği ülkelerinin basın kanunları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları, Avrupa Komisyonunun basın uzmanları grubunun görüşleri, bizim çalışmalarımızda da gözönüne alınması gereken hususların başında geliyordu; ki, bu hazırlanan tasarıda bu hassasiyeti görebilmekteyiz. Yapılan çalışmaya Avrupa Birliği uyum sürecinin de ışık tuttuğu da görülebilmektedir.

Yasada, yine dikkat edilen bir nokta, toplumsal mutabakatın sağlanması noktasıdır ki, gerek Sayın Bakanın tasarı komisyonda görüşülürken ifade ettikleri gerekse pek çok meslek örgütünün yasa hakkındaki olumlu görüşleri, bu hususun dikkate alındığını göstermektedir.

Yine, Sayın Bakanın ifadelerinden, önümüze gelen metnin hazırlanma sürecinin uzunca bir zaman aldığını ve yasaya taraf olan tüm kesimlerin dinlenildiğini ve yasa hakkında görüşlerine başvurulduğunu; bu çerçevede, toplumsal mutabakatın sağlanmasına azamî derecede hassasiyet gösterildiğini de anlayabiliyoruz.

Kıymetli arkadaşlar, konuşmamın başında, neden yeni bir basın kanununa ihtiyacımız olduğuna dair birkaç temel meseleye değinmeye çalıştım. Bu noktaya şunu da eklemek isterim: Şu an yürürlükte olan Basın Kanunu, 1950 yılında çokpartili hayata geçişin hemen ardından yapılarak çıkarılmış bir kanundur. Elbette, günün şartları açısından oldukça sağduyulu olduğuna ve yine, toplumun ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş olduğuna dair hiç şüphe taşımıyorum; fakat, ilerleyen dönemlerde, kanuna yapılan birtakım eklemeler ve demokrasinin kesintiye uğraması sonucu yapılan düzenlemeler bu kanunun bütünlüğünü bozmuş, sonuçta ortaya çıkan kanunun son şekli, basın özgürlüğünü kısıtlayan garip bir hal alarak bugüne kadar gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, medya konusu oldukça geniş bir kapsam ifade etmektedir. Nitekim, Türkiye'de, medya hukuku, basın hukuku, oldukça dağınık bir görüntü içerisindedir.

Bunun yanında, basın çalışanlarıyla ilgili birtakım düzenlemelerin gerekliliği de ortadadır. Nitekim, hükümetimizin bu konudaki çalışmayı da yakın zamanda önümüze getireceği konusunda hiç şüphem yoktur.

Bu yasanın hazırlanma aşamasında ve komisyon çalışmaları sırasında sık sık dile getirilen birkaç konu var ki, izin verirseniz, onlara da kısaca değinmek istiyorum.

Basın Yasasının yanında, Türkiye, acilen, bir RTÜK yasasına da ihtiyaç duymaktadır; temennim, bu konudaki düzenlemelerin bir an evvel yapılması doğrultusundadır.

Basında tekelleşmeyle ilgili endişeleri sık sık dile getiren halkımızın, bu yasa da, beklentisi haline gelmiştir. Ayrıca, hükümetimizin bu konuyla ilgili hazırlıkları olduğunu da bilmekteyim.

Bu çalışmalardan sonra ise, TRT kanununun gündeme geleceği, yine, Sayın Bakanın bize komisyonda aktardığı bilgiler arasında yer almaktadır.

Basın özgürlüğünü ele alan ve toplumun bilgi alma ihtiyacını ve haklarını gözeten bu yasaların ardından yapılacak diğer düzenlemelerle, medya ve iletişim alanında özgürlüklerin pekişmesi ve toplumun haber alma haklarının güvence altına alınmasıyla ilgili tüm çalışmalar nihayete ermiş olacaktır.

Değerli arkadaşlar, Basın Kanunu Tasarısıyla ilgili bazı görüşlerimi aktardıktan sonra, kanunun neler getireceğine ve bunların sonuçlarıyla ilgili birtakım konulara da değinmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, yasanın en başında, basın özgürlüğünün tanımı değiştirilmektedir. Bu değişim, basın özgürlüğü konusundaki tartışmalara nokta koyacak şekilde yapılmıştır. Basın özgürlüğü, objektif bir şekilde tanımlanarak netleştirilmiştir. Bu çerçevede, bu özgürlüğün, bilgi edinme, yayma, eleştirme ve eser yaratma haklarını içerdiği vurgulanmaktadır.

Yine, basın özgürlüğüyle ilgili hususlar düzenlenirken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesi esas alınmıştır. Özet olarak, basın özgürlüğüne, bu maddedeki düzenlemelerle, uluslararası bir standart getirilmektedir.

Komisyonda tartışılan ve üzerinde durulan konulardan bir tanesi de, sorumlu müdürlük konusudur. Eski yasada, sorumlu müdür olunabilmenin kriterleri oldukça karmaşıktı; fakat, yapılan çalışmayla, sorumlu müdür olunabilirlik şartı, Avrupa Birliği normları gözetilerek yeniden ele alınmış ve öncelikle sorumlu müdürlük için önkoşul olan 21 yaş kısıtlaması 18 olarak değiştirilmiştir. Bunun dışında, bir kişinin sorumlu müdür olabilmesi için, kamu hizmetlerinden yasaklı olmama ve en az ortaöğretim veya dengi bir eğitim kurumundan mezun olması dışındaki bütün engeller ortadan kaldırılmıştır.

Basın Kanunu Tasarısında ele alınan ve önemli olduğunu düşündüğüm bir başka husus ise, cezalar konusudur. Yasa tasarısında, cezaî sorumluluklar da yeniden ele alınmış ve eser sahibi sorumlu kabul edilmiştir. Bu çerçevede, basılmış eserler yoluyla işlenen suçun yayım anında oluşacağı, süreli ya da süresiz yayın yoluyla işlenen suçlarda ise eser sahibinin sorumlu tutulması öngörülmüştür. Süreli yayınlarda eser sahibinin belli olmaması veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurt dışında bulunması nedeniyle Türkiye'de yargılanamaması veya verilecek cezanın, eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkûm olduğu cezaya etki etmemesi hallerinde ise, sorumlu müdürün sorumlu olacağı; ancak, bu eserin sorumlu müdürün karşı çıkmasına rağmen yayımlanması halinde ise, bundan doğan sorumluluğun yayımlatana ait olacağı belirtilmiştir.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; basın kuruluşlarımızın sık sık şikâyetçi oldukları ve bürokrasi nedeniyle güçlük yaşadıkları bir başka alan ise, beyannameler konusudur. Şu anda yürürlükte olan yasada beyannameyle ilgili birtakım karışıklıklar bulunmaktadır. Yasayı okuduğumuzda, mülkî amirlere teslimi açıkça yazılmasına rağmen, ayrıntılarla ve yapılan değişikliklerle beyanname verilmesi ve sonrasıyla ilgili işlemler karışık bir hal almıştır. Bu durum gözönünde bulundurularak, yeni yasada beyanname verilmesine de bir kolaylık getirilmiş, beyannamenin ve basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilmesi yeterli görülmüştür. Bu düzenlemeyle, beyanname verilmesi bir işleme indirilerek süreçte kolaylıklar sağlanmıştır.

Yeni yasanın getirdiği önemli düzenlemelerden bir tanesi de, gazetecilerin, haber kaynaklarını açıklama ve mahkemede tanıklık yapmaya zorlanmaması konusudur. Getirilen düzenlemeyle, süreli  yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamayacağı kesin olarak belirtilerek, gazeteciler bu konuda rahatlatılmıştır. Basılmış eserler yoluyla işlenen fiillerden doğan maddî ve manevî zararlardan dolayı süreli yayınlarda eser sahibi ile yayın sahibi; süresiz yayınlarda ise, eser sahibi ile yayıncının sorumlu olacağı belirtilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bütün bu yeniliklerin basınımıza açılımlar kazandıracağını, hiç kuşkusuz, hepiniz takdir edeceksiniz; fakat, en çok üzerinde durulması gereken konulardan bir iki hususun üzerinde durmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi, düzeltme ve cevap hakkı konusudur. Hepimiz biliyoruz, belki, aramızda da bu konuda mağdur edilen sayın arkadaşlarımız bile vardır. Manşetten verilen ve arkası iyi araştırılmadan ortaya atılan kimi iddialar, haberin muhatabını mağdur pozisyona düşürdüğüne pek çok defa şahit olduk. Ortaya atılan iddiaların tekzip edilmesine rağmen, gazetenin en ücra noktasında, hiç dikkat edilmeyecek sayfalarında yayımlandığını defalarca gördük. Bu yasada, bu konunun kesinlikle düzeltilmesi gerekliliği ortak kanaat olsa gerek. Nitekim, yasada, bu hassasiyetin gözönünde bulundurulması bizi hayli sevindirmiştir.

Bu çerçevede, yasada da getirilen "süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayın yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içerisinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlarına aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür, varsa yardımcısı hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda, yazıyı aldığı tarihten itibaren  en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda, yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır" düzenlemesi, bu tür haber mağdurlarını ciddî şekilde rahatlatmış ve temel hakları da garanti altına almıştır.

Değerli arkadaşlar, alınan tüm önlemlere ve hukukî sürecin sonucuna rağmen düzeltme ve cevabın yayımlanmaması halinde ise, kesinleşmiş hâkim kararına uymayan sorumlu müdürün ağır para cezasına çarptırılacağı hükmü de getirilmiştir. Yasada bulunan bu maddenin pek çok mağduriyeti ortadan kaldıracağı açıktır; zira, gazete, düzeltmeyi bu maddelere aykırı şekilde yayımlarsa, masrafları yayın sahibi tarafından karşılanmak üzere, tirajı 100 000'in üzerinde olan iki gazetede, ilan şeklinde yayımlanmasına da hâkimin karar verebileceği hükmü getirilmiştir.

Tabiî, bu noktada bazı itirazlar da olmuştur. İtirazların odak noktasında, hâkimin, ilan olarak yayımlanmasına karar verdikten sonra, yayımlanacak gazetenin tirajının daha aşağıda, mümkünse, bu rakamın da 50 000 olarak değiştirilmesi noktasında olmuştur. Belki, düşük tirajlı gazetelerin maddî olarak desteklenmesi yönünde yapılan itiraz mantıklıdır; fakat, ortada bir mağduriyet varsa, bunun geniş kitlelere duyurulması açısından "100 000 tirajlı gazete" olarak kalmasının daha adaletli bir düzenleme olacağı kesindir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir başka konu ise, basında tekelleşme sorunudur. Basında tekelleşme denildiğinde, akla, hiç kuşkusuz, birkaç basın organının tek bir şahsın elinde toplanması gelecektir. Bu durumun kötü niyetle kullanıldığında ne denli ciddî tehlikeler içereceği ortadadır.

Benzeri bir durum, basın dağıtım şirketlerinin sahibi olunmasında da yaşanabilmektedir. Dağıtım şirketlerinin tekelleşmesi ve bu alandaki kanunî boşluklar, zaman zaman, kimi gazeteleri yok olma noktasına bile getirmiştir. Şu an Genel Kurulumuzda görüştüğümüz Basın Kanunu Tasarısının bu konuyu yeniden düzenleyerek, dağıtım alanındaki hukuksuzlukların önüne geçmek adına birtakım önlemler alınması benim de beklentilerim arasında idi. Nitekim, beklentilerimizin karşılandığını görebilmekteyim. Yasa kapsamında, basında dağıtım konusunda getirilen düzenlemeyle, süreli yayınların dağıtımını yapan kişiler, kendilerinden dağıtımı istenen yayınları, dağıtımını yaptıkları diğer yayınlar için aldıkları satış fiyatı, tiraj ve sayfa sayısına göre belirlenen dağıtım ücretini aşmayacak bir bedel karşılığında dağıtmakla yükümlü olacaklardır. Bu yükümlülüğe aykırı davrananlar, dağıtımından kaçındıkları yayının toplam bedelinin yarısı oranında ağır para cezasıyla cezalandırılacaklardır.

Süreli yayınları perakende olarak satışa sunan gerçek veya tüzelkişiler, aynı anda, diledikleri kadar dağıtım şirketiyle anlaşıp, diledikleri yayınları satabilecekler; hiç kimse, bu kişilere rakip yayınları satmama yükümlülüğü getiremeyecek ve bu yayınları satmama koşullarına bağlı olan veya bu sonucu doğuracak şartlarda bulunamayacaktır.

23 üncü maddedeki bu düzenlemenin, artık, dağıtım noktasında tekelleşmenin tehlikeli bir boyut olmaktan çıkmasını sağlayacağı açıktır.

Değerli arkadaşlar, yine, 25 inci maddede yapılan yeniliklerle, süreli yayınların dağıtımının durdurulması, makinelere el konulması, yayınların kapatılması gibi uygulamalara da son verilerek, bu konu yeniden ele alınmıştır. Soruşturma için, her türlü basılmış eserin en fazla 3 adedine cumhuriyet savcısı ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kolluk kuvvetlerinin el koyabileceği, Türkiye dışında basılan süreli veya süresiz yayın ve gazetelerin, yukarıda belirtilen suçları içerdiklerine ilişkin kuvvetli delil bulunması halinde, bunların, Türkiye'de dağıtılması veya satışa sunulması, Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine, sulh ceza hâkiminin kararıyla yasaklanabileceği şeklinde yeniden düzenlenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından  kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özkul, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

KERİM ÖZKUL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, elbette, görüşmekte olduğumuz Basın Kanunu Tasarısıyla, sadece bu konularda yenilikler getirilmemektedir; basılmış eserleri tahrip ve bozma, yeniden yayım, dava süreleri gibi pek çok konuda yenilikler yapılmış ve basınımızı rahatlatacak özgürlük alanları genişletilirken, halkımızın doğru bilgiyi alması noktasında da önlemler alınmıştır.

Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; gerek yasanın muhatabı basın kuruluşlarının gerek basınla ilgili meslek örgütlerinin yaptığı yorumlar da gösteriyor ki, görüşmüş olduğumuz yasa tasarısının, toplumsal uzlaşmayı maksimum derecede sağlayabildiğini, basın kanunları açısından dünyadaki örnekler arasında başarılı bir yasa olarak yerini alacağını söylemek hiç de zor olmayacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, görüşmekte olduğumuz Basın Kanunu Tasarısına Grup olarak destek vereceğimizi belirtir, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkul.

Birleşime, saat 20.45'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.41

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.45

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER :Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Suat KILIÇ (Samsun)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

456 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Basın Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Adalet Komisyonları Raporları (1/781) (S.Sayısı : 456)  (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının tümü üzerinde, söz sırası, şahsı adına, Tokat Milletvekili Resul Tosun'a aittir.

Buyurun Sayın Tosun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RESUL TOSUN (Tokat) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 456 sıra sayılı Basın Kanunu Tasarısı üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum.

AK Parti, Türkiye'deki hem Anayasanın hem de ona bağlı olarak çok sayıdaki yasanın, tüm yasaların, yönetmeliklerin gözden geçirileceğini programına derc etmiş ve söylemişti. 22 nci Dönemde Büyük Millet Meclisi, hakikaten, belki son yılların en önemli değişikliklerini yapmış, demokratikleşme istikametinde çok ciddî adımlar atmış, içeride ve dışarıda her kesimden takdir toplayan fevkalade değişiklikler yapmıştır. Bu itibarla, muhalefetiyle İktidar Partisiyle bu dönem Meclisini en içten duygularımla bir kez daha kutlamak istiyorum.

Bu yeni düzenleme 456 sıra sayılı Basın Kanunu Tasarısı ki, bu tasarı kanunlaştığı takdirde, basılı eserlerle, basınla ilgili temel sayılabilecek yasalardan en önemlisi olacaktır. Bu yeni düzenleme de, yine, AK Partinin programında yapacağını vaat ettiği düzenlemelerin en önemlilerinden birisidir. Bunu, elbirliğiyle Meclise getirildikten sonra, iktidarıyla muhalefetiyle tartışarak bugüne kadar getirdik.

Halen yürürlükte olan 5680 sayılı Yasa, hepinizin bildiği gibi, ellidört yıllık bir yasa. Bugüne kadar birçok değişiklik yapılmış, yamalı bohçaya dönmüş, hatta, bazen bu değişikliklerin dozajı artmış ve basın mensuplarının, artık, yakasından düşmesi gereken bir yasa haline dönüşmüştür, eskimiştir. Aksak topal giden bu yasa, nihayet bugün değiştirilmek üzere önümüze getirilmiştir.

Basın için Anayasamızda da, mevcut yasalarda da "hürdür" denilmesine rağmen şunu da üzülerek belirtmemizde fayda vardır ki, Meclis her ne kadar son derece demokratik yasalar çıkarsa da, yasaları uygulayanların kafalarında demokratikleşme gerçekleşmediği zaman, yasaya rağmen birtakım insanların, yazarların, düşünürlerin, fikir adamlarının -ki, hâlâ bugün bir arkadaşımızın mahkeme kapısında olduğunu biliyorum, duruşmaya çıkmıştır- mahkûm olduğunu ve şu anda da kimi yazarların, fikir adamlarının, maalesef, cezaevlerinde bulunduğunu hep birlikte biliyoruz, görüyoruz, üzülerek okuyoruz. Bu münasebetle, biz, bu değişen yasaların ruhuna uygun şekilde uygulanmasının da en samimî takipçileri ve talipleri olmak durumundayız.

Bu arada şunu da ilave etmekte fayda var: Bazı internet sitelerinde "şu anda hapishanededir" diye, biryığın, yüzlerce isim listesi yayımlanmaktadır ki, bunlar da aldatıcı olmasın; çünkü, şu anda hapiste bulunan gerçek gazetecilerin sayısının kaç olduğunu kesin olarak bilmiyoruz. Bunların çok fazla olmadıklarını biliyoruz; ama, takip eden davalar var; maalesef, sayısını bilemiyoruz, tespit edemiyoruz. Sivil toplum örgütlerimizden, cemiyetlerimizden, konseyimizden talep ettik, sayısını tam olarak bilemiyoruz; ama, bazı sitelerde "bunlar gazetecidir, şu anda hapishanededir" diye yayımlanan ve ülkemize, özellikle dış dünyada, âdeta, tüm gazetecileri kodese tıkıyormuş izlenimini verdiren bu isimlerin aldıkları cezalara baktığınız zaman da, çoğunun, Terörle Mücadele Yasasından yargılandığını ve gazetecilik yaptığı için değil de, gazeteci sıfatıyla başka bir suç işlediği için hapishaneye düştüğünü görüyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 456 sıra sayılı yasa tasarısı hazırlandı. Yeni yasa tasarısı hazırlanırken, biz, Değerli Bakanımızın ve deneyimli bürokratlarının, bu konuda, hakikaten, çok ciddî mesailer sarf ettiklerini biliyoruz. Bu yasa tasarısı üzerinde -Mecliste sarı basın kartı taşıyan belki birkaç gazeteciden biriyim- her maddesinde uzun uzun çalışmış bir arkadaşınızım.

Bu noktada, ben, Bakanlığımızı ve Bakanlığın bürokratlarını, uzmanlarını, yaptıkları çalışmalardan dolayı da, unutmadan, her şeyden önce kutlamak istiyorum, kendilerine teşekkür etmek istiyorum.

Ayrıca, bu yasa tasarısı hazırlanırken, basınla ilgili tüm sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin alındığını ve onların da bu yasa tasarısına katkıda bulunduklarını, katılımcı bir yasa tasarısı olduğunu da bütün arkadaşlarımız, komisyonların üyeleri biliyorlar.

Ben, burada bir de itirafta bulunmak istiyorum: Adalet Komisyonuna bu tasarı geldiğinde, görüşmeye başladık ve bir müddet sonra denildi ki: "bu tasarıyı alt Komisyona sevk edelim." Ben fevren, hemen, geçmiş dönemlerde  altkomisyonun ne anlama geldiğini bildiğim için, altkomisyona sevk edilen yasa nasıl olsa çıkarılmıyor diye bildiğim için itiraz ettim; şimdi bitirelim bunu, altkomisyona giderse bu tasarı kalacak dedim. Adalet Komisyonunun AK Partili, CHP'li bütün üyeleri ayağa kalktılar "hayır, sana katılmıyoruz, bizim komisyonumuz öyle bir komisyon değildir" dediler. Ben görmeden inanmam dedim ve altkomisyona sevk edildi ve altkomisyonda ben de bulundum. Adalet Komisyonuna bütün sivil toplum örgütleri de geldiler, bu tasarıyla ilgili görüşlerini belirttiler, tekliflerini getirdiler, eleştirilerini getirdiler. Onların da katılımı kayıtlarda vardır; tutanakları aldığınızda göreceksiniz. Bu tasarı, sadece hükümet tarafından, sadece vekiller tarafından dayatılan, getirilen bir tasarı olmayıp, aynı zamanda, Türkiye'deki ilgili tarafların, resmî-sivil tamamının görüşlerine başvurularak hazırlanmış bir tasarı olması hasebiyle de bugüne kadar getirilen tasarılar içerisinde son derece katılımcı bir şekilde hazırlanmış tasarıdır.

Altkomisyonun çalışmalarına da katıldım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) -  Bu bir itiraf, değil mi?

RESUL TOSUN (Devamla) - İtiraf ediyorum dedim ya Sayın Anadol, baştan. Dinlemiyorsun ama, bak; dinliyorum dedin, orada şimdi...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Dinliyorum... Dinliyorum...

RESUL TOSUN (Devamla) - Altkomisyonda değerli arkadaşlarımızla oturduk. Ben de bir milletvekili olarak çalışmalara katıldım ve altkomisyonda -ben tespit ettim- irili ufaklı tam 19 tane değişiklik yaptık. Şimdi itiraf ediyorum ve kutluyorum; Adalet Komisyonunun altkomisyonları hakikaten yasaları çıkarmama değil, yasayı daha güzel bir şekilde çıkarma komisyonuna dönüşmüştür. Bu, hem Adalet Komisyonumuz için hem de 22 nci Dönem Millet Meclisimiz için bir kıvanç vesilesidir.

Bu münasebetle, bu itibarla, yeni yasa, daha çağdaş, daha özgürlükçü, daha insaflı ve hem basın kuruluşlarını hem de toplumu daha fazla düşünen, yararını koruyan, çıkarını koruyan bir yasa olmuştur, öncekiyle mukayese edilemeyecek kadar faydalı bir yasadır.

Burada ben İktidar Partisi mensubu bir milletvekili olarak bu yasanın güzelliklerinden, getirdiği artılardan, kendi tespitlerimi söylemek istemiyorum; bir sivil toplum örgütümüzün Adalet Komisyonunda yaptığı tespitleri madde madde, müsaadenizle okuyorum. Diyor ki bu sivil toplum örgütümüz: "Katılımcı tasarı kesinlikle yeni açılımlar getiriyor.

Örneğin:

1- 12 Eylül askerî rejiminden kalan ek ve geçici maddeleri kaldırıyor.

2- Süreli yayınların kapatılması, dağıtımının durdurulması, baskı makinelerine el konulması dönemi son buluyor.

3- Sorumlu müdürün eser sahibiyle birlikte yargılanması yolu kapatılıyor.

4- Bildirimler güvenlik birimlerine değil Cumhuriyet Başsavcılığına veriliyor.

5- Soruşturma için en çok üç gazete ya da dergiye el konulabiliyor.

6- Haber kaynağını açıklamama ve tanıklığa zorlamama hakkı yasal bir güvenceye bağlanıyor."

Bence, bu tasarının en güzel maddesi, en mükemmel maddesi de 12 nci maddesidir. Bu sivil toplum örgütümüz de bunu buraya açıkça derc etmiş.

Basın suçlarında hapis cezası yerine -bu da çok önemli, değerli arkadaşlar- para cezası uygulaması getiriliyor. Hapis cezası kalkıyor; sadece iki maddede var, yeri gelince onunla ilgili de konuşacağım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Tosun, toparlar mısınız.

RESUL TOSUN (Devamla) - Ayrıca, düzeltme ve cevabı yayımlamama, basılmış eserleri tahrip eylemleri dışında para cezaları hapis cezasına çevrilemiyor. Kişilik haklarının korunması, düzeltme ve cevap hakkına işlerlik kazandırılması amaçlanıyor. Sorumlu müdürlük için kısıtlılık ve kamu hizmetinden yasaklılık dışında hapis cezasına çarptırılmamış olmak koşulu terk ediliyor, sorumlu müdürlerde yurttaşlık koşulu da kaldırılıyor, Türkiye'de ikamet koşulu yeterli sayılıyor. Beyanname vermemeyle ilgili yine bir son madde var ki... Değerli arkadaşlar, şu okuduğum tespitlerin tamamı benim tespitim değil bir milletvekili olarak; basınla ilgilenen, hepinizin bildiği bir sivil toplum örgütünün, yasa tasarısıyla ilgili tespit ettiği olumlu hususlardır.

Bu yasa tasarısı, hakikaten, çok daha çağdaş, çok daha modern, hem basın kuruluşlarını hem toplumu düşünen, adalete, eşitlik ilkesine riayet eden, öncesiyle mukayese edilemeyecek kadar güzel bir yasa tasarısıdır.

Ben, Sayın Eraslan'ın, burada getirdiği eleştirilerden bir kısmına katılıyorum; onu da söyleyeyim. Bu yasayı yaptık; ama "tamamıyla mükemmeldir" diye iddia edersek orada yanılırız; çünkü, arada, bazı, basını ilgilendirdiği halde, buraya koyma imkânını bulamadığımız maddeler de oldu; ki, bir kısmına Sayın Eraslan temas etti.

Ben, süremi tamamladım; ilerleyen maddelerde, yine, lüzum ettikçe söz alacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tosun.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, Grup adına konuşan Sayın Eraslan gibi, bizim de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasa tasarısını desteklediğimizi açıklamakta fayda görüyorum.

Değerli arkadaşlar, yaklaşık ellidört yıldır yürürlükte olan 5680 sayılı Yasa, 1950'den bugüne kadar 17 kez değişikliğe uğramış. Tabiî, Türkiye Cumhuriyetinin zor dönemlerinde yapılan değişikliklerle, Basın Yasası, basın özgürlüğünü kısıtlayan ve insanların haber alma özgürlüğünü de bu bağlamda kısıtlayan bir yasa haline dönmüş; o nedenle, ciddî bir değişiklik yapılması gereği ortaya çıkmış. Bu değişiklik, İktidar ve Anamuhalefet Partisinin ortak çalışmasıyla, desteğiyle Genel Kurula gelmiş bulunuyor.

Yasa tasarısının temelinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğü bölümünü düzenleyen 10 uncu maddesi vardır. Yani, bu yasa tasarısının Meclise gelişinde, Mecliste Komisyondaki değerlendirmelerde, bu 10 uncu madde esas alınmıştır. Bu, bütün dünyada, basınla ilgili yapılan düzenlemelerde de esas alındığından, bu şekilde yapılan düzenlemenin daha özgürlükçü, daha demokratik ve çağdaş dünyayla daha entegre olacak bir düzenleme olduğunu da söylemekte fayda görüyorum.

Biraz önce konuşan Değerli Milletvekilimiz Sayın Resul Tosun'un söylediği ayrıntılara teker teker girmeyeceğim; bu tasarıyla yapılan düzenlemeleri çok güzel saydı.

Temelde, demokratikleşme yönündeki bu düzenlemelerin içerisinde, Sayın Tosun'un dediği gibi, ben, bir konuyu da çok önemli sayıyorum; 7 ve 8 inci maddeler, basın alanını idarenin muhatap veya denetiminden çıkarıp direkt yargının denetimine sokmaktadır. Böylelikle, herkesin muhatap olmasının, herkesin hak ve adaletinin korunmasının gerektiği... Bunu sağlayan yargıya böyle bir görevin verilmesiyle basın özgürlüğü de daha kolay sağlanmış olacaktır.

Ancak, bazı konularda, karşı olduğum demeyeyim de, değerlendirilmesi gereken, kısmen karşı olduğum konular var; bunlar para cezalarıyla ilgili. Tasarının 15 ve 21 inci maddeleri arasındaki toplam 7 maddede para cezaları öneriliyor. Bu cezalarla ilgili, kural olarak, yerel süreli yayın, bölgesel süreli yayın ve yaygın süreli yayın ayırımı yapılmış ve bütün maddelerde, bölgesel ve yaygın süreli yayınlarla ilgili alt sınırlar konulmuştur; ancak, bu yayınlara konulan alt sınır ile yerel süreli yayınlara konulan alt sınır arasındaki oran, bugün, Türkiye'deki gazetelerin gücü, malî olanakları, tirajları dikkate alındığında, çok da adaletli değildir. Neden değildir; örneğin, 18 inci maddeye göre, cevap ve düzeltme hakkının yasaların gösterdiği şekilde yerine getirilmemesi durumu karşısında 10 milyar liradan 150 milyar liraya kadar ceza veriyoruz; bölgesel süreli yayınlarda en az 20 milyar liradan, yaygın süreli yayınlarda da 50 milyar liradan aşağı olmamasını düzenliyoruz. Şimdi, sonuç olarak, yaygın süreli yayın 50 milyar lira, yerel yayın 10 milyar lira... Yani, düşünüyorum, işte, ulusal yayınlardan, yaygın süreli yayınlardan bir Milliyet Gazetesinin, 300 000 - 500 000 tiraj yapan bir gazetenin 50 milyar lira cezaya muhatap olduğu bir yerde, Artvin'in Livaneli Gazetesinin, yani 1 000 veya 2 000 tiraj yapan ve basacak parayı bile bulmakta zorlanan bir yerel gazetenin 10 milyar lira gibi bir rakamla cezalandırılmasının, hak ve nasfet ölçülerine uymadığı kanaatindeyim. Bu nedenle, bu 7 maddede -teker teker söyleyeyim; alt sınır 15 inci maddede 500 000 000 lira, 16 ncı maddede 1 milyar lira, 18 inci maddede 10 milyar lira, 19 uncu maddede 2 milyar lira, 20 ve 21 inci maddelerde 1'er milyar liradır- bu alt sınırın, bu koşullar dikkate alınarak, 500 000 000 lirayla sınırlandırılmasını öneriyorum.

Tasarı, tabiî, komisyona geldiği halinden farklı çıktı; ancak, sanıyorum 5 inci maddeyle ilgili bir hata yaptık. 5 inci maddenin (b) bendinde, gazetelerin, yayın organlarının sorumlu müdürüyle ilgili olan koşullardan biri "Türkiye'de ikametgâh sahibi olmak ve devamlı oturmak" şeklindeydi. Bu, Türk vatandaşları için konulan bir koşuldu. Biz, bu değişikliği yaparken, yabancılarla ilgili düzenleme yapalım derken, Türk vatandaşlarıyla ilgili bu koşulu kaldırmış olduk. Yani, bugün, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup Türkiye'de oturmayan, ikametgâhı olmayan veya devamlı oturmayan bir kişi sorumlu müdür olur; ancak, bunun sakıncaları var. O nedenle, sanıyorum bir hata yaptık; (b) bendinin tekrar gündeme alınarak, Türk vatandaşları için aranan koşulların içerisinde, ikametgâh ve devamlı oturmak...

RESUL TOSUN (Tokat) - O şekilde bir önerge verdik.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla)- Yani, verildiyse ben de memnun olurum; bunun, bu şekilde düzeltilmesinde fayda var.

Diğer taraftan, bu, milletvekilliğiyle ilgili, sorumlu müdür olma konusunda da, komisyondaki değerlendirmede bazı problemler yaşandı. Komisyona gelen halinde, sorumlu müdür milletvekili ise, dokunulmazlığı söz konusu olduğu için, dokunmamızı gerektiren durumda birine dokunabilmek için, ona bir sorumlu müdür yardımcısı atanması önerilmişti. Bu paragraf tamamen çıkarıldı; yani, artık, milletvekili sorumlu müdür olabilir; ancak,  dokunulmazlık nedeniyle, sorumlu müdüre uygulanacak cezaî müeyyidenin muhatabı da olmayacak. Efendim, bu, basın özgürlüğüne uygun değil... Tabiî, basın özgürlüğü deyince; bir, basın-yayın sahibi veya çalışanı veya eser sahibi olarak bir özgürlük var; bir de, kullanılan bu özgürlüğün zarar verdiği kişilerin haklarını koruyan özgürlük var; yani, bu ikisinin arasındaki denge... Bu anlamda, bir milletvekili, böyle bir sorumlu müdür olarak üçüncü kişilerin haklarına zarar verirse ona dokunmamak, üçüncü kişiler açısından basın özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğurmaktadır; ama, benim görüşüm, bu paragrafın burada düzenlenmemesi yönünde; çünkü, bu kadarını göze almamız lazım. Eğer bir yabancıya, yani, Türk vatandaşı bile olmayan yabancı birine sorumlu müdür olma hak ve yetkisini veriyorsak, milletvekilinden bunu sakınmamamız lazım. Her ne kadar, yeni düzenlemede, aslında, milletvekiline sorumlu müdürlüğün önünü kapatmıyoruz deniliyorsa da, benim görüşüm kapatıldığı yönünde; ama, sanıyorum, bu konuda da bir önerge var; zaten, bu önerge de verilmek zorunda; çünkü, kanun tasarısının gerekçeleri ile maddeleri arasında çelişki var. Biz, bu paragrafın varlığına göre gerekçelerimizi yazmışız. Çünkü, gerekçelerimize bakarsanız, sorumlu müdürler var; oysaki, madde metinlerinde sorumlu müdür yok; zaten o çelişkinin de giderilmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, son olarak -fazla da vaktim kalmadı- bu yasanın adı Basın Yasası. Eğer bu yasanın adı basın özgürlüğü yasası olsaydı, şimdi söyleyeceklerimi talep etmeyecektim; ama, eğer bu, Basın Yasası ise, sadece basının devletle olan ilişkisini ve basınla hakları zayi olan üçüncü kişilerin ilişkilerini düzenlemek yeterli olurdu. Bu yasanın adı Basın Yasası ise, bence bu yasanın içerisinde -bunları da tartıştık; her ne kadar özel yasalarda düzenlenmesi önerilmiş ise de- bana göre, editöryal bağımsızlığın sağlanmasının da, basında tekelleşmenin önlenmesinin de ve 5953 sayılı Yasada düzenlenen basın çalışanlarının haklarının da -basının anayasası içerisinde- düzenlenmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Benim diyeceklerim bu kadar. Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Bu yasayı destekliyoruz.

Saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çorbacıoğlu.

Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Basın Kanunu Tasarısı üzerinde Hükümetimizin görüşlerini ifade etmek için huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, toplumsal hayat için çok temel yasalardan birini bu akşam görüşmekteyiz. Aynı zamanda, demokratikleşme sürecinde de çok önemli bir adım atacağız, bu yasayı geçirerek.

Ben, komisyonda değerlendirmeler yapan, katkıda bulunan, burada konuşmalarıyla katkı sağlayan değerli arkadaşlarımın hepsine teşekkür ediyorum.

Hükümet olarak biz, hükümet programımızda ve hatta Partimizin seçim beyannamesinde hep şunu ifade ettik: Daha açık bir toplum oluşturmak için elimizden gelen çabayı göstereceğiz; daha açık, daha şeffaf, daha demokratik bir toplum... İşte, Yüce Meclisimizin büyük katkılarıyla, desteğiyle, bu yönde çok önemli adımlar atılmıştır, önemli yasalar çıkarılmıştır ve bunların birçoğunun uygulamalarının sonuçlarını da şu anda görüyoruz.

İşte, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, bilindiği gibi, bu önemli kanunlardan biridir. Vatandaşın, devlette, kamuda, yerel yönetimlerde ne olup bittiğini öğrenmesinin yolunu açmıştır ve kamu kurumlarımız ve yöneticileri de, vatandaşa her tür bilgi ve belgeyi verme zorunluluğundadır.

Şimdi, bunu niçin ifade ediyorum; Basın Kanunu, aslında, buna paralel, birbirini tamamlayan, önemli kanunlardan biri; yani, esas olarak, basını daha özgür kılma, basına daha fazla faaliyet alanı açma ve vatandaşın daha fazla bilgi edinmesini sağlama, vatandaşın olup bitenleri öğrenme, doğru haberleri, doğru bilgileri alma hakkının, yine, başka bir boyutu.

Esasen, bilindiği gibi, artık, basın özgürlüğü, sadece basına verilen bir özgürlük veya sadece basına verilen bir hak değil, yeni yaklaşımlarda, vatandaşın temel bir insan hakkı olarak algılanmaktadır; yani, vatandaşın bilgi edinme hakkı, vatandaşın doğru haber alma hakkı... Bugün, bu, insan hakları çerçevesinde değerlendirilmektedir; yani, vatandaş olup bitenleri öğrenecek. Bu, temel bir insan hakkı. Basına verdiğimiz özgürlük, aslında, vatandaşa bu imkânı daha fazla sağlamak anlamına geliyor.

Görüşmekte olduğumuz bu Basın Kanunu Tasarısı üzerinde konuşan değerli konuşmacılar, gerçekten -çok teşekkür ederim- önemli özelliklerini ifade ettiler. Ben, konuşmamı çok uzun da tutmayacağım; sadece, süreci biraz ifade etmek istiyorum.

Bu tasarı hazırlanırken mümkün olabildiğince paylaşmacı, her kesimin görüşünü alan ve o şekilde olgunlaştırarak bu safhaya getiren bir yöntem izledik. Bildiğiniz gibi, 2003 yılında, 20-21 Şubat tarihleri arasında bir "İletişim Şûrası" toplanmıştır. Bu şûraya, hemen hemen, basınla ilgili bütün kesimler, basın mensupları, basın meslek kuruluşları, iletişim hukukçuları, akademisyenler ve kamu kurumlarında bu işle ilgilenenler davet edilmiştir ve bu çalışmaların temeli orada atılmıştır; yani, iletişim hukukumuzu, iletişim hayatımızı ilgilendiren bütün konular bu şûrada tartışılmıştır ve bu şûrada ortaya çıkan görüşler, hem doküman olarak, iki büyük cilt kitap olarak yayımlanmış -şu anda çok önemli bir referans kaynağıdır- hem de bu tasarılara temel görüşler bu şûradan çıkmıştır. Daha sonra, önce Basın Kanunu Tasarısı hazırlanmış ve kamuoyuna açıklanmış, gelebilecek bütün görüşlere açık olduğumuz ifade edilmiş ve gelen bütün görüşler de, yine değerlendirilmiştir. Yani, kısaca şunu ifade etmek istiyorum: Bu kanun tasarısının hazırlanmasında olanca çaba gösterilmiş, demokratik süreç işletilmiş ve bütün katkılar alınmaya çalışılmıştır. Onun için, bugün, gerçekten, genelde paylaşılan, hem ülkemizden hem de ülke dışından olumlu tepkiler aldığımız bir tasarı ortaya çıkmıştır.

Tabiî, bu, iletişim hukukumuzun temel yasasıdır; yani, yazılı basınla ilgili, basılı malzemeyle ilgili temel yasadır. RTÜK Kanunu, TRT Kanunu gibi diğer kanunlarımız vardır; onlar da huzurunuza, Meclisimize getirilecektir; onlar üzerindeki çalışmalarımız devam ediyor.

Burada ifade edildiği gibi, şu anda yürürlükte olan 5680 sayılı Basın Kanunu, çok partili hayata geçildiği 1950 yılında yasalaşmıştır. Gerçekten, o günün şartlarında çok ileri bir adımdır, büyük bir boşluğu doldurmuştur, basına çok geniş bir alan tanımıştır; fakat, bu geçen süre içerisinde, özellikle demokrasinin kesintiye uğradığı devrelerde Basın Kanununa müdahalede bulunulmuştur ve bu müdahaleler de genelde olumsuz şekildedir; yani, özgürlükleri biraz daha kısıtlayan şekildedir. Zaten, bütünlüğü de bozulmuştur. Onun için, bu kanunun bir an önce yeniden hazırlanması gerekiyordu. Biz, burada, bu tasarıyla eski Basın Kanununu değiştirmiyoruz, yepyeni bir Basın Kanunu Tasarısı huzurunuza getirmiş bulunuyoruz.

Peki, Basın Kanunu Tasarısında önplana çıkarabileceğimiz temel yenilikler nelerdir diye şöyle kısaca değinecek olursak -bir kısmını arkadaşlarımız ifade ettiler- şunları söyleyebiliriz: Mevcut Basın Kanununda, 2002 yılında yapılan değişiklikle, cezalar çok ağırlaştırılmıştı, gerçekten, basın özgürlüğünün özünü zedeleyecek derecede ağırlaştırılmıştı; burada, bu cezalar önemli oranda hafifletiliyor ve düşürülüyor.

Burada, özellikle yerel medyanın korunmasıyla ilgili önemli adım atılıyor. Değerli konuşmacılarımız Sayın Eraslan ve Sayın Çorbacıoğlu, yerel medyayla ilgili konuları gündeme getirdiler. Yani, bakın, Hükümet olarak bizim ve Meclis olarak sizin hep beraber katkınızla, yerel basına getirdiğimiz iki önemli kolaylık vardır; birincisi, biliyorsunuz, Devlet İhale Kanunu, yerel basının ihale limitlerini çok düşürmüştü. Hep beraber, çabayla, bu kanunu değiştirerek yerel basının ihale limitlerini yükselttik -bu, yerel basının en önemli gelir kaynağıdır- yerel basın o imkâna kavuştu ve yerel basın, o sayede rahatlamıştır.

Şimdi, biz, burada ikincisini getiriyoruz; yerel basın, bölgesel basın ve yaygın basın -ulusal basın diye de niteleniyor- diye bir ayırımı getiriyoruz ve bunu netleştiriyoruz, bunun tanımını getiriyoruz. Bu tanımı niye getiriyoruz; daha sonra uygulanacak müeyyideleri de, ona göre, hem kanunda belirleyelim hem de yargı önüne geldiğinde bu ayırımı gözönüne alsın diye. Onun için, burada, para cezalarını düşürürken, özellikle alt tabanlar, daima, yerel basın içindir.

Şimdi, bu cezalar, halen, biraz yüksek görülüyor olabilir. Aslında, ben, mevcut kanun ile bizim getirdiğimiz tasarı arasında, uygulanan veya öngörülen ceza miktarlarıyla ilgili şöyle örnekler vereyim:

Basılmış eserde zorunlu bilgileri göstermeme... Yani, formalitelerden birisi aslında. Mevcut kanunda bunun cezası 10 milyar liradan 50 milyar liraya kadar ağır para cezasıdır, bizim getirdiğimiz tasarıda 500 000 000 liradan 20 milyar liraya kadar ağır para cezasıdır. Bu kadar büyük düşüşler var.

Yine, beyanname vermeme 10 milyar liradan 30 milyar liraya kadar para cezasıyken; bizim tasarımızda 1 milyar liradan 10 milyar liraya kadar düşürülmüştür. Böyle ciddî bir düşürme vardır ve maddelerde de bu görülecektir. Bu tabanlar, yani, en düşük olanlar yerel basını gözeterek düşük alınmıştır; onu özellikle ifade etmek istiyorum.

Bu tasarıda ikinci önemli özellik şu: Mevcut kanunda bu saydığıma benzer cezalar, eğer, ödenmediği takdirde hürriyeti bağlayıcı cezaya çevriliyordu, hapis cezasına; bu tasarıda bunların hepsi kaldırılıyor. Bir istisnası var; cevap ve düzeltme hakkını yayımlamama... Yargı kararı olduğu halde cevap ve düzeltme hakkını yayımlamama durumunda yüksek para cezası getiriliyor ve aynı zamanda, ödenmezse de, bu, hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilebiliyor. Yani, böyle çok önemli bir değişiklik getiriyoruz. Para cezasıyla yetiniliyor ki, bunlarda uygulama oranı da oldukça yüksektir, bizim tespitlerimize göre.

Değerli milletvekilleri, burada üçüncü olarak özellikle üzerinde durmak istediğim konu şu: Tabiî, basın özgür olmalı, basına mümkün olabildiğince özgürlük verilmeli. Biz de, bu tasarıda, çalışan bütün arkadaşların katkısıyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesinin ikinci paragrafında öngörüleni sınır olarak aldık. Zaten, bütün Avrupa hukukunda da, basın hukukunda da, genelde, o madde ya aynen yer alıyor veya atıfta bulunuluyor. Onun dışında bir sınır yok özgürlüğe; fakat, bir konu çok önemli, takdir edersiniz; özgürlüğün sorumsuz kullanılması halinde, özellikle kişilerin ve toplumun zarar görmesini engelleyecek tedbirleri de almak gerekiyor. İşte, buradaki tek tedbir, cevap ve düzeltme hakkının, bu hakkın kullanılmasının güçlendirilmesi şeklindedir. Bu, çok önemlidir. Basın özgürlüğü kadar, toplumda yaşayan bireylerin, toplumun, insanların haysiyet ve şerefinin korunması da önemlidir. Bir defa, basında, bir insanla ilgili, haksız yere, yanlış bir haber çıkarsa, o insanın hayatı, ondan sonra değişebilmektedir, etkilenebilmektedir. Onun için de, cevap ve düzeltme hakkı çok insanî bir haktır. Yanlış bir haber, yalan bir haber çıktıysa, insanlar bunu düzeltme imkânına sahip olmalıdır ve basın-yayın kuruluşları da bunu yayımlamalıdır.

Bugün uygulamada şöyle örnekler var: Bazen, basın etik ilkelerine bağlı basın kuruluşları veya kişiler, zaten, yargıya intikal etmeden, gelen düzeltme taleplerini yayımlıyorlar; bu, güzel bir şey. Yani, etik içinde değerlendirilebilecek güzel bir uygulama. Fakat, bazen de, yargı kararıyla gelmiş cevap düzeltme metni bile şartlara uygun şekilde yayımlanmıyor; ya yeri değiştiriliyor ya puntosu değiştiriliyor veya zamanında yayımlanmıyor. Onun için, bu tasarıda bunlar garantiye alınıyor ve basın özgürlüğü ile insan ve toplumun korunması arasındaki o hassas denge böylece sağlanmaya çalışılıyor ve tek cezası düşürülmeyen, bir miktar yüksek tutulan cevap ve düzeltme hakkını yayımlamama cezasıdır. O yüksek tutulmuştur gerçekten ve ayrıca, hatta bir ek müeyyide getirilmiştir; cevap ve düzeltme hakkı yayımlanmazsa, şartlara uygun şekilde yayımlanmazsa, başka iki gazetede yayımlanmakta bu cevap ve düzeltme hakkı ve bunun da bedeli, yayımlamayan basın-yayın kuruluşundan alınmaktadır.

Ayrıca, hatırlayacaksınız, daha yeni yapılan anayasa değişikliğinde, matbaa araçlarına el koyma, müsadere gibi müeyyideler zaten Anayasadan da çıkarılmıştı. İşte, artık, ilkel sayabileceğimiz, gazete kapatma, matbaa araçlarına el koyma gibi müeyyideler burada da kaldırılıyor, öngörülmüyor ve tabiî, basın mesleğinde çalışanlar için, özellikle, haber kaynağını saklı tutma hakkı özenle burada korunuyor; hatta, mahkemede tanıklıktan bile kaçınabilir, tanıklık yapmayabilir, haber kaynağını saklı tutabilir; bu, gazetecilik mesleğinin uluslararası standartları içinde özenle korunan bir ilkesidir.

Dağıtım tekelini engelleyecek tedbirler alınmıştır, güçlendirilmiştir.

Burada, tabiî -dile getirildi- eser sahibinin sorumluluğu bu tasarıda esas alınıyor; yani, basılı malzemelerde eser sahibi sorumlu. Aslında, mevcut kanunda da esas olarak eser sahibi sorumlu; fakat, orada, aynı zamanda, sorumlu müdür de dahil oluyor. Burada ise, özellikle Avrupa hukukunda yeni, yaygınca benimsenen ve yerleşen, bir yazıyı yazan, bir haberi yazan esas olarak sorumlu tutuluyor.

Burada şöyle bir yanlış anlama var... Tabiî, muhabirler esas basın emekçileridir, onlar hepimiz için çok değerlidir, bu işin en meşakkatli yükünü taşıyanlardır "muhabirlerin haberleri editörlerce değiştirilirse" diye muhabirlerimizden bu tür düşünceler geldi; bu, değerlendirildi, üzerinde çalışıldı, fakat, buna, kolay da çözüm bulamıyorsunuz. Yani, neticede, haberi yazan, haberinin kaynağına, haberinin unsurlarına ve haberinin doğruluğuna dikkat etmek durumundadır. Eğer haberi değiştirildiyse editörlerce, zaten, o sorumlu değildir o zaman, onun cezaî bir sorumluluğu da yoktur. "Sorumlu müdür sorumludur" deseniz bile, orada, eser sahibinin sorumluluğu zaten kalkmıyor; ama, her iki durumda da eser sahibi, özellikle muhabirler için, kendi haberinin değiştirildiğini ispatlamanın bir yolunun bulunması gerekiyor. Yani, yeni tasarıyla getirilen fazla bir şey yok; her zaman eser sahibi sorumlu, ama, bir ortak sorumluluk.

Şimdi, biz, Avrupa hukukuna uyum açısından, eser sahibini özellikle sorumlu tutuyoruz; yani, her satırını yazan, onun farkında olsun ve sorumluluğunu da taşısın anlamında.

Genel olarak, tabiî, başka özellikler sayılabilir; burada, arkadaşlarımız da belirttiler. Tabiî, özellikle iki husus üzerinde Sayın Eraslan, Sayın Çorbacıoğlu durdular; bunlardan biri, tekelleşmeyle ilgili konudur. Basında yoğunlaşma sorunu, önemli bir konudur; doğrudur; fakat, biz, bunu, özellikle, tabiî, bu tasarıyı hazırlarken gözönünde tutmak zorunda olduğumuz Avrupa iletişim hukuku içerisinde de çok değerlendirdik, örnekleri inceledik, incelettik. Esasen, Basın Kanunu, bizim, şu anda, Avrupa Birliği uyum sürecimizin de önemli kanunlarından biridir. Bu konu, genelde, ticarî bir olay ve ticarî bir hak ve genelde de, rekabet hukuku içerisinde değerlendiriliyor.

Radyo ve televizyonlarla ilgili konu, radyo ve televizyonların yayınını düzenleyen kanunlarda düzenleniyor; onun için, Basın Kanunu içerisinde bunun bir örneği yok. Onun için, bu konu burada değerlendirilmemiştir.

İkinci konu ise, basın çalışanlarının haklarıyla ilgili editöryal bağımsızlık konusu. Bunu, aslında, Sayın Milletvekilimiz de ifade ettiler; bu, ayrı bir kanun, 5953 sayılı Kanun. Bu kanun, aslında, çok olumsuz bir kanun değil; şu anda aksaklıklar varsa, uygulamadan geliyor. Bu kanun iyi bir kanun; fakat, biz, yine de, bu kanun üzerinde, şu anda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

... çalışmalarımızı başlattık, onu da yakında huzurunuza getireceğiz.

Yine, aynı, paylaşımcı, demokratik süreç içerisinde, basın çalışanlarıyla ilgili, basın çalışanlarının haklarıyla ilgili tasarı üzerinde de çalışıyoruz.

Ben, tekrar, bu önemli toplumsal kanun tasarısıyla ilgili destekleriniz için, emekleriniz için teşekkür ediyor, hayırlı olsun diyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

BASIN KANUNU TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemektir.

Bu Kanun basılmış eserlerin basımı ve yayımını kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Haluk Koç söz istemişlerdir.

Sayın Koç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Basın Kanunu Tasarısının -ki, oldukça önemli bir kanun tasarısı- 1 inci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, madde, amaç ve kapsamı belirtiyor; çok kısa, anlamlı, vurucu bir tümce: "Bu kanunun amacı, basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemektir." Anlamı oldukça vurgulayıcı.

Şimdi, demokratikleşme yolunda gerçekten önemli adımlar atılıyor Türkiye'de, sancılı da oluyor bazıları; fakat, atılması gereken adımlar atılıyor. Bu konuları, mutlaka bir yerlerden talimat alarak, emir alarak, onlara uyum sağlamak amacıyla değil, kendi toplumumuzu demokratikleştirmek, kendi insanımızın hak ettiği değerler içerisinde yaşamasını sağlamak için yaptığımızı biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak başından beri söylüyoruz, zaman zaman bunu sizler de dile getiriyorsunuz, hepimiz kabul ediyoruz.

Değerli  arkadaşlarım,  şimdi,  bakın,  bu demokratikleşme iddialarıyla çelişen bazı durumları -Basın Kanunu Tasarısı nedeniyle, bu konuyla ilgili olarak, 1 inci madde kapsam ve amacı belirttiği için- dikkatinize getirmek istiyorum.

Şimdi, hiçbir demokratik ülkede rastlanmayan bazı hususlar gelecek. Bu özgürlük kapsamı içerisinde çizilen sınırların dışındaki birtakım uygulamaları, birtakım gelişmeleri paylaşmak istiyorum sizlerle.

Bunlardan bir tanesi, yasanın sonlarına doğru gelecek, bir değişiklik önergesi biz hazırladık "yürürlükten kaldırılan maddeler" kısmında, son bölümde; sayın grup başkanvekili arkadaşımla konuştuk, "o, bununla ilgili değil, başka bir kanunla ilgili" dedi; ama, bunu, özellikle basın özgürlüğü bakımından sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu, şu: Bakın, 1961 yılı, kabul edilen 195 numaralı Kanun ve bunun 49 uncu maddesi, başlığı "Müeyyide" ve burada Basın İlan Kurumu -ki, siyasî iradeye bağlı olarak çalışan bir kamusal yapı- yayın yapan kuruluşların yayın içeriğini inceleyerek, eğer, kendisine verilen çizgiler içerisinde bir aykırılık saptarsa, o basın kuruluşunu iki ay resmî ilan almamakla cezalandırabiliyor; müeyyide dediği bu.

Şimdi, bu "Basın İlan Kurumu" olarak adlandırdığımız, bir siyasî iradeye bağlı olan bir kamu kuruluşu tarafından... Sayın Oktay Ekşi'nin dün ifade ettiği ya da bugün telefon konuşmamızda belirttiği bir benzetmeyle -patenti ona ait- söyleyeceğim: Şimdi, bir lokantanın, bir belediye zabıta ekibi tarafından kirliliği tespit edilerek faaliyetten men edilmesi söz konusu olabilir yasal çerçeve içerisinde;  ama, bir kamu kuruluşunun, siyasî iradeye bağlı olarak çalışan bir kamu idaresinin, özgürlüğü sağlandığı iddia edilen bir basın organının yayın içeriğini inceleyerek onu gelirinden mahrum etmek gibi bir eylem içine girmesi, basın özgürlüğüyle bağdaşan bir hüküm değildir. Bunun, 195 sayılı Basın İlan Kurumu Kanununun bu müeyyide olarak adlandırılan 49 uncu maddesinin, mutlaka değiştirilmesi gerekiyor, iptal edilmesi gerekiyor, yürürlükten kaldırılması gerekiyor. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum; bir.

Şimdi, bir diğeri, amaç ve kapsam... Değerli arkadaşlarım, Anayasanın 28 inci maddesinin amir emri de bu; yani "basın hürdür, sansür edilemez."

Değerli arkadaşlarım, bakın, ortak paylaştığımız birçok noktayı söyledik. Şimdi, kısa, yakın zamana dönelim. Sayın Başbakanın Basın Müşaviri Sayın Ahmet Tezcan, iki önemli olayda bu getirilmek istenen ya da yaratılmak istenen ortama çok ters düşen bazı açıklamalarda bulundu; bunlardan bir tanesi, Sayın Başbakanın Atina ziyareti sırasında Sayın Eşinin çekilen fotoğraflarıyla ilgili basına verdiği, bir talimat çizgisinde, bir sansür şeklinde yorumlanabilecek bir açıklamaydı. Tabiî ki, bir başbakanın kendi yaşamı da, bir bakanın kendi yaşamı da, sayın eşlerinin yaşamları da kamusal alandır; siyaset bu çünkü. Ben, o şekilde bir manzarada, yani, o konuda hiçbir yorum yapmıyorum; sadece, Başbakanlık Basın Müşavirinin basına bu şekilde bir sansür telkin edişinin uygun olmadığını ifade etmek istiyorum.

Bir diğeri: Bakın, Cumhuriyet Gazetesinin Başyazarı ve imtiyaz sahibi Sayın İlhan Selçuk'a, yine, aynı kişinin, yakın bir zaman içerisinde yazdığı, Cumhuriyet Gazetesinin siyasî çizgisini eleştiren, çok ağır cümleler içeren bir yazı. Yani, bir Başbakanlık Basın Müşavirinin görev kapsamı içinde midir bu teklinler?! Getirmek istediğimiz özgürlük ortamından bahsediyoruz; uygulamadaki çelişkileri de burada ortaya koymak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, RTÜK uygulamaları ayrı, onunla ilgili olarak Sayın Bakan değindiler, daha farklı yasal çerçeveler hazırlanacağını ifade ettiler.

Tabiî, yaşadığımız çok örnek var; mesela, Ulusal Kanalla ilgili yaşadığımız bir olay var. Ulusal Kanal da, biliyorsunuz, bir şirketten kiralanan bir televizyon kanalı. Yargının verdiği karara rağmen, sırf, bu RTÜK'ün -basın deyince, ben, görsel ve yazılı medyayı birden alıyorum- Türk Telekomun kelime oyunlarına sığınarak, bunun yayın hakkını savsaklaması olayı. Bunu, Türkiye daha yeni yaşadı. Yani, hoşumuza giden yayın organını, yasal bütün ek desteklerle, belirli çerçeveler içerisinde desteklerken, diğerleriyle ilgili de -basın özgürdür, sansür edilemez veya 1 inci maddede söylediğimiz gibi, bu özgürlüğün kullanımını düzenleyen bu yasa tasarısı gündemdeyken- yakın zamanımızda bu şekildeki yanlış uygulamaları dile getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir diğer önemli konu -Sayın Bakan değindiler- madde 28'deki "18 inci ve 22 nci maddelerdeki suçlar dışında bu Kanunda öngörülen suçlar için hükmedilen para cezaları, hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilemez" ifadesi; yani, o para cezası ödenmezse -18 ve 22'de- dolaylı olarak üç sene hapis geliyor.

Şunu ilke olarak kabul etmek zorundayız: Basın suçu, hapis cezasıyla, hürriyeti kısıtlayıcı bir cezayla karşılanmaz, karşılanmamalı. Burada bir haksızlık söz konusuysa, karşılıksız mı kalmalı? Burada verilen para cezası ödenmiyorsa, savsaklanıyorsa, kamu alacaklarını tahsille ilgili birçok yasa çıktı, önemli uygulamalar, yaptırımlar var; bunun benzeri, o kişinin mal varlığından bunun tahsiline dönük bir ek maddî yaptırımla da karşılanabilir düşüncesindeyim. Yani, buradaki hapis cezası bize yakışmıyor değerli arkadaşlarım. Hoşunuza gitsin gitmesin, benim hoşuma gitsin gitmesin, bu ülkede, eğer, bir gazeteci, bir basın suçu nedeniyle hapis cezasıyla cezalandırılıyorsa, o zaman, hangi müktesebattan, hangi uyumdan, hangi standartlardan, nelerden bahsettiğimizi çok iyi tartışmamız lazım.

BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Koç, biliyorsunuz, düzeltmeyle ilgili.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bakın, bu, fikir suçu değil, idarî uygulama suçu.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Kuzu, kısaca 18 ve 22; detayına inmedim.

Değerli arkadaşlarım, bence çok önemli iki konuya değineceğim. Demokratik bir toplum ve Türkiye'de, maalesef, hâlâ yaşadığımız, tam demokratikleşme tartışmalarının içindeyken, tüm ağırlığıyla yaşadığımız, geçmişte çok daha ağır yaşadığımız, medya-ticaret-siyaset üçgeni ve ilişkiler. Türkiye bunu düzene koyamadıktan sonra, Türkiye bu şeytan üçgenini bozamadıktan sonra, inanın ne siyaseti şeffaflaşır ne medya sahipliği şeffaflaşır ne yayın ilkesi şeffaflaşır ne orada çalışan basın emekçisi özgür olabilir ne de bizim çıkardığımız yasalar, güzel tümceler ve tanımlamalar dışında, bir anlam ifade edebilir.

Medya-ticaret-siyaset... Şimdi, düşünebiliyor musunuz, Türkiye'de, bir medya kuruluşu, neden ille banka kurmak istiyor? Bir medya kuruluşu niçin banka kurmak istiyor? Değerli arkadaşlarım, niçin siyasete el atıyor? Niye siyaseti oluşturmaya, kendi ticarî çıkarlarına göre siyaseti etkilemeye çalışıyor? Şimdi, bu medya kuruluşunun -görsel ya da yazılı- elindeki tüm yayın imkânlarını, kendi ticarî çıkarlarına göre oluşturmayacağını ve toplumu bilgilendirme görevinin çok ötesinde, toplumu yönlendirme ve kendi çıkarlarına göre oluşturma şeklinde bir yayın politikası izlemediğini bana söyleyebilir misiniz?! Bu, Türkiye'nin ayıbı olarak burada duruyor. Bunu, Rahmetli Uğur Mumcu çok söyledi, çok çizdi, bedelini yaşamıyla ödedi. Bu üçgeni kıramadıktan sonra, inanın, süslü cümlelerle avunmak zorunda kalırız.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bunu, çok boyutlu olarak değerlendirmek mümkün. Şimdi, düşünce ve ifade özgürlüğünün, basın yoluyla kullanılmasını, çeşitli hükümlerle, burada yasal güvence altına almaya çalışıyoruz. Şimdi, Basın Yasasının sadece basın ile devlet arasındaki ilişkileri belirlememesi gerekiyor. Şimdi bu özgürlüğün kullanılması bakımından mutlaka tek başına basın ile devlet arasındaki ilişkilerin özgürleştirilmesi çabası, halkın, demin söylediğim üçgen devam ettiği sürece, doğru, yansız, şeffaf ve tam demokratik bir bilgilenme sürecine kavuşmasını maalesef sağlayamıyor.

Değerli arkadaşlarım, konuşmacı arkadaşlarım Sayın Eraslan, Sayın Çorbacıoğlu, Sayın Bakan da bu konuya değindiler. Bu konuda adım atmak zorundayız. "Avrupa'daki örneklerini inceledik" dedi Sayın Bakan. Şimdi Basın Yasasında yapılacak değişiklik, şimdi söyleyeceğimiz tekelleşmeyle ilgili birtakım sakıncaları belki bu yasa kapsamında değerlendirmeyi olanaklı kılmıyor; ama, en kısa sürede mutlaka bu basında tekelleşmeyle ilgili, siyaseti zora sokan, siyasetin saygınlığını azaltan bu ilişkileri en aza indirecek yasal düzenlemeleri de bu Meclis mutlaka yapmak zorundadır. Değerli arkadaşlarım, bunu eşzamanlı yapsak çok daha iyi olur.

Bakın, şimdi basın yayın işletmesinin hisse sahipliğini belli oranlarla sınırlayan, birden fazla basın yayın organına sahipliğe sınırlama getiren, basındaki sermayenin saydamlığının sağlanmasını olanaklı kılan -bakın, bu son derece önemli- basındaki sermayenin şeffaflığını açıklayan, bunu olanaklı kılan; bir diğeri, gizli ortaklıkları, muvazaalı ortaklıkları ortaya koyan... Türkiye'de bunları yaşamıyor muyuz değerli arkadaşlar? Çeşitli medya kuruluşlarının muvazaalı ortakları yok mu, gizli ortakları yok mu? Bunlar isim olarak söylenmiyor mu?! Bütün bunları; devlet ihaleleriyle ilişkileri bakımından mutlaka tahdit getiren, sınır getiren düzenlemeleri yapmak zorundayız.

Şimdi medya-ticaret-siyaset dedim, bir şeytan üçgeni çizdim. Demokratikleşme önündeki en büyük engeli söyledim, şeffaflık, saydamlık önündeki en büyük engeli söyledim.

Şimdi, bakın, medya-ticaret-siyaset; çok tekrar ettim. Bunun ticaret ayağı... Eğer, devlet ihalelerine giriyorsa, elinde medya organı varsa, siyasetle iç içeyse, bu, saygın bir demokratik yaşam tarzı değil değerli arkadaşlar.

Bunu, eşzamanlı olarak halletmek zorundayız. Şu anda iktidar sizsiniz ve bu görev de sizin omuzlarınızda. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu yönde atılacak her adımı, her adımı desteklemeye hazır olduğumuzu bir kere daha ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, en önemli konu, basın çalışanları.

Şimdi, basın çalışanları, bu alanda, belki de Türkiye'de en az hakka sahip olan, belki de hiç hakkı olmayan bir emekçi kesim.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, medya sahipleri ile sahip oldukları medya kuruluşlarında çalışan basın emekçilerinin arasındaki ilişkinin, mutlaka, çalışanlar lehine düzenlenmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum, toparlıyorum...

Basın çalışanlarının, medya sahiplerinin elinde rehine olarak kalmamaları lazım, özgür insanlar olmaları lazım, özgür haber üretebilmeleri lazım, demin söylediğim ticaret ilişkisinde, onlar emeklerini harcamamaları lazım.

Değerli arkadaşlarım, bunlar iyi niyetli uyarılar. Bu konuların, tekelleşmeyle ilgili yasal girişimde, basın çalışanlarının haklarının teslim edilmesi konusunda getirilecek olan düzenlemede, RTÜK Kanununda yapılacak düzenlemelerde, mutlaka, net bir şekilde ele alınması lazım; ancak o zaman, 1 inci maddedeki, yani, üzerinde söz aldığım maddedeki bu kanunun amacı gerçekleşebilir. Yani, bu kanunun amacı, basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını sağlamaktır. Bu özgürlüğü, ancak bu şekilde sağlayabilir ve bu şekilde kullanabiliriz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Resul Tosun...

RESUL TOSUN (Tokat) - Söz hakkımı kullanmıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 2. - Bu Kanunun uygulanmasında;

a) Basılmış eser: Yayımlanmak üzere her türlü basım araçları ile basılan veya diğer araçlarla çoğaltılan yazı, resim ve benzeri eserler ile haber ajansı yayınlarını,

b) Yayım: Basılmış eserin herhangi bir şekilde kamuya sunulmasını,

c) Süreli yayın: Belli aralıklarla yayımlanan gazete, dergi gibi basılmış eserler ile haber ajansları yayınlarını,

d) Yaygın süreli yayın: Tek bir basın-yayın kuruluşu tarafından aynı isimle basılan ve her coğrafi bölgede en az bir ilde olmak üzere, ülkenin en az yüzde yetmişinde yayımlanan süreli yayın ile haber ajanslarının yayınlarını,

e) Bölgesel süreli yayın: Tek bir basın-yayın kuruluşu tarafından basılan ve en az üç komşu ilde veya en az bir coğrafi bölgede yayımlanan süreli yayını,

f) Yerel süreli yayın: Tek bir yerleşim biriminde yayımlanan süreli yayınlar ile haftada bir veya daha uzun aralıklarla yayımlanan yaygın ve bölgesel yayınları,

g) Yayın türü: Süreli yayınların yaygın, bölgesel ve yerel yayın türlerinden hangisinin kapsamında olduğunu,

h) Süresiz yayın: Belli aralıklarla yayımlanmayan kitap, armağan gibi basılmış eserleri,

ı) Eser sahibi: Süreli veya süresiz yayının içeriğini oluşturan yazıyı veya haberi yazanı, çevireni veya resmi ya da karikatürü yapanı,

j) Yayımcı: Bir eseri basılmış eser durumuna getirip yayımlayan gerçek veya tüzel kişiyi,

k) Basımcı: Bir eseri basım araçları ile basan veya diğer araçlarla çoğaltan gerçek veya tüzel kişiyi,

l) Tüzel kişi temsilcisi: Yayın sahibi veya yayımcının tüzel kişi olması halinde bu tüzel kişiliğin yetkili organı tarafından, yöneticiler arasından belirlenen gerçek kişiyi veya kamu kurum ve kuruluşlarınca belirlenen gerçek kişiyi,

ifade eder.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Yozgat Milletvekili Sayın Emin Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu akşam Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi, basını görüşüyoruz, basın özgürlüğünü tartışıyoruz ve bununla ilgili bir yasayı bu akşam çıkaracağız; ancak, bu konuyu görüşürken Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Türk basınının gerçek sorunlarına eğilmiyoruz. AKP sözcüleri, Sayın Bakan çıktı burada güzel konuşmalar yaptı ve basın özgürlüğünü sağlıyoruz anlamında kelimeler etti.

Şimdi, Türk toplumu da bizi izliyor. Bu akşam bu yasayı çıkaracağız, daha sonra Cumhurbaşkanı onaylayacak ve yürürlüğe girecek. Buradaki milletvekili arkadaşlarımız inanıyor mu, gerçekten Batılı anlamda bir basın özgürlüğü Türkiye'de sağlanacak mı? Bence hiç alakası yok. Ben yirmi küsur yıl basında çalışmış, muhabirlik yapmış, siyasî partiler ve Parlamento muhabirliği yapmış bir insanım ve ben sizlere basındaki, Türkiye'deki gerçek durumu bazı örnekler vererek hatırlatmak ve konuya değinmek istiyorum ve sorun nasıl çözülmelidir  konularında belli ışık tutmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, gerçek anlamda günümüzde basın özgürlüğü, bir toplumun, halkın, bilgi edinme hakkını tam anlamıyla sağlamak, doğru bilgiye ulaşmasını sağlamaktır. Bizlerin, hükümetlerin en önemli görevleri budur; ancak, son yıllarda, özellikle yirmi otuz yıldır medyamızda bu durum söz konusu değildir. Batılı anlamda halkı bilgilendiren, aydınlatan bir medya maalesef yok. Medya-ticaret-siyaset ilişkisi nedeniyle, medya kuruluşları, özellikle seçimlerde ve çeşitli dönemlerde, iktidara gelecek partileri veya iktidarları destekleyerek, halkı yönlendirme yönünde yayınlar yapmaktadır. Geçmiş iktidar dönemlerinde de bunu yaşadık. Türkiye'de çok büyük sıkıntılar ortaya çıktığında, bankalar hortumlanmaya başlanıldığında, hiçbir gazetede "bankalar hortumlanıyor, soyuluyor, Türk Milleti çok büyük yüklerin altına sokulacak" diye manşet veya haber gördünüz mü?! Maalesef görülmedi; çünkü, bazı medya patronları da bu işin içindeydi. Arkasından gelen, Türkiye'yi büyük borçlara sokan, Türkiye'yi ekonomik krizlere sokan iktidarları, medyanın nasıl desteklediğini hep beraber izledik. Türkiye büyük bir süratle krize sürüklenirken, o dönem bazı medya ve gazeteler "75'lik devrimciler" diye manşetler atıyordu ve arkasından medya alacağını aldı, arkasından da aynı başbakanlar için "şöyle kirli; tırnağı kirle doldu, böyle oldu, şöyle oldu" diye haberler yapılmaya başlanıldı. Şimdi, siz iktidardasınız, tüm medya kuruluşları sizi destekliyor. Hiç merak etmeyin, sizle de işleri bittiğinde, aynı haberleri sizler için de yapacaklardır.

Burada, hep beraber el ele vermeliyiz ve gerçekten, Batılı anlamda, bir medyanın çalışmasını hep beraber sağlamalıyız. Sadece bu yasayı çıkararak medyanın özgürleşmesi, medyanın bağımsız olması sağlanamaz. Medya deyince, acaba, Sayın Bakanımız ve milletvekillerimiz, medya patronlarını mı anlıyor? Tüm dünyada örnekleri var. Medya deyince, eğer, özgür, bağımsız, tarafsız bir medya olacaksa, önce, basın çalışanlarıyla işe başlamalıyız. Basın çalışanlarının, köşeyazarlarının özgür olmadığı bir medya özgür olabilir mi, tarafsız olabilir mi?! Peki, bunu yapmak için ne gerekli; önce, basın çalışanlarını güvence altına almamız gerekir. Ben, beklerdim ki, AKP Hükümeti, Sayın Bakan, bu yasadan önce, basın çalışanlarını güvenceye alacak yasalar getirmeliydi. O zaman, sevinerek, sizleri, avuçlarımız patlayıncaya kadar burada alkışlardık.

Yine, siz, daha önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun tüm uyarılarına rağmen, buradan bir İş Yasası çıkardınız. O dönemde uyarılarda bulunduk; ancak, hiç kimse dinlemedi. Arkasından ne oldu; bazı örnekler vereceğim.

Yine, Türkiye'de, büyük bir medya kuruluşu, bir gazetemiz, televizyonumuz, bu yasaya dayanarak gazetecileri sürgüne gönderdiler. Bir sabah, ilgili gazetenin temsilcisi, gazeteci arkadaşları çağırdı; o gazetede yirmi yıl, onbeş yıl, on yıl görev yapmış gazeteci arkadaşları çağırdı, önlerine yeni sözleşmeler uzatıldı; denildi ki: "Bu sözleşmeyle geçmiş haklarınızdan vazgeçin, onbeş yirmi yıllık emeklerinizden vazgeçin, alacaklarınızdan vazgeçin, bu sözleşmeyi imzalayın, işinize devam edin." Bunu kabul etmeyen 13 arkadaş Diyarbakır'a sürüldü. Bir bayan arkadaşımızın, görev yeri, on gün aralıklarla -Silopi'den tutun güneydoğunun çeşitli illerine- durmadan değiştirildi.

Şimdi, durum bu iken, gazeteci arkadaşların emekleri korunmadan, iş güvenceleri sağlanmadan basın özgürlüğü sağlanabilir mi?! Çalışanların iş güvencesinin olmadığı tek ülke bu bölgede Türkiye'dir. Gazetecilerin sendikasının olmadığı tek ülke Türkiye'dir. Türkiye, bundan on onbeş yıl önce, basında daha iyi durumdaydı. Gazete patronları, tüm gazetelerdeki sendikalı arkadaşlara "ya işi tercih edeceksin ya sendikayı" dedi. Bugün, Fransa'da durum nedir, Hollanda'da durum nedir? Sayın Bakanımız, onlara baksın, inceleme yapsın. Oralarda, önce gazeteciler sendikasına üye olmayan gazeteciler, gazetelerde çalışamıyor. Önce gazetecinin işgüvenliğini sağlayacağız ki, arkasından tarafsız haberleri, gerçek haberleri bu toplumda göreceğiz. Türkiye krizlere sürüklenirken, Türkiye soyulurken, yolsuzluklar her tarafı sararken, maalesef, gazetelerimizde Türk toplumunu uyaran haberleri göremedik. Ben de o gazetelerde çalıştım; her gün işten atılma korkusuyla yatıp kalktık. Ya patronun ya gazetenin genel yayın müdürünün ya da temsilcinin istediği haberleri yapmak zorundasınız; yoksa, yaptığınız haberi ya çöpe atarlar ya da ertesi gün işinizi kaybedersiniz.

Değerli arkadaşlar, AKP ve Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu cesareti göstermeli, önce basın çalışanlarını güvence altına almalıdır; bunu yapmadan, gerçekten basında hiçbir şeyi düzeltemeyiz; iş bununla başlamalıdır diyorum ve Sayın Bakandan da bu yönde çalışmalar yapmasını rica ediyorum.

Yine son günlerde bir gerçeği daha yaşadık; şimdi, burada, basın özgürlüğünü savunuyoruz. Bildiğiniz gibi, banka hortumlamaları ve başka nedenlerle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, bazı yayın organlarına el koydu. Bu yayın organlarından birisi de Star Gazetesidir, Star Televizyonudur. Hepiniz biliyorsunuz, bu gazete, el konulmadan önce, AKP'ye muhalif bir gazeteydi; el konulduktan sonra, devletin kontrolüne geçtikten sonra, bu gazete, bugün, tamamen AKP'nin yayın organı haline gelmiş bir gazete oldu. Bunu, başta AKP kabul etmemelidir. Bir gazete, dünyanın neresinde, onbeş günde, yirmi günde, yayın politikasını, bu kadar, 180 derece değiştirebiliyor?! Bu gerçeklere bakıp, bu gerçekleri değerlendirerek kabul etmememiz gerekir.

Yine, bu gazetede -kısa sürede gördük- çeşitli köşeyazarlarımız vardı. İbret verici bir duruma bakın; eğer, hükümete muhalifse, AKP'ye muhalifse, o köşeyazarlarının, o gazetecilerin haberleri konulmadı. Bir Taşkın Şenol vardı; hükümete muhalif görüşleri vardı; her gün köşeyazısını yazıyor, gazete yönetimine teslim ediyor, ertesi gün bekliyor ki, gazetede yazım çıkacak, yazı çıkmıyor. Böyle bir şey kabul edilebilir mi?! Belli bir süre sonra da, yirmi küsur yıl bu kuruluşa hizmet etmiş arkadaşın iş akti feshediliyor, tazminatları ödenmiyor; devlet bunu kabul edebilir mi?! Devlet bunu kabul ederse, ilgililer, yetkililer bunu kabul ederse, Türkiye'de basın özgürlüğünü nasıl sağlayacağız?! Yine, aynı gazetede, çok sayıda arkadaşımız, devletin elinde bulunan bir gazetede, tazminatsız olarak kapı önüne bırakıldı; yine, aynı gazeteye, başka köşeyazarları, başka muhabirler alındı.

Artık, Avrupa Birliğine girme iddiasında olan bir Türkiye, bu Türkiye'nin hükümetleri, bakanları, milletvekilleri, bu tür şeyleri kabul etmemelidir. Her şeye objektif gözle bakacağız ki, Türkiye'yi düzelteceğiz. Türkiye'nin bugüne nasıl geldiğini hepimiz biliyoruz. Eğer gerçekten tarafsız medya olsaydı, gerçekten halkı bilgilendiren medyalar olsaydı, Türkiye'de yanlış hükümetler işbaşına gelemezdi, yanlışlıklar bu ölçüde alıp başını gitmezdi.

Hükümetler geldiklerinde, gazeteler, medya, patronlar, gizli ilişkiler "bizi destekliyor, işlerine göz yumalım..." Sonuç, olan Türkiye'ye oluyor. Eğer medya, Türkiye'de, Batılı anlamda bir medya olsaydı, yolsuzluklar bu ölçüde Türkiye'nin en ücra köşelerine kadar yayılabilir miydi? Bir uyarı göreviyle bunun önüne geçilemez miydi? Ama, maalesef, Türkiye'de bunlar olmadı. Bu noktaya geldikten sonra, AKP yöneticileri ve Hükümetinin, artık buna bir son verme zamanının geldiği duygusuyla, Cumhuriyet Halk Partisiyle beraber bu çalışmaları yapmasının zamanı gelmiştir değerli arkadaşlarım, yoksa, burada basın özgürlüğünü sağlayan kanunu çıkarıyoruz, bu kanunla sadece kendi kendimizi avuturuz. Basın özgürdür, hürdür, sansür edilemez; öyle mi acaba; bu çıkınca bu işler tamamen olup bitecek mi, buna inanan arkadaşımız var mı içimizde? O zaman bu kanunu çıkaralım, biz de destekliyoruz, daha önceki kanuna göre bir adım ileride ve o nedenle ben de olumlu oy vereceğim; ancak, basın çalışanlarıyla ilgili, diğer konularla ilgili kanunu da en kısa sürede buraya getirip, tartışıp, çıkarmamız lazım.

Bir RTÜK Yasası vardı. O RTÜK Yasasında "medya patronları devlet ihalesine giremez" hükmü vardı. Türkiye'de kıyamet koptu, kanun olmasına rağmen medya patronları enerji ihalelerine girip ihale aldı, açık kanun hükmü olmasına rağmen... Arkasından da, RTÜK'teki o hüküm, yine onların istekleriyle değiştirildi. Buna bir son vermek gerekiyor. Bu ilişkiler bitirilmeden, özgür medyaya, bağımsız medyaya ulaşamayız arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

EMİN KOÇ (Devamla) - Sözlerimi burada bitirirken, hepinizi saygı ve sevgilerle selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Madde üzerinde, şahsı adına Resul Tosun...

RESUL TOSUN (Tokat) -  Konuşmuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Basın özgürlüğü

MADDE 3. - Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.

Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Basın Yasası Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Basınla ilgili konular ve Basın Yasası üzerindeki tartışmalar, kamuoyunda ve Mecliste, daima yoğun ilgi görmüştür. Bugün sakin bir akşamda, oldukça uyumlu bir ortamda, mevcut Basın Yasası üzerinde değişiklikler yapmaktayız. Atılmış olan adımlar, getirilmiş olan düzenlemeler, benden evvel Partim adına söz alan arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, bir ihtiyacı karşılamaktadır.. Belirli iyileştirmelerle atılan adımın, özellikle basın özgürlüğü, basının devletle olan ilişkileri çerçevesinde mevcut bazı sorunların aşılmasında katkı ve çözüm getireceğini görmekteyiz; ancak, konuya daha geniş bir açıdan, daha geniş bir perspektifle bakmanın yararlı olacağını benden evvel söz alan arkadaşlarım da ifade ettiler.

Bilindiği gibi, demokrasilerde yasama, yürütme ve yargının yanında basın, genelde, dördüncü güç olarak tanımlanır. Dördüncü güç olarak altyapısı, iç örgütlenmesi belki şekillenmemiş, belki tam tanımlanmamıştır; ancak, fiilen sistemin işleyişinde, demokrasinin işleyişinde basının ne kadar önemli bir işlevi olduğunu, hem ülkemizin geçmiş  deneyimlerinden hem de dış dünya örneklerinden bilmekteyiz. Bu, hem bizim ülkemizde önemli bir sürecin hem de dış dünyadaki demokratikleşme süreçlerinin  parçasını oluşturmuştur.

Basın, birkaç yönüyle çok önemlidir. Birisi, kamuoyunun oluşturulmasıdır. Kamuoyu, demokrasilerde vazgeçilmez bir olgudur. Ülkemizde yeterince güçlü olmayan kamuoyu sürecinin, Batılı demokrasilerde, sistemin doğru işleyişinde nasıl yönlendirici bir işlev üstlendiğini bilmekteyiz.

Basının ikinci temel katkısı, toplumun doğru bilgilenme hakkına yönelik sorumluluklarıdır. Özellikle günümüzde, bilgi çağında, bilginin çok yoğun olduğu ortamlarda, ilişkilerin çok girift olduğu ortamlarda basının toplumu doğru bilgilendirmesi çok temel bir sorumluluk alanıdır.

 Diğer üçüncü işlevi ise, basının, doğrudan doğruya yasalarla bir sorumluluk üstlenmemiş olmasına rağmen, bir nevi bir denetim aracı işlevi üstlenmiş olmasıdır. Eğer, basın, bu üçünde yeterince teşhis edilmiş, doğru kurallar içinde işliyorsa, ülkede demokrasi çıtasının yükselmesine, sistemin performansının gelişmesine, artmasına ve açıkçası, bugün çok ihtiyacını duyduğumuz temiz siyaset, dürüst yönetim, açık toplum konusunda önemli katkılarda bulunabilme olanağını bize verebilir.

Bu tam böyle olabiliyor mu; tartışmalı, olmadığını biliyoruz; ancak, bizim siyasetçiler olarak görevimiz, basına, demokrasimizin bu kadar önemli olan ayağına, gerekli, daha rahat çalışabileceği ortamı yaratabilmektir.

Benden evvel konuşan arkadaşlarım ifade ettiler. Bu maddenin kendisi de, esasında doğrudan doğruya düşünce, basın özgürlüğüyle ilişkili. Burada çok konuşuldu; yani, düşünceyi ifade özgürlüğü, temel, kaynak özgürlük ve basın özgürlüğü de onun çok doğrudan uzantısı olan bir özgürlük alanı. O nedenle, bu konudaki tıkanıklıkların, eksikliklerin -ki, kendi yakın siyasî tarihimizde bunu çok yaşadık- Türkiye'de, demokrasimizin karnesindeki kırıklıkların önemli bölümünde, basına yönelik yapılan baskılar ve o ortamda basın özgürlüğünün yeterince işlevsel bir alana dönüştürülmemiş olması yatar. Bu bakımdan, basın özgürlüğü, bir anlamda demokrasilerin barometresidir. Eğer baskıcı, diktacı rejimler hâkimse, ilk baskı altına, kontrol altına almak istedikleri kurumun basın olduğuna yönelik birçok örnekleri, hem kendi yakın tarihimizde hem dış ülkelerde yaşadık.

Değerli arkadaşlarım, Anayasamız bunu böyle koyuyor -ifade edildi- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin müteaddit maddeleri basın özgürlüğüne ilişkin tanımlamaları getirmiştir. Biz de bu uluslararası sözleşmelere tarafız. Dolayısıyla, işin gereğini yapmak zorundayız.

Bu yasa tasarısıyla, bu çerçeve içerisinde, yayın organlarının kapatılması, yayının durdurulması, basım aletlerine el konulması, basılmış eserlerin toplatılması konusu yürürlükte olan yasada mevcut olup, bu tasarıyla gündemden çıkarılan düzenlemelerin yapılmasını da olumlu bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, basının, bu genel çerçeve içerisinde, özgürlüğünü kullanabilmesi, yeterince etkin olabilmesi için, dört farklı alanda engellerle karşılaştığını söyleyebiliriz. Bu engellerden biri, kamu otoritesinin baskısıdır. Esasında, bu tasarının temel amacı, kamu ile basın arasındaki ilişkiler alanında daha geniş bir hareket ve özgürlük alanı yaratabilmek. Yani, sansürcü bir anlayışın, bir güdümlü basın yaratmak, sarıbasın yaratmak anlayışının gelişmemiş demokrasilerde çok yaygın olduğunu, bunu, yakın tarihimizde bizim de yaşadığımızı biliyoruz. Burada, bu yasayla, bu konuda, gerek cezalar boyutunda gerekse doğrudan doğruya basın özgürlüğü alanıyla ilgili yapılan diğer düzenlemelerin olumlu olduğunu düşünmekteyiz.

Tabiî, burada, bir şeyin altını çizmek gerekiyor. Devlet otoritesi ile yahut da devlet ile basın arasındaki ilişkide, devlet sırrı konusunun basın özgürlüğü alanındaki konumunun irdelenmesi gerekir. Bizde devlet sırrı, Batı ülkelerine göre daha tabu bir konu halinde bulunmakta. Sübjektif bir kavram devlet sırrı. Eğer, belge, kozmik belge değilse, çok net bir şekilde devlet sırrı olduğuna ilişkin karineler yoksa, bir nevi basını baskı altına almak için, türlü, dolaylı şekillerde, belirli kaynakları veya kullanılan bilgileri, haberleri devlet sırrı olarak tanımlamak daima mümkündür, mümkün olabilmiştir ve bizim devlet geleneğimizde bu vardır. Bizde devlet sırrı, âdeta ilanihaye devam eder, bitmek bilmez, saydamlaşma gelmez. Dolayısıyla, burada, bu tasarıyla, basın özgürlüğüne yönelik, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde mevcut olan diğer o kısıtlama alanları içinde yer alan devlet sırrı kavramına daha bir açıklık getirilmesi ve bunun, devletin elinde bir baskı, bir denetim aracı olarak kullanılmasının yollarının tıkanması gerekir diye düşünüyorum. Yani, devlet sırrı neyin sırrıdır; derin devletin sırrı mı, gerçekten ülkenin çıkarlarına yönelik belirli süre korunması gereken sır mı; netleşmesi gerekir.

İkinci engel alanı -arkadaşlarım ifade ettiler- tekelleşme. Basında tekelleşme bazı ülkelerde var. Bunun en bariz örneklerinden biri İtalya; ama, İtalya, demokratik bir ülke olmakla beraber, değerli arkadaşlarımdan Berlusconi'yi veyahut da İtalya'yı, bir kötü örneği örnek olarak almamalarını tavsiye ediyoruz. İtalya, mafyaya da önderlik yapmıştır, Rönesansa da önderlik yapmıştır; ama, Batı ülkelerinin çok büyük bölümünde, basın içindeki tekelleşmeyi, basın camiasındaki tekelleşmeyi önlemeye yönelik belirli sistemiçi yarışma ortamı ve denetleme mekanizmalarının, Türkiye'de de, bir süreç içinde, tabiatıyla serbest piyasa ekonomisinin işleyiş kurallarını aksatmadan, diğer mevzuat içinde, yani, hâkim durumun kötüye kullanılmaması anlayışı içinde, diğer yasalarda da ele alınması gereklidir diye düşünüyorum.

Arkadaşlarım ifade ettiler, üçüncü temel alan; yasama, yargı ve yürütme arasında kuvvetler ayrımının bir benzerinin medya, siyaset ve ticaret ilişkileri içinde de oluşturulması gerekir. Bu, demokrasimizin en temel sorunlarından biri. Özellikle, bunu, son on yılda yoğun bir şekilde yaşamaktayız. Yozlaşma, derin karanlık ilişkiler ve bu sürecin çerçevesi içinde, sermayenin medyayı, medyanın da siyaseti yönlendirme arayışları ve ona o sonucu yaratan etkileşimler göğüslenmelidir, engellenmelidir, buna yönelik düzenlemeler yapılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, benden evvel konuşan çok değerli arkadaşım ifade etti; biz, siyasetin hep beraber yönlendirilmesini geçmişte çok yaşadık; 28 Mart seçimlerinden evvel, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, çok net olarak yaşadık. Bir bölüm sermaye, bir bölüm medya, siyaseti yönlendirdiler ve açıkça ifade ediyorum -zamanım olmadığı için girmiyorum- bildiğiniz gibi, seçim sonuçlarını etkilediler.

Bu çerçeve içinde, medya-ticaret ilişkileri kapsamında, basının bir toplumsal sorumluluk alanı olduğunu dikkate alarak, yine, bir toplumsal alanda faaliyet gösteren, öyle bir sorumluluğu üstlenen bankacılık sistemiyle olan ilişkilerinde yeni bir düzenleme yapmak kaçınılmazdır. Medyanın bankaların sahibi olma sürecine son verilmelidir; medya patronları, aynı zamanda bankaların patronu olmamalıdır.

Bunun dışında, arkadaşlarımın ifade ettiği, diğer, dördüncü bir basın özgürlüğünü dolaylı olarak etkileyen konu, basın kuruluşu içindeki içdemokrasi mekanizmalarının ve örgütlenme süreçlerindeki işleyişin yetersizliği; yani, basın çalışanlarının konumuyla ilgili durum ve yine, köşeyazarlarının bağımsızlıkları, editöryal bağımsızlıklarına yönelik, yine, benden evvel dile getirilen hususlar düzenleme bekleyen konulardır.

Değerli arkadaşlarım, bir iki gündür televizyonlarda farklı anadilde yayın yapılmakta; devlet televizyonundan yapılmakta. Aynı yayın, tercüme olarak aynı eski haber -galiba bugün ikincisi yapıldı- tekrarlanıyor. Bu, bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 1989 yılından beri öngördüğümüz kültürel çoğulculuğun devamı gibi gözükmekle beraber, bunu, bir devletin yayını yerine, özel alanda, özel televizyonlarda ve özel basında yer alması gereken bir etkinlik olarak görmekteyiz. Bu bağlamda, bu yasa çerçevesi içinde, başka yasayla yapılmış olan düzenlemeye rağmen, oraya, kültürel çoğulculuğun basın için önemini vurgulayan bir ilişkinin, düzenlemenin, bir maddenin konulmasının çok yararlı olacağını düşünmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, toparlar mısınız.

Buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sözlerimi toparlarken şunu ifade etmek istiyorum: Medya, hiçbir zaman, bir iktidara, bugün olduğu kadar yakın olmamıştı; hiçbir zaman, Türkiye'de, medya, Adalet ve Kalkınma Partisinin İktidarına verdiği desteği vermemişti. Biz, sizlere, bu desteğin cazibesine kapılmamanızı tavsiye ederiz; çünkü -belirtmek istiyorum bir muhalefet milletvekili olarak- kralın çıplak olduğu yakında görülecek, basın yazsa da yazmasa da görülecek. Bunu, Türkiye'nin istikrarının bozulması, Türkiye'nin içbarışında yeni sıkıntılar doğması, ekonomik krizlerin beklentisi içinde değil, demokrasimizin sorunlarını aşmasında yeni engeller doğması beklentisi içinde söylemiyorum. Birbuçuk yıllık muhalefet dönemimizde veya sizin iktidar döneminizde, tüm demokratikleşme girişimlerinizi destekledik. Ekonomide kriz doğmaması için, kendimizi eleştirinin uzağında tuttuk; ama, lütfen, basının abartılı, makyajlı yorumlarına kendinizi kaptırmayın ve Türkiye'nin sizden beklediği hizmeti topluma verin.

Değerli arkadaşlarım, bu çerçeve içerisinde, ben, diğer arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, bu eksikliklerine rağmen, bir aşama olarak gördüğümüz Basın Kanunu Tasarısına kabul oyu vereceğimizi ifade ediyor, hepinize en derin teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.

Şahsı adına söz isteyen Resul Tosun, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RESUL TOSUN (Tokat) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bazı CHP'li arkadaşların konuşmalarına bayılıyorum; madde dışında her şeye temas ediyorlar, üzerinde konuştukları maddeyle alakalı herhangi bir konuya temas etmiyorlar; ama, muhalefet, yapacak, hiçbir itirazım yok. Böyle muhalefet dostlar başına. Ben, muhalefetten son derece memnunum. Burada, sadece, Sayın Hacaloğlu, bu maddeyle ilgili, bir devlet sırrı konusuna parmak bastı, o da madde dışında bir konu.O da önemli değil.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısı, Meclisteki bütün arkadaşların da ittifak ettiği gibi, şu anda yürürlükte bulunan yasadan çok daha iyi bir yasa tasarısı; bunda hiç kimsenin kuşkusu yok. Bu yasa tasarısının mükemmel bir yasa tasarısı olmadığını, ben, başta yaptığım konuşmada da söyledim; ama, daha çağdaş, daha modern, daha katılımcı, daha çoğulcu. Aslında, güzel bir yasa çıkarıyoruz; fakat, bizim, işte, Anayasamızdan kaynaklanan, hatta, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden de kaynaklanan ve bu yasa tasarısına da gölge düşürecek, bu maddede, ikinci bir fıkra var.

Şimdi, maddeyi birlikte okuyalım. Maddede deniliyor ki: "Basın özgürdür." Tamam. "Bu özgürlük, bilgi edinme-yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir." Gayet güzel; ama, bir de bundan sonraki bölümüne bakın. Buraya kadar basının özgürlüğünü veriyoruz. Bundan sonraki bölümde de, birtakım sübjektif değerlerle, sübjektif kriterlerle basının sınırlanabileceğini kanunumuza derc ediyoruz. Mesela, bakınız "basın özgürlüğünün kullanılması ancak..." Tıpkı bizim Anayasamızda olduğu gibi; özgürlükleri sayar sayar sayar, sonra "ancak"la başlar, o özgürlüklerin yüzde 90'ını elinizden alır. Bu maddede de aynı şeye şahit oluyoruz. Devam ediyorum "...demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının... "Dikkat buyurun, nedir toplum sağlığı, belli değil.- "... ve ahlakının..." Nedir toplum ahlakı, belli değil. On sene önce, gazetelerde, bayan resimleri yayımlanırdı, birtakım bantlar çekilirdi; şimdi, o resimlere hiçbir bant çekilmiyor. Hangisi toplum ahlakı; on sene önceki mi, şimdiki mi? Gayet sübjektif bir şey. Yine, devam ediyorum. Orada "millî güvenlik, kamu düzeni, devlet sırlarının açıklanmaması -işte, bilmem ne- bunlarla sınırlanabilir" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, üç gündür, Türkiye'de, geleneksel lehçelerle ilgili yayınlar yapılıyor. Ülkemizde, bu geleneksel lehçelerle, Arapça, Kürtçe, Boşnakça, Lazca gibi başka lisanlarda, lehçelerde konuşanlar konuşuyordu; fakat, bunlarla ilgili yayın yasaktı, kaset yayınlamak yasaktı. Bu ülkede, hep, kamu güvenliği, kamu düzeni, devletin bölünmez bütünlüğü vesaire gibi gerekçelerle bunlar yasaklanıyordu; üç gündür kamu düzenine hiçbir şey olmuyor. İnsanlar zaten konuşuyordu, yayınlansa ne olacak yani. Ben, Sayın Hacaloğlu'na katılıyorum; bunun devlet eliyle değil, nasıl yabancı dilde yayın hakkı varsa, bırakın, yabancı dilde yayın yapılsın. Devlet, RTÜK, adam gibi yasa getirsin; orada, devlete millete, topluma zararlı bir yayın varsa, bunun gereğini yapalım; ama biz, bu maddede, bu ikinci fıkrayı getirerek basın özgürlüğünü sınırlandırıyoruz. Muhalefetten bunu beklerdim aslında; şu anda ben muhalefet yapar duruma geldim.

HALUK KOÇ - (Samsun) - Söyledik, duymadınız.

RESUL TOSUN (Devamla) - Sadece devlet sırları Sayın Koç, sadece devlet sırları; onun dışında güzel bir tebliğ dinledik. İtirazım yok; sizden de memnunum yani.

ORHAN ERASLAN (Niğde)- Önündeki sıra sayısına bak, yazılı orada, yazılı.

RESUL TOSUN (Devamla) -Şimdi, arkadaşlar, demokratik haklardan korkmamamız lazım, özgürlükleri insanlara vermekten çekinmememiz lazım. Özgürlükleri tanımak devleti güçlendirir, zayıflatmaz; ama, tabiî, hepimizin eli kolu bağlı. Neden; çünkü, bu madde ve bu fıkra hazırlanırken, Anayasanın 26,27, 28 inci maddeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesi esas alınmış. Ee, bu Anayasa yürürlükte olduğuna göre, ki, bu Anayasanın kökten değişmesi gerektiğini yargının en üst düzeyindeki  insanlar senelerdir bangır bangır bağırıyorlar. Şimdi, bu, 26, 27, 28'e göre düzenlenmiş. Dolayısıyla, yasanın oraya uyumlu olması gerektiğinden dolayı bu fıkra gerekli görülüyor. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine tarafız, imza atmışız; o yüzden, o  gerekçeyle de onu buraya koymak durumundayız.

Benim bu noktada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine de itirazım var. Yani "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi" dediğiniz sözleşme, o da, dörtbaşı mamur, mükemmel, muazzam, eksiksiz bir sözleşme değil ki!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tosun, toparlar mısınız.

RESUL TOSUN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Ama, söylediğim gibi, bu Anayasa yürürlükte, o sözleşmelere imza atmışız, bu yasayı da ona göre çıkarmak mecburiyetinde olduğumuz için bu fıkra buraya eklenmiş. Ben, aslında, bu fıkra çıkarılsın diye bir önerge hazırladım; ama, Salih Kapusuz gözlerini ağartınca, geri çektim.

Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum  Sayın Tosun.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum :

Zorunlu bilgiler

MADDE 4. - Her basılmış eserde, basıldığı yer ve tarih, basımcının ve varsa yayımcının adları, varsa ticarî unvanları ve işyeri adresleri gösterilir. İlân, tarife, sirküler ve benzerleri hakkında bu hüküm uygulanmaz.

Haber ajansı yayınları hariç her türlü süreli yayında, ayrıca yönetim yeri, sahibinin, varsa temsilcisinin, sorumlu müdürün adları ve yayının türü gösterilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Sayın Resul Tosun...

RESUL TOSUN (Tokat) - Konuşmayacağım.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Sorumlu müdür

MADDE 5. - Her süreli yayının bir sorumlu müdürü bulunur. Sorumlu müdür, birden fazla ise her birinin sorumlu olduğu bölüm belirtilir.

Sorumlu müdür olabilmek için;

a) Onsekiz yaşını bitirmiş olmak,

b) T.C. vatandaşı olmayanlar için karşılıklılık koşulu aranmak kaydıyla Türkiye'de yerleşim yeri sahibi olmak ve devamlı oturmak,

c) En az ortaöğretim veya dengi bir eğitim kurumundan mezun olmak,

d) Kısıtlı veya kamu hizmetlerinden yasaklı olmamak,

e) Yüz kızartıcı suçlardan mahkûm olmamak,

Gerekir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun...

RESUL TOSUN (Tokat) - Söz hakkımı kullanmayacağım.

BAŞKAN- Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutup, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

456 sıra sayılı Basın Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin sonuna "sorumlu müdürün Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olması halinde sorumlu müdürlüğü üstlenmek üzere müdür yardımcısı tayin edilir. Sorumlu müdür için bu Kanunda yer alan hükümler, sorumluluğu üstlenen yardımcı için de geçerlidir" fıkrasının eklenmesini teklif ediyoruz.

 

Salih Kapusuz

Yılmaz Ateş

Emin Koç

 

Ankara

Ankara

Yozgat

 

K. Kemal Anadol

 

Abdullah Torun

 

İzmir

 

Adana

BAŞKAN - İkinci ve en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

456 sıra sayılı Basın Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin "Türkiye'de yerleşim yeri sahibi olmak ve devamlı oturmak" olarak değiştirilmesini ve aynı maddenin ikinci fıkrasına "TC vatandaşı olmayanlar için karşılıklılık koşulu aramak" şeklinde (f) bendinin eklenmesini teklif ediyoruz.

Salih Kapusuz                                            Resul Tosun

             Ankara                                                      Tokat

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Katılıyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

"Türkiye'de yerleşim yeri sahibi olmak ve devamlı oturmak" niteliği, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan sorumlu müdürler için de gereklidir. Zira, sorumlu müdür, yazı işlerindeki görevlerini fiilen de yapmak zorundadır. Aksi halde, Türkiye dışındaki TC vatandaşlarının süreli yayının sorumlu müdürü olabilmesinin yolu açılacaktır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

456 sıra sayılı Basın Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin sonuna "sorumlu müdürün Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olması halinde sorumlu müdürlüğü üstlenmek üzere müdür yardımcısı tayin edilir. Sorumlu müdür için bu Kanunda yer alan hükümler, sorumluluğu üstlenen yardımcı için de geçerlidir" fıkrasının eklenmesini teklif ediyoruz.

                                                        Salih Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sorumlu müdürün Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olması halinde, milletvekili dokunulmazlığı gözetilerek, sorumluluğu üstlenen bir sorumlu müdür yardımcısı tayin edilmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Süreli yayın sahibi

MADDE 6. - Gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşları süreli yayın sahibi olabilirler.

Süreli yayın sahibinin onsekiz yaşından küçük veya kısıtlı olması halinde kanunî temsilcisi, tüzel kişi olması halinde ise tüzel kişi temsilcisi hakkında da 5 inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartlar aranır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

BAŞKAN - 7 nci maddeyi okutuyorum:

Beyanname verilmesi

MADDE 7. - Süreli yayınların çıkarılması için, kaydedilmek üzere yönetim yerinin bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcılığına bir beyanname verilmesi yeterlidir. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen kayıtlar alenidir.

Kayıt için verilen ve yayın sahibi, sahibin küçük veya tüzel kişi olması halinde temsilcisi ile sorumlu müdür tarafından imzalanan beyannamede yayının adı ve mahiyeti, hangi aralıklarla yayımlanacağı, yönetim yeri, sahibinin, varsa temsilcisinin, sorumlu müdürün ad ve adresleri ile yayının türü gösterilir.

Beyannameye, 5 inci ve 6 ncı maddelerde yazılı şartların varlığını gösteren belgeler ile yayın sahibi tüzel kişi ise tüzüğünün veya ana sözleşmesinin veya vakıf senedinin bir sureti eklenir.

Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından beyanname ve eklerinin teslim edildiğini gösteren bir alındı belgesi verilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Beyannamenin incelenmesi

MADDE 8. - Beyannamenin ve eklerinin gerekli veya gerçek bilgileri içermemesi veya yayın sahibinin veya temsilcisinin veya sorumlu müdürün 5 inci ve 6 ncı maddelerde yazılı şartlara sahip olmaması halinde, Cumhuriyet Başsavcılığı beyannamenin verilmesinden itibaren bir hafta içinde eksikliğin giderilmesini veya gerçeğe aykırı bilgilerin düzeltilmesini yayın sahibinden ister. Bu istemin tebliği tarihinden itibaren bir hafta içerisinde yerine getirilmemesi halinde, Cumhuriyet Başsavcılığı yayımın durdurulmasını asliye ceza mahkemesinden talep eder. Mahkeme en geç bir hafta içinde karar verir. Bu karara karşı acele itiraz yoluna başvurulabilir.

Beyanname içeriğinde meydana gelen her değişiklik, bir hafta içinde, gerekli belgelerle birlikte yeni bir beyanname ile aynı makama bildirilir.

Birinci fıkra hükmü, değişikliğe ilişkin beyannameler hakkında da uygulanır.

Sorumlu müdürün bu görevden ayrılması halinde, yenisi tayin edilinceye kadar sorumluluk yayın sahibine veya temsilcisine aittir.

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

456 sıra sayılı Basın Kanunu Tasarısının 8 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkrasındaki "bir hafta" ibarelerinin "iki hafta" olarak değiştirilmesini teklif ediyoruz.

 

Salih Kapusuz

Resul Tosun

Mehmet Sarı

 

Ankara

Tokat

Osmaniye

 

Recep Yıldırım

Fatih Arıkan

Zülfü Demirbağ

 

Sakarya

Kahramanmaraş

Elazığ

 

 

Cemal Uysal

 

 

 

Ordu

 

      BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Ankara)- Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Maddede belirtilen bir haftalık süre, kurulma veya taşınma aşamasındaki bir yayın organı için kısa bir süredir. Sürenin kısalığı hem savcılığı hem de yayın organını gereksiz bürokratik işlemlere sevk edebilir. Bu nedenle, sürenin iki haftaya çıkarılması daha uygundur.

BAŞKAN- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma saati : 22.37


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 22.52

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

 

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99 uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

456 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Basın Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Adalet Komisyonları Raporları (1/781) (S. Sayısı : 456) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 9 uncu maddesini okutuyorum:

Süreli yayın sahibinin hakkını kaybetmesi

MADDE 9. - Süreli yayın sahibinin beyanname verdiği tarihten itibaren bir sene içinde süreli yayın yayımlanmaz veya yayımlandıktan sonra yayıma üç yıl müddetle ara verilirse beyanname hükümsüz kalır ve sağladığı hak ortadan kalkar.

556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri saklıdır. Ancak, bu Kanunun yürürlük tarihinde 5680 sayılı Basın Kanunu gereği mevkute neşredenler, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri gereği mevkute neşretmekten alıkonulamazlar.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun...

RESUL TOSUN (Tokat) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Vazgeçti.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Teslim yükümlülüğü

MADDE 10. - Basımcı, bastığı her türlü yayının imzalı iki nüshasını, dağıtım veya yayımın yapıldığı gün, mahallin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim etmekle yükümlüdür.

Bu yükümlülük, basılmış eserin içerik ve biçim yönünden herhangi bir değişikliği içeren daha sonraki basımları ile tıpkı basımları için de geçerlidir.

Basımcıya bu yükümlülüğünü yerine getirdiğine dair bir alındı belgesi verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun...

RESUL TOSUN  (Tokat) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Vazgeçti.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Cezai sorumluluk

MADDE 11. - Basılmış eserler yoluyla işlenen suç yayım anında oluşur.

Süreli yayınlar ve süresiz yayınlar yoluyla işlenen suçlardan eser sahibi sorumludur.

Süreli yayınlarda eser sahibinin belli olmaması veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurt dışında bulunması nedeniyle Türkiye'de yargılanamaması veya verilecek cezanın eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkum olduğu cezaya etki etmemesi hallerinde, sorumlu müdür sorumlu olur. Ancak bu eserin sorumlu müdürün karşı çıkmasına rağmen yayımlanması halinde, bundan doğan sorumluluk yayımlatana aittir.

Süresiz yayınlarda eser sahibinin belli olmaması veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurt dışında olması nedeniyle Türkiye'de yargılanamaması veya verilecek cezanın eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkum olduğu cezaya etki etmemesi hallerinde yayımcı; yayımcının belli olmaması veya basım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurt dışında olması nedeniyle Türkiye'de yargılanamaması hallerinde ise basımcı sorumlu olur.

Yukarıdaki hükümler, süreli yayınlar ve süresiz yayınlar için bu Kanunda aranan şartlara uyulmaksızın yapılan yayınlar hakkında da uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun,buyurun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; çok kısa bir konuşma yapacağım, zamanınızı almayacağım.

Bizim meslekte, gazetecilikte sorumlu müdürler vardır, bir de gazetelerin jeneriklerini okursanız, orada yukarıdan aşağı, genel yayın yönetmeni, editör, yazı işleri müdürü, sorumlu müdür gibi birtakım isimler görürsünüz. Bu gazeteleri, dergileri yöneten, asıl, en üstteki o genel yayın yönetmeni yahut adı editör olan yahut yayın danışmanı olan insandır. "Sorumlu müdür" diye jenerikte adı geçen, sadece mahkemelerde bu cezaların muhatabı olan bir kişi durumundadır. Gazetenin manşetini, yayın yönetmeni ve toplantıda birlikte oturduğu arkadaşlar belirler; bu sorumlu müdür, genellikle bu toplantılara bile katılmaz ya editör ya basın danışmanı, bir adı vardır onun; ama, sıra cezaya gelince, ceza orada bir sorumlu müdüre yüklenir. Bu şunu getiriyor arkadaşlar: Genel yayın yönetmeni herhangi biri hakkında bir yayın yapacak, nasıl olsa cezayı aşağıda bir kişi çekiyor ya sürekli, bu konuda gayet cesur bir şekilde davranılıp kişilik haklarına tecavüzden de çoğu kez kaçınılmıyor, çekinilmiyor. Dolayısıyla, biz bir önerge verdik; burada ben, önergede konuşmamak için şimdi konuşuyorum. Bu sorumlu müdür, aslında basın toplantılarında filan... Hangi haberler girecek, nasıl girecek, nasıl yayımlanacak diye günlük toplantılar yapılır gazetelerde sabahleyin, bu toplantılara bile çoğu kez katılmayan, katılsa bile asıl yetkili olan baştaki insan sorumsuzca hareket ettiğinden dolayı, insan hakları ihlali konusunda ortam açık oluyor ve burada toplumun aslında hukukuna tecavüz edilmiş oluyor. Biz getirdiğimiz, biraz sonra okunacak önergede, sorumlu müdürden sonra "ve yayın yönetmeni, genel yayın yönetmeni, editör, basın danışmanı gibi sorumlu müdürün kendisine bağlı olduğu yetkili de sorumludur" diye bir ibare ekliyoruz; böylece, basın kendisini kontrol edecek, otokontrol yapacak, yukarıdaki insan da, kendisinin sorumlu olduğunu, cezaî müeyyidenin kendisine de uygulanacağını bileceği için, bu yayımlanan haberlerde, yorumlarda daha dikkatli davranacaktır. Önergemiz biraz sonra okunacak.

Hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tosun.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

456 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "sorumlu müdür" ibaresinden sonra "ve yayın yönetmeni, genel yayın yönetmeni, editör, basın danışmanı gibi sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili" ibaresinin; yine, aynı fıkranın son cümlesindeki "sorumlu müdürün" ibaresinden sonra "ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin" ibaresinin eklenmesini teklif ederiz.

Salih Kapusuz                                            Resul Tosun

             Ankara                                                      Tokat

BAŞKAN - Şimdi, en aykırı olan ikinci önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Basın Kanunu Tasarısının 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasına "Süreli yayınlarda..." ifadesinden sonra gelmek üzere "...eser sahibinin eserinin değiştirilerek yayımlanması" ibaresi eklenmiş "belli olmaması" ibaresinden sonra gelen "veya" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

 

Haluk Koç

Emin Koç

 

Şevket Gürsoy

             Yüksel Çorbacıoğlu

 

Samsun

 Yozgat

 

Adıyaman

             Artvin

 

Oya Araslı

N. Gaye Erbatur

 

Hakkı Ülkü

 

 

Ankara

Adana

 

  İzmir

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

Gerekçeyi mi okutayım Sayın Koç?

HALUK KOÇ (Samsun) - Hayır; söz almak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu mesleğin çeşitli kademelerinde çalışan arkadaşlarımız var; siz de muhatap oluyorsunuz; bunlar, çok sık haber hazırlıyorlar alt kademede ve bu haberi, bağlı bulundukları medya organlarının haber oluşturma mutfağına gönderiyorlar. Bu mutfakta, gönderilen bu haber -bir malzeme olarak değerlendirecek olursak- içeriğinin çok daha dışında bir başlıkla, çok daha farklı bir kapsamla yayımlanabiliyor. Yani, alt kademede bu haberi sunan kişi, bu haberi verenden aldığı içeriği doğru olarak yansıtsa bile, mutfakta, farklı bir şekilde karşımıza çıkabiliyor ertesi gün gazetede. Buna sık sık tanık oluyorsunuz. Benim de başıma geldi bu birbuçuk yıllık dönem içerisinde; yani, orada da, söylediklerimden çok daha farklı bir başlıkla bu olayın yansıtıldığına tanık oldum; davalık herhangi bir şey söz konusu değildi; geçti.

Bu başlık, bazen, o yayın organının mutfağında, o haberi veren kişinin tamamen inisiyatifi dışında, haber olan kişinin, kişilik haklarına saldırı boyutunda yer alabiliyor. Şimdi, burada muhatap, o haberi veren kişi oluyor. Şimdi, burada, o mutfakta bu sorumluluğu üstlenen kişinin, yani, daha üst kademedeki kişinin hiçbir cezaî sorumluluğu olmuyor; o, sadece, oradaki manipülasyonu yapıyor ve bunun çarpıtmasını yapıyor; kişilik haklarına saldırıyı, belki, o andaki siyasî beklentisine göre, demin söylediğim o üçgendeki çıkarına göre, o haberi, o şekilde topluma sunmuş oluyor. Muhatap, burada, en alt kademedeki muhabir arkadaş oluyor. Bunun düzeltilmesi için bu söylendi.

Gerekçe olarak da, özellikle süreli yayınlarda, eserin gerçek sahibi, eserin yayımına kadar olan süreçte etkin olamamakta ve haber, yayım sürecinde değişikliğe uğrayabilmektedir. Eserin değiştirilmesi halinde, cezaî sorumluluğun, değiştiren sorumlu müdüre ait olduğu belirtilmektedir. Bu düzenlemeyle, haberin içeriğinin değiştirilmesinin önüne geçilmesi ve kamunun sağlıklı haber alabilmesinin yolunun açılması amaçlanmaktadır;burada hiçbir art niyet yoktur.

Sayın Resul Tosun, Cumhuriyet Halk Partisinden memnun olduğunu söyledi. Değerli arkadaşım, memnun olabilmeniz için, Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı haklı uyarılara da biraz kulak vermeniz gerekmekte, biraz dikkatli olmanız gerekmekte; o zaman, Cumhuriyet Halk Partisinin çok daha yararlı olduğunu göreceksiniz.

Teşekkür ediyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

456 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "sorumlu müdür" ibaresinden sonra "ve yayın yönetmeni, genel yayın yönetmeni, editör, basın danışmanı gibi sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili" ibaresinin; yine, aynı fıkranın son cümlesindeki "sorumlu müdürün" ibaresinden sonra "ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin" ibaresinin eklenmesini teklif ederiz.

                                                        Salih Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Takdire bırakıyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Süreli yayınların gerçek yöneticileri, yayın yönetmeni ya da genel yayın yönetmeni olarak görev yapan yetkililerdir. Sorumlu müdür, genelde, sadece hukuk karşısında sorumlu tutulsun diye ismen görevlendirilen, yayınlar üzerinde fiilen etkisi olmayan şahıslardır. Yayın kararını genel yayın yönetmeni verir, cezayı ise sorumlu müdür çeker. Genel yayın yönetmenlerinin sorumlu olmamaları, hukuk ihlal edici yayınlara cesaret vermektedir. Bu değişiklik, basının otokontrolü için gereklidir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Haber kaynağı

MADDE 12. - Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen Tokat Milletvekili Resul Tosun...

RESUL TOSUN (Tokat) - Konuşmayacağım efendim.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Hukukî sorumluluk

MADDE 13. - Basılmış eserler yoluyla işlenen fiillerden doğan maddî ve manevî zararlardan dolayı süreli yayınlarda, eser sahibi ile yayın sahibi ve varsa temsilcisi, süresiz yayınlarda ise eser sahibi ile yayımcı, yayımcının belli olmaması halinde ise basımcı müştereken ve müteselsilen sorumludur.

Bu hüküm, süreli veya süreli olmayan yayınlarda yayın sahibi, marka veya lisans sahibi, kiralayan, işleten veya herhangi bir sıfatla yayımlayan, yayımcı gibi hareket eden gerçek veya tüzel kişiler hakkında da uygulanır. Tüzelkişi şirketse, anonim şirketlerde yönetim kurulu başkanı, diğer şirketlerde en üst yönetici, şirket ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.

Zararı doğuran fiilin işlenmesinden sonra yayının her ne surette olursa olsun devredilmesi, başka bir yayınla birleştirilmesi veya sahibi olan gerçek veya tüzel kişinin herhangi bir surette değişmesi halinde, yayını devir alan, birleşen ve her ne surette olursa olsun yayın sahibi gibi hareket eden gerçek ve tüzel kişiler ve anonim şirketlerde yönetim kurulu başkanı, diğer şirketlerde üst yönetici, bu fiil nedeniyle hükmedilecek tazminattan birinci ve ikinci fıkrada sayılanlarla birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Resul Tosun...

RESUL TOSUN (Tokat) - Konuşmayacağım efendim.

BAŞKAN - Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun. (Alkışlar)

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Alkışa hiç gerek yok; gecenin bu saatinde, zamanınızı çok almayacağım; hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bu yıl, basın meslek ilkelerinin onbeşinci yılı. Basın Konseyi tarafından 1989 yılında yayımlanan basın meslek ilkeleri şunlar:

"İletişim özgürlüğünü ülkemizde insanca yaşamanın, saydam bir yönetime kavuşmanın ve demokratik sistemin temel koşulu sayan biz gazeteciler:

Kanun koyucunun veya öteki kurum ve kişilerin, iletişim özgürlüğünü kısıtlamalarına, her zaman ve her yerde karşı çıkacağımıza kendi özgür irademizle söz vererek,

İletişim özgürlüğünü, halkın gerçekleri öğrenme hakkının bir aracı sayarak,

Gazetecilikte temel işlevin, gerçekleri bulup, bozmadan, abartmadan kamuoyuna yansıtmak olduğunu gözönünde tutarak,

Basın Konseyinin kendi çalışmaları üzerinde hiçbir dış müdahaleye izin vermeme kararlılığını vurgulayarak,

Yukarıdaki bölümü de içeren basın meslek ilkelerine uymayı, sözünü ettiğimiz temel inançlarımızın bir gereği saydığımızı, kamuoyu önünde açıklarız.

1- Yayınlarda, hiç kimse, ırkı, cinsiyeti, yaşı, sağlığı, bedensel özrü, sosyal düzeyi ve dinî inançları nedeniyle kınanamaz, aşağılanamaz.

2- Düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğünü sınırlayıcı, genel ahlak anlayışını, din duygularını, aile kurumunun temel dayanaklarını sarsıcı ya da incitici yayın yapılamaz.

3 - Kamusal bir görev olan gazetecilik -bu çok önemli- ahlaka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet edilemez.

4 - Kişileri ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde, küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez.

5 - Kişilerin özel yaşamı, kamu çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında yayın konusu olamaz.

6 - Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olunmaksızın yayımlanamaz.

7 - Saklı kalması kaydıyla verilen bilgiler kamu yararı ciddî bir biçimde gerektirmedikçe yayımlanamaz.

8 - Bir basın organının dağıtım süreci tamamlanmadan, o basın organının özel çabalarla gerçekleştirdiği ürün, bir başka basın organı tarafından, kendi ürünüymüş gibi kamuoyuna sunulamaz. Ajanslardan alınan özel ürünlerin kaynağının belirtilmesine özen gösterilir.

9 - Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe, hiç kimse, suçlu ilan edilemez.

10 - Yasaların suç saydığı eylemler, gerçek olduğuna inandırıcı makul nedenler bulunmadıkça kimseye atfedilemez.

11 - Gazeteci, kaynaklarının gizliliğini korur; kaynağın, kamuoyunu kişisel, siyasal, ekonomik ve başka nedenlerle yanıltmayı amaçladığı haller bunun dışındadır.

12 - Gazeteci, görevini, taşıdığı sıfatın saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumlarla yapmaktan sakınır.

13 - Şiddet ve zorbalığı özendirici, insanî değerleri incitici yayın yapmaktan kaçınılır.

14 - İlan ve reklam niteliğindeki yayınların bu nitelikleri tereddüte yer bırakmayacak şekilde belirtilir.

15 - Yayın tarihi için konan zaman kaydına saygı gösterilir.

16- Basın organları, yanlış yayımlardan kaynaklanan cevap ve tekzip hakkına saygı duyarlar."

Bu yasanın, bu ilkeler doğrultusunda katkı yapmasını ve hayırlı olmasını diliyorum; teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Düzeltme ve cevap

MADDE 14. - Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.

Düzeltme ve cevapta, buna neden olan eser belirtilir. Düzeltme ve cevap, ilgili yazıdan uzun olamaz. Düzeltme ve cevaba neden olan eserin yirmi satırdan az yazı veya resim veya karikatür olması hallerinde düzeltme ve cevap otuz satırı geçemez.

Süreli yayının birden fazla yerde basılması halinde, düzeltme ve cevap yazısı, düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına sebebiyet veren eserin yayımlandığı bütün baskılarda yayımlanır.

Düzeltme ve cevabın birinci fıkrada belirlenen süreler içinde yayımlanmaması halinde yayım için tanınan sürenin bitiminden itibaren, birinci fıkra hükümlerine aykırı şekilde yayımlanması halinde ise yayım tarihinden itibaren onbeş gün içinde cevap ve düzeltme talep eden kişi, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın yapılmasına veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma yapmaksızın, karara bağlar.

Sulh ceza hâkiminin kararına karşı acele itiraz yoluna gidilebilir. Yetkili makam üç gün içinde itirazı inceleyerek karar verir. Yetkili makamın kararı kesindir.

Düzeltme ve cevabın yayımlanmasına hâkim tarafından karar verilmesi halinde, birinci fıkradaki süreler, sulh ceza hâkiminin kararına itiraz edilmemişse kararın kesinleştiği tarihten, itiraz edilmişse yetkili makamın kararının tebliği tarihinden itibaren başlar.

Düzeltme ve cevap hakkına sahip olan kişinin ölmesi halinde bu hak, mirasçılardan biri tarafından kullanılabilir. Bu durumda, birinci fıkradaki iki aylık düzeltme ve cevap hakkı süresine bir ay ilave edilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen Tokat Milletvekili Resul Tosun...

RESUL TOSUN (Tokat) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Vazgeçmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

 Zorunlu bilgileri göstermeme

MADDE 15. - 4 üncü maddeye göre basılmış eserlerde gösterilmesi öngörülen hususların gösterilmemesi veya gerçeğe aykırı olarak gösterilmesi halinde, süreli yayınlarda sorumlu müdür, süresiz yayınlarda yayımcı ve adını ve adresini göstermeyen veya yanlış gösteren basımcı beşyüz milyon liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza, bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda beşmilyar liradan az olamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen Tokat Milletvekili Resul Tosun...

RESUL TOSUN (Tokat) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Vazgeçmiştir.

Maddeyle ilgili 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

456 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci maddesinde geçen "sorumlu müdür" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili" ibaresi eklenmiştir.

Salih Kapusuz                                            Resul Tosun

             Ankara                                                      Tokat

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

RESUL TOSUN (Tokat) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

11 inci maddede yapılan değişikliğe uyum amacıyla getirilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

Durdurulan yayının yayımına devam etme

MADDE 16. - 8 inci maddeye göre mahkeme kararıyla durdurulan yayına, usulüne uygun beyanname vermeden veya değişiklikleri bildirmeden devam edilmesi halinde yayın sahibi ve sorumlu müdür birmilyar liradan onbeşmilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza, bölgesel süreli yayınlarda beşmilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda onmilyar liradan az olamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun...

RESUL TOSUN (Tokat) - Vazgeçiyorum.

BAŞKAN - Maddeyle ilgili 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

456 sıra sayılı Kanun Tasarısının 16 ncı maddesindeki "yayın sahibi ve sorumlu müdür" ibaresi "yayın sahibi, sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili" şeklinde değiştirilmiştir.

Salih Kapusuz                                            Resul Tosun

             Ankara                                                      Tokat

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

11 inci maddede yapılan değişikliğe uyum sağlamak amacıyla getirilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Teslim yükümlülüğüne uymama

MADDE 17. - 10 uncu maddeye göre teslim yükümlülüğünü yerine getirmeyen basımcı, üçyüzmilyon liradan birmilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun...

RESUL TOSUN (Tokat) - Vazgeçiyorum.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Düzeltme ve cevabın yayımlanmaması

MADDE 18. - Düzeltme ve cevabın yayımlanmasına ilişkin kesinleşmiş hâkim kararlarına uymayan sorumlu müdür, onmilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Ağır para cezası, bölgesel süreli yayınlarda yirmimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda ellimilyar liradan az olamaz.

Sorumlu müdür hakkında verilen ağır para cezasının ödenmesinden yayın sahibi, sorumlu müdür ile birlikte müteselsilen sorumlu olur.

Düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmaması veya 14 üncü maddenin birinci fıkrasında belirtilen şartlara uyulmaksızın yayımlanması hallerinde hâkim ayrıca, masraflar yayın sahibi tarafından karşılanmak üzere, bu yazının tirajı yüzbinin üzerinde olan iki gazetede ilân şeklinde yayımlanmasına da karar verir.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun; buyurun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Arkadaşlar çok kısa konuşacağım, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Düzeltme ve cevabın yayımlanmaması konusunda önemli bir müeyyide getiriliyor. Bu, tasarının en önemli maddelerinden birisidir. Herhangi bir yayın organı, herhangi birinin şeref ve haysiyetini zedeleyen, kişilik haklarına tecavüz eden bir yazı yayımlamış ve toplum nazarında onu töhmet altında bırakmışsa; o şahıs, bir tekzip -düzeltme yazısı- gönderiyor. Bu düzeltme yazısını yayımlamayan gazeteye yahut da yayın organına 10 milyardan 150 milyar liraya kadar ağır para cezası veriliyor. Hakkınızda bir yazı yayımlandı; düzeltme yazısı yayımlanmadı; ayrıca, bu maddeye göre, bunu, tirajı 100 000'in üzerinde olan iki gazetede yayımlatmak suretiyle de, hakkınızda yayımlanan gerçeğe aykırı haberi, yorumu düzeltmiş oluyorsunuz.

Dolayısıyla, buradaki para cezasını ve bu müeyyideyi ağır bulmak, bence, yersiz; adam, yayımlarsa, bu müeyyide zaten uygulanmayacak; yayımlarsa zaten kurtulacak; yayımlamamakta ısrar ediyor, sizi, haksız olarak töhmet altında bırakıyor; dolayısıyla, 10 milyardan 150 milyar liraya kadar olan ceza caydırıcı bir cezadır, yerindedir; caydırıcı olması gerekir; ayrıca, tirajı 100 000'in üzerinde olan iki gazetede de yayımlanması gerçeğin ortaya çıkması açısından gereklidir.

Osmanlı döneminde, Erzincan'ın Cimin İlçesinde "Pala" diye meşhur birisi varmış, birisine küfretmiş, sülale boyu "rahmet!" okumuş. Mahkemeye vermişler, dava açmışlar; gel, git!.. Sonunda, mahkeme, 1 altın, 1 lira ceza ödemesine karar vermiş. Pala şaşırmış; hâkime, dönmüş "yani, ben, şimdi, bu adama bu kadar küfrettim, bunun cezası 1 altın mıydı" demiş; hâkim de "evet, 1 altın" demiş. Pala, yeleğinin cebinden 1 altın çıkarmış, fırlatmış hâkime "senin de" demiş; 1 tane daha çıkarmış, savcıya "senin de"demiş; 1 tane daha çıkarmış, zabıt kâtibine "senin de" demiş; cebinde 1 çeyrek kalmış, mübaşire dönmüş "veresiye kalırsan senin de" demiş.

Şimdi, biz, burada, caydırıcı bir müeyyide getirerek, kişilik haklarını zedeleyici bu tür teşebbüslerin önüne geçmiş oluyoruz.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tosun.

Madde üzerinde verilmiş 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

456 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "sorumlu müdür" ibaresinden sonra "ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili" ibaresi eklenmiş ve ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili hakkında verilen ağır para cezasının ödenmesinden yayın sahibi, sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili ile birlikte müteselsilen sorumludur."

Salih Kapusuz                                            Resul Tosun

             Ankara                                                      Tokat

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

11 inci maddede yapılan değişikliğe uyum sağlamak amacıyla getirilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Yargıyı etkileme

MADDE 19. - Hazırlık soruşturmasının başlamasından takipsizlik kararı verilmesine veya kamu davasının açılmasına kadar geçen süre içerisinde, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme işlemlerinin ve soruşturma ile ilgili diğer belgelerin içeriğini yayımlayan kimse, ikimilyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza, bölgesel süreli yayınlarda onmilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda yirmimilyar liradan az olamaz.

Görülmekte olan bir dava kesin kararla sonuçlanıncaya kadar, bu dava ile ilgili hâkim veya mahkeme işlemleri hakkında mütalaa yayımlayan kişiler hakkında da birinci fıkrada yer alan cezalar uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Feridun Fikret Baloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gecenin bu fazla ilerlememiş saatinde size hitap etmenin mutluluğunu duyuyorum. Bu büyük topluluğunuzu bulduğum için rahat bir konuşma yapmayı umuyorum.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - İlerlememiş mi! Saat 23.00!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Herkes "ilerlemiş saat" diye başlıyor ve kısa konuşacağını söylüyor; ben, onbeş sayfadan ibaret bir konuşma sunacağım için "ilerlememiş saat" diye başladım.

Şimdi, tasarının genel gerekçesinde "evrensel demokrasi anlayışının ortaya çıkardığı bir önemli kavram da bilgi edinme hakkı" deniliyor ve devam ediyor "bu yeni bakış açısı karşısında düşünceyi açıklama özgürlüğü ve basın özgürlüğü, onu kullananlar açısından bir özgürlük olduğu kadar, gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip birey ve kitleler açısından da temel bir hak niteliğindedir" deniliyor. Acaba, öyle midir; özellikle, Türkiye'de basın ve halk ilişkileri bu ihtiyacı karşılamaya yeterli midir; ona bir bakmak gerekiyor.

Basın özgürlüğünü düzenlediği iddia edilen bu tasarı, gazete sahiplerinin özgürlüğünü mü, basın emekçilerinin özgürlüğünü mü, okurların haber alma özgürlüğünü mü, haberin objesi olan insanların özgürlüğünü mü savunuyor; önce, bunu bir saptamak gerekiyor.

Türkiye'de, basın patronları dışındaki büyük çoğunluk, basının bugünkü durumundan yakınıyor; okuyucular yakınıyor, siyasetçiler yakınıyor, haberlere obje olan insanlar yakınıyor; ama, tabiî, gazete patronlarının mutlu olmaması için bir neden yok; onların, halkı etkilemekte etkili bir araç olarak kullandıkları gazeteleri dışında bankaları, ekonomiyi kontrol eden holdingleri, zaman zaman iktidarları baskı altına alan güçleri var. Tabiî, her dönemde, medya patronlarının destekledikleri partiler değişiyor; ama, onların anlayışları hiç değişmiyor. Çünkü, Türkiye, artık, fikir gazetelerinin, düşünce gazetelerinin, inanç gazetelerinin dönemini kapatmıştır. Türkiye'de, gazete, artık, bir meta haline gelmiştir, alınıp satılan bir parça haline gelmiştir.

Bu çerçeve içinde, bu yasanın, sadece, şeklî bir rahatlama getireceğini, basın özgürlüğünü sağlamada bir katkısının olmayacağını düşünüyorum.

Basın emekçilerine baktığımız zaman, onların büyükçe bir bölümü, binbir emekle hazırladıkları haberlerin nasıl kırpılıp atıldığını görüyorlar; ısmarlama haber anlayışından yakınıyorlar konuştuğunuz zaman. Gazetelerin, özellikle ikinci sayfalarından diğer sayfalarına doğru bir kanserli hücre gibi yayılan, içi boş magazin haberlerinin gazeteciliği nasıl yok ettiğini, gerçek gazetecileri nasıl kahrettiğini görüyorlar. Ayrıca, özgür bir gazeteci olmak, özgür haber üretmek ihtiyacını gidermek için o doğrultuda davrandıklarında, kapının önüne konulmanın acılarını yaşıyorlar.

Arkadaşlar, bugün, Türkiye'de en yoğun işsizliğin bulunduğu alanlardan birisi basın işkoludur. Bunun nedenlerinden birisi de, özgürlüğünü kullanmak isteyen basın emekçilerine medya patronlarının uyguladığı baskıdır.

Demin, bir gazeteci arkadaşımız çok güzel söyledi; bunları söylemek lazım, bunları söylemenin bir bedeli de olabilir; ama, bunları mutlaka söylemeliyiz ve önlemini de almalıyız.

Bu işkolunda sendika kurmak fiilen engellenmektedir. Bir Türkiye Gazeteciler Sendikası vardır -bilmiyorum kaç gazetede örgütlü, belki bir gazetede, belki iki gazetede- basın özgürlüğünden söz eden medya patronları, işyerlerinde sendikalaşmayı önlemektedirler. Örgütlenmek isteyen sendika da, geçmişte gördüğümüz militan sendikacılık anlayışının unsurlarından olan sendikalar değil; çok doğal, ücret sendikacılığı yapan, zaman zaman daha radikal tavırları olan sendikalar; bunlara bile tahammül edemiyorlar. Bu çerçeve içinde basın emekçilerinin özgürlüğünden bahsetmek mümkün değildir. Burada, basın özgürlüğünü tartışıyoruz; ama, böyle bir şey yok.

Okurlara gelince, onların durumu çok daha kötü; çünkü, okurların tercih hakkı yok, Türkiye'de gazete okurlarının seçeceği gazete yok. Satış sayısı, tirajı 50 000 - 100 000 arasında gezinen birkaç gazeteyi bunun dışına çıkararak söylüyorum; Türkiye'de bir tek gazete vardır, bir tek gazete patronu vardır. İsimleri değişik de olsa, anlayışları tektir; anlayışları, gazeteler aracılığıyla Türkiye'ye hükmetmektir. Bunu da başarıyorlar.

Peki, okurlar doğru bilgiye nasıl ulaşacaklar; okurların doğru bilgiye ulaşması için, doğru gazetecilik lazım, sağlıklı bir basın lazım. Bu, yasayla düzenlenecek bir şey değil, bu bir anlayış, bu bir toplum tercihi, bu bizim tercihimiz; ama, ne ki, insanlar, bir kısırdöngü içine mahkûm edilmiş gibi o çerçevenin içinde kalıyorlar.

Dün, bir ulusal gazete, son mini yerel seçim yenilemesiyle ilgili bir haber verdi. Hepimizi ilgilendirdiği için söylüyorum, çünkü, siyasetçiyiz. Bir ilçede, bir partinin kazandığı seçimi Türkiye geneline uyguladı ve o partiyi birinci parti ilan etti. Bunun hangi kurala uygun olduğunu düşünelim. Bu, gazetecilik kurallarına mı uygun, matematik kurallarına mı uygun?! Türkiye'nin herhangi bir ilçesini alabilirsiniz, orada çok küçük bir parti seçim kazanabilir; bunu, bütün Türkiye'ye yayıp manşetten veriyor; şu parti mahvoldu, bu parti birinci parti oldu diyor, Sonra, onun üzerine, başyazarı da bir yorum yapıyor Türkiye'nin siyasal dengelerine ilişkin. Sonra, o haberi ve o yorumu okuyan bazı siyasetçiler de, o haberlerin üzerine, siyasal hareket oluşturuyorlar Türkiye'de; böyle bir çerçeve... Okuyucu, nasıl doğru haberi görecek, nasıl doğru haberden yararlanacak, nasıl bilgilenecek; mümkün değil. İşte, Türkiye'de, gerçeği öğrenme hakkı böyle, gerçeği böyle öğreniyorsun.

Bir de, yayının konusunu oluşturan bireyler var. Haber konusu insanlar gözaltına alınıyorlar, tutuklanıyorlar; bunları vitrine kocaman koyuyorlar. Tabiî, yaşları büyük olduğu için, gözlerine böyle bant falan da çekmiyorlar. Suçlulukları falan belli değil; ilk günden suçlu ilan ediliyorlar. Kim olursa olsun, herkesin başına gelebilir, gelmiştir Türkiye'de; bu, siyasal alanda da olur, diğer alanlarda da olur. Ama, bunlar, bir süre sonra aklanıyorlar, bir süre sonra tahliye ediliyorlar. Ne tahliyeleri ne de aklanmaları haber oluyor; bir köşede küçücük bir haber; ama, ilk haber, kitlelerin kafasında kalıyor, ilk haberle insanlar etkileniyor, o kişiye ilişkin yargıları pekişiyor. Şimdi, manzara bu.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Yeter...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Senin başına böyle bir şey gelirse, bana "yeter" demezsin.

Bu durumda, elimizdeki yasa tasarısı, özgürlük alanlarını, yani, basın emekçisine ilişkin alanı, okura ilişkin alanı, haberi oluşturan kişilerle ilgili alanı genişletiyor mu; hiçbir şey genişletmiyor. Güzel bir yasa tasarısı, şunları düzenliyor, bunları koyuyor; hayırlı olsun; ama, bu kadar arkadaşlar. Bu söylediklerimi bu yasa tasarısıyla ilgili görmeyebilirler arkadaşlar; ama, basın özgürlüğü deyince, çok geniş bir alan.

19 uncu maddeye gelince, çok kısa söyleyeyim, bir hukukçu olarak söylüyorum: Bu 19 uncu madde, tam bir sansür maddesidir. Bakınız, 19 uncu maddede şöyle bir bölüm yer alıyor: "Hazırlık soruşturmasının başlamasından takipsizlik kararı verilmesine veya kamu davasının açılmasına kadar geçen süre içerisinde -yani, şikâyet dilekçesi veriliyor; dava açılıncaya kadar geçecek bir süre var- cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme işlemlerinin ve soruşturma ile ilgili diğer belgelerin içeriğini yayımlayan kimse..." Nedir bu; adlî tabip raporu da var bunun içerisinde. Yani, bir adam bir adamı dövmüş, hakkında soruşturma açılmış. Gazetede bununla ilgili şöyle bir haber çıkamayacak artık: "Bir mahalle kavgası, yaralılardan birisinin 5 gün raporu var." Yazsa ne olur yani, Türkiye mi yıkılacak?!

İkincisi, bu maddenin birinci fıkrası bu şekliyle kalırsa, Türkiye'de hiçbir çete haberi verilemez. Ne zamana kadar verilemez; davanın sonuna kadar verilemez. Gazeteler haberi nasıl verecek? Gayet açık; raporu veremiyorsunuz, iddianameyi veremiyorsunuz; nasıl verilecek?

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Dava açılmasına kadar.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Evet, dava açılmasına kadar. Dava açıldıktan sonra da bir engelleme var, ikinci fıkrayı okuyorum...

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sonuçlanmasına kadar değil.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Hayır, birinci fıkra şöyle: "Kamu davası açılıncaya kadar ya da takipsizlik kararı verilinceye kadar."

İkinci fıkrayı okuyun lütfen: "Görülmekte olan bir dava kesin kararla sonuçlanıncaya kadar." O bölümde de, mütalaa verilemez deniliyor. Mütalaa kavramı çok yaygın bir kavramdır, çok esnek bir kavramdır. Yani, siz bir davayı haber olarak verirken bir başlık atarsınız "çete yargılaması" dersiniz, bu bir görüştür, mütalaa dediğim işte, görüştür. Onu da bu çerçeve içine koyarlarsa, bu madde çok büyük sorun yaratır. O nedenle, bu maddenin değiştirilmesine ilişkin -Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun da desteğini bekliyorum, deminden beri itiraz ediyor- yeniden düzenlenmesine ilişkin bir önerge veriyoruz arkadaşlar. Bu önergeyi, lütfen, Sayın Bakan ve Sayın Komisyon da incelesinler, şu anda önlerinde. Eğer, madde, bizim dediğimiz doğrultuda düzeltilirse, sanıyorum, uygulama imkânı olur ve daha sağlıklı bir hale gelir.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Bu kanun tasarısının içinde yer alan cezalar yerel basın için bir azaptır. Evet, engellenmelidir, kişiliklere yönelik saldırılar engellenmelidir, tekzibi yayımlamayan ceza görmelidir; ama, yerel basına, koskoca gazetelere, medya patronlarına uyguladığınız cezaya yakın bir ceza uygularsanız, kimse gazete çıkaramaz hale gelir. Suç işlemesinler diyebilirsiniz;  ama, demin bahsettim 19 uncu maddede, suçun ne olduğu bile belli değil. Bu madde bu haliyle geçerse ve bu cezalar uygulanırsa, Türkiye'de yerel gazete çıkarmak mümkün olmaz. O zaman bu yasa tasarısında yer alan şu çok güzel sınıflama, yaygın süreli yayın, bölgesel süreli yayın, yerel süreli yayın ne anlama gelir? Yerel süreli yayın; onlara bir statü veriyoruz, onlara bir anlam veriyoruz; ama, bu uygulanamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, 5 dakikam daha var.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Baloğlu.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bu ceza uygulaması dışında yerel basına ilişkin söylenecek çok söz var; ama, uzatmak istemiyorum.

19 uncu maddedeki yasaklamanın mutlaka kaldırılmasını, basın özgürlüğüyle ilgili bir yasada sansürün yer almamasını önemle bilgilerinize sunuyorum. Eğer, bunu gerçekleştirebilirsek, bu yasa, diğer arkadaşlarımın da söylediği gibi, daha olumlu özelliklere kavuşacaktır.

Son olarak söylemek istediğim şudur: Basın Yasasının, bugünkü tartışmaları dışında, sadece basın patronlarına değil, medya emekçilerine özgür çalışma ortamını getirmesini, işgüvenliği imkânları getirmesini sağlayacak  bir tartışmanın da başlangıcı olmasını diliyorum, bu yolun açılmasını diliyorum.

Bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.

Maddeyle ilgili 1 adet önerge vardır; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 456 sıra sayılı Basın Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesinin ekli biçimde değiştirilmesini öneriyoruz.

 

Feridun Baloğlu

Sezai Önder

Mehmet Semerci

 

Antalya

Samsun

Aydın

 

Yılmaz Kaya

 

Türkân Miçooğulları

 

İzmir

 

İzmir

Madde 19- Hazırlık soruşturmasının başlamasından dava kesin kararla sonuçlanana kadar geçen sürede, cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme işlemleri hakkında görüş yayımlayan kişi, iki milyar liradan elli milyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza, bölgesel süreli yayınlarda on milyar liradan, yaygın süreli yayınlarda yirmi milyar liradan az olmaz.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - İzin verirseniz Sayın Başkan, bu önergeye niçin katılmadığımızı bir iki cümleyle açıklamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yargı sonucunun beklenmesi, yargıdaki bir davayla ilgili peşinen açıklama yapılmaması, belge yayımlanmaması, yorum yayımlanmaması bugün evrensel bir kuraldır ve çok hassasiyet gösterilen bir kuraldır. Burada gözetilen husus, adaletin etkilenmeden gerçekleşmesidir ve insanların peşinen suçlu ilan edilmemesini sağlamak, ona hizmet etmektir. Yani, burada, haber verilebilir, buna bir engel yok...

BAŞKAN - Sayın Bakan, katılıp katılmadığınızı belirtirseniz...

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY(Ankara) -...İddianame yayımlanabilir; fakat, belgeler yayımlanamaz, yorum yapılamaz. Onun için, biz, buna katılamıyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Baloğlu, gerekçeyi mi okutayım?..

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Baloğlu.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabiî, gerekçeyi kısa yazmak zorunda kaldığım için düşüncelerimi Sayın Bakana tam olarak anlatamadığımı düşünüyorum. Benim burada söylemek istediğim şey şudur: Belge kavramı, çok yaygın bir kavramdır; yani, demin söyledim, adlî tabip raporunun yayımlanmasında ne sakınca var? Adamın gözü şişmiş, 5 gün işinden kalıyor, adlî tabip rapor vermiş; yani, bu yayımlansa ne olacak?!

Üstelik yargının baskı altında kalmamasından bu kadar endişeyle bahsediyorsak, son günlerde basına yansıyan bir olaya da aynı duyarlılıkla yaklaşmalıyız. Türkiye'de görevli iki yargıç, bir holdingin uçağıyla yurtdışına -kendisini hiç ilgilendirmeyen bir alana- gidiyor ve orada açılışa katılıyor. Buna ilişkin hiçbir şey yapılmıyor, şimdi, yargıyı basından korumaya çalışıyoruz...

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

Cinsel saldırı, cinayet ve intihara özendirme

MADDE 20. - Cinsel saldırı, cinayet ve intihar olayları hakkında, haber vermenin sınırlarını aşan ve okuyucuyu bu tür fiillere özendirebilecek nitelikte olan yazı ve resim yayımlayanlar birmilyar liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda onmilyar liradan az olamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Kimliğin açıklanmaması

MADDE 21. - Süreli yayınlarda;

a) 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununa göre evlenmeleri yasaklanmış olan kimseler arasındaki cinsel ilişkiyle ilgili haberlerde bu kişilerin,

b) 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 414, 415, 416, 421, 423, 429, 430, 435 ve 436 ncı maddelerinde yazılı cürümlere ilişkin haberlerde mağdurların,

c) Onsekiz yaşından küçük olan suç faili veya mağdurlarının,

Kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapanlar birmilyar liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda onmilyar liradan az olamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

Basılmış eserleri engelleme, tahrip ve bozma

MADDE 22. - Kanuna uygun olarak basılmış eserleri, bunların yayımını veya dağıtımını veya satışını önlemek amacıyla tahrip eden veya bozan kimse, fiili daha ağır bir suç teşkil etmediği takdirde, bir yıla kadar hapis ve birmilyar liradan beşmilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır.

Kanunun aradığı şartlara uyulmasına rağmen süreli ve süresiz yayınların basılmasını, yayımını, dağıtımını veya satışını şiddet veya tehditle engelleyen kimse, fiili daha ağır bir suç teşkil etmediği takdirde, iki yıla kadar hapis ve ikimilyar liradan onmilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır.

Yukarıdaki fıkralarda öngörülen fiiller, umumi mahalde veya matbaanın veya umuma satış yapan veya dağıtım yapan yerlerde birden fazla kişi tarafından işlendiği takdirde verilecek ceza yarıya kadar artırılır.

BAŞKAN -  Madde üzerinde söz talebi?.. Yok..

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Süreli yayınların dağıtımı

MADDE 23. - Süreli yayınların dağıtımını yapan kişiler, kendilerinden dağıtımı istenen yayınları, dağıtımını yaptıkları diğer yayınlar için aldıkları satış fiyatı, tiraj ve sayfa sayısına göre belirlenen dağıtım ücretini aşmayacak bir bedel karşılığında, dağıtmakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüğe aykırı davrananlar, dağıtımından kaçındıkları yayının toplam bedelinin on misli ağır para cezasıyla cezalandırılırlar.

Süreli yayınları perakende olarak satışa sunan gerçek veya tüzel kişiler, aynı anda diledikleri kadar dağıtım şirketiyle anlaşıp diledikleri yayınları satabilirler. Hiç kimse, bu kişilere, rakip yayınları satmama yükümlülüğü getiremez ve bu yayınları satmama koşuluna bağlı olan veya bu sonucu doğuracak edimlerde bulunamaz.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Yeniden yayım

MADDE 24. - Bir süreli yayında yayımlanmış haber, yazı ve resimleri kaynak göstermeksizin yeniden yayımlayanlar beşmilyar liradan onmilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılırlar.

Bu eserleri, yeniden yayım hakkı saklı tutulmuş olmasına rağmen, süreli yayın sahibinin izni olmadan yeniden yayımlayanlar yirmimilyar liradan kırkmilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılırlar.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

El koyma, dağıtım ve satış yasağı

MADDE 25. - Soruşturma için sübut vasıtası olarak her türlü basılmış eserin en fazla üç adedine Cumhuriyet savcısı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kolluk el koyabilir.

Soruşturma veya kovuşturmanın başlatılmış olması şartıyla 25.7.1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda, Anayasanın 174 üncü maddesinde yer alan inkılap kanunlarında, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesinin ikinci fıkrasında, 153 üncü maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarında, 155 inci maddesinde, 311 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, 312 nci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkralarında, 312/a maddesinde ve 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci ve beşinci fıkralarında öngörülen suçlarla ilgili olarak basılmış eserlerin tamamına hâkim kararıyla el konulabilir.

Hangi dilde olursa olsun Türkiye dışında basılan süreli veya süresiz yayın ve gazetelerin ikinci fıkrada belirtilen suçları içerdiklerine dair kuvvetli delil bulunması halinde, bunların Türkiye'de dağıtılması veya satışa sunulması, Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine sulh ceza hâkiminin kararı ile yasaklanabilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Başsavcılığının kararı yeterlidir. Bu karar en geç yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunulur. Kırksekiz saat içinde hâkim tarafından onaylanmaması halinde Cumhuriyet Başsavcılığının kararı hükümsüz kalır.

Yukarıdaki fıkra uyarınca yasaklanmış yayın veya gazeteleri bilerek dağıtanlar veya satışa sunanlar bu yayınlar yoluyla işlenen suçlardan eser sahibi gibi sorumludurlar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

Dava süreleri

MADDE 26. - Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının günlük süreli yayınlar yönünden üç ay, diğer basılmış eserler yönünden altı ay içinde açılması zorunludur.

Bu süreler basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edildiği tarihten başlar. Basılmış eserlerin Cumhuriyet başsavcılığına teslim edilmemesi halinde yukarıdaki sürelerin başlama tarihi, suçu oluşturan fiilin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından öğrenildiği tarihtir. Ancak bu süreler, Türk Ceza Kanununun dava zamanaşımına ilişkin maddesinde öngörülen süreleri aşamaz.

Sorumlu müdürün karşı çıkmasına rağmen yayımlatıldığı iddia edilen eserden dolayı yayımlatan aleyhine açılacak dava yönünden süre, sorumlu müdür hakkında verilecek beraat kararının kesinleşmesinden itibaren başlar.

Sorumlu müdürün yayımlanan eserin sahibini bildirmesi durumunda, eser sahibi aleyhine açılacak davada süre, bildirim tarihinden itibaren başlar.

Kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda dava açma süreleri, suç için kanunun öngördüğü dava zamanaşımı süresini aşmamak şartıyla, suçun işlendiğinin öğrenildiği tarihten başlar.

Kamu davasının açılması izin veya karar alınmasına bağlı olan suçlarda, izin veya karar için gerekli başvurunun yapılmasıyla dava açma süresi durur. Durma süresi iki ayı geçemez.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra, aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

456 sıra sayılı kanun tasarısının 26 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "sorumlu müdürün" ibaresinden sonra "ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin" ibaresi, "sorumlu müdür" ibaresinden sonra "ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili" ibaresi eklenmiştir.

Salih Kapusuz                                            Resul Tosun

             Ankara                                                      Tokat

BAŞKAN - En aykırı olan ikinci önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasanın 26 ncı maddesinde aşağıdaki değişiklikler yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Maddenin birinci fıkrasında yer alan "üç ay" ifadesi "iki ay" olarak, "altı ay" ifadesi " dört ay" olarak değiştirilmiştir.

 

Salih Kapusuz

Sabri Varan

Recep Koral

 

 Ankara

Gümüşhane

İstanbul

 

Fahri Keskin

 

Nusret Bayraktar

 

Eskişehir

 

İstanbul

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

TRT Kanunu, dava açma süresini altmış günle sınırlı tutmaktadır. Önerilen değişiklikle TRT Kanunu ile Basın Kanunu arasında uyum sağlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

456 sıra sayılı kanun tasarısının 26 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "sorumlu müdürün" ibaresinden sonra "ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin" ibaresi, "sorumlu müdür" ibaresinden sonra "ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili" ibaresi eklenmiştir.

                                                        Salih Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

11 inci maddede yapılan değişikliğe uyum sağlamak amacıyla yapılmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

Görevli mahkemeler ve yargılama usulü

MADDE 27. - Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlardan dolayı açılan davalardan, ağır ceza işlerinden olanlar ağır ceza mahkemelerinde, diğerleri asliye ceza mahkemelerinde görülür.

Bir yerde ağır ceza veya asliye ceza mahkemesinin birden fazla dairesi bulunması halinde bu davalar iki numaralı mahkemede görülür.

Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlara ilişkin davalar acele işlerden sayılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum:

Hürriyeti bağlayıcı cezaya çevirme yasağı

MADDE 28. - 18 inci ve 22 nci maddelerdeki suçlar dışında bu Kanunda öngörülen suçlar için hükmedilen para cezaları, hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilemez.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum:

Tebligat

MADDE 29. - Süreli yayının yönetim yeri, tebligat işlemleri yönünden, yayın sahibinin ve temsilcisinin, görevi devam ettiği sürece sorumlu müdürün yerleşim yeri sayılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

30 uncu maddeyi okutuyorum:

Kaldırılan hükümler

MADDE 30. - 15.7.1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

781 sıra sayılı Basın Kanunu Tasarısının "Yürürlükten kaldırılan hükümler" başlığını taşıyan 30 uncu maddesine "... Basın Kanunu" ifadesinden sonra "ve 2.1.1961 tarihli ve 195 sayılı Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanunun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri" cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Emin Koç

Mehmet Parlakyiğit

 

Samsun

 Yozgat

   Kahramanmaraş

 

Mehmet Işık

Oya Araslı

N.Gaye Erbatur

  

Giresun

 Ankara

     Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu konuyla ilgili 1 inci madde üzerinde konuşurken bir noktaya dikkat çekmiştim, onunla ilgili bir önerge vereceğimizi söylemiştim.

Burada, Basın İlan Kurumu Kanununun -ki, 195 sayılı Yasa 1961 yılında çıkarılmıştır- 49 uncu maddesinin bir müeyyide getirdiğini, Basın İlan Kurumunun bir kamu idaresi olduğunu ve siyasî irade doğrultusunda yayın yapan medya kuruluşlarının içeriğini inceleyerek, iki ay süreyle resmî ilan vermeme gibi bir cezaya çarptırabildiğini ifade etmiştim, bunun basın özgürlüğüyle bağdaşmadığını söylemiştim. Bunu düzeltmek amacıyla bunu ilave ediyoruz, söylüyoruz. Bakın, bu düzenleme, gerçekten, Anayasayla getirilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması, haberleşme hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, basın hürriyetiyle ilgili genel temaya aykırıdır. Basın Konseyinin görüşü de bu şekildedir; önemli bir sivil toplum kuruluşu.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının son maddesine geliyoruz. Yürürlük ve yürütmeyle ilgili maddeler oylanacak. Ben, şimdiden yararlı olmasını diliyorum ve 1924 yılında Atatürk'ün verdiği bir demeçte basınla ilgili şu sözlerini ifade ederek, belki de son konuşmalardan birini yapmış olacağım.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Atatürk, 1924 yılında, 2004 yılında, bugün konuştuğumuz ve özgürlük sınırlarını çizmeye çalıştığımız basınla ilgili şu açıklamayı yapıyor; 1924-2004: "Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanmasının, ne derece nazik bir vaziyet olduğunu da beyana lüzum görmem. Hür türlü kanunî kayıtlardan ziyade, bir kalem sahibi, ilme, ihtiyaca ve kendi siyasî telakkilerine olduğu kadar, vatandaşların hukukuna ve memleketin, her türlü hususî telakkilerin üstünde olan yüksek menfaatlarına da dikkat ve hürmet etmek manevî mecburiyetindedir. Asıl bu mecburiyettir ki, umumî düzeni temin edebilir. Ancak, bu yolda yanılma ve kusur olsa bile bu kusuru düzeltecek tesirli vasıta, asla, mazide sanıldığı gibi basını kayıtlar altına alan rabıtalar  değildir. Bilakis, basın hürriyetinden doğacak mahzurların izale vasıtası da, yine, bizzat, basın hürriyetidir." Görüldüğü gibi, Yüce Atatürk'e göre de basın hürriyetinden doğacak sakıncaların giderilmesi, yine, basın özgürlüğünün kendisine aittir. Bunu da hatırlatmak istiyorum.

Kanunun hayırlı olmasını diliyorum; saygılar sunuyorum.(Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...  Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

30 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yayımlanmakta olan süreli yayınların sahibi, sorumlu müdürü, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde yayınlarının türünü yönetim yerinin bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmek zorundadır. Bu süre içerisinde bildirim yükümlülüğüne uyulmaması halinde yayın sahibi, sorumlu müdür, beşyüzmilyon liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda beşmilyar liradan az olamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce kamu kurum ve kuruluşlarınca yayımlanmakta olan süreli yayınların temsilcisi ve sorumlu müdürleri, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içerisinde süreli yayının basım ve yayımını bu Kanunda öngörülen hükümlere uygun hale getirirler.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

31 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 31.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

32 nci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 32. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın Bakan teşekkür konuşması yapacaktır.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) 

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. Gecenin tam yarısındayız. Katkılarınız için, hepinize çok teşekkür ediyorum. Şuna inanıyorum; toplumumuz için, ülkemiz için gerçekten çok temel yasalardan birini ve bugünün çağdaş şartlarında, çağdaş dünya şartlarında olgun bir basın yasasını, bugün, Meclisten çıkarmış olduk; ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.

İzninizle, burada, sadece iki noktaya değineceğim; arkadaşlarımız bize görev olarak veriyor, bekliyorlar. Birincisi, basın çalışanlarıyla ilgili yasa üzerindeki düzenlemeler. Şimdi, biraz önce de sözünü ettim, 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun adında bir kanunumuz var. Bu kanun, gerçekten, günümüz şartlarında iyi kanunlardan birisi; yani, bazı boşlukları var, sorunları var; fakat, basın çalışanlarıyla ilgili problemler daha çok uygulamadan doğuyor; ama, bu şu demek değil, biz bunun üzerinde çalışmıyoruz demek değil. Şu anda, yine, ilgili kurumlara, basın meslek kuruluşlarına yazı yazdık, görüş istedik; bu kanun üzerinde çalışıyoruz; yakın zamanda, huzurunuza basın çalışanlarının şartlarını, editöryel bağımsızlığı daha iyi düzenleyen bir tasarıyla geleceğiz.

Ayrıca, tabiî, hukuk davaları, tazminatlar gibi hususlar konusunda arkadaşlarımızın talepleri oldu. O konular, farklı bir kanunun, özel hukukun konusu, Borçlar Kanununda düzenleniyor. Basın Kanununda, tazminatlara ve benzeri hukuk davalarıyla ilgili konulara yer verilmiyor; yani, bunlar Basın Kanununda yoksa, yer almıyorsa, başka kanunlarda, özel kanunlarda düzenlendiği içindir. Basın Kanunu, şu anda mevcut, uyguladığımız Basın Kanununa göre, gerçekten çok gelişmiş, çok daha özgürlükçü, çok daha organize bir kanundur; ben, onu ifade etmiş olayım.

Bu cezalarla ilgili, arkadaşlarımızın tereddütü oldu. Yani, buradaki alt tabanlar yerel basın içindir. Maddelerde, dikkat edilirse, bölgesel ve yaygın süreli yayınlar belirtiliyor; ama, yereller belirtilmiyor; çünkü, o tasnif içinde, zaten, en taban yerel basın içindir, onda bir tereddütümüz yoktur; onu da ben, tekrar, açıklamış olayım.

Bir de son olarak -konuşmalar sırasında değinildiği için- şunu açıklamak istiyorum: Bakın, sadece iki konuda hürriyeti bağlayıcı cezaya yer veriliyor; birisi zaten basılı malzemeleri tahriptir; yani, o bir cezaî suçtur, bir basın suçu bile değildir; diğeri ise, cevap ve düzeltme hakkının yayımlanmamasıdır. Orada da, bakın, bu ceza, üçüncü safhadır. Bir defa, cevap ve düzeltme hakkını yayımlamayacak, para cezasını da ödemeyecek; ondan sonra hürriyeti bağlayıcı ceza söz konusudur. Biz, tabiî -başta da belirttiğim gibi- basın karşısında, toplumda yaşayan bireyi, onun haklarını, onur ve şerefini de korumak durumundayız.

Bu açıklamalarla, ben, tekrar, emekleriniz için hepinize teşekkür ediyorum; hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutuyorum:

VI. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 Haziran 2004 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                                                   Bülent Arınç

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

Salih Kapusuz                                          Kemal Anadol

AK Parti Grubu Başkanvekili                                 CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Usul hatası yaptınız Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in, Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in, Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/295, 1/752) (S. Sayısı: 467)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 10 Haziran 2004 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 00.03