DÖNEM
: 22 CİLT : 52 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
99 uncu Birleşim
9 Haziran 2004
Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza
Gülçiçek'in, Halk Ozanı Âşık Mahzunî Şerif'in 2 nci ölüm yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı
2.- Malatya Milletvekili Süleyman
Sarıbaş'ın, Kerkük ve Kuzey Irak'taki son gelişmeler ile bölgede yaşanan
sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın,
Yatırımların Teşviki Hakkında Kanun uygulamalarının yatırım ve istihdam
alanında ülke genelinde yarattığı sorunlara ve alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 20 milletvekilinin, Türk Hava Yollarında son günlerde yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/196)
2.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri
Saygun ve 21 milletvekilinin, oto tamirciliği ile uğraşan küçük esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/195)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (9/9) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/582)
2.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir heyetle
birlikte Romanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/583)
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve
Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve
Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)
5.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali
Bulut ve 3 milletvekilinin, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı
Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanunun Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/292,
2/244) (S. Sayısı: 466)
6.- Basın Kanunu Tasarısı ile Avrupa
Birliği Uyum ve Adalet Komisyonları Raporları (1/781) (S. Sayısı: 456)
7.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin
Akbulut ve Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in; Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair
Kanun Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin
Sağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (2/295, 1/752) (S. Sayısı: 467)
VI. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kırıkkale Milletvekili Halil
TİRYAKİ'nin, seçim yasakları sırasında propaganda yaptığı iddiasına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/2391)
2.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Bingöl Depreminin zararlarına ve yapılan çalışmalara,
- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin,
Mamak Tapu Dairesinin yeni hizmet binasına,
- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in,
Bingöl Köylülerinin deprem sonrası konut sorununa,
Bingöl Depremi sonrasında bir firmaya
yapılan sözleşmeye,
Bingöl Depremi sonrası yapılan imar
çalışmalarına,
Bazı kuruluşlarca yapılan konutlara,
- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun,
Mersin ve bazı ilçelerindeki yol çalışmalarına ne zaman başlanılacağına,
- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in,
Bingöl deprem konutlarının inşaat şartlarına aykırı yapılmasına,
Bingöl'de yapılan deprem konutları
bedellerinin ödenmesine.
İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/2576, 2577, 2578, 2579, 2580, 2581, 2582,
2583, 2584)
3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa İlinin tanıtımına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan
MUMCU'nun cevabı (7/2662)
4.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün,
Aliağa ve çevresinde kurulu tesislerin çevreye verdiği zarara ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/2674)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Sinop Milletvekili Cahit Can'ın, Dünya
Çevre Gününe ilişkin gündemdışı konuşmasına, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe
cevap verdi.
İzmir Milletvekili Bülent Baratalı,
İzmir'deki limanların işletilmesi ve kapasitelerinin artırılması için alınması
gereken tedbirlere,
Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut,
Üniversite Kış Olimpiyatlarının 2009 yılında Erzurum'da yapılması halinde
bölgeye sağlayacağı yararlara,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Makedonya Cumhuriyeti Meclisi Dış Politika
Komitesi Başkanının vaki davetine icabetle Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamento heyetinin Makedonya'ya
yapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 93
milletvekilinin, Çernobil faciasının bütün boyutlarıyla araştırılarak benzer
olayların tekrarlanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/194) Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Genel Kurulun 8.6.2004 Salı günkü
birleşiminde; gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer
alan işlerin görüşmelerinden sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine,
sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesine; 9.6.2004 Çarşamba
günkü birleşiminde ise sözlü soruların görüşülmemesine; gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 27 nci
sırasında yer alan 456 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına,
34 üncü sırasında yer alan 465 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına,
daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 467, 508
ve 509 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin ise 48 saat geçmeden 7, 8 ve 9
uncu sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; çalışma sürelerinin; bugünkü birleşimde 466 sıra sayılı kanun
teklifinin, 9.6.2004 Çarşamba günkü birleşimde 467 sıra sayılı kanun teklifinin, 10.6.2004 Perşembe günkü birleşimde de 465
sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına; daha
önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılan 463 sıra sayılı Meclis
soruşturması komisyonu raporunun görüşmelerinin ise 15.6.2004 Salı günkü
birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, kabul edildi.
Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük (2/243),
Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın,
Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun (2/112),
Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra; kabul edildikleri
açıklandı.
Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla,
2 nci sırasında bulunan, yasama
dokunulmazlığı konusunda,
Kurulmuş bulunan (10/8 ve 48) ve (10/70)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonlarının 335 ve 332 sıra sayılı
raporları üzerindeki genel görüşmeler tamamlandı.
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol,
Adıyaman Milletvekili ve (10/70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanı Fehmi Hüsrev Kutlu'nun, konuşmasında, Partisine ve Genel Başkanlarına,
Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol'un, konuşmasında, Genel Başkanlarına,
Sataşmaları nedeniyle açıklamada
bulundular.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523)
(S. Sayısı: 152),
3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305),
Görüşmeleri, daha önce geri alınan
maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;
4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731)
(S. Sayısı: 349),
5 inci sırasına alınan, Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Ali Bulut ve 3 milletvekilinin, 4483 Sayılı Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifi ile Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/292,
2/244) (S. Sayısı: 466),
Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
9 Haziran 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşime 21.16'da son verildi.
Sadık Yakut |
|
|
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Suat Kılıç |
|
Türkân Miçooğulları |
|
Samsun |
|
İzmir |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No. : 146
II. - GELEN KÂĞITLAR
9 Haziran 2004
Çarşamba
Tasarılar
1.- Endüstri Bölgeleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/823) (Plan ve Bütçe
ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.6.2004)
2.- Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/824) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8.6.2004)
Teklif
1.- Erzurum Milletvekili
Mustafa Ilıcalı'nın; İstanbul Ulaşım İdaresi Genel Müdürlüğünün Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifi (2/296) (İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2004)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili
Mehmet Nuri Saygun ve 21 Milletvekilinin, oto tamirciliği ile uğraşan küçük
esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/195)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8.6.2004)
2.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 20 Milletvekilinin, Türk Hava Yollarında son günlerde
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/196) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8.6.2004)
Açılma Saati : 15.00
9 Haziran 2004 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 99 uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Âşık
Mahzuni'yi anma münasebetiyle söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza
Gülçiçek'e aittir.
Buyurun Sayın Gülçiçek.
(Alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Halk Ozanı Âşık Mahzunî Şerif'in 2
nci ölüm yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı
Erkan Mumcu'nun cevabı
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli halk ozanımız Âşık
Mahzuni Şerif, 17 Mayıs 2002'de, Almanya'nın Köln Şehrinde Hakka yürüdü.
Mahzuni Şerif'in 2 nci ölüm yıldönümü nedeniyle gündemdışı söz almış
bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tüm baskıcılara karşı haklıların simgesi olan halk ozanı Âşık
Mahzuni Şerif, kendisini şöyle anlatıyor:
"Devlete ve yasalara
saygılıyımdır; ancak, bu saygım, mevcut yasaların hepsini beğendiğim anlamına
gelmez.
Büyüklerim, 1939 yılında,
Afşin'e bağlı Berçenek Köyünde doğduğumu söyler. Sanıyorum, 1800'lü yıllarda
Hozat'tan Antakya'ya, oradan Elbistan'a göç eden köyümüz Dedeler Köyüymüş; ama,
atalarım seyit miydi değil miydi bilmiyorum; olsalar da, aslında, umurumda
değil; çünkü, böyle bir iddiaya yaklaşmak bile istemiyorum. İnsan sevgisinin
dinleştiği bir modern çağda, mezheple, soyla sopla uğraşmanın vaktinin
geçtiğine inanıyorum.
Ayrıca, gelenek tutkum ve
aile köküm nedeniyle, İslam'da Alevîliğe, Alevîlikte 12 imama karşı
muhabbetimin ve bağlılığımın olduğunu itiraf etmeliyim; çünkü, bu bağlılık,
benim mezhepçilik anlayışımın dışındadır; tamamen tarihî bilgimin ve tarih
takibimin ürünüdür.
Bunun dışında, hurafenin
kanatları altına sığınmış hızırlıklar, analıklar beni hiç mi hiç
ilgilendirmiyor. Özellikle de muska, fal, müneccimlik, medyumluk, sihirbazlık
gibi olağandışı heveslere inanmıyorum. Müspet ilmin bütün ulemalarına, tıp
bilimcilerine, antropologlarına, fikir ve sanat adamlarına, eğitimcilerine ve
aynı bilim ışığı altında ter döken bütün emekçilere hayranım; yani, üç aşağı
beş yukarı, tanımak istediğiniz Mahzuni Şerif'in aslı nesli budur işte. Hiçbir
fevkalade gizli erdemim yoktur. Yaradılışım hiçbir insan yaradılışından farklı
değildir. Şu çok iyi bilinmelidir ki, ben kayıpların eseri olan bir Mahzuni
Şerif değilim. Doğdum, yaşadım, sonra da çekip gitmiyorum. Sadece, değişiyorum,
başka şeyler olacağım; çünkü, bütün eşya ve canlılarda kuruluş bu terkipledir.
Bütün maddeler gibi yarın toz toprak olan vücudum daha başka yarınlarda yeniden
işe yarayabilir."
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Mahzuni, halkımızın geleneksel yaşamını, kültürel konumunu
şiirlerinde yansıtan, toplumun acısını ağıt yapan, sevincini dışa vuran,
toplumun yiğitliğini, dostluğunu, yoksulluğunu; vurgunculuğu, zammı, zulmü,
bağnazlığı, tutuculuğu ve din bezirgânlarını; yani, her konuyu dile getiren bir
ozandı.
Yoksul insanların,
ezilenlerin, emekçilerin yaşamlarında ne kadar zorluklarla karşı karşıya
olduklarını, halkın sırtından, emek sarf etmeden, çalışmadan zengin olanlara
tepkisini şu dörtlüğüyle dile getiriyor:
"Milletin sırtından
doyan doyana
Bunu gören yürek nasıl
dayana
Yiğit muhtaç olmuş kuru
soğana
Bilmem söylesem mi,
söylemesem mi?"
Mahzuni, hemen her
eserinde, eserinin her dizesinde ileti yüklüdür. "Doğudan batıya bir ses
yükselir Yiğitler yiğitler bizim yiğitler" mısralarıyla Mahzuni
"zulme ve işkenceye karşı gelen her insan dün de bugün de yiğittir"
diyordu.
Mahzuni Şerif, Türkiye
sevdalısıydı. Hacı Bektaş felsefesi ve Atatürk ilke ve devrimleri onun yaşam
biçimiydi. Hacı Bektaş'a olan sevgisini şu dörtlükle dile getirmiştir:
"Hacı Bektaş yolu
ulu bir yoldur
Çamura basarak toz
etmesinler
Hakka gidenlerin hepsi
kuldur
Bizi bu dergâhtan yoz
etmesinler."
Aynı şiirin bir başka
dörtlüğünde de, Kur’an'ın bölücülüğü ve fitneyi reddettiğini, alimlerin bilimi
ve birliği öğretmekte naz etmemelerini öğütler.
"Der Mahzuni ey
sevdiğim bak bana
Hak fitneyi emretmedi
Kur'an'a
Aşka taptı Hacıbektaş,
Mevlana
Alimler gerçekten naz
etmesinler."
Atatürk'e olan sevgisini,
bir başka şiirinde şöyle dile getiriyor:
"Bulutlar terinden,
dağlar kokundan
Sarhoştur Mahzuni, senin
kokundan
Bir daha gel gel ha,
Samsun'dan
Sarı saçlım, mavi gözlüm,
nerdesin."
Mahzuni, dindar görünüp
sahtekârlık yapana, milliyetçiyim deyip, milletin hakkını, emeğini çarçur
edene, beylikle, asillikle övünüp yoksulun hakkını sömürene, sahnelerde,
plaklarda, kasetlerde yuh çekerek karşı geliyordu.
"Uzaktan yakından
yuh çekme bana
Sana senin gibi baktım
ise yuh!
Efendi görünüp bütün
insana
Hakkın kullarını yıktım
ise yuh!"
Mahzuni Şerif, ulusunu
seven, inançlı, çağdaş, eşitlikçi, yiğit, gerçek insanın böyle olması
gerektiğini sazıyla sözüyle anlatan bir ozandı.
Mahzuni Şerif, bir hak,
emek savaşçısıdır. Bakarsınız Pir Sultan olmuş, zalime, sömürene karşı savaşır
durur; bakarsınız Âşık Kerem, Âşık Veysel ve Karacaoğlan gibi aşktan, sevgiden,
doğadan söz eder. Gün olur Naat-ı Ali okur Nesimî gibi, Edip Harabi gibi; gün
olur Dertlileşir, Emrahlaşır, Yunuslaşır; ama, gene Mahzuni'dir hep.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun Sayın
Gülçiçek.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(Devamla)- Tarihin akışına ve hayatın normal seyrine müdahalenin daima yanlış
sonuçlara ulaşacağını ifade eden şu dörtlüğü söyler:
"Dokunma keyfine
yalan dünyanın
İpini eline dolamış gider
Gözlerimin yaşı bana
gizlidir
Dertliyi dertsizi sulamış
gider."
Kırkbeş yıllık sanat
yaşamı, 20 000 kadar eseriyle gelecek kuşaklara yol gösterici olan, iyiyi,
güzeli, doğruyu öğretmeye çalışan can dostum Mahzuni'yi rahmetle anarken, tüm
sevenlerine, dostlarına ve ailesine başsağlığı diliyorum.
Sözlerime Mahzuni
Şerif'in son bir şiiriyle son verirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
"Ne dedimse halka
hiç yaramadı
Ben gittikten sonra
ararlar beni
Boşa cahillerin gözü
karardı
Kuru çene ile yorarlar
beni
Duman eksik olmaz her
yüce dağda
Bülbül eksik olmaz her
yeşil bağda
Atomun patlayıp bittiği
çağda
Onun ötesinde sorarlar
beni
Mahzuni Şerifim, gayri
gam yemem
Ondan ötesini kimseye
demem
Ufak vücuduma kefen
istemem
Varsa insanlıkla sararlar
beni."
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Gülçiçek.
Gündemdışı konuşmaya,
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; büyük ozan Âşık Mahzuni Şerif hakkında ne kadar övgüde
bulunsak azdır. Bizim dilimizin imkânları, ifade yeteneğimizin imkânları, onun
büyüklüğünü ve onun Türk kültürüne katkısını tarif etmeye yetmez.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Genel Kurulunda anılmış olması, hiç şüphesiz, samimî bir saygının ve
şükranın ifadesidir. Dolayısıyla, buna vesile olan arkadaşlarıma çok çok
teşekkür ediyorum.
Türk kültürünün binlerce
yıldan bu yana süzdüğü derin irfanı, gerçekten, Âşık Mahzuni Şerif'in
dizelerinde, mısralarında saklıdır, şifrelenmiş olarak da saklıdır. Bu kültürün
derinliği, daha binlerce yıl, onbinlerce yıl o mısralarda yaşayacaktır. Ben
inanıyorum ki, bugün Karacaoğlan'ı nasıl anıyorsak, bugün Pir Sultan Abdal'ı,
Yunus Emre'yi nasıl anıyorsak, yüzlerce, binlerce yıl sonra da Âşık Mahzuni
Şerif'i öyle anmaya devam edeceğiz.
Dediğim gibi, birtakım
sözlerle onu tanımlamaya, onu anlatmaya çalışmak, biraz benim haddimi aşıyor;
doğrusu, onu yapmak da istemiyorum; aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
Kendisinin Türk
tarihinde, Türk kültüründe edindiği yer, her türlü övgüden uzaktır, her türlü
övgüden varestedir. Onun varoluşu bir tesadüf değildir; Türk kültürünün varoluş
iddiasının, varoluş genetiğinin, esas itibariyle, tabiî bir sonucudur ve
mütevazı hayatı, büyük sanat ortaya koyan bütün insanlarda örneğini gördüğümüz
gibi, hayatının kendisi, âdeta bir sanat eseridir, âdeta bir sanat sürecidir.
Onun için, tekrar, hatırlamamıza vesile olan değerli milletvekilimize çok çok
teşekkür ediyorum. Aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Mekânı cennet
olsun. Türk Milletinin başı bir kez daha sağ olsun, Türkçenin başı bir kez daha
sağ olsun; ama, Türkçe var oldukça, Âşık Mahzuni Şerif de var olacak.
Saygılar, sevgiler
sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Gündemdışı ikinci söz,
dış gelişmeler ve Türkiye konusunda söz isteyen Malatya Milletvekili Süleyman
Sarıbaş'a aittir.
Buyurun Sayın Sarıbaş.
2.- Malatya
Milletvekili Süleyman Sarıbaş'ın, Kerkük ve Kuzey Irak'taki son gelişmeler ile
bölgede yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Kerkük ve Kuzey Irak'ta gelişen
olayları gündeme taşımak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Anadolu topraklarına bin yıl önce gelen Ortadoğu, Balkanlar ve Avrasya'yı içine
alan coğrafyada büyük imparatorluklar kuran, tarihe yön veren, çağ kapatan, çağ
açan bir milletin evlatlarıyız.
Bilindiği gibi, Birinci
Dünya Savaşı sonrasında Mondros Mütarekesinde dahi Kerkük ve Musul, bir Türk
şehri olarak kabul edilmiş ve Türkiye'nin yönetimine bırakılmıştı. Ancak, daha
sonra, Lozan'da İngilizlerin, çözülmez bölge kabul ettikleri Kerkük, 1926'ya
geldiğimizde, İngilizlerin ince oyunuyla Irak'a bırakılan bir Türk kenti oldu.
Değerli arkadaşlarım,
tarihin her döneminde büyük devletler kurulmuş, bunlar küçücük devletleri de
idare etmiştir. Bizim milletimiz de büyük devletler kurma yönünde dünyada
bilinen bir millettir. Herkesin hasta
dediği, herkesin artık iflah olmaz dediği dönemde dahi, misakımillîyle
sınırlarını tayin eden ve çağdaş Türkiye'yi kuran büyük bir milletin
evlatlarıyız. Maalesef, son yirmi yıldır, ülkemizin güneyinde Kuzey Irak
denilen bölgede, Türkiye'nin güvenliğini de yakından ilgilendiren hadiseler
cereyan etmektedir; yani, Lozan'da kesin hükme bağlanamayan ve İngilizlerin
ince siyasetiyle misakımillîden koparılan topraklarda taşlar bir defa daha
yerinden oynamıştır. Bir yazarın dediği gibi Bursa neyse Kerkük odur, Kayseri
neyse Kerkük odur.
Değerli arkadaşlar,
bugün, Irak'ın nüfusunun yüzde 13'ünü Türkler oluşturmaktadır; yaklaşık olarak
3 500 000'e yakın Türkmen nüfus, yani bizim
soydaşımız, Kuzey Irak'ta, Kerkük-Musul bölgesinde yaşamaktadır; ancak,
ne var ki bugün Irak Devleti ortada yoktur. Irak Devleti Amerika Birleşik
Devletleri tarafından işgal edilmiş, orada devlet yapısı dağıtılmıştır. Şu an
gelinen noktada, bugün "geçici hükümet" denilen; ama, kalıcı
olacağına inandığım hükümette, Savunma, Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri
Bakanlığı orada bir azınlığa teslim edilmiş, dolayısıyla Irak Devletinin
silahları, Türkiye'nin de güvenliğini yakından ilgilendiren bir gruba teslim
edilir duruma gelmiştir. Netice itibariyle, 30 Haziran itibariyle bu yönetim,
Irak geçici yönetimini devraldığında, son günlerde basında çıkan beyanlara
göre, Amerikalıların uyarısıyla Amerika Bölge Komutanı Tuğgeneral Ham diyor ki
Türklere: "Kürt grupları Kerkük ve Musul'u işgal ederek buraların, nüfus
yapısını Kürtlerin lehine bozacaklardır." Çünkü, 2005'in ocak ayında yapılacak
seçimlerde Kerkük ve Musul'u Kürt federasyonu bölgesine katmak gibi ince bir
oyunun içerisindeler.
Türkiye Devleti olarak,
bu, bizim güvenliğimizi çok yakından ilgilendiren bir bölge. Bugün Kerkük'ü
kaybederseniz, yani Kerkük üzerindeki iddialarınızdan vazgeçerseniz yarın
Diyarbakır, öbür gün de başka yerlerin iddialarınızı ileri sürmekte
zorlanırsınız. Dolayısıyla, hiçbir cumhuriyet hükümetinin, benim hükümetimin de
böyle hassas bir konuda taviz vereceğine asla inanmıyorum.
Boğazımıza çuval geçirdiler;
ben hazmetmedim, hiçbir cumhuriyet milletvekilinin de hazmettiği kanaatinde
değilim. Nasıl ki Irak'ta işkence yapanlar, generaller gitti Amerikan
Senatosunda hesap verdilerse, bu çuvalın boğazımıza geçirilmesine kimler vesile
oldularsa, bu Parlamentoda hesap vermeleri gerekir diye düşünüyorum.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Hükümeti uyarın o zaman!..
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - En azından, hassasiyetlerimizi anlamaları bakımından diye
düşünüyorum.
Oradaki muhataplarımı
uyarıyorum ve diyorum ki, fazla iştaha kapılmayın; İngilizlerin oyunuyla
Yunanlar iştaha kapıldılar 1921'de; Ermeniler iştaha kapıldılar başkalarının
teşvikiyle; o iştaha kapılanlar o gün hangi sonuca vardılarsa, bugün Kerkük'te
iştaha kapılanların tarihi iyi okumaları gerekir diyorum ve diyorum ki,
entrikalarıyla Türk askerinin başına çuval geçirttirenlerin hesabını sormadık;
ama, bu, sormayacağımız anlamına da gelmez.
AHMET ERSİN (İzmir)
-Soramazsınız... Soramazsınız...
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Ve diyorum ki, sakın ha sakın, Kerkük'ü ve Musul'u işgale
kalkışmayın; tek bir Türkmenin dahi kılına dokunmayın. Unutmayın ki, Saddam'ın
çakaralmaz silahları önünden apar topar kaçıp Türkiye'ye sığınan sizlerdiniz;
nankörlük etmeyin! Tarih nankörlüğü affetmediği gibi, gelecekte, donunuzu
çekmeye dahi fırsat bulamaz, kaçacak yer de bulamazsınız diyorum; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sarıbaş.
Gündemdışı üçüncü söz,
29.1.2004 tarihli ve 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla ilgili söz isteyen Adana
Milletvekili Kemal Sağ'a aittir.
Buyurun Sayın Sağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Yatırımların Teşviki
Hakkında Kanun uygulamalarının yatırım ve istihdam alanında ülke genelinde
yarattığı sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı
KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Söz alış nedenim,
yatırımcılarımızın isyanına neden olan ve gün geçtikçe aldığı tepki artan, 5084
sayılı Yatırımların ve İstihdamın
Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve
uygulamasıdır.
Bilindiği üzere, bu yasa,
2001 yılı için, fert başına millî geliri 1 500 doların altında kalan 36 ilimizi
kapsıyor.
Söz konusu illerde
yapılacak yatırımlarda, vergi, sigorta primi, enerji indirimi, bedelsiz arsa ve
arazi temini konularında beş yıllık bir dönem için teşvik veriliyor. Yasa
kapsamına giren 36 ilde, kesin olmayan bilgilere göre, toplam 100 civarında
başvuru yapılmış, 5 ilde 8-10 başvuru mevcut iken, 6 ilde hiç müracaat
olmamıştır. Yani, bu haliyle, yasa, beklenen sonucu vermekten uzak kalmıştır.
Seçim bölgem olan
Adana'da, yatırımcıların ve iş çevrelerinin her şeyi unutup "bu Teşvik
Yasası ve uygulaması bizi bitirecek" diye hayıflandıklarını üzüntüyle
gördüm. Görüştüğüm işadamları ve sanayiciler, özetle, bir, teşviklerin sadece millî
gelir kriterine bağlanmasının yanlış olduğunu, iki, geri kalmış yörelerde
yatırımların teşvik edilmesi düşünülürken tersi olabileceğini, gelişmiş illerin
bile çok olumsuz etkilenebileceğini, yasadan yararlanan iller arasında dengesizlik
olacağını ve yararlanmayan iller açısından da haksız rekabet olacağını dile
getirdiler ve ciddî şekilde eleştirdiler.
Değerli milletvekilleri,
iyi bir teşvik uygulaması için, öncelikle, ülke genelinde yatırımları planlayan
yeni bir organ oluşturulmalı veya DPT bünyesindeki bu konuya ilişkin
"teşvik uygulama birimi" mutlaka etkinleştirilmelidir.
Bu yapı içerisinde,
sanayi odası, ticaret odası, ticaret borsası, ziraat odası, mühendis odaları,
belediye ve ilgili kamu kurumlarının da temsilcileri yer almalıdır.
Bu birim, ilk aşamada,
öncelikle teşvik edilmesi gerekli sektör ve ürünleri belirlemeli, altyapı ve
pazarlama, hatta, dışpazar olanaklarını araştırmalı ve buna göre, hangi ürünün
daha verimli ve pazarlanabilir olacağı belirlenmeli; bunun ardından da, bu
yatırımların hangi bölgede yapılması gerektiği tespit olunmalıdır.
İkinci aşamada,
kalkınmada öncelik verilecek yöreler ağırlıklı olmak üzere, ülkemizin genel
ekonomik yararları gözardı edilmeksizin, teşviklerin nasıl, ne zaman, hangi
bölgelere verileceğine ilişkin esas ve kriterler belirlenmeli ve teşvik yasası
buna göre oluşturulmalıdır. Kişi başına millî gelir gibi tek bir kriteri esas
alarak bölgesel dengeleri ve ekonominin gereklerini gözardı etmek, kısacası
"ben yaptım oldu" demek doğru değildir.
Ayrıca, yeni yasada şu
hususlar dikkate alınmalıdır:
1- Teşvikler, haksız
rekabeti artırıcı nitelikte olmamalıdır.
2- Teşvikler, bölgesel
dengesizlikleri giderici nitelikte olmalıdır.
3- Yatırımların
gerçekleştiği oranda kullandırılmalıdır.
4- Teşvikler, parası olan
insanları yatırıma yöneltmeli, paradan para kazanmanın önü kesilmeli ve paranın
üretime yönelmesi sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şu anda, Adana'da yatırıma başlamış ve hatta tamamlamış birçok
sanayici, fabrikalarını bu haliyle Osmaniye'ye taşımayı planlıyor. Birçok
fabrika inşaatının da bu haliyle atıl kalacağını ilgililer üzüntüyle ifade
ettiler. Tüm bunlar, istihdama darbe vuracağı gibi, Adana ekonomisine de zarar
verecektir. Diğer bazı illerin durumu da bundan pek farklı değildir;
Kahramanmaraş, Gaziantep, Mersin, Hatay, Bolu gibi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Sağ.
KEMAL SAĞ (Devamla) - Bir
ili kalkındıralım derken, bir başka ili batırmaya kimsenin hakkı yoktur diye
düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; seçim arifesinde seçmene mesaj amacıyla çıkarılan ve
sakıncaları bugün açıkça ortaya çıkan bu yasa, daha fazla haksızlığa meydan
vermeden, behemehal yürürlükten kaldırılmalıdır. Bunun yerine, yukarıda
belirttiğim kriterlere uygun yeni bir teşvik yasası, bir an önce
çıkarılmalıdır. Aksi takdirde, kaş yapalım derken göz çıkarmış olacağız.
Ülke ekonomisi için yarar
sağlayacağına inandığımız yeni bir teşvik yasasının çıkarılmasında Cumhuriyet
Halk Partisinin de destek olacağını ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sağ.
Gündemdışı konuşmaya,
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
saygıdeğer milletvekilleri; 29.1.2004 tarihli ve 5084 sayılı Yasa, ülkemizin
önemli sorunlarından ikisini oluşturan işsizlik ve bölgelerarası gelişmişlik
farklarına çözüm getirmek amacıyla çıkarılmıştır. Bir yandan yatırım
imkânlarının artırılması, bu suretle ek istihdam yaratılması, diğer yandan da
bu ek istihdamın, bölgesel kalkınma açısından diğer yörelere nazaran daha
geride kalmış bölgelerde oluşturulması hedeflenmiştir.
İstihdamın ve
yatırımların artırılmasına yönelik 5084 sayılı Kanunda, yeni işe başlayan veya
ek istihdam yaratan yatırımcılar için, yeni istihdam edilen personelin
ücretlerinden kesilen Gelir Vergisi stopajının alınmaması, yeni istihdam edilen
personelin sigorta primi işveren paylarının hazine tarafından ödenmesi, enerji
desteğinin sağlanması, bedelsiz yatırım yeri tahsisinin sağlanması gibi
birtakım teşvik unsurları düzenlenmiştir. İstihdam üzerindeki yüklerin
azaltılması ve enerji desteği açısından kapsama, fert başına gayri safî yurtiçi
hâsıla tutarı 1 500 Amerikan Doları veya daha az olan iller alınmıştır. Devlet
İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanmış olan son veriler dikkate alındığında,
bu kapsama 36 ilimiz girmektedir. Bedelsiz arsa ve arazi teminine yönelik teşvikten
ise 53 ilimiz yararlanmaktadır. Esas itibariyle Hükümetimiz döneminde siyasî ve
ekonomik istikrarın sağlanmış olması ve giderek istikrarın sağladığı
avantajların ekonomide egemen olması, ülkemizde yatırımların artmasını
sağlayacak en önemli unsurdur. 5084 sayılı Kanunla getirilen teşvikler ise
diğer bölgelere nazaran daha az gelişmiş olan ya da başka bir söyleyişle daha
az avantajlı durumda olan bölgelerimizde yatırım imkânlarının artırılması, bu
suretle ek istihdam yaratılması amaçlanmıştır. Ek istihdamın ekonomik bakımdan
az gelişmiş yörelerde oluşması, bu yörelerin ekonomik kalkınmasını ve bu suretle
diğer bölgelerle arasındaki farklılığın kapatılmasını amaçlamaktadır.
Yasada yer alan istihdam
üzerindeki yüklerin azaltılması ve enerji desteğine yönelik teşvikler 1.3.2004
tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu nedenle, bugün itibariyle yapılan
düzenlemenin yarattığı etkiyi görmek ve bu bağlamda bir değerlendirme yapmak
için henüz erkendir. Zaman içinde yasanın yaratacağı olumlu etkileri ise hep
birlikte göreceğimize inanıyorum.
Yasanın sorunsuz ve
gecikmesiz uygulanmasına yönelik olarak, sorumlu birimler gerekli
hazırlıklarını tamamlamış durumdadırlar. 5084 sayılı Yasada, teşviklerin önemli
bir kısmının 2008 yılı sonuna kadar uygulanması öngörülmüştür. Bu süreç
sonunda, bölgelerarası ekonomik gelişmişlik farklılıklarının önemli ölçüde
ortadan kalkması beklenmektedir. Bununla birlikte, gerek uygulama sürecinde
gerekse uygulama sonrasında kaydedilen gelişmeler değerlendirilerek, gerek
işsizliğin gerekse bölgelerarası farklılıkların azaltılması yönünde gerekli
çalışmalar yapılabilecektir. Ülkemizin ekonomik kalkınmasını sağlamak ve
sağlanmış olan ekonomik istikrarı kalıcı kılmak yönünde gerekli tedbirlerin her
zaman alınabilir olduğu hiç kuşkusuz Genel Kurulun da takdirleri tahtındadır.
Bu vesileyle, Heyetinizi
saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
2 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 20 milletvekilinin, Türk Hava Yollarında
son günlerde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/196)
2.6.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türk Havayolları ülkemiz
ekonomisinde çok önemli bir yeri olan kurumdur. Ancak, Türk Hava Yollarında son
günlerde yaşanan olaylar kurumu ve kurumdan hizmet alan kişi ve kurumlarda çok
önemli maddî ve manevî zararlara yol açmaktadır. THY'de son günlerde yaşanan
sorunların Anayasanın 98 inci maddesi ile İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1- Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
2- Muharrem Eskiyapan |
(Kayseri) |
3- Halil Akyüz |
(İstanbul) |
4- Salih Gün |
(Kocaeli) |
5- Memduh Hacıoğlu |
(İstanbul) |
6- Ahmet Güryüz Ketenci |
(İstanbul) |
7- Ersoy Bulut |
(Mersin) |
8- Sıdıka Sarıbekir |
(İstanbul) |
9- Şevket Gürsoy |
(Adıyaman) |
10- Türkân Miçooğulları |
(İzmir) |
11- Mehmet Nuri Saygun |
(Tekirdağ) |
12- Mustafa Sayar |
(Amasya) |
13- Mehmet Vedat Melik |
(Şanlıurfa) |
14- Mevlüt Coşkuner |
(Isparta) |
15- Mustafa Erdoğan Yetenç |
(Manisa) |
16- Hasan Aydın |
(İstanbul) |
17- Muhsin Koçyiğit |
(Diyarbakır) |
18- Halil Tiryaki |
(Kırıkkale) |
19- İzzet Çetin |
(Kocaeli) |
20- Yavuz Altınorak |
(Kırklareli) |
21- Özlem Çerçioğlu |
(Aydın) |
Gerekçe:
THY ülkemiz turizmi
yurtiçi ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız açısından son derece önemli bir
kurumdur. Yurt dışında yaklaşık 80 noktaya yurt içinde ise yaklaşık 25 noktaya
ulaşmakta ve yılda yaklaşık 10 000 000 kişiye hizmet vermektedir. Ancak son
günlerde yurt içinde bazı uçuş noktaları ani bir kararla devre dışı bırakılmış
ve bu illerimizdeki yolcularımız çok zor durumda bırakılmıştır. Ayrıca 11
uçağın aynı gün devre dışı bırakılmasıyla uçak sayısındaki yetersizlikler
nedeniyle yurtiçi ve yurtdışı seferlerinde büyük kaoslar yaşanmaktadır. Ayrıca,
yurtiçi ve yurt dışından yapılan rezervasyonlarda son derece büyük sorunlarla
karşılaşılmaktadır. Bazı noktalara günlerce önceden yer bulmak mümkün
olmamaktadır.
THY'de yaşanan bu
sorunlar ayrıca kurum personeli üzerinde olumsuz psikolojik etkiler
yaratmaktadır.
Diğer taraftan, uçak
sayısında yaşanan sıkıntılar nedeniyle yerli ve yabancı şirketlerden
şirketlerin kendi amblemiyle kiralanan uçaklar özellikle yolcular açısından
bakım ve onarımdaki THY'ye olan güven nedeniyle psikolojik bunalımlara yol
açmaktadır.
Ayrıca, kiralanan bu
uçaklardaki uçuş ekibi, çoğu noktalara ilk defa uçmakta ve uçuş deneyimleri
oldukça yetersiz kalmaktadır.
Ülkemiz turizmi açısından
THY'nin ne kadar önemli bir kurum olduğu dikkate alınarak, içinde bulunduğu
sorunlardan acilen kurtarılması kaçınılmaz hale gelmiştir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
İkinci önergeyi
okutuyorum:
2.-
Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 21 milletvekilinin, oto tamirciliği
ile uğraşan küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/195)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yeni taşıt alımlarında,
30 Temmuz 2003'te çıkarılan 4962 sayılı Kanunla 1 Ağustos 2003'ten itibaren
kayıt ve tescile tabi 20 ve daha büyük yaştaki taşıt araçları bir daha
kullanılmamak üzere hurdaya ayrılmışlardır. Hurdaya ayrılan bu araçların
yaratmış olduğu durum sonucunda, Türkiye genelinde geçimini oto sanatkârlığıyla
sağlayan motor tamircileri, kaportacılar, boyacılar, oto elektrikçileri ve oto
döşemecilerinden oluşan küçük esnaf ve sanatkârlarımız ve yanlarında istihdam
ettikleri çalışanları çok zor durumda kalmışlardır.
Arabalar yenilendiği için
tamir ve bakıma ihtiyaç duyulmamakta, ihtiyaç duyulduğu takdirde de garanti
süresi içerisinde servislere gitmekte, bu durumda küçük esnaf ve sanatkâr, oto
tamir bakım atölyelerinin de işsiz kalmasına neden olmaktadır. Oto sanatkârlığıyla
uğraşan küçük esnaf ve sanatkârlarımız da, kiralarını, vergilerini, işçilerinin
maaşlarını ödeyemez, geçimlerini sağlayamaz duruma gelmişler, işyerlerini birer
birer kapatmaya başlamışlardır.
Ekonomiye ve istihdama
katkılarından dolayı ülkemizin önemli bir yükünü de üstlenmiş, çalışanlarıyla
birlikte 1 000 000'u geçen bu küçük esnaf ve sanatkârlarımız, içine düşürüldüğü
bu ağır ve zor koşullar karşısında içinden çıkılamaz sorunlarla karşı karşıya
kalmışlardır. Oto tamirciliğiyle uğraşan aileleriyle birlikte 4 000 000'u bulan
oto sanatkârlarımızın sorunlarının araştırılması ve içine düşürüldüğü bu ağır
ve zor koşullardan kurtarılması için çözüm yollarının bulunması amacıyla
Anayasamızın 98, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
1- Mehmet Nuri Saygun |
(Tekirdağ) |
|
2- Muharrem Kılıç |
|
(Malatya) |
3- Muharrem Eskiyapan |
(Kayseri) |
|
4- Hakkı Ülkü |
|
(İzmir) |
5- Mehmet Sefa Sirmen |
(Kocaeli) |
|
6- Hüseyin Bayındır |
(Kırşehir) |
|
7- Selami Yiğit |
|
(Kars) |
8- İzzet Çetin |
|
(Kocaeli) |
9- Mehmet Boztaş |
|
(Aydın) |
10- Ahmet Küçük |
|
(Çanakkale) |
11- Hüseyin Özcan |
|
(Mersin) |
12- Erol Tınastepe |
|
(Erzincan) |
13- A.İsmet Çanakcı |
(Ankara) |
|
14- Zekeriya Akıncı |
(Ankara) |
|
15- Halil Tiryaki |
|
(Kırıkkale) |
16- Halil Akyüz |
|
(İstanbul) |
17- Mustafa Yılmaz |
(Gaziantep) |
|
18- Ahmet Yılmazkaya |
(Gaziantep) |
|
19- Necdet Budak |
|
(Edirne) |
20- Muhsin Koçyiğit |
(Diyarbakır) |
|
21- Özlem Çerçioğlu |
(Aydın) |
|
22- Mustafa Özyürek |
(Mersin) |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerine
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Karadeniz sahil yolu
işlerinin ihalesinde müteahhit firmaların önceden anlaştıklarının bilinmesine
rağmen, fiyatları ayarlayarak ve rekabete meydan vermeyerek devleti büyük
ölçüde zarara uğrattığı iddiasıyla Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu
hakkında kurulan (9/9) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu
Başkanlığının komisyonun çalışma süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi
vardır; okutup bilgilerinize sunacağım.
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (9/9)
esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına
ilişkin tezkeresi (3/582)
4.6.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Karadeniz sahil yolu
işlerinin ihalesinde müteahhit firmaların önceden anlaştıklarının bilinmesine
rağmen, fiyatları ayarlayarak ve rekabete meydan vermeyerek devleti büyük
ölçüde zarara uğrattığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine
uyduğu iddiasıyla Bayındırlık ve İskân eski Bakanı Yaşar Topçu hakkında kurulan
(9/9) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu 3.6.2004 tarihli
toplantısında, komisyon çalışmalarının süresinde tamamlanamayacağı
gerekçesiyle, Anayasanın 100 üncü ve Meclis İçtüzüğünün 110 uncu maddesine
istinaden, 13.6.2004 tarihinden itibaren başlamak üzere 2 aylık ek (yeni) süre
istenmesine karar vermiştir.
Ek süre verilmesi
hususunu takdirlerinize arz ederim.
Ünal Kacır
İstanbul
Komisyon Başkanı
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
bu komisyon daha önce 2 ay süre kullanmıştır. Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün
110 uncu maddeleri, soruşturmasını iki ay içerisinde bitiremeyen komisyona, iki
aylık yeni ve kesin süre verileceği hükmünü içermektedir. Bu nedenle,
komisyonun süre talebini bilgilerinize sunuyorum.
Komisyona, 13.6.2004
tarihinden geçerli olmak üzere, iki aylık yeni ve kesin süre verilmiştir.
Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş 1 adet tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
2.- Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın bir heyetle birlikte Romanya'ya yaptığı resmî ziyarete
katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/583)
8.6.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Vaki davete icabetle,
görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 20-21 Mayıs 2004 tarihlerinde
Romanya'ya yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste :
Şaban Dişli |
(Sakarya) |
BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince
sözlü soruları görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
Önce, yarım kalan
işlerden başlayacağız.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S.
Sayısı : 152)
3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı :
305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini
erteliyoruz.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden
Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa
Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı : 349)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının müzakeresini
erteliyoruz.
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Ali Bulut ve 3 milletvekilinin, 4483 Sayılı Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifi ile Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.
5. - Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut ve 3
Milletvekilinin, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi
Hakkında Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Memurlar
ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/292, 2/244) (S. Sayısı : 466) (X)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 466 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan
konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Eraslan.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer
üyeleri; 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi
Hakkında Kanun Teklifinin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
memurların ve diğer kamu görevlilerinin yargılanmasıyla ilgili bulunan 4483
sayılı Yasada değişiklik yapılmasına ilişkin bir kanun teklifi, apar topar,
olağandışı yollarla, Sayın Meclisimizin huzuruna gelmiş bulunuyor.
Adalet Komisyonumuz,
mutat olduğu veçhile, perşembe günleri saat 10.00-10.30'da toplanır. Bu kanun
teklifi o kadar önemliymiş ki, pazartesi günü 13.30'da toplantıya çağrıldık ve
bir acele içerisinde, katılma fırsatı bile bulamadan, ne yazık ki, bu teklif
Genel Kurulun gündeminde yer almış bulunuyor ve bir aceleyle de, sırasını
beklemeden, huzurunuza gelmiş bulunuyor. Neden acaba; bu kadar acele niye;
niçin bu yapılıyor; bu konuyu bir irdelemek lazım.
Değerli arkadaşlarım,
biliyorsunuz, dün akşam, dokunulmazlıklarla ilgili kurulan komisyonun raporunu
görüştük ve yasama dokunulmazlığıyla ilgili görüşmeler sırasında, İktidar
Partimizin sayın sözcülerinin şimdiye kadar hep söz ettikleri bir şey vardı:
"Dokunulmazlık sadece milletvekillerine mahsus değil, başka kanunlarda da
var; örneğin, memurlara da dokunamıyoruz, memurların da dokunulmazlığı var,
kaldırılacaksa tümü kaldırılsın." Bu gibi sözlerde bulunuyorlardı. Gerçi,
memurların yargılanmasındaki izin sistemi bir dokunulmazlık değildir, kavramı
çarpıtmaya gerek yok; ama, bir an doğru söylediklerini varsaysak bile, bu
anlayışta olan İktidar Partisinin, doğal olarak, Memurların ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunu ilga edecek bir düzenleme
getirmesi, ortadan kaldıracak bir düzenleme getirmesi, beklenen bir tutumdu;
çünkü, kendi sözcüleri bunu söylüyorlardı ve Sayın Başbakan, televizyondan da,
tüm ulusun gözüne baka baka, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması
konusunda taahhüt altına girmişti. Bu taahhüdü yerine getirmemek için, İktidar
Partimiz, şimdiye kadar bu yasayı öne sürüyordu, bu varken niye milletvekillerinin
dokunulmazlığı kalksın diye. Bu durumda beklenen şey, bu yasanın da
kaldırılmasıydı. Ne yazık ki, sözler ile uygulama ters olarak tezahür etmiştir.
İktidar Partimizden beklenen bir yaklaşım değil de, tersi bir yaklaşım, farklı
amaçlarla, farklı saiklerle gerçekleştirilmiş bulunmaktadır.
(x) 466 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlarım,
aslında, görüşeceğimiz bu teklifler arasında, yine, İktidar Partimizin bir
saygıdeğer üyesinin, Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın böyle bir teklifi var;
samimiyetle vermiş, inanarak söylediği şeyleri; demiş ki: "Bu yasayı
yürürlükten kaldıralım." Böyle bir kanun teklifi var; ama, komisyonda, ne
yazık ki, Sayın Yalçınbayır'ın teklifi itibar görmemiştir. Onun yerine, Sayın
Mehmet Ali Bulut ve 3 arkadaşı tarafından hazırlandığı söylenen kanun teklifi,
yargılamayı daha da güçleştirecek bir biçimde, yargılamanın önüne önemli
engeller çıkaracak bir biçimde, kabul edilerek Genel Kurulun huzuruna
indirilmiştir. Bu noktada, Sayın Adalet Bakanı da kanun teklifine -dikkat edin,
Sayın Adalet Bakanı da kanun teklifine- sahip çıkmıştır, savunmuştur. Bunlar
tutanaklarla belli. Burada ben de diyorum ki: Acaba, bu, kanun teklifi miydi,
yoksa, bir tasarıydı da, utangaç bir biçimde teklife mi çevrildi? Bunu
inceledik. Evet, arkadaşlarım, üslup itibariyle -Adalet Komisyonu üyesi olduğum
için bilebiliyorum- Adalet Bakanlığının bürokratlarınca hazırlanan bir tasarı,
teklif şeklinde önümüze gelmiştir. Burada, imza niteliğinde olan birtakım
sözcükler vardır, sadece o bürokrat tarafından kullanılan. En basit, çarpıcı
örneğini söyleyeyim; ben ona "bay ve/veya" diyorum "ve",
"veya" gibi iki bağlacı, arka arkaya, Amerikan aksanıyla kullanan
başka kimse yok. Teklife baktığınızda "ve/veya"sı var; imzasını
koymuş oraya. Bu bir tasarı olması gerekirken -Bakan sahip çıkıyor, Komisyon
Başkanı sahip çıkıyor- "millete karşı ayıp olur, bari teklif yapalım"
diyerek, apar topar, olağandışı yollarla huzurunuza getirilmiş bulunuyor ve
Sayın Yalçınbayır'ın daha önce Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcülerinin
söylediği noktada bu yasayı yürürlükten kaldırmaya dönük teklifi de Anayasanın
129 uncu maddesine aykırılık teşkil eder iddialarıyla itibar görmemiştir.
Kanaatimi sorarsanız, bu bir samimiyetsizlik örneğidir; bu yasanın
kaldırılması, Anayasanın 129 uncu maddesine de aykırılık teşkil etmez; çünkü,
izinlerle ilgili başka yasalar da var. Anayasanın o maddesini okursanız, onun
bir istisna olduğunu, bir istisna hükmü olduğunu görebilirsiniz ve Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununda da bunun düzenlenme imkânının olduğunu
görebilirsiniz.
Değerli arkadaşlarım,
peki, ne oldu da bu teklif geldi, bu teklifte ne var? Arkadaşlarım, bu teklif,
yargılamayı kolaylaştıran bir teklif değil -biraz sonra madde madde
inceleyeceğiz- yargının önüne engeller çıkaran bir teklif; bu teklif,
yolsuzlukları örtmek için bir yorgan yasası olma çabasıdır, yorgan yasası
çıkarma teklifidir. Söylediğim gibi, Sayın Bakan katılıyor, Komisyon Başkanı
katılıyor, apar topar, olağanüstü yollarla bu teklif geliyor. Niye bu acele; kim
için; ne için yapıyorsunuz değerli arkadaşlarım?!
Bu teklife bir bakalım.
Dört temel öğesi var bu teklifin. Birincisi, izin makamları. İzin makamları
yaygınlaştırılıyor. Düşünebiliyor musunuz, bu teklifin 1 inci maddesine (k)
bendi olarak eklenen bende göre, bir belediye başkanı, kendi memurunun
yolsuzluk yapması halinde, yargılanma iznini kendi verecek; böyle bir şey
olabilir mi?! 3 219 savcının önüne engel çıkarıyorsunuz, izin makamı
çıkarıyorsunuz. Aranızda belediye başkanlığı yapanlar da vardır, bizim aramızda
da vardır. Önemli bir şey olmadıktan sonra, büyük olasılıkla, memurunun
yolsuzluğunu belediye başkanı bilir; ya göz yummuştur ya ortaktır; bilemiyorsa,
çok da duyarsızdır -hadi, burada söylemek istemiyorum- başka bir şeydir;
bilmemesi mümkün değildir. Çok uzak ihtimaller vardır; yani, çok değişik haller
olabilir; ama, genel olarak bilir. Hadi benim dilim varmıyor, ama, bilirsiniz;
bunlar bir bölümünde de ortak yapılıyor. Bunları gözönünde tutmak gerekir. Hal
böyleyken, 3 219 belediyede kendi memurunun yargılanması konusunda izin makamı
olarak belediye başkanının tanınmasının doğru olmadığını ve uygulamayı
genişlettiğini, engeli genişlettiğini, çok tabiî ki, anlayabilirsiniz.
Değerli arkadaşlarım,
ikincisi, şikâyet ve ihbarlar güçleştiriliyor. Vatandaş, yolsuzluk şikâyet ve
ihbarında bulunacaksa, bunun önüne 2 nci maddeyle önemli engeller çıkarılıyor.
Üçüncüsü de, yargılama ve
itiraz makamları değiştiriliyor. Yargılama ve itiraz makamları, güvenceli, daha
üst dereceli makamlardan daha alt dereceye, daha nüfuz edilebilecek noktaya
doğru çekilmeye çalışılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
nihayet, bir diğer unsuru da şudur: Yürürlük ve soruşturma engelleri var. Yürürlüğü
de, Anayasaya aykırı bir biçimde geriye yürütülüyor. Geriye yürütülüyor,
Anayasaya aykırı bir biçimde geriye yürütülüyor. Yine, soruşturma engelleri
çıkarılıyor. Tasarının -kusura bakmayın, tasarı diyorum; ama, aslında
"utangaç tasarı" diye adını koyduk- teklifin dört temel unsuru bu.
Değerli arkadaşlarım,
nedir bu teklifte amaç; hadi söyleyelim:
1.- Yargıtay 4. Ceza
Dairesinde yargılanan 3 tane büyükşehir belediye başkanımız var, daha doğrusu
İktidar Partisinin belediye başkanı var; Ankara, Adana ve İstanbul eski
Belediye Başkanı. Onları kurtarmaya mı dönüktür?
2.- İstanbul
Belediyesiyle ilgili Adalet ve Kalkınma Partisinin birtakım yöneticileri
hakkındaki -15 kadar; isimlerini isterseniz okuyabilirim; yakışık almaz diye
okumuyorum- davaları by-pass etmek için midir yoksa; niçindir bu?
Değerli arkadaşlarım,
4483 sayılı Yasa henüz beş yılı doldurmadı; uygulamada bir aksaklığı yok.
Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat uzun yıllar kullanıldı; düşünebiliyor
musunuz, uzun yıllar, Osmanlı kanunu; bu kanun çıkana kadar kullanıldı,
uygulaması oldu. Ondaki uygulama aksaklıkları bu kanunla düzenlendi. Daha beş
yılı doldurmadan, bu kanun, hiç de haklı olmayan gerekçelerle değiştirilmeye
çalışılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
İktidar Partimiz, bu kanun teklifiyle yolsuzluğu önleme iddialarından
vazgeçiyor. Açıkça ilan edilmese de, bu kanun teklifini kabul etmekle, artık
"yolsuzluğu önleme iddiamız vardır, bu doğrultuda çaba sarf edeceğiz"
diyemeyeceksiniz.
Sayın Adalet Bakanımızın
burada olacağını zannediyordum.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Buradayım.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Evet, buradaymış.
"Kurtuluş savaşı
vereceğiz yolsuzluğa" diyordu. Bu tasarıyla, kurtuluş savaşı verilmez. Bu
tasarıyla, yolsuzluğa teslimiyet tescil edilir, teslim olunur.
Değerli arkadaşlarım,
getiriliş zamanı da enteresan bu tasarının, bu teklifin. Tam, yargı
tartışmalarıyla, tam, YÖK tartışmalarıyla kamuoyu meşgulken, böyle gizliden
geçiverecek, hani -sizleri tenzih ederim; deyim yerinde değil ya- cambaza bak
gibi bir şekilde getiriliyor ve malı götürme yasası diyebileceğimiz yasa
geçirilmeye çalışılıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
teklif, bu Meclisten çıkan, 22 nci Dönemde çıkan en vahim, en tehlikeli üç beş
tasarıdan, tekliften biridir; en tehlikelilerinden biridir. Devleti soymanın icra fiilleri başlangıcıdır
bu teklif, icra fiilleri başlangıcıdır. Bir adım ötesi, devleti soymaya
teşebbüstür değerli arkadaşlar. Sizleri bu noktada uyarıyorum, dikkatinizi
yoğunlaştırmanızı diliyorum. Bu teklif, özel bir sipariştir, kişiye özel
hükümler içermektedir. Sayın Başbakanımız "yargıda, hukukta her zaman iki
kere iki dört etmez" diyor. Sayın Başbakan yanılıyor değerli arkadaşlarım,
hukukta her zaman iki kere iki dörttür, adalette her zaman iki kere iki
dörttür. Eğer iki kere iki dört değilse, onun adı adalet değildir. Başka
mülahazalarla iki kere ikiye beş derseniz ya da üç derseniz, onun adı adalet
değildir. Tam da hukuk ile matematik kardeştir; birisi sayısal ifadedir, birisi
sözel ifadedir; ama, her şart altında, o verilerle o sonuç elde edilirse, onun
adı adalettir, onun adı hukuktur; onun dışında hiçbir şey kabul edilemez.
Burada, bu anlayışla, iki kere iki dört etmez, bizimkileri görmeyiverin
anlayışıyla bu teklif getirilmiştir.
Sayın Başbakan bu konuda
yanılıyor ve sizin de, bir noktaya, dikkatinizi çekiyorum. İşte, mademki
seçildik, biz haklıyız, yargı da ulusal egemenliğe bir saygı göstersin anlayışı
yaygınlaşıyor.
Değerli arkadaşlarım,
burada, ulusal egemenlik kavramı da yanlış yorumlanıyor. Ulusal egemenliğin iki
bacağı vardır; birisi, millet adına yasa yapmak, yani, parlamento; biri de,
millet adına yargı yürütmek, hüküm vermek, yani, yargı. İkisi de ulusal
egemenlik adınadır. Bu konuda yanılmayın. Bu, yandaş kayırmayı, siyasette
kirlenmeyi, benim hırsızımı koruyayım senin hırsızını mahkûm ettireyim
anlayışını getirir. Bu doğru değildir, bu adalet değildir. Adalette iki kere ikinin
dört ettiğini hiçbir zaman unutmayın.
Değerli arkadaşlarım, kim
korunacak; rüşveti belgeli, milletvekili adayı, Ulaştırma Bakanlığının Sayın
Müsteşar Yardımcısı mı? Engin Civan... Hani, rüşvetin belgesini göster
denilince, rüşvetin belgesi mi olur denilmişti. Çok şükür, belgesi de oldu,
bizim literatürümüze o da girdi, banka havale makbuzlarıyla rüşvet belgelendi.
Ya da rüşvete bulaşmış bir başka müsteşar yardımcısı mı; kim korunmak
isteniyor; yoksa, büyükşehir belediye başkanları mı? Yoksa, duble yol
rezaletinden dolayı haksızlıklar mı korunmaya, örtülmeye çalışılıyor?
Değerli arkadaşlarım,
dikkat edin, hassas konular. Bu yasaya evet derseniz, kirlenirsiniz, aşırı
kirlenirsiniz.
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Duble yolda ne rezalet var?
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Söyleyeyim mi? Söyleyeyim mi?
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Söyleyin.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Söyleyeyim; ama, şimdi, zaman yetmeyecek. Müsaade edin söyleyeceklerime, onu da
diğer zaman söyleyeyim size.
Yoksul milletin
varlıklarını korumak hepimizin ödevidir. Bu yoksul milletin varlıklarından
elimizi çekmek hepimizin ödevidir. Buna elini uzatanın elini kırmak, yine,
hepimizin ödevidir. Bu konuda hepinizin dikkatini çekiyorum. Ayıptır, yazıktır,
günahtır; bu milleti soydurmayın. Adalete inanın; adalete inançsızlık çok kötü
neticeler getirir.
Değerli arkadaşlarım,
yine, AKP sözcüleri, dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili görüşmelerin
hepsinde şunu söylüyorlardı: "Yargı bağımsızlığı yok, yargı etki altında;
bunun için dokunulmazlığın kaldırılmasını istemiyoruz." Şimdi, bu noktada,
yargının bağımsız olmadığı noktada, yargı etki altına alınarak mı üst derece
mahkemelerinin alt dereceye düşürüldüğünü ben de merak ediyorum.
Biz yargıya güveniyoruz;
ancak, Sayın Adalet Bakanı ve müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunda yer almasının, yargı bağımsızlığı önünde önemli bir zedeleyici neden
olduğunu, etken olduğunu da biliyoruz. İşte,
burada aklımıza geliyor; acaba, Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yargılanması
gereken büyükşehir belediye başkanlarını, Ankara'nın, herhangi, suça göre,
görevli mahkemelerinde yargılandırmakta, ağır cezada yargılandırmakta, ister
istemez, insanın aklına, nüfuzla ilgili bir sorun mu var diye geliyor.
Tabiî ki biz yargıya
güveniyoruz; ama, güvenli mahkemeler, Yargıtay, Danıştay, Yargıtay Başsavcısı
devredışına alınıyor. Bu durumda, yolsuzlukları örtbas edelim derken garip bir
durum da ortaya çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım,
mülkî idare amirleri ilçe ya da ildeki hâkimin yargılamasına terk ediliyor ve
yaratacağı sorunlar düşünülmüyor. Burada mülkî idare amirinin ne olduğunu, bu
teklifi hazırlayanların bilmediği anlaşılıyor. Öyle gariplikler var ki...
Örneğin, ilçe emniyet amiri, Hâkimler Kanununa tabi olduğu için -bu teklif
kabul edilirse- ilin valisinden daha iyi korumaya sahip; İlçe emniyet amiri
kendi kanunundan dolayı Hâkimler Kanununa tabi olduğu için, ilin valisinden
daha önemli ve daha iyi bir korumaya sahip. Böyle bir çelişki yaratılıyor; ama,
mülkî idare amirlerini normal vatandaş yapalım derken, mülkî idare amiri
olmaktan çıkarıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
eşitlik anlayışı, yanlış şekilde yorumlanıyor. Eşitlik anlayışı, yargı önünde
eşitliktir; ama, kimi makamları daha güvenceli yargılama noktasına getirmek bir
görevdir. Bugün, bir vali için, bir mülkî idare amiri için herhangi bir
savcının soruşturma açıp, herhangi bir sulh ceza mahkemesinden tutuklama
isteyebileceğini düşündüğünüzde, işin vahametini düşünebiliyor musunuz. Bunun
eşitlik anlayışıyla ne ilgisi var; siz ona devleti, hükümeti temsil yetkisi
vermişsiniz. Yani, burada bu yanlışlıklara yer vermeyelim.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakanın anlattığı gerekçeler -ben, komisyon sırasındaki tüm tutanakları
inceledim- konuyla hiç ilgili değildir, hiçbirisi bu kanunun çıkmasını
gerektiren durum değildir. Bu kanun teklifinde, dünya uygulamaları nazara
alınmamıştır; dünyada bu işler nasıl yapılıyor, dengeler nasıldır... Apar
topar, işte kurtaralım birilerini yeter denilmiştir. Burada adalet inancı,
vicdan, hiçbirisi dikkate alınmamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
zamanım yetmedi, eğer Sayın Başkan müsamaha gösterirse, kanun teklifini kısaca
analiz etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Eraslan.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
1 inci maddenin (e) bendiyle, bakanlıklara bağlı kuruluşların en üst amiri
devredışına alınıyor, (k) bendiyle, tam tersi gerekçelerle, belediye başkanları
izin makamı haline getiriliyor. Birinin gerekçesinde de "en üst amirleri
izin makamı olsun dedik" deniliyor. Bakanlıklar bağlı kuruluşlarda en üst
amirleri devredışına alıyorsunuz, belediyelerde devreiçine alıyorsunuz; bunu
anlayabilmek zor.
2 nci maddeyle, şikâyet
çok sıkı, çok ağır şartlara bağlanıyor, ihbar imkânsızlaştırılıyor.
3 üncü maddeyle, önceki
maddedeki önincelemeler ve soruşturmalar şikâyeti engelliyor, savcılık şikâyeti
işleme koyamıyor. Burada anlatmayı çok istediğim bir şey var: 4483 sayılı
Yasanın yanı sıra, bir de 3628 sayılı Yasa vardır. Eskiden beri hep vardı,
Memurin Muhakematı Hakkında Kanun varken, 1609 da vardı.
Bazı suçların
cezalandırılması için izin gerekmez. Şimdi, 3 üncü maddeyle bunu getirdiğiniz
zaman, cezalandırılması için izin gerekmeyen suçtan dolayı savcılığa doğrudan
doğruya yapılacak şikâyet, idare mahkemesinin kararı gerekçe gösterilerek
işleme konulmayabilecektir; 3 üncü madde bunu düzenliyor.
Değerli arkadaşlarım, 4
üncü maddeyle de, Bakanlar Kurulu kararı ve ortak kararla atanan kamu
görevlileri, valiler, kaymakamlar, genel müdürler, il ve ilçe belediye
başkanları, belediye meclis üyeleri ve il genel meclisi üyelerinin itirazları,
yargının işi çok diye, itiraz mercii olan Danıştay 2. Dairesinin görevleri
arasından çıkarılıyor; oysa, Danıştay 2. Dairesinin görevi, bunlara bakmaktır,
münhasıran bunlara bakmaktır. Üst dereceli ve güvenceli yargının tamamı, devredışına
çıkarılıyor.
Bu teklifin
yasalaşmamasını diliyorum.
Sayın Başkanın
müsamahasını suiistimal etmek istemiyorum.
Hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Eraslan.
AK Parti Grubu adına,
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Ali Bulut söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bulut. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifi
üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği üzere, Anayasamızın 129 uncu maddesinin son fıkrasında yer alan
"memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen
suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar
dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır" hükmüne
dayanılarak 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanun çıkarılmıştır. Bu kanun, 1913 yılından 1999 yılına kadar usul
hukuku olarak uygulanmakta olan Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatınca
yerine getirilen bir düzenlemeydi.
Önceki usul kanununa göre
oldukça yeni sayılabilecek ve yaklaşık dört yıldır yürürlükte bulunan bu
kanunun uygulanmasında birtakım aksaklıkların yaşandığı bilinen bir gerçektir.
Bu kanunu uygulamada gerek isimsiz, imzasız veya sahte isimli, imzalı, gerçeği
yansıtmayan ihbar ve şikâyet dilekçelerinin getirdiği sıkıntılar gerek makamlar
gözetilerek memurlar arasında oluşturulan eşitsizlik gerekse yüksek yargı
organlarının iş yükünü artırması, bazı değişikliklerin yapılmasını gerekli
kılmıştır. Buna göre, kanun teklifinin 3 üncü maddesinin (e) bendinde yapılan
değişiklikle, daha önce yer verilmeyen bağlı kuruluşların müşterek kararnameyle
atanan yetkilileriyle ilgili durum açıkça belirtilerek kapsama alınmıştır.
Ayrıca, Başbakanlık
merkez teşkilatıyla sınırlandırılmış olan Başbakanın izin verme yetkisi,
Anayasaya uygun biçimde ve Anayasanın 112 nci maddesinden kaynaklanan yetkisine
paralel olarak, bakanlıklar ve bağlı kuruluşlarda müşterek kararnameyle atanan
görevliler yönünden genişletilmektedir.
Bu değişiklik, uygulamada
hem ihbar ve şikâyetlerle hem de savcılıklarca Başbakanlığa iletilen konuların
zaman kaybına meydan vermeden süratle öninceleme yapılarak sonuçlanmasını
sağlayacak, gereksiz yazışma ve süre kaybını önleyecektir.
Yine 3 üncü maddeye
eklenen (k) bendiyle, yerel yönetimlerde çalışan personelin en üst amiri olan
belediye başkanı izin vermeye yetkili kılınarak, diğer idarelerde geçerli olan
"kuruluşun en üst amiri" kavramıyla uyum sağlanmaktadır.
Kanun teklifinin 4 üncü
maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle, ihbar ve
şikâyetlerin değerlendirilmesinde yeni kriterler getirilmektedir. Bilindiği
üzere, 4483 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesini müteakip, özellikle, isimsiz,
imzasız veya sahte isimli, imzalı ihbar ve şikâyet dilekçeleri kamu kurum ve
kuruluşlarını aşırı derecede meşgul eder hale gelmiştir. Ayrıca, savcılığa
intikal eden her şikâyet, ciddî olsun olmasın, ihbarın soyut ve genel nitelikte
olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi kaydıyla, hemen,
izin vermeye yetkili mercie gönderilerek soruşturma izni istenmektedir. Ortada
herhangi bir ciddî bulgu veya belge bulunmadığı halde, gerçek isim, adres ve
imza olmadan yapılan ihbar ve şikâyetlerin, savcılar tarafından ilk inceleme
yapılmadan hemen izin vermeye yetkili mercie gönderilmesi, hem kamu kurum ve
kuruluşlarının iş yükünü çoğaltmakta hem hakkında öninceleme açılan kamu
görevlisinin çalışma motivasyonunu bozmakta ve onları diğer personel gözünde
zanlı durumuna getirmekte hem de yargının mevcut bulguları kendisince
değerlendirmesini engellemekteydi.
Değerli milletvekilleri,
işte bu nedenlerle, bu gibi olumsuzlukları gidermek için, 4483 sayılı Kanunun 4
üncü maddesinin üçüncü fıkrası "iddiaların ciddî bulgu ve belgelere
dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve
imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur" şeklinde
değiştirilmiştir. Dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle "ancak
iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konmuş olması
halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgâh adresinin doğruluğu şartı
aranmaz" hükmü eklenmek suretiyle, üçüncü fıkrada yer alan zorunlu
şartların istisnası belirlenmektedir. Böylece, sahih olduğu şüphe doğurmayacak
belgelerin varlığı halinde, şartları taşımasa bile, ihbar ve şikâyet
dilekçesinin işleme konulması sağlanacaktır.
Yine "başsavcılar ve
yetkili merciler ihbarcı veya şikâyetçinin kimlik bilgilerini gizli tutmak
zorundadır" hükmüyle, ihbarcı ve şikâyetçinin güvenliğinin sağlanması
amaçlanmaktadır.
Kanunun 5 inci maddesinde
yapılan değişiklik ise, mükerrer öninceleme yapılmasını önleme amaçlıdır. Aynı
konuda hiçbir yeni belge ve bulgu olmaksızın, şikâyetçiler, incelemenin yeniden
yapılması için müracaat etmektedirler. "Cumhuriyet başsavcılıkları ile
izin vermeye yetkili merciler, ihbar ve şikâyetler konusunda daha önce
sonuçlandırılmış bir öninceleme olması halinde müracaatı işleme koymazlar"
hükmü, bunun önlenmesine yöneliktir.
Diğer taraftan, aynı
konuda sonucu ve kararı etkileyebilecek yeni bulgu ve belgelerin elde edilmesi
ve ilgili mercilere sunulması halinde, yeni bir inceleme yapılması ya da
incelemenin bu delillerden yararlanılarak yürütülmesi gerektiği de açıktır. Bu
nedenle, tasarıda getirilen "ancak, ihbar veya şikâyet edilen kişilerin
konuyla ilgili olarak daha önceki önincelemenin neticesini etkileyecek yeni
belge bulunması halinde müracaatı işleme koyabilirler" hükmü bu duruma işaret
etmektedir. Böylece, daha önce incelenerek karara bağlanmış şikâyet konularında
yapılan mükerrer inceleme ve soruşturmalarla kamu görevlilerinin karşılaştığı mağduriyet
önlenmiş olacaktır. Diğer bir anlatımla, bürokrasinin lüzumsuz yere meşgul
edilmesi durumu ortadan kaldırılmış olacak; ancak, yeni belge ve bulgu
bulunması halinde yeniden yapılacak bir incelemede de engellenmemiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
kanunun 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında, 12 nci ve 13 üncü maddelerinde yapılan değişiklik ise, yargı
mercileriyle ilgilidir. Şöyle ki, memurlar ve diğer kamu görevlileri
makamlarına göre bir ayırıma tabi tutularak, öninceleme kararlarına itirazlara
Danıştay ve/veya bölge idare mahkemesi tarafından bakılırken, hazırlık
soruşturmaları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı veya cumhuriyet
başsavcılığınca, yargılanmaları ise, Yargıtay veya genel hükümlere göre yetkili
ve görevli mahkemelerde yapılmaktadır. Bu durum, görevliler arasında eşitlik
ilkesine aykırılık arz etmektedir. İşte bu gerekçelerle, 9 uncu maddede yapılan
değişiklikle "itiraza, yetkili merciin yargı çevresinde bulunduğu bölge
idare mahkemesi bakar" hükmü getirilerek, tüm memur ve diğer kamu
görevlilerinin aynı idarî mahkemeye itiraz etmeleri sağlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
yine, 12 nci maddede yapılan düzenlemeyle, "hazırlık soruşturması genel
hükümlere göre yetkili ve görevli cumhuriyet başsavcılığı tarafından yapılır.
Hazırlık soruşturması
sırasında hâkim kararı alınmasını gerektiren hususlarda; genel hükümlere göre
yetkili ve görevli sulh ceza hâkimine başvurulur" hükmü getirilerek,
hazırlık soruşturmasının memur veya diğer kamu görevlilerinin makamlarına göre
ayırıma tabi tutularak savcılık tespiti kaldırılmış ve hazırlık soruşturması
sırasında hâkim kararı gerekiyorsa, bu mahkemelerin de makamlara göre
değişmemesi sağlanmıştır.
13 üncü maddede ise
"davaya bakmaya yetkili ve görevli mahkeme, genel hükümlere göre yetkili
ve görevli mahkemedir" hükmüyle, tüm memur ve diğer kamu görevlilerinin
genel hükümlere göre görevli ve yetkili mahkemelerde yargılanması sağlanmaktadır.
Kanunun 15 inci
maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklik, kötü maksatlı ihbarcı ve
şikâyetçinin caydırılması ve cezalandırılması için mevcut düzenlemede öngörülen
"garaz, kin veya mücerret hakaret" koşulunun uygulamada ispat edilmesinin
mümkün olmaması sebebiyle yapılmıştır. Koşul "ihbar veya şikâyet edileni
mağdur etmek amacı" olarak yeniden düzenlenmiştir. Böylece, uydurma suç
isnatları için cumhuriyet savcılarına resen dava açabilmeleri için hareket kabiliyeti
sağlanmış, suçsuz görevlinin haklarının korunması amaçlanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
kanuna geçici maddeyle eklenen "bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 4483
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre
Yargıtayın ilgili ceza dairesinde ve il ağır ceza mahkemesinde açılmış davalar
ile Danıştayca itirazen incelenen kararlar, bu kanunun yürürlüğe girmesini
müteakip genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemelere devredilir"
hükmüyle, kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren yargılanan tüm memur ve kamu
görevlilerinin "eşitlik" ilkesine uygun olarak genel hükümlere göre
yetkili ve görevli mahkemelerde yargılanması ve itirazların incelenmesi
öngörülmüştür.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisinin değerli sözcüsünün birtakım iddiaları var; bu
iddiaların bazılarına değinmek istiyorum. Değerli sözcü "kanun teklifi
olağandışı yollarla getirildi" iddiasında bulunuyor. Kanun teklifi vermek
ve bunu takip etmek, her milletvekilinin hem hakkı, hem hakkı hem de görevidir.
O bakımdan, bu iddiasını doğru bulmamız, yerinde bulmamız mümkün değildir.
Yine, değerli
milletvekili, Adalet Bakanını ve Adalet Komisyonu Başkanını, teklife olumlu
bakmasından dolayı eleştirdi. Burada, herhangi bir usulsüzlük olduğunu
sanmıyorum. Adalet Bakanının ve Adalet Komisyonu Başkanının teklif hakkında
olumlu düşünmesi, kabahat olamaz, kusur olamaz diye düşünüyorum.
Yine, memur
yargılanmasını zorlaştırdığı iddiası da yerinde değildir.
CHP sözcüsünün, Anayasaya
aykırı bir biçimde geriye yürütülmesi iddiası da yerinde değildir. Bütün
hukukçu arkadaşlar bilirler ki, usule ilişkin hükümler, yürürlükten önceki
olaylarda da uygulanmaktadır.
Kanun teklifimizin
hayırlı olması dileğiyle, hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut.
Şahsı adına söz isteyen
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
1913 yılında yürürlüğe
giren ve 1999 yılında da değişiklik yapılan memurların yargılanmasıyla ilgili
kanunun, yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar, bazı eksiklikleri,
aksaklıkları olduğu kamuoyunda çok tartışıldı. Ben de, bu kanunu uygulayan bir
görevden gelen birisi olarak, bu kanunun değiştirilmesi gereken bazı
maddelerinin olduğu inancındayım; ancak, Meclisin bu yoğun gündemi içerisinde,
alelacele hazırlanarak Meclis gündemine getirilmiştir. Biraz önce de gördüm;
sayın grup başkanvekillerinin, bu kanun teklifinin değişikliği için bir hayli fazla önerge hazırladıklarını da maalesef,
üzülerek görüyorum ve bu teklifin altında imzası olması gereken değerli
milletvekilleri de var aramızda; bir Ziyaeddin Akbulut'u görüyorum, bir Nur
Doğan Topaloğlu'nu görüyorum; bunlar, uzun yıllar bu kanunun uygulanmasında
bilfiil tatbik makamında bulunan insanlar; ancak, bu kanun teklifinin altında
imzası olan değerli arkadaşlarımın, bu kanunun uygulanma noktasında, bizzat bu
kanunu uygulayıcı mevkide bulunan insanlar olmadığını da üzülerek görüyorum
ve biraz sonra, verilen değişiklik
önergeleriyle de göreceksiniz, getirilen bu teklifin, getirilmiş halinden çok
daha farklı bir şekilde Meclisin gündeminden kanunlaşarak geçeceğine
inanıyorum.
Tabiî, bu kanunda
değişmesi gereken yerler var; ancak, ben, inceledim, baktım; bu kanunun
değiştirilmesi gereken bir tek maddesi burada gündemde, onun dışında
uygulayıcılardan hiçbir şekilde, bu kanunun bu maddelerinin değiştirilmesi gerekir; uygulamada bu
maddeler ciddî sıkıntılar yaratıyor, biz bu kanunu uygularken şu şu maddelerden
dolayı sıkıntılar yaşıyoruz denilecek herhangi bir maddesinin değişikliği söz
konusu değil; tam tersine, aklıselim sahibi herkesin rahatlıkla sahip çıkması
gereken maddelerin yanında, hiç gündeme getirilmemesi gereken maddelerin
değişiklik teklifi bugün huzurlarımıza getirilmiştir.
Ben, bu kanunun
uygulayıcılarından birisi olarak, bu kanunda değişmesi gereken birçok maddeyi
şu anda sıralayabilirim. Elimizi kolumuzu bağlayan, bu kanunun uygulanmasında
bizim için engel olan bazı maddeler var, ama, onların hiçbiri, bu kanun teklifiyle
gündeme getirilmiyor, tam tersine, kamuoyu tarafından da tasvip edilmeyen ve
biraz önce CHP'li milletvekilinin de çok ağır ithamlarla gündeme getirdiği, bu
kanun teklifinin, bazı belediye başkanlarını Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yargılanmaktan kurtarıp il ağır ceza
mahkemelerinde yargılanmasının önünü açmak düşüncesiyle ve sadece bu maksatla
Meclis gündemine getirildiği iddiası ileri sürüldü. Bu iddia, beş gün önce,
ulusal basında da, yine, CHP Grup Başkanvekili tarafından dile getirildi;
ancak, beş günden beri, çok ciddî bu ithama karşı, ne ulusal basında ne de
Meclisin bu salonunda herhangi bir şey ileri sürüldü.
Benim, kanun teklifini
hazırlayan arkadaşımıza "siz mi hazırladınız bunu? Ben, şu şu şu
maddelerine karşıyım, yanlış. Uygulamadan gelen birisiyim, bunların bu şekilde
ele alınmaması lazım gelir" şeklindeki ifadem karşısında, bunu Grup Başkanvekili
Sayın Salih Kapusuz'un kendisine verdiğini, kendisinin kanun teklifini inceleme
ve araştırma fırsatı bile bulamadığını" ifade etti bana. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
sayın milletvekilleri; Meclisin gündeminde -bu kadar yoğun- görüşülmesi gereken
çok acil kanun teklifleri, kanun tasarıları varken, böyle bir kanun teklifinin
alelacele hazırlanıp Meclis gündemine getirilmesinin sağlıklı bir açıklamasının
mutlaka yapılması lazım.
Ben, biraz önce, AK Parti
Grubu adına konuşan ve bu kanun teklifini veren Değerli Milletvekilimizi
dinledim, söylediği sadece "memurlar arasında eşitsizlik var, bunu
kaldırmak için getiriyoruz" idi.
Eğer, siz, bir diğer
memuru, normal bir daire başkanını, genel müdür seviyesindeki kişileri rahat
atayabilirken, bir valiyi diğer memurlardan farklı şekilde Bakanlar Kurulu
kararıyla atıyorsanız, bunun yargılanmasında da, elbette, farklı bir uygulama
olmasından daha tabiî ne olabilir?! Şimdi, siz, Bakanlar Kurulu kararıyla
atanmış sayın valiyi, aynı il sınırları içerisinde, bir masa etrafında sabah
akşam beraber olan cumhuriyet başsavcısının önüne koyacaksınız, daha sonra,
eğer soruşturma izni verilirse, yine, sayın il valisini ağır ceza mahkemesi
başkanının önüne koyacaksınız ve onların bunu yargılamasını isteyeceksiniz;
böyle bir uygulama olabilir mi?! Elbette, bazı memurların yargılanmasının farklı
olması daha tabiîdir. Ancak, bu 4483 sayılı Kanunu kaldırırsınız, bütün
memurların yargılanması tek esasa ve usule bağlanır, ondan sonra, biz de,
gelir, bunu destekleriz. Bunun kaldırılmasıyla ilgili, Bursa Milletvekili
Ertuğurul Yalçınbayır'ın da bir teklifi var; ama, Anayasanın 129 uncu maddesine
aykırı. Madem, memurların yargılanmasının önünde eşitsizlikler var, gelin,
öncelikle, Anayasanın 129 uncu maddesini hep beraber değiştirelim, Türkiye
genelindeki bütün memurlar, adliye önünde, eşit bir şekilde yargılansınlar,
hesap versinler. Ancak, atanmalarında farklı usuller olan kamu görevlilerinin
yargılanmalarını da aynı esasa ve usule getirirseniz, buna, öncelikle, valilik
yapmış Sayın Ziyaeddin Akbulut'un, Sayın Nur Doğan Topaloğlu'nun da karşı
çıkacağını ve bu maddeler oylanırken, en azından "hayır" oyu
kullanacaklarını huzurlarınızda ifade etmek istiyorum, belirtmek istiyorum.
Bu teklifle ilgili,
yurdun dört bir köşesinden meslektaşlarım beni telefonla aradılar. Zaten, mülkî
idare sistemi, mülkî idare amirliği her geçen gün erozyona uğruyor, her geçen
gün bir şeyler kaybediyorlar; siz, böyle bir kanun teklifini de burada
yasalaştırdıktan sonra, mülkî idare amirlerinin de her geçen gün kötüye giden
durumlarını bir kez daha kötüleştirmiş olursunuz.
Yine, bu teklifle,
belediye başkanlarının, soruşturma izni veren ve soruşturma iznini onaylayan
makam olmasını da sağlıyorsunuz.
Ben, şimdi, buradan,
sizlere sormak istiyorum; belediye başkanlarına saygımız sonsuz; ancak,
belediye başkanı olabilmek için hiçbir şartın, hiçbir kriterin olmadığı bir
Türkiye'de, dün bir başka mesleği icra edip, bugün belediye başkanlığı makamına
oturduktan sonra, izin mercii olan birisinin kesinlikle hukuk nosyonunun olması
gerekirken, böyle bir özelliğe sahip olmayan bir belediye başkanının, önüne
gelecek olan bir memurun yargılanmasıyla ilgili karar verme noktasında hangi
hukuk bilgisiyle, hangi hukuk nosyonuyla bu kararı vereceğini sizlerin
takdirine bırakıyorum.
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Danışmanları var.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Danışmanlar diyor bir sayın milletvekili; ama, hangi belediyenin
danışmanları... Siz, sadece İstanbul, Ankara, İzmir Belediyelerini ele almayın;
Türkiye'de 3 000 küsur belediye var, 3 000 küsur belediye başkanına da aynı
yetkiyi veriyoruz. 2 000 nüfuslu bir belediyeyi, dün akşam, belediye başkanı
olmadan önce bir berber, bir kasap, bir manav veya bir başka meslek mensubu
olan birisinin, ertesi gün belediye başkanlık makamına oturduğu bir beldeyi
düşünmek lazım. O beldede belediye başkanının hangi danışmanı var da... Önüne
gelen, hukukla ilgili bir konuda yargıya gidip gitmeme noktasında karar verme
durumunda olan bir belediye başkanının, böyle bir kararı, hangi hukuk bilgisiyle,
hangi hukuk nosyonuyla vereceğini söyleyebiliriz?! Onun için, teklifin bu
maddesinin de, Genel Kurulda görüşülürken, mutlaka, ciddî bir şekilde ele
alınması ve bu maddenin de mutlaka gözden geçirilmesi gerektiği inancındayım.
Yine, AK Parti Grubu
adına konuşan Sayın Milletvekili, yüksek yargının işlerinin yoğun olduğundan
bahsetti. Halbuki, tam tersi, Türkiye'de, iş yoğunluğu fazla olan mahkemeler,
yüksek yargı organları değil, illerde, ilçelerde görevli olan savcılıklar ve
mahkemelerdir; onlar ağır iş yükü altında ezilmektedirler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin veya Danıştay 2. Dairesinin asıl uzmanlık
alanları bunlar. Danıştay 2. Dairesi, memurların yargılanmalarıyla ilgili
uzmanlık bilgi ve becerisine sahip hâkimlerin oluşturduğu bir daire. Yargıtay
4. Ceza Dairesi de, münhasıran böyle davalara bakmakla görevli olan bir daire.
Siz, böyle mahkemelerin elindeki dosyaları alacaksınız -teklifin çok üzüntü
verici bir yeri de burasıdır- oralardaki mevcut dosyaları da ellerinden
alacaksınız, bunu, il ağır ceza mahkemesi başkanlarına devredeceksiniz.
Uzmanlık alanına sahip olan mahkemelerden bu dosyaları alıp, bunu, illerde, bu
işlere bakmakla yükümlü olmayan mahkemelere devredeceksiniz ve onlardan bu
davaların sonuçlandırılmasını isteyeceksiniz.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Başkanımın engin müsamahasına sığınarak bir iki hususu daha belirtmek
istiyorum. Yine, bu getirilen teklifle, artık, şikâyet müessesesinin de önünü
kesiyorsunuz. Şimdi, bu kanun teklifiyle, öyle husus getiriyorsunuz ki, artık,
memurlarla ilgili bir kişi bir şikâyette bulunacağı zaman, elinde çok ciddî
bilgi ve belgeler olacak. Şimdi, elinde çok ciddî bilgi ve belgeler yoksa veya
bu ciddî bilgi ve belgeler, gerek hazırlık soruşturması gerekse muhakeme
safhasında ortaya çıkacak bilgi ve belgeler de olabilir; ama, siz şikâyetçiye,
elinde çok ciddî bilgi ve belgeler varsa, getir kardeşim, biz buna bakarız,
ciddî bilgi ve belge yoksa biz buna bakmayız!.. Vatandaş, o ciddî bilgi ve
belgeleri nereden bulacak, nereden ele geçirecek? Ben öyle inanıyorum ki, bu
bilgi ve belgeler, gerek görevlendirilen soruşturma memuru tarafından veya
gerekse yargılama sırasında ortaya çıkacak olan bilgi ve belgeler olabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kandoğan, tamamlayınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Toparlıyorum
Siz, bu teklifle, bunun
da önüne geçiyorsunuz ve çok yanlış yapıyorsunuz; çünkü, hakikaten,
kirlenmenin, yanlışlıkların çok fazla olduğu bir ülkede, şikâyet müessesesinin
önünü de bu şekilde kapayacak olursanız, bundan sonra ortaya çıkması gereken
birçok hususun, birçok karanlık noktanın ortaya çıkmasının da önüne geçileceği
inancındayım. Bu kanun teklifinin alelacele hazırlandığı; CHP'li sözcünün de
ifade ettiği gibi -eğer doğruysa- bazı belediye başkanlarını kurtarmak
maksadıyla gündeme getirildiği iddiasının da, burada, bu kürsüde, çok ciddî bir
şekilde cevaplandırılması gerektiği inancındayım.
Bu duygu ve düşüncelerle,
sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kandoğan.
Şahsı adına, Çorum
Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Çorum)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi
Kahramanmaraş Milletvekili ve 3 milletvekili arkadaşımızın hazırlamış olduğu
yasa teklifiyle ilgili görüş ve düşüncelerimi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değişikliğe konu 4483
sayılı Yasadaki hükümlerin neden değiştirildiğine bakıldığında, sayın
milletvekillerinin hazırlayarak vermiş oldukları bu teklifin gerekçelerinde bir
iki hususun öne çıktığını görmekteyiz. Bunların, yargılanmalardaki eşitlik
ilkesi ve memurların yargılanmalarının önündeki engellerin kaldırılmasına
yönelik olduğu söyleniyor; ancak, şu ana kadarki bu teklifle ilgili
konuşmalardan, kamuoyundan edindiğimiz bilgilerden de anlaşılıyor ki, bu
teklifin, gerçekten, oldu bittiye getirilen, aceleye getirilen bir teklif
olduğu ve hangi amaca yönelik olarak getirildiğini; ülkemizde o kadar sorunlar
varken, çözülmeyi bekleyen o kadar acil ve yaşamsal sorunlar varken, böyle bir
teklifin, memurların işledikleri suçlardan dolayı yargılanmalarına ilişkin
Meclise sunulan teklifin neden acil olduğunu anlayabilmek mümkün değildir; ama,
şu ana kadarki değerlendirmelere bakıldığında bir gerçek ortaya çıkmaktadır
değerli arkadaşlarım. Sanki, ülkemizde bütün sorunlar, yaşamsal sorunlar
çözüldü bitti. Adalet ve Kalkınma Partisinin programında belirtilen, sözleri
verilen, bol vaatlerde bulunulan her şey çözüldü, bütün sorunlar halledildi de,
ülkemizi baştan sona kadar saran, başta gençliğimizin işsizlik sorunlarından
tutunuz, tarım sektöründeki, SSK'lılarla ilgili ödemelerin, şimdiye kadar,
devlet tarafından nasıl eksik bir şekilde ödenmek suretiyle gasp edildiğindeki
sorunları, sağlık sorunlarıyla ilgili tüm yaşamsal sorunları ve aklımıza
gelebilecek daha birçok sorunu da bir tarafa bırakıyoruz ve sayın
milletvekilleri tarafından hazırlanmış bu teklifle huzurunuza gelerek, bu
meselelere çözüm yolu bulacağımızı sanıyoruz.
Öncelikle, teklifin özüne
bakıldığında, amacına bakıldığında, böyle bir teklifin, elbette, bizler
tarafından, milletvekilleri tarafından, yasama meclisinin üyeleri tarafından
yapılması, yerine getirilmesi, yasalaştırılması birinci derecede bizim
görevimizdir. Bu teklifi getiren arkadaşlarımızın özgür iradesini saygıyla
karşılıyoruz; ama, ciddî bir şekilde bütün memurlarımızı ilgilendiren, kamu
görevlilerimizi ilgilendiren bu teklifin, bir milletvekili veya birkaç
milletvekili arkadaşımız tarafından değil de, hükümetin programları doğrultusunda,
vaatleri doğrultusunda, hükümet tarafından tasarı halinde getirilmesi, daha
ciddî bir bakış açısı olarak değerlendirilirdi diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
teklifte, eşitlikten ve güvenceden bahsediliyor, yargılamanın önündeki
engellerin kaldırılmasından bahsediliyor. Kesinlikle böyle bir durumun söz
konusu olmadığını, buradan, sizlere duyurmak istiyorum, sunmak istiyorum,
kamuoyuyla paylaşmak istiyorum. Neden derseniz; eşitlik gelmiyor, yargılama
engeli ve ayrıcalık kaldırılmıyor; yargılama engeli ve ayrıcalık el
değiştiriyor; kime geçiyor; güvenli kurum ve kuruluşlardan, siyasî erkten uzak
olan kurum ve kuruluşlardan, yargı kuruluşlarından alınıyor, bu yargılama
sürecindeki yetkiler, maalesef, daha az siyasî erkten uzak, siyasî etkiden uzak
kurumlardan alınıyor, daha fazla siyasî erkin etkisinde kalan kurum ve
kuruluşlara veriliyor. Bu kuruluşların ne olduğunu söylemek gerekirse, maalesef
diyoruz, üzülüyoruz; çünkü, Anayasamızın 159 uncu maddesindeki hüküm yer aldığı
sürece, bu kurum ve kuruluşların, yargı kuruluşlarının bağımsız bir şekilde
hareket edebilmeleri mümkün değildir. Düşününüz ki, Anayasanın 159 uncu
maddesine göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda yer alan Sayın Adalet
Bakanının, Başkan ve Müsteşarının da tabiî üye olarak bulunduğu kurulda, eğer
bir hâkim ve savcının yer değiştirmesi, bir yerde geçici görevle
görevlendirilebilmesi Adalet Bakanının iki dudağının arasında ise -daha sonra
onay için Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluna sunulacaktır, onu biliyoruz -24
saat için de olsa, böyle bir yetki, Sayın Adalet Bakanının iki dudağının
arasında ise, bunun muhatabı olan hâkim ve savcıların ne şekilde siyasî erkin
etkisinde olup olmayacağının takdirini siz değerli milletvekillerine ve
kamuoyuna sunmak ve paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa teklifinde, bu bağımsız yargı organlarına verilen, yüksek yargı organları
dediğimiz Yargıtaydan ve Danıştaydan bu yetkilerin alınarak, az önce
söylediğimiz siyasî etkiler altında kalabilmesi her an için mümkün olabilen
yargıya verilebilmesindeki sakıncaların da ne olduğunu gözler önüne sermiş
oluyoruz. Düşününüz, şu anda Yargıtay 4. Ceza Dairesinde, büyükşehir belediye
başkanları olarak, suçlanan ve dosyaları bulunan Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanı, İstanbul Büyükşehir Belediye eski Başkanı, şu andaki Adana Büyükşehir
Belediye Başkanı ve Erzurum Büyükşehir Belediye eski Başkanı hakkında bulunan
suç dosyalarının -alınarak, durdurularak- Yargıtayın elinden alınıp bunların
diğer mahallî ve yerel cumhuriyet savcılıklarına ve mahkemelerine
gönderileceğindeki amacın ne olduğunu herkes çok iyi biliyor. Doğruları
bilelim, doğruları konuşalım. Eğer saik olarak kafamızın arkasında bu
düşünceler yoksa, evet, bu yasa teklifine oy verelim; ama, biz biliyoruz ve
inanıyoruz ki, kafaların arkasında mutlaka bu düşünceler vardır. Biz bunu
biliyoruz, bunu bilirken de bu suçlananların eğer suçları varsa, bırakınız
yargıya gitsinler, yargıda aklansınlar; ama, böyle bir suçlamayla muhatap olan
kişileri kurtarmak için bizlerden evet oyu beklemeyiniz; çünkü, bunun hesabını
biz halkımıza vermek zorundayız, kamuoyuna vermek zorundayız. Böyle art niyetle
hazırlanmış bir yasa teklifine, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, şahsım olarak
evet dememiz mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım,
eğer böyle bir düşüncemiz varsa, memurlarla ilgili, kamu görevlileriyle ilgili
yargılamaların önündeki engelleri tamamen kaldırmak istiyorsak, geliniz,
Anayasanın bununla ilgili 129 uncu maddesini, 159 uncu maddesini ve
dokunulmazlıklarla ilgili 83 ve 100 üncü maddelerini ve bununla ilgili bütün
kanunların bu şekildeki engellerini hep birlikte kaldıralım; gerçek eşitlik
nasıl olacaksa, onu sağlayalım ve o zaman, hep birlikte evet oyu verelim; ama,
eşitlik adı altında, yargı engelinin kaldırılması adı altında getirilen böyle
bir teklife evet diyebilmemiz elbette mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım,
eğer bunlar yapılamıyorsa, İktidar olarak yapacağınız o kadar önemli ve acil
görevleriniz var ki; bırakınız görevlerinizi, vaatleriniz var; söz vermiş
olduğunuz, ülkenin, gençlik başta olmak üzere, işsizlik, yoksulluk, sağlık,
sanayi, ticaret, çiftçilik ve tarımla ilgili yaşamsal sorunlarını, yıllarca
eksik ödeme yapılan emeklilerin sorunlarını...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ayvazoğlu.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gönderilen bu yasa teklifini -lütfen, elimizi
vicdanımıza koyarak- eğer, gerçekten, hükümet tasarısı olarak kabul
ediyorsanız, buna, sizler, elbette oy vereceksiniz; ama, biz, buna inanmıyoruz,
inanamıyoruz. Bunun arkasında, az önce söylediğimiz düşünceler vardır. Bu
düşünceler olduğu sürece, sağ elimizle sol kulağımızı göstermek suretiyle,
birbirimizi kandırmak ve aldatmak uğruna, bu tür yasa tekliflerine, bizlerin,
şahsımın, oy vermeyeceğini bildiriyor, Yüce Meclisi, bu duygu ve düşüncelerle,
saygıyla, sevgiyle selamlarken, Yüce Meclisi, kişisel çıkarlar uğruna,
birilerini kurtarmak uğruna alet etmeyelim diyor, saygı ve sevgilerimi yineliyorum;
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ayvazoğlu.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
oylamadan önce söyleyecektiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sende mi Başkan!..
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler...
HALUK KOÇ (Samsun) - Ret
oyu daha fazla; maddelerine geçilmeden düştü...
BAŞKAN - Kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
MEMURLAR VE DİĞER KAMU GÖREVLİLERİNİN YARGILANMASI HAKKINDA
KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1. - 2.12.1999
tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve fıkraya aşağıdaki bent eklenmiştir.
"e) Bakanlar Kurulu
kararı ile veya Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı kuruluşların merkez
teşkilâtında görevli olup, ortak kararla atanan memurlar ve diğer kamu
görevlileri hakkında ilgili bakan veya Başbakan,"
"k) Belediyeler ve
bağlı kuruluşlarında çalışan memur ve diğer kamu görevlileri hakkında belediye
başkanı,"
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Artvin Milletvekili Sayın Yüksel
Çorbacıoğlu; buyurun.
CHP GRUBU ADINA YÜKSEL
ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan
teklifin 1 inci maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
düşüncelerimi açıklayacağım.
Değerli milletvekilleri,
teklifin 1 inci maddesiyle ilgili iki değişiklik öneriliyor; bunlardan biri,
4483 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin (e) bendinde bir değişiklik ve diğeri, 3
üncü maddesine son fıkra olarak (k) bendinin eklenmesi.
Değerli arkadaşlar, bu
konuyu değerlendirirken, 4483 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin (d) bendinin de
dikkate alınması lazım.
Şimdi, tasarının
gerekçesine bakıyorum; gerekçede, (e) bendiyle ilgili olarak "(e) bendinde
bağlı kuruluşların müşterek kararname ile atanan yetkilileri kapsama
alınmıştır" deniliyor. (e) bendini okuduğumuzda, sadece merkez teşkilatlarıyla
ilgili olan bu izin verme yetkisinin içerisine bağlı kuruluşları da koyuyoruz.
Ancak, bizim idarî yapılanmamız içerisinde, merkez teşkilatı, bağlı kuruluşlar
ve ilgili kuruluşlar olarak üç grupta incelememiz gereken düzenleme vardır.
Bunu, kanunun (d) bendini okuduğumuzda anlıyoruz; (d) bendinde deniliyor ki:
"Başbakanlık ve bakanlıkların merkez ve bağlı veya ilgili kuruluşlarında
görev yapan diğer memur ve kamu görevlileri..." Yani, merkez teşkilatı,
bağlı kuruluş ve ilgili kuruluşların üst düzey yöneticileri dışındaki alt düzey
memurlar ve kamu görevlileri hakkında izin verme yetkisini düzenliyoruz; üst
düzeyde ise, sadece merkez teşkilatı düzenlenmişken, bu teklifle, bağlı
kuruluşları koyuyoruz; ancak, buna ek olarak, ilgili kuruluşları bu kapsama
almıyoruz. Şimdi, bunun neden alınmadığını anlamış değilim; çünkü, ilgili
kuruluşların da üst düzeyinde ortak kararnameyle atanan devlet memurları ve
kamu görevlileri var. Örnek olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
ilgili kuruluşu olan Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünü ele alalım; bu Genel
Müdürlüğün kuruluş yasasının 7 nci maddesine göre, bu Kurumun Genel Müdürü,
Genel Müdür Yardımcısı ve Birinci Hukuk Müşaviri ortak kararnameyle atanıyor.
Şimdi, atanan bu kişilerle ilgili (e) bendinde bir düzenleme getirmiyoruz, (d)
bendinde de bir düzenleme yok. Ben, sormak istiyorum; ilgili kuruluşlarda,
ortak kararnameyle atanan kamu görevlileri hakkındaki soruşturmaya izin verecek
yetkili kim? 4483 sayılı Yasada bu açık değil, yeni düzenlemede bu da yok;
yani, burada bir eksiklik olduğunu söylemek istiyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Bakan, size anlatıyor; dinleyiniz.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - İkinci değişiklik, 4483 sayılı Yasanın 3 üncü maddesine (k) bendi
ekleniyor; böylelikle, belediyelerde çalışan bütün memurlar hakkında
yargılamaya izin verme yetkisi belediye başkanlarına bırakılıyor.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, öncelikle, bunun adını koymakta fayda var; bunun adı, bana göre, hukukî
süreci siyasallaştırmaktır. Bu konuda
-daha önce söz alan bağımsız milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına konuşan milletvekili ve şahsı adına konuşan milletvekilleri bu konuyu
dile getirdiler- çok ayrıntıya girmek istemiyorum; ancak, hem hukuk bilgisi
yönünden eksik olan bir sürece böyle bir hukukî süreci taşımak doğru değil;
belediye başkanlarımızın hukuk bilgisi olmayabilir, izin verme konusunda
yeterli bilgileri olmayabilir; bu, bir tehlike.
İkincisi, hukukî süreç
siyasallaşmaktadır diyoruz. Belediye başkanları, sonuç olarak, atanan kişiler
değildir, seçimle gelen kişilerdir, siyaseten gelen kişilerdir. O nedenle,
burada, hukukî sürecin de siyasallaşması tehlikesi vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlar mısınız
Sayın Çorbacıoğlu.
Buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Peki, tamamlamaya çalışacağım; ancak, biraz süre rica edeceğim,
eğer mümkünse, şahsım adına da konuşmak isterim.
Değerli arkadaşlar, 4483'ün (e) bendinde, bakanlık ile
Başbakanlığı ayırmışız; ancak, burada, (e) bendine, bakan ve Başbakanı bir
arada koyuyoruz; yani, izin vermeye yetkili, ilgili bakan ve Başbakandır.
Şimdi, ben bunu anlayamadım; ilgili bakan ile Başbakan ayrı ayrı mı yetkilidir,
bir arada mı yetkilidir; yani, ilgili bakan ve Başbakan mı, ilgili bakan veya
Başbakan mı? Bu da, konuyu açıklığa kavuşturan değil, bilhassa, kavram
kargaşası yaratacak şekilde kaleme alınmış bir metindir. Bence, 4483'te olduğu
gibi, bakanlıkla ilgilileri ilgili bakan, Başbakanlıkla ilgilileri de Başbakan
olarak ayırmakta büyük fayda var.
Değerli arkadaşlar,
burada, söylediğim gibi, (e) ve (k) bendinin gerekçeleri farklı farklı;
efendim, gerekçesine bakıyoruz, belediyelerle ilgili "bağlı olduğu
idare" kuralına uyuyoruz diyorsunuz. Peki, bağlı kuruluşları, Başbakana
bağlıyorsunuz; bağlı kuruluşun da, idarede, bağlı olduğu idarenin genel müdürü
yok mu?! Yani, bağlı kuruluşlarda "bağlı olduğu idare" kuralına
uymuyorsunuz, onu Başbakana bağlıyorsunuz; ama belediyeleri "bağlı olduğu
idare" usulüne uyuyoruz diye belediye başkanına bağlıyorsunuz. Burada
büyük bir hata var, ilke çelişkisi var. Yani, burada, ilçelerde kaymakamların,
illerde de valilerin yetkisinden bir rahatsızlık mı duyuluyor arkadaşlar? Yani,
burada bir usulsüzlük mü var? Vali ve kaymakamların bu görevi yerine getirmekte
bir gecikmeleri mi söz konusu oldu; yoksa, bu söylenilen "bürokrasi
cumhuriyetiyle mücadele" derken bunu mu kastediyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla)
- Şahsım adına da konuşacağım; Grubumuzdan başka talep yok.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çorbacıoğlu, şahsınız adına da konuşacaksınız.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Yani, burada, kaymakam ve valilerin kararlarının güvenilir
olmadığını mı söylemeye çalışıyorsunuz değerli arkadaşlar?! Ben bu anlayışı
anlayamıyorum. Yani, burada, şunu da söylemekte fayda var: Sayın Mehmet Ali
Bulut ve bu teklife imza atan diğer milletvekillerimizin, bu teklifte -iddia
ediyorum; aksini de ispat ederseniz özür dileyeceğim- imzaları dışında bir
noktaları yoktur. Bir kelimesini düzenlemediler. Peki, niye, bu, teklif olarak geliyor
arkadaşlar; onu da söyleyeyim. Şu birbuçuk senelik tecrübem bana gösteriyor ki,
Adalet ve Kalkınma Partisi, ne zaman özel bir amaç için, ne zaman birilerini
kurtarmayı düşünüyorsa, bu, Yüce Meclise hükümet tasarısı olarak gelmiyor, teklif
olarak geliyor ve bir şekilde, tabiri caizse, milletvekillerini de taşeron
olarak kullanıyor. Bu, çok yanlış bir uygulama. Bu, Millet Meclisinin
güvenini...
ABDULLAH VELİ SEYDA
(Şırnak) - Ayıp bir şey söylediğin, milletvekillerinden özür dilemelisin.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Efendim, ben, Meclise, milletvekillerine hakaret etmiyorum, bir
iddiada bulunuyorum; eğer, attıkları imza dışında bir noktada katkıları varsa,
ben, bu Meclisten özür dileyeceğim; lütfen, gelin söyleyin, özür dileyeceğim;
aksi durumda ise, siz özür dileyin arkadaşlar.
Şimdi bakın, sizin
siyaset anlayışınızı, hukuk anlayışınızı anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Dün,
bir milletvekilimiz, Sayın Kutlu, burada çok ilginç şeyler söyledi, gerçekten
çok rahatsız edici şeyler söyledi. Acaba yanlış mı duydum diye tutanaklara
bakmak istedim ve tutanaklardan okuyorum, Sayın Kutlu diyor ki: "Bizim
esaslı sorunumuz var. Cumhurbaşkanı yedi yıllığına seçiliyor, Anayasada bunun
tekrar görev süresini kısaltacak kıstas yok." Yani, esaslı soruna bakar
mısınız arkadaşlar; Cumhurbaşkanının süresini kısaltamamak esaslı sorun! Bu
mudur Türkiye Cumhuriyetinin sorunu arkadaşlar?!
BAŞKAN - Sayın
Çorbacıoğlu, konuyla ilgili konuşur musunuz.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Konuyla ilgili, sonuç olarak siyaset anlayışımızla ilgili
konuşuyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
tekrar, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bu konuyla ilgili görüşünün olumsuz
olduğunu söylerken, Büyük Millet Meclisinin, tabiî ki, çoğunluk esasına göre
çalışacağını tekrarlarken, bir konunun altını tekrar çizmek istiyorum. Yine
dünkü konuşmalardan hareket ediyorum. Cumhurbaşkanının yetkilerinin de Türkiye
Büyük Millet Meclisinden kaynaklandığını ve Sayın Cumhurbaşkanının, 2000 Mayıs
ayında, bu Meclisin yüzde 62 oyuyla Cumhurbaşkanı seçildiğini ve bu Meclisin
çoğunlukla verdiği karar üzerinde de, yine o çoğunluktan aldığı yetkiyle kabul
veya veto yetkisi olduğunu, tekrar, Adalet ve Kalkınma Partisine hatırlatıyor,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çorbacıoğlu.
Madde üzerinde başka söz
talebi?.. Yok.
Maddeyle ilgili 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 466
sıra sayılı 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi
Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesi ile 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 3 üncü maddesine eklenmesi
öngörülen (k) bendinin madde metninden çıkarılmasını ve çerçeve 1 inci maddeyle
(e) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 1- 2.12.1999 tarihli
ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
e) Bakanlar Kurulu
kararıyla veya Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı kuruluşların merkez
teşkilatında görevli olup, ortak kararla atanan memurlar ve diğer kamu
görevlileri hakkında ilgili bakan veya Başbakan,
Salih Kapusuz |
Kemal Anadol |
Mehmet Kartal |
|
|
Ankara |
İzmir |
Van |
|
Ziyaeddin Akbulut |
|
Ali Küçükaydın |
|
Tekirdağ |
|
Adana |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Belediye ve bağlı
kuruluşlarında çalışan memur ve diğer kamu görevlileriyle ilgili soruşturma
izni vermeye yetkili mercilerin vali ve kaymakamlar olarak, halen yürürlükte
olan düzenleme çerçevesinde kalması amaçlanmıştır. Yargılama yetkisinin merkezî
bir yetki olmasından dolayı, ön izin niteliğinde bulunan soruşturma izni verme
veya vermeme yetkisinin de merkezî idarenin taşrada bulunan yetkilileri
tarafından verilmesi uygun olacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 4483 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Bu Kanuna göre
memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin
soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay
belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet
dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh
adresinin bulunması zorunludur.
Üçüncü fıkradaki şartları
taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili
merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana
bildirilir. Ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle
ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgâh
adresinin doğruluğu şartı aranmaz. Başsavcılar ve yetkili merciler ihbarcı veya
şikâyetçinin kimlik bilgilerini gizli tutmak zorundadır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer
üyeleri; görüşülmekte olan teklifin 2 nci maddesiyle ilgili
değerlendirmelerimizi sunmak için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına kürsüye
gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
teklifin bu maddesi, şikâyeti yasaklayan bir madde. Şikâyetin engellenmesi,
şikâyet hakkına karşı güçlük çıkarılması, ihbarın ise bütünüyle yok edilmesi
amaçlanmıştır. Bu kadar uğraşmaya gerek yok; bir maddelik teklif getirin; biz taraftarlarımıza
her türlü yolsuzlukları yaptırırız, yargılanmazlar, şikâyet edilemezler deyin,
bilelim; kanun haline gelsin. Kulağı dolaylı yoldan göstermeye gerek yok. Bunun
anlamı odur.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, bu tasarıya göre, şikâyetçi, iddialarını ciddî bulgu ve belgelere
dayandıracak. Oysa, Kanunda şu var: "Şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte
olmaması." Yani, nedir bu; diyelim ki, (A) belediyesinin imar işlerinde
rüşvet yeniliyor diye bir şikâyet olursa, bu soyut ve genel niteliktedir; ama, burada,
filanca mühendis, filanca memur rüşvet alıyor denilirse, bu soyut ve genel
nitelikte değildir. Bu da aşılmış, ciddî bulgu ve belge bulunacak. Ciddî bulgu
ve belgeyi kim bulacak arkadaşlar; şikâyetçi. Nereden bulacak? Bizim
ülkemizdeki mevzuata göre, bırakın vatandaşın delil toplamasını, avukatlar bile
delil toplama hakkına sahip değildir. Böylelikle, şikâyetin önüne engel
çıkarılmak isteniliyor, ihbar ise bütünüyle ortadan kaldırılıyor.
Değerli arkadaşlarım, bir
de, imza ve adres olacak. Peki, telefonla ihbarda bulunamaz mı veya cumhuriyet
savcısı, bir gazetenin yayını üzerine harekete geçerek ya da bir televizyondaki
yayın üzerine harekete geçerek soruşturma açamaz mı; işte, bu teklife göre
açamıyor. Emredici kural konuluyor, önüne engel çıkarılıyor; hayır, açamazsın
deniliyor. Adı, soyadı olacak, ciddî bulgu, belge olacak. Oysa, ihbarı nazara
almak savcının ihtiyarındadır, seçimlik hakkıdır. Ciddî bulgu ve belgeyi
soruşturmacı bulur, şikâyetçi bulmaz ciddî bulgu ve belgeyi.
Kaldı ki, bunun gerekçesi
olarak şu söylenilmiş: Efendim, idarî makamlar çok meşgul ediliyor, haksız ve
yersiz şikâyetler oluyor, bunu önlemek istedik. Efendim, haksız ve yersiz
şikâyetlerle siz uğraşmayın, haksız ve yersiz şikâyetin bizim hukukumuzda
karşılığı var. Bir kişi, bir kişiyi haksız veya yersiz yere şikâyet ettiyse,
Ceza Kanununda iftira diye bir madde var, iftiradan yargılanır. Şartları varsa,
suç tasnii ve resmî mercileri iğfalden yargılanır. O kadar kolay değil. Kaldı
ki, haksız yere şikâyetin tazminatla karşı karşıya kalma durumu da söz
konusudur. Efendim, bürokrasi meşgul edilmeyecek... Yani, bürokrasi, yolsuzluğu
soruşturmayacak da neyi soruşturacak arkadaşlar? Şikâyeti engelle, bunu
güçleştir...
Bakın, altta 3 üncü madde
var. Bunu, onunla bir araya getirdiğinizde, tamamıyla sorumsuz kalmaya dönük
-yolsuzlukların sorumsuz kalmaya dönük olduğu- bir düzenleme var. 2 nci maddede
şikâyeti kısıtlayacaksınız, 3 üncü maddede ise, bu konuda verilmiş bir karar
varsa -diyelim ki ihaleye fesat karıştırıldı; şikâyet ettiniz; soruşturma yapan
merci de, soruşturma sonucu yargılamanın gerekli olmadığına karar verdi, izin
verilmedi; hasbelkader de, idare mahkemesinden geçti; artık, 3628 sayılı Yasaya
girer bu- "yahu, yanlış olmuş, bunu bir inceleyin" deme hakkınız yok.
Oysa, bunun uygulamada örnekleri var; bizzat bizim, uygulamacı olarak
yaptığımız uygulamalar var. Bir belediyede, belediye meclisi üyeleri ile
belediye başkanı, belediyenin yaptırdığı dükkânları aralarında paylaşmışlar;
sözümona ihaleyle!.. Bu, şikâyet konusu olmuş ve meni muhakeme kararı verilmiş;
bunu, idare mahkemesi de onaylamış. Daha sonra -3628 sayılı Yasa vardır; burada
bazı ağır suçlar ona girer- o kanaldan müracaat edilerek, bu meni muhakeme
kararının anlamsız olduğu, kapsamdışı olduğu görüldü ve 11 kişi, o olayda
mahkûm oldu. Böyle bir durumda, bunu sağlama imkânınız yok arkadaşlar. Şikâyeti
engelliyorsunuz, istediğiniz şekilde yolsuzluğa yol veriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarı, kendi halinde düşünüldüğünde, yolsuzluğa yol tasarısıdır. Kusura bakmayın
"tasarı" diyorum -yani, bu tasarı, saklasak da tasarı; saklamasak da
tasarı- ama, utangaç tasarı; tasarı olarak getirilmeye utanıldığı için teklif
olarak getirilmiş. Utangaç tasarı, yolsuzluğa yol tasarısı!..
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - 4483 sayılı
Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
"Cumhuriyet
başsavcılıkları ile izin vermeye yetkili merciler ihbar ve şikâyetler konusunda
daha önce sonuçlandırılmış bir ön inceleme olması halinde müracaatı işleme
koymazlar. Ancak ihbar veya şikâyet eden kişilerin konu ile ilgili olarak daha
önceki ön incelemenin neticesini etkileyecek yeni belge sunması halinde
müracaatı işleme koyabilirler."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA
KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 466 sıra
sayılı tasarı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
kamu yönetiminde ve kamu personel rejimlerinde görev, yetki ve sorumluluk
kapsamlarına göre, aşamalı bir şekilde yargılama süreçlerinin uygulanması
olağandır. Bunun, hukuka ve eşitlik ilkesine aykırılık teşkil eden bir yönü
yoktur. Kamu görevlileri arasında, bu anlamda, görevlerinin mahiyeti gereği,
aşamalı yargılama süreçlerinin uygulanması, tekrar ifade ediyorum, olağan ve
hukuka uygun bir haldir. Bu kapsamda, büyükşehir belediye başkanları ve valiler
ile düz memurlara veyahut daire müdürleri ve şube müdürlerine ilişkin
soruşturma ve itiraz süreçlerinin farklı olması, soruşturma mercilerinin farklı
olması, yine tekrar ifade ediyorum, olağan ve hukuka uygun bir haldir. Bu yaklaşım
içinde, görüşülmekte olan tasarının 3 üncü maddesi ile 4, 5 ve 6 ncı maddeleri
arasında bağlantı bulunduğundan, bu bağlantıyı da nazara alarak görüşlerimi
beyan edeceğim.
Sayın milletvekilleri,
aradan geçen onsekiz aylık süreç sonunda, 58 ve 59 uncu hükümetlerin bariz bir
özelliği ortaya çıktı. Bir taraftan, demokratikleşme ve hukuk devleti adına,
görünürde ve şevkle birtakım düzenlemeler yapılmak gayreti içine girilmekte,
diğer taraftan ise siyasî iktidarı oluşturanların veya siyasî iktidara destek
verenlerin kişisel ve özel konumlarına uygun düzenlemeler yapılmak suretiyle
hukukî ve teknik yapı altüst edilmektedir. Başka bir ifadeyle, getirilen ve
çağdaş norm özelliği taşıyan düzenlemeler, hemen akabinde, yine, başka özel
düzenlemelerle delinmektedir. Bunun anlamı şudur: Hukuk kavramı, hukuk devleti
kavramları benim için ulaşılması gereken hedefler değildir; ben, bu kavramları
kendi özel konumuma uygun bir şekilde ve araç olarak kullanırım. Bunun başka
bir anlamı yoktur değerli arkadaşlarım.
Elbette, yine, bunun
devamı, keyfî ve otoriter bir yönetimin altyapısını hazırlamaktır. Keyfîliğin
olduğu yerde de denetim olmaz, haksızlık ve yolsuzluk olur; bunların zemini
hazırlanır. Siyasî iktidar, maalesef, bunu yapmaya çalışıyor. Getirilen tasarı,
bunun yeni örneklerinden biridir. Bunu somut örnekleriyle biraz sonra tekrar
açıklayacağım.
Değerli arkadaşlarım,
hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı, yargıç teminatı hep özlemle ifade ettiğimiz
kavramlar. Bunun için yapılması gereken hususlar aslında belli. Bunlar
yapılmayıp, yargıçlar ve öncelikle cumhuriyet savcıları daha da bağımlı hale
getirilip etkisizleştirilmek isteniliyor. Yapılan bir ihbar ve şikâyetin ciddî
olup olmadığını, kamu davası açılıp açılmaması gereğini en iyi şekilde
değerlendirecek olan merci savcılık makamıdır. Hukuk devletlerinde, bu
değerlendirmeyi yapacak olan merci savcılık makamıdır değerli arkadaşlarım. Biz
ne yapıyoruz, ne yapmak istiyoruz; üst savcılık makamlarının ve mahkemelerin
anayasal teminatlarını ve teknik altyapılarını güçlendireceğimiz yerde, bu
makamlara ait yetkileri mahallî ve siyasî birimlere aktarmaya çalışıyoruz.
Bürokratik oligarşi yaratmaya çalışıyoruz değerli arkadaşlarım. Bürokratik
oligarşinin nasıl oluştuğunu biraz sonra yine, somut olarak anlatacağım.
Getirilen tasarı, bu
yönüyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığını, 4. Ceza Dairesini ve Danıştay 2.
Dairesini devreden çıkarmaya yönelik olan bir tasarıdır, bir tekliftir. Her ne
kadar teklif olarak sunulmuş ise de, tasarı özelliğinin daha ağır bastığını,
arkadaşlarım, biraz evvel somut olarak anlattılar. Siyasî iktidar etki altına
alamayacağı ve müdahale edemeyeceği bu anayasal kurumları devreden çıkarmak
istemektedir. Böylece, hukukî ve yasal teminatlar zayıflatılmak ve etkisiz hale
getirilmek istenilmektedir. Getirilen tasarının özünde bu vardır.
Kişilere özel düzenleme
getirilmekte ve yasal himaye sağlanmak istenilmektedir. Bu uygulamaların ve
yasalaştırma arayışlarının bir diğer açılımı da şudur: Olayın ideolojik
boyutunu bir tarafa bırakıyorum, böyle bir yaklaşım, öncelikle, norm ve yasa
kavramıyla bağdaşmaz. Sistemin ve kurumların içinin boşaltıldığını, teknik
yapının altüst edildiğini bir defa daha görüyoruz. Tekrar ifade ediyorum;
atamalarda bürokrasi kültürü, kıdem ve liyakat esasları gibi teknik ve objektif
ölçüler nazara alınmadığı içindir ki, kurumlar giderek işlevini yitirmeye
başlamıştır; bunu, en başta Emniyette görüyoruz değerli arkadaşlarım. Terör
olaylarında istihbarat zafiyeti doğmuştur. Kamuoyunun çok yakından bildiği olayların
kahramanları, polisin işbirliği veya ihmaliyle, yurtdışına çok rahatlıkla
çıkabilmişlerdir. Meteorolojide benzer uygulamaları görüyoruz, Karayollarında
görüyoruz, Özelleştirme İdaresinde görüyoruz, Adlî Tıpta benzer işlevsizlikler
kendisini göstermeye başladı; çünkü, bütün bu kurumların içi boşaltılıyor,
hafızası yok ediliyor. Bütün bunlar ne uğruna yapılıyor; bütün bunlar,
atamalarda kıdem ve liyakat esası yerine, maalesef, siyasî iktidarın genel
merkezinde üst yönetimin yakın çevresi ve cemaat ve tarikat ilişkileri egemen
olduğu içindir ki, tekrar vurguluyorum, cemaat ve tarikat ilişkileri egemen olduğu
içindir ki, kurumların içi boşalıyor değerli arkadaşlarım.
Bakanlar, önemli
mevkilere getirdikleri kişileri, çoğu zaman tanımıyorlar. Olay, bu yönüyle,
kadrolaşma boyutlarını aşmıştır. Görevden alınan kişilerin yerine getirilenler,
kurumun teknik yapısına uzak olan, bu yönde eğitimleri bulunmayan kişilerdir.
Bu sebepledir ki, özelleştirme uygulamaları dahil olmak üzere, hukuk ayaklar
altına alınmakta, yasalar görmezden gelinmekte ve keyfî bir süreç işlemektedir.
Kamuoyunun çok yakından takip ettiği önemli olaylarda fahiş hukuk ihlalleri
yapılmaktadır. Teknik ehliyetleri yetersiz olan bu kadrolar, özelleştirmenin
hukukî ve teknik altyapısını dahi hazırlayamamaktadırlar.
İşte, gerçek anlamda
bürokratik oligarşi burada doğuyor değerli arkadaşlarım. Yargı, böylesine
çarpık olarak hazırlanan özelleştirme işlemlerini, elbette, iptal edecektir.
Böylesine hukuk ihlalleriyle malul olan özelleştirme işlemini iptal etmesinden
daha doğal bir uygulama olamazdı.
Çarpıcı ve düşündürücü
olan husus ne; bütün bu sürece rağmen, bütün bu sürecin müsebbibi olanlar, en
başta Sayın Başbakan, bunları bilmezden gelip, tüm kurumları, bürokrasiyi ve
meslek odalarını hedef alarak, kendilerince, eleştiri getirmekte ve hedef
saptırmaktadır. Müsteşarları, müsteşar yardımcılarını, genel müdürleri siz
atıyorsunuz, bu siyasî iktidar atıyor. Genel müdür yardımcılarını, şube
müdürlerini, daire müdürlerini bu siyasî iktidar atıyor, başka kimse atamıyor;
yani, bürokrasiyi siz oluşturuyorsunuz; ama, hangi ölçülere göre
oluşturuyorsunuz; sorunun esası burada değerli arkadaşlarım. Bu sebeple,
oligarşik ve yetersiz bürokrasiden herhalde en son şikâyetçi olması gereken
kişi Sayın Başbakan ve siyasî iktidardır.
Bütün bunları görmezden
gelerek, görevini yapan yargıya ve anayasal kurumlara kusur ve sorumluluk
yüklemek, çok açık ifade ediyorum, acz ve itiraftan başka bir anlama gelmez.
Kesinleşmiş, infaz
görmekte olan mahkeme kararlarının sonuçlarını ortadan kaldırmaya
çalışacaksınız, güya yolsuzlukla mücadele adı altında, geçmişte birlikte siyasî
mücadele verilen kişilerin infazlarının engellenmesi adına hukuk ihlalleri
yapacaksınız, ondan sonra da anayasal kurumlar ve yargı organları bunların
hukuka aykırı olduğunu tespit ettiği zaman, kendi yetersizliklerinizi, kendi
yanlışlıklarınızı gizleyerek "oligarşik bürokrasi" diye feryat edeceksiniz.
Türkiye'nin bugün geldiği nokta budur değerli arkadaşlarım; gerçek budur. 466
sıra sayılı tasarı da, bunun, yine, bir başka tezahürüdür değerli arkadaşlarım.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye böyle bir yönetim anlayışını hak etmiyor ve şiddetle reddediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kart,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) -
Sayın Başkanım, kişisel konuşma hakkım da vardı; onu birleştirirseniz...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kart; devam edin.
ATİLLA KART (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, böyle bir yönetim anlayışını -tekrar
vurguluyorum- hak etmiyor, şiddetle reddediyor.
Avrupa Birliği
konjonktürünü kullanarak toplumu ne zamana kadar yanıltacaksınız,
oyalayacaksınız?! Bu ne zamana kadar sürecek?! Bunu yapmaya hiç kimsenin hakkı
yok değerli arkadaşlarım.
Kendi yetersizliklerinin
ve yanlışlarının farkında olmayanlar, kendi aczlerinin farkında olmayanlar,
kendilerince demagoji yaparak hedef saptırmaya çalışıyorlar. Bu çok tehlikeli
bir süreçtir değerli arkadaşlarım. Bu sürecin sonu, toplumda kutuplaşma
yaratmaya ve dikta arayışlarına kadar gider değerli arkadaşlarım.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Yapmayın...
ATİLLA KART (Devamla) -
Bunun örneklerini, bunun uygulamalarını yedi sekiz aydan bu yana yaşıyoruz.
Ben, bunları, size, yasa başlıklarıyla şimdi anlatacağım değerli arkadaşım.
Hükümet icraatlarında bu
arayışlar ve bu çalışmalar hep öne çıkıyor. Sayıştay seçimleri beş aydır neden
yapılmıyor değerli arkadaşlarım? Sayıştay kendi üstüne düşen görevi yaptı, ocak
ayında Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı da, ocak ayı sonunda, Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderdi. Dört ay
geçti, beş ay dolmak üzere, Sayıştay seçimleri neden yapılmıyor değerli
arkadaşlarım? Bunları sorguluyor musunuz; bunları sorgulamak gereğini duyuyor
musunuz milletvekili olarak? Bunları sorgulamak gereğini duymuyorsanız, hiçbir
soru sormaya hakkınız yok sizin.
Adlî Tıbbın
yapılanmasında da aynı süreci yaşadık. Adlî Tıp, adı üzerinde, uzman bir kurum.
Burada ne yapıyoruz; kadrolaşma adı altında, uzman olmayan, pratisyen doktor
düzeyinde olan kişileri görevlendiriyoruz değerli arkadaşlarım; bu, Adlî Tıbbın
niteliğiyle bağdaşır mı; o kurumun niteliğiyle bağdaşır mı? TÜBİTAK olayında
aynı süreci yaşadık; onu tekrar anlatmayacağım.
Üniversitelerin araştırma
fonlarını neden kesiyoruz değerli arkadaşlarım? Bunun demokrasiyle, bunun bilimsellikle bir izahı, açıklaması
olabilir mi?! Malî Disiplin Yasası çıkarıyoruz; ne kadar güzel, çok güzel bir uygulama.
Nedir; devletin teknik ve objektif yapılanmasına bir katkı sağlıyoruz; ama,
bunun devamında ne yapıyoruz,
belediyelere sınırsız borçlanma imkânı veya bütçelerinin çok üstünde
borçlanma imkânı tanıyarak o Malî Disiplin Yasasını deliyoruz. Kendi çıkardığımız
yasayı kendimiz deliyoruz.
Vergi ve Kambiyo Affı
Yasalarında nasıl bir süreç izlendiğini tekrar tekrar anlatmayacağım; onlar,
çok taze olaylar, çok somut olaylar. O yasalardan kimlerin yararlandığını
tekrar tekrar vurgulamayacağım; ama, şunu kabullenemiyorum; bunu her ortamda
dile getiriyorum: Ben, hakkında 1 trilyon 773 milyar Katma Değer Vergisi aldığı
yolunda son derece ciddî suçlamalar bulunan, yargılama aşamasına varan,
mahkûmiyet aşamasına varan bir kişinin
Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanı olarak görev yapmasını sindiremiyorum değerli
arkadaşlarım; bunu, içime sindiremiyorum. Bunu, inanıyorum ki, vicdanınızda
sorgulama yaptığınız zaman, vicdanınızda değerlendirme yaptığınız zaman siz de
sindiremiyorsunuz.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Meclise anlatmıyorsunuz da niye bana anlatıyorsunuz, onu anlayamadım.
ATİLLA KART (Devamla) -
Şöyle, tabiî, siz birtakım hususların özellikle açıklanmasını ister bir tavır
içinde olduğunuz için, bunları, konunun daha da açıklık kazanması için, daha
iyi anlaşılması için, arkadaşlarınızın şahsında size anlatıyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Bunu nasıl tespit ettiniz?
ATİLLA KART (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, ne yapıyorsunuz biliyor musunuz; bir taraftan kamu
görevlilerinin ayrıcalıklarından söz ediyorsunuz, diğer taraftan da, daha özel
ve somut ayrıcalıklar yaratmak yoluna başvuruyorsunuz.
Önemle ifade ediyorum,
bakın, dokunulmazlık konusunda hükümetin en önemli gerekçelerinden birisi şu:
Efendim, diğer kamu görevlilerinin de ayrıcalıkları var, bunları kaldıralım...
Onu kaldırma yolunda yasa teklifi geldi, onu kaldırmadınız. Hadi
kaldırmıyorsunuz, neden daha özel ayrıcalıklar getirme yolunda girişimler içine
giriyorsunuz? Bu tasarının özeti budur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kart
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Tabiî, neden daha özel
ayrıcalıklar getirmek istediğinizi, arkadaşlarım biraz evvel somut olarak
açıkladılar. İsimleri belli olan, kamuoyu tarafından çok iyi bilinen büyükşehir
belediye başkanlarını, o yasal, müdahale edemeyeceğiniz anayasal teminatların
dışına çıkarıp, mahallî şartlarda müdahale edebileceğiniz bir ortama taşımak
istiyorsunuz. Böyle bir anlayış içinde hukuk devleti ve demokrasinin gelişmesi
mümkün değildir değerli arkadaşlarım.
Fiilen tasarı olarak
hazırlanan taslağı, yasa teklifi olarak gündeme getirmenin ezikliği, inanıyorum
ki, İktidara mensup milletvekilleri tarafından da hissediliyor. Bu düşüncelerle,
getirilen bu teklifin, özünde tasarı olan bu teklifin, hukuk devleti
anlayışıyla, Avrupa Birliği konjonktürüyle, Avrupa Birliği süreciyle
bağdaşmayacağını bir defa daha ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kart.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 3
üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, bu kanun
teklifinin tümü üzerinde yine şahsım adına söz almış ve yapılmak istenilen
değişikliklerin son derece yanlış olduğunu, hatalı olduğunu çok açık bir
şekilde dile getirmiştim. Bu sözlerimin ne kadar doğru olduğunu ve bu kanun
teklifinin, değişiklik önergeleriyle, Meclis gündemine getirildiği şekilden çok
daha değişik bir şekil alacağını hem sevinerek hem de üzülerek müşahede ettim.
Özellikle belediye başkanlarıyla ilgili hususun düzeltilmiş olması, bu konuyla
ilgili itirazlarımızın ne kadar yerinde olduğunu çok açık bir şekilde
göstermiştir.
Biraz sonra görüşülecek
olan 4 üncü maddeyle ilgili bir değişiklik önergesinin, yine Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu tarafından verildiğini ve 4 üncü maddenin tümüyle tekliften
çıkarıldığını da görüyorum; bizim söylediğimizin ne kadar doğru olduğu da
açıkça ortaya çıkıyor.
4 üncü madde, bunlara
bölge idare mahkemeleri tarafından bakılacağıyla ilgiliydi; şimdi, bu, tümüyle ortadan
kalkıyor. Hele, esas can alıcı noktanın bulunduğu 5 inci madde üzerinde verilen
değişiklik önergesiyle de, bizim iddialarımızın doğruluğu bir kez daha ortaya
çıkıyor.
CHP Grup Başkanvekili ve
milletvekillerinin de ifade etmiş olduğu gibi "bu kanun teklifi
hazırlanırken uygulamadan gelen kişilerin görüşlerinin dikkate alınmadığı ve
tamamen belirli maksatlarla Meclis gündemine getirildiği" ifadesinin şu
ana kadar cevaplandırılmamış olmasını 5 inci maddedeki değişiklik önergesiyle
birlikte değerlendirecek olursak, getirilen bu kanun teklifinin, çok açık bir
şekilde ifade ediyorum, sadece ve sadece büyükşehir belediye başkanlarıyla
ilgili olduğu açıkça ortaya çıktı; çünkü, 5 inci maddede, hazırlık
soruşturmasıyla ilgili verilen değişiklik önergesiyle, valilerin,
müsteşarların, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterinin madde metninden
çıkarılması neticesinde, madde metni içerisinde sadece ve sadece büyükşehir
belediye başkanları kalıyor arkadaşlar. Hazırlamış olduğunuz teklifte, valiler,
müsteşarlar, kaymakamlar ve diğer kamu görevlileri varken ve bu haliyle bile,
bu kanun teklifiyle, sadece ve sadece bazı büyükşehir belediye başkanlarının
Yargıtay 4. Ceza Dairesinde yargılanmadan kurtarılması iddiası gündemdeyken,
getirilen değişiklik önergesiyle, sadece ve sadece büyükşehir belediye
başkanlarının yargılanmasının Yargıtay 4. Ceza Dairesinden alınıp il ağır ceza
mahkemelerine verilmesi karşısında söylenecek bir söz kaldı mı arkadaşlar?! Biz
de zaten bunu iddia ediyorduk; getirilen bu kanun teklifi bazı büyükşehir
belediye başkanlarıyla ilgilidir diye itiraz etmiştik ve itirazımızın haklı
olduğu da, diğer kamu görevlilerinin madde metninden çıkarılması sonucunda,
sadece büyükşehir belediye başkanlarıyla ilgili hazırlık soruşturmalarının il
cumhuriyet başsavcılarınca yapılacağı ve yargılanmalarının da il ağır ceza
mahkemelerinde olacağı çok aşikâr bir şekilde ortaya çıktı.
Eğer, sadece büyükşehir
belediye başkanlarıyla ilgili bir kanun teklifi hazırlasaydınız, onun üzerinde
tartışırdık; ama, biz, sizin, büyükşehir belediye başkanlarını kurtarmak
isterken, diğer kamu görevlilerini ve değiştirilmesi gerekmeyen bazı maddeleri
de bunun içerisine koyarak, asıl maksadınızın büyükşehir belediye başkanlarıyla
ilgili hususu saklama olduğu iddiasında bulunduk ve bu iddiamız da, verilen bu
değişiklik önergesiyle açıkça ortaya çıkmıştır.
Sayın milletvekilleri,
burada, bu konu üzerinde politik bir mülahazayla konuşma yapmıyorum; ama,
sadece ve sadece bazı belediye başkanlarının Yargıtay 4. Ceza Dairesindeki
dosyalarını oradan alıp, il ağır ceza mahkemelerine getirmek için kişiye özel,
kişiye münhasır kanun teklifi hazırlanıyor ve bu Meclisin önüne getiriliyorsa,
bu Yüce Meclisin, sadece ve sadece bu maksatla getirilen kanun teklifine karşı
çok açık ve net bir şekilde tavrını ortaya koyması lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
konuşmanızı toparlar mısınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Burada, Adalet ve Kalkınma Partisi veya CHP milletvekili olup olmamak önemli
değil; önemli olan, getirilen bir kanun teklifine Yüce Meclisin alet edilmesi
-bunun altını da çiziyorum ve maalesef, bu ifadeyi de üzüntüyle kullanıyorum-
karşısında, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin de bu hususa karşı
çıkacakları ve bu kanun teklifinin ilgili maddesinin reddedilmesi, bu kanun
teklifinin kanunlaşmaması için gayret gösterileceği inancımı bir kez daha ifade
ediyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (DYP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kandoğan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4. - 4483 sayılı
Kanunun 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İtiraza, yetkili
merciin yargı çevresinde bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Sezai Önder;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İLYAS
SEZAİ ÖNDER (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Memurlar ve Diğer
Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü
maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının, onun çoğunluğunun tipik bir yasama
tasarrufuyla karşı karşıyayız. İşleyişinde hiçbir sorun olmayan, ülkenin çözüm
bekleyen acil bir sorunu olmayan bir konuda kanun değişikliğine gidiyoruz ve
bunu da, çok acilmiş gibi, yangından mal kaçırır gibi yapıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
ben, bu kanun teklifinin gerekçesini okudum. Gerekçe ile yapılmak istenilen
değişiklikleri irtibatlandıramadım; ama, belli bir gayeyle çıkarılan ve
savunulması imkânı olmayan bir yasa teklifinin gerekçesini başka türlü izah
etmek mümkün değildi.
Kamu görevlilerinin özlük
haklarının iyileştirilmesiyle ilgili, görev, makam ve özel hizmet
tazminatlarının iyileştirilmesiyle ilgili tüm önerilere karşı, "kamu
yönetimi reformu yapılacak, bu konular orada ayrıntılı düzenlenecek" diyorsunuz.
4 üncü maddeyle, tüm kamu
görevlileriyle ilgili soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesi, Danıştay 2.
Dairesinin görevi cümlesinden çıkarılıp bölge idare mahkemelerine
verilmektedir. Bu hükümle, belediye başkanlarıyla ilgili soruşturma izni, daha
yüce bir makam olan Danıştayın görevi cümlesinden, 2. Dairenin görevi
cümlesinden çıkarılıp, belirttiğim gibi, bölge idare mahkemesine veriliyor.
Bölge idare mahkemesine soruşturma izinlerinin verilip verilmemesi veya izin
verilmesine veya verilmemesine ilişkin konu 4 üncü maddeyle gündeme
getirilirken, acaba, Türkiye'de, yargının işleyiş sistemine göre, o bölge idare
mahkemesine bir baskı oluşturabilir miyiz düşüncesi mi hâkimdir?..
Değerli arkadaşlarım,
niye o mahaldeki bölge idare mahkemesi de en yakın bölge idare mahkemesi
değil?.. Şimdi, düşünün, bir büyükşehir belediye başkanı hakkında soruşturma
izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin bir fezlekeyi bölge idare mahkemesi
verecek. Bölge idare mahkemesi başkan ve üyeleri ile büyükşehir belediye
başkanları törenlerde birlikteler, protokol yemeklerinde birlikteler ve o
şehirde her gün aynı ortamı teneffüs ediyorlar, aynı ortamda yaşıyorlar. Şimdi,
bu görevin Danıştay 2. Dairesinden alınıp o yerin bölge idare mahkemesine
verilmesini, ben, iyi niyetli bir düşünce olarak göremiyorum değerli
arkadaşlarım; onda mutlaka bir art niyet vardır diyorum.
Şimdi, tabiî, bununla da
kalınmıyor ve bence bu teklifin esas can alıcı noktası geçici 1 inci madde. O
maddeyle, halen Yargıtay 4. Ceza Dairesinde bulunan büyükşehir belediye
başkanlarını yargılama yetkisi Yargıtay 4. Ceza Dairesinden alınıp o ildeki
ağır ceza mahkemesine, ceza usulündeki genel yetki ve görev kurallarına göre
asliye ceza mahkemesine veya sulh ceza mahkemesine veriliyor. Bu ikisi bir
bütün halinde düşünüldüğünde, yapılmak istenilen, yasalaştırılmak istenilen
teklifin gayesi de açıkça meydana çıkıyor diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
teklifin gerekçesinde, devamlı, eşitlik ilkesinden bahsediliyor. Şimdi, eşitlik
ilkesinden bahsedip, onun peşine de bu yasalaştırılmak istenilen maddeleri
koyduğunuzda o gerekçe çok komik oluyor. Eşitlik ilkesi deyince, evvela
ayrıcalıklı soruşturma ve yargılama yöntemlerini kaldırmamız gerekiyor. Niye
onu kaldırmıyoruz, niye dokunulmazlığı kaldırmıyoruz değerli arkadaşlarım?..
Bakanların yargılanması, bildiğiniz gibi Yüce Divanda: Dokunulmazlığı
kaldırmıyorsunuz, o zaman, bakanların yargılanmasını da Yüce Divandan alalım,
yetkili ve görevli mahkemelere verelim. Yani, vatandaşla milletvekili eşit
değil mi?!. Devlet memuruyla milletvekili eşit değil mi?!. Eşitlik ilkesi
diyoruz; ama, bir noktada, ayrıcalıklı soruşturma ve yargılama sistemlerini
devam ettirmeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, siz
de biliyorsunuz, biz de biliyoruz; esasında, burada, gaye eşitlik ilkesini
falan tahakkuk ettirmek, gerçekleştirmek değil. Burada gerçek gaye, bazı
belediye başkanlarını koruma altına alma; ama, yanlış oluyor, yanlış
yapıyorsunuz diye düşünüyorum. Yani, eşitlik ilkesini getireceğiz diye, esas,
eşitlik ilkesine aykırı davranıyorsunuz.
Şimdi, ayrıca, iddiaların
araştırılmasının önüne yeni engeller getiriyoruz. Bu engelleri aşıp, bir
kimsenin ihbarda bulunmasını zorlaştırıyorsunuz; hiç kimse ihbarda bulunmaz.
Biraz evvel, Cumhuriyet Halk Partili Orhan Eraslan arkadaşım bahsetti; bir
şahıs hakkında ihbarda bulunmanın, bizim merî yasalarımıza göre zaten
müeyyidesi var. Suç tasnii var Ceza Kanununda, iftiradan dolayı manevî tazminat
açma hakkı var; ama, bu, bizim yasalarımızda mevcut olduğu halde, o şikâyetler
olmasın diye yeni yeni birtakım zorlaştırıcı hükümler ortaya getiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
yargının, memurların yargılanması süreciyle ilgili bugüne kadar tek bir
şikâyeti olmuştur; ayrıcalıklı yargılama ve izin sistemi nedeniyle, yolsuzluk
yapan bürokratların yargılanamamış olması. Biz, şimdi ne yapıyoruz; yargının bu
şikâyetini haklı mı çıkarıyoruz yoksa, yargıya hak vermemiş mi oluyoruz?
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, yargı "ben, yolsuzluk yapan bürokratları yargılayamıyorum,
engeller getiriyorsunuz onun önüne" diyor; yargının şikâyeti bu. Benim
görevim çok, dosyam çok diyene, Danıştay 2. Dairesi, Yargıtay 4. Ceza Dairesi bir
şey demiyor, böyle bir şikâyet yok; yargının şikâyeti söylediğim husus; ama,
şimdi, biz -bu teklif yasalaşırsa- ne yapıyoruz; yargının o şikâyetinin daha
büyük boyutlara ulaşmasını sağlıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
milletvekilliği dokunulmazlığı kaldırılsın dediğimizde bir sürü tepkiler
alıyoruz, uzun uzun izah etmeye çalışıyorsunuz, Sayın Başbakanın televizyondaki
konuşmasına değişik anlamlar vererek burada ifade ediyorsunuz; ama, İktidarın
bir iddiası daha var, mahkemeleri tarafsız bulmuyor.
Niçin o zaman, Danıştay
2. Dairesinden, Yargıtay 4. Ceza Dairesinden yargılanma süreciyle ilgili birçok
yetkiyi alıp daha alt dereceli mahkemelere veriyorsunuz?.. Esasında, sizin
tarafsız değil dediğiniz yargılama ünitelerinin alt derece mahkemeleri olması
gerekiyor; yoksa, bir Yargıtaya, Danıştaya tarafsız değil demek istediğinizi
ben düşünmüyorum; ama, şimdi, o dediğinizle yaptığınız iş tamamen birbirinin
tersi oluyor.
Burada, biraz evvel ifade
ettim, şöyle bir düşünce akla gelebiliyor
-yine, biraz evvel, bir arkadaşım ifade etti- alt derecedeki
mahkemelerdeki hâkimleri, Adalet Bakanlığının bir yere gönderme durumu var
-gerçi, daha sonra Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulunun onayına sunması
gerekiyor- bugünkü sistemde, Adalet Bakanlığının, isterse, bir hâkim ya da
savcıyla uğraşması mümkündür, baskı kurması mümkündür, müfettişler göndererek
soruşturma açması mümkündür. Acaba, bu yargılama süreciyle ilgili
görevlendirmeler daha alt dereceli mahkemelere yapılırken, bu yetkiler
kullanılıp bir baskı unsuru oluşturabilir miyiz diye mi düşünülüyor diye de
tekrar, ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin gündemini bu tür şeylerle işgal etmememiz gerekir. Mısırda vergi
iade oranlarıyla oynadık, bir bakanımızın oğlu para kazandı. Bir haftalık
teşvik indirimi çıkardık, bazı tarım mamullerine prim verdik; bir hafta süre
verdiğimiz için, geriye dönük, üç aylık, o orada ihracat yapanlar para kazandı.
Şimdi, sıra, büyükşehir belediye başkanlarını, bazı bürokratları korumaya mı
geldi?! Ülkenin gündeminin bu olmaması lazım değerli arkadaşlarım.
Yapılması gereken nedir;
yapılması gereken, bağımsız yargıyı oluşturmaktır, ayrıcalıklı yargı sistemini
ortadan kaldırmaktır, milletvekili dokunulmazlığını sınırlamaktır. Bunları
yapmayarak, özel ve siyasî saiklerle hukuk kurallarını değiştirmek yanlıştır
diye düşünüyoruz değerli arkadaşlarım.
Biz, İktidarı, yanlış
yoldan dönmesi için bir kez daha uyarıyor ve genel düzenlemeler çıkarılmadan,
Anayasa değiştirilmeden kısmî değişikliklere gitmenin sakıncalı olduğunu
hatırlatıyoruz. İkili yargı sistemi, ayrıcalıklı yargı sistemi, hukuk
devletinin en büyük yarasıdır.
Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyor, bu teklifin yasalaşmamasını temenni ediyor ve saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Önder.
Maddeyle ilgili 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 466
sıra sayılı 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi
Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını ve
sonraki maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Tevfik Ziyaeddin Akbulut |
Adem Baştürk |
Nusret Bayraktar |
|
Tekirdağ |
Kayseri |
İstanbul |
|
Hamit Taşcı |
|
Fikret Badazlı |
|
Ordu |
|
Antalya |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) -Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum :
Gerekçe:
Mevcut düzenlemenin daha
uygun olduğu düşünülmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
reddedilmiştir... Önerge kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) -Önce
reddedilmişti.
BAŞKAN -Önerge kabul
edilmiştir.
Düzeltiyorum; önerge
kabul edilmiştir; böylece, 4 üncü madde metinden çıkarılmıştır.
5 inci maddeyi 4 üncü
madde olarak okutuyorum :
MADDE 4. - 4483 sayılı
Kanunun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 12. -
Hazırlık soruşturması;
Hazırlık soruşturması
genel hükümlere göre yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
yapılır.
Hazırlık soruşturması
sırasında hâkim kararı alınmasını gerektiren hususlarda, genel hükümlere göre
yetkili ve görevli sulh ceza hâkimine başvurulur."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Afyon Milletvekili
Sayın Halil Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Ünlütepe, süresi 15
dakika.
CHP GRUBU ADINA HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Bulut ve arkadaşları tarafından verilen 466 sıra sayılı 4483
Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 5 inci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
4483 sayılı Yasanın
amacı, memur ve kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar
nedeniyle yargılanabilmeleri için izin veremeye yetkili mercileri belirtmek ve
izlenecek usulü düzenlemektir. Daha önceleri memur ve kamu görevlilerinin
yargılanmasındaki usul ve yöntem, 1913 yılında kabul edilen Memurin Muhakematı
Hakkında Kanunu Muvakkatle düzenlenmişti. Bu yasa, seksenaltı yıl gibi uzun bir
dönem uygulanmıştır. Muvakkat Yasa, memurlar ile diğer kamu görevlilerinin
görev sırasında işlediği, ancak, görevle ilgisi bulunmayan suçlarda da
uygulanırken, 1999 yılında, yani, geçen dönem yürürlüğe giren 4483 sayılı
Yasayla, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevle ilgisi bulunmayan suçlardan
yargılanması kapsamdışı bırakılmış; yani, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
sadece görevleri sebebiyle işlediği suçlardaki yöntem düzenlenmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada, Yüce Parlamentonun değerli üyelerinin dikkatini bir
konuya çekmek istiyorum. Önemli olan, kanun yapmak değil, kaliteli ve çok uzun
bir dönem ihtiyacı karşılayabilecek, ileride uygulandığında ciddî sıkıntılar
doğurmayacak bir kanunu yapmaktır. Biraz önce bahsettiğim 1913 yılında
yürürlüğe giren Muvakkat Yasa seksenaltı yıl yürürlükte kalabilmiş ve
hayatiyetini sürdürebilmişken, şimdi, dört yıl önce yürürlüğe giren bir yasada
önemli değişikleri yapmakla karşı karşıyayız.
Aklıma gelen birtakım
sorular var, onları sizlerle paylaşmak istiyorum. Acaba, bu değişikleri yapma
ihtiyacı neden doğdu; dört yıl gibi bir sürede, demokrasi anlayışımızda,
uygulamalarımızda neler değişti de bu tür değişiklikleri yapma ihtiyacı duyduk;
bu değişiklikleri yapmanın özel bir amacı var mıdır diye düşünmeden de
edemiyorum.
Memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı
yargılanabilmeleriyle ilgili yasal düzenlemeyi yaparken, dokunulmazlığı
nedeniyle yargılanamayan milletvekillerinin dokunulmazlıklarına dokunulmamasındaki
direnci de anlamakta zorlandığımı belirtmek istiyorum. "Temiz siyaset,
temiz toplum"u savunarak seçilenler olarak bizim, dokunulmazlıkların
kaldırılmasındaki, herkesin yargılanmasındaki o ortamı yaratabilmenin yükümlülüğünü
de taşıdığımızı belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; 4483 sayılı Yasanın 12 nci maddesinde hazırlık soruşturması
düzenlenmiş, bu soruşturmanın kimler için, kimler tarafından yapılacağı
açıklanmış. Aynı yasanın 3 üncü maddesinde, soruşturmaya izin verme yetkisindeki
sistem esas alınarak, 12 nci maddedeki hazırlık soruşturması da ona göre
düzenlenmiştir. Bu sistem esas alınarak hazırlık soruşturmasındaki görevliler
belirtilmişken, bu sistemden uzaklaşarak, yetkili ve görevli cumhuriyet
savcılarının hazırlık soruşturmasını yapacakları hükmüne dönmekteyiz. Niçin
buna dönüyoruz? Memur ve kamu görevlilerinin, bulundukları görev, yetki ve
sorumluluk ilkesi esas alınarak soruşturma geçirmeleri kadar doğal bir şey yoktur.
Bakın, 4483 sayılı
Yasanın yürürlüğe girdiği Aralık 1999'dan bugüne kadar Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına ulaştırılan hazırlık dosyası sayısı 1 231'dir; yani, 12 nci
maddenin birinci bendinde belirtilen kişiler hakkında açılan hazırlık dosyası
sayısı 1 231'dir. Bunlardan 60 tanesi üzerinde hâlâ soruşturma yürütülmektedir.
64 dosya hakkında, iddianameyle, Yargıtayın ilgili ceza dairesinde dava açılmış
ve bunlar üzerinde yargılama devam etmektedir. Bu arada, 47 dosya da, itirazen,
Danıştayda bulunmaktadır.
Bunu biraz daha açmak
istiyorum; bu dosyalardan yargılananlar kimler?
Sevgili arkadaşlar, bu
dosyaların 175 tanesi müsteşarlarla ilgili. Düşünebiliyor musunuz, Adalet
Bakanı Müsteşarı hakkında bir soruşturma açılmasına karar verilecek, izin
verilecek ve Adalet Bakanı Müsteşarının, atamada yetkili bulunduğu, söz sahibi
bulunduğu il savcısı onun hakkında soruşturma yürütecek; nereye gidersiniz?!.
471 adet dosya valilere,
578 adet dosya büyükşehir belediye başkanlarına, 2 adet dosya büyükelçilere, 25
adet dosya TRT Genel Müdürlüğüne, 4 adet dosya Diyanet İşleri Başkanlığına, 5
adet dosya YÖK'e, 3 adet dosya da Sermaye Piyasası Kurulu Başkanlığına aittir.
Eğer, bu yasa teklifi geldiği şekliyle yasalaşırsa, tüm bu dosyalar, yasa
teklifinde de belirtildiği gibi, görevli ve yetkili olan cumhuriyet
başsavcılıklarına gönderilecektir.
Şimdi, bu yasa, daha
çıkmadan isim alan bir yasa oldu Nüfuz kullanımı yasası diye adlandırılmaya
başlandı. Bazı yasalar hep böyle oluyor; Vergi Barışı dedik, vergi kaçıranları
affettik; Topluma Kazandırma Yasası dedik, birilerini kurtardık; bu da,
"Nüfuz Yasası" olarak tarihe geçen bir yasa.
Bakın, bu nüfuz yasasının
görüşmeleri sırasında, bir cumhuriyet başsavcımızın düşüncesini belirtmek
istiyorum. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı aynen şöyle diyor: "Sıkıntı
şudur: Nüfuz edilemiyor." Bunu bekliyordum. Buradaki arkadaşlar ve bizler
tam güvencedeyiz; o nedenle, hiçbir nüfuza ve baskıya izin vermiyoruz. Buraya
ve Danıştaya nüfuz edilemiyor. Şimdi, acaba, nüfuz edilebilecek, söz
geçirilebilecek yeni makamları belirtme ihtiyacını niçin duyduk?.. Neden bu
yasayı, bugün, burada, görüşüyoruz?..
Yine, değerli bir
arkadaşımın da belirttiği gibi, belirli bir prosedürle göreve atanan valiyle
ilgili hazırlık soruşturmasında, protokolde zaman zaman beraber olduğu,
yemeklerde zaman zaman beraber olduğu o ilin cumhuriyet savcısı; ilçede,
protokolde zaman zaman beraber olduğu, yemeklerde ve her türlü etkinlikte
beraber olduğu ilçe kaymakamı hakkında hazırlık soruşturmasında ilçe savcısı;
biraz önce de belirttiğim gibi, müsteşarlar konusu üzerinde de, zaman zaman
atanmasında katkısı olan ve o göreve getirilmesinde katkısı olan il savcısı
yetkili kılınıyor. Sistem, ciddî bir sıkıntıya düşer. Hukuk, genel, nesnel ve
soyut olmalıdır. Burada bunun unsurları yoktur. Ben, açıkçası, biraz önce de belirttiğimiz
gibi, birilerini kurtarmak, korumak için çaba harcarken sistemde ciddî
sıkıntılara yol açabiliriz endişesini içimde taşıyorum.
Sevgili arkadaşlar, 12
nci maddenin birinci bendi aynen korunabilmelidir. Toplumda güveni yaratacak
olan bir maddedir. Ayrıca, iş yükü açısından da aldığınızda, demin de
belirttiğim gibi, Yargıtaya ulaştırılan dosya sayısı, 1999'dan bugüne kadar 1
231 adettir. Halbuki, iş yükü açısından il ve ilçe cumhuriyet savcılıklarının
yükünün kabarık olduğunu hepimiz biliyoruz. Daha adil, daha gerçek bir hazırlık
dosyasının hazırlanmasında 4483 sayılı Yasadaki 12 nci maddenin korunmasında
yarar vardır, demokrasi açısından yarar vardır.
Şunu da düşünüyorum;
seçilmiş kişiler olarak seçilmişleri kurtarmaya niçin çalışıyoruz?.. Bu soruyu
da kendi kendime sormadan edemiyorum. Elbette, kamu hizmetini seçilmiş olanlar
da yapar; ama, bu hizmeti yürütürken hesap vermekten kaçmamalıyız. Nüfuzumuzun
etkisi dışında olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılıklarında da o soruşturmanın
yapılabilmesine sıcak bakabilmeliyiz. Amaç, doğruyu yakalamaktır; amaç, iyiyi
yakalamaktır.
Ben, bu duygularla, 4483
sayılı Yasanın 12 nci maddesinde düzenlenen sistemin korunmasında yarar olduğuna
inanıyorum. Hazırlanan teklifin bu şekliyle çıkmaması dileğiyle hepinize sevgi
ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır.
Öncelikle, Kâtip Üyenin
oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 466
sıra sayılı 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi
Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Salih Kapusuz |
K. Kemal Anadol |
Mehmet Kartal |
|
|
Ankara |
İzmir |
Van |
|
Tevfik Ziyaeddin Akbulut |
|
Ali Küçükaydın |
|
Tekirdağ |
|
Adana |
Madde 4.- 4483 sayılı
Kanunun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 12.- Hazırlık
soruşturması genel hükümlere göre yetkili ve görevli Cumhuriyet başsavcılığı
tarafından yapılır. Ancak, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valiler ile ilgili olarak
yapılacak olan hazırlık soruşturması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya
Başsavcıvekili, kaymakamlar ile ilgili hazırlık soruşturması ise il cumhuriyet
başsavcısı veya başsavcıvekili tarafından yapılır.
Hazırlık soruşturması
sırasında hâkim kararı alınmasını gerektiren hususlarda; Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valiler
için Yargıtay'ın ilgili ceza dairesine, Kaymakamlar için il asliye ceza
mahkemesine, diğerleri için ise genel hükümlere göre yetkili ve görevli sulh
ceza hâkimine başvurulur."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERKAN MUMCU (Isparta) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Müsteşarlar, valiler ve
kaymakamların yapmış oldukları görev gereği, haklarında yapılacak olan hazırlık
soruşturması ve hazırlık soruşturması sırasında hâkim kararı alınmasını
gerektiren hususlarda, bu görevleri yürüten makamlardan müsteşarın, bakanlık
hizmetlerini, bakanlığın amaç ve politikalarına, kalkınma planlarına ve yıllık
programlara, mevzuat hükümlerine uygun olarak düzenlemek ve yürütmekten birinci
derecede sorumlu makam olması, vali ve kaymakamların ise il ve ilçe
örgütlenmesinde yürütmeyi temsil eden makamlar olmaları gözönünde
bulundurulmuştur.
Müsteşarlar 3046 sayılı
Kanuna göre, "bakanın emrinde ve onun yardımcısı olup bakanlık
hizmetlerini bakan adına ve bakanın direktif ve emirleri yönünde, bakanlığın
amaç ve politikalarına, kalkınma planlarına ve yıllık programlara, mevzuat
hükümlerine uygun olarak düzenler ve yürütür. Bu amaçla, bakanlık teftiş kurulu
hariç, bakanlık kuruluşlarına gereken emirleri verir ve bunların uygulanmasını
gözetir ve sağlar." Valiler 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa göre ilde
devletin ve hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessili ve bunların
idarî ve siyasî yürütme vasıtası, kaymakamlar da aynı şekilde ilçelerde
hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessilidir.
Bazı kamu görevlilerinin
adlî mercilerle hassas bir ilişki konumunda bulunduğu bir gerçektir. Vali ve
kaymakamlar bunun en tipik örneğidir. Nitekim kanun koyucu bu durumu gözetmiş;
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 422 nci maddesinin birinci
fıkrasında, "ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinde bu kanunun
hükümleri uygulanmak şartıyla, vali ve kaymakamların memuriyet görevlerinden
doğmayan veya memuriyet görevinin yapıldığı sırada işlenmeyen şahsî suçlarından
dolayı haklarında umumî hükümlere göre tahkikat yapılması; bu yetkinin,
kaymakamların mensup oldukları il ve valilerin bulundukları ile en yakın il
cumhuriyet savcısına ait olduğu" hükmü yer almıştır.
Vali ve kaymakamların
görev sırasında ve görevlerinden kaynaklanmayan şahsî suçlarında bile istisna
düzenlenir iken, yapılan görev gereği; kin ve garaz duygularıyla maruz
kalınabilecek bir şikâyet sonrası bu teklifin öngördüğü usullerle soruşturmaya
ve kovuşturmaya tabi olmaları son derece olumsuz sonuçlar taşıyabilecek
niteliktedir.
Bu makamlarda bulunan
kişiler haklarında yapılacak olan hazırlık soruşturmasının diğerlerinden farklı
olması gerektiği gözönünde bulundurularak bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 18.03
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 18.14
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99 uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
466 sıra sayılı kanun
teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut ve 3
milletvekilinin, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi
Hakkında Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Memurlar
ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/292, 2/244) (S. Sayısı : 466)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Teklifin 6 ncı maddesini
5 inci madde olarak okutuyorum:
MADDE 5. - 4483 sayılı Kanunun 13 üncü
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 13. - Davaya
bakmaya yetkili ve görevli mahkeme, genel hükümlere göre yetkili ve görevli
mahkemedir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun.
Sayın Eraslan aynı
zamanda şahsı adına da söz istediği için konuşma süresi 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer
üyeleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 5 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
tümü üzerinde görüşme yaparken, bu teklifin aslında bir tasarı olduğunu; ama,
tasarı olarak getirilmesini hükümet uygun bulmadığı için teklif olarak
sunulduğunu ve bunun bir kurtarma teklifi olduğunu, esas itibariyle, Adalet ve
Kalkınma Partisine mensup birkaç
büyükşehir belediye başkanını, Ankara, Adana ve İstanbul eski Belediye
Başkanını kurtarma amacına dönük, şahsa münhasır bir kanun teklifi olduğunu
açıklamıştık.
Diğer maddelerde yapılan
değişikliklerle de görüldü ki, bizim dediğimiz, artık, ayan ve beyan oldu;
sadece büyükşehir belediye başkanları, daha güvenceli yargı ve soruşturma
kapsamından çıkarılarak, politik etkiye daha açık olan makamlara tevdi
ediliyor. Bu çerçeve içerisinde, bunun bir gereği olarak da 5 inci maddede
düzenleme yapılmış.
Aslında, Bakanlar Kurulu
kararıyla atanan valiler, müsteşarlar ve büyükşehir belediye başkanları
Yargıtayın ilgili ceza dairesinde yargılanırken, bunların, artık, bulundukları
ilin ağır ceza mahkemelerinde yargılanabilmeleri için bir yol açılmış
bulunuyor. Burada, amaç, Yargıtay Başkanının da açıkladığı gibi, yargıya nüfuz
edebilmektir. Daha güvenceli, daha üst düzeyde, daha etkiden uzak olan bir
yerden belediye başkanının yolsuzlukla ilgili soruşturmasını, dosyasını alıp -8
inci madde de nazara alındığında, bu, ayan beyan gözükecektir- daha politik
etkiye, daha Adalet Bakanının etkisine maruz kalacak bir yerde yargılatmaktır;
ama, değerli arkadaşlarım, burada, şu sakıncalar hep olacaktır: Bakanlar Kurulu
kararıyla atanan vali, bulunduğu ilin ağır ceza ya da asliye ceza mahkemesinde,
görev durumuna göre, yargılanacaktır; aynı şekilde, kaymakam, bulunduğu ilçenin
asliye ceza ya da ağır ceza mahkemesinde yargılanabilecektir; müsteşarlar için
ve diğer kamu görevlileri için de aynı şey söz konusudur. Sanıyorum, ben
konuştuktan sonra, biraz sonra bu konuyla ilgili teferruatlı bir değişiklik
maddesi gelecek, herhalde sadece büyükşehir belediye başkanları kalacak ve
maksat hâsıl olacak.
Değerli arkadaşlarım, bu,
doğru değil; kişiye özel bir düzenleme yapıyorsunuz ve buna da Büyük Millet
Meclisini alet ediyorsunuz. Aslında, şimdiye kadar yaptığınız değişikliklerle
-müjdenizi vereyim- Anayasaya aykırı davrandınız; 10 uncu maddeye
takılıyorsunuz, eşitlik ilkesine aykırı davrandınız; kanunun kendi içerisinde
bir tutarlılığı da kalmadı. Çok ayan beyan, kişiye özel olduğu, büyükşehir
belediye başkanları için çıkarıldığı, her şeyiyle belli oldu. Hani "eşitlik
ilkesi gereği yaptık bunu, eşitleştiriyorduk memurları" dediğiniz
gerekçenin de gerçek olmadığı, amacın bu olmadığı, perdelemeye çalıştığınız
ortaya çıktı.
Değerli arkadaşlarım,
eşitlik nedir biliyor musunuz; eşitlikte, atamada izlenen yol aynı olur, hepsi
Bakanlar Kurulu kararıyla atanır, aynı biçimde yargılanır; bunlar arasında
farklılık olursa, o eşitliğe aykırıdır. Şimdi, burada, artık
"eşitlik" demeyin; "belediye başkanlarını kurtarmak için getirdik;
ama, bunu getirirken başka yolsuzluklara da yol açtık, yol verdik" deyin
ve bunu, bu şekilde kabul edin. Bana göre, bu teklifin burada yasalaşması,
Meclis için, hakikaten üzüntü verici bir şey olacaktır, çok ayıp bir şey
olacaktır; ileride, yaşananları gördüğünüzde, bunun altından kalkamayacaksınız,
göğüsleyemeyeceksiniz.
Burada, arkadaşlarımızı
kurtaralım, ne de olsa bizim hırsızımız, bizim soyguncumuz, bizim düzenbazımız
mantığında davranmayın. Hırsızın partisi olmaz; her partiden olabilir hırsız, soyguncu
her partiden olabilir, her partiye mensup olabilir. Aslolan, dürüst ve temiz
insanların, bunu, kendi içlerine sindirmemesi, barındırmamasıdır. Bu ülke,
yolsuzlukla yoksul duruma düştü. Yoksul duruma düşen bu halkın son
kaynaklarının da haramzadelere peşkeş çekilmesine izin vermeyin, bu teklifi
yasalaştırmayın; bunu, çok rica ediyorum, yasalaştırmayın.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum; söylenecek her şey söylendi. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ediyorum
Sayın Eraslan.
Maddeyle ilgili 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 466
sıra sayılı 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi
Hakkında Kanun Teklifinin 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Kemal Anadol |
T. Ziyaeddin Akbulut |
|
Ankara |
İzmir |
Tekirdağ |
|
|
Ali Küçükaydın |
|
|
|
Adana |
|
MADDE 5.- 4483 sayılı
Kanunun 13 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 13.- Davaya
bakmaya yetkili ve görevli mahkeme, genel hükümlere göre yetkili ve görevli
mahkemedir. Ancak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valiler için yetkili ve görevli mahkeme
Yargıtayın ilgili ceza dairesi, kaymakamlar için ise il ağır ceza
mahkemesidir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe :
Müsteşarlar, valiler ve
kaymakamlar için davaya bakmaya yetkili ve görevli mahkeme hazırlık
soruşturması ve hazırlık soruşturması sırasında hâkim kararı alınmasını
gerektiren hususlara paralel olarak, müsteşarlar ve valiler için Yargıtayın
ilgili ceza dairesi, kaymakamlar için ise il ağır ceza mahkemesi olarak
belirlenmiştir.
Müsteşarlar 3046 sayılı
Kanuna göre, "bakanın emrinde ve onun yardımcısı olup bakanlık
hizmetlerini bakan adına ve bakanın direktif ve emirleri yönünde, bakanlığın
amaç ve politikalarına, kalkınma planlarına ve yıllık programlara, mevzuat
hükümlerine uygun olarak düzenler ve yürütür. Bu amaçla, bakanlık teftiş kurulu
hariç, bakanlık kuruluşlarına gereken emirleri verir ve bunların uygulanmasını
gözetir ve sağlar." Valilerse 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa göre ilde
devletin ve hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessili ve bunların
idarî ve siyasî yürütme vasıtası, kaymakamlar da aynı şekilde ilçelerde
hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessilidir. Bu nedenle,
yargılama hukukumuzda bu görevlerde bulunan kişiler için, işledikleri şahsî
suçları için bile farklı bir düzenleme öngörülmüştür. 1412 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 422 nci maddesinin birinci fıkrası bu usulü
düzenlemektedir.
Vali ve kaymakamların
görev sırasında ve görevlerinden kaynaklanmayan şahsî suçlarında bile istisna
düzenlenirken, yapılan görev gereği, kin ve garaz duygularıyla maruz
kalınabilecek bir şikâyet sonrası bu teklifin öngördüğü usullerle soruşturmaya
ve kovuşturmaya tabi olmaları son derece olumsuz sonuçlar taşıyabilecek
niteliktedir.
Müsteşarlar, valiler ve
kaymakamlar hakkında davaya bakmak üzere belirlenecek görevli ve yetkili
mahkemelerin diğer kamu görevlilerinden farklı olması gerektiği gözönünde
bulundurularak bu önerge verilmiştir.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Milletvekili.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur,
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.25
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 18.36
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99 uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
466 sıra sayılı kanun
teklifinin müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut ve 3
milletvekilinin, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi
Hakkında Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Memurlar
ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/292, 2/244) (S. Sayısı : 466)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Teklifin 5 inci maddesi
üzerinde verilen önergenin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kâtip üyeler arasında
tereddüt olduğu için, oylamayı elektronik cihazla yapacağım.
Oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.
(CHP ve DYP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
BAŞKAN - Yoklama isteyen
milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim: Haluk Koç, Canan Arıtman, Kemal
Demirel, Ahmet Küçük, Ali Arslan, Erdal Karademir, Orhan Diren, Şevket Arz, Naci Aslan, Mehmet Neşşar, Mehmet
Boztaş, Züheyir Amber, Abdulaziz Yazar, Engin Altay, Haşim Oral, Kemal Anadol,
Kerim Özkan, Ali Dinçer, Dursun Akdemir, Mehmet Parlakyiğit.
20 kişi tespit
edilmiştir.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Yoklama
istendiği için maddeyi oylamadan önce yoklama yapacağım.
Yoklama için 3 dakika
süre vereceğim. Adlarını okuduğum sayın
üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
V. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut ve 3
milletvekilinin, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi
Hakkında Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Memurlar
ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/292, 2/244) (S. Sayısı : 466)
(Devam)
BAŞKAN - Kabul edilen
önerge doğrultusunda 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi 6 ncı madde
olarak okutuyorum:
MADDE 6. - 4483 sayılı
Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "garaz, kin veya mücerret
hakaret için" ibaresi madde metninden çıkartılmış ve "Memurlar ve
diğer kamu görevlileri hakkındaki ihbar ve şikâyetlerin" ibaresinden sonra
gelmek üzere "ihbar veya şikâyet edileni mağdur etmek amacıyla ve"
ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi 7 nci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 7. - Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 2. -
Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanuna göre Yargıtayın ilgili ceza dairesinde ve il ağır
ceza mahkemesinde açılmış davalar ile Danıştayca itirazen incelenen kararlar,
bu Kanunun yürürlüğe girmesini müteakip genel hükümlere göre yetkili ve görevli
mahkemelere devredilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen Sayın Atila Emek;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 15
dakikadır.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 4483 Sayılı Memurlar
ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerin İlavesi Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım;
Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
maddeyle teklife getirilen geçici 2 nci maddede "Bu kanunun yürürlüğe girmesinden
önce Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre
Yargıtayın ilgili ceza dairesinde ve il ağır ceza mahkemesinde açılmış davalar
ile Danıştayca itirazen incelenen kararlar, bu kanunun yürürlüğe girmesini
müteakip genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemelere devredilir"
denilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, 4
Şubat 1329 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat Kanunda
Değişiklik Yapan 2.12.1999 tarih, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesine baktığımızda
"Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu
Muvakkat hükümlerine göre başlatılmış bulunan işlemler, adı geçen kanun
hükümlerine göre sonuçlandırılır" denilmiştir. Buna göre, kanun, geçmişe
değil, geleceğe yönelik uygulamaya konulmuştur. Görüşmekte olduğumuz yasa
teklifinde getirilen geçici 2 nci madde ise geçmişe dönük uygulamayı
içermektedir. Bu yasa teklifi, bütününde olduğu gibi, geçici maddede ifadesini
bulan durumlar gözönüne alındığında kişilere dönük özel amaç taşımaktadır.
Değişiklik önergeleri biraz önce kabul edildi. Yasa, öyle bir duruma getirildi
ki, yasa gerekçesinde eşitlik, yasa önünde eşitlik esas alınırken, artık, kabul
edilen önergelerle, açıkça Anayasaya aykırı duruma geldi yasa teklifi. Bunu
açıkça ifade etmek gerekiyor. Bu yasa öylesine özel bir duruma geldi ki, burada
ifade ettiğim üzere, kimi büyükşehir belediye başkanlarını kurtarmaya,
kollamaya yönelik bir yasa haline geldi. Değerli arkadaşlarım, yasanın adını
"kimi büyükşehir belediye başkanlarını kurtarma yasası" olarak
koysanız, millete karşı daha içten, daha samimî davranmış olursunuz. Çok
değerli arkadaşlarım, millete karşı görev yapan milletin vekilleri olarak,
böylesine durumlarla milletten bazı şeyleri gizlemeye çalışmayalım.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, kimi büyükşehir belediye başkanları, evet, İktidar Partisine
mensup, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup kimi büyükşehir belediye
başkanlarının soruşturma dosyaları, dava dosyaları, belki dönemlerini tamamlayamayacak
durumda, yargının elinde. Şimdi, siz, bunları alacaksınız, siyasî iktidarın
etki alanı olan başka alanlarda, başka yargı alanlarında kendinize göre
düzenlemeler yapacaksınız. Bunun bu şekilde düzenlenmesi, biraz önceki
değişikliklerle de, sadece ve sadece, büyükşehir belediye başkanlarına özgü
olduğu ve onlara yönelik olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesi adil yargılanma hakkını
öngörmektedir. Adil yargılanma hakkı, yargı sürecini de kapsayan bir kavramdır.
Halen devam eden davaların ait oldukları mahkemeden alınarak genel yetki ve
görevli mahkemelere devri, yargılama sürecini uzatacaktır. Nitekim, daha önce,
Memurun Yargılanması Yasasında yapılan değişiklikte, önceden başlatılmış olan
işlemlerin, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu
Muvakkat hükümlerine göre sonuçlandırılacağı öngörülmüştür.
Değerli arkadaşlarım,
diğer taraftan, yukarıda da ifade ettiğim gibi, hâlâ kimi büyükşehir belediye
başkanları hakkında Yargıtay 4. Ceza Dairesi nezdinde görülmekte olan davaların
bulunduğu gerçeği karşısında yapılan bu düzenleme ve davaların Yargıtaydan
alınarak bidayet mahkemelerine verilmesi arkasında yatan amaç, kişilerin
korunması ve kollanmasıdır. Bu açıdan da, yapılan düzenlemenin kişiye özgü bir
düzenleme olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bilindiği üzere, kişiye özgü
yasa çıkarılamaz.
Değerli arkadaşlarım, bu
durum, mahkemelerin bağımsızlığı konusundaki görüşlerin ve Cumhuriyet Halk
Partisi olarak taleplerimizin ne kadar haklı olduğunu göstermektedir. Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkan ve üyesi olan Sayın Adalet Bakanı ve
Müsteşarının, doğal olarak, bu sıfatlarıyla bidayet mahkemeleri nezdinde etkin
olabilecekleri izahtan vareste bir husustur.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa teklifi, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, kimi büyükşehir belediye
başkanlarının Yargıtay 4. Ceza Dairesinde görülmekte olan davalarına yeni bir
yön vermeyi, onları koruma ve kollamayı amaçlamaktadır; ancak, ne yapılırsa
yapılsın, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bidayet mahkemelerinde görev
yapan hâkimlerimize de güveniyoruz; Türk yargısına inanıyoruz ve güveniyoruz.
Bu tarz, kişiye özgü, özel düzenlemeler, gerçeği ortadan kaldırmaya ve kişileri
koruma ve kollamaya yetmeyecektir. Bu yasa, yolsuzluğu teşvik edecek, vurgunu,
talanı artıracaktır.
Bu düşüncelerle,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, maddeye "ret" oyu vereceğimizi
ifade eder; Yüce Meclise sevgilerimi, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Emek.
7 nci maddeyi, yasa
tekniği açısından "4483 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir" şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi 8 inci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 8. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi 9 uncu
madde olarak okutuyorum:
MADDE 9. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümünün oylanmasından önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, aleyhte
oy kullanacağını belirtmek üzere, İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol söz
istemiştir.
Buyurun Sayın Anadol.
(CHP sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; İçtüzüğün 86 ncı maddesine
göre, oyumun rengini belli etmek üzere huzurunuza çıktım; Yüce Meclise saygılar
sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, 3
Kasımdan bu yana iki seneyi doldurmak üzereyiz, iki seneye birkaç ay kaldı.
Muhalefetin ısrarlı uyarılarına karşın, aynı hastalık devam ediyor. Buraya
geliyoruz, diyoruz ki: Bu teklif veya tasarıyı kime hazırlattınız? Çok aceleniz
var idiyse, lütfen, bunu bir daha inceletin. Aksi halde, hukuka aykırı bu
tasarı veya teklif, hukukdışı bu metin Meclise gelecek. Geldi, inceliyoruz,
uğraşıyoruz, ter döküyoruz, sağlık bakımından müsait olmayan bu salonda tansiyonumuz
yükseliyor, havasızlık çekiyoruz, saatlerce çalışıyoruz; bari yaptığımız işe
değse. Çünkü, bu yasa, teklif veya tasarı, ya Çankaya'dan dönecek veya Anayasa
Mahkemesine gideceğiz, oradan geri dönecek. Bütün bunlar niye? (AK Parti sıralarından
"niye" sesleri)
"Niye" diye
soruyorsunuz; söylüyoruz, şundan şundan şundan... Yani, dinlemediniz mi
Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinden 8 inci maddeye kadar o niyenin cevabını?
Niye, söyleyeyim size, söyleyeyim değerli kardeşim, Değerli AK Partili Milletvekili
arkadaşım, söyleyeyim: Şimdi, öyle bir yasa çıkardınız ki, kendi gerekçesiyle
ters düştü artık; yani, Anayasanın eşitlik ilkesi ortadan kalktı. Belediye
reisi ayrı mahkemeye gidecek, kaymakam ayrı mahkemeye gidecek, vali ayrı
mahkemeye gidecek, müsteşar ayrı mahkemeye gidecek ve Anayasanın eşitlik
ilkesine hepsi ters düşecek. Yani, niye abesle iştigal ediyoruz. Böyle
söyleyince... Bir defasında söyledim, Anayasaya göre angarya yasaktır diye;
hemen işi ters çevirdi bazı arkadaşlar "Meclis angaryayla mı uğraşıyor,
nasıl bunu söylersin?!." Hayır, onu söylemedim. Elbette, çok değerli
milletvekilleri mesai harcıyorlar; bu kutsal bir uğraştır, memleket için yasa
çıkarıyoruz; ama, bu uyarılara rağmen, bu uğraşılarımıza rağmen, bu yasa
Anayasa Mahkemesinden dönerse, o zaman bütün bu mesaimizin adı angarya olur.
Neden; bir daha çalışacağız, aynı işleri bir daha yapacağız; yani, bu Meclisin
oturumları, gerçekten, maliyeti yüksek oturumlar. Fakir fukara milletin, tüyü
bitmedik yetimin verdiği vergilerle oluşan bütçeden karşılanıyor bu Meclisin
oturumları değil mi arkadaşlar? O zaman, biz, hem ekonomik çalışmalıyız hem
hukuka uygun yasa çıkarmalıyız ve bu yasa yürürlüğe girmeli, Çankaya'dan
dönmemeli, Anayasa Mahkemesi iptal etmemeli.
Biz kâhin falan değiliz.
Sizler gibi biz de insanız, hukukçuyuz. Hukukçu olan var olmayan var,
milletvekiliyiz. Bunun niye Anayasaya aykırı olduğunu söylüyor bütün
arkadaşlarımız, benim bir daha tekrarlamama lüzum yok. Geliş amacını kaybetti,
gerekçesini yitirdi bu teklif. Arkadaşlarımızın söylediklerini bir daha tekrar
etmek istemiyorum, teker teker vurguladılar, altını çizdiler; yani, bu yasa,
gerçekten, Anayasaya aykırı bir yasa, mutlak butlanla malul bir hale geldi,
hukukî değerini yitirdi, hukukî geçerliliğini yitirdi. Hiçbir şey olmasa,
yararını zararını tartışmak boşa. Bazen usul esasın önüne geçer hukukta. Öyle
bir noktaya geldi. Bu yasa yararlı mı zararlı mı tartışmasının ötesinde,
hukuken geçerli mi değil mi; o noktaya geldi.
Bu yasa, yasa olma
niteliğinde değil, Anayasaya aykırı. Altını çiziyorum, tutanaklara geçecek,
isteyenle iddiaya girerim, Anayasa Mahkemesi bunu bozar; çünkü, yargı
bütünlüğünü ortadan kaldırdınız, Anayasa önündeki eşitlik ilkesini ortadan
kaldırdınız, idarenin bütünlüğü bozuldu, yargının bütünlüğü bozuldu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Anadol,
toparlar mısınız.
Buyurun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bitireceğim.
Sizi uyarıyorum, gerçekten,
dostça uyarıyorum. Dün, dokunulmazlık konusunda çok kötü bir örnek verdiniz
"bir tek taşına dokundurmayız" dediniz, bütün söylediklerinizi geriye
aldınız. Milletvekilleri bitti, şimdi, büyükşehir belediye başkanları için özel
yasa çıkarıyorsunuz; buna ihtiyacınız yok, daha İktidarınız ikinci senesini
doldurmadı. Yani, belediye reislerinin işledikleri suçlardan niye
korkuyorsunuz; onları niye sırtınızda taşıyorsunuz? (AK Parti sıralarından
"Biz suç işlemedik" sesi)
Suç demiyorum, daha
kanıtlanmadı; ama, Yargıtayda dosyası olan belediye başkanlarının dosyasını
niye oradan alıp başka mahkemelere veriyorsunuz; neden?
RECEP KORAL (İstanbul) -
Ne fark eder? Yargıya güvenmiyor musunuz?
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- "Ne fark eder" diye niye soruyorsunuz; fark etmiyorsa, niye
alıyorsunuz? Bu yasaya, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ben de şahsen
sadece bir grup başkanvekili olarak değil, İzmir Milletvekili, CHP Grubunun bir
üyesi olarak olumsuz oy vereceğim. Hukuken geçerli olmayan bu yasanın ülkemize
de yararlı olacağına inanmadığım için hayır oyu vereceğim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Anadol.
Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Basın Kanunu Tasarısı ile
Avrupa Birliği Uyum ve Adalet Komisyonları raporlarının müzakerelerine
başlıyoruz.
6.- Basın Kanunu
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Adalet Komisyonları Raporları (1/781) (S.
Sayısı: 456) (X)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 456 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Orhan
Eraslan; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
üyeleri, 456 sıra sayılı Basın Kanunu Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Cumhuriyet
Halk Partisi adına, hepinize saygılar, sevgiler sunarım.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği gibi, günümüzde basın özgürlüğü, bilgi edinme ve haber alma
özgürlüğüyle koşut olan bir özgürlüktür. Basın özgürlüğü, aslında düşünce ve
ifade özgürlüğünün bir türevidir, ondan kaynaklanmıştır.
Şu anda görüşmekte
olduğumuz tasarı, yürürlükte bulunan 5680 sayılı Yasaya göre çok daha
özgürlükçü, çok daha ileri niteliktedir. Bu yönüyle yasayı destekliyoruz; ama,
bir adım ileride olmak, noksansız olmak anlamına gelmiyor. Burada, birtakım
eksikliklerinin olduğunu tespit etmek ve bunları, düzeleceği, düzeltileceği
umuduyla tutanağa geçirmek durumundayız.
Değerli milletvekilleri,
yeni bir kanun hazırlanıyor, sıfırdan hazırlanıyor. Eldeki bütün olanaklarla
eksiklerinden arındırılması gerekirdi; ama, nedense, çeşitli uyarılarımıza
rağmen, bu eksiklik-
(X) 456 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
lerden arındırılmamıştır,
bu eksiklikleriyle gelmiştir; fakat, bir hakkı da teslim etmek
mecburiyetindeyiz; bu tasarı, daha katılımcı bir yaklaşımla hazırlanmıştır,
daha özgürlükçü bir anlayışla hazırlanmıştır, 5680 sayılı Yasayla
kıyaslanamayacak kadar özgürlükçüdür, iyidir; ama, bu eksikliklerini de
bilmemiz, bilmeniz gerekir.
Benim naçizane tespit
edebildiğim, görebildiğim, görebildiğimiz eksiklikler şunlardır:
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarıda, basın çalışanlarıyla ilgili bir düzenleme yoktur, iyileştirme yoktur,
basın çalışanlarının durumunun iyileştirilmesi söz konusu değildir. Her ne
kadar basın çalışanlarının durumu başka yasayla düzenlenmiş olsa da, bu
tasarıda onların durumunu iyileştirecek birkısım düzenleme başlıklarının yer
alması daha doğru olurdu, hiç olmazsa, basın kurum ve kuruluşlarında çalışacak
asgarî kadroların belli edilmesi yararlı olurdu diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarı, basında taşeronlaşmayı engellememektedir. Kimi gazeteler, haberciliğin
en temel unsuru muhabir olmasına rağmen, hiç muhabir çalıştırmadan, grup
gazetelerine gelen ve başka gazetelerin muhabirlerinin haberlerini, kendi yayım
politikalarına uygun hale getirerek, yani, değiştirerek kullanmaktadır. Bu
durum, önemli hukukî sorunlar ve haksızlık yaratmaktadır. Tasarı, bu konuya
ilişkin bir düzenleme taşımamaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
basın özgürlüğü diyoruz. Basın özgürlüğünün önünde, artık, günümüzde, hep iki
temel engel vardır; bunlardan bir tanesi, kamu otoritesidir, diğeri ise,
tekelleşme olgusudur. Basın özgürlüğü kavramının, düşünce ve ifade özgürlüğünün
bir türevi olduğunu ve bundan kaynaklandığını dikkate aldığımızda, tekelleşme
olgusunun, günümüzde, kamu otoritesinden daha çok basın özgürlüğünü engeller
nitelikte olduğunu görmek durumundayız. Tasarıda, tekelleşme olgusunu
sınırlandıran ve disipline eden hükümlerin bulunmaması önemli bir eksikliktir.
Oysa, günümüzde, kamu otoritesinden ziyade, basın özgürlüğünü, tekelleşme
zedelemektedir. Hatta, kamu otoritesini de, tekelleşme, kimi zaman, baskı
altına alabilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
tasarıda, basın etik kurallarına etkinlik ve işlerlik kazandıracak hükümler
bulunmamaktadır. Bugün, pekçok gazetede, basın etik kuralları yerine, şirket
kuralları geçerlidir, holding kuralları geçerlidir. Basın etik kurallarının
etkin kılınabilmesi için, gerekli düzenlemelerin ve bu doğrultudaki
yaptırımların tasarıda yer alması lazım gelirken, buna dikkat edilmemiştir.
Değerli arkadaşlarım,
önemli gördüğümüz bir diğer eksiklik de, demokrasimize ve çoğulculuğa önemli
boyutlar ekleyen yerel basınımız düşünülmemiştir bu tasarıda; yerel basınımız
yeterince desteklenmemiştir. Oysa, yerel basının varlığı şu açılardan çok
önemlidir: Demokrasiye ve çoğulculuğa katkı sunabilmektedir. Ayrıca, ulusal
meselelerde, çoğu kez, yaygın basından daha duyarlı davranabilmekte ve doğrunun
bulunmasına katkıda bulunabilmektedir.
Şöyle bir örnek vermek
istiyorum: Yakın zamanda, 1 Mart tezkeresi Meclisimizin önüne geldi. O zamanki
anlayışa göre, yaygın basının önemli bir ekseriyeti "aman efendim, tarihî
fırsat geçiyor; Irak'ta, mutlaka müdahaleye taraf olmalıyız, katılmalıyız;
katılmazsak, tarihte bize sunulan en büyük fırsatı kaçırırız" biçiminde,
savaş tamtamları çalarken, birkısım yerel basın, bunun yanlış olduğunu, ulusal
çıkarlarımıza uygun olmadığını savunabildi ve biz de -savaş tamtamlarının uygun
olmadığını söyleyebilen insanlar- ancak yerel basın aracılığıyla sesimizi
duyurabildik. Şimdi yaşananı görüyoruz. Irak savaşına Türkiye'nin
katılmamasının ne kadar hayırlı bir iş olduğunu, ne kadar isabetli olduğunu
görüyoruz. Bugün, hiç kimse, keşke savaşta olsaydık, biz fırsat kaçırdık,
Felluce'de bizim askerlerimiz de olsaydı, keşke her gün birkaç tabut gelseydi,
biz de o rezilliğin içinde, o çukurda olsaydık diyemez. İşte, yaygın basın bunu
-tam tersini- savunurken, yerel basın, bu ulusal meselede dimdik durabilmeyi
bilmiştir.
Kıbrıs meselesi dediğimiz
noktada da, yerel basın, ulusal konularda duyarlı davranmıştır. Ne yazık ki,
kimi yaygın basın, o konuda duyarlılık göstermemiştir. Yerel basının hem
demokrasiye, çoğulculuğa böyle bir katkısı vardır hem de ulusal meselelerde
duyarlılık, muhalif ses çıkarabilme şansı vardır.
Bir düşünün, her
ilimizde, ilçemizde, farklı görüşlerde beşer altışar gazete çıkmış olsa,
oradaki demokratik gelişme başka bir şeydir, başka bir noktaya gelir; çıkmaması
halinde, başka bir noktaya gelir. Böyle bir işlevi olan yerel basın, ne yazık
ki, tasarıda düşünülmemiştir, yerel basına herhangi bir destek sağlanmamıştır.
Bugün, yerel basın hem kamu otoritelerinin baskısı altında hem de tekelleşme
olgusunun ağır baskısı altında ezilmektedir. Ayrıca, öngörülen para cezaları da
yerel basın açısından değerlendirildiğinde inanılmaz derecede fahiştir.
Değerli arkadaşlarım,
tasarıda, yine, eksiklik olarak gördüğümüz bir husus, tasarı özgürlükçü
olmasına rağmen, kültürel çoğulculuk hükümleri yer almamıştır; bu açıdan bir
eksiklik olduğunu da işaret etmek durumundayız.
Değerli arkadaşlarım, bir
diğer eksiklik de, medya-siyaset-ticaret ilişkisi tasarıda düzenlenmemiştir.
Oysa, biliyoruz ki, en tehlikeli şey, medya-siyaset-ticaret ilişkisidir. Esas
itibariyle, ülkemizde demokrasimizin ve yönetimin yozlaşmasının önemli sebeplerinden
biri de budur. Tasarının bu konuda hükümler içermemesini önemli bir eksiklik
olarak görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bir
diğer konu da, ceza hükmünü taşıyan konular, Türk Ceza Kanunu yerine bu
tasarıda düzenlenmiş; ama, tabiatı itibariyle ceza kanunu olmadığı için, bir
basın kanunu olduğu için, cezanın genel ilkelerine çok uygun olamamıştır ve
yeni yapılan Türk Ceza Kanununun genel ruhuyla, mantığıyla da çelişir
durumdadır. İşte, bu da -19 uncu ve 20 nci maddeleri söylüyorum- kimi zaman
basın özgürlüğünü sınırlama doğrultusundadır kimi zaman da Türk Ceza Kanunu
değişiklik tasarısıyla çelişir durumdadır. Gönlümüz arzu ederdi ki, Basın
Kanununda ceza hükümlü maddeler olmasın, ceza hükümlü maddeler Türk Ceza
Kanununda yer alsın ve cezanın genel bütünlüğü içerisinde olsun. Bu konuda
komisyondaki görüşmeler sırasında gerekli uyarılar yapıldığı halde dikkate
alınmamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
yine, para cezalarıyla ilgili bir konu vardır, bunların hürriyeti bağlayıcı
cezaya dönüşüp dönüşmemesi; bunlar, Türk Ceza Kanunundan ayrılan ve eksiklik
teşkil eden, yanlışlık teşkil eden şeylerdir.
Bunun dışında, çok
özgürlükçü olmakla beraber, yeni Basın Kanunu Tasarısında önemli sınırlamalar
da vardır. 3 üncü maddede, kamu düzeni ve ahlak gibi yuvarlak kavramlar vardır.
Bunlar, göreceli ve devirden devire, kişiden kişiye, zamandan zamana
değişebilen kavramlardır; bunların doğru tanımlanmasına ihtiyaç vardır. Kimi
zaman, bu, basın özgürlüğünün önüne engel teşkil edecek şekilde getirilebilir.
Değerli arkadaşlarım,
yine, 11 inci maddeyle, matbaacı esnafı ceza sorumluluğuna tabi tutulmaktadır,
bu doğru değildir; matbaacının sorumluluğu, 10 uncu maddedeki teslim
sorumluluğuyla sınırlı olmalıdır. Yoksa, teslim sorumluluğunun dışında, 11 inci
maddedeki gibi, basımcıya, yani matbaacı esnafına cezaî müeyyide uygulamak çok
doğru değildir, yanlışlıklar içermektedir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
diğer taraftan, eser sahibinin hukukî sorumluluğu meselesi vardır. Hukukî
sorumlulukta eser sahibinin sorumlu olabilmesi için, eserin değiştirilmemesi
lazım gelir. Oysa, bugün, uygulamada, kimi gazeteler muhabir çalıştırmamakta,
başka grup gazetelerinin muhabirlerinin yazdığı haberleri kendi yayım
politikalarına uygun hale getirip değiştirerek yayımlamaktadır; burada, eser
sahibi olarak gözüken muhabir, yazmadığı, kendi yorumlamadığı, aslında sahibi olmadığı
bir şeyden dolayı sorumlu olabilmektedir.
Aynı şekilde, cezaî
sorumluluk da, eser sahibinin sorumluluğu biçiminde getirilmiştir. Doğrudur;
ceza hukukunda aslolan, gerçek failin sorumluluğudur, kusursuz sorumluluk
halleri gittikçe cezanın genel gelişimine doğru azaltılmıştır; ama, eser
sahibinin cezaî sorumluluğunun olabilmesi için, eserin hakikaten
değiştirilmemiş olması lazım. Oysa, günümüzde sıkça rastladığımız şey, eser
değiştiriliyor, yazmadığı bir eserden dolayı eser sahibi cezaî sorumlulukla
muhatap oluyor ve hukukî sorumlulukla, tazminat davalarıyla karşı karşıya
geliyor. Böyle bir durumda da, gazete, kimi zaman, tazminat davalarından
kurtulabilmek için ya da bu tür sıkıntıları atabilmek için, öteleyebilmek için,
muhabiri işten çıkarıyor, değiştirdiği eserden dolayı, muhabir, hem cezaî ve
hukukî sorumlulukla hem de işini kaybetmekle karşı karşıya kalmaktadır.
Genel
hatlarıyla özgürlükçü olan ve desteklediğimiz, kabul ettiğimiz bu tasarının bu
tür eksikliklerinin olduğunu bildirmek istiyorum sizlere. Bunun da, yeri
geldikçe, zamanı geldikçe düzeltilmesi konusunda Yüce Meclisimizin çalışmalar
yapmasını diliyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Eraslan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Konya Milletvekili
Sayın Kerim Özkul konuşacak.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özkul.
AK PARTİ GRUBU ADINA
KERİM ÖZKUL (Konya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin kıymetli üyeleri; hükümetimiz
tarafından hazırlanarak Meclis Genel Kuruluna gönderilen Basın Kanunu
Tasarısıyla ilgili görüşmelere başlamış bulunmaktayız. Tasarıyla ilgili
görüşlerimizi sunmak üzere Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle,
şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
teknolojinin ilerlemesi, iletişim alanında akıl sınırlarını zorlayan
gelişmelerin yaşanması, düşüncenin açıklanmasını ve yayılmasını sıradan
sınırların ötesine taşımıştır. Bilgi paylaşımı ve bilginin yayılmasının kolaylaşması,
kitle iletişim araçlarında yaşanan ilerleme, medyanın daha geniş kitlelere daha
hızlı ulaşabilmesi gibi gelişmeler, basın özgürlüğü konusunun bütün modern
toplumlarda benimsenmiş normlar seviyesine çıkarılmasını zorunlu kılmıştır. Bu
bağlamda, basını özgür kılmak, basın aracılığıyla bilgi edinen tüm insanların
da beklentisi olmuştur. Basın özgürlüğü, gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip
bireyler ve kitleler için de temel bir hak niteliğindedir; fakat, burada
belirtilmesi gereken bir nokta var ki, o da, bu hakkın, sadece benimsenen
düşünceler için değil, halkın bir kısmı tarafından benimsenmeyen, hatta endişe
verici olarak değerlendirilen düşünceler için de gerekli olduğudur; zira,
demokratik, hoşgörülü ve özgürlükçü toplum bilinci bunu gerektirmektedir.
Düşünceye tahammül bile
edilemeyen, kendi düşünceleri dışındaki görüşlere yaşam hakkı tanınmayan
toplumların ne kadar demokratik olduğu, tartışmasız ortadadır!.. Öyleyse,
beğenilen ya da beğenilmeyen bütün düşünce ve bilgilerin halkın takdirine
sunulması, sadece basın için değil, vatandaş için, hatta demokrasiler için de
bir zarurettir.
Yukarıda ifade ettiğim
gibi, düşüncelerin özgürce ifade edilmesi, bir toplum için olmazsa olmaz
koşullardandır. Düşüncenin yayılması ve toplumda kullanılması, demokrasi
kültürüne olduğu gibi, toplumlara da canlılık kazandırır. Düşünceyi açıklamak
ve yayılması önündeki engelleri kaldırmak ne denli önemliyse, başkalarına zarar
vermesinin önlenmesi, kişilik haklarına, toplumun temel değerlerine,
inançlarına saygılı olmasını sağlamak da o kadar önemlidir. Bu doğrultuda,
düşünceyi açıklamanın da, toplumun temel değerlerine saygılı olmanın esas
ölçütü olduğu kuşkusuzdur; ancak, toplumun temel değerleri korunurken, resmî
makamlarca yapılacak müdahalenin en aza indirgenmesi de oldukça önemlidir.
Hatta, müdahaleye, sadece, özgürlüğün kötüye kullanılmasına müsaade etmeyecek
kadar izin verilmesi gereklidir.
Sayın Başkan,
Meclisimizin kıymetli üyeleri; bireysel özgürlüğün ne denli önemli olduğunu
hepimiz biliyoruz; fakat, şunu da belirtmeliyim ki, günümüzde bireylerin
düşüncelerini açıklama özgürlükleri önemini yitirmiş ve kitle iletişim araçları
ciddî bir güç kazanmıştır. Kitle iletişim araçlarının önem kazanması, bilgi akışına
hız kazandırmıştır; fakat, bu gelişmeler, gücün dengesiz ve şahsî çıkarlar
uğruna kullanılması gibi bir tehlikeyi de beraberinde getirmiştir. Kitle
iletişim araçlarının tekelleşmesi ve çıkar grupları tarafından kullanılması
halinde, güçlerini halktan almayan yeni iktidarların oluşması hiç de zor
olmayacaktır. Bu durumda, ortaya çıkan yönetimler, halkın sorunlarını ve yaşanan
dengesizlikleri ortadan kaldırmak yerine, daha ciddî farkların oluşmasına sebep
olacaklardır. Bu durum ise, kültürel çarpıklıklara, toplumsal gerginliklere,
siyaset kurumunun itibar kaybetmesine, yasama ve yürütme makamlarına duyulan
güvenin zafiyetine, şiddet eğilimlerine ve yabancılaşmaya neden olabileceği
gibi, medyanın inandırıcılığını kaybetmesini de beraberinde getirecektir.
Yukarıda saydığım
gerekçeler, kitle iletişim araçlarının sahipliği ve saydamlığı konusunda bazı
tereddüt ve önlem alma gerekliliğini zorunlu kılmaktadır. Toplum, kamuoyu
oluşturan yazılar ve sözlerin arkasındaki kişi ve menfaatları bilmek
istemektedir; ki, bu talebin, basının şeffaflığı açısından oldukça haklı bir
istek olduğu ortadadır.
Tabiî, burada şu noktaya
da değinmek isterim: Böyle bir yasa çalışmasında yasanın muhatabı olan her
kesimi memnun etmenin de ne kadar güç bir iş olduğunu, gerek Genel Kurulumuz
gerekse halkımız takdir edecektir. Şimdi, iktidar olarak öyle bir yasa
hazırlayacaksınız ki, bu yasa, gerek basın kuruluşları ve çalışanlarının
haklarını koruyacak gerekse toplum özgürlüğü ve kişilik haklarının güvence
altına alınmasını sağlayacak ve üzerinde maksimum uzlaşma olacak bir yasa modeli
olma özelliklerini üzerinde taşıyacak. Bu uzlaşmanın sağlanması ne kadar zor
olsa da, önümüze getirilen tasarıda bu hususun maksimum olarak sağlandığını
görmekteyiz.
Bu uzlaşmaya dayalı
olarak, toplumun haber alma özgürlüğü merkezinde, düşünen kanun koyucular,
iletişim araçlarının en önemlisi olan basınla ilgili basın özgürlüğünü ayrı bir
özgürlük türü olarak düzenlemeyi uygun görmüşler ve Anayasanın 28 inci
maddesinde bulunan "basın hürdür, sansür edilemez" ifadesiyle bu
anlayışı perçinlemişlerdir.
Basın özgürlüğü önündeki
ciddî bir tehlike de, basının iktidarlar tarafından kullanılmasıdır. Bu
bağlamda "basın hürdür, sansür edilemez" düzenlemesindeki amaçlardan
birisi de, iktidarlar tarafından basının etkilenmesi ve baskı altında
tutulmasını engellemek, basının özgür kalmasını sağlamaktır.
Yüce Meclisimizin sayın
üyeleri, Türkiye, son dönemde ciddî bir demokratikleşme sürecine girmiştir. Bu
anlayış, toplumsal yaşamın her alanını olumlu etkilemektedir. Muhalefet ve
İktidar, elbirliğiyle, Avrupa Birliğine uyum için gerekli düzenlemelerin
Meclisimiz tarafından kabul edilmesini sağlamış, böylece, demokratikleşmenin
gelişmesi sağlanmış ve Avrupa Birliğine ülkemiz bir adım daha
yaklaştırılmıştır. Avrupa ve dünyayla pek çok alanda entegrasyona önem veren
hükümetimiz, pek çok uluslararası sözleşmeye de taraf olmuştur. Ülkemizde
demokrasi kültürüne katkıda bulunacağını umduğum bu sözleşmeler nedeniyle, yeni
bir basın kanununun yapılması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
İşte bütün bu
gerekçelerden dolayı, toplumsal yaşam ve iletişim hayatımız için oldukça önem
arz eden Basın Kanunu Tasarısını Genel Kurulun gündemine getirmiş
bulunmaktayız; yasanın çıkması halinde, şimdiden, hayırlı olsun diyorum.
Değerli arkadaşlar, basın
özgürlüğü, yukarıda da ifade ettiğim gibi, gelinen nokta itibariyle, artık,
salt basını ilgilendiren bir konu olmaktan çıkmış ve toplumun her kesimini
alakadar eden bir hal almıştır. Bunu sağlayan ise, birey ve toplumun haber alma
özgürlüğüyle ilgili hassasiyetlerin gerekli olduğu şekilde artması ve önem
kazanmasıdır. Yasa koyucuların, vatandaşın bilgiye ulaşması yönündeki
engellerin kaldırılmasından sorumlu olduğu hiç şüphesiz bir gerçektir. Nitekim,
bilgi edinme hakkıyla ilgili Meclisimizden geçtiğimiz günlerde çıkan yasanın
da, Basın Kanunuyla direkt ilişkisi olduğu düşüncesindeyim. Vatandaşımızın
yaşamını kolaylaştıran pek çok çalışma birbirini izlemektedir.
Ayrıca, yıllardır her
hükümetin temel hedefi olan, ancak ilk defa bu kadar yaklaşmayı başardığımız
Avrupa Birliğiyle ilgili de, gerek Meclis olarak gerekse hükümet olarak,
muhalefetle birlikte ortaya koyduğumuz efor ortadadır. Pek çok yasal
düzenlemede bu bakış açısına maksimum dikkati gözettiğimiz açıktır. Basın
Kanununda da, Avrupa Birliği ülkelerinin basın kanunları, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararları, Avrupa Komisyonunun basın uzmanları grubunun görüşleri,
bizim çalışmalarımızda da gözönüne alınması gereken hususların başında
geliyordu; ki, bu hazırlanan tasarıda bu hassasiyeti görebilmekteyiz. Yapılan
çalışmaya Avrupa Birliği uyum sürecinin de ışık tuttuğu da görülebilmektedir.
Yasada, yine dikkat
edilen bir nokta, toplumsal mutabakatın sağlanması noktasıdır ki, gerek Sayın
Bakanın tasarı komisyonda görüşülürken ifade ettikleri gerekse pek çok meslek
örgütünün yasa hakkındaki olumlu görüşleri, bu hususun dikkate alındığını
göstermektedir.
Yine, Sayın Bakanın
ifadelerinden, önümüze gelen metnin hazırlanma sürecinin uzunca bir zaman
aldığını ve yasaya taraf olan tüm kesimlerin dinlenildiğini ve yasa hakkında
görüşlerine başvurulduğunu; bu çerçevede, toplumsal mutabakatın sağlanmasına
azamî derecede hassasiyet gösterildiğini de anlayabiliyoruz.
Kıymetli arkadaşlar,
konuşmamın başında, neden yeni bir basın kanununa ihtiyacımız olduğuna dair
birkaç temel meseleye değinmeye çalıştım. Bu noktaya şunu da eklemek isterim:
Şu an yürürlükte olan Basın Kanunu, 1950 yılında çokpartili hayata geçişin
hemen ardından yapılarak çıkarılmış bir kanundur. Elbette, günün şartları
açısından oldukça sağduyulu olduğuna ve yine, toplumun ihtiyaçlarına göre
düzenlenmiş olduğuna dair hiç şüphe taşımıyorum; fakat, ilerleyen dönemlerde,
kanuna yapılan birtakım eklemeler ve demokrasinin kesintiye uğraması sonucu
yapılan düzenlemeler bu kanunun bütünlüğünü bozmuş, sonuçta ortaya çıkan
kanunun son şekli, basın özgürlüğünü kısıtlayan garip bir hal alarak bugüne
kadar gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, medya
konusu oldukça geniş bir kapsam ifade etmektedir. Nitekim, Türkiye'de, medya
hukuku, basın hukuku, oldukça dağınık bir görüntü içerisindedir.
Bunun yanında, basın
çalışanlarıyla ilgili birtakım düzenlemelerin gerekliliği de ortadadır.
Nitekim, hükümetimizin bu konudaki çalışmayı da yakın zamanda önümüze
getireceği konusunda hiç şüphem yoktur.
Bu yasanın hazırlanma
aşamasında ve komisyon çalışmaları sırasında sık sık dile getirilen birkaç konu
var ki, izin verirseniz, onlara da kısaca değinmek istiyorum.
Basın Yasasının yanında,
Türkiye, acilen, bir RTÜK yasasına da ihtiyaç duymaktadır; temennim, bu konudaki
düzenlemelerin bir an evvel yapılması doğrultusundadır.
Basında tekelleşmeyle
ilgili endişeleri sık sık dile getiren halkımızın, bu yasa da, beklentisi
haline gelmiştir. Ayrıca, hükümetimizin bu konuyla ilgili hazırlıkları olduğunu
da bilmekteyim.
Bu çalışmalardan sonra
ise, TRT kanununun gündeme geleceği, yine, Sayın Bakanın bize komisyonda
aktardığı bilgiler arasında yer almaktadır.
Basın özgürlüğünü ele
alan ve toplumun bilgi alma ihtiyacını ve haklarını gözeten bu yasaların
ardından yapılacak diğer düzenlemelerle, medya ve iletişim alanında
özgürlüklerin pekişmesi ve toplumun haber alma haklarının güvence altına
alınmasıyla ilgili tüm çalışmalar nihayete ermiş olacaktır.
Değerli arkadaşlar, Basın
Kanunu Tasarısıyla ilgili bazı görüşlerimi aktardıktan sonra, kanunun neler
getireceğine ve bunların sonuçlarıyla ilgili birtakım konulara da değinmek
istiyorum.
Bildiğiniz gibi, yasanın
en başında, basın özgürlüğünün tanımı değiştirilmektedir. Bu değişim, basın
özgürlüğü konusundaki tartışmalara nokta koyacak şekilde yapılmıştır. Basın
özgürlüğü, objektif bir şekilde tanımlanarak netleştirilmiştir. Bu çerçevede,
bu özgürlüğün, bilgi edinme, yayma, eleştirme ve eser yaratma haklarını
içerdiği vurgulanmaktadır.
Yine, basın özgürlüğüyle
ilgili hususlar düzenlenirken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu
maddesi esas alınmıştır. Özet olarak, basın özgürlüğüne, bu maddedeki
düzenlemelerle, uluslararası bir standart getirilmektedir.
Komisyonda tartışılan ve
üzerinde durulan konulardan bir tanesi de, sorumlu müdürlük konusudur. Eski
yasada, sorumlu müdür olunabilmenin kriterleri oldukça karmaşıktı; fakat,
yapılan çalışmayla, sorumlu müdür olunabilirlik şartı, Avrupa Birliği normları
gözetilerek yeniden ele alınmış ve öncelikle sorumlu müdürlük için önkoşul olan
21 yaş kısıtlaması 18 olarak değiştirilmiştir. Bunun dışında, bir kişinin
sorumlu müdür olabilmesi için, kamu hizmetlerinden yasaklı olmama ve en az
ortaöğretim veya dengi bir eğitim kurumundan mezun olması dışındaki bütün
engeller ortadan kaldırılmıştır.
Basın Kanunu Tasarısında
ele alınan ve önemli olduğunu düşündüğüm bir başka husus ise, cezalar
konusudur. Yasa tasarısında, cezaî sorumluluklar da yeniden ele alınmış ve eser
sahibi sorumlu kabul edilmiştir. Bu çerçevede, basılmış eserler yoluyla işlenen
suçun yayım anında oluşacağı, süreli ya da süresiz yayın yoluyla işlenen
suçlarda ise eser sahibinin sorumlu tutulması öngörülmüştür. Süreli yayınlarda
eser sahibinin belli olmaması veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip
bulunmaması ya da yurt dışında bulunması nedeniyle Türkiye'de yargılanamaması
veya verilecek cezanın, eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle
mahkûm olduğu cezaya etki etmemesi hallerinde ise, sorumlu müdürün sorumlu olacağı;
ancak, bu eserin sorumlu müdürün karşı çıkmasına rağmen yayımlanması halinde
ise, bundan doğan sorumluluğun yayımlatana ait olacağı belirtilmiştir.
Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; basın kuruluşlarımızın sık sık şikâyetçi oldukları ve
bürokrasi nedeniyle güçlük yaşadıkları bir başka alan ise, beyannameler
konusudur. Şu anda yürürlükte olan yasada beyannameyle ilgili birtakım
karışıklıklar bulunmaktadır. Yasayı okuduğumuzda, mülkî amirlere teslimi açıkça
yazılmasına rağmen, ayrıntılarla ve yapılan değişikliklerle beyanname verilmesi
ve sonrasıyla ilgili işlemler karışık bir hal almıştır. Bu durum gözönünde
bulundurularak, yeni yasada beyanname verilmesine de bir kolaylık getirilmiş,
beyannamenin ve basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilmesi
yeterli görülmüştür. Bu düzenlemeyle, beyanname verilmesi bir işleme
indirilerek süreçte kolaylıklar sağlanmıştır.
Yeni yasanın getirdiği
önemli düzenlemelerden bir tanesi de, gazetecilerin, haber kaynaklarını
açıklama ve mahkemede tanıklık yapmaya zorlanmaması konusudur. Getirilen
düzenlemeyle, süreli yayın sahibi,
sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını
açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamayacağı kesin olarak
belirtilerek, gazeteciler bu konuda rahatlatılmıştır. Basılmış eserler yoluyla
işlenen fiillerden doğan maddî ve manevî zararlardan dolayı süreli yayınlarda
eser sahibi ile yayın sahibi; süresiz yayınlarda ise, eser sahibi ile
yayıncının sorumlu olacağı belirtilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bütün
bu yeniliklerin basınımıza açılımlar kazandıracağını, hiç kuşkusuz, hepiniz
takdir edeceksiniz; fakat, en çok üzerinde durulması gereken konulardan bir iki
hususun üzerinde durmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi, düzeltme ve cevap
hakkı konusudur. Hepimiz biliyoruz, belki, aramızda da bu konuda mağdur edilen
sayın arkadaşlarımız bile vardır. Manşetten verilen ve arkası iyi
araştırılmadan ortaya atılan kimi iddialar, haberin muhatabını mağdur pozisyona
düşürdüğüne pek çok defa şahit olduk. Ortaya atılan iddiaların tekzip
edilmesine rağmen, gazetenin en ücra noktasında, hiç dikkat edilmeyecek
sayfalarında yayımlandığını defalarca gördük. Bu yasada, bu konunun kesinlikle
düzeltilmesi gerekliliği ortak kanaat olsa gerek. Nitekim, yasada, bu
hassasiyetin gözönünde bulundurulması bizi hayli sevindirmiştir.
Bu çerçevede, yasada da
getirilen "süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici
veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayın yapılması halinde, bundan zarar
gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içerisinde göndereceği suç
unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlarına aykırı olmayan
düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür, varsa yardımcısı hiçbir düzeltme ve
ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda, yazıyı aldığı tarihten
itibaren en geç üç gün içinde, diğer
süreli yayınlarda, yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk
nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı
şekilde yayımlamak zorundadır" düzenlemesi, bu tür haber mağdurlarını
ciddî şekilde rahatlatmış ve temel hakları da garanti altına almıştır.
Değerli arkadaşlar,
alınan tüm önlemlere ve hukukî sürecin sonucuna rağmen düzeltme ve cevabın
yayımlanmaması halinde ise, kesinleşmiş hâkim kararına uymayan sorumlu müdürün
ağır para cezasına çarptırılacağı hükmü de getirilmiştir. Yasada bulunan bu
maddenin pek çok mağduriyeti ortadan kaldıracağı açıktır; zira, gazete,
düzeltmeyi bu maddelere aykırı şekilde yayımlarsa, masrafları yayın sahibi
tarafından karşılanmak üzere, tirajı 100 000'in üzerinde olan iki gazetede, ilan
şeklinde yayımlanmasına da hâkimin karar verebileceği hükmü getirilmiştir.
Tabiî, bu noktada bazı
itirazlar da olmuştur. İtirazların odak noktasında, hâkimin, ilan olarak
yayımlanmasına karar verdikten sonra, yayımlanacak gazetenin tirajının daha
aşağıda, mümkünse, bu rakamın da 50 000 olarak değiştirilmesi noktasında
olmuştur. Belki, düşük tirajlı gazetelerin maddî olarak desteklenmesi yönünde
yapılan itiraz mantıklıdır; fakat, ortada bir mağduriyet varsa, bunun geniş
kitlelere duyurulması açısından "100 000 tirajlı gazete" olarak
kalmasının daha adaletli bir düzenleme olacağı kesindir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir başka konu ise,
basında tekelleşme sorunudur. Basında tekelleşme denildiğinde, akla, hiç
kuşkusuz, birkaç basın organının tek bir şahsın elinde toplanması gelecektir.
Bu durumun kötü niyetle kullanıldığında ne denli ciddî tehlikeler içereceği
ortadadır.
Benzeri bir durum, basın
dağıtım şirketlerinin sahibi olunmasında da yaşanabilmektedir. Dağıtım
şirketlerinin tekelleşmesi ve bu alandaki kanunî boşluklar, zaman zaman, kimi
gazeteleri yok olma noktasına bile getirmiştir. Şu an Genel Kurulumuzda
görüştüğümüz Basın Kanunu Tasarısının bu konuyu yeniden düzenleyerek, dağıtım
alanındaki hukuksuzlukların önüne geçmek adına birtakım önlemler alınması benim
de beklentilerim arasında idi. Nitekim, beklentilerimizin karşılandığını
görebilmekteyim. Yasa kapsamında, basında dağıtım konusunda getirilen
düzenlemeyle, süreli yayınların dağıtımını yapan kişiler, kendilerinden
dağıtımı istenen yayınları, dağıtımını yaptıkları diğer yayınlar için aldıkları
satış fiyatı, tiraj ve sayfa sayısına göre belirlenen dağıtım ücretini
aşmayacak bir bedel karşılığında dağıtmakla yükümlü olacaklardır. Bu
yükümlülüğe aykırı davrananlar, dağıtımından kaçındıkları yayının toplam
bedelinin yarısı oranında ağır para cezasıyla cezalandırılacaklardır.
Süreli yayınları
perakende olarak satışa sunan gerçek veya tüzelkişiler, aynı anda, diledikleri
kadar dağıtım şirketiyle anlaşıp, diledikleri yayınları satabilecekler; hiç
kimse, bu kişilere rakip yayınları satmama yükümlülüğü getiremeyecek ve bu
yayınları satmama koşullarına bağlı olan veya bu sonucu doğuracak şartlarda
bulunamayacaktır.
23 üncü maddedeki bu
düzenlemenin, artık, dağıtım noktasında tekelleşmenin tehlikeli bir boyut
olmaktan çıkmasını sağlayacağı açıktır.
Değerli arkadaşlar, yine,
25 inci maddede yapılan yeniliklerle, süreli yayınların dağıtımının
durdurulması, makinelere el konulması, yayınların kapatılması gibi uygulamalara
da son verilerek, bu konu yeniden ele alınmıştır. Soruşturma için, her türlü
basılmış eserin en fazla 3 adedine cumhuriyet savcısı ve gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde de kolluk kuvvetlerinin el koyabileceği, Türkiye dışında
basılan süreli veya süresiz yayın ve gazetelerin, yukarıda belirtilen suçları
içerdiklerine ilişkin kuvvetli delil bulunması halinde, bunların, Türkiye'de
dağıtılması veya satışa sunulması, Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine,
sulh ceza hâkiminin kararıyla yasaklanabileceği şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkul,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
KERİM ÖZKUL (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, elbette, görüşmekte olduğumuz Basın Kanunu Tasarısıyla,
sadece bu konularda yenilikler getirilmemektedir; basılmış eserleri tahrip ve
bozma, yeniden yayım, dava süreleri gibi pek çok konuda yenilikler yapılmış ve
basınımızı rahatlatacak özgürlük alanları genişletilirken, halkımızın doğru
bilgiyi alması noktasında da önlemler alınmıştır.
Sayın Başkan, çok
kıymetli milletvekilleri; gerek yasanın muhatabı basın kuruluşlarının gerek
basınla ilgili meslek örgütlerinin yaptığı yorumlar da gösteriyor ki, görüşmüş
olduğumuz yasa tasarısının, toplumsal uzlaşmayı maksimum derecede
sağlayabildiğini, basın kanunları açısından dünyadaki örnekler arasında
başarılı bir yasa olarak yerini alacağını söylemek hiç de zor olmayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle,
görüşmekte olduğumuz Basın Kanunu Tasarısına Grup olarak destek vereceğimizi
belirtir, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özkul.
Birleşime, saat 20.45'e
kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 20.45
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER :Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Suat KILIÇ
(Samsun)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99 uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
456 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Basın Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Adalet
Komisyonları Raporları (1/781) (S.Sayısı : 456) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının tümü üzerinde,
söz sırası, şahsı adına, Tokat Milletvekili Resul Tosun'a aittir.
Buyurun Sayın Tosun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
RESUL TOSUN (Tokat) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 456 sıra sayılı
Basın Kanunu Tasarısı üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum.
AK Parti, Türkiye'deki
hem Anayasanın hem de ona bağlı olarak çok sayıdaki yasanın, tüm yasaların, yönetmeliklerin
gözden geçirileceğini programına derc etmiş ve söylemişti. 22 nci Dönemde Büyük
Millet Meclisi, hakikaten, belki son yılların en önemli değişikliklerini
yapmış, demokratikleşme istikametinde çok ciddî adımlar atmış, içeride ve
dışarıda her kesimden takdir toplayan fevkalade değişiklikler yapmıştır. Bu
itibarla, muhalefetiyle İktidar Partisiyle bu dönem Meclisini en içten
duygularımla bir kez daha kutlamak istiyorum.
Bu yeni düzenleme 456
sıra sayılı Basın Kanunu Tasarısı ki, bu tasarı kanunlaştığı takdirde, basılı
eserlerle, basınla ilgili temel sayılabilecek yasalardan en önemlisi olacaktır.
Bu yeni düzenleme de, yine, AK Partinin programında yapacağını vaat ettiği
düzenlemelerin en önemlilerinden birisidir. Bunu, elbirliğiyle Meclise
getirildikten sonra, iktidarıyla muhalefetiyle tartışarak bugüne kadar
getirdik.
Halen yürürlükte olan
5680 sayılı Yasa, hepinizin bildiği gibi, ellidört yıllık bir yasa. Bugüne
kadar birçok değişiklik yapılmış, yamalı bohçaya dönmüş, hatta, bazen bu
değişikliklerin dozajı artmış ve basın mensuplarının, artık, yakasından düşmesi
gereken bir yasa haline dönüşmüştür, eskimiştir. Aksak topal giden bu yasa,
nihayet bugün değiştirilmek üzere önümüze getirilmiştir.
Basın için Anayasamızda
da, mevcut yasalarda da "hürdür" denilmesine rağmen şunu da üzülerek
belirtmemizde fayda vardır ki, Meclis her ne kadar son derece demokratik
yasalar çıkarsa da, yasaları uygulayanların kafalarında demokratikleşme
gerçekleşmediği zaman, yasaya rağmen birtakım insanların, yazarların,
düşünürlerin, fikir adamlarının -ki, hâlâ bugün bir arkadaşımızın mahkeme
kapısında olduğunu biliyorum, duruşmaya çıkmıştır- mahkûm olduğunu ve şu anda
da kimi yazarların, fikir adamlarının, maalesef, cezaevlerinde bulunduğunu hep
birlikte biliyoruz, görüyoruz, üzülerek okuyoruz. Bu münasebetle, biz, bu
değişen yasaların ruhuna uygun şekilde uygulanmasının da en samimî takipçileri
ve talipleri olmak durumundayız.
Bu arada şunu da ilave
etmekte fayda var: Bazı internet sitelerinde "şu anda hapishanededir"
diye, biryığın, yüzlerce isim listesi yayımlanmaktadır ki, bunlar da aldatıcı
olmasın; çünkü, şu anda hapiste bulunan gerçek gazetecilerin sayısının kaç
olduğunu kesin olarak bilmiyoruz. Bunların çok fazla olmadıklarını biliyoruz;
ama, takip eden davalar var; maalesef, sayısını bilemiyoruz, tespit edemiyoruz.
Sivil toplum örgütlerimizden, cemiyetlerimizden, konseyimizden talep ettik,
sayısını tam olarak bilemiyoruz; ama, bazı sitelerde "bunlar gazetecidir,
şu anda hapishanededir" diye yayımlanan ve ülkemize, özellikle dış
dünyada, âdeta, tüm gazetecileri kodese tıkıyormuş izlenimini verdiren bu
isimlerin aldıkları cezalara baktığınız zaman da, çoğunun, Terörle Mücadele
Yasasından yargılandığını ve gazetecilik yaptığı için değil de, gazeteci
sıfatıyla başka bir suç işlediği için hapishaneye düştüğünü görüyoruz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, 456 sıra sayılı yasa tasarısı hazırlandı. Yeni yasa tasarısı
hazırlanırken, biz, Değerli Bakanımızın ve deneyimli bürokratlarının, bu
konuda, hakikaten, çok ciddî mesailer sarf ettiklerini biliyoruz. Bu yasa tasarısı
üzerinde -Mecliste sarı basın kartı taşıyan belki birkaç gazeteciden biriyim-
her maddesinde uzun uzun çalışmış bir arkadaşınızım.
Bu noktada, ben,
Bakanlığımızı ve Bakanlığın bürokratlarını, uzmanlarını, yaptıkları
çalışmalardan dolayı da, unutmadan, her şeyden önce kutlamak istiyorum,
kendilerine teşekkür etmek istiyorum.
Ayrıca, bu yasa tasarısı
hazırlanırken, basınla ilgili tüm sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin
alındığını ve onların da bu yasa tasarısına katkıda bulunduklarını, katılımcı
bir yasa tasarısı olduğunu da bütün arkadaşlarımız, komisyonların üyeleri
biliyorlar.
Ben, burada bir de
itirafta bulunmak istiyorum: Adalet Komisyonuna bu tasarı geldiğinde, görüşmeye
başladık ve bir müddet sonra denildi ki: "bu tasarıyı alt Komisyona sevk
edelim." Ben fevren, hemen, geçmiş dönemlerde altkomisyonun ne anlama geldiğini bildiğim için, altkomisyona
sevk edilen yasa nasıl olsa çıkarılmıyor diye bildiğim için itiraz ettim; şimdi
bitirelim bunu, altkomisyona giderse bu tasarı kalacak dedim. Adalet
Komisyonunun AK Partili, CHP'li bütün üyeleri ayağa kalktılar "hayır, sana
katılmıyoruz, bizim komisyonumuz öyle bir komisyon değildir" dediler. Ben
görmeden inanmam dedim ve altkomisyona sevk edildi ve altkomisyonda ben de
bulundum. Adalet Komisyonuna bütün sivil toplum örgütleri de geldiler, bu
tasarıyla ilgili görüşlerini belirttiler, tekliflerini getirdiler,
eleştirilerini getirdiler. Onların da katılımı kayıtlarda vardır; tutanakları
aldığınızda göreceksiniz. Bu tasarı, sadece hükümet tarafından, sadece vekiller
tarafından dayatılan, getirilen bir tasarı olmayıp, aynı zamanda, Türkiye'deki
ilgili tarafların, resmî-sivil tamamının görüşlerine başvurularak hazırlanmış
bir tasarı olması hasebiyle de bugüne kadar getirilen tasarılar içerisinde son
derece katılımcı bir şekilde hazırlanmış tasarıdır.
Altkomisyonun
çalışmalarına da katıldım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Bu bir itiraf, değil mi?
RESUL TOSUN (Devamla) -
İtiraf ediyorum dedim ya Sayın Anadol, baştan. Dinlemiyorsun ama, bak;
dinliyorum dedin, orada şimdi...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Dinliyorum... Dinliyorum...
RESUL TOSUN (Devamla) -
Altkomisyonda değerli arkadaşlarımızla oturduk. Ben de bir milletvekili olarak
çalışmalara katıldım ve altkomisyonda -ben tespit ettim- irili ufaklı tam 19
tane değişiklik yaptık. Şimdi itiraf ediyorum ve kutluyorum; Adalet
Komisyonunun altkomisyonları hakikaten yasaları çıkarmama değil, yasayı daha
güzel bir şekilde çıkarma komisyonuna dönüşmüştür. Bu, hem Adalet Komisyonumuz
için hem de 22 nci Dönem Millet Meclisimiz için bir kıvanç vesilesidir.
Bu münasebetle, bu
itibarla, yeni yasa, daha çağdaş, daha özgürlükçü, daha insaflı ve hem basın
kuruluşlarını hem de toplumu daha fazla düşünen, yararını koruyan, çıkarını
koruyan bir yasa olmuştur, öncekiyle mukayese edilemeyecek kadar faydalı bir
yasadır.
Burada ben İktidar
Partisi mensubu bir milletvekili olarak bu yasanın güzelliklerinden, getirdiği
artılardan, kendi tespitlerimi söylemek istemiyorum; bir sivil toplum
örgütümüzün Adalet Komisyonunda yaptığı tespitleri madde madde, müsaadenizle
okuyorum. Diyor ki bu sivil toplum örgütümüz: "Katılımcı tasarı kesinlikle
yeni açılımlar getiriyor.
Örneğin:
1- 12 Eylül askerî
rejiminden kalan ek ve geçici maddeleri kaldırıyor.
2- Süreli yayınların
kapatılması, dağıtımının durdurulması, baskı makinelerine el konulması dönemi
son buluyor.
3- Sorumlu müdürün eser
sahibiyle birlikte yargılanması yolu kapatılıyor.
4- Bildirimler güvenlik
birimlerine değil Cumhuriyet Başsavcılığına veriliyor.
5- Soruşturma için en çok
üç gazete ya da dergiye el konulabiliyor.
6- Haber kaynağını
açıklamama ve tanıklığa zorlamama hakkı yasal bir güvenceye bağlanıyor."
Bence, bu tasarının en
güzel maddesi, en mükemmel maddesi de 12 nci maddesidir. Bu sivil toplum
örgütümüz de bunu buraya açıkça derc etmiş.
Basın suçlarında hapis
cezası yerine -bu da çok önemli, değerli arkadaşlar- para cezası uygulaması
getiriliyor. Hapis cezası kalkıyor; sadece iki maddede var, yeri gelince onunla
ilgili de konuşacağım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Tosun,
toparlar mısınız.
RESUL TOSUN (Devamla) -
Ayrıca, düzeltme ve cevabı yayımlamama, basılmış eserleri tahrip eylemleri
dışında para cezaları hapis cezasına çevrilemiyor. Kişilik haklarının
korunması, düzeltme ve cevap hakkına işlerlik kazandırılması amaçlanıyor.
Sorumlu müdürlük için kısıtlılık ve kamu hizmetinden yasaklılık dışında hapis
cezasına çarptırılmamış olmak koşulu terk ediliyor, sorumlu müdürlerde
yurttaşlık koşulu da kaldırılıyor, Türkiye'de ikamet koşulu yeterli sayılıyor.
Beyanname vermemeyle ilgili yine bir son madde var ki... Değerli arkadaşlar, şu
okuduğum tespitlerin tamamı benim tespitim değil bir milletvekili olarak;
basınla ilgilenen, hepinizin bildiği bir sivil toplum örgütünün, yasa
tasarısıyla ilgili tespit ettiği olumlu hususlardır.
Bu yasa tasarısı,
hakikaten, çok daha çağdaş, çok daha modern, hem basın kuruluşlarını hem
toplumu düşünen, adalete, eşitlik ilkesine riayet eden, öncesiyle mukayese
edilemeyecek kadar güzel bir yasa tasarısıdır.
Ben, Sayın Eraslan'ın,
burada getirdiği eleştirilerden bir kısmına katılıyorum; onu da söyleyeyim. Bu
yasayı yaptık; ama "tamamıyla mükemmeldir" diye iddia edersek orada
yanılırız; çünkü, arada, bazı, basını ilgilendirdiği halde, buraya koyma
imkânını bulamadığımız maddeler de oldu; ki, bir kısmına Sayın Eraslan temas
etti.
Ben, süremi tamamladım;
ilerleyen maddelerde, yine, lüzum ettikçe söz alacağım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tosun.
Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin başında, Grup
adına konuşan Sayın Eraslan gibi, bizim de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu
yasa tasarısını desteklediğimizi açıklamakta fayda görüyorum.
Değerli arkadaşlar,
yaklaşık ellidört yıldır yürürlükte olan 5680 sayılı Yasa, 1950'den bugüne
kadar 17 kez değişikliğe uğramış. Tabiî, Türkiye Cumhuriyetinin zor
dönemlerinde yapılan değişikliklerle, Basın Yasası, basın özgürlüğünü kısıtlayan
ve insanların haber alma özgürlüğünü de bu bağlamda kısıtlayan bir yasa haline
dönmüş; o nedenle, ciddî bir değişiklik yapılması gereği ortaya çıkmış. Bu
değişiklik, İktidar ve Anamuhalefet Partisinin ortak çalışmasıyla, desteğiyle
Genel Kurula gelmiş bulunuyor.
Yasa tasarısının
temelinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğü bölümünü
düzenleyen 10 uncu maddesi vardır. Yani, bu yasa tasarısının Meclise gelişinde,
Mecliste Komisyondaki değerlendirmelerde, bu 10 uncu madde esas alınmıştır. Bu,
bütün dünyada, basınla ilgili yapılan düzenlemelerde de esas alındığından, bu
şekilde yapılan düzenlemenin daha özgürlükçü, daha demokratik ve çağdaş
dünyayla daha entegre olacak bir düzenleme olduğunu da söylemekte fayda
görüyorum.
Biraz önce konuşan
Değerli Milletvekilimiz Sayın Resul Tosun'un söylediği ayrıntılara teker teker
girmeyeceğim; bu tasarıyla yapılan düzenlemeleri çok güzel saydı.
Temelde, demokratikleşme
yönündeki bu düzenlemelerin içerisinde, Sayın Tosun'un dediği gibi, ben, bir
konuyu da çok önemli sayıyorum; 7 ve 8 inci maddeler, basın alanını idarenin
muhatap veya denetiminden çıkarıp direkt yargının denetimine sokmaktadır.
Böylelikle, herkesin muhatap olmasının, herkesin hak ve adaletinin korunmasının
gerektiği... Bunu sağlayan yargıya böyle bir görevin verilmesiyle basın
özgürlüğü de daha kolay sağlanmış olacaktır.
Ancak, bazı konularda,
karşı olduğum demeyeyim de, değerlendirilmesi gereken, kısmen karşı olduğum
konular var; bunlar para cezalarıyla ilgili. Tasarının 15 ve 21 inci maddeleri
arasındaki toplam 7 maddede para cezaları öneriliyor. Bu cezalarla ilgili,
kural olarak, yerel süreli yayın, bölgesel süreli yayın ve yaygın süreli yayın
ayırımı yapılmış ve bütün maddelerde, bölgesel ve yaygın süreli yayınlarla
ilgili alt sınırlar konulmuştur; ancak, bu yayınlara konulan alt sınır ile
yerel süreli yayınlara konulan alt sınır arasındaki oran, bugün, Türkiye'deki
gazetelerin gücü, malî olanakları, tirajları dikkate alındığında, çok da
adaletli değildir. Neden değildir; örneğin, 18 inci maddeye göre, cevap ve
düzeltme hakkının yasaların gösterdiği şekilde yerine getirilmemesi durumu
karşısında 10 milyar liradan 150 milyar liraya kadar ceza veriyoruz; bölgesel
süreli yayınlarda en az 20 milyar liradan, yaygın süreli yayınlarda da 50
milyar liradan aşağı olmamasını düzenliyoruz. Şimdi, sonuç olarak, yaygın
süreli yayın 50 milyar lira, yerel yayın 10 milyar lira... Yani, düşünüyorum,
işte, ulusal yayınlardan, yaygın süreli yayınlardan bir Milliyet Gazetesinin,
300 000 - 500 000 tiraj yapan bir gazetenin 50 milyar lira cezaya muhatap
olduğu bir yerde, Artvin'in Livaneli Gazetesinin, yani 1 000 veya 2 000 tiraj
yapan ve basacak parayı bile bulmakta zorlanan bir yerel gazetenin 10 milyar
lira gibi bir rakamla cezalandırılmasının, hak ve nasfet ölçülerine uymadığı
kanaatindeyim. Bu nedenle, bu 7 maddede -teker teker söyleyeyim; alt sınır 15
inci maddede 500 000 000 lira, 16 ncı maddede 1 milyar lira, 18 inci maddede 10
milyar lira, 19 uncu maddede 2 milyar lira, 20 ve 21 inci maddelerde 1'er
milyar liradır- bu alt sınırın, bu koşullar dikkate alınarak, 500 000 000
lirayla sınırlandırılmasını öneriyorum.
Tasarı, tabiî, komisyona
geldiği halinden farklı çıktı; ancak, sanıyorum 5 inci maddeyle ilgili bir hata
yaptık. 5 inci maddenin (b) bendinde, gazetelerin, yayın organlarının sorumlu
müdürüyle ilgili olan koşullardan biri "Türkiye'de ikametgâh sahibi olmak
ve devamlı oturmak" şeklindeydi. Bu, Türk vatandaşları için konulan bir
koşuldu. Biz, bu değişikliği yaparken, yabancılarla ilgili düzenleme yapalım
derken, Türk vatandaşlarıyla ilgili bu koşulu kaldırmış olduk. Yani, bugün,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup Türkiye'de oturmayan, ikametgâhı olmayan
veya devamlı oturmayan bir kişi sorumlu müdür olur; ancak, bunun sakıncaları
var. O nedenle, sanıyorum bir hata yaptık; (b) bendinin tekrar gündeme
alınarak, Türk vatandaşları için aranan koşulların içerisinde, ikametgâh ve
devamlı oturmak...
RESUL TOSUN (Tokat) - O
şekilde bir önerge verdik.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla)- Yani, verildiyse ben de memnun olurum; bunun, bu şekilde
düzeltilmesinde fayda var.
Diğer taraftan, bu,
milletvekilliğiyle ilgili, sorumlu müdür olma konusunda da, komisyondaki
değerlendirmede bazı problemler yaşandı. Komisyona gelen halinde, sorumlu müdür
milletvekili ise, dokunulmazlığı söz konusu olduğu için, dokunmamızı gerektiren
durumda birine dokunabilmek için, ona bir sorumlu müdür yardımcısı atanması
önerilmişti. Bu paragraf tamamen çıkarıldı; yani, artık, milletvekili sorumlu
müdür olabilir; ancak, dokunulmazlık
nedeniyle, sorumlu müdüre uygulanacak cezaî müeyyidenin muhatabı da olmayacak.
Efendim, bu, basın özgürlüğüne uygun değil... Tabiî, basın özgürlüğü deyince;
bir, basın-yayın sahibi veya çalışanı veya eser sahibi olarak bir özgürlük var;
bir de, kullanılan bu özgürlüğün zarar verdiği kişilerin haklarını koruyan
özgürlük var; yani, bu ikisinin arasındaki denge... Bu anlamda, bir milletvekili,
böyle bir sorumlu müdür olarak üçüncü kişilerin haklarına zarar verirse ona
dokunmamak, üçüncü kişiler açısından basın özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu
doğurmaktadır; ama, benim görüşüm, bu paragrafın burada düzenlenmemesi yönünde;
çünkü, bu kadarını göze almamız lazım. Eğer bir yabancıya, yani, Türk vatandaşı
bile olmayan yabancı birine sorumlu müdür olma hak ve yetkisini veriyorsak,
milletvekilinden bunu sakınmamamız lazım. Her ne kadar, yeni düzenlemede,
aslında, milletvekiline sorumlu müdürlüğün önünü kapatmıyoruz deniliyorsa da,
benim görüşüm kapatıldığı yönünde; ama, sanıyorum, bu konuda da bir önerge var;
zaten, bu önerge de verilmek zorunda; çünkü, kanun tasarısının gerekçeleri ile
maddeleri arasında çelişki var. Biz, bu paragrafın varlığına göre
gerekçelerimizi yazmışız. Çünkü, gerekçelerimize bakarsanız, sorumlu müdürler
var; oysaki, madde metinlerinde sorumlu müdür yok; zaten o çelişkinin de
giderilmesi lazım.
Değerli arkadaşlar, son
olarak -fazla da vaktim kalmadı- bu yasanın adı Basın Yasası. Eğer bu yasanın
adı basın özgürlüğü yasası olsaydı, şimdi söyleyeceklerimi talep etmeyecektim;
ama, eğer bu, Basın Yasası ise, sadece basının devletle olan ilişkisini ve
basınla hakları zayi olan üçüncü kişilerin ilişkilerini düzenlemek yeterli
olurdu. Bu yasanın adı Basın Yasası ise, bence bu yasanın içerisinde -bunları
da tartıştık; her ne kadar özel yasalarda düzenlenmesi önerilmiş ise de- bana
göre, editöryal bağımsızlığın sağlanmasının da, basında tekelleşmenin
önlenmesinin de ve 5953 sayılı Yasada düzenlenen basın çalışanlarının
haklarının da -basının anayasası içerisinde- düzenlenmesinin daha doğru olacağı
kanaatindeyim.
Benim diyeceklerim bu
kadar. Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Bu yasayı
destekliyoruz.
Saygılar, sevgiler
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çorbacıoğlu.
Hükümet adına, Devlet
Bakanı Sayın Beşir Atalay söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan
Basın Kanunu Tasarısı üzerinde Hükümetimizin görüşlerini ifade etmek için
huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, toplumsal
hayat için çok temel yasalardan birini bu akşam görüşmekteyiz. Aynı zamanda,
demokratikleşme sürecinde de çok önemli bir adım atacağız, bu yasayı geçirerek.
Ben, komisyonda
değerlendirmeler yapan, katkıda bulunan, burada konuşmalarıyla katkı sağlayan
değerli arkadaşlarımın hepsine teşekkür ediyorum.
Hükümet olarak biz, hükümet
programımızda ve hatta Partimizin seçim beyannamesinde hep şunu ifade ettik:
Daha açık bir toplum oluşturmak için elimizden gelen çabayı göstereceğiz; daha
açık, daha şeffaf, daha demokratik bir toplum... İşte, Yüce Meclisimizin büyük
katkılarıyla, desteğiyle, bu yönde çok önemli adımlar atılmıştır, önemli
yasalar çıkarılmıştır ve bunların birçoğunun uygulamalarının sonuçlarını da şu
anda görüyoruz.
İşte, Bilgi Edinme Hakkı
Kanunu, bilindiği gibi, bu önemli kanunlardan biridir. Vatandaşın, devlette,
kamuda, yerel yönetimlerde ne olup bittiğini öğrenmesinin yolunu açmıştır ve
kamu kurumlarımız ve yöneticileri de, vatandaşa her tür bilgi ve belgeyi verme
zorunluluğundadır.
Şimdi, bunu niçin ifade
ediyorum; Basın Kanunu, aslında, buna paralel, birbirini tamamlayan, önemli
kanunlardan biri; yani, esas olarak, basını daha özgür kılma, basına daha fazla
faaliyet alanı açma ve vatandaşın daha fazla bilgi edinmesini sağlama,
vatandaşın olup bitenleri öğrenme, doğru haberleri, doğru bilgileri alma
hakkının, yine, başka bir boyutu.
Esasen, bilindiği gibi,
artık, basın özgürlüğü, sadece basına verilen bir özgürlük veya sadece basına
verilen bir hak değil, yeni yaklaşımlarda, vatandaşın temel bir insan hakkı
olarak algılanmaktadır; yani, vatandaşın bilgi edinme hakkı, vatandaşın doğru
haber alma hakkı... Bugün, bu, insan hakları çerçevesinde
değerlendirilmektedir; yani, vatandaş olup bitenleri öğrenecek. Bu, temel bir
insan hakkı. Basına verdiğimiz özgürlük, aslında, vatandaşa bu imkânı daha
fazla sağlamak anlamına geliyor.
Görüşmekte olduğumuz bu
Basın Kanunu Tasarısı üzerinde konuşan değerli konuşmacılar, gerçekten -çok
teşekkür ederim- önemli özelliklerini ifade ettiler. Ben, konuşmamı çok uzun da
tutmayacağım; sadece, süreci biraz ifade etmek istiyorum.
Bu tasarı hazırlanırken
mümkün olabildiğince paylaşmacı, her kesimin görüşünü alan ve o şekilde
olgunlaştırarak bu safhaya getiren bir yöntem izledik. Bildiğiniz gibi, 2003
yılında, 20-21 Şubat tarihleri arasında bir "İletişim Şûrası" toplanmıştır.
Bu şûraya, hemen hemen, basınla ilgili bütün kesimler, basın mensupları, basın
meslek kuruluşları, iletişim hukukçuları, akademisyenler ve kamu kurumlarında
bu işle ilgilenenler davet edilmiştir ve bu çalışmaların temeli orada
atılmıştır; yani, iletişim hukukumuzu, iletişim hayatımızı ilgilendiren bütün
konular bu şûrada tartışılmıştır ve bu şûrada ortaya çıkan görüşler, hem
doküman olarak, iki büyük cilt kitap olarak yayımlanmış -şu anda çok önemli bir
referans kaynağıdır- hem de bu tasarılara temel görüşler bu şûradan çıkmıştır.
Daha sonra, önce Basın Kanunu Tasarısı hazırlanmış ve kamuoyuna açıklanmış,
gelebilecek bütün görüşlere açık olduğumuz ifade edilmiş ve gelen bütün
görüşler de, yine değerlendirilmiştir. Yani, kısaca şunu ifade etmek istiyorum:
Bu kanun tasarısının hazırlanmasında olanca çaba gösterilmiş, demokratik süreç
işletilmiş ve bütün katkılar alınmaya çalışılmıştır. Onun için, bugün,
gerçekten, genelde paylaşılan, hem ülkemizden hem de ülke dışından olumlu
tepkiler aldığımız bir tasarı ortaya çıkmıştır.
Tabiî, bu, iletişim
hukukumuzun temel yasasıdır; yani, yazılı basınla ilgili, basılı malzemeyle
ilgili temel yasadır. RTÜK Kanunu, TRT Kanunu gibi diğer kanunlarımız vardır;
onlar da huzurunuza, Meclisimize getirilecektir; onlar üzerindeki çalışmalarımız
devam ediyor.
Burada ifade edildiği
gibi, şu anda yürürlükte olan 5680 sayılı Basın Kanunu, çok partili hayata
geçildiği 1950 yılında yasalaşmıştır. Gerçekten, o günün şartlarında çok ileri
bir adımdır, büyük bir boşluğu doldurmuştur, basına çok geniş bir alan
tanımıştır; fakat, bu geçen süre içerisinde, özellikle demokrasinin kesintiye
uğradığı devrelerde Basın Kanununa müdahalede bulunulmuştur ve bu müdahaleler
de genelde olumsuz şekildedir; yani, özgürlükleri biraz daha kısıtlayan
şekildedir. Zaten, bütünlüğü de bozulmuştur. Onun için, bu kanunun bir an önce
yeniden hazırlanması gerekiyordu. Biz, burada, bu tasarıyla eski Basın Kanununu
değiştirmiyoruz, yepyeni bir Basın Kanunu Tasarısı huzurunuza getirmiş bulunuyoruz.
Peki, Basın Kanunu
Tasarısında önplana çıkarabileceğimiz temel yenilikler nelerdir diye şöyle
kısaca değinecek olursak -bir kısmını arkadaşlarımız ifade ettiler- şunları
söyleyebiliriz: Mevcut Basın Kanununda, 2002 yılında yapılan değişiklikle,
cezalar çok ağırlaştırılmıştı, gerçekten, basın özgürlüğünün özünü zedeleyecek
derecede ağırlaştırılmıştı; burada, bu cezalar önemli oranda hafifletiliyor ve
düşürülüyor.
Burada, özellikle yerel
medyanın korunmasıyla ilgili önemli adım atılıyor. Değerli konuşmacılarımız
Sayın Eraslan ve Sayın Çorbacıoğlu, yerel medyayla ilgili konuları gündeme
getirdiler. Yani, bakın, Hükümet olarak bizim ve Meclis olarak sizin hep
beraber katkınızla, yerel basına getirdiğimiz iki önemli kolaylık vardır;
birincisi, biliyorsunuz, Devlet İhale Kanunu, yerel basının ihale limitlerini
çok düşürmüştü. Hep beraber, çabayla, bu kanunu değiştirerek yerel basının ihale
limitlerini yükselttik -bu, yerel basının en önemli gelir kaynağıdır- yerel
basın o imkâna kavuştu ve yerel basın, o sayede rahatlamıştır.
Şimdi, biz, burada
ikincisini getiriyoruz; yerel basın, bölgesel basın ve yaygın basın -ulusal
basın diye de niteleniyor- diye bir ayırımı getiriyoruz ve bunu
netleştiriyoruz, bunun tanımını getiriyoruz. Bu tanımı niye getiriyoruz; daha
sonra uygulanacak müeyyideleri de, ona göre, hem kanunda belirleyelim hem de
yargı önüne geldiğinde bu ayırımı gözönüne alsın diye. Onun için, burada, para
cezalarını düşürürken, özellikle alt tabanlar, daima, yerel basın içindir.
Şimdi, bu cezalar, halen,
biraz yüksek görülüyor olabilir. Aslında, ben, mevcut kanun ile bizim
getirdiğimiz tasarı arasında, uygulanan veya öngörülen ceza miktarlarıyla
ilgili şöyle örnekler vereyim:
Basılmış eserde zorunlu
bilgileri göstermeme... Yani, formalitelerden birisi aslında. Mevcut kanunda
bunun cezası 10 milyar liradan 50 milyar liraya kadar ağır para cezasıdır,
bizim getirdiğimiz tasarıda 500 000 000 liradan 20 milyar liraya kadar ağır
para cezasıdır. Bu kadar büyük düşüşler var.
Yine, beyanname vermeme
10 milyar liradan 30 milyar liraya kadar para cezasıyken; bizim tasarımızda 1
milyar liradan 10 milyar liraya kadar düşürülmüştür. Böyle ciddî bir düşürme
vardır ve maddelerde de bu görülecektir. Bu tabanlar, yani, en düşük olanlar
yerel basını gözeterek düşük alınmıştır; onu özellikle ifade etmek istiyorum.
Bu tasarıda ikinci önemli
özellik şu: Mevcut kanunda bu saydığıma benzer cezalar, eğer, ödenmediği
takdirde hürriyeti bağlayıcı cezaya çevriliyordu, hapis cezasına; bu tasarıda
bunların hepsi kaldırılıyor. Bir istisnası var; cevap ve düzeltme hakkını
yayımlamama... Yargı kararı olduğu halde cevap ve düzeltme hakkını yayımlamama
durumunda yüksek para cezası getiriliyor ve aynı zamanda, ödenmezse de, bu,
hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilebiliyor. Yani, böyle çok önemli bir
değişiklik getiriyoruz. Para cezasıyla yetiniliyor ki, bunlarda uygulama oranı
da oldukça yüksektir, bizim tespitlerimize göre.
Değerli milletvekilleri,
burada üçüncü olarak özellikle üzerinde durmak istediğim konu şu: Tabiî, basın
özgür olmalı, basına mümkün olabildiğince özgürlük verilmeli. Biz de, bu
tasarıda, çalışan bütün arkadaşların katkısıyla, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 10 uncu maddesinin ikinci paragrafında öngörüleni sınır olarak
aldık. Zaten, bütün Avrupa hukukunda da, basın hukukunda da, genelde, o madde
ya aynen yer alıyor veya atıfta bulunuluyor. Onun dışında bir sınır yok
özgürlüğe; fakat, bir konu çok önemli, takdir edersiniz; özgürlüğün sorumsuz
kullanılması halinde, özellikle kişilerin ve toplumun zarar görmesini
engelleyecek tedbirleri de almak gerekiyor. İşte, buradaki tek tedbir, cevap ve
düzeltme hakkının, bu hakkın kullanılmasının güçlendirilmesi şeklindedir. Bu,
çok önemlidir. Basın özgürlüğü kadar, toplumda yaşayan bireylerin, toplumun,
insanların haysiyet ve şerefinin korunması da önemlidir. Bir defa, basında, bir
insanla ilgili, haksız yere, yanlış bir haber çıkarsa, o insanın hayatı, ondan
sonra değişebilmektedir, etkilenebilmektedir. Onun için de, cevap ve düzeltme
hakkı çok insanî bir haktır. Yanlış bir haber, yalan bir haber çıktıysa, insanlar
bunu düzeltme imkânına sahip olmalıdır ve basın-yayın kuruluşları da bunu
yayımlamalıdır.
Bugün uygulamada şöyle
örnekler var: Bazen, basın etik ilkelerine bağlı basın kuruluşları veya
kişiler, zaten, yargıya intikal etmeden, gelen düzeltme taleplerini
yayımlıyorlar; bu, güzel bir şey. Yani, etik içinde değerlendirilebilecek güzel
bir uygulama. Fakat, bazen de, yargı kararıyla gelmiş cevap düzeltme metni bile
şartlara uygun şekilde yayımlanmıyor; ya yeri değiştiriliyor ya puntosu
değiştiriliyor veya zamanında yayımlanmıyor. Onun için, bu tasarıda bunlar garantiye
alınıyor ve basın özgürlüğü ile insan ve toplumun korunması arasındaki o hassas
denge böylece sağlanmaya çalışılıyor ve tek cezası düşürülmeyen, bir miktar
yüksek tutulan cevap ve düzeltme hakkını yayımlamama cezasıdır. O yüksek
tutulmuştur gerçekten ve ayrıca, hatta bir ek müeyyide getirilmiştir; cevap ve
düzeltme hakkı yayımlanmazsa, şartlara uygun şekilde yayımlanmazsa, başka iki
gazetede yayımlanmakta bu cevap ve düzeltme hakkı ve bunun da bedeli, yayımlamayan
basın-yayın kuruluşundan alınmaktadır.
Ayrıca,
hatırlayacaksınız, daha yeni yapılan anayasa değişikliğinde, matbaa araçlarına
el koyma, müsadere gibi müeyyideler zaten Anayasadan da çıkarılmıştı. İşte,
artık, ilkel sayabileceğimiz, gazete kapatma, matbaa araçlarına el koyma gibi
müeyyideler burada da kaldırılıyor, öngörülmüyor ve tabiî, basın mesleğinde
çalışanlar için, özellikle, haber kaynağını saklı tutma hakkı özenle burada
korunuyor; hatta, mahkemede tanıklıktan bile kaçınabilir, tanıklık yapmayabilir,
haber kaynağını saklı tutabilir; bu, gazetecilik mesleğinin uluslararası
standartları içinde özenle korunan bir ilkesidir.
Dağıtım tekelini
engelleyecek tedbirler alınmıştır, güçlendirilmiştir.
Burada, tabiî -dile
getirildi- eser sahibinin sorumluluğu bu tasarıda esas alınıyor; yani, basılı
malzemelerde eser sahibi sorumlu. Aslında, mevcut kanunda da esas olarak eser
sahibi sorumlu; fakat, orada, aynı zamanda, sorumlu müdür de dahil oluyor.
Burada ise, özellikle Avrupa hukukunda yeni, yaygınca benimsenen ve yerleşen,
bir yazıyı yazan, bir haberi yazan esas olarak sorumlu tutuluyor.
Burada şöyle bir yanlış
anlama var... Tabiî, muhabirler esas basın emekçileridir, onlar hepimiz için
çok değerlidir, bu işin en meşakkatli yükünü taşıyanlardır "muhabirlerin
haberleri editörlerce değiştirilirse" diye muhabirlerimizden bu tür
düşünceler geldi; bu, değerlendirildi, üzerinde çalışıldı, fakat, buna, kolay
da çözüm bulamıyorsunuz. Yani, neticede, haberi yazan, haberinin kaynağına,
haberinin unsurlarına ve haberinin doğruluğuna dikkat etmek durumundadır. Eğer
haberi değiştirildiyse editörlerce, zaten, o sorumlu değildir o zaman, onun
cezaî bir sorumluluğu da yoktur. "Sorumlu müdür sorumludur" deseniz
bile, orada, eser sahibinin sorumluluğu zaten kalkmıyor; ama, her iki durumda
da eser sahibi, özellikle muhabirler için, kendi haberinin değiştirildiğini
ispatlamanın bir yolunun bulunması gerekiyor. Yani, yeni tasarıyla getirilen
fazla bir şey yok; her zaman eser sahibi sorumlu, ama, bir ortak sorumluluk.
Şimdi, biz, Avrupa
hukukuna uyum açısından, eser sahibini özellikle sorumlu tutuyoruz; yani, her
satırını yazan, onun farkında olsun ve sorumluluğunu da taşısın anlamında.
Genel olarak, tabiî,
başka özellikler sayılabilir; burada, arkadaşlarımız da belirttiler. Tabiî,
özellikle iki husus üzerinde Sayın Eraslan, Sayın Çorbacıoğlu durdular;
bunlardan biri, tekelleşmeyle ilgili konudur. Basında yoğunlaşma sorunu, önemli
bir konudur; doğrudur; fakat, biz, bunu, özellikle, tabiî, bu tasarıyı hazırlarken
gözönünde tutmak zorunda olduğumuz Avrupa iletişim hukuku içerisinde de çok
değerlendirdik, örnekleri inceledik, incelettik. Esasen, Basın Kanunu, bizim,
şu anda, Avrupa Birliği uyum sürecimizin de önemli kanunlarından biridir. Bu
konu, genelde, ticarî bir olay ve ticarî bir hak ve genelde de, rekabet hukuku
içerisinde değerlendiriliyor.
Radyo ve televizyonlarla
ilgili konu, radyo ve televizyonların yayınını düzenleyen kanunlarda
düzenleniyor; onun için, Basın Kanunu içerisinde bunun bir örneği yok. Onun
için, bu konu burada değerlendirilmemiştir.
İkinci konu ise, basın
çalışanlarının haklarıyla ilgili editöryal bağımsızlık konusu. Bunu, aslında,
Sayın Milletvekilimiz de ifade ettiler; bu, ayrı bir kanun, 5953 sayılı Kanun.
Bu kanun, aslında, çok olumsuz bir kanun değil; şu anda aksaklıklar varsa,
uygulamadan geliyor. Bu kanun iyi bir kanun; fakat, biz, yine de, bu kanun
üzerinde, şu anda...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
... çalışmalarımızı
başlattık, onu da yakında huzurunuza getireceğiz.
Yine, aynı, paylaşımcı,
demokratik süreç içerisinde, basın çalışanlarıyla ilgili, basın çalışanlarının
haklarıyla ilgili tasarı üzerinde de çalışıyoruz.
Ben, tekrar, bu önemli
toplumsal kanun tasarısıyla ilgili destekleriniz için, emekleriniz için
teşekkür ediyor, hayırlı olsun diyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine
geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
BASIN KANUNU TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1. - Bu Kanunun
amacı, basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemektir.
Bu Kanun basılmış
eserlerin basımı ve yayımını kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Haluk Koç söz
istemişlerdir.
Sayın Koç, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ
(Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Basın
Kanunu Tasarısının -ki, oldukça önemli bir kanun tasarısı- 1 inci maddesiyle
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
madde, amaç ve kapsamı belirtiyor; çok kısa, anlamlı, vurucu bir tümce:
"Bu kanunun amacı, basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını
düzenlemektir." Anlamı oldukça vurgulayıcı.
Şimdi, demokratikleşme
yolunda gerçekten önemli adımlar atılıyor Türkiye'de, sancılı da oluyor
bazıları; fakat, atılması gereken adımlar atılıyor. Bu konuları, mutlaka bir
yerlerden talimat alarak, emir alarak, onlara uyum sağlamak amacıyla değil,
kendi toplumumuzu demokratikleştirmek, kendi insanımızın hak ettiği değerler
içerisinde yaşamasını sağlamak için yaptığımızı biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak başından beri söylüyoruz, zaman zaman bunu sizler de dile getiriyorsunuz,
hepimiz kabul ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, bu demokratikleşme iddialarıyla çelişen bazı
durumları -Basın Kanunu Tasarısı nedeniyle, bu konuyla ilgili olarak, 1 inci
madde kapsam ve amacı belirttiği için- dikkatinize getirmek istiyorum.
Şimdi, hiçbir demokratik
ülkede rastlanmayan bazı hususlar gelecek. Bu özgürlük kapsamı içerisinde
çizilen sınırların dışındaki birtakım uygulamaları, birtakım gelişmeleri
paylaşmak istiyorum sizlerle.
Bunlardan bir tanesi,
yasanın sonlarına doğru gelecek, bir değişiklik önergesi biz hazırladık
"yürürlükten kaldırılan maddeler" kısmında, son bölümde; sayın grup
başkanvekili arkadaşımla konuştuk, "o, bununla ilgili değil, başka bir
kanunla ilgili" dedi; ama, bunu, özellikle basın özgürlüğü bakımından
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu, şu: Bakın, 1961 yılı,
kabul edilen 195 numaralı Kanun ve bunun 49 uncu maddesi, başlığı
"Müeyyide" ve burada Basın İlan Kurumu -ki, siyasî iradeye bağlı
olarak çalışan bir kamusal yapı- yayın yapan kuruluşların yayın içeriğini
inceleyerek, eğer, kendisine verilen çizgiler içerisinde bir aykırılık
saptarsa, o basın kuruluşunu iki ay resmî ilan almamakla cezalandırabiliyor;
müeyyide dediği bu.
Şimdi, bu "Basın
İlan Kurumu" olarak adlandırdığımız, bir siyasî iradeye bağlı olan bir
kamu kuruluşu tarafından... Sayın Oktay Ekşi'nin dün ifade ettiği ya da bugün
telefon konuşmamızda belirttiği bir benzetmeyle -patenti ona ait- söyleyeceğim:
Şimdi, bir lokantanın, bir belediye zabıta ekibi tarafından kirliliği tespit
edilerek faaliyetten men edilmesi söz konusu olabilir yasal çerçeve
içerisinde; ama, bir kamu kuruluşunun,
siyasî iradeye bağlı olarak çalışan bir kamu idaresinin, özgürlüğü sağlandığı
iddia edilen bir basın organının yayın içeriğini inceleyerek onu gelirinden
mahrum etmek gibi bir eylem içine girmesi, basın özgürlüğüyle bağdaşan bir
hüküm değildir. Bunun, 195 sayılı Basın İlan Kurumu Kanununun bu müeyyide
olarak adlandırılan 49 uncu maddesinin, mutlaka değiştirilmesi gerekiyor, iptal
edilmesi gerekiyor, yürürlükten kaldırılması gerekiyor. Bunu sizlerle paylaşmak
istiyorum; bir.
Şimdi, bir diğeri, amaç
ve kapsam... Değerli arkadaşlarım, Anayasanın 28 inci maddesinin amir emri de
bu; yani "basın hürdür, sansür edilemez."
Değerli arkadaşlarım,
bakın, ortak paylaştığımız birçok noktayı söyledik. Şimdi, kısa, yakın zamana
dönelim. Sayın Başbakanın Basın Müşaviri Sayın Ahmet Tezcan, iki önemli olayda
bu getirilmek istenen ya da yaratılmak istenen ortama çok ters düşen bazı
açıklamalarda bulundu; bunlardan bir tanesi, Sayın Başbakanın Atina ziyareti
sırasında Sayın Eşinin çekilen fotoğraflarıyla ilgili basına verdiği, bir
talimat çizgisinde, bir sansür şeklinde yorumlanabilecek bir açıklamaydı. Tabiî
ki, bir başbakanın kendi yaşamı da, bir bakanın kendi yaşamı da, sayın
eşlerinin yaşamları da kamusal alandır; siyaset bu çünkü. Ben, o şekilde bir
manzarada, yani, o konuda hiçbir yorum yapmıyorum; sadece, Başbakanlık Basın Müşavirinin
basına bu şekilde bir sansür telkin edişinin uygun olmadığını ifade etmek
istiyorum.
Bir diğeri: Bakın,
Cumhuriyet Gazetesinin Başyazarı ve imtiyaz sahibi Sayın İlhan Selçuk'a, yine,
aynı kişinin, yakın bir zaman içerisinde yazdığı, Cumhuriyet Gazetesinin siyasî
çizgisini eleştiren, çok ağır cümleler içeren bir yazı. Yani, bir Başbakanlık
Basın Müşavirinin görev kapsamı içinde midir bu teklinler?! Getirmek
istediğimiz özgürlük ortamından bahsediyoruz; uygulamadaki çelişkileri de
burada ortaya koymak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, RTÜK uygulamaları ayrı, onunla ilgili olarak Sayın Bakan değindiler,
daha farklı yasal çerçeveler hazırlanacağını ifade ettiler.
Tabiî, yaşadığımız çok
örnek var; mesela, Ulusal Kanalla ilgili yaşadığımız bir olay var. Ulusal Kanal
da, biliyorsunuz, bir şirketten kiralanan bir televizyon kanalı. Yargının
verdiği karara rağmen, sırf, bu RTÜK'ün -basın deyince, ben, görsel ve yazılı
medyayı birden alıyorum- Türk Telekomun kelime oyunlarına sığınarak, bunun
yayın hakkını savsaklaması olayı. Bunu, Türkiye daha yeni yaşadı. Yani,
hoşumuza giden yayın organını, yasal bütün ek desteklerle, belirli çerçeveler
içerisinde desteklerken, diğerleriyle ilgili de -basın özgürdür, sansür
edilemez veya 1 inci maddede söylediğimiz gibi, bu özgürlüğün kullanımını
düzenleyen bu yasa tasarısı gündemdeyken- yakın zamanımızda bu şekildeki yanlış
uygulamaları dile getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir
diğer önemli konu -Sayın Bakan değindiler- madde 28'deki "18 inci ve 22
nci maddelerdeki suçlar dışında bu Kanunda öngörülen suçlar için hükmedilen
para cezaları, hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilemez" ifadesi; yani, o
para cezası ödenmezse -18 ve 22'de- dolaylı olarak üç sene hapis geliyor.
Şunu ilke olarak kabul
etmek zorundayız: Basın suçu, hapis cezasıyla, hürriyeti kısıtlayıcı bir
cezayla karşılanmaz, karşılanmamalı. Burada bir haksızlık söz konusuysa,
karşılıksız mı kalmalı? Burada verilen para cezası ödenmiyorsa, savsaklanıyorsa,
kamu alacaklarını tahsille ilgili birçok yasa çıktı, önemli uygulamalar,
yaptırımlar var; bunun benzeri, o kişinin mal varlığından bunun tahsiline dönük
bir ek maddî yaptırımla da karşılanabilir düşüncesindeyim. Yani, buradaki hapis
cezası bize yakışmıyor değerli arkadaşlarım. Hoşunuza gitsin gitmesin, benim
hoşuma gitsin gitmesin, bu ülkede, eğer, bir gazeteci, bir basın suçu nedeniyle
hapis cezasıyla cezalandırılıyorsa, o zaman, hangi müktesebattan, hangi
uyumdan, hangi standartlardan, nelerden bahsettiğimizi çok iyi tartışmamız
lazım.
BURHAN KUZU (İstanbul) -
Sayın Koç, biliyorsunuz, düzeltmeyle ilgili.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Bakın, bu, fikir suçu değil, idarî uygulama suçu.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Kuzu, kısaca 18 ve 22; detayına inmedim.
Değerli arkadaşlarım,
bence çok önemli iki konuya değineceğim. Demokratik bir toplum ve Türkiye'de,
maalesef, hâlâ yaşadığımız, tam demokratikleşme tartışmalarının içindeyken, tüm
ağırlığıyla yaşadığımız, geçmişte çok daha ağır yaşadığımız,
medya-ticaret-siyaset üçgeni ve ilişkiler. Türkiye bunu düzene koyamadıktan
sonra, Türkiye bu şeytan üçgenini bozamadıktan sonra, inanın ne siyaseti
şeffaflaşır ne medya sahipliği şeffaflaşır ne yayın ilkesi şeffaflaşır ne orada
çalışan basın emekçisi özgür olabilir ne de bizim çıkardığımız yasalar, güzel
tümceler ve tanımlamalar dışında, bir anlam ifade edebilir.
Medya-ticaret-siyaset...
Şimdi, düşünebiliyor musunuz, Türkiye'de, bir medya kuruluşu, neden ille banka
kurmak istiyor? Bir medya kuruluşu niçin banka kurmak istiyor? Değerli
arkadaşlarım, niçin siyasete el atıyor? Niye siyaseti oluşturmaya, kendi ticarî
çıkarlarına göre siyaseti etkilemeye çalışıyor? Şimdi, bu medya kuruluşunun -görsel
ya da yazılı- elindeki tüm yayın imkânlarını, kendi ticarî çıkarlarına göre
oluşturmayacağını ve toplumu bilgilendirme görevinin çok ötesinde, toplumu
yönlendirme ve kendi çıkarlarına göre oluşturma şeklinde bir yayın politikası
izlemediğini bana söyleyebilir misiniz?! Bu, Türkiye'nin ayıbı olarak burada
duruyor. Bunu, Rahmetli Uğur Mumcu çok söyledi, çok çizdi, bedelini yaşamıyla
ödedi. Bu üçgeni kıramadıktan sonra, inanın, süslü cümlelerle avunmak zorunda
kalırız.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, bunu, çok boyutlu olarak değerlendirmek mümkün. Şimdi, düşünce ve ifade
özgürlüğünün, basın yoluyla kullanılmasını, çeşitli hükümlerle, burada yasal
güvence altına almaya çalışıyoruz. Şimdi, Basın Yasasının sadece basın ile
devlet arasındaki ilişkileri belirlememesi gerekiyor. Şimdi bu özgürlüğün
kullanılması bakımından mutlaka tek başına basın ile devlet arasındaki
ilişkilerin özgürleştirilmesi çabası, halkın, demin söylediğim üçgen devam
ettiği sürece, doğru, yansız, şeffaf ve tam demokratik bir bilgilenme sürecine
kavuşmasını maalesef sağlayamıyor.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmacı arkadaşlarım Sayın Eraslan, Sayın Çorbacıoğlu, Sayın Bakan da bu
konuya değindiler. Bu konuda adım atmak zorundayız. "Avrupa'daki
örneklerini inceledik" dedi Sayın Bakan. Şimdi Basın Yasasında yapılacak değişiklik,
şimdi söyleyeceğimiz tekelleşmeyle ilgili birtakım sakıncaları belki bu yasa
kapsamında değerlendirmeyi olanaklı kılmıyor; ama, en kısa sürede mutlaka bu
basında tekelleşmeyle ilgili, siyaseti zora sokan, siyasetin saygınlığını
azaltan bu ilişkileri en aza indirecek yasal düzenlemeleri de bu Meclis mutlaka
yapmak zorundadır. Değerli arkadaşlarım, bunu eşzamanlı yapsak çok daha iyi
olur.
Bakın, şimdi basın yayın
işletmesinin hisse sahipliğini belli oranlarla sınırlayan, birden fazla basın
yayın organına sahipliğe sınırlama getiren, basındaki sermayenin saydamlığının
sağlanmasını olanaklı kılan -bakın, bu son derece önemli- basındaki sermayenin
şeffaflığını açıklayan, bunu olanaklı kılan; bir diğeri, gizli ortaklıkları,
muvazaalı ortaklıkları ortaya koyan... Türkiye'de bunları yaşamıyor muyuz
değerli arkadaşlar? Çeşitli medya kuruluşlarının muvazaalı ortakları yok mu,
gizli ortakları yok mu? Bunlar isim olarak söylenmiyor mu?! Bütün bunları;
devlet ihaleleriyle ilişkileri bakımından mutlaka tahdit getiren, sınır getiren
düzenlemeleri yapmak zorundayız.
Şimdi
medya-ticaret-siyaset dedim, bir şeytan üçgeni çizdim. Demokratikleşme önündeki
en büyük engeli söyledim, şeffaflık, saydamlık önündeki en büyük engeli
söyledim.
Şimdi, bakın,
medya-ticaret-siyaset; çok tekrar ettim. Bunun ticaret ayağı... Eğer, devlet
ihalelerine giriyorsa, elinde medya organı varsa, siyasetle iç içeyse, bu,
saygın bir demokratik yaşam tarzı değil değerli arkadaşlar.
Bunu, eşzamanlı olarak
halletmek zorundayız. Şu anda iktidar sizsiniz ve bu görev de sizin
omuzlarınızda. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu yönde atılacak her adımı, her
adımı desteklemeye hazır olduğumuzu bir kere daha ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, en
önemli konu, basın çalışanları.
Şimdi, basın çalışanları,
bu alanda, belki de Türkiye'de en az hakka sahip olan, belki de hiç hakkı
olmayan bir emekçi kesim.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, medya sahipleri ile sahip oldukları medya kuruluşlarında çalışan basın
emekçilerinin arasındaki ilişkinin, mutlaka, çalışanlar lehine düzenlenmesi
lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Toparlıyorum, toparlıyorum...
Basın çalışanlarının,
medya sahiplerinin elinde rehine olarak kalmamaları lazım, özgür insanlar
olmaları lazım, özgür haber üretebilmeleri lazım, demin söylediğim ticaret
ilişkisinde, onlar emeklerini harcamamaları lazım.
Değerli arkadaşlarım,
bunlar iyi niyetli uyarılar. Bu konuların, tekelleşmeyle ilgili yasal
girişimde, basın çalışanlarının haklarının teslim edilmesi konusunda
getirilecek olan düzenlemede, RTÜK Kanununda yapılacak düzenlemelerde, mutlaka,
net bir şekilde ele alınması lazım; ancak o zaman, 1 inci maddedeki, yani, üzerinde
söz aldığım maddedeki bu kanunun amacı gerçekleşebilir. Yani, bu kanunun amacı,
basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını sağlamaktır. Bu özgürlüğü, ancak
bu şekilde sağlayabilir ve bu şekilde kullanabiliriz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Resul Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat) - Söz
hakkımı kullanmıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2. - Bu Kanunun
uygulanmasında;
a) Basılmış eser:
Yayımlanmak üzere her türlü basım araçları ile basılan veya diğer araçlarla
çoğaltılan yazı, resim ve benzeri eserler ile haber ajansı yayınlarını,
b) Yayım: Basılmış eserin
herhangi bir şekilde kamuya sunulmasını,
c) Süreli yayın: Belli
aralıklarla yayımlanan gazete, dergi gibi basılmış eserler ile haber ajansları
yayınlarını,
d) Yaygın süreli yayın:
Tek bir basın-yayın kuruluşu tarafından aynı isimle basılan ve her coğrafi
bölgede en az bir ilde olmak üzere, ülkenin en az yüzde yetmişinde yayımlanan
süreli yayın ile haber ajanslarının yayınlarını,
e) Bölgesel süreli yayın:
Tek bir basın-yayın kuruluşu tarafından basılan ve en az üç komşu ilde veya en
az bir coğrafi bölgede yayımlanan süreli yayını,
f) Yerel süreli yayın:
Tek bir yerleşim biriminde yayımlanan süreli yayınlar ile haftada bir veya daha
uzun aralıklarla yayımlanan yaygın ve bölgesel yayınları,
g) Yayın türü: Süreli
yayınların yaygın, bölgesel ve yerel yayın türlerinden hangisinin kapsamında
olduğunu,
h) Süresiz yayın: Belli
aralıklarla yayımlanmayan kitap, armağan gibi basılmış eserleri,
ı) Eser sahibi: Süreli
veya süresiz yayının içeriğini oluşturan yazıyı veya haberi yazanı, çevireni
veya resmi ya da karikatürü yapanı,
j) Yayımcı: Bir eseri
basılmış eser durumuna getirip yayımlayan gerçek veya tüzel kişiyi,
k) Basımcı: Bir eseri
basım araçları ile basan veya diğer araçlarla çoğaltan gerçek veya tüzel
kişiyi,
l) Tüzel kişi temsilcisi:
Yayın sahibi veya yayımcının tüzel kişi olması halinde bu tüzel kişiliğin
yetkili organı tarafından, yöneticiler arasından belirlenen gerçek kişiyi veya
kamu kurum ve kuruluşlarınca belirlenen gerçek kişiyi,
ifade eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Yozgat Milletvekili Sayın
Emin Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ
(Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu akşam Türkiye'nin en
önemli sorunlarından birisi, basını görüşüyoruz, basın özgürlüğünü tartışıyoruz
ve bununla ilgili bir yasayı bu akşam çıkaracağız; ancak, bu konuyu görüşürken
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Türk basınının gerçek sorunlarına
eğilmiyoruz. AKP sözcüleri, Sayın Bakan çıktı burada güzel konuşmalar yaptı ve
basın özgürlüğünü sağlıyoruz anlamında kelimeler etti.
Şimdi, Türk toplumu da
bizi izliyor. Bu akşam bu yasayı çıkaracağız, daha sonra Cumhurbaşkanı onaylayacak
ve yürürlüğe girecek. Buradaki milletvekili arkadaşlarımız inanıyor mu,
gerçekten Batılı anlamda bir basın özgürlüğü Türkiye'de sağlanacak mı? Bence
hiç alakası yok. Ben yirmi küsur yıl basında çalışmış, muhabirlik yapmış,
siyasî partiler ve Parlamento muhabirliği yapmış bir insanım ve ben sizlere
basındaki, Türkiye'deki gerçek durumu bazı örnekler vererek hatırlatmak ve
konuya değinmek istiyorum ve sorun nasıl çözülmelidir konularında belli ışık tutmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
gerçek anlamda günümüzde basın özgürlüğü, bir toplumun, halkın, bilgi edinme
hakkını tam anlamıyla sağlamak, doğru bilgiye ulaşmasını sağlamaktır. Bizlerin,
hükümetlerin en önemli görevleri budur; ancak, son yıllarda, özellikle yirmi
otuz yıldır medyamızda bu durum söz konusu değildir. Batılı anlamda halkı
bilgilendiren, aydınlatan bir medya maalesef yok. Medya-ticaret-siyaset
ilişkisi nedeniyle, medya kuruluşları, özellikle seçimlerde ve çeşitli
dönemlerde, iktidara gelecek partileri veya iktidarları destekleyerek, halkı
yönlendirme yönünde yayınlar yapmaktadır. Geçmiş iktidar dönemlerinde de bunu
yaşadık. Türkiye'de çok büyük sıkıntılar ortaya çıktığında, bankalar
hortumlanmaya başlanıldığında, hiçbir gazetede "bankalar hortumlanıyor,
soyuluyor, Türk Milleti çok büyük yüklerin altına sokulacak" diye manşet
veya haber gördünüz mü?! Maalesef görülmedi; çünkü, bazı medya patronları da bu
işin içindeydi. Arkasından gelen, Türkiye'yi büyük borçlara sokan, Türkiye'yi
ekonomik krizlere sokan iktidarları, medyanın nasıl desteklediğini hep beraber
izledik. Türkiye büyük bir süratle krize sürüklenirken, o dönem bazı medya ve
gazeteler "75'lik devrimciler" diye manşetler atıyordu ve arkasından
medya alacağını aldı, arkasından da aynı başbakanlar için "şöyle kirli;
tırnağı kirle doldu, böyle oldu, şöyle oldu" diye haberler yapılmaya
başlanıldı. Şimdi, siz iktidardasınız, tüm medya kuruluşları sizi destekliyor.
Hiç merak etmeyin, sizle de işleri bittiğinde, aynı haberleri sizler için de
yapacaklardır.
Burada, hep beraber el
ele vermeliyiz ve gerçekten, Batılı anlamda, bir medyanın çalışmasını hep
beraber sağlamalıyız. Sadece bu yasayı çıkararak medyanın özgürleşmesi,
medyanın bağımsız olması sağlanamaz. Medya deyince, acaba, Sayın Bakanımız ve
milletvekillerimiz, medya patronlarını mı anlıyor? Tüm dünyada örnekleri var.
Medya deyince, eğer, özgür, bağımsız, tarafsız bir medya olacaksa, önce, basın
çalışanlarıyla işe başlamalıyız. Basın çalışanlarının, köşeyazarlarının özgür
olmadığı bir medya özgür olabilir mi, tarafsız olabilir mi?! Peki, bunu yapmak
için ne gerekli; önce, basın çalışanlarını güvence altına almamız gerekir. Ben,
beklerdim ki, AKP Hükümeti, Sayın Bakan, bu yasadan önce, basın çalışanlarını
güvenceye alacak yasalar getirmeliydi. O zaman, sevinerek, sizleri, avuçlarımız
patlayıncaya kadar burada alkışlardık.
Yine, siz, daha önce,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun tüm uyarılarına rağmen, buradan bir İş Yasası
çıkardınız. O dönemde uyarılarda bulunduk; ancak, hiç kimse dinlemedi.
Arkasından ne oldu; bazı örnekler vereceğim.
Yine, Türkiye'de, büyük
bir medya kuruluşu, bir gazetemiz, televizyonumuz, bu yasaya dayanarak
gazetecileri sürgüne gönderdiler. Bir sabah, ilgili gazetenin temsilcisi,
gazeteci arkadaşları çağırdı; o gazetede yirmi yıl, onbeş yıl, on yıl görev
yapmış gazeteci arkadaşları çağırdı, önlerine yeni sözleşmeler uzatıldı;
denildi ki: "Bu sözleşmeyle geçmiş haklarınızdan vazgeçin, onbeş yirmi
yıllık emeklerinizden vazgeçin, alacaklarınızdan vazgeçin, bu sözleşmeyi imzalayın,
işinize devam edin." Bunu kabul etmeyen 13 arkadaş Diyarbakır'a sürüldü.
Bir bayan arkadaşımızın, görev yeri, on gün aralıklarla -Silopi'den tutun
güneydoğunun çeşitli illerine- durmadan değiştirildi.
Şimdi, durum bu iken,
gazeteci arkadaşların emekleri korunmadan, iş güvenceleri sağlanmadan basın
özgürlüğü sağlanabilir mi?! Çalışanların iş güvencesinin olmadığı tek ülke bu
bölgede Türkiye'dir. Gazetecilerin sendikasının olmadığı tek ülke Türkiye'dir.
Türkiye, bundan on onbeş yıl önce, basında daha iyi durumdaydı. Gazete
patronları, tüm gazetelerdeki sendikalı arkadaşlara "ya işi tercih
edeceksin ya sendikayı" dedi. Bugün, Fransa'da durum nedir, Hollanda'da
durum nedir? Sayın Bakanımız, onlara baksın, inceleme yapsın. Oralarda, önce
gazeteciler sendikasına üye olmayan gazeteciler, gazetelerde çalışamıyor. Önce
gazetecinin işgüvenliğini sağlayacağız ki, arkasından tarafsız haberleri,
gerçek haberleri bu toplumda göreceğiz. Türkiye krizlere sürüklenirken, Türkiye
soyulurken, yolsuzluklar her tarafı sararken, maalesef, gazetelerimizde Türk
toplumunu uyaran haberleri göremedik. Ben de o gazetelerde çalıştım; her gün
işten atılma korkusuyla yatıp kalktık. Ya patronun ya gazetenin genel yayın
müdürünün ya da temsilcinin istediği haberleri yapmak zorundasınız; yoksa,
yaptığınız haberi ya çöpe atarlar ya da ertesi gün işinizi kaybedersiniz.
Değerli arkadaşlar, AKP
ve Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu cesareti
göstermeli, önce basın çalışanlarını güvence altına almalıdır; bunu yapmadan,
gerçekten basında hiçbir şeyi düzeltemeyiz; iş bununla başlamalıdır diyorum ve
Sayın Bakandan da bu yönde çalışmalar yapmasını rica ediyorum.
Yine son günlerde bir
gerçeği daha yaşadık; şimdi, burada, basın özgürlüğünü savunuyoruz. Bildiğiniz
gibi, banka hortumlamaları ve başka nedenlerle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu,
bazı yayın organlarına el koydu. Bu yayın organlarından birisi de Star
Gazetesidir, Star Televizyonudur. Hepiniz biliyorsunuz, bu gazete, el
konulmadan önce, AKP'ye muhalif bir gazeteydi; el konulduktan sonra, devletin
kontrolüne geçtikten sonra, bu gazete, bugün, tamamen AKP'nin yayın organı
haline gelmiş bir gazete oldu. Bunu, başta AKP kabul etmemelidir. Bir gazete,
dünyanın neresinde, onbeş günde, yirmi günde, yayın politikasını, bu kadar, 180
derece değiştirebiliyor?! Bu gerçeklere bakıp, bu gerçekleri değerlendirerek
kabul etmememiz gerekir.
Yine, bu gazetede -kısa
sürede gördük- çeşitli köşeyazarlarımız vardı. İbret verici bir duruma bakın;
eğer, hükümete muhalifse, AKP'ye muhalifse, o köşeyazarlarının, o gazetecilerin
haberleri konulmadı. Bir Taşkın Şenol vardı; hükümete muhalif görüşleri vardı;
her gün köşeyazısını yazıyor, gazete yönetimine teslim ediyor, ertesi gün
bekliyor ki, gazetede yazım çıkacak, yazı çıkmıyor. Böyle bir şey kabul
edilebilir mi?! Belli bir süre sonra da, yirmi küsur yıl bu kuruluşa hizmet
etmiş arkadaşın iş akti feshediliyor, tazminatları ödenmiyor; devlet bunu kabul
edebilir mi?! Devlet bunu kabul ederse, ilgililer, yetkililer bunu kabul
ederse, Türkiye'de basın özgürlüğünü nasıl sağlayacağız?! Yine, aynı gazetede,
çok sayıda arkadaşımız, devletin elinde bulunan bir gazetede, tazminatsız
olarak kapı önüne bırakıldı; yine, aynı gazeteye, başka köşeyazarları, başka
muhabirler alındı.
Artık, Avrupa Birliğine
girme iddiasında olan bir Türkiye, bu Türkiye'nin hükümetleri, bakanları,
milletvekilleri, bu tür şeyleri kabul etmemelidir. Her şeye objektif gözle
bakacağız ki, Türkiye'yi düzelteceğiz. Türkiye'nin bugüne nasıl geldiğini
hepimiz biliyoruz. Eğer gerçekten tarafsız medya olsaydı, gerçekten halkı
bilgilendiren medyalar olsaydı, Türkiye'de yanlış hükümetler işbaşına
gelemezdi, yanlışlıklar bu ölçüde alıp başını gitmezdi.
Hükümetler geldiklerinde,
gazeteler, medya, patronlar, gizli ilişkiler "bizi destekliyor, işlerine
göz yumalım..." Sonuç, olan Türkiye'ye oluyor. Eğer medya, Türkiye'de,
Batılı anlamda bir medya olsaydı, yolsuzluklar bu ölçüde Türkiye'nin en ücra
köşelerine kadar yayılabilir miydi? Bir uyarı göreviyle bunun önüne geçilemez
miydi? Ama, maalesef, Türkiye'de bunlar olmadı. Bu noktaya geldikten sonra, AKP
yöneticileri ve Hükümetinin, artık buna bir son verme zamanının geldiği
duygusuyla, Cumhuriyet Halk Partisiyle beraber bu çalışmaları yapmasının zamanı
gelmiştir değerli arkadaşlarım, yoksa, burada basın özgürlüğünü sağlayan kanunu
çıkarıyoruz, bu kanunla sadece kendi kendimizi avuturuz. Basın özgürdür,
hürdür, sansür edilemez; öyle mi acaba; bu çıkınca bu işler tamamen olup
bitecek mi, buna inanan arkadaşımız var mı içimizde? O zaman bu kanunu
çıkaralım, biz de destekliyoruz, daha önceki kanuna göre bir adım ileride ve o
nedenle ben de olumlu oy vereceğim; ancak, basın çalışanlarıyla ilgili, diğer
konularla ilgili kanunu da en kısa sürede buraya getirip, tartışıp, çıkarmamız
lazım.
Bir RTÜK Yasası vardı. O
RTÜK Yasasında "medya patronları devlet ihalesine giremez" hükmü
vardı. Türkiye'de kıyamet koptu, kanun olmasına rağmen medya patronları enerji
ihalelerine girip ihale aldı, açık kanun hükmü olmasına rağmen... Arkasından
da, RTÜK'teki o hüküm, yine onların istekleriyle değiştirildi. Buna bir son
vermek gerekiyor. Bu ilişkiler bitirilmeden, özgür medyaya, bağımsız medyaya
ulaşamayız arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
EMİN KOÇ (Devamla) -
Sözlerimi burada bitirirken, hepinizi saygı ve sevgilerle selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Madde üzerinde, şahsı
adına Resul Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat)
- Konuşmuyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
Basın özgürlüğü
MADDE 3. - Basın
özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser
yaratma haklarını içerir.
Basın özgürlüğünün
kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak;
başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî
güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet
sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite
ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, İstanbul Milletvekili Algan
Hacaloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Basın Yasası Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Grubum ve şahsım adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Basınla ilgili konular ve
Basın Yasası üzerindeki tartışmalar, kamuoyunda ve Mecliste, daima yoğun ilgi
görmüştür. Bugün sakin bir akşamda, oldukça uyumlu bir ortamda, mevcut Basın
Yasası üzerinde değişiklikler yapmaktayız. Atılmış olan adımlar, getirilmiş
olan düzenlemeler, benden evvel Partim adına söz alan arkadaşlarımın da ifade
ettiği gibi, bir ihtiyacı karşılamaktadır.. Belirli iyileştirmelerle atılan
adımın, özellikle basın özgürlüğü, basının devletle olan ilişkileri
çerçevesinde mevcut bazı sorunların aşılmasında katkı ve çözüm getireceğini
görmekteyiz; ancak, konuya daha geniş bir açıdan, daha geniş bir perspektifle
bakmanın yararlı olacağını benden evvel söz alan arkadaşlarım da ifade ettiler.
Bilindiği gibi,
demokrasilerde yasama, yürütme ve yargının yanında basın, genelde, dördüncü güç
olarak tanımlanır. Dördüncü güç olarak altyapısı, iç örgütlenmesi belki
şekillenmemiş, belki tam tanımlanmamıştır; ancak, fiilen sistemin işleyişinde,
demokrasinin işleyişinde basının ne kadar önemli bir işlevi olduğunu, hem
ülkemizin geçmiş deneyimlerinden hem de
dış dünya örneklerinden bilmekteyiz. Bu, hem bizim ülkemizde önemli bir sürecin
hem de dış dünyadaki demokratikleşme süreçlerinin parçasını oluşturmuştur.
Basın, birkaç yönüyle çok
önemlidir. Birisi, kamuoyunun oluşturulmasıdır. Kamuoyu, demokrasilerde
vazgeçilmez bir olgudur. Ülkemizde yeterince güçlü olmayan kamuoyu sürecinin,
Batılı demokrasilerde, sistemin doğru işleyişinde nasıl yönlendirici bir işlev
üstlendiğini bilmekteyiz.
Basının ikinci temel
katkısı, toplumun doğru bilgilenme hakkına yönelik sorumluluklarıdır. Özellikle
günümüzde, bilgi çağında, bilginin çok yoğun olduğu ortamlarda, ilişkilerin çok
girift olduğu ortamlarda basının toplumu doğru bilgilendirmesi çok temel bir
sorumluluk alanıdır.
Diğer üçüncü işlevi ise, basının, doğrudan
doğruya yasalarla bir sorumluluk üstlenmemiş olmasına rağmen, bir nevi bir
denetim aracı işlevi üstlenmiş olmasıdır. Eğer, basın, bu üçünde yeterince
teşhis edilmiş, doğru kurallar içinde işliyorsa, ülkede demokrasi çıtasının
yükselmesine, sistemin performansının gelişmesine, artmasına ve açıkçası, bugün
çok ihtiyacını duyduğumuz temiz siyaset, dürüst yönetim, açık toplum konusunda
önemli katkılarda bulunabilme olanağını bize verebilir.
Bu tam böyle olabiliyor
mu; tartışmalı, olmadığını biliyoruz; ancak, bizim siyasetçiler olarak
görevimiz, basına, demokrasimizin bu kadar önemli olan ayağına, gerekli, daha
rahat çalışabileceği ortamı yaratabilmektir.
Benden evvel konuşan
arkadaşlarım ifade ettiler. Bu maddenin kendisi de, esasında doğrudan doğruya
düşünce, basın özgürlüğüyle ilişkili. Burada çok konuşuldu; yani, düşünceyi
ifade özgürlüğü, temel, kaynak özgürlük ve basın özgürlüğü de onun çok doğrudan
uzantısı olan bir özgürlük alanı. O nedenle, bu konudaki tıkanıklıkların,
eksikliklerin -ki, kendi yakın siyasî tarihimizde bunu çok yaşadık- Türkiye'de,
demokrasimizin karnesindeki kırıklıkların önemli bölümünde, basına yönelik
yapılan baskılar ve o ortamda basın özgürlüğünün yeterince işlevsel bir alana
dönüştürülmemiş olması yatar. Bu bakımdan, basın özgürlüğü, bir anlamda
demokrasilerin barometresidir. Eğer baskıcı, diktacı rejimler hâkimse, ilk
baskı altına, kontrol altına almak istedikleri kurumun basın olduğuna yönelik
birçok örnekleri, hem kendi yakın tarihimizde hem dış ülkelerde yaşadık.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasamız bunu böyle koyuyor -ifade edildi- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
müteaddit maddeleri basın özgürlüğüne ilişkin tanımlamaları getirmiştir. Biz de
bu uluslararası sözleşmelere tarafız. Dolayısıyla, işin gereğini yapmak
zorundayız.
Bu yasa tasarısıyla, bu
çerçeve içerisinde, yayın organlarının kapatılması, yayının durdurulması, basım
aletlerine el konulması, basılmış eserlerin toplatılması konusu yürürlükte olan
yasada mevcut olup, bu tasarıyla gündemden çıkarılan düzenlemelerin yapılmasını
da olumlu bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
basının, bu genel çerçeve içerisinde, özgürlüğünü kullanabilmesi, yeterince
etkin olabilmesi için, dört farklı alanda engellerle karşılaştığını
söyleyebiliriz. Bu engellerden biri, kamu otoritesinin baskısıdır. Esasında, bu
tasarının temel amacı, kamu ile basın arasındaki ilişkiler alanında daha geniş
bir hareket ve özgürlük alanı yaratabilmek. Yani, sansürcü bir anlayışın, bir
güdümlü basın yaratmak, sarıbasın yaratmak anlayışının gelişmemiş demokrasilerde
çok yaygın olduğunu, bunu, yakın tarihimizde bizim de yaşadığımızı biliyoruz.
Burada, bu yasayla, bu konuda, gerek cezalar boyutunda gerekse doğrudan doğruya
basın özgürlüğü alanıyla ilgili yapılan diğer düzenlemelerin olumlu olduğunu
düşünmekteyiz.
Tabiî, burada, bir şeyin
altını çizmek gerekiyor. Devlet otoritesi ile yahut da devlet ile basın
arasındaki ilişkide, devlet sırrı konusunun basın özgürlüğü alanındaki
konumunun irdelenmesi gerekir. Bizde devlet sırrı, Batı ülkelerine göre daha
tabu bir konu halinde bulunmakta. Sübjektif bir kavram devlet sırrı. Eğer,
belge, kozmik belge değilse, çok net bir şekilde devlet sırrı olduğuna ilişkin
karineler yoksa, bir nevi basını baskı altına almak için, türlü, dolaylı
şekillerde, belirli kaynakları veya kullanılan bilgileri, haberleri devlet
sırrı olarak tanımlamak daima mümkündür, mümkün olabilmiştir ve bizim devlet
geleneğimizde bu vardır. Bizde devlet sırrı, âdeta ilanihaye devam eder, bitmek
bilmez, saydamlaşma gelmez. Dolayısıyla, burada, bu tasarıyla, basın
özgürlüğüne yönelik, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde mevcut olan diğer o
kısıtlama alanları içinde yer alan devlet sırrı kavramına daha bir açıklık
getirilmesi ve bunun, devletin elinde bir baskı, bir denetim aracı olarak
kullanılmasının yollarının tıkanması gerekir diye düşünüyorum. Yani, devlet
sırrı neyin sırrıdır; derin devletin sırrı mı, gerçekten ülkenin çıkarlarına
yönelik belirli süre korunması gereken sır mı; netleşmesi gerekir.
İkinci engel alanı
-arkadaşlarım ifade ettiler- tekelleşme. Basında tekelleşme bazı ülkelerde var.
Bunun en bariz örneklerinden biri İtalya; ama, İtalya, demokratik bir ülke
olmakla beraber, değerli arkadaşlarımdan Berlusconi'yi veyahut da İtalya'yı,
bir kötü örneği örnek olarak almamalarını tavsiye ediyoruz. İtalya, mafyaya da
önderlik yapmıştır, Rönesansa da önderlik yapmıştır; ama, Batı ülkelerinin çok
büyük bölümünde, basın içindeki tekelleşmeyi, basın camiasındaki tekelleşmeyi
önlemeye yönelik belirli sistemiçi yarışma ortamı ve denetleme
mekanizmalarının, Türkiye'de de, bir süreç içinde, tabiatıyla serbest piyasa
ekonomisinin işleyiş kurallarını aksatmadan, diğer mevzuat içinde, yani, hâkim
durumun kötüye kullanılmaması anlayışı içinde, diğer yasalarda da ele alınması
gereklidir diye düşünüyorum.
Arkadaşlarım ifade
ettiler, üçüncü temel alan; yasama, yargı ve yürütme arasında kuvvetler
ayrımının bir benzerinin medya, siyaset ve ticaret ilişkileri içinde de
oluşturulması gerekir. Bu, demokrasimizin en temel sorunlarından biri. Özellikle,
bunu, son on yılda yoğun bir şekilde yaşamaktayız. Yozlaşma, derin karanlık
ilişkiler ve bu sürecin çerçevesi içinde, sermayenin medyayı, medyanın da
siyaseti yönlendirme arayışları ve ona o sonucu yaratan etkileşimler göğüslenmelidir,
engellenmelidir, buna yönelik düzenlemeler yapılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
benden evvel konuşan çok değerli arkadaşım ifade etti; biz, siyasetin hep
beraber yönlendirilmesini geçmişte çok yaşadık; 28 Mart seçimlerinden evvel,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, çok net olarak yaşadık. Bir bölüm sermaye, bir
bölüm medya, siyaseti yönlendirdiler ve açıkça ifade ediyorum -zamanım olmadığı
için girmiyorum- bildiğiniz gibi, seçim sonuçlarını etkilediler.
Bu çerçeve içinde,
medya-ticaret ilişkileri kapsamında, basının bir toplumsal sorumluluk alanı
olduğunu dikkate alarak, yine, bir toplumsal alanda faaliyet gösteren, öyle bir
sorumluluğu üstlenen bankacılık sistemiyle olan ilişkilerinde yeni bir
düzenleme yapmak kaçınılmazdır. Medyanın bankaların sahibi olma sürecine son
verilmelidir; medya patronları, aynı zamanda bankaların patronu olmamalıdır.
Bunun dışında,
arkadaşlarımın ifade ettiği, diğer, dördüncü bir basın özgürlüğünü dolaylı
olarak etkileyen konu, basın kuruluşu içindeki içdemokrasi mekanizmalarının ve
örgütlenme süreçlerindeki işleyişin yetersizliği; yani, basın çalışanlarının
konumuyla ilgili durum ve yine, köşeyazarlarının bağımsızlıkları, editöryal
bağımsızlıklarına yönelik, yine, benden evvel dile getirilen hususlar düzenleme
bekleyen konulardır.
Değerli arkadaşlarım, bir
iki gündür televizyonlarda farklı anadilde yayın yapılmakta; devlet
televizyonundan yapılmakta. Aynı yayın, tercüme olarak aynı eski haber -galiba
bugün ikincisi yapıldı- tekrarlanıyor. Bu, bizim, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, 1989 yılından beri öngördüğümüz kültürel çoğulculuğun devamı gibi
gözükmekle beraber, bunu, bir devletin yayını yerine, özel alanda, özel
televizyonlarda ve özel basında yer alması gereken bir etkinlik olarak görmekteyiz.
Bu bağlamda, bu yasa çerçevesi içinde, başka yasayla yapılmış olan düzenlemeye
rağmen, oraya, kültürel çoğulculuğun basın için önemini vurgulayan bir
ilişkinin, düzenlemenin, bir maddenin konulmasının çok yararlı olacağını düşünmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu,
toparlar mısınız.
Buyurun.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, sözlerimi toparlarken şunu ifade etmek istiyorum:
Medya, hiçbir zaman, bir iktidara, bugün olduğu kadar yakın olmamıştı; hiçbir
zaman, Türkiye'de, medya, Adalet ve Kalkınma Partisinin İktidarına verdiği
desteği vermemişti. Biz, sizlere, bu desteğin cazibesine kapılmamanızı tavsiye
ederiz; çünkü -belirtmek istiyorum bir muhalefet milletvekili olarak- kralın
çıplak olduğu yakında görülecek, basın yazsa da yazmasa da görülecek. Bunu,
Türkiye'nin istikrarının bozulması, Türkiye'nin içbarışında yeni sıkıntılar
doğması, ekonomik krizlerin beklentisi içinde değil, demokrasimizin sorunlarını
aşmasında yeni engeller doğması beklentisi içinde söylemiyorum. Birbuçuk yıllık
muhalefet dönemimizde veya sizin iktidar döneminizde, tüm demokratikleşme
girişimlerinizi destekledik. Ekonomide kriz doğmaması için, kendimizi
eleştirinin uzağında tuttuk; ama, lütfen, basının abartılı, makyajlı
yorumlarına kendinizi kaptırmayın ve Türkiye'nin sizden beklediği hizmeti
topluma verin.
Değerli arkadaşlarım, bu
çerçeve içerisinde, ben, diğer arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, bu
eksikliklerine rağmen, bir aşama olarak gördüğümüz Basın Kanunu Tasarısına
kabul oyu vereceğimizi ifade ediyor, hepinize en derin teşekkürlerimi ve
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Hacaloğlu.
Şahsı adına söz isteyen
Resul Tosun, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
RESUL TOSUN (Tokat) -
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bazı CHP'li arkadaşların konuşmalarına bayılıyorum; madde dışında
her şeye temas ediyorlar, üzerinde konuştukları maddeyle alakalı herhangi bir
konuya temas etmiyorlar; ama, muhalefet, yapacak, hiçbir itirazım yok. Böyle
muhalefet dostlar başına. Ben, muhalefetten son derece memnunum. Burada,
sadece, Sayın Hacaloğlu, bu maddeyle ilgili, bir devlet sırrı konusuna parmak
bastı, o da madde dışında bir konu.O da önemli değil.
Değerli arkadaşlar, bu
yasa tasarısı, Meclisteki bütün arkadaşların da ittifak ettiği gibi, şu anda
yürürlükte bulunan yasadan çok daha iyi bir yasa tasarısı; bunda hiç kimsenin
kuşkusu yok. Bu yasa tasarısının mükemmel bir yasa tasarısı olmadığını, ben,
başta yaptığım konuşmada da söyledim; ama, daha çağdaş, daha modern, daha
katılımcı, daha çoğulcu. Aslında, güzel bir yasa çıkarıyoruz; fakat, bizim,
işte, Anayasamızdan kaynaklanan, hatta, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden de
kaynaklanan ve bu yasa tasarısına da gölge düşürecek, bu maddede, ikinci bir
fıkra var.
Şimdi, maddeyi birlikte
okuyalım. Maddede deniliyor ki: "Basın özgürdür." Tamam. "Bu
özgürlük, bilgi edinme-yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını
içerir." Gayet güzel; ama, bir de bundan sonraki bölümüne bakın. Buraya kadar
basının özgürlüğünü veriyoruz. Bundan sonraki bölümde de, birtakım sübjektif
değerlerle, sübjektif kriterlerle basının sınırlanabileceğini kanunumuza derc
ediyoruz. Mesela, bakınız "basın özgürlüğünün kullanılması ancak..."
Tıpkı bizim Anayasamızda olduğu gibi; özgürlükleri sayar sayar sayar, sonra
"ancak"la başlar, o özgürlüklerin yüzde 90'ını elinizden alır. Bu
maddede de aynı şeye şahit oluyoruz. Devam ediyorum "...demokratik bir
toplumun gereklerine uygun olarak başkalarının şöhret ve haklarının, toplum
sağlığının... "Dikkat buyurun, nedir toplum sağlığı, belli değil.-
"... ve ahlakının..." Nedir toplum ahlakı, belli değil. On sene önce,
gazetelerde, bayan resimleri yayımlanırdı, birtakım bantlar çekilirdi; şimdi, o
resimlere hiçbir bant çekilmiyor. Hangisi toplum ahlakı; on sene önceki mi,
şimdiki mi? Gayet sübjektif bir şey. Yine, devam ediyorum. Orada "millî
güvenlik, kamu düzeni, devlet sırlarının açıklanmaması -işte, bilmem ne-
bunlarla sınırlanabilir" deniliyor.
Değerli arkadaşlar,
bakın, üç gündür, Türkiye'de, geleneksel lehçelerle ilgili yayınlar yapılıyor.
Ülkemizde, bu geleneksel lehçelerle, Arapça, Kürtçe, Boşnakça, Lazca gibi başka
lisanlarda, lehçelerde konuşanlar konuşuyordu; fakat, bunlarla ilgili yayın
yasaktı, kaset yayınlamak yasaktı. Bu ülkede, hep, kamu güvenliği, kamu düzeni,
devletin bölünmez bütünlüğü vesaire gibi gerekçelerle bunlar yasaklanıyordu; üç
gündür kamu düzenine hiçbir şey olmuyor. İnsanlar zaten konuşuyordu, yayınlansa
ne olacak yani. Ben, Sayın Hacaloğlu'na katılıyorum; bunun devlet eliyle değil,
nasıl yabancı dilde yayın hakkı varsa, bırakın, yabancı dilde yayın yapılsın.
Devlet, RTÜK, adam gibi yasa getirsin; orada, devlete millete, topluma zararlı
bir yayın varsa, bunun gereğini yapalım; ama biz, bu maddede, bu ikinci fıkrayı
getirerek basın özgürlüğünü sınırlandırıyoruz. Muhalefetten bunu beklerdim
aslında; şu anda ben muhalefet yapar duruma geldim.
HALUK KOÇ - (Samsun) -
Söyledik, duymadınız.
RESUL TOSUN (Devamla) -
Sadece devlet sırları Sayın Koç, sadece devlet sırları; onun dışında güzel bir
tebliğ dinledik. İtirazım yok; sizden de memnunum yani.
ORHAN ERASLAN (Niğde)-
Önündeki sıra sayısına bak, yazılı orada, yazılı.
RESUL TOSUN (Devamla)
-Şimdi, arkadaşlar, demokratik haklardan korkmamamız lazım, özgürlükleri
insanlara vermekten çekinmememiz lazım. Özgürlükleri tanımak devleti
güçlendirir, zayıflatmaz; ama, tabiî, hepimizin eli kolu bağlı. Neden; çünkü,
bu madde ve bu fıkra hazırlanırken, Anayasanın 26,27, 28 inci maddeleri, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesi esas alınmış. Ee, bu Anayasa
yürürlükte olduğuna göre, ki, bu Anayasanın kökten değişmesi gerektiğini
yargının en üst düzeyindeki insanlar
senelerdir bangır bangır bağırıyorlar. Şimdi, bu, 26, 27, 28'e göre
düzenlenmiş. Dolayısıyla, yasanın oraya uyumlu olması gerektiğinden dolayı bu
fıkra gerekli görülüyor. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine tarafız,
imza atmışız; o yüzden, o gerekçeyle de
onu buraya koymak durumundayız.
Benim bu noktada Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesine de itirazım var. Yani "Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi" dediğiniz sözleşme, o da, dörtbaşı mamur, mükemmel, muazzam,
eksiksiz bir sözleşme değil ki!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tosun,
toparlar mısınız.
RESUL TOSUN (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Ama, söylediğim gibi, bu
Anayasa yürürlükte, o sözleşmelere imza atmışız, bu yasayı da ona göre çıkarmak
mecburiyetinde olduğumuz için bu fıkra buraya eklenmiş. Ben, aslında, bu fıkra
çıkarılsın diye bir önerge hazırladım; ama, Salih Kapusuz gözlerini ağartınca,
geri çektim.
Saygılarımla. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tosun.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum
:
Zorunlu bilgiler
MADDE 4. - Her basılmış
eserde, basıldığı yer ve tarih, basımcının ve varsa yayımcının adları, varsa
ticarî unvanları ve işyeri adresleri gösterilir. İlân, tarife, sirküler ve
benzerleri hakkında bu hüküm uygulanmaz.
Haber ajansı yayınları
hariç her türlü süreli yayında, ayrıca yönetim yeri, sahibinin, varsa
temsilcisinin, sorumlu müdürün adları ve yayının türü gösterilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Sayın Resul Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Konuşmayacağım.
BAŞKAN- Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
Sorumlu müdür
MADDE 5. - Her süreli
yayının bir sorumlu müdürü bulunur. Sorumlu müdür, birden fazla ise her birinin
sorumlu olduğu bölüm belirtilir.
Sorumlu müdür olabilmek
için;
a) Onsekiz yaşını
bitirmiş olmak,
b) T.C. vatandaşı
olmayanlar için karşılıklılık koşulu aranmak kaydıyla Türkiye'de yerleşim yeri
sahibi olmak ve devamlı oturmak,
c) En az ortaöğretim veya
dengi bir eğitim kurumundan mezun olmak,
d) Kısıtlı veya kamu
hizmetlerinden yasaklı olmamak,
e) Yüz kızartıcı
suçlardan mahkûm olmamak,
Gerekir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat) - Söz
hakkımı kullanmayacağım.
BAŞKAN- Madde üzerinde 2
adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutup, sonra
aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
Birinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
456 sıra sayılı Basın
Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin sonuna "sorumlu müdürün Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyesi olması halinde sorumlu müdürlüğü üstlenmek üzere müdür
yardımcısı tayin edilir. Sorumlu müdür için bu Kanunda yer alan hükümler,
sorumluluğu üstlenen yardımcı için de geçerlidir" fıkrasının eklenmesini
teklif ediyoruz.
|
Salih Kapusuz |
Yılmaz Ateş |
Emin Koç |
|
Ankara |
Ankara |
Yozgat |
|
K. Kemal Anadol |
|
Abdullah Torun |
|
İzmir |
|
Adana |
BAŞKAN - İkinci ve en
aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
456 sıra sayılı Basın
Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin
"Türkiye'de yerleşim yeri sahibi olmak ve devamlı oturmak" olarak
değiştirilmesini ve aynı maddenin ikinci fıkrasına "TC vatandaşı
olmayanlar için karşılıklılık koşulu aramak" şeklinde (f) bendinin
eklenmesini teklif ediyoruz.
Salih Kapusuz Resul Tosun
Ankara Tokat
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Katılıyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
"Türkiye'de yerleşim
yeri sahibi olmak ve devamlı oturmak" niteliği, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olan sorumlu müdürler için de gereklidir. Zira, sorumlu müdür, yazı
işlerindeki görevlerini fiilen de yapmak zorundadır. Aksi halde, Türkiye
dışındaki TC vatandaşlarının süreli yayının sorumlu müdürü olabilmesinin yolu
açılacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
456 sıra sayılı Basın
Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin sonuna "sorumlu müdürün Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyesi olması halinde sorumlu müdürlüğü üstlenmek üzere müdür
yardımcısı tayin edilir. Sorumlu müdür için bu Kanunda yer alan hükümler,
sorumluluğu üstlenen yardımcı için de geçerlidir" fıkrasının eklenmesini
teklif ediyoruz.
Salih Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Sorumlu müdürün Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyesi olması halinde, milletvekili dokunulmazlığı
gözetilerek, sorumluluğu üstlenen bir sorumlu müdür yardımcısı tayin edilmesi
öngörülmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeler
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Süreli yayın sahibi
MADDE 6. - Gerçek ve
tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşları süreli yayın sahibi olabilirler.
Süreli yayın sahibinin
onsekiz yaşından küçük veya kısıtlı olması halinde kanunî temsilcisi, tüzel
kişi olması halinde ise tüzel kişi temsilcisi hakkında da 5 inci maddenin
ikinci fıkrasında belirtilen şartlar aranır.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
BAŞKAN - 7 nci maddeyi
okutuyorum:
Beyanname verilmesi
MADDE 7. - Süreli
yayınların çıkarılması için, kaydedilmek üzere yönetim yerinin bulunduğu yer
Cumhuriyet Başsavcılığına bir beyanname verilmesi yeterlidir. Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından düzenlenen kayıtlar alenidir.
Kayıt için verilen ve
yayın sahibi, sahibin küçük veya tüzel kişi olması halinde temsilcisi ile
sorumlu müdür tarafından imzalanan beyannamede yayının adı ve mahiyeti, hangi
aralıklarla yayımlanacağı, yönetim yeri, sahibinin, varsa temsilcisinin,
sorumlu müdürün ad ve adresleri ile yayının türü gösterilir.
Beyannameye, 5 inci ve 6
ncı maddelerde yazılı şartların varlığını gösteren belgeler ile yayın sahibi
tüzel kişi ise tüzüğünün veya ana sözleşmesinin veya vakıf senedinin bir sureti
eklenir.
Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından beyanname ve eklerinin teslim edildiğini gösteren bir alındı belgesi
verilir.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Beyannamenin incelenmesi
MADDE 8. - Beyannamenin
ve eklerinin gerekli veya gerçek bilgileri içermemesi veya yayın sahibinin veya
temsilcisinin veya sorumlu müdürün 5 inci ve 6 ncı maddelerde yazılı şartlara
sahip olmaması halinde, Cumhuriyet Başsavcılığı beyannamenin verilmesinden
itibaren bir hafta içinde eksikliğin giderilmesini veya gerçeğe aykırı
bilgilerin düzeltilmesini yayın sahibinden ister. Bu istemin tebliği tarihinden
itibaren bir hafta içerisinde yerine getirilmemesi halinde, Cumhuriyet
Başsavcılığı yayımın durdurulmasını asliye ceza mahkemesinden talep eder.
Mahkeme en geç bir hafta içinde karar verir. Bu karara karşı acele itiraz
yoluna başvurulabilir.
Beyanname içeriğinde
meydana gelen her değişiklik, bir hafta içinde, gerekli belgelerle birlikte
yeni bir beyanname ile aynı makama bildirilir.
Birinci fıkra hükmü,
değişikliğe ilişkin beyannameler hakkında da uygulanır.
Sorumlu müdürün bu
görevden ayrılması halinde, yenisi tayin edilinceye kadar sorumluluk yayın
sahibine veya temsilcisine aittir.
BAŞKAN - Madde üzerinde 1
adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
456 sıra sayılı Basın
Kanunu Tasarısının 8 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkrasındaki "bir
hafta" ibarelerinin "iki hafta" olarak değiştirilmesini teklif
ediyoruz.
|
Salih
Kapusuz |
Resul
Tosun |
Mehmet
Sarı |
|
Ankara |
Tokat |
Osmaniye |
|
Recep
Yıldırım |
Fatih
Arıkan |
Zülfü
Demirbağ |
|
Sakarya |
Kahramanmaraş |
Elazığ |
|
|
Cemal
Uysal |
|
|
|
Ordu |
|
BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN- Hükümet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)-
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN- Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Maddede
belirtilen bir haftalık süre, kurulma veya taşınma aşamasındaki bir yayın
organı için kısa bir süredir. Sürenin kısalığı hem savcılığı hem de yayın
organını gereksiz bürokratik işlemlere sevk edebilir. Bu nedenle, sürenin iki
haftaya çıkarılması daha uygundur.
BAŞKAN- Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma saati : 22.37
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 22.52
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99 uncu Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
456 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Basın Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Adalet
Komisyonları Raporları (1/781) (S. Sayısı : 456) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 9 uncu
maddesini okutuyorum:
Süreli yayın sahibinin
hakkını kaybetmesi
MADDE 9. - Süreli yayın
sahibinin beyanname verdiği tarihten itibaren bir sene içinde süreli yayın
yayımlanmaz veya yayımlandıktan sonra yayıma üç yıl müddetle ara verilirse
beyanname hükümsüz kalır ve sağladığı hak ortadan kalkar.
556 sayılı Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri saklıdır. Ancak, bu
Kanunun yürürlük tarihinde 5680 sayılı Basın Kanunu gereği mevkute neşredenler,
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri gereği
mevkute neşretmekten alıkonulamazlar.
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Vazgeçtim.
BAŞKAN - Vazgeçti.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
Teslim yükümlülüğü
MADDE 10. - Basımcı,
bastığı her türlü yayının imzalı iki nüshasını, dağıtım veya yayımın yapıldığı
gün, mahallin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim etmekle yükümlüdür.
Bu yükümlülük, basılmış
eserin içerik ve biçim yönünden herhangi bir değişikliği içeren daha sonraki
basımları ile tıpkı basımları için de geçerlidir.
Basımcıya bu
yükümlülüğünü yerine getirdiğine dair bir alındı belgesi verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat) - Vazgeçtim.
BAŞKAN - Vazgeçti.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
Cezai sorumluluk
MADDE 11. - Basılmış
eserler yoluyla işlenen suç yayım anında oluşur.
Süreli yayınlar ve
süresiz yayınlar yoluyla işlenen suçlardan eser sahibi sorumludur.
Süreli yayınlarda eser
sahibinin belli olmaması veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması
ya da yurt dışında bulunması nedeniyle Türkiye'de yargılanamaması veya
verilecek cezanın eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkum
olduğu cezaya etki etmemesi hallerinde, sorumlu müdür sorumlu olur. Ancak bu
eserin sorumlu müdürün karşı çıkmasına rağmen yayımlanması halinde, bundan
doğan sorumluluk yayımlatana aittir.
Süresiz yayınlarda eser
sahibinin belli olmaması veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması
ya da yurt dışında olması nedeniyle Türkiye'de yargılanamaması veya verilecek
cezanın eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkum olduğu
cezaya etki etmemesi hallerinde yayımcı; yayımcının belli olmaması veya basım
sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurt dışında olması nedeniyle
Türkiye'de yargılanamaması hallerinde ise basımcı sorumlu olur.
Yukarıdaki hükümler,
süreli yayınlar ve süresiz yayınlar için bu Kanunda aranan şartlara
uyulmaksızın yapılan yayınlar hakkında da uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun,buyurun.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; çok kısa bir konuşma yapacağım, zamanınızı
almayacağım.
Bizim meslekte,
gazetecilikte sorumlu müdürler vardır, bir de gazetelerin jeneriklerini okursanız,
orada yukarıdan aşağı, genel yayın yönetmeni, editör, yazı işleri müdürü,
sorumlu müdür gibi birtakım isimler görürsünüz. Bu gazeteleri, dergileri
yöneten, asıl, en üstteki o genel yayın yönetmeni yahut adı editör olan yahut
yayın danışmanı olan insandır. "Sorumlu müdür" diye jenerikte adı
geçen, sadece mahkemelerde bu cezaların muhatabı olan bir kişi durumundadır.
Gazetenin manşetini, yayın yönetmeni ve toplantıda birlikte oturduğu arkadaşlar
belirler; bu sorumlu müdür, genellikle bu toplantılara bile katılmaz ya editör
ya basın danışmanı, bir adı vardır onun; ama, sıra cezaya gelince, ceza orada
bir sorumlu müdüre yüklenir. Bu şunu getiriyor arkadaşlar: Genel yayın
yönetmeni herhangi biri hakkında bir yayın yapacak, nasıl olsa cezayı aşağıda
bir kişi çekiyor ya sürekli, bu konuda gayet cesur bir şekilde davranılıp
kişilik haklarına tecavüzden de çoğu kez kaçınılmıyor, çekinilmiyor.
Dolayısıyla, biz bir önerge verdik; burada ben, önergede konuşmamak için şimdi
konuşuyorum. Bu sorumlu müdür, aslında basın toplantılarında filan... Hangi
haberler girecek, nasıl girecek, nasıl yayımlanacak diye günlük toplantılar
yapılır gazetelerde sabahleyin, bu toplantılara bile çoğu kez katılmayan,
katılsa bile asıl yetkili olan baştaki insan sorumsuzca hareket ettiğinden
dolayı, insan hakları ihlali konusunda ortam açık oluyor ve burada toplumun
aslında hukukuna tecavüz edilmiş oluyor. Biz getirdiğimiz, biraz sonra okunacak
önergede, sorumlu müdürden sonra "ve yayın yönetmeni, genel yayın
yönetmeni, editör, basın danışmanı gibi sorumlu müdürün kendisine bağlı olduğu
yetkili de sorumludur" diye bir ibare ekliyoruz; böylece, basın kendisini
kontrol edecek, otokontrol yapacak, yukarıdaki insan da, kendisinin sorumlu
olduğunu, cezaî müeyyidenin kendisine de uygulanacağını bileceği için, bu
yayımlanan haberlerde, yorumlarda daha dikkatli davranacaktır. Önergemiz biraz
sonra okunacak.
Hepinize teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tosun.
Madde üzerinde 2 adet
önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
456 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "sorumlu müdür"
ibaresinden sonra "ve yayın yönetmeni, genel yayın yönetmeni, editör,
basın danışmanı gibi sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili" ibaresinin;
yine, aynı fıkranın son cümlesindeki "sorumlu müdürün" ibaresinden
sonra "ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin" ibaresinin
eklenmesini teklif ederiz.
Salih Kapusuz Resul Tosun
Ankara Tokat
BAŞKAN - Şimdi, en aykırı
olan ikinci önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Basın Kanunu Tasarısının
11 inci maddesinin üçüncü fıkrasına "Süreli yayınlarda..."
ifadesinden sonra gelmek üzere "...eser sahibinin eserinin değiştirilerek
yayımlanması" ibaresi eklenmiş "belli olmaması" ibaresinden
sonra gelen "veya" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
|
Haluk Koç |
Emin Koç |
|
Şevket Gürsoy |
Yüksel
Çorbacıoğlu |
|
Samsun |
Yozgat |
|
Adıyaman |
Artvin |
|
Oya Araslı |
N. Gaye Erbatur |
|
Hakkı Ülkü |
|
|
Ankara |
Adana |
|
İzmir |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
Gerekçeyi mi okutayım
Sayın Koç?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hayır; söz almak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
mesleğin çeşitli kademelerinde çalışan arkadaşlarımız var; siz de muhatap
oluyorsunuz; bunlar, çok sık haber hazırlıyorlar alt kademede ve bu haberi,
bağlı bulundukları medya organlarının haber oluşturma mutfağına gönderiyorlar. Bu
mutfakta, gönderilen bu haber -bir malzeme olarak değerlendirecek olursak-
içeriğinin çok daha dışında bir başlıkla, çok daha farklı bir kapsamla
yayımlanabiliyor. Yani, alt kademede bu haberi sunan kişi, bu haberi verenden
aldığı içeriği doğru olarak yansıtsa bile, mutfakta, farklı bir şekilde
karşımıza çıkabiliyor ertesi gün gazetede. Buna sık sık tanık oluyorsunuz.
Benim de başıma geldi bu birbuçuk yıllık dönem içerisinde; yani, orada da,
söylediklerimden çok daha farklı bir başlıkla bu olayın yansıtıldığına tanık
oldum; davalık herhangi bir şey söz konusu değildi; geçti.
Bu başlık, bazen, o yayın
organının mutfağında, o haberi veren kişinin tamamen inisiyatifi dışında, haber
olan kişinin, kişilik haklarına saldırı boyutunda yer alabiliyor. Şimdi, burada
muhatap, o haberi veren kişi oluyor. Şimdi, burada, o mutfakta bu sorumluluğu
üstlenen kişinin, yani, daha üst kademedeki kişinin hiçbir cezaî sorumluluğu
olmuyor; o, sadece, oradaki manipülasyonu yapıyor ve bunun çarpıtmasını
yapıyor; kişilik haklarına saldırıyı, belki, o andaki siyasî beklentisine göre,
demin söylediğim o üçgendeki çıkarına göre, o haberi, o şekilde topluma sunmuş
oluyor. Muhatap, burada, en alt kademedeki muhabir arkadaş oluyor. Bunun
düzeltilmesi için bu söylendi.
Gerekçe olarak da,
özellikle süreli yayınlarda, eserin gerçek sahibi, eserin yayımına kadar olan
süreçte etkin olamamakta ve haber, yayım sürecinde değişikliğe
uğrayabilmektedir. Eserin değiştirilmesi halinde, cezaî sorumluluğun,
değiştiren sorumlu müdüre ait olduğu belirtilmektedir. Bu düzenlemeyle, haberin
içeriğinin değiştirilmesinin önüne geçilmesi ve kamunun sağlıklı haber
alabilmesinin yolunun açılması amaçlanmaktadır;burada hiçbir art niyet yoktur.
Sayın Resul Tosun,
Cumhuriyet Halk Partisinden memnun olduğunu söyledi. Değerli arkadaşım, memnun
olabilmeniz için, Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı haklı uyarılara da biraz
kulak vermeniz gerekmekte, biraz dikkatli olmanız gerekmekte; o zaman, Cumhuriyet
Halk Partisinin çok daha yararlı olduğunu göreceksiniz.
Teşekkür ediyorum.(CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
456 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "sorumlu müdür"
ibaresinden sonra "ve yayın yönetmeni, genel yayın yönetmeni, editör,
basın danışmanı gibi sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili" ibaresinin;
yine, aynı fıkranın son cümlesindeki "sorumlu müdürün" ibaresinden
sonra "ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin" ibaresinin
eklenmesini teklif ederiz.
Salih Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Takdire bırakıyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Süreli yayınların gerçek
yöneticileri, yayın yönetmeni ya da genel yayın yönetmeni olarak görev yapan
yetkililerdir. Sorumlu müdür, genelde, sadece hukuk karşısında sorumlu tutulsun
diye ismen görevlendirilen, yayınlar üzerinde fiilen etkisi olmayan şahıslardır.
Yayın kararını genel yayın yönetmeni verir, cezayı ise sorumlu müdür çeker.
Genel yayın yönetmenlerinin sorumlu olmamaları, hukuk ihlal edici yayınlara
cesaret vermektedir. Bu değişiklik, basının otokontrolü için gereklidir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
Haber kaynağı
MADDE 12. - Süreli yayın
sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haber
kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen Tokat Milletvekili Resul Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Konuşmayacağım efendim.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
Hukukî sorumluluk
MADDE 13. - Basılmış
eserler yoluyla işlenen fiillerden doğan maddî ve manevî zararlardan dolayı
süreli yayınlarda, eser sahibi ile yayın sahibi ve varsa temsilcisi, süresiz
yayınlarda ise eser sahibi ile yayımcı, yayımcının belli olmaması halinde ise
basımcı müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Bu hüküm, süreli veya
süreli olmayan yayınlarda yayın sahibi, marka veya lisans sahibi, kiralayan,
işleten veya herhangi bir sıfatla yayımlayan, yayımcı gibi hareket eden gerçek
veya tüzel kişiler hakkında da uygulanır. Tüzelkişi şirketse, anonim şirketlerde
yönetim kurulu başkanı, diğer şirketlerde en üst yönetici, şirket ile birlikte
müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Zararı doğuran fiilin
işlenmesinden sonra yayının her ne surette olursa olsun devredilmesi, başka bir
yayınla birleştirilmesi veya sahibi olan gerçek veya tüzel kişinin herhangi bir
surette değişmesi halinde, yayını devir alan, birleşen ve her ne surette olursa
olsun yayın sahibi gibi hareket eden gerçek ve tüzel kişiler ve anonim
şirketlerde yönetim kurulu başkanı, diğer şirketlerde üst yönetici, bu fiil
nedeniyle hükmedilecek tazminattan birinci ve ikinci fıkrada sayılanlarla birlikte
müştereken ve müteselsilen sorumludur.
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Resul Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Konuşmayacağım efendim.
BAŞKAN - Ankara
Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun. (Alkışlar)
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Alkışa hiç gerek yok; gecenin bu saatinde, zamanınızı çok almayacağım;
hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bu yıl, basın meslek
ilkelerinin onbeşinci yılı. Basın Konseyi tarafından 1989 yılında yayımlanan
basın meslek ilkeleri şunlar:
"İletişim özgürlüğünü
ülkemizde insanca yaşamanın, saydam bir yönetime kavuşmanın ve demokratik
sistemin temel koşulu sayan biz gazeteciler:
Kanun koyucunun veya
öteki kurum ve kişilerin, iletişim özgürlüğünü kısıtlamalarına, her zaman ve
her yerde karşı çıkacağımıza kendi özgür irademizle söz vererek,
İletişim özgürlüğünü,
halkın gerçekleri öğrenme hakkının bir aracı sayarak,
Gazetecilikte temel
işlevin, gerçekleri bulup, bozmadan, abartmadan kamuoyuna yansıtmak olduğunu
gözönünde tutarak,
Basın Konseyinin kendi
çalışmaları üzerinde hiçbir dış müdahaleye izin vermeme kararlılığını
vurgulayarak,
Yukarıdaki bölümü de
içeren basın meslek ilkelerine uymayı, sözünü ettiğimiz temel inançlarımızın
bir gereği saydığımızı, kamuoyu önünde açıklarız.
1- Yayınlarda, hiç kimse,
ırkı, cinsiyeti, yaşı, sağlığı, bedensel özrü, sosyal düzeyi ve dinî inançları
nedeniyle kınanamaz, aşağılanamaz.
2- Düşünce, vicdan ve
ifade özgürlüğünü sınırlayıcı, genel ahlak anlayışını, din duygularını, aile
kurumunun temel dayanaklarını sarsıcı ya da incitici yayın yapılamaz.
3 - Kamusal bir görev
olan gazetecilik -bu çok önemli- ahlaka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet
edilemez.
4 - Kişileri ve
kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde, küçük düşüren, aşağılayan veya
iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez.
5 - Kişilerin özel
yaşamı, kamu çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında yayın konusu olamaz.
6 - Soruşturulması
gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler soruşturulmaksızın veya
doğruluğuna emin olunmaksızın yayımlanamaz.
7 - Saklı kalması
kaydıyla verilen bilgiler kamu yararı ciddî bir biçimde gerektirmedikçe
yayımlanamaz.
8 - Bir basın organının
dağıtım süreci tamamlanmadan, o basın organının özel çabalarla gerçekleştirdiği
ürün, bir başka basın organı tarafından, kendi ürünüymüş gibi kamuoyuna
sunulamaz. Ajanslardan alınan özel ürünlerin kaynağının belirtilmesine özen gösterilir.
9 - Suçlu olduğu yargı
kararıyla belirlenmedikçe, hiç kimse, suçlu ilan edilemez.
10 - Yasaların suç
saydığı eylemler, gerçek olduğuna inandırıcı makul nedenler bulunmadıkça
kimseye atfedilemez.
11 - Gazeteci,
kaynaklarının gizliliğini korur; kaynağın, kamuoyunu kişisel, siyasal, ekonomik
ve başka nedenlerle yanıltmayı amaçladığı haller bunun dışındadır.
12 - Gazeteci, görevini,
taşıdığı sıfatın saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumlarla
yapmaktan sakınır.
13 - Şiddet ve zorbalığı
özendirici, insanî değerleri incitici yayın yapmaktan kaçınılır.
14 - İlan ve reklam
niteliğindeki yayınların bu nitelikleri tereddüte yer bırakmayacak şekilde
belirtilir.
15 - Yayın tarihi için
konan zaman kaydına saygı gösterilir.
16- Basın organları,
yanlış yayımlardan kaynaklanan cevap ve tekzip hakkına saygı duyarlar."
Bu yasanın, bu ilkeler
doğrultusunda katkı yapmasını ve hayırlı olmasını diliyorum; teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kepenek.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
Düzeltme ve cevap
MADDE 14. - Süreli yayınlarda
kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı
yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren
iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken
korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür
hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı
tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı
tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı
sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.
Düzeltme ve cevapta, buna
neden olan eser belirtilir. Düzeltme ve cevap, ilgili yazıdan uzun olamaz.
Düzeltme ve cevaba neden olan eserin yirmi satırdan az yazı veya resim veya
karikatür olması hallerinde düzeltme ve cevap otuz satırı geçemez.
Süreli yayının birden
fazla yerde basılması halinde, düzeltme ve cevap yazısı, düzeltme ve cevap
hakkının kullanılmasına sebebiyet veren eserin yayımlandığı bütün baskılarda
yayımlanır.
Düzeltme ve cevabın
birinci fıkrada belirlenen süreler içinde yayımlanmaması halinde yayım için
tanınan sürenin bitiminden itibaren, birinci fıkra hükümlerine aykırı şekilde
yayımlanması halinde ise yayım tarihinden itibaren onbeş gün içinde cevap ve
düzeltme talep eden kişi, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın
yapılmasına veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar
verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma
yapmaksızın, karara bağlar.
Sulh ceza hâkiminin
kararına karşı acele itiraz yoluna gidilebilir. Yetkili makam üç gün içinde
itirazı inceleyerek karar verir. Yetkili makamın kararı kesindir.
Düzeltme ve cevabın
yayımlanmasına hâkim tarafından karar verilmesi halinde, birinci fıkradaki
süreler, sulh ceza hâkiminin kararına itiraz edilmemişse kararın kesinleştiği
tarihten, itiraz edilmişse yetkili makamın kararının tebliği tarihinden
itibaren başlar.
Düzeltme ve cevap hakkına
sahip olan kişinin ölmesi halinde bu hak, mirasçılardan biri tarafından
kullanılabilir. Bu durumda, birinci fıkradaki iki aylık düzeltme ve cevap hakkı
süresine bir ay ilave edilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen Tokat Milletvekili Resul Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Vazgeçtim.
BAŞKAN - Vazgeçmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
Zorunlu bilgileri göstermeme
MADDE 15. - 4 üncü
maddeye göre basılmış eserlerde gösterilmesi öngörülen hususların gösterilmemesi
veya gerçeğe aykırı olarak gösterilmesi halinde, süreli yayınlarda sorumlu
müdür, süresiz yayınlarda yayımcı ve adını ve adresini göstermeyen veya yanlış gösteren
basımcı beşyüz milyon liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla
cezalandırılır. Bu ceza, bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın
süreli yayınlarda beşmilyar liradan az olamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen Tokat Milletvekili Resul Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Vazgeçtim.
BAŞKAN - Vazgeçmiştir.
Maddeyle ilgili 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
456 sıra sayılı kanun
tasarısının 15 inci maddesinde geçen "sorumlu müdür" ibaresinden
sonra gelmek üzere "ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili" ibaresi
eklenmiştir.
Salih Kapusuz Resul Tosun
Ankara Tokat
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
11 inci maddede yapılan
değişikliğe uyum amacıyla getirilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
Durdurulan yayının
yayımına devam etme
MADDE 16. - 8 inci
maddeye göre mahkeme kararıyla durdurulan yayına, usulüne uygun beyanname
vermeden veya değişiklikleri bildirmeden devam edilmesi halinde yayın sahibi ve
sorumlu müdür birmilyar liradan onbeşmilyar liraya kadar ağır para cezasıyla
cezalandırılır. Bu ceza, bölgesel süreli yayınlarda beşmilyar liradan, yaygın
süreli yayınlarda onmilyar liradan az olamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
şahsı adına söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Vazgeçiyorum.
BAŞKAN - Maddeyle ilgili
1 önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
456 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 16 ncı maddesindeki "yayın sahibi ve sorumlu müdür"
ibaresi "yayın sahibi, sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu
yetkili" şeklinde değiştirilmiştir.
Salih Kapusuz Resul Tosun
Ankara Tokat
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe
11 inci maddede yapılan
değişikliğe uyum sağlamak amacıyla getirilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
Teslim yükümlülüğüne
uymama
MADDE 17. - 10 uncu
maddeye göre teslim yükümlülüğünü yerine getirmeyen basımcı, üçyüzmilyon
liradan birmilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Vazgeçiyorum.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum:
Düzeltme ve cevabın
yayımlanmaması
MADDE 18. - Düzeltme ve
cevabın yayımlanmasına ilişkin kesinleşmiş hâkim kararlarına uymayan sorumlu
müdür, onmilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla
cezalandırılır. Ağır para cezası, bölgesel süreli yayınlarda yirmimilyar
liradan, yaygın süreli yayınlarda ellimilyar liradan az olamaz.
Sorumlu müdür hakkında
verilen ağır para cezasının ödenmesinden yayın sahibi, sorumlu müdür ile
birlikte müteselsilen sorumlu olur.
Düzeltme ve cevap
yazısının yayımlanmaması veya 14 üncü maddenin birinci fıkrasında belirtilen
şartlara uyulmaksızın yayımlanması hallerinde hâkim ayrıca, masraflar yayın
sahibi tarafından karşılanmak üzere, bu yazının tirajı yüzbinin üzerinde olan
iki gazetede ilân şeklinde yayımlanmasına da karar verir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun; buyurun.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Arkadaşlar çok kısa konuşacağım, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Düzeltme ve cevabın
yayımlanmaması konusunda önemli bir müeyyide getiriliyor. Bu, tasarının en
önemli maddelerinden birisidir. Herhangi bir yayın organı, herhangi birinin
şeref ve haysiyetini zedeleyen, kişilik haklarına tecavüz eden bir yazı
yayımlamış ve toplum nazarında onu töhmet altında bırakmışsa; o şahıs, bir
tekzip -düzeltme yazısı- gönderiyor. Bu düzeltme yazısını yayımlamayan gazeteye
yahut da yayın organına 10 milyardan 150 milyar liraya kadar ağır para cezası
veriliyor. Hakkınızda bir yazı yayımlandı; düzeltme yazısı yayımlanmadı;
ayrıca, bu maddeye göre, bunu, tirajı 100 000'in üzerinde olan iki gazetede
yayımlatmak suretiyle de, hakkınızda yayımlanan gerçeğe aykırı haberi, yorumu
düzeltmiş oluyorsunuz.
Dolayısıyla, buradaki
para cezasını ve bu müeyyideyi ağır bulmak, bence, yersiz; adam, yayımlarsa, bu
müeyyide zaten uygulanmayacak; yayımlarsa zaten kurtulacak; yayımlamamakta
ısrar ediyor, sizi, haksız olarak töhmet altında bırakıyor; dolayısıyla, 10 milyardan
150 milyar liraya kadar olan ceza caydırıcı bir cezadır, yerindedir; caydırıcı
olması gerekir; ayrıca, tirajı 100 000'in üzerinde olan iki gazetede de
yayımlanması gerçeğin ortaya çıkması açısından gereklidir.
Osmanlı döneminde,
Erzincan'ın Cimin İlçesinde "Pala" diye meşhur birisi varmış,
birisine küfretmiş, sülale boyu "rahmet!" okumuş. Mahkemeye
vermişler, dava açmışlar; gel, git!.. Sonunda, mahkeme, 1 altın, 1 lira ceza
ödemesine karar vermiş. Pala şaşırmış; hâkime, dönmüş "yani, ben, şimdi,
bu adama bu kadar küfrettim, bunun cezası 1 altın mıydı" demiş; hâkim de
"evet, 1 altın" demiş. Pala, yeleğinin cebinden 1 altın çıkarmış,
fırlatmış hâkime "senin de" demiş; 1 tane daha çıkarmış, savcıya
"senin de"demiş; 1 tane daha çıkarmış, zabıt kâtibine "senin de"
demiş; cebinde 1 çeyrek kalmış, mübaşire dönmüş "veresiye kalırsan senin
de" demiş.
Şimdi, biz, burada,
caydırıcı bir müeyyide getirerek, kişilik haklarını zedeleyici bu tür
teşebbüslerin önüne geçmiş oluyoruz.
Saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tosun.
Madde üzerinde verilmiş 1
adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
456 sıra sayılı kanun
tasarısının 18 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "sorumlu müdür"
ibaresinden sonra "ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili" ibaresi
eklenmiş ve ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Sorumlu müdür ve
sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili hakkında verilen ağır para cezasının
ödenmesinden yayın sahibi, sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu
yetkili ile birlikte müteselsilen sorumludur."
Salih Kapusuz Resul Tosun
Ankara Tokat
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
11 inci maddede yapılan
değişikliğe uyum sağlamak amacıyla getirilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi
okutuyorum:
Yargıyı etkileme
MADDE 19. - Hazırlık
soruşturmasının başlamasından takipsizlik kararı verilmesine veya kamu
davasının açılmasına kadar geçen süre içerisinde, Cumhuriyet savcısı, hâkim
veya mahkeme işlemlerinin ve soruşturma ile ilgili diğer belgelerin içeriğini
yayımlayan kimse, ikimilyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla
cezalandırılır. Bu ceza, bölgesel süreli yayınlarda onmilyar liradan, yaygın
süreli yayınlarda yirmimilyar liradan az olamaz.
Görülmekte olan bir dava
kesin kararla sonuçlanıncaya kadar, bu dava ile ilgili hâkim veya mahkeme
işlemleri hakkında mütalaa yayımlayan kişiler hakkında da birinci fıkrada yer
alan cezalar uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Feridun Fikret
Baloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gecenin bu
fazla ilerlememiş saatinde size hitap etmenin mutluluğunu duyuyorum. Bu büyük
topluluğunuzu bulduğum için rahat bir konuşma yapmayı umuyorum.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - İlerlememiş mi! Saat 23.00!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Herkes "ilerlemiş saat" diye başlıyor ve kısa
konuşacağını söylüyor; ben, onbeş sayfadan ibaret bir konuşma sunacağım için
"ilerlememiş saat" diye başladım.
Şimdi, tasarının genel
gerekçesinde "evrensel demokrasi anlayışının ortaya çıkardığı bir önemli
kavram da bilgi edinme hakkı" deniliyor ve devam ediyor "bu yeni
bakış açısı karşısında düşünceyi açıklama özgürlüğü ve basın özgürlüğü, onu kullananlar
açısından bir özgürlük olduğu kadar, gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip
birey ve kitleler açısından da temel bir hak niteliğindedir" deniliyor.
Acaba, öyle midir; özellikle, Türkiye'de basın ve halk ilişkileri bu ihtiyacı
karşılamaya yeterli midir; ona bir bakmak gerekiyor.
Basın özgürlüğünü
düzenlediği iddia edilen bu tasarı, gazete sahiplerinin özgürlüğünü mü, basın
emekçilerinin özgürlüğünü mü, okurların haber alma özgürlüğünü mü, haberin
objesi olan insanların özgürlüğünü mü savunuyor; önce, bunu bir saptamak
gerekiyor.
Türkiye'de, basın patronları
dışındaki büyük çoğunluk, basının bugünkü durumundan yakınıyor; okuyucular
yakınıyor, siyasetçiler yakınıyor, haberlere obje olan insanlar yakınıyor; ama,
tabiî, gazete patronlarının mutlu olmaması için bir neden yok; onların, halkı
etkilemekte etkili bir araç olarak kullandıkları gazeteleri dışında bankaları,
ekonomiyi kontrol eden holdingleri, zaman zaman iktidarları baskı altına alan
güçleri var. Tabiî, her dönemde, medya patronlarının destekledikleri partiler
değişiyor; ama, onların anlayışları hiç değişmiyor. Çünkü, Türkiye, artık,
fikir gazetelerinin, düşünce gazetelerinin, inanç gazetelerinin dönemini
kapatmıştır. Türkiye'de, gazete, artık, bir meta haline gelmiştir, alınıp
satılan bir parça haline gelmiştir.
Bu çerçeve içinde, bu
yasanın, sadece, şeklî bir rahatlama getireceğini, basın özgürlüğünü sağlamada
bir katkısının olmayacağını düşünüyorum.
Basın emekçilerine
baktığımız zaman, onların büyükçe bir bölümü, binbir emekle hazırladıkları
haberlerin nasıl kırpılıp atıldığını görüyorlar; ısmarlama haber anlayışından
yakınıyorlar konuştuğunuz zaman. Gazetelerin, özellikle ikinci sayfalarından
diğer sayfalarına doğru bir kanserli hücre gibi yayılan, içi boş magazin
haberlerinin gazeteciliği nasıl yok ettiğini, gerçek gazetecileri nasıl
kahrettiğini görüyorlar. Ayrıca, özgür bir gazeteci olmak, özgür haber üretmek
ihtiyacını gidermek için o doğrultuda davrandıklarında, kapının önüne
konulmanın acılarını yaşıyorlar.
Arkadaşlar, bugün,
Türkiye'de en yoğun işsizliğin bulunduğu alanlardan birisi basın işkoludur.
Bunun nedenlerinden birisi de, özgürlüğünü kullanmak isteyen basın emekçilerine
medya patronlarının uyguladığı baskıdır.
Demin, bir gazeteci
arkadaşımız çok güzel söyledi; bunları söylemek lazım, bunları söylemenin bir
bedeli de olabilir; ama, bunları mutlaka söylemeliyiz ve önlemini de almalıyız.
Bu işkolunda sendika
kurmak fiilen engellenmektedir. Bir Türkiye Gazeteciler Sendikası vardır
-bilmiyorum kaç gazetede örgütlü, belki bir gazetede, belki iki gazetede- basın
özgürlüğünden söz eden medya patronları, işyerlerinde sendikalaşmayı
önlemektedirler. Örgütlenmek isteyen sendika da, geçmişte gördüğümüz militan
sendikacılık anlayışının unsurlarından olan sendikalar değil; çok doğal, ücret
sendikacılığı yapan, zaman zaman daha radikal tavırları olan sendikalar;
bunlara bile tahammül edemiyorlar. Bu çerçeve içinde basın emekçilerinin
özgürlüğünden bahsetmek mümkün değildir. Burada, basın özgürlüğünü
tartışıyoruz; ama, böyle bir şey yok.
Okurlara gelince, onların
durumu çok daha kötü; çünkü, okurların tercih hakkı yok, Türkiye'de gazete
okurlarının seçeceği gazete yok. Satış sayısı, tirajı 50 000 - 100 000 arasında
gezinen birkaç gazeteyi bunun dışına çıkararak söylüyorum; Türkiye'de bir tek
gazete vardır, bir tek gazete patronu vardır. İsimleri değişik de olsa,
anlayışları tektir; anlayışları, gazeteler aracılığıyla Türkiye'ye
hükmetmektir. Bunu da başarıyorlar.
Peki, okurlar doğru
bilgiye nasıl ulaşacaklar; okurların doğru bilgiye ulaşması için, doğru
gazetecilik lazım, sağlıklı bir basın lazım. Bu, yasayla düzenlenecek bir şey
değil, bu bir anlayış, bu bir toplum tercihi, bu bizim tercihimiz; ama, ne ki,
insanlar, bir kısırdöngü içine mahkûm edilmiş gibi o çerçevenin içinde
kalıyorlar.
Dün, bir ulusal gazete,
son mini yerel seçim yenilemesiyle ilgili bir haber verdi. Hepimizi
ilgilendirdiği için söylüyorum, çünkü, siyasetçiyiz. Bir ilçede, bir partinin
kazandığı seçimi Türkiye geneline uyguladı ve o partiyi birinci parti ilan
etti. Bunun hangi kurala uygun olduğunu düşünelim. Bu, gazetecilik kurallarına
mı uygun, matematik kurallarına mı uygun?! Türkiye'nin herhangi bir ilçesini
alabilirsiniz, orada çok küçük bir parti seçim kazanabilir; bunu, bütün
Türkiye'ye yayıp manşetten veriyor; şu parti mahvoldu, bu parti birinci parti
oldu diyor, Sonra, onun üzerine, başyazarı da bir yorum yapıyor Türkiye'nin
siyasal dengelerine ilişkin. Sonra, o haberi ve o yorumu okuyan bazı
siyasetçiler de, o haberlerin üzerine, siyasal hareket oluşturuyorlar
Türkiye'de; böyle bir çerçeve... Okuyucu, nasıl doğru haberi görecek, nasıl
doğru haberden yararlanacak, nasıl bilgilenecek; mümkün değil. İşte,
Türkiye'de, gerçeği öğrenme hakkı böyle, gerçeği böyle öğreniyorsun.
Bir de, yayının konusunu
oluşturan bireyler var. Haber konusu insanlar gözaltına alınıyorlar,
tutuklanıyorlar; bunları vitrine kocaman koyuyorlar. Tabiî, yaşları büyük
olduğu için, gözlerine böyle bant falan da çekmiyorlar. Suçlulukları falan
belli değil; ilk günden suçlu ilan ediliyorlar. Kim olursa olsun, herkesin
başına gelebilir, gelmiştir Türkiye'de; bu, siyasal alanda da olur, diğer
alanlarda da olur. Ama, bunlar, bir süre sonra aklanıyorlar, bir süre sonra
tahliye ediliyorlar. Ne tahliyeleri ne de aklanmaları haber oluyor; bir köşede
küçücük bir haber; ama, ilk haber, kitlelerin kafasında kalıyor, ilk haberle
insanlar etkileniyor, o kişiye ilişkin yargıları pekişiyor. Şimdi, manzara bu.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Antalya) - Yeter...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Senin başına böyle bir şey gelirse, bana "yeter"
demezsin.
Bu durumda, elimizdeki
yasa tasarısı, özgürlük alanlarını, yani, basın emekçisine ilişkin alanı, okura
ilişkin alanı, haberi oluşturan kişilerle ilgili alanı genişletiyor mu; hiçbir
şey genişletmiyor. Güzel bir yasa tasarısı, şunları düzenliyor, bunları koyuyor;
hayırlı olsun; ama, bu kadar arkadaşlar. Bu söylediklerimi bu yasa tasarısıyla
ilgili görmeyebilirler arkadaşlar; ama, basın özgürlüğü deyince, çok geniş bir
alan.
19 uncu maddeye gelince,
çok kısa söyleyeyim, bir hukukçu olarak söylüyorum: Bu 19 uncu madde, tam bir sansür
maddesidir. Bakınız, 19 uncu maddede şöyle bir bölüm yer alıyor: "Hazırlık
soruşturmasının başlamasından takipsizlik kararı verilmesine veya kamu
davasının açılmasına kadar geçen süre içerisinde -yani, şikâyet dilekçesi
veriliyor; dava açılıncaya kadar geçecek bir süre var- cumhuriyet savcısı,
hâkim veya mahkeme işlemlerinin ve soruşturma ile ilgili diğer belgelerin
içeriğini yayımlayan kimse..." Nedir bu; adlî tabip raporu da var bunun
içerisinde. Yani, bir adam bir adamı dövmüş, hakkında soruşturma açılmış.
Gazetede bununla ilgili şöyle bir haber çıkamayacak artık: "Bir mahalle
kavgası, yaralılardan birisinin 5 gün raporu var." Yazsa ne olur yani,
Türkiye mi yıkılacak?!
İkincisi, bu maddenin
birinci fıkrası bu şekliyle kalırsa, Türkiye'de hiçbir çete haberi verilemez.
Ne zamana kadar verilemez; davanın sonuna kadar verilemez. Gazeteler haberi
nasıl verecek? Gayet açık; raporu veremiyorsunuz, iddianameyi veremiyorsunuz; nasıl
verilecek?
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Dava açılmasına kadar.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Evet, dava açılmasına kadar. Dava açıldıktan sonra da bir engelleme
var, ikinci fıkrayı okuyorum...
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sonuçlanmasına kadar değil.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Hayır, birinci fıkra şöyle: "Kamu davası açılıncaya kadar ya
da takipsizlik kararı verilinceye kadar."
İkinci fıkrayı okuyun
lütfen: "Görülmekte olan bir dava kesin kararla sonuçlanıncaya
kadar." O bölümde de, mütalaa verilemez deniliyor. Mütalaa kavramı çok
yaygın bir kavramdır, çok esnek bir kavramdır. Yani, siz bir davayı haber
olarak verirken bir başlık atarsınız "çete yargılaması" dersiniz, bu
bir görüştür, mütalaa dediğim işte, görüştür. Onu da bu çerçeve içine
koyarlarsa, bu madde çok büyük sorun yaratır. O nedenle, bu maddenin
değiştirilmesine ilişkin -Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'nun da desteğini bekliyorum,
deminden beri itiraz ediyor- yeniden düzenlenmesine ilişkin bir önerge
veriyoruz arkadaşlar. Bu önergeyi, lütfen, Sayın Bakan ve Sayın Komisyon da
incelesinler, şu anda önlerinde. Eğer, madde, bizim dediğimiz doğrultuda
düzeltilirse, sanıyorum, uygulama imkânı olur ve daha sağlıklı bir hale gelir.
Son olarak şunu söylemek
istiyorum: Bu kanun tasarısının içinde yer alan cezalar yerel basın için bir
azaptır. Evet, engellenmelidir, kişiliklere yönelik saldırılar engellenmelidir,
tekzibi yayımlamayan ceza görmelidir; ama, yerel basına, koskoca gazetelere,
medya patronlarına uyguladığınız cezaya yakın bir ceza uygularsanız, kimse
gazete çıkaramaz hale gelir. Suç işlemesinler diyebilirsiniz; ama, demin bahsettim 19 uncu maddede, suçun
ne olduğu bile belli değil. Bu madde bu haliyle geçerse ve bu cezalar
uygulanırsa, Türkiye'de yerel gazete çıkarmak mümkün olmaz. O zaman bu yasa
tasarısında yer alan şu çok güzel sınıflama, yaygın süreli yayın, bölgesel
süreli yayın, yerel süreli yayın ne anlama gelir? Yerel süreli yayın; onlara
bir statü veriyoruz, onlara bir anlam veriyoruz; ama, bu uygulanamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, 5 dakikam daha var.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Baloğlu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Sayın milletvekilleri, bu ceza uygulaması dışında yerel basına
ilişkin söylenecek çok söz var; ama, uzatmak istemiyorum.
19 uncu maddedeki
yasaklamanın mutlaka kaldırılmasını, basın özgürlüğüyle ilgili bir yasada
sansürün yer almamasını önemle bilgilerinize sunuyorum. Eğer, bunu
gerçekleştirebilirsek, bu yasa, diğer arkadaşlarımın da söylediği gibi, daha
olumlu özelliklere kavuşacaktır.
Son olarak söylemek istediğim
şudur: Basın Yasasının, bugünkü tartışmaları dışında, sadece basın patronlarına
değil, medya emekçilerine özgür çalışma ortamını getirmesini, işgüvenliği
imkânları getirmesini sağlayacak bir
tartışmanın da başlangıcı olmasını diliyorum, bu yolun açılmasını diliyorum.
Bu duygularla, hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baloğlu.
Maddeyle ilgili 1 adet
önerge vardır; okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 456 sıra
sayılı Basın Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesinin ekli biçimde
değiştirilmesini öneriyoruz.
|
Feridun Baloğlu |
Sezai Önder |
Mehmet Semerci |
|
Antalya |
Samsun |
Aydın |
|
Yılmaz Kaya |
|
Türkân Miçooğulları |
|
İzmir |
|
İzmir |
Madde 19- Hazırlık
soruşturmasının başlamasından dava kesin kararla sonuçlanana kadar geçen
sürede, cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme işlemleri hakkında görüş
yayımlayan kişi, iki milyar liradan elli milyar liraya kadar ağır para
cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza, bölgesel süreli yayınlarda on milyar
liradan, yaygın süreli yayınlarda yirmi milyar liradan az olmaz.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - İzin verirseniz Sayın Başkan, bu önergeye niçin
katılmadığımızı bir iki cümleyle açıklamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
yargı sonucunun beklenmesi, yargıdaki bir davayla ilgili peşinen açıklama
yapılmaması, belge yayımlanmaması, yorum yayımlanmaması bugün evrensel bir
kuraldır ve çok hassasiyet gösterilen bir kuraldır. Burada gözetilen husus,
adaletin etkilenmeden gerçekleşmesidir ve insanların peşinen suçlu ilan
edilmemesini sağlamak, ona hizmet etmektir. Yani, burada, haber verilebilir,
buna bir engel yok...
BAŞKAN - Sayın Bakan,
katılıp katılmadığınızı belirtirseniz...
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY(Ankara) -...İddianame yayımlanabilir; fakat, belgeler yayımlanamaz,
yorum yapılamaz. Onun için, biz, buna katılamıyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın Baloğlu, gerekçeyi
mi okutayım?..
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Konuşmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Baloğlu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabiî, gerekçeyi kısa yazmak
zorunda kaldığım için düşüncelerimi Sayın Bakana tam olarak anlatamadığımı
düşünüyorum. Benim burada söylemek istediğim şey şudur: Belge kavramı, çok yaygın
bir kavramdır; yani, demin söyledim, adlî tabip raporunun yayımlanmasında ne
sakınca var? Adamın gözü şişmiş, 5 gün işinden kalıyor, adlî tabip rapor
vermiş; yani, bu yayımlansa ne olacak?!
Üstelik yargının baskı
altında kalmamasından bu kadar endişeyle bahsediyorsak, son günlerde basına
yansıyan bir olaya da aynı duyarlılıkla yaklaşmalıyız. Türkiye'de görevli iki
yargıç, bir holdingin uçağıyla yurtdışına -kendisini hiç ilgilendirmeyen bir alana-
gidiyor ve orada açılışa katılıyor. Buna ilişkin hiçbir şey yapılmıyor, şimdi,
yargıyı basından korumaya çalışıyoruz...
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baloğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi
okutuyorum:
Cinsel saldırı, cinayet
ve intihara özendirme
MADDE 20. - Cinsel
saldırı, cinayet ve intihar olayları hakkında, haber vermenin sınırlarını aşan
ve okuyucuyu bu tür fiillere özendirebilecek nitelikte olan yazı ve resim
yayımlayanlar birmilyar liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla
cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın
süreli yayınlarda onmilyar liradan az olamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi
okutuyorum:
Kimliğin açıklanmaması
MADDE 21. - Süreli
yayınlarda;
a) 22.11.2001 tarihli ve
4721 sayılı Türk Medeni Kanununa göre evlenmeleri yasaklanmış olan kimseler
arasındaki cinsel ilişkiyle ilgili haberlerde bu kişilerin,
b) 1.3.1926 tarihli ve
765 sayılı Türk Ceza Kanununun 414, 415, 416, 421, 423, 429, 430, 435 ve 436
ncı maddelerinde yazılı cürümlere ilişkin haberlerde mağdurların,
c) Onsekiz yaşından küçük
olan suç faili veya mağdurlarının,
Kimliklerini açıklayacak
ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapanlar birmilyar liradan
yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza bölgesel
süreli yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda onmilyar liradan az
olamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi
okutuyorum:
Basılmış eserleri
engelleme, tahrip ve bozma
MADDE 22. - Kanuna uygun
olarak basılmış eserleri, bunların yayımını veya dağıtımını veya satışını
önlemek amacıyla tahrip eden veya bozan kimse, fiili daha ağır bir suç teşkil
etmediği takdirde, bir yıla kadar hapis ve birmilyar liradan beşmilyar liraya
kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır.
Kanunun aradığı şartlara
uyulmasına rağmen süreli ve süresiz yayınların basılmasını, yayımını,
dağıtımını veya satışını şiddet veya tehditle engelleyen kimse, fiili daha ağır
bir suç teşkil etmediği takdirde, iki yıla kadar hapis ve ikimilyar liradan onmilyar
liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır.
Yukarıdaki fıkralarda
öngörülen fiiller, umumi mahalde veya matbaanın veya umuma satış yapan veya
dağıtım yapan yerlerde birden fazla kişi tarafından işlendiği takdirde verilecek
ceza yarıya kadar artırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok..
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi
okutuyorum:
Süreli yayınların
dağıtımı
MADDE 23. - Süreli
yayınların dağıtımını yapan kişiler, kendilerinden dağıtımı istenen yayınları,
dağıtımını yaptıkları diğer yayınlar için aldıkları satış fiyatı, tiraj ve
sayfa sayısına göre belirlenen dağıtım ücretini aşmayacak bir bedel
karşılığında, dağıtmakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüğe aykırı davrananlar,
dağıtımından kaçındıkları yayının toplam bedelinin on misli ağır para cezasıyla
cezalandırılırlar.
Süreli yayınları
perakende olarak satışa sunan gerçek veya tüzel kişiler, aynı anda diledikleri
kadar dağıtım şirketiyle anlaşıp diledikleri yayınları satabilirler. Hiç kimse,
bu kişilere, rakip yayınları satmama yükümlülüğü getiremez ve bu yayınları satmama
koşuluna bağlı olan veya bu sonucu doğuracak edimlerde bulunamaz.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi
okutuyorum:
Yeniden yayım
MADDE 24. - Bir süreli
yayında yayımlanmış haber, yazı ve resimleri kaynak göstermeksizin yeniden
yayımlayanlar beşmilyar liradan onmilyar liraya kadar ağır para cezasıyla
cezalandırılırlar.
Bu eserleri, yeniden
yayım hakkı saklı tutulmuş olmasına rağmen, süreli yayın sahibinin izni olmadan
yeniden yayımlayanlar yirmimilyar liradan kırkmilyar liraya kadar ağır para
cezasıyla cezalandırılırlar.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
25 inci maddeyi
okutuyorum:
El koyma, dağıtım ve
satış yasağı
MADDE 25. - Soruşturma
için sübut vasıtası olarak her türlü basılmış eserin en fazla üç adedine
Cumhuriyet savcısı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kolluk el
koyabilir.
Soruşturma veya
kovuşturmanın başlatılmış olması şartıyla 25.7.1951 tarihli ve 5816 sayılı
Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda, Anayasanın 174 üncü
maddesinde yer alan inkılap kanunlarında, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146
ncı maddesinin ikinci fıkrasında, 153 üncü maddesinin birinci ve dördüncü
fıkralarında, 155 inci maddesinde, 311 inci maddesinin birinci ve ikinci
fıkralarında, 312 nci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkralarında, 312/a
maddesinde ve 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci
maddesinin ikinci ve beşinci fıkralarında öngörülen suçlarla ilgili olarak
basılmış eserlerin tamamına hâkim kararıyla el konulabilir.
Hangi dilde olursa olsun
Türkiye dışında basılan süreli veya süresiz yayın ve gazetelerin ikinci fıkrada
belirtilen suçları içerdiklerine dair kuvvetli delil bulunması halinde,
bunların Türkiye'de dağıtılması veya satışa sunulması, Cumhuriyet Başsavcılığının
talebi üzerine sulh ceza hâkiminin kararı ile yasaklanabilir. Gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Başsavcılığının kararı yeterlidir. Bu karar
en geç yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunulur. Kırksekiz saat içinde
hâkim tarafından onaylanmaması halinde Cumhuriyet Başsavcılığının kararı
hükümsüz kalır.
Yukarıdaki fıkra uyarınca
yasaklanmış yayın veya gazeteleri bilerek dağıtanlar veya satışa sunanlar bu
yayınlar yoluyla işlenen suçlardan eser sahibi gibi sorumludurlar.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi
okutuyorum:
Dava süreleri
MADDE 26. - Basılmış
eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza
davalarının günlük süreli yayınlar yönünden üç ay, diğer basılmış eserler
yönünden altı ay içinde açılması zorunludur.
Bu süreler basılmış
eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edildiği tarihten başlar. Basılmış
eserlerin Cumhuriyet başsavcılığına teslim edilmemesi halinde yukarıdaki
sürelerin başlama tarihi, suçu oluşturan fiilin Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından öğrenildiği tarihtir. Ancak bu süreler, Türk Ceza Kanununun dava
zamanaşımına ilişkin maddesinde öngörülen süreleri aşamaz.
Sorumlu müdürün karşı
çıkmasına rağmen yayımlatıldığı iddia edilen eserden dolayı yayımlatan aleyhine
açılacak dava yönünden süre, sorumlu müdür hakkında verilecek beraat kararının
kesinleşmesinden itibaren başlar.
Sorumlu müdürün
yayımlanan eserin sahibini bildirmesi durumunda, eser sahibi aleyhine açılacak
davada süre, bildirim tarihinden itibaren başlar.
Kovuşturulması şikâyete
bağlı suçlarda dava açma süreleri, suç için kanunun öngördüğü dava zamanaşımı
süresini aşmamak şartıyla, suçun işlendiğinin öğrenildiği tarihten başlar.
Kamu davasının açılması
izin veya karar alınmasına bağlı olan suçlarda, izin veya karar için gerekli
başvurunun yapılmasıyla dava açma süresi durur. Durma süresi iki ayı geçemez.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Madde üzerinde 2 adet
önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra,
aykırılık derecesine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
456 sıra sayılı kanun
tasarısının 26 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "sorumlu
müdürün" ibaresinden sonra "ve sorumlu müdürün bağlı olduğu
yetkilinin" ibaresi, "sorumlu müdür" ibaresinden sonra "ve
sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili" ibaresi eklenmiştir.
Salih Kapusuz Resul Tosun
Ankara Tokat
BAŞKAN - En aykırı olan
ikinci önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasanın
26 ncı maddesinde aşağıdaki değişiklikler yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Maddenin birinci
fıkrasında yer alan "üç ay" ifadesi "iki ay" olarak,
"altı ay" ifadesi " dört ay" olarak değiştirilmiştir.
|
Salih Kapusuz |
Sabri Varan |
Recep Koral |
|
Ankara |
Gümüşhane |
İstanbul |
|
Fahri Keskin |
|
Nusret Bayraktar |
|
Eskişehir |
|
İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
TRT Kanunu, dava açma
süresini altmış günle sınırlı tutmaktadır. Önerilen değişiklikle TRT Kanunu ile
Basın Kanunu arasında uyum sağlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
456 sıra sayılı kanun
tasarısının 26 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "sorumlu
müdürün" ibaresinden sonra "ve sorumlu müdürün bağlı olduğu
yetkilinin" ibaresi, "sorumlu müdür" ibaresinden sonra "ve
sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili" ibaresi eklenmiştir.
Salih Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
11 inci maddede yapılan
değişikliğe uyum sağlamak amacıyla yapılmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeler
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi
okutuyorum:
Görevli mahkemeler ve
yargılama usulü
MADDE 27. - Basılmış
eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlardan dolayı açılan
davalardan, ağır ceza işlerinden olanlar ağır ceza mahkemelerinde, diğerleri
asliye ceza mahkemelerinde görülür.
Bir yerde ağır ceza veya
asliye ceza mahkemesinin birden fazla dairesi bulunması halinde bu davalar iki
numaralı mahkemede görülür.
Basılmış eserler yoluyla
işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlara ilişkin davalar acele işlerden
sayılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi
okutuyorum:
Hürriyeti bağlayıcı
cezaya çevirme yasağı
MADDE 28. - 18 inci ve 22
nci maddelerdeki suçlar dışında bu Kanunda öngörülen suçlar için hükmedilen
para cezaları, hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilemez.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
29 uncu maddeyi
okutuyorum:
Tebligat
MADDE 29. - Süreli
yayının yönetim yeri, tebligat işlemleri yönünden, yayın sahibinin ve
temsilcisinin, görevi devam ettiği sürece sorumlu müdürün yerleşim yeri
sayılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
30 uncu maddeyi
okutuyorum:
Kaldırılan hükümler
MADDE 30. - 15.7.1950
tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Madde üzerinde 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
781 sıra sayılı Basın
Kanunu Tasarısının "Yürürlükten kaldırılan hükümler" başlığını
taşıyan 30 uncu maddesine "... Basın Kanunu" ifadesinden sonra
"ve 2.1.1961 tarihli ve 195 sayılı Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair
Kanunun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri"
cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
Emin Koç |
Mehmet Parlakyiğit |
|
Samsun |
Yozgat |
Kahramanmaraş |
|
Mehmet Işık |
Oya Araslı |
N.Gaye Erbatur |
|
Giresun |
Ankara |
Adana |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu konuyla ilgili 1 inci madde üzerinde
konuşurken bir noktaya dikkat çekmiştim, onunla ilgili bir önerge vereceğimizi
söylemiştim.
Burada, Basın İlan Kurumu
Kanununun -ki, 195 sayılı Yasa 1961 yılında çıkarılmıştır- 49 uncu maddesinin
bir müeyyide getirdiğini, Basın İlan Kurumunun bir kamu idaresi olduğunu ve
siyasî irade doğrultusunda yayın yapan medya kuruluşlarının içeriğini inceleyerek,
iki ay süreyle resmî ilan vermeme gibi bir cezaya çarptırabildiğini ifade
etmiştim, bunun basın özgürlüğüyle bağdaşmadığını söylemiştim. Bunu düzeltmek
amacıyla bunu ilave ediyoruz, söylüyoruz. Bakın, bu düzenleme, gerçekten,
Anayasayla getirilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması, haberleşme
hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, basın hürriyetiyle ilgili
genel temaya aykırıdır. Basın Konseyinin görüşü de bu şekildedir; önemli bir
sivil toplum kuruluşu.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa tasarısının son maddesine geliyoruz. Yürürlük ve yürütmeyle ilgili
maddeler oylanacak. Ben, şimdiden yararlı olmasını diliyorum ve 1924 yılında
Atatürk'ün verdiği bir demeçte basınla ilgili şu sözlerini ifade ederek, belki
de son konuşmalardan birini yapmış olacağım.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, Atatürk, 1924 yılında, 2004 yılında, bugün konuştuğumuz ve özgürlük
sınırlarını çizmeye çalıştığımız basınla ilgili şu açıklamayı yapıyor;
1924-2004: "Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanmasının, ne derece
nazik bir vaziyet olduğunu da beyana lüzum görmem. Hür türlü kanunî kayıtlardan
ziyade, bir kalem sahibi, ilme, ihtiyaca ve kendi siyasî telakkilerine olduğu
kadar, vatandaşların hukukuna ve memleketin, her türlü hususî telakkilerin
üstünde olan yüksek menfaatlarına da dikkat ve hürmet etmek manevî
mecburiyetindedir. Asıl bu mecburiyettir ki, umumî düzeni temin edebilir.
Ancak, bu yolda yanılma ve kusur olsa bile bu kusuru düzeltecek tesirli vasıta,
asla, mazide sanıldığı gibi basını kayıtlar altına alan rabıtalar değildir. Bilakis, basın hürriyetinden
doğacak mahzurların izale vasıtası da, yine, bizzat, basın hürriyetidir."
Görüldüğü gibi, Yüce Atatürk'e göre de basın hürriyetinden doğacak sakıncaların
giderilmesi, yine, basın özgürlüğünün kendisine aittir. Bunu da hatırlatmak
istiyorum.
Kanunun hayırlı olmasını
diliyorum; saygılar sunuyorum.(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
30 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yayımlanmakta olan süreli yayınların
sahibi, sorumlu müdürü, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yayınlarının türünü yönetim yerinin bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcılığına
bildirmek zorundadır. Bu süre içerisinde bildirim yükümlülüğüne uyulmaması
halinde yayın sahibi, sorumlu müdür, beşyüzmilyon liradan yirmimilyar liraya
kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda
ikimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda beşmilyar liradan az olamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 2 nci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. - Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce kamu kurum ve kuruluşlarınca
yayımlanmakta olan süreli yayınların temsilcisi ve sorumlu müdürleri, Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içerisinde süreli yayının basım ve
yayımını bu Kanunda öngörülen hükümlere uygun hale getirirler.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
31 inci maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 31.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
32 nci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 32. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Sayın Bakan teşekkür
konuşması yapacaktır.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi, tekrar, saygıyla
selamlıyorum. Gecenin tam yarısındayız. Katkılarınız için, hepinize çok
teşekkür ediyorum. Şuna inanıyorum; toplumumuz için, ülkemiz için gerçekten çok
temel yasalardan birini ve bugünün çağdaş şartlarında, çağdaş dünya şartlarında
olgun bir basın yasasını, bugün, Meclisten çıkarmış olduk; ülkemiz için hayırlı
olmasını diliyorum.
İzninizle, burada, sadece
iki noktaya değineceğim; arkadaşlarımız bize görev olarak veriyor, bekliyorlar.
Birincisi, basın çalışanlarıyla ilgili yasa üzerindeki düzenlemeler. Şimdi,
biraz önce de sözünü ettim, 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar
Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun adında bir kanunumuz var. Bu
kanun, gerçekten, günümüz şartlarında iyi kanunlardan birisi; yani, bazı
boşlukları var, sorunları var; fakat, basın çalışanlarıyla ilgili problemler
daha çok uygulamadan doğuyor; ama, bu şu demek değil, biz bunun üzerinde
çalışmıyoruz demek değil. Şu anda, yine, ilgili kurumlara, basın meslek
kuruluşlarına yazı yazdık, görüş istedik; bu kanun üzerinde çalışıyoruz; yakın
zamanda, huzurunuza basın çalışanlarının şartlarını, editöryel bağımsızlığı
daha iyi düzenleyen bir tasarıyla geleceğiz.
Ayrıca, tabiî, hukuk
davaları, tazminatlar gibi hususlar konusunda arkadaşlarımızın talepleri oldu.
O konular, farklı bir kanunun, özel hukukun konusu, Borçlar Kanununda
düzenleniyor. Basın Kanununda, tazminatlara ve benzeri hukuk davalarıyla ilgili
konulara yer verilmiyor; yani, bunlar Basın Kanununda yoksa, yer almıyorsa,
başka kanunlarda, özel kanunlarda düzenlendiği içindir. Basın Kanunu, şu anda
mevcut, uyguladığımız Basın Kanununa göre, gerçekten çok gelişmiş, çok daha
özgürlükçü, çok daha organize bir kanundur; ben, onu ifade etmiş olayım.
Bu cezalarla ilgili,
arkadaşlarımızın tereddütü oldu. Yani, buradaki alt tabanlar yerel basın
içindir. Maddelerde, dikkat edilirse, bölgesel ve yaygın süreli yayınlar
belirtiliyor; ama, yereller belirtilmiyor; çünkü, o tasnif içinde, zaten, en
taban yerel basın içindir, onda bir tereddütümüz yoktur; onu da ben, tekrar,
açıklamış olayım.
Bir de son olarak
-konuşmalar sırasında değinildiği için- şunu açıklamak istiyorum: Bakın, sadece
iki konuda hürriyeti bağlayıcı cezaya yer veriliyor; birisi zaten basılı
malzemeleri tahriptir; yani, o bir cezaî suçtur, bir basın suçu bile değildir;
diğeri ise, cevap ve düzeltme hakkının yayımlanmamasıdır. Orada da, bakın, bu
ceza, üçüncü safhadır. Bir defa, cevap ve düzeltme hakkını yayımlamayacak, para
cezasını da ödemeyecek; ondan sonra hürriyeti bağlayıcı ceza söz konusudur.
Biz, tabiî -başta da belirttiğim gibi- basın karşısında, toplumda yaşayan
bireyi, onun haklarını, onur ve şerefini de korumak durumundayız.
Bu açıklamalarla, ben, tekrar,
emekleriniz için hepinize teşekkür ediyorum; hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutuyorum:
VI. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 10 Haziran 2004 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmasının Genel
Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Salih Kapusuz Kemal Anadol
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Usul
hatası yaptınız Sayın Başkan!..
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve Yalova
Milletvekili Şükrü Önder'in, Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun Teklifi ile
Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu
raporunun müzakeresine başlayacağız.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7. - Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve
Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in, Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun
Teklifi ile Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (2/295, 1/752) (S. Sayısı: 467)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 10 Haziran 2004 Perşembe günü, alınan
karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 00.03