DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 50
92 nci Birleşim
25 Mayıs 2004 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili
Ali Temür'ün, Karadeniz Bölgesinde fındık üretimini etkileyen don olayı
sonucunda üreticilerin zararının boyutlarına ve alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
2.- Ordu Milletvekili İ.
Sami Tandoğdu'nun, Karadeniz Bölgesinde fındık üretimini etkileyen don olayı
sonucunda üreticilerin zararının boyutlarına ve alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
3.- Manisa Milletvekili
Hüseyin Tanrıverdi'nin, Türkiye-Filistin Parlamentolararası Dostluk Grubu
olarak Filistin'e yaptıkları ziyaret ve temaslarla ilgili izlenimlerine ilişkin
gündemdışı konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Devlet eski Bakanı
Eyüp Aşık hakkındaki dosyaya ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/567)
2.- Orman eski Bakanı ve
Tarım ve Köyişleri eski Bakanı Nevzat Ercan ile Tarım ve Köyişleri eski
Bakanları İsmet Attila, Musa Demirci ve Mustafa Rüştü Taşar haklarındaki
dosyalara ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/568)
3.- Balıkesir
Milletvekili Sedat Pekel'in (6/1084) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/183)
4.- Almanya'nın Bonn
Şehrinde düzenlenmesi öngörülen Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına İlişkin
Uluslararası Parlamenterler Forumuna bir parlamento heyetinin katılmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/569)
5.- Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'ın bir heyetle birlikte İrlanda'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/570)
6.- Sağlık Bakanı Recep
Akdağ'ın bir heyetle birlikte İsviçre'ye yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/571)
7.- Malatya Milletvekili
Muharrem Kılıç'ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Bankalar Kanunu
Hükümlerine İstinaden Bankacılık İşlemleri Yapma ve Mevduat Kabul Etme İzni
Kaldırılan Türkiye İmar Bankası Türk Anonim Şirketi Hakkında Tesis Edilecek
Bazı İşlemler Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/236) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/184)
8.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
(2/205) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/185)
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İstanbul Milletvekili
Bihlun Tamaylıgil ve 24 milletvekilinin, gençlerimizin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/191)
V.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama
ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1.- CHP Grubu adına Grup
Başkanvekilleri, Samsun Milletvekili Haluk Koç, İzmir Milletvekili K. Kemal
Anadol ve İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un Irak Halkına yöneltilen şiddet ve
Türkiye'nin Irak politikası konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/14)
2.- Kayseri Milletvekili
Taner Yıldız ve 21 milletvekilinin Irak Halkına yöneltilen şiddet ve işkence
olaylarının ulusal ve uluslararası düzeydeki yansımaları konusunda genel
görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/15)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.- Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2.- Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
4.- Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı:
349)
5.- Gıdaların Üretimi,
Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım,
Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
Raporları (1/238) (S. Sayısı 428)
6.- Türkiye Futbol
Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/806) (S. Sayısı: 454)
7.- Kamu Görevlileri Etik
Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Anayasa Komisyonları Raporları
(1/705) (S. Sayısı: 432)
VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili
Kemal Anadol'un, çeşitli kanunlar uyarınca yargılananlara ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/1986)
2.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, tarihî eserlerin tahribatının gözlenmesine ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/2136)
3.- İstanbul Milletvekili
Ali Rıza Gülçiçek'in, yargının baskı altında olduğu iddialarına ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/2210)
4.- Ankara Milletvekili
İsmail Değerli'nin, Ankara Büyükşehir Belediyesi hakkında açılan davalara
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/2229)
5.- İstanbul Milletvekili
Ali Rıza Gülçiçek'in, yurt dışında bulunan Sivas olayı sanıklarının iadesiyle
ilgili girişimde bulunulup bulunulmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/2284)
6.- Adana Milletvekili
N.Gaye Erbatur'un, Emekli Sandığı sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2319)
7.- Muğla Milletvekili
Ali Arslan'ın, Muğla-Dalaman'da tarımsal üretime verilen zararın önlenmesine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/2323)
8.- İstanbul Milletvekili
Gürsoy Erol'un, özürlü vatandaşların oy kullanımıyla ilgili YSK tarafından
alınan tedbirlere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı
(7/2325)
9.- İstanbul Milletvekili
Emin Şirin'in, bazı gazetecilerden oluşan "İkinci Cumhuriyetçi"ler
listesinin gerçekliğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı
M.Vecdi Gönül'ün cevabı (7/2341)
10.- İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, bir yayın grubuna ait mal varlıklarının satışına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in
cevabı (7/2348)
11.- İzmir Milletvekili
Yılmaz Kaya'nın, bir açıklamasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı (7/2352)
12.- Sinop Milletvekili
Engin Altay'ın, bir vatandaşın AİHM'ye götürdüğü bir davaya ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı (7/2353)
13.- Iğdır Milletvekili
Dursun Akdemir'in, THY Milano Ofisi tarafından dağıtıldığı iddia edilen bir
broşüre ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın
cevabı (7/2385)
14.- Hatay Milletvekili
Züheyir Amber'in, İsdemir Limanında tutulan toksik atık yüklü gemiye ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/2416)
15.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören'in, bedelli askerlik uygulamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönül'ün cevabı (7/2418)
16.- İzmir Milletvekili
Muharrem Toprak'ın, halk pazarlarında satılan gıdaların denetimine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/2419)
17.- Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın, bir holding başkanıyla görüşmesine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2421)
18.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük'ün, Çanakkale İlinin ekonomik sorunlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in
cevabı (7/2427)
19.- Denizli Milletvekili
Mustafa Gazalcı'nın, elma üreticilerinin sorunlarına,
- Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın, yapılan bir atamaya,
- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Doğu Anadoludaki çiftçilere yardım yapılıp yapılmayacağına,
- Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü'nün, ayçiçeği üretimine ve Türk tarımının sorunlarına,
İlişkin soruları ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/2432,2433,2434,2435)
20.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, kırtasiye üretim ve ithalatına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı (7/2450)
21.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, Irak Felluce'deki bombalı saldırıya ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı (7/2457)
22.- Konya Milletvekilii
Atilla Kart'ın, meteoroloji istasyonlarına ve çalışan personele ilişkin sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/2465)
23.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret Baloğlu'nun, Ankara-Beypazarı'ndaki tarihî Sultan Alaaddin
Camiine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (7/2466)
24.- İstanbul
Milletvekili Gürsoy Erol'un, sigara fiyat artışına ve sigarayla mücadeleye
ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Maliye
Bakanı Vekili Abdüllatif Şener'in cevabı (7/2489)
25.- Adana Milletvekili
N.Gaye Erbatur'un, pirinç ithalatına,
- Diyarbakır Milletvekili
Mesut Değer'in, 1999-2004 yıllarında ithal edilen araç sayısına,
İlişkin soruları ve
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı (7/2503,2504)
26.- Mardin Milletvekili
Muharrem Doğan'ın, Sümer Holdingin özelleştirilmesi çalışmalarına ilişkin
Maliye Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif
Şener'in cevabı (7/2514)
27.- İzmir Milletvekili
Canan Arıtman'ın, THY Genel Müdürünün uygulamalarına ilişkin Maliye Bakanından
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Maliye Bakanı Vekili Abdüllatif
Şener'in cevabı (7/2515)
28.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut Değer'in, 1999-2004 yılları arasında üretilen veya ithal
edilen taşıt sayısına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un
cevabı (7/2525)
29.- İzmir Milletvekili
Erdal Karademir'in, Formüla-1 yarış pisti inşa edilmesine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/2526)
30.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce'nin, milletvekillerinin protokollerdeki yerlerine ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın cevabı (7/2531)
31.- Iğdır Milletvekili
Dursun Akdemir'in, Tekelin bir Alman firmasına tütün satışına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2539)
32.- İzmir Milletvekili
Muharrem Toprak'ın, çiftçilere yapılacak malî desteğe ilişkin sorusu ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/2544)
33.- Adana Milletvekili
N.Gaye Erbatur'un, SHÇEK'de çocuklara hizmet veren birimlerdeki personele
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güldal Akşit'in cevabı (7/2546)
34.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, çiftçilerin borçlarından kaynaklanan mağduriyetlerinin
giderilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün cevabı (7/2550)
35.- İstanbul
Milletvekili Bülent Tanla'nın, DİE tarafından yapılan mutluluk araştırması
sonuçlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/2566)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açılarak iki oturum yaptı.
Elektronik cihazla
yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı
anlaşıldığından;
25 Mayıs 2004 Salı günü
saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 15.27'de son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mevlüt Akgün |
|
Mehmet Daniş |
|
Karaman |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No. : 133
II. - GELEN KÂĞITLAR
21 Mayıs 2004 Cuma
Tasarılar
1.- Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı (1/815) (Adalet ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
13.5.2004)
2.- Kimberley Süreci Sertifika Sistemine Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/816) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.5.2004)
Teklifler
1.- Nevşehir Milletvekilleri
Osman Seyfi ve Mehmet Elkatmış'ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında
41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı
Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/288) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.5.2004)
2.- Nevşehir Milletvekili Rıdvan Köybaşı'nın; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/289)
(Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.2004)
Raporlar
1.- Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (1/806) (S. Sayısı: 454) (Dağıtma tarihi: 21.5.2004)
(GÜNDEME)
2.- Ziraat Odaları ve Ziraat Odaları Birliği Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu
(1/788) (S. Sayısı: 455) (Dağıtma tarihi: 21.5.2004) (GÜNDEME)
3.- Basın Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Adalet
Komisyonları Raporları (1/781) (S. Sayısı: 456) (Dağıtma tarihi: 21.5.2004)
(GÜNDEME)
No. : 134
24 Mayıs 2004 Pazartesi
Tasarı
1. - Millî Eğitim Temel
Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı (1/817) (Plan ve Bütçe ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.5.2004)
Teklif
1. - Eskişehir
Milletvekili Fahri Keskin ve 3 Milletvekilinin; Orman Kanununun Ek 8 inci
Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/290) (Tarım, Orman ve
Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.5.2004)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Mersin Milletvekili
Hüseyin GÜLER'in, Göksu Deltasına yapılacak olan Taşucu Tersanesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1113) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.5.2004)
2. - Hatay Milletvekili
Züheyir AMBER'in, son günlerde ekonomide yaşanan dalgalanmalara ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1114) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
3. - Balıkesir
Milletvekili Sedat PEKEL'in, jeotermal enerji kullanımına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1115) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.5.2004)
4. - Balıkesir
Milletvekili Sedat PEKEL'in, bazı ilaçlarla ilgili "biyoeşdeğerlilik
raporu" na ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1116)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
5. - Balıkesir
Milletvekili Sedat PEKEL'in, bir ilaçla ilgili iddialara ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1117) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
6. - Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, yurt dışındaki işçilerimizin yurda gelişlerinde
güvenliklerinin sağlanmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1118)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
7. - Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, İstanbul'daki bazı hastanelerde çalışan doktorların
ücretlerindeki eşitsizliğe ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1119)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2004)
8. - Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumuna ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1120) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2004)
9. - Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, kaymakam atamalarına ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1121) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2004)
10. - Ankara Milletvekili
Oya ARASLI'nın, basında yer alan bir habere ilişkin Millî Eğitim Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1122) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2004)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Yalova Milletvekili
Muharrem İNCE'nin, milletvekillerinin protokollerdeki yerlerine ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2531) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.4.2004)
2. - Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Bedelli askerliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2613) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.5.2004)
3. - İstanbul
Milletvekili Onur ÖYMEN'in, Batı Trakya Türklerinin sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2642) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
4. - İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, Bakırköy Sümerbank İşletmesinin satışına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2643) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.5.2004)
5. - Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, gösterimde olan yabancı bir sinema filmine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2644) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2004)
6. - İstanbul
Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, mahkûmlara yönelik sağlık hizmetlerine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2645) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.5.2004)
7. - Malatya Milletvekili
Muharrem KILIÇ'ın, yurt dışındaki vatandaşlarımızın boşanma işlemleriyle ilgili
sorunlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2646) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.5.2004)
8. - İstanbul
Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, kamu bankalarının özelleştirilmesi ile
ilgili danışman firmalarla anlaşma yapılıp yapılmadığına ilişkin Devlet
Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/2647) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.5.2004)
9. - Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Halk Bankasının ve Ziraat Bankasının takipteki alacaklarına
ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/2648)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
10. - Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, genetiği değiştirilmiş mısır ve soya fasulyesi
ithaline ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi
(7/2649) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2004)
11. - Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, genetiği değiştirilmiş mısır ve soya fasulyesinin
ithaline ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi
(7/2650) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2004)
12. - İzmir Milletvekili
Hakkı ÜLKÜ'nün, TPAO'nun yurtdışında yaptığı yatırımlara ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2651) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.5.2004)
13. - Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Eti Zeolit A.Ş.'nin kapatılmasıyla ilgili çalışmalara ve
yapılan atamaya ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2652) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
14. - Ardahan
Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Arpaçay ve Susuz ovalarının sulama projesine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2653)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
15. - Manisa Milletvekili
Nuri ÇİLİNGİR'in, SEAŞ Genel Müdürünün görevden alınmasına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2654) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.5.2004)
16. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, Seyhan Ovası sulama projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2655) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.5.2004)
17. - Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Ankara'da meydana gelen bir mahalle kavgasıyla ilgili
gelişmelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2656)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
18. - Kırklareli
Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, belediye başkanlarına yönelik zorunlu
eğitim uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2657)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
19. - Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, bazı polis karakollarında şiddet uygulandığı iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2658) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.5.2004)
20. - Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, bir emniyet müdürüyle ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2659) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
21. - Antalya
Milletvekili Tuncay ERCENK'in, bir filmle ilgili tanıtım eksikliği olup
olmadığına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2660)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
22. - Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa-İznik İlçesinde bulunan Beştaş Anıtının korunmasına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2661) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17.5.2004)
23. - Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa İlinin tanıtımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2662) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2004)
24. - Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, bazı ürünlerin ithalatında gümrük vergisi değişimi
yapılıp yapılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2663)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2004)
25. - İzmir Milletvekili
Canan ARITMAN'ın, RJ100 tipi uçakların tekrar sefere konulacağı iddiasına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2664) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.5.2004)
26. - İzmir Milletvekili
Enver ÖKTEM'in, sağlık meslek kuruluşlarının bakanlığa bağlanacağı iddiasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2665) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.5.2004)
27. - Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, genetiği değiştirilmiş ürünlerin ithalatına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2666) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.5.2004)
28. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, genetik olarak değiştirilmiş tarımsal ürünlerle ilgili
düzenlemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2667) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
29. - İzmir Milletvekili
Enver ÖKTEM'in, tarım üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2668) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
30. - Tekirdağ
Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, transgenik ürünlerle ilgili alınacak
tedbirlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2669)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2004)
31. - Sinop Milletvekili
Engin ALTAY'ın, fındık üretimiyle ilgili arazi tespit çalışmalarına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2670) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.5.2004)
32. - Diyarbakır
Milletvekili Mesut DEĞER'in, ithal edilen genetiği değiştirilmiş mısır ve soya
fasulyesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2671)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2004)
33. - Mersin Milletvekili
Hüseyin ÖZCAN'ın, Mersin-Tarsus İlçesinde yaşanan doğal afetten etkilenen
çiftçilerin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2672) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2004)
34. - Isparta
Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, Teşvik Yasasının uygulamasına ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2673) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.5.2004)
35. - İzmir Milletvekili
Hakkı ÜLKÜ'nün, Aliağa ve çevresinde kurulu tesislerin çevreye verdiği zarara
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2674) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.5.2004)
36. - Çanakkale
Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, özürlü kontenjanı uygulamasına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2675) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.5.2004)
37. - İzmir Milletvekili
Enver ÖKTEM'in, özürlü vatandaşların sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından
(Güldal AKŞİT) yazılı soru önergesi (7/2676) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.5.2004)
38. - Hatay Milletvekili
İnal BATU'nun, Romen vatandaşlarına vize uygulamasına ilişkin Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2677) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.5.2004)
39. - Adana Milletvekili
Kemal SAĞ'ın, Adana Fen Lisesinin fiziki şartlarının iyileştirilmesine ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2678) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.5.2004)
40. - Antalya
Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Korkuteli bölgesinde heyelan
nedeniyle oluşan hasara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2679) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2004)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. - Denizli Milletvekili
Mehmet U. NEŞŞAR'ın, sağlıkla ilgili harcamalara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2275)
2. - Yozgat Milletvekili
Emin KOÇ'un, bir şahısla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2291)
3. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir yabancı dergide yer alan manevi şahsiyetini
itham edici ifadeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2293)
4. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, KESKOMB'un verdiği bir gazete ilanına ilişkin Devlet
Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/2305)
5. - Ankara Milletvekili
İsmail DEĞERLİ'nin, Ankara Büyükşehir Belediyesinde usulsüzlük yapıldığı
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2318)
6. - Samsun Milletvekili
Musa UZUNKAYA'nın, Ziraat Bankası ve Halkbank yönetim kurulu üyelerinin
maaşlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER)
yazılı soru önergesi (7/2326)
7. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, bazı atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN)
yazılı soru önergesi (7/2333)
No. : 135
25 Mayıs 2004 Salı
Teklif
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 5
Milletvekilinin; Orman Kanununun İkinci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/291) (Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.5.2004)
Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi
1.- Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU, vergi kaçaklarındaki artışa ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesini 25.5.2004 tarihinde geri almıştır (7/2631)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- İstanbul Milletvekili
Bihlun TAMAYLIGİL ve 24 Milletvekilinin gençlerimizin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/191) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.5.2004)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, ortağı olduğu şirketler olup olmadığına ve bu şirketlerin vergi
durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2329)
2.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, Iğdır İli ve çevresindeki bazı yatırım projelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2334)
3.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, THY İtalya Milano Bürosu ve Kültür Turizm Ofisinin çalışanlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2335)
4.- Mersin Milletvekili
Mustafa ÖZYÜREK'in, EMASYA birliklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2336)
5.- Adana Milletvekili
Kemal SAĞ'ın, Ziraat Bankası ve Halk Bankası yönetim kurulu üyelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2337)
6.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, aday adayı olan Giresun Valisinin görevine tekrar başlatılıp
başlatılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2340)
7.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, üniversitelerin araştırma fonlarının serbest
bırakılmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif
ŞENER) yazılı soru önergesi (7/2347)
8.- Diyarbakır
Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, OHAL bölgesi dışına çıkartılan kamu
personeline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2356)
9.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, aday adayı olan Giresun Valisinin
görevine tekrar başlatılıp başlatılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2357)
10.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, polis emeklilerinin sorunlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2358)
11.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa-Büyükorhan-Derecik Köyünde bulunan tarihi kalıntılara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2360)
12.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Kemer karayolundaki yol genişletme
çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2361)
13.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, müze ve ören yerlerine girişlere ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2362)
14.- Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, bazı atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2379)
15.- Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, bazı şahısların atamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2381)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
25 Mayıs 2004 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN- Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 92 nci Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN- Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, don
olayının fındık mahsulüne verdiği zarar ve fındık üreticisinin mağduriyeti
konusunda, Giresun Milletvekili Sayın Ali Temür'e aittir.
Buyurun Sayın Temür.
Süreniz 5 dakika.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Ali Temür'ün, Karadeniz Bölgesinde
fındık üretimini etkileyen don olayı sonucunda üreticilerin zararının
boyutlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
ALİ TEMÜR (Giresun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; don olayının fındık mahsulüne verdiği
zararlar ve fındık üreticisinin mağduriyetiyle ilgili olarak söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisimizi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Temür, bir
dakikanızı rica ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
konuşmacıyı kürsüden takip etme imkânımız yok; değerli arkadaşlarımızın daha
sakin olmalarını ve konuşmacı değerli milletvekilimizi takip etmelerini rica
ediyorum.
Buyurun.
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Fındık, yaklaşık beşbin yıldır tanınıp bilinen bir üründür. Karadeniz
Bölgesinin iklim özellikleri fındık için en ideal ortamı oluşturur. Fındık
ağacı, kıyılardan en çok 30 kilometre içeride ve yüksekliği 750 ilâ 1 000
metreyi geçmeyen yerlerde ürün verir. Türkiye, yıllık dünya fındık üretiminin
yaklaşık yüzde 70'ini karşılamaktadır. Türk fındığı, kalite olarak
"Giresun" ve "levant" olmak üzere ikiye ayrılır. Giresun
kalite fındık, tadı ve içerdiği yağ oranıyla yeryüzünün en üstün fındığıdır.
Levant kalite fındık ise, daha az yağ içerir, Giresun dışındaki fındık
bölgelerinde yetişir.
Fındık tarımı, genellikle
küçük arazilerde ve aile işletmeciliği biçiminde yapılmaktadır. Türkiye'de
yaklaşık 600 000 hektar arazi üzerinde 400 000 kadar çiftçimizin fındık
üretimiyle uğraştığı bilinmektedir; bu ise, doğrudan ya da dolaylı olarak 8 000
000 insanı ilgilendirmektedir.
Fındık, kökleriyle
toprağımızı koruyan, meyvesiyle milyonlarca insanın geçimini sağlayan,
milyarlarca dolar döviz girdisiyle ülke ekonomisine katkı sağlayan önemli bir
üründür. Fındık ihracatından elde edilen gelir yıllara göre değişiklik
göstermekle birlikte, 700 000 000 dolar ile 1 000 000 000 dolar arasında
değişmektedir.
Nisan ayı, fındık için
önem arz eden bir aydır; çünkü, nisan ayında fındık dalları yeşermeye, bahçeler
yemyeşil örtüye bürünmeye ve fındık çotanakları oluşmaya başlar; ancak, bu
yılın nisan ayı, fındık mahsulü için, don olayı nedeniyle, sıkıntılı bir ay
olmuştur. Nisan ayının ilk günlerinde meydana gelen don olayı, fındık mahsulünü
etkilemiş ve büyük zarar vermiştir. Fındık üretiminin yapıldığı yerlerin ziraat
odaları, tarım il müdürlükleri, Fiskobirlik ve Fındık Araştırma Enstitüsü,
olumsuz hava koşulları neticesinde meydana gelen don olayının fındık mahsulüne
verdiği zararların hangi boyutlarda olduğunu araştırmışlardır. Sonuca göre, 4
Nisan 2004 günü - 2 ile - 6 derece arasında yaşanan don olayı, Giresun ve Ordu
İllerimizde fındığa, ortalama olarak, yüksek kesimlerde yüzde 90, orta
kesimlerde yüzde 70, sahil kesimlerde yüzde 40 oranında zarar vermiş ve ürün
kaybına neden olmuştur; bu kayıp sadece 2004 yılını da içermemektedir. Söz
konusu kurumların araştırmaları,
2005-2006 yılı fındık
mahsulü için de, yükseklerde yüzde 50-60, orta kesimlerde yüzde 30-40 ve
sahil kesimlerinde yüzde 15 ile 25 arasında ürün kaybına neden olacağını ifade
etmektedir.
Fındık üretimiyle uğraşan
400 000 ailemizin büyük bölümü, don olayının fındığa verdiği zarardan
etkilenmiş durumdadır. Geçimlerini tamamen fındıktan sağlayan halkımız
umutsuzluğa düşmüştür; zira, fındık, onların, umutlarını ve hayallerini gerçeğe
dönüştürdükleri tek gelir kaynağıdır. Vatandaşlarımız, nişan, sünnet, nikâh ve
düğün gibi merasimlerini bile fındığa göre organize ederler. Ekonomik hayat,
büyük oranda, fındıktan elde edilen gelirle yürütülmektedir. Halkımızın tek
geçim kaynağı olan fındığın don olayından zarar görmesi ve bu zararın gelecek
yıllardaki ürünü de etkileyecek oranda olması, geçimlerini fındıktan sağlayan
vatandaşımızda büyük bir çöküntüye neden olmuştur. Özellikle Giresun ve Ordu
İllerimizin ekonomik canlılığının temel değeri fındıktır. Zararın büyük
boyutlarda olması, illerimizdeki ticarî hayatı da yakından etkileyecektir;
ayrıca, geçim kaygısı içindeki vatandaşlarımızı göçe zorlayacağı gibi, büyük
şehirlere göçün hızlanacağı tahmin edilmektedir.
Devletimiz ve
hükümetimiz, her zaman, zarara uğrayan mağdur vatandaşlarımızın yanında
olmuştur, onların yaralarını sarmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
efendim.
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Fındık üreticisi, devletinin şefkatli elini üzerinde görmek istemektedir; bu
istek, fındık üreticisinin en doğal hakkıdır.
Üreticilerimizin
yaralarını sarmak için şunlar yapılabilir:
Mağdur durumdaki fındık
üreticilerimizin bankalara, kooperatiflere olan borçları ile SSK ve Bağ-Kur
prim ödemelerinin faizsiz olarak ertelenmesi.
Doğrudan gelir desteği
kapsamında, çiftçilerimize dekar başına ödenen 16 000 000 Türk Lirasının ikinci
taksiti olan 8 000 000 Türk Lirasının fındık üreticisine öncelikle ödenmesi.
2004 yılı doğrudan gelir
desteği miktarının makul ölçülerde artırılarak, birinci taksitinin eylül ayında
ödenmesi.
Yine, mağdur olan
üreticilerimize, fındık üretici belgesi karşılığında ek bir ödemenin
yapılabilmesi amacıyla gerekli çalışmanın yapılması.
Fındık ürünü dışında,
ekonomik gelir sağlayacak yardımcı ürünlerin yetiştirilebilmesi amacıyla, düşük
oranlı, uzun vadeli kredi imkânlarının sağlanması.
Bu çalışmaların, mağdur
olan fındık üreticimizi bir nebze rahatlatacağı ve üzüntülerini umuda
dönüştüreceği kanaatindeyim.
Sözlerimin sonunda,
fındık üreticilerimizin üzüntülerini paylaştığımı belirtiyor, hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Temür.
Sayın Bakanımız cevap
verecek; ancak, ikinci konuşmacı da aynı konuya değineceğinden, Sayın
Tandoğdu'nun konuşmasından sonra Sayın Bakana söz vereceğim.
İkinci söz isteği, yine,
Karadeniz Bölgesinde fındık mahsullerinde meydana gelen don ve zarar sebebiyle,
Ordu Milletvekili Sayın İdris Sami Tandoğdu'ya aittir.
Buyurun Sayın Tandoğdu.
Süreniz 5 dakika.
2.- Ordu Milletvekili İ. Sami Tandoğdu'nun, Karadeniz
Bölgesinde fındık üretimini etkileyen don olayı sonucunda üreticilerin
zararının boyutlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Karadeniz Bölgesinde, 4-5
Nisan 2004 tarihlerinde hava sıcaklığının - 6 ve - 8 dereceye düşmesi sonucu
don olayı meydana gelmiş, fındık başta olmak üzere, tüm ürün veren ağaçlar
zarar görmüştür. Bu zararla ilgili, gündemdışı söz almış bulunmaktayım.
Yalnız, Giresun
Milletvekili sayın arkadaşıma şunu belirteyim: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu,
bizi, 7 milletvekili arkadaşımızla beraber bölgede incelemeye gönderdiğinde,
Samsun'dan Trabzon'a kadar, ilçe ilçe, belde belde, köy köy, mahalle mahalle,
fındıkta meydana gelmiş olan hasarı tespit ederken, onların da yanımızda
olmalarını isterdim, onların da bu tespitlerde bize yardımcı olmalarını
isterdim; ama, bundan sonra -fındık, hakikaten Karadeniz için çok önemli bir
konu, tek geçim kaynağı- bu beraberliğimizi, oralarda sizlerle yaşamak isterim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; fındık, Karadeniz Bölgesi ekonomisinde en önemli
üründür. Dünya fındık ihtiyacının yüzde 75'ini Karadeniz fındığı
karşılamaktadır; ülkemize de, yılda 1 milyar dolar gelir sağlamaktadır. Geçmiş
tarihimize baktığımızda, Osmanlı'dan kalan Düyun-i Umumiye borcumuzu da, yapmış
olduğumuz fındık ihracatının geliriyle ödediğimizi görürüz. Ülkemizde, böyle
bereketli bir ikinci ürün yoktur. O nedenle, fındık, millî bir ürün olarak
ödüllendirilmeli, üreticileri ve ihracatı da millîleştirilmelidir.
Maalesef, don olayı,
Karadenizlileri ve bilhassa Orduluları ekonomik, psikolojik bunalıma ve çıkmaza
sokmuştur. Fındık hasarının, sahil kesiminde, yani, düz alanda yüzde 30'larda
olduğunu; daha üst seviyelerde, orta kesimde, rakımın 500'lere vardığı yerlerde
yüzde 60'ın üzerinde olduğunu; rakımın 700'e vardığı yerlerde yüzde 90'lara,
yüzde 100'lere vardığını, bilirkişilerle beraber müşahede ettik ve inceledik.
Bu olaylar, nisan ve mayıs ayı itibariyledir; esas önemli hasar, haziran ayında
sıcağın başlamasıyla, yeni tomurcuklanmış, yeni oluşmuş olan fındığın o sıcak
karşısında dökülmesiyle de -ürünün yüzde 15, yüzde 20 fire vereceğini
görüyoruz- hasar oranı artacaktır. Neticede, 1 ton fındık alınan bahçeden 100
kilogram fındık alınma imkânı var; yani bilinen tabiriyle, 100 çuval fındık
alacağı bir yerden bu sene 1 çuval fındık alacak benim müstahsilim, benim
köylüm, benim işçim, benim fındık üreticim. Fındık, Ordu İlinin tek geçim kaynağı
olup, aynı zamanda yaşam biçimini de belirleyen, düzenleyen bir millî üründür;
düğünler, sünnetler, okullar, inşaatlar, kışlık yakacaklar, seyahatler ve
tatiller hep fındığa bağlıdır. 2004 yılında çerezlik fındık yok, çerezlik yok.
Benim Ordumun ve 18 ilçesinin yiyeceği içeceği ne olacak, çok merak etmekteyim.
Göç veren bu bölgede,
göçte bulunan hemşerilerimin gönderdiği paralarla geçimini sağlamakta olan o
hemşerilerim zor durumda kalacak; çünkü, maalesef geçmişten beri gelen
işsizliğin arttığı bu günlerde, bu yıllarda kendi geçim derdine düşen o
hemşerilerimizden de o bölgeye para gelemeyecek. Acaba benim Karadenizlim;
Ordulum, Giresunlum, Trabzonlum, Termelim, Çarşambalım, Kumrulum, Korganlım,
Fatsalım, Ünyelim ne yiyecek; bunun düşüncesi, benim kalbime, yüreğime kadar
vurdu ve en sonunda beni kalp hastası yaptı.
2004 yılı fındığı yok.
Sorun yalnız bununla kalmıyor, devam ediyor; 2005-2006'da da, bu hasarın
meydana getirmiş olduğu durumdan dolayı fındık yine yok.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, gelin, bu millî ürüne ve bu Karadenizlilere sahip çıkalım; bu
olayı, bölgesel doğal afet olarak değerlendirelim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim,
mikrofonu açıyorum; toparlayın.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.
Tarım il ve ilçe
müdürleri, ziraat odaları temsilcileri, Fiskobirlik yöneticileri, esnaf
örgütleri, köy muhtarları ve fındık üreticileri gibi, ben de, bölgenin
sosyoekonomik kurtuluşunun, burasının afet bölgesi ilanıyla olacağına inanıyorum;
başka çıkış yolu yoktur.
Tarım Bakanı Sayın Sami
Güçlü'ye, bana ve arkadaşlarıma gösterdiği katkılarından dolayı, fikirlerimizi
paylaşmasından dolayı ayrıca çok teşekkür ediyorum. Konunun Bakanlar Kuruluna
getirilerek, burasının, doğal afet bölgesi ilan edilmesini kendilerinden ve
bakanlardan bekliyoruz.
Sayın milletvekilleri,
hükümetin, bu coğrafî yörede Cenabı Allah'ın meydana getirdiği doğal afete
karşı duyarsız ve suskunluk içerisinde kalmaması, millî üreticinin durumunu
görmezden gelmemesi gerekir. Cumhuriyet Halk Partisinin oluşturduğu 7 kişilik
fındık komisyonu üyelerinin ve bilhassa benim, Sayın Başbakandan ve bakanlardan
ricamız çok büyüktür. Bu rica, bölge halkının isteğidir; burasının, afet
bölgesi kapsamına sokulmasını, onlar adına istiyoruz ve ayrıca, acilen de acil
eylem planı içerisine sokulması dileğimle şu tedbirlerin alınmasını istiyorum:
1- 2003 yılı doğrudan
gelir desteği ödemelerinin acilen ve hemen tamamlanmasını ve hatta 2004 yılı
doğrudan gelir desteği ödemelerinin bir kısmının da bu yıl içinde yapılmasını;
2- Zarar gören millî
üreticinin Ziraat Bankası ve tarım kredi borçlarının ve de Bağ-Kur ve SSK
primlerinin iki yıl faizsiz olarak ertelenmesini;
3- Zarar gören millî
üreticiye, fındık üreticisi belgesi karşılığı, dönüm başına 200 000 000 lira
ödeme yapılmasını;
4- Fındık ihracatından,
on onbeş yıldan bugüne dek kesilen fon birikiminin, mağdur olan bu üreticiye
ödenmesini;
5- En önemlisi,
Cumhuriyet Halk Partisinin eskiden beri savunduğu tarım sigortası yasasının
acilen çıkarılmasını ve primlerinin de üç yıl devlet tarafından ödenmesini;
Bekliyorum.
Bu taleplerimin, tüm
Karadenizlilerin, millî fındık üreticilerinin sesi olduğunu bilmenizi istiyor,
değerlendirmesini en iyi şekilde yapmanızı bekliyor, hepinize saygılar ve
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tandoğdu.
Sayın milletvekilleri,
Tarım Bakanımız Sayın Prof. Sami Güçlü Hükümet adına cevap verecektir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Giresun
Milletvekilimiz Sayın Ali Temür ve Ordu Milletvekilimiz Sayın İdris Sami Tandoğdu'nun
gündemdışı konuşmalarına cevap vermek üzere söz aldım. Her iki konuşmacımız da,
Karadeniz Bölgesinde meydana gelen afetle ilgili düşüncelerini dile getirdiler;
ben, hadiseyi biraz daha genellemek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz, kuraklık, don, sel ve dolu zararı gibi doğal afetlere
daima açık olan ve bu afetlerin sık sık vuku bulduğu bir coğrafyada yer
almaktadır. Nitekim, 2002 yılında 37 ilimizde, 2003 yılında ise 38 ilimizde
tabiî afet yaşanmıştır. Oluşan bu afetler dolayısıyla çiftçilerimiz önemli
ekonomik kayıplarla karşı karşıya kalmaktadır. Devlet tarafından gerekli
yardımlar sağlanamadığı takdirde, çiftçilerimiz tarımsal üretimini sürdürmekte
zorluk çekmektedirler.
Üzülerek ifade etmeliyim
ki, bu yıl da, birçok ilimizde tarımsal üretim, don, sel, fırtına gibi olumsuz
iklim koşullarından etkilenmiş, 2004 yılının ilk dört ayında 51 ilimizde tabiî
afet yaşanmıştır. Zarar gören il ve ilçelerde komisyonlar kurulmuş ve hasar
tespit çalışmaları sürmektedir. Bu 51 ilimizden, bugüne kadar 13 ilimizle
ilgili kesin hasar sonuçları bize intikal etmiştir.
Bu yıl, Karadeniz
Bölgemizde önemli fındık üreticisi illerimiz olan Giresun, Ordu ve Trabzon'da,
3-5 Nisan tarihlerinde, çok sık rastlanılmayan bir afeti maalesef yaşadık. Bu
illerimizde meydana gelen don zararından, yapılan ön hasar tespit çalışmalarına
göre, Giresun İlinde 10 ilçede 525 köyde 53 000 çiftçimiz, yüzde 40 ile yüzde
90 arasında zarar gördü. Sahil kesiminde zarar görenlerin oranı ise, yüzde 40
ile yüzde 55 arasındadır. Orta kesimde zarar görenlerin oranı yüzde 60 ile
yüzde 80, yüksek kesimlerde zarar görenlerin oranı ise yüzde 80 ile yüzde 90
arasındadır.
Ordu İlinde ise, 19
ilçede 665 köyde 90 000 çiftçimize ait yaklaşık 2 000 000 dekar alanda, yüzde
20 ile yüzde 95 arasında zarar tespit edildi.
Trabzon İlinde, yine 19
ilçemizde 479 köyde 54 000 çitçimize ait yaklaşık 572 000 dekar fındık
alanında, yüzde 5 ile yüzde 95 arasında zarar belirlendi. Bu illerimizde
yaşanan don olayından, toplam 3 400 000 dekar fındık alanı, değişen oranlarda
zarar gördü. Afetten ötürü, yaklaşık 190 000 çiftçimiz ise mağdur durumda
kaldı.
Batı Karadeniz
Bölgesindeki fındık alanlarında ise don zararının fazla olmadığını, sadece
Düzce Ovasındaki bazı alanlarda yüzde 5 ilâ yüzde 10 oranında bir zararın söz
konusu olduğunu tespit ettik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün itibariyle doğal afetlere maruz kalan üreticilerimize
yardım edilmesi amacıyla yürürlükte bulunan yasalar, bütçeden yeterli kaynak
ayrılamadığı için etkili olamamaktadır. 2002 yılı başına kadar, ülkemizde doğal
afetlere maruz kalan üreticilere yardım yapılmasını sağlayan iki yasa mevcuttu.
Bunlardan birincisi, 1948 yılında yürürlüğe giren Muhtaç Çiftçilere Ödünç
Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanundu. Bu kanun çerçevesinde, kuraklık, don, sel,
yangın ve benzeri afetlerden mahsulü zarara uğrayıp tohumluğu kalmamış ve kredi
kuruluşlarından da tohum kredisi alamayacak halde bulunan üreticilere gerekli
yardım yapılmaktaydı. 5254 sayılı bu
Kanun, 3 Mart 2001 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan yeni bir kanunla - Bazı
Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanunla- 1 Ocak 2002 tarihi itibariyle yürürlükten
kaldırıldı.
Doğal afetlere maruz
kalan üreticilere yardım sağlayan bir diğer kanun ise, 1977 yılında yürürlüğe
giren 2090 sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar
Hakkında Kanundu. 2090 Sayılı Kanun kapsamında, tarımsal varlıkları doğal afet
nedeniyle en az yüzde 40 oranında zarar gören ve zararlarını diğer gelirleriyle
karşılayamayacak olan çiftçilere yardım yapılması öngörülmekteydi. 2090 sayılı
Kanun yürürlükte olmasına rağmen, bu kanunun fonla ilgili maddeleri yürürlükten
kaldırıldığı ve bütçeden yeterli kaynak ayrılmadığı için, 1 Ocak 2002
tarihinden itibaren doğal afete maruz kalan üreticilere aynî veya nakdî olarak
ihtiyaç duyulan yardım yapılamamaktadır. Bunun sonucu olarak, 2001 yılından
itibaren, 2004 yılının nisan ayı sonuna kadar olan dönem içerisinde, bitkisel
üretim ve hayvancılıkla ilgili alanlarda, tabiî afetlerden dolayı zarar gören
çiftçilerimizin toplam zararları 268 trilyon liraya ulaşmış olup, bunun belli
bir oranda çiftçilere intikal ettirilmesi esasına göre, 2090 sayılı Kanuna
göre, çiftçilere ödenmesi gereken bedel 133,1 trilyon liradır. Yani, bugün,
kanuna göre, çiftçilerimize 2001'den itibaren ödememiz gereken miktar böyle bir
noktaya kadar ulaşmıştır; ama, fiilen ödenen bir rakam söz konusu değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Karadeniz Bölgesindeki fındık üretimi yapılan illerimizde
meydana gelen don zararından dolayı çiftçilerimizin gelir kayıplarının
azaltılması veya zararın bir kısmının telafi edilmesi için hasar tespit
çalışmaları sürmektedir. Üç ilimizdeki tarım il müdürlüklerimizden aldığımız
ilk raporlar, biraz önce aktardığım bilgileri ihtiva etmektedir.
Bu arada, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun, 7 milletvekiliyle, bölgede meydana gelen zararı incelemek ve
sonunda bir rapor haline getirerek bunu hükümete sunmak üzere yaptığı
çalışmalar sonuçlanmış, nitekim, 18 Mayıs 2004 tarihinde, Bakanlığımıza
gelerek, bana, bu raporun bir suretini, Sayın Gürol Engin Hocamızın
başkanlığındaki bir heyet takdim etmiştir. Kendileriyle, hadiselerin tahlilinde
büyük ölçüde mutabık kaldık. Kendileri biraz önce önerilerini dile getirdiler;
ben de, bu önerilerinin gerçekçi olduğunu ve bununla ilgili olarak üzerimize
düşen görevi yapmaya çalışacağımızı ifade ettim. Özellikle birkaç konuda
verecekleri ve verdikleri destek için kendilerine teşekkür ediyorum; biraz
sonra ona değineceğim.
Mevcut imkânlar
çerçevesinde, çiftçilerimizin zararının tam olarak karşılanabilmesi mümkün
değildir. Diğer ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de, doğal afetler nedeniyle
oluşacak zararların telafisi için en etkili yol, tarım sigortaları
uygulamasıdır. Bu nedenle, hükümet programımızda yer alan tarım sigortaları
hakkında kanun, en kısa sürede, devlet destekli olarak yürürlüğe konulacak ve
ülkede oluşan bu boşluğun doldurulması sağlanacaktır.
Bu konudaki
çalışmalarımız, Bakanlığımızın da katılımıyla Hazine Müsteşarlığı
koordinatörlüğünde tamamlanmış olup, taslak, 29 Nisan 2004 tarihinde
Başbakanlığa intikal etmiştir. Söz konusu yasa tasarısı üzerinde, Kanunlar
Kararlar Genel Müdürlüğümüz bünyesinde çalışmalar sürdürülmektedir. Bu
tamamlandıktan sonra, yasa tasarısı Meclisimize intikal edecektir. Böylece, bu
yasa çıkarılırken, tamamıyla siyasî mülahazalardan uzak bir şekilde
değerlendirilmesi gerektiğine, çiftçilerimizin menfaatına olan bu düzenlemenin,
İktidar ile Muhalefetin bir görüşbirliği içerisinde gerçekleştirileceğine
inanıyorum.
Önümüzdeki hafta, tabiî
afetlerden zarar gören çiftçilerimizin durumlarıyla ilgili Bakanlar Kuruluna
bilgi sunacağım; 2001 yılından itibaren oluşan zararlar, çiftçilere yapılan
ödemeler, tarım ürünleri sigortası yasası çıkıncaya kadar alınacak tedbirler
hususunda önerilerimizi ileteceğim. Biraz önce konuşan Giresun Milletvekili
Sayın Ali Temür Beyin ve daha sonra söz alan Sayın İdris Sami Tandoğdu'nun
ifadelerinde belirttikleri hususları ben de burada gündeme getireceğim. Bu
öneriler, doğrudan gelir ve prim ödemelerinde öncelik, bazı illerin afet
kapsamına alınması ve bu bölgelerde kredi ve faiz ödemelerinin, SSK ve Bağ-Kur
primi ödemelerinin daha uzun bir vadeye yayılması gibi unsurları ihtiva
edecektir.
Dolayısıyla, ben, bu
bilgileri sunduktan sonra, don ve diğer tabiî afetlere maruz kalan
üreticilerimize, tekrar, geçmiş olsun diyorum, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana
teşekkür ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı üçüncü söz isteği, Türkiye - Filistin Parlamentolararası Dostluk Grubu
olarak Filistin'e yaptıkları ziyaret ve temaslar konusunda, Manisa Milletvekili
Sayın Hüseyin Tanrıverdi'ye aittir.
Buyurun Sayın Tanrıverdi.
3.- Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi'nin,
Türkiye-Filistin Parlamentolararası Dostluk Grubu olarak Filistin'e yaptıkları
ziyaret ve temaslarla ilgili izlenimlerine ilişkin gündemdışı konuşması
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye - Filistin
Parlamentolararası Dostluk Grubu olarak, 19 - 23 Mayıs 2004 tarihleri arasında
Filistin'e yaptığımız tarihî ziyaretle ilgili olarak, bugünkü gündemi de
yakından ilgilendiren ve orada bulunduğumuz temasları, yaptığımız incelemeleri
sizlerle paylaşmak için gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan
önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Ortadoğu sorununun dünya gündemine taşındığı şu günlerde, daha iki gün önce,
büyük bir yıkımın, insanlıkdışı uygulamaların yaşandığı, insanlığın ayaklar
altına alındığı Filistin topraklarından ayağının tozuyla gelmiş bir arkadaşınız
olarak huzurlarınızdayım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinde ilk defa kurulan Türkiye-Filistin Parlamentolararası Dostluk Grubu
olarak aldığımız davet üzerine, ben ve beraberimdeki 6 milletvekili arkadaşımla
(Fatma Şahin, Mahmut Göksu, Tevfik Akbak, Mustafa Eyiceoğlu, Halil İbrahim
Yılmaz ve Cumhuriyet Halk Partisinden Şevket Gürsoy) birlikte, işgal altındaki
Filistin topraklarındaydık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tek kelimeyle ifade edecek olursak, orada gerçek bir insanlık
trajedisi yaşanmaktadır. İnsanlar katlediliyor, ana ve babalar evlatlarını
kaybediyor; kadınlar dul, çocuklar öksüz ve yetim kalıyorlar. Çocuklar
öldürülüyor, acımasızca sakat bırakılıyor. İnsanların evleri başlarına
yıkılıyor, toprakları yakılıyor, talan ediliyor.
Değerli milletvekilleri,
sizlere, mazlum ve mağdur insanların selamlarıyla birlikte, gözyaşlarını da
getirdik; ağlayan anaların, kolları kanatları kırılmış, sakat bırakılmış
çocukların, masum ve savunmasız insanların feryatlarını getirdik.
Değerli milletvekilleri,
Filistin'de bulunduğumuz süre içinde, Filistin Devlet Başkanı Sayın Yaser
Arafat'la, halen harap haldeki karargâhında birbuçuk saat yüz yüze görüştük.
Sayın Arafat'tan başka, Filistin Ulusal Yasama Meclisi Başkanvekili, Dışişleri
Bakanı Yardımcısı, belediye başkanları ve sivil toplum örgütlerinin
temsilcileriyle, bizleri, yani Türk insanını görünce, âdeta bir kurtarıcı
görmüş gibi sevinen, güçlü Osmanlı'yı hatırlayan Filistin Halkıyla bir arada
olduk.
Bizler, Filistin'e
geçtiğimiz ilk nokta olan Ramallah'a
varır varmaz kendimizi çatışmanın içinde bulduk. Bir yanda, her zaman
ekranlarda izlediğimiz gibi, son teknolojiyle donatılmış, çelik yelekli,
miğferli, tam teçhizatlı ve son model silahlara sahip İsrail'in ölüm
makineleri; diğer yanda ise, sokaklarda bulabildikleri taşlarla onlara karşı
koymaya çalışan, direniş gösteren Filistinli çocuklar gördük.
Öncelikle şunu belirteyim
ki, Türk Parlamentosu üyesi olarak orada bulunduğumuzu öğrenen Filistin Halkı,
bizi, bağrına basmıştır; herkeste buruk bir sevinç yaşanmıştır. Ziyaretimizin
üçüncü günü, yani, 21 Mayıs 2004 Cuma günü, Filistinli Bakan Sayın Salim Tamari
bizleri Betlehem'de karşıladığında aynen şu ifadeleri kullanmıştır:
"Osmanlı yönetimi bize değer veriyordu ve Filistin, Osmanlı için çok
önemliydi. Buna karşın, biz, Osmanlı Türkünün kıymetini anlamadık ve ona ihanet
ettik. Bu ihanetin bedelini çok ağır ödedik ve halen ödüyoruz. Artık çok geç ve
telafisi mümkün değil; ama, geçmişi unutarak, bir şekilde, bir yerlerden
yeniden başlamak istiyoruz. O an, işte bu andır. Sizlerin ziyareti, hâlâ bizim
dostumuz olduğunuzu göstermektedir. Bize yardım edin ve yeni bir sayfa
açalım."
Bu ifadelerin aynısını ve
benzerlerini, orada karşılaştığımız, bir araya geldiğimiz birçok Filistinli
yetkili ve halk da ifade etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Tanrıverdi, lütfen, konuşmanızı tamamlayın efendim.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, Filistin Parlamentosu, İsrail'in
uyguladığı politikalar sonucu toplanamamaktadır, Filistin Meclisini oluşturan
parlamenterler bir araya gelememektedir. Şu an 2 milletvekili hapistedir.
İnsanların bir bölgeden bir bölgeye geçişi engellenmektedir. Filistin'de,
Ramallah ve Gazze olmak üzere, iki yerde toplanabilen Filistin Meclisi, ancak
telekonferansla birbirleriyle bağlantı kurabilmektedir. Filistin Halkının
oylarıyla seçilmiş Filistin Meclisi üyesi 2 milletvekilinin hapiste olması,
oradaki halkı derinden üzmektedir. Bu, son derece acı veren bir gelişmedir.
Düşünün ki, bir parlamenter, halkından aldığı yetkiyi, bir başka milletin
esareti altında kullanamamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
İsrail, uluslararası toplumun itidal çağrılarına, Birleşmiş Milletlerin aldığı
kınama kararına ve "saldırılara dur" uyarılarına rağmen, şiddetini
artırarak, saldırılara, umursamaz bir şekilde devam etmektedir, zulmüne devam
etmektedir. Bu umursamaz tavır, tüm barış çabalarının İsrail tarafından
baltalandığını açıkça ortaya koymaktadır. İsrail'in dünya kamuoyuna yaptığı
cilalı ve süslü barış çağrıları, sadece dünya kamuoyunu oyalamaya ve vakit
geçirmeye yöneliktir. Bir yandan Ağlama Duvarına giderek Allah'tan günahlarının
affını isteyen İsrail, öbür taraftan, dünyada tüm duvarların yıkıldığı bir
çağda, Filistin'de, âdeta insanlık vicdanına utanç duvarı örmektedir. Bu çelişki,
İsrail'in gerçek niyetini açıkça ortaya koymaktadır; çünkü, orada yaşananlar,
gerçekten elem ve ıstırap vericidir. Orada yaşananları kelimelerle ifade etmek
gerçekten zor. Bu ve bunun zorluğunu burada bir kez daha yaşıyorum.
Değerli milletvekilleri,
orada, durum, her geçen gün biraz daha kötüye gitmektedir. Bu kaygı verici
gelişmeler devam ederse, sadece Filistin toprakları değil, yakın bir zamanda
tüm Ortadoğu ve dünya barışı büyük yara alacaktır. Medeniyetlerin buluştuğu
ortak nokta olan Ortadoğu'da medeniyetler çatışması kaçınılmaz bir hale
gelmektedir. Bu açıdan, uluslararası toplum, acilen müdahale etmelidir;
Birleşmiş Milletler, hemen, Barış Gücünü oraya göndermelidir.
Değerli milletvekilleri,
Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat'la yaptığımız görüşmede, Sayın Arafat,
açıkça, Türkiye'den acil yardım talebinde bulunmaktadır. Arafat, Türkiye'nin,
tarihî misyonu ve kökleri itibariyle, uluslararası kamuoyunu harekete
geçirebilecek güçte bir ülke olduğunun altını çizerek "Türkiye, Birleşmiş
Milletler Barış Gücünün Filistin'e getirilmesinde başrol oynamalıdır; bu tarihî
görev, bölgede uzun yıllar kalmış ve adaletle hükmetmiş bir milletin varisleri
olarak sizlere düşmektedir; çünkü, Kudüs sizindir; Beytül Makdis'e, El Kudüs
adını siz verdiniz; orası sizindir, ancak siz koruyabilirsiniz" demiştir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye, İsrail-Filistin sorununun çözümüne katkıda bulunabilir; hele hele,
konuya yakın ilgi duyan 59 uncu hükümetimizin yapacağı katkılar, geçmişten çok
daha fazla olacaktır; çünkü, ABD'nin ve diğer ülkelerin arabuluculuk fonksiyonu
sınırlıdır. Kaldı ki, hem İsrail nezdinde hem de Filistin nezdinde, Türkiye
güvenilir bir ülkedir. Bu konuda, hem Filistin tarafı hem de İsrail tarafı,
Türkiye'den gelecek arabuluculuk rolüne soğuk bakmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ziyaretimiz sırasında, Filistinlilerin bize ifade ettikleri
Türkiye'den beklentileri şunlardır:
Akan kanın acilen
durdurulması.
Filistin'e, barış gücü
veya gözlemci statüsünde Türk askeri gönderilmesi.
İsrail'e, uluslararası
toplumla birlikte, caydırıcı yaptırımların uygulanması.
Arafat'ın, tecrit
konusundan kurtarılması için Türkiye'nin devreye girmesi.
Filistin'e, acil gıda,
ilaç, eğitim ve temel ihtiyaç maddeleri yardımının yapılması.
İşgal altındaki Filistin
topraklarında yeni yerleşim birimlerinin inşaının hemen durdurulması.
Değerli milletvekilleri,
daha önce de vurguladığım gibi, İsrail ile Filistin sorununun çözümünde Türkiye
olarak çok şey yapabiliriz. Aslında, bu konuda hatırı sayılır imkânlarımız ve
önemli bir potansiyelimiz mevcuttur. Bunun için, uluslararası toplum duyarlı
olmaya çağrılarak, İsrail'i insanlıkdışı politikalardan vazgeçirmeye yönelik
daha sert ve caydırıcı yaptırımlar uygulanabilir; İsrail'le, gerek diplomatik
gerekse ekonomik ve siyasî ilişkilerimiz gözden geçirilerek, bir baskı unsuru
oluşturulabilir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; savaştan asla kimse kazançlı çıkmaz; çünkü, birisi yener,
diğeri yenilir; ancak, insanlık, her zaman kaybeden taraftır; bugün de insanlık
kaybetmektedir. İnsanlığın bu kaybının daha fazla artmaması için, başta
gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm dünyanın barışa katkı yapmasını istiyoruz.
Son günlerde artan zulüm
karşısında, İsrailliler -150 000-200 000 kişi- sokaklarda toplanıp mitingler
yapmakta, İsrail'in bu acımasız zulmüne İsrailliler karşı durmaktadır. Ayrıca,
geçtiğimiz gün, İsrail Adalet Bakanının açıklamalarını dinlediniz. Adalet
Bakanı Sayın Yosef Lapid şunu söylüyordu: "Yıkılmış evlerin enkazında ilaç
arayan yaşlı kadını görünce, İkinci Dünya Savaşındaki Nazi saldırılarına maruz
kalan babaannemi hatırladım." Oradaki zulmün, oradaki işkencenin, orada
yapılan saldırının dozajının ne olduğunu, sanıyorum, İsrail Adalet Bakanının bu
sözleri gayet açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Orada, gerçekten, tanklar,
önüne geleni eziyor, binaları yıkıyor, ağaçları kökünden parçalıyor, bütün
arazileri talan ediyor. Çoluk çocuk demiyor... 3 yaşındaki bir çocuğun kafasına
kurşun sıkmanın neyle bağdaştırılacağını sizlerin takdirine bırakıyorum. Bu ne
kindir, bu ne cinayettir, bu ne zulümdür!.. Bir an önce bu akan kanın durdurulması
için tüm dünya ülkelerine Sayın Başbakanımızın yaptığı çağrı orada büyük bir
yankı bulmuştur. Dünya kamuoyundaki ilgililer, inşallah, bu sese kulak vererek
bir an önce harekete geçerler.
Ben, sözlerimi burada
noktalarken, hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum ve Sayın Başkanıma, bu
önemli konuda bana vakit tanıdığı için özel teşekkürlerimi ifade ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Tanrıverdi.
Hükümet adına?..
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Biraz sonra konuşacağız...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının 2 adet tezkeresi vardır; bunları ayrı ayrı okutup,
bilgilerinize sunacağım.
Sayın milletvekilleri,
okunacak tezkereler hacimlidir; o bakımdan, Sayın Kâtip Üyenin sunuşları
oturduğu yerden okuması hususunu oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birinci tezkereyi
okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık hakkındaki dosyaya ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/567)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Çay İşletmeleri Genel
Müdürlüğünü zarara uğrattığı iddiasıyla Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık hakkında
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı müfettişleri tarafından düzenlenen 10.11.2003
tarih ve 003/17 sayılı rapor ile Başbakanlık müfettişlerinin 16.1.2004 tarih ve
37/04-05 sayılı değerlendirme yazısı Anayasanın 100 üncü maddesine göre gereği
yapılmak üzere Başbakanlıkça Başkanlığımıza intikal ettirilmiştir.
Bilindiği gibi,
Anayasanın 100 üncü maddesine göre Meclis soruşturması açılması, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda birinin (55 üye) vereceği önergeyle
istenebilmektedir.
Böyle bir önerge olmadan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının söz konusu dosyayla ilgili olarak
Meclis soruşturmasına ilişkin bir işlemi resen yürütmesi mümkün
bulunmadığından, daha önce yapılan uygulamalar doğrultusunda, konunun Genel
Kurulun bilgisine sunulması ve anılan dosyanın milletvekillerinin tetkik ve
takdirlerine açılması Başkanlığımızca uygun mütalaa edilmiştir.
Bu tezkere okutulup Genel
Kurulun bilgisine sunulduktan sonra, Başkanlığımızda bulunan dosya, sayın
milletvekillerinin tetkik ve değerlendirmelerine açılacaktır.
Yüce Heyetin bilgilerine
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer tezkereyi
okutuyorum:
2.- Orman eski Bakanı ve Tarım ve Köyişleri eski Bakanı
Nevzat Ercan ile Tarım ve Köyişleri eski Bakanları İsmet Attila, Musa Demirci
ve Mustafa Rüştü Taşar haklarındaki dosyalara ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/568)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Görevinin gerektirdiği
hassasiyette davranmadığı ve halk sağlığını tehlikeye atabilecek uygulamalara
sebep olduğu gerekçesiyle Orman eski Bakanı ve Tarım ve Köyişleri eski Bakanı
Nevzat Ercan hakkında; halk sağlığını tehlikeye atan çeşitli olurları
imzaladıkları gerekçesiyle Tarım ve Köyişleri eski Bakanları İsmet Attila, Musa
Demirci ve Mustafa Rüştü Taşar haklarında; Başbakanlık Teftiş Kurulunun
19.4.2004 tarih ve 14/04-27-8-1 sayılı öninceleme raporu, Anayasanın 100 üncü
maddesine göre gereği yapılmak üzere Başbakanlıkça Başkanlığımıza intikal
ettirilmiştir.
Bilindiği gibi,
Anayasanın 100 üncü maddesine göre Meclis soruşturması açılması, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda birinin (55 üye) vereceği önergeyle
istenebilmektedir.
Böyle bir önerge olmadan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının söz konusu dosyayla ilgili olarak
Meclis soruşturmasına ilişkin bir işlemi resen yürütmesi mümkün
bulunmadığından, daha önce yapılan uygulamalar doğrultusunda, konunun Genel
Kurulun bilgilerine sunulması ve anılan dosyanın milletvekillerinin tetkik ve
takdirlerine açılması Başkanlığımızca uygun mütalaa edilmiştir.
Bu tezkere okutulup Genel
Kurulun bilgisine sunulduktan sonra, Başkanlığımızda bulunan dosya, sayın
milletvekillerinin tetkik ve değerlendirmelerine açılacaktır.
Yüce Heyetin bilgilerine
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin geri
alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
3.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in (6/1084) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/183)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 446 ncı sırasında yer alan (6/1084) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Sedat
Pekel
Balıkesir
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin bir önerge vardır; okutuyorum:
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 24
milletvekilinin gençlerimizin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/191)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2000 yılı genel nüfus
sayımı sonuçlarına göre ortalama yaşı 24,83 olan bir ülkede yaşıyoruz. Bunun
anlamı, Türkiye nüfusunun yarısının 25 yaşından genç olduğudur ve sadece bu
veri bile Türkiye için gençlerin ne denli önemli olduğunun ve olması
gerektiğinin bir göstergesidir.
Gençliğin, eğitim
sistemiyle ilgili sorunları yanı sıra, işsizlik, sosyal sorunlar, uyuşturucu ve
sigara bağımlılığı gibi birçok sorunu bulunmaktadır. Bu sorunlar ülkemizin
geleceğini tehdit etmektedir ve ileride çözülmesi imkânsız bir hale
gelebilecektir.
Bu nedenle;
1. Gençlerimizin var olan
sorunlarının tespit edilmesi,
2. Bu tespitlerden yola
çıkarak çözüm yollarının bulunması,
3. Gençlikle ilişkili tüm
kamu kurum ve kuruluşlarının koordinasyonunun sağlanması,
4. Yasal olarak yapılması
gereken düzenlemelerin belirlenmesi,
Amacıyla, Anayasamızın 98
inci, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
yapılmasını arz ve teklif ederiz. 14.05.2004
1. Bihlun Tamaylıgil |
(İstanbul) |
2. Feridun Fikret Baloğlu |
(Antalya) |
3. Halil Tiryaki |
(Kırıkkale) |
4. Necati Uzdil |
(Osmaniye) |
5. Yavuz Altınorak |
(Kırklareli) |
6. Mehmet Yıldırım |
(Kastamonu) |
7. Nail Kamacı |
(Antalya) |
8. V. Haşim Oral |
(Denizli) |
9. Mustafa Gazalcı |
(Denizli) |
10. Yakup Kepenek |
(Ankara) |
11. Mehmet Tomanbay |
(Ankara) |
12. Mehmet Ziya Yergök |
(Adana) |
13. Gürol Ergin |
(Muğla) |
14. Nejat Gencan |
(Edirne) |
15. Naci Aslan |
(Ağrı) |
16. Engin Altay |
(Sinop) |
17. Mehmet Nuri Saygun |
(Tekirdağ) |
18. Ersoy Bulut |
(Mersin) |
19. Feramus Şahin |
(Tokat) |
20. Hüseyin Güler |
(Mersin) |
21. Orhan Ziya Diren |
(Tokat) |
22. Vezir Akdemir |
(İzmir) |
23. Hüseyin Özcan |
(Mersin) |
24. Feridun Ayvazoğlu |
(Çorum) |
25. Mehmet Işık |
(Giresun) |
Gerekçe:
2000 yılı genel nüfus
sayımı sonuçlarına göre Türkiye nüfusunun yarısını 25 yaşından genç nüfus
oluşturmaktadır. Aynı verilere göre, 6 ve yukarı yaştaki nüfus için de okuma
yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 12,68'dir ve ülkemizde toplam 7 589 657 kişi
okuryazar değildir. Bu oran, doğu ve güneydoğu illerinde daha yüksektir.
Örneğin, Şırnak'ta bu oran yüzde 34, Şanlıurfa, Ağrı ve Van'da yüzde 32'dir.
Eğitim düzeyi verilerine göre ise, ilkokul mezunu oranı yüzde 47,77; ortaokul
ve dengi okul mezunu oranı yüzde 8,23; lise ve dengi okul mezunu oranı yüzde
12,55; üniversite mezunu oranı ise yüzde 7,80 olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dolayısıyla, ülkemizde, her 100 kişiden sadece 8'i bir meslek sahibidir.
Üniversite öğrencileri
arasında yapılan bir araştırmada, Türk üniversitelerinde okuyan her 4 gençten
3'ünün, çalışmak ve yaşamak üzere başka bir ülkeye gitmeyi düşünmekte olduğu
ortaya çıkmıştır. Üniversite öğrencilerinden yaşamak ya da çalışmak için yurt
dışına gitmeyi hiç düşünmeyenlerin oranı ise yüzde 24,5'tir.
Uyuşturucu nedeniyle
kaybettiğimiz gençlerimizin sayısı her geçen gün artmaktadır. Sigara
kullanımıyla ilgili yapılan bir araştırmaya göre ise, ortaokullarda sigara içme
oranı ortalama yüzde 34, liselerde ise yüzde 77'dir. Bugün, özellikle büyük
şehirlerde, uyuşturucu madde ve sigara bağımlılığı önemli boyutlara ulaşmıştır.
İstihdam verilerine
bakıldığında ise, Türkiye'de 12 yaş ve üstü nüfus olan 51 724 194 kişinin
toplam nüfusun yüzde 76,3'ünü oluşturduğu görülmektedir. Bu toplam içerisinde
işgücüne katılma oranı yüzde 55,2'dir. Yaşanan genel işsizlik gençler için
temel bir sorun teşkil etmekte, buna ek olarak, son yıllarda yaşanan krizler
sonucu oluşan "diplomalı işsizler" de önemli bir kitleyi
oluşturmaktadır.
Ülkemizde gençlikle
ilgili kurumsal yapı incelendiğinde, çokbaşlı bir özellik göze çarpmaktadır. Bu
yapı, ülkemiz gençlerinin sorunları ile bunların çözümüne ilişkin ulusal bir
gençlik politikası oluşturamamıştır. AB bünyesinde, gençlikle ilgili konulara
özel bir önem verilmekte ve bu konuda çeşitli platformlarda çalışmalar
yapılmaktadır. Mevcut durumda, Türkiye, Polonya ve İtalya hariç, tüm AB üyesi
ve aday ülkelerde ulusal gençlik konseyleri bulunmaktadır.
Pek çok ülkede, ulusal
gençlik konseyleri, gençlik parlamentoları ve benzeri adlar altında gençlik
üzerine çalışmalar yapılmakta ve gençlerin sorunları ve çözüm önerileri yanı
sıra, gençlerin yönetimde söz sahibi olmalarının önemi her platformda dile
getirilmektedir.
Bütün bu sorunların ve
çözüm yollarının araştırılması, var olan kurum ve kuruluşların koordinasyonunun
sağlanması ve gerekli görülen alanlarda yapılacak yasal düzenlemelerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması yapılması gerekmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
4.- Almanya'nın Bonn Şehrinde düzenlenmesi öngörülen
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına İlişkin Uluslararası Parlamenterler Forumuna
bir parlamento heyetinin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/569)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Almanya'nın Bonn şehrinde
1-4 Haziran 2004 tarihleri arasında düzenlenmesi öngörülen "Yenilenebilir
Enerji Kaynakları Konferansı" çerçevesinde 2 Haziran 2004 tarihinde
yapılacak "Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına İlişkin Uluslararası
Parlamenterler Forumu"na, Hazırlık Komitesi adına Dr. Herman Scheer (SPD),
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Üyelerinden oluşan bir parlamento heyetini davet etmiştir.
Söz konusu davete icabet
edilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi hükümleri uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Yılmaz
Ateş
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Birinci tezkereyi
okutuyorum:
5.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir heyetle birlikte
İrlanda'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/570)
20.5.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
AB genişleme törenine
katılmak üzere bir heyetle birlikte 1 Mayıs 2004 tarihinde İrlanda'ya yaptığım
resmî ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
LİSTE
Ömer Çelik (Adana)
Egemen Bağış (İstanbul)
Şaban Dişli
(Sakarya)
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İkinci tezkereyi
okutuyorum:
6.- Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın bir heyetle birlikte İsviçre'ye
yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/571)
21.5.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Sağlık Bakanı Prof. Dr.
Recep Akdağ'ın, Cenevre'de düzenlenen "Dünya Sağlık Örgütü 57. Dünya
Sağlık Asamblesi"ne katılmak üzere bir heyetle birlikte 16-19 Mayıs 2004
tarihlerinde İsviçre'ye yaptığı resmî ziyarete, Muğla Milletvekili Ali
Arslan'ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
ÊDanışma Kurulu Önerisi
No:79 25.5.2004
Genel Kurulun 25.5.2004
Salı günkü (bugün) birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesi, daha önce
öngörüşmelerinin bu birleşimde yapılması kararlaştırılan, gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 157
ve 158 inci sıralarında yer alan, (8/14) ve (8/15) esas numaralı genel görüşme
önergelerinin birleştirilerek yapılacak öngörüşmelerinin bitiminden sonra,
diğer denetim konularının görüşülmemesi, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi,
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 35
inci sırasında yer alan 454 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı
sırasına, 6 ncı sırasında yer alan 432
sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 34 üncü sırasında yer alan 451
sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 7 nci sırasında yer alan 439
sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 21 inci sırasında yer alan 337
sıra sayılı kanun teklifinin ise 10 uncu sırasına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Çalışma sürelerinin;
bugünkü birleşimde 432 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin bitimine
kadar, 26.5.2004 Çarşamba günkü birleşimde ise sözlü soruların görüşülmemesi ve
439 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar, 27.5.2004
Perşembe günkü birleşimde de 337 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin
bitimine kadar uzatılmasının,
Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
İsmail Alptekin |
|
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
Başkanı Vekili |
|
Haluk İpek |
Ali Topuz |
|
AK Parti Grubu Başkanvekili |
CHP Grubu Başkanvekili |
BAŞKAN- Öneriyle ilgili
söz isteği?.. Yok.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçtüzüğün 37 nci
maddesine göre verilmiş 2 adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı
ayrı okutup, işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
7.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Bankalar Kanunu Hükümlerine İstinaden Bankacılık
İşlemleri Yapma ve Mevduat Kabul Etme İzni Kaldırılan Türkiye İmar Bankası Türk
Anonim Şirketi Hakkında Tesis Edilecek Bazı İşlemler Hakkındaki Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin (2/236) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/184)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Plan ve Bütçe
Komisyonunda bulunan (2/236) esas nolu kanun teklifim, komisyona giriş
tarihinden itibaren 45 gün geçtiği halde sonuçlandırılamamıştır.
Bu nedenle, kanun
teklifimin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci maddesine göre
Genel Kurul gündemine alınmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
Kılıç
Malatya
BAŞKAN - Önerge sahibinin
söz isteği var mı?
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Var efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5021 sayılı kanunun geçici 1 inci
maddesine bir fıkra eklenmesine ilişkin kanun teklifimin Genel Kurul gündemine
alınmasıyla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 16.12.2003 gün ve 5021 sayılı Kanunla, bankacılık hizmetlerine
son verilen Türkiye İmar Bankasında mevduatı bulunan vatandaşlarımızın bu
mevduatlarının ödenmesinin şartları düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler sırasında
-daha önce sigorta kapsamında olmadığı, hükümet tasarısı metninde de
bulunmadığı halde- ticarî kuruluşlar mevduatı ile diğer kuruluşlar mevduatının
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca
ödenmesi karara bağlanmıştır. Üstelik, bundan faydalanan ticarî kuruluşlar
mevduatının ve diğer kuruluşlar mevduatlarının kimlere ait olduğu hususunda
kamuoyunun da bir bilgisi olmamıştır. Ancak, bankadan, karşılığı olmadığını
bilmeden, hazine bonosu alan pek çok vatandaşımız, kanun tasarısının ilk
halinde yer almasına rağmen daha sonra bu yasa kapsamından çıkarılarak mağdur
edilmişlerdir.
Bankalar, yasalara göre
kurulmuş, devletin denetimi ve düzenlemesini yaptığı kurumlardır. Vatandaş,
büyük ölçüde devletine güvenerek bu bankaya para yatırmış ve hazine bonosu
almıştır.
Kaldı ki, İmar Bankası,
hazine bonosu satış işlemlerini saklı gizli değil, alenen yapmıştır;
televizyonlarda, basında ve hatta billboard'larda "hazine bonosuna en
yüksek faiz" sloganıyla, devletin bankacılık işlemlerini denetlemekle
görevli kurumlarının bilgisi dahilinde açıkça bu satış işlemlerini
sürdürmüştür.
Bırakalım sade vatandaşı,
bankacılık sistemini kontrolle görevli kurumların dışında hiç kimsenin, bu
hazine bonosu satışının karşılığının olmadığını bilmesi mümkün değildir.
Belki, vatandaşa
"sen, hazine bonosu almak için para yatırdığında hazine bonosunun aslını
niye almadın" diye de sorabiliriz veya Sayın Başbakanın bir mudiye verdiği
cevapta olduğu gibi "parayı yatırırken bize mi sordunuz" diyebiliriz.
İşin garibi, uygulamada, hiçbir banka, vatandaşa hazine bonosunun aslını
vermemekte, sadece, hazine bonosu aldığına dair bir makbuz düzenleyip,
vermektedir. Yine, vatandaşın, parasını bankaya yatırırken veya hazine bonosu
alırken hükümet yetkililerine sorması gibi bir uygulama da bulunmamaktadır. Bu
koşullarda, vatandaşı "niçin hazine bonosu aldın" diye suçlamak ne
kadar adildir?! Kaldı ki, vatandaş, hazine bonosuna, mevduattan daha güvenli
olması sebebiyle yönelmiştir. Zira, 3.7.2003 tarihine kadar, bankalardaki
mevduat güvencesinin limiti en fazla 50 milyar TL ile sınırlıydı. Bu nedenle,
vatandaş, özellikle 50 milyar TL'nin üzerindeki parasını mevduata değil, hazine
bonosuna yatırmıştır.
Bu olayda bir suçlu
aranıyorsa, bu suçlu, vatandaş değil, devletin bankacılık işlemlerini
gözetlemekle, düzenlemekle ve denetlemekle görevli kurumlarıdır. Hazine bonosu
satmaya yetkili olmayan bu bankaya, Hazine yetkilileri, BDDK, TMSF ve SPK
"dur" demeyerek, görevlerini yapmayacaklar, ondan sonra da, vatandaşı
"sen, niçin hazine bonosu aldın" diye suçlayacaklar; bu, adil bir
davranış değildir.
Bu masum insanların
bazıları emekli ikramiyesini, bazıları sattığı arabasının ve evinin parasını
hazine bonosuna yatırarak, hem paralarını, kayıt altında, ekonominin hizmetine
sundular hem de buradan sağladıkları faizlerle mutfak giderlerini, çocuklarının
eğitim giderlerini karşılamaya çalıştılar. Bu nedenle, lütfen, devletine ve
devletin kurumlarına güvenerek hazine bonosu almış olan bu insanlara suçlu
muamelesi yapmayalım; Hazinenin ve diğer devlet kurumlarının ihmalinin yükünü
bu masum insanların üzerine yıkarak, bu insanları mağdur etmeyelim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç, son
cümlenizi rica ediyorum.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Nitekim, Başbakanlık Teftiş Kurulunun, İmar Bankasındaki hayalî hazine bonosu
satışıyla ilgili yaptığı incelemeler sonucu verilen raporda "BDDK hayalî
bono satışını başından beri biliyordu, hayalî bono satışı BDDK'nın bilgisi
dahilinde oldu" denilerek, BDDK ve SPK suçlu bulunmuştur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ben, yirmi yıl avukatlık yaptım. Haklı oldukları açık olan ve
devletin, kusursuz sorumluluk gereği de olsa, kesinlikle sorumlu olduğu bir
konuda, bu insanları, dava açmaya zorlayarak, dava masrafları ve avukatlık
masraflarıyla karşı karşıya bırakmanın ne kadar adil olduğunu takdirlerinize
sunuyorum.
Devletin bu sorunu
çözmesini talep ederken, İmar Bankasını ve bu bankanın sahiplerini sorumsuz
gördüğümüz anlaşılmasın. Bu soygunu yapanların en ağır şekilde
cezalandırılmalarını ve haksız edindikleri malvarlıklarına el konulmasını biz
de istiyoruz. Kaldı ki, bunlarla ilgili gerekli cezaî ve hukukî davalar
açılmış, malvarlıklarına el konulmuş ve bu malların paraya çevrilmesi aşamasına
gelinmiştir.
Hepimiz, adalet anlayışı
içerisinde, toplumun huzur ve refahını korumak için milletvekili andı içtik.
Mağdur edilmiş bulunan bu insanların sorunlarına çözüm bulmak için, iktidarıyla
muhalefetiyle tüm milletvekili arkadaşlarımdan bu kanun teklifine destek
vermelerini bekliyorum.
Yüce Heyetin bu desteği
esirgemeyeceğini umar, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
Başka söz talebi?.. Yok.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi
okutuyorum:
8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilâtı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/205) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/185)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/205) esas numaralı
kanun teklifim 45 gün içerisinde komisyonda görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci
maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim. 23.1.2004
Ensar
Öğüt
Ardahan
BAŞKAN - Sayın Öğüt,
buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ardahan İlimize "Ardahan" isimli
bir üniversite kurulması için vermiş olduğum kanun teklifi üzerinde söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
hükümet, kalkınmamış bölgelerin kalkındırılmasıyla ilgili olarak dört ay önce
bir kanun çıkardı kişi başına millî geliri 1 500 doların altındaki illere
teşvik anlamında birtakım kolaylıklar getirildi; ama, Ardahan gibi kış şartları
ağır geçen illere yatırım yapan yok. Serbest piyasa ekonomisi modeli nedeniyle,
devlet yatırım yapmıyor, özel sektör de gitmiyor; ama, sınırda olan - stratejik
alanda çok önemli olan- Ardahan'ın ve o bölgenin kalkınması için o bölgelere
üniversitelerin kurulması gerekir.
Şunu diyebilirsiniz:
Kars'ta Kafkas Üniversitesi var, Ardahan'da kurulsa da olur kurulmasa da...
Öyle değil değerli arkadaşlar. Yaklaşık 8 000 talebesi olacak, 2 000 civarında
öğretim üyesi olacak, nüfus 10 000 artmış olacak; Ardahan ve Ardahan'a bağlı
ilçelerdeki esnaf için büyük bir gelişme olacak; çünkü, 10 000 kişinin oraya
ekonomik katkı sunması, o bölgeyi kalkındıracaktır.
Bir zamanlar
kahramanlıklarıyla destan yazan Ardahan, tarım ve hayvancılıkta en önde giden
illerimizden biriydi; ancak, başta İran olmak üzere, komşu illerden gelen kaçak
hayvan, Ardahan'daki ve Doğu Anadoludaki hayvancılığı öldürmüş durumdadır.
İklim şartları tarımı daha da beter etmiştir. Sınır ticaretinden yararlanamayan
Ardahan ve Ardahanlı insanlarımız şu anda yoksulluk ve açlık sınırında
yaşamaktadırlar. Ardahan'da işsizlik oranı yüzde 70. Yani, sınırda bekçilik
yapacaksın, bu devlete askerlik yapacaksın, vergi vereceksin, şehit
olacaksın... Bu insanları göçe zorlayarak bölgeyi yoksullaştırmak hangi akla,
mantığa dayanıyor; onu ben halen, bir türlü, aklıma, mantığıma sığdıramıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Ardahan'ın köylerinin yüzde 70'inde su yok. Ardahanlı bu devlete vergi
verirken, şehit olurken, askerlik yaparken, seksendört yıldır bu devlet
Ardahanlıya bir tas içecek su vermemiş. Bunu ve bu konuyu gözönünde tuttuğunuz
zaman... Sekiz ay karlar altında kalan Ardahan halkı, suyu olmayan köyleri ne
yapıyor biliyor musunuz; karı eriterek su içiyor, karı eriterek onun suyuyla
banyo yapmaya çalışıyor. Hangi çağda yaşıyoruz, hangi Avrupa Birliğinden
bahsediyoruz?!
Şimdi, böyle bir ortamda
ne var... Geçen seneden bu yana, ben, baktım ki işin içinden çıkamıyorum, kendi
adıma, milletvekili olarak, bir kepçe aldım köylere su getirmek için; ama, Köy
Hizmetlerinden iki yıldır Ardahan'a bir mühendis gönderemiyorum. Evet,
Ardahan'da mühendis yok. Proje yapsalar, kepçesi benden, borusunun parasını da
vatandaşlardan alarak suyu getireceğim. Ben bunu resmî yazıyla valiye
bildirmişim; vali "efendim, kepçemiz yok, borumuz yok, mühendisimiz yok,
proje yapamıyoruz" diyor, Ardahan İl Müdürü bana aynısını söylüyor; Sayın
Bakana anlatıyorum, Sayın Bakan
"tamam, hallederiz"
diyor. Geçen sene Genel Müdürü aldım, götürdüm; halen mühendis gitmemiş; bu çok
ayıptır. Ben köylere gidemiyorum, siz de gidemeyeceksiniz, Türkiye'deki diğer
köylere de gidemeyeceksiniz. Yani, ben kendi paramla yapacağım, kardeşim,
mühendis gönder, bana proje ver... Bunu yapamayan bir devlet Ardahanlıdan bir
şey beklemesin. Böyle bir mantıksızlık olmaz.
Benim sizden ricam,
Ardahan'ın kalkınması ve gelişmesi için...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Öğüt,
toparlayın efendim.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Tamam.
... güvenlik açısından
stratejik önem taşıyan ilimizde 133 000 insan yaşıyor; 1 000 000'a yakın insan
göç etmiş. Şimdi, Sayın Dışişleri Bakanımız burada, ben arz ediyorum;
Gürcistan'ın Ahıska Bölgesine 500 000 Ermeni yerleşti; Ahıska Türkleri, orada,
yok oldu. Ermenistan'ın emeli gerçekleşecek, Karadeniz'e uzanacak. Ermenistan
güçleniyor, Ardahan boşalıyor. Ardahan'ı Ermenistan'a mı vereceğiz?! Bu ne
cüret!.. Halen, suyu olmayan köylerin projesi yapılmıyor.
Bu nedenle, ben sizden
istirham ediyorum değerli milletvekilleri; hepimizin sorumluluğu var; bu yalnız
benim değil, Türkiye'nin sorumluluğudur. Ardahan, geçmişte, Anadolu
topraklarının garantisi olarak iki defa Rusya'ya savaş tazminatı olarak
verildi. Bugün Ermenistan, Kars'ı, Ardahan'ı, Erzurum'u istiyor. Bu stratejik
anlamdaki illerimizin kalkınması için, sınır ticaretinin gelişmesi,
hayvancılığın ve tarımın gelişmesi -o bölgelere fabrikalar kurulmuyorsa- üniversitelerin
kurulması lazım. Üniversiteler kurulursa, değerli arkadaşlar, o bölgeler
bacasız fabrika olur; güvenlik açısından önemli, göçün önlenmesi açısından
önemli, her konuda önemlidir.
Onun için, Yüce
Meclisten, bu kanun teklifimin gündeme alınarak, Ardahan'a "Ardahan"
isimli bir üniversite kurulmasını istirham ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Efendim, Hükümetin söz
isteği?.. Yok.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince,
bu kısmın 157 nci sırasında yer alan, CHP Grubu adına Grup Başkanvekilleri,
Samsun Milletvekili Haluk Koç, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve İstanbul
Milletvekili Ali Topuz'un, Irak Halkına yöneltilen şiddet ve Türkiye'nin Irak
politikası konularında; 158 inci sırada yer alan, Kayseri Milletvekili Taner
Yıldız ve 21 milletvekilinin, Irak Halkına yöneltilen şiddet ve işkence
olaylarının ulusal ve uluslararası düzeydeki yansımaları konusunda Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme
açılmasına ilişkin önergelerinin öngörüşmelerine başlıyoruz.
VI.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1.- CHP Grubu adına Grup Başkanvekilleri, Samsun
Milletvekili Haluk Koç, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve İstanbul
Milletvekili Ali Topuz'un Irak Halkına yöneltilen şiddet ve Türkiye'nin Irak
politikası konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/14)
2.- Kayseri Milletvekili Taner Yıldız ve 21 milletvekilinin
Irak Halkına yöneltilen şiddet ve işkence olaylarının ulusal ve uluslararası
düzeydeki yansımaları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/15)
BAŞKAN -Hükümet?..
Burada.
Genel görüşme önergeleri,
Genel Kurulun 18.5.2004 tarihli 90 ıncı Birleşiminde okunduklarından, tekrar
okutmuyorum.
İçtüzüğümüze göre, genel
görüşme açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti
gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir
diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri, hükümet
ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: AK Parti Grubu adına Adana Milletvekili Sayın
Ömer Çelik, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Onur Öymen; önerge sahipleri olarak, Balıkesir Milletvekili Sayın Turhan Çömez
ve İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ. Bu talepleri değerlendireceğim.
İlk sözü Hükümete
veriyorum. Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Abdullah Gül;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; son günlerde giderek tırmanan ve hepimizi gerçekten
kaygılandıran Irak'la ve Filistin'le ilgili konularda size bilgi vermek istiyorum,
bunun için söz almış bulunuyorum; Hükümetim adına, hepinize saygılar sunuyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bölgemizdeki atmosfer, Irak'ta ve Filistin sorununda paralel
olarak yaşanan tırmanmayla son haftalarda daha da bozulmuştur. Son gelişmeler,
Hükümetimizin uzun süredir bütün ilgili taraflara yaptığı uyarı, telkin ve
tavsiyelerin haklılığını, ne yazık ki, bir kez daha göstermiştir. Bölgede
endişe ve ümitsizlik artmaktadır. Olumsuz siyasî, askerî gelişmeler, bölgede
ekonomik, ticarî gelişme ve işbirliği perspektifini, diyalog çalışmalarını,
sosyal reform girişimlerini olumsuz etkilemektedir. Bölgemizde barışın ve
istikrarın sağlanması yönündeki çabalara her zamankinden çok daha fazla ihtiyaç
duyulmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
komşumuz Irak, savaşın sona ermesinden bu yana en zor dönemini yaşamaktadır.
Kardeş Irak Halkının çektiği acılar ne yazık ki henüz sona ermemiştir.
Süregelen Irak bunalımının bölgede ve dünyadaki olumsuz siyasî ve ekonomik
etkileri de sürmektedir.
Irak'ın özgür, demokratik
ve müreffeh bir geleceğe doğru ilerleyebilmesinin temel şartlarından biri
asayiş ve güvenlik ortamının tesis edilmesidir; bu ortam hâlâ tesis edilememiştir.
Koalisyon güçleri yer yer direnişle karşı karşıyadır. Bu durum, diğer sorunlara
odaklanmayı zorlaştırmaktadır; ülkenin yeniden imarı için harcanmakta olan
kaynak ve çabaların halka ulaşmasını olumsuz etkilemektedir. Savaşın son
bulmasının ardından, Irak genelinde, koalisyon güçlerinin yanı sıra Iraklı
sivillere, siyasî şahsiyetlere, yabancı temsilciliklere ve uluslararası
kuruluşlara saldırılar da devam etmektedir. Bu saldırılar güvenlik durumunu
ağırlaştırmaktadır. Koalisyon kuvvetleri, bir süreden beri, aynı anda iki ayrı
cephede çatışmak durumunda kalmışlardır. Zaman zaman orantısız, aşırı güç
kullanılmaktadır. Çatışmalarda sivil halk, konutlar ve maalesef cami ve türbe
gibi kutsal yerler de zarar görmeye başlamıştır; bu hususlar direniş
odaklarının çeşitlenmelerine de yol açmaktadır.
Koalisyonun işini daha da
zorlaştıran bir gelişme, başta İspanya olmak üzere koalisyona askerî destek
veren bazı ülkelerin, Irak'tan güçlerini çekme kararı almış olmalarıdır.
Değerli milletvekilleri,
güvenlik ve istikrarın tesisi konusunda ciddî güçlüklerin yaşandığı bir
dönemde, Irak'taki bir cezaevinde, bazı koalisyon askerleri tarafından
tutuklulara işkence ve insanlıkdışı muamele yapıldığı ortaya çıkmış
bulunmaktadır. Bu gelişme mevcut tabloyu büsbütün ağırlaştırmıştır. Söz konusu
olaylar, uluslararası insanî hukuka ve evrensel değerlere hiçbir şekilde uygun
düşmemektedir ve hafızalardan da kolay kolay silinmeyecek iz bırakmıştır. Gerek
Irak Halkı gerekse halkımızın dahil olduğu uluslararası toplum infial
içindedir. Hükümet olarak, bu olayı kınamış bulunuyoruz. Özellikle bölge
halklarının tepkisinin uzun vadeli olumsuz sonuçlar yaratmasından da endişe
duyuyoruz.
Amerika Birleşik
Devletleri yönetimi, bu olayların üzerine giderek, sorumluları ortaya çıkarmayı
ve cezalandırmayı vaat etmiştir. Kamuoyu önünde üstlenilen bu taahhütlerin en
kısa zamanda sonuç vermesini bekliyoruz. Amerika Birleşik Devletleri
yetkililerinin yaptıkları üzüntü ve özür beyanları faydalı olmuştur; ama, bu
sözlerde durulması, esas o zaman bütün dünya kamuoyunda etki yaratacaktır.
Amerika dahil uluslararası kamuoyunun ve medyanın, olayları demokratik biçimde
açıklayarak tartışmış olmasını olumlu karşılıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Irak'taki çatışma ortamı, meşru bir yönetime yönelik siyasî geçiş sürecinin
işleyebilmesini de engellemektedir. Diğer yandan, savaşın ardından, Irak'ta,
halkı kucaklayan ve halk tarafından benimsenen yönetim yapılarının bir türlü
tesis edilememiş olması da asayişsizliği tetiklemektedir. Bu kısırdöngünün
kırılabilmesi için Irak'ın önündeki tek çıkış yolu, siyasî sürecin meşru
kılınması suretiyle ilerletilmesidir. Bu süreç, ayrılıkları derinleştiren bir
zeminde yürüyemez. Dolayısıyla, geçici yapılarda, tüm kesimler temsil imkânı
bularak bir araya gelmelidir. Süreç, ulusal uyumun oluşturulmasını hedefleyen
bir zemine oturtulmalıdır.
İşte bu noktada,
Birleşmiş Milletler rolünün önplana çıkması gerekmektedir.Biz de, Birleşmiş
Milletlerin bu rolüne büyük önem veriyoruz.
Gerek koalisyon gerek
uluslararası toplum, bu kuruluşun tarafsız konumuna ve uzmanlığına gittikçe
daha fazla ihtiyaç olduğunu kabul etmektedir. Önümüzdeki süreçte, Birleşmiş
Milletlerin Irak'ta daha etkin bir rol üstlenmesini beklemekteyiz.
Irak'taki siyasî geçiş
sürecinin takvimi, 8 Mart tarihinde imzalanan geçici idarî yasayla belirlenmiş
durumdadır. Buna göre, birinci aşama, 30 Haziran 2004 tarihinde koalisyon
yönetimi ve Irak Yönetim Konseyinin lağvedilmesi ve egemenliğin, yeni kurulacak
olan Irak geçici hükümetine devredilmesiyle başlayacaktır. İkinci aşamada ise,
en geç 31 Ocak 2005'e kadar yapılacak ulusal meclis seçimleri sonucunda, Irak
geçiş hükümetinin kurulmasıyla başlayacak ve bu seçilmiş meclisin hazırlayacağı
daimî anayasa uyarınca, yeni hükümetin kurulmasıyla 31 Aralık 2005'te son
bulacaktır. Geçici idarî yasa, 30 Haziranda başlamak üzere, siyasî geçiş
sürecinin sonuna kadar yürürlükte kalacaktır.
Sayın milletvekilleri, 30
Haziran tarihi yaklaştıkça, Irak'taki siyasî süreç kritik bir aşamaya girmekte
ve iki konu önplana çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, 1 Temmuz itibariyle
egemenliği devralacak olan geçici hükümetin yapısına ilişkindir. Diğeri ise, en
geç 2005 Ocak ayında yapılması planlanan genel seçimlere yönelik
hazırlıklardır. Her iki konuda da Birleşmiş Milletlerin katkısı ve tavsiyeleri
istenmiştir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Irak Özel Temsilcisi, Irak
Yönetim Konseyinin yerine, ağırlıklı olarak bir teknokratlar hükümetinin
kurulmasını önermektedir. Bunun üyelerinin Irak Halkına ve Birleşmiş Milletlere
danışılarak mayıs ayı sonuna kadar belirlenmesi öngörülmektedir. Ayrıca, geçici
hükümete danışmanlık yapacak bir ulusal konferans toplanması yönünde de
tavsiyelerde bulunmaktadır.
2005 yılı başında
seçimlerle belirlenecek ve anayasayı hazırlamakla görevlendirilecek olan ulusal
meclisin egemenlik yetkisini serbestçe kullanabilmesi gerçekten de hayatî bir
önem taşımaktadır.
Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı Bush'un, egemenliğin Iraklılara devredilecek olması
vesilesiyle, siyasî geçiş sürecinin aşamaları hakkında dün gece yaptığı
-Türkiye saatiyle bu sabah yaptığı- açıklamayı da önemle not etmiş bulunuyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye, bulunduğu coğrafyada bir güvenlik ve istikrar kuşağı yaratabilmek
amacıyla diplomasinin tüm imkânlarını kullanmaktadır. Bu bağlamda, komşumuz
Irak'a özel bir önem atfetmekteyiz. Irak'ın içerisinde bulunduğu bu kritik
aşamada, temel sorumluluk koalisyon yönetimine ve Irak Halkına düşmektedir.
Koalisyon, geçmişte yaptığı bazı hataları tekrarlamamaya özen göstermelidir.
Irak'ı oluşturan bütün kesimler siyasî sürecin içerisine çekilmelidir.
Egemenliğin temsili ve meşru yönetim yapılarına devredilmesinin önü
açılmalıdır. Bu sağlanabildiği takdirde, geçtiğimiz yıldan beri yaşanmakta olan
travmanın yerini, Irak Halkının kendi geleceğine birlikte sahip çıkma duygusu
alacaktır.
Yine, bu bağlamda,
Irak'ın geleceğinin, her şeyden önce Iraklılar tarafından belirleneceği akılda
tutulmalıdır. Toplumu oluşturan değişik kesimler, etnik ve mezhebî çıkarları ve
mülahazaları bir kenara bırakmalıdırlar. Bunlar, ortak gelecekleri için bir
toplumsal uzlaşıya varabildikleri ölçüde Irak'ın sorunlarına çözüm
üretebileceklerdir.
Bu vesileyle, Iraklı tüm
siyasî partileri ve liderlerini, bu dönemde, maceracılıktan uzak ve sorumlu bir
tutum takınmaya, dar çıkar hesaplarından uzak durmaya davet ediyorum. Aşırı
ihtiraslarını dizginleyemeyenlerin, kendilerine ve halklarına zarar vereceğini
bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Iraklı Türkmenlerin,
ılımlı, yetenekli, barışçı bir toplum olarak, Irak'ın birliğine, istikrarına,
refahına ve geleceğine en iyi hizmeti verebileceğine de inanıyoruz. Iraklı
Türkmen soydaşlarımız, Irak'taki geçiş sürecine daha etkili biçimde katılmak ve
birlikteliklerini sergilemek üzere, güç koşullarda azimli bir siyasî faaliyet
yürütmektedirler. Onların haklarına ve güvenliğine, diğer bütün Iraklılarla
birlikte sahip olmasına önem atfediyoruz.
Hükümetimiz, Irak'ın
içinden geçmekte olduğu bu hassas dönemde, Irak'ı oluşturan bütün kesimlerle
diyalog ve temaslarını yoğun biçimde sürdürmektedir. Çeşitli Irak heyetlerini
Ankara'da ağırlıyoruz. Bağdat'a ve Kuzey Irak dahil diğer bölgelere,
Hükümetimizin Irak Özel Temsilcisinin eşgüdümünde heyetler gönderiyoruz. Bölge
ülkeleri, Birleşmiş Milletler, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğiyle
de temas halindeyiz. Bu temaslarımızda, sağduyuyu, toplumsal uzlaşıyı ve
istikrar arayışlarını önplanda tutan bir yaklaşım sergilemekteyiz.
Iraklılara egemenliğin
devredileceği 30 Haziran tarihinde bir ertelemeye gidilmemelidir. Bu devir
sanal değil, gerçek olmalıdır. Hem koalisyon geçici yönetiminin hem de Irak
Yönetim Konseyinin mevcudiyetinin 1 Temmuz itibariyle sona ermesinde yarar
görüyoruz. Geçici Irak hükümeti, Irak Yönetim Konseyinin bir uzantısı veya
benzeri olmamalıdır. Bu, siyasî sürecin selameti açısından da zorunludur.
Irak'ta geçici hükümetin
göreve gelmesinin ardından bir ulusal konferans düzenlenmesi fikrini de
kuvvetle destekliyoruz.
Ayrıca, 2005 yılı ocak
ayında yapılması planlanan genel seçimler, Irak'taki bütün kesimlerin Mecliste
temsiline imkân verecek bir sistem çerçevesinde düzenlenmelidir. Irak'taki
çeşitli kesimleri mağdur edecek hususların, yeni seçim yasasında yer almasına
Birleşmiş Milletler engel olmalıdır. Bu hedefler doğrultusunda, diplomatik
alanlardaki çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.
Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz yıl, savaştan önce Hükümetimizin girişimiyle başlatılan "Irak'a
komşu ülkeler girişimi" büyük bir merhale kaydetmiştir. Belki de,
bölgemizin tarihinde ilk defa, bütün ülkelerin, Irak gibi hassas bir konuda,
ortak bir sesle ortaya çıkmaları böylece mümkün olmuştur. Bu süreç, artık Irak
konusunda sağlam bir müktesebat oluşturmuş durumdadır. Bu girişimin önemi,
uluslararası camia ve Birleşmiş Milletler tarafından da takdir edilmektedir.
Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri, bu teşebbüsümüzden ilham alarak, Irak'a komşu ülkelerin de dahil
olduğu bir istişare grubu oluşturmuştur. 5 kez yapılan toplantıların
sonuncusuna, Irak Geçici Dışişleri Bakanı ve Birleşmiş Milletler Genel
Sekreterinin Özel Temsilcisinin de katılması, bu girişimimizin etkinliğinin
arttığının diğer bir göstergesidir.
Başta koalisyon ülkeleri
olmak üzere bütün tarafların, komşu ülkelerin görüş, endişe ve tavsiyelerini
dikkate almalarında, herkes için fayda olduğunu, bir kez daha, burada belirtmek
istiyorum.
Komşu ülkeler sürecinin
yarattığı ilgi, Birleşmiş Milletlerin yanı sıra, kısa sürede başka uluslararası
örgütler nezdinde de yansımalarını bulmuştur. Parlamentolararası Birlik, Irak'a
komşu ülkeleri, bu defa parlamento başkanları düzeyinde bir araya getirmek
üzere harekete geçmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent
Arınç'ın ülkemizi temsilen katıldığı komşu ülkeler toplantısı, 12-13 Mayıs
tarihlerinde Amman'da gerçekleşmiştir. Söz konusu toplantıda, Irak'ta
demokratik kurumların oluşturulmasına ve Birleşmiş Milletlerin bu doğrultudaki
çabalarına komşu ülkelerin desteği bir kez daha teyit edilmiştir.
Son olarak, İslam
Konferansı Örgütünün Irak konusunda inisiyatif almasını önerdik. Bununla
ilgili, aylar önce Malezya Dışişleri Bakanına yazdığım mektup üzerine, Malezya
harekete geçti. Geçen nisan ayında yapılan İslam Konferansı Örgütü Olağanüstü
Dışişleri Bakanları Toplantısında bir dizi öneri ve eylem üzerinde de mutabık
kaldık.
Değerli milletvekilleri,
konuşmamın Irak'la ilgili kısmını tamamlamadan önce, evvelce belirttiğim bir
hususu yeniden vurgulamakta yarar görüyorum. Egemenliğin 30 Haziranda
devredilmesinden sonra, Irak Halkı, kendi siyasî geleceğini inşa etme yolunda
zorlu bir sınav vermeye devam edecektir. Bu uzun ve çetin süreçte, Türkiye,
Irak Halkını desteklemeyi sürdürecektir. Irak Halkının, istisnasız bütün
kesimlerini akrabamız saydığımızı hep söyledik; söylemekle kalmadık, siyasî,
ekonomik, sosyal girişimlerimizle, güvenlikle ilgili çabalarımızla, bunu da
ispatladık. Kızılayın Irak'taki faaliyetleri, Türkiye'de tedavi ettirdiğimiz
terör kurbanı Iraklı Kürtler, Iraklı diplomatlara Ankara'da verdiğimiz kurs,
Irak Anayasasıyla ilgili olarak Ankara'da düzenlenen sempozyum buna örnektir.
Irak Ekonomik İşler Koordinatörümüz, Uluslararası Irak'a Yardım Konferansına
katılmak üzere, bugün Doha'ya hareket etmiştir. Tabiatıyla, Iraklı Kürtlerle
coğrafî, tarihî ve insanî nedenlerle özel ve yakın ilişkilerimiz bulunmaktadır.
Bu ilişkiler sürecektir; ancak, önümüzdeki dönemde Irak Halkının tüm
kesimlerinin kendi aralarında uzlaşmaya yardımcı olacak bilinçle hareket etmeleri
ve geçiş sürecini sahiplenmeleri hayatî önem taşımaktadır. Zira, Irak'ta
barışın anahtarı, Irak Halkının kendi elindedir. Türkiye, bu yönde samimî çaba
gösterenlere destek olmaya devam edecektir.
Sayın Başkan, müsaade
ederseniz, Filistin'le ilgili Hükümetimizin görüşlerini de, burada, sayın
milletvekillerine aktarmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
Ortadoğu'da yaşanan şiddet olaylarını derin endişeyle izlemeye devam ediyoruz.
Bir yandan İsrail'in çok sayıda Filistinli sivilin ölümüne yol açan ağır yıkım
ve yıldırma hareketleri, diğer yandan İsrailli sivillerin ölümüne yol açan
intihar saldırıları, durumu, gittikçe tehlikeli boyutlara taşımaktadır. Bu
olayları şiddetle kınıyoruz. Bunların devamı halinde, durumun kontrolsüz bir
hale gelmesinden ve sonuçları öngörülemeyecek bir ortamın doğmasından da endişe
ediyoruz.
İhtilafın tarafları
arasında karşılıklı güven, maalesef, hâlâ tesis edilememiştir. Bu nedenle,
uluslararası kamuoyu tarafından yürütülen barış çabalarından bugüne kadar somut
bir sonuç alınması da mümkün olmamıştır.
İsrail Başbakanı Ariel
Şaron, bir süre önce, İsrail'in, Gazze şeridinin tamamından çekilmesini ve Batı
Şeria'daki yerleşim yerlerinden bazılarının boşaltılmasını öngören bir ayrılma
planı açıklamıştır. Bu plan, tartışmalara ve tepkilere yol açmıştır. Plan,
Hükümetimizce de usul ve içerik bakımından eleştirilmiştir. Bu tartışma
sürerken, 11 Mayıs 2004 tarihinden itibaren Gazze şeridinde vahim şiddet
olayları yaşanmıştır. Bu olaylarda İsrail güvenlik güçlerinin orantısız ve
aşırı güç kullandıkları görülmüştür. Bunun sonucu, aralarında çocukların da
bulunduğu çok sayıda Filistinli hayatını kaybetmiştir. Bu olaylar, barış
umutlarına yeni bir darbe olmuştur. Bu olayların devamı olarak, İsrail, güvenlik
gerekçesiyle, Gazze şeridinin Mısır sınırında bulunan çok sayıda evi tanklarla
yıkmıştır. Böylece, çok zor şartlar içinde mülteci kamplarında yaşayan binlerce
Filistinliye yeni binlerce Filistinli ilave edilmiştir. Bunun ardından, Refah
Mülteci Kampında protesto yürüyüşü yapan Filistinlilerin üzerine helikopterler
ve tanklardan ateş açılmıştır. Açılan ateşte 15 Filistinli ölmüş ve birçok kişi
yaralanmıştır. Bu olaylar, durumu daha da trajik boyutlara ulaştırmıştır.
Bütün bu gelişmeler son
derece tehlikeli olup, bizi tedirgin etmektedir. Biz, yol haritasının
uygulanmasını beklerken, İsrail'in her türlü hukuka aykırı davranış içine giren
politikalarını Türkiye'nin tasvip etmesi kesinlikle mümkün değildir. Gazze'de
yaşanan ve hepimizi derinden sarsan olaylar ise, kesinlikle ölçünün tamamen
kaçırılması anlamına gelmektedir. Bu konuda, Sayın Başbakanımız, ben,
görüşlerimizi açık, net bir şekilde ifade ettik. Halkımızın da tepkisi gayet
açık bir şekilde ortadadır. Tüm dünyayı ayağa kaldıran bu olayları bir kez daha
kınıyoruz. Bunların hiç kimseye faydası da olmayacaktır.
Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi, kabul ettiği 1544 sayılı Kararla, tüm şiddet, terör ve yıkım
eylemlerini kınamıştır. Bu karar, Türkiye'nin de dahil olduğu uluslararası
toplumun gelişmelerden duyduğu kaygıyı ve içinde bulunulan durumun ciddiyetini
gereğince yansıtmaktadır.
Diğer taraftan, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi, söz konusu kararında, İsrail'in, uluslararası
insanî hukuktan kaynaklanan sorumluluklarının bilincinde olarak,
Filistinlilerin hayat şartlarını daha da zorlaştıracak ev yıkımlarını
durdurmasını istemiştir. Bu talebe, Hükümetimiz de kuvvetle katılmaktadır ve bu
çağrıyı, burada, bir kez daha tekrarlamaktayız.
Bölgede yaşanan olaylara
ilişkin olarak Hükümetimizce yapılan açıklamalarda, İsrail'in davranışları
kınanmıştır. Bu tür orantısız, aşırı hareketlerin, bizatihi İsrail'in güvenlik
amaçlarına hizmet etmeyeceği, aksine, bu bölgede yaşayan Filistin Halkının hayat
koşullarının daha da güçleşmesine yol açacağı, ayrıca, terör eylemlerini
gerçekleştiren gruplara yeni gerekçeler sağlayacağı vurgulanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
içerisinde bulunulan bu çok hassas dönemde, itidal ve sağduyunun her
zamankinden fazla önem taşıdığına inanıyoruz. Taraflara, karşılıklı güven
bunalımını daha da derinleştirecek adımlardan özenle kaçınmalarını telkin
ediyoruz. Kendilerini, sorumluluklarının bilincinde hareket etmeye ve diyalog
yollarını kapatmamaya çağırıyoruz. İki tarafın da güvenliği, ancak, siyasî
müzakereler yoluyla tesis edilebilecek, yaşayabilir bir barış anlaşmasıyla sağlanabilir.
İsrail-Filistin ihtilafı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili
kararları çerçevesinde, İsrail ve Filistin'in güvenli ve tanınmış sınırlar
içerisinde yan yana yaşayacakları bir bölge vizyonu zemininde çözülmelidir. Bu
çerçevede, taraflarca kabul edilmiş olan yol haritası, kaçırılmaması gereken
bir fırsattır. Taraflara, yol haritasının bir an önce hayata geçirilmesi için
üzerlerine düşen görevleri yerine getirme çağrımızı, bu vesileyle bir kez daha
tekrarlıyoruz.
Bölgede bu zamana kadar
yaşanan gelişmeler, sorunun sadece Filistin ile İsrail taraflarının
gayretleriyle çözümlenemeyeceğini göstermiştir. İhtilafın barışçı yollardan
çözümü için, uluslararası toplumun da elini taşın altına koyması gerekmektedir;
ancak, bu çabalar, sadece kınama noktasında kalmamalıdır. Bunun ötesine geçecek
şekilde, ilgili devletlerin bir araya gelerek, gerekli adımları atmaları
lazımdır. Bu bağlamda, Birleşmiş Milletlere önemli görevler düşmektedir.
Türkiye, her iki tarafın
da güvenini haiz bir ülke olarak, öncelikle şiddet ve terörün durdurulması,
ardından da barış görüşmelerinin başlatılması için, çabalarını aktif bir
şekilde sürdürmektedir. Bu çerçevede, Türkiye, İslam Konferansı Örgütünün
harekete geçmesinde de öncü rol oynamıştır. Nitekim, 22 Nisan 2004 tarihinde
Malezya'da yapılan İKÖ Ortadoğu özel toplantısında, "quartet" denilen
dörtlü grubun üyeleri Birleşmiş Milletler, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa
Birliği ve Rusya Federasyonu ile İKÖ adına temaslarda bulunmak üzere
oluşturulan 5 üyeli Bakanlar Delegasyonuna ülkemiz de seçilmiş bulunmaktadır.
Bakanlar Delegasyonu, ilk aşamada, 19 Mayıs 2004 tarihinde Dublin'de Avrupa Birliği
Dönem Başkanı İrlanda Dışişleri Bakanıyla, 20 Mayıs 2004 tarihinde de
Moskova'da Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanıyla yararlı görüşmeler yapmıştır.
Bu toplantılardan Dublin'dekine Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay, Moskova'dakine
ise ben katıldım. Delegasyonun, bilahara, haziran ayı başında, quartet'in diğer
üyeleri Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve Amerika Birleşik Devletleri
Dışişleri Bakanıyla da temaslarda bulunması planlanmaktadır. Ayrıca, 9-12 Mayıs
2004 tarihlerinde Cidde'de gerçekleştirilen İslam Konferansı Örgütü Dışişleri
Bakanları Hazırlık Toplantısına Türkiye başkanlık etmiştir. Heyetimiz, Filistin
lehine olan kararlarda uzlaşı sağlanması için yoğun gayret sarf etmiştir. Bu
gayretlerimiz ve katkımız, başta Filistin olmak üzere, diğer üye ülkeler
tarafından takdirle karşılanmıştır.
Türkiye'nin Filistin
konusundaki çabaları sadece İKÖ'yle sınırlı kalmamaktadır. Türkiye, Ortadoğu
sorunu konusunda Birleşmiş Milletlerde yapılan görüşmelerde, geleneksel olarak,
Filistin Halkının haklı davasını destekleyegelmiştir. Bu çerçevede, ülkemiz,
Gazze'de yaşanan olaylar üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince kabul
edilmiş olan 1544 sayılı Kararı desteklediğini açıklamıştır. Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunun, işgal altındaki toprakların temsili konusunda son
olarak aldığı karara da olumlu oy vermiş bulunmaktayız.
Geçtiğimiz haftalarda
katıldığım Euro-Med, Avrupa-Akdeniz ve NATO Dışişleri Bakanları
toplantılarında, Avrupa ülkelerinin yanı sıra aralarında Filistin'in de
bulunduğu başlıca Arap ülkelerinin ve İsrail'in Dışişleri Bakanıyla görüştüm,
Arap Ligi Genel Sekreteriyle de geniş bir istişarede bulundum. Bu toplantılarda
yaptığım konuşmalarda ve ikili temaslarımda bölgede yaşanan durumun vahametine
dikkat çektim. Sorunun, günümüzde en önemli tehdit haline gelen terörizmi nasıl
beslediğini, muhataplarıma anlatma fırsatı buldum. Yol haritasının uygulanması
yolunda acil biçimde harekete geçilmesi gerektiğini, bir kez daha orada da
bütün muhataplarıma anlattım. Avrupa Birliği Konseyi Genel Sekreteri ve Ortak
Güvenlik ve Dış Politika Yüksek Temsilcisi Solona'yla geçen hafta Brüksel'de
yaptığım görüşmede de konuyu bir kez daha ele aldım. Yol haritasının
uygulanmasını teminen Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ortak girişimler yapma
fikri üzerinde durduk. Ortadoğu sorunu hakkındaki görüşlerimizi ve
politikalarımızı anlatmak amacıyla Arap basınının Türkiye'deki temsilcileriyle
geçen hafta bir toplantı yaptım. Bu toplantıya katılan basın mensuplarının
Türkiye'nin izlediği dengeli ve yapıcı politikaları takdirle izlediklerini
tespit ettim. Bu toplantıda ifade ettiğimiz görüşler, bölge basınında geniş bir
şekilde yankı buldu.
Değerli milletvekilleri,
diğer yandan, Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Sayın Yaser Arafat'tan aldığımız
mesajda, Türkiye'nin gayretleri ve aktif tutumundan dolayı memnuniyetleri ifade
edilmiştir. Ayrıca, barışın ancak kapsamlı olduğu takdirde kalıcı olacağı
düşüncesinden hareketle, Suriye ve Lübnan kanallarının da zamanı geldiğinde
canlandırılması gerektiğini savunuyoruz. Bu yöndeki düşüncelerimizi, önceki
hafta Türkiye'yi ziyaret eden Lübnan Başbakanı Refik Hariri'yle de paylaştık.
Bu vesileyle, İsrail'le
ilişkilerimize de değinmek istiyorum. Türkiye, aralarında Avrupa ve Arap
ülkelerinin de yer aldığı birçok ülke gibi, Madrid Barış Konferansı ve Oslo Anlaşmalarının
olumlu sonuçlarını teşvik edici biçimde, 1992'den itibaren İsrail'le
ilişkilerini geliştirmiştir. Bu ilişkiler, halen, kendi dinamikleri içinde
seyrini sürdürmektedir.
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir
dakikanızı rica ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Genel
Kurulda gerçekten bir uğultu var. Dışişleri Bakanımız çok önemli bir konuyu
Genel Kurulumuzun bilgilerine sunuyor, Sayın Bakanımızı sükûnetle dinlemenizi
rica ediyorum.
Buyurun efendim.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Türkiye-İsrail ilişkilerinin,
karşılıklı çıkarların yanı sıra, bölgedeki barış, istikrar ve diyalog
çabalarına hayatî bir katkı yaptığını bütün taraflar da kabul etmektedir.
Sayın milletvekilleri,
barış sürecinin canlandırılmasına yönelik her türlü çaba ve girişim, Filistin
Halkının içinde bulunduğu ağır ekonomik ve sosyal güçlüklerin acilen
dindirilmesine yönelik önlemleri de içermektedir. Filistin'i ziyaret edip yeni
gelen Dostluk Grubunun gerek İktidara gerekse muhalefete mensup değerli üyeleri
de, bunu yerinde tespit etmişlerdir ve yaptıkları basın açıklamalarıyla,
heyetin Sayın Başkanının burada yaptığı açıklamayla da, bu, bir kez daha ortaya
çıkmıştır. Bu husus, uluslararası toplumun, her şeyden önce, ahlakî ve insanî
bir yükümlülüğüdür. Bu inançtan hareketle, 2003 Aralık ayında, Filistin ve
Filistinli kardeşlerimize yönelik kapsamlı bir ekonomik ve sosyal eylem planı
açıklamış bulunuyoruz. Bu plan, kamu ve özel sektörümüz ile sivil toplum
kuruluşlarının, Filistin'le ilgili ekonomik, sosyal ve kültürel faaliyetlerinin
artırılmasını ve eşgüdüm içinde gerçekleştirilmesini öngörmektedir. Bu plan
çerçevesinde kurumlararası çalışmalar başlamış bulunmaktadır. Sayın Başbakanın
bugün imzaladığı bir genelgeyle, planın uygulanması ve konuyla ilgili
gelişmelerin takibinden sorumlu olacak Filistin Ekonomik-Sosyal İşbirliği Koordinatörlüğü
görevini, değerli devlet adamı, eski bakanlarımızdan Sayın Vehbi Dinçerler'in
deruhte etmesi kararlaştırılmıştır. Sayın Vehbi Dinçerler, bu konuyla ilgili
özel olarak görevlendirilmiştir ve kendisine her türlü kamu ve özel sektör
desteği verilecektir. Bunun altyapısı da hazırlanmıştır. Bakanlığımız, bu
konuyla ilgili olarak, uzun süredir ciddî çalışmalar yapmıştır. Önümüzdeki
birkaç gün içerisinde, bununla ilgili olarak, kamuoyumuza geniş bir açıklama da
yapılacaktır.
Halihazırda, arazideki
yegâne uluslararası gözlem gücü, El Halil'deki uluslararası geçici
mevcudiyettir. Bu kuvvette askerî gözlemci bulunduran tek İslam Konferansı
Örgütü üyesi ülke Türkiye'dir. Diğer yandan, hükümetimiz, yol haritasının
hayata geçirilmesi halinde üçüncü taraflara açık olacak şekilde izleme-gözlem
mekanizmalarına katılmaya hazır olduğunu taraflara bildirmiş ve bu yönde
gerekli girişimlerde de bulunmuştur.
Türkiye, 1996 yılından bu
yana, Filistin'e, sağlık, eğitim, kamu maliyesi, kurumsallaşma, güvenlik,
turizm ve tarım alanlarında yaklaşık 7 000 000 dolar karşılıksız yardımda
bulunmuştur. Türkiye, keza, Birleşmiş Milletler Filistinli Mülteciler İçin
Yardım ve Bayındırlık Ajansı aracılığıyla, Filistinli mültecilere yardım
yapmaktadır. Ülkemiz, bu ajansın icra komitesi üyesidir. El Halil'deki
uluslararası geçici mevcudiyet vasıtasıyla da, El Halil'de yaşayan Filistinli
halka dolaylı yardımlar yapmaktayız.
Filistin'e yaptığımız
aynî yardımlar, gıda, ilaç ve tıbbî yardım, malzeme şeklinde olmaktadır.
Filistinli yaralılar
ülkemizde tedavi edilmişlerdir.
Filistinli diplomatlar,
Dışişleri Bakanlığımızın eğitim merkezinde eğitim görmektedirler.
Filistin televizyon
kanalı personeli ise TRT'de eğitilmektedir.
Filistinli polislere Türk
Polis Akademisinde eğitim imkânı sağlanmıştır.
Öğrenci bursları
verilmektedir.
Öte yandan, Filistin
ulusal yönetiminin gerçekleştirmekte olduğu reform çabalarına da destek
vermekteyiz. Bu amaçla, Filistin tarafının
talebi üzerine, Bakanlığımız, ülkemizin önde gelen bir anayasa uzmanını,
müstakbel Filistin Devletinin anayasasını incelemekle görevlendirmiştir.
Hazırlanan rapor, Filistin tarafına iletilmiş bulunmaktadır.
Bunun yanı sıra, diğer
bir akademisyenimiz de, geçtiğimiz yıl, Filistin'i ziyaret ederek, anayasa
hazırlığı ve idarî reform çalışmaları konusunda Filistinli yetkililerle ortak
çalışmalar yapmıştır. Filistinliler, idarî reform ve anayasa çalışmalarına
Türkiye'nin yaptığı katkıdan duydukları memnuniyeti her vesileyle dile
getirmektedir.
Türkiye, bir yandan barış
çabalarına destek verirken, diğer yandan, kardeş Filistin Halkının hayat
şartlarının iyileştirilmesi için elinden gelen katkıyı sağlamaya devam
edecektir.
Değerli arkadaşlar, bütün
bu çalışmaların daha etkin bir şekilde devam edebilmesi için, gerek Irak'la
ilgili olsun gerek Filistin'le ilgili olsun, her şeyden önce güvenlik
gelmektedir. Güvenliğin olmadığı bir ortamda, ekonomik, sosyal ve insanî
faaliyetlerin rahat bir şekilde yapılabilmesi mümkün değildir. O bakımdan, biz,
gerek Irak'ta gerek Filistin'de barışın tesis edilmesine, istikrarın tesis
edilmesine birinci derecede önem vermekteyiz.
Irak, komşumuz olan bir
ülkedir ve Irak'ta yaşayan herkes -Arabıyla, Kürdüyle, Türküyle- bizim akrabalarımızdır.
Filistin ise, tarihî olarak bize çok yakın olan bir ülkedir. Dolayısıyla,
Türkiye olarak, bu her iki ülkede etkinliğimizi sürdürmeye kararlıyız.
Hükümetimiz bu konularla yakından ilgilenmektedir, Meclisimiz yakından
ilgilenmektedir, kamuoyumuz yakından ilgilenmektedir. Ümit ediyorum ki,
önümüzdeki aylar, önümüzdeki dönem, her iki bölge için de, daha çok istikrarın
sağlandığı, barışın sağlandığı ve Türkiye'nin etkinliğinin daha çok
gösterildiği bir bölge olacaktır.
Bu duygularla, Yüce
Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
AK Parti Grubu adına,
Adana Milletvekili Sayın Ömer Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER
ÇELİK (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
İlk olarak, milletimizin
hislerini de ifade etmek bakımından,
Ebu Gurayb Cezaevinde ve son olarak Refah Mülteci Kampında ortaya çıkan
olayları Grubum adına şiddetle kınıyorum. Ortaya çıkan manzara, gerçekten,
insanlığın geldiği zaman diliminde son derece vahim bir manzaradır. İnsanlığın
aydınlanmadan bu yana elde ettiği bütün değerlerin neredeyse bir cezaevinde
iflas ettiğini görüyoruz. Evrensel değerler açısından bakıldığında ortada kabul
edilemez bir durum vardır. Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve diğer
yüksek prensipleri bir bölgeye getirmek adına yapılan bir operasyonun ardından
bölgede çıkan manzara, neredeyse, oradaki insanları bu değerlere düşman haline
getirecek çok vahim olayları zincirleme bir şekilde tetiklemektedir. Kuşkusuz,
burada, son derece sağduyuyla ve titizlikle hareket edilmesi gerektiği şeklinde
bir sorumluluk durumuyla karşı karşıyayız.
Bizim açımızdan, Irak'ın
toprak bütünlüğü, Irak'ta demokratik, insan haklarına dayalı bir hukuk
devletinin var olması her şeyden daha önemlidir. Bunun gerçekleşmesi için, şu
anda orada yönetim sorumluluğunda bulunanların, ortaya çıkan bu manzaraların
sorumluları hakkında süratle işlem yapması gerektiğini, bunları cezalandırması
gerektiğini ve bu cezaları kamuoyuna şeffaf bir biçimde duyurması gerektiğini
düşünüyoruz. Ayrıca, bölgenin, Irak'ın toprak bütünlüğü çerçevesinde
"Irak, tüm Iraklılarındır" prensibine dayalı olarak yapılandırılması
konusunda herkesin son derece aktif bir biçimde sorumluluğunu yerine getirmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için öncelikle yol haritasının işlemesi
gerekiyor. Yol haritasını işletmekle sorumlu olanların davranışlarındaki
yavaşlığı bir an evvel üzerlerinden atmaları gerekiyor ve yol haritasının
işlemesi konusunda Filistin tarafının ciddî bir muhatap olarak alınmasını
engelleyici davranışların önüne geçilmesi gerekiyor.
Öte yandan, yine,
evrensel prensipler ve uluslararası hukuk açısından, Filistin'de ortaya çıkan
görüntülerin, bundan sonra, dünya düzeninin belli bir meşruiyet ve belli bir
hukuk temelinde işlemesine dönük tüm zeminleri tahrip edecek bir noktaya
geldiğini düşünüyoruz.
Filistin ve İsrail'in,
tanınmış ve yaşayabilir sınırlar içerisinde yan yana yaşayacak bir barış
ortamına kavuşması bizim görüşümüzün esasını oluşturmaktadır. Bunun için,
Filistin Devletinin, yaşayabilir bir devlet olarak hayatiyetini sürdürmesi
barış için temel şartlardan bir tanesidir. Yaşayabilir bir Filistin Devleti,
sadece Filistinlilerin güvenliğini değil, aynı zamanda İsrail'in güvenliğini de
garanti altına alan bir şeydir.
Irak'ta meşru yönetimin
tesis edilmesi bakımından dikkat edilmesi gereken birkaç tane nokta var;
birincisi, 30 Haziranda koalisyon güçlerinin devir işleminin sembolik bir işlem
olmaması gerekiyor. Burada, perde gerisinde koalisyon güçlerinin olduğu,
perdenin önünde ise, bir uydu hükümetin olduğu bir yapılanmanın Irak'ın şu anda
bulunduğu durumu daha da kötüleştireceği konusundaki uyarılarımızı şimdiden
yapıyoruz. Bu sebeple, uydu bir hükümet değil "Irak tüm Iraklılarındır ve
Irak'ın kendi kaderini tayin etme hakkı Irak Halkına aittir" prensiplerine
uygun, gerçek temsil yeteneğine sahip bir yapılanmanın ortaya çıkması
konusunda, tarafların tüm sorumluluklarını yerine getirmesi konusunda hassas
olmaları gerektiğini söylüyoruz.
Irak'ta yaşayan Araplar,
Kürtler, diğer etnik unsurlar ve Türkmenler bizim vatandaşlarımızın
akrabalarıdır; hiçbirini diğerinden ayırt etmiyoruz, hepsine eşit bir mesafeden
bakıyoruz ve bu çerçevede, hepsinin yönetimde ciddî bir şekilde, sanal olmayan
bir tarzda temsil edilmesinin, Irak'ın güçlü ve barışçı geleceği açısından son
derece önemli olduğunu söylüyoruz. Bu sebeple, şu ana kadar Türkmenlerin
Irak'taki yapılanma denkleminin dışında tutulmasına dönük uygulamalara bir an
evvel son verilmesi gerekmektedir. Türkmenler, Irak'ın diğer tüm aslî unsurları
gibi, Irak'ın bir aslî unsurudur ve yönetimde kendi ağırlıklarına ve tarihî
geleneklerine uygun bir biçimde yer almalıdırlar; bu, Irak'ın gerçek bir
yönetime kavuşması açısından vazgeçilmez bir durumdur.
Öte yandan, bugün Hz.
Ali'nin türbesine bomba isabet etmesi olayında olduğu gibi, Kûfe ve Necef gibi
belli dinî gruplarca kutsal sayılan kentlere dönük davranışlarda son derece
titiz olunması gerekir. Belli dinî grupların kutsal saydığı mekânlara dönük,
insanların inançlarını incitecek uygulamaların ortaya çıkması, Irak'ta geçiş
takvimini sabote edecek durumları doğuracaktır. O sebeple, bir istikrarın
adresi olması gereken geçiş takviminin, yeni bir kaos takviminin başlangıcı
olmaması için, özellikle kutsal değerlere karşı hassas olunması konusunda
koalisyon güçlerinin son derece titiz davranması gerekir.
Türkiye'nin bölgeye dönük
rolü, kaçınılmaz bir biçimde tarihî bir roldür. Türkiye, bölgeye ilgisi olan,
gerek Irak'a gerek Filistin'e ilgisi olan diğer ülkelerden bir ülke değildir;
âdeta, Türkiye'nin siyasî genetiğinin bir parçasıdır bölge. Irak'taki durum,
Türkiye'nin güvenliğini bire bir ilgilendirmektedir. Filistin'e ise milletimiz
büyük hislerle bağlıdır. Hem bölgeye bağlıdır hem de bölgedeki ortaya çıkan
durumlara dönük olarak son derece ciddî bir takip içerisindedir. Kuşkusuz,
bölgeye hislerimizle bağlı olmamız, hissiyatımızla bir siyaset üreteceğimiz
anlamına gelmiyor, hislerimizi hiç terk etmeden, son derece soğukkanlı ve
akılcı bir siyaset ve çözüm modeli önermek zorundayız. Bu süreçte Türkiye'nin
rolü, son derece hayatî bir rol olacaktır; çünkü, Türkiye, diğer bölge
ülkelerinden veya diğer uluslararası güçlerden bir güç olmadığı için konunun
her iki tarafına da eşit çerçevede yaklaşabilecek, eşit çerçevede, eşit
ağırlıkta söz söyleyebilecek bir tarihsel ağırlığa sahiptir.
Tüm bunlar, birincisi,
Irak Halkının güvenlik ve esenliği içindir. Irak Halkının güvenlik ve esenliği,
dünyanın barış içinde olması, dünyada barışçıl bir düzenin sürdürülmesi
açısından bugün anahtar noktasındadır. O sebeple, Irak'ın geleceği, artık
Iraklıların geleceğini çok açık bir biçimde aşmıştır ve tüm insanlığın
geleceğini ilgilendiren gelişmeleri pozitif ya da negatif yönde
tetikleyebilecek bir düzeye ulaşmıştır.
Öte yandan,
İsrail-Filistin meselesi, yaşayabilir bir Filistin Devletinin varlığı,
İsrail'in güvenliği ve Filistin Halkının güvenliği açısından temel kot
durumundadır. Bir yanda masum insanları ve sivilleri öldüren terör eylemleri,
öbür yanda, yine, masum insanların ve sivillerin ölümüne yol açan hükümet
himayesindeki birtakım şiddet politikaları arasında kalmak, İsrail Halkının da
Filistin Halkının da yararına değildir.
Filistin davası, birtakım
masumlara ve sivillere yönelik terör eylemlerinin etiketi altında kalmayacak
kadar büyük bir davadır. Öte yandan, İsrail Hükümetinin, İsrail Devletinin ve
İsrail Halkının güvenliği için, bu şiddet politikalarından, Refah Mülteci
Kampında ortaya çıkan manzaralara yol açan uygulamalardan titizlikle kaçınması
gerekir. Tüm bunlar, Filistin ve İsrail Halklarının güvenliği ve esenliği
açısından son derece önemlidir. Türk Halkı, Filistin Devletinin, İsrail
Devletinin, Filistin Halkının ve İsrail Halkının dostudur ve Türk Halkının,
Türk Hükümetinin buradaki yaklaşımı, bizim yaklaşımımız, her iki halkın esenlik
içerisinde bir arada yaşayabileceği bir çözüm modelinin tesis edilmesine dönüktür;
bu, ne birtakım marjinal terör eylemlerinin, masumlara dönük ve sivillere dönük
terör eylemlerinin angajmanı altında kalmalıdır ne de hükümet himayesindeki
kabul edilemez birtakım şiddet politikalarının gölgesinde bırakılmalıdır.
Gelinen noktada,
uluslararası güçlerin, bu soruna dönük oluşturdukları yol haritasını dinamik
bir biçimde işletmeleri, dörtlü çalışma grubunun, aynı zamanda İslam Konferansı
Örgütünü de ciddî bir biçimde yanına katarak, Türkiye'nin üreteceği sinerjiyi
sürekli gündemde tutarak, bu olayın çözümüne dönük olarak ciddî ve hızlı bir
süreç katetmesi, bugün gelinen noktada, dünya barışı için son derece kritik
olmuştur. Bugün "Büyük Ortadoğu Projesinden", Büyük Ortadoğu Bölgesine
demokrasi ve refah getirilmesinden bahsediliyor; ama, herkes bilmelidir ki, adı
ister Büyük Ortadoğu Projesi olsun isterse başka bir proje olsun, adı ne olursa
olsun, Büyük Ortadoğu Bölgesine demokrasi, refah ve insan haklarına dayanan
düzenler gelmesi isteniyorsa, demokrasi ve insan hakları temelindeki yerel
dinamiklerin meşru zeminlerde harekete geçmesi bekleniyorsa, bunun için
öncelikle meşruiyet zemininin kurulması lazımdır; meşruiyet zemininin omurgasında
da Filistin sorununun çözümü yatmaktadır.
Son olarak, kimden
gelirse gelsin ve kime yönelirse yönelsin, ister resmî hüviyeti olsun isterse
resmî hüviyeti olmasın, tüm terör eylemlerini şiddetle kınıyoruz ve bütün bu
süreç boyunca gerek Filistin Halkından gerek İsrail Halkından hayatını kaybeden
masumların, kadınların, çocukların ve masum sivillerin hatıraları önünde
saygıyla eğiliyoruz.
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
İkinci söz isteği, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen'in.
Buyurun Sayın Öymen. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ONUR
ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Irak
hapishanelerinde koalisyon güçleri mensuplarınca yapılan şiddet ve işkence
uygulamaları hakkında Yüce Meclise sunduğumuz genel görüşme talebiyle ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu konu gerçekten birkaç cümleyle geçiştirilemeyecek kadar önemlidir. O
bakımdan, müsaadenizle meselenin özüne değinmek istiyorum.
10 Aralık 1948 tarihli
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesinin kabulünden bu yana, artık,
insan hakları konusu, devletlerin iç işi olmaktan çıkmıştır; artık, hiçbir ülke
kendi sınırları içinde kendi vatandaşlarına dilediği gibi eziyet etme hakkına
sahip değildir. Sorumluluk taşıdıkları
ülkelerde de eziyet etme, işkence yapma hakkına hiç kimse sahip değildir.
Birleşmiş Milletler,
Avrupa Konseyi ve diğer uluslararası kuruluşlar çerçevesinde imzalanan çok
sayıda sözleşme, devletlerin insan hakları alanında uymaları zorunlu olan
kurallar getirmiştir, devletlerin bu kurallara uymaları için denetim
mekanizmaları kurulmuştur; Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa
Konseyi İnsan Hakları Mahkemesi ve İşkenceyle Mücadele Sözleşmesinin denetim
mekanizması bunlar arasındadır.
İnsan hakları alanında
pek çok uluslararası örgüt faaliyet göstermekte ve bunlar, bu normlara
uyulmasını gözetmekte, hükümetlere uyarılarda bulunmakta, gerektiğinde
eleştirilerde bulunmaktadırlar.
Başta Amerika Birleşik
Devletleri olmak üzere, bazı devletler bununla da yetinmiyorlar, her yıl insan
hakları raporu yayımlıyorlar, bütün dünya ülkelerinin insan haklarına ne derece
uyduğunu ne derecede uymadığını saptayan raporlar hazırlıyorlar, bütün dünyaya
ilan ediyorlar ve devletleri, insan haklarına uymadıkları için, sanıklara kötü
muamele yaptıkları için çoğu zaman eleştiriyorlar.
Değerli arkadaşlar, son
zamanlarda Irak'ta meydana gelen ve dünya kamuoyuna da yansıyan şiddet ve zulüm
olayları, insan hakları konusunun evrensel boyutunu ve önemini bir kere daha
ortaya çıkardı. Bu gelişmeler, komşumuz Irak'ın ve bölgenin geleceği için
duyduğumuz kaygıları da artırmıştır.
İnsan hakları konusu
gündeme geldiğinde, özellikle Türkiye'deki insan haklarıyla ilgili konular gündeme geldiğinde, Batılı dostlarımız,
müttefiklerimiz, bize, daima "dostlar açık konuşur; size, görüşlerimizi, eleştirilerimizi
açıkça söyleyeceğiz" deyip, Türkiye'de gerçeklere uyan uymayan, haklı
haksız pek çok eleştirilerini dile getirmişlerdir.
Değerli arkadaşlar, şimdi
konuşma sırası bizde; şimdi biz diyoruz ki: Dostlar açık konuşur; şimdi,
lütfen, siz bizi dinleyin.
Irak, şu anda bir şiddet
girdabına sürüklenmiştir. Amerikan öncülüğündeki işgal kuvvetlerinin bir yıl
önce gerçekleştirdiği askerî harekât sonunda kaç Amerikalının öldüğünü biliyoruz ve bundan üzüntü duyuyoruz; ama,
kaç Iraklının öldüğünü bilmiyoruz. Kamuoyuna yansıyan bazı rakamlar, sadece son
aylarda ölen Iraklıların sayısının 5 000'i bulduğunu gösteriyor. Bu, çok büyük
bir rakamdır ve bu insanların büyük çoğunluğu, masum kadınlardan, çocuklardan
oluşmaktadır.
Son aldığımız bilgilere
göre, ne yazık ki, bu sivillerin bir bölümü, hapishanelerde yapılan zulüm ve
işkence sonucunda öldürülmüşlerdir. Irak hapishanelerinde uygulanan utanç
verici işkencelerin fotoğrafları dünya televizyonlarına ve basına yansımış ve
bütün insanlığın tepkisine, infialine yol açmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu
işkenceler, uluslararası hukukun açık bir ihlalini oluşturuyor. Savaş zamanında
sivillerin korunmasıyla ilgili 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi,
savaş durumunda sivillere yapılacak muamelelerle ilgili olarak, sanıklara
yapılacak muamelelerle ilgili olarak bazı kurallar koymuştur. Bu sözleşmenin
özellikle 3 üncü maddesi önemlidir. Bu maddede "ihtilaf halinde bulunacak
taraflardan her biri aşağıdaki hükümleri uygulamakla yükümlü olacaktır"
deniliyor ve bu yükümlülükler şöyle sıralanıyor: "Silahlarını teslim eden
silahlı kuvvetler mensupları ile diğer herhangi bir sebeple savaşdışı olan
kimseler de dahil olmak üzere, her koşulda, ırk, renk, din, itikat, cinsiyet
gibi ayırımcı uygulamalarda bulunmaksızın, herkese insanî muamele yapılacaktır.
Bu şahıslara karşı, ne zaman ve nerede olursa olsun, aşağıdaki muamelelerde
bulunmak yasaktır." Neymiş o muameleler; hayata ve beden bütünlüğüne
kastetmek; özellikle katl, zulüm, azap ve işkence yapılması. Başka; rehin
alınması. Başka; şahısların haysiyet ve şerefine tecavüz edilmesi, küçük
düşürücü davranışlarda bulunulması, adlî teminat altında verilmiş hükümlere
dayanmayan mahkûmiyetler ve idamlar.
Değerli arkadaşlarım,
işte, Irak'ta, bütün bunlar olmuştur ve olmaktadır. Son günlerde, dünya
basınına yansıyan fotoğrafların da gösterdiği gibi, maalesef, bazı Amerikan ve
İngiliz askerlerinin, hapishanelerde sanıklara yaptıkları muameleler, 1949
Cenevre Sözleşmesinin bu hükümlerinin çok açık bir ihlalini oluşturmaktadır.
Amerikan Kongresinde yapılan görüşmelerde, bazı senatörlerin ve Kongre
üyelerinin soruları üzerine, Amerikan Savunma Bakanlığının en üst düzeydeki
yetkilileri ve Irak'ta görevli komutanlar, bu Cenevre Sözleşmelerinin ihlal
edildiğini kabul etmişlerdir.
Basına yansıyan bazı
haberlerden öğrendiğimize göre, bu baskı ve zulüm eylemleri, bazı hallerde
Irak'lı esirlerin dinlerine, inançlarına, kutsal değerlerine ağır bir saldırı
haline dönüşmüştür. Bütün bu eylemleri, derin bir infialle karşılıyoruz ve
şiddetle kınıyoruz. Uluslararası Af Örgütünün verdiği bilgilere göre,
Uluslararası Kızılhaç Örgütü, şubat ayında yayımladığı raporda, bu ihlallerin
bireysel olaylar olmadığını, sistematik bir işkence haline dönüştüğünü ortaya
koymuştur.
Yine, basından,
sanıkların sorgulamasında uygulanacak yöntemlerle ilgili olarak, verilen bazı
genel nitelikte talimatların bulunduğunu öğreniyoruz. Öyle anlaşılıyor ki, bu
genel talimatlar, yani sanıkların direncinin her halükârda kırılması yolundaki
talimatlar, belki alt düzeydeki bazı yetkililere cesaret vermiştir, cüret
vermiştir. O bakımdan, bu sonucun ortaya çıkmasında, yalnızca o eylemleri
yapanlar değil, bu talimatları verenlerin de sorumluluğu vardır. Denetlemeyi
yeterince yapmayanların da sorumluluğu vardır. Netice itibariyle, bu konuda
siyasî sorumluluk taşıyanlar da vardır ve bu siyasî sorumluluk taşıyanların da
yapması gerekenler vardır.
Öyle anlaşılıyor ki,
Amerikan Adalet Bakanlığının bazı hukukçuları da, bu sanıklara, hukukun bütün
gereklerinin yapılmasının, uluslararası sözleşmelerin tam olarak uygulanmasının
gerekmediği yolunda bir rapor vermişlerdir. Eğer, bu bilgiler doğruysa, bu son
derece vahimdir, hazindir.
Değerli arkadaşlar, öyle
anlaşılıyor ki, bu saldırılar, sadece hapishanelerde olmuyor. Daha birkaç gün
önce, Sayın Genel Başkanımızın bu sabahki grup toplantısında belirttiği gibi,
bir düğün evine havadan saldırı yapılmış Irak'ta ve çok sayıda insan ölmüştür.
Amerikalı yetkililer "efendim, onlar kötü niyetli insanlardı, kötü niyetli
insanlar da eğlenir" diyorlar. Değerli arkadaşlarım, kötü niyetli
insanlara yapılacak şey, onları havadan bombalamak değildir; onları
yakalayacaksınız, yargıya teslim edeceksiniz, cezalarını yargı verecek. Siz
havadan nasıl tespit ediyorsunuz insanların niyetini?! Onların içinde çocuklar
var, kadınlar var, onlar da mı kötü niyetliydi?! O bakımdan, biz, bu gibi izahları
inandırıcı bulmuyoruz.
Değerli arkadaşlar, biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, nerede ve kimin tarafından yapılırsa yapılsın,
bütün şiddet ve terör eylemlerini kuvvetle kınıyoruz ve bu arada, Irak'ta bazı
Batılılara yönelik şiddet eylemlerini de aynı şekilde kınıyoruz. Yapan kim
olursa olsun, hedef kim olursa olsun, yöntem kim olursa olsun, bütün terör
eylemlerini, bütün şiddet eylemlerini kuvvetle kınıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
alınan bilgilere göre, maalesef, bu eylemler sadece Irak'ta olmuyor.
Afganistan'da da buna benzer eylemler olduğuna dair kuvvetli bilgiler var. Küba
Adasının Guantanamo bölgesindeki Amerikan üssünde tutuklu bulundurulan
şahıslara da bu eylemlerin yapıldığını, fizikî ve psikolojik baskılar
uygulandığını söyleyen, açıklayan bilgiler var. İşte biz bunları şiddetle
kınıyoruz ve bu olayların tekrarlanmaması için uluslararası toplumun kuvvetli tepki
göstermesini zorunlu görüyoruz. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak 4
Mayısta bir açıklama yaptık ve bütün bu saldırıları kınadık. Diliyoruz ki,
Türkiye'deki bütün siyasî partiler, bütün siyasî kuruluşlar aynı derecede
duyarlılık göstersinler bu gibi eylemlere karşı.
Şimdi şu anda Türkiye
Büyük Millet Meclisini bu olaylar karşısında çok kuvvetli bir tepki göstermeye
davet ediyoruz. Ümit ediyoruz ki, bu toplantımızın sonunda bir ortak açıklama
yaparak, bu saldırıları, bu şiddet eylemlerini birlikte kınayacağız.
Değerli arkadaşlar, şu
hususu da bu vesileyle belirtmek istiyorum: Türkiye'de insan hakları ihlalleri
olduğu zaman buna şiddetli tepki gösterenler, başka ülkelerde de bu ihlaller
olduğu zaman aynı tepkiyi göstermek zorundadırlar. Sadece Türkiye'deki olaylara
tepki gösterirseniz, onun dışındaki ülkelerdeki olaylara sessiz kalırsanız
inandırıcılığınızı kaybedersiniz. İnsan hakları alanında çalışan bütün
insanların, bütün örgütlerin en büyük gücü inandırıcılıklarıdır. O bakımdan,
biz, bütün insan hakları örgütlerini, bu konuda cesaretle tepki göstermeye
davet ediyoruz. Şu veya bu düşünceyle, şu veya bu siyasî kaygıyla sessiz
kalanlar, sorumluluğa ortak olacaklardır.
Bu vesileyle şunu da
söyleyeyim: Kuzey Irak'taki esas şiddet eylemlerinden sorumlu olan PKK örgütü
mensuplarının herhangi birisine karşı bir eylem yapıldığını duymadık. Şiddet
eylemi beklemiyoruz; ama, bunlardan bir tanesinin bile tutuklanıp Türkiye'ye
iade edildiğini duymadık.
Beklerdik ki, Sayın Bakan
bugünkü konuşmasında Irak'la ilgili olarak, Filistin'le ilgili olarak çok
kapsamlı izahlarda bulunurken, bir cümle de bu Kuzey Irak'taki PKK'lıların
durumu için söylesin. Acaba, onların durumu ne? Onların yakalanıp Türkiye'ye
teslim edilmeleri için hükümetimizin girişimlerde bulunduğunu biliyorduk. Ne
sonuç aldık? Irak'ta başka insanlara karşı, hukukun tanımadığı, hukuka aykırı
eylemlerde bulunanlar, acaba, hukuk içinde bu teröristlere karşı bir eylem
yaptılar mı, bir tanesini yakaladılar mı, bir tanesini mahkemeye verdiler mi?
İran'a karşı eylem yapan Halkın Mücahitleri Örgütüne karşı aldıkları önlemlerin
küçük bir bölümünü PKK'ya karşı aldılar mı? Almadılarsa, biz ne yaptık, hangi
tepkiyi gösteriyoruz? İşte, burada, Mecliste bunu söylemeyeceksiniz de nerede
söyleyeceksiniz?! Zannediyorum ki, bu konuyu da gündemde tutmak bizim için son
derece önemlidir.
Değerli arkadaşlarım,
Irak'ta meydana gelen olaylardan sonra, Amerikan Başkanı özür diledi, Amerikan
Dışişleri Bakanı özür diledi, Amerikan Savunma Bakanı özür diledi. Biz bunu
olumlu karşılıyoruz. Biraz önce Sayın Dışişleri Bakanımız da bundan söz etti,
bunların özür dilemelerini olumlu karşıladığını söyledi.
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, Süleymaniye Kentinde, başına çuval geçirilip onuru zedelenen,
milletçe hepimizin onurunu kıran eylemden sonra hükümete bir çağrıda
bulunmuştuk; demiştik ki: "Amerikalılardan, özür dilemelerini isteyin.
Amerikalılara söyleyin, bu eylem dolayısıyla bizden, Türk Milletinden özür
dilesinler." Biz, basını araştırdık, gazetelerde şöyle bir bilgiye
rastladık; diyor ki basın: Sayın Dışişleri Bakanımız bizim bu çağrımız üzerine
bir demeç vermiş veya bir cevap vermiş, gazetecilere şunları söylemiş:
"Amerika bir süper güçtür. Özür, ancak eşit güçler arasında beklenebilir.
Büyük devletler özür dilemez."
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Benimle ilgisi yok. Benden
duyduğunuzu söyleyin.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, büyük devletler özür diler. (CHP sıralarından alkışlar)
İşte, bu son olayda da görülmüştür ki, büyük devletler özür diler. Mesele,
büyük devletlere özür diletmesini bilmektir. Sayın Bakanın cevabını her zaman
saygıyla dinleyeceğiz. Herhalde "basın yanlış yazmıştır" diyecektir.
Gayet tabiî ki bu sözlerini de saygıyla karşılayacağız.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Diyecektir değil, diyorum burada,
söylüyorum. Gazete kupürüyle hareket etmeyin.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Ama, biz bu bilgileri basından aldık, onun için naklediyorum. Çünkü biz, o
sırada, Yüce Meclisin kürsüsünden de söyledik, basın yoluyla da söyledik.
Mutlaka, Amerika'nın özür dilemesini sağlamalıyız dedik. Sağlayamamışızdır.
Bunları unutmayalım.
Ayrıca, Amerika'da bu
işkenceden sorumlu olanların yakalanıp cezalandırılmaya başlandıklarını
görüyoruz; bunu olumlu karşılıyoruz; ama bu da yeterli değildir; sanıklara
tazminat ödenmelidir ve bu olayların bir kere daha tekrarlanmaması için gerekli
bütün önlemler alınmalıdır, insan hakları karşısında sıfır hoşgörüyle hareket
edilmelidir. Biz Amerikalılardan bunu bekliyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
insan haklarına, demokrasiye beşiklik eden ülkelerin nasıl olup da böyle
eylemler içine girdiklerini, doğrusu, merak ediyoruz. Şimdi, demin de söyledim,
bunlar rapor yayımlıyorlar, bütün ülkeleri eleştiriyorlar, insan hakları
alanında şu eksiğiniz var, bu eksiğiniz var diyorlar, suçluyorlar başka
devletleri. Daha birkaç gün önce Amerika'nın raporu yayımlandı. Şimdi, eğer,
eleştiriye uğrayan ülkeler "ilk taşı elleri temiz olan atsın" derlerse,
siz ne diyeceksiniz, ne cevap vereceksiniz?! O bakımdan, başkalarının camını
taşlayanların kendi camını kırmamaya özen göstermeleri lazım. Biz, bu
devletlerin, dostlarımızın, müttefiklerimizin insan hakları alanında örnek
olmasını bekliyoruz diğer ülkelere.
Çok değerli
milletvekilleri, Irak'ta meydana gelen olaylar, 1 Mart tarihli tezkerenin,
Cumhuriyet Halk Partisinin ısrarlı girişimleri sonucunda reddedilmesinin ne
kadar isabetli olduğunu, ne kadar yerinde bir hareket olduğunu ortaya koymuştur.
Eğer bu önerge reddedilmeseydi, eğer 100'e yakın Adalet ve
Kalkınma Partisi milletvekili bizimle birlikte oy
kullanmasaydı ve hükümetin 1 Mart tarihli tezkeresi kabul edilseydi,
değerli arkadaşlarım, şu anda Türk askerleri işte bu bölgede olacaklardı, bu
bölgede görev yapıyor olacaklardı, Allah bilir, çok sayıda askerimizi şehit
vermiş olacaktık ve onun yanında da bu feci olayların hiç değilse manevî
mesuliyetine ortak olacaktık. O bakımdan, biz Cumhuriyet Halk Partililer olarak
1 Mart tezkeresini reddetmenin gururunu taşıyoruz ve bunun vicdan huzuru
içindeyiz. İnanıyoruz ki, eğer bu gelişmeleri bilselerdi, diğer Adalet ve
Kalkınma Partisi mensubu arkadaşlarımız da bu tezkereye hayır oyu verirlerdi ve
vicdanlarını müsterih tutarlardı. Zannediyorum ki bu tezkerenin reddedilmesi
Yüce Meclisin yaptığı en doğru işlerden biri olmuştur ve ülkemizi büyük bir
badireden kurtarmıştır. Tekrar ediyorum, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu
tezkerenin reddedilmesinden büyük bir gurur duyuyoruz, büyük bir vicdan huzuru
duyuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
Irak'ta barış ve istikrarın sağlanabilmesi, ancak, bugünden cesaretli adımların
atılmasıyla mümkündür. Biz, bu konudaki görüşlerimizi çeşitli vesilelerle
açıkladık. Diyoruz ki: Irak'ta barışa ve huzura kavuşmanın birinci ve en önemli
yolu, Irak'ta serbest seçimler yapılmasıdır; Irak Halkının özgür iradesiyle
işbaşına gelecek bir hükümetin yönetimi devralmasıdır; aynı zamanda, Irak
vatandaşlarının, silahlı dinî ve etnik grupların aracılığı olmadan devlet
yönetimine katılmalarıdır; Irak'ta laik ve demokratik bir devletin
kurulmasıdır. Biz inanıyoruz ki, bir Müslüman ülkede laiklik olmadan demokrasi
olmaz. Bunun en iyi örneğini Türkiye vermiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonu
açıyorum; buyurun Sayın Öymen.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Başka hiçbir Müslüman
ülkede bugüne kadar demokrasinin kurulamamasının en önemli sebeplerinden biri,
o ülkelerde laikliğin yerleşmemiş olmasıdır. Irak'ta, biliyoruz, geçici temel
yasada din esasına atıfta bulunuluyor; ama, bu, Irak'ın anayasası değildir.
Irak'ın anayasası, seçilecek yeni meclis tarafından yapılacaktır. Bizim
dileğimiz, bu yeni anayasanın laik ve demokratik bir devletin anayasası
olmasıdır. O bakımdan, Amerikan Dışişleri Bakanı Sayın Powell'ın, birkaç gün
önce "Irak'ta dinî bir devlet de kurulsa kabulümüzdür" yolundaki
sözlerini anlayışla karşılamakta güçlük çekiyoruz. Irak'ta dinî bir devletin
kurulmasına razı olmak demek, Irak'ta demokrasinin kurulmamasını kabul etmek
demektir. O bakımdan, laikliğin önemle gözönünde bulundurulmasını mutlaka
bekliyoruz.
Şiddet olayları nasıl
sona erecektir? Biz, inanıyoruz ki, bunun için, bir Birleşmiş Milletler Barış
Gücünün güvenliğin sorumluluğunu devralması lazımdır ve bu barış gücünde,
tercihen, Irak'la menfaat ilişkisi olmayan, Irak'a komşu olmayan ülkelerin
askerleri görev yapmalıdır. Genellikle, pek çok yerde Birleşmiş Milletlerin
uyguladığı kural budur. O bakımdan, barış gücünün böyle ülkelerden oluşması
başarı şansını artıracaktır.
Türkiye, bütün bu
konularda aktif, yaratıcı, sonuç alıcı bir politika izlemelidir diye
düşünüyoruz. Sayın Bakan, hükümetin yaptığı çalışmaları anlattı, dikkatle not
ettik; fakat, zannediyorum ki, Türkiye'nin şimdiye kadar yaptığı çalışmalar
yeterli olmamıştır; sonuç ortadadır. Türkiye gibi bir ülke, mutlaka ağırlığını
hissettirmelidir ve sonuç almalıdır; aynen, bizim, Kuzey Irak'la ilgili olarak,
vaktiyle, Ankara sürecinde yaptığımız gibi. Ankara sürecinde Türkiye ağırlığını
koymuştur, oradaki çatışmaları durdurmuştur ve barışçı bir ortamın
yaratılmasında birinci derecede rol oynamıştır. İşte, bunu yapacaksınız, devlet
olarak bunu yapacaksınız, ağırlığınızı hissettireceksiniz; yoksa, bazı temaslarda
bulunmuş olmak, bazı komitelere katılmak yeterli değil. Türkiye konumundaki bir
ülkenin bundan çok daha fazlasını yapması lazımdır.
Bizdeki bilgi yanlış
değilse, biz, Kuzey Irak'ta, Kerkük ve Süleymaniye kentlerinde diplomatik
temsilciler açmayı taahhüt etmiştik. Eğer, yanılıyorsak, bizdeki bilgi
yanlışsa, Sayın Bakan düzeltsin; doğruysa, bu temsilcilikleri niye açmadık;
güvenlik nedeniyle mi? Bağdat'ta güvenlik, Kerkük'ten ve Süleymaniye'den daha
mı çok?! Orada temsilciliğimiz var. Gayet tabiî ki, biz, diplomatlarımızı
güvensizlik ortamı içinde görevlendirmek istemeyiz; ama, zannediyorum ki,
Türkiye gibi bir ülke, hele taahhüt etmişse, bu taahhüdünü yerine getirmelidir.
Kosova'da nasıl yaptık; Kosova'da en zor şartlar altında, en tehlikeli
koşullarda diplomatik temsilcilik açan biz değil miyiz; herkesten önce biz açmadık
mı, ilk biz olmadık mı ve hâlâ, bu temsilciliğimiz Kosova'da görev yapmıyor
mu?! Kuzey Irak, Kerkük, Türkmen soydaşlarımızın yaşadığı bölgeler bizim için
daha mı az önemlidir?! İşte, aktif diplomasi budur arkadaşlar. Arada bir heyet
geliyor, heyet gidiyor; bunlar yeterli değil. Türkiye'nin orada varlığı sürekli
olarak hissedilmelidir. Türkiye, zannediyorum ki, bunu yapacak imkânlara
sahiptir ve oradaki temsilcilerinin güvenliğini sağlayacak olanaklara da
sahiptir.
Değerli arkadaşlarım,
biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, İktidarın bu söylediğimiz konularda
atacağı adımları destekleyeceğimizi şimdiden beyan ediyoruz. Daha önce de
söyledik, çeşitli vesilelerle tekrarladık. Bu gibi konuları içpolitikanın
tamamen dışında tutmak lazımdır. Bunlar, bizim ortak meselelerimizdir, millî
davalarımızdır. Hükümetin atacağı her cesaretli adımı, Türkiye'nin çıkarlarını,
bölge çıkarlarını koruyacak her cesaretli adımı, bu çerçevede, destekleyeceğimizi
söylüyoruz.
Geçtiğimiz hafta içinde,
Filistin'de de büyük bir acı yaşadık. Değerli AKP sözcüsü bu konudaki
görüşlerini açıkladı, Sayın Bakan da açıkladı. Refah Mülteci Kampında cereyan
eden olaylar, gerçekten, insanlık için utanç vericidir; çocuklar öldürülmüştür,
kadınlar öldürülmüştür. İsrail-Filistin ihtilafı ne olursa olsun, ne kadar zor
olursa olsun, orada ölen insanlar bu ihtilafın sorumlusu değillerdi ve bu
insanlar, bunun cezasını çekmişlerdir, bir bedel ödemişlerdir. İsrail'in bunu
yapmaya hakkı yoktu. İsrailliler buna tepki gösteriyorlar; "basın
abarttı" diyorlar, "özür diledik" diyorlar. Bunlar yeterli
değil. İsrail Büyükelçisi, Cumhuriyet Halk Partisi Merkez Yönetim Kurulu olarak
yaptığımız açıklamadan sonra, geldi, bizi ziyaret etti ve özür dilediklerini
söyledi, gerekli tedbirleri alacaklarını söyledi. Bunlar yeterli değil.
Filistin'de, çok sayıda insan, binlerce insan hayatını kaybetti, evler yıkıldı,
hastaneler perişan edildi. Filistin lideri Arafat, şu anda, kuşatma altındadır;
özgürlüğüne sahip değil; dünyaya çıkamıyor, hiçbir yere seyahat edemiyor.
Türkiye'nin, böyle bir duruma tepki göstermesi lazımdır. Biz beklerdik ki,
Sayın Bakan, bu kürsüden Arafat'ın gönderdiği mektuptan bahsetmekle yetinmesin,
desin ki "biz de Arafat'ı ziyaret edeceğiz. Ben, Dışişleri Bakanı olarak,
gidip, Sayın Arafat'ı makamında ziyaret edeceğim ve Filistin Halkının uğradığı
zulüm karşısında Türk Milletinin tepkisini, desteğini, dayanışma duygularını
şahsen ileteceğim." Biz, bunu bekliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) AKP
ve Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli milletvekillerimiz Filistin'e
gitmiştir. Bekliyoruz ki, Sayın Bakanımız da gitsin ve Türk Milletinin
duygularını, düşüncelerini, bizzat, Sayın Arafat'a anlatsın.
Milletvekillerimiz
televizyonda açıkladılar; Filistin'de ölenlerin yüzde 38'i 15 yaşından
küçüktür. Değerli arkadaşlar, çocukları öldürüyorlar, Filistin'de çocukları öldürüyorlar...
Buna karşı tepkimiz bu kadar cılız olmamalıdır; Türkiye'nin sesi daha gür
çıkmalıdır. Biz, hükümetten bunu bekliyoruz. Biz, Türk Milletini temsil
ediyoruz. Türk Meclisinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sesi Türk Milletinin
sesidir. Burada, gazete haberlerini alt alta koyarak Türkiye'nin hassasiyetini
anlatamayız; gür sesimizi çıkaracağız. Bu tepkileri kınadığımızı söylemekle de
yetinmeyeceğiz, önlem alacağız. Devlet budur, Türkiye budur; Türkiye'nin bunu
yapması lazımdır.
"Efendim, orada da
teröristler masum İsraillileri öldürüyorlar; 1 kadın ile 4 çocuğunu
öldürmüşler..." Onu da kınıyoruz. Demin söyledim; bir şiddet başka bir
şiddeti haklı göstermez. Eğer, masum İsraillilerden de ölenler oluyorsa -ki,
oluyor- onu yapanları da kınıyoruz. Şiddetin hiçbir türüne hoşgörü
göstermiyoruz; ama, başka bir şiddet, İsrail'in yaptığı şiddeti haklı
gösteremez. Bunu da, bu vesileyle, açıkça ifade etmek istiyoruz.
Filistin, bu anda, bir
felaket bölgesidir; yarınından emin olan bir tek insan yoktur, can güvenliği
içinde yaşayan insan yoktur ve biz, bu eylemleri, bu şiddet eylemlerini,
Ortadoğu barışını zorlaştırıcı eylemler olarak görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, yakın
tarihte gördüğü zulüm dolayısıyla insanlığın merhametini kazanmış olan
Yahudiler, şimdi, başka uluslara zulüm yapan bir millet olarak tarihe geçmek
istemeyeceklerdir. Biz buna inanıyoruz. İsrail Halkının gösterdiği tepkileri de
saygıyla karşılıyoruz ve o tepkileri de destekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu olarak,
Yüce Meclisin, gerek Irak hapishanelerindeki işkence ve zulme, gerek masum
Filistinli kardeşlerimize yönelik saldırılara karşı ortak ve güçlü bir tavır
almasını öneriyoruz. Yüce Meclisin bir bütün olarak bu konuda göstereceği
tepki, Türk Milletinin ortak sesi olacaktır ve dünyaya milletimizin insanî
değerlere nasıl sahip çıktığını gösterecektir. Meclisimize yakışan budur,
milletimize yakışan budur.
İşte, bu düşüncelerle,
ortak bir açıklama yayımlamamızı öneriyoruz. Bu konuda, zannediyoruz ki, Adalet
ve Kalkınma Partisi Meclis Grubu da desteğini verecektir ve Yüce Meclis, bu
duygularımızı ve düşüncelerimizi dünyaya ilan edecektir.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Öymen.
Önerge sahibi olarak,
Balıkesir Milletvekili Sayın Turhan Çömez söz istemişlerdir; buyurun.
(Alkışlar)
Sayın Çömez, süreniz 10
dakika.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilinen 6 000 yıllık tarihiyle
medeniyetlerin ve savaşların odak noktası olmuş bir coğrafyada, Irak'ta
yaşananları konuşmak üzere, tarihî bir toplantı yapıyoruz.
Genel görüşmeye ilişkin
önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum. Bugün burada konuşulanların
insanlık tarihi adına bir ibret vesikası olmasını dileyerek sözlerime
başlıyorum ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, kan, hüzün, nefret ve intikam duygularının hâkim olduğu Irak'a defalarca
gittim. Hem savaştan önce hem de savaştan sonra bulundum Irak'ta; kuzeyinden
güneyine, doğusundan batısına hemen her
yerini dolaştım; fakat, her seferinde yeni bir Irak ruhuyla tanıştım. Savaştan
önce Saddam'dan korkan, nefret eden ve bunu en yakınıyla bile paylaşamayan Irak
Halkı, savaşın bitimiyle yeni bir beklenti içerisine girmişti; binlerce mil
öteden gelen süper güç, bu topraklara sonsuz özgürlük, demokrasi ve zenginlik
getirecek, Irak Halkını Saddam'ın zulmünden kurtaracak ve bu topraklarda yaktığı
özgürlük ateşini tüm Ortadoğu'ya yayarak, yepyeni ve büyük bir Ortadoğu
yaratacaktı.
Irak Halkı, savaşın tüm
acımasızlığına rağmen, yılların zulmüne direndiği gibi, bu zor günlere de
sabredip güzel günleri beklemeye başladı; ancak, geçen zaman içerisinde bu
beklentiler gerçekleşmedi. Yokluklar ve uzayıp giden kuyruklar, can ve mal
güvenliğinin olmayışı, kaotik yaşam koşulları, ulaşım ve iletişim güçlükleri
Irak Halkının sabrını zorlamaya başladı. Zamanla, sabrın yerini yüksek sesli
eleştiriler ve sonra da gösteriler aldı. Dinine, diline ve her şeyine yabancı
olduğu işgal güçleri, artık, Irak Halkı için düşman anlamına gelmeye
başlamıştı. Geçen altı aylık zamanda beklentiler gerçekleşmemiş, Saddam dönemi
aranır hale gelmişti. Savaşı kazanan Amerika Irak Halkını kazanamamış, umut ve
beklentinin yerini hayal kırıklığı ve öfke almıştı. Nihayet, son yaşanan
manzaralarla, öfke, yerini nefrete ve savaşma arzusuna bıraktı.
Bu, ABD'nin bir yanlış
hesabı mıydı, yoksa, sosyolojik, psikolojik ve dinî temellerine yabancı olduğu
bu coğrafyada yaptığı bir toplumsal mühendislik hatası mıydı, savaşın gerçek
nedeni gibi, bunu da bilmiyoruz. Bu savaş, Irak Halkına demokrasi ve sonsuz
özgürlük getirmek için mi, Irak Halkını Saddam'dan kurtarmak için mi, Irak
Halkını ve tüm dünyayı kitle imha silahlarından korumak için mi, Ortadoğu
coğrafyasına getirilmek istenen demokrasinin ilk adımı olması için mi, pek çok
Iraklının dediği gibi neft, yani petrol için mi, yoksa, şimdilik bilemediğimiz
çok ulvî gerekçelerle mi başlatıldı, bilmiyoruz; ama, benim bildiğim bir şey
var, tarih, bu savaşı tüm boyutlarıyla yargılayacak ve bir ibret vesikası
olarak kayıt düşecektir.
Değerli arkadaşlarım,
orada, televizyonlarda gördüğünüz manzaralardan daha çok acımasız manzaralar
yaşanıyor. Ölüm ile yaşam arasındaki mesafenin çok kısaldığı, insanların
topyekûn korkuyla yaşadığı Irak'ta, sefaletin ve yokluğun her boyutunu görmeniz
mümkün.
Bugüne kadar binlerce
ameliyat yaptım; trafik kazasında yaralanan, bıçaklanan, kurşunlanan pek çok
insanı ameliyat ettim; ama, inanın, Bağdat'ın ilaçsız hastanelerinde üst üste
yatan çaresiz insanlar kadar yüreğimi burkan bir manzaraya başka yerde tanık
olmadım bugüne kadar; sokaktaki serseri kurşunlarla yaşama veda eden çocukların
cesetleri ya da misket bombasıyla bacaklarını kaybetmiş gençlerin dramları
kadar ıstırap veren başka olaylara tanık olmadım meslek hayatım boyunca. Tabiî,
savaşın korkunç yüzü bunlarla da sınırlı değil. Son zamanlarda, dünya kamuoyu
gündemine acımasızca giren işkence görüntüleri, bir anda, savaşın kapalı
kapılar ardındaki gerçek yüzünü gözler önüne serdi. İnsanların günlerce uykusuz
bırakılması, başlarına torba geçirilerek dövülmesi, zor pozisyonlarda
bekletilmesi, tecrit edilmesi, dinini inkâra zorlanması, taciz edilmesi,
tecavüz edilmesi, dövülmesi ve nihayet öldürülmesi, Irak savaşının ortaçağ
artığı manzaralarını dünya gündemine taşıdı ve ne yazık ki, demokrasi, sonsuz
özgürlük ve zenginlik vaat edilen topraklarda, bugün, işkence, gözyaşı, kan,
nefret ve intikam duyguları hâkim.
Değerli milletvekilleri,
birkaç haftadır dünya basınında yer alan ve insanlık onurunu ayaklar altına
alan manzaralar, hepimizin hafızalarında derin izler bıraktı. Bu manzaraları
tanımlamak için hangi ifadeyi tercih edersek edelim yetersiz kalacaktır.
Yayınlanan fotoğraflar, insanlık adına, gelecek adına, moral bozucu ve iç
karartıcı. Ne yazık ki, televizyon ekranları bakılamaz hale geldi.
Tüm bunların yaşandığı
bir ortamda, ABD Dışişleri Bakanlığının yayımladığı rapor ise, ABD'nin
inandırıcılığına gölge düşüren ifadeler içeriyor. "İnsan Hakları ve
Demokrasiyi Desteklemek" başlıklı rapor, Irak'ta yeni bir insan hakları bakanlığının
kurulduğunu hatırlatıyor ve Saddam Hüseyin'in devrilmesinden sonra ülkede insan
hakları adına atılan adımlardan geniş bir biçimde söz ediyor. Koalisyon
güçlerinin Saddam rejiminin yıllar süren siyasî baskı ve insan hakları
ihlallerinin yaralarını nasıl sarmaya çalıştığının anlatıldığı bu raporun
ekranlara yansıyan manzaralarla nasıl örtüşebileceğini, siz değerli
milletvekillerinin takdirlerine arz ediyorum.
Değerli milletvekileri,
peki, bu manzaralar münferit vakalar mı, yoksa, sistematik çalışmalar mı?
Irak'taki cezaevlerinden sorumlu ABD'li kadın Tuğgeneral Karpinsky, esirlere
taciz ve kötü muamelenin, fiilen resmî politika olduğundan söz ediyor.
Binlerce fotoğrafın
gizlice ve amatörce çekildiğini, herhalde, kimse düşünmüyor. Herhalde, işkence
yaptığı ya da öldürdüğü insanların önünde zafer işareti yapan askerler için
sadece basit bir kişisel sapkınlık tanımlaması yapmak kimsenin aklından
geçmiyor. Hele, uluslararası Kızılhaç Örgütünün şubat ayında yazdığı ve ABD'ye
ilettiği rapordan sonra, kimsenin, bu işkencelerin birkaç işgal askerinin
elinden çıktığını düşünmesi mümkün değil.
Geçen ekim ayında Ebu
Gurayb Cezaevini ziyaret eden Kızılhaç
yetkilileri, yazdıkları 24 sayfalık raporda, Amerikan askerî
istihbaratınca tutuklulara itiraf, bilgi alma ve işbirliği yapmaları için
sistematik bir şekilde işkenceyle eş düzeyde kötü muameleler yapıldığını
yazdılar ve bunu ABD'ye ilettiler; üstelik, bu uyarılarını defalarca yaptılar.
Bakınız, işkence
fotoğraflarının önemli aktörü 21 yaşındaki Lynndie England, CBS Televizyonunda
ne diyor: "Bana başparmağımı kaldırmış halde durmam söylendi. 'Makineye
bak, çekiyoruz' dediler. Bana biraz saçma gelmişti; ama, bu emri üstlerim
vermişti. Sonra, beni kutladılar ve 'süper iş, devam et' dediler. Gördükleriniz
daha bir şey değil; ama, size anlatamam. Eğlenceliydi." Bu ifadelerden
sonra, herhalde yaşananların münferit olaylar olduğunu düşünmemiz için hiçbir
neden kalmıyor.
Sizlere The Washington
Post Gazetesinde yayımlanan bir haberden paragraf okuyacağım: "Amerikan
askerleri, bir tutukludan, kırık bacağına vurarak, İslama küfretmesini ve
hayatta olduğu için İsa'ya teşekkür etmesini istediler. Asker 'herhangi bir
şeye inanır mısın' diye sorduğu tutukludan 'Allah'a inanırım' yanıtını alınca
'ben, işkenceye inanıyorum ve sana işkence edeceğim' dedi. Ramazan ayında,
tutuklular, İslamı ve Allah'ı reddetmeye zorlandı, domuz eti yedirilerek içki
içirildi ve tecavüz edildi."
Irak coğrafyasında bu
insanlıkdışı manzaralar yaşanırken, ABD Adalet Bakanlığı avukatları Başkan
Bush'a bir bilgi notu gönderdiler ve ABD Ordusunun, teröre karşı savaşı
sırasında, tutuklulara muamelede uluslararası hukuka uymak zorunda olmadığını
kaydederek, kötü niyetli, ideolojik ve siyasallaşmış bir hukuk belgesini, dünya
insan hakları tarihinin simsiyah sayfalarına not ettiler.
Önleyici savaş doktrini
de, terörizmle savaşta her şey meşrudur yaklaşımı da, artık, yaşanan bu son
işkence manzaralarıyla iflas etmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
Vatikan Dışişleri Bakanı "ABD, Irak'ta, kendi eliyle kendine, 11 Eylülden
daha büyük bir darbe vuruyor" dedi. Bu, çok önemli bir ikazdır.
Geçenlerde, bir vesileyle
bir arada olduğum ABD Dışişleri eski Bakanı Allbright'a Irak'ta gördüğüm
manzarayı anlattım ve ne düşündüğünü sordum; aynen, dediği şu oldu: "Eski
bir Dışişleri Bakanı olarak bunu söylemek zor; ama, ABD'nin dünyadaki ününün
düşüşünü görmek beni üzüyor. ABD'nin Irak'a saldırısı çok büyük bir hataydı.
Ben, bu saldırıya onay vermemiştim. Dünya, ABD'ye yardım etsin."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çömez,
mikrofonu açıyorum; buyurun.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Evet, Amerika,
yaşananları istisnaî bir olay olarak geçiştirmemeli ve bir iki askerin
yargılanıp cezalandırılmasıyla çözülemeyeceğini net olarak anlamalıdır. Özür
dilemek ya da Iraklı masum halkın onurunu iade etmek adına süslü ifadeler kullanmak
da, artık, yaraları sarmak bir yana, yeni rahatsızlıklar uyandırmaktadır.
Yayımlanan fotoğraflar, ABD'nin, kötüye karşı iyiyi temsil etme iddiasını
çürütmüştür ve basılan deklanşörler, insanlık onurunu değil, ABD imajını çürütmüştür.
Pornografik işkence gölgesinde demokrasi vermeye kalkanlar, o gölgenin
esaretinden kurtulamayacaklardır.
Amerika için artık tek
yol kalmıştır; o da, barışı sağlamak ve kalıcı kılmak için süratli ve gerçekçi
adımlar atmak ve Irak'ı, huzur içerisinde, asıl sahiplerine teslim etmek.
Dünyanın bu beklentisine kulak vermek, hem dünya barışı için hem de ABD için en
doğru olanıdır.
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çömez.
Önerge sahibi olarak
ikinci söz isteği, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ'a aittir.
Buyurun Sayın Elekdağ.
(Alkışlar)
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak Halkına yöneltilen
şiddet ve Türkiye'nin Irak politikası konularında bir genel görüşme açılmasına
ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sunulan önerge hakkında
konuşmak amacıyla söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
hemen belirteyim ki, CHP'yi takiben, İktidar Partisinin de aynı konuda bir
genel görüşme açılması hususunda önerge vermiş olması memnuniyet vericidir;
çünkü, komşumuz Irak'ta devam eden ve hukuka aykırılığı ve insanlıkdışı
uygulamaları nedeniyle tüm uygar dünyanın tepkisine yol açan bu çirkin savaş,
bütün Ortadoğu bölgesinde ve çevresinde şiddetin tırmanmasına ve
istikrarsızlığın artmasına meydan verdiği gibi, Türkiye'nin güvenliği açısından
da yeni tehdit unsurlarının doğmasına zemin hazırlamaktadır.
Değerli arkadaşım Onur
Öymen, yaptığı konuşmada, Grubumuz adına sunulmuş olan önergenin, Irak Halkına
yöneltilen şiddet ve Irak'ta insan hakları ihlallerine ilişkin yönlerini tam
bir vukufla ele aldı. Bu nedenle ben, konuşmamda, daha ziyade, Irak'ta savaşın
nasıl bir seyir izleyebileceği ve Ortadoğu bölgesi ile ülkemiz üzerindeki
etkilerinin neler olabileceği ve gelişmeler karşısında Türkiye'nin
politikasının nasıl şekillenmesi gerektiği üzerinde duracağım.
Değerli arkadaşlarım,
Irak'taki duruma ilişkin olarak, Türkiye açısından belirtilmesi gereken
öncelikli husus şudur: Türkiye, ulusal çıkarları nedeniyle, komşusu Irak'ın,
insanların barış ve huzur içinde yaşadığı, istikrarlı ve olabildiğince
demokratik bir ülke olmasını, Amerika kadar, hatta, ondan fazla istemektedir;
çünkü, Irak'ta halen tanık olduğumuz çatışmalar bu tırmanma temposuyla devam
ettiği ve yaygınlaştığı takdirde, bu ülkedeki durumun ölümcül bir Vietnam-Filistin
karışımına dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır. Böyle bir gelişme halinde, Irak,
uluslararası fanatik dinci terörün merkezi haline gelecek ve tüm Körfez bölgesi
ile Ortadoğu'yu istikrarsızlığa sürükleyecektir. Böyle bir gelişmenin, Türkiye
üzerinde de son derece olumsuz etkileri olması beklenmelidir.
Tabiatıyla, bu durumda,
Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması mümkün olmayacak ve ülke dağılacaktır. Bu
tür bir gelişmenin, Türkiye'nin güvenlik ve istikrarı açısından yeni
tehditlerin oluşmasına yol açması kaçınılmaz olacaktır. Bu bakımdan, biz, her
ne kadar, Amerika'nın Irak'a saldırıp işgal etmesini son derece yanlış ve
hatalı buluyorsak da, bugünkü ortamda, Türkiye'nin çıkarlarının, Amerika'nın
Irak'ta istikrarın sağlanması ve halka dayalı bir yönetimin kurulması hedefiyle
tamamen bağdaştığı görüşündeyiz. Bu hedefin sağlanmaması halinde, Türkiye
çıkarlarının zarar göreceği hususunda derin endişeler beslemekteyiz.
Bu bakımdan, değerli
arkadaşlarım, şimdi yapacağım analizin, belirtmiş olduğum bu hususlar ışığında
değerlendirilmesi önem taşımaktadır. Bugün, Irak'taki duruma objektif bir
görüşle baktığımız takdirde, şu iki gerçeği artık net olarak görüyoruz:
Bunlardan birincisi, Amerika'nın, Irak'ta, tüm otoriter Ortadoğu devletlerine
model olacak, Irak Halkını temsil eden ve kendi ayakları üzerinde duran,
olabildiğince demokratik bir rejim kurmayı öngören hedefinin gerçekleşmesinin,
artık, uzak bir ihtimal olduğu, maalesef, belli olmuştur. Bu ifademle, böyle
bir amacın bizatihi Irak için bir hayal olduğunu söylemek istemiyorum.
Vurgulamak istediğim, Amerika için böyle bir hedefi gerçekleştirmenin, artık, son
derece zor hale geldiğidir.
İkincisi de, Irak'ta
istikrarın kuvvet kullanımıyla sağlanamayacağının ortaya çıkmasıdır.
Tabiatıyla, Amerika'nın muazzam bir silah arsenali vardır ve bununla, isterse,
sadece Falluja değil, tüm Irak kentlerini dümdüz edebilir; ancak, böyle bir
hareket hattının da ülkenin harabeye dönüşmesine yol açmasının yanında,
Amerika'nın temel amaçlarına ve bu bağlamda, terörü bastırma hedefine ters
düşeceği açıktır.
Bu konuda, Anthony
Cordesman "Irak Savaşı, Strateji, Taktikler ve Askerî Dersler" adlı
yeni kitabında, şunları söylüyor: "Tabiî ki Amerika Irak'ı yenilgiye
uğratır; ancak, askerî bir çözümün, aşırı kuvvet kullanımına ve büyük sivil
zayiata yol açacağı, bu durumun da tüm dünyanın ayağa kalkmasına meydan
vereceği bilinmelidir. Ayrıca, Amerika'nın, tüm isyan eden Sünnîler ve Şiîler
ile yabancı mücahitleri öldürmesi veya hapsetmesi mümkün değildir. Bunları
öldürse bile, karşısında, imha ettiklerinden daha fazlasını bulacağı
kuşkusuzdur." Bence, tanınmış bir stratejist olan Cordesman'ın görüşlerine
değer vermekte yarar var.
Her halükârda, değerli
arkadaşlarım, olayların ulaştığı bu aşamada, Irak'ta barışın ve dönüşümün
sağlanmasında askerî kuvvetten medet ummak isabetli bir yaklaşım değil; yani,
Irak'ta çözüm, halkı kazanmayı, siyasî bir yaklaşımı ve uzlaşmayı gerektiriyor.
Bu yaklaşımın ne olduğunu belirtmeden önce, ahlak faktörünün de siyasî çözümü
zorunlu kıldığını söylemeliyim.
Amerikan yönetiminin,
Irak'ı işgal için ileri sürdüğü gerekçelerin hiçbirinin gerçek bir yönü
olmadığı, artık belli olmuştur.
Irak'la 11 Eylül
saldırısı ve Bin Ladin arasında hiçbir ilişki olmadığı kesindir. Ayrıca,
Irak'ın kitle imha silahları imal etme kapasitesine sahip olmadığı da
saptanmıştır. Bunlara ilaveten, eski Savunma Bakanı William Cohen'in de belirtmiş
olduğu üzere, 2000'li yıllarda, Irak'ın, komşuları için bir tehdit
oluşturmadığı da bilinmektedir.
Bu gerçekler, Amerika'da
eski yönetim mensupları tarafından son zamanlarda yazılan bazı kitapların
yayımlanmasından sonra tam bir netlikle ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, hem
Clinton hem de Bush yönetiminde terörle mücadelenin eşgüdümünden sorumlu olan
Richard Clarke'ın yazmış olduğu "Bütün Düşmanlara Karşı" adlı kitap,
Amerikan medyası tarafından, Bush yönetiminin iflas belgesi olarak
nitelenmektedir. Richard Clarke, kitabında, Bush yönetiminin El Kaide'yi hiç ciddiye
almadığını, iktidara geldikleri andan itibaren hep Irak'la uğraştıklarını ileri
sürüyor. Clarke, 11 Eylül saldırısının
ertesi günü sabahı harekât merkezine gitmiş; orada, Savunma Bakanı Rumsfeld ile
Savunma Bakan Vekili Wolfolwitz'in görüştüklerini görmüş ve tahmin etmiş ki,
bunlar, El Kaide ve Afganistan'a karşı nasıl bir harekât planlanacak, onu
konuşuyorlar; fakat, yanlarına vardıkları zaman, Savunma Bakanı ile Savunma
Bakan Vekilinin Irak'ı nasıl vuracaklarını konuştuklarını görünce dehşete
düşmüş. O toplantıda Rumsfeld "Afganistan'da vurmak için iyi hedefler yok;
halbuki, Irak'ta bol bol var. Bu bakımdan, Irak'ı bombalayalım" diyormuş.
Richard Clarke, Bush
yönetiminin kendisini devredışı bırakmasını şöyle izah ediyor: "11
Eylülden sonra Irak'ı işgal etmek ve saldırmak, Pearl Harbour baskını üzerine
Amerika'nın Meksika'yı işgal etmesine benzer dedim. Bu benzetme işime son
verilmesine yol açtı."
Clarke, kitabında, Bush
yönetimini, gereksiz, çok masraflı bir savaşa kalkışarak dünyanın her yerinde
köktendinciliği, radikal İslamcı terörü güçlendirmekle suçluyor.
Değerli arkadaşlarım, bütün
bunlar, bu savaşın ne kadar yanlış, hakkaniyetten, meşruiyetten yoksun temeller
üzerine bina edildiğini ortaya koymaktadır. Bu durum da, Irak'ta askerî
yöntemlere dayanmayan siyasî bir çözümü zorunlu kılmaktadır. Esasında, Amerikan
yönetiminin, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Özel Temsilcisi Lakdar
Brahimi'nin planını kabul ederek siyasetini bu yöne doğru kaydırdığını
görüyoruz; ancak, Avrupa medyası, Washington'un tutumunu samimî bulmuyor;
Amerika'nın yeni açılımını, Başkanlık seçimine kadar durumu idare edecek bir
manevra olarak görüyor. Esasında, gerçek durum da bu merkezde. Washington,
Birleşmiş Milletler temsilcisine seçtireceği ve yumuşak başlı kişilerden
oluşacak bir hükümete yetki transfer etmiş gibi görünerek, Başkanlık seçiminin
yapılacağı zamana kadar durumu idare etmek peşinde; yani, sizin anlayacağınız,
30 Haziranda yapılacak yetki devri gösterişten ibaret...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Elekdağ,
mikrofonu açıyorum.
Buyurun lütfen.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Irak'ta istikrarın sağlanması için yeni bir
siyasal meşruiyetin oluşturulması gerekiyor. Brahimi'nin planının ise, bunu
sağlamak için yeterli olmayacağı apaçık belli. Zira, siyasal meşruiyetin
oluşması için, Irak'ın yeni bir anayasaya kavuşturulmasında, seçimlerin
yapılmasında ve hükümetin kurulmasında söz sahibi otoritenin, yani önde gelen
sorumlunun Amerika değil, Birleşmiş Milletler olması icap ederdi.
Yeni siyasal meşruiyetin
oluşması için, Birleşmiş Milletlerin, tam yetkiyle mücehhez olarak, Iraklı
liderlerle, seçimleri, etnik ve mezhep grupları arasındaki dengenin nasıl tesis
edileceğini ve devlet hizmetlerine etkinliğin nasıl kazandırılacağını
tartışması ve otoritesini belli etmesi icap ederdi.
Bugünün ortamında,
Irak'ta sorunun esas kaynağı olan Amerika, çözümün bir parçası olabilir mi? Her
şeye rağmen olması lazım değerli arkadaşlarım; çünkü, Amerika'nın çıkarları da
bunu gerektiriyor. Amerika'nın Irak'tan çıkarken arkasında sadece enkaz ve kaos
bırakması, hem kendi hem de bölgedeki müttefiklerinin ulusal çıkarları
açısından büyük ve uzun vadeli sakıncalar doğurur.
Bu bakımdan, Amerika'nın,
sözünü ettiğimiz yeni siyasal meşruiyetin oluşmasına yardımcı olması gerekir.
Bu yeni siyasal meşruiyetin kalıcı ve etkili olması için, uluslararası,
bölgesel ve yerel konsensüsler üzerine bina edilmesi gerekir. Evet, bu siyasal
meşruiyetin kalıcı ve etkili olması için, uluslararası, bölgesel ve yerel
konsensüsler üzerine bina edilmesi gerekir.
Bu konsensüsler nasıl oluşturulacaktır;
bunun yolu, Irak'ta istikrar koşullarının, siyasî açıdan tam yetkili bir
Birleşmiş Milletlerin, Iraklıların, Avrupa Birliğinin, Arap dünyası
temsilcilerinin, Amerika'nın ve soruna katkıda bulunabilecek bölge ülkelerinin
işbirliğini sağlamaktan geçer; ancak, değerli arkadaşlarım, bu doğrultuda
atılacak adımların başarılı olması için, bir gerçeğin çok iyi anlaşılması
lazımdır. Bu da, Irak'ta çözüm artık nasıl Ortadoğu ortamından
soyutlanamıyorsa, Ortadoğu'da da hiçbir şey Filistin sorunundan soyutlanamaz.
Durumu bu hale getiren,
Amerika'nın Irak'a askerî müdahalesi olmuştur. Nasıl ki, Irak'taki savaş, İslam
dünyasındaki Amerikan aleyhtarlığını eylemci bir cepheye dönüştürüyor ve
gençleri teröre itiyor, aynı şekilde, Filistin sorununda da Amerika'nın İsrail
yanlısı tutumu, terörü besliyor, çemberini genişletiyor ve Arap-İslam
âlemindeki gençlere yeni terör ufukları açıyor.
Arap halkları, kendi
rejimlerini ve liderlerini, Batı'nın ve Amerika'nın işbirlikçileri, uşakları
olarak görüyor; Filistin'de dökülen kana duyarsız ve çaresiz durumdaki
liderlerini kınıyor ve onlardan nefret ediyor; ancak, bu nefret, Arap
liderlerin hamisi konumundaki Amerika'ya katlanarak yönleniyor.
Arap halkı, Amerika'nın
İsrail'i kayırarak Filistin sorununun adil bir çözüme kavuşmasını
engellemesini, tüm Araplara karşı bir saldırı olarak algılıyor ve Amerika'yı
Şaron'un suç ortağı olarak görüyor. Bu duygular, Arap kitlelerini, kendi liderlerine olduğu kadar Amerika'ya karşı
da düşmanlığa ve isyana sevk ediyor. İşte ikiz kuleleri ve Pentagon'u vuran
terör böyle besleniyor. Bu bakımdan, Amerikan yönetiminin, Filistin sorununun
çözümünü Sabra ve Şatila katliamlarının sorumlusu Şaron'un silahlarına emanet
etmesi, Ortadoğu'yu çok mümbit bir terörist tarlası haline getiriyor; Arap
sokaklarına, Amerika'ya nefretin tohumlarını ekiyor; İslam âlemini Bin Ladin'in
etkisi altına itiyor. Evet, Amerika, maalesef, izlediği politikayla, farkında
olmadan, Bin Ladin'in din savaşı yaratma çabalarına hizmet ediyor.
Değerli arkadaşlarım, bu gerçeklere
gözlerini kapayan bir Amerika'nın global terörle mücadelede başarılı olması
mümkün mü...
Bu bakımdan, biz,
Amerika'nın, hem kendi çıkarları açısından hem de dünya barış ve istikrarına
karşı sorumluluğunu dikkate alarak, Filistin'de akan kanı durdurmasını ve
soruna adil ve kalıcı çözüm getirmek amacıyla gerekli adımları atmasını
bekliyoruz.
Sözlerime son verirken
bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bugün Irak'taki tabloya baktığımız zaman, hepimizin bir şeye şükretmesi lazım;
bu da, Türkiye'nin bu hukukî, siyasî ve ahlakî meşruiyeti olmayan kirli ve
çirkin savaşa katılmayı reddetmesi ve topraklarını böyle bir savaş için bir üs
haline dönüştürmemiş olmasıdır. Meclisimiz, 1 Martta ortak sağduyusunu ortaya
koymuş ve bu muhteşem kararı almıştır; fakat, bu kararın alınmasında tek fire
vermeyen CHP'nin oylarının hakkını da teslim etmek gerektir.
Irak Halkına yöneltilen
şiddet ve Türkiye'nin Irak politikası hakkında genel görüşme açılması
hususundaki önerimizi tekrarlayarak sözlerime son veriyor, hepinize saygılarımı
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Elekdağ.
Sayın milletvekilleri,
genel görüşme önergeleri üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, genel görüşme
açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.
Genel görüşme açılmasını
kabul edenler... Genel görüşme
açılmasını kabul etmeyenler... (CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar [!])
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
İşgalcileri mi destekliyorsunuz?!
BAŞKAN - Genel görüşme
açılmasını kabul etmeyenler, Başkanlık Divanındaki arkadaşlarımız saymakta
zorlanıyor, kabul etmiyorsanız parmağınızı kaldırın, açıkça görelim.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Utanmayın, utanmayın; gönlünüzden geçeni yapın!
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlar, Kâtip Üyelerimiz arasında anlaşmazlık olduğundan, oylamayı
elektronik cihazla yapacağım (CHP sıralarından alkışlar) ve yine, bir defa daha
tekrar ediyorum, genel görüşme açılmasını kabul edip etmediğinizi, kabul, ret
ya da çekimser oylarıyla, iradenizi elektronik cihazla bildireceksiniz.
Oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, genel görüşme açılması kabul edilmemiştir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sonuç ne?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Başkan, sonucu açıklar mısınız.
BAŞKAN - Efendim, işarî
oylamada sonucu açıklama gibi bir usul yok İçtüzükte; Başkanlık Divanında
değerli arkadaşlarımız var, onlar gördü zaten.
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Saklayın bakalım ne olacak!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Bilgi edinme hakkımız var Sayın Başkan.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Bilgi edinme hakkımızı kullanmak istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçeceğiz; ama, arkadaşlarımız yerlerine
oturursa.
Bütün arkadaşlara rica
ediyorum, herkes yerine otursun.
Sayın milletvekilleri...
Toplantıya 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 18.18
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 18.33
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 92 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
Önce, yarım kalan
işlerden başlayacağız.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı :146)
2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S.
Sayısı : 152)
3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı :
305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini
erteliyoruz.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı
:349)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından,
tasarının müzakeresi ertelenmiştir.
Gıdaların Üretimi,
Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
tasarının müzakeresine başlayacağız.
5.- Gıdaların
Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonları Raporları (1/238) (S. Sayısı: 428)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından,
kanun hükmünde kararnameyle ilgili tasarının müzakeresini erteliyoruz.
Türkiye Futbol
Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun
müzakeresine başlıyoruz.
6.- Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/806) (S. Sayısı: 454) (X)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 454 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Karaman Milletvekili Sayın Fikret Ünlü;
buyurun.
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA FİKRET
ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye
Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüş ve düşüncelerini
anlatmak üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
biliyorsunuz, Futbol Federasyonunun kuruluş amacı, bu kanunun amacı,
Türkiye'deki futbol faaliyetlerini, ulusal ve uluslararası kurallar çerçevesi
içerisinde yürütmek, organize etmek ve geliştirmektir. Tabiî ki, tüm
federasyonların amacı aynı doğrultudadır ve bu çerçeve içerisinde, çok doğal
olarak, yarışma platformu içerisinde, federasyonlarımız, takımlarımızın, millî
takımlarımızın ve kulüplerimizin en üst düzeyde başarılı olması için de büyük
bir amaç gütmektedir. Şimdi, hepimizin amacı, bu kanun tasarısının da amacı, bu
genel amaca hizmet edebilecek düzenlemeleri yapmaktır. Bu nedenle,
hükümetimizin getirmiş olduğu değişiklik tasarısının maddelerini genel olarak
destekliyoruz. Bir an önce çıkması için sayın hükümet çaba sarf ediyor.
Doğrusunu isterseniz, ne kadar hızlı hareket ederlerse etsinler, getirilen bu
değişiklik maddeleriyle mesafe alabilecekleri inancını da taşımıyorum. Onu da,
daha önce çalışmalarda da bulunmuş bir insan olarak söylüyorum; çünkü,
kamuoyunda çok doğal olarak bir beklenti yaratıldı. Acaba, hükümet, bu
değişikliklerle, Türkiye Futbol Federasyonunun seçimlerinde ya da
organizasyonlarında ve asıl önemlisi, Türkiye'de yaşanmakta olan şaibe
ortamında ve gerçekten, Türkiye'de futbol camiamızda görülen kirlilikte bir
başarı elde edebilir mi diye bekliyoruz; ama, ne yazık ki, getirilen
değişiklikler bu amacı gütmüyor. Onu açık olarak baştan söylemek istiyorum;
fakat, her şeye rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekliyoruz ve bu
konuda da mesafe alabilmeniz için -mutlaka iyi niyetle hazırlanmış bir
değişiklik tasarısıdır- sonuç alabilmeniz için yardımcı olmaya çalışacağız.
Değerli arkadaşlarım,
hepiniz biliyorsunuz; bütün spor faaliyetleri, spor, bütün dünyada ortak
kurallarla işleyen bir kurumdur, organizasyondur. Belki de, dünyada, spor gibi,
ortak kurallarla, kurumlarıyla, koşullarıyla işleyen başka bir sektör yoktur ne
ekonomide ne dilde ne siyasette ne dinde; aklınıza hangisi gelirse, yargıdan
yayın organlarına varıncaya kadar, parlamentolardan sendikaların, demokratik
kuruluşların, hatta, anayasaların oluşumuna varıncaya kadar, bu kuruluşlar,
bütün dünyada farklı kurumlar, kurallarla işlemektedir; ama, spor faaliyetleri
bütün dünyada ortak kurallarla çalışıyor. Onun için de, bu niteliğinden ötürü
müthiş bir tanıtım gücü vardır dünyada. Ortak koşullarda işlediği için,
yürütüldüğü için, sonuçlarında muazzam bir tanıtım etkisi bırakıyor. Bu
nedenle, yapacağımız her düzenleme büyük önem taşıyor; ona da hep birlikte
dikkat etmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi, eskiye göre, Sayın
Bakan da sık sık ifade ediyorlar, getirilen değişikliklerin ilki genel kurulun
oluşumunda göze çarpıyor. Sayın Bakan, sayın hükümet, genel kurulun üye
sayısını aşağı yukarı 2 katına çıkardı. Bu, eskiden, bugünkü
durumun 3 katına
yakındı zaten, 285'ti sanıyorum,
(x) 454 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
biz, bunu, 57 nci hükümet
döneminde 106'ya indirmiştik, şimdi yeniden 215'e çıkarılıyor. Aslında, kulüp
sayısında bir artış yok, profesyonel liglerde mücadele eden, faaliyet gösteren
155 kulübümüz var; bugün getirilen değişiklikle, birinci, ikinci ve üçüncü
liglerden 57 kulüple temsil edilecek. Bu, aşağı yukarı eskiden de aynıydı,
50'ye yakındı; fakat, ne biz ne de şimdiki hükümet, Türkiye Futbol
Federasyonunun faaliyetleri içerisinde gözüken 3 434 tane amatör kulübü gereği
gibi temsil ettiremedik. Ben, bunu her zaman söylüyorum, gerçekten,
Türkiye'deki kirliliğin önlenmesi; şaibe ortamından, federasyonun ve
faaliyetlerinin kurtarılması, belki de bu sayının çok yüksek tutulmasında
yatıyor; ama, bunu biz başaramadık; şimdi görüyorum ki, yeni değişiklikle de
böyle bir sonuca varamayacağız. Sanıyorum 3 434 amatör kulübümüzden, ancak,
Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu 5 üyeyle -biz de 3 üye çağırıyorduk-
temsil ediliyor. Ne kadar temsil ediyorlar, o kulüplerin haklarını ne kadar
arıyorlar, o bile tartışma konusudur; çünkü, getirilen 3813 sayılı Yasanın daha
önceki değişikliklerinde "Türkiye Futbol Federasyonunun yıllık toplam
gelirlerinin en az yüzde 30'u, projeler karşılığında, ikinci, üçüncü lig
kulüpleri ile aynı amaca hizmet eden kuruluş veya kulüplere, eşit oranda, genel
kurul kararıyla dağıtılır" hükmü getirilmişti; bu maddenin bile sağlıklı
bir şekilde işletildiği kanısında değilim ne yazık ki.
Şimdi, burada, tabiî,
gönül isterdi ki, Sayın Bakanın da ilk başlarda 600 veya 800 olarak telaffuz
ettiği genel kurul üye sayısı o rakamlara ulaşabilseydi.
Ben, bir noktada, çıkış
yolunu burada görüyorum; çünkü, hepimiz biliyoruz, hepimiz yaşıyoruz; değerli
yayın organlarımızda bu konularda deneyimli, birikimli olan spor yazarlarımız,
yorumcularımız, hemen hemen her gün akşam, konunun kirliliğinden, şaibe
ortamından ve yapılan haksızlıklardan... Kulüplerimizin yöneticileri, illere
varıncaya kadar, hep bunlara tanık oluyoruz. Peki, bu, nereden kaynaklanıyor;
iki nedeni var.
Değerli arkadaşlarım,
birincisi, genel kurullar görevini yapamıyor, Türkiye Futbol Federasyonu Genel
Kurulu görevini yapamıyor; yaptırılmıyor. Üzerinde, siyasî, ekonomik, sosyal
baskılar var; oluyor. Kulüplerin beklentileri var; küme düşerken çığlık çığlığa
bağırıyorlar; ama, bir süre sonra kulaklarına fısıldıyorlar, diyorlar ki;
sesini çıkarma, Federasyonu kızdırmayalım, belki seneye bir üst kümeye tekrar
çıkarız veya -sesinizi çıkarmayın- düşeriz. Bunlar, hem Federasyonu yaralıyor
hem de bu şaibe ortamının, bu kirliliğin spor adına yaygınlaşmasına neden
oluyor.
Değerli arkadaşlarım,
ben, bunu, nasıl olabilir, nasıl önlenebilir diye çok düşündüm; çok sıkıntısını
çektiğim için çok düşündüm.
Bir nedeni, genel kurul
üye sayısının belki de çok yüksek tutulmasındadır; ikincisi de, Futbol
Federasyonu üzerinde ve tüm federasyonların üzerinde bir spor yüksek üst
kurulunun oluşturulmasıdır. Bunun başka bir çıkış yolunu ben görmüyorum. En
önemlisi, belki de, genel kurul olmazsa bile -bu yasa, artık, bugün, öyle
anlaşılıyor ki, geçirilecek- ileride, spor yüksek kurumu ya da spor yüksek
konseyi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu gibi, Sermaye Piyasası Kurulu
gibi, Din İşleri Yüksek Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi, aklınıza
ne gelirse, bu tür kurulmuş üst kurullara uygun bir üst kurul oluşturmak
lazımdır. Federasyonların üzerinde, onları denetleyecek, yasal dayanağı olan,
yaptırım gücünde, gücünü geldikleri kurumlardan alan kişilerden, spor
bilgisiyle, otoritesiyle ve temsil ettiği kurumun spor üzerindeki ağırlığıyla,
olimpiyat komitesinden tutunuz, federasyon başkanlarının kendi aralarından
seçecekleri 3 veya 5 kişiyle, üniversitelerden gelecek temsilcilerle, Amatör
Spor Kulüpleri Konfederasyonuyla ve başta Millî Eğitim Bakanlığından, Türk
Silahlı Kuvvetlerinden gelecek üst düzey temsilcilerle -en az müsteşarlık
düzeyinde- 17-19 kişiden oluşan bir spor yüksek kuruluyla, hepimizin en büyük
sorunu haline gelen, kamu vicdanını çok yaralayan, çok rencide eden bu ortamdan
kurtuluruz diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, sık
sık konuşuluyor "bunlar, Federasyon Başkanına bağlanıyor" deniliyor;
Federasyon Yönetim Kurulu içerisinde Merkez Hakem Kurulu Başkanı ve diğer
üyeler hakkında değişik dedikodular, söylentiler oluyor ve yıpratıcı yayınlar
yapılıyor. Bunları önlemenin yolu budur. Bu tür kurumları korumak da bizim
görevimizdir; Parlamento olarak, korumak da bizim görevimizdir; aksi halde, dün
bu eleştirilerden kurtulamadılar, bugün kurtulamıyorlar, yarın hiç kurtulamazlar
değerli arkadaşlarım. Onun için, ben, şahsen, böyle bir üst kurul ihtiyacını
görüyorum.
Şimdi, tasarı ne
değişiklik getiriyor; birincisi, genel kurulda temsilde getiriyor. Sayın Bakana
şunu söyleyeyim: Sayın Bakan "kulüp temsilcilerini yüzde 42'den yüzde
72'ye çıkardık" diyorlar; bu, doğru değil. Bu, eskiden de yüzde 70'in üzerindeydi.
Birinci ligde 18 kulübümüz var; genel kurula, çağrı tarihinde ilk 10 sırada
olan kulüplerden 2'şer kişi, diğerlerinden de 1'er kişi geliyor. 2'şer kişiden
20 kişi eder, 18 kişiyi de eklerseniz 38 kişi eder, 8 kişiyi de eklerseniz 46
kişi eder. Birinci ligden, bir kere, 46 kişi geliyor. Yasa çıktığında, ikinci
ligde 5 grup var, onlardan 2'şer kişi geliyor. Ayrıca, üçüncü ligde de 8 grup
var. Bunları da sayarsanız, zaten 70'in üzerindedir; 106 kişinin yüzde 42'si 70
kişi etmiyor. Neyse, bu, maddî bir hata; ama, sürekli konuşuluyor; o bakımdan,
bu oranlamanın da doğru yapılmasında yarar var.
İkinci değişiklik Merkez
Hakem Kurulunda yapılıyor. Merkez Hakem Kurulu üyelerini, biz, Federasyon
Başkanının, yönetiminin yetkisine vermiştik oluşumunu. Neden; değerli
arkadaşlarım, o günlerdeki genel kurulları hatırlayın; içinizde sporla ilgili
çok değerli arkadaşlarımız var, bilirler, başta Sayın Başbakan olmak üzere
bilirler; kulüpler, ne yazık ki, Merkez Hakem Kurulunda görev alacak hakemlerle
diyaloğa girmeye başladılar; bunlar yaşandı, çok çirkin olaylar yaşandı. Onun
için, biz, bundan kurtarıp, Federasyonun yetkisine verelim; Federasyon her
şeyiyle yetkili olsun; hakem hatalarından da, atamalarından da, kendi
faaliyetlerinden de sorumlu olsun; genel kurul gereğini yerine getirsin dedik
ve bu düşünceyle, Federasyon yönetimini güçlendirmiştik; ama, şimdi, Sayın
Bakan, sayın hükümet diyorlar ki: "Hayır, biz, daha bağımsız olmasını
sağlayıcı bütçe imkânları da sağladık; bir de böyle deneyeceğiz." Tekrar
denenmiş oluyor, denensin; destekliyoruz, bir itiraz yok, denensin; ama,
göreceksiniz ki, bu tartışmalar, bu eleştiriler önümüzdeki yıllarda da devam
edecektir.
Bize göre, bir diğer önemli
değişiklik, satır aralarında geçiştirilmek istenmiş olan bir değişiklik
-değerli arkadaşlarım, bunu, şiddetle reddediyoruz- Türkiye liginin adının
satılması meselesidir. Buradan sağlanacak gelirlerin, ikinci, üçüncü lig
kulüplerine yüzde 35'ini, yüzde 45'ini vereceğiz, kalanını, payları düştükten
sonra, Federasyon ile diğer kuruluşlar arasında bölüştüreceğiz gibi... Sanki,
maddî bir menfaat sağlıyormuş veya katkı yapıyormuş düşüncesiyle, Türkiye
liginin adı satılmak istenilmektedir. Geçmişte satıldı. Hatırlayın, bir gün,
spordan sorumlu Devlet Bakanı olarak haberim bile olmadan, gazetelerde,
televizyonlarda, manşetlerde tanık olduk ki, Türkiye Futbol Liginin adı Telsim
Türkiye Ligi olarak değiştirilmiş. İtiraz ettik; çok uğraştım, kabul etmediler;
mahkemeye verdim; tedbir koydurduk; tedbire itiraz ettiler, itirazları
reddedildi. Bu kez, "Türkiye" adını kullanamazsınız diye itiraz
ettik; neyse; onu, tekrar "Türkiye" adını başa alarak, "Türkiye
Telsim Ligi" yaptılar. Ona da
itiraz ettik; tedbir koydurduk. Tedbire itiraz ettiler; reddedildi. Arkasından
"Telsim Ligi" yaptılar; çok uğraştılar. En sonunda, Bakanlar Kurulu kararıyla
biz, bu uygulamayı, bana bağlı olan Federasyonun uygulamasını durdurduk.
Danıştaya başvurdu, Federasyonumuz; hem de Danıştaya başvururken -denetim,
gözetim görevi altındaki bir kuruluşun, özerkliği nasıl kullandığını düşünün-
hükümeti, Federasyonun yetkilerini gasbetmekle suçlayarak Danıştaya
başvurdular.
Düşünün; Bakanlar
Kuruluna bağlı bir kuruluş, kamu kuruluşu niteliğinde, özerk, ama, böyle bir
serbestliği, böyle bir keyfîliği asla düşünülemez; Danıştaya başvurdular,
Danıştay 10. Dairesi reddetti. 10. Dairenin reddine karşılık, genel kurula
götürdüler; 15 kişilik Danıştay Genel Kurulu yine reddetti.
Ben, bunu ilk kez burada
söylüyor değilim; daha önce genel müdürlükten, "çalışmalarımıza katkı
yapın "diye davet ettiler; orada bu düşüncelerimi söyledim; ardından da,
komisyonlarda, Sayın Bakana, bu mahkeme kararları dahil, anlattım.
Değerli arkadaşlarım, bu
konuda önergemiz var. Hiçbirimize yakıştıramam; açık söyleyeyim; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, eğer, ihtiyaç varsa, ikinci, üçüncü, dörtüncü liglerin,
amatör liglerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek imkânları sağlayabilecek güce
sahiptir.
Biz, büyük bir devletiz;
bizim ortak değer yargılarımız var; ortak sevinç kaynaklarımız var. Türkiye
ligleri, Türkiye Ligi; herkesin kendini o kurumun içerisinde hissettiği
kuruluşlardır bunlar; adını satamazsınız. Her birinizin aklına başka bir isim
gelebilir. Dün, Telsim Ligi idi, yarın başka bir firmanın ismi olabilir. İlgili
kurumlarla ilgili neler yaşandığını hep beraber gördük. Türkiye Liginin adını
bir kişinin adıyla, bir kurumun adıyla özdeşleştirmek, bir firmayla
özdeşleştirmek hiçbirimize uygun düşecek bir yaklaşım değildir, buna imkân
sağlamak doğru değildir.
Doğru değildir; Türkiye
birinci liginde, hepimizin tuttuğu takımlar vardır; Elazığlıyız, Karamanlıyız,
Trabzonluyuz, Karslıyız, Vanlıyız; ama, oralarda olsak bile, bugün birinci
ligde yarışan özellikle, 3 büyük kulüpten,
4 büyük kulüpten herbirimizin tuttuğu kulüpler vardır. Bunların yarıştığı bir
ligin adı, başka bir firma adıyla
anılamaz; bu satılamaz, satılmamalıdır. Değerli arkadaşlar, o nedenle, bu 23
üncü maddede değişiklik yapan 12 nci madde kesinlikle tasarıdan çıkarılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, ben, AKP'ye, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, hiç
kimseye, böyle bir şeye imkân sağlamayı yakıştıramam. Bu, tasarıya getirilmiş,
gizli -açık söyleyeyim, değerli arkadaşlarım kusura bakmasın- buraya
sokuşturulmuş bir maddedir; bunu yapmak doğru değildir.
Şimdi, Türkiye'de spor
kamuoyunu bir beklenti içerisine sokuyoruz, diyoruz ki: Yasayı, Futbol
Federasyonu genel kurulundan önce çıkarırsak çok şey değişecek. Ne değişecek;
Merkez Hakem Kurulunu genel kurul seçecek, genel kurul üye sayısı 106'dan 215'e
çıkacak; 215'e çıkarken, temsil edilen 55 kulüp sayısı 155'e mi çıkıyor; bütün
profesyonel liglerdeki 155 kulüp mü temsil ediliyor; yok, kulüp sayısı yine
aynı; ama, aynı kulüpten 3 kişi çağırıyorsunuz, 5 kişi çağırıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, o
kulübün içerisinden genel kurula giden insanların kulüp başkanlarının iradesi
dışında hareket edebileceklerini varsaymak çok büyük bir iyi niyettir. Burada
bir değişiklik olmaz; ama, değerli arkadaşlar, hükümet getirsin, biz, bu
değişikliği de destekliyoruz.
Tabiî, idarî birimler 1
inci maddede yer alıyor. İdarî birimlerin yerlerinin tespit edilmesi yetkisi
Federasyona veriliyor; Ankara, merkez olarak kalıyor; ama, takdir edeceğiniz ve
tahmin edeceğiniz gibi, bugün, aslında, fiilen de İstanbul olarak kullanılıyor.
Bütün hakemlerimiz dahil, tahkim kuruluyla, denetleme kuruluyla, her şeyiyle,
Futbol Federasyonu İstanbul'a taşınıyor. Niçin taşınıyor; orada 400'ün üzerinde
amatör kulübümüz müsabaka yapıyor, Türkiye genelinde yılda binlerce müsabaka
oluyor; en büyük ilimiz, ikinci ilden 2 kat daha fazla nüfusa sahip, 3
büyüklerimiz orada; her neyse; bir yarar umuluyor. Peki, olabilir, her şey
denensin, spor adına, bütün bürokratik engeller aşılarak her şey denensin; ama,
değerli arkadaşlarım, bunlar denenirken, denemesi yapılırken, tabiî ki, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yüksek idaresiyle bazı yanlışları da önlememiz
gerekiyor.
Belki izlediniz -sürem de
tamamlanıyor- daha dün akşam spor yorumcusu değerli arkadaşlarım, başta değerli
dostum Hıncal Uluç olmak üzere, beni hep suçlamışlardır. Ben nerede
karşılaştıysam "bu Futbol Federasyonuyla başa çıkamadın ya, o sana
yetiyor" demişlerdir bana. Onlara da sorsam başka şey söylerler.
Değerli arkadaşlarım,
toplum yararına, kamu yararına, hiçbir hatalarına göz yummadım. Her zaman,
teftiş kurullarıyla, mahkemelerle, Danıştayıyla, Sayıştayıyla, her şeyiyle,
kamu yararı gözetilerek, üzerlerine gidilmiştir; ama, ben, özerkliğine
dokunmamayı temel prensip edindim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
sözlerinizi tamamlayın.
FİKRET ÜNLÜ (Devamla) -
Futbol Federasyonuyla ilgili kanunun 31 inci maddesinde, bakanın denetim ve
gözetim görevi vardı, bunu genişlettik; denetimi ve gözetimi altındadır. Nasıl
denetleyeceğiz, nasıl gözetleyeceğiz; bu belli değil; açıklık getirdik; dedik
ki: "Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından yapılacak inceleme ve soruşturma
sonucunda, Futbol Federasyonu yönetiminin görevde kalmalarında sakınca
görülürse, spordan sorumlu Devlet Bakanı Genel Kurulu olağanüstü toplantıya
çağırır." Bundan daha büyük özerklik olur mu, özerklik bundan daha güzel
korunabilir mi değerli arkadaşlarım?! Ama, Futbol Federasyonu Genel Kurulu,
Başbakanlık Teftiş Kurulunun "görevde kalmalarında sakınca vardır"
demesine rağmen, tekrar, aynı yönetimi seçti. Peki, bunlar neden oluyor; işte,
bunlar, Futbol Federasyonunun üzerindeki siyasal ve sosyal baskı güçlerinin
etkisinden ötürü oluyor. Bunun karşısında durmak ve direnmek gerekir, taviz
vermeden direnmek gerekir.
Bir yönden suçlanıyoruz;
deniliyor ki: "Futbol Federasyonu Başkanı yüksekokul mezunu olsun."
Değerli arkadaşlarım, kanunu ben çıkarmadım, bu, önceden çıkarılmış bir kanun.
Federasyonda, herkesin aklında kalan şu: Spordan sorumlu Devlet Bakanı olarak,
Fikret Ünlü'nün getirdiği kanunla oldu... Kanun çok önceden çıktı. Biz, bazı
maddelerini değiştirdik, anlattığım gibi, daha da özerk hale getirdik.
Değerli arkadaşlarım,
siz, büyük çoğunluğa sahipsiniz, yüksekokul mezunu olma koşulunu getirin. 47
federasyonun yönetmeliğini değiştirdim ben, benim zamanımda değişti; 47'sinde
de yüksekokul mezunu olma koşulu vardır, lisan bilgisi koşulu vardır, hem de
okuldan ve kurslardan almak şartıyla, belgelemek şartıyla.
İçişlerinize karışmak
benim haddim değil; ama, dünden duyuyorum, merkez yürütme kurullarında
"artık seçimlere gidiyoruz, müdahil olmayalım, bu işlere
karışmayalım..."
Değerli arkadaşlarım,
işte, en büyük baskı, en büyük taviz orada başlıyor. Benim üzerimden şey
yapmayın. Getirilsin... Cumhuriyet Halk Partisi hazır; yüksekokul koşulunu mu
getireceksiniz, dil bilme koşulunu mu getireceksiniz, getirin; ne getirirseniz
getirin. Kaldı ki, bu, Federasyon seçimlerini de etkilemesin; kim seçilecekse
seçilsin; ama, gerçekten, bu şartların yerine getirilmesi kaçınılmazdır.
Değerli arkadaşlarım,
hele, bugün, bütün dünyada herkesin gözdesi, herkesin ilgi odağı haline gelmiş
futbolun başkanlarının, yönetim kurulu üyelerinin -uluslararası ilişkiler
içerisinde bütün bu faaliyetleri yürütürken- yabancı dil bilmesi çok büyük
ihtiyaçtır. Kendi hayatımdan bildiğim için söylüyorum. Bütün o üst kurullarda,
görüşmelerde, müzakerelerde, bunlar, tabiî, çok büyük ihtiyaç olarak ortaya
çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım, unutulmamak üzere, başa
dönerek, bir tavsiye
olarak söylüyorum -bugünkü konu
içerisinde değil- bütün bu tartışmaların üstesinden gelecek olan düzenleme,
spor yüksek kuruludur, yüksek spor konseyi meselesidir. Bütün federasyonlar
için geçerli olabilecek bir üst kurulla, bu tartışmalara son verebiliriz diye
düşünüyorum.
Gerçi, tabiî, insan
unsuru; ne kadar güzel yaparsanız yapın, insanlar, iyi yönetmezlerse, iyi
niyetli yaklaşmazlarsa, tabiî ki, her aşamada bu tür sorunları yaşamak
mümkündür.
Sabrınız için teşekkür
ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünlü.
Gruplar adına ikinci söz
isteği, AK Parti Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Faruk Özak'ın.
Buyurun Sayın Özak. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
FARUK NAFİZ ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan değerli milletvekilleri; Türkiye
Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; spor ve özellikle futbol, günümüzde, geniş kitleleri
etkileyen, uluslararası ilişkileri geliştirerek, ülkeler ve milletlerarası
iletişimi sağlayan ve doğru yönlendirildiğinde, dünya barışına katkıda bulunan
evrensel bir faaliyettir. Sosyal, ekonomik ve diğer boyutlarıyla futbol,
gezegenimizin ortak tutkusudur, ortak değeridir.
Futbol, çok yönlü bir
sektör olarak dünya genelinde ve ülkemizde hızlı bir değişim süreci
yaşamaktadır. Bu süreci, dünya ve Avrupa'yla aynı paralelde yaşamamız
gerekliliği de son derece açıktır. Genç nüfus ve sporcu potansiyeli itibariyle,
birçok dünya ülkesiyle kıyaslanmayacak kadar büyük bir zenginliğe sahip olan
ülkemizde, futbolun çok daha kaliteli ve yüksek standartlarda yapılması,
izlenmesi ve idare edilmesi gerekmektedir. İşte, bu kaçınılmazlık, tüm sosyal
branşlarda çağdaşlaşmaya giden hükümetimizce, futbol için de yeni bir düzenleme
yapılmasını zorunlu kılmıştır.
Bu noktadan yola çıkarak,
özerkliği, daha katılımcı ve daha demokratik ruhla yaşatabilecek bir federasyon
yapısı oluşturulması için yoğun çaba sarf etmiş olan hükümetimiz, Türk sporunun
geleceğine ışık tutacak bir açılımın da yasal zeminini oluşturmuştur.
Özellikle, bu yıl, Meclis açısından, sporda, çok enteresan bir yıl oldu;
sponsorluk yasasını geçirdik, sporda şiddet ve düzensizliği önlemeyle ilgili
yasayı geçirdik. Şimdi de, inşallah, Futbol Federasyonu Yasasını değiştireceğiz.
Daha sonra da spor yüksek kurulu yasa tasarısını getireceğiz. O bakımdan, çok
zengin bir yıl oldu. Ben, bu vesileyle CHP'yi de kutluyorum.
Spor, kültür ve sanat,
bugün, toplumların aynası olarak kabul edilmektedir. Bedenen ve ruhen iyi
yetişmiş olan genç bir nüfus, ülkemizin her alanda dünyayla rekabet gücünü
artıracaktır; ancak, sporun yapısal olarak sağlam temeller üzerine oturmuş
olması, sporcuların sağlıklı yetişmesi ve eğitilmesi için olmazsa olmaz bir
şarttır.
Sporun tarihî gelişimi
sonucu ortaya çıkan profesyonel spor, sadece, zevk için, boş zamanları
değerlendirme faaliyeti olma dışında, kazanç elde etme amacı güdülen bir uğraş
haline gelmiştir. Sanayileşme ve kentleşme süreci, sporun meslek olarak
seçilmesini gündeme getirmiş, bu gelişme sonucunda da sporun bilimsel
yöntemlerle incelenmesi ve yazılı hukuk kurallarıyla düzenlenmesi gereksinimini
ortaya çıkarmıştır.
Spor mevzuatı, temel
hukuk ilkelerine uygun olarak, bütün ülkelerin içhukuklarına etki edecek
biçimde uluslararası niteliktedir. Uluslararası spor örgütlerine üye olan
ülkeler, bu kuruluşların belirlediği ilkelere ve talimatlara uyacaklarını
peşinen kabul etmişlerdir.
Ülkemizde profesyonel
futbol faaliyetleri, 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun uyarınca kurulmuş bulunan Türkiye Futbol Federasyonu
tarafından yürütülmektedir. Bu kanun ilk defa rahmetli Özal tarafından
çıkarılmış, daha sonra -Sayın Bakanımızın dediği gibi- değiştirilmiş ve bugünkü
mevcut haliyle bizim önümüze gelmiştir. Kanunun 1 inci maddesine göre, futbol
faaliyetleri millî ve milletlerarası kurallara göre yürütülür, teşkilatlandırılır
ve geliştirilir.
Futbolun sürekli
gelişmesi ve uluslararası niteliği nedeniyle süratle değişen ve gelişen
şartlara uyumun sağlanabilmesi için anılan kanunda değişiklikler yapılması
zorunlu hale gelmiştir.
Sürekli gelişen bir
sektör ve faaliyet olan futbolla ilgili yapılan tüm hukukî değişiklikler,
temelde, daha özerk, daha katılımcı, daha yerel, daha şeffaf ve özde daha
demokrat ve daha rasyonel planlamayla daha verimli bir yapının varlığı içindir.
Futbolumuzun dünyayla entegrasyonunda bu kriterlerin oturtulması
vazgeçilmezdir.
Tasarıyla, futbolla
ilgili kişi ve kuruluşların genel kurulda yeterli ve etkin bir şekilde temsili
sağlanarak, genel kurul üye sayısı artırılmış, sporda dünya standartlarında
olduğu gibi ülkemizde de futbolun altyapısını oluşturan spor kulüplerinin
delege sayıları ile spor ürününün asıl sahibi olan spor kulüplerinin oy oranı
artırılmış, genel kuruldaki temsil oranları yükseltilmiştir. Bu değişiklik
yapıya daha katılımcı ve daha yerel bir nitelik kazandıracaktır.
Genel kurul tarafından
seçilen tahkim kurulu üyelerinin bir kısmının hukuk fakülteleri ile spor
yüksekokullarında -ki, 2 asıl ve 2 yedektir bunlar- görev yapan öğretim üyeleri
arasından seçilmesi esası öngörülerek, mesleğinde ihtisas sahibi kişilerin
tahkim kurulunda görev yapmaları sağlanmıştır. Bu, daha evvel yalnızca 5 asıl,
5 yedek üyeydi ve hukukçu olmaları yetiyordu. Şu anda bu biraz değiştirildi.
Kanunun mevcut halinde,
başkan ve yönetim kurulu üyesi seçilebilmek için aranacak şartlar
düzenlenmemişti. Yani, sizin, başkan ve yönetici olmanız için hangi şartları
haiz olacağınız konusu yoktu. Bu, şu anda buraya konuldu. Bu kişilerin vergi ve
sigorta borçlarının olmaması, seçim tarihinden önceki beş yıl içerisinde
kanunda belirlenen hak mahrumiyeti cezasıyla cezalandırılmamış ve Türk Ceza
Kanununda öngörülen yüz kızartıcı suçlar ile devlet aleyhine olan suçları işlemeyenlerden
seçilmeleri sağlanmıştır.
Bu eklemeyle, toplum
önünde görev yapan kişilerin daha şeffaf ve örnek kişiler olması amaçlanmıştır.
Başkanvekilleri ile
yönetim kurulunun birkısım üyelerini belirleme yetkisi başkandan alınarak genel
kurul ile yönetim kuruluna verilmiş ve bu kurulların etkinliği artırılmıştır.
Bu da, demokratikleşmenin bir gereği olarak kanun tasarısına eklenmiştir.
Mevcut düzenlemede
federasyon başkanı tarafından seçilen Merkez Hakem Kurulu Başkanı ve üyelerinin
genel kurul tarafından seçilmeleri ve ayrı bütçelerinin olması öngörülerek,
başkana bağımlılığı engellenmiş ve kamuoyunda bu kurul ve hakemlerle ilgili
tartışmaların önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Biliyorsunuz, geçmişte,
bu kurul, Federasyon Başkanı tarafından seçiliyordu; şimdi, genel kurul
tarafından seçilecek ve bunlara, Federasyonumuzun bütçesinden en az yüzde 2
oranında bir pay veriliyor.
Şimdi, bu maddelerde ne
gibi değişiklikler var -biraz evvel Sayın Ünlü de bahsetti- şöyle bir bakalım:
İdarî birimlerin görev yerlerinin değişikliği var. Esas, en büyük değişiklik
madde 2'de: "Madde 5.- Genel Kurul, çağrı tarihinde, aşağıdaki üyelerden
oluşur" deniliyor. Birinci ligde şampiyon olmuş kulüplerin daha fazla
üyeyle, delegeyle iştiraki sağlandı; ama, geçmişte olmayan, bugün olan ne var;
bünyesinde futbol dalı bulunan federasyonların başkanları da ilave edildi.
Ayrıca, A Millî Takım Teknik Direktörlüğünü en az altı ay yapmış olan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşları ilave edildi.
Bir başka ilave de şudur:
En az 75 defa A millî olmuş ve genel kurul tarihinden en az altı ay önce faal
sporculuğu bırakmış olanlar. Geçici maddeyle buna bir ilave daha var. O da
nedir; o da şudur, orada şöyle söyleniyor: "Bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten önce en az 40 defa A millî olmuş ve faal futbolculuğu bırakmış olanlar
Türkiye Futbol Federasyonunun Genel Kurul üyesi olurlar." Bu da, yeni bir
ilavedir.
Bir de, kıta futbol
federasyonları şampiyonaları var; bu da, 1 inci maddenin (g) fıkrasıyla ilave
edilmiş. Burada "gençler" ibaresi çıkarılmış, Türkiye profesyonel
futbol en üst liginde şampiyon olan kulüplerden herbiri için ilave 2 temsilci
alınması öngörülmüş; bunu, biraz evvel de söyledim.
Ayrıca, biraz evvel Sayın
Ünlü'nün eleştirdiği, isim sponsorluğu, isim hakkı konusu var. Ben, bunu
sponsorluk yasasında da talep etmiştim. Aslında, Sayın Ünlü'nün hassasiyetini
anlıyorum. Özellikle, kimler sponsorluk yapabilir, kimler yapamaz; bu, zaten
yönetmelikle yayımlandı; ama, buradaki hadise aynı yönetmelikle aşılabilir diye
düşünüyorum. Yani, bu isim hakkı konusunda kimlerin Türkiye Ligine isim
verebileceği, kimlerin veremeyeceği eğer yönetmelikle aşılabilirse, bu
hassasiyetimiz de aşılabilir diye düşünüyorum; çünkü, dünyada bunun örnekleri
var.
Ayrıca, yönetim kurulunca
her yıl belirlenecek limiti aşan harcamalar için başkanla birlikte bir yönetim
kurulu üyesine yetki veriliyor.
"Sporda şiddetin
önlenmesi için gerekli tedbirleri almak ve aldırmak" gibi, maddelerde,
ilave var.
Denetleme kuruluna
değişik görevler veriliyor. Özellikle, üzerinde en fazla durmamız gereken,
denetleme kurulu, raporunu genel kurul üyelerine bir ay önceden, çok detaylı
bir şekilde gönderiyor.
Tahkim kuruluyla ilgili
görüşlerimi biraz evvel söylemiştim.
Merkez Hakem Kurulu,
geçmişte, başkan tarafından seçiliyordu; bundan sonra genel kurul tarafından
seçilecek. Özellikle, 156 üyeye sahip olan futbol kulüplerimiz, istedikleri
kimseleri, Merkez Hakem Kurulu Başkanı ve yönetimi olarak seçebilirler. O
bakımdan, 215 kişilik delege sayısının 156'sının futbol kulübü delegesi olması,
aslında, bu tasarının en güzel tarafı. Geçmişte de böyleydi, yüzde 70 oranı,
şimdi de böyle; bu bakımdan, bunu da takdir etmek lazım.
Merkez Hakem Kuruluna en
az yüzde 2 bütçe verilebiliyor. Ayrıca, bu isim hakkından alınan paranın yüzde
35'i üçüncü lige, yüzde 25'i ikinci lig kulüplerine, geri kalanı birinci lig
kulüplerine dağıtılabiliyor.
Uygulanacak para cezası
miktarının, her yıl, yeniden değerleme oranında artırılması var.
Millî müsabakalarda
protokol tribünü, Federasyon tarafından düzenleniyor.
13 üncü maddeyle
değiştirilen 29 uncu maddede "futbol müsabakalarının televizyon, radyo ve
her türlü teknik cihaz ve benzeri araçlarla" şeklinde bir ilave var.
Özellikle, kimler delege olamaz; bunlar var.
Şimdi, ben, bunlara
ilaveten, özellikle, belki konu dışında; ama, biraz da konuyu ilgilendiriyor;
şunları da söylemek, sizlerle paylaşmak istiyorum: Özellikle, havuz sistemi,
son derece büyük zorluklarla elde edilmiş bir kazanımdır. Bizim de bu konuda
önemli katkılarımız olmuştur Trabzon olarak, Trabzonspor olarak. Bu, mutlaka
devam ettirilmelidir; çünkü, bugün, bazı kulüplerimizin bütçelerinin yüzde
90'ı, bazılarının yüzde 50'si havuzdan gelen, havuz sisteminden gelen
-televizyondan gelen- paralardan oluşmaktadır. Bunu bozmaya hiçbir kulübün
hakkı yoktur. Burada, zaten, birtakım kriterler var, parametreler var. Ligde
kalış müddetiniz var, şampiyonluk müddetiniz var, maç isim hakkı var, kazandığınız
maçla ilgili birtakım kriterler var; gerekirse, birtakım şeyler daha ilave
edilebilir. Özellikle kulüplerimizin yaşaması, Türk sporunun ve futbolunun
çıtasının yükselmesi havuz sistemine bağlıdır.
Burada, havuz sistemiyle
ilgili, ihaleyi alanların bir şikâyeti var; KDV çok yüksek. Tabiî, o, Sayın
Bakanımızın sorunu değil; ama, belki, bu, ileride gündeme gelebilir; daha
ileride, belki, yayın sponsorluğu da gündeme gelebilir.
Ben, futbolumuzla ilgili
bir başka şey söylemek istiyorum: Futbol Federasyonumuzun, yabancı futbolcu
sayısını tekrar gözden geçirmesi lazım. Özellikle yabancı kaleci transferi
birtakım kriterlerle zorlaştırılabilir ve ileride, belki de yasaklanmalıdır
diye düşünüyorum.
Hakemlerimizin her
müsabaka sonrası acımazsızca eleştirilmesine son verilmeli, bu konuda, özellikle
ilgili kişi ve kurumlar, kulüpler, federasyonlar, medya mensupları, yöneticiler
bir centilmenlik anlaşması yapmalılar. Özellikle Kulüpler Birliğimiz, bu konuda
mutlaka öncülük yapmalı diye düşünüyorum.
Genç ve başarılı
hakemlerimizin hedefi, Avrupa'da ve dünyada, üst düzey organizasyonlarda maç
yönetmek olmalıdır. Burada, Futbol Federasyonumuza ve medyamıza, ilgili her
kesime büyük görevler düşüyor; ama, bu nasıl olacak; mutlaka bir lisanı çok iyi
konuşacak, çok genç yaşta hakemliğe başlayacak. Bu eğitimi almalıdır ve biz onu
motive etmeliyiz ve desteklemeliyiz.
Teknik direktörlerimizi
yurtdışına açmalıyız. Türkiye'de, bilgileri, becerileri ve teknik kapasiteleri
uygun çok fazla isim var. Eksikleri nedir; lisan bilmiyorlar, kendilerine
güvenleri yok, destek yok, lobi yok özellikle.
Sporda şiddet ve
düzensizliğin önlenmesiyle ilgili -özellikle önümüzdeki ay, ilgililerce-
muhtelif yerlerde, ligler başlamadan, mutlaka toplantılar yapmalıyız.
Önümüzdeki dönemde, bu yıl ve daha önce yaşanan, bu çirkin, spora, futbolcuya,
sporcuya, centilmenliğe yakışmayan tavır, davranış ve söylemlere müsaade
edilmeyeceği, olayın hukukî ve ahlakî boyutu mutlaka anlatılmalıdır. Özellikle
yerel yöneticilere bu konuda çok büyük görevler düşmektedir. Kavga gürültü,
küfür, tekme, tokat, karalama, suçlama; artık, tüm Türk Halkı bunlardan bıktı.
Özellikle futbol kulüplerimizin başkanlarına ve yöneticilerine çok büyük
sorumluluklar düşmektedir. Futbol Federasyonu delegesi kim olabilir kim olamazla
ilgili bir kriter var.
Ben, burada çok önemli
bir noktaya parmak basmak istiyorum; daha evvel, diğer yasa görüşmelerinde de
söylemiştim. Bizim futbol kulüplerimiz ile normal bir dernek arasında yasal
hiçbir fark yok; yani, yılda 100 000 000 lira, 500 000 000 lira, 1 000 000 000
lira bütçesi olan bir dernek ile koskoca kulüplerimiz arasında yasal statü
olarak hiçbir fark yok. Bunu mutlaka değiştirmeliyiz; çünkü, çok büyük
bütçeleri yöneten; ama, yalnızca normal bir dernek gibi yönetilen futbol kulüplerimizle
ilgili çok acele yeni bir düzenleme yapmamız, futbol kulüpleri yasasını
çıkarmamız gerekiyor. Neden gerekiyor; biz diyoruz ki, futbolumuzu
çirkinliklerden, kirden kurtaralım; ama, evvela futbol takımlarımızın ve futbol
kulüplerimizin genel kurullarını kurtarmamız lazım. Biz, Futbol Federasyonuna
kim başkan olabilir, kim yönetici olabilir, kim delege olabilir, bunları
yazdık; ama, kim (A) kulübüne başkan olabilir, kim (A) kulübüne yönetici
olabilir, kim aynı kulübe üye olabilir diye hiçbir kriterimiz yok. Böyle
yaparsak, bir gün, futbolumuz, fair play'den uzak, gerçekten, inanmamış,
bilgisiz, ilgisiz, donanımsız, dürüst olmayan, üretken olmayan insanların eline
düşebilir diye düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
bu tasarının hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum; hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özak.
Şahsı adına, Mardin
Milletvekili Sayın Süleyman Bölünmez; buyurun. (Alkışlar)
SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ
(Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Futbol Federasyonu
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi en
derin saygılarımla selamlıyorum.
Spor, ülkeleri ve
insanları birbirine yaklaştıran, barış ve kardeşlik bağlarını güçlendiren,
çağımızın en önemli sosyal olaylarından biridir. Futbol, gerek dünyada gerekse
ülkemizde, en çok ilgi duyulan ve heyecan uyandıran bir spor dalıdır.
Teknolojinin gelişmesi ve hızla yaygınlaşan kitle iletişim araçlarıyla ülkenin
her noktasına ulaşan bir spor dalı olan futbol, toplumun her kesimi tarafından
zevkle izlenmekte; ayrıca, futbol, dünyada ve Türkiye'de, sadece sosyal
zamanları değerlendirme faaliyeti olmanın dışında, ekonomik, sosyal, tanıtım
boyutu açısından da oldukça önemli sosyal bir aktivitedir. Böyle önemli bir
aktivitenin kurallarının belirlenmesi, kurumsallaşmasının gerekliliği gözardı
edilemez bir gerçektir. Bununla ilgili dünyadaki modern gelişmeler dikkate
alınarak, Türkiye Futbol Federasyonuyla ilgili tasarının gündeme gelmesi
sevindirici bir gelişmedir.
Mardinspor Başkanı
olarak, futbolla yakinen ilgilenmekteyim. Bu camianın yaşadığı sıkıntıları,
sorunları, bir bir, bizzat yaşadım ve yaşamaktayım. Türkiye Futbol
Federasyonuyla ilgili tasarının
yasalaşmasıyla beraber, hem kuralların dünyadaki gelişmelere uyumlu hale
getirileceği hem de başlangıçtan beri yasanın aksayan yönlerinin giderilmesinin
gerçekleşeceği inancındayım.
Futbolun altyapısını
oluşturan kulüplerin genel kurulda temsil imkânı ve oy oranlarının artırılmasının
hedeflendiği ve tahkim kurulu üyelerinin önemli bir kısmının bundan böyle genel
kurulca belirlenmesi gibi yeni bir düzenlemeye gidilmiştir. Tasarıyla, futbolla
ilgili kişi ve kuruluşların genel kurulda yeterli ve etkin bir şekilde temsili
sağlanarak, genel kurul üye sayısı artırılmıştır. Sporda gelişmiş ülkelerde
olduğu gibi ülkemizde de futbolun altyapısını oluşturan spor kulüplerinin üye
sayıları ile spor ürünlerinin asıl sahibi olan spor kulüplerinin oy oranı yüzde
42'den yüzde 72'ye çıkarılarak genel kuruldaki temsil oranları yükseltilmiştir.
Genel kurul tarafından seçilen tahkim kurulu üyelerinin bir kısmının hukuk
fakülteleri veya spor yüksekokullarında görev yapan öğretim üyeleri arasından
seçilmesi esası öngörülmektedir. Mesleğinde ihtisas sahibi kişilerin tahkim
kurulunda görev yapmaları sağlanmıştır. Bu, oldukça olumlu bir gelişmedir. Aynı
tahsil düzeyinin, tüm federasyon başkanlıklarında aranıldığı gibi, artık,
dünyada, Türkiye'yi temsil eden Futbol Federasyonunun başındaki kişinin
yöneteceği bu federasyonda da aranılması şarttır. Sayın Ünlü'nün, daha evvel
Bakanlık yaptığı dönemdeki tecrübelerine dayanarak verdiği bilgilerde bu
yöndedir. Bu doğrultuda, Türkiye'yi temsil eden Sayın Federasyon Başkanının,
lisanıyla ve tahsiliyle o görevi üstlenen bir kişi olması gerekir.
Değerli arkadaşlar,
tasarıya göre Federasyon Genel Kurulu üye sayısının 106'dan 215'e çıkarılması
uygun görülmektedir. Federasyon başkanları üst üste en fazla iki dönem
seçilebilecektir. Ayrıca, çıkacak bu kanunla ikinci lig ve üçüncü ligde top
koşturan takımlardan temsilciler genel kurul üyesi olabileceklerdir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Millî Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonunda oybirliğiyle kabul edilmiş
tasarıya göre, Futbol Federasyonunun idarî birimlerinin görev yerleri yönetim
kurulunca belirlenecektir. Bu durumda, "Merkez Hakem Kurulu İstanbul'da
görev yapabilecektir" hükmü, tasarının olumlu maddeleridir.
Federasyon Genel Kurul
üyeleri arasında, ikinci lig (A) kategorisindeki kulüp başkanlarının da yer
alarak, genel kurul üyesi olması ve kulüplerinin haklarını daha iyi
savunabilecek olmaları tasarının olumlu yanıdır.
Tasarıya göre, genel
kurul dört yılda bir, futbol liglerinin tescili tarihinden itibaren en geç 45
gün içinde, malî genel kurul ise her yıl haziran ayında, yönetim kurulunun
belirleyeceği tarihte olağan olarak toplanacaktır. Genel kurul, başkanı,
yönetim kurulunun 14 üyesini, tahkim, merkez hakem ve denetleme kurullarını
seçecektir. Başkanın görev süresi dört yıl olacak, başkanın seçimi, genel
kurulda, yönetim kurulunun 14 üyesinin seçiminden önce yapılacaktır.
Televizyonlara
uygulanacak para cezalarının 500 milyar lirayı geçemeyeceği ve bu miktarın her
yıl yeniden değerleme oranında artırılması konusuna da katılmaktayım.
Futbol karşılaşmalarının
televizyon, radyo ve her türlü teknik cihazla yayınlanmasına, yayınların
düzenlenmesine ve programlanmasına yalnızca Federasyon Yönetim Kurulu yetkili
olacaktır. Millî karşılaşmaların şifresiz kanallardan yayınlanması hususu,
futbolumuz ve vatandaşlarımız adına sevindiricidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamuda yeniden yapılanma ve AB'ye uyum yasaları çalışmalarının
devam ettiği bu dönemde, spor yönetiminin de yeniden yapılanma içerisine
girmesi, oniki yıl önce özerk hale gelen Futbol Federasyonu Kanununun daha
katılımcı ve daha şeffaf bir anlayışla ele alınması, geç kalmış bir karar olsa
dahi, bugün görüşülmesi, sevindirici bir gelişmedir.
Genel kurulda 76
delegeyle temsil edilen süper lig, ikinci lig ve üçüncü lig kulüplerinin 156
delegeyle temsil edilmelerine fırsat verildiğini belirtmek istiyorum. Bununla
birlikte, Anadolu kulüplerinin sesi de duyulmuş olacaktır.
Bunların yanı sıra,
bünyesinde futbol dalı bulunduran Engelliler Federasyonu ile Üniversite
Sporları Federasyonu Başkanlarının, en az altı ay Millî Takım Teknik
Direktörlüğü yapmış Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da genel kurul üyesi
olabilecekleri açıklanmıştır. Bundan anlaşılacağı üzere, bu şartları haiz
birçok sporcu ve spora hizmet etmiş değerli insanın, artık, genel kurul üyesi olması
yolunun açılması sevindiricidir.
Tasarıya göre, Futbol
Federasyonu Genel Kurulunun, liglerin tescili tarihinden itibaren en geç
kırkbeş gün içinde yapılacağı bildirilmektedir. Mevcut yasadaki, bir kişinin
ömür boyu Federasyon Başkanı olabileceği hükmünün değiştirilmiş olması ve bir
kişinin en fazla üst üste iki dönem başkanlık yapabileceğinin hükme bağlanması
hakkında olumlu düşünmekle birlikte, şaibelerin çok konuşulduğu 2003-2004
sezonuyla ilgili, taze kan olması ve daha adil olacağı düşüncesiyle, çıkacak bu
kanundan önce iki dönem üst üste başkanlık yapanların da bu hüküm doğrultusunda
seçime katılmaması gerektiği kanaatindeyim.
Daha önceki kanuna göre,
15 kişi olan yönetim kurulu üyelerinden 3'ünü Federasyon Başkanının seçtiğini
hatırlatmak istiyorum; ancak, tasarıyla getirilen, yönetim kurulu üyelerinin
tamamının genel kurul tarafından seçilmesi konusuna olumlu bakmaktayım.
Tasarıda, Türkiye futbol
liglerine isim hakkını vermenin Federasyonun görevleri arasına konulduğu
belirtilmiş, elde edilecek gelirin Futbol Federasyonu tarafından nasıl
kullanılacağının açıklaması da yapılmıştır. İkinci ve üçüncü lig kulüplerinin
buradan büyük pay almasını beklemekteyim. Ekonomik sıkıntı bakımından en mağdur
durumda olan kulüplerimiz ikinci ve üçüncü lig kulüpleridir. İsim hakkından
elde edilen gelirin yüzde 35'i üçüncü
lig, yüzde 25'i ikinci lig, geriye kalan yüzde 40'ının ise, Federasyon payı
düşüldükten sonra, süper lig kulüplerine dağıtılacak olması olumlu bir gelişme
olmakla birlikte, daha adil dağıtılmasını beklemekteyiz.
Yerli futbolcu
yetiştirmenin esası olan üçüncü ligler ve amatör kulüplerin daha fazla
desteklenmesi gerektiği inancındayım.
Kulüp Başkanı olarak ve
tüm kulüpler adına, Değerli Bakanımız Sayın Mehmet Ali Şahin başta olmak üzere,
emeği geçen tüm komisyon üyelerine ve Gençlik ve Spor Genel Müdürü Sayın Atalay
ve bürokratlarına teşekkür ederim.
Mevcut yasaya göre,
Federasyon Başkanının yönetim kurulundan 2 kişiyi başkan yardımcısı olarak
atadığını hatırlatmak istiyorum. Tasarıyla, 2 başkan yardımcısının bundan böyle
yönetim kurulu tarafından belirlenecek olması ve Futbol Federasyonunun kendi
malî denetimini kendisinin yapabilmesi için bir denetleme kurulu oluşturması,
her yıl haziran ayında yapılacak malî genel kuruldan en az bir ay önce,
denetleme kurulu raporunun genel kurul üyelerine gönderilmesi sisteminin
işlevsel olacağı kanaatindeyim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sonuç olarak, stadlarımız ve sahalarımız çağdaş anlamda
iyileştirilmezse, altyapı ve semt sahaları, artan nüfus oranında yetişen
gençliğe hizmet edecek şekilde yenilenip ihtiyaca cevap verecek düzeye
getirilmezse, sporun temel unsurları olan sporcu, antrenör...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen
tamamlayın Sayın Bölünmez.
SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ
(Devamla) - ... ve hakemlerin eğitimine önem verilmezse, yurtdışı
karşılaşmalara ve yayınlara önem verilmezse, millî takımlar düzeyinde
başarılardan söz edilemeyecektir.
Millî takımımızı, millî
aslanlarımızı, en son, Avustralya'da göstermiş olduğu başarıdan dolayı kutlar,
başarılarının devamını dilerim. Bu kanaatle, 2003-2004 futbol sezonunda,
gruplarında şampiyon olan Fenerbahçe, Trabzonspor, Sakaryaspor, Erciyesspor,
Büyükşehir Belediye Ankaraspor, Karagümrük, Sarıyer, Karaman, ASAŞ, Alanya,
Pendik, Ünye ile Oyak Renaultspora ve Mardinspora yeni sezonda başarılar diler;
hizmet eden tüm sporcu ve teknik ekipleri, yaz kış demeden destekleyen
ülkemizin centilmen taraftarlarını da ayrıca kutlarım.
Ayrıca, liglerde
centilmence mücadele ederek, futbolun acı cilvesi olan bir alt kümeye düşmeyi
yaşayan takımlarımızın da önümüzdeki sezonda şampiyonluk mutluluğunu
yaşamalarını diler; tasarının sporumuza ve Türk futboluna hayırlı olması
dileğiyle, Yüce Meclise saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bölünmez.
Efendim, tümü üzerinde
konuşmalar tamamlandı.
Hükümetin söz isteği var
mı?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Verilecek aradan sonra konuşayım
efendim.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.
20.30'da tekrar toplanmak
üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.27
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 20.30
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
454 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.- Türkiye Futbol
Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/806) (S. Sayısı: 454) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 1 inci
maddesini okutuyorum:
TÜRKİYE FUTBOL FEDERASYONU KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA
KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 17.6.1992
tarihli ve 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunun 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"İdarî birimlerin
görev yerleri Yönetim Kurulunca belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 5. - Genel
Kurul, çağrı tarihinde, aşağıdaki üyelerden oluşur:
a) Türkiye profesyonel
futbol en üst ligindeki kulüplerin başkanları ile yönetim kurullarınca
belirlenecek dörder temsilci.
b) Türkiye Profesyonel
İkinci Ligi (A) kategorisindeki kulüplerin başkanları ile ilk on sırada yer
alan kulüplerden birer temsilci.
c) Türkiye Profesyonel
İkinci Ligi (A) kategorisi dışında kalan diğer gruplardaki ilk üç sırada yer
alan kulüplerin başkanları ile yönetim kurullarınca belirlenecek birer
temsilci.
d) Türkiye Profesyonel
Üçüncü Liginde her gruptan ilk üç sırada olan kulüplerin başkanları.
e) Türkiye Futbol
Federasyonu Başkanlığını asaleten altı aydan fazla yapmış olanlar.
f) Türkiye Millî
Olimpiyat Komitesi Başkanı ile Yönetim Kurulunca belirlenecek üç temsilci.
g) FIFA ve UEFA'nın icra
kurullarında fiilen görev yapanlar ile komisyonlarında en az beş yıl görev
yapan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ve büyükler kategorisinde olimpiyat,
dünya, kıta futbol federasyonları şampiyonaları finalleri ile Avrupa
şampiyonalarının en az yarı finallerinde maç yönetmiş faal olmayan hakemler.
h) Bünyesinde futbol dalı
bulunan federasyonların başkanları.
ı) (A) Millî Takım teknik
direktörlüğünü en az altı ay yapmış olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları.
i) En az yetmişbeş defa
(A) Millî olmuş ve Genel Kurul tarihinden en az altı ay önce faal sporculuğu
bırakmış olanlar.
j) Profesyonel
Futbolcular Derneği Başkanı ile Yönetim Kurulunca belirlenecek bir temsilci.
k) Türkiye Amatör Spor
Kulüpleri Konfederasyonu Genel Başkanı ile Yönetim Kurulu tarafından
belirlenecek dört temsilci.
l) Türkiye Futbol
Adamları Derneği Başkanı ile Yönetim Kurulunca belirlenecek bir temsilci.
m) Türkiye Futbol
Antrenörleri Derneği Başkanı ile Yönetim Kurulunca belirlenecek bir temsilci.
n) Türkiye Faal Futbol
Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği Yönetim Kurulu tarafından belirlenecek FIFA
kokartlı ve Genel Kurul tarihinde faal olmayan hakemler arasından üç temsilci.
o) Türkiye profesyonel
futbol en üst liginde şampiyon olan kulüplerden her biri için ilave iki
temsilci.
Birinci fıkranın (b), (c)
ve (d) bentlerinde belirtilen profesyonel liglerdeki kulüplerin puan ve
averajlarının eşitliği halinde; grup sırasının tespitinde, UEFA kriterleri de
dikkate alınarak, kulüpler, Genel Kurul temsilcilerini Federasyon gözetiminde
ve kendi aralarında çekecekleri kur'a ile belirler. Takımların maç sayılarında
eşitsizlik bulunması halinde ise o ligdeki puan sıralaması dikkate alınarak
hangi kulübün Genel Kurulda temsil edileceğini belirlemeye Federasyon
yetkilidir.
Türkiye liglerinde statü
değişiklikleri yapılması veya liglerdeki takım sayılarında azalma veya artış
olması nedeniyle yeniden oluşturulacak lige dahil takımların temsilci sayısını,
Genel Kurulda temsil edilen liglerin üye sayısının yüzde onunu geçmemek ve bir
defaya mahsus olmak üzere, artırmaya veya azaltmaya Federasyon yetkilidir.
Genel Kurul dört yılda
bir futbol liglerinin tescili tarihinden itibaren en geç kırkbeş gün içinde,
Malî Genel Kurul ise her yıl haziran ayında, Yönetim Kurulunun belirleyeceği
tarihte olağan olarak toplanır. Toplantının gündemi ve tarihi en az onbeş gün
önceden günlük ulusal iki gazetede ilân edilir ve Federasyonca, Genel Kurul
üyelerine yazılı olarak bildirilir. Genel Kurul gerektiğinde, toplam üye
sayısının yüzde kırkının noter kanalıyla yazılı müracaatı, Federasyon Yönetim
Kurulunun kararı veya spordan sorumlu Bakanın çağrısı üzerine olağanüstü
toplanır. Genel Kurulun olağanüstü toplantıya çağrılması halinde, çağrıda
bulunanlar gündeme esas olacak toplantı sebebini de bildirmek zorundadırlar.
Olağan ve olağanüstü
toplantının yapılabilmesi için üye tam sayısının yarısından fazlasının katılımı
gerekir. İlk toplantıda çoğunluk sağlanamadığı takdirde, ikinci toplantı ertesi
gün üye tam sayısının üçte biri ile yapılır. İkinci toplantıda da çoğunluk
sağlanamadığı takdirde üçüncü toplantı bir hafta sonra çoğunluk aranmaksızın
yapılır. Kararlar toplantıda hazır bulunan üyelerin yarısından fazlasının oyu
ile alınır.
Olağan veya olağanüstü
toplantıda Federasyon Başkanı, Yönetim Kurulu ve diğer kurulların seçimi
yenilenebilir.
Genel Kurulda birden
fazla oy hakkı bulunan üyeler ancak bir oy kullanabilirler. Vekâleten oy
kullanılamaz.
Federasyonda ücretli veya
sözleşmeli statü ile görev yapanlar, Genel Kurul üyesi olamazlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin;
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA AHMET
ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Futbol Federasyonu Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2
nci maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere
huzurunuzdayım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
kuşkusuz, mevcut kanun tasarısı iyi niyetle hazırlandı ve özellikle,
futbolumuzun içinde bulunduğu kirlilikten arınması için birtakım çabalar
gösterildiğini anlamak istiyorum bu tasarıdan. Gerçekten, Federasyonun futbol
üzerindeki tekelinin, Federasyonun oligarşik yapısının değiştirilmesi için iyi
niyetle yapıldığını düşündüğümüz bu kanun tasarısının, sanıyorum, futbolumuzun
içinde bulunduğu olumsuzlukları, bir ölçüde de olsa, çok az da olsa gidermeye
katkısı olabilir.
Değerli milletvekilleri,
futbolumuzla ilgili istediğiniz kadar kanun tasarıları getirin, istediğiniz
değişiklikleri yapın; eğer, futbolun içine girmiş olan virüsü temizlemek için
iyi niyetli ve kararlı bir çalışma içine girilmezse, bu yıl yaşadığımız
olumsuzluklar ve daha önceki yıllardan da gelen olumsuzluklar, önümüzdeki
yıllarda, dönemde yine yaşanır.
Değerli dostlarım,
arkadaşlarım, bir defa, ilköğretim çağındaki çocuklar bile futbol endüstrisinin
içinde mafya gruplarının olduğunu biliyor. Yani, futbolumuzun, özellikle de son
dönemlerde mafyalaştığına ilişkin genel bir kanı var. Eğer bu grupları
futbolumuzdan arındırmazsanız, futbolumuzu bu mafyalaşma gidişatından geri
çevirecek önlemler alınmazsa, getirilecek olan hiçbir tasarı, yapılacak olan
hiçbir çalışma, futbolun içinde bulunduğu kirliliği temizlemeye yetmez; yine
şikeleri tartışırız, teşvik primlerini tartışırız, tehdit şikesini, hatır
şikesini tartışırız. Dolayısıyla, futbolumuzun içinde bulunduğu sorunun
kaynağında, futbolun spor olmaktan çıkarılıp, bu endüstrinin tamamen mafyanın
eline, mafya gruplarının eline geçmiş olması yatıyor.
Şimdi, bu konuyu,
futboldaki bu kötü gidişatı, kirliliği, bu çatı altında ve bu kürsüde birkaç
kez gündeme getirdim; ancak, spordan sorumlu Sayın Bakan, ısrarla bu iddiaları
reddetti; belge istedi. Varlığını reddetti, kabul etmedi; taa ki, Alaattin'in
lambasından çıkan cini görünceye kadar!
Şimdi de Sayın Bakan
sesleniyor herkese, "bildikleriniz varsa, gelin, anlatın; korkmayın! İhbar
edin bu gibi oluşumları; ihbar edin, korkmayın" diye öğüt veriyor.
Sevgili dostlarım, tabiî,
korkmayın demek kolay. Hele hele koruma ordusunun arasından başını uzatıp
korkmayın demek daha da kolay. Şimdi, bakın, çok yakın zamanda, bu konuları
gündeme getiren, futboldaki mafyalaşmayı gündeme getiren, bu konuda yazılar
yazan, yorumlar yapan spor yazarları ve yorumcuların birkaçı silahlı saldırıya
uğradı ve bunların failleri halen aramızda geziyorlar.
Şimdi, spor yazarlarına
karşı, yorumculara karşı yapılan bu saldırıları engelleyemiyorsan ya da
yapanları yakalayıp adalet önüne çıkarmıyorsan, o zaman korkmayın demenize kim
inanır?! Kaldı ki, o gruplar, böylesine kamuoyu önünde olan kişilere korkusuzca
yaptıkları bu silahlı saldırılarla, aslında, arı kovanına çomak sokmak isteyen
herkese gözdağı verdiler ve ne yazık ki, bunların hepsi aramızda geziyorlar ve
devlet, maalesef, bu gruplara karşı âciz kaldı, güpegündüz sokak ortasında, en
büyük caddelerde, kalabalık caddelerde bu suçları işleyenlere karşı hiçbir
önlem alamadı ve bunları yakalayıp adalet önüne çıkaramadı.
Şimdi, bakın, bu olaylar
genellikle İstanbul'da oluyor. İstanbul'da bir Emniyet Müdürümüz var. Bu
Emniyet Müdürü, görevini bırakıp, büfecilerin hamiliğine soyunuyor. Gözaltına
alınan büfecileri bırakmadı diye ilçe emniyet müdürünü görevden alıyor ve
bununla da yetinmiyor "verdiğim talimat kanunsuz da olsa uygulanır,
uygulatırım" diyor. Kim söylüyor bunu?.. Bunu söyleyen kim?.. Yani, hesaba
itiraz eden sarhoş müşteriyi pataklayan pavyon fedaisi mi?.. Kim söylüyor
bunu?.. Hukuk devletinde böyle bir söz söylenebilir mi?!
Şimdi, soruyorum ben,
Sayın İçişleri Bakanı -kendisi burada yok; ama, hükümeti temsilen bir bakanımız
var- siz, allahaşkına, İstanbul’a emniyet müdürü mü atadınız kasaba şerifi mi
atadınız?! Bu ne biçim iştir! Yani, suç işleniyor, mafya almış başını gidiyor
İstanbul'da, Teksas'a dönmüş; ama, Emniyet Müdürü hiçbir önlem geliştiremiyor,
hiçbir önlem alamıyor ve o Emniyet Müdürü de yerinde duruyor, Sayın Bakan da
yerinde duruyor. Bir hukuk devletinde olmaması gereken olayları yaşıyoruz
maalesef.
Değerli dostlarım,
belirttiğim gibi, futbolumuzun içinde bulunduğu kirliliğin temelinde mafyalaşma
var; bunu ısrarla söylüyorum ve bizim, hukuk devletinde, hükümetin, devleti
yönetenlerin, sporu yönetenlerin yapması gereken, yerine getirmesi gereken
birinci görev, işte, bu çıkar çevrelerine karşı, bu çetelere karşı mücadele
vermek ve futbolumuzu bunlardan arındırmak olmalıdır; ama, maalesef, bugüne
kadar bu konuda ciddî ve önemli adımlar atılmadı. Umarız, önümüzdeki süreçte,
daha farklı bir anlayışla, bu sorunların da giderilmesi için çaba gösterilir;
ama, öncelikle, ısrarla söylüyorum, bu spor yazarlarına, bu yorumculara karşı
yapılan bu silahlı saldırıların faillerinin bulunması ve adalete teslim
edilmesi lazım. Eğer bu yapılamıyorsa, açık söyleyeyim, eğer ortada bir sorun
var ve bu sorunun giderilmesi için, bu sorunu gidermesi gerekenler eğer hiçbir
çaba içerisine girmiyorlarsa, o zaman, onlar da o sorunun bir parçası olurlar.
Dolayısıyla, yapılması gereken birinci görev bu; işlenen suçların faillerinin
yakalanması ve adalete teslim edilmesi.
Şimdi, Federasyon genel
kurulunun mevcut yasaya göre daha geniş tabanlı olarak toplanması, Federasyon
başkanı ve yöneticilerinin daha geniş taban tarafından seçilmesi elbette olumlu
ve bu arada, tabiî, Federasyon başkanının da özellikle yükseköğrenim görmüş
olması ve mutlaka yabancı bir dil bilmesi gerektiğini de söylememize gerek yok;
çünkü, 21 inci Yüzyılda artık ikinci bir dili, Türkçenin dışında bir dili ve
uluslararası bir dili, İngilizce, Fransızca ve Almancadan birisini mutlaka
bilmesi gerekir ve yasaya da bu konuda, bu doğrultuda bir hüküm konulması
gerekir. Eğer bu yapılmazsa, gerekli eğitimi almamış kişilerden Federasyon
başkanı yapılırsa, işte, o da kalkar, bir mafya liderinin talimatına uyarak
Eyüp Sultan'da kurban keser... Yani, bunları da yaşadık maalesef.
Bu arada, tasarıda,
amatör spor kulüplerinin temsili yeterli değil; bunun iki katına çıkarılması
lazım, en az 8 kişi olması lazım; çünkü, futbolun asıl çilesini çekenler amatör
kulüplerdir. Bu kulüpler, büyük ekonomik yoksulluklar içinde, büyük sıkıntılar
içinde bu sporu yapmaya, bu sporu geliştirmeye çalışıyorlar. Federasyonda
temsilinde de mutlaka, 4 değil, en az 8 kişiyle temsil edilmelerinde yarar var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ersin,
mikrofonunuzu açıyorum, lütfen toparlayın.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Bu arada, Merkez Hakem Komitesinin,
Federasyonun güdümünden kurtarılması da önemli bir gelişme, kendi bütçesine
sahip olması önemli bir gelişme ve tasarıda getirilen şekliyle genel kurul tarafından
bu kurulun seçiliyor olması olumlu bir gelişme, olumlu bir karar; dolayısıyla,
olması gereken bir karar.
Değerli dostlarım, arkadaşlarım,
sözlerimin başında da söylediğim gibi, futbolumuzun, genel olarak sporumuzun;
ama, özellikle futbolumuzun çok ciddî, önemli sorunları var. Şike, teşvik primi
gibi gelişmeler, olaylar, çirkinlikler, maalesef, sporumuzu, özellikle
futbolumuzu kirletiyor; dolayısıyla, bunların engellenmesi bakımından ciddî
adımların atılması lazım. Özellikle, tekrar tekrar söylüyorum, futbolumuzdaki
mafyalaşmanın, futbolumuzun içine girmiş olan mafya gruplarının da
futbolumuzdan arındırılması lazım, bunlara karşı çok ciddî bir devlet
mücadelesi lazım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Ersin.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, Sayın Ersin'in açıklamalarına birkaç
cümleyle cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Yerinizden mi?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir Milletvekilimiz
Ahmet Ersin Beyin, futbolumuzun içinde bulunduğu olumsuzlukları dile getirmesi
ve bunu bir mafyalaşma olarak nitelemesiyle ilgili olarak ben de birkaç cümle
söylemek istiyorum.
Elbette, toplumun büyük
kesiminin ilgisini çeken organizasyonlarda kontrol mekanizmasının çok özenle
kurulması ve bunun sağlıklı bir şekilde işletilmesi, kamunun başlıca
görevlerindendir. Bu hususta, ülkemizde meydana gelen durumların, elbette bir
müdahale gerektirdiği kanaatini biz de paylaşıyoruz.
Dünyanın birçok
ülkesinde, futbolun çok popüler olduğu ülkelerde de benzer hadiselerin
yaşandığını ve oralarda da tedbirler alma konusunda gayretler içinde olunduğunu
biliyoruz. Ancak, bu, tabiî, toplumun bir kültürü aynı zamanda. Eğer, bir
toplum, hayatın çeşitli alanlarında benzer otoriter yapılaşmayı hızla
oluşturabiliyorsa, bu konuda hepimize düşün bir görev vardır ve bu konunun,
sadece yasalarla düzeltilmesi konusunda da beklentilerimizi çok yüksek tutmamalıyız
diye düşünüyorum; ama, elbette, bu konudaki mücadeleden de vazgeçilemez diye
kabul ediyorum.
İstanbul Emniyet Müdürümüzle
ilgili olarak söylediğiniz ifadeleri ben şahsen okumadım ve dinlemedim.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Okusaydınız bilirdiniz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Ancak, eğer, bir emniyet müdürümüz, sizin ifade ettiğiniz
şekilde bir sözü kullanmışsa, bunun kabul edilebileceğini de düşünmüyorum.
Dolayısıyla, herhalde, konuyla ilgili Bakanımızın bir açıklama yapmasının doğru
olacağını düşünüyorum. Bir hukuk devletinde idarecilerimizin üsluplarını da
daha özenle seçmeleri gerektiğine inanıyorum.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Teşekkür ederim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Açıklamalarınızın birçoğu için, spor dünyamızın içinde
bulunduğu duruma dikkat çekme yönü itibariyle, teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre
okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 454
sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesiyle değiştirilen 5 inci maddenin
birinci fıkrasının (n) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
n) Türkiye Faal Futbol
Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği Genel Başkanı ve Yönetim Kurulunca
belirlenecek 2 temsilci.
Haluk İpek |
Recep Garip |
Zülfü Demirbağ |
|
|
Ankara |
Adana |
Elazığ |
|
Recep Yıldırım |
Mustafa Ataş |
Selahattin Dağ |
|
Sakarya |
İstanbul |
Mardin |
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 454
sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin (k) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Fikret Ünlü |
Tuncay Ercenk |
Yaşar Tüzün |
|
|
Karaman |
Antalya |
Bilecik |
|
Ahmet Ersin |
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
Hasan Aydın |
|
İzmir |
Ankara |
İstanbul |
k) Türkiye Amatör Spor
Kulüpleri Konfederasyonu Genel Başkanı ile Yönetim Kurulu tarafından
belirlenecek 8 temsilci.
BAŞKAN - Üçüncü ve en
aykırı önergeyi okutuyorum; bu önergeden itibaren işleme başlıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 454
sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesiyle değiştirilen 5 inci maddenin
birinci fıkrasının (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
c) Türkiye profesyonel
ikinci ligi (A) kategorisi dışında kalan diğer gruplardaki ilk altı sırada yer
alan kulüplerin başkanları.
Murat Yıldırım Recep Koral Yahya Baş
Çorum İstanbul İstanbul
Maliki Ejder Arvas Nusret
Bayraktar Seyfi Terzibaşıoğlu
Van İstanbul Muğla
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE
SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) -
Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri, gerekçeyi mi okutayım?
MALİKİ EJDER ARVAS (Van)
- Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Daha fazla kulüple
temsili temin edeceği nedeniyle.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, kısa gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 454
sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin (k) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Fikret
Ünlü (Karaman) ve arkadaşları
k) Türkiye Amatör Spor
Kulüpleri Konfederasyonu Genel Başkanı ile Yönetim Kurulu tarafından
belirlenecek 8 temsilci.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE
SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Ünlü,
gerekçeyi mi okutayım?
FİKRET ÜNLÜ (Karaman) -
Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye Amatör Spor
Kulüpleri Konfederasyonu çok geniş bir organizasyondur. Temsilde adalet
sağlamak açısından bu düzenleme gereklidir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Sayalım efendim...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Niye sayıyorsunuz Sayın Başkan; demin saymadınız!.. Görevinizi
kötüye kullanıyorsunuz!.. İyi bir hukukçu değilsiniz Sayın Başkan!..
BAŞKAN - Anlayamadım?..
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Görevinizi kötüye kullanıyorsunuz!.. Demin saymadınız, şimdi
sayıyorsunuz!..
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Niye kabul etmiyorsunuz, anlamadım! Cebinizden bir şey mi çıkıyor
arkadaşlar?!
BAŞKAN - Önerge kabul
edilmemiştir.
Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 454
sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesiyle değiştirilen, 5 inci maddenin
birinci fıkrasının (n) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
n)Türkiye Faal Futbol
Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği Genel Başkanı ile Yönetim Kurulunca
belirlenecek 2 temsilci.
Haluk
İpek (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu önergeye?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu efendim?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım efendim?
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye Futbol
Federasyonu Genel Kurulunda temsil edilen taban birlikleri, başkanları ve
yönetim kurulunca belirlenen diğer üyeleri ile temsil edilmelerine rağmen,
Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği aynı statüye tabi
tutulmamıştır.
Türkiye Faal Futbol
Hakemleri ve Gözlemcileri Derneğine ait tüzüğün 7 nci maddesinde "üyeliğe
giriş koşulları" içinde "faal futbol hakemi ve faal futbol hakem
gözlemcileri olmak" şartı da vardır.
Halbuki, tasarıda adı
geçen derneği temsil edecek üyelerin faal olmayan hakemler arasından seçileceği
öngörülmüştür.
Bu durumda dernek
üyeleri, Türkiye Futbol Federasyonu Genel Kuruluna delege olarak seçilme
imkânına sahip olamamaktadırlar.
Değişiklik, bu durumu
düzeltmektedir.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı ve Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, 2 nci maddeyi kabul edilen 2 önerge doğrultusunda oylamadan önce bir
açıklama yapmak istiyorum. Tasarının çerçeve 1 inci maddesinde 3813 sayılı
Kanunun tarihi, numarası ve adı belirtildiğinden, kanun yazım tekniğine daha
uygun olması ve diğer maddelere paralellik sağlaması açısından çerçeve 2 nci
maddede 3813 sayılı Kanunun adının metinden çıkarılması gerekmektedir,
mükerrerlik var. Bu bakımdan, size açıkladığım şekliyle, 3813 sayılı Yasanın
adı çıkarılarak ve kabul edilen iki önerge doğrultusunda 2 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - 3813 sayılı
Kanunun 6 ncı maddesinin (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"b) Başkanı, Yönetim
Kurulunun ondört üyesini, Tahkim, Merkez Hakem ve Denetleme kurullarını
seçmek,"
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4. - 3813 sayılı Kanunun 7 nci
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Başkanın görev
süresi dört yıldır. Başkanın seçimi, Genel Kurulda Yönetim Kurulunun ondört
üyesinin seçiminden önce yapılır. Genel Kurulda Başkan adayı olabilmek için
Genel Kurul üyelerinin beşte birinin yazılı teklifi gerekir. Başkanın yokluğunda
görevlerini, Başkanın belirleyeceği başkanvekili yürütür. Başkan Genel Kurula
katılan üyelerin oyçokluğu ile seçilir. Başkan en fazla üst üste iki dönem
seçilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5. - 3813 sayılı Kanunun 9 uncu
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yönetim Kurulu;
Federasyon Başkanı ile Genel Kurulun seçeceği ondört üye olmak üzere onbeş
üyeden teşekkül eder."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 3813 sayılı Kanunun 10 uncu
maddesinin (a) ve (f) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye
(ö) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentler eklenmiştir.
"a) Futbol
takımlarını kayıt ve tescil etmek, bunları liglere ve gruplara ayırmak,
liglerin isimlerini belirlemek, ligleri düzenlemek, uygulanacak terfi ve tenzil
statüsünü belirlemek,"
"f) Federasyonun
merkez, taşra ve yurt dışı görevlerinde çalışan personelin ücretleri ile sosyal
haklarını ve gerekli görülen federasyon kurullarının huzur haklarını,
tazminatlarını, yolculuk ve ikamet giderlerini ve yolluklarını tespit
etmek,"
"p) İki
başkanvekilini belirlemek,
r) Ulusal ve uluslararası
kuralların ve her türlü talimatın uygulanmasını sağlamak,
s) Ülkemizde mevcut ise;
akredite belgesine sahip olan Doping Kontrol Merkezinde, sporcuların anti
doping kontrollerini yaptırmak, dopingli çıkan futbolcularla ilgili ulusal ve
uluslararası kurulların kararlarını uygulamak,
t) Yönetim Kurulunca her
yıl belirlenecek limiti aşan harcamalar için, Başkan ile birlikte bir Yönetim
Kurulu üyesine yetki vermek,
u) Sporda şiddetin
önlenmesi için gerekli tedbirleri almak ve aldırmak."
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyle ilgili verilmiş
1 önerge var; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 454
sayılı kanun tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde ve 3813
sayılı Kanunun 10 uncu maddesine eklenmesi öngörülen (p), (r ), (s), (t) ve (u)
bentlerinin (ö), (p), (r ), (s) ve (t) olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 6- 3813 sayılı
Kanunun 10 uncu maddesinin (a) ve (f) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş,
aynı maddeye (o) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentler eklenmiş ve
maddenin (ö) bendi (u) olarak teselsül ettirilmiştir.
Haluk
İpek |
Recep
Garip |
Selahattin
Dağ |
|
|
|
Ankara |
Adana |
Mardin |
|
|
T.
Ziyaeddin Akbulut |
|
N. Doğan
Topaloğlu |
|
|
Tekirdağ |
|
Ankara |
|
BAŞKAN- Komisyon önergeye
katılıyor mu?..
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE
SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul)- Takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN- Hükümet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Katılıyoruz efendim. Kanun yapma
tekniği açısından bir düzeltmedir. Maddenin aslında herhangi bir değişiklik
yapılmamaktadır.
HALUK İPEK (Ankara) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN- Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe: Kanun yazım
tekniği açısından maddenin (ö) bendinin en sonda yer alması uygun olacaktır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, 6 ncı maddeyi,
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - 3813 sayılı Kanunun 12 nci maddesi
başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Denetleme Kurulunun
görev, yetki ve sorumlulukları
Madde 12. - Denetleme
Kurulu, Genel Kurulca onaylanan talimata uygun olarak Federasyonun malî
işlemlerini Genel Kurul adına denetler. Her yıl hazırlayacağı yıllık denetleme
raporunu Genel Kurulun onayına sunar.
Denetleme raporunda; gelir-gider
tabloları, bilançolar ve yıllık faaliyetleri esas alan malî tablolar yer alır.
Ayrıca kaynakların etkin, ekonomik ve verimli kullanılıp kullanılmadığı,
harcamaların sportif faaliyetler için yapılıp yapılmadığı ve malî işlemlere
ilişkin karar ve tasarrufların amaç ve programlarına uygun olup olmadığı
hususlarına da yer verilir. Denetleme Kurulu, raporunu Genel Kurul üyelerine
bir ay önceden gönderir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 454
sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 7 nci maddesiyle değiştirilen 12 nci
maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
"Denetleme kurulu,
yönetim kurulunca hazırlanan ve genel kurulca kabul edilen talimata uygun
olarak Federasyonun malî işlemlerini Genel Kurul adına denetler. Her yıl
hazırlayacağı yıllık denetleme raporunu Genel Kurulun onayına sunar."
Haluk İpek |
Recep Garip |
Zülfü Demirbağ |
|
|
Ankara |
Adana |
Elazığ |
|
Recep Yıldırım |
Mustafa Ataş |
Selahattin Dağ |
|
Sakarya |
İstanbul |
Mardin |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdir, Yüce Meclisin
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu efendim?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Katılıyorsunuz.
HALUK İPEK (Ankara) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Denetleme kurulunun
çalışma usul ve esaslarını düzenleyen talimatın hangi organ tarafından
hazırlanacağına açıklık getirilmektedir.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi kabul edilen
önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8. - 3813 sayılı Kanunun 13 üncü
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 13. - Tahkim
Kurulu; iki asıl ve iki yedek üyesi üniversitelerin hukuk fakülteleri veya spor
yüksekokullarında görev yapan öğretim üyelerinden olmak üzere beş asıl, beş
yedek hukukçu üyeden oluşur. Tahkim Kurulu üyeleri dört yıl görev yapmak üzere
Federasyon Genel Kurulunca seçilirler.
Üyeler kendi aralarından
bir Başkan seçerler.
Kurul, görevinde
bağımsızdır. Üyeler istifa etmedikçe veya çekilmiş sayılmadıkça yerlerine
yenisi görevlendirilemez.
Kurul beş üyenin katılımı
ile toplanır, kararlar oy çokluğu ile alınır. Asıl üyenin katılmadığı
toplantıya yedek üye iştirak eder. Tahkim Kurulunun kararları kesindir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9. - 3813 sayılı Kanunun 15 inci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 15. - Merkez
Hakem Kurulu Genel Kurulca seçilir ve biri Başkan olmak üzere toplam dokuz
üyeden oluşur. Aynı sayıda ve aynı nitelikte yedek üye seçilir. Üyelerin yedisi
faal olmayan hakemlerden, ikisi ise spor alanında en az on yıl meslekî deneyimi
olan kişiler arasından belirlenir.
Bu seçimde, Merkez Hakem
Kurulu üyeleri aday listesinde Merkez Hakem Kurulu Başkanının kim olacağı
ayrıca gösterilir.
Kurul, görevinde
bağımsızdır. Üyeler istifa etmedikçe veya çekilmiş sayılmadıkça yerlerine
yenisi seçilemez."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
9 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10. - 3813 sayılı Kanunun 21 inci
maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Federasyonun
bütçesinden en az yüzde iki oranında Merkez Hakem Kuruluna verilecek pay bu
Kurulun bütçesini oluşturur. Bütçe Genel Kurulda ibra edilir. Merkez Hakem
Kurulunun bütçesi Yönetim Kurulunca belirlenecek esaslar dahilinde kullanılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11. - 3813 sayılı Kanunun 22 nci
maddesinin (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"e) Sponsorluk
gelirleri,"
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12. - 3813 sayılı Kanunun 23 üncü
maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Türkiye futbol
liglerinin isim haklarından elde edilen gelirlerin yüzde otuzbeşi üçüncü lig,
yüzde yirmibeşi ikinci lig kulüplerine eşit olarak dağıtılır. Kalan yüzde
kırklık kısım ise Federasyon payı kesildikten sonra en üst lige katılan
kulüplere yine eşit olarak dağıtılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyle ilgili 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 454
sıra sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 12 nci maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını dileriz.
Saygılarımızla.
|
Fikret
Ünlü |
Mustafa
Gazalcı |
Yavuz
Altınorak |
|
Karaman |
Denizli |
Kırklareli |
|
Canan
Arıtman |
Ali Rıza
Gülçiçek |
Mustafa
Özyurt |
|
İzmir |
İstanbul |
Bursa |
|
|
Atila
Emek |
|
|
|
Antalya |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE
SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz Sayın Başkan.
FİKRET ÜNLÜ (Karaman) -
Sayın Başkan, konuşmak istiyorum.
BAŞKAN - Önergenizi
açıklamak üzere, buyurun Sayın Ünlü.
FİKRET ÜNLÜ (Karaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tasarının geneli üzerinde
konuşurken konuya yeterince değindiğimi sanıyorum; ancak, sayın hükümetin, öyle
anlaşılıyor ki, konu üzerinde ısrarı var.
Türkiye bu filmi gördü,
yaşadı değerli arkadaşlarım. Türkiye Liginin adı "Telsim Ligi" olarak
değiştirildi; Federasyonla karşılıklı -hükümet olarak- mahkemelere düştük;
mahkemeler bütün uygulamalarına tedbir koydu; tedbirlere itiraz ettiler;
itirazları reddedildi. Danıştaya gittiler; Danıştay 10. Dairesi, Federasyonun
başvurusunu oybirliğiyle reddetti. Genel kurula başvurdular, 15 kişilik
Danıştay Daireler Kurulu -Genel Kurul- Federasyonun itirazını oybirliğiyle
reddetti. Böyle bir yasal dayanağı varken, üstelik bizim millî
geleneklerimizle, göreneklerimizle, toplumsal değer yargılarımızla hiçbir
şekilde bağdaşmayan ve hepimizin kendimizi içinde bulduğumuz Türkiye liglerinin
adını -"Türkiye Ligi" adı üstünde- Telsim ligidir, (A) ligidir, (B)
ligidir; bilmem kimin ligidir diye yapmaya yaptırmaya hiç kimsenin hakkı
yoktur. Bu Yüce Meclisten bu kanun tasarısının bu şekilde geçmesi çok büyük bir
hatadır değerli arkadaşlarım.
Ben, sizin sağduyunuza,
vicdanınıza seslenmek istiyorum; bu, yalnız benim sorunum değil; ben,
mahkemelerde, bu konuda çok süründüğümü size söylemek istiyorum; mahkemelere
çok gittim geldim kişisel olarak da; bir yayın kuruluşunun, bu düzenlemeden
ötürü, bu itirazımızdan ötürü, şahsımla ilgili gece gündüz aylarca yayın
yaptığına belki tanık olmuşsunuzdur; hepsini mahkemeye verdim, hepsini
kazandım; ama, şimdi görüyorum ki, sayın hükümetin böyle anlaşılmaz bir ısrarı
var. Bunu yapmaya hiç kimsenin hakkı yok değerli arkadaşlarım.
Takdirinize bırakıyor,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ünlü.
Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
12 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 13. - 3813 sayılı Kanunun 25 inci
maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Uygulanacak para
cezası, beşyüzmilyar lirayı geçemez, bu miktar her yıl 213 sayılı Vergi Usul
Kanunu uyarınca tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında
artırılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, Hükümet olarak, bir
açıklama yapmak istiyorum izin verirseniz.
BAŞKAN - Bu maddeyle
ilgili mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Genel olarak.
BAŞKAN - Maddeyi
oylamadan önce, Hükümetin söz isteği var.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
Türkiye'de halkımızın yüzde 80'inin ilgi duyduğu bir spor branşını
ilgilendiren, bir federasyonumuzun kanununda değişiklik yapan önemli bir yasa
tasarısını görüşüyoruz; şu ana kadar vermiş olduğunuz katkılar sebebiyle her
birinize teşekkür ediyorum.
Özellikle, geçmişte,
spordan sorumlu Devlet Bakanlığı görevini yapan, 2000'li yıllarda da, bu Yasada
önemli değişiklikler yapan Sayın Ünlü'nün de katkıları sebebiyle, kendilerine
ayrıca teşekkürü bir borç biliyorum.
Biraz önce, kendilerinin,
burada, 5 inci maddede, yönetim kurulunun görevleri arasına getirmiş olduğumuz
bir ibareyle ilgili eleştirileri oldu. Bu konuyla ilgili açıklama yapma
zarureti doğduğu için huzurunuzdayım.
Biz, bu yasa tasarısıyla,
Futbol Federasyonu Yönetim Kurulunun görevleri arasına "liglerin
isimlerini belirlemek" diye bir ibare yazdık. Sayın Ünlü buradan
hareketle, Türkiye futbol liglerinin, herkesin hassasiyet duyduğu konuları
rencide edecek, bir zaafa sebep olabilecek isimlerin buraya eklenebileceğini
ifade ederek, kaygılarını dile getirdiler.
"Liglerin isimlerini
belirlemek" tabiri... İşte "birinci futbol ligi"ydi şimdi
"süper lig" olarak kullanılıyor, ikinci lig (A) kategorisi, ikinci
lig (B) kategorisi gibi isimler var. Tabiî, liglerin isimlerini belirlemek
derken, öncelikle akla gelecek olan bunlardır; yani, yönetim kurulu, bu
konularda da isim değişikliği yapabilir. Geçmişte nasıl "birinci lig"
diyorduk, şimdi "süper lig" diyorsak, daha sonra da buna başka bir
isim eklenebilir. Ancak, tabiî, burada, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu,
üçüncü lige, ikinci lige, süper lige sponsorluk anlamında bir isim ilave
edebilir mi; bu ibareyle, yönetim kurullarına gerçekten böyle bir yetki
veriliyor; biz de bunu buraya yazarken bunu düşündük.
Peki, bunu ilk defa icat
eden biz miyiz; yani, böyle bir uygulama, acaba futbolda ve sporda gelişmiş
ülkelerde yok mu; şöyle bir baktığımızda, bu tip uygulamaları başka ülkelerde
de görüyoruz. Örneğin, İngiltere'de, bir banka ismi olan "Barclayzs"
liglere isim olarak eklenmiş; İtalya liglerinde "TIM" -ki bir
telekomünikasyon şirketinin ismidir- ismi kullanılmış; Çin'de lige "Pepsi
Cola" ismi verilmiş, sponsor olarak kullanılıyor; Rusya'da da "Pepsi Cola"
ismi kullanılıyor; İrlanda'da da "Air Com" yani, bir havayolu şirketi
ismi kullanılıyor.
Şimdi, tabiî ki, Futbol
Federasyonu Yönetim Kurulu böyle bir karar alıp almamakta serbesttir; ille
böyle bir karar alarak, sponsorluk anlamında bir firma, bir kuruluş ismini
liglere eklemekte serbesttir, alıp almamak tamamen onların iradesindedir. Tabiî
ki, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu böyle bir karar verirse, Sayın Ünlü'nün
duymuş olduğu hassasiyeti duyarak, kamuoyunca tepki çekmeyecek, ileride sorun
meydana getirmeyecek olan bir ismin tercih edilmesi noktasında hassasiyet
gösterecektir, hassas davranacaktır.
Peki, biz, neden böyle
bir ibareyi buraya ekleme ihtiyacını hissettik? Dünyanın diğer ülkelerinde bu
konuşuluyor; hatta, bazı futbol kulüplerimizin isimlerinde müessese isimlerini
görüyorsunuz. Bir müessesenin ismi kulübün başına gelmiş; yok mu... Hemen,
şöyle düşünün; bir tanesini örnek vereyim, mesela, Ankaragücü'nün başında
"MKE" vardır; Makine ve Kimya Endüstrisi Ankaragücü'dür; bir tanesini
veriyorum, başka da var. Şimdi, buradan, Futbol Federasyonu ciddî bir gelir elde
edecektir. Hükümet olarak, bu tasarıyı hazırlayanlar olarak biz ne düşünüyoruz: Buradan elde edilecek olan
gelirin yüzde 35'ini, şu anda ekonomik sıkıntı çektiğini bildiğimiz üçüncü lig
kulüplerine verelim; yüzde 25'ini ikinci lig kulüplerine verelim; geriye kalanı
da -yüzde 40 kalır geriye- Federasyon payını düştükten sonra, birinci lig
kulüplerine verelim. En fazla payı üçüncü lig kulüplerine veriyoruz; niye;
çünkü, birinci süper ligde mücadele eden spor kulüplerimizin naklen yayınlardan
bir geliri var, bunların aylık bir sabit gelirleri var; ikinci lig (A) grubunun
da, şimdi, uygulamada, yine, naklen yayınlardan gelirleri var; ama, özellikle
üçüncü ligde top koşturan ve birçok ilimizi futbolda temsil eden kulüplerimizin
böyle bir geliri yok; onlara sahip çıkalım diye, böyle bir düşünceyle bu metni
hazırladık.
O bakımdan, bunun,
hepimizin hassasiyet duyduğu konuları rencide edici bir noktaya getirilmiş
olmasından da üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Biz, çok iyi niyetle,
dünyadaki örneklerinden de hareket ederek, oraları da inceleyerek, böyle bir
imkânı Futbol Federasyonu Yönetim Kuruluna veriyoruz; futbol kulüplerimiz de
bundan istifade etsinler, bir nebze de olsa ekonomik sıkıntılarına ortak olalım
diye getirdik. Bu açıklamayı siz değerli milletvekillerimize yapma ihtiyacını
hissettim; tabiî böyle bir açıklama yapma fırsatını da verdiği için ve en
azından buna vesile olduğu için Sayın Ünlü'ye bir kez daha teşekkür ediyorum,
Sayın Başkanımıza da saygılarımı sunuyorum.
Hepinize, verdiğiniz ve
vereceğiniz destek için şimdiden teşekkür ediyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
13 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 14. - 3813 sayılı Kanunun 28 inci
maddesine aşağıdaki fıkra ikinci fıkra olarak eklenmiştir.
"Millî müsabakalarda
protokol tribünü Federasyon tarafından düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 15. - 3813 sayılı Kanunun 29 uncu
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 29. - Futbol
müsabakalarının televizyon, radyo ve her türlü teknik cihaz ve benzeri
araçlarla yayınlanmasına, yayınların düzenlenmesine ve programlanmasına
münhasıran Federasyon Yönetim Kurulu yetkilidir. Millî müsabakalar şifreli
yayınlanamaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 16. - 3813 sayılı
Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.
"Başkan ve Yönetim
Kurulu üyesi seçilme şartları
EK MADDE 1. - Başkan ve
Yönetim Kurulu üyesi seçilebilmek için aşağıdaki şartlar aranır :
a) Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olmak.
b) Seçim tarihinden
önceki beş yıl içerisinde, bir defada bir yıl ve toplam iki yıl hak mahrumiyeti
cezası ile cezalandırılmamış olmak.
c) Vergi ve sigorta borcu
bulunmamak.
d) Devletin şahsiyetine
karşı işlenen suçlar ve organize suçlardan, zimmet, nitelikli zimmet, irtikap,
rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, emniyeti suiistimal, hileli
iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve
istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat
karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hüküm giymemiş
olmak."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyle ilgili 2 adet
önerge var; önergeleri önce geliş sırasına göre okutup, sonra aykırılık
derecesine göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 454
sıra sayılı kanun tasarısının ek madde 1 (e) fıkrası olarak "Yüksek tahsil
mecburiyeti aranır" ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Feramus Şahin |
Süleyman Bölünmez |
Muzaffer Kurtulmuşoğlu |
|
|
Tokat |
Mardin |
Ankara |
|
Feridun Fikret Baloğlu |
|
Mehmet S. Kesimoğlu |
|
Antalya |
|
Kırklareli |
BAŞKAN - Şimdi okutacağım
önerge en aykırı önerge olduğundan, okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türkiye
Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Yasa Tasarısının 16 ncı maddesinin ek madde 1'e aşağıdaki (e) ve (f)
bentlerinin eklenmesini öneriyoruz.
Fikret Ünlü |
Tuncay Ercenk |
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
|
|
Karaman |
Antalya |
Ankara |
|
Ahmet Ersin |
|
Hasan Aydın |
|
İzmir |
|
İstanbul |
e) Yükseköğrenim yapmış
olmak.
f) İngilizce, Almanca
veya Fransızca dillerinden birini bildiğini belgelemek.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim, biz de katılamıyoruz.
AHMET ERSİN (İzmir) - Söz
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüştüğümüz bu önemli tasarının 16
ncı maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge nedeniyle söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu önergemizde, maddeye (e) ve (f) bentlerinin eklenmesini istiyoruz; (e)
bendinde, Federasyon başkanının yükseköğrenim yapmış olması şartının ve (f)
bendinde de İngilizce, Almanca, Fransızca dillerinden birini bildiğini
belgelemesi şartının getirilmesini istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Federasyon Başkanları Seçim Yönetmeliğinin 5/b
maddesi, yükseköğrenim şartı getirmiştir. Diğer federasyon başkanlarının
seçiminde aranan koşulların Futbol Federasyonu Başkanının seçiminde aranmaması,
bir defa, Anayasamızın eşitlik kuralına aykırıdır.
Değerli milletvekilleri,
üstelik, Futbol Federasyonu Başkanının yükseköğrenim görmüş olmasının, Futbol
Federasyonu Başkanının uluslararası dillerden en az birisini konuşuyor
olmasının kime ne zararı vardır?! Futbolumuzun gelişmesine katkı vermez mi?!
Federasyon Başkanı, Türk futbolunun temsilcisi, Türk futbolunun patronu olan
bir kişi; dolayısıyla, Türk futbolunu, Türkiye'yi, yurt dışında çeşitli
organizasyonlara katılarak, toplantılara katılarak Türkiye'yi temsil edecek.
Peki, Federasyon Başkanının yabancı dil bilmesi, onun bu görevi daha iyi
yapmasına, Türkiye'yi daha iyi tanıtmasına katkı vermez mi sevgili
arkadaşlarım?! Dolayısıyla, diğer 47 federasyon başkanında aranan yükseköğrenim
yapmış olması koşulunun Futbol Federasyonu Başkanında da aranması Türk
futboluna zarar getirmez yarar getirir. Dolayısıyla, bunu kabul etmekte yarar
var diye düşünüyoruz.
Diğer taraftan, Futbol
Federasyonu Başkanının, yükseköğrenim yapmış, gerekli eğitimi almış bir kişi
olmasının da Türk futboluna bir zararı olmayacaktır. Diğer federasyon
başkanlarında aranan bütün koşulların Futbol Federasyonu Başkanından
esirgenmesi, âdeta Futbol Federasyonu Başkanlığını yoldan geçen herkesin
yapabileceği bir görev gibi görmek, acaba o federasyon başkanlığı makamını
küçültmez mi?!
Değerli dostlarım, eğer
gerekli eğitimi almamış birisi Federasyon Başkanı olursa, işte, bugün
yaşadığımız sorunları yaşarız ve bilen bilmeyen herkes o federasyonun görevine
müdahale eder, Türk futbolunun da gelişmesine engel olur.
Sevgili arkadaşlarım, bu
açıdan, Futbol Federasyonu Başkanında aranması gereken koşullara
"yükseköğrenimli olmak" ve "yabancı dil bilmek" şeklinde
iki koşulun da ilave edilmesi, bu koşulların da Federasyon Başkanında aranması
teklifimizi sizlerin değerlendirmesine sunuyoruz.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Ersin.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce önerge sahibinden
dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 454
sıra sayılı kanun tasarısının ek madde 1 (e) fıkrası olarak "yüksek tahsil
mecburiyeti aranır" ibaresinin eklenmesini arz ederim.
Süleyman
Bölünmez (Mardin) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE
SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge sahibi
olarak Sayın Kurtulmuşoğlu söz istedi, gerekçeyi açıklayacaklar.
Buyurun Sayın
Kurtulmuşoğlu.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; tabiî, hepiniz
biliyorsunuz ki, bu önergedeki teklif çok da zor bir şey değil. Zannedersem,
Sayın Bakan katıldılar. Yanılmıyorum değil mi Sayın Bakan?
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - İstiyor; ama, katılamıyor.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ben öyle anladığım için söylüyorum.
Bütün federasyon
başkanları gerektiğinde yüksek tahsilli oluyor da, Türkiye'nin, her gün, her an
izlediği bir Futbol Federasyonu Başkanının yüksek tahsilli olması -belki lisana
karışmayabiliriz, onu tercümanla halledebilir benim gibi; ama- neden bize
dokunuyor, ben bunu hiç anlamış değilim.
Sevgili arkadaşlarım,
yasa şahıslar için yapılmaz. Yasalar, ülke halkı için yapılır, fertler için
değil. Bugünkü yasa da 70 000 000 insanı ilgilendiren bir yasadır. O halde,
inanıyorum ve biliyorum ki, bütün arkadaşlarım, en az benim kadar bu konuda
hassas olacaklardır ve hassastırlar diyorum. Futbol Federasyonu Başkanının da
üniversite mezunu olmasına, gelin, razı olalım; üniversite mezunu olmasını
istiyoruz ve sizden de bunu bekliyorum.
Hepinize saygı ve
sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
Efendim, gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
16 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 17. - 3813 sayılı
Kanunun 8 inci maddesinin (h) ve (ı) bentleri yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - 17 nci madde
üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum :
MADDE 18. - 3813 sayılı Kanuna aşağıdaki
geçici maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 5. -
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce en az kırk defa (A) Millî olmuş ve
faal futbolculuğu bırakmış olanlar Türkiye Futbol Federasyonunun Genel Kurul
üyesi olurlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği var mı? Yok.
Geçici 5 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 6 ncı maddeyi
okutuyorum:
"GEÇİCİ MADDE 6. - Bu Kanunun 12 nci
maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde öngörülen bir aylık süre ilk Genel
Kurul toplantısı için uygulanmaz.
BAŞKAN - Maddeyle ilgili
söz isteği?..
AHMET ERSİN (İzmir) - Söz
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Şahsı adına,
Sayın Ahmet Ersin; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Sayın Başkanım, sevgili arkadaşlarım; içimde bir ukde kaldı, o nedenle söz
aldım.
Değerli arkadaşlarım, bir
federasyon başkanının yükseköğrenimli olmasının Türkiye'ye ne zararı vardı?!
Yükseköğrenimli olsun, 47 federasyon başkanı yüksek öğrenimli, Futbol
Federasyonu Başkanı da yükseköğrenimli olsun dedik, yabancı dil bilsin dedik.
Yani, bunun, futbolumuzla ilgili bir olumsuzluğu var mıydı?! Önergemizi hiç
dinlemeden, sorunun ne olduğunu dinlemeden, hemen "hayır" oyu
verdiniz, önergemizi reddettiniz. Sırf sizlere sitemimi söylemek için söz aldım
sevgili dostlarım. Yani, bir federasyon başkanı yükseköğrenimli olursa, yabancı
dil bilirse, bunun, Türkiye'ye, Türkiye'nin temsiline bir zararı var mıydı?!
(AK Parti sıralarından "yükseköğrenimli bulamayız" sesleri)
Yükseköğrenimli
bulamazsanız, o zaman, yoldan geçen kişiyi federasyon başkanı yapıyorsunuz, o
da gidiyor, bir çete başının talimatına uyuyor, Eyüpsultan'da kurban kesiyor.
Yapmayın gözünüzü seveyim; yani, söylediğimiz birtakım makul şeyleri, rica
ediyorum, kabul edin! Yani, biz sizin getirdiğiniz makul şeyleri kabul
ediyoruz, makul önerilerinize sizlerle birlikte oy veriyoruz. Bence, bu
tasarıda yapılabilecek en güzel değişiklik buydu; ama, bunu da, maalesef,
yüksek takdirlerinizle reddettiniz. Hayırlısı olsun diyelim.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Ersin.
Geçici 6 ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 6 ncı madde
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
maddeye bir geçici madde eklenmesi hususunda önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 454
sıra sayılı yasa tasarısının 18 inci maddesine ekteki geçici maddenin
eklenmesini öneriyoruz.
Geçici Madde 7.- Yasanın
yürürlük tarihine kadar hakkında mahkemelerce kapatma kararı verilen, ya da
davaları sürmekte olan amatör spor kulüpleri, 3 ay içinde genel kurullarını
toplamak şartıyla faaliyetlerini sürdürürler.
|
Erdoğan Yetenç |
Tuncay Ercenk |
Feridun Baloğlu |
|
Manisa |
Antalya |
Antalya |
|
Yaşar Tüzün |
Nejat Gencan |
Şevket Arz |
|
Bilecik |
Edirne |
Trabzon |
|
Vezir Akdemir |
R. Kerim Özkan |
Feramus Şahin |
|
İzmir |
Burdur |
Tokat |
|
Hüseyin Özcan |
|
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
|
Mersin |
|
Ankara |
BAŞKAN - Önergeye
komisyon katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE
SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Ek madde değil
midir Sayın Başkanım?
BAŞKAN - 18 inci maddeye
bir geçici madde eklenmesi...
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE
SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Komisyon
çoğunluğumuz bulunmadığından...
BAŞKAN - Takdire
bırakıyorsunuz...
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE
SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Hayır... İşleme
konulabilir mi ek madde olması itibariyle?
BAŞKAN - Geçici
maddelerde imkân var.
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE
SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Peki... Tamam.
BAŞKAN - Hükümetimiz?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim, biz, böyle bir düzenlemeyi
yararlı görüyoruz. Eğer, İçtüzük açısından kabulünde veya oylanmasında bir
mahzur yoksa, katılıyoruz.
BAŞKAN - Olumlu görüşünüz
var.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Olumlu efendim.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri?..
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Şeklî nedenlerle
kapatılan amatör kulüplere, faaliyetlerine devam etme imkânı sağlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bu önergeyi oylarınıza sunmadan önce, yasa tekniği bakımından,
"Yasanın yürürlük tarihine" diye başlıyor, "Bu kanunun yürürlük
tarihine" diye...
Tamam mı teklif
sahipleri?.. Bu şekilde...
AHMET ERSİN (İzmir) -
"Yasa" da aynı şey Sayın Başkan.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Bir engel yok efendim, tamam.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
çerçeve 18 inci maddenin geçici 5 inci maddesi, 6 ncı maddesi ve önergeyle
eklenen 7 nci maddesi oylanarak kabul edilmiştir.
Şimdi, çerçeve 18 inci
maddeyi 3 geçici maddesiyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 19.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 20.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; spor camiamıza ve ülkemize hayırlı
olmasını diliyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bir teşekkür edebilir miyim Sayın
Başkan?
BAŞKAN - Sayın Bakanımız
bir teşekkür konuşması yapacaklar.
Sayın milletvekilleri,
yalnız, bundan sonra gündemimiz devam edecek.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
yeniden, Muhterem Genel Kurulumuza, siz değerli milletvekili arkadaşlarımıza
teşekkür ediyorum.
Futbol Federasyonu genel
kurulu çok yaklaştı; liglerin bitimini takip eden bir ay içerisinde yapılması
gerekiyor; ama, şimdi kabul ettiğimiz bu yasa Sayın Cumhurbaşkanımızca eğer
onanır, Resmî Gazetede yayımlanırsa, genel kurulun liglerin tescili tarihinden
itibaren kırkbeş gün içerisinde yapılması gerekecek. Böylece, genel kurulla
ilgili sıkışmış olan takvimi de birazcık rahatlatmış olduk.
Huzurunuzda şu hususu
ifade etmezsem görevimi tam yapmamış olurum diye düşünüyorum; Futbol
Federasyonu Başkanının hangi tahsil seviyesinde olacağına Futbol Federasyonu
genel kurulu karar verecektir. Eğer Futbol Federasyonunun bu kanunla kabul
edilen 215 üyesi, biz yüksek tahsilli bir federasyon başkanı istiyoruz
diyorlarsa, onların yüksek tahsilli bir federasyon başkanı seçmelerine bir mâni
yoktur. Onlar, isterlerse, yüksek tahsilli bir federasyon başkanını da seçebilirler.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Yasaya koysaydık ne olurdu Sayın Bakanım?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakanlar Kurulu olarak tasarı şeklinde
buraya göndermiş olduğumuz metne, Hükümeti temsilen, bir bakan olarak sahip
çıkmam gerekiyordu; bu görevimi yaptım. Ben, öneri veren arkadaşlarımıza da
saygı duyuyorum. Kuşkusuz ki, Genel Kurulun kararı önemlidir. Sanıyorum, bu
tasarı kanunlaşırsa, Futbol Federasyonumuz kendi sorunlarını kendi içerisinde
çözebilecek, bu mekanizmaları daha da geliştirerek, bu sene yaşadığımız
birtakım olumsuzlukları, söylentileri geride bırakabilecek bir ivme kazanır
diye temenni ediyorum. Biz, Hükümet olarak, doğrusu, özerk federasyonlara
karışmak, müdahale etmek istemiyoruz. Gerçekten, malî ve idarî bakımdan özerk
olsunlar; ancak, özerklik de istismar edilmesin. Özerklik, denetimsizlik
değildir, başıboşluk değildir.
Yasa, ilgili bakana
sadece gözetim ve denetim yetkisi veriyor. Biz, şimdi, bu kanunla -şimdi
oylarınızla kabul edildiği için- denetleme kurulunu daha da güçlendirerek, ona
farklı görevler vererek ve denetleme kurulu raporlarının bir ay önceden genel
kurul üyelerine dağıtılmasını sağlamak suretiyle, kendi içerisinde bir
denetimini de güçlendirmiş olduk.
O bakımdan, bu yasanın,
Türkiye'deki futbol camiasına faydalar sağlayacağına ve bazı konuları, bundan
sonra, artık gündeme getirmeyeceğimize inanıyorum; en azından, bunu temenni
ediyorum.
Katkılarınız sebebiyle,
İktidar Partisi milletvekili arkadaşlarımıza, Anamuhalefet Partisi milletvekili
arkadaşlarımıza yeniden teşekkürlerimi, saygılarımı sunuyorum.
Yasa, hayırlı olsun
efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanımıza
biz de teşekkür ediyoruz.
Böylece, bu tasarıyı
kabul etmiş ve kanunlaştırmış bulunuyoruz.
Sayın milletvekilleri,
bundan sonraki gündem maddemizde de kısa bir tasarımız var. İnşallah, onu da
müzakere edeceğiz.
Ancak, birleşime 5 dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati : 21.52
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 22.04
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Kamu Görevlileri Etik
Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Anayasa Komisyonları raporlarının
müzakerelerine başlıyoruz.
VII.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7.- Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ile Avrupa
Birliği Uyum, İçişleri ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/705) (S. Sayısı:
432) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 432 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına Samsun Milletvekili Mehmet Kurt; buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET KURT (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri
Etik Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri,
kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında açıklık, saydamlık, hesap
verebilirlilik, tarafsızlık, dürüstlük, objektiflik ilkeleri belli bazı
kurallara bağlandığında ve kamu yararı anlayışına uygun düştüğünde, idareden
beklenen verim yerine getirilmiş olur.
Etik davranış kuralları
ile yasalar arasındaki bağ, yasaların düzenlemekte yetersiz kaldığı hususlar
itibariyle belli bir statüde bulunanların nasıl davranmaları gerektiği
hususunda kurallar koymakta ve böylece, bu kurallara uyulmasını sağlamaktadır.
Kamu görevlilerinin
hizmet alanlara karşı sorumluluk bilinci içerisinde davranmasını sağlayan etik
davranış ilkeleri, hukuka uygun, adaletli ve objektif işlem ve eylemlerde
bulunulmasını amaçlamakta; hizmet sunumunda kalite ve standardı gözetmekte ve
bazı kamu hizmetlerinin yürütülmesi
sürecinde karşılaşılan yakınma ve şikâyetleri gidererek, kamu hizmetlerinin
etkin, verimli ve düzenli sunulmasını sağlamayı amaçlamaktadır.
Kamu görevlileri, seçilerek
ya da atanarak getirildikleri görevleri yerine getirirken, kendilerini hukuka
uygunluk, adalet ve dürüstlük ilkeleri çerçevesinde güven verici bir şekilde
hareket etmeye zorlayan idarî sorumluluklarla bağlıdır. Bu sorumluluğun esası,
kamu görevinin, seçilmiş ya da atanmış olsun, kişisel bir kazanç veya çıkar
sağlamak amacıyla kullanılamamasıdır.
(x) 432 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Vatandaşlar, tüm kamu
görevlilerinin görevlerini yerine getirirken en yüksek ahlakî ölçülere göre
davranmalarını ve kamu yararına uygun hareket etmelerini beklemektedirler.
Kamu görevlileri, kanun
ve mevzuat hükümlerine, bunların öngördüğü yaptırımlara uygun davranmak zorunda
oldukları gibi, kamuoyu denetimine de tabidir. Kamu görevlilerinin görevlerini
ifa ederken kamuoyunun denetimine tabi olmaları, kamu hizmeti ifa etmelerinin
doğal bir sonucu olarak kabul edilmektedir.
OECD tarafından 1998
yılında yayımlanan "Kamu Yönetiminde Etik İlkeler" başlıklı tavsiye
kararında da "üye ülkelerin, kamu hizmetlerinde etik davranış ilkelerini
hayata geçirmek amacıyla, iyi işleyen kurumsal yapılar oluşturmaları ve gerekli
diğer tedbirleri almaları" ifadesi yer almaktadır.
Öte yandan, dördüncü
gözden geçirmeye ilişkin 5 Nisan 2003 tarihli niyet mektubunda, bazı yapısal
taahhütlerin zaman darlığı nedeniyle yerine getirilemediği, bunlar arasında,
kamu yöneticileri ve memurlar için etik kuralları belirleyen kanunun Meclisten
geçirilmesinin de bulunduğu yer almıştır.
Yine, Bakanlar Kurulunun
23.6.2003 tarihli ve 2003/5930 sayılı kararıyla kabul edilen Ulusal Programın
"Kamuda Yönetişimin Güçlendirilmesi" başlığı altında da, kamu
yönetimde saydamlığın artırılması ve yolsuzluklarla mücadele kapsamında yapılan
çalışmalarda birisinin de, kamu görevlilerinin uyacakları meslekî ve etik
kuralları belirleyen bir düzenlemenin yapılması olduğu belirtilerek, hazırlanan
taslağın 2003 yılı içerisinde yasalaşmasının beklendiği ifade edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; diğer ülkelerde, kamu etik davranış ilkelerini yerleştirmek ve
belirlenen ilkelere uygun davranılıp davranılmadığını gözetlemekle görevli
kılınan merkezî kurumsal yapılar çeşitlilik göstermektedir. Bu tasarının
hazırlanmasında, kamu yönetiminde etik konusunda diğer ülkelerdeki kurumsal
yapılar incelenmiş ve ülkemiz yönetim geleneği ile sosyoekonomik şartlarına
uygun düşecek bir model, kanun tasarısına yansıtılmıştır. Tasarının
yasalaşması, ülkemizde dürüst, adil ve daha iyi bir yönetime doğru atılmış
önemli bir adım olacaktır. Getirilen tüm bu düzenlemeler, gün ışığında yönetim
modelini, devlet yönetiminde şeffaflığın sağlanması, hesap verilebilirliğin artırılması,
yönetenlerde ve yönetilenlerde kurallara uymayanlar hesap verir inancını
kuvvetlendirmesi ve saydam bir demokrasi anlayışını zihinlere kazıması
açısından çok önemli olup, bu görüşmeler ülkemizde bir dönüm noktası oluşturacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, AK Parti Grubu adına,
milletimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize, tekrar, saygı ve
selamlarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kurt.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı konuşacaklar.
Sayın Araslı, aynı
zamanda, şahsınız adına da söz isteğiniz var; birleştireyim mi efendim?
OYA ARASLI (Ankara) -
Rica edeceğim efendim.
BAŞKAN - Hay hay.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA OYA
ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 432 sıra sayılı kanun
tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek
üzere söz almış bulunuyorum ve sözlerime başlamadan önce, Sayın Başkanı ve siz
değerli milletvekillerini şahsım ve Grubum adına selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iyi kamu yönetimi, günümüzde, etkin ve verimli bir kamu
yönetimidir. Bir yönetimin etkin ve verimli olabilmesi için, açıklık,
saydamlık, hesap verebilirlik, tarafsızlık, dürüstlük, objektiflik gibi
ilkelerin gereğini yerine getirmesi lazımdır. İyi yönetim, kamu görevlilerinin
kamu hizmetlerini yansız, dürüst, etkin, verimli, hukuka uygun bir biçimde ve
sorumluluk anlayışıyla yerine getirmesiyle gerçekleşebilir. Kamu görevlileri,
görevlerini kişisel kazanç ya da çıkar sağlamak amacıyla kullanmamalı ve en
yüksek ahlakî ölçülere uygun hareket etmelidir. Kamu görevlilerinden hukuka
uygun hareket etmeleri beklenilir; ama, bunun yanında, kamu hizmetlerini alanlar
-toplum- kamu görevlilerinin kendilerine karşı dürüst ve birtakım yüksek ahlakî
ölçülere uygun bir biçimde davranmasını da bekler. Bir yönetimin "iyi kamu
yönetimi" sıfatını hak edebilmesi için, bu gerekleri birlikte yerine
getirmesi gerekir; yani, hem hukuka uyacaktır hem objektiflik, yansızlık, hesap
verebilirlik, tarafsızlık, dürüstlük ilkelerine ve bunların yanı sıra da etik
değerlere uygun hareket etmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
her ülke, kamu yönetiminde hukuka uygunluğu, idarenin ilkelerine uygunluğu
denetleyebilecek bir mekanizma kurmuştur; ama, çağımızın gerekleri, bu
mekanizmanın ek bir mekanizmayla takviye edilmesini gerektirmektedir. Bu ek
mekanizma da, kamu yönetiminin etik değerlere uygunluğunu, yüksek ahlakî
değerlere uygunluğunu denetleme amacıyla kurulacak olan bir mekanizmadır.
OECD'nin de 1998 yılında
almış olduğu, yayımladığı bir tavsiye kararında, böyle bir ek mekanizmanın,
yüksek ahlakî değerlere uygunluğu denetleyecek bir mekanizmanın kurulmasını
önerdiğini, üye ülkelere bu doğrultuda bir direktif verdiğini görmekteyiz. Şu
anda, ülkemizde de kamuda iyi bir yönetim kurulması amacı, hepimizin,
Türkiye'de kamu yöneticileriyle, halkla, siyasî partilerle birlikte
paylaştığımız bir beklentidir. Geçtiğimiz seçimde, tüm siyasî partilerin seçim
bildirgelerine baktığımız zaman "kamu yönetiminde etik değerlere
uyulmasını sağlayacağız" vaadinin bir taahhüt olarak yer aldığını
görmekteyiz.
Şu anda Mecliste bulunan
partilerden Adalet ve Kalkınma Partisi de seçim bildirgesinde böyle bir vaatte
bulunmuştur, Cumhuriyet Halk Partisinin de bu doğrultuda bir bildirgesi vardır.
Bunu iyi kamu yönetimini gerçekleştirmek için şu anda yürürlüğe koymak
durumundayız. Bir etik kurulun kurulması, yüksek ahlakî değerlere uygunluğun
denetimini yapacak bir kamu yönetim biriminin oluşturulması, Adalet ve Kalkınma
Partisi hükümetinin bir arzusu olduğu gibi, Cumhuriyet Halk Partisinin de
vazgeçemeyeceği ve gerçekleşmesi için çalışma, katkı yapmayı amaçladığı bir
husustur.
Bu amaçla bir tasarı
hazırlanıp önümüze getirilmiştir; ama, bu tasarı, maalesef içi boş bir tasarıdır.
Yani, çok güzel, kamuya hoş gelebilecek, vatandaşlarımızın beğeniyle
karşılayacağı bir gerekçe taşımaktadır, bir ad taşımaktadır; ama, içindeki
düzenlemeye baktığımız zaman, bu düzenlemenin, aceleye getirilmiş, dikkatsiz,
yer yer Anayasaya aykırı ve siyasette yansızlığı, tarafsızlığı sağlamak yerine,
keyfî birtakım uygulamalara yol açabilecek, kamu görevlilerini iktidarın siyasî
baskısı altına alabilecek -siz bunu yaparsınız demiyorum İktidar olarak; ama,
yasa yaparken uzun vadeli düşünmek zorundayız- herhangi bir iktidarın eline,
memuru, kamu görevlisini baskı altına almak ve ona keyfî uygulamalar yapma imkânını
verebilecek bir tasarı olduğunu görüyoruz. Keşke diyoruz, böyle bir işe
başlanıldığı zaman, bu sakıncaları beraberinde getirmeyecek bir düzenleme
yapılmış olsaydı ve keşke diyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kamu
yönetimindeki birtakım görevlilerin yüksek ahlakî değerlere uygun hareket
etmesi sağlanırken, aynı amaç, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri için de
güdülmüş olsaydı, Türkiye Büyük Millet Meclisi için de bir etik komisyonu
oluşturulması doğrultusunda bir girişimde bulunulsaydı ve Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekillerinin bu doğrultuda vermiş oldukları yasa önerisi üzerine
de gidilmiş olsaydı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde de böyle bir ahlakî
değer denetimi, kendi özdenetimimiz olarak gerçekleştirilebilseydi.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Dokunulmazlık var...
OYA ARASLI (Devamla) -
Bir arkadaşımız "dokunulmazlık" diyor. Evet, mademki, etik konusuyla,
yüksek ahlakî değerler konusuyla bu kadar ilgiliyiz, bunun bir uzantısı da
dokunulmazlıklardır. Dokunulmazlıkların daraltılmasını da bir anayasa
değişikliğiyle sağlayabilseydik; çünkü, en azından, toplumda dokunulmazlıkların
bir imtiyaz olarak algılanmasının yarattığı sakıncaları, bunun hukuk devletinin
önünde bir engel olarak görülmesini bir kenara bırakıyorum, yolsuzlukların, bir
yerde, milletvekilliği dokunulmazlığı kapsamı altında işlendiğine dair toplumda
süregelen bir kanının toplumu ve Meclisi ne kadar tahrip ettiğini bir kenara
bırakıyorum; ama, yargı önünde aklanmak hakkından yararlanmak isteyen
milletvekillerine de aklanmak imkânını vermiş olurduk böyle bir düzenlemeyi
yapsaydık diye düşünüyorum. Bu vesileyle bunu dile getirmeyi de bir görev
olarak biliyorum; ama, şu anda konumuz, önümüze konulmuş olan bu tasarı.
Çok olumlu bir girişim.
Bütün gönlümüzle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, böyle bir kurulun
oluşturulmasından yanayız. Bir kere daha vurgulamak istiyorum; kamu yönetiminde
kamu görevlilerinin ahlakî değerlere uygun hareket edip etmediğinin de
denetlenmesini, verimli, etkin, dürüst, toplumun beklediği yönetimin
vazgeçilmez bir parçası olarak gördüğümüzü, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
ifade etmek istiyorum; ama, böyle bir düzenleme yaparken, bunu sağlayacak bir
kanun çıkarırken, fevkalade özenli hareket etmemiz gerektiğini de bunun yanında
dile getirmek istiyorum. Çünkü, yüksek ahlakî değerler dediğimiz zaman, bu,
içeriği her iktidara göre, toplumun çeşitli kesimlerine göre, bireylere göre
değişik biçimde doldurulabilecek olan bir kavramdır. Böyle bir denetim
yapacaksak, önce, yüksek ahlakî değerler olarak neleri gördüğümüz üzerinde
anlaşmalıyız. Herkesin bireysel takdirine, en azından, bu denetimi yapacak
kuruldaki üyelerin bireysel takdirine bırakılacak bir husus değildir bu. Ama,
yasaya bakıyoruz, bu konuda bireysel yorumlara imkân bırakmayacak açıklıkta bir
etik değer belirlemesi yapılmadığını görüyoruz. Birtakım hususlar dile
getirilmiş; kanun tasarısına baktığımız zaman, birtakım hususların, 1 inci
maddede kurulun kurulma amacı açıklanırken dile getirildiğini görüyoruz; ama
"gibi" deniliyor; yani, bunu daha genişletmek de mümkün. Kim
genişletecek, bu ahlakî değerleri kim belirleyecek, bunu belirleme işi de bu
etik kurula bırakılmış. Etik kurul bir yönetmelik çıkararak bu değerleri
belirleyecek.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu, bir kurulun
görevi değildir. Kurul, sınırlı sayıda kişiden oluşmaktadır. Bu konuda toplumu
temsil eden biziz, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri. Bu belirlemeyi yapmak,
evvelemirde, siyasî bakımdan Türkiye Büyük Millet Meclisine düşen bir görev
olmalıdır; çünkü, toplumun çeşitli kesimlerinden temsilci seçilerek biz geldik
buraya, toplumun çeşitli yörelerindeki değer ölçülerini bilerek, biz buraya
yasa yapmak üzere gönderildik. Bizim burada ortak bir noktaya varmamız lazım
ki, toplumun beklediği ahlakî değerler nedir; bunu, açık seçik, tereddüde,
yoruma mahal bırakmayacak bir şekilde ortaya koyabilelim. Bu, Türkiye Büyük
Millet Meclisine düşen bir görevdir siyasî bakımdan; ama, hukukî bakımdan işe
baktığımız zaman, Anayasamızın, bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir görev
ve yetki olarak verdiğini görüyoruz münhasıran; çünkü, Anayasaya bakınız, 124
üncü maddesine; ben size okuyayım yanında Anayasası olmayanlar var ise.
Anayasanın 124 üncü maddesinde, Başbakanlığın, bakanlıkların ve kamu
tüzelkişilerinin yönetmelik çıkarabileceği yazıyor. Başkası yönetmelik
çıkaramaz Anayasanın bu hükmüne göre.
Peki, ben size sormak
istiyorum: Bu tasarının neresinde bu etik kurulun tüzelkişiliğe sahip olduğu
yazılı? Etik kurul, Başbakanlığa bağlı; tüzelkişilik, Başbakanlık
tüzelkişiliği; tüzelkişiliği yok, o kadar yok ki, aldığı kararları Resmî Gazetede
Başbakanlık yayımlatıyor. Anayasanın 124 üncü maddesi kapı gibi burada
dururken, bu kurul nasıl yönetmelik çıkaracak da etik değerler belirleyecek?!
Anayasaya açıkça aykırı bir durum; bir.
İkincisi...
HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) - Başbakanlık çıkaracak...
OYA ARASLI (Devamla) -
Başbakanlık çıkarır efendim o zaman; yani, etik kurulun kendisi çıkarmaz, etik kurulun
tüzelkişiliği yok. Biz, Başbakanlık yönetmelik çıkaracak demiyoruz tasarıda.
Tasarıyı okuduğunuz zaman, yönetmeliği çıkarma yetkisi etik kurula veriliyor.
Yani, burada kimsenin tartışmaması gereken Anayasaya açık bir aykırılık var
diye düşünüyorum. Her zaman olduğu gibi, bu konuda uyarıda bulunmanın da
görevim olduğunu düşünüyorum. Uyarsınız uymazsınız, bu kişisel bir yorumdur,
bizi bağlamaz diyebilirsiniz, onları bilemem, o size kalmış olay; ama, ben,
burada bir uyarıda bulunmayı bir görev biliyorum. Anayasaya aykırı.
Gelelim, bir başka
husustan Anayasaya aykırılığına: Şimdi, idare, hiçbir zaman aslî düzenleme
yetkisi kullanamaz bizim Anayasamıza göre, kanunlar çerçevesinde görevini
yerine getirir, kanunlara uygun olarak. Bir alan önce yasayla düzenlenmelidir
ki, idare, ona bağlı bir düzenleyici işlem yapabilsin, yasaya dayanarak bir
düzenleyici işlem yapsın. Şimdi, siz, bu tasarıda etik değerlerin ne olacağına
ilişkin açık bir düzenleme yapmıyorsunuz, ilk elden aslî bir düzenleme yapmıyorsunuz.
Bunu belirleme yetkisini doğrudan doğruya kurula bırakıyorsunuz; yani, bir aslî
düzenleme yetkisi veriyorsunuz. Aslî düzenleme yetkisi, Anayasamızın 7 nci
maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, bu yetki devredilemez,
devredildiği takdirde, Anayasaya aykırı bir yetki olur ve Anayasanın 6 ncı
maddesine göre de hiç kimse, hiçbir kuruluş, kökenini Anayasadan almayan bir
yetki kullanamaz. Yani, Anayasanın 6, 7 ve 8 inci maddelerine aykırı bir durum
da burada söz konusu.
Bununla da
yetinmiyorsunuz; bu tasarı bir adım daha atmış; kurulun denetleme alanı
içerisinde genel müdürler var; genel müdür düzeyindeki kamu görevlilerini de
denetleyebilecek; ama, tasarı "genel müdür düzeyindeki kamu görevlilerinin
hangileri olacağına da bu kurul karar verir" diyor. Şimdi bu da olmaz;
çünkü, Anayasamız, biraz önce söylediğim gibi, aslî düzenleme yetkisini yasama
organına vermiştir. Bu konuda bir düzenleme yapılmadan, yürütme organı bir aslî
düzenleme yetkisi kullanamaz. Kurula bir bireysel karar verme imkânını bırakıyorsunuz;
kim genel müdür düzeyindedir; Ahmet, genel müdür düzeyinde midir, Mehmet, genel
müdür düzeyinde midir; bununla ilgili bireysel değerlendirme yapmak imkânını
bırakıyorsunuz. Halbuki, kimin genel müdür düzeyinde olacağı, objektif, yansız,
nesnel bir biçimde yasada gösterilmelidir. Bu yapılmamış, karara bırakılmış. Bu
da yine, biraz önce söylediğim nedenlerle, Anayasanın 6, 7 ve 8 inci
maddelerine aykırı bir yetki devri. Yönetmelik bile demiyorsunuz "bir
kararla" diyorsunuz. Bunlar çok özen gösterilmesi gereken hususlar.
Maalesef bu konuda, ben, gereken özenin gösterilmemiş olduğunu düşünüyorum bu
düzenlemeler yapılırken.
Üzerinde durmak istediğim
bir başka husus; altkomisyona, tespit ettiğim yanlışlıkları işaret etmek için
gitmiştim üyesi olmamama rağmen, orada üzerinde durdum; eğer, kamu kurumları,
kamu idareleri içerisinde özerkliğe sahip olanlar varsa, bunları böyle bir
kurulun denetim alanı içerisine sokmak, özerkliği zedeleyebilir; örneğin
üniversiteler, örneğin sayısız adlar altında idare yapımızda yer alan birtakım
özerk kurumlar. Şimdi, üniversiteler hariç tutuldu; ama, diğer özerk kurumlarla
ilgili bir belirleme yok. Korkarım ki, böyle bir denetim imkânı özerkliği
tamamen ortadan kaldırır. Bunu söylerken, özerk kuruluşlarda etik denetim
yapılmasın demek istemiyorum, onlarda da yapılsın; ama, kendi bünyeleri
içerisinde, özerkliklerini bozmayacak bir biçimde, kendi oluşturdukları
birtakım kurullar aracılığıyla bu etik denetim yapılsın; ama, bu şekilde,
Başbakanlığa bağlı bir kurulun denetim alanı içerisine sokulurlarsa, bunların
özerklikleri zedelenir. Üniversiteleri kurtarabilmiş durumdayız böyle bir
konuma düşmekten; ama, diğer özerk kamu kurumları için böyle bir durum,
kurtulma durumu söz konusu olmadığı için, onlar, tamamıyla bu kurulun denetim
alanı içerisindeler ve özerklikleri de zedelenme tehlikesiyle karşı karşıya.
Değerli arkadaşlarım, bu
düzenlemeye baktığım zaman bir husus daha dikkatimi çekiyor; kurul kararları
Resmî Gazetede yayımlanıyor; bir yaptırım Resmî Gazetede yayımlanması; ama,
yayımlanması doğru mu değil mi, bu hususta da bir tartışmanın gerekli olduğunu
düşünüyorum; çünkü, asliye ceza mahkemesinde, ağır ceza mahkemesinde yargılanıp
ceza alan bir kişinin aldığı ceza Resmî Gazetede yayımlanmıyor. Bu kurulun
kararlarının yargıya açık olup olmadığı belirtilmemiş yasa metninde; ama,
Anayasamızdaki genel kural, idarenin hiçbir eylem ve işleminin yargı alanı
dışında tutulamayacağı; ama, keşke, bu husus, yasaya da indirgenseydi ve
yargıya başvurma tarihinin ne zaman başlayacağı da gösterilmiş olsaydı; çünkü,
kurul, kararı alıyor, ilgiliye bildiriyor; ayrıca, bir de Resmî gazetede
yayımlanıyor. Bu bildirimler arasında tarih farkı var. Hangisinden başlayacak
idarî yargıya başvuru süresi; burada da bir sıkıntı ortaya çıkacak; bunun da açıklığa
kavuşturulması gerekiyor.
Yine, tasarının 9 uncu
maddesine baktığımız zaman, hediye alma yasağının kapsamını da kurul
belirleyecek; yasa tasarısında bu konuda hiçbir belirleme yok. Biraz önce
söyledim; idarenin hiçbir şekilde aslî düzenleme yetkisi yoktur. Yasada bir
çerçeve yaparsınız, sınırları gösterirsiniz, onun içinde kalmak koşuluyla, onun
uygulanmasını sağlamak amacıyla, idare, düzenleme yetkisini kullanır; ama, siz,
tasarıda, hediye alma yasağının kapsamıyla ilgili bir kural koymamışsınız;
yani, şu kadara kadar, bu kadara kadar diye ve bu yetkiyi, kapsamı belirleme
yetkisini doğrudan doğruya kurula bırakmışsınız. Yani, kurul, alacağı bir
kararla, bu kapsamı belirleyecek ve ilk elden düzenleme yetkisini kullanmış
olacak... Bu da kökünü Anayasadan almayan bir yetki.
Bütün bu hususların, bu
yasa tasarısında dikkatle giderilmesi gereken hususlar olduğunu düşünüyorum.
Aksi takdirde ne olur; Başbakanlığa bağlı böyle bir kurula, etik değerleri her
an değişebilecek bir yönetmelikle -tabiî, Anayasaya göre o yönetmeliği de
çıkaramayacak- belirleme yetkisini bırakacak olursanız, bu, keyfîliğe yol açar
ve bir gün, iktidardakiler, kamu görevlilerini baskı altına almak gibi bir
endişeye düşerlerse, bir hevese kapılırlarsa, kamu görevlilerini, tamamen idarenin,
bu kurulun ve bu kurul aracılığıyla Başbakanlığın siyasal etkilerine açık hale
getirir, siyasal iktidarın bir oyuncağı konumuna düşürebilir. Bu, fevkalade
sakıncalı sonuçlar doğurur; etik değerleri koruyalım fikrinden yola çıkarsınız,
bu, olumlu bir şeydir; ama, bu şekilde bir düzenlemeyle, çok olumlu bir amaçtan
yola çıkmanıza rağmen, çok olumsuz birtakım sonuçlara da kapıyı ardına kadar
açmış olursunuz; bundan kaçınalım.
Çok değerli arkadaşlarım,
şundan vazgeçelim: Bakın, gecenin geç saatlerine kadar buralarda çalışıyoruz,
çalışmaktan bir şikâyetimiz yok; yeter ki, ulusumuza yararlı bir şeyler
üretelim; salimen düşünelim, bunun sonucunda da hiçbir sakınca yaratmayacak
dört başı mamur düzenlemeler ortaya koyalım. Bu iddiayla ortaya çıkıyorsunuz,
çok süslü, albenisi olan birtakım adlarla, işte çağdaşlaştık, Avrupa'ya uyum
sağladık, çok ileri bir demokrasi konumuna dönüşüyoruz iddialarıyla önümüze
birtakım yasalar getiriyorsunuz, adı çok güzel; ama, içi boş birtakım
düzenlemeler oluyor bunlar. Ben de diyorum ki, Grubum da diyor ki, bu
iddialarla yola çıkalım; ama, içi dolu dolu, yanlışsız, dört başı mamur
düzenlemeler yapalım; çünkü, öbürünü yaparsak, içi boş düzenlemeleri büyük
adlar altında sunarsak, bunu yapanlar sadece kendini aldatmış olur; ne uyum
sağlamaya çalıştığımız Avrupa'nın gözünü boyayabiliriz bununla ne de
vatandaşlarımızın. Bunun sakıncaları ortaya çıktığı zaman, bizden hesap
sorarlar; ülkenin sınırlı olan imkânlarını harcadınız, geç saatlere kadar
Mecliste çalıştınız; ama, bak, türlü sorunlar çıkaracak yasalar yaptınız derler
bize. Buna hakkımız olmadığını düşünüyorum. Sizleri, bu ikazlarla baş başa
bırakıyorum; umarım, oylarınızı kullanırken yapılan bu ikazları
değerlendirirsiniz.
Vaktinizi daha fazla
almak istemiyor ve sözlerimi burada bitiriyorum.
Saygılar sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Araslı.
Hükümet adına söz isteği
var; Devlet Bakanımız Sayın Beşir Atalay, Hükümet adına açıklamalarda
bulunacaklar.
Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gecenin bu geç vaktinde, önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, ben, konuşmacılara
teşekkür ediyorum. Bu, ülkemizde ilk defa gündeme gelen ve Meclisimizin
huzuruna da ilk defa gelmiş bir tasarıdır; onun için, pek çok tereddüt olması
da biraz doğaldır; fakat, bu tasarı, Genel Kurula gelmeden önce üç komisyonda
görüşülmüştür ve orada da, komisyon üyelerinin ciddî katkıları olmuştur.
Hükümet olarak biz de, doğrusu, bu tasarıyı, iyi çalışarak gönderdik; fakat,
komisyonlarda da, yine, tartışmaya açık, Meclisin iradesiyle daha da olgunlaşmasını
uygun bulmuşuzdur ve komisyonlarımızda bazı düzeltmeler de yapılmıştır. İşte,
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, İçişleri Komisyonu ve Anayasa Komisyonunda
görüşüldükten sonra Genel Kurula gelmiş bir tasarıdır.
Şimdi, bu tasarıyla
hedeflediğimiz nedir; değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, bizim,
Partimizin seçim beyannamesinde, kendi programımızda, hükümet programımızda,
açık toplum, daha saydam, daha şeffaf bir toplum ve kamu yönetimi oluşturma
yönünde vaatlerimiz vardır ve bu düzenleme de bunlardan birisidir. Esasen, hem
hükümetimizin tasarıları olarak ve hem bu Meclisin, 22 nci Dönem Türkiye Büyük
Millet Meclisinin, yaklaşık birbuçuk yıl içerisinde bu yönde gerçekleştirdiği
çok önemli çalışmalar olmuştur, çok önemli yasalar çıkmıştır. Hatırlayalım,
Bilgi Edinme Hakkı Yasası çıkarıldı; hedefi nedir; daha açık bir kamu
yönetimini oluşturmak; yani, vatandaşlarımız, özel ve tüzelkişiler, her kurumdan
istediği bilgi ve belgeyi isteyebilecektir ve kurumlarımız da mecbur olacaktır
bu bilgi ve belgeleri vermeye. Bilgi Edinme Yasası bunu getiriyor; yani, kamu
kurumlarımızda ne olup bittiğini öğrensin; belediyelerimiz dahil, kamu kurumu
niteliğindeki sivil toplum kuruluşları dahil, hepsinden, vatandaş, istediği
bilgi ve belgeyi alabilsin ve bu bilgi ve belgelere dayalı olarak
denetleyebilsin. Çünkü, kamu yönetiminin, vatandaşa karşı bir sorumluluğu da
açıklıktır, denetlenebilirliktir, hesap verebilirliktir. İşte, bizim
getirdiğimiz bu etik kurul oluşturulmasıyla ilgili tasarımız da bu zincirin bir
halkasıdır.
Hatırlayın, bu birbuçuk
yıl içerisinde buna benzer birçok kanun çıkarılmıştı. Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanunu, malî şeffaflık açısından çok önemli bir adımdır; 2005 yılının
başında yürürlüğe girecektir. Daha iki hafta önce gerçekleştirilen anayasa
değişikliği, yine, bunun boyutlarından birisidir.
Gelecek hafta Genel
Kurulumuzun gündemine gelecek olan yeni Basın Kanunu Tasarısı, vatandaşın doğru
haber alma hakkını genişletecek bir tasarı şeklinde düzenlenmiştir.
Bütün bunlar,
toplumumuzun daha açık bir toplum, daha demokratik bir toplum ve kamu
yönetimimizin de daha vatandaş odaklı, vatandaşa hem hesap verir hem bilgi
verir hem de vatandaşın denetlemesine açık bir kamu yönetimi oluşumu şekline
gelmesidir; hedefimiz budur.
Bu konuda uluslararası
uygulamalar da vardır. Bu tasarı çalışılırken, diğer ülkelerdeki uygulamalar da
değerlendirilmiştir, bakılmıştır, incelenmiştir. Ayrıca, biliyorsunuz, uzun
süredir, hem toplumumuzun bir beklentisidir hem bütün siyasî partilerimizin
vaatleri arasındadır hem de uluslararası kuruluşların da (OECD gibi) kendi
üyelerine tavsiye ettiği bir mekanizmadır kamu yöneticileriyle ilgili etik
kurul oluşturulması.
Değerli milletvekilleri,
etik kurul ne getirecek; biraz önce ifade ettiğim gibi, daha verimli, daha
rasyonel, daha adil, daha çabuk yürüyen bir kamu hizmetinin oluşmasına katkı
verecektir; vatandaş odaklı bir kamu hizmetini güçlendirecektir; keyfîliği önleyecektir;
yolsuzluk, usulsüzlük, haksızlık ve özellikle malî suçlara karşı duyarlılığı
güçlendirecektir ve daha da önemlisi, bir etik ikliminin oluşmasına katkı
verecektir -buna da inanıyoruz- bu vesileyle bu konular tartışma gündemine
gelecektir ve hepsinin sonucu, hedefi ise, vatandaşa daha iyi, daha etkili bir
hizmet sunmaktır; kamu kurumlarının hepsinin görevi de budur.
Şimdi, özellikle Sayın
Araslı'nın dile getirdiği bazı noktalara da burada değinmek istiyorum
izninizle. Doğrusu, gecenin bu vaktinde çok uzun bir konuşma yapmak da
istemiyorum.
Arkadaşlar, dikkatinizi
çektiyse, tasarıda, çok basit diyebileceğimiz bir mekanizma getiriyoruz; yani,
büyük bir kurum da oluşturulabilirdi; bu, bazı ülkelerde büyük bir kurum; ama,
biz, bu konuya bir başlangıç yapalım, ülkemizde ilk defa gündeme geliyor diye
düşündük ve büyük bir kurum oluşturmayı hedeflemedik. Ne yapıyoruz; tecrübeli,
birikimli, ömrü önemli üst görevlerde geçmiş kişilerden oluşan bir kurul
oluşturuyoruz ve istiyoruz ki, bu kurul, bu konuyu çalışsın, uluslararası
uygulamaları gözden geçirsin, etik konusundaki gelişmeleri, tartışmaları takip
etsin; hatta, tartışma açsın ve kamuoyunun gündemine getirsin; böyle bir
atmosfer oluşsun.
Bu Kurul bir yargı organı
değildir arkadaşlar, yargı kararı da vermiyor; fakat, buranın incelemeleri
sonucu vardığı kararlar da yargı denetimine tabidir. Ayrıca, o konuların,
disiplin kurullarının veya yargının gündeminde yer alması, tabiî, bu kurulun, o
konuları gündemine almaması anlamına da gelir.
Burada, etik konusunda
şimdilik bir başlangıç yapalım, daha sonra gelişmelere göre bu uygulama gözden
geçirilir, değerlendirilir; eğer verimli olacaksa, bir kurum haline de
getirilebilir diye düşünülmüştür.
Tabiî, burada tartışılan
bir boyut var; niçin bu tasarının içinde siyasî etik yok?.. Bu, komisyonlarda
da tartışılmıştır arkadaşlar; bizim orada söylediğimiz şudur: Bunun paraleli
olarak siyasî etik konusunda bir çalışmanın yapılmasını biz önemli görüyoruz,
Hükümet olarak da bunu önemli görüyoruz; fakat, bunu, bir Hükümet tasarısı
olarak değil, Parlamentomuzun kendi içinde, milletvekillerimizin, gruplarımızın
teklifleriyle gelişecek, gelişmesi gereken bir konu olarak değerlendiriyoruz.
Parlamento, kendi içinde, siyasî etikle ilgili bir çalışma yapabilir, biz buna
katkı verebiliriz; fakat, bunu bir hükümet tasarısı olarak Meclisimizin
huzuruna getirmedik. Onu da burada bilgilerinize sunmuş olayım.
Tabiî, burada, etik
kurallar neler; bunun Mecliste belirlenmesi gerekir gibi tartışmalar
komisyonlarda da -özellikle Anayasa Komisyonumuzda- yapılmıştır.
Arkadaşlar, zaten, bizim
konumuz etik; bunu, kanunla hukuk kuralı haline getirdiğimizde, artık o hukuk
kuralı olur, etik diye bir şey kalmaz. Etik dediğimiz, bütün hukuk kurallarının
içerisinde, hukuk kurallarına sığmayan, ama, onlardan da esinlenerek
oluşturulacak belki daha alt seviyede ilkelerdir. Burada, kanunla etik
kuralların belirlenmesi gibi bir düşünceye biz de başından itibaren katılmadık;
bunun da yanlış olacağını düşündük ve yine aynı kanaatteyiz.
Burada "bu kurul
yönetmelik çıkaramaz" diye bir eleştiri oldu. Dikkat edilirse, yönetmeliği
bu kurul çıkarmıyor; bu, Başbakanlığın bir yönetmeliğidir, Başbakanlık
bünyesinde çıkarılacak bir
yönetmeliktir. Burada, öyle Anayasaya aykırılık diye bir noktayı da, biz,
doğrusu görmüyoruz; yani, bir tüzelkişiliği yok; fakat, Başbakanlık
bünyesindeki yönetmelikleri zaten Başbakanlık çıkarır.
Bir de, Sayın Araslı
tarafından, kararların Resmî Gazetede yayımlanıp yayımlanmayacağı konusu burada
gündeme getirildi. Bu konu da, doğrusu, incelenmiştir. Burada, bir kurul
oluşturuyorsunuz; bu, değerlendirmeler yapıyor, üst yöneticilerle ilgili
başvurular oluyor; diyelim ki, bu, vatandaşa eşit davranmıyor veya görevini,
hukuk kuralları içerisinde olmakla birlikte, bazen iyi yürütmüyor; pek çok
konuda şikâyet olabilir. Kurul, belirlediği ilkeler çerçevesinde bunu inceliyor ve vatandaşa hak veriyor;
yani, şikâyeti haklı buluyor; hiçbir müeyyide öngörülmedi. Kurul, sadece, bu
üst yöneticinin, etik kurallara uygun davranmadığı yönünde bir karar veriyorsa,
bir kanaate varıyorsa, bunun Resmî Gazetede yayımlanması; tek müeyyide bu.
Tabiî, bunun karşısında ilgilinin itiraz hakkı vardır, mahkemeye başvurma hakkı
vardır.
Burada, idarî kararların
da Resmî Gazetede yayımlanabileceği yönünde uygulamalar vardır. Bildiğiniz
gibi, vergi konusunda, bazen buna uymayanların, vergisini ödemeyenlerin Resmî
Gazetede ilanı gibi uygulamalar olmaktadır, idarenin pek çok tasarrufu Resmî
Gazetede yayımlanabilmektedir. Biz, bu kurulun, kararlarını da, yine, Başbakanlık
aracılığıyla Resmî Gazetede yayımlayabileceğini ve böylece tek bir müeyyideyi
uygulayabileceğini burada öngörmüş oluyoruz.
Netice olarak, bu,
ülkemizde önemli bir adımdır, bir ilk adımdır. Uygulamada tereddütler
olacaktır, uygulamada bazı sıkıntılar olabilecektir; çünkü, yeni bir
gelişmedir; onlar da uygulamanın içinde telafi edilecektir, düzeltilecektir.
Ben, bunun, gerçekten,
ülkemizde, açık toplum, şeffaf toplum, açık kamu yönetiminin gelişmesinde bir
katkı vereceğine inanıyorum.
Bu duygularla, hepinizi,
tekrar, saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
KAMU GÖREVLİLERİ ETİK KURULU KURULMASI VE BAZI KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1.- Bu Kanunun
amacı, kamu görevlilerinin uymaları gereken saydamlık, tarafsızlık, dürüstlük,
hesap verebilirlik, kamu yararını gözetme gibi etik davranış ilkeleri
belirlemek ve uygulamayı gözetmek üzere
Kamu Görevlileri Etik Kurulunun kuruluş, görev ve çalışma usul ve
esaslarının belirlenmesidir.
Bu Kanun, genel bütçeye
dahil daireler, katma bütçeli idareler, kamu iktisadi teşebbüsleri, döner
sermayeli kuruluşlar, mahalli idareler ve bunların birlikleri, kamu tüzel
kişiliğini haiz olarak kurul, üst kurul, kurum, enstitü, teşebbüs, teşekkül,
fon ve sair adlarla kurulmuş olan bütün kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan;
yönetim ve denetim kurulu ile kurul, üst kurul başkan ve üyeleri dahil tüm
personeli kapsar.
Cumhurbaşkanı, Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri, Bakanlar
Kurulu üyeleri, Türk Silahlı Kuvvetleri ve yargı mensupları ve
üniversiteler hakkında bu Kanun
hükümleri uygulanmaz.
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz isteği
vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun.
Sayın Hacaloğlu, sürenizi
birleştiriyorum.
CHP GRUBU ADINA ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan
yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Partimin görüşlerini belirtmek üzere
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yasa tasarısının geneli
üzerinde Grubumuz adına söz alan Sayın Oya Araslı, konunun, özellikle
Anayasayla olan ilişkilerini dile getirdi ve özü itibariyle, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak çok önemsediğimiz "temiz siyaset, dürüst yönetim, açık toplum"
ilkesi içerisinde hazırlanmış olan, o çerçeve mantığı içerisinde ele alınmış
olan bu konuda bir düzenleme yapılmasına olumlu baktığımızı; ancak, içeriği
itibariyle dikkat edilmesi gereken ve Anayasayla çelişkili olan maddeler olduğunu
ifade ettiler.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, yıl sonu itibariyle Avrupa Birliğinden tarih almak için ciddî bir çaba
içinde. Bu konuda, hükümet, İktidar Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi,
partilerimizin ortak iddia ve ideallerinden olan Avrupa Birliği süreciyle bütünleşmeye
yönelik katkılarımızı ortaya koymaya çalışıyor.
Bu arada, yine, toplumun
bir ortak özlemi olan demokratikleşme sürecine ilişkin bazı paketler gündeme
geldi ve biz de bu paketleri, gerçekten, istisnasız, önemli bölümünü çok eksik
görmemize rağmen, Sayın Araslı'nın "içi boş paketler" olarak
tanımladığı, benim, özellikle birkaç tanesinin, gerçekten, göstermelik boyutu
fazla aşmadığını düşündüğüm paketleri, düzenlemeleri kabul ettik; çünkü,
bunlar, gerçekten, en azından alan itibariyle, genel konum itibariyle, Avrupa
Birliğinin, bizden, geçirilmesini talep ettiği konulardan biriydi. Bu konu da,
o boyutuyla, Avrupa Birliğine yönelik taahhüt ettiğimiz konulardan biri, aynı
zamanda, IMF ile imzalanmış olan niyet mektubu kapsamında da, aynen tasarının
gerekçesinde yazılı olduğu gibi, taahhüt ettiğimiz konulardan biri; yeni bir
konu değil, kavram olarak yeni değil; ama, düzenleme olarak yeni.
Şimdi, insan der ki,
böyle bir konuda, hükümet, bir hazırlık yapıyor, bir düzenleme getiriyorsa, bu
fırsatı eğer kullanmak istiyorsa, gerçekten, son yirmi yıldır, ülkemizin müthiş
bir kuralsızlık, keyfîlik, hukuksuzluk, yolsuzluk sürecinden geçmiş olduğunu
dikkate alarak, bu fırsatı iyi değerlendirmek istiyorsa, oturup, kendi
mutfağında çok kapsamlı bir hazırlık yapmış olacağını düşünmesi gayet doğaldır.
1 inci maddede, esasında, bunun hiç de böyle olmadığını görmekteyiz.
Şunu kabul ediyorum Sayın
Bakanım: Bu yasa tasarısı, gerçekten, üç komisyondan geçti; üç komisyondan
geçen nadir yasa tasarılarından biri. YÖK gibi çok önemli bir yasa tasarısını,
Avrupa Birliği süreciyle ilişkili olmasına rağmen getirmediniz AB Uyum
Komisyonuna, özlük haklarıyla ilişkin bölümleri olduğu halde Plan ve Bütçe
Komisyonuna getirmediniz; ama, bu tasarı üç komisyondan geçti. Ben de
içindeydim, ben de altkomisyonda görev yaptım, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda.
Şimdi, bakıyoruz 1 inci
maddeye; bu, yasa tasarısının amaç maddesi. Kapsamı nedir -en önemli konu- bu
neyi kapsayacak; bakıyorsunuz, daha 1 inci maddede, bu en önemli maddede, hükümetin
kendi mutfağında hazırlamış olduğu tasarı komisyona geldiği zaman çok önemli
bir değişikliğe uğruyor. Bu değişikliği yaşadık, tartıştık.
Bu tasarı, en altında
tadat ediyor: "Milletvekillerini, Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu
üyelerini kapsamaz." Dedik ki, peki, bu tasarı Silahlı Kuvvetleri kapsıyor
mu? Ses yok. Peki, bu tasarı yargıyı kapsıyor mu? Ses yok. Bu tasarı özerk
kurumları kapsıyor mu? Ses yok. Ses yoktan kastım; orada, o gün, o ilk aşamada
Sayın Bakanımız yoktu; onun yerine, hükümet adına, hükümeti temsilen bulunan
bürokratların o konuda yeterince teçhiz edilmediklerini, konunun içinde
olmadıklarını tespit ettik. Esasında, Başbakanlığa bağlı bir kurulun diyeyim
veyahut da kurum değil, bir düzen, denetim yapacak, tespitler yapacak bir
heyetin, Silahlı Kuvvetler gibi, bağımsız yargı organları gibi ve özerk
kuruluşlar gibi yapılar üzerinde, etik dahi olsa, bir denetim unsuru
getirememesi gerekir. Sonraki bir toplantıda, Sayın Bakan katıldığı zaman,
kendisine ben şahsen sorduğumda "evet, Silahlı Kuvvetlerin olmaması
lazım" dediler. Şimdi, bakıyoruz, sonunda, gelinen noktada bu üç konuda da
düzenleme yapılmış, bunlar kapsam dışına alınmış. Bu kadar önemli bir konuda bu
atlanır mı; hayır. Bunun nedeni mi vardır; bilemiyorum. Var mı yok mu, onun
takdirini size bırakıyorum. Keza, gene maddenin amacı nedir diye baktığımız
zaman, etik konusunda, etiksel davranış ilkeleri konusunda denetim yapacak.
Nedir bunlar; bunlar da, altkomisyonda bu maddeye girmiş olan hususlar. Onun
da, tabiî, sonucu açık bırakılıyor ve bu komisyonda geliştirilecek denilmekte.
Değerli arkadaşlarım,
tabiatıyla, uzun uzun, her birimiz, dürüst bir yönetim içinde kamu
görevlilerinin hangi tavırlar içinde olacakları konusundaki ilkeleri sayarız.
Bizim paylaştığımız ilkeler; açıklık, saydamlık, hesap verebilirlik, dürüstlük,
objektiflik, tarafsızlık; ama, istirham ediyorum, lütfen... Bu konuda, bu
tasarıyla iyi niyetli bir yaklaşım içinde olduğunuzu düşünüyorum; ancak,
İktidar olduğunuz günden bugüne kadar yaptığınız atamaların ardında bu tür bir
duyarlılık olduğu konusunda Cumhuriyet Halk Partisi olarak son derece büyük
şüphemiz var; onun altını çizmek istiyorum.
Sayın Başkan, buradan,
kısaca, bizim Avrupa Birliği Uyum Komisyonu altkomisyonunda çıkan öneriyi,
tavsiye çerçevesi içerisinde ifade etmek istiyorum: Etik, evet; ama, önce
çuvaldızı kendimize batıralım.
Geçen dönem, Sayın Meclis
Başkanımızın, Sayın Azmi Ateş'in, Sayın Abdüllatif Şener'in de katıldıkları
diyalog grubu vardı; ben de içindeydim birkaç yıl. O diyalog grubu, 20 ve 21
inci Dönemlerde, milletvekili olmadığınız dönemde dahi takip etmeye
çalıştığımız bir oluşumdu ve milletvekili etiği konusunda ve Mecliste bir etik
kurulu kurulması konusunda çok ciddî çabalar sarf etmişti.
Şimdi, Sayın Bakanımız
"evet, bir ihtiyaç olabilir; biz, Meclis etik kurulu konusunda, hükümet olarak,
bir öneri getirmeyeceğiz; milletvekilleri getirirler" dediler; ama, Sayın
Bakanım, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, onsekiz aydır Anayasa
Komisyonunda bekleyen 140 imzalı teklifimiz var. Yani, biz milletvekili değil
miyiz?! Bizim, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin tümünün -diğer,
imzalamamış olan arkadaşlarımıza o aşamada ulaşılamadığı için belki tümünün
imzası yok- 140 imzalı teklifimiz, onsekiz aydır Anayasa Komisyonunda
uyutuluyor; rafa kaldırıldı. Sayın Anayasa Komisyonu Başkanından defeatle rica
ettim. Eğer, bu konu önemliyse; eğer, Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiye'de
siyaset etiğini düzenlemek, çıtayı demokratikleşme özlemlerimiz çerçevesi
içinde yükseltmek ve esasında... Ben, bu konuyu birkaç kere bu kürsüde ifade
ettiğim için tekrar gibi olabilir; ama, her fırsatı kullanıp tekrar etmeye
devam edeceğim ve kendi talebimle de, arkadaşlarımızın talebiyle de teklif
Genel Kurula insin diye talep etmeyeceğiz, bekleyeceğiz; Anayasa Komisyonu bunu
değerlendirsin; çünkü, buradaki havadan görmekteyiz ki, Adalet ve Kalkınma
Partisi, henüz, siyasî etik konusunda destek verecek, o konuyu içine sindirmiş
bir görüntü vermiyor. Buna inansak, teklifi aşağıya indireceğiz, burada oylarınıza
sunulmasını isteyeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, çok sıkıntılı dönemler geçirdi. Zamanımı uzatmak istemiyorum; ama,
hepinize şöyle bir hatırlatmak istiyorum, hepinizin bunları bildiğini
düşünüyorum: Türkiye'nin yirmi yıldır yaşadıklarının -Susurluk'u dahil, hayalî
ihracatı dahil, banka vurgunları dahil, özelleştirmeye siyasetin karışmasıyla
ortaya çıkan talan dahil, bunların tümünün- arkasında yatan güç, temel öğe
siyasettir değerli arkadaşlarım. Siyaset, eğer, kanatlarını germemiş olsaydı, Türkiye,
son yıllarda yaşadığı bu yolsuzlukları, bu etiksizlikleri, bu ahlaksızlıkları
-ister siyasî anlamda alın ister başka anlamda- yaşamazdı.
Dolayısıyla, biz,
çuvaldızı kendimize batırırken, konuyu sadece Meclis etik kurulu olarak
düşünmeyelim; tüm Avrupa ülkelerinde mevcut olan, tüm Batı demokrasilerinde
mevcut olan, milletvekillerinin davranışları, yapamayacakları işler, ilişkileri
konusunda, lütfen, çıtayı Avrupa Birliği düzeyine çıkaralım. Birinci Kopenhag
Kriteri budur değerli arkadaşlarım. Bunun için ortaya koyacağınız herhangi bir
çabayı destekleyeceğiz. Bizim hazırlamış olduğumuz teklifin özü budur;
bildiğiniz bir konu...
Tabiî, biz, defeatle her
zaman "dokunulmazlık" diyoruz. Esasında, dokunulmazlık... Bugün Genel
Başkanımız Grup toplantısında çok ayrıntılı ifade etti "en azından benim
dokunulmazlığımı kaldırın. Bu hakkımı, yargılanma hakkımı kullanmak
istiyorum" dedi; ama, belli ki, maalesef, 140 dosyanın hepsi rafa
kaldırılmış, kaldırılmak üzere olduğunu anlamaktayız.
Değerli arkadaşlarım,
mevcut Anayasada ve yasalarda yer alan milletvekilleriyle ilgili düzenleme, 12
Eylül anlayışının uzantısıdır; ama, bir şey söyleyeyim size, Amerika ile
Türkiye arasındaki şu çarpık konumu dikkatlerinize sunmak istiyorum: Saydam mal
bildirimi Amerika'da var, Türkiye'de yok; mesleği icra Amerika'da yasak,
Türkiye'de serbest; kazançlara sınırlama getirilmesi -milletvekilleriyle
ilişkin olarak söylüyorum- Amerika'da var, Türkiye'de yok; milletvekilliğinden
sonra bir yıl soğuma dönemi uygulaması Amerika'da var, Türkiye'de yok;
şirketlerin yönetim kurullarında ücretli olarak görev alma Amerika'da yok,
Türkiye'de var; kampanyalarda siyasî partiler arasında denetim getirilmesi Amerika'da
var, Türkiye'de yok.
Değerli arkadaşlarım,
devlet bir hukuk sistemidir, hukuk kaynağını ahlaktan alır, siyaset ise hukuk
devleti içinde işlev kazanan bir kamusal görev alanıdır, bir toplumsal özveri
alanıdır. Bu konuda, hepinizi sağduyuya davet ediyoruz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak.
Saygılarımı sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Hacaloğlu.
1 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kuruluş
MADDE 2.- Bu Kanunda yazılı görevleri yerine getirmek
üzere Başbakanlık bünyesinde Kamu Görevlileri Etik Kurulu (Kurul) kurulmuştur.
Bakanlar Kurulu, bu Kanun
kapsamındaki konularda her türlü kararları almak ve uygulamak üzere;
a) Bakanlık görevi yapmış
olanlar arasından bir üye,
b) İl belediye başkanlığı
yapmış olanlar arasından bir üye,
c) Yargıtay, Danıştay,
Sayıştay üyeliği görevlerinden emekliye ayrılanlar arasından üç üye,
d) Müsteşarlık,
büyükelçilik, valilik, bağımsız ve düzenleyici kurul başkanlığı görevlerinde
bulunmuş veya bu görevlerden emekliye ayrılanlar arasından üç üye,
e) Üniversitelerde
rektörlük veya dekanlık görevlerinde bulunmuş öğretim üyeleri veya bunların
emeklileri arasından iki üye,
f) Kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarında en üst kademe yöneticiliği yapmış olanlar
arasından bir üye,
olmak üzere toplam onbir
üyeyi biri Başkan olmak üzere seçer ve atar.
Kurul başkan veya
üyeliğine atanacaklar hakkında, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununun 40 ıncı maddesinin birinci fıkrası hükmü ile ek 68 inci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmü uygulanmaz ve bu kişiler Kurulda emekli aylıkları
kesilmeksizin çalıştırılır.
Üyelerin görev süresi
dört yıldır. Süresi dolan üyeler Bakanlar Kurulunca yeniden seçilebilirler.
Kurul üyelerinin görev süresi dolmadan görevlerine son verilemez. Ancak üyeler,
ciddi bir hastalık veya sakatlık nedeniyle iş görememeleri veya atamaya ilişkin
şartları kaybetmeleri halinde, atandıkları usule göre süresi dolmadan görevden
alınır. Üyeler, görevi kötüye kullanmaktan veya yüz kızartıcı bir suçtan mahkum
olmaları halinde ise Başbakan onayıyla görevden alınır. Görevden alma nedeniyle
veya süresi dolmadan herhangi bir sebeple boşalan Kurul üyeliklerine bir ay
içerisinde Bakanlar Kurulunca yeniden atama yapılır. Bu şekilde atanan üye,
yerine atandığı üyenin görev süresini tamamlar.
Kurul, Başkanın daveti
üzerine en az altı üyeyle toplanır ve üye tam sayısının salt çoğunluğunun aynı
yöndeki oyu ile karar verir. Toplantı kararları ilgililere duyurulur. Kurul,
ayda en fazla 2 defa toplanır. Kurul Başkan ve üyelerinin toplantılara
katılmaları esastır. Arka arkaya üç toplantıya veya bir yıl içinde toplam on
toplantıya katılmayan üyeler istifa etmiş sayılırlar.
Kurulun sekretarya
hizmetleri Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü tarafından yerine
getirilir.
Kurul Başkan ve
üyelerine, 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri saklı kalmak koşuluyla, fiilen
görev yapılan her gün için (3000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile
çarpımı sonucu bulunacak miktarda huzur hakkı ödenir. Bu ödemeden damga vergisi
hariç herhangi bir kesinti yapılmaz.
Huzur hakkı ve Kurulun
diğer ihtiyaçları için her yıl Başbakanlık bütçesine gerekli ödenek konulur.
BAŞKAN - Madde
üzerinde...
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(İstanbul) - Bir önceki maddeyle ilgili olarak, Sayın Algan Hacaloğlu'na cevap
verecektim; ama, geçti.
BAŞKAN - Bu vesileyle
kullanabilirsiniz hakkınızı.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Algan Bey, bu etik konusunda gerçekten çok emeği
geçmiş bir milletvekilimiz. Verdikleri, Komisyondaki teklif, 20 nci Dönemden
kalma, iki dönemdir bekliyor. Bizimle alakası yok tabiî; ama, bizim döneme de
intikal etti, yeni bir mesele değil. Yenilenmiştir, eski dönemde yapılan
hazırlıklar da var.
Şimdi, İçtüzüğün ilgili
37 nci maddesi, milletvekilimize, teklif, 45 gün içinde esas komisyonda
görüşülmezse, doğrudan Genel Kurul gündemine getirebileceği yönünde yetki
vermiş. Ben, bunu, kendisiyle görüştüğümde de söyledim; bu alanda AK Parti
Grubunun da, keza hükümetin de bazı çalışmaları var, bunları birleştirelim diye
bekletiyoruz; ama, acele ediyorlarsa, dediğim gibi 37 nci madde çok açık, Genel
Kurula getirebilirsiniz.
Teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Başkan.
Madde üzerinde söz
isteği?.. Yok.
Maddeyle ilgili bir
önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Görevlileri Etik Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin beşinci fıkrasının üçüncü
cümlesinin "Kurul ayda 4 defa toplanır" şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Haluk İpek |
Sabri Varan |
Cevdet Erdöl |
|
|
Ankara |
Gümüşhane |
Trabzon |
|
T.Ziyaeddin Akbulut |
|
Nusret Bayraktar |
|
Tekirdağ |
|
İstanbul |
BAŞKAN -Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın önerge
sahipleri, gerekçeyi mi okutalım?
HALUK İPEK (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 2 nci
maddesinin beşinci fıkrasının üçüncü cümlesinde "Kurul, ayda en fazla 2
defa toplanır" hükmü yer almaktadır. Kurula verilen görevlerin ayda en
fazla 2 defa toplanarak yerine getirilmesi, zaman zaman yeterli olmayabilir.
Özellikle 7 inci maddesine göre Kurulca yönetmelikler hazırlanacağı da dikkate
alındığında, Kurulun ayda 4 defa toplanması yönünde değişiklik yapılmasında
yarar görülmektedir. Önerge bu gerekçeyle hazırlanmıştır.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Maddeyi, kabul edilen
önerge doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
Kurulun görevleri
MADDE 3.- Kurul, kamu
görevlilerinin görevlerini yürütürken uymaları gereken etik davranış ilkelerini
hazırlayacağı yönetmeliklerle belirlemek, etik davranış ilkelerinin ihlal
edildiği iddiasıyla re’sen veya yapılacak başvurular üzerine gerekli inceleme
ve araştırmayı yaparak sonucu ilgili makamlara bildirmek, kamuda etik kültürünü
yerleştirmek üzere çalışmalar yapmak veya yaptırmak ve bu konuda yapılacak
çalışmalara destek olmakla görevli ve yetkilidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
"Kurulun
görevleri" adı altında düzenlenen 3 üncü maddeyi aynen arz ediyorum:
"Kurul, kamu görevlilerinin görevlerini yürütürken uymaları gereken etik
davranış ilkelerini hazırlayacağı yönetmeliklerle belirlemek, etik davranış
ilkelerinin ihlal edildiği iddiasıyla resen veya yapılacak başvurular üzerine
gerekli inceleme ve araştırmayı yaparak sonucu ilgili makamlara bildirmek,
kamuda etik kültürünü yerleştirmek üzere çalışmalar yapmak veya yaptırmak ve bu
konuda yapılacak çalışmalara destek olmakla görevli ve yetkilidir."
Yani, etik kurulunun
görevleri, 3 üncü maddede açıkça belirtilmiş; ancak "hazırlayacağı
yönetmeliklerle" tabiri, öyle sanıyorum ki, Sayın Hocamızın, Sayın Oya
Araslı'nın teknik olarak açıkladığı gibi, bir çelişki yaratıyor diye düşünüyorum.
Etik kurul, yönetmeliği hazırlayacak; ama, yönetmeliği yayımlayacak olan
Başbakanlık olacak. Bu, öyle sanıyorum ki, yetki karmaşası açısından önemli bir
çelişkidir bu tasarıdaki. Bunun, bir kere, düzeltilmesi, teknik olarak yeniden
değerlendirilmesi lazımdır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
kamu görevlileri etik kurulunun kurulması, ülkemizin içerisinde bulunduğu
yolsuzluk ve yozlaşma açısından, gerçekten önemli bir adımdır. Böyle bir etik
kurulun kurulması doğrudur, önemli bir adımdır ve Sayın Bakanın söylediği gibi,
ileri bir adımdır, belki de ilk kez atılan bir adımdır; ancak, bizce, bu adım,
eksik bir adımdır, önemli bir adımdır; ama, eksik bir adımdır.
Kamu görevlilerini
saydamlık, tarafsızlık, dürüstlük, hesap verebilirlik ve kamu yararını gözetme
gibi kurallarla yükümlü tutuyorsunuz. Kamu görevlilerine "saydam
olacaksın, tarafsız olacaksın, hesap verebileceksin, kamu yararını gözeteceksin
ve dürüst olacaksın" diyorsunuz. Gayet doğru bir teşhis, doğrudur; ancak,
acaba, saydam olması gereken, tarafsız olması gereken, hesap vermesi gereken
sadece kamu görevlileri midir? Bu çerçeveden baktığımız zaman, siyaset
kurumunun da, siyasetçinin de bu kurallara uyması gerektiğini düşünüyorum.
Böyle bir tasarı, ilk
bakışta, siyasîleri devredışı bırakmasıyla, bence, bir yasak savma gibi gündeme
getirilmiştir. Kamu görevlileriyle ilgili böyle bir tasarıyı, kamuoyunda
tartışılan yolsuzluk ve yozlaşma çalışmaları, anlayışları sırasında Meclise
sevk edelim de, kamuoyu biraz rahatlasın...
HASAN FEHMİ KINAY
(Kütahya) - Sayın Ercenk...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bir saniye... Lütfen, müdahale etmeyin... Yani, bu müdahale konusu hoş olmuyor
Mecliste...
Biz, bunu getirelim; ama,
toplum biraz rahatlasın, biraz gevşesin, ondan sonra siyasîler biraz gözardı
edilsin anlayışının ötesinde bir kavramı, bir amacı bu tasarıda sezmiyorum,
bağışlayın.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarı, yolsuzluk ve yozlaşmayı önleyecek nitelikte değildir. Bir kere, Sayın
Adalet Bakanımızın da belirttiği gibi -ki, ben de katılıyorum- yolsuzluk
anlayışının, kavramının üç temel ayağı var; kendileri belirttiler, işadamı,
bürokrat ve siyasetçi. Şimdi, siz, yolsuzluğu önlemek için, bu üç ayaktan
birisi hakkında düzenleme getiriyorsunuz; ama, diğer iki ayak havada kalıyor ve
o iki ayakta bir düzenleme getirme ihtiyacını da duymuyorsunuz. Dolayısıyla,
böylesine üç ayağı olan bir yolsuzluk kavramının birisi hakkında düzenleme
getirmekle, yolsuzluğu ve yozlaşmayı önlemenin mümkün olmayacağını düşünüyorum.
Ülkemizde yolsuzluk ve yozlaşma önlenmeden ne ekonomi düzeliyor ne üretim
artıyor ne yatırım sağlanıyor ne de dürüst toplum, temiz toplum anlayışı
kamuoyunda hak ettiği yeri buluyor.
Şimdi, gerekçede
"kamu görevi, kişisel kazanç ya da çıkar sağlamak amacıyla
kullanılmamalıdır" deniliyor. "Vatandaşlar, tüm kamu görevlilerinin
en yüksek ahlakî ölçülere göre davranmalarını istemektedir" deniliyor;
bunlar, kamu görevlileri için deniliyor. Peki, aynı kamuoyu, aynı vatandaş,
siyaset kurumundan da, siyasetçiden de, kişisel yarar sağlamamayı istemiyor mu;
ondan da istiyor. Siyasetçi de kişisel yarar sağlamasın, siyasetçi de o
yolsuzluğun bir parçası olmasın diyor; vatandaşın istediği bu; ama, siz, sadece
kamu görevlisi için getiriyorsunuz. Siyaset kurumu için ve siyasetçi için böyle
bir düzenlemenin getirilmemesi bu tasarının eksik olduğunun önemli bir
göstergesi.
Bakın, bizde Başbakan
ticaret yapılıyor, bir bakan sahte faturadan yargılanıyor.
HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) - Ticaret yapmak suç mu?
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bir saniye... Bir saniye... Lütfen, müdahale etmeyin arkadaşım. Bir dakika...
Ben konuşayım; ondan, sonra siz, gelin, konuşun burada.
Bir bakan...
YAHYA BAŞ (İstanbul) -
Düzgün konuş...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Konu o değil; yolsuzluktan bahsediyoruz.
Etik davranmadığına
inanıyorum ben, bunu söylüyorum. Bunun adı da etik kurul, bu da etik kurul;
yani, önce bu tasarıyı getiren, sevk eden hükümet üyeleri etik davranacak ki,
ondan sonra şu kamu görevlileri için bir tasarı hazırlasın, getirsin, ve
Meclise sunsun... Ben bunu savunuyorum, benim düşüncem bu. Şimdi, ihaleye fesat
karışacak, mısır ithalatı için gümrük indirimi yapacaksın, bir bakan feribot
işiyle uğraşacak, kayıp trilyon davasında bakanlar yargılanacak; ondan sonra, etik
kurul yasası getireceksin... Bunlar hoş şeyler değil; yani, bunlar samimiyetsiz
davranışlar, onu arz etmek istiyorum ben.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, kendini kurtarmak için yasa getirmek, 2/B'sinden tutun, Vergi Barışı
Yasasına kadar yasa getirmek etik bir davranış mıdır?! Bir bakanın, kendi
çıkarı için, kişisel kazancı için, sorumluluktan kurtulmak, davadan kurtulmak
için "vergi barışı" adında bir tasarı getirmesi etik bir davranış
mıdır; bunu takdirlerinize sunuyorum. Benim söylediğim bu.
YAHYA BAŞ (İstanbul) -
Öyle değil...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bir saniye... Bir saniye...
Kamu görevlileri için
böyle bir düzenlemeyi getireceksiniz; ama, kendiniz için böyle bir düzenlemeden
kaçacaksınız; bu hoş olmuyor, bunu arz etmek istiyorum.
Şimdi, bakın, bırakın
yolsuzluk yapılmasını -bunlar da iddia, belki sonunda beraat edecek
arkadaşlarımız, buna da bir şey demiyorum, olabilir de, doğrudur da -bu
yolsuzluk iddialarından, birisi, bizim girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği
ülkelerinden birinde olsa -geçenlerde
de söyledim bunu- o bakan veya milletvekili ya istifa ediyor ya intihar ediyor,
bizde iftihar ediyor; benim tartışmak istediğim bu. Eğer, yolsuzluk ekonomisini
çözebilirsek, Türkiye'de üretimi de artırırız, Türkiye'de yatırımı da
artırırız, insanların mutlu olmasını ve huzur içinde yaşamasını da sağlarız;
bunu yapmak lazım, bundan kaçmamak lazım.
Değerli arkadaşlarım,
bunun da çıkış noktası -lafı uzatmaya hiç gerek yok- milletvekillerinin ve
bakanların dokunulmazlıklarının sınırlandırılması; bunu yapacaksınız. Bu
yapılmadan, kamuoyuna samimî olduğunuzu gösterme imkânınız yoktur.
Şimdi, eğer saydamlık
istiyorsanız, tarafsızlık istiyorsanız, hesap verebilirlik istiyorsanız,
yapılacak iş, dokunulmazlığı kaldırmak.
HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) - O da olacak.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
İnşallah, inşallah... Bekliyoruz zaten.
Bakın, yarın karma
komisyon toplanıyor; biz, en azından kendimizle ilgili, dokunulmazlıkların
kaldırılmasını talep edeceğiz ve bunu Yüce Meclisten de tekrar talep edeceğiz.
Umarım, Meclisteki bütün gruplar, AKP ve Cumhuriyet Halk Partisi Grupları, bu
konuda ciddî ve samimî olduklarını gösterir ve dokunulmazlıkların kaldırılması
konusunda üzerlerine düşeni yaparlar.
Değerli arkadaşlarım,
ayrıca, bu konuda, yani dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda 70 000 000'un
önünde söz de verdik. Bu sözü tutarsak, hiçbir sorun kalmayacak; önemli olan bu
sözü tutmak, dokunulmazlıkları kaldırmak; ondan sonra bakın yolsuzluk önleniyor
mu önlenmiyor mu. Bence, bu çerçeve içinde bakarsak sağlıklı bir sonuca
varacağız diye düşünüyorum; ama "efendim, önce şu kamu görevlilerini bir
halledelim, ondan sonra sıra bize gelir -arkadaşımın söylediği gibi-
dokunulmazlığa da sıra gelir" dersek samimî davranmamış oluruz. Kamuoyunun
gözü siyasetçide ve siyaset kurumunda; bizim yapacağımız iş de siyaseti ve
siyasetçiyi temize çıkarmak. Bu söylediklerimden, bu tür suçlara bulaşmamış
arkadaşlarımdan kimse alınmasın. Lütfen... Kamu görevlisi de alınmasın,
siyasetçi, milletvekili, bakan arkadaşım da alınmasın. Ben, bunu, bu konudaki
iddialar üzerine gündeme gelmiş arkadaşlarım için söylüyorum. Yoksa, herkes
için böyle bir genelleme yapmam gerçekten mümkün değil.
Şimdi, kamu görevlisine
diyorsunuz ki: Arkadaş, sen saydam ol, şeffaf ol, hesap verebilir ol, dürüst
ol... Kamu görevlisi "sayın milletvekilim, Yüce Meclis; sen bana bunu
söylüyorsun da, bir de kendine bir bakıver" demez mi?
RECEP KORAL (İstanbul)-
Meclise nasıl laf atıyorsun, nasıl dil uzatıyorsun?!
TUNCAY ERCENK (Devamla)-
Bakın, ayırdım onu; bu konuda, iddia konusunda ayırdım. Hiç kimse üstüne
alınmasın. Eğer, bu işi yapmayan insan varsa, üstüne alınmayacak bunu.
Değerli arkadaşlarım,
Yargıtay 11. Ceza Dairesinin bozma kararını okuduk. Bazı milletvekili
arkadaşlarımın ve bakan arkadaşlarımın dokunulmazlığın kaldırılmasına neden sıcak
bakmadığını şimdi daha iyi anlıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Ercenk,
lütfen son cümlelerinizi alayım.
TUNCAY ERCENK (Devamla)-
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Öyle sanıyorum ki, bu
yargıya güvenme konusu da gerçekleştirilmediği sürece bu tür sorunlar devam
edecektir.
Ben bütün milletvekili
arkadaşlarımdan, bütün bakan arkadaşlarımdan, hükümet üyelerinden yargıya
güvenmelerini özellikle istirham ediyorum.
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum.
YAHYA BAŞ (İstanbul)-
Meclise niye güvenmiyorsun?
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Ercenk,
3 üncü madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
Kurula veya yetkili disiplin kurullarına
başvuru
MADDE 4.- Bu Kanun
kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarında etik davranış ilkelerine aykırı
uygulamalar bulunduğu iddiasıyla, en az genel müdür veya eşiti seviyedeki kamu
görevlileri hakkında Kurula başvurulabilir. Hangi unvanların genel müdür eşiti
sayılacağı kurum ve kuruluşların teşkilât yapısı ve yürüttükleri hizmetlerin
niteliği dikkate alınarak Kurul tarafından belirlenir.
Diğer kamu
görevlilerinin, etik davranış ilkelerine aykırı uygulamaları bulunduğu
iddiasıyla yapılacak başvurular, ilgili kurumların yetkili disiplin
kurullarında, Kurul tarafından çıkarılan yönetmeliklerde belirlenen etik
davranış ilkelerine aykırılık olup olmadığı yönünden değerlendirilir.
Değerlendirme sonucu alınan karar, ilgililere ve başvuru sahibine bildirilir.
Başvurular, 3071 sayılı
Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunda belirlenen esaslara göre, medeni
hakları kullanma ehliyetine sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile
Türkiye'de ikamet eden yabancı gerçek kişiler tarafından yapılabilir. Ancak,
kamu görevlilerini karalama amacı güden, haklı bir gerekçeye dayanmayan,
başvuru konusuyla ilgili yeterli bilgi ve belge sunulmamış başvurular
değerlendirmeye alınmaz.
Yargı organlarında
görülmekte olan veya yargı organlarınca karara bağlanmış bulunan uyuşmazlıklar
hakkında Kurula veya yetkili disiplin kurullarına başvuru yapılamaz. İnceleme
sırasında yargı yoluna gidildiği anlaşılan başvuruların işlemi durdurulur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
İnceleme ve araştırma
MADDE 5. - Kurul,
başvurular hakkındaki inceleme ve araştırmasını etik davranış ilkelerinin ihlâl
edilip edilmediği çerçevesinde yürütür. Kurul, kendisine şikâyet veya ihbar
yoluyla ulaşan başvurular üzerine yapacağı inceleme ve araştırmayı en geç üç ay
içinde sonuçlandırmak zorundadır.
Kurul, inceleme ve
araştırma sonucunu ilgililere ve Başbakanlık Makamına yazılı olarak bildirir.
Kurul, başvuruya konu
işlem veya eylemi gerçekleştiren kamu görevlisinin, etik davranış ilkelerine
aykırı işlem veya eylemi olduğunu tespit etmesi ve kesinleşmesi halinde, bu
durumu Başbakanlık Kurul kararı olarak Resmi Gazete aracılığıyla kamuoyuna
duyurur.
Bu Kanuna göre yapılan
inceleme ve araştırmalar, genel hükümlere göre ceza kovuşturmasına veya tâbi
oldukları personel kanunları hükümlerine göre disiplin kovuşturmasına engel
teşkil etmez.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Bir önerge var;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 432
sıra sayılı Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk
İpek |
Ali
Topuz |
Recep
Koral |
|
Ankara |
İstanbul |
İstanbul |
|
Cevdet
Erdöl |
|
Mustafa
Ataş |
|
Trabzon |
|
İstanbul |
"Kurul, başvuruya konu işlem veya eylemi
gerçekleştiren kamu görevlisinin etik davranış ilkelerine aykırı işlem veya
eylemi olduğunu tespit etmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, bu durumu
Başbakanlık, kurul kararı olarak Resmî Gazete aracılığıyla kamuoyuna duyurur.
Ancak, kurul kararlarının yargı tarafından iptali halinde kurul yargı kararını
yerine getirir ve Resmî Gazetede yayımlatır.
BAŞKAN - Komisyon uyuyor
mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz Başkanım.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Komisyon uyuyor, uyuyor.. (AK Parti sıralarından "Komisyon
uyanık" sesleri)
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Mağduriyetin önlenmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin takdire bıraktığı, gerekçesini
okuduğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
5 inci maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Bilgi ve belge istenmesi
MADDE 6.- Bakanlıklar ve
diğer kamu kurum ve kuruluşları, Kurulun başvuru konusu ile ilgili olarak
istediği bilgi ve belgeleri vermek zorundadırlar.
Kurul, bu Kanunun
kapsamındaki kuruluşlardan ve özel kuruluşlardan ilgili temsilcileri çağırıp
bilgi alma yetkisine sahiptir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Yönetmelik
MADDE 7.- Bu Kanunun
uygulanmasına ilişkin hususlar, Kurulca hazırlanacak yönetmeliklerle
belirlenir. Kurul tarafından hazırlanacak yönetmelikler Başbakan onayı ile
yürürlüğe konulur.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8.- 19.4.1990 tarihli ve 3628 sayılı
Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 9
uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Ancak, Kamu
Görevlileri Etik Kurulu mal bildirimlerini gerektiğinde inceleme yetkisine
sahiptir. Mal bildirimlerindeki bilgilerin doğruluğunun kontrolü amacıyla
ilgili kişi ve kuruluşlar (bankalar ve özel finans kurumları dahil) talep
edilen bilgileri en geç otuz gün içinde Kurula vermekle yükümlüdürler."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9.- 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 29 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kamu Görevlileri
Etik Kurulu, hediye alma yasağının kapsamını belirlemeye ve en az genel müdür
veya eşiti seviyedeki üst düzey kamu görevlilerince alınan hediyelerin
listesini gerektiğinde her takvim yılı sonunda bu görevlilerden istemeye yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 10. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 11. - Bu Kanun hükümlerini,
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü açıkoylamaya tabidir
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kamu
Görevlileri Etik Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 226
Kabul : 210
Çekimser : 16 (x)
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için,
26 Mayıs 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Hayırlı geceler.
Kapanma Saati : 23.40
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.