BIM 2 10 2004-06-02T14:37:00Z 2004-06-02T14:37:00Z 179 117329 668778 TBMM 5573 1337 821306 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 49

 

88 inci Birleşim

12 Mayıs 2004 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun'un, ABD ve İngiliz askerlerinin Irak'ta ortaya koydukları insanlıkdışı eylemlere ilişkin gündemdışı konuşması

2. - İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'nun, Anneler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Batman Milletvekili Mehmet Nezir Nasıroğlu'nun, Batman Merkez ve bazı ilçelerinde şiddetli yağmur ve dolunun tarım alanlarına verdiği zarara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Ordu Milletvekili İ. Sami Tandoğdu ve 23 milletvekilinin, Çernobil faciasının neden olduğu sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Üsküp'te düzenlenecek üçüncü Güneydoğu Avrupa Kadın Parlamenterleri Konferansına Makedonya Cumhuriyeti Meclisinin çağrısı üzerine TBMM'den 3 bayan milletvekilinin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/559)

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)

5. - Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/238) (S. Sayısı : 428)

6. - Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441)

 

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, yapmış olduğu konuşmada ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İstanbul Milletvekili Lokman Ayva'nın, Adlî Tıp Kurumunda istihdam edilmek üzere yapılan özürlü personel sınavına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/2025)

2. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, kanun tasarısı taslaklarına ve düzenleyici işlemlere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/2159)

3. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya çevreyolu çalışmalarına,

Antalya-Kemer karayolundaki yol genişletme çalışmalarına,

İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/2343,2344)

4. - Ağrı Milletvekili Mehmet Melik Özmen'in, İtalya Milano Kültür ve Turizm Ofisi çalışanlarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/2359)

5. - İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, bir paneldeki açıklamasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2363)

6. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2380)

7. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, THY yolcularına dağıtıldığı iddia edilen bir broşüre ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/2401)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, Irak, Ortadoğu ve Afganistan başta olmak üzere birçok yerde yaşanan saldırı, işkence ve tecavüz gibi insanlıkdışı uygulamalara, bu uygulamalar içerisinde olan antidemokratik devletlere ve bunun olumsuz yansımalarına ilişkin bir konuşma yaptı.

Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik, Irak'ta yaşanan insan hakları ihlallerine,

Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu, 21 inci Vakıf Haftası kutlamalarına,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, taksici esnafının karşılaştığı problemler ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu cevap verdi.

Norveç Parlamentosu Dışişleri Komitesi Başkanının vaki davetine icabetle Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamento heyetinin Norveç'e yapacağı resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in yerine İstanbul Milletvekili Halil Akyüz'ün katılacağına ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun (6/602, 6/668),

Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1020),

Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in (6/1053),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu, soruların geri verildiği bildirildi.

Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 20 milletvekilinin, Çankırı İli içerisindeki maden rezervlerinin araştırılıp ülke ekonomisine kazandırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/188) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Genel Kurulun 11.5.2004 Salı günkü birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 13 üncü sırasında yer alan (10/37), 14 üncü sırasında yer alan (10/38), 19 uncu sırasında yer alan (10/44), 53 üncü  sırasında yer alan (10/82), 63 üncü sırasında yer alan (10/92), 66 ncı sırasında yer alan (10/95), 67 nci sırasında yer alan (10/96) ve 86 ncı sırasında yer alan (10/116) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin öngörüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına, çalışma süresinin bu görüşmelerin bitimine kadar uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, 2090 Sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin (2/245),

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, 2108 Sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanununda Yapılması Gereken Değişiklikle İlgili (2/185),

Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedikleri açıklandı.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan                         (6/559),

2 nci          "                         "                         (6/560),

3 üncü       "                         "                         (6/561),

4 üncü       "                         "                         (6/562),

Esas numaralı sorulara Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu;

5 inci sırasında bulunan                         (6/567),

6 ncı          "                         "                         (6/568),

8 inci sırasında bulunan                         (6/571),

9 uncu       "                         "                         (6/572),

11 inci       "                         "                         (6/579),

Esas numaralı sorulara Devlet Bakanı Ali Babacan;

10 uncu sırasında bulunan                          (6/574),

15 inci       "                         "                         (6/586),

68 inci       "                         "                         (6/650),

Esas numaralı sorulara Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım;

Cevap verdi; (6/568), (6/572), (6/586), (6/650) esas numaralı soru sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.

7 nci sırasında bulunan (6/570) esas numaralı soru, ilgili bakan Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi.

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında yer alan:

Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 22 milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumunun sorunlarının araştırılarak (10/37),

Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 47 milletvekilinin, bor madeni kaynaklarımızın stratejik ve ekonomik değerinin araştırılarak gereği gibi değerlendirilmesi için (10/38),

Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 39 milletvekilinin, ülkemizin madenleri ve madencilik politikası konusunda (10/44),

Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 19 milletvekilinin, Çankırı İlinde Kuzey Anadolu fay zonu civarındaki jeotermal enerji kaynaklarının araştırılarak değerlendirilmesi için (10/82),

Konya Milletvekili Remzi Çetin ve 21 milletvekilinin, madencilik sektörünün içinde bulunduğu durumun araştırılarak altın ve bor madenleri başta olmak üzere yeraltı kaynaklarımızın değerlendirilmesi için (10/92),

Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 23 milletvekilinin, ülkemizdeki demir ve çelik üretimi ile Erdemir'in mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak (10/95),

Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 24 milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumunun mevcut durumunun ve taşkömürü üretimindeki sorunların araştırılarak (10/96),

Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 39 milletvekilinin, ülkemizdeki demir cevheri kaynaklarının değerlendirilmesi ve demirin inşaat sektöründe kullanımı ile ilgili sorunların araştırılarak (10/116),

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin, birleştirilerek yapılan öngörüşmelerinden sonra, kabul edilmediği açıklandı.

12 Mayıs 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.52'de son verildi.

 

 

Sadık Yakut

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mevlüt Akgün

 

Türkân Miçooğulları

 

Karaman

 

İzmir

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

          No. : 128

II. - GELEN KÂĞITLAR

12 Mayıs 2004 Çarşamba

Tasarı

1.- Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/806) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.5.2004)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, 1999 yılında yapılan DMS sınavına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2548) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

2.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Et-Balık Kurumu kombinalarının özelleştirme ihalelerine  ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2549) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

3.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, çiftçilerin borçlarından kaynaklanan mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2550) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

4.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, tinerci olarak adlandırılan madde bağımlılarının rehabilitasyonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2551) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

5.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, ülkemizin yurt dışı tanıtımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2552) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

6.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, örtülü reklam uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2553) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

7.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, ABD Başkanının seçim kampanyalarını yürüten bir şahsın bazı ifadelerine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2554) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

8.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Yunanistan'daki Türkiye'ye yönelik bazı faaliyetlere ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2555) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

9.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, bir İtalyan parlamenterin DEP davasındaki davranışlarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2556) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

10.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, ABD'nin Kaliforniya Valisinin sözde ermeni soykırımı günü ilan etmesine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2557) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa'daki Türk İslam Eserleri Müzesinde başlatılan tadilat çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2558) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Keles İlçesindeki tarihi Kemaliye Camii'nin korunmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2559) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

13.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, sinemalarda film gösterimi öncesi yayınlanan reklamlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2560) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

14.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Yükseköğretim Yasa Tasarısına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2561) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

15.- Osmaniye Milletvekili Necati UZDİL'in, Doğu Akdeniz Üniversitesine yapılan atamalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2562) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Demirtaş çim kayağı pistine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/2563) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

17.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, hayvancılık sektörüne ve et ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2564) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

18.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, et satışının denetimine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2565) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

19.- İstanbul Milletvekili Bülent TANLA'nın, DİE tarafından yapılan "Mutluluk Araştırması" sonuçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/2566) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

20.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, havalimanlarındaki yolcu terminallerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2567) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU ve 23 Milletvekilinin, Çernobil Faciasının neden olduğu sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.5.2004)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

12 Mayıs 2004 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, son günlerde Irak'ta meydana gelen işkence olaylarıyla ilgili söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun'a aittir.

Buyurun Sayın Torun. (Alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun'un, ABD ve İngiliz askerlerinin Irak'ta ortaya koydukları insanlıkdışı eylemlere ilişkin gündemdışı konuşması

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak'ta işgal güçlerinden ABD ve İngiliz askerlerinin ortaya koydukları insanlıkdışı eylemlere karşı, görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

İşkence, yani, bir insanın diğer hemcinslerine karşı kötü muamelesi, insanlık tarihinin ilk gününden itibaren hep var olmuştur ve bundan sonra da varlığını sürdüreceği, ortaya konulan eylemler sebebiyle az çok tahmin ediliyor. İnsanlık, kendi özdeğerlerini binlerce yıldan beri çeşitli vesileler ve sebeplerle tahrip etmekte ve kendi hemcinslerine akla hayale gelmedik kötülükleri icra etmektedir.

Teknolojinin gelişmesi, kimyasal silahların ortaya çıkmasıyla, kimi insanlar ve devletler, sahibi oldukları bu canavarları, binlerce insanın ölümüne sebep olacak biçimde kullanmakta ve olayın doğal sonucu olarak, hiçbir şeyden haberi olmayan çocuklar, hayatının baharında genç insanlar, yılların yorgunluğunu üzerlerinden atmak için uzlete çekilmiş yaşlılar, bir anda bu hayattan göçüp gitmektedirler. Tabiatın ve içerisinde bulunulan diğer tüm değerlerin tahribi, bir daha asla mümkün olmayacak biçimde imhası, olayın cabası olarak karşımıza çıkıyor.

Savaş ve çeşitli bahanelerle kullanılan bu acımasız canavarların insan nesli üzerindeki tahribatı kâfi değilmiş gibi, kimi insan tıynetli yaratıklar, işgal etmiş oldukları ülkelerde esir aldıkları kadın çocuk, yaşlı genç, asker sivil demeden herkese, akla hayale gelmedik kötülükler yapmaktadırlar.

Bu alanda ABD'yle birlikte hareket eden İngiliz askerî güçlerinin işgal etmiş oldukları dünya ülkeleri üzerinde işledikleri cinayet ve yaptıkları şenaatlerin, artık, bini bir para olmuş bulunmaktadır. Afganistan'da yaşanan işgal harekâtından sonra, özellikle ABD askerleri, Afgan askerlerine, kadınlarına, kızlarına büyük kötülükler yaptılar ve ele geçirmiş oldukları kişileri düşman belleyerek, onları işkencenin binbir türlüsüne maruz bıraktılar.

Bu cümleden olarak, ABD'nin, Guantanamo Üssündeki savaş esirlerine yaptığı işkence, tüm çıplaklığıyla basına yansıdı ve çırılçıplak soyulan savaş esirlerinin elleri arkadan kelepçeli halleri, tüm dünya insanlığını hayret ve dehşete düşürdü. Afganistan'ın işgalinin üzerinden iki yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, Guantanamo Üssündeki insanların zaman zaman basına yansıyan görüntüleri, insanım diyenlerin midesini bulandıracak cinstendir. Bu insanların büyük çoğunluğu, hâlâ, yargı önüne çıkarılmamış ve kendilerine savaş esiri muamelesi yapılmamıştır. ABD, bu insanları terörist olarak nitelendiriyor, kanunların öngördüğü haklardan yararlanmalarına imkân vermiyor.

Afgan işgalinden sonra, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesi içerisinde Irak'ı işgal eden ABD, Iraklılara, sizi Saddam'ın zulmünden kurtaracağız, Saddam'ın elinde bulunan ve insanlığın başına bela olan kimyasal silahları yok edeceğiz ve bu şekilde size demokrasi ve insan hakkı getireceğiz diye yola çıktı; getirilen insan hakkının ve demokrasinin ne olduğunu hepimiz gördük. Bugün, Irak'ta, hemen herkes namlunun ucundadır. Kadınların, kızların, anaların, bacıların, çocukların feryat ve figanları yeri göğü inletiyor. On günden beri, dünya basınıyla birlikte Türk medyasına da yansıyan görüntülere, bırakın dayanmak, bakmak bile mideleri bulandırıyor. Kadın-erkek ayırımı yapılmaksızın, insanların çırılçıplak soyularak balık istifi gibi üst üste yığılmaları ve bu esnada esirlerin birbirlerine tecavüz görüntülerinin yaratılması, üç dört esirin aynı anda birbirlerine tecavüz etmelerinin istenmesi, anadan üryan esirin başına çuval geçirilip üzerine işenmesi, "yanımda duran bu asker babamı öldürdü ve her gün ablama tecavüz ediyor" yazılı bir tabelanın, kendisine zafer işareti yaptırılan bir çocuğun eline verilerek resim çektirilmesi, gerçekten, kanımıza dokunuyor.

Ben, bu manzaraları görünce, Birinci Dünya Harbinde, Batılı müstevlilerin canım ülkemizi işgal ettikleri günleri hatırlıyorum ve Sevgili Irak Halkının, bize yapılanlara bakarak, bir kurtuluş mücadelesi başlatmasının gereğine inanıyorum.

Kahramanmaraş'ta, bir cuma günü, hamamdan çıkan genç bacılarımızdan birisinin başının örtüsü Fransız alçağı tarafından alınmıştı. Halk, Sütçü İmamın görev yaptığı camie cuma namazı kılmaya gitmişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Torun.

CAVİT TORUN (Devamla) - Her şey normalmiş gibi, hutbe okumak için minbere çıkan Sütçü İmam, ayağa kalkmış ve "Sevgili Maraşlılar, bugün, bir bacımızın haremi ismetinin en büyük örneği olan başının örtüsü Fransız müstevlileri tarafından alınmıştır. Bizler, işgal altındayız ve işgal altında bulunan kişilere cuma namazı farz değildir. Bugün, cuma namazı kılamayız" diyerek minberden inmiş ve bu aziz ve asil millet, kurtuluş mücadelesini başlatan bölgesel eylemlere imza atmıştı.

Tarih boyu, coğrafyamızı sürekli işgal eden bu müstevliler, her zaman, inanılması güç alçaklıklara sebebiyet verdiler. Şunu unutmayalım: Onların gözleri topraklarımızda ve zenginlik kaynaklarımızdadır. Emperyal emellerini gerçekleştirmek için, çeşitli bahanelerle bu topraklara saldıracaklar ve kendi insanlarının mutluluğu için her şeyimize el koyma gayreti içerisinde olacaklardır. Bizler, kurtuluş mücadelesi verdiğimizde, tüm ümmetin desteğini arkamızda bulduk. O olanları unutmayalım.

Maddî bir şey yapabilir miyiz bilmiyorum; ancak, dualarımızı esirgemememiz için bir neden görmüyorum; çünkü "uzaklar yakın olur dualar uzunsa. Yusuf çağırır kardeşlerini, hele toplanın bir. Vurun putlara, puttan duvarlara. Etraf yine çöl ve diğer teki ayakkabımın yok olsun diyerek, İbrahim çıkar ortaya."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işgalci ABD ve İngiliz askerlerine yaptıkları bu eylemlerden ötürü en fazla kınama cezası verilebilecekmiş. İnsanların savaş esnasında bile yaptıklarından tümüyle sorumsuzlukları söz konusu değildir. Her ülke, kendi hukukuna, Cenevre Sözleşmesi uyarınca, savaş esirlerine karşı nasıl davranılacağı, kötü muamele yapılması halinde hangi cezayla cezalandırılacağına yönelik hükümler koymuş bulunmaktadır. ABD yasalarına göre, yukarıda örneklerini verdiğimiz eylemler için sadece kınama cezası verilebilecekmiş. Olaya bakın! İnsanım diyenlerin cinnet geçirmesine neden olacak eylemlerin cezası, sadece kınama. Bu ceza türü, onların olaylara bakışını çok güzel izah ediyor; "gidin, vurun, kırın, öldürün, ırza geçin; biz, size sadece kınama cezası verebiliriz" diyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu olayların basına yansımasından sonra, ben olayları kınayan, hatta kızgınlığımızı ifade eden bir metin hazırladım ve bu metni AK Partili ve Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın imzasına açtım, 200'e yakın arkadaşımız bu metni imzaladı; ancak, ben biraz acele ederek, diğer arkadaşlarımızın imzasına başvurmadım; çünkü, hissiyatımızı ifade eden metni bir an önce ABD ve İngiliz Büyükelçiliklerine göndermek istiyordum; gereğini yaptım

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Torun, toparlar mısınız.

CAVİT TORUN (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Verilen imzalarla birlikte, kınama metnini, bu ülkelerin büyükelçiliklerine gönderdim. Söz konusu metni, imzalarla birlikte sevgili basınımıza verdim; ancak, yeterli bir şekilde yer almadı.

Dünya insanlığı bu eylemlere yeterince tepki vermediği, en azından Birleşmiş Milletleri toplantıya çağırıp bir kınama metnini kabul ettirmediği için çok karmaşık duygular içerisindeyim. Bugün basına yansıyan, Irak'taki eylemlerin emrini İslam düşmanı bir ABD'li generalin verdiği haberi doğruysa, bu olayları bir defa daha değil bin defa daha düşünmemiz gerektiğini düşünüyor; eylem faillerini, zulme müsaadesi olmayan Yüce Güce havale ederek, sizleri sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Tezkerede kimin imzası var?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Dışişleri Bakanı yok mu; cevap versin.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Torun.

Gündemdışı ikinci söz, Anneler Günüyle ilgili söz isteyen, İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'ya aittir.

Buyurun Sayın Okuducu. (CHP sıralarından alkışlar)

2. - İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'nun, Anneler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anneler Günü nedeniyle söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2004 yılının Anneler Gününü geride bıraktık. Bu anneler gününde kimimiz bir demet çiçek verdik, kimimiz yumuşak yanaklara öpücükler kondurduk, kimilerimiz ise ulaşamamanın acısıyla hüzne bulandık. Kuşkusuz, ülkemizde böyle günler buruk yaşanıyor; analarımıza, kadınlarımıza, hak ettikleri adil, mutlu, güzel bir yaşam sunamamanın burukluğu da, yine kuşkusuz ki, Türkiye'yi yönetmekle yükümlü olanlarındır, Parlamentonundur.

Değerli milletvekilleri, bilinenleri tekrarlayacağım. Biliyoruz değil mi, her gün 133 bebek, onunla birlikte 2 anne ölmektedir. Ülkemizde 6 500 000 çocuk çalışmakta, annelerin yüzde 90'ı baskı ve şiddet altında bulunmakta ve her gün yeni bir tecavüz, yeni bir töre cinayeti haberlere yansımakta. Kamusal alanın en temel göstergesi olan çalışma hayatında, siyasette anneler yok, kadınlar yok. Bu örnekleri çoğaltmak olanaklı; ama, şunu söyleyerek bitirelim: Türkiye'nin gerçeğinde gözünü açmadan yaşamını yitiren bebekler var, oyun oynamayı öğrenmeden çalışmayı öğrenen çocuklar var, eli kalem tutmadan hayatta kaybolan kızlarımız var, şiddetin ve yoksulluğun bedelini, işsizliğin bedelini her gün ödeyen kadınlar, çocuklar...

Sayın milletvekilleri, onlar bizim yarınlarımız, onlar bizim aydınlığımız ve onlar bizim karanlığımız. Bu karanlığı ortadan kaldırmak lazım. Bizim karanlığımıza son vermek, önce bizi yönetenin, hükümetin görevidir.

Kadın-erkek eşitliğini sözden gerçeğe dönüştürmek ve bununla ilgili uygulama adımlarını atmak zorunda olduğumuzu hatırlatmak istiyorum. Anayasanın 10 uncu maddesindeki değişiklikler sırasında takınılan tutucu, geri, ilkel tavırdan vazgeçilmesi gerektiğini söylemek istiyorum. Kederli bir sesle "ekmek" diyen, "iş" diyen, "adalet" diyen, "eşitlik" diyen "özgürlük" diyen seslere kulak tıkanmaması gerektiğini ifade etmek istiyorum ve ülkemin anneleriyle, bu mayıs ayında, onların en çok hak ettikleri kadın-erkek eşitliğini sağlayacak bir yasal düzenlemeyi sunamamış olmakla birlikte, bir Cumhuriyet Halk Partili olarak, Cumhuriyet Halk Partili bir kadın, bir anne olarak, savaşsız bir yıl sunduğumuzun onurunu paylaşmak istiyorum.

Evet, biz, kadın-erkek eşitliğini sağlayacak yasal düzenlemeleri belki önümüzdeki döneme bıraktık; belki, bu anlamda, gereken adımları, hükümetin tıkayıcı tavrı nedeniyle atamadık; ama, ey sevgili anneler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, geçtiğimiz günlerde, bugün acı sonuçlarını tartıştığımız tezkereye "hayır" diyerek analarımıza evlat acısı yaşatmadık. Biraz önce AKP'li bir milletvekili arkadaşımızın çerçevesini çizdiği, Irak'tan yansıyan o görüntülerin içerisinde Türk oğullarının olmamasını sağlayarak ve oradan geriye gelen şehitler içerisinde Türk evlatlarının olmamasını sağlayarak, inanıyorum ki, analarımıza verilmesi gereken ve onların hakkı olan en büyük armağanı verdik. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, burada tezkereyi tartıştığımız günleri anımsatmak isterim. Heyecanlıydık, coşkuluyduk ve müttefiklerimizin barış ve demokratik bir gelişme sağlama adına Irak'a gidişlerini kutluyorduk. O oyları verirken, el kaldırırken, mutluyduk, heyecanlıydık. Burada, öyleyse, bugüne yansıyan fotoğraflardan sonra hiç kimsenin timsah gözyaşları dökmeye hakkı yoktur.

Değerli milletvekilleri, ülkenin normal koşullarda yaşayan anneleri bu durumda da, Meclise yüzde 4'lük oran içerisinde bir milletvekili olarak gelmeyi başarmış anneleri acaba ne durumda, onlar neyle karşı karşıyalar?

Size bir mektuptan birkaç satır okumak istiyorum ve zannediyorum ki, bu tür yazılar ve bu tür sözler, Parlamentonun ilgi çerçevesi içindedir. Bu mektuplardan çokça geliyor, bu mektuplar istif oluyor; ama, ilk defa, adresiyle, ismiyle geldiği için kayda değer ve ciddîye değer buldum. Sadece son birkaç satırını okuyacağım, üzerindeki bölümler Parlamento kürsüsünde okunmaya uygun değil; ama, burasını okuyacağım ve tabiî, sonrasını...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Okuducu.

GÜLDAL OKUDUCU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

"Keser döndü sap döndü, bugün geldi, hesabınız sorulacak. Önce sizin, çocuklarınızın ırzına geçip, sonra da halkın gözü önünde sizleri katledeceğiz. Siz laikler, bir an evvel pılınızı pırtınızı toplayıp Türkiye'yi terk edin." Devamını okumayacağım. Bu mektup Madımak'ın ateşlerinin arasından geliyor, Sivas'tan geliyor.

Değerli arkadaşlarım, söylemek istediğim şudur: Bu mektup Parlamentodaki milletvekillerine geliyor.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Ayıp oluyor!..

GÜLDAL OKUDUCU (Devamla) - Ayıp olan, bu mektupların yazılabileceği zeminin ve cesaretin insanlar tarafından kendilerinde bulunulabilmesidir, bu mektubu yazma cesaretinin nerelerden beslendiğidir. Bu mektubu yazma cüretinin nerelerden beslendiğini ise, mektubun üst kısımlarını okuduğumuzda çok iyi anlıyoruz. Cumhuriyete, demokrasiye ve laikliğe sıkılan kurşunların bu zihniyetten kaynaklandığını da biliyoruz. Ben bilmiyorum ve merakımdan soruyorum: Belki de bu mektup, Parlamentonun sipariş yasa olarak çıkardığı o yasadan yararlanan bir Hizbullahçınındır. Bu konuda bir bilgi sahibi değilim; ama, bu mektuplarla, bu mektubu üreten bataklıklarla mı Avrupa Birliğine gireceğimizi, burada, huzurunuzda sormak zorundayım. Çeşitli konuşmalarda -dünkü konuşmalarda da- çeşitli kesimlere çeşitli değerlendirmeler gönderen, önüne gelene çatan Sayın Başbakanın, o cesaretiyle, bu mektubu yazan, üreten kaynakların üzerine yürümesini, bataklığı kurutmasını ve sivrisineklerin ses çıkarmamasını sağlayacak bir Türkiye'yi oluşturması gerektiğini burada ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Okuducu, toparlar mısınız.

GÜLDAL OKUDUCU (Devamla)-  Toparlıyorum Sayın Başkan.

Bu Anneler Gününde, savaşsız ve sömürüsüz bir Türkiye, adaletin egemen olduğu, aklın egemen olduğu bir Türkiye diliyorum ve büyük ustanın, Nazım'ın dört dizesiyle konuşmamı bitiriyorum:

"Analardır adam eden adamı

Aydınlıklardır önümüzde gider

Sizi de bir ana doğurmadı mı?

Analara kıymayın efendiler."

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Okuducu.

Gündemdışı üçüncü söz, Batman İlinde geçen hafta meydana gelen şiddetli yağış ve dolunun tarım alanlarına verdiği zararla ilgili söz isteyen, Batman Milletvekili Nezir Nasıroğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Nasıroğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3. - Batman Milletvekili Mehmet Nezir Nasıroğlu'nun, Batman Merkez ve bazı ilçelerinde şiddetli yağmur ve dolunun tarım alanlarına verdiği zarara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

MEHMET NEZİR NASIROĞLU (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Batman merkez ve bazı ilçelerinde geçen hafta meydana gelen şiddetli yağmur ve dolu sebebiyle ortaya çıkan hasar ve zararlarla ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, öteden beri doğu ve güneydoğu, sel, çığ, deprem gibi tabiî afetler nedeniyle basının ve kamuoyunun gündemine gelir.

AK Parti İktidarıyla demokratikleşmede esen son olumlu hava, mutlaka, ekonomik alanda da yansımasını bulmalıdır. Şu bir gerçek ki, AK Parti Hükümetinin ülkemize getirdiği siyasî istikrar piyasalara güven getirmiştir. Ülke ekonomisi olumlu bir noktayı yakalamıştır. Ancak, işler yoluna girmekte iken elimizde olmayan nedenlerle meydana gelen doğal afet, Batmanlıları mağdur etmiştir.

Sayın milletvekilleri, geçen hafta Batman İlinde, önce, kuraklık, ardından meydana gelen şiddetli yağış ve dolu, bölgemizde büyük zarar ve hasara yol açmıştır.

Batman merkezinde ve özellikle Beşiri ve Kozluk İlçelerinde, toplam, yaklaşık 88 000 hektar arazi yüzde 60 oranında hasar görmüştür. Meydana gelen bu hasarın parasal zarar miktarıysa yaklaşık 3 trilyon 500 milyar lira olmuştur.

Değerli milletvekilleri, kuraklığın ve dolu yağışının meydana getirdiği hasar, özellikle buğday, arpa ve mercimek alanlarında yüzde 60 oranında verim düşüşüne sebebiyet vermiştir. Zaten dargelirli durumda bulunan üretici köylülerimiz mağdur ve çaresiz duruma düşmüşlerdir. Batman Valiliğimiz bu konuda kesin hasar tespiti çalışmalarını sürdürmektedir. Sayın Valimizin öncülüğünde ilgili kamu kurumlarının yardım çalışmalarına teşekkür ediyoruz; ancak, sizler de takdir edersiniz ki, valiliğin çabaları ve gücü, büyük zarara uğrayan çiftçilerimizin maddî zararlarını karşılamaya yetmemektedir. Yürürlükte bulunan 2090 sayılı Yasa çerçevesinde köylüye yardım götürülemiyor; çünkü, yapılan tespitlerde köylünün mal varlığının yüzde 40'ı esas alındığından, yardım yapılmıyor. Örneğin, çiftçinin 100 dekarlık buğday ekim alanında dolu hasarı varsa, tüm mal varlığı hesaplandığında, sözünü ettiğim yasa gereği bu çiftçiye herhangi bir yardım yapılamıyor.

Bu hususlar dikkate alındığında, 2090 sayılı Yasayla, ödeneğin yetersiz olması sonucu, çiftçilerin mağduriyeti giderilemiyor. Bu nedenle de gerekli ödeneğin bir şekilde aktarılması gerekiyor. Böylesi durumlarda, özellikle devlet desteğinde, tarımsal ürün sigortasının yürürlüğe girmesi yararlı olacaktır diye düşünüyoruz.

Tarım ürün sigortasının poliçe bedelleri, yapılacak düzenlemeyle çiftçiye ödenen doğrudan gelir desteğinden çiftçi adına mahsup edilebileceği gibi, çiftçimize faizsiz kredi şeklinde destek de verilebilir. Böylece, çiftçinin mağduriyeti giderilecek, bütün zarar sigorta tarafından nakden ödenecektir.

Ayrıca, çiftçilerin mağduriyetinin giderilmesi için doğrudan gelir desteği ve mazot bedellerinin ikinci taksitinin acilen ödenmesi sıkıntıyı bir miktar azaltacaktır.

Bölge ve Batmanlı çiftçilere bu  yardım ve dayanışmanın, Tarım Bakanlığı ve Ziraat Bankası başta olmak üzere hükümetimiz ve ilgili bakanlıklarımız tarafından gösterileceğine inanıyorum.

Diğer, Batman Milletvekili arkadaşlarım Sayın Ahmet İnal, Sayın Afif Demirkıran, Sayın Mehmet Ali Suçin ve bölge milletvekillerinin tümü bu konudaki ıstırabımızı paylaşmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada, geçen hafta Batman'da meydana gelen bir başka üzücü olaya da değinmek istiyorum.

Basında açıklandığı gibi, Toptancılar Sitesinde gaz sızıntısı sonucu büyük bir patlama olmuştur. Yangına dönüşen bu patlamada 3 kişi ölmüş, 20'den fazla vatandaşımız yaralanmıştır. Ayrıca, 60 işyeri büyük zarar görmüştür.

Bu üzücü olayda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerim. Başta Şirinevler Mahallesi ve Toptancılar Sitesi sakinleri olmak üzere, tüm Batmanlılara geçmiş olsun diyorum.

Hükümetimizin bu konuyla yakından ilgilendiğini biliyorum. Mağdur olanlara gerekli yardım ve desteğin en kısa sürede yapılacağına inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Nasıroğlu, toparlar mısınız...

Buyurun.

MEHMET NEZİR NASIROĞLU (Devamla) - Sayın milletvekilleri, can ve mal kaybına sebep  olan bu patlamadan sonra uzmanlar Batman'a gelerek çeşitli incelemelerde bulundular. Verilen bilgilere göre, kazılan birçok yerde benzin-mazot karışımı toprakla karşılaşılmıştır. Bu sonuç, Batman halkı için gelecekte de büyük tehlike arz etmektedir. Başta, TÜPRAŞ olmak üzere, ilgili kamu kuruluşlarının uzun vadeli tedbirler almalarını bekliyoruz.

Patlama 5 kilometrelik bir alanda tahribat yapmıştır. Soruna uzun vadeli bakmalıyız. Eskidiği için sızıntı yapan ve yapma ihtimali olan boruların değiştirilmesi konusunu yetkililerin dikkatine sunmak istiyorum.

Ayrıca, bu olayda büyük zarara uğrayan esnafımıza yardım için, olayın afet kapsamında değerlendirilmesi doğru olacaktır.

Konuşmama burada son verirken, Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Nasıroğlu.

Gündemdışı konuşmaya Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Batman Milletvekili Sayın Nezir Nasıroğlu'nun Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündemdışı yapmış olduğu konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz, başta kuraklık olmak üzere, sel, dolu, don zararı gibi doğal afetlere daima açık olan ve bu afetlerin sık sık vuku bulduğu bir coğrafyada yer almaktadır. Tarımsal faaliyetler, doğası gereği, bu afetlerden etkilenmektedir. Ülkemizde, bu yıl, birçok yörede doğal afetler meydana gelmiştir.

Batman İlimizde 23 Nisan 2004 tarihinde meydana gelen dolunun, ilk tespit çalışmalarına göre, merkez, Kozluk ve Beşiri İlçelerinde hasara yol açtığı tespit edilmiştir. Bunun üzerine, il merkezi ve ilçelerde, 2090 sayılı Yasa çerçevesinde hasar tespit komisyonları oluşturulmuş olup, hasar tespit çalışmaları en seri şekilde devam etmektedir. Batman merkez ve ilçelere bağlı 17 köyde 796 ailenin 60 400 dekarlık buğday, arpa ve mercimek ekili alanında dolu hasarı meydana gelmiştir. Meydana gelen dolu hasarında, merkez ilçede, 6 köyde 12 000 dekar alanda 183 aile; Kozluk İlçesinde, 6 köyde 34 400 dekar alanda 430 aile; Beşiri İlçesinde ise, yine, 5 köyde 14 000 dekar alanda 183 aile zarar görmüştür.

Batman İlinin, 2003 yılı mart ayında 111 milimetre yağış aldığı halde, 2004 yılı mart ayında 0,6 milimetre yağış aldığı gözlenmiştir; aynı şekilde, 2003 yılı nisan ayında 104 milimetre yağış alırken, 2004 yılı nisan ayında 55,2 milimetre yağış aldığı gözlenmiştir. Görüldüğü üzere, son iki aydır Batman İlimizin belli bölgeleri yeterli yağış almadığından, özellikle buğday, arpa ve mercimek üretiminde, kuraklıktan dolayı hasar meydana gelmiştir. Son iki haftadır ilimizde yeterli yağış olmasına rağmen, yağışların gecikmesinden dolayı hububatta istenilen düzelme görülememiştir.

Don olayı sonucunda yapılan ilk tespitlere göre, merkez ilçede 4 köyde 25 000 dekar alanda 205 aile, Beşiri İlçesinde 1 köyde 2 000 dekar alanda 23 aile zarar görmüştür. Tarım İl Müdürlüğümüzce bu konudaki çalışmalar ve gözlemler devam etmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün itibariyle doğal afetlere maruz kalan üreticilerimize yardım edilmesi amacıyla, yürürlükte bulunan yasalar, bütçeden yeterli kaynak bulunabildiği ölçüde kullanılmaktadır.

2002 yılı başına kadar, ülkemizde doğal afetlere maruz kalan üreticilere  yardım yapılmasını sağlayan iki yasa mevcut idi. Bunlardan birincisi, 14 Temmuz 1948 tarihinde yürürlüğe giren 5254 sayılı Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanundur. Bu kanun çerçevesinde, kuraklık, don, sel, haşere, yangın ve benzeri afetlerden mahsulü zarara uğrayıp tohumluğu kalmamış ve kendi kuruluşlarından tohum kredisi alamayacak halde bulunan üreticilere gerekli yardım yapılmaktaydı. 5254 sayılı Kanun, 3 Mart 2001 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 4629 sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi Hakkında Kanunla, 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırılmıştır.

2090 sayılı Kanun kapsamında, tarımsal ürünleri, canlı- cansız üretim araçları ve tesisleri değer itibariyle en az yüzde 40 oranında zarar gören ve tarımsal üretim imkânı  kalmayan çiftçilere yardım yapılması öngörülmektedir. 2090 sayılı Kanun yürürlükte olmasına rağmen, kanunun fonla ilgili maddeleri yürürlükten kaldırıldığı ve bütçede yeterli kaynak bulunamadığı için, 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren, doğal afete maruz kalan üreticilere aynî veya nakdî olarak ihtiyaç duyulan yardımlar aksamıştır.

Görüldüğü gibi, bugün itibariyle, doğal afete maruz kalan üreticilerimizin zararlarının giderilmesi hususunda yardım etmemizi sağlayacak mevcut yasalar, bu yardımın arzu edilebilir seviyelerle yapılabilmesi imkânını engellemektedir. Bu nedenle, bir yeni yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır.

Batman İlimizde meydana gelen şiddetli yağış ve dolu zararından dolayı çiftçilerimizin gelir kayıplarının azaltılması veya zararlarının bir kısmının telafi edilmesi için hasar tespit çalışmaları sürdürülmektedir. Mevcut yasalar ve imkânlar çerçevesinde, çiftçilerimizin zararının tam olarak karşılanabilmesi çalışmaları yapılmaktadır.

Diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de doğal afetler nedeniyle oluşacak zararların telafisi için en etkili yol tarım sigortaları uygulamasıdır. Bu nedenle, 58 ve 59 uncu hükümet programlarında ve acil eylem planında yer alan tarım sigortaları hakkındaki kanun, en kısa sürede, devlet destekli olarak yürürlüğe konulacak ve böylece, ülkede oluşan bu boşluğun doldurulması sağlanacaktır. Bu konudaki çalışmalar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının katılımıyla, Hazine Müsteşarlığı koordinatörlüğünde tamamlanmış olup, nihaî taslak 29 Nisan 2004 tarihinde Başbakanlığa gönderilmiştir. Söz konusu yasa tasarısı, en kısa sürede Meclise sunulacaktır.

Bu arada, tabiî afetlere maruz kalan çiftçilerimizin durumu da dikkate alınarak, doğrudan gelir desteği ödemelerinin bu dönemde yapılabilmesi için gerekli tedbirler alınmıştır. Bu bağlamda, mazot desteğinin geçen yıl verilen yüzde 50'sine ilaveten bu yıl ödenmesi gereken diğer yüzde 50'lik kısmı için toplam 322 trilyon TL'nin ödenmesine 3 Mayıs gününden itibaren başlanılmıştır.

2003 yılı üretim dönemine ait ikinci dilim doğrudan gelir desteği ödemelerine de ağustos ayından itibaren başlanılması planlanmaktadır.

Tabiî afet zararına maruz kalan tüm üreticilerimize, tekrar, geçmiş olsun dileklerimi sunar, Heyetinize saygılar sunarım.

Teşekkürler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Ordu Milletvekili İ. Sami Tandoğdu ve 23 milletvekilinin, Çernobil faciasının neden olduğu sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

26 Nisan 1986 tarihinde Çernobil Nükleer Santralında meydana gelen felakete ilişkin gerçekleri ve gerekli önlemleri almayan sorumluları ortaya çıkarmak, felaketin neden olduğu sağlık sorunlarını ve halkın gördüğü zararları tespit ederek alınması gereken önlemleri ortaya koymak amacıyla, Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1.- İ. Sami Tandoğdu

(Ordu)

2.- Hüseyin Özcan

(Mersin)

3.- Ahmet Güryüz Ketenci

(İstanbul)

4.- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu

(Ankara)

5.- Mehmet Yıldırım

(Kastamonu)

6.- Ersoy Bulut

(Mersin)

7.- Mehmet Küçükaşık

(Bursa)

8.- Mehmet Vedat Melik

(Şanlıurfa)

9.- Mehmet Boztaş

(Aydın)

10.- Yakup Kepenek

(Ankara)

11.- Muharrem Toprak

(İzmir)

12.- Nezir Büyükcengiz

(Konya)

13.- Ali Rıza Bodur

(İzmir)

14.- Kemal Sağ

(Adana)

15.- Mehmet Ziya Yergök

(Adana)

16.- Yılmaz Kaya

(İzmir)

17.- Ali Arslan

(Muğla)

18.- Mustafa Gazalcı

(Denizli)

19.- Nadir Saraç

(Zonguldak)

20.- Osman Özcan

(Antalya)

21.- Ali Rıza Gülçiçek

(İstanbul)

22.- Mehmet Mesut Özakcan

(Aydın)

23.- Fahrettin Üstün

(Muğla)

24.- Rasim Çakır

(Edirne)

Gerekçe:

26 Nisan 1986 tarihinde Ukrayna'da Çernobil Nükleer Santralının ortaya çıkardığı çok yoğun radyoaktif sızıntı büyük felaketlerin yaşanmasına neden olmuştu. Bu felaketin ardından, Türkiye'de, konu, hem bilimsel hem de siyasî birçok tartışmaya neden olmuş, bu tartışmalar, yaşananların sorumlularının tespit edilmesi ve zarar gören halkın bu zararının tazmini yönünde hiçbir olumlu sonuç ortaya çıkarmamıştır. Bu nedenle, Çernobil faciasının ardından yaşananlar hâlâ belirsizliğini korumaktadır.

Çernobil faciasının Türkiye'deki etkilerini araştırmak üzere 19 uncu Dönemde araştırma komisyonu kurulmuştur. Araştırma komisyonu, radyasyondan korunmaya yönelik tedbirlerin Trakya'da uygulamaya girdiği; ancak, Doğu Karadenizde yetersiz kaldığı, özellikle bu bölge insanına radyoaktif kirlenmenin boyutu ve muhtemel tehlikeleri konusunda yeterli bilgi akışı sağlanamadığını tespit etmiştir. Ayrıca, komisyon "ülkemizde yaşayan halkın, sağlık riski yaratabilecek bir radyasyon tehlikesine maruz kaldığını söyleyebilmek mümkün değildir" sonucuna ulaşmıştır. Komisyonun ulaştığı bir diğer sonuç ise, Çernobil konusunda yaşanan çelişkilerin, kanser istatistiklerinin yeterli ve sağlıklı olmamasından kaynaklandığıdır; ancak, komisyonun raporunu hazırladığı dönemde kanser vakalarında bir artışın ortaya çıkmaması ve üst düzey kamu görevlilerinin son günlerde yaptığı yeni açıklamalar, konunun Yüce Meclisimizde yeniden ele alınmasını gerekli kılmaktadır.

Gerek araştırma komisyonu raporu gerekse radyoaktiviteye maruz kalanlarda bunun etkilerinin uzun yıllardan sonra ortaya çıkması, konunun yeniden ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu zorunluluk, üniversitelerimiz tarafından da dile getirilmektedir. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, ender görülebilecek kanser türlerine bölgede sıklıkla rastlanılması üzerine, bir saha araştırması başlatmıştır.

Ordu İl Sağlık Müdürlüğü verilerine göre, Ordu'da, onsekiz yılda 1 763 kişi kansere yakalanmıştır. Bu, sadece, kendilerince tespit edilen vakalardır; bildirilmeyen vakalara ve kent dışına çıkanlara ilişkin verileri içermemektedir.

Bunlarla birlikte, zamanın bakanı ve üst düzey yetkililerinin yaptığı açıklamalar ile o dönemdeki üst düzey kamu görevlilerinin son günlerde yaptıkları itirafların çeliştiği görülmektedir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre'nin, Rize'deki fabrikada radyasyonlu çayların yakıldığını ve bu yakma işleminin çevreyi bilinçli olarak radyoaktif kirliliğe maruz bıraktığını açıklaması, bu çelişkilerin belgesidir. Özemre, çay yakılmasına halkın tepki göstermesinden sonra, çayların üstünün toprakla örtüldüğünü; ancak, bu işlemin yapılmasından iki ay geçmesine rağmen, çay gömülen yerden dumanların yükseldiğini belirtmektedir. Özemre'nin açıklamalarına yanıt veren dönemin Çay-Kur Genel Müdürü Tuncer Ergüven'in, çayların yakılmasını Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun istediği ve Çay-Kurun elindeki çaylar denetlenirken özel sektöre ait fabrikaların hiçbirisinin denetlenmediğine ilişkin yaptığı açıklamalar, felaket sonrası yapılan uygulamalar konusunda büyük çelişkiler ve ihmaller olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca, Ergüven'in bazı bölgelerdeki kirliliğin çok üst seviyelere çıkmasına karşın bu bilginin açıklanmasını hükümetin engellediğine ilişkin ortaya attığı iddiaların ciddî şekilde araştırılarak, sorumlularının ortaya çıkarılması gerekmektedir.

Kamu görevlilerinin bu itirafları, Çernobil felaketinde, dönemin hükümetlerinin, en temel insan hakkı olan yaşam hakkını ihlal ettiğini göstermektedir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, Çernobil felaketine ilişkin gerçeklerin ve sorumluların ortaya çıkarılması, felaketin ardından ortaya çıkan kanser vakalarının Çernobil'le ilişkilerinin ortaya konulması ve bu bölgelerdeki halkın zararlarının tazminini sağlamak amacıyla Yüce Meclisimizde bir araştırma komisyonu kurulması büyük önem taşımaktadır.

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

Tezkereyi okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Üsküp'te düzenlenecek üçüncü Güneydoğu Avrupa Kadın Parlamenterleri Konferansına Makedonya Cumhuriyeti Meclisinin çağrısı üzerine TBMM'den 3 bayan milletvekilinin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/559)

                                                                        10.5.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Makedonya Cumhuriyeti Meclisinin çağrısı üzerine, Uluslararası Demokrasi Enstitüsünün Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı ve Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci çerçevesinde 2-4 Haziran 2004 tarihlerinde Üsküp'te düzenleyeceği üçüncü Güneydoğu Avrupa Kadın Parlamenterleri Konferansına TBMM'den 3 bayan milletvekili davet edilmektedir.

Anılan konferansa katılınması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

 

 

 

Bülent Arınç

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutuyorum:

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 12.5.2004 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

 

 

 

Faruk Çelik

 

 

 

Bursa

 

 

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

Öneri:

Genel Kurulun 12.5.2004 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 27 nci sırasında yer alan 441 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına, 26 ve 25 inci sıralarında yer alan 440 ve 439 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 8 ve 9 uncu sıralarına, 6 ncı sırasında yer alan 431 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 30 uncu sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, 12.5.2004 Çarşamba günü (bugün) 441 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması Genel Kurulun onayına sunulmuştur.

BAŞKAN - Söz talebi?..

Buyurun Sayın Koç.(CHP sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisinin, bugün Danışma Kurulunda oybirliği sağlanamaması üzerine, grup önerisi olarak getirdiği gündem değişikliğiyle ilgili aleyhte  söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, 441 sıra sayısıyla Millî  Eğitim Komisyonunda tartışmalara neden olan, bir toplumsal uzlaşma etrafında oluşturulamayan ve kendi içinde sıkıntılar taşıyan bir yasa tasarısını öncelikle görüşmek üzere, İktidar Partisi tarafından bu öneri yapılmış bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, hemen sözlerimin başında şunu söylememe müsaade edin: Hukuk devleti gerçeği, başta, yasama, yürütme ve yargı organları ile yönetimlerin hukuk kurallarına uymasına bağlı olan bir kavramdır ve sağlıklı, kurallı bir demokratik yaşam, anayasal çerçeve içinde bu ilkelere uyulmasına bağlıdır ve ancak bu şekilde gerçekleştirilebilir.

Değerli arkadaşlarım, siyasal iktidarları, tek başına çoğunlukta da olsalar, sınırlayanlar, işte bu ilk cümlelerimde söylediğim kavramlardır. Yani, bir çoğunluk dayatması değildir parlamenter demokrasi, çoğulculuk kavramının kavranabilip uygulanabilme yeterliliğidir. Yani, çoğunluk ve çoğulculuk iki önemli kavram, demokraside.

Değerli arkadaşlarım, şunu ifade etmek istiyorum: Sayısal çoğunluğunuza bağlı olarak mutlak yasama egemenliğiyle bunu değerlendirmeniz yanlıştır diye söylemek istiyorum.

Şimdi, demokrasi ve hukuk devleti, farklılıkları anlamak ve onlardan yararlanmak... İşte, demokrasinin erdemi ve demokratik sistemin gereği bu kavramlarda yatıyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bir hatırlatma yapmak istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu yasama yılının başında Türkiye Büyük Millet Meclisini açış konuşmasında değindiği bir bölüm var. Sayın Cumhurbaşkanı bu konuşmasında "sayısal çoğunluklar, gelenekler, kamu yararı ve hukuk devleti ilkesiyle sınırlandırılmıştır" diyor. Yani, toplumsal huzur ve barış, demokrasilerde bu güçler ayrılığı ilkesini benimseyen, saygı gösteren bir yönetim anlayışına bağlıdır.

Değerli arkadaşlarım, getirilen tasarının -eğer Grup önerisi kabul görür de görüşülürse- birçok konuda, anayasa hukuku bakımından, teknik kurallar bakımından, basit hukuk ilkeleri bakımından birçok çarpıklığı içinde barındırdığı bir gerçek. Daha sonraki sözcülerimiz -eğer, öneri kabul görür de tasarı görüşülürse- bunlara ayrıntılı olarak değinecekler; ama, hemen şunu söyleyeyim: Bakın, getirdiğiniz bu yasa tasarısı, Anayasanın 2 nci, 42 nci, 130 uncu, 131 inci ve 174 üncü maddelerine temel aykırılıklar içeriyor.

Değerli arkadaşlarım, tartışmalara hepimiz tanık olduk; komisyondaki bölümüne katıldık ve izledik, Üniversitelerarası Kurul, YÖK, değişik üniversiteler, Sayın Başbakan, Sayın Millî Eğitim Bakanı ekseninde dönen tartışmalara hepimiz tanık olduk.

Şimdi, şu söylemi, bence, İktidarınız, getirdiği şu tasarıda aşamıyor; nedir bu söylem; dar görüşlü bir tasarı, popülist yaklaşımlar içeriyor; içinde, YÖK'le ilgili kısmında birtakım siyasî rüşvet kokan tuzaklar var; bütün bunları söylüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, peki, şu andaki YÖK demokratik mi; hayır, değil. 1982 Anayasasının olağanüstü koşullarda Türkiye'ye dayattığı YÖK sistemi, başından sonuna kadar antidemokratiktir ve bunun mutlaka değiştirilmesi gerekir; ama, bu şekilde, içine bir şeyler sıkıştırarak, kamu yararı gözetilmeksizin, eğitimin ulusal boyutu gözardı edilerek, bunun, buraya, bir özet tasarı gibi sunulması yanlıştır.

Değerli arkadaşlarım, dikkatinizi çekmek istiyorum; bugün, Türkiye'de, isminin önünde "millî" sözcüğü olan iki tane bakanlığımız var. Bunlardan bir tanesi Millî Eğitim Bakanlığı, bir tanesi de Millî Savunma Bakanlığıdır. Yani, bir ulusal eğitim programı, siyasî iktidarların yönlendirmesinin dışında, Türkiye'nin ulusal çıkarlarına bağlı olarak, Türkiye'nin ulusal değerlerine bağlı olarak, mutlaka, sıfırdan en üst noktaya kadar ele alınmak zorunluluğundadır.

Bakın, okulöncesi, ilkokul öncesi, ilköğretim öncesi eğitimden ortaöğretime, kalkınma planlarında hedeflenen meslekî eğitimin yüzde 65'lere doğru odaklandırıldığı bir ortaöğretim ve ondan sonra da, yeteneklerine göre öğrencilerin ara insangücü yetiştirecek tarzda, yüzde 65'e yakını meslekî eğitimlere yönlendirilmiş, diğerlerinin ise, üniversiteye yönlendirildiği bir eğitim yapısını mutlaka yapılandırmak zorundayız; ama böyle kaçar göçer, ama böyle mahcup, ama böyle bir yerlere mesaj vermek, bir yerlere bir haber ulaştırmak tarzıyla getirilen yasa tasarıları, bir iktidar partisinin siyasî yaklaşımına pek uymuyor değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bakın, üniversiteyle ilgili getirdiğiniz birçok şey var. Peki, yükseköğretimin ilkeleri ne olmalı; bunlar, evrensel bilgiye ulaşmayı hedefleyen kurumlar haline getirilmelidir. Burada, bilginin yayılması, bilgi üretimi ve bu bilginin yaşadığımız topluma mal edilmesi son derece önemlidir.

Değerli arkadaşlarım, üniversitelere nasıl yaklaşıyorsunuz son birbuçuk yıla, bir göz atın allahaşkına, nasıl yaklaşıyorsunuz üniversitelere! Üniversitelerin kadro sorununu mu çözdünüz?! Üniversitelerin araştırma fonlarını, kendi emekleriyle biriktirdikleri araştırma fonlarını 31 Aralık 2003 tarihi itibariyle kullanılamaz hale getiren sizler değil misiniz?! Burada, bunu dile getirdiğimizde, Sayın Maliye Bakanı konunun üzerinde hiç durmadı. Üniversitelerin ar-gede, araştırma ve geliştirmede kullandığı bu kaynakların kullanılmamasını sağlayan sizler değil misiniz?!

Değerli arkadaşlarım, bilime nasıl yaklaştınız!.. TÜBİTAK olayını anımsayın. Burada çok dile getirdik, "yapmayın" dedik, "bu, Anayasaya aykırı" dedik, "bir kerelik atama yetkisi diye bir şey olmaz" dedik. TÜBİTAK'ı tarumar ettiniz, darmadağınık ettiniz. Gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye'nin en önemli bilgi oluşturma, bilgi teknolojisi oluşturma, bilgi politikası oluşturma merkezini, politik amaçlarınız için dağıttınız. Bunları yaşadık. İdarî yargı kararları, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra yürürlüğe girdi; ama, TÜBİTAK diye bir şey kalmadı ortada. (AK Parti sıralarından "Zaten yoktu" sesi)

Siz, kalkar, burada cevap verirsiniz değerli arkadaşım; müspet bilimden bahsediyorum ben, müspet bilimin nasıl yozlaştırıldığından bahsediyorum.

Değerli arkadaşlarım, üniversite, nasıl bir üniversite; tam özerk bir üniversite. Hangi açıdan; siyasî olarak kuşatılmayan, bilimsel olarak, malî olarak, yönetsel olarak, özerk olan bir üniversite. Var mısınız buna?! Gücünüz varsa, getirin böyle bir yasa tasarısını; ama, içinden siyasî rüşvetler takarak, toplumu gererek, kaos yaratarak getirdiğiniz, kenarından köşesinden buram buram rüşvet kokan bir tasarıyı, bugün, Türkiye'ye dayatma durumundasınız.

Konuşmamın başında söyledim; siyasî çoğunluklar geçicidir. Eğer, siyasî çoğunluğunuzu toplumsal çoğulculukla birleştiremezseniz değiştik iddialarınız havada kalır ve nitekim Türkiye'de bu sorgulanmaya başlamıştır. Ben, bu konudaki soru işaretlerini başından beri söylüyorum, Grup Başkanvekili olduğum dönemden itibaren, bu konudaki çelişkileri toplumun önünde dile getirmeye çalışıyorum. Bu nasıl değişme değerli arkadaşlarım?! Böyle değişme olabilir mi?! Değiştim diyen bir iktidar, bu şekilde popülist yaklaşımlarla, Türkiye'yi, huzura en çok ihtiyacı olduğu bir dönemde, bütün toplumsal kurumlarla   -üniversiteyle, yargıyla, muhalefetle- karşı karşıya getirme başarısını nasıl gösterebilir?! Bir Millî Eğitim Bakanı nasıl beddua okuyabilir?! Ortamı geren Sayın Millî Eğitim Bakanı, dün, siyasî literatürümüze, kendi kendisine beddua eden bir bakan olarak geçti; çünkü, toplumu geren Sayın Millî Eğitim Bakanıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Komisyonlardaki tutarsız ifadeleri, çelişkili ifadeleri ortadadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, toparlar mısınız.

Buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Üniversitelerarası Kurul Başkanını, YÖK Başkanını, rektörleri açmaz içinde bırakacağını sanarak, yanlış, çelişkili ifadelerde bulunan Sayın Bakandır ve buna, birinci elden, o görüşmelerde tanık olan bir arkadaşınızım.

Değerli arkadaşlarım, bakın -komisyonda da ifade ettik- böyle bir tasarı Türkiye'ye yakışmıyor. Bütün öğretim programını ulusal boyutta ele almak gerekiyor. Meslek liselerindeki, imam-hatip liselerindeki çocuklarımızı da, onları da koruyarak, onları da kendi meslekî alanlarında yükselebilmelerine imkân sağlayacak şekilde, diğer tüm boyutları da ele alarak hep birlikte yapılandırmak zorundayız; ama bu şekilde değil. Bu şekildeki yanlışın içine Türkiye'yi sokmayın.

Bakın, 1 950 000'e yakın öğrenci tedirginlik içerisinde, velisi tedirginlik içerisinde. Siz ne yaparsanız yapın, bu çoğunluk dayatması mantığıyla hareket ettiğiniz sürece bu insanları tedirgin etmekten başka hiçbir şey yapmıyorsunuz. Biz de burada ifade ediyoruz; herkes kendi çizgisinde çalışsın, kurallar bellidir. Bu kuralları, çoğulculuğu kavrayamadığınız sürece hiçbir şekilde değiştiremezsiniz; yasamanın da üzerinde yargı var. Yargının da, demokrasinin ve hukuk devletinin en önemli kurallarından biri olduğunu hatırlatmak istiyorum size.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - İkinci aleyhte konuşmayı yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Topuz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. YÖK Yasasında değişiklik yapılmasına dair tasarının neden gündeme alınmaması gerektiği konusunda düşüncelerimi sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum.

Sayın milletvekilleri, konuşmama başlarken, öncelikle YÖK Yasasının geniş kapsamlı olarak ele alınıp, çağdaş eğitim standartlarına üniversitelerimizi kavuşturabilmek amacına dönük olarak, bir yandan bilimsel özerkliği, idarî özerkliği korurken, öte yandan malî özerkliği de üniversitelerimize kazandırmanın gerekli olduğuna inanıyorum. O nedenle, bu yasa üzerinde değişiklik yapılması esas itibariyle doğru bir yaklaşımdır; fakat, önümüze getirilen tasarı böyle bir amacı gerçekleştirmek için herhangi bir yenilik ve ileriye doğru atılmış bir adım içermemektedir.

Onyedi aydır, hükümet, bu tasarı üzerinde çalışmaktadır, üniversitelerle bir uzlaşma sağlamaya çalışmaktadır; ama, ne yazık ki, onyedi ayın sonunda, uzlaşmaya dayalı bir metin, dört başı mamur bir metin önümüze getirilememiştir. Önümüze getirilen metin, 11 maddelik bir kısmî değişiklik içermektedir. Demek ki, onyedi ayda bu işi başaramadınız.

Şimdi, üniversitelerle bir uyum sağlayamama noktasında, suçu üniversitelere atarak bu işin altından kalkamazsınız. Onyedi ayda bu konuyu çözüme kavuşturamamak, sizin de, bu konuda sorumlu ve suçlu olduğunuzun bence kanıtıdır. Eğer, bir hükümet, üniversitelerimizle bir uyum sağlayamıyorsa, bunu başka ne şekilde değerlendirebiliriz acaba?..

Siz, üniversitedekileri, oradaki yöneticileri, hep direnen, her haklı şeye karşı direnen kişiler olarak mı tanımlamak istiyorsunuz?.. Hepinizi yetiştiren insanları Türkiye'nin ulusal çıkarlarına dönük bir noktada ikna edememeyi onların inatçılığına bağlamak, bizzatihi inatçılığın ta kendisidir. İnatçılığı, orada değil kendinizde aramalısınız.

Ben, gerginlikleri artırmaya çaba sarf etmiyorum, gerginlikleri yumuşatmak için konuşmak istiyorum burada. Kendinize dönük eksiklikleri göremezseniz, hep eksiklikleri, kusurları karşınızdakilere yüklemeye kalkışırsanız, başarılı bir sonuca ulaşamazsınız.

Değerli arkadaşlarım, önce şuna bir bakalım. Onyedi ay çalıştıktan sonra, 11 maddelik bir kısmî değişiklik tasarısını Meclise getiriyorsunuz ve Sayın Meclis Başkanımız, bunu, esas komisyon olarak Millî Eğitim Komisyonuna, tali komisyon olarak da Plan ve Bütçe Komisyonuna havale ediyor. Neden Plan ve Bütçe Komisyonuna gidiyor; çünkü, içerisinde, malî konularla ilgili, kadrolarla ilgili düzenlemeler var, onun için. Peki, soruyorum size; Plan ve Bütçe Komisyonu bunu görüştü mü; Plan ve Bütçe Komisyonu bu konulara ilişkin görüşünü esas komisyona bildirdi mi; hayır; buna imkân vermediniz; çünkü, komisyonlarda konuşulmaya başlanıldığı gün, Millî Eğitim Komisyonunda, bunu, birkaç saatin içerisinde, çabucak çıkardınız.

Değerli arkadaşlarım, her önemli konu, tali komisyonlarda konuşulur, esas komisyonda sonuca bağlanır; ama, bu komisyonların genel kurulunda konuşulmadan önce, önemli konular, altkomisyonlar kurularak, orada konuşulur. Bu tasarının, altkomisyona havale edilmesi gereken en birinci sıradaki tasarı olması gerekir. Neden; çünkü, üniversiteler ile hükümet anlaşamamış, uzlaşamamış, karşı görüşleri var; altkomisyonda Parlamentoyu temsil eden milletvekilleri, üniversitelerden, ilgili kurumlardan gelecek temsilcileri de dinleyecek, belki uzlaşmaya, hükümet ile onlar arasında uzlaşmayı sağlamaya dönük bir katkı koyacak; neden bu katkıya gerek duymadınız?! Aceleniz var; bir an evvel bunu Meclisten çıkaralım... Onyedi ay beklemişsiniz, üç beş ay daha bekleseniz ne olurdu?! Haa, söz verdiniz; bu sene, üniversiteye giriş sınavlarını istediğiniz gibi düzenleyeceksiniz; onu sağlayabilmek için, alelacele bunu getiriyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, böyle bir tutum gerginlik yaratacak, tabiî ki gerginlik yaratacak... Siz, konuları kendi platformlarında tartışmıyorsunuz, olgun davranmıyorsunuz. Bakınız, bu tasarı Meclise gönderildiği gün, hükümet adına, "sakın ha, bu tasarıyı imam-hatiplere indirgeyerek değerlendirmeyin" denildi. Bunu imam-hatiplere indirgeyen sizsiniz değerli arkadaşlarım, sizin hükümetiniz.

Bu yasanın içinde ne var; iki tane temel konu var; bir tanesi, YÖK'ün yeniden düzenlenmesi; 22 kişilik YÖK'ü 16 kişilik bir kurula dönüştürüyorsunuz. Çok da önemli değil; bugün değişse ne olacak, üç ay sonra değişse ne olacak; önemli değil; ama, bir tane bu var; bir de ne var; üniversiteye giriş sınavında puanları değiştirerek, sistemi değiştirerek, meslek okullarının önünü açıyoruz bahanesiyle imam-hatip liselerinin önünü açmaya çalışıyorsunuz. Özünü tartışmıyorum, önünün açılması veya açılmaması üzerinde bir tartışma bu aşamada yapmıyorum, onu arkadaşlarım yapacak; ama, size şunu söylüyorum: Siz, bu tasarıyı imam-hatip liselerinin önünü açmak için getirmediniz mi! Bu YÖK tasarısını imam-hatip liselerine siz indirgemediniz mi! Şimdi, hem suçlu hem güçlü... Tasarıyı imam-hatip liselerine indirgeyeceksiniz, YÖK'ün çözülmesi gereken çok konuları olmasına rağmen, alelacele getireceksiniz, bir imam-hatip lisesi tasarısı haline dönüştüreceksiniz, ondan sonra -yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali- siz bunu imam-hatip liselerine indirgeyemezsiniz suçlamasını yapacaksınız. Bu ayıp olmuyor mu arkadaşlar, ayıp olmuyor mu?! Sıkılmıyor musunuz bundan?!

YAHYA BAŞ (İstanbul) - Siz sıkılmıyor musunuz...

ALİ TOPUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bana laf atmayın; ağır cevap veririm. Bildiğiniz bir şey varsa, çıkar, konuşursunuz.

Değerli arkadaşlarım, gerginliği siz yarattınız. Gerginlik nasıl yaratılır; toplumun çok duyarlı olduğu konularla ilgili ortaya bir şey atarsınız, o duyarlılıklar harekete geçer, o harekete geçtikten sonra da siz çıkarsınız, dersiniz ki: Bakın, nasıl bağırıyorlar, çağırıyorlar.

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Ders alın...

ALİ TOPUZ (Devamla) - Siz başkalarına tavsiyede bulunmayın, asıl sizin ders almaya ihtiyacınız var.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, siz, bu gerginliğin neden doğduğunu eğer kavrayamazsanız, bu gerginliği de ortadan kaldıramazsınız. (AK Parti sıralarından "gerginlik yok" sesleri)

Ne demek gerginlik yok?! Üniversitelerin bütün profesörleri, yöneticileri protestolara giriyorlar; çeşitli kurumlar, kuruluşlar, herkes bu konudaki tepkisini ortaya koyuyor ve ondan sonra da, siz, yöneticileriniz marifetiyle bize "aman, şu gerginliği hafifletmek için siz de bize yardım edin" diyorsunuz; şimdi de burada "gerginlik yok" diyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun)- CHP kürsüsüne...

ALİ TOPUZ (Devamla) - Tabiî; niye çıkmasın! Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkanının odasına gidebiliyor da, 100 kişiyi dışarıda bırakıp "sizden ancak birkaç kişilik temsilci alırız" deyip üniversite hocalarını kapıda tutarsanız, bizden de, sizin yaptığınız saygısızlığı bekleyemezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Biz, buraya kadar gelmiş olan üniversite hocalarını, bu milletin malı olan bu çatının altında dinlemek üzere, ancak sığabilecekleri bir salona almakla görevimizi yaptık. Bundan dolayı bizi suçlayamazsınız.

Değerli arkadaşlarım, gerginliğin asıl nedeni, bu tasarının açıkça Anayasaya aykırılıklar taşımış olmasından kaynaklanmaktadır. Açıkça aykırılık taşımaktadır. Siz, biz iktidarız... Sayın Başbakan dün buyurmuşlar: "Biz seçildik, geldik, bu toplumsal uzlaşmanın temsilcisi biziz." Hayır Sayın Başbakan! Hayır Sayın Başbakan; siz, demokrasiyi daha yeni anlamaya başladınız; çünkü, düne kadar demokrasiyi araç olarak niteliyordunuz; o nedenle demokrasinin zenginliğini, genişliğini, içeriğini kavramakta zorluk çekebilirsiniz; ama, burada...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Topuz.

ALİ TOPUZ (Devamla) - ...toplumsal uzlaşmayı, sadece iktidarı ele geçirmiş bir çoğunluğun temsil ettiğini söylemek, demokrasi adına gerçekten çok yanlış olmuştur. Sayın Genel Başkanın, Sayın Başbakanın, biraz demokrasiyle ilgilenmesi ve demokrasiyi özümsemesi için biraz çaba sarf etmesi gerekiyor. Eğer sadece halkın Meclise gönderdikleri toplumsal uzlaşmanın bir tarafıysa, bu Meclisi oluşturan Anamuhalefet Partisi ile İktidar Partisi neden bu konuda bir uzlaşma arayışı içine girmedi; yani, siz, kayıtlı seçmenin dörtte 1'inin, seçime katılan seçmenin üçte 1'inin oyunu alacaksınız, tesadüfen 386 milletvekilli bir grup oluşturacaksınız ve siz bununla...

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - 368.

ALİ TOPUZ (Devamla) - 368, pardon.

Siz, tesadüfen bununla... (AK Parti sıralarından alkışlar[!])

ALİ TOPUZ (Devamla) - Neyi alkışlıyorsunuz?! Kendi hafifliğinizi alkışlıyorsunuz, kendi cehaletinizi alkışlıyorsunuz. Kürsüde, ben, eğer bir rakamı yanlış söylememiş olsaydım, bunu da yapamayacaktınız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Seçimden yeni çıktık.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Sizin demokrasi anlayışınızın bu olduğunu biliyorum. O nedenle, söyledim size, biraz demokrasi öğrenmeniz lazım.

Değerli arkadaşlarım, şunu size tavsiye etmek istiyorum: Çoğunluk, her şeyi her zaman yapma hakkını herkese vermez. Anayasayı doğruca bir okuyun, çağdaş demokrasinin ne olduğunu öğrenin ve ondan sonra bu konularla ilgili iddia sahibi olun. Size yapabileceğim en iyi arkadaşlık, şu Mecliste oturmanın verdiği imkânla, size yapabileceğim en iyi arkadaşlık, en iyi yardım, bu konulardaki eksikliğinizi, yanlışlığınızı size hatırlatmaktır.

Ben, bu tasarının Meclise gelebilecek kadar olgunlaşmış bir tasarı olduğuna inanmıyorum. Bu, inadın tasarısıdır. İnat, sizi bir yere götürmez. İnat, kötü bir şeydir. Herkesin, inatlarını aşabilecek bir olgunluğa kavuşması gerekir. Bu Meclisin olgun üyelerden oluşması gerekir. İnatçı kişilerin oluşturacağı bir Meclisten Türk Milletinin yararına sonuç çıkarmak o kadar kolay olmayacaktır.

Size, bu konuşmayla, uyarı görevimi yapmış oluyorum. Ne yapacağınızı da biliyorum; ama, tarihî sorumluluğunuzla baş başa bırakarak, hepinizi, yeniden, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Topuz.

Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ulema çıktı!..

BAŞKAN - Sayın Çelik, lehinde mi konuşacaksınız?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çarşamba ve perşembe günleri Meclis çalışmalarının düzenlenmesiyle ilgili Danışma Kurulu önerimiz konusunda, Cumhuriyet Halk Partisiyle -az önce Sayın Grup Başkanvekillerinin de ifade ettikleri gibi- anlaşamadık, uzlaşamadık; dolayısıyla, grup önerisi getirmek suretiyle huzurlarınızdayız. Grup önerimizin lehinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Grup önerimize geçmeden, çok değerli, aslında çok da deneyimli bir politikacı olan Sayın Ali Topuz Beyin az önceki ifadelerine değinerek konuya girmek istiyorum.

Üniversite öğretim üyelerinin Meclisi ziyaret ettikleri doğrudur. Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli milletvekili arkadaşlarımız kendilerini kapıdan aldılar, grup salonlarına taşıdılar; biz de, çok değerli öğretim üyelerini grup odamızda kabul ettik.

Doğrusu, saygıdeğer hocaların Meclise nasıl gireceklerini hepimiz biliyoruz. Yüce Meclisin kapısından içeri herhangi bir simge, herhangi bir kurumu anımsatacak kıyafetlerle girmek söz konusu değildir, mümkün değildir, Meclisimizin bu konuda Divan kararı da vardır; ama, Cumhuriyet Halk Partisi yetkilileri, maalesef, bu sorumluluğu gösterememişlerdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Türbanla giriyorlar!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Çarşafla giriyorlar, sarıkla giriyorlar.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Onlar bilim adamı, girerler.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Efendim, ben, doğru olan bir şeyi söylüyorum.

Bakınız, Meclisin kapısından içeri, hatta bu yasama döneminden önce -Meclis lojmanları da vardı- Meclis lojmanlarına dahi hangi kıyafetle ve kimlerin, nasıl gireceği gayet açık belirlenmişti. Bu yanlışı yapmamalıydınız diyorum, bundan sonra da yapmayın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sarıkla giriyorlar.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın bakan eşofmanla geldi.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Neye itiraz ediyorsunuz; ben anlamakta zorlanıyorum.

Toplumun farklı bir kesimi, eğer, Meclisin kapısından farklı bir kıyafetle girmeye kalkarsa, buna müsaade mi edeceğiz; hayır, böyle bir şey olamaz... Böyle bir şey olamaz... (CHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Bakan komisyon toplantısına tişörtle gelmedi mi?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bu konuyla ilgili kararı Meclis Divanı vermiştir; buna, hepimiz saygı duymak ve uygulanmasını sağlamak durumundayız.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Takkeyle, cüppeyle, tespihle giriyor adam.

FARUK ÇELİK (Devamla) - İkincisi, grup salonlarını nasıl kullanacağımız da açık bir şekilde belirtilmiştir. Grup salonları parti gruplarına tahsis edilmiştir. Parti gruplarının, başka bir amaçla bu grup salonlarını kullandırabilmeleri için Meclis Başkanlığından müsaade almaları gerekmektedir.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Siz alıyor musunuz?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Ben, bu doğruları, bu gerçekleri söylemek durumundayım...

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - İhale için gelenleri niye söylemiyorsunuz?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - ...Meclisin çatısı altına veya Meclisin kapısından içeri kimlerin, nasıl girip giremeyeceğinin, güvenliğinin sağlanması konusunda da parlamenterlere düşen görevlerin olduğunu ifade etmek açısından.

İkinci olarak... (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Çelik, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, önerinin lehinde ve aleyhinde olmak üzere iki değerli arkadaşımıza söz verdik. Kürsü burada... Söz isteyen arkadaşlarımıza söz veriyoruz. Niye, sayın hatibin konuşmasını dinlemiyorsunuz?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, esasa gelsin lütfen.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, tabiî, yanlış bir ifademiz olursa burada düzeltme imkânımız var.  Ben, gerek AK Parti Grubundaki arkadaşlarımızın gerekse Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımızın bir olgunluk içerisinde bu tartışmaların yürütülmesinden yana olduklarına inanıyorum.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Kesinlikle...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Onun için, bazı arkadaşlarımızın daha ölçülü davranmalarını ben de, doğrusu, arzu ettiğimi ifade etmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Topuz az önce şunu söylediler: "Demokrasiyi öğrenmeniz lazım." İfade aynen  böyle.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) -Doğru!

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Doğru... Doğru söze ne denir...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Efendim, size göre doğru da... Grup Başkanvekiliniz söyledi zaten.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Acemisiniz; doğru...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Grup Başkanvekili söyledi "iktidarı ele geçirmişsiniz" ifadesini kullandı.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)  - Sizin demokrasiye alışmanız lazım.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız, değerli arkadaşlar, 3 Kasım seçimlerine hepimiz beraber girdik ve 40 000 000 seçmen vatandaşımız sandığa koştu, çok demokratik ve hukuk ilkeleri çerçevesinde olan seçimde, sandıkta herkes boyunu 3 Kasım akşamı gösterdi. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bunu, "iktidarı ele geçirmişsiniz" ifadesini bir tecrübeli siyasetçi kullanıyorsa, demokrasiyi kimin öğrenmesi gerektiğini, burada, herkesin duymasını istiyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Sonra, burada, Sayın Topuz tarafından bir yanlış ifade daha oldu; umarım sürçülisan olmuştur. "Yüce Meclis, olgun kişilerden oluşmalı" dedi. Bakınız, 550 arkadaşımız, iktidar ve muhalefetini tefrik etmeden, bir ayırıma tabi tutmadan, milletimizin huzuruna gittik ve ben inanıyorum ki, milletimiz, yüzlerce binlerce aday adayı arasında en olgun Cumhuriyet Halk Partilileri, en olgun AK Partilileri seçme gayreti içerisinde oldu. Bu, milletin iradesiydi. Bu milletin iradesinin buraya yansımasını bu şekilde değerlendirmeyi de, doğrusu, bir siyasetçi olarak, bir politikacı olarak, demokrasiye gönül vermiş insanlar olarak içime sindiremediğimi, açık ve net bir şekilde burada ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Danışma Kuruluna, biz, bugün, Yükseköğretim Kanununda yapılacak değişiklikleri içeren tasarıyı görüşelim, sözlü soruları görüşmeyelim ve bu tasarının görüşmeleri bitinceye kadar da çalışma süresi uzatılsın talebini getirdik ve perşembe günü için de, çeşitli kanun tasarılarının sıralamasına ilişkin önerimizi sunduk.

Şimdi, bahse konu Yükseköğretim Kanunu üzerinde, bildiğiniz gibi, bugüne kadar birçok değişiklikler yapıldı; Parlamentonun önüne geldi, değişiklikler yapıldı, şimdi de, bir değişiklik tasarısı Meclisin huzurundadır. Tüm siyasî partiler gibi, Parlamentoda bulunan iki siyasî parti, Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Parti de, Meclise giremeyen diğer siyasî partiler de, 3 Kasım öncesinde, YÖK'le ilgili, Yükseköğretim Kanununda değişiklik yapılmasıyla ilgili, toplumla görüşlerini paylaştılar. Biz de, AK Parti olarak, bu görüşlerimizi toplumla paylaştık ve çok da ciddî bir destek aldığımızı hepiniz biliyorsunuz ve aradan onyedi aylık bir süre geçti. Bakınız, yine, az önce burada bazı şeyler ifade edildi; "Köklü bir değişiklik yapalım..." Siz, nasıl bir üniversite, Yükseköğretim Yasası istiyorsunuz; biz, evet, bilimsel, malî, idarî, özerk bir üniversite yasasından yanayız.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - İrticaî!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Nasıl yapacaksınız bunu, nasıl yapacaksınız; önce, bu konuyla ilgili anayasa değişikliğinden başlayacaksınız. Biz, bu onyedi ay içerisinde, bunu da yaptık. Bakınız, Sayın Millî Eğitim Bakanımız burada, Grup Başkanvekili arkadaşlarımız buradalar. Anayasanın 130 ve 131 inci maddeleriyle ilgili değişikliği, Cumhuriyet Halk Partisine götürdük. Bu konuda bir adımın atılması gerektiği ve daha sonra da ilgili yasada bazı düzenlemelerin yapılması gerektiği teklifiyle gittik; aldığımız cevap ne; "hayır, biz, bu işte yokuz..."

HALUK KOÇ (Samsun) - Öyle bir şey gelmedi 130 ve 131'le ilgili; biz buradayız Sayın Çelik.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Anayasa...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Dokunulmazlıklar!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayın Millî Eğitim Bakanımız burada.

HALUK KOÇ (Samsun) - Biz üçümüz buradayız; böyle bir şey yok.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayın Millî Eğitim Bakanımız, biraz sonra cevap vereceklerdir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Millî Eğitim Bakanı inandırıcılığını yitirdi.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, kaldı ki...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ne zaman geldi?

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Bozacının şahidi şıracı!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Müsaade eder misiniz.

Kaldı ki, Cumhuriyet Halk Partisine bu konuyla ilgili bir teklifi götürseniz de, tavırlarının ne olduğunu, bütün kamuoyu da biliyor biz de biliyoruz; gayet açık ve net.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Dokunulmazlıklar ne oldu; dokunulmazlıkları getirsenize!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bu onyedi ay içerisinde, aslında 70 000 000'u ilgilendiren Yükseköğretim Kanunuyla ilgili olarak, biz, tüm kesimlerle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelik, toparlar mısınız.

Buyurun.

FARUK ÇELİK (Devamla) - ...toplumun tüm kesimleriyle, bir uzlaşı içerisinde, yoğun bir çaba içerisinde olduk; ama, maalesef, çok arzu etmemize rağmen, köklü bir değişikliği çok arzu etmemize rağmen, bir mini paketle Meclisin huzuruna gelmenin biz de üzüntüsü içerisindeyiz; ama, dikkat ederseniz, Sayın Genel Başkanımız, Başbakanımız, birkaç defa, konunun iki bölümde ele alınacağını ve bu mini paketten sonra, yeni yasama yılında, daha köklü değişiklikler içeren tasarıyla huzurlarınıza geleceğimizi belirtti; ben de, burada, bunları bir kez daha ifade ediyorum.

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Sayın Koç "sayısal çoğunluk, tek başına iktidar dayatması" gibi ifadeleri sık sık kullanıyorlar.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yaşadığımız bir gerçek o.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Yani, bunlar çok sık kullanılınca, onyedi aylık, bu tasarıyla ilgili, Yükseköğretim Kanununun değişikliğiyle ilgili verdiğimiz mücadeleyi ve toplumsal uzlaşı çabamızı görmezlikten gelmelerini anlamakta zorlanıyorum, bu bir.

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Sayın Başkanvekili, dokunulmazlıklardan bahset bakalım o zaman!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - İkincisi, bu sayısal çoğunluktan rahatsız mı oluyoruz, onu da anlayamıyorum. Yani, sayısal çoğunluk olmazsa, karar alma mekanizmaları nasıl çalışacak?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Hukuka saygıdan bahsediyoruz Sayın Çelik.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayısal çoğunluk meselesinin bu derece öne çıkarılmasının ve ikide bir gündeme getirilmesinin, doğrusu, demokrasiye bakışımız açısından da değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Abdullah Gül de aynı şeyi söylüyordu!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Toplumsal mutabakat konusundaki onyedi aylık çabalarımız, bu konudaki fikirleri, düşünceleri çürüten en canlı çabalardır diye düşünüyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bir tek üniversite yetkilisi onaylamıyor bunu!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Efendim, zaten, anlamadığımız olay şu...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Anlasanız şaşardım!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız, yıllardır, özellikle sol kesimden, YÖK'le ilgili çok ağır ithamlar, çok ağır ifadeler duyduk; ama, bugün...

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben söyledim onları...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Söylemek ayrı bir olay...

Çözüme katkıya geldiğiniz zaman, nasıl...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Çözümlerimiz farklı...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Burada o yok..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Israrla -siyasî kesimi de kastetmiyorum- YÖK'le ilgili çok şey konuşan kesimlerin, YÖK'le ilgili değişim konusunda ciddî adımları attığınız zaman nasıl kulvar değiştirdiklerini de, maalesef, bugünlerde, üzüntüyle izliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Orada da takıyye yapıyorsunuz.

FARUK ÇELİK(Devamla) - Yine, Sayın Topuz çok önemli bir şey söylediler, "bir yasa tasarısı Meclise getirildiği zaman, komisyonlara getirildiği zaman, bunlar altkomisyonlarda enine boyuna irdelenmeli, incelenmeli, ona göre karar verilmeli" dediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çelik, toparlar mısınız lütfen.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Bu konuyla ilgili, Millî Eğitim Komisyonuna getirilen tek maddelik bir tasarı vardı. Gönül arzu ederdi ki, altkomisyona -Sayın Topuz'un dilediği altkomisyona- Cumhuriyet Halk Partisi üye verseydi, orada tartışılsaydı, yanlışlar ortaya çıkarılsaydı ve biz de memnuniyetimizi ifade etseydik; ama, altkomisyona da gönderseniz, üstkomisyona da gönderseniz, Genel Kurula da getirseniz, bir zihniyet, değişime karşıysa, tabiî ki direncini gösterecektir diyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Nereye değişim!.. Nereye değişim!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Grup önerimize desteğinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.23
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.30

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini erteliyoruz.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Komisyon bulunmadığından, tasarının müzakeresini erteliyoruz.

Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

5. - Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/238) (S. Sayısı : 428)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Komisyon bulunmadığından, kanun hükmünde kararnameyle ilgili tasarının müzakeresini erteliyoruz.

Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

6. - Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 441 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Deniz Baykal; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA DENİZ BAYKAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihî bir oturumu gerçekleştirdiğini düşünüyorum. Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının kanunlaşması halinde, Türkiye'de, temel eğitim politikamızın, demokratik rejimimizin, siyasî istikrarımızın bu yasadan çok ciddî biçimde etkileneceğini düşünüyorum. Böylesine önemli bir düzenlemeyi getiren bir yasa tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisindeki müzakerelerine hükümet olarak, milletvekilleri olarak, partiler olarak büyük bir sorumluluk duygusuyla katılmak ve sahip çıkmak durumunda olduğumuzu düşünüyorum. Bu duygular içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tutanaklarına değerlendirmelerimi geçirebilmek için söz almış bulunuyorum; Türkiye Büyük Millet Meclisini, Sayın Başkan sizi ve milletvekillerini, kendi adıma, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına içten saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, konuştuğumuz yasa tasarısı neyi amaçlıyor; bu yasa tasarısının hedefi nedir; büyük bir telaşla, Türkiye'de çok değişik çevreleri ciddî şekilde tahrik ederek, etkileyerek ve büyük tartışmaları göze alarak, ısrarla, kararlılıkla geçirilmek istenilen bu yasa tasarısının amacı nedir, içeriği nedir, hedefi nedir; niçin bu kadar telaş, bu kadar gürültü, bu kadar kargaşa bu yasa etrafında göze alınmaktadır; bunu öncelikle ve doğru olarak görmek durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı, Türkiye'de üniversitelere ve yükseköğretim kurumlarına girecek olan öğrencilerin sınavlarında uygulanacak olan esasları, ilkeleri tanzim etme yetkisini üniversitelerden alarak Millî Eğitim Bakanlığına intikal ettirmeyi amaçlayan bir tasarıdır. Önce ne konuştuğumuzu bilelim. YÖK falan konuşmuyoruz; demokratik midir antidemokratik midir, YÖK'ü değiştirelim mi değiştirmeyelim mi, bununla ilgisi yok. Konuştuğumuz tasarının tek bir amacı var; üniversite sınavlarına girecek olan öğrencilerin bu sınavlar sonucunda nereye, nasıl gireceklerini tanzim edecek olan esasları belirleme yetkisi üniversiteden alınsın Millî Eğitim Bakanlığına verilsin. Kimin nereye gireceğini tanzim edecek düzenlemeyi yapma yetkisi Millî Eğitim Bakanlığına alınsın; getirilen yasanın amacı bu. Bunun, ne demokratik üniversite arayışıyla ne üniversite özerkliğiyle ne özgürlüklerin yaygınlaştırılmasıyla bir ilgisi var; bunlarla hiçbir ilgisi yoktur. Daha önce, anayasa değişikliğinin, üniversitelerle ve YÖK'le ilgili olarak anayasa değişikliğinin gündeme getirilmek istenmesinin asıl amacının ne olduğu da, şimdi, o anayasa değişikliği yapılmadığı halde gündeme getirilen bu yasa düzenlemesiyle ortaya çıkmıştır. Üniversitelerde neyi değiştirmek istiyor bu İktidar sorusunun cevabını bu yasa tasarısında buluyoruz; bu yasa tasarısı, onun cevabını veriyor.

Bu yıl, 1 950 000 öğrenci üniversitelerde okuma umuduyla sınava giriyor. Bunların bir kısmı üniversitelere girecek, önemli bir kısmı, yüzde 75'i, yüzde 80'i giremeyecek. Bu dağılım nasıl yapılacak, bu dağılımın ilkesi ne olsun, performans nasıl ölçülsün? Bu konuda, geçmişten günümüze kadar yetki üniversitelerde bulundurulmuştur; bu sorunun cevabını üniversiteler kararlaştırmışlardır, onlar bir düzenleme getirmişlerdir. Şimdi, artık, bugünün İktidarı "üniversitelerden bu yetkiyi ben alacağım. Millî Eğitim Bakanlığı olarak bunu ben düzenleyeceğim, kimin, nereye gireceğinin işaretini ben vereceğim. Hangi öğrenci nerede okuyacak; bunun cevabını üniversite değil, ben vereceğim, benim getireceğim yönetmelikler verecek" diyor. Bu yönüyle bu, üniversitelerin kendileriyle ilgili teknik bir sorumluluğu ve milyonlarca gencimizi ve ailesini yakından ilgilendiren bir sorumluluğu, bir siyasî iktidar mevkii olarak Millî Eğitim Bakanlığının kendisinin düzenleme iddiasını ortaya koyuyor.

Değerli arkadaşlarım, bu yanlıştır. Yani, bugünkü İktidarı düşünerek söylemiyorum, hangi iktidar olursa olsun, hangi Millî Eğitim Bakanı olursa olsun, hangi öğrencinin hangi okulda nasıl okuyacağına karar verme yetkisini eline alması, bir millî eğitim politikası olarak vahim bir yanlıştır, büyük bir yanlıştır ve Millî Eğitim gibi çok önemli, Türkiye'nin ulusal bütünlüğünün çimentosu, ülkemizin istikrarının temel dayanağı, toplumsal kültürümüzün oluşmasının çıkış noktası olan bir temel kurumu, bir siyasî partinin, zaman zaman partizanca tercihlerinin, özlemlerinin, siyasî kaygılarının, oy hesaplarının dalgalanmasına teslim etme anlamına gelecek olan bir düzenlemedir; bu yönüyle fevkalade yanlıştır, çok tehlikelidir ve bu yanlışın, hangi gerekçeyle olursa olsun, yapılıyor olmasına izin vermek çok ağır bir sorumluluktur. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, ne olacak; bakınız, meşhur 5 inci madde bunu düzenliyor; diyor ki: "Yükseköğretim kurumlarına, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin yapacağı sınavla girilir. Bu sınava temel teşkil etmek üzere, Millî Eğitim Bakanlığı genel ortaöğretim ve meslekî-teknik ortaöğretim kurumlarının program/alan/kol/bölümlerini; sözel, eşit ağırlık ve sayısal olmak üzere üç grupta toplar." Kim yapar bunu; Millî Eğitim Bakanlığı. Bugüne kadar kim yapıyordu; üniversiteler. Ne yapıyorsun, ne yetkisi alıyorsun; üniversitelerdeki, liselerdeki, ortaöğretim kurumlarındaki, genel ve meslekî teknik ortaöğretim kurumlarındaki öğrencilerin eğitimlerini, program, alan, kol ve bölüm olarak ayrıştırma yetkisini alıyorsun, bunu, sözel, eşit ağırlık ve sayısal olmak üzere gruplandırma yetkisini alıyorsun ve üniversiteye giriş uygulamasının bu anlayışa göre şekillendirileceğini söylüyorsun. Bu, siyasetin eğitime ipotek koymasıdır, 2 000 000 gencin geleceğini belirleme yetkisini siyasî bir makamın kendi eline alma iddiasını ortaya koymasıdır. Yanlıştır, sakıncalıdır, çok önemli sıkıntıları beraberinde getirir. Buna, hepinizin dikkatini çekmek istiyorum.

Bugüne kadar meslekî ve teknik ortaöğretim alanında bu gruplandırmalar var mıydı; hayır, yoktu. Şimdi kim koyacak; Millî Eğitim Bakanlığı koyacak. Neye göre koyacak; ders sayılarını belli bir şekilde hazırlayarak, ayarlayarak, Millî Eğitim Bakanlığı, bunu, kendi anlayışına göre şekillendirecek.

Değerli arkadaşlarım, prensip olarak, bu, çok tehlikeli bir açılım ortaya koyuyor; bir.

Şimdi, tabloya daha yakından bir bakalım. Bu yetkiyi alınca Millî Eğitim Bakanlığı nasıl kullanacak; niçin bu yetkiyi almak istiyor Millî Eğitim Bakanlığı, bu yetkiyi kullanma amacı ne, bu yetkiyi elde etme amacı ne? Bu yetkiyi sadece bu hükümet almıyor, bundan sonra gelecek her hükümet alacak. Bundan sonra, eğitim politikası, gençlerimizin geleceği, siyasî iktidarların yazboz tahtasına, her birisinin kendi özel ihtiyacına, siyasî hesabına göre şekillendirilecek.

Çok yanlış bir kapıyı açıyorsunuz. Bu kapı açılınca ne yapmayı düşünüyorsunuz, önce bir genel tabloya bakalım; baktığımız zaman, gördüğümüz şudur: Bugün, Türkiye'de 2 500 000 öğrencimiz genel liselerde, fen liselerinde, anadolu liselerinde, özel liselerde ve kolejlerde okuyor; 2 500 000 öğrencimiz var bütün sınıflarında. İmam-hatip liselerinde 65 000 öğrencimiz var ve 985 000 öğrencimiz de imam-hatip lisesi dışındaki diğer meslekî ve teknik liselerde var; 985 000 meslekî ve teknik okullarda, 65 000 imam-hatip liselerinde, 2 500 000 de genel, anadolu, fen liselerinde.

Şimdi, burada yapılmak istenilen nedir; üniversiteye girişi öyle ayarlayalım ki, 65 000 kişinin önünü açmaya yardımcı olacak bir düzenleme getirelim; 65 000 kişiye verilmiş sözümüz var, o 65 000 kişiyi üniversite girişinde ayrıcalıklı bir konuma taşıyalım. Yapılmak istenilen budur.

Değerli arkadaşlarım, bu, bilinmelidir ki, geride kalan bütün lise öğrencilerinin, o 985 000 meslekî ve teknik lise öğrencilerinin ve 2 500 000 genel lise öğrencilerinin aleyhinde bir düzenlemeyi kaçınılmaz olarak getirecektir. Demin konuştuğumuz bölüm, kol, program ayrıştırması, sözel, sayısal, eşit ağırlıklı düzenlemesi öylesine kullanılacaktır ki, bunun sonucunda, 65 000 kişinin önü açılacaktır, diğerlerinin de önü kapatılmak istenecektir.

Değerli arkadaşlarım, biz, o 65 000 gencimizin her yere gelmelerini uygun görüyoruz, onların her yere gelme haklarına saygı duyuyoruz; ama, o çocuklarımızın, bir temel eğitim ayrıştırması yaratılarak, bir kültür farklılaşması içerisinden geçirilerek oralara getirilmesi girişimini, ülkemizin siyasî istikrarı, siyasî rejimi bakımından kaygıyla karşılıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şunu hep birlikte saptamalıyız: Bu yaklaşım, din eğitiminin bir uzantısı olarak sunulmak isteniyor; bu, kesinlikle doğru değildir. Din eğitimi ayrı bir iştir, eğitimin dinsel temele dayandırılması ayrı bir iştir. Din eğitiminden başlayarak genel eğitimin dinselleştirilmesine yönelik bir yolun ve kapının açılması, Türkiye'nin istikrarını, huzurunu çok ciddî şekilde sıkıntıya sokar. Bakın, din ve eğitim ilişkisi olağanüstü önemlidir; tarih boyunca da böyle olmuştur. Biz, bunun çaresini, hep beraber, belli bir ayrıştırmada bulduk. Yani, din, elbette, toplumun en önemli temel değeri ve sosyal kimliğinin bir parçası olarak varlığını sürdürecektir; ama, dini, eğitimin, hukukun ve idarenin, yönetimin bir parçası haline getirme girişimleri, biliniz ki, dine de, o topluma da büyük sıkıntılar ve acılar getirir. (CHP sıralarından alkışlar) Biz bunları yaşadık, bunları biliyoruz. O nedenle, bu çabaların uygun olmadığını, açıkça burada ifade etmek istiyorum.

Burada amaçlanan, öyle bir program düzenlemesi yapalım ki, o 65 000 öğrencimiz yarın öğretmen olabilsinler, yargıç olabilsinler ve kaymakam, vali olabilsinler, bunu sağlayalım. Bunun amacı budur; açık olalım, dürüst olalım, birbirimizi yanıltmayalım. O çocuklar her şey olsunlar; ama, onları, o geride kalan öğrencilerden farklılaştırmadan bunu yapalım. O çocukların önünü açalım; ama, bir eğitim farklılaşması, kültür farklılaşması yaratmadan, toplumumuza bir çatışma tohumu ekmeden bunu yapmaya çalışalım. Bunu yapmazsak ne olur; bunu yapmazsak, ciddî sorunlarla, sıkıntılarla karşı karşıya kalırız.

Değerli arkadaşlarım, bunun amacının bu olduğunu hep beraber görmeliyiz. Bunun doğru bir yaklaşım olmadığını açıkça kabul etmeliyiz. Bu, bir haksızlığı düzeltme girişimi değildir; tam tersine, yeni haksızlıkları ortaya koyma girişimidir.

Bakınız, bu uygulamanın sonucunda ne olacak biliyor musunuz; bugün, anadolu eğitim liseleri var; bir meslek lisesi, oraya giren öğrenci, öğretmen olmak istiyor. Anadolu eğitim lisesine giren öğrenci, biliniz ki, şimdi, o imam-hatip lisesinden gelen öğrencinin arkasında kalacaktır, onun avantajı ortadan kalkacaktır ve bir süre sonra, imam-hatip liselerinden gelen öğrenciler, öğretmen meslek lisesinde okuyan öğrencilerin yerini alacaklardır ve onlar geri plana ineceklerdir. Bu, çok açık, çok net bir şekilde, getirilen düzenlemenin bir parçasıdır. Bunu, hep beraber yaşayacağız ve göreceğiz. Bu, bir haksızlığı...

O sözel programlar... Bakın, daha önceki, iki yıl önceki üniversite sınavını hatırlıyor musunuz; yabancı dil alanında birinci olmuş bir öğrencimiz, öğretmen meslek lisesinden mezun olan çocukların arkasından öğretmen olabilme imkânını bulabilmişti. Şimdi, bunların tümü kalkıyor; hiç böyle bir avantaj söz konusu olmayacaktır ve söylediğimiz tablo kendisini gösterecektir. Genel liselerden mezun olan öğrencilerin bir kısmından daha avantajlı hale, imam-hatip liselerinden mezun olan öğrenciler, hukuk eğitiminde, siyasal eğitiminde ve öğretmen okullarında, geleceklerdir. Bu düzenlemenin amacı, imam-hatip okullarına giden öğrenci sayısını artırmaktır. Bu düzenlemenin amacı, oralardaki öğrencileri Türkiye'nin yönetim kademelerine getirecek şekilde bir düzenleme yapmaktır.

Değerli arkadaşlarım, her şey olunabilir, hepsi olunabilir; ama, Türkiye'de bir kültür çatışması yaratmayalım. Hiçbirimiz, devletin parasıyla, devletin bütçesiyle, devletin kaynaklarıyla öğrencilerimizi, dinî eğitim almış Müslüman öğrenciler-dinî eğitim almamış öğrenciler ayrışmasına oturtmayalım. Bunda Türkiye'nin yararı yok. (CHP sıralarından alkışlar)

Yani, öğrenciler dinini öğreniversin... Peki, dini öğrenmek için herkes imam-hatip lisesine mi gidecek?! Yani, Türkiye'de dinini öğrenen, sadece, bugün orada okuyan 65 000 kişi mi?! O 2 500 000 öğrenci dinini öğrenmiyor mu?! Okula gitme imkânı olmayan milyonlarca insan dinini öğrenmiyor mu?! Bu ayrışmaları niye gündeme getiriyoruz?! Bu  ayrışmada bir yarar var mı, Türkiye'nin bir yararı var mı?..

Bunlar, bakın, daha şimdi buralarda çıkmaya başlıyor. Yarın, bu, iktidarların elinde, Türkiye'nin tehlikeli kadrolaşma, çatışma, sen-ben, Müslüman-Müslüman değil ayrışmalarının altyapısını oluşturacak. Türkiye'yi bundan sakınmak lazımdır.

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Çok ayıp ediyorsunuz! (CHP sıralarından "dinle, dinle" sesleri; gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Dinle!.. Dinle!..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bu yasa, bunun kapısını açacak bir yasa olarak gözüküyor.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; şimdi, bu, bir dini istismar girişimidir.

Bakın, Sayın Başbakan bir süre önce demişti ki: "Geçmişte, biz de, zaman zaman dini istismar ettik." Bu, dürüst bir kabuldür. Geçmişe yönelik değerlendirmesi doğrudur. Bunun bir itiraf yönü vardır, bir değer taşır; ama, biliniz ki, o istismarlar, artık, sadece geçmişte kalmış değildir, o istismarlar şimdi de devam ediyor. (CHP sıralarından alkışlar) Siz "din nasıl istismar edilir" diyorsunuz. İşte, bu, onun tipik yollarından, yöntemlerinden biridir.

Başbakan diyor ki: "Ben, söz verdim, bunu çıkaracağım."

Değerli arkadaşlarım, Başbakan söz vermiş, bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkaracakmış. Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Başbakanın her sözünü uygulama aracı mı?! Başbakan yanlış söz verdiyse, biz, o yanlışı burada kabul mü edeceğiz?! Başbakanın her verdiği sözü, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayın Başbakan tutma ihtiyacını hissediyor mu?! "Dokunulmazlıkları kaldıracağım" diye 70 000 000'un önünde söz vermişti Başbakan. (CHP sıralarından alkışlar) O sözünü tutma ihtiyacını hissetmiyor da şimdi "imam-hatip liselerinin önünü açacağım, onları devlet yönetimine taşıyacağım" sözünün gereğini tutmak için Meclise bu baskıyı yapıyor olması kesinlikle uygun düşmüyor.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Tezkerede de söz vermişti!

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Baykal, konuşmanızı toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan, bir süre sonra, yine, geçmişe yönelerek, belki diyecek ki: "Yahu, ne hatalar yapmışız."

Bakın, dikkatinizi çekerim, bu hataları yapan sadece siz değilsiniz, geçmişte de bu hatalar yapılmıştır. Geçmişte bu hataları yapan siyaset adamları, çok sonra, bu hatalarını ifade etmek, o hatalarının yol açtığı sorunları, sıkıntıları kontrol altına almak için büyük gayretler göstermek durumunda kalmışlardır. Böyle bir hatayı, tekrar, şimdi yaşamanın ve yaşatmanın çok yanlış olacağını düşünüyorum, buna gerek olmadığına inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yaklaşım, Türkiye'yi yeni sorunlarla, sıkıntılarla karşı karşıya bırakacak. Bakın, Türkiye bir gerginlik içine sürüklendi. Bu gerginliğin şu anda ortaya çıkan faturası, sadece faiz ve kur artışı nedeniyle, 2 500 000 000 dolardır; şu anda, sadece bu tartışma dolayısıyla son bir haftada ortaya çıkan faiz ve kur artışının Türkiye'ye maliyeti 2 500 000 000 dolardır. Borsadaki gerilemenin yol açtığı özel sektöre ilişkin değer kaybı ise, 3 600 000 000 dolardır. Hadi, o değişir, zaman içerisinde şartlar toparlanır, gider; ama, daha dün yapılan ihalede, bu faiz artışının bedelini Türkiye ödemiştir. Yani, siz, bunu yapacağız diye, verdiğimiz o sözü tutacağız diye, Türkiye'yi, 2 500 000 000 dolar, sıkıntının içine sokmuş durumdasınız. Bunu da takdirlerinize sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu yasa, Türkiye'de yeni bir dönemi açacaktır. Bunu buradan ifade etmeyi görev biliyorum. Bu tasarı, bugünkü İktidarın niteliğiyle ilgili çok temel bazı gözlemlerin yapılmasına fırsat vermiştir. Bir uzlaşma, bir kaynaşma, demokrasiyi toplumsal katılım ve mutabakat arayışı olarak anlama yaklaşımını, İktidarın, artık, geride bıraktığını ve ben uygun gördüğüm her şeyi gerekirse dayatarak gerçekleştiririm noktasına geldiğini ortaya koymaktadır. Bunun için de, toplumda, çok ciddî gerginlikleri göze alabildiğini, kendisine destek vermiş pek çok çevreyi kırıp döküp bir kenara atabileceğini ortaya koymuştur. Bu, üzüntü verici bir tespittir.

Önümüzde, daha, bir süreç var. Bu süreç nasıl değerlendirilir bilemiyorum; umudumu korumak istiyorum. Bu yasanın sonuçlanıncaya kadar geçireceği süreç içinde, aklın, sağduyunun, mantığın egemen olmasını diliyorum. Böyle bir ihtimalin ortaya çıkması hepimizi çok mutlu edecektir; ama, dayatma, direnme ve dediğim dedik yaklaşımının sürdürülmesi, Türkiye'de, pek çok sıkıntıyı da beraberinde getirecektir. Çok çevre kırılıp dökülmeye başlamıştır. Kırıp dökerek bir yere varamazsınız, Türkiye'yi iyi bir yere taşıyamazsınız. Bunu ifade etmeyi, bir Parlamento mensubu olarak, bu tarihî oturumda, görev biliyorum.

Hepinize başarılar diliyorum; sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baykal.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Sayın Tayyar Altıkulaç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 441 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; sözlerime başlamadan önce, sizleri, içten saygıyla selamlıyorum.

Önemli bir tasarıyı konuşuyoruz. Bu tasarıyla ilgili olarak kamuoyunda tartışılan bazı hususlara geçmeden önce ya da tasarının içeriğiyle ilgili bazı düşüncelerimi arz etmeden önce, benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'ın açıklamalarındaki takıldığım bazı noktalara değinmek istiyorum.

Sayın Baykal, bu tasarıyla gözönünde bulundurulan tek amacın, sınavla ilgili esasları düzenleme yetkisinin Yükseköğretim Kurulundan alınarak Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesi olduğu şeklinde bir ifade kullandılar ve bunu temellendirmek üzere de, tasarının 5 inci maddesindeki şu cümleyi burada ifade ettiler, tekrarladılar: "Bu sınava temel teşkil etmek üzere, Millî Eğitim Bakanlığı genel ortaöğretim ve meslekî-teknik ortaöğretim kurumlarının program/alan/kol/bölümlerini; sözel, eşit ağırlık ve sayısal olmak üzere üç grupta toplar." Şimdi bu cümle niçin buraya getirilmiştir ve bu işi bugüne kadar yapan kurum kimdir, hangi kurumdur; Yükseköğretim Kurumu mudur yoksa Millî Eğitim Bakanlığı mıdır? Meslekî ve teknikeğitim öğretim kurumları için böyle bir alan, bölüm uygulaması şu anda yok. Bu alan/bölüm uygulaması normal liseler için söz konusu. Liselerde, eşit ağırlıklı, sözel, sayısal, dil gibi alanlar var. Peki, bunları bugüne kadar kim belirlemiş, hangi programı okuyan öğrencinin sözel, hangi programa tabi olan öğrencinin sayısal, hangi programı takip eden öğrencinin eşit ağırlıklı olacağına bugüne kadar kim karar vermiş; Millî Eğitim Bakanlığı karar vermiş, YÖK karar vermemiş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Tabiî, burada, meslekî ve teknik liseler için, imam-hatip liseleri de buna dahil olmak üzere, bunlar için bir alandan söz edilmemiş, bunlara da denilmiş ki, siz, bu öğrencilerle yarışın.

Bir de, tabiî, şu noktanın altını bilhassa çizmemiz lazım; Sayın Baykal'ın konuşmalarından şunu anladım: Bu tasarıyla, biz, imam-hatip liselerinin üniversiteye girişte önünü açıyoruz. Böyle bir şey yok. (CHP sıralarından "Aa" sesleri) İmam-hatip lisesi öğrencilerinin ve meslekî ve teknikeğitim kurumlarındaki öğrencilerin önleri zaten açık, kapalı diye bir şey yok. Fark şudur efendim... Fark şudur... (CHP sıralarından gürültüler)

Bakınız, dinlerseniz, bir şeyler öğrenebileceğinizi zannediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Biz size inanıyoruz...

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Biz, meslekî ve teknikeğitim kurumlarında okuyan öğrencilerimize diyoruz ki; şurada liseler var, normal liseler, bunlar eşit ağırlık, sözel, sayısal gibi programları takip ediyorlar ve biz, sınavları onların okuduğu derslerden yapıyoruz. Bu çocuklara, siz de kendinize güveniyorsanız, bu sınavlara girin diyoruz. Önleri kapalı mı; hayır, kapalı değil. Siz "kapalı" diye sesinizi yükseltseniz de değerli Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım, önleri teorik olarak kapalı değil, sınavlara girebiliyorlar. Ancak, o öğrencilere, elektrik bölümünde okuyana, motor bölümünde okuyana, imam-hatip lisesinde okuyana, biz, diyoruz ki; hadi yarış; ama, ayağına 44 kiloluk bir ağırlık bağlayacağız, eşit şartlar altında yarış. Bu doğru mu! Bunu içimize sindirebiliyor muyuz?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve diyoruz ki, sizin ne ders okuduğunuz bizi ilgilendirmez. Kim diyor bunu; Yükseköğretim Kurulu diyor. Siz, hangi dersleri okuyorsunuz bizi ilgilendirmez. Biz normal liselerde takip edilen programlara göre sorular düzenleriz, siz kendinize güveniyorsanız, 44 kiloluk ağırlığı da taşımayı göze alıyorsanız, buyurun yarışın diyoruz. Tabiî, bu öğrencilerin, böyle bir yarışta sınav kazanmaları neredeyse imkânsız gibidir, neredeyse...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İlahiyat fakülteleri...

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Tabiî ki, bir imam-hatip lisesi mezunu, ilahiyat fakültesine gitmek istediği takdirde, bu engel yoktur; onu da söyleyelim, onu da gizlemeyelim. Ama, bir öğrenciyi anne ve babası elektrik alanında yetişsin diye getirmişse, bir başka veli çocuğunu imam-hatip olsun diye getirmişse, çocuk da öğrenim süresinin bir safhasında bu öğrenimi içine sindirememişse, benimseyememişse, alanını değiştirmek istiyorsa?.. Bunu, sanki, bütün öğrenciler, gerek imam-hatip lisesinden gerekse diğer meslek liselerinden mezun olan bütün öğrenciler, lisede okuyan öğrencilerin önünü kesecekmiş gibi algılayarak kamuoyuna sunmak ne kadar doğrudur, onu sizin takdirinize bırakıyorum ve bunun liselerde okuyan öğrenciler üzerinde ne kadar olumsuz, tahrik edici bir etki yapacağını da hepinizin takdirine bırakıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Tahrip kalıbını siz koyuyorsunuz.

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Sayın Baykal, yine, bu işin, 65 000 kişi için yapıldığını ifade buyurdular; 65 000 kişi için bu kapının açılmasını kaygı verici buldular.

Değerli arkadaşlarım, bu kapı 1999 yılına kadar hep açıktı. 1973 yılına kadar imam-hatip liselerinden mezun olan gençler, liselerde fark  derslerinden sınav vererek, o tarihten önce de, belki yüzlerce, belki binlerce imam-hatip lisesi mezunu, önlerinin bir ölçüde kapalı olduğu dönemde de, fark derslerinden sınav vererek, lise mezunlarıyla birlikte bu sınavlara katılıyorlar, sınavları başaranlar da üniversitelerde okuyorlardı. 1973'te ne oldu; 1973'te Millî Eğitim Temel Yasasında yeni bir düzenleme oldu Sayın Naim Talu'nun Başbakanlığı döneminde. Tasarıyı Meclise sevk eden, rahmetli Ferit Melen; ancak, tasarının görüşüldüğü ve yasalaştığı sırada Başbakan, Sayın Naim Talu.

32 nci madde Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiği zaman, imam-hatip lisesi öğrencilerinin üniversitenin değişik alanlarında okuması öngörülmemişti; hatta, bu maddenin gerekçesinde, kendi alanlarıyla ilgili yükseköğretim kurumlarına devam edebileceklerinden de söz edilmişti; fakat, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Millî Eğitim Komisyonunda bu değiştirildi ve imam hatip liselerinin hem mesleğe hem de yükseköğretime öğrenci hazırlayan programları uygulayacağı hükme bağlandı. Tabiî ki, bu madde, bu tasarı, yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisinde değil, o günkü Cumhuriyet Senatosunda da tartışıldı. O tartışmaların tutanakları elimizde. "Efendim, tasarı hükümetten geldiği gibi geçsin. İmam-hatip lisesi mezunları yalnız kendi alanlarında yükseköğrenim görsünler" denildi, bu konuda önergeler de verildi- önerge sahiplerinin isimleri, imzaları, önergeleri, hepsi elimde- ancak, Cumhuriyet Senatosu da bunu tartıştı, bu okulda okuyan öğrencilerin yükseköğrenime devam ederken önlerinin daraltılması yolundaki yaklaşımları kabul etmedi, uygun görmedi ve bu önergeler reddedildi. Bunu doğru buluruz yanlış buluruz, o ayrı bir konu; imam-hatip lisesi mezunlarının üniversitelerin değişik alanlarında öğrenim görmelerini doğru buluruz doğru bulmayabiliriz, bu bir görüştür; doğru bulan görüşe de doğru bulmayan görüşe de saygı duyarız; ama, biz bu işin yasal temelinden söz ediyoruz. Yasal temeli bu.

Değerli arkadaşlar, bu madde 1981 yılına kadar tartışmasız uygulandı; yalnız, 1979'da ve müteakip yıllarda, daha önceki yıllarda münferit bazı takılmalar oldu. Bunlardan bir tanesi elimde. Bir imam-hatip lisesi mezunu, iktisadî ve ticarî ilimler fakültesi ya da akademisi -her neyse- sınavını kazanıyor ve kaydını yaptırmak için başvurduğu zaman, Yükseköğretim Kurumunun yönetimi bunu kabul etmiyor. O günkü yasal prosedür gereği, bu öğrenci Danıştaya başvuruyor. Elimdeki karar, Danıştay kararıdır. Bu öğrencinin kaydını reddeden bu Yükseköğretim Kurumu aleyhine Danıştay 8. Dairesi karar veriyor ve öğrenci, bu öğretim kurumuna kaydını yaptırıyor. Bunlar münferit olaylar, genel değil.

Geliyoruz 1981'e. 1981'de, zamanın Millî Eğitim Bakanı Hasan Sağlam, din eğitimiyle ilgili 113 sayfalık bir rapor hazırlatıyor. Bu raporda çeşitli değerlendirmeler yapılıyor, çeşitli öneriler dile getiriliyor. Bu arada, 32 nci maddeyle ilgili olarak da sınırlama getirilmesi, yani, imam-hatip lisesi mezunlarının, yalnız ilahiyat fakültelerine gidebilmelerini mümkün kılan, diğer üniversitelerde okumalarını önleyen bir öneri getiriyor bu rapor. Bu rapor, o günkü askerî yönetime, Millî Güvenlik Konseyine sunuluyor. Millî Güvenlik Konseyi, bu rapor üzerine dikkatle eğiliyor. 25 kişiden oluşan bir uzmanlar komisyonunda bunu iki gün tartıştırıyor. Tarih, 28 Mayıs 1981. Toplantıya, Osman Feyzoğlu adında bir Sayın General başkanlık ediyor.

Diğer öneriler hakkında ne karar verildiği ne karar verilmediği bugünkü konumuz değil; onun için üzerinde durmuyorum. Ancak, imam-hatip liselilerin üniversite ya da yükseköğrenime girebilmeleri konusunda önlerinin daraltılması ya da genişletilmesiyle ilgili teklifi, daha doğrusu daraltılmasıyla ilgili teklifi komisyon uygun görmüyor ve Millî Güvenlik Konseyi de bu talebi reddediyor; olay bu kadar açık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlar, bütün konuşmalarda, bütün açıklamalarda, sürekli, AK Partinin bunu bir siyasî amaçla ve 65 000 öğrencinin sorununu çözmek gibi dar bir yaklaşımla ele aldığının ifade edildiğini görüyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Baykal dediler k: "Sayın Başbakan meydanlarda söz vermiş; Meclis olarak, siz, niçin buna alet oluyorsunuz." Yani, isterseniz, demek istediklerini ifade edeyim; Başbakan meydanlarda söz veriyor, siz de, burada, bu sözü yerine getirmeye çalışıyorsunuz.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Arka bahçe!

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu sözü, 2000 yılı haziran ayında, bu Parlamentoda millî iradeyi temsil eden 5 siyasî parti ortaklaşa vermiştir; bir kere bunu açıkça ifade edelim. 2000 yılının haziran ayında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı tartışılırken, Planda olmadığı halde, verilen bir önergeyle, meslekî ve teknik liseler ile normal liseler arasında üniversiteye giriş sınavlarında uygulanan farklılığın, eşitsizliğin giderilmesi amaçlanmış; bu önergede, 5 siyasî partinin 4'ünün grup başkanvekillerinin imzası var...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Onlar nerede şimdi?!

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili Sayın Emrehan Halıcı, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Sayın İsmail Köse, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük, Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Sayın Zeki Çakan. Sadece, Refah Partisi Grup Başkanvekilinin imzası yok; ama, bazı milletvekillerinin imzası var. Burada tartışılıyor -buradan açıp uzun uzun okumaya gerek duymuyorum, vaktinizi almak istemiyorum- üniversiteye giriş sınavlarında normal liseler ile meslekî ve teknik liseler arasında uygulanmakta olan farklı değerlendirmeler kaldırılacak deniliyor; bu kadar açık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, o günkü millî irade, o günkü millî iradenin temsilcileri, bu kararı vermişler.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Nerede onlar şimdi?!

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Onların yerine millî iradeyi temsilen gelenler, onların bu kararını yerine getirmek ve çoğunlukla, bunu yerine getirmek üzere buradalar.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Zaten siz de onların koalisyonusunuz...

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Millî irade burada; millî irade dışarıda değil; millî irade burada!.. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlarım, saygıdeğer milletvekilleri; AK Parti, bir siyasî parti olarak, tabiî, kendi açısından doğrularını seçim meydanlarında söylemiş, seçim beyannamesine yazmış, parti programına koymuş; Sayın Başbakanın yaptığı çok yeni bir şey değil; yani, Sayın Başbakanın söyledikleri yeni bir şey değil; yerel seçimler öncesinde de, önüne çıkan pankartlar karşısında demiş ki: "Evet, bizim programımızda bu var, seçim beyannamemizde vardı, acil eylem planımızda da var; tamam, sakin olun, biz, bu konuyu çözeceğiz." Yeni bir şey değil ki bu. AK Parti kurulmadan önce programına yazdığı bir şey bu. AK Parti İktidarının söylediği nedir?.. Ben, siyasî üslupla konuşmaktan pek hoşlanmıyorum; ancak, bazı doğruları tespit etmek üzere, herkesin bunu bilmesini istiyorum; Cumhuriyet Halk Partili değerli arkadaşlarımın bilmesi için bunları söylüyorum; bugün yapılan iş nedir; bugün yapılan iş, meydanlarda verilen sözü, parti programında yazılan şeyi, millî iradenin temsilcileri burada dile getiriyorlar; diyorlar ki, bu adaletsizliği gidereceğiz.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Diğer sözler ne oldu?!

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Şimdi, ben, soruyorum; 1999 yılında, Yükseköğretim Kurumu, aldığı bir kararla, adaletsiz bir uygulama başlatmıştır. Ben isterdim ki, muhalefet sözcülerimizin, bugüne kadar yaptığı açıklamalarda, Millî Eğitim Temel Kanununun 32 nci maddesi mademki yürürlüktedir, ama, biz buna karşıyız, gelin bu maddeyi değiştirelim; biz, imam hatip lisesi mezunlarının, yani, din eğitimi almış gençlerin üniversitelere girmesine karşıyız- olabilir, bu bir siyasî tercihtir- 32 nci madde yanlıştır, bu yasaya rağmen, hukuk devletinde YÖK'ün yaptığı bu uygulama yanlıştır demelerini beklerdim. Bu uygulama yanlış...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Niye diyelim ki!

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi bizim yaptığımız iş nedir, şu anda yaptığımız iş nedir; şu anda yaptığımız iş, üniversite sınavlarında gençlerin eşit şartlar altında yarışmaları ve yükseköğretim kurumlarında, diledikleri fakültelerde, başarıyorlarsa, öğrenimlerini sürdürmeleridir. Ben burada bir gerçeği de görmemiz gerektiğini kabul ediyorum. Haklı haksız -bunu özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundaki arkadaşlarıma söylüyorum- nedense, bizim başarısızlığımız sebebiyle, derdimizi, fikirlerimizi, tezlerimizi yeterince belki tartışmadığımız, belki anlatmayı başaramadığımız için, haklı haksız, imam-hatip liseleri üzerinde yoğunlaşan bir tartışma var. Bizim buna bir çözüm üretmemiz gerekiyor arkadaşlar. Nedir bunun çözümü...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Çok da masum değil bu kadar; lütfen...

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Tabiî, ben, bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin değerli yöneticilerine zaman zaman el uzatarak, gelin, oturalım bu konuları konuşalım dedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Altıkulaç, toparlar mısınız.

Buyurun.

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Amacım ya da önerim, imam-hatip liseleriyle ilgili olarak, bunları kapatalım filan gibi bir yaklaşımı düşünmemi benden elbette beklemezsiniz; ama, ortada bir sorun var. Bu okullara öğrenciler niçin gidiyor; bu sorunun cevabını bulmamız lazım, veliler bu okullara niçin yöneliyorlar; bunun cevabını bulmamız lazım. Yani, buraya giden 100 çocuktan 100'ü de imam-hatip olmayı kararlaştırmış da mı bu okula gidiyor; hayır, yeterli din eğitimi almak için bu çocuklar bu okullara geliyorlar; yeterli din eğitimi; altını çiziyorum. Bugün, ilk ve orta dereceli okullarımızda, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi dersi vardır, zorunlu dersler arasında bu ders yer alır; ancak, bu bir eğitim değil, öğretimdir. Bu sınıfa giren Musevî vatandaşın çocuğuna da, Hıristiyan vatandaşın çocuğuna da, ateist vatandaşın çocuğuna da bu dersi verirsiniz ve bunun, laiklikle çelişen bir yanı yok; çünkü, bu bir öğretimdir, bilgilendirmedir. Bu yasayı çıkaranlar, 1980 sonrası, 12 Eylül sonrası dönemde Anayasaya bunu koyanlar, yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede, gençlerimiz, çocuklarımız "nedir bu Müslümanlık, hangi inanç sistemine dayanır, hangi ibadetler yapılır" bu konuda özlü bilgi edinsinler diye bu dersi koymuşlardır.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Kur'an kursları ne işe yarıyor?

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Bu konuda özlü bir bilgi edinsinler diye bu ders konulmuştur. Bu bir din eğitimi değildir; bu bir din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimidir.

Veli bunu yeterli görmüyor "ben çocuğumun yeterli din eğitimi almasını, dindar yetişmesini istiyorum" diyor.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Kaç veli?..

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Bu, vatandaş için bir hak değil midir?

O halde, bizler, öncelikle Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım, tabiatıyla Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım, masaya oturup, bu sorunun cevabını bulmak zorundayız. Bu millet bizden bunu bekliyor. Bu sorunu çözdüğümüz, bu ihtiyacı, Anayasanın 24 üncü maddesinde emredilen şekilde çözdüğümüz takdirde...

Anayasada, daha fazla din eğitimi için ve daha fazla bilgi için vatandaş istiyorsa devlet ona bu hizmeti verecek; küçüklerin de kanunî temsilcilerinin talebi üzerine bu eğitim verilecek, deniliyor. Şimdi, bunun cevabı var mı okullarımızda; ben soruyorum; İktidar Partisine soruyorum, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarıma soruyorum.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Liselerin adını değiştirelim.

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Yanlış anlamadıysam, Sayın Baykal'ın sözlerinden de yanlış anlamadıysam "2 500 000 çocuk din eğitimi almamış mı" buyurdular...

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Evet.

HASAN ÖREN (Manisa) - Size göre öyle.

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Şimdi siz "bunu ailelere bırakalım, herkes kendi çocuğunun eğitimini kendisi karşılar" derseniz, doğru dürüst ilkokul diploması bile olmayan, yeterli formasyona sahip olmayan kişilerce, evlerde çocuklara din eğitimi uygulaması başlamıştır, bundan haberiniz var mı; bu doğru mu; bu sağlıklı mı?! Ama, öte taraftan, Anayasa neyi emrediyor; bu ülkede din eğitimi ve öğretimi, devletin gözetim ve denetimi altında verilir diyor ve Anayasanın 24 üncü maddesi, devlete görev veriyor, bu görevi yerine getir diyor. Bu görev yerine gelmemiş. Bu ihtiyacı karşılamak üzere, vatandaş, çocuğunu avukat da yapmak istiyorsa, doktor da yapmak istiyorsa, mühendis de yapmak istiyorsa, tek adresi var gideceği, imam-hatip lisesidir.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ya Suriye'ye ya Afganistan'a gidiyorlar ama.

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - İmam-hatip lisesinde bu eğitimi alabileceğini görüyor ve bu anlayışla bu okullara ilgi yoğunlaşıyor, okulların sayısı artıyor.

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - O zaman diğer liseleri kapatalım!

ATİLA EMEK (Antalya)- Liseleri kapatalım o zaman!

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Eğer Anayasanın 24 üncü maddesindeki zorunlu din öğretimi dışında, vatandaşın, çocuğunun ihtiyacı olan din eğitimi ve öğretimi konusunu bu Meclis çözerse, bu İktidar çözerse, bu muhalefet desteklerse, imam-hatip liselerine olan ilgi kendiliğinden azalacaktır, imam-hatip liselerinin sayısı kendiliğinden düşecektir. O zaman, belki, 65 000 öğrenciden söz etmeyeceğiz, 30 000 öğrenciden söz edeceğiz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Siz, azalan ilgiyi artırmak için bu oyunu yapıyorsunuz.

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Tamam; eğer bu yasayı çıkardığımız zaman bu okullardaki öğrencilerin sayısının çoğalmasından endişe ediyor, rahatsızlık duyuyorsak, buyurun, el uzatıyorum ben, bir siyasetçi olmanın ötesinde, bir uzman kişi olarak, Cumhuriyet Halk Partili bütün arkadaşlarımın elinden tutuyorum; gelin, Anayasanın 24 üncü maddesinde emredilen hususu nasıl yerine getireceğimizi tartışalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altıkulaç.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 441 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Çok değerli milletvekilleri, sözlerimin başında, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Ali Topuz'un AK Parti sıralarına yönelik bir sataşmasına ilişkin kanaatimi sizlerle paylaşarak ilk planda bu cümleye yer vermek istiyorum. Sayın Topuz, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili olarak, AK Parti sıralarına yönelmek suretiyle "sizler, burada tesadüfen bulunan 387 milletvekilisiniz" demek gibi hatalı bir beyanda bulunmuştur. Sayın Topuz'un her şeyden evvel bilmesini istediğim hakikat şudur: Türkiye Büyük Millet Meclisi, millet iradesinin tecelli ettiği bir mercidir ve bu Parlamento çatısı altında bulunan 550 milletvekili, demokratik parlamenter rejimin Türkiye'de harfiyen işleyen kuralları ve prensipleri çerçevesinde seçilmiş milletvekilleridir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yine, bir şeyin daha bilinmesini isterim. Hayat, bir programdır; bu program içerisinde tesadüflerin çok fazla yeri yoktur. 550 milletvekili gibi, Sayın Topuz'un da bu çatı altındaki varlığı bir tesadüfün değil, millet iradesinin neticesidir ve yine bilinmesi gereken bir şey, Sayın Topuz, konuşması sırasında çok yoğun bir vurguyla demokrasi dersi vermeye kalkmıştır; ama, ulusal egemenliği tesadüflere bağlamak gibi hatalı beyanıyla bu demokrasi dersini almak durumunda kalmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversiteler, özgür ve demokratik ortamlarda bilginin üretildiği, yayıldığı, gerçeğe ulaşmayı amaçlayan yöntemlerin araştırıldığı, ulusun ve ülkenin güçlü geleceğinin inşa edilmesine yönelik akademik çalışmaların yapıldığı kurumlardır. Üniversitelerimiz, anılan bu misyon tanımlamasıyla, ulusun ve ülkenin geleceği için vazgeçilmez, gözardı edilemez önemdeki kurumlardır.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Gerekçeyi okuma Suat, başka şey söyle.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Toplumun ve ülkenin ihtiyaçlarını karşılama konusunda üniversitelerimizin üzerine düşen görevi etkin ve verimli bir şekilde yerine getirebilmesinin bazı temel kuralları ve olmazsa olmazları vardır. Olmazsa olmazların ilki, çağın gereklerine uygun, yenileşme ve gelişme sürecinin, arayışının aksatılmaksızın sürdürülmesi, devam ettirilmesidir; ancak, Türkiye'deki yükseköğretim uygulamasında, 1981 yılında kurulan YÖK sisteminin aşırı merkeziyetçi yapısı nedeniyle, üniversitelerimizin, yenileşme ve gelişme süreçlerine uzak kaldığı, Türkiye'nin demokratikleşmesine paralel adımları atamadığı gözlemlenmektedir. Avrupa Birliğinin son ilerleme raporunda da kayıt altına alındığı gibi, merkeziyetçi ve yetkilerin dar bir zümrede toplanmasına dayalı bir anlayışla kurulmuş olan YÖK, çağdaş üniversitenin gereği olan yönetim anlayışını yakalayamamış ve zaman içinde, yükseköğretim kurumlarını yönetmekte, gereken planlamaları yapmakta, üniversitelerarası koordinasyonu sağlamakta yetersiz kalmıştır.

Aşırı merkeziyetçi ve giderek hantallaşan YÖK sisteminin ülkemiz açısından telafisi imkânsız kayıplara yol açtığı en önemli başlıklardan biri de, üniversitelerimizin, bugünkü yönetim anlayışının yarattığı kalıplar nedeniyle, geniş toplum kesimleri ve yatırım, üretim, sanayi sektörleriyle bütünleşememiş olmasıdır.

Üzülerek belirtmeliyim ki, pek çok üniversitemizin kurulu oldukları illere tek katkıları, öğrencilerinin o il içinde yaptıkları harcamalardan ibarettir. Oysa üniversitelerimizin, merkeziyetçi yapı ve akademisyenleri yerleşkelere mahkûm eden kalıpçı anlayışlardan sıyrılarak, kurulu bulundukları illere sanayi ve üretim araçlarıyla toplumsal imkânlarını buluşturmaya yönelik öncülük etmeleri beklenirdi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eskiyen ve aksayan yapısıyla YÖK sisteminin ve imkânsızlıklarıyla üniversitelerimizin yapamadıklarının ülkemize ve ulusumuza telafisi mümkün olmayan faturasını çok daha çarpıcı örneklerle gündemde tutmak mümkündür; ancak, bugün ve bundan sonra odağında YÖK'ün bulunacağı çalışmaların amacı, ayakta kalma, kalkınma ve çağı yakalama çabamızın vazgeçilmez aracı olan üniversitelerimizi hırpalamak değil olumsuzlukları ortadan kaldırmaktır. Bu çalışmaların amacı, bilimselliğin önüne çekilen merkeziyetçi perdelemeyi aralamak ve üniversitelerin özerkliğiyle bilimsel özgürlüğün önünü açmaktır...

Sistemin aksayan yönlerine ilişkin tespitler, bu tasarıya en çok karşı koyanların bir bölümünün de katıldığı ortak tespitlerdir. Bugün, bütün siyasî partilerin yanında, sivil toplum örgütleri ve toplumsal katmanlar, Türk yükseköğretim sisteminin bir an önce yeniden düzenlenmesi gerektiği konusunda hemfikirdir.

Buradan hareketle, yükseköğretim sistemimize yeni bir soluk ve heyecan kazandırmak, bilimsel yayınların niteliğini yükseltmek ve bilimsel yayın sayısını artırmak, üniversitelerimizde akademik çalışma barışına zemin hazırlamak üzere, bazı değişiklikleri yapmak kaçınılmaz olmuştur.

Değerli milletvekilleri, görüşmelerine başladığımız tasarıya yönelik sert eleştirilerin sahipleri, ne yazık ki, bu tasarıyı bir anlam ve amaç bütünlüğü içinde değerlendirmeye alma zahmetine katlanmamıştır. Tasarıyı her ele alan, kendi bakış açısıyla, bir başka tarafını tutup değerlendirdi. Biz, tasarının temel amaçlarını tutanaklara geçirmek istiyoruz. Zira, kanun, lafzıyla ve ruhuyla bir bütündür. Yorum için gerekli olması halinde, kanun koyucunun, yani, Yüce Meclisin iradesine başvurulur.

Bu tasarıyla hedeflenen temel amaçlar şunlardır: Üniversitelerimizde eğitim ve öğretim kalitesinin artırılması, akademik denetime ve bilimsel özgürlüğe imkân sağlanması...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ar-ge ödeneklerini Maliye Bakanlığına devrederek mi bilimsel araştırmalara destek veriyorsunuz!

SUAT KILIÇ (Devamla) - ...üniversite yönetimlerinde demokratikleşmeye yönelik kaçınılmaz adımların hızla atılması,  üniversite öğrenci temsilcilerinin üniversite yönetim süreçlerine katılması, yöneticilerin yasalardan kaynaklanan sorumluluklarının gereğini yerine getirmelerine ve performans değerlendirmelerine imkân sağlanması, akademik yükselmelerde ve yükseköğretime girişte karşılaşılan güçlüklerin azaltılması, ortaöğretimden yükseköğretime geçişte bütünlüğün sağlanması; üniversite bilim, eğitim, üretim ve istihdam imkânlarının geliştirilmesi ve Avrupa Birliği yükseköğretim alanının gereklerinin yerine getirilmesi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının özü ve amacı bu olmakla birlikte, başta da ifade ettiğim gibi, her kesim, bu tasarıyı, kendince, farklı bir boyutuyla eleştiri oklarının hedefi haline getiriyor.

Kayıtsız ve koşulsuz bilmek ve bilgimizin gereğini yerine getirmek zorunda olduğumuz gerçek şudur: Değerli milletvekilleri, hayatın merkezi insandır. Devlet, hukuk ve din de dahil olmak üzere tüm araçların var oluş amacı, hayatın merkezi olan insanın huzuruna ve mutluluğuna katkı sağlamaktır. Hiç şüphe yok ki, amacı, insandan hareketle, toplumların huzurunu, mutluluğunu, asayiş ve istikrarını sağlamak olan bu çatı organizasyonların kavram, kurum ve kurallarıyla güçlü ve etkin kılınması, yine, sivil demokratik toplumsal süreçlerin işidir.

Gündemimizi oluşturan bu kanun tasarısı gerekçe kılınarak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin laik niteliğinin tartışılıyor olması da, doğrusu, bu yüce çatı altında hüzün verici bir durumdur. Bu noktada, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının vazgeçilmez önceliklerini Genel Kurulda bir kez daha hatırlamakta fayda görüyorum.

Değerli milletvekilleri, 1982 Anayasasının 1 inci maddesinde "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir" denilmektedir. 1982 Anayasasının 2 nci maddesinde "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir" denilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel nitelikleri ve cumhuriyetin temel kazanımlarının korunmasına ilişkin anayasal prensipler, Anayasamızın 1 inci ve 2 nci maddelerinde bu kadar katı ve net hatlarla kayıt altına alınmış olduğu halde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, demokratik niteliğine, laik niteliğine, parlamenter rejimine ve Türkiye'nin rotasını Atatürk milliyetçiliğine bağlı bir çizgi üzerine oturtmuş olmasına; Türk insanının, sadece laikliği özümsemiş değil, laik sistemi Türkiye'de hayata geçirmiş bir toplum yapısı olduğuna...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, toparlar mısınız.

Buyurun.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Anayasanın bu güvenceleri elimizin altında ve her an başucumuzdayken, olmayan kaygıları, vehimleri, kuşkuları, korkuları, Türkiye'nin, Türk demokrasisinin, Parlamentonun ve toplumun gündemine taşımak, kime hangi faydayı, kime hangi yararı, kime hangi çıkarı sağlayacaktır?!

Demokrasi, parlamenter rejim, cumhuriyet, laiklik ve Atatürk milliyetçiliği noktasında rotasını bulmuş, bu rotayla huzurunu yakalamış olan Türkiye'nin rotasını saptırmak ya da huzur ortamını bozmak, hangi parlamentere, hangi milletvekiline, hangi siyasî partiye, hangi siyasî parti tabanına ya da Türkiye'nin, Türk Yurdunun, Türk Milletinin ikbalini ve istikbalini düşünen hangi akla, hangi vicdana zerre kadar, bir tek fayda sağlayabilir?!

HASAN ÖREN (Manisa) - Başbakanlık Müsteşarından mı bahsediyorsun?

SUAT KILIÇ (Devamla) - Sayın Başkan, izninizle sözlerimi tamamlamak için çok kısa bir süre daha talep ediyorum.

Süre kalmadığı için yer veremiyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin 2002 seçim bildirgesi... Açın, bu bildirgeyi okuyun ve bugün buraya gelen bu tasarının, büyük ölçüde seçim vaatleriniz arasında yer aldığını bir kez daha görme imkânını yakalayın.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Okuyun...

SUAT KILIÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, siyaset adamları, konuşmalarının içerisinde birbiriyle çelişen beyanlar içerisinde bulunabilirler, bu doğrudur.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yanlış... Yanlış anlamışsınız, okuyun...

SUAT KILIÇ (Devamla) - Günün gereği ve koşullar bunu getirebilirler. Sizin taahhütlerinizi unutmanız, bizim ilk kez karşılaştığımız bir vaka değildir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Anlamamışsınız!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Ama, beni üzen ve siyasî tutarlılık adına kaygılandıran bir başka husus, Sayın Baykal konusunda. Lütfen, saygısızlık olarak değerlendirilmesin, burada bulunmadığı halde bir cümleyi söylemek zorundayım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - O zaman bırak canım. Bırak, Genel Başkanın cevap versin.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Sayın Baykal'ın yapmış olduğu konuşma, kendi içinde en yoğun çelişkileri ve paradoksal tabloyu yansıtan, tarihî konuşmalarından bir tanesidir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yapmayın!.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Hem diyor ki "o çocukların önünü açalım, o çocuklar her şey olsunlar" hem de diyor ki "bu tasarı geçerse, bu çocuklar hâkim, kaymakam olacaklar." Bu, ne yaman çelişki! İnsaf diyorum. Bu ne yaman çelişki!(AK Parti sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Çocukların eğitimine göre açalım diyoruz; hep yanlış anlamışsınız, işinize geldiği gibi anlamışsınız.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, size bir tek şey daha hatırlatmak istiyorum. Sayın Deniz Baykal'ın 1992 kongresinde yaptığı konuşma; aynen şu ifadeyi kullanıyor: "İmam- hatip lisesindeki gençler ile diskotekteki gençleri barıştıracağım." İşte tasarı... Siz neyi anlatıyorsunuz?! Bir noktanın daha altını çizmek istiyorum.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Diskotek ile eğitimi karıştırmayın!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sizler unutabilirsiniz, sizler yanılabilirsiniz; ama, arşivler unutmuyor ve arşivler yanılmıyor. Çok yadırgadığım bir cümle de şu: Öyle bir hava yayıyorsunuz ki, sanki, imam-hatip liselerinden mezun olanlar daha dindar, genel liselerden mezun olan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları daha az dindar vatandaşlarımız gibi... Çok rica ediyorum, istirham ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sözcünüz öyle söyledi.

SUAT KILIÇ (Devamla) - İmam-hatip lisesinden mezun olmak daha fazla dindar olmayı, genel liseden mezun olmak daha az dindar olmayı gerektirmiyor; bu anlayışı reddediyoruz, bu anlayışı kınıyor ve yok sayıyoruz. (CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Demagoji yapma!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yok, yok; kendisi "bilmiyor" dedi.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Sözlerimi şu cümleyle tamamlıyorum:

Değerli milletvekilleri, başka Türkiye yok; Türk Milletinin umudu, Türk Milletinin geleceği, bekası, beklentileri, bu yüce çatının çalışmalarına odaklanmış ve endekslenmiş durumdadır. Onun için, şu gerçeği fark ederek konuşmaları sürdürmek gerektiğini düşünüyorum: Atatürk, demokrasi, cumhuriyet, laiklik ve millet iradesinin tecelli ettiği bu kutsal çatı, bizim toplumumuzun genel kabulleri, paydası ve ortak değerleridir. Lütfen, hiç kimse, bu genel kabulleri, kendi inhisarında, kendi tasarrufunda, kendi yetki ve siyaset alanında görmeye, kısıtlamaya kalkışmasın ve devam eden maddeler üzerindeki konuşmalar, bu hassasiyet dikkate alınarak yapılsın.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Bunu siz yapıyorsunuz; sayımız yeter diyorsunuz; bizi yok sayıyorsunuz!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Genel Kurulu, en kalbî saygı ve sevgilerimle selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Kılıç, konuşmasında, benim konuşmamı yanlış yorumlayarak, söylemediğim şeyleri söylediğimi ifade ederek...

AHMET YENİ (Samsun) - Öyle bir şey yok.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bir dakika efendim... Bir dakika... Neden korkuyorsunuz?!

Bir tavzih yapacağım, bir açıklama yapacağım; onun için söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Topuz, Hükümet adına, Millî Eğitim Bakanı söz istiyor; Sayın Bakana söz vereyim, sonra değerlendireceğim sizin konuşmanızı.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bu iş zamanında bitsin Başkanım.

BAŞKAN - Değerlendireceğim Sayın Topuz, söz vereceğim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, tavzih şimdi yapılır; yani, yarın tavzih yapılmaz ki!

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde, Hükümet adına, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 441 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde Hükümet adına söz almış bulunuyorum; hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Yükseköğretim Kanunuyla ilgili çalışmaların seyri, bütün toplum tarafından, bütün Parlamentomuz tarafından bilinmektedir. Bildiğiniz gibi, 1981 yılında, bir aradönemden sonra çıkarılan 2547 sayılı Yasa, bugüne kadar çok büyük değişikliklere uğramıştır. 1987 yılından beri kurulan bütün hükümetler, YÖK'ün sadece denetim ve koordinasyondan sorumlu bir kurum haline getirilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir ve bunu da hükümet programlarına yazmışlardır; ama, özellikle koalisyonlar döneminde bunu gerçekleştirmek mümkün olmamıştır. 3 Kasım seçimlerinden sonra, AK Partinin tek başına İktidar olmasıyla birlikte, Türkiye'de siyasî istikrar sağlanmış, Türkiye'de çok ciddî bir demokratikleşme hamlesine girişilmiştir.

Aslında, 2547 sayılı Yasayı değiştirmek, Türkiye'nin gerçekleştirmesi gereken en büyük demokratikleşme adımlarından birisidir. Bildiğiniz gibi, dünyanın hiçbir yerinde, bütün üniversitelere aynı tip elbiseyi giydiren, bütün yetkileri merkezde toplayan bizim Yükseköğretim Kurulumuz gibi bir kuruluş yoktur. Bütün dünyada, gelişmiş ülkelerde, üniversiteler arasında koordinasyonu sağlayan, standartları temin eden, akreditasyonu temin eden kuruluşlar vardır; ancak, bu yapı, ancak ararejimlerden sonra oluşabilecek bir yapıdır.

Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Haluk Koç, grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmada "biz de, bugünkü YÖK'ü beğenmiyoruz ve serapa değişmesi gerektiğini ifade ediyoruz" dedi.

Değerli arkadaşlarım, ben, Millî Eğitim Bakanı olarak atandıktan çok kısa bir süre sonra, Grup Başkanvekillerimiz Sayın Salih Kapusuz ve Eyüp Fatsa'yla birlikte, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun kapısını çaldık. O dönem Grup Başkanvekilleri olan Sayın Mustafa Özyürek -şu anda karşımda oturuyor- ve Sayın Oğuz Oyan Beylerle birlikte, 1 saate yakın bu meseleyi müzakere ettik. Bizim, kendilerine teklifimiz şuydu: "Anayasa değişiklikleri geniş bir uzlaşmayla, bir toplumsal mutabakatla olur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bir demokratikleşme adımı olan 2547'yi değiştirmesi, 130, 131'in değiştirilmesine bağlıdır." Şu teklifte bulundum değerli arkadaşlarım: "Gelin, Cumhuriyet Halk Partililer, 130, 131'le ilgili değişikliği siz yazın, biz, sizin yazdığınız metin üzerinden müzakere yapalım." Arkadaşlarım burada, olayın şahididirler. Fakat, Cumhuriyet Halk Partisinin o günkü Değerli Grup Başkanvekilleri " hayır, şu anda buna gerek yoktur ve biz, bu anayasa değişikliği çalışmalarının içerisinde olmayacağız" dediler; bazı şartlar ileri sürdüler. Sayın Kapusuz dedi ki: "Bakın, anayasa değişiklikleriyle ilgili bir uzlaşma komisyonu var, siz buraya üye vermemekte direniyorsunuz; buraya üye verin, gelin, oturalım, ne gerekiyorsa bunları yapalım." Ama, maalesef, değerli arkadaşlarım, bu olmadı.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bizim cevabımızı da söyler misiniz Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, onyedi aydan beri, buraya çıkan hatipler, özellikle Cumhuriyet Halk Partili sözcüler hep şunu söylediler: "Siz, çoğunlukçu bir anlayışa sahipsiniz, aritmetik çoğunluğunuza güvenerek bunu yapıyorsunuz."

Değerli arkadaşlarım, bizim çoğunluğumuz, millet tarafından verilmiş olan bir çoğunluktur; öncelikle, kimse bunu kıskanmasın. Bu çoğunluğumuz 3 Kasım seçimlerinden beri vardır; eğer biz çoğulcu bir demokratik anlayışa değil de çoğunlukçu bir demokratik anlayışa sahip olsaydık, onyedi ay önce, daha 58 inci hükümet kurulur kurulmaz bu meseleyi getirir ve bir haftada bunu bitirirdik; ama, bunu yapmadık.

HASAN ÖREN (Manisa) - Zor bitirirdiniz!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz, onyedi aydan beri bu konsensüsü, bu toplumsal uzlaşmayı temin etmeye çalışıyoruz.

Şimdi soruyorlar "efendim, bu tasarının arkasında kim var?" Bu tasarının arkasında kim var size söyleyeyim. Eğer oy oranı olarak kabul ederseniz, son seçimlerde alınan oyları kabul ederseniz, AK Partiye oy vermiş yüzde 42 insan, bu tasarının arkasındadır. CHP'liler kenarda dursun şimdilik; MHP bu tasarının arkasındadır, bu tasarıyı destekliyor...

HASAN ÖREN (Manisa) - 1,6...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - ...DYP bu tasarıyı destekliyor, Saadet Partisi bu tasarıyı destekliyor, üç büyük eğitim sendikasından ikisi bu tasarıyı destekliyor, üniversitedeki öğretim üyeleri bu tasarıyı destekliyor. (CHP sıralarından "Allah, Allah!" sesleri; gürültüler.)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Kabristandakiler mi karşı çıktılar!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, üniversitenin yöneticileri ile üniversite öğretim üyelerini eğer birbirine karıştırırsanız yanılırsınız.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karıştıran yok.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarıma ve bana, günde yüzlerce değil, binlerce e-mail geliyor, faks geliyor.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bize de geliyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Cuma günü Ankara'da bir yürüyüş organize edilmeye çalışılıyor. Üniversite öğretim üyeleri beni arıyorlar "Sayın Bakanım, bize baskı yapılıyor; bizi bu yürüyüşe zorla katmaya, bu yürüyüşe katılmaya zorluyorlar, davet ediyorlar" diyorlar. Değerli arkadaşlarım, peki niçin?..

Bakın, akademik özgürlükten, özerklikten söz ediyoruz. Ben, eski bir öğretim üyesi olarak, bunu huzurunuzda ifade etmek istiyorum. Bir öğretim üyesinin bütün kaderi, eğer, bir yardımcı doçentin, bir doçentin, bir profesörün atama usulü, görevde yükselme usulleri itibariyle bir rektörün iki dudağı arasında kalırsa, akademik özgürlükten ve akademik özerklikten söz edemezsiniz.

Değerli arkadaşlarım, biz ne yapmaya çalışıyoruz; tasarının 3 üncü maddesi, öğretim üyelerinin atanmaları ve yükseltilmeleriyle ilgili düzenlemeyi getiriyor, objektif kriterlere bağlıyor; yardımcı doçentliğe, doçentliğe, profesörlüğe başvuru nasıl olacak ve bunlar nasıl yükselecekler; bunu, objektif kriterlere bağlıyoruz. Ne adına yapıyoruz; öğretim üyeleri, hür ve özgür olsunlar, özerk bir üniversitede, gerçekten, bilimsel araştırma ve yayın yapsınlar, eğitim öğretim faaliyetinde bulunsunlar diye.

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Gerçekten inanıyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, 1 inci maddeyle ne getiriyoruz; 1981 yılında YÖK kurulurken, YÖK Genel Kurulunun kaç üyesi vardı biliyor musunuz; 24 üyesi vardı. Bunların 9'u hükümet tarafından, 7'si Cumhurbaşkanı tarafından, 7'si Üniversitelerarası Kurul tarafından atanıyordu, 1'i de Genel Kurmayın temsilcisi olarak katılıyordu. Daha sonra, hükümet tarafından atanan 2 kişi, Millî Eğitim Bakanlığı kontenjanından atandığı için, Anayasa Mahkemesi, Anayasada "Millî Eğitim Bakanlığı" ibaresi geçmediği için onu iptal etti. Ne oldu; 7-7-7-1 şeklinde oldu; 3 tane 7, 1 tane 1... Peki, şimdi, biz ne yaptık; YÖK Genel Kurulu ile YÖK Yürütme Kurulu ayrı ayrı kurumlar. 22 kişinin içerisinden 9 kişilik bir YÖK Yürütme Kurulu çıkarılmış ve bu yasa çıktığı zaman Türkiye'de 29 tane üniversite vardı; şu anda 77 tane üniversite var.

Biz diyoruz ki, aslında, YÖK Genel Kurulunun çok fonksiyonu yok. 22'yi 15'e indiriyoruz ve bunların hepsini yürütme kurulu haline getiriyoruz, orada daimî çalışan insanlar olarak görevlendiriyoruz ve kendi aralarında da komisyonlar, görevlendirmeler yaparak, Yükseköğretim Kurulunu bir şekilde idare etsinler diyoruz. Bunun neresi doğru değil? Soruyorum size, neresi doğru değil bunun?!.

HASAN ÖREN (Manisa) - Değiştirdiğinizin neresi yanlış?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakın, 5-5-5 ve 1 şeklinde bir düzenleme var değerli arkadaşlarım. Başka ne getiriyoruz; bugün, öğretim elemanlarıyla ilgili disiplin hükümleri içerisinde bir 7/l maddesi vardır. Bir üniversite rektörü, YÖK'ün de onayını alarak, bir öğretim üyesini, istediği anda, herhangi bir yere sürgüne gönderebilir; bir üniversite rektörü, öğretim üyesine bir soruşturma açmadan, ifadesini almadan, öğretim üyesi herhangi bir mahkemeye gitmeden, herhangi bir suç sübuta ermeden, isterse, bir öğretim üyesini, Kahramanmaraş'tan alır Tekirdağ'a gönderir, Kars'tan alır Muğla'ya gönderir.

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Kaç tane gitmiş?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Çok gitmiş, çok; sizin haberiniz yok.

Sorduğunuz zaman "niye bunu yaptınız" diye, size verilen cevap şu: "Görülen lüzum üzerine."

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Aynı sizin gibi; görülen lüzum üzerine Talim Terbiye Kurulunu yok ettiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, Osmanlıların son döneminde bu tür sürgünler olduğu zaman "niye" diye sorulduğunda diyorlardı ki, hasbel icap. Hasbel icap da, bu anlamda, görülen lüzum üzerine de bir hukuksuzluk mantığının eseridir. Biz buna son veriyoruz, fena mı bu! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ne getiriyor; bakın, etik komisyon diye bir şey getiriyoruz. Üniversitelerde bilimsel intihal; yani, aşırmacılık, hırsızlık diye bir şeyden söz ediliyor. Bu meselelerde bu etik komisyon karar verecek.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Müsteşarınızın yaptığı gibi...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz, bakın, Bologna Deklarasyonuna taraf olan bir ülkeyiz. Avrupa Birliği bize diyor ki, 2010 yılına kadar Avrupa'da bir üniversite alanı oluşacak, Türkiye, siz neredesiniz? Üniversitelerimizde bir akreditasyon sistemi getiriyoruz, bir akreditasyon kurulu getiriyoruz ve Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde yapılması gereken bir şey. Peki, bunun neresi fena; buna niye karşı çıkıyorsunuz?

Bakın, öğrenci konseyleri... Öğrencilerimiz üniversitelerin aslî unsurlarıdır. Üniversiteler öğrenciler için vardır.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - İstanbul Hukuk Fakültesine 168 polis saldırdı; bu mu üniversite anlayışınız?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Öğrenci konseylerini yasal bir dayanağa kavuşturuyoruz. Öğrenciler, rektörlük seçimlerinde oy kullanacaklar; öğrenciler, senatonun tabiî üyesi olacaklar. Hani, Cumhuriyet Halk Partisi özgürlükçüydü, gençlerden yanaydı, üniversite öğrencilerine önem veriyordu; bu mu verdiğiniz önem allahaşkına! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, kalkınmış ülkelerde üniversite ile sanayi işbirliği vardır, üniversite ile sosyal hayat iç içedir. Bakın, burada bir sosyal konsey getiriyoruz. Üniversite ile sanayiin, üniversite ile çevrenin, üniversite ile mahallî anlayışın, mahallî yapının ve imkânların bir araya gelmesini sağlamaya çalışıyoruz. İşte, çağdaşlık ve modernlik budur değerli arkadaşlarım. Ne yapıyoruz; araştırma öğretim elemanı getiriyoruz.

Şimdi, bütün bunlar dururken, efendim, sadece ve sadece, meseleyi katsayıya getirip indirgemek, katsayı içerisinden de başka alanlara çekmek kesinlikle iyi niyet eseri değildir.

Şimdi, söylüyorlar bize "efendim, saklı niyetiniz ortaya çıktı." Değerli arkadaşlarım, Sayın Altıkulaç da ifade etti. Bakın, AK Parti daha kurulmadan önce, bizim programımızda YÖK ile ilgili değişiklik yapılacağı ve meslek liselerine uygulanan katsayı haksızlığının giderileceği yazılı mıdır; yazılıdır; seçim beyannamemizde var, acil eylem planında var, hükümet programında var. Peki, başka nerede var; Sayın Altıkulaç da bahsetti; Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında var. Başka nerede var?.. Bakın, bu, son derece önemli bir şey. Avrupa Birliğinin son ilerleme raporundan, bilmiyorum, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın haberi var mı. Avrupa Birliğinin son ilerleme raporunda, bakın, konuyla ilgili olarak, eğitim ve meslekî eğitimle ilgili bölümünde şöyle deniliyor: "Genel olarak, ortaöğretimde iki temel sorun varlığını sürdürmektedir. Öncelikle, ortaöğretime olan talep öngörülenden çok daha yüksektir. İkinci olarak; meslekî ve teknikokullara yönlendirilen öğrenci sayısı planlanandan daha azdır. Üniversite giriş sınavları, genel liselerden mezun öğrenciler lehine bir ayırımcılığa yol açmaktadır." Diskriminasyon kelimesini kullanıyor.

Bakın, size bir tablo göstereceğim değerli arkadaşlarım. Meslekî ve teknikeğitim ile genel liselerin 1998'den bugüne kadar gelişini bu tabloda görüyorsunuz; buyurun, Cumhuriyet Halk Partililer şöyle bir baksın.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Oradan göremiyoruz; bir şey görünmüyor zaten...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)- Şimdi, ben, sözlü olarak söyleyeyim size.

Değerli arkadaşlarım, 1998-1999 öğretim yılında meslekî ve teknikeğitimdeki öğrencilerimizin oranı yüzde 43'tür, genel liselere giden öğrencilerin oranı yüzde 57'dir. Geliyoruz 2003-2004 öğretim yılına, genel liselerin oranı yüzde 69'dur, meslekî ve teknikeğitimin oranı yüzde 31'dir.

Şimdi, bunu söylediğiniz zaman, hemen arkasından şöyle bir argüman geliyor: Efendim, bu, imam-hatiplerdeki düşüşten kaynaklanıyor. Buyurun, imam-hatip liselerini hiç hesaba katmadan bir hesap daha yapalım. 1998 yılında, imam-hatip liseleri hariç, Türkiye'de 805 903 tane meslek lisesi öğrencisi vardır ve bu, 2004 yılında 1 031 992'ye çıkmıştır. Rakamsal olarak artış oranı yüzde 13'tür; ancak, ortaöğretimdeki pay itibariyle yüzde 38'den yüzde 30'a düşmüştür. Peki, bu arada genel liselerde durum nasıldır; 1998 yılında 1 297 514 genel lise öğrencisi varken, 2004 yılında 2 463 923 genel lise öğrencisi vardır; artış oranı yüzde 90 değerli arkadaşlarım; yüzde 13, yüzde 90 ve bu size ifade ettiğim rakamlara imam-hatip liseleri dahil değildir.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bir de imam hatiplerin 98'deki rakamlarını verin bakalım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Baykal "bu bir din istismarıdır" dedi. Ben bunları talihsiz beyanlar olarak değerlendiriyorum. Nedir din istismarı olan; meslek liseleri lehine olabilecek ufak çaplı bir iyileştirme yaptığınız zaman, bu, din istismarıdır!..

Bakın, 1973'ten 1999 yılına kadar, meslek liseleriyle genel lise mezunları, kendi kişisel kabiliyetlerine göre eşit şartlarda üniversite sınavlarına giriyorlardı ve nereye girebileceklerse oraya giriyorlardı ve 1973 ile 1999 arasında kurulan birçok hükümette de, gerek Sayın Topuz gerekse Sayın Baykal bakan olarak bulunuyordu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Baykal ne zaman bakanlık yaptı?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Peki, o dönemde bu uygulama varken siz din istismarı mı yapıyordunuz allahaşkına; din istismarcısı mıydınız siz?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Peki, 1999'a kadar, bu insanlar meslek liselerine eşit şartlarda giriyordu; Tevhidi Tedrisat Kanunu yürürlükte değil miydi?! Peki, cumhuriyetin temel ilkelerinden olan laiklik yürürlükte değil miydi arkadaşlar?! Meseleyi buraya getirmek son derece vahim bir hatadır.

Bakın, ne yaptık biz; bakın, eşitlikten nereye geldik; uzlaşma diyorlar ya, bu, uzlaşmacı anlayışımızın bir sonucudur. Bakın, altı ay önce, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisine, meslek liselerindeki bu haksızlığı gidermek üzere tek maddelik bir tasarı gönderdik. O zaman denildi ki, genel olarak bir YÖK yasasıyla birlikte gelsin; altkomisyona sevk edildi ve Sayın Haluk Koç, Sayın Ali Topuz dediler ki; "Bu altkomisyona havale edilmeli, orada enine boyuna tartışılmalı." Peki, altkomisyon kuruldu da, Sayın Topuz, siz, altkomisyona üye verdiniz mi? Soruyorum size, verdiniz mi o zaman? Vermediniz.

Anayasa değişikliğine gelmezsiniz; altkomisyon kurulur, oraya üye vermezsiniz; Anayasayı değiştirmek için uzlaşma komisyonu kurulur, oraya üye vermezsiniz; ondan sonra da, çıkıp, burada sureti haktan görünür ve konuşursunuz. Ben, bunu yadırgıyorum doğrusu.

Değerli arkadaşlarım, biz ne yaptık; bakın -eşitlikten-Üniversitelerarası Kurul mensupları -Başkanıyla birlikte 8 rektörümüz- Sayın Başbakanı ziyaret ettiler. Ben, bunun detaylarına girmeyeceğim. Orada ortaya çıkan formül şu oldu: Bütün meslek liseleri ve genel liseler, sözel, sayısal, eşit ağırlık ve dil olarak tasnif edilsin; sözel mezunu olanlar, sözelle öğrenci alan programlara gittiği zaman avantajlı olsun; eşit ağırlıktan mezun olanlar, eşit ağırlıkla öğrenci alan bir programa gittiği zaman avantajlı olsun; sayısal için aynı şey; başka alanlara gittikleri zaman, dezavantajlı olsunlar.

Bakın, size, ben, bir rakam vereyim. Bir bardak suda nasıl fırtına koparıldığının en büyük delili değerli arkadaşlarım; ne yapılmıştır, onu söyleyeyim: Bütün mesele imam-hatip meselesi ise, bakın, ben, Millî Eğitim Bakanı olarak, Talim ve Terbiye Kuruluna bir çalışma yaptırdım ve ilan ettim, dedim ki: İmam-hatip liseleri sözel program mezunudur, üniversitelerimizde 3 256 program vardır. Elbette, hangi lisemizin, hangi meslek lisemizin hangi müfredatı takip ettiğini, yoğunluklu olarak, ağırlıklı olarak hangi dersleri aldığını Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu belirlemeyecek de, biz bilmeyeceğiz de başkaları mı bilecek?! Elbette, Talim ve Terbiye Kurulu tespit edecek; ama, hangi puan türüyle öğrenci alacağına, hangi programa hangi puan türüyle öğrenci alacağına Yüksek Öğretim Kurulu karar verecek. Bunu da çok net bir şekilde yazdık.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, bu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sözeli sonra eşit ağırlık yaparsınız Sayın Bakan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, 3 256 programın yüzde 46'sı sayısal puanla alıyor, yüzde 33'ü eşit ağırlıklı puanla alıyor, yüzde 14'ü sözel puanla alıyor ve bu yüzde 14'e tekabül eden kontenjan, karşılık gelen kontenjan sayısı da 24 000'dir, toplam 24 000 kişi. Bu 24 000 kişilik kontenjana da sadece imam-hatip mezunları falan girmeyecek; diğer bütün meslek liselerinden, bütün genel liselerden mezun olan öğrenciler de bu sözel programına müracaat edecek. Şimdi, allahaşkına, yüzde 86'lık dilimde dezavantajlı oldukları halde, yüzde 14'lük bölüm için ufak çaplı bir iyileştirme yapıldığı zaman laiklik mi elden gider?! Böyle bir iddia olabilir mi?! Buna kimseyi inandırabilir misiniz değerli arkadaşlarım?! Yok böyle bir şey.

Değerli arkadaşlarım, bakın, ben, tekrar, size çok çarpıcı örnek vereyim. Geçen yıl ÖSS'de Türkiye birincisi Konya'dan çıktı, Konya Fen Lisesi mezunu Emre Kaçar. Emre Kaçar, sayısal, sözel ve eşit ağırlıkta bütün soruları çözdü, sıfır hatayla sınavı bitirdi ve 300 tam puan aldı. Ağırlıklı ortaöğretim başarı puanı da 100; bakın, dikkat edin buna lütfen. Emre Kaçar "ben, fen lisesinden mezunum; ama, eşit ağırlıklıyı da en iyi şekilde yaptım, sözeli de en iyi şekilde yaptım; müsaade edin, ben, hukuk fakültesine veya Siyasal Bilgiler Fakültesine gideyim" diyor; hayır, gidemezsin... Nasıl gidemiyor? Bakın, 100 olan ağırlıklı ortaöğretim başarı puanı 0,8'le çarpılınca 80 ediyor, toplam puanı 380; ama, hukuk fakültesine gittiği zaman, o puan 0,3'le çarpıldığı zaman 30 ediyor, 330 toplam puanla da hukuk fakültesine giremedi, iyi mi?! Düşünebiliyor musunuz, sıfır hatayla üniversite sınavını kazanan bir öğrenci, istediği bir okul türüne, bir yükseköğretim kurumuna giremiyor. Şimdi, bunu kime izah edebilirsiniz?! Arkadaşlar, özellikle ben uzman arkadaşlara söylüyorum, toplumu yanıltmaya kimsenin hakkı yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN ÖREN (Manisa) - Sadece senin hakkın var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - İdeolojik kaygılarınız olabilir, siyasî mülahazalarınız olabilir. Buraya çıkıp da söze başlayanlar "dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yoktur" diye söze başlıyorlar. Değerli arkadaşlar, bakın, Amerika Birleşik Devletlerinde SAT diye bir sınav vardır. Siz, hangi programdan mezun olursanız olun, orayı müracaat ettiğiniz zaman, orayı geçtiğiniz zaman, istediğiniz yere girebiliyorsunuz.

Şimdi, Avrupa Birliğinde bu nasıldır -bakın, burada raporlar var, ben, Millî Eğitim Komisyonunda da değerli arkadaşlarıma söyledim, bunu size verebilirim- Avrupa'nın hangi ülkesinde bu iş nasıl yapılıyor; verilen en çarpıcı örnek şu: "Efendim, Almanya'da, gymnasium'a gitmeyen üniversiteye gidemez." Doğru; ama, bakın, meslek liselerinde gymnasium'a geçiş için yatay geçiş kapıları sonuna kadar açıktır. Birbirimizi aldatmanın anlamı yok değerli arkadaşlarım; Türkiye'de meslekî ve teknikeğitim bitmiştir, ölmüştür.

Biz bunu niçin yapıyoruz; bakın, biraz önce Sayın Altıkulaç söyledi, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının amir hükmüdür. Anayasanın 166 ncı maddesinde deniliyor ki: Kalkınma planlarının getirdiği hükümler kanun gibidir, uygulamak zorundasınız. Biz, Anayasanın gereğini yapıyoruz. Avrupa Birliği son ilerleme raporu bunu söylüyor; biz, bunun gereğini yapıyoruz. Bakın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 25 inci maddesinde ne deniliyor değerli arkadaşlarım: Herkes eğitim hakkına sahiptir; yükseköğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır. Peki, başka neyin gereğini yerine getiriyoruz; Türkiye'de bir toplumsal talep var... Bizi popülizm yapmakla suçladı değerli arkadaşlarım. Bakın, şunu unutmayınız: Biz, bugüne kadar asla popülist yaklaşımlarla hiçbir meseleye yaklaşmadık. Bakın, bizim halkımız bizden iş istiyor, diyor ki: "Çocuklarımızı devlet dairelerine alın, memur, işçi yapın." Biz bunu yapıyor muyuz; yapmıyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - IMF yaptırmaz ki, IMF izin vermez ki!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade eder misiniz...

Değerli arkadaşlarım, eğer, bir talep makulse, meşru ise, mantıklıysa, bir haksızlığın giderilmesine yönelik bir talepse, siyasî parti olarak bizim görevimiz bu talebi yerine getirmektir. Biz, asla popülizm içerisinde olmadık, bundan sonra da kesinlikle popülizm içerisinde olmayacağız.

Ben, Sayın Baykal'ın, burada, bugün, hakikaten bize ufuk açacak çok güzel şeyler söylemesini bekliyordum, ama, ne yazık ki, bunları bulamadım.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Söyledi; ama, anlamamışsınız!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bize diyorlar ki: "Kime sordunuz da bunları getirdiniz..."

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlar mısınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitiyorum Sayın Başkan.

Bakın, şu andaki 0,3 ve 0,8 katsayı uygulaması kim tarafından, ne zaman getirildi; Yükseköğretim Kurulu tarafından bir gecede alınan bir karardır. 1999'da karar alındı ve o dönemin ÖSYM Başkanı Dr. Fethi Toker bundan dolayı "bu yanlıştır" diyerek istifa etti.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Siz de sınava otuzsekiz gün kala uygulayacaksınız bunu; aynı mantık çünkü!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Geçmişle uğraşma, bugünü söyle!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, eğer, siz, o sınava girecek öğrenciler için kaygı duyuyorsanız, bakın, bu, onyedi aydır toplumun gündemindedir. İşte, altkomisyona sevk edilen tek maddelik tasarıdan söz ettim; siz, CHP'liler olarak o altkomisyona giderdiniz, ona katkı sağlardınız. Sizin derdiniz çocuklar falan değil, siz, milletten... (CHP sıralarından gürültüler)

Bakın size bir şey söyleyeyim...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Bakan, sürenizi tamamladınız; yani, Cumhuriyet Halk Partisine çatmak için eksüre kullanmanıza gerek yok...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır... Hayır...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - ...bir bilgi verecekseniz, onu verirsiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum, siz müsaade ederseniz bitireceğim. (CHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Otuzsekiz gün kalmış Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade ederseniz bitireceğim.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Siz, 1999'da yapılanın aynısını yapıyorsunuz; o gün de haksızlık yapılmıştı, şimdi de haksızlık yapılıyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bakın, gözünü kapayan sadece kendisine gece yapar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bugün bir toplumsal problem ortadayken, bugün bir toplumsal zulüm ortadayken, efendim, bunu yapamazsınız, bunu edemezsiniz şeklinde ortaya çıkmanız doğru değildir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Zulüm nedir Sayın Bakan, açıklar mısınız?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Milletten görmediğiniz teveccühü başka yerde aramayın, bulanık suda balık avlamayın. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bakın, Sayın Haluk Koç, şahsıma yönelik bir eleştiride bulundu, dedi ki: "Sayın Bakan gerginlik yaratıyor, inatlaşıyor."

HASAN ÖREN (Manisa) - Kesinlikle doğru!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Size bir şey söyleyeyim değerli milletvekilleri.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Başbakan sizden kurtulmak istiyor vallahi!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Eğer, yaptığınız yanlışsa, siz, bile bile bir yanlışta ısrar ediyorsanız, bunun adı "inatlaşma"dır; ama, eğer yaptığınız doğruysa...

ATİLA EMEK (Antalya) - Size göre doğru, bize göre değil.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yaptığın ne doğru, Sayın Bakan?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - ... eğer yaptığınız kamu vicdanının gereğiyse, eğer yaptığınız maşerî vicdanı rahatlatma anlamında yapılan bir şeyse, aklın gereğiyse, rasyonelse, o konuda ısrar etmenin adı inatlaşma değil "kararlılık"tır. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

AK Parti, seçim meydanlarında millete verdiği sözleri buraya geldikten sonra unutan bir parti değildir.

ATİLA EMEK (Antalya) - Dokunulmazlık?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başbakanımız egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir vecizesini tekrarlarken "biz canımızın istediğini yaparız" demek istemiyor. Elbette, yasamanın da bütün yaptıkları yargının denetimine tabidir. Gelin, demokratik işleyişin olması gerektiği gibi çalışmasına müdahale etmeyelim, mâni olmayalım. Demokratik işleyiş olduktan sonra, bütün dertlere deva bulunur, bütün problemler çözülür.

Değerli arkadaşlarım, bundan sonraki maddeler üzerinde görüşmeler devam ederken... Ben, hemen, şu kitapçığı size göstererek, huzurlarınızdan ayrılacağım. Bizi şununla itham ediyorlar: "Efendim, Millî Eğitim Bakanlığı yükseköğretimden başka bir şeyle ilgilenmedi." Ben, 550 milletvekili arkadaşıma bunu gönderdim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Kadrolaşmayı yaptınız Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, benim Bakanlığım döneminde, onüç ayda ve İktidara geldiğimizden beri, onyedi ayda 60 tane proje gerçekleştirilmiştir. Sadece "eğitime yüzde yüz destek" kampanyası çerçevesinde, kamuya kazandırılan, Türk millî eğitimine kazandırılan kaynak 1,5 katrilyon Türk Lirasıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar) "Haydi kızlar, okula" kampanyasıyla, 2003 yılında, okula gönderilmeyen 50 000 kız çocuğumuz okula gönderilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de Millî Eğitim Bakanlığı tarafından bir dijital devrim gerçekleştiriliyor. Eğitimde çağdaşlaşma, öyle, lafla falan olmaz.

Ben, o atasözünü, bir kez daha, huzurunuzda tekrarlayacağım; bizim atasözümüz der ki: "Bal bal demekle ağız tatlanmaz." Öyle "çağdaş eğitim", "çağdaşlaşma" diyerek çağdaşlaşma olmaz; çağdaşlaşma icraatla olur, söylemle değil eylemle olur.

Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Topuz.

VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, yapmış olduğu konuşmada ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, böyle bir konuda tekrar huzurunuza gelmeyi istemezdim; ama, genç arkadaşımız, yaptığı konuşmasında, benim sözlerimi çarpıtarak değerlendirdi. Zabıtlara geçmesi açısından ve gerçeği, sizin, bir defa daha, benim ağzımdan işitmeniz açısından, bir açıklama yapmak üzere huzurunuza geldim.

Değerli arkadaşlarım, ben, kendi konuşmamı aynen okuyorum: "Yani, siz, kayıtlı seçmenin dörtte 1'inin, seçime katılan seçmenin üçte 1'inin oyunu alacaksınız; tesadüfen, 368 milletvekilli bir grup oluşturacaksınız" deyip, devam ediyorum... Bu söylediğim yanlış mı? (AK Parti sıralarından "Yanlış tabiî" sesleri)

Bir dakika efendim... Yanlış demekle, yanlış olmaz. Bakın, bu seçim kanunlarıyla, bundan önceki seçimlerde, hükümet kurabilmek için, üç partinin milletvekillerinin bir araya gelmesi gerekti; bu seçim kanunları böyle bir sonuç doğurdu. Aynı seçim kanunları, bu seçimde, bir partinin, aldığı oyun 2 katı kadar milletvekili çıkarmasını sağladı. (AK Parti sıralarından gürültüler)

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Sizde farklı mıydı?..

ALİ TOPUZ (Devamla) -  Bir dakika, efendim... Bir dakika, durun...

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Sizde farklı mıydı?..

ALİ TOPUZ (Devamla) -  Biz de fazla çıkardık; doğru efendim...

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Siz de tesadüfen geldiniz.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Tesadüfen geldiniz...

ALİ TOPUZ (Devamla) -  Bu grubun 368 kişi olması bu seçim kanununun yarattığı bir tesadüf değil mi? (AK Parti sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) - Tesadüf değil Sayın Topuz, matematiksel.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Niye kızıyorsunuz?!. Niye kızıyorsunuz?!.. Bu seçim kanunu, böyle bir sonuç verdi. Siz, şimdi, geriye dönerek "biz 368 kişiyiz; yani, yüzde 34 değiliz, yüzde 68'iz" deyip, Türkiye'nin çoğunluğunun temsilcisi olduğunuzu nasıl ısrarla ortaya koyabilirsiniz? Size düşen görev, seçim kanunlarının size verdiği bu yetkiyi kullanırken, arkanızdaki gücün ne olduğunu bilerek, danışma, dayanışma, uzlaşmaya daha fazla ağırlık vermektir; demokrasinin gereği budur.

MUSA UZUNKAYA (Samsun)- Soruyoruz, dayatmayı söyleyin diyoruz.

ALİ TOPUZ (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, bakınız, genç milletvekili arkadaşımı kırmak istemiyorum, onların geleceği var; ama, çok da öğrenmesi gerekenler oluyor. Bunları bir ağabeyi olarak buradan söylemek bir yanlışlık değildir. Bazı kimseler, kendilerini önemsetebilmek için, önemli saydıkları kişilere sataşarak kendilerini öne çıkarabileceklerini zannederler; bu gafilliktir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Topuz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441)(Devam)

BAŞKAN- Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş; buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; gönül isterdi ki, bu oturumda biz bugün Türkiye'nin, gerçekten, eğitim sorunlarını baştan ele alıp çözmeye çalışalım. Burada hamasî nutuklar atmak kolay, burada herhangi bir kanun tasarısında söylenebilecek şeyleri tekrar etmek de kolay. Hele Sayın Bakanın bugün biraz önce yapmış olduğu konuşmadan sonra ben Sayın Bakana sormak istiyorum. Daha doğrusu, değerli arkadaşlarım, sizlerden bu soruları Sayın Bakana yöneltmenizi istiyorum: Sayın Bakanım, Türk eğitimi, Avrupa ülkeleri arasında okullaşma oranı açısından en başarısız ülkelerden birisi değil mi?! Değerli arkadaşlarım, eğitim sistemimiz, okullaşma oranımız, yine, Avrupa'da en arka sıralarda gelmiyor mu?! Türkiye'de okuma yazma oranlarına baktığımızda, yine, Avrupa'daki tüm ülkeler arasında en geride değil miyiz bugün?!

Değerli arkadaşlarım, yine, soruyorum: Kadınlarımızın, kız çocuklarımızın okullaşma oranına baktığımızda, yine, bu konuda da en gerilerde değil miyiz bugün biz?!

Sayın Bakan, yine, üniversite giriş sınavlarında birçok lise öğrencisinin, öğrencimizin, bir ilkokul öğrencisinin yanıtlayabileceği soruları yanıtlayamadığını siz de biliyorsunuz ben de biliyorum. Hele Gaziantep'te, Urfa'da, Doğu Anadoluda, Güneydoğu Anadoluda, hatta İstanbul ve Ankara'nın gecekondu semtlerinde, dış semtlerinde, hâlâ, birçok ilkokul sınıflarında 80 öğrencinin okuduğunu siz de biliyorsunuz ben de biliyorum.

Yine, Sayın Bakan, birçok okulumuzda, halen, öğretmen eksikliğiyle, liselerimizde öğretmen eksikliğiyle cedelleştiğimizi siz de biliyorsunuz ben de biliyorum. Bugün, acaba, bunlar öncelikli değil miydi de, siz, Türkiye'nin gündemine, bugün, YÖK Yasasıyla ilgili, daha doğrusu, bir meslek lisesinin belli bir bölümünün öğrencileriyle ilgili bu tasarıyı getirip, Türkiye'deki ortamı, siyaseti, ekonomiyi geriyorsunuz?!

Sayın Baykal'ın dediği gibi, sizin bu çıkışınız, sizin bu yasa tasarınız nedeniyle 2 500 000 000 dolarlık bir zararı, bugün, bu ülkeye yükleyen bu tasarıyı getiren sizler değil misiniz! Bu, 2 500 000 000'la acaba okullaşma oranında ne kadar başarılı olabilirdik, acaba o 80 kişilik sınıfları ne kadar daha aza indirebilirdik gayreti içerisinde olmadan, bu konuyu buraya getirmenin günah olduğunu, yazık olduğunu, Türkiye'ye haksızlık olduğunu, siz bilmiyor musunuz; biz biliyoruz, sayın milletvekilleri biliyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, konu, üstü örtülerek geçilmeye çalışılıyor. Konu, sadece meslek liseleri değil; konu sadece imam-hatip okulları da değil; konu 1981 yılından beri 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun yürürlüğe girmesiyle başladı. Biliyorsunuz, o dönemde askerî ararejim, üniversiteler üzerinde bir denetim sağlama arzusuyla bunu çıkardı ve 1981 yılından bu yana da YÖK ve üniversite sistemimizde değişmeler geçirdi YÖK. İlkönce radikal sağ, daha sonra Türk-İslam sentezi, arkasından aşırı birtakım kollar, güçler, siyasî odaklar üniversitelere hâkim olmaya çalıştı. Son zamanlarda da üniversiteler, cemaatlerin kavga alanı, etki kurma alanı, denetim altına alma alanı haline getirilmeye başlandı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu değişmeler, bu dalgalanmalar, siyasî bir biçimde götürülmeye çalışıldı ve 2547 sayılı Yasa bugüne kadar 35 kere değiştirildi. Bütün bu değişiklikler "yükseköğretimi daha iyi yapmak, yükseköğretimde reform sağlamak" adı altında yapıldı bugün olduğu gibi; bugün bu 11 maddelik yasa tasarısında olduğu  gibi, aynı iddia "reform yapıyoruz." Aslında bunların hiçbiri, bana göre, reform niteliği taşıyan bir değişiklik paketi değildi. Bu tür gelişmeler, bugün olduğu gibi, üniversiteleri siyasî denetim altına nasıl alabiliriz gayretinin ürünüdür. Eğer, siz gerçekten yükseköğretimi değiştirmek istiyorsanız, bu işe kökten bakacaksınız. Sadece 11 maddeyi değiştirerek kendi siyasî etkinliğinizi kurmak, kendi ideolojik görüşlerinizi üniversitelere hâkim kılabilmek için böyle bir girişimde bulunmak, Türk eğitim sistemi için de, yükseköğretim sistemi için de yanlıştır. Bu tasarı da bu amaçla hazırlanmıştır.

Bu konuya ilişkin, bugün görüşmekte olduğumuz tasarıya baktığımızda üç önemli konu gündeme gelmekte; bunlardan bir tanesi, hep üzerinde konuşulduğu gibi, meslekî lise mezunlarının üniversiteye girişleriyle ilgili, daha doğrusu, meslekî lise mezunlarının üniversiteye girişleriyle ilgili değil de imam-hatip lisesi mezunlarının üniversiteye girişleriyle ilgili sadece.

Şimdi, bu konuyla ilgili, Sayın Bakan, birtakım örnekler veriyor, Avrupa Birliğinin Türkiye raporundan söz ediyor. Ben sormak istiyorum, Avrupa'nın hangi laik ülkesinde, devlet yönetiminde, devlet desteğinde orta dereceli Hıristiyan ruhban okulları var; bunu söyler misiniz bana. Böyle bir şey olabilir mi?! Meslek liseleri vardır, meslek liselerinden geçişler sağlanabilir. Meslek liseleriyle ilgili, Almanya gibi, diğer ülkeler gibi katı kuralları olan ülkeler vardır, meslek liseleri gereklidir, araeleman yetiştirmede mutlaka gereklidir, hele Türkiye gibi bir yerde mutlaka ve mutlaka gereklidir; ama, siz düşünebiliyor musunuz, bizim İslam Dinimizde dinin bir meslek olarak alındığı, meslek olarak kabul edildiği nerede yazıyor, kim söylüyor bunu? Böyle bir şey olabilir mi; böyle bir şey olamaz, böyle bir şeyi savunmak bile hatadır diye düşünüyoruz. Onun için, bunu geçiyorum; ama, üzerinde durmak istediğim ikinci ve üçüncü noktaları bazı arkadaşların iyi dinlemelerini istiyorum.

Bu tasarı paketiyle Millî Eğitim Bakanlığına tanınan yetkiler, Bakanlığı ilgili kuruluş olmaktan çıkarıp -üniversitelere ilişkin ilgili kuruluştu mevcut yasayla, Millî Eğitim Bakanlığı- sorumlu kuruluş mertebesine yükseltmektedir. Nedir sorumlu kuruluş; bundan sonra, söz, yükseköğretimle ilgili, Millî Eğitim Bakanlığından geçer demektir. Kurullar bir tarafa, diğer katılımlar bir tarafa, Millî Eğitim Bakanı ne derse, Millî Eğitim Bakanının dudağının arasından ne çıkarsa o kanun demektir, o uygulamaya geçirilecek demektir. Sevgili Başkan, sayın arkadaşlarım; bu ne demektir?!.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bu, demokrasi demektir (!)

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Bu da, biraz önce sözünü ettiğiniz Avrupa Birliğinin Türkiye raporunda sözünü ettiği özerkliğe çok karşı bir olaydır. Siz, bunu, Avrupa'yla uyum paketleri çıkarırken, bugün onuncusunun çıkması görüşülürken, bu değişiklikleri Avrupa'ya, Avrupa Birliğine, Avrupa Konseyine -lütfen söyler misiniz- nasıl anlatacaksınız? Bizler, Avrupa Konseyi üyeleri olarak Avrupa Konseyi Parlamentosunda nasıl savunacağız böyle bir şeyi? Türkiye, Avrupa'ya yanaşmaya, Avrupa'yla birleşmeye çalışıyor; ama, siz bir taraftan eğitim sistemimizi İran'la, Arabistan'la diğer ülkelerle bağdaştırmaya çalışıyorsunuz, ilgi kurmaya çalışıyorsunuz...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Afganistan'la...

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Bu çelişkiyi iyi anlayınız, bu çelişkiyi iyi biliniz. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

AHMET IŞIK (Konya) - Hükümet programına bakın.

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ayrıca, geçici madde marifetleriyle, Bakanlık, akademik yöneticilerin tümüyle yeniden belirlenmesini öngörüyor. Dolayısıyla, Millî Eğitim Bakanlığının artan etkisi ve hükümetin sahip olduğu, daha doğrusu sahip olacağı atama yetkileri sayesinde, kısa bir süre içerisinde üniversite ve üst kuruluş yönetimlerinin hepsinin siyasallaştırılmasının önüne geçmek mümkün değildir. Bu mudur özerklik?! Bu mudur bilimsel gelişmeyi sağlayacak yöntemler?!

Üçüncü bir konu daha var; hani, akademik kurullarda ve üniversite üst yönetimlerinde seçimle göreve gelme ilkesi, güya bu yasa tasarısında benimseniyor; yok öyle bir şey. Ne diyor yasa tasarısı; yasa tasarısı, bu tür göreve atanmalar, akademik birikim ve bilimsel liyakatin sonucunda, buna göre değerlendirilecektir diyor; ama, bunun, akademik birikimin, bilimsel liyakatin, bu tür değerlendirmede nasıl gözetileceği...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ateş, toparlar mısınız.

Buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Sayın Başkan, benden önce söz alan arkadaşa 4,5 dakika eksüre verdiniz; bana da aynı hakkı tanımanızı rica ediyorum.

BAŞKAN - Peki, Sayın Ateş, size, 5 dakika daha veriyorum.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu liyakat meselesi güzel, akademik birikim de güzel; bu kriterler güzel; ama, siz, bunun nasıl gözetileceğini, nasıl kullanılacağını açıklamadan, kendi sübjektif değerlendirmenizle bunu yapacaksanız, işte, burada da işler sarpa sarıyor.

Değerli arkadaşlarım, üniversitede bunlar çok önemli; üniversite öğretim görevlileri için bunlar çok elzem. Bu akademik birikimin nasıl, hangi kriterlere göre oluşacağını, bu liyakatin neye göre saptanacağını, bugün, eğer, değerli milletvekillerimiz bilmiyorsa, bilemezse -ki, bilemiyoruz bugün- ileriye yönelik sorunlar var demektir; bunun düzeltilmesi lazım.

Özetle, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısının ana sorunu "üniversite yönetimlerini nasıl siyasallaştırabilirim" daha açık bir felsefeyle, maalesef diyerek ifade etmek zorundayım "muhafazakâr, demokrat kadrolaşmaları üniversitelerde nasıl sağlarım" dan başka hiçbir şey değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, ne yapılmalıdır; Sayın Bakanlık ne yapmalıydı, hükümetimiz ne yapmalıydı, Avrupa Birliği yolunda ilerleyen bir Türkiye, Onuncu Uyum Paketini çıkarmak üzere olan bir Türkiye, eğitim sistemiyle, yükseköğretim sistemiyle ilgili ne yapmalıydı; bunlar üzerinde duralım. Bunun için müneccim olmaya gerek yok. Bunun örnekleri Avrupa'da var değerli arkadaşlarım.

Örneğin, 20 nci Yüzyılın son çeyreğinde, Avrupa üniversitelerinde büyük değişiklikler oldu. Bu değişikliklerden bir tanesi de şu: "Multiversiti" modeli dediğimiz yeni bir üniversite sistemi doğdu; bu, uygulamaya geçirildi. Bu model neden bahsediyor, acaba, biz bunu izleyip, bir yasa tasarısı buraya getiremez miyiz diye düşünüyorum.

Bu modelin söylediği şey şu: "Bir ülkedeki büyüme ve refahı, teknolojik gelişme ve yenilik sağlar. Bunların kökeninde ise, üniversite ve üniversitede yapılması lazım gelen temel uygulama ve araştırmaların yoğun bir biçimde yapılması yatar" deniliyor. Buradan hareket ederek, karar alma sürecine, bu tür üniversitelerde, üniversitenin kendi mensuplarının yanında, üniversitedışı birtakım kurumların ve kuruluşların, kitle örgütlerinin de katılımı isteniyor. Ayrıca, örgütlerin artan katılımı isteniyor. Girişimci akademisyenlerin desteklenmesi, araştırma yapanların desteklenmesi, ayrı bir sınıf olarak üniversite içerisinde tutulması isteniyor.

Yine, finansal açıdan baktığımızda da, burada, devlet ağırlığının yanında, öğrencilerin katkısı ve iş çevrelerinin katkısı isteniyor.

Yine, araştırmacı akademisyenler yanında, işgücü piyasasına -altını çiziyorum- işgücü piyasasına yönelik olarak, beceri kazandırmaya yönelik bir eğitimin verilmesi, çok disiplinli bir eğitimin korunması isteniyor. Uluslararası denkliği hedefleyen bir diploma, üniversite ve eğitim sistemini öneriyor.

Biz bakıyoruz, bu 11 madde içerisinde bunlardan hiçbirisi yok. Şimdi, Sayın Başkan, bunu biz nasıl gerçekleştireceğiz?!

Bir de, 1988 yılında, Sayın Bakanın ve Bakanlığın bildiği, Bologna'da toplanan Avrupa üniversiteleri rektörlerinin almış olduğu bir Magna Carta, yani, üniversite Magna Carta'sı var. Bu Magna Carta'da ne deniliyor; 4 tane temel ilke konuluyor; bunlar da yok burada. Nedir bu temel ilkeler:

1- Üniversite, siyasal otorite ve iktisadî güçlerden bağımsız olmalıdır.

2- Üniversitede öğretim ve araştırma beraber yürütülmelidir.

3- Üniversite yaşamı, hoşgörü, diyalog ve bilgi paylaşımına açık olmalıdır.

4- Üniversite, evrensel bilgiyi gerçekleştirme yolunda coğrafî ve siyasî sınırları aşmalıdır.

Şimdi, bizim önümüze gelen 11 maddelik değişiklik tasarısında bunların hangisi var! Siz bunları yerine getirmediğiniz takdirde, Avrupa Birliği, yeni yazacağı Türkiye raporunda mutlaka bu konulara değinecektir. Avrupa Birliği, bugün geçirmeye çalıştığınız 11 maddenin geri alınması doğrultusunda, eminim, büyük bir baskı uygulayacaktır size ve siz de, bunu, çok yakın bir zamanda değiştirmek zorunda kalacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi tamamlıyorum ve şunu söylüyorum: Hani, Başbakan, geçenlerde Yunanistan'da bir şey söyledi "daha önce bazı şeyleri nasıl söylediğime hayret ediyorum, bugün olsa onları söylemezdim" dedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - İnşallah, Sayın Başbakan ve Bakanlar Kurulu da, bu konuya ilişkin böyle bir geri adım atmazlar diye düşünüyorum ve bu yasa tasarısının geçmemesi için, bu yasa tasarısının Türkiye'nin Avrupa Birliğine girişini gölgelememesi için, bütün milletvekillerinden destek bekliyorum...

AHMET IŞIK (Konya) - İlerleme raporunda var.

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - ...ve bana laf atan arkadaşlarımızın da, Avrupa Birliğinin Türkiye İlerleme Raporunu okumasını tavsiye ediyorum; okumak iyi bir şeydir.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

20 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben, Sayın Bakanın cevaplandırması isteğiyle, şu soruları yöneltmek istiyorum; bunlardan bir tanesi şu: Sayın Bakana benim yönelttiğim siyasî inat sözüne, Sayın Bakan "hayır, siyasî inat değil; biz bütün akılcılığı, rasyonelliği bu süreçte kullanıyoruz; bunun adı, olsa olsa 'siyasî kararlık' olur" şeklinde açıklama yaptı. Şimdi, bu kadar açık -daha sonraki maddelerde de görüşülecek- Anayasaya aykırılıklar varken -konuşmamda bunları belirttim, bir daha söylemiyorum- bunun bir siyasî inat olup olmadığı konusunda düşüncelerinin değişip değişmediğini öğrenmek istiyorum; bir.

İkincisi, Sayın Millî Eğitim Bakanının, dün, ısrarla ifade ettiği "bu tasarı geçecek ve tercih aşamasında, bu tasarıda öngörülen, 5 inci maddede tanımlanan katsayılar geçerli olacak" ifadesini, Türkiye kamuoyu önünde tekzip edecek mi, etmeyecek mi? 1 000 000 küsur, 2 000 000'a yakın öğrencinin sınava hazırlandığı, son derece önemli bir sınav öncesinde -bu sınava çocukları giren aileler bilecektir- bir sorunun 1 000 kişilik bir sıralamayı etkilediği bir sınavda, eğer, Bakan, gerçekleştiremeyeceği bir sözü ısrarla söylüyorsa, bu kadar veliyi, bu kadar aileyi, bu kadar öğrenciyi tedirgin etme hakkını kendinde görüyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, 1 900 000 kişi adına, vicdanınız rahat mı? Benim kızımın vebalini taşıyabilecek misiniz? Bu tasarı komisyona teklif edildiği gün, benim kızım İstanbul'dan telefon etti ve "dinamitleniyoruz" dedi. Bu kadar insanın, 1 950 000 kişinin vebalini vicdanen taşıyacak mısınız? Bir yarışa eşit koşullarla çıkılır. Her şey belli; ekim ayından beri bu çocuklar yarışa hazırlanıyor. Yarışın sonunda, eğer, siz koşul değiştiriyorsanız, vicdanen rahat edecek misiniz?

İkincisi, Avrupa Birliğine girme aşamasında olunduğu bir süreçte, aralık ayında Avrupa Birliğiyle görüşmelerin başlayacağı bir süreçte, acaba Türkiye'de esen bir rüzgâr, toplumsal barışın bozulduğu, bozulmaya yüz tuttuğu bir yerde, ekonomik olarak Türkiye'deki insanların taşıyamayacağı yüklerin altına girildiği bir dönemde, acaba vicdanen, yarın, bu toplumsal barışın bozulmasında etken olup da, sizin bu hareketleriniz anayasa fırlatmaktan daha tehlikeli boyuta gitmeyecek mi, toplumun vebalini alabilecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de sizin aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruları yöneltiyorum: "Bu tasarı yükseköğrenim için bir reform değildir" dedi. Eğer reform değilse niçin Türkiye Büyük Millet Meclisine getirildi? Bu tasarı, katsayılar dışında, meslek teknik liselerine ne yarar getiriyor? Nasıl olacak da bu düzenlemeyle meslekî teknik eğitimin sayısı artacak, oraya giden öğrencilerde nasıl bir artış olacak bu tasarıyla?

Başka bir soru: 16 ncı Millî Eğitim Şûrasında 12 yıllık zorunlu eğitim kararı alındı, 1999 yılında. Bu karar ne zaman uygulanacak? Eğer uygulanırsa bu tasarıyla uyum nasıl sağlanacak?

Öğretim üyelerinin ve eğitim sendikalarının bu tasarıya desteğinin olduğunu söylediniz az önce; elinizde yazılı bir açıklama var mı? Yani, karşı çıkanların bildirileri, açıklamaları var. Acaba, öğretim üyelerinin ya da üniversitelerin birinin, bir sendikanın yazılı bir açıklaması var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Buyurun Sayın Tomanbay.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Efendim, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana sizin aracılığınızla sormak istediğim soru şu:

Getirilen tasarıda, öğretim üyelerinin meslekten çıkarılmaları, intihal, yani bilimsel hırsızlık konusuyla sınırlandırılmış. Öğretim üyeliğinden, sadece bilimsel hırsızlığı olanların atılabileceği söyleniyor. Peki, bilimsel hırsızlık yapan atılıyor; doğrudur.

Birincisi, kendi kadroları içinde de bilimsel hırsızlık yapmış olma ihtimali olanlar var mı? Bu konuda bir araştırma yapıldı mı Bakanlık kadroları içinde ve Müsteşarlık kadroları içinde? Eğer tespit edilirse, bunlar meslekten uzaklaştırılacak mı?

İkincisi, genel bir soru, üniversitelerimizde bilimsel hırsızlık yapan meslekten uzaklaştırılacak; ama, örneğin, bilgisayar çalan, üniversitenin mallarını çalan ya da bağışlayın, çok daha kötü birtakım yüz kızartıcı suçlar işleyen öğretim üyelerini üniversitelerde tutmaya devam edecek misiniz?

Son bir soru daha sormak istiyorum. Bu tasarıyla, üniversitelerimizin finansman sorunu çözülüyor mu, kadro sorunu çözülüyor mu? Bu tasarıyla kaliteyi artırmayı amaçlıyorsunuz. Finansman sorununu, kadro sorununu çözmeden kaliteyi nasıl artıracağınızı öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tomanbay.

Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana iki sorum olacak.

Bunlardan birincisi şu: 4 puan türü var; sayısal, sözel, eşit ağırlıklı ve dil. Bunlardan, sayısal, sözel ve eşit ağırlıkla ilgili, bu 3 puan türüyle ilgili düzenlemeyi yapıyorsunuz da, dil puanıyla ilgili düzenlemeyi neden Yükseköğretim Kuruluna bırakıyorsunuz? Oranın çok fazla işe yaramadığını mı düşünüyorsunuz?

İkinci sorum: Uyarılar üzerine, geçici bir maddeyle, ortak alanlara, 2004'teki sınavda bir kolaylık sağladınız; yani, daha açık bir ifadeyle, sayısalda okuyan bir çocuk, bu sınavda, eşit ağırlık tercihiyle, işletme, iktisat, ekonometriyi seçecek. Bu öğrenci, işletme tercihi yapacaksa, bu yıl, fizik, kimya ve biyolojiyi bir kenara bırakacak. Bu çocuk bu yıl kazanamazsa, seneye sınava girdiğinde, artık fizik, kimya ve biyolojiyi yeniden öğrenme şansı yok. Bu, sizin vicdanınıza sığıyor mu? Bu çocuğa şunu diyorsunuz: Ne yap yap, bu sene mutlaka kazan. Eğer bu sene kazanamazsan, seneye hiç şansın yok. Bu düzenlemeyi yaparken, bunu üç yıla yaymak daha sağlıklı olmaz mıydı? Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

Buyurun Sayın Ateş.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana iki soru sormak istiyorum.

Sayın Bakan, 1999 Bologna Deklarasyonuyla ilgili olarak, Bakanlığınız hangi çalışmaları yapmaktadır ve bu çalışmalar hangi aşamadadır; bu bir.

İkinci sorum: Mart 2000 Lizbon Avrupa Konseyi hedefleri doğrultusunda, Millî Eğitim Bakanlığımız, yükseköğretime yönelik olarak hangi çalışmalar içerisinde bulunmaktadır ve bunlar hangi aşamadadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

Buyurun Sayın Coşkunoğlu.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum.

Hükümetin önceliğinde olan bu yasanın çıkmasının önem taşıdığı belli. Üniversiteleri iyileştirme gibi bir amaç iddia ediliyor. Bunu kabul etsek bile, üniversitelerimizde, bilimsel yayın sayısında, ülkemiz, on yıl önce 45 inci sıralardayken, şimdi 20 nci sıralara yükseldi. Türkiye'de, bu başarı performansını gösteren başka kuruluş biliyor musunuz? YÖK Yasasının düzeltilmesi gibi birtakım ihtiyaçları olduğu doğrudur; fakat, buna neden bu kadar öncelik verdi hükümetiniz; bunu sormak istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

10 dakikalık soru sorma süresi dolmuştur.

Sayın Bakan, sorulara cevap verecektir.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu 10 dakikalık süre içerisinde, değerli milletvekillerinin sordukları sorulara cevap vermeye çalışacağım.

Öncelikle, Sayın Haluk Koç'un "Anayasaya aykırılığı ortada iken" ifadesine cevap vermek istiyorum. Doğrusu, ben, bu tasarının neresinin Anayasaya aykırı olduğunu bilmiyorum; eğer, kendisinin bildiği bir yer varsa... Çünkü, komisyonda da "biz size söylemeyeceğiz; ta ki, Anayasa Mahkemesine götürdüğümüz zaman geri dönsün" demişlerdi. Doğrusunu isterseniz, biz bunları samimiyetle bağdaştırmıyoruz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bunlar teknik konular Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın, Anayasanın 130 uncu maddesi ortadadır değerli milletvekilleri; deniliyor ki "yükseköğretime giriş kanunla düzenlenir."

2547 sayılı Kanunun 45 inci maddesinde bir değişiklik yapıyoruz; bunun neresi Anayasaya aykırı? Anayasaya aykırı taraf şuymuş: Yine Anayasada deniliyor ki "üniversitelerin, Türk yükseköğretiminin planlanması görevi YÖK'e verilmiştir." Evet, doğru; ama, bu planlamadan kasıt şudur değerli milletvekili arkadaşlarım: Türkiye'nin neresinde, ne kadar üniversite kurulacak, hangi fakülteleri olacak, hangi bölümler bunlara bağlı olacak; Türkiye'de, hangi alanda, hangi elemana ne kadar ihtiyaç vardır; hangi üniversitelerde hangi dersler okutulacak meselelerinde Yükseköğretim Kurulu bir planlama yapar. Planlama ile spesifik olarak yükseköğretime girişin düzenlenmesi arasındaki farkı, sanırım Sayın Koç da biliyor, ben de biliyorum. Dolayısıyla, bu konuda ısrar etmiyorum.

Tekrar ifade edeyim; benim söylediğim şudur arkadaşlar: Biz, kesinlikle milleti kandırma hakkına sahip değiliz. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, bugün, bu yasa çıkarsa, Sayın Cumhurbaşkanına gönderilirse, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilse bile, tarih olarak, kesinlikle, yetişmemesi için bir sebep yoktur dedim. Bugün aynı şeyi bir kez daha ifade ediyorum; çünkü, bu takvim... Biliyorsunuz, haziran ayının 20'sinde üniversite sınavı vardır. Kaldı ki, ayın 20'sinde yapılan üniversite sınavında, önce öğrencilerin puanları belirleniyor, tercihler ardından yapılıyor. Bu konuda bir problem olmadığını düşünüyorum; bunu ifade etmek istiyorum.

Sayın Aslanoğlu şunu söyledi: "1 900 000 öğrenci ve aileleri açısından vicdanınız rahat mı?" Biz, kesinlikle, vicdanımızın sesine kulak vererek iş yaparız. Ben de, Bakanlar Kurulundaki bütün arkadaşlarım da, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün değerli arkadaşlarım da vicdanen bu problemin halledilmesi gerektiğine inandığı için bu getirilmiştir.

Bir şey daha söyleyeyim; bakın, biz, öğrencileri âdeta gafil avlayan bir yapı getirmiyoruz. Bu sene, üniversite sınavlarında, soru sorma stilinde bir değişiklik yapılmıyor. Geçen yıl üniversite sınavlarında nasıl soru sorulduysa, bu sene yine aynı şekilde soru sorulacak. Öğrencilerin, genel liselerin bütün müfredatından sorumlu olmasıyla ilgili hükmün yürürlük tarihi 2005 yılıdır; yani, 2004-2005 öğretim yılının sonunda yapılacak olan sınavla ilgilidir. Bu sene, soru stili aynı olduğu için, şahsen, bu konuda bir problemin olmadığını düşünüyorum.

Sayın Gazalcı dedi ki: "Efendim, mademki reform değil, niçin buraya getirdiniz?"

Değerli arkadaşlarım, reform kelimesi çok iddialı bir kelimedir. Ben dedim ki, bu bir reform değildir; ama, bu bir restorasyondur. Yani, yükseköğretimde aciliyeti olan bazı konularla ilgili iyileştirmeler, düzenlemeler yapma amacına yönelik bir yasadır. Mesela, kamu yönetimi reformu... İşte, onun adı reformdur. Burada 1 maddelik, 2 maddelik bazı yasalar geldi geçti. Şimdi, onlar reform niteliğinde değil de, geçici bir problemi gidermeye yönelik veyahut da acil bir problemi gidermeye yönelik yasa tasarıları veya teklifleriyse, siz "bu niye reform değil; dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine niçin geliyor" deme hakkına sahip değilsiniz.

Efendim, "meslekî teknik eğitim, nasıl olacak da sayıları artacak?" Şöyle olacak Sayın Gazalcı: Eğer, siz, meslekî ve teknik eğitime devam eden öğrencilerin önünü açarsanız, bu çocuklarımız "ben, meslekî teknik eğitim öğretim kurumlarından birine gittiğim zaman bir mesleğim olacak; bana üniversite kapısı da kapalı değil, yükseköğretim imkânım da olacak" düşüncesinde olduğu zaman, işte, tıpkı geçmiş yıllarda nasıl ki yüzde 43'e kadar vardıysa, bundan sonra çok daha öteye gidecektir. Biz, özellikle özendirici tedbirler alıyoruz. Hem meslek elde ederse hem de yükseköğretime gitme şansı elde ederse, bu okullara devam eden öğrencilerimizin sayısında artış olacaktır.

Bugün, değerli arkadaşlarım, bakın, biz bu konuyla ilgili bir bilgi notu hazırladık; bütün milletvekili arkadaşlarımıza göndereceğiz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kanun çıktıktan sonra mı göndereceksiniz Sayın Bakan?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Burada göreceksiniz, burada listesini göreceksiniz. Türkiye'de öyle ticaret lisemiz vardır ki, 2 öğrencisi kalmıştır. Sıfır öğrencisi olan liselerimiz vardır. Tabiî ki biz bunu kapatmak zorunda kalıyoruz. Bugüne kadar 226 tane meslekî ve teknik eğitim okulumuz kapatılmıştır; 90 küsur tanesi başka türlü okullara, başka türlü eğitim kurumlarına dönüştürülmüştür.

Şunun, bir kere kesinlikle altını çizmek istiyorum değerli arkadaşlarım: Meslekî teknik eğitimde, bugün, 10 000 dersliklik bir kapasite fazlası vardır; yani, atıl kapasite vardır, 10 000 derslik boş durmaktadır; ama, genel liselerimizin de 12 000 yeni dersliğe ihtiyacı vardır. Bu, size bir şey anlatmıyor mu değerli arkadaşlarım? Meslekî teknik eğitimde 10 000 derslik -bakın, derslik- boş, atıl durumda.

Meslekî ve teknik eğitime öğretmen olmak üzere teknik eğitim fakültelerinden mezun olan adaylar bana geliyorlar, "bizi niçin tayin etmiyorsunuz" diyorlar. Şimdi, eğer öğrenci yoksa, eğer yeni okullar açmıyorsanız, yeni sınıflar açmıyorsanız, bu konuda istihdam yaratmanız, öğretmen atamanız mümkün müdür?!

Dolayısıyla, biz, aslında, 16 ncı Millî Eğitim Şûrasının da gereğini yerine getiriyoruz değerli arkadaşlarım. 16 ncı Millî Eğitim Şûrasında alınan kararla, Türkiye'de meslekî ve teknik eğitimin yüzde 65'e çıkarılması hedef olarak gösterilmiştir. Evet, zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılmıştır şeklinde bir tavsiye kararı alınmıştır; ama, şunu, memleketin gerçeklerini gözönünde bulundurmak zorundayız. AK Partinin programında zorunlu eğitimin 12 yıla, hedef olarak, çıkarılacağı zaten ifade edilmiştir; ancak, bu, bir imkân ve zaman meselesidir. 8 yıllık kesintisiz eğitim henüz tam anlamıyla rayına oturmadı. 630 000 öğrenciyi taşıdığımızı, 32 000 araçla 28 000 yerleşim biriminden 5 000 yerleşim birimine taşıdığımızı ve bunun da maliyetinin yılda 300 trilyon olduğunu biliyor musunuz?..

Şimdi, bütün bu gerçekler ortadayken... Tabiî, eliniz taşın altında olmadan, bu işin sorumlusu olmadan, elbette, buna, siz, gerekli cevabı veremezsiniz. Çok şey isteme hakkına sahip olabilirsiniz muhalefet olarak; ama, İktidar olarak, biz, bu ülkenin kaynaklarını, yurt dışından elde ettiğimiz kredileri ve hibeleri en iyi şekilde değerlendirerek, biraz önce Abdulkadir Beyin de çizdiği o tabloyu daha yukarılara, daha yukarılara çekmeye çalışıyoruz. Seksen yılda birikmiş olan kronik problemlerin hepsini, eğer, siz, birbuçuk yıllık İktidarımıza yüklerseniz, bunun insafla bağdaşır tarafı olmaz değerli arkadaşlarım.

Şimdi, Sayın Gazalcı diyor ki: "Efendim, sizi destekleyenlerle ilgili bir belge var mı elinizde?" Peki, desteklemeyenlerle ilgili bir belge var mı?

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Var, var!.. İşte, var!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hayır, şunu söyleyeyim: Bakın, değerli arkadaşlarım, ben size dedim ki, bana binlerce e-mail geliyor. Gazeteleri açarsanız, destekleyenleri de görürsünüz desteklemeyenleri de, köstekleyenleri de görürsünüz taraftar olanları da görürsünüz. Dolayısıyla...

HASAN ÖREN (Manisa) - Geleceğini garantiye almak isteyen e-mail gönderiyor size.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Arkadaşlar, bu kısır tartışmaları bir tarafa bırakalım.

Şimdi, Sayın Tomanbay diyor ki: "Bir etik kurul getirmişsiniz; bu, bilimsel intihallerle, yani çalmalarla ilgili olarak işleyecek; peki, üniversiteden bilgisayar çalan, şunu yapan, bunu yapan yerinde mi kalacak?" Sayın Tomanbay, zaten disiplin yönetmeliğinde onun karşılığı var; yüz kızartıcı suç işleyen insanların tabi olacağı muamele ve göreceği ceza bellidir. Bu getirilen kurul, bir akademik kuruldur, akademik etik kuruldur. Bunu, lütfen, disiplin cezalarını yürütecek olan diğer kurullarla karıştırmayalım.

 "Sizin kadrolarınız arasında bilimsel intihal yapmış kimse var mı? Eğer bu ortaya çıkarsa şunu bunu yapar mısınız?" Eğer bizim kurullarımızda, benim Bakanlığımda veya benim sorumluluk alanımda böyle bir eleman tanıyorsanız, lütfen, bunu ifşa edin, bize yazın; biz de gereğini yerine getirelim.

Süre doldu mu Sayın Başkan?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Var daha, devam edin.

BAŞKAN - Toparlar mısınız Sayın Bakanım.

Sayın İnce'nin sorularına cevap veriyorum. Sayın İnce "4 puan türü var; niçin dil puanıyla ilgili düzenlemeler ÖSYM'ye bırakıldı; niçin diğerleri, sayısal, sözel ve eşit ağırlık Millî Eğitim Bakanlığı tarafından belirleniyor" şeklinde bir soru sordu veya "niçin kanuna bunlarla ilgili katsayılar dahil edilmedi" diye bir ifade kullandı.

MUHARREM İNCE (Yalova) - ÖSYM değil, Yükseköğretim Kurulu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlarım, ona bakarsanız, bakınız, özel yetenekle girilen bölümler var, sporla ilgili, sanatla ilgili bölümler var ve bunlar çok küçük bir yekûn teşkil ediyor. Türkiye'deki liselerimizin ve onların girmek istediği yükseköğretim kurumlarının büyük bir kısmını sayısal, sözel ve eşit ağırlık oluşturuyor. Artı, Üniversitelerarası Kurulun bazı yetkilileriyle yaptığımız görüşmelerde de bu böyle uygun görüldü, böyle bir sonuç çıktı ortaya. Bu, çok vahim bir durum değil.

Ortak alanlarla ilgili bir düzenleme yaptığımızı söyledi Sayın İnce. Evet; biz, bu sene buraya bir istisna getirdik; ama, bir öğrencinin kendisini yeni şartlara hazırlaması için, siz, ona bir yıl gibi bir süre verirseniz, burada haksızlık diye bir şey söz konusu olmaz.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Hakkını elinden alıyorsunuz Sayın Bakan; gasbediyorsunuz!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Ateş dedi ki: "Bologna Deklarasyonuyla ilgili olarak ne yapıyorsunuz?"

Değerli arkadaşlarım, bakın, Bologna Deklarasyonuyla ilgili yapılması gerekenleri yapacak olan kuruluş Yükseköğretim Kuruludur. Bologna Deklarasyonuna, Millî Eğitim Bakanı sıfatıyla siyasî iradeyi temsilen ben katılırım; ama, bu konuda yapılması gereken kalite güvence sisteminin oluşturulması, üniversiteler arasında, Türkiye'deki ve Avrupa'daki üniversiteler arasında mobilite, öğretim üyesi ve öğrenci mübadelesinin temin edilmesi, akreditasyonun temin edilmesi gibi şartlar, Yükseköğretim Kurulu tarafından yerine getirilmesi gereken şartlardır. Şimdi, esas sorumlu, esas muhatap kimse, bunu, hep birlikte onlardan soralım; bugüne kadar niçin yapılmadı?..

Başka bir sorusu şuydu: "Mart 2000'de Lizbon'da alınan kararlarla ilgili neler yapılıyor?.."

Değerli milletvekilleri, bakın, burada, CHP'li bütün sözcüler, bizim TÜBİTAK'a yaptığımız müdahaleyi eleştirdiler. İşte, o Lizbon'da alınan kararları Türkiye'de uygulayacak olan, 6 ncı Çerçeve Programının muhatabı Türkiye'de TÜBİTAK'tır.

HALUK KOÇ (Samsun) - TÜBİTAK kaldı mı Sayın Bakan?!

BAŞKAN - Sayın Bakan...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Avrupa Araştırma Alanı Komiserliği bünyesindeki bütün faaliyetlerin, Joint Research Centre dediğimiz Ortak Araştırma Merkezinin bütün faaliyetlerinin muhatabı Türkiye'de TÜBİTAK'tır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Kaldı mı?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Ama, üzülerek söyleyeyim, 2003 yılında, AK Parti Hükümeti, Türkiye'yi Avrupa Araştırma Alanına 48 000 000 euro vererek ortak etmiştir; ancak, TÜBİTAK'ın eski yönetiminin, bana göre, ihmali ve hataları yüzünden, geri dönüşüm sadece yüzde 10 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bizden sonra en kötü durumda olan Bulgaristan olduğu halde, geri dönüşüm yüzde 50 oranında gerçekleşmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Çalıştırdınız mı Sayın Bakan; müsaade etmediniz ki!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlarım, bu, tek başına, TÜBİTAK'ta yapılanın ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ortada!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - TÜBİTAK'ta gerekenleri yapan arkadaşlarıma ve Parlamentoya bir kez daha huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Biz, TÜBİTAK'ı yeniden ayağa kaldırmak için yeniden yapılandırdık; bunu bilmenizi istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Son bir cümle...

Sayın Coşkunoğlu'na cevap veriyorum: Üniversitelerimiz, Science Citation Index verilerine göre, bilimsel makale yayımlama açısından, evet, 22 nci sıraya yükselmiştir.

Bir şey daha sorun -ben, bunu bir gelişme görüyorum. Bu gelişmede katkısı olan herkesi tebrik ediyorum- sorun bakalım, ürettiğimiz patent sayısı kaçtır?

Değerli arkadaşlarım, bakın, bir şeyi söylerken gerisini ihmal etmeyelim. Bunların hepsini masaya yatırıp teker teker görüşebiliriz. Bakın efendim üniversitelerin ödenekleri kesildi, üniversitelere kadro vermediniz şeklinde ithamlara maruz kalıyoruz.

HALUK KOÇ (Samsun) - İtham değil, gerçek bunlar; yapmayın!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hayır... Bakın, müsaade edin Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Araştırma fonlarına el koydunuz Sayın Bakan!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Koç, müsaade eder misiniz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Müsaade ediyorum; ama, gerçekleri saptırıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Bakan, soruya cevap verir misiniz lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın, Türkiye'de AK Parti, şu anda 59 uncu hükümet bir ekonomik program uyguluyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başbakan bile şaşırdığını ifade etti bu bilgiler karşısında.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bütün Türkiye'de 40 000 kadro ihdas edildi; bunun 24 600'ü eğitim alanına verildi, 6 600'ü, biliyorsunuz, buradan üniversitelere dağıtıldı. Geçen yıl, 35 000 kadronun 23 200'ü eğitime ayrıldı; bunun, 3 200'ü üniversitelere verildi.

Şimdi, siz, eğer, bu tahsis ettiğimiz 40 000 kadronun 40 000'inin de üniversitelere verilmesini istiyorsanız; eğer bir gün siz yetkili olursanız bunu yaparsınız; ama, bugün söylersiniz, o gün siz de yapamazsınız.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, saat 20.15'e kadar birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.57

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.15

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88 inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

441 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, kâtip üyenin maddeleri oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

YÜKSEKÖĞRETİM KANUNU VE YÜKSEKÖĞRETİM PERSONEL KANUNUNDA

DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 6. - Yükseköğretim Kurulu; tüm yükseköğretimi düzenleyen, yükseköğretim kurumlarının kendi aralarında ve Millî Eğitim Bakanlığı ile diğer ilgili kuruluşlarla olan ilişkilerinde koordinasyonu sağlayan, yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren, bu Kanunla kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde, özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip yükseköğretim üst kuruluşudur.

Yükseköğretim Kuruluna; Yükseköğretim Denetleme Kurulu, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi ile gerekli plânlama, araştırma, geliştirme, değerlendirme, bütçe, yatırım ve koordinasyon faaliyetleriyle ilgili birimler bağlıdır.

Yükseköğretim Kurulu;

a) Cumhurbaşkanınca rektörlük veya öğretim üyeliğinde başarılı hizmet yapmış ya da yapmakta olan profesörlere öncelik verilmek suretiyle doğrudan seçilen beş,

b) Bakanlar Kurulunca seçilen beş,

c) Üniversitelerarası Kurulca profesörler arasından seçilen beş,

d) Genelkurmay Başkanlığınca seçilen bir,

Üyeden oluşur. (b), (c) ve (d) bentlerine göre seçilenlerin üyelikleri Cumhurbaşkanının onayı ile kesinleşir. Bu bentlerde belirtilenlerin seçimleri bir ay içinde, Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmayanların yerine yeni adayların seçimleri ise iki hafta içinde yapılmadığı takdirde, Cumhurbaşkanınca doğrudan atama yapılır.

(b), (c) ve (d) bentlerinde belirtilen üyelerin seçimleri, ilgili makam ya da kurumun kontenjanındaki üyenin üyelik süresinin bitimi tarihinden bir ay önce, süresinden önce boşalma olması halinde ise en geç bir ay içinde tamamlanır ve seçilen üyeler onay için Cumhurbaşkanına sunulur.

İlk toplantısını en yaşlı üyenin başkanlığında yapan Kurul, üyeleri arasından bir başkan seçer. Başkan, Kurul üyeleri arasından bir başkan vekili seçer. Diğer başkan vekili Kurul üyeleri arasından, Kurul tarafından seçilir. Başkan ve Kurul üyelerinin görev süresi dört yıldır. Kurulun başkan ve üyeleri daimî statüde görev yapar.

Başkan, Kurulun ita amiridir ve Kurulu temsil eder. Başkan bulunmadığı durumlarda, kendisine vekâlet etmek üzere başkan vekillerinden birini görevlendirir. Başkan, Kurula karşı sorumlu olup Kurul kararlarının uygulanmasını sağlar.

Kurul, üyelerinin en az üçte ikisinin katılımıyla toplanır ve katılanların salt çoğunluğuyla karar alır. Millî Eğitim Bakanı Yükseköğretim Kurulu toplantılarına katılabilir ve katıldığı toplantılara başkanlık eder. Yükseköğretim Kurulu, üyelerinin salt çoğunluğunun isteğiyle olağanüstü toplanabilir.

Üyeler, Yükseköğretim Kurulu Başkanı tarafından verilecek istisnai görevler dışında hiçbir kamu kuruluşu veya özel kuruluşta ücretli ya da ücretsiz çalışamaz. Bir yıl içerisinde yıllık izin, hastalık ve mazeret izinleri hariç bir ay hizmete devam etmeyen üyeler görevinden ayrılmış sayılır.

Kurul Başkan ve üyelerinin ücretleri, birinci derecenin son kademesindeki profesörlerden rektörlüğe atananlara ödenen aylık (ek gösterge dahil), taban aylığı, makam tazminatı, temsil tazminatı ve üniversite ödeneği ile idarî görev ödeneği toplamının brüt tutarının iki katını geçmemek üzere Bakanlar Kurulunca tespit edilir. Kurul üyelerine (özel veya kamu kurumlarınca telif hakları kapsamında ödenenler hariç) ayrıca herhangi bir ücret ödenmez. Kurulda görev alan kamu personelinin her türlü özlük hakları saklı kalır ve kurumlarından aylıksız izinli sayılır.

Kurul, Anayasada kendisine verilen koordinasyon ve denetim dışındaki yetkilerini üniversitelere devredebilir. Kurul çalışmalarında verimlilik sağlamak amacıyla kendi içinde komisyonlar oluşturabilir.

Yükseköğretim Kurulunun çalışma usul ve esasları Yükseköğretim Kurulunca çıkarılan yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay söz istemiştir.

Buyurun Sayın Tomanbay. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Tomanbay, şahsınız adına da söz talebinde bulunduğunuz için, konuşma süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, yüce ulusumuzun değerli vekilleri; Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ve şahsım adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüzde, pek çok gelişmiş ülkede, Avrupa Birliği ülkelerinde, diğer sanayileşmiş ülkelerde, gelişen teknolojik koşullara, gelişen bilgi çağının koşullarına uygun şekilde, üniversiter sistemlerde, üniversiter yapılarda pek çok idarî ve yasal yeni düzenlemeler yapılmaktadır. Bu idarî, yasal yeni düzenlemelerde iki temel amaç söz konusudur; birisi, üniversitelerde, gelişen teknolojiye, gelişen bilgi çağının koşullarına uygun şekilde, niteliği, kaliteyi artırmak ve ikincisi de standartları yükseltmektir. Bu anlamda, elbette, Türkiye'de, bizler de, üniversiter sistemimizle, yükseköğretim sistemimizle ilgili benzer değişmeleri, benzer gelişmeleri mutlaka yapmak zorundayız. Bu anlamda baktığımız zaman, getirilen yasa tasarısının gerekçesinde de benzer gerekçeleri görmek mümkün. Bu gerekçelerden özellikle ikisi çok önemli. Bunlardan birinde "bilimsel araştırma ve yayın faaliyetlerinde kaliteyi yükseltmek bu tasarının önemli bir amacıdır" deniliyor. İkincisi de, nereden çıkarıldığı belli olmayan bir şekilde -sanki üniversitelerimizde büyük bir huzursuzluk varmış gibi- üniversitelerimizde kaybolmaya başlamış çalışma barışını yeniden tesis etmek olarak belirlenmiş. Bu iki gerekçeyle ilgili olarak 1 inci maddeye baktığımız zaman, ilginç bir şekilde görüyoruz ki, bu 1 inci madde, tasarının genel gerekçesinde konu edilen bu iki gerekçeyle de hiçbir şekilde uyumlu değil; çünkü, 1 inci maddeye baktığımız zaman, bu maddenin kendisiyle birlikte, iki gerekçeyi de 1 inci maddenin karşıladığını söylemek mümkün değil.

Hepinizin bildiği gibi, 1 inci madde, Yükseköğretim Kurulunun daimî statüde çalışan tek kurul haline dönüştürülmesini sağlıyor ve üye sayısını da 15'e düşürüyor.

Şimdi, burada sormak istiyorum: Böyle bir yeni yapılanma, üniversitelerimizde, gerekçede de konu edilen, söylenen o kaliteyi artırmayı nasıl sağlayacaktır; bilimsel kalitedeki, nitelikteki gelişmeyi ne şekilde artıracak ve standartları yükseltecektir? Mümkün değildir. Dolayısıyla, 1 inci maddenin, bir defa, genel gerekçedeki kaliteyi artırmayla ilgili hiçbir bağlantısı söz konusu değildir.

İkinci olarak da, sosyal barış konusunda da, üniversitelerde kaybolmaya başlayan barış konusunda da bu maddeye bakmak söz konusu; ama, bu maddenin kendisini tümüyle dikkate aldığınız zaman, üniversitelerde olmadığını düşündüğünüz o çalışma barışı, bu maddenin getirilmesiyle birlikte daha da büyük miktarda yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır ki, üniversitelerde barışın ortadan kalkmaya başladığını, zaten bu tasarı gündeme geldikten sonra, Türkiye'de bütün gündemi meşgul eden o büyük olaylarla, artık, görmeye başladık. Üniversite rektörlerimiz ayaktadır, üniversite öğretim üyelerimiz ayaktadır, üniversite öğrencileri ayaktadır; Türkiye'de, sivil toplum kuruluşları ayaktadır ve dolayısıyla, tabiî, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler de bu tasarının yanlışlıklarını, burada, tümüyle, sizlere, bu kürsüde, komisyonlarda çok açık ve ayrıntılı bir şekilde anlatmaktayız; ancak, buna rağmen, tasarı, ne yazık ki, bugün gördüğümüz gibi, yine de Genel Kurula getirilmiştir.

Değerli vekiller, üniversiteler, toplumsal gelişmeleri etkileyen kuruluşlardır; çünkü, üniversiteler, doğrudan insana yatırım yapan kuruluşlardır. İnsana yatırım yaparlar, insana yatırım yaptıkları için de, her ülkenin toplumsal, sosyal, kültürel gelişmesini çok derinden etkilerler ve ülkenin gelişimine büyük ölçüde etkide bulunurlar. Bu açıdan da, bütün hükümetler -bu görüşümü, daha önce de yine bu kürsüden söylemiştim- gizli gündemlerle, gizli ajandalarla, üniversiteler üzerinde etkili olmaya çalışırlar. Bu tasarıda da, aynı şekilde, bu gizli amaçları, bu gizli gündemi görmek söz konusu. Ne yazık ki, AKP Hükümetinin getirdiği bu tasarı, burada, yine uzun süreden beri hepimizin bildiği, AKP'nin, o gizli gündemini hayata geçirmeyi amaçlamaktadır.

Bu tasarının, bence, çok önemli bir sakıncası var değerli vekiller. Bu tasanın zamanlaması çok yanlıştır. Bakın, Türkiye'de, ne yazık ki, dış patentli, dış destekli, daha dinî bir sistem, daha dinî bir devlet yapısı oluşturma önerilerinin atıldığı bir dönemde, AKP Hükümeti tarafından bu tasarının getirilmesi, ne yazık ki, çok büyük bir talihsizlik olmuştur. Türkiye'ye bir yandan dış destekli, dış patentli, daha İslamî, daha dinî bir sistem yapısı, daha dinî bir yapı getirilmesi önerilirken...

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Kim öneriyor?

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Bunları Colin Powell söyledi, biliyorsunuz, okudunuz; gazeteler yazdı, hepimiz oralarda okuduk. Okumamışsınız demek ki.

...böyle bir ortamda AKP, adı YÖK olan, adı Yükseköğretim Kanunu olan bir tasarının altında, dış patentli böyle bir görüşe hizmet edecek bir tasarıyı getirmiştir.

Şimdi, bakın, çok ilginç bir çelişkiye burada sizlerin dikkatinizi çekmek istiyorum: Görüştüğümüz, hepinizin okuduğu gibi, Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanunuyla ilgili bir tasarı; yani, YÖK'le ilgili bir tasarı gibi getiriliyor; ama, çok ilginçtir, sizin çok değerli, çok saydığım Millî Eğitim Komisyonu Başkanınız, Grubunuz adına YÖK'le ilgili bir tasarı üzerinde konuşmak için buraya çıkıp yaptığı 20 dakikalık konuşmada YÖK'le ilgili, üniversiteyle ilgili tek bir kelime söylememiştir, YÖK yasası altında sadece imam-hatipleri tartışmıştır.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın...

RECEP GARİP (Adana) - İstediğini konuşur...

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Evet, biz, eksikleri, gördüğümüz hatalı yönleri söyleme konusunda elbette özgürüz; ama, eğer, sizler üniversiteyle ilgili bir tasarı getiriyorsanız, müsaade edin, sözcünüz tümü hakkında konuşurken, sadece üniversiteyle ilgili konuşsun. Üniversiteyle ilgili, üniversitelerin sorunlarıyla ilgili tek bir kelime konuşmamıştır Sayın Altıkulaç, sadece ve sadece, burada, 20 dakikasını, kalkmıştır, imam-hatiplerle ilgili soruna ayırmıştır. Bu bile, AKP Hükümetinin, bu tasarının altında, üniversiteyi demokratikleştirme, üniversiteyi çağdaşlaştırma, üniversiteyi özerkleştirme, üniversitede standartları, kaliteyi, niteliği artırma gibi bir amacının olmadığını; ama, sadece ve sadece imam-hatip liselerinin önünü açma gayreti içinde olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - O size cevap veriyor...

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Kendi açınızdan, kendi dilinizle, kendi konuşmanızla bunu burada çok açıkça dile getirdiniz. Tabiî, bunu sadece siz kendi açınızdan getirmediniz, demin de dediğim gibi, bu tasarı ortaya atıldığından beri, lütfen medyaya bakın, her türlü medya, en sağından en soluna, Türkiye'deki bütün medya, bütün köşe yazarları, bu tasarıyı sadece ve sadece imam-hatipler çerçevesinde tartışmaya başlamıştır.

Değerli vekiller, sayın AKP'li vekiller; şimdi, bakın, Türkiye'de medya bu tasarıya karşı, Türkiye'de sivil toplum kuruluşları, TÜSİAD'ından Eğitim-Senine pek çok sivil toplum kuruluşu bu tasarıya karşı, devletin çeşitli kurumları bu tasarıya karşı, Anamuhalefet Partisi olarak bizler bu tasarıya karşıyız, yanlışlarını söylüyoruz, öğretim üyeleri, üniversiteler, öğrenciler bu tasarıya karşı. Ee, biraz elinizi vicdanınıza koyun lütfen; bir tek siz mi haklısınız, bir tek, AKP milletvekilleri olarak ya da AKP Grubu olarak, bu tasarı hakkında siz mi haklısınız da, bu denli inatlaşıyorsunuz? Değerli CHP konuşmacıları bunun bir inat tasarısı olduğunu söylediğinde, Sayın Bakan, burada, inat tasarısı olmadığını söyledi. Çok açıkça söylüyorum, toplumun bütün kurumlarının bu kadar karşı olduğu bir tasarıyı sizler inatla buraya getiriyorsanız, bütün toplumsal huzursuzluklara rağmen getiriyorsanız, elbette ki, bu bir inat tasarısıdır, elbette ki, başka bir şey değildir.

Şimdi, bu tasarıyla beraber barışı sağlayacağınızı söylediniz. Bu, aslında, YÖK'ü tasfiye tasarısıdır, YÖK'ü tümüyle ortadan kaldırma tasarısıdır. Lütfen, YÖK'le ilgili 1 inci maddenin gerekçesine; açın, bakın. Maddelerin gerekçelerinde, o maddenin niye değiştirildiği anlatılır. 1 inci maddenin gerekçesine bakıyoruz; hiçbir gerekçe bulamamışsınız. Bu maddeyle ilgili, niye YÖK üye sayısını 22'den 15'e düşürdüğünüzü, niye iki yapılı yürütme kurulunu, genel kurulu tek bir daimî kurula dönüştürdüğünüzü açıklayan haklı bir tek cümleniz yok. Sadece, ne yaptığınızı anlatmışsınız. Kendi gerekçenizde bile, bu tasarının 1 inci maddesiyle ilgili en ufak haklı bir gerekçe gösterememişsiniz.

Değerli AKP'li milletvekilleri, getirdiğiniz bu tasarı, bakın, üniversiteyle ilgili olmadığı gibi, açıkladığım gerekçelerle üniversitenin huzurunu da bozmakta, üniversite özerkliğini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Tomanbay, bir saniye..

Sürelerinizi birleştirdiğimizde, AK Parti Grubu, Başkanlığımıza, Grup adına konuşmayacağını belirtmişti; ancak, şimdi, Grup adına konuşacak ismi bildirdiğinden dolayı, şahsınıza daha sonra söz vereceğim. Şimdi, sözlerinizi toparlarsanız sevinirim.

Buyurun.

MEHMET TOMANBAY (Devamla)- Müsaade edin, şimdi hepsini bitireyim.

BAŞKAN- Sayın Tomanbay...

K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Sayın Başkan, süreyi daha önceden bildirdiniz.

BAŞKAN- Tüzükçe mümkün değil Sayın Başkan, biliyorsunuz bunu.

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, baştan, 15 dakika diye siz bildirdiniz.

BAŞKAN- Sayın Başkan, 5 dakikasını yine kullandıracağım şahsı adına.

K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Böyle olmaz ki, taksitli olmaz ki! Baştan, süreyi söylediniz.

MEHMET SEMERCİ (Aydın)- Böyle şey olmaz ki! Böyle müzakere usulü olmaz ki!

BAŞKAN- Sayın Tomanbay, siz toparlar mısınız; sizin 5 dakikanızı daha sonra vereceğim.

MEHMET SEMERCİ (Aydın)- O zaman sizin tarafsızlığınız nerede?!

MEHMET TOMANBAY (Devamla)- Yani, Sayın Başkan, sizden başka hiçbir Başkanvekili bu tavrı göstermiyor; nedense, hep, siz böyle yapıyorsunuz!

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Tomanbay; sizin sürenizi kullandırmayacağım diye bir söz söylemedim burada. Bu, grupların meselesi, benim değil.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İlk defa kesiliyor...

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Efendim, ilk defa böyle bir şey yapıyorsunuz; bana, 15 dakika konuşacağımı söylediniz.

BAŞKAN - 5 dakika yine konuşturacağım sizi.

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Hayır; ama, 15 dakika konuşacağımı söylediniz, 10 dakika olunca kestiniz.

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Nasıl tarafsız olacaksınız Başkan; sizi, tarafsız diye seçtik oraya. Böyle şey görülmüş değil!

BAŞKAN - Sayın Tomanbay, ayrı ayrı veya birlikte 15 dakikalık süreyi kullanacaksınız. 5 dakikayı kullandıktan sonra, şimdiki sürenizi yine kullandıracağım.

Buyurun.

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Değerli vekiller, dolayısıyla, bu madde, bir huzursuzluk yaratma maddesi haline gelmiştir. Üniversitelerde yok olan huzuru sağlayacağını söyleyen bu maddeyle, aslında, tasarıyı hazırlayanların huzuru ve asabı bozulmuştur. Gördüğünüz gibi, Sayın Tayyip Erdoğan, bu tasarıyla birlikte, neredeyse, Türkiye'de herkese meydan okumaya başlayan bir sinir ortamına girmiştir. Millî Eğitim Bakanımız Sayın Çelik, her cihetten bela okumaya başlamıştır. Dolayısıyla, bu tasarı, üniversitelere huzur getireceğiz, üniversitelere mutluluk getireceğiz derken, hazırlayanların huzurunu ve mutluluğunu bozmuştur.

Tabiî, bu tasarı, her cihetten bozuk bir tasarıdır, her cihetten bela okuma yerine, aslında, bu tasarıyı, her cihetten baktığınız zaman, eleştirmek, bunun yanlışlarını göstermek mümkündür. Bu tasarı, Anayasa maddesine, Anayasaya çarpacaktır, toslayacaktır.

Bu düşüncelerle, bu tasarıyı geri çekmenizi diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. 5 dakika sonra tekrar konuşacağım.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tomanbay.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına söz isteyen, İzmir Milletvekili Mehmet Sayım Tekelioğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bazı işleri zorlaştırmakta, nedense, büyük maharet gösteriyoruz. Türkiye'de yükseköğretim hakkında yapılması gereken iş, çağdaş normlara uygun bir kanun hazırlamaktır ve bunu Meclisten geçirmektir; ancak, bu kadar basit olan bir işi güçleştirmekte, maalesef, büyük maharet gösterdik. Bunu, bütün bir toplum olarak yaptık; ama, elbette ki, burada üniversitelerin payı çok büyüktür. Çünkü, üniversitelerimiz, böyle bir anlayışı sergileyip "olması gereken budur" diyerek, Türkiye'de, kamuoyu önüne koyamadılar.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetin kurulduğu 1923'ten bu tarafa üniversitelerimizle ilgili düzenlemelere baktığımız zaman, birkaç dönem ayırt ediyoruz. Bunlardan birisi, 1923-1946 dönemidir. Biliyorsunuz, burada, 1933'te bir üniversite reformu yapılmıştır. Daha sonra, 1946-1960 dönemi geliyor. Burada da, 1946'da yapılan bir düzenleme söz konusudur. 1960-1973 döneminde de, ihtilal sonrası, gene birtakım düzenlemeler yapılmıştır. 1973-1981 dönemine baktığımız zaman, burada da birtakım düzenlemeler olduğunu görüyoruz. Daha sonra da, 1981'den günümüze kadar olan dönem vardır. Bu dönemde de, 2547 sayılı Kanun çıkarılmıştır.

Bunların karakteristik özelliği şudur: Bütün bu düzenlemeler, ya tek parti döneminde yapılmıştır yahut da askerî müdahaleler döneminde yapılmıştır. Şimdi, Türkiye, önemli bir fırsatla karşı karşıyaydı. Eğer, başarabilseydi, Türkiye, ilk kez, 2004 yılında, sivil ve demokratik bir ortamda, üniversitede yeni bir düzenleme yapacaktı. Ne var ki, bu imkân, üniversitelerimiz tarafından, maalesef, iyi kullanılmamıştır. Şimdi, bu tutum dolayısıyla, kapsamlı bir düzenleme yerine, acil sorunların çözümüne yönelik kısmî bir düzenleme yapılmaktadır.

Görüşmekte olduğumuz 1 inci madde, genellikle YÖK üzerinedir ve dolayısıyla, bütün üniversitelerimizi kapsamaktadır. Dolayısıyla, üniversitelerimiz hakkında birkaç genel hususa dokunmak istiyorum.

1980 sonrası dönemde, Yükseköğretim Kurulu Başkanından bölüm başkanına kadar giden zincirleme bir hiyerarşi kurarak, üniversiteyi merkezden yönetmek üzere tasarlanan merkeziyetçi, otoriter ve tek tip yapı öngören ve 2547 sayılı Kanunla yapılan düzenleme, asayişi sağlama konusunda başarılı olduysa da, üniversitelerde çalışma huzuru ve güvenin kaybolmasına yol açmış, verimlilik ve akademik nitelik konusunda istenilen düzeyde başarıyı sağlayamamıştır.

Biraz önce burada konuşan Sayın Tomanbay "üniversitelerde bir huzursuzluk mu var da böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duydunuz" diyor. Yani, üniversitelerde huzursuzluk olmadığını kim söyleyebilir?! Üniversiteler bütünüyle kaynıyor. Arkadaşlar, burada daha önce de söylenildi, üniversite yönetimi ile üniversitedeki öğretim üyelerini, öğretim elemanlarını birbirine karıştırmayalım. Bugün, bütün üniversite öğretim üyeleri, elemanları büyük bir baskı altındadır, seslerini çıkarmakta büyük zorluk çekmektedir. Eğer, üniversitelerde küçük bir araştırma yapılacak olursa, özellikle rektörlüğün tek dönem olması için çok büyük bir baskı vardır. Bütün bunları gözardı etmek mümkün değildir ve eğer böyle konuşursak, gerçekleri gizlemiş oluruz.

Türk yükseköğretim kurumları, yani, üniversitelerimiz, gelişmeyi, genellikle, okullaşma oranı, öğrenci sayısı, derslik adedi, bilgisayar adedi, makale sayısı gibi, hep, nicelik artışlarıyla ortaya koymuştur. Bu hususlarda sağlanan gelişmeler önemlidir, evet, bunlar önemlidir, ancak, yükseköğretimdeki asıl gelişme, çağın ortaya çıkardığı teknoloji, küreselleşme ve rekabet gibi dinamiklere uygun programlar geliştirmek, toplumun ihtiyaç duyduğu insangücünü karşılamak, ülke sorunlarına çözümler aramak, özgür düşünce ortamında bilgi üretimine ve teknoloji gelişimine katkıda bulunmak suretiyle sağlanabilir.

Yirmi yılı aşkın bir süreden beri yürürlükte olan bugünkü yükseköğretim sisteminin merkezî ve otoriter yapısı dolayısıyla, Türkiye üniversiteleri suskundur. Özerklik ve özgürlük, bir lüks ya da sorumsuzluk kaynağı değil, üniversitenin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi ve öğretim üyelerinin daha çok sorumluluk duymaları ve üretken olmaları için gerekli ortam koşullarıdır. Türkiye'de, yürürlükteki otoriter yapı içselleştirilmiş ve kanıksanmış görünmektedir.

Değerli arkadaşlarım, üniversite özerkliği, yasal özerklik ile öğretim üyesinin kafasının içindeki özerklik birlikte mevcutsa anlam kazanır. Eğer, otoriter yapı içselleştirilmişse, orada yasal özerklik tanınmış olmasının da fazlaca bir anlamı olmayabilir. Bu konuma düşmüş bir üniversitenin kendisinden beklenilen işlevi yerine getirebilmesi olanaksızdır.

Yükseköğretim kurumlarının kendi yöneticilerini belirlemede son derece sınırlı, hatta, göstermelik rolleri nedeniyle, özellikle rektör atamalarının ardından kamuoyunda rahatsız edici tartışmalar yaşanmaktadır; YÖK de, uygulamalarıyla bunun başlıca sorumlusudur.

Değerli arkadaşlarım, elbette ki, söylenecek çok şey var; ancak, burada, özellikle Tomanbay'ın temas ettiği bir konuya ben de temas etmek istiyorum. "Üniversiteyle ilgili olarak Tayyar Altıkulaç sadece imam-hatipleri konuştu" dedi.

Değerli arkadaşlarım, burada konuşan Sayın Altıkulaç ne yaptı; burada Baykal ne konuştuysa, onlara cevap vermek zorunda kaldı. Baykal, burada, imam-hatipten başka bir şey mi konuştu?!

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Baykal...

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Sen Genel Başkanımızı dinlememişsin demek.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Oysa, olay, her zaman tarafımızdan söylendiği gibi, katiyen imam-hatip meselesi değildir.

Değerli arkadaşlarım, ben, bir mühendis öğretim üyesiyim; teknik-eğitim fakültelerinde dekanlık yaptım, yöneticilik yaptım. Dolayısıyla, meslek liselerinin, özellikle endüstri meslek liselerinin durumunu çok iyi biliyorum. Bugün, bütün endüstri meslek liselerinde motivasyon büyük bir kayba uğramıştır.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Siz yöneticilik yaparsanız öyle olur tabiî!

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Buradaki öğrencilerimiz, kendilerine yapılmış olan haksızlığı katiyen hazmedememektedirler. Bu, hiç kimsenin içine sinmemektedir. Eğer, öğrencilerle, velileriyle, okul aile birliğiyle, o okulların müdürleriyle görüşürseniz, bu konuya ne kadar önem verdiklerini göreceksiniz. Bu saydığım kimseler, bu kanunun çıkmasını dört gözle beklemektedirler.

Değerli arkadaşlarım, şunu kim kabul edebilir: Bilgisayar bölümünde okuyan bir öğrenci bilgisayar mühendisliğine gidemesin; ama, düz lisede okuyan bir öğrenci gidebilsin... Bu, hiç kimsenin kabul edebileceği bir şey değildir ve bu, büyük bir haksızlıktır. Sayın Genel Başkanımız da, tabiî ki, hükümet programımızda, parti programımızda olduğu gibi, eğer, bir haksızlık, bir adaletsizlik varsa bunu gidermenin sözünü vermiştir ve bugün burada yaptığımız iş, bu adaletsizliğe "dur" demekten ibarettir.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, dün, buraya bazı üniversite öğretim üyeleri geldiler, birtakım görüşmeler yaptılar; ancak, bunların içerisinden birisi, yahut bir grup -onu bilemiyorum tam- diyor ki: "Eğer, bu kanun çıkarsa, bu kanunu çiğneme hakkımız doğar."

Değerli arkadaşlarım, eğer böyle bir anlayışı bizzat üniversitenin kendisi eleştirmiyorsa, eğer böyle bir anlayışa üniversite çatısı altında yer bulunabiliyorsa, o zaman üniversite reformu zaten aciliyet kesp etmiş demektir  ve bizim bu yaptığımız eksiktir, bunu mutlaka tamamlamamız gerekir. (AK Parti sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar) Halkına bu kadar yabancı olan, tamamen ideolojik düşünen, hiçbir bilimsel kaygı taşımayan bu tiplere benim çok basit bir önerim var. Değerli arkadaşlarım, biz, romanlar okuruz. Bu romanlarda birçok şey öğreniriz. Eğer halkın duygularının ne kadar önemli olduğunu anlamak istiyorsanız, eğer halkın duygularıyla nasıl hareket edilmesi gerektiğini bilmek istiyorsanız ve halkımızdan öğrenecek ne kadar çok şey olduğunu anlamak istiyorsak, hepimiz, Dostoyevski'yi  okumalıyız.

Değerli kardeşlerim, değerli arkadaşlarım; iki hususa daha temas etmem gerekiyor. Bunlardan bir tanesi, Sayın Erdoğan Teziç'in egemenlikle ilgili sözleridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tekelioğlu, toparlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Dün, Başbakanımız, egemenliğin millete ait olduğunu söyledi. Bunun karşılığında da Sayın Erdoğan Teziç, çıktı "egemenlik sadece Türkiye Büyük Millet Meclisine ait değildir, yargı vardır" vesaire gibi birtakım şeyler söyledi.

CANAN ARITMAN (İzmir) - "Vesaire" demedi.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, burada, anayasa hocası olmasından dolayı işi teferruata boğmasını, birtakım teknik detaylar vermesini, bir kafa karışıklığına yol açıyor görüyorum. Şunu hiçbirimiz unutmayalım: Yasa yapma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir ve bunun paylaşılacak bir tarafı yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer, demokratik anlayış içerisinde birtakım kurumlar olduğunu söylüyorsa, onu, elbette ki, herkes biliyor.

Sizlere daha sonra tekrar hitap etme şansını bulacağımı umuyorum.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tekelioğlu.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Erzurum Milletvekili Sayın Muzaffer Gülyurt; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUZAFFER GÜLYURT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, gerçekten önemli bir yasa tasarısı üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Bu yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum ve bu konudaki düşüncelerimi sizlere ifade etmek istiyorum.

Yasa tasarımızın 1 inci maddesi YÖK'le ilgilidir. Biraz önce konuşan Cumhuriyet Halk Partili arkadaşım, Grubumuz adına konuşan arkadaşımızın sadece imam-hatiplerle ilgili konuştuğunu söylemişti; ben de YÖK üzerine konuşacağım.

Biliyorsunuz, 2547 sayılı Yasa 1981 yılında çıktı. 6 Kasım, yasanın yayımlandığı tarih olarak, 1981 yılından sonra hemen hemen her yıl, YÖK Yasasıyla ilgili protestolara sahne oldu. Niçin; çünkü, çıktığı günden beri, YÖK Yasası kabul edilebilir bir yasa olarak görülmedi. O günden beri, bu yasayı tenkit edenler, protesto edenler kimlerdi, hangi sivil toplum örgütleriydi, hangi görüşün mensubu öğretim üyeleriydi, biz bunları biliyoruz. Hatta, yasa çıktığı zaman, öğretim üyelerinin birçoğu üniversiteden istifa ederek, öğretim üyeliklerine dahi son verdiler. Şimdi, aynı zihniyetin insanları ne oluyor da bu yasayı savunur hale geliyorlar, bunu anlamakta güçlük çekiyoruz.

Bakınız, 2547 sayılı Yasayla, yükseköğretim kurumlarına ve YÖK'e verilen üç temel işlev vardır; bunlardan bir tanesi, eğitim-öğretim; ikincisi, araştırma ve geliştirme; üçüncüsü de, toplum hizmetleridir. Bugüne kadar yapılan araştırma ve geliştirmelere baktığımız zaman, ne yazık ki, üzülerek ifade edeyim, Türkiye'de, araştırma geliştirmenin, yeterince, uluslararası düzeyde büyük ödüller kazanacak nitelikte olmadığını görüyoruz. Son zamanlarda yapılan bilimsel yayınların sayısında artış olduğunu, YÖK'ün bizzat kendisinin ilan ettiği listelerden görmemiz mümkündür. Özellikle, fen ve teknik alanlarda bilimsel yönde yapılan yayınların artışı ümit verici olmuştur; ancak, bunların hiçbirinin ödül alabilecek nitelikte olmadığını ifade etmek istiyorum.

Bir misal vererek bu konuyu biraz açıklığa kavuşturmak isteyeceğim. Kızıl Çin'de, 1977'de Mao'nun ölümünden sonra üniversiteler açılmış ve orada, bilim adamları, Science Sitation İndeks'e girecek şekilde uluslararası yayınlar yapmışlar ve Nobel ödülleri kazanmışlar. Aynı tarihlerde, 1950 yılında kurulan Moskova Devlet Üniversitesinden, bugüne kadar 17 bilim adamı Nobel ödülü kazanmıştır. O tarihten daha eski olan bizim Ankara Üniversitemiz, İstanbul Üniversitemiz gibi üniversitelerimizde birçok öğretim üyemiz olmasına rağmen, Nobel ödülü kazanan bir insanımız neden çıkmamıştır. YÖK'ün bunu düşünmesi lazım, bunun için çözüm üretmesi lazım. Kalkıp, siyaset yapmak onlara düşmez. Onlar, bilimi ve araştırmayı, geliştirmeyi, eğitimi, topluma hizmeti esas alarak, yasanın kendilerine vermiş olduğu esas görevleri yapmak durumunda olmalılar.

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Araştırma yapacak parayı kesiyorsunuz...

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) - Bunun dışında, YÖK'ün...

CANAN ARITMAN (İzmir) - Hangi parayla Nobel ödülü alınacak?!

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) - Avrupa Birliğine girmek için adım attığımız şu günlerde, Altıncı Çerçeve Programına Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti 300 000 000 euroyla katılmıştır. Bunun karşılığında, Türkiye'den 3 tane araştırma projesi önkabul görmüştür.

Peki, bizim bu hocalarımız, bu profesörlerimiz, niçin, Avrupa Birliğinden para kazanacak, o Altıncı Çerçeve Programından para getirecek projeler üretmiyorlar? İşte, esas yapılacak olanlar bunlardır.

Son olarak şunları ifade etmek istiyorum: Üniversitelerde rektör sultası yaşanmaktadır, fakültelerde tüzelkişilik kalmamıştır, fakülte kurulları çalışır durumda değildir; kadrolar, rektörlerin ağzında, âdeta, iki dudağının arasındadır ve bu durum, çalışma barışını bozmuştur. Özellikle bazı üniversitelerde, rektörlerin, kadro ilanı verirken, âdeta, sadece o kişinin ismini yazmadığı kalmıştır. Bunun örneklerini, biz, birçok üniversitede görüyoruz. Sayın Haluk Koç Hocamızın da bulunduğu üniversitede, Samsun Üniversitesinde...

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben orada bulunmadım.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Seçimden seçime gelir Samsun'a; orada işi yok.

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) - ...rektör, kadro ilanı verirken, kişinin yayınının ismini yazıyor "ancak bu yayını olan kişi müracaat eder" diyor. Böylesine bir yönetim tarzı düşünebilir misiniz?

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gülyurt, toparlayabilir misiniz.

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bunun dışında, ayrıca, üniversitelerimizde rekabet yoktur, dünyaya açılım yoktur, üniversitelerde demokratik ortam yoktur. Biraz önce konuşan kardeşim ifade etti; profesörler dahi, rektörlerin karşısında el pençe divan durmak mecburiyetindedirler; aksi takdirde, biraz sonra değiştirilecek olan yasada belirtildiği gibi, rektörler, istedikleri takdirde, istedikleri öğretim üyesini herhangi bir yere sürdürebilirler. Bütün bunların karşısında, insanlar, elbette ki, bilimsel özerkliklerini elde ederek, gerekli şeyi yapamamaktadırlar.

Bu açıdan baktığımızda, temelde merkeziyetçi olan ve yetkileri tek elde toplamış olan YÖK'ün, bu yeni düzenlemeyle, daha çağdaş bir kurul haline dönüşeceğine inanıyoruz. Yükseköğretim kurumlarını yönetmekte yetersiz kalmış, makro plan yapmakta, eşgüdümü sağlamakta yetersiz kalmış, sanayi ve toplumu bütünleştirmede başarılı olamamış, toplumun seviyesine inememiş üniversitelerin, bundan sonra, getirilen bu yasayla, daha düzgün bir hale geleceğine inanıyorum.

Tabiî ki, gönlümüz, daha güzel, daha geniş, reform sayılacak manada bir yasanın çıkmasından yanaydı; ama, şunu ifade etmek lazım: Bir şey bütünüyle elde edilemezse, bütünüyle de terk edilmez.

Dolayısıyla, biz, bugün, acil olan bu yasanın çıkarılmasını düşünüyoruz; ama, ümit ediyorum, daha sonra, reform sayılacak manada yeni yasayla karşınıza geliriz ve bu konuda da hükümetimizin, Sayın Bakanımızın gerekli çalışmaları yapacağına inanıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gülyurt.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sayın konuşmacının konuşmasında adım geçmiştir, bir yanlışlık yapılmıştır; onu düzeltmek için, sizden çok kısa bir söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın konuşmacı, konuşması sırasında, üniversitelerdeki tabloyu kendi görüşüne göre özetlerken, adımı zikretmiştir.

Ben, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğretim üyesiydim. Ayrıca, Samsun Üniversitesi değildir oranın adı, 19 Mayıs Üniversitesidir. Samsunlu olmaktan da onur duyuyorum. O ayrı bir olay.

AHMET YENİ (Samsun) - Yakında Samsun'a gittin mi?

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Ahmet Yeni, sizin Trabzon kökenli olduğunuzu herkes biliyor.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Tomanbay; buyurun.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın Başkan, tekrar teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli vekiller; yasa tasarısı üzerinde, şimdi de şahsım adına görüşlerimi açıklamak istiyorum.

Bu tasarı, demin de açıklamaya çalıştığım gibi, YÖK'le ilgili bir yasa tasarısı değil, YÖK'ün hiçbir sorununa çözüm getiren bir yasa tasarısı değil. Örneğin, baktığımız zaman, 1 inci maddede de, diğer maddelerin hiçbirisinde de söyleyeceğim konularla ilgili çözüm yok; üniversitelerin içerisinde bulunduğu finansman sorunuyla ilgili herhangi bir çözüm söz konusu değil bu tasarıda; öğretim üye ve elemanlarının ücret sorunlarıyla ilgili hiçbir çözüm getirmemekte bu yasa tasarısı; yine, Türkiye'nin en temel sorunlarından birisi olan, üniversitelerimizden mezun olan öğrencilerimizin istihdam sorununa, iş bulma sorununa çözüm getiren bir tasarı değil bu getirdiğiniz tasarı. Dolayısıyla, adı YÖK'le ilgili, üniversitelerle ilgili olmasına rağmen, üniversitelerimizin temel sorunlarının hiçbirisine, bu 11 maddelik tasarıda, hiçbir şekilde çözüm getirilmemektedir.

Değerli vekiller, aksine, bu tasarıyla, üniversitelerin özerkliği de ortadan kaldırılmaktadır. Demokratik üniversite diyorsunuz iki yıla yakın bir süredir, çağdaş üniversite diyorsunuz, bilimsel tarafsızlığın egemen olduğu üniversite diyorsunuz; ama, ilk defa, dünyada olmayan bir şeyi bu tasarıyla birlikte yapıyorsunuz. Bakın değerli milletvekilleri, dünyanın hiçbir yerinde, üniversitelerin öğrencileri başkaları tarafından belirlenmez; üniversiteler, alacakları öğrencilerini kendileri seçerler. Dünyanın her yerinde, üniversiteler öğrencilerini kendileri seçerler. Sizlerin içerisinde de, şu anda bile, yurt dışına gidip master yapmış, eğitim görmüş, biryığın çok değerli arkadaşımız var. Elinizi vicdanınıza koyunuz; hepiniz, yurt dışında gittiğiniz üniversitelere, o üniversitelerin özgür iradesiyle kayıt olup, oralarda eğitim alıp bugün buraya geldiniz; ama, şimdi kalkıyorsunuz, kendi ülkenizde, kendi ülkemizde, üniversitelerin, öğrencilerini özgürce alma haklarını ellerinden alıyorsunuz ve üniversitelerimizi, özerklik adı altında, daha bağımlı, Millî Eğitimin kontrolü altına, siyasetin kontrolü altına giren birer üniversite haline getiriyorsunuz.

Değerli AKP'liler, ne yazık ki, bu huzursuzluğu, Türkiye'de, AKP yarattı. Bundan da, mutlu olun, kutlu olun. Bakın, yarattığınız bu huzursuzluk -demin Sayın Genel Başkanımızın da söylediği gibi- sadece üniversitelerle sınırlı kalmadı; ekonomi, bugün, borsasıyla, yükselen faiziyle, yükselen dövizleriyle allak bullak hale gelmeye başladı. O nedenle, gerçekten, bu tasarıyı geri çekmek gerekmektedir.

Değerli AKP'liler, değerli milletvekilleri; demin konuşurken Sayın Altıkulaç, millî iradeden söz ederek, topu daha önceki Parlamentoya attı. Böyle bir tasarının, daha önceki 6 parti tarafından da getirilmek istendiğini söyleyerek, burada, aslında, bu tasarının sizler tarafından değil, daha önceki partiler tarafından getirilmek istendiğini, onun da millî irade olduğunu söyledi. Yalnız, bir şeyi unutuyorsunuz Sayın Altıkulaç; o söylediğiniz partilerin hepsini bu millet tasfiye etti; bugün, o partilerin hiçbiri, programlarıyla da, önerileriyle de, projeleriyle de burada yer almıyorlar; onların getirdiği hiçbir projenin, burada millî iradeyi temsil ettiğini söyleyemezsiniz. Dolayısıyla, o projeler, millet tarafından tasfiye edilmiş partilerin projesidir. Bu nedenle, siz daha açık olun; açıkça, Sayın Tayyip Erdoğan'ın meydanlarda söylediği sözü burada gerçekleştirmeye çalıştığınızın arkasında durun. Bu, daha Kasımpaşalıca olur, daha erkekçe olur. Deyin ki, biz meydanlarda bu sözü verdik, sözümüzün gereğini de yerine getiriyoruz. Bunu yapmaya çalışıyorsunuz; ama, bakın -demin Sayın Genel Başkanımız da söyledi- bu Meclis... Lütfen, bu tasarıya da hayır diyelim. Tayyip Erdoğan, Sayın Başbakanınız, Başkanınız, hepimizin Başbakanı, meydanlarda verdiği bir sözü burada geçirtmeye çalışıyor; ama, Kıbrıs olayında olduğu gibi, tezkere olayında olduğu gibi, Sayın Tayyip Erdoğan'ın verdiği sözlere rağmen, o tasarıyı, bu Meclis, burada geçirtmedi; şimdi, bakın, aynı şekilde yeni bir ortam var. O tasarı, Tayyip Erdoğan'ın verdiği sözlere rağmen geçirtilmedi ve bugün, bütün Türkiye ondan yararlanıyor, iyi ki geçmemiş bu tasarı diyor.

Değerli milletvekilleri, aynı sorumlulukla, aynı benzer ortamla karşı karşıyasınız. Sayın Tayyip Erdoğan'ın verdiği o sözlere rağmen, Türkiye'yi, bugün, huzursuzluk içine atan, Türkiye'yi kargaşa içine atan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tomanbay, toparlar mısınız.

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - ...Türkiye'ye hiçbir şekilde hayır getirmeyecek olan bu yasa tasarısına -nasıl, verilen, Tayyip Erdoğan'ın, Sayın Başbakanın verdiği söze rağmen, Irak tezkeresini reddettiyse bu Meclis- gelin, hep beraber, o meydanlarda verilen, ama, Türkiye'ye hayır getirmeyeceği, yarar getirmeyeceği çok açık olan bu tasarıya da yine Meclis olarak "hayır" diyelim. "Hayır" diyelim ki, nasıl, Irak tezkeresinde şu anlarda "iyi ki geçmemiş" deyip de o tasarının arkasında duramıyorsak ve alınan sonucu, Meclisin aldığı sonucu bugün göğsümüzü gere gere savunabiliyorsak, inanın, burada "hayır" diyerek bu tasarıyı reddettiğimiz zaman, bir süre sonra aynı sonucu bu tasarıyla ilgili de göreceğiz. Türkiye'ye, bu tasarıyı geri çektirmekle ya da reddetmekle en büyük hizmeti yapmış olacağız, en büyük yararı sağlamış olacağız.

Bu düşüncelerimle, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tomanbay.

Madde üzerinde, Hükümet adına, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik; buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Mehmet Tomanbay, bundan önce yaptığı bir konuşmada ve şu anda şahsı adına yaptığı konuşmada ısrarla şunu vurguladı: "Sayın Altıkulaç, Millî Eğitim Komisyonu Başkanımız, efendim, sadece imam-hatiplerden söz ederek bu tasarının imam-hatiplerle ilgili bir düzenleme olduğunu ispatladı." Sayın Mehmet Tekelioğlu arkadaşımız bu cevabı verdi. Sayın Baykal'ın sözlerine Sayın Altıkulaç cevap vermiştir. Meseleyi imam-hatip ekseninde tartışan sizlersiniz; arkadaşlarımız sadece cevap veriyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Nasıl bizleriz!..

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Bakan, kitabınızın arka sayfalarına bakın; o zaman imam-hatibi göreceksiniz burada.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Müsaade edin arkadaşlar... Haluk Bey, heyecanlanmayın lütfen.

HALUK KOÇ (Samsun) - Hayır, heyecanlanmıyorum; gülerek söylüyorum. Siz, çarpıtma üstadısınız Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlarım, ikinci bir şey daha var; evet, Türkiye, bu halk, Türk halkı, bundan önceki Parlamentoyu teşkil eden partinin mensuplarını, o partileri tasfiye etti; bu doğrudur; ama, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı yürürlüktedir. Sayın Altıkulaç buna dikkat çekmiştir. Eğer, siz, bu mantıkla yaklaşırsanız, bundan önceki bütün Meclisler tarafından çıkarılan bütün kanunları yok saymanız lazım. Böyle bir mantık olabilir mi?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, Sayın Altıkulaç, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planından söz ederken -bu, biliyorsunuz, 2005 yılına kadar yürürlüktedir- hangi Meclis tarafından, hangi şartlarla çıkarıldığını ifade etti. Lütfen, bunları çarpıtmayalım.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bakan adımı kullanarak açıklama yaptı; uygun görürseniz, açıklama yapmak istiyorum.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın Tomanbay, siz de benim adımı kullanarak iki kere konuşma yaptınız; ben söz istemiyorum ama. Polemiğe gerek yok.

HASAN ÖREN (Manisa) - Siz de isteseydiniz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sizin adınıza Sayın Bakan  konuştu; keşke, siz konuşsaydınız.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim Sayın Koç?..

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan çarpıtma yaparak...

BAŞKAN - Sayın Koç, tutanakları getirtip inceleyeceğim, konuşma hakkı vereceğim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakanın sürekli yaptığı bir şey bu. Sayın Tomanbay'ın ismini kullanıyor.

BAŞKAN - Vereceğim Sayın Koç. Tutanakları inceleyeceğim; merak etmeyin.

Soru sorma süresi 5 dakikadır.

Sayın Kepenek?.. Yok.

Sayın Karademir; buyurun.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, sizin kanalınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.

Üniversitelerin temelde üç işlevi vardır; bunlar, bilimsel araştırma, danışmanlık, yüksek nitelikli insan yetiştirme işlevleridir. Üniversitenin bu işlevlerini yerine getirmesinin en olanaklı yolu, kamu kaynaklarıyla finanse edilmesinden, araştırma ve öğretim sürecinde akademik olarak özgür olmasından, demokratik bir işleyişi sağlayacak katılım mekanizmalarından geçmektedir. Bu bağlamda, hükümetin getirdiği bu tasarının, gerek içerik gerekse hazırlanış süreci bakımından bu anlayışı içerdiğini söylemeniz mümkün mü; yoksa, bu tasarı, iktidar güdümünde bir üniversite oluşturmak ve "parayı ben veriyorsam ben yönetirim" anlayışının bir ürünü müdür; yani, demokratik anlayıştan ziyade teokratik bir anlayışın ürünü müdür?

Bir başka soru: Sağ iktidarlar, yıllardır, halkımızın dinî duygularını sömürmüşlerdir. Din hizmetlerinin eleman ihtiyacını karşılamak üzere kurulan imam-hatip liseleri, bu iktidarlarca politik argüman olarak kullanılmış ve bu okullar yıpratılmıştır. Bu bağlamda, bu tasarı, din hizmetlerinin ihtiyacı olan elemanların yetiştirilmesini sağlıyor mu? Yine, bu tasarı, çocuklarımızın din eğitimiyle ilgili ihtiyaçlarını gideriyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Sayın Bayındır?.. Yok.

Sayın Kılıçdaroğlu?.. Yok.

Sayın Erdöl?.. Yok.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, ısrarla, bir "siyasî inat-siyasî kararlılık" tartışması başlattı. Ben, bu konuda Sayın Bakanın, söylemleriyle, sürekli olarak, haziranın ortalarında yapılacak olan bir sınava hazırlanan 1 500 000'dan fazla genci, ailesiyle birlikte, bu hazırlık döneminde tedirgin ettiğini düşünüyorum. Aracılığınızla sormak istiyorum: Bu ısrarını Bakan sürdürdükçe, bunun adı, tanımlaması,, bir siyasî inat oluyor mu olmuyor mu?

İkinci sorum: Sayın Bakan, ısrarla "Anayasaya aykırı mı, ben bilmiyorum" dedi. Daha önce Sayın Bakanın oturduğu koltukta oturan sayın bakanlar, kendi konularıyla ilgili yasa tasarılarının görüşülmesi sırasında, burada tutanaklara geçirilen Anayasaya aykırılık iddialarına kendisi gibi gülümseyerek yaklaşmışlardı; fakat, ondan sonra, Anayasa duvarına çarptıktan sonra, hiçbirisi bu konuda konuşamaz oldular. Sayın Bakan, böyle bir hukukî gerçekle karşı karşıya kaldığı zaman, bugün takındığı tavrı hatırlayacak mı; aracılığınızla, kendisine sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Sayın Ateş, buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, ben, Avrupa yükseköğretim alanıyla ilgili, Sayın Bakana soru yöneltmek istiyorum.

Avrupa yükseköğretim alanı, 2010 yılına kadar şu amaçları gerçekleştirmeyi düşünüyor: Avrupa'nın farklı ülkelerindeki üniversitelerin, Avrupa üniversite sistemi içerisinde belli bir iş bölümü doğrultusunda, çalışan bir bütünün parçaları olarak örgütlenmesi amaçlanmaktadır. Bu konuda herhalde görev, bu doğrultuda yeni bir yasa çıkararak, Millî Eğitim Bakanlığına düşmektedir. Bu konuda Bakanlık ne yapmaktadır? Ben, bu tasarı içerisinde böyle bir düzenlemeyi göremiyorum.

Avrupa yükseköğretim alanında diploma denkliğinden söz edilmektedir. Bu da, yine, aynı şekilde bir yasa değişikliği gerektirir. Bu konuda Bakanlık ne yapmıştır? İkinci sorum bu.

Üçüncü sorum: Avrupa Birliği, gayri safî yurtiçi hâsıladan yükseköğretime ayrılan payın artırılmasını, üniversiteye katkı yapacak fonların desteklenmesini amaçlıyor. Bu konularda, zannediyorum, Bakanlık, tam tersini yapmaktadır. Bunu ne zaman değiştireceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, soruların bir kısmı yorum niteliğindedir, soru değildir; ancak, arkadaşlarımızın bazı ciddî soruları vardır; onların hepsine yazılı cevap vereceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - "Yazılı cevap vereceğim" diyerek geçiştirilemez; önemli bir yasa görüşüyoruz.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, o zaman, soru sorma süresini işletin.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - O zaman, soru sormaya devam edelim efendim; 10 dakika dolsun.

BAŞKAN - 10 dakikayı dolduracağız. 

Buyurun Sayın Tomanbay, soru sormaya devam edin.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Efendim, soruyu artık sormayacağım diye notlarımı içeri almıştım; o bakımdan, bağışlayın.

Efendim, üniversiteler, hepinizin bildiği gibi, vergilerle ve öğrenci harçlarıyla ayakta durabilen üniversiteler. Üniversitelerimizin özellikle en temel sorunlarından birisi de kadro sorunu. Bugün, AKP Hükümetinin bir yılı aşkın bir süredir üniversitelerimize uyguladığı o büyük cendere sonucunda, bütün üniversitelerimizde, ne yazık ki, kadro sorunu had safhaya çıkmıştır. Uzun süre, biliyorsunuz, pek çok kadroyu serbest bırakmadınız, kadro konusunda üniversiteler sıkıntı içine girdi.

Şimdi, bu yasayla bir yeni konuyu daha gündeme getiriyorsunuz. Üniversitelerden vakıf üniversitelerinde görev alma hakkını bu yasa getiriyor. Ben çok merak ediyorum; Sayın Bakan, üniversiteler kadro sıkıntısı çekerken, üniversitelerimizin, devlet üniversitelerimizin eleman sıkıntısı varken, üniversitelerimiz, devlet üniversitelerimiz kendilerinde çalıştıracak kadro bulamazken, bu sefer, oradan vakıf üniversitelerine, vakıf yüksekokullarına bir kadro, eleman kaybına neden olacak bu yeni düzenlemeyi hangi gerekçeyle getirdiniz? Bu yeni düzenlemenin devlet üniversitelerine getireceği yarar nedir, bunu özellikle öğrenmek istiyorum.

Bir de, tabiî, üniversitelerimizin niteliklerinin ve standartlarının yükseltilmesi konusunda bu tasarıda ben hiçbir şey göremedim. Benim göremediğim bir yenilik, sizin tarafınızdan getirilen yenilik nedir? O konuda açıklama yaparsanız sevinirim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tomanbay.

Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana hatırlatmak istiyorum. Gerçekten üniversitelerle ilgili son derece önemli bir yasa görüşülüyor ve Türkiye bir gergin ortamın içine girdi. Burada sorulardan aslolan amaç, yasanın ilgili maddelerine açıklık getirerek Meclisteki sayın vekillerin kararını etkilemektir. Ben, bugüne kadar, onbeş aylık süre içerisinde sorduğum sorulara "yazılı cevap vereceğim" diyen hiçbir sayın bakandan yazılı cevap alamadım. Bu, minderden kaçmaktır, ipe un sermektir. Sayın Bakanı ciddî olmaya davet ediyorum ve sorumu soruyorum.

BAŞKAN - Sayın Çetin, maddeyle ilgili sorar mısınız.

Buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bu açıklamayı yapmak zorunlu oldu Sayın Başkan.

Ekonomik göstergeler iyi gitmiyor, bu gözüküyor; cari açık büyüyor, borç sarmalı büyüyor, çevrilemez noktaya geldi; işsizlik yakıcı bir sorun. Acaba, Sayın Bakan, bunu gizlemek için mi bu yasa tasarısını birdenbire gündeme getirdi; yoksa, Sayın Başbakanın da söylediği gibi, pek çok AKP'li bakanın da söylediği gibi, daha önce çıkardığınızı ilan ettiğiniz millî görüş gömleğini üniversitelere giydirmek için mi bu tasarıyı getirdiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu maddenin eski durumunda Millî Eğitim Bakanlığının adı geçmediği halde, yeni biçimde buna yer veriliyor. Eşgüdümde ve ilişkilerde Yükseköğrenim Kuruluyla bir aksama mı oldu da buna gerek duydunuz yeni düzenlemede?

Diğer sorum, bundan önce, hükümet, yükseköğrenim konusunda kamuoyuna 4 tasarı hazırlığı sundu. Bu hazırlıklardan, bugünkü sunulan, Meclise gönderilen ile YÖK'ün oluşumu hakkındaki arasında farklar nelerdi; aradaki çelişkiler neden? Yani, her tasarı değiştikçe durum değişiyor; demek ki, belli bir görüş yok.

Diğer bir sorum, bu tasarıyla üniversitelerin kaynak sorunu mu çözülmüş oluyor? Ayrıca, biraz önce "bilgi notu" adı altında burada bir kitapçık dağıtıldı; ama, bu kitapçığın kim tarafından basıldığı...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Korsan kitap!

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Evet, korsan bir kitap.

Kim bastırıyor bu kitabı; maliyeti nedir; nasıl çıktı? Arkadaşlarla birlikte...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sahipsiz...

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Gerçekten, bir imza da yok.

Kim bastırdı; kaça bastırdı; maliyeti nedir; neden dağıtıldı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bu bir suçtur Sayın Bakan. Bakanlığınızın arması dahi yok. Siz korsancılığa karşı yasa çıkarıyorsunuz; korsan yayım yapıyorsunuz.

BAŞKAN - Madde üzerinde soru cevap işlemi tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasıyla okutacağım, sonra da aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 441 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin sondan bir önceki fıkrasında yer alan "Kurul, Anayasada kendisine verilen koordinasyon ve denetim dışındaki yetkilerini üniversitelere devredebilir" ifadesinin metinden çıkarılmasını teklif ediyoruz.

Saygılarımızla.

 

Faruk Çelik

Resul Tosun

Murat Yıldırım

 

Bursa

Tokat

Çorum

 

Hasan Kara

Mehmet Özlek

Nusret Bayraktar

 

Kilis

Şanlıurfa

İstanbul

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Oya Araslı

Güldal Okuducu

 

Samsun

Ankara

İstanbul

 

Mustafa Gazalcı

İzzet Çetin

A.Sırrı Özbek

 

Denizli

Kocaeli

İstanbul

 

Onur Öymen

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

 

İstanbul

Malatya

 

BAŞKAN - Üçüncü ve maddeye en aykırı önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin, Anayasaya aykırı olduğu için tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Oya Araslı

İzzet Çetin

 

Samsun

Ankara

Kocaeli

 

Mustafa Gazalcı

Onur Öymen

A.Sırrı Özbek

 

Denizli

İstanbul

İstanbul

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Güldal Okuducu

 

 

Malatya

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Konuşacak mısınız?

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçesi okunsun.

BAŞKAN - Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim, 2547 sayılı Kanun da yürürlüğü girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir. Ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı, Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğrenim kurumu yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak, kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler, üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan üniversitelerin siyasal etkilerden uzak, kendi yasasının hazırlanmasına katkıda bulunmasına imkân tanınmalıdır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır; üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır; felsefesiyle, çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 131 inci maddesinde, yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek, bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadıyla Yükseköğretim Kurulu kurulacağı bildirilmiştir.

Tasarının 1 inci maddesinde sıralanan Yükseköğretim Kuruluna ait yetki ve görevlerin Anayasanın 131 inci maddesiyle tam bir uyum halinde olmadığı görülmektedir.

Diğer yandan, Yükseköğretim Kurulunun oluşumuyla ilgili hükümlerin, Anayasanın 130 uncu maddesinde ifade edilen üniversite özerkliğiyle ne ölçüde bağdaşabileceği de tartışılması gereken bir husustur.

Bu hususlar dikkate alınarak, Anayasayla uyumlu bir düzenleme yapılabilmesine olanak sağlamak için, tasarının 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Anadol.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın, sayın!..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sonradan gelenlere sorun bakalım neyi kabul etmediklerini.

BAŞKAN - Sayın milletvekili, İktidar Partisinin milletvekili sayısının fazla olması Başkanlık Divanının suçu değil. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Kâtip Üyeler arasında anlaşmazlık var. İçtüzüğe göre, oylamada belirsizlik olursa elektronik cihazla oylama yapılması gerekir.

BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir; yetersayı vardır.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Haluk Koç (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Koç, gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçenin okunmasını talep ediyorum.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim, 2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir. Ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine, hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı, Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumu yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak, kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler, üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır; üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır; felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Günümüzün demokrasilerinde katılımcılık esastır. Katılımcılık, özellikle yasaların yapımında, ilgili tüm toplum kesimlerinin görüş ve önerilerinin alınmasını ve onlarla uzlaşma ve uyum halinde düzenlemeler ortaya konulmasını gerektirir.

441 sıra sayılı tasarı ise, böyle uzlaşmanın ürünü olmadığı gibi, ilgili toplum kesimlerinin, yani üniversitelerin ve öğrencilerin beklenti ve istekleriyle uyum içinde de değildir.

Üniversitelerle yeteri kadar bağlantı kurulmadan veya kurulan bağlantıların sonucunda ortak bir uzlaşma noktasına gelinmeden, sadece hükümetin değerlendirmesi doğrultusunda şekillendirilen bu yasa tasarısının, toplumun pek çok kesiminde eleştirilere ve yoğun tepkilere yol açtığı da görülmektedir.

Ne var ki, çağdaş demokrasilerde son derece gerekli ve olağan sayılan bu tepki ve eleştirilerden yararlanılması ve tasarının bunlar gözönünde tutularak değiştirilmesi gerekirken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin her şeyin üstünde olduğu anlayışına sığınılarak, yapılan düzenlemede ısrar edilmiştir.

Böylesi bir ısrar sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilen tasarıdaki çözümlerin, özellikle 1 inci madde bakımından, özünde yenilik niteliği taşıyan bir yanı da yoktur.

Bütün bu açıklamalar, tasarının nihaî amacının kamu yararı olduğunu da kuşkulu hale getirmektedir.

Bu nedenle, tasarının 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını sağlamak amacıyla söz konusu öneride bulunulmuştur.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 441 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin sondan bir önceki fıkrasında yer alan "Kurul Anayasada kendisine verilen koordinasyon ve denetim dışındaki yetkilerini üniversitelere devredebilir" ifadesinin metinden çıkarılmasını teklif ediyoruz.

Saygılarımızla.

Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Komisyon çoğunluğumuz olmadığından, katılıyoruz diyemiyorum; ancak, olumlu görüşle Yüce Meclisin takdirine bırakıyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kıvırmayın lütfen, Faruk Çelik'ten geldiği için katılıyorsunuz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasayla YÖK'e verilen yetkilerin bir başka kuruma devredilmesinin Anayasaya aykırılığı düşünülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Maddenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır; şimdi bu talebi yerine getireceğim.

Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup, salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim; yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Üyelerin isimlerini okutuyorum:

Sayın Haluk Koç?.. Burada.

Sayın Kemal Anadol?.. Burada.

Sayın Uğur Aksöz?.. Burada.

Sayın Ufuk Özkan?.. Burada.

Sayın Tacidar Seyhan?.. Burada.

Sayın Hüseyin Özcan?.. Burada.

Sayın İzzet Çetin?.. Burada.

Sayın Ziya Yergök?.. Burada.

Sayın Mustafa Gazalcı?.. Burada.

Sayın Bülent Baratalı?.. Burada.

Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu?.. Burada.

Sayın İsmet Çanakcı?.. Burada.

Sayın İsmail Değerli?.. Yok.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul)- Takabbül ediyorum.

Sayın Zekeriya Akıncı ?.. Burada.

Sayın Erdal Karademir?.. Burada.

Sayın Özlem Çerçioğlu?.. Burada.

Sayın Nail Kamacı?.. Burada.

Sayın Halil Ünlütepe?.. Burada.

Sayın Oya Araslı?.. Burada.

Sayın Mehmet Tomanbay?.. Burada.

BAŞKAN- Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441) (Devam)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 21.33


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 21.40

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

441 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine devam ediyoruz

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 2 nci maddesini okutuyorum:

MADDE 2. - 2547 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin (l) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"l) Rektörlerin disiplin işlemlerini yürütmek ve karara bağlamak,"

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, şahsım adına da konuşacağım.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, eğer, AK Parti Grubu, grup adına konuşacak isim belirlemezse, süreniz 15 dakikadır.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; CHP Grubu adına ve kişisel olarak, yükseköğretimle ilgili yasa tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlarım.

2 nci madde, rektörlerin disiplin işlerini düzenleyen bir madde. Bu tasarıyla, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasının 7 nci maddesinin (l) bendi bir değişikliğe uğruyor. Bu elimizdeki tasarıda, değişikliğin gerekçesinden hiç söz edilmiyor; neden değiştirilmiş, niçin değiştirilmiş, ortada yok; ancak, Sayın Millî Eğitim Bakanının, hem Millî Eğitim Komisyonunda hem de burada söylediğine göre, bu maddeyle, yükseköğrenim kurumundaki keyfî sürgünlerin önünü almak için bu değişikliği yapıyormuş! Sayın Bakanın dediğine göre, eskiden YÖK'te, görülen lüzum üzerine atamalar oluyormuş, reform niteliği taşımasa bile bu onarım tasarısının bu maddesiyle, bu sürgünlerin önüne geçilecekmiş!

Cumhuriyet tarihimizin belki de en büyük kıyımlarını, sürgünlerini yapan, toplu kıyımlara imza atmış ve bunun için Millî Eğitim Temel Kanununu birkaç kere değiştirmiş, birçok yönetmelik değiştirmiş, Millî Eğitim Bakanlığı üst örgütünde, Talim Terbiye Kurulunda, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünde akıl almaz sürgünler yapmış bir Bakan, yükseköğretimdeki, 76 ncı maddeye göre keyfî tayinlerden rahatsız oluyormuş, onun için bu düzenlemeyi yapmış! Değerli arkadaşlar, buna kim inanır?!

Bakın, 76 ncı madde... Kimsenin anlamadığı bir şekilde "hasbel hacep" diye Osmanlıcasını sık sık söyleyip kıyım yapan Sayın Bakan, kendi Bakanlığında, sanki, 76, ncı maddeye göre, keyfî tayin, sürgün yapmıyormuş gibi, yükseköğretimde bu önlemi almış. Ben, çok değil, 2 tane örnek vereceğim. Bakın, belge, 76 ncı maddeyle keyfî tayinin resmini burada size sunacağım.

Birincisi, Haydar Dikmen; bu arkadaşımız, Ankara Millî Eğitim Müdür Yardımcısı, Bolu'ya gönderiliyor 76 ncı maddeye göre; birinci belge bu. İkinci belgeyi gösteriyorum; Bedrettin Ekmekçi; Ankara Millî Eğitim Müdürlüğünden Şırnak Millî Eğitim Müdürlüğü Şubesine gönderiliyor 76 ncı maddeye göre. Böyle onlarca örnek var arkadaşlar. Bakın, öyle ki, bu Millî Eğitim Bakanı zamanında yönetmelikler değiştirildi, öyle değiştirildi ki, Bakanlar Kurulunun kabul ettiği bir yönetmeliği, Millî Eğitim Bakanlığı, bir atama yönetmeliği yaptı "ben bunu kaldırdım" dedi. Sonra, nerelerden uyarı gelmişse "hükümetin yaptığı bir yönetmeliği siz kaldıramazsınız" denildiği için, sonra hükümete kaldırttı. O arada, birtakım önemli atamalar yapıldı. Değerli arkadaşlar, bu atamalar için, hem 58 inci hükümet zamanında hem de 59 uncu hükümet zamanında Millî Eğitim Bakanlarının yaptığı atamalar için, biz, bir Meclis araştırması önergesi verdik; o, önergeler şimdi sırasını bekliyor, bir türlü de o sıra gelmiyor.

Değerli arkadaşlar, keyfî atamaların en güzel, en büyük örnekleri, öğretmenleri huzursuz eden, uzak görevlendirmeler yapan bu Millî Eğitim Bakanlığı zamanında olmuştur. Onun için de, bu maddedeki böylesine bir değişiklik inandırıcı değildir.

Değerli arkadaşlar, bir de bakın maddeye, (l) bendinde rektörler bırakılmış "öğretim elemanları" kısmı alınmış. Ya tümden madde kaldırılmalıdır rektörüyle, öğretim elemanlarıyla ya da, madde eski biçimiyle bırakılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, denilebilir ki, efendim disiplin kurulu var, yargı var -gerçekten de doğru- o zaman bütünüyle kaldırılması gerekir; yani, burada bir acelecilik var. Bu tasarı getirilirken sonradan ne olacağı düşünülmemiş; gerçekten, alelacele, birkaç bürokratla hazırlanmış bir tasarıyla karşı karşıyayız.

Şimdi, bu rektörlerin disiplin durumunu düzenleyen Yükseköğretim Yasasının 53 üncü maddesi var, disiplin yönetmeliğinin 18 inci maddesi var. Orada, Yükseköğretim Kurumu, rektörler için, kınamasını, uyarmasını ve aylıktan ceza kesmesini verebiliyor; ama, bu, yalnız rektörler için bırakılmış.

Bakan diyor ki: "Zaten, bu, bir reform değil." Peki, ne; restorasyon tasarısı; yani, onarım, düzeltme. Neyi onarıyorsun peki, bir tekini söyle diyoruz. Sayın Bakan, burada, katsayıların dışında, meslekî teknikeğitim için getirdiğiniz bir iyileştirme gösterin.

Bakın, meslekî teknikeğitimin Türkiye'de artmasını, Cumhuriyet Halk Partisi dahil, bütün eğitimciler istiyor. Meslekî teknik eğitimi geliştirmek, katsayılarla oynamak ya da imam-hatip liselerinin önünü açmak değildir. Onlar, meslek ve teknikeğitim için eğitilirler ve devlet, onlara, normal liselerden farklı, 5 kat daha fazla yatırım yapar. Pahalı bir yatırımdır o. Amaç, onları mesleğe yöneltmektir; zaten, meslek için eğitilir.

Gerçekten bir sorun var; Türkiye'de, son beş yıldır, genel liselere göre meslekî teknikeğitimde bir azalma var; ama, bunun nedeni katsayı tıkanıklığı değil. O okullarda yeterince nitelik yoktur. Siz, o okullardan mezun olanlara iş bulmada, iş kurmada destek vermediğiniz için bu sorun vardır.

Bakın, meslekî teknikeğitim denilince, akla Rüştü Uzel gelir; eğitimciler bu adı bilirler. 1933 yılında Meslekî Teknikeğitim Genel Müdürlüğü kurulur, Rüştü Uzel onun başına getirilir. 1950 yılına kadar hizmet verir, hem müsteşarlık hem genel müdürlük yapar; Türkiye'de, meslekî teknikeğitime altın devrini yaşatır. Sonra, 1950'de, Millî Eğitim Bakanı, siyasî nedenlerden dolayı Rüştü Uzel'i görevden alır.

Değerli arkadaşlar, o bakan, sonra, Rüştü Uzel'in de bulunduğu bir bilimsel toplantıda ne der biliyor musunuz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, 5 dakikanızı şimdi veriyorum; buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - ..."ben, Rüştü Uzel'den özür diliyorum. Türkiye'nin neresine gitsem, onun eserleriyle karşılaşıyorum; ama, biz, yanlış yaptık, biz, partizanca davrandık, Rüştü Uzel'i görevden aldık. Rüştü Uzel'in elini öpmek istiyorum."

Değerli arkadaşlar, bakın, meslekî teknikeğitimin desteklenmesi gerekir, bunun için önlemler alınmalıdır; ama, onları, üniversitenin önüne yığarak, dershanelere göndererek değil; üniversitenin çeşitli alanlarına gönderip, kaymakam yapmak, doktor yapmak için değil. Meslekî teknik eğitimden imam-hatipleri ayırmak gerekir.

Değerli arkadaşlar, imam-hatip okulları, 3 Mart 1924'te yasalaşan Öğretim Birliği Yasasının, yani, eski adıyla Tevhidi Tedrisat Yasasının 4 üncü maddesinde "imamet ve hatiplik gibi dinî hizmetlerin görülebilmesi için de ayrı okullar açılacaktır" hükmüne göre açıldı. Şimdi, Bakan diyor ki: "Seksen yıllık bir sorun." Allah Allah!.. Cumhuriyet kurulduğundan, bu yasa çıktığından beri, bütün sorunlar varmış da, Sayın Hüseyin Çelik onları çözecekmiş! Yani, Mustafa Necatiler gelip geçmiş, Tonguçlar, Hasan Âli Yüceller...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Köy enstitüleri...

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi -insaf edin-bakın, imam-hatip okulları ayrı okullar olarak kuruluyor.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Sayın Bakanın derdi başka; o, hâlâ, 1980 öncesiyle meşgul; aklı orada onun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Temel Kanununun 32 nci maddesinde -ben, bunu, aynı zamanda, Sayın Millî Eğitim Komisyonu Başkanımıza da söylemiş oluyorum- hem mesleğe hem yüksekokula gönderme -gerekçelerde var- kendi alanındaki yükseköğrenimdir. Gelin, imam-hatipleri meslek liselerinden çıkaralım; o okullarda  yüzde 40 dinsel eğitim yapılır.

Bakın, biz diyoruz ki, dinsel eğitimden geçmiş, doğal olarak, imam ve hatip olarak yetişecek, Kur'an kursu öğretmeni olarak yetişecek -o çocuğun öyle yetişmesi normaldir, o çocuklar bizim çocuklarımız- ama, siz, onları gerekçe yaparak, meslekî teknikeğitimi öldürüyorsunuz; dershanelere gönderiyorsunuz. Bizim orada 1 000 000 çocuğumuz okuyor. Onlar -mesleğe yönelecekleri yerde, kendi alanlarına gidecekleri yerde- şimdiye kadar dershanelere itibar etmezken, şimdi, siz, 1 000 000 çocuğu dershanelere koşturacaksınız.

"Acaba, Sayın Bakan, bu tasarıyı hazırlarken -hani- kimlerle işbirliği yaptı" diyoruz da... Ben, tabiî, günahını almak istemiyorum (CHP sıralarından "al, al günahını" sesleri) çünkü, bir türlü söylemiyor; yani, yeni dershane açacaklarla mı bunu düşündü de yaptı diyorum.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Tebrik ederim!

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Şimdi, bakın, elimde birtakım belgeler var; bu belgeler şöyle: Ben "bana, bu tasarıyı destekleyen bir tek yazılı örnek göster, bir tek" dedim; bana, İstanbul'dan, iki şube başkanının -arada faksla mı getirtti bilmiyorum- yazısını verdi; ama, ben, şimdi, Bakana -siz gösterin belgeleri dedi- belgeleri göstereceğim.

Bakın, Türk Eğitim Derneği çok saygın bir kuruluşumuzdur ve meslekî teknik eğitimle ilgili sorunları ortaya koyan bir inceleme yapmış; ama, bu tasarıyı da desteklemiyor.

Bakın, o demin kınadığımız üniversite öğretim üyelerinin burada bildirileri var, bu tasarıya karşı çıkıyorlar; 6-7 kuruluş, adlarını okuyup zaman yitirmek istemiyorum.

Ülkemizin en büyük öğretmen sendikası Eğitim-Senin hazırladığı bir rapor var.

Değerli arkadaşlar, bir düşte miyiz biz?! Bütün üniversiteler, İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de, herkes, demokratik kitle örgütleri, hepsi karşılar bu yasaya, yalnız Cumhuriyet Halk Partisi değil... Sayın Bakan tersini söylüyor.

Şimdi, Tayyar Beye de şunu söyleyeceğim.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Tayyar Bey pamuk prenses zaten.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi yeterli olmuyor, din eğitimi yapalım önerisi... Ben, içten olduğuna inanıyorum. Kendisi Diyanet İşleri Başkanlığından geldi, gerçekten komisyonda zevkli çalışmalar yapıyoruz birlikte.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, 5 dakikanız da doldu.

Buyurun, toparlayın.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tabiî, Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, bakın, elimde, Anayasa Mahkemesinin bir kararı var. Şu anki Cumhurbaşkanımızın, o zaman Anayasa Mahkemesi Başkanıyken, onun da imzasının bulunduğu, 20 Ekim 2000 tarihli bir karar. Hepiniz internetten bulabilirsiniz, ben de verebilirim.

Sayın Erbakan, 8 yıllık kesintisiz eğitimin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuştu; onu reddederken, Anayasa Mahkemesi bir kararını açıkladı.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Zaten, bu yasa, yasa çıkarmak için değil, arkabahçe için çıkacak.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Aynen okuyorum: "Laik devletin doğası gereği resmî bir dininin bulunmaması, belli bir dine üstünlük tanımamasını ve onun gereklerini, yasalar ve diğer idarî işlemlerle geçerli kılmaya çalışmamasını gerektirir. Bu bağlamda, laik bir devlette, belli bir dinin eğitim ve öğretimi zorunlu hale getirilemez."

Tabiî, din eğitimi almak herkesin temel hakkıdır; ama, özellikle laik bir ülkede, Anayasamızın 2 nci, 42 nci, 174 üncü maddeleri değişmedikçe ve bu yasalar olduğu sürece, çağdaş bilimin esaslarına göre olacaksa ayrıca uygulamalı dinî eğitim olamaz değerli arkadaşlar.

Bakın, bizim çocuklarımız, 8 yıllık kesintisiz eğitimden sonra, 4 üncü sınıftan 8 inci sınıfın sonuna kadar, resim dersinden de, müzik dersinden de daha fazla, haftada 2 saat din kültürü ve ahlak bilgisi dersi görürler, lisede görürler. Değerli arkadaşlarım "bunlar yeterli değildir" diyorsanız, o zaman ben derim ki, acaba, 8 yıllık kesintisiz eğitimi bir türlü içinize sindiremediniz de, şimdi, eğitimi başka bir konuya mı getirmek istiyorsunuz?..

AHMET YENİ (Samsun) - 12 yıla çıkaracağız.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bitiriyorum, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, buyurun, selam verin.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, hem kişisel, hem de grup adına konuşuyor; müsamahalı olun lütfen.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

16 ncı Millî Eğitim Şûrasında, 12 yıllık zorunlu eğitim kararı alınmıştır, bir an önce uygulanması gerekir. Gerçekten, eğitim 12 yıla çıkarılarak, çok amaçlı, çok programlı liseler açılmalıdır. Bir program, imam ve hatiplik için olabilir. O bir meslekse, onu yüksek kısma çekmek gerekir; yoksa, bütün eğitimi dinselleştirmek, yükseköğrenimde öğretim birliğini bozmak gerçekten yazıktır, bundan dönülmelidir.

Bu tasarı, bugün, burada kabul edilirse, mutlaka, Anayasa Mahkemesinden, Cumhurbaşkanlığı katından dönecektir diyorum, tümünüze saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Cenaze namazımın, imam-hatipli bir imam tarafından kıldırılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Madde üzerinde, şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 441 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Atatürkçü bir nutuk bekliyorum senden.

AHMET IŞIK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasi platformunun istikrarlı ve kararlı yürüyüşünde, yeni yasa tasarılarıyla Türkiye'nin önünü açmaya devam ederken, devleti güçlü, milleti varlıklı, demokratik ve laik, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yapmayın; onu ağzınıza almayın lütfen.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - "İnkılap" deme, "devrim" de.

AHMET IŞIK (Devamla) - ...cumhuriyetin temel niteliklerini koruyup kollayan, temel hak ve hürriyetlere saygılı ve millet merkezli bir anlayışla siyaset yapmaktayız.

İdeal demokratik hukuk devleti anlayışını hayata geçiremeyen ve adalete güveni tesis edemeyen ülkelerin, siyasal, sosyal ve ekonomik yönden de kalkınması mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversiteler, özgür ve demokratik ortamlarda bilginin üretildiği, yayıldığı, gerçeğe ulaşmanın değişik yöntemlerle araştırıldığı, insanın ve ülkenin geleceğinin inşa edildiği vazgeçilmez kurumlardır. Üniversiteler, toplumların ihtiyaçlarının ve buna paralel olarak bilginin üretilmesi, yayılması, bilgiye erişilmesi yöntemlerinin sıkça değişmesinin bir gereği olarak sürekli bir arayış içerisinde olmak, akademik ve kurumsal işleyiş anlamında zorunlu olan yenilenmeyi gerçekleştirmek durumundadırlar.

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, Batılı ülkelerin ilerlemesinde üniversitelerin oynadığı rolün iyi tahlil edilmesi ve dünyadaki gelişmelerin yakından izlenmesi sonucunda, üniversiteler, çağdaşlaşma ve kalkınma hamlesinin motor gücü olarak görülmüş ve kurumlara işlerlik kazandırmanın yolları aranmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelere özerklik veren, bir ölçüde de olsa kurumsallaşmayı getiren reformlardan sonra Anadolu'ya yayılmaya başlayan üniversiteler toplum üzerinde çok önemli etkiler bırakmış, üniversite bulunmayan vilayetlerdeki halk kendi bölgelerinde bir üniversite veya yükseköğretim kurumunun açılmasını talep etmeye başlamıştır; ancak, ülke insanının büyük çoğunluğunun yükseköğrenim yapmasını hedefleyen politikalar sonucunda artan üniversite sayısı bir dağınıklığı ve kalite sorununu da beraberinde getirmiştir. Bu dağınıklığı gidermek, kalite ve verimliliği artırmak, koordinasyonu sağlamak; eğitim, öğretim, araştırma, bilim adamı yetiştirme konularında uzun vadeli planlar yapmak ve uygulamak amacıyla, 1981 yılında, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu çıkarılmış ve bütün bu görevler Yükseköğretim Kuruluna verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğinin son ilerleme raporunda da belirtildiği gibi, temelde, merkeziyetçi yetkilerin belli ellerde toplanmasına dayalı bir anlayışla kurulmuş olan Yükseköğretim Kurulu, çağdaş üniversitenin gereği olan yönetim anlayışını yakalayamamış ve zaman içinde, yükseköğretim kurumlarını yönetmekte, gerekli makro planlamaları yapmakta, üniversiteler arasında koordinasyonu sağlamakta, sanayi ve toplum ile yükseköğretim kurumlarını bütünleştirmekte yetersiz kalmıştır. Sonuçta, yaygın kanaat olarak, Türk yükseköğretiminde yeni bir düzenleme yapılması ve bunun bir an önce gerçekleştirilmesinin gereği kabul edilmiş bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu gerekçelerle, Türk yükseköğretimine yeni bir soluk ve heyecan getirmek, çağdaş üniversitelerin altına düşen eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın faaliyetlerinde kaliteyi yükseltmek ve üniversitelerimizde kaybolmaya yüz tutan çalışma barışını yeniden sağlamak üzere 2547 sayılı Kanunun bazı maddelerinde değişiklik yapılması kaçınılmaz olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı, birçok kurum ve kişilerce ortaya konulmuş olan görüşler gözönüne alınarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Işık, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yağcılarda inecek var!..

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, gerekçeden okuyor.

AHMET IŞIK (Devamla) - ...üniversitelerimizde eğitim-öğretim kalitesinin artırılması, akademik denetimin yapılabilmesi ve bilimsel özgürlüğün sağlanması, yönetimde demokratikleşme, performans değerlendirmesi ve yönetim sorumluluklarını gereği gibi yerine getirmesi ile öğrencilerin yönetime katılmalarının sağlanması ve yükseköğretime girişte ve akademik yükselmelerde yaşanan sorunların önemli ölçüde giderilebilmesi, ortaöğretim ile yükseköğretimin, sanayi ile üniversitenin bütünlüğünün sağlanması, bilim-eğitim-istihdam-üretim ilişkilerinin geliştirilmesi ve Avrupa Birliği yükseköğretim alanının gereklerinin yerine getirilmesi amacıyla hazırlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yükseköğretimde...

CANAN ARITMAN (İzmir) - Gerekçeyi okuyorsunuz. Bu kürsüye, bunu okumak için çıkma. Ayıp...

AHMET IŞIK (Devamla) - Lütfen dinler misiniz... Biraz, saygılı olur musunuz lütfen...

BAŞKAN - Sayın Işık... Sayın Işık...

AHMET IŞIK (Devamla) - Ne konuşacağımı ve nasıl konuşacağımı sizden öğrenecek değilim. Lütfen, saygı duyunuz. Milletvekilinin konuşmasına, lütfen, saygı duyunuz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Palavraya karnımız tok.

AHMET IŞIK (Devamla) -  Kendi beyanlarınızı ve kendi fikirlerinizi kendinize saklayınız, millete saygı duyunuz ve bizi dinleyiniz lütfen. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALI RIZA BODUR (İzmir) - Millete saygılıysanız böyle konuşamazsınız.

BAŞKAN - Sayın Işık, Genel Kurula hitap eder misiniz.

AHMET IŞIK (Devamla) - Lütfen, konuşmama müdahale etmeyiniz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Biz sizin cemaziyülevvelinizi biliriz.

AHMET IŞIK (Devamla) - Tasarıda yapılan düzenlemeyle yükseköğretime girişte görülen birtakım eşitsizliklerin giderilmesi ve haksız uygulamaların önlenmesi amaçlanmış, genel lise ve meslekî ve teknik lise mezunları ile fen ve anadolu liseleri arasındaki farklı katsayı uygulamalarının giderilmesi amaçlanmıştır. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının Sekizinci Bölümünün 691 inci maddesinde ise üniversitelere giriş sınavında genel liseler ile meslekî ve teknik lise mezunları arasındaki farklı değerlendirmelerin kaldırılacağı öngörülmüştür. Anayasanın 5 inci maddesinde, devletin temel amaç ve görevleri arasında, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasî, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırma da sayılmıştır.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin eğitim hakkını düzenleyen 26 ncı maddesinde "herkes eğitim hakkına sahiptir. Yükseköğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır" ifadesi yer almaktadır.

Avrupa Birliği ilerleme raporunda ise, Türkiye'de ortaöğretim alanında iki ana sorundan bahsedilmekte ve üniversiteye giriş sınavında bazı okul mezunlarının lehine ayırım yapıldığına işaret edilmektedir.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Nasıl değerlendiriyorsunuz! Lütfen!..

AHMET IŞIK (Devamla) - Bu çerçevede, Avrupa Birliği yükseköğretim alanına tüm yönleriyle ve en geniş anlamda katılabilmek için, yükseköğretimde, müktesebata uygun değişikliklerin yapılması kaçınılmaz bir gerçek olarak ortaya çıkmaktadır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bravo Ahmet!

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Hayır; istediğiniz gibi değerlendiriyorsunuz. Avrupa Birliği, istediğiniz gibi...

BAŞKAN - Sayın Işık, selamlar mısınız.

Buyurun.

AHMET IŞIK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, evrensel hukuk ölçütlerinin yakalandığı, ulusal kalkınmışlık şartlarının gerçekleştiği, temel hak ve hürriyetlerin ve fırsat eşitliğinin ideal anlamda hayata geçtiği sürecin sonuçlanması temenni ve dileğiyle, Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyor; konuşmama müdahale edenleri de kınıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN GÜLER (Manisa) - Rica ederim; lütfen...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Konuşmana müdahale edenler yurtseverlerdir, seni adam yerine koyanlardır!

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, sözünü geri almasını rica ediyoruz. "Kınama" sözünü kendisine iade ediyoruz.

BAŞKAN - Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Özkan.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana 3 tane sorum olacak. Az önce soru soruldu; ama, cevabını alamadık; Sayın Bakan cevap verirse memnun olacağım. Gerçekten, bu kitabı kim basmış belli değil. Bu kitabın son 18 sayfasının 13 sayfası imam-hatip kıyaslamalarıyla dolu; bunu tespit ettik, görüyoruz. Kitabın sahibi şayet Bakanlık ise, bu tasarıyı imam-hatipler için çıkardığının bir belgesi olarak bu kitabı kabul edebilir miyiz?

Bir de, Sayın Bakan konuşmasında, eğitime yüzde 100 destekte, 1,5 katrilyon liralık bir kaynağın kazandırıldığını ifade etti; ama, bugün dağıtmış olduğu şu kitabında, 2003-2004 öğretim yılı içinde 614 milyar liralık bir kaynak elde edildiği söyleniyor. Bu rakamın hangisi doğrudur? Bu rakamda bir hata var ise, 50 000 kız çocuğumuzun "haydi kızlar, okula" kampanyasında okutulduğu ve okuma yazma öğretildiği, acaba, doğru mudur? Bunu da tereddütle karşılıyorum.

Bir de, Sayın Bakanımıza yakıştıramadım "seksen yıllık problemlerin onyedi ayda çözümünü bizden beklemeyin" dedi. "seksen yıllık problem" derken, acaba, cumhuriyetin kendisini mi problem olarak görüyor, merak ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Aynen öyle!.. Bravo!..

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Sayın Çağlayan, buyurun.

AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanımıza, sizin aracılığınızla şunu sormak istiyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Takıyye!.. 

AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) - Bize, gerek yazılı olarak problemlerini anlatan gerekse memlekete gittiğimizde şifahi olarak birtakım vatandaşlarımız, yükseköğrenimlerini yurt dışında yapıp tamamlamış ve denklikleri geçmiş hükümetler döneminde kabul edilmiş, daha sonra  girdikleri imtihanları kazanarak öğretmenlik, öğretim üyeliği unvanı kazanmış, uzun yıllar da görev yapmış, bazı vatandaşlarımız, geçmiş iktidarlar zamanında, daha önce tanınmış bulunan denkliklerinin iptal edilmek suretiyle ya daha alt görevlerde görevlendirildiklerini ya da işsiz kaldıklarını belirterek mağdur olduklarını söylemektedirler. Bizden, kaybedilen haklarının iade edilip edilmeyeceğiyle ilgili soru soruyor, haklarına kavuşmaları konusunda yardım istiyorlar.

Kanun önünde vatandaşların eşitliği, kazanılmış haklara dokunulmayacağıyla ilgili Anayasa ve hukuk ilkeleri de gözönüne alınarak, mağduriyetler giderilecek midir?

Sayın Başkanım aracılığıyla Bakanıma konuyu arz ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çağlayan.

Buyurun Sayın Arslan.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önceki konuşmasında, imam-hatiplilerin hakkının aranması için -ki, konuşması öyle anlaşılıyor- "inatçı değil, kararlı olduklarını" ifade ettiler; ancak, bildiğimiz kadarıyla, imam-hatip liseliler askerî okullara da alınması konusunda sorunlar yaşıyorlar. Sayın Bakan acaba bu kararlılığını askerî okullara imam hatiplilerin alınması konusunda da gösterecek midir? Onu soruyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Sayın Akbulut, buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza şu hususun sorulmasını istiyorum: Halkımız, uluslararası alanda başarı gösteremeyen, bilim alanında geri planda kalan, üretemeyen, ürettiğini hayata geçiremeyen, ülke kalkınmasına hiçbir katkısı olmayan, siyaseti uğraş edinmiş öğretim üyeleri yerine...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Akbulut, bu, çok yakışıksız bir soru.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - ...dünya çapında başarıları olan, yeni buluşlarıyla insanlığa hizmet eden, uluslararası yayınlardaki eserleriyle ön sıralarda yer alan, uygulamaya konulan önemli projeleriyle ülkenin ufkunu açan bilim adamları görmek istemektedir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yapmayın...

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Yapılması düşünülen değişiklik bu özlemi giderebilecek midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akbulut.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ülkenin çıkarı, onuru için çalışan bu kadar öğretim üyesi var.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tosun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana sorum şudur.

HALUK KOÇ (Samsun)-Sizin içinizde de birçok öğretim üyesi var. Sayın Akbulut, yakıştıramadım size.

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen...

HALUK KOÇ (Samsun) - Öğretim üyelerini bu şekilde töhmet altına alma girişimini yakıştıramadım size. Sizin içinizde de öğretim üyeleri var. Yakıştıramadım size.

RESUL TOSUN (Tokat) - Görüşmekte olduğumuz 2 nci madde "rektörlerin disiplin işlemlerini yürütmek ve karara bağlamak" şeklinde yazılı olduğu halde, yapılan konuşmalarda din eğitiminden bahsedilmektedir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Hepsi saygın insanlar, bu ülkeye katkı vermeye çalışıyorlar.

RESUL TOSUN (Tokat) - Acaba, yazılı olmayan yerlerde, din eğitimiyle ilgili herhangi bir bölüm mü vardır; bu birinci sorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Size yakıştıramadım Sayın Akbulut.

RESUL TOSUN (Tokat) - İkincisi, Yükseköğretim Kurulu...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Akbulut, gerçekten yakıştıramadım  size.

RESUL TOSUN (Tokat) - İkinci sorum: Yükseköğretim Kurulu, üniversitelerdeki özerkliğin, özünde, öğretim üyelerinin özgürce araştırma yapmalarını, fikir beyan etmelerini mi, yoksa, üniversitelerin ve YÖK'ün idarî açıdan başına buyruk bir sistemi mi öngörmektedir?

Son sorum: Devlet ve üniversitelerin belirlenmiş bilimsel araştırma öncelikleri var mıdır? Yükseklisans ve doktora çalışmaları neden sanayiyle etkileşim sağlayamamaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tosun.

Soru sorma süresi dolmuştur.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Sayın Ufuk Özkan Beyin sorularına cevap veriyorum:

Kitapçıkla ilgili olarak söyledikleri, biraz önce, Sayın Tayyar Altıkulaç'a yöneltilen eleştiriler neyse, kitapçığa yöneltilen eleştiri de odur. Başta, Genel Başkan Sayın Deniz Baykal olmak üzere, meseleyi imam-hatip eksenine oturtmaya çalışanlara orada bazı cevaplar verilmiştir; bu konuda daha fazla polemiğe girmek istemiyorum, gerek de yok.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Baykal konuştuktan sonra mı bu kitap basıldı? Ne demek o yani?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hayır efendim, Sayın Baykal'ın grup konuşması var, sizlerin yaptığı açıklamalar var, beyanatlar var; bunlara cevap verilmiştir. Sayın Anadol niçin sinirleniyorsunuz; sakin olun efendim.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Çok güzel yapıyorsunuz Sayın Bakan!

Provokasyon çok güzel Sayın Bakan!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Özkan "eğitime yüzde 100 destek kampanyasıyla 641 milyar temin edildiği kitapta yazılıyor" diyor. Sayın Özkan, o, nakittir. Bizim, esas, kazandırdığımız şey... Bugüne kadar, Türkiye'de 380 dolayında okulla ilgili protokol imzalanmıştır. Aşağı yukarı bu, 5 000 dersliğe karşılık gelmektedir. Ayrıca, arsa bağışları vardır. Buradaki 641 milyar, nakit para olduğu için burada bu şekilde ifade edilmiştir.

"Haydi kızlar, okula" kampanyasıyla ilgili olarak söylediklerimi de çek edebilirsiniz. Bu kampanya UNICEF ile Millî Eğitim Bakanlığının müşterek çalışmalarıyla yürütülmektedir. Bu kadar şüpheci olmanıza gerek yok. Türkiye'de bütün istatistikler, bütün rakamlar milletvekillerine açıktır.

Şimdi, seksen yılda birikmiş olan problemleri birbuçuk yılda bizim çözmemizi beklemeyin şeklindeki yaklaşımı da, acaba, problem cumhuriyetin kendisinden mi kaynaklanıyor şeklinde yorumlamayı, bunu bu şekilde ifade etmeyi, Sayın Özkan, doğrusu yakıştıramıyorum; çünkü, bakın, birçok başbakan, birçok bakan, Türkiye'de yetkili konumda olan insanlar, genellikle, cumhuriyet döneminde, bizim eğitim öğretim alanında nereden başlayıp nereye geldiğimizi ifade ederler.

Bakın, cumhuriyetin  80 inci yıldönümünü geride bıraktık, 81 inci yıldayız. Mademki, yeni bir sistemle, yeni bir rejimle yola çıktık, Osmanlı döneminde olup bitenleri... Türk Millî Eğitim Bakanlığı elbette geçmişe dayanmaktadır; ama, genellikle bu tür meselelerde cumhuriyet dönemi baz alınmaktadır. Bunu, bu şekilde yorumlamanız, doğrusunu isterseniz, son derece zorlama, son derece başka taraflara çekmeye yönelik bir gayrettir; bunu bir daha yapmamanızı temenni ederim.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Böyle bir gayret içinde değiliz, hiçbir zaman da olmadık.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, bakın, bizim söylediğimiz şudur: Biz, parti programımızda çok net bir şekilde şunu ifade ettik, dedik ki: Cumhuriyet, bizim binlerce yıllık tarihimiz içerisinde elde ettiğimiz en büyük kazanımlardandır.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Takıyye... Ulukışla'da doğru söylediniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Cumhuriyetten de...

Bakın, değerli Cumhuriyet Halk Partililer, biz buraya neyi getirsek...

UFUK ÖZKAN (Manisa) - 146 yıllık Bakanlığınızdan söz ediyorsunuz; problem seksen yıldır mı var?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Özkan, Polis Teşkilatı... (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkanım, müdahale edecek misiniz?

UFUK ÖZKAN (Manisa) - O zaman doğru konuşun Sayın Bakan.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Doğru konuşun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Polis Teşkilatının...

BAŞKAN - Sayın Özkan... Sayın Bodur...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın, Polis Teşkilatının..

BAŞKAN - Sayın Bodur, niye, siz söz talebinde bulunmuyorsunuz veya soru sormuyorsunuz?

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Doğru konuşsun. İsyan ettirmeyin bizi.

BAŞKAN - Sayın Bodur, lütfen ama...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Koç, sizin, arkadaşlarınıza müdahale etmeniz lazım; lütfen...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan yönetiyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Peki efendim, işinize gelince Başkan yönetiyor.

Değerli arkadaşlar, Polis Teşkilatının kuruluş yıldönümünden söz ederken, mülkiyenin kuruluşundan söz ederken, harbiyenin kuruluşundan söz ederken, elbette, tarihî geçmişlerine atıfta bulunabilirsiniz, bunu yapıyoruz sürekli olarak; ama, biz...

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Bu problem seksen yıldır mı var Sayın Bakan?! Yapmayın!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Özkan, lütfen çarpıtmayın... Bir şey söyleyeyim...

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Çarpıtmıyorum Sayın Bakan...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Biz, buraya gümrükle ilgili bir yasa getirsek, siz "cumhuriyet elden gitti" diyorsunuz; sigortayla ilgili bir kanun getirsek "cumhuriyet elden gitti" diyorsunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Ne alakası var Sayın Bakan!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Aslında... Bakın... Siz... (CHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, protesto ediyoruz...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Aslında, siz...

Bakın, ne yapsak, bu, cumhuriyet meselesi... Biz, cumhuriyetin sahibiyiz, bekçileriyiz, sizden daha fazla cumhuriyetçiyiz. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Keşke inansam!..

BAŞKAN - Sayın Bodur, lütfen ama...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Eğer... Bakın, elden giden cumhuriyet falan değil aslında; elden giden Cumhuriyet Halk Partisidir, siz farkında değilsiniz. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Cumhuriyet Halk Partisi cumhuriyetin temelidir...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal kimliğine dönük, Sayın Bakanın ithamları var...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - O diller kırılır...

BAŞKAN - Sayın Koç, önce, arkadaşlarınız bir sussun... Sizin söylediklerinizi anlayalım. (CHP sıralarından gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın Cumhuriyet Halk Partisine dönük sözleri için, Grup Başkanvekili olarak açıklama yapmak istiyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kalabalık değildik, bir avuçtuk; yüreğimizle yendik...

BAŞKAN - Sayın Koç, arkadaşlarınız susmadığı müddetçe, duyamıyoruz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bodur, lütfen...

Sayın Bakanın sözleri için Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna cevap hakkı doğmuştur; söz talep ediyorum.

BAŞKAN - Bir dakika... (CHP sıralarından gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Grup Başkanvekili olarak açıklama yapmak istiyorum...

BAŞKAN - Sayın Koç, tutanakları getirtip inceledikten sonra söz vereceğim... (CHP sıralarından gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Tutanaklara gerek yok...

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Duymadınız mı Sayın Bakanın ifadelerini...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Duymadın mı Sayın Başkan!..

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Cumhuriyet Halk Partisine dil uzatıyor Sayın Bakan...

BAŞKAN - Sayın Koç... (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ne gerek var tutanaklara!.. Duymadınız mı!.. Gözleriniz kör mü, kulaklarınız sağır mı!..

BAŞKAN - Bir saniye, Sayın Koç... (CHP sıralarından gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - "Cumhuriyet Halk Partisi elden gitmektedir" dedi; Sayın Bakan son cümlede bunu çok açık ve net ifade etmiştir efendim.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, kendine gel!..

BAŞKAN - Sayın Koç, arkadaşlarınız dinlerler mi, bir saniye...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, kendine gel!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Koç, arkadaşlarınızın konuşmasından dolayı, gerçekten anlamadım.

Önce tutanaklara bakacağım, sonra söz vereceğim... (CHP sıralarından gürültüler)

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Duymadın mı!..

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Koç, vermiyorum...(CHP sıralarından gürültüler) Tutanakları inceleyeceğim...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisine...

BAŞKAN - Ama, ben yok demiyorum ki, tutanağı inceleyeceğim, söz vereceğim. Arkadaşlarınız, o zaman, dinlemesini bilsinler...

Sayın Koç... (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ithamda bulunuyor...

BAŞKAN - Sayın Koç...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan... (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Cumhuriyeti kuran partiye bu kadar hakaret edilmez! Ayıp!.. Ayıp!..

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Bravo Sayın Bodur!.. Bravo!..

(CHP'li bir grup milletvekili kürsü önünde toplandı)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bunlar Türkiye'nin düzenini bozuyor, sistemini bozuyor.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Senin sonun geldi Sayın Bakan!

BAŞKAN - Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 22.20


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 22.30

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

441 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 2 nci maddesi üzerindeki soru ve cevap işlemi tamamlanmıştı.

Madde üzerinde verilmiş 1 adet önerge vardır; okutuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, söz verecektiniz; ne oldu?!

BAŞKAN - Sayın Koç, tutanakları istedim. Tutanaklar gelecek, inceleyeceğim ve söz vereceğim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ne zaman; yarın mı?!

BAŞKAN - Sayın Koç, yalnız, sayın milletvekilleri, hatip konuşurken, bizim duymamızı engellemezlerse, bundan sonra, anında cevap hakkı vereceğiz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın konuşması son derece sarih. "Elden giden cumhuriyet değil..."

BAŞKAN - Sayın Koç, ben duymadım. Arkadaşlarınızın gürültüsünden dolayı ben duymadım; tutanakları inceleyip, söz vereceğim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Nasıl duymuyorsunuz Sayın Başkan?!

BAŞKAN- Sayın Koç, bu başka nasıl anlatılır?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ben bir engelleme peşinde değilim. Temsil ettiğim kurumsal kimliğe karşı  bir söz söylenmiştir; onu tavzih etmek, düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Koç, ben neye göre yöneteceğim, neye göre söz vereceğim?..

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, tutanakları getirtin, söz verin şimdi.

BAŞKAN - Sayın Koç, bu, tamamen Başkanlığın takdirinde. Ben, tutanakları inceleyip söz vereceğim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, takdirinizi o şekilde kullanın... Sayın Bakan reddetmiyor ki.

BAŞKAN - Sayın Koç, milletvekili arkadaşlarınız, eğer, hatiplerin konuşması sırasında gürültü yapmazlarsa, talepleri anında değerlendiririz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim konuyla ilgisi yok. Benim Grup Başkanvekili olduğum siyasî partiye, Sayın Bakan söz söylemiştir; bu nedenle söz istiyorum, açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Ben de söz vereceğim diyorum Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Verin efendim.

BAŞKAN - Tutanaklar gelsin, inceleyelim...

HALUK KOÇ (Samsun) - Tutanakları getirtin efendim, bekleyelim.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Ama, Sayın Başkan, iş işten geçtikten sonra söz verilir mi!

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum... (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, söz hakkımı istiyorum, engelleyemezsiniz!

BAŞKAN - Sayın Koç, tutanakları incelemeden söz vermiyorum!

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, zamanında söz vermeniz lazım! Söz hakkımı istiyorum; engelleyemezsiniz!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) -Sayın Başkan, Sayın Bakana sorun, söylemiş mi söylememiş mi...

BAŞKAN - Sayın Anadol, siz Grup Başkanvekilisiniz; Sayın Koç, size de soruyorum: İçtüzükte Sayın Bakana sorarak söz verme hakkını bana gösterin. Ben, İçtüzüğün 69 uncu maddesinin üçüncü fıkrasını okuyorum...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yapmayın Sayın Başkan!

BAŞKAN - Ne yapmamız gerekiyor Sayın Milletvekili?

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Ara verin o zaman.

BAŞKAN - "Bu suretle söz almak isteyen, ne sebepten dolayı konuşmak istediğini Başkana bildirir. Başkan söz verip vermemek gerektiğini takdir eder. Başkanlıkça kendisine söz verilmeyen kimse direnirse, Genel Kurul, bu konuda görüşmesiz ve işaret oyuyla karar verir."

Önergeyi okutuyorum...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - İnat ediyorsun Sayın Başkan!

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Ver 10 dakika ara, incele tutanakları!

BAŞKAN - Okuyun efendim...

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı..."(CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın en son söylediği ifadeyi duymadınız mı?

BAŞKAN - Sizin gürültünüzden dolayı duymadım Sayın Milletvekili. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Cumhuriyet Halk Partisine dil uzattı Sayın Bakan.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, arayı niçin verdiniz söyler misiniz?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, o vurduğunuz masalar ve sıralar bu milletin ve sistemi bozuyorsunuz!..CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler; AK Parti sıralarından alkışlar)

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Sayın Başkan, siz, daha Güney Kore Parlamentosunu görmemişsiniz; ne var bunda, doğal protesto hakkımızı kullanıyoruz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, lütfen tutanakları inceleyin!

BAŞKAN - Tutanakları inceleyeceğiz Sayın Milletvekili.

HALUK KOÇ (Samsun) - Tutanakları inceleyinceye kadar ara verin.

BAŞKAN - Sayın Koç, İçtüzüğün 69 uncu maddesi şöyle: Şahsına sataşılan veya ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükümet, komisyon, siyasî parti grubu veya milletvekilleri, açıklama yapabilir ve cevap verebilir..."

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ayıp yahu! (CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin)- Sayın Başkan, müdahale eder misiniz lütfen; "ayıp" kelimesini kullanamaz!.

BAŞKAN- "... Açıklama ve cevaplar için Başkan, aynı oturum içinde olmak üzere söz verme zamanını takdir eder."

ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Sayın Başkan, Millî Eğitim Bakanı seksen yılın hesabını açıklamak zorundadır.

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan...

BAŞKAN- Sayın Koç, tutanakları istedim, geliyor; değerlendirip, söz vereceğim. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)- Sayın Başkan, ara verin!..

FERAMUS ŞAHİN (Tokat)- Sayın Başkan, Sayın Bakan Cumhuriyet Halk Partisine dil uzattı!..

HÜSEYİN GÜLER (Mersin)- Sayın Başkan, tutanak Yemen'den gelmiyor; lütfen!..

ALİ RIZA BODUR (İzmir)- O seksen yıl olmasa sen bakan olamazdın!..

BAŞKAN- Önergeyi okutuyorum...

ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Sayın Başkan, lütfen, tutanakları inceleyin!..

BAŞKAN- Önergeyi okutuyorum... (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. (CHPsıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

 

Haluk Koç

K.Kemal Anadol

Oya Araslı

 

Samsun

İzmir

Ankara

 

Güldal Okuducu

Mustafa Gazalcı

İzzet Çetin

 

İstanbul

Denizli

Kocaeli

 

A. Sırrı Özbek

Onur Öymen

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

İstanbul

İstanbul

Malatya

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Millî Eğitim Bakanı Atatürk'ten özür dilemeli! Yazıklar olsun!..

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Koç, önerge hakkında konuşacak mısınız?

A.HALUK KOÇ (Samsun) - Ben, öbür konuda söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç, konuşun işte önergeniz hakkında, bu konuyu da konuşursunuz.(CHP sıralarından gürültüler)

Sayın Koç, sizin maksadınız konuşmak mı?..

A. HALUK KOÇ (Samsun) - Ben söz istiyorum, önerge hakkında ayrıca konuşacağım.

BAŞKAN - Önergeniz hakkında konuşacak mısınız! Yoksa, gerekçeyi okutuyorum...

A. HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ben, öncelikle Cumhuriyet Halk Partisine yönelik sözler hakkında söz istiyorum, söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Koç, önerge hakkında konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?!

A. HALUK KOÇ (Samsun) - Ben önerge hakkında konuşurum; ama, öbür söz hakkımı istiyorum.

BAŞKAN - Önerge hakkında konuşacaksanız buyurun, yoksa gerekçeyi okutuyorum!

A. HALUK KOÇ (Samsun) - Söz hakkımı istiyorum.

BAŞKAN - Söz hakkınızı, tutanaklar geliyor; vereceğim.

Buyurun Sayın Koç, önergeniz hakkında konuşun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genellikle, tartışmalı yasa tasarıları sırasında, zaman zaman, hükümet sıralarında oturan sayın bakanların, bakan oldukları konumu dışlayarak, unutarak, yapılan eleştirileri, amacını, kastını aşan ifadelerle cevaplandırma gayretlerine daha önce de tanık olduk. Şimdi, Sayın Millî Eğitim Bakanı, geçen hafta içerisinde Millî Eğitim Komisyonundaki çıkışlarından sonra, cuma günü, anayasa değişikliği oylamasında birdenbire ortadan kayboldu. Türkiye'deki bir anayasal kuruluşun konuyla ilgili duyarlılığını belirtmesi üzerine, Sayın Bakan ortadan kayboldu anayasa değişikliği oylaması sırasında ve ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili olarak şunu söyledim: Türkiye'deki her kurum ve kuruluş, anayasal sınırlar içinde bulunan her kurum ve kuruluş, ülkenin her sorunuyla ilgili duyarlılık bildirebilir, görüş açıklayabilir; ama, sizin yerinize ben söyledim bunu cuma günü, şimdi söyleyeceğimi; ama, karar yeri, millî irade Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, Sayın Bakan bunu söyleyemedi. Sayın Bakan bunu söyleyemedi; salı günkü gruptaki gövde gösterisinden sonra, cesaret alıp buraya geldi.

Ben, Sayın Bakanın "cumhuriyet elden gitmiyor, merak etmeyin, elden giden Cumhuriyet Halk Partisidir" sözlerine bir açıklık getirmek istiyorum.

Burada, Doğru Yol Partisi sıralarında oturan arkadaşlarımı tenzih ediyorum. Sayın Bakan, daha önceki siyasî kariyerinize siz Doğru Yol Partisinde başladınız. Siyaset olarak Doğru Yol Partisini bitirdiniz, şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisine geldiniz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Jet Fadıl!.. Jet Fadıl!..

HALUK KOÇ (Devamla) - Bakın, elden giden, daha önce milletvekilliğini yaptığınız parti oldu. Lütfen!.. Cumhuriyet Halk Partisinin, seksen yıldır nice siyasî partiler önünden gitti geldi; ama, Cumhuriyet Halk Partisi yerinde durdu değerli arkadaşlarım. Lütfen!..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ben, onurlu bir Cumhuriyet Halk Partiliyim.

HALUK KOÇ (Devamla) - Bir güzide kurumumuzu, bir siyasî partimizi, bir bakanın, bakan olma konumunu unutup, bu şekilde bir konuşmaya konu etmesini, ben, kendisine yakıştıramıyorum ve sözlerini düzeltmesini, özür dilemesini talep ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakın, tarih, içinde yaşandığı dilim içerisinde pek hissedilmez. Tarih, zaman dilimleri geçtikten sonra, geriye dönüp, on yıllık, yirmi yıllık dilimlere bakıldığında, bir analize, bir incelemeye tabi tutulur. Şu anda yaşadığımız dönem, Türkiye'nin bulunduğu coğrafyada, bizim gibi mazlum ve mağdur ülkeler için oldukça sıkıntılı bir süreçtir. Tarih bunu kaydediyor. Uluslararası büyük güçlerin, bu bölgede, Türkiye de dahil olmak üzere, birçok mazlum ve mağdur ülke üzerinde uzun vadeli stratejik planları vardır. Bu planların içinde Türkiye de vardır. Türkiye'de, zaman zaman, Sevr Anlaşmasını makul ve mazurmuş gibi göstermek isteyen seslere tanık oluyoruz; onun için çok dikkatli olmak zorundayız. Türkiye'ye bir elbise giydirilmek isteniyor. Türkiye'ye ılımlı bir din devleti elbisesi giydirilmek isteniyor. Bu, çok açıktır. Bunu, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı bilinçli söylemiştir.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Devam edin!..

HALUK KOÇ (Devamla) - Devam edeceğim. Devam etmek, işte, Cumhuriyet Halk Partisine bağlı, bizim varlığımıza bağlı, devam etmesi Türkiye'nin, bizim varlığımıza bağlı. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşım, bir ortak duyarlılığı, ulusal kimliği, ulusal duyarlılığı olan arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum.

Çok dikkatli olmak zorundayız, çok dikkatli olmak zorundayız bu süreç içerisinde. Sonra geriye dönüp, biz nerede hata yapmıştık diye hayıflanmamıza, inanın, yer yok. Bu sorumluluklarımızı taşımak zorundayız.

Onun için, ben, Sayın Bakanın, Cumhuriyet Halk Partisi gibi bir kuruma söylediği sözler için, mutlaka, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan ve Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal kimliğinden Genel Kurulda özür dilemesini talep ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum... (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Olmaz Sayın Başkan!

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Bakandan cevap bekliyoruz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Özür dilesin.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yazıklar olsun sana!

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın Koç, tutanakları getirttim. (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, dinler misiniz, okuyorum:

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın, elden giden cumhuriyet falan değil, aslında, elden giden, Cumhuriyet Halk Partisidir, siz farkında değilsiniz.

Sayın Koç, buyurun şimdi.

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Başkan olarak nasıl konuşuyorsun onu?! Oradan in o zaman, in!

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi yinelemek istemiyorum. Bir kere söylendiğinde anlayacak kadar olgun bir Bakanla karşı karşıyayız; onun için tekrar etmiyorum ve Sayın Bakanın, Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal kimliğinden hemen bu oturumda özür dilemesini talep ediyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Maddeyi oylarınıza...(CHP sıralarından gürültüler)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, Sayın Bakan söz istiyor...

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum... (CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, Sayın Bakan söz istiyor...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sadece bugün değil, uzun zamandan beri, bu Parlamentoda ne zaman müzakereler yapılsa, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli sözcüleri, Partimizi ve Hükümetimizi kastederek, bakın, bugün defalarca -zabıtları incelerseniz- bizi takıyyecilikle...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Aynen!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Şimdi, bakın, bu bir ithamdır.

BAŞKAN - Sayın Bodur...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, bakın, ben bir şey söyledim, Cumhuriyet Halk Partisi sıralarından "aynen" sesleri geldi. Bu, bir ithamın tekrarıdır.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Aynen öyle...

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Sayın Bakan, az söylediğiniz için özür dileyin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Efendim, bizi, cumhuriyeti örselemekle, Tevhidi Tedrisat Kanununa aykırı hareket etmekle, ılımlı din devleti kurmakla suçluyorlar. (CHP sıralarından gürültüler)

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Herkes sizin sırtınızı mı sıvazlayacak Sayın Bakan?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Müsaade eder misiniz arkadaşlar...

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Herkes sizi pohpohlamak zorunda mı Sayın Bakan?!

BAŞKAN - Sayın Koç, Sayın Bakanın söyledikleri anlaşılıyor mu bu gürültüde?! (CHP sıralarından gürültüler)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, müsaade eder misiniz...

Siz, bir parti grubuna, bir hükümete canınız ne istiyorsa söyleyeceksiniz...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Rica ederim; sizden sonra söyledik onu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Benim söylediğim şu, değerli arkadaşlar: Sizin bizi tenkit ettiğiniz gibi, bizim de sizi tenkit etmeye hakkımız var. Biz diyoruz ki...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bakan yapmaz bunu, milletvekilleri yapar; herkes yerini bilsin!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Özyürek, müsaade eder misiniz...

Bakın, sizin bize yönelttiğiniz ithamlara karşı bir değerli arkadaşım, ben "seksen yılda birikmiş olan problemleri birbuçuk yılda çözmemizi beklemeyin" dediğim zaman...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Siz birbuçuk yıllık değilsiniz Sayın Bakan, geçmişinizi  inkâr etmeyin.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Minibüsün üzerine ben yazmadım, siz yazdınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - ...son derece ters anlamlara gelecek bir yorum katarak bir şeyler söyledi. Ben de dedim ki...

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Bakan, ben yorum katmadım, söylemiş olduğunuz kelimeyi ifade ettim, hiçbir yorum katmadan konuştum.  Seksen yıllık problem cumhuriyet midir, yoksa...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Müsaade ederseniz konuşayım.

Bakın, ben geneli üzerinde yaptığım konuşmada dedim ki, değerli Cumhuriyet Halk Partililer, milletten görmediğiniz teveccühü başka yerde aramayın.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Nerede arıyoruz Sayın Bakan?!

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Bakan, söylemiş olduğunuz söze karşı konuştum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın, elden gidiyor derken, oy kaybediyor anlamında söyledim; yoksa, sizi kimsenin mezara falan götürdüğü yok. Eğer böyle anlaşıldıysa, eğer bunu bir hakaret olarak anladıysanız, ben özür diliyorum. (Alkışlar)

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Mutabakat sağlandı şimdi.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 2547 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Öğretim üyeliğine yükselme ve atama:

Madde 23. - Yardımcı doçentlik kadrosuna atanmada;

a) Doktora, tıpta uzmanlık veya sanatta yeterlik unvanlarından birine sahip olmak,

b) Üniversitelerarası Kurulun belirlediği ölçütlerin altında olmamak koşuluyla senato tarafından belirlenen bilimsel ölçütlere sahip olmak,

c) Esasları Üniversitelerarası Kurulca belirlenen merkezî yabancı dil sınavında başarılı olmak veya Üniversitelerarası Kurulca geçerli kabul edilen bir yabancı dil başarı belgesine sahip olmak,

Koşulları aranır.

Bir üniversitede açık bulunan yardımcı doçent kadroları, ilgili birimin talebi üzerine, üniversite yönetim kurulu tarafından karara bağlanarak rektörlükçe ilân edilir ve kurum internet sayfasında yayınlanır. Kadro ilânında, bu Kanunda belirtilen esaslar ve bilim/sanat dalı adı ile Üniversitelerarası Kurulca belirlenen standartlar dışında başka koşul aranmaz. Başvuruların kabulü, senato tarafından belirlenen koşulların sağlandığına ilişkin ilgili birimin yönetim kurulunun kararına bağlıdır. İlgili birimin yönetim kurulu, ilgili bilim/sanat dalından, biri o birimden diğer ikisi ise o üniversite dışından olmak üzere, üç profesör ve/veya doçentten oluşan bir komisyon oluşturur. Komisyon üyeleri, senatonun belirlediği akademik yükseltilme ölçütlerini dikkate alarak adaylar hakkındaki yazılı görüşünü, ayrı ayrı ilgili birimin yönetim kuruluna bildirir. İlgili birimin yönetim kurulu, bu görüşler doğrultusunda kararını verir ve rektör atamayı yapar.

Yardımcı doçentlik süresi sekiz yıldır. Sekizinci yılın sonunda, üniversite yönetim kurulunca aynı bilim dalındaki öğretim üyelerinden oluşturulan üç kişilik bir komisyon tarafından, doçentlik başvurusu için Üniversitelerarası Kurulca belirlenen eserlerle ilgili asgari ölçütleri yerine getirdiği anlaşılanlar yardımcı doçentlik görevine devam eder, getiremeyenler ise öğretim görevlisi kadrosuna atanır.

Yardımcı doçentler birinci derecenin son kademesine kadar yükselebilir.

Merkezî yabancı dil sınavı ile özel yetenek gerektiren bilim/sanat dalı sınavları ve bu maddedeki iş ve işlemlere ilişkin usul ve esaslar, Yükseköğretim Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

Doçentlik sınavına başvuruda;

a) Esasları Üniversitelerarası Kurulca belirlenen merkezî yabancı dil sınavında başarılı olmak veya Üniversitelerarası Kurulca geçerli kabul edilen bir yabancı dil başarı belgesine sahip olmak,

b) Doktora, tıpta uzmanlık ya da sanatta yeterlik unvanı kazandıktan sonra, alanında en az dört yıl çalışmış olmak,

c) Üniversitelerarası Kurulun belirlediği doçentlikle ilgili asgarî bilimsel ölçütleri taşımak,

Koşulları aranır.

Doçentlik sınavı için gerekli koşulları taşıyan adaylar, gerekli belge ve eserleriyle birlikte doğrudan Üniversitelerarası Kurula başvurur. Üniversitelerarası Kurul ilgili bilim/sanat dalındaki profesörlerden beş kişilik bir jüri oluşturur. Jüri tarafından eserleri Üniversitelerarası Kurulca belirlenen ölçütleri taşıdığı anlaşılan aday, eser incelemesinden başarılı sayılır. Sınavın yapılması ve jürilerin oluşumu ile ilgili diğer usul ve esaslar, Üniversitelerarası Kurulun tespit ettiği ilkeler çerçevesinde, Yükseköğretim Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

Bir üniversitede açık bulunan doçentlik kadroları, ilgili birimin talebi üzerine üniversite yönetim kurulu tarafından karara bağlanarak rektörlükçe ilân edilir ve kurum internet sayfasında yayınlanır. Kadro ilânında, bu Kanunda belirtilen esaslar ve bilim/sanat dalı adı veya Üniversitelerarası Kurulca belirlenen standartlar dışında başka koşul aranmaz. Ancak, aynı yükseköğretim kurumunda çalışırken doçentlik unvanını kazanmış olan ve üniversitenin aradığı atama ölçütlerini de taşıyan adayların talebi olması ve boş kadro bulunması halinde rektörlük, ilgili birimin talebini aramaksızın kadro ilânı yapar.

Üniversite yönetim kurulu, adayların durumunu incelemek üzere ilgili bilim dalından, biri başvurulan üniversiteden diğer ikisi ise başka üniversitelerden olmak üzere üç profesörü, jüri üyesi olarak seçer. Jüri üyeleri, senatonun belirlediği akademik yükseltilme ölçütlerini dikkate alarak adaylar hakkındaki yazılı görüşünü, ayrı ayrı üniversite yönetim kuruluna bildirir. Yönetim kurulu, jüri üyelerinin görüşleri doğrultusunda kararını verir ve rektör atamayı bir ay içinde yapar.

Bir üniversitede boş bulunan profesörlük kadroları, ilgili birimin talebi üzerine, üniversite yönetim kurulu tarafından karara bağlanarak rektörlükçe ilân edilir ve kurum internet sayfasında yayınlanır. Kadro ilânında, bu Kanunda belirtilen esaslar, bilim/sanat dalı adı veya Üniversitelerarası Kurulca belirlenen standartlar dışında başka koşul aranmaz.

Profesörlüğe yükselme ve atamada bilimsel ölçütler, Üniversitelerarası Kurulun belirlediği asgarî ölçütler göz önüne alınarak senato tarafından belirlenir. Profesörlüğe başvurmak için, doçentlik unvanını aldıktan sonra, ilgili bilim alanında en az beş yıl çalışmış olmak koşuldur.

Üniversite yönetim kurulu, ilgili bilim dalından ve en az üçü diğer üniversitelerden olmak üzere, beş profesörden oluşan bir komisyon belirler. Komisyon üyeleri, senatonun belirlediği akademik yükseltilme ölçütlerini dikkate alarak adaylar hakkındaki yazılı görüşünü, açık tercihlerini belirterek ayrı ayrı, üniversite yönetim kuruluna bildirir. Yönetim kurulu, komisyon üyelerinin görüşleri doğrultusunda kararını verir ve rektör bir ay içinde atamayı yapar."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Özyurt, süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sağ olun Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesini; daha açık anlatımla, 2547 sayılı Kanunun 23 üncü maddesindeki değişiklikleri ve bu tasarının genel kavramlarını sizlerle tartışmak için söz almış bulunuyorum; önce, hepinizi, en içten duygularımla selamlamak istiyorum.

Sözlerime başlamadan önce, AKP Grup Başkanvekili Sayın Arkadaşımın, toplantının ilk başında üniversite öğretim üyeleri için sarf ettiği bir sözü huzurunuza getirmek istiyorum. Üniversite öğretim üyeleri, Parlamentomuza, Türkiye Büyük Millet Meclisine, bilimsel kıyafetleriyle, yani, akademik giysileriyle gelmişlerdir ve biz, kendilerini, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, kapıda karşıladık. Bundan onur duyuyorum; onu söyleyeyim. Onların bir mensubu olmakla, onlarla arkadaş olmakla, her zaman gurur duydum; ama, bir tane AKP milletvekili, yürekli bir AKP milletvekili, cana derman için, gelip de "buyurun arkadaşlar, nedir derdiniz, biz de dinleyelim" deme cesaretini gösterememiştir.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Bizim cesaretimiz var.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Varsa, gösterirsiniz.

Arkadaşlar, şunu da söyleyeyim: Parlamentoya gelen öğretim üyesi arkadaşlarımızın karşısına, Çevik Kuvvet, zırhlı elbiseleriyle dizilmiştir ve ben beklerdim ki, Parlamentodaki grup başkanvekili arkadaşlarım, oraya gelip "bunlar üniversite öğretim üyesidir, cüppeleriyle gelmişlerdir; lütfen, şu zırhlı birliği buradan kaldırın" desinler. Bu, onur verirdi. Bu yapılmamıştır ve lütfen "15 kişilik bir heyet gönderin, onlarla görüşelim" denilmiştir. Ondan sonra deniliyor ki: "Arkadaşlar, biz üniversite yasası yapmak istiyoruz; ama, üniversite gelmiyor..." Üniversite nasıl gelsin sizin yanınıza?! Neyle gelecek üniversite?!

Arkadaşlar, şunu da hemen söyleyeyim: 1960'ta öğrenci olarak girdiğim bu kurumdan, 2002'de, yirmiiki yıllık bir profesör olarak ayrıldım. Biraz evvel saydığınız bütün yasalarla çalıştım; 1946'da çıkan 4936 sayılı Yasayla, 1960'ta çıkan 115 sayılı Yasayla, 1970'te çıkan 1750 sayılı Yasayla ve son, şu anda uygulanan 2547 sayılı Yasayla, hoca olarak, asistan olarak çalıştım; ama, bütün samimiyetimle söyleyeyim; şu getirdiğiniz tasarı kadar kötüsünü görmedim. Bu kadar kötüsü olmamıştır. Bunu, hangi cesaretle getirdiniz, onu da bilemiyorum; Sayın Bakana da soracağım bunu, orada da sordum.

Yani, burada, yükseköğretime ait hiçbir şey yok arkadaşlar. İstediğiniz kadar saklayın, istediğiniz kadar gizleyin, bu tasarının 2 tane maddesi vardır; bunlardan bir tanesi, meslek okullarına üniversitenin önünü açan madde, diğeri de Yükseköğretim Kurulunun yapısını bozan maddedir; diğerleri fasa fiso.

Şimdi, benim konuşacağım bu 3 üncü madde, Doçentliğe, yardımcı doçentliğe, profesörlüğe yükseltme maddesi. Bunlar, 2547 sayılı Yasada da var. Biraz ayrıntıya gidilmiş; ama, aynı şeyler alınmış, buraya konulmuş. Aslında, bunlar işin süsü, makyajı. Siz, esas öbürünü kapamak için bunu getirdiniz Sayın Bakanım, esas maddeleri kapamak için bunu getirdiniz.

Bu madde içinde de, yardımcı doçentliğe yükseltmeyle ilgili öyle şeyler var ki, söyleyeyim. Yardımcı doçentlik, 2547 sayılı Yasayla gelmiş bir kurumdur ve Türk üniversite tarihinde, yardımcı doçentlik, 2547 sayılı Yasaya kadar yoktur ve bu getirilirken de şu düşünülmüştür: Yeni açılan üniversitelere öğretim üyesi bulamıyoruz, hiç değilse genç arkadaşlara bir unvan verelim, yardımcı doçent olsunlar, bir müddet sonra üniversite öğretim üyesi çoğalır, yardımcı doçentlik kurumunu da kaldırırız; ama, bununla, şu getirilen tasarıyla, yardımcı doçentlik kurumu üniversiteye kök salmıştır; çünkü, burada, bu yasa yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, yardımcı doçentlere sekiz senelik bir hak tanıyorsunuz. Şu anda sekiz senesini doldurmuş olan bir yardımcı doçente, bir sekiz sene daha hak verirseniz, onaltı sene yardımcı doçent olacak. Onaltı sene yardımcı doçentlik olur mu?!

Ayrıca, yine, tasarının bir yerinde diyorsunuz ki: "Yardımcı doçentler, birinci derecenin son kademesine kadar yükselebilir". Niye bu adam doçent olsun; niye profesör olsun; niye araştırma yapsın? Yardımcı doçentlikten emekli olmak varken niye bu kadar şeye katlansın? Arkadaşımın bir tanesi soruyor, diyor ki: "Biz, niye Nobel alamıyoruz?" İşte, bundan dolayı Nobel alamıyoruz beyim; işte, bunlardan dolayı Nobel alamıyoruz.

Üniversitenin bütün tahsisatını kesiyorsunuz, bütün araştırmalarını kesiyorsunuz, araştırma görevlilerinin kadrosunu vermiyorsunuz; ondan sonra da "üniversitelerimizdeki araştırmalardan Nobel alamıyoruz..." Alamazsınız tabiî; bu akılla giderseniz, hiç de alamazsınız onu söyleyeyim.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Alamayız...

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Alamayız gayet tabiî. Bu ülke benim...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Şimdiye kadar niye alınamadı?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sen alet tutamıyordun, mühendis olmuşsun, daha ne istiyorsun Allah'tan?!

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Aynı şeyleri yaptınız efendim, bundan önce de aynı şeyler yapıldı; hep popülist davranılmıştır.

BAŞKAN - Sayın Özyurt, Genel Kurula hitap eder misiniz.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Tabiî efendim.

Arkadaşlar, yasa tasarısı o kadar çalakalem yazılmış ki... Biraz da kurnazlık yapılmış; bir yerde, ikide bir "birim yönetim kurulu" diye bir laf geçiyor, birim yönetim kurulu... Üniversitede, böyle bir terim yoktur; ya fakülte yönetim kurulu vardır ya yüksekokul yönetim kurulu vardır veya enstitü yönetim kurulu vardır; birim yönetim kurulu nereden çıkıyor?!

Yine yasa tasarısının bir yerinde, dönüyorsunuz -okuyayım isterseniz; bakın- doçentliğe yükseltmede, diyorsunuz ki: "Ancak, yükseköğretim kurumunda çalışırken doçentlik unvanını kazanmış olan ve üniversitenin aradığı atama ölçütlerini de taşıyan adayların talebi olması ve boş kadro bulunması halinde rektörlük, ilgili birimin talebini aramaksızın..." Nedir bu ilgili birim; ya anabilim dalıdır, ya anasanat dalıdır. Burada "birim" böyle geçiyor, öbür tarafta "yönetim kurulu" olarak geçiyor; yani, fakülte yönetim kurulu yahut da yüksekokul yönetim kurulu olarak geçiyor. Onun için, bunu yazan kimse, ona lütfen söyleyin, üniversiteyi zerre kadar bilmeyen birisiymiş. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bravo Hocam... Sayın Bakan, o, profesör, doçent değil!

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - İşte, deniliyor ki: "Efendim, biz Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlıyoruz." Arkadaşlar, Avrupa Birliği ülkeleri dediğiniz ülkelerin baba ülkeleri -kusura bakmayın, bu terimi böyle kullanacağım- Almanya, Fransa ve İngiltere'de, meslek okulu mezunlarının üniversiteye girme hakkı yoktur. Bunu kafanıza lütfen yazın efendim.

Bakın, Fransa'da... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Hayır efendim... Dinleyin; bilmiyorsanız, lütfen dinleyin.

Fransa'da üniversiteye gitmek için bir kural vardır efendim; "bakalorya" diye bir sınava girersiniz. Bakaloryaya girmek için de lise mezunu olmanız lazımdır, meslek okulu mezunu değil. Almanya'da ise "gymnasium" denilen liseye gidersiniz. Meslek okullarına gidenlerin, gymnasiuma gitmedikleri için, üniversiteye girme hakları, sınava girme hakları yoktur.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Yatay geçiş yok mu?

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Hayır, yatay da geçemezsiniz efendim.

Ancak, meslek okulundayken, mesleğinizi elde etmeden, bir yere geldiniz, dersiniz ki, ben vazgeçiyorum, şuraya geçiyorum dersiniz, onu yapabilirsiniz, gymnasiuma da geçersiniz; ama...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Bilmiyorlar Hocam.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Bilmedikleri için söylüyorum, bilmiyorlar.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Siz anlatın hocam, öğrensinler.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Üstelik, efendim, İngiltere'yi de söyleyeyim size, bakın...

AHMET YENİ (Samsun) - Burası sınıf değil Hocam.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Dinler misiniz efendim, hiç değilse dinleyin.

İngiltere'de üniversiteye girmek için, mezun olduğunuz liseden aldığınız belge ile sizin gideceğiniz üniversitedeki belge uyuşursa, en az 3 ders, tekrar söylüyorum, en az 3 dersiniz uyuşursa, derler ki, evet, siz bu üniversiteye yazılmaya hak kazanırsınız, üniversiteye yazılabilirsiniz.

Soruyorum size; diyorsunuz ki, efendim, aralıkta biz Avrupa Birliğine gireceğiz. O zaman, iki sene sonra karşımıza çıkıp geleceksiniz; arkadaşlar, kusura bakmayın, biz hata etmişiz, meslek okullarıyla üniversiteye gidilmezmiş; gelin, şu yasayı değiştirelim...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - O zaman, biz nerede hata yaptık şarkısını söyleyecekler Hocam.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - O zaman da bunu yapacaksınız, biliyoruz, onu söyleyeyim.

Üstelik, şunu da söyleyeyim arkadaşlar: Ne derseniz deyin, bu bir kılıftı, şuraya getirdiğiniz, bir kılıftı. Üstelik, Başbakan da, bugüne kadar gizlediği, sakladığı, göstermemeye aşırı derecede özen gösterdiği kendi yapısını gösterdi.

AFİF DEMİRKIRAN (Batman) - Mükemmel bir insan...

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Bugüne kadar sakladığı, gizlediği, nasıl bir insan olduğunu, Başbakan, dün, grup toplantınızda ortaya koydu.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ne var ki!..

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Zembereği boşaldı, ağzına gelen her şeyi... (AK Parti sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

Sayın Özyurt, konuşmanızı toparlar mısınız.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Ben söylüyorum; hekim olarak söylüyorum...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Başkan, bu ne saçmalık!..

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - İzninizle, hekim olarak söylüyorum; Başbakan, bugüne kadar sakladığı psikolojik durumunu, hani, saatin zembereğinin boşalması gibi boşaltmıştır. (AK Parti sıralarından "Başbakan, adam gibi adamdır" sesleri)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Özür dileyin!..

BAŞKAN - Sayın Özyurt, maddeyle ilgili konuşur musunuz...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Senin psikolojik durumun ne?!

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Bununla, arkadaşlar, şunu gösterdiniz: Aslında, samimî değilsiniz başınızdan beri, Başbakandan beri samimî değilsiniz. Bu yasanın da samimî olmadığına inanıyorum.

AHMET IŞIK (Konya) - İftira atmayın.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - İftira atmıyorum efendim. Bu yasanın üniversiteye bir tek kelime katkısı olmaz, bir tek kelime katkısı olmaz; hiçbir işe yaramayacaktır. Eğer, gerçekten, Bakan samimî olsaydı, deseydi ki: "Arkadaşlar, 2547 sayılı Kanunu değiştiriyoruz..." 2547 sayılı Kanun 60 madde ve 50 madde de geçici maddesi var. Getirdiğiniz 9 maddelik bir yasa. Bununla mı reform yapıyorsunuz, bu mu reform olacak sizce?!

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - "Reform" demedi.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Ne dedi?

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - "Restorasyon" dedi.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Restorasyon!.. Hiç değilse, restorasyonun da bir usulü, kaidesi olur kardeşim, yani! Restorasyon dediğiniz, 9 maddeyle restorasyon mu yapılır?! İki tanesini diyorum işte...

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sayın Başbakan açıkladı; "reform" demedi.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibe niye müdahale ediyorsunuz?!

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Sayın Başkanım, izin verirseniz bir şey söyleyeyim. Arkadaşımın bir tanesi söylüyor; "komisyonda niye bunları söylemediniz" diyor. Komisyonda da söyledim arkadaşlar. Bakın, 2547 sayılı Kanun yapılırken ben bu Meclisteydim. Sizin kullandığınız grup salonunda, senato salonunda onbeş gün çalıştık ve üzülerek söylüyorum, 12 Eylülcüler bizi çağırdılar; üniversite öğretim üyesi olarak ben onbeş gün çalıştım. Her şeyi söyledik; ama, dinlediler, dinlemediler... Fakat, şunu söyleyeyim: Demokratız diye geçinen Sayın Bakana bunları anlatamadık. Ben tasarıyı gördükten bir gün sonra komisyona geldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyurt, süreniz tamamlandı; teşekkür eder misiniz...

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tasarı tartışılmaya başlandığında, tümü üzerindeki konuşmalar sırasında, Sayın Bakana iki soru tevcih ettim; birincisi, ülkemizdeki üniversitelerde yapılan bilimsel çalışmaların sayısında, Türkiye, on yıl önce dünyada 45 inci sırada yer alırken, bugün, bilimsel yayın sayısı sıralamasında 22 nci sıraya yükselmiştir. Buna benzer bir performans gösteren başka bir kurumumuz var mı Türkiye'de diye sordum.

İkincisi,  böyle başarılı olmuş üniversitelerimizin birçok sorunu da var. Üniversite öğretim üyelerimizin maaşları sorunludur, üniversite öğretim üyelerimizin çalışma koşulları sorunludur, üniversiteye girmek isteyen öğrencilerimizin âdeta özelleştirilmiş bir eğitimden, dershanelerden geçmesi sorunludur. Bütün bu sorunlar dururken, neden böyle bir düzenlemeye, neden bunu bir sorun, bu yasanın çözdüğü iddia edilen sorunu hükümetiniz önplana aldı diye sordum. Sayın Bakanın yanıtı şu oldu: "Bu kadar yayını çoğalttı üniversiteler; ama, bir patent alınma sıralamasındaki durumumuza bakın." Şimdi, ülkemizin sosyal sigorta kesimi bu kadar kötü durumdayken, borç durumu bu kadar kötü durumdayken, tarım sektörü bu kadar kötü durumdayken, kalkıp yükseköğretime, üniversitelerimize ve de başarılı olan üniversitelerimize ve de olumsuz koşullarda başarılı olan üniversitelerimize bu kadar yüksek bir çıta,  patent almıyorlar, Nobel ödülü almıyorlar diye bir çıta gösterilmesinde büyük ölçüde haksızlık buldum. Olsa olsa, böyle bir başarıya gitmiş, böyle bir başarıyı elde edebilmiş üniversitelerimizin koşullarının daha iyi olması için bir yasa görmek isterdik.

Bu maddede, Sayın Özyurt'un da değindiği gibi, biraz, bir hayli çalakalem olduğu da görülüyor. Örneğin "Bir üniversitede" diye başlayan paragrafta -yasa tekniğine de uygun olmadığı için şu fıkra diyemiyorum- "Bir üniversitede açık bulunan doçentlik kadrolarına atamada rektörlük, ilgili birimin talebini aramaksızın kadro ilânı yapar" diyor. Şimdi, ilgili birimin bir insangücü planlaması... Bu kadro atamak, öyle rastgele bir memuriyet kadrosu atamak değildir. O ilgili birimin bir insangücü planlaması yapmasına bile olanak vermeden bir kadro çıkarıp atanmasının, üniversite özerkliğinde ve üniversitelerdeki birimlerin bilimsel çalışmalarında çok büyük sakıncaları vardır. Ayrıca, örneğin Orta Doğu Teknik Üniversitesinde tüm kadrolar üniversite düzeyindeki havuzda tutulur; yani, birimlerde olmaz. Şimdi, bu madde orada nasıl uygulanacak? Bunun gibi, bu maddenin birkaç fıkrasında ileride uygulamada sorun çıkaracak durumlar da var.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de bilimi ve araştırmayı, ülkemizin sanayiinin rekabet gücünü artıracak yönde destekleyici mevzuata, yasalara ihtiyacımız var. Bu yasa, onlardan birisi değildir ve yine Sayın Bakan "bize takıyyeci diyorsunuz; eleştiriyorsunuz" dedi; bundan rahatsız olduğunu belirtti; fakat, lütfen, dikkatinize getireyim. Tasarının gerekçesinin 2 nci sayfasında, elimizdeki bu 2 nci sayfada...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, toparlar mısınız.

Buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Sayfanın ortalarında şöyle deniliyor: "Avrupa Birliğinin son ilerleme raporunda da belirtildiği gibi temelde merkeziyetçi ve yetkilerin belli ellerde toplanmasına dayalı bir anlayışla kurulmuş olan Yükseköğretim Kurulu..."

Merkeziyetçilikten ve yetkilerin belli ellerde toplanmasından yakınılıyor. Öte yandan, üniversitelerin kendi öğrencisini seçme hakkını Millî Eğitim Bakanlığına veriyor.

Şimdi, burada bir çelişki olmuyor mu Sayın Bakanım?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yok böyle bir şey!..

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Niye yok böyle bir şey!.. Bir sonraki madde onu söylemiyor mu?

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, Genel Kurula hitap eder misiniz.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Türkiye'nin bu kadar ihtiyacı varken, bu kadar bekleyen sorunları varken, bu tasarıyı getirmeyi iyi niyetle bağdaştıramıyorum.

Bu tasarının reddedilmesini diler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Madde üzerinde, şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Hasan Ali Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; az önce, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilimizi dinledim; bu yasa tasarısıyla ilgili "üniversitelere, çalışanlara, üniversite öğretim üyelerine bir şey getirmiyor" şeklinde bir yaklaşım gördüm.

Ben de bir öğretim üyesiyim, üniversitelerde onbeş yıl öğretim görevliliği ve öğretim üyeliği yaptım.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Hangi üniversitede?

HASAN ALİ ÇELİK (Devamla) - Sakarya Üniversitesi ve Marmara Üniversitesinde. 

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Bu tasarının o üniversitelere ne katkıda bulunacağını söyler misiniz Sayın Hocam?!

HASAN ALİ ÇELİK (Devamla) - Şimdi, dinlerseniz anlarsınız

Ben öğretim görevlisiyken birinci dereceden maaş alıyor idim, birinci derece kadrodaydım. Birinci derece kadrodaki öğretim görevlisi yardımcı doçent oldu diye üçüncü dereceye geri çekiliyor idi. Ben bunu yaşadım. Şimdi, buraya bakıyorum, kanun tasarısı diyor ki: "Yardımcı doçentler birinci derecenin son kademesine kadar yükselebilir." Yani, hangi hukuk, bir öğretim üyesini bir öğretim görevlisinden daha geri düzeye çeker; doğru mudur?!

Burada bu düzenlemenin bile, hiçbir şey olmasa, bilime, öğretim üyesine duyulan saygının gereğini ortaya koyacağına inanıyor, hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma süresi 5 dakikadır.

Buyurun Sayın Kepenek.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben, önce bu tasarının genel görüşmesi sırasında söz istemiştim; ancak, o dönemde bana sıra gelmedi, sonra 1 inci maddeyle ilgili olarak geldi, o zaman da ben burada yoktum.

Şimdi, bu açıklamadan sonra, Bakanımız Sayın Çelik'e iki sorum var; birincisi şu: Sayın Çelik, Tempo Dergisine verdiği bir demeçte "ben üniversitede başarılı bir öğretim üyesiydim, şahsımla ilgili çok ciddî bir problem olduğunu söyleyemem; ama, odanın içindeki oksijen azalırsa hepimiz bundan etkileniriz. Bireysel olarak birilerine oksijen maskesi takabilirsiniz; ama, odanın içindeki oksijeni artırmak zorundasınız. Üniversitelerin oksijenini artırmak için bu değişimi yapmak zorundayız" diyor. Şimdi, bu demece göre, acaba bu yasa tasarısıyla, üniversitelerin oksijeni ne ölçüde artıyor, ne kadar artıyor? Bunu açıklamasını istiyorum.

Yine, bu bağlamda bir şey daha sorayım: Üniversite özerkliği konusunda, yine, gerekçede sözü edilen akademik ve kurumsal işleyişlerini sağlama yönünden, yenilenme yönünden bu tasarı üniversite özerkliğine ne ölçüde katkı yapıyor; neler getiriyor? Bu noktaların açıklanmasını istiyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Sayın Ateş, buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana sorumu hemen yöneltmek istiyorum. Hepimizin bildiği gibi, Türkiye'nin birinci derecede sorunu işsizlik ve özellikle de ülkemizde üniversite mezunları arasında işsizlik oranı son bir yıl içerisinde -altını çiziyorum- yüzde 34'lere ulaşmış bulunmaktadır. Şimdi, Avrupa Birliği 2003 yılı Türkiye Raporu, üniversiteleri arz yönlü öğrenci yetiştirme yapısından ayırıp, istihdam piyasasının taleplerine uygun bir yapıya kavuşturmak amacıyla bu doğrultuda bir değişim önermektedir. Bu çok önemli konu dururken -ki, burada hiç bahsedilmiyor sizin bu 11 maddeniz içerisinde- Türkiye'nin sorunu, yüksekeğitim almış insanların sorunu dururken, bu sorunu çözme yerine, sizin getirmiş olduğunuz bu 11 madde Türkiye'nin hangi sorununu çözüyor diyorum. Bu kadar acil bir konuda neden değişiklik getirilmez iken, bütün ağırlık, imam-hatip okulları mezunlarının üniversiteye girişine veriliyor; bunu anlamakta güçlük çekiyorum, lütfen açıklarsanız memnun olacağım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sürekli olarak konuşmalarınızda zorunlu temel eğitimi oniki yıla çıkaracağınızı söylüyorsunuz. Oysa, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun bugün internette raporları var; başlığını aynen okuyorum: "Cumhurbaşkanlığından, Millî Eğitim Bakanlığı ihalelerinde yolsuzluk uyarısı." Sizin, bırakın oniki yılı, sekiz yılı bile savsakladığınız -cümleyi aynen buradan okuyorum- şeklinde bir rapor var; buna ne diyorsunuz?

İkinci sorum da, yine, Sayın Bakanın ısrarla tasarruf yaptığı şeklindeki açıklamalarıyla ilgili. Bugün, Sayın Genel Başkanımızın bahsettiği, faiz ve kur artışından kaynaklanan 2 500 000 000 dolardan başka... Bugün dağıttınız kitapçığı çok iyi inceledim. Bu kitapçık, Türkiye'de hiçbir matbaanın basamayacağı kadar kaliteli bir kitapçık; asıldım, koparamadım. Oysa, siz, çocuklara dağıttığınız bedava kitapları, Bakanlık basımevinde basamayacağınızı, teknolojinin buna yetmediğini söylemiştiniz. Oysa, 170 sayfalık bu kitap, 45 tane resminizin olduğu bu kitap 3 sayfaya 1 resminizin düştüğü bu kitap, Millî Eğitim Bakanlığı Basımevinde basılmış; burada bir çelişki yok mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.

Sayın Bayındır...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Öncelikle, Sayın Bakanım, peşin satmış tüccar gibisiniz. Cumhuriyet Halk Partisinin tükendiğini, bittiğini biraz evvel ima ettiniz. Sayın Bakan, bana öyle geliyor ki, bu tasarıdan sonra, sizin bakanlığınız bitiyor, siz bitiyorsunuz.

Bakın, ben size bir başka açıdan yaklaşayım. Toplumu her konuda, Millî Eğitim Bakanı olduğunuz günden bugüne, geriyorsunuz. Sokaklarda, öğretmenler, öğrenciler, öğretim görevlileri, hep birlikte, sizin getirmeye çalıştığınız antidemokratik yasalarla mücadele ediyorlar. Genel Kurulu siz geriyorsunuz. Herhalde, bundan sonra sizin adınız gergin bakan olacak.

BAŞKAN - Sayın Bayındır, sorunuzu sorar mısınız.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Soruyorum.

Sayın Bakan, Ağrı İlimizin Doğubeyazıt İlçesinde Ortadirek Köyünde, 2 hanım öğretmen okulda tezek yakarken kendileri tutuştular ve can verdiler. Biraz da, bunlarla ilgilenir misiniz Sayın Bakan. Biraz da halkla, öğrenciyle ilgili, pazar yerinde limon satan, zor koşullarda yaşam mücadelesi veren öğretmenlerle ilgili yasalar da getirmeye çalışır mısınız, burada takıyye yapacağınıza, farklı düşüncelerinizi ortaya çıkarıp, arkabahçenizi güçlendirmeye çalışacağınıza diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bayındır.

Soru sorma süresi dolmuştur.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,  değerli milletvekilleri; ben, Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Grup Başkanvekillerinden, biraz önce söylediğim söze gösterdikleri tepkiye benzer tepkiyi -sayın arkadaşımız, bakın "arkabahçe" diyor, şahsımla ilgili sıfatlamalar, yakıştırmalar yapıyor- Sayın Bayındır'a da göstermelerini beklerdim; ama, maalesef, bu tepkiyi göstermiyorlar.

Ben, Sayın Bayındır'ın söylediklerini soru olarak kabul etmiyorum. Dolayısıyla... Yorumlarını Meclis dinledi.

Sayın Kepenek'in, üniversitelerin oksijenini artırmamız lazım sözümle ilgili olarak yaptığı yorumlar ve sorduğu soru üzerine şunu söylüyorum:

Değerli arkadaşlar, geneli üzerinde yaptığım konuşmada ifade ettim; eğer, üniversitede gerçek anlamda akademik özgürlük istiyorsak, öğretim üyelerinin özgürlüğünü temin etmemiz gerekiyor, öğretim üyelerinin kaderini rektörün iki dudağının arasında olduğu bir yapıdan kurtarmamız gerekiyor. Özellikle bu maddede, bir parça bu yapılmaya çalışılmaktadır.

Üniversite özerkliğine gelince: Gerçek anlamda idarî, malî ve akademik özerkliğin, ancak Anayasanın 130 ve 131 inci maddelerinin değiştirilmesiyle mümkün olabileceğini defalarca söyledik, bunu bir kez daha tekrar etmeme, sanırım gerek yok.

Sayın Ateş'in söylediği son derece önemlidir. Üniversite mezunlarından işsiz olanların sayısı bir hayli fazladır. İşsizlik, Türkiye'nin büyük bir problemidir ve üniversitelerin buna göre, aslında piyasa şartlarına göre, Türkiye'nin ihtiyaçlarına göre yapılanıp mezun vermeleri gerekli olan bir şeydir; ama, tekrar şunu ifade edeyim:

Değerli arkadaşlar, nerede, hangi fakülte açılacağına, hangi üniversitede hangi bölümün olacağına karar veren organ Millî Eğitim Bakanlığı değildir; üniversitelerin kendisidir, Yükseköğretim Kuruludur.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - O zaman, yasayı değiştirin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Tekrar ifade ediyorum: Bakın, Yükseköğretim Kurulunun Anayasadaki bu görevleri bulunduğu sürece, Anayasa değişikliği yapılmadığı sürece, bizim, bunlara, Bakanlık olarak, Hükümet olarak müdahale etmemiz söz konusu değildir. Zaten, YÖK Yasasını değiştirme konusundaki kararlılığımız başından beri bundan dolayıdır; ama, biz, bundan vazgeçmiş değiliz. Bu, mini bir pakettir, acil ihtiyaçlara yöneliktir, ardından Anayasa değişikliğini esas alan YÖK'le ilgili yasa tasarısı getirilecektir; bunu daha önce ifade ettik, bir kez daha ifade edeyim.

Sayın İnce'nin söylediği, oniki yıllık hedef meselesine gelince. Bakın, bir kez söyledim, bir daha söyleyeyim; AK Partinin programına bir hedef konulmuştur, Türkiye'deki zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarmak gibi bir hedefimiz vardır; ancak, değerli arkadaşlar, hedefe ulaşmak, bir zaman ve kaynak meselesidir. Bakın, biz...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Raporu sordum Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Müsaade eder misiniz.

12 yıllık eğitime ulaşmanın bizim için bir hedef olduğunu söylüyoruz; ancak, 8 yıllık eğitimde bile birçok problemin olduğunu biz de biliyoruz; yani, malumu ilam etmenin bir anlamı yok. Türkiye'nin şartları belli, kırsal kesimde eğitimin nasıl yapıldığı belli, okulların imkânları, şartları belli; dolayısıyla, bu konuda söylenen şeyler, yeni söylenmiş şeyler değildir.

Millî Eğitim Bakanlığının ihalelerinde yolsuzluk olduğuna dair Devlet Denetleme Kurulunun raporu neyse, bu, bizim dönemimize mi aittir Sayın İnce? Bugüne kadar, Devlet Denetleme Kurulundan, bizim yaptığımız ihalelerle ilgili olarak bize herhangi bir bilgi gelmedi. Bakın, en az 50 tane müteahhidi, yanlış iş yaptığı gerekçesiyle ihalelere girmekten menettik, bunların firmalarının isimleri gazetelerde yayımlandı. Eğer, gerçekten Millî Eğitim Bakanlığında yapılan ihalelerde böyle bir şey söz konusuysa ve bu da teftiş mekanizması, denetim mekanizması tarafından tespit edilmişse, bunun gereğini yerine getirmek elbette boynumuzun borcudur. Şimdi, ortalığa bir söz söylemekle olmaz, bunun ne olduğunu Sayın İnce'nin ifade etmesi gerekiyor. Ne zaman bu ihalelere yolsuzluk karışmış; hangi dönemde, hangi tarihlerde, hangi ihalelere karışmış? Bunu, umarım ki, kendisi bana ya bizatihi yazılı olarak verir veyahut da bunu ifade eder.

Değerli arkadaşlarım, israf meselesine gelince.

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlar mısınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Biz, Bakanlığın faaliyetleriyle ilgili olarak bir kitap yayımladık ve bu kitap 5 000 adet basılmıştır, sözünü ettiği ders kitapları 81 000 000 adet basılmıştır. Elbette, Millî Eğitim Bakanlığının bir yayınını üçüncü hamur kâğıda basmamı kendisi beklemiyordur. Bakanlık faaliyetleri olduğu zaman ve Bakanlığın başındaki kişinin resimlerinin bulunmasını, Sayın İnce'nin bu anlamda ifade etmesini de, doğrusu, çok yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, hükümet karbondioksit olunca hiç oksijen gelmez.

BAŞKAN - Sayın Bodur, lütfen!..

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde verilmiş 3 adet önerge vardır. Önergeleri önce, sırasıyla okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinin iki, sekiz ve onuncu fıkralarının birinci cümlelerinde geçen "...tarafından" ibaresinden sonra gelmek üzere "bir ay içerisinde" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

Faruk Çelik

Ömer Özyılmaz

Cevdet Erdöl

 

Bursa

Erzurum

Trabzon

 

Resul Tosun

Akif Gülle

 

 

Tokat

Amasya

 

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 441 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin altıncı fıkrasının (b) bendinin metinden çıkarılmasını, diğer bendin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Nükhet Hotar Göksel

Faruk Çelik

Cemal Uysal

 

İzmir

Bursa

Ordu

 

Mustafa Ilıcalı

Faruk Anbarcıoğlu

Cevdet Erdöl

 

Erzurum

Bursa

Trabzon

BAŞKAN - Şimdi maddeye en aykırı olan son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Kemal Anadol

Oya Araslı

 

Samsun

İzmir

Ankara

 

Güldal Okuducu

Mustafa Gazalcı

İzzet Çetin

 

İstanbul

Denizli

Kocaeli

 

A.Sırrı Özbek

OnurÖymen

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

İstanbul

İstanbul

Malatya

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Başkan, konuşacak mısınız?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim 2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir. Ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışı ile siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır; ancak kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler, üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen, eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır. Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Günümüzün demokrasilerinde katılımcılık esastır. Katılımcılık, özellikle yasaların yapımında, ilgili tüm toplum kesimlerinin görüş ve önerilerinin alınmasını ve onlarla uzlaşma ve uyum halinde düzenlemeler ortaya konulmasını gerektirir. 441 sıra sayılı tasarı ise, böyle uzlaşmanın ürünü olmadığı gibi, ilgili toplum kesimlerinin, yani, üniversitelerin ve öğrencilerin beklenti ve istekleriyle uyum içinde de değildir.

Üniversitelerle yeteri kadar bağlantı kurulmadan veya kurulan bağlantıların sonucunda ortak bir uzlaşma noktasına gelinmeden, sadece hükümetin değerlendirmesi doğrultusunda şekillendirilen bu yasa tasarısının, toplumun pek çok kesiminde eleştirilere ve yoğun tepkilere yol açtığı da görülmektedir.

Ne var ki, çağdaş demokrasilerde son derece gerekli ve olağan sayılan bu tepki ve eleştirilerden yararlanılması ve tasarının bunlar gözönünde tutularak değiştirilmesi gerekirken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin her şeyin üstünde olduğu anlayışına sığınılarak, yapılan düzenlemede ısrar edilmiştir.

Böylesi bir ısrar sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilen tasarıdaki çözümlerin, özellikle 3 üncü madde bakımından özünde yenilik niteliği taşıyan bir yanı da yoktur.

Bütün bu açıklamalar, tasarının nihaî amacının kamu yararı olduğunu da kuşkulu hale getirmektedir.

Bu nedenle, tasarının 3 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını sağlamak amacıyla söz konusu öneride bulunulmuştur.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 441 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin altıncı fıkrasının (b) bendinin metinden çıkarılmasını, diğer bendin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Nükhet Hotar Göksel (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul)- Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN- Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Katılıyoruz efendim.

EYÜP FATSA (Ordu)- Gerekçe okunsun.

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Bilimsel yeterliliğin herhangi bir süre şartına bağlanması doğru değildir. Önemli olan, yeterli sayı ve nitelikte bilimsel çalışmanın tamamlanmış olmasıdır.

BAŞKAN- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 441 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinin iki, sekiz ve onuncu fıkralarının birinci cümlelerinde geçen "...tarafından" ibaresinden sonra gelmek üzere "bir ay içerisinde" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul)- Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN- Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Katılıyoruz efendim.

FARUK ÇELİK (Bursa)- Gerekçe okunsun.

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Gereksiz ve anlamsız gecikme veya geciktirmeleri önlemektir.

BAŞKAN- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 2547 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Öğretim üyeleri; ilgili kurumlar ile kendilerinin isteği üzerine ve üniversite yönetim kurulunun kararı doğrultusunda, özlük işlemleri kendi kurumlarınca yürütülmek şartıyla Başbakanlıkta, bakanlıklarda, Türk Silâhlı Kuvvetlerinde, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve bağlı kuruluşlarında, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunda, Adlî Tıp Kurumunda, Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığında, Türkiye Atom Enerjisi Kurumunda, kanunla kurulmuş sosyal güvenlik kurumlarında, vakıf yükseköğretim kurumlarında, mahallî idarelerde, idarî ve malî özerkliği haiz kurum, kurul ve üst kurullar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilebilirler. Bu şekilde görevlendirilenlerin kadrolarının bulunduğu yükseköğretim kurumlarındaki aylıkları ile diğer ödemeler ve hakları devam eder. Ancak, bunlar kadrolarının bulunduğu yükseköğretim kurumlarında ödenmekte olan döner sermaye katkı payından yararlanamazlar.

Bu madde uyarınca görevlendirilen öğretim üyeleri, görevlendirildikleri kurumlardaki hizmetleri devam ettiği müddetçe kurumlarından izinli sayılırlar ve anılan görevde geçen hizmet süreleri fiilen kendi kurumlarında geçmiş kabul edilir. Bu öğretim üyelerine, kendi kurumlarından alacakları aylık ve diğer malî hakların yanısıra görevlendirildikleri kurumda yürüttükleri görev için 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) beş katını geçmemek üzere ilgili Bakan tarafından tespit edilecek miktarda net olarak ikinci görev aylığı ödenir. Ancak bu madde kapsamında kadroya dayalı olmadan görevlendirilenlere, kendi kurumlarından aldıkları aylık ve diğer malî hakların yanısıra, görevlendirildikleri kurumda yürüttükleri görev için 657 sayılı Kanuna tâbi en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) dört katını geçmemek üzere ilgili Bakan tarafından tespit edilecek miktarda net olarak ikinci görev aylığı verilir. Bu şekilde görevlendirilenlere verilen ikinci görev aylığı ile kendi kurumlarından aldıkları aylık ve diğer malî hakların toplam net tutarı, görev yaptıkları kurumlardaki kadrolarına eşit düzeyde kabul edilen kadroların aylık ve diğer malî haklarının toplam net tutarından fazla olamaz. Ancak bu madde kapsamında görevlendirilenlere görev yapacakları kurumca belirtilen ödemeler dışında başkaca bir ödeme yapılmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Üniversite öğretim üyelerinin, kendilerine ihtiyaç duyan kurumlarda, kendi isteklerinin de olması halinde görevlendirilmeleri, ülkemiz için, ülkemizin kalkınması için uzmanlıklarını ülke yararına sunmalarında, elbette kabul edilebilir; ancak, bu konuda, görevi, mesleği öğretim üyeliği olan, akademik çalışma yapmak olan öğretim üyelerinin, başka kurumlarda çalışmayı kabul etmesinin nedenini sorgulamak gerekir. Çünkü, öğretim üyeliği için, kişinin, tüm zamanını, üniversitede akademik çalışmalara ayırması gerekmektedir.

Üniversite öğretim üyeleri, yaşamlarını devam ettirmek ve akademik çalışmalarda araştırma yapmak için gerekli olan maaşları, maalesef, alamamakta, istisnaî durum ve görevler dışında. Gönül isterdi ki, öğretim üyeleri, ikinci işlere gereksinim duymayacak koşullarda olsunlar, onlar ikinci işlere gideceğine, onların bilgisine ve birikimine ihtiyaç duyanlar onlara gelsin. Bunun önüne geçmek için, devlet üniversitelerinde yetişen öğretim üyelerinin aldığı ücretleri yükseltmek gerekir; ama, bu, bugüne kadar sağlanamamıştır.

Tasarı, ikinci işi yasallaştırmakta ve ikinci görev aylığının hesabını da oldukça karışık bir şekilde belirtmektedir.

Ayrıca, tasarı, ilgili bakana verdiği ikinci görev aylığının miktarını belirleme yetkisiyle de keyfî ve eşitliğe aykırı uygulamalara olanak hazırlamaktadır. Böyle bir durumu ise, hukuk devleti ilkesiyle bağdaştırmak mümkün değildir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; benden önce de arkadaşlarım ifade ettiler. Aslında, bu madde, tasarının esas hedeflerini meşrulaştırmak ve bu hedeflere ulaşmak için yapılacak "tek maddelik bir düzenleme" eleştirisinden kurtulmak, tasarıyı kalınlaştırmak, dolgunlaştırmak... Bakın, 10 madde olarak, mini bir paket olarak getirdik diyebileceğimiz bir tasarı olarak karşımızda.

Hükümet, göreve geldiği günden beri, YÖK sistemini değiştirme konusunda istekli gözükmekle birlikte, aslında, bu konuda attığı adımlar, sarf ettiği sözler, yükseköğretim sisteminin temel sorunlarını çözecek, üniversitelerin idarî, malî özerkliklerini ve bilimsel özgürlüklerini artıracak nitelikte değildir. Bu konuda hazırlanan onca taslak, tasarı, çalışma, toplantı, uzlaşma arayışlarını, hükümetin kendi siyasal tabanına mesaj verebilmek adına, maalesef -bütün meslek liselerine olsa, evet; ama- sadece bir meslek lisesini koruma anlayışı olarak görüyoruz.

Tasarının amacı da, Yükseköğretim Kanununu değiştirmekten öte, yükseköğretim kurumunu kendi siyasal anlayışı içerisine çekerek, bir toplum mühendisliği yapmaktır. Bu, Türkiye'de, 12 Marttan, 12 Eylülden... Sayın Altıkulaç'ın ifade ettiği gibi, Türkiye'de, bir toplum mühendisliği başlatılmıştır. Bu, son, şapkasını giydirecek bir tasarıdır.

Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, bu, bir mini paket olarak durmuyor. Aslında, bu, daha sonra gelecek YÖK tasarısının omurgasını kıran bir yapıdır. Nedeni?.. Bunu, bir iyi niyet olarak değerlendirelim; eğer iyi niyet varsa... Gerçekten, her zaman ifade ederim, bu ülkenin doktora olduğu kadar, imama da ihtiyacı vardır; fakat, meslek liseleri içerisinde şu anda imtiyazlı durumda olan imam-hatip liseleridir. Eğer, imam olmak için meslek lisesine giden çocuğumuz ilahiyat fakültesine gidecekse, ortaöğretim başarı puanı 1,04'le çarpılıyor; ama, iletişim lisesinde okuyan çocuğumuz kendi okulunun devamı olan iletişim fakültesine gideceği zaman 0,3'le çarpılıyor. Burada, gerçekten, meslek liselerinin bir mağduriyeti varsa, endüstri meslek liselerinin, iletişim lisesinin, ticaret liselerinin mağduriyeti söz konusu.

Sayın Bakanımdan özür diliyorum, sizlerden de özür diliyorum; ekranlarda, Sayın Bakanım diyor ki: "Öküzün altında buzağı arıyorlar." Sayın Bakanım, böyle bir yasa tasarısını getirdiğinizde, öküzün altına buzağıyı koyuyorsunuz, sonra bize diyorsunuz ki, gözlerinizi kapatın, lütfen görmeyin. Canım, âmâ değiliz, görüyoruz Sayın Bakan.

Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; bizim yıllardan beri karşı çıktığımız YÖK Kanunu, doğrudur; ama, bu ülkenin, bugün, burada oturan bizleri de eğiten, öğreten rektörler, üniversite hocaları bu kanun tasarısına karşı çıktıklarını ifade ediyorlar. Eğer, biz, bu kanun tasarısına karşı çıkanları reddediyorsak, bize öğrettiklerini de reddetmemiz gerek; madem ki doğruyu öğrettiler, doğru bilgilendirdiler, doğru ilgilendirdiler, beceri kazandırdılar ve buradaysak, bugün, Türkiye yürüyor, bunu ciddîye almamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Üniversiteler, idarî ve malî özerkliğe sahip, özgürce bilimsel çalışma yapan kuruluşlardır. Maalesef, 1972 yılında Deniz Gezmiş ve arkadaşları özerk üniversiteyi talep ederken, burada oturan beyefendiler ellerini kaldırarak idama götürdüler. Biz, hâlâ, üniversiteyi özerk hale getirmekten kaçıp, siyasetin ilgi kimliğinden yetki kimliğine sokmaya çalışıyoruz. Yani, bilimsel, özerk bir üniversite nasıl olur? Bu anlayışla olabilmesi mümkün mü? Bunu, biraz da kendi yüreğimize, kendi -özür dilerim- beynimize sormak gerekir.

Sayın Başbakan çok güzel bir söz etti, biliyorsunuz; "Batı'da bir söz var; parayı veren, akıbete hâkim olur. Hükümet parayı verecek; ama, YÖK'te ne olup bittiğine müdahil olmayacak; böyle bir anlayış olmaz" sözleriyle de açıkladı. Yani, bilimi, üniversiteleri siyasetin eli altına alalım ve ondan sonra, üniversiteler öğrencisini seçemesin, öğretim üyesini seçemesin, müfredatını seçemesin ve biz, bu anlayıştaki bir yapının, bilimsel kimlikten uzak bir üniversitenin aydınlık Türkiye'yi yaratacağına, taşıyacağına inanalım... Bu da çok mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar birçok konuda muhalefet yaptık; hep, bize, sadece siz yapıyorsunuz dediniz. Bakın, bu yasa tasarısı gündeme geldiği gün 43 köşeyazarının 38'i bu yasa tasarısına muhalefet etti. Eğitim sendikaları, üniversitelerarası kurullar, rektörler, sivil toplum örgütleri ve yemekarası verdiğimizde, saat 19.00'da eğer televizyona baktıysanız, İstanbul'da, bir, bu yasa tasarısına karşı çıkan düz lise mezunu çocuklarımız var, onun karşısında "evet" diyenler var. Biz komisyonda görüşürken Sayın Altıkulaç, Sayın Bakanım, dedik ki, efendim, burada bir konsensüs oluşturalım; yani, bu konsensüsü toplumun bütün taraflarıyla beraber... Onun için, bu yasayı altkomisyona gönderelim. Gerekirse, toplumbilimciler, sosyologlar...

Sayın Altıkulaç "acaba neden çocuklar imam-hatip liselerine gidiyor, aileler neden gönderiyor." diyor.  Doğru. Eğer, bu doğruluk anlayışı içerisinde yüreğimizi, gönlümüzü açarak bunu değerlendireceksek, bir altkomisyonda geniş bir çalışmayla bunu getirelim. (AK Parti sıralarından "izin vermiyorsunuz" sesi)

Efendim, niye izin vermeyelim; Sayın Bakan burada, Sayın Altıkulaç burada; Komisyon Başkanı. Altkomisyona gönderilmesi için önerge verdik, kabul edilmedi. Eğer, toplumsal barışa katkı sunacaksa, bunu yapmak mecburiyetindeyiz. Yoksa, üniversitelerde var olan huzuru kaybetmekten başka bir yolculuğa gidemeyiz.

Şimdi, Sayın Bakan her zamanki gibi çok ilginç açıklamalarda bulunur. Biraz önce, 2003 Meram Lisesi mezunu çocuğumuzla ilgili dedi ki: "Hukuk fakültesine gitmek istiyordu çocuk Emre, birinci; fakat, kabul görmedi."

Sayın Bakan, ezberine bayılıyorum, iyi ezberler; fakat, ezberliyor da, belgeler, maalesef,. Sayın Bakanın söylediğini doğrulamıyor.

Sayın Bakanım, desteksiz atmak güzel iştir; ama, destekli atmak da omzu yormaz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ne biçim konuşuyorsun!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Özür dilerim.

Bakın, Emre Kaçar'a, 2003 şampiyonu olduktan sonra "nereye gitmeyi düşünüyorsun" diye soru soruluyor; "İstanbul'da Boğaziçi, Sabancı, Koç; Ankara ODTÜ" diyor ve daha sonra -Sayın Bakan, bilgilerinize arz ediyorum- Emre Kaçar Bilkent Üniversitesinin Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümüne kaydedilmiş. Ayrıca, arkadaşları, size vermem adına bir mail gönderdiler bana, bunu da size takdim edeceğim.

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; bir konsensüs içerisinde olabilecek bir yapılanma var iken, buradan yangından mal kaçırır gibi çocuklarımızın geleceklerini, 1 900 000 çocuğun geleceğini gerçekten tehlikeye atıyoruz. Yani, bu tehlikeye atış... Diyeceksiniz ki:  İmam-hatiplerde okuyan  çocuklar sizin çocuklarınız değil mi?; Tabiî ki benim çocuklarım; ama, diğer meslek liselerinde okuyan...

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) - Üvey evlat!..

BAŞKAN - Sayın Şimşek, toparlar mısınız.

Buyurun.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Efendim, hiçbir zaman üvey evlat olarak bakılmadı. Bunu topluma yanlış anlattınız, bunu topluma yanlış ifade ettiniz. Bu ülkenin imama ihtiyacı olduğunu söylüyorsak, doktora ihtiyacı olduğunu söylüyorsak, üvey evlat anlamına mı gelir?

Değerli milletvekilleri, burada, asıl, o çocukları istismar ederek, topulumun nizamını, huzurunu, dengesini, eğitim birliğini bozmak isteyen anlayışların kim olduğu ortaya çıkıyor.

Bizim isteğimiz şudur: Bir millî eğitim şûrası toplansın. Bu, ciddî anlamda değerlendirilsin. Bu yetmiyor, işte, bir an önce 12 yıllık -çıkan kitapçıklara 45 tane resmimizi bastıracağımıza, paraları oraya harcayalım- temel eğitime geçelim. Ayrıca, Türkiye'nin, bugün, bunlarla uğraşmak gibi sorumluluğu olmamalı. Onbeş gündür, Kıbrıs unutuldu; uluslararası toplum izolasyonundan kurtaracağız... Avrupa Birliği unutuldu...

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bunlarla uğraşmak varken; yani, Türkiye'yi bir günde 2 500 000 000 dolar zarara sokmak mı doğru iş? Yoksa, hep beraber, el ele, bu ülkenin geleceği için, en sağlıklı nesilleri eğitimde, en sağlıklı nesilleri ekonomik yapılanmada hayata katmak varken, sadece verilmiş sözler yerine getiriliyor diye bu kanunu çıkarıp, toplumu germeye hiç gerek yok.

Bakın, Avrupa Birliği uyum yasalarının dokuzuncusunu çıkardık, onuncusunu getiriyoruz; ama, Avrupa Birliğinde böyle bir anlayış yok.

Sizden özür dileyerek şunu söyleyeyim: İnanın ki, bu yasa, Avrupa Birliği uyum yasaları değildir; Ziya Ül Hak döneminin Pakistan uyum yasaları olabilir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.

Hükümet adına, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik; buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin değerli sözcüsü Sayın Berhan Şimşek, biraz önce, şahsımı kastederek  "desteksiz atma" gibi çirkin bir ifade kullanmıştır. Kendisine bu ifadeyi yakıştırmadığımı ifade etmek istiyorum, iade ediyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Destekli mi atıyorsunuz Sayın Bakan?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, ben "Emre Kaçar herhangi bir yükseköğretim programına girmedi, giremedi" demedim ki. "Fen lisesi mezunuydu, eşit ağırlıklı puanla alan bir fakülteye girmek istiyordu..."

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Bakan, desteksiz değil, destekli mi atıyorsunuz? Attığınız kesin!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - "... hukuk fakültesine, siyasal bilgiler fakültesine gitmek istiyordu. Ancak, bu hesaplamadan dolayı, sıfır hatayla bütün soruları çözdüğü halde, sözel, sayısal, eşit ağırlıklıyı çözdüğü halde, hukuka, siyasala giremedi" dedim ve bunu, çarpık bir örnek olarak verdim; ama, Emre Kaçar, Bilkent Üniversitesi Elektronik Bölümüne girmişse, ona, orada başarılar diliyorum, hayırlı olsun. Benim dediğim buydu. Yani, buradan ne çıkar, doğrusu anlamış değilim.

Teşekkür ederim.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Gitmek istediği okulları söylemiş...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?.. Yok.

Eskişehir Milletvekili Sayın Fahri Keskin?..

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

4 üncü maddede, kendisine ekgörev verilen üniversite öğretim üyelerinin alabilecekleri ücretler düzenlenmiş. Bu maddeyle ilgili konuşmak istememin temel nedeni şudur: Tasarıda bazı önemli yanlışlar vardı. Komisyonda bu bir ölçüde düzeltilmiş olmasına rağmen, yine bir kargaşa vardı; ama, biraz sonra görüşülecek olan önergeyle, geniş ölçüde uygulanabilir bir yöntem bulunmuştur. O bakımdan, benim açımdan önemli bir sorun kalmamıştır; ama, bu vesileyle bazı şeyler söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle, eğitimin, üniversitelerin çok büyük sorunları var; bunu hepimiz biliyoruz. Öğretmenlerimiz, gerçekten, büyük bir geçim sıkıntısı içerisindeler; pazarcılık yapıyorlar, işportacılık yapıyorlar. Üniversitelerimizin ödenekleri yok, yeterli araştırma yapamıyorlar, kütüphanelere kitap gelmiyor, dergi gelmiyor, ücretler dengesiz ve yetersiz.

Böylesi bir ortamda, millî eğitimin ve üniversitelerin sorunlarını çözmek dururken, birinci öncelik olarak bugün görüştüğümüz tasarıyı gündeme getirmek, bana göre, doğru bir yaklaşım değil. Bu konunun sakıncalarını, arkadaşlarımız, yeteri kadar anlattılar ve biraz sonra, maddeyle ilgili olarak da, sizlere, daha ayrıntılı bilgiler verilecek. Ben, oraya girmek istemiyorum; ama, hükümetin, öncelik saptamasında bir yanlışlık yaptığını düşünüyorum. Toplumda tek parti iktidarının verdiği bir rahatlıkla, ekonomide, piyasalarda nispî bir denge sağlanmıştı. Şimdi, bu dengeleri altüst edecek, toplumun kurumları arasında önemli tartışmaları sürükleyecek bir tasarıyı eğitimin bütün sorunlarının önüne geçirmek gerçekten çok yanlış.

Tabiî, hükümet, AKP çoğunluğu, seçimlerde verdiği sözü ileri sürerek, kendi tabanını tatmin etmek için bazı girişimlerde bulunma mecburiyetini hissederek, bu düzenlemeyi, her türlü konunun önüne geçirerek buraya getirdi ve sanki, yarına kalırsa her şey değişecekmiş gibi, gecenin bir yarısında, sağlıksız bir ortamda, bunu tartıştırıyor.

Değerli arkadaşlarım, inanmanızı isterim ki, bu, doğru bir yöntem olmamıştır. Bu, hem ekonomi için hem piyasalar için ve hem de Adalet ve Kalkınma Partisinin İktidarı için doğru bir tercih olmamıştır.

Sayın Başbakan, Grupta, gayet üst perdeden, herkesi suçlayarak bazı konuşmalar yapıyor. Sayın Millî Eğitim Bakanımız, bazen uyumlu bir tavır sergiliyor, bazen herkesi suçluyor ve burada olduğu gibi, sık sık da Cumhuriyet Halk Partisini suçlayarak, bu tasarıyı geçirmeye çalışıyorsunuz. Çoğunluğunuz var, geçirebilirsiniz; ama, doğru olan, güzel olan, toplumda belli uzlaşmaları sağlayarak bir çözüm bulmaktır. Yoksa "yaptım oldu, benim çoğunluğum var, öyleyse, ben de bu kanunu çıkarırım, kim ne derse desin" demek, doğrusu, çoğunluğunuz açısından, formel, şeklî açıdan doğrudur da, demokrasinin özü açısından, çoğulcu bir sistem açısından doğru bir yaklaşım değil.

Ben, sağduyunun egemen olmasını beklerdim, bu yanlıştan Adalet ve Kalkınma Partisinin dönmesini beklerdim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyürek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - ...ve toplumun pek çok acil konusu varken, iş konusu varken, aş konusu varken, uzun süre tartışacağımız bir tasarıyı, bir düzenlemeyi buraya getirmemelerini beklerdim. Ne yazık ki, böyle bir yola girilmiştir.

Umarım ve dilerim ki, bu düzenlemenin getireceği sorunlar, bu düzenlemenin yol açacağı tartışmalar belli bir noktada kesilir ve iş, kendi boyutunda tutulur. Benim kuşkum, benim endişem, bu dalgalanmanın, bu dayatmanın daha fazla tartışmalara yol açacağıdır ve dileğim, toplumda, uzun süredir ihtiyaç duyulan huzurun, istikrarın bütünüyle yok olmamasıdır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye "dediğim dedik" , "yaptığım doğrudur", "ben kimseyi dinlemem" tartışmalarından ve kavgalardan çok çekti. Bu kavga ortamının, kimseye bir yararı yok. Gecenin bu saatinde, belki, bu sözlerin bir anlamı da yok, bir değeri de yok "biz kararımızı verdik, ne söylerseniz söyleyin, biz bildiğimizi yaparız" anlayışının egemen olduğunu görüyorum; ama, bunun doğru bir yaklaşım olmadığını bir kez daha belirtmek istiyorum ve inşallah zaman bizi haklı çıkarmaz, inşallah beklemediğimiz, ummadığımız gelişmeler, bu düzenlemeyle birlikte Türkiye'nin gündemine gelmez.

Sayın Bakan, bu tip şeyleri söylediğimiz zaman "bazı şeylerin arkasına saklanmayın, milletten alamadığınız desteği bazılarından almaya çalışmayın" diyor. Biz, kimsenin arkasına saklanmıyoruz; biz, Parlamentonun doğru karar vermesi için, ülkenin şartlarını, Türkiye'nin ihtiyaçlarını anlatıyoruz. Biz, Sayın Bakanın ima ettiği gibi, bazı güçlerin arkasına saklansak, niye gecenin yarılarında buralarda nefes tüketelim? Onun yolları var; ama, biz, demokratik düzen dışında hiçbir düzen düşünmeyen, demokrasidışı dönemlerde çok büyük bedeller ödemiş bir partinin mensuplarıyız. Bizde demokrasidışı bir beklenti asla olmaz; ama, toplumu gerersek, yanlış yaparsak, işte geçmişte olduğu gibi, kara cüppeliler edebiyatıyla, bazı edebiyatlarla, toplumda unutulmasını dilediğimiz, tarihte yerini almasını dilediğimiz tartışmaları tekrar tekrar yaşarsak, korkarım ki, bazı gelişmelerin önüne geçemeyiz; bizim söylediğimiz budur.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Nedir yani bu bazı gelişmeler?!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

Şahsı adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Tosun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, 4 Ekim 1983 tarihinde 77 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun görevleri nedir; bu Kurulun YÖK ile bir ilişkisi var mıdır?

İkinci sorum: Üniversiteler ile halk arasında iletişim bağlarının oluşturulamaması, işbirliğinin kurulamamasındaki temel sebepler sizce nelerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tosun.

Sayın Karademir, buyurun.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Üniversitelerde bilimsel ve ekonomik, demokratik sorunlar, eğitimin altyapı sorunları, teknoloji sorunları, insan kaynakları sorunları, finansman sorunları sürerken, hazırladığınız tasarı bu sorunları nasıl çözecektir? Bu sorunları çözmeyen bir tasarı, nasıl bir reform olarak adlandırılabilir? Temel sorunlara yönelik bir çözüm getirmeyen tasarının esas amacı nedir?

Yine, Sayın Bakana yöneltmek istiyorum; Sayın Bakan, 1995 yılında katıldığınız bir panelde şöyle diyorsunuz: "Said-i Nursî cumhuriyetin ilk yıllarında dinlenseydi, doğulular Kürtçü batılılar Türkçü olmazdı." Türkiye Cumhuriyetinin Bakanı olarak 1995 yılındaki görüşlerinizi koruyor musunuz, yoksa, değiştiniz mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Sayın Tütüncü?.. Yok.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan bu yasa tasarısının Anayasaya aykırı olduğu iddialarına karşı kayıtsızlığını koruyor. Ben, 130 ve 131 inci maddelere aykırılığı konusunda çok net, somut bir iki ufak açıklama yapacağım. Sayın Bakanın, acaba, daha sonraki yorumlarında önyargısının değişip değişmeyeceğini merak ediyorum.

Sayın Bakan, Anayasanın 130 uncu maddesinde üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri oldukları açıkça belirtilmiştir. Bu durumda, üniversiteler, ancak kanunla bilimsel özerklik esaslarına göre düzenlenebilir. Nitekim, Anayasanın 131 inci maddesi bu hususu teyit etmektedir, hemen peşinden. Bu cümleden olmak üzere, Anayasanın yükseköğretim kurumlarını ve üst kuruluşlarını düzenleyen 130 uncu maddesinin 131 inci maddesiyle birlikte bu bağlamda değerlendirilmesi gerekir. Gerçekten, Anayasanın 130 uncu maddesinde yükseköğretime giriş esaslarının kanunla düzenleneceğinin öngörülmüş olması, kanun koyucunun, bu alanı, ortaöğretim başarı puanlarının hangi katsayıyla çarpılacağını belirleyecek kadar ayrıntılı kurallar koyabileceği anlamına gelmez. Belki, yargınız değişir Sayın Bakan.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Sayın Aslanoğlu?.. Yok.

Sayın Coşkunoğlu, buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, tümü üzerinde sorduğum soruyu yineleyeceğim. Üniversitelerimizin bilimsel yayında göstermiş olduğu başarı grafiğine benzer bir başarı göstermiş bir kurumumuz var mı Türkiye'de? Söylediğim gibi, sizin de bildiğiniz gibi, 45 inci sıradan 22 nci sıraya yükselmiştir. Benzer bir başarı grafiği göstermiş bir kurumumuz var mı Türkiye'de? Bu, bir.

İkincisi; gerek üniversitelerin bunca sorunu varken gerek Türkiye'deki tarım sektöründen sosyal sigortalara kadar bunca kesimde bunca sorun varken ve bunların hepsiyle ilgili vaatler seçim bildirgenizde yer aldığı halde, bu yasayı bu şekilde aceleye getirmek, üstelik sınavlardan önce ve öncelik vermenin nedeni?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Sayın Uzunkaya?.. Yok.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, öncelikle, Sayın Koç'un, Anayasanın 130 ve 131 inci maddesine bu kanun tasarısının aykırı olduğu görüşüne katılmadığımı tekrar ifade etmek istiyorum. 130 uncu maddede "yükseköğretime giriş kanunla düzenlenir" denildikten sonra, kanunun kapsamı şu olur, ebadı şu olur, bu kadar cümle girer, şunları yazabilir, şunları yazamaz gibi bir ifade yoktur; kanun koyucunun yetkisine bırakmıştır. Bunu, kendisinin de çok iyi anladığını sanıyorum.

Diğer arkadaşlarımın sorduğu soruların çoğu daha önce de sorulan sorular olduğu için, benzer sorulara cevap verdim; ancak, onlara da yazılı olarak cevap vereceğiz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan, yazılı cevaplar bir türlü gelmiyor ama.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkanım, sıcağı sıcağına...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yazılı cevaplar bu akşam gelmez ki Sayın Koç.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, umarım benim soruma da yazılı yanıt vermez ve daha önceki sorulardan biraz farklı bir soru olacak.

Sayın Bakan, müsteşarınız, çıkmış olduğu bir televizyon programında ümmetçi olduğunu açıklamıştı. Sayın Başbakanlık Müsteşarı da aşağı yukarı benzer görüşleri ileri sürmüştü. Acaba, siz aynı görüşleri paylaşıyor musunuz; bir Millî Eğitim Bakanı olarak ümmetçi görüşe saygı duyuyor musunuz ve o görüşe katılıyor musunuz?

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, maddeyle ilgili sorar mısınız.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, Türkiye'yle ilgili soru bu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, bu soruyu sormamın çok temel bir nedeni var. Şu anda Türkiye'deki eğitim sisteminin geleceğini tartışıyoruz ve bu çerçevede, bu geleceğini çizen çerçevenin içinde yer alan bir müsteşar var ve bu müsteşar, çıkmış olduğu bir televizyon programında, Anayasamıza açıkça aykırı olan bir söylemi söylemekten çekinmemiştir; ümmetçi olduğunu açıklamıştır. Olabilir; kendisinin ümmetçiliğine saygı gösteriyoruz; ancak, Sayın Bakanın bir ümmetçi müsteşarla çalışıp çalışmadığını sormak istiyorum. Bunu da, ben milletvekili olarak bir doğal hak olarak kendimde görüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Müsteşarın hiç suçu yok, hiç; onları getirenlerin...

BAŞKAN - Sayın Üstün, buyurun.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakandan şunu sormak istiyorum: Bu tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesindeki nedenlerden birisi de, meslek lisesi mezunlarının mağduriyetlerinin giderilmesi olarak gerekçede var. Ben, Sayın Bakandan sormak istiyorum: Sağlık meslek lisesi mezunlarının ne zaman ataması yapılacak?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.

Sayın Özyurt?.. Yok.

Sayın Yeni?.. Yok.

Sayın Akdemir, buyurun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana sormak istiyorum. Şu an getirmek istediğiniz yasa tasarısı, son iki haftadan beri, ülkemizin birçok kesimlerinde gerginlik yaratmıştır. Bu gerginlik sonucunda, ülkemiz, yaklaşık 2 500 000 000 dolar bir zarara uğramıştır.

Sormak istiyorum; 2 500 000 000 dolar değerinde, kaç tane hastane yapabiliriz, kaç yataklı; kaç tane okul yapabiliriz, kaç sınıflık? Bu ücretle, bu parayla, 2 500 000 000 dolarla, kaç tane can kurtarırdık; çünkü, hastane kapılarımızda tedavi edilmeyen hastalarımız çok. Hastane kapılarında senet bırakarak taburcu olan hastalarımız vardır. İlaçsızlıktan ölen insanlarımız vardır. Bu 2 500 000 000 dolar, neden bu alanlarda kullanılmadı diye sormak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Süre dolmuştur.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Bakanın cevap hakkı yok mu Sayın Başkanım?

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Şu müsteşarlar konusunu dinleseydik Sayın Bakandan!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, soru-cevap süresi dolmuştur.

Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri, önce sırasıyla okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Ancak bu madde kapsamında kadroya dayalı olmadan görevlendirilenlere, kendi kurumlarından aldıkları aylık ve diğer malî hakların yanı sıra, görevlendirildikleri kurumda yürüttükleri görev için 657 sayılı Kanuna tabi en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) dört katını geçmemek üzere ilgili Bakan tarafından tespit edilecek miktarda net olarak ikinci görev aylığı verilir. Bu şekilde görevlendirilenlere verilen ikinci görev aylığı ile kendi kurumlarından aldıkları aylık ve diğer malî hakların toplam net tutarı, görev yaptıkları kurumlardaki kadrolarına eşit düzeyde kabul edilen kadroların aylık ve diğer malî haklarının toplam net tutarından fazla olamaz" ifadesinin;

"Bu şekilde görevlendirilenlere verilen ikinci görev aylığı ile kendi kurumlarında aldıkları aylık ve diğer malî hakların toplam net tutarı, görev yaptıkları kurumlardaki kadrolarının aylık ve diğer malî haklarının toplam net tutarından fazla olamaz. Bu madde kapsamında kadroya dayalı olmadan görevlendirilenlere ise kendi kurumlarından aldıkları aylık ve diğer malî hakların yanı sıra, görevlendirildikleri kurumda yürüttükleri görev için 657 sayılı Kanuna tabi en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) üç katını geçmemek üzere ilgili Bakan tarafından tespit edilecek miktarda net olarak ikinci görev aylığı verilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Muharrem Karslı

Musa Uzunkaya

 

Bursa

İstanbul

Samsun

 

Ahmet Yeni

Ayhan Zeynep Tekin

 

 

Samsun

Adana

 

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Kemal Anadol

Oya Araslı

 

Samsun

İzmir

Ankara

 

Güldal Okuducu

Mustafa Gazalcı

İzzet Çetin

 

İstanbul

Denizli

Kocaeli

 

A.Sırrı Özbek

Onur Öymen

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

İstanbul

İstanbul

Malatya

BAŞKAN - Maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Kemal Anadol

Oya Araslı

 

Samsun

İzmir

Ankara

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Güldal Okuducu

Mustafa Gazalcı

 

Malatya

İstanbul

Denizli

 

İzzet Çetin

A.Sırrı Özbek

Onur Öymen

 

Kocaeli

İstanbul

İstanbul

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Koç, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yükseköğretim Kanunu Tasarısı Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır; ancak, kanun tasarısı, yalnız, üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler, üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır, üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır; felsefesiyle, çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Günümüzün demokrasilerinde katılımcılık esastır. Katılımcılık, özellikle yasaların yapımında, ilgili tüm toplum kesimlerinin görüş ve önerilerinin alınmasını ve onlarla uzlaşma ve uyum halinde düzenlemeler ortaya konulmasını gerektirir.

441 sıra sayılı tasarı ise, böyle uzlaşmanın ürünü olmadığı gibi, ilgili toplum kesimlerinin, yani üniversitelerin ve öğrencilerin beklenti ve istekleriyle uyum içinde de değildir.

Üniversitelerle yeteri kadar bağlantı kurulmadan veya kurulan bağlantıların sonucunda ortak bir uzlaşma noktasına gelinmeden, sadece hükümetin değerlendirmesi doğrultusunda şekillendirilen bu yasa tasarısının, toplumun pek çok kesiminde eleştirilere ve yoğun tepkilere yol açtığı da görülmektedir.

Ne var ki, çağdaş demokrasilerde son derece gerekli ve olağan sayılan bu tepki ve eleştirilerden yararlanılması ve tasarının bunlar göz önünde tutularak değiştirilmesi gerekirken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin her şeyin üstünde olduğu anlayışına sığınılarak, yapılan düzenlemede ısrar edilmiştir.

Böylesi bir ısrar sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilen tasarıdaki çözümlerin, özellikle 4 üncü madde bakımından, özünde yenilik niteliği taşıyan bir yanı da yoktur.

Bütün bu açıklamalar, kuşkulu hale getirmektedir.

Halbuki, bir hukuk devletinde tüm devlet işlemlerinin yönelmesi gereken nihaî amaç, kamu yararıdır. Kamu yararı amacına yönelmeyen işlemlerin hukuk devleti ilkesiyle bağdaşması söz konusu olamaz.

Ayrıca, söz konusu 4 üncü maddeyle öğretim üyelerine verilecek ikinci görev aylığının miktarını tespit konusunda ilgili bakana tanınan yetki de, yürütmenin kanunîliği ilkesine, dolayısıyla Anayasanın 8 ve 128 inci maddelerine aykırıdır.

Bu nedenlerle, söz konusu 4 üncü maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Haluk Koç (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Koç, konuşacak mısınız?

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim, 2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir; ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı, Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır; ancak, kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler, üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır; üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır; felsefesiyle, çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Günümüzün demokrasilerinde katılımcılık esastır. Katılımcılık, özellikle yasaların yapımında, ilgili tüm toplum kesimlerinin görüş ve önerilerinin alınmasını ve onlarla uzlaşma ve uyum halinde düzenlemeler ortaya konulmasını gerektirir.

441 sıra sayılı tasarı ise, böyle uzlaşmanın ürünü olmadığı gibi, ilgili toplum kesimlerinin, yani, üniversitelerin ve öğrencilerin beklenti ve istekleriyle uyum için de değildir.

Üniversitelerle yeteri kadar bağlantı kurulmadan veya kurulan bağlantıların sonucunda ortak bir uzlaşma noktasına gelinmeden, sadece hükümetin değerlendirmesi doğrultusunda şekillendirilen bu yasa tasarısının toplumun pek çok kesiminde eleştirilere ve yoğun tepkilere yol açtığı da görülmektedir.

Ne var ki, çağdaş demokrasilerde son derece gerekli ve olağan sayılan bu tepki ve eleştirilerden yararlanılması ve tasarının, bunlar göz önünde tutularak değiştirilmesi gerekirken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin her şeyin üstünde olduğu anlayışına sığınılarak yapılan düzenlemede ısrar edilmiştir.

Böylesi bir ısrar sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilen tasarıdaki çözümlerin, özellikle 4 üncü madde bakımından, özünde yenilik niteliği taşıyan bir yanı da yoktur.

Bütün bu açıklamalar, tasarının nihaî amacının kamu yararı olduğunu da kuşkulu hale getirmektedir.

Bu nedenle, tasarının 4 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını sağlamak amacıyla söz konusu öneride bulunulmuştur.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Ancak bu madde kapsamında kadroya dayalı olmadan görevlendirilenlere, kendi kurumlarından aldıkları aylık ve diğer malî hakların yanı sıra, görevlendirildikleri kurumda yürüttükleri görev için 657 sayılı Kanuna tabi en yüksek Devlet memuru aylığının (ekgösterge dahil) dört katını geçmemek üzere ilgili Bakan tarafından tespit edilecek miktarda net olarak ikinci görev aylığı verilir. Bu şekilde görevlendirilenlere verilen ikinci görev aylığı ile kendi kurumlarından aldıkları aylık ve diğer malî hakların toplam net tutarı, görev yaptıkları kurumlardaki kadrolarına eşit düzeyde kabul edilen kadroların aylık ve diğer malî haklarının toplam net tutarından fazla olamaz" ifadesinin;

"Bu şekilde görevlendirilenlere verilen ikinci görev aylığı ile kendi kurumlarından aldıkları aylık ve diğer malî hakların toplam net tutarı, görev yaptıkları kurumlardaki kadrolarının aylık ve diğer malî haklarının toplam net tutarından fazla olamaz. Bu madde kapsamında kadroya dayalı olmadan görevlendirilenlere ise, kendi kurumlarından aldıkları aylık ve diğer malî hakların yanı sıra, görevlendirildikleri kurumda yürüttükleri görev için 657 sayılı Kanuna tabi en yüksek Devlet memuru aylığının (ekgösterge dahil) üç katını geçmemek üzere ilgili Bakan tarafından tespit edilecek miktarda net olarak ikinci görev aylığı verilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Herhangi bir kadroya dayanmadan görevlendirilenlerin görev yaptıkları kurumda, ücretlerinin mukayesesinde sıkıntı olacağından ve bunlar için belirlenen ücretin fazla olduğu düşünüldüğünden, önergeyle bu olumsuzlukların giderilmesi amaçlanmıştır.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 2547 sayılı Kanunun 45 inci maddesinin (a) ve (b) fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"a. Yükseköğretim kurumlarına, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin yapacağı sınavla girilir. Bu sınava temel teşkil etmek üzere, Millî Eğitim Bakanlığı  genel ortaöğretim ve meslekî-teknik ortaöğretim kurumlarının program/alan/kol/bölümlerini; sözel, eşit ağırlık ve sayısal olmak üzere üç grupta toplar. Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı da yükseköğretim programlarını; sözel, eşit ağırlık ve sayısal olmak üzere üç puan türünde gruplandırır ve hangi ortaöğretim program/alan/kol/bölümünün hangi yükseköğretim programına karşılık geldiğini bu suretle ilişkilendirir. Herhangi bir genel veya meslekî-teknik ortaöğretim kurumu mezunu, Öğrenci Seçme Sınavında ortaöğretimdeki kendi program/alan/kol/bölümünü tercih ederse, hesaplanacak olan ortaöğretim başarı puanı (0.80) katsayısı ile çarpılır. Ortaöğretimdeki program/alan/kol/bölümü sözel olan öğrenciler eşit ağırlığa dayalı bir yükseköğretim programını tercih ederse ortaöğretim başarı puanı (0.60) katsayı ile, sayısala dayalı bir yükseköğretim programını tercih ederse (0.45) katsayı ile çarpılır. Ortaöğretimdeki program/alan/kol/bölümü eşit ağırlık olan öğrenciler sözel ya da sayısala dayalı bir yükseköğretim programını tercih ederse ortaöğretim başarı puanı (0.60) katsayı ile çarpılır. Ortaöğretimdeki program/alan/kol/bölümü sayısal olan öğrenciler eşit ağırlığa dayalı bir yükseköğretim programını tercih ederse ortaöğretim başarı puanı (0.60) katsayı ile, sözele dayalı bir yükseköğretim programını tercih ederse (0.45) katsayı ile çarpılır. Adayların ortaöğretimdeki başarıları; Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından geliştirilecek bir yöntemle ortaöğretim başarı puanı olarak hesaplanır ve bu puan yükseköğretim kurumlarına girişteki Öğrenci Seçme Sınavı puanlarına eklenir. Dil sınavı ve puan türü ile bu adayların yerleştirilmesine ilişkin esaslar ise Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenir.

Sınav soruları, yükseköğretime girişteki puan türleri dikkate alınmak suretiyle genel ortaöğretimin tüm müfredatı gözetilerek hazırlanır.

Yükseköğretim kurumlarına giriş ile ilgili diğer usul ve esaslar, Millî Eğitim Bakanlığı ile Yükseköğretim Kurulunca birlikte çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

b. Belli spor ve sanat dallarında üstün kabiliyetleri olduğu tespit edilen öğrenciler, ilgili dalda eğitim yapmak kaydıyla yönetmelikle belirlenecek esaslara göre yükseköğretim kurumlarına alınabilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce.

Buyurun Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın İnce, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, konuşmamın birinci bölümünü, hiçbir ideolojik yaklaşım, hiçbir siyasal görüş olmaksızın; partili olarak değil, milletvekili olarak değil, bir öğretmen olarak yapmak istiyorum.

Bu konuşmayı yapmadan önce de, geçtiğimiz günlerde, Talim Terbiye Kurulu Başkanı, Millî Eğitim Bakanı ve benim aramda geçen bir diyalog biraz yanlış yansımış; Sayın Başkan burada, kendisini biraz incitmişiz galiba; o konuda da kendisinden özür diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Eğer, bir düzenlemeyi getirdiğinizde, şunu yapsaydınız, deseydiniz ki: "Biz, bu düzenlemeyi yapacağız ve şu anda lise 1'de okuyan öğrencilere uygulayacağız; iki yıl sonra uygulayacağız." Doğrusu budur.

1999'da yapılan değişiklikte, 2002'deki katsayı değişikliğinde yüzbinlerce öğrenci mağdur edilmiştir. Sayın Bakan geçtiğimiz günlerdeki açıklamasında "biz, dayatma yapmayacağız, emrivaki, oldubitti yapmayacağız. Getireceğimiz sistemi şu anda lise 1'lere uygulayacağız" demişti ve ben de o gün demiştim ki: "Gerçekten eğitim kökenli bir Millî Eğitim Bakanımız var. Tamam, kendisiyle dünya görüşlerimiz ayrı; ama, doğru düşünüyor." Bugün gördüm ki, yanılmışım. Otuzsekiz gün kalmış sınava, çocuklar şu anda bizi izliyor, soru çözmüyor çocuklar; Mecliste ne konuşuyorlar, ne çıkacak diye onu izliyor. Yazık değil mi bu çocuklara?!. Vicdanınız elveriyor mu sizin buna?!. (CHP sıralarından alkışlar) Önce buna bakalım.

Şu ya da bu şekilde yasayı geçirirsiniz; dersiniz ki insanlara "değerli kardeşim, ben, lise 1'de okuyan çocuğa bunu uygulayacağım; haberin olsun, bilgin olsun." Bakın, benim bu söyleyeceğimi, gelin, çıkın siz de söyleyin. Bakın, 99'da ne oldu biliyor musunuz; sırf imam-hatip liselerinin önünü keselim diye meslek liselerinin de canına okudular ani bir dayatmayla. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ama, devamında da alkışlayın lütfen. Siz de, şimdi rövanşını alıyorsunuz; sınava otuzsekiz gün kala, biz de böyle yaparız diyorsunuz. Bu, inatlaşmadır; bu, doğru değildir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bir dinleyin arkadaşlar, bir dinleyin sonuna kadar.

İnatlaşmayın!.. Lise 1'e uygulayın, iki yıl sonra uygulayacağız deyin, ben de sizin iyi niyetli olduğunuza inanayım.

SELAMİ UZUN (Sivas) - İki yıldır uğraşıyoruz zaten ona, iki yıldır uğraşıyoruz...

BAŞKAN - Sayın Uzun, hatibin konuşmasını kesmeyelim.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Lütfen,.sonuna kadar bir dinleyin.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Otur yerine dinle, dinle!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir dakika... Bir dakika... Değerli arkadaşlarım, lütfen dinleyin. Lütfen... Ben, milletvekili olarak konuşmuyorum, veli olarak konuşuyorum, veli...

3 dayanağınız var: 1.- Meslekî ve teknikeğitime olan ilgi azaldı... Hayır, azalmadı, elimde sayılar var. Meslekî ve teknikeğitimde sayıları söyleyeyim size. 2000-2001 öğretim yılında 902 000 öğrenci var, 2002-2003'te 981 000 öğrenci var. İmam-hatiplere giden öğrenci sayısı azaldı; bu doğru; ama, diğerleri azalmadı.

2.- Herkesi aynı sınava sokalım, herkese aynı soruyu soralım, yapabilen yapsın; ikinci dayanak noktanız bu. Onu da şöyle söyleyeyim. Bu, doğru değil. Meslek lisesinde okuttuğunuz bir öğrenciye 6 lira harcıyorsunuz, genel lisede okuttuğunuz bir öğrenciye 1 lira harcıyorsunuz. Makine bölümünde okuyan çocuğa 6 lira harcayarak eczacılık fakültesinde okutuyorsunuz; oysa, siz, bu işlemi 1 lirayla yapabilirsiniz; kaynak savurganlığı değil mi bu!

Bir başka konu; henüz sınav yapılmadı, bu uygulama bu yıla yetişir diyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, işte burada üzülüyorum. Şu anda okulların ve dershanelerin rehberlik servisleri dolup taşıyor. Benim telefonuma bugün öğrencilerimden yüzlerce mesaj geldi; ne olacak diye merak ediyorlar. Yapmayın, bu, bu yıl uygulanmaz deyin. Cumhurbaşkanı veto etti, geri geldi; bir daha göndereceksiniz; biz mahkemeye gideceğiz. Çocuklar hep merak edecek bunları. Gözünüzü seveyim, ne olursunuz, bunu bu yıl uygulamayın. Öğretmen yalvarışıdır size bu, milletvekili olarak asla yalvarmam; bu, bir öğretmen yalvarışıdır. Yanlış yapıyorsunuz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Anlamazlar!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben, bir iki konunun altını çizmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, anadolu öğretmen liselerini bitirdiniz. Bu uygulama, anadolu öğretmen liselerini bitirir;. kapanır bu okullar. Anadolu öğretmen lisesinde okuyan çocuklar...

Öğretmenlik, bir ruh işidir biliyor musunuz. Matematiği çok iyi bilebilirsiniz; ama, matematiği öğretemezsiniz. İnşaat mühendisleri de bizim kadar matematik bilir; ama, öğretemezler.

RECEP KORAL (İstanbul) - Nereden biliyorsunuz?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Öğretemezler efendim, öğretemezler; öğretmek, ayrı bir iştir.

Bakınız, size bir şey anlatayım. anadolu öğretmen lisesindeki çocuklar birbirine hoca diye hitap ederler, hoca. 15-17 yaşındaki çocuklar, kendilerinin gelecekte öğretmen olacaklarına inanırlar. Onların ekpuanlarını kaldırarak bu okulları öldürüyorsunuz. Yapmayın bunu. Bunun vebali var. Hem de, öğretmen kökenli bir Millî Eğitim Bakanı yapıyor bunu.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yarın cehennemde yanacaklar.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ali Rıza Ağabey, bir müsaade eder misin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibi dinler misiniz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben, size bir öneride bulunuyorum: Sayın Bakan bana iki ay süre versin, onun bürokratı gibi çalışacağım, imam-hatipler de benim önerimi kabul edecek, Adalet ve Kalkınma Partisi de, Cumhuriyet Halk Partisi de, rektörler de, üniversiteler de, Genelkurmay da, sivil toplum örgütleri de; söz veriyorum size, iki ay içinde herkes kabul edecek bunu.

RECEP GARİP (Adana) - Onyedi aydan beri ne yaptın?!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Önerimi söyleyeyim...

RECEP GARİP (Adana) - Altkomisyona niye gelmediniz?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Önerimi söylüyorum...

RECEP GARİP (Adana) - Çalışmıyorsunuz...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Garip, ben, burada, klasik muhalefet anlayışında değilim; eleştiriyorum, yerine çözüm öneriyorum.

Çözüm, ÖSYM, bağımsız bir kuruluş olmalıdır. Bunu yapmalıyız. Kesinlikle, ÖSYM, bağımsız bir kuruluş olmalıdır.

Genel liseler ile meslek liselerinin sınavını ayrı yapmalıyız. Meslek lisesi öğrencilerine alan bilgisi sorusu sormalıyız; makineciye makine sorusu, elektrikçiye elektrik sorusu da sormalıyız. Sonra, bunların lisans programlarına geçişinde bir kontenjan tanımalıyız. Buna benzer çözüm önerilerimiz var; ama, siz, bunları hiç dinlemeden, derseniz ki... Tasarıya yazmışlar "ortaöğretimin eşit ağırlık, sözel, sayısal bölümlerinden..." Arkadaşlar, bu, çok komik bir şey, biliyor musunuz. Liselerde ve meslek liselerinde böyle bir bölüm adı yok. Liselerde bunların adı matematik-fen, sosyal bilimler, Türkçe-matematik, yabancı dil alanıdır; yani, işte, ilişkilendirebilirsiniz; ama, yazılırken, bu bile yanlış yazılmış.

Yine, çok yadırgadığım bir şey var. Tasarının tümü üzerinde AK Parti Grubu adına Sayın Komisyon Başkanımız konuştu. Konuşacak başka milletvekili mi yoktu?! O, hepimizin Başkanı, Adalet ve Kalkınma Partisinin Komisyon Başkanı değil ki; biz de o Komisyonun üyesiyiz. Bilmiyorum, ben biraz etik bulmadım. Keşke başka bir milletvekili konuşsaydı. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Allah, allah!.. Ne alakası var?!

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Ne alakası var?!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkan, orada, Sayın Genel Başkanımızın bir konuyu yanlış anlattığını söyledi. Onu açıklamak istiyorum. Genel Başkanımız şöyle dedi: "Yükseköğretimin yetkisinin bir kısmı Millî Eğitime devrediliyor." Sayın Komisyon Başkanımız "hayır, öyle bir şey yok" dedi. Ben, şimdi, şu anda yürürlükte olan 45 inci maddeyi okuyorum: "Öğrenciler devlet yükseköğretim kurumlarına, esasları Yükseköğretim Kurulu tarafından tespit edilen sınavla girerler."

Şimdi, tasarıdan okuyorum: "Esasları Millî Eğitim Bakanlığı düzenler" deniliyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Öyle bir şey yok.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi, bu ikisi uzun sürecek; bu ikisine baksın.

Değerli arkadaşlarım, bakın, ben, size, bir başka konuda daha örnek vereyim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayır... Metni tam oku.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir şey söyleyeceğim: Kaç tanenizin çocuğu imam-hatip lisesinde okuyor, bir parmaklarınızı kaldırsanız ya. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Öyle denilmiyor, 45'inci maddeyi tam oku.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Kendi çocuklarınızı kolejde okutursunuz, Amerika'da okutursunuz, fakir fukaranın çocuğunu oralara gönderirsiniz; bir de burada...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Ne biçim konuşuyorsun sen!..

BAŞKAN - Sayın İnce, toparlar mısınız.

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bu ucuz numara. (AK Parti sıralarından gürültüler) Kendi çocuklarınızı anadolu lisesi, fen lisesi, kolejler, yetmedi Amerika... Gönder çocuklarını Amerika'ya, fakirin çocuğuna imam-hatip lisesi... Yok böyle bir şey! (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN -Sayın milletvekilleri...

MUHARREM İNCE (Devamla) - İmam-hatip lisesinde çocukları okuyanlar bir parmak kaldırsınlar da göreyim. (AK Parti sıralarından gürültüler) Bakın, 1 kişi; diğerleri nerede?

Değerli arkadaşlarım, bir şey daha söyleyeceğim. Rektörler, üniversite hocaları, hükümet tarafından aldatıldığını söyleyince, Sayın Başbakan "bunlar akıl baliğ değil mi" dedi. Sonra da, Sayın Başbakan, rektörlerin kendisini dört kere aldattığını söyledi. Bu ne yaman çelişki Suat kardeşim?! Neredesin?

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Gazete haberlerini okuma Muharrem.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Rektörler, kendisini 1 kez aldattığını söyleyince "onlar akıl baliğ değil mi" dedi, sonra, kendisinin 4 kez aldatıldığını söyledi. Acaba Kıbrıs görüşmelerinde, Avrupa Birliği müzakerelerinde Başbakanımız kaç kez aldatıldı; onu da doğrusu merak ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler)

Yine, bir başka konu...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Şu 45 inci maddeyi bir oku bakalım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli hemşerim...

BAŞKAN - Sayın İnce, bir saniye...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Faruk Çelik hemen yanımda, değerli hemşerim...

ÜNAL KACIR (İstanbul) -Şu demagojiyi bırak da 45 inci maddeyi oku.

MUHARREM İNCE (Devamla) - ... üniversite hocalarının cüppeleriyle buraya gelmelerinin, Meclise gelmelerinin İçtüzüğe aykırı olduğunu söyledi. O cüppeler, onların simgesi. Peki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın, bir fotoğraf göstereyim size,  kafasında şapkasıyla, tişörtüyle, bizim Bakanımız, Millî Eğitim Komisyonuna geldi. (AK Parti sıralarından gürültüler)

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Mesaiye yetişmek için öyle geldi; şov yapmak için gelmedi.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Eğitime yüzde yüz katkı sağlıyor.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - As, as, as...

BAŞKAN - Bir saniye...

Sayın Bodur, söyleyecek bir sözünüz varsa, lütfen kürsüye buyurun.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Muharrem Bey, şu 45'i bir okur musunuz.

BAŞKAN - Sayın İnce, teşekkür eder misiniz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir konunun daha altını çizmek istiyorum: Yine, denildi ki...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Baktın ki yanlış okumuşsun, demagojiye başladın.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben anladım, siz, dayatmayla, rövanşla gideceksiniz; Allah yolunuzu açık etsin!

Bir şey daha söylendi de, onun da  altını çizeyim: Sayın Bakan dedi ki: "Ben, Sayın Deniz Baykal'ın burada ufuk açacak bir konuşma yapmasını beklerdim; ama, dileğim olmadı."

Ben, yaptığına inanıyorum; ama, görüyorum ki, Sayın Bakanın bu konuda bir sorunu var, bu konuda bir problemi var; yani, buna Deniz Baykal ne yapsın?!

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Tekelioğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 5 inci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben, burada konuşan Sayın Muharrem İnce'ye teşekkür ediyorum. Kendisi samimî düşüncelerini söyledi; ancak, takıldığı bazı yerler var, öncelikle bu hususları bir aydınlığa çıkarmamız gerekiyor.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sen bize takılma doçent!

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Sen konuşmanı yap, ne yapacaksın Muharrem'in söylediklerini!

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, Muharrem İnce dedi ki: "Çocuklar her işi bıraktı bizi izliyorlar; dolayısıyla, siz, bu rövanş alma kaygısından vazgeçin."

Değerli arkadaşlarım, bizim hiçbir zaman rövanş alma gibi bir kaygımız olmadı; biz, sadece, üniversite üzerindeki bazı hususları düzeltmeye gayret ediyoruz ve üniversiteye giriş sistemindeki adaletsizliği gidermeye çalışıyoruz.

Sayın Muharrem İnce'nin, önce, burada bir adaletsizlik olduğunu, kendisiyle birlikte arkadaşlarına da kabul ettirmesi lazım. Kendisi kabul ediyor; ama, arkadaşları kabul etmiyor; burası çok önemlidir. Bizim rövanş alma gibi bir kaygımız yoktur; biz, burada, bir yönetim anlayışı sergiliyoruz ve dolayısıyla, bunun içerisinde de rövanş gibi bir kaygı olamaz; bunu öncelikle vurgulamamız lazım.

İkincisi "bu çocuklar bizi izliyorlar; çünkü, onları mağdur edeceksiniz" diyorlar. Böyle bir mağduriyet de söz konusu değildir; aksine, mağdur olanların mağduriyetini giderme kaygısı vardır.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Haydi oradan!

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

YILMAZ KAYA (İzmir) - Yarın bir dershaneye gidin de bakın...

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Ben, dershaneleri de biliyorum. Siz de, lütfen, bir meslek lisesi mensubunun evine gidin, meslek lisesinde okuyan bir çocuğun evine gidin, endüstri meslek lisesinde okuyan bir çocuğun evine gidin; onun annesini, babasını bir izleyin bakalım.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Ben, sabah geldim dershaneden; bir uğrayın, bir uğrayın ama.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Dünkü gazetedeki anketi okudunuz mu?

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir başka husus; Sayın Muharrem İnce "meslekî ve teknik öğretime olan ilgi azalmadı" dedi. Değerli arkadaşlarım, burada rakamları konuşmamız lazım.

Şimdi, Sayın Muharrem İnce'nin verdiği buradaki rakamlar izafîdir. Elbette ki, yıllara sâri olarak artışlar olacaktır. Ancak, burada önemli olan, acaba, düz liseler ile meslek liseleri arasındaki fark, hangi okul lehine, yıllar itibariyle ne oluyor, buna bir bakalım müsaade ederseniz; burada bütünüyle rakamları konuşturalım.

Değerli arkadaşlarım, 1998-1999 eğitim-öğretim yılında düz liselere giden öğrenci oranı yüzde 57, meslek liselerine giden yüzde 43; yani, aradaki fark yüzde 14. Yıllara göre bu fark gittikçe açılıyor ve geliyoruz 2003-2004 eğitim-öğretim yılına. Burada, düz liselere giden öğrenci oranı yüzde 69, meslek liselerine giden yüzde 31; yani, aradaki fark yüzde 40'a yakın.

Değerli arkadaşlarım, eğer, biz, Avrupa Birliğine girmeyi düşünüyorsak ve Avrupa Birliği de bizden şu standardı istiyor, meslekî eğitim oranı yüzde 70, düz lise eğitim oranı yüzde 30 olacak diyorsa yahut da buna yakın rakamlar telaffuz ediliyorsa, şimdi, biz, nasıl oluyor da bu rakamları kabul edebiliyoruz?! Sayın Muharrem İnce bunu nasıl söyleyebiliyor?!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ne biçim soru bu, nasıl bir mantık bu?!

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Elbette ki, rakamlar artacak. Türkiye'nin nüfusu artıyor, okula giden çocuklarımızın sayısı artıyor; ama, biri 1 artarken, biri 5 artıyor. Biz, bunu tersine döndürmekle yükümlü değil miyiz?! Bize, kalkınma planı da bunu söylemiyor mu?! Sayın Altıkulaç burada bunları ifade etmedi mi?!

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, biz, mutlaka, teknik ve meslekî eğitimi özendirmek zorundayız; bunun kalitesini, mutlaka, artırmak zorundayız. Eğer, çocuklarımızı, ilkokuldan başlayarak bir izleme yöntemi geliştiremiyorsak, bunların kabiliyetlerini tespit edemiyorsak ve bu çocuklarımızı, ortaöğretim çağına geldiklerinde, anneleri, babaları ellerinden tutup, iradeleri dışında götürüyorsa, daha sonra da, bu çocukların, aldıkları eğitim dolayısıyla ilgileri değişiyorsa, bu çocuklarımızı biz gözetmek zorundayız. Burada hiçbir zaman peşin hüküm yoktur ve söylendiği gibi, hiçbir zaman, bu iş, imam-hatip okullarıyla ilgili değildir.

Değerli arkadaşlarım, daha önce de söyledim, ben, bir mühendis öğretim üyesiyim, mühendislik fakültelerinde çalıştım, teknik eğitim fakültelerinde çalıştım. Bu endüstri meslek liselerinde, gerçekten, müthiş bir motivasyon kaybı vardır ve bu motivasyon kaybı o hale gelmiştir ki, bazı endüstri meslek liselerinde, bazı sınıflarda, makine bölümünde okuyan çocuklar teknik resmi okuyamaz hale gelmişlerdir. Durum bu kadar vahimken, bunları görmezden gelip de, olayı sadece imam-hatip meselesine bağlamak gerçekten doğru olmaz. Burada bütün samimiyetimle söylüyorum, olay, bütünüyle, Türkiye'de, meslek liseleri yüzdesini bulunduğu rakamlardan daha yukarılara çıkarmaktır.

Değerli arkadaşlarım, düşünün ki, çocuklarımızın yüzde 70'i düz liselere gidiyor ve maalesef, biz, bu çocuklarımızın çok az bir kısmını üniversiteye gönderebiliyoruz -çok az bir kısmını- ve liseyi bitiren çocuğun, eğer üniversiteye de girememişse, halini düşünün; kendi halini düşünün, ailesinin halini düşünün. Bu çocuklarımız işsiz kalıyorlar, bu çocuklarımız kalifiye değiller; dolayısıyla, Türkiye'ye, hiçbir kabiliyeti, hiçbir meslekî becerisi olmayan ve psikolojisi bozulmuş bir yığın bırakıyoruz.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sizin dediğiniz meslek liseleri de genel liselere dönüşüyor. Genel liseye gitsin, üniversiteye girsin çocuk. Yani, dediğinizin hiçbir tutarlılığı yok.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Biz, bunu, mutlaka, tersine döndürmek zorundayız. Bizim kaygımız budur ve dolayısıyla, olayı imam-hatip meselesi olarak görmek fevkalade yanlıştır.

Değerli arkadaşlarım, eğer izleme yöntemini geliştirememişsek, eğer çocuklarımızı kabiliyetlerine göre ayıramıyorsak, o zaman, bu çocuklarımıza eşit haklar tanımak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, aşağı yukarı bütün Avrupa ülkelerinde bu izleme yöntemi uygulanmaktadır, bu izleme yöntemiyle çocukların kabiliyetleri tespit edilmektedir; olası yanlışlıklara karşı da, her zaman, bulundukları yerden başka bir yere yatay geçiş yapma imkânları vardır. Bu, İtalya'da böyledir, İspanya'da böyledir, Almanya'da böyledir. Burada özellikle Almanya zikrediliyor; deniliyor ki: "Gymnasium'a gitmeyen hiçbir çocuk üniversiteye gidemez." Evet, doğru; gymnasium'a gitmeyenler üniversiteye giremiyorlar, bu doğru - ben, bunu, Sayın Özyurt'a, komisyonda da anlatmaya çalıştım- ancak, başarılı çocuklar için gymnasium'un yolu her zaman açık. Bunlar, çok açık bir şekilde yazılıyor, çiziliyor; ancak, burada, tekrar tekrar bu hususun söylenmesi, doğrusunu isterseniz, beni biraz düşündürüyor.

Şimdi, Sayın Muharrem İnce, burada, bir hususa daha değindi ve dedi ki: "Bir önerim var; bu önerimi getirdiğim zaman, bunu herkes kabul edecek."

Sayın Muharrem İnce, sizinle komisyonda çok iyi çalışıyoruz, sizin bazı önerilerinizi de gerçekten çok beğeniyorum. Yalnız, neredeydiniz, bu önerinizi niye şimdiye kadar yapmadınız acaba?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Komisyonda söyledi...

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Komisyonun çok öncesinden söz ediyorum. Türkiye'nin böyle bir problemi yok muydu? Biz, bunu konuşmuyor muyduk? Endüstri meslek liselerinin, meslek liselerinin böyle sorunları var demiyor muyduk?

Değerli arkadaşlarım, tutarlı olmak zorundayız. Şimdi, burada, bir başka hususu daha dile getirmemiz lazım. Sayın Muharrem İnce, yine dedi ki: "Siz, çocuklarınızı Amerika'da, kolejlerde eğitiyorsunuz, fakir çocuklarını da imam-hatiplere gönderiyorsunuz."

Değerli arkadaşlarım, bu halk bir şeyi talep ediyorsa, bunu biz mi yapıyoruz, buradaki milletvekilleri mi gönderiyor bu çocukları? Bunu sosyolojik olarak incelememiz lazım. Burada, bilimsel olarak bir araştırma yapmamız lazım. Bu ihtiyaç nereden doğuyor? Bunu tekrar tekrar söylüyoruz ve diyoruz ki, eğer çıkış noktamız bilimsel kaygılar olursa, bütün bu yanlışlıkları yapmaktan kurtuluruz.

Bir başka husus, yine, diyor ki: "Sayın Başbakan dedi ki, rektörler beni şu kadar kere aldattılar. Peki, Başbakan aldatıldı, bu nasıl iş?"

Değerli arkadaşlarım, Başbakan, rektörlerin sözüne güvendi. Rektörler, ona verdikleri sözleri tutmadılar, Başbakana verdikleri sözleri tutmadılar. Buradaki aldatılma olayı bundan ibarettir.

Oysa, Sayın Başbakanın söz ettiği aldatılma olayı şudur: Ellerine bir yazılı metin veriliyor ve diyorlar ki "biz, bu metinle aldatıldık." Böyle bir şey yok değerli arkadaşlarım, böyle bir şey katiyen söz konusu değil.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Nereden biliyorsun?

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Bir başka husus, Sayın Muharrem İnce, Sayın Millî Eğitim Bakanının komisyondaki kıyafetini, burada kınama konusu yaptı. Buna da, gerçekten çok üzüldüm.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Ben kınamadım; Faruk Beye örnek gösterdim.

BAŞKAN - Sayın Tekelioğlu, maddeyle ilgili konuşur musunuz ve toparlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, birkaç dakika daha rica edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz ki, Sayın Bakan, o gün eğitime destek kampanyası dolayısıyla o kıyafet içerisindeydi. Komisyona geldi, sandalyeye bile oturmadı, geciktiği için özür diledi ve gitti, kıyafetini değiştirdi, geldi. Bu hususu, Komisyonda bulunmayan arkadaşlarımıza hatırlatmak zorundayım.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Profesörler tasarıya karşıydılar; onlar da orada destek verdiler; rektörler de destek için geldiler.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Yükseköğretim Kurulu, maalesef, üniversiteye giriş konusunda büyük yanlışlar yapmıştır. Dolayısıyla, bu yanlış uygulamaların mutlaka değiştirilmesi gerekir. Bu konuda, maddenin getirmiş olduğu hükümler kısmî bir düzelme sağlayacaktır.

Burada, iki hususu daha söyleyip konuşmama noktayı koyacağım.

Meslek yüksekokullarına sınavsız geçişten, bir de dikey geçişten söz ediliyor. Değerli arkadaşlarım, sınavsız geçiş rakamları çok küçük bir rakam etrafında konuşulmaktadır; endüstri meslek liselerindeki rakamlarla sınavsız geçişteki rakamlar, birbirinden çok kopuk rakamlardır; biri 100'ken diğeri sadece 2 - 3 mertebesinde kalmaktadır. Dolayısıyla, bunun, bütün Türkiye'deki endüstri meslek liselerine uygulanıyor gibi bir intiba vererek anlatılması, bir aldatma olur. Bu konudan da sakınmamız lazım.

Bir diğer husus ise, dikey geçiş konusudur. Meslek yüksekokullarındaki öğrencilerin dikey geçişle üniversitelere geçebildiğinden söz ediliyor. Bu, teorik olarak vardır; ancak, çok küçük rakamlardadır, kontenjanlar fevkalade azdır ve zaten, bu kontenjanlar da doldurulamamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, konuya, ideolojik bir konu olmaktan çıkarıp bütünüyle bilimsel olarak bakmak zorundayız. Burada, elimde çok sayıda rakam var; ancak, konuşma süresinin bitmiş olması, maalesef, bütün bunları size aktarma imkânı tanımıyor bana. Bir hususu daha söyleyerek, konuşmama son noktayı koyacağım.

Değerli arkadaşlarım, endüstri meslek lisesinin elektrik bölümünde okuyan bir öğrenci, düşünün ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET S. TEKELİOĞLU (Devamla) - ... bazılarının teklif ettiği haliyle sadece elektrik fakültesine gidebilecek. Peki, bu çocuğun hiç ilgisi değişemez mi acaba; elektronik mühendisliği bölümüne, bilgisayar mühendisliği bölümüne gitmek isterse, bunun önüne set çekmek hangi anlayışa sığabilir?!

Bütün bunların düşünülmesini temenni ediyor, tasarının kanunlaşmasıyla hepimiz için hayırlı olmasını diliyorum; tekrar teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tekelioğlu.

Hükümet adına, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik; buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, madde üzerinde müzakereler bittikten sonra söz alayım müsaadenizle.

BAŞKAN - Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı üzerinde şahsım ve Doğru Yol Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Toplumun  bütün  kesimlerini çok yakından ilgilendiren ve âdeta, 70 000 000 insanın Mecliste görüşülmekte olan kanun tasarısının akıbetini beklediği bir ortamda, görüşülen bu kanun tasarısının kamuoyunda ne kadar tartışıldığı, ne kadar konuşulduğu hepimizin malumu.

Ben, bugün, Meclis salonuna geldiğimde, bu kanun tasarısının metnini ilgililerden istediğimde "maalesef, elimizde kalmadı" şeklinde bir sözle karşılaştım.

Bu kanun tasarısının 4.5.2004 tarihinde Başbakanlıktan sevk edildiği, 7.5.2004 tarihinde de Millî Eğitim Komisyonunda görüşüldüğü ve beş gün sonra da Meclisin huzuruna getirildiği hepimizin malumu. Bir milletvekili olarak, görüşülmekte olan böyle önemli bir kanun tasarısının metninin görüşme anında bile bir milletvekilinin eline ulaşamadığı gözönüne alınacak olursa, bu kanun tasarısının toplumun tüm kesimleri tarafından tartışılarak, görüşülerek Meclisin huzuruna getirildiği iddiasının ne kadar doğru olduğu da bir tartışma konusudur. (AK Parti sıralarından "odandadır" sesleri)

Odamda da yok maalesef; gittim, odama baktım, odamda da yok maalesef.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sekreteriniz saklamıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yaklaşık onlarca yıldan beri Türkiye'de eğitim ve öğretim faaliyetinin sürdürüldüğü ve esas tartışma konusunun da imam-hatip okulları üzerinde yoğunlaştığı bir kanun tasarısının görüşülmesi sırasında da sadece bu mevzunun tartışılmasının, bu kanun tasarısının sadece imam-hatipleri ilgilendiren bir kanun tasarısıymış gibi ele alınmasının da çok yanlış olduğu inancındayım.

Ben, yirmiüç yıl süreyle mülkî idare amiri olarak görev yaptım. Bulunduğum, görev yaptığım yerlerde imam-hatip liseleri de mevcuttu ve bu okullar cumhuriyetin okulları olarak, bunun altını çizmek istiyorum, cumhuriyetin okulları olarak yıllarca Türkiye'nin dört bir köşesinde eğitim ve öğretime hizmet vermişlerdir ve bu okullar, yine, ne enteresandır ki, tamamen olmasa bile belki yüzde 90'ı vatandaşlar tarafından yapılan okullardır. Ben, bizzat şahit olmuşumdur; gerek maddî katkılarla gerekse bedenî katkılarla bu okullar yapılmış ve yıllarca Türkiye'ye hizmet etmiştir. Ancak, bu okullarda okuyan öğrencileri ve buradan mezun olanları potansiyel bir tehlike olarak görmekten daha büyük bir yanlışlık olamayacağının da altını çizmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu okullardan mezun olan insanların Türkiye'de çok değişik alanlarda görev yaptığını; ancak, görev yapan bu insanların devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü noktasında çok hassas olduklarını, asayişe müessir hiçbir hareketin içerisinde bulunmadıklarını, devletin bütün kayıtlarında, arşivlerinde rahatlıkla görebilirsiniz.

O bakımdan, bu tasarıyla getirilmek istenen hükümler karşısında önyargıyla yaklaşarak, hele Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanının konuşmasında ifade etmiş olduğu gibi, bu tasarı yasalaşırsa demokratik rejimimizin çok ciddî biçimde etkileneceğinin söylenmesini de hayretle karşıladığımı ifade etmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Doğru... Doğru...

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Mesaj mı vermek istiyorsun?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ancak, bu noktada şunun da altını çizmek istiyorum: Maalesef, atılan taş, ürkütülen kurbağaya değmemiştir. Getirilen bu kanun tasarısıyla -yine, biraz önce Millî Eğitim Bakanı ifade ettiler burada- bir parça iyileştirme sağlanacağından bahsettiler; ama, vatandaş, kamuoyu, bir parça iyileştirme mi bekliyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Kandoğan, buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ... Parti programınızda çok açık ve net bir şekilde yer almış olduğu gibi ve bu kanun tasarısının gerekçesinde de çok açık bir şekilde yazılmış olduğu gibi, bütün eşitsizliklerin ortadan kaldırılacağı ifade edilmesine rağmen, maalesef, bu kanun tasarısında -Sayın Bakanın da ifadesiyle- bir parça iyileştirme yapıldığı söyleniyor.

Ben, anadolu lisesi son sınıfta okuyan bir kız çocuğu velisiyim ve çok açık ve net bir şekilde söylüyorum ki, benim kızımın aleyhine olacağını bilsem dahi bu kanun tasarısının getirmek istediği, eşitsizliğin giderilmesi noktasında ne yapılması lazım geliyorsa... Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bunun, çok açık ve net bir şekilde destelenmesi gerektiğini Sayın Genel Başkanımızın basın toplantısıyla bütün Türkiye'ye deklare ettik ve Meclis kürsüsünden de, bunu, yine, açıklıkla ifade ediyorum.

Ancak bu kanun tasarısının gündeme gelmesi vesilesiyle Türkiye'de ortaya çıkan bazı olayları da görmezlikten gelemeyiz. Bakınız "bu kanun tasarısı yasalaşırsa, bu kanuna uymama hakkımız var" diyen üniversite hocalarının karşısında, bütün Meclis olarak dimdik ayakta durmamız gerekir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu Meclisin çıkarmış olduğu veya çıkaracağı bir kanuna, üniversite rektörlerinin, uymama gibi bir hakkı nereden aldıklarının, yine, bunlara çok açık ve net bir şekilde sorulması gerekmektedir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Anayasadan... Anayasadan....

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yine, bu vesileyle, Malatya Üniversitesi Senatosunun bildirisini de üzüntüyle ve esefle karşılıyoruz. Türkiye'deki egemenliğin kayıtsız ve şartsız bu Mecliste olduğu, Türkiye'nin yönetilmesiyle ilgili kanunların bu Meclisten çıkarılması gerektiği çok açıktır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ancak, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu ve en üstün organın Meclis olduğu ifadesinin karşısında, toplumun diğer kurum ve kuruluşlarını yok farz etmenin de yanlış olduğunun altını çizmek istiyorum. Eğer, getirilecek olan bir kanun toplumun tüm kesimlerini ilgilendiriyorsa, toplumun tüm kesimleriyle bir mutabakat içerisine girilerek bir kanun tasarısının getirilmesi gerekmektedir.

Bakınız, bu kanun, 1981 yılında çıkarılmıştır. İhtilal ortamında çıkarılan bir kanun olması dolayısıyla antidemokratik uygulamalar içermektedir. Toplumun tüm kesimi bu kanunun değiştirilmesini istemektedir; ancak, getirilen sadece 11 maddeyle toplumun bu ihtiyacına cevap verdiğimizi ifade etmemiz mümkün mü arkadaşlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, çok geniş bir kanun tasarısı, üniversitedeki problemlerin tamamını çözebilecek bir kanun tasarısı eğer bu Meclise getirilmiş olsaydı, bu kanun tasarısı, öyle iddia ediyoruz ki, toplumun her kesimi tarafından desteklenecek ve kabul görecek bir kanun tasarısı olacaktı...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlar mısınız.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Dördüncü uzatma oldu... Hoşunuza gitti herhalde.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.

Bir bilgi notu şeklinde elimize verilen, ancak, kimin tarafından hazırlandığı bilinmeyen ve artık alışkanlık haline gelen böyle bildirilerin de yanlış olduğuna inanıyorum. Eğer, bu bilgi notu Millî Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanmışsa, Millî Eğitim Bakanının imzasının, Bakanlığın kaşesinin bunun üzerinde olması lazımdı.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlar mısınız...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Aynı şekilde, Kıbrıs'la ilgili konuda da bir bilgi notu milletvekillerine dağıtıldı; ancak, o bilgi notunun üzerinde de, onun Başbakanlık tarafından mı, Dışişleri Bakanlığı tarafından mı, kimin tarafından hazırlandığı hususu hiçbir şekilde yer almamıştı; ancak, bunlar tarihî vesikalar olarak elimizde kalacaktır. Onun için, Kıbrıs'la ilgili bilgi notunu hazırlayanın da, üniversitelerle ilgili bilgi notunu hazırlayanların da, bu hazırladıkları bilgi notunun altına imzalarını atmaları gerektiği inancındayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür eder misiniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümle...

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu kanun tasarısının meslek liseleriyle ilgili olan bölümünü destekliyor; ancak, YÖK'ün düzenlenmesiyle ilgili diğer maddelerin toplumun geniş bir kesiminin mutabakatı alınarak, bizlerden ve bu Meclisten beklenildiği ölçüde, YÖK meselesini tamamen ve kesin olarak çözebilecek şekilde bir kanun tasarısı haline getirilmesini arzu ediyorduk; ancak, maalesef, bunu göremiyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kandoğan.

Hükümet adına, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik.

Sayın Çelik, kürsüye buyurur musunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu vaktinde sabrınızı fazla taşırmadan bir iki hususu belirtmek istiyorum.

Özellikle Sayın Tomanbay ve Cumhuriyet Halk Partili bazı sözcü arkadaşlarımız, yaptıkları konuşmalarda, Avrupa'da, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yoktur gibi çok büyük iddialarda bulundular. Şu anda elimde bazı örnekler var; bunları sizlere takdim edebilirim, fotokopilerini arz edebilirim.

Değerli arkadaşlarım, bakın, burada, Danimarka'daki uygulama, Fransa'daki uygulama, İsveç'teki, Norveç'teki ve Avrupa'nın birçok ülkesindeki uygulamalar var.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın Bakan, o konuşmacı ben değilim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Özellikle Fransa örnek verildiği için söylüyorum. Tabiî,  ben, bunun fotokopisini göndereceğim Sayın Tomanbay. Genel ve teknik liselerden mezun olan öğrenciler üniversitelere doğrudan doğruya girebiliyorlar. Meslek lisesi öğrencileri bakalorya programını bitirdikten sonra, yine, üniversiteye girebiliyorlar ve 21 çeşit bakalorya programı var değerli arkadaşlar.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın Özyurt söyledi, ben söylemedim Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, İsveç'te, Norveç'te ve Avrupa'nın birçok ülkesinde bu uygulamalar böyledir.

Bir de, bazı arkadaşlarımız sordukları sorularda, Sayın Baykal da, bugün, bu kürsüden, 2 500 000 000 dolar, Türkiye'nin, bu tartışmalardan dolayı zarara girdiğini ifade ettiler. Ekonomiden sorumlu olan Sayın Devlet Bakanımız bunu çok net bir biçimde ifade etti.

Değerli arkadaşlar, bugünlerde bütün dünyada özellikle ekonomik alanda bir hareketlilik vardır. Petrol fiyatları varil başına 40 dolara varmıştır, 40 doları aşmıştır, şimdi, bir geri dönüş trendi vardır. Amerika Birleşik Devletlerinde faizlerin yükseltilmesi, İngiltere'nin bu trende girmiş olması özellikle bizim piyasalarımıza da yansımıştır. Meselenin YÖK tartışmalarıyla ilgisi bazı uzmanlar tarafından ifade edilse de, genel olarak ekonomistlerin katıldığı bir husus değildir.

Sayın İnce tarafından, benim, eğitime yüzde yüz destek kampanyasına katıldıktan sonra özellikle giydiğim bir tişörtün, özel bir şapkanın bir tartışma konusu, hatta tenkit konusu yapılmasına gerçekten üzüldüm. O gün, 6 Mayısta, aylar öncesinden belirlenmiş olan bir yürüyüşümüz vardı, Türkiye'nin dört bir yanından gelen öğrencilerimizle birlikte. Ben özellikle o gün medyanın ilgisini "eğitime yüzde yüz destek" kampanyasına çekebilmek için- o bir şuurlu tercihti- geldim, arkadaşlarıma mazeretimi ifade ettim, 15 dakikalık bir gecikmeyle geleceğimi Sayın Başkana da daha önce ifade etmiştim. Hatta, komisyonun değerli üyesi olan birçok arkadaşımız, keşke biz de katılabilseydik diye ifade ettiler.

Sayın Başbakanın -Sayın Tekelioğlu da ifade etti- bu aldatılma meselesinin de ben istismar edildiğini görüyorum. Sayın Başbakan, daha önce, 4 sefer, Üniversitelerarası Kurulun değerli mensuplarına, YÖK'e verilen bir tarihten söz ediyor, bir oyalamadan söz ediyor. Sayın Başbakan, bir kâğıt üzerinde, bir metin üzerinde kandırılmamıştır; kusura bakmayın, kimse kandıramaz da. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, diğer taraftan, bazı sayın rektörlerimizle, üniversiteye girişin nasıl olması gerektiğiyle ilgili varılan bir mutabakat metni vardır ve bu mutabakat metni üzerinde kendilerinin aldatıldığı gibi bir beyan olduğu için Sayın Başbakan bunu ifade etmiştir.

Değerli arkadaşlar, bakın, burada siyaset yapalım, birbirimizi eleştirelim; ama, bir Başbakanla ilgili olarak birçok sözcü arkadaşımız, özellikle Cumhuriyet Halk Partisinden, "Sayın Tayyip Erdoğan" demek yerine "Tayyip Erdoğan" demeyi  tercih ettiler; bu, tutanaklarda vardır.

CANAN ARITMAN (İzmir) - "Sayın Baykal" denilmedi hiç; cevaben söylüyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, birbirimize hitap ederken "değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım" dedikten sonra, birbirimize karşı küçültücü ifadeler kullanmanın, ben, şık olmadığını, Meclisin -o kelimenin anlamını bilmeyenler aranızda çıkabilir; çünkü, komisyondaki görüşmede de itiraz ettiler- mehabetine...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Çok ayıp!.. Kelimenin anlamını bilmeyenin burada yeri yoktur.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - ...Meclisin büyüklüğüne kesinlikle yakışmadığını düşünüyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde, şahsı adına, Yalova Milletvekili Muharrem İnce; buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Sayın Bakanla bir konuda anlaşmalıyız. Ben, komisyona tişörtle gelmenizi asla yadırgamadım, sadece, Sayın Faruk Çelik'e örnek verdim. Üniversite hocalarının cüppeleriyle gelmesini eleştirdiği zaman, ben, sizin tişörtle geldiğinizi söyledim. Bana göre bir mahzur yok, sizin tişörtle gelmenizde de bir mahzur yok, üniversite hocalarının cüppeleriyle gelmesinde de bir mahzur yok; bunu bir düzeltmek isterim.

Buradan, meslekî teknik liselerde okuyan 985 000 öğrenciye sesleniyorum, diyorum ki: Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, elektrik bölümünde okuyan çocuğun elektrik mühendisi olmasına taraftarız, makine bölümünde okuyan öğrencinin makine mühendisi olmasına taraftarız, bilgisayar bölümünde...

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Torna ve tesviye...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Torna ve tesviye de makine mühendisliğiyle ya da talaşlı üretim öğretmenliğiyle ilişkilendirilebilir. Daha ders veririm sana o konuda; sus, dinle.

Biz, ilgili mühendisliklerin tercihinden yanayız. Getirin böyle bir düzenleme, elektrik bölümünde okuyan çocuğun elektrik mühendisi olmasına imkân tanıyalım. Bu konuda hiçbir sıkıntımız yok; ama, her şeyi, herkese serbest bırakarak değil; bu, bilimsel değil.

İkincisi, değerli arkadaşlarım, bakın, seneye başınıza ne gelecek, şimdiden uyarıyorum: Bu sene sayısalda okuyan çocuklar...

AHMET YENİ (Samsun) - Fal bakıyorsun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Fal bakmıyorum. Şimdiden söyleyeyim; bedelli askerlik sözü verdiniz, her gün mesaj yağıyor; seneye de,  o konuda size mesaj yağacak.

Sayısalda okuyanlar için, eşit ağırlıklarla, işletme, iktisat, ekonometri gibi alanlar, ortak alandır. Geçici bir maddeyle, bu yıla mahsus onu geçirdiniz; seneye ne olacak bu çocuklar? Yani, bu çocukları öyle bir strese soktunuz ki, sayısalda okuyup da eşit ağırlık tercih edecek!.. Bunlar kim, biliyor musunuz; Boğaziçi İşletme, ODTÜ İşletme gibi yerlere gözünü diken, Türkiye'nin en iyileri. (CHP sıralarından alkışlar) Şu anda, bu çocuklar kara kara düşünüyor. Bu sene iyi hazırlanamadığını düşünenler var; seneye hazırlık yapacaklardı. Sayın Bakana kuliste, madem bu kadar ısrarlısınız, bunu iki yıllık yapın, üç yıllık yapın; şu anda lise 2'de olan çocukları mağdur etmeyin diye söyledim. Bunlar, Türkiye'nin en iyileri, sayısalda okuyup da, işletme, iktisat, ekonometri gibi yerleri seçecek olanlar. Lütfen, bu konuda bir yılla sınırlı kalmayın.

Arkadaşlar, bir diğeri de şudur: 4 puan türü var; sayısal, sözel, eşit ağırlık ve dil puanı. Tasarı, dil puanını atmış kenara; nasıl olsa, bu dil puanıyla hukuka, kamu yönetimine, siyasala girilmez deniliyor. Nereye girilir; mütercim tercümanlık, İngilizce öğretmenliği... "Zaten, buralar bize lazım değil; onu düzenleme yetkisi Yükseköğretim Kuruluna aittir" deniliyor. İnsaf!.. 4 puan türünün 3'ünün katsayılarını Milli Eğitim Bakanlığı belirliyor da diğer düzenlemeyi neden Yükseköğretim Kurulu yapıyor?! Onu çok mu önemsiz görüyorsunuz?! Ya da neden önemsiz görüyorsunuz?!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sus payı...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, demin, millî laf atma şampiyonumuz Sayın Ünal Kacır -bizim Sayın Genel Başkanımızın açıklamasıyla ilgili bir yeri okuyayım dedim, o arada da bulamadım- ısrarla oradan laf attı. Şimdi buldum, okuyayım: Tasarıda "bu sınava temel teşkil etmek üzere, Millî Eğitim Bakanlığı genel ortaöğretim ve meslekî-teknik ortaöğretim kurumlarının program/alan/kol/bölümlerini; sözel, eşit ağırlık ve sayısal olmak üzere üç grupta toplar" deniliyor. Kim toplar; Millî Eğitim Bakanlığı.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Baştan oku; bir cümleyi atladın...

BAŞKAN - Sayın Kacır...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Şu andaki yasada ise "öğrenciler, devlet yükseköğretim kurumlarına esasları Yükseköğretim Kurulu tarafından tespit edilen sınavla girerler" deniliyor; Genel Başkan bunu söyledi, "burada bir değişiklik yapıyorsunuz" dedi. Bunu söyledi...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bak, burada da var aynısı... Baştan oku; bir cümle atladın...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Doladınız dilinize bunu, başka bir şey bulamadınız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Cümlenin başından oku...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yine, bir başka konuyu söyleyeyim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Baştan oku... Bak "a" yazıyor...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Anlayacak mısın sanki baştan okusa!..

BAŞKAN - Sayın Kacır, lütfen...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bu ülkenin Millî Eğitim Bakanı herkesin Millî Eğitim Bakanıdır, iletişim meslek liselerinin de Millî Eğitim Bakanıdır. İletişim meslek liselerinin iki yıllık meslek yüksekokulları bile yok, o bile yok, açıkta kalmış bu çocuklar, getirilen bu düzenlemeyle.

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnce, toparlar mısınız.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Başkanım, bitiriyorum.

İletişim meslek liseleri sizin için önemli değil mi?! İmam-hatipli çocuklar benim için önemlidir, onlar bu ülkenin evladıdır; ama, bizim Bakana göre, iletişim meslek lisesi önemli değildir.

Ben, seçilip buraya ilk geldiğimde bir şeyi çok merak ettim biliyor musunuz; bu Bakanlar Kurulu sırası niye hatibin arkasında dedim. Bu akşam anladım; milletvekillerinin yüzüne bakacak halleri yok ki bu tasarıyı getirenlerin, benim yüzüme nasıl bakacak şimdi?! (CHP sıralarından alkışlar) Karşımda olsa, bir iletişim kuracağız karşılıklı, çok daha net anlaşacağız; onun için herhalde bu düzenlemeyi böyle yapmışlar.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Bakanların...

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hiç yakışmıyor sana bu sözler!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bu yasa hiçbir işe yaramayacaktır, umut tacirliği yapacaktır. Meslek liselerindeki öğrenciler dershane kapılarında bir yıl, yetmedi iki yıl, yetmedi üç yıl, yıllarca sürüneceklerdir, meslekî eğitimlerini bir kenara atacaklardır. Bu ülkenin evlatlarına yazık olacaktır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hiç yakıştı mı sana bunlar?..

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sayın Bakanlar nerede oturacak?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Biz iktidar olduğumuzda, Bakanlar Kurulunun yerini değiştireceğiz, buraya alacağız.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum: Sayın Bakan sürekli olarak meslek liselerinin mağdur olduğundan söz ediyor. Meslek liselerinin mühendislik haklarıyla ilgili mağduriyetini ben de kabul ediyorum. Meslek liselerinin genel liselere göre avantajları var mıdır? Bu avantajlar nelerdir? Acaba, genel liselerde okuyan 2 500 000 öğrencinin de bir mağduriyeti var mıdır? Varsa, bu mağduriyetler nelerdir ve bu mağduriyetleri gidermeyi düşünüyor mu Sayın Bakan?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana bir soru sormuştum; Sayın Bakan, bu soruma yazılı veya sözlü yanıt verip vermeyeceği konusunda bir şey söylemedi. Ben, aynı soruyu yineliyorum: Sayın Müsteşarınız bir televizyon programında ümmetçi olduğunu söylemişti; aynı görüşe katılıyor musunuz katılmıyor musunuz?

İkinci sorum, Sayın Bakan: "İmam-hatipler bizim arkabahçemizdir" diyen bir siyasal parti lideri vardı. Bu  siyasal parti lideriyle düşünsel birlikteliğiniz ne kadardır? (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ne biçim soru soruyorsun, doğru dürüst soru sor!

ALİ RIZA GÖNÜL (İzmir) - Niye gocunuyorsunuz?!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Hiç gocunmayın arkadaşlar.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, maddeyle ilgili soru sorar mısınız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Maddeyle ilgili soru soruyorum Sayın Başkanım.

Acaba, Türkiye'de hangi siyasal parti lideri, bir ortaokul ve lise öğrenci grubunu, kendi arkabahçesi olma cesaretini göstermiştir?

Bu sorularımın yanıtı yazılı da olabilir Sayın Bakanım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Gürsoy, buyurun.

ŞEVKET GÜRSOY (Adıyaman) - Sayın Bakana sorularım şöyledir: Adıyaman'da 3 okul için yıkım kararı alındı, 26 okulun da çok acil olarak tamir görmesi gerekir. Eğitim için geçen yıl 6 trilyon göndirilmişken, bu yıl 2 trilyon gönderilmiştir.

İkincisi; bir yüksekokulumuz Harran Üniversitesine, bir yüksekokulumuz Gaziantep Üniversitesine, bir yüksekokulumuz da İnönü Üniversitesine bağlı. Tabiri caizse, yedi kocalı Hürmüz'e benziyor. Sayın Bakan Adıyaman Üniversitesi için ne düşünüyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gürsoy.

Sayın Akdemir, buyurun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana şu soruları sormak istiyorum: Şayet bu yasa geçerse    -herhalde, bu gidişle, tasarı yasalaşacaktır- bu yasayla imam-hatip lisesi mezunlarına büyük imkânlar tanınıyor. Bu imkânları tanıyan Sayın Bakanın, acaba, genel liselerle ilgili bir görüşü var mıdır yok mudur? Genel lise mezunu öğrencilerin büyük mağduriyetleri söz konusudur, bunlarla ilgili ayrı bir çalışması var mıdır yok mudur?

Diğer bir sorum: Genel liselerde okuyan öğrenciler için zorunlu din dersi uygulamasını kaldırmayı düşünüyor mu düşünmüyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisteki yasama faaliyetleri esnasında, görüşülmekte olan tasarının ruhuyla ilgili veya tasarıyla dolayısıyla ilgili olabilecek konularda değerli milletvekillerinin soru sorup ilgili bakanlardan cevap alma hakkı elbette vardır; ancak, burada, bazı değerli arkadaşlarımızın, özellikle konuyla ilgisi olmayan, uzaktan yakından ilgisi olmayan meseleleri gündeme getirmeleri kesinlikle doğru değildir. Sayın Müsteşar bir televizyon programına katılmıştır, orada, program yapımcısıyla arasında geçen bir diyalog esnasında söyledikleri vardır. Bunlar deşifre edilmiştir ve Sayın Müsteşar tarafından da, şahsım tarafından da defalarca bu meseleye açıklık getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bakın, şunu unutmayalım: Ben, burada, bu Meclis kürsüsünde bir sefer bunu ifade etmiştim, bir kez daha huzurunuzda ifade etmek istiyorum. İnsan olarak bizim farklı kimliklerimiz vardır, o farklı kimlikler toplanır bizim kişiliğimizi oluşturur. Ben, bunu bir soğan teorisiyle ifade etmiştim, demiştim ki, soğanın ortasında o soğanın cücüğü dediğimiz bir yer, bir bölüm vardır, o, bireyin kendisidir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Gecenin 1.5'unda soğanla, cücükle ne ilgimiz var?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Onun üzerinde bir tabaka vardır, o, bizim ailemizdir, mensup olduğumuz ailedir; onun üzerinde bir tabaka vardır, o, mensup olduğumuz kabiledir, boydur, aşirettir, her neyse; sonra, biz, bir ile mensubuz, Erzincanlıyız, Gaziantepliyiz, Kahramanmaraşlıyız, her neyse, bu, bizim farklı bir özelliğimizi, kimliğimizi oluşturuyor; sonra, bir millete mensubuz, bir ulusa mensubuz, bu, bizim farklı bir kimliğimizi oluşturuyor; sonra, bir inanca, bir dine mensubuz, o, bizim farklı bir kimliğimizi oluşturuyor ve bunların hepsinin üzerinde bir insanlık ailesine mensubiyet gibi, insan olmak gibi bir kimliğimiz vardır.

Değerli arkadaşlar, bunların hiçbirisi diğerinin alternatifi değildir. Bunlardan hiçbirisi diğerinin olmamasını gerektirmez. Bir insan, kendi mensup olduğu dinle kendini özdeşleştirebilir, ifade edebilir, kendi milletini, milliyetini ifade edebilir, kendi kabilesini ifade edebilir, nereli olduğunu ifade edebilir, hangi aileye mensup olduğunu ifade edebilir; bunlar çelişki değildir. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, biz, Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz. Biz, bir NATO ülkesiyiz, İslam Konferansı Örgütünün bir mensubuyuz ve aynı zamanda, Türk cumhuriyetleri içerisinde, o aileye mensup olan bir ülkeyiz, Karadeniz Ekonomik Topluluğuna mensubuz, Avrupa Konseyinin üyesiyiz, vesaire, vesaire...

HALUK KOÇ (Samsun)- Samanyolu galaksisindeyiz Sayın Bakan!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Arkadaşlar, ben, burada ciddî bir şey söylüyorum; bunu beğenirsiniz veya beğenmezsiniz...

FERAMUS ŞAHİN (Tokat)- Ne anlatıyorsun?!.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Değerli milletvekili arkadaşlarım, siz, bakın, eğer...

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, soru soruldu ve Sayın Bakan da cevap veriyor. (CHP sıralarından gürültüler)

Soru sorulmasın o zaman!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- O zaman, ben susayım, buyurun siz konuşun.

BAŞKAN- Lütfen, sayın milletvekilleri...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Şimdi, bütün bunlar ortadayken -tekrar ifade ediyorum- Sayın Müsteşar, defalarca, yazılı ve görsel basında, sorulan bu sorulara hangi anlamda, nasıl bir söz sarf ettiğini ifade etmişken... Sayın Müsteşar, burada konuşma hakkı olmayan bir bürokrattır; dolayısıyla, bunu fırsat bilerek, tekrar tekrar Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu soruyu sormasını, ben, doğrusunu isterseniz, çok şık bulmuyorum; ama, tekrar, konuyla ilgili olan, şu anda görüştüğümüz yasayla ilgili olan bütün arkadaşlarımın sordukları sorulara yazılı cevaplar vereceğimizi ifade etmek istiyorum. Bugüne kadar, sizin sorduğunuz hangi soru cevapsız kaldı!. Bütün sözlü sorularınıza cevap veriyoruz, bütün yazılı soru önergelerinize cevap veriyoruz ve denetim mekanizmasını en iyi işleten hükümet bu hükümettir. Geçmiş dönemlerde ben hatırlıyorum, buraya, haftalarca, bakanlar gelip sözlü sorulara cevap vermezlerdi. Onun için, sorularımız cevapsız kaldı şeklinde eğer bir iddiada bulunursanız, bu, doğru bir iddia değildir, sorularınıza cevap verilecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce, sırasıyla okutacağım ve sonra, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

K. Kemal Anadol

Oya Araslı

 

Samsun

İzmir

Ankara

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Mustafa Gazalcı

Güldal Okuducu

 

Malatya

Denizli

İstanbul

 

Ahmet Sırrı Özbek

Onur Öymen

 

 

İstanbul

İstanbul

 

BAŞKAN - Şimdi, maddeye aykırı olan önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin, Anayasaya aykırı olduğu için tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

K. Kemal Anadol

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Samsun

İzmir

Malatya

 

Oya Araslı

Mustafa Gazalcı

Güldal Okuducu

 

Ankara

Denizli

İstanbul

 

Onur Öymen

Ahmet Sırrı Özbek

 

 

İstanbul

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Koç?..

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ben konuşacağım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 5 inci maddesinin Anayasaya aykırı olduğu için metinden çıkarılması yolundaki önergemizi izah etmek üzere huzurunuza çıkmış bulunuyorum; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Meclise sevgiler, saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu 5 inci madde, tasarının ana öğesi, can damarı. Sayın Genel Bakanımızın gündüz yaptığı konuşmada belirttikleri gibi, bugün görüşmekte olduğumuz 11 asıl, 5-6 veya 7 geçici maddenin hepsi bir yerde anlamsız. Biz, burada, üniversite özerkliğini, yardımcı doçentleri, doçentleri filan tartışmıyoruz; biz, burada, toplum mühendisliği yaparak, Türkiye'nin gelecek beş yılında nasıl, hâkimlerin, savcıların, kaymakamların, öğretmenlerin hepsinin, skolastik eğitim alan, önce imam-hatip eğitiminden geçen meslek kadrolarının Türkiye'yi yönetecek kadrolar haline getirilip getirilmeyeceğini tartışıyoruz, 5 inci madde bu. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Bakan ısrarla söyledi "biz, dayatma yapmıyoruz, aldığımız oya dayanarak, millî iradeye dayanarak, biz, siyasî kararlılığımızı sergiliyoruz" dedi, doğru söyledi.

Arkadaşlarımız ifade ettiler, iki senedir bunu savunuyoruz dediler, seçim bildirgemizde var, acil eylem planımızda var dediler. Hep bunları doğruca, mertçe bu kürsüde dile getirdiniz. Biz de buna işaret etmek istiyoruz.

Arkadaşlar, kamu hukukunu -saat gecenin 2'si- bu saatlerde tartışmayalım, amme hukuku nazariyelerini filan. Hepiniz iyi bilirsiniz ki, elbette, millî iradenin tecelli ettiği yer Meclistir; ama, millî iradenin tecellisi diye, çoğunluk tahakkümünden bahsedilemez, çoğunluk istibdadından bahsedilemez; bu anlayış çok gerilerde kalmıştır. Demokrasi, azınlıkta kalanların haklarının savunulduğu, kurumlaştığı kurallar bütünüdür.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Ne alaka!..

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ayrıca, siz, burada 550 milletvekiliyle Meclisin tamamını sağlasanız, öyle bir seçim sonucu tecelli etse, 550 milletvekili Adalet ve Kalkınma Partisinden olsa bile değiştiremeyeceğiniz maddeler vardır, Anayasanın maddeleri vardır.

Bakınız, Anayasanın 2 nci maddesi cumhuriyetin niteliklerini sayıyor. "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" deniliyor.

Anayasanın 4 üncü maddesinde ise "Anayasanın 1 inci maddesindeki devletin şeklinin cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez" deniliyor.

Teklif bile edemezsiniz. Ne yapıyorsunuz; Anayasa maddelerinin arkasından dolaşarak, bu karşı devrim yasasıyla, Anayasanın değiştirilemeyecek maddelerini değiştirmek istiyorsunuz! Yaptığınız bu... (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar[!]) Yaptığınız bu...

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Nereden çıktı şimdi bu!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Skolastik eğitim, evvela, bilimsel düşünce... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi dinler misiniz.

Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bilimsel düşünce, bildiğiniz gibi, şüpheci düşüncedir.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Evet, aynen öyle.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Skolastik eğitimse, inanca dayanır, şüphe götürmez. Skolastik eğitimde, bildiğiniz gibi, şüphe, şirkle eşanlamlıdır, inançsızlık anlamına gelir. O zaman, skolastik eğitim sonucunda oradan mezun olan insanın gideceği yer, ancak din adamlığıdır; çok saygıdeğer bir şeydir.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Ne alakası var?!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ama, bilimsel eğitim sonucunda oradan mezun olan insanlar, teknik alanlarda, yöneticilik alanlarında, hukuk alanlarında verilen görevleri yaparlar. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Anadol, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Siz, bu karşı devrim yasasıyla, bu 5 inci maddeyle, Türkiye'nin geleceğine ipotek koyup, laik Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldırmak istiyorsunuz. Yapmak istediğiniz bu. (AK Parti sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) - Yazıklar olsun! Yakışmıyor size.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ayıp, ayıp!..

SUAT KILIÇ (Samsun) - Laiklik sizin tasarrufunuzda değil, tekelinizde değil. Bu sözler yakışmıyor size.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bağırmayın, dinleyin.

Şimdi, son sözlerimi söylüyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Anadol, bu sözler yakışmıyor size. Ayıp, ayıp!..

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, müdahale edin...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sayın Başkan, susturacak mısınız... Bu koşullarda, düşüncemi... (AK Parti sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) - Bu sözler size yakışmıyor. Ayıp, ayıp!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibi dinler misiniz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hiçbir sözümü geri almam... Hiçbir sözümü geri almam. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Sözümü bitirmedim daha... (AK Parti sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) - Ayıp, ayıp!.. Yakışmıyor size.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sözünü geri alsın!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hiç uğraşmayın, hiçbir sözümü filan da geri almam. (AK Parti sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Anadol, bu sözler size yakışmıyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Böyle bir ithamda bulunamazsınız.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sayın Başkan, anlattığım nedenlerle, Anayasanın değiştirilemeyecek maddelerine aykırı olan bu 5 inci maddenin metinden çıkarılmasını Grubum adına arz ve teklif ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Ayıp, ayıp!.. Yakışmıyor size.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Haluk Koç (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN -Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLî EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Koç, konuşacak mısınız?

HALUK KOÇ (Samsun) - Konuşmayacağım, gerekçesinin okunmasını istiyorum.

BAŞKAN- Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Yükseköğretim Kanunu Tasarısı Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğrenim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak, kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler, üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan üniversitelerin, siyasal etkilerden uzak kendi yasasının hazırlanmasına katkıda bulunmasına imkân tanınmalıdır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır. Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Türkiye'deki eğitim sisteminin en önemli sorunlarından biri, ortaöğretimde meslekî teknik okullara yönlendirmenin yeterli ölçülere ulaşamamış olmasıdır. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerindeki duruma bakıldığında, bu konuda Türkiye'nin başarısızlığı daha açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır.

441 sıra sayılı tasarının 5 inci maddesinde yapılan düzenleme ise, öğrenciyi tümüyle üniversite kapısına yığacak, teknik ve meslekî okul ve devamı olan yüksekokul yönlendirmesinden beklenen yararı ortadan kaldıracaktır.

Diğer yandan, böyle bir durum, imam-hatip liseleri bakımından Tevhidi Tedrisat ilkesinin etkisini yok edecek ve bu ilkenin amacına aykırı birtakım sonuçların da ortaya çıkmasına neden olacaktır. Çünkü, böyle bir düzenlemenin, eğitimde dinî ve dinî olmayan ikileşmesini er veya geç ortaya çıkaracağı açıktır. Laik devlet düzeni içinde ise, böyle bir ikileşmenin yeri olamaz. Kaldı ki, bu, cumhuriyetimizin eğitim konusundaki temel felsefesine de aykırı bir durumdur.

Söz konusu 5 inci maddenin, toplumun ilgili kesimlerinin tümünün görüşü ve önerileri alınmadan hazırlandığı da bir gerçektir.

Halbuki, katılımcı demokrasilerde yasalar hazırlanırken, ilgili toplum kesimlerinin değerlendirmeleri belirleyici bir rol oynamaktadır.

441  sıra sayılı tasarının hazırlanışında ise hükümet, toplumun ilgili kesimleriyle bir uzlaşma noktasında buluşmayı beklememiş, eleştiri ve değerlendirmeleri gözardı etmiştir.

Tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin her şeyin üstünde olduğu anlayışına sığınılarak görüşülmeye başlanmıştır.

Tasarının nihaî amacının kamu yararı olduğu da söylenemez.

Bu nedenlerle, kamu yararına yönelik olarak ve daha katılmacı bir yöntemle düzenleme yapılmasını sağlamak için söz konusu öneride bulunulmuştur.

BAŞKAN - Önergeyi oylarlınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Madde kabul edilmiştir.

Birleşime saat 02.30'a kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 01.52


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati : 02.30

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88 inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

441 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER(Devam)

6. - Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 6 ncı maddesine bağlı ek 25 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - 2547 sayılı Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

"Unvanların korunması ve etik komisyon:

EK MADDE 25. - Bir üniversitede profesörlüğe atanan öğretim üyeleri, bu unvanlarını üniversite içinde veya dışında serbestçe kullanabilir. Ancak, bu unvanı sürekli kullanabilmeleri için, o üniversitenin kadrosunda veya 38 inci ve 60 ıncı maddeler kapsamına giren görevlerde, toplam iki yıl fiilen çalışmaları zorunludur.

Öğretim elemanları, Üniversitelerarası Kurulca oluşturulan etik komisyonlar tarafından, esere temel ve karakteristik özelliğini kazandıran hususlara ilişkin olarak yazara ait olmadığı sonucunu doğuran ve eserin orijinal niteliğini kaybettirdiğine karar verilen intihal hâlleri dışında, kazanmış oldukları akademik unvanlardan yoksun bırakılamaz.

Etik komisyonlarının oluşumu ile çalışma usul ve esasları, Üniversitelerarası Kurulun belirleyeceği ilkeler çerçevesinde, Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ek 25 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşmacı milletvekili arkadaşlarımdan şunu istirham edeceğim: Konuşmalarına sadece 1 dakikalık eksüre vereceğim; onun için, gecenin bu vaktinde konuşmaları daha seri yapmak, neticelendirmek için, konuşmalarını ona göre yapmalarını istirham ediyorum.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Yarına bırakabiliriz Sayın Başkan; yani, eğer gecenin bu saatiyse...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İnsanî usullerle çalışalım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Özkan, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, kamuoyunun "YÖK Yasası" diye bilmiş olduğu yasayı, inatla ve iddiayla, gecenin bu saatinde, sabaha karşı tekrar konuşmaya başlıyoruz. Bu bir inatlaşma değildir de nedir merak ediyorum.

Önemli bir yasadır. Önemli bir yasayı konuşmak, görüşmek, tartışmak, katkı koymak milletvekillerinin en baştaki görevidir. Bu görevimizi yapmaya devam ediyoruz; ama, bu kadar yaşamsal bir önem taşıdığını zannetmiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu inatlaşmanın ekonomiye etkilerini, ailelere etkilerini, çocuklara etkilerini, Genel Başkanımız da, değerli milletvekili arkadaşlarımız da sabahtan beri anlatıyorlar. Gerçekten, toplumun her kesimi, bu konuda, son derece duyarlı ve ciddî endişeler taşıyor. Taşımış oldukları endişeleri, ekonomideki etkilerinden de görüyoruz.

Sayın Bakan, konuşmasında "sizin derdiniz çocuklar falan değil" diyor. Bizim derdimiz gerçekten çocuklar değil; ama, bizim derdimiz, ülkemizi, çocuklarımızın geleceğe daha güvenle bakabildiği, çağdaş, modern bir ülkede, okuma haklarının, özgürlük anlayışlarının çok daha genişletildiği, iş bulabildikleri, mutlu bir ülke haline getirebilmek; ama, Sayın Bakanın derdi "ah şu çocuklar olmasa, Millî Eğitim Bakanlığı yapmak ne kadar kolay olurdu" gibi geliyor bana.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten eğitimin her alanında, her kademesinde çok ciddî sıkıntılar ve problemler var. Taşımalı eğitimde çocuklarımızın çekmiş olduğu sıkıntıları, velilerimizin çekmiş olduğu sıkıntıları hepimiz biliyoruz. 70-80 kişilik sınıflarımızda eğitim veren öğretmenlerimizin ve talebelerimizin çekmiş oldukları sıkıntıları biliyoruz. Ankara'da, Başkentte, Çankaya'da bile, sınıfların 40-50 kişilik, 60 kişilik olduğunu, buralarda yaşanan sıkıntıların hepsini biliyoruz. Gerçekten, okullarımızın bakımı da son derece kötü, yaşam alanları da son derece kötü.

İlkokul 1 inci, 2 nci, 3 üncü sınıftaki çocuklarımızın annelerine, babalarına, çocuklarına harçlık vermemelerinin okul yöneticileri tarafından tembih edildiğini biliyorum. Bu, Ankara'nın göbeğinde, Çankaya'da oluyor, Başkentte oluyor. Bir millî eğitim bakanının görevi, okullardaki problemleri, sıkıntıları çözmek için, okullarımızı bir yaşamaktır.

Değerli arkadaşlarım, 19 000 000 öğrencimiz var, ülkemizde yaşayan 19 000 000 öğrenci. Bu 19 000 000 öğrenci için, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden ayrılan parayı merak ediyorum. Bu parayla, bu çocukların, bu okulların işleri nasıl görülecek?

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan "çağdaş eğitim, çağdaşlaşma demekle olmaz; icraatla olur, eylemle olur" diyor. Hangi icraat, hangi eylem?! Ben, bu yasa tasarısının içinde, ne eylem görüyorum ne de çocuklarımızı ve eğitim emekçilerimizi çağdaşlığa götürecek bir şey görüyorum.

Gerçekten, bizim vermeye çalıştığımız katkılara sizler kulak tıkıyorsunuz, vermiş olduğumuz önergelerin tamamını da kabul etmiyorsunuz; ama, size şunu okumak istiyorum. Siz, genelde, dışarıdan size yön veren, sizi yönlendiren insanların sözlerine kulak veriyorsunuz. Bu, Avrupa Birliğinin 2003 yılı ilerleme raporu; Türkçe, Sayın Bakanın dağıtmış olduğu kitapta var.

"Kasım 2002'de kurulan yeni hükümet, zorunlu eğitim süresini 2005 yılına kadar oniki yıla çıkarmakta isteklidir."

Değerli arkadaşlarım, bu isteği içinizde taşıyabiliyor musunuz; bu isteğin, Bakanlığın içerisinde yaşadığını bana söyleyebilir misiniz? 2005 yılına, şurada, yedi sekiz ay kaldı. Bu yedi sekiz aylık dönem içerisinde, temel eğitimin oniki yıla çıkması için yapılacak çalışmalara en ufak bir ışık gösterebilir misiniz?

Değerli arkadaşlarım, yine aynı raporda "Türkiye'deki engelli çocukların okulöncesi zorunlu eğitimi, gelişme yönünde ilerleme sağlamamıştır" deniliyor. Son derece doğru bir tespit. Ülkemizde yaşayan engellilerin, özürlülerin -onların haftasını şu anda yaşıyoruz- gerçekten, problemlerini ve sıkıntılarını çözme konusunda, Bakanlığımızın ciddî bir adım attığını söylemek mümkün değildir.

Yine, bu kanun tasarısının gerekçesinde, akademik, idarî ve malî özerkliğin tamamlandığını, eksikliklerin giderildiğini söyleyen bir bölüm var; ama, burada, ilerleme raporunda, akademik, idarî ve malî özerklik eksikliklerinin bulunduğundan bahsedilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, ara eleman sıkıntımızı, meslek okullarında okuyan çocuklarımızla, gençlerimizle çözeceğiz. Yine, aynı ilerleme raporunda şu söyleniyor: "Türkiye, ortaöğretime yönelik olarak planlanan hedef ve stratejilerini gözden geçirme ve ortaöğretimin yükseköğretim üzerindeki baskısını hafifletme yönünde teşvik edilmelidir." Şu anda konuşmuş olduğumuz kanun tasarısıyla yükseköğretime olan baskıyı azaltıyor muyuz artırıyor muyuz; artırdığımızı, hepimiz burada görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, gerekçede şöyle bir bölüm var: "Bu gerekçelerle, Türk yükseköğretimine yeni bir soluk ve heyecan getirmek, çağdaş üniversitelerin altına düşen eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve yayın faaliyetlerinde kaliteyi yükseltmek ve üniversitelerimizde kaybolmaya yüz tutan çalışma barışını yeniden sağlamak..."

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısıyla,  yeni bir soluk ve heyecan kimlere verilmek istenilmektedir, merak ediyorum ve soruyorum. Çağdaş eğitim ve öğretimi, bu kanun tasarısı ne kadar desteklemektedir, ne kadar, çağdaş eğitimi ve çağdaş eğitimde kaliteyi artırmaya yönelik maddeler vardır; kaybolmaya yüz tutan çalışma barışını aslında sizlerin kaybettirmeye çalıştığı çalışma barışını bu kanun tasarısıyla sağlayacağınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımızın yapmış olduğu konuşmada, bu tasarıyla öğretim üyelerine özgürlük verildiğini söylemesine rağmen, tasarıda özgürlük unsurlarına rastlamak mümkün değildir. Sayın Bakanın özgürlük tarifini merak ediyorum; bu özgürlük kavramı ve tarifi, bu kanun tasarısının neresinde yer alıyor.

Değerli arkadaşlarım, hükümetin amacını biliyoruz, hükümetin bu konudaki niyetini biliyoruz. Kamu yönetimi reformunda olduğu gibi, bu kanun tasarısını gecenin bu saatinde inatla ve iddiayla burada tartıştırmak, sonra tabanına ses vererek, mesaj vererek, biz elimizden geleni yaptık demek; ama Cumhurbaşkanından döner, ama Anayasa Mahkemesinden döner, ama sizlerin oylarıyla buradan döner; hükümetin amacı, kendi tabanına mesaj vermektir.

1 Martta konuştuğumuz Irak tezkeresi gibi ve bazı kanun tasarılarında sizlerin de desteğiyle, katkısıyla, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın desteğiyle, katkısıyla doğruyu bulduğumuz gibi, bu kanun tasarısında da doğruyu bulacağımızı ümit ediyorum. Bu kanun tasarısı hakkında AKP'li milletvekillerimizin gerekeni yapacağına inanıyorum, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özkan, şahsınız adına da söz talebiniz var, konuşacak mısınız efendim.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Hayır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Üstün...

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

28 Şubat sürecinde, özellikle katsayıların değiştirilmesi ilk aşamaydı. Bu katsayılar, bugün gelen tasarıyla yeniden değiştiriliyor. Bu, 28 Şubatın rövanşı değil de ne?! Uygulama onu gösteriyor; bir.

İkinci olarak, bunun devamında hangi yasalar gelecek?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana 2 sorum var, yöneltmek istiyorum.

Toplantımızın ilk aşamasında, Sekizinci Beş Yıllık Planın 691 inci maddesine ilişkin, bu yasa tasarısının gerekçesine temel teşkil eden, bir noktaya değinilmişti. O madde, o zaman, zamanında, Sayın Abdullah Gül, Sayın Azmi Ateş ve Sayın Abdülkadir Aksu'nun teklifleriyle, hiç tartışılmadan, bir değişiklik olarak geçmişti; ancak, aynı yasanın, yani, Sekizinci Beş Yıllık Planın 692 nci maddesi aynen şöyle demektedir: "Meslek yüksekokulları ile meslekî ve teknik ortaöğretim kurumları arasında program bütünlüğünü esas alan işbölümü ve işbirliği kurulması şarttır." Keza, 675 inci maddesinde ise "eğitim sisteminin temel amacı, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, çağdaş uygarlığa katkıda bulunabilen, bilgi çağı insanı yetiştirilmesini öngörür..." Sayın Bakan, 691 inci maddeye önemle atıfta bulundunuz; 692 ve 675'ten haberdar mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Karademir, buyurun.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Bakana sormak istiyorum; ülkemizin üniversite önündeki yığılmaları önleyecek ve bir bütün olarak eğitimin kalitesini yükseltecek eğitim reformuna ihtiyacı olduğu bir gerçektir. Bu bağlamda, getirdiğiniz bu tasarı, 70-80 kişilik sınıfların çağdaş bir sınıf olma ihtiyacına, eğitimde fırsat eşitliğini zedeleyen lise çeşitliliğine, eğitime yeterli kamusal desteğe, öğrencilerimizi ezbere yönelten eğitim programlarının çağın gereklerine göre yeniden düzenlenmesine, meslekî ve teknik okulların ekonominin ihtiyaç duyduğu nitelikte eleman yetiştirecek bir yapıya kavuşmasına, üniversitelerin kaynak sorunlarına, üniversitelerin araştırma fonlarının ihtiyaç duyduğu kaynak ihtiyacına, öğretim üyelerinin ekonomik sorunlarına çözüm getiriyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karademir.

Sayın Büyükkaya, buyurun.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla, Sayın Bakanımıza şu soruları sormak istiyorum:

İmam-hatip liseleri de dahil, meslek liselerine gidenler bu ülkenin eşit vatandaşları değil midir; yoksa, farklı hukuka tabi azınlıklar mıdır? Eğer böyle değilse, bunlara niçin negatif ayırımcılık uygulanmaktadır? Bu, bölücülük değil midir? Ayrıca, yapmış olduğunuz bu düzenlemelerle bu haksızlığı gidermiş olduğunuza inanıyor musunuz; sizi tatmin ediyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Büyükkaya.

Sayın Tekelioğlu?.. Yok.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla, Sayın Bakana bir soru yöneltmek istiyorum. Bu tasarının genel gerekçesinde, her ne hikmetse, üniversite özerkliğinden bir tek cümleyle dahi olsa söz edilmiyor; sadece, bilimsel özgürlükten söz ediliyor. Özgürlükle özerklik çok farklı kavramlar. Acaba, bilinçli olarak mı özerklikten, üniversite özerkliğinden bu yasa tasarısında söz edilmiyor? Bunun temel nedeni, Sayın Başbakanın katıldığı bir televizyon programında kullandığı şu ifade var: "Parayı ben veriyorum, onlar yönetiyorlar; dünyanın hiçbir yönetiminde böyle bir şey yok." Acaba, gerçekten, Sayın Bakanım, dünyada böyle bir örnek yok mu? Yani, parayı hükümet veriyor ve hükümet mi üniversiteleri yönetiyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, eğer bu tasarı yasalaşırsa, ilk kez, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir katsayıyı burada belirlemiş olacak. Acaba Millî Eğitim Bakanlığı -üniversite buna ortak olmadığını açıklıyor- hangi ölçütlere göre, kiminle bu katsayıları belirledi? Böyle teknik bir işe bizi ortak ediyor; ileride değişmesi gerekirse, her katsayı değişiminde yeniden bir yasa mı gelecek?  Yasalar kalıcıdır; en azından uzun sürelidir. Nasıl, böyle bir uzmanın işini alıp, gelip böyle yasalaştırıyoruz?!

Bir de, Sayın Bakan, geçen ayın 27'sinde öğrenci konseyi temsilcileriyle bir yemek yedi ve orada "sosyal devlet yok, sosyal millet vardır" gibi bir söz etti. Ben Anayasamıza bakıyorum; sosyal devlet olduğunu söylüyor. Ne demek sosyal devlet yok? Bunu anlayamadım; o günden beri kafamda.

Bir de, bu Konyalı çocuk, Emre Kaçar. Şimdi, bize durmadan mesaj geliyor; deniliyor ki: "Sayın Bakan yanlış biliyor; hukuk fakültesine girme isteminde bulunmamış bu çocuk." Şimdi, bakın, Berhan Bey de dile getirdi. Siz, ısrarla diyorsunuz ki: "Hukuk fakültesine girmek istedi." Kamuoyu yanıltılıyor. Bakın, Sayın Bakanım, bir kere daha söylüyorum: Emre Kaçar, hukuk fakültesine girme isteminde bulunmuş mudur bulunmamış mıdır? Siz, bunu, neye dayanarak söylüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle bu Emre Kaçar meselesinin bazı arkadaşlarımız için niçin bu kadar önem arz ettiğini, doğrusu, anlamış değilim.

Değerli arkadaşlar, benim söylediğim şudur: Bakın, Emre Kaçar'ı bir tarafa bırakın. Ben, 300 tam puan alan, sözel, sayısal ve eşit ağırlıktaki bütün soruları hatasız olarak çözen bir öğrenciden, sayısaldan mezun olan bir öğrenciden söz ediyorum. İstese de, bakın, bu puanla, 330'dan fazla bir puanla, bir hukuk fakültesine, siyasal bilgiler fakültesine giremeyeceğinin garabetini, bu tersliği, bu çarpıklığı anlatmaya çalışıyorum.

Emre Kaçar istedi mi istemedi mi meselesi...

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Hukuk fakültesine başvurmuş gibi gösterdiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Neyse, Sayın Gazalcı...

Bakın, ben, öğrenci konseyi başkanlarıyla bir yemek yiyemedim. Bilkent Üniversitesindeki öğrenciler beni davet ettiler, ben, yemek yedim; dedim ki: "Anayasamızda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin nitelikleri sayılırken deniliyor ki: 'Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.' Ama, sosyal devlet kavramı, Anayasamızda bulunmakla beraber, bugüne kadar istediğimiz şekilde hayata geçirilmemiştir. Bizde, sosyal devletten ziyade, yardımlaşma, dayanışma duygusuna sahip olan sosyal bir millet vardır." Bunun neresi size ters geliyor; bunu anlamış değilim.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Anayasaya ters...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın, ben, Anayasada ne yazıldığını biliyorum Sayın Gazalcı ve okuma yazmam da bir hayli iyidir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Belli oluyor, belli oluyor!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki: "Burada, niçin özerklik yok, özgürlük var?"

Değerli arkadaşlar, bakın, müzakereye başladığımızdan beri bunu söylüyoruz; diyoruz ki, Anayasanın 130 ve 131 inci maddeleri değiştirilmediği sürece, YÖK'ün elindeki yetkiler üniversitelere devredilmediği sürece, bir özerklik kavramından, akademik özerklik kavramından söz edemezsiniz. Bugün de bu özerklik, maalesef, üniversitelerimizde yok; bunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Büyükkaya "niçin negatif ayırımcılık uygulanıyor" diyor.

Değerli milletvekilleri, bu, Anayasaya aykırıdır, bu, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine aykırıdır, bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırıdır, kesinlikle bu demokratik değildir, insanî olmayan bir şeydir; yani, insanlara eğer siz negatif ayırımcılık... Biz pozitif ayırımcılıklardan söz ediyoruz, yerine göre pozitif ayırımcılık yapmak lazım; ama, negatif ayırımcılık -yani, diskriminasyon dediğimiz şey- bütün dünyada itici bulunur, iğrenç bulunur.

Diğer taraftan...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız, vaktimiz doldu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Şimdi, Sayın Başkan, tabiî, soru faslına çok fazla zaman ayırdınız.

Ben şöyle özetleyeyim: Birçok arkadaşımız millî eğitimin birçok probleminden söz ediyor, 70-80 kişilik sınıflardan söz ediyor.

Değerli arkadaşlar, biz sanki bunların hiçbirisiyle ilgilenmiyormuşuz da, işimizi gücümüzü bırakmışız YÖK Yasasıyla veya sadece yükseköğretimle uğraşıyormuşuz gibi...

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Aynen tarif ettiğiniz gibi.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Aynen...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın, önünüzdeki kitapları onun için dağıttık. Eğer oraya bakarsanız, bizim birbuçuk yıl içerisinde millî eğitimde neler yaptığımızı çok iyi görürsünüz. Eğer iyi bakarsanız iyi görürsünüz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, soruma yanıt alamadım, yazılı cevap istiyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Hacaloğlu, biz, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının bütün hükümlerinden, bütün maddelerinden haberdarız. Zatıâlinizin gördüğü gibi, incelediği gibi, biz de inceledik, parlamenter arkadaşlarımızın da hepsinin olmasa bile yüzde 90'ının bundan haberi vardır.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutup, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 6 ncı maddesine bağlı ek 25 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Kemal Anadol

Oya Araslı

 

Samsun

İzmir

Ankara

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Güldal Okuducu

Mustafa Gazalcı

 

Malatya

İstanbul

Denizli

 

Onur Öymen

A.Sırrı Özbek

 

 

İstanbul

İstanbul

 

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 6 ncı maddesine bağlı ek 25 inci maddesinin Anayasaya aykırı olduğu için tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Kemal Anadol

Oya Araslı

 

Samsun

İzmir

Ankara

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Güldal Okuducu

Mustafa Gazalcı

 

Malatya

İstanbul

Denizli

 

A.Sırrı Özbek

Onur Öymen

İzzet Çetin

 

İstanbul

İstanbul

Kocaeli

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Koç, konuşacak mısınız?

HALUK KOÇ (Samsun) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Koç, buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakika.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, görüşmelerin böylesine ciddî bir yasa tasarısı üzerinde aynı ciddiyetle sürebilmesi için, şu anda salonda uyuyan 7 milletvekili arkadaşımız var, bunların Başkanlığınız tarafından uyarılmasını istirham ediyorum.

Yine, Sayın Bakanın yanındaki bürokrat arkadaşlarımızdan da konunun önemini hafifletecek tarzda, yorgunluktan kendinden geçmeler oluyor; bunun da, sağlıklı bir yasa tasarısı görüşmesini engellediği düşüncesindeyim.

Bu önergemizin kabul edilmesini istirham ediyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza...

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Tamam efendim, önergeyi oylarken karar yetersayısını arayacağım.

Sayın milletvekilleri önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yetersayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 6 ncı maddesine bağlı ek 25 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Haluk Koç (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Koç?..

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim, 2547 sayılı Kanun da yürürlüğü girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir; ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir Yükseköğretim Yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı, Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır; ancak, kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler, üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır, üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır; felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Günümüzün demokrasilerinde katılımcılık esastır. Katılımcılık, özellikle yasaların yapımında, ilgili tüm toplum kesimlerinin görüş ve önerilerinin alınmasını ve onlarla uzlaşma ve uyum halinde düzenlemeler ortaya konulmasını gerektirir. 441 sıra sayılı tasarı ise, böyle uzlaşmanın ürünü olmadığı gibi, ilgili toplum kesimlerinin, yani üniversitelerin ve öğrencilerin beklenti ve istekleriyle uyum içinde de değildir.

Üniversitelerle yeteri kadar bağlantı kurulmadan veya kurulan bağlantıların sonucunda ortak bir uzlaşma noktasına gelinmeden, sadece hükümetin değerlendirmesi doğrultusunda şekillendirilen bu yasa tasarısının toplumun pek çok kesiminde eleştirilere ve yoğun tepkilere yol açtığı da görülmektedir.

Ne var ki, çağdaş demokrasilerde son derece gerekli ve olağan sayılan bu tepki ve eleştirilerden yararlanılması ve tasarının bunlar gözönünde tutularak değiştirilmesi gerekirken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin her şeyin üstünde olduğu anlayışına sığınılarak yapılan düzenlemede ısrar edilmiştir. Böylesi bir ısrar sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilen tasarıdaki çözümlerin, özellikle 6 ncı madde bakımından, özünde yenilik niteliği taşıyan bir yanı da yoktur.

Bütün bu açıklamalar, tasarının nihaî amacının kamu yararı olduğunu da kuşkulu hale getirmektedir.

Bu nedenle, tasarının 6 ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını sağlamak amacıyla söz konusu öneride bulunulmuştur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Ek madde 25'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek madde 25 kabul edilmiştir.

Ek madde 26'yı okutuyorum:

EK MADDE 26. - Masraflarının tamamı gerçek ya da yükseköğretim kurumları dışındaki tüzel kişilerce karşılanmak üzere sözleşme ile araştırma öğretim elemanı istihdam edilebilir. Bu hizmette çalışacak araştırma öğretim elemanlarında aranacak asgarî nitelikler, Yükseköğretim Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

Araştırma öğretim elemanı olarak istihdam edilenlere ödenecek ücret sözleşme ile belirlenir ve tüm giderler bu konuda yapılan bağıştan ödenir. Kadrolu öğretim üyesi iken araştırmacı öğretim elemanı olarak sözleşme ile çalışmaya başlayanlar, sözleşme süresince aylıksız izinli sayılır ve bunların emeklilik hakları mevcut statüsünde devam eder. Sözleşme esasları ve istihdama ilişkin diğer hususlar Yükseköğretim Kurulunun teklifi ve Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir.

Üniversitelerde yapılan çalışmalar sonucu bir patent hakkı doğması halinde ilgili üniversite bunun sahibi olur ve yönetim kurulunun uygun göreceği yöntemlerle bu hak değerlendirilir. Buradan elde edilen gelirler bütçeye gelir kaydedilir. Bu gelirlerden söz konusu patent hakkına katkıda bulunan personele yapılacak toplam ödemenin tutarı yönetim kurulu kararı ile tespit edilir. Kişiye yapılabilecek ödemelerin toplamı her yıl bu amaçla elde edilen gelirin yüzde ellisini geçemez. Bu şekilde, gerçek ve tüzel kişilerle sözleşme karşılığı yapılan, çalışma ve giderleri kısmen veya tamamen bu kişilerce karşılanan faaliyetler sonucunda ortaya çıkan patent haklarının paylaşımı üniversite ile bu kişiler arasında yapılacak sözleşmede belirtilir.

BAŞKAN - Ek madde 26 üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu söz istemiştir.

Buyurun Sayın Coşkunoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Coşkunoğlu, şahsınız adına da söz talebiniz vardır; ikisini birleştirerek konuşmanızı yapmanızı rica ediyorum.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesindeki ek madde 26 üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimi belirtmek için söz aldım.

Ek madde 26'ya gelmeden önce, bir önceki ek madde 25 üzerinde Sayın Kılıçdaroğlu'nun Sayın Bakana sormuş olduğu bir soru vardı. O soruda "bu tasarının hiçbir yerinde özerklik kelimesi geçmiyor. Bu, bilinçli bir kararın sonucu mudur, değilse açıklama verebilir misiniz" diye sordu. Sayın Bakan bu soruya yanıt vermedi; ama, buna ben yanıt vereyim: Aslında, tasarının içerisinde "özerklik" kelimesi geçmiyor; fakat, bu sıra sayısı içerisinde geçiyor. 6 ncı sayfada şöyle deniliyor: "Öğrencisini, öğretim üyesini, müfredatını seçemeyen bir üniversitenin özerk, uluslararası anlamda bir üniversite olamayacağını ifade etti." Kimmiş bunu ifade eden; Üniversitelerarası Kurul Başkanı Sayın Ayhan Alkış ifade etmiş; fakat, bu ifade edilen görüş kale alınmamıştır. Neden; çünkü, diğer bazı kuruluşların da ifade ettiği kaygılarla birlikte, tasarıyla ilgili kaygı belirten görüşler dikkate alınmamıştır.

Sayın Başbakan, bir konuşmasında bunun nedenini şöyle açıklıyor: "Toplumsal mutabakat sadece kurumlararası mutabakat değildir; toplumsal mutabakat, vekâleti veren milletin mutabakatıdır." Yani, millet, seçimde, milletvekillerine ve Türkiye Büyük Millet Meclisine vekâlet veriyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu mutabakatı öbür seçime kadar otomatik olarak devam ettiriyor.

Değerli milletvekilleri, hepimizin, bu anlayış üzerinde çok ciddî bir şekilde durması gerekir. Birincisi, bu tasarı mı son seçimde halk ile Adalet  ve Kalkınma Partisinin varmış olduğu mutabakat? Denilebilir ki, bu tasarının tamamı değil; ama, bu tasarının içerisinde en önem verdiğimiz madde olan belli bir kesimin önünü açmaktır, arkabahçemizin önünü açmaktır bizim mutabakatımız, buna söz verdik. Bunu deseniz bile, verilen söz, sadece, bu muydu? "Dokunulmazlığı hemen kaldıracağız" diye söz verilmemiş miydi? Burada verilmiş olan söz, diğer verilmiş olan sözlerin önüne neden geçiyor? Sayın Bakana ısrarla soruyorum, öncelikli olması ve bizi bu kadar meşgul etmesi - “sadece, bu yasayla ilgili uğraşmadık, başka şeyler de yaptık” diyor Sayın Bakan; ona da geleceğim; fakat- buna bu kadar öncelik verilmesi, bunun, diğer verilmiş sözlerin önüne geçirilmesi bir mutabakat sonucu mudur; buna inanmak mümkün mü?

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Yüzde 72...

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Şimdi, "dokunulmazlığın kaldırılması" önemli bir sözdü. Yaklaşık bir saat önce, Sayın Bakan, ekonomide şu günlerde görmüş olduğumuz bazı dalgalanmaların ekonomimizin kırılganlığıyla ilgili olmadığını, dış konjonktürle ilgili olduğunu, petrol fiyatlarının artmasıyla ilgili olduğunu... Şimdi, bu, aslında, tabiî, buradaki konuyla ilgili değil; ama, Sayın Bakan bunu ifade ettiği için söylüyorum. Bir ülkenin ekonomisinde, birtakım, en azından, kâğıt üzerinde iyi görünen gelişmelerin olmasını iktidarın üstlenip, olumsuz birtakım şeyler olunca da "bunlar bizim dışımızda, dış faktörlerden dolayı" denilmiş olmasını da yadırgamış olduğumu söyleyeyim.

Şimdi, sık kullanılan diğer bir iddia daha var. Onu, bu gece de çok sık duyduk, yaklaşık bir yıldır da çok sık duyuyoruz. Şu mantık: "Ulusal irade Türkiye Büyük Millet Meclisindedir. Biz, burada, çoğunluktayız; dolayısıyla, biz, ulusal iradeyiz."

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Orada yazıyor.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Orada yazanı iyi okuyun. Orada "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" deniliyor; buraya seçilmiş olanların değil. Ona da geleceğim.

Şimdi, bu anlayış... İktidarda olan bir parti, yüzde 60, 70, 80 oyla iktidara gelmiş bile olsa, bunun adına "demokrasi" denilmez, bunun adına "çoğunluk diktatörlüğü" denilir.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Azınlık mı gelsin?

BAŞKAN - Sayın Soydan, lütfen...

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Üstelik, yüzde 50'nin altında bir oyla gelmiş bir iktidarın "biz çoğunluktayız; dolayısıyla, millet iradesini temsil ediyoruz, hiç kimseye danışmaya ihtiyacımız yok" demesi... Bunun adına da azınlık diktatörlüğü denir.

Gelelim bu egemenliğin ulusa ait olduğuna: Bakın, sloganlarla gitmeyin, biraz Anayasayı açın, doğru dürüst okuyalım. Bakın, ben okuyayım size: Madde 6'da "Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir" deniliyor. Dediğiniz doğru, onu diyor; ama, başka ne diyor; devam edelim; yani, sloganlarla gitmeyin, iki kelimelik sloganların ötesine çıkalım; milletvekiliyiz değil mi!

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Atatürk'ün sözlerine slogan diyemezsiniz!

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Hemen altında "Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır" deniliyor.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - En yetkilisi Meclis...

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - "En"i, "en az"ı, bunun, derecelendirmesini yazmamış Anayasa, o sizin yorumunuz olabilir; ama, birtakım yetkili organlar var, değil mi? Yani, demokrasiyi, seçimden seçime oy vermek, o iki seçim arasında da çoğunluğun istediğini parmak hesabına indirgemek... Biraz basit olmuyor mu bu? Sadece seçimden seçime oy vermek ve iki seçim arasında da parmak hesabına indirgemek, çok basit bir demokrasi anlayışı olmuyor mu?

Şimdi, dolayısıyla, Anayasanın "öteki organlar" dediği... Bunların içerisinde Sayın Başbakanın mutabakatını önemsemediği kurumlar da var. Bu iyi bir yönetim değil, aslında buna ihtiyacınız da yok; yanlış bir demokrasi anlayışı, çok basite indirgenmiş, sadece parmak hesabına indirgenmiş bir demokrasi anlayışı, ayrıca ihtiyacınız da yok.

Sayın Başbakanın "bizim milletle mutabakat" sözünün üçüncü önemli yanlışı... Birincisi, bir kere, Anayasanın 6 ncı maddesini lütfen iyi okuyalım, sadece iki kelimelik sloganlarla yetinmeyelim.

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Organları da iyi anlayalım.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Onu da iyi anlayalım, haklısınız.

Üçüncüsü, demokrasiyi seçimden seçime mutabakat ve parmak hesabına indirgemeyelim.

Bakın, çok sık, Avrupa Birliğine uyumdan bahsediliyor ve örneklerde Avrupa ülkelerine atıflarda bulunuluyor. Avrupa'da ilginç bir şey oldu toplumbilimcilerin gözlemlediği. Yaklaşık onbeş yıl kadar önce, zannedersem, 80'lerin sonunda veya 90'ların başında, Avrupa demokrasilerinde sivil toplum örgütü üye sayısı, siyasî partilere üye sayısının üstüne çıktı rakam olarak; yani, halkta sivil toplum örgütlerine aidiyet, onlara üye olmak ve onlar safında faaliyet göstermek, siyasî partide faaliyet göstermenin üstüne çıktı önem bakımından.

Bunun anlamı şudur: Demokrasiyi, giderek, iki seçim arasında sadece parmak hesabına indirgemek değil, sürekli bir denetim ve sürekli bir mutabakat arayışı içerisine girmektir bunun sonucu, sık sık sivil toplum örgütleriyle görüş alışverişi yapmaktır. Biz, seçimde çoğunluğu aldık, artık, öbür seçime kadar kimseyi dinlemeyiz anlayışı değildir. Bu sık sık sözünü ettiğiniz Avrupa'da olan biten böyledir. Ben bunu haber vereyim size. Hatta ve hatta, şu internet çağında bunu daha da sürekli yapmak, daha da, sivil toplumla milletvekilleri arasındaki ve hükümet arasındaki ilişkiyi günbegün etkileşime indirgeme çabaları da elektronik demokrasi altında yürüyor. Böyle bir gidişat varken, olayı seçimden seçime ve ikisi arasındaki parmak hesabına indirgemek çok yanlış ve basit bir demokrasi... Demokrasi denmez zaten onun adına.

Şimdi, gelelim, örneğin, 26 ncı maddeye. 26 ncı maddede "araştırma öğretim elemanı" kavramı sunuluyor ilk kez. Araştırma öğretim elemanı altında da patentten söz ediliyor; patent alırsa, üniversiteyle arasında yapacağı bir sözleşmeyle bunun rantı şu veya bu şekilde paylaştırılır. Şimdi, bir kere, bu araştırma öğretim üyesi kavramı, gerçekten önemli bir kavramdır; fakat, burada çok eğreti duruyor bu. Bir adım geri gidersek, aslında üniversiteleri ele aldığımızda, üniversitelerin hepsinin araştırma yapması gibi bir gereklilik yoktur. Bazı üniversitelerde çok iyi eğitim önplana çıkabilir. Yani, araştırma yapan üniversitelerde eğitim çok iyi olmaz diye bir şey yok; ama, birçok çok ünlü üniversite vardır ki, burada, çok iyi eğitim üzerine ve çok değişik usullerle eğitim üzerine öğretim üyeleri başarılarıyla terfi ederler; fakat, araştırma üniversitelerindeyse, araştırma önplana çıkar eğitimle beraber. Batı üniversitelerinde bir araştırma öğretim üyesi de, ders vermek gibi bir zaman harcamaktan muaf tutulur, tamamen kendisini araştırmaya vermek için maaşını alır, hatta, maaşı, diğer öğretim üyelerinin maaşından yüksek olur. İşte, o ortamda, o öğretim üyesinden, bu, patente gidebilecek araştırmalar beklenir. Böyle bir oluşumun sonucu ortaya çıkan bir kavramdır araştırma öğretim üyesi kavramı. Var olan bu üniversite durumu içerisinde, burada, bu maddeyle bunun konulması çok eğreti olmuş. Belki iyi niyetle konulmuştur; ama, eğreti olmuş. İşte, eğer, gerçekten bir mutabakat aranmış olsaydı, bu üniversitelerin, araştırma üniversitesi, araştırmaya ağırlık veren üniversite, eğitime daha çok ağırlık veren üniversite şeklinde bunları beraberce ele alabilseydik, diğer eğitim kuruluşlarının da mutabakatıyla bunları ele alabilmiş olsaydık, işte, o zaman, böyle -biraz mazur görün terimi, ama- sakil bir yasa tasarısıyla karşılaşmamış olurduk, daha etraflı, daha iyi bir yasa tasarısı üzerinde tartışıyor olurduk gecenin bu saatinde. Bu da, milletin iradesi olarak, bizim, zamanımızı, gerçekten, milletin yararına harcamış olmamız demektir. Küçük bir azınlığa verilmiş olan, küçük bir kitleye verilmiş olan sözün -o söz doğrudur yanlıştır, ona girmiyorum; ama- yerine getirilme heyecanının, çabasının bir sonucu olmamış olurdu. Gerçekten, ülkeye önemli bir hizmet etme olanağı vardır; bunu kaçırdığımız için üzülüyorum. Bu maddenin de bu şekilde, sakil bir şekilde konulmuş olmasına üzülüyorum; çünkü, önemli bir kavramdır bu araştırma öğretim üyeliği.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Murat Mercan.

Sayın Mercan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, Sayın Coşkunoğlu'nun ulusal mutabakattan anladığının üzerinde, bir cümleyle durmak istiyorum. Elbette ki, egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir. Bu, sadece slogan değil, hepimizin saygı duyduğu, cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün sözüdür. (AK Parti sıralarından alkışlar) Elbette ki, millet, bu egemenliğini kurumlar aracılığıyla kullanacaktır. Bu kurumlar da, yine, Anayasada belirlenmiştir; yasama, yürütme ve yargı. Bu kurumlar çerçevesi içinde, anayasal düzene bağlı olarak, elbette ki, millet iradesi bu Meclise yansıyacaktır. Daha sonra, beş yıl geçer, beş yıl sonra, bir sonraki seçimlerde -bu iradeyi ortaya koyan partiyi ve milletvekillerini- bu millet, yine, oylarıyla, kendi kanaatini ve hür vicdanını ortaya koyar.

İkinci nokta, araştırma öğretim elemanlarından söz etti Sayın Coşkunoğlu. Bütün dünyada, özellikle Batılı toplumlarda bu araştırma öğretim elemanları vardır. Özellikle bütün mesaisini araştırmaya, bilime adayan öğretim elemanları, adamak isteyen öğretim elemanları, işin eğitim kısmından ayrı tutularak, bu yeteneklerini ortaya koyabilirler ve çok ciddî araştırmalarla, ulusal çapta, uluslararası çapta ve dünya çapında buluşlar yapabilirler. Bu insanları da desteklemek ve bu insanların bilime katkısını, ulusal bilgiye katkısını da değerlendirmek lazım. O bakımdan, bu madde tam yerindedir ve aslında, bu madde, Türkiye'de şimdiye kadar hiç olmamış bir maddedir. O bakımdan, Sayın Coşkunoğlu'nun bunu hepimizden de iyi bilmesi gerekir; dünyanın birçok ülkesinde, özellikle Amerika'da öğretim üyeliği yaptığı için, bunu çok iyi bilmesi gerekir.

Hepinize saygılar sunarım.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Mercan.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Akdemir?.. Yok.

Sayın Karademir, buyurun.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum; son beş yılda meslek lisesinden ve teknik okullardan mezun olanların kendi branşlarında istihdam edilme durumlarıyla ilgili bir çalışma var mıdır?

Son beş yılda meslek ve teknik okulların, okul türlerine göre, bir yükseköğrenime dağılımı nedir; tıp fakültesine, siyasal bilgiler fakültesine, hukuk fakültesine ve kendi branşları dışındaki eğitim fakültelerine yerleştirilme oranları nedir?

Dünyanın hangi ülkelerinde, meslekî ve teknik okullardan mezun olanlar kendi alanlarının dışında bir yükseköğrenimde yerleştirilmektedir?

1982 yılından bu yana değiştirilmeyen YÖK Yasasının yeni yüzyılın üniversitelerini yaratmanın altyapısını kurması isteniyorsa, üniversitelerle uzlaşma içerisinde hazırlanmış olması gerekmez mi bu yasa tasarısının?

Millî Eğitim Bakanlığının oluşturduğu danışma meclislerinin üniversiteyi temsil edebilme gücü nereden gelmektedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karademir.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana bir soru yöneltmiştim; Sayın Başbakan "parayı ben veriyorum, onlar yönetiyorlar, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok" demişti üniversiteler için. Sayın Bakan bu soruma yanıt vermedi. Daha önceki soruma soğan teorisiyle cevap vermişti Sayın Bakan; umuyorum, bu soruma da sarımsak teorisiyle cevap vermezler.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana, ben, bu katsayı konusunu sordum, bir yanıt alamadım. Bir kez daha yinelemek istiyorum sorumu; diyorum ki, katsayı belirleme bir teknik işidir, uzmanların işidir. Şimdi, biz, bu tasarıyla katsayı belirliyoruz, yasa olarak. Meclisimizde hiç böyle bir şey görülmedi. Dünyanın başka bir ülkesinde, acaba, yasayla katsayı belirleniyor mu? Yarın bu katsayının değişmesi gerekirse, nasıl bir durum takınacağız, ne olacak? Bunu sordum bir yanıt alamadım.

Bir de, dört ayrı tasarı sunuldu üniversiteler konusunda. Her tasarı, hazırlık birbirinden farklıydı; neden böyle oldu? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, teşekkür ederim.

Ben soruyu yönelteceğim; ama, ilgili Sayın Bakanı hükümet sıralarında göremiyorum. O yüzden, Sayın Beşir Atalay'a  bu soruyu yöneltmiyorum. Sayın Millî Eğitim Bakanı yerine geldiğinde, bir başka maddede bu soruyu sorma hakkımı kullanmak istiyorum.

Bakın, oturumun başından beri, ben, bir milletvekili olarak  burada oturuyorum. Kendisini ilgilendiren, kendi bakanlığını ilgilendiren önemli bir yasa tasarısının görüşülmesi sırasında, zaman zaman, Sayın Millî Eğitim Bakanı ihtiyaç giderme molası veriyor. Daha 1 saat yeni ara verdiniz. Sayın Millî Eğitim Bakanının burada oturması lazım, sorulara cevap vermesi lazım. Yani, yasamanın, tarif edildiği üzere, İçtüzükte belirtildiği üzere yürütülmesi için Sayın Bakanın hükümet sıralarında bulunması gerekiyor. Yerine bir başka bakan vekâlet edebilir;ama, önemli bir yasa tasarısı. Ben, milletvekili olarak görevimi, oturumun başından beri bu sırada oturarak yapıyorum, Sayın Bakanın da aynı özeni göstermesini bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç. 

Sayın Ateş, buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

 Ben, ek madde 26'yla ilgili bir soru sormak istiyorum. Bu yöntemin Amerika üniversitelerinde yaygın olduğunu hepimiz biliyoruz. Avrupa'ya geçişi de, Sorbon'da yapılan bir toplantıdan sonra... Avrupa üniversitelerinde, Sorbon Deklarasyonuyla birlikte, bu tür bir öğretim elemanı istihdam etme -araştırma için- Avrupa'ya da girmiş, yavaş yavaş da yaygınlaşıyor. Maalesef, bizim Türkiye'de bu konuda hiçbir şey yok. Ek madde 26'da da, bizim bu tecrübesizliğimiz açıkça  ortada. Şöyle ki; deniliyor ki: "...araştırma öğretim elemanı istihdam edilebilir." Bunun nitelikleriyle ilgili "Yükseköğretim Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir" deniliyor. Bu, araştırmacının niteliğiyle ilgilidir. Peki, bu araştırmacının ne yapacağıyla ilgili, acaba, kim karar verecek?

Örneğin, eğer, bu araştırmacı o üniversitede kitle imha silahlarıyla ilgili bir araştırma yapma gibi bir konu içerisine girecek olursa, bu konuda ne olacak, ne yapılacak? Bunu bir öğrenmek istiyorum.

İkincisi, tabiatıyla, bu konuların belirlenmesi hususunda da ciddî bir çalışma var mıdır, bunu kim yapacaktır? Hangi esaslara göre yapılacağıyla ilgili burada hiçbir şey yok. Bizim örf ve âdetlerimiz, piyasanın gerekliliği, bütün bunları gözönüne alıp değerlendirme yapacak, ona göre düzenleme getirecek bir sistem konulması lazım. Bu sistem yok. Acaba, sayın bakanlık bu konuda ne düşünüyorlar?

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ateş.

Sayın Bakanım?..

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, yazılı olarak cevap vereceğiz.

BAŞKAN - O zaman Sayın Kepenek'in de sorusunu alayım.

Buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de, Sayın Bakandan, daha doğrusu Millî Eğitim Bakanından... Burada "araştırma öğretim elemanı" diye yeni bir kavram geliyor. Ben, bunu, ilke olarak doğru buluyorum; ancak, ülkemizde, araştırma elemanı olanları ders verenlerden ayırmanın üniversite içerisinde bir ayrımcılığa yol açmasından endişe etmekteyim. Bu ikili arasındaki -genelde, dünyadaki uygulama- araştırma yapan ile ders veren arasındaki bağlantı kurumsal olarak çözümlenir ve o ilişkiler belirtilir. Burada öyle bir şey yok. Nasıl halledileceğinin açıklanması gerekir, bu bir.

İkincisi; bildiğiniz gibi, bu yıl başında üniversitelerin araştırma fonlarından -dönersermaye parası- 130 trilyon lira kesildi ve bütçeye gelir kaydedildi. Bu para geriye verilmedi.

Şimdi, bir taraftan, araştırma elemanı, araştırmacı bilim adamı istihdamına olanak vereceksiniz, bir taraftan da, bunun parasını keseceksiniz. Bu çelişkiyi Sayın Bakan nasıl açıklıyor? Bunun yanıtlanmasını istiyorum?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Sayın Coşkunoğlu, buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Bakan Sayın Atalay burada olduğuna göre, şu soruyu yönelteyim: Sizin de mutabakat anlayışınız, hükümet anlayışınız -benden sonraki konuşmacı Sayın Mercan da öyle dedi "gelecek seçimde de başka bir mutabakat oluşabilir" dedi- sadece seçimden seçime milletle bir mutabakat, ikisi arasında da parmak hesabı şeklinde midir?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, sorulara yazılı cevap verilecek.

BAŞKAN - Yazılı cevap vereceksiniz.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, basit bir sorum olacak. Umuyorum, Sayın Bakan, bunu yazılı yanıtlamaz.

Şu kitabın harcamalarını, acaba, gerçekten kim karşıladı ve bu kitabı kim bastı? Bunu merak ediyorum, Sayın Bakan yanıtlarsa sevinirim.

BAŞKAN - Sayın Mercan, buyurun.

HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) - Sayın Bakana bir sorum olacak. Bu mutabakatı  sağlamak için ne kadar zaman ayırdı ve kimlerle görüştü; ne tür çalışmalarda bulundu; hangi öğretim üyeleriyle, hangi profesörlerle ve rektörlerle görüştü? Bunu rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Mercan.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Madde üzerine 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği ek madde 26'nın tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oya Araslı Kemal Anadol Haluk Koç

Ankara İzmir Samsun

Birgen Keleş Yılmaz Kaya R. Kerim Özkan

İstanbul İzmir Burdur

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.

Sayın Araslı, gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız efendim?

OYA ARASLI (Ankara) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önergeyi verişimizdeki amaç, bu tasarının bir toplumsal mutabakatın ürünü olarak ortaya çıkmamış oluşudur, konunun ilgilileriyle yeteri kadar görüşülmemiştir. Bir değerli milletvekili arkadaşımız, bu konuda, Genel Kurulun aydınlatılması için bir soru sormuştur; ama, bu celsede, Sayın Bakana yöneltilen bütün sorular gibi bu soru da yanıtsız kalmıştır; yazılı cevap teklif edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, soru müessesesinin İçtüzüğe konulmasının amacı, milletvekillerinin maddeyle ilgili yeteri kadar bilgiye sahip olduktan sonra oylarını kullanmalarıdır. Burada, karşımızda, sorularımızı yanıtlayacak bir bakan muhatap bulamıyoruz. Bize, yazılı cevap teklif ediliyor. Ben yazılı cevabı aldığım zaman, zaten, burada oyumu kullanmış olacağım. Bir milletvekili olarak, bir parça, konuya gereken önemin ve özenin gösterilmesini istiyorum.

Gecenin şu saatinde buradayız. Bu, insan haklarına, insan sağlığına aykırı bir çalışma düzenidir. Bir özveri vererek buradayız, şikâyetimiz de yok; eğer, toplumumuzun bir sorununu çözmek için bu gerekiyorsa, bunu yapmaya da kararlıyız, hiç de çekinmeyiz; ama, biz bunu yaparken, en azından, Bakanlık katında da, bu özveriyle uyumlu bir özverinin gösterilmesini istiyoruz; konunun sahibi olan Sayın Bakanın burada oturmasını istiyoruz!

Bu konuda, Bakanlığı temsil eden Sayın Bakana hakaret etmek, onu küçümsemek amacıyla bunu söylemiyorum; ama, Millî Eğitim Bakanını, burada, sorularımızı yanıtlamak üzere bulundurmasını Sayın Başkandan rica ediyorum.

Söyleyeceklerim bu kadardır.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Araslı.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Ek madde 26'yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek madde 26 kabul edilmiştir.

Ek madde 27'yi okutuyorum:

Öğrenci örgütleri:

EK MADDE 27. - Bölüm ve programlarda kayıtlı öğrenciler kendi aralarından sınıf temsilcilerini; sınıf temsilcileri bölüm ya da program temsilcilerini; bölüm ya da program temsilcileri fakülte ya da yüksekokul temsilcilerini; fakülte ve yüksekokul temsilcileri de kendi aralarından biri başkan olmak üzere beş kişilik üniversite öğrenci konseyi yürütme kurulunu seçer. Öğrenciler, birimlerindeki öğrenci örgütünün doğal üyesidir.

Üniversitelerin öğrenci konseyi başkanları Üniversitelerarası Öğrenci Konseyi Genel Kurulunu oluşturur. Genel Kurul kendi içerisinden biri başkan olmak üzere yedi kişilik Üniversitelerarası Öğrenci Konseyi Yürütme Kurulunu seçer. Genel Kurul başkanı aynı zamanda Yürütme Kurulunun başkanıdır. Her üniversitenin öğrenci konseyi başkanı, üniversitede yapılan rektörlük seçiminde oy kullanır ve o üniversite senatosunun tabiî üyesi olur.

Öğrenci örgütlerinin görevleri şunlardır:

a) Öğrencilerin sorunları ile görüş ve önerilerini yükseköğretim üst kuruluşları ve yükseköğretim kurumlarının yöneticilerine iletmek.

b) Üniversite öğrencilerini ulusal ve uluslararası platformlarda temsil etmek.

c) Üniversite içinde ve üniversiteler arasında sosyal ve kültürel etkinlikler düzenlemek.

d) Yükseköğretim üst kuruluşları ve yükseköğretim kurumlarının çalışmalarına ait bilgileri öğrencilerle paylaşmak.

Öğrenci örgütlerinin diğer görevleri ile çalışma usul ve esasları, Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Ek madde 27 üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sivas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Sözen, şahsınız adına da söz talebiniz olduğu için, ikisini birleştirdim; 15 dakikalık sürenizi başlatıyorum.

CHP GRUBU ADINA NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının ek 27 nci maddesi üzerindeki görüşlerimi sizlerle paylaşacağım. Konuşmama başlarken, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, yine konuşmama başlarken, özellikle AKP Grup yöneticilerinden bir dileğim olacak. Gördüğünüz gibi, bu saatte yapılan çalışmalarda, bazı arkadaşlarımız uyumakta, bazıları esnemekte, ilgili Bakan, belki içerisinde bulunduğu sıkıntılar, zorluklar veya ihtiyaçlar dolayısıyla sürekli makamında bulunmamakta, dolayısıyla verimli bir çalışma yapılmamaktadır, çalışmanın kalitesi düşmektedir; bu çalışma, insan sağlığına aykırıdır. (AK Parti sıralarından "Bakan geldi" sesleri, alkışlar)

Bugünkü gündem, önceden üyelere gönderilmemiştir ve bugün toplantının aralıksız devam etmesi, öğlen yapılan bir Danışma Kurulu toplantısıyla kesinleşmiştir. Bu, uygar bir çalışma yöntemi değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmaz.

Onun için, bu yanlışlar yapılmamalıdır. Gündem önceden gelmelidir; eğer, geç vakte kadar sınırsız çalışılacaksa, böyle bir zaruret varsa, böyle bir zorunluluk varsa, bu, önceden belli olmalıdır. Bize yakışan, uygarca, insan haklarını aykırı olmadan, insan sağlığını bozmadan verimli bir çalışma yöntemini geliştirmektir.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyet tarihimizde, yükseköğrenimle ilgili ilk yasa, 18 Kasım 1933'te -yani, İstanbul Üniversitesinin yeniden kuruluşuyla birlikte- yapılmıştır ve Türkiye'de yapılmış ilk büyük reform hareketidir. Daha sonraki 4936 sayılı Yasa, çokpartili hayata geçtiğimiz süreçte, yıllarda, İsmet Paşanın Cumhurbaşkanı, Reşat Şemsettin Sirer'in Millî Eğitim Bakanı olduğu dönemde çıkmıştır.  Daha sonra çıkan 114 ve 115 sayılı Yasalar, 1960 devriminden sonra çıkmıştır. 1750 sayılı Yasa ise, 12 Mart darbesinden sonra çıkarılmıştır. Nihayet, 2547 sayılı Yasa ise, 12 Eylül 1980'den sonra çıkarılmıştır.

Bunları sıralamamın nedeni; gördüğünüz gibi, olağanüstü ve otoriter yönetimlerin olduğu dönemlerde üniversite yasası çıkarılabilmiştir. Neden böyle olmuştur; çünkü, sivil idareler toplumsal mutabakatı sağlayamamışlardır, toplumsal uyumu sağlayamamışlardır, o yüzden böyle olmuştur. Peki, bugün bir uyum sağlanmış mıdır? Bugün, olaya baktığımız zaman, mevcut hükümet ve Bakanlık da böylesine bir uzlaşmayı sağlayamamıştır. Gördüğünüz gibi, muhalefetle uzlaşamamıştır, üniversitelerle uzlaşamamıştır, YÖK'le uzlaşamamıştır, TÜSİAD'la, Eğitim-Sen'le kısacası, bütün taraflarla uzlaşma sağlayamamıştır. Uzlaşma sağlayamadığı halde, bu kadar önemli, ancak ihtilallerden sonra çıkarılabilmiş bir yasayı gündeme getirmiştir ve maalesef, bu gündemin tartışılması, sonuçlanması, hayata geçmesi de olanaksız görülmektedir. Bütün bunlara rağmen, görevimizi yapmaya kuşkusuz devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel adını söylediğim 4936 sayılı Yasa, ilk kez idarî ve bilimsel özerkliği getirmiştir; ama, görüyoruz ki, bu koruyamadığımız ve geliştiremediğimiz özerklik, bugün de ciddî bir darbe almaktadır. Daha önce hükümet tarafından hazırlanan muhtelif YÖK tasarılarında, akademik özgürlükten, kurumsal özerklikten, demokratik katılım kavramlarından söz edilmektedir. Oysa, bugün karşımızda bulunan tasarıda, bu kavramların hiçbiri yer almamaktadır. Dolayısıyla, bugünkü taslak, 1946 tarihli, idarî ve bilimsel özerklik getiren yasadan da daha geridir. YÖK'le ilgili tasarı, özerkliği koruyup geliştirecek, tüm yükseköğretim sorunlarını çözecek, toplumda tüm tarafların uzlaştığı, tepkiyi değil, deneyim, birikim ve çağdaş gelişmeleri dikkate alan bir tasarı olmalıdır. Özerklik, eğitim ve öğretimde, araştırmada, yayın ve danışmanlıkta ve de ulusal ve uluslararası sorunlara bakış açısında kendini göstermelidir. Oysa, bu tasarı, zamanlaması, içeriği, hazırlanış ve sunuş biçimi ve de sonuçları bakımından yükseköğrenimimize ve de toplumumuza, maalesef, zarar verecek niteliktedir.

Tasarının geçici 50 nci maddesine göre, tasarı yasalaşınca, Yükseköğretim Genel Kurulu ve Yükseköğretim Yürütme Kurulu Başkanı ve üyelerinin görevi sona erecektir. Böyle bir düzenleme, Anayasamızın cumhuriyetimizin nitelikleri arasında saydığı hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz. Çağdaş, demokratik ülkelerde, hukuk devleti ilkesinin gereği olarak, hukukî bir ilişkiye giren tarafların, girdikleri bu hukukî ilişkinin sonuçlarını ve etkilerini önceden bilmeleri gerektiği kabul edilmektedir. Yöneticilerin sürelerinin olağan sona erme zamanından önce kanunla kısaltılması, hizmeti veren ve alan açısından belirsizlik doğurur. Böyle bir belirsizlik ise, hukuk devleti ilkesinin en önemli unsurlarından biri olan öngörülebilirlikle bağdaşmaz; dolayısıyla da Anayasaya aykırıdır.

Tasarının geçici 51 inci maddesinde "başka üniversitelerden görevlendirilen öğretim elemanlarının idarî görevleri kanun yürürlüğe girdiği tarihte sona erer" denilmektedir. Birçok Anadolu üniversitesi, bilindiği gibi, gerek sayı ve gerekse nitelik açısından yetersiz kadrolara sahiptir. Öğretim üyesi kadroları yetersiz olduğundan, büyük üniversitelerden destek alınmaktadır; yasayla bu önlenmektedir. Anadolu'da yeni açılan üniversitelerin gelişmesine bu maddeyle ciddî zarar verilecektir. Anlaşılan, hükümet, bu yolla üniversitelerde kadrolaşmaya niyetlenmektedir; bu yanlıştır. Türk yükseköğretimi ve üniversitelerimiz bu anlayıştan ve uygulamadan büyük zarar görecektir.

Değerli arkadaşlarım, bir başka konu, profesörlük veya öğretim üyeliği sıfatlarının etik komisyonlar eliyle sonlandırılması olayıdır. Bugüne kadarki bütün üniversite yasalarında bu kararlar disiplin kurulu yoluyla alınırken ve de YÖK Genel Kurulu kararıyla kesinleşirken, bu tasarıda, sadece ve sadece, etik komisyonunun kararıyla akademik unvanlar alınabilmektedir. Bu da çağdaş değildir, bu da doğru değildir. Oysa, bu, disiplin yönetmeliğiyle çözümlenmelidir ve nihaî karar da, YÖK Genel Kuruluna ait olmalıdır.

Biraz evvel tartışılan araştırma öğretim elemanı konusunda çok özen gösterilmesi gereken bir başka şey, diğer öğretim üyeleri ile araştırma göreviyle yükümlü öğretim üyesinin veya araştırma elemanının ilişkilerinin ve özlük haklarının çok iyi düzenlenmesidir. Eğer, bu, ciddî bir şekilde düzenlenmezse, o zaman, ders veren öğretim elemanlarına karşı eşitsizlik yapılmış olur. Uygulama bakımından, ileride, ders veren öğretim üyeleri de bu yola gitmek isterler ve üniversitelerde, bizim üniversitelerimizde, özellikle devlet üniversitelerinde, bağışın da sınırlı olduğu varsayılırsa, ciddî bir problemle karşı karşıya kalırız.

Değerli arkadaşlar, asıl bugünkü benim konuşmak üzere üstlendiğim madde öğrenci örgütleriyle ilgili. Sayın Bakan, konuşmasında, öğrencilerin rektör seçimine katılacağını söyledi; oradan konuya girelim. Biraz evvel okunan yasa tasarısında gördüğünüz gibi, konseyler gerçekten oluşmaktadır; birim düzeyinde, fakülte düzeyinde ve üniversite düzeyinde konseyler oluşmaktadır ve konsey başkanı seçilmektedir; ancak, rektörlük seçimini; yani, 300-500 büyük kentlerde 1 000'i aşkın öğretim üyesinin oy kullandığı rektörlük seçimine sadece konsey başkanı katılmaktadır ve diğer konsey üyeleri, yani, öğrenci temsilcileri, ne anabilim dalında ne fakültede ne de üniversitede yönetim kurullarına katılmamaktadırlar; sadece bir tek katıldığı yer, üniversitede senatodur. Senato, akademik bir kuruldur ve öğrenci konseyi başkanının orada bulunmasının çok büyük bir katkısı yoktur. Eğer bir katılım isteniyorsa, öğrencilerin yönetimde görev alması gerekir. Gerek 1750 sayılı Yasada gerekse 115 sayılı Yasada -aramızda eski günlerde öğretim üyeliği yapan arkadaşlarım var- yönetim kurullarında hem asistan temsilcisi hem öğrenci temsilcisi vardı. Şahsen ben, hem öğrenci temsilciliği hem asistan temsilciliği yapmış bir arkadaşınız olarak, bunun büyük yararlarını öğrenci adına, yönetim adına, üniversite adına yaşamış bir insanım. Bunu büyük bir eksiklik olarak görüyorum. Sadece baştan savmak için bir tek öğrenci konseyi üyesini senato üyesi yapmak meseleyi çözümlemez. Burada tarihe dönerek bir başka konuya gelmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, 1980'den evvel, bundan otuz yıl evvel, kırk yıl evvel, hatta elli yıl evvel ülkemizde öğrenciler serbestçe örgütlenirdi. Her fakültede bir öğrenci derneği, üniversitelerde bir öğrenci birliği ve Türkiye düzeyinde de iki büyük kuruluş vardı. Aranızda orada görev yapan arkadaşlarım da olabilir. Türkiye Millî Talebe Federasyonu ve Millî Türk Talebe Birliği. Bu iki kuruluş, Türkiye'de birçok ilkleri gerçekleştirmiştir. Türk kültürü, ilk defa, Avrupa'ya öğrenci örgütleri yoluyla girmiştir. Uluslararası kültür hareketleri, ilk defa, öğrenci örgütleri yoluyla kentimizde, ülkemizde gerçekleşmiştir. Birçok ileri hareketleri öğrenci örgütleri ortaya atmıştır. Toplumsal olaylarda, ulusal sorunlarımızda daima duyarlı olmuştur Millî Türk Talebe Birliği mensupları ve Talebe Federasyonu mensupları. Yani, onlar, o zaman toplumun canlı dinamikleriydi, topluma güç katan kuruluşlardı. Bunlar, o zamanki ihtilal idaresiyle ortadan kaldırıldı.

Dilerdim ki, özendirme açısından, bu tasarıda, tekrar bu öğrenci örgütlerinin yeniden yapılanması için de görüşler olsun, maddeler olsun ve hükümet olsun, Bakanlık olsun, öğrenci örgütlenmesini teşvik eden bir anlayışa ulaşsın. Maalesef, bugün bu demokratik yapılardan, bu demokratik kuruluşlardan, büyük kitle örgütlerinden, canlı, dinamik ve yurtsever örgütlerden toplumumuz yoksun bulunmaktadır, demokrasimiz yoksun bulunmaktadır. Onun için, bu eksikliğin bir an evvel giderilmesi gerekmektedir.

Zamanınızı çok almamak için daha kısa kısa konulara değinmek istiyorum. Akreditasyon konusu, bugün de üniversitelerin gündemindedir; ancak, akreditasyon, çok büyük bir paraya baliğ olmaktadır. Dolayısıyla, bugünkü yasa tasarısında, bu masrafın üniversite bütçelerinden karşılanacağı yazılmıştır. Oysa, üniversite bütçeleri bunu karşılayacak durumda değildir. Eğer akreditasyona inanılıyorsa, bunun devlet tarafından karşılanmasını sağlamak gerekir.

Değerli arkadaşlarım, biraz sonra bir başka konuya geleceğiz. "Özel statülü devlet üniversitelerine atama, mütevelli heyet başkan ve üyeleri ve denetleme kurulu üyeleri Millî Eğitim Bakanlığının önerisi üzerine müşterek kararname ile atanır" denilmektedir. Bu konuda Türkiye'nin en yüksek yükseköğrenim kurumu olan YÖK, hiçbir şekilde devreye girmemektedir; bu da yanlıştır. Eğer bir yere üniversite mütevelli heyeti atanacaksa, denetçi atanacaksa, rektör atanacaksa, Yükseköğrenim Kurumunun, yani YÖK'ün de mutlaka görüşü alınmalıdır.

Ben, konuşmalarımı burada noktalıyorum. Biraz sonraki maddede tekrar huzurlarınıza geleceğim; konuşmama o zaman devam ederim; ama, şu inancımı tekrarlamak istiyorum: Bu yasa, birçok maddeleri açısından Anayasaya aykırıdır. Dolayısıyla, hayata geçme olasılığını, bireysel olarak ben, görmüyorum; ancak, inşallah, önümüzdeki günlerde Türk yükseköğreniminin bütün ihtiyaçlarını karşılayacak, üniversitelerin, öğretim üyelerinin, elemanlarının, halkımızın, öğrencilerimizin ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde, boyutta, derinlikte bir üniversite yasa tasarısı hazırlama dileğiyle, umuduyla, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sözen.

Sayın milletvekilleri, ek madde 27 üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Ateş, buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ek madde 27'ye baktığımda, bugün, mevcut durumla, öğrenci ve öğrenci örgütlenmesine çok fazla yeni bir konu getirmediğini görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan; şöyle bakarsak, öğrenci sorunlarını üst kurullara iletmek zaten bugün de oluyor. Bunu bir zorunluluk haline getirmemişsiniz burada, o devam ediyor. Üniversite öğrencilerinin ulusal ve uluslararası platformda temsili bugün de gerçekleşiyor, bugün de var bu. Yine, (d) bendine baktığımızda, yükseköğretim üst kuruluşları ve yükseköğretim kurumlarının çalışmalarına ait bilgileri öğrencilerle paylaşmak; bu da oluyor.

Burada yenilik olarak getirebileceğiniz şey -öğrenciler açısından söylüyorum- şuydu: Üniversite yönetimine direkt olarak katılmak. Mesela, bir yurt konusuyla ilgili ve diğer konularla ilgili, öğrencilerin katılımını sağlayabilecek bir konuyu düşünüyor musunuz burada; bir.

İkincisi, verilen eğitimin etkinliğini, öğrenciler açısından yararlılığını ölçebilecek, öğrencilerin üzerine düşen bir görevlendirmeyi veya bir yetkiyi öğrenciye veriyor musunuz? Hocaların, ders veren öğretim üyelerinin değerlendirmesini zaman zaman öğrencilere yaptırabiliyor musunuz?

Sayın Bakan, bunlar yeniliktir. Yeni üniversite anlayışında bunlar vardır. Siz bunları yapmadan, bu eski şeyi, bugün olan düzeni, yeniymiş gibi yazmanın bir anlamını görüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ateş.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bir önceki sorumda, özellikle bu yasanın genel gerekçesinde üniversite özerkliğinden hiç söz edilmediğini söylemiştim ve sadece bilimsel özgürlükten söz ediliyordu. Sayın Bakan, verdiği yanıtta, üniversitelerin zaten özerk olmadığını, Anayasanın 130 ve devamı maddeleri kalkmadıkça ya da değişmedikçe özerkliğin sağlanamadığını ifade etmişti.

Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Özerk olmayan bir üniversitede bilimsel özgürlükten söz edilebilir mi? Eğer söz edilemezse, o zaman, Millî Eğitim Bakanı olarak, öncelikle üniversitelerin özerkliğini ele almanız ve o konuyla ilgili yasal düzenlemeleri Parlamentoya getirmeniz gerekmiyor muydu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI  (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, bu öğrenci örgütlerinin temsil ve oy hakkı buradaki düzenlemeye göre yok; ama, Sayın Bakan, daha önce kamuoyuna açıklarken "biz öğrencilere oy hakkı tanıyoruz" demişti. Ne oldu da, bu düzenlemeden vazgeçti; yani, kamuoyunu yanılttı mı, yoksa başka bir şeyler oldu da geri mi çekildi? Burada anlatılanlar, arkadaşlarımın söylediği gibi, bilgi vermek, etkinlik yapmak... Gerçekten, hiçbir yenilik yoktur burada.

İki: Üniversiteler arasında bir örgütlenme sağlanabilecek mi; yani, ulusal çapta bir öğrenci örgütü söz konusu mu; bu da açık değil Sayın Bakan. Yani, Türkiye'de gündem belirleyecek, öğrencilerin, ulusal çapta üniversite öğrencilerinin, gençliğin sesini duyuracak bir örgütlenme olanağı var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, ben soru sormuyorum. Sayın Bakan, sözlü olarak yanıtlamıyor, yazılı olarak yanıtlıyor ve milletvekillerinin oy verme öncesindeki iradelerini kararlaştırma noktasında bu soru-cevap kısmının, Sayın Millî Eğitim Bakanının orada oturduğu sürece milletvekillerine pek katkısı olmuyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, şu anda cevap süresi sizdedir.

Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Haluk Bey yanıldınız, bu sefer cevap vereceğim nedense. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, öncelikle...

HALUK KOÇ (Samsun) - Zaten cevap verdirtmek için söyledim. Sizi getirtmek için başka bir yöntem uygulamıştık, cevap verdirtmek için başka bir yöntem uyguladık.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - İyi, bak, yönteminiz tuttu. Tamam, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Ateş'in sorusuna cevap veriyorum: Sayın Ateş "yeni ne getiriyor" diyor. Sayın Ateş'in söyledikleri doğrudur. Şu anda üniversitelerimizde öğrenci konseyleri vardır; ancak, öğrenci konseylerinin yasal bir dayanağı yoktur Sayın Ateş. Biz, bu yasal dayanağı getiriyoruz.

Öte yandan "yurtlarda böyle bir şey yapılabilir mi" diyorsunuz. Zaten, bakın, Kredi ve Yurtlar Kurumunun 7 kişiden oluşan bir yönetim kurulu vardır, bunlardan birisi de öğrenci temsilcisidir. Yurtlarda böyle bir yapı, zaten vardır.

Şimdi "eskiyi yeniymiş gibi sunuyorsunuz" diyorsunuz. Burada, eskiyi yeniymiş gibi sunmuyoruz. Tekrar ifade ediyorum, öğrenci konseylerine yasal bir zemin hazırlanmıştır ve Sayın Gazalcı'nın sorusu da bununla ilgili olduğu için söyleyeyim, Sayın Gazalcı diyor ki: "Siz daha önce kamuoyuna duyurdunuz, biz oy hakkı getireceğiz dediniz; ne oldu?" Burada diyor ki: "Öğrenci konseyi başkanı, rektörlük seçiminde oy kullanır ve o üniversite senatosunun tabiî üyesi olur."

Sayın Gazalcı, bu tip şeyler, temsilî makamlardır. Şimdi, siz, zatıâliniz, belki 100 000 kişiyi temsilen burada 1 kişi bulunuyorsunuz. Biliyorsunuz, öğrencilerin kendi aralarından seçtikleri fakülte başkanları vardır, temsilcileri vardır, üniversite temsilcisi vardır, sonra öğrenci konseyi yönetim kurulu vardır, onlar da kendi arasından bir başkan seçer netice itibariyle; ama, bunun daha ötesinde, bakın, aşağıda da bir şey söylüyoruz, diyoruz ki: "Öğrenci örgütlerinin diğer görevleri ile çalışma usul ve esasları Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."

Türkiye üniversitelerinde, eğer ulusal düzeyde bir konsey kurulması gerekiyorsa, bunun usul ve esaslarını da Yükseköğretim Kurulu belirler. Zaten, aynı zamanda Avrupa Birliği uyum çalışmaları çerçevesinde, ulusal gençlik konseyi ve ulusal düzeyde üniversite öğrencilerini temsil eden bir konseyin kurulması söz konusudur. Kesinlikle, bu hak öğrencilerimizin elinden alınmamıştır.

Ayrıca, dediğim gibi, bunların hepsi burada -eğer madde çok iyi okunursa- ifade edilmiştir ve öğrenci konseyleri için yasal bir zemin hazırlanmıştır.

Sayın Kılıçdaroğlu'nun sorusuna geliyorum: "Akademik özerkliğin olmadığı yerde akademik özgürlük olabilir mi?"

Değerli arkadaşlar, akademik özerklik kavramı ile akademik özgürlük kavramı, şüphesiz ki, farklı şeylerdir. Akademik özerklik, dünyanın her tarafında farklı farklı uygulanmaktadır.

Bakın, size bir örnek vereyim. Mesela, Amerika Birleşik Devletlerindeki bir üniversiteyi ele alın. Bu üniversitelerin büyük bir çoğunluğuna, eyalet parlamentoları tarafından, daha doğrusu, eyalet hükümetleri tarafından mütevelli heyeti tayin edilir. Diyelim ki, 9 kişiden oluşan mütevelli heyet, toplanarak, kendi içerisinden rektörü seçer. Eyalet hükümeti, buraya belli bir bütçe verir, yüzde 40 oranında olur, yüzde 30 oranında olur; ayrı ayrı uygulamalar vardır Amerika Birleşik Devletlerinde.

Mesela Almanya'da, rektörler Millî Eğitim Bakanlığı tarafından atanır. Millî Eğitim Bakanlığı, rektörleri veto etme hakkına sahiptir; ama, bu, üniversitelerde akademik özgürlük yoktur anlamına gelmez. Akademik özerklik farklı bir kavramdır, akademik özgürlük farklı bir kavramdır; ikisinin bir arada olması idealdir, tercih edilen bir şeydir; ancak, akademik özerklik tam anlamıyla olmadan da akademik özgürlük olabilir. Akademik özgürlük, öğretim üyelerinin hür bir şekilde fikirlerini ifade etmeleri, bunları bilimsel çalışmalarına yansıtmasıyla ilgili bir olaydır. Bunu da ifade etmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Öktem burada mı efendim?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Süre bitti Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öktem.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Bakan, ezelden beri, sizin için "Nurcu gelenekten gelen birisi" diye bahsedilir. Bu doğru mudur? (AK Parti sıralarından "Ne alakası var" sesleri) Eğer doğruysa, bu yasal düzenlemede bu kadar ısrar etmenizin...

BAŞKAN - Sayın Öktem, soru ve cevap süresi tamamlanmıştır; teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği ek madde 27'nin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Anadol

Haluk Koç

Yılmaz Kaya

 

İzmir

Samsun

İzmir

 

R. Kerim Özkan

Birgen Keleş

 

 

Burdur

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

Önerge sahipleri...

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim, 2547 sayılı Kanun da yürürlüğü girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir; ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı, Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır.

Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla, siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır; ancak, kanun tasarısı, yalnız, üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir.

Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler, üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan üniversitelerin, siyasal etkilerden uzak kendi yasasının hazırlanmasına katkıda bulunulmasına imkân tanınmalıdır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen, eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır. Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Bu nedenle, söz konusu maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Maddeyi oylamadan önce yoklama talebi vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 441 sıra sayılı kanun tasarısının Ek Madde 27'nin oylamasına geçilmesinden önce İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince yoklama yapılmasını arz ederiz.

BAŞKAN - Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımın burada olup olmadıklarını arayacağım.

Sayın Haluk Koç?.. Burada.

Sayın Ali Rıza Gülçiçek?.. Burada.

Sayın Haşim Oral?.. Burada.

Sayın Yılmaz Kaya?.. Burada.

Sayın Mustafa Gazalcı?.. Burada.

Sayın Bülent Baratalı?.. Burada.

Sayın Vedat Melik?.. Burada.

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu?.. Burada.

Sayın Atila Emek?.. Burada.

Sayın Yavuz Altınorak?.. Burada.

Sayın Oya Araslı?.. Burada.

Sayın Tuncay Ercenk?.. Burada.

Sayın Hasan Özen?.. Burada.

Sayın Atilla Başoğlu?.. Burada.

Sayın Enver Öktem?.. Burada.

Sayın Yakup Kepenek?.. Burada.

Sayın Osman Coşkunoğlu?.. Burada.

Sayın Abdulkadir Ateş?.. Burada.

Sayın Birgen Keleş?.. Burada.

Sayın Algan Hacaloğlu?.. Burada.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, talep gereği olarak elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 3 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/797 (S. Sayısı: 441) (Devam)

BAŞKAN - Ek madde 27'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek madde 27 kabul edilmiştir.

Ek madde 28'i okutuyorum:

EK MADDE 28. - Yükseköğretim kurumlarında yürütülen akademik programların akreditasyonu ile bu kurumların performans ve kurumsal değerlendirmelerini yapmak üzere, Üniversitelerarası Kurul tarafından bir Ulusal Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Kurulu kurulur.

Yükseköğretim kurumları ile ilgili değerlendirme ve akreditasyon sonuçlarının uluslararası eşdeğerliğini sağlamak üzere Ulusal Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Kurulunun diğer ülkelerin akreditasyon kuruluşları ve uluslararası akreditasyon kuruluşları tarafından tanınması için, Yükseköğretim Kurulu tarafından gerekli önlemler alınır.

Yükseköğretim Kurulunca uluslararası kuruluşlar tarafından akredite edilen üniversitelere veya birimlerine ihtisaslaşma ve farklılaşma imkânı sağlayan tedbirler alınır ve gerekli düzenlemeler yapılır.

Yükseköğretim kurumlarının ulusal veya uluslararası akreditasyon kuruluşlarınca yapılan akademik program akreditasyonu ve/veya performans ve kurumsal değerlendirmeleri ile ilgili tüm masraflar, ilgili yükseköğretim kurumunun bütçesinden karşılanır.

Ulusal Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Kurulunda görev alacak üyelerin sayısı, nitelikleri, seçimi ve çalışma esasları ile bu çerçevede yükseköğretim kurumlarında oluşturulacak birimler ve bunların işlevleri ile ilgili hususlar ile yükseköğretim kurumlarının değerlendirilmesi neticesinde, yapılacak öneriler doğrultusunda alınacak önlemler veya sağlanacak teşvik unsurları ve ilgili ilke ve koşullar Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Gazalcı, konuşma süreniz, şahsınıza ait söz talebiyle birlikte 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sabahın bu saatlerinde ülkemizin beyni, Türkiye'nin geleceği Yükseköğretim Yasası Tasarısını görüşüyoruz. Türk millî eğitiminde bir gelenek vardır; eğitimin her aşamasıyla ilgili önemli kararlar alınırken uzun hazırlıklar yapılır ve sonra da millî eğitim şûrası toplanır. Bu, 1939'dan bu yana yapılagelmiştir. 16 ncı Millî Eğitim Şûrası, en son, 1999 yılında yapılmıştır, önemli kararlar alınmıştır. 8 yıllık kesintisiz eğitim gibi son yılların önemli reformu, önce, millî eğitim şûrasında konuşulup, tartışılmıştır.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen, yerlerinize oturur musunuz.

Buyurun Sayın Gazalcı, devam edin efendim siz.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla)- Evet, Sayın Başkanım, diyorum ki, biz, yükseköğretim gibi, ülkeye yönetici yetiştirecek, bilimin üretildiği, dünya üniversiteleriyle yarışacak bir eğitim aşamamızı, üniversiteleri karşımıza alarak, öğretmen sendikalarını karşımıza alarak, uzmanları dinlemeden bir gecenin içinde oldubittiye getiriyoruz.

Sayın Bakan bu tasarıyı 4 Mayısta Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdi; hükümet gönderdi. 48 saat kılpayı geçti geçmedi, Millî Eğitim Komisyonunda görüştük, daha doğrusu tam görüşemedik, her önerimiz reddedildi; ne altkomisyon kurma önerimiz ne de geri çekme önerimiz kabul edildi. Sandık ki, tasarı Plan ve Bütçe Komisyonuna gidecek; çünkü, personelle ilgili, akçalı konuyla ilgili konular var; hayır, oraya da gitmedi. Sonra, birden, dün Genel Kurula geldi; artık, iki gündür diyelim ya da bir tam gecedir çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın, millî eğitim şûrasında 1 000'in üzerinde insan vardır. Bir konunun ilgili uzmanları, o şûrada gelir günlerce altkomisyonlarda, komisyonlarda çalışma yapar, Genel Kurul onları karara bağlar.

Birbuçuk yıldır, 58 inci ve 59 uncu hükümetlerin Millî Eğitim Bakanları, üniversiteyi nasıl ele geçiririz... YÖK'ü değiştirmek, sözde, daha çağdaş bir üniversite, daha özerk bir üniversite...

Şimdi, karşılıklı bir, aldatılıyoruz sözleri dolaşıyor; Başbakan ve Millî Eğitim Bakanı "biz, elimizi uzattık, birbuçuk yıldır bizi oyaladılar" diyorlar. Koca koca profesörler, Üniversitelerarası Kurul, YÖK de "hayır, asıl hükümet bizi aldattı, Millî Eğitim Bakanı bizi aldattı" diyor.

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde) - Yalan söylüyorlar!..

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bilmiyorum, kim kimi aldattı, tarih onu yazacak; ama, bu arada, biz, muhalefet olarak bir öneride bulunduk, Millî Eğitim Bakanı, eğer, sen, yükseköğrenim konusunu nitelikli bir hale getirmeyi içten istiyorsan, daha çağdaş, daha özerk, parasal yönden özerk, yönetim yönünden özerk bir üniversite özlüyorsan, tek gündemli millî eğitim şûrası yap dedik. Yani, konusu yükseköğrenim olan bir şûra topla. Hatta, arkadaşlarım, bana "İktidar kendisi düzenleyecek" dediler; düzenlesin, biz, sizin meşruluğunuzu tartışmıyoruz, Millî Eğitim Bakanlığının görevleri arasındadır bu. Talim ve Terbiye, hani, şu, 13 üyesinden 12'sinin, 136 uzmanının bir çırpıda görevden alındığı Talim ve Terbiye; o, bizim çok önemli bir kuruluşumuzdur aslında; yani, orada millî eğitimin politikaları, ilkeleri belirlenir. Üniversiteyle beraber, Talim ve Terbiye Kurulu, birbuçuk yıldır, gündemi yükseköğrenim olan bir şûra düzenleseydi ve orada, yabancı ve yerli uzmanlar, hani, Avrupa'da nasıl oluyor, dünyada nasıl oluyor, geçmişte nasıl birikimlerimiz, deneyimlerimiz oldu, orada konuşulup tartışılmış olsaydı, bu kararlar çıksaydı, çok daha iyi olmaz mıydı. Bir duvar... Yanıt alınamadı bizim bu önerimize karşı. Ben, hâlâ öneriyorum; çünkü, bu yolun sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Siz, ne kadar "bu, mini bir paket" demiş olsanız da, bir gecede iki önemli şeyi burada kararlaştırıyoruz değerli arkadaşlar.

Birincisi, Yükseköğretim Kurulunu boşaltıyoruz, yeniden yapıyoruz yasayla; yani, oradaki insanların -biraz önce Sayın Sözen de söyledi- Anayasa Mahkemesi tabiî ki inceleyecek; bir görev süreleri vardı, devletle bir anlaşma yapmışlardı; oraya gelirlerken, atanırlarken bir süre çalışacaklarını düşünüyorlardı! Siz, bu gece bir yasa çıkarıyorsunuz, haydi, hepiniz boşsunuz diyorsunuz ve yeniden, kendinize göre bir YÖK yaratıyorsunuz. Birinci kısmı bu; yani, bu 11 maddede en önemli olaylardan birisi; bütün üniversitelerimizi, 77 üniversitemizi eşgüdüme sokacak, çalışmaları düzenleyecek Yükseköğretim Kurulundaki üyelikleri bir çırpıda sona erdiriyorsunuz ve yeniden bir YÖK yapıyorsunuz.

İkincisi, değerli arkadaşlar, Meclis, ilk kez bir katsayı yapıyor. Bunda iyi niyet yok. Katsayı değişmez bir olay değil; yasayla yapılmaz; ilk kez bu gece biz yaptık; yani, hangi çocukların, hangi alanlara, hangi katsayıyla gireceğini biz yasayla belirliyoruz. Varsayalım ki, uzmanlar, yarın, dediler ki, hayır, bu katsayı yanlıştır. Eğer, önceden bir niyet yoksa, yani, bir amaç için bunlar yapılmıyor ise, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi, bu kadar teknik bir işi, ayrıntı bir işi yasayla belirlemek midir? Biz, neden bir çerçeve, bir genel yasa yapmıyoruz? Eğer ille de yasayla olacaksa, siz, şûraya götürmüyorsunuz, üniversiteleri elinizin tersiyle itiyorsunuz, insanları dinlemiyorsunuz; ama, hiç olmazsa, burada bir çerçeve yasa yapılabilirdi ve üniversitelerin işlerine müdahale edilmezdi.

Şimdi, elimde, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyeleri tarafından, bu tasarı üzerine hazırlanan bir belge, bir bilgi notu var. Ben anayasacı değilim; ama, burada, Anayasanın 130 uncu ve 131 inci maddelerinden yola çıkılarak deniliyor ki: "Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlama yetkisi, tartışmaya hiç yer vermeyecek kadar açık bir biçimde Yükseköğretim Kuruluna bırakılmış bulunmaktadır. Öğretimin planlaması yetkisi içine, yükseköğretime kabul edilebilecek öğrencilerde aranacak nitelik ve şartları belirleme hususu da girmektedir. Öyleyse, anayasa koyucu, yükseköğretim alanında yasa koyucunun düzenleme alanını genel bir çerçeve çizmeyle sınırlamıştır. Bu nedenle, bilimsel özerkliğin vazgeçilmez bir parçasını oluşturan planlama yetkisi ve bunun doğal bir unsuru olan öğrencilerin yükseköğretim kurumlarına kabul koşullarının belirlenmesi Yükseköğretim Kuruluna bırakılmıştır.

Sonuç olarak, anılan yasa hükmü, Anayasanın 130 uncu ve 131 inci maddelerine aykırıdır; iptali gerekir." Bakın, siz, hiçbir yerden görüş sormuyorsunuz, kendinize göre Anayasayı yorumluyorsunuz. Eğitim uzmanlarını bırakıyorsunuz; Millî Eğitimin geleneği şûraları bırakıyorsunuz, biz yapıyoruz, oluyor diyorsunuz; işte, gecenin bu saatinde, kabul edenler, kabul etmeyenler, kabul edilmiştir!..

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sabah, sabah...

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Sabah sabah...

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Karıştırdınız.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Evet, ben günleri karıştırdım; çünkü, dün başladık, aralıksız sürüyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bunun da önemi yok canım diyeceksiniz siz, o anabilim dalı profesörleri söylemiş olabilirler, buraya gelen profesörler de öyle söylemiş olabilir, Eğitim-Sen öyle söylemiş olabilir, şu böyle söylemiş; muhalefetin zaten hiçbir önerisi kabul edilmiyor. Değerli arkadaşlar, bakın, yükseköğretim, aslında, ortaöğretime dayanırsa başarılı olur; asıl iş, ilköğretimde ve ortaöğretimdedir. Millî Eğitim Bakanının görevi de yükseköğretimi planlamak değildir; ilköğretimi ve ortaöğretimi düzenlemektir ve onun içini doldurmaktır. Eğer, gençlerimiz, ortaöğretimde iyi yetişir, nitelikli yetişir, üniversiteye gönderilirlerse üniversite başarılı olabilir.

Şimdi, biz, 1997 yılında 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimi kabul ettik. Hemen arkasından gelen Millî Eğitim Şûrasında, ortaöğretimin yeniden düzenlenmesi için öneriler sunuldu. Şimdi, Bakana durmadan soruyoruz, diyoruz ki, ne oluyor bu Millî Eğitim Şûrasında alınan kararlar. Sanki, tek sorun -bize göre değil- meslekî teknik liselerinin önünde bir tıkanıklık var, bir haksızlık var, o tıkanıklık açılınca, katsayı aşılınca Türkiye'de meslekî teknik eğitimde bir patlama olacakmış gibi... Bu, bilimsel gerçekliğe aykırıdır değerli arkadaşlar. 79 çeşit lise var. Şûrada alınan kararda deniliyor ki: "Siz bu lise çeşitliliğine bir an önce son verin. Çokamaçlı çokprogramlı meslekî teknikeğitim ağırlıklı liselere geçin."

Şimdi, Sayın Bakan ne yapıyor; bu çeşitliliğe "sosyal bilgiler lisesi" diye bir de kendisi ekliyor; bir de benden olsun deyip bir lise çeşidi de kendisi katıyor.

Değerli arkadaşlar, bakın; yanlıştır; her bakan, gelip, kendi kafasına göre, eğitimle ilgili böyle bir iş yapamaz, düzenleyemez. Bu, meslekî teknikeğitimdeki çocuklarımıza da gerçekten yazık oluyor, onlara bir iyilik yapmıyoruz; demin de söylediğim gibi, onları dershanelere göndereceğiz; yani, sen mesleğini yapma, bak, ben seni ileride şu yapacağım, bu yapacağım deyip o çocuğu umutlarla, katsayı oyunlarıyla, 1 000 000 çocuğumuzu dershanelere göndereceğiz, üniversite kapılarının önüne yığacağız.

Değerli arkadaşlar, benim, aslında, bu madde üzerinde söz almamın sebebi, üniversitelerin, dünya üniversiteleriyle yarışması ve akademik değerlerinin ortaya çıkmasından ötürüdür. Son yıllarda Türk üniversiteleri, her türlü malî olanaksızlığa karşın, kaynak yetersizliğine karşın 45 inci sıradan 22 nci sıraya çıkmıştır; bu bir başarıdır, övünülecek bir şeydir;  ama, bu getirdiğimiz düzenlemede diyoruz ki: "Paranızı siz bulun, dünya üniversiteleriyle akademik değerlerde, ölçütlerde yarışın." Devlet, burada "ben sana para vereceğim" demiyor. Bakın, kaynak sorununa çözüm gelmediği gibi, tam tersine, dünyayla yarışmak için sen özel bir kurum oluştur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Gazalcı, tamamladınız mı  efendim?

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) -Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen,  konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Evet, dershaneler benim kafama çok takılıyor; çünkü, eğitim, ticarî duruma geldi, paralı duruma geldi. Büyük kuşkum var; yani, bu tasarının böyle gelmesinden, bilim çevrelerinin dışlanıp da bu şekilde gelmesinden, acaba, o çevrelerle işbirliği mi yapılıyor diye büyük bir kuşku içindeyim. Yaşayarak göreceğiz.

Değerli arkadaşlar, bakın, burada, üniversite özerkliğine ilişkin bir çizelge var. Bu çizelgede, Türkiye'nin 10 üzerinden aldığı not 1,5'tir. Bunu yükseltmek için bir şey yapılmıyor. Oysa, daha özerk, daha bilimsel, her bakımdan özerk bir üniversite özlemimizdi. Bu tasarı bunu getirmiyor; tam tersine, bir ayakbağı olacaktır ve karmaşalar yaratacaktır.

Sözümü şöyle bitirmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bakın, bir yasa çıkardık, dedik ki, meslek teknik lisesi çıkışlılar, iki yıllık meslek yüksekokullarına sınavsız geçer. Bu, o yasayla da çelişiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar [!]) Bir yasa yapıyoruz, daha önceki yasayla çelişiyor!..

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Murat Mercan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Gazalcı, madde üzerinde söz aldığı zaman, 15 dakikalık konuşma süresinin 40 saniyesini bu madde üzerinde konuşmuştur; önce bunu bilgilerinize arz ederim.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bakalım siz ne yapacaksınız!

HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Tam 40 saniye.

Oysa ki, bu madde, Türk üniversitelerini dünya üniversiteleriyle rekabetçi ortama sokabilecek ve Türk üniversiteleri için çok önemli bir maddedir. Bu madde, Türkiye'ye "akreditasyon" kavramını  getirecek bir maddedir.

Sayın Gazalcı'ya bir bilgi daha vereyim. Bir akreditasyon almak için öyle çok çok büyük paralara ihtiyaç yoktur, çok cüzi bir paraya ihtiyaç vardır. Zaten, üniversite bütçeleri de çoğunlukla devlet tarafından sağlanmaktadır. Bunu, bir eleştiri konusu yapmanızı da, doğrusu, hayretle izledim; çünkü, birçok üniversitede bu konuda ne kadar para harcandığını hep beraber biliyoruz. Ben, bu konuların, işin içindeyim.

Bu konuda biraz daha araştırma yapıp, dünyada neler olup bittiğini iyi incelerseniz, bunun ne kadar önemli olduğunu ve bunun, Türk üniversiteleri için ne kadar ilerici bir adım olduğunu öncelikle siz göreceksiniz.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Koç, buyurun efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla, Sayın Bakana, yükseköğretim kurumlarının genel tanımıyla ilgili bir soru yöneltmek istiyorum.

Gündüz yaptığım konuşmamda da belirtmiştim; yükseköğretim kurumlarının, evrensel bilgiye ulaşmayı hedefleyen, bilgi üretimini, bilginin yayılmasını sağlayan ve araştırma geliştirme bölümleriyle beraber, üretilen bilgiyi, o ülkenin gelişmesinde sanayie aktaran kurumlar olduğunu, tamamen özerk bir yapılanmaya üç boyutta da -malî, idarî ve akademik açıdan- kavuşturulması gerektiğini ifade etmiştim. Tabiî, burada, hukukun üstünlüğü ve ülkemizdeki özel değerlendirmeler çerçevesinde üniversitelerin çalışma koşullarının, mutlaka, bu ülkenin ulusuyla birlikte bölünmez bütünlüğüne saygı gösteren, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı çizgide kurumlar olarak yapılanması gerektiğinin de altını çizmiştim.

Şimdi, Sayın Bakan, getirilen bu tasarıda, Yükseköğretim Kurulunun yeniden yapılandırılmasına dönük olduğu iddia edilen bu tasarıda, üniversite özerkliğiyle ilgili olarak belirtilen "genel, evrensel, özerklik" kavramları içerisinde hangisi bu tanımların karşılığı olarak yer alıyor, belirtirlerse çok sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın Ateş, buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, bu tasarının görüşmeleri sırasında zaman zaman konuştuğumuz Avrupa yükseköğretim alanıyla da ilgili bir maddeye gelmiş bulunuyoruz. Bu madde, şüphesiz, Türk üniversiteleri için, Türkiye üniversiteleri için önemli bir madde; ama, bir üniversitenin, uluslararası üniversitelerle akredite edilebilmesi için, birçok aşamadan geçmesi gerekir. Bunların başında, müfredat programından tutun, öğretim üyelerinin performansına, sahip oldukları unvan ve derecelerden tutun, o üniversitenin öğrenci kabul şartlarına kadar, hangi tür öğrencileri kabul ettiğine kadar birçok konuda detaylı incelemeleri gerektirir ve belli bir standardı tutturması gerekir.

Şimdi, buradan hareket ederek Sayın Bakandan soruyorum: Bu yasa tasarısının 5 inci maddesinde yapmış olduğunuz değişiklikler doğrultusunda, eğer bu uygulamaya geçerse, Türk üniversitelerinden herhangi birinin akreditasyon alması, akredite edilmesi mümkün müdür? Çünkü, Avrupa ülkelerinde, ortaeğitimde, sizin bugün 5 inci maddeyle getirdiğiniz türden bir eğitim sistemi yoktur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

Sayın Hacaloğlu, buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum.

AKP olarak, iktidara gelir gelmez Millî Eğitim Bakanlığını teslim aldınız ve 2003 yılı sonuna kadar, 7 müsteşar yardımcısının 4'ünü, 17 genel müdürün 15'ini ve müsteşarı değiştirdiniz. Millî Eğitim Bakanlığının beyni niteliğinde olan Talim ve Terbiye Kurulunu fiilen çökerttiniz, Kurula bağlı birimlerde görevli 167 kişiyi değiştirdiniz. 30 il, 513 ilçe müdürü, 105 il müdür yardımcısı, 247 il şube müdürü, 246 ilçe şube müdürü olmak üzere, toplam 1 041 kişiyi görevden aldınız. Keza, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünde 66 kişiyi görevden aldınız ve son dört ayda, muhtemeldir ki bu rakamlar arttı. Bu zihniyette olan bir hükümete, böylesine kapsamlı, yanlı bir şekilde kadrolaşma yapan bir hükümete, bu yasanın uygulanmasında nasıl güvenebiliriz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın Haluk Koç'un sorusuna cevap vermek istiyorum.

Ben, üniversiteyle ilgili yaptığı tanıma kesinlikle katılıyorum; çünkü, üniversitenin ne olduğu, ne olması gerektiği, hepimiz tarafından bilinmektedir.

Ayrıca, yine 2547 sayılı Kanunun "Yükseköğretimin amacı" başlıklı bölümünde, Türk yükseköğretiminin amaçları, yükseköğretimin amacı belirtilmiştir. Biz, bu amaca aynen bağlıyız; bu, yapılan değişiklikler sonrasında da muhafaza edilecektir.

Bizim getirdiğimiz bu akademik değerlendirme ve akreditasyon, aslında, üniversitelerimizi özerkliğe götürecek, akademik özerkliği sağlayacak olan bir uygulamadır, üniversiteler arasında farklılaşmaya imkân sağlayacak olan bir uygulamadır, öğrencilerin, özellikle söz sahibi olmasını ve bu özdeğerlendirme çerçevesinde, öğretim üyelerini değerlendirmelerini temin edecek olan bir uygulamadır.

Getirilen etik kurul, sosyal konsey, araştırma öğretim elemanı, öğretim üyeliği gibi kavramlar çok önemli yeniliklerdir; ama, ben, tabiî, tasarının görüşülmeye başlamasından beri hep şunu söylüyorum: Üniversitelerimizin gerçek anlamda bir özerkliğe kavuşabilmesi için -bir kez daha söylüyorum- Cumhuriyet Halk Partisi gelsin, Cumhuriyet Halk Partisi buna yanaşsın, 130 ve 131'i birlikte değiştirelim, birlikte bir üniversite yasası yapalım ve bu şeref bu Parlamentoya ait olsun.

Deminden beri konuşan bütün konuşmacılar "bunu, altkomisyona da sevk etmediniz, bizim bu önergemizi de reddettiniz" şeklinde sitemde bulunuyorlar; ama, daha önceleri, altkomisyon oluştuğu zaman oraya üye vermediniz. Bu konuda da, lütfen samimi olalım arkadaşlar.

Sayın Ateş "5 inci maddeyle birlikte akreditasyon mümkün müdür" diye sordular; evet, Sayın Ateş, mümkündür. Bakın, dünyanın çeşitli üniversitelerinde ve ülkelerinde, üniversiteye öğrenci alma, üniversiteye öğrenci seçme stilleri farklı farklıdır. Yeryüzünde, bu anlamda bir standart kesinlikle söz konusu değildir; İngiltere'deki uygulama, Almanya'daki uygulama, İtalya'daki uygulama farklılıklar arz etmektedir. Akreditasyon, hassaten bu meseleyle ilgili değildir.

Sayın Hacaloğlu'nun sorusuna gelince; değerli arkadaşlar, bakın, biz, akademik değerlendirme ve akreditasyonla ilgili bir maddeyi görüşüyoruz. Tabiî, sadece Sayın Hacaloğlu değil, Sayın Baykal, yaptığı grup konuşmalarının belki üçünden 2'sinde, Talim ve Terbiye Kurulundaki 167 kişinin görevden alındığını sürekli söyleyip durdu. Ben, bu kürsüden defalarca buna cevap verdim.

Değerli arkadaşlarım, Talim ve Terbiye Kurulunda görevden alınan 167 kişinin 135'i yargıya gitti, 133'ünün yürütmeyi durdurma talebi reddedildi. Bizim yaptığımız bütün icraatlar, bizim yaptığımız bütün tayinler, bütün atamalar yargının denetimine tabidir; yapılan bütün icraatlar, yürürlükte olan Anayasa, yasalar ve yönetmelikler çerçevesinde yapılmıştır.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Yargıya güveniyor musunuz Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Evet, yargıya güveniyoruz ve yargının...

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Yürütmenin durdurulması demek, yargılamanın sonu demek değil ki Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Arkadaşlar, yargının aldığı bütün kararlar, bugüne kadar tarafımdan uygulanmıştır ve biz, asla, hukukun üstünlüğü prensibinden bugüne kadar taviz vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz; ama, ben, bu Mecliste birkaç sefer yine söyledim; ben müsteşarımı tayin ederken, müsteşar yardımcısı tayin ederken veya genel müdür tayin ederken, herhalde CHP Grubundan onay almayacağım.

Saygılarımla arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, açıklamalarınız için teşekkür ediyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Müsteşarın uykusu geldi, gitti; bir dahaki sefere, uyumayan bir müsteşar alın.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 10 dakikalık soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği ek madde 28'in tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oya Araslı

Kemal Anadol

Haluk Koç

 

Ankara

İzmir

Samsun

 

Birgen Keleş

Yılmaz Kaya

R. Kerim Özkan

 

İstanbul

İzmir

Burdur

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, deminden beri, başta Grup Başkanvekili Sayın Haluk Koç olmak üzere, Sayın Oya Araslı biraz önce kürsüden yaptığı konuşmada, bizi, bu meseleye ciddiyetle sarılmaya, sürekli burada bulunmaya, meseleye duyarlılık göstermeye davet ettiler. Bu haklarıdır, buna bir şey demiyorum. Biz, başından beri, ciddiyetle, duyarlılıkla, değerli arkadaşlarımızın sorularına cevap vermeye çalışıyoruz. Yalnız, değerli arkadaşlarım dikkat etmişlerdir; Cumhuriyet Halk Partisi, başından beri, bütün maddeler için önergeler vermiştir ve bu önergelerin hepsinin gerekçeleri aynıdır.

OYA ARASLI (Ankara) - Evet, bilerek aynı yazıldı; anlayamadınız mı neden aynı yazdığımızı?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yani, Sayın Araslı, acaba, Grubunuzda gerekçe yazabilecek başka arkadaş bulamadınız mı?

BAŞKAN - Sayın Bakanım...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bu, bir hakkın istismarıdır.

BAŞKAN - Sayın Bakanım...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, bu bir hakkın istismarıdır.

BAŞKAN - Sayın Bakanım...

HALUK KOÇ (Samsun) - İstismar değildir.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan bakanlığını gösterdi her zamanki gibi...

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Bakan adımı zikrederek, yaptığımız işi, amacından farklı bir biçimde yansıttılar.

BAŞKAN - Sayın Araslı, önergeniz üzerinde konuşacak mısınız efendim?

OYA ARASLI (Ankara) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (Ankara) -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok üzülerek, Sayın Bakanın önergemiz üzerindeki değerlendirmesini dinledik. Öyle arzu ederdim ki, ciddiyetle bu önergeyi okusun, ne demek istediğini anlasın ve niçin her seferinde aynı önergeyi verdiğimizi de kendi kendine izah edebilsin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Ezberledik.

OYA ARASLI (Devamla) - Kendisi bir meslektaşımızdır. Bunu yapabilecek durumda olabileceğini düşünmüştüm önergeyi verirken; ama, görüyorum ki, ek bir açıklama yapmam gerekiyor.

Bu önergeyi, biz, tasarının her maddesi için verdik; vermemizin nedeni de şudur: Çünkü, bu tasarının katılımcı bir anlayışla hazırlanmadığına inanıyoruz. Her maddesi için de bunu yinelemekte yarar gördüğümüz için aynı önergeyi verdik. Yoksa, önerge yazmakta yeteneksiz olduğumuz veya tembellik yaptığımız için değil. Bir gerçeği, duraksamadan ve her seferinde yinelemek ihtiyacını duyduk, belki anlayabilirsiniz diye; ama, görüyorum ki, bu kadar yinelememize rağmen yine anlaşılamamış. Soru soruldu; bu, bir eksik gibi dile getirildi ve ben burada bu açıklamayı yapmak zorunda kaldım. Dilerim ki, bu kez anlaşılmıştır Sayın Bakanım. Bir kere daha anlatmak ihtiyacı doğmaz ve bir kere daha, siz, hiç hak etmediğimiz halde, bunu, bir hakkın suiistimali olarak nitelendirmek yoluna gitmezsiniz burada, öyle zannediyorum.

Bu tasarı özenle hazırlanmamıştır. Kaldı ki, ben, Sayın Bakanın burada önerimize hata bulmasını da anlayamadım. Biz, bu sabah evimizden çıktığımız zaman, bu tasarıyı bugün burada görüşeceğimizi bilmiyorduk; bu hızla, gecenin bu saatlerine kadar burada çalışmaya mecbur tutulacağımızı da bilmiyorduk. Siz, İktidar olarak, her gün, burada, aklınıza esen programı uygulatmaya kalkışıyorsunuz; sonra da, burada, verdiğimiz önergeleri eleştirmeye kalkışıyorsunuz. Bu ne biçim çalışma düzenidir?! Bu ne biçim insafsızlıktır?! (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Sakin olmaya çalışın.

OYA ARASLI (Devamla) - Esas, hakkın suiistimali budur. Bunu yapmaya hiç kimsenin hakkı yok. Biz, burada, gücümüzün yettiği ölçüde görevimizi yerine getirmeye çalışıyoruz ve kusura bakmayınız sayın milletvekilleri, bu tablo, sakin olarak karşılanacak bir tablo değil. Eğer, siz, bunu sakin olarak karşılıyorsanız, sizlerin yönetim, demokrasi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma düzeni hakkındaki anlayışınızı da masaya yatırıp tartışmak gerekir.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Sizinkini de...

OYA ARASLI (Devamla) - Eğer, bunu, siz, kendinize yedirebiliyorsanız, biz kendimize yediremiyoruz. Burada Sayın Bakan bulunmadı, sorularımıza cevap vermedi; bunun anlamı şudur: Hükümet, burayı, getirdiği o kadar şeyi çıkarmaya mecbur, çıkarmak durumunda bir heyet olarak görüyor ki, burada sorulara yanıt vermek için bulunmak ihtiyacını bile duymuyor. Bu, ne biçim Türkiye Büyük Millet Meclisini ciddîye alma anlayışıdır?! Bu anlayış içerisinde, sonra da, tutup bizim önergemizi eleştirmeye kalkıyor. Her satırı için eleştirimiz aynıdır. Aynı gerekçeyle bu maddelerin tasarı metninden çıkarılmasını istediğimiz için bu önergeleri aynı şekilde verdik. (AK Parti sıralarından "Genel Kurula hitap edin" sesi)

Ben Genel Kurula hitap ediyorum efendim. Kime hitap edeceğim konusunda sizden uyarı almak durumunda değilim; benim muhatabım Genel Kuruldur, Bakandır, sizlersiniz. Beni yönlendirmek durumunda değilsiniz. Ben, Genel Kurula hitap ederim. Kime hitap edeceğimi de çok iyi bilirim; ama, sizler, milletvekili olarak görevinizin ne olduğunu, hangi konuma konulduğunuzu şurada dikkatlice bir izleyin, ondan sonra, memnun mu olursunuz, bize laf mı atarsınız, yoksa üzülür müsünüz, görüşürüz.

Saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Araslı.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, ek 28 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek 29 uncu maddeyi okutuyorum:

Sosyal konsey:

EK MADDE 29 - Ülke kalkınma plânları çerçevesinde üniversitede bilimsel çalışma ve projelerin önceliklerinin belirlenmesi, ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünün yetiştirilmesi, üniversiteyle çeşitli sektörler arasında bilim-eğitim-istihdam-üretim ilişkilerinin geliştirilmesi, öğretim elemanları ve öğrencilerin çeşitli sorunlarına çözüm üretilmesi hususlarında rektörlüğe tavsiyelerde bulunmak üzere sosyal konsey kurulur. Konseyin kuruluşu, çalışma usul ve esasları Yükseköğretim Kurulunca çıkarılan bir yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Sivas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen konuşacaklar.

İki konuşma talebinizi birlikte değerlendiriyorum Sayın Sözen.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle, sosyal konseyle ilgili görüşlerimi bilgilerinize sunacağım.

Daha evvel, biliyorsunuz, birkaç YÖK tasarısı hazırlandı, birkaç versiyon ortalıkta dolaştı. Bunların bir tanesinde yine sosyal konsey vardı. O sosyal konsey yapısında, örneğin, o kentte en çok vergi veren insanlar da sosyal konseye konulmuştu. O yıllarda İstanbul'da en çok vergi veren insanı düşündüm, sonra da İstanbul Üniversitesini düşündüm; biraz acı çektim. Onun için, bu sosyal konseyin, yani rektöre akıl öğretecek, tavsiyelerde bulunacak konseyin özenle hazırlanması gerekiyor.

Sosyal konseyle ilgili ikinci görüşüm şudur: Her kentin sosyal konseyi farklı yapıda olmalıdır. İstanbul'daki sosyal konseyin yapısıyla Maraş'taki, Sivas'taki sosyal konseyin yapısı aynı olmaz, olamaz. O bakımdan, sosyal konseyi oluşturacak kurumların temsilcilerini üniversite rektörlüklerinin saptamasının doğru olacağını düşünüyorum. Aksi takdirde, İstanbul'a göre kurulacak bir konsey, Anadolu üniversitelerinde oluşamaz veya Anadolu üniversitelerine göre oluşturulacak bir konsey de İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerde yararlı olamaz. Yeni bir kurumdur, denemek lazımdır; ama, yönetmeliği hazırlarken, bu değerlerin dikkate alınması gerekiyor.

Sabaha karşı, bu toplantıda, başka konulara değinerek, bazı konuları tekrarlayarak zamanınızı almak istemiyorum; ama, özen gösterme konusunda değinilmeyen bir başka noktaya gelmek istiyorum. Örneğin, yardımcı doçent konusu. Bir arkadaşım söyledi; iki yıllık süreyi yardımcı doçent için sekiz yıla çıkarıyorsunuz; yetmiyor, sekiz yılını tamamlamış yardımcı doçentlere bir sekiz yıl daha ekliyorsunuz. Sonra, ilgili yasa maddesinde yazılı doçent olma koşullarına sahip yardımcı doçentler, yardımcı doçentliğe devam eder diyorsunuz. Şu soru akla geliyor; niçin, doçent olamıyor, yardımcı doçent olamıyorsa veya bu koşullara sahip değilse, öğretim görevlisi kadrosuna atıyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, öğretim görevlisi ile yardımcı doçentin işlevi, üniversitelerde, çok farklı değil. Öğretim görevlisi de ders anlatıyor, öğretim görevlisi de laboratuvara giriyor, öğretim görevlisi de araştırma yapıyor. Öğretim görevlisi ile yardımcı doçent arasında çok farklı bir durum yok; çünkü, bildiğiniz gibi, son yasayla, 2547 sayılı Yasayla, yardımcı doçentlik müessesesi, derecesi ihdas edilmiştir. Ondan evvel, bu görevi öğretim görevlileri yapardı.

Şimdi, siz, başarısız yardımcı doçenti öğretim görevlisi yapıyorsunuz. Bu örneğini verdiğim maddeler gibi, araştırılmayan, özen gösterilmeyen, incelenmeyen, çelişkileri içeren maddeler var. O bakımdan, artık, bunu, Yüce Yargıya tevdi etmekten başka çare kalmıyor.

Hepinize günaydın diyorum, iyi günler diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sözen.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Her ne hikmetse, soru soracağımız zaman, Sayın Bakan salonu terk ediyor galiba!.. (AK Parti sıralarından "orada, orada" sesleri)

Evet, Sayın Bakana şu soruyu yöneltiyorum, eğer Sayın Bakan da lütfedip dinlerse: Bilimsel özgürlükten ve üniversite özerkliğinden söz ettik. Sayın Bakana "sizin göreviniz öncelikle özerk üniversiteyi sağlamaktır, bunun arkasından zaten bilimsel özgürlük kendiliğinden gelecektir; siz bunu ne zaman yapacaksınız" diye bir soru yönelttim. Sayın Bakanın bana verdiği yanıt, bilimsel özgürlük şudur, bilimsel özerklik şudur... Biz zaten bunların ayrı kavramlar olduğunu biliyoruz. Üstelik, Sayın Bakana bir ek katkı yapayım; özerklik kişilerle ilgili bir olay değildir, kurumlarla ilgili bir olaydır; özgürlük ise kişilerle ilgili bir olaydır, kurumlarla ilgili bir olay değildir.

Şimdi, ben, Sayın Bakandan, tekrar, şunu öğrenmek istiyorum: Sayın Bakan, siz, üniversitelerin özerkliği için ne zaman bir tasarı getirmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, teşekkür ediyorum.

Sayın Mercan, buyurun.

HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) - Sayın Bakanım, aslında benim bu soruyu bir önceki maddede sormam lazımdı; ama, sıra gelmedi, özür diliyorum o bakımdan.

Bir şeyi merak ediyorum; sürekli olarak Türkiye'deki üniversitelerin 45 inci sıradan 22 nci sıraya yükseldiği söyleniyor. Bu da, daha çok uluslararası "citation indeks" dediğimiz indekse göre hesaplanan bir kriter. Türkiye'deki üniversitelerde üretilen makalelerin ne kadarı doktora tezinden çıkıyor ve bu doktora tezlerinin ne kadarı Amerika, Avrupa üniversitelerindeki doktora öğrencilerimizce yapılıyor? Bunlar çıkarıldığı zaman; yani, Amerika ve Avrupa'daki doktora öğrencilerinin ürettikleri makaleler çıkarıldıkları zaman bir citation indeks hesaplaması yapılsa Türk üniversitelerinin derecesi ne olur?

Yine, bu bağlamda bir soru: Doçent olan akademisyenlerimizin ne kadarı makale üretiyor, uluslararası referanslı dergilerde; profesörlerden ne kadarı üretiyor? Bunları şu an belki bilemezsiniz, yazılı olarak sizden rica ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Mercan.

Sayın Kepenek, buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

3 kısa sorum var; birincisi, bu maddeye ilişkin olarak sosyal konseyin yapısı nasıl olacaktır; burada kimler yer alacaktır; hangi nitelikleri taşıyanlar bu konseyin üyesi olacaktır?

İkincisi, şu anda, devlet üniversitelerinin öğretim üyesi açığı, sayı olarak ne kadardır?

Üçüncü sorum da, devlet üniversitelerinden özel ya da vakıf üniversitelerine son on yılda giden öğretim üyesi sayısı kaçtır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Sayın Bakanım buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Kılıçdaroğlu'nun sorusuna cevap veriyorum: "Akademik özerkliği temin eden bir yasa  tasarısını ne zaman Türkiye Büyük Millet Meclisine getireceksiniz" dediler. Bunu hep söyledik; bu, anayasa değişikliğiyle olacak. Cumhuriyet Halk Partisi bugün bize destek verirse en kısa zamanda, yarın artık bugündür diyeceğiz ve bunu getireceğiz; ama, Cumhuriyet Halk Partisi bize destek vermese bile, biz, kendi partimizin sayısıyla bu çalışmayı yapacağız ve bu çok gecikmeyecek; en geç, önümüzdeki yasama yılının başında böyle bir çalışmayı getirmeyi düşünüyoruz.

Sayın Mercan'ın sorusu önemli bir soru. Bugün, bazı arkadaşlarımız yine bu soruyu sordular, onlara cevap vermeye çalıştım.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, 45 inci sıradan 22 nci sıraya gelmiştir; bunu önemsiyorum, bakın bir kez daha bunun altını çiziyorum; ancak, sorun bakalım, citation indeksinde şu kadar makale yayımladık; ama, atıf indeksine göre  durumumuz nedir; patent üretmede bizim durumumuz nedir? Bir şeyi daha gözden kaçırıyoruz; ülkelerin nüfusuna göre bu  tespit edildiği zaman durumumuz nerededir? Şimdi, İsrail'i 2 500 000 nüfusuyla bir ülke kabul ediyorsunuz, Türkiye'yi de bir ülke kabul ediyorsunuz. Bakın, biliyorsunuz, son olarak, Avrupa Birliğine 10 ülke katıldı, 2 ülke şu anda beklemede. Bu 12 ülkenin toplam nüfusu, Polonya istisna edilirse, 67 000 000'dur. 11 ülkenin nüfusu 67 000 000, Türkiye'nin nüfusu tek başına 70 000 000'a yakın.

Şimdi, 11 ülkenin üretimini, eğer, ayrı ayrı ele alırsanız, o ülkeleri, 2 000 000, 3 000 000, 5 000 000'luk ülkeleri ayrı, Türkiye'yi ayrı olarak değerlendirdiğiniz zaman, şüphesiz ki, siz rakamsal olarak, sıra olarak öndesiniz. Ancak, bu konudaki durumumuzun parlak olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum.

"Doktoralardan ne kadar çıkıyor, doçentlerimiz ne kadar makale üretiyor" diye soruldu. Bununla ilgili, size, yazılı bir cevap vereceğim Sayın Mercan.

Sayın Kepenek'in sosyal konseylerle ilgili sorusuna gelince... Sayın Kepenek, biliyorsunuz, bu maddenin sonunda şöyle bir ifade vardır: "Konseyin kuruluşu, çalışma usul ve esasları Yükseköğretim Kurulunca çıkarılan bir yönetmelikle belirlenir."

Bu yönetmelik, Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacaktır. Elbette ki, her üniversitenin bulunduğu ilin özelliklerine göre -Sayın Sözen de bundan söz etti- İstanbul'daki bir üniversite ile Kars'taki bir üniversitenin, Van'daki bir üniversitenin veya Urfa'daki Harran Üniversitesinin, çevre itibariyle, özellikle ilişkide bulunması gereken çevre itibariyle şartları çok farklıdır. Sanayi kuruluşlarının göbeğinde olan bir üniversitenin çevre ilişkileri ile özellikle tarımsal üretimin ağırlıkta olduğu bir çevrede olan üniversitenin ilişkileri çok farklı olacaktır.

Burada, esas amaç şudur: O şehirle, bulunduğu mekânla, o mekânın imkânlarıyla bütünleşmektir, o işbirliğinin temin edilmesidir, sanayi ile üniversite arasındaki işbirliğinin temin edilmesidir; tarım ile üniversite arasındaki işbirliğinin temin edilmesidir. Mesela, Çukurova Üniversitesinde ziraat fakültesi, veterinerlik fakültesi, özellikle, çevrenin ziraatı ve hayvancılığı açısından son derece büyük önem arz ederken, diyelim ki, Kocaeli Üniversitesinde, sanayiyle işbirliği çok daha büyük önem arz etmektedir ve sosyal konseyler hayata geçirilirken, şüphesiz ki, bu hususların gözönünde bulundurulacağını, bulundurulması gerektiğini de bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Bunun dışında, zaten, bütün arkadaşlarımın sorularına cevap vermiş oldum. Sadece, dediğim gibi...

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Hayır; iki sorum daha vardı...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Neydi onlar efendim?

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Devlet üniversitelerinden özel ya da vakıf üniversitelerine...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Devlet üniversitelerinden vakıf üniversitelerine kimlerin gittiği...

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Açık ne kadardır? Ne kadar öğretim üyesi eksiğimiz vardır?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Şu anda, Türkiye'de, 8 000 öğretim üyesi açığımız var ve devlet üniversitelerinden vakıf üniversitelerine ne kadar kişi, kaç yılda, hangi yıllarda, kimler gitti; bununla ilgili, size yazılı bir cevap vereceğiz Sayın Kepenek.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği ek madde 29'un tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oya Araslı

K. Kemal Anadol

Haluk Koç

 

Ankara

İzmir

Samsun

 

Birgen Keleş

Yılmaz Kaya

R. Kerim Özkan

 

İstanbul

İzmir

Burdur

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçe mi okunsun Sayın Anadol?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim, 2547 sayılı Kanun da yürürlüğü girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir; ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı, Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır.

Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır; ancak, kanun tasarısı, yalnız, üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir.

Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler, üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan üniversitelerin, siyasal etkilerden uzak, kendi yasasının hazırlanmasına katkıda bulunmasına imkân tanınmalıdır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır, üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır; felsefesiyle, çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Bu nedenle, söz konusu maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum...

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Anadol.

Kabul edenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, saydı efendim... Az önce de aynıydı... İyi artık... Yapmayın!..

BAŞKAN - Sayın Koç, katılmadınız; onun için...

Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Nerede var karar yetersayısı Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ek madde 29'u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 05.06

 

 


YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 05.16

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88 inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

441 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER(Devam)

6. - Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının ek 30 uncu maddesini okutuyorum:

Özel statülü Devlet üniversitelerine atama:

“EK MADDE 30. - İkili uluslararası anlaşmalarla kurulan özel statülü Devlet üniversitelerinin mütevelli heyet başkan ve üyeleri ile denetleme kurulu üyeleri Millî Eğitim Bakanlığının önerisi üzerine müşterek kararname ile atanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu; buyurun.

Sayın Kumkumoğlu, konuşma sürenizi, şahsınız adına olan konuşmanızla birleştiriyorum.

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, 15 saati aşkın bir zamandır çalışıyoruz. Doğrusu, çok iddialı bir hazırlık sürecinden geçtiği söylenen bu yasa tasarısı üzerinde, içerisinden geçtiğimiz süreç de dikkate alındığında; yani, daha geçtiğimiz hafta, henüz hükümet yetkilileriyle, daha doğrusu hükümetin hazırlamak üzere bu işi emanet ettiği YÖK'le yapmış olduğu tartışmalardan, Yükseköğretim Kuruluyla yapmış olduğu tartışmalardan daha geçtiğimiz hafta geçtiğimize göre, hükümetin, bu tasarı üzerinde, şu Mecliste bu kadar milletvekili arkadaşımızın harcadığı mesai kadar bir mesai harcayıp harcamadığını, doğrusu, ben bir milletvekili olarak merak ediyorum. Aslında, fiziken de bu mümkün değil. Derme çatma bir yasa tasarısı; içerisine birsürü dolgu maddesi doldurulmuş. Gerek Sayın Bakanın gerekse İktidar Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi, Yükseköğretim Kanununu yeniden düzenleyen... Gerçi orada da İktidar Partisine mensup arkadaşlarımız ile Sayın Bakan arasında çok ciddî çelişkiler var. Sayın Bakan "buna bir reform denemez; bu, o kadar kapsamlı bir düzenleme değil" derken, mesela, İktidar Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız, çok rahatlıkla çıkıp, bu tasarıyı doğru inceleyin, içerisinde üniversiteleri yeniden düzenlemeye dönük çok iddialı ifadeler var...

EYÜP FATSA (Ordu) - Kim demiş?

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Evet, Sayın Mercan, bunun içerisinde çok iddialı ifadelerin olduğunu, bizim Gruptaki arkadaşlarımıza dönerek ifade ediyordu biraz önce.

HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) - Bir maddeyle ilgili söyledim.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Tabiî, bu sağlıksız ortamda, arkadaşlarımızın yarım saat önce söylenmiş olan sözleri ne kadar dinleyebildiğini, bu Genel Kurul Salonunun arka tarafında uyuklamak durumuyla karşı karşıya kalan arkadaşlarımızın bulunduğu bir ortamda, bu konuları, bu kadar önemli olduğunu düşündüğümüz konuları, Sayın Bakanın bu kadar önem verdiği, Türkiye'de kamuoyunun ve değişik kurumların bu denli yoğun biçimde, Türkiye için hayatî anlam yükleyerek üzerine, bu denli yoğun biçimde tartıştığı bir konuyu, böyle, ciddiyetten uzak bir ortamda -gerçekten, bunu, maalesef, ifade etmek durumundayım; arkadaşımızın başı koltuktan kenara düşüyor orada; biraz çekilirse arkadaşımız, sanıyorum bütün arkadaşlarımız görecek- bu koşullarda böyle bir şeyi tartışıyor olmayı, bir milletvekili olarak, şahsen, kendi adıma üzüntüyle karşılıyorum; arkadaşlarım bu konuda ne düşünüyorlar bilemiyorum.

Ama, değerli arkadaşlarım, tabiî, işin esasına dönelim bu dolgu maddelerini geçerek. Yani, şu anda konuştuğumuz maddenin üniversitelerimize nasıl bir yenilik getirdiğini ben kavrayamadım; ama, Sayın Bakan, konuşmadan sonra, bunu bir soru olarak alsın; bunu anlayamayan milletvekili arkadaşlarımıza, bu maddenin üniversite yaşamımıza nasıl bir yenilik, nasıl bir içerik kazandırdığını, lütfen, beni de içerisinde sayarak, anlayamayan milletvekillerimize bir anlatsın. Bu maddelerin hepsi dolgu maddeleridir değerli arkadaşlar.

Konunun başına dönelim; işin esası bellidir. Burada yapılmak istenen şey, bu aceleden bellidir. Yani, bu yasanın bugün mutlaka Meclisten geçme zorunluluğu ile "ikili uluslararası anlaşmalarla kurulan özel statülü devlet üniversitelerinin mütevelli heyet başkan ve üyeleri ile, denetleme kurulu üyeleri, Millî Eğitim Bakanlığının önerisi üzerine müşterek kararnameyle atanır" biçiminde düzenlenen maddenin nasıl bir ilişkisi olabilir?.. Kimi kandırmaya çalışıyoruz Sayın Bakan?.. Sayın İktidar, kimi kandırmaya çalışıyorsun?!. Nedir işin esası; işin esasına dönük olay bellidir; bunun etrafına bazı dolgu maddeler getirilip, yerleştirilmiştir.

Peki -kaç gündür tartışılıyor bu konu; kamuoyunda da tartışılıyor, 15 saattir de burada konuşuyoruz- meslek lisesi nedir; kim anlattı bunu bize, kim söyledi?.. Sayın Bakan sunuş yaparken, arkadaşlar, meslek lisesi şudur diye bir ifade kullanıp, meslek lisesinin ne olduğunu bizi dinleyen yurttaşlarımıza hiç olmazsa anlatabildi mi?.. (AK Parti sıralarından "onlar biliyorlar" sesleri)

Müsaade eder misiniz...

Peki, imam-hatip liseleri meslek lisesi midir değil midir; bunun cevabını bulabildik mi; meslek lisesi midir?

AHMET YENİ (Samsun)- Akşamdan beri anlatıyoruz...

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)- Anlatıyorsanız, söyleyin lütfen, meslek lisesi midir? Meslek lisesi midir efendim, akşamdan beri anlatıyorsanız?

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Genel Kurula hitap ediyorum Sayın Başkan; bakın, burada, Genel Kurula hitap ediyorum.

BAŞKAN - Hayır...

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) -Meslek lisesi midir? Meslek lisesi nedir; tanımı yok. Niye tanımı yok; çünkü, bu tanımın içerisine sığmıyor. Peki...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - İmam-hatiplere bu kadar düşmanlık nedir yahu!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Müsaade eder misiniz beyefendi, kimse imam-hatiplere düşman filan değil; imam-hatibe düşman olan sizsiniz!

BAŞKAN - Sayın Öksüz...

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Evet, imam-hatibe düşman olan sizsiniz! Bu 550 okuldan bugüne kadar yetişmiş olan ve ne yapacağını bilemeyen bütün bu çocukların vebali, günahı sizin boynunuzdadır! Evet, boynunuzdadır... (CHP sıralarından alkışlar) Ne olacak bu çocuklar?!

Meslek lisesi nedir; bir araeleman, o meslekle ilgili iş yapacak araelemanlar yetiştiren okullar mıdır meslek liseleri? Peki, bu 550 okuldan yetişen, meslek lisesi diye o okullara gönderdiğiniz, imam- hatip, yani imam ve hatip olmak üzere o okullara gönderdiğiniz ve sayıları bugün yüzbinleri aşan o çocuklar ne olacak?.. Ne olacak o çocuklar?!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Milletvekili olacaklar!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Kimin sorumluluğundadır bu iş?.. Bu iş, bu çocukları aileleriyle birlikte özendirerek, bazen işinize geldiğinde, efendim, siz, imam-hatip meslek lisesine karşı mısınız, oradan imam-hatip yetişmesin mi, siz nasıl bir anlayışa sahipsiniz; hatta, daha ileri giderek, hiç ıkınmadan sıkınmadan, siz dine mi karşısınız, siz imama mı karşısınız, siz camie mi karşısınız gibi suçlamaları bazen açık bazen kapalı, çok rahatlıkla yapabiliyorsunuz.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Yaptırmayın!..

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Şimdi de aynı şeyi, biraz önce bir arkadaş oradan söyledi, seslendirdi.

SONER AKSOY (Kütahya) - Ne biçim konuşuyorsun?!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Peki, şimdi işin esasına dönelim, evet, işin esasına dönelim. Tam kitabın ortasından konuşuyorum, işin esasına dönelim.

İşinize geldiği zaman meslek lisesi, işinize gelmediği zaman, efendim, çocukların aileleri, çocuklarını, tutup, dinî eğitim alsınlar diye oraya götürüyorlar... Hani meslek lisesiydi?.. Adını koyalım bir defa, meslek lisesi midir değil midir?.. İşinize geldiği zaman, efendim, çocuğun babası ne yapsın, dinini iyi öğrensin diye çocuğunu aldı oraya götürdü; işinize gelmediği zaman, bu çocuğu babası almış götürmüş, oraya yazmışsa, bu çocuğun ne kabahati var; eğer, çocuk, kendisine başka bir hedef seçmişse, başka bir hedef seçiyorsa, bu çocuğun babasının günahını bu çocuktan ne diye soracağız diye başka bir savunma.

Peki, bu 550 okulu imam-hatip okulu olarak açıp, buralardaki çocukların, buraların meslek lisesi olduğunu bile bile, kanunda yazılı biçimiyle, buradan mezun olan çocukların esas itibariyle imam ve hatip olmak üzere yetiştirilmek anlamında bu okullara gönderildiğini bile bile, bu memlekette 550 imam-hatip lisesi açıp onbinlerce öğrenciyi, yüzbinlerce genci, bu ülkenin yüzbinlerce gencini, geleceği belli olmayan, yarınlarda hiçbir meslek sahibi olamayacağı, üniversiteye gitme noktasında binbir türlü sıkıntıyla, çileyle karşılaşacağını bile bile bu okulları açıp, bu okullara göndermek üzere bu çocukları teşvik edenler kimdir; siz değil misiniz?.. (AK Parti sıralarından "halk, halk" sesleri) Siz değil misiniz?..

Yalan söylemeyin! Yalan söylemeyin, halk değil. Bugün siz, dün sizin gibi düşünen siyasetçiler, siyaset mekanizması... Gerçekleri konuşalım, doğruları konuşalım; doğru budur, gerçek budur.

Şimdi, bu neye benziyor biliyor musunuz; biraz önce... Tabiî, biraz önce derken, üzerinden on saat geçti; Sayın Başbakan açıklama yapıyor, Muharrem İnce ifade etti, bunlar kandırılmışlar, böyle söylüyorlar, bunlar akıl baliğ değil midir?.. Aynı konuşma içerisinde Sayın Başbakan şöyle söylüyor: "Ey halkım, bir Başbakan 4 defa kandırılabilir mi?" Sayın Bakan, 10 defa okunmuş olmasına rağmen gerekçeyi anlayamadı; ama, Sayın Muharrem İnce'nin burada ne söylemek istediğini hemen anladığı için savunmaya geçti.

Üniversite öğretim üyeleri 1 defa kandırıldığı zaman, akılları sorgulanma ihtiyacıyla, Sayın Başbakan tarafından karşı karşıya kalınıyor, onlar akıl baliğ midir değil midir tartışması gündeme geliyor; ama, Sayın Başbakanın kendisinin 4 defa kandırılmış olmasını aynı konuşma içerisinde söylemiş olması Sayın Bakan tarafından çok normal, çok makul, çok kabul edilebilir bir değerlendirme olarak görülüyor...

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Maddeye gel, maddeye.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Evet, söylediklerim, tam maddeyle ilgili.

Değerli arkadaşlarım, bu çifte standartla, bu ortaya koymuş olduğunuz yaklaşımlarla Türkiye'nin hiçbir sorununu çözmeniz mümkün değildir.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Çözüyoruz, çözüyoruz.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Çözüm bu değildir. Evet, ben size söyleyeyim. Gerçi, bizim inancımızda imamlık diye bir kurum yok; ama, geleneklerimiz, imamlığı bir meslek haline dönüştürmüştür. Bizim geleneklerimizin bugün gelmiş olduğu noktada, bizi getirmiş olduğu noktada imam-hatip liseleri diye meslek liselerine bu ülkenin ihtiyacı vardır.

AHMET YENİ (Samsun) - Bravo!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Ama, bu ülkenin ihtiyacı kadar imam ve hatibin yetiştirilebileceği, ilahiyat fakültelerine gönderebileceğimiz, hatta öncelikle gönderebileceğimiz sayıda öğrencimizin yetiştirilebileceği imam-hatip okullarına ihtiyaç vardır.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Yasak koy, yasak!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bu ülkenin 550 imam-hatip okuluna ihtiyacı yoktur.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Halk açtı, halk!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Baykal, Maliye Bakanıyken kaç tane açtı, soruyorum size?!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Sayın Baykal açmışsa, o da yanlış olmuştur. İlle, biz, sizin gibi, Başbakan ne söylerse, ölümüne onu savunmak durumunda değiliz; doğru doğrudur, yanlış yanlıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu ülkede meslek lisesi olarak 550 imam-hatip lisesi açmış olanlar, şimdi, yarınları karanlık olan, ne yapacağını bilemeyen, kafasını duvardan duvara vurup kendisine bir gelecek bulamayan o yüzbinlerce çocuğun bütün sorumluluğunu omuzlarında taşıyorlar. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, bu anlayışa, bundan sonra da, aynı şekilde devam etmeye çalışmak, sorumluluğunu yüklendiğimiz, vebalini ve günahını taşıdığımız, geleceğini karartmak pahasına, sırf siyaseten rant elde edebilmek, sırf vatandaşların bu anlamdaki zafiyetlerini siyasî kazanca ve siyasî ranta dönüştürebilmek adına, eğer, bu uygulamalara devam edecekseniz, bundan sonra da, yüzbinlerce çocuğun günahını ve vebalini omuzlarınızda taşımak zorunda kalacaksınız.

HALİL İBRAHİM YILMAZ (Kütahya) - Kabul, merak etme, alırız biz.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Doğru bir şey yapacaksak, bu Parlamentodan doğru bir karar çıkacaksa, gelin, meslek lisesi konumundaki imam-hatip liselerini Türkiye'nin ihtiyacı ölçüsüne indirelim. Zaten, o zaman, Türkiye'de ne bu tartışmalar ne de öğrencilerin, meslek lisesine giren öğrencilerin kendi alanlarıyla ilgili olarak yükseköğretime gidebilme, öğrenimlerini daha üst düzeyde tamamlayabilme noktasında herhangi bir sıkıntısı kalır, herhangi bir sıkıntısı olur. Kimseyi kandırmayalım; kendinizi kandırabilirsiniz; ama, ne toplumu ne Cumhuriyet Halk Partisini bu konuda yanıltmak durumundasınız, yanıltamazsınız; gerçek budur. Bu gerçeği, aslında, en az bütün AKP milletvekili arkadaşlarım da bizim kadar biliyor. Dışarıda konuştuğumuzda şu söylediğimiz öneriye "doğrudur, doğru çözüm budur, böyle bir önerinin etrafında, birlikte bu işi çözebiliriz" diyen ben en az 10 AKP milletvekili arkadaşımla konuştum, isterseniz, birer birer isimlerini de söyleyeyim, onlar da o cesarete sahipler. (AK Parti sıralarından "söyle" sesleri, gürültüler)

HASAN KARA (Kilis) - Ne olur, isim verin, ismini söyleyin.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Eğer, istiyorsanız, o arkadaşlarımın kendileri de çıkıp "evet, doğru olan çözüm budur, bu çözümün etrafında birleşebiliriz" diye, rahatlıkla söyleyebilirler. Arkadaşların doğru söylediğine inanıyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Size şaka yapmışlar.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Evet, yani, bu da bir yöntem tabiî; "size şaka yapmışlar!" Ben, arkadaşlarımın samimiyetine inanıyorum Değerli Milletvekili. Ben, AKP'li o arkadaşlarımın samimiyetine, sizin o arkadaşlarımıza inandığınızdan daha çok inanıyorum; ben, arkadaşlarımı samimî buluyorum...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayal kuruyorsun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) -  Doğru çözüm, Türkiye'de imam-hatip liselerini bir meslek lisesi ölçüsü içerisinde, ihtiyacı  karşılayabilecek oranda gerçek anlamda meslek lisesi haline dönüştürmektir.

Hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN -Buyurun Sayın Çelik.

FARUK ÇELİK (Bursa) -Sayın Başkan, Sayın Hatip, az önce konuşmasında çok çirkin bir ifade kullanmışlardır. Meclisin mehabetine yakışmayacak olan bu ifadesinden dolayı Yüce Meclisten, değerli milletvekillerinden özür dilemesi gerektiğine inanıyorum. İfadesine tutanaklardan bakmaya da gerek yok, "ıkınmadan, sıkınmadan konuşuyorsunuz" gibi bir ifadeyi Meclis çatısı altında bir milletvekilinin kullanmaması gerektiği inancındayım.

Arz ederim.

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, Sayın Çelik'in...

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Ben kendisinin anladığı  anlamda söylemedim  Sayın Başkan, eğer yanlış anlaşıldıysa... (AK Parti sıralarından gürültüler)

FARUK ÇELİK (Bursa) - Peki, anlamı nedir o zaman ?

BAŞKAN - Arkadaşlar müsaade eder misiniz... Müsaade  ederseniz konuşalım.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Ben "ıkınma sıkınma" ifadesini, Sayın Çelik'in anladığı anlamda bir ifade olarak katiyen kullanmadım, bilmiyorum, yanlış anlama varsa...

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, bakınız,   arkadaşlarımız  sizin konuşmanızdan böyle bir anlam çıkarmışlar; daha önceki oturumlarda da buna benzer ifadeler oldu; "kastı aşan bir cümle kullandıysam" diye devam ederek herhalde bu özrü beyan etmeniz gerekir; arkadaşlar öyle anlamışlar çünkü.

MEHMET SEMERCİ (Aydın) -Öyle ediyor zaten.

BAŞKAN - O anlamda  kullanmadınız yani?

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Hayır efendim.

BAŞKAN - Peki.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şunu öğrenmek istiyorum: İkili uluslararası anlaşmalarla kurulan özel statülü kaç üniversitemiz var? Atama, niçin Millî Eğitim Bakanlığının önerisiyle gerçekleşiyor? Acaba, bunun asıl gerekçesi nedir?

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, teşekkür ederim.

Sayın Mercan, buyurun.

HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) - Sayın Bakanım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Milletvekili, 15 dakikalık konuşma süresinin sıfır saniyesini ek 30 uncu maddeyle ilgili konuşmuştur. Onun için, benim sorum da bu maddeyle biraz alakalı olmayacak; kusura bakmayın.

Anamuhalefet Partisi sayın konuşmacıları, sürekli olarak millî eğitim şûrasından söz ediyorlar. Bu Yükseköğretim Kanununun çıktığı 1981 yılından bu yana yükseköğretim şûrası kaç kere toplanmıştır, sizden bunun cevabını rica ediyorum?

Ayrıca, bu dönem boyunca, gerek Cumhuriyet Halk Partisi gerek Demokratik Sol Parti gerek diğer siyasî partiler iktidar olmuşlardır; bu toplanan millî eğitim şûralarında yükseköğretim hiç gündem maddesi olmuş mudur?

Yine, bu bağlamda bir başka sorum da şudur: Bu millî eğitim şûrasında alınan kararların ne kadarı bizden önceki dönemlerde, AK Parti İktidarından önceki dönemlerde hayata geçirilmiş ve uygulanmıştır?

Bu soruların cevabını yazılı ya da sözlü olarak verirseniz sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Mercan.

Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yaklaşık 15 saattir çalışıyoruz. Sayın Bakana, bu çalışma saatinin ILO standartlarına uyup uymadığını soracağım. Eğer buna uyuyorsa, eski ve yeni İş Kanununa uyuyor mu? Eğer, bu, Anayasa Mahkemesinde bozulursa angarya olur mu? Bu konuda kendisini suçlu görür mü Sayın Bakan?

Bir de, aklıma şu geliyor: 23.00'ten sonra sokakta görünmemek için mi sabahı bekliyoruz?

Bu konulara cevap verirse, memnun olurum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, vasıtanızla Sayın Bakana sormak istediğim 4 soru var.

Bunlardan birincisi, Ulusal Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Kurulunun getireceği değişiklikler nelerdir?

İkincisi, araştırma öğretim elemanı ihdasının gerekçesi nedir?

Üçüncüsü, bazı rektörlerin "sosyal konsey, üniversiteler üzerinde baskı unsuru olur" şeklinde görüşleri vardır. Sayın Bakanın bu konudaki değerlendirmesini öğrenmek istiyorum.

Son sorum, öğrenci örgütleri üniversitelerde birkısım kargaşaya yönelik sıkıntı yaratabilirler mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Bakanım, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Öncelikle, Sayın Kılıçdaroğlu'nun sorusuna cevap veriyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, şu anda, ikili anlaşmalar gereği olarak kurulmuş olan iki üniversitemiz vardır; Kazakistan'da Ahmet Yesevî Üniversitesi ve Kırgızistan'da Manas Üniversitesi. Kırgızistan'da, Manas Üniversitesinin mütevelli heyeti Millî Eğitim Bakanlığı tarafından atanmaktadır. Millî Eğitim Bakanının teklifiyle, tabiî ki, onların atama prosedürüne göre yapılmaktadır. Mütekabiliyet esasına göre, Türkiye'de de bunun böyle olması gerekiyor.

Kazakistan'daki Ahmet Yesevî Üniversitesinde de, yine, ikili anlaşma gereği, bir atama şekli vardır; 5'i bizim tarafımızdan, 5'i Kazakistan tarafından atanmaktadır. Biz, içhukukumuzu düzenliyoruz. Yükseköğretim Yasasında ikili anlaşmalara göre kurulmuş üniversitelerle ilgili olarak bir yasal düzenleme mevcut olmadığı için, bu bir ihtiyaçtır; bu ihtiyaç, bu yasa maddesiyle giderilmektedir; bunu söyleyeyim.

Sayın Mercan'ın sorusuna geliyorum. "Bugüne kadar millî eğitim şûraları kaç sefer toplanmıştır" diye sormuştu. 16 sefer toplanmıştır; 16 ncısı 1999 yılında toplanmıştır.

Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partili sayın sözcü arkadaşlarımız tarafından, bu, hep, dile getirildi, "orada, ortaöğretimin yeniden yapılandırılması özellikle tavsiye edilmiştir" denildi. 8 yıllık kesintisiz eğitimden sonra, ortaöğretimin yeniden yapılandırılması bu şûrada gündeme getirilmiştir; ancak, şunu söyleyeyim: 1999'dan bizim Hükümetimiz dönemine kadar, ortaöğretimin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili, kayda değer bir çalışma yapılmamıştır. Değerli arkadaşlarım, Dünya Bankasından aldığımız bir krediyle, biz, ortaöğretimi yeniden yapılandırıyoruz.

Biraz önce, Sayın Gazalcı "Türkiye'de 79 çeşit lise var" dedi. Bir ufak bilgi hatası var; 76 çeşit lise var. Biraz önce "Sayın Bakan da buna 1 tane ilave etti" dedi, kendisi olmayan 3 lise ilave etti.

Biz, ortaöğretimi, genel ortaöğretim, meslekî ve teknik ortaöğretim diye iki başlık altında derleyip toparlayacak bir çalışma yapıyoruz ve modüler bir sistem getiriyoruz, programlar arasında geçiş sağlayan bir sistem getiriyoruz, yatay geçişlere imkân hazırlayan bir sistem getiriyoruz. Malumunuz, liseleri 4 yıla çıkarıyoruz. 9 uncu ve 10 uncu sınıflarda, programlar arasında yatay geçişlere imkân sağlayan bir sistem olacak; ama, 11 inci ve 12 nci sınıflarda ihtisaslaşma başlayacağı için, herkes kendi bulunduğu alanda yoluna devam edecek.

Değerli arkadaşlarım, bir kez daha söyleyeyim. Bakın, ben Bakanlığa tayin edildiğim zaman, okulöncesi eğitimde Türkiye'deki yüzdelik, okul çağındaki öğrencilerimizin, çocuklarımızın yüzdeliği yüzde 11'di; bir yılda bizim geldiğimiz nokta yüzde 15,7'dir. Bir yılda yüzde 4,7'lik bir artış sağlanmıştır.

Malumunuz, İlköğretim Kurumları Yönetmeliğini değiştirdik, İlköğretimde Yöneltme Yönergesini hazırladık. Biraz önce, sayın arkadaşlarımızdan birinin özellikle üzerinde durduğu bu rehberlik sistemiyle ilgili olarak, şu anda, Türkiye çapında çok ciddî bir çalışma yapıyoruz. İlköğretimdeyken, öğrencilerimizin kabiliyetlerini, gerçek kabiliyetlerini keşfetme, onlardaki hâkim zekâyı tespit etme ve ona göre onları yöneltme, yönlendirme çalışmaları yapıyoruz. Ortaöğretimi yeniden yapılandırıyoruz. Meslekî ve teknik eğitimle ilgili ciddî çalışmalar yapıyoruz; ama, bunların hepsi birlikte at başı yürüyor. Şimdi, birisi bizden şunu bekleyemez: Efendim, önce şu okulöncesini halledin, bütün bütçenizi oraya yatırın, sonra ilköğretimi düzeltin, sonra ortaöğretimi düzeltin... Bunlar birlikte gitmesi gereken şeylerdir.

Değerli arkadaşlarım, bir de, bize hep şunu soruyorlar: Niçin yükseköğretime girişi düzenliyorsunuz? Hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki, yükseköğretime giriş sisteminden dolayı, şu anda, Türkiye'deki ortaöğretim felç durumdadır. Lise 3 üncü sınıf öğrencileri, 3 üncü sınıf müfredatından soru sorulmadığı için okula gitmemektedir, hasta olmadıkları halde rapor almaktadırlar. Siz, çocuklarınızda bunu yaşıyorsunuz, etrafınızda bunu yaşıyorsunuz; biz, yükseköğretimin, ÖSYM'nin, şu anda, en önemli paydaşı durumundayız; yani, tabiri caizse, biz, onların verdiği hizmeti alan durumundayız. Eğer ÖSYM'nin, Yükseköğretim Kurulunun yaptığı bir düzenleme ortaöğretimi doğrudan etkiliyorsa, karar sürecinde Millî Eğitim Bakanlığının olmaması vahim bir hata olur. Bu düzenlemeyle, bir parça buna çözüm bulunmaya çalışılıyor.

Sayın İnce'nin sorusu olan, bu çalışma şekli ILO standartlarına uygun mudur konusuna gelince, bunu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına sorarsanız, belki çok daha sağlıklı bir cevap alırsınız; ancak, hemen şunu söyleyeyim: Milletvekillerinin, banka mesaisi gibi, fabrika mesaisi gibi bir mesaisi yoktur; milletvekilleri, sabah saat 9'da işe başlayıp, akşam saat 5'te işi bırakan insanlar değildir. Gerekirse hafta sonu, gerekirse gece, gerekirse 03.00-05.00 nöbetine kalırlar, şimdiki gibi.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İnsanî koşullarda çalışırlar, insanî koşullarda... Komisyon uyuyor, Divan uyuyor!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Anadol, ben bakıyorum, hiç uyuyan yok.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Bakan, bakın, uyuyanlara bakın allahaşkına!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, madem soru sordunuz; bitiriyorum...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Burası Meclis, parasız yatılı okul değil.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Işık'ın sorularına yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği ek madde 30'un tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oya Araslı

Kemal Anadol

Haluk Koç

 

Ankara

İzmir

Samsun

 

Birgen Keleş

Yılmaz Kaya

R. Kerim Özkan

 

İstanbul

İzmir

Burdur

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim, 2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir; ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı, Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla, siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak, kanun tasarısı yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan üniversitelerin siyasal etkilerden uzak kendi yasasının hazırlanmasına katkıda bulunmasına imkân tanınmalıdır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır. Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Bu nedenle söz konusu maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

Ek madde 30'u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi ek maddeleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, arka tarafta uyuyan AKP'li milletvekilleri var. Onlara birer tane battaniye istiyorum, orada üşümesinler diye!

BAŞKAN - 7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - 2547 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 50. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte; Yükseköğretim Genel Kurulu ve Yükseköğretim Yürütme Kurulu Başkan ve üyelerinin görevleri sona erer, ancak bu kişiler yeni Yükseköğretim Kurulu Başkan ve üyeleri göreve başlayıncaya kadar görevlerine devam eder. Görevi bu şekilde sona eren Yürütme Kurulu Başkan ve üyeleri yeni bir kadroya atanıncaya kadar, eski kadrolarına ait aylık, ek gösterge ve her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî haklarını almaya devam eder. Bunların atandıkları yeni kadroların aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî hakları toplamının net tutarının, önceki kadrolarına bağlı olarak en son ayda almakta oldukları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî hakları toplamının net tutarından az olması halinde, aradaki fark giderilinceye kadar atandıkları kadrolarda kaldıkları sürece herhangi bir kesintiye tâbi tutulmaksızın tazminat olarak ödenir. Ancak bu madde uyarınca yapılacak ödemenin süresi, bu maddeye göre görevi sona erenlerin Yükseköğretim Genel Kurulu ve Yükseköğretim Yürütme Kurulu Başkan ve üyeliğinde tamamlayamadıkları süreleri aşamaz.”

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 7 nci maddeyle eklenen geçici madde 50 üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zekeriya Akıncı; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu zor koşullarda çalışma ısrarı sürdürüldükçe, biz de günün hangi saatinde olduğumuza bakmadan, arkadaşlarımızın da hoşgörüsüne sığınarak bu konudaki görüşlerimizi ısrarla açıklamaya devam edeceğiz. Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının çerçeve 7 nci maddesiyle eklenen geçici madde 50'yle ilgili CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum ve tümünüzü sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sevgili arkadaşlarım, Türkiye'nin hem bugünü hem yarınıyla ilgili büyük gerilimler, mutsuzluklar, güvensizlikler vaat eden bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Görünüşte onyedi aydır konuşuluyor olmasına rağmen, aslında, Sayın Başbakanın meydanlarda seçmene söz vermesi ve ilk üniversite sınavlarına ne yapıp edip yetiştirme adına birdenbire gündemimize sokulan bir yasa tasarısıyla yüz yüzeyiz. Bir acele, bir telaş içerisinde bu saate kadar ve bundan sonra da çalışıp ne yapıp edip bu tasarıyı, bir an önce, kanunlaştırmaya çalışıyoruz.

Değerli milletvekilleri, sanki Başbakanın ve AKP'nin verdiği tek söz buymuş gibi ya da en önemli vaat buymuş gibi, yani, bu ülkede milyonlarca genç işsizlikten kırılmıyormuş gibi, sanki çiftçimiz büyük bir çöküntünün içinde değilmiş gibi, sanki bu ülkenin emeklisi, dulu, yetimi, yokluk ve yoksulluk içinde kıvranmıyormuş gibi, sanki bu ülkenin dürüst üreticisi, sanayicisi hâlâ ekonomik darboğazlarda çırpınmıyormuş gibi, işçisiyle memuruyla bu ülkenin emekçileri onurlu bir yaşam sürdürebilmek için canını dişine takmamış gibi, sanki Türk millî eğitiminin dünya kadar başka öncelikli sorunu yokmuş gibi ve tüm bu sorunların çözümü için meydanlarda söz vermiş olanlar bizler değilmişiz gibi, 70 000 000 ülke insanının bu can alıcı sorunlarını bir yana bırakmış, işini gücünü Türk millî eğitimini nasıl olur da kendi anlayışım çerçevesinde yönlendirebilirim diye uğraşan bir hükümetin dayatmalarıyla mücadele ediyoruz. Allahaşkına, bu sorunların hangisiyle ilgili, bugüne kadar, çözümü noktasında elle tutulur tek bir adım atabildik. Bu tasarıyla da, aslında, hükümetiniz, sadece zevahiri kurtarmaya çalışıyor; hepsi bu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP, seçmenine birçok vaatte bulunmuş olabilir. Bu vaatlerin ayrıntılarını ve tümünü biz bilemeyebiliriz; ama, çok iyi bildiğimiz bir şey var ki, 3 Kasım 2002 genel seçimleri öncesinde, bir televizyon kanalında, Başbakanın, canlı yayında, yayını izleyen milyonlarca yurttaşımızın gözüne baka baka milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına dair vermiş olduğu sözdür. Eğer gerçekten millete verdiğiniz sözleri tutmak gibi bir niyetiniz varsa, eğer bu noktada bir kararlılığınız vardıysa, atmanız gereken ilk adım, yapmanız gereken ilk iş bu olmalıydı.

İLHAN ALBAYRAK (İstanbul) - Zaman... Zaman...

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Ama, o süreçteki tartışmaları da hatırlıyoruz -beyefendi "zaman" diyor- o zaman "yargıya güvenmiyoruz" diye bir açıklamayla savsaklanmıştı bu tartışmalar; ama, aslında, biz biliyoruz ki, siz yargıya değil, kendinize güvenemediğiniz için bu sözleri unutmuş oldunuz, sözlerinizin üzerine yatmış oldunuz. Üstelik, işin başında, istikrar ve güven arayışı içinde olan kamuoyuna "aritmetik hesaplarla siyaset yapmayacağız" ya da "atacağımız her adımda toplumun ilgili kesimleriyle mutlaka mutabakat arayacağız" diyenler de bu sözlerini çoktan unutmuş görünüyorlar.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Halkın kime güvendiğini 28 Martta gördük.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Hele hele böylesine önemli bir yasal düzenlemede mutabakat aramaktan vazgeçenlerin, tüm seçmenin yüzde 25'inin oyunun arkasına sığınarak ve anlamsız bir demokrasi ve millî irade tartışması açarak kendi bildiğini okumaya devam etme anlayışını da ibretle izliyoruz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Yeni seçim mi oldu!..

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Bu noktada "milletle mutabakat ya da millet istiyor biz de yapıyoruz" diyenlere hatırlatmak istediğim bir şey daha var. Eğer gerçekten milletin ne istediğiyle ilgili olsaydınız, herhalde ne istemediğiyle de ilgili olurdunuz. Bunu şunun için söylüyorum: Eğer gerçekten milletin ne istediği ya da ne istemediğiyle ciddî bir ilginiz olmuş olsaydı, 2003'te 1 Mart tezkeresini Meclise getirmezdiniz; çünkü, hepiniz hatırlayacaksınız, o günlerde yapılan tüm kamuoyu yoklamaları yüzde 80 oranında Türkiye'nin Ortadoğu bataklığına saplanmasına yol açacak anlayışı reddediyordu. Peki, milletin sesine o gün niye kulak vermiyordunuz?! Belli ki, meydanlarda değil; ama, kapalı kapılar ardında verdiğiniz sözlerden dönemiyordunuz; çünkü, bildiğimiz kadarıyla millete böyle bir sözünüz yoktu. Bu tasarı, belki imam-hatiplilere verilen sözlere karşılık geldi; peki, o tezkere kimlere verilmiş hangi sözlerin gereği olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirildi? Bunu bilmek de herhalde herkes kadar hakkımız.

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlarım; kaldı ki, Türkiye'yi bütün kurumlarıyla bu kadar gerginleştiren, onları karşı karşıya getiren yasa tasarısını hazırlayanların, kendileri değilmiş gibi, bir de ona buna beddua ederek durumu kurtarmaya çalışmalarını anlamak hiç mümkün değildir.

Sayın Bakana bir tek şey hatırlatmak isterim. Sizin için hiç istemem; ama, Türkçede güzel bir söz vardır; denilir ki: "Bela okuyan, bela bulur. "Daha da acı olanı, bu görüşmeler süresince kendi dayatmalarını bir türlü kabul ettiremeyenlerin "aldatıldım" diye durumu açıklamaya ve kurtarmaya çalışmalarıdır. 

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Hangi madde üzerinde konuşuyorsun?!

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Eğer Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı bu kadar kolay ve bu kadar çok aldatılıyorsa, vay geldi Türkiye'nin başına! Kim bilir, geçen onyedi ayda, kimler, hangi işlerde bizleri aldattı da haberimiz olmadı ya da bundan sonra daha kim bilir kimler kaç kez aldatacak, onu da Allah bilir.

Biz, bunları algılamakta zorlanıyoruz; ama, AKP İktidarının, siyaset yapma anlayışını, o ünlü tüccar siyaset anlayışını, Millî Eğitim  Bakanımızın da bu anlayış içerisindeki siyasetinde toptancı yaklaşımını çok iyi biliyoruz. Perakendecilikle uğraşmayan bakanlarımızın, bir gecede 1 144 yöneticiyi toptan görevden alarak, 167 yetişkin üst düzey yönetici konumundaki Talim ve Terbiye Kurulu üyelerini tasfiye ederek, bunun en çarpıcı örneklerini geçmişte sergilediğini biliyoruz.

Yine, bir başka yasa tasarısıyla, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki birçok okul arazilerinin satışının yolunun açılması da, bu toptancı tüccar siyaset anlayışının bir başka örneğidir. Aynı toptancı anlayışla, şimdi de imam-hatip lisesi mezunlarının istedikleri bölüme girebilmelerini sağlayacak ve dayatmalarına direnen YÖK yönetimini bir kalemde toptan tasfiye edecek, AKP'nin kendi YÖK'ünü kurma gayretlerine de tanık oluyoruz.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Geçici madde üzerinde konuş.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, bu yasa tasarısının kamuoyunda tartışılması sırasında görüldü ki, İktidarımız, sürekli sırtının sıvazlanmasını ve pohpohlanmayı bekliyor; ama, ne zaman ki, kimi konularda eleştiriliyor, uyarılıyor, kamuoyundan tepkiler görüyor, o zaman hırçınlaşıyor ve daha üç gün önce aynı çevrelerin kendilerine ne kadar büyük kredi açtığını unutup, onlara bile sert çıkış yapmaktan geri durmuyor; ama, AKP İktidarı da, unutmamalıdır ki, o çok tartıştığımız, özümsemeye çalıştığımız demokrasi hep böyle işlemiş, böyle gelişebilmiştir. Herkesin, her an AKP'yi alkışlamasını beklemeniz doğru değildir. Hele hele, uzun süredir "değiştik" diyenlerin, yeni kimlik arayışında olanların, böylesi kritik dönemlerinde aslına rücu etmeleri karşısında herkesin susmasını beklemelerini anlamak da mümkün değildir.

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlarım; hangi maddelerle nasıl süslenmiş olursa olsun, kime göz kırpma amacını taşıyor olursa olsun, değerli AKP sözcüleri hangi ateşli konuşmalarda bu yasa tasarısını savunmaya ve gerçekleri aslında gizlemeye çalışıyor olursa olsun, bu yasanın adı, bal gibi, imam-hatiplerin önünü açma, eğitimi dinselleştirme ve AKP'nin YÖK'ünü kurma yasasıdır.

AHMET YENİ (Samsun) - Nerede yazıyor, nerede?!

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - İmam-hatip liselerine yeniden canlılık kazandırmak ve bugün 70 000 diye ifade edilen sayıyı yarınlarda 100 000'lere taşıyabilme gayretinden başka bir şey de değildir. Daha önce bir yasa yoluyla yönetmeliklerini Cumhurbaşkanının denetiminden kaçırmayı başaran Sayın Bakan, şimdi de, üniversiteye giriş sistemini bugüne kadarki yetkili kurumların elinden alıp, kendi tercihleriyle şekillendirmeye ve AKP'nin emrine amade bir YÖK hediye etmeye çalışmaktadır.

Zaten, bir yandan, söz verdik, bu yasayı mutlaka geçireceğiz deyip, diğer yandan, bu yasanın imam-hatiplerin önünü açmakla ne ilgisi var diye savunanların çelişkisini biz anlıyoruz; kimse saklamasın, gizlemesin. Kime ne söz verildiği de açıktır, kimin hangi yolla, yöntemle önünün açılmaya çalışıldığı da bellidir; çünkü, bu yasa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akıncı, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - 15 dakika değil mi?

BAŞKAN - Hayır, 15 dakika değil, 10 dakika.

HALUK KOÇ (Samsun) - Kişisel sözü de var.

BAŞKAN - Hayır, kişisel sözü yok.

HALUK KOÇ (Samsun) - Şimdi alıyor efendim.

BAŞKAN - Hayır efendim. Sayın Koç, burada öyle bir talep yok, başka arkadaşların talebi var.

Ben 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum.

Buyurun Sayın Akıncı.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Sayın Başkan, günün bu saatinde ısrarla iddialarımızı söylemeye çalışıyoruz.

Ben, 15 dakika olarak biliyordum, özür dilerim.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Maddeye... Maddeye...

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Maddeyle ilgili düşüncelerimi aktardım. Bunların hepsi maddeyle ilintili.

Bu yasa tasarısı, bu maddesi de dahil olmak üzere, üniversitelerin özerk, katılımcı, çağdaş, laik bir yapıya kavuşturulması için hiçbir şey getirmemektedir. Meslek liselerinin de, gerçekten, var olan  sorunlarına ciddî bir çözüm arayışından da uzaktır. YÖK yönetiminin sayısının 22'den 16'ya düşürülmesiyle de yükseköğretimin hangi temel sorunlarına çözüm arayışındadır, onu da anlamakta zorlanıyoruz.

Tasarı bu haliyle, eğitim sistemimizin asıl çözüm bekleyen sorunlarına karşılık vermemektedir. Zaten, Sayın Bakan da sorulara yanıt verirken, dağın fare doğurduğunu ve reform beklentilerinin boşa çıktığını bir anlamda itiraf etmiştir.

Belli ki, onyedi aylık çalışmanın sonunda ürün olarak topu topu bu tasarı ortaya çıktıysa, ayrıntılı bir üniversite reformu yapmaya da, herhalde, AKP'nin ömrü yetmeyecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sen hayal gör, hayal!

BAŞKAN - Sayın Akıncı, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Konya Milletvekili Kerim Özkul?.. Yok.

Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin?.. Yok.

Yalova Milletvekili Muharrem İnce?.. Yok.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 10 dakika süreyle soru cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu madde, sizin Millî Eğitim Bakanlığınızda yetkinize dayanarak yaptığınız kadro tasfiyesinin yasal olarak gerçekleşme modeli; yani, bir anlamda hükümetin âcizlik belirtisi. Siz, görevden alamadığınız kişileri, görevine son veremediğiniz kişileri, Parlamentoya sunarak, yasayı değiştirerek görevden alıyorsunuz. Şimdi, bunun siyasal etikle bağlantısını nasıl kuruyorsunuz?

Eğer, bir parlamento, görevde olan bazı memurları görevden almak için yasa çıkarma göreviyle karşı karşıya kalırsa, bu parlamentonun işlevi, acaba, yasa koymak mı, yoksa, yürütmeye doğrudan müdahale etmek mi, yürütmenin işlevini -bir anlamda- yapmak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Akbulut, buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, görüşülmekte olan bu tasarıyla YÖK Kanununda değişiklik yapılması yanında, uzun yıllar boyu düz lise öğrencileriyle eşit şartlarda üniversite sınavlarında yarıştıkları halde, son birkaç yıldan beri neredeyse üniversitelere girmeleri imkânsız hale getirilen meslek lisesi öğrencilerinin mağduriyetlerinin giderilmesi yolunda yapılan bu değişikliğin onyedi aylık uzun bir süre sonunda Meclise getirilmiş olmasındaki neden, kamuoyunun gözü önünde yürütülen toplumsal mutabakat arayışı değil midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akbulut.

Sayın Hacaloğlu, buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana bir soru yöneltmek istiyorum.

Üniversitelerde, YÖK'te, YÖK'ün bünyesinde gerçek anlamda bir tasfiyeyi öngören bu madde çerçevesi içinde, halen görevde bulunan, başta YÖK Başkanı ve Üniversitelerarası Kurul Başkanı olmak üzere, diğer YÖK üyeleri, aydın sorumluluklarının gereğini yerine getirerek, eğer, görevden alındıktan sonra, burada ifade edildiği şekilde, yenisi atanıncaya kadar görevde kalmayı reddederlerse, Sayın Bakan, tavrınız ne olacaktır?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.

Sayın Ateş, buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakandan bir soruyu yanıtlamasını istirham edeceğim.

2547 sayılı Kanuna eklenen bu geçici 50 nci maddeye göre, kanun yürürlüğe girdiği tarihte, Yükseköğretim Genel Kurulu ve Yükseköğretim Yürütme Kurulu Başkan ve üyelerinin görevleri sona ermektedir. Kuşkusuz, böyle bir düzenleme, Anayasamızın cumhuriyetin nitelikleri arasında saydığı hukuk devleti ilkesiyle çelişir. Hukuk devleti ilkesinin en önemli unsurlarından biri, öngörülebilirliktir. Bugün, çağdaş, liberal, demokratik rejimlerde, hukuk devletinin ilkesi ve bir gereği olarak, hukukî bir ilişkiye giren tarafların, girdikleri bu hukukî ilişkinin sonuçlarını ve etkilerini önceden bilmeleri gerektiği kabul edilmektedir.

Sayın Bakan, bu doğrultuda, acaba, buna da Anayasa ihlali değildir diyebilir misiniz?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Kılıçdaroğlu'nun sorduğu sorulara cevap veriyorum.

Öncelikle şunu belirteyim: Müzakerelerin başladığı andan itibaren, özellikle, muhalefet kanadına mensup birçok sözcü arkadaşımız, bizim, YÖK'ü kuşattığımızı, kendi YÖK'ümüzü oluşturmaya çalıştığımızı ve orayı bir siyasî hegemonya altına almaya çalıştığımızı iddia edip durdu.

Ben, açıkyüreklilikle şunu ifade etmek istiyorum: Biliyorsunuz, 2547 sayılı Yasa çıktığı zaman, YÖK'ün 24 tane üyesi vardı ve...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakanı anlayamıyoruz.

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlar, sayın milletvekilleri; sükûneti sağlarsak... Sayın Bakanın verdiği cevaplar işitilmiyor...

Sayın Bakanım, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - ...bunun 9'u hükümet tarafından atanıyordu, 7'si Sayın Cumhurbaşkanı tarafından atanıyordu, 7'si de Üniversitelerarası Kurul tarafından seçiliyordu, 1'i Genelkurmay üyesiydi; fakat, sonradan, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından atanan 2 kişi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Niçin; çünkü, Millî Eğitim Bakanlığının üye atayabileceği Anayasada belirtilmiyordu. Yani, kurulurken, aslında hükümetin ağırlığı daha fazlaydı, şu anda, hükümet tarafından 7 kişi atanıyor.

Biz, şu andaki 22 kişilik YÖK Genel Kurulunun işlevsel olmadığını düşünüyoruz. Genel Kurul ve Yürütme Kurulunun birleştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz, bunun doğru olduğunu düşünüyoruz. Bu 22 kişi arasında, 9 kişilik bir Yürütme Kurulu vardır ki, şu anda 7'ye düşmüştür, Yürütme Kurulu 7 kişi tarafından götürülmektedir. Kuruluş aşamasında, 2547 ilk çıktığı zaman, Türkiye'de 29 üniversite vardı, şu anda 77 üniversite vardır ve bu Yürütme Kurulu, bu üniversitelerin ihtiyacını karşılayamamaktadır.

Bakın, öğrencilerin denklik meselesiyle ilgili süreç aylarca, hatta yıllarca sürmektedir. Bunun için, YÖK'te daimî olarak çalışacak bir kurula ihtiyaç vardır. Peki, bunu nasıl yapacaksınız? Şu anda, 22 tane YÖK üyesi vardır. Bunları kurayla mı düşürecekseniz? Bunların sayısını azaltmamız lazım, bu kurulu fonksiyonel hale getirmemiz lazım. Kaldı ki, YÖK üyelerinin hepsi, ya bir kurumda çalışırken yüksek düzeyde memuriyetten emeklidir, ikinci iş yapmaktadır ya üniversitelerde öğretim üyesidir veya bir başka kurumda fiilî, faal bir görev yapmaktadır. Bildiğiniz gibi, YÖK Genel Kurulu üyeleri sadece huzur payı almaktadır, Yürütme Kurulu üyeleri orada tam gün çalışmaktadır. Dolayısıyla, zaten, kimseyi mağdur etme niyetinde değiliz. Eğer bu maddenin alt bölümlerini okursanız, orada da bunun cevabı vardır. İlk defa Türkiye'de yapılmış bir şey değildir. Bir kurumdaki atama şeklini değiştiriyorsanız, bir kurumu yeniden düzenliyorsanız, onunla ilgili olarak da yeni atama yapılması Türkiye'de ilk defa yapılmış bir şey değildir. Bunun Anayasaya aykırı tarafını da, ben, şahsen, görmüyorum; bunun bir acayiplik, bir gariplik olduğu görüşünde de, kesinlikle değilim.

Sayın Akbulut "bunun onyedi ay sonra buraya gelmesi, toplumsal bir mutabakat arayışı değil midir" diye sordular. Değerli arkadaşlarım, ben, tekrar, sizinle bir kez daha paylaşmak istiyorum. Sayın Gazalcı, biraz önce " bakın, Eğitim-Senin bildirisi ve sair" dedi. Ben burada ifade ettim. Eğer siyasî parti olarak ifade ederseniz, bu tasarının arkasında, Türkiye'de, yüzde 70'lik bir oy kitlesi vardır. Bakın, Türk Eğitim-Senin bildirisi burada, arkasından Memur-Senin, Eğitim Bir-Senin bildirisi var; Sayın Gazalcı, üç büyük eğitim sendikasından sadece Eğitim-Seni saydı. Türk Eğitim-Sen ve Eğitim Bir-Sen bu tasarıyı desteklemektedir, öte taraftan üniversite öğretim üyeleri desteklemektedirler. Eğer siz, üniversite denildiği zaman sadece rektörleri düşünürseniz, sadece YÖK üyelerini düşünürseniz yanılgı içerisine girersiniz. Orada sessiz bir çoğunluk vardır, sesini yükseltemeyen bir çoğunluk vardır; ama, onlar, kesinlikle, bu tasarının yasalaşmasını dört gözle beklemektedirler. Bunu da, bu vesileyle ifade edeyim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz doldu, toparlarsanız...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Hacaloğlu, süre yetmediği için, sizin sorunuza yazılı olarak cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, benim soruma da cevap verilmedi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Ateş, affedersiniz, süre yetmediği için, sizin sorunuza da yazılı cevap vereyim efendim.

BAŞKAN - Madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde 50'nin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oya Araslı

Mehmet Yıldırım

Rasim Çakır

 

Ankara

Kastamonu

Edirne

 

Feramus Şahin

Engin Altay

Hüseyin Bayındır

 

Tokat

Sinop

Kırşehir

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde 50'nin Anayasaya aykırılığı nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

 

Oya Araslı

Mehmet Yıldırım

Rasim Çakır

 

Ankara

Kastamonu

Edirne

 

Feramus Şahin

Engin Altay

Hüseyin Bayındır

 

Tokat

Sinop

Kırşehir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim 2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir. Ancak Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışı ile siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan üniversitelerin siyasal etkilerden uzak kendi yasasının hazırlanmasına katkıda bulunmasına imkân tanınmalıdır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır. Felsefesiyle, çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

441 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesiyle 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici 50 nci maddeye göre, kanun yürürlüğe girdiği tarihte Yükseköğretim Genel Kurulu ve Yükseköğretim Yürütme Kurulu Başkan ve üyelerinin görevleri sona erecektir. Böyle bir düzenlemenin cumhuriyetin temel niteliklerinden olan Anayasanın 2 nci maddesinde ifade edilen hukuk devleti ilkesiyle çelişeceği açıktır; çünkü, hukuk devleti ilkesinin en önemli unsurlarından biri de öngörülebilirliktir. Getirilen düzenleme, görev sürelerini olağan sona erme zamanından önce kısaltarak bir belirsizliğin ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Bu nedenlerle, Anayasaya aykırı olan söz konusu maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde 50'nin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Oya Araslı (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim, 2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir. Ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak, kanun tasarısı, yalnız, üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan üniversitelerin, siyasal etkilerden uzak kendi yasasının hazırlanmasına katkıda bulunmasına imkân tanınmalıdır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır. Felsefesiyle, çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Bu nedenle, söz konusu maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 50 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 51 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 51. - 40 ıncı maddenin (b) fıkrası gereğince başka üniversitelerden görevlendirilen öğretim elemanlarının bölüm ve anabilim dalı başkanlıkları dışındaki idari görevleri ile dekanlık yapmakta oldukları fakültenin kadrosunda bulunmayan veya o fakültenin bilim dallarından olmayan dekanların görevleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte sona erer. İlgili fakültede kadrolu profesör öğretim üyesi sayısı üçten az ise veya bulunmuyorsa ilgili bilim alanından dekanlığa usulüne göre atama yapılır. Yeni kurulacak fakültelerde yukarıdaki şartlar aranmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum; çerçeve 7 nci maddeyle eklenen geçici madde 51'le ilgili söz almış bulunuyorum.

Burada, Türkiye'deki üniversitelerin durumuna çok kısaca bir yaklaşımda bulunmak istiyorum. Türkiye'deki üniversiteleri üç bölümde değerlendirebiliriz değerli arkadaşlarım. Birçok arkadaşımız, seçim bölgesi itibariyle de, bu yapacağım sınıflama içerisinde, kendi illerinde eğer üniversite varsa, hangi kategoriye girdiğini ve genel durumunu, kadro durumunu değerlendirebilirler.

1982'ye kadar kurulan üniversiteleri gelişmiş üniversiteler olarak değerlendiriyoruz bugün; altyapı olarak da, kadro bakımından da, genişleme bakımından da, yeterli eğitim verebilme bakımından da. 1982 ile 1992 arasında kurulan üniversiteleri, yine, gelişmekte olanlar sınıfında, daha iyi konumda olan üniversiteler olarak görüyoruz; ama, en zor durumda olan üniversiteler, 1992'den sonra kurulan üniversitelerdir. 1992'den sonra kurulan üniversitelerde -tıp fakülteleri de dahil bu üniversitelerin içerisine- birçok fakültenin gelişebilmesi, kurulabilmesi, eğitim verebilecek bir altyapıya kavuşturulabilmesi için, mutlaka, ona yol gösterebilecek, ona destek verebilecek bir gelişmiş üniversitenin katkısı aranmıştır. Şimdiye kadar, Akdeniz Üniversitesi Ankara Üniversitesinin desteğinde kurulmuştur; yine, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Hacettepe Üniversitesinin desteğinde kurulmuştur. Bunun gibi örnekleri çoğaltabiliriz.

Sayın Mercan buradaysa, herhalde kronometre tutar maddeyle ne kadar ilgili konuştuğuma dair.

Bu madde "başka üniversitelerden görevlendirilen öğretim elemanlarının bölüm ve anabilim dalı başkanlıkları dışındaki idarî görevleri ile dekanlık yapmakta oldukları fakültenin kadrosunda bulunmayan veya o fakültenin bilim dallarından olmayan dekanların görevleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte sona erer" hükmünü getiriyor.

"İlgili fakültede kadrolu profesör öğretim üyesi sayısı 3'ten az ise veya bulunmuyorsa ilgili bilim alanından dekanlığa usulüne göre atama yapılır. Yeni kurulacak fakültelerde yukarıdaki şartlar aranmaz."

Şimdi "...sayı 3'ten az ise veya bulunmuyorsa ilgili bilim alanından dekanlığa usulüne göre atama yapılır." Henüz, gelişmesini tamamlayamamış bir fakültede, o fakülteye destek olan, o fakültenin gelişmesi için kadro desteği veren daha büyük, daha eski, gelişmiş bir üniversiteden gelen öğretim üyesinin orada kadrosu olmayan bir konumda dekanlık yapmasının burada önü kapatılıyor.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Simitler ile börekler gelmiş...

HALUK KOÇ (Devamla) - Börekleri daha sonra yersiniz Sayın Vekilim.

Burada iki husus var. Bir tanesi, gerçekten gelişmekte olan üniversitelerde -hatta, komisyonda birçok üniversite kurulması teklifi bekliyor- yeni yapılandırılacak olan birçok fakültede, dekanlık noktasında boşluklar doğabilir veya bu maddenin yürürlüğe girmesiyle, boşaltılan, kadrosu orada olmayan, ama, dekan görevi yapan öğretim üyelerinin boşalttığı noktalara, siyasî amaçlı, o fakültenin, dolayısıyla, o üniversitenin bilimsel gelişmesini baltalayacak, akademik yeterliliği olmayan atamalar yapılabilir.

Ben, bu hususu bilgilerinize sunmak istiyorum ve zabıtlara geçirmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, 10 dakika soru-cevap işlemini yapacağız.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Bir önceki madde dolayısıyla Sayın Bakanın verdiği yanıt şöyle oldu: Yasayla görevden alma ilk kez olan bir olay değil, bundan önce de oldu. Doğrudur; ilk uygulama, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu üyelerinin görevden alınmasıyla oldu. Bunun, kanuna uygun olmakla beraber hukuka uygun olmadığını belirtmek isterim; çünkü, yasayla üç yıl süreyle veya dört yıl süreyle bir yere atanan kişinin, artık, kazanılmış hakkı vardır. Onun görevden alınması yine hukukla düzenlenmiştir; ama, o kişiyi görevden alıp, bir yasa çıkararak, üstelik, Parlamentoyu o kişinin görevden alınmasına alet etmek gibi bir uygulama bizim hukuk sistemimize son yıllarda girdi ve bu yasa da bu örneklerden biri. Dolayısıyla, bunun hukuka uygun olmadığını kişisel olarak düşünüyorum.

Sayın Bakana bir şey daha sormak istiyorum. Sayın Bakanım, siz, Bingöl'e gittiniz ve bir okulun açılışını yaptınız Sayın Başbakanla beraber. Bu açılışını yaptığınız okulun altında lokanta vardı ve bu lokantada da yemeğin pişmesi için sanayi tüpleri vardı. Bakanlığın yönetmeliğine göre, yanıcı ve uçucu maddelerin dersliklerden belli bir mesafede olması gerekiyor, uzak olması gerekiyor. Siz, bu okulun açılışını yaparken, bu sanayi tüplerinin o okulun dersliklerinin altında olduğunu biliyor muydunuz, haberiniz var mı; yoksa, ben size haber veriyorum, lütfen önlem alın Sayın Bakan.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Bakanım, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bingöl'de, Sayın Başbakanla birlikte birden fazla okul açılışı yaptık; dolayısıyla, Sayın Kılıçdaroğlu'nun sözünü ettiği okulun hangi okul olduğunu bilmiyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Depremde yıkılan okul.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Böyle bir sanayi tüpü kullanılarak, eğer, okulun altında yemek pişiriliyorsa, bu durum, şüphesiz ki ciddî bir sakınca teşkil ediyor. Eğer, Sayın Kılıçdaroğlu o okulun ismini bildirirse, konuyla yakından ilgileneceğimi ifade etmek isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, başka soru olmadığından, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 3 adet önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 51 inci maddesinin "üçten az ise veya bulunmuyorsa..." cümlesinden sonra gelmek üzere "bir başka üniversitenin" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Mehmet Tekelioğlu

Ömer Özyılmaz

 

Bursa

İzmir

Erzurum

 

Hamit Taşçı

Nihat Ergün

 

 

Ordu

Kocaeli

 

                       

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde 51'in tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oya Araslı

Mehmet Yıldırım

Rasim Çakır

 

Ankara

Kastamonu

Edirne

 

Engin Altay

Feramus Şahin

Hüseyin Bayındır

 

Sinop

Tokat

Kırşehir

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde 51'in Anayasaya aykırılığı nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oya Araslı

Feramus Şahin

Engin Altay

 

Ankara

Tokat

Sinop

 

Ali Kemal Kumkumoğlu

Hüseyin Bayındır

 

 

İstanbul

Kırşehir

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim 2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir. Ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi  ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik Batılı  değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumu yansıtılmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak, kanun tasarısı, yalnız,  üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan üniversitelerin siyasal etkilerden uzak kendi yasasının hazırlanmasına katkıda bulunmasına imkân tanınmalıdır.

441 sıra sayılı yasa  tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır. Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Çerçeve 7 nci maddenin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde 51'de yapılan düzenleme, 40 ıncı maddenin (d) fıkrası gereğince başka üniversitelerden görevlendirilen öğretim elemanları, dekanlık yapmakta oldukları fakültenin kadrosunda bulunmayan veya o fakültenin bilim dallarından olmayan dekanların görevlerinin sona ermesi bakımından aynı konumda olmayanlarla aralarında bir eşitsizlik doğmasına yol açmaktadır. Anayasanın 10, 2 ve 11 inci maddelerine aykırı düşen bu düzenleme nedeniyle, söz konusu geçici madde 51'in tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde 51'in tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Oya Araslı (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim, 2547 sayılı Kanun da, yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir. Ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı, Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimleri ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak, kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler, üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan üniversitelerin, siyasal etkilerden uzak, kendi yasasının hazırlanmasına katkıda bulunmasına imkân tanınmalıdır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversite öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır. Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Bu nedenle, söz konusu maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Tamam.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkanım, uyuyunca aptes bozuluyor da, uyuyanların oyu geçerli olur mu, onu merak ediyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, okutmuş olduğum üçüncü önerge, önerge sahipleri tarafından geri çekilmiştir.

Bilgilerinize arz olunur.

Geçici madde 51'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Geçici madde 51 kabul edilmiştir.

Geçici madde 52'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 52. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle doçentlik unvanını almış olanlar ile profesörlüğe başvurmak için doçentlikteki beş yıllık bekleme süresini üniversitesinde dolduranların kadroları, boş kadro bulunması ve üniversitesinin o tarihteki atama kriterlerini taşıması halinde öncelikle ilân edilir ve işlemleri ivedilikle yürütülür.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yardımcı doçent olarak görev yapmakta olanların Üniversitelerarası Kurulca belirlenen doçentlik başvurusu için asgarî yayın ölçütlerini yerine getirme süresi, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren sekiz yıldır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddeyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddenin ilk bölümünde yer alan, doçentlik unvanını almış olanlar ile profesörlüğe başvurmak için doçentlikteki beş yılını dolduranların, eğer üniversitelerinde boş bir kadro varsa, ivedilikle bu kadrolara atanması hükmü uygun bir hüküm; fakat, bu maddede, geçici 52 nci maddede, son paragraf, oldukça sıkıntılı bir paragraf. Bunun nedenini, size, çok yorgun bir günün sabahında, kısaca özetlemeye çalışacağım.

Yardımcı doçentlik kadrosu nedir; yardımcı doçentlik kadrosu, belki, tıp fakültelerinde başasistanlık olarak yorumlanabilecek bir kadro eşdeğeridir. Gelişmekte olan üniversitelerde, öğretim üyesi yetiştirmek, öğretim üyesi teminini kolaylaştırmak için, bir akademik sıfatla beraber ihdas edilen bir kadro türüdür.

Şimdi, 2547 sayılı Yasada, yardımcı doçentliğe atanma koşulları bellidir ve bunlar, üniversitenin bilimsel seviyesine göre, üniversiteden üniversiteye fark gösterir.

Aranızda birçok öğretim üyesi arkadaşımız var, değişik üniversitelerde görev yaptılar; yani, gelişmemiş bir üniversitede, yeni kurulan bir üniversitede, yardımcı doçent ataması, belki, hiçbir bilimsel yayına ihtiyaç duymadan, bir iki derlemeyle, bir iki tercüme makaleyle yapılabilirken, gelişmiş olan bir üniversitede bir yardımcı doçent kadrosuna atanmak oldukça güçtür.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu son paragraftaki sıkıntı şu: Demin söylediğim gibi, yardımcı doçentlik kadrosu, doçentlik öncesinde, tıp fakültelerinde eski başasistanlık eşdeğerinde olan bir kadro. Sık sık, gruplara -AKP Grubuna da gelmiştir- Türkiye'deki değişik fakültelerdeki, üniversitelerdeki yardımcı doçentlerden, hak arama şeklinde birtakım talepler gelmiştir.

Evet, biz, siyaset yapıyoruz, doğrudur; her türlü talebe olumlu yaklaşmanın yollarını aramak durumundayız; yani, her talebi olana şirin gözükmek zorundayız; ama, bazı koşullarda gerçekçi de olmak zorundayız.

Şimdi, yardımcı doçentlik, doçent oluncaya kadar, daha önce, üçer yıldan üç defa uzatılabilen bir kadroydu. Burada, bu dokuz yıl boyunca, o yardımcı doçent arkadaşın, doçent olabilmek için, YÖK'ün koyduğu, Üniversitelerarası Kurulun koyduğu geçerli yabancı dillerden bir tanesinden yeterlilik almaması veya o süre boyunca, o kişinin, çalıştığı bilim dalında ya da sanat dalında, doçentliğe yükselebilmek için gerekli akademik çalışmaları yayın olarak yapamaması durumunda ilişiği kesiliyordu.

Şimdi, burada, biz, hak kaybına uğruyoruz. Bu kadro bizim anamalımız. Biz, bu kadroya atandık. Bu kadroda benim doçent olmaya da niyetim yok; yani, ben, yabancı dili yeterli duruma getirmek için bir gayret göstermiyorum bu kadar süre boyunca. Ben, bu dalla ilgili yükselebilmek için, yeterli akademik çalışma, ulusal ve uluslararası indekslerde, dizinlerde yer alacak, atıf alabilecek çalışma da yapmıyorum, yayın da yapmıyorum. Bu kadro benim kadrom; üniversitede ben burayı tutarım ve birinci dereceye kadar da yükselirim...

Değerli arkadaşlarım, bu yanlış. Bu, akademik hayata başlayacak birçok genç insanın önünü kapatan bir olay. Eğer dokuz yılda, sen doçent olabilecek ölçüleri tamamlayamıyorsan, o zaman o kadroyu boşaltman gerekiyor. Şimdi, burada ne yapıyorsunuz; bakın, siyaset gerçeğiyle, siyasî kimliğe zarar getirebilecek bir söylem olmasına rağmen, bunu, üniversite gerçeğiyle açıklamak istiyorum; yani, kendime zarar verecek bir açıklama yapmak istiyorum, ama doğrusu bu.

Şimdi, bakın, burada "bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren doçentlik için asgarî yayın ölçülerini yerine getirme süresi sekiz yıldır" deniliyor; yani, artık ilişiği kesilme noktasına gelmiş bir yardımcı doçente, neredeyse emekli olma hakkı getiriyorsunuz. Benim, gündüz yaptığım konuşmalardan bir tanesinde "bu yasanın içerisinde birçok siyasî rüşvet var" dediğim noktalardan bir tanesi budur.

Bu konuyu, her ne kadar sabah mahmurluğu içerisinde, kulisten oylamaya koşuşturma gayretleri içerisinde pek irdeleyerek, ehliyetli bir oy kullanmayla değerlendireceğinize inanmıyorum; ama, bu gerçeği, ilgilenen arkadaşlarımın bilgisine sunuyorum. Bu, üniversitelere yapılabilecek olan bir kötülüktür; genç insanların önünü açma noktasında getirilecek bir engeldir; bazı kişilere, çalışma ivmesini yitirmiş, artık bu isteği kalmamış ve hâlâ bu kadroya emekli olmak için kendini abone etmiş kişilere emeklilik hakkı vermektir.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın milletvekilleri, 10 dakika süreyle madde üzerinde soru - cevap işlemi yapacağız. (AK Parti sıralarından "Soru soran yok" sesleri)

Saygıdeğer arkadaşlarım, sorunun sorulup sorulmayacağına Başkanlık Divanı karar veriyor; lütfen...

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, görüştüğümüz tasarıyla ilgili olarak bir rapor veriyor. Raporun bir bölümünde aynen şu ifadeler yer alıyor: Üniversitelerarası Kurul Başkanı Sayın Ayhan Alkış, hükümetle diyalog içinde, uzlaşarak, üniversitelerin özerkliği için çalıştıklarını ve hazırlanan taslağı teslim ettiklerini, bu çalışmaların gözardı edilerek, hükümetin siyasî anlayışıyla bir tasarı çıkarılması endişesiyle bazı girişimleri olduğunu belirtti. Öğrencisini, öğretim üyesini, müfredatını seçemeyen bir üniversitenin, özerk, uluslararası anlamda bir üniversite olamayacağını ifade etti.

Sayın Bakan, gerçekten, Üniversitelerarası Kurulla diyalog içinde size, hükümete bir tasarı sunuldu mu sunulmadı mı; bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Kepenek, buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Her iki Bakanımızın da burada olması gerçekten mutluluk verici; şimdi soracağım soruyla ilgili olarak söylüyorum.

Sorum şöyle: Geçen yıl, 2003'te, devlet üniversitelerine verilen toplam araştırma görevlisi kadrosu ne kadardı; bu yıl, 2004'te, şimdiye kadar ne kadar araştırma görevlisi kadrosu tahsis edildi ve bu gelişme, okutman, öğretim görevlisi, uzman ve idarî personel dikkate alındığında, nasıl bir çizgi, bir seyir izliyor; bu konunun aydınlatılmasını istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Kılıçdaroğlu'nun sorusuna cevap veriyorum:

Üniversitelerarası Kurulun Sayın Başkanı ve sayın üyeleri, Sayın Başbakanımızı ziyaret ettiler. Aşağı yukarı, bu ziyaret, ekim başında gerçekleşti ve bir komisyon kurarak, bir taslak hazırlamak istediklerini ifade ettiler ve bunu, 12 Aralık itibariyle Hükümetimize teslim edeceklerini, Bakanlığımıza teslim edeceklerini ifade ettiler; ancak, bu hazırladıkları taslağı, Sayın Teziç YÖK Başkanı olunca, bize getirme, Hükümete, Başbakana, Millî Eğitim Bakanlığına getirme yerine Sayın Teziç'e teslim ettiler ve Sayın Teziç, Üniversitelerarası Kurulun hazırlamış olduğu taslağı kendisi yeniden gözden geçirdi ve birçok maddesini dışarıda bırakarak 2 maddelik bir düzenleme halinde bize getirdi. 3 üncü ve 4 üncü maddeleri de yürütme ve yürürlük maddeleriydi. Bu, kamuoyunda birhayli tartışılan yürürlük maddesinde "bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu ve Yükseköğretim Kurulu birlikte yürütür" ifadesi de işte burada yer alıyordu. Dolayısıyla, Üniversitelerarası Kurul tarafından bize resmen getirilen bir taslak olmadı; ancak, Başbakanımızı son ziyaret ettikleri esnada -Sayın Şahin ile birlikte biz de oradaydık- o zaman bu taslağı verdiler. YÖK'ten gelen taslağı kendilerinin de beğenmediğini, kendi görüşlerini büyük çapta yansıtmadığını ifade ettiler. O zaman bu taslağı Sayın Başbakana verdiler.

Sayın Kepenek'in sorusuna gelince; personelden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız burada. Ben zaten daha önceki konuşmalarımda da ifade ettim. Geçen yıl, yani, 2003 yılı Bütçe Kanunu çerçevesinde bütün kamu kesimi için 35 000 kadro ihdas edildi. Bunun      23 200'ü eğitime tahsis edildi, 20 000'ine öğretmen ataması yapıldı; 3 200'ü üniversitelere verildi, araştırma görevlisi ve öğretim üyesi olmayan diğer ihtiyaçlarını karşılamak üzere. Bu yıl 40 000 kadro ihdas edildi, bunun      24 600'ü eğitime tahsis edildi; 18 000'ine öğretmen ataması bir kısmına yapıldı, bir kısmına yapılacak; 6 600'ü de üniversitelere verildi. Ayrıca, üniversitelerin enstitüler bünyesindeki geçici kadrolarının da sürekli kullanılabilmesi için Sayın Bakanımız tarafından bir yasa hazırlanmaktadır, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilecektir. O da, büyük çapta, üniversitelerimizi bu açıdan rahatlatacak bir yasa olacaktır.

Arz ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Madde üzerindeki soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde 52'nin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oya Araslı

Mehmet Yıldırım

Rasim Çakır

 

Ankara

Kastamonu

Edirne

 

Engin Altay

Feramus Şahin

Hüseyin Bayındır

 

Sinop

Tokat

Kırşehir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim, 2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir; ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı, Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla, siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak, kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki parlamento ve hükümete aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler, üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan üniversitelerin siyasal etkilerden uzak kendi yasasının hazırlanmasına katkıda bulunmasına imkân tanınmalıdır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır. Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Bu nedenle, söz konusu maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 52'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 53'ü okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 53. - 2004 Öğrenci Seçme Sınavına mahsus olmak üzere kılavuzda alanları bakımından ortak olarak belirtilen yükseköğretim programlarına girişte ortaöğretim başarı puanı (0.80) katsayısı ile çarpılır.

BAŞKAN - Geçici madde 53 üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, dünden kalma olduğumuz için, bugün tıraş olmadan geldik. Sayın Bakana önce şunu hatırlatmak istiyorum. Tabiî ki, milletvekillerinin mesai kavramının olmadığını ben biliyorum: Ben memurlar için söylemiştim zaten, ILO standartlarına uygun mu arkadaşların çalışmaları diye. Ben kendimiz için söylemedim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Onlar mesai alıyor; bir şey olmaz...

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Böyle Meclise böyle memur olur.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben, tahmin ediyorum ki, bu ülkede birçok genç, üniversite sınavına girecek öğrenci, sabaha kadar bizi izledi. Onlara diyorum ki -tahminimi söylüyorum- bu yasa bu seneye uygulanamaz; gece sabahlara kadar televizyon izleyip, gazetelerde bu sınavla ilgili, sınav sistemiyle ilgili haberleri izleyeceklerine, günde 300 soru çözmeye devam etsinler, sınava iyi hazırlansınlar.

Bu katsayının yönetmelikle değil de yasayla belirlenmesine neden karşı çıkıyoruz? Bakın, ben, size birkaç örnek vermek istiyorum. Yanılmıyorsam, Sayın Bakanımız, cumhuriyetin 60 ıncı Millî Eğitim Bakanı ve Millî Eğitim Bakanlığı, 2 Mayıs 1920'de 3 numaralı Kanunla kurulmuş; seksendört yıllık sürede 60 bakan. Talim ve Terbiyeye bakıyorum; 1926'da kuruluyor; 1926'dan 1980'e kadar, yani ellidört yılda 7 kişi başkanlık yapıyor; ellidört yılda 7 kişi.  1980'den 2003'e kadar yirmiüç yılda 13 başkan değişiyor; yani, burası, 1980'den sonra siyasallaşmış bir  yerdir. Onun için, millî eğitim kadrolarına olan bu güvensizlik, sadece Hüseyin Çelik'e olan, Sayın Bakana olan güvensizlik değil; ortada bir partizanlık söz konusu, burası yıpranmış bir kurum.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sayın Hüseyin Çelik...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Hüseyin Çelik tabiî ki.

Şimdi, burada, ortada böyle bir problem var.

Yüzüme bakamadığı için Sayın Bakan, arkaya geçiyor.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Arkaya geçince 2 puan alıyor!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli hemşerilerim, sevgili Yalovalılar diye başlayacaktım az kalsın; artık, akıl mı bıraktınız; sabaha kadar burada bekledik.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sana bir şey olmaz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakın, ben, size, birkaç konuda daha bilgi vermek istiyorum. 1999'da bu sınav sistemi değiştiğinde, binlerce, yüzbinlerce öğrenci yanlış tercih yaptı; o zaman katsayılar 0,2; 0,5'ti. 2002'de katsayıları 0,3; 0,8 olarak değiştirdiler; yine, yüzbinlerce öğrenci yanlış tercih yaptı.

Bakın, bilmeniz açısından, belki gözden kaçıranlar vardır diye söyleyeyim. Şu andaki sınav sistemine göre üniversiteye yerleştirme işlemi şöyle yapılıyor: Önce sınava giriyorsunuz, puanınız size geliyor, siz, bir önceki yılın puanlarına bakarak, kendi puanınızı kıyaslayarak tercih yapıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri...

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - O zaman, sistemi değiştirmeyelim.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Hayır... Bir dakika; anlatayım. Bir anlatayım... Bir anlatayım da dinle bak...

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Dinleme kardeşim, dinleme!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi, çocuk, 2004 yılı sınavına girdi; sonuç geldi, kendi puanı elinde, geçen yılın puanları da elinde, onlara bakarak tercih yapacak.

Değerli arkadaşlarım, siz, katsayıları değiştirdiğiniz zaman yılın ortasında, öğrencinin elindeki veriler, farklı katsayılara göre. Geçen yılın katsayıları farklıydı. Bakın, ağustos ayında size çok beddua edecekler.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Hataları düzeltiyoruz, hataları.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bakınız, benim ne dediğimi bu işten anlayanlar çok iyi anlıyor. Tercihlerde müthiş hatalar olacak. Bunu çözmenin yolu, o yıl bunu uygulamamaktan geçer. Demedi demeyin diye söylüyorum.

Bir diğeri, yine, Trabzon Milletvekili arkadaşımız Cevdet Bey iddia ediyor, diyor ki: "Bu ortaöğretim başarı puanının içinde ÖSS ortalaması, okul, takım çalışmasının puanı yoktur." Bu var. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanımız da var olduğunu söylüyor. Bunu herkes kaldıralım diyor; kaldırmıyorsunuz ki.

Süper liseler yeni çıktığında, puanlar 4'e, 3,5'e kadar düştü. Anladılar ki sınav yok; notlar şişirildi; 5'le çocuklar müracaat etti, kura çekmek zorunda kaldılar.

Bu ülkede objektif bir not verme sistemi yoktur. Aynı okulun iki matematik öğretmeninden birisi bir imtihan kâğıdına 100 verirse, öbürü 70 verir. Objektif bir sınav değerlendirme sisteminin olmadığı bu ülkede, okul notlarını bu kadar öne çıkarırsanız ve bu değişikliği yapmazsanız, yanlış yapmış olursunuz.

Yine, bu ülkede, yılda 20 000 öğrenci idare mahkemesi yoluyla sınıf geçiyor. Bu yanlışlığı düzeltmiyorsunuz burada.

Öyle büyük bir kaos yaşanacak ki bu yaz, Cumhurbaşkanına gitti geldi, Anayasa Mahkemesi iptal etti...  Sayın Hüseyin Çelik öyle yıpranacak ki... Aklımdan şu geçiyor: Sayın Başbakan, Hüseyin Çelik'ten, Sayın Bakandan kurtulmanın yolunu böyle yıpratarak mı buldu acaba diyorum. Kesin böyle olacak; bunu ben görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, şunları söylemek istiyorum: Birtakım bilimsel yanlışlıkları, milletvekili oylarının çokluğuna dayanarak doğru diye kabul ettiremezsiniz. Biz iktidarız, çoğunluğumuz var, katsayıyı böyle belirledik arkadaşlar, kaldırın bakalım parmakları. Neye parmak kaldırdığını ister bil ister bilme; madem bizim arkadaşlar böyle istiyor, biz de kaldıralım... Doğru kabul ettiremezsiniz bunu. Şundan dolayı ettiremezsiniz; bizi dinleyeceksiniz tabiî ki, dinlemek zorundasınız; çünkü, iktidar her yerde var; ama, muhalefet sadece demokrasinin olduğu yerlerde var; yani, krallıklarda da iktidar var. Muhalefet, sadece, demokrasilerde var; onun için muhalefetlerin ayrıcalığı daha önemlidir.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Başımızın tacısınız.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Burada benim aklıma, hep, 58 inci Hükümetin Başbakanı Sayın Abdullah Gül'ün sözleri geliyor. Sayın Gül -Sayın Başbakan o zaman- şöyle demişti: "Biz, bu ülkeyi aritmetik çoğunluğa dayanarak yönetmeyeceğiz, ortak aklı egemen kılacağız, uzlaşacağız, tartışacağız, sonucu bulacağız." Burada hiç de böyle bir ortak akıl görmüyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, biz, ısrarla ve ısrarla şunun arkasındayız; bizi izleyen ticaret meslek lisesi öğrencilerine söylüyorum, diyorum ki, Cumhuriyet Halk Partisi, sizin, iktisat, işletme gibi bölümlere, alanınızla ilgili bölümlere gitmenizdeki kaybın önlenmesinde taraftardır. Getirsinler böyle bir düzenleme, ona hiç karşı çıkmayalım. Endüstri meslek lisesinin makine bölümünde okuyan çocuğun makine mühendisliğine gitmesine de karşı değiliz; getirsinler bu düzenlemeyi ona evet diyelim;. ama, isteyen istediği yere gitsin; hadi bakayım arkadaşlar, serbest bıraktık her şeyi...

Şimdi, Sayın Bakan diyor ki: "Bu ne yaman çelişki." Yine, Suat Kılıç arkadaşıma söyleyeceğim; bu ne yaman çelişki. O güzel ses tonunla, o yakışıklılığınla, o çağdaş görünüşünle, o etkili hitabetinle anlatıyorsun; ama, şu benim anlattığımı da çok iyi anlayacağını düşünüyorum.

Sayın Bakanımız "yöneltmeyi ilköğretime getiriyorum. Rehberlik servisleriyle ilgili yeni düzenlemeler yapıyorum" dedi. Arkadaşlar, şu andaki sistemde, lise 1'i bitirdiğiniz zaman karar verirsiniz, tıbba gidecekseniz, mühendisliklere gidecekseniz sayısal bölüme kayıt olursunuz; hukuk, siyasal, işletme gibi yerlere gidecekseniz eşit ağırlığa gidersiniz; başka yere gidecekseniz sözele gidersiniz. Şimdi, siz "lise 2'deki bu seçimi ilköğretime çekeceğim" diyorsunuz; diğer taraftan da "torna ve tesviye eğitimi almış çocuk eczacı olabilir arkadaşım" diyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi?!

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Bu ne yaman çelişki!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bu ne yaman çelişki! Bu olabilir mi?!

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız, samimî olarak söylüyorum -Sayın Başkanım benim tavırlarımı bilir- ben, öğretmen mantığıyla yaklaşırım, art niyetle asla ve asla... Ben, imam-hatip liselerinde ikibuçuk sene öğretmenlik yaptım. Belki de, sizden fazla katkı sağladım o çocukların üniversiteyi kazanmasına; hafta sonlarında gittim, onlara ekstradan ders verdim. Size 3 tane bilgi vereyim.

HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Ama, oranın ruhunu alamamışsınız.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Almadım, Allaha şükür almadım oranın ruhunu.

Şimdi, bakınız, değerli arkadaşlarım, Sayın Adalet Bakanımız, açıklıyor:"Çocuklarını oraya gönderiyor, adam ölünce, kendisine bir fatiha okusun diye." Biz, anamıza babamıza, dedemize ninemize fatiha okumasını bilmiyor muyuz?! Okumadığımızı mı zannediyorsunuz?!

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Öyle demedi.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Öyle demedi.

ZEKERİYE AKINCI (Ankara) - Aynen öyle dedi.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yani, sadece oraya gidenler mi yapıyor bunu. (CHP sıralarından alkışlar) Yapmayın arkadaşlar böyle!

Hiç kimsenin, bu vatanı benden daha çok sevmeye hakkı yok. Hiç kimsenin, benden daha fazla Müslüman olmaya da hakkı yok. Hiç kimsenin de sizden daha fazla demokrat olmaya hakkı yok. Kimse kimseyi böyle bir kalıp içerisine sokmasın; ama, bakın, ben, size üç örnek vereceğim. Şu andaki mevcut duruma göre, imam hatip liselerinden yılda 5 000 öğrenciyi mezun etsek -diğer okullara gitmediğini düşünüyorum, gider, gitmez, o ayrı mesele, onu tartışmıyorum- imam ihtiyacımız için yetiyor.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Ziraat fakültelerini de kapatalım!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Tabiî... Tabiî... Ziraat fakültelerinde de çok müthiş fazlalık var; kesinlikle kapatmalıyız; doğru söylüyorsunuz. 25 000 ziraat mühendisi işsiz. Doğru söylüyorsunuz, kapatmalıyız; aynen katılıyorum.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Fen-edebiyat bölümleri de kapatılsın!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Kanun gereği fen-edebiyat fakülteleri kuruluyor.

Yine, mesela...

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Beden eğitimi bölümleri de kapatılsın!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Evet, 1 000 beden eğitimi öğretmenine ihtiyaç varken, 13 000 mezun veriyorlar. Evet, planlamalıyız, kapatmalıyız. Ne lazımsa, onu açmalıyız.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Siyasalı da kapat!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Lazım olanı açmalıyız. Ne gerek var?! 1 000 beden eğitimi öğretmeni lazımken, yılda 12 000-13 000 mezun veriyoruz. Tabiî ki, kapatmalı... Değiştirelim... Bilgisayar öğretmeni açığımız var; onu kapatalım. İngilizce öğretmeni açığımız var; onu kapatalım. O kadar beden eğitimi öğretmeni mezun edeceğimize, bilgisayar ve İngilizce öğretmenlerinin sayısını artıralım. Ben, art niyetle bakmıyorum. Doğru yapalım, ülkenin kaynaklarını doğru kullanalım diye söylüyorum.

Meslek liselerinin sınavını ayıralım -hiç fark etmez, imam hatipler de dahil buna- kontenjan verelim, getirelim. "Arkadaş, lisans programlarına meslek liseleri de girer" diyelim. Önce, meslek liseleri sınavına girer; yüzde 50'sini alan bilgisi sorusu sorarız. Yani, makine bölümünde okuyan bir çocuk, makine mühendisliğini tercih edeceği zaman, soruların yarısı fizik, kimya, biyoloji, matematik konularında olsun, diğer yarısı da makine bilgisinden olsun. Sonra, bunları kendi arasında bir sıraya dizelim ve bunlara bir kontenjan verelim -5, 10, 15, neyse- gitsin, makine mühendisi olsun. İmam-hatipte okuyan çocuğa bir kontenjan verelim, önce ayrı bir sınava girsin, hiç fark etmez; ama, bunları doğru düzgün yapalım diyorum.

Bakın, şöyle bir şey doğru değil: Ben, 1998 yılının verilerini aldım. İmam-hatip lisesi mezunları için üç örnek vereceğim dedim. 3 285 çocuğumuz öğretmenlik programlarına yerleşmiş, 1 420 çocuğumuz da ilahiyat programlarına yerleşmiş. Ortada bir çelişki var, yanlışlık var; yani, asıl mesleğini daha çok tercih etmesi lazım. Diğerini de tercih etmesin demiyorum, yanlış olmasın; ama, asıl mesleğini birincil olarak tercih etmeli kişi.

Diğer okullarda İngilizce nasıl öğretilemiyorsa, bu çocuklara da Arapça öğretilemediğini biliyor musunuz; gerçi, ben saydım, Meclis albümünde, 130 kişinin falan Arapça bildiği yazılı. Bakın, bir şey söyleyeyim; Arapça muafiyetini geçme oranı imam-hatip mezunlarında yüzde kaçtır biliyor musunuz; yüzde 12'dir. Arapçayı bilme oranı kaçtır biliyor musunuz; yüzde 10'dur. Bunlar, resmî rakamlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Nereden aldın bu rakamları?

BAŞKAN - Sayın İnce, karar gereğince, size sadece 1 dakikalık eksüre vereceğim, 1 dakika içerisinde konuşmanızı toparlayacaksınız.

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Peki; çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu çocuklarda ciddî bir problem var, Arapça dahi öğretemiyoruz orada, diğer okullarda da İngilizce öğretemiyoruz.

Bu eğitim sistemiyle ilgili bir konunun daha altını çizip, bitiriyorum

Sayın Bakanım ısrarla Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planından bahsediyor. Ben, Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Hükümetin buna alternatif acil eylem planı var. Acaba, acil eylem planında, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planına kaç kere atıfta bulunmuşlar?! Bana bunun cevabını versin de, ondan sonra gerisini tartışalım.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın İnce, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bir önceki soruma verdiği yanıtta, Üniversitelerarası Kurulun, kendilerine, geç de olsa, bir taslak verdiğini, üniversitelerin özerkliğini öngören bir taslağı verdiğini ifade etti. Sayın Bakanım, bu tasarıyı alıp ne yaptınız? Bu tasarının ne kadarı şu anda görüştüğümüz tasarıya yansıdı? Yoksa, o tasarı, bürokraside olduğu gibi, tozlu raflarda bekliyor mu?

İkinci sorum: Türkiye'nin 100 üncü yılını tamamlayacağı aşama 2023'te, acaba, bizim bir eğitim planlamamız var mı? Hangi alanda, kaç öğrenciye ya da kaç yetişmiş elemana, kaç doktora, kaç veterinere, kaç ziraat mühendisine, kaç din adamına ihtiyacımız var? Böyle bir planlama yapıldı mı? Yapılmadıysa niçin; yapıldıysa, acaba, bunu parlamenterlere dağıtma lütfunu gösterir misiniz; bizler de öğrenmiş olalım.   

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Bakanım buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Üniversitelerarası Kurul tarafından hazırlanıp, bir hafta önce Sayın Başbakana getirilen taslakta, üniversite özerkliğini temin eden herhangi bir şey yok. Niçin yok; çünkü, Anayasa değişikliği yapılmadan bunun gerçekleşemeyeceğini Sayın Üniversitelerarası Kurul Başkanı da, üyeleri de çok iyi biliyorlardı. Onlar, sadece, yine, bizim 1 inci maddede olup da çıkardığımız bir madde getirmişlerdi.  Bu maddede "Yükseköğretim Kurulu, üniversitelere bazı yetkilerini devredebilir" şeklinde bir ifade vardı, biz de buraya aldık; ama, daha sonra... Aslında, bana göre, bu, Anayasaya aykırı bir durum değildi; çünkü "devredebilir" başkadır "devreder" başkadır.

Bunun dışında, Anayasa değişikliği yapılmadan bir taslak hazırladıkları için, herhangi bir özerklik temin edecek, aslında, orada ileri bir adım yok. Yardımcı doçentlerin, doçentlerin atanmalarıyla ilgili, etik kurulla ilgili, akreditasyonla ilgili bizim getirdiğimiz birçok yenilik, aslında, onlarla da paylaştığımız hususlardır; yani, Üniversitelerarası Kurulun hazırladığı taslak; çok daha geniş bir taslak; bizim daha önce hazırlamış olduğumuz taslak da çok daha geniş bir taslaktı; ama, biz, onlarla, nihaî olarak, Sayın Başbakanın huzurunda -Sayın Altıkulaç ve Sayın Mehmet Ali Şahin Bey de oradaydı- Üniversitelerarası Kurulun Sayın Başkanı ve 7 rektörle şu konuda mutabık kaldık. Aslında, şu anda, böyle çok kapsamlı bir yasa tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine götürülmemelidir, Anayasa değişikliği yapıldıktan sonra, çok daha kapsamlı bir çalışmayla Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gidilmelidir şeklinde bir mutabakata varıldı ve bu, kendileriyle paylaşıldı, bu konuda mutabık olundu. Bunu paylaşmak isterim sizinle.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum

Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutup, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 53 üncü madde 1 inci paragraftan sonra gelmek üzere;

"2004 yılında birinci fıkradaki haktan yararlananlar ile 2003-2004 öğretim yılında aynı şartları taşıyan lise 2 nci sınıfta olan öğrenciler, 2005 yılında girecekleri öğrenci seçme sınavında aynı haktan yararlanırlar."

Paragrafının eklenmesini arz ederiz.

 

Faruk Çelik

Akif Gülle

Mehmet Soydan

 

Bursa

Amasya

Hatay

 

Faruk Koca

Mustafa Ataş

 

 

Ankara

İstanbul

 

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde 53'ün tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oya Araslı

Mehmet Yıldırım

Rasim Çakır

 

Ankara

Kastamonu

Edirne

 

Feramus Şahin

Engin Altay

Hüseyin Bayındır

 

Tokat

Sinop

Kırşehir

BAŞKAN - Şimdi okutacağım önerge en aykırı önergedir, okutup işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde 53'ün Anayasaya aykırılığı nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oya Araslı

Feramus Şahin

Ali Kemal Kumkumoğlu

 

Ankara

Tokat

İstanbul

 

Engin Altay

Hüseyin Bayındır

 

 

Sinop

Kırşehir

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim, 2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir! Ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı, Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla, siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır; ancak, kanun tasarısı, yalnız, üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler, üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan üniversitelerin, siyasal etkilerden uzak, kendi yasasının hazırlanmasına katkıda bulunmasına imkân tanınmalıdır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır; halbuki, kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır. Felsefesiyle, çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Tasarının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde 53'te yapılan düzenleme ise Anayasanın 130 ve 131 inci maddelerine aykırı bir biçimde YÖK'e ait olan yetkilere bir müdahale niteliğini taşımaktadır. Bu bakımdan, Anayasayla uyum halinde olmayan geçici madde 53'ün tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sayılı kanun tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde 53'ün tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Oya Araslı (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ekonomik ve sosyal hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim, 2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir. Ancak, Anayasamızda yer alan Cumhuriyetimizin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.

Daha iyi bir yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak, kanun tasarısı, yalnız, üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.

Yasa tasarısı, getirdiği düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.

Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan üniversitelerin, siyasal etkilerden uzak kendi yasasını hazırlamasına katkıda bulunmasına imkân tanınmalıdır.

441 sıra sayılı yasa tasarısı üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.

Tasarı, Anayasamızın temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.

Tasarı, dinamik gelişimi ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır. Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.

Bu nedenle, söz konusu maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

441 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 53 üncü madde birinci paragraftan sonra gelmek üzere;

"2004 yılında birinci fıkradaki haktan yararlananlar ile 2003-2004 öğretim yılında aynı şartları taşıyan lise 2 nci sınıfta olan öğrenciler, 2005 yılında girecekleri öğrenci seçme sınavında aynı haktan yararlanırlar."

Paragrafının eklenmesini arz ederiz.

Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Lise 2 nci sınıf öğrencilerinin 2005 yılında yapılacak ÖSS sınavında mağduriyetlerinin giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda geçici madde 53'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 7 nci maddeyi, geçici maddelerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - 2547 sayılı Kanunun 24 üncü, 25 inci, 26 ncı, 29 uncu ve 42 nci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Günaydın.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli izleyenler; ben de hepinize iyi sabahlar diliyorum; dikkatiniz için teşekkür ederim. Ancak, şu noktayı vurgulamak zorundayım : İnsan haklarına aykırı, sağlığa, akla hiç de uygun olmayan bir ortamda ve yanılmıyorsam 17 saate yakın bir süredir çalışıyoruz. Ancak, bu çalışma, bir hak düzeltilmesine yönelik olduğu halde, kanımca, daha önce konuşmacı arkadaşlarımın da belirttiği gibi, hakkı düzeltelim derken, yeni bir haksızlığın ya da başka haksızlıkların da yolunu açmış oluyoruz; genel lise mezunlarına haksızlık ediyoruz. Oysa, bir düzeltmeyi yaparken, bir şeyi düzeltirken bir başka tarafa zarar vermenin toplum vicdanı açısından, genel hukuk açısından hiç de doğru olmadığı bilinen bir gerçektir.

Değerli arkadaşlar, bu noktaya döneceğim; ama, belki birkaç kez tekrar olacak -bazı konuların tekrarında yarar var, Sayın Araslı da daha önce belirtti burada- ancak öyle anlaşacağız, öyle görülüyor; içinde bulunduğumuz yıllarda, dünyada çok hızlı bir bilimsel ve teknolojik değişim olduğu, bir devrim olduğu hepimizin teslim ettiği bir gerçek; ancak, bir başka nokta biliniyor; dünya, buraya kolay gelmedi, büyük uğraşılarla geldi ve buradan çok önemli dersler çıkarıyor, ilkeler çıkarıyor, doğrular çıkarıyor.

Bakın, günümüzde, hükümetlerin, üniversite dünyası karşısındaki temel görevi nedir? Uluslararası anlaşmalara göre, hükümetlerin temel görevi, bilim ve araştırma alanını, düşünce dünyasını, üretim dünyasını, yani, bilimsel üretim dünyasını, yani, üniversiteyi, siyasetin, ticaretin, yani, sermaye çevrelerinin, geleneklerin, törelerin, dinin ve başka etki güçlerinin etkisinden, baskısından, egemenliğinden uzak tutmaktır, olabildiğince uzak tutmaktır. Devletin görevi budur, hükümetin görevi budur.

Peki, ne yapıyoruz biz; bu tasarıyla tam da tersini yapıyoruz. Üniversite dünyasına 12 Eylül rejiminin giydirdiği o deli gömleğini, biraz daha pekiştirerek, biraz daha vurgulayarak, biraz daha merkezî yetkiyi ve baskıyı artırarak yeniden getiriyoruz. Yani, olması gerekeni değil; eskiyi, olmaması gerekeni getiriyoruz ve bunun adına da, üzülerek belirteyim ki, reform diyoruz.

Değerli arkadaşlar, sabah sohbetiniz iyi de, tasarının genel gerekçesinde şöyle bir durum var: Tasarının gerekçesinde, YÖK'le gelen 1981 rejimini beşinci üniversite reformu diye tanımlanıyor. Değerli arkadaşlar, nasıl denir bilemem; ama, bu, 1981'deki YÖK tasarısına üniversite reformu demenin, buna reform demenin hiçbir mantıksal tarafı yoktur, doğru tarafı yoktur. Bu, aynı terimden gidersek, reform değil, deformasyondur, biçim çöküntüsüdür, değiştirmedir ve yıkımdır.

Şimdi, bu açıdan baktığımızda, getirilen tasarıyla, üniversite özerkliği çok büyük ölçüde yeniden zedelenmektedir. Sayın Bakan, özerklik meselesini, bilimsel ve idarî özerkliği, üniversite özerkliği talebini hep şöyle karşılıyor: "Bunlar bir Anayasa meselesidir; getirin, yapalım." Sayın Bakan, bu, aynı zamanda, yasalara geçmeden önce, bir anlayış meselesidir, bir zihniyet meselesidir. Bakınız, nasıl: Değerli milletvekilleri, Başbakanımız Sayın Erdoğan, üniversite yönetimlerine ilişkin olarak "parasını ben veriyorum, elbette ben yöneteceğim" diyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, böyle bir zihniyetin üniversite özerkliğiyle, özgür düşünceyle, hukuk devletiyle, çağdaş yönetim anlayışıyla, kurumların -bu gerekçede belirtildiği gibi- özerk ve kendi iç işleyişleriyle, gelişmesiyle uzaktan yakından bir ilgisi kurulamaz, böyle bir şey olamaz. Burada, bir büyük yanılgının...

AHMET YENİ (Samsun) - Saptırıyorsunuz.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Hiçbir şeyi saptırmıyorum Sayın Vekilim.

...bir önemli gerçeğin daha altını hep birlikte çizelim. Değerli arkadaşlar, çoğunluk, her şeyi yapmak anlamına gelmez. Milletin iradesi arkamızdadır, biz her şeyi yaparız diye bir gerçek yoktur. Bu, çoğunluğun diktatörlüğüne götürür ve diktatörlüklerin en tehlikelisi, en yanılgı doğuranı, en yanlışı, demokratik görünüp başka tür baskıcı sonuç vereni de bu tür diktatörlüklerdir. O nedenle, millet iradesi arkamızda; biz, hak, hukuk tanımayız, istediğimizi yaparız diyemeyiz.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Öyle diyen mi var şimdi; öyle diyen yok.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Söylüyorum efendim.

Hukukun temel ilkeleri vardır, insan haklarına saygı vardır ve bu ilkeler, bu kurallar çerçevesinde çalışmamız gerekir diye düşünüyorum.

Daha önce burada şu nokta vurgulandı ve denildi ki: Kimi öğretim üyeleri cüppelerini giydiler, Millet Meclisine geldiler. Değerli arkadaşlar, gelenlerin bir bölümü,  Orta Doğu Teknik Üniversitesinden benim arkadaşlarım.  Bu öğretim üyeleri...

AHMET YENİ (Samsun) - Hocam, CHP'ye gittiler.

YAKUP KEPENEK (Devamla) -Sayın Vekilim, Ahmet Bey, o arkadaşlarımızın tamamı değil, 15 kişilik bir temsilci heyeti Grup Başkanvekilimiz tarafından kabul edildi ve kendisiyle görüştüler. Sayın Faruk Çelik buradadır ve ben doğruyu söylüyorum.

Yani, bu öğretim üyeleri, yalnızca Cumhuriyet Halk Partisine gelmediler; İktidar Partisine de geldiler. Üzülerek belirteyim ki, sizin bundan bile haberiniz yok. Eğer, kabul edilselerdi tamamı sizin grup salonunuza gelirdi.

Bu insanlar, bakın, yıllardır üniversitede çalışıyorlar ve Sayın Bakanım, bunu siz de bilin; bu arkadaşlarımızın şu anda geldikleri durum şudur: Daha evvel burada yeniden vurguladım. Bu arkadaşlarımızın araştırma görevlisi kadroları kesilmiştir, bu arkadaşlarımızın araştırma paraları ellerinden alınmıştır, maliyeye gelir kaydedilmiştir. Bu arkadaşlarımız proje yapamaz hale gelmişler, asistan çalıştıramaz hale gelmişlerdir.

Şimdi, bu durumda olan öğretim üyesi sokağa çıkmamıştır, cübbesini giymiştir ve halkın iradesinin temsil edildiği Yüce Meclise gelmiştir.

AHMET YENİ (Samsun) - "CHP'ye" diyor burada.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Hayır, efendim; Faruk Çelik'in ofisine gitmiştir. Onu öğrenin, onu öğrenin. Fotoğrafçıyı çağırsaydınız.

AHMET YENİ (Samsun) -Hayır, işte burada,CHP kürsüsünde..

BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen...

 YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Ahmet Yeni, siz fotoğrafçıyı çağırsaydınız.

Şimdi, bu öğretim üyelerini kınamaya hiçbirimizin hakkı yoktur. Bu arkadaşlarımız çok güç koşullarda, olağanüstü güç koşullarda çok az bir parayla ve bu yurt için... Bunlar, çok kolay, başka ülkelerde iş bulabilecek arkadaşlarımızdır, bunları kaçırmaya mı çalışıyoruz, beyin göçüne katkı mı yapmaya uğraşıyoruz, bu ülkenin, sayıları 10 000'e yaklaşan öğretim üyesi eksiğine yenilerini mi eklemek istiyoruz Sayın Yeni? Yapmayın, haksızlık ediyorsunuz.

AHMET YENİ (Samsun) - Haksızlık değil, bakın CHP kürsüsüne geldiler 

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bu insanlar sokağa çıkmadılar, buraya geldiler; Cumhuriyet Halk Partisinin Grubu da bu Yüce Meclisin bir bölümüdür.

AHMET YENİ (Samsun) - Cübbeyle CHP kürsüsüne çıkamazlar.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bırakınız, demagoji yok, gerçekleri konuşuyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) - Yanlış yaptılar, yanlış!

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, burada benim üzerinde konuşmam gereken, yasanın kaldırılan kimi maddeleridir. Bu maddelerin -23, 25, 49 vesaire- tamamı öğretim elemanlarıyla ilgilidir.

Değerli arkadaşlar, öğretim elemanları denildiğinde, Türkiye üniversitelerinin çok ilginç bir durumu var. Türkiye üniversiteleri, lisans düzeyindeki programlarını kendileri yapamıyorlar; yani, kendileri, 4 yıllık, 2 yıllık okullarına kaç kişi alacaklarını belirleyemiyorlar. Bunu, YÖK belirliyor, bir anlamda hükümet belirliyor. Yalnız, üniversitelerimiz, yüksek lisans; yani, üniversite sonrası ve doktora programlarını kendileri yapıyorlar. Bu, bir çelişkidir, bu, bir yanlıştır. Tasarıda, bu yanlışı düzeltmek için herhangi bir şey yapılmamaktadır.

Biz, burada, yardımcı doçentliği, doçentliği, profesörlüğü konuştuk da, bir şeyi konuşmadık; üniversitelerin öğretim elemanı, öğretim üyesi kaynağını hiç konuşmadık; yani, üniversitelerimiz öğretim üyelerini nasıl yetiştiriyorlar, bu olanakları var mı, burada belli bir kalite, belli bir nitelik tutturulabiliyor mu...

Değerli arkadaşlar, öğretim işinin en temel öğesi, nitelikli öğreticidir. Bunu, sağlamak durumundayız; Türkiye üniversite sisteminin en büyük eksiği budur.

Değerli arkadaşlar, bu amaçla, yurtdışına, her yıl milyonlarca dolar verilmektedir, gönderilmektedir; çünkü, gençlerimiz oraya yönlendirilmektedir ve bunların çoğu ülkemize geri dönmemektedir.

Bununla şunu kastediyorum: Millî Eğitim Bakanlığının, bu yasa tasarısıyla birlikte, üniversite sonrası; yani, öğretim üyesi yetiştirme konusunda bir düzenleme yapması, üniversitelerimizde bu yöndeki çalışmaların destek bulması için bir çabaya girmesi; yani, işin kaynağına eğilmesi, üniversite öğretim üyeliğinin güçlendirilmesi için düzenlemelere gitmesi, olanaklar sağlaması beklenirdi. Bu tasarının öbür büyük eksiklerinin yanında en önemli eksiklerinden biri budur.

Öğretim üyesi demek, aynı zamanda, bilim üreten, bilim üretimine katkı yapan kimse, bilimsel çalışma yapan kimse demektir. Bunun yetiştirilmesi, bu fidanlığın güçlü tutulması ve geliştirilmesi, devletin düzenlemesi gereken en temel alanlardan biridir. Üzülerek belirteyim ki, birbuçuk yıla yakın bir süredir iktidarda bulunan hükümetimiz, bu konuda hemen hiçbir şey yapmamakta, işi oluruna bırakmaktadır.

Çok daha kötü bir şey olmaktadır, o da şudur: Kadro yetersizliği nedeniyle, tahsisat, para yetersizliği nedeniyle, bu alanda, bölümler, üniversiteler herhangi bir girişimde bulanamamaktadır. Şimdi, üstün yetenekli, sanat ve spor alanında başarılı gençlerimizin üniversitelere girişlerinde kolaylık getiriyoruz; bu, çok doğrudur, iyidir; ama, aynı üstün yetenekli ve başarılı mezunların, üniversiteyi bitirenlerin üniversite öğretim üyesi olması için ne tür eğitim veriyoruz burada? Yani, bu çocukları, mutlaka, bir İngiliz, bir Amerikan üniversitesine göndermek zorunda mıyız?!

Şunu demek istiyorum: Türkiye üniversiteleri bu anlamda kendi kendini üretemiyor, kendi kendini yenileyemiyor. Bir öğretim üyeliği yapısı kendi kendini yenileyemiyorsa, kendi fidanlığından yetiştiremiyorsa, eksiklidir, yetersizdir. Bu hükümet, birbuçuk yıldır, bu alanda tek bir adım atmamıştır ve bu tasarıyla, bu konuda herhangi bir düzenleme getirmemiştir.

Dolayısıyla, tasarıyla ilgili değerlendirmelerimizi yaparken, yalnızca, yürürlükten kaldırılan veya doçentlerle, yardımcı doçentlerle, profesörlerle ilgili düzenlemeleri yapmakla yetinmememiz gerekir. Ülkemizin büyük kayıplara yol açan ve yol açmaya devam eden öğretim üyesi yetiştirme işini, tıpkı öğretmen yetiştirme işini savsakladığımız gibi, savsaklamadan, her ikisini de düzgün, doğru ele alarak ve millî eğitimin asıl, temel görevlerinden biri olduğunu vurgulayarak, bu alanda çaba harcanmasını istiyorum; çıkacak yasayı bu yönden de değerlendirdiğinizi umuyorum.

Hepinize iyi sabahlar diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Sayın milletvekilleri, 8 inci maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9. - 11.10.1983 tarihli ve 2914 sayılı Yüksek Öğretim Personel Kanununa ekli  ek gösterge cetvelinin (d) sırası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"d) Yardımcı Doçentler   1-5   3600"

BAŞKAN - 9 uncu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

AKP Hükümeti, göreve başladığı ilk günden itibaren, yükseköğretim sistemini değiştirme gayreti içerisinde olmuş; fakat, gelinen süreçte, hazırlanan bu tasarının, üniversitelerimizin her fırsatta ifade ettiği, idarî, malî özerkliklerini ve akademik, bilimsel özerkliklerini artıracak nitelikten uzak olduğu görülmüştür.

Hükümetin, uzlaşma arayışları neticesinin ürünü olarak lanse etmeye çalıştığı bu tasarı, AKP'nin siyasal kaygılarından ve saplantılarından sıyrılmamasının sonucu olarak, üniversiteler, sendikalar, Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere, toplumun geniş bir kesiminde tepkilere yol açmıştır.

Toplumda kaygı uyandıran bu gelişmeler, hükümetin hazırladığı bu tasarıya, siyasal tabanına mesaj verme kaygısı güden, üniversiteye giriş sınavında, meslek liselerine, özelde de imam-hatip liselerine uygulanan katsayının kaldırılarak, normal liselere eşitlenmesini içeren düzenlemeler damgasını vurmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz eğitim sisteminin, ilköğretimden üniversite ayağına kadar geniş çaplı bir reforma ihtiyacı olduğu, başta bilim emekçileri olmak üzere toplumun tüm kesimleri tarafından ifade edilirken, hükümetin bu yaklaşımları neticesinde temel problemler gözardı edilmiş ve ana sorun, meslek liselerinin üniversiteye giriş katsayısı uygulamalarına indirgenmiştir.

Bugün, ülkemiz ilköğretiminde ciddî bir kalite ve ikili öğretim sorunu yaşanmaktadır. Gençleri akademik eğitime hazırlamak gibi bir amacı olması gereken genel liselerin yerini, hepimizin yakından bildiği gibi dershaneler almıştır.

Bir üniversiteye girebilmek umuduyla her yıl sınavlara giren yaklaşık 2 000 000 gencimizin geleceklerine ilişkin meslekî bir altyapı sorununun nasıl çözüleceğine ilişkin bir yaklaşım, bugüne kadar hükümet tarafından ortaya konulmamıştır.

Üniversitelerimizin ve diğer yüksekokulların altyapı ve eğitim kalitesi sorunu aşılamamıştır ve getirilen bu tasarı da, bu sorunları ortadan kaldırmaya dönük hiçbir emare taşımamaktadır.

Hükümetin, sayısal çoğunluğuna dayanarak, Anayasa Mahkemesinden döneceği aşikâr olan bu tasarıda ısrar etmesini, toplumu ve kurumları germesini kaygıyla izlemekteyiz.

Değerli milletvekilleri, üzülerek ifade edeyim ki, AKP'nin pek çok girişimi gibi bu yasa tasarısı da, hiçbir şekilde, Türkiye'nin ulusal çıkarlarıyla örtüşecek bir öz taşımamaktadır.

Irak'a asker gönderme tezkeresinde olduğu gibi eğitim sistemimizi ilgilendiren bu tasarı da, ABD siparişi gibi, gözükmektedir. Hatırlarsanız, 1917 Ekim Devriminden sonra, emperyalist ülkeler, Sovyet Rusya'yı yeşil kuşakla çevirme stratejisinin bir ayağı olarak gerici akımları desteklemişler, deyim yerindeyse semizlemesine katkıda bulunmuşlardır. Bu süreçte, ülkemizde köy enstitüleri kapatılmış ve eğitimin dinselleştirilmesi yolunda ciddî girişimler başlatılmıştır. Asgarî yakın tarih bilgisine sahip herkes, bu sürecin ekonomik, politik eleştirisini yapabilir.

Bugün gelinen noktada ise, ABD'nin Ortadoğu özelinde ortaya attığı yeni bir strateji, ister istemez bizi "acaba, aynı oyun yine mi sergilenecek" endişesine sevk etmektedir. Geçtiğimiz günlerde açıkça ifade edilen Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında, ABD Dışişleri Bakanının ülkemizi "ılımlı İslam cumhuriyeti" olarak tanımlaması, bizlerin bu kaygılarının hiç de yersiz olmadığını göstermektedir.

Bu tasarıyla hükümet, yükseköğretim programlarını sözel, sayısal ve eşit ağırlık olmak üzere üç ana grupta toplamakta ve ortaöğretim program alan bölümünün, hangi yükseköğretim programına karşılık geldiğini ilişkilendirmek suretiyle YÖK'ün işi olan katsayı hesaplarına kanunla düzenleme getirmekte ve YÖK'ü devredışına çıkarmaktadır. Oysa, bu katsayı düzenlemeleri, yönetmelikle yapılabilecek düzenlemelerdir. Bugüne kadar, bu tarzda düzenlemeler hep yönetmeliklerle yapılmıştır. Hangi okulun hangi alana gireceğine kim karar verecektir; bir bayram arifesinde, 1 041 millî eğitim müdürünü görevden alan bakan mı; Talim ve Terbiye Kurulunun 167 uzmanını görevden alan bir Millî Eğitim Bakanı mı, ayrıca, TÜBİTAK'ı kendine benzetmek isteyen bir anlayış mı bu partizanlığın önüne geçecek? Tümüyle siyasallaşmış bir bakanlığa, böylesi bir yetkinin devredilmesi girişimi, toplumun ve devletin çeşitli kurumları arasında, sonuçları hiç de hoş olmayacak reaksiyonlar doğurabilecektir.

Öyle anlaşılıyor ki, emperyalist ülkelerin arzu ettiği gibi, ülkemizi ılımlı İslam gibi bir cumhuriyete dönüştürmek için, eğitim sisteminin dejenere edilerek, imam doktorlar, savcılar, valiler, yargıçlar, öğretmenler yetiştirmek gerekmektedir. Bu girişime, Cumhuriyet Halk Partisi sessiz kalamaz.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Hani seviyordunuz...

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Elbette seviyoruz; gerçekten ülkesini seven, Atatürkçü ve laik olan imamları her zaman seviyoruz, başımızın tacı, onlara hiç itirazımız yok. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

Biz kimseden korkmuyoruz; korktuğumuz, tek, Allah vardır; çünkü, biz, ülkemize karşı sorumluyuz, cumhuriyetimize ve laikliğe karşı sorumluyuz.

1920 aydınlanma devrimiyle, cemaat ve ümmet anlayışından, çağdaş, demokrat değerleri özümsemiş bir ulus bilincine ulaşmış 21 inci Yüzyılda hâlâ bunları konuşuyor olmaktan üzüntü duyuyoruz.

Bugün, bütün çağdaş toplumların temel referansı bilgi olmuştur. Bunun neticesinde, çağdaş dünya hukuk anlayışı, tanrı buyruğundan, doğal haklara ve insan haklarına evrimleşmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türk eğitim tarihinin en önemli dönüm noktası, 3 Mart 1924  tarihli Tevhidi Tedrisat Kanunudur. Bu kanunla, 1924 öncesi uygulanan üçlü eğitim sistemi ortadan kaldırılmıştır. Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Osmanlı tarihi incelendiğinde, üçlü eğitim anlayışının nelere mal olduğu görülmüştür. Hükümetin, bugün, bu üçlü eğitim sistemini çağdaşlaştıracak düzenlemelere gitme isteği, laik, demokratik cumhuriyetle hesaplaşma anlayışından başka bir şekilde izah edilemez.

Yapılması gereken, nitelikli, kurumsal, bilimsel ve laik eğitim anlayışının geri dönülmez bir biçimde güçlendirilmesidir. Bu bağlamda, imam-hatip liseleri, imam ve hatip yetiştiren okullar olarak kurulmuşlardır ve mezunlarının ilahiyat fakültelerine devam etmeleri uygun görülmüştür ve bu, yasa gereğidir; fakat, bu okulları meslek okulları olmaktan çıkarmak isterseniz çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalırız. Eğer, bu okullar kuruluş amaçları doğrultusunda imam ve hatip yetiştiremeyeceklerse varlıklarının devamı tartışma konusu olacaktır. Ülkenin imam ve hatip ihtiyacının da ilahiyat fakültelerinden karşılandığı gözönüne alınırsa, yapılması gereken şey, bu liselerin ihtiyaç fazlası olanlarının derhal kapatılarak genel liselere dönüştürülmesi olmalıdır.

Avrupa Birliğine girmeyi hedeflemiş bir ülke olarak, temel zorunlu eğitimin 2010 yılında 12 yıla çıkarılması istenirken, hâlâ, biz, 8 yıllık zorunlu eğitimdeki sorunları bile çözecek bir durumda değiliz. Uyum yasaları çerçevesinde Anayasada çeşitli değişiklikler yaptığımız bir dönemde Anayasamızın 24 üncü maddesinde yer alan "din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır" hükmünün değiştirilerek seçmeli hale getirilmesi gerekmektedir. Hiçbir Avrupa Birliği ülkesinde zorunlu din dersi uygulamasından söz edilemez. Avrupa ülkelerinde bir papazın, alan dışında yükseköğrenim görerek, papaz hâkim, papaz savcı, papaz doktor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özcan, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Papaz hâkim olmamıştır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Alman Başbakanı Kohl bir papazdı. Hiçbir şeyden haberiniz yok.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Biz, okuyoruz, görüyoruz ve öğreniyoruz.

Üniversite sınavına bir ayın kaldığı bir süre içerisinde 2 000 000'a yakın gencin...

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Alman Anayasasında...

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Sayın Çiçek, dinler misiniz... Gelirsiniz, burada konuşursunuz.

Üniversite giriş sınavına bir ayın kaldığı bir sürede 2 000 000 aileyi ve onların çocuklarını mağdur etmeye hiç hakkımız yok. Bu insanlara ümit vermeliyiz, bu gençlere sahip çıkmalıyız ve onları, daha iyi birer genç olarak yetiştirmenin yollarını aramak zorundayız. Yoksa, YÖK'le, YÖK Yasasıyla, eğitim sistemimizle oynamaya hiçbirimizin hakkı yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika daha efendim.

BAŞKAN - Sayın Özcan, süre uzatımına gidemem.

Teşekkür ederim. Sağ olun.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Altay, süreniz 5 dakika efendim.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Günaydın Sayın Başkan, günaydın değerli arkadaşlar; eğitim sistemiyle ilgili geniş kapsamlı, ciddî revizyonlar, düzenlemeler yaparken, çok ciddî bir toplumsal mutabakata ihtiyaç vardır. Sayın Bakan da dünkü konuşmasında onyedi aydır mutabakat aradığını söyledi. Biz de, şimdi, tam onyedi saattir, bu işi, bu tartışmayı sürdürüyoruz; Allah sonumuzu hayır etsin. (AK Parti sıralarından "amin" sesleri)

Değerli arkadaşlar, herkes işini yapacak.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Konuşuldu onlar...

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ne konuştuğumuzu ne konuşmadığımızı biz biliyoruz.

Yükseköğretim öncesi eğitim kademelerine millî eğitim diyoruz; ancak, üniversite farklıdır. Bu farkı anlamamız ve bu çerçevede, bu mantıkla hareket etmemiz lazım. Üniversite öğretim görevlilerine, üniversite hocalarına ve hatta öğrencilerine -özellikle hocalarına- salt kamu görevlisi mantığıyla birtakım şeyleri dikte ettiremezsiniz; ettirirseniz, yanlış yaparsınız. Yine, ülke olarak büyük hedefimiz Avrupa Birliğine bu mantıkla, bu yolla da giremeyiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, 1963 yılından itibaren planlı kalkınma dönemine malumunuz olduğu üzere girmiştir. Bakın, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, ortaöğretim sistemi için "öğrencilerin yüzde 35'i genel ortaöğretimde, yüzde 65'i meslekî teknik ortaöğretimde yer alır" ibaresini koymuşuz. Ne zaman; Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, 1963'te, benim doğduğum tarihte. Şimdi sene 2004; Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının üçüncü yılındayız; bu oranlar yine aynı; aynı şekilde duruyor ve aradan geçen kırk yıla rağmen hiçbir şey değişmemiş. Problem buradadır; yumuşak karın buradadır ve bu hedef, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planından başlayan bu hedef tutsaydı, bugün 2 000 000 genç üniversite kapılarında olmazdı.

Eğitim sistemi, bilimsel eğitim planlaması mantığıyla toplumsal talebe ve işgücü talebine göre planlanır. Toplumsal talepte bir sorun yoktur. Sorun, işgücü talebine iktidarın yaklaşımıyla ilgilidir.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Onlar eskidendi, yanlıştı; biz düzeltiyoruz.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bak, benim dilim sivridir; kötü yaparım adamı.

Şimdi, insangücü talebi, ekonominin gereksinim duyduğu insanı, eğitim vererek piyasaya sunma meselesidir. Bu yaklaşım uygulansaydı, ne üniversite kapılarında biriken milyonlar olurdu ne de niteliksiz, vasıfsız işçilerimiz olurdu. Eğitimin üretim için olduğunu İktidar bilmek zorunda ve o çerçevede eğitim politikalarını götürmek zorundadır. Hiç kimse, meslekî teknik okullarda okuyan gençlerimize yükseköğrenime gitmesin demiyor; ancak, endüstri meslek lisesi tesviye bölümünde okuyan bir öğrencinin gitmesi caiz ve makul olan bölümler de bellidir, İHL'de okuyan öğrencilerin gitmesi gereken yerler de bellidir.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Buna sen karar veremezsin!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Çok sıkıldıysan, git bir yüzünü yıka!

Şimdi, bizim söylediğimiz budur.

Bakın, birçok arkadaş söyledi; meslekî teknik öğretim pahalı bir iştir.

AHMET YENİ (Samsun) - Bağırma, bağırma!..

ENGİN ALTAY (Devamla) - Başkanım, 2 dakika eksüre isteyeceğim.

Meslekî tekniköğretim pahalı bir iştir; genel öğretimden 5 ilâ 7 kat daha pahalıdır. Daha önce hatip arkadaşlar değindi; ben de notumu aldığım için atlamıyorum.

Şimdi, bu anlamsız düzenlemelerle kaynak israfına yol açıyorsunuz, hem de okulların ana işlevlerini ortadan kaldırıyorsunuz. Uygulamalarınızda da, çok şükür, meslekî teknik eğitime destek olduğunuzu hiç duymadık. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Altay, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurunuz.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Yeni meslek bölümleriyle donatmadınız; aksine, çokluğundan yakındığınız lise türlerine, yok sosyal bilimler lisesi, yok edebiyat lisesi diye yeni türler ve geleceğe yeni sorunlar eklediniz.

Bu Sayın Başkan keşke değişmeseydi, Sadık Bey süre konusunda çok toleranslıydı. Ben, hazırladığım metnin yarısını konuşamadım.

Sayın Bakan, sabahın bu saatinde, üç dört tane şikâyet aldım. Tarih 8 Kasım 2003, yer Hasan Âli Yücel Anadolu Öğretmen Lisesi, Ankara. Burada bir seminer var; okul müdürleri ve öğrenciler orada. Bir kız çocuğu, sizi kapıda karşılıyor, size çiçek sunuyor. (AK Parti sıralarından "Bakan, şu anda burada yok" sesleri)

Millî Eğitim Bakanımız yok mu?.. Eyvah, eyvah!.. Neyse, inşallah, televizyondan izliyordur.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Şu anda geliyor. 

ENGİN ALTAY (Devamla) - Kız çocuğu "Sayın Bakanım bir şeyler duyuyoruz. Siz de öğretmen lisesi çıkışlısınız. Bizim, ekpuanlara dokunulacak mı" diyor.

Sayın Bakan, demişsiniz ki: "Hiç merak etme, söz veriyorum..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Altay, Sayın Bakanım burada. Sayın Bakana, lütfen, yanında izah eder misiniz...

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkanım, şunu bitireyim...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun efendim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gerçekten, milletvekili arkadaşlarımızın sabrını taşırmamak için olabildiğince kısa bir soru soracağım.

Sayın Bakanım, ben, size "eğitim planlaması, özellikle 2023'ü hedef alan bir eğitim planlaması yapıldı mı; hangi alanda, ne kadar yetişmiş elemana ihtiyacımız var; bu konuda eğer bir planlama yapıldıysa, bu planlamanın basıldığı kitabı acaba lütfedip bize de dağıtabilir misiniz" diye bir soru sormuştum; ama, bu soruya yanıt alamadım. O nedenle, ikinci kez tekrarlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Akbulut?.. Yok.

Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Evet, demin kürsüde vermediğiniz fırsatı buradan kullanıyorum Sayın Başkan.

Tarih 8 Kasım 2003. Hasan Âli Yücel Anadolu Öğretmen Lisesinde seminer var. Sayın Bakanı bir öğrencimiz çiçeklerle kapıda karşılıyor ve diyor ki: "Bizim ekpuanlara dokunacak mısınız; biz öğretmen olmak için yola çıktık, siz de bir öğretmen lisesi mezunusunuz?" Sayın Bakan diyor ki: "Söz veriyorum, korkmayın, hiçbir şey olmayacak."

Sayın Bakan, böyle bir söz verdiniz mi? Verdinizse, sizi çiçekle karşılayan bu öğrencimize sözünüzü niçin tutmadınız diye soruyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.

Sayın Özcan, buyurun.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, sorum Sayın Bakanıma.

1983 yılından günümüze imam-hatip ortaokullarından ve imam-hatip liselerinden kaç öğrenci mezun olmuştur? Bu öğrencilerimizin ne kadarı önlisans ve lisans programlarından mezun olmuşlardır? Kamu kurum ve kuruluşlarında, imam-hatip lisesi mezunu kaç kişi istihdam edilmektedir? 1995 yılı itibariyle Kur'an kurslarında dinî eğitim alan çocuklarımızın ve yetişkinlerin sayısı nedir? Ülkemizin yıllık din görevlisi ve din meslek öğretmeni ihtiyacı ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.

Sayın Bakanım, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Öncelikle Sayın Kılıçdaroğlu'nun sorusuna cevap vereyim.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de insangücü, işgücü planlaması anlamına gelebilecek, maalesef, bugüne kadar derli toplu bir çalışma yapılmamıştır.

Bakın, Türkiye'de 77 tane üniversite var, 90 küsur fen-edebiyat fakültesi var ve fen-edebiyat fakültesi, bir üniversitenin kurulması için olmazsa olmaz fakültedir. Biraz önce, Türkiye'de ne kadar, hangi alanda, ne elemana ihtiyaç varsa, o kadar üniversite kuralım, o kadar meslek lisemiz olsun diye Sayın İnce teklifte bulundu.

Hemen şunu söyleyeyim değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde -bakın, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Avrupa'nın diğer ülkeleri dahil- efendim, ne kadar mühendis var, inşaat mühendisine ne kadar ihtiyaç var; 500 kişi; 500 kontenjanı olan inşaat mühendislikleri açalım diye bir sistem yok. Batı'da insanlara yükseköğretim imkânı verilir, fırsatı verilir. Oradan mezun olan insanlar büyük çapta sertifikasyona tabidir. Bizdeki gibi inşaat mühendisliği bölümünü bitiren insan hemen gidip bir büro açıp imza atmaya başlamıyor. Üniversitelere girmek kolaydır, bitirmek zordur. Bitirdikten sonra kalifiye iş bulmak daha da zordur. Dolayısıyla, Türkiye'de birçok alanda -biraz önce yine arkadaşlar söyledi- 25 000 ziraat mühendisi boştur, bir o kadar veteriner hekim boştur, fen-edebiyat fakültesi mezunları boştur, 60 000 iktisadî ve idarî bilimler fakültesi mezunu gencimiz boştur maalesef; bunu söylüyorum. Biz, Millî Eğitim Bakanlığı olarak, 2023 yılına kadar, Türkiye'nin demografik hesaplarını yaptırdık. Bizim hangi yaş dilimlerinde ne kadar öğrencimiz olacak; kimleri nasıl eğiteceğiz, bunun çalışmalarını yapıyoruz; ancak, TÜBİTAK bünyesinde, Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde olması gereken ve bugüne kadar bazı çalışmalar yapılan bilim politikası ünitelerinde yapılan bazı çalışmalar vardır; ancak, bütün Türkiye'yi kucaklayacak ve hacimli bir kitap haline gelecek bir çalışma, ben şahsen bilmiyorum. Eğer, Sayın Kılıçdaroğlu'nun böyle bir çalışmadan haberi varsa, bize de söylesin.

Sayın Altay'ın sorusuna cevap veriyorum.

Evet, ben, Hasan Âli Yücel Öğretmen Lisesine gittim. Orada, öğrencilerin bana sorduğu şey şuydu: Öğretmen liselerinin kapatılacağı ifade edilmektedir, doğru mudur? Dedim ki, ben de bir öğretmen lisesi mezunuyum; kesinlikle öğretmen liselerini kapatmak gibi bir niyetimiz yoktur. Öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarını tercih eden öğretmen lisesi öğrencileri eğer kazanırlarsa, onlara da Millî Eğitim Bakanlığı olarak doyurucu bir burs veriyoruz. Bu da son derece özendirici bir şeydir; bu devam edecek.

Sayın Özcan'ın sorusuna gelince; tabiî, bu sorduğunuz sorunun bir kısmı benim Bakanlığımla ilgili değildir; ancak, bugüne kadar imam-hatiplerden mezun olan öğrenci sayısı 551 000 kişidir. Geri kalan teferruatı size yazılı olarak bildireceğiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 9 uncu maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. - Diğer mevzuatta Yükseköğretim Yürütme Kuruluna yapılan atıflar Yükseköğretim Kuruluna yapılmış sayılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Hacaloğlu, şahsınız adına da söz talebiniz var, size ikisini birleştirerek söz veriyorum.

Süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın bakanlar, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 10 uncu madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi, günün bu sabah saatlerinde saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Genel Başkanımızın ifade ettiği gibi, gerçekten tarihî bir oturum yapmaktayız. Irak'a müdahaleye ilişkin 1 Marttaki oturumdan sonra, zannediyorum, 22 nci Yasama Döneminin en önemli oturumunu yapmaktayız. Gençlerimiz, öğretim görevlilerimiz, halkımız televizyon başında bizleri izlemekte saatlerdir; ancak, hüzünlüler; çünkü, 17 saattir devam etmekte olan bu çalışmamız, beklentilerini karşılamaktan son derece uzak, âdeta boşa kürek çekmekteyiz ve seslerine, taleplerine kulaklarımızı tıkamış vaziyetteyiz.

Şöyle bir düşündüm otururken. Bu yasa tasarısıyla ilgili iki günlük toplantılar, bana, bir geçmişi, 1997 yılındaki 8 Yıllık Kesintisiz Temel Eğitim Yasası çalışmalarını anımsattı. Yedi gün yedi gece Plan ve Bütçe Komisyonunda, iki gün iki gece Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu zemininde yaşadığımız o günler sonucunda -mübalağa etmeden ifade etmek istiyorum- Cumhuriyet Halk Partisinin o zamanki, çok az sayıdaki milletvekillerinin, kanaatimce çok önemli katkılarıyla bir büyük sonuca ulaşıldı ve o çalışmalar sonucunda, devrim niteliğinde bir yasa çıkarıldı. Evet; ifade ediyorum, cumhuriyetin ilk dönemlerinde gerçekleşen devrimlerden sonra, devrim niteliğinde bir yasa, 8 Yıllık Kesintisiz Temel Eğitim Yasasıyla gerçekleşti. Şimdi, karşımızda, başka bir büyük beklenti yaratmış olan konu var. 12 Eylül zemininde, ortamında, demokratik hak ve taleplere yönelik baskının yoğun olduğu bir ortamda, dayatmacı, baskıcı koşullar altında çıkarılmış olan YÖK Yasası, ne yazık ki, önümüze getirilmiş olan yasa tasarısının gerekçe bölümünde reform olarak nitelendirilmekte. Gerçekten, yirmiüç yıldır, Türkiye'de, aydınlar, gençler, toplumun çok büyük kesimi zaman zaman sokaklara çıktılar "YÖK'e son" dediler, YÖK'te değişim istediler, üniversitelerde yeniden yapılanma talebinde bulundular. Gerçekten, Türkiye'nin bilgi çağında ihtiyaç duyduğu atılımı gerçekleştirecek, katılımcı, yarışmacı, bilim üreten, üstün performanslı ve Atatürk ilke ve devrimlerine duyarlı gençler yetiştirmekten uzak, -aynen sözlü sorumda sorduğum gibi- planda yer alıp da bu tasarıya aktarılmamış olan ve özünde de, Sekizinci Beş Yıllık Planının 675 sayılı maddesi çerçevesi içerisindeki, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, çağdaş uygarlığa katkıda bulunabilen, bilgi çağı insanının yetiştirilmesini öngören anlayıştan yoksun bir tasarı önümüzde. Üzülerek ifade ediyorum, bu boyutuyla, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine saygı içinde ifade ediyorum, bu tasarıyı kabul etmemiz mümkün değil.

8 Yıllık Kesintisiz Temel Eğitim Yasası bir devrim yasası idiyse, buna verilecek ad, olsa olsa bir karşı devrim yasası âdeta. (AK Parti sıralarından "ne alakası var" sesleri)

2547 sayılı YÖK Yasasının, bugün, bazı çok marjinal iyileştirmeler ekinde, iki temel alanda, açık ve örtülü tuzaklar konularak önümüze getirilmiş olması, gerçekten bir talihsizlik; çünkü, bu konuda açılıma, atılıma ihtiyaç olduğunu, içinizde birçok milletvekilinin de iç dünyasında kabul ettiğine, bunu temel bir ihtiyaç olarak gördüğüne inanıyorum, düşünüyorum; ama, ifade ettiğim gibi, çıkış noktanız yanlış, reform anlayışınız sakat; çünkü, 2547, bir reforma başlangıç olamaz.

Sayın Bakan "sorun Anayasamızda. O 2547'nin özüne yansımamış olan özerklik anlayışını, malî, idarî, bilimsel özerklik anlayışını çözümleyebilmemiz, ancak Anayasada değişiklikle mümkün" dediler. Evet... Peki, kim elinizi, kolunuzu tutuyor? Şimdiye kadar önümüze getirilmiş olan tüm demokratikleşme paketlerini desteklemedik mi?.. Üstelik de, bizim daha ilk günden beri çok önemsediğimiz ve Genel Başkanınızın da seçimden evvel söz verdiği o dokunulmazlıkla ilgili talebimizi sürekli gözardı etmenize rağmen desteklemedik mi?..

Eğer bir reform yapılacaksa, bir paket gelecekse, eğer YÖK ele alınacaksa, anayasa değişikliğiyle, yasal boyutuyla bir bütün olarak ele alınıp önümüze getirilmeliydi. O zaman çok daha rahat konuşurduk, belki, böyle, karşı devrim kelimelerine hiç ihtiyaç kalmazdı, kesinlikle kalmazdı; ama, bugün, ne yazık ki, boyut durum öyle değil. Bu boyutuyla, şimdi, önümüze getirilmiş olan tasarıyı, şimdiye kadar söz alan arkadaşlarımın, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin, çok vurucu ve net bir şekilde ortaya koyduğu gibi, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tasarıyı kabul edebilmemiz mümkün değil ve o nedenle, başından beri, ret oyu kullanmaktayız.

Değerli arkadaşlarım, sevgili Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekili arkadaşlarım; esasında, ben, sizin, son bir yıldır bu Meclisten geçirmekte olduğunuz, demokratikleşme adına, ülkede demokrasinin çıtasını yükseltme adına ve AB'ye uyum yasaları anlayışı çerçevesi içerisinde getirmiş olduğunuz yasaların çok önemli bölümünün içinin tam dolu olmadığını düşünüyorum. Yarı boş yarı dolu, kimi zaman göz boyama, kimi zaman halkı oyalama ve şu anda, ülkemizin, demokrasimizin ihtiyaç duyduğu çerçeveden yoksun. Belki bir teşbih yapmak, sabahın bu saatinde sizleri de rahatlatmak için uygun düşer diye düşünüyorum. Demokratikleşmeyle ilgili geçirmiş olduğunuz ve geçirmekte olduğunuz AB'ye uyum yasalarını, ben, bir bölümünüzün siyasî ve manevî hocası da olan Sayın Erbakan'ın bir deyimi vardı, onunla tanımlıyorum "pansuman yasaları"...

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - O yasalar çıktı, gitti.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Hayır, o yasalar çıkıp gitmedi; çünkü, o yasaların yarısı boş; tekrar önümüze gelecek ve bunu, sık sık bu kürsüden "Avrupa Birliği de bunu istiyor" diye dile getirdiğiniz ve tasarının gerekçesinde açık seçik ifade ettiğiniz, buna rağmen, o dağıtmış olduğunuz kitapta da yer aldığı gibi, İngilizce bölümünde de yer aldığı gibi, iki temel konuda öngörülen taleplere yer vermeyen bu tasarı da, diğer pansuman yasaları gibi yarısı boş, çoğu boş bir tasarı.

Değerli arkadaşlarım, arkadaşlarım ifade ettiler, bu tasarı bu haliyle yetersiz. Bu tasarı, mevcut yasanın çerçevesini büyük ölçüde korurken, ona bağlı kalırken, üniversiteye girişte, o çok tartışılan, 5 inci madde çerçevesi içinde yoğun bir şekilde ele alınan boyutuyla, bir taraftan merkeziyetçiliğe yönelik burada eleştiri getirilirken diğer taraftan yetkiyi hükümete veren ve bu konuda üniversiteye yerleşme konusunda yetkiyi büyük ölçüde hükümete veren ve aynı zamanda, örtülü bir şekilde, ben de aynen ifade ediyorum, imam-hatip liselerinin önünü, kendi meslek alanları dışındaki branşlara, üniversite düzeyindeki branşlara açmayı hedef alan ve bu anlamda, Sayın Grup Sözcünüzün ifade ettiği gibi, dindar kaymakam, dindar öğretmen, dindar meslek sahibi yetiştirmeyi hedef olan bir anlayış.

AHMET YENİ (Samsun) - Niye rahatsız oluyorsunuz bundan?!

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - İki gündür aynı şeyleri söylüyorsunuz!

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Efendim, rahatsız olmuyorum; ama, eğer, siz, eğitimi siyasetin ve dinin kuşatması ve etkisi altına alma anlayışına yönelirseniz, o zaman, yapacağınız eğitimle, kesinlikle, Türkiye'nin kuruluşunun temelini oluşturan laik cumhuriyet değerlerine bağlı, çağdaş ve dünyaya açık, pozitif düşünebilen insan üretebilmeniz mümkün değil.

AHMET RIZA ACAR (Aydın)- Kırk yıldır aynı şeyler!..

ALGAN HACALOĞLU (Devamla)- İnanç, herkesin iç dünyasında, özel dünyasında, herkes kadar, Sayın  Bakanımız kadar herkesin hakkı olan bir duygu, bir özel alan, önemli alan. Onu insanların nasıl alacağının, nasıl edineceğinin, laik cumhuriyetin kurması gereken o laik eğitim sistemi içinde yöntemleri vardır. Sizlerin, ondan, cumhuriyetimizin kurmuş olduğu modelden uzaklaşarak, onu başka kalıba ve örtülü yapılara yönlendirme çabası içinde olduğunuzu düşünmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, gerçekten, yangından mal kaçırmak deyimi vardır ya, ona çok uyan bir üslupla yasalaştırılıyor. Tabiî, sorumlu, Meclis Başkanlığıdır; ama, sadece ve sadece, bu tasarı, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda görüşüldü. Oysa, burada, sık sık "bu yasayı AB ile uyum boyutu içinde ele alıyoruz" diye ifade edildi içinde bu boyutta herhangi bir düzenleme olmadığı halde ve buna karşın, AB Uyum Komisyonuna gitmedi bu tasarı. Bu tasarıda malî düzenlemeler var, özlük haklarına ilişkin düzenlemeler var; bu tasarı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmedi ve bu tasarı, birkaç gün içinde, apar topar, yangından mal kaçırır gibi buraya getirildi; ne YÖK'te ne Üniversitelerarası Kurulda ne aydınlar arasında ne gençlik arasında ne de sivil toplum örgütleri arasında yeterince, onların katkısını sağlayabilecek imkân verilerek tartışıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Hacaloğlu, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız; 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum.

Buyurun efendim.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Genel Başkanımız, genel seçimlerden iki gün sonra Sayın Tayyip Erdoğan'ı ziyaret etmişti ve kendisine üç konuda talep ve uyarıda bulunmuştu. Bunun bir bölümünü, Sayın Genel Başkanımız geçen günkü konuşmasında kendisi de ifade etti. Bunlar; laiklik karşıtı kadrolaşmaya izin vermeyiniz, adalete ve millî eğitime siyaseti sokmayınız, cumhuriyet ilkelerinin zedelenmesine müsaade etmeyiniz; ancak, bu tasarınızla, bir kez daha, bu ilkeleri umursamadığınız, dini siyasallaştırmak, eğitimi dinselleştirmek tutkunuzdan vazgeçmediğiniz anlaşılıyor. Bundan lütfen vazgeçiniz, bu yol çıkış yolu değildir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Aslında çok önemli bir yasayı tartışıyoruz; ama, bu yasa çerçevesinde, ülkenin, önümüzdeki yirmi yıl içinde, otuz yıl içinde insangücü planlamasını yapmayan bir devlet konumundayız, yapmayan bir hükümet konumundayız. Ben, Sayın Bakanımıza, acaba bu konuda bir işgücü planlaması yapıldı mı, var mı diye soruyorum Sayın Bakanımız bana soruyor, "sizin elinizde kaynak var mı, gösterirseniz biz de yararlanalım" diye. Şimdi, Sayın Bakanım, Devlet Planlama Teşkilatı bu hükümetin elinde, siz, Millî Eğitim Bakanısınız ve işgücü planlaması yapılmadan, biz, Türkiye'nin elli yılını, yüz yılını şekillendirecek eğitimle ilgili kararlar alıyoruz!.. Bu, doğru bir davranış olabilir mi? Hükümet etme erki bunu gerektirir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Kepenek, buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanımıza 3 sorum olacak.

Birincisi şu: Getirilen düzenlemeyle, eğer kaçırmadıysam, okul birincileri konusundaki eski düzenleme kaldırılmış oluyor; oysa, okul birinciliği olayı bir teşvik olarak tutulması gerekmez miydi; bu konuda bir açıklama istiyorum.

İkincisi, Sayın Kılıçdaroğlu da sordu, katsayı uygulamalarıyla ilgili ve ülkenin insangücü planlamasıyla ilgili elinizde somut araştırmalar var mı, bilimsel araştırmalar var mı? Dolayısıyla, bu katsayıyla ilgili düzenlemeleriniz hangi bilimsel çalışmalara, ülke içinde ya da yurt dışında yapılmış hangi verilere dayanıyor; onu öğrenmek istiyorum.

Üçüncü sorum da Sayın Bakanım şöyle: Meslekî teknik ortaöğretim kurumu mezunlarının kendi alanlarıyla ilgili öğretmenlik programları ile ara insangücü yetiştiren meslek yüksekokul programlarına, yükseköğretim alanına geçişte katsayı verilmesi uygulaması vardı, başarı puanının yüksek katsayıyla çarpılması olayı vardı ve sınavsız geçiş uygulaması vardı; bunlar kalıyor mu kalkıyor mu; bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Sayın Ateş, buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli Başkanım, defaatle, Sayın Bakana bazı Anayasa ihlallerinden söz ettik. Şimdi, bu madde 10'da şöyle deniliyor: "Diğer mevzuatta Yükseköğretim Yürütme Kuruluna yapılan atıflar Yükseköğretim Kuruluna yapılmış sayılır."

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; Anayasanın 130 ve 131 inci maddelerinde bu iki terim, yani, "yürütme kurulu" ve "Yükseköğretim Kurulu," en azından, 15 kere sayılmış. Şimdi, siz, bu terimler üzerinde, Anayasanın terimleri üzerinde oynama hakkına kesinlikle sahip değilsiniz; yani, bir terimin yerine diğer bir terimi koyma hakkına sahip değilsiniz, bir kelimesini bile değiştiremezsiniz. Örneğin, "başbakan” yerine bundan böyle "cumhurbaşkanı" kelimesini koymanız mümkün müdür?! Şimdi, bu da böyle bir durum. Burada, açık bir anayasa ihlali söz konusu. Bunu bile bile, bu, açıkça belli bir şekildeyken, sizin bu konuda ısrar etmeniz, ne bu Meclise ne yasama yapma tekniğine ne de bir hukuk devletine yaraştığı görüşündeyim. Bu konuda ne düşünüyorsunuz, onu merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ateş.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Uzun bir görüşme sürecinin sonuna yaklaştık. Değerli arkadaşlarım, kusura bakmazsanız, bir gözlemimi sizlerle paylaşmak istiyorum. 18 saate yakın süren, 17,5 saat olan bu uzun oturumun sonunda, birkısım arkadaşımız, acaba, Anamuhalefet Partisi ne söylüyor, neleri dile getiriyor; bunları hiç dinleme ihtiyacı duymadan, sadece yoklama kaygısıyla salona girme ihtiyacı gösterip...

Çok yaşayın, uzun yaşayın, sağlıklı yaşayın sevgili dostum. Sayın Mercan, siz de istatistiğini tutarsınız; arada bir uğruyorsunuz, bu yasa sizin için çok önemli herhalde; onun için, bütün gece boyunca arzı endam ettiniz, devam ettiğiniz için sizi de kutluyorum. Arada bir uyudunuz...

HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) - Hep aynı şeyleri söylüyorsunuz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, şuna dikkat çekmek istiyorum. Genelde bir umursamazlık var İktidar Partisi Grubunda. Değerli arkadaşlarım, oldukça ciddî uyarılar yaptık. Her maddede görüşlerimizi söyledik. Bunların çoğunu gülümsemeyle karşıladınız. Bunlar, ciddî uyarılardır sevgili dostlarım. Bu uyarıları lütfen ciddîye alın. Siyaset uzun bir süreç, hata yapmamaya gayret edin, bu uyarılardan faydalanın. Yanlış yaptığınızı söyledik, uyardık; ama, umursamadınız. (AK Parti sıralarından gürültüler) Halen de aynı tavrı sürdürüyorsunuz. Sizi, bu yasa tasarısında yaptığınız yanlışlarla başbaşa bırakıyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, müsaade ederseniz sondan başlamak istiyorum.

Sayın Ateş "Anayasanın 130 ve 131 inci maddelerinde en az 14 yerde Yükseköğretim Kurulu ve yükseköğretim yürütme kurulu geçiyor" dedi. Sayın Ateş, bana 130 ve 131 inci maddelerde 14 kere değil, bir tek kere "yürütme kurulu" gösterebilir misiniz?!

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Var efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - 130 ve 131 inci maddelerde "yürütme kurulu" diye bir şey yok.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - 94 üncü sayfanın en sonunda "yükseköğretim Kurulu..."

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Evet.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Ne demek bu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Ateş, "Yükseköğretim Kurulu" var; ama, "yükseköğretim yürütme kurulu" diye bir şey Anayasada geçmiyor.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Var efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yok efendim, bakınız, bulursanız bana gösterin lütfen. Bunları ezbere söylüyorsunuz.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Var. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen dinler misiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Ateş, ben sizi bekleyeceğim, bulursanız bana getirip gösterin lütfen efendim.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, ben Sayın Kepenek'in sorularına cevap vereceğim; ama, ben, kürsüyü sık sık işgal etmemek için bunlara cevap vermedim. Sayın Başbakanımız ve Sayın Genel Başkanımızın adını kullanarak kürsüde şunu söyledi Sayın Kepenek ve tırnak içinde söylüyorum dedi, ellerini de tırnak işareti yaparak gösterdi.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Allah allah!.. Sakıncası mı var?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hayır, ben ifadeyi aynen aktarıyorum.

"Parasını ben veriyorum, dolayısıyla, ben yöneteceğim dedi" diyor. Sayın Başbakanımızın söylediği cümle aynen şudur: "Bu bir prensiptir. Kaynağı veren, malî imkânı veren akıbetine hâkim olur." Yani, siz, hangi kuruma, vatandaştan topladığınız, halktan topladığınız vergileri aktarırsanız, siz, orada denetim gücüne sahip olmak zorundasınız. Bu, şeffaf devlet olmanın gereğidir.

ATİLA EMEK (Antalya) - Aynı şey değil mi Sayın Bakanım?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Aynı şey değil efendim.

ATİLA EMEK (Antalya) - Egemenlik haftasında, Senato Salonunda da söyledi Sayın Başbakan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sevgili arkadaşlar; lütfen dinleyelim Sayın Bakanı.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Parayı cebinden mi veriyor?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Arkadaşlar, "parayı ben veririm ben yönetirim" ile "halktan topladığım vergileri..."

ATİLA EMEK (Antalya) - "Halk" lafı kullanmadı, Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Efendim, bu parayı Sayın Başbakan cebinden vermiyor, bunu herkes biliyor.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Cebinden verse böyle söyler; cebinden vermiyor ki.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Cebinden verir gibi söylüyor, cebinden verir gibi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Ama,  Sayın Anadol, sakin olun lütfen, sakin olun...

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlar, izin verirseniz Sayın Bakan cevap versin, lütfen...

Buyurunuz Sayın Bakan.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, yardımcı oluyoruz; şirketten vermiş olabilir...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Kepenek dedi ki: "Araştırma fonları Maliye Bakanlığı tarafından kesildi, üniversitelerin araştırma fonlarına el kondu."

Değerli arkadaşlarım, bakın, 2004 yılı bütçesi hazırlanırken, bu, bütçe yapma tekniğinden kaynaklanan bir zaruretti, 18 üniversitenin 2003 yılından kalan, araştırma fonlarında paraları vardı ve Maliye Bakanlığı tarafından bunlara ödendi, ödenmektedir. Araştırma fonlarına el konulmamıştır, üniversitelerin araştırma fonları kendilerine kullandırılmaktadır.

Yalnız, bir şeyi istismar etmeyelim. Bakın, Millî Eğitim Bakanlığının paraya, kadroya ihtiyacı var, Adalet Bakanlığının var, bütün kurumların var. Bugün biz bir, âdeta, bakın ekonomide hassas dengeler üzerindeyiz. Türkiye'nin nereden nereye geldiğini biliyoruz. Sıkı bir para politikası uygulanıyor, bunu herkes biliyor. Onun için üniversitelere sanki, kaynak aktarılmadı da üniversitelere gerçekten haksız bir muamele yapıldı şeklinde bunu ifade etmeyelim.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bizim bütün bakanlıklarımızın yatırım bütçeleri yüzde 13 oranında kesildi, bunu bilmiyor musunuz?!

Şimdi diğer sorulara gelince...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, süremiz doldu, isterseniz onları yazılı cevaplayınız

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Peki, tamam efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 10 uncu maddeyi oylarınıza arz ediyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 11.- Bu Kanunun; 5 inci maddesi ile değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 45 inci maddesinin (a) bendinin ikinci paragrafı 1.1.2005 tarihinde, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 11 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

Sayın Araslı, sürelerinizi birleştirdim.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Birkısım hükümleri 1.1.2005 tarihinde, birkısım hükümleri ise Resmî Gazetede yayım tarihinde yürürlüğe girecek olan bu tasarının bu maddesi, bu tasarıyla ilgili değerlendirmeleri yapabileceğimiz en son maddelerden biridir. Ben de, bu vesileyle, bu değerlendirmeyi, huzurunuzda bir kere daha yapmak istiyorum; bu tasarı ne getiriyor ne götürüyor, ortaya koymaya çalışmak istiyorum.

Bu tasarı nasıl bir tasarı; bu tasarı, bir kere, katılımcı bir anlayışla hazırlanmamış bir tasarı. Katılımcı demokrasilerde bir düzenleme yapılacağı zaman, bunun ilgilileriyle temas kurulur, görüşleri alınır, beklentileri belirlenir, sorunları hakkında bilgi istenir ve onlarla bir uzlaşma noktasında buluşmak için gerekli her türlü yola başvurulur; ama, bu tasarı hazırlanırken bu yola gidilmedi. Öyle ki, toplumdaki her kesim bu tasarıyı olumsuz bir şekilde eleştiriyor; tasarının önemli tarafları olan üniversiteler ve üniversite öğrencileri sokakta, bu tasarıyı protesto etmek için; muhalefet grubu, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Anamuhalefet Grubu, bu nedenle her maddesine itiraz ediyor, tasarı metninden çıkarılmasını istiyor.

O zaman, bu tasarıyı çok dikkatle bir kere daha düşünmek, İktidarın nerede hata yaptığını dikkatlice belirlemek lazım ve bu hatayı daha ileri noktalara sürdürmemek lazım. Önümüzde, daha, birkaç adım geriye çekebilmek için değerlendirme yapabileceğimiz birkaç küçük imkân var. Eğer, böyle iyi bir düşünceyle, derin düşünceyle bu tasarının üzerine eğilirsek, belki, o imkânları hükümet ve komisyon değerlendirebilir.

Bu tasarı, kimi yerinde, Avrupa Birliğiyle eğitim standartları konusunda uyumu sağlamak amacıyla hazırlandığı iddia edilen bir tasarı. Acaba, Avrupa Birliği standartlarıyla eğitimde uyumu sağlıyor mu? Avrupa Birliğinde "özerk üniversite" kavramı var. Bu tasarı ne yapıyor; üniversitenin özerkliğini mi pekiştiriyor, özerkliğin önündeki engelleri mi kaldırıyor; hayır. Aksine, özerk üniversiteye Bakanlığın müdahale imkânını yaratıyor, üniversitenin yapması gereken düzenlemeleri Bakanlığın yetkisine sunuyor. Nerede kaldı Avrupa Birliğine uyum sağlamak?!

Avrupa Birliğinde, üniversite, öğrencisini seçiyor, hangi nitelikte öğrenciyi okutacağını belirliyor. Bu tasarı ne yapıyor; öğrencinin niteliklerini belirleme yetkisini üniversiteden alıyor, Bakanlığın eline veriyor.

Avrupa Birliğinde, eğitimde meslekî ve teknik okullara yönlendirme, amacına uygun ölçülerde gerçekleştirilmiş vaziyette. Bu yasa tasarısında ne yapılıyor; meslekî ve teknik okullara yönlendirmeyi etkisiz kılacak birtakım düzenlemeler getiriliyor.

Avrupa Birliğinde eğitim sistemi çağdaş esaslara oturtulmuş. Artık, kimse öğretmekten söz etmiyor, bilgiye ulaşma yollarını göstermekten söz ediyor. Öğretmen, bizim bildiğimiz, kendi doğrularını öğrenciye aktaran ve ezbere dayalı bir eğitim sistemi içerisinde rol oynayan bir kimse olmaktan uzaklaştırılmış. Bizde öyle mi?! Biz, hâlâ, sadece bilgiyi öğretiyoruz, bilgiye ulaşma yollarını öğretme aşamasına geçemedik. Bunlar, sadece, yakalayabildiğimiz, şu dar zaman içerisinde dile getirebileceğimiz birkaç farklılık. Bunu da bir kenara atalım. Demek ki, bu en önemli noktalarda bile, bu yasa tasarısı, Avrupa Birliğinin eğitim normlarıyla uygunluğumuzu sağlamaya yönelik bir yasa tasarısı değil.

Peki, bu yasa tasarısı, gerekçesinde iddia edildiği gibi, üniversitedeki merkezî yönetimi, katılımcı bir anlayışla, üniversite içerisine yayıyor mu; hayır. Bir katılımcılıktan söz ediliyor; üniversite öğrencilerine de, seçme, yönetime katılma hakkı verildiğinden söz ediliyor. Değerli arkadaşlar, bu, sembolik bir imkândır; adı bile dilde dolaşmayacak kadar sembolik bir imkândır.

Peki, bu yasa tasarısı üniversite özerkliğini mi güvence altına alıyor; hayır, öyle bir şey de yok; tam aksine, katsayılar konusundaki belirleme yetkisini, üniversiteye ait olan, özerk bir üniversitenin kullanması gereken belirleme yetkisini Millî Eğitim Bakanlığına bırakıyor ve böylece, özerkliği özünden zedeliyor. Öğretim üyelerinin ve öğrencilerin sorunlarını mı çözüyor; hayır; bu, sadece, göstermelik ve mevcuda, adı bile geçmeyecek, çok ufak yenilikler getiren bir düzenleme; bu nedenle, üniversitenin, öğretim üyelerinin ve öğrencilerin sorunlarını da çözmekten uzak.

Bu tasarı, aslında, eğitim sistemimizde hiçbir yenilik getirmiyor; ama, bir şeyler yapıyormuş gibi gösteriliyor. Tıpkı bundan önce Avrupa Birliğine uyum adı altında çıkarılan birtakım yasalar gibi, içerisinde bir şeyler var; ama, asıl yapılması gerekenler yok; ama, bu inceliğe vâkıf olamayanlara, bir şey yapılıyormuş izlenimi veriyor.

Aslında, bu yasa bir şey getirmiyor; ama, dikkatli bakıldığı zaman, eğitim sistemimizden çok şeyin geriye gitmesine kapıyı ardına kadar açıyor ve bu yasa bir tek şeye yarıyor, iktidarın ihtilaflı olduğu YÖK'ü çözüyor. Biz buna çok alıştık. İktidar, vücut diline uygun bürokratları görev başına getirmek, bu nitelikte bir kadrolaşmayı sağlamak için idarî imkânlar yetmediği zaman, yasa yoluna başvuruyor. Kurumu çözüyor "yeniden yapılandırıyorum" diyor ve bütün görevlileri, bütün kadroları uzaklaştırıp yerine kendi kadrolarını getiriyor. Bunun bir örneğini çok yakın geçmişte gördük; TÜBİTAK münasebetiyle gördük.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Moğultay, Moğultay...

OYA ARASLI (Devamla) - Burada da, YÖK çözülüyor ve yerine, İktidar, kendi YÖK'ünü oluşturma arayışı içerisinde.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla, meslekî ve tekniköğretim, ortaöğretim kurumlarına yönlendirme konusunda yıllardır içerisinde olduğumuz ve sürdürmemiz gereken çabanın da etkililiği ortadan kaldırılıyor alınan önlemlerle. Siz, meslekî ve tekniköğretimden, ortaöğretimden geleni, üniversiteye girişte genel liselerden gelenlerle eşit koşullarda buluşturduğunuz zaman, kendinize göre, bir eşitliği gerçekleştirdiğinizi zannediyorsunuz; ama, çok önemli bir eşitsizliğe de kapıyı ardına kadar açıyorsunuz. Meslekî ve tekniköğretimden gelenlerin ilgili alandaki yüksekokullara sınavsız girme imkânı var; ama, genel liselerden gelenlerin böyle bir imkânı yok; onlar sadece, öğrenci seçme sınavındaki başarıları onları nereye kadar götürürse onunla yetinmek zorundalar. Aslında siz onların elindeki imkânı alıyorsunuz ve başka bir alana yönlendirdiklerinizin eline veriyorsunuz ve burada bir başka çok önemli bir eşitsizliğe kapıyı açıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, yaptığınız bu uygulama yakın ve uzak vadede, eğitimde, dinî-dinî olmayan ayırımının kapılarını da ardına kadar açacak bir düzenlemedir. Bununla imam-hatip okullarına gidişi yönlendireceksiniz, teşvik edeceksiniz, eğer kafanızdaki, imam doktor, imam savcı, imam hâkim, imam bürokrat şeklinde bir yapılandırmaysa, bu onun yoludur. (AK Parti sıralarından "ne alakası var" sesleri, gürültüler)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Bu tarz konuşma size yakışıyor mu?!

OYA ARASLI (Devamla) - Şurada "ne alakası var" dediğiniz gibi, eğer kafanızdan geçen bu değilse, o zaman bu attığınız adımdan dönmeniz gerekir. Bunu söylemek istiyorum, sizi bir şeyle itham etmek istemiyorum; ama, attığınız adımlar sizi nihaî olarak nereye götürecek, bu konuda uyarıda bulunmak istiyorum. Kafanızdaki, imam kökenli kadrolar değilse, o zaman bu adımdan şu noktada vazgeçin, bu tasarıyı geri alın. Eğer kafanızdaki bu ise, Türkiye'nin laik yapısıyla boğuşuyorsunuz ithamını göğüslemeye de hazır olun, niye bizi böyle itham ediyorlar diye de şaşırmayın. (AK Parti sıralarından "ne alakası var" sesleri, gürültüler)

Ne alakası varsa, yapın gereğini, geri alın bu tasarıyı, geri almıyorsanız da neye hazır olmanız gerektiğini söylüyorum size; itham etmiyorum. Bu adım, geriye dönmediğiniz takdirde, tevhidi tedrisat ilkesini de yıkmak gibi bir sonucu ortaya çıkaracaktır. Bu, cumhuriyetin temeli olan ilkedir. Eğer adımınızı geriye atmazsanız... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Bakın, ben imam-hatip mezunuyum, diş hekimiyim...

OYA ARASLI (Devamla) - Karşılıklı konuşmayacağım efendim, Size dışarıda bakar, dinlerim.

BAŞKAN - Sayın Özçelik, oturur musunuz... Sayın Özçelik, lütfen...

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Ben imam-hatip mezunuyum ve diş doktoruyum...

BAŞKAN - Sayın Özçelik, lütfen...

OYA ARASLI (Devamla) - Sayın Başkan, lütfen, süremi durdurunuz.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Vekilim ve imam-hatipliyim! (CHP sıralarından "otur yerine" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Özçelik, lütfen...

OYA ARASLI (Devamla) - Ben, buraya, ikili konuşmak için çıkmadım, hepinize genel olarak hitap ediyorum, karşılıklı konuşma yapmaya çıkmadım. Karşılıklı konuşmayı dışarıda yaparız gerekiyorsa. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Ve bu adımınızı geriye almazsanız, Anayasanın 2 nci maddesine tam anlamıyla aykırı bir durumun orta yerinde de kendinizi bulursunuz.

AHMET IŞIK (Konya) - Hiç alakası yok!

OYA ARASLI (Devamla) - Alakası var mı yok mu... Bundan önce de, siz, bazı hususlar için "alakası yok" dediniz; ama, çok acı bir şekilde alakası olduğunu da gördünüz.

Bir kere daha, ben, size hatırlatmak istiyorum; ne, nereye götürür, sizi bu konuda bilgilendirmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Yetenç, Sayın Kılıç, lütfen oturun arkadaşlar...

OYA ARASLI (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu tasarıyı değerlendirirken, bir başka husus üzerinde daha durmak istiyorum. Bu, aceleye getirilmiş ve özensiz bir düzenlemedir. Bunu o kadar aceleye getirdiniz ki...

AHMET YENİ (Samsun) - Tahrik ediyorsunuz!.. Tahrik etmeyin!..

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sıkıntısı olan varsa, dışarı çıksın, biraz hava alsın.

OYA ARASLI (Devamla) - Bakınız, size şunu söylemek istiyorum: Biz, burada, 17 saati aşkındır, bu tasarıyı değerlendirmeye çalışıyoruz, büyük bir özveriyle, uykusuz çalışarak. Size şunu sormak istiyorum... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Araslı, lütfen...

OYA ARASLI (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Hayır, bir şey yok da, lütfen, mutedil bir şekilde, Genel Kurula hitap ediniz.

OYA ARASLI (Devamla) - Efendim, ben, Genel Kurula hitap ediyorum. Siz, ikili konuşmaya niyetlenen arkadaşları susturunuz, beni değil.

BAŞKAN - Lütfen, buyurun, konuşmanızı tamamlayın efendim.

OYA ARASLI (Devamla) - 17 saattir buradayız...

AHMET YENİ (Samsun) - Niye rahatsız oluyorsunuz?!

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Çalışacaksın, mecbursun!

BAŞKAN - Sayın Torun... Sayın Torun...

AHMET YENİ (Samsun) - 24 saat de çalışacaksın...

OYA ARASLI (Devamla) - Ben, rahatsız olduğumu söylemiyorum. Ben hazırım, daha bir 17 saat de, 47 saat de dinlenmeden çalışmaya hazırım; ama, başka bir şey söylüyorum size. (CHP sıralarından alkışlar) Dinleyin ve onu değerlendirin. 17 saattir burada çalışıyoruz. Bana daha çalışırsın dediniz; ama, Bakanınıza söyleyiniz. Bakanınız, zaman zaman, burada, kalktı, toplantılara katılmadı ve bizim sorularımıza yazılı cevap önerildi.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Ne kadar abarttınız!

OYA ARASLI (Devamla) - Bunu dikkatinize getirmek istiyorum ve başka bir şeyi daha dikkatinize getirmek istiyorum. Bir ülkenin eğitim sistemi gibi, çok ciddî bir konuyu tartışıyoruz. Otomobil  sürücülerine bile belli bir saatten fazla otomobil kullanmak imkânı yasalarımıza göre yok. Size, sadece şunu sormak istiyorum: Bu, otomobil kullanmaktan daha az ciddî bir iş midir ki, bizi bu koşullarda çalışmaya mecbur ediyorsunuz?!

AHMET YENİ (Samsun) - Siz uzatıyorsunuz...

OYA ARASLI (Devamla) - Tartışmak istiyoruz efendim, muhalefet görevimizi yapmak istiyoruz. O da mı kabahat oldu!.. (CHP sıralarından alkışlar) Bütün dünyaya sizin demokrasi anlayışınızı kanıtlayan çok güzel bir söz olarak, bu sözlere dikkatinizi çekmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

RESUL TOSUN (Tokat) - Önce tasarıyı okuyun, ondan sonra gelin...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde soru - cevap işlemine başlayacağız.

Buyurun Sayın Özmen.

MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma iki soru yöneltmek istiyorum; ancak, bir hatırayı nakletmek istiyorum.

Mustafa Kemal Atatürk, 1926'dan 1933'e kadar Darülfünunu yapılandırmak üzere önemli çalışmalar yapmış; daha sonra, burası İstanbul Üniversitesine dönüşmüştür. 1933'te, bu konunun artık yapılandırıldığını düşünürken, 1 Kasım 1938 tarihinde, Meclise kendisi hasta olduğu için gelememiş, Sayın Celal Bayar'a, rahmetli Celal Bayar'a bir metin vermiş ve Meclisin açılışında bu metnin okunmasını istemiştir. Bu metinde de, üç konuya önemle dikkat çekmiştir. Önemle dikkat çektiği ilk konu şudur: "İstanbul Üniversitesini tekâmül ettireceğiz" diyor; yani, 1933'te çözmüş olduğunu düşündüğü konuyu hâlâ çözemediğini ve bunun henüz kemale ermediğini belirtmektedir 1938'de ve kendisi de, maalesef görememiştir kemale erdiğini. Daha sonraki dönemde, atmış olduğu adımlarla, kemale ermiştir.

İkinci konu, Ankara Üniversitesinin yapılandırılması hususunda dikkat çekmiştir. Ankara Üniversitesinin yapılandırılmasında da, yine, dışarıdan getirilmiş olan, o dönemdeki ünlü bilim adamlarınca Ankara Üniversitesi teşkil edilmiştir.

Üçüncü konu, doğuda, Van İlimizde bir üniversitenin açılması, böylelikle doğuda, gençlerimizin yükseköğrenim görmesi hususuna çekmiş olduğu dikkattir.

Bugün gelmiş olduğumuz noktada, yükseköğretimimizle ilgili olarak bir düzenleme yapılıyor. Eksik olabilir; bütün bunlar tartışılıyor, görüşülüyor.

Ben, Sayın Bakanıma 2 soru sormak istiyorum:

1- Bilimsel yapılanmamız hususunda, bu yapmış olduğumuz yeni yapılanmayla, uluslararası düzeyde büyük başarı kazanmış üniversitelerden bilim adamı getirilmek suretiyle, onların yapacağı örnek çalışmalara yol açacak mıdır yeni YÖK, yeni kurul.

2- Ülkemizde 1 800 000 öğrencinin yükseköğrenim talebi var ve maalesef, yüzde 10'una yükseköğrenim imkânı sağlayabiliyoruz. Eğer bir çift tedrisat yapabilirsek -sabahçı-öğlenci gibi- bu imkânı zorlarsak, bu rakamı    360 000'e    çıkarabiliriz   ve  yükseköğrenim   görmek  isteyen -Atatürk'ün de yükseköğrenime vermiş olduğu değer için söylüyorum bunu- 180 000 gencimize daha yükseköğrenim gösterebilmenin yolunu açabilir miyiz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Özmen, teşekkür ediyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Yakup Kepenek'in kürsüde yaptığı bir açıklamaya Sayın Bakan yanıt verdi ve o yanıt, maalesef, hiç de iç açıcı değil Sayın Bakanım. Nedeni de şu: Özellikle, Sayın Başbakanın yaptığı açıklama şöyle: "Parayı ben veriyorum -tabiî, burada kastettiği Sayın Başbakanın, bütçeden ödenen para- onlar yönetiyorlar -yani üniversiteler yönetiyorlar- dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok." Yani, sizin söylediğiniz gibi, denetim yetkisini kullanır.

Özerk kuruluşların bir özelliği var Sayın Bakanım. Özerk kuruluşlar, yönetsel ve malî açıdan özerktirler. Yönetsel açıdan özerklik ayrı, malî açıdan özerklik ayrı. Elbette ki, saydamlık çok önemli bir şey. Elbette ki, saydam olacaklardır üniversiteler. Kamunun parasını kullanan her kuruluş, sadece üniversiteler değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi de dahil, kullandığı tüm paranın her ortamda, her yerde halka hesabını vermek zorundadır. Eğer, sizin anlayışınızla gidersek, parayı mademki biz veriyoruz, o zaman, yargıyı da denetleyeceğiz!.. Biz de maaş alıyoruz, hükümet bizi de denetlesin; Cumhurbaşkanlığı da alıyor, onu da denetlesin! Kuvvetler ayrımı ilkesine ters düşen bir uygulama olur, eğer sizin söylediğiniz olursa. Yalnız, Sayın Başbakanın söylediği, yine, çok tehlikeli bir şey. "Parayı ben veriyorum" diyemez, hiçbir Başbakan diyemez; bu, kamu ödeneği dahi olsa; çünkü, o paranın o üniversitede kullanılmasına Türkiye Büyük Millet Meclisi karar veriyor, Başbakan değil.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Kepenek, buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Benim sorumun birincisini Kılıçdaroğlu da sordu. Bu, basında çıkan bir durumdur ve bunun düzeltilmesi gerekir. Kamuoyunda, Başbakanın, sizin değil Sayın Bakanım, Başbakanımızın bunu düzeltmesi gerekir.

Sayın Bakanım, Viyana'da bir üniversite kurulması konusunda Avusturya Eğitim Bakanıyla ne gibi görüşmeleriniz oldu? Orada kurulacak üniversite ne tür bir üniversite olacak, kimlerin parasıyla kurulacak ve oraya nasıl öğrenci alınacak? O konuda bir açıklama istiyorum.

Bir de, bir soruma yanıt alamamıştım, onu istiyorum; o da şu: Meslekî tekniköğretim kurumu mezunlarının kendi alanlarıyla ilgili öğretmenlik programları ile ara insangücü yetiştiren meslek yüksekokulu programlarına yönelmelerinde uygulanmakta olan ortaöğretim başarı puanının yüksek katsayıyla çarpılması ve sınavsız geçiş uygulamalarını kaldırıyor musunuz bu yasayla?

Sorularım bundan ibaret.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Sayın Bakanım, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Kepenek'in son sorusundan başlamak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, biz, 2547 sayılı Yasanın 45 inci maddesinin (a) fıkrasını değiştiriyoruz, (b) fıkrasına karışmıyoruz; dolayısıyla, sizin dediğiniz hükümler devam ediyor.

Diğer bir husus. Ben, Viyana'da Avusturya Millî Eğitim Bakanıyla resmî bir görüşme yaptım, Türk Büyükelçisinin huzurda bulunduğu ve Türkiye'den benimle birlikte bir resmî heyetin bulunduğu bir ortamda görüşme yaptım; Viyana'da bir üniversite açılmasıyla ilgili bir sohbet edilmedi, bir cümle geçmedi, bir kelime bile geçmedi.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Nerede oldu?! Basında yer aldı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yani, doğrusu, ben, basında da görmedim. Ben, rüyamda bile böyle bir şey görmedim. Yani, keşke şöyle bir şey olsa çok iyi olur: Keşke, Türkiye, şöyle, üniversitelerini bütün yurt sathına yaysa, yurt dışında da üniversiteler açacak bir şeye ulaşsak. Bu, çok güzel bir şey olur; ama, böyle bir şey vaki olmadı.

Diğer taraftan, Sayın Kılıçdaroğlu'nun söylediği şey soru değildi, bir yorumdu. Sayın Başbakanımız, her ortamda, birçok zaman, bununla neyi kastettiğini, ne söylediğini, ne söylemek istediğini birkaç kere izah etti. Ben, buna yeni bir açıklama getirmeyi de, doğrusu, gerekli görmüyorum; zaten, biraz önce gerekeni söyledim.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Açıkladıkça yanlış oluyor zaten Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Şimdi, bir başka husus. Biraz önce Sayın Hacaloğlu yaptığı konuşmada 2547 sayılı Yasaya, bu yasa tasarısının gerekçesinde bizim "reform" sıfatını kullandığımızı söyledi; yani, YÖK Yasası için, 2547 sayılı Yasa için "reform" kelimesini kullandığımızı söyledi.

Sayın Hacaloğlu, siz yabancı dil bilirsiniz. "Reform" kelimesi, yeni bir forma, yeni bir şekle sokmak, yeniden yapılandırmaktır. Bir şeye reform demek için ille de onu onaylamak, beğenmek veya benimsemek diye bir mecburiyetiniz yoktur; yani "beşinci yükseköğretim reformu" tabirinin kullanılmış olması, bizim YÖK'ü, 2547 sayılı Yasayla kurulan YÖK'ü tasvip ettiğimiz, benimsediğimiz, beğendiğimiz anlamı çıkmaz. Bunu da düzeltmek istiyorum.

Sayın Özmen'in sorusuna yazılı olarak cevap vereceğim.

Teşekkür ederim.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Sayın Başkan, bir iki tashih var, müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Evet.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Çerçeve 1 inci maddede 6 ncı maddenin hemen akabinde "Bakanlığı ile" yerine "ve diğer" olacak.

Yine, çerçeve 6 ncı maddeye bağlı ek madde 28'in son paragrafında "ilgili hususlar ile" yerine "ile" kalkacak "ve" olacak. "Neticesinde" kelimesinden sonra virgül var, o virgül kalkacak.

Bir de, en son, madde 10'da "diğer maddeleri" yerine "hükümleri" olacak. Bunu vereceğim size.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yani, bu, redaksiyon yetkisi istiyor.

BAŞKAN - 11 inci maddede?..

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - 10 uncu madde 11 inci madde oldu. "Diğer maddeleri" yerine "hükümleri" olacak.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - "Maddeleri" yerine "hükümleri".

BAŞKAN - Tamam.

Sayın milletvekilleri, 11 inci maddeyi, yapılan redaksiyonlarla oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Gruba adına, Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, uzun bir zaman dilimi içerisinde, Yükseköğretim Kanunuyla ilgili huzurlarınıza getirdiğimiz mini paketin son oylamasına, son maddesine gelmiş bulunuyoruz. Doğrusu, birçok eleştiriler yapıldı, katkılar da sağlandı; ama, konuşmalar arasında çok acımasız eleştiriler, maalesef, bu kürsüden ifade edildi. Biz, bir gerilime sebebiyet vermemek açısından da, sabırla, bu saate kadar bekledik. Bir iki eleştiriyi bu anlamda cevaplandırmak istiyorum.

Özellikle, Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli milletvekili arkadaşlarımız buraya çıkınca, ısrarla "karşı devrim tasarısı" ifadesini burada terennüm ettiler, sık sık dile getirdiler. Şimdi "karşı devrim tasarısı" demek, ne demek? Az önce, Saygıdeğer Hocamız Oya Araslı da aynı konuya temas ettiler. Anayasa...

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Sözlükte karşılığı var!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Sözlüğe bakarsınız; yani, şimdi, sabahın bu keyif saatinde... Sözlüğe bakarsınız; kütüphanenizde vardır herhalde.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Bilerek söyledik, bilerek "karşı devrim" dedik.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Tamam efendim; Sayın Grup Başkanvekili de söylediler.

Şimdi, yapılan düzenleme, aslında, 1999 öncesini karşılamamasına, 1999 öncesi uygulamalarını karşılamamasına rağmen... 1999'a kadar bir uygulama vardı. O zaman, 1999'a kadar olan, neyin karşı devrimiydi?! Nasıl cevaplandıracaksınız? (AK Parti sıralarından alkışlar)

Üstelik, siz, 1999'dan önce de İktidarda bulundunuz, iktidardaydınız; karşı devrim olan bir hadiseyi değiştirseydiniz. Neden hiç ağzınıza almadınız, neden gündeme getiremediniz?! (CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 5 inci maddeyle geldi, 5 inci maddeyle, bugün...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bugün... Bakınız, 5 inci maddeye geleceğiz.

ATİLA EMEK (Antalya) - 5 inci madde...

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - 5 inci maddeyle geldi.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Zaten, konuştuğumuz 5 inci madde.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Tabiî... Tabiî...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, siz 5 inci madde üzerinde konuştunuz, ben de onu söylüyorum. Yani, 1999'a kadar, uygulamalarda 5 inci madde çok daha gelişmiş bir şekilde varken, karşı devrim o zaman neye karşıydı, şimdi ne demek istiyorsunuz?! Biz, o süreçleri de biliyoruz. Bakın, o süreçlerde siyasî liderler bu kürsülere çıktılar, dediler ki "siyasî hayatımıza da mal olsa, biz bu düzenlemeyi yapacağız."

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Kendi siyasî hayatlarına da mal oldu.

FARUK ÇELİK (Devamla) - İşte, millet, neticesinde, o dayatmalar karşısında siyasîleri nasıl mahkûm etti, hep beraber gördük; sizler, bizler, onların neticesinde bu Parlamentoya geldik.

Şimdi, söylerseniz ki, en doğrusunu yapalım, en güzelini yapalım, hepimiz buna saygı duyarız, hepimizin bu çaba içerisinde olması gerekiyor; fakat, süreçleri incelerken dikkat edelim. Kaldı ki, bahse konu 5 inci maddeyle ilgili düzenleme, 1999'a kadar bir şekilde geldi; maddenin içeriğine bakın... Siz, bugün, getirdiniz, başta Sayın Genel Başkanınız olmak üzere, imam-hatip meselesine oturttunuz bu meseleyi; imam-hatip, imam hatip...

Şimdi, biraz daha geri giderseniz, imam-hatip kurslarını ilk açan genel başkanınız, rahmetli İsmet İnönü'dür; 1949...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Doğru... Doğru... İhtiyaç vardı.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Doğru... Darülfünun bünyesinde açılması istenen ilahiyat fakültesini de 1949'da açan, yine, rahmetli Genel Başkanınız İsmet İnönü.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Doğru... Doğru...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Efendim, doğru...

ATİLA EMEK (Antalya) -Ama, istismar edilmedi.

FARUK ÇELİK (Devamla) - İstismar falan değil efendim, bırakınız...

ATİLA EMEK (Antalya) - Arkabahçe olmak üzere açılmadı. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - İşte, dinleyin,  adam yetiştirmek için...

ATİLA EMEK (Antalya) - Eğitim kurumu olarak açıldı, arkabahçe siz yaptınız.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Yani, ben, şunu demek istiyorum: Cumhuriyetin kurmuş olduğu yapı, sistem, düzen, sanki, bugün değişiyormuş, bir farklı boyuta taşınmak isteniyormuş gibi bir yaklaşım...  Oysa, cumhuriyeti kuranlar, rahmetli Atatürk, İnönü ve devamında, Türk toplumunu çok sağlıklı bir tahlilden geçirdiklerini bize gösteriyor; gecikmeli de olsa... Yani, 1949'da, bu okulların, bu kursların temellerinin atılması ve açılması çok anlamlıdır; sosyolojik olarak hepimizin de bunu değerlendirmesi gerekiyor.

Şimdi, efendim, şunu kabul edelim: Yasaklarla inançları tanzim etmek mümkün değil.

OYA ARASLI (Ankara) - Her şeyi yanlış anlıyorsunuz.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Çok rahat konuşalım. Efendim, kafamızın arkasında ne var, kafamızın önünde ne var; böyle bir ikilem içerisinde olmaya gerek yok.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Takıyye var...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Yasaklarla inançlar tanzim edilmez. Siz, yasak koyarsınız; fakat, bu inanç dediğiniz olay insanların gönüllerinde. O halde, sistem öyle tanzim edilmeli ki, vatandaşın bu konudaki taleplerine cevap vermeli, vatandaş bu konudaki taleplere ulaşmalı ve sistem de, çok daha sağlıklı bir ortamda hayatiyetini sürdürmeli güçlü bir şekilde. Biz, bakınız...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Suriye'ye, Irak'a, Afganistan'a gidenler de var. Yapmayın bunu ya!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Müsaade edin... Müsaade edin...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Yapmayın bunu ya!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız, bütün samimiyetimle söylüyorum. Hepimiz, elbirliğiyle... Bu ülkede dinî hayat, dinî eğitim, dinî öğretim bir ihtiyaç ise, bunların çatı aralarında, bunların bodrum katlarda, bunların olumsuz şartlarda, bunların denetimden uzak yerlerde, sağlıksız ellerde verilmesine çok şiddetli karşı olmak yetmiyor; bununla ilgili çok ciddî tedbirler almak gerekiyor. Tedbiri nasıl alırsınız; işte, az önce söylediğim gibi, yasakları koyarak değil... Önce, talebe meşru sistem içerisinde cevap vereceksiniz; sonra, yasaklar, gayrimeşru bu eğitimi vermek isteyen insanların üzerine Demokles'in kılıcı gibi konacak... Başka türlü nasıl sistemi sağlıklı hale getireceksiniz; bünyeyi nasıl sağlıklı hale getireceksiniz?!

Şunu açıkça söylemek istiyorum: Çok farklı düşündüğümüz kanaatinde değilim; ama, diyalogsuzlukta ısrar edilirse, çözüme değil çözümsüzlüğe doğru gideriz. Bakın, bir örnek vermek istiyorum: Yıllar önce -çocukluğumuzdan hatırlıyoruz- yurt dışına, Avrupa'ya, Almanya'ya vatandaşlarımızı gönderdik, gittiler. Vatandaşlarımızı göndermedik, âdeta, terk ettik ve vatandaşlarımız -bakınız, inançlar, yasaklarla örtülemez derken onu kastediyorum- gittiler, bulundukları yerlerde kendilerine göre inançlarını yaşamak veya inançlarıyla ilgili bilgileri almak için belki de çok sağlıksız ortamlarla karşı karşıya kaldılar. Sonunda, taa onbeş yirmi yıl sonra "biz yanlış yapmışız, gidelim bu insanlarımıza sahip çıkalım, oradaki faaliyetlere biz de katkıda bulunalım ve vatandaşlarımızın yanlış yollara sapmaması konusunda devlet, elinden gelen gayreti göstersin" diye, yıllar sonra, yirmi yıl sonra belki de, devlet ancak bu yola girebildi.

Bakın, bugün aynı noktadayız. Keşke, gönül arzu ederdi ki, yıllar sonra değil, yıllar önce bu tedbirler alınsaydı, belki de bazı olumsuzluklarla, bazı sıkıntılarla karşı karşıya kalmayabilirdik veya vatandaşlarımız kendi iç dünyalarında bazı sıkıntılarla karşı karşıya kalmayabilirlerdi. Sağlıklı kaynaktan bilgi alarak devletin denetim ve gözetiminde dinî bilgilerini alarak, sağlıksız bir gelişime fırsat verilmemiş olur idi.

Arkadaşlar, bakınız, ibretle, hepimiz, Ortadoğu'da cereyan eden hadiseleri izliyoruz. Bu vahşet olaylarını, bu vahşi olayları kimin işlediği çok önemli değil; hangisi olursa olsun, çok önemli değil.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Az daha biz de orada olacaktık, direkten döndük.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Efendim, o siyasî boyutu...

ATİLA EMEK (Antalya) - Ret vermeseydik, biz de oradaydık şimdi.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Tabiî, efendim, sizin de çok büyük katkınız var; teşekkür ediyorum.

Yani, bu, ayrı bir şey

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Ayrı bir şey olur mu! İnsanlar ölüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başkanvekili, lütfen toparlar mısınız.

FARUK ÇELİK (Devamla) - İşte, şu anda Ortadoğu'da cereyan eden vahşeti kimin yaptığı çok önemli değildir; ama, bu vahşeti yapanların dinî veya ladinî, dindar veya dinsiz olması çok önemli değil. Neticede, katledilen insan, tecavüz edilen insan ve bunu da gerçekleştiren yine bir insan. Bu sorunların kaynağını... Yani, sosyal hayatta bir problem varsa, bu problemi çözecek olan en güzel yapı, demokratik yapıdır. Demokratik sistem, bu olumsuz unsurları kendi içerisinde absorbe edecek, onları sağlıklı bir hale taşıyacak bir düzendir. Onun için, demokrasinin kıymetini bilirken, bu olumsuz unsurların da içimizde gelişmemesi için, çok sağlıklı kararlar almamız gerektiği düşüncesindeyim.

BAŞKAN - Sayın Çelik, süreniz dolmak üzere, lütfen tamamlarsanız...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, 18 saat boyunca konuşmamaya dikkat ettik. Müsaade ederseniz, 2-3 dakika içerisinde toparlayacağım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Şahsı adına verin; Sayın Başkan, şahsı adına konuşmadı.

BAŞKAN - Sayın Çelik, Sayın Suat Kılıç'ın da o hususta söz talebi vardı. Şu anda Suat Kılıç Beyin şahsı adına olan söz talebiyle sizinkini yer değiştiriyorum. Şahsınız adına sizi konuşturuyorum. Daha sonra, Oya Hanımın, oyunun rengiyle ilgili konuşması var. Lütfen toparlarsanız, memnun olacağım.

Buyurun.

OYA ARASLI (Ankara) - Hayır, grup adına konuşma talebim var.

BAŞKAN - Anladım, tamam; grup adına konuşmanızdan sonra.

Sayın Çelik, buyurun.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Anayasanın 2 nci maddesine atıfta bulundular hocamız.

Bakınız, Anayasanın 2 nci maddesinde deniliyor ki: "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir."

BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Laik!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, 1999'a kadar bir uygulama var idi; Anayasanın bu maddesi de herhalde 1999'dan sonra konulmadı; 1999'dan önce de vardı bu madde. Şimdi, Sayın Hocamın bunu buraya dayandırmasını, doğrusu, ben anlamakta zorlandım; bir.

İki, şunu da bilmenizi istiyorum: Bütün samimiyetimle söylüyorum, bu sorun, çözülmesi gereken bir sorun, üzerinde düşünülmesi gereken bir sorundur; ama, bizim antenlerimiz millete dönük, haber kaynağımız da millet ve bu uygulamalar, geçmişteki uygulamalar, başka haber kaynakları ve antenler başka yere yönelmişse, onu ben bilemiyorum.

Bir de son olarak şunu söylüyorum: Bu imam-hatip okullarını bugün çok gündeme getirdik. Bütün okullar, cumhuriyetin okullarıdır; müdürleri, devletin müdürleridir; valilerin, kaymakamların denetiminde, gözetimindedir. Tevhidi Tedrisat Kanununa göre de bunlar kurulmuşlardır; yani, neye göre Türk millî eğitiminde bunlar işlevlerini sürdürmüşlerdir?! Bu, bugünün, dünün, AK Partinin meselesi değil; taa gerilere kadar gidiyor, uzanıyor.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Tartışma konusu bu değil.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, son olarak da şunu söylüyorum: Yine üzerinde durulan bir konu, ılımlı din devleti. Şimdi, bizim demokratik yapımızda, bizim demokratik cumhuriyet yasalarımızda din nerede, devlet nerede gayet açık ve net. Din nerede olmalı, devlet nerede olmalı, gayet açık, net ortaya konulmuştur. Kaldı ki, bizim dinimiz, ılımlı da bir dindir. Eğer iyi incelenirse, bu milletin gönül verdiği din ılımlı bir dindir. Dinle milletin bir problemi yok, milletin dinle bir problemi yok.

ATİLA EMEK (Antalya) - Bir de siyasîler ellerini çekseler; güzel olacak.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Ama iyi araştırılsa, toplumun değer yargılarıyla sorunu olanlar var. Bunu kabul edelim. Toplumun değer yargılarıyla sorunu olanlar, aslında, her yerde problem arkadaşlarım, açık söylüyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Ben, son olarak şunu söylüyorum: Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi bile teklif edilemeyen maddelerinin değiştirileceği söyleniyor. Cumhuriyetin temel niteliklerine yönelen tehditlerden bahsediliyor. Bakınız, samimî olalım, cumhuriyetin kazanımlarını göremeyen bir ferdin dahi bu Mecliste olabileceğini düşünmek bile -bilemiyorum nasıl bir kelimeyle ifade edelim- mümkün değildir. Böyle bir anlayışın bu Mecliste yeri de yoktur, açık söyleyeyim; ama, bu meseleyi, hiç alakası olmayan, ilgisi olmayan noktalara taşımak, hem milletimizi üzmektedir hem de milletvekili arkadaşlarımızı üzmektedir. Ben, çok daha sağlıklı ortamlarda -Mecliste iki grup var- çok daha sivil iletişim içerisinde bu meseleleri çok daha rahat konuşup, Türkiye'nin önündeki gerek bu problem gerekse diğer problemleri elbirliğiyle çözeceğimize inancımı ifade ediyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Araslı, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (Ankara) - Süreyi birleştirerek mi kullanıyorum efendim?

BAŞKAN - Hayır efendim. Şimdi grup adına konuşacaksınız, daha sonra, bu maddeyi oyladıktan sonra, tümünü oylamadan önce, oyunuzun rengi hakkında konuşacaksınız.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum ve Sayın AKP Grup Başkanvekili arkadaşımın söylediği son sözlerden başlayarak açıklamalarımı ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşımız "diyaloğa her zaman açık olduklarını söyledi ve "sivil ortamlarda" diye... Burada hiç kimsenin askerî ortamlarda diyalog kurmak veya askerî ortamlar aracılığıyla diyalog kurmak gibi bir alışkanlığı ve niyeti yoktur. Bir kere bu hususu tespit edelim, ortaya koyalım.

İkinci olarak, diyaloğa sizden fazla biz ihtiyaç duyuyoruz ve bunun olmayışının sıkıntısını en fazla biz çekiyoruz. Demin, şu sıralardan bir değerli milletvekili arkadaşım "siz uzattınız ama bu görüşmeleri" dedi. Uzatacağız değerli arkadaşlarım, görüşlerimizi söyleyeceğiz. Sizi halk seçti, bizi de halk seçti; size halk görev verdi, bize de halk görev verdi. Görüşlerimizi dile getireceğiz, yanlış yapılmasını önlemek için sonuna kadar elimizdeki imkânları kullanacağız. Eğer diyalogdan yana iseniz, bu tür müdahalelerin de yapılmaması, uzattığımızdan şikâyet edilmemesi gerekiyor.

Belki, sizlerin, hükümetten gelen her tasarıyı hiç tartışmadan geçirmek gibi bir alışkanlığınız, bir Meclis çalışması anlayışınız olabilir; ama, biz Cumhuriyet Halk Partililer, böyle bir anlayışı hiçbir zaman benimsemedik, kendi hükümetimizden bile gelse, tasarıları sonuna kadar tartışmak ve değerlendirmek alışkanlığındayız. O nedenle, belki aramızda bir yöntem farkı var.

İmam-hatip okulları meselesine gelince. İmam-hatip okullarının cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim sistemimizin içerisinde yerini aldığı doğrudur.

HAMİT TAŞÇI (Ordu) - İmam-hatip okulları sistemde yok, imam-hatip liseleri var.

OYA ARASLI (Devamla) - ... ama, bunların kuruluş amacı, imam ve hatip yetiştirmektir, dini bilen din görevlisi yetiştirmektir; dinin siyasallaşmasını önlemek için açılmış olan okullardır, vatandaşa dinini uygun öğretecek, doğru öğretecek elemanların yetiştirilmesi için açılmış okullardır, yoksa, din kökenli meslek sahibi yetiştirmek için açılmış okullar değildir, eğitimde dini ve dinî olmayan ikileşmesini yaratmak için açılmış okullar değildir; ama, biraz tarih bilenlerin, biraz siyasetin geçmişini okuyanların hemen fark edebileceği gibi, maalesef, bu okullar, dinî siyasete alet etmek isteyen siyasetçiler tarafından, eğitim sistemimizde dinî ve dinî olmayan ayırımı yaratmak için bir sebep olarak algılanmaya başlanılmıştır ve amacını aşan bir biçimde çalıştırılmıştır. Bunu hepimiz biliyoruz.

Kimsenin imama karşı olduğu yok, kimsenin dinî değerlere saygısızlık ettiği yok. Hepimiz aynı toplumun insanlarıyız, hepimiz çoğunluğu Müslüman olan bu toplumda, İslam dinine inananlara da, başka dinlere mensup olanlara da saygı gösteririz. Herkes birbirinin dinine, dinî inancına saygılıdır ve ben, en azından kendi Partimin, kimsenin dinine ve dinî değerlerine saygısızlık arayışı içerisinde olmadığını biliyorum, bunun gönül huzuru ve rahatlığı içerisindeyim; ama, hepimizin bir konuda fevkalade dikkatli olmamız lazım; burası, eğitim sistemimizin ve laik düzenimizin zayıf karnıdır.

Dini siyasete alet etmek isteyenleri, bundan önce olduğu gibi -şikâyet etti arkadaşlarımız; bundan önceki dönemlerde yozlaştırma bağlamında yaşanmış olanlardan biz de şikâyetçiyiz- önlemek hepimizin görevidir. Bunu önlemek için, dini siyasallaşmaktan, birtakım okulları arkabahçe görünümünde olmaktan çıkarmaktan ve laik sistemimizi güvenceye bağlamaktan kaçınmayalım. Bu okulların, bu tür yanlış amaçlar için kullanılmasını önleyelim. Bu okullar, kimsenin siyasî arkabahçesi olarak görülmesin, laik devlet düzenimizde olmaması gereken bir dinî ve dinî olmayan eğitim ikileşmesini yaratmak için kullanılmasın. Bütün çabamız bu.

Kimsenin imamlığa, hatipliğe düşmanlığı yok, kimsenin imama düşmanlığı yok, kimsenin dindar insana da düşmanlığı yok. Herkes, her yere, inançlarıyla birlikte gelebilir; ama, bir laik devlet yapısı ve çatısı altında olduğunu unutmadan. Bütün gayretimiz bunun içindir ve sizi, böyle bir girişe kapı açıldığı için, uyarmak ihtiyacını duyduğumuzdan burada uyarıyoruz.

Arkadaşlarımız bahsettiler; "bu Anayasa eskiden de vardı, şimdi mi aykırı oluyor" dediler. Bir şeyin Anayasaya aykırı olduğunu iddia etmek imkânınız olduğu zaman, onu Anayasa Mahkemesinin önüne götürürsünüz; ama, bir husus yasayla düzenlenmemişse, onu Anayasa Mahkemesinin önüne iptal için götürmek imkânınız yoktur. İlk defa şimdi düzenlendiği için, bu tehlikeye dikkatinizi çekmek istedim ve laik devletle ne ilgisi olduğunu burada anlatmak için, bir ders vermek gerekiyor; ama, bu dersi hukuk fakültesinde okuyanların almış olacağını düşünüyorum ve kimilerine bir defa bunları derste görmüş olmak yeter, kimileri için birkaç kere tekrarlamak gerekir; o itiyatta olanlar, hukuk fakültesindeki kitapları açıp bir kere daha okurlarsa, bu eksiği giderirler ve ne alakası olduğunu görürler diyorum.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Hocam, çok ayıp oluyor...

AHMET YENİ (Samsun) - 28 Martta millet dersi verdi...

OYA ARASLI (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, burada, bir söz sarf ediliyor, devamlı olarak sarf edilmeye başlandı; "biz, halktan oy aldık." Evet, halktan oy aldınız, bir de vaatte bulundunuz, bu puanları eşitleştirmek, öyle bir ölçüt düzeyine getirmek için; ama, bu vaadi yerine getirmek için, eğitim sistemimizi yozlaştıracak, üniversiteyi bu vaade kurban edecek birtakım düzenlemelerle işe başlamak yanlıştır, bunu ifade etmek istiyorum. Sizi, böyle bir yanlıştan kurtarmayı amaçlıyoruz. Eğer, vaadinizi tutmak için böyle bir düzenlemeyi toplumun önüne koyarsanız, bunun, beraberinde birtakım yanlışlar getireceğini ifade etmek istiyorum. Vaatlerinizi tutun; ama, Anayasa çerçevesinde yerine getiremeyeceğiniz vaatlerde de bulunmayın. Eğer bulunmuşsanız da, Anayasayı hiçe sayarak, eğitim düzenini tersine çevirerek bu vaadinizi tutmaya kalkışmayın; çünkü, bu, toplumu zarara sokarak tutulan bir vaat olur.

Bir başka hususa daha değinmek istiyorum. Çoğunluk olmak, her zaman millî irade olmak demek değildir, hatta hiçbir zaman, demek değildir. Muhalefet de millî iradeyi ifade etmek için oyla seçilerek Mecliste yer alır. Şunu unutmayın: Bu Meclis, millî idareyi telaffuz etmek ve egemenliği kullanmak bakımından tek yetkili değildir, o 1961'den önceydi, tek yetkiliydi ve Türkiye bundan dolayı birtakım sıkıntılar yaşadığı için, 1961'den başlayarak çoğulcu düzene geçtik; yani, egemenliğin kullanımını, Anayasanın gösterdiği yetkili organlar arasında paylaştırdık. YÖK Başkanı Sayın Erdoğan Teziç'in ifade ettiği gerçek budur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, egemenliği kullanan Anayasanın gösterdiği yetkili bir organdır; ama, Anayasa Mahkemesi de, kullandığı iktidarın kökünü yine Anayasadan almaktadır; Sayın Teziç'in ifade ettiği budur. Arkadaşlarımız, hukuk fakültesinden mezun olup da şu anda anayasa hukuku profesörlüğü yapanların hocası olan Erdoğan Teziç'in bu sözleriyle neyi ifade ettiğini çok iyi anladı; ama, benim, Sayın Hocamın sözlerinin yanlış yorumlanmasına gönlüm elvermediği için, bir kere daha bu hususu sizlerin dikkatine sunmakta yarar gördüm.

Değerli arkadaşlarım, son adımlar. Bakın, size yanlışlarını göstermeye çalıştık, nerelere kadar götürülebileceğini ifade etmeye çalıştık. Bu tasarıyı, Komisyon tekrar şekillendirmek üzere geri alabilir, hükümet geri alabilir, komisyona geri çekilebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Araslı, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen toparlayın.

Buyurun.

OYA ARASLI (Devamla) - Ben diyorum ki, sakıncalı sonuçlar doğurmasın, bu imkânlardan yararlanalım ve gerçekten, çağdaş bir eğitim sistemine yaraşan, Anayasayla sorun yaratmayacak olan, eğitim sistemimizde birtakım yozlaştırma meraklılarının işine yaramayacak olan düzgün bir yasa ortaya koyalım. Eğitim, bir ülke için çok önemlidir; ona ne kadar zaman harcarsak, getirilen düzenlemeleri mükemmele ulaştırmak için ne kadar tartışırsak azdır. Eğitime önem verelim; çünkü, eğer toplum olarak bugün birtakım sıkıntılar yaşıyorsak, bunun kökeninde, eğitime, yıllarca, gereken önemin verilmemesi veya yozlaştırma girişimleri olmuştur. Bu hususu da dikkatlerinize sunuyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 12 nci madde üzerinde soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Buyurun Sayın Çorbacıoğlu.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Bakanım, görüşülmekte olan yasa tasarısının düzenlenmesinde, Anamuhalefet Cumhuriyet Halk Partisinin ve diğer partilerin, Yükseköğretim Kurumunun, üniversitelerin, rektörlerin, konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin görüşlerini, katkılarını almadınız; bu, sizin siyaset anlayışınız; ancak, bir konuda bir kişinin katkısını veya etkisini alıp almadığınızı öğrenmek istiyorum. Bu yasa tasarısının -geneli veya maddeleri üzerinde- düzenlenmesinde, Başbakanlık Müsteşarının herhangi bir etkisi veya katkısı var mı?

İkinci sorum: Bu tasarının düzenlenmesinde, hükümeti, Sayın Başbakanımızı veya sizi, gerçekten, kimse kandırdı mı veya kandırmaya çalıştı mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Bakanım benim de üç sorum var; birini Sayın Çorbacıoğlu kısmen sordu.

Bana gelen bilgilerde, hazırladığınız tasarıda, Başbakanlık Müsteşarının, sadece katsayıları doldurduğu -yani, tasarı hazırlanıyor, katsayı oranlarını Sayın Ömer Dinçer'in doldurduğu- bilgileri var; doğru mudur?

İkinci sorum: DİSK, Türk-İş, Hak-İş, KESK, TİSK; TÜSİAD, TOBB, Türk Kamu-Sen gibi kitle örgütleriyle, bu tasarı süresince, daha doğrusu, sizin de bugün söylediğiniz "onyedi aydır mutabakat arıyorum" çerçevesinde, çok ciddî görüşmeler yapıldı mı?

Üçüncü sorum: Birkaç gündür basından takip ediyoruz, YÖK'le çok ilgili olmamakla birlikte, bugün de gazete haberlerinde var. Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek, hâkimler ve savcıların ekonomik durumlarının iyileştirilmesiyle ilgili ciddî bir atılım içerisinde oldu; şahsen benim de takdir ettiğim, uygun bulduğum bir yaklaşımdır. Siz de, öğretmenlerimiz, destek personelimiz ve öğretim görevlileri için böyle bir gayret içerisinde olacak mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.

Sayın Emek, buyurun.

ATİLA EMEK (Antalya) -Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, şu anda, Yüce Parlamentoda tasarının müzakerelerinin sonuna gelmiş durumdayız. Toplumsal bir mutabakatın sağlanmadığı bu tasarı, Yüce Mecliste 18 saate yakın bir süredir görüşülüyor. Komisyondan başlayarak, toplumda gerilim yaratan bu tasarı, Yüce Parlamentoda tartışıldı ve Anamuhalefet Partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüleri, bütün uyarılarını, değerlendirmelerini, eleştirilerini ve tarihe not düşecek görüşlerini açıkladılar; ancak, parlamentodışı muhalefet -üniversiteleriyle, gençleriyle ve ortaöğretimdeki çocuklarımızla, velileriyle- hâlâ bu gerilim devam ediyor.

Sayın Bakanım, bu noktada, yani tasarının biraz sonra Yüce Parlamentoda yasalaşacağı şu noktada, geleceğe baktığınızda, içinizde bir kuşku, endişe var mı; bu tasarı bu şekilde yasalaşırsa, vicdanınız rahat mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emek.

Sayın Oral, buyurun.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Bakanım, önce ben bir konuya açıklık getirmek istiyorum; Sayın Grup Başkanvekiline de bu arada bir uyarıda bulunmak istiyorum: Sayın Genel Başkanımız, özellikle, bu YÖK Yasasıyla ilgili tasarıyı imam-hatiplere indirgemedi; eğitimin siyasallaşması konusunda hepimizi ve özellikle AK Partili arkadaşlarımı uyardı; velev ki, yarın hükümet değiştiğinde, bir başka iktidarın bunu farklı yorumlayacağını ve Türkiye'ye zarar getireceğini söyledi. Dolayısıyla, bunu iyi anlamanızı tavsiye ediyorum.

Sayın Bakanım, şimdi İngiltere'de -ki, bunu daha önce arkadaşlarım da söylediler- genellikle, üniversiteye girecek öğrenciler o-level ve a-level seviyesinde dersler alırlar, bu aldıkları derslerden İngiltere çapında sınava girerler, daha sonra da müracaat ettikleri 5 tane üniversiteden birisine girerler. Şimdi bu Avrupa Birliğinin birçok ülkesinde de böyle. Şimdi, bu modelin neresi bize uyuyor? Bir.

İkincisi, bütün arkadaşlarıma da sormak istiyorum: Normal bir liseden mezun olan ve ilahiyat fakültesine gitmek isteyen bir öğrencinin -dikkat edin, imam-hatipten mezun olup da bir üniversiteye gidecek olandan bahsetmiyorum, normal bir liseden mezun olup ilahiyat fakültesine gidecek öğrenciden bahsediyorum- başarı derecesi nedir? Onu o üniversiteye, yani, ilahiyat fakültesine hazırlayan dersler, bu sistemin içinde sizin tarafınızdan hazırlanmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oral.

Sayın Bakanım, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Öncelikle, Sayın Oral'ın sorusundan başlamak istiyorum, sondan başa doğru.

Değerli arkadaşlar, İngiltere'de, evet, o-level, a-level sınavları vardır; fakat, İngiltere'de üniversite sınavı yoktur; her üniversite, belli şartlarla öğrencilerin başvurularını kabul eder ve kendi öğrencisini, bu ortaöğretim başarısına, bu o-level, a-level seviyesindeki sınavların başarısına göre tespit eder. Avrupa Birliğinin hiçbir ülkesinde, diğerine tıpatıp benzeyen bir sistem yoktur; bunu daha önce söyledim, bir kez daha önce söyledim, bir kez daha söylemiş olayım.

Öte taraftan, bir düz lise mezunu eğer ilahiyat fakültesine giderse, orada ne kadar başarılı olabilir? Türkiye'de bunun yüzlerce, binlerce örneği var. Bir insan kendine güveniyorsa, nasıl ki, bir düz lise mezunu, genel lise mezunu "ben liseyi bitirdim; ben, İngiliz Dili ve Edebiyatına, İtalyan Dili ve Edebiyatına gitmek istiyorum, gidebilirim" diyorsa, o da o şekilde kendine güveniyorsa, aradaki açığı kapatmayı göze alıyorsa gidebilir.

Şimdi, ben, bu 18 saatlik müzakere boyunca bütün bu arkadaşlarımın vicdan sorgulamalarına hep muhatap oldum "vicdanınız rahat mı" şeklinde. Evet, benim vicdanım çok rahat. Arkadaşlarımın da vicdanı çok rahat. Eğer siz de vicdanen rahatsanız, hiçbir problem yok; bir vicdan problemi yok.

Şimdi, Sayın Altay, öğretmenlerle ilgili olarak bir iyileştirme yapmayı düşünüp düşünmediğimizi sordu. Değerli arkadaşlar, biz bir yasa tasarısı hazırladık. Özellikle, Türkiye'de beşinci derecede kalkınmış olan bütün illeri dahil etmek üzere, diğer bölgelerde de ilçe bazında bir kalkınmışlık düzeyini; yani, altıncı, beşinci, dördüncü, üçüncü, ikinci, birinci sınıf ilçeleri hesaba katarak, mahrumiyet bölgelerinde öğretmenlerin daha fazla ücret almasını temin etmeye yönelik bir çalışma yaptık. Sayın Başbakanımız, bu konuda Sayın Maliye Bakanına talimat verdi. Bu yasa tasarısı yakında bakanlıkların görüşünü almak üzere gönderilecek. Başbakanlıktan sonra, umarım önünüze gelecek.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, bütün kamu personeline en yüksek düzeyde ücret vermeyi biz Hükümet olarak çok arzuluyoruz -hâkime de, savcıya da, öğretmene de, askere de, polise de, maliyeciye de, mülkî idare amirine de- ancak, ülke şartları bellidir, ekonomik pastanın ebadı bellidir. Olmayan şeyi vermek Allah'a mahsustur. Bu ekonomik pastayı büyütmek zorundayız, bu çaba içerisindeyiz.

Şimdi "bu yasanın hazırlanmasında kimin ne kadar emeği olmuştur, kimin ne kadar katkısı olmuştur" şeklinde sorular var, Sayın Ömer Dinçer üzerinde yoğunlaşan sorgulamalar var.

Değerli arkadaşlarım, Ömer Dinçer, başarılı bir Başbakanlık Müsteşarıdır.

Bakınız, tekrar ifade edeyim, Sayın Ömer Dinçer Bey, Sayın Başbakanın başkanlığında yapılan toplantıda, benim, Sayın Mehmet Ali Şahin Beyin, Sayın Beşir Atalay'ın, Sayın Tayyar Altıkulaç'ın bulunduğu toplantıda vardı, müzakerelerde o da bulundu. Onun dışında, Millî Eğitim Bakanlığı bürokratları, rektörlerle bire bir görüştüler; ben o gün -cumartesiydi- Van'daydım. Sayın Ömer Dinçer Bey de, bu çalışmalar esnasında, çok az bir bölümünde bulunmuştur; ama, kesinlikle, şu maddeyi şekillendirme, bir başka maddeyi tek başına belirleme gibi bir fonksiyon üstlenmemiştir. Tekrar ifade ediyorum; bu çalışma, bir konsensüsün sonucu olarak gelmiştir ve burada esas olan, siyasî iradedir. Bu yasa tasarısının sahibi Hükümettir ve Hükümet, bunu Parlamentoya sevk etmiştir. "Arkasındaki bürokratlar kimlerdi" sorusu size ne kazandırır, doğrusu, onu bilmiyorum.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, Ömer Dinçer rahatsız mı diye soruyorum...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, tekrar ifade edeyim, cevaplandıramadığım soru varsa, onlara da yazılı olarak cevap vereceğim. 18 saattir benzer sorulara cevap verdiğim için, tekrara düşmek istemiyorum.

Sayın Başkanım, tekrar söz almamak için, son söz olarak söylüyorum; 18 saat boyunca, gerek İktidar kanadından gerek Muhalefet kanadından, bu yasa tasarısına -katkılarıyla, eleştirileriyle- müzakereye katılan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Hiç yararlandınız mı?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Müsaade edin, onu ben değerlendireyim.

Bu yorgunlukları için, bu uykusuz gece için, sarf ettikleri bu efordan dolayı, bütün arkadaşlarıma, Türkiye Büyük Millet Meclisine çok çok teşekkür ediyorum.

Zahmetleriniz için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, oyumun rengini belirtmek için söz istiyorum.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Saygıdeğer arkadaşlarım, herhalde yorgunluktan olacak, bakınız, ben 12 nci maddeyi oyluyorum, oyunun rengini belirtmek için daha vakit var, tümünü oylamadım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tamam Sayın Başkan, yanlışlık oldu.

BAŞKAN - Onun için, lütfen, her şeye hemen itiraz etmeyelim, bekleyelim; sabrın sonu selamettir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylamadan önce, oyunun rengini belli etmek üzere, aleyhte olmak üzere, Ankara Milletvekili Oya Araslı'ya; lehte, Eskişehir Milletvekili Murat Mercan'a söz vereceğim.

İlk söz, aleyhte, Ankara Milletvekili Oya Araslı'ya aittir.

Sayın Araslı, şunu söyleyeyim; belirtilen 86 ncı maddeye göre istemiş olduğunuz söz gereğince, azamî hakkı kullanarak, ben, her iki konuşmayıcıya da 5'er dakikalık söz vereceğim. Yalnız, bu söze artı 1 dakika ilavesi yoktur; 5 dakika bittiğinde sözleriniz otomatik olarak kesilecektir. Bilgilerinize sunarım.

Sayın Araslı, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son aşamada, bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum, bu tasarıya olumsuz oy vereceğimi beyan ederken. Bakınız, kimi arkadaşlarım, burada, sabahın ilk saatlerinde bir söz sarf ettiler "millet, çocuğunu, dinini öğrensin diye imam-hatip okullarına göndermek istiyor" diye. Eğer, bu anlayışla imam-hatip okullarını destekliyor isek...

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Siz profesörsünüz, başka bir şey söyleyin.

OYA ARASLI (Devamla) - ...koruyor isek, bu, bizi şuraya götürür: Çocuğunun din öğrenmesini isteyenler, din öğrenmesini istemeyenler; dinî eğitim verenler, çocuğumuza dinî eğitim veren okullar, çocuğumuza dinî eğitim vermeyen okullar. İşte, bu ayırım, Tevhidi Tedrisat Kanununa aykırı olan bir ayırımdır. Bu ayırım doğrultusunda girişimlerde bulunduğunuz zaman... (AK Parti sıralarından gürültüler)

AKİF GÜLLE (Amasya) - Bunu sen yapıyorsun!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, sükûnetle dinleyin.

OYA ARASLI (Devamla) - ...imam-hatip okullarını bu ayırım doğrultusunda çalıştırdığınız zaman, Anayasaya da aykırı bir durum ortaya çıkar; yanlış orada başlamış olur.

Bir başka hususa daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Bakın, biz, bu yasayı bir kere daha -kabul ettiğimiz takdirde- görüşmek mecburiyetindeyiz. Neden mi; şunun için: Cumhurbaşkanının veto yetkisini -kullanır mı kullanmaz mı, hiçbirimiz bilmiyoruz- veya herhangi bir iptal ihtimalini dikkate almadan bunu söylüyorum; bunlar olmadan da, bir kere daha görüşmek mecburiyetindeyiz; çünkü, bir hafta önce, biz, burada, bir anayasa değişikliği yaptık; Genelkurmayın YÖK'e üye seçme imkânını ortadan kaldırdık; ama, anayasa değişikliği yürürlüğe girmedi. Şimdi önümüze getirilen tasarıda, Genelkurmay Başkanlığına da YÖK'e üye seçme imkânını ister istemez tanıyoruz Anayasaya uymak için. Anayasa yürürlüğe girdiği anda, yaptığımız bu düzenleme, Anayasaya aykırı bir düzenleme niteliği taşıyacaktır ve o değişikliği yapmak için biz burada tekrar tartışacağız. Niye arkadaşlarım?..

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Tek bir maddede değiştiririz.

OYA ARASLI (Devamla) - Bir onbeş gün beklemek ve hepsini birden bir defada düzenlemek imkânı varken, niye, biz, bu acele içerisinde böyle bir düzenleme yapıyoruz?! Bakınız, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi bedava çalışmıyor. Ülkenin parasını gözetmekten söz ediyorsunuz; masalara el vurulduğu zaman "aman, bunlar milletin parasıyla alındı, vurulmasın" diyorsunuz...

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Doğru...

OYA ARASLI (Devamla) - Peki, böyle bir celsenin tekrar yapılması millete kaça mal oluyor biliyor musunuz; bunu niçin gözetmedik?.. Niçin böyle yasalar yapılıyor; çünkü, diyaloglar, olması gerektiği gibi kurulmuyor. Komisyonlarda bile görüşülmesine imkân verilmeden, alelacele, incelenmesine imkân verilmeden, tasarılar, teklifler, Türkiye Büyük Millet Meclisine indiriliyor ve burada yapılan ikazlara da kulak asılmıyor. Bu hataları yapmamamız lazım; bu hataları yapmamak için uyarılarda bulunuyoruz; ama, bu da "işi uzattınız" eleştirisine hedef oluyor. Bizim amacımız, bir şeyi zorlaştırmak değil, bir şeyi uzatmak değil, bir şeyi zora koşmak değil; bizim amacımız, Türkiye'nin lehine, doğru, düzgün işler yapılmasını sağlamak. Sadece bunun için eleştirilerde bulunuyoruz ve siz de biliyorsunuz ki, ilkelerimize katkı yapmamızı gerektiren hususlarda, biz, hiçbir zaman, katkımızı esirgemiyoruz; ama, katkı, yalnız olumlu oy vermek demek değildir, yalnız desteklemek değildir, ondan daha değerli bir katkı vardır ki, o da, yanlıştan korumak, yanlışı ikaz etmek doğrultusunda yapılan katkıdır. Bu tasarıyla ilgili olarak bizler, sizi, gereğinden de çok, zarardan korumak, yanlıştan korumak için katkıda bulunduk, ikazlar yaptık; ama, son oylama yapılacak, o oylamada, dilerseniz bu ikazlardan yararlanırsınız, dilerseniz bildiğiniz yolda gidersiniz, ona karışamayız; ama, görevimizi yaptığımızı biliyoruz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Araslı.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, oyunun rengini belirtmedi.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lehte, oyunun rengini belirtmek üzere, Eskişehir Milletvekili Murat Mercan.

Sayın Mercan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Mercan, sizin de süreniz 5 dakikadır.

HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan yasaya evet oyu vereceğimi ilan etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Anayasaya aykırı ama?!

HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Bu yasa, Sayın Bakanın dediği gibi, mükemmel bir yasa değil; çünkü, mükemmel bir yasa olması için nelerin yapılması gerektiği burada defalarca söylendi, Sayın Bakan söyledi, diğer arkadaşlar söyledi. Ama, bu yasa, her şeyden önce bir şeyi getiriyor; bu yasayla, artık, üniversiteler eskisine göre daha özerk bir yapıya sahip olacak, bu yasayla üniversiteler eskisine göre dünyayla daha çok rekabet edebilir imkânlara sahip olacak akreditasyon mekanizmalarıyla, öğrenci konseylerinin daha aktif çalışmalarıyla. Mutlaka, ful özerklik yok; ama, şunu unutmayalım ki, artık, biz, dünyayla yarışıyoruz. Kendi içimizde kavga etmeyi bırakalım. Biz, dünyayla yarışıyoruz. Dünyayla yarışırken, üniversitelerimizin önünü açmamız gerekmez mi?! Dünyayla yarışırken, üniversitelerimizin müfredatını, okudukları kitaplarını, araştırma kabiliyetlerini dünyayla eşdeğer hale getirmemiz gerekmez mi?! Bütün bunları yapmamız gerekmez mi?!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Irak'ta camiler bombalanıyor, sesiniz çıkmıyor!

HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Sabahtan beri YÖK'ü tartışıyoruz; gelin, bunları tartışalım. Sabahtan beri tartışılan tek konu var; o da nedir; imam-hatipler meselesi nedir ne değildir...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Dilinizi yuttunuz Amerika'ya karşı!

HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Bakın, ben size bir şey söyleyeyim: Ne ben ne benim kardeşlerim ne benim çocuklarım, hiçbirisi imam-hatip okuluna gitmemiştir; ama, eğitimde fırsat eşitliği denilen bir şey vardır. Bu mantıkla gidecek olursak, ben öyle inanıyorum ki, Einstein bizim üniversitelerimizde okuyamayabilirdi. Bu mantıkla gidecek olursak, biz, üniversitelerimizde büyük sanatkârları yetiştiremeyebilirdik. Arkadaşlar, onun için, artık, bu ideolojik takıntılardan vazgeçelim.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Siz vazgeçin asıl, siz!

HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Bu ülkenin her ferdi, ama başta bu Meclis olmak üzere, sizler ve bizler, hep beraber, cumhuriyetin temel değerlerine, laikliğe, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne halel getirmeyiz; bunu bilin. Geleceğe bakalım, artık, kısır tartışmaları bir kenara bırakalım. Eğer, geleceğe bakacak olursak, yeni şeyler söyleyecek olursak, hep aynı şeyleri söylemeyecek olursak, bu milletin teveccühünü kazanırsınız, tıpkı bizim kazandığımız gibi. Geleceğe bakın.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Yüzde 65 oy bekliyordunuz, yüzde 40 oy aldınız.

HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Eğitimdeki fırsat eşitliğini niye çok görüyorsunuz; eğitimdeki fırsat eşitliğini, meslek okullarında okuyan çocuklara verilen fırsat eşitliğini birazcık olsun niye çok görüyorsunuz; hiç görmeyin kardeşim. Onların içinden de, belki, araştırma yapan bilim adamı çıkacak, sanatçı çıkacak, edebiyatçı çıkacak, şair çıkacak, iyi mühendisler çıkacak; işte, o zaman, siz gururlanırsınız; ama, bakıyorum, bütün tartışma, ama bütün tartışma, bir yere endekslendi; çok yanlış. Gelin, geleceği konuşalım; gelin, bu ülkenin geleceğini konuşalım. Avrupa Birliğine giriyoruz. Avrupa Birliğinde üniversitelerin nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz; Amerika'da üniversitelerin nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz, oralarda bu tartışmalar yapılmaz. Ben orada da hocalık yaptım, burada yaptım; oradaki öğrencilerimi de biliyorum, buradaki öğrencilerimi de biliyorum. Bırakın, öğrencilerin önünü açın, özgür kılın onları; bakın ne pırlantalar çıkacak, bakın ne büyük dehalar çıkacak onların içinden.

BAŞKAN - Sayın Mercan, konuşmanızı tamamlar mısınız; süreniz doluyor.

HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, değerli Başkanım; benim oyum evettir. Daha iyisini yapabilmek için, gelecekte daha iyi bir YÖK Yasası yapabilmek için, benim oyum evet olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Mercan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünün oylamasının açıkoylama şeklinde yapılmasıyla ilgili olarak bir önerge vardır; önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım, daha sonra da, Genel Kurulun kararını arayacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tasarının tümünün oylanmasının açıkoylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN- Akif Gülle?.. Burada.

Sabri Varan?.. Burada.

Faruk Anbarcıoğlu?.. Burada.

Mahmut Kaplan?.. Burada.

Mahmut Göksu?.. Burada.

Ali İhsan Merdanoğlu?.. Burada.

Mustafa Nuri Akbulut?.. Burada.

Mustafa Ilıcalı?.. Burada.

Mustafa Zeydan?.. Burada.

Hacı Biner?.. Burada.

Ahmet Işık?.. Burada.

Cemal Uysal?.. Burada.

Eyüp Ayar?.. Burada.

Nevzat Doğan?.. Burada.

Mehmet Denizolgun?.. Burada.

Abdurrahim Aksoy?.. Burada.

Osman Kılıç?.. Burada.

Mehmet Faruk Bayrak?..Burada.

Faruk Koca?.. Burada.

Agâh Kafkas?..Burada.

İlhan Albayrak?..Burada.

Muzaffer Gülyurt?..Burada.

Murat Mercan ?..Burada.

Sayın milletvekilleri, açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince açıkoylama elektronik oylama cihazıyla yapılacaktır.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana  vekâleten oy  kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen  5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı:

258

Kabul:

254

Ret:

                               4(X)

(AK Parti sıralarından alkışlar)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır. Yasanın, milletimiz, memleketimiz, ülkemiz ve Yükseköğretim Kurulu için hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 13 Mayıs 2004 Perşembe günü (bugün) saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 10.06

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                           

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.