DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 49
88 inci Birleşim
12 Mayıs 2004 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMALAR
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Diyarbakır Milletvekili Cavit
Torun'un, ABD ve İngiliz askerlerinin Irak'ta ortaya koydukları insanlıkdışı
eylemlere ilişkin gündemdışı konuşması
2. - İstanbul Milletvekili Güldal
Okuducu'nun, Anneler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Batman Milletvekili Mehmet Nezir
Nasıroğlu'nun, Batman Merkez ve bazı ilçelerinde şiddetli yağmur ve dolunun
tarım alanlarına verdiği zarara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif
Şener'in cevabı
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Ordu Milletvekili İ. Sami Tandoğdu ve
23 milletvekilinin, Çernobil faciasının neden olduğu sağlık sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Üsküp'te düzenlenecek üçüncü
Güneydoğu Avrupa Kadın Parlamenterleri Konferansına Makedonya Cumhuriyeti
Meclisinin çağrısı üzerine TBMM'den 3 bayan milletvekilinin katılmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/559)
V. -
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve
Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve
Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)
5. - Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve
Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve
Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları
(1/238) (S. Sayısı : 428)
6. - Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim
Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441)
VII. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, yapmış olduğu konuşmada ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
VIII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - İstanbul Milletvekili Lokman
Ayva'nın, Adlî Tıp Kurumunda istihdam edilmek üzere yapılan özürlü personel
sınavına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/2025)
2. - Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, kanun tasarısı taslaklarına ve düzenleyici işlemlere ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/2159)
3. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, Antalya çevreyolu çalışmalarına,
Antalya-Kemer karayolundaki yol genişletme
çalışmalarına,
İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/2343,2344)
4. - Ağrı Milletvekili Mehmet Melik
Özmen'in, İtalya Milano Kültür ve Turizm Ofisi çalışanlarına ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/2359)
5. - İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın,
bir paneldeki açıklamasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın
cevabı (7/2363)
6. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, bazı atamalara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın
cevabı (7/2380)
7. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, THY yolcularına dağıtıldığı iddia edilen bir broşüre ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/2401)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki
oturum yaptı.
Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Sadık
Yakut, Irak, Ortadoğu ve Afganistan başta olmak üzere birçok yerde yaşanan
saldırı, işkence ve tecavüz gibi insanlıkdışı uygulamalara, bu uygulamalar
içerisinde olan antidemokratik devletlere ve bunun olumsuz yansımalarına
ilişkin bir konuşma yaptı.
Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik,
Irak'ta yaşanan insan hakları ihlallerine,
Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu, 21
inci Vakıf Haftası kutlamalarına,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in,
taksici esnafının karşılaştığı problemler ile alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu cevap verdi.
Norveç Parlamentosu Dışişleri Komitesi
Başkanının vaki davetine icabetle Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri
Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamento heyetinin Norveç'e yapacağı resmî
ziyarete İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in yerine İstanbul Milletvekili Halil
Akyüz'ün katılacağına ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun
(6/602, 6/668),
Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun (6/1020),
Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in
(6/1053),
Esas numaralı sözlü sorularını geri
aldıklarına ilişkin önergeleri okundu, soruların geri verildiği bildirildi.
Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 20
milletvekilinin, Çankırı İli içerisindeki maden rezervlerinin araştırılıp ülke
ekonomisine kazandırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri (10/188) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki
yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Genel Kurulun 11.5.2004 Salı günkü
birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler" kısmının 13 üncü sırasında yer alan (10/37), 14 üncü
sırasında yer alan (10/38), 19 uncu sırasında yer alan (10/44), 53 üncü sırasında yer alan (10/82), 63 üncü
sırasında yer alan (10/92), 66 ncı sırasında yer alan (10/95), 67 nci sırasında
yer alan (10/96) ve 86 ncı sırasında yer alan (10/116) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin öngörüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına, çalışma
süresinin bu görüşmelerin bitimine kadar uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi kabul edildi.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, 2090
Sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında
Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin (2/245),
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, 2108 Sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanununda Yapılması
Gereken Değişiklikle İlgili (2/185),
Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edilmedikleri açıklandı.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/559),
2 nci " " (6/560),
3 üncü " " (6/561),
4 üncü " " (6/562),
Esas numaralı sorulara
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu;
5 inci sırasında bulunan (6/567),
6 ncı " " (6/568),
8 inci sırasında bulunan (6/571),
9 uncu " " (6/572),
11 inci " " (6/579),
Esas numaralı sorulara
Devlet Bakanı Ali Babacan;
10
uncu sırasında bulunan (6/574),
15 inci " " (6/586),
68 inci " " (6/650),
Esas numaralı sorulara
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım;
Cevap verdi; (6/568), (6/572),
(6/586), (6/650) esas numaralı soru sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini
açıkladı.
7 nci sırasında bulunan
(6/570) esas numaralı soru, ilgili bakan Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
ertelendi.
Gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında yer
alan:
Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 22
milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumunun sorunlarının araştırılarak
(10/37),
Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 47
milletvekilinin, bor madeni kaynaklarımızın stratejik ve ekonomik değerinin
araştırılarak gereği gibi değerlendirilmesi için (10/38),
Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 39
milletvekilinin, ülkemizin madenleri ve madencilik politikası konusunda
(10/44),
Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 19
milletvekilinin, Çankırı İlinde Kuzey Anadolu fay zonu civarındaki jeotermal
enerji kaynaklarının araştırılarak değerlendirilmesi için (10/82),
Konya Milletvekili Remzi Çetin ve 21
milletvekilinin, madencilik sektörünün içinde bulunduğu durumun araştırılarak
altın ve bor madenleri başta olmak üzere yeraltı kaynaklarımızın
değerlendirilmesi için (10/92),
Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 23
milletvekilinin, ülkemizdeki demir ve çelik üretimi ile Erdemir'in mevcut
durumunun ve sorunlarının araştırılarak (10/95),
Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 24
milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumunun mevcut durumunun ve taşkömürü
üretimindeki sorunların araştırılarak (10/96),
Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 39
milletvekilinin, ülkemizdeki demir cevheri kaynaklarının değerlendirilmesi ve
demirin inşaat sektöründe kullanımı ile ilgili sorunların araştırılarak
(10/116),
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerinin, birleştirilerek yapılan öngörüşmelerinden sonra, kabul
edilmediği açıklandı.
12 Mayıs 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.52'de son verildi.
|
|
Sadık Yakut |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mevlüt Akgün |
|
Türkân Miçooğulları |
|
Karaman |
|
İzmir |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
No. : 128 |
II. - GELEN KÂĞITLAR
12 Mayıs 2004 Çarşamba
Tasarı
1.- Türkiye Futbol
Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/806) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.5.2004)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, 1999 yılında yapılan DMS sınavına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2548) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)
2.- Ankara Milletvekili
İsmail DEĞERLİ'nin, Et-Balık Kurumu kombinalarının özelleştirme ihalelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2549) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)
3.- Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, çiftçilerin borçlarından kaynaklanan mağduriyetlerinin
giderilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2550) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5.5.2004)
4.- Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, tinerci olarak adlandırılan madde bağımlılarının
rehabilitasyonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2551) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5.5.2004)
5.- Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, ülkemizin yurt dışı tanıtımına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2552) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)
6.- Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, örtülü reklam uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2553) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)
7.- Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, ABD Başkanının seçim kampanyalarını yürüten bir şahsın bazı
ifadelerine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru
önergesi (7/2554) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)
8.- Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, Yunanistan'daki Türkiye'ye yönelik bazı faaliyetlere
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/2555) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)
9.- Adana Milletvekili Atilla
BAŞOĞLU'nun, bir İtalyan parlamenterin DEP davasındaki davranışlarına ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2556)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)
10.- Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, ABD'nin Kaliforniya Valisinin sözde ermeni soykırımı günü
ilan etmesine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru
önergesi (7/2557) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)
11.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa'daki Türk İslam Eserleri Müzesinde başlatılan tadilat
çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2558)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)
12.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa-Keles İlçesindeki tarihi Kemaliye Camii'nin korunmasına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2559) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5.5.2004)
13.- Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, sinemalarda film gösterimi öncesi yayınlanan reklamlara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2560) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5.5.2004)
14.- İzmir Milletvekili
Erdal KARADEMİR'in, Yükseköğretim Yasa Tasarısına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2561) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)
15.- Osmaniye
Milletvekili Necati UZDİL'in, Doğu Akdeniz Üniversitesine yapılan atamalara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2562) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5.5.2004)
16.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa-Demirtaş çim kayağı pistine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/2563)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)
17.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, hayvancılık sektörüne ve et ithalatına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2564) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.5.2004)
18.- Adana Milletvekili
N. Gaye ERBATUR'un, et satışının denetimine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2565) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)
19.- İstanbul
Milletvekili Bülent TANLA'nın, DİE tarafından yapılan "Mutluluk
Araştırması" sonuçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı
soru önergesi (7/2566) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.5.2004)
20.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, havalimanlarındaki yolcu terminallerine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2567) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.5.2004)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Ordu Milletvekili
İdris Sami TANDOĞDU ve 23 Milletvekilinin, Çernobil Faciasının neden olduğu
sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.5.2004)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
12 Mayıs 2004 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 88 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, son
günlerde Irak'ta meydana gelen işkence olaylarıyla ilgili söz isteyen
Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun'a aittir.
Buyurun Sayın Torun.
(Alkışlar)
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI
KONUŞMALAR
1. -
Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun'un, ABD ve İngiliz askerlerinin Irak'ta
ortaya koydukları insanlıkdışı eylemlere ilişkin gündemdışı konuşması
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak'ta işgal güçlerinden ABD ve
İngiliz askerlerinin ortaya koydukları insanlıkdışı eylemlere karşı,
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
İşkence, yani, bir
insanın diğer hemcinslerine karşı kötü muamelesi, insanlık tarihinin ilk
gününden itibaren hep var olmuştur ve bundan sonra da varlığını sürdüreceği,
ortaya konulan eylemler sebebiyle az çok tahmin ediliyor. İnsanlık, kendi
özdeğerlerini binlerce yıldan beri çeşitli vesileler ve sebeplerle tahrip
etmekte ve kendi hemcinslerine akla hayale gelmedik kötülükleri icra
etmektedir.
Teknolojinin gelişmesi,
kimyasal silahların ortaya çıkmasıyla, kimi insanlar ve devletler, sahibi
oldukları bu canavarları, binlerce insanın ölümüne sebep olacak biçimde kullanmakta
ve olayın doğal sonucu olarak, hiçbir şeyden haberi olmayan çocuklar, hayatının
baharında genç insanlar, yılların yorgunluğunu üzerlerinden atmak için uzlete
çekilmiş yaşlılar, bir anda bu hayattan göçüp gitmektedirler. Tabiatın ve
içerisinde bulunulan diğer tüm değerlerin tahribi, bir daha asla mümkün
olmayacak biçimde imhası, olayın cabası olarak karşımıza çıkıyor.
Savaş ve çeşitli
bahanelerle kullanılan bu acımasız canavarların insan nesli üzerindeki
tahribatı kâfi değilmiş gibi, kimi insan tıynetli yaratıklar, işgal etmiş
oldukları ülkelerde esir aldıkları kadın çocuk, yaşlı genç, asker sivil demeden
herkese, akla hayale gelmedik kötülükler yapmaktadırlar.
Bu alanda ABD'yle
birlikte hareket eden İngiliz askerî güçlerinin işgal etmiş oldukları dünya
ülkeleri üzerinde işledikleri cinayet ve yaptıkları şenaatlerin, artık, bini
bir para olmuş bulunmaktadır. Afganistan'da yaşanan işgal harekâtından sonra,
özellikle ABD askerleri, Afgan askerlerine, kadınlarına, kızlarına büyük
kötülükler yaptılar ve ele geçirmiş oldukları kişileri düşman belleyerek,
onları işkencenin binbir türlüsüne maruz bıraktılar.
Bu cümleden olarak,
ABD'nin, Guantanamo Üssündeki savaş esirlerine yaptığı işkence, tüm
çıplaklığıyla basına yansıdı ve çırılçıplak soyulan savaş esirlerinin elleri
arkadan kelepçeli halleri, tüm dünya insanlığını hayret ve dehşete düşürdü.
Afganistan'ın işgalinin üzerinden iki yıldan fazla zaman geçmiş olmasına
rağmen, Guantanamo Üssündeki insanların zaman zaman basına yansıyan
görüntüleri, insanım diyenlerin midesini bulandıracak cinstendir. Bu insanların
büyük çoğunluğu, hâlâ, yargı önüne çıkarılmamış ve kendilerine savaş esiri
muamelesi yapılmamıştır. ABD, bu insanları terörist olarak nitelendiriyor,
kanunların öngördüğü haklardan yararlanmalarına imkân vermiyor.
Afgan işgalinden sonra,
Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesi içerisinde Irak'ı işgal eden ABD, Iraklılara,
sizi Saddam'ın zulmünden kurtaracağız, Saddam'ın elinde bulunan ve insanlığın
başına bela olan kimyasal silahları yok edeceğiz ve bu şekilde size demokrasi
ve insan hakkı getireceğiz diye yola çıktı; getirilen insan hakkının ve
demokrasinin ne olduğunu hepimiz gördük. Bugün, Irak'ta, hemen herkes namlunun
ucundadır. Kadınların, kızların, anaların, bacıların, çocukların feryat ve
figanları yeri göğü inletiyor. On günden beri, dünya basınıyla birlikte Türk
medyasına da yansıyan görüntülere, bırakın dayanmak, bakmak bile mideleri
bulandırıyor. Kadın-erkek ayırımı yapılmaksızın, insanların çırılçıplak
soyularak balık istifi gibi üst üste yığılmaları ve bu esnada esirlerin
birbirlerine tecavüz görüntülerinin yaratılması, üç dört esirin aynı anda
birbirlerine tecavüz etmelerinin istenmesi, anadan üryan esirin başına çuval
geçirilip üzerine işenmesi, "yanımda duran bu asker babamı öldürdü ve her gün
ablama tecavüz ediyor" yazılı bir tabelanın, kendisine zafer işareti
yaptırılan bir çocuğun eline verilerek resim çektirilmesi, gerçekten, kanımıza
dokunuyor.
Ben, bu manzaraları
görünce, Birinci Dünya Harbinde, Batılı müstevlilerin canım ülkemizi işgal
ettikleri günleri hatırlıyorum ve Sevgili Irak Halkının, bize yapılanlara
bakarak, bir kurtuluş mücadelesi başlatmasının gereğine inanıyorum.
Kahramanmaraş'ta, bir
cuma günü, hamamdan çıkan genç bacılarımızdan birisinin başının örtüsü Fransız
alçağı tarafından alınmıştı. Halk, Sütçü İmamın görev yaptığı camie cuma namazı
kılmaya gitmişti.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Torun.
CAVİT TORUN (Devamla) -
Her şey normalmiş gibi, hutbe okumak için minbere çıkan Sütçü İmam, ayağa
kalkmış ve "Sevgili Maraşlılar, bugün, bir bacımızın haremi ismetinin en
büyük örneği olan başının örtüsü Fransız müstevlileri tarafından alınmıştır.
Bizler, işgal altındayız ve işgal altında bulunan kişilere cuma namazı farz
değildir. Bugün, cuma namazı kılamayız" diyerek minberden inmiş ve bu aziz
ve asil millet, kurtuluş mücadelesini başlatan bölgesel eylemlere imza atmıştı.
Tarih boyu, coğrafyamızı
sürekli işgal eden bu müstevliler, her zaman, inanılması güç alçaklıklara
sebebiyet verdiler. Şunu unutmayalım: Onların gözleri topraklarımızda ve
zenginlik kaynaklarımızdadır. Emperyal emellerini gerçekleştirmek için, çeşitli
bahanelerle bu topraklara saldıracaklar ve kendi insanlarının mutluluğu için
her şeyimize el koyma gayreti içerisinde olacaklardır. Bizler, kurtuluş
mücadelesi verdiğimizde, tüm ümmetin desteğini arkamızda bulduk. O olanları
unutmayalım.
Maddî
bir şey yapabilir miyiz bilmiyorum; ancak, dualarımızı esirgemememiz için bir
neden görmüyorum; çünkü "uzaklar yakın olur dualar uzunsa. Yusuf çağırır
kardeşlerini, hele toplanın bir. Vurun putlara, puttan duvarlara. Etraf yine
çöl ve diğer teki ayakkabımın yok olsun diyerek, İbrahim çıkar ortaya."
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; işgalci ABD ve İngiliz askerlerine yaptıkları bu eylemlerden
ötürü en fazla kınama cezası verilebilecekmiş. İnsanların savaş esnasında bile
yaptıklarından tümüyle sorumsuzlukları söz konusu değildir. Her ülke, kendi
hukukuna, Cenevre Sözleşmesi uyarınca, savaş esirlerine karşı nasıl
davranılacağı, kötü muamele yapılması halinde hangi cezayla cezalandırılacağına
yönelik hükümler koymuş bulunmaktadır. ABD yasalarına göre, yukarıda
örneklerini verdiğimiz eylemler için sadece kınama cezası verilebilecekmiş.
Olaya bakın! İnsanım diyenlerin cinnet geçirmesine neden olacak eylemlerin
cezası, sadece kınama. Bu ceza türü, onların olaylara bakışını çok güzel izah
ediyor; "gidin, vurun, kırın, öldürün, ırza geçin; biz, size sadece kınama
cezası verebiliriz" diyorlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu olayların basına yansımasından sonra, ben olayları kınayan,
hatta kızgınlığımızı ifade eden bir metin hazırladım ve bu metni AK Partili ve
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın imzasına açtım, 200'e yakın
arkadaşımız bu metni imzaladı; ancak, ben biraz acele ederek, diğer
arkadaşlarımızın imzasına başvurmadım; çünkü, hissiyatımızı ifade eden metni
bir an önce ABD ve İngiliz Büyükelçiliklerine göndermek istiyordum; gereğini
yaptım
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Torun,
toparlar mısınız.
CAVİT TORUN (Devamla) -
Toparlıyorum efendim.
Verilen imzalarla
birlikte, kınama metnini, bu ülkelerin büyükelçiliklerine gönderdim. Söz konusu
metni, imzalarla birlikte sevgili basınımıza verdim; ancak, yeterli bir şekilde
yer almadı.
Dünya insanlığı bu
eylemlere yeterince tepki vermediği, en azından Birleşmiş Milletleri toplantıya
çağırıp bir kınama metnini kabul ettirmediği için çok karmaşık duygular
içerisindeyim. Bugün basına yansıyan, Irak'taki eylemlerin emrini İslam düşmanı
bir ABD'li generalin verdiği haberi doğruysa, bu olayları bir defa daha değil
bin defa daha düşünmemiz gerektiğini düşünüyor; eylem faillerini, zulme
müsaadesi olmayan Yüce Güce havale ederek, sizleri sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Tezkerede kimin imzası var?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Dışişleri Bakanı yok mu; cevap versin.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Torun.
Gündemdışı ikinci söz,
Anneler Günüyle ilgili söz isteyen, İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'ya
aittir.
Buyurun Sayın Okuducu.
(CHP sıralarından alkışlar)
2. -
İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'nun, Anneler Gününe ilişkin gündemdışı
konuşması
GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anneler Günü nedeniyle söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2004 yılının Anneler
Gününü geride bıraktık. Bu anneler gününde kimimiz bir demet çiçek verdik,
kimimiz yumuşak yanaklara öpücükler kondurduk, kimilerimiz ise ulaşamamanın
acısıyla hüzne bulandık. Kuşkusuz, ülkemizde böyle günler buruk yaşanıyor;
analarımıza, kadınlarımıza, hak ettikleri adil, mutlu, güzel bir yaşam
sunamamanın burukluğu da, yine kuşkusuz ki, Türkiye'yi yönetmekle yükümlü
olanlarındır, Parlamentonundur.
Değerli milletvekilleri,
bilinenleri tekrarlayacağım. Biliyoruz değil mi, her gün 133 bebek, onunla
birlikte 2 anne ölmektedir. Ülkemizde 6 500 000 çocuk çalışmakta, annelerin
yüzde 90'ı baskı ve şiddet altında bulunmakta ve her gün yeni bir tecavüz, yeni
bir töre cinayeti haberlere yansımakta. Kamusal alanın en temel göstergesi olan
çalışma hayatında, siyasette anneler yok, kadınlar yok. Bu örnekleri çoğaltmak
olanaklı; ama, şunu söyleyerek bitirelim: Türkiye'nin gerçeğinde gözünü açmadan
yaşamını yitiren bebekler var, oyun oynamayı öğrenmeden çalışmayı öğrenen
çocuklar var, eli kalem tutmadan hayatta kaybolan kızlarımız var, şiddetin ve
yoksulluğun bedelini, işsizliğin bedelini her gün ödeyen kadınlar, çocuklar...
Sayın milletvekilleri,
onlar bizim yarınlarımız, onlar bizim aydınlığımız ve onlar bizim karanlığımız.
Bu karanlığı ortadan kaldırmak lazım. Bizim karanlığımıza son vermek, önce bizi
yönetenin, hükümetin görevidir.
Kadın-erkek eşitliğini
sözden gerçeğe dönüştürmek ve bununla ilgili uygulama adımlarını atmak zorunda
olduğumuzu hatırlatmak istiyorum. Anayasanın 10 uncu maddesindeki değişiklikler
sırasında takınılan tutucu, geri, ilkel tavırdan vazgeçilmesi gerektiğini
söylemek istiyorum. Kederli bir sesle "ekmek" diyen, "iş"
diyen, "adalet" diyen, "eşitlik" diyen "özgürlük"
diyen seslere kulak tıkanmaması gerektiğini ifade etmek istiyorum ve ülkemin
anneleriyle, bu mayıs ayında, onların en çok hak ettikleri kadın-erkek
eşitliğini sağlayacak bir yasal düzenlemeyi sunamamış olmakla birlikte, bir
Cumhuriyet Halk Partili olarak, Cumhuriyet Halk Partili bir kadın, bir anne
olarak, savaşsız bir yıl sunduğumuzun onurunu paylaşmak istiyorum.
Evet, biz, kadın-erkek
eşitliğini sağlayacak yasal düzenlemeleri belki önümüzdeki döneme bıraktık;
belki, bu anlamda, gereken adımları, hükümetin tıkayıcı tavrı nedeniyle
atamadık; ama, ey sevgili anneler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz,
geçtiğimiz günlerde, bugün acı sonuçlarını tartıştığımız tezkereye
"hayır" diyerek analarımıza evlat acısı yaşatmadık. Biraz önce AKP'li
bir milletvekili arkadaşımızın çerçevesini çizdiği, Irak'tan yansıyan o
görüntülerin içerisinde Türk oğullarının olmamasını sağlayarak ve oradan geriye
gelen şehitler içerisinde Türk evlatlarının olmamasını sağlayarak, inanıyorum
ki, analarımıza verilmesi gereken ve onların hakkı olan en büyük armağanı
verdik. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
burada tezkereyi tartıştığımız günleri anımsatmak isterim. Heyecanlıydık,
coşkuluyduk ve müttefiklerimizin barış ve demokratik bir gelişme sağlama adına
Irak'a gidişlerini kutluyorduk. O oyları verirken, el kaldırırken, mutluyduk,
heyecanlıydık. Burada, öyleyse, bugüne yansıyan fotoğraflardan sonra hiç
kimsenin timsah gözyaşları dökmeye hakkı yoktur.
Değerli milletvekilleri,
ülkenin normal koşullarda yaşayan anneleri bu durumda da, Meclise yüzde 4'lük
oran içerisinde bir milletvekili olarak gelmeyi başarmış anneleri acaba ne
durumda, onlar neyle karşı karşıyalar?
Size bir mektuptan birkaç
satır okumak istiyorum ve zannediyorum ki, bu tür yazılar ve bu tür sözler,
Parlamentonun ilgi çerçevesi içindedir. Bu mektuplardan çokça geliyor, bu
mektuplar istif oluyor; ama, ilk defa, adresiyle, ismiyle geldiği için kayda
değer ve ciddîye değer buldum. Sadece son birkaç satırını okuyacağım,
üzerindeki bölümler Parlamento kürsüsünde okunmaya uygun değil; ama, burasını
okuyacağım ve tabiî, sonrasını...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Okuducu.
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
"Keser döndü sap
döndü, bugün geldi, hesabınız sorulacak. Önce sizin, çocuklarınızın ırzına
geçip, sonra da halkın gözü önünde sizleri katledeceğiz. Siz laikler, bir an
evvel pılınızı pırtınızı toplayıp Türkiye'yi terk edin." Devamını
okumayacağım. Bu mektup Madımak'ın ateşlerinin arasından geliyor, Sivas'tan
geliyor.
Değerli arkadaşlarım,
söylemek istediğim şudur: Bu mektup Parlamentodaki milletvekillerine geliyor.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Ayıp oluyor!..
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla)
- Ayıp olan, bu mektupların yazılabileceği zeminin ve cesaretin insanlar tarafından
kendilerinde bulunulabilmesidir, bu mektubu yazma cesaretinin nerelerden
beslendiğidir. Bu mektubu yazma cüretinin nerelerden beslendiğini ise, mektubun
üst kısımlarını okuduğumuzda çok iyi anlıyoruz. Cumhuriyete, demokrasiye ve
laikliğe sıkılan kurşunların bu zihniyetten kaynaklandığını da biliyoruz. Ben
bilmiyorum ve merakımdan soruyorum: Belki de bu mektup, Parlamentonun sipariş
yasa olarak çıkardığı o yasadan yararlanan bir Hizbullahçınındır. Bu konuda bir
bilgi sahibi değilim; ama, bu mektuplarla, bu mektubu üreten bataklıklarla mı
Avrupa Birliğine gireceğimizi, burada, huzurunuzda sormak zorundayım. Çeşitli
konuşmalarda -dünkü konuşmalarda da- çeşitli kesimlere çeşitli değerlendirmeler
gönderen, önüne gelene çatan Sayın Başbakanın, o cesaretiyle, bu mektubu yazan,
üreten kaynakların üzerine yürümesini, bataklığı kurutmasını ve sivrisineklerin
ses çıkarmamasını sağlayacak bir Türkiye'yi oluşturması gerektiğini burada
ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Okuducu,
toparlar mısınız.
GÜLDAL OKUDUCU
(Devamla)- Toparlıyorum Sayın Başkan.
Bu Anneler Gününde,
savaşsız ve sömürüsüz bir Türkiye, adaletin egemen olduğu, aklın egemen olduğu
bir Türkiye diliyorum ve büyük ustanın, Nazım'ın dört dizesiyle konuşmamı
bitiriyorum:
"Analardır adam eden
adamı
Aydınlıklardır önümüzde
gider
Sizi de bir ana doğurmadı
mı?
Analara kıymayın
efendiler."
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Okuducu.
Gündemdışı üçüncü söz,
Batman İlinde geçen hafta meydana gelen şiddetli yağış ve dolunun tarım
alanlarına verdiği zararla ilgili söz isteyen, Batman Milletvekili Nezir
Nasıroğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Nasıroğlu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
3. - Batman Milletvekili Mehmet Nezir Nasıroğlu'nun, Batman
Merkez ve bazı ilçelerinde şiddetli yağmur ve dolunun tarım alanlarına verdiği
zarara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
MEHMET NEZİR NASIROĞLU
(Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Batman merkez ve bazı
ilçelerinde geçen hafta meydana gelen şiddetli yağmur ve dolu sebebiyle ortaya
çıkan hasar ve zararlarla ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
öteden beri doğu ve güneydoğu, sel, çığ, deprem gibi tabiî afetler nedeniyle
basının ve kamuoyunun gündemine gelir.
AK Parti İktidarıyla
demokratikleşmede esen son olumlu hava, mutlaka, ekonomik alanda da yansımasını
bulmalıdır. Şu bir gerçek ki, AK Parti Hükümetinin ülkemize getirdiği siyasî
istikrar piyasalara güven getirmiştir. Ülke ekonomisi olumlu bir noktayı
yakalamıştır. Ancak, işler yoluna girmekte iken elimizde olmayan nedenlerle
meydana gelen doğal afet, Batmanlıları mağdur etmiştir.
Sayın milletvekilleri,
geçen hafta Batman İlinde, önce, kuraklık, ardından meydana gelen şiddetli
yağış ve dolu, bölgemizde büyük zarar ve hasara yol açmıştır.
Batman merkezinde ve özellikle
Beşiri ve Kozluk İlçelerinde, toplam, yaklaşık 88 000 hektar arazi yüzde 60
oranında hasar görmüştür. Meydana gelen bu hasarın parasal zarar miktarıysa
yaklaşık 3 trilyon 500 milyar lira olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
kuraklığın ve dolu yağışının meydana getirdiği hasar, özellikle buğday, arpa ve
mercimek alanlarında yüzde 60 oranında verim düşüşüne sebebiyet vermiştir.
Zaten dargelirli durumda bulunan üretici köylülerimiz mağdur ve çaresiz duruma
düşmüşlerdir. Batman Valiliğimiz bu konuda kesin hasar tespiti çalışmalarını
sürdürmektedir. Sayın Valimizin öncülüğünde ilgili kamu kurumlarının yardım
çalışmalarına teşekkür ediyoruz; ancak, sizler de takdir edersiniz ki,
valiliğin çabaları ve gücü, büyük zarara uğrayan çiftçilerimizin maddî zararlarını
karşılamaya yetmemektedir. Yürürlükte bulunan 2090 sayılı Yasa çerçevesinde
köylüye yardım götürülemiyor; çünkü, yapılan tespitlerde köylünün mal
varlığının yüzde 40'ı esas alındığından, yardım yapılmıyor. Örneğin, çiftçinin
100 dekarlık buğday ekim alanında dolu hasarı varsa, tüm mal varlığı
hesaplandığında, sözünü ettiğim yasa gereği bu çiftçiye herhangi bir yardım
yapılamıyor.
Bu hususlar dikkate
alındığında, 2090 sayılı Yasayla, ödeneğin yetersiz olması sonucu, çiftçilerin
mağduriyeti giderilemiyor. Bu nedenle de gerekli ödeneğin bir şekilde
aktarılması gerekiyor. Böylesi durumlarda, özellikle devlet desteğinde,
tarımsal ürün sigortasının yürürlüğe girmesi yararlı olacaktır diye
düşünüyoruz.
Tarım ürün sigortasının
poliçe bedelleri, yapılacak düzenlemeyle çiftçiye ödenen doğrudan gelir
desteğinden çiftçi adına mahsup edilebileceği gibi, çiftçimize faizsiz kredi
şeklinde destek de verilebilir. Böylece, çiftçinin mağduriyeti giderilecek,
bütün zarar sigorta tarafından nakden ödenecektir.
Ayrıca, çiftçilerin
mağduriyetinin giderilmesi için doğrudan gelir desteği ve mazot bedellerinin
ikinci taksitinin acilen ödenmesi sıkıntıyı bir miktar azaltacaktır.
Bölge ve Batmanlı
çiftçilere bu yardım ve dayanışmanın,
Tarım Bakanlığı ve Ziraat Bankası başta olmak üzere hükümetimiz ve ilgili
bakanlıklarımız tarafından gösterileceğine inanıyorum.
Diğer, Batman
Milletvekili arkadaşlarım Sayın Ahmet İnal, Sayın Afif Demirkıran, Sayın Mehmet
Ali Suçin ve bölge milletvekillerinin tümü bu konudaki ıstırabımızı paylaşmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu arada, geçen hafta Batman'da meydana gelen bir başka üzücü
olaya da değinmek istiyorum.
Basında açıklandığı gibi,
Toptancılar Sitesinde gaz sızıntısı sonucu büyük bir patlama olmuştur. Yangına dönüşen
bu patlamada 3 kişi ölmüş, 20'den fazla vatandaşımız yaralanmıştır. Ayrıca, 60
işyeri büyük zarar görmüştür.
Bu üzücü olayda hayatını
kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerim. Başta
Şirinevler Mahallesi ve Toptancılar Sitesi sakinleri olmak üzere, tüm
Batmanlılara geçmiş olsun diyorum.
Hükümetimizin bu konuyla
yakından ilgilendiğini biliyorum. Mağdur olanlara gerekli yardım ve desteğin en
kısa sürede yapılacağına inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Nasıroğlu,
toparlar mısınız...
Buyurun.
MEHMET NEZİR NASIROĞLU
(Devamla) - Sayın milletvekilleri, can ve mal kaybına sebep olan bu patlamadan sonra uzmanlar Batman'a
gelerek çeşitli incelemelerde bulundular. Verilen bilgilere göre, kazılan
birçok yerde benzin-mazot karışımı toprakla karşılaşılmıştır. Bu sonuç, Batman
halkı için gelecekte de büyük tehlike arz etmektedir. Başta, TÜPRAŞ olmak
üzere, ilgili kamu kuruluşlarının uzun vadeli tedbirler almalarını bekliyoruz.
Patlama 5 kilometrelik
bir alanda tahribat yapmıştır. Soruna uzun vadeli bakmalıyız. Eskidiği için
sızıntı yapan ve yapma ihtimali olan boruların değiştirilmesi konusunu
yetkililerin dikkatine sunmak istiyorum.
Ayrıca, bu olayda büyük
zarara uğrayan esnafımıza yardım için, olayın afet kapsamında değerlendirilmesi
doğru olacaktır.
Konuşmama burada son
verirken, Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Nasıroğlu.
Gündemdışı konuşmaya
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener cevap
vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Batman Milletvekili Sayın Nezir Nasıroğlu'nun Türkiye Büyük Millet Meclisinde
gündemdışı yapmış olduğu konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz, başta kuraklık
olmak üzere, sel, dolu, don zararı gibi doğal afetlere daima açık olan ve bu
afetlerin sık sık vuku bulduğu bir coğrafyada yer almaktadır. Tarımsal
faaliyetler, doğası gereği, bu afetlerden etkilenmektedir. Ülkemizde, bu yıl,
birçok yörede doğal afetler meydana gelmiştir.
Batman İlimizde 23 Nisan
2004 tarihinde meydana gelen dolunun, ilk tespit çalışmalarına göre, merkez,
Kozluk ve Beşiri İlçelerinde hasara yol açtığı tespit edilmiştir. Bunun
üzerine, il merkezi ve ilçelerde, 2090 sayılı Yasa çerçevesinde hasar tespit
komisyonları oluşturulmuş olup, hasar tespit çalışmaları en seri şekilde devam
etmektedir. Batman merkez ve ilçelere bağlı 17 köyde 796 ailenin 60 400
dekarlık buğday, arpa ve mercimek ekili alanında dolu hasarı meydana gelmiştir.
Meydana gelen dolu hasarında, merkez ilçede, 6 köyde 12 000 dekar alanda 183
aile; Kozluk İlçesinde, 6 köyde 34 400 dekar alanda 430 aile; Beşiri İlçesinde
ise, yine, 5 köyde 14 000 dekar alanda 183 aile zarar görmüştür.
Batman İlinin, 2003 yılı
mart ayında 111 milimetre yağış aldığı halde, 2004 yılı mart ayında 0,6
milimetre yağış aldığı gözlenmiştir; aynı şekilde, 2003 yılı nisan ayında 104
milimetre yağış alırken, 2004 yılı nisan ayında 55,2 milimetre yağış aldığı
gözlenmiştir. Görüldüğü üzere, son iki aydır Batman İlimizin belli bölgeleri
yeterli yağış almadığından, özellikle buğday, arpa ve mercimek üretiminde,
kuraklıktan dolayı hasar meydana gelmiştir. Son iki haftadır ilimizde yeterli
yağış olmasına rağmen, yağışların gecikmesinden dolayı hububatta istenilen
düzelme görülememiştir.
Don olayı sonucunda
yapılan ilk tespitlere göre, merkez ilçede 4 köyde 25 000 dekar alanda 205
aile, Beşiri İlçesinde 1 köyde 2 000 dekar alanda 23 aile zarar görmüştür.
Tarım İl Müdürlüğümüzce bu konudaki çalışmalar ve gözlemler devam etmektedir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bugün itibariyle doğal afetlere maruz kalan üreticilerimize
yardım edilmesi amacıyla, yürürlükte bulunan yasalar, bütçeden yeterli kaynak
bulunabildiği ölçüde kullanılmaktadır.
2002 yılı başına kadar,
ülkemizde doğal afetlere maruz kalan üreticilere yardım yapılmasını sağlayan iki yasa mevcut idi. Bunlardan
birincisi, 14 Temmuz 1948 tarihinde yürürlüğe giren 5254 sayılı Muhtaç
Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanundur. Bu kanun çerçevesinde,
kuraklık, don, sel, haşere, yangın ve benzeri afetlerden mahsulü zarara uğrayıp
tohumluğu kalmamış ve kendi kuruluşlarından tohum kredisi alamayacak halde
bulunan üreticilere gerekli yardım yapılmaktaydı. 5254 sayılı Kanun, 3 Mart
2001 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 4629 sayılı Bazı Fonların Tasfiyesi
Hakkında Kanunla, 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırılmıştır.
2090 sayılı Kanun
kapsamında, tarımsal ürünleri, canlı- cansız üretim araçları ve tesisleri değer
itibariyle en az yüzde 40 oranında zarar gören ve tarımsal üretim imkânı kalmayan çiftçilere yardım yapılması öngörülmektedir.
2090 sayılı Kanun yürürlükte olmasına rağmen, kanunun fonla ilgili maddeleri
yürürlükten kaldırıldığı ve bütçede yeterli kaynak bulunamadığı için, 1 Ocak
2002 tarihinden itibaren, doğal afete maruz kalan üreticilere aynî veya nakdî
olarak ihtiyaç duyulan yardımlar aksamıştır.
Görüldüğü gibi, bugün
itibariyle, doğal afete maruz kalan üreticilerimizin zararlarının giderilmesi
hususunda yardım etmemizi sağlayacak mevcut yasalar, bu yardımın arzu
edilebilir seviyelerle yapılabilmesi imkânını engellemektedir. Bu nedenle, bir
yeni yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır.
Batman İlimizde meydana
gelen şiddetli yağış ve dolu zararından dolayı çiftçilerimizin gelir
kayıplarının azaltılması veya zararlarının bir kısmının telafi edilmesi için
hasar tespit çalışmaları sürdürülmektedir. Mevcut yasalar ve imkânlar
çerçevesinde, çiftçilerimizin zararının tam olarak karşılanabilmesi çalışmaları
yapılmaktadır.
Diğer ülkelerde olduğu
gibi ülkemizde de doğal afetler nedeniyle oluşacak zararların telafisi için en
etkili yol tarım sigortaları uygulamasıdır. Bu nedenle, 58 ve 59 uncu hükümet
programlarında ve acil eylem planında yer alan tarım sigortaları hakkındaki
kanun, en kısa sürede, devlet destekli olarak yürürlüğe konulacak ve böylece,
ülkede oluşan bu boşluğun doldurulması sağlanacaktır. Bu konudaki çalışmalar,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının katılımıyla, Hazine Müsteşarlığı
koordinatörlüğünde tamamlanmış olup, nihaî taslak 29 Nisan 2004 tarihinde
Başbakanlığa gönderilmiştir. Söz konusu yasa tasarısı, en kısa sürede Meclise
sunulacaktır.
Bu arada, tabiî afetlere
maruz kalan çiftçilerimizin durumu da dikkate alınarak, doğrudan gelir desteği
ödemelerinin bu dönemde yapılabilmesi için gerekli tedbirler alınmıştır. Bu
bağlamda, mazot desteğinin geçen yıl verilen yüzde 50'sine ilaveten bu yıl
ödenmesi gereken diğer yüzde 50'lik kısmı için toplam 322 trilyon TL'nin
ödenmesine 3 Mayıs gününden itibaren başlanılmıştır.
2003 yılı üretim dönemine
ait ikinci dilim doğrudan gelir desteği ödemelerine de ağustos ayından itibaren
başlanılması planlanmaktadır.
Tabiî afet zararına maruz
kalan tüm üreticilerimize, tekrar, geçmiş olsun dileklerimi sunar, Heyetinize
saygılar sunarım.
Teşekkürler. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Bir Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Ordu
Milletvekili İ. Sami Tandoğdu ve 23 milletvekilinin, Çernobil faciasının neden
olduğu sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
26 Nisan 1986 tarihinde
Çernobil Nükleer Santralında meydana gelen felakete ilişkin gerçekleri ve
gerekli önlemleri almayan sorumluları ortaya çıkarmak, felaketin neden olduğu
sağlık sorunlarını ve halkın gördüğü zararları tespit ederek alınması gereken
önlemleri ortaya koymak amacıyla, Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
1.- İ. Sami Tandoğdu |
(Ordu) |
2.- Hüseyin Özcan |
(Mersin) |
3.- Ahmet Güryüz Ketenci |
(İstanbul) |
4.- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
(Ankara) |
5.- Mehmet Yıldırım |
(Kastamonu) |
6.- Ersoy Bulut |
(Mersin) |
7.- Mehmet Küçükaşık |
(Bursa) |
8.- Mehmet Vedat Melik |
(Şanlıurfa) |
9.- Mehmet Boztaş |
(Aydın) |
10.- Yakup Kepenek |
(Ankara) |
11.- Muharrem Toprak |
(İzmir) |
12.- Nezir Büyükcengiz |
(Konya) |
13.- Ali Rıza Bodur |
(İzmir) |
14.- Kemal Sağ |
(Adana) |
15.- Mehmet Ziya Yergök |
(Adana) |
16.- Yılmaz Kaya |
(İzmir) |
17.- Ali Arslan |
(Muğla) |
18.- Mustafa Gazalcı |
(Denizli) |
19.- Nadir Saraç |
(Zonguldak) |
20.- Osman Özcan |
(Antalya) |
21.- Ali Rıza Gülçiçek |
(İstanbul) |
22.- Mehmet Mesut Özakcan |
(Aydın) |
23.- Fahrettin Üstün |
(Muğla) |
24.- Rasim Çakır |
(Edirne) |
Gerekçe:
26 Nisan 1986 tarihinde
Ukrayna'da Çernobil Nükleer Santralının ortaya çıkardığı çok yoğun radyoaktif
sızıntı büyük felaketlerin yaşanmasına neden olmuştu. Bu felaketin ardından,
Türkiye'de, konu, hem bilimsel hem de siyasî birçok tartışmaya neden olmuş, bu
tartışmalar, yaşananların sorumlularının tespit edilmesi ve zarar gören halkın
bu zararının tazmini yönünde hiçbir olumlu sonuç ortaya çıkarmamıştır. Bu
nedenle, Çernobil faciasının ardından yaşananlar hâlâ belirsizliğini
korumaktadır.
Çernobil faciasının
Türkiye'deki etkilerini araştırmak üzere 19 uncu Dönemde araştırma komisyonu
kurulmuştur. Araştırma komisyonu, radyasyondan korunmaya yönelik tedbirlerin
Trakya'da uygulamaya girdiği; ancak, Doğu Karadenizde yetersiz kaldığı,
özellikle bu bölge insanına radyoaktif kirlenmenin boyutu ve muhtemel
tehlikeleri konusunda yeterli bilgi akışı sağlanamadığını tespit etmiştir.
Ayrıca, komisyon "ülkemizde yaşayan halkın, sağlık riski yaratabilecek bir
radyasyon tehlikesine maruz kaldığını söyleyebilmek mümkün değildir"
sonucuna ulaşmıştır. Komisyonun ulaştığı bir diğer sonuç ise, Çernobil
konusunda yaşanan çelişkilerin, kanser istatistiklerinin yeterli ve sağlıklı
olmamasından kaynaklandığıdır; ancak, komisyonun raporunu hazırladığı dönemde
kanser vakalarında bir artışın ortaya çıkmaması ve üst düzey kamu
görevlilerinin son günlerde yaptığı yeni açıklamalar, konunun Yüce Meclisimizde
yeniden ele alınmasını gerekli kılmaktadır.
Gerek araştırma komisyonu
raporu gerekse radyoaktiviteye maruz kalanlarda bunun etkilerinin uzun
yıllardan sonra ortaya çıkması, konunun yeniden ele alınmasını gerekli
kılmaktadır. Bu zorunluluk, üniversitelerimiz tarafından da dile
getirilmektedir. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, ender görülebilecek kanser
türlerine bölgede sıklıkla rastlanılması üzerine, bir saha araştırması
başlatmıştır.
Ordu İl Sağlık Müdürlüğü
verilerine göre, Ordu'da, onsekiz yılda 1 763 kişi kansere yakalanmıştır. Bu,
sadece, kendilerince tespit edilen vakalardır; bildirilmeyen vakalara ve kent
dışına çıkanlara ilişkin verileri içermemektedir.
Bunlarla birlikte,
zamanın bakanı ve üst düzey yetkililerinin yaptığı açıklamalar ile o dönemdeki
üst düzey kamu görevlilerinin son günlerde yaptıkları itirafların çeliştiği
görülmektedir.
Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu (TAEK) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre'nin, Rize'deki fabrikada
radyasyonlu çayların yakıldığını ve bu yakma işleminin çevreyi bilinçli olarak
radyoaktif kirliliğe maruz bıraktığını açıklaması, bu çelişkilerin belgesidir.
Özemre, çay yakılmasına halkın tepki göstermesinden sonra, çayların üstünün
toprakla örtüldüğünü; ancak, bu işlemin yapılmasından iki ay geçmesine rağmen,
çay gömülen yerden dumanların yükseldiğini belirtmektedir. Özemre'nin
açıklamalarına yanıt veren dönemin Çay-Kur Genel Müdürü Tuncer Ergüven'in,
çayların yakılmasını Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun istediği ve Çay-Kurun
elindeki çaylar denetlenirken özel sektöre ait fabrikaların hiçbirisinin
denetlenmediğine ilişkin yaptığı açıklamalar, felaket sonrası yapılan
uygulamalar konusunda büyük çelişkiler ve ihmaller olduğunu ortaya koymuştur.
Ayrıca, Ergüven'in bazı bölgelerdeki kirliliğin çok üst seviyelere çıkmasına
karşın bu bilginin açıklanmasını hükümetin engellediğine ilişkin ortaya attığı
iddiaların ciddî şekilde araştırılarak, sorumlularının ortaya çıkarılması
gerekmektedir.
Kamu görevlilerinin bu
itirafları, Çernobil felaketinde, dönemin hükümetlerinin, en temel insan hakkı
olan yaşam hakkını ihlal ettiğini göstermektedir.
Yukarıda belirtilen
gerekçelerle, Çernobil felaketine ilişkin gerçeklerin ve sorumluların ortaya
çıkarılması, felaketin ardından ortaya çıkan kanser vakalarının Çernobil'le
ilişkilerinin ortaya konulması ve bu bölgelerdeki halkın zararlarının tazminini
sağlamak amacıyla Yüce Meclisimizde bir araştırma komisyonu kurulması büyük
önem taşımaktadır.
BAŞKAN- Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
Tezkereyi okutuyorum:
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. -
Üsküp'te düzenlenecek üçüncü Güneydoğu Avrupa Kadın Parlamenterleri Konferansına
Makedonya Cumhuriyeti Meclisinin çağrısı üzerine TBMM'den 3 bayan
milletvekilinin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/559)
10.5.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Makedonya Cumhuriyeti
Meclisinin çağrısı üzerine, Uluslararası Demokrasi Enstitüsünün Güneydoğu
Avrupa İstikrar Paktı ve Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci çerçevesinde 2-4
Haziran 2004 tarihlerinde Üsküp'te düzenleyeceği üçüncü Güneydoğu Avrupa Kadın
Parlamenterleri Konferansına TBMM'den 3 bayan milletvekili davet edilmektedir.
Anılan konferansa
katılınması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
|
|
|
Bülent
Arınç |
|
|
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır;
okutuyorum:
V. -
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. -
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK
Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
12.5.2004 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
|
|
|
Faruk
Çelik |
|
|
|
Bursa |
|
|
|
AK Parti
Grubu Başkanvekili |
Öneri:
Genel Kurulun 12.5.2004
Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 27 nci sırasında yer alan 441 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın
6 ncı sırasına, 26 ve 25 inci sıralarında yer alan 440 ve 439 sıra sayılı kanun
tasarılarının bu kısmın 8 ve 9 uncu sıralarına, 6 ncı sırasında yer alan 431
sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 30 uncu sırasına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, 12.5.2004 Çarşamba günü
(bugün) 441 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar çalışma
süresinin uzatılması Genel Kurulun onayına sunulmuştur.
BAŞKAN - Söz talebi?..
Buyurun Sayın Koç.(CHP
sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisinin, bugün Danışma Kurulunda oybirliği sağlanamaması üzerine, grup
önerisi olarak getirdiği gündem değişikliğiyle ilgili aleyhte söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, 441 sıra sayısıyla Millî Eğitim
Komisyonunda tartışmalara neden olan, bir toplumsal uzlaşma etrafında
oluşturulamayan ve kendi içinde sıkıntılar taşıyan bir yasa tasarısını
öncelikle görüşmek üzere, İktidar Partisi tarafından bu öneri yapılmış
bulunuyor.
Değerli arkadaşlarım,
hemen sözlerimin başında şunu söylememe müsaade edin: Hukuk devleti gerçeği,
başta, yasama, yürütme ve yargı organları ile yönetimlerin hukuk kurallarına
uymasına bağlı olan bir kavramdır ve sağlıklı, kurallı bir demokratik yaşam,
anayasal çerçeve içinde bu ilkelere uyulmasına bağlıdır ve ancak bu şekilde
gerçekleştirilebilir.
Değerli arkadaşlarım,
siyasal iktidarları, tek başına çoğunlukta da olsalar, sınırlayanlar, işte bu
ilk cümlelerimde söylediğim kavramlardır. Yani, bir çoğunluk dayatması değildir
parlamenter demokrasi, çoğulculuk kavramının kavranabilip uygulanabilme
yeterliliğidir. Yani, çoğunluk ve çoğulculuk iki önemli kavram, demokraside.
Değerli arkadaşlarım,
şunu ifade etmek istiyorum: Sayısal çoğunluğunuza bağlı olarak mutlak yasama
egemenliğiyle bunu değerlendirmeniz yanlıştır diye söylemek istiyorum.
Şimdi, demokrasi ve hukuk
devleti, farklılıkları anlamak ve onlardan yararlanmak... İşte, demokrasinin
erdemi ve demokratik sistemin gereği bu kavramlarda yatıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, bir hatırlatma yapmak istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu yasama
yılının başında Türkiye Büyük Millet Meclisini açış konuşmasında değindiği bir
bölüm var. Sayın Cumhurbaşkanı bu konuşmasında "sayısal çoğunluklar,
gelenekler, kamu yararı ve hukuk devleti ilkesiyle sınırlandırılmıştır"
diyor. Yani, toplumsal huzur ve barış, demokrasilerde bu güçler ayrılığı
ilkesini benimseyen, saygı gösteren bir yönetim anlayışına bağlıdır.
Değerli arkadaşlarım,
getirilen tasarının -eğer Grup önerisi kabul görür de görüşülürse- birçok
konuda, anayasa hukuku bakımından, teknik kurallar bakımından, basit hukuk
ilkeleri bakımından birçok çarpıklığı içinde barındırdığı bir gerçek. Daha
sonraki sözcülerimiz -eğer, öneri kabul görür de tasarı görüşülürse- bunlara
ayrıntılı olarak değinecekler; ama, hemen şunu söyleyeyim: Bakın, getirdiğiniz
bu yasa tasarısı, Anayasanın 2 nci, 42 nci, 130 uncu, 131 inci ve 174 üncü
maddelerine temel aykırılıklar içeriyor.
Değerli arkadaşlarım,
tartışmalara hepimiz tanık olduk; komisyondaki bölümüne katıldık ve izledik,
Üniversitelerarası Kurul, YÖK, değişik üniversiteler, Sayın Başbakan, Sayın
Millî Eğitim Bakanı ekseninde dönen tartışmalara hepimiz tanık olduk.
Şimdi, şu söylemi, bence,
İktidarınız, getirdiği şu tasarıda aşamıyor; nedir bu söylem; dar görüşlü bir
tasarı, popülist yaklaşımlar içeriyor; içinde, YÖK'le ilgili kısmında birtakım
siyasî rüşvet kokan tuzaklar var; bütün bunları söylüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
peki, şu andaki YÖK demokratik mi; hayır, değil. 1982 Anayasasının olağanüstü
koşullarda Türkiye'ye dayattığı YÖK sistemi, başından sonuna kadar
antidemokratiktir ve bunun mutlaka değiştirilmesi gerekir; ama, bu şekilde,
içine bir şeyler sıkıştırarak, kamu yararı gözetilmeksizin, eğitimin ulusal
boyutu gözardı edilerek, bunun, buraya, bir özet tasarı gibi sunulması
yanlıştır.
Değerli arkadaşlarım,
dikkatinizi çekmek istiyorum; bugün, Türkiye'de, isminin önünde
"millî" sözcüğü olan iki tane bakanlığımız var. Bunlardan bir tanesi
Millî Eğitim Bakanlığı, bir tanesi de Millî Savunma Bakanlığıdır. Yani, bir
ulusal eğitim programı, siyasî iktidarların yönlendirmesinin dışında,
Türkiye'nin ulusal çıkarlarına bağlı olarak, Türkiye'nin ulusal değerlerine
bağlı olarak, mutlaka, sıfırdan en üst noktaya kadar ele alınmak
zorunluluğundadır.
Bakın, okulöncesi,
ilkokul öncesi, ilköğretim öncesi eğitimden ortaöğretime, kalkınma planlarında
hedeflenen meslekî eğitimin yüzde 65'lere doğru odaklandırıldığı bir
ortaöğretim ve ondan sonra da, yeteneklerine göre öğrencilerin ara insangücü
yetiştirecek tarzda, yüzde 65'e yakını meslekî eğitimlere yönlendirilmiş,
diğerlerinin ise, üniversiteye yönlendirildiği bir eğitim yapısını mutlaka
yapılandırmak zorundayız; ama böyle kaçar göçer, ama böyle mahcup, ama böyle
bir yerlere mesaj vermek, bir yerlere bir haber ulaştırmak tarzıyla getirilen
yasa tasarıları, bir iktidar partisinin siyasî yaklaşımına pek uymuyor değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, bakın,
üniversiteyle ilgili getirdiğiniz birçok şey var. Peki, yükseköğretimin
ilkeleri ne olmalı; bunlar, evrensel bilgiye ulaşmayı hedefleyen kurumlar
haline getirilmelidir. Burada, bilginin yayılması, bilgi üretimi ve bu bilginin
yaşadığımız topluma mal edilmesi son derece önemlidir.
Değerli arkadaşlarım,
üniversitelere nasıl yaklaşıyorsunuz son birbuçuk yıla, bir göz atın
allahaşkına, nasıl yaklaşıyorsunuz üniversitelere! Üniversitelerin kadro
sorununu mu çözdünüz?! Üniversitelerin araştırma fonlarını, kendi emekleriyle
biriktirdikleri araştırma fonlarını 31 Aralık 2003 tarihi itibariyle
kullanılamaz hale getiren sizler değil misiniz?! Burada, bunu dile
getirdiğimizde, Sayın Maliye Bakanı konunun üzerinde hiç durmadı.
Üniversitelerin ar-gede, araştırma ve geliştirmede kullandığı bu kaynakların
kullanılmamasını sağlayan sizler değil misiniz?!
Değerli arkadaşlarım,
bilime nasıl yaklaştınız!.. TÜBİTAK olayını anımsayın. Burada çok dile
getirdik, "yapmayın" dedik, "bu, Anayasaya aykırı" dedik,
"bir kerelik atama yetkisi diye bir şey olmaz" dedik. TÜBİTAK'ı
tarumar ettiniz, darmadağınık ettiniz. Gelişmekte olan bir ülke olarak
Türkiye'nin en önemli bilgi oluşturma, bilgi teknolojisi oluşturma, bilgi
politikası oluşturma merkezini, politik amaçlarınız için dağıttınız. Bunları
yaşadık. İdarî yargı kararları, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra
yürürlüğe girdi; ama, TÜBİTAK diye bir şey kalmadı ortada. (AK Parti
sıralarından "Zaten yoktu" sesi)
Siz, kalkar, burada cevap
verirsiniz değerli arkadaşım; müspet bilimden bahsediyorum ben, müspet bilimin
nasıl yozlaştırıldığından bahsediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
üniversite, nasıl bir üniversite; tam özerk bir üniversite. Hangi açıdan;
siyasî olarak kuşatılmayan, bilimsel olarak, malî olarak, yönetsel olarak,
özerk olan bir üniversite. Var mısınız buna?! Gücünüz varsa, getirin böyle bir
yasa tasarısını; ama, içinden siyasî rüşvetler takarak, toplumu gererek, kaos
yaratarak getirdiğiniz, kenarından köşesinden buram buram rüşvet kokan bir
tasarıyı, bugün, Türkiye'ye dayatma durumundasınız.
Konuşmamın başında
söyledim; siyasî çoğunluklar geçicidir. Eğer, siyasî çoğunluğunuzu toplumsal
çoğulculukla birleştiremezseniz değiştik iddialarınız havada kalır ve nitekim
Türkiye'de bu sorgulanmaya başlamıştır. Ben, bu konudaki soru işaretlerini
başından beri söylüyorum, Grup Başkanvekili olduğum dönemden itibaren, bu
konudaki çelişkileri toplumun önünde dile getirmeye çalışıyorum. Bu nasıl
değişme değerli arkadaşlarım?! Böyle değişme olabilir mi?! Değiştim diyen bir
iktidar, bu şekilde popülist yaklaşımlarla, Türkiye'yi, huzura en çok ihtiyacı
olduğu bir dönemde, bütün toplumsal kurumlarla -üniversiteyle, yargıyla, muhalefetle- karşı karşıya getirme
başarısını nasıl gösterebilir?! Bir Millî Eğitim Bakanı nasıl beddua
okuyabilir?! Ortamı geren Sayın Millî Eğitim Bakanı, dün, siyasî
literatürümüze, kendi kendisine beddua eden bir bakan olarak geçti; çünkü,
toplumu geren Sayın Millî Eğitim Bakanıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Komisyonlardaki tutarsız ifadeleri, çelişkili ifadeleri ortadadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç,
toparlar mısınız.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Üniversitelerarası Kurul
Başkanını, YÖK Başkanını, rektörleri açmaz içinde bırakacağını sanarak, yanlış,
çelişkili ifadelerde bulunan Sayın Bakandır ve buna, birinci elden, o
görüşmelerde tanık olan bir arkadaşınızım.
Değerli arkadaşlarım,
bakın -komisyonda da ifade ettik- böyle bir tasarı Türkiye'ye yakışmıyor. Bütün
öğretim programını ulusal boyutta ele almak gerekiyor. Meslek liselerindeki,
imam-hatip liselerindeki çocuklarımızı da, onları da koruyarak, onları da kendi
meslekî alanlarında yükselebilmelerine imkân sağlayacak şekilde, diğer tüm
boyutları da ele alarak hep birlikte yapılandırmak zorundayız; ama bu şekilde
değil. Bu şekildeki yanlışın içine Türkiye'yi sokmayın.
Bakın, 1 950 000'e yakın
öğrenci tedirginlik içerisinde, velisi tedirginlik içerisinde. Siz ne
yaparsanız yapın, bu çoğunluk dayatması mantığıyla hareket ettiğiniz sürece bu
insanları tedirgin etmekten başka hiçbir şey yapmıyorsunuz. Biz de burada ifade
ediyoruz; herkes kendi çizgisinde çalışsın, kurallar bellidir. Bu kuralları,
çoğulculuğu kavrayamadığınız sürece hiçbir şekilde değiştiremezsiniz; yasamanın
da üzerinde yargı var. Yargının da, demokrasinin ve hukuk devletinin en önemli
kurallarından biri olduğunu hatırlatmak istiyorum size.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
İkinci aleyhte konuşmayı yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Topuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. YÖK
Yasasında değişiklik yapılmasına dair tasarının neden gündeme alınmaması
gerektiği konusunda düşüncelerimi sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum.
Sayın milletvekilleri,
konuşmama başlarken, öncelikle YÖK Yasasının geniş kapsamlı olarak ele alınıp,
çağdaş eğitim standartlarına üniversitelerimizi kavuşturabilmek amacına dönük
olarak, bir yandan bilimsel özerkliği, idarî özerkliği korurken, öte yandan
malî özerkliği de üniversitelerimize kazandırmanın gerekli olduğuna inanıyorum.
O nedenle, bu yasa üzerinde değişiklik yapılması esas itibariyle doğru bir
yaklaşımdır; fakat, önümüze getirilen tasarı böyle bir amacı gerçekleştirmek
için herhangi bir yenilik ve ileriye doğru atılmış bir adım içermemektedir.
Onyedi aydır, hükümet, bu
tasarı üzerinde çalışmaktadır, üniversitelerle bir uzlaşma sağlamaya
çalışmaktadır; ama, ne yazık ki, onyedi ayın sonunda, uzlaşmaya dayalı bir
metin, dört başı mamur bir metin önümüze getirilememiştir. Önümüze getirilen
metin, 11 maddelik bir kısmî değişiklik içermektedir. Demek ki, onyedi ayda bu
işi başaramadınız.
Şimdi, üniversitelerle
bir uyum sağlayamama noktasında, suçu üniversitelere atarak bu işin altından
kalkamazsınız. Onyedi ayda bu konuyu çözüme kavuşturamamak, sizin de, bu konuda
sorumlu ve suçlu olduğunuzun bence kanıtıdır. Eğer, bir hükümet,
üniversitelerimizle bir uyum sağlayamıyorsa, bunu başka ne şekilde
değerlendirebiliriz acaba?..
Siz, üniversitedekileri,
oradaki yöneticileri, hep direnen, her haklı şeye karşı direnen kişiler olarak mı
tanımlamak istiyorsunuz?.. Hepinizi yetiştiren insanları Türkiye'nin ulusal
çıkarlarına dönük bir noktada ikna edememeyi onların inatçılığına bağlamak,
bizzatihi inatçılığın ta kendisidir. İnatçılığı, orada değil kendinizde
aramalısınız.
Ben, gerginlikleri
artırmaya çaba sarf etmiyorum, gerginlikleri yumuşatmak için konuşmak istiyorum
burada. Kendinize dönük eksiklikleri göremezseniz, hep eksiklikleri, kusurları
karşınızdakilere yüklemeye kalkışırsanız, başarılı bir sonuca ulaşamazsınız.
Değerli arkadaşlarım,
önce şuna bir bakalım. Onyedi ay çalıştıktan sonra, 11 maddelik bir kısmî
değişiklik tasarısını Meclise getiriyorsunuz ve Sayın Meclis Başkanımız, bunu,
esas komisyon olarak Millî Eğitim Komisyonuna, tali komisyon olarak da Plan ve
Bütçe Komisyonuna havale ediyor. Neden Plan ve Bütçe Komisyonuna gidiyor;
çünkü, içerisinde, malî konularla ilgili, kadrolarla ilgili düzenlemeler var,
onun için. Peki, soruyorum size; Plan ve Bütçe Komisyonu bunu görüştü mü; Plan
ve Bütçe Komisyonu bu konulara ilişkin görüşünü esas komisyona bildirdi mi;
hayır; buna imkân vermediniz; çünkü, komisyonlarda konuşulmaya başlanıldığı
gün, Millî Eğitim Komisyonunda, bunu, birkaç saatin içerisinde, çabucak
çıkardınız.
Değerli arkadaşlarım, her
önemli konu, tali komisyonlarda konuşulur, esas komisyonda sonuca bağlanır;
ama, bu komisyonların genel kurulunda konuşulmadan önce, önemli konular,
altkomisyonlar kurularak, orada konuşulur. Bu tasarının, altkomisyona havale
edilmesi gereken en birinci sıradaki tasarı olması gerekir. Neden; çünkü,
üniversiteler ile hükümet anlaşamamış, uzlaşamamış, karşı görüşleri var;
altkomisyonda Parlamentoyu temsil eden milletvekilleri, üniversitelerden,
ilgili kurumlardan gelecek temsilcileri de dinleyecek, belki uzlaşmaya, hükümet
ile onlar arasında uzlaşmayı sağlamaya dönük bir katkı koyacak; neden bu
katkıya gerek duymadınız?! Aceleniz var; bir an evvel bunu Meclisten
çıkaralım... Onyedi ay beklemişsiniz, üç beş ay daha bekleseniz ne olurdu?!
Haa, söz verdiniz; bu sene, üniversiteye giriş sınavlarını istediğiniz gibi
düzenleyeceksiniz; onu sağlayabilmek için, alelacele bunu getiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî ki, böyle bir tutum gerginlik yaratacak, tabiî ki gerginlik yaratacak...
Siz, konuları kendi platformlarında tartışmıyorsunuz, olgun davranmıyorsunuz.
Bakınız, bu tasarı Meclise gönderildiği gün, hükümet adına, "sakın ha, bu
tasarıyı imam-hatiplere indirgeyerek değerlendirmeyin" denildi. Bunu
imam-hatiplere indirgeyen sizsiniz değerli arkadaşlarım, sizin hükümetiniz.
Bu yasanın içinde ne var;
iki tane temel konu var; bir tanesi, YÖK'ün yeniden düzenlenmesi; 22 kişilik
YÖK'ü 16 kişilik bir kurula dönüştürüyorsunuz. Çok da önemli değil; bugün
değişse ne olacak, üç ay sonra değişse ne olacak; önemli değil; ama, bir tane
bu var; bir de ne var; üniversiteye giriş sınavında puanları değiştirerek,
sistemi değiştirerek, meslek okullarının önünü açıyoruz bahanesiyle imam-hatip
liselerinin önünü açmaya çalışıyorsunuz. Özünü tartışmıyorum, önünün açılması
veya açılmaması üzerinde bir tartışma bu aşamada yapmıyorum, onu arkadaşlarım
yapacak; ama, size şunu söylüyorum: Siz, bu tasarıyı imam-hatip liselerinin
önünü açmak için getirmediniz mi! Bu YÖK tasarısını imam-hatip liselerine siz
indirgemediniz mi! Şimdi, hem suçlu hem güçlü... Tasarıyı imam-hatip liselerine
indirgeyeceksiniz, YÖK'ün çözülmesi gereken çok konuları olmasına rağmen,
alelacele getireceksiniz, bir imam-hatip lisesi tasarısı haline
dönüştüreceksiniz, ondan sonra -yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali- siz
bunu imam-hatip liselerine indirgeyemezsiniz suçlamasını yapacaksınız. Bu ayıp
olmuyor mu arkadaşlar, ayıp olmuyor mu?! Sıkılmıyor musunuz bundan?!
YAHYA BAŞ (İstanbul) -
Siz sıkılmıyor musunuz...
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bana laf atmayın; ağır cevap veririm. Bildiğiniz bir şey
varsa, çıkar, konuşursunuz.
Değerli arkadaşlarım,
gerginliği siz yarattınız. Gerginlik nasıl yaratılır; toplumun çok duyarlı
olduğu konularla ilgili ortaya bir şey atarsınız, o duyarlılıklar harekete
geçer, o harekete geçtikten sonra da siz çıkarsınız, dersiniz ki: Bakın, nasıl
bağırıyorlar, çağırıyorlar.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Ders alın...
ALİ TOPUZ (Devamla) - Siz
başkalarına tavsiyede bulunmayın, asıl sizin ders almaya ihtiyacınız var.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, siz, bu gerginliğin neden doğduğunu eğer kavrayamazsanız, bu
gerginliği de ortadan kaldıramazsınız. (AK Parti sıralarından "gerginlik
yok" sesleri)
Ne demek gerginlik yok?!
Üniversitelerin bütün profesörleri, yöneticileri protestolara giriyorlar;
çeşitli kurumlar, kuruluşlar, herkes bu konudaki tepkisini ortaya koyuyor ve
ondan sonra da, siz, yöneticileriniz marifetiyle bize "aman, şu gerginliği
hafifletmek için siz de bize yardım edin" diyorsunuz; şimdi de burada
"gerginlik yok" diyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun)- CHP
kürsüsüne...
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Tabiî; niye çıkmasın! Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkanının odasına
gidebiliyor da, 100 kişiyi dışarıda bırakıp "sizden ancak birkaç kişilik
temsilci alırız" deyip üniversite hocalarını kapıda tutarsanız, bizden de,
sizin yaptığınız saygısızlığı bekleyemezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Biz,
buraya kadar gelmiş olan üniversite hocalarını, bu milletin malı olan bu
çatının altında dinlemek üzere, ancak sığabilecekleri bir salona almakla
görevimizi yaptık. Bundan dolayı bizi suçlayamazsınız.
Değerli arkadaşlarım,
gerginliğin asıl nedeni, bu tasarının açıkça Anayasaya aykırılıklar taşımış
olmasından kaynaklanmaktadır. Açıkça aykırılık taşımaktadır. Siz, biz
iktidarız... Sayın Başbakan dün buyurmuşlar: "Biz seçildik, geldik, bu
toplumsal uzlaşmanın temsilcisi biziz." Hayır Sayın Başbakan! Hayır Sayın
Başbakan; siz, demokrasiyi daha yeni anlamaya başladınız; çünkü, düne kadar
demokrasiyi araç olarak niteliyordunuz; o nedenle demokrasinin zenginliğini,
genişliğini, içeriğini kavramakta zorluk çekebilirsiniz; ama, burada...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Topuz.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
...toplumsal uzlaşmayı, sadece iktidarı ele geçirmiş bir çoğunluğun temsil
ettiğini söylemek, demokrasi adına gerçekten çok yanlış olmuştur. Sayın Genel
Başkanın, Sayın Başbakanın, biraz demokrasiyle ilgilenmesi ve demokrasiyi
özümsemesi için biraz çaba sarf etmesi gerekiyor. Eğer sadece halkın Meclise
gönderdikleri toplumsal uzlaşmanın bir tarafıysa, bu Meclisi oluşturan
Anamuhalefet Partisi ile İktidar Partisi neden bu konuda bir uzlaşma arayışı
içine girmedi; yani, siz, kayıtlı seçmenin dörtte 1'inin, seçime katılan
seçmenin üçte 1'inin oyunu alacaksınız, tesadüfen 386 milletvekilli bir grup
oluşturacaksınız ve siz bununla...
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
368.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
368, pardon.
Siz, tesadüfen bununla...
(AK Parti sıralarından alkışlar[!])
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Neyi alkışlıyorsunuz?! Kendi hafifliğinizi alkışlıyorsunuz, kendi cehaletinizi
alkışlıyorsunuz. Kürsüde, ben, eğer bir rakamı yanlış söylememiş olsaydım, bunu
da yapamayacaktınız.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Seçimden yeni çıktık.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Sizin demokrasi anlayışınızın bu olduğunu biliyorum. O nedenle, söyledim size,
biraz demokrasi öğrenmeniz lazım.
Değerli arkadaşlarım,
şunu size tavsiye etmek istiyorum: Çoğunluk, her şeyi her zaman yapma hakkını
herkese vermez. Anayasayı doğruca bir okuyun, çağdaş demokrasinin ne olduğunu
öğrenin ve ondan sonra bu konularla ilgili iddia sahibi olun. Size
yapabileceğim en iyi arkadaşlık, şu Mecliste oturmanın verdiği imkânla, size
yapabileceğim en iyi arkadaşlık, en iyi yardım, bu konulardaki eksikliğinizi,
yanlışlığınızı size hatırlatmaktır.
Ben, bu tasarının Meclise
gelebilecek kadar olgunlaşmış bir tasarı olduğuna inanmıyorum. Bu, inadın
tasarısıdır. İnat, sizi bir yere götürmez. İnat, kötü bir şeydir. Herkesin,
inatlarını aşabilecek bir olgunluğa kavuşması gerekir. Bu Meclisin olgun
üyelerden oluşması gerekir. İnatçı kişilerin oluşturacağı bir Meclisten Türk
Milletinin yararına sonuç çıkarmak o kadar kolay olmayacaktır.
Size, bu konuşmayla,
uyarı görevimi yapmış oluyorum. Ne yapacağınızı da biliyorum; ama, tarihî
sorumluluğunuzla baş başa bırakarak, hepinizi, yeniden, saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar [!])
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Topuz.
Buyurun Sayın Çelik. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Ulema çıktı!..
BAŞKAN - Sayın Çelik,
lehinde mi konuşacaksınız?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Evet.
BAŞKAN - Buyurun.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çarşamba ve perşembe günleri Meclis
çalışmalarının düzenlenmesiyle ilgili Danışma Kurulu önerimiz konusunda,
Cumhuriyet Halk Partisiyle -az önce Sayın Grup Başkanvekillerinin de ifade
ettikleri gibi- anlaşamadık, uzlaşamadık; dolayısıyla, grup önerisi getirmek
suretiyle huzurlarınızdayız. Grup önerimizin lehinde söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Grup önerimize geçmeden,
çok değerli, aslında çok da deneyimli bir politikacı olan Sayın Ali Topuz Beyin
az önceki ifadelerine değinerek konuya girmek istiyorum.
Üniversite öğretim
üyelerinin Meclisi ziyaret ettikleri doğrudur. Cumhuriyet Halk Partisine mensup
değerli milletvekili arkadaşlarımız kendilerini kapıdan aldılar, grup
salonlarına taşıdılar; biz de, çok değerli öğretim üyelerini grup odamızda
kabul ettik.
Doğrusu, saygıdeğer
hocaların Meclise nasıl gireceklerini hepimiz biliyoruz. Yüce Meclisin
kapısından içeri herhangi bir simge, herhangi bir kurumu anımsatacak
kıyafetlerle girmek söz konusu değildir, mümkün değildir, Meclisimizin bu
konuda Divan kararı da vardır; ama, Cumhuriyet Halk Partisi yetkilileri,
maalesef, bu sorumluluğu gösterememişlerdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Türbanla giriyorlar!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Çarşafla giriyorlar, sarıkla giriyorlar.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Onlar bilim adamı, girerler.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Efendim, ben, doğru olan bir şeyi söylüyorum.
Bakınız, Meclisin
kapısından içeri, hatta bu yasama döneminden önce -Meclis lojmanları da vardı-
Meclis lojmanlarına dahi hangi kıyafetle ve kimlerin, nasıl gireceği gayet açık
belirlenmişti. Bu yanlışı yapmamalıydınız diyorum, bundan sonra da yapmayın.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sarıkla giriyorlar.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sayın bakan eşofmanla geldi.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Neye itiraz ediyorsunuz; ben anlamakta zorlanıyorum.
Toplumun farklı bir
kesimi, eğer, Meclisin kapısından farklı bir kıyafetle girmeye kalkarsa, buna
müsaade mi edeceğiz; hayır, böyle bir şey olamaz... Böyle bir şey olamaz...
(CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Bakan komisyon toplantısına tişörtle gelmedi mi?!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bu konuyla ilgili kararı Meclis Divanı vermiştir; buna, hepimiz saygı duymak ve
uygulanmasını sağlamak durumundayız.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Takkeyle, cüppeyle, tespihle giriyor adam.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
İkincisi, grup salonlarını nasıl kullanacağımız da açık bir şekilde
belirtilmiştir. Grup salonları parti gruplarına tahsis edilmiştir. Parti
gruplarının, başka bir amaçla bu grup salonlarını kullandırabilmeleri için
Meclis Başkanlığından müsaade almaları gerekmektedir.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Siz alıyor musunuz?!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Ben, bu doğruları, bu gerçekleri söylemek durumundayım...
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- İhale için gelenleri niye söylemiyorsunuz?!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
...Meclisin çatısı altına veya Meclisin kapısından içeri kimlerin, nasıl girip
giremeyeceğinin, güvenliğinin sağlanması konusunda da parlamenterlere düşen
görevlerin olduğunu ifade etmek açısından.
İkinci olarak... (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Çelik, bir
saniye...
Sayın milletvekilleri,
önerinin lehinde ve aleyhinde olmak üzere iki değerli arkadaşımıza söz verdik.
Kürsü burada... Söz isteyen arkadaşlarımıza söz veriyoruz. Niye, sayın hatibin
konuşmasını dinlemiyorsunuz?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Başkan, esasa gelsin lütfen.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çelik.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Sayın Başkan, tabiî, yanlış bir ifademiz olursa burada düzeltme imkânımız
var. Ben, gerek AK Parti Grubundaki
arkadaşlarımızın gerekse Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımızın bir
olgunluk içerisinde bu tartışmaların yürütülmesinden yana olduklarına
inanıyorum.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Kesinlikle...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Onun için, bazı arkadaşlarımızın daha ölçülü davranmalarını ben de, doğrusu,
arzu ettiğimi ifade etmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Topuz az önce şunu
söylediler: "Demokrasiyi öğrenmeniz lazım." İfade aynen böyle.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
-Doğru!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Doğru... Doğru söze ne denir...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Efendim, size göre doğru da... Grup Başkanvekiliniz söyledi zaten.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Acemisiniz; doğru...
FARUK
ÇELİK (Devamla) - Grup Başkanvekili söyledi "iktidarı ele
geçirmişsiniz" ifadesini kullandı.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sizin demokrasiye
alışmanız lazım.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bakınız, değerli arkadaşlar, 3 Kasım seçimlerine hepimiz beraber girdik ve 40
000 000 seçmen vatandaşımız sandığa koştu, çok demokratik ve hukuk ilkeleri
çerçevesinde olan seçimde, sandıkta herkes boyunu 3 Kasım akşamı gösterdi. (AK
Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bunu, "iktidarı
ele geçirmişsiniz" ifadesini bir tecrübeli siyasetçi kullanıyorsa, demokrasiyi
kimin öğrenmesi gerektiğini, burada, herkesin duymasını istiyorum. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Sonra, burada, Sayın
Topuz tarafından bir yanlış ifade daha oldu; umarım sürçülisan olmuştur.
"Yüce Meclis, olgun kişilerden oluşmalı" dedi. Bakınız, 550
arkadaşımız, iktidar ve muhalefetini tefrik etmeden, bir ayırıma tabi tutmadan,
milletimizin huzuruna gittik ve ben inanıyorum ki, milletimiz, yüzlerce
binlerce aday adayı arasında en olgun Cumhuriyet Halk Partilileri, en olgun AK
Partilileri seçme gayreti içerisinde oldu. Bu, milletin iradesiydi. Bu milletin
iradesinin buraya yansımasını bu şekilde değerlendirmeyi de, doğrusu, bir
siyasetçi olarak, bir politikacı olarak, demokrasiye gönül vermiş insanlar
olarak içime sindiremediğimi, açık ve net bir şekilde burada ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, Danışma Kuruluna, biz, bugün, Yükseköğretim Kanununda yapılacak
değişiklikleri içeren tasarıyı görüşelim, sözlü soruları görüşmeyelim ve bu
tasarının görüşmeleri bitinceye kadar da çalışma süresi uzatılsın talebini
getirdik ve perşembe günü için de, çeşitli kanun tasarılarının sıralamasına
ilişkin önerimizi sunduk.
Şimdi, bahse konu
Yükseköğretim Kanunu üzerinde, bildiğiniz gibi, bugüne kadar birçok
değişiklikler yapıldı; Parlamentonun önüne geldi, değişiklikler yapıldı, şimdi
de, bir değişiklik tasarısı Meclisin huzurundadır. Tüm siyasî partiler gibi,
Parlamentoda bulunan iki siyasî parti, Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Parti de,
Meclise giremeyen diğer siyasî partiler de, 3 Kasım öncesinde, YÖK'le ilgili,
Yükseköğretim Kanununda değişiklik yapılmasıyla ilgili, toplumla görüşlerini
paylaştılar. Biz de, AK Parti olarak, bu görüşlerimizi toplumla paylaştık ve
çok da ciddî bir destek aldığımızı hepiniz biliyorsunuz ve aradan onyedi aylık
bir süre geçti. Bakınız, yine, az önce burada bazı şeyler ifade edildi;
"Köklü bir değişiklik yapalım..." Siz, nasıl bir üniversite,
Yükseköğretim Yasası istiyorsunuz; biz, evet, bilimsel, malî, idarî, özerk bir
üniversite yasasından yanayız.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - İrticaî!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Nasıl yapacaksınız bunu, nasıl yapacaksınız; önce, bu konuyla ilgili anayasa
değişikliğinden başlayacaksınız. Biz, bu onyedi ay içerisinde, bunu da yaptık.
Bakınız, Sayın Millî Eğitim Bakanımız burada, Grup Başkanvekili arkadaşlarımız
buradalar. Anayasanın 130 ve 131 inci maddeleriyle ilgili değişikliği,
Cumhuriyet Halk Partisine götürdük. Bu konuda bir adımın atılması gerektiği ve
daha sonra da ilgili yasada bazı düzenlemelerin yapılması gerektiği teklifiyle
gittik; aldığımız cevap ne; "hayır, biz, bu işte yokuz..."
HALUK KOÇ (Samsun) - Öyle
bir şey gelmedi 130 ve 131'le ilgili; biz buradayız Sayın Çelik.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Anayasa...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Dokunulmazlıklar!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Sayın Millî Eğitim Bakanımız burada.
HALUK KOÇ (Samsun) - Biz
üçümüz buradayız; böyle bir şey yok.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Sayın Millî Eğitim Bakanımız, biraz sonra cevap vereceklerdir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Millî Eğitim Bakanı inandırıcılığını yitirdi.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Şimdi, kaldı ki...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Ne zaman geldi?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Bozacının şahidi şıracı!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Müsaade eder misiniz.
Kaldı ki, Cumhuriyet Halk
Partisine bu konuyla ilgili bir teklifi götürseniz de, tavırlarının ne
olduğunu, bütün kamuoyu da biliyor biz de biliyoruz; gayet açık ve net.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Dokunulmazlıklar ne oldu; dokunulmazlıkları getirsenize!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bu onyedi ay içerisinde, aslında 70 000 000'u ilgilendiren Yükseköğretim
Kanunuyla ilgili olarak, biz, tüm kesimlerle...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çelik,
toparlar mısınız.
Buyurun.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
...toplumun tüm kesimleriyle, bir uzlaşı içerisinde, yoğun bir çaba içerisinde
olduk; ama, maalesef, çok arzu etmemize rağmen, köklü bir değişikliği çok arzu
etmemize rağmen, bir mini paketle Meclisin huzuruna gelmenin biz de üzüntüsü
içerisindeyiz; ama, dikkat ederseniz, Sayın Genel Başkanımız, Başbakanımız,
birkaç defa, konunun iki bölümde ele alınacağını ve bu mini paketten sonra,
yeni yasama yılında, daha köklü değişiklikler içeren tasarıyla huzurlarınıza
geleceğimizi belirtti; ben de, burada, bunları bir kez daha ifade ediyorum.
Son olarak şunu ifade
etmek istiyorum: Sayın Koç "sayısal çoğunluk, tek başına iktidar
dayatması" gibi ifadeleri sık sık kullanıyorlar.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yaşadığımız bir gerçek o.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Yani, bunlar çok sık kullanılınca, onyedi aylık, bu tasarıyla ilgili,
Yükseköğretim Kanununun değişikliğiyle ilgili verdiğimiz mücadeleyi ve
toplumsal uzlaşı çabamızı görmezlikten gelmelerini anlamakta zorlanıyorum, bu
bir.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Sayın Başkanvekili, dokunulmazlıklardan bahset bakalım o zaman!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
İkincisi, bu sayısal çoğunluktan rahatsız mı oluyoruz, onu da anlayamıyorum.
Yani, sayısal çoğunluk olmazsa, karar alma mekanizmaları nasıl çalışacak?!
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hukuka saygıdan bahsediyoruz Sayın Çelik.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Sayısal çoğunluk meselesinin bu derece öne çıkarılmasının ve ikide bir gündeme
getirilmesinin, doğrusu, demokrasiye bakışımız açısından da değerlendirilmesi
gerekir diye düşünüyorum.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Abdullah Gül de aynı şeyi söylüyordu!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Toplumsal mutabakat konusundaki onyedi aylık çabalarımız, bu konudaki
fikirleri, düşünceleri çürüten en canlı çabalardır diye düşünüyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Bir tek üniversite yetkilisi onaylamıyor bunu!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Efendim, zaten, anlamadığımız olay şu...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Anlasanız şaşardım!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bakınız, yıllardır, özellikle sol kesimden, YÖK'le ilgili çok ağır ithamlar,
çok ağır ifadeler duyduk; ama, bugün...
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben
söyledim onları...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Söylemek ayrı bir olay...
Çözüme katkıya geldiğiniz
zaman, nasıl...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Çözümlerimiz farklı...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Burada o yok..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Israrla -siyasî kesimi de kastetmiyorum- YÖK'le ilgili çok şey konuşan
kesimlerin, YÖK'le ilgili değişim konusunda ciddî adımları attığınız zaman
nasıl kulvar değiştirdiklerini de, maalesef, bugünlerde, üzüntüyle izliyoruz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Orada da takıyye yapıyorsunuz.
FARUK ÇELİK(Devamla) -
Yine, Sayın Topuz çok önemli bir şey söylediler, "bir yasa tasarısı
Meclise getirildiği zaman, komisyonlara getirildiği zaman, bunlar
altkomisyonlarda enine boyuna irdelenmeli, incelenmeli, ona göre karar
verilmeli" dediler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çelik,
toparlar mısınız lütfen.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Bu konuyla ilgili, Millî
Eğitim Komisyonuna getirilen tek maddelik bir tasarı vardı. Gönül arzu ederdi
ki, altkomisyona -Sayın Topuz'un dilediği altkomisyona- Cumhuriyet Halk Partisi
üye verseydi, orada tartışılsaydı, yanlışlar ortaya çıkarılsaydı ve biz de
memnuniyetimizi ifade etseydik; ama, altkomisyona da gönderseniz, üstkomisyona
da gönderseniz, Genel Kurula da getirseniz, bir zihniyet, değişime karşıysa,
tabiî ki direncini gösterecektir diyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Nereye değişim!.. Nereye değişim!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Grup önerimize desteğinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 16.23
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.30
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 88 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince,
sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
Önce, yarım kalan
işlerden başlayacağız.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - Adlî Yargı
İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
2. - Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3. -
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini
erteliyoruz.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4. - Kamu
Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.
Sayısı: 349)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından,
tasarının müzakeresini erteliyoruz.
Gıdaların Üretimi,
Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili
tasarının müzakeresine başlayacağız.
5. -
Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonları Raporları (1/238) (S. Sayısı : 428)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından,
kanun hükmünde kararnameyle ilgili tasarının müzakeresini erteliyoruz.
Yükseköğretim Kanunu ve
Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun müzakerelerine
başlıyoruz.
6. -
Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 441 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Deniz Baykal;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DENİZ
BAYKAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihî bir oturumu
gerçekleştirdiğini düşünüyorum. Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının
kanunlaşması halinde, Türkiye'de, temel eğitim politikamızın, demokratik
rejimimizin, siyasî istikrarımızın bu yasadan çok ciddî biçimde etkileneceğini
düşünüyorum. Böylesine önemli bir düzenlemeyi getiren bir yasa tasarısının
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki müzakerelerine hükümet olarak,
milletvekilleri olarak, partiler olarak büyük bir sorumluluk duygusuyla
katılmak ve sahip çıkmak durumunda olduğumuzu düşünüyorum. Bu duygular içinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tutanaklarına değerlendirmelerimi geçirebilmek için
söz almış bulunuyorum; Türkiye Büyük Millet Meclisini, Sayın Başkan sizi ve
milletvekillerini, kendi adıma, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına içten
saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
konuştuğumuz yasa tasarısı neyi amaçlıyor; bu yasa tasarısının hedefi nedir;
büyük bir telaşla, Türkiye'de çok değişik çevreleri ciddî şekilde tahrik
ederek, etkileyerek ve büyük tartışmaları göze alarak, ısrarla, kararlılıkla
geçirilmek istenilen bu yasa tasarısının amacı nedir, içeriği nedir, hedefi
nedir; niçin bu kadar telaş, bu kadar gürültü, bu kadar kargaşa bu yasa
etrafında göze alınmaktadır; bunu öncelikle ve doğru olarak görmek
durumundayız.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa tasarısı, Türkiye'de üniversitelere ve yükseköğretim kurumlarına girecek
olan öğrencilerin sınavlarında uygulanacak olan esasları, ilkeleri tanzim etme
yetkisini üniversitelerden alarak Millî Eğitim Bakanlığına intikal ettirmeyi
amaçlayan bir tasarıdır. Önce ne konuştuğumuzu bilelim. YÖK falan konuşmuyoruz;
demokratik midir antidemokratik midir, YÖK'ü değiştirelim mi değiştirmeyelim
mi, bununla ilgisi yok. Konuştuğumuz tasarının tek bir amacı var; üniversite
sınavlarına girecek olan öğrencilerin bu sınavlar sonucunda nereye, nasıl
gireceklerini tanzim edecek olan esasları belirleme yetkisi üniversiteden
alınsın Millî Eğitim Bakanlığına verilsin. Kimin nereye gireceğini tanzim
edecek düzenlemeyi yapma yetkisi Millî Eğitim Bakanlığına alınsın; getirilen
yasanın amacı bu. Bunun, ne demokratik üniversite arayışıyla ne üniversite
özerkliğiyle ne özgürlüklerin yaygınlaştırılmasıyla bir ilgisi var; bunlarla
hiçbir ilgisi yoktur. Daha önce, anayasa değişikliğinin, üniversitelerle ve
YÖK'le ilgili olarak anayasa değişikliğinin gündeme getirilmek istenmesinin
asıl amacının ne olduğu da, şimdi, o anayasa değişikliği yapılmadığı halde
gündeme getirilen bu yasa düzenlemesiyle ortaya çıkmıştır. Üniversitelerde neyi
değiştirmek istiyor bu İktidar sorusunun cevabını bu yasa tasarısında
buluyoruz; bu yasa tasarısı, onun cevabını veriyor.
Bu yıl, 1 950 000 öğrenci
üniversitelerde okuma umuduyla sınava giriyor. Bunların bir kısmı
üniversitelere girecek, önemli bir kısmı, yüzde 75'i, yüzde 80'i giremeyecek.
Bu dağılım nasıl yapılacak, bu dağılımın ilkesi ne olsun, performans nasıl
ölçülsün? Bu konuda, geçmişten günümüze kadar yetki üniversitelerde
bulundurulmuştur; bu sorunun cevabını üniversiteler kararlaştırmışlardır, onlar
bir düzenleme getirmişlerdir. Şimdi, artık, bugünün İktidarı
"üniversitelerden bu yetkiyi ben alacağım. Millî Eğitim Bakanlığı olarak
bunu ben düzenleyeceğim, kimin, nereye gireceğinin işaretini ben vereceğim.
Hangi öğrenci nerede okuyacak; bunun cevabını üniversite değil, ben vereceğim,
benim getireceğim yönetmelikler verecek" diyor. Bu yönüyle bu, üniversitelerin
kendileriyle ilgili teknik bir sorumluluğu ve milyonlarca gencimizi ve ailesini
yakından ilgilendiren bir sorumluluğu, bir siyasî iktidar mevkii olarak Millî
Eğitim Bakanlığının kendisinin düzenleme iddiasını ortaya koyuyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
yanlıştır. Yani, bugünkü İktidarı düşünerek söylemiyorum, hangi iktidar olursa
olsun, hangi Millî Eğitim Bakanı olursa olsun, hangi öğrencinin hangi okulda
nasıl okuyacağına karar verme yetkisini eline alması, bir millî eğitim
politikası olarak vahim bir yanlıştır, büyük bir yanlıştır ve Millî Eğitim gibi
çok önemli, Türkiye'nin ulusal bütünlüğünün çimentosu, ülkemizin istikrarının
temel dayanağı, toplumsal kültürümüzün oluşmasının çıkış noktası olan bir temel
kurumu, bir siyasî partinin, zaman zaman partizanca tercihlerinin,
özlemlerinin, siyasî kaygılarının, oy hesaplarının dalgalanmasına teslim etme
anlamına gelecek olan bir düzenlemedir; bu yönüyle fevkalade yanlıştır, çok
tehlikelidir ve bu yanlışın, hangi gerekçeyle olursa olsun, yapılıyor olmasına
izin vermek çok ağır bir sorumluluktur. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, ne
olacak; bakınız, meşhur 5 inci madde bunu düzenliyor; diyor ki:
"Yükseköğretim kurumlarına, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin
yapacağı sınavla girilir. Bu sınava temel teşkil etmek üzere, Millî Eğitim
Bakanlığı genel ortaöğretim ve meslekî-teknik ortaöğretim kurumlarının
program/alan/kol/bölümlerini; sözel, eşit ağırlık ve sayısal olmak üzere üç
grupta toplar." Kim yapar bunu; Millî Eğitim Bakanlığı. Bugüne kadar kim
yapıyordu; üniversiteler. Ne yapıyorsun, ne yetkisi alıyorsun;
üniversitelerdeki, liselerdeki, ortaöğretim kurumlarındaki, genel ve meslekî
teknik ortaöğretim kurumlarındaki öğrencilerin eğitimlerini, program, alan, kol
ve bölüm olarak ayrıştırma yetkisini alıyorsun, bunu, sözel, eşit ağırlık ve
sayısal olmak üzere gruplandırma yetkisini alıyorsun ve üniversiteye giriş
uygulamasının bu anlayışa göre şekillendirileceğini söylüyorsun. Bu, siyasetin
eğitime ipotek koymasıdır, 2 000 000 gencin geleceğini belirleme yetkisini
siyasî bir makamın kendi eline alma iddiasını ortaya koymasıdır. Yanlıştır,
sakıncalıdır, çok önemli sıkıntıları beraberinde getirir. Buna, hepinizin
dikkatini çekmek istiyorum.
Bugüne kadar meslekî ve
teknik ortaöğretim alanında bu gruplandırmalar var mıydı; hayır, yoktu. Şimdi
kim koyacak; Millî Eğitim Bakanlığı koyacak. Neye göre koyacak; ders sayılarını
belli bir şekilde hazırlayarak, ayarlayarak, Millî Eğitim Bakanlığı, bunu,
kendi anlayışına göre şekillendirecek.
Değerli arkadaşlarım,
prensip olarak, bu, çok tehlikeli bir açılım ortaya koyuyor; bir.
Şimdi, tabloya daha
yakından bir bakalım. Bu yetkiyi alınca Millî Eğitim Bakanlığı nasıl
kullanacak; niçin bu yetkiyi almak istiyor Millî Eğitim Bakanlığı, bu yetkiyi
kullanma amacı ne, bu yetkiyi elde etme amacı ne? Bu yetkiyi sadece bu hükümet
almıyor, bundan sonra gelecek her hükümet alacak. Bundan sonra, eğitim
politikası, gençlerimizin geleceği, siyasî iktidarların yazboz tahtasına, her
birisinin kendi özel ihtiyacına, siyasî hesabına göre şekillendirilecek.
Çok yanlış bir kapıyı
açıyorsunuz. Bu kapı açılınca ne yapmayı düşünüyorsunuz, önce bir genel tabloya
bakalım; baktığımız zaman, gördüğümüz şudur: Bugün, Türkiye'de 2 500 000
öğrencimiz genel liselerde, fen liselerinde, anadolu liselerinde, özel
liselerde ve kolejlerde okuyor; 2 500 000 öğrencimiz var bütün sınıflarında.
İmam-hatip liselerinde 65 000 öğrencimiz var ve 985 000 öğrencimiz de
imam-hatip lisesi dışındaki diğer meslekî ve teknik liselerde var; 985 000
meslekî ve teknik okullarda, 65 000 imam-hatip liselerinde, 2 500 000 de genel,
anadolu, fen liselerinde.
Şimdi, burada yapılmak
istenilen nedir; üniversiteye girişi öyle ayarlayalım ki, 65 000 kişinin önünü
açmaya yardımcı olacak bir düzenleme getirelim; 65 000 kişiye verilmiş sözümüz
var, o 65 000 kişiyi üniversite girişinde ayrıcalıklı bir konuma taşıyalım.
Yapılmak istenilen budur.
Değerli arkadaşlarım, bu,
bilinmelidir ki, geride kalan bütün lise öğrencilerinin, o 985 000 meslekî ve
teknik lise öğrencilerinin ve 2 500 000 genel lise öğrencilerinin aleyhinde bir
düzenlemeyi kaçınılmaz olarak getirecektir. Demin konuştuğumuz bölüm, kol,
program ayrıştırması, sözel, sayısal, eşit ağırlıklı düzenlemesi öylesine
kullanılacaktır ki, bunun sonucunda, 65 000 kişinin önü açılacaktır,
diğerlerinin de önü kapatılmak istenecektir.
Değerli arkadaşlarım,
biz, o 65 000 gencimizin her yere gelmelerini uygun görüyoruz, onların her yere
gelme haklarına saygı duyuyoruz; ama, o çocuklarımızın, bir temel eğitim
ayrıştırması yaratılarak, bir kültür farklılaşması içerisinden geçirilerek
oralara getirilmesi girişimini, ülkemizin siyasî istikrarı, siyasî rejimi
bakımından kaygıyla karşılıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
şunu hep birlikte saptamalıyız: Bu yaklaşım, din eğitiminin bir uzantısı olarak
sunulmak isteniyor; bu, kesinlikle doğru değildir. Din eğitimi ayrı bir iştir,
eğitimin dinsel temele dayandırılması ayrı bir iştir. Din eğitiminden
başlayarak genel eğitimin dinselleştirilmesine yönelik bir yolun ve kapının
açılması, Türkiye'nin istikrarını, huzurunu çok ciddî şekilde sıkıntıya sokar.
Bakın, din ve eğitim ilişkisi olağanüstü önemlidir; tarih boyunca da böyle
olmuştur. Biz, bunun çaresini, hep beraber, belli bir ayrıştırmada bulduk.
Yani, din, elbette, toplumun en önemli temel değeri ve sosyal kimliğinin bir
parçası olarak varlığını sürdürecektir; ama, dini, eğitimin, hukukun ve
idarenin, yönetimin bir parçası haline getirme girişimleri, biliniz ki, dine
de, o topluma da büyük sıkıntılar ve acılar getirir. (CHP sıralarından alkışlar)
Biz bunları yaşadık, bunları biliyoruz. O nedenle, bu çabaların uygun
olmadığını, açıkça burada ifade etmek istiyorum.
Burada amaçlanan, öyle
bir program düzenlemesi yapalım ki, o 65 000 öğrencimiz yarın öğretmen
olabilsinler, yargıç olabilsinler ve kaymakam, vali olabilsinler, bunu
sağlayalım. Bunun amacı budur; açık olalım, dürüst olalım, birbirimizi
yanıltmayalım. O çocuklar her şey olsunlar; ama, onları, o geride kalan
öğrencilerden farklılaştırmadan bunu yapalım. O çocukların önünü açalım; ama,
bir eğitim farklılaşması, kültür farklılaşması yaratmadan, toplumumuza bir
çatışma tohumu ekmeden bunu yapmaya çalışalım. Bunu yapmazsak ne olur; bunu
yapmazsak, ciddî sorunlarla, sıkıntılarla karşı karşıya kalırız.
Değerli arkadaşlarım,
bunun amacının bu olduğunu hep beraber görmeliyiz. Bunun doğru bir yaklaşım
olmadığını açıkça kabul etmeliyiz. Bu, bir haksızlığı düzeltme girişimi
değildir; tam tersine, yeni haksızlıkları ortaya koyma girişimidir.
Bakınız, bu uygulamanın
sonucunda ne olacak biliyor musunuz; bugün, anadolu eğitim liseleri var; bir
meslek lisesi, oraya giren öğrenci, öğretmen olmak istiyor. Anadolu eğitim
lisesine giren öğrenci, biliniz ki, şimdi, o imam-hatip lisesinden gelen
öğrencinin arkasında kalacaktır, onun avantajı ortadan kalkacaktır ve bir süre
sonra, imam-hatip liselerinden gelen öğrenciler, öğretmen meslek lisesinde
okuyan öğrencilerin yerini alacaklardır ve onlar geri plana ineceklerdir. Bu,
çok açık, çok net bir şekilde, getirilen düzenlemenin bir parçasıdır. Bunu, hep
beraber yaşayacağız ve göreceğiz. Bu, bir haksızlığı...
O sözel programlar...
Bakın, daha önceki, iki yıl önceki üniversite sınavını hatırlıyor musunuz;
yabancı dil alanında birinci olmuş bir öğrencimiz, öğretmen meslek lisesinden
mezun olan çocukların arkasından öğretmen olabilme imkânını bulabilmişti.
Şimdi, bunların tümü kalkıyor; hiç böyle bir avantaj söz konusu olmayacaktır ve
söylediğimiz tablo kendisini gösterecektir. Genel liselerden mezun olan
öğrencilerin bir kısmından daha avantajlı hale, imam-hatip liselerinden mezun
olan öğrenciler, hukuk eğitiminde, siyasal eğitiminde ve öğretmen okullarında,
geleceklerdir. Bu düzenlemenin amacı, imam-hatip okullarına giden öğrenci
sayısını artırmaktır. Bu düzenlemenin amacı, oralardaki öğrencileri Türkiye'nin
yönetim kademelerine getirecek şekilde bir düzenleme yapmaktır.
Değerli arkadaşlarım, her
şey olunabilir, hepsi olunabilir; ama, Türkiye'de bir kültür çatışması
yaratmayalım. Hiçbirimiz, devletin parasıyla, devletin bütçesiyle, devletin
kaynaklarıyla öğrencilerimizi, dinî eğitim almış Müslüman öğrenciler-dinî
eğitim almamış öğrenciler ayrışmasına oturtmayalım. Bunda Türkiye'nin yararı
yok. (CHP sıralarından alkışlar)
Yani, öğrenciler dinini
öğreniversin... Peki, dini öğrenmek için herkes imam-hatip lisesine mi
gidecek?! Yani, Türkiye'de dinini öğrenen, sadece, bugün orada okuyan 65 000
kişi mi?! O 2 500 000 öğrenci dinini öğrenmiyor mu?! Okula gitme imkânı olmayan
milyonlarca insan dinini öğrenmiyor mu?! Bu ayrışmaları niye gündeme
getiriyoruz?! Bu ayrışmada bir yarar
var mı, Türkiye'nin bir yararı var mı?..
Bunlar, bakın, daha şimdi
buralarda çıkmaya başlıyor. Yarın, bu, iktidarların elinde, Türkiye'nin
tehlikeli kadrolaşma, çatışma, sen-ben, Müslüman-Müslüman değil ayrışmalarının
altyapısını oluşturacak. Türkiye'yi bundan sakınmak lazımdır.
NİHAT ERGÜN (Kocaeli) -
Çok ayıp ediyorsunuz! (CHP sıralarından "dinle, dinle" sesleri;
gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)-
Dinle!.. Dinle!..
DENİZ BAYKAL (Devamla) -
Bu yasa, bunun kapısını açacak bir yasa olarak gözüküyor.
Değerli arkadaşlarım,
sayın milletvekilleri; şimdi, bu, bir dini istismar girişimidir.
Bakın, Sayın Başbakan bir
süre önce demişti ki: "Geçmişte, biz de, zaman zaman dini istismar
ettik." Bu, dürüst bir kabuldür. Geçmişe yönelik değerlendirmesi doğrudur.
Bunun bir itiraf yönü vardır, bir değer taşır; ama, biliniz ki, o istismarlar,
artık, sadece geçmişte kalmış değildir, o istismarlar şimdi de devam ediyor.
(CHP sıralarından alkışlar) Siz "din nasıl istismar edilir"
diyorsunuz. İşte, bu, onun tipik yollarından, yöntemlerinden biridir.
Başbakan diyor ki:
"Ben, söz verdim, bunu çıkaracağım."
Değerli arkadaşlarım,
Başbakan söz vermiş, bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkaracakmış. Yani,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Başbakanın her sözünü uygulama aracı mı?!
Başbakan yanlış söz verdiyse, biz, o yanlışı burada kabul mü edeceğiz?!
Başbakanın her verdiği sözü, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayın Başbakan
tutma ihtiyacını hissediyor mu?! "Dokunulmazlıkları kaldıracağım"
diye 70 000 000'un önünde söz vermişti Başbakan. (CHP sıralarından alkışlar) O
sözünü tutma ihtiyacını hissetmiyor da şimdi "imam-hatip liselerinin önünü
açacağım, onları devlet yönetimine taşıyacağım" sözünün gereğini tutmak
için Meclise bu baskıyı yapıyor olması kesinlikle uygun düşmüyor.
AHMET SIRRI ÖZBEK
(İstanbul) - Tezkerede de söz vermişti!
DENİZ BAYKAL (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Baykal,
konuşmanızı toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
DENİZ BAYKAL (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan, bir süre sonra, yine,
geçmişe yönelerek, belki diyecek ki: "Yahu, ne hatalar yapmışız."
Bakın, dikkatinizi
çekerim, bu hataları yapan sadece siz değilsiniz, geçmişte de bu hatalar
yapılmıştır. Geçmişte bu hataları yapan siyaset adamları, çok sonra, bu
hatalarını ifade etmek, o hatalarının yol açtığı sorunları, sıkıntıları kontrol
altına almak için büyük gayretler göstermek durumunda kalmışlardır. Böyle bir
hatayı, tekrar, şimdi yaşamanın ve yaşatmanın çok yanlış olacağını düşünüyorum,
buna gerek olmadığına inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
yaklaşım, Türkiye'yi yeni sorunlarla, sıkıntılarla karşı karşıya bırakacak.
Bakın, Türkiye bir gerginlik içine sürüklendi. Bu gerginliğin şu anda ortaya
çıkan faturası, sadece faiz ve kur artışı nedeniyle, 2 500 000 000 dolardır; şu
anda, sadece bu tartışma dolayısıyla son bir haftada ortaya çıkan faiz ve kur
artışının Türkiye'ye maliyeti 2 500 000 000 dolardır. Borsadaki gerilemenin yol
açtığı özel sektöre ilişkin değer kaybı ise, 3 600 000 000 dolardır. Hadi, o
değişir, zaman içerisinde şartlar toparlanır, gider; ama, daha dün yapılan
ihalede, bu faiz artışının bedelini Türkiye ödemiştir. Yani, siz, bunu
yapacağız diye, verdiğimiz o sözü tutacağız diye, Türkiye'yi, 2 500 000 000
dolar, sıkıntının içine sokmuş durumdasınız. Bunu da takdirlerinize sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bu yasa, Türkiye'de yeni bir dönemi açacaktır. Bunu buradan ifade
etmeyi görev biliyorum. Bu tasarı, bugünkü İktidarın niteliğiyle ilgili çok
temel bazı gözlemlerin yapılmasına fırsat vermiştir. Bir uzlaşma, bir kaynaşma,
demokrasiyi toplumsal katılım ve mutabakat arayışı olarak anlama yaklaşımını,
İktidarın, artık, geride bıraktığını ve ben uygun gördüğüm her şeyi gerekirse
dayatarak gerçekleştiririm noktasına geldiğini ortaya koymaktadır. Bunun için
de, toplumda, çok ciddî gerginlikleri göze alabildiğini, kendisine destek
vermiş pek çok çevreyi kırıp döküp bir kenara atabileceğini ortaya koymuştur.
Bu, üzüntü verici bir tespittir.
Önümüzde, daha, bir süreç
var. Bu süreç nasıl değerlendirilir bilemiyorum; umudumu korumak istiyorum. Bu
yasanın sonuçlanıncaya kadar geçireceği süreç içinde, aklın, sağduyunun,
mantığın egemen olmasını diliyorum. Böyle bir ihtimalin ortaya çıkması hepimizi
çok mutlu edecektir; ama, dayatma, direnme ve dediğim dedik yaklaşımının
sürdürülmesi, Türkiye'de, pek çok sıkıntıyı da beraberinde getirecektir. Çok
çevre kırılıp dökülmeye başlamıştır. Kırıp dökerek bir yere varamazsınız,
Türkiye'yi iyi bir yere taşıyamazsınız. Bunu ifade etmeyi, bir Parlamento
mensubu olarak, bu tarihî oturumda, görev biliyorum.
Hepinize başarılar
diliyorum; sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baykal.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Sayın Tayyar Altıkulaç; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 441
sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini ifade etmek
üzere huzurlarınızdayım; sözlerime başlamadan önce, sizleri, içten saygıyla
selamlıyorum.
Önemli bir tasarıyı
konuşuyoruz. Bu tasarıyla ilgili olarak kamuoyunda tartışılan bazı hususlara
geçmeden önce ya da tasarının içeriğiyle ilgili bazı düşüncelerimi arz etmeden
önce, benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz
Baykal'ın açıklamalarındaki takıldığım bazı noktalara değinmek istiyorum.
Sayın Baykal, bu
tasarıyla gözönünde bulundurulan tek amacın, sınavla ilgili esasları düzenleme
yetkisinin Yükseköğretim Kurulundan alınarak Millî Eğitim Bakanlığına
devredilmesi olduğu şeklinde bir ifade kullandılar ve bunu temellendirmek üzere
de, tasarının 5 inci maddesindeki şu cümleyi burada ifade ettiler,
tekrarladılar: "Bu sınava temel teşkil etmek üzere, Millî Eğitim Bakanlığı
genel ortaöğretim ve meslekî-teknik ortaöğretim kurumlarının
program/alan/kol/bölümlerini; sözel, eşit ağırlık ve sayısal olmak üzere üç
grupta toplar." Şimdi bu cümle niçin buraya getirilmiştir ve bu işi bugüne
kadar yapan kurum kimdir, hangi kurumdur; Yükseköğretim Kurumu mudur yoksa
Millî Eğitim Bakanlığı mıdır? Meslekî ve teknikeğitim öğretim kurumları için
böyle bir alan, bölüm uygulaması şu anda yok. Bu alan/bölüm uygulaması normal
liseler için söz konusu. Liselerde, eşit ağırlıklı, sözel, sayısal, dil gibi
alanlar var. Peki, bunları bugüne kadar kim belirlemiş, hangi programı okuyan
öğrencinin sözel, hangi programa tabi olan öğrencinin sayısal, hangi programı
takip eden öğrencinin eşit ağırlıklı olacağına bugüne kadar kim karar vermiş;
Millî Eğitim Bakanlığı karar vermiş, YÖK karar vermemiş. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Tabiî, burada, meslekî ve
teknik liseler için, imam-hatip liseleri de buna dahil olmak üzere, bunlar için
bir alandan söz edilmemiş, bunlara da denilmiş ki, siz, bu öğrencilerle
yarışın.
Bir de, tabiî, şu
noktanın altını bilhassa çizmemiz lazım; Sayın Baykal'ın konuşmalarından şunu
anladım: Bu tasarıyla, biz, imam-hatip liselerinin üniversiteye girişte önünü
açıyoruz. Böyle bir şey yok. (CHP sıralarından "Aa" sesleri)
İmam-hatip lisesi öğrencilerinin ve meslekî ve teknikeğitim kurumlarındaki
öğrencilerin önleri zaten açık, kapalı diye bir şey yok. Fark şudur efendim...
Fark şudur... (CHP sıralarından gürültüler)
Bakınız, dinlerseniz, bir
şeyler öğrenebileceğinizi zannediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Biz size inanıyoruz...
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Biz, meslekî ve teknikeğitim kurumlarında okuyan öğrencilerimize
diyoruz ki; şurada liseler var, normal liseler, bunlar eşit ağırlık, sözel,
sayısal gibi programları takip ediyorlar ve biz, sınavları onların okuduğu
derslerden yapıyoruz. Bu çocuklara, siz de kendinize güveniyorsanız, bu
sınavlara girin diyoruz. Önleri kapalı mı; hayır, kapalı değil. Siz
"kapalı" diye sesinizi yükseltseniz de değerli Cumhuriyet Halk
Partili arkadaşlarım, önleri teorik olarak kapalı değil, sınavlara
girebiliyorlar. Ancak, o öğrencilere, elektrik bölümünde okuyana, motor bölümünde
okuyana, imam-hatip lisesinde okuyana, biz, diyoruz ki; hadi yarış; ama,
ayağına 44 kiloluk bir ağırlık bağlayacağız, eşit şartlar altında yarış. Bu
doğru mu! Bunu içimize sindirebiliyor muyuz?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ve diyoruz ki, sizin ne ders okuduğunuz bizi ilgilendirmez. Kim diyor bunu;
Yükseköğretim Kurulu diyor. Siz, hangi dersleri okuyorsunuz bizi ilgilendirmez.
Biz normal liselerde takip edilen programlara göre sorular düzenleriz, siz
kendinize güveniyorsanız, 44 kiloluk ağırlığı da taşımayı göze alıyorsanız,
buyurun yarışın diyoruz. Tabiî, bu öğrencilerin, böyle bir yarışta sınav
kazanmaları neredeyse imkânsız gibidir, neredeyse...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
İlahiyat fakülteleri...
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Tabiî ki, bir imam-hatip lisesi mezunu, ilahiyat fakültesine gitmek
istediği takdirde, bu engel yoktur; onu da söyleyelim, onu da gizlemeyelim.
Ama, bir öğrenciyi anne ve babası elektrik alanında yetişsin diye getirmişse,
bir başka veli çocuğunu imam-hatip olsun diye getirmişse, çocuk da öğrenim
süresinin bir safhasında bu öğrenimi içine sindirememişse, benimseyememişse,
alanını değiştirmek istiyorsa?.. Bunu, sanki, bütün öğrenciler, gerek
imam-hatip lisesinden gerekse diğer meslek liselerinden mezun olan bütün
öğrenciler, lisede okuyan öğrencilerin önünü kesecekmiş gibi algılayarak
kamuoyuna sunmak ne kadar doğrudur, onu sizin takdirinize bırakıyorum ve bunun
liselerde okuyan öğrenciler üzerinde ne kadar olumsuz, tahrik edici bir etki
yapacağını da hepinizin takdirine bırakıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Tahrip kalıbını siz koyuyorsunuz.
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Sayın Baykal, yine, bu işin, 65 000 kişi için yapıldığını ifade
buyurdular; 65 000 kişi için bu kapının açılmasını kaygı verici buldular.
Değerli arkadaşlarım, bu
kapı 1999 yılına kadar hep açıktı. 1973 yılına kadar imam-hatip liselerinden
mezun olan gençler, liselerde fark
derslerinden sınav vererek, o tarihten önce de, belki yüzlerce, belki
binlerce imam-hatip lisesi mezunu, önlerinin bir ölçüde kapalı olduğu dönemde
de, fark derslerinden sınav vererek, lise mezunlarıyla birlikte bu sınavlara
katılıyorlar, sınavları başaranlar da üniversitelerde okuyorlardı. 1973'te ne
oldu; 1973'te Millî Eğitim Temel Yasasında yeni bir düzenleme oldu Sayın Naim
Talu'nun Başbakanlığı döneminde. Tasarıyı Meclise sevk eden, rahmetli Ferit
Melen; ancak, tasarının görüşüldüğü ve yasalaştığı sırada Başbakan, Sayın Naim
Talu.
32 nci madde Türkiye
Büyük Millet Meclisine geldiği zaman, imam-hatip lisesi öğrencilerinin
üniversitenin değişik alanlarında okuması öngörülmemişti; hatta, bu maddenin
gerekçesinde, kendi alanlarıyla ilgili yükseköğretim kurumlarına devam
edebileceklerinden de söz edilmişti; fakat, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Millî Eğitim Komisyonunda bu değiştirildi ve imam hatip liselerinin hem mesleğe
hem de yükseköğretime öğrenci hazırlayan programları uygulayacağı hükme
bağlandı. Tabiî ki, bu madde, bu tasarı, yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisinde
değil, o günkü Cumhuriyet Senatosunda da tartışıldı. O tartışmaların
tutanakları elimizde. "Efendim, tasarı hükümetten geldiği gibi geçsin.
İmam-hatip lisesi mezunları yalnız kendi alanlarında yükseköğrenim
görsünler" denildi, bu konuda önergeler de verildi- önerge sahiplerinin
isimleri, imzaları, önergeleri, hepsi elimde- ancak, Cumhuriyet Senatosu da
bunu tartıştı, bu okulda okuyan öğrencilerin yükseköğrenime devam ederken
önlerinin daraltılması yolundaki yaklaşımları kabul etmedi, uygun görmedi ve bu
önergeler reddedildi. Bunu doğru buluruz yanlış buluruz, o ayrı bir konu;
imam-hatip lisesi mezunlarının üniversitelerin değişik alanlarında öğrenim
görmelerini doğru buluruz doğru bulmayabiliriz, bu bir görüştür; doğru bulan
görüşe de doğru bulmayan görüşe de saygı duyarız; ama, biz bu işin yasal
temelinden söz ediyoruz. Yasal temeli bu.
Değerli arkadaşlar, bu
madde 1981 yılına kadar tartışmasız uygulandı; yalnız, 1979'da ve müteakip
yıllarda, daha önceki yıllarda münferit bazı takılmalar oldu. Bunlardan bir
tanesi elimde. Bir imam-hatip lisesi mezunu, iktisadî ve ticarî ilimler
fakültesi ya da akademisi -her neyse- sınavını kazanıyor ve kaydını yaptırmak
için başvurduğu zaman, Yükseköğretim Kurumunun yönetimi bunu kabul etmiyor. O
günkü yasal prosedür gereği, bu öğrenci Danıştaya başvuruyor. Elimdeki karar,
Danıştay kararıdır. Bu öğrencinin kaydını reddeden bu Yükseköğretim Kurumu
aleyhine Danıştay 8. Dairesi karar veriyor ve öğrenci, bu öğretim kurumuna
kaydını yaptırıyor. Bunlar münferit olaylar, genel değil.
Geliyoruz 1981'e.
1981'de, zamanın Millî Eğitim Bakanı Hasan Sağlam, din eğitimiyle ilgili 113
sayfalık bir rapor hazırlatıyor. Bu raporda çeşitli değerlendirmeler yapılıyor,
çeşitli öneriler dile getiriliyor. Bu arada, 32 nci maddeyle ilgili olarak da
sınırlama getirilmesi, yani, imam-hatip lisesi mezunlarının, yalnız ilahiyat
fakültelerine gidebilmelerini mümkün kılan, diğer üniversitelerde okumalarını
önleyen bir öneri getiriyor bu rapor. Bu rapor, o günkü askerî yönetime, Millî
Güvenlik Konseyine sunuluyor. Millî Güvenlik Konseyi, bu rapor üzerine dikkatle
eğiliyor. 25 kişiden oluşan bir uzmanlar komisyonunda bunu iki gün
tartıştırıyor. Tarih, 28 Mayıs 1981. Toplantıya, Osman Feyzoğlu adında bir
Sayın General başkanlık ediyor.
Diğer öneriler hakkında
ne karar verildiği ne karar verilmediği bugünkü konumuz değil; onun için
üzerinde durmuyorum. Ancak, imam-hatip liselilerin üniversite ya da
yükseköğrenime girebilmeleri konusunda önlerinin daraltılması ya da
genişletilmesiyle ilgili teklifi, daha doğrusu daraltılmasıyla ilgili teklifi
komisyon uygun görmüyor ve Millî Güvenlik Konseyi de bu talebi reddediyor; olay
bu kadar açık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bütün konuşmalarda, bütün açıklamalarda, sürekli, AK Partinin bunu
bir siyasî amaçla ve 65 000 öğrencinin sorununu çözmek gibi dar bir yaklaşımla
ele aldığının ifade edildiğini görüyoruz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Sayın Baykal dediler k: "Sayın Başbakan meydanlarda söz
vermiş; Meclis olarak, siz, niçin buna alet oluyorsunuz." Yani,
isterseniz, demek istediklerini ifade edeyim; Başbakan meydanlarda söz veriyor,
siz de, burada, bu sözü yerine getirmeye çalışıyorsunuz.
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Arka bahçe!
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu sözü, 2000 yılı haziran ayında, bu
Parlamentoda millî iradeyi temsil eden 5 siyasî parti ortaklaşa vermiştir; bir
kere bunu açıkça ifade edelim. 2000 yılının haziran ayında, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı tartışılırken, Planda
olmadığı halde, verilen bir önergeyle, meslekî ve teknik liseler ile normal
liseler arasında üniversiteye giriş sınavlarında uygulanan farklılığın,
eşitsizliğin giderilmesi amaçlanmış; bu önergede, 5 siyasî partinin 4'ünün grup
başkanvekillerinin imzası var...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Onlar nerede şimdi?!
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili Sayın Emrehan Halıcı,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Sayın İsmail Köse, Doğru Yol
Partisi Grup Başkanvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük, Anavatan Partisi Grup Başkanvekili
Sayın Zeki Çakan. Sadece, Refah Partisi Grup Başkanvekilinin imzası yok; ama,
bazı milletvekillerinin imzası var. Burada tartışılıyor -buradan açıp uzun uzun
okumaya gerek duymuyorum, vaktinizi almak istemiyorum- üniversiteye giriş
sınavlarında normal liseler ile meslekî ve teknik liseler arasında uygulanmakta
olan farklı değerlendirmeler kaldırılacak deniliyor; bu kadar açık. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Şimdi, o günkü millî
irade, o günkü millî iradenin temsilcileri, bu kararı vermişler.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Nerede onlar şimdi?!
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Onların yerine millî iradeyi temsilen gelenler, onların bu kararını
yerine getirmek ve çoğunlukla, bunu yerine getirmek üzere buradalar.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Zaten siz de onların koalisyonusunuz...
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Millî irade burada; millî irade dışarıda değil; millî irade
burada!.. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, saygıdeğer milletvekilleri; AK Parti, bir siyasî parti olarak,
tabiî, kendi açısından doğrularını seçim meydanlarında söylemiş, seçim
beyannamesine yazmış, parti programına koymuş; Sayın Başbakanın yaptığı çok
yeni bir şey değil; yani, Sayın Başbakanın söyledikleri yeni bir şey değil;
yerel seçimler öncesinde de, önüne çıkan pankartlar karşısında demiş ki:
"Evet, bizim programımızda bu var, seçim beyannamemizde vardı, acil eylem
planımızda da var; tamam, sakin olun, biz, bu konuyu çözeceğiz." Yeni bir
şey değil ki bu. AK Parti kurulmadan önce programına yazdığı bir şey bu. AK
Parti İktidarının söylediği nedir?.. Ben, siyasî üslupla konuşmaktan pek
hoşlanmıyorum; ancak, bazı doğruları tespit etmek üzere, herkesin bunu
bilmesini istiyorum; Cumhuriyet Halk Partili değerli arkadaşlarımın bilmesi
için bunları söylüyorum; bugün yapılan iş nedir; bugün yapılan iş, meydanlarda
verilen sözü, parti programında yazılan şeyi, millî iradenin temsilcileri
burada dile getiriyorlar; diyorlar ki, bu adaletsizliği gidereceğiz.
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Diğer sözler ne oldu?!
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Şimdi, ben, soruyorum; 1999 yılında, Yükseköğretim Kurumu, aldığı
bir kararla, adaletsiz bir uygulama başlatmıştır. Ben isterdim ki, muhalefet
sözcülerimizin, bugüne kadar yaptığı açıklamalarda, Millî Eğitim Temel
Kanununun 32 nci maddesi mademki yürürlüktedir, ama, biz buna karşıyız, gelin
bu maddeyi değiştirelim; biz, imam hatip lisesi mezunlarının, yani, din eğitimi
almış gençlerin üniversitelere girmesine karşıyız- olabilir, bu bir siyasî
tercihtir- 32 nci madde yanlıştır, bu yasaya rağmen, hukuk devletinde YÖK'ün
yaptığı bu uygulama yanlıştır demelerini beklerdim. Bu uygulama yanlış...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Niye diyelim ki!
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi bizim yaptığımız iş nedir, şu anda
yaptığımız iş nedir; şu anda yaptığımız iş, üniversite sınavlarında gençlerin
eşit şartlar altında yarışmaları ve yükseköğretim kurumlarında, diledikleri
fakültelerde, başarıyorlarsa, öğrenimlerini sürdürmeleridir. Ben burada bir
gerçeği de görmemiz gerektiğini kabul ediyorum. Haklı haksız -bunu özellikle
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundaki arkadaşlarıma söylüyorum- nedense, bizim
başarısızlığımız sebebiyle, derdimizi, fikirlerimizi, tezlerimizi yeterince
belki tartışmadığımız, belki anlatmayı başaramadığımız için, haklı haksız,
imam-hatip liseleri üzerinde yoğunlaşan bir tartışma var. Bizim buna bir çözüm
üretmemiz gerekiyor arkadaşlar. Nedir bunun çözümü...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Çok da masum değil bu kadar; lütfen...
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Tabiî, ben, bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin değerli
yöneticilerine zaman zaman el uzatarak, gelin, oturalım bu konuları konuşalım
dedim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Altıkulaç,
toparlar mısınız.
Buyurun.
TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla)
- Amacım ya da önerim, imam-hatip liseleriyle ilgili olarak, bunları kapatalım
filan gibi bir yaklaşımı düşünmemi benden elbette beklemezsiniz; ama, ortada
bir sorun var. Bu okullara öğrenciler niçin gidiyor; bu sorunun cevabını
bulmamız lazım, veliler bu okullara niçin yöneliyorlar; bunun cevabını bulmamız
lazım. Yani, buraya giden 100 çocuktan 100'ü de imam-hatip olmayı
kararlaştırmış da mı bu okula gidiyor; hayır, yeterli din eğitimi almak için bu
çocuklar bu okullara geliyorlar; yeterli din eğitimi; altını çiziyorum. Bugün,
ilk ve orta dereceli okullarımızda, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi dersi
vardır, zorunlu dersler arasında bu ders yer alır; ancak, bu bir eğitim değil,
öğretimdir. Bu sınıfa giren Musevî vatandaşın çocuğuna da, Hıristiyan
vatandaşın çocuğuna da, ateist vatandaşın çocuğuna da bu dersi verirsiniz ve
bunun, laiklikle çelişen bir yanı yok; çünkü, bu bir öğretimdir,
bilgilendirmedir. Bu yasayı çıkaranlar, 1980 sonrası, 12 Eylül sonrası dönemde
Anayasaya bunu koyanlar, yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede, gençlerimiz,
çocuklarımız "nedir bu Müslümanlık, hangi inanç sistemine dayanır, hangi
ibadetler yapılır" bu konuda özlü bilgi edinsinler diye bu dersi
koymuşlardır.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Kur'an kursları ne işe yarıyor?
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Bu konuda özlü bir bilgi edinsinler diye bu ders konulmuştur. Bu
bir din eğitimi değildir; bu bir din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimidir.
Veli bunu yeterli
görmüyor "ben çocuğumun yeterli din eğitimi almasını, dindar yetişmesini
istiyorum" diyor.
DENİZ BAYKAL (Antalya) -
Kaç veli?..
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Bu, vatandaş için bir hak değil midir?
O halde, bizler,
öncelikle Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım, tabiatıyla Cumhuriyet Halk
Partili arkadaşlarım, masaya oturup, bu sorunun cevabını bulmak zorundayız. Bu
millet bizden bunu bekliyor. Bu sorunu çözdüğümüz, bu ihtiyacı, Anayasanın 24
üncü maddesinde emredilen şekilde çözdüğümüz takdirde...
Anayasada, daha fazla din
eğitimi için ve daha fazla bilgi için vatandaş istiyorsa devlet ona bu hizmeti
verecek; küçüklerin de kanunî temsilcilerinin talebi üzerine bu eğitim
verilecek, deniliyor. Şimdi, bunun cevabı var mı okullarımızda; ben soruyorum;
İktidar Partisine soruyorum, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarıma soruyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Liselerin adını değiştirelim.
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Yanlış anlamadıysam, Sayın Baykal'ın sözlerinden de yanlış
anlamadıysam "2 500 000 çocuk din eğitimi almamış mı" buyurdular...
DENİZ BAYKAL (Antalya) -
Evet.
HASAN ÖREN (Manisa) -
Size göre öyle.
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Şimdi siz "bunu ailelere bırakalım, herkes kendi çocuğunun
eğitimini kendisi karşılar" derseniz, doğru dürüst ilkokul diploması bile
olmayan, yeterli formasyona sahip olmayan kişilerce, evlerde çocuklara din
eğitimi uygulaması başlamıştır, bundan haberiniz var mı; bu doğru mu; bu
sağlıklı mı?! Ama, öte taraftan, Anayasa neyi emrediyor; bu ülkede din eğitimi
ve öğretimi, devletin gözetim ve denetimi altında verilir diyor ve Anayasanın
24 üncü maddesi, devlete görev veriyor, bu görevi yerine getir diyor. Bu görev
yerine gelmemiş. Bu ihtiyacı karşılamak üzere, vatandaş, çocuğunu avukat da
yapmak istiyorsa, doktor da yapmak istiyorsa, mühendis de yapmak istiyorsa, tek
adresi var gideceği, imam-hatip lisesidir.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Ya Suriye'ye ya Afganistan'a gidiyorlar ama.
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - İmam-hatip lisesinde bu eğitimi alabileceğini görüyor ve bu
anlayışla bu okullara ilgi yoğunlaşıyor, okulların sayısı artıyor.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
O zaman diğer liseleri kapatalım!
ATİLA EMEK (Antalya)-
Liseleri kapatalım o zaman!
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Eğer Anayasanın 24 üncü maddesindeki zorunlu din öğretimi dışında,
vatandaşın, çocuğunun ihtiyacı olan din eğitimi ve öğretimi konusunu bu Meclis
çözerse, bu İktidar çözerse, bu muhalefet desteklerse, imam-hatip liselerine
olan ilgi kendiliğinden azalacaktır, imam-hatip liselerinin sayısı
kendiliğinden düşecektir. O zaman, belki, 65 000 öğrenciden söz etmeyeceğiz, 30
000 öğrenciden söz edeceğiz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Siz, azalan ilgiyi artırmak için bu oyunu yapıyorsunuz.
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Tamam; eğer bu yasayı çıkardığımız zaman bu okullardaki
öğrencilerin sayısının çoğalmasından endişe ediyor, rahatsızlık duyuyorsak,
buyurun, el uzatıyorum ben, bir siyasetçi olmanın ötesinde, bir uzman kişi
olarak, Cumhuriyet Halk Partili bütün arkadaşlarımın elinden tutuyorum; gelin,
Anayasanın 24 üncü maddesinde emredilen hususu nasıl yerine getireceğimizi
tartışalım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Altıkulaç.
Tasarının tümü üzerinde,
şahsı adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 441 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ve
Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Çok değerli
milletvekilleri, sözlerimin başında, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
Sayın Ali Topuz'un AK Parti sıralarına yönelik bir sataşmasına ilişkin
kanaatimi sizlerle paylaşarak ilk planda bu cümleye yer vermek istiyorum. Sayın
Topuz, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili olarak, AK Parti sıralarına
yönelmek suretiyle "sizler, burada tesadüfen bulunan 387
milletvekilisiniz" demek gibi hatalı bir beyanda bulunmuştur. Sayın
Topuz'un her şeyden evvel bilmesini istediğim hakikat şudur: Türkiye Büyük
Millet Meclisi, millet iradesinin tecelli ettiği bir mercidir ve bu Parlamento
çatısı altında bulunan 550 milletvekili, demokratik parlamenter rejimin
Türkiye'de harfiyen işleyen kuralları ve prensipleri çerçevesinde seçilmiş
milletvekilleridir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yine, bir şeyin daha
bilinmesini isterim. Hayat, bir programdır; bu program içerisinde tesadüflerin
çok fazla yeri yoktur. 550 milletvekili gibi, Sayın Topuz'un da bu çatı altındaki
varlığı bir tesadüfün değil, millet iradesinin neticesidir ve yine bilinmesi
gereken bir şey, Sayın Topuz, konuşması sırasında çok yoğun bir vurguyla
demokrasi dersi vermeye kalkmıştır; ama, ulusal egemenliği tesadüflere bağlamak
gibi hatalı beyanıyla bu demokrasi dersini almak durumunda kalmıştır. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üniversiteler, özgür ve demokratik ortamlarda bilginin
üretildiği, yayıldığı, gerçeğe ulaşmayı amaçlayan yöntemlerin araştırıldığı,
ulusun ve ülkenin güçlü geleceğinin inşa edilmesine yönelik akademik
çalışmaların yapıldığı kurumlardır. Üniversitelerimiz, anılan bu misyon
tanımlamasıyla, ulusun ve ülkenin geleceği için vazgeçilmez, gözardı edilemez
önemdeki kurumlardır.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Gerekçeyi okuma Suat, başka şey söyle.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Toplumun ve ülkenin ihtiyaçlarını karşılama konusunda üniversitelerimizin
üzerine düşen görevi etkin ve verimli bir şekilde yerine getirebilmesinin bazı
temel kuralları ve olmazsa olmazları vardır. Olmazsa olmazların ilki, çağın
gereklerine uygun, yenileşme ve gelişme sürecinin, arayışının aksatılmaksızın
sürdürülmesi, devam ettirilmesidir; ancak, Türkiye'deki yükseköğretim
uygulamasında, 1981 yılında kurulan YÖK sisteminin aşırı merkeziyetçi yapısı
nedeniyle, üniversitelerimizin, yenileşme ve gelişme süreçlerine uzak kaldığı,
Türkiye'nin demokratikleşmesine paralel adımları atamadığı gözlemlenmektedir.
Avrupa Birliğinin son ilerleme raporunda da kayıt altına alındığı gibi,
merkeziyetçi ve yetkilerin dar bir zümrede toplanmasına dayalı bir anlayışla
kurulmuş olan YÖK, çağdaş üniversitenin gereği olan yönetim anlayışını
yakalayamamış ve zaman içinde, yükseköğretim kurumlarını yönetmekte, gereken
planlamaları yapmakta, üniversitelerarası koordinasyonu sağlamakta yetersiz
kalmıştır.
Aşırı merkeziyetçi ve
giderek hantallaşan YÖK sisteminin ülkemiz açısından telafisi imkânsız
kayıplara yol açtığı en önemli başlıklardan biri de, üniversitelerimizin,
bugünkü yönetim anlayışının yarattığı kalıplar nedeniyle, geniş toplum
kesimleri ve yatırım, üretim, sanayi sektörleriyle bütünleşememiş olmasıdır.
Üzülerek belirtmeliyim
ki, pek çok üniversitemizin kurulu oldukları illere tek katkıları,
öğrencilerinin o il içinde yaptıkları harcamalardan ibarettir. Oysa
üniversitelerimizin, merkeziyetçi yapı ve akademisyenleri yerleşkelere mahkûm
eden kalıpçı anlayışlardan sıyrılarak, kurulu bulundukları illere sanayi ve
üretim araçlarıyla toplumsal imkânlarını buluşturmaya yönelik öncülük etmeleri
beklenirdi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; eskiyen ve aksayan yapısıyla YÖK sisteminin ve
imkânsızlıklarıyla üniversitelerimizin yapamadıklarının ülkemize ve ulusumuza
telafisi mümkün olmayan faturasını çok daha çarpıcı örneklerle gündemde tutmak
mümkündür; ancak, bugün ve bundan sonra odağında YÖK'ün bulunacağı çalışmaların
amacı, ayakta kalma, kalkınma ve çağı yakalama çabamızın vazgeçilmez aracı olan
üniversitelerimizi hırpalamak değil olumsuzlukları ortadan kaldırmaktır. Bu
çalışmaların amacı, bilimselliğin önüne çekilen merkeziyetçi perdelemeyi
aralamak ve üniversitelerin özerkliğiyle bilimsel özgürlüğün önünü açmaktır...
Sistemin aksayan
yönlerine ilişkin tespitler, bu tasarıya en çok karşı koyanların bir bölümünün
de katıldığı ortak tespitlerdir. Bugün, bütün siyasî partilerin yanında, sivil
toplum örgütleri ve toplumsal katmanlar, Türk yükseköğretim sisteminin bir an
önce yeniden düzenlenmesi gerektiği konusunda hemfikirdir.
Buradan hareketle,
yükseköğretim sistemimize yeni bir soluk ve heyecan kazandırmak, bilimsel
yayınların niteliğini yükseltmek ve bilimsel yayın sayısını artırmak,
üniversitelerimizde akademik çalışma barışına zemin hazırlamak üzere, bazı
değişiklikleri yapmak kaçınılmaz olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
görüşmelerine başladığımız tasarıya yönelik sert eleştirilerin sahipleri, ne
yazık ki, bu tasarıyı bir anlam ve amaç bütünlüğü içinde değerlendirmeye alma
zahmetine katlanmamıştır. Tasarıyı her ele alan, kendi bakış açısıyla, bir
başka tarafını tutup değerlendirdi. Biz, tasarının temel amaçlarını tutanaklara
geçirmek istiyoruz. Zira, kanun, lafzıyla ve ruhuyla bir bütündür. Yorum için
gerekli olması halinde, kanun koyucunun, yani, Yüce Meclisin iradesine
başvurulur.
Bu tasarıyla hedeflenen
temel amaçlar şunlardır: Üniversitelerimizde eğitim ve öğretim kalitesinin
artırılması, akademik denetime ve bilimsel özgürlüğe imkân sağlanması...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Ar-ge ödeneklerini Maliye Bakanlığına devrederek mi bilimsel araştırmalara
destek veriyorsunuz!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
...üniversite yönetimlerinde demokratikleşmeye yönelik kaçınılmaz adımların
hızla atılması, üniversite öğrenci
temsilcilerinin üniversite yönetim süreçlerine katılması, yöneticilerin
yasalardan kaynaklanan sorumluluklarının gereğini yerine getirmelerine ve performans
değerlendirmelerine imkân sağlanması, akademik yükselmelerde ve yükseköğretime
girişte karşılaşılan güçlüklerin azaltılması, ortaöğretimden yükseköğretime
geçişte bütünlüğün sağlanması; üniversite bilim, eğitim, üretim ve istihdam
imkânlarının geliştirilmesi ve Avrupa Birliği yükseköğretim alanının
gereklerinin yerine getirilmesi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının özü ve amacı bu olmakla birlikte, başta da ifade
ettiğim gibi, her kesim, bu tasarıyı, kendince, farklı bir boyutuyla eleştiri
oklarının hedefi haline getiriyor.
Kayıtsız ve koşulsuz
bilmek ve bilgimizin gereğini yerine getirmek zorunda olduğumuz gerçek şudur:
Değerli milletvekilleri, hayatın merkezi insandır. Devlet, hukuk ve din de
dahil olmak üzere tüm araçların var oluş amacı, hayatın merkezi olan insanın
huzuruna ve mutluluğuna katkı sağlamaktır. Hiç şüphe yok ki, amacı, insandan
hareketle, toplumların huzurunu, mutluluğunu, asayiş ve istikrarını sağlamak
olan bu çatı organizasyonların kavram, kurum ve kurallarıyla güçlü ve etkin
kılınması, yine, sivil demokratik toplumsal süreçlerin işidir.
Gündemimizi oluşturan bu
kanun tasarısı gerekçe kılınarak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin laik
niteliğinin tartışılıyor olması da, doğrusu, bu yüce çatı altında hüzün verici
bir durumdur. Bu noktada, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının vazgeçilmez
önceliklerini Genel Kurulda bir kez daha hatırlamakta fayda görüyorum.
Değerli milletvekilleri,
1982 Anayasasının 1 inci maddesinde "Türkiye Devleti bir
Cumhuriyettir" denilmektedir. 1982 Anayasasının 2 nci maddesinde
"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı
içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir"
denilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin temel nitelikleri ve cumhuriyetin temel kazanımlarının korunmasına
ilişkin anayasal prensipler, Anayasamızın 1 inci ve 2 nci maddelerinde bu kadar
katı ve net hatlarla kayıt altına alınmış olduğu halde, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin, demokratik niteliğine, laik niteliğine, parlamenter rejimine ve
Türkiye'nin rotasını Atatürk milliyetçiliğine bağlı bir çizgi üzerine oturtmuş
olmasına; Türk insanının, sadece laikliği özümsemiş değil, laik sistemi Türkiye'de
hayata geçirmiş bir toplum yapısı olduğuna...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
toparlar mısınız.
Buyurun.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Anayasanın bu güvenceleri elimizin altında ve her an başucumuzdayken, olmayan
kaygıları, vehimleri, kuşkuları, korkuları, Türkiye'nin, Türk demokrasisinin,
Parlamentonun ve toplumun gündemine taşımak, kime hangi faydayı, kime hangi
yararı, kime hangi çıkarı sağlayacaktır?!
Demokrasi, parlamenter
rejim, cumhuriyet, laiklik ve Atatürk milliyetçiliği noktasında rotasını
bulmuş, bu rotayla huzurunu yakalamış olan Türkiye'nin rotasını saptırmak ya da
huzur ortamını bozmak, hangi parlamentere, hangi milletvekiline, hangi siyasî
partiye, hangi siyasî parti tabanına ya da Türkiye'nin, Türk Yurdunun, Türk
Milletinin ikbalini ve istikbalini düşünen hangi akla, hangi vicdana zerre
kadar, bir tek fayda sağlayabilir?!
HASAN ÖREN (Manisa) -
Başbakanlık Müsteşarından mı bahsediyorsun?
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Sayın Başkan, izninizle sözlerimi tamamlamak için çok kısa bir süre daha talep
ediyorum.
Süre kalmadığı için yer
veremiyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin 2002 seçim bildirgesi... Açın, bu
bildirgeyi okuyun ve bugün buraya gelen bu tasarının, büyük ölçüde seçim
vaatleriniz arasında yer aldığını bir kez daha görme imkânını yakalayın.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Okuyun...
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, siyaset adamları, konuşmalarının içerisinde birbiriyle
çelişen beyanlar içerisinde bulunabilirler, bu doğrudur.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Yanlış... Yanlış anlamışsınız, okuyun...
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Günün gereği ve koşullar bunu getirebilirler. Sizin taahhütlerinizi unutmanız,
bizim ilk kez karşılaştığımız bir vaka değildir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Anlamamışsınız!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Ama, beni üzen ve siyasî tutarlılık adına kaygılandıran bir başka husus, Sayın
Baykal konusunda. Lütfen, saygısızlık olarak değerlendirilmesin, burada
bulunmadığı halde bir cümleyi söylemek zorundayım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- O zaman bırak canım. Bırak, Genel Başkanın cevap versin.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Sayın Baykal'ın yapmış olduğu konuşma, kendi içinde en yoğun çelişkileri ve
paradoksal tabloyu yansıtan, tarihî konuşmalarından bir tanesidir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Yapmayın!.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Hem diyor ki "o çocukların önünü açalım, o çocuklar her şey olsunlar"
hem de diyor ki "bu tasarı geçerse, bu çocuklar hâkim, kaymakam
olacaklar." Bu, ne yaman çelişki! İnsaf diyorum. Bu ne yaman çelişki!(AK
Parti sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Çocukların eğitimine göre açalım diyoruz; hep yanlış anlamışsınız, işinize
geldiği gibi anlamışsınız.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, size bir tek şey daha hatırlatmak istiyorum. Sayın
Deniz Baykal'ın 1992 kongresinde yaptığı konuşma; aynen şu ifadeyi kullanıyor:
"İmam- hatip lisesindeki gençler ile diskotekteki gençleri
barıştıracağım." İşte tasarı... Siz neyi anlatıyorsunuz?! Bir noktanın
daha altını çizmek istiyorum.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Diskotek ile eğitimi karıştırmayın!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, sizler unutabilirsiniz, sizler yanılabilirsiniz; ama,
arşivler unutmuyor ve arşivler yanılmıyor. Çok yadırgadığım bir cümle de şu:
Öyle bir hava yayıyorsunuz ki, sanki, imam-hatip liselerinden mezun olanlar
daha dindar, genel liselerden mezun olan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları daha
az dindar vatandaşlarımız gibi... Çok rica ediyorum, istirham ediyorum. (CHP
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sözcünüz öyle söyledi.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
İmam-hatip lisesinden mezun olmak daha fazla dindar olmayı, genel liseden mezun
olmak daha az dindar olmayı gerektirmiyor; bu anlayışı reddediyoruz, bu
anlayışı kınıyor ve yok sayıyoruz. (CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Demagoji yapma!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Yok, yok; kendisi "bilmiyor" dedi.
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Sözlerimi şu cümleyle tamamlıyorum:
Değerli milletvekilleri,
başka Türkiye yok; Türk Milletinin umudu, Türk Milletinin geleceği, bekası,
beklentileri, bu yüce çatının çalışmalarına odaklanmış ve endekslenmiş
durumdadır. Onun için, şu gerçeği fark ederek konuşmaları sürdürmek gerektiğini
düşünüyorum: Atatürk, demokrasi, cumhuriyet, laiklik ve millet iradesinin
tecelli ettiği bu kutsal çatı, bizim toplumumuzun genel kabulleri, paydası ve
ortak değerleridir. Lütfen, hiç kimse, bu genel kabulleri, kendi inhisarında,
kendi tasarrufunda, kendi yetki ve siyaset alanında görmeye, kısıtlamaya
kalkışmasın ve devam eden maddeler üzerindeki konuşmalar, bu hassasiyet dikkate
alınarak yapılsın.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Bunu siz yapıyorsunuz; sayımız yeter diyorsunuz; bizi yok
sayıyorsunuz!
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Genel Kurulu, en kalbî saygı ve sevgilerimle selamlıyorum, teşekkür ediyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Kılıç, konuşmasında, benim konuşmamı yanlış yorumlayarak, söylemediğim
şeyleri söylediğimi ifade ederek...
AHMET YENİ (Samsun) -
Öyle bir şey yok.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Bir dakika efendim... Bir dakika... Neden korkuyorsunuz?!
Bir tavzih yapacağım, bir
açıklama yapacağım; onun için söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Topuz,
Hükümet adına, Millî Eğitim Bakanı söz istiyor; Sayın Bakana söz vereyim, sonra
değerlendireceğim sizin konuşmanızı.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bu
iş zamanında bitsin Başkanım.
BAŞKAN -
Değerlendireceğim Sayın Topuz, söz vereceğim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, tavzih şimdi yapılır; yani, yarın tavzih yapılmaz ki!
BAŞKAN - Tasarının tümü
üzerinde, Hükümet adına, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 441 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde Hükümet adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Yükseköğretim Kanunuyla ilgili çalışmaların seyri, bütün toplum tarafından,
bütün Parlamentomuz tarafından bilinmektedir. Bildiğiniz gibi, 1981 yılında,
bir aradönemden sonra çıkarılan 2547 sayılı Yasa, bugüne kadar çok büyük
değişikliklere uğramıştır. 1987 yılından beri kurulan bütün hükümetler, YÖK'ün
sadece denetim ve koordinasyondan sorumlu bir kurum haline getirilmesi
gerektiğini ifade etmişlerdir ve bunu da hükümet programlarına yazmışlardır;
ama, özellikle koalisyonlar döneminde bunu gerçekleştirmek mümkün olmamıştır. 3
Kasım seçimlerinden sonra, AK Partinin tek başına İktidar olmasıyla birlikte,
Türkiye'de siyasî istikrar sağlanmış, Türkiye'de çok ciddî bir demokratikleşme
hamlesine girişilmiştir.
Aslında, 2547 sayılı
Yasayı değiştirmek, Türkiye'nin gerçekleştirmesi gereken en büyük
demokratikleşme adımlarından birisidir. Bildiğiniz gibi, dünyanın hiçbir
yerinde, bütün üniversitelere aynı tip elbiseyi giydiren, bütün yetkileri
merkezde toplayan bizim Yükseköğretim Kurulumuz gibi bir kuruluş yoktur. Bütün
dünyada, gelişmiş ülkelerde, üniversiteler arasında koordinasyonu sağlayan,
standartları temin eden, akreditasyonu temin eden kuruluşlar vardır; ancak, bu
yapı, ancak ararejimlerden sonra oluşabilecek bir yapıdır.
Sayın Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanvekili Haluk Koç, grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmada
"biz de, bugünkü YÖK'ü beğenmiyoruz ve serapa değişmesi gerektiğini ifade
ediyoruz" dedi.
Değerli arkadaşlarım,
ben, Millî Eğitim Bakanı olarak atandıktan çok kısa bir süre sonra, Grup
Başkanvekillerimiz Sayın Salih Kapusuz ve Eyüp Fatsa'yla birlikte, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun kapısını çaldık. O dönem Grup Başkanvekilleri olan Sayın
Mustafa Özyürek -şu anda karşımda oturuyor- ve Sayın Oğuz Oyan Beylerle
birlikte, 1 saate yakın bu meseleyi müzakere ettik. Bizim, kendilerine
teklifimiz şuydu: "Anayasa değişiklikleri geniş bir uzlaşmayla, bir
toplumsal mutabakatla olur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bir
demokratikleşme adımı olan 2547'yi değiştirmesi, 130, 131'in değiştirilmesine
bağlıdır." Şu teklifte bulundum değerli arkadaşlarım: "Gelin,
Cumhuriyet Halk Partililer, 130, 131'le ilgili değişikliği siz yazın, biz, sizin
yazdığınız metin üzerinden müzakere yapalım." Arkadaşlarım burada, olayın
şahididirler. Fakat, Cumhuriyet Halk Partisinin o günkü Değerli Grup
Başkanvekilleri " hayır, şu anda buna gerek yoktur ve biz, bu anayasa
değişikliği çalışmalarının içerisinde olmayacağız" dediler; bazı şartlar
ileri sürdüler. Sayın Kapusuz dedi ki: "Bakın, anayasa değişiklikleriyle
ilgili bir uzlaşma komisyonu var, siz buraya üye vermemekte direniyorsunuz;
buraya üye verin, gelin, oturalım, ne gerekiyorsa bunları yapalım." Ama,
maalesef, değerli arkadaşlarım, bu olmadı.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Bizim cevabımızı da söyler misiniz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, onyedi aydan beri, buraya çıkan
hatipler, özellikle Cumhuriyet Halk Partili sözcüler hep şunu söylediler:
"Siz, çoğunlukçu bir anlayışa sahipsiniz, aritmetik çoğunluğunuza
güvenerek bunu yapıyorsunuz."
Değerli arkadaşlarım,
bizim çoğunluğumuz, millet tarafından verilmiş olan bir çoğunluktur; öncelikle,
kimse bunu kıskanmasın. Bu çoğunluğumuz 3 Kasım seçimlerinden beri vardır; eğer
biz çoğulcu bir demokratik anlayışa değil de çoğunlukçu bir demokratik anlayışa
sahip olsaydık, onyedi ay önce, daha 58 inci hükümet kurulur kurulmaz bu
meseleyi getirir ve bir haftada bunu bitirirdik; ama, bunu yapmadık.
HASAN ÖREN (Manisa) - Zor
bitirirdiniz!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz, onyedi aydan beri bu konsensüsü, bu toplumsal
uzlaşmayı temin etmeye çalışıyoruz.
Şimdi soruyorlar
"efendim, bu tasarının arkasında kim var?" Bu tasarının arkasında kim
var size söyleyeyim. Eğer oy oranı olarak kabul ederseniz, son seçimlerde
alınan oyları kabul ederseniz, AK Partiye oy vermiş yüzde 42 insan, bu
tasarının arkasındadır. CHP'liler kenarda dursun şimdilik; MHP bu tasarının
arkasındadır, bu tasarıyı destekliyor...
HASAN ÖREN (Manisa) -
1,6...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - ...DYP bu tasarıyı destekliyor, Saadet Partisi bu
tasarıyı destekliyor, üç büyük eğitim sendikasından ikisi bu tasarıyı
destekliyor, üniversitedeki öğretim üyeleri bu tasarıyı destekliyor. (CHP
sıralarından "Allah, Allah!" sesleri; gürültüler.)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Kabristandakiler mi karşı çıktılar!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, üniversitenin yöneticileri ile
üniversite öğretim üyelerini eğer birbirine karıştırırsanız yanılırsınız.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karıştıran yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarıma ve
bana, günde yüzlerce değil, binlerce e-mail geliyor, faks geliyor.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Bize de geliyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Cuma günü Ankara'da bir yürüyüş organize edilmeye
çalışılıyor. Üniversite öğretim üyeleri beni arıyorlar "Sayın Bakanım,
bize baskı yapılıyor; bizi bu yürüyüşe zorla katmaya, bu yürüyüşe katılmaya
zorluyorlar, davet ediyorlar" diyorlar. Değerli arkadaşlarım, peki
niçin?..
Bakın, akademik
özgürlükten, özerklikten söz ediyoruz. Ben, eski bir öğretim üyesi olarak, bunu
huzurunuzda ifade etmek istiyorum. Bir öğretim üyesinin bütün kaderi, eğer, bir
yardımcı doçentin, bir doçentin, bir profesörün atama usulü, görevde yükselme
usulleri itibariyle bir rektörün iki dudağı arasında kalırsa, akademik
özgürlükten ve akademik özerklikten söz edemezsiniz.
Değerli arkadaşlarım, biz
ne yapmaya çalışıyoruz; tasarının 3 üncü maddesi, öğretim üyelerinin atanmaları
ve yükseltilmeleriyle ilgili düzenlemeyi getiriyor, objektif kriterlere
bağlıyor; yardımcı doçentliğe, doçentliğe, profesörlüğe başvuru nasıl olacak ve
bunlar nasıl yükselecekler; bunu, objektif kriterlere bağlıyoruz. Ne adına
yapıyoruz; öğretim üyeleri, hür ve özgür olsunlar, özerk bir üniversitede,
gerçekten, bilimsel araştırma ve yayın yapsınlar, eğitim öğretim faaliyetinde
bulunsunlar diye.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) -
Gerçekten inanıyor musunuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, 1 inci maddeyle ne
getiriyoruz; 1981 yılında YÖK kurulurken, YÖK Genel Kurulunun kaç üyesi vardı
biliyor musunuz; 24 üyesi vardı. Bunların 9'u hükümet tarafından, 7'si
Cumhurbaşkanı tarafından, 7'si Üniversitelerarası Kurul tarafından atanıyordu,
1'i de Genel Kurmayın temsilcisi olarak katılıyordu. Daha sonra, hükümet
tarafından atanan 2 kişi, Millî Eğitim Bakanlığı kontenjanından atandığı için,
Anayasa Mahkemesi, Anayasada "Millî Eğitim Bakanlığı" ibaresi
geçmediği için onu iptal etti. Ne oldu; 7-7-7-1 şeklinde oldu; 3 tane 7, 1 tane
1... Peki, şimdi, biz ne yaptık; YÖK Genel Kurulu ile YÖK Yürütme Kurulu ayrı
ayrı kurumlar. 22 kişinin içerisinden 9 kişilik bir YÖK Yürütme Kurulu
çıkarılmış ve bu yasa çıktığı zaman Türkiye'de 29 tane üniversite vardı; şu
anda 77 tane üniversite var.
Biz diyoruz ki, aslında,
YÖK Genel Kurulunun çok fonksiyonu yok. 22'yi 15'e indiriyoruz ve bunların
hepsini yürütme kurulu haline getiriyoruz, orada daimî çalışan insanlar olarak
görevlendiriyoruz ve kendi aralarında da komisyonlar, görevlendirmeler yaparak,
Yükseköğretim Kurulunu bir şekilde idare etsinler diyoruz. Bunun neresi doğru
değil? Soruyorum size, neresi doğru değil bunun?!.
HASAN ÖREN (Manisa) -
Değiştirdiğinizin neresi yanlış?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakın, 5-5-5 ve 1 şeklinde bir düzenleme var
değerli arkadaşlarım. Başka ne getiriyoruz; bugün, öğretim elemanlarıyla ilgili
disiplin hükümleri içerisinde bir 7/l maddesi vardır. Bir üniversite rektörü,
YÖK'ün de onayını alarak, bir öğretim üyesini, istediği anda, herhangi bir yere
sürgüne gönderebilir; bir üniversite rektörü, öğretim üyesine bir soruşturma
açmadan, ifadesini almadan, öğretim üyesi herhangi bir mahkemeye gitmeden,
herhangi bir suç sübuta ermeden, isterse, bir öğretim üyesini,
Kahramanmaraş'tan alır Tekirdağ'a gönderir, Kars'tan alır Muğla'ya gönderir.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) -
Kaç tane gitmiş?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Çok gitmiş, çok; sizin haberiniz yok.
Sorduğunuz zaman
"niye bunu yaptınız" diye, size verilen cevap şu: "Görülen lüzum
üzerine."
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Aynı sizin gibi; görülen lüzum üzerine Talim Terbiye Kurulunu yok ettiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, Osmanlıların son döneminde
bu tür sürgünler olduğu zaman "niye" diye sorulduğunda diyorlardı ki,
hasbel icap. Hasbel icap da, bu anlamda, görülen lüzum üzerine de bir
hukuksuzluk mantığının eseridir. Biz buna son veriyoruz, fena mı bu! (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, ne getiriyor; bakın, etik komisyon diye bir şey getiriyoruz.
Üniversitelerde bilimsel intihal; yani, aşırmacılık, hırsızlık diye bir şeyden
söz ediliyor. Bu meselelerde bu etik komisyon karar verecek.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Müsteşarınızın yaptığı gibi...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz, bakın, Bologna Deklarasyonuna taraf olan bir
ülkeyiz. Avrupa Birliği bize diyor ki, 2010 yılına kadar Avrupa'da bir
üniversite alanı oluşacak, Türkiye, siz neredesiniz? Üniversitelerimizde bir
akreditasyon sistemi getiriyoruz, bir akreditasyon kurulu getiriyoruz ve Avrupa
Birliğine uyum çerçevesinde yapılması gereken bir şey. Peki, bunun neresi fena;
buna niye karşı çıkıyorsunuz?
Bakın, öğrenci
konseyleri... Öğrencilerimiz üniversitelerin aslî unsurlarıdır. Üniversiteler
öğrenciler için vardır.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
İstanbul Hukuk Fakültesine 168 polis saldırdı; bu mu üniversite anlayışınız?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Öğrenci konseylerini yasal bir dayanağa
kavuşturuyoruz. Öğrenciler, rektörlük seçimlerinde oy kullanacaklar;
öğrenciler, senatonun tabiî üyesi olacaklar. Hani, Cumhuriyet Halk Partisi
özgürlükçüydü, gençlerden yanaydı, üniversite öğrencilerine önem veriyordu; bu
mu verdiğiniz önem allahaşkına! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
kalkınmış ülkelerde üniversite ile sanayi işbirliği vardır, üniversite ile
sosyal hayat iç içedir. Bakın, burada bir sosyal konsey getiriyoruz. Üniversite
ile sanayiin, üniversite ile çevrenin, üniversite ile mahallî anlayışın,
mahallî yapının ve imkânların bir araya gelmesini sağlamaya çalışıyoruz. İşte,
çağdaşlık ve modernlik budur değerli arkadaşlarım. Ne yapıyoruz; araştırma
öğretim elemanı getiriyoruz.
Şimdi, bütün bunlar
dururken, efendim, sadece ve sadece, meseleyi katsayıya getirip indirgemek,
katsayı içerisinden de başka alanlara çekmek kesinlikle iyi niyet eseri değildir.
Şimdi, söylüyorlar bize
"efendim, saklı niyetiniz ortaya çıktı." Değerli arkadaşlarım, Sayın
Altıkulaç da ifade etti. Bakın, AK Parti daha kurulmadan önce, bizim
programımızda YÖK ile ilgili değişiklik yapılacağı ve meslek liselerine
uygulanan katsayı haksızlığının giderileceği yazılı mıdır; yazılıdır; seçim
beyannamemizde var, acil eylem planında var, hükümet programında var. Peki,
başka nerede var; Sayın Altıkulaç da bahsetti; Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planında var. Başka nerede var?.. Bakın, bu, son derece önemli bir şey. Avrupa
Birliğinin son ilerleme raporundan, bilmiyorum, Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarımın haberi var mı. Avrupa Birliğinin son ilerleme raporunda, bakın,
konuyla ilgili olarak, eğitim ve meslekî eğitimle ilgili bölümünde şöyle
deniliyor: "Genel olarak, ortaöğretimde iki temel sorun varlığını
sürdürmektedir. Öncelikle, ortaöğretime olan talep öngörülenden çok daha
yüksektir. İkinci olarak; meslekî ve teknikokullara yönlendirilen öğrenci
sayısı planlanandan daha azdır. Üniversite giriş sınavları, genel liselerden
mezun öğrenciler lehine bir ayırımcılığa yol açmaktadır." Diskriminasyon
kelimesini kullanıyor.
Bakın, size bir tablo
göstereceğim değerli arkadaşlarım. Meslekî ve teknikeğitim ile genel liselerin
1998'den bugüne kadar gelişini bu tabloda görüyorsunuz; buyurun, Cumhuriyet
Halk Partililer şöyle bir baksın.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)-
Oradan göremiyoruz; bir şey görünmüyor zaten...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)- Şimdi, ben, sözlü olarak söyleyeyim size.
Değerli arkadaşlarım,
1998-1999 öğretim yılında meslekî ve teknikeğitimdeki öğrencilerimizin oranı
yüzde 43'tür, genel liselere giden öğrencilerin oranı yüzde 57'dir. Geliyoruz
2003-2004 öğretim yılına, genel liselerin oranı yüzde 69'dur, meslekî ve teknikeğitimin
oranı yüzde 31'dir.
Şimdi, bunu söylediğiniz
zaman, hemen arkasından şöyle bir argüman geliyor: Efendim, bu,
imam-hatiplerdeki düşüşten kaynaklanıyor. Buyurun, imam-hatip liselerini hiç
hesaba katmadan bir hesap daha yapalım. 1998 yılında, imam-hatip liseleri
hariç, Türkiye'de 805 903 tane meslek lisesi öğrencisi vardır ve bu, 2004
yılında 1 031 992'ye çıkmıştır. Rakamsal olarak artış oranı yüzde 13'tür;
ancak, ortaöğretimdeki pay itibariyle yüzde 38'den yüzde 30'a düşmüştür. Peki,
bu arada genel liselerde durum nasıldır; 1998 yılında 1 297 514 genel lise
öğrencisi varken, 2004 yılında 2 463 923 genel lise öğrencisi vardır; artış
oranı yüzde 90 değerli arkadaşlarım; yüzde 13, yüzde 90 ve bu size ifade
ettiğim rakamlara imam-hatip liseleri dahil değildir.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Bir de imam hatiplerin 98'deki rakamlarını verin bakalım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Baykal "bu bir din
istismarıdır" dedi. Ben bunları talihsiz beyanlar olarak değerlendiriyorum.
Nedir din istismarı olan; meslek liseleri lehine olabilecek ufak çaplı bir
iyileştirme yaptığınız zaman, bu, din istismarıdır!..
Bakın, 1973'ten 1999
yılına kadar, meslek liseleriyle genel lise mezunları, kendi kişisel
kabiliyetlerine göre eşit şartlarda üniversite sınavlarına giriyorlardı ve
nereye girebileceklerse oraya giriyorlardı ve 1973 ile 1999 arasında kurulan
birçok hükümette de, gerek Sayın Topuz gerekse Sayın Baykal bakan olarak
bulunuyordu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Baykal ne zaman bakanlık yaptı?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Peki, o dönemde bu uygulama varken siz din istismarı
mı yapıyordunuz allahaşkına; din istismarcısı mıydınız siz?! (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Peki, 1999'a kadar, bu
insanlar meslek liselerine eşit şartlarda giriyordu; Tevhidi Tedrisat Kanunu
yürürlükte değil miydi?! Peki, cumhuriyetin temel ilkelerinden olan laiklik
yürürlükte değil miydi arkadaşlar?! Meseleyi buraya getirmek son derece vahim
bir hatadır.
Bakın, ne yaptık biz;
bakın, eşitlikten nereye geldik; uzlaşma diyorlar ya, bu, uzlaşmacı
anlayışımızın bir sonucudur. Bakın, altı ay önce, biz, Türkiye Büyük Millet
Meclisine, meslek liselerindeki bu haksızlığı gidermek üzere tek maddelik bir
tasarı gönderdik. O zaman denildi ki, genel olarak bir YÖK yasasıyla birlikte
gelsin; altkomisyona sevk edildi ve Sayın Haluk Koç, Sayın Ali Topuz dediler
ki; "Bu altkomisyona havale edilmeli, orada enine boyuna
tartışılmalı." Peki, altkomisyon kuruldu da, Sayın Topuz, siz, altkomisyona
üye verdiniz mi? Soruyorum size, verdiniz mi o zaman? Vermediniz.
Anayasa değişikliğine
gelmezsiniz; altkomisyon kurulur, oraya üye vermezsiniz; Anayasayı değiştirmek
için uzlaşma komisyonu kurulur, oraya üye vermezsiniz; ondan sonra da, çıkıp,
burada sureti haktan görünür ve konuşursunuz. Ben, bunu yadırgıyorum doğrusu.
Değerli arkadaşlarım, biz
ne yaptık; bakın -eşitlikten-Üniversitelerarası Kurul mensupları -Başkanıyla
birlikte 8 rektörümüz- Sayın Başbakanı ziyaret ettiler. Ben, bunun detaylarına
girmeyeceğim. Orada ortaya çıkan formül şu oldu: Bütün meslek liseleri ve genel
liseler, sözel, sayısal, eşit ağırlık ve dil olarak tasnif edilsin; sözel
mezunu olanlar, sözelle öğrenci alan programlara gittiği zaman avantajlı olsun;
eşit ağırlıktan mezun olanlar, eşit ağırlıkla öğrenci alan bir programa gittiği
zaman avantajlı olsun; sayısal için aynı şey; başka alanlara gittikleri zaman,
dezavantajlı olsunlar.
Bakın, size, ben, bir
rakam vereyim. Bir bardak suda nasıl fırtına koparıldığının en büyük delili
değerli arkadaşlarım; ne yapılmıştır, onu söyleyeyim: Bütün mesele imam-hatip
meselesi ise, bakın, ben, Millî Eğitim Bakanı olarak, Talim ve Terbiye Kuruluna
bir çalışma yaptırdım ve ilan ettim, dedim ki: İmam-hatip liseleri sözel
program mezunudur, üniversitelerimizde 3 256 program vardır. Elbette, hangi
lisemizin, hangi meslek lisemizin hangi müfredatı takip ettiğini, yoğunluklu
olarak, ağırlıklı olarak hangi dersleri aldığını Millî Eğitim Bakanlığı Talim
ve Terbiye Kurulu belirlemeyecek de, biz bilmeyeceğiz de başkaları mı bilecek?!
Elbette, Talim ve Terbiye Kurulu tespit edecek; ama, hangi puan türüyle öğrenci
alacağına, hangi programa hangi puan türüyle öğrenci alacağına Yüksek Öğretim
Kurulu karar verecek. Bunu da çok net bir şekilde yazdık.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bakın, bu...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sözeli sonra eşit ağırlık yaparsınız Sayın Bakan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, 3 256 programın yüzde
46'sı sayısal puanla alıyor, yüzde 33'ü eşit ağırlıklı puanla alıyor, yüzde
14'ü sözel puanla alıyor ve bu yüzde 14'e tekabül eden kontenjan, karşılık
gelen kontenjan sayısı da 24 000'dir, toplam 24 000 kişi. Bu 24 000 kişilik
kontenjana da sadece imam-hatip mezunları falan girmeyecek; diğer bütün meslek
liselerinden, bütün genel liselerden mezun olan öğrenciler de bu sözel
programına müracaat edecek. Şimdi, allahaşkına, yüzde 86'lık dilimde
dezavantajlı oldukları halde, yüzde 14'lük bölüm için ufak çaplı bir
iyileştirme yapıldığı zaman laiklik mi elden gider?! Böyle bir iddia olabilir
mi?! Buna kimseyi inandırabilir misiniz değerli arkadaşlarım?! Yok böyle bir
şey.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, ben, tekrar, size çok çarpıcı örnek vereyim. Geçen yıl ÖSS'de Türkiye
birincisi Konya'dan çıktı, Konya Fen Lisesi mezunu Emre Kaçar. Emre Kaçar,
sayısal, sözel ve eşit ağırlıkta bütün soruları çözdü, sıfır hatayla sınavı
bitirdi ve 300 tam puan aldı. Ağırlıklı ortaöğretim başarı puanı da 100; bakın,
dikkat edin buna lütfen. Emre Kaçar "ben, fen lisesinden mezunum; ama,
eşit ağırlıklıyı da en iyi şekilde yaptım, sözeli de en iyi şekilde yaptım;
müsaade edin, ben, hukuk fakültesine veya Siyasal Bilgiler Fakültesine
gideyim" diyor; hayır, gidemezsin... Nasıl gidemiyor? Bakın, 100 olan
ağırlıklı ortaöğretim başarı puanı 0,8'le çarpılınca 80 ediyor, toplam puanı
380; ama, hukuk fakültesine gittiği zaman, o puan 0,3'le çarpıldığı zaman 30
ediyor, 330 toplam puanla da hukuk fakültesine giremedi, iyi mi?! Düşünebiliyor
musunuz, sıfır hatayla üniversite sınavını kazanan bir öğrenci, istediği bir
okul türüne, bir yükseköğretim kurumuna giremiyor. Şimdi, bunu kime izah
edebilirsiniz?! Arkadaşlar, özellikle ben uzman arkadaşlara söylüyorum, toplumu
yanıltmaya kimsenin hakkı yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) -
Sadece senin hakkın var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - İdeolojik kaygılarınız olabilir, siyasî
mülahazalarınız olabilir. Buraya çıkıp da söze başlayanlar "dünyanın
hiçbir yerinde böyle bir şey yoktur" diye söze başlıyorlar. Değerli
arkadaşlar, bakın, Amerika Birleşik Devletlerinde SAT diye bir sınav vardır.
Siz, hangi programdan mezun olursanız olun, orayı müracaat ettiğiniz zaman,
orayı geçtiğiniz zaman, istediğiniz yere girebiliyorsunuz.
Şimdi, Avrupa Birliğinde
bu nasıldır -bakın, burada raporlar var, ben, Millî Eğitim Komisyonunda da
değerli arkadaşlarıma söyledim, bunu size verebilirim- Avrupa'nın hangi
ülkesinde bu iş nasıl yapılıyor; verilen en çarpıcı örnek şu: "Efendim,
Almanya'da, gymnasium'a gitmeyen üniversiteye gidemez." Doğru; ama, bakın,
meslek liselerinde gymnasium'a geçiş için yatay geçiş kapıları sonuna kadar
açıktır. Birbirimizi aldatmanın anlamı yok değerli arkadaşlarım; Türkiye'de
meslekî ve teknikeğitim bitmiştir, ölmüştür.
Biz bunu niçin yapıyoruz;
bakın, biraz önce Sayın Altıkulaç söyledi, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planının amir hükmüdür. Anayasanın 166 ncı maddesinde deniliyor ki: Kalkınma
planlarının getirdiği hükümler kanun gibidir, uygulamak zorundasınız. Biz,
Anayasanın gereğini yapıyoruz. Avrupa Birliği son ilerleme raporu bunu
söylüyor; biz, bunun gereğini yapıyoruz. Bakın, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 25 inci maddesinde ne deniliyor değerli arkadaşlarım: Herkes
eğitim hakkına sahiptir; yükseköğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir
eşitlikle açık olmalıdır. Peki, başka neyin gereğini yerine getiriyoruz;
Türkiye'de bir toplumsal talep var... Bizi popülizm yapmakla suçladı değerli
arkadaşlarım. Bakın, şunu unutmayınız: Biz, bugüne kadar asla popülist
yaklaşımlarla hiçbir meseleye yaklaşmadık. Bakın, bizim halkımız bizden iş
istiyor, diyor ki: "Çocuklarımızı devlet dairelerine alın, memur, işçi
yapın." Biz bunu yapıyor muyuz; yapmıyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
IMF yaptırmaz ki, IMF izin vermez ki!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade eder misiniz...
Değerli arkadaşlarım,
eğer, bir talep makulse, meşru ise, mantıklıysa, bir haksızlığın giderilmesine
yönelik bir talepse, siyasî parti olarak bizim görevimiz bu talebi yerine
getirmektir. Biz, asla popülizm içerisinde olmadık, bundan sonra da kesinlikle
popülizm içerisinde olmayacağız.
Ben, Sayın Baykal'ın,
burada, bugün, hakikaten bize ufuk açacak çok güzel şeyler söylemesini
bekliyordum, ama, ne yazık ki, bunları bulamadım.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Söyledi; ama, anlamamışsınız!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bize diyorlar ki: "Kime sordunuz da bunları
getirdiniz..."
BAŞKAN - Sayın Bakan,
toparlar mısınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitiyorum Sayın Başkan.
Bakın, şu andaki 0,3 ve
0,8 katsayı uygulaması kim tarafından, ne zaman getirildi; Yükseköğretim Kurulu
tarafından bir gecede alınan bir karardır. 1999'da karar alındı ve o dönemin
ÖSYM Başkanı Dr. Fethi Toker bundan dolayı "bu yanlıştır" diyerek
istifa etti.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Siz de sınava otuzsekiz gün kala uygulayacaksınız bunu; aynı mantık çünkü!
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Geçmişle uğraşma, bugünü söyle!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, eğer, siz, o sınava girecek öğrenciler
için kaygı duyuyorsanız, bakın, bu, onyedi aydır toplumun gündemindedir. İşte,
altkomisyona sevk edilen tek maddelik tasarıdan söz ettim; siz, CHP'liler
olarak o altkomisyona giderdiniz, ona katkı sağlardınız. Sizin derdiniz
çocuklar falan değil, siz, milletten... (CHP sıralarından gürültüler)
Bakın size bir şey
söyleyeyim...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Bakan, sürenizi tamamladınız; yani, Cumhuriyet Halk Partisine çatmak
için eksüre kullanmanıza gerek yok...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır... Hayır...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- ...bir bilgi verecekseniz, onu verirsiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum, siz müsaade ederseniz bitireceğim. (CHP
sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Otuzsekiz gün kalmış Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade ederseniz bitireceğim.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Siz, 1999'da yapılanın aynısını yapıyorsunuz; o gün de haksızlık yapılmıştı,
şimdi de haksızlık yapılıyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bakın,
gözünü kapayan sadece kendisine gece yapar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bugün bir toplumsal problem ortadayken, bugün bir toplumsal zulüm ortadayken,
efendim, bunu yapamazsınız, bunu edemezsiniz şeklinde ortaya çıkmanız doğru
değildir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Zulüm nedir Sayın Bakan, açıklar mısınız?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Milletten görmediğiniz teveccühü başka yerde
aramayın, bulanık suda balık avlamayın. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Bakın, Sayın Haluk Koç,
şahsıma yönelik bir eleştiride bulundu, dedi ki: "Sayın Bakan gerginlik
yaratıyor, inatlaşıyor."
HASAN ÖREN (Manisa) -
Kesinlikle doğru!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Size bir şey söyleyeyim değerli milletvekilleri.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Başbakan sizden kurtulmak istiyor vallahi!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Eğer, yaptığınız yanlışsa, siz, bile bile bir
yanlışta ısrar ediyorsanız, bunun adı "inatlaşma"dır; ama, eğer
yaptığınız doğruysa...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Size göre doğru, bize göre değil.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Yaptığın ne doğru, Sayın Bakan?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) - ... eğer yaptığınız kamu vicdanının gereğiyse, eğer
yaptığınız maşerî vicdanı rahatlatma anlamında yapılan bir şeyse, aklın
gereğiyse, rasyonelse, o konuda ısrar etmenin adı inatlaşma değil
"kararlılık"tır. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
AK Parti, seçim
meydanlarında millete verdiği sözleri buraya geldikten sonra unutan bir parti
değildir.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Dokunulmazlık?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başbakanımız egemenlik kayıtsız şartsız millete
aittir vecizesini tekrarlarken "biz canımızın istediğini yaparız"
demek istemiyor. Elbette, yasamanın da bütün yaptıkları yargının denetimine
tabidir. Gelin, demokratik işleyişin olması gerektiği gibi çalışmasına müdahale
etmeyelim, mâni olmayalım. Demokratik işleyiş olduktan sonra, bütün dertlere
deva bulunur, bütün problemler çözülür.
Değerli arkadaşlarım,
bundan sonraki maddeler üzerinde görüşmeler devam ederken... Ben, hemen, şu
kitapçığı size göstererek, huzurlarınızdan ayrılacağım. Bizi şununla itham
ediyorlar: "Efendim, Millî Eğitim Bakanlığı yükseköğretimden başka bir
şeyle ilgilenmedi." Ben, 550 milletvekili arkadaşıma bunu gönderdim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Kadrolaşmayı yaptınız Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, benim Bakanlığım döneminde, onüç ayda ve
İktidara geldiğimizden beri, onyedi ayda 60 tane proje gerçekleştirilmiştir.
Sadece "eğitime yüzde yüz destek" kampanyası çerçevesinde, kamuya
kazandırılan, Türk millî eğitimine kazandırılan kaynak 1,5 katrilyon Türk
Lirasıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar) "Haydi kızlar, okula"
kampanyasıyla, 2003 yılında, okula gönderilmeyen 50 000 kız çocuğumuz okula
gönderilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de Millî Eğitim Bakanlığı tarafından bir dijital devrim
gerçekleştiriliyor. Eğitimde çağdaşlaşma, öyle, lafla falan olmaz.
Ben, o atasözünü, bir kez
daha, huzurunuzda tekrarlayacağım; bizim atasözümüz der ki: "Bal bal
demekle ağız tatlanmaz." Öyle "çağdaş eğitim",
"çağdaşlaşma" diyerek çağdaşlaşma olmaz; çağdaşlaşma icraatla olur,
söylemle değil eylemle olur.
Hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Topuz.
VII. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. -
İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın, yapmış
olduğu konuşmada ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesi nedeniyle konuşması
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
böyle bir konuda tekrar huzurunuza gelmeyi istemezdim; ama, genç arkadaşımız,
yaptığı konuşmasında, benim sözlerimi çarpıtarak değerlendirdi. Zabıtlara
geçmesi açısından ve gerçeği, sizin, bir defa daha, benim ağzımdan işitmeniz
açısından, bir açıklama yapmak üzere huzurunuza geldim.
Değerli arkadaşlarım,
ben, kendi konuşmamı aynen okuyorum: "Yani, siz, kayıtlı seçmenin dörtte
1'inin, seçime katılan seçmenin üçte 1'inin oyunu alacaksınız; tesadüfen, 368
milletvekilli bir grup oluşturacaksınız" deyip, devam ediyorum... Bu
söylediğim yanlış mı? (AK Parti sıralarından "Yanlış tabiî" sesleri)
Bir dakika efendim...
Yanlış demekle, yanlış olmaz. Bakın, bu seçim kanunlarıyla, bundan önceki
seçimlerde, hükümet kurabilmek için, üç partinin milletvekillerinin bir araya
gelmesi gerekti; bu seçim kanunları böyle bir sonuç doğurdu. Aynı seçim
kanunları, bu seçimde, bir partinin, aldığı oyun 2 katı kadar milletvekili
çıkarmasını sağladı. (AK Parti sıralarından gürültüler)
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Sizde farklı mıydı?..
ALİ TOPUZ (Devamla)
- Bir dakika, efendim... Bir dakika,
durun...
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Sizde farklı mıydı?..
ALİ TOPUZ (Devamla)
- Biz de fazla çıkardık; doğru
efendim...
İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul)
- Siz de tesadüfen geldiniz.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Tesadüfen geldiniz...
ALİ TOPUZ (Devamla)
- Bu grubun 368 kişi olması bu seçim
kanununun yarattığı bir tesadüf değil mi? (AK Parti sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Tesadüf değil Sayın Topuz, matematiksel.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Niye kızıyorsunuz?!. Niye kızıyorsunuz?!.. Bu seçim kanunu, böyle bir sonuç
verdi. Siz, şimdi, geriye dönerek "biz 368 kişiyiz; yani, yüzde 34
değiliz, yüzde 68'iz" deyip, Türkiye'nin çoğunluğunun temsilcisi
olduğunuzu nasıl ısrarla ortaya koyabilirsiniz? Size düşen görev, seçim
kanunlarının size verdiği bu yetkiyi kullanırken, arkanızdaki gücün ne olduğunu
bilerek, danışma, dayanışma, uzlaşmaya daha fazla ağırlık vermektir;
demokrasinin gereği budur.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)-
Soruyoruz, dayatmayı söyleyin diyoruz.
ALİ TOPUZ (Devamla)-
Değerli arkadaşlarım, bakınız, genç milletvekili arkadaşımı kırmak istemiyorum,
onların geleceği var; ama, çok da öğrenmesi gerekenler oluyor. Bunları bir
ağabeyi olarak buradan söylemek bir yanlışlık değildir. Bazı kimseler,
kendilerini önemsetebilmek için, önemli saydıkları kişilere sataşarak
kendilerini öne çıkarabileceklerini zannederler; bu gafilliktir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Topuz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. -
Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441)(Devam)
BAŞKAN- Tasarının tümü
üzerinde, şahsı adına, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş; buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; gönül isterdi ki, bu oturumda biz bugün Türkiye'nin, gerçekten,
eğitim sorunlarını baştan ele alıp çözmeye çalışalım. Burada hamasî nutuklar
atmak kolay, burada herhangi bir kanun tasarısında söylenebilecek şeyleri
tekrar etmek de kolay. Hele Sayın Bakanın bugün biraz önce yapmış olduğu
konuşmadan sonra ben Sayın Bakana sormak istiyorum. Daha doğrusu, değerli
arkadaşlarım, sizlerden bu soruları Sayın Bakana yöneltmenizi istiyorum: Sayın
Bakanım, Türk eğitimi, Avrupa ülkeleri arasında okullaşma oranı açısından en
başarısız ülkelerden birisi değil mi?! Değerli arkadaşlarım, eğitim sistemimiz,
okullaşma oranımız, yine, Avrupa'da en arka sıralarda gelmiyor mu?! Türkiye'de
okuma yazma oranlarına baktığımızda, yine, Avrupa'daki tüm ülkeler arasında en
geride değil miyiz bugün?!
Değerli arkadaşlarım,
yine, soruyorum: Kadınlarımızın, kız çocuklarımızın okullaşma oranına
baktığımızda, yine, bu konuda da en gerilerde değil miyiz bugün biz?!
Sayın Bakan, yine,
üniversite giriş sınavlarında birçok lise öğrencisinin, öğrencimizin, bir
ilkokul öğrencisinin yanıtlayabileceği soruları yanıtlayamadığını siz de
biliyorsunuz ben de biliyorum. Hele Gaziantep'te, Urfa'da, Doğu Anadoluda,
Güneydoğu Anadoluda, hatta İstanbul ve Ankara'nın gecekondu semtlerinde, dış
semtlerinde, hâlâ, birçok ilkokul sınıflarında 80 öğrencinin okuduğunu siz de
biliyorsunuz ben de biliyorum.
Yine, Sayın Bakan, birçok
okulumuzda, halen, öğretmen eksikliğiyle, liselerimizde öğretmen eksikliğiyle
cedelleştiğimizi siz de biliyorsunuz ben de biliyorum. Bugün, acaba, bunlar
öncelikli değil miydi de, siz, Türkiye'nin gündemine, bugün, YÖK Yasasıyla
ilgili, daha doğrusu, bir meslek lisesinin belli bir bölümünün öğrencileriyle
ilgili bu tasarıyı getirip, Türkiye'deki ortamı, siyaseti, ekonomiyi
geriyorsunuz?!
Sayın Baykal'ın dediği
gibi, sizin bu çıkışınız, sizin bu yasa tasarınız nedeniyle 2 500 000 000
dolarlık bir zararı, bugün, bu ülkeye yükleyen bu tasarıyı getiren sizler değil
misiniz! Bu, 2 500 000 000'la acaba okullaşma oranında ne kadar başarılı
olabilirdik, acaba o 80 kişilik sınıfları ne kadar daha aza indirebilirdik
gayreti içerisinde olmadan, bu konuyu buraya getirmenin günah olduğunu, yazık
olduğunu, Türkiye'ye haksızlık olduğunu, siz bilmiyor musunuz; biz biliyoruz,
sayın milletvekilleri biliyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
konu, üstü örtülerek geçilmeye çalışılıyor. Konu, sadece meslek liseleri değil;
konu sadece imam-hatip okulları da değil; konu 1981 yılından beri 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun yürürlüğe girmesiyle başladı. Biliyorsunuz, o dönemde
askerî ararejim, üniversiteler üzerinde bir denetim sağlama arzusuyla bunu
çıkardı ve 1981 yılından bu yana da YÖK ve üniversite sistemimizde değişmeler
geçirdi YÖK. İlkönce radikal sağ, daha sonra Türk-İslam sentezi, arkasından
aşırı birtakım kollar, güçler, siyasî odaklar üniversitelere hâkim olmaya
çalıştı. Son zamanlarda da üniversiteler, cemaatlerin kavga alanı, etki kurma
alanı, denetim altına alma alanı haline getirilmeye başlandı.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu değişmeler, bu dalgalanmalar, siyasî bir biçimde götürülmeye
çalışıldı ve 2547 sayılı Yasa bugüne kadar 35 kere değiştirildi. Bütün bu
değişiklikler "yükseköğretimi daha iyi yapmak, yükseköğretimde reform
sağlamak" adı altında yapıldı bugün olduğu gibi; bugün bu 11 maddelik yasa
tasarısında olduğu gibi, aynı iddia
"reform yapıyoruz." Aslında bunların hiçbiri, bana göre, reform
niteliği taşıyan bir değişiklik paketi değildi. Bu tür gelişmeler, bugün olduğu
gibi, üniversiteleri siyasî denetim altına nasıl alabiliriz gayretinin
ürünüdür. Eğer, siz gerçekten yükseköğretimi değiştirmek istiyorsanız, bu işe
kökten bakacaksınız. Sadece 11 maddeyi değiştirerek kendi siyasî etkinliğinizi
kurmak, kendi ideolojik görüşlerinizi üniversitelere hâkim kılabilmek için
böyle bir girişimde bulunmak, Türk eğitim sistemi için de, yükseköğretim
sistemi için de yanlıştır. Bu tasarı da bu amaçla hazırlanmıştır.
Bu konuya ilişkin, bugün
görüşmekte olduğumuz tasarıya baktığımızda üç önemli konu gündeme gelmekte;
bunlardan bir tanesi, hep üzerinde konuşulduğu gibi, meslekî lise mezunlarının
üniversiteye girişleriyle ilgili, daha doğrusu, meslekî lise mezunlarının
üniversiteye girişleriyle ilgili değil de imam-hatip lisesi mezunlarının
üniversiteye girişleriyle ilgili sadece.
Şimdi, bu konuyla ilgili,
Sayın Bakan, birtakım örnekler veriyor, Avrupa Birliğinin Türkiye raporundan
söz ediyor. Ben sormak istiyorum, Avrupa'nın hangi laik ülkesinde, devlet
yönetiminde, devlet desteğinde orta dereceli Hıristiyan ruhban okulları var;
bunu söyler misiniz bana. Böyle bir şey olabilir mi?! Meslek liseleri vardır,
meslek liselerinden geçişler sağlanabilir. Meslek liseleriyle ilgili, Almanya
gibi, diğer ülkeler gibi katı kuralları olan ülkeler vardır, meslek liseleri
gereklidir, araeleman yetiştirmede mutlaka gereklidir, hele Türkiye gibi bir
yerde mutlaka ve mutlaka gereklidir; ama, siz düşünebiliyor musunuz, bizim
İslam Dinimizde dinin bir meslek olarak alındığı, meslek olarak kabul edildiği
nerede yazıyor, kim söylüyor bunu? Böyle bir şey olabilir mi; böyle bir şey
olamaz, böyle bir şeyi savunmak bile hatadır diye düşünüyoruz. Onun için, bunu
geçiyorum; ama, üzerinde durmak istediğim ikinci ve üçüncü noktaları bazı
arkadaşların iyi dinlemelerini istiyorum.
Bu tasarı paketiyle Millî
Eğitim Bakanlığına tanınan yetkiler, Bakanlığı ilgili kuruluş olmaktan çıkarıp
-üniversitelere ilişkin ilgili kuruluştu mevcut yasayla, Millî Eğitim
Bakanlığı- sorumlu kuruluş mertebesine yükseltmektedir. Nedir sorumlu kuruluş;
bundan sonra, söz, yükseköğretimle ilgili, Millî Eğitim Bakanlığından geçer
demektir. Kurullar bir tarafa, diğer katılımlar bir tarafa, Millî Eğitim Bakanı
ne derse, Millî Eğitim Bakanının dudağının arasından ne çıkarsa o kanun
demektir, o uygulamaya geçirilecek demektir. Sevgili Başkan, sayın
arkadaşlarım; bu ne demektir?!.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Bu, demokrasi demektir (!)
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Bu da, biraz önce sözünü ettiğiniz Avrupa Birliğinin Türkiye raporunda sözünü
ettiği özerkliğe çok karşı bir olaydır. Siz, bunu, Avrupa'yla uyum paketleri
çıkarırken, bugün onuncusunun çıkması görüşülürken, bu değişiklikleri
Avrupa'ya, Avrupa Birliğine, Avrupa Konseyine -lütfen söyler misiniz- nasıl
anlatacaksınız? Bizler, Avrupa Konseyi üyeleri olarak Avrupa Konseyi
Parlamentosunda nasıl savunacağız böyle bir şeyi? Türkiye, Avrupa'ya yanaşmaya,
Avrupa'yla birleşmeye çalışıyor; ama, siz bir taraftan eğitim sistemimizi
İran'la, Arabistan'la diğer ülkelerle bağdaştırmaya çalışıyorsunuz, ilgi
kurmaya çalışıyorsunuz...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Afganistan'la...
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Bu çelişkiyi iyi anlayınız, bu çelişkiyi iyi biliniz. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
AHMET IŞIK (Konya) -
Hükümet programına bakın.
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, ayrıca, geçici madde marifetleriyle, Bakanlık, akademik
yöneticilerin tümüyle yeniden belirlenmesini öngörüyor. Dolayısıyla, Millî
Eğitim Bakanlığının artan etkisi ve hükümetin sahip olduğu, daha doğrusu sahip
olacağı atama yetkileri sayesinde, kısa bir süre içerisinde üniversite ve üst
kuruluş yönetimlerinin hepsinin siyasallaştırılmasının önüne geçmek mümkün
değildir. Bu mudur özerklik?! Bu mudur bilimsel gelişmeyi sağlayacak
yöntemler?!
Üçüncü bir konu daha var;
hani, akademik kurullarda ve üniversite üst yönetimlerinde seçimle göreve gelme
ilkesi, güya bu yasa tasarısında benimseniyor; yok öyle bir şey. Ne diyor yasa
tasarısı; yasa tasarısı, bu tür göreve atanmalar, akademik birikim ve bilimsel
liyakatin sonucunda, buna göre değerlendirilecektir diyor; ama, bunun, akademik
birikimin, bilimsel liyakatin, bu tür değerlendirmede nasıl gözetileceği...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ateş,
toparlar mısınız.
Buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Sayın Başkan, benden önce söz alan arkadaşa 4,5 dakika eksüre verdiniz; bana
da aynı hakkı tanımanızı rica ediyorum.
BAŞKAN - Peki, Sayın
Ateş, size, 5 dakika daha veriyorum.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu liyakat meselesi güzel, akademik birikim de güzel; bu kriterler
güzel; ama, siz, bunun nasıl gözetileceğini, nasıl kullanılacağını açıklamadan,
kendi sübjektif değerlendirmenizle bunu yapacaksanız, işte, burada da işler
sarpa sarıyor.
Değerli arkadaşlarım,
üniversitede bunlar çok önemli; üniversite öğretim görevlileri için bunlar çok
elzem. Bu akademik birikimin nasıl, hangi kriterlere göre oluşacağını, bu
liyakatin neye göre saptanacağını, bugün, eğer, değerli milletvekillerimiz
bilmiyorsa, bilemezse -ki, bilemiyoruz bugün- ileriye yönelik sorunlar var
demektir; bunun düzeltilmesi lazım.
Özetle, Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısının ana sorunu "üniversite
yönetimlerini nasıl siyasallaştırabilirim" daha açık bir felsefeyle,
maalesef diyerek ifade etmek zorundayım "muhafazakâr, demokrat
kadrolaşmaları üniversitelerde nasıl sağlarım" dan başka hiçbir şey değildir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, ne
yapılmalıdır; Sayın Bakanlık ne yapmalıydı, hükümetimiz ne yapmalıydı, Avrupa
Birliği yolunda ilerleyen bir Türkiye, Onuncu Uyum Paketini çıkarmak üzere olan
bir Türkiye, eğitim sistemiyle, yükseköğretim sistemiyle ilgili ne yapmalıydı;
bunlar üzerinde duralım. Bunun için müneccim olmaya gerek yok. Bunun örnekleri
Avrupa'da var değerli arkadaşlarım.
Örneğin, 20 nci Yüzyılın
son çeyreğinde, Avrupa üniversitelerinde büyük değişiklikler oldu. Bu
değişikliklerden bir tanesi de şu: "Multiversiti" modeli dediğimiz
yeni bir üniversite sistemi doğdu; bu, uygulamaya geçirildi. Bu model neden
bahsediyor, acaba, biz bunu izleyip, bir yasa tasarısı buraya getiremez miyiz
diye düşünüyorum.
Bu modelin söylediği şey
şu: "Bir ülkedeki büyüme ve refahı, teknolojik gelişme ve yenilik sağlar.
Bunların kökeninde ise, üniversite ve üniversitede yapılması lazım gelen temel
uygulama ve araştırmaların yoğun bir biçimde yapılması yatar" deniliyor.
Buradan hareket ederek, karar alma sürecine, bu tür üniversitelerde,
üniversitenin kendi mensuplarının yanında, üniversitedışı birtakım kurumların
ve kuruluşların, kitle örgütlerinin de katılımı isteniyor. Ayrıca, örgütlerin
artan katılımı isteniyor. Girişimci akademisyenlerin desteklenmesi, araştırma yapanların
desteklenmesi, ayrı bir sınıf olarak üniversite içerisinde tutulması isteniyor.
Yine, finansal açıdan
baktığımızda da, burada, devlet ağırlığının yanında, öğrencilerin katkısı ve iş
çevrelerinin katkısı isteniyor.
Yine, araştırmacı
akademisyenler yanında, işgücü piyasasına -altını çiziyorum- işgücü piyasasına
yönelik olarak, beceri kazandırmaya yönelik bir eğitimin verilmesi, çok
disiplinli bir eğitimin korunması isteniyor. Uluslararası denkliği hedefleyen
bir diploma, üniversite ve eğitim sistemini öneriyor.
Biz bakıyoruz, bu 11
madde içerisinde bunlardan hiçbirisi yok. Şimdi, Sayın Başkan, bunu biz nasıl
gerçekleştireceğiz?!
Bir de, 1988 yılında,
Sayın Bakanın ve Bakanlığın bildiği, Bologna'da toplanan Avrupa üniversiteleri
rektörlerinin almış olduğu bir Magna Carta, yani, üniversite Magna Carta'sı
var. Bu Magna Carta'da ne deniliyor; 4 tane temel ilke konuluyor; bunlar da yok
burada. Nedir bu temel ilkeler:
1- Üniversite, siyasal
otorite ve iktisadî güçlerden bağımsız olmalıdır.
2- Üniversitede öğretim
ve araştırma beraber yürütülmelidir.
3- Üniversite yaşamı,
hoşgörü, diyalog ve bilgi paylaşımına açık olmalıdır.
4- Üniversite, evrensel
bilgiyi gerçekleştirme yolunda coğrafî ve siyasî sınırları aşmalıdır.
Şimdi, bizim önümüze
gelen 11 maddelik değişiklik tasarısında bunların hangisi var! Siz bunları
yerine getirmediğiniz takdirde, Avrupa Birliği, yeni yazacağı Türkiye raporunda
mutlaka bu konulara değinecektir. Avrupa Birliği, bugün geçirmeye çalıştığınız
11 maddenin geri alınması doğrultusunda, eminim, büyük bir baskı uygulayacaktır
size ve siz de, bunu, çok yakın bir zamanda değiştirmek zorunda kalacaksınız.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerimi tamamlıyorum ve şunu söylüyorum: Hani, Başbakan, geçenlerde
Yunanistan'da bir şey söyledi "daha önce bazı şeyleri nasıl söylediğime
hayret ediyorum, bugün olsa onları söylemezdim" dedi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- İnşallah, Sayın Başbakan ve Bakanlar Kurulu da, bu konuya ilişkin böyle bir
geri adım atmazlar diye düşünüyorum ve bu yasa tasarısının geçmemesi için, bu
yasa tasarısının Türkiye'nin Avrupa Birliğine girişini gölgelememesi için,
bütün milletvekillerinden destek bekliyorum...
AHMET IŞIK (Konya) -
İlerleme raporunda var.
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- ...ve bana laf atan arkadaşlarımızın da, Avrupa Birliğinin Türkiye İlerleme
Raporunu okumasını tavsiye ediyorum; okumak iyi bir şeydir.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ateş.
20 dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben, Sayın Bakanın
cevaplandırması isteğiyle, şu soruları yöneltmek istiyorum; bunlardan bir
tanesi şu: Sayın Bakana benim yönelttiğim siyasî inat sözüne, Sayın Bakan
"hayır, siyasî inat değil; biz bütün akılcılığı, rasyonelliği bu süreçte
kullanıyoruz; bunun adı, olsa olsa 'siyasî kararlık' olur" şeklinde
açıklama yaptı. Şimdi, bu kadar açık -daha sonraki maddelerde de görüşülecek-
Anayasaya aykırılıklar varken -konuşmamda bunları belirttim, bir daha
söylemiyorum- bunun bir siyasî inat olup olmadığı konusunda düşüncelerinin
değişip değişmediğini öğrenmek istiyorum; bir.
İkincisi, Sayın Millî
Eğitim Bakanının, dün, ısrarla ifade ettiği "bu tasarı geçecek ve tercih
aşamasında, bu tasarıda öngörülen, 5 inci maddede tanımlanan katsayılar geçerli
olacak" ifadesini, Türkiye kamuoyu önünde tekzip edecek mi, etmeyecek mi?
1 000 000 küsur, 2 000 000'a yakın öğrencinin sınava hazırlandığı, son derece
önemli bir sınav öncesinde -bu sınava çocukları giren aileler bilecektir- bir
sorunun 1 000 kişilik bir sıralamayı etkilediği bir sınavda, eğer, Bakan,
gerçekleştiremeyeceği bir sözü ısrarla söylüyorsa, bu kadar veliyi, bu kadar
aileyi, bu kadar öğrenciyi tedirgin etme hakkını kendinde görüyor mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Bakanım, 1 900 000 kişi adına, vicdanınız rahat mı? Benim
kızımın vebalini taşıyabilecek misiniz? Bu tasarı komisyona teklif edildiği
gün, benim kızım İstanbul'dan telefon etti ve "dinamitleniyoruz"
dedi. Bu kadar insanın, 1 950 000 kişinin vebalini vicdanen taşıyacak mısınız?
Bir yarışa eşit koşullarla çıkılır. Her şey belli; ekim ayından beri bu
çocuklar yarışa hazırlanıyor. Yarışın sonunda, eğer, siz koşul
değiştiriyorsanız, vicdanen rahat edecek misiniz?
İkincisi, Avrupa
Birliğine girme aşamasında olunduğu bir süreçte, aralık ayında Avrupa
Birliğiyle görüşmelerin başlayacağı bir süreçte, acaba Türkiye'de esen bir
rüzgâr, toplumsal barışın bozulduğu, bozulmaya yüz tuttuğu bir yerde, ekonomik
olarak Türkiye'deki insanların taşıyamayacağı yüklerin altına girildiği bir
dönemde, acaba vicdanen, yarın, bu toplumsal barışın bozulmasında etken olup
da, sizin bu hareketleriniz anayasa fırlatmaktan daha tehlikeli boyuta
gitmeyecek mi, toplumun vebalini alabilecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de sizin
aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruları yöneltiyorum: "Bu tasarı
yükseköğrenim için bir reform değildir" dedi. Eğer reform değilse niçin
Türkiye Büyük Millet Meclisine getirildi? Bu tasarı, katsayılar dışında, meslek
teknik liselerine ne yarar getiriyor? Nasıl olacak da bu düzenlemeyle meslekî
teknik eğitimin sayısı artacak, oraya giden öğrencilerde nasıl bir artış olacak
bu tasarıyla?
Başka bir soru: 16 ncı
Millî Eğitim Şûrasında 12 yıllık zorunlu eğitim kararı alındı, 1999 yılında. Bu
karar ne zaman uygulanacak? Eğer uygulanırsa bu tasarıyla uyum nasıl
sağlanacak?
Öğretim üyelerinin ve
eğitim sendikalarının bu tasarıya desteğinin olduğunu söylediniz az önce;
elinizde yazılı bir açıklama var mı? Yani, karşı çıkanların bildirileri,
açıklamaları var. Acaba, öğretim üyelerinin ya da üniversitelerin birinin, bir
sendikanın yazılı bir açıklaması var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gazalcı.
Buyurun Sayın Tomanbay.
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Efendim, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana sizin aracılığınızla sormak
istediğim soru şu:
Getirilen tasarıda,
öğretim üyelerinin meslekten çıkarılmaları, intihal, yani bilimsel hırsızlık
konusuyla sınırlandırılmış. Öğretim üyeliğinden, sadece bilimsel hırsızlığı
olanların atılabileceği söyleniyor. Peki, bilimsel hırsızlık yapan atılıyor;
doğrudur.
Birincisi, kendi
kadroları içinde de bilimsel hırsızlık yapmış olma ihtimali olanlar var mı? Bu
konuda bir araştırma yapıldı mı Bakanlık kadroları içinde ve Müsteşarlık
kadroları içinde? Eğer tespit edilirse, bunlar meslekten uzaklaştırılacak mı?
İkincisi, genel bir soru,
üniversitelerimizde bilimsel hırsızlık yapan meslekten uzaklaştırılacak; ama,
örneğin, bilgisayar çalan, üniversitenin mallarını çalan ya da bağışlayın, çok
daha kötü birtakım yüz kızartıcı suçlar işleyen öğretim üyelerini
üniversitelerde tutmaya devam edecek misiniz?
Son bir soru daha sormak
istiyorum. Bu tasarıyla, üniversitelerimizin finansman sorunu çözülüyor mu,
kadro sorunu çözülüyor mu? Bu tasarıyla kaliteyi artırmayı amaçlıyorsunuz.
Finansman sorununu, kadro sorununu çözmeden kaliteyi nasıl artıracağınızı
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tomanbay.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana iki sorum
olacak.
Bunlardan birincisi şu: 4
puan türü var; sayısal, sözel, eşit ağırlıklı ve dil. Bunlardan, sayısal, sözel
ve eşit ağırlıkla ilgili, bu 3 puan türüyle ilgili düzenlemeyi yapıyorsunuz da,
dil puanıyla ilgili düzenlemeyi neden Yükseköğretim Kuruluna bırakıyorsunuz?
Oranın çok fazla işe yaramadığını mı düşünüyorsunuz?
İkinci sorum: Uyarılar
üzerine, geçici bir maddeyle, ortak alanlara, 2004'teki sınavda bir kolaylık
sağladınız; yani, daha açık bir ifadeyle, sayısalda okuyan bir çocuk, bu
sınavda, eşit ağırlık tercihiyle, işletme, iktisat, ekonometriyi seçecek. Bu
öğrenci, işletme tercihi yapacaksa, bu yıl, fizik, kimya ve biyolojiyi bir
kenara bırakacak. Bu çocuk bu yıl kazanamazsa, seneye sınava girdiğinde, artık
fizik, kimya ve biyolojiyi yeniden öğrenme şansı yok. Bu, sizin vicdanınıza
sığıyor mu? Bu çocuğa şunu diyorsunuz: Ne yap yap, bu sene mutlaka kazan. Eğer
bu sene kazanamazsan, seneye hiç şansın yok. Bu düzenlemeyi yaparken, bunu üç
yıla yaymak daha sağlıklı olmaz mıydı? Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın İnce.
Buyurun Sayın Ateş.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana iki soru sormak
istiyorum.
Sayın Bakan, 1999 Bologna
Deklarasyonuyla ilgili olarak, Bakanlığınız hangi çalışmaları yapmaktadır ve bu
çalışmalar hangi aşamadadır; bu bir.
İkinci sorum: Mart 2000
Lizbon Avrupa Konseyi hedefleri doğrultusunda, Millî Eğitim Bakanlığımız,
yükseköğretime yönelik olarak hangi çalışmalar içerisinde bulunmaktadır ve
bunlar hangi aşamadadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ateş.
Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum.
Hükümetin önceliğinde
olan bu yasanın çıkmasının önem taşıdığı belli. Üniversiteleri iyileştirme gibi
bir amaç iddia ediliyor. Bunu kabul etsek bile, üniversitelerimizde, bilimsel
yayın sayısında, ülkemiz, on yıl önce 45 inci sıralardayken, şimdi 20 nci
sıralara yükseldi. Türkiye'de, bu başarı performansını gösteren başka kuruluş
biliyor musunuz? YÖK Yasasının düzeltilmesi gibi birtakım ihtiyaçları olduğu
doğrudur; fakat, buna neden bu kadar öncelik verdi hükümetiniz; bunu sormak
istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
10 dakikalık soru sorma
süresi dolmuştur.
Sayın Bakan, sorulara
cevap verecektir.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu 10 dakikalık
süre içerisinde, değerli milletvekillerinin sordukları sorulara cevap vermeye
çalışacağım.
Öncelikle, Sayın Haluk
Koç'un "Anayasaya aykırılığı ortada iken" ifadesine cevap vermek
istiyorum. Doğrusu, ben, bu tasarının neresinin Anayasaya aykırı olduğunu
bilmiyorum; eğer, kendisinin bildiği bir yer varsa... Çünkü, komisyonda da
"biz size söylemeyeceğiz; ta ki, Anayasa Mahkemesine götürdüğümüz zaman
geri dönsün" demişlerdi. Doğrusunu isterseniz, biz bunları samimiyetle
bağdaştırmıyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Bunlar teknik konular Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın, Anayasanın 130 uncu maddesi ortadadır değerli
milletvekilleri; deniliyor ki "yükseköğretime giriş kanunla
düzenlenir."
2547 sayılı Kanunun 45
inci maddesinde bir değişiklik yapıyoruz; bunun neresi Anayasaya aykırı?
Anayasaya aykırı taraf şuymuş: Yine Anayasada deniliyor ki
"üniversitelerin, Türk yükseköğretiminin planlanması görevi YÖK'e
verilmiştir." Evet, doğru; ama, bu planlamadan kasıt şudur değerli milletvekili
arkadaşlarım: Türkiye'nin neresinde, ne kadar üniversite kurulacak, hangi
fakülteleri olacak, hangi bölümler bunlara bağlı olacak; Türkiye'de, hangi
alanda, hangi elemana ne kadar ihtiyaç vardır; hangi üniversitelerde hangi
dersler okutulacak meselelerinde Yükseköğretim Kurulu bir planlama yapar.
Planlama ile spesifik olarak yükseköğretime girişin düzenlenmesi arasındaki
farkı, sanırım Sayın Koç da biliyor, ben de biliyorum. Dolayısıyla, bu konuda
ısrar etmiyorum.
Tekrar ifade edeyim;
benim söylediğim şudur arkadaşlar: Biz, kesinlikle milleti kandırma hakkına
sahip değiliz. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, bugün, bu yasa çıkarsa,
Sayın Cumhurbaşkanına gönderilirse, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilse
bile, tarih olarak, kesinlikle, yetişmemesi için bir sebep yoktur dedim. Bugün
aynı şeyi bir kez daha ifade ediyorum; çünkü, bu takvim... Biliyorsunuz,
haziran ayının 20'sinde üniversite sınavı vardır. Kaldı ki, ayın 20'sinde
yapılan üniversite sınavında, önce öğrencilerin puanları belirleniyor,
tercihler ardından yapılıyor. Bu konuda bir problem olmadığını düşünüyorum;
bunu ifade etmek istiyorum.
Sayın Aslanoğlu şunu
söyledi: "1 900 000 öğrenci ve aileleri açısından vicdanınız rahat
mı?" Biz, kesinlikle, vicdanımızın sesine kulak vererek iş yaparız. Ben
de, Bakanlar Kurulundaki bütün arkadaşlarım da, Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki bütün değerli arkadaşlarım da vicdanen bu problemin halledilmesi
gerektiğine inandığı için bu getirilmiştir.
Bir şey daha söyleyeyim;
bakın, biz, öğrencileri âdeta gafil avlayan bir yapı getirmiyoruz. Bu sene,
üniversite sınavlarında, soru sorma stilinde bir değişiklik yapılmıyor. Geçen
yıl üniversite sınavlarında nasıl soru sorulduysa, bu sene yine aynı şekilde
soru sorulacak. Öğrencilerin, genel liselerin bütün müfredatından sorumlu
olmasıyla ilgili hükmün yürürlük tarihi 2005 yılıdır; yani, 2004-2005 öğretim
yılının sonunda yapılacak olan sınavla ilgilidir. Bu sene, soru stili aynı
olduğu için, şahsen, bu konuda bir problemin olmadığını düşünüyorum.
Sayın Gazalcı dedi ki:
"Efendim, mademki reform değil, niçin buraya getirdiniz?"
Değerli arkadaşlarım,
reform kelimesi çok iddialı bir kelimedir. Ben dedim ki, bu bir reform
değildir; ama, bu bir restorasyondur. Yani, yükseköğretimde aciliyeti olan bazı
konularla ilgili iyileştirmeler, düzenlemeler yapma amacına yönelik bir
yasadır. Mesela, kamu yönetimi reformu... İşte, onun adı reformdur. Burada 1
maddelik, 2 maddelik bazı yasalar geldi geçti. Şimdi, onlar reform niteliğinde
değil de, geçici bir problemi gidermeye yönelik veyahut da acil bir problemi
gidermeye yönelik yasa tasarıları veya teklifleriyse, siz "bu niye reform
değil; dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine niçin geliyor" deme
hakkına sahip değilsiniz.
Efendim, "meslekî
teknik eğitim, nasıl olacak da sayıları artacak?" Şöyle olacak Sayın
Gazalcı: Eğer, siz, meslekî ve teknik eğitime devam eden öğrencilerin önünü
açarsanız, bu çocuklarımız "ben, meslekî teknik eğitim öğretim
kurumlarından birine gittiğim zaman bir mesleğim olacak; bana üniversite kapısı
da kapalı değil, yükseköğretim imkânım da olacak" düşüncesinde olduğu
zaman, işte, tıpkı geçmiş yıllarda nasıl ki yüzde 43'e kadar vardıysa, bundan
sonra çok daha öteye gidecektir. Biz, özellikle özendirici tedbirler alıyoruz.
Hem meslek elde ederse hem de yükseköğretime gitme şansı elde ederse, bu
okullara devam eden öğrencilerimizin sayısında artış olacaktır.
Bugün, değerli
arkadaşlarım, bakın, biz bu konuyla ilgili bir bilgi notu hazırladık; bütün
milletvekili arkadaşlarımıza göndereceğiz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Kanun çıktıktan sonra mı göndereceksiniz Sayın Bakan?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Burada göreceksiniz, burada listesini göreceksiniz.
Türkiye'de öyle ticaret lisemiz vardır ki, 2 öğrencisi kalmıştır. Sıfır
öğrencisi olan liselerimiz vardır. Tabiî ki biz bunu kapatmak zorunda
kalıyoruz. Bugüne kadar 226 tane meslekî ve teknik eğitim okulumuz
kapatılmıştır; 90 küsur tanesi başka türlü okullara, başka türlü eğitim
kurumlarına dönüştürülmüştür.
Şunun, bir kere kesinlikle
altını çizmek istiyorum değerli arkadaşlarım: Meslekî teknik eğitimde, bugün,
10 000 dersliklik bir kapasite fazlası vardır; yani, atıl kapasite vardır, 10
000 derslik boş durmaktadır; ama, genel liselerimizin de 12 000 yeni dersliğe
ihtiyacı vardır. Bu, size bir şey anlatmıyor mu değerli arkadaşlarım? Meslekî
teknik eğitimde 10 000 derslik -bakın, derslik- boş, atıl durumda.
Meslekî ve teknik eğitime
öğretmen olmak üzere teknik eğitim fakültelerinden mezun olan adaylar bana
geliyorlar, "bizi niçin tayin etmiyorsunuz" diyorlar. Şimdi, eğer
öğrenci yoksa, eğer yeni okullar açmıyorsanız, yeni sınıflar açmıyorsanız, bu
konuda istihdam yaratmanız, öğretmen atamanız mümkün müdür?!
Dolayısıyla, biz,
aslında, 16 ncı Millî Eğitim Şûrasının da gereğini yerine getiriyoruz değerli
arkadaşlarım. 16 ncı Millî Eğitim Şûrasında alınan kararla, Türkiye'de meslekî
ve teknik eğitimin yüzde 65'e çıkarılması hedef olarak gösterilmiştir. Evet,
zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılmıştır şeklinde bir tavsiye kararı alınmıştır; ama,
şunu, memleketin gerçeklerini gözönünde bulundurmak zorundayız. AK Partinin
programında zorunlu eğitimin 12 yıla, hedef olarak, çıkarılacağı zaten ifade
edilmiştir; ancak, bu, bir imkân ve zaman meselesidir. 8 yıllık kesintisiz
eğitim henüz tam anlamıyla rayına oturmadı. 630 000 öğrenciyi taşıdığımızı, 32
000 araçla 28 000 yerleşim biriminden 5 000 yerleşim birimine taşıdığımızı ve
bunun da maliyetinin yılda 300 trilyon olduğunu biliyor musunuz?..
Şimdi, bütün bu gerçekler
ortadayken... Tabiî, eliniz taşın altında olmadan, bu işin sorumlusu olmadan,
elbette, buna, siz, gerekli cevabı veremezsiniz. Çok şey isteme hakkına sahip
olabilirsiniz muhalefet olarak; ama, İktidar olarak, biz, bu ülkenin
kaynaklarını, yurt dışından elde ettiğimiz kredileri ve hibeleri en iyi şekilde
değerlendirerek, biraz önce Abdulkadir Beyin de çizdiği o tabloyu daha
yukarılara, daha yukarılara çekmeye çalışıyoruz. Seksen yılda birikmiş olan
kronik problemlerin hepsini, eğer, siz, birbuçuk yıllık İktidarımıza
yüklerseniz, bunun insafla bağdaşır tarafı olmaz değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Sayın Gazalcı
diyor ki: "Efendim, sizi destekleyenlerle ilgili bir belge var mı
elinizde?" Peki, desteklemeyenlerle ilgili bir belge var mı?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Var, var!.. İşte, var!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hayır, şunu söyleyeyim: Bakın, değerli arkadaşlarım, ben
size dedim ki, bana binlerce e-mail geliyor. Gazeteleri açarsanız,
destekleyenleri de görürsünüz desteklemeyenleri de, köstekleyenleri de
görürsünüz taraftar olanları da görürsünüz. Dolayısıyla...
HASAN ÖREN (Manisa) -
Geleceğini garantiye almak isteyen e-mail gönderiyor size.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Arkadaşlar, bu kısır tartışmaları bir tarafa bırakalım.
Şimdi, Sayın Tomanbay
diyor ki: "Bir etik kurul getirmişsiniz; bu, bilimsel intihallerle, yani
çalmalarla ilgili olarak işleyecek; peki, üniversiteden bilgisayar çalan, şunu
yapan, bunu yapan yerinde mi kalacak?" Sayın Tomanbay, zaten disiplin
yönetmeliğinde onun karşılığı var; yüz kızartıcı suç işleyen insanların tabi
olacağı muamele ve göreceği ceza bellidir. Bu getirilen kurul, bir akademik
kuruldur, akademik etik kuruldur. Bunu, lütfen, disiplin cezalarını yürütecek
olan diğer kurullarla karıştırmayalım.
"Sizin kadrolarınız arasında bilimsel
intihal yapmış kimse var mı? Eğer bu ortaya çıkarsa şunu bunu yapar
mısınız?" Eğer bizim kurullarımızda, benim Bakanlığımda veya benim
sorumluluk alanımda böyle bir eleman tanıyorsanız, lütfen, bunu ifşa edin, bize
yazın; biz de gereğini yerine getirelim.
Süre doldu mu Sayın
Başkan?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Var daha, devam edin.
BAŞKAN - Toparlar mısınız
Sayın Bakanım.
Sayın İnce'nin sorularına
cevap veriyorum. Sayın İnce "4 puan türü var; niçin dil puanıyla ilgili
düzenlemeler ÖSYM'ye bırakıldı; niçin diğerleri, sayısal, sözel ve eşit ağırlık
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından belirleniyor" şeklinde bir soru sordu
veya "niçin kanuna bunlarla ilgili katsayılar dahil edilmedi" diye
bir ifade kullandı.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
ÖSYM değil, Yükseköğretim Kurulu.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlarım, ona bakarsanız, bakınız, özel
yetenekle girilen bölümler var, sporla ilgili, sanatla ilgili bölümler var ve
bunlar çok küçük bir yekûn teşkil ediyor. Türkiye'deki liselerimizin ve onların
girmek istediği yükseköğretim kurumlarının büyük bir kısmını sayısal, sözel ve
eşit ağırlık oluşturuyor. Artı, Üniversitelerarası Kurulun bazı yetkilileriyle
yaptığımız görüşmelerde de bu böyle uygun görüldü, böyle bir sonuç çıktı
ortaya. Bu, çok vahim bir durum değil.
Ortak alanlarla ilgili
bir düzenleme yaptığımızı söyledi Sayın İnce. Evet; biz, bu sene buraya bir
istisna getirdik; ama, bir öğrencinin kendisini yeni şartlara hazırlaması için,
siz, ona bir yıl gibi bir süre verirseniz, burada haksızlık diye bir şey söz
konusu olmaz.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Hakkını elinden alıyorsunuz Sayın Bakan; gasbediyorsunuz!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Ateş dedi ki: "Bologna Deklarasyonuyla ilgili
olarak ne yapıyorsunuz?"
Değerli arkadaşlarım,
bakın, Bologna Deklarasyonuyla ilgili yapılması gerekenleri yapacak olan
kuruluş Yükseköğretim Kuruludur. Bologna Deklarasyonuna, Millî Eğitim Bakanı
sıfatıyla siyasî iradeyi temsilen ben katılırım; ama, bu konuda yapılması
gereken kalite güvence sisteminin oluşturulması, üniversiteler arasında,
Türkiye'deki ve Avrupa'daki üniversiteler arasında mobilite, öğretim üyesi ve
öğrenci mübadelesinin temin edilmesi, akreditasyonun temin edilmesi gibi
şartlar, Yükseköğretim Kurulu tarafından yerine getirilmesi gereken şartlardır.
Şimdi, esas sorumlu, esas muhatap kimse, bunu, hep birlikte onlardan soralım;
bugüne kadar niçin yapılmadı?..
Başka bir sorusu şuydu:
"Mart 2000'de Lizbon'da alınan kararlarla ilgili neler yapılıyor?.."
Değerli milletvekilleri,
bakın, burada, CHP'li bütün sözcüler, bizim TÜBİTAK'a yaptığımız müdahaleyi
eleştirdiler. İşte, o Lizbon'da alınan kararları Türkiye'de uygulayacak olan, 6
ncı Çerçeve Programının muhatabı Türkiye'de TÜBİTAK'tır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
TÜBİTAK kaldı mı Sayın Bakan?!
BAŞKAN - Sayın Bakan...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Avrupa Araştırma Alanı
Komiserliği bünyesindeki bütün faaliyetlerin, Joint Research Centre dediğimiz
Ortak Araştırma Merkezinin bütün faaliyetlerinin muhatabı Türkiye'de
TÜBİTAK'tır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Kaldı mı?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Ama, üzülerek söyleyeyim, 2003 yılında, AK Parti
Hükümeti, Türkiye'yi Avrupa Araştırma Alanına 48 000 000 euro vererek ortak
etmiştir; ancak, TÜBİTAK'ın eski yönetiminin, bana göre, ihmali ve hataları
yüzünden, geri dönüşüm sadece yüzde 10 düzeyinde gerçekleşmiştir. Bizden sonra
en kötü durumda olan Bulgaristan olduğu halde, geri dönüşüm yüzde 50 oranında
gerçekleşmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Çalıştırdınız mı Sayın Bakan; müsaade etmediniz ki!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlarım, bu, tek başına, TÜBİTAK'ta
yapılanın ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Ortada!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - TÜBİTAK'ta gerekenleri yapan arkadaşlarıma ve
Parlamentoya bir kez daha huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Biz, TÜBİTAK'ı
yeniden ayağa kaldırmak için yeniden yapılandırdık; bunu bilmenizi istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Son bir cümle...
Sayın Coşkunoğlu'na cevap
veriyorum: Üniversitelerimiz, Science Citation Index verilerine göre, bilimsel
makale yayımlama açısından, evet, 22 nci sıraya yükselmiştir.
Bir şey daha sorun -ben,
bunu bir gelişme görüyorum. Bu gelişmede katkısı olan herkesi tebrik ediyorum-
sorun bakalım, ürettiğimiz patent sayısı kaçtır?
Değerli arkadaşlarım,
bakın, bir şeyi söylerken gerisini ihmal etmeyelim. Bunların hepsini masaya
yatırıp teker teker görüşebiliriz. Bakın efendim üniversitelerin ödenekleri
kesildi, üniversitelere kadro vermediniz şeklinde ithamlara maruz kalıyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
İtham değil, gerçek bunlar; yapmayın!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hayır... Bakın, müsaade edin Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Araştırma fonlarına el koydunuz Sayın Bakan!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Koç, müsaade eder misiniz...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Müsaade ediyorum; ama, gerçekleri saptırıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
soruya cevap verir misiniz lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın, Türkiye'de AK Parti, şu anda 59 uncu hükümet bir
ekonomik program uyguluyor.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başbakan bile şaşırdığını ifade etti bu bilgiler karşısında.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bütün Türkiye'de 40 000 kadro ihdas edildi; bunun 24
600'ü eğitim alanına verildi, 6 600'ü, biliyorsunuz, buradan üniversitelere
dağıtıldı. Geçen yıl, 35 000 kadronun 23 200'ü eğitime ayrıldı; bunun, 3 200'ü
üniversitelere verildi.
Şimdi, siz, eğer, bu
tahsis ettiğimiz 40 000 kadronun 40 000'inin de üniversitelere verilmesini
istiyorsanız; eğer bir gün siz yetkili olursanız bunu yaparsınız; ama, bugün
söylersiniz, o gün siz de yapamazsınız.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
saat 20.15'e kadar birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.57
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.15
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88 inci Birleşimin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
441 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakerelerine devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. -
Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri,
kâtip üyenin maddeleri oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM KANUNU VE YÜKSEKÖĞRETİM PERSONEL KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 4.11.1981
tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 6. -
Yükseköğretim Kurulu; tüm yükseköğretimi düzenleyen, yükseköğretim kurumlarının
kendi aralarında ve Millî Eğitim Bakanlığı ile diğer ilgili kuruluşlarla olan
ilişkilerinde koordinasyonu sağlayan, yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine
yön veren, bu Kanunla kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde,
özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip yükseköğretim üst kuruluşudur.
Yükseköğretim Kuruluna;
Yükseköğretim Denetleme Kurulu, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi ile
gerekli plânlama, araştırma, geliştirme, değerlendirme, bütçe, yatırım ve
koordinasyon faaliyetleriyle ilgili birimler bağlıdır.
Yükseköğretim Kurulu;
a) Cumhurbaşkanınca
rektörlük veya öğretim üyeliğinde başarılı hizmet yapmış ya da yapmakta olan
profesörlere öncelik verilmek suretiyle doğrudan seçilen beş,
b) Bakanlar Kurulunca
seçilen beş,
c) Üniversitelerarası
Kurulca profesörler arasından seçilen beş,
d) Genelkurmay
Başkanlığınca seçilen bir,
Üyeden oluşur. (b), (c)
ve (d) bentlerine göre seçilenlerin üyelikleri Cumhurbaşkanının onayı ile
kesinleşir. Bu bentlerde belirtilenlerin seçimleri bir ay içinde, Cumhurbaşkanı
tarafından onaylanmayanların yerine yeni adayların seçimleri ise iki hafta
içinde yapılmadığı takdirde, Cumhurbaşkanınca doğrudan atama yapılır.
(b), (c) ve (d)
bentlerinde belirtilen üyelerin seçimleri, ilgili makam ya da kurumun
kontenjanındaki üyenin üyelik süresinin bitimi tarihinden bir ay önce,
süresinden önce boşalma olması halinde ise en geç bir ay içinde tamamlanır ve
seçilen üyeler onay için Cumhurbaşkanına sunulur.
İlk toplantısını en yaşlı
üyenin başkanlığında yapan Kurul, üyeleri arasından bir başkan seçer. Başkan,
Kurul üyeleri arasından bir başkan vekili seçer. Diğer başkan vekili Kurul
üyeleri arasından, Kurul tarafından seçilir. Başkan ve Kurul üyelerinin görev
süresi dört yıldır. Kurulun başkan ve üyeleri daimî statüde görev yapar.
Başkan, Kurulun ita
amiridir ve Kurulu temsil eder. Başkan bulunmadığı durumlarda, kendisine
vekâlet etmek üzere başkan vekillerinden birini görevlendirir. Başkan, Kurula
karşı sorumlu olup Kurul kararlarının uygulanmasını sağlar.
Kurul, üyelerinin en az
üçte ikisinin katılımıyla toplanır ve katılanların salt çoğunluğuyla karar
alır. Millî Eğitim Bakanı Yükseköğretim Kurulu toplantılarına katılabilir ve
katıldığı toplantılara başkanlık eder. Yükseköğretim Kurulu, üyelerinin salt
çoğunluğunun isteğiyle olağanüstü toplanabilir.
Üyeler, Yükseköğretim
Kurulu Başkanı tarafından verilecek istisnai görevler dışında hiçbir kamu
kuruluşu veya özel kuruluşta ücretli ya da ücretsiz çalışamaz. Bir yıl
içerisinde yıllık izin, hastalık ve mazeret izinleri hariç bir ay hizmete devam
etmeyen üyeler görevinden ayrılmış sayılır.
Kurul Başkan ve
üyelerinin ücretleri, birinci derecenin son kademesindeki profesörlerden
rektörlüğe atananlara ödenen aylık (ek gösterge dahil), taban aylığı, makam
tazminatı, temsil tazminatı ve üniversite ödeneği ile idarî görev ödeneği
toplamının brüt tutarının iki katını geçmemek üzere Bakanlar Kurulunca tespit
edilir. Kurul üyelerine (özel veya kamu kurumlarınca telif hakları kapsamında
ödenenler hariç) ayrıca herhangi bir ücret ödenmez. Kurulda görev alan kamu
personelinin her türlü özlük hakları saklı kalır ve kurumlarından aylıksız
izinli sayılır.
Kurul, Anayasada
kendisine verilen koordinasyon ve denetim dışındaki yetkilerini üniversitelere
devredebilir. Kurul çalışmalarında verimlilik sağlamak amacıyla kendi içinde
komisyonlar oluşturabilir.
Yükseköğretim Kurulunun
çalışma usul ve esasları Yükseköğretim Kurulunca çıkarılan yönetmelikle
düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay söz
istemiştir.
Buyurun Sayın Tomanbay.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Tomanbay, şahsınız
adına da söz talebinde bulunduğunuz için, konuşma süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
TOMANBAY (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, yüce
ulusumuzun değerli vekilleri; Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ve şahsım adına
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
günümüzde, pek çok gelişmiş ülkede, Avrupa Birliği ülkelerinde, diğer
sanayileşmiş ülkelerde, gelişen teknolojik koşullara, gelişen bilgi çağının
koşullarına uygun şekilde, üniversiter sistemlerde, üniversiter yapılarda pek
çok idarî ve yasal yeni düzenlemeler yapılmaktadır. Bu idarî, yasal yeni
düzenlemelerde iki temel amaç söz konusudur; birisi, üniversitelerde, gelişen
teknolojiye, gelişen bilgi çağının koşullarına uygun şekilde, niteliği,
kaliteyi artırmak ve ikincisi de standartları yükseltmektir. Bu anlamda,
elbette, Türkiye'de, bizler de, üniversiter sistemimizle, yükseköğretim
sistemimizle ilgili benzer değişmeleri, benzer gelişmeleri mutlaka yapmak
zorundayız. Bu anlamda baktığımız zaman, getirilen yasa tasarısının
gerekçesinde de benzer gerekçeleri görmek mümkün. Bu gerekçelerden özellikle
ikisi çok önemli. Bunlardan birinde "bilimsel araştırma ve yayın
faaliyetlerinde kaliteyi yükseltmek bu tasarının önemli bir amacıdır"
deniliyor. İkincisi de, nereden çıkarıldığı belli olmayan bir şekilde -sanki
üniversitelerimizde büyük bir huzursuzluk varmış gibi- üniversitelerimizde
kaybolmaya başlamış çalışma barışını yeniden tesis etmek olarak belirlenmiş. Bu
iki gerekçeyle ilgili olarak 1 inci maddeye baktığımız zaman, ilginç bir
şekilde görüyoruz ki, bu 1 inci madde, tasarının genel gerekçesinde konu edilen
bu iki gerekçeyle de hiçbir şekilde uyumlu değil; çünkü, 1 inci maddeye
baktığımız zaman, bu maddenin kendisiyle birlikte, iki gerekçeyi de 1 inci
maddenin karşıladığını söylemek mümkün değil.
Hepinizin bildiği gibi, 1
inci madde, Yükseköğretim Kurulunun daimî statüde çalışan tek kurul haline
dönüştürülmesini sağlıyor ve üye sayısını da 15'e düşürüyor.
Şimdi, burada sormak
istiyorum: Böyle bir yeni yapılanma, üniversitelerimizde, gerekçede de konu
edilen, söylenen o kaliteyi artırmayı nasıl sağlayacaktır; bilimsel kalitedeki,
nitelikteki gelişmeyi ne şekilde artıracak ve standartları yükseltecektir?
Mümkün değildir. Dolayısıyla, 1 inci maddenin, bir defa, genel gerekçedeki
kaliteyi artırmayla ilgili hiçbir bağlantısı söz konusu değildir.
İkinci olarak da, sosyal
barış konusunda da, üniversitelerde kaybolmaya başlayan barış konusunda da bu
maddeye bakmak söz konusu; ama, bu maddenin kendisini tümüyle dikkate aldığınız
zaman, üniversitelerde olmadığını düşündüğünüz o çalışma barışı, bu maddenin
getirilmesiyle birlikte daha da büyük miktarda yok olma tehlikesiyle karşı
karşıyadır ki, üniversitelerde barışın ortadan kalkmaya başladığını, zaten bu
tasarı gündeme geldikten sonra, Türkiye'de bütün gündemi meşgul eden o büyük
olaylarla, artık, görmeye başladık. Üniversite rektörlerimiz ayaktadır,
üniversite öğretim üyelerimiz ayaktadır, üniversite öğrencileri ayaktadır;
Türkiye'de, sivil toplum kuruluşları ayaktadır ve dolayısıyla, tabiî,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler de bu tasarının yanlışlıklarını, burada,
tümüyle, sizlere, bu kürsüde, komisyonlarda çok açık ve ayrıntılı bir şekilde
anlatmaktayız; ancak, buna rağmen, tasarı, ne yazık ki, bugün gördüğümüz gibi,
yine de Genel Kurula getirilmiştir.
Değerli vekiller,
üniversiteler, toplumsal gelişmeleri etkileyen kuruluşlardır; çünkü,
üniversiteler, doğrudan insana yatırım yapan kuruluşlardır. İnsana yatırım
yaparlar, insana yatırım yaptıkları için de, her ülkenin toplumsal, sosyal,
kültürel gelişmesini çok derinden etkilerler ve ülkenin gelişimine büyük ölçüde
etkide bulunurlar. Bu açıdan da, bütün hükümetler -bu görüşümü, daha önce de
yine bu kürsüden söylemiştim- gizli gündemlerle, gizli ajandalarla,
üniversiteler üzerinde etkili olmaya çalışırlar. Bu tasarıda da, aynı şekilde,
bu gizli amaçları, bu gizli gündemi görmek söz konusu. Ne yazık ki, AKP
Hükümetinin getirdiği bu tasarı, burada, yine uzun süreden beri hepimizin
bildiği, AKP'nin, o gizli gündemini hayata geçirmeyi amaçlamaktadır.
Bu tasarının, bence, çok
önemli bir sakıncası var değerli vekiller. Bu tasanın zamanlaması çok
yanlıştır. Bakın, Türkiye'de, ne yazık ki, dış patentli, dış destekli, daha
dinî bir sistem, daha dinî bir devlet yapısı oluşturma önerilerinin atıldığı
bir dönemde, AKP Hükümeti tarafından bu tasarının getirilmesi, ne yazık ki, çok
büyük bir talihsizlik olmuştur. Türkiye'ye bir yandan dış destekli, dış
patentli, daha İslamî, daha dinî bir sistem yapısı, daha dinî bir yapı
getirilmesi önerilirken...
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Kim öneriyor?
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- Bunları Colin Powell söyledi, biliyorsunuz, okudunuz; gazeteler yazdı,
hepimiz oralarda okuduk. Okumamışsınız demek ki.
...böyle bir ortamda AKP,
adı YÖK olan, adı Yükseköğretim Kanunu olan bir tasarının altında, dış patentli
böyle bir görüşe hizmet edecek bir tasarıyı getirmiştir.
Şimdi, bakın, çok ilginç
bir çelişkiye burada sizlerin dikkatinizi çekmek istiyorum: Görüştüğümüz,
hepinizin okuduğu gibi, Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel
Kanunuyla ilgili bir tasarı; yani, YÖK'le ilgili bir tasarı gibi getiriliyor;
ama, çok ilginçtir, sizin çok değerli, çok saydığım Millî Eğitim Komisyonu
Başkanınız, Grubunuz adına YÖK'le ilgili bir tasarı üzerinde konuşmak için
buraya çıkıp yaptığı 20 dakikalık konuşmada YÖK'le ilgili, üniversiteyle ilgili
tek bir kelime söylememiştir, YÖK yasası altında sadece imam-hatipleri
tartışmıştır.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakın...
RECEP GARİP (Adana) -
İstediğini konuşur...
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- Evet, biz, eksikleri, gördüğümüz hatalı yönleri söyleme konusunda elbette
özgürüz; ama, eğer, sizler üniversiteyle ilgili bir tasarı getiriyorsanız,
müsaade edin, sözcünüz tümü hakkında konuşurken, sadece üniversiteyle ilgili
konuşsun. Üniversiteyle ilgili, üniversitelerin sorunlarıyla ilgili tek bir
kelime konuşmamıştır Sayın Altıkulaç, sadece ve sadece, burada, 20 dakikasını,
kalkmıştır, imam-hatiplerle ilgili soruna ayırmıştır. Bu bile, AKP Hükümetinin,
bu tasarının altında, üniversiteyi demokratikleştirme, üniversiteyi
çağdaşlaştırma, üniversiteyi özerkleştirme, üniversitede standartları,
kaliteyi, niteliği artırma gibi bir amacının olmadığını; ama, sadece ve sadece
imam-hatip liselerinin önünü açma gayreti içinde olduğunu çok açık bir şekilde
ortaya koymuştur.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
O size cevap veriyor...
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- Kendi açınızdan, kendi dilinizle, kendi konuşmanızla bunu burada çok açıkça
dile getirdiniz. Tabiî, bunu sadece siz kendi açınızdan getirmediniz, demin de
dediğim gibi, bu tasarı ortaya atıldığından beri, lütfen medyaya bakın, her
türlü medya, en sağından en soluna, Türkiye'deki bütün medya, bütün köşe
yazarları, bu tasarıyı sadece ve sadece imam-hatipler çerçevesinde tartışmaya
başlamıştır.
Değerli vekiller, sayın
AKP'li vekiller; şimdi, bakın, Türkiye'de medya bu tasarıya karşı, Türkiye'de
sivil toplum kuruluşları, TÜSİAD'ından Eğitim-Senine pek çok sivil toplum
kuruluşu bu tasarıya karşı, devletin çeşitli kurumları bu tasarıya karşı,
Anamuhalefet Partisi olarak bizler bu tasarıya karşıyız, yanlışlarını
söylüyoruz, öğretim üyeleri, üniversiteler, öğrenciler bu tasarıya karşı. Ee,
biraz elinizi vicdanınıza koyun lütfen; bir tek siz mi haklısınız, bir tek, AKP
milletvekilleri olarak ya da AKP Grubu olarak, bu tasarı hakkında siz mi
haklısınız da, bu denli inatlaşıyorsunuz? Değerli CHP konuşmacıları bunun bir
inat tasarısı olduğunu söylediğinde, Sayın Bakan, burada, inat tasarısı
olmadığını söyledi. Çok açıkça söylüyorum, toplumun bütün kurumlarının bu kadar
karşı olduğu bir tasarıyı sizler inatla buraya getiriyorsanız, bütün toplumsal
huzursuzluklara rağmen getiriyorsanız, elbette ki, bu bir inat tasarısıdır,
elbette ki, başka bir şey değildir.
Şimdi, bu tasarıyla
beraber barışı sağlayacağınızı söylediniz. Bu, aslında, YÖK'ü tasfiye
tasarısıdır, YÖK'ü tümüyle ortadan kaldırma tasarısıdır. Lütfen, YÖK'le ilgili
1 inci maddenin gerekçesine; açın, bakın. Maddelerin gerekçelerinde, o maddenin
niye değiştirildiği anlatılır. 1 inci maddenin gerekçesine bakıyoruz; hiçbir
gerekçe bulamamışsınız. Bu maddeyle ilgili, niye YÖK üye sayısını 22'den 15'e
düşürdüğünüzü, niye iki yapılı yürütme kurulunu, genel kurulu tek bir daimî
kurula dönüştürdüğünüzü açıklayan haklı bir tek cümleniz yok. Sadece, ne
yaptığınızı anlatmışsınız. Kendi gerekçenizde bile, bu tasarının 1 inci
maddesiyle ilgili en ufak haklı bir gerekçe gösterememişsiniz.
Değerli AKP'li
milletvekilleri, getirdiğiniz bu tasarı, bakın, üniversiteyle ilgili olmadığı
gibi, açıkladığım gerekçelerle üniversitenin huzurunu da bozmakta, üniversite
özerkliğini...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Tomanbay,
bir saniye..
Sürelerinizi
birleştirdiğimizde, AK Parti Grubu, Başkanlığımıza, Grup adına konuşmayacağını
belirtmişti; ancak, şimdi, Grup adına konuşacak ismi bildirdiğinden dolayı,
şahsınıza daha sonra söz vereceğim. Şimdi, sözlerinizi toparlarsanız sevinirim.
Buyurun.
MEHMET TOMANBAY
(Devamla)- Müsaade edin, şimdi hepsini bitireyim.
BAŞKAN- Sayın Tomanbay...
K. KEMAL ANADOL (İzmir)-
Sayın Başkan, süreyi daha önceden bildirdiniz.
BAŞKAN- Tüzükçe mümkün
değil Sayın Başkan, biliyorsunuz bunu.
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın
Başkan, baştan, 15 dakika diye siz bildirdiniz.
BAŞKAN- Sayın Başkan, 5
dakikasını yine kullandıracağım şahsı adına.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)-
Böyle olmaz ki, taksitli olmaz ki! Baştan, süreyi söylediniz.
MEHMET SEMERCİ (Aydın)-
Böyle şey olmaz ki! Böyle müzakere usulü olmaz ki!
BAŞKAN- Sayın Tomanbay,
siz toparlar mısınız; sizin 5 dakikanızı daha sonra vereceğim.
MEHMET SEMERCİ (Aydın)- O
zaman sizin tarafsızlığınız nerede?!
MEHMET TOMANBAY
(Devamla)- Yani, Sayın Başkan, sizden başka hiçbir Başkanvekili bu tavrı
göstermiyor; nedense, hep, siz böyle yapıyorsunuz!
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Tomanbay; sizin sürenizi kullandırmayacağım diye bir söz söylemedim burada. Bu,
grupların meselesi, benim değil.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
İlk defa kesiliyor...
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- Efendim, ilk defa böyle bir şey yapıyorsunuz; bana, 15 dakika konuşacağımı
söylediniz.
BAŞKAN - 5 dakika yine
konuşturacağım sizi.
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- Hayır; ama, 15 dakika konuşacağımı söylediniz, 10 dakika olunca kestiniz.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Nasıl tarafsız olacaksınız Başkan; sizi, tarafsız diye seçtik oraya. Böyle şey
görülmüş değil!
BAŞKAN - Sayın Tomanbay,
ayrı ayrı veya birlikte 15 dakikalık süreyi kullanacaksınız. 5 dakikayı
kullandıktan sonra, şimdiki sürenizi yine kullandıracağım.
Buyurun.
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- Değerli vekiller, dolayısıyla, bu madde, bir huzursuzluk yaratma maddesi
haline gelmiştir. Üniversitelerde yok olan huzuru sağlayacağını söyleyen bu
maddeyle, aslında, tasarıyı hazırlayanların huzuru ve asabı bozulmuştur.
Gördüğünüz gibi, Sayın Tayyip Erdoğan, bu tasarıyla birlikte, neredeyse,
Türkiye'de herkese meydan okumaya başlayan bir sinir ortamına girmiştir. Millî
Eğitim Bakanımız Sayın Çelik, her cihetten bela okumaya başlamıştır.
Dolayısıyla, bu tasarı, üniversitelere huzur getireceğiz, üniversitelere
mutluluk getireceğiz derken, hazırlayanların huzurunu ve mutluluğunu bozmuştur.
Tabiî, bu tasarı, her
cihetten bozuk bir tasarıdır, her cihetten bela okuma yerine, aslında, bu
tasarıyı, her cihetten baktığınız zaman, eleştirmek, bunun yanlışlarını
göstermek mümkündür. Bu tasarı, Anayasa maddesine, Anayasaya çarpacaktır,
toslayacaktır.
Bu düşüncelerle, bu
tasarıyı geri çekmenizi diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. 5 dakika sonra
tekrar konuşacağım.
Teşekkürler. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tomanbay.
Madde üzerinde, AK Parti
Grubu adına söz isteyen, İzmir Milletvekili Mehmet Sayım Tekelioğlu; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili olarak söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bazı işleri zorlaştırmakta, nedense, büyük maharet gösteriyoruz. Türkiye'de
yükseköğretim hakkında yapılması gereken iş, çağdaş normlara uygun bir kanun
hazırlamaktır ve bunu Meclisten geçirmektir; ancak, bu kadar basit olan bir işi
güçleştirmekte, maalesef, büyük maharet gösterdik. Bunu, bütün bir toplum
olarak yaptık; ama, elbette ki, burada üniversitelerin payı çok büyüktür.
Çünkü, üniversitelerimiz, böyle bir anlayışı sergileyip "olması gereken
budur" diyerek, Türkiye'de, kamuoyu önüne koyamadılar.
Değerli arkadaşlarım,
cumhuriyetin kurulduğu 1923'ten bu tarafa üniversitelerimizle ilgili
düzenlemelere baktığımız zaman, birkaç dönem ayırt ediyoruz. Bunlardan birisi,
1923-1946 dönemidir. Biliyorsunuz, burada, 1933'te bir üniversite reformu
yapılmıştır. Daha sonra, 1946-1960 dönemi geliyor. Burada da, 1946'da yapılan
bir düzenleme söz konusudur. 1960-1973 döneminde de, ihtilal sonrası, gene
birtakım düzenlemeler yapılmıştır. 1973-1981 dönemine baktığımız zaman, burada
da birtakım düzenlemeler olduğunu görüyoruz. Daha sonra da, 1981'den günümüze
kadar olan dönem vardır. Bu dönemde de, 2547 sayılı Kanun çıkarılmıştır.
Bunların karakteristik
özelliği şudur: Bütün bu düzenlemeler, ya tek parti döneminde yapılmıştır yahut
da askerî müdahaleler döneminde yapılmıştır. Şimdi, Türkiye, önemli bir
fırsatla karşı karşıyaydı. Eğer, başarabilseydi, Türkiye, ilk kez, 2004
yılında, sivil ve demokratik bir ortamda, üniversitede yeni bir düzenleme
yapacaktı. Ne var ki, bu imkân, üniversitelerimiz tarafından, maalesef, iyi
kullanılmamıştır. Şimdi, bu tutum dolayısıyla, kapsamlı bir düzenleme yerine,
acil sorunların çözümüne yönelik kısmî bir düzenleme yapılmaktadır.
Görüşmekte olduğumuz 1
inci madde, genellikle YÖK üzerinedir ve dolayısıyla, bütün üniversitelerimizi
kapsamaktadır. Dolayısıyla, üniversitelerimiz hakkında birkaç genel hususa
dokunmak istiyorum.
1980 sonrası dönemde,
Yükseköğretim Kurulu Başkanından bölüm başkanına kadar giden zincirleme bir
hiyerarşi kurarak, üniversiteyi merkezden yönetmek üzere tasarlanan
merkeziyetçi, otoriter ve tek tip yapı öngören ve 2547 sayılı Kanunla yapılan
düzenleme, asayişi sağlama konusunda başarılı olduysa da, üniversitelerde
çalışma huzuru ve güvenin kaybolmasına yol açmış, verimlilik ve akademik
nitelik konusunda istenilen düzeyde başarıyı sağlayamamıştır.
Biraz önce burada konuşan
Sayın Tomanbay "üniversitelerde bir huzursuzluk mu var da böyle bir
düzenlemeye ihtiyaç duydunuz" diyor. Yani, üniversitelerde huzursuzluk
olmadığını kim söyleyebilir?! Üniversiteler bütünüyle kaynıyor. Arkadaşlar,
burada daha önce de söylenildi, üniversite yönetimi ile üniversitedeki öğretim
üyelerini, öğretim elemanlarını birbirine karıştırmayalım. Bugün, bütün
üniversite öğretim üyeleri, elemanları büyük bir baskı altındadır, seslerini
çıkarmakta büyük zorluk çekmektedir. Eğer, üniversitelerde küçük bir araştırma
yapılacak olursa, özellikle rektörlüğün tek dönem olması için çok büyük bir
baskı vardır. Bütün bunları gözardı etmek mümkün değildir ve eğer böyle
konuşursak, gerçekleri gizlemiş oluruz.
Türk yükseköğretim
kurumları, yani, üniversitelerimiz, gelişmeyi, genellikle, okullaşma oranı,
öğrenci sayısı, derslik adedi, bilgisayar adedi, makale sayısı gibi, hep,
nicelik artışlarıyla ortaya koymuştur. Bu hususlarda sağlanan gelişmeler
önemlidir, evet, bunlar önemlidir, ancak, yükseköğretimdeki asıl gelişme, çağın
ortaya çıkardığı teknoloji, küreselleşme ve rekabet gibi dinamiklere uygun
programlar geliştirmek, toplumun ihtiyaç duyduğu insangücünü karşılamak, ülke
sorunlarına çözümler aramak, özgür düşünce ortamında bilgi üretimine ve
teknoloji gelişimine katkıda bulunmak suretiyle sağlanabilir.
Yirmi yılı aşkın bir
süreden beri yürürlükte olan bugünkü yükseköğretim sisteminin merkezî ve otoriter
yapısı dolayısıyla, Türkiye üniversiteleri suskundur. Özerklik ve özgürlük, bir
lüks ya da sorumsuzluk kaynağı değil, üniversitenin fonksiyonlarını yerine
getirebilmesi ve öğretim üyelerinin daha çok sorumluluk duymaları ve üretken
olmaları için gerekli ortam koşullarıdır. Türkiye'de, yürürlükteki otoriter
yapı içselleştirilmiş ve kanıksanmış görünmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
üniversite özerkliği, yasal özerklik ile öğretim üyesinin kafasının içindeki
özerklik birlikte mevcutsa anlam kazanır. Eğer, otoriter yapı
içselleştirilmişse, orada yasal özerklik tanınmış olmasının da fazlaca bir
anlamı olmayabilir. Bu konuma düşmüş bir üniversitenin kendisinden beklenilen
işlevi yerine getirebilmesi olanaksızdır.
Yükseköğretim
kurumlarının kendi yöneticilerini belirlemede son derece sınırlı, hatta,
göstermelik rolleri nedeniyle, özellikle rektör atamalarının ardından
kamuoyunda rahatsız edici tartışmalar yaşanmaktadır; YÖK de, uygulamalarıyla
bunun başlıca sorumlusudur.
Değerli arkadaşlarım,
elbette ki, söylenecek çok şey var; ancak, burada, özellikle Tomanbay'ın temas
ettiği bir konuya ben de temas etmek istiyorum. "Üniversiteyle ilgili
olarak Tayyar Altıkulaç sadece imam-hatipleri konuştu" dedi.
Değerli arkadaşlarım,
burada konuşan Sayın Altıkulaç ne yaptı; burada Baykal ne konuştuysa, onlara
cevap vermek zorunda kaldı. Baykal, burada, imam-hatipten başka bir şey mi
konuştu?!
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Sayın Baykal...
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Sen Genel Başkanımızı dinlememişsin demek.
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - Oysa, olay, her zaman tarafımızdan söylendiği gibi, katiyen
imam-hatip meselesi değildir.
Değerli arkadaşlarım,
ben, bir mühendis öğretim üyesiyim; teknik-eğitim fakültelerinde dekanlık
yaptım, yöneticilik yaptım. Dolayısıyla, meslek liselerinin, özellikle endüstri
meslek liselerinin durumunu çok iyi biliyorum. Bugün, bütün endüstri meslek
liselerinde motivasyon büyük bir kayba uğramıştır.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Siz yöneticilik yaparsanız öyle olur tabiî!
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - Buradaki öğrencilerimiz, kendilerine yapılmış olan haksızlığı
katiyen hazmedememektedirler. Bu, hiç kimsenin içine sinmemektedir. Eğer,
öğrencilerle, velileriyle, okul aile birliğiyle, o okulların müdürleriyle
görüşürseniz, bu konuya ne kadar önem verdiklerini göreceksiniz. Bu saydığım
kimseler, bu kanunun çıkmasını dört gözle beklemektedirler.
Değerli arkadaşlarım,
şunu kim kabul edebilir: Bilgisayar bölümünde okuyan bir öğrenci bilgisayar
mühendisliğine gidemesin; ama, düz lisede okuyan bir öğrenci gidebilsin... Bu,
hiç kimsenin kabul edebileceği bir şey değildir ve bu, büyük bir haksızlıktır.
Sayın Genel Başkanımız da, tabiî ki, hükümet programımızda, parti programımızda
olduğu gibi, eğer, bir haksızlık, bir adaletsizlik varsa bunu gidermenin sözünü
vermiştir ve bugün burada yaptığımız iş, bu adaletsizliğe "dur"
demekten ibarettir.
Değerli arkadaşlarım,
biliyorsunuz, dün, buraya bazı üniversite öğretim üyeleri geldiler, birtakım
görüşmeler yaptılar; ancak, bunların içerisinden birisi, yahut bir grup -onu
bilemiyorum tam- diyor ki: "Eğer, bu kanun çıkarsa, bu kanunu çiğneme
hakkımız doğar."
Değerli arkadaşlarım,
eğer böyle bir anlayışı bizzat üniversitenin kendisi eleştirmiyorsa, eğer böyle
bir anlayışa üniversite çatısı altında yer bulunabiliyorsa, o zaman üniversite
reformu zaten aciliyet kesp etmiş demektir
ve bizim bu yaptığımız eksiktir, bunu mutlaka tamamlamamız gerekir. (AK
Parti sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar) Halkına bu kadar yabancı
olan, tamamen ideolojik düşünen, hiçbir bilimsel kaygı taşımayan bu tiplere
benim çok basit bir önerim var. Değerli arkadaşlarım, biz, romanlar okuruz. Bu
romanlarda birçok şey öğreniriz. Eğer halkın duygularının ne kadar önemli
olduğunu anlamak istiyorsanız, eğer halkın duygularıyla nasıl hareket edilmesi
gerektiğini bilmek istiyorsanız ve halkımızdan öğrenecek ne kadar çok şey
olduğunu anlamak istiyorsak, hepimiz, Dostoyevski'yi okumalıyız.
Değerli kardeşlerim,
değerli arkadaşlarım; iki hususa daha temas etmem gerekiyor. Bunlardan bir
tanesi, Sayın Erdoğan Teziç'in egemenlikle ilgili sözleridir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Tekelioğlu, toparlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Dün, Başbakanımız,
egemenliğin millete ait olduğunu söyledi. Bunun karşılığında da Sayın Erdoğan
Teziç, çıktı "egemenlik sadece Türkiye Büyük Millet Meclisine ait
değildir, yargı vardır" vesaire gibi birtakım şeyler söyledi.
CANAN ARITMAN (İzmir) -
"Vesaire" demedi.
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, burada, anayasa hocası olmasından dolayı işi
teferruata boğmasını, birtakım teknik detaylar vermesini, bir kafa
karışıklığına yol açıyor görüyorum. Şunu hiçbirimiz unutmayalım: Yasa yapma
yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir ve bunun paylaşılacak bir tarafı
yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer, demokratik anlayış içerisinde
birtakım kurumlar olduğunu söylüyorsa, onu, elbette ki, herkes biliyor.
Sizlere daha sonra tekrar
hitap etme şansını bulacağımı umuyorum.
Hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tekelioğlu.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Erzurum Milletvekili Sayın Muzaffer Gülyurt; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MUZAFFER GÜLYURT
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, gerçekten önemli
bir yasa tasarısı üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Bu yasa tasarısının 1 inci
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum ve bu konudaki
düşüncelerimi sizlere ifade etmek istiyorum.
Yasa tasarımızın 1 inci
maddesi YÖK'le ilgilidir. Biraz önce konuşan Cumhuriyet Halk Partili arkadaşım,
Grubumuz adına konuşan arkadaşımızın sadece imam-hatiplerle ilgili konuştuğunu
söylemişti; ben de YÖK üzerine konuşacağım.
Biliyorsunuz, 2547 sayılı
Yasa 1981 yılında çıktı. 6 Kasım, yasanın yayımlandığı tarih olarak, 1981
yılından sonra hemen hemen her yıl, YÖK Yasasıyla ilgili protestolara sahne
oldu. Niçin; çünkü, çıktığı günden beri, YÖK Yasası kabul edilebilir bir yasa
olarak görülmedi. O günden beri, bu yasayı tenkit edenler, protesto edenler
kimlerdi, hangi sivil toplum örgütleriydi, hangi görüşün mensubu öğretim
üyeleriydi, biz bunları biliyoruz. Hatta, yasa çıktığı zaman, öğretim
üyelerinin birçoğu üniversiteden istifa ederek, öğretim üyeliklerine dahi son
verdiler. Şimdi, aynı zihniyetin insanları ne oluyor da bu yasayı savunur hale
geliyorlar, bunu anlamakta güçlük çekiyoruz.
Bakınız, 2547 sayılı
Yasayla, yükseköğretim kurumlarına ve YÖK'e verilen üç temel işlev vardır;
bunlardan bir tanesi, eğitim-öğretim; ikincisi, araştırma ve geliştirme;
üçüncüsü de, toplum hizmetleridir. Bugüne kadar yapılan araştırma ve
geliştirmelere baktığımız zaman, ne yazık ki, üzülerek ifade edeyim, Türkiye'de,
araştırma geliştirmenin, yeterince, uluslararası düzeyde büyük ödüller
kazanacak nitelikte olmadığını görüyoruz. Son zamanlarda yapılan bilimsel
yayınların sayısında artış olduğunu, YÖK'ün bizzat kendisinin ilan ettiği
listelerden görmemiz mümkündür. Özellikle, fen ve teknik alanlarda bilimsel
yönde yapılan yayınların artışı ümit verici olmuştur; ancak, bunların
hiçbirinin ödül alabilecek nitelikte olmadığını ifade etmek istiyorum.
Bir misal vererek bu
konuyu biraz açıklığa kavuşturmak isteyeceğim. Kızıl Çin'de, 1977'de Mao'nun
ölümünden sonra üniversiteler açılmış ve orada, bilim adamları, Science
Sitation İndeks'e girecek şekilde uluslararası yayınlar yapmışlar ve Nobel
ödülleri kazanmışlar. Aynı tarihlerde, 1950 yılında kurulan Moskova Devlet
Üniversitesinden, bugüne kadar 17 bilim adamı Nobel ödülü kazanmıştır. O
tarihten daha eski olan bizim Ankara Üniversitemiz, İstanbul Üniversitemiz gibi
üniversitelerimizde birçok öğretim üyemiz olmasına rağmen, Nobel ödülü kazanan
bir insanımız neden çıkmamıştır. YÖK'ün bunu düşünmesi lazım, bunun için çözüm
üretmesi lazım. Kalkıp, siyaset yapmak onlara düşmez. Onlar, bilimi ve
araştırmayı, geliştirmeyi, eğitimi, topluma hizmeti esas alarak, yasanın
kendilerine vermiş olduğu esas görevleri yapmak durumunda olmalılar.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
Araştırma yapacak parayı kesiyorsunuz...
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) - Bunun dışında, YÖK'ün...
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Hangi parayla Nobel ödülü alınacak?!
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) - Avrupa Birliğine girmek için adım attığımız şu günlerde, Altıncı
Çerçeve Programına Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti 300 000 000 euroyla
katılmıştır. Bunun karşılığında, Türkiye'den 3 tane araştırma projesi önkabul
görmüştür.
Peki, bizim bu
hocalarımız, bu profesörlerimiz, niçin, Avrupa Birliğinden para kazanacak, o
Altıncı Çerçeve Programından para getirecek projeler üretmiyorlar? İşte, esas
yapılacak olanlar bunlardır.
Son olarak şunları ifade
etmek istiyorum: Üniversitelerde rektör sultası yaşanmaktadır, fakültelerde
tüzelkişilik kalmamıştır, fakülte kurulları çalışır durumda değildir; kadrolar,
rektörlerin ağzında, âdeta, iki dudağının arasındadır ve bu durum, çalışma
barışını bozmuştur. Özellikle bazı üniversitelerde, rektörlerin, kadro ilanı
verirken, âdeta, sadece o kişinin ismini yazmadığı kalmıştır. Bunun
örneklerini, biz, birçok üniversitede görüyoruz. Sayın Haluk Koç Hocamızın da
bulunduğu üniversitede, Samsun Üniversitesinde...
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben
orada bulunmadım.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Seçimden seçime gelir Samsun'a; orada işi yok.
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) - ...rektör, kadro ilanı verirken, kişinin yayınının ismini yazıyor
"ancak bu yayını olan kişi müracaat eder" diyor. Böylesine bir
yönetim tarzı düşünebilir misiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gülyurt,
toparlayabilir misiniz.
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bunun dışında, ayrıca, üniversitelerimizde
rekabet yoktur, dünyaya açılım yoktur, üniversitelerde demokratik ortam yoktur.
Biraz önce konuşan kardeşim ifade etti; profesörler dahi, rektörlerin
karşısında el pençe divan durmak mecburiyetindedirler; aksi takdirde, biraz
sonra değiştirilecek olan yasada belirtildiği gibi, rektörler, istedikleri
takdirde, istedikleri öğretim üyesini herhangi bir yere sürdürebilirler. Bütün
bunların karşısında, insanlar, elbette ki, bilimsel özerkliklerini elde ederek,
gerekli şeyi yapamamaktadırlar.
Bu açıdan baktığımızda,
temelde merkeziyetçi olan ve yetkileri tek elde toplamış olan YÖK'ün, bu yeni
düzenlemeyle, daha çağdaş bir kurul haline dönüşeceğine inanıyoruz.
Yükseköğretim kurumlarını yönetmekte yetersiz kalmış, makro plan yapmakta,
eşgüdümü sağlamakta yetersiz kalmış, sanayi ve toplumu bütünleştirmede başarılı
olamamış, toplumun seviyesine inememiş üniversitelerin, bundan sonra, getirilen
bu yasayla, daha düzgün bir hale geleceğine inanıyorum.
Tabiî ki, gönlümüz, daha
güzel, daha geniş, reform sayılacak manada bir yasanın çıkmasından yanaydı;
ama, şunu ifade etmek lazım: Bir şey bütünüyle elde edilemezse, bütünüyle de
terk edilmez.
Dolayısıyla, biz, bugün,
acil olan bu yasanın çıkarılmasını düşünüyoruz; ama, ümit ediyorum, daha sonra,
reform sayılacak manada yeni yasayla karşınıza geliriz ve bu konuda da
hükümetimizin, Sayın Bakanımızın gerekli çalışmaları yapacağına inanıyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gülyurt.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, sayın konuşmacının konuşmasında adım geçmiştir, bir yanlışlık
yapılmıştır; onu düzeltmek için, sizden çok kısa bir söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın konuşmacı, konuşması sırasında,
üniversitelerdeki tabloyu kendi görüşüne göre özetlerken, adımı zikretmiştir.
Ben, Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesinde öğretim üyesiydim. Ayrıca, Samsun Üniversitesi değildir oranın
adı, 19 Mayıs Üniversitesidir. Samsunlu olmaktan da onur duyuyorum. O ayrı bir
olay.
AHMET YENİ (Samsun) -
Yakında Samsun'a gittin mi?
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Ahmet Yeni, sizin Trabzon kökenli olduğunuzu herkes biliyor.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Tomanbay; buyurun.
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Sayın Başkan, tekrar teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
vekiller; yasa tasarısı üzerinde, şimdi de şahsım adına görüşlerimi açıklamak
istiyorum.
Bu tasarı, demin de
açıklamaya çalıştığım gibi, YÖK'le ilgili bir yasa tasarısı değil, YÖK'ün
hiçbir sorununa çözüm getiren bir yasa tasarısı değil. Örneğin, baktığımız
zaman, 1 inci maddede de, diğer maddelerin hiçbirisinde de söyleyeceğim
konularla ilgili çözüm yok; üniversitelerin içerisinde bulunduğu finansman
sorunuyla ilgili herhangi bir çözüm söz konusu değil bu tasarıda; öğretim üye
ve elemanlarının ücret sorunlarıyla ilgili hiçbir çözüm getirmemekte bu yasa
tasarısı; yine, Türkiye'nin en temel sorunlarından birisi olan,
üniversitelerimizden mezun olan öğrencilerimizin istihdam sorununa, iş bulma
sorununa çözüm getiren bir tasarı değil bu getirdiğiniz tasarı. Dolayısıyla,
adı YÖK'le ilgili, üniversitelerle ilgili olmasına rağmen, üniversitelerimizin
temel sorunlarının hiçbirisine, bu 11 maddelik tasarıda, hiçbir şekilde çözüm
getirilmemektedir.
Değerli vekiller, aksine,
bu tasarıyla, üniversitelerin özerkliği de ortadan kaldırılmaktadır. Demokratik
üniversite diyorsunuz iki yıla yakın bir süredir, çağdaş üniversite diyorsunuz,
bilimsel tarafsızlığın egemen olduğu üniversite diyorsunuz; ama, ilk defa,
dünyada olmayan bir şeyi bu tasarıyla birlikte yapıyorsunuz. Bakın değerli
milletvekilleri, dünyanın hiçbir yerinde, üniversitelerin öğrencileri başkaları
tarafından belirlenmez; üniversiteler, alacakları öğrencilerini kendileri
seçerler. Dünyanın her yerinde, üniversiteler öğrencilerini kendileri seçerler.
Sizlerin içerisinde de, şu anda bile, yurt dışına gidip master yapmış, eğitim
görmüş, biryığın çok değerli arkadaşımız var. Elinizi vicdanınıza koyunuz;
hepiniz, yurt dışında gittiğiniz üniversitelere, o üniversitelerin özgür
iradesiyle kayıt olup, oralarda eğitim alıp bugün buraya geldiniz; ama, şimdi
kalkıyorsunuz, kendi ülkenizde, kendi ülkemizde, üniversitelerin, öğrencilerini
özgürce alma haklarını ellerinden alıyorsunuz ve üniversitelerimizi, özerklik
adı altında, daha bağımlı, Millî Eğitimin kontrolü altına, siyasetin kontrolü
altına giren birer üniversite haline getiriyorsunuz.
Değerli AKP'liler, ne
yazık ki, bu huzursuzluğu, Türkiye'de, AKP yarattı. Bundan da, mutlu olun,
kutlu olun. Bakın, yarattığınız bu huzursuzluk -demin Sayın Genel Başkanımızın
da söylediği gibi- sadece üniversitelerle sınırlı kalmadı; ekonomi, bugün,
borsasıyla, yükselen faiziyle, yükselen dövizleriyle allak bullak hale gelmeye
başladı. O nedenle, gerçekten, bu tasarıyı geri çekmek gerekmektedir.
Değerli AKP'liler,
değerli milletvekilleri; demin konuşurken Sayın Altıkulaç, millî iradeden söz
ederek, topu daha önceki Parlamentoya attı. Böyle bir tasarının, daha önceki 6
parti tarafından da getirilmek istendiğini söyleyerek, burada, aslında, bu
tasarının sizler tarafından değil, daha önceki partiler tarafından getirilmek
istendiğini, onun da millî irade olduğunu söyledi. Yalnız, bir şeyi
unutuyorsunuz Sayın Altıkulaç; o söylediğiniz partilerin hepsini bu millet
tasfiye etti; bugün, o partilerin hiçbiri, programlarıyla da, önerileriyle de,
projeleriyle de burada yer almıyorlar; onların getirdiği hiçbir projenin,
burada millî iradeyi temsil ettiğini söyleyemezsiniz. Dolayısıyla, o projeler,
millet tarafından tasfiye edilmiş partilerin projesidir. Bu nedenle, siz daha
açık olun; açıkça, Sayın Tayyip Erdoğan'ın meydanlarda söylediği sözü burada
gerçekleştirmeye çalıştığınızın arkasında durun. Bu, daha Kasımpaşalıca olur,
daha erkekçe olur. Deyin ki, biz meydanlarda bu sözü verdik, sözümüzün gereğini
de yerine getiriyoruz. Bunu yapmaya çalışıyorsunuz; ama, bakın -demin Sayın
Genel Başkanımız da söyledi- bu Meclis... Lütfen, bu tasarıya da hayır diyelim.
Tayyip Erdoğan, Sayın Başbakanınız, Başkanınız, hepimizin Başbakanı,
meydanlarda verdiği bir sözü burada geçirtmeye çalışıyor; ama, Kıbrıs olayında
olduğu gibi, tezkere olayında olduğu gibi, Sayın Tayyip Erdoğan'ın verdiği sözlere
rağmen, o tasarıyı, bu Meclis, burada geçirtmedi; şimdi, bakın, aynı şekilde
yeni bir ortam var. O tasarı, Tayyip Erdoğan'ın verdiği sözlere rağmen
geçirtilmedi ve bugün, bütün Türkiye ondan yararlanıyor, iyi ki geçmemiş bu
tasarı diyor.
Değerli milletvekilleri,
aynı sorumlulukla, aynı benzer ortamla karşı karşıyasınız. Sayın Tayyip
Erdoğan'ın verdiği o sözlere rağmen, Türkiye'yi, bugün, huzursuzluk içine atan,
Türkiye'yi kargaşa içine atan...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tomanbay,
toparlar mısınız.
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- ...Türkiye'ye hiçbir şekilde hayır getirmeyecek olan bu yasa tasarısına
-nasıl, verilen, Tayyip Erdoğan'ın, Sayın Başbakanın verdiği söze rağmen, Irak
tezkeresini reddettiyse bu Meclis- gelin, hep beraber, o meydanlarda verilen,
ama, Türkiye'ye hayır getirmeyeceği, yarar getirmeyeceği çok açık olan bu
tasarıya da yine Meclis olarak "hayır" diyelim. "Hayır"
diyelim ki, nasıl, Irak tezkeresinde şu anlarda "iyi ki geçmemiş"
deyip de o tasarının arkasında duramıyorsak ve alınan sonucu, Meclisin aldığı
sonucu bugün göğsümüzü gere gere savunabiliyorsak, inanın, burada
"hayır" diyerek bu tasarıyı reddettiğimiz zaman, bir süre sonra aynı
sonucu bu tasarıyla ilgili de göreceğiz. Türkiye'ye, bu tasarıyı geri çektirmekle
ya da reddetmekle en büyük hizmeti yapmış olacağız, en büyük yararı sağlamış
olacağız.
Bu düşüncelerimle,
hepinize saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tomanbay.
Madde üzerinde, Hükümet
adına, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik; buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Mehmet
Tomanbay, bundan önce yaptığı bir konuşmada ve şu anda şahsı adına yaptığı
konuşmada ısrarla şunu vurguladı: "Sayın Altıkulaç, Millî Eğitim Komisyonu
Başkanımız, efendim, sadece imam-hatiplerden söz ederek bu tasarının
imam-hatiplerle ilgili bir düzenleme olduğunu ispatladı." Sayın Mehmet
Tekelioğlu arkadaşımız bu cevabı verdi. Sayın Baykal'ın sözlerine Sayın
Altıkulaç cevap vermiştir. Meseleyi imam-hatip ekseninde tartışan sizlersiniz;
arkadaşlarımız sadece cevap veriyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Nasıl bizleriz!..
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Sayın Bakan, kitabınızın arka sayfalarına bakın; o zaman imam-hatibi
göreceksiniz burada.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Müsaade edin arkadaşlar... Haluk Bey, heyecanlanmayın
lütfen.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hayır, heyecanlanmıyorum; gülerek söylüyorum. Siz, çarpıtma üstadısınız Sayın
Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlarım, ikinci bir şey daha var; evet,
Türkiye, bu halk, Türk halkı, bundan önceki Parlamentoyu teşkil eden partinin
mensuplarını, o partileri tasfiye etti; bu doğrudur; ama, Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı yürürlüktedir. Sayın Altıkulaç buna dikkat çekmiştir. Eğer, siz,
bu mantıkla yaklaşırsanız, bundan önceki bütün Meclisler tarafından çıkarılan
bütün kanunları yok saymanız lazım. Böyle bir mantık olabilir mi?! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Şimdi, Sayın Altıkulaç,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planından söz ederken -bu, biliyorsunuz, 2005
yılına kadar yürürlüktedir- hangi Meclis tarafından, hangi şartlarla
çıkarıldığını ifade etti. Lütfen, bunları çarpıtmayalım.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Sayın Başkan, Sayın Bakan adımı kullanarak açıklama yaptı; uygun görürseniz,
açıklama yapmak istiyorum.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın Tomanbay,
siz de benim adımı kullanarak iki kere konuşma yaptınız; ben söz istemiyorum
ama. Polemiğe gerek yok.
HASAN ÖREN (Manisa) - Siz
de isteseydiniz...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sizin adınıza Sayın Bakan konuştu;
keşke, siz konuşsaydınız.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim Sayın
Koç?..
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Bakan çarpıtma yaparak...
BAŞKAN - Sayın Koç,
tutanakları getirtip inceleyeceğim, konuşma hakkı vereceğim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Bakanın sürekli yaptığı bir şey bu. Sayın Tomanbay'ın ismini kullanıyor.
BAŞKAN - Vereceğim Sayın
Koç. Tutanakları inceleyeceğim; merak etmeyin.
Soru sorma süresi 5
dakikadır.
Sayın Kepenek?.. Yok.
Sayın Karademir; buyurun.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, sizin kanalınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.
Üniversitelerin temelde
üç işlevi vardır; bunlar, bilimsel araştırma, danışmanlık, yüksek nitelikli
insan yetiştirme işlevleridir. Üniversitenin bu işlevlerini yerine getirmesinin
en olanaklı yolu, kamu kaynaklarıyla finanse edilmesinden, araştırma ve öğretim
sürecinde akademik olarak özgür olmasından, demokratik bir işleyişi sağlayacak
katılım mekanizmalarından geçmektedir. Bu bağlamda, hükümetin getirdiği bu
tasarının, gerek içerik gerekse hazırlanış süreci bakımından bu anlayışı
içerdiğini söylemeniz mümkün mü; yoksa, bu tasarı, iktidar güdümünde bir
üniversite oluşturmak ve "parayı ben veriyorsam ben yönetirim"
anlayışının bir ürünü müdür; yani, demokratik anlayıştan ziyade teokratik bir
anlayışın ürünü müdür?
Bir başka soru: Sağ
iktidarlar, yıllardır, halkımızın dinî duygularını sömürmüşlerdir. Din
hizmetlerinin eleman ihtiyacını karşılamak üzere kurulan imam-hatip liseleri,
bu iktidarlarca politik argüman olarak kullanılmış ve bu okullar
yıpratılmıştır. Bu bağlamda, bu tasarı, din hizmetlerinin ihtiyacı olan
elemanların yetiştirilmesini sağlıyor mu? Yine, bu tasarı, çocuklarımızın din
eğitimiyle ilgili ihtiyaçlarını gideriyor mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Karademir.
Sayın Bayındır?.. Yok.
Sayın Kılıçdaroğlu?..
Yok.
Sayın Erdöl?.. Yok.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, ısrarla, bir
"siyasî inat-siyasî kararlılık" tartışması başlattı. Ben, bu konuda
Sayın Bakanın, söylemleriyle, sürekli olarak, haziranın ortalarında yapılacak
olan bir sınava hazırlanan 1 500 000'dan fazla genci, ailesiyle birlikte, bu
hazırlık döneminde tedirgin ettiğini düşünüyorum. Aracılığınızla sormak
istiyorum: Bu ısrarını Bakan sürdürdükçe, bunun adı, tanımlaması,, bir siyasî
inat oluyor mu olmuyor mu?
İkinci sorum: Sayın
Bakan, ısrarla "Anayasaya aykırı mı, ben bilmiyorum" dedi. Daha önce
Sayın Bakanın oturduğu koltukta oturan sayın bakanlar, kendi konularıyla ilgili
yasa tasarılarının görüşülmesi sırasında, burada tutanaklara geçirilen
Anayasaya aykırılık iddialarına kendisi gibi gülümseyerek yaklaşmışlardı;
fakat, ondan sonra, Anayasa duvarına çarptıktan sonra, hiçbirisi bu konuda
konuşamaz oldular. Sayın Bakan, böyle bir hukukî gerçekle karşı karşıya kaldığı
zaman, bugün takındığı tavrı hatırlayacak mı; aracılığınızla, kendisine sormak
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Sayın Ateş, buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, ben, Avrupa
yükseköğretim alanıyla ilgili, Sayın Bakana soru yöneltmek istiyorum.
Avrupa yükseköğretim
alanı, 2010 yılına kadar şu amaçları gerçekleştirmeyi düşünüyor: Avrupa'nın
farklı ülkelerindeki üniversitelerin, Avrupa üniversite sistemi içerisinde
belli bir iş bölümü doğrultusunda, çalışan bir bütünün parçaları olarak
örgütlenmesi amaçlanmaktadır. Bu konuda herhalde görev, bu doğrultuda yeni bir yasa
çıkararak, Millî Eğitim Bakanlığına düşmektedir. Bu konuda Bakanlık ne
yapmaktadır? Ben, bu tasarı içerisinde böyle bir düzenlemeyi göremiyorum.
Avrupa yükseköğretim
alanında diploma denkliğinden söz edilmektedir. Bu da, yine, aynı şekilde bir
yasa değişikliği gerektirir. Bu konuda Bakanlık ne yapmıştır? İkinci sorum bu.
Üçüncü sorum: Avrupa
Birliği, gayri safî yurtiçi hâsıladan yükseköğretime ayrılan payın
artırılmasını, üniversiteye katkı yapacak fonların desteklenmesini amaçlıyor.
Bu konularda, zannediyorum, Bakanlık, tam tersini yapmaktadır. Bunu ne zaman
değiştireceksiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ateş.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, soruların bir kısmı yorum niteliğindedir,
soru değildir; ancak, arkadaşlarımızın bazı ciddî soruları vardır; onların
hepsine yazılı cevap vereceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
"Yazılı cevap vereceğim" diyerek geçiştirilemez; önemli bir yasa
görüşüyoruz.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Sayın Başkan, o zaman, soru sorma süresini işletin.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - O zaman, soru sormaya devam edelim efendim; 10 dakika dolsun.
BAŞKAN - 10 dakikayı
dolduracağız.
Buyurun Sayın Tomanbay,
soru sormaya devam edin.
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Efendim, soruyu artık sormayacağım diye notlarımı içeri almıştım; o bakımdan,
bağışlayın.
Efendim, üniversiteler,
hepinizin bildiği gibi, vergilerle ve öğrenci harçlarıyla ayakta durabilen üniversiteler.
Üniversitelerimizin özellikle en temel sorunlarından birisi de kadro sorunu.
Bugün, AKP Hükümetinin bir yılı aşkın bir süredir üniversitelerimize uyguladığı
o büyük cendere sonucunda, bütün üniversitelerimizde, ne yazık ki, kadro sorunu
had safhaya çıkmıştır. Uzun süre, biliyorsunuz, pek çok kadroyu serbest
bırakmadınız, kadro konusunda üniversiteler sıkıntı içine girdi.
Şimdi, bu yasayla bir
yeni konuyu daha gündeme getiriyorsunuz. Üniversitelerden vakıf
üniversitelerinde görev alma hakkını bu yasa getiriyor. Ben çok merak ediyorum;
Sayın Bakan, üniversiteler kadro sıkıntısı çekerken, üniversitelerimizin,
devlet üniversitelerimizin eleman sıkıntısı varken, üniversitelerimiz, devlet
üniversitelerimiz kendilerinde çalıştıracak kadro bulamazken, bu sefer, oradan
vakıf üniversitelerine, vakıf yüksekokullarına bir kadro, eleman kaybına neden
olacak bu yeni düzenlemeyi hangi gerekçeyle getirdiniz? Bu yeni düzenlemenin
devlet üniversitelerine getireceği yarar nedir, bunu özellikle öğrenmek
istiyorum.
Bir de, tabiî,
üniversitelerimizin niteliklerinin ve standartlarının yükseltilmesi konusunda
bu tasarıda ben hiçbir şey göremedim. Benim göremediğim bir yenilik, sizin
tarafınızdan getirilen yenilik nedir? O konuda açıklama yaparsanız sevinirim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tomanbay.
Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana hatırlatmak istiyorum. Gerçekten
üniversitelerle ilgili son derece önemli bir yasa görüşülüyor ve Türkiye bir
gergin ortamın içine girdi. Burada sorulardan aslolan amaç, yasanın ilgili
maddelerine açıklık getirerek Meclisteki sayın vekillerin kararını
etkilemektir. Ben, bugüne kadar, onbeş aylık süre içerisinde sorduğum sorulara
"yazılı cevap vereceğim" diyen hiçbir sayın bakandan yazılı cevap
alamadım. Bu, minderden kaçmaktır, ipe un sermektir. Sayın Bakanı ciddî olmaya
davet ediyorum ve sorumu soruyorum.
BAŞKAN - Sayın Çetin,
maddeyle ilgili sorar mısınız.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Bu açıklamayı yapmak zorunlu oldu Sayın Başkan.
Ekonomik göstergeler iyi
gitmiyor, bu gözüküyor; cari açık büyüyor, borç sarmalı büyüyor, çevrilemez
noktaya geldi; işsizlik yakıcı bir sorun. Acaba, Sayın Bakan, bunu gizlemek
için mi bu yasa tasarısını birdenbire gündeme getirdi; yoksa, Sayın Başbakanın
da söylediği gibi, pek çok AKP'li bakanın da söylediği gibi, daha önce
çıkardığınızı ilan ettiğiniz millî görüş gömleğini üniversitelere giydirmek
için mi bu tasarıyı getirdiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu maddenin eski
durumunda Millî Eğitim Bakanlığının adı geçmediği halde, yeni biçimde buna yer
veriliyor. Eşgüdümde ve ilişkilerde Yükseköğrenim Kuruluyla bir aksama mı oldu
da buna gerek duydunuz yeni düzenlemede?
Diğer sorum, bundan önce,
hükümet, yükseköğrenim konusunda kamuoyuna 4 tasarı hazırlığı sundu. Bu
hazırlıklardan, bugünkü sunulan, Meclise gönderilen ile YÖK'ün oluşumu
hakkındaki arasında farklar nelerdi; aradaki çelişkiler neden? Yani, her tasarı
değiştikçe durum değişiyor; demek ki, belli bir görüş yok.
Diğer bir sorum, bu
tasarıyla üniversitelerin kaynak sorunu mu çözülmüş oluyor? Ayrıca, biraz önce
"bilgi notu" adı altında burada bir kitapçık dağıtıldı; ama, bu
kitapçığın kim tarafından basıldığı...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Korsan kitap!
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Evet, korsan bir kitap.
Kim bastırıyor bu kitabı;
maliyeti nedir; nasıl çıktı? Arkadaşlarla birlikte...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sahipsiz...
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Gerçekten, bir imza da yok.
Kim bastırdı; kaça
bastırdı; maliyeti nedir; neden dağıtıldı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gazalcı.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bu
bir suçtur Sayın Bakan. Bakanlığınızın arması dahi yok. Siz korsancılığa karşı
yasa çıkarıyorsunuz; korsan yayım yapıyorsunuz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
soru cevap işlemi tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri
madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasıyla okutacağım,
sonra da aykırılık derecesine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 441
sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin sondan bir önceki fıkrasında yer
alan "Kurul, Anayasada kendisine verilen koordinasyon ve denetim dışındaki
yetkilerini üniversitelere devredebilir" ifadesinin metinden çıkarılmasını
teklif ediyoruz.
Saygılarımızla.
|
Faruk
Çelik |
Resul
Tosun |
Murat
Yıldırım |
|
Bursa |
Tokat |
Çorum |
|
Hasan
Kara |
Mehmet
Özlek |
Nusret
Bayraktar |
|
Kilis |
Şanlıurfa |
İstanbul |
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Haluk
Koç |
Oya
Araslı |
Güldal
Okuducu |
|
Samsun |
Ankara |
İstanbul |
|
Mustafa
Gazalcı |
İzzet
Çetin |
A.Sırrı
Özbek |
|
Denizli |
Kocaeli |
İstanbul |
|
Onur
Öymen |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
|
|
İstanbul |
Malatya |
|
BAŞKAN - Üçüncü ve
maddeye en aykırı önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının 1 inci maddesinin, Anayasaya aykırı olduğu için tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Haluk
Koç |
Oya
Araslı |
İzzet
Çetin |
|
Samsun |
Ankara |
Kocaeli |
|
Mustafa
Gazalcı |
Onur
Öymen |
A.Sırrı
Özbek |
|
Denizli |
İstanbul |
İstanbul |
|
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Güldal
Okuducu |
|
|
Malatya |
İstanbul |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor
mu?
MİLLİ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Konuşacak
mısınız?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Gerekçesi okunsun.
BAŞKAN - Gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim,
2547 sayılı Kanun da yürürlüğü girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal görülebilir.
Ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin zedelenmesi ve
üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı,
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve
dolayısıyla çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve
bilimin egemen olduğu bir yükseköğrenim kurumu yansıtmalıdır. Üniversiteler,
Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden
uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak,
kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma
amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin
gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete
aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler,
üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte
gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
Demokratik, laik, sosyal
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan
üniversitelerin siyasal etkilerden uzak, kendi yasasının hazırlanmasına katkıda
bulunmasına imkân tanınmalıdır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı,
ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik
katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır; üniversitede öğrenci ve
öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda,
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır; felsefesiyle, çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 131 inci maddesinde, yükseköğretim kurumlarının öğretimini
planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki
eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek, bu kurumların
kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini
ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını
sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak
maksadıyla Yükseköğretim Kurulu kurulacağı bildirilmiştir.
Tasarının 1 inci
maddesinde sıralanan Yükseköğretim Kuruluna ait yetki ve görevlerin Anayasanın
131 inci maddesiyle tam bir uyum halinde olmadığı görülmektedir.
Diğer yandan,
Yükseköğretim Kurulunun oluşumuyla ilgili hükümlerin, Anayasanın 130 uncu
maddesinde ifade edilen üniversite özerkliğiyle ne ölçüde bağdaşabileceği de
tartışılması gereken bir husustur.
Bu hususlar dikkate
alınarak, Anayasayla uyumlu bir düzenleme yapılabilmesine olanak sağlamak için,
tasarının 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Anadol.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın, sayın!..
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sonradan gelenlere sorun bakalım neyi kabul etmediklerini.
BAŞKAN - Sayın
milletvekili, İktidar Partisinin milletvekili sayısının fazla olması Başkanlık
Divanının suçu değil. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, Kâtip Üyeler arasında anlaşmazlık var. İçtüzüğe göre, oylamada
belirsizlik olursa elektronik cihazla oylama yapılması gerekir.
BAŞKAN - Önerge kabul
edilmemiştir; yetersayı vardır.
İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Haluk Koç (Samsun) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Koç,
gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Gerekçenin okunmasını talep ediyorum.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim,
2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal
görülebilir. Ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin
zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine, hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı,
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve
dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, batılı değerleri benimsemiş, aklın ve
bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumu yansıtmalıdır. Üniversiteler,
Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden
uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak,
kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma
amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin
gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul edilemez
niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete aittir;
ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler, üniversiteler başta
olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği
takdirde başarıya ulaşır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı
ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik
katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır; üniversitede öğrenci ve
öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda,
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır; felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Günümüzün
demokrasilerinde katılımcılık esastır. Katılımcılık, özellikle yasaların
yapımında, ilgili tüm toplum kesimlerinin görüş ve önerilerinin alınmasını ve
onlarla uzlaşma ve uyum halinde düzenlemeler ortaya konulmasını gerektirir.
441 sıra sayılı tasarı
ise, böyle uzlaşmanın ürünü olmadığı gibi, ilgili toplum kesimlerinin, yani
üniversitelerin ve öğrencilerin beklenti ve istekleriyle uyum içinde de
değildir.
Üniversitelerle yeteri
kadar bağlantı kurulmadan veya kurulan bağlantıların sonucunda ortak bir
uzlaşma noktasına gelinmeden, sadece hükümetin değerlendirmesi doğrultusunda
şekillendirilen bu yasa tasarısının, toplumun pek çok kesiminde eleştirilere ve
yoğun tepkilere yol açtığı da görülmektedir.
Ne var ki, çağdaş
demokrasilerde son derece gerekli ve olağan sayılan bu tepki ve eleştirilerden
yararlanılması ve tasarının bunlar gözönünde tutularak değiştirilmesi
gerekirken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin her şeyin üstünde olduğu
anlayışına sığınılarak, yapılan düzenlemede ısrar edilmiştir.
Böylesi bir ısrar
sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilen tasarıdaki
çözümlerin, özellikle 1 inci madde bakımından, özünde yenilik niteliği taşıyan
bir yanı da yoktur.
Bütün bu açıklamalar,
tasarının nihaî amacının kamu yararı olduğunu da kuşkulu hale getirmektedir.
Bu nedenle, tasarının 1
inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını sağlamak amacıyla söz konusu
öneride bulunulmuştur.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 441
sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin sondan bir önceki fıkrasında yer
alan "Kurul Anayasada kendisine verilen koordinasyon ve denetim dışındaki
yetkilerini üniversitelere devredebilir" ifadesinin metinden çıkarılmasını
teklif ediyoruz.
Saygılarımızla.
Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Komisyon
çoğunluğumuz olmadığından, katılıyoruz diyemiyorum; ancak, olumlu görüşle Yüce
Meclisin takdirine bırakıyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Kıvırmayın lütfen, Faruk Çelik'ten geldiği için katılıyorsunuz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasayla YÖK'e verilen
yetkilerin bir başka kuruma devredilmesinin Anayasaya aykırılığı
düşünülmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 1
inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Maddenin
oylamasından önce bir yoklama talebi vardır; şimdi bu talebi yerine
getireceğim.
Önce, yoklama talebinde
bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup, salonda bulunup bulunmadıklarını
tespit edeceğim; yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla
yoklama yapacağım.
Üyelerin isimlerini
okutuyorum:
Sayın Haluk Koç?..
Burada.
Sayın Kemal Anadol?..
Burada.
Sayın Uğur Aksöz?..
Burada.
Sayın Ufuk Özkan?..
Burada.
Sayın Tacidar Seyhan?..
Burada.
Sayın Hüseyin Özcan?..
Burada.
Sayın İzzet Çetin?..
Burada.
Sayın Ziya Yergök?..
Burada.
Sayın Mustafa Gazalcı?..
Burada.
Sayın Bülent Baratalı?..
Burada.
Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu?.. Burada.
Sayın İsmet Çanakcı?..
Burada.
Sayın İsmail Değerli?..
Yok.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(İstanbul)- Takabbül ediyorum.
Sayın Zekeriya Akıncı ?..
Burada.
Sayın Erdal Karademir?..
Burada.
Sayın Özlem Çerçioğlu?..
Burada.
Sayın Nail Kamacı?..
Burada.
Sayın Halil Ünlütepe?..
Burada.
Sayın Oya Araslı?..
Burada.
Sayın Mehmet Tomanbay?..
Burada.
BAŞKAN- Adlarını
okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica
ediyorum.
Yoklama için 3 dakika
süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. -
Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441) (Devam)
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 21.33
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 21.40
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88 inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
441 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakerelerine devam ediyoruz
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. -
Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 2 nci maddesini
okutuyorum:
MADDE 2. - 2547 sayılı
Kanunun 7 nci maddesinin (l) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"l) Rektörlerin
disiplin işlemlerini yürütmek ve karara bağlamak,"
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın
Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, şahsım adına da konuşacağım.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
eğer, AK Parti Grubu, grup adına konuşacak isim belirlemezse, süreniz 15
dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; CHP Grubu
adına ve kişisel olarak, yükseköğretimle ilgili yasa tasarısının 2 nci maddesi
üzerinde söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlarım.
2 nci madde, rektörlerin
disiplin işlerini düzenleyen bir madde. Bu tasarıyla, 2547 sayılı Yükseköğretim
Yasasının 7 nci maddesinin (l) bendi bir değişikliğe uğruyor. Bu elimizdeki
tasarıda, değişikliğin gerekçesinden hiç söz edilmiyor; neden değiştirilmiş,
niçin değiştirilmiş, ortada yok; ancak, Sayın Millî Eğitim Bakanının, hem Millî
Eğitim Komisyonunda hem de burada söylediğine göre, bu maddeyle, yükseköğrenim
kurumundaki keyfî sürgünlerin önünü almak için bu değişikliği yapıyormuş! Sayın
Bakanın dediğine göre, eskiden YÖK'te, görülen lüzum üzerine atamalar oluyormuş,
reform niteliği taşımasa bile bu onarım tasarısının bu maddesiyle, bu
sürgünlerin önüne geçilecekmiş!
Cumhuriyet tarihimizin
belki de en büyük kıyımlarını, sürgünlerini yapan, toplu kıyımlara imza atmış
ve bunun için Millî Eğitim Temel Kanununu birkaç kere değiştirmiş, birçok
yönetmelik değiştirmiş, Millî Eğitim Bakanlığı üst örgütünde, Talim Terbiye
Kurulunda, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünde akıl almaz sürgünler yapmış
bir Bakan, yükseköğretimdeki, 76 ncı maddeye göre keyfî tayinlerden rahatsız
oluyormuş, onun için bu düzenlemeyi yapmış! Değerli arkadaşlar, buna kim
inanır?!
Bakın, 76 ncı madde...
Kimsenin anlamadığı bir şekilde "hasbel hacep" diye Osmanlıcasını sık
sık söyleyip kıyım yapan Sayın Bakan, kendi Bakanlığında, sanki, 76, ncı
maddeye göre, keyfî tayin, sürgün yapmıyormuş gibi, yükseköğretimde bu önlemi
almış. Ben, çok değil, 2 tane örnek vereceğim. Bakın, belge, 76 ncı maddeyle
keyfî tayinin resmini burada size sunacağım.
Birincisi, Haydar Dikmen;
bu arkadaşımız, Ankara Millî Eğitim Müdür Yardımcısı, Bolu'ya gönderiliyor 76
ncı maddeye göre; birinci belge bu. İkinci belgeyi gösteriyorum; Bedrettin
Ekmekçi; Ankara Millî Eğitim Müdürlüğünden Şırnak Millî Eğitim Müdürlüğü
Şubesine gönderiliyor 76 ncı maddeye göre. Böyle onlarca örnek var arkadaşlar.
Bakın, öyle ki, bu Millî Eğitim Bakanı zamanında yönetmelikler değiştirildi,
öyle değiştirildi ki, Bakanlar Kurulunun kabul ettiği bir yönetmeliği, Millî
Eğitim Bakanlığı, bir atama yönetmeliği yaptı "ben bunu kaldırdım" dedi.
Sonra, nerelerden uyarı gelmişse "hükümetin yaptığı bir yönetmeliği siz
kaldıramazsınız" denildiği için, sonra hükümete kaldırttı. O arada,
birtakım önemli atamalar yapıldı. Değerli arkadaşlar, bu atamalar için, hem 58
inci hükümet zamanında hem de 59 uncu hükümet zamanında Millî Eğitim
Bakanlarının yaptığı atamalar için, biz, bir Meclis araştırması önergesi
verdik; o, önergeler şimdi sırasını bekliyor, bir türlü de o sıra gelmiyor.
Değerli arkadaşlar, keyfî
atamaların en güzel, en büyük örnekleri, öğretmenleri huzursuz eden, uzak
görevlendirmeler yapan bu Millî Eğitim Bakanlığı zamanında olmuştur. Onun için
de, bu maddedeki böylesine bir değişiklik inandırıcı değildir.
Değerli arkadaşlar, bir
de bakın maddeye, (l) bendinde rektörler bırakılmış "öğretim elemanları"
kısmı alınmış. Ya tümden madde kaldırılmalıdır rektörüyle, öğretim
elemanlarıyla ya da, madde eski biçimiyle bırakılmalıdır.
Değerli arkadaşlar,
denilebilir ki, efendim disiplin kurulu var, yargı var -gerçekten de doğru- o
zaman bütünüyle kaldırılması gerekir; yani, burada bir acelecilik var. Bu
tasarı getirilirken sonradan ne olacağı düşünülmemiş; gerçekten, alelacele,
birkaç bürokratla hazırlanmış bir tasarıyla karşı karşıyayız.
Şimdi, bu rektörlerin
disiplin durumunu düzenleyen Yükseköğretim Yasasının 53 üncü maddesi var,
disiplin yönetmeliğinin 18 inci maddesi var. Orada, Yükseköğretim Kurumu,
rektörler için, kınamasını, uyarmasını ve aylıktan ceza kesmesini verebiliyor;
ama, bu, yalnız rektörler için bırakılmış.
Bakan diyor ki:
"Zaten, bu, bir reform değil." Peki, ne; restorasyon tasarısı; yani,
onarım, düzeltme. Neyi onarıyorsun peki, bir tekini söyle diyoruz. Sayın Bakan,
burada, katsayıların dışında, meslekî teknikeğitim için getirdiğiniz bir
iyileştirme gösterin.
Bakın, meslekî teknikeğitimin
Türkiye'de artmasını, Cumhuriyet Halk Partisi dahil, bütün eğitimciler istiyor.
Meslekî teknik eğitimi geliştirmek, katsayılarla oynamak ya da imam-hatip
liselerinin önünü açmak değildir. Onlar, meslek ve teknikeğitim için
eğitilirler ve devlet, onlara, normal liselerden farklı, 5 kat daha fazla
yatırım yapar. Pahalı bir yatırımdır o. Amaç, onları mesleğe yöneltmektir;
zaten, meslek için eğitilir.
Gerçekten bir sorun var;
Türkiye'de, son beş yıldır, genel liselere göre meslekî teknikeğitimde bir azalma
var; ama, bunun nedeni katsayı tıkanıklığı değil. O okullarda yeterince nitelik
yoktur. Siz, o okullardan mezun olanlara iş bulmada, iş kurmada destek
vermediğiniz için bu sorun vardır.
Bakın, meslekî
teknikeğitim denilince, akla Rüştü Uzel gelir; eğitimciler bu adı bilirler.
1933 yılında Meslekî Teknikeğitim Genel Müdürlüğü kurulur, Rüştü Uzel onun
başına getirilir. 1950 yılına kadar hizmet verir, hem müsteşarlık hem genel
müdürlük yapar; Türkiye'de, meslekî teknikeğitime altın devrini yaşatır. Sonra,
1950'de, Millî Eğitim Bakanı, siyasî nedenlerden dolayı Rüştü Uzel'i görevden
alır.
Değerli arkadaşlar, o
bakan, sonra, Rüştü Uzel'in de bulunduğu bir bilimsel toplantıda ne der biliyor
musunuz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, 5
dakikanızı şimdi veriyorum; buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- ..."ben, Rüştü Uzel'den özür diliyorum. Türkiye'nin neresine gitsem,
onun eserleriyle karşılaşıyorum; ama, biz, yanlış yaptık, biz, partizanca
davrandık, Rüştü Uzel'i görevden aldık. Rüştü Uzel'in elini öpmek
istiyorum."
Değerli arkadaşlar,
bakın, meslekî teknikeğitimin desteklenmesi gerekir, bunun için önlemler
alınmalıdır; ama, onları, üniversitenin önüne yığarak, dershanelere göndererek
değil; üniversitenin çeşitli alanlarına gönderip, kaymakam yapmak, doktor
yapmak için değil. Meslekî teknik eğitimden imam-hatipleri ayırmak gerekir.
Değerli arkadaşlar,
imam-hatip okulları, 3 Mart 1924'te yasalaşan Öğretim Birliği Yasasının, yani,
eski adıyla Tevhidi Tedrisat Yasasının 4 üncü maddesinde "imamet ve
hatiplik gibi dinî hizmetlerin görülebilmesi için de ayrı okullar
açılacaktır" hükmüne göre açıldı. Şimdi, Bakan diyor ki: "Seksen
yıllık bir sorun." Allah Allah!.. Cumhuriyet kurulduğundan, bu yasa çıktığından
beri, bütün sorunlar varmış da, Sayın Hüseyin Çelik onları çözecekmiş! Yani,
Mustafa Necatiler gelip geçmiş, Tonguçlar, Hasan Âli Yüceller...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Köy enstitüleri...
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, şimdi -insaf edin-bakın, imam-hatip okulları ayrı okullar
olarak kuruluyor.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Sayın Bakanın derdi başka; o, hâlâ, 1980 öncesiyle meşgul; aklı orada onun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Temel Kanununun 32 nci maddesinde -ben,
bunu, aynı zamanda, Sayın Millî Eğitim Komisyonu Başkanımıza da söylemiş
oluyorum- hem mesleğe hem yüksekokula gönderme -gerekçelerde var- kendi
alanındaki yükseköğrenimdir. Gelin, imam-hatipleri meslek liselerinden
çıkaralım; o okullarda yüzde 40 dinsel
eğitim yapılır.
Bakın, biz diyoruz ki,
dinsel eğitimden geçmiş, doğal olarak, imam ve hatip olarak yetişecek, Kur'an
kursu öğretmeni olarak yetişecek -o çocuğun öyle yetişmesi normaldir, o
çocuklar bizim çocuklarımız- ama, siz, onları gerekçe yaparak, meslekî
teknikeğitimi öldürüyorsunuz; dershanelere gönderiyorsunuz. Bizim orada 1 000
000 çocuğumuz okuyor. Onlar -mesleğe yönelecekleri yerde, kendi alanlarına
gidecekleri yerde- şimdiye kadar dershanelere itibar etmezken, şimdi, siz, 1
000 000 çocuğu dershanelere koşturacaksınız.
"Acaba, Sayın Bakan,
bu tasarıyı hazırlarken -hani- kimlerle işbirliği yaptı" diyoruz da...
Ben, tabiî, günahını almak istemiyorum (CHP sıralarından "al, al
günahını" sesleri) çünkü, bir türlü söylemiyor; yani, yeni dershane
açacaklarla mı bunu düşündü de yaptı diyorum.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Tebrik ederim!
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Şimdi, bakın, elimde birtakım belgeler var; bu belgeler şöyle: Ben
"bana, bu tasarıyı destekleyen bir tek yazılı örnek göster, bir tek"
dedim; bana, İstanbul'dan, iki şube başkanının -arada faksla mı getirtti
bilmiyorum- yazısını verdi; ama, ben, şimdi, Bakana -siz gösterin belgeleri
dedi- belgeleri göstereceğim.
Bakın, Türk Eğitim
Derneği çok saygın bir kuruluşumuzdur ve meslekî teknik eğitimle ilgili
sorunları ortaya koyan bir inceleme yapmış; ama, bu tasarıyı da desteklemiyor.
Bakın, o demin
kınadığımız üniversite öğretim üyelerinin burada bildirileri var, bu tasarıya
karşı çıkıyorlar; 6-7 kuruluş, adlarını okuyup zaman yitirmek istemiyorum.
Ülkemizin en büyük
öğretmen sendikası Eğitim-Senin hazırladığı bir rapor var.
Değerli arkadaşlar, bir
düşte miyiz biz?! Bütün üniversiteler, İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de,
herkes, demokratik kitle örgütleri, hepsi karşılar bu yasaya, yalnız Cumhuriyet
Halk Partisi değil... Sayın Bakan tersini söylüyor.
Şimdi, Tayyar Beye de
şunu söyleyeceğim.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Tayyar Bey pamuk prenses zaten.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Bakın, değerli arkadaşlar, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi yeterli
olmuyor, din eğitimi yapalım önerisi... Ben, içten olduğuna inanıyorum. Kendisi
Diyanet İşleri Başkanlığından geldi, gerçekten komisyonda zevkli çalışmalar
yapıyoruz birlikte.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, 5
dakikanız da doldu.
Buyurun, toparlayın.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Tabiî, Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
bakın, elimde, Anayasa Mahkemesinin bir kararı var. Şu anki Cumhurbaşkanımızın,
o zaman Anayasa Mahkemesi Başkanıyken, onun da imzasının bulunduğu, 20 Ekim
2000 tarihli bir karar. Hepiniz internetten bulabilirsiniz, ben de verebilirim.
Sayın Erbakan, 8 yıllık
kesintisiz eğitimin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuştu; onu
reddederken, Anayasa Mahkemesi bir kararını açıkladı.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Zaten, bu yasa, yasa çıkarmak için değil, arkabahçe için çıkacak.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Aynen okuyorum: "Laik devletin doğası gereği resmî bir dininin
bulunmaması, belli bir dine üstünlük tanımamasını ve onun gereklerini, yasalar
ve diğer idarî işlemlerle geçerli kılmaya çalışmamasını gerektirir. Bu
bağlamda, laik bir devlette, belli bir dinin eğitim ve öğretimi zorunlu hale
getirilemez."
Tabiî, din eğitimi almak
herkesin temel hakkıdır; ama, özellikle laik bir ülkede, Anayasamızın 2 nci, 42
nci, 174 üncü maddeleri değişmedikçe ve bu yasalar olduğu sürece, çağdaş
bilimin esaslarına göre olacaksa ayrıca uygulamalı dinî eğitim olamaz değerli
arkadaşlar.
Bakın, bizim
çocuklarımız, 8 yıllık kesintisiz eğitimden sonra, 4 üncü sınıftan 8 inci
sınıfın sonuna kadar, resim dersinden de, müzik dersinden de daha fazla,
haftada 2 saat din kültürü ve ahlak bilgisi dersi görürler, lisede görürler.
Değerli arkadaşlarım "bunlar yeterli değildir" diyorsanız, o zaman
ben derim ki, acaba, 8 yıllık kesintisiz eğitimi bir türlü içinize
sindiremediniz de, şimdi, eğitimi başka bir konuya mı getirmek istiyorsunuz?..
AHMET YENİ (Samsun) - 12
yıla çıkaracağız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Bitiriyorum, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
buyurun, selam verin.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, hem kişisel, hem de grup adına konuşuyor; müsamahalı olun lütfen.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
16 ncı Millî Eğitim
Şûrasında, 12 yıllık zorunlu eğitim kararı alınmıştır, bir an önce uygulanması
gerekir. Gerçekten, eğitim 12 yıla çıkarılarak, çok amaçlı, çok programlı
liseler açılmalıdır. Bir program, imam ve hatiplik için olabilir. O bir
meslekse, onu yüksek kısma çekmek gerekir; yoksa, bütün eğitimi
dinselleştirmek, yükseköğrenimde öğretim birliğini bozmak gerçekten yazıktır,
bundan dönülmelidir.
Bu tasarı, bugün, burada
kabul edilirse, mutlaka, Anayasa Mahkemesinden, Cumhurbaşkanlığı katından
dönecektir diyorum, tümünüze saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Cenaze namazımın, imam-hatipli bir imam tarafından kıldırılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gazalcı.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 441 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ve
Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Atatürkçü bir nutuk bekliyorum senden.
AHMET IŞIK (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasi platformunun istikrarlı ve
kararlı yürüyüşünde, yeni yasa tasarılarıyla Türkiye'nin önünü açmaya devam
ederken, devleti güçlü, milleti varlıklı, demokratik ve laik, Atatürk ilke ve
inkılaplarına bağlı...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Yapmayın; onu ağzınıza almayın lütfen.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
"İnkılap" deme, "devrim" de.
AHMET IŞIK (Devamla) -
...cumhuriyetin temel niteliklerini koruyup kollayan, temel hak ve hürriyetlere
saygılı ve millet merkezli bir anlayışla siyaset yapmaktayız.
İdeal demokratik hukuk
devleti anlayışını hayata geçiremeyen ve adalete güveni tesis edemeyen
ülkelerin, siyasal, sosyal ve ekonomik yönden de kalkınması mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üniversiteler, özgür ve demokratik ortamlarda bilginin
üretildiği, yayıldığı, gerçeğe ulaşmanın değişik yöntemlerle araştırıldığı,
insanın ve ülkenin geleceğinin inşa edildiği vazgeçilmez kurumlardır.
Üniversiteler, toplumların ihtiyaçlarının ve buna paralel olarak bilginin
üretilmesi, yayılması, bilgiye erişilmesi yöntemlerinin sıkça değişmesinin bir
gereği olarak sürekli bir arayış içerisinde olmak, akademik ve kurumsal işleyiş
anlamında zorunlu olan yenilenmeyi gerçekleştirmek durumundadırlar.
Cumhuriyetin ilanıyla
birlikte, Batılı ülkelerin ilerlemesinde üniversitelerin oynadığı rolün iyi
tahlil edilmesi ve dünyadaki gelişmelerin yakından izlenmesi sonucunda,
üniversiteler, çağdaşlaşma ve kalkınma hamlesinin motor gücü olarak görülmüş ve
kurumlara işlerlik kazandırmanın yolları aranmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üniversitelere özerklik veren, bir ölçüde de olsa
kurumsallaşmayı getiren reformlardan sonra Anadolu'ya yayılmaya başlayan
üniversiteler toplum üzerinde çok önemli etkiler bırakmış, üniversite
bulunmayan vilayetlerdeki halk kendi bölgelerinde bir üniversite veya
yükseköğretim kurumunun açılmasını talep etmeye başlamıştır; ancak, ülke
insanının büyük çoğunluğunun yükseköğrenim yapmasını hedefleyen politikalar
sonucunda artan üniversite sayısı bir dağınıklığı ve kalite sorununu da
beraberinde getirmiştir. Bu dağınıklığı gidermek, kalite ve verimliliği
artırmak, koordinasyonu sağlamak; eğitim, öğretim, araştırma, bilim adamı
yetiştirme konularında uzun vadeli planlar yapmak ve uygulamak amacıyla, 1981
yılında, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu çıkarılmış ve bütün bu görevler
Yükseköğretim Kuruluna verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliğinin son ilerleme raporunda da belirtildiği gibi,
temelde, merkeziyetçi yetkilerin belli ellerde toplanmasına dayalı bir
anlayışla kurulmuş olan Yükseköğretim Kurulu, çağdaş üniversitenin gereği olan
yönetim anlayışını yakalayamamış ve zaman içinde, yükseköğretim kurumlarını
yönetmekte, gerekli makro planlamaları yapmakta, üniversiteler arasında
koordinasyonu sağlamakta, sanayi ve toplum ile yükseköğretim kurumlarını
bütünleştirmekte yetersiz kalmıştır. Sonuçta, yaygın kanaat olarak, Türk
yükseköğretiminde yeni bir düzenleme yapılması ve bunun bir an önce
gerçekleştirilmesinin gereği kabul edilmiş bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
bu gerekçelerle, Türk yükseköğretimine yeni bir soluk ve heyecan getirmek,
çağdaş üniversitelerin altına düşen eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve
yayın faaliyetlerinde kaliteyi yükseltmek ve üniversitelerimizde kaybolmaya yüz
tutan çalışma barışını yeniden sağlamak üzere 2547 sayılı Kanunun bazı
maddelerinde değişiklik yapılması kaçınılmaz olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu tasarı, birçok kurum ve kişilerce ortaya konulmuş olan
görüşler gözönüne alınarak...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Işık,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Yağcılarda inecek var!..
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Sayın Başkan, gerekçeden okuyor.
AHMET IŞIK (Devamla) -
...üniversitelerimizde eğitim-öğretim kalitesinin artırılması, akademik
denetimin yapılabilmesi ve bilimsel özgürlüğün sağlanması, yönetimde
demokratikleşme, performans değerlendirmesi ve yönetim sorumluluklarını gereği
gibi yerine getirmesi ile öğrencilerin yönetime katılmalarının sağlanması ve
yükseköğretime girişte ve akademik yükselmelerde yaşanan sorunların önemli
ölçüde giderilebilmesi, ortaöğretim ile yükseköğretimin, sanayi ile
üniversitenin bütünlüğünün sağlanması, bilim-eğitim-istihdam-üretim
ilişkilerinin geliştirilmesi ve Avrupa Birliği yükseköğretim alanının
gereklerinin yerine getirilmesi amacıyla hazırlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yükseköğretimde...
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Gerekçeyi okuyorsunuz. Bu kürsüye, bunu okumak için çıkma. Ayıp...
AHMET IŞIK (Devamla) -
Lütfen dinler misiniz... Biraz, saygılı olur musunuz lütfen...
BAŞKAN - Sayın Işık...
Sayın Işık...
AHMET IŞIK (Devamla) - Ne
konuşacağımı ve nasıl konuşacağımı sizden öğrenecek değilim. Lütfen, saygı
duyunuz. Milletvekilinin konuşmasına, lütfen, saygı duyunuz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Palavraya karnımız tok.
AHMET IŞIK (Devamla)
- Kendi beyanlarınızı ve kendi
fikirlerinizi kendinize saklayınız, millete saygı duyunuz ve bizi dinleyiniz
lütfen. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALI RIZA BODUR (İzmir) -
Millete saygılıysanız böyle konuşamazsınız.
BAŞKAN - Sayın Işık,
Genel Kurula hitap eder misiniz.
AHMET IŞIK (Devamla) -
Lütfen, konuşmama müdahale etmeyiniz.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Biz sizin cemaziyülevvelinizi biliriz.
AHMET IŞIK (Devamla) -
Tasarıda yapılan düzenlemeyle yükseköğretime girişte görülen birtakım
eşitsizliklerin giderilmesi ve haksız uygulamaların önlenmesi amaçlanmış, genel
lise ve meslekî ve teknik lise mezunları ile fen ve anadolu liseleri arasındaki
farklı katsayı uygulamalarının giderilmesi amaçlanmıştır. Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planının Sekizinci Bölümünün 691 inci maddesinde ise üniversitelere
giriş sınavında genel liseler ile meslekî ve teknik lise mezunları arasındaki
farklı değerlendirmelerin kaldırılacağı öngörülmüştür. Anayasanın 5 inci
maddesinde, devletin temel amaç ve görevleri arasında, kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasî, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırma da
sayılmıştır.
İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinin eğitim hakkını düzenleyen 26 ncı maddesinde "herkes eğitim
hakkına sahiptir. Yükseköğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle
açık olmalıdır" ifadesi yer almaktadır.
Avrupa Birliği ilerleme
raporunda ise, Türkiye'de ortaöğretim alanında iki ana sorundan bahsedilmekte
ve üniversiteye giriş sınavında bazı okul mezunlarının lehine ayırım
yapıldığına işaret edilmektedir.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Nasıl değerlendiriyorsunuz! Lütfen!..
AHMET IŞIK (Devamla) - Bu
çerçevede, Avrupa Birliği yükseköğretim alanına tüm yönleriyle ve en geniş
anlamda katılabilmek için, yükseköğretimde, müktesebata uygun değişikliklerin
yapılması kaçınılmaz bir gerçek olarak ortaya çıkmaktadır...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Bravo Ahmet!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Hayır; istediğiniz gibi değerlendiriyorsunuz. Avrupa Birliği, istediğiniz
gibi...
BAŞKAN - Sayın Işık,
selamlar mısınız.
Buyurun.
AHMET IŞIK (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, evrensel hukuk ölçütlerinin yakalandığı, ulusal
kalkınmışlık şartlarının gerçekleştiği, temel hak ve hürriyetlerin ve fırsat
eşitliğinin ideal anlamda hayata geçtiği sürecin sonuçlanması temenni ve
dileğiyle, Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyor; konuşmama müdahale
edenleri de kınıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Manisa) -
Rica ederim; lütfen...
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Konuşmana müdahale edenler yurtseverlerdir, seni adam yerine koyanlardır!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Başkan, sözünü geri almasını rica ediyoruz. "Kınama" sözünü
kendisine iade ediyoruz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Özkan.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakana 3 tane sorum
olacak. Az önce soru soruldu; ama, cevabını alamadık; Sayın Bakan cevap verirse
memnun olacağım. Gerçekten, bu kitabı kim basmış belli değil. Bu kitabın son 18
sayfasının 13 sayfası imam-hatip kıyaslamalarıyla dolu; bunu tespit ettik,
görüyoruz. Kitabın sahibi şayet Bakanlık ise, bu tasarıyı imam-hatipler için
çıkardığının bir belgesi olarak bu kitabı kabul edebilir miyiz?
Bir de, Sayın Bakan
konuşmasında, eğitime yüzde 100 destekte, 1,5 katrilyon liralık bir kaynağın
kazandırıldığını ifade etti; ama, bugün dağıtmış olduğu şu kitabında, 2003-2004
öğretim yılı içinde 614 milyar liralık bir kaynak elde edildiği söyleniyor. Bu
rakamın hangisi doğrudur? Bu rakamda bir hata var ise, 50 000 kız çocuğumuzun
"haydi kızlar, okula" kampanyasında okutulduğu ve okuma yazma
öğretildiği, acaba, doğru mudur? Bunu da tereddütle karşılıyorum.
Bir de, Sayın Bakanımıza
yakıştıramadım "seksen yıllık problemlerin onyedi ayda çözümünü bizden beklemeyin"
dedi. "seksen yıllık problem" derken, acaba, cumhuriyetin kendisini
mi problem olarak görüyor, merak ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Aynen öyle!.. Bravo!..
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan.
Sayın Çağlayan, buyurun.
AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımıza, sizin
aracılığınızla şunu sormak istiyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Takıyye!..
AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) -
Bize, gerek yazılı olarak problemlerini anlatan gerekse memlekete gittiğimizde
şifahi olarak birtakım vatandaşlarımız, yükseköğrenimlerini yurt dışında yapıp
tamamlamış ve denklikleri geçmiş hükümetler döneminde kabul edilmiş, daha
sonra girdikleri imtihanları kazanarak
öğretmenlik, öğretim üyeliği unvanı kazanmış, uzun yıllar da görev yapmış, bazı
vatandaşlarımız, geçmiş iktidarlar zamanında, daha önce tanınmış bulunan
denkliklerinin iptal edilmek suretiyle ya daha alt görevlerde
görevlendirildiklerini ya da işsiz kaldıklarını belirterek mağdur olduklarını
söylemektedirler. Bizden, kaybedilen haklarının iade edilip edilmeyeceğiyle
ilgili soru soruyor, haklarına kavuşmaları konusunda yardım istiyorlar.
Kanun önünde
vatandaşların eşitliği, kazanılmış haklara dokunulmayacağıyla ilgili Anayasa ve
hukuk ilkeleri de gözönüne alınarak, mağduriyetler giderilecek midir?
Sayın Başkanım
aracılığıyla Bakanıma konuyu arz ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çağlayan.
Buyurun Sayın Arslan.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önceki
konuşmasında, imam-hatiplilerin hakkının aranması için -ki, konuşması öyle
anlaşılıyor- "inatçı değil, kararlı olduklarını" ifade ettiler;
ancak, bildiğimiz kadarıyla, imam-hatip liseliler askerî okullara da alınması
konusunda sorunlar yaşıyorlar. Sayın Bakan acaba bu kararlılığını askerî
okullara imam hatiplilerin alınması konusunda da gösterecek midir? Onu
soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Arslan.
Sayın Akbulut, buyurun.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben, aracılığınızla,
Sayın Bakanımıza şu hususun sorulmasını istiyorum: Halkımız, uluslararası
alanda başarı gösteremeyen, bilim alanında geri planda kalan, üretemeyen,
ürettiğini hayata geçiremeyen, ülke kalkınmasına hiçbir katkısı olmayan,
siyaseti uğraş edinmiş öğretim üyeleri yerine...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Akbulut, bu, çok yakışıksız bir soru.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - ...dünya çapında başarıları olan, yeni buluşlarıyla insanlığa
hizmet eden, uluslararası yayınlardaki eserleriyle ön sıralarda yer alan,
uygulamaya konulan önemli projeleriyle ülkenin ufkunu açan bilim adamları
görmek istemektedir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yapmayın...
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Yapılması düşünülen değişiklik bu özlemi giderebilecek midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akbulut.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Ülkenin çıkarı, onuru için çalışan bu kadar öğretim üyesi var.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Tosun.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana sorum şudur.
HALUK KOÇ (Samsun)-Sizin
içinizde de birçok öğretim üyesi var. Sayın Akbulut, yakıştıramadım size.
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Öğretim üyelerini bu şekilde töhmet altına alma girişimini yakıştıramadım size.
Sizin içinizde de öğretim üyeleri var. Yakıştıramadım size.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Görüşmekte olduğumuz 2 nci madde "rektörlerin disiplin işlemlerini
yürütmek ve karara bağlamak" şeklinde yazılı olduğu halde, yapılan
konuşmalarda din eğitiminden bahsedilmektedir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hepsi saygın insanlar, bu ülkeye katkı vermeye çalışıyorlar.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Acaba, yazılı olmayan yerlerde, din eğitimiyle ilgili herhangi bir bölüm mü
vardır; bu birinci sorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - Size
yakıştıramadım Sayın Akbulut.
RESUL TOSUN (Tokat) -
İkincisi, Yükseköğretim Kurulu...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Akbulut, gerçekten yakıştıramadım
size.
RESUL TOSUN (Tokat) -
İkinci sorum: Yükseköğretim Kurulu, üniversitelerdeki özerkliğin, özünde,
öğretim üyelerinin özgürce araştırma yapmalarını, fikir beyan etmelerini mi,
yoksa, üniversitelerin ve YÖK'ün idarî açıdan başına buyruk bir sistemi mi
öngörmektedir?
Son sorum: Devlet ve
üniversitelerin belirlenmiş bilimsel araştırma öncelikleri var mıdır?
Yükseklisans ve doktora çalışmaları neden sanayiyle etkileşim
sağlayamamaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tosun.
Soru sorma süresi
dolmuştur.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Sayın
Ufuk Özkan Beyin sorularına cevap veriyorum:
Kitapçıkla ilgili olarak
söyledikleri, biraz önce, Sayın Tayyar Altıkulaç'a yöneltilen eleştiriler
neyse, kitapçığa yöneltilen eleştiri de odur. Başta, Genel Başkan Sayın Deniz
Baykal olmak üzere, meseleyi imam-hatip eksenine oturtmaya çalışanlara orada
bazı cevaplar verilmiştir; bu konuda daha fazla polemiğe girmek istemiyorum,
gerek de yok.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Baykal konuştuktan sonra mı bu kitap basıldı? Ne demek o yani?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hayır efendim, Sayın Baykal'ın grup konuşması var,
sizlerin yaptığı açıklamalar var, beyanatlar var; bunlara cevap verilmiştir.
Sayın Anadol niçin sinirleniyorsunuz; sakin olun efendim.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Çok güzel yapıyorsunuz Sayın Bakan!
Provokasyon çok güzel
Sayın Bakan!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Özkan "eğitime yüzde 100 destek kampanyasıyla
641 milyar temin edildiği kitapta yazılıyor" diyor. Sayın Özkan, o,
nakittir. Bizim, esas, kazandırdığımız şey... Bugüne kadar, Türkiye'de 380
dolayında okulla ilgili protokol imzalanmıştır. Aşağı yukarı bu, 5 000 dersliğe
karşılık gelmektedir. Ayrıca, arsa bağışları vardır. Buradaki 641 milyar, nakit
para olduğu için burada bu şekilde ifade edilmiştir.
"Haydi kızlar,
okula" kampanyasıyla ilgili olarak söylediklerimi de çek edebilirsiniz. Bu
kampanya UNICEF ile Millî Eğitim Bakanlığının müşterek çalışmalarıyla
yürütülmektedir. Bu kadar şüpheci olmanıza gerek yok. Türkiye'de bütün
istatistikler, bütün rakamlar milletvekillerine açıktır.
Şimdi, seksen yılda
birikmiş olan problemleri birbuçuk yılda bizim çözmemizi beklemeyin şeklindeki
yaklaşımı da, acaba, problem cumhuriyetin kendisinden mi kaynaklanıyor şeklinde
yorumlamayı, bunu bu şekilde ifade etmeyi, Sayın Özkan, doğrusu
yakıştıramıyorum; çünkü, bakın, birçok başbakan, birçok bakan, Türkiye'de
yetkili konumda olan insanlar, genellikle, cumhuriyet döneminde, bizim eğitim
öğretim alanında nereden başlayıp nereye geldiğimizi ifade ederler.
Bakın, cumhuriyetin 80 inci yıldönümünü geride bıraktık, 81 inci
yıldayız. Mademki, yeni bir sistemle, yeni bir rejimle yola çıktık, Osmanlı
döneminde olup bitenleri... Türk Millî Eğitim Bakanlığı elbette geçmişe dayanmaktadır;
ama, genellikle bu tür meselelerde cumhuriyet dönemi baz alınmaktadır. Bunu, bu
şekilde yorumlamanız, doğrusunu isterseniz, son derece zorlama, son derece
başka taraflara çekmeye yönelik bir gayrettir; bunu bir daha yapmamanızı
temenni ederim.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Böyle bir gayret içinde değiliz, hiçbir zaman da olmadık.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, bakın, bizim söylediğimiz şudur: Biz,
parti programımızda çok net bir şekilde şunu ifade ettik, dedik ki: Cumhuriyet,
bizim binlerce yıllık tarihimiz içerisinde elde ettiğimiz en büyük
kazanımlardandır.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Takıyye... Ulukışla'da doğru söylediniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Cumhuriyetten de...
Bakın, değerli Cumhuriyet
Halk Partililer, biz buraya neyi getirsek...
UFUK ÖZKAN (Manisa) - 146
yıllık Bakanlığınızdan söz ediyorsunuz; problem seksen yıldır mı var?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Özkan, Polis Teşkilatı... (CHP sıralarından
gürültüler)
Sayın Başkanım, müdahale
edecek misiniz?
UFUK ÖZKAN (Manisa) - O
zaman doğru konuşun Sayın Bakan.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Doğru konuşun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Polis Teşkilatının...
BAŞKAN - Sayın Özkan...
Sayın Bodur...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın, Polis Teşkilatının..
BAŞKAN - Sayın Bodur,
niye, siz söz talebinde bulunmuyorsunuz veya soru sormuyorsunuz?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Doğru konuşsun. İsyan ettirmeyin bizi.
BAŞKAN - Sayın Bodur,
lütfen ama...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Koç, sizin, arkadaşlarınıza müdahale etmeniz lazım;
lütfen...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan yönetiyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Peki efendim, işinize gelince Başkan yönetiyor.
Değerli arkadaşlar, Polis
Teşkilatının kuruluş yıldönümünden söz ederken, mülkiyenin kuruluşundan söz
ederken, harbiyenin kuruluşundan söz ederken, elbette, tarihî geçmişlerine
atıfta bulunabilirsiniz, bunu yapıyoruz sürekli olarak; ama, biz...
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Bu
problem seksen yıldır mı var Sayın Bakan?! Yapmayın!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Özkan, lütfen çarpıtmayın... Bir şey söyleyeyim...
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Çarpıtmıyorum Sayın Bakan...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Biz, buraya gümrükle ilgili bir yasa getirsek, siz
"cumhuriyet elden gitti" diyorsunuz; sigortayla ilgili bir kanun
getirsek "cumhuriyet elden gitti" diyorsunuz. (AK Parti sıralarından
alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Ne alakası var Sayın Bakan!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Aslında... Bakın... Siz... (CHP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Başkan, protesto ediyoruz...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Aslında, siz...
Bakın, ne yapsak, bu,
cumhuriyet meselesi... Biz, cumhuriyetin sahibiyiz, bekçileriyiz, sizden daha
fazla cumhuriyetçiyiz. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından
gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Keşke inansam!..
BAŞKAN - Sayın Bodur,
lütfen ama...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Eğer... Bakın, elden giden cumhuriyet falan değil
aslında; elden giden Cumhuriyet Halk Partisidir, siz farkında değilsiniz. (AK
Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından
gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Cumhuriyet Halk Partisi cumhuriyetin temelidir...
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal kimliğine dönük, Sayın Bakanın ithamları
var...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
O diller kırılır...
BAŞKAN - Sayın Koç, önce,
arkadaşlarınız bir sussun... Sizin söylediklerinizi anlayalım. (CHP
sıralarından gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, Sayın Bakanın Cumhuriyet Halk Partisine dönük sözleri için, Grup
Başkanvekili olarak açıklama yapmak istiyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Kalabalık değildik, bir avuçtuk; yüreğimizle yendik...
BAŞKAN - Sayın Koç,
arkadaşlarınız susmadığı müddetçe, duyamıyoruz...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Bodur, lütfen...
Sayın Bakanın sözleri
için Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna cevap hakkı doğmuştur; söz talep ediyorum.
BAŞKAN - Bir dakika...
(CHP sıralarından gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) - Grup
Başkanvekili olarak açıklama yapmak istiyorum...
BAŞKAN - Sayın Koç,
tutanakları getirtip inceledikten sonra söz vereceğim... (CHP sıralarından
gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Tutanaklara gerek yok...
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) -
Duymadınız mı Sayın Bakanın ifadelerini...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Duymadın mı Sayın Başkan!..
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) -
Cumhuriyet Halk Partisine dil uzatıyor Sayın Bakan...
BAŞKAN - Sayın Koç...
(CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Ne gerek var tutanaklara!.. Duymadınız mı!.. Gözleriniz kör mü, kulaklarınız sağır
mı!..
BAŞKAN - Bir saniye,
Sayın Koç... (CHP sıralarından gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) -
"Cumhuriyet Halk Partisi elden gitmektedir" dedi; Sayın Bakan son
cümlede bunu çok açık ve net ifade etmiştir efendim.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Bakan, kendine gel!..
BAŞKAN - Sayın Koç,
arkadaşlarınız dinlerler mi, bir saniye...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Bakan, kendine gel!..
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Koç,
arkadaşlarınızın konuşmasından dolayı, gerçekten anlamadım.
Önce tutanaklara
bakacağım, sonra söz vereceğim... (CHP sıralarından gürültüler)
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) -
Duymadın mı!..
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Koç,
vermiyorum...(CHP sıralarından gürültüler) Tutanakları inceleyeceğim...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisine...
BAŞKAN - Ama, ben yok
demiyorum ki, tutanağı inceleyeceğim, söz vereceğim. Arkadaşlarınız, o zaman,
dinlemesini bilsinler...
Sayın Koç... (CHP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, ithamda bulunuyor...
BAŞKAN - Sayın Koç...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan... (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Cumhuriyeti kuran partiye bu kadar hakaret edilmez! Ayıp!.. Ayıp!..
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Bravo Sayın Bodur!.. Bravo!..
(CHP'li bir grup
milletvekili kürsü önünde toplandı)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Bunlar Türkiye'nin düzenini bozuyor, sistemini bozuyor.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Senin sonun geldi Sayın Bakan!
BAŞKAN - Birleşime 5
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 22.20
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 22.30
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mevlüt AKGÜN
(Karaman)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 88 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
441 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. -
Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının 2 nci maddesi
üzerindeki soru ve cevap işlemi tamamlanmıştı.
Madde üzerinde verilmiş 1
adet önerge vardır; okutuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, söz verecektiniz; ne oldu?!
BAŞKAN - Sayın Koç,
tutanakları istedim. Tutanaklar gelecek, inceleyeceğim ve söz vereceğim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Ne zaman; yarın mı?!
BAŞKAN - Sayın Koç,
yalnız, sayın milletvekilleri, hatip konuşurken, bizim duymamızı
engellemezlerse, bundan sonra, anında cevap hakkı vereceğiz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, Sayın Bakanın konuşması son derece sarih. "Elden giden
cumhuriyet değil..."
BAŞKAN - Sayın Koç, ben
duymadım. Arkadaşlarınızın gürültüsünden dolayı ben duymadım; tutanakları
inceleyip, söz vereceğim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Nasıl duymuyorsunuz Sayın Başkan?!
BAŞKAN- Sayın Koç, bu
başka nasıl anlatılır?!
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, ben bir engelleme peşinde değilim. Temsil ettiğim kurumsal
kimliğe karşı bir söz söylenmiştir; onu
tavzih etmek, düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Koç, ben
neye göre yöneteceğim, neye göre söz vereceğim?..
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, tutanakları getirtin, söz verin şimdi.
BAŞKAN - Sayın Koç, bu,
tamamen Başkanlığın takdirinde. Ben, tutanakları inceleyip söz vereceğim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, takdirinizi o şekilde kullanın... Sayın Bakan reddetmiyor ki.
BAŞKAN - Sayın Koç,
milletvekili arkadaşlarınız, eğer, hatiplerin konuşması sırasında gürültü
yapmazlarsa, talepleri anında değerlendiririz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim konuyla ilgisi yok. Benim Grup Başkanvekili olduğum siyasî partiye,
Sayın Bakan söz söylemiştir; bu nedenle söz istiyorum, açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN - Ben de söz
vereceğim diyorum Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Verin efendim.
BAŞKAN - Tutanaklar
gelsin, inceleyelim...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Tutanakları getirtin efendim, bekleyelim.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Ama, Sayın Başkan, iş işten geçtikten sonra söz verilir mi!
BAŞKAN - Madde üzerinde 1
adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum... (CHP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, söz hakkımı istiyorum, engelleyemezsiniz!
BAŞKAN - Sayın Koç,
tutanakları incelemeden söz vermiyorum!
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, zamanında söz vermeniz lazım! Söz hakkımı istiyorum;
engelleyemezsiniz!
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
-Sayın Başkan, Sayın Bakana sorun, söylemiş mi söylememiş mi...
BAŞKAN - Sayın Anadol,
siz Grup Başkanvekilisiniz; Sayın Koç, size de soruyorum: İçtüzükte Sayın
Bakana sorarak söz verme hakkını bana gösterin. Ben, İçtüzüğün 69 uncu
maddesinin üçüncü fıkrasını okuyorum...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Yapmayın Sayın Başkan!
BAŞKAN - Ne yapmamız
gerekiyor Sayın Milletvekili?
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Ara verin o zaman.
BAŞKAN - "Bu suretle
söz almak isteyen, ne sebepten dolayı konuşmak istediğini Başkana bildirir.
Başkan söz verip vermemek gerektiğini takdir eder. Başkanlıkça kendisine söz
verilmeyen kimse direnirse, Genel Kurul, bu konuda görüşmesiz ve işaret oyuyla
karar verir."
Önergeyi okutuyorum...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
İnat ediyorsun Sayın Başkan!
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Ver 10 dakika ara, incele tutanakları!
BAŞKAN - Okuyun
efendim...
"Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
441 sıra
sayılı..."(CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) -
Sayın Başkan, Sayın Bakanın en son söylediği ifadeyi duymadınız mı?
BAŞKAN - Sizin
gürültünüzden dolayı duymadım Sayın Milletvekili. (CHP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Cumhuriyet Halk Partisine dil uzattı Sayın Bakan.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Başkan, arayı niçin verdiniz söyler misiniz?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, o vurduğunuz masalar ve sıralar bu milletin ve sistemi
bozuyorsunuz!..CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler; AK Parti
sıralarından alkışlar)
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Sayın Başkan, siz, daha Güney Kore Parlamentosunu görmemişsiniz; ne var
bunda, doğal protesto hakkımızı kullanıyoruz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sayın Başkan, lütfen tutanakları inceleyin!
BAŞKAN - Tutanakları
inceleyeceğiz Sayın Milletvekili.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Tutanakları inceleyinceye kadar ara verin.
BAŞKAN - Sayın Koç,
İçtüzüğün 69 uncu maddesi şöyle: Şahsına sataşılan veya ileri sürmüş olduğu
görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükümet, komisyon, siyasî parti
grubu veya milletvekilleri, açıklama yapabilir ve cevap verebilir..."
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Ayıp yahu! (CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)-
Sayın Başkan, müdahale eder misiniz lütfen; "ayıp" kelimesini
kullanamaz!.
BAŞKAN- "...
Açıklama ve cevaplar için Başkan, aynı oturum içinde olmak üzere söz verme
zamanını takdir eder."
ALİ RIZA BODUR (İzmir)-
Sayın Başkan, Millî Eğitim Bakanı seksen yılın hesabını açıklamak zorundadır.
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın
Başkan...
BAŞKAN- Sayın Koç,
tutanakları istedim, geliyor; değerlendirip, söz vereceğim. (CHP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir)- Sayın Başkan, ara verin!..
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)-
Sayın Başkan, Sayın Bakan Cumhuriyet Halk Partisine dil uzattı!..
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)-
Sayın Başkan, tutanak Yemen'den gelmiyor; lütfen!..
ALİ RIZA BODUR (İzmir)- O
seksen yıl olmasa sen bakan olamazdın!..
BAŞKAN- Önergeyi
okutuyorum...
ALİ RIZA BODUR (İzmir)-
Sayın Başkan, lütfen, tutanakları inceleyin!..
BAŞKAN- Önergeyi
okutuyorum... (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının 2 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz. (CHPsıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
|
Haluk Koç |
K.Kemal Anadol |
Oya Araslı |
|
Samsun |
İzmir |
Ankara |
|
Güldal Okuducu |
Mustafa Gazalcı |
İzzet Çetin |
|
İstanbul |
Denizli |
Kocaeli |
|
A. Sırrı Özbek |
Onur Öymen |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
İstanbul |
İstanbul |
Malatya |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Millî Eğitim Bakanı Atatürk'ten özür dilemeli! Yazıklar olsun!..
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Koç,
önerge hakkında konuşacak mısınız?
A.HALUK KOÇ (Samsun) -
Ben, öbür konuda söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç, konuşun işte önergeniz hakkında, bu konuyu da konuşursunuz.(CHP
sıralarından gürültüler)
Sayın Koç, sizin
maksadınız konuşmak mı?..
A. HALUK KOÇ (Samsun) -
Ben söz istiyorum, önerge hakkında ayrıca konuşacağım.
BAŞKAN - Önergeniz
hakkında konuşacak mısınız! Yoksa, gerekçeyi okutuyorum...
A. HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, ben, öncelikle Cumhuriyet Halk Partisine yönelik sözler hakkında
söz istiyorum, söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Koç,
önerge hakkında konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?!
A. HALUK KOÇ (Samsun) -
Ben önerge hakkında konuşurum; ama, öbür söz hakkımı istiyorum.
BAŞKAN - Önerge hakkında
konuşacaksanız buyurun, yoksa gerekçeyi okutuyorum!
A. HALUK KOÇ (Samsun) -
Söz hakkımı istiyorum.
BAŞKAN - Söz hakkınızı,
tutanaklar geliyor; vereceğim.
Buyurun Sayın Koç,
önergeniz hakkında konuşun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genellikle, tartışmalı yasa tasarıları
sırasında, zaman zaman, hükümet sıralarında oturan sayın bakanların, bakan
oldukları konumu dışlayarak, unutarak, yapılan eleştirileri, amacını, kastını
aşan ifadelerle cevaplandırma gayretlerine daha önce de tanık olduk. Şimdi,
Sayın Millî Eğitim Bakanı, geçen hafta içerisinde Millî Eğitim Komisyonundaki
çıkışlarından sonra, cuma günü, anayasa değişikliği oylamasında birdenbire
ortadan kayboldu. Türkiye'deki bir anayasal kuruluşun konuyla ilgili
duyarlılığını belirtmesi üzerine, Sayın Bakan ortadan kayboldu anayasa
değişikliği oylaması sırasında ve ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekili olarak şunu söyledim: Türkiye'deki her kurum ve kuruluş, anayasal
sınırlar içinde bulunan her kurum ve kuruluş, ülkenin her sorunuyla ilgili
duyarlılık bildirebilir, görüş açıklayabilir; ama, sizin yerinize ben söyledim
bunu cuma günü, şimdi söyleyeceğimi; ama, karar yeri, millî irade Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, Sayın Bakan bunu
söyleyemedi. Sayın Bakan bunu söyleyemedi; salı günkü gruptaki gövde
gösterisinden sonra, cesaret alıp buraya geldi.
Ben, Sayın Bakanın
"cumhuriyet elden gitmiyor, merak etmeyin, elden giden Cumhuriyet Halk
Partisidir" sözlerine bir açıklık getirmek istiyorum.
Burada, Doğru Yol Partisi
sıralarında oturan arkadaşlarımı tenzih ediyorum. Sayın Bakan, daha önceki
siyasî kariyerinize siz Doğru Yol Partisinde başladınız. Siyaset olarak Doğru
Yol Partisini bitirdiniz, şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisine geldiniz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Jet Fadıl!.. Jet Fadıl!..
HALUK KOÇ (Devamla) -
Bakın, elden giden, daha önce milletvekilliğini yaptığınız parti oldu.
Lütfen!.. Cumhuriyet Halk Partisinin, seksen yıldır nice siyasî partiler
önünden gitti geldi; ama, Cumhuriyet Halk Partisi yerinde durdu değerli
arkadaşlarım. Lütfen!..
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Ben, onurlu bir Cumhuriyet Halk Partiliyim.
HALUK KOÇ (Devamla) - Bir
güzide kurumumuzu, bir siyasî partimizi, bir bakanın, bakan olma konumunu
unutup, bu şekilde bir konuşmaya konu etmesini, ben, kendisine yakıştıramıyorum
ve sözlerini düzeltmesini, özür dilemesini talep ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
bakın, tarih, içinde yaşandığı dilim içerisinde pek hissedilmez. Tarih, zaman
dilimleri geçtikten sonra, geriye dönüp, on yıllık, yirmi yıllık dilimlere
bakıldığında, bir analize, bir incelemeye tabi tutulur. Şu anda yaşadığımız
dönem, Türkiye'nin bulunduğu coğrafyada, bizim gibi mazlum ve mağdur ülkeler
için oldukça sıkıntılı bir süreçtir. Tarih bunu kaydediyor. Uluslararası büyük
güçlerin, bu bölgede, Türkiye de dahil olmak üzere, birçok mazlum ve mağdur
ülke üzerinde uzun vadeli stratejik planları vardır. Bu planların içinde
Türkiye de vardır. Türkiye'de, zaman zaman, Sevr Anlaşmasını makul ve mazurmuş
gibi göstermek isteyen seslere tanık oluyoruz; onun için çok dikkatli olmak zorundayız.
Türkiye'ye bir elbise giydirilmek isteniyor. Türkiye'ye ılımlı bir din devleti
elbisesi giydirilmek isteniyor. Bu, çok açıktır. Bunu, Amerika Birleşik
Devletleri Dışişleri Bakanı bilinçli söylemiştir.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Devam edin!..
HALUK KOÇ (Devamla) -
Devam edeceğim. Devam etmek, işte, Cumhuriyet Halk Partisine bağlı, bizim
varlığımıza bağlı, devam etmesi Türkiye'nin, bizim varlığımıza bağlı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşım, bir
ortak duyarlılığı, ulusal kimliği, ulusal duyarlılığı olan arkadaşlarımla
paylaşmak istiyorum.
Çok dikkatli olmak
zorundayız, çok dikkatli olmak zorundayız bu süreç içerisinde. Sonra geriye
dönüp, biz nerede hata yapmıştık diye hayıflanmamıza, inanın, yer yok. Bu
sorumluluklarımızı taşımak zorundayız.
Onun için, ben, Sayın
Bakanın, Cumhuriyet Halk Partisi gibi bir kuruma söylediği sözler için,
mutlaka, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan ve Cumhuriyet Halk Partisinin
kurumsal kimliğinden Genel Kurulda özür dilemesini talep ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum... (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Olmaz Sayın Başkan!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Bakandan cevap bekliyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Özür
dilesin.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Yazıklar olsun sana!
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. (CHP sıralarından gürültüler)
Sayın Koç, tutanakları
getirttim. (CHP sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri,
dinler misiniz, okuyorum:
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın, elden giden cumhuriyet falan değil, aslında, elden
giden, Cumhuriyet Halk Partisidir, siz farkında değilsiniz.
Sayın Koç, buyurun şimdi.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Başkan olarak nasıl konuşuyorsun onu?! Oradan in o zaman, in!
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi yinelemek istemiyorum. Bir
kere söylendiğinde anlayacak kadar olgun bir Bakanla karşı karşıyayız; onun
için tekrar etmiyorum ve Sayın Bakanın, Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal
kimliğinden hemen bu oturumda özür dilemesini talep ediyorum.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Maddeyi oylarınıza...(CHP
sıralarından gürültüler)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Başkan, Sayın Bakan söz istiyor...
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum... (CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Başkan, Sayın Bakan söz istiyor...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sadece bugün
değil, uzun zamandan beri, bu Parlamentoda ne zaman müzakereler yapılsa,
Cumhuriyet Halk Partisinin değerli sözcüleri, Partimizi ve Hükümetimizi
kastederek, bakın, bugün defalarca -zabıtları incelerseniz- bizi
takıyyecilikle...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Aynen!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Şimdi, bakın, bu bir ithamdır.
BAŞKAN - Sayın Bodur...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, bakın, ben bir şey söyledim,
Cumhuriyet Halk Partisi sıralarından "aynen" sesleri geldi. Bu, bir
ithamın tekrarıdır.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Aynen öyle...
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) -
Sayın Bakan, az söylediğiniz için özür dileyin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Efendim, bizi, cumhuriyeti örselemekle, Tevhidi Tedrisat
Kanununa aykırı hareket etmekle, ılımlı din devleti kurmakla suçluyorlar. (CHP
sıralarından gürültüler)
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Herkes sizin sırtınızı mı sıvazlayacak Sayın Bakan?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Müsaade eder misiniz arkadaşlar...
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Herkes sizi pohpohlamak zorunda mı Sayın Bakan?!
BAŞKAN - Sayın Koç, Sayın
Bakanın söyledikleri anlaşılıyor mu bu gürültüde?! (CHP sıralarından
gürültüler)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, müsaade eder misiniz...
Siz, bir parti grubuna,
bir hükümete canınız ne istiyorsa söyleyeceksiniz...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Rica ederim; sizden sonra söyledik onu.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Benim söylediğim şu, değerli arkadaşlar: Sizin bizi
tenkit ettiğiniz gibi, bizim de sizi tenkit etmeye hakkımız var. Biz diyoruz
ki...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Bakan yapmaz bunu, milletvekilleri yapar; herkes yerini bilsin!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Özyürek, müsaade eder misiniz...
Bakın, sizin bize
yönelttiğiniz ithamlara karşı bir değerli arkadaşım, ben "seksen yılda
birikmiş olan problemleri birbuçuk yılda çözmemizi beklemeyin" dediğim
zaman...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Siz birbuçuk yıllık değilsiniz Sayın Bakan, geçmişinizi inkâr etmeyin.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Minibüsün üzerine ben yazmadım, siz yazdınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - ...son derece ters anlamlara gelecek bir yorum katarak
bir şeyler söyledi. Ben de dedim ki...
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Sayın Bakan, ben yorum katmadım, söylemiş olduğunuz kelimeyi ifade ettim,
hiçbir yorum katmadan konuştum. Seksen
yıllık problem cumhuriyet midir, yoksa...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Müsaade ederseniz konuşayım.
Bakın, ben geneli
üzerinde yaptığım konuşmada dedim ki, değerli Cumhuriyet Halk Partililer,
milletten görmediğiniz teveccühü başka yerde aramayın.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Nerede arıyoruz Sayın Bakan?!
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Sayın Bakan, söylemiş olduğunuz söze karşı konuştum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın, elden gidiyor derken, oy kaybediyor anlamında
söyledim; yoksa, sizi kimsenin mezara falan götürdüğü yok. Eğer böyle
anlaşıldıysa, eğer bunu bir hakaret olarak anladıysanız, ben özür diliyorum.
(Alkışlar)
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Mutabakat sağlandı şimdi.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - 2547 sayılı
Kanunun 23 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Öğretim üyeliğine
yükselme ve atama:
Madde 23. - Yardımcı
doçentlik kadrosuna atanmada;
a) Doktora, tıpta
uzmanlık veya sanatta yeterlik unvanlarından birine sahip olmak,
b) Üniversitelerarası
Kurulun belirlediği ölçütlerin altında olmamak koşuluyla senato tarafından
belirlenen bilimsel ölçütlere sahip olmak,
c) Esasları
Üniversitelerarası Kurulca belirlenen merkezî yabancı dil sınavında başarılı
olmak veya Üniversitelerarası Kurulca geçerli kabul edilen bir yabancı dil başarı
belgesine sahip olmak,
Koşulları aranır.
Bir üniversitede açık
bulunan yardımcı doçent kadroları, ilgili birimin talebi üzerine, üniversite
yönetim kurulu tarafından karara bağlanarak rektörlükçe ilân edilir ve kurum
internet sayfasında yayınlanır. Kadro ilânında, bu Kanunda belirtilen esaslar
ve bilim/sanat dalı adı ile Üniversitelerarası Kurulca belirlenen standartlar
dışında başka koşul aranmaz. Başvuruların kabulü, senato tarafından belirlenen
koşulların sağlandığına ilişkin ilgili birimin yönetim kurulunun kararına
bağlıdır. İlgili birimin yönetim kurulu, ilgili bilim/sanat dalından, biri o
birimden diğer ikisi ise o üniversite dışından olmak üzere, üç profesör ve/veya
doçentten oluşan bir komisyon oluşturur. Komisyon üyeleri, senatonun belirlediği
akademik yükseltilme ölçütlerini dikkate alarak adaylar hakkındaki yazılı
görüşünü, ayrı ayrı ilgili birimin yönetim kuruluna bildirir. İlgili birimin
yönetim kurulu, bu görüşler doğrultusunda kararını verir ve rektör atamayı
yapar.
Yardımcı doçentlik süresi
sekiz yıldır. Sekizinci yılın sonunda, üniversite yönetim kurulunca aynı bilim
dalındaki öğretim üyelerinden oluşturulan üç kişilik bir komisyon tarafından,
doçentlik başvurusu için Üniversitelerarası Kurulca belirlenen eserlerle ilgili
asgari ölçütleri yerine getirdiği anlaşılanlar yardımcı doçentlik görevine
devam eder, getiremeyenler ise öğretim görevlisi kadrosuna atanır.
Yardımcı doçentler
birinci derecenin son kademesine kadar yükselebilir.
Merkezî yabancı dil
sınavı ile özel yetenek gerektiren bilim/sanat dalı sınavları ve bu maddedeki
iş ve işlemlere ilişkin usul ve esaslar, Yükseköğretim Kurulunca çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir.
Doçentlik sınavına
başvuruda;
a) Esasları
Üniversitelerarası Kurulca belirlenen merkezî yabancı dil sınavında başarılı
olmak veya Üniversitelerarası Kurulca geçerli kabul edilen bir yabancı dil
başarı belgesine sahip olmak,
b) Doktora, tıpta
uzmanlık ya da sanatta yeterlik unvanı kazandıktan sonra, alanında en az dört
yıl çalışmış olmak,
c) Üniversitelerarası
Kurulun belirlediği doçentlikle ilgili asgarî bilimsel ölçütleri taşımak,
Koşulları aranır.
Doçentlik sınavı için
gerekli koşulları taşıyan adaylar, gerekli belge ve eserleriyle birlikte
doğrudan Üniversitelerarası Kurula başvurur. Üniversitelerarası Kurul ilgili
bilim/sanat dalındaki profesörlerden beş kişilik bir jüri oluşturur. Jüri
tarafından eserleri Üniversitelerarası Kurulca belirlenen ölçütleri taşıdığı
anlaşılan aday, eser incelemesinden başarılı sayılır. Sınavın yapılması ve
jürilerin oluşumu ile ilgili diğer usul ve esaslar, Üniversitelerarası Kurulun
tespit ettiği ilkeler çerçevesinde, Yükseköğretim Kurulunca çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir.
Bir üniversitede açık
bulunan doçentlik kadroları, ilgili birimin talebi üzerine üniversite yönetim
kurulu tarafından karara bağlanarak rektörlükçe ilân edilir ve kurum internet
sayfasında yayınlanır. Kadro ilânında, bu Kanunda belirtilen esaslar ve
bilim/sanat dalı adı veya Üniversitelerarası Kurulca belirlenen standartlar
dışında başka koşul aranmaz. Ancak, aynı yükseköğretim kurumunda çalışırken
doçentlik unvanını kazanmış olan ve üniversitenin aradığı atama ölçütlerini de
taşıyan adayların talebi olması ve boş kadro bulunması halinde rektörlük,
ilgili birimin talebini aramaksızın kadro ilânı yapar.
Üniversite yönetim
kurulu, adayların durumunu incelemek üzere ilgili bilim dalından, biri
başvurulan üniversiteden diğer ikisi ise başka üniversitelerden olmak üzere üç
profesörü, jüri üyesi olarak seçer. Jüri üyeleri, senatonun belirlediği akademik
yükseltilme ölçütlerini dikkate alarak adaylar hakkındaki yazılı görüşünü, ayrı
ayrı üniversite yönetim kuruluna bildirir. Yönetim kurulu, jüri üyelerinin
görüşleri doğrultusunda kararını verir ve rektör atamayı bir ay içinde yapar.
Bir üniversitede boş
bulunan profesörlük kadroları, ilgili birimin talebi üzerine, üniversite
yönetim kurulu tarafından karara bağlanarak rektörlükçe ilân edilir ve kurum
internet sayfasında yayınlanır. Kadro ilânında, bu Kanunda belirtilen esaslar,
bilim/sanat dalı adı veya Üniversitelerarası Kurulca belirlenen standartlar
dışında başka koşul aranmaz.
Profesörlüğe yükselme ve
atamada bilimsel ölçütler, Üniversitelerarası Kurulun belirlediği asgarî
ölçütler göz önüne alınarak senato tarafından belirlenir. Profesörlüğe başvurmak
için, doçentlik unvanını aldıktan sonra, ilgili bilim alanında en az beş yıl
çalışmış olmak koşuldur.
Üniversite yönetim
kurulu, ilgili bilim dalından ve en az üçü diğer üniversitelerden olmak üzere,
beş profesörden oluşan bir komisyon belirler. Komisyon üyeleri, senatonun
belirlediği akademik yükseltilme ölçütlerini dikkate alarak adaylar hakkındaki
yazılı görüşünü, açık tercihlerini belirterek ayrı ayrı, üniversite yönetim
kuruluna bildirir. Yönetim kurulu, komisyon üyelerinin görüşleri doğrultusunda
kararını verir ve rektör bir ay içinde atamayı yapar."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Bursa Milletvekili Sayın
Mustafa Özyurt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Özyurt, süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYURT (Bursa) - Sağ olun Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Yükseköğretim Kanunu ve
Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 3 üncü maddesini; daha açık anlatımla, 2547 sayılı Kanunun 23 üncü
maddesindeki değişiklikleri ve bu tasarının genel kavramlarını sizlerle
tartışmak için söz almış bulunuyorum; önce, hepinizi, en içten duygularımla
selamlamak istiyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, AKP Grup Başkanvekili Sayın Arkadaşımın, toplantının ilk başında
üniversite öğretim üyeleri için sarf ettiği bir sözü huzurunuza getirmek
istiyorum. Üniversite öğretim üyeleri, Parlamentomuza, Türkiye Büyük Millet
Meclisine, bilimsel kıyafetleriyle, yani, akademik giysileriyle gelmişlerdir ve
biz, kendilerini, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, kapıda
karşıladık. Bundan onur duyuyorum; onu söyleyeyim. Onların bir mensubu olmakla,
onlarla arkadaş olmakla, her zaman gurur duydum; ama, bir tane AKP
milletvekili, yürekli bir AKP milletvekili, cana derman için, gelip de
"buyurun arkadaşlar, nedir derdiniz, biz de dinleyelim" deme
cesaretini gösterememiştir.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Bizim cesaretimiz var.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Varsa, gösterirsiniz.
Arkadaşlar, şunu da
söyleyeyim: Parlamentoya gelen öğretim üyesi arkadaşlarımızın karşısına, Çevik
Kuvvet, zırhlı elbiseleriyle dizilmiştir ve ben beklerdim ki, Parlamentodaki
grup başkanvekili arkadaşlarım, oraya gelip "bunlar üniversite öğretim
üyesidir, cüppeleriyle gelmişlerdir; lütfen, şu zırhlı birliği buradan
kaldırın" desinler. Bu, onur verirdi. Bu yapılmamıştır ve lütfen "15
kişilik bir heyet gönderin, onlarla görüşelim" denilmiştir. Ondan sonra
deniliyor ki: "Arkadaşlar, biz üniversite yasası yapmak istiyoruz; ama,
üniversite gelmiyor..." Üniversite nasıl gelsin sizin yanınıza?! Neyle
gelecek üniversite?!
Arkadaşlar, şunu da hemen
söyleyeyim: 1960'ta öğrenci olarak girdiğim bu kurumdan, 2002'de, yirmiiki
yıllık bir profesör olarak ayrıldım. Biraz evvel saydığınız bütün yasalarla
çalıştım; 1946'da çıkan 4936 sayılı Yasayla, 1960'ta çıkan 115 sayılı Yasayla,
1970'te çıkan 1750 sayılı Yasayla ve son, şu anda uygulanan 2547 sayılı
Yasayla, hoca olarak, asistan olarak çalıştım; ama, bütün samimiyetimle
söyleyeyim; şu getirdiğiniz tasarı kadar kötüsünü görmedim. Bu kadar kötüsü
olmamıştır. Bunu, hangi cesaretle getirdiniz, onu da bilemiyorum; Sayın Bakana
da soracağım bunu, orada da sordum.
Yani, burada,
yükseköğretime ait hiçbir şey yok arkadaşlar. İstediğiniz kadar saklayın,
istediğiniz kadar gizleyin, bu tasarının 2 tane maddesi vardır; bunlardan bir
tanesi, meslek okullarına üniversitenin önünü açan madde, diğeri de
Yükseköğretim Kurulunun yapısını bozan maddedir; diğerleri fasa fiso.
Şimdi, benim konuşacağım
bu 3 üncü madde, Doçentliğe, yardımcı doçentliğe, profesörlüğe yükseltme
maddesi. Bunlar, 2547 sayılı Yasada da var. Biraz ayrıntıya gidilmiş; ama, aynı
şeyler alınmış, buraya konulmuş. Aslında, bunlar işin süsü, makyajı. Siz, esas
öbürünü kapamak için bunu getirdiniz Sayın Bakanım, esas maddeleri kapamak için
bunu getirdiniz.
Bu madde içinde de,
yardımcı doçentliğe yükseltmeyle ilgili öyle şeyler var ki, söyleyeyim.
Yardımcı doçentlik, 2547 sayılı Yasayla gelmiş bir kurumdur ve Türk üniversite
tarihinde, yardımcı doçentlik, 2547 sayılı Yasaya kadar yoktur ve bu
getirilirken de şu düşünülmüştür: Yeni açılan üniversitelere öğretim üyesi
bulamıyoruz, hiç değilse genç arkadaşlara bir unvan verelim, yardımcı doçent
olsunlar, bir müddet sonra üniversite öğretim üyesi çoğalır, yardımcı doçentlik
kurumunu da kaldırırız; ama, bununla, şu getirilen tasarıyla, yardımcı
doçentlik kurumu üniversiteye kök salmıştır; çünkü, burada, bu yasa yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren, yardımcı doçentlere sekiz senelik bir hak
tanıyorsunuz. Şu anda sekiz senesini doldurmuş olan bir yardımcı doçente, bir
sekiz sene daha hak verirseniz, onaltı sene yardımcı doçent olacak. Onaltı sene
yardımcı doçentlik olur mu?!
Ayrıca, yine, tasarının
bir yerinde diyorsunuz ki: "Yardımcı doçentler, birinci derecenin son
kademesine kadar yükselebilir". Niye bu adam doçent olsun; niye profesör
olsun; niye araştırma yapsın? Yardımcı doçentlikten emekli olmak varken niye bu
kadar şeye katlansın? Arkadaşımın bir tanesi soruyor, diyor ki: "Biz, niye
Nobel alamıyoruz?" İşte, bundan dolayı Nobel alamıyoruz beyim; işte,
bunlardan dolayı Nobel alamıyoruz.
Üniversitenin bütün
tahsisatını kesiyorsunuz, bütün araştırmalarını kesiyorsunuz, araştırma
görevlilerinin kadrosunu vermiyorsunuz; ondan sonra da
"üniversitelerimizdeki araştırmalardan Nobel alamıyoruz..."
Alamazsınız tabiî; bu akılla giderseniz, hiç de alamazsınız onu söyleyeyim.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Alamayız...
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Alamayız gayet tabiî. Bu ülke benim...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Şimdiye kadar niye alınamadı?
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sen alet tutamıyordun, mühendis olmuşsun, daha ne istiyorsun Allah'tan?!
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Aynı şeyleri yaptınız efendim, bundan önce de aynı şeyler yapıldı; hep
popülist davranılmıştır.
BAŞKAN - Sayın Özyurt,
Genel Kurula hitap eder misiniz.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Tabiî efendim.
Arkadaşlar, yasa tasarısı
o kadar çalakalem yazılmış ki... Biraz da kurnazlık yapılmış; bir yerde, ikide
bir "birim yönetim kurulu" diye bir laf geçiyor, birim yönetim
kurulu... Üniversitede, böyle bir terim yoktur; ya fakülte yönetim kurulu
vardır ya yüksekokul yönetim kurulu vardır veya enstitü yönetim kurulu vardır;
birim yönetim kurulu nereden çıkıyor?!
Yine yasa tasarısının bir
yerinde, dönüyorsunuz -okuyayım isterseniz; bakın- doçentliğe yükseltmede,
diyorsunuz ki: "Ancak, yükseköğretim kurumunda çalışırken doçentlik
unvanını kazanmış olan ve üniversitenin aradığı atama ölçütlerini de taşıyan
adayların talebi olması ve boş kadro bulunması halinde rektörlük, ilgili birimin
talebini aramaksızın..." Nedir bu ilgili birim; ya anabilim dalıdır, ya
anasanat dalıdır. Burada "birim" böyle geçiyor, öbür tarafta
"yönetim kurulu" olarak geçiyor; yani, fakülte yönetim kurulu yahut
da yüksekokul yönetim kurulu olarak geçiyor. Onun için, bunu yazan kimse, ona
lütfen söyleyin, üniversiteyi zerre kadar bilmeyen birisiymiş. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Bravo Hocam... Sayın Bakan, o, profesör, doçent değil!
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- İşte, deniliyor ki: "Efendim, biz Avrupa Birliği müktesebatına uyum
sağlıyoruz." Arkadaşlar, Avrupa Birliği ülkeleri dediğiniz ülkelerin baba
ülkeleri -kusura bakmayın, bu terimi böyle kullanacağım- Almanya, Fransa ve
İngiltere'de, meslek okulu mezunlarının üniversiteye girme hakkı yoktur. Bunu
kafanıza lütfen yazın efendim.
Bakın, Fransa'da... (AK
Parti sıralarından gürültüler)
Hayır efendim...
Dinleyin; bilmiyorsanız, lütfen dinleyin.
Fransa'da üniversiteye
gitmek için bir kural vardır efendim; "bakalorya" diye bir sınava
girersiniz. Bakaloryaya girmek için de lise mezunu olmanız lazımdır, meslek
okulu mezunu değil. Almanya'da ise "gymnasium" denilen liseye
gidersiniz. Meslek okullarına gidenlerin, gymnasiuma gitmedikleri için,
üniversiteye girme hakları, sınava girme hakları yoktur.
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) -
Yatay geçiş yok mu?
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Hayır, yatay da geçemezsiniz efendim.
Ancak, meslek
okulundayken, mesleğinizi elde etmeden, bir yere geldiniz, dersiniz ki, ben
vazgeçiyorum, şuraya geçiyorum dersiniz, onu yapabilirsiniz, gymnasiuma da
geçersiniz; ama...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Bilmiyorlar Hocam.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Bilmedikleri için söylüyorum, bilmiyorlar.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Siz anlatın hocam, öğrensinler.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Üstelik, efendim, İngiltere'yi de söyleyeyim size, bakın...
AHMET YENİ (Samsun) -
Burası sınıf değil Hocam.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Dinler misiniz efendim, hiç değilse dinleyin.
İngiltere'de üniversiteye
girmek için, mezun olduğunuz liseden aldığınız belge ile sizin gideceğiniz
üniversitedeki belge uyuşursa, en az 3 ders, tekrar söylüyorum, en az 3
dersiniz uyuşursa, derler ki, evet, siz bu üniversiteye yazılmaya hak
kazanırsınız, üniversiteye yazılabilirsiniz.
Soruyorum size;
diyorsunuz ki, efendim, aralıkta biz Avrupa Birliğine gireceğiz. O zaman, iki
sene sonra karşımıza çıkıp geleceksiniz; arkadaşlar, kusura bakmayın, biz hata
etmişiz, meslek okullarıyla üniversiteye gidilmezmiş; gelin, şu yasayı
değiştirelim...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
O zaman, biz nerede hata yaptık şarkısını söyleyecekler Hocam.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- O zaman da bunu yapacaksınız, biliyoruz, onu söyleyeyim.
Üstelik, şunu da
söyleyeyim arkadaşlar: Ne derseniz deyin, bu bir kılıftı, şuraya getirdiğiniz,
bir kılıftı. Üstelik, Başbakan da, bugüne kadar gizlediği, sakladığı,
göstermemeye aşırı derecede özen gösterdiği kendi yapısını gösterdi.
AFİF DEMİRKIRAN (Batman)
- Mükemmel bir insan...
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Bugüne kadar sakladığı, gizlediği, nasıl bir insan olduğunu, Başbakan, dün, grup
toplantınızda ortaya koydu.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Ne var ki!..
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Zembereği boşaldı, ağzına gelen her şeyi... (AK Parti sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
Sayın Özyurt, konuşmanızı
toparlar mısınız.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Ben söylüyorum; hekim olarak söylüyorum...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Sayın Başkan, bu ne saçmalık!..
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- İzninizle, hekim olarak söylüyorum; Başbakan, bugüne kadar sakladığı
psikolojik durumunu, hani, saatin zembereğinin boşalması gibi boşaltmıştır. (AK
Parti sıralarından "Başbakan, adam gibi adamdır" sesleri)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Özür dileyin!..
BAŞKAN - Sayın Özyurt,
maddeyle ilgili konuşur musunuz...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Senin psikolojik durumun ne?!
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Bununla, arkadaşlar, şunu gösterdiniz: Aslında, samimî değilsiniz başınızdan
beri, Başbakandan beri samimî değilsiniz. Bu yasanın da samimî olmadığına inanıyorum.
AHMET IŞIK (Konya) -
İftira atmayın.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- İftira atmıyorum efendim. Bu yasanın üniversiteye bir tek kelime katkısı
olmaz, bir tek kelime katkısı olmaz; hiçbir işe yaramayacaktır. Eğer,
gerçekten, Bakan samimî olsaydı, deseydi ki: "Arkadaşlar, 2547 sayılı
Kanunu değiştiriyoruz..." 2547 sayılı Kanun 60 madde ve 50 madde de geçici
maddesi var. Getirdiğiniz 9 maddelik bir yasa. Bununla mı reform yapıyorsunuz,
bu mu reform olacak sizce?!
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- "Reform" demedi.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Ne dedi?
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- "Restorasyon" dedi.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Restorasyon!.. Hiç değilse, restorasyonun da bir usulü, kaidesi olur
kardeşim, yani! Restorasyon dediğiniz, 9 maddeyle restorasyon mu yapılır?! İki
tanesini diyorum işte...
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Sayın Başbakan açıkladı; "reform" demedi.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, hatibe niye müdahale ediyorsunuz?!
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Sayın Başkanım, izin verirseniz bir şey söyleyeyim. Arkadaşımın bir tanesi
söylüyor; "komisyonda niye bunları söylemediniz" diyor. Komisyonda da
söyledim arkadaşlar. Bakın, 2547 sayılı Kanun yapılırken ben bu Meclisteydim.
Sizin kullandığınız grup salonunda, senato salonunda onbeş gün çalıştık ve
üzülerek söylüyorum, 12 Eylülcüler bizi çağırdılar; üniversite öğretim üyesi
olarak ben onbeş gün çalıştım. Her şeyi söyledik; ama, dinlediler,
dinlemediler... Fakat, şunu söyleyeyim: Demokratız diye geçinen Sayın Bakana
bunları anlatamadık. Ben tasarıyı gördükten bir gün sonra komisyona geldi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyurt,
süreniz tamamlandı; teşekkür eder misiniz...
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde,
şahsı adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Tasarı tartışılmaya
başlandığında, tümü üzerindeki konuşmalar sırasında, Sayın Bakana iki soru
tevcih ettim; birincisi, ülkemizdeki üniversitelerde yapılan bilimsel
çalışmaların sayısında, Türkiye, on yıl önce dünyada 45 inci sırada yer
alırken, bugün, bilimsel yayın sayısı sıralamasında 22 nci sıraya yükselmiştir.
Buna benzer bir performans gösteren başka bir kurumumuz var mı Türkiye'de diye
sordum.
İkincisi, böyle başarılı olmuş üniversitelerimizin
birçok sorunu da var. Üniversite öğretim üyelerimizin maaşları sorunludur,
üniversite öğretim üyelerimizin çalışma koşulları sorunludur, üniversiteye
girmek isteyen öğrencilerimizin âdeta özelleştirilmiş bir eğitimden,
dershanelerden geçmesi sorunludur. Bütün bu sorunlar dururken, neden böyle bir
düzenlemeye, neden bunu bir sorun, bu yasanın çözdüğü iddia edilen sorunu
hükümetiniz önplana aldı diye sordum. Sayın Bakanın yanıtı şu oldu: "Bu
kadar yayını çoğalttı üniversiteler; ama, bir patent alınma sıralamasındaki
durumumuza bakın." Şimdi, ülkemizin sosyal sigorta kesimi bu kadar kötü
durumdayken, borç durumu bu kadar kötü durumdayken, tarım sektörü bu kadar kötü
durumdayken, kalkıp yükseköğretime, üniversitelerimize ve de başarılı olan üniversitelerimize
ve de olumsuz koşullarda başarılı olan üniversitelerimize bu kadar yüksek bir
çıta, patent almıyorlar, Nobel ödülü
almıyorlar diye bir çıta gösterilmesinde büyük ölçüde haksızlık buldum. Olsa
olsa, böyle bir başarıya gitmiş, böyle bir başarıyı elde edebilmiş
üniversitelerimizin koşullarının daha iyi olması için bir yasa görmek isterdik.
Bu maddede, Sayın
Özyurt'un da değindiği gibi, biraz, bir hayli çalakalem olduğu da görülüyor.
Örneğin "Bir üniversitede" diye başlayan paragrafta -yasa tekniğine
de uygun olmadığı için şu fıkra diyemiyorum- "Bir üniversitede açık
bulunan doçentlik kadrolarına atamada rektörlük, ilgili birimin talebini
aramaksızın kadro ilânı yapar" diyor. Şimdi, ilgili birimin bir insangücü
planlaması... Bu kadro atamak, öyle rastgele bir memuriyet kadrosu atamak
değildir. O ilgili birimin bir insangücü planlaması yapmasına bile olanak
vermeden bir kadro çıkarıp atanmasının, üniversite özerkliğinde ve
üniversitelerdeki birimlerin bilimsel çalışmalarında çok büyük sakıncaları
vardır. Ayrıca, örneğin Orta Doğu Teknik Üniversitesinde tüm kadrolar
üniversite düzeyindeki havuzda tutulur; yani, birimlerde olmaz. Şimdi, bu madde
orada nasıl uygulanacak? Bunun gibi, bu maddenin birkaç fıkrasında ileride
uygulamada sorun çıkaracak durumlar da var.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de bilimi ve araştırmayı, ülkemizin sanayiinin rekabet gücünü artıracak
yönde destekleyici mevzuata, yasalara ihtiyacımız var. Bu yasa, onlardan birisi
değildir ve yine Sayın Bakan "bize takıyyeci diyorsunuz; eleştiriyorsunuz"
dedi; bundan rahatsız olduğunu belirtti; fakat, lütfen, dikkatinize getireyim.
Tasarının gerekçesinin 2 nci sayfasında, elimizdeki bu 2 nci sayfada...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, toparlar mısınız.
Buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Sayfanın ortalarında şöyle deniliyor: "Avrupa Birliğinin son
ilerleme raporunda da belirtildiği gibi temelde merkeziyetçi ve yetkilerin
belli ellerde toplanmasına dayalı bir anlayışla kurulmuş olan Yükseköğretim
Kurulu..."
Merkeziyetçilikten ve
yetkilerin belli ellerde toplanmasından yakınılıyor. Öte yandan,
üniversitelerin kendi öğrencisini seçme hakkını Millî Eğitim Bakanlığına
veriyor.
Şimdi, burada bir çelişki
olmuyor mu Sayın Bakanım?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yok böyle bir şey!..
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Niye yok böyle bir şey!.. Bir sonraki madde onu söylemiyor mu?
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, Genel Kurula hitap eder misiniz.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ederim.
Türkiye'nin bu kadar
ihtiyacı varken, bu kadar bekleyen sorunları varken, bu tasarıyı getirmeyi iyi
niyetle bağdaştıramıyorum.
Bu tasarının
reddedilmesini diler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Sakarya Milletvekili Sayın Hasan Ali Çelik; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya)
- Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; az önce, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilimizi dinledim; bu yasa tasarısıyla ilgili "üniversitelere,
çalışanlara, üniversite öğretim üyelerine bir şey getirmiyor" şeklinde bir
yaklaşım gördüm.
Ben de bir öğretim
üyesiyim, üniversitelerde onbeş yıl öğretim görevliliği ve öğretim üyeliği
yaptım.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Hangi üniversitede?
HASAN ALİ ÇELİK (Devamla)
- Sakarya Üniversitesi ve Marmara Üniversitesinde.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Bu tasarının o üniversitelere ne katkıda bulunacağını söyler misiniz Sayın
Hocam?!
HASAN ALİ ÇELİK (Devamla)
- Şimdi, dinlerseniz anlarsınız
Ben öğretim görevlisiyken
birinci dereceden maaş alıyor idim, birinci derece kadrodaydım. Birinci derece
kadrodaki öğretim görevlisi yardımcı doçent oldu diye üçüncü dereceye geri
çekiliyor idi. Ben bunu yaşadım. Şimdi, buraya bakıyorum, kanun tasarısı diyor
ki: "Yardımcı doçentler birinci derecenin son kademesine kadar
yükselebilir." Yani, hangi hukuk, bir öğretim üyesini bir öğretim
görevlisinden daha geri düzeye çeker; doğru mudur?!
Burada bu düzenlemenin
bile, hiçbir şey olmasa, bilime, öğretim üyesine duyulan saygının gereğini
ortaya koyacağına inanıyor, hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi 5
dakikadır.
Buyurun Sayın Kepenek.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben, önce bu tasarının genel görüşmesi
sırasında söz istemiştim; ancak, o dönemde bana sıra gelmedi, sonra 1 inci
maddeyle ilgili olarak geldi, o zaman da ben burada yoktum.
Şimdi, bu açıklamadan
sonra, Bakanımız Sayın Çelik'e iki sorum var; birincisi şu: Sayın Çelik, Tempo
Dergisine verdiği bir demeçte "ben üniversitede başarılı bir öğretim
üyesiydim, şahsımla ilgili çok ciddî bir problem olduğunu söyleyemem; ama,
odanın içindeki oksijen azalırsa hepimiz bundan etkileniriz. Bireysel olarak
birilerine oksijen maskesi takabilirsiniz; ama, odanın içindeki oksijeni
artırmak zorundasınız. Üniversitelerin oksijenini artırmak için bu değişimi
yapmak zorundayız" diyor. Şimdi, bu demece göre, acaba bu yasa
tasarısıyla, üniversitelerin oksijeni ne ölçüde artıyor, ne kadar artıyor? Bunu
açıklamasını istiyorum.
Yine, bu bağlamda bir şey
daha sorayım: Üniversite özerkliği konusunda, yine, gerekçede sözü edilen akademik
ve kurumsal işleyişlerini sağlama yönünden, yenilenme yönünden bu tasarı
üniversite özerkliğine ne ölçüde katkı yapıyor; neler getiriyor? Bu noktaların
açıklanmasını istiyorum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kepenek.
Sayın Ateş, buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana sorumu hemen
yöneltmek istiyorum. Hepimizin bildiği gibi, Türkiye'nin birinci derecede
sorunu işsizlik ve özellikle de ülkemizde üniversite mezunları arasında
işsizlik oranı son bir yıl içerisinde -altını çiziyorum- yüzde 34'lere ulaşmış
bulunmaktadır. Şimdi, Avrupa Birliği 2003 yılı Türkiye Raporu, üniversiteleri
arz yönlü öğrenci yetiştirme yapısından ayırıp, istihdam piyasasının
taleplerine uygun bir yapıya kavuşturmak amacıyla bu doğrultuda bir değişim
önermektedir. Bu çok önemli konu dururken -ki, burada hiç bahsedilmiyor sizin
bu 11 maddeniz içerisinde- Türkiye'nin sorunu, yüksekeğitim almış insanların
sorunu dururken, bu sorunu çözme yerine, sizin getirmiş olduğunuz bu 11 madde
Türkiye'nin hangi sorununu çözüyor diyorum. Bu kadar acil bir konuda neden
değişiklik getirilmez iken, bütün ağırlık, imam-hatip okulları mezunlarının
üniversiteye girişine veriliyor; bunu anlamakta güçlük çekiyorum, lütfen açıklarsanız
memnun olacağım.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ateş.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sürekli
olarak konuşmalarınızda zorunlu temel eğitimi oniki yıla çıkaracağınızı
söylüyorsunuz. Oysa, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun bugün
internette raporları var; başlığını aynen okuyorum: "Cumhurbaşkanlığından,
Millî Eğitim Bakanlığı ihalelerinde yolsuzluk uyarısı." Sizin, bırakın
oniki yılı, sekiz yılı bile savsakladığınız -cümleyi aynen buradan okuyorum-
şeklinde bir rapor var; buna ne diyorsunuz?
İkinci sorum da, yine,
Sayın Bakanın ısrarla tasarruf yaptığı şeklindeki açıklamalarıyla ilgili.
Bugün, Sayın Genel Başkanımızın bahsettiği, faiz ve kur artışından kaynaklanan
2 500 000 000 dolardan başka... Bugün dağıttınız kitapçığı çok iyi inceledim.
Bu kitapçık, Türkiye'de hiçbir matbaanın basamayacağı kadar kaliteli bir
kitapçık; asıldım, koparamadım. Oysa, siz, çocuklara dağıttığınız bedava
kitapları, Bakanlık basımevinde basamayacağınızı, teknolojinin buna yetmediğini
söylemiştiniz. Oysa, 170 sayfalık bu kitap, 45 tane resminizin olduğu bu kitap
3 sayfaya 1 resminizin düştüğü bu kitap, Millî Eğitim Bakanlığı Basımevinde
basılmış; burada bir çelişki yok mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın İnce.
Sayın Bayındır...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, Sayın Bakanım,
peşin satmış tüccar gibisiniz. Cumhuriyet Halk Partisinin tükendiğini,
bittiğini biraz evvel ima ettiniz. Sayın Bakan, bana öyle geliyor ki, bu
tasarıdan sonra, sizin bakanlığınız bitiyor, siz bitiyorsunuz.
Bakın, ben size bir başka
açıdan yaklaşayım. Toplumu her konuda, Millî Eğitim Bakanı olduğunuz günden
bugüne, geriyorsunuz. Sokaklarda, öğretmenler, öğrenciler, öğretim görevlileri,
hep birlikte, sizin getirmeye çalıştığınız antidemokratik yasalarla mücadele
ediyorlar. Genel Kurulu siz geriyorsunuz. Herhalde, bundan sonra sizin adınız
gergin bakan olacak.
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
sorunuzu sorar mısınız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Soruyorum.
Sayın Bakan, Ağrı
İlimizin Doğubeyazıt İlçesinde Ortadirek Köyünde, 2 hanım öğretmen okulda tezek
yakarken kendileri tutuştular ve can verdiler. Biraz da, bunlarla ilgilenir
misiniz Sayın Bakan. Biraz da halkla, öğrenciyle ilgili, pazar yerinde limon
satan, zor koşullarda yaşam mücadelesi veren öğretmenlerle ilgili yasalar da
getirmeye çalışır mısınız, burada takıyye yapacağınıza, farklı düşüncelerinizi
ortaya çıkarıp, arkabahçenizi güçlendirmeye çalışacağınıza diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bayındır.
Soru sorma süresi
dolmuştur.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben, Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Grup
Başkanvekillerinden, biraz önce söylediğim söze gösterdikleri tepkiye benzer
tepkiyi -sayın arkadaşımız, bakın "arkabahçe" diyor, şahsımla ilgili
sıfatlamalar, yakıştırmalar yapıyor- Sayın Bayındır'a da göstermelerini
beklerdim; ama, maalesef, bu tepkiyi göstermiyorlar.
Ben, Sayın Bayındır'ın
söylediklerini soru olarak kabul etmiyorum. Dolayısıyla... Yorumlarını Meclis
dinledi.
Sayın Kepenek'in,
üniversitelerin oksijenini artırmamız lazım sözümle ilgili olarak yaptığı
yorumlar ve sorduğu soru üzerine şunu söylüyorum:
Değerli arkadaşlar,
geneli üzerinde yaptığım konuşmada ifade ettim; eğer, üniversitede gerçek
anlamda akademik özgürlük istiyorsak, öğretim üyelerinin özgürlüğünü temin
etmemiz gerekiyor, öğretim üyelerinin kaderini rektörün iki dudağının arasında
olduğu bir yapıdan kurtarmamız gerekiyor. Özellikle bu maddede, bir parça bu
yapılmaya çalışılmaktadır.
Üniversite özerkliğine
gelince: Gerçek anlamda idarî, malî ve akademik özerkliğin, ancak Anayasanın
130 ve 131 inci maddelerinin değiştirilmesiyle mümkün olabileceğini defalarca
söyledik, bunu bir kez daha tekrar etmeme, sanırım gerek yok.
Sayın Ateş'in söylediği
son derece önemlidir. Üniversite mezunlarından işsiz olanların sayısı bir hayli
fazladır. İşsizlik, Türkiye'nin büyük bir problemidir ve üniversitelerin buna göre,
aslında piyasa şartlarına göre, Türkiye'nin ihtiyaçlarına göre yapılanıp mezun
vermeleri gerekli olan bir şeydir; ama, tekrar şunu ifade edeyim:
Değerli arkadaşlar,
nerede, hangi fakülte açılacağına, hangi üniversitede hangi bölümün olacağına
karar veren organ Millî Eğitim Bakanlığı değildir; üniversitelerin kendisidir,
Yükseköğretim Kuruludur.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - O zaman, yasayı değiştirin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Tekrar ifade ediyorum: Bakın, Yükseköğretim Kurulunun Anayasadaki
bu görevleri bulunduğu sürece, Anayasa değişikliği yapılmadığı sürece, bizim,
bunlara, Bakanlık olarak, Hükümet olarak müdahale etmemiz söz konusu değildir.
Zaten, YÖK Yasasını değiştirme konusundaki kararlılığımız başından beri bundan
dolayıdır; ama, biz, bundan vazgeçmiş değiliz. Bu, mini bir pakettir, acil
ihtiyaçlara yöneliktir, ardından Anayasa değişikliğini esas alan YÖK'le ilgili
yasa tasarısı getirilecektir; bunu daha önce ifade ettik, bir kez daha ifade
edeyim.
Sayın İnce'nin söylediği,
oniki yıllık hedef meselesine gelince. Bakın, bir kez söyledim, bir daha
söyleyeyim; AK Partinin programına bir hedef konulmuştur, Türkiye'deki zorunlu
eğitimi 12 yıla çıkarmak gibi bir hedefimiz vardır; ancak, değerli arkadaşlar,
hedefe ulaşmak, bir zaman ve kaynak meselesidir. Bakın, biz...
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Raporu sordum Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Müsaade eder misiniz.
12 yıllık eğitime
ulaşmanın bizim için bir hedef olduğunu söylüyoruz; ancak, 8 yıllık eğitimde
bile birçok problemin olduğunu biz de biliyoruz; yani, malumu ilam etmenin bir
anlamı yok. Türkiye'nin şartları belli, kırsal kesimde eğitimin nasıl yapıldığı
belli, okulların imkânları, şartları belli; dolayısıyla, bu konuda söylenen
şeyler, yeni söylenmiş şeyler değildir.
Millî Eğitim Bakanlığının
ihalelerinde yolsuzluk olduğuna dair Devlet Denetleme Kurulunun raporu neyse,
bu, bizim dönemimize mi aittir Sayın İnce? Bugüne kadar, Devlet Denetleme
Kurulundan, bizim yaptığımız ihalelerle ilgili olarak bize herhangi bir bilgi
gelmedi. Bakın, en az 50 tane müteahhidi, yanlış iş yaptığı gerekçesiyle
ihalelere girmekten menettik, bunların firmalarının isimleri gazetelerde
yayımlandı. Eğer, gerçekten Millî Eğitim Bakanlığında yapılan ihalelerde böyle
bir şey söz konusuysa ve bu da teftiş mekanizması, denetim mekanizması
tarafından tespit edilmişse, bunun gereğini yerine getirmek elbette boynumuzun
borcudur. Şimdi, ortalığa bir söz söylemekle olmaz, bunun ne olduğunu Sayın
İnce'nin ifade etmesi gerekiyor. Ne zaman bu ihalelere yolsuzluk karışmış;
hangi dönemde, hangi tarihlerde, hangi ihalelere karışmış? Bunu, umarım ki,
kendisi bana ya bizatihi yazılı olarak verir veyahut da bunu ifade eder.
Değerli arkadaşlarım,
israf meselesine gelince.
BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlar
mısınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Biz, Bakanlığın faaliyetleriyle ilgili olarak bir kitap
yayımladık ve bu kitap 5 000 adet basılmıştır, sözünü ettiği ders kitapları 81
000 000 adet basılmıştır. Elbette, Millî Eğitim Bakanlığının bir yayınını
üçüncü hamur kâğıda basmamı kendisi beklemiyordur. Bakanlık faaliyetleri olduğu
zaman ve Bakanlığın başındaki kişinin resimlerinin bulunmasını, Sayın İnce'nin
bu anlamda ifade etmesini de, doğrusu, çok yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sayın Başkan, hükümet karbondioksit olunca hiç oksijen gelmez.
BAŞKAN - Sayın Bodur,
lütfen!..
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde verilmiş 3 adet önerge vardır. Önergeleri önce, sırasıyla
okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 441
sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinin iki, sekiz ve onuncu
fıkralarının birinci cümlelerinde geçen "...tarafından" ibaresinden
sonra gelmek üzere "bir ay içerisinde" ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Ömer Özyılmaz |
Cevdet Erdöl |
|
Bursa |
Erzurum |
Trabzon |
|
Resul Tosun |
Akif Gülle |
|
|
Tokat |
Amasya |
|
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 441
sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin altıncı fıkrasının (b) bendinin
metinden çıkarılmasını, diğer bendin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
|
Nükhet Hotar Göksel |
Faruk Çelik |
Cemal Uysal |
|
İzmir |
Bursa |
Ordu |
|
Mustafa Ilıcalı |
Faruk Anbarcıoğlu |
Cevdet Erdöl |
|
Erzurum |
Bursa |
Trabzon |
BAŞKAN - Şimdi maddeye en
aykırı olan son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Haluk Koç |
Kemal Anadol |
Oya Araslı |
|
Samsun |
İzmir |
Ankara |
|
Güldal Okuducu |
Mustafa Gazalcı |
İzzet Çetin |
|
İstanbul |
Denizli |
Kocaeli |
|
A.Sırrı Özbek |
OnurÖymen |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
İstanbul |
İstanbul |
Malatya |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR,GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Başkan,
konuşacak mısınız?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim 2547
sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal
görülebilir. Ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin
zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve
dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve
bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler
Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışı ile siyasî
etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam
sağlanmalıdır; ancak kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi
altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve
yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete
aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler,
üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte
gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı ülke
ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki kanun tasarısı, demokratik
katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve
öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen, eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır. Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Günümüzün
demokrasilerinde katılımcılık esastır. Katılımcılık, özellikle yasaların
yapımında, ilgili tüm toplum kesimlerinin görüş ve önerilerinin alınmasını ve
onlarla uzlaşma ve uyum halinde düzenlemeler ortaya konulmasını gerektirir. 441
sıra sayılı tasarı ise, böyle uzlaşmanın ürünü olmadığı gibi, ilgili toplum
kesimlerinin, yani, üniversitelerin ve öğrencilerin beklenti ve istekleriyle
uyum içinde de değildir.
Üniversitelerle yeteri
kadar bağlantı kurulmadan veya kurulan bağlantıların sonucunda ortak bir
uzlaşma noktasına gelinmeden, sadece hükümetin değerlendirmesi doğrultusunda
şekillendirilen bu yasa tasarısının, toplumun pek çok kesiminde eleştirilere ve
yoğun tepkilere yol açtığı da görülmektedir.
Ne var ki, çağdaş
demokrasilerde son derece gerekli ve olağan sayılan bu tepki ve eleştirilerden
yararlanılması ve tasarının bunlar gözönünde tutularak değiştirilmesi
gerekirken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin her şeyin üstünde olduğu
anlayışına sığınılarak, yapılan düzenlemede ısrar edilmiştir.
Böylesi bir ısrar
sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilen tasarıdaki
çözümlerin, özellikle 3 üncü madde bakımından özünde yenilik niteliği taşıyan
bir yanı da yoktur.
Bütün bu açıklamalar,
tasarının nihaî amacının kamu yararı olduğunu da kuşkulu hale getirmektedir.
Bu nedenle, tasarının 3
üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını sağlamak amacıyla söz konusu
öneride bulunulmuştur.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 441
sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin altıncı fıkrasının (b) bendinin
metinden çıkarılmasını, diğer bendin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Nükhet Hotar Göksel (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN- Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul)- Takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN- Hükümet katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Katılıyoruz efendim.
EYÜP FATSA (Ordu)-
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN- Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Bilimsel
yeterliliğin herhangi bir süre şartına bağlanması doğru değildir. Önemli olan,
yeterli sayı ve nitelikte bilimsel çalışmanın tamamlanmış olmasıdır.
BAŞKAN- Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 441
sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinin iki, sekiz ve onuncu
fıkralarının birinci cümlelerinde geçen "...tarafından" ibaresinden
sonra gelmek üzere "bir ay içerisinde" ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları
BAŞKAN- Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul)- Takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN- Hükümet katılıyor
mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Katılıyoruz efendim.
FARUK ÇELİK (Bursa)-
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN- Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Gereksiz ve
anlamsız gecikme veya geciktirmeleri önlemektir.
BAŞKAN- Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önergeler doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4. - 2547 sayılı
Kanunun 38 inci maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Öğretim üyeleri;
ilgili kurumlar ile kendilerinin isteği üzerine ve üniversite yönetim kurulunun
kararı doğrultusunda, özlük işlemleri kendi kurumlarınca yürütülmek şartıyla
Başbakanlıkta, bakanlıklarda, Türk Silâhlı Kuvvetlerinde, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu ve bağlı kuruluşlarında, Türkiye Bilimsel ve Teknik
Araştırma Kurumunda, Adlî Tıp Kurumunda, Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi
Başkanlığında, Türkiye Atom Enerjisi Kurumunda, kanunla kurulmuş sosyal
güvenlik kurumlarında, vakıf yükseköğretim kurumlarında, mahallî idarelerde,
idarî ve malî özerkliği haiz kurum, kurul ve üst kurullar ile diğer kamu kurum
ve kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilebilirler. Bu şekilde
görevlendirilenlerin kadrolarının bulunduğu yükseköğretim kurumlarındaki aylıkları
ile diğer ödemeler ve hakları devam eder. Ancak, bunlar kadrolarının bulunduğu
yükseköğretim kurumlarında ödenmekte olan döner sermaye katkı payından
yararlanamazlar.
Bu madde uyarınca
görevlendirilen öğretim üyeleri, görevlendirildikleri kurumlardaki hizmetleri
devam ettiği müddetçe kurumlarından izinli sayılırlar ve anılan görevde geçen
hizmet süreleri fiilen kendi kurumlarında geçmiş kabul edilir. Bu öğretim
üyelerine, kendi kurumlarından alacakları aylık ve diğer malî hakların yanısıra
görevlendirildikleri kurumda yürüttükleri görev için 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa tâbi en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil)
beş katını geçmemek üzere ilgili Bakan tarafından tespit edilecek miktarda net
olarak ikinci görev aylığı ödenir. Ancak bu madde kapsamında kadroya dayalı
olmadan görevlendirilenlere, kendi kurumlarından aldıkları aylık ve diğer malî
hakların yanısıra, görevlendirildikleri kurumda yürüttükleri görev için 657
sayılı Kanuna tâbi en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) dört
katını geçmemek üzere ilgili Bakan tarafından tespit edilecek miktarda net
olarak ikinci görev aylığı verilir. Bu şekilde görevlendirilenlere verilen
ikinci görev aylığı ile kendi kurumlarından aldıkları aylık ve diğer malî
hakların toplam net tutarı, görev yaptıkları kurumlardaki kadrolarına eşit
düzeyde kabul edilen kadroların aylık ve diğer malî haklarının toplam net
tutarından fazla olamaz. Ancak bu madde kapsamında görevlendirilenlere görev
yapacakları kurumca belirtilen ödemeler dışında başkaca bir ödeme
yapılmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Üniversite öğretim
üyelerinin, kendilerine ihtiyaç duyan kurumlarda, kendi isteklerinin de olması
halinde görevlendirilmeleri, ülkemiz için, ülkemizin kalkınması için
uzmanlıklarını ülke yararına sunmalarında, elbette kabul edilebilir; ancak, bu
konuda, görevi, mesleği öğretim üyeliği olan, akademik çalışma yapmak olan
öğretim üyelerinin, başka kurumlarda çalışmayı kabul etmesinin nedenini
sorgulamak gerekir. Çünkü, öğretim üyeliği için, kişinin, tüm zamanını,
üniversitede akademik çalışmalara ayırması gerekmektedir.
Üniversite öğretim
üyeleri, yaşamlarını devam ettirmek ve akademik çalışmalarda araştırma yapmak
için gerekli olan maaşları, maalesef, alamamakta, istisnaî durum ve görevler
dışında. Gönül isterdi ki, öğretim üyeleri, ikinci işlere gereksinim duymayacak
koşullarda olsunlar, onlar ikinci işlere gideceğine, onların bilgisine ve
birikimine ihtiyaç duyanlar onlara gelsin. Bunun önüne geçmek için, devlet
üniversitelerinde yetişen öğretim üyelerinin aldığı ücretleri yükseltmek
gerekir; ama, bu, bugüne kadar sağlanamamıştır.
Tasarı, ikinci işi
yasallaştırmakta ve ikinci görev aylığının hesabını da oldukça karışık bir
şekilde belirtmektedir.
Ayrıca, tasarı, ilgili
bakana verdiği ikinci görev aylığının miktarını belirleme yetkisiyle de keyfî
ve eşitliğe aykırı uygulamalara olanak hazırlamaktadır. Böyle bir durumu ise,
hukuk devleti ilkesiyle bağdaştırmak mümkün değildir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; benden önce de arkadaşlarım ifade ettiler. Aslında, bu madde,
tasarının esas hedeflerini meşrulaştırmak ve bu hedeflere ulaşmak için
yapılacak "tek maddelik bir düzenleme" eleştirisinden kurtulmak,
tasarıyı kalınlaştırmak, dolgunlaştırmak... Bakın, 10 madde olarak, mini bir
paket olarak getirdik diyebileceğimiz bir tasarı olarak karşımızda.
Hükümet, göreve geldiği
günden beri, YÖK sistemini değiştirme konusunda istekli gözükmekle birlikte,
aslında, bu konuda attığı adımlar, sarf ettiği sözler, yükseköğretim sisteminin
temel sorunlarını çözecek, üniversitelerin idarî, malî özerkliklerini ve
bilimsel özgürlüklerini artıracak nitelikte değildir. Bu konuda hazırlanan onca
taslak, tasarı, çalışma, toplantı, uzlaşma arayışlarını, hükümetin kendi
siyasal tabanına mesaj verebilmek adına, maalesef -bütün meslek liselerine
olsa, evet; ama- sadece bir meslek lisesini koruma anlayışı olarak görüyoruz.
Tasarının amacı da,
Yükseköğretim Kanununu değiştirmekten öte, yükseköğretim kurumunu kendi siyasal
anlayışı içerisine çekerek, bir toplum mühendisliği yapmaktır. Bu, Türkiye'de,
12 Marttan, 12 Eylülden... Sayın Altıkulaç'ın ifade ettiği gibi, Türkiye'de,
bir toplum mühendisliği başlatılmıştır. Bu, son, şapkasını giydirecek bir
tasarıdır.
Sayın Bakanın ifade
ettiği gibi, bu, bir mini paket olarak durmuyor. Aslında, bu, daha sonra
gelecek YÖK tasarısının omurgasını kıran bir yapıdır. Nedeni?.. Bunu, bir iyi
niyet olarak değerlendirelim; eğer iyi niyet varsa... Gerçekten, her zaman
ifade ederim, bu ülkenin doktora olduğu kadar, imama da ihtiyacı vardır; fakat,
meslek liseleri içerisinde şu anda imtiyazlı durumda olan imam-hatip
liseleridir. Eğer, imam olmak için meslek lisesine giden çocuğumuz ilahiyat
fakültesine gidecekse, ortaöğretim başarı puanı 1,04'le çarpılıyor; ama,
iletişim lisesinde okuyan çocuğumuz kendi okulunun devamı olan iletişim
fakültesine gideceği zaman 0,3'le çarpılıyor. Burada, gerçekten, meslek
liselerinin bir mağduriyeti varsa, endüstri meslek liselerinin, iletişim lisesinin,
ticaret liselerinin mağduriyeti söz konusu.
Sayın Bakanımdan özür
diliyorum, sizlerden de özür diliyorum; ekranlarda, Sayın Bakanım diyor ki:
"Öküzün altında buzağı arıyorlar." Sayın Bakanım, böyle bir yasa
tasarısını getirdiğinizde, öküzün altına buzağıyı koyuyorsunuz, sonra bize
diyorsunuz ki, gözlerinizi kapatın, lütfen görmeyin. Canım, âmâ değiliz,
görüyoruz Sayın Bakan.
Değerli arkadaşlar, sayın
milletvekilleri; bizim yıllardan beri karşı çıktığımız YÖK Kanunu, doğrudur;
ama, bu ülkenin, bugün, burada oturan bizleri de eğiten, öğreten rektörler,
üniversite hocaları bu kanun tasarısına karşı çıktıklarını ifade ediyorlar.
Eğer, biz, bu kanun tasarısına karşı çıkanları reddediyorsak, bize
öğrettiklerini de reddetmemiz gerek; madem ki doğruyu öğrettiler, doğru
bilgilendirdiler, doğru ilgilendirdiler, beceri kazandırdılar ve buradaysak,
bugün, Türkiye yürüyor, bunu ciddîye almamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Üniversiteler, idarî ve
malî özerkliğe sahip, özgürce bilimsel çalışma yapan kuruluşlardır. Maalesef,
1972 yılında Deniz Gezmiş ve arkadaşları özerk üniversiteyi talep ederken,
burada oturan beyefendiler ellerini kaldırarak idama götürdüler. Biz, hâlâ,
üniversiteyi özerk hale getirmekten kaçıp, siyasetin ilgi kimliğinden yetki
kimliğine sokmaya çalışıyoruz. Yani, bilimsel, özerk bir üniversite nasıl olur?
Bu anlayışla olabilmesi mümkün mü? Bunu, biraz da kendi yüreğimize, kendi -özür
dilerim- beynimize sormak gerekir.
Sayın Başbakan çok güzel
bir söz etti, biliyorsunuz; "Batı'da bir söz var; parayı veren, akıbete
hâkim olur. Hükümet parayı verecek; ama, YÖK'te ne olup bittiğine müdahil
olmayacak; böyle bir anlayış olmaz" sözleriyle de açıkladı. Yani, bilimi,
üniversiteleri siyasetin eli altına alalım ve ondan sonra, üniversiteler
öğrencisini seçemesin, öğretim üyesini seçemesin, müfredatını seçemesin ve biz,
bu anlayıştaki bir yapının, bilimsel kimlikten uzak bir üniversitenin aydınlık
Türkiye'yi yaratacağına, taşıyacağına inanalım... Bu da çok mümkün değil.
Değerli arkadaşlarım,
bugüne kadar birçok konuda muhalefet yaptık; hep, bize, sadece siz yapıyorsunuz
dediniz. Bakın, bu yasa tasarısı gündeme geldiği gün 43 köşeyazarının 38'i bu
yasa tasarısına muhalefet etti. Eğitim sendikaları, üniversitelerarası
kurullar, rektörler, sivil toplum örgütleri ve yemekarası verdiğimizde, saat
19.00'da eğer televizyona baktıysanız, İstanbul'da, bir, bu yasa tasarısına
karşı çıkan düz lise mezunu çocuklarımız var, onun karşısında "evet"
diyenler var. Biz komisyonda görüşürken Sayın Altıkulaç, Sayın Bakanım, dedik
ki, efendim, burada bir konsensüs oluşturalım; yani, bu konsensüsü toplumun
bütün taraflarıyla beraber... Onun için, bu yasayı altkomisyona gönderelim.
Gerekirse, toplumbilimciler, sosyologlar...
Sayın Altıkulaç
"acaba neden çocuklar imam-hatip liselerine gidiyor, aileler neden
gönderiyor." diyor. Doğru. Eğer,
bu doğruluk anlayışı içerisinde yüreğimizi, gönlümüzü açarak bunu
değerlendireceksek, bir altkomisyonda geniş bir çalışmayla bunu getirelim. (AK
Parti sıralarından "izin vermiyorsunuz" sesi)
Efendim, niye izin
vermeyelim; Sayın Bakan burada, Sayın Altıkulaç burada; Komisyon Başkanı.
Altkomisyona gönderilmesi için önerge verdik, kabul edilmedi. Eğer, toplumsal
barışa katkı sunacaksa, bunu yapmak mecburiyetindeyiz. Yoksa, üniversitelerde
var olan huzuru kaybetmekten başka bir yolculuğa gidemeyiz.
Şimdi, Sayın Bakan her
zamanki gibi çok ilginç açıklamalarda bulunur. Biraz önce, 2003 Meram Lisesi
mezunu çocuğumuzla ilgili dedi ki: "Hukuk fakültesine gitmek istiyordu
çocuk Emre, birinci; fakat, kabul görmedi."
Sayın Bakan, ezberine
bayılıyorum, iyi ezberler; fakat, ezberliyor da, belgeler, maalesef,. Sayın
Bakanın söylediğini doğrulamıyor.
Sayın Bakanım, desteksiz
atmak güzel iştir; ama, destekli atmak da omzu yormaz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Ne biçim konuşuyorsun!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Özür dilerim.
Bakın, Emre Kaçar'a, 2003
şampiyonu olduktan sonra "nereye gitmeyi düşünüyorsun" diye soru
soruluyor; "İstanbul'da Boğaziçi, Sabancı, Koç; Ankara ODTÜ" diyor ve
daha sonra -Sayın Bakan, bilgilerinize arz ediyorum- Emre Kaçar Bilkent
Üniversitesinin Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümüne kaydedilmiş. Ayrıca,
arkadaşları, size vermem adına bir mail gönderdiler bana, bunu da size takdim
edeceğim.
Sayın milletvekilleri,
değerli arkadaşlarım; bir konsensüs içerisinde olabilecek bir yapılanma var
iken, buradan yangından mal kaçırır gibi çocuklarımızın geleceklerini, 1 900
000 çocuğun geleceğini gerçekten tehlikeye atıyoruz. Yani, bu tehlikeye atış...
Diyeceksiniz ki: İmam-hatiplerde
okuyan çocuklar sizin çocuklarınız
değil mi?; Tabiî ki benim çocuklarım; ama, diğer meslek liselerinde okuyan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN MURAT MERCAN
(Eskişehir) - Üvey evlat!..
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
toparlar mısınız.
Buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Efendim, hiçbir zaman üvey evlat olarak bakılmadı. Bunu topluma yanlış
anlattınız, bunu topluma yanlış ifade ettiniz. Bu ülkenin imama ihtiyacı
olduğunu söylüyorsak, doktora ihtiyacı olduğunu söylüyorsak, üvey evlat
anlamına mı gelir?
Değerli milletvekilleri,
burada, asıl, o çocukları istismar ederek, topulumun nizamını, huzurunu,
dengesini, eğitim birliğini bozmak isteyen anlayışların kim olduğu ortaya
çıkıyor.
Bizim isteğimiz şudur:
Bir millî eğitim şûrası toplansın. Bu, ciddî anlamda değerlendirilsin. Bu
yetmiyor, işte, bir an önce 12 yıllık -çıkan kitapçıklara 45 tane resmimizi
bastıracağımıza, paraları oraya harcayalım- temel eğitime geçelim. Ayrıca,
Türkiye'nin, bugün, bunlarla uğraşmak gibi sorumluluğu olmamalı. Onbeş gündür,
Kıbrıs unutuldu; uluslararası toplum izolasyonundan kurtaracağız... Avrupa
Birliği unutuldu...
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bunlarla uğraşmak varken; yani, Türkiye'yi bir günde 2 500 000
000 dolar zarara sokmak mı doğru iş? Yoksa, hep beraber, el ele, bu ülkenin
geleceği için, en sağlıklı nesilleri eğitimde, en sağlıklı nesilleri ekonomik
yapılanmada hayata katmak varken, sadece verilmiş sözler yerine getiriliyor
diye bu kanunu çıkarıp, toplumu germeye hiç gerek yok.
Bakın, Avrupa Birliği
uyum yasalarının dokuzuncusunu çıkardık, onuncusunu getiriyoruz; ama, Avrupa
Birliğinde böyle bir anlayış yok.
Sizden özür dileyerek
şunu söyleyeyim: İnanın ki, bu yasa, Avrupa Birliği uyum yasaları değildir;
Ziya Ül Hak döneminin Pakistan uyum yasaları olabilir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Şimşek.
Hükümet adına, Millî
Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik; buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin değerli sözcüsü Sayın Berhan Şimşek, biraz önce, şahsımı
kastederek "desteksiz atma"
gibi çirkin bir ifade kullanmıştır. Kendisine bu ifadeyi yakıştırmadığımı ifade
etmek istiyorum, iade ediyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Destekli mi atıyorsunuz Sayın Bakan?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, ben "Emre Kaçar herhangi bir
yükseköğretim programına girmedi, giremedi" demedim ki. "Fen lisesi
mezunuydu, eşit ağırlıklı puanla alan bir fakülteye girmek istiyordu..."
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sayın Bakan, desteksiz değil, destekli mi atıyorsunuz? Attığınız kesin!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - "... hukuk fakültesine, siyasal bilgiler fakültesine
gitmek istiyordu. Ancak, bu hesaplamadan dolayı, sıfır hatayla bütün soruları
çözdüğü halde, sözel, sayısal, eşit ağırlıklıyı çözdüğü halde, hukuka, siyasala
giremedi" dedim ve bunu, çarpık bir örnek olarak verdim; ama, Emre Kaçar,
Bilkent Üniversitesi Elektronik Bölümüne girmişse, ona, orada başarılar diliyorum,
hayırlı olsun. Benim dediğim buydu. Yani, buradan ne çıkar, doğrusu anlamış
değilim.
Teşekkür ederim.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Gitmek istediği okulları söylemiş...
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?.. Yok.
Eskişehir Milletvekili
Sayın Fahri Keskin?..
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Vazgeçtim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Mersin
Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
4 üncü maddede, kendisine
ekgörev verilen üniversite öğretim üyelerinin alabilecekleri ücretler
düzenlenmiş. Bu maddeyle ilgili konuşmak istememin temel nedeni şudur: Tasarıda
bazı önemli yanlışlar vardı. Komisyonda bu bir ölçüde düzeltilmiş olmasına
rağmen, yine bir kargaşa vardı; ama, biraz sonra görüşülecek olan önergeyle,
geniş ölçüde uygulanabilir bir yöntem bulunmuştur. O bakımdan, benim açımdan
önemli bir sorun kalmamıştır; ama, bu vesileyle bazı şeyler söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
öncelikle, eğitimin, üniversitelerin çok büyük sorunları var; bunu hepimiz
biliyoruz. Öğretmenlerimiz, gerçekten, büyük bir geçim sıkıntısı içerisindeler;
pazarcılık yapıyorlar, işportacılık yapıyorlar. Üniversitelerimizin ödenekleri
yok, yeterli araştırma yapamıyorlar, kütüphanelere kitap gelmiyor, dergi
gelmiyor, ücretler dengesiz ve yetersiz.
Böylesi bir ortamda,
millî eğitimin ve üniversitelerin sorunlarını çözmek dururken, birinci öncelik
olarak bugün görüştüğümüz tasarıyı gündeme getirmek, bana göre, doğru bir
yaklaşım değil. Bu konunun sakıncalarını, arkadaşlarımız, yeteri kadar
anlattılar ve biraz sonra, maddeyle ilgili olarak da, sizlere, daha ayrıntılı
bilgiler verilecek. Ben, oraya girmek istemiyorum; ama, hükümetin, öncelik
saptamasında bir yanlışlık yaptığını düşünüyorum. Toplumda tek parti
iktidarının verdiği bir rahatlıkla, ekonomide, piyasalarda nispî bir denge
sağlanmıştı. Şimdi, bu dengeleri altüst edecek, toplumun kurumları arasında
önemli tartışmaları sürükleyecek bir tasarıyı eğitimin bütün sorunlarının önüne
geçirmek gerçekten çok yanlış.
Tabiî, hükümet, AKP
çoğunluğu, seçimlerde verdiği sözü ileri sürerek, kendi tabanını tatmin etmek
için bazı girişimlerde bulunma mecburiyetini hissederek, bu düzenlemeyi, her
türlü konunun önüne geçirerek buraya getirdi ve sanki, yarına kalırsa her şey
değişecekmiş gibi, gecenin bir yarısında, sağlıksız bir ortamda, bunu
tartıştırıyor.
Değerli arkadaşlarım,
inanmanızı isterim ki, bu, doğru bir yöntem olmamıştır. Bu, hem ekonomi için
hem piyasalar için ve hem de Adalet ve Kalkınma Partisinin İktidarı için doğru
bir tercih olmamıştır.
Sayın Başbakan, Grupta,
gayet üst perdeden, herkesi suçlayarak bazı konuşmalar yapıyor. Sayın Millî
Eğitim Bakanımız, bazen uyumlu bir tavır sergiliyor, bazen herkesi suçluyor ve
burada olduğu gibi, sık sık da Cumhuriyet Halk Partisini suçlayarak, bu
tasarıyı geçirmeye çalışıyorsunuz. Çoğunluğunuz var, geçirebilirsiniz; ama,
doğru olan, güzel olan, toplumda belli uzlaşmaları sağlayarak bir çözüm
bulmaktır. Yoksa "yaptım oldu, benim çoğunluğum var, öyleyse, ben de bu
kanunu çıkarırım, kim ne derse desin" demek, doğrusu, çoğunluğunuz
açısından, formel, şeklî açıdan doğrudur da, demokrasinin özü açısından,
çoğulcu bir sistem açısından doğru bir yaklaşım değil.
Ben, sağduyunun egemen
olmasını beklerdim, bu yanlıştan Adalet ve Kalkınma Partisinin dönmesini
beklerdim...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- ...ve toplumun pek çok acil konusu varken, iş konusu varken, aş konusu
varken, uzun süre tartışacağımız bir tasarıyı, bir düzenlemeyi buraya
getirmemelerini beklerdim. Ne yazık ki, böyle bir yola girilmiştir.
Umarım ve dilerim ki, bu
düzenlemenin getireceği sorunlar, bu düzenlemenin yol açacağı tartışmalar belli
bir noktada kesilir ve iş, kendi boyutunda tutulur. Benim kuşkum, benim
endişem, bu dalgalanmanın, bu dayatmanın daha fazla tartışmalara yol açacağıdır
ve dileğim, toplumda, uzun süredir ihtiyaç duyulan huzurun, istikrarın
bütünüyle yok olmamasıdır.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye "dediğim dedik" , "yaptığım doğrudur", "ben
kimseyi dinlemem" tartışmalarından ve kavgalardan çok çekti. Bu kavga
ortamının, kimseye bir yararı yok. Gecenin bu saatinde, belki, bu sözlerin bir
anlamı da yok, bir değeri de yok "biz kararımızı verdik, ne söylerseniz
söyleyin, biz bildiğimizi yaparız" anlayışının egemen olduğunu görüyorum;
ama, bunun doğru bir yaklaşım olmadığını bir kez daha belirtmek istiyorum ve
inşallah zaman bizi haklı çıkarmaz, inşallah beklemediğimiz, ummadığımız
gelişmeler, bu düzenlemeyle birlikte Türkiye'nin gündemine gelmez.
Sayın Bakan, bu tip
şeyleri söylediğimiz zaman "bazı şeylerin arkasına saklanmayın, milletten
alamadığınız desteği bazılarından almaya çalışmayın" diyor. Biz, kimsenin
arkasına saklanmıyoruz; biz, Parlamentonun doğru karar vermesi için, ülkenin
şartlarını, Türkiye'nin ihtiyaçlarını anlatıyoruz. Biz, Sayın Bakanın ima
ettiği gibi, bazı güçlerin arkasına saklansak, niye gecenin yarılarında
buralarda nefes tüketelim? Onun yolları var; ama, biz, demokratik düzen dışında
hiçbir düzen düşünmeyen, demokrasidışı dönemlerde çok büyük bedeller ödemiş bir
partinin mensuplarıyız. Bizde demokrasidışı bir beklenti asla olmaz; ama,
toplumu gerersek, yanlış yaparsak, işte geçmişte olduğu gibi, kara cüppeliler
edebiyatıyla, bazı edebiyatlarla, toplumda unutulmasını dilediğimiz, tarihte
yerini almasını dilediğimiz tartışmaları tekrar tekrar yaşarsak, korkarım ki,
bazı gelişmelerin önüne geçemeyiz; bizim söylediğimiz budur.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Nedir yani bu bazı gelişmeler?!
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
Şahsı adına söz isteyen,
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya?.. Yok.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Tosun.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, 4 Ekim
1983 tarihinde 77 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulan Bilim ve Teknoloji
Yüksek Kurulunun görevleri nedir; bu Kurulun YÖK ile bir ilişkisi var mıdır?
İkinci sorum:
Üniversiteler ile halk arasında iletişim bağlarının oluşturulamaması,
işbirliğinin kurulamamasındaki temel sebepler sizce nelerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tosun.
Sayın Karademir, buyurun.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana şu soruyu
yöneltmek istiyorum: Üniversitelerde bilimsel ve ekonomik, demokratik sorunlar,
eğitimin altyapı sorunları, teknoloji sorunları, insan kaynakları sorunları,
finansman sorunları sürerken, hazırladığınız tasarı bu sorunları nasıl
çözecektir? Bu sorunları çözmeyen bir tasarı, nasıl bir reform olarak
adlandırılabilir? Temel sorunlara yönelik bir çözüm getirmeyen tasarının esas
amacı nedir?
Yine, Sayın Bakana
yöneltmek istiyorum; Sayın Bakan, 1995 yılında katıldığınız bir panelde şöyle
diyorsunuz: "Said-i Nursî cumhuriyetin ilk yıllarında dinlenseydi,
doğulular Kürtçü batılılar Türkçü olmazdı." Türkiye Cumhuriyetinin Bakanı
olarak 1995 yılındaki görüşlerinizi koruyor musunuz, yoksa, değiştiniz mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Karademir.
Sayın Tütüncü?.. Yok.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan bu yasa
tasarısının Anayasaya aykırı olduğu iddialarına karşı kayıtsızlığını koruyor.
Ben, 130 ve 131 inci maddelere aykırılığı konusunda çok net, somut bir iki ufak
açıklama yapacağım. Sayın Bakanın, acaba, daha sonraki yorumlarında önyargısının
değişip değişmeyeceğini merak ediyorum.
Sayın Bakan, Anayasanın
130 uncu maddesinde üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri
oldukları açıkça belirtilmiştir. Bu durumda, üniversiteler, ancak kanunla
bilimsel özerklik esaslarına göre düzenlenebilir. Nitekim, Anayasanın 131 inci
maddesi bu hususu teyit etmektedir, hemen peşinden. Bu cümleden olmak üzere,
Anayasanın yükseköğretim kurumlarını ve üst kuruluşlarını düzenleyen 130 uncu
maddesinin 131 inci maddesiyle birlikte bu bağlamda değerlendirilmesi gerekir.
Gerçekten, Anayasanın 130 uncu maddesinde yükseköğretime giriş esaslarının
kanunla düzenleneceğinin öngörülmüş olması, kanun koyucunun, bu alanı,
ortaöğretim başarı puanlarının hangi katsayıyla çarpılacağını belirleyecek
kadar ayrıntılı kurallar koyabileceği anlamına gelmez. Belki, yargınız değişir
Sayın Bakan.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Sayın Aslanoğlu?.. Yok.
Sayın Coşkunoğlu,
buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, tümü
üzerinde sorduğum soruyu yineleyeceğim. Üniversitelerimizin bilimsel yayında
göstermiş olduğu başarı grafiğine benzer bir başarı göstermiş bir kurumumuz var
mı Türkiye'de? Söylediğim gibi, sizin de bildiğiniz gibi, 45 inci sıradan 22
nci sıraya yükselmiştir. Benzer bir başarı grafiği göstermiş bir kurumumuz var
mı Türkiye'de? Bu, bir.
İkincisi; gerek
üniversitelerin bunca sorunu varken gerek Türkiye'deki tarım sektöründen sosyal
sigortalara kadar bunca kesimde bunca sorun varken ve bunların hepsiyle ilgili
vaatler seçim bildirgenizde yer aldığı halde, bu yasayı bu şekilde aceleye
getirmek, üstelik sınavlardan önce ve öncelik vermenin nedeni?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Sayın Uzunkaya?.. Yok.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, öncelikle,
Sayın Koç'un, Anayasanın 130 ve 131 inci maddesine bu kanun tasarısının aykırı
olduğu görüşüne katılmadığımı tekrar ifade etmek istiyorum. 130 uncu maddede
"yükseköğretime giriş kanunla düzenlenir" denildikten sonra, kanunun
kapsamı şu olur, ebadı şu olur, bu kadar cümle girer, şunları yazabilir,
şunları yazamaz gibi bir ifade yoktur; kanun koyucunun yetkisine bırakmıştır.
Bunu, kendisinin de çok iyi anladığını sanıyorum.
Diğer arkadaşlarımın
sorduğu soruların çoğu daha önce de sorulan sorular olduğu için, benzer
sorulara cevap verdim; ancak, onlara da yazılı olarak cevap vereceğiz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Bakan, yazılı cevaplar bir türlü gelmiyor ama.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Başkanım, sıcağı sıcağına...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yazılı cevaplar bu akşam gelmez ki Sayın Koç.
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu, buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, umarım benim
soruma da yazılı yanıt vermez ve daha önceki sorulardan biraz farklı bir soru
olacak.
Sayın Bakan,
müsteşarınız, çıkmış olduğu bir televizyon programında ümmetçi olduğunu
açıklamıştı. Sayın Başbakanlık Müsteşarı da aşağı yukarı benzer görüşleri ileri
sürmüştü. Acaba, siz aynı görüşleri paylaşıyor musunuz; bir Millî Eğitim Bakanı
olarak ümmetçi görüşe saygı duyuyor musunuz ve o görüşe katılıyor musunuz?
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu, maddeyle ilgili sorar mısınız.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sayın Başkan, Türkiye'yle ilgili soru bu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, bu soruyu sormamın çok temel bir nedeni var. Şu anda
Türkiye'deki eğitim sisteminin geleceğini tartışıyoruz ve bu çerçevede, bu
geleceğini çizen çerçevenin içinde yer alan bir müsteşar var ve bu müsteşar,
çıkmış olduğu bir televizyon programında, Anayasamıza açıkça aykırı olan bir
söylemi söylemekten çekinmemiştir; ümmetçi olduğunu açıklamıştır. Olabilir;
kendisinin ümmetçiliğine saygı gösteriyoruz; ancak, Sayın Bakanın bir ümmetçi
müsteşarla çalışıp çalışmadığını sormak istiyorum. Bunu da, ben milletvekili
olarak bir doğal hak olarak kendimde görüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Müsteşarın hiç suçu yok, hiç; onları getirenlerin...
BAŞKAN - Sayın Üstün,
buyurun.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakandan şunu
sormak istiyorum: Bu tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesindeki
nedenlerden birisi de, meslek lisesi mezunlarının mağduriyetlerinin giderilmesi
olarak gerekçede var. Ben, Sayın Bakandan sormak istiyorum: Sağlık meslek
lisesi mezunlarının ne zaman ataması yapılacak?
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Üstün.
Sayın Özyurt?.. Yok.
Sayın Yeni?.. Yok.
Sayın Akdemir, buyurun.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakana sormak
istiyorum. Şu an getirmek istediğiniz yasa tasarısı, son iki haftadan beri,
ülkemizin birçok kesimlerinde gerginlik yaratmıştır. Bu gerginlik sonucunda,
ülkemiz, yaklaşık 2 500 000 000 dolar bir zarara uğramıştır.
Sormak istiyorum; 2 500
000 000 dolar değerinde, kaç tane hastane yapabiliriz, kaç yataklı; kaç tane
okul yapabiliriz, kaç sınıflık? Bu ücretle, bu parayla, 2 500 000 000 dolarla,
kaç tane can kurtarırdık; çünkü, hastane kapılarımızda tedavi edilmeyen
hastalarımız çok. Hastane kapılarında senet bırakarak taburcu olan hastalarımız
vardır. İlaçsızlıktan ölen insanlarımız vardır. Bu 2 500 000 000 dolar, neden
bu alanlarda kullanılmadı diye sormak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akdemir.
Süre dolmuştur.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Bakanın cevap hakkı yok mu Sayın Başkanım?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Şu müsteşarlar konusunu dinleseydik Sayın Bakandan!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, soru-cevap süresi dolmuştur.
Madde üzerinde 3 adet
önerge vardır; önergeleri, önce sırasıyla okutacağım, sonra aykırılık
derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Ancak bu madde
kapsamında kadroya dayalı olmadan görevlendirilenlere, kendi kurumlarından
aldıkları aylık ve diğer malî hakların yanı sıra, görevlendirildikleri kurumda
yürüttükleri görev için 657 sayılı Kanuna tabi en yüksek Devlet memuru
aylığının (ek gösterge dahil) dört katını geçmemek üzere ilgili Bakan
tarafından tespit edilecek miktarda net olarak ikinci görev aylığı verilir. Bu
şekilde görevlendirilenlere verilen ikinci görev aylığı ile kendi kurumlarından
aldıkları aylık ve diğer malî hakların toplam net tutarı, görev yaptıkları
kurumlardaki kadrolarına eşit düzeyde kabul edilen kadroların aylık ve diğer
malî haklarının toplam net tutarından fazla olamaz" ifadesinin;
"Bu şekilde
görevlendirilenlere verilen ikinci görev aylığı ile kendi kurumlarında
aldıkları aylık ve diğer malî hakların toplam net tutarı, görev yaptıkları
kurumlardaki kadrolarının aylık ve diğer malî haklarının toplam net tutarından
fazla olamaz. Bu madde kapsamında kadroya dayalı olmadan görevlendirilenlere
ise kendi kurumlarından aldıkları aylık ve diğer malî hakların yanı sıra,
görevlendirildikleri kurumda yürüttükleri görev için 657 sayılı Kanuna tabi en
yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) üç katını geçmemek üzere
ilgili Bakan tarafından tespit edilecek miktarda net olarak ikinci görev aylığı
verilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Muharrem Karslı |
Musa Uzunkaya |
|
Bursa |
İstanbul |
Samsun |
|
Ahmet Yeni |
Ayhan Zeynep Tekin |
|
|
Samsun |
Adana |
|
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının 4 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Haluk Koç |
Kemal Anadol |
Oya Araslı |
|
Samsun |
İzmir |
Ankara |
|
Güldal Okuducu |
Mustafa Gazalcı |
İzzet Çetin |
|
İstanbul |
Denizli |
Kocaeli |
|
A.Sırrı Özbek |
Onur Öymen |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
İstanbul |
İstanbul |
Malatya |
BAŞKAN - Maddeye en
aykırı önergeyi okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının 4 üncü maddesinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
Kemal Anadol |
Oya Araslı |
|
Samsun |
İzmir |
Ankara |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Güldal Okuducu |
Mustafa Gazalcı |
|
Malatya |
İstanbul |
Denizli |
|
İzzet Çetin |
A.Sırrı Özbek |
Onur Öymen |
|
Kocaeli |
İstanbul |
İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Koç,
konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yükseköğretim Kanunu
Tasarısı Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak
algılanmalı ve dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri
benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu
yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim
anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine
ortam sağlanmalıdır; ancak, kanun tasarısı, yalnız, üniversiteleri siyasî
iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan
kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete
aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler,
üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte
gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı,
ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik
katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır, üniversitede öğrenci ve
öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda,
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır; felsefesiyle, çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Günümüzün
demokrasilerinde katılımcılık esastır. Katılımcılık, özellikle yasaların
yapımında, ilgili tüm toplum kesimlerinin görüş ve önerilerinin alınmasını ve
onlarla uzlaşma ve uyum halinde düzenlemeler ortaya konulmasını gerektirir.
441 sıra sayılı tasarı
ise, böyle uzlaşmanın ürünü olmadığı gibi, ilgili toplum kesimlerinin, yani
üniversitelerin ve öğrencilerin beklenti ve istekleriyle uyum içinde de
değildir.
Üniversitelerle yeteri
kadar bağlantı kurulmadan veya kurulan bağlantıların sonucunda ortak bir
uzlaşma noktasına gelinmeden, sadece hükümetin değerlendirmesi doğrultusunda
şekillendirilen bu yasa tasarısının, toplumun pek çok kesiminde eleştirilere ve
yoğun tepkilere yol açtığı da görülmektedir.
Ne var ki, çağdaş
demokrasilerde son derece gerekli ve olağan sayılan bu tepki ve eleştirilerden
yararlanılması ve tasarının bunlar göz önünde tutularak değiştirilmesi
gerekirken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin her şeyin üstünde olduğu
anlayışına sığınılarak, yapılan düzenlemede ısrar edilmiştir.
Böylesi bir ısrar
sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilen tasarıdaki
çözümlerin, özellikle 4 üncü madde bakımından, özünde yenilik niteliği taşıyan
bir yanı da yoktur.
Bütün bu açıklamalar, kuşkulu
hale getirmektedir.
Halbuki, bir hukuk
devletinde tüm devlet işlemlerinin yönelmesi gereken nihaî amaç, kamu
yararıdır. Kamu yararı amacına yönelmeyen işlemlerin hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşması söz konusu olamaz.
Ayrıca, söz konusu 4 üncü
maddeyle öğretim üyelerine verilecek ikinci görev aylığının miktarını tespit
konusunda ilgili bakana tanınan yetki de, yürütmenin kanunîliği ilkesine,
dolayısıyla Anayasanın 8 ve 128 inci maddelerine aykırıdır.
Bu nedenlerle, söz konusu
4 üncü maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının 4 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Haluk Koç (Samsun) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Koç,
konuşacak mısınız?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim,
2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal
görülebilir; ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin
zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı,
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve
dolayısıyla çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve
bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler,
Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden
uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır; ancak,
kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma
amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin
gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete
aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler,
üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte
gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı,
ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik
katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır; üniversitede öğrenci ve
öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda,
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır; felsefesiyle, çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Günümüzün
demokrasilerinde katılımcılık esastır. Katılımcılık, özellikle yasaların
yapımında, ilgili tüm toplum kesimlerinin görüş ve önerilerinin alınmasını ve
onlarla uzlaşma ve uyum halinde düzenlemeler ortaya konulmasını gerektirir.
441 sıra sayılı tasarı
ise, böyle uzlaşmanın ürünü olmadığı gibi, ilgili toplum kesimlerinin, yani,
üniversitelerin ve öğrencilerin beklenti ve istekleriyle uyum için de değildir.
Üniversitelerle yeteri
kadar bağlantı kurulmadan veya kurulan bağlantıların sonucunda ortak bir
uzlaşma noktasına gelinmeden, sadece hükümetin değerlendirmesi doğrultusunda
şekillendirilen bu yasa tasarısının toplumun pek çok kesiminde eleştirilere ve
yoğun tepkilere yol açtığı da görülmektedir.
Ne var ki, çağdaş demokrasilerde
son derece gerekli ve olağan sayılan bu tepki ve eleştirilerden yararlanılması
ve tasarının, bunlar göz önünde tutularak değiştirilmesi gerekirken, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin iradesinin her şeyin üstünde olduğu anlayışına
sığınılarak yapılan düzenlemede ısrar edilmiştir.
Böylesi bir ısrar
sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilen tasarıdaki
çözümlerin, özellikle 4 üncü madde bakımından, özünde yenilik niteliği taşıyan
bir yanı da yoktur.
Bütün bu açıklamalar,
tasarının nihaî amacının kamu yararı olduğunu da kuşkulu hale getirmektedir.
Bu nedenle, tasarının 4
üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını sağlamak amacıyla söz konusu
öneride bulunulmuştur.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Ancak bu madde
kapsamında kadroya dayalı olmadan görevlendirilenlere, kendi kurumlarından
aldıkları aylık ve diğer malî hakların yanı sıra, görevlendirildikleri kurumda
yürüttükleri görev için 657 sayılı Kanuna tabi en yüksek Devlet memuru
aylığının (ekgösterge dahil) dört katını geçmemek üzere ilgili Bakan tarafından
tespit edilecek miktarda net olarak ikinci görev aylığı verilir. Bu şekilde
görevlendirilenlere verilen ikinci görev aylığı ile kendi kurumlarından
aldıkları aylık ve diğer malî hakların toplam net tutarı, görev yaptıkları
kurumlardaki kadrolarına eşit düzeyde kabul edilen kadroların aylık ve diğer
malî haklarının toplam net tutarından fazla olamaz" ifadesinin;
"Bu şekilde
görevlendirilenlere verilen ikinci görev aylığı ile kendi kurumlarından
aldıkları aylık ve diğer malî hakların toplam net tutarı, görev yaptıkları
kurumlardaki kadrolarının aylık ve diğer malî haklarının toplam net tutarından
fazla olamaz. Bu madde kapsamında kadroya dayalı olmadan görevlendirilenlere
ise, kendi kurumlarından aldıkları aylık ve diğer malî hakların yanı sıra,
görevlendirildikleri kurumda yürüttükleri görev için 657 sayılı Kanuna tabi en
yüksek Devlet memuru aylığının (ekgösterge dahil) üç katını geçmemek üzere
ilgili Bakan tarafından tespit edilecek miktarda net olarak ikinci görev aylığı
verilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe
Herhangi bir kadroya
dayanmadan görevlendirilenlerin görev yaptıkları kurumda, ücretlerinin
mukayesesinde sıkıntı olacağından ve bunlar için belirlenen ücretin fazla
olduğu düşünüldüğünden, önergeyle bu olumsuzlukların giderilmesi amaçlanmıştır.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı
vardır; önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5. - 2547 sayılı
Kanunun 45 inci maddesinin (a) ve (b) fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"a. Yükseköğretim
kurumlarına, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin yapacağı sınavla girilir.
Bu sınava temel teşkil etmek üzere, Millî Eğitim Bakanlığı genel ortaöğretim ve meslekî-teknik ortaöğretim
kurumlarının program/alan/kol/bölümlerini; sözel, eşit ağırlık ve sayısal olmak
üzere üç grupta toplar. Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı da yükseköğretim
programlarını; sözel, eşit ağırlık ve sayısal olmak üzere üç puan türünde
gruplandırır ve hangi ortaöğretim program/alan/kol/bölümünün hangi
yükseköğretim programına karşılık geldiğini bu suretle ilişkilendirir. Herhangi
bir genel veya meslekî-teknik ortaöğretim kurumu mezunu, Öğrenci Seçme
Sınavında ortaöğretimdeki kendi program/alan/kol/bölümünü tercih ederse,
hesaplanacak olan ortaöğretim başarı puanı (0.80) katsayısı ile çarpılır.
Ortaöğretimdeki program/alan/kol/bölümü sözel olan öğrenciler eşit ağırlığa
dayalı bir yükseköğretim programını tercih ederse ortaöğretim başarı puanı
(0.60) katsayı ile, sayısala dayalı bir yükseköğretim programını tercih ederse
(0.45) katsayı ile çarpılır. Ortaöğretimdeki program/alan/kol/bölümü eşit
ağırlık olan öğrenciler sözel ya da sayısala dayalı bir yükseköğretim
programını tercih ederse ortaöğretim başarı puanı (0.60) katsayı ile çarpılır.
Ortaöğretimdeki program/alan/kol/bölümü sayısal olan öğrenciler eşit ağırlığa
dayalı bir yükseköğretim programını tercih ederse ortaöğretim başarı puanı
(0.60) katsayı ile, sözele dayalı bir yükseköğretim programını tercih ederse
(0.45) katsayı ile çarpılır. Adayların ortaöğretimdeki başarıları; Öğrenci
Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından geliştirilecek bir yöntemle ortaöğretim
başarı puanı olarak hesaplanır ve bu puan yükseköğretim kurumlarına girişteki
Öğrenci Seçme Sınavı puanlarına eklenir. Dil sınavı ve puan türü ile bu
adayların yerleştirilmesine ilişkin esaslar ise Yükseköğretim Kurulu tarafından
belirlenir.
Sınav soruları,
yükseköğretime girişteki puan türleri dikkate alınmak suretiyle genel
ortaöğretimin tüm müfredatı gözetilerek hazırlanır.
Yükseköğretim kurumlarına
giriş ile ilgili diğer usul ve esaslar, Millî Eğitim Bakanlığı ile
Yükseköğretim Kurulunca birlikte çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
b. Belli spor ve sanat
dallarında üstün kabiliyetleri olduğu tespit edilen öğrenciler, ilgili dalda
eğitim yapmak kaydıyla yönetmelikle belirlenecek esaslara göre yükseköğretim
kurumlarına alınabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce.
Buyurun Sayın İnce. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın İnce, süreniz 10
dakika.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
İNCE (Yalova)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben, konuşmamın birinci
bölümünü, hiçbir ideolojik yaklaşım, hiçbir siyasal görüş olmaksızın; partili
olarak değil, milletvekili olarak değil, bir öğretmen olarak yapmak istiyorum.
Bu konuşmayı yapmadan
önce de, geçtiğimiz günlerde, Talim Terbiye Kurulu Başkanı, Millî Eğitim Bakanı
ve benim aramda geçen bir diyalog biraz yanlış yansımış; Sayın Başkan burada,
kendisini biraz incitmişiz galiba; o konuda da kendisinden özür diliyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Eğer, bir düzenlemeyi
getirdiğinizde, şunu yapsaydınız, deseydiniz ki: "Biz, bu düzenlemeyi
yapacağız ve şu anda lise 1'de okuyan öğrencilere uygulayacağız; iki yıl sonra
uygulayacağız." Doğrusu budur.
1999'da yapılan
değişiklikte, 2002'deki katsayı değişikliğinde yüzbinlerce öğrenci mağdur
edilmiştir. Sayın Bakan geçtiğimiz günlerdeki açıklamasında "biz, dayatma
yapmayacağız, emrivaki, oldubitti yapmayacağız. Getireceğimiz sistemi şu anda
lise 1'lere uygulayacağız" demişti ve ben de o gün demiştim ki:
"Gerçekten eğitim kökenli bir Millî Eğitim Bakanımız var. Tamam,
kendisiyle dünya görüşlerimiz ayrı; ama, doğru düşünüyor." Bugün gördüm
ki, yanılmışım. Otuzsekiz gün kalmış sınava, çocuklar şu anda bizi izliyor,
soru çözmüyor çocuklar; Mecliste ne konuşuyorlar, ne çıkacak diye onu izliyor.
Yazık değil mi bu çocuklara?!. Vicdanınız elveriyor mu sizin buna?!. (CHP sıralarından
alkışlar) Önce buna bakalım.
Şu ya da bu şekilde
yasayı geçirirsiniz; dersiniz ki insanlara "değerli kardeşim, ben, lise
1'de okuyan çocuğa bunu uygulayacağım; haberin olsun, bilgin olsun."
Bakın, benim bu söyleyeceğimi, gelin, çıkın siz de söyleyin. Bakın, 99'da ne
oldu biliyor musunuz; sırf imam-hatip liselerinin önünü keselim diye meslek
liselerinin de canına okudular ani bir dayatmayla. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Ama, devamında da
alkışlayın lütfen. Siz de, şimdi rövanşını alıyorsunuz; sınava otuzsekiz gün
kala, biz de böyle yaparız diyorsunuz. Bu, inatlaşmadır; bu, doğru değildir.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Bir dinleyin arkadaşlar,
bir dinleyin sonuna kadar.
İnatlaşmayın!.. Lise 1'e
uygulayın, iki yıl sonra uygulayacağız deyin, ben de sizin iyi niyetli
olduğunuza inanayım.
SELAMİ UZUN (Sivas) - İki
yıldır uğraşıyoruz zaten ona, iki yıldır uğraşıyoruz...
BAŞKAN - Sayın Uzun,
hatibin konuşmasını kesmeyelim.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Lütfen,.sonuna kadar bir dinleyin.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Otur yerine dinle, dinle!..
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bir dakika... Bir dakika... Değerli arkadaşlarım, lütfen dinleyin. Lütfen...
Ben, milletvekili olarak konuşmuyorum, veli olarak konuşuyorum, veli...
3 dayanağınız var: 1.-
Meslekî ve teknikeğitime olan ilgi azaldı... Hayır, azalmadı, elimde sayılar
var. Meslekî ve teknikeğitimde sayıları söyleyeyim size. 2000-2001 öğretim
yılında 902 000 öğrenci var, 2002-2003'te 981 000 öğrenci var. İmam-hatiplere
giden öğrenci sayısı azaldı; bu doğru; ama, diğerleri azalmadı.
2.- Herkesi aynı sınava
sokalım, herkese aynı soruyu soralım, yapabilen yapsın; ikinci dayanak noktanız
bu. Onu da şöyle söyleyeyim. Bu, doğru değil. Meslek lisesinde okuttuğunuz bir
öğrenciye 6 lira harcıyorsunuz, genel lisede okuttuğunuz bir öğrenciye 1 lira
harcıyorsunuz. Makine bölümünde okuyan çocuğa 6 lira harcayarak eczacılık
fakültesinde okutuyorsunuz; oysa, siz, bu işlemi 1 lirayla yapabilirsiniz;
kaynak savurganlığı değil mi bu!
Bir başka konu; henüz
sınav yapılmadı, bu uygulama bu yıla yetişir diyorsunuz. Değerli arkadaşlarım,
işte burada üzülüyorum. Şu anda okulların ve dershanelerin rehberlik servisleri
dolup taşıyor. Benim telefonuma bugün öğrencilerimden yüzlerce mesaj geldi; ne
olacak diye merak ediyorlar. Yapmayın, bu, bu yıl uygulanmaz deyin.
Cumhurbaşkanı veto etti, geri geldi; bir daha göndereceksiniz; biz mahkemeye
gideceğiz. Çocuklar hep merak edecek bunları. Gözünüzü seveyim, ne olursunuz,
bunu bu yıl uygulamayın. Öğretmen yalvarışıdır size bu, milletvekili olarak
asla yalvarmam; bu, bir öğretmen yalvarışıdır. Yanlış yapıyorsunuz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Anlamazlar!..
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, ben, bir iki konunun altını çizmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, anadolu öğretmen liselerini bitirdiniz. Bu uygulama, anadolu öğretmen
liselerini bitirir;. kapanır bu okullar. Anadolu öğretmen lisesinde okuyan
çocuklar...
Öğretmenlik, bir ruh
işidir biliyor musunuz. Matematiği çok iyi bilebilirsiniz; ama, matematiği
öğretemezsiniz. İnşaat mühendisleri de bizim kadar matematik bilir; ama,
öğretemezler.
RECEP KORAL (İstanbul) -
Nereden biliyorsunuz?
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Öğretemezler efendim, öğretemezler; öğretmek, ayrı bir iştir.
Bakınız, size bir şey
anlatayım. anadolu öğretmen lisesindeki çocuklar birbirine hoca diye hitap
ederler, hoca. 15-17 yaşındaki çocuklar, kendilerinin gelecekte öğretmen
olacaklarına inanırlar. Onların ekpuanlarını kaldırarak bu okulları
öldürüyorsunuz. Yapmayın bunu. Bunun vebali var. Hem de, öğretmen kökenli bir
Millî Eğitim Bakanı yapıyor bunu.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Yarın cehennemde yanacaklar.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Ali Rıza Ağabey, bir müsaade eder misin.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, hatibi dinler misiniz.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, ben, size bir öneride bulunuyorum: Sayın Bakan bana iki
ay süre versin, onun bürokratı gibi çalışacağım, imam-hatipler de benim önerimi
kabul edecek, Adalet ve Kalkınma Partisi de, Cumhuriyet Halk Partisi de,
rektörler de, üniversiteler de, Genelkurmay da, sivil toplum örgütleri de; söz
veriyorum size, iki ay içinde herkes kabul edecek bunu.
RECEP GARİP (Adana) -
Onyedi aydan beri ne yaptın?!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Önerimi söyleyeyim...
RECEP GARİP (Adana) -
Altkomisyona niye gelmediniz?
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Önerimi söylüyorum...
RECEP GARİP (Adana) -
Çalışmıyorsunuz...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Sayın Garip, ben, burada, klasik muhalefet anlayışında değilim; eleştiriyorum,
yerine çözüm öneriyorum.
Çözüm, ÖSYM, bağımsız bir
kuruluş olmalıdır. Bunu yapmalıyız. Kesinlikle, ÖSYM, bağımsız bir kuruluş
olmalıdır.
Genel liseler ile meslek
liselerinin sınavını ayrı yapmalıyız. Meslek lisesi öğrencilerine alan bilgisi
sorusu sormalıyız; makineciye makine sorusu, elektrikçiye elektrik sorusu da
sormalıyız. Sonra, bunların lisans programlarına geçişinde bir kontenjan
tanımalıyız. Buna benzer çözüm önerilerimiz var; ama, siz, bunları hiç
dinlemeden, derseniz ki... Tasarıya yazmışlar "ortaöğretimin eşit ağırlık,
sözel, sayısal bölümlerinden..." Arkadaşlar, bu, çok komik bir şey,
biliyor musunuz. Liselerde ve meslek liselerinde böyle bir bölüm adı yok.
Liselerde bunların adı matematik-fen, sosyal bilimler, Türkçe-matematik,
yabancı dil alanıdır; yani, işte, ilişkilendirebilirsiniz; ama, yazılırken, bu
bile yanlış yazılmış.
Yine, çok yadırgadığım
bir şey var. Tasarının tümü üzerinde AK Parti Grubu adına Sayın Komisyon
Başkanımız konuştu. Konuşacak başka milletvekili mi yoktu?! O, hepimizin
Başkanı, Adalet ve Kalkınma Partisinin Komisyon Başkanı değil ki; biz de o
Komisyonun üyesiyiz. Bilmiyorum, ben biraz etik bulmadım. Keşke başka bir
milletvekili konuşsaydı. (AK Parti sıralarından gürültüler)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Allah, allah!.. Ne alakası var?!
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Ne alakası var?!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Sayın Başkan, orada, Sayın Genel Başkanımızın bir konuyu yanlış anlattığını
söyledi. Onu açıklamak istiyorum. Genel Başkanımız şöyle dedi:
"Yükseköğretimin yetkisinin bir kısmı Millî Eğitime devrediliyor."
Sayın Komisyon Başkanımız "hayır, öyle bir şey yok" dedi. Ben, şimdi,
şu anda yürürlükte olan 45 inci maddeyi okuyorum: "Öğrenciler devlet
yükseköğretim kurumlarına, esasları Yükseköğretim Kurulu tarafından tespit
edilen sınavla girerler."
Şimdi, tasarıdan
okuyorum: "Esasları Millî Eğitim Bakanlığı düzenler" deniliyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Öyle bir şey yok.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Şimdi, bu ikisi uzun sürecek; bu ikisine baksın.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, ben, size, bir başka konuda daha örnek vereyim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Hayır... Metni tam oku.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bir şey söyleyeceğim: Kaç tanenizin çocuğu imam-hatip lisesinde okuyor, bir
parmaklarınızı kaldırsanız ya. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Öyle denilmiyor, 45'inci maddeyi tam oku.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Kendi çocuklarınızı kolejde okutursunuz, Amerika'da okutursunuz, fakir
fukaranın çocuğunu oralara gönderirsiniz; bir de burada...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) -
Ne biçim konuşuyorsun sen!..
BAŞKAN - Sayın İnce,
toparlar mısınız.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bu ucuz numara. (AK Parti sıralarından gürültüler) Kendi çocuklarınızı anadolu
lisesi, fen lisesi, kolejler, yetmedi Amerika... Gönder çocuklarını Amerika'ya,
fakirin çocuğuna imam-hatip lisesi... Yok böyle bir şey! (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN -Sayın
milletvekilleri...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
İmam-hatip lisesinde çocukları okuyanlar bir parmak kaldırsınlar da göreyim.
(AK Parti sıralarından gürültüler) Bakın, 1 kişi; diğerleri nerede?
Değerli arkadaşlarım, bir
şey daha söyleyeceğim. Rektörler, üniversite hocaları, hükümet tarafından
aldatıldığını söyleyince, Sayın Başbakan "bunlar akıl baliğ değil mi"
dedi. Sonra da, Sayın Başbakan, rektörlerin kendisini dört kere aldattığını
söyledi. Bu ne yaman çelişki Suat kardeşim?! Neredesin?
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Gazete haberlerini okuma Muharrem.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Rektörler, kendisini 1 kez aldattığını söyleyince "onlar akıl baliğ değil
mi" dedi, sonra, kendisinin 4 kez aldatıldığını söyledi. Acaba Kıbrıs
görüşmelerinde, Avrupa Birliği müzakerelerinde Başbakanımız kaç kez aldatıldı;
onu da doğrusu merak ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti
sıralarından gürültüler)
Yine, bir başka konu...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Şu 45 inci maddeyi bir oku bakalım.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Değerli hemşerim...
BAŞKAN - Sayın İnce, bir
saniye...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Sayın Faruk Çelik hemen yanımda, değerli hemşerim...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -Şu
demagojiyi bırak da 45 inci maddeyi oku.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
... üniversite hocalarının cüppeleriyle buraya gelmelerinin, Meclise
gelmelerinin İçtüzüğe aykırı olduğunu söyledi. O cüppeler, onların simgesi.
Peki...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bakın, bir fotoğraf göstereyim size,
kafasında şapkasıyla, tişörtüyle, bizim Bakanımız, Millî Eğitim
Komisyonuna geldi. (AK Parti sıralarından gürültüler)
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) -
Mesaiye yetişmek için öyle geldi; şov yapmak için gelmedi.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Eğitime yüzde yüz katkı sağlıyor.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
As, as, as...
BAŞKAN - Bir saniye...
Sayın Bodur, söyleyecek
bir sözünüz varsa, lütfen kürsüye buyurun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Muharrem Bey, şu 45'i bir okur musunuz.
BAŞKAN - Sayın İnce,
teşekkür eder misiniz.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bir konunun daha altını çizmek istiyorum: Yine, denildi
ki...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Baktın ki yanlış okumuşsun, demagojiye başladın.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Ben anladım, siz, dayatmayla, rövanşla gideceksiniz; Allah yolunuzu açık etsin!
Bir şey daha söylendi de,
onun da altını çizeyim: Sayın Bakan
dedi ki: "Ben, Sayın Deniz Baykal'ın burada ufuk açacak bir konuşma
yapmasını beklerdim; ama, dileğim olmadı."
Ben, yaptığına
inanıyorum; ama, görüyorum ki, Sayın Bakanın bu konuda bir sorunu var, bu konuda
bir problemi var; yani, buna Deniz Baykal ne yapsın?!
Teşekkür ederim, saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın İnce.
Madde üzerinde, AK Parti
Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Tekelioğlu; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 5 inci maddesiyle ilgili olarak söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben, burada konuşan Sayın Muharrem İnce'ye teşekkür ediyorum. Kendisi samimî
düşüncelerini söyledi; ancak, takıldığı bazı yerler var, öncelikle bu hususları
bir aydınlığa çıkarmamız gerekiyor.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sen bize takılma doçent!
AHMET SIRRI ÖZBEK
(İstanbul) - Sen konuşmanı yap, ne yapacaksın Muharrem'in söylediklerini!
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, Muharrem İnce dedi ki: "Çocuklar
her işi bıraktı bizi izliyorlar; dolayısıyla, siz, bu rövanş alma kaygısından
vazgeçin."
Değerli arkadaşlarım,
bizim hiçbir zaman rövanş alma gibi bir kaygımız olmadı; biz, sadece,
üniversite üzerindeki bazı hususları düzeltmeye gayret ediyoruz ve üniversiteye
giriş sistemindeki adaletsizliği gidermeye çalışıyoruz.
Sayın Muharrem İnce'nin,
önce, burada bir adaletsizlik olduğunu, kendisiyle birlikte arkadaşlarına da
kabul ettirmesi lazım. Kendisi kabul ediyor; ama, arkadaşları kabul etmiyor;
burası çok önemlidir. Bizim rövanş alma gibi bir kaygımız yoktur; biz, burada,
bir yönetim anlayışı sergiliyoruz ve dolayısıyla, bunun içerisinde de rövanş
gibi bir kaygı olamaz; bunu öncelikle vurgulamamız lazım.
İkincisi "bu
çocuklar bizi izliyorlar; çünkü, onları mağdur edeceksiniz" diyorlar.
Böyle bir mağduriyet de söz konusu değildir; aksine, mağdur olanların
mağduriyetini giderme kaygısı vardır.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Haydi oradan!
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım...
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Yarın bir dershaneye gidin de bakın...
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - Ben, dershaneleri de biliyorum. Siz de, lütfen, bir meslek lisesi
mensubunun evine gidin, meslek lisesinde okuyan bir çocuğun evine gidin,
endüstri meslek lisesinde okuyan bir çocuğun evine gidin; onun annesini, babasını
bir izleyin bakalım.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Ben, sabah geldim dershaneden; bir uğrayın, bir uğrayın ama.
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Dünkü gazetedeki anketi okudunuz mu?
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir başka husus; Sayın Muharrem İnce
"meslekî ve teknik öğretime olan ilgi azalmadı" dedi. Değerli
arkadaşlarım, burada rakamları konuşmamız lazım.
Şimdi, Sayın Muharrem
İnce'nin verdiği buradaki rakamlar izafîdir. Elbette ki, yıllara sâri olarak
artışlar olacaktır. Ancak, burada önemli olan, acaba, düz liseler ile meslek
liseleri arasındaki fark, hangi okul lehine, yıllar itibariyle ne oluyor, buna
bir bakalım müsaade ederseniz; burada bütünüyle rakamları konuşturalım.
Değerli arkadaşlarım,
1998-1999 eğitim-öğretim yılında düz liselere giden öğrenci oranı yüzde 57,
meslek liselerine giden yüzde 43; yani, aradaki fark yüzde 14. Yıllara göre bu
fark gittikçe açılıyor ve geliyoruz 2003-2004 eğitim-öğretim yılına. Burada,
düz liselere giden öğrenci oranı yüzde 69, meslek liselerine giden yüzde 31;
yani, aradaki fark yüzde 40'a yakın.
Değerli arkadaşlarım,
eğer, biz, Avrupa Birliğine girmeyi düşünüyorsak ve Avrupa Birliği de bizden şu
standardı istiyor, meslekî eğitim oranı yüzde 70, düz lise eğitim oranı yüzde
30 olacak diyorsa yahut da buna yakın rakamlar telaffuz ediliyorsa, şimdi, biz,
nasıl oluyor da bu rakamları kabul edebiliyoruz?! Sayın Muharrem İnce bunu
nasıl söyleyebiliyor?!
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ne
biçim soru bu, nasıl bir mantık bu?!
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - Elbette ki, rakamlar artacak. Türkiye'nin nüfusu artıyor, okula
giden çocuklarımızın sayısı artıyor; ama, biri 1 artarken, biri 5 artıyor. Biz,
bunu tersine döndürmekle yükümlü değil miyiz?! Bize, kalkınma planı da bunu
söylemiyor mu?! Sayın Altıkulaç burada bunları ifade etmedi mi?!
Değerli arkadaşlarım,
dolayısıyla, biz, mutlaka, teknik ve meslekî eğitimi özendirmek zorundayız;
bunun kalitesini, mutlaka, artırmak zorundayız. Eğer, çocuklarımızı, ilkokuldan
başlayarak bir izleme yöntemi geliştiremiyorsak, bunların kabiliyetlerini
tespit edemiyorsak ve bu çocuklarımızı, ortaöğretim çağına geldiklerinde,
anneleri, babaları ellerinden tutup, iradeleri dışında götürüyorsa, daha sonra
da, bu çocukların, aldıkları eğitim dolayısıyla ilgileri değişiyorsa, bu çocuklarımızı
biz gözetmek zorundayız. Burada hiçbir zaman peşin hüküm yoktur ve söylendiği
gibi, hiçbir zaman, bu iş, imam-hatip okullarıyla ilgili değildir.
Değerli arkadaşlarım,
daha önce de söyledim, ben, bir mühendis öğretim üyesiyim, mühendislik fakültelerinde
çalıştım, teknik eğitim fakültelerinde çalıştım. Bu endüstri meslek
liselerinde, gerçekten, müthiş bir motivasyon kaybı vardır ve bu motivasyon
kaybı o hale gelmiştir ki, bazı endüstri meslek liselerinde, bazı sınıflarda,
makine bölümünde okuyan çocuklar teknik resmi okuyamaz hale gelmişlerdir. Durum
bu kadar vahimken, bunları görmezden gelip de, olayı sadece imam-hatip
meselesine bağlamak gerçekten doğru olmaz. Burada bütün samimiyetimle
söylüyorum, olay, bütünüyle, Türkiye'de, meslek liseleri yüzdesini bulunduğu
rakamlardan daha yukarılara çıkarmaktır.
Değerli arkadaşlarım,
düşünün ki, çocuklarımızın yüzde 70'i düz liselere gidiyor ve maalesef, biz, bu
çocuklarımızın çok az bir kısmını üniversiteye gönderebiliyoruz -çok az bir
kısmını- ve liseyi bitiren çocuğun, eğer üniversiteye de girememişse, halini
düşünün; kendi halini düşünün, ailesinin halini düşünün. Bu çocuklarımız işsiz
kalıyorlar, bu çocuklarımız kalifiye değiller; dolayısıyla, Türkiye'ye, hiçbir
kabiliyeti, hiçbir meslekî becerisi olmayan ve psikolojisi bozulmuş bir yığın
bırakıyoruz.
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Sizin dediğiniz meslek liseleri de genel liselere dönüşüyor. Genel liseye
gitsin, üniversiteye girsin çocuk. Yani, dediğinizin hiçbir tutarlılığı yok.
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - Biz, bunu, mutlaka, tersine döndürmek zorundayız. Bizim kaygımız
budur ve dolayısıyla, olayı imam-hatip meselesi olarak görmek fevkalade
yanlıştır.
Değerli arkadaşlarım,
eğer izleme yöntemini geliştirememişsek, eğer çocuklarımızı kabiliyetlerine
göre ayıramıyorsak, o zaman, bu çocuklarımıza eşit haklar tanımak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım,
aşağı yukarı bütün Avrupa ülkelerinde bu izleme yöntemi uygulanmaktadır, bu
izleme yöntemiyle çocukların kabiliyetleri tespit edilmektedir; olası yanlışlıklara
karşı da, her zaman, bulundukları yerden başka bir yere yatay geçiş yapma
imkânları vardır. Bu, İtalya'da böyledir, İspanya'da böyledir, Almanya'da
böyledir. Burada özellikle Almanya zikrediliyor; deniliyor ki:
"Gymnasium'a gitmeyen hiçbir çocuk üniversiteye gidemez." Evet,
doğru; gymnasium'a gitmeyenler üniversiteye giremiyorlar, bu doğru - ben, bunu,
Sayın Özyurt'a, komisyonda da anlatmaya çalıştım- ancak, başarılı çocuklar için
gymnasium'un yolu her zaman açık. Bunlar, çok açık bir şekilde yazılıyor,
çiziliyor; ancak, burada, tekrar tekrar bu hususun söylenmesi, doğrusunu
isterseniz, beni biraz düşündürüyor.
Şimdi, Sayın Muharrem
İnce, burada, bir hususa daha değindi ve dedi ki: "Bir önerim var; bu
önerimi getirdiğim zaman, bunu herkes kabul edecek."
Sayın Muharrem İnce,
sizinle komisyonda çok iyi çalışıyoruz, sizin bazı önerilerinizi de gerçekten
çok beğeniyorum. Yalnız, neredeydiniz, bu önerinizi niye şimdiye kadar
yapmadınız acaba?
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Komisyonda söyledi...
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - Komisyonun çok öncesinden söz ediyorum. Türkiye'nin böyle bir
problemi yok muydu? Biz, bunu konuşmuyor muyduk? Endüstri meslek liselerinin,
meslek liselerinin böyle sorunları var demiyor muyduk?
Değerli arkadaşlarım,
tutarlı olmak zorundayız. Şimdi, burada, bir başka hususu daha dile getirmemiz
lazım. Sayın Muharrem İnce, yine dedi ki: "Siz, çocuklarınızı Amerika'da,
kolejlerde eğitiyorsunuz, fakir çocuklarını da imam-hatiplere
gönderiyorsunuz."
Değerli arkadaşlarım, bu
halk bir şeyi talep ediyorsa, bunu biz mi yapıyoruz, buradaki milletvekilleri
mi gönderiyor bu çocukları? Bunu sosyolojik olarak incelememiz lazım. Burada,
bilimsel olarak bir araştırma yapmamız lazım. Bu ihtiyaç nereden doğuyor? Bunu
tekrar tekrar söylüyoruz ve diyoruz ki, eğer çıkış noktamız bilimsel kaygılar
olursa, bütün bu yanlışlıkları yapmaktan kurtuluruz.
Bir başka husus, yine,
diyor ki: "Sayın Başbakan dedi ki, rektörler beni şu kadar kere
aldattılar. Peki, Başbakan aldatıldı, bu nasıl iş?"
Değerli arkadaşlarım,
Başbakan, rektörlerin sözüne güvendi. Rektörler, ona verdikleri sözleri
tutmadılar, Başbakana verdikleri sözleri tutmadılar. Buradaki aldatılma olayı
bundan ibarettir.
Oysa, Sayın Başbakanın
söz ettiği aldatılma olayı şudur: Ellerine bir yazılı metin veriliyor ve
diyorlar ki "biz, bu metinle aldatıldık." Böyle bir şey yok değerli
arkadaşlarım, böyle bir şey katiyen söz konusu değil.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Nereden biliyorsun?
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - Bir başka husus, Sayın Muharrem İnce, Sayın Millî Eğitim Bakanının
komisyondaki kıyafetini, burada kınama konusu yaptı. Buna da, gerçekten çok
üzüldüm.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Ben kınamadım; Faruk Beye örnek gösterdim.
BAŞKAN - Sayın
Tekelioğlu, maddeyle ilgili konuşur musunuz ve toparlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkanım, birkaç dakika daha rica edeceğim.
Değerli arkadaşlarım,
biliyorsunuz ki, Sayın Bakan, o gün eğitime destek kampanyası dolayısıyla o
kıyafet içerisindeydi. Komisyona geldi, sandalyeye bile oturmadı, geciktiği
için özür diledi ve gitti, kıyafetini değiştirdi, geldi. Bu hususu, Komisyonda
bulunmayan arkadaşlarımıza hatırlatmak zorundayım.
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Profesörler tasarıya karşıydılar; onlar da orada destek verdiler; rektörler
de destek için geldiler.
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Yükseköğretim Kurulu, maalesef, üniversiteye
giriş konusunda büyük yanlışlar yapmıştır. Dolayısıyla, bu yanlış uygulamaların
mutlaka değiştirilmesi gerekir. Bu konuda, maddenin getirmiş olduğu hükümler
kısmî bir düzelme sağlayacaktır.
Burada, iki hususu daha
söyleyip konuşmama noktayı koyacağım.
Meslek yüksekokullarına
sınavsız geçişten, bir de dikey geçişten söz ediliyor. Değerli arkadaşlarım,
sınavsız geçiş rakamları çok küçük bir rakam etrafında konuşulmaktadır;
endüstri meslek liselerindeki rakamlarla sınavsız geçişteki rakamlar,
birbirinden çok kopuk rakamlardır; biri 100'ken diğeri sadece 2 - 3
mertebesinde kalmaktadır. Dolayısıyla, bunun, bütün Türkiye'deki endüstri
meslek liselerine uygulanıyor gibi bir intiba vererek anlatılması, bir aldatma
olur. Bu konudan da sakınmamız lazım.
Bir diğer husus ise,
dikey geçiş konusudur. Meslek yüksekokullarındaki öğrencilerin dikey geçişle
üniversitelere geçebildiğinden söz ediliyor. Bu, teorik olarak vardır; ancak,
çok küçük rakamlardadır, kontenjanlar fevkalade azdır ve zaten, bu kontenjanlar
da doldurulamamaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
konuya, ideolojik bir konu olmaktan çıkarıp bütünüyle bilimsel olarak bakmak
zorundayız. Burada, elimde çok sayıda rakam var; ancak, konuşma süresinin
bitmiş olması, maalesef, bütün bunları size aktarma imkânı tanımıyor bana. Bir
hususu daha söyleyerek, konuşmama son noktayı koyacağım.
Değerli arkadaşlarım,
endüstri meslek lisesinin elektrik bölümünde okuyan bir öğrenci, düşünün ki...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET S. TEKELİOĞLU
(Devamla) - ... bazılarının teklif ettiği haliyle sadece elektrik fakültesine
gidebilecek. Peki, bu çocuğun hiç ilgisi değişemez mi acaba; elektronik
mühendisliği bölümüne, bilgisayar mühendisliği bölümüne gitmek isterse, bunun
önüne set çekmek hangi anlayışa sığabilir?!
Bütün bunların
düşünülmesini temenni ediyor, tasarının kanunlaşmasıyla hepimiz için hayırlı
olmasını diliyorum; tekrar teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tekelioğlu.
Hükümet adına, Millî
Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik; buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, madde üzerinde müzakereler bittikten sonra
söz alayım müsaadenizle.
BAŞKAN - Şahsı adına,
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı
üzerinde şahsım ve Doğru Yol Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Toplumun bütün
kesimlerini çok yakından ilgilendiren ve âdeta, 70 000 000 insanın
Mecliste görüşülmekte olan kanun tasarısının akıbetini beklediği bir ortamda,
görüşülen bu kanun tasarısının kamuoyunda ne kadar tartışıldığı, ne kadar
konuşulduğu hepimizin malumu.
Ben, bugün, Meclis
salonuna geldiğimde, bu kanun tasarısının metnini ilgililerden istediğimde
"maalesef, elimizde kalmadı" şeklinde bir sözle karşılaştım.
Bu kanun tasarısının
4.5.2004 tarihinde Başbakanlıktan sevk edildiği, 7.5.2004 tarihinde de Millî
Eğitim Komisyonunda görüşüldüğü ve beş gün sonra da Meclisin huzuruna
getirildiği hepimizin malumu. Bir milletvekili olarak, görüşülmekte olan böyle
önemli bir kanun tasarısının metninin görüşme anında bile bir milletvekilinin
eline ulaşamadığı gözönüne alınacak olursa, bu kanun tasarısının toplumun tüm
kesimleri tarafından tartışılarak, görüşülerek Meclisin huzuruna getirildiği
iddiasının ne kadar doğru olduğu da bir tartışma konusudur. (AK Parti
sıralarından "odandadır" sesleri)
Odamda da yok maalesef;
gittim, odama baktım, odamda da yok maalesef.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Sekreteriniz saklamıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Yaklaşık onlarca yıldan beri Türkiye'de eğitim ve öğretim faaliyetinin
sürdürüldüğü ve esas tartışma konusunun da imam-hatip okulları üzerinde
yoğunlaştığı bir kanun tasarısının görüşülmesi sırasında da sadece bu mevzunun
tartışılmasının, bu kanun tasarısının sadece imam-hatipleri ilgilendiren bir
kanun tasarısıymış gibi ele alınmasının da çok yanlış olduğu inancındayım.
Ben, yirmiüç yıl süreyle
mülkî idare amiri olarak görev yaptım. Bulunduğum, görev yaptığım yerlerde
imam-hatip liseleri de mevcuttu ve bu okullar cumhuriyetin okulları olarak,
bunun altını çizmek istiyorum, cumhuriyetin okulları olarak yıllarca
Türkiye'nin dört bir köşesinde eğitim ve öğretime hizmet vermişlerdir ve bu
okullar, yine, ne enteresandır ki, tamamen olmasa bile belki yüzde 90'ı
vatandaşlar tarafından yapılan okullardır. Ben, bizzat şahit olmuşumdur; gerek
maddî katkılarla gerekse bedenî katkılarla bu okullar yapılmış ve yıllarca
Türkiye'ye hizmet etmiştir. Ancak, bu okullarda okuyan öğrencileri ve buradan
mezun olanları potansiyel bir tehlike olarak görmekten daha büyük bir yanlışlık
olamayacağının da altını çizmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu okullardan mezun olan
insanların Türkiye'de çok değişik alanlarda görev yaptığını; ancak, görev yapan
bu insanların devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü noktasında çok
hassas olduklarını, asayişe müessir hiçbir hareketin içerisinde
bulunmadıklarını, devletin bütün kayıtlarında, arşivlerinde rahatlıkla görebilirsiniz.
O bakımdan, bu tasarıyla
getirilmek istenen hükümler karşısında önyargıyla yaklaşarak, hele Cumhuriyet
Halk Partisi Sayın Genel Başkanının konuşmasında ifade etmiş olduğu gibi, bu
tasarı yasalaşırsa demokratik rejimimizin çok ciddî biçimde etkileneceğinin
söylenmesini de hayretle karşıladığımı ifade etmek istiyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Doğru... Doğru...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Mesaj mı vermek istiyorsun?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ancak, bu noktada şunun da altını çizmek istiyorum: Maalesef, atılan taş,
ürkütülen kurbağaya değmemiştir. Getirilen bu kanun tasarısıyla -yine, biraz
önce Millî Eğitim Bakanı ifade ettiler burada- bir parça iyileştirme
sağlanacağından bahsettiler; ama, vatandaş, kamuoyu, bir parça iyileştirme mi
bekliyordu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Kandoğan,
buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- ... Parti programınızda çok açık ve net bir şekilde yer almış olduğu gibi ve
bu kanun tasarısının gerekçesinde de çok açık bir şekilde yazılmış olduğu gibi,
bütün eşitsizliklerin ortadan kaldırılacağı ifade edilmesine rağmen, maalesef,
bu kanun tasarısında -Sayın Bakanın da ifadesiyle- bir parça iyileştirme
yapıldığı söyleniyor.
Ben, anadolu lisesi son
sınıfta okuyan bir kız çocuğu velisiyim ve çok açık ve net bir şekilde
söylüyorum ki, benim kızımın aleyhine olacağını bilsem dahi bu kanun
tasarısının getirmek istediği, eşitsizliğin giderilmesi noktasında ne yapılması
lazım geliyorsa... Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bunun, çok açık ve net bir
şekilde destelenmesi gerektiğini Sayın Genel Başkanımızın basın toplantısıyla
bütün Türkiye'ye deklare ettik ve Meclis kürsüsünden de, bunu, yine, açıklıkla
ifade ediyorum.
Ancak bu kanun
tasarısının gündeme gelmesi vesilesiyle Türkiye'de ortaya çıkan bazı olayları
da görmezlikten gelemeyiz. Bakınız "bu kanun tasarısı yasalaşırsa, bu
kanuna uymama hakkımız var" diyen üniversite hocalarının karşısında, bütün
Meclis olarak dimdik ayakta durmamız gerekir. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Bu Meclisin çıkarmış olduğu veya
çıkaracağı bir kanuna, üniversite rektörlerinin, uymama gibi bir hakkı nereden
aldıklarının, yine, bunlara çok açık ve net bir şekilde sorulması
gerekmektedir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Anayasadan... Anayasadan....
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Yine, bu vesileyle, Malatya Üniversitesi Senatosunun bildirisini de üzüntüyle
ve esefle karşılıyoruz. Türkiye'deki egemenliğin kayıtsız ve şartsız bu
Mecliste olduğu, Türkiye'nin yönetilmesiyle ilgili kanunların bu Meclisten
çıkarılması gerektiği çok açıktır...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ancak, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu ve en üstün organın
Meclis olduğu ifadesinin karşısında, toplumun diğer kurum ve kuruluşlarını yok
farz etmenin de yanlış olduğunun altını çizmek istiyorum. Eğer, getirilecek
olan bir kanun toplumun tüm kesimlerini ilgilendiriyorsa, toplumun tüm
kesimleriyle bir mutabakat içerisine girilerek bir kanun tasarısının
getirilmesi gerekmektedir.
Bakınız, bu kanun, 1981
yılında çıkarılmıştır. İhtilal ortamında çıkarılan bir kanun olması dolayısıyla
antidemokratik uygulamalar içermektedir. Toplumun tüm kesimi bu kanunun
değiştirilmesini istemektedir; ancak, getirilen sadece 11 maddeyle toplumun bu
ihtiyacına cevap verdiğimizi ifade etmemiz mümkün mü arkadaşlar...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ama, çok geniş bir kanun tasarısı, üniversitedeki problemlerin tamamını
çözebilecek bir kanun tasarısı eğer bu Meclise getirilmiş olsaydı, bu kanun
tasarısı, öyle iddia ediyoruz ki, toplumun her kesimi tarafından desteklenecek
ve kabul görecek bir kanun tasarısı olacaktı...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
toparlar mısınız.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Dördüncü uzatma oldu... Hoşunuza gitti herhalde.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Toparlıyorum.
Bir bilgi notu şeklinde
elimize verilen, ancak, kimin tarafından hazırlandığı bilinmeyen ve artık
alışkanlık haline gelen böyle bildirilerin de yanlış olduğuna inanıyorum. Eğer,
bu bilgi notu Millî Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanmışsa, Millî Eğitim
Bakanının imzasının, Bakanlığın kaşesinin bunun üzerinde olması lazımdı.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
toparlar mısınız...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Aynı şekilde, Kıbrıs'la ilgili konuda da bir bilgi notu milletvekillerine
dağıtıldı; ancak, o bilgi notunun üzerinde de, onun Başbakanlık tarafından mı,
Dışişleri Bakanlığı tarafından mı, kimin tarafından hazırlandığı hususu hiçbir
şekilde yer almamıştı; ancak, bunlar tarihî vesikalar olarak elimizde
kalacaktır. Onun için, Kıbrıs'la ilgili bilgi notunu hazırlayanın da,
üniversitelerle ilgili bilgi notunu hazırlayanların da, bu hazırladıkları bilgi
notunun altına imzalarını atmaları gerektiği inancındayım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
teşekkür eder misiniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Son cümle...
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu kanun tasarısının meslek liseleriyle ilgili
olan bölümünü destekliyor; ancak, YÖK'ün düzenlenmesiyle ilgili diğer
maddelerin toplumun geniş bir kesiminin mutabakatı alınarak, bizlerden ve bu
Meclisten beklenildiği ölçüde, YÖK meselesini tamamen ve kesin olarak
çözebilecek şekilde bir kanun tasarısı haline getirilmesini arzu ediyorduk;
ancak, maalesef, bunu göremiyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle,
sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kandoğan.
Hükümet adına, Millî
Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik.
Sayın Çelik, kürsüye
buyurur musunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu
vaktinde sabrınızı fazla taşırmadan bir iki hususu belirtmek istiyorum.
Özellikle Sayın Tomanbay
ve Cumhuriyet Halk Partili bazı sözcü arkadaşlarımız, yaptıkları konuşmalarda,
Avrupa'da, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yoktur gibi çok büyük
iddialarda bulundular. Şu anda elimde bazı örnekler var; bunları sizlere takdim
edebilirim, fotokopilerini arz edebilirim.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, burada, Danimarka'daki uygulama, Fransa'daki uygulama, İsveç'teki,
Norveç'teki ve Avrupa'nın birçok ülkesindeki uygulamalar var.
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Sayın Bakan, o konuşmacı ben değilim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Özellikle Fransa örnek verildiği için söylüyorum.
Tabiî, ben, bunun fotokopisini
göndereceğim Sayın Tomanbay. Genel ve teknik liselerden mezun olan öğrenciler
üniversitelere doğrudan doğruya girebiliyorlar. Meslek lisesi öğrencileri
bakalorya programını bitirdikten sonra, yine, üniversiteye girebiliyorlar ve 21
çeşit bakalorya programı var değerli arkadaşlar.
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Sayın Özyurt söyledi, ben söylemedim Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, İsveç'te, Norveç'te ve Avrupa'nın birçok
ülkesinde bu uygulamalar böyledir.
Bir de, bazı
arkadaşlarımız sordukları sorularda, Sayın Baykal da, bugün, bu kürsüden, 2 500
000 000 dolar, Türkiye'nin, bu tartışmalardan dolayı zarara girdiğini ifade
ettiler. Ekonomiden sorumlu olan Sayın Devlet Bakanımız bunu çok net bir
biçimde ifade etti.
Değerli arkadaşlar,
bugünlerde bütün dünyada özellikle ekonomik alanda bir hareketlilik vardır.
Petrol fiyatları varil başına 40 dolara varmıştır, 40 doları aşmıştır, şimdi,
bir geri dönüş trendi vardır. Amerika Birleşik Devletlerinde faizlerin
yükseltilmesi, İngiltere'nin bu trende girmiş olması özellikle bizim
piyasalarımıza da yansımıştır. Meselenin YÖK tartışmalarıyla ilgisi bazı uzmanlar
tarafından ifade edilse de, genel olarak ekonomistlerin katıldığı bir husus
değildir.
Sayın İnce tarafından,
benim, eğitime yüzde yüz destek kampanyasına katıldıktan sonra özellikle
giydiğim bir tişörtün, özel bir şapkanın bir tartışma konusu, hatta tenkit
konusu yapılmasına gerçekten üzüldüm. O gün, 6 Mayısta, aylar öncesinden
belirlenmiş olan bir yürüyüşümüz vardı, Türkiye'nin dört bir yanından gelen
öğrencilerimizle birlikte. Ben özellikle o gün medyanın ilgisini "eğitime
yüzde yüz destek" kampanyasına çekebilmek için- o bir şuurlu tercihti-
geldim, arkadaşlarıma mazeretimi ifade ettim, 15 dakikalık bir gecikmeyle
geleceğimi Sayın Başkana da daha önce ifade etmiştim. Hatta, komisyonun değerli
üyesi olan birçok arkadaşımız, keşke biz de katılabilseydik diye ifade ettiler.
Sayın Başbakanın -Sayın
Tekelioğlu da ifade etti- bu aldatılma meselesinin de ben istismar edildiğini
görüyorum. Sayın Başbakan, daha önce, 4 sefer, Üniversitelerarası Kurulun
değerli mensuplarına, YÖK'e verilen bir tarihten söz ediyor, bir oyalamadan söz
ediyor. Sayın Başbakan, bir kâğıt üzerinde, bir metin üzerinde
kandırılmamıştır; kusura bakmayın, kimse kandıramaz da. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Ama, diğer taraftan, bazı sayın rektörlerimizle, üniversiteye girişin
nasıl olması gerektiğiyle ilgili varılan bir mutabakat metni vardır ve bu
mutabakat metni üzerinde kendilerinin aldatıldığı gibi bir beyan olduğu için
Sayın Başbakan bunu ifade etmiştir.
Değerli arkadaşlar,
bakın, burada siyaset yapalım, birbirimizi eleştirelim; ama, bir Başbakanla
ilgili olarak birçok sözcü arkadaşımız, özellikle Cumhuriyet Halk Partisinden,
"Sayın Tayyip Erdoğan" demek yerine "Tayyip Erdoğan"
demeyi tercih ettiler; bu, tutanaklarda
vardır.
CANAN ARITMAN (İzmir) -
"Sayın Baykal" denilmedi hiç; cevaben söylüyoruz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, birbirimize hitap ederken
"değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım" dedikten sonra,
birbirimize karşı küçültücü ifadeler kullanmanın, ben, şık olmadığını, Meclisin
-o kelimenin anlamını bilmeyenler aranızda çıkabilir; çünkü, komisyondaki
görüşmede de itiraz ettiler- mehabetine...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Çok ayıp!.. Kelimenin anlamını bilmeyenin burada yeri yoktur.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - ...Meclisin büyüklüğüne kesinlikle yakışmadığını
düşünüyorum.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Yalova Milletvekili Muharrem İnce; buyurun.
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, Sayın Bakanla
bir konuda anlaşmalıyız. Ben, komisyona tişörtle gelmenizi asla yadırgamadım,
sadece, Sayın Faruk Çelik'e örnek verdim. Üniversite hocalarının cüppeleriyle
gelmesini eleştirdiği zaman, ben, sizin tişörtle geldiğinizi söyledim. Bana
göre bir mahzur yok, sizin tişörtle gelmenizde de bir mahzur yok, üniversite
hocalarının cüppeleriyle gelmesinde de bir mahzur yok; bunu bir düzeltmek
isterim.
Buradan, meslekî teknik
liselerde okuyan 985 000 öğrenciye sesleniyorum, diyorum ki: Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, elektrik bölümünde okuyan çocuğun elektrik mühendisi
olmasına taraftarız, makine bölümünde okuyan öğrencinin makine mühendisi
olmasına taraftarız, bilgisayar bölümünde...
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Torna ve tesviye...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Torna ve tesviye de makine mühendisliğiyle ya da talaşlı üretim öğretmenliğiyle
ilişkilendirilebilir. Daha ders veririm sana o konuda; sus, dinle.
Biz, ilgili mühendisliklerin
tercihinden yanayız. Getirin böyle bir düzenleme, elektrik bölümünde okuyan
çocuğun elektrik mühendisi olmasına imkân tanıyalım. Bu konuda hiçbir
sıkıntımız yok; ama, her şeyi, herkese serbest bırakarak değil; bu, bilimsel
değil.
İkincisi, değerli
arkadaşlarım, bakın, seneye başınıza ne gelecek, şimdiden uyarıyorum: Bu sene
sayısalda okuyan çocuklar...
AHMET YENİ (Samsun) - Fal
bakıyorsun.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Fal bakmıyorum. Şimdiden söyleyeyim; bedelli askerlik sözü verdiniz, her gün
mesaj yağıyor; seneye de, o konuda size
mesaj yağacak.
Sayısalda okuyanlar için,
eşit ağırlıklarla, işletme, iktisat, ekonometri gibi alanlar, ortak alandır.
Geçici bir maddeyle, bu yıla mahsus onu geçirdiniz; seneye ne olacak bu
çocuklar? Yani, bu çocukları öyle bir strese soktunuz ki, sayısalda okuyup da
eşit ağırlık tercih edecek!.. Bunlar kim, biliyor musunuz; Boğaziçi İşletme,
ODTÜ İşletme gibi yerlere gözünü diken, Türkiye'nin en iyileri. (CHP
sıralarından alkışlar) Şu anda, bu çocuklar kara kara düşünüyor. Bu sene iyi
hazırlanamadığını düşünenler var; seneye hazırlık yapacaklardı. Sayın Bakana
kuliste, madem bu kadar ısrarlısınız, bunu iki yıllık yapın, üç yıllık yapın;
şu anda lise 2'de olan çocukları mağdur etmeyin diye söyledim. Bunlar, Türkiye'nin
en iyileri, sayısalda okuyup da, işletme, iktisat, ekonometri gibi yerleri
seçecek olanlar. Lütfen, bu konuda bir yılla sınırlı kalmayın.
Arkadaşlar, bir diğeri de
şudur: 4 puan türü var; sayısal, sözel, eşit ağırlık ve dil puanı. Tasarı, dil
puanını atmış kenara; nasıl olsa, bu dil puanıyla hukuka, kamu yönetimine,
siyasala girilmez deniliyor. Nereye girilir; mütercim tercümanlık, İngilizce
öğretmenliği... "Zaten, buralar bize lazım değil; onu düzenleme yetkisi
Yükseköğretim Kuruluna aittir" deniliyor. İnsaf!.. 4 puan türünün 3'ünün
katsayılarını Milli Eğitim Bakanlığı belirliyor da diğer düzenlemeyi neden
Yükseköğretim Kurulu yapıyor?! Onu çok mu önemsiz görüyorsunuz?! Ya da neden
önemsiz görüyorsunuz?!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sus payı...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, demin, millî laf atma şampiyonumuz Sayın Ünal Kacır
-bizim Sayın Genel Başkanımızın açıklamasıyla ilgili bir yeri okuyayım dedim, o
arada da bulamadım- ısrarla oradan laf attı. Şimdi buldum, okuyayım: Tasarıda "bu
sınava temel teşkil etmek üzere, Millî Eğitim Bakanlığı genel ortaöğretim ve
meslekî-teknik ortaöğretim kurumlarının program/alan/kol/bölümlerini; sözel,
eşit ağırlık ve sayısal olmak üzere üç grupta toplar" deniliyor. Kim
toplar; Millî Eğitim Bakanlığı.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Baştan oku; bir cümleyi atladın...
BAŞKAN - Sayın Kacır...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Şu andaki yasada ise "öğrenciler, devlet yükseköğretim kurumlarına
esasları Yükseköğretim Kurulu tarafından tespit edilen sınavla girerler"
deniliyor; Genel Başkan bunu söyledi, "burada bir değişiklik
yapıyorsunuz" dedi. Bunu söyledi...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Bak, burada da var aynısı... Baştan oku; bir cümle atladın...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Doladınız dilinize bunu, başka bir şey bulamadınız.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Cümlenin başından oku...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Yine, bir başka konuyu söyleyeyim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Baştan oku... Bak "a" yazıyor...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Anlayacak mısın sanki baştan okusa!..
BAŞKAN - Sayın Kacır,
lütfen...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bu ülkenin Millî Eğitim Bakanı herkesin Millî Eğitim Bakanıdır, iletişim meslek
liselerinin de Millî Eğitim Bakanıdır. İletişim meslek liselerinin iki yıllık
meslek yüksekokulları bile yok, o bile yok, açıkta kalmış bu çocuklar,
getirilen bu düzenlemeyle.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnce,
toparlar mısınız.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Başkanım, bitiriyorum.
İletişim meslek liseleri
sizin için önemli değil mi?! İmam-hatipli çocuklar benim için önemlidir, onlar
bu ülkenin evladıdır; ama, bizim Bakana göre, iletişim meslek lisesi önemli
değildir.
Ben, seçilip buraya ilk
geldiğimde bir şeyi çok merak ettim biliyor musunuz; bu Bakanlar Kurulu sırası
niye hatibin arkasında dedim. Bu akşam anladım; milletvekillerinin yüzüne
bakacak halleri yok ki bu tasarıyı getirenlerin, benim yüzüme nasıl bakacak
şimdi?! (CHP sıralarından alkışlar) Karşımda olsa, bir iletişim kuracağız
karşılıklı, çok daha net anlaşacağız; onun için herhalde bu düzenlemeyi böyle
yapmışlar.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Bakanların...
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Hiç yakışmıyor sana bu sözler!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bu yasa hiçbir işe yaramayacaktır, umut tacirliği yapacaktır. Meslek
liselerindeki öğrenciler dershane kapılarında bir yıl, yetmedi iki yıl, yetmedi
üç yıl, yıllarca sürüneceklerdir, meslekî eğitimlerini bir kenara atacaklardır.
Bu ülkenin evlatlarına yazık olacaktır.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Hiç yakıştı mı sana bunlar?..
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Sayın Bakanlar nerede oturacak?
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Biz iktidar olduğumuzda, Bakanlar Kurulunun yerini değiştireceğiz, buraya
alacağız.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın İnce.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Sayın Bakana şu soruyu
sormak istiyorum: Sayın Bakan sürekli olarak meslek liselerinin mağdur
olduğundan söz ediyor. Meslek liselerinin mühendislik haklarıyla ilgili
mağduriyetini ben de kabul ediyorum. Meslek liselerinin genel liselere göre
avantajları var mıdır? Bu avantajlar nelerdir? Acaba, genel liselerde okuyan 2
500 000 öğrencinin de bir mağduriyeti var mıdır? Varsa, bu mağduriyetler
nelerdir ve bu mağduriyetleri gidermeyi düşünüyor mu Sayın Bakan?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın İnce.
Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana bir soru
sormuştum; Sayın Bakan, bu soruma yazılı veya sözlü yanıt verip vermeyeceği
konusunda bir şey söylemedi. Ben, aynı soruyu yineliyorum: Sayın Müsteşarınız
bir televizyon programında ümmetçi olduğunu söylemişti; aynı görüşe katılıyor
musunuz katılmıyor musunuz?
İkinci sorum, Sayın
Bakan: "İmam-hatipler bizim arkabahçemizdir" diyen bir siyasal parti
lideri vardı. Bu siyasal parti
lideriyle düşünsel birlikteliğiniz ne kadardır? (AK Parti sıralarından
gürültüler)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ne
biçim soru soruyorsun, doğru dürüst soru sor!
ALİ RIZA GÖNÜL (İzmir) -
Niye gocunuyorsunuz?!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Hiç gocunmayın arkadaşlar.
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu, maddeyle ilgili soru sorar mısınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Maddeyle ilgili soru soruyorum Sayın Başkanım.
Acaba, Türkiye'de hangi
siyasal parti lideri, bir ortaokul ve lise öğrenci grubunu, kendi arkabahçesi
olma cesaretini göstermiştir?
Bu sorularımın yanıtı
yazılı da olabilir Sayın Bakanım.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Gürsoy, buyurun.
ŞEVKET GÜRSOY (Adıyaman)
- Sayın Bakana sorularım şöyledir: Adıyaman'da 3 okul için yıkım kararı alındı,
26 okulun da çok acil olarak tamir görmesi gerekir. Eğitim için geçen yıl 6 trilyon
göndirilmişken, bu yıl 2 trilyon gönderilmiştir.
İkincisi; bir
yüksekokulumuz Harran Üniversitesine, bir yüksekokulumuz Gaziantep
Üniversitesine, bir yüksekokulumuz da İnönü Üniversitesine bağlı. Tabiri
caizse, yedi kocalı Hürmüz'e benziyor. Sayın Bakan Adıyaman Üniversitesi için
ne düşünüyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gürsoy.
Sayın Akdemir, buyurun.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakana şu soruları
sormak istiyorum: Şayet bu yasa geçerse
-herhalde, bu gidişle, tasarı
yasalaşacaktır- bu yasayla imam-hatip lisesi mezunlarına büyük imkânlar
tanınıyor. Bu imkânları tanıyan Sayın Bakanın, acaba, genel liselerle ilgili
bir görüşü var mıdır yok mudur? Genel lise mezunu öğrencilerin büyük mağduriyetleri
söz konusudur, bunlarla ilgili ayrı bir çalışması var mıdır yok mudur?
Diğer bir sorum: Genel
liselerde okuyan öğrenciler için zorunlu din dersi uygulamasını kaldırmayı
düşünüyor mu düşünmüyor mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akdemir.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisteki yasama
faaliyetleri esnasında, görüşülmekte olan tasarının ruhuyla ilgili veya
tasarıyla dolayısıyla ilgili olabilecek konularda değerli milletvekillerinin
soru sorup ilgili bakanlardan cevap alma hakkı elbette vardır; ancak, burada,
bazı değerli arkadaşlarımızın, özellikle konuyla ilgisi olmayan, uzaktan
yakından ilgisi olmayan meseleleri gündeme getirmeleri kesinlikle doğru
değildir. Sayın Müsteşar bir televizyon programına katılmıştır, orada, program
yapımcısıyla arasında geçen bir diyalog esnasında söyledikleri vardır. Bunlar
deşifre edilmiştir ve Sayın Müsteşar tarafından da, şahsım tarafından da
defalarca bu meseleye açıklık getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
bakın, şunu unutmayalım: Ben, burada, bu Meclis kürsüsünde bir sefer bunu ifade
etmiştim, bir kez daha huzurunuzda ifade etmek istiyorum. İnsan olarak bizim
farklı kimliklerimiz vardır, o farklı kimlikler toplanır bizim kişiliğimizi
oluşturur. Ben, bunu bir soğan teorisiyle ifade etmiştim, demiştim ki, soğanın
ortasında o soğanın cücüğü dediğimiz bir yer, bir bölüm vardır, o, bireyin
kendisidir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Gecenin 1.5'unda soğanla, cücükle ne ilgimiz var?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Onun üzerinde bir tabaka vardır, o, bizim ailemizdir,
mensup olduğumuz ailedir; onun üzerinde bir tabaka vardır, o, mensup olduğumuz
kabiledir, boydur, aşirettir, her neyse; sonra, biz, bir ile mensubuz,
Erzincanlıyız, Gaziantepliyiz, Kahramanmaraşlıyız, her neyse, bu, bizim farklı
bir özelliğimizi, kimliğimizi oluşturuyor; sonra, bir millete mensubuz, bir
ulusa mensubuz, bu, bizim farklı bir kimliğimizi oluşturuyor; sonra, bir inanca,
bir dine mensubuz, o, bizim farklı bir kimliğimizi oluşturuyor ve bunların
hepsinin üzerinde bir insanlık ailesine mensubiyet gibi, insan olmak gibi bir
kimliğimiz vardır.
Değerli arkadaşlar,
bunların hiçbirisi diğerinin alternatifi değildir. Bunlardan hiçbirisi
diğerinin olmamasını gerektirmez. Bir insan, kendi mensup olduğu dinle kendini
özdeşleştirebilir, ifade edebilir, kendi milletini, milliyetini ifade edebilir,
kendi kabilesini ifade edebilir, nereli olduğunu ifade edebilir, hangi aileye mensup
olduğunu ifade edebilir; bunlar çelişki değildir. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti olarak, biz, Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz. Biz, bir NATO
ülkesiyiz, İslam Konferansı Örgütünün bir mensubuyuz ve aynı zamanda, Türk
cumhuriyetleri içerisinde, o aileye mensup olan bir ülkeyiz, Karadeniz Ekonomik
Topluluğuna mensubuz, Avrupa Konseyinin üyesiyiz, vesaire, vesaire...
HALUK KOÇ (Samsun)-
Samanyolu galaksisindeyiz Sayın Bakan!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Arkadaşlar, ben, burada ciddî bir şey söylüyorum; bunu
beğenirsiniz veya beğenmezsiniz...
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)- Ne
anlatıyorsun?!.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Değerli milletvekili arkadaşlarım, siz, bakın, eğer...
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, soru soruldu ve Sayın Bakan da cevap veriyor. (CHP
sıralarından gürültüler)
Soru sorulmasın o zaman!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- O zaman, ben susayım, buyurun siz konuşun.
BAŞKAN- Lütfen, sayın
milletvekilleri...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Şimdi, bütün bunlar ortadayken -tekrar ifade ediyorum-
Sayın Müsteşar, defalarca, yazılı ve görsel basında, sorulan bu sorulara hangi
anlamda, nasıl bir söz sarf ettiğini ifade etmişken... Sayın Müsteşar, burada
konuşma hakkı olmayan bir bürokrattır; dolayısıyla, bunu fırsat bilerek, tekrar
tekrar Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu soruyu sormasını, ben, doğrusunu isterseniz,
çok şık bulmuyorum; ama, tekrar, konuyla ilgili olan, şu anda görüştüğümüz
yasayla ilgili olan bütün arkadaşlarımın sordukları sorulara yazılı cevaplar
vereceğimizi ifade etmek istiyorum. Bugüne kadar, sizin sorduğunuz hangi soru
cevapsız kaldı!. Bütün sözlü sorularınıza cevap veriyoruz, bütün yazılı soru
önergelerinize cevap veriyoruz ve denetim mekanizmasını en iyi işleten hükümet
bu hükümettir. Geçmiş dönemlerde ben hatırlıyorum, buraya, haftalarca, bakanlar
gelip sözlü sorulara cevap vermezlerdi. Onun için, sorularımız cevapsız kaldı
şeklinde eğer bir iddiada bulunursanız, bu, doğru bir iddia değildir,
sorularınıza cevap verilecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 2 adet
önerge vardır; önergeleri, önce, sırasıyla okutacağım ve sonra, aykırılık
derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının 5 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Haluk Koç |
K. Kemal Anadol |
Oya Araslı |
|
Samsun |
İzmir |
Ankara |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Mustafa Gazalcı |
Güldal Okuducu |
|
Malatya |
Denizli |
İstanbul |
|
Ahmet Sırrı Özbek |
Onur Öymen |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
|
BAŞKAN - Şimdi, maddeye
aykırı olan önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının 5 inci maddesinin, Anayasaya aykırı olduğu için tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
K. Kemal Anadol |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
Samsun |
İzmir |
Malatya |
|
Oya Araslı |
Mustafa Gazalcı |
Güldal Okuducu |
|
Ankara |
Denizli |
İstanbul |
|
Onur Öymen |
Ahmet Sırrı Özbek |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Koç?..
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Ben konuşacağım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; görüşmekte olduğumuz tasarının
5 inci maddesinin Anayasaya aykırı olduğu için metinden çıkarılması yolundaki
önergemizi izah etmek üzere huzurunuza çıkmış bulunuyorum; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Meclise sevgiler, saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
5 inci madde, tasarının ana öğesi, can damarı. Sayın Genel Bakanımızın gündüz
yaptığı konuşmada belirttikleri gibi, bugün görüşmekte olduğumuz 11 asıl, 5-6
veya 7 geçici maddenin hepsi bir yerde anlamsız. Biz, burada, üniversite
özerkliğini, yardımcı doçentleri, doçentleri filan tartışmıyoruz; biz, burada,
toplum mühendisliği yaparak, Türkiye'nin gelecek beş yılında nasıl, hâkimlerin,
savcıların, kaymakamların, öğretmenlerin hepsinin, skolastik eğitim alan, önce
imam-hatip eğitiminden geçen meslek kadrolarının Türkiye'yi yönetecek kadrolar
haline getirilip getirilmeyeceğini tartışıyoruz, 5 inci madde bu. (CHP
sıralarından alkışlar) Sayın Bakan ısrarla söyledi "biz, dayatma
yapmıyoruz, aldığımız oya dayanarak, millî iradeye dayanarak, biz, siyasî
kararlılığımızı sergiliyoruz" dedi, doğru söyledi.
Arkadaşlarımız ifade
ettiler, iki senedir bunu savunuyoruz dediler, seçim bildirgemizde var, acil
eylem planımızda var dediler. Hep bunları doğruca, mertçe bu kürsüde dile
getirdiniz. Biz de buna işaret etmek istiyoruz.
Arkadaşlar, kamu hukukunu
-saat gecenin 2'si- bu saatlerde tartışmayalım, amme hukuku nazariyelerini
filan. Hepiniz iyi bilirsiniz ki, elbette, millî iradenin tecelli ettiği yer
Meclistir; ama, millî iradenin tecellisi diye, çoğunluk tahakkümünden
bahsedilemez, çoğunluk istibdadından bahsedilemez; bu anlayış çok gerilerde
kalmıştır. Demokrasi, azınlıkta kalanların haklarının savunulduğu, kurumlaştığı
kurallar bütünüdür.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Ne
alaka!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Ayrıca, siz, burada 550 milletvekiliyle Meclisin tamamını sağlasanız, öyle
bir seçim sonucu tecelli etse, 550 milletvekili Adalet ve Kalkınma Partisinden
olsa bile değiştiremeyeceğiniz maddeler vardır, Anayasanın maddeleri vardır.
Bakınız, Anayasanın 2 nci
maddesi cumhuriyetin niteliklerini sayıyor. "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun
huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" deniliyor.
Anayasanın 4 üncü
maddesinde ise "Anayasanın 1 inci maddesindeki devletin şeklinin
cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki cumhuriyetin
nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif
edilemez" deniliyor.
Teklif bile edemezsiniz.
Ne yapıyorsunuz; Anayasa maddelerinin arkasından dolaşarak, bu karşı devrim
yasasıyla, Anayasanın değiştirilemeyecek maddelerini değiştirmek istiyorsunuz!
Yaptığınız bu... (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar[!])
Yaptığınız bu...
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Nereden çıktı şimdi bu!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Skolastik eğitim, evvela, bilimsel düşünce... (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, hatibi dinler misiniz.
Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bilimsel düşünce, bildiğiniz gibi, şüpheci düşüncedir.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Evet, aynen öyle.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Skolastik eğitimse, inanca dayanır, şüphe götürmez. Skolastik eğitimde,
bildiğiniz gibi, şüphe, şirkle eşanlamlıdır, inançsızlık anlamına gelir. O
zaman, skolastik eğitim sonucunda oradan mezun olan insanın gideceği yer, ancak
din adamlığıdır; çok saygıdeğer bir şeydir.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Ne alakası var?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Ama, bilimsel eğitim sonucunda oradan mezun olan insanlar, teknik alanlarda,
yöneticilik alanlarında, hukuk alanlarında verilen görevleri yaparlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Anadol,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan.
Siz, bu karşı devrim
yasasıyla, bu 5 inci maddeyle, Türkiye'nin geleceğine ipotek koyup, laik
Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldırmak istiyorsunuz. Yapmak istediğiniz bu.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Yazıklar olsun! Yakışmıyor size.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Ayıp, ayıp!..
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Laiklik sizin tasarrufunuzda değil, tekelinizde değil. Bu sözler yakışmıyor
size.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bağırmayın, dinleyin.
Şimdi, son sözlerimi
söylüyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Sayın Anadol, bu sözler yakışmıyor size. Ayıp, ayıp!..
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Başkan, müdahale edin...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Sayın Başkan, susturacak mısınız... Bu koşullarda, düşüncemi... (AK Parti
sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) - Bu
sözler size yakışmıyor. Ayıp, ayıp!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, hatibi dinler misiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, sözünü geri alsın!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Hiçbir sözümü geri almam... Hiçbir sözümü geri almam. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Sözümü bitirmedim daha...
(AK Parti sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Ayıp, ayıp!.. Yakışmıyor size.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sözünü geri alsın!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Hiç uğraşmayın, hiçbir sözümü filan da geri almam. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Sayın Anadol, bu sözler size yakışmıyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Böyle bir ithamda bulunamazsınız.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Sayın Başkan, anlattığım nedenlerle, Anayasanın değiştirilemeyecek
maddelerine aykırı olan bu 5 inci maddenin metinden çıkarılmasını Grubum adına
arz ve teklif ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Anadol.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Ayıp, ayıp!.. Yakışmıyor size.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının 5 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Haluk Koç (Samsun) ve arkadaşları
BAŞKAN -Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MİLLî EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Koç,
konuşacak mısınız?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Konuşmayacağım, gerekçesinin okunmasını istiyorum.
BAŞKAN- Gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
Yükseköğretim Kanunu
Tasarısı Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak
algılanmalı ve dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri
benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğrenim kurumunu
yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim
anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine
ortam sağlanmalıdır. Ancak, kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî
iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan
kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete
aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler,
üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte
gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
Demokratik, laik, sosyal
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan
üniversitelerin, siyasal etkilerden uzak kendi yasasının hazırlanmasına katkıda
bulunmasına imkân tanınmalıdır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı,
ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik
katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve
öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda,
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır. Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Türkiye'deki eğitim
sisteminin en önemli sorunlarından biri, ortaöğretimde meslekî teknik okullara
yönlendirmenin yeterli ölçülere ulaşamamış olmasıdır. Özellikle Avrupa Birliği
ülkelerindeki duruma bakıldığında, bu konuda Türkiye'nin başarısızlığı daha
açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
441 sıra sayılı tasarının
5 inci maddesinde yapılan düzenleme ise, öğrenciyi tümüyle üniversite kapısına
yığacak, teknik ve meslekî okul ve devamı olan yüksekokul yönlendirmesinden
beklenen yararı ortadan kaldıracaktır.
Diğer yandan, böyle bir
durum, imam-hatip liseleri bakımından Tevhidi Tedrisat ilkesinin etkisini yok
edecek ve bu ilkenin amacına aykırı birtakım sonuçların da ortaya çıkmasına
neden olacaktır. Çünkü, böyle bir düzenlemenin, eğitimde dinî ve dinî olmayan
ikileşmesini er veya geç ortaya çıkaracağı açıktır. Laik devlet düzeni içinde
ise, böyle bir ikileşmenin yeri olamaz. Kaldı ki, bu, cumhuriyetimizin eğitim
konusundaki temel felsefesine de aykırı bir durumdur.
Söz konusu 5 inci
maddenin, toplumun ilgili kesimlerinin tümünün görüşü ve önerileri alınmadan
hazırlandığı da bir gerçektir.
Halbuki, katılımcı
demokrasilerde yasalar hazırlanırken, ilgili toplum kesimlerinin
değerlendirmeleri belirleyici bir rol oynamaktadır.
441 sıra sayılı tasarının hazırlanışında ise
hükümet, toplumun ilgili kesimleriyle bir uzlaşma noktasında buluşmayı
beklememiş, eleştiri ve değerlendirmeleri gözardı etmiştir.
Tasarı, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin iradesinin her şeyin üstünde olduğu anlayışına sığınılarak
görüşülmeye başlanmıştır.
Tasarının nihaî amacının
kamu yararı olduğu da söylenemez.
Bu nedenlerle, kamu
yararına yönelik olarak ve daha katılmacı bir yöntemle düzenleme yapılmasını
sağlamak için söz konusu öneride bulunulmuştur.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarlınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Madde kabul edilmiştir.
Birleşime saat 02.30'a
kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.52
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati : 02.30
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88 inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
441 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER(Devam)
6. -
Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının 6 ncı maddesine
bağlı ek 25 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 2547 sayılı
Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.
"Unvanların
korunması ve etik komisyon:
EK MADDE 25. - Bir
üniversitede profesörlüğe atanan öğretim üyeleri, bu unvanlarını üniversite
içinde veya dışında serbestçe kullanabilir. Ancak, bu unvanı sürekli
kullanabilmeleri için, o üniversitenin kadrosunda veya 38 inci ve 60 ıncı
maddeler kapsamına giren görevlerde, toplam iki yıl fiilen çalışmaları
zorunludur.
Öğretim elemanları,
Üniversitelerarası Kurulca oluşturulan etik komisyonlar tarafından, esere temel
ve karakteristik özelliğini kazandıran hususlara ilişkin olarak yazara ait
olmadığı sonucunu doğuran ve eserin orijinal niteliğini kaybettirdiğine karar
verilen intihal hâlleri dışında, kazanmış oldukları akademik unvanlardan yoksun
bırakılamaz.
Etik komisyonlarının
oluşumu ile çalışma usul ve esasları, Üniversitelerarası Kurulun belirleyeceği
ilkeler çerçevesinde, Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, ek 25 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşmacı milletvekili
arkadaşlarımdan şunu istirham edeceğim: Konuşmalarına sadece 1 dakikalık eksüre
vereceğim; onun için, gecenin bu vaktinde konuşmaları daha seri yapmak,
neticelendirmek için, konuşmalarını ona göre yapmalarını istirham ediyorum.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Yarına bırakabiliriz Sayın Başkan; yani, eğer gecenin bu saatiyse...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
İnsanî usullerle çalışalım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Özkan,
buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
kamuoyunun "YÖK Yasası" diye bilmiş olduğu yasayı, inatla ve
iddiayla, gecenin bu saatinde, sabaha karşı tekrar konuşmaya başlıyoruz. Bu bir
inatlaşma değildir de nedir merak ediyorum.
Önemli bir yasadır.
Önemli bir yasayı konuşmak, görüşmek, tartışmak, katkı koymak
milletvekillerinin en baştaki görevidir. Bu görevimizi yapmaya devam ediyoruz;
ama, bu kadar yaşamsal bir önem taşıdığını zannetmiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
inatlaşmanın ekonomiye etkilerini, ailelere etkilerini, çocuklara etkilerini,
Genel Başkanımız da, değerli milletvekili arkadaşlarımız da sabahtan beri
anlatıyorlar. Gerçekten, toplumun her kesimi, bu konuda, son derece duyarlı ve
ciddî endişeler taşıyor. Taşımış oldukları endişeleri, ekonomideki etkilerinden
de görüyoruz.
Sayın Bakan, konuşmasında
"sizin derdiniz çocuklar falan değil" diyor. Bizim derdimiz gerçekten
çocuklar değil; ama, bizim derdimiz, ülkemizi, çocuklarımızın geleceğe daha
güvenle bakabildiği, çağdaş, modern bir ülkede, okuma haklarının, özgürlük
anlayışlarının çok daha genişletildiği, iş bulabildikleri, mutlu bir ülke
haline getirebilmek; ama, Sayın Bakanın derdi "ah şu çocuklar olmasa,
Millî Eğitim Bakanlığı yapmak ne kadar kolay olurdu" gibi geliyor bana.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten eğitimin her alanında, her kademesinde çok ciddî sıkıntılar ve problemler
var. Taşımalı eğitimde çocuklarımızın çekmiş olduğu sıkıntıları, velilerimizin
çekmiş olduğu sıkıntıları hepimiz biliyoruz. 70-80 kişilik sınıflarımızda
eğitim veren öğretmenlerimizin ve talebelerimizin çekmiş oldukları sıkıntıları
biliyoruz. Ankara'da, Başkentte, Çankaya'da bile, sınıfların 40-50 kişilik, 60
kişilik olduğunu, buralarda yaşanan sıkıntıların hepsini biliyoruz. Gerçekten,
okullarımızın bakımı da son derece kötü, yaşam alanları da son derece kötü.
İlkokul 1 inci, 2 nci, 3
üncü sınıftaki çocuklarımızın annelerine, babalarına, çocuklarına harçlık
vermemelerinin okul yöneticileri tarafından tembih edildiğini biliyorum. Bu,
Ankara'nın göbeğinde, Çankaya'da oluyor, Başkentte oluyor. Bir millî eğitim
bakanının görevi, okullardaki problemleri, sıkıntıları çözmek için,
okullarımızı bir yaşamaktır.
Değerli arkadaşlarım, 19
000 000 öğrencimiz var, ülkemizde yaşayan 19 000 000 öğrenci. Bu 19 000 000
öğrenci için, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden ayrılan parayı merak ediyorum.
Bu parayla, bu çocukların, bu okulların işleri nasıl görülecek?
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan "çağdaş eğitim, çağdaşlaşma demekle olmaz; icraatla olur,
eylemle olur" diyor. Hangi icraat, hangi eylem?! Ben, bu yasa tasarısının
içinde, ne eylem görüyorum ne de çocuklarımızı ve eğitim emekçilerimizi
çağdaşlığa götürecek bir şey görüyorum.
Gerçekten, bizim vermeye
çalıştığımız katkılara sizler kulak tıkıyorsunuz, vermiş olduğumuz önergelerin
tamamını da kabul etmiyorsunuz; ama, size şunu okumak istiyorum. Siz, genelde,
dışarıdan size yön veren, sizi yönlendiren insanların sözlerine kulak
veriyorsunuz. Bu, Avrupa Birliğinin 2003 yılı ilerleme raporu; Türkçe, Sayın
Bakanın dağıtmış olduğu kitapta var.
"Kasım 2002'de
kurulan yeni hükümet, zorunlu eğitim süresini 2005 yılına kadar oniki yıla
çıkarmakta isteklidir."
Değerli arkadaşlarım, bu
isteği içinizde taşıyabiliyor musunuz; bu isteğin, Bakanlığın içerisinde
yaşadığını bana söyleyebilir misiniz? 2005 yılına, şurada, yedi sekiz ay kaldı.
Bu yedi sekiz aylık dönem içerisinde, temel eğitimin oniki yıla çıkması için
yapılacak çalışmalara en ufak bir ışık gösterebilir misiniz?
Değerli arkadaşlarım,
yine aynı raporda "Türkiye'deki engelli çocukların okulöncesi zorunlu
eğitimi, gelişme yönünde ilerleme sağlamamıştır" deniliyor. Son derece
doğru bir tespit. Ülkemizde yaşayan engellilerin, özürlülerin -onların
haftasını şu anda yaşıyoruz- gerçekten, problemlerini ve sıkıntılarını çözme
konusunda, Bakanlığımızın ciddî bir adım attığını söylemek mümkün değildir.
Yine, bu kanun tasarısının
gerekçesinde, akademik, idarî ve malî özerkliğin tamamlandığını, eksikliklerin
giderildiğini söyleyen bir bölüm var; ama, burada, ilerleme raporunda,
akademik, idarî ve malî özerklik eksikliklerinin bulunduğundan
bahsedilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, ara
eleman sıkıntımızı, meslek okullarında okuyan çocuklarımızla, gençlerimizle
çözeceğiz. Yine, aynı ilerleme raporunda şu söyleniyor: "Türkiye,
ortaöğretime yönelik olarak planlanan hedef ve stratejilerini gözden geçirme ve
ortaöğretimin yükseköğretim üzerindeki baskısını hafifletme yönünde teşvik
edilmelidir." Şu anda konuşmuş olduğumuz kanun tasarısıyla yükseköğretime
olan baskıyı azaltıyor muyuz artırıyor muyuz; artırdığımızı, hepimiz burada
görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
gerekçede şöyle bir bölüm var: "Bu gerekçelerle, Türk yükseköğretimine
yeni bir soluk ve heyecan getirmek, çağdaş üniversitelerin altına düşen
eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve yayın faaliyetlerinde kaliteyi yükseltmek
ve üniversitelerimizde kaybolmaya yüz tutan çalışma barışını yeniden
sağlamak..."
Değerli arkadaşlarım, bu
kanun tasarısıyla, yeni bir soluk ve
heyecan kimlere verilmek istenilmektedir, merak ediyorum ve soruyorum. Çağdaş
eğitim ve öğretimi, bu kanun tasarısı ne kadar desteklemektedir, ne kadar,
çağdaş eğitimi ve çağdaş eğitimde kaliteyi artırmaya yönelik maddeler vardır;
kaybolmaya yüz tutan çalışma barışını aslında sizlerin kaybettirmeye çalıştığı
çalışma barışını bu kanun tasarısıyla sağlayacağınızı düşünüyorsanız
yanılıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakanımızın yapmış olduğu konuşmada, bu tasarıyla öğretim üyelerine
özgürlük verildiğini söylemesine rağmen, tasarıda özgürlük unsurlarına
rastlamak mümkün değildir. Sayın Bakanın özgürlük tarifini merak ediyorum; bu
özgürlük kavramı ve tarifi, bu kanun tasarısının neresinde yer alıyor.
Değerli arkadaşlarım,
hükümetin amacını biliyoruz, hükümetin bu konudaki niyetini biliyoruz. Kamu
yönetimi reformunda olduğu gibi, bu kanun tasarısını gecenin bu saatinde inatla
ve iddiayla burada tartıştırmak, sonra tabanına ses vererek, mesaj vererek, biz
elimizden geleni yaptık demek; ama Cumhurbaşkanından döner, ama Anayasa
Mahkemesinden döner, ama sizlerin oylarıyla buradan döner; hükümetin amacı,
kendi tabanına mesaj vermektir.
1 Martta konuştuğumuz
Irak tezkeresi gibi ve bazı kanun tasarılarında sizlerin de desteğiyle,
katkısıyla, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın desteğiyle, katkısıyla
doğruyu bulduğumuz gibi, bu kanun tasarısında da doğruyu bulacağımızı ümit
ediyorum. Bu kanun tasarısı hakkında AKP'li milletvekillerimizin gerekeni
yapacağına inanıyorum, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özkan,
şahsınız adına da söz talebiniz var, konuşacak mısınız efendim.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Hayır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Üstün...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
28 Şubat sürecinde,
özellikle katsayıların değiştirilmesi ilk aşamaydı. Bu katsayılar, bugün gelen
tasarıyla yeniden değiştiriliyor. Bu, 28 Şubatın rövanşı değil de ne?! Uygulama
onu gösteriyor; bir.
İkinci olarak, bunun
devamında hangi yasalar gelecek?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu,
buyurun.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana 2 sorum var, yöneltmek
istiyorum.
Toplantımızın ilk
aşamasında, Sekizinci Beş Yıllık Planın 691 inci maddesine ilişkin, bu yasa
tasarısının gerekçesine temel teşkil eden, bir noktaya değinilmişti. O madde, o
zaman, zamanında, Sayın Abdullah Gül, Sayın Azmi Ateş ve Sayın Abdülkadir
Aksu'nun teklifleriyle, hiç tartışılmadan, bir değişiklik olarak geçmişti;
ancak, aynı yasanın, yani, Sekizinci Beş Yıllık Planın 692 nci maddesi aynen
şöyle demektedir: "Meslek yüksekokulları ile meslekî ve teknik ortaöğretim
kurumları arasında program bütünlüğünü esas alan işbölümü ve işbirliği
kurulması şarttır." Keza, 675 inci maddesinde ise "eğitim sisteminin
temel amacı, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, çağdaş uygarlığa katkıda bulunabilen,
bilgi çağı insanı yetiştirilmesini öngörür..." Sayın Bakan, 691 inci
maddeye önemle atıfta bulundunuz; 692 ve 675'ten haberdar mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Karademir,
buyurun.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Sayın Bakana sormak istiyorum; ülkemizin üniversite önündeki yığılmaları
önleyecek ve bir bütün olarak eğitimin kalitesini yükseltecek eğitim reformuna
ihtiyacı olduğu bir gerçektir. Bu bağlamda, getirdiğiniz bu tasarı, 70-80
kişilik sınıfların çağdaş bir sınıf olma ihtiyacına, eğitimde fırsat eşitliğini
zedeleyen lise çeşitliliğine, eğitime yeterli kamusal desteğe, öğrencilerimizi
ezbere yönelten eğitim programlarının çağın gereklerine göre yeniden
düzenlenmesine, meslekî ve teknik okulların ekonominin ihtiyaç duyduğu
nitelikte eleman yetiştirecek bir yapıya kavuşmasına, üniversitelerin kaynak
sorunlarına, üniversitelerin araştırma fonlarının ihtiyaç duyduğu kaynak
ihtiyacına, öğretim üyelerinin ekonomik sorunlarına çözüm getiriyor mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Karademir.
Sayın Büyükkaya, buyurun.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla, Sayın
Bakanımıza şu soruları sormak istiyorum:
İmam-hatip liseleri de
dahil, meslek liselerine gidenler bu ülkenin eşit vatandaşları değil midir;
yoksa, farklı hukuka tabi azınlıklar mıdır? Eğer böyle değilse, bunlara niçin
negatif ayırımcılık uygulanmaktadır? Bu, bölücülük değil midir? Ayrıca, yapmış
olduğunuz bu düzenlemelerle bu haksızlığı gidermiş olduğunuza inanıyor musunuz;
sizi tatmin ediyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Büyükkaya.
Sayın Tekelioğlu?.. Yok.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aracılığınızla, Sayın
Bakana bir soru yöneltmek istiyorum. Bu tasarının genel gerekçesinde, her ne
hikmetse, üniversite özerkliğinden bir tek cümleyle dahi olsa söz edilmiyor;
sadece, bilimsel özgürlükten söz ediliyor. Özgürlükle özerklik çok farklı
kavramlar. Acaba, bilinçli olarak mı özerklikten, üniversite özerkliğinden bu
yasa tasarısında söz edilmiyor? Bunun temel nedeni, Sayın Başbakanın katıldığı
bir televizyon programında kullandığı şu ifade var: "Parayı ben veriyorum,
onlar yönetiyorlar; dünyanın hiçbir yönetiminde böyle bir şey yok." Acaba,
gerçekten, Sayın Bakanım, dünyada böyle bir örnek yok mu? Yani, parayı hükümet
veriyor ve hükümet mi üniversiteleri yönetiyor?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, eğer bu tasarı
yasalaşırsa, ilk kez, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir katsayıyı burada
belirlemiş olacak. Acaba Millî Eğitim Bakanlığı -üniversite buna ortak
olmadığını açıklıyor- hangi ölçütlere göre, kiminle bu katsayıları belirledi?
Böyle teknik bir işe bizi ortak ediyor; ileride değişmesi gerekirse, her
katsayı değişiminde yeniden bir yasa mı gelecek? Yasalar kalıcıdır; en azından uzun sürelidir. Nasıl, böyle bir
uzmanın işini alıp, gelip böyle yasalaştırıyoruz?!
Bir de, Sayın Bakan,
geçen ayın 27'sinde öğrenci konseyi temsilcileriyle bir yemek yedi ve orada
"sosyal devlet yok, sosyal millet vardır" gibi bir söz etti. Ben
Anayasamıza bakıyorum; sosyal devlet olduğunu söylüyor. Ne demek sosyal devlet
yok? Bunu anlayamadım; o günden beri kafamda.
Bir de, bu Konyalı çocuk,
Emre Kaçar. Şimdi, bize durmadan mesaj geliyor; deniliyor ki: "Sayın Bakan
yanlış biliyor; hukuk fakültesine girme isteminde bulunmamış bu çocuk."
Şimdi, bakın, Berhan Bey de dile getirdi. Siz, ısrarla diyorsunuz ki:
"Hukuk fakültesine girmek istedi." Kamuoyu yanıltılıyor. Bakın, Sayın
Bakanım, bir kere daha söylüyorum: Emre Kaçar, hukuk fakültesine girme
isteminde bulunmuş mudur bulunmamış mıdır? Siz, bunu, neye dayanarak
söylüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle bu Emre
Kaçar meselesinin bazı arkadaşlarımız için niçin bu kadar önem arz ettiğini,
doğrusu, anlamış değilim.
Değerli arkadaşlar, benim
söylediğim şudur: Bakın, Emre Kaçar'ı bir tarafa bırakın. Ben, 300 tam puan
alan, sözel, sayısal ve eşit ağırlıktaki bütün soruları hatasız olarak çözen
bir öğrenciden, sayısaldan mezun olan bir öğrenciden söz ediyorum. İstese de,
bakın, bu puanla, 330'dan fazla bir puanla, bir hukuk fakültesine, siyasal
bilgiler fakültesine giremeyeceğinin garabetini, bu tersliği, bu çarpıklığı
anlatmaya çalışıyorum.
Emre Kaçar istedi mi
istemedi mi meselesi...
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Hukuk fakültesine başvurmuş gibi gösterdiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Neyse, Sayın Gazalcı...
Bakın, ben, öğrenci
konseyi başkanlarıyla bir yemek yiyemedim. Bilkent Üniversitesindeki öğrenciler
beni davet ettiler, ben, yemek yedim; dedim ki: "Anayasamızda Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin nitelikleri sayılırken deniliyor ki: 'Türkiye
Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.' Ama, sosyal devlet
kavramı, Anayasamızda bulunmakla beraber, bugüne kadar istediğimiz şekilde
hayata geçirilmemiştir. Bizde, sosyal devletten ziyade, yardımlaşma, dayanışma
duygusuna sahip olan sosyal bir millet vardır." Bunun neresi size ters
geliyor; bunu anlamış değilim.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Anayasaya ters...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN
ÇELİK (Van) - Bakın, ben, Anayasada ne yazıldığını biliyorum Sayın Gazalcı ve
okuma yazmam da bir hayli iyidir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Belli oluyor, belli oluyor!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki: "Burada, niçin özerklik
yok, özgürlük var?"
Değerli arkadaşlar,
bakın, müzakereye başladığımızdan beri bunu söylüyoruz; diyoruz ki, Anayasanın
130 ve 131 inci maddeleri değiştirilmediği sürece, YÖK'ün elindeki yetkiler
üniversitelere devredilmediği sürece, bir özerklik kavramından, akademik
özerklik kavramından söz edemezsiniz. Bugün de bu özerklik, maalesef,
üniversitelerimizde yok; bunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Sayın Büyükkaya
"niçin negatif ayırımcılık uygulanıyor" diyor.
Değerli milletvekilleri, bu,
Anayasaya aykırıdır, bu, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine aykırıdır, bu,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırıdır, kesinlikle bu demokratik değildir,
insanî olmayan bir şeydir; yani, insanlara eğer siz negatif ayırımcılık... Biz
pozitif ayırımcılıklardan söz ediyoruz, yerine göre pozitif ayırımcılık yapmak
lazım; ama, negatif ayırımcılık -yani, diskriminasyon dediğimiz şey- bütün
dünyada itici bulunur, iğrenç bulunur.
Diğer taraftan...
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
toparlar mısınız, vaktimiz doldu.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Şimdi, Sayın Başkan, tabiî, soru faslına çok fazla zaman
ayırdınız.
Ben şöyle özetleyeyim:
Birçok arkadaşımız millî eğitimin birçok probleminden söz ediyor, 70-80 kişilik
sınıflardan söz ediyor.
Değerli arkadaşlar, biz
sanki bunların hiçbirisiyle ilgilenmiyormuşuz da, işimizi gücümüzü bırakmışız
YÖK Yasasıyla veya sadece yükseköğretimle uğraşıyormuşuz gibi...
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Aynen tarif ettiğiniz gibi.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Aynen...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın, önünüzdeki kitapları onun için dağıttık. Eğer
oraya bakarsanız, bizim birbuçuk yıl içerisinde millî eğitimde neler
yaptığımızı çok iyi görürsünüz. Eğer iyi bakarsanız iyi görürsünüz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, soruma yanıt alamadım, yazılı cevap istiyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Hacaloğlu, biz, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planının bütün hükümlerinden, bütün maddelerinden haberdarız. Zatıâlinizin
gördüğü gibi, incelediği gibi, biz de inceledik, parlamenter arkadaşlarımızın
da hepsinin olmasa bile yüzde 90'ının bundan haberi vardır.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 2 adet önerge vardır.
Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutup, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 6 ncı maddesine bağlı ek 25 inci maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
Kemal Anadol |
Oya Araslı |
|
Samsun |
İzmir |
Ankara |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Güldal Okuducu |
Mustafa Gazalcı |
|
Malatya |
İstanbul |
Denizli |
|
Onur Öymen |
A.Sırrı Özbek |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
|
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 6 ncı maddesine bağlı ek 25 inci maddesinin Anayasaya
aykırı olduğu için tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
Kemal Anadol |
Oya Araslı |
|
Samsun |
İzmir |
Ankara |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Güldal Okuducu |
Mustafa Gazalcı |
|
Malatya |
İstanbul |
Denizli |
|
A.Sırrı Özbek |
Onur Öymen |
İzzet Çetin |
|
İstanbul |
İstanbul |
Kocaeli |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Koç,
konuşacak mısınız?
HALUK KOÇ (Samsun) - Evet
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Koç,
buyurun.
Konuşma süreniz 5 dakika.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, görüşmelerin
böylesine ciddî bir yasa tasarısı üzerinde aynı ciddiyetle sürebilmesi için, şu
anda salonda uyuyan 7 milletvekili arkadaşımız var, bunların Başkanlığınız
tarafından uyarılmasını istirham ediyorum.
Yine, Sayın Bakanın
yanındaki bürokrat arkadaşlarımızdan da konunun önemini hafifletecek tarzda,
yorgunluktan kendinden geçmeler oluyor; bunun da, sağlıklı bir yasa tasarısı
görüşmesini engellediği düşüncesindeyim.
Bu önergemizin kabul
edilmesini istirham ediyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Tamam efendim,
önergeyi oylarken karar yetersayısını arayacağım.
Sayın milletvekilleri
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir, karar yetersayısı vardır.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 6 ncı maddesine bağlı ek 25 inci maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Haluk Koç (Samsun) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Koç?..
HALUK KOÇ (Samsun) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim,
2547 sayılı Kanun da yürürlüğü girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal
görülebilir; ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin
zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
Yükseköğretim Yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı, Türkiye'nin
geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve dolayısıyla
çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen
olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve
devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı
ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır; ancak, kanun tasarısı,
yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını taşımakta,
akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına
cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete
aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler,
üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte
gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı,
ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik
katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır, üniversitede öğrenci ve
öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda,
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır; felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Günümüzün
demokrasilerinde katılımcılık esastır. Katılımcılık, özellikle yasaların
yapımında, ilgili tüm toplum kesimlerinin görüş ve önerilerinin alınmasını ve
onlarla uzlaşma ve uyum halinde düzenlemeler ortaya konulmasını gerektirir. 441
sıra sayılı tasarı ise, böyle uzlaşmanın ürünü olmadığı gibi, ilgili toplum kesimlerinin,
yani üniversitelerin ve öğrencilerin beklenti ve istekleriyle uyum içinde de
değildir.
Üniversitelerle yeteri
kadar bağlantı kurulmadan veya kurulan bağlantıların sonucunda ortak bir
uzlaşma noktasına gelinmeden, sadece hükümetin değerlendirmesi doğrultusunda
şekillendirilen bu yasa tasarısının toplumun pek çok kesiminde eleştirilere ve
yoğun tepkilere yol açtığı da görülmektedir.
Ne var ki, çağdaş
demokrasilerde son derece gerekli ve olağan sayılan bu tepki ve eleştirilerden
yararlanılması ve tasarının bunlar gözönünde tutularak değiştirilmesi
gerekirken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin her şeyin üstünde olduğu
anlayışına sığınılarak yapılan düzenlemede ısrar edilmiştir. Böylesi bir ısrar
sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilen tasarıdaki
çözümlerin, özellikle 6 ncı madde bakımından, özünde yenilik niteliği taşıyan
bir yanı da yoktur.
Bütün bu açıklamalar,
tasarının nihaî amacının kamu yararı olduğunu da kuşkulu hale getirmektedir.
Bu nedenle, tasarının 6
ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını sağlamak amacıyla söz konusu
öneride bulunulmuştur.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Ek madde 25'i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek madde 25 kabul edilmiştir.
Ek madde 26'yı
okutuyorum:
EK MADDE 26. -
Masraflarının tamamı gerçek ya da yükseköğretim kurumları dışındaki tüzel
kişilerce karşılanmak üzere sözleşme ile araştırma öğretim elemanı istihdam
edilebilir. Bu hizmette çalışacak araştırma öğretim elemanlarında aranacak
asgarî nitelikler, Yükseköğretim Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Araştırma öğretim elemanı
olarak istihdam edilenlere ödenecek ücret sözleşme ile belirlenir ve tüm
giderler bu konuda yapılan bağıştan ödenir. Kadrolu öğretim üyesi iken
araştırmacı öğretim elemanı olarak sözleşme ile çalışmaya başlayanlar, sözleşme
süresince aylıksız izinli sayılır ve bunların emeklilik hakları mevcut
statüsünde devam eder. Sözleşme esasları ve istihdama ilişkin diğer hususlar
Yükseköğretim Kurulunun teklifi ve Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine
Bakanlar Kurulunca belirlenir.
Üniversitelerde yapılan
çalışmalar sonucu bir patent hakkı doğması halinde ilgili üniversite bunun
sahibi olur ve yönetim kurulunun uygun göreceği yöntemlerle bu hak
değerlendirilir. Buradan elde edilen gelirler bütçeye gelir kaydedilir. Bu
gelirlerden söz konusu patent hakkına katkıda bulunan personele yapılacak
toplam ödemenin tutarı yönetim kurulu kararı ile tespit edilir. Kişiye
yapılabilecek ödemelerin toplamı her yıl bu amaçla elde edilen gelirin yüzde
ellisini geçemez. Bu şekilde, gerçek ve tüzel kişilerle sözleşme karşılığı
yapılan, çalışma ve giderleri kısmen veya tamamen bu kişilerce karşılanan
faaliyetler sonucunda ortaya çıkan patent haklarının paylaşımı üniversite ile
bu kişiler arasında yapılacak sözleşmede belirtilir.
BAŞKAN - Ek madde 26
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Osman
Coşkunoğlu söz istemiştir.
Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Coşkunoğlu,
şahsınız adına da söz talebiniz vardır; ikisini birleştirerek konuşmanızı
yapmanızı rica ediyorum.
CHP GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesindeki ek madde 26 üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimi belirtmek için söz aldım.
Ek madde 26'ya gelmeden
önce, bir önceki ek madde 25 üzerinde Sayın Kılıçdaroğlu'nun Sayın Bakana
sormuş olduğu bir soru vardı. O soruda "bu tasarının hiçbir yerinde
özerklik kelimesi geçmiyor. Bu, bilinçli bir kararın sonucu mudur, değilse
açıklama verebilir misiniz" diye sordu. Sayın Bakan bu soruya yanıt
vermedi; ama, buna ben yanıt vereyim: Aslında, tasarının içerisinde
"özerklik" kelimesi geçmiyor; fakat, bu sıra sayısı içerisinde
geçiyor. 6 ncı sayfada şöyle deniliyor: "Öğrencisini, öğretim üyesini,
müfredatını seçemeyen bir üniversitenin özerk, uluslararası anlamda bir
üniversite olamayacağını ifade etti." Kimmiş bunu ifade eden;
Üniversitelerarası Kurul Başkanı Sayın Ayhan Alkış ifade etmiş; fakat, bu ifade
edilen görüş kale alınmamıştır. Neden; çünkü, diğer bazı kuruluşların da ifade
ettiği kaygılarla birlikte, tasarıyla ilgili kaygı belirten görüşler dikkate
alınmamıştır.
Sayın Başbakan, bir
konuşmasında bunun nedenini şöyle açıklıyor: "Toplumsal mutabakat sadece
kurumlararası mutabakat değildir; toplumsal mutabakat, vekâleti veren milletin
mutabakatıdır." Yani, millet, seçimde, milletvekillerine ve Türkiye Büyük
Millet Meclisine vekâlet veriyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu mutabakatı
öbür seçime kadar otomatik olarak devam ettiriyor.
Değerli milletvekilleri,
hepimizin, bu anlayış üzerinde çok ciddî bir şekilde durması gerekir.
Birincisi, bu tasarı mı son seçimde halk ile Adalet ve Kalkınma Partisinin varmış olduğu mutabakat? Denilebilir ki,
bu tasarının tamamı değil; ama, bu tasarının içerisinde en önem verdiğimiz
madde olan belli bir kesimin önünü açmaktır, arkabahçemizin önünü açmaktır
bizim mutabakatımız, buna söz verdik. Bunu deseniz bile, verilen söz, sadece,
bu muydu? "Dokunulmazlığı hemen kaldıracağız" diye söz verilmemiş
miydi? Burada verilmiş olan söz, diğer verilmiş olan sözlerin önüne neden
geçiyor? Sayın Bakana ısrarla soruyorum, öncelikli olması ve bizi bu kadar
meşgul etmesi - “sadece, bu yasayla ilgili uğraşmadık, başka şeyler de yaptık”
diyor Sayın Bakan; ona da geleceğim; fakat- buna bu kadar öncelik verilmesi,
bunun, diğer verilmiş sözlerin önüne geçirilmesi bir mutabakat sonucu mudur;
buna inanmak mümkün mü?
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Yüzde 72...
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Şimdi, "dokunulmazlığın kaldırılması" önemli bir sözdü.
Yaklaşık bir saat önce, Sayın Bakan, ekonomide şu günlerde görmüş olduğumuz
bazı dalgalanmaların ekonomimizin kırılganlığıyla ilgili olmadığını, dış
konjonktürle ilgili olduğunu, petrol fiyatlarının artmasıyla ilgili olduğunu...
Şimdi, bu, aslında, tabiî, buradaki konuyla ilgili değil; ama, Sayın Bakan bunu
ifade ettiği için söylüyorum. Bir ülkenin ekonomisinde, birtakım, en azından,
kâğıt üzerinde iyi görünen gelişmelerin olmasını iktidarın üstlenip, olumsuz
birtakım şeyler olunca da "bunlar bizim dışımızda, dış faktörlerden
dolayı" denilmiş olmasını da yadırgamış olduğumu söyleyeyim.
Şimdi, sık kullanılan
diğer bir iddia daha var. Onu, bu gece de çok sık duyduk, yaklaşık bir yıldır
da çok sık duyuyoruz. Şu mantık: "Ulusal irade Türkiye Büyük Millet
Meclisindedir. Biz, burada, çoğunluktayız; dolayısıyla, biz, ulusal
iradeyiz."
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Orada yazıyor.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Orada yazanı iyi okuyun. Orada "Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir" deniliyor; buraya seçilmiş olanların değil. Ona da geleceğim.
Şimdi, bu anlayış...
İktidarda olan bir parti, yüzde 60, 70, 80 oyla iktidara gelmiş bile olsa,
bunun adına "demokrasi" denilmez, bunun adına "çoğunluk
diktatörlüğü" denilir.
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Azınlık mı gelsin?
BAŞKAN - Sayın Soydan,
lütfen...
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Üstelik, yüzde 50'nin altında bir oyla gelmiş bir iktidarın
"biz çoğunluktayız; dolayısıyla, millet iradesini temsil ediyoruz, hiç
kimseye danışmaya ihtiyacımız yok" demesi... Bunun adına da azınlık
diktatörlüğü denir.
Gelelim bu egemenliğin
ulusa ait olduğuna: Bakın, sloganlarla gitmeyin, biraz Anayasayı açın, doğru
dürüst okuyalım. Bakın, ben okuyayım size: Madde 6'da "Egemenlik, kayıtsız
şartsız Milletindir" deniliyor. Dediğiniz doğru, onu diyor; ama, başka ne
diyor; devam edelim; yani, sloganlarla gitmeyin, iki kelimelik sloganların
ötesine çıkalım; milletvekiliyiz değil mi!
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) -
Atatürk'ün sözlerine slogan diyemezsiniz!
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Hemen altında "Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu
esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır" deniliyor.
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
En yetkilisi Meclis...
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - "En"i, "en az"ı, bunun, derecelendirmesini
yazmamış Anayasa, o sizin yorumunuz olabilir; ama, birtakım yetkili organlar
var, değil mi? Yani, demokrasiyi, seçimden seçime oy vermek, o iki seçim
arasında da çoğunluğun istediğini parmak hesabına indirgemek... Biraz basit
olmuyor mu bu? Sadece seçimden seçime oy vermek ve iki seçim arasında da parmak
hesabına indirgemek, çok basit bir demokrasi anlayışı olmuyor mu?
Şimdi, dolayısıyla,
Anayasanın "öteki organlar" dediği... Bunların içerisinde Sayın
Başbakanın mutabakatını önemsemediği kurumlar da var. Bu iyi bir yönetim değil,
aslında buna ihtiyacınız da yok; yanlış bir demokrasi anlayışı, çok basite
indirgenmiş, sadece parmak hesabına indirgenmiş bir demokrasi anlayışı, ayrıca
ihtiyacınız da yok.
Sayın Başbakanın
"bizim milletle mutabakat" sözünün üçüncü önemli yanlışı...
Birincisi, bir kere, Anayasanın 6 ncı maddesini lütfen iyi okuyalım, sadece iki
kelimelik sloganlarla yetinmeyelim.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Organları da iyi anlayalım.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Onu da iyi anlayalım, haklısınız.
Üçüncüsü, demokrasiyi
seçimden seçime mutabakat ve parmak hesabına indirgemeyelim.
Bakın, çok sık, Avrupa
Birliğine uyumdan bahsediliyor ve örneklerde Avrupa ülkelerine atıflarda
bulunuluyor. Avrupa'da ilginç bir şey oldu toplumbilimcilerin gözlemlediği.
Yaklaşık onbeş yıl kadar önce, zannedersem, 80'lerin sonunda veya 90'ların
başında, Avrupa demokrasilerinde sivil toplum örgütü üye sayısı, siyasî
partilere üye sayısının üstüne çıktı rakam olarak; yani, halkta sivil toplum
örgütlerine aidiyet, onlara üye olmak ve onlar safında faaliyet göstermek,
siyasî partide faaliyet göstermenin üstüne çıktı önem bakımından.
Bunun anlamı şudur:
Demokrasiyi, giderek, iki seçim arasında sadece parmak hesabına indirgemek
değil, sürekli bir denetim ve sürekli bir mutabakat arayışı içerisine girmektir
bunun sonucu, sık sık sivil toplum örgütleriyle görüş alışverişi yapmaktır.
Biz, seçimde çoğunluğu aldık, artık, öbür seçime kadar kimseyi dinlemeyiz
anlayışı değildir. Bu sık sık sözünü ettiğiniz Avrupa'da olan biten böyledir.
Ben bunu haber vereyim size. Hatta ve hatta, şu internet çağında bunu daha da
sürekli yapmak, daha da, sivil toplumla milletvekilleri arasındaki ve hükümet
arasındaki ilişkiyi günbegün etkileşime indirgeme çabaları da elektronik
demokrasi altında yürüyor. Böyle bir gidişat varken, olayı seçimden seçime ve
ikisi arasındaki parmak hesabına indirgemek çok yanlış ve basit bir
demokrasi... Demokrasi denmez zaten onun adına.
Şimdi, gelelim, örneğin,
26 ncı maddeye. 26 ncı maddede "araştırma öğretim elemanı" kavramı
sunuluyor ilk kez. Araştırma öğretim elemanı altında da patentten söz ediliyor;
patent alırsa, üniversiteyle arasında yapacağı bir sözleşmeyle bunun rantı şu
veya bu şekilde paylaştırılır. Şimdi, bir kere, bu araştırma öğretim üyesi
kavramı, gerçekten önemli bir kavramdır; fakat, burada çok eğreti duruyor bu.
Bir adım geri gidersek, aslında üniversiteleri ele aldığımızda, üniversitelerin
hepsinin araştırma yapması gibi bir gereklilik yoktur. Bazı üniversitelerde çok
iyi eğitim önplana çıkabilir. Yani, araştırma yapan üniversitelerde eğitim çok
iyi olmaz diye bir şey yok; ama, birçok çok ünlü üniversite vardır ki, burada,
çok iyi eğitim üzerine ve çok değişik usullerle eğitim üzerine öğretim üyeleri
başarılarıyla terfi ederler; fakat, araştırma üniversitelerindeyse, araştırma
önplana çıkar eğitimle beraber. Batı üniversitelerinde bir araştırma öğretim
üyesi de, ders vermek gibi bir zaman harcamaktan muaf tutulur, tamamen
kendisini araştırmaya vermek için maaşını alır, hatta, maaşı, diğer öğretim
üyelerinin maaşından yüksek olur. İşte, o ortamda, o öğretim üyesinden, bu,
patente gidebilecek araştırmalar beklenir. Böyle bir oluşumun sonucu ortaya
çıkan bir kavramdır araştırma öğretim üyesi kavramı. Var olan bu üniversite
durumu içerisinde, burada, bu maddeyle bunun konulması çok eğreti olmuş. Belki
iyi niyetle konulmuştur; ama, eğreti olmuş. İşte, eğer, gerçekten bir mutabakat
aranmış olsaydı, bu üniversitelerin, araştırma üniversitesi, araştırmaya
ağırlık veren üniversite, eğitime daha çok ağırlık veren üniversite şeklinde
bunları beraberce ele alabilseydik, diğer eğitim kuruluşlarının da
mutabakatıyla bunları ele alabilmiş olsaydık, işte, o zaman, böyle -biraz mazur
görün terimi, ama- sakil bir yasa tasarısıyla karşılaşmamış olurduk, daha
etraflı, daha iyi bir yasa tasarısı üzerinde tartışıyor olurduk gecenin bu
saatinde. Bu da, milletin iradesi olarak, bizim, zamanımızı, gerçekten,
milletin yararına harcamış olmamız demektir. Küçük bir azınlığa verilmiş olan,
küçük bir kitleye verilmiş olan sözün -o söz doğrudur yanlıştır, ona
girmiyorum; ama- yerine getirilme heyecanının, çabasının bir sonucu olmamış
olurdu. Gerçekten, ülkeye önemli bir hizmet etme olanağı vardır; bunu
kaçırdığımız için üzülüyorum. Bu maddenin de bu şekilde, sakil bir şekilde
konulmuş olmasına üzülüyorum; çünkü, önemli bir kavramdır bu araştırma öğretim
üyeliği.
Hepinizi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Şahsı adına, Eskişehir
Milletvekili Murat Mercan.
Sayın Mercan, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN MURAT MERCAN
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, Sayın
Coşkunoğlu'nun ulusal mutabakattan anladığının üzerinde, bir cümleyle durmak
istiyorum. Elbette ki, egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir. Bu, sadece
slogan değil, hepimizin saygı duyduğu, cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal
Atatürk'ün sözüdür. (AK Parti sıralarından alkışlar) Elbette ki, millet, bu
egemenliğini kurumlar aracılığıyla kullanacaktır. Bu kurumlar da, yine,
Anayasada belirlenmiştir; yasama, yürütme ve yargı. Bu kurumlar çerçevesi
içinde, anayasal düzene bağlı olarak, elbette ki, millet iradesi bu Meclise
yansıyacaktır. Daha sonra, beş yıl geçer, beş yıl sonra, bir sonraki seçimlerde
-bu iradeyi ortaya koyan partiyi ve milletvekillerini- bu millet, yine,
oylarıyla, kendi kanaatini ve hür vicdanını ortaya koyar.
İkinci nokta, araştırma
öğretim elemanlarından söz etti Sayın Coşkunoğlu. Bütün dünyada, özellikle
Batılı toplumlarda bu araştırma öğretim elemanları vardır. Özellikle bütün
mesaisini araştırmaya, bilime adayan öğretim elemanları, adamak isteyen öğretim
elemanları, işin eğitim kısmından ayrı tutularak, bu yeteneklerini ortaya
koyabilirler ve çok ciddî araştırmalarla, ulusal çapta, uluslararası çapta ve
dünya çapında buluşlar yapabilirler. Bu insanları da desteklemek ve bu
insanların bilime katkısını, ulusal bilgiye katkısını da değerlendirmek lazım.
O bakımdan, bu madde tam yerindedir ve aslında, bu madde, Türkiye'de şimdiye
kadar hiç olmamış bir maddedir. O bakımdan, Sayın Coşkunoğlu'nun bunu hepimizden
de iyi bilmesi gerekir; dünyanın birçok ülkesinde, özellikle Amerika'da öğretim
üyeliği yaptığı için, bunu çok iyi bilmesi gerekir.
Hepinize saygılar
sunarım.
Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Mercan.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Akdemir?.. Yok.
Sayın Karademir, buyurun.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana sormak
istiyorum; son beş yılda meslek lisesinden ve teknik okullardan mezun olanların
kendi branşlarında istihdam edilme durumlarıyla ilgili bir çalışma var mıdır?
Son beş yılda meslek ve
teknik okulların, okul türlerine göre, bir yükseköğrenime dağılımı nedir; tıp
fakültesine, siyasal bilgiler fakültesine, hukuk fakültesine ve kendi branşları
dışındaki eğitim fakültelerine yerleştirilme oranları nedir?
Dünyanın hangi
ülkelerinde, meslekî ve teknik okullardan mezun olanlar kendi alanlarının
dışında bir yükseköğrenimde yerleştirilmektedir?
1982 yılından bu yana
değiştirilmeyen YÖK Yasasının yeni yüzyılın üniversitelerini yaratmanın
altyapısını kurması isteniyorsa, üniversitelerle uzlaşma içerisinde hazırlanmış
olması gerekmez mi bu yasa tasarısının?
Millî Eğitim Bakanlığının
oluşturduğu danışma meclislerinin üniversiteyi temsil edebilme gücü nereden
gelmektedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Karademir.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana bir soru
yöneltmiştim; Sayın Başbakan "parayı ben veriyorum, onlar yönetiyorlar,
dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok" demişti üniversiteler için.
Sayın Bakan bu soruma yanıt vermedi. Daha önceki soruma soğan teorisiyle cevap
vermişti Sayın Bakan; umuyorum, bu soruma da sarımsak teorisiyle cevap
vermezler.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana, ben, bu
katsayı konusunu sordum, bir yanıt alamadım. Bir kez daha yinelemek istiyorum
sorumu; diyorum ki, katsayı belirleme bir teknik işidir, uzmanların işidir.
Şimdi, biz, bu tasarıyla katsayı belirliyoruz, yasa olarak. Meclisimizde hiç
böyle bir şey görülmedi. Dünyanın başka bir ülkesinde, acaba, yasayla katsayı
belirleniyor mu? Yarın bu katsayının değişmesi gerekirse, nasıl bir durum
takınacağız, ne olacak? Bunu sordum bir yanıt alamadım.
Bir de, dört ayrı tasarı
sunuldu üniversiteler konusunda. Her tasarı, hazırlık birbirinden farklıydı;
neden böyle oldu? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, teşekkür ederim.
Ben soruyu yönelteceğim;
ama, ilgili Sayın Bakanı hükümet sıralarında göremiyorum. O yüzden, Sayın Beşir
Atalay'a bu soruyu yöneltmiyorum. Sayın
Millî Eğitim Bakanı yerine geldiğinde, bir başka maddede bu soruyu sorma
hakkımı kullanmak istiyorum.
Bakın, oturumun başından
beri, ben, bir milletvekili olarak
burada oturuyorum. Kendisini ilgilendiren, kendi bakanlığını
ilgilendiren önemli bir yasa tasarısının görüşülmesi sırasında, zaman zaman,
Sayın Millî Eğitim Bakanı ihtiyaç giderme molası veriyor. Daha 1 saat yeni ara
verdiniz. Sayın Millî Eğitim Bakanının burada oturması lazım, sorulara cevap
vermesi lazım. Yani, yasamanın, tarif edildiği üzere, İçtüzükte belirtildiği
üzere yürütülmesi için Sayın Bakanın hükümet sıralarında bulunması gerekiyor.
Yerine bir başka bakan vekâlet edebilir;ama, önemli bir yasa tasarısı. Ben, milletvekili
olarak görevimi, oturumun başından beri bu sırada oturarak yapıyorum, Sayın
Bakanın da aynı özeni göstermesini bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın Ateş, buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben, ek madde 26'yla ilgili bir soru sormak
istiyorum. Bu yöntemin Amerika üniversitelerinde yaygın olduğunu hepimiz
biliyoruz. Avrupa'ya geçişi de, Sorbon'da yapılan bir toplantıdan sonra...
Avrupa üniversitelerinde, Sorbon Deklarasyonuyla birlikte, bu tür bir öğretim
elemanı istihdam etme -araştırma için- Avrupa'ya da girmiş, yavaş yavaş da
yaygınlaşıyor. Maalesef, bizim Türkiye'de bu konuda hiçbir şey yok. Ek madde
26'da da, bizim bu tecrübesizliğimiz açıkça
ortada. Şöyle ki; deniliyor ki: "...araştırma öğretim elemanı
istihdam edilebilir." Bunun nitelikleriyle ilgili "Yükseköğretim
Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir" deniliyor. Bu,
araştırmacının niteliğiyle ilgilidir. Peki, bu araştırmacının ne yapacağıyla
ilgili, acaba, kim karar verecek?
Örneğin, eğer, bu
araştırmacı o üniversitede kitle imha silahlarıyla ilgili bir araştırma yapma
gibi bir konu içerisine girecek olursa, bu konuda ne olacak, ne yapılacak? Bunu
bir öğrenmek istiyorum.
İkincisi, tabiatıyla, bu
konuların belirlenmesi hususunda da ciddî bir çalışma var mıdır, bunu kim
yapacaktır? Hangi esaslara göre yapılacağıyla ilgili burada hiçbir şey yok.
Bizim örf ve âdetlerimiz, piyasanın gerekliliği, bütün bunları gözönüne alıp
değerlendirme yapacak, ona göre düzenleme getirecek bir sistem konulması lazım.
Bu sistem yok. Acaba, sayın bakanlık bu konuda ne düşünüyorlar?
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ateş.
Sayın Bakanım?..
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, yazılı olarak cevap vereceğiz.
BAŞKAN - O zaman Sayın
Kepenek'in de sorusunu alayım.
Buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de, Sayın Bakandan,
daha doğrusu Millî Eğitim Bakanından... Burada "araştırma öğretim
elemanı" diye yeni bir kavram geliyor. Ben, bunu, ilke olarak doğru
buluyorum; ancak, ülkemizde, araştırma elemanı olanları ders verenlerden
ayırmanın üniversite içerisinde bir ayrımcılığa yol açmasından endişe
etmekteyim. Bu ikili arasındaki -genelde, dünyadaki uygulama- araştırma yapan
ile ders veren arasındaki bağlantı kurumsal olarak çözümlenir ve o ilişkiler
belirtilir. Burada öyle bir şey yok. Nasıl halledileceğinin açıklanması
gerekir, bu bir.
İkincisi; bildiğiniz
gibi, bu yıl başında üniversitelerin araştırma fonlarından -dönersermaye
parası- 130 trilyon lira kesildi ve bütçeye gelir kaydedildi. Bu para geriye
verilmedi.
Şimdi, bir taraftan,
araştırma elemanı, araştırmacı bilim adamı istihdamına olanak vereceksiniz, bir
taraftan da, bunun parasını keseceksiniz. Bu çelişkiyi Sayın Bakan nasıl açıklıyor?
Bunun yanıtlanmasını istiyorum?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Sayın Coşkunoğlu,
buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Bakan Sayın Atalay burada olduğuna göre, şu soruyu yönelteyim: Sizin de
mutabakat anlayışınız, hükümet anlayışınız -benden sonraki konuşmacı Sayın
Mercan da öyle dedi "gelecek seçimde de başka bir mutabakat
oluşabilir" dedi- sadece seçimden seçime milletle bir mutabakat, ikisi
arasında da parmak hesabı şeklinde midir?
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, sorulara yazılı cevap verilecek.
BAŞKAN - Yazılı cevap
vereceksiniz.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, basit bir sorum olacak. Umuyorum, Sayın Bakan, bunu
yazılı yanıtlamaz.
Şu kitabın harcamalarını,
acaba, gerçekten kim karşıladı ve bu kitabı kim bastı? Bunu merak ediyorum,
Sayın Bakan yanıtlarsa sevinirim.
BAŞKAN - Sayın Mercan,
buyurun.
HASAN MURAT MERCAN
(Eskişehir) - Sayın Bakana bir sorum olacak. Bu mutabakatı sağlamak için ne kadar zaman ayırdı ve
kimlerle görüştü; ne tür çalışmalarda bulundu; hangi öğretim üyeleriyle, hangi
profesörlerle ve rektörlerle görüştü? Bunu rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Mercan.
Sayın milletvekilleri,
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerine 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği ek madde
26'nın tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Oya Araslı Kemal Anadol Haluk
Koç |
|
Ankara İzmir Samsun |
|
Birgen Keleş Yılmaz Kaya R.
Kerim Özkan |
|
İstanbul İzmir Burdur |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.
Sayın Araslı, gerekçeyi
mi okutayım, konuşacak mısınız efendim?
OYA ARASLI (Ankara) -
Konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önergeyi verişimizdeki amaç, bu
tasarının bir toplumsal mutabakatın ürünü olarak ortaya çıkmamış oluşudur,
konunun ilgilileriyle yeteri kadar görüşülmemiştir. Bir değerli milletvekili
arkadaşımız, bu konuda, Genel Kurulun aydınlatılması için bir soru sormuştur;
ama, bu celsede, Sayın Bakana yöneltilen bütün sorular gibi bu soru da yanıtsız
kalmıştır; yazılı cevap teklif edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
soru müessesesinin İçtüzüğe konulmasının amacı, milletvekillerinin maddeyle
ilgili yeteri kadar bilgiye sahip olduktan sonra oylarını kullanmalarıdır.
Burada, karşımızda, sorularımızı yanıtlayacak bir bakan muhatap bulamıyoruz.
Bize, yazılı cevap teklif ediliyor. Ben yazılı cevabı aldığım zaman, zaten,
burada oyumu kullanmış olacağım. Bir milletvekili olarak, bir parça, konuya
gereken önemin ve özenin gösterilmesini istiyorum.
Gecenin şu saatinde
buradayız. Bu, insan haklarına, insan sağlığına aykırı bir çalışma düzenidir.
Bir özveri vererek buradayız, şikâyetimiz de yok; eğer, toplumumuzun bir
sorununu çözmek için bu gerekiyorsa, bunu yapmaya da kararlıyız, hiç de
çekinmeyiz; ama, biz bunu yaparken, en azından, Bakanlık katında da, bu
özveriyle uyumlu bir özverinin gösterilmesini istiyoruz; konunun sahibi olan
Sayın Bakanın burada oturmasını istiyoruz!
Bu konuda, Bakanlığı
temsil eden Sayın Bakana hakaret etmek, onu küçümsemek amacıyla bunu
söylemiyorum; ama, Millî Eğitim Bakanını, burada, sorularımızı yanıtlamak üzere
bulundurmasını Sayın Başkandan rica ediyorum.
Söyleyeceklerim bu
kadardır.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Araslı.
Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Ek madde 26'yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek madde 26 kabul edilmiştir.
Ek madde 27'yi
okutuyorum:
Öğrenci örgütleri:
EK MADDE 27. - Bölüm ve
programlarda kayıtlı öğrenciler kendi aralarından sınıf temsilcilerini; sınıf
temsilcileri bölüm ya da program temsilcilerini; bölüm ya da program
temsilcileri fakülte ya da yüksekokul temsilcilerini; fakülte ve yüksekokul
temsilcileri de kendi aralarından biri başkan olmak üzere beş kişilik
üniversite öğrenci konseyi yürütme kurulunu seçer. Öğrenciler, birimlerindeki
öğrenci örgütünün doğal üyesidir.
Üniversitelerin öğrenci
konseyi başkanları Üniversitelerarası Öğrenci Konseyi Genel Kurulunu oluşturur.
Genel Kurul kendi içerisinden biri başkan olmak üzere yedi kişilik
Üniversitelerarası Öğrenci Konseyi Yürütme Kurulunu seçer. Genel Kurul başkanı
aynı zamanda Yürütme Kurulunun başkanıdır. Her üniversitenin öğrenci konseyi
başkanı, üniversitede yapılan rektörlük seçiminde oy kullanır ve o üniversite
senatosunun tabiî üyesi olur.
Öğrenci örgütlerinin
görevleri şunlardır:
a) Öğrencilerin sorunları
ile görüş ve önerilerini yükseköğretim üst kuruluşları ve yükseköğretim
kurumlarının yöneticilerine iletmek.
b) Üniversite
öğrencilerini ulusal ve uluslararası platformlarda temsil etmek.
c) Üniversite içinde ve
üniversiteler arasında sosyal ve kültürel etkinlikler düzenlemek.
d) Yükseköğretim üst
kuruluşları ve yükseköğretim kurumlarının çalışmalarına ait bilgileri
öğrencilerle paylaşmak.
Öğrenci örgütlerinin
diğer görevleri ile çalışma usul ve esasları, Yükseköğretim Kurulu tarafından
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Ek madde 27
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sivas Milletvekili Sayın
Nurettin Sözen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Sözen, şahsınız
adına da söz talebiniz olduğu için, ikisini birleştirdim; 15 dakikalık sürenizi
başlatıyorum.
CHP GRUBU ADINA NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Yükseköğretim Kanunu ve
Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının ek 27 nci maddesi üzerindeki görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.
Konuşmama başlarken, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yine
konuşmama başlarken, özellikle AKP Grup yöneticilerinden bir dileğim olacak.
Gördüğünüz gibi, bu saatte yapılan çalışmalarda, bazı arkadaşlarımız uyumakta,
bazıları esnemekte, ilgili Bakan, belki içerisinde bulunduğu sıkıntılar,
zorluklar veya ihtiyaçlar dolayısıyla sürekli makamında bulunmamakta,
dolayısıyla verimli bir çalışma yapılmamaktadır, çalışmanın kalitesi
düşmektedir; bu çalışma, insan sağlığına aykırıdır. (AK Parti sıralarından
"Bakan geldi" sesleri, alkışlar)
Bugünkü gündem, önceden
üyelere gönderilmemiştir ve bugün toplantının aralıksız devam etmesi, öğlen
yapılan bir Danışma Kurulu toplantısıyla kesinleşmiştir. Bu, uygar bir çalışma
yöntemi değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmaz.
Onun için, bu yanlışlar
yapılmamalıdır. Gündem önceden gelmelidir; eğer, geç vakte kadar sınırsız
çalışılacaksa, böyle bir zaruret varsa, böyle bir zorunluluk varsa, bu, önceden
belli olmalıdır. Bize yakışan, uygarca, insan haklarını aykırı olmadan, insan
sağlığını bozmadan verimli bir çalışma yöntemini geliştirmektir.
Değerli arkadaşlarım,
cumhuriyet tarihimizde, yükseköğrenimle ilgili ilk yasa, 18 Kasım 1933'te
-yani, İstanbul Üniversitesinin yeniden kuruluşuyla birlikte- yapılmıştır ve
Türkiye'de yapılmış ilk büyük reform hareketidir. Daha sonraki 4936 sayılı
Yasa, çokpartili hayata geçtiğimiz süreçte, yıllarda, İsmet Paşanın
Cumhurbaşkanı, Reşat Şemsettin Sirer'in Millî Eğitim Bakanı olduğu dönemde
çıkmıştır. Daha sonra çıkan 114 ve 115
sayılı Yasalar, 1960 devriminden sonra çıkmıştır. 1750 sayılı Yasa ise, 12 Mart
darbesinden sonra çıkarılmıştır. Nihayet, 2547 sayılı Yasa ise, 12 Eylül
1980'den sonra çıkarılmıştır.
Bunları sıralamamın
nedeni; gördüğünüz gibi, olağanüstü ve otoriter yönetimlerin olduğu dönemlerde
üniversite yasası çıkarılabilmiştir. Neden böyle olmuştur; çünkü, sivil
idareler toplumsal mutabakatı sağlayamamışlardır, toplumsal uyumu
sağlayamamışlardır, o yüzden böyle olmuştur. Peki, bugün bir uyum sağlanmış
mıdır? Bugün, olaya baktığımız zaman, mevcut hükümet ve Bakanlık da böylesine
bir uzlaşmayı sağlayamamıştır. Gördüğünüz gibi, muhalefetle uzlaşamamıştır,
üniversitelerle uzlaşamamıştır, YÖK'le uzlaşamamıştır, TÜSİAD'la, Eğitim-Sen'le
kısacası, bütün taraflarla uzlaşma sağlayamamıştır. Uzlaşma sağlayamadığı
halde, bu kadar önemli, ancak ihtilallerden sonra çıkarılabilmiş bir yasayı
gündeme getirmiştir ve maalesef, bu gündemin tartışılması, sonuçlanması, hayata
geçmesi de olanaksız görülmektedir. Bütün bunlara rağmen, görevimizi yapmaya
kuşkusuz devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
biraz evvel adını söylediğim 4936 sayılı Yasa, ilk kez idarî ve bilimsel
özerkliği getirmiştir; ama, görüyoruz ki, bu koruyamadığımız ve
geliştiremediğimiz özerklik, bugün de ciddî bir darbe almaktadır. Daha önce
hükümet tarafından hazırlanan muhtelif YÖK tasarılarında, akademik özgürlükten,
kurumsal özerklikten, demokratik katılım kavramlarından söz edilmektedir. Oysa,
bugün karşımızda bulunan tasarıda, bu kavramların hiçbiri yer almamaktadır.
Dolayısıyla, bugünkü taslak, 1946 tarihli, idarî ve bilimsel özerklik getiren
yasadan da daha geridir. YÖK'le ilgili tasarı, özerkliği koruyup geliştirecek,
tüm yükseköğretim sorunlarını çözecek, toplumda tüm tarafların uzlaştığı,
tepkiyi değil, deneyim, birikim ve çağdaş gelişmeleri dikkate alan bir tasarı
olmalıdır. Özerklik, eğitim ve öğretimde, araştırmada, yayın ve danışmanlıkta
ve de ulusal ve uluslararası sorunlara bakış açısında kendini göstermelidir.
Oysa, bu tasarı, zamanlaması, içeriği, hazırlanış ve sunuş biçimi ve de
sonuçları bakımından yükseköğrenimimize ve de toplumumuza, maalesef, zarar
verecek niteliktedir.
Tasarının geçici 50 nci
maddesine göre, tasarı yasalaşınca, Yükseköğretim Genel Kurulu ve Yükseköğretim
Yürütme Kurulu Başkanı ve üyelerinin görevi sona erecektir. Böyle bir
düzenleme, Anayasamızın cumhuriyetimizin nitelikleri arasında saydığı hukuk
devleti ilkesiyle bağdaşmaz. Çağdaş, demokratik ülkelerde, hukuk devleti
ilkesinin gereği olarak, hukukî bir ilişkiye giren tarafların, girdikleri bu
hukukî ilişkinin sonuçlarını ve etkilerini önceden bilmeleri gerektiği kabul
edilmektedir. Yöneticilerin sürelerinin olağan sona erme zamanından önce
kanunla kısaltılması, hizmeti veren ve alan açısından belirsizlik doğurur.
Böyle bir belirsizlik ise, hukuk devleti ilkesinin en önemli unsurlarından biri
olan öngörülebilirlikle bağdaşmaz; dolayısıyla da Anayasaya aykırıdır.
Tasarının geçici 51 inci
maddesinde "başka üniversitelerden görevlendirilen öğretim elemanlarının
idarî görevleri kanun yürürlüğe girdiği tarihte sona erer" denilmektedir.
Birçok Anadolu üniversitesi, bilindiği gibi, gerek sayı ve gerekse nitelik
açısından yetersiz kadrolara sahiptir. Öğretim üyesi kadroları yetersiz
olduğundan, büyük üniversitelerden destek alınmaktadır; yasayla bu
önlenmektedir. Anadolu'da yeni açılan üniversitelerin gelişmesine bu maddeyle
ciddî zarar verilecektir. Anlaşılan, hükümet, bu yolla üniversitelerde
kadrolaşmaya niyetlenmektedir; bu yanlıştır. Türk yükseköğretimi ve
üniversitelerimiz bu anlayıştan ve uygulamadan büyük zarar görecektir.
Değerli arkadaşlarım, bir
başka konu, profesörlük veya öğretim üyeliği sıfatlarının etik komisyonlar
eliyle sonlandırılması olayıdır. Bugüne kadarki bütün üniversite yasalarında bu
kararlar disiplin kurulu yoluyla alınırken ve de YÖK Genel Kurulu kararıyla
kesinleşirken, bu tasarıda, sadece ve sadece, etik komisyonunun kararıyla
akademik unvanlar alınabilmektedir. Bu da çağdaş değildir, bu da doğru
değildir. Oysa, bu, disiplin yönetmeliğiyle çözümlenmelidir ve nihaî karar da,
YÖK Genel Kuruluna ait olmalıdır.
Biraz evvel tartışılan araştırma
öğretim elemanı konusunda çok özen gösterilmesi gereken bir başka şey, diğer
öğretim üyeleri ile araştırma göreviyle yükümlü öğretim üyesinin veya araştırma
elemanının ilişkilerinin ve özlük haklarının çok iyi düzenlenmesidir. Eğer, bu,
ciddî bir şekilde düzenlenmezse, o zaman, ders veren öğretim elemanlarına karşı
eşitsizlik yapılmış olur. Uygulama bakımından, ileride, ders veren öğretim
üyeleri de bu yola gitmek isterler ve üniversitelerde, bizim
üniversitelerimizde, özellikle devlet üniversitelerinde, bağışın da sınırlı
olduğu varsayılırsa, ciddî bir problemle karşı karşıya kalırız.
Değerli arkadaşlar, asıl
bugünkü benim konuşmak üzere üstlendiğim madde öğrenci örgütleriyle ilgili.
Sayın Bakan, konuşmasında, öğrencilerin rektör seçimine katılacağını söyledi;
oradan konuya girelim. Biraz evvel okunan yasa tasarısında gördüğünüz gibi,
konseyler gerçekten oluşmaktadır; birim düzeyinde, fakülte düzeyinde ve
üniversite düzeyinde konseyler oluşmaktadır ve konsey başkanı seçilmektedir;
ancak, rektörlük seçimini; yani, 300-500 büyük kentlerde 1 000'i aşkın öğretim
üyesinin oy kullandığı rektörlük seçimine sadece konsey başkanı katılmaktadır
ve diğer konsey üyeleri, yani, öğrenci temsilcileri, ne anabilim dalında ne
fakültede ne de üniversitede yönetim kurullarına katılmamaktadırlar; sadece bir
tek katıldığı yer, üniversitede senatodur. Senato, akademik bir kuruldur ve
öğrenci konseyi başkanının orada bulunmasının çok büyük bir katkısı yoktur.
Eğer bir katılım isteniyorsa, öğrencilerin yönetimde görev alması gerekir.
Gerek 1750 sayılı Yasada gerekse 115 sayılı Yasada -aramızda eski günlerde
öğretim üyeliği yapan arkadaşlarım var- yönetim kurullarında hem asistan
temsilcisi hem öğrenci temsilcisi vardı. Şahsen ben, hem öğrenci temsilciliği
hem asistan temsilciliği yapmış bir arkadaşınız olarak, bunun büyük yararlarını
öğrenci adına, yönetim adına, üniversite adına yaşamış bir insanım. Bunu büyük
bir eksiklik olarak görüyorum. Sadece baştan savmak için bir tek öğrenci
konseyi üyesini senato üyesi yapmak meseleyi çözümlemez. Burada tarihe dönerek
bir başka konuya gelmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz, 1980'den evvel, bundan otuz yıl evvel, kırk yıl evvel, hatta elli
yıl evvel ülkemizde öğrenciler serbestçe örgütlenirdi. Her fakültede bir
öğrenci derneği, üniversitelerde bir öğrenci birliği ve Türkiye düzeyinde de
iki büyük kuruluş vardı. Aranızda orada görev yapan arkadaşlarım da olabilir.
Türkiye Millî Talebe Federasyonu ve Millî Türk Talebe Birliği. Bu iki kuruluş,
Türkiye'de birçok ilkleri gerçekleştirmiştir. Türk kültürü, ilk defa, Avrupa'ya
öğrenci örgütleri yoluyla girmiştir. Uluslararası kültür hareketleri, ilk defa,
öğrenci örgütleri yoluyla kentimizde, ülkemizde gerçekleşmiştir. Birçok ileri
hareketleri öğrenci örgütleri ortaya atmıştır. Toplumsal olaylarda, ulusal
sorunlarımızda daima duyarlı olmuştur Millî Türk Talebe Birliği mensupları ve
Talebe Federasyonu mensupları. Yani, onlar, o zaman toplumun canlı
dinamikleriydi, topluma güç katan kuruluşlardı. Bunlar, o zamanki ihtilal
idaresiyle ortadan kaldırıldı.
Dilerdim ki, özendirme
açısından, bu tasarıda, tekrar bu öğrenci örgütlerinin yeniden yapılanması için
de görüşler olsun, maddeler olsun ve hükümet olsun, Bakanlık olsun, öğrenci
örgütlenmesini teşvik eden bir anlayışa ulaşsın. Maalesef, bugün bu demokratik
yapılardan, bu demokratik kuruluşlardan, büyük kitle örgütlerinden, canlı,
dinamik ve yurtsever örgütlerden toplumumuz yoksun bulunmaktadır, demokrasimiz
yoksun bulunmaktadır. Onun için, bu eksikliğin bir an evvel giderilmesi gerekmektedir.
Zamanınızı çok almamak
için daha kısa kısa konulara değinmek istiyorum. Akreditasyon konusu, bugün de
üniversitelerin gündemindedir; ancak, akreditasyon, çok büyük bir paraya baliğ
olmaktadır. Dolayısıyla, bugünkü yasa tasarısında, bu masrafın üniversite
bütçelerinden karşılanacağı yazılmıştır. Oysa, üniversite bütçeleri bunu
karşılayacak durumda değildir. Eğer akreditasyona inanılıyorsa, bunun devlet
tarafından karşılanmasını sağlamak gerekir.
Değerli arkadaşlarım,
biraz sonra bir başka konuya geleceğiz. "Özel statülü devlet
üniversitelerine atama, mütevelli heyet başkan ve üyeleri ve denetleme kurulu
üyeleri Millî Eğitim Bakanlığının önerisi üzerine müşterek kararname ile
atanır" denilmektedir. Bu konuda Türkiye'nin en yüksek yükseköğrenim
kurumu olan YÖK, hiçbir şekilde devreye girmemektedir; bu da yanlıştır. Eğer
bir yere üniversite mütevelli heyeti atanacaksa, denetçi atanacaksa, rektör
atanacaksa, Yükseköğrenim Kurumunun, yani YÖK'ün de mutlaka görüşü alınmalıdır.
Ben, konuşmalarımı burada
noktalıyorum. Biraz sonraki maddede tekrar huzurlarınıza geleceğim; konuşmama o
zaman devam ederim; ama, şu inancımı tekrarlamak istiyorum: Bu yasa, birçok
maddeleri açısından Anayasaya aykırıdır. Dolayısıyla, hayata geçme olasılığını,
bireysel olarak ben, görmüyorum; ancak, inşallah, önümüzdeki günlerde Türk
yükseköğreniminin bütün ihtiyaçlarını karşılayacak, üniversitelerin, öğretim
üyelerinin, elemanlarının, halkımızın, öğrencilerimizin ihtiyaçlarını
karşılayacak düzeyde, boyutta, derinlikte bir üniversite yasa tasarısı
hazırlama dileğiyle, umuduyla, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sözen.
Sayın milletvekilleri, ek
madde 27 üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Ateş, buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ek madde 27'ye
baktığımda, bugün, mevcut durumla, öğrenci ve öğrenci örgütlenmesine çok fazla
yeni bir konu getirmediğini görüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan; şöyle bakarsak, öğrenci sorunlarını üst kurullara iletmek zaten
bugün de oluyor. Bunu bir zorunluluk haline getirmemişsiniz burada, o devam
ediyor. Üniversite öğrencilerinin ulusal ve uluslararası platformda temsili
bugün de gerçekleşiyor, bugün de var bu. Yine, (d) bendine baktığımızda,
yükseköğretim üst kuruluşları ve yükseköğretim kurumlarının çalışmalarına ait
bilgileri öğrencilerle paylaşmak; bu da oluyor.
Burada yenilik olarak
getirebileceğiniz şey -öğrenciler açısından söylüyorum- şuydu: Üniversite
yönetimine direkt olarak katılmak. Mesela, bir yurt konusuyla ilgili ve diğer
konularla ilgili, öğrencilerin katılımını sağlayabilecek bir konuyu düşünüyor
musunuz burada; bir.
İkincisi, verilen
eğitimin etkinliğini, öğrenciler açısından yararlılığını ölçebilecek,
öğrencilerin üzerine düşen bir görevlendirmeyi veya bir yetkiyi öğrenciye
veriyor musunuz? Hocaların, ders veren öğretim üyelerinin değerlendirmesini
zaman zaman öğrencilere yaptırabiliyor musunuz?
Sayın Bakan, bunlar
yeniliktir. Yeni üniversite anlayışında bunlar vardır. Siz bunları yapmadan, bu
eski şeyi, bugün olan düzeni, yeniymiş gibi yazmanın bir anlamını görüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ateş.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bir önceki sorumda,
özellikle bu yasanın genel gerekçesinde üniversite özerkliğinden hiç söz
edilmediğini söylemiştim ve sadece bilimsel özgürlükten söz ediliyordu. Sayın
Bakan, verdiği yanıtta, üniversitelerin zaten özerk olmadığını, Anayasanın 130
ve devamı maddeleri kalkmadıkça ya da değişmedikçe özerkliğin sağlanamadığını
ifade etmişti.
Sayın Bakana şunu sormak
istiyorum: Özerk olmayan bir üniversitede bilimsel özgürlükten söz edilebilir
mi? Eğer söz edilemezse, o zaman, Millî Eğitim Bakanı olarak, öncelikle
üniversitelerin özerkliğini ele almanız ve o konuyla ilgili yasal düzenlemeleri
Parlamentoya getirmeniz gerekmiyor muydu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, bu öğrenci
örgütlerinin temsil ve oy hakkı buradaki düzenlemeye göre yok; ama, Sayın
Bakan, daha önce kamuoyuna açıklarken "biz öğrencilere oy hakkı
tanıyoruz" demişti. Ne oldu da, bu düzenlemeden vazgeçti; yani, kamuoyunu
yanılttı mı, yoksa başka bir şeyler oldu da geri mi çekildi? Burada
anlatılanlar, arkadaşlarımın söylediği gibi, bilgi vermek, etkinlik yapmak...
Gerçekten, hiçbir yenilik yoktur burada.
İki: Üniversiteler
arasında bir örgütlenme sağlanabilecek mi; yani, ulusal çapta bir öğrenci
örgütü söz konusu mu; bu da açık değil Sayın Bakan. Yani, Türkiye'de gündem
belirleyecek, öğrencilerin, ulusal çapta üniversite öğrencilerinin, gençliğin
sesini duyuracak bir örgütlenme olanağı var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, ben soru sormuyorum. Sayın Bakan, sözlü olarak yanıtlamıyor, yazılı
olarak yanıtlıyor ve milletvekillerinin oy verme öncesindeki iradelerini kararlaştırma
noktasında bu soru-cevap kısmının, Sayın Millî Eğitim Bakanının orada oturduğu
sürece milletvekillerine pek katkısı olmuyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
şu anda cevap süresi sizdedir.
Buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Haluk Bey yanıldınız, bu sefer cevap vereceğim nedense.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, öncelikle...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Zaten cevap verdirtmek için söyledim. Sizi getirtmek için başka bir yöntem
uygulamıştık, cevap verdirtmek için başka bir yöntem uyguladık.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - İyi, bak, yönteminiz tuttu. Tamam, teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Ateş'in sorusuna cevap veriyorum: Sayın Ateş
"yeni ne getiriyor" diyor. Sayın Ateş'in söyledikleri doğrudur. Şu
anda üniversitelerimizde öğrenci konseyleri vardır; ancak, öğrenci
konseylerinin yasal bir dayanağı yoktur Sayın Ateş. Biz, bu yasal dayanağı
getiriyoruz.
Öte yandan
"yurtlarda böyle bir şey yapılabilir mi" diyorsunuz. Zaten, bakın,
Kredi ve Yurtlar Kurumunun 7 kişiden oluşan bir yönetim kurulu vardır,
bunlardan birisi de öğrenci temsilcisidir. Yurtlarda böyle bir yapı, zaten
vardır.
Şimdi "eskiyi
yeniymiş gibi sunuyorsunuz" diyorsunuz. Burada, eskiyi yeniymiş gibi
sunmuyoruz. Tekrar ifade ediyorum, öğrenci konseylerine yasal bir zemin
hazırlanmıştır ve Sayın Gazalcı'nın sorusu da bununla ilgili olduğu için
söyleyeyim, Sayın Gazalcı diyor ki: "Siz daha önce kamuoyuna duyurdunuz,
biz oy hakkı getireceğiz dediniz; ne oldu?" Burada diyor ki: "Öğrenci
konseyi başkanı, rektörlük seçiminde oy kullanır ve o üniversite senatosunun
tabiî üyesi olur."
Sayın Gazalcı, bu tip
şeyler, temsilî makamlardır. Şimdi, siz, zatıâliniz, belki 100 000 kişiyi
temsilen burada 1 kişi bulunuyorsunuz. Biliyorsunuz, öğrencilerin kendi
aralarından seçtikleri fakülte başkanları vardır, temsilcileri vardır,
üniversite temsilcisi vardır, sonra öğrenci konseyi yönetim kurulu vardır,
onlar da kendi arasından bir başkan seçer netice itibariyle; ama, bunun daha
ötesinde, bakın, aşağıda da bir şey söylüyoruz, diyoruz ki: "Öğrenci
örgütlerinin diğer görevleri ile çalışma usul ve esasları Yükseköğretim Kurulu
tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."
Türkiye
üniversitelerinde, eğer ulusal düzeyde bir konsey kurulması gerekiyorsa, bunun
usul ve esaslarını da Yükseköğretim Kurulu belirler. Zaten, aynı zamanda Avrupa
Birliği uyum çalışmaları çerçevesinde, ulusal gençlik konseyi ve ulusal düzeyde
üniversite öğrencilerini temsil eden bir konseyin kurulması söz konusudur.
Kesinlikle, bu hak öğrencilerimizin elinden alınmamıştır.
Ayrıca, dediğim gibi,
bunların hepsi burada -eğer madde çok iyi okunursa- ifade edilmiştir ve öğrenci
konseyleri için yasal bir zemin hazırlanmıştır.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun
sorusuna geliyorum: "Akademik özerkliğin olmadığı yerde akademik özgürlük
olabilir mi?"
Değerli arkadaşlar,
akademik özerklik kavramı ile akademik özgürlük kavramı, şüphesiz ki, farklı
şeylerdir. Akademik özerklik, dünyanın her tarafında farklı farklı
uygulanmaktadır.
Bakın, size bir örnek
vereyim. Mesela, Amerika Birleşik Devletlerindeki bir üniversiteyi ele alın. Bu
üniversitelerin büyük bir çoğunluğuna, eyalet parlamentoları tarafından, daha
doğrusu, eyalet hükümetleri tarafından mütevelli heyeti tayin edilir. Diyelim
ki, 9 kişiden oluşan mütevelli heyet, toplanarak, kendi içerisinden rektörü
seçer. Eyalet hükümeti, buraya belli bir bütçe verir, yüzde 40 oranında olur,
yüzde 30 oranında olur; ayrı ayrı uygulamalar vardır Amerika Birleşik
Devletlerinde.
Mesela Almanya'da,
rektörler Millî Eğitim Bakanlığı tarafından atanır. Millî Eğitim Bakanlığı,
rektörleri veto etme hakkına sahiptir; ama, bu, üniversitelerde akademik
özgürlük yoktur anlamına gelmez. Akademik özerklik farklı bir kavramdır,
akademik özgürlük farklı bir kavramdır; ikisinin bir arada olması idealdir,
tercih edilen bir şeydir; ancak, akademik özerklik tam anlamıyla olmadan da
akademik özgürlük olabilir. Akademik özgürlük, öğretim üyelerinin hür bir
şekilde fikirlerini ifade etmeleri, bunları bilimsel çalışmalarına
yansıtmasıyla ilgili bir olaydır. Bunu da ifade etmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın Öktem burada mı
efendim?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Süre bitti Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Öktem.
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Sayın Bakan, ezelden beri, sizin için "Nurcu gelenekten gelen birisi"
diye bahsedilir. Bu doğru mudur? (AK Parti sıralarından "Ne alakası
var" sesleri) Eğer doğruysa, bu yasal düzenlemede bu kadar ısrar
etmenizin...
BAŞKAN - Sayın Öktem,
soru ve cevap süresi tamamlanmıştır; teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği ek madde
27'nin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Kemal Anadol |
Haluk Koç |
Yılmaz Kaya |
|
İzmir |
Samsun |
İzmir |
|
R. Kerim Özkan |
Birgen Keleş |
|
|
Burdur |
İstanbul |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
Önerge sahipleri...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim,
2547 sayılı Kanun da yürürlüğü girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal
görülebilir; ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin
zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı,
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve
dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve
bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır.
Üniversiteler, Atatürk
ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla, siyasî etkilerden uzak
tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır; ancak, kanun
tasarısı, yalnız, üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını
taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek
ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir.
Yasama yetkisi ve yürütme
erki Parlamento ve hükümete aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı
yasal değişiklikler, üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili
tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
Demokratik, laik, sosyal
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan
üniversitelerin, siyasal etkilerden uzak kendi yasasının hazırlanmasına katkıda
bulunulmasına imkân tanınmalıdır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı ülke
ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki kanun tasarısı, demokratik katılımcılık
ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları
arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen, eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır. Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Bu nedenle, söz konusu
maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Maddeyi
oylamadan önce yoklama talebi vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 441
sıra sayılı kanun tasarısının Ek Madde 27'nin oylamasına geçilmesinden önce
İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince yoklama yapılmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Yoklama
talebinde bulunan arkadaşlarımın burada olup olmadıklarını arayacağım.
Sayın Haluk Koç?..
Burada.
Sayın Ali Rıza
Gülçiçek?.. Burada.
Sayın Haşim Oral?..
Burada.
Sayın Yılmaz Kaya?..
Burada.
Sayın Mustafa Gazalcı?..
Burada.
Sayın Bülent Baratalı?..
Burada.
Sayın Vedat Melik?..
Burada.
Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu?.. Burada.
Sayın Atila Emek?..
Burada.
Sayın Yavuz Altınorak?..
Burada.
Sayın Oya Araslı?..
Burada.
Sayın Tuncay Ercenk?..
Burada.
Sayın Hasan Özen?..
Burada.
Sayın Atilla Başoğlu?..
Burada.
Sayın Enver Öktem?..
Burada.
Sayın Yakup Kepenek?..
Burada.
Sayın Osman Coşkunoğlu?..
Burada.
Sayın Abdulkadir Ateş?..
Burada.
Sayın Birgen Keleş?..
Burada.
Sayın Algan Hacaloğlu?..
Burada.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, talep gereği olarak elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 3 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 3 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Yükseköğretim
Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/797 (S.
Sayısı: 441) (Devam)
BAŞKAN - Ek madde 27'yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek madde 27 kabul
edilmiştir.
Ek madde 28'i okutuyorum:
EK MADDE 28. -
Yükseköğretim kurumlarında yürütülen akademik programların akreditasyonu ile bu
kurumların performans ve kurumsal değerlendirmelerini yapmak üzere,
Üniversitelerarası Kurul tarafından bir Ulusal Akademik Değerlendirme ve
Akreditasyon Kurulu kurulur.
Yükseköğretim kurumları
ile ilgili değerlendirme ve akreditasyon sonuçlarının uluslararası
eşdeğerliğini sağlamak üzere Ulusal Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Kurulunun
diğer ülkelerin akreditasyon kuruluşları ve uluslararası akreditasyon
kuruluşları tarafından tanınması için, Yükseköğretim Kurulu tarafından gerekli
önlemler alınır.
Yükseköğretim Kurulunca
uluslararası kuruluşlar tarafından akredite edilen üniversitelere veya
birimlerine ihtisaslaşma ve farklılaşma imkânı sağlayan tedbirler alınır ve
gerekli düzenlemeler yapılır.
Yükseköğretim
kurumlarının ulusal veya uluslararası akreditasyon kuruluşlarınca yapılan
akademik program akreditasyonu ve/veya performans ve kurumsal değerlendirmeleri
ile ilgili tüm masraflar, ilgili yükseköğretim kurumunun bütçesinden
karşılanır.
Ulusal Akademik
Değerlendirme ve Akreditasyon Kurulunda görev alacak üyelerin sayısı,
nitelikleri, seçimi ve çalışma esasları ile bu çerçevede yükseköğretim
kurumlarında oluşturulacak birimler ve bunların işlevleri ile ilgili hususlar
ile yükseköğretim kurumlarının değerlendirilmesi neticesinde, yapılacak
öneriler doğrultusunda alınacak önlemler veya sağlanacak teşvik unsurları ve
ilgili ilke ve koşullar Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılan yönetmelikle
düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa
Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Gazalcı, konuşma
süreniz, şahsınıza ait söz talebiyle birlikte 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sabahın bu
saatlerinde ülkemizin beyni, Türkiye'nin geleceği Yükseköğretim Yasası
Tasarısını görüşüyoruz. Türk millî eğitiminde bir gelenek vardır; eğitimin her
aşamasıyla ilgili önemli kararlar alınırken uzun hazırlıklar yapılır ve sonra
da millî eğitim şûrası toplanır. Bu, 1939'dan bu yana yapılagelmiştir. 16 ncı
Millî Eğitim Şûrası, en son, 1999 yılında yapılmıştır, önemli kararlar
alınmıştır. 8 yıllık kesintisiz eğitim gibi son yılların önemli reformu, önce,
millî eğitim şûrasında konuşulup, tartışılmıştır.
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen, yerlerinize oturur musunuz.
Buyurun Sayın Gazalcı,
devam edin efendim siz.
MUSTAFA GAZALCI
(Devamla)- Evet, Sayın Başkanım, diyorum ki, biz, yükseköğretim gibi, ülkeye
yönetici yetiştirecek, bilimin üretildiği, dünya üniversiteleriyle yarışacak
bir eğitim aşamamızı, üniversiteleri karşımıza alarak, öğretmen sendikalarını
karşımıza alarak, uzmanları dinlemeden bir gecenin içinde oldubittiye
getiriyoruz.
Sayın Bakan bu tasarıyı 4
Mayısta Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdi; hükümet gönderdi. 48 saat
kılpayı geçti geçmedi, Millî Eğitim Komisyonunda görüştük, daha doğrusu tam
görüşemedik, her önerimiz reddedildi; ne altkomisyon kurma önerimiz ne de geri
çekme önerimiz kabul edildi. Sandık ki, tasarı Plan ve Bütçe Komisyonuna
gidecek; çünkü, personelle ilgili, akçalı konuyla ilgili konular var; hayır,
oraya da gitmedi. Sonra, birden, dün Genel Kurula geldi; artık, iki gündür
diyelim ya da bir tam gecedir çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
bakın, millî eğitim şûrasında 1 000'in üzerinde insan vardır. Bir konunun
ilgili uzmanları, o şûrada gelir günlerce altkomisyonlarda, komisyonlarda
çalışma yapar, Genel Kurul onları karara bağlar.
Birbuçuk yıldır, 58 inci
ve 59 uncu hükümetlerin Millî Eğitim Bakanları, üniversiteyi nasıl ele
geçiririz... YÖK'ü değiştirmek, sözde, daha çağdaş bir üniversite, daha özerk
bir üniversite...
Şimdi, karşılıklı bir,
aldatılıyoruz sözleri dolaşıyor; Başbakan ve Millî Eğitim Bakanı "biz,
elimizi uzattık, birbuçuk yıldır bizi oyaladılar" diyorlar. Koca koca
profesörler, Üniversitelerarası Kurul, YÖK de "hayır, asıl hükümet bizi
aldattı, Millî Eğitim Bakanı bizi aldattı" diyor.
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Yalan söylüyorlar!..
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Bilmiyorum, kim kimi aldattı, tarih onu yazacak; ama, bu arada, biz,
muhalefet olarak bir öneride bulunduk, Millî Eğitim Bakanı, eğer, sen,
yükseköğrenim konusunu nitelikli bir hale getirmeyi içten istiyorsan, daha
çağdaş, daha özerk, parasal yönden özerk, yönetim yönünden özerk bir üniversite
özlüyorsan, tek gündemli millî eğitim şûrası yap dedik. Yani, konusu yükseköğrenim
olan bir şûra topla. Hatta, arkadaşlarım, bana "İktidar kendisi
düzenleyecek" dediler; düzenlesin, biz, sizin meşruluğunuzu tartışmıyoruz,
Millî Eğitim Bakanlığının görevleri arasındadır bu. Talim ve Terbiye, hani, şu,
13 üyesinden 12'sinin, 136 uzmanının bir çırpıda görevden alındığı Talim ve
Terbiye; o, bizim çok önemli bir kuruluşumuzdur aslında; yani, orada millî
eğitimin politikaları, ilkeleri belirlenir. Üniversiteyle beraber, Talim ve
Terbiye Kurulu, birbuçuk yıldır, gündemi yükseköğrenim olan bir şûra
düzenleseydi ve orada, yabancı ve yerli uzmanlar, hani, Avrupa'da nasıl oluyor,
dünyada nasıl oluyor, geçmişte nasıl birikimlerimiz, deneyimlerimiz oldu, orada
konuşulup tartışılmış olsaydı, bu kararlar çıksaydı, çok daha iyi olmaz mıydı.
Bir duvar... Yanıt alınamadı bizim bu önerimize karşı. Ben, hâlâ öneriyorum;
çünkü, bu yolun sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Siz, ne kadar "bu, mini
bir paket" demiş olsanız da, bir gecede iki önemli şeyi burada
kararlaştırıyoruz değerli arkadaşlar.
Birincisi, Yükseköğretim
Kurulunu boşaltıyoruz, yeniden yapıyoruz yasayla; yani, oradaki insanların
-biraz önce Sayın Sözen de söyledi- Anayasa Mahkemesi tabiî ki inceleyecek; bir
görev süreleri vardı, devletle bir anlaşma yapmışlardı; oraya gelirlerken,
atanırlarken bir süre çalışacaklarını düşünüyorlardı! Siz, bu gece bir yasa
çıkarıyorsunuz, haydi, hepiniz boşsunuz diyorsunuz ve yeniden, kendinize göre
bir YÖK yaratıyorsunuz. Birinci kısmı bu; yani, bu 11 maddede en önemli
olaylardan birisi; bütün üniversitelerimizi, 77 üniversitemizi eşgüdüme
sokacak, çalışmaları düzenleyecek Yükseköğretim Kurulundaki üyelikleri bir
çırpıda sona erdiriyorsunuz ve yeniden bir YÖK yapıyorsunuz.
İkincisi, değerli
arkadaşlar, Meclis, ilk kez bir katsayı yapıyor. Bunda iyi niyet yok. Katsayı
değişmez bir olay değil; yasayla yapılmaz; ilk kez bu gece biz yaptık; yani,
hangi çocukların, hangi alanlara, hangi katsayıyla gireceğini biz yasayla
belirliyoruz. Varsayalım ki, uzmanlar, yarın, dediler ki, hayır, bu katsayı
yanlıştır. Eğer, önceden bir niyet yoksa, yani, bir amaç için bunlar yapılmıyor
ise, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi, bu kadar teknik bir işi, ayrıntı
bir işi yasayla belirlemek midir? Biz, neden bir çerçeve, bir genel yasa
yapmıyoruz? Eğer ille de yasayla olacaksa, siz, şûraya götürmüyorsunuz,
üniversiteleri elinizin tersiyle itiyorsunuz, insanları dinlemiyorsunuz; ama,
hiç olmazsa, burada bir çerçeve yasa yapılabilirdi ve üniversitelerin işlerine
müdahale edilmezdi.
Şimdi, elimde, Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyeleri
tarafından, bu tasarı üzerine hazırlanan bir belge, bir bilgi notu var. Ben
anayasacı değilim; ama, burada, Anayasanın 130 uncu ve 131 inci maddelerinden
yola çıkılarak deniliyor ki: "Yükseköğretim kurumlarının öğretimini
planlama yetkisi, tartışmaya hiç yer vermeyecek kadar açık bir biçimde
Yükseköğretim Kuruluna bırakılmış bulunmaktadır. Öğretimin planlaması yetkisi
içine, yükseköğretime kabul edilebilecek öğrencilerde aranacak nitelik ve
şartları belirleme hususu da girmektedir. Öyleyse, anayasa koyucu,
yükseköğretim alanında yasa koyucunun düzenleme alanını genel bir çerçeve
çizmeyle sınırlamıştır. Bu nedenle, bilimsel özerkliğin vazgeçilmez bir
parçasını oluşturan planlama yetkisi ve bunun doğal bir unsuru olan
öğrencilerin yükseköğretim kurumlarına kabul koşullarının belirlenmesi
Yükseköğretim Kuruluna bırakılmıştır.
Sonuç olarak, anılan yasa
hükmü, Anayasanın 130 uncu ve 131 inci maddelerine aykırıdır; iptali
gerekir." Bakın, siz, hiçbir yerden görüş sormuyorsunuz, kendinize göre
Anayasayı yorumluyorsunuz. Eğitim uzmanlarını bırakıyorsunuz; Millî Eğitimin
geleneği şûraları bırakıyorsunuz, biz yapıyoruz, oluyor diyorsunuz; işte,
gecenin bu saatinde, kabul edenler, kabul etmeyenler, kabul edilmiştir!..
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sabah, sabah...
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Sabah sabah...
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Karıştırdınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Evet, ben günleri karıştırdım; çünkü, dün başladık, aralıksız sürüyor.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bunun da önemi yok canım diyeceksiniz siz, o anabilim dalı profesörleri
söylemiş olabilirler, buraya gelen profesörler de öyle söylemiş olabilir,
Eğitim-Sen öyle söylemiş olabilir, şu böyle söylemiş; muhalefetin zaten hiçbir
önerisi kabul edilmiyor. Değerli arkadaşlar, bakın, yükseköğretim, aslında,
ortaöğretime dayanırsa başarılı olur; asıl iş, ilköğretimde ve
ortaöğretimdedir. Millî Eğitim Bakanının görevi de yükseköğretimi planlamak
değildir; ilköğretimi ve ortaöğretimi düzenlemektir ve onun içini doldurmaktır.
Eğer, gençlerimiz, ortaöğretimde iyi yetişir, nitelikli yetişir, üniversiteye
gönderilirlerse üniversite başarılı olabilir.
Şimdi, biz, 1997 yılında
8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimi kabul ettik. Hemen arkasından gelen Millî
Eğitim Şûrasında, ortaöğretimin yeniden düzenlenmesi için öneriler sunuldu.
Şimdi, Bakana durmadan soruyoruz, diyoruz ki, ne oluyor bu Millî Eğitim
Şûrasında alınan kararlar. Sanki, tek sorun -bize göre değil- meslekî teknik
liselerinin önünde bir tıkanıklık var, bir haksızlık var, o tıkanıklık
açılınca, katsayı aşılınca Türkiye'de meslekî teknik eğitimde bir patlama
olacakmış gibi... Bu, bilimsel gerçekliğe aykırıdır değerli arkadaşlar. 79
çeşit lise var. Şûrada alınan kararda deniliyor ki: "Siz bu lise
çeşitliliğine bir an önce son verin. Çokamaçlı çokprogramlı meslekî
teknikeğitim ağırlıklı liselere geçin."
Şimdi, Sayın Bakan ne
yapıyor; bu çeşitliliğe "sosyal bilgiler lisesi" diye bir de kendisi
ekliyor; bir de benden olsun deyip bir lise çeşidi de kendisi katıyor.
Değerli arkadaşlar,
bakın; yanlıştır; her bakan, gelip, kendi kafasına göre, eğitimle ilgili böyle
bir iş yapamaz, düzenleyemez. Bu, meslekî teknikeğitimdeki çocuklarımıza da
gerçekten yazık oluyor, onlara bir iyilik yapmıyoruz; demin de söylediğim gibi,
onları dershanelere göndereceğiz; yani, sen mesleğini yapma, bak, ben seni
ileride şu yapacağım, bu yapacağım deyip o çocuğu umutlarla, katsayı
oyunlarıyla, 1 000 000 çocuğumuzu dershanelere göndereceğiz, üniversite
kapılarının önüne yığacağız.
Değerli arkadaşlar,
benim, aslında, bu madde üzerinde söz almamın sebebi, üniversitelerin, dünya
üniversiteleriyle yarışması ve akademik değerlerinin ortaya çıkmasından
ötürüdür. Son yıllarda Türk üniversiteleri, her türlü malî olanaksızlığa
karşın, kaynak yetersizliğine karşın 45 inci sıradan 22 nci sıraya çıkmıştır;
bu bir başarıdır, övünülecek bir şeydir;
ama, bu getirdiğimiz düzenlemede diyoruz ki: "Paranızı siz bulun,
dünya üniversiteleriyle akademik değerlerde, ölçütlerde yarışın." Devlet,
burada "ben sana para vereceğim" demiyor. Bakın, kaynak sorununa
çözüm gelmediği gibi, tam tersine, dünyayla yarışmak için sen özel bir kurum
oluştur...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Sayın Gazalcı,
tamamladınız mı efendim?
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
-Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, 1
dakika eksüre veriyorum; lütfen,
konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Evet, dershaneler benim kafama çok takılıyor; çünkü, eğitim, ticarî duruma
geldi, paralı duruma geldi. Büyük kuşkum var; yani, bu tasarının böyle
gelmesinden, bilim çevrelerinin dışlanıp da bu şekilde gelmesinden, acaba, o
çevrelerle işbirliği mi yapılıyor diye büyük bir kuşku içindeyim. Yaşayarak
göreceğiz.
Değerli arkadaşlar,
bakın, burada, üniversite özerkliğine ilişkin bir çizelge var. Bu çizelgede,
Türkiye'nin 10 üzerinden aldığı not 1,5'tir. Bunu yükseltmek için bir şey
yapılmıyor. Oysa, daha özerk, daha bilimsel, her bakımdan özerk bir üniversite
özlemimizdi. Bu tasarı bunu getirmiyor; tam tersine, bir ayakbağı olacaktır ve
karmaşalar yaratacaktır.
Sözümü şöyle bitirmek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Bakın, bir yasa çıkardık, dedik ki, meslek teknik lisesi çıkışlılar, iki
yıllık meslek yüksekokullarına sınavsız geçer. Bu, o yasayla da çelişiyor. (AK
Parti sıralarından alkışlar [!]) Bir yasa yapıyoruz, daha önceki yasayla
çelişiyor!..
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Eskişehir
Milletvekili Sayın Murat Mercan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN MURAT MERCAN
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına konuşan Sayın Gazalcı, madde üzerinde söz aldığı zaman, 15
dakikalık konuşma süresinin 40 saniyesini bu madde üzerinde konuşmuştur; önce
bunu bilgilerinize arz ederim.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Bakalım siz ne yapacaksınız!
HASAN MURAT MERCAN
(Devamla) - Tam 40 saniye.
Oysa ki, bu madde, Türk
üniversitelerini dünya üniversiteleriyle rekabetçi ortama sokabilecek ve Türk
üniversiteleri için çok önemli bir maddedir. Bu madde, Türkiye'ye
"akreditasyon" kavramını
getirecek bir maddedir.
Sayın Gazalcı'ya bir
bilgi daha vereyim. Bir akreditasyon almak için öyle çok çok büyük paralara
ihtiyaç yoktur, çok cüzi bir paraya ihtiyaç vardır. Zaten, üniversite bütçeleri
de çoğunlukla devlet tarafından sağlanmaktadır. Bunu, bir eleştiri konusu
yapmanızı da, doğrusu, hayretle izledim; çünkü, birçok üniversitede bu konuda
ne kadar para harcandığını hep beraber biliyoruz. Ben, bu konuların, işin
içindeyim.
Bu konuda biraz daha
araştırma yapıp, dünyada neler olup bittiğini iyi incelerseniz, bunun ne kadar
önemli olduğunu ve bunun, Türk üniversiteleri için ne kadar ilerici bir adım
olduğunu öncelikle siz göreceksiniz.
Teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Koç, buyurun
efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla, Sayın Bakana, yükseköğretim
kurumlarının genel tanımıyla ilgili bir soru yöneltmek istiyorum.
Gündüz yaptığım
konuşmamda da belirtmiştim; yükseköğretim kurumlarının, evrensel bilgiye
ulaşmayı hedefleyen, bilgi üretimini, bilginin yayılmasını sağlayan ve
araştırma geliştirme bölümleriyle beraber, üretilen bilgiyi, o ülkenin
gelişmesinde sanayie aktaran kurumlar olduğunu, tamamen özerk bir yapılanmaya
üç boyutta da -malî, idarî ve akademik açıdan- kavuşturulması gerektiğini ifade
etmiştim. Tabiî, burada, hukukun üstünlüğü ve ülkemizdeki özel değerlendirmeler
çerçevesinde üniversitelerin çalışma koşullarının, mutlaka, bu ülkenin ulusuyla
birlikte bölünmez bütünlüğüne saygı gösteren, Atatürk ilke ve devrimlerine
bağlı çizgide kurumlar olarak yapılanması gerektiğinin de altını çizmiştim.
Şimdi, Sayın Bakan,
getirilen bu tasarıda, Yükseköğretim Kurulunun yeniden yapılandırılmasına dönük
olduğu iddia edilen bu tasarıda, üniversite özerkliğiyle ilgili olarak
belirtilen "genel, evrensel, özerklik" kavramları içerisinde hangisi
bu tanımların karşılığı olarak yer alıyor, belirtirlerse çok sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın Ateş, buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Sayın Başkan, bu tasarının görüşmeleri sırasında zaman zaman
konuştuğumuz Avrupa yükseköğretim alanıyla da ilgili bir maddeye gelmiş
bulunuyoruz. Bu madde, şüphesiz, Türk üniversiteleri için, Türkiye
üniversiteleri için önemli bir madde; ama, bir üniversitenin, uluslararası üniversitelerle
akredite edilebilmesi için, birçok aşamadan geçmesi gerekir. Bunların başında,
müfredat programından tutun, öğretim üyelerinin performansına, sahip oldukları
unvan ve derecelerden tutun, o üniversitenin öğrenci kabul şartlarına kadar,
hangi tür öğrencileri kabul ettiğine kadar birçok konuda detaylı incelemeleri
gerektirir ve belli bir standardı tutturması gerekir.
Şimdi, buradan hareket
ederek Sayın Bakandan soruyorum: Bu yasa tasarısının 5 inci maddesinde yapmış
olduğunuz değişiklikler doğrultusunda, eğer bu uygulamaya geçerse, Türk
üniversitelerinden herhangi birinin akreditasyon alması, akredite edilmesi
mümkün müdür? Çünkü, Avrupa ülkelerinde, ortaeğitimde, sizin bugün 5 inci
maddeyle getirdiğiniz türden bir eğitim sistemi yoktur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ateş.
Sayın Hacaloğlu, buyurun.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana bir soru sormak
istiyorum.
AKP olarak, iktidara
gelir gelmez Millî Eğitim Bakanlığını teslim aldınız ve 2003 yılı sonuna kadar,
7 müsteşar yardımcısının 4'ünü, 17 genel müdürün 15'ini ve müsteşarı
değiştirdiniz. Millî Eğitim Bakanlığının beyni niteliğinde olan Talim ve
Terbiye Kurulunu fiilen çökerttiniz, Kurula bağlı birimlerde görevli 167 kişiyi
değiştirdiniz. 30 il, 513 ilçe müdürü, 105 il müdür yardımcısı, 247 il şube
müdürü, 246 ilçe şube müdürü olmak üzere, toplam 1 041 kişiyi görevden aldınız.
Keza, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünde 66 kişiyi görevden aldınız ve son
dört ayda, muhtemeldir ki bu rakamlar arttı. Bu zihniyette olan bir hükümete,
böylesine kapsamlı, yanlı bir şekilde kadrolaşma yapan bir hükümete, bu yasanın
uygulanmasında nasıl güvenebiliriz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum Sayın Hacaloğlu.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın
Haluk Koç'un sorusuna cevap vermek istiyorum.
Ben, üniversiteyle ilgili
yaptığı tanıma kesinlikle katılıyorum; çünkü, üniversitenin ne olduğu, ne
olması gerektiği, hepimiz tarafından bilinmektedir.
Ayrıca, yine 2547 sayılı
Kanunun "Yükseköğretimin amacı" başlıklı bölümünde, Türk
yükseköğretiminin amaçları, yükseköğretimin amacı belirtilmiştir. Biz, bu amaca
aynen bağlıyız; bu, yapılan değişiklikler sonrasında da muhafaza edilecektir.
Bizim getirdiğimiz bu
akademik değerlendirme ve akreditasyon, aslında, üniversitelerimizi özerkliğe
götürecek, akademik özerkliği sağlayacak olan bir uygulamadır, üniversiteler
arasında farklılaşmaya imkân sağlayacak olan bir uygulamadır, öğrencilerin,
özellikle söz sahibi olmasını ve bu özdeğerlendirme çerçevesinde, öğretim
üyelerini değerlendirmelerini temin edecek olan bir uygulamadır.
Getirilen etik kurul,
sosyal konsey, araştırma öğretim elemanı, öğretim üyeliği gibi kavramlar çok
önemli yeniliklerdir; ama, ben, tabiî, tasarının görüşülmeye başlamasından beri
hep şunu söylüyorum: Üniversitelerimizin gerçek anlamda bir özerkliğe
kavuşabilmesi için -bir kez daha söylüyorum- Cumhuriyet Halk Partisi gelsin,
Cumhuriyet Halk Partisi buna yanaşsın, 130 ve 131'i birlikte değiştirelim,
birlikte bir üniversite yasası yapalım ve bu şeref bu Parlamentoya ait olsun.
Deminden beri konuşan
bütün konuşmacılar "bunu, altkomisyona da sevk etmediniz, bizim bu
önergemizi de reddettiniz" şeklinde sitemde bulunuyorlar; ama, daha
önceleri, altkomisyon oluştuğu zaman oraya üye vermediniz. Bu konuda da, lütfen
samimi olalım arkadaşlar.
Sayın Ateş "5 inci
maddeyle birlikte akreditasyon mümkün müdür" diye sordular; evet, Sayın
Ateş, mümkündür. Bakın, dünyanın çeşitli üniversitelerinde ve ülkelerinde,
üniversiteye öğrenci alma, üniversiteye öğrenci seçme stilleri farklı
farklıdır. Yeryüzünde, bu anlamda bir standart kesinlikle söz konusu değildir;
İngiltere'deki uygulama, Almanya'daki uygulama, İtalya'daki uygulama
farklılıklar arz etmektedir. Akreditasyon, hassaten bu meseleyle ilgili
değildir.
Sayın Hacaloğlu'nun
sorusuna gelince; değerli arkadaşlar, bakın, biz, akademik değerlendirme ve
akreditasyonla ilgili bir maddeyi görüşüyoruz. Tabiî, sadece Sayın Hacaloğlu
değil, Sayın Baykal, yaptığı grup konuşmalarının belki üçünden 2'sinde, Talim
ve Terbiye Kurulundaki 167 kişinin görevden alındığını sürekli söyleyip durdu.
Ben, bu kürsüden defalarca buna cevap verdim.
Değerli arkadaşlarım,
Talim ve Terbiye Kurulunda görevden alınan 167 kişinin 135'i yargıya gitti,
133'ünün yürütmeyi durdurma talebi reddedildi. Bizim yaptığımız bütün
icraatlar, bizim yaptığımız bütün tayinler, bütün atamalar yargının denetimine
tabidir; yapılan bütün icraatlar, yürürlükte olan Anayasa, yasalar ve
yönetmelikler çerçevesinde yapılmıştır.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Yargıya güveniyor musunuz Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Evet, yargıya güveniyoruz ve yargının...
OSMAN KAPTAN (Antalya) -
Yürütmenin durdurulması demek, yargılamanın sonu demek değil ki Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Arkadaşlar, yargının aldığı bütün kararlar, bugüne kadar
tarafımdan uygulanmıştır ve biz, asla, hukukun üstünlüğü prensibinden bugüne
kadar taviz vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz; ama, ben, bu Mecliste
birkaç sefer yine söyledim; ben müsteşarımı tayin ederken, müsteşar yardımcısı
tayin ederken veya genel müdür tayin ederken, herhalde CHP Grubundan onay
almayacağım.
Saygılarımla arz ederim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
açıklamalarınız için teşekkür ediyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Müsteşarın uykusu geldi, gitti; bir dahaki sefere, uyumayan bir müsteşar alın.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 10 dakikalık soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği ek madde 28'in
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Oya Araslı |
Kemal Anadol |
Haluk Koç |
|
Ankara |
İzmir |
Samsun |
|
Birgen Keleş |
Yılmaz Kaya |
R. Kerim Özkan |
|
İstanbul |
İzmir |
Burdur |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, deminden beri, başta Grup Başkanvekili
Sayın Haluk Koç olmak üzere, Sayın Oya Araslı biraz önce kürsüden yaptığı
konuşmada, bizi, bu meseleye ciddiyetle sarılmaya, sürekli burada bulunmaya,
meseleye duyarlılık göstermeye davet ettiler. Bu haklarıdır, buna bir şey
demiyorum. Biz, başından beri, ciddiyetle, duyarlılıkla, değerli
arkadaşlarımızın sorularına cevap vermeye çalışıyoruz. Yalnız, değerli
arkadaşlarım dikkat etmişlerdir; Cumhuriyet Halk Partisi, başından beri, bütün
maddeler için önergeler vermiştir ve bu önergelerin hepsinin gerekçeleri
aynıdır.
OYA ARASLI (Ankara) -
Evet, bilerek aynı yazıldı; anlayamadınız mı neden aynı yazdığımızı?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yani, Sayın Araslı, acaba, Grubunuzda gerekçe yazabilecek
başka arkadaş bulamadınız mı?
BAŞKAN - Sayın Bakanım...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bu, bir hakkın istismarıdır.
BAŞKAN - Sayın Bakanım...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, bu bir hakkın istismarıdır.
BAŞKAN - Sayın Bakanım...
HALUK KOÇ (Samsun) -
İstismar değildir.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Katılmıyorsunuz...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Bakan bakanlığını gösterdi her zamanki gibi...
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Bakan adımı zikrederek, yaptığımız işi, amacından farklı bir biçimde
yansıttılar.
BAŞKAN - Sayın Araslı,
önergeniz üzerinde konuşacak mısınız efendim?
OYA ARASLI (Ankara) -
Evet.
BAŞKAN - Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara)
-Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok üzülerek, Sayın Bakanın önergemiz
üzerindeki değerlendirmesini dinledik. Öyle arzu ederdim ki, ciddiyetle bu önergeyi
okusun, ne demek istediğini anlasın ve niçin her seferinde aynı önergeyi
verdiğimizi de kendi kendine izah edebilsin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Ezberledik.
OYA ARASLI (Devamla) -
Kendisi bir meslektaşımızdır. Bunu yapabilecek durumda olabileceğini
düşünmüştüm önergeyi verirken; ama, görüyorum ki, ek bir açıklama yapmam
gerekiyor.
Bu önergeyi, biz,
tasarının her maddesi için verdik; vermemizin nedeni de şudur: Çünkü, bu
tasarının katılımcı bir anlayışla hazırlanmadığına inanıyoruz. Her maddesi için
de bunu yinelemekte yarar gördüğümüz için aynı önergeyi verdik. Yoksa, önerge
yazmakta yeteneksiz olduğumuz veya tembellik yaptığımız için değil. Bir
gerçeği, duraksamadan ve her seferinde yinelemek ihtiyacını duyduk, belki
anlayabilirsiniz diye; ama, görüyorum ki, bu kadar yinelememize rağmen yine
anlaşılamamış. Soru soruldu; bu, bir eksik gibi dile getirildi ve ben burada bu
açıklamayı yapmak zorunda kaldım. Dilerim ki, bu kez anlaşılmıştır Sayın
Bakanım. Bir kere daha anlatmak ihtiyacı doğmaz ve bir kere daha, siz, hiç hak
etmediğimiz halde, bunu, bir hakkın suiistimali olarak nitelendirmek yoluna
gitmezsiniz burada, öyle zannediyorum.
Bu tasarı özenle
hazırlanmamıştır. Kaldı ki, ben, Sayın Bakanın burada önerimize hata bulmasını
da anlayamadım. Biz, bu sabah evimizden çıktığımız zaman, bu tasarıyı bugün
burada görüşeceğimizi bilmiyorduk; bu hızla, gecenin bu saatlerine kadar burada
çalışmaya mecbur tutulacağımızı da bilmiyorduk. Siz, İktidar olarak, her gün,
burada, aklınıza esen programı uygulatmaya kalkışıyorsunuz; sonra da, burada,
verdiğimiz önergeleri eleştirmeye kalkışıyorsunuz. Bu ne biçim çalışma
düzenidir?! Bu ne biçim insafsızlıktır?! (CHP sıralarından alkışlar)
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Sakin olmaya çalışın.
OYA ARASLI (Devamla) -
Esas, hakkın suiistimali budur. Bunu yapmaya hiç kimsenin hakkı yok. Biz,
burada, gücümüzün yettiği ölçüde görevimizi yerine getirmeye çalışıyoruz ve
kusura bakmayınız sayın milletvekilleri, bu tablo, sakin olarak karşılanacak
bir tablo değil. Eğer, siz, bunu sakin olarak karşılıyorsanız, sizlerin
yönetim, demokrasi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma düzeni hakkındaki
anlayışınızı da masaya yatırıp tartışmak gerekir.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Sizinkini de...
OYA ARASLI (Devamla) -
Eğer, bunu, siz, kendinize yedirebiliyorsanız, biz kendimize yediremiyoruz.
Burada Sayın Bakan bulunmadı, sorularımıza cevap vermedi; bunun anlamı şudur:
Hükümet, burayı, getirdiği o kadar şeyi çıkarmaya mecbur, çıkarmak durumunda
bir heyet olarak görüyor ki, burada sorulara yanıt vermek için bulunmak
ihtiyacını bile duymuyor. Bu, ne biçim Türkiye Büyük Millet Meclisini ciddîye
alma anlayışıdır?! Bu anlayış içerisinde, sonra da, tutup bizim önergemizi
eleştirmeye kalkıyor. Her satırı için eleştirimiz aynıdır. Aynı gerekçeyle bu
maddelerin tasarı metninden çıkarılmasını istediğimiz için bu önergeleri aynı
şekilde verdik. (AK Parti sıralarından "Genel Kurula hitap edin"
sesi)
Ben Genel Kurula hitap
ediyorum efendim. Kime hitap edeceğim konusunda sizden uyarı almak durumunda
değilim; benim muhatabım Genel Kuruldur, Bakandır, sizlersiniz. Beni
yönlendirmek durumunda değilsiniz. Ben, Genel Kurula hitap ederim. Kime hitap
edeceğimi de çok iyi bilirim; ama, sizler, milletvekili olarak görevinizin ne
olduğunu, hangi konuma konulduğunuzu şurada dikkatlice bir izleyin, ondan
sonra, memnun mu olursunuz, bize laf mı atarsınız, yoksa üzülür müsünüz,
görüşürüz.
Saygılar sunuyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Araslı.
Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, ek
28 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Ek 29 uncu maddeyi
okutuyorum:
Sosyal konsey:
EK MADDE 29 - Ülke
kalkınma plânları çerçevesinde üniversitede bilimsel çalışma ve projelerin
önceliklerinin belirlenmesi, ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünün
yetiştirilmesi, üniversiteyle çeşitli sektörler arasında
bilim-eğitim-istihdam-üretim ilişkilerinin geliştirilmesi, öğretim elemanları
ve öğrencilerin çeşitli sorunlarına çözüm üretilmesi hususlarında rektörlüğe
tavsiyelerde bulunmak üzere sosyal konsey kurulur. Konseyin kuruluşu, çalışma
usul ve esasları Yükseköğretim Kurulunca çıkarılan bir yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Sivas Milletvekili Sayın Nurettin
Sözen konuşacaklar.
İki konuşma talebinizi
birlikte değerlendiriyorum Sayın Sözen.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle, sosyal konseyle
ilgili görüşlerimi bilgilerinize sunacağım.
Daha evvel, biliyorsunuz,
birkaç YÖK tasarısı hazırlandı, birkaç versiyon ortalıkta dolaştı. Bunların bir
tanesinde yine sosyal konsey vardı. O sosyal konsey yapısında, örneğin, o
kentte en çok vergi veren insanlar da sosyal konseye konulmuştu. O yıllarda
İstanbul'da en çok vergi veren insanı düşündüm, sonra da İstanbul
Üniversitesini düşündüm; biraz acı çektim. Onun için, bu sosyal konseyin, yani
rektöre akıl öğretecek, tavsiyelerde bulunacak konseyin özenle hazırlanması
gerekiyor.
Sosyal konseyle ilgili
ikinci görüşüm şudur: Her kentin sosyal konseyi farklı yapıda olmalıdır.
İstanbul'daki sosyal konseyin yapısıyla Maraş'taki, Sivas'taki sosyal konseyin
yapısı aynı olmaz, olamaz. O bakımdan, sosyal konseyi oluşturacak kurumların
temsilcilerini üniversite rektörlüklerinin saptamasının doğru olacağını
düşünüyorum. Aksi takdirde, İstanbul'a göre kurulacak bir konsey, Anadolu
üniversitelerinde oluşamaz veya Anadolu üniversitelerine göre oluşturulacak bir
konsey de İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerde yararlı olamaz. Yeni bir
kurumdur, denemek lazımdır; ama, yönetmeliği hazırlarken, bu değerlerin dikkate
alınması gerekiyor.
Sabaha karşı, bu
toplantıda, başka konulara değinerek, bazı konuları tekrarlayarak zamanınızı
almak istemiyorum; ama, özen gösterme konusunda değinilmeyen bir başka noktaya
gelmek istiyorum. Örneğin, yardımcı doçent konusu. Bir arkadaşım söyledi; iki
yıllık süreyi yardımcı doçent için sekiz yıla çıkarıyorsunuz; yetmiyor, sekiz
yılını tamamlamış yardımcı doçentlere bir sekiz yıl daha ekliyorsunuz. Sonra,
ilgili yasa maddesinde yazılı doçent olma koşullarına sahip yardımcı doçentler,
yardımcı doçentliğe devam eder diyorsunuz. Şu soru akla geliyor; niçin, doçent
olamıyor, yardımcı doçent olamıyorsa veya bu koşullara sahip değilse, öğretim
görevlisi kadrosuna atıyorsunuz?
Değerli arkadaşlar,
öğretim görevlisi ile yardımcı doçentin işlevi, üniversitelerde, çok farklı
değil. Öğretim görevlisi de ders anlatıyor, öğretim görevlisi de laboratuvara
giriyor, öğretim görevlisi de araştırma yapıyor. Öğretim görevlisi ile yardımcı
doçent arasında çok farklı bir durum yok; çünkü, bildiğiniz gibi, son yasayla,
2547 sayılı Yasayla, yardımcı doçentlik müessesesi, derecesi ihdas edilmiştir.
Ondan evvel, bu görevi öğretim görevlileri yapardı.
Şimdi, siz, başarısız
yardımcı doçenti öğretim görevlisi yapıyorsunuz. Bu örneğini verdiğim maddeler
gibi, araştırılmayan, özen gösterilmeyen, incelenmeyen, çelişkileri içeren
maddeler var. O bakımdan, artık, bunu, Yüce Yargıya tevdi etmekten başka çare
kalmıyor.
Hepinize günaydın
diyorum, iyi günler diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sözen.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Her ne hikmetse, soru soracağımız zaman, Sayın Bakan salonu terk
ediyor galiba!.. (AK Parti sıralarından "orada, orada" sesleri)
Evet, Sayın Bakana şu
soruyu yöneltiyorum, eğer Sayın Bakan da lütfedip dinlerse: Bilimsel
özgürlükten ve üniversite özerkliğinden söz ettik. Sayın Bakana "sizin
göreviniz öncelikle özerk üniversiteyi sağlamaktır, bunun arkasından zaten
bilimsel özgürlük kendiliğinden gelecektir; siz bunu ne zaman
yapacaksınız" diye bir soru yönelttim. Sayın Bakanın bana verdiği yanıt,
bilimsel özgürlük şudur, bilimsel özerklik şudur... Biz zaten bunların ayrı
kavramlar olduğunu biliyoruz. Üstelik, Sayın Bakana bir ek katkı yapayım;
özerklik kişilerle ilgili bir olay değildir, kurumlarla ilgili bir olaydır;
özgürlük ise kişilerle ilgili bir olaydır, kurumlarla ilgili bir olay değildir.
Şimdi, ben, Sayın
Bakandan, tekrar, şunu öğrenmek istiyorum: Sayın Bakan, siz, üniversitelerin
özerkliği için ne zaman bir tasarı getirmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu, teşekkür ediyorum.
Sayın Mercan, buyurun.
HASAN MURAT MERCAN
(Eskişehir) - Sayın Bakanım, aslında benim bu soruyu bir önceki maddede sormam
lazımdı; ama, sıra gelmedi, özür diliyorum o bakımdan.
Bir şeyi merak ediyorum;
sürekli olarak Türkiye'deki üniversitelerin 45 inci sıradan 22 nci sıraya
yükseldiği söyleniyor. Bu da, daha çok uluslararası "citation indeks"
dediğimiz indekse göre hesaplanan bir kriter. Türkiye'deki üniversitelerde
üretilen makalelerin ne kadarı doktora tezinden çıkıyor ve bu doktora
tezlerinin ne kadarı Amerika, Avrupa üniversitelerindeki doktora
öğrencilerimizce yapılıyor? Bunlar çıkarıldığı zaman; yani, Amerika ve
Avrupa'daki doktora öğrencilerinin ürettikleri makaleler çıkarıldıkları zaman
bir citation indeks hesaplaması yapılsa Türk üniversitelerinin derecesi ne
olur?
Yine, bu bağlamda bir
soru: Doçent olan akademisyenlerimizin ne kadarı makale üretiyor, uluslararası
referanslı dergilerde; profesörlerden ne kadarı üretiyor? Bunları şu an belki
bilemezsiniz, yazılı olarak sizden rica ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Mercan.
Sayın Kepenek, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
3 kısa sorum var;
birincisi, bu maddeye ilişkin olarak sosyal konseyin yapısı nasıl olacaktır;
burada kimler yer alacaktır; hangi nitelikleri taşıyanlar bu konseyin üyesi
olacaktır?
İkincisi, şu anda, devlet
üniversitelerinin öğretim üyesi açığı, sayı olarak ne kadardır?
Üçüncü sorum da, devlet
üniversitelerinden özel ya da vakıf üniversitelerine son on yılda giden öğretim
üyesi sayısı kaçtır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Sayın Bakanım buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Kılıçdaroğlu'nun sorusuna cevap veriyorum:
"Akademik özerkliği temin eden bir yasa
tasarısını ne zaman Türkiye Büyük Millet Meclisine getireceksiniz"
dediler. Bunu hep söyledik; bu, anayasa değişikliğiyle olacak. Cumhuriyet Halk
Partisi bugün bize destek verirse en kısa zamanda, yarın artık bugündür
diyeceğiz ve bunu getireceğiz; ama, Cumhuriyet Halk Partisi bize destek vermese
bile, biz, kendi partimizin sayısıyla bu çalışmayı yapacağız ve bu çok gecikmeyecek;
en geç, önümüzdeki yasama yılının başında böyle bir çalışmayı getirmeyi
düşünüyoruz.
Sayın Mercan'ın sorusu
önemli bir soru. Bugün, bazı arkadaşlarımız yine bu soruyu sordular, onlara
cevap vermeye çalıştım.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye, 45 inci sıradan 22 nci sıraya gelmiştir; bunu önemsiyorum, bakın bir
kez daha bunun altını çiziyorum; ancak, sorun bakalım, citation indeksinde şu
kadar makale yayımladık; ama, atıf indeksine göre durumumuz nedir; patent üretmede bizim durumumuz nedir? Bir şeyi
daha gözden kaçırıyoruz; ülkelerin nüfusuna göre bu tespit edildiği zaman durumumuz nerededir? Şimdi, İsrail'i 2 500
000 nüfusuyla bir ülke kabul ediyorsunuz, Türkiye'yi de bir ülke kabul
ediyorsunuz. Bakın, biliyorsunuz, son olarak, Avrupa Birliğine 10 ülke katıldı,
2 ülke şu anda beklemede. Bu 12 ülkenin toplam nüfusu, Polonya istisna
edilirse, 67 000 000'dur. 11 ülkenin nüfusu 67 000 000, Türkiye'nin nüfusu tek
başına 70 000 000'a yakın.
Şimdi, 11 ülkenin
üretimini, eğer, ayrı ayrı ele alırsanız, o ülkeleri, 2 000 000, 3 000 000, 5
000 000'luk ülkeleri ayrı, Türkiye'yi ayrı olarak değerlendirdiğiniz zaman,
şüphesiz ki, siz rakamsal olarak, sıra olarak öndesiniz. Ancak, bu konudaki
durumumuzun parlak olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum.
"Doktoralardan ne
kadar çıkıyor, doçentlerimiz ne kadar makale üretiyor" diye soruldu.
Bununla ilgili, size, yazılı bir cevap vereceğim Sayın Mercan.
Sayın Kepenek'in sosyal
konseylerle ilgili sorusuna gelince... Sayın Kepenek, biliyorsunuz, bu maddenin
sonunda şöyle bir ifade vardır: "Konseyin kuruluşu, çalışma usul ve
esasları Yükseköğretim Kurulunca çıkarılan bir yönetmelikle belirlenir."
Bu yönetmelik,
Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacaktır. Elbette ki, her üniversitenin
bulunduğu ilin özelliklerine göre -Sayın Sözen de bundan söz etti-
İstanbul'daki bir üniversite ile Kars'taki bir üniversitenin, Van'daki bir
üniversitenin veya Urfa'daki Harran Üniversitesinin, çevre itibariyle,
özellikle ilişkide bulunması gereken çevre itibariyle şartları çok farklıdır.
Sanayi kuruluşlarının göbeğinde olan bir üniversitenin çevre ilişkileri ile
özellikle tarımsal üretimin ağırlıkta olduğu bir çevrede olan üniversitenin
ilişkileri çok farklı olacaktır.
Burada, esas amaç şudur:
O şehirle, bulunduğu mekânla, o mekânın imkânlarıyla bütünleşmektir, o
işbirliğinin temin edilmesidir, sanayi ile üniversite arasındaki işbirliğinin
temin edilmesidir; tarım ile üniversite arasındaki işbirliğinin temin
edilmesidir. Mesela, Çukurova Üniversitesinde ziraat fakültesi, veterinerlik fakültesi,
özellikle, çevrenin ziraatı ve hayvancılığı açısından son derece büyük önem arz
ederken, diyelim ki, Kocaeli Üniversitesinde, sanayiyle işbirliği çok daha
büyük önem arz etmektedir ve sosyal konseyler hayata geçirilirken, şüphesiz ki,
bu hususların gözönünde bulundurulacağını, bulundurulması gerektiğini de bu
vesileyle ifade etmek istiyorum.
Bunun dışında, zaten,
bütün arkadaşlarımın sorularına cevap vermiş oldum. Sadece, dediğim gibi...
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Hayır; iki sorum daha vardı...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Neydi onlar efendim?
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Devlet üniversitelerinden özel ya da vakıf üniversitelerine...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Devlet üniversitelerinden vakıf üniversitelerine kimlerin
gittiği...
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Açık ne kadardır? Ne kadar öğretim üyesi eksiğimiz vardır?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Şu anda, Türkiye'de, 8 000 öğretim üyesi açığımız var ve
devlet üniversitelerinden vakıf üniversitelerine ne kadar kişi, kaç yılda,
hangi yıllarda, kimler gitti; bununla ilgili, size yazılı bir cevap vereceğiz
Sayın Kepenek.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği ek madde 29'un
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Oya Araslı |
K. Kemal Anadol |
Haluk Koç |
|
Ankara |
İzmir |
Samsun |
|
Birgen Keleş |
Yılmaz Kaya |
R. Kerim Özkan |
|
İstanbul |
İzmir |
Burdur |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçe mi
okunsun Sayın Anadol?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim,
2547 sayılı Kanun da yürürlüğü girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal
görülebilir; ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin
zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı,
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve
dolayısıyla çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve
bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır.
Üniversiteler, Atatürk
ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden uzak
tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır; ancak, kanun
tasarısı, yalnız, üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını
taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek
ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir.
Yasama yetkisi ve yürütme
erki Parlamento ve hükümete aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı
yasal değişiklikler, üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili
tüm kesimlerle birlikte gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
Demokratik, laik, sosyal
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan
üniversitelerin, siyasal etkilerden uzak, kendi yasasının hazırlanmasına
katkıda bulunmasına imkân tanınmalıdır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı,
ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik
katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır, üniversitede öğrenci ve
öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda,
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır; felsefesiyle, çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Bu nedenle, söz konusu
maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum...
BAŞKAN - Arayacağım Sayın
Anadol.
Kabul edenler...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, saydı efendim... Az önce de aynıydı... İyi artık... Yapmayın!..
BAŞKAN - Sayın Koç,
katılmadınız; onun için...
Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Nerede var karar yetersayısı Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, ek madde 29'u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 05.06
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 05.16
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88 inci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
441 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER(Devam)
6. -
Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/797) (S. Sayısı: 441) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının ek 30 uncu
maddesini okutuyorum:
Özel statülü Devlet
üniversitelerine atama:
“EK MADDE 30. - İkili
uluslararası anlaşmalarla kurulan özel statülü Devlet üniversitelerinin
mütevelli heyet başkan ve üyeleri ile denetleme kurulu üyeleri Millî Eğitim
Bakanlığının önerisi üzerine müşterek kararname ile atanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal
Kumkumoğlu; buyurun.
Sayın Kumkumoğlu, konuşma
sürenizi, şahsınız adına olan konuşmanızla birleştiriyorum.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL
KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, 15
saati aşkın bir zamandır çalışıyoruz. Doğrusu, çok iddialı bir hazırlık
sürecinden geçtiği söylenen bu yasa tasarısı üzerinde, içerisinden geçtiğimiz
süreç de dikkate alındığında; yani, daha geçtiğimiz hafta, henüz hükümet
yetkilileriyle, daha doğrusu hükümetin hazırlamak üzere bu işi emanet ettiği
YÖK'le yapmış olduğu tartışmalardan, Yükseköğretim Kuruluyla yapmış olduğu
tartışmalardan daha geçtiğimiz hafta geçtiğimize göre, hükümetin, bu tasarı
üzerinde, şu Mecliste bu kadar milletvekili arkadaşımızın harcadığı mesai kadar
bir mesai harcayıp harcamadığını, doğrusu, ben bir milletvekili olarak merak
ediyorum. Aslında, fiziken de bu mümkün değil. Derme çatma bir yasa tasarısı;
içerisine birsürü dolgu maddesi doldurulmuş. Gerek Sayın Bakanın gerekse
İktidar Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi,
Yükseköğretim Kanununu yeniden düzenleyen... Gerçi orada da İktidar Partisine
mensup arkadaşlarımız ile Sayın Bakan arasında çok ciddî çelişkiler var. Sayın
Bakan "buna bir reform denemez; bu, o kadar kapsamlı bir düzenleme
değil" derken, mesela, İktidar Partisine mensup milletvekili
arkadaşlarımız, çok rahatlıkla çıkıp, bu tasarıyı doğru inceleyin, içerisinde
üniversiteleri yeniden düzenlemeye dönük çok iddialı ifadeler var...
EYÜP FATSA (Ordu) - Kim
demiş?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Evet, Sayın Mercan, bunun içerisinde çok iddialı ifadelerin
olduğunu, bizim Gruptaki arkadaşlarımıza dönerek ifade ediyordu biraz önce.
HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir)
- Bir maddeyle ilgili söyledim.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Tabiî, bu sağlıksız ortamda, arkadaşlarımızın yarım saat önce
söylenmiş olan sözleri ne kadar dinleyebildiğini, bu Genel Kurul Salonunun arka
tarafında uyuklamak durumuyla karşı karşıya kalan arkadaşlarımızın bulunduğu
bir ortamda, bu konuları, bu kadar önemli olduğunu düşündüğümüz konuları, Sayın
Bakanın bu kadar önem verdiği, Türkiye'de kamuoyunun ve değişik kurumların bu
denli yoğun biçimde, Türkiye için hayatî anlam yükleyerek üzerine, bu denli
yoğun biçimde tartıştığı bir konuyu, böyle, ciddiyetten uzak bir ortamda
-gerçekten, bunu, maalesef, ifade etmek durumundayım; arkadaşımızın başı
koltuktan kenara düşüyor orada; biraz çekilirse arkadaşımız, sanıyorum bütün
arkadaşlarımız görecek- bu koşullarda böyle bir şeyi tartışıyor olmayı, bir
milletvekili olarak, şahsen, kendi adıma üzüntüyle karşılıyorum; arkadaşlarım
bu konuda ne düşünüyorlar bilemiyorum.
Ama, değerli
arkadaşlarım, tabiî, işin esasına dönelim bu dolgu maddelerini geçerek. Yani,
şu anda konuştuğumuz maddenin üniversitelerimize nasıl bir yenilik getirdiğini
ben kavrayamadım; ama, Sayın Bakan, konuşmadan sonra, bunu bir soru olarak
alsın; bunu anlayamayan milletvekili arkadaşlarımıza, bu maddenin üniversite
yaşamımıza nasıl bir yenilik, nasıl bir içerik kazandırdığını, lütfen, beni de
içerisinde sayarak, anlayamayan milletvekillerimize bir anlatsın. Bu maddelerin
hepsi dolgu maddeleridir değerli arkadaşlar.
Konunun başına dönelim;
işin esası bellidir. Burada yapılmak istenen şey, bu aceleden bellidir. Yani,
bu yasanın bugün mutlaka Meclisten geçme zorunluluğu ile "ikili
uluslararası anlaşmalarla kurulan özel statülü devlet üniversitelerinin
mütevelli heyet başkan ve üyeleri ile, denetleme kurulu üyeleri, Millî Eğitim Bakanlığının
önerisi üzerine müşterek kararnameyle atanır" biçiminde düzenlenen
maddenin nasıl bir ilişkisi olabilir?.. Kimi kandırmaya çalışıyoruz Sayın
Bakan?.. Sayın İktidar, kimi kandırmaya çalışıyorsun?!. Nedir işin esası; işin
esasına dönük olay bellidir; bunun etrafına bazı dolgu maddeler getirilip,
yerleştirilmiştir.
Peki -kaç gündür
tartışılıyor bu konu; kamuoyunda da tartışılıyor, 15 saattir de burada
konuşuyoruz- meslek lisesi nedir; kim anlattı bunu bize, kim söyledi?.. Sayın
Bakan sunuş yaparken, arkadaşlar, meslek lisesi şudur diye bir ifade kullanıp,
meslek lisesinin ne olduğunu bizi dinleyen yurttaşlarımıza hiç olmazsa
anlatabildi mi?.. (AK Parti sıralarından "onlar biliyorlar" sesleri)
Müsaade eder misiniz...
Peki, imam-hatip liseleri
meslek lisesi midir değil midir; bunun cevabını bulabildik mi; meslek lisesi
midir?
AHMET YENİ (Samsun)-
Akşamdan beri anlatıyoruz...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla)- Anlatıyorsanız, söyleyin lütfen, meslek lisesi midir? Meslek lisesi
midir efendim, akşamdan beri anlatıyorsanız?
BAŞKAN - Sayın
Kumkumoğlu, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Genel Kurula hitap ediyorum Sayın Başkan; bakın, burada, Genel
Kurula hitap ediyorum.
BAŞKAN - Hayır...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) -Meslek lisesi midir? Meslek lisesi nedir; tanımı yok. Niye tanımı
yok; çünkü, bu tanımın içerisine sığmıyor. Peki...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
İmam-hatiplere bu kadar düşmanlık nedir yahu!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Müsaade eder misiniz beyefendi, kimse imam-hatiplere düşman filan
değil; imam-hatibe düşman olan sizsiniz!
BAŞKAN - Sayın Öksüz...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Evet, imam-hatibe düşman olan sizsiniz! Bu 550 okuldan bugüne kadar
yetişmiş olan ve ne yapacağını bilemeyen bütün bu çocukların vebali, günahı
sizin boynunuzdadır! Evet, boynunuzdadır... (CHP sıralarından alkışlar) Ne
olacak bu çocuklar?!
Meslek lisesi nedir; bir
araeleman, o meslekle ilgili iş yapacak araelemanlar yetiştiren okullar mıdır
meslek liseleri? Peki, bu 550 okuldan yetişen, meslek lisesi diye o okullara
gönderdiğiniz, imam- hatip, yani imam ve hatip olmak üzere o okullara
gönderdiğiniz ve sayıları bugün yüzbinleri aşan o çocuklar ne olacak?.. Ne
olacak o çocuklar?!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Milletvekili olacaklar!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Kimin sorumluluğundadır bu iş?.. Bu iş, bu çocukları aileleriyle
birlikte özendirerek, bazen işinize geldiğinde, efendim, siz, imam-hatip meslek
lisesine karşı mısınız, oradan imam-hatip yetişmesin mi, siz nasıl bir anlayışa
sahipsiniz; hatta, daha ileri giderek, hiç ıkınmadan sıkınmadan, siz dine mi
karşısınız, siz imama mı karşısınız, siz camie mi karşısınız gibi suçlamaları
bazen açık bazen kapalı, çok rahatlıkla yapabiliyorsunuz.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Yaptırmayın!..
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Şimdi de aynı şeyi, biraz önce bir arkadaş oradan söyledi,
seslendirdi.
SONER AKSOY (Kütahya) -
Ne biçim konuşuyorsun?!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Peki, şimdi işin esasına dönelim, evet, işin esasına dönelim. Tam
kitabın ortasından konuşuyorum, işin esasına dönelim.
İşinize geldiği zaman
meslek lisesi, işinize gelmediği zaman, efendim, çocukların aileleri,
çocuklarını, tutup, dinî eğitim alsınlar diye oraya götürüyorlar... Hani meslek
lisesiydi?.. Adını koyalım bir defa, meslek lisesi midir değil midir?.. İşinize
geldiği zaman, efendim, çocuğun babası ne yapsın, dinini iyi öğrensin diye
çocuğunu aldı oraya götürdü; işinize gelmediği zaman, bu çocuğu babası almış
götürmüş, oraya yazmışsa, bu çocuğun ne kabahati var; eğer, çocuk, kendisine
başka bir hedef seçmişse, başka bir hedef seçiyorsa, bu çocuğun babasının
günahını bu çocuktan ne diye soracağız diye başka bir savunma.
Peki, bu 550 okulu
imam-hatip okulu olarak açıp, buralardaki çocukların, buraların meslek lisesi
olduğunu bile bile, kanunda yazılı biçimiyle, buradan mezun olan çocukların
esas itibariyle imam ve hatip olmak üzere yetiştirilmek anlamında bu okullara
gönderildiğini bile bile, bu memlekette 550 imam-hatip lisesi açıp onbinlerce
öğrenciyi, yüzbinlerce genci, bu ülkenin yüzbinlerce gencini, geleceği belli
olmayan, yarınlarda hiçbir meslek sahibi olamayacağı, üniversiteye gitme
noktasında binbir türlü sıkıntıyla, çileyle karşılaşacağını bile bile bu
okulları açıp, bu okullara göndermek üzere bu çocukları teşvik edenler kimdir;
siz değil misiniz?.. (AK Parti sıralarından "halk, halk" sesleri) Siz
değil misiniz?..
Yalan söylemeyin! Yalan
söylemeyin, halk değil. Bugün siz, dün sizin gibi düşünen siyasetçiler, siyaset
mekanizması... Gerçekleri konuşalım, doğruları konuşalım; doğru budur, gerçek
budur.
Şimdi, bu neye benziyor
biliyor musunuz; biraz önce... Tabiî, biraz önce derken, üzerinden on saat
geçti; Sayın Başbakan açıklama yapıyor, Muharrem İnce ifade etti, bunlar
kandırılmışlar, böyle söylüyorlar, bunlar akıl baliğ değil midir?.. Aynı
konuşma içerisinde Sayın Başbakan şöyle söylüyor: "Ey halkım, bir Başbakan
4 defa kandırılabilir mi?" Sayın Bakan, 10 defa okunmuş olmasına rağmen
gerekçeyi anlayamadı; ama, Sayın Muharrem İnce'nin burada ne söylemek
istediğini hemen anladığı için savunmaya geçti.
Üniversite öğretim
üyeleri 1 defa kandırıldığı zaman, akılları sorgulanma ihtiyacıyla, Sayın
Başbakan tarafından karşı karşıya kalınıyor, onlar akıl baliğ midir değil midir
tartışması gündeme geliyor; ama, Sayın Başbakanın kendisinin 4 defa kandırılmış
olmasını aynı konuşma içerisinde söylemiş olması Sayın Bakan tarafından çok
normal, çok makul, çok kabul edilebilir bir değerlendirme olarak görülüyor...
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Maddeye gel, maddeye.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Evet, söylediklerim, tam maddeyle ilgili.
Değerli arkadaşlarım, bu
çifte standartla, bu ortaya koymuş olduğunuz yaklaşımlarla Türkiye'nin hiçbir
sorununu çözmeniz mümkün değildir.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Çözüyoruz, çözüyoruz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Çözüm bu değildir. Evet, ben size söyleyeyim. Gerçi, bizim
inancımızda imamlık diye bir kurum yok; ama, geleneklerimiz, imamlığı bir
meslek haline dönüştürmüştür. Bizim geleneklerimizin bugün gelmiş olduğu noktada,
bizi getirmiş olduğu noktada imam-hatip liseleri diye meslek liselerine bu
ülkenin ihtiyacı vardır.
AHMET YENİ (Samsun) -
Bravo!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Ama, bu ülkenin ihtiyacı kadar imam ve hatibin yetiştirilebileceği,
ilahiyat fakültelerine gönderebileceğimiz, hatta öncelikle gönderebileceğimiz
sayıda öğrencimizin yetiştirilebileceği imam-hatip okullarına ihtiyaç vardır.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Yasak koy, yasak!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Bu ülkenin 550 imam-hatip okuluna ihtiyacı yoktur.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Halk açtı, halk!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Baykal, Maliye Bakanıyken kaç tane açtı, soruyorum size?!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Sayın Baykal açmışsa, o da yanlış olmuştur. İlle, biz, sizin gibi,
Başbakan ne söylerse, ölümüne onu savunmak durumunda değiliz; doğru doğrudur,
yanlış yanlıştır. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu ülkede meslek lisesi
olarak 550 imam-hatip lisesi açmış olanlar, şimdi, yarınları karanlık olan, ne
yapacağını bilemeyen, kafasını duvardan duvara vurup kendisine bir gelecek
bulamayan o yüzbinlerce çocuğun bütün sorumluluğunu omuzlarında taşıyorlar.
(CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, bu anlayışa, bundan sonra da, aynı şekilde
devam etmeye çalışmak, sorumluluğunu yüklendiğimiz, vebalini ve günahını
taşıdığımız, geleceğini karartmak pahasına, sırf siyaseten rant elde edebilmek,
sırf vatandaşların bu anlamdaki zafiyetlerini siyasî kazanca ve siyasî ranta
dönüştürebilmek adına, eğer, bu uygulamalara devam edecekseniz, bundan sonra
da, yüzbinlerce çocuğun günahını ve vebalini omuzlarınızda taşımak zorunda
kalacaksınız.
HALİL İBRAHİM YILMAZ
(Kütahya) - Kabul, merak etme, alırız biz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Doğru bir şey yapacaksak, bu Parlamentodan doğru bir karar
çıkacaksa, gelin, meslek lisesi konumundaki imam-hatip liselerini Türkiye'nin
ihtiyacı ölçüsüne indirelim. Zaten, o zaman, Türkiye'de ne bu tartışmalar ne de
öğrencilerin, meslek lisesine giren öğrencilerin kendi alanlarıyla ilgili
olarak yükseköğretime gidebilme, öğrenimlerini daha üst düzeyde tamamlayabilme
noktasında herhangi bir sıkıntısı kalır, herhangi bir sıkıntısı olur. Kimseyi
kandırmayalım; kendinizi kandırabilirsiniz; ama, ne toplumu ne Cumhuriyet Halk
Partisini bu konuda yanıltmak durumundasınız, yanıltamazsınız; gerçek budur. Bu
gerçeği, aslında, en az bütün AKP milletvekili arkadaşlarım da bizim kadar
biliyor. Dışarıda konuştuğumuzda şu söylediğimiz öneriye "doğrudur, doğru
çözüm budur, böyle bir önerinin etrafında, birlikte bu işi çözebiliriz"
diyen ben en az 10 AKP milletvekili arkadaşımla konuştum, isterseniz, birer
birer isimlerini de söyleyeyim, onlar da o cesarete sahipler. (AK Parti
sıralarından "söyle" sesleri, gürültüler)
HASAN KARA (Kilis) - Ne
olur, isim verin, ismini söyleyin.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Eğer, istiyorsanız, o arkadaşlarımın kendileri de çıkıp
"evet, doğru olan çözüm budur, bu çözümün etrafında birleşebiliriz"
diye, rahatlıkla söyleyebilirler. Arkadaşların doğru söylediğine inanıyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Kumkumoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Size şaka yapmışlar.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Evet, yani, bu da bir yöntem tabiî; "size şaka
yapmışlar!" Ben, arkadaşlarımın samimiyetine inanıyorum Değerli
Milletvekili. Ben, AKP'li o arkadaşlarımın samimiyetine, sizin o
arkadaşlarımıza inandığınızdan daha çok inanıyorum; ben, arkadaşlarımı samimî
buluyorum...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Hayal kuruyorsun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Doğru çözüm, Türkiye'de
imam-hatip liselerini bir meslek lisesi ölçüsü içerisinde, ihtiyacı karşılayabilecek oranda gerçek anlamda
meslek lisesi haline dönüştürmektir.
Hepinize teşekkür eder,
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN -Buyurun Sayın
Çelik.
FARUK ÇELİK (Bursa)
-Sayın Başkan, Sayın Hatip, az önce konuşmasında çok çirkin bir ifade
kullanmışlardır. Meclisin mehabetine yakışmayacak olan bu ifadesinden dolayı
Yüce Meclisten, değerli milletvekillerinden özür dilemesi gerektiğine
inanıyorum. İfadesine tutanaklardan bakmaya da gerek yok, "ıkınmadan,
sıkınmadan konuşuyorsunuz" gibi bir ifadeyi Meclis çatısı altında bir
milletvekilinin kullanmaması gerektiği inancındayım.
Arz ederim.
BAŞKAN - Sayın
Kumkumoğlu, Sayın Çelik'in...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Ben kendisinin anladığı
anlamda söylemedim Sayın Başkan,
eğer yanlış anlaşıldıysa... (AK Parti sıralarından gürültüler)
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Peki, anlamı nedir o zaman ?
BAŞKAN - Arkadaşlar
müsaade eder misiniz... Müsaade
ederseniz konuşalım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Ben "ıkınma sıkınma" ifadesini, Sayın Çelik'in anladığı
anlamda bir ifade olarak katiyen kullanmadım, bilmiyorum, yanlış anlama
varsa...
BAŞKAN - Sayın
Kumkumoğlu, bakınız,
arkadaşlarımız sizin
konuşmanızdan böyle bir anlam çıkarmışlar; daha önceki oturumlarda da buna
benzer ifadeler oldu; "kastı aşan bir cümle kullandıysam" diye devam
ederek herhalde bu özrü beyan etmeniz gerekir; arkadaşlar öyle anlamışlar
çünkü.
MEHMET SEMERCİ (Aydın)
-Öyle ediyor zaten.
BAŞKAN - O anlamda kullanmadınız yani?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Hayır efendim.
BAŞKAN - Peki.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şunu öğrenmek istiyorum:
İkili uluslararası anlaşmalarla kurulan özel statülü kaç üniversitemiz var?
Atama, niçin Millî Eğitim Bakanlığının önerisiyle gerçekleşiyor? Acaba, bunun
asıl gerekçesi nedir?
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu, teşekkür ederim.
Sayın Mercan, buyurun.
HASAN MURAT MERCAN
(Eskişehir) - Sayın Bakanım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın
Milletvekili, 15 dakikalık konuşma süresinin sıfır saniyesini ek 30 uncu
maddeyle ilgili konuşmuştur. Onun için, benim sorum da bu maddeyle biraz
alakalı olmayacak; kusura bakmayın.
Anamuhalefet Partisi
sayın konuşmacıları, sürekli olarak millî eğitim şûrasından söz ediyorlar. Bu
Yükseköğretim Kanununun çıktığı 1981 yılından bu yana yükseköğretim şûrası kaç
kere toplanmıştır, sizden bunun cevabını rica ediyorum?
Ayrıca, bu dönem boyunca,
gerek Cumhuriyet Halk Partisi gerek Demokratik Sol Parti gerek diğer siyasî
partiler iktidar olmuşlardır; bu toplanan millî eğitim şûralarında
yükseköğretim hiç gündem maddesi olmuş mudur?
Yine, bu bağlamda bir
başka sorum da şudur: Bu millî eğitim şûrasında alınan kararların ne kadarı
bizden önceki dönemlerde, AK Parti İktidarından önceki dönemlerde hayata geçirilmiş
ve uygulanmıştır?
Bu soruların cevabını
yazılı ya da sözlü olarak verirseniz sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Mercan.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yaklaşık 15 saattir
çalışıyoruz. Sayın Bakana, bu çalışma saatinin ILO standartlarına uyup
uymadığını soracağım. Eğer buna uyuyorsa, eski ve yeni İş Kanununa uyuyor mu?
Eğer, bu, Anayasa Mahkemesinde bozulursa angarya olur mu? Bu konuda kendisini
suçlu görür mü Sayın Bakan?
Bir de, aklıma şu
geliyor: 23.00'ten sonra sokakta görünmemek için mi sabahı bekliyoruz?
Bu konulara cevap
verirse, memnun olurum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın İnce.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, vasıtanızla Sayın Bakana sormak istediğim 4 soru var.
Bunlardan birincisi,
Ulusal Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Kurulunun getireceği
değişiklikler nelerdir?
İkincisi, araştırma
öğretim elemanı ihdasının gerekçesi nedir?
Üçüncüsü, bazı
rektörlerin "sosyal konsey, üniversiteler üzerinde baskı unsuru olur"
şeklinde görüşleri vardır. Sayın Bakanın bu konudaki değerlendirmesini öğrenmek
istiyorum.
Son sorum, öğrenci
örgütleri üniversitelerde birkısım kargaşaya yönelik sıkıntı yaratabilirler mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Öncelikle, Sayın Kılıçdaroğlu'nun sorusuna cevap
veriyorum.
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi, şu anda, ikili anlaşmalar gereği olarak kurulmuş olan iki
üniversitemiz vardır; Kazakistan'da Ahmet Yesevî Üniversitesi ve Kırgızistan'da
Manas Üniversitesi. Kırgızistan'da, Manas Üniversitesinin mütevelli heyeti
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından atanmaktadır. Millî Eğitim Bakanının
teklifiyle, tabiî ki, onların atama prosedürüne göre yapılmaktadır.
Mütekabiliyet esasına göre, Türkiye'de de bunun böyle olması gerekiyor.
Kazakistan'daki Ahmet
Yesevî Üniversitesinde de, yine, ikili anlaşma gereği, bir atama şekli vardır;
5'i bizim tarafımızdan, 5'i Kazakistan tarafından atanmaktadır. Biz,
içhukukumuzu düzenliyoruz. Yükseköğretim Yasasında ikili anlaşmalara göre
kurulmuş üniversitelerle ilgili olarak bir yasal düzenleme mevcut olmadığı
için, bu bir ihtiyaçtır; bu ihtiyaç, bu yasa maddesiyle giderilmektedir; bunu söyleyeyim.
Sayın Mercan'ın sorusuna
geliyorum. "Bugüne kadar millî eğitim şûraları kaç sefer
toplanmıştır" diye sormuştu. 16 sefer toplanmıştır; 16 ncısı 1999 yılında
toplanmıştır.
Biraz önce, Cumhuriyet
Halk Partili sayın sözcü arkadaşlarımız tarafından, bu, hep, dile getirildi,
"orada, ortaöğretimin yeniden yapılandırılması özellikle tavsiye
edilmiştir" denildi. 8 yıllık kesintisiz eğitimden sonra, ortaöğretimin
yeniden yapılandırılması bu şûrada gündeme getirilmiştir; ancak, şunu söyleyeyim:
1999'dan bizim Hükümetimiz dönemine kadar, ortaöğretimin yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili, kayda değer bir çalışma yapılmamıştır. Değerli
arkadaşlarım, Dünya Bankasından aldığımız bir krediyle, biz, ortaöğretimi
yeniden yapılandırıyoruz.
Biraz önce, Sayın Gazalcı
"Türkiye'de 79 çeşit lise var" dedi. Bir ufak bilgi hatası var; 76
çeşit lise var. Biraz önce "Sayın Bakan da buna 1 tane ilave etti"
dedi, kendisi olmayan 3 lise ilave etti.
Biz, ortaöğretimi, genel
ortaöğretim, meslekî ve teknik ortaöğretim diye iki başlık altında derleyip
toparlayacak bir çalışma yapıyoruz ve modüler bir sistem getiriyoruz,
programlar arasında geçiş sağlayan bir sistem getiriyoruz, yatay geçişlere
imkân hazırlayan bir sistem getiriyoruz. Malumunuz, liseleri 4 yıla
çıkarıyoruz. 9 uncu ve 10 uncu sınıflarda, programlar arasında yatay geçişlere
imkân sağlayan bir sistem olacak; ama, 11 inci ve 12 nci sınıflarda
ihtisaslaşma başlayacağı için, herkes kendi bulunduğu alanda yoluna devam
edecek.
Değerli arkadaşlarım, bir
kez daha söyleyeyim. Bakın, ben Bakanlığa tayin edildiğim zaman, okulöncesi
eğitimde Türkiye'deki yüzdelik, okul çağındaki öğrencilerimizin, çocuklarımızın
yüzdeliği yüzde 11'di; bir yılda bizim geldiğimiz nokta yüzde 15,7'dir. Bir
yılda yüzde 4,7'lik bir artış sağlanmıştır.
Malumunuz, İlköğretim
Kurumları Yönetmeliğini değiştirdik, İlköğretimde Yöneltme Yönergesini
hazırladık. Biraz önce, sayın arkadaşlarımızdan birinin özellikle üzerinde
durduğu bu rehberlik sistemiyle ilgili olarak, şu anda, Türkiye çapında çok
ciddî bir çalışma yapıyoruz. İlköğretimdeyken, öğrencilerimizin
kabiliyetlerini, gerçek kabiliyetlerini keşfetme, onlardaki hâkim zekâyı tespit
etme ve ona göre onları yöneltme, yönlendirme çalışmaları yapıyoruz.
Ortaöğretimi yeniden yapılandırıyoruz. Meslekî ve teknik eğitimle ilgili ciddî
çalışmalar yapıyoruz; ama, bunların hepsi birlikte at başı yürüyor. Şimdi,
birisi bizden şunu bekleyemez: Efendim, önce şu okulöncesini halledin, bütün
bütçenizi oraya yatırın, sonra ilköğretimi düzeltin, sonra ortaöğretimi düzeltin...
Bunlar birlikte gitmesi gereken şeylerdir.
Değerli arkadaşlarım, bir
de, bize hep şunu soruyorlar: Niçin yükseköğretime girişi düzenliyorsunuz?
Hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki, yükseköğretime giriş sisteminden dolayı, şu
anda, Türkiye'deki ortaöğretim felç durumdadır. Lise 3 üncü sınıf öğrencileri,
3 üncü sınıf müfredatından soru sorulmadığı için okula gitmemektedir, hasta
olmadıkları halde rapor almaktadırlar. Siz, çocuklarınızda bunu yaşıyorsunuz,
etrafınızda bunu yaşıyorsunuz; biz, yükseköğretimin, ÖSYM'nin, şu anda, en
önemli paydaşı durumundayız; yani, tabiri caizse, biz, onların verdiği hizmeti
alan durumundayız. Eğer ÖSYM'nin, Yükseköğretim Kurulunun yaptığı bir düzenleme
ortaöğretimi doğrudan etkiliyorsa, karar sürecinde Millî Eğitim Bakanlığının
olmaması vahim bir hata olur. Bu düzenlemeyle, bir parça buna çözüm bulunmaya
çalışılıyor.
Sayın İnce'nin sorusu
olan, bu çalışma şekli ILO standartlarına uygun mudur konusuna gelince, bunu
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına sorarsanız, belki çok daha sağlıklı bir
cevap alırsınız; ancak, hemen şunu söyleyeyim: Milletvekillerinin, banka
mesaisi gibi, fabrika mesaisi gibi bir mesaisi yoktur; milletvekilleri, sabah
saat 9'da işe başlayıp, akşam saat 5'te işi bırakan insanlar değildir.
Gerekirse hafta sonu, gerekirse gece, gerekirse 03.00-05.00 nöbetine kalırlar,
şimdiki gibi.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
İnsanî koşullarda çalışırlar, insanî koşullarda... Komisyon uyuyor, Divan
uyuyor!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Anadol, ben bakıyorum, hiç uyuyan yok.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Bakan, bakın, uyuyanlara bakın allahaşkına!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, madem soru sordunuz; bitiriyorum...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Burası Meclis, parasız yatılı okul değil.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Işık'ın sorularına yazılı cevap vereceğim.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği ek madde 30'un
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Oya
Araslı |
Kemal
Anadol |
Haluk
Koç |
|
Ankara |
İzmir |
Samsun |
|
Birgen
Keleş |
Yılmaz
Kaya |
R. Kerim
Özkan |
|
İstanbul |
İzmir |
Burdur |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim,
2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal
görülebilir; ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin
zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı,
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve
dolayısıyla çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve
bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler,
Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla, siyasî
etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam
sağlanmalıdır. Ancak, kanun tasarısı yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın
etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve
yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete
aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler
üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte
gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
Demokratik, laik, sosyal
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan
üniversitelerin siyasal etkilerden uzak kendi yasasının hazırlanmasına katkıda
bulunmasına imkân tanınmalıdır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı,
ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki kanun tasarısı, demokratik katılımcılık
ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları
arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda,
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır. Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Bu nedenle söz konusu
maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Karar
yetersayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir;
karar yetersayısı vardır.
Ek madde 30'u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi ek
maddeleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Başkan, arka tarafta uyuyan AKP'li milletvekilleri var.
Onlara birer tane battaniye istiyorum, orada üşümesinler diye!
BAŞKAN - 7 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 7. - 2547 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 50. -
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte; Yükseköğretim Genel Kurulu ve
Yükseköğretim Yürütme Kurulu Başkan ve üyelerinin görevleri sona erer, ancak bu
kişiler yeni Yükseköğretim Kurulu Başkan ve üyeleri göreve başlayıncaya kadar
görevlerine devam eder. Görevi bu şekilde sona eren Yürütme Kurulu Başkan ve
üyeleri yeni bir kadroya atanıncaya kadar, eski kadrolarına ait aylık, ek
gösterge ve her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî haklarını almaya devam
eder. Bunların atandıkları yeni kadroların aylık, ek gösterge, her türlü zam ve
tazminatlar ile diğer malî hakları toplamının net tutarının, önceki kadrolarına
bağlı olarak en son ayda almakta oldukları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve
tazminatları ile diğer malî hakları toplamının net tutarından az olması
halinde, aradaki fark giderilinceye kadar atandıkları kadrolarda kaldıkları
sürece herhangi bir kesintiye tâbi tutulmaksızın tazminat olarak ödenir. Ancak
bu madde uyarınca yapılacak ödemenin süresi, bu maddeye göre görevi sona
erenlerin Yükseköğretim Genel Kurulu ve Yükseköğretim Yürütme Kurulu Başkan ve
üyeliğinde tamamlayamadıkları süreleri aşamaz.”
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 7 nci maddeyle eklenen geçici madde 50 üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zekeriya Akıncı; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu zor
koşullarda çalışma ısrarı sürdürüldükçe, biz de günün hangi saatinde olduğumuza
bakmadan, arkadaşlarımızın da hoşgörüsüne sığınarak bu konudaki görüşlerimizi
ısrarla açıklamaya devam edeceğiz. Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının
çerçeve 7 nci maddesiyle eklenen geçici madde 50'yle ilgili CHP Grubu adına söz
almış bulunuyorum ve tümünüzü sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sevgili arkadaşlarım,
Türkiye'nin hem bugünü hem yarınıyla ilgili büyük gerilimler, mutsuzluklar,
güvensizlikler vaat eden bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Görünüşte onyedi
aydır konuşuluyor olmasına rağmen, aslında, Sayın Başbakanın meydanlarda
seçmene söz vermesi ve ilk üniversite sınavlarına ne yapıp edip yetiştirme
adına birdenbire gündemimize sokulan bir yasa tasarısıyla yüz yüzeyiz. Bir
acele, bir telaş içerisinde bu saate kadar ve bundan sonra da çalışıp ne yapıp
edip bu tasarıyı, bir an önce, kanunlaştırmaya çalışıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
sanki Başbakanın ve AKP'nin verdiği tek söz buymuş gibi ya da en önemli vaat
buymuş gibi, yani, bu ülkede milyonlarca genç işsizlikten kırılmıyormuş gibi,
sanki çiftçimiz büyük bir çöküntünün içinde değilmiş gibi, sanki bu ülkenin
emeklisi, dulu, yetimi, yokluk ve yoksulluk içinde kıvranmıyormuş gibi, sanki
bu ülkenin dürüst üreticisi, sanayicisi hâlâ ekonomik darboğazlarda
çırpınmıyormuş gibi, işçisiyle memuruyla bu ülkenin emekçileri onurlu bir yaşam
sürdürebilmek için canını dişine takmamış gibi, sanki Türk millî eğitiminin
dünya kadar başka öncelikli sorunu yokmuş gibi ve tüm bu sorunların çözümü için
meydanlarda söz vermiş olanlar bizler değilmişiz gibi, 70 000 000 ülke
insanının bu can alıcı sorunlarını bir yana bırakmış, işini gücünü Türk millî
eğitimini nasıl olur da kendi anlayışım çerçevesinde yönlendirebilirim diye uğraşan
bir hükümetin dayatmalarıyla mücadele ediyoruz. Allahaşkına, bu sorunların
hangisiyle ilgili, bugüne kadar, çözümü noktasında elle tutulur tek bir adım
atabildik. Bu tasarıyla da, aslında, hükümetiniz, sadece zevahiri kurtarmaya
çalışıyor; hepsi bu.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP, seçmenine birçok vaatte bulunmuş olabilir. Bu vaatlerin
ayrıntılarını ve tümünü biz bilemeyebiliriz; ama, çok iyi bildiğimiz bir şey
var ki, 3 Kasım 2002 genel seçimleri öncesinde, bir televizyon kanalında, Başbakanın,
canlı yayında, yayını izleyen milyonlarca yurttaşımızın gözüne baka baka
milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına dair vermiş olduğu sözdür. Eğer
gerçekten millete verdiğiniz sözleri tutmak gibi bir niyetiniz varsa, eğer bu
noktada bir kararlılığınız vardıysa, atmanız gereken ilk adım, yapmanız gereken
ilk iş bu olmalıydı.
İLHAN ALBAYRAK (İstanbul)
- Zaman... Zaman...
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Ama, o süreçteki tartışmaları da hatırlıyoruz -beyefendi "zaman"
diyor- o zaman "yargıya güvenmiyoruz" diye bir açıklamayla
savsaklanmıştı bu tartışmalar; ama, aslında, biz biliyoruz ki, siz yargıya
değil, kendinize güvenemediğiniz için bu sözleri unutmuş oldunuz, sözlerinizin
üzerine yatmış oldunuz. Üstelik, işin başında, istikrar ve güven arayışı içinde
olan kamuoyuna "aritmetik hesaplarla siyaset yapmayacağız" ya da
"atacağımız her adımda toplumun ilgili kesimleriyle mutlaka mutabakat
arayacağız" diyenler de bu sözlerini çoktan unutmuş görünüyorlar.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Halkın kime güvendiğini 28 Martta gördük.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Hele hele böylesine önemli bir yasal düzenlemede mutabakat aramaktan
vazgeçenlerin, tüm seçmenin yüzde 25'inin oyunun arkasına sığınarak ve anlamsız
bir demokrasi ve millî irade tartışması açarak kendi bildiğini okumaya devam
etme anlayışını da ibretle izliyoruz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Yeni seçim mi oldu!..
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Bu noktada "milletle mutabakat ya da millet istiyor biz de
yapıyoruz" diyenlere hatırlatmak istediğim bir şey daha var. Eğer
gerçekten milletin ne istediğiyle ilgili olsaydınız, herhalde ne istemediğiyle
de ilgili olurdunuz. Bunu şunun için söylüyorum: Eğer gerçekten milletin ne
istediği ya da ne istemediğiyle ciddî bir ilginiz olmuş olsaydı, 2003'te 1 Mart
tezkeresini Meclise getirmezdiniz; çünkü, hepiniz hatırlayacaksınız, o günlerde
yapılan tüm kamuoyu yoklamaları yüzde 80 oranında Türkiye'nin Ortadoğu
bataklığına saplanmasına yol açacak anlayışı reddediyordu. Peki, milletin
sesine o gün niye kulak vermiyordunuz?! Belli ki, meydanlarda değil; ama,
kapalı kapılar ardında verdiğiniz sözlerden dönemiyordunuz; çünkü, bildiğimiz
kadarıyla millete böyle bir sözünüz yoktu. Bu tasarı, belki imam-hatiplilere
verilen sözlere karşılık geldi; peki, o tezkere kimlere verilmiş hangi sözlerin
gereği olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirildi? Bunu bilmek de
herhalde herkes kadar hakkımız.
Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlarım; kaldı ki, Türkiye'yi bütün kurumlarıyla bu kadar gerginleştiren,
onları karşı karşıya getiren yasa tasarısını hazırlayanların, kendileri
değilmiş gibi, bir de ona buna beddua ederek durumu kurtarmaya çalışmalarını
anlamak hiç mümkün değildir.
Sayın Bakana bir tek şey
hatırlatmak isterim. Sizin için hiç istemem; ama, Türkçede güzel bir söz
vardır; denilir ki: "Bela okuyan, bela bulur. "Daha da acı olanı, bu
görüşmeler süresince kendi dayatmalarını bir türlü kabul ettiremeyenlerin
"aldatıldım" diye durumu açıklamaya ve kurtarmaya
çalışmalarıdır.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Hangi madde üzerinde konuşuyorsun?!
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Eğer Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı bu kadar kolay ve bu kadar çok
aldatılıyorsa, vay geldi Türkiye'nin başına! Kim bilir, geçen onyedi ayda,
kimler, hangi işlerde bizleri aldattı da haberimiz olmadı ya da bundan sonra
daha kim bilir kimler kaç kez aldatacak, onu da Allah bilir.
Biz, bunları algılamakta
zorlanıyoruz; ama, AKP İktidarının, siyaset yapma anlayışını, o ünlü tüccar
siyaset anlayışını, Millî Eğitim
Bakanımızın da bu anlayış içerisindeki siyasetinde toptancı yaklaşımını
çok iyi biliyoruz. Perakendecilikle uğraşmayan bakanlarımızın, bir gecede 1 144
yöneticiyi toptan görevden alarak, 167 yetişkin üst düzey yönetici konumundaki
Talim ve Terbiye Kurulu üyelerini tasfiye ederek, bunun en çarpıcı örneklerini
geçmişte sergilediğini biliyoruz.
Yine, bir başka yasa
tasarısıyla, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki birçok okul arazilerinin
satışının yolunun açılması da, bu toptancı tüccar siyaset anlayışının bir başka
örneğidir. Aynı toptancı anlayışla, şimdi de imam-hatip lisesi mezunlarının
istedikleri bölüme girebilmelerini sağlayacak ve dayatmalarına direnen YÖK
yönetimini bir kalemde toptan tasfiye edecek, AKP'nin kendi YÖK'ünü kurma
gayretlerine de tanık oluyoruz.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Geçici madde üzerinde konuş.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Sevgili arkadaşlarım, bu yasa tasarısının kamuoyunda tartışılması sırasında
görüldü ki, İktidarımız, sürekli sırtının sıvazlanmasını ve pohpohlanmayı
bekliyor; ama, ne zaman ki, kimi konularda eleştiriliyor, uyarılıyor, kamuoyundan
tepkiler görüyor, o zaman hırçınlaşıyor ve daha üç gün önce aynı çevrelerin
kendilerine ne kadar büyük kredi açtığını unutup, onlara bile sert çıkış
yapmaktan geri durmuyor; ama, AKP İktidarı da, unutmamalıdır ki, o çok
tartıştığımız, özümsemeye çalıştığımız demokrasi hep böyle işlemiş, böyle
gelişebilmiştir. Herkesin, her an AKP'yi alkışlamasını beklemeniz doğru
değildir. Hele hele, uzun süredir "değiştik" diyenlerin, yeni kimlik
arayışında olanların, böylesi kritik dönemlerinde aslına rücu etmeleri
karşısında herkesin susmasını beklemelerini anlamak da mümkün değildir.
Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlarım; hangi maddelerle nasıl süslenmiş olursa olsun, kime göz kırpma
amacını taşıyor olursa olsun, değerli AKP sözcüleri hangi ateşli konuşmalarda
bu yasa tasarısını savunmaya ve gerçekleri aslında gizlemeye çalışıyor olursa
olsun, bu yasanın adı, bal gibi, imam-hatiplerin önünü açma, eğitimi
dinselleştirme ve AKP'nin YÖK'ünü kurma yasasıdır.
AHMET YENİ (Samsun) -
Nerede yazıyor, nerede?!
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- İmam-hatip liselerine yeniden canlılık kazandırmak ve bugün 70 000 diye ifade
edilen sayıyı yarınlarda 100 000'lere taşıyabilme gayretinden başka bir şey de
değildir. Daha önce bir yasa yoluyla yönetmeliklerini Cumhurbaşkanının
denetiminden kaçırmayı başaran Sayın Bakan, şimdi de, üniversiteye giriş
sistemini bugüne kadarki yetkili kurumların elinden alıp, kendi tercihleriyle
şekillendirmeye ve AKP'nin emrine amade bir YÖK hediye etmeye çalışmaktadır.
Zaten, bir yandan, söz
verdik, bu yasayı mutlaka geçireceğiz deyip, diğer yandan, bu yasanın
imam-hatiplerin önünü açmakla ne ilgisi var diye savunanların çelişkisini biz
anlıyoruz; kimse saklamasın, gizlemesin. Kime ne söz verildiği de açıktır,
kimin hangi yolla, yöntemle önünün açılmaya çalışıldığı da bellidir; çünkü, bu
yasa...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akıncı, 1
dakikalık eksürenizi başlatıyorum.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- 15 dakika değil mi?
BAŞKAN - Hayır, 15 dakika
değil, 10 dakika.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Kişisel sözü de var.
BAŞKAN - Hayır, kişisel
sözü yok.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Şimdi alıyor efendim.
BAŞKAN - Hayır efendim.
Sayın Koç, burada öyle bir talep yok, başka arkadaşların talebi var.
Ben 1 dakikalık
eksürenizi başlatıyorum.
Buyurun Sayın Akıncı.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Sayın Başkan, günün bu saatinde ısrarla iddialarımızı söylemeye çalışıyoruz.
Ben, 15 dakika olarak
biliyordum, özür dilerim.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Maddeye... Maddeye...
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Maddeyle ilgili düşüncelerimi aktardım. Bunların hepsi maddeyle ilintili.
Bu yasa tasarısı, bu
maddesi de dahil olmak üzere, üniversitelerin özerk, katılımcı, çağdaş, laik
bir yapıya kavuşturulması için hiçbir şey getirmemektedir. Meslek liselerinin
de, gerçekten, var olan sorunlarına
ciddî bir çözüm arayışından da uzaktır. YÖK yönetiminin sayısının 22'den 16'ya
düşürülmesiyle de yükseköğretimin hangi temel sorunlarına çözüm arayışındadır,
onu da anlamakta zorlanıyoruz.
Tasarı bu haliyle, eğitim
sistemimizin asıl çözüm bekleyen sorunlarına karşılık vermemektedir. Zaten,
Sayın Bakan da sorulara yanıt verirken, dağın fare doğurduğunu ve reform
beklentilerinin boşa çıktığını bir anlamda itiraf etmiştir.
Belli ki, onyedi aylık
çalışmanın sonunda ürün olarak topu topu bu tasarı ortaya çıktıysa, ayrıntılı
bir üniversite reformu yapmaya da, herhalde, AKP'nin ömrü yetmeyecektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sen hayal gör, hayal!
BAŞKAN - Sayın Akıncı,
teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Konya
Milletvekili Kerim Özkul?.. Yok.
Eskişehir Milletvekili
Fahri Keskin?.. Yok.
Yalova Milletvekili
Muharrem İnce?.. Yok.
Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 10 dakika süreyle soru cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu madde,
sizin Millî Eğitim Bakanlığınızda yetkinize dayanarak yaptığınız kadro
tasfiyesinin yasal olarak gerçekleşme modeli; yani, bir anlamda hükümetin
âcizlik belirtisi. Siz, görevden alamadığınız kişileri, görevine son
veremediğiniz kişileri, Parlamentoya sunarak, yasayı değiştirerek görevden
alıyorsunuz. Şimdi, bunun siyasal etikle bağlantısını nasıl kuruyorsunuz?
Eğer, bir parlamento,
görevde olan bazı memurları görevden almak için yasa çıkarma göreviyle karşı
karşıya kalırsa, bu parlamentonun işlevi, acaba, yasa koymak mı, yoksa,
yürütmeye doğrudan müdahale etmek mi, yürütmenin işlevini -bir anlamda- yapmak
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Akbulut, buyurun.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
görüşülmekte olan bu tasarıyla YÖK Kanununda değişiklik yapılması yanında, uzun
yıllar boyu düz lise öğrencileriyle eşit şartlarda üniversite sınavlarında
yarıştıkları halde, son birkaç yıldan beri neredeyse üniversitelere girmeleri
imkânsız hale getirilen meslek lisesi öğrencilerinin mağduriyetlerinin
giderilmesi yolunda yapılan bu değişikliğin onyedi aylık uzun bir süre sonunda
Meclise getirilmiş olmasındaki neden, kamuoyunun gözü önünde yürütülen
toplumsal mutabakat arayışı değil midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akbulut.
Sayın Hacaloğlu, buyurun.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana bir soru yöneltmek
istiyorum.
Üniversitelerde, YÖK'te,
YÖK'ün bünyesinde gerçek anlamda bir tasfiyeyi öngören bu madde çerçevesi
içinde, halen görevde bulunan, başta YÖK Başkanı ve Üniversitelerarası Kurul
Başkanı olmak üzere, diğer YÖK üyeleri, aydın sorumluluklarının gereğini yerine
getirerek, eğer, görevden alındıktan sonra, burada ifade edildiği şekilde,
yenisi atanıncaya kadar görevde kalmayı reddederlerse, Sayın Bakan, tavrınız ne
olacaktır?
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Hacaloğlu.
Sayın Ateş, buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın
Bakandan bir soruyu yanıtlamasını istirham edeceğim.
2547 sayılı Kanuna
eklenen bu geçici 50 nci maddeye göre, kanun yürürlüğe girdiği tarihte,
Yükseköğretim Genel Kurulu ve Yükseköğretim Yürütme Kurulu Başkan ve üyelerinin
görevleri sona ermektedir. Kuşkusuz, böyle bir düzenleme, Anayasamızın
cumhuriyetin nitelikleri arasında saydığı hukuk devleti ilkesiyle çelişir.
Hukuk devleti ilkesinin en önemli unsurlarından biri, öngörülebilirliktir.
Bugün, çağdaş, liberal, demokratik rejimlerde, hukuk devletinin ilkesi ve bir
gereği olarak, hukukî bir ilişkiye giren tarafların, girdikleri bu hukukî
ilişkinin sonuçlarını ve etkilerini önceden bilmeleri gerektiği kabul
edilmektedir.
Sayın Bakan, bu
doğrultuda, acaba, buna da Anayasa ihlali değildir diyebilir misiniz?
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ateş.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Kılıçdaroğlu'nun sorduğu sorulara cevap veriyorum.
Öncelikle şunu
belirteyim: Müzakerelerin başladığı andan itibaren, özellikle, muhalefet
kanadına mensup birçok sözcü arkadaşımız, bizim, YÖK'ü kuşattığımızı, kendi
YÖK'ümüzü oluşturmaya çalıştığımızı ve orayı bir siyasî hegemonya altına almaya
çalıştığımızı iddia edip durdu.
Ben, açıkyüreklilikle
şunu ifade etmek istiyorum: Biliyorsunuz, 2547 sayılı Yasa çıktığı zaman,
YÖK'ün 24 tane üyesi vardı ve...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakanı anlayamıyoruz.
BAŞKAN - Saygıdeğer
arkadaşlar, sayın milletvekilleri; sükûneti sağlarsak... Sayın Bakanın verdiği
cevaplar işitilmiyor...
Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - ...bunun 9'u hükümet tarafından atanıyordu, 7'si Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından atanıyordu, 7'si de Üniversitelerarası Kurul
tarafından seçiliyordu, 1'i Genelkurmay üyesiydi; fakat, sonradan, Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından atanan 2 kişi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.
Niçin; çünkü, Millî Eğitim Bakanlığının üye atayabileceği Anayasada
belirtilmiyordu. Yani, kurulurken, aslında hükümetin ağırlığı daha fazlaydı, şu
anda, hükümet tarafından 7 kişi atanıyor.
Biz, şu andaki 22 kişilik
YÖK Genel Kurulunun işlevsel olmadığını düşünüyoruz. Genel Kurul ve Yürütme
Kurulunun birleştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz, bunun doğru olduğunu
düşünüyoruz. Bu 22 kişi arasında, 9 kişilik bir Yürütme Kurulu vardır ki, şu
anda 7'ye düşmüştür, Yürütme Kurulu 7 kişi tarafından götürülmektedir. Kuruluş
aşamasında, 2547 ilk çıktığı zaman, Türkiye'de 29 üniversite vardı, şu anda 77
üniversite vardır ve bu Yürütme Kurulu, bu üniversitelerin ihtiyacını
karşılayamamaktadır.
Bakın, öğrencilerin
denklik meselesiyle ilgili süreç aylarca, hatta yıllarca sürmektedir. Bunun
için, YÖK'te daimî olarak çalışacak bir kurula ihtiyaç vardır. Peki, bunu nasıl
yapacaksınız? Şu anda, 22 tane YÖK üyesi vardır. Bunları kurayla mı
düşürecekseniz? Bunların sayısını azaltmamız lazım, bu kurulu fonksiyonel hale
getirmemiz lazım. Kaldı ki, YÖK üyelerinin hepsi, ya bir kurumda çalışırken
yüksek düzeyde memuriyetten emeklidir, ikinci iş yapmaktadır ya üniversitelerde
öğretim üyesidir veya bir başka kurumda fiilî, faal bir görev yapmaktadır.
Bildiğiniz gibi, YÖK Genel Kurulu üyeleri sadece huzur payı almaktadır, Yürütme
Kurulu üyeleri orada tam gün çalışmaktadır. Dolayısıyla, zaten, kimseyi mağdur
etme niyetinde değiliz. Eğer bu maddenin alt bölümlerini okursanız, orada da
bunun cevabı vardır. İlk defa Türkiye'de yapılmış bir şey değildir. Bir
kurumdaki atama şeklini değiştiriyorsanız, bir kurumu yeniden düzenliyorsanız,
onunla ilgili olarak da yeni atama yapılması Türkiye'de ilk defa yapılmış bir
şey değildir. Bunun Anayasaya aykırı tarafını da, ben, şahsen, görmüyorum;
bunun bir acayiplik, bir gariplik olduğu görüşünde de, kesinlikle değilim.
Sayın Akbulut "bunun
onyedi ay sonra buraya gelmesi, toplumsal bir mutabakat arayışı değil
midir" diye sordular. Değerli arkadaşlarım, ben, tekrar, sizinle bir kez
daha paylaşmak istiyorum. Sayın Gazalcı, biraz önce " bakın, Eğitim-Senin
bildirisi ve sair" dedi. Ben burada ifade ettim. Eğer siyasî parti olarak
ifade ederseniz, bu tasarının arkasında, Türkiye'de, yüzde 70'lik bir oy kitlesi
vardır. Bakın, Türk Eğitim-Senin bildirisi burada, arkasından Memur-Senin,
Eğitim Bir-Senin bildirisi var; Sayın Gazalcı, üç büyük eğitim sendikasından
sadece Eğitim-Seni saydı. Türk Eğitim-Sen ve Eğitim Bir-Sen bu tasarıyı
desteklemektedir, öte taraftan üniversite öğretim üyeleri desteklemektedirler.
Eğer siz, üniversite denildiği zaman sadece rektörleri düşünürseniz, sadece YÖK
üyelerini düşünürseniz yanılgı içerisine girersiniz. Orada sessiz bir çoğunluk
vardır, sesini yükseltemeyen bir çoğunluk vardır; ama, onlar, kesinlikle, bu
tasarının yasalaşmasını dört gözle beklemektedirler. Bunu da, bu vesileyle
ifade edeyim.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
süreniz doldu, toparlarsanız...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Hacaloğlu, süre yetmediği için, sizin sorunuza
yazılı olarak cevap vereceğim efendim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Sayın Başkan, benim soruma da cevap verilmedi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Ateş, affedersiniz, süre yetmediği için, sizin
sorunuza da yazılı cevap vereyim efendim.
BAŞKAN - Madde üzerinde 2
adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde
50'nin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Oya
Araslı |
Mehmet
Yıldırım |
Rasim
Çakır |
|
Ankara |
Kastamonu |
Edirne |
|
Feramus
Şahin |
Engin Altay |
Hüseyin
Bayındır |
|
Tokat |
Sinop |
Kırşehir |
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde
50'nin Anayasaya aykırılığı nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Oya Araslı |
Mehmet Yıldırım |
Rasim Çakır |
|
Ankara |
Kastamonu |
Edirne |
|
Feramus Şahin |
Engin Altay |
Hüseyin Bayındır |
|
Tokat |
Sinop |
Kırşehir |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim 2547
sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal
görülebilir. Ancak Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin
zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve
dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve
bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler
Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışı ile siyasî
etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam
sağlanmalıdır. Ancak kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın
etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve
yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete
aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler
üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte
gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
Demokratik, laik, sosyal
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan
üniversitelerin siyasal etkilerden uzak kendi yasasının hazırlanmasına katkıda
bulunmasına imkân tanınmalıdır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı,
ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik
katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve
öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda,
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır. Felsefesiyle, çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
441 sıra sayılı kanun
tasarısının 7 nci maddesiyle 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici 50 nci maddeye
göre, kanun yürürlüğe girdiği tarihte Yükseköğretim Genel Kurulu ve
Yükseköğretim Yürütme Kurulu Başkan ve üyelerinin görevleri sona erecektir.
Böyle bir düzenlemenin cumhuriyetin temel niteliklerinden olan Anayasanın 2 nci
maddesinde ifade edilen hukuk devleti ilkesiyle çelişeceği açıktır; çünkü,
hukuk devleti ilkesinin en önemli unsurlarından biri de öngörülebilirliktir.
Getirilen düzenleme, görev sürelerini olağan sona erme zamanından önce
kısaltarak bir belirsizliğin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Bu nedenlerle, Anayasaya
aykırı olan söz konusu maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde
50'nin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Oya Araslı (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN
ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim,
2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal
görülebilir. Ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin
zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve
dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve
bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler,
Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden
uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak,
kanun tasarısı, yalnız, üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma
amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin
gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete
aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler
üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte
gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
Demokratik, laik, sosyal
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan
üniversitelerin, siyasal etkilerden uzak kendi yasasının hazırlanmasına katkıda
bulunmasına imkân tanınmalıdır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı,
ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki kanun tasarısı, demokratik
katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve
öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır. Felsefesiyle, çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Bu nedenle, söz konusu
maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Geçici 50 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 51 inci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 51. - 40
ıncı maddenin (b) fıkrası gereğince başka üniversitelerden görevlendirilen
öğretim elemanlarının bölüm ve anabilim dalı başkanlıkları dışındaki idari
görevleri ile dekanlık yapmakta oldukları fakültenin kadrosunda bulunmayan veya
o fakültenin bilim dallarından olmayan dekanların görevleri bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte sona erer. İlgili fakültede kadrolu profesör öğretim
üyesi sayısı üçten az ise veya bulunmuyorsa ilgili bilim alanından dekanlığa
usulüne göre atama yapılır. Yeni kurulacak fakültelerde yukarıdaki şartlar
aranmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ
(Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum; çerçeve 7 nci maddeyle eklenen geçici madde 51'le ilgili söz
almış bulunuyorum.
Burada, Türkiye'deki
üniversitelerin durumuna çok kısaca bir yaklaşımda bulunmak istiyorum.
Türkiye'deki üniversiteleri üç bölümde değerlendirebiliriz değerli
arkadaşlarım. Birçok arkadaşımız, seçim bölgesi itibariyle de, bu yapacağım
sınıflama içerisinde, kendi illerinde eğer üniversite varsa, hangi kategoriye
girdiğini ve genel durumunu, kadro durumunu değerlendirebilirler.
1982'ye kadar kurulan
üniversiteleri gelişmiş üniversiteler olarak değerlendiriyoruz bugün; altyapı
olarak da, kadro bakımından da, genişleme bakımından da, yeterli eğitim
verebilme bakımından da. 1982 ile 1992 arasında kurulan üniversiteleri, yine,
gelişmekte olanlar sınıfında, daha iyi konumda olan üniversiteler olarak
görüyoruz; ama, en zor durumda olan üniversiteler, 1992'den sonra kurulan
üniversitelerdir. 1992'den sonra kurulan üniversitelerde -tıp fakülteleri de
dahil bu üniversitelerin içerisine- birçok fakültenin gelişebilmesi,
kurulabilmesi, eğitim verebilecek bir altyapıya kavuşturulabilmesi için,
mutlaka, ona yol gösterebilecek, ona destek verebilecek bir gelişmiş
üniversitenin katkısı aranmıştır. Şimdiye kadar, Akdeniz Üniversitesi Ankara
Üniversitesinin desteğinde kurulmuştur; yine, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesinin desteğinde kurulmuştur. Bunun gibi örnekleri
çoğaltabiliriz.
Sayın Mercan buradaysa,
herhalde kronometre tutar maddeyle ne kadar ilgili konuştuğuma dair.
Bu madde "başka
üniversitelerden görevlendirilen öğretim elemanlarının bölüm ve anabilim dalı
başkanlıkları dışındaki idarî görevleri ile dekanlık yapmakta oldukları
fakültenin kadrosunda bulunmayan veya o fakültenin bilim dallarından olmayan
dekanların görevleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte sona erer"
hükmünü getiriyor.
"İlgili fakültede
kadrolu profesör öğretim üyesi sayısı 3'ten az ise veya bulunmuyorsa ilgili
bilim alanından dekanlığa usulüne göre atama yapılır. Yeni kurulacak
fakültelerde yukarıdaki şartlar aranmaz."
Şimdi "...sayı 3'ten
az ise veya bulunmuyorsa ilgili bilim alanından dekanlığa usulüne göre atama
yapılır." Henüz, gelişmesini tamamlayamamış bir fakültede, o fakülteye
destek olan, o fakültenin gelişmesi için kadro desteği veren daha büyük, daha
eski, gelişmiş bir üniversiteden gelen öğretim üyesinin orada kadrosu olmayan
bir konumda dekanlık yapmasının burada önü kapatılıyor.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Simitler ile börekler gelmiş...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Börekleri daha sonra yersiniz Sayın Vekilim.
Burada iki husus var. Bir
tanesi, gerçekten gelişmekte olan üniversitelerde -hatta, komisyonda birçok
üniversite kurulması teklifi bekliyor- yeni yapılandırılacak olan birçok
fakültede, dekanlık noktasında boşluklar doğabilir veya bu maddenin yürürlüğe
girmesiyle, boşaltılan, kadrosu orada olmayan, ama, dekan görevi yapan öğretim
üyelerinin boşalttığı noktalara, siyasî amaçlı, o fakültenin, dolayısıyla, o
üniversitenin bilimsel gelişmesini baltalayacak, akademik yeterliliği olmayan
atamalar yapılabilir.
Ben, bu hususu
bilgilerinize sunmak istiyorum ve zabıtlara geçirmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde, 10 dakika soru-cevap işlemini yapacağız.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Bir önceki madde dolayısıyla
Sayın Bakanın verdiği yanıt şöyle oldu: Yasayla görevden alma ilk kez olan bir
olay değil, bundan önce de oldu. Doğrudur; ilk uygulama, Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurulu üyelerinin görevden alınmasıyla oldu. Bunun, kanuna uygun
olmakla beraber hukuka uygun olmadığını belirtmek isterim; çünkü, yasayla üç
yıl süreyle veya dört yıl süreyle bir yere atanan kişinin, artık, kazanılmış
hakkı vardır. Onun görevden alınması yine hukukla düzenlenmiştir; ama, o kişiyi
görevden alıp, bir yasa çıkararak, üstelik, Parlamentoyu o kişinin görevden
alınmasına alet etmek gibi bir uygulama bizim hukuk sistemimize son yıllarda
girdi ve bu yasa da bu örneklerden biri. Dolayısıyla, bunun hukuka uygun
olmadığını kişisel olarak düşünüyorum.
Sayın Bakana bir şey daha
sormak istiyorum. Sayın Bakanım, siz, Bingöl'e gittiniz ve bir okulun açılışını
yaptınız Sayın Başbakanla beraber. Bu açılışını yaptığınız okulun altında
lokanta vardı ve bu lokantada da yemeğin pişmesi için sanayi tüpleri vardı.
Bakanlığın yönetmeliğine göre, yanıcı ve uçucu maddelerin dersliklerden belli
bir mesafede olması gerekiyor, uzak olması gerekiyor. Siz, bu okulun açılışını
yaparken, bu sanayi tüplerinin o okulun dersliklerinin altında olduğunu biliyor
muydunuz, haberiniz var mı; yoksa, ben size haber veriyorum, lütfen önlem alın
Sayın Bakan.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bingöl'de, Sayın Başbakanla birlikte birden fazla okul
açılışı yaptık; dolayısıyla, Sayın Kılıçdaroğlu'nun sözünü ettiği okulun hangi
okul olduğunu bilmiyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Depremde yıkılan okul.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Böyle bir sanayi tüpü kullanılarak, eğer, okulun altında
yemek pişiriliyorsa, bu durum, şüphesiz ki ciddî bir sakınca teşkil ediyor.
Eğer, Sayın Kılıçdaroğlu o okulun ismini bildirirse, konuyla yakından
ilgileneceğimi ifade etmek isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
başka soru olmadığından, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 3 adet
önerge vardır.
Önergeleri önce geliş
sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının geçici 51 inci maddesinin "üçten az ise veya
bulunmuyorsa..." cümlesinden sonra gelmek üzere "bir başka
üniversitenin" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Mehmet Tekelioğlu |
Ömer Özyılmaz |
|
Bursa |
İzmir |
Erzurum |
|
Hamit Taşçı |
Nihat Ergün |
|
|
Ordu |
Kocaeli |
|
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde
51'in tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Oya Araslı |
Mehmet Yıldırım |
Rasim Çakır |
|
Ankara |
Kastamonu |
Edirne |
|
Engin Altay |
Feramus Şahin |
Hüseyin Bayındır |
|
Sinop |
Tokat |
Kırşehir |
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi, en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde
51'in Anayasaya aykırılığı nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Oya Araslı |
Feramus Şahin |
Engin Altay |
|
Ankara |
Tokat |
Sinop |
|
Ali Kemal Kumkumoğlu |
Hüseyin Bayındır |
|
|
İstanbul |
Kırşehir |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim 2547
sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal
görülebilir. Ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin
zedelenmesi ve üniversitelerin
siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve
dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik Batılı
değerleri benimsemiş, aklın ve bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim
kurumu yansıtılmalıdır. Üniversiteler, Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında
bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde
gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak, kanun tasarısı, yalnız, üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi
altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve
yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete
aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler üniversiteler
başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte
gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
Demokratik, laik, sosyal
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan
üniversitelerin siyasal etkilerden uzak kendi yasasının hazırlanmasına katkıda
bulunmasına imkân tanınmalıdır.
441 sıra sayılı yasa tasarısı, üniversitelerin görüşleri
doğrultusunda çağdaş kriterlere dayalı, ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın
bilincinde Avrupa Birliği sürecine katkı sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır.
Halbuki, kanun tasarısı, demokratik katılımcılık ilkesi gözetilmeden
hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve öğretim elemanları arasında huzur ve
güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır. Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Çerçeve 7 nci maddenin
2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde 51'de yapılan düzenleme, 40 ıncı
maddenin (d) fıkrası gereğince başka üniversitelerden görevlendirilen öğretim
elemanları, dekanlık yapmakta oldukları fakültenin kadrosunda bulunmayan veya o
fakültenin bilim dallarından olmayan dekanların görevlerinin sona ermesi
bakımından aynı konumda olmayanlarla aralarında bir eşitsizlik doğmasına yol
açmaktadır. Anayasanın 10, 2 ve 11 inci maddelerine aykırı düşen bu düzenleme
nedeniyle, söz konusu geçici madde 51'in tasarı metninden çıkarılması
gerekmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde
51'in tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Oya Araslı (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim,
2547 sayılı Kanun da, yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal
görülebilir. Ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin
zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı,
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve
dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve
bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler,
Atatürk ilke ve devrimleri ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden
uzak tutulmalı ve özgür biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak, kanun
tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma amacını
taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin gerçek
ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete
aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler,
üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte
gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
Demokratik, laik, sosyal
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan
üniversitelerin, siyasal etkilerden uzak, kendi yasasının hazırlanmasına katkıda
bulunmasına imkân tanınmalıdır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı,
ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik
katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversite öğrenci ve öğretim
elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda,
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır.
Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel
özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Bu nedenle, söz konusu
maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Tamam.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkanım, uyuyunca aptes bozuluyor da, uyuyanların oyu geçerli olur mu,
onu merak ediyorum.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, okutmuş olduğum üçüncü önerge, önerge sahipleri tarafından
geri çekilmiştir.
Bilgilerinize arz olunur.
Geçici madde 51'i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Geçici madde 51 kabul
edilmiştir.
Geçici madde 52'yi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 52. - Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle doçentlik unvanını almış olanlar ile
profesörlüğe başvurmak için doçentlikteki beş yıllık bekleme süresini
üniversitesinde dolduranların kadroları, boş kadro bulunması ve üniversitesinin
o tarihteki atama kriterlerini taşıması halinde öncelikle ilân edilir ve
işlemleri ivedilikle yürütülür.
Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte yardımcı doçent olarak görev yapmakta olanların
Üniversitelerarası Kurulca belirlenen doçentlik başvurusu için asgarî yayın
ölçütlerini yerine getirme süresi, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren sekiz yıldır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk
Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ
(Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddeyle ilgili söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddenin ilk bölümünde
yer alan, doçentlik unvanını almış olanlar ile profesörlüğe başvurmak için
doçentlikteki beş yılını dolduranların, eğer üniversitelerinde boş bir kadro
varsa, ivedilikle bu kadrolara atanması hükmü uygun bir hüküm; fakat, bu
maddede, geçici 52 nci maddede, son paragraf, oldukça sıkıntılı bir paragraf.
Bunun nedenini, size, çok yorgun bir günün sabahında, kısaca özetlemeye
çalışacağım.
Yardımcı doçentlik
kadrosu nedir; yardımcı doçentlik kadrosu, belki, tıp fakültelerinde
başasistanlık olarak yorumlanabilecek bir kadro eşdeğeridir. Gelişmekte olan
üniversitelerde, öğretim üyesi yetiştirmek, öğretim üyesi teminini
kolaylaştırmak için, bir akademik sıfatla beraber ihdas edilen bir kadro
türüdür.
Şimdi, 2547 sayılı Yasada,
yardımcı doçentliğe atanma koşulları bellidir ve bunlar, üniversitenin bilimsel
seviyesine göre, üniversiteden üniversiteye fark gösterir.
Aranızda birçok öğretim
üyesi arkadaşımız var, değişik üniversitelerde görev yaptılar; yani, gelişmemiş
bir üniversitede, yeni kurulan bir üniversitede, yardımcı doçent ataması,
belki, hiçbir bilimsel yayına ihtiyaç duymadan, bir iki derlemeyle, bir iki
tercüme makaleyle yapılabilirken, gelişmiş olan bir üniversitede bir yardımcı
doçent kadrosuna atanmak oldukça güçtür.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bu son paragraftaki sıkıntı şu: Demin söylediğim gibi, yardımcı
doçentlik kadrosu, doçentlik öncesinde, tıp fakültelerinde eski başasistanlık
eşdeğerinde olan bir kadro. Sık sık, gruplara -AKP Grubuna da gelmiştir-
Türkiye'deki değişik fakültelerdeki, üniversitelerdeki yardımcı doçentlerden,
hak arama şeklinde birtakım talepler gelmiştir.
Evet, biz, siyaset
yapıyoruz, doğrudur; her türlü talebe olumlu yaklaşmanın yollarını aramak
durumundayız; yani, her talebi olana şirin gözükmek zorundayız; ama, bazı
koşullarda gerçekçi de olmak zorundayız.
Şimdi, yardımcı
doçentlik, doçent oluncaya kadar, daha önce, üçer yıldan üç defa uzatılabilen
bir kadroydu. Burada, bu dokuz yıl boyunca, o yardımcı doçent arkadaşın, doçent
olabilmek için, YÖK'ün koyduğu, Üniversitelerarası Kurulun koyduğu geçerli
yabancı dillerden bir tanesinden yeterlilik almaması veya o süre boyunca, o
kişinin, çalıştığı bilim dalında ya da sanat dalında, doçentliğe yükselebilmek
için gerekli akademik çalışmaları yayın olarak yapamaması durumunda ilişiği
kesiliyordu.
Şimdi, burada, biz, hak
kaybına uğruyoruz. Bu kadro bizim anamalımız. Biz, bu kadroya atandık. Bu
kadroda benim doçent olmaya da niyetim yok; yani, ben, yabancı dili yeterli
duruma getirmek için bir gayret göstermiyorum bu kadar süre boyunca. Ben, bu
dalla ilgili yükselebilmek için, yeterli akademik çalışma, ulusal ve
uluslararası indekslerde, dizinlerde yer alacak, atıf alabilecek çalışma da
yapmıyorum, yayın da yapmıyorum. Bu kadro benim kadrom; üniversitede ben burayı
tutarım ve birinci dereceye kadar da yükselirim...
Değerli arkadaşlarım, bu
yanlış. Bu, akademik hayata başlayacak birçok genç insanın önünü kapatan bir
olay. Eğer dokuz yılda, sen doçent olabilecek ölçüleri tamamlayamıyorsan, o
zaman o kadroyu boşaltman gerekiyor. Şimdi, burada ne yapıyorsunuz; bakın,
siyaset gerçeğiyle, siyasî kimliğe zarar getirebilecek bir söylem olmasına
rağmen, bunu, üniversite gerçeğiyle açıklamak istiyorum; yani, kendime zarar
verecek bir açıklama yapmak istiyorum, ama doğrusu bu.
Şimdi, bakın, burada
"bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren doçentlik için asgarî
yayın ölçülerini yerine getirme süresi sekiz yıldır" deniliyor; yani,
artık ilişiği kesilme noktasına gelmiş bir yardımcı doçente, neredeyse emekli
olma hakkı getiriyorsunuz. Benim, gündüz yaptığım konuşmalardan bir tanesinde
"bu yasanın içerisinde birçok siyasî rüşvet var" dediğim noktalardan
bir tanesi budur.
Bu konuyu, her ne kadar
sabah mahmurluğu içerisinde, kulisten oylamaya koşuşturma gayretleri içerisinde
pek irdeleyerek, ehliyetli bir oy kullanmayla değerlendireceğinize inanmıyorum;
ama, bu gerçeği, ilgilenen arkadaşlarımın bilgisine sunuyorum. Bu,
üniversitelere yapılabilecek olan bir kötülüktür; genç insanların önünü açma noktasında
getirilecek bir engeldir; bazı kişilere, çalışma ivmesini yitirmiş, artık bu
isteği kalmamış ve hâlâ bu kadroya emekli olmak için kendini abone etmiş
kişilere emeklilik hakkı vermektir.
Saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri, 10
dakika süreyle madde üzerinde soru - cevap işlemi yapacağız. (AK Parti
sıralarından "Soru soran yok" sesleri)
Saygıdeğer arkadaşlarım,
sorunun sorulup sorulmayacağına Başkanlık Divanı karar veriyor; lütfen...
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına, görüştüğümüz tasarıyla ilgili olarak bir rapor veriyor. Raporun
bir bölümünde aynen şu ifadeler yer alıyor: Üniversitelerarası Kurul Başkanı
Sayın Ayhan Alkış, hükümetle diyalog içinde, uzlaşarak, üniversitelerin
özerkliği için çalıştıklarını ve hazırlanan taslağı teslim ettiklerini, bu
çalışmaların gözardı edilerek, hükümetin siyasî anlayışıyla bir tasarı
çıkarılması endişesiyle bazı girişimleri olduğunu belirtti. Öğrencisini,
öğretim üyesini, müfredatını seçemeyen bir üniversitenin, özerk, uluslararası
anlamda bir üniversite olamayacağını ifade etti.
Sayın Bakan, gerçekten,
Üniversitelerarası Kurulla diyalog içinde size, hükümete bir tasarı sunuldu mu
sunulmadı mı; bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Kepenek, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Her iki Bakanımızın da
burada olması gerçekten mutluluk verici; şimdi soracağım soruyla ilgili olarak
söylüyorum.
Sorum şöyle: Geçen yıl,
2003'te, devlet üniversitelerine verilen toplam araştırma görevlisi kadrosu ne
kadardı; bu yıl, 2004'te, şimdiye kadar ne kadar araştırma görevlisi kadrosu
tahsis edildi ve bu gelişme, okutman, öğretim görevlisi, uzman ve idarî
personel dikkate alındığında, nasıl bir çizgi, bir seyir izliyor; bu konunun
aydınlatılmasını istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Kılıçdaroğlu'nun sorusuna cevap veriyorum:
Üniversitelerarası
Kurulun Sayın Başkanı ve sayın üyeleri, Sayın Başbakanımızı ziyaret ettiler.
Aşağı yukarı, bu ziyaret, ekim başında gerçekleşti ve bir komisyon kurarak, bir
taslak hazırlamak istediklerini ifade ettiler ve bunu, 12 Aralık itibariyle
Hükümetimize teslim edeceklerini, Bakanlığımıza teslim edeceklerini ifade
ettiler; ancak, bu hazırladıkları taslağı, Sayın Teziç YÖK Başkanı olunca, bize
getirme, Hükümete, Başbakana, Millî Eğitim Bakanlığına getirme yerine Sayın
Teziç'e teslim ettiler ve Sayın Teziç, Üniversitelerarası Kurulun hazırlamış
olduğu taslağı kendisi yeniden gözden geçirdi ve birçok maddesini dışarıda
bırakarak 2 maddelik bir düzenleme halinde bize getirdi. 3 üncü ve 4 üncü
maddeleri de yürütme ve yürürlük maddeleriydi. Bu, kamuoyunda birhayli
tartışılan yürürlük maddesinde "bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu ve
Yükseköğretim Kurulu birlikte yürütür" ifadesi de işte burada yer
alıyordu. Dolayısıyla, Üniversitelerarası Kurul tarafından bize resmen
getirilen bir taslak olmadı; ancak, Başbakanımızı son ziyaret ettikleri esnada
-Sayın Şahin ile birlikte biz de oradaydık- o zaman bu taslağı verdiler.
YÖK'ten gelen taslağı kendilerinin de beğenmediğini, kendi görüşlerini büyük
çapta yansıtmadığını ifade ettiler. O zaman bu taslağı Sayın Başbakana
verdiler.
Sayın Kepenek'in sorusuna
gelince; personelden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız burada. Ben
zaten daha önceki konuşmalarımda da ifade ettim. Geçen yıl, yani, 2003 yılı
Bütçe Kanunu çerçevesinde bütün kamu kesimi için 35 000 kadro ihdas edildi.
Bunun 23 200'ü eğitime tahsis
edildi, 20 000'ine öğretmen ataması yapıldı; 3 200'ü üniversitelere verildi,
araştırma görevlisi ve öğretim üyesi olmayan diğer ihtiyaçlarını karşılamak
üzere. Bu yıl 40 000 kadro ihdas edildi, bunun 24 600'ü eğitime tahsis edildi; 18 000'ine öğretmen ataması
bir kısmına yapıldı, bir kısmına yapılacak; 6 600'ü de üniversitelere verildi.
Ayrıca, üniversitelerin enstitüler bünyesindeki geçici kadrolarının da sürekli
kullanılabilmesi için Sayın Bakanımız tarafından bir yasa hazırlanmaktadır,
Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilecektir. O da, büyük çapta,
üniversitelerimizi bu açıdan rahatlatacak bir yasa olacaktır.
Arz ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Madde üzerindeki
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde
52'nin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Oya Araslı |
Mehmet Yıldırım |
Rasim Çakır |
|
Ankara |
Kastamonu |
Edirne |
|
Engin Altay |
Feramus Şahin |
Hüseyin Bayındır |
|
Sinop |
Tokat |
Kırşehir |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim,
2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal
görülebilir; ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin
zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı,
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve
dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve
bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler,
Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla, siyasî
etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam
sağlanmalıdır. Ancak, kanun tasarısı, yalnız üniversiteleri siyasî iktidarın
etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve
yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut durumu
kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki parlamento ve hükümete
aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler,
üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte
gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
Demokratik, laik, sosyal
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan
üniversitelerin siyasal etkilerden uzak kendi yasasının hazırlanmasına katkıda
bulunmasına imkân tanınmalıdır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı,
ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik
katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve
öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek hazırlanmamıştır.
Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı olmayıp, bilimsel
özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Bu nedenle, söz konusu
maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Geçici madde 52'yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Geçici madde 53'ü
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 53. - 2004
Öğrenci Seçme Sınavına mahsus olmak üzere kılavuzda alanları bakımından ortak
olarak belirtilen yükseköğretim programlarına girişte ortaöğretim başarı puanı
(0.80) katsayısı ile çarpılır.
BAŞKAN - Geçici madde 53
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Yalova Milletvekili
Sayın Muharrem İnce; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Tabiî, dünden kalma
olduğumuz için, bugün tıraş olmadan geldik. Sayın Bakana önce şunu hatırlatmak
istiyorum. Tabiî ki, milletvekillerinin mesai kavramının olmadığını ben
biliyorum: Ben memurlar için söylemiştim zaten, ILO standartlarına uygun mu
arkadaşların çalışmaları diye. Ben kendimiz için söylemedim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Onlar mesai alıyor; bir şey olmaz...
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Böyle Meclise böyle memur olur.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Ben, tahmin ediyorum ki, bu ülkede birçok genç, üniversite sınavına girecek
öğrenci, sabaha kadar bizi izledi. Onlara diyorum ki -tahminimi söylüyorum- bu
yasa bu seneye uygulanamaz; gece sabahlara kadar televizyon izleyip,
gazetelerde bu sınavla ilgili, sınav sistemiyle ilgili haberleri
izleyeceklerine, günde 300 soru çözmeye devam etsinler, sınava iyi hazırlansınlar.
Bu katsayının
yönetmelikle değil de yasayla belirlenmesine neden karşı çıkıyoruz? Bakın, ben,
size birkaç örnek vermek istiyorum. Yanılmıyorsam, Sayın Bakanımız,
cumhuriyetin 60 ıncı Millî Eğitim Bakanı ve Millî Eğitim Bakanlığı, 2 Mayıs
1920'de 3 numaralı Kanunla kurulmuş; seksendört yıllık sürede 60 bakan. Talim
ve Terbiyeye bakıyorum; 1926'da kuruluyor; 1926'dan 1980'e kadar, yani ellidört
yılda 7 kişi başkanlık yapıyor; ellidört yılda 7 kişi. 1980'den 2003'e kadar yirmiüç yılda 13
başkan değişiyor; yani, burası, 1980'den sonra siyasallaşmış bir yerdir. Onun için, millî eğitim kadrolarına
olan bu güvensizlik, sadece Hüseyin Çelik'e olan, Sayın Bakana olan güvensizlik
değil; ortada bir partizanlık söz konusu, burası yıpranmış bir kurum.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sayın Hüseyin Çelik...
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Sayın Hüseyin Çelik tabiî ki.
Şimdi, burada, ortada
böyle bir problem var.
Yüzüme bakamadığı için
Sayın Bakan, arkaya geçiyor.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Arkaya geçince 2 puan alıyor!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Değerli hemşerilerim, sevgili Yalovalılar diye başlayacaktım az kalsın; artık,
akıl mı bıraktınız; sabaha kadar burada bekledik.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sana bir şey olmaz.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bakın, ben, size, birkaç konuda daha bilgi vermek istiyorum. 1999'da bu sınav
sistemi değiştiğinde, binlerce, yüzbinlerce öğrenci yanlış tercih yaptı; o
zaman katsayılar 0,2; 0,5'ti. 2002'de katsayıları 0,3; 0,8 olarak
değiştirdiler; yine, yüzbinlerce öğrenci yanlış tercih yaptı.
Bakın, bilmeniz
açısından, belki gözden kaçıranlar vardır diye söyleyeyim. Şu andaki sınav
sistemine göre üniversiteye yerleştirme işlemi şöyle yapılıyor: Önce sınava
giriyorsunuz, puanınız size geliyor, siz, bir önceki yılın puanlarına bakarak,
kendi puanınızı kıyaslayarak tercih yapıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
sayın milletvekilleri...
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Isparta) - O zaman, sistemi değiştirmeyelim.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Hayır... Bir dakika; anlatayım. Bir anlatayım... Bir anlatayım da dinle bak...
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Dinleme kardeşim, dinleme!..
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Şimdi, çocuk, 2004 yılı sınavına girdi; sonuç geldi, kendi puanı elinde, geçen
yılın puanları da elinde, onlara bakarak tercih yapacak.
Değerli arkadaşlarım,
siz, katsayıları değiştirdiğiniz zaman yılın ortasında, öğrencinin elindeki
veriler, farklı katsayılara göre. Geçen yılın katsayıları farklıydı. Bakın,
ağustos ayında size çok beddua edecekler.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Isparta) - Hataları düzeltiyoruz, hataları.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bakınız, benim ne dediğimi bu işten anlayanlar çok iyi anlıyor. Tercihlerde
müthiş hatalar olacak. Bunu çözmenin yolu, o yıl bunu uygulamamaktan geçer.
Demedi demeyin diye söylüyorum.
Bir diğeri, yine, Trabzon
Milletvekili arkadaşımız Cevdet Bey iddia ediyor, diyor ki: "Bu
ortaöğretim başarı puanının içinde ÖSS ortalaması, okul, takım çalışmasının
puanı yoktur." Bu var. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanımız da var olduğunu
söylüyor. Bunu herkes kaldıralım diyor; kaldırmıyorsunuz ki.
Süper liseler yeni
çıktığında, puanlar 4'e, 3,5'e kadar düştü. Anladılar ki sınav yok; notlar
şişirildi; 5'le çocuklar müracaat etti, kura çekmek zorunda kaldılar.
Bu ülkede objektif bir
not verme sistemi yoktur. Aynı okulun iki matematik öğretmeninden birisi bir
imtihan kâğıdına 100 verirse, öbürü 70 verir. Objektif bir sınav değerlendirme
sisteminin olmadığı bu ülkede, okul notlarını bu kadar öne çıkarırsanız ve bu
değişikliği yapmazsanız, yanlış yapmış olursunuz.
Yine, bu ülkede, yılda 20
000 öğrenci idare mahkemesi yoluyla sınıf geçiyor. Bu yanlışlığı
düzeltmiyorsunuz burada.
Öyle büyük bir kaos
yaşanacak ki bu yaz, Cumhurbaşkanına gitti geldi, Anayasa Mahkemesi iptal
etti... Sayın Hüseyin Çelik öyle
yıpranacak ki... Aklımdan şu geçiyor: Sayın Başbakan, Hüseyin Çelik'ten, Sayın
Bakandan kurtulmanın yolunu böyle yıpratarak mı buldu acaba diyorum. Kesin
böyle olacak; bunu ben görüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şunları söylemek istiyorum: Birtakım bilimsel yanlışlıkları, milletvekili
oylarının çokluğuna dayanarak doğru diye kabul ettiremezsiniz. Biz iktidarız,
çoğunluğumuz var, katsayıyı böyle belirledik arkadaşlar, kaldırın bakalım
parmakları. Neye parmak kaldırdığını ister bil ister bilme; madem bizim
arkadaşlar böyle istiyor, biz de kaldıralım... Doğru kabul ettiremezsiniz bunu.
Şundan dolayı ettiremezsiniz; bizi dinleyeceksiniz tabiî ki, dinlemek
zorundasınız; çünkü, iktidar her yerde var; ama, muhalefet sadece demokrasinin
olduğu yerlerde var; yani, krallıklarda da iktidar var. Muhalefet, sadece,
demokrasilerde var; onun için muhalefetlerin ayrıcalığı daha önemlidir.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Başımızın tacısınız.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Burada benim aklıma, hep, 58 inci Hükümetin Başbakanı Sayın Abdullah Gül'ün sözleri
geliyor. Sayın Gül -Sayın Başbakan o zaman- şöyle demişti: "Biz, bu ülkeyi
aritmetik çoğunluğa dayanarak yönetmeyeceğiz, ortak aklı egemen kılacağız,
uzlaşacağız, tartışacağız, sonucu bulacağız." Burada hiç de böyle bir
ortak akıl görmüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
burada, biz, ısrarla ve ısrarla şunun arkasındayız; bizi izleyen ticaret meslek
lisesi öğrencilerine söylüyorum, diyorum ki, Cumhuriyet Halk Partisi, sizin,
iktisat, işletme gibi bölümlere, alanınızla ilgili bölümlere gitmenizdeki
kaybın önlenmesinde taraftardır. Getirsinler böyle bir düzenleme, ona hiç karşı
çıkmayalım. Endüstri meslek lisesinin makine bölümünde okuyan çocuğun makine
mühendisliğine gitmesine de karşı değiliz; getirsinler bu düzenlemeyi ona evet
diyelim;. ama, isteyen istediği yere gitsin; hadi bakayım arkadaşlar, serbest
bıraktık her şeyi...
Şimdi, Sayın Bakan diyor
ki: "Bu ne yaman çelişki." Yine, Suat Kılıç arkadaşıma söyleyeceğim;
bu ne yaman çelişki. O güzel ses tonunla, o yakışıklılığınla, o çağdaş
görünüşünle, o etkili hitabetinle anlatıyorsun; ama, şu benim anlattığımı da
çok iyi anlayacağını düşünüyorum.
Sayın Bakanımız
"yöneltmeyi ilköğretime getiriyorum. Rehberlik servisleriyle ilgili yeni
düzenlemeler yapıyorum" dedi. Arkadaşlar, şu andaki sistemde, lise 1'i
bitirdiğiniz zaman karar verirsiniz, tıbba gidecekseniz, mühendisliklere
gidecekseniz sayısal bölüme kayıt olursunuz; hukuk, siyasal, işletme gibi
yerlere gidecekseniz eşit ağırlığa gidersiniz; başka yere gidecekseniz sözele
gidersiniz. Şimdi, siz "lise 2'deki bu seçimi ilköğretime çekeceğim"
diyorsunuz; diğer taraftan da "torna ve tesviye eğitimi almış çocuk eczacı
olabilir arkadaşım" diyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi?!
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Bu ne yaman çelişki!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bu ne yaman çelişki! Bu olabilir mi?!
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bakınız, samimî olarak söylüyorum -Sayın Başkanım benim
tavırlarımı bilir- ben, öğretmen mantığıyla yaklaşırım, art niyetle asla ve
asla... Ben, imam-hatip liselerinde ikibuçuk sene öğretmenlik yaptım. Belki de,
sizden fazla katkı sağladım o çocukların üniversiteyi kazanmasına; hafta
sonlarında gittim, onlara ekstradan ders verdim. Size 3 tane bilgi vereyim.
HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı)
- Ama, oranın ruhunu alamamışsınız.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Almadım, Allaha şükür almadım oranın ruhunu.
Şimdi, bakınız, değerli
arkadaşlarım, Sayın Adalet Bakanımız, açıklıyor:"Çocuklarını oraya
gönderiyor, adam ölünce, kendisine bir fatiha okusun diye." Biz, anamıza
babamıza, dedemize ninemize fatiha okumasını bilmiyor muyuz?! Okumadığımızı mı
zannediyorsunuz?!
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Öyle demedi.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Öyle demedi.
ZEKERİYE AKINCI (Ankara)
- Aynen öyle dedi.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Yani, sadece oraya gidenler mi yapıyor bunu. (CHP sıralarından alkışlar)
Yapmayın arkadaşlar böyle!
Hiç kimsenin, bu vatanı
benden daha çok sevmeye hakkı yok. Hiç kimsenin, benden daha fazla Müslüman
olmaya da hakkı yok. Hiç kimsenin de sizden daha fazla demokrat olmaya hakkı
yok. Kimse kimseyi böyle bir kalıp içerisine sokmasın; ama, bakın, ben, size üç
örnek vereceğim. Şu andaki mevcut duruma göre, imam hatip liselerinden yılda 5
000 öğrenciyi mezun etsek -diğer okullara gitmediğini düşünüyorum, gider,
gitmez, o ayrı mesele, onu tartışmıyorum- imam ihtiyacımız için yetiyor.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Ziraat fakültelerini de kapatalım!..
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Tabiî... Tabiî... Ziraat fakültelerinde de çok müthiş fazlalık var; kesinlikle
kapatmalıyız; doğru söylüyorsunuz. 25 000 ziraat mühendisi işsiz. Doğru
söylüyorsunuz, kapatmalıyız; aynen katılıyorum.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Fen-edebiyat bölümleri de kapatılsın!..
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Kanun gereği fen-edebiyat fakülteleri kuruluyor.
Yine, mesela...
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) -
Beden eğitimi bölümleri de kapatılsın!..
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Evet, 1 000 beden eğitimi öğretmenine ihtiyaç varken, 13 000 mezun veriyorlar.
Evet, planlamalıyız, kapatmalıyız. Ne lazımsa, onu açmalıyız.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Siyasalı da kapat!..
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Lazım olanı açmalıyız. Ne gerek var?! 1 000 beden eğitimi öğretmeni lazımken,
yılda 12 000-13 000 mezun veriyoruz. Tabiî ki, kapatmalı... Değiştirelim...
Bilgisayar öğretmeni açığımız var; onu kapatalım. İngilizce öğretmeni açığımız
var; onu kapatalım. O kadar beden eğitimi öğretmeni mezun edeceğimize,
bilgisayar ve İngilizce öğretmenlerinin sayısını artıralım. Ben, art niyetle
bakmıyorum. Doğru yapalım, ülkenin kaynaklarını doğru kullanalım diye
söylüyorum.
Meslek liselerinin
sınavını ayıralım -hiç fark etmez, imam hatipler de dahil buna- kontenjan
verelim, getirelim. "Arkadaş, lisans programlarına meslek liseleri de
girer" diyelim. Önce, meslek liseleri sınavına girer; yüzde 50'sini alan
bilgisi sorusu sorarız. Yani, makine bölümünde okuyan bir çocuk, makine
mühendisliğini tercih edeceği zaman, soruların yarısı fizik, kimya, biyoloji,
matematik konularında olsun, diğer yarısı da makine bilgisinden olsun. Sonra,
bunları kendi arasında bir sıraya dizelim ve bunlara bir kontenjan verelim -5, 10,
15, neyse- gitsin, makine mühendisi olsun. İmam-hatipte okuyan çocuğa bir
kontenjan verelim, önce ayrı bir sınava girsin, hiç fark etmez; ama, bunları
doğru düzgün yapalım diyorum.
Bakın, şöyle bir şey
doğru değil: Ben, 1998 yılının verilerini aldım. İmam-hatip lisesi mezunları
için üç örnek vereceğim dedim. 3 285 çocuğumuz öğretmenlik programlarına
yerleşmiş, 1 420 çocuğumuz da ilahiyat programlarına yerleşmiş. Ortada bir
çelişki var, yanlışlık var; yani, asıl mesleğini daha çok tercih etmesi lazım. Diğerini
de tercih etmesin demiyorum, yanlış olmasın; ama, asıl mesleğini birincil
olarak tercih etmeli kişi.
Diğer okullarda İngilizce
nasıl öğretilemiyorsa, bu çocuklara da Arapça öğretilemediğini biliyor musunuz;
gerçi, ben saydım, Meclis albümünde, 130 kişinin falan Arapça bildiği yazılı.
Bakın, bir şey söyleyeyim; Arapça muafiyetini geçme oranı imam-hatip
mezunlarında yüzde kaçtır biliyor musunuz; yüzde 12'dir. Arapçayı bilme oranı
kaçtır biliyor musunuz; yüzde 10'dur. Bunlar, resmî rakamlar...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Nereden aldın bu rakamları?
BAŞKAN - Sayın İnce,
karar gereğince, size sadece 1 dakikalık eksüre vereceğim, 1 dakika içerisinde
konuşmanızı toparlayacaksınız.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Peki; çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu çocuklarda ciddî bir
problem var, Arapça dahi öğretemiyoruz orada, diğer okullarda da İngilizce
öğretemiyoruz.
Bu eğitim sistemiyle
ilgili bir konunun daha altını çizip, bitiriyorum
Sayın Bakanım ısrarla
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planından bahsediyor. Ben, Sayın Bakana şunu
sormak istiyorum: Hükümetin buna alternatif acil eylem planı var. Acaba, acil
eylem planında, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planına kaç kere atıfta
bulunmuşlar?! Bana bunun cevabını versin de, ondan sonra gerisini tartışalım.
Teşekkür eder, saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın İnce,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde soru-cevap işlemine başlıyoruz.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir önceki
soruma verdiği yanıtta, Üniversitelerarası Kurulun, kendilerine, geç de olsa,
bir taslak verdiğini, üniversitelerin özerkliğini öngören bir taslağı verdiğini
ifade etti. Sayın Bakanım, bu tasarıyı alıp ne yaptınız? Bu tasarının ne kadarı
şu anda görüştüğümüz tasarıya yansıdı? Yoksa, o tasarı, bürokraside olduğu
gibi, tozlu raflarda bekliyor mu?
İkinci sorum: Türkiye'nin
100 üncü yılını tamamlayacağı aşama 2023'te, acaba, bizim bir eğitim
planlamamız var mı? Hangi alanda, kaç öğrenciye ya da kaç yetişmiş elemana, kaç
doktora, kaç veterinere, kaç ziraat mühendisine, kaç din adamına ihtiyacımız
var? Böyle bir planlama yapıldı mı? Yapılmadıysa niçin; yapıldıysa, acaba, bunu
parlamenterlere dağıtma lütfunu gösterir misiniz; bizler de öğrenmiş
olalım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Bakanım buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Üniversitelerarası
Kurul tarafından hazırlanıp, bir hafta önce Sayın Başbakana getirilen taslakta,
üniversite özerkliğini temin eden herhangi bir şey yok. Niçin yok; çünkü,
Anayasa değişikliği yapılmadan bunun gerçekleşemeyeceğini Sayın Üniversitelerarası
Kurul Başkanı da, üyeleri de çok iyi biliyorlardı. Onlar, sadece, yine, bizim 1
inci maddede olup da çıkardığımız bir madde getirmişlerdi. Bu maddede "Yükseköğretim Kurulu,
üniversitelere bazı yetkilerini devredebilir" şeklinde bir ifade vardı,
biz de buraya aldık; ama, daha sonra... Aslında, bana göre, bu, Anayasaya
aykırı bir durum değildi; çünkü "devredebilir" başkadır
"devreder" başkadır.
Bunun dışında, Anayasa
değişikliği yapılmadan bir taslak hazırladıkları için, herhangi bir özerklik
temin edecek, aslında, orada ileri bir adım yok. Yardımcı doçentlerin,
doçentlerin atanmalarıyla ilgili, etik kurulla ilgili, akreditasyonla ilgili
bizim getirdiğimiz birçok yenilik, aslında, onlarla da paylaştığımız
hususlardır; yani, Üniversitelerarası Kurulun hazırladığı taslak; çok daha
geniş bir taslak; bizim daha önce hazırlamış olduğumuz taslak da çok daha geniş
bir taslaktı; ama, biz, onlarla, nihaî olarak, Sayın Başbakanın huzurunda
-Sayın Altıkulaç ve Sayın Mehmet Ali Şahin Bey de oradaydı- Üniversitelerarası
Kurulun Sayın Başkanı ve 7 rektörle şu konuda mutabık kaldık. Aslında, şu anda,
böyle çok kapsamlı bir yasa tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine
götürülmemelidir, Anayasa değişikliği yapıldıktan sonra, çok daha kapsamlı bir
çalışmayla Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gidilmelidir şeklinde bir
mutabakata varıldı ve bu, kendileriyle paylaşıldı, bu konuda mutabık olundu.
Bunu paylaşmak isterim sizinle.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
teşekkür ediyorum
Madde üzerinde 3 adet
önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutup, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının geçici 53 üncü madde 1 inci paragraftan sonra gelmek üzere;
"2004 yılında
birinci fıkradaki haktan yararlananlar ile 2003-2004 öğretim yılında aynı
şartları taşıyan lise 2 nci sınıfta olan öğrenciler, 2005 yılında girecekleri
öğrenci seçme sınavında aynı haktan yararlanırlar."
Paragrafının eklenmesini
arz ederiz.
|
Faruk Çelik |
Akif Gülle |
Mehmet Soydan |
|
Bursa |
Amasya |
Hatay |
|
Faruk Koca |
Mustafa Ataş |
|
|
Ankara |
İstanbul |
|
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı Kanun
Tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde
53'ün tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Oya Araslı |
Mehmet Yıldırım |
Rasim Çakır |
|
Ankara |
Kastamonu |
Edirne |
|
Feramus Şahin |
Engin Altay |
Hüseyin Bayındır |
|
Tokat |
Sinop |
Kırşehir |
BAŞKAN - Şimdi okutacağım
önerge en aykırı önergedir, okutup işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı Kanun
Tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde
53'ün Anayasaya aykırılığı nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Oya Araslı |
Feramus Şahin |
Ali Kemal Kumkumoğlu |
|
Ankara |
Tokat |
İstanbul |
|
Engin Altay |
Hüseyin Bayındır |
|
|
Sinop |
Kırşehir |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim,
2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal
görülebilir! Ancak, Anayasamızda yer alan cumhuriyetin değişmez ilkelerinin
zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı,
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve
dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve
bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler,
Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla, siyasî
etkilerden uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam
sağlanmalıdır; ancak, kanun tasarısı, yalnız, üniversiteleri siyasî iktidarın
etkisi altına alma amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve
yükseköğretimin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete
aittir; ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler,
üniversiteler başta olmak üzere, yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte
gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
Demokratik, laik, sosyal
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan üniversitelerin,
siyasal etkilerden uzak, kendi yasasının hazırlanmasına katkıda bulunmasına
imkân tanınmalıdır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı, üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı,
ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde, Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır; halbuki, kanun tasarısı, demokratik
katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve
öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın
temel ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda,
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır. Felsefesiyle, çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Tasarının çerçeve 7 nci
maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde 53'te yapılan düzenleme ise
Anayasanın 130 ve 131 inci maddelerine aykırı bir biçimde YÖK'e ait olan
yetkilere bir müdahale niteliğini taşımaktadır. Bu bakımdan, Anayasayla uyum
halinde olmayan geçici madde 53'ün tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN- Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sayılı kanun
tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin 2547 sayılı Kanuna eklediği geçici madde
53'ün tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Oya Araslı (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN- Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul)- Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN- Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ekonomik ve sosyal
hayatın dinamikleri karşısında yasaların değiştirilmesi olağandır. Nitekim,
2547 sayılı Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu yana çeşitli değişiklikler
geçirmiştir. Bundan sonra da, bilimsel gelişmeler ve akademik ihtiyaçlar
doğrultusunda yasanın değiştirilmesi ya da yeni bir yasanın yapılması doğal
görülebilir. Ancak, Anayasamızda yer alan Cumhuriyetimizin değişmez ilkelerinin
zedelenmesi ve üniversitelerin siyasallaştırılması kesinlikle kabul edilemez.
Daha iyi bir
yükseköğretim yasasının yapılabileceği düşüncesine hiçbir kişi veya kurumun
karşı çıkması düşünülemez. Hazırlanacak yükseköğretim kanunu tasarısı
Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bir kanun tasarısı olarak algılanmalı ve
dolayısıyla, çağdaş, demokratik, laik, Batılı değerleri benimsemiş, aklın ve
bilimin egemen olduğu bir yükseköğretim kurumunu yansıtmalıdır. Üniversiteler,
Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında bir eğitim anlayışıyla siyasî etkilerden
uzak tutulmalı ve özgür bir biçimde gelişmelerine ortam sağlanmalıdır. Ancak,
kanun tasarısı, yalnız, üniversiteleri siyasî iktidarın etkisi altına alma
amacını taşımakta, akademik özerkliği ortadan kaldırmakta ve yükseköğretimin
gerçek ihtiyaçlarına cevap vermemektedir.
Yasa tasarısı, getirdiği
düzenlemelerle, üniversitelerimizin yükseköğretimde yeniden yapılanma
arayışlarını ve taleplerini karşılamaktan çok uzak, engelleyici ve mevcut
durumu kötüleştirici unsurlar taşımaktadır. Bu nedenlerle, yasa tasarısı kabul
edilemez niteliktedir. Yasama yetkisi ve yürütme erki Parlamento ve hükümete
aittir. Ancak, yükseköğretimle ilgili kapsamlı yasal değişiklikler
üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili tüm kesimlerle birlikte
gerçekleştirildiği takdirde başarıya ulaşır.
Demokratik, laik, sosyal
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin temel kurumlarından biri olan
üniversitelerin, siyasal etkilerden uzak kendi yasasını hazırlamasına katkıda
bulunmasına imkân tanınmalıdır.
441 sıra sayılı yasa
tasarısı üniversitelerin görüşleri doğrultusunda, çağdaş kriterlere dayalı,
ülke ve içinde bulunduğu coğrafyanın bilincinde Avrupa Birliği sürecine katkı
sağlayacak nitelikte hazırlanmalıdır. Halbuki, kanun tasarısı, demokratik
katılımcılık ilkesi gözetilmeden hazırlanmıştır. Üniversitede öğrenci ve
öğretim elemanları arasında huzur ve güven yaratmaktan uzaktır.
Tasarı, Anayasamızın temel
ilkeleri arasında bulunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun, Tevhidi Tedrisat
Kanununun özüne ve insan haklarına bağlı bir çerçeve içermemektedir.
Tasarı, dinamik gelişimi
ve değişimi hedefleyen eğitim sistemimizin bütünselliği gözetilerek
hazırlanmamıştır. Felsefesiyle çağdaş ve akademik ilkelere sıkı sıkıya bağlı
olmayıp, bilimsel özgürlüğü güvence altına alan bir anlayışla hazırlanmamıştır.
Bu nedenle, söz konusu
maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Karar
yetersayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır;
önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
441 sıra sayılı kanun
tasarısının geçici 53 üncü madde birinci paragraftan sonra gelmek üzere;
"2004 yılında
birinci fıkradaki haktan yararlananlar ile 2003-2004 öğretim yılında aynı
şartları taşıyan lise 2 nci sınıfta olan öğrenciler, 2005 yılında girecekleri
öğrenci seçme sınavında aynı haktan yararlanırlar."
Paragrafının eklenmesini
arz ederiz.
Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Lise 2 nci sınıf
öğrencilerinin 2005 yılında yapılacak ÖSS sınavında mağduriyetlerinin
giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda geçici madde 53'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 7
nci maddeyi, geçici maddelerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8. - 2547 sayılı
Kanunun 24 üncü, 25 inci, 26 ncı, 29 uncu ve 42 nci maddeleri yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Yakup
Kepenek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAKUP
KEPENEK (Ankara) - Günaydın.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, değerli izleyenler; ben de hepinize iyi sabahlar diliyorum;
dikkatiniz için teşekkür ederim. Ancak, şu noktayı vurgulamak zorundayım :
İnsan haklarına aykırı, sağlığa, akla hiç de uygun olmayan bir ortamda ve
yanılmıyorsam 17 saate yakın bir süredir çalışıyoruz. Ancak, bu çalışma, bir
hak düzeltilmesine yönelik olduğu halde, kanımca, daha önce konuşmacı
arkadaşlarımın da belirttiği gibi, hakkı düzeltelim derken, yeni bir
haksızlığın ya da başka haksızlıkların da yolunu açmış oluyoruz; genel lise
mezunlarına haksızlık ediyoruz. Oysa, bir düzeltmeyi yaparken, bir şeyi
düzeltirken bir başka tarafa zarar vermenin toplum vicdanı açısından, genel
hukuk açısından hiç de doğru olmadığı bilinen bir gerçektir.
Değerli arkadaşlar, bu
noktaya döneceğim; ama, belki birkaç kez tekrar olacak -bazı konuların
tekrarında yarar var, Sayın Araslı da daha önce belirtti burada- ancak öyle
anlaşacağız, öyle görülüyor; içinde bulunduğumuz yıllarda, dünyada çok hızlı
bir bilimsel ve teknolojik değişim olduğu, bir devrim olduğu hepimizin teslim
ettiği bir gerçek; ancak, bir başka nokta biliniyor; dünya, buraya kolay
gelmedi, büyük uğraşılarla geldi ve buradan çok önemli dersler çıkarıyor,
ilkeler çıkarıyor, doğrular çıkarıyor.
Bakın, günümüzde,
hükümetlerin, üniversite dünyası karşısındaki temel görevi nedir? Uluslararası
anlaşmalara göre, hükümetlerin temel görevi, bilim ve araştırma alanını,
düşünce dünyasını, üretim dünyasını, yani, bilimsel üretim dünyasını, yani,
üniversiteyi, siyasetin, ticaretin, yani, sermaye çevrelerinin, geleneklerin,
törelerin, dinin ve başka etki güçlerinin etkisinden, baskısından,
egemenliğinden uzak tutmaktır, olabildiğince uzak tutmaktır. Devletin görevi
budur, hükümetin görevi budur.
Peki, ne yapıyoruz biz;
bu tasarıyla tam da tersini yapıyoruz. Üniversite dünyasına 12 Eylül rejiminin
giydirdiği o deli gömleğini, biraz daha pekiştirerek, biraz daha vurgulayarak,
biraz daha merkezî yetkiyi ve baskıyı artırarak yeniden getiriyoruz. Yani,
olması gerekeni değil; eskiyi, olmaması gerekeni getiriyoruz ve bunun adına da,
üzülerek belirteyim ki, reform diyoruz.
Değerli arkadaşlar, sabah
sohbetiniz iyi de, tasarının genel gerekçesinde şöyle bir durum var: Tasarının
gerekçesinde, YÖK'le gelen 1981 rejimini beşinci üniversite reformu diye
tanımlanıyor. Değerli arkadaşlar, nasıl denir bilemem; ama, bu, 1981'deki YÖK
tasarısına üniversite reformu demenin, buna reform demenin hiçbir mantıksal
tarafı yoktur, doğru tarafı yoktur. Bu, aynı terimden gidersek, reform değil,
deformasyondur, biçim çöküntüsüdür, değiştirmedir ve yıkımdır.
Şimdi, bu açıdan
baktığımızda, getirilen tasarıyla, üniversite özerkliği çok büyük ölçüde
yeniden zedelenmektedir. Sayın Bakan, özerklik meselesini, bilimsel ve idarî
özerkliği, üniversite özerkliği talebini hep şöyle karşılıyor: "Bunlar bir
Anayasa meselesidir; getirin, yapalım." Sayın Bakan, bu, aynı zamanda,
yasalara geçmeden önce, bir anlayış meselesidir, bir zihniyet meselesidir.
Bakınız, nasıl: Değerli milletvekilleri, Başbakanımız Sayın Erdoğan, üniversite
yönetimlerine ilişkin olarak "parasını ben veriyorum, elbette ben
yöneteceğim" diyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, böyle bir zihniyetin üniversite özerkliğiyle, özgür düşünceyle,
hukuk devletiyle, çağdaş yönetim anlayışıyla, kurumların -bu gerekçede
belirtildiği gibi- özerk ve kendi iç işleyişleriyle, gelişmesiyle uzaktan
yakından bir ilgisi kurulamaz, böyle bir şey olamaz. Burada, bir büyük
yanılgının...
AHMET YENİ (Samsun) -
Saptırıyorsunuz.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Hiçbir şeyi saptırmıyorum Sayın Vekilim.
...bir önemli gerçeğin
daha altını hep birlikte çizelim. Değerli arkadaşlar, çoğunluk, her şeyi yapmak
anlamına gelmez. Milletin iradesi arkamızdadır, biz her şeyi yaparız diye bir
gerçek yoktur. Bu, çoğunluğun diktatörlüğüne götürür ve diktatörlüklerin en
tehlikelisi, en yanılgı doğuranı, en yanlışı, demokratik görünüp başka tür
baskıcı sonuç vereni de bu tür diktatörlüklerdir. O nedenle, millet iradesi
arkamızda; biz, hak, hukuk tanımayız, istediğimizi yaparız diyemeyiz.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Öyle diyen mi var şimdi; öyle diyen yok.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Söylüyorum efendim.
Hukukun temel ilkeleri
vardır, insan haklarına saygı vardır ve bu ilkeler, bu kurallar çerçevesinde
çalışmamız gerekir diye düşünüyorum.
Daha önce burada şu nokta
vurgulandı ve denildi ki: Kimi öğretim üyeleri cüppelerini giydiler, Millet
Meclisine geldiler. Değerli arkadaşlar, gelenlerin bir bölümü, Orta Doğu Teknik Üniversitesinden benim
arkadaşlarım. Bu öğretim üyeleri...
AHMET YENİ (Samsun) -
Hocam, CHP'ye gittiler.
YAKUP KEPENEK (Devamla)
-Sayın Vekilim, Ahmet Bey, o arkadaşlarımızın tamamı değil, 15 kişilik bir
temsilci heyeti Grup Başkanvekilimiz tarafından kabul edildi ve kendisiyle
görüştüler. Sayın Faruk Çelik buradadır ve ben doğruyu söylüyorum.
Yani, bu öğretim üyeleri,
yalnızca Cumhuriyet Halk Partisine gelmediler; İktidar Partisine de geldiler.
Üzülerek belirteyim ki, sizin bundan bile haberiniz yok. Eğer, kabul edilselerdi
tamamı sizin grup salonunuza gelirdi.
Bu insanlar, bakın,
yıllardır üniversitede çalışıyorlar ve Sayın Bakanım, bunu siz de bilin; bu
arkadaşlarımızın şu anda geldikleri durum şudur: Daha evvel burada yeniden
vurguladım. Bu arkadaşlarımızın araştırma görevlisi kadroları kesilmiştir, bu
arkadaşlarımızın araştırma paraları ellerinden alınmıştır, maliyeye gelir
kaydedilmiştir. Bu arkadaşlarımız proje yapamaz hale gelmişler, asistan
çalıştıramaz hale gelmişlerdir.
Şimdi, bu durumda olan
öğretim üyesi sokağa çıkmamıştır, cübbesini giymiştir ve halkın iradesinin
temsil edildiği Yüce Meclise gelmiştir.
AHMET YENİ (Samsun) -
"CHP'ye" diyor burada.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Hayır, efendim; Faruk Çelik'in ofisine gitmiştir. Onu öğrenin, onu öğrenin. Fotoğrafçıyı
çağırsaydınız.
AHMET YENİ (Samsun)
-Hayır, işte burada,CHP kürsüsünde..
BAŞKAN - Sayın Yeni,
lütfen...
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Ahmet Yeni,
siz fotoğrafçıyı çağırsaydınız.
Şimdi, bu öğretim
üyelerini kınamaya hiçbirimizin hakkı yoktur. Bu arkadaşlarımız çok güç
koşullarda, olağanüstü güç koşullarda çok az bir parayla ve bu yurt için...
Bunlar, çok kolay, başka ülkelerde iş bulabilecek arkadaşlarımızdır, bunları
kaçırmaya mı çalışıyoruz, beyin göçüne katkı mı yapmaya uğraşıyoruz, bu
ülkenin, sayıları 10 000'e yaklaşan öğretim üyesi eksiğine yenilerini mi
eklemek istiyoruz Sayın Yeni? Yapmayın, haksızlık ediyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) -
Haksızlık değil, bakın CHP kürsüsüne geldiler
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Bu insanlar sokağa çıkmadılar, buraya geldiler; Cumhuriyet Halk Partisinin
Grubu da bu Yüce Meclisin bir bölümüdür.
AHMET YENİ (Samsun) -
Cübbeyle CHP kürsüsüne çıkamazlar.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Bırakınız, demagoji yok, gerçekleri konuşuyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) -
Yanlış yaptılar, yanlış!
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakın, burada benim üzerinde konuşmam gereken, yasanın
kaldırılan kimi maddeleridir. Bu maddelerin -23, 25, 49 vesaire- tamamı öğretim
elemanlarıyla ilgilidir.
Değerli arkadaşlar,
öğretim elemanları denildiğinde, Türkiye üniversitelerinin çok ilginç bir
durumu var. Türkiye üniversiteleri, lisans düzeyindeki programlarını kendileri
yapamıyorlar; yani, kendileri, 4 yıllık, 2 yıllık okullarına kaç kişi
alacaklarını belirleyemiyorlar. Bunu, YÖK belirliyor, bir anlamda hükümet
belirliyor. Yalnız, üniversitelerimiz, yüksek lisans; yani, üniversite sonrası
ve doktora programlarını kendileri yapıyorlar. Bu, bir çelişkidir, bu, bir
yanlıştır. Tasarıda, bu yanlışı düzeltmek için herhangi bir şey yapılmamaktadır.
Biz, burada, yardımcı
doçentliği, doçentliği, profesörlüğü konuştuk da, bir şeyi konuşmadık;
üniversitelerin öğretim elemanı, öğretim üyesi kaynağını hiç konuşmadık; yani,
üniversitelerimiz öğretim üyelerini nasıl yetiştiriyorlar, bu olanakları var
mı, burada belli bir kalite, belli bir nitelik tutturulabiliyor mu...
Değerli arkadaşlar,
öğretim işinin en temel öğesi, nitelikli öğreticidir. Bunu, sağlamak
durumundayız; Türkiye üniversite sisteminin en büyük eksiği budur.
Değerli arkadaşlar, bu
amaçla, yurtdışına, her yıl milyonlarca dolar verilmektedir, gönderilmektedir;
çünkü, gençlerimiz oraya yönlendirilmektedir ve bunların çoğu ülkemize geri
dönmemektedir.
Bununla şunu
kastediyorum: Millî Eğitim Bakanlığının, bu yasa tasarısıyla birlikte,
üniversite sonrası; yani, öğretim üyesi yetiştirme konusunda bir düzenleme
yapması, üniversitelerimizde bu yöndeki çalışmaların destek bulması için bir
çabaya girmesi; yani, işin kaynağına eğilmesi, üniversite öğretim üyeliğinin
güçlendirilmesi için düzenlemelere gitmesi, olanaklar sağlaması beklenirdi. Bu
tasarının öbür büyük eksiklerinin yanında en önemli eksiklerinden biri budur.
Öğretim üyesi demek, aynı
zamanda, bilim üreten, bilim üretimine katkı yapan kimse, bilimsel çalışma
yapan kimse demektir. Bunun yetiştirilmesi, bu fidanlığın güçlü tutulması ve
geliştirilmesi, devletin düzenlemesi gereken en temel alanlardan biridir.
Üzülerek belirteyim ki, birbuçuk yıla yakın bir süredir iktidarda bulunan
hükümetimiz, bu konuda hemen hiçbir şey yapmamakta, işi oluruna bırakmaktadır.
Çok daha kötü bir şey
olmaktadır, o da şudur: Kadro yetersizliği nedeniyle, tahsisat, para
yetersizliği nedeniyle, bu alanda, bölümler, üniversiteler herhangi bir
girişimde bulanamamaktadır. Şimdi, üstün yetenekli, sanat ve spor alanında
başarılı gençlerimizin üniversitelere girişlerinde kolaylık getiriyoruz; bu,
çok doğrudur, iyidir; ama, aynı üstün yetenekli ve başarılı mezunların,
üniversiteyi bitirenlerin üniversite öğretim üyesi olması için ne tür eğitim
veriyoruz burada? Yani, bu çocukları, mutlaka, bir İngiliz, bir Amerikan
üniversitesine göndermek zorunda mıyız?!
Şunu demek istiyorum:
Türkiye üniversiteleri bu anlamda kendi kendini üretemiyor, kendi kendini
yenileyemiyor. Bir öğretim üyeliği yapısı kendi kendini yenileyemiyorsa, kendi
fidanlığından yetiştiremiyorsa, eksiklidir, yetersizdir. Bu hükümet, birbuçuk
yıldır, bu alanda tek bir adım atmamıştır ve bu tasarıyla, bu konuda herhangi
bir düzenleme getirmemiştir.
Dolayısıyla, tasarıyla
ilgili değerlendirmelerimizi yaparken, yalnızca, yürürlükten kaldırılan veya
doçentlerle, yardımcı doçentlerle, profesörlerle ilgili düzenlemeleri yapmakla
yetinmememiz gerekir. Ülkemizin büyük kayıplara yol açan ve yol açmaya devam
eden öğretim üyesi yetiştirme işini, tıpkı öğretmen yetiştirme işini
savsakladığımız gibi, savsaklamadan, her ikisini de düzgün, doğru ele alarak ve
millî eğitimin asıl, temel görevlerinden biri olduğunu vurgulayarak, bu alanda
çaba harcanmasını istiyorum; çıkacak yasayı bu yönden de değerlendirdiğinizi umuyorum.
Hepinize iyi sabahlar
diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kepenek.
Sayın milletvekilleri, 8
inci maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9. - 11.10.1983
tarihli ve 2914 sayılı Yüksek Öğretim Personel Kanununa ekli ek gösterge cetvelinin (d) sırası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"d) Yardımcı
Doçentler 1-5 3600"
BAŞKAN - 9 uncu madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın
Hüseyin Özcan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AKP Hükümeti, göreve
başladığı ilk günden itibaren, yükseköğretim sistemini değiştirme gayreti
içerisinde olmuş; fakat, gelinen süreçte, hazırlanan bu tasarının,
üniversitelerimizin her fırsatta ifade ettiği, idarî, malî özerkliklerini ve
akademik, bilimsel özerkliklerini artıracak nitelikten uzak olduğu görülmüştür.
Hükümetin, uzlaşma
arayışları neticesinin ürünü olarak lanse etmeye çalıştığı bu tasarı, AKP'nin
siyasal kaygılarından ve saplantılarından sıyrılmamasının sonucu olarak,
üniversiteler, sendikalar, Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere, toplumun
geniş bir kesiminde tepkilere yol açmıştır.
Toplumda kaygı uyandıran
bu gelişmeler, hükümetin hazırladığı bu tasarıya, siyasal tabanına mesaj verme
kaygısı güden, üniversiteye giriş sınavında, meslek liselerine, özelde de imam-hatip
liselerine uygulanan katsayının kaldırılarak, normal liselere eşitlenmesini
içeren düzenlemeler damgasını vurmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz eğitim sisteminin, ilköğretimden üniversite ayağına
kadar geniş çaplı bir reforma ihtiyacı olduğu, başta bilim emekçileri olmak
üzere toplumun tüm kesimleri tarafından ifade edilirken, hükümetin bu
yaklaşımları neticesinde temel problemler gözardı edilmiş ve ana sorun, meslek
liselerinin üniversiteye giriş katsayısı uygulamalarına indirgenmiştir.
Bugün, ülkemiz
ilköğretiminde ciddî bir kalite ve ikili öğretim sorunu yaşanmaktadır. Gençleri
akademik eğitime hazırlamak gibi bir amacı olması gereken genel liselerin
yerini, hepimizin yakından bildiği gibi dershaneler almıştır.
Bir üniversiteye
girebilmek umuduyla her yıl sınavlara giren yaklaşık 2 000 000 gencimizin
geleceklerine ilişkin meslekî bir altyapı sorununun nasıl çözüleceğine ilişkin
bir yaklaşım, bugüne kadar hükümet tarafından ortaya konulmamıştır.
Üniversitelerimizin ve
diğer yüksekokulların altyapı ve eğitim kalitesi sorunu aşılamamıştır ve
getirilen bu tasarı da, bu sorunları ortadan kaldırmaya dönük hiçbir emare
taşımamaktadır.
Hükümetin, sayısal
çoğunluğuna dayanarak, Anayasa Mahkemesinden döneceği aşikâr olan bu tasarıda
ısrar etmesini, toplumu ve kurumları germesini kaygıyla izlemekteyiz.
Değerli milletvekilleri,
üzülerek ifade edeyim ki, AKP'nin pek çok girişimi gibi bu yasa tasarısı da,
hiçbir şekilde, Türkiye'nin ulusal çıkarlarıyla örtüşecek bir öz
taşımamaktadır.
Irak'a asker gönderme
tezkeresinde olduğu gibi eğitim sistemimizi ilgilendiren bu tasarı da, ABD
siparişi gibi, gözükmektedir. Hatırlarsanız, 1917 Ekim Devriminden sonra,
emperyalist ülkeler, Sovyet Rusya'yı yeşil kuşakla çevirme stratejisinin bir
ayağı olarak gerici akımları desteklemişler, deyim yerindeyse semizlemesine
katkıda bulunmuşlardır. Bu süreçte, ülkemizde köy enstitüleri kapatılmış ve
eğitimin dinselleştirilmesi yolunda ciddî girişimler başlatılmıştır. Asgarî
yakın tarih bilgisine sahip herkes, bu sürecin ekonomik, politik eleştirisini
yapabilir.
Bugün gelinen noktada
ise, ABD'nin Ortadoğu özelinde ortaya attığı yeni bir strateji, ister istemez
bizi "acaba, aynı oyun yine mi sergilenecek" endişesine sevk
etmektedir. Geçtiğimiz günlerde açıkça ifade edilen Büyük Ortadoğu Projesi
kapsamında, ABD Dışişleri Bakanının ülkemizi "ılımlı İslam
cumhuriyeti" olarak tanımlaması, bizlerin bu kaygılarının hiç de yersiz
olmadığını göstermektedir.
Bu tasarıyla hükümet,
yükseköğretim programlarını sözel, sayısal ve eşit ağırlık olmak üzere üç ana
grupta toplamakta ve ortaöğretim program alan bölümünün, hangi yükseköğretim
programına karşılık geldiğini ilişkilendirmek suretiyle YÖK'ün işi olan katsayı
hesaplarına kanunla düzenleme getirmekte ve YÖK'ü devredışına çıkarmaktadır.
Oysa, bu katsayı düzenlemeleri, yönetmelikle yapılabilecek düzenlemelerdir.
Bugüne kadar, bu tarzda düzenlemeler hep yönetmeliklerle yapılmıştır. Hangi
okulun hangi alana gireceğine kim karar verecektir; bir bayram arifesinde, 1
041 millî eğitim müdürünü görevden alan bakan mı; Talim ve Terbiye Kurulunun
167 uzmanını görevden alan bir Millî Eğitim Bakanı mı, ayrıca, TÜBİTAK'ı
kendine benzetmek isteyen bir anlayış mı bu partizanlığın önüne geçecek?
Tümüyle siyasallaşmış bir bakanlığa, böylesi bir yetkinin devredilmesi
girişimi, toplumun ve devletin çeşitli kurumları arasında, sonuçları hiç de hoş
olmayacak reaksiyonlar doğurabilecektir.
Öyle anlaşılıyor ki,
emperyalist ülkelerin arzu ettiği gibi, ülkemizi ılımlı İslam gibi bir
cumhuriyete dönüştürmek için, eğitim sisteminin dejenere edilerek, imam
doktorlar, savcılar, valiler, yargıçlar, öğretmenler yetiştirmek gerekmektedir.
Bu girişime, Cumhuriyet Halk Partisi sessiz kalamaz.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Hani seviyordunuz...
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Elbette seviyoruz; gerçekten ülkesini seven, Atatürkçü ve laik olan imamları
her zaman seviyoruz, başımızın tacı, onlara hiç itirazımız yok. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri...
Biz kimseden korkmuyoruz;
korktuğumuz, tek, Allah vardır; çünkü, biz, ülkemize karşı sorumluyuz,
cumhuriyetimize ve laikliğe karşı sorumluyuz.
1920 aydınlanma
devrimiyle, cemaat ve ümmet anlayışından, çağdaş, demokrat değerleri özümsemiş
bir ulus bilincine ulaşmış 21 inci Yüzyılda hâlâ bunları konuşuyor olmaktan
üzüntü duyuyoruz.
Bugün, bütün çağdaş
toplumların temel referansı bilgi olmuştur. Bunun neticesinde, çağdaş dünya
hukuk anlayışı, tanrı buyruğundan, doğal haklara ve insan haklarına
evrimleşmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Türk eğitim tarihinin en önemli dönüm noktası, 3 Mart 1924 tarihli Tevhidi Tedrisat Kanunudur. Bu
kanunla, 1924 öncesi uygulanan üçlü eğitim sistemi ortadan kaldırılmıştır.
Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Osmanlı tarihi incelendiğinde, üçlü eğitim anlayışının
nelere mal olduğu görülmüştür. Hükümetin, bugün, bu üçlü eğitim sistemini
çağdaşlaştıracak düzenlemelere gitme isteği, laik, demokratik cumhuriyetle
hesaplaşma anlayışından başka bir şekilde izah edilemez.
Yapılması gereken,
nitelikli, kurumsal, bilimsel ve laik eğitim anlayışının geri dönülmez bir
biçimde güçlendirilmesidir. Bu bağlamda, imam-hatip liseleri, imam ve hatip
yetiştiren okullar olarak kurulmuşlardır ve mezunlarının ilahiyat fakültelerine
devam etmeleri uygun görülmüştür ve bu, yasa gereğidir; fakat, bu okulları
meslek okulları olmaktan çıkarmak isterseniz çok büyük sorunlarla karşı karşıya
kalırız. Eğer, bu okullar kuruluş amaçları doğrultusunda imam ve hatip
yetiştiremeyeceklerse varlıklarının devamı tartışma konusu olacaktır. Ülkenin imam
ve hatip ihtiyacının da ilahiyat fakültelerinden karşılandığı gözönüne
alınırsa, yapılması gereken şey, bu liselerin ihtiyaç fazlası olanlarının
derhal kapatılarak genel liselere dönüştürülmesi olmalıdır.
Avrupa Birliğine girmeyi
hedeflemiş bir ülke olarak, temel zorunlu eğitimin 2010 yılında 12 yıla
çıkarılması istenirken, hâlâ, biz, 8 yıllık zorunlu eğitimdeki sorunları bile
çözecek bir durumda değiliz. Uyum yasaları çerçevesinde Anayasada çeşitli
değişiklikler yaptığımız bir dönemde Anayasamızın 24 üncü maddesinde yer alan
"din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan
zorunlu dersler arasında yer alır" hükmünün değiştirilerek seçmeli hale
getirilmesi gerekmektedir. Hiçbir Avrupa Birliği ülkesinde zorunlu din dersi
uygulamasından söz edilemez. Avrupa ülkelerinde bir papazın, alan dışında
yükseköğrenim görerek, papaz hâkim, papaz savcı, papaz doktor...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Papaz hâkim olmamıştır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Alman Başbakanı Kohl bir papazdı.
Hiçbir şeyden haberiniz yok.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Biz, okuyoruz, görüyoruz ve öğreniyoruz.
Üniversite sınavına bir
ayın kaldığı bir süre içerisinde 2 000 000'a yakın gencin...
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Alman Anayasasında...
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Sayın Çiçek, dinler misiniz... Gelirsiniz, burada konuşursunuz.
Üniversite giriş sınavına
bir ayın kaldığı bir sürede 2 000 000 aileyi ve onların çocuklarını mağdur
etmeye hiç hakkımız yok. Bu insanlara ümit vermeliyiz, bu gençlere sahip
çıkmalıyız ve onları, daha iyi birer genç olarak yetiştirmenin yollarını aramak
zorundayız. Yoksa, YÖK'le, YÖK Yasasıyla, eğitim sistemimizle oynamaya
hiçbirimizin hakkı yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Sayın Başkan, 1 dakika daha efendim.
BAŞKAN - Sayın Özcan,
süre uzatımına gidemem.
Teşekkür ederim. Sağ
olun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde,
şahsı adına, Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay; buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Altay, süreniz 5
dakika efendim.
ENGİN ALTAY (Sinop) -
Günaydın Sayın Başkan, günaydın değerli arkadaşlar; eğitim sistemiyle ilgili
geniş kapsamlı, ciddî revizyonlar, düzenlemeler yaparken, çok ciddî bir
toplumsal mutabakata ihtiyaç vardır. Sayın Bakan da dünkü konuşmasında onyedi
aydır mutabakat aradığını söyledi. Biz de, şimdi, tam onyedi saattir, bu işi,
bu tartışmayı sürdürüyoruz; Allah sonumuzu hayır etsin. (AK Parti sıralarından
"amin" sesleri)
Değerli arkadaşlar,
herkes işini yapacak.
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Konuşuldu onlar...
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Ne konuştuğumuzu ne konuşmadığımızı biz biliyoruz.
Yükseköğretim öncesi
eğitim kademelerine millî eğitim diyoruz; ancak, üniversite farklıdır. Bu farkı
anlamamız ve bu çerçevede, bu mantıkla hareket etmemiz lazım. Üniversite
öğretim görevlilerine, üniversite hocalarına ve hatta öğrencilerine -özellikle
hocalarına- salt kamu görevlisi mantığıyla birtakım şeyleri dikte
ettiremezsiniz; ettirirseniz, yanlış yaparsınız. Yine, ülke olarak büyük
hedefimiz Avrupa Birliğine bu mantıkla, bu yolla da giremeyiz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye, 1963 yılından itibaren planlı kalkınma dönemine
malumunuz olduğu üzere girmiştir. Bakın, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında,
ortaöğretim sistemi için "öğrencilerin yüzde 35'i genel ortaöğretimde,
yüzde 65'i meslekî teknik ortaöğretimde yer alır" ibaresini koymuşuz. Ne
zaman; Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, 1963'te, benim doğduğum tarihte.
Şimdi sene 2004; Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının üçüncü yılındayız; bu
oranlar yine aynı; aynı şekilde duruyor ve aradan geçen kırk yıla rağmen hiçbir
şey değişmemiş. Problem buradadır; yumuşak karın buradadır ve bu hedef, Birinci
Beş Yıllık Kalkınma Planından başlayan bu hedef tutsaydı, bugün 2 000 000 genç
üniversite kapılarında olmazdı.
Eğitim sistemi, bilimsel
eğitim planlaması mantığıyla toplumsal talebe ve işgücü talebine göre
planlanır. Toplumsal talepte bir sorun yoktur. Sorun, işgücü talebine iktidarın
yaklaşımıyla ilgilidir.
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Onlar eskidendi, yanlıştı; biz düzeltiyoruz.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Bak, benim dilim sivridir; kötü yaparım adamı.
Şimdi, insangücü talebi,
ekonominin gereksinim duyduğu insanı, eğitim vererek piyasaya sunma
meselesidir. Bu yaklaşım uygulansaydı, ne üniversite kapılarında biriken
milyonlar olurdu ne de niteliksiz, vasıfsız işçilerimiz olurdu. Eğitimin üretim
için olduğunu İktidar bilmek zorunda ve o çerçevede eğitim politikalarını
götürmek zorundadır. Hiç kimse, meslekî teknik okullarda okuyan gençlerimize yükseköğrenime
gitmesin demiyor; ancak, endüstri meslek lisesi tesviye bölümünde okuyan bir
öğrencinin gitmesi caiz ve makul olan bölümler de bellidir, İHL'de okuyan
öğrencilerin gitmesi gereken yerler de bellidir.
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Buna sen karar veremezsin!
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Çok sıkıldıysan, git bir yüzünü yıka!
Şimdi, bizim söylediğimiz
budur.
Bakın, birçok arkadaş
söyledi; meslekî teknik öğretim pahalı bir iştir.
AHMET YENİ (Samsun) -
Bağırma, bağırma!..
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Başkanım, 2 dakika eksüre isteyeceğim.
Meslekî tekniköğretim
pahalı bir iştir; genel öğretimden 5 ilâ 7 kat daha pahalıdır. Daha önce hatip
arkadaşlar değindi; ben de notumu aldığım için atlamıyorum.
Şimdi, bu anlamsız
düzenlemelerle kaynak israfına yol açıyorsunuz, hem de okulların ana
işlevlerini ortadan kaldırıyorsunuz. Uygulamalarınızda da, çok şükür, meslekî
teknik eğitime destek olduğunuzu hiç duymadık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Altay, 1
dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Yeni meslek bölümleriyle donatmadınız; aksine, çokluğundan yakındığınız lise
türlerine, yok sosyal bilimler lisesi, yok edebiyat lisesi diye yeni türler ve
geleceğe yeni sorunlar eklediniz.
Bu Sayın Başkan keşke
değişmeseydi, Sadık Bey süre konusunda çok toleranslıydı. Ben, hazırladığım
metnin yarısını konuşamadım.
Sayın Bakan, sabahın bu
saatinde, üç dört tane şikâyet aldım. Tarih 8 Kasım 2003, yer Hasan Âli Yücel
Anadolu Öğretmen Lisesi, Ankara. Burada bir seminer var; okul müdürleri ve
öğrenciler orada. Bir kız çocuğu, sizi kapıda karşılıyor, size çiçek sunuyor.
(AK Parti sıralarından "Bakan, şu anda burada yok" sesleri)
Millî Eğitim Bakanımız
yok mu?.. Eyvah, eyvah!.. Neyse, inşallah, televizyondan izliyordur.
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana) - Şu anda geliyor.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Kız çocuğu "Sayın Bakanım bir şeyler duyuyoruz. Siz de öğretmen lisesi
çıkışlısınız. Bizim, ekpuanlara dokunulacak mı" diyor.
Sayın Bakan, demişsiniz
ki: "Hiç merak etme, söz veriyorum..."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Altay,
Sayın Bakanım burada. Sayın Bakana, lütfen, yanında izah eder misiniz...
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Sayın Başkanım, şunu bitireyim...
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gerçekten, milletvekili
arkadaşlarımızın sabrını taşırmamak için olabildiğince kısa bir soru soracağım.
Sayın Bakanım, ben, size
"eğitim planlaması, özellikle 2023'ü hedef alan bir eğitim planlaması
yapıldı mı; hangi alanda, ne kadar yetişmiş elemana ihtiyacımız var; bu konuda
eğer bir planlama yapıldıysa, bu planlamanın basıldığı kitabı acaba lütfedip
bize de dağıtabilir misiniz" diye bir soru sormuştum; ama, bu soruya yanıt
alamadım. O nedenle, ikinci kez tekrarlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Akbulut?.. Yok.
Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) -
Evet, demin kürsüde vermediğiniz fırsatı buradan kullanıyorum Sayın Başkan.
Tarih 8 Kasım 2003. Hasan
Âli Yücel Anadolu Öğretmen Lisesinde seminer var. Sayın Bakanı bir öğrencimiz
çiçeklerle kapıda karşılıyor ve diyor ki: "Bizim ekpuanlara dokunacak
mısınız; biz öğretmen olmak için yola çıktık, siz de bir öğretmen lisesi
mezunusunuz?" Sayın Bakan diyor ki: "Söz veriyorum, korkmayın, hiçbir
şey olmayacak."
Sayın Bakan, böyle bir
söz verdiniz mi? Verdinizse, sizi çiçekle karşılayan bu öğrencimize sözünüzü
niçin tutmadınız diye soruyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Altay.
Sayın Özcan, buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Sayın Başkan, sorum Sayın Bakanıma.
1983 yılından günümüze
imam-hatip ortaokullarından ve imam-hatip liselerinden kaç öğrenci mezun
olmuştur? Bu öğrencilerimizin ne kadarı önlisans ve lisans programlarından
mezun olmuşlardır? Kamu kurum ve kuruluşlarında, imam-hatip lisesi mezunu kaç
kişi istihdam edilmektedir? 1995 yılı itibariyle Kur'an kurslarında dinî eğitim
alan çocuklarımızın ve yetişkinlerin sayısı nedir? Ülkemizin yıllık din
görevlisi ve din meslek öğretmeni ihtiyacı ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özcan.
Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Öncelikle Sayın Kılıçdaroğlu'nun sorusuna cevap vereyim.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de insangücü, işgücü planlaması anlamına gelebilecek, maalesef, bugüne
kadar derli toplu bir çalışma yapılmamıştır.
Bakın, Türkiye'de 77 tane
üniversite var, 90 küsur fen-edebiyat fakültesi var ve fen-edebiyat fakültesi,
bir üniversitenin kurulması için olmazsa olmaz fakültedir. Biraz önce,
Türkiye'de ne kadar, hangi alanda, ne elemana ihtiyaç varsa, o kadar üniversite
kuralım, o kadar meslek lisemiz olsun diye Sayın İnce teklifte bulundu.
Hemen şunu söyleyeyim
değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde -bakın, Amerika Birleşik
Devletleri, İngiltere, Avrupa'nın diğer ülkeleri dahil- efendim, ne kadar
mühendis var, inşaat mühendisine ne kadar ihtiyaç var; 500 kişi; 500 kontenjanı
olan inşaat mühendislikleri açalım diye bir sistem yok. Batı'da insanlara
yükseköğretim imkânı verilir, fırsatı verilir. Oradan mezun olan insanlar büyük
çapta sertifikasyona tabidir. Bizdeki gibi inşaat mühendisliği bölümünü bitiren
insan hemen gidip bir büro açıp imza atmaya başlamıyor. Üniversitelere girmek
kolaydır, bitirmek zordur. Bitirdikten sonra kalifiye iş bulmak daha da zordur.
Dolayısıyla, Türkiye'de birçok alanda -biraz önce yine arkadaşlar söyledi- 25
000 ziraat mühendisi boştur, bir o kadar veteriner hekim boştur, fen-edebiyat
fakültesi mezunları boştur, 60 000 iktisadî ve idarî bilimler fakültesi mezunu
gencimiz boştur maalesef; bunu söylüyorum. Biz, Millî Eğitim Bakanlığı olarak,
2023 yılına kadar, Türkiye'nin demografik hesaplarını yaptırdık. Bizim hangi
yaş dilimlerinde ne kadar öğrencimiz olacak; kimleri nasıl eğiteceğiz, bunun
çalışmalarını yapıyoruz; ancak, TÜBİTAK bünyesinde, Devlet Planlama Teşkilatı
bünyesinde olması gereken ve bugüne kadar bazı çalışmalar yapılan bilim
politikası ünitelerinde yapılan bazı çalışmalar vardır; ancak, bütün Türkiye'yi
kucaklayacak ve hacimli bir kitap haline gelecek bir çalışma, ben şahsen
bilmiyorum. Eğer, Sayın Kılıçdaroğlu'nun böyle bir çalışmadan haberi varsa,
bize de söylesin.
Sayın Altay'ın sorusuna
cevap veriyorum.
Evet, ben, Hasan Âli
Yücel Öğretmen Lisesine gittim. Orada, öğrencilerin bana sorduğu şey şuydu:
Öğretmen liselerinin kapatılacağı ifade edilmektedir, doğru mudur? Dedim ki,
ben de bir öğretmen lisesi mezunuyum; kesinlikle öğretmen liselerini kapatmak
gibi bir niyetimiz yoktur. Öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarını tercih
eden öğretmen lisesi öğrencileri eğer kazanırlarsa, onlara da Millî Eğitim
Bakanlığı olarak doyurucu bir burs veriyoruz. Bu da son derece özendirici bir
şeydir; bu devam edecek.
Sayın Özcan'ın sorusuna
gelince; tabiî, bu sorduğunuz sorunun bir kısmı benim Bakanlığımla ilgili
değildir; ancak, bugüne kadar imam-hatiplerden mezun olan öğrenci sayısı 551
000 kişidir. Geri kalan teferruatı size yazılı olarak bildireceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 9
uncu maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10. - Diğer
mevzuatta Yükseköğretim Yürütme Kuruluna yapılan atıflar Yükseköğretim Kuruluna
yapılmış sayılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan
Hacaloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Hacaloğlu, şahsınız
adına da söz talebiniz var, size ikisini birleştirerek söz veriyorum.
Süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın bakanlar, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; 10 uncu madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi, günün bu sabah
saatlerinde saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Genel Başkanımızın ifade
ettiği gibi, gerçekten tarihî bir oturum yapmaktayız. Irak'a müdahaleye ilişkin
1 Marttaki oturumdan sonra, zannediyorum, 22 nci Yasama Döneminin en önemli
oturumunu yapmaktayız. Gençlerimiz, öğretim görevlilerimiz, halkımız televizyon
başında bizleri izlemekte saatlerdir; ancak, hüzünlüler; çünkü, 17 saattir
devam etmekte olan bu çalışmamız, beklentilerini karşılamaktan son derece uzak,
âdeta boşa kürek çekmekteyiz ve seslerine, taleplerine kulaklarımızı tıkamış
vaziyetteyiz.
Şöyle bir düşündüm
otururken. Bu yasa tasarısıyla ilgili iki günlük toplantılar, bana, bir
geçmişi, 1997 yılındaki 8 Yıllık Kesintisiz Temel Eğitim Yasası çalışmalarını
anımsattı. Yedi gün yedi gece Plan ve Bütçe Komisyonunda, iki gün iki gece
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu zemininde yaşadığımız o günler sonucunda
-mübalağa etmeden ifade etmek istiyorum- Cumhuriyet Halk Partisinin o zamanki,
çok az sayıdaki milletvekillerinin, kanaatimce çok önemli katkılarıyla bir
büyük sonuca ulaşıldı ve o çalışmalar sonucunda, devrim niteliğinde bir yasa
çıkarıldı. Evet; ifade ediyorum, cumhuriyetin ilk dönemlerinde gerçekleşen
devrimlerden sonra, devrim niteliğinde bir yasa, 8 Yıllık Kesintisiz Temel
Eğitim Yasasıyla gerçekleşti. Şimdi, karşımızda, başka bir büyük beklenti
yaratmış olan konu var. 12 Eylül zemininde, ortamında, demokratik hak ve
taleplere yönelik baskının yoğun olduğu bir ortamda, dayatmacı, baskıcı
koşullar altında çıkarılmış olan YÖK Yasası, ne yazık ki, önümüze getirilmiş
olan yasa tasarısının gerekçe bölümünde reform olarak nitelendirilmekte.
Gerçekten, yirmiüç yıldır, Türkiye'de, aydınlar, gençler, toplumun çok büyük
kesimi zaman zaman sokaklara çıktılar "YÖK'e son" dediler, YÖK'te
değişim istediler, üniversitelerde yeniden yapılanma talebinde bulundular.
Gerçekten, Türkiye'nin bilgi çağında ihtiyaç duyduğu atılımı gerçekleştirecek,
katılımcı, yarışmacı, bilim üreten, üstün performanslı ve Atatürk ilke ve
devrimlerine duyarlı gençler yetiştirmekten uzak, -aynen sözlü sorumda sorduğum
gibi- planda yer alıp da bu tasarıya aktarılmamış olan ve özünde de, Sekizinci
Beş Yıllık Planının 675 sayılı maddesi çerçevesi içerisindeki, Atatürk ilke ve
inkılaplarına bağlı, çağdaş uygarlığa katkıda bulunabilen, bilgi çağı insanının
yetiştirilmesini öngören anlayıştan yoksun bir tasarı önümüzde. Üzülerek ifade
ediyorum, bu boyutuyla, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine saygı
içinde ifade ediyorum, bu tasarıyı kabul etmemiz mümkün değil.
8 Yıllık Kesintisiz Temel
Eğitim Yasası bir devrim yasası idiyse, buna verilecek ad, olsa olsa bir karşı
devrim yasası âdeta. (AK Parti sıralarından "ne alakası var" sesleri)
2547 sayılı YÖK
Yasasının, bugün, bazı çok marjinal iyileştirmeler ekinde, iki temel alanda,
açık ve örtülü tuzaklar konularak önümüze getirilmiş olması, gerçekten bir
talihsizlik; çünkü, bu konuda açılıma, atılıma ihtiyaç olduğunu, içinizde
birçok milletvekilinin de iç dünyasında kabul ettiğine, bunu temel bir ihtiyaç
olarak gördüğüne inanıyorum, düşünüyorum; ama, ifade ettiğim gibi, çıkış
noktanız yanlış, reform anlayışınız sakat; çünkü, 2547, bir reforma başlangıç
olamaz.
Sayın Bakan "sorun
Anayasamızda. O 2547'nin özüne yansımamış olan özerklik anlayışını, malî,
idarî, bilimsel özerklik anlayışını çözümleyebilmemiz, ancak Anayasada
değişiklikle mümkün" dediler. Evet... Peki, kim elinizi, kolunuzu tutuyor?
Şimdiye kadar önümüze getirilmiş olan tüm demokratikleşme paketlerini
desteklemedik mi?.. Üstelik de, bizim daha ilk günden beri çok önemsediğimiz ve
Genel Başkanınızın da seçimden evvel söz verdiği o dokunulmazlıkla ilgili
talebimizi sürekli gözardı etmenize rağmen desteklemedik mi?..
Eğer bir reform
yapılacaksa, bir paket gelecekse, eğer YÖK ele alınacaksa, anayasa
değişikliğiyle, yasal boyutuyla bir bütün olarak ele alınıp önümüze
getirilmeliydi. O zaman çok daha rahat konuşurduk, belki, böyle, karşı devrim
kelimelerine hiç ihtiyaç kalmazdı, kesinlikle kalmazdı; ama, bugün, ne yazık
ki, boyut durum öyle değil. Bu boyutuyla, şimdi, önümüze getirilmiş olan
tasarıyı, şimdiye kadar söz alan arkadaşlarımın, Cumhuriyet Halk Partili
milletvekillerinin, çok vurucu ve net bir şekilde ortaya koyduğu gibi,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tasarıyı kabul edebilmemiz mümkün değil ve o
nedenle, başından beri, ret oyu kullanmaktayız.
Değerli arkadaşlarım,
sevgili Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekili arkadaşlarım;
esasında, ben, sizin, son bir yıldır bu Meclisten geçirmekte olduğunuz,
demokratikleşme adına, ülkede demokrasinin çıtasını yükseltme adına ve AB'ye
uyum yasaları anlayışı çerçevesi içerisinde getirmiş olduğunuz yasaların çok
önemli bölümünün içinin tam dolu olmadığını düşünüyorum. Yarı boş yarı dolu,
kimi zaman göz boyama, kimi zaman halkı oyalama ve şu anda, ülkemizin,
demokrasimizin ihtiyaç duyduğu çerçeveden yoksun. Belki bir teşbih yapmak,
sabahın bu saatinde sizleri de rahatlatmak için uygun düşer diye düşünüyorum.
Demokratikleşmeyle ilgili geçirmiş olduğunuz ve geçirmekte olduğunuz AB'ye uyum
yasalarını, ben, bir bölümünüzün siyasî ve manevî hocası da olan Sayın
Erbakan'ın bir deyimi vardı, onunla tanımlıyorum "pansuman yasaları"...
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
O yasalar çıktı, gitti.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Hayır, o yasalar çıkıp gitmedi; çünkü, o yasaların yarısı boş; tekrar önümüze
gelecek ve bunu, sık sık bu kürsüden "Avrupa Birliği de bunu istiyor"
diye dile getirdiğiniz ve tasarının gerekçesinde açık seçik ifade ettiğiniz,
buna rağmen, o dağıtmış olduğunuz kitapta da yer aldığı gibi, İngilizce
bölümünde de yer aldığı gibi, iki temel konuda öngörülen taleplere yer vermeyen
bu tasarı da, diğer pansuman yasaları gibi yarısı boş, çoğu boş bir tasarı.
Değerli arkadaşlarım,
arkadaşlarım ifade ettiler, bu tasarı bu haliyle yetersiz. Bu tasarı, mevcut
yasanın çerçevesini büyük ölçüde korurken, ona bağlı kalırken, üniversiteye
girişte, o çok tartışılan, 5 inci madde çerçevesi içinde yoğun bir şekilde ele
alınan boyutuyla, bir taraftan merkeziyetçiliğe yönelik burada eleştiri
getirilirken diğer taraftan yetkiyi hükümete veren ve bu konuda üniversiteye
yerleşme konusunda yetkiyi büyük ölçüde hükümete veren ve aynı zamanda, örtülü
bir şekilde, ben de aynen ifade ediyorum, imam-hatip liselerinin önünü, kendi
meslek alanları dışındaki branşlara, üniversite düzeyindeki branşlara açmayı
hedef alan ve bu anlamda, Sayın Grup Sözcünüzün ifade ettiği gibi, dindar
kaymakam, dindar öğretmen, dindar meslek sahibi yetiştirmeyi hedef olan bir
anlayış.
AHMET YENİ (Samsun) -
Niye rahatsız oluyorsunuz bundan?!
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
İki gündür aynı şeyleri söylüyorsunuz!
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Efendim, rahatsız olmuyorum; ama, eğer, siz, eğitimi siyasetin ve dinin
kuşatması ve etkisi altına alma anlayışına yönelirseniz, o zaman, yapacağınız
eğitimle, kesinlikle, Türkiye'nin kuruluşunun temelini oluşturan laik
cumhuriyet değerlerine bağlı, çağdaş ve dünyaya açık, pozitif düşünebilen insan
üretebilmeniz mümkün değil.
AHMET RIZA ACAR (Aydın)-
Kırk yıldır aynı şeyler!..
ALGAN HACALOĞLU
(Devamla)- İnanç, herkesin iç dünyasında, özel dünyasında, herkes kadar,
Sayın Bakanımız kadar herkesin hakkı
olan bir duygu, bir özel alan, önemli alan. Onu insanların nasıl alacağının,
nasıl edineceğinin, laik cumhuriyetin kurması gereken o laik eğitim sistemi
içinde yöntemleri vardır. Sizlerin, ondan, cumhuriyetimizin kurmuş olduğu
modelden uzaklaşarak, onu başka kalıba ve örtülü yapılara yönlendirme çabası içinde
olduğunuzu düşünmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarı, gerçekten, yangından mal kaçırmak deyimi vardır ya, ona çok uyan bir
üslupla yasalaştırılıyor. Tabiî, sorumlu, Meclis Başkanlığıdır; ama, sadece ve
sadece, bu tasarı, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda
görüşüldü. Oysa, burada, sık sık "bu yasayı AB ile uyum boyutu içinde ele
alıyoruz" diye ifade edildi içinde bu boyutta herhangi bir düzenleme
olmadığı halde ve buna karşın, AB Uyum Komisyonuna gitmedi bu tasarı. Bu
tasarıda malî düzenlemeler var, özlük haklarına ilişkin düzenlemeler var; bu
tasarı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmedi ve bu tasarı, birkaç gün içinde,
apar topar, yangından mal kaçırır gibi buraya getirildi; ne YÖK'te ne
Üniversitelerarası Kurulda ne aydınlar arasında ne gençlik arasında ne de sivil
toplum örgütleri arasında yeterince, onların katkısını sağlayabilecek imkân
verilerek tartışıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Hacaloğlu,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız; 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum.
Buyurun efendim.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, Sayın Genel Başkanımız, genel seçimlerden iki gün sonra
Sayın Tayyip Erdoğan'ı ziyaret etmişti ve kendisine üç konuda talep ve uyarıda
bulunmuştu. Bunun bir bölümünü, Sayın Genel Başkanımız geçen günkü konuşmasında
kendisi de ifade etti. Bunlar; laiklik karşıtı kadrolaşmaya izin vermeyiniz,
adalete ve millî eğitime siyaseti sokmayınız, cumhuriyet ilkelerinin
zedelenmesine müsaade etmeyiniz; ancak, bu tasarınızla, bir kez daha, bu
ilkeleri umursamadığınız, dini siyasallaştırmak, eğitimi dinselleştirmek
tutkunuzdan vazgeçmediğiniz anlaşılıyor. Bundan lütfen vazgeçiniz, bu yol çıkış
yolu değildir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Hacaloğlu.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde soru-cevap işlemine başlıyoruz.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Aslında çok önemli bir
yasayı tartışıyoruz; ama, bu yasa çerçevesinde, ülkenin, önümüzdeki yirmi yıl
içinde, otuz yıl içinde insangücü planlamasını yapmayan bir devlet
konumundayız, yapmayan bir hükümet konumundayız. Ben, Sayın Bakanımıza, acaba
bu konuda bir işgücü planlaması yapıldı mı, var mı diye soruyorum Sayın
Bakanımız bana soruyor, "sizin elinizde kaynak var mı, gösterirseniz biz
de yararlanalım" diye. Şimdi, Sayın Bakanım, Devlet Planlama Teşkilatı bu
hükümetin elinde, siz, Millî Eğitim Bakanısınız ve işgücü planlaması
yapılmadan, biz, Türkiye'nin elli yılını, yüz yılını şekillendirecek eğitimle
ilgili kararlar alıyoruz!.. Bu, doğru bir davranış olabilir mi? Hükümet etme
erki bunu gerektirir mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Kepenek, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanımıza 3 sorum
olacak.
Birincisi şu: Getirilen
düzenlemeyle, eğer kaçırmadıysam, okul birincileri konusundaki eski düzenleme
kaldırılmış oluyor; oysa, okul birinciliği olayı bir teşvik olarak tutulması
gerekmez miydi; bu konuda bir açıklama istiyorum.
İkincisi, Sayın
Kılıçdaroğlu da sordu, katsayı uygulamalarıyla ilgili ve ülkenin insangücü
planlamasıyla ilgili elinizde somut araştırmalar var mı, bilimsel araştırmalar
var mı? Dolayısıyla, bu katsayıyla ilgili düzenlemeleriniz hangi bilimsel
çalışmalara, ülke içinde ya da yurt dışında yapılmış hangi verilere dayanıyor;
onu öğrenmek istiyorum.
Üçüncü sorum da Sayın
Bakanım şöyle: Meslekî teknik ortaöğretim kurumu mezunlarının kendi alanlarıyla
ilgili öğretmenlik programları ile ara insangücü yetiştiren meslek yüksekokul
programlarına, yükseköğretim alanına geçişte katsayı verilmesi uygulaması
vardı, başarı puanının yüksek katsayıyla çarpılması olayı vardı ve sınavsız
geçiş uygulaması vardı; bunlar kalıyor mu kalkıyor mu; bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Sayın Ateş, buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli Başkanım,
defaatle, Sayın Bakana bazı Anayasa ihlallerinden söz ettik. Şimdi, bu madde
10'da şöyle deniliyor: "Diğer mevzuatta Yükseköğretim Yürütme Kuruluna
yapılan atıflar Yükseköğretim Kuruluna yapılmış sayılır."
Sayın Başkan, Sayın
Bakan, değerli arkadaşlar; Anayasanın 130 ve 131 inci maddelerinde bu iki
terim, yani, "yürütme kurulu" ve "Yükseköğretim Kurulu," en
azından, 15 kere sayılmış. Şimdi, siz, bu terimler üzerinde, Anayasanın
terimleri üzerinde oynama hakkına kesinlikle sahip değilsiniz; yani, bir
terimin yerine diğer bir terimi koyma hakkına sahip değilsiniz, bir kelimesini
bile değiştiremezsiniz. Örneğin, "başbakan” yerine bundan böyle
"cumhurbaşkanı" kelimesini koymanız mümkün müdür?! Şimdi, bu da böyle
bir durum. Burada, açık bir anayasa ihlali söz konusu. Bunu bile bile, bu,
açıkça belli bir şekildeyken, sizin bu konuda ısrar etmeniz, ne bu Meclise ne
yasama yapma tekniğine ne de bir hukuk devletine yaraştığı görüşündeyim. Bu
konuda ne düşünüyorsunuz, onu merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ateş.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Uzun bir görüşme
sürecinin sonuna yaklaştık. Değerli arkadaşlarım, kusura bakmazsanız, bir
gözlemimi sizlerle paylaşmak istiyorum. 18 saate yakın süren, 17,5 saat olan bu
uzun oturumun sonunda, birkısım arkadaşımız, acaba, Anamuhalefet Partisi ne
söylüyor, neleri dile getiriyor; bunları hiç dinleme ihtiyacı duymadan, sadece
yoklama kaygısıyla salona girme ihtiyacı gösterip...
Çok yaşayın, uzun
yaşayın, sağlıklı yaşayın sevgili dostum. Sayın Mercan, siz de istatistiğini
tutarsınız; arada bir uğruyorsunuz, bu yasa sizin için çok önemli herhalde;
onun için, bütün gece boyunca arzı endam ettiniz, devam ettiğiniz için sizi de
kutluyorum. Arada bir uyudunuz...
HASAN MURAT MERCAN
(Eskişehir) - Hep aynı şeyleri söylüyorsunuz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, şuna dikkat çekmek istiyorum. Genelde bir umursamazlık var
İktidar Partisi Grubunda. Değerli arkadaşlarım, oldukça ciddî uyarılar yaptık.
Her maddede görüşlerimizi söyledik. Bunların çoğunu gülümsemeyle karşıladınız.
Bunlar, ciddî uyarılardır sevgili dostlarım. Bu uyarıları lütfen ciddîye alın.
Siyaset uzun bir süreç, hata yapmamaya gayret edin, bu uyarılardan faydalanın.
Yanlış yaptığınızı söyledik, uyardık; ama, umursamadınız. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Halen de aynı tavrı sürdürüyorsunuz. Sizi, bu yasa
tasarısında yaptığınız yanlışlarla başbaşa bırakıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, müsaade
ederseniz sondan başlamak istiyorum.
Sayın Ateş
"Anayasanın 130 ve 131 inci maddelerinde en az 14 yerde Yükseköğretim
Kurulu ve yükseköğretim yürütme kurulu geçiyor" dedi. Sayın Ateş, bana 130
ve 131 inci maddelerde 14 kere değil, bir tek kere "yürütme kurulu"
gösterebilir misiniz?!
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Var efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - 130 ve 131 inci maddelerde "yürütme kurulu"
diye bir şey yok.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - 94 üncü sayfanın en sonunda "yükseköğretim Kurulu..."
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Evet.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Ne demek bu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Ateş, "Yükseköğretim Kurulu" var; ama,
"yükseköğretim yürütme kurulu" diye bir şey Anayasada geçmiyor.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Var efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yok efendim, bakınız, bulursanız bana gösterin lütfen.
Bunları ezbere söylüyorsunuz.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Var. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen dinler misiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Ateş, ben sizi bekleyeceğim, bulursanız bana
getirip gösterin lütfen efendim.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakın, ben Sayın Kepenek'in sorularına cevap vereceğim; ama,
ben, kürsüyü sık sık işgal etmemek için bunlara cevap vermedim. Sayın
Başbakanımız ve Sayın Genel Başkanımızın adını kullanarak kürsüde şunu söyledi
Sayın Kepenek ve tırnak içinde söylüyorum dedi, ellerini de tırnak işareti
yaparak gösterdi.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Allah allah!.. Sakıncası mı var?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hayır, ben ifadeyi aynen aktarıyorum.
"Parasını ben
veriyorum, dolayısıyla, ben yöneteceğim dedi" diyor. Sayın Başbakanımızın
söylediği cümle aynen şudur: "Bu bir prensiptir. Kaynağı veren, malî
imkânı veren akıbetine hâkim olur." Yani, siz, hangi kuruma, vatandaştan
topladığınız, halktan topladığınız vergileri aktarırsanız, siz, orada denetim
gücüne sahip olmak zorundasınız. Bu, şeffaf devlet olmanın gereğidir.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Aynı şey değil mi Sayın Bakanım?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Aynı şey değil efendim.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Egemenlik haftasında, Senato Salonunda da söyledi Sayın Başbakan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
sevgili arkadaşlar; lütfen dinleyelim Sayın Bakanı.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Parayı cebinden mi veriyor?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Arkadaşlar, "parayı ben veririm ben yönetirim"
ile "halktan topladığım vergileri..."
ATİLA EMEK (Antalya) -
"Halk" lafı kullanmadı, Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Efendim, bu parayı Sayın Başbakan cebinden vermiyor, bunu
herkes biliyor.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Cebinden verse böyle söyler; cebinden vermiyor ki.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Cebinden verir gibi söylüyor, cebinden verir gibi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Ama, Sayın
Anadol, sakin olun lütfen, sakin olun...
BAŞKAN - Saygıdeğer
arkadaşlar, izin verirseniz Sayın Bakan cevap versin, lütfen...
Buyurunuz Sayın Bakan.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Başkan, yardımcı oluyoruz; şirketten vermiş olabilir...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Kepenek dedi ki: "Araştırma fonları Maliye
Bakanlığı tarafından kesildi, üniversitelerin araştırma fonlarına el
kondu."
Değerli arkadaşlarım,
bakın, 2004 yılı bütçesi hazırlanırken, bu, bütçe yapma tekniğinden kaynaklanan
bir zaruretti, 18 üniversitenin 2003 yılından kalan, araştırma fonlarında
paraları vardı ve Maliye Bakanlığı tarafından bunlara ödendi, ödenmektedir.
Araştırma fonlarına el konulmamıştır, üniversitelerin araştırma fonları
kendilerine kullandırılmaktadır.
Yalnız, bir şeyi istismar
etmeyelim. Bakın, Millî Eğitim Bakanlığının paraya, kadroya ihtiyacı var,
Adalet Bakanlığının var, bütün kurumların var. Bugün biz bir, âdeta, bakın
ekonomide hassas dengeler üzerindeyiz. Türkiye'nin nereden nereye geldiğini
biliyoruz. Sıkı bir para politikası uygulanıyor, bunu herkes biliyor. Onun için
üniversitelere sanki, kaynak aktarılmadı da üniversitelere gerçekten haksız bir
muamele yapıldı şeklinde bunu ifade etmeyelim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
toparlar mısınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bizim bütün bakanlıklarımızın yatırım bütçeleri yüzde 13
oranında kesildi, bunu bilmiyor musunuz?!
Şimdi diğer sorulara
gelince...
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
süremiz doldu, isterseniz onları yazılı cevaplayınız
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Peki, tamam efendim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 10
uncu maddeyi oylarınıza arz ediyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum :
MADDE 11.- Bu Kanunun; 5
inci maddesi ile değiştirilen 2547 sayılı Kanunun 45 inci maddesinin (a)
bendinin ikinci paragrafı 1.1.2005 tarihinde, diğer maddeleri yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 11 inci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili
Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar [!])
Sayın Araslı,
sürelerinizi birleştirdim.
CHP GRUBU ADINA OYA
ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Birkısım hükümleri
1.1.2005 tarihinde, birkısım hükümleri ise Resmî Gazetede yayım tarihinde yürürlüğe
girecek olan bu tasarının bu maddesi, bu tasarıyla ilgili değerlendirmeleri
yapabileceğimiz en son maddelerden biridir. Ben de, bu vesileyle, bu
değerlendirmeyi, huzurunuzda bir kere daha yapmak istiyorum; bu tasarı ne
getiriyor ne götürüyor, ortaya koymaya çalışmak istiyorum.
Bu tasarı nasıl bir
tasarı; bu tasarı, bir kere, katılımcı bir anlayışla hazırlanmamış bir tasarı.
Katılımcı demokrasilerde bir düzenleme yapılacağı zaman, bunun ilgilileriyle
temas kurulur, görüşleri alınır, beklentileri belirlenir, sorunları hakkında
bilgi istenir ve onlarla bir uzlaşma noktasında buluşmak için gerekli her türlü
yola başvurulur; ama, bu tasarı hazırlanırken bu yola gidilmedi. Öyle ki,
toplumdaki her kesim bu tasarıyı olumsuz bir şekilde eleştiriyor; tasarının
önemli tarafları olan üniversiteler ve üniversite öğrencileri sokakta, bu
tasarıyı protesto etmek için; muhalefet grubu, Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki Anamuhalefet Grubu, bu nedenle her maddesine itiraz ediyor, tasarı
metninden çıkarılmasını istiyor.
O zaman, bu tasarıyı çok
dikkatle bir kere daha düşünmek, İktidarın nerede hata yaptığını dikkatlice
belirlemek lazım ve bu hatayı daha ileri noktalara sürdürmemek lazım. Önümüzde,
daha, birkaç adım geriye çekebilmek için değerlendirme yapabileceğimiz birkaç
küçük imkân var. Eğer, böyle iyi bir düşünceyle, derin düşünceyle bu tasarının
üzerine eğilirsek, belki, o imkânları hükümet ve komisyon değerlendirebilir.
Bu tasarı, kimi yerinde,
Avrupa Birliğiyle eğitim standartları konusunda uyumu sağlamak amacıyla
hazırlandığı iddia edilen bir tasarı. Acaba, Avrupa Birliği standartlarıyla
eğitimde uyumu sağlıyor mu? Avrupa Birliğinde "özerk üniversite"
kavramı var. Bu tasarı ne yapıyor; üniversitenin özerkliğini mi pekiştiriyor,
özerkliğin önündeki engelleri mi kaldırıyor; hayır. Aksine, özerk üniversiteye
Bakanlığın müdahale imkânını yaratıyor, üniversitenin yapması gereken
düzenlemeleri Bakanlığın yetkisine sunuyor. Nerede kaldı Avrupa Birliğine uyum
sağlamak?!
Avrupa Birliğinde,
üniversite, öğrencisini seçiyor, hangi nitelikte öğrenciyi okutacağını
belirliyor. Bu tasarı ne yapıyor; öğrencinin niteliklerini belirleme yetkisini
üniversiteden alıyor, Bakanlığın eline veriyor.
Avrupa Birliğinde,
eğitimde meslekî ve teknik okullara yönlendirme, amacına uygun ölçülerde
gerçekleştirilmiş vaziyette. Bu yasa tasarısında ne yapılıyor; meslekî ve
teknik okullara yönlendirmeyi etkisiz kılacak birtakım düzenlemeler
getiriliyor.
Avrupa Birliğinde eğitim
sistemi çağdaş esaslara oturtulmuş. Artık, kimse öğretmekten söz etmiyor,
bilgiye ulaşma yollarını göstermekten söz ediyor. Öğretmen, bizim bildiğimiz,
kendi doğrularını öğrenciye aktaran ve ezbere dayalı bir eğitim sistemi
içerisinde rol oynayan bir kimse olmaktan uzaklaştırılmış. Bizde öyle mi?! Biz,
hâlâ, sadece bilgiyi öğretiyoruz, bilgiye ulaşma yollarını öğretme aşamasına
geçemedik. Bunlar, sadece, yakalayabildiğimiz, şu dar zaman içerisinde dile
getirebileceğimiz birkaç farklılık. Bunu da bir kenara atalım. Demek ki, bu en
önemli noktalarda bile, bu yasa tasarısı, Avrupa Birliğinin eğitim normlarıyla
uygunluğumuzu sağlamaya yönelik bir yasa tasarısı değil.
Peki, bu yasa tasarısı,
gerekçesinde iddia edildiği gibi, üniversitedeki merkezî yönetimi, katılımcı
bir anlayışla, üniversite içerisine yayıyor mu; hayır. Bir katılımcılıktan söz
ediliyor; üniversite öğrencilerine de, seçme, yönetime katılma hakkı
verildiğinden söz ediliyor. Değerli arkadaşlar, bu, sembolik bir imkândır; adı
bile dilde dolaşmayacak kadar sembolik bir imkândır.
Peki, bu yasa tasarısı
üniversite özerkliğini mi güvence altına alıyor; hayır, öyle bir şey de yok;
tam aksine, katsayılar konusundaki belirleme yetkisini, üniversiteye ait olan,
özerk bir üniversitenin kullanması gereken belirleme yetkisini Millî Eğitim
Bakanlığına bırakıyor ve böylece, özerkliği özünden zedeliyor. Öğretim
üyelerinin ve öğrencilerin sorunlarını mı çözüyor; hayır; bu, sadece,
göstermelik ve mevcuda, adı bile geçmeyecek, çok ufak yenilikler getiren bir
düzenleme; bu nedenle, üniversitenin, öğretim üyelerinin ve öğrencilerin
sorunlarını da çözmekten uzak.
Bu tasarı, aslında,
eğitim sistemimizde hiçbir yenilik getirmiyor; ama, bir şeyler yapıyormuş gibi
gösteriliyor. Tıpkı bundan önce Avrupa Birliğine uyum adı altında çıkarılan
birtakım yasalar gibi, içerisinde bir şeyler var; ama, asıl yapılması
gerekenler yok; ama, bu inceliğe vâkıf olamayanlara, bir şey yapılıyormuş
izlenimi veriyor.
Aslında, bu yasa bir şey
getirmiyor; ama, dikkatli bakıldığı zaman, eğitim sistemimizden çok şeyin
geriye gitmesine kapıyı ardına kadar açıyor ve bu yasa bir tek şeye yarıyor,
iktidarın ihtilaflı olduğu YÖK'ü çözüyor. Biz buna çok alıştık. İktidar, vücut
diline uygun bürokratları görev başına getirmek, bu nitelikte bir kadrolaşmayı
sağlamak için idarî imkânlar yetmediği zaman, yasa yoluna başvuruyor. Kurumu
çözüyor "yeniden yapılandırıyorum" diyor ve bütün görevlileri, bütün
kadroları uzaklaştırıp yerine kendi kadrolarını getiriyor. Bunun bir örneğini
çok yakın geçmişte gördük; TÜBİTAK münasebetiyle gördük.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Moğultay, Moğultay...
OYA ARASLI (Devamla) -
Burada da, YÖK çözülüyor ve yerine, İktidar, kendi YÖK'ünü oluşturma arayışı
içerisinde.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarıyla, meslekî ve tekniköğretim, ortaöğretim kurumlarına yönlendirme
konusunda yıllardır içerisinde olduğumuz ve sürdürmemiz gereken çabanın da
etkililiği ortadan kaldırılıyor alınan önlemlerle. Siz, meslekî ve
tekniköğretimden, ortaöğretimden geleni, üniversiteye girişte genel liselerden
gelenlerle eşit koşullarda buluşturduğunuz zaman, kendinize göre, bir eşitliği
gerçekleştirdiğinizi zannediyorsunuz; ama, çok önemli bir eşitsizliğe de kapıyı
ardına kadar açıyorsunuz. Meslekî ve tekniköğretimden gelenlerin ilgili
alandaki yüksekokullara sınavsız girme imkânı var; ama, genel liselerden
gelenlerin böyle bir imkânı yok; onlar sadece, öğrenci seçme sınavındaki
başarıları onları nereye kadar götürürse onunla yetinmek zorundalar. Aslında
siz onların elindeki imkânı alıyorsunuz ve başka bir alana
yönlendirdiklerinizin eline veriyorsunuz ve burada bir başka çok önemli bir
eşitsizliğe kapıyı açıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
yaptığınız bu uygulama yakın ve uzak vadede, eğitimde, dinî-dinî olmayan
ayırımının kapılarını da ardına kadar açacak bir düzenlemedir. Bununla
imam-hatip okullarına gidişi yönlendireceksiniz, teşvik edeceksiniz, eğer
kafanızdaki, imam doktor, imam savcı, imam hâkim, imam bürokrat şeklinde bir
yapılandırmaysa, bu onun yoludur. (AK Parti sıralarından "ne alakası
var" sesleri, gürültüler)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Bu tarz konuşma size yakışıyor mu?!
OYA ARASLI (Devamla) -
Şurada "ne alakası var" dediğiniz gibi, eğer kafanızdan geçen bu
değilse, o zaman bu attığınız adımdan dönmeniz gerekir. Bunu söylemek
istiyorum, sizi bir şeyle itham etmek istemiyorum; ama, attığınız adımlar sizi
nihaî olarak nereye götürecek, bu konuda uyarıda bulunmak istiyorum.
Kafanızdaki, imam kökenli kadrolar değilse, o zaman bu adımdan şu noktada
vazgeçin, bu tasarıyı geri alın. Eğer kafanızdaki bu ise, Türkiye'nin laik
yapısıyla boğuşuyorsunuz ithamını göğüslemeye de hazır olun, niye bizi böyle
itham ediyorlar diye de şaşırmayın. (AK Parti sıralarından "ne alakası
var" sesleri, gürültüler)
Ne alakası varsa, yapın
gereğini, geri alın bu tasarıyı, geri almıyorsanız da neye hazır olmanız
gerektiğini söylüyorum size; itham etmiyorum. Bu adım, geriye dönmediğiniz
takdirde, tevhidi tedrisat ilkesini de yıkmak gibi bir sonucu ortaya
çıkaracaktır. Bu, cumhuriyetin temeli olan ilkedir. Eğer adımınızı geriye
atmazsanız... (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Bakın, ben imam-hatip mezunuyum, diş hekimiyim...
OYA ARASLI (Devamla) -
Karşılıklı konuşmayacağım efendim, Size dışarıda bakar, dinlerim.
BAŞKAN - Sayın Özçelik,
oturur musunuz... Sayın Özçelik, lütfen...
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Ben imam-hatip mezunuyum ve diş doktoruyum...
BAŞKAN - Sayın Özçelik,
lütfen...
OYA ARASLI (Devamla) -
Sayın Başkan, lütfen, süremi durdurunuz.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Vekilim ve imam-hatipliyim! (CHP sıralarından "otur yerine" sesleri,
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Özçelik,
lütfen...
OYA ARASLI (Devamla) -
Ben, buraya, ikili konuşmak için çıkmadım, hepinize genel olarak hitap
ediyorum, karşılıklı konuşma yapmaya çıkmadım. Karşılıklı konuşmayı dışarıda
yaparız gerekiyorsa. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Ve bu adımınızı geriye
almazsanız, Anayasanın 2 nci maddesine tam anlamıyla aykırı bir durumun orta
yerinde de kendinizi bulursunuz.
AHMET IŞIK (Konya) - Hiç
alakası yok!
OYA ARASLI (Devamla) -
Alakası var mı yok mu... Bundan önce de, siz, bazı hususlar için "alakası
yok" dediniz; ama, çok acı bir şekilde alakası olduğunu da gördünüz.
Bir kere daha, ben, size
hatırlatmak istiyorum; ne, nereye götürür, sizi bu konuda bilgilendirmek
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Yetenç,
Sayın Kılıç, lütfen oturun arkadaşlar...
OYA ARASLI (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, bu tasarıyı değerlendirirken, bir başka husus üzerinde
daha durmak istiyorum. Bu, aceleye getirilmiş ve özensiz bir düzenlemedir. Bunu
o kadar aceleye getirdiniz ki...
AHMET YENİ (Samsun) -
Tahrik ediyorsunuz!.. Tahrik etmeyin!..
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, sıkıntısı olan varsa, dışarı çıksın, biraz hava
alsın.
OYA ARASLI (Devamla) -
Bakınız, size şunu söylemek istiyorum: Biz, burada, 17 saati aşkındır, bu
tasarıyı değerlendirmeye çalışıyoruz, büyük bir özveriyle, uykusuz çalışarak.
Size şunu sormak istiyorum... (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Araslı,
lütfen...
OYA ARASLI (Devamla) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Hayır, bir şey
yok da, lütfen, mutedil bir şekilde, Genel Kurula hitap ediniz.
OYA ARASLI (Devamla) -
Efendim, ben, Genel Kurula hitap ediyorum. Siz, ikili konuşmaya niyetlenen
arkadaşları susturunuz, beni değil.
BAŞKAN - Lütfen, buyurun,
konuşmanızı tamamlayın efendim.
OYA ARASLI (Devamla) - 17
saattir buradayız...
AHMET YENİ (Samsun) -
Niye rahatsız oluyorsunuz?!
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Çalışacaksın, mecbursun!
BAŞKAN - Sayın Torun...
Sayın Torun...
AHMET YENİ (Samsun) - 24
saat de çalışacaksın...
OYA ARASLI (Devamla) -
Ben, rahatsız olduğumu söylemiyorum. Ben hazırım, daha bir 17 saat de, 47 saat
de dinlenmeden çalışmaya hazırım; ama, başka bir şey söylüyorum size. (CHP
sıralarından alkışlar) Dinleyin ve onu değerlendirin. 17 saattir burada
çalışıyoruz. Bana daha çalışırsın dediniz; ama, Bakanınıza söyleyiniz.
Bakanınız, zaman zaman, burada, kalktı, toplantılara katılmadı ve bizim
sorularımıza yazılı cevap önerildi.
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) -
Ne kadar abarttınız!
OYA ARASLI (Devamla) -
Bunu dikkatinize getirmek istiyorum ve başka bir şeyi daha dikkatinize getirmek
istiyorum. Bir ülkenin eğitim sistemi gibi, çok ciddî bir konuyu tartışıyoruz.
Otomobil sürücülerine bile belli bir
saatten fazla otomobil kullanmak imkânı yasalarımıza göre yok. Size, sadece
şunu sormak istiyorum: Bu, otomobil kullanmaktan daha az ciddî bir iş midir ki,
bizi bu koşullarda çalışmaya mecbur ediyorsunuz?!
AHMET YENİ (Samsun) - Siz
uzatıyorsunuz...
OYA ARASLI (Devamla) -
Tartışmak istiyoruz efendim, muhalefet görevimizi yapmak istiyoruz. O da mı
kabahat oldu!.. (CHP sıralarından alkışlar) Bütün dünyaya sizin demokrasi
anlayışınızı kanıtlayan çok güzel bir söz olarak, bu sözlere dikkatinizi çekmek
istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
RESUL TOSUN (Tokat) -
Önce tasarıyı okuyun, ondan sonra gelin...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde soru - cevap işlemine başlayacağız.
Buyurun Sayın Özmen.
MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı)
- Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma iki soru yöneltmek istiyorum;
ancak, bir hatırayı nakletmek istiyorum.
Mustafa Kemal Atatürk,
1926'dan 1933'e kadar Darülfünunu yapılandırmak üzere önemli çalışmalar yapmış;
daha sonra, burası İstanbul Üniversitesine dönüşmüştür. 1933'te, bu konunun
artık yapılandırıldığını düşünürken, 1 Kasım 1938 tarihinde, Meclise kendisi
hasta olduğu için gelememiş, Sayın Celal Bayar'a, rahmetli Celal Bayar'a bir
metin vermiş ve Meclisin açılışında bu metnin okunmasını istemiştir. Bu metinde
de, üç konuya önemle dikkat çekmiştir. Önemle dikkat çektiği ilk konu şudur:
"İstanbul Üniversitesini tekâmül ettireceğiz" diyor; yani, 1933'te
çözmüş olduğunu düşündüğü konuyu hâlâ çözemediğini ve bunun henüz kemale
ermediğini belirtmektedir 1938'de ve kendisi de, maalesef görememiştir kemale
erdiğini. Daha sonraki dönemde, atmış olduğu adımlarla, kemale ermiştir.
İkinci konu, Ankara
Üniversitesinin yapılandırılması hususunda dikkat çekmiştir. Ankara
Üniversitesinin yapılandırılmasında da, yine, dışarıdan getirilmiş olan, o
dönemdeki ünlü bilim adamlarınca Ankara Üniversitesi teşkil edilmiştir.
Üçüncü konu, doğuda, Van
İlimizde bir üniversitenin açılması, böylelikle doğuda, gençlerimizin
yükseköğrenim görmesi hususuna çekmiş olduğu dikkattir.
Bugün gelmiş olduğumuz
noktada, yükseköğretimimizle ilgili olarak bir düzenleme yapılıyor. Eksik
olabilir; bütün bunlar tartışılıyor, görüşülüyor.
Ben, Sayın Bakanıma 2
soru sormak istiyorum:
1- Bilimsel yapılanmamız
hususunda, bu yapmış olduğumuz yeni yapılanmayla, uluslararası düzeyde büyük
başarı kazanmış üniversitelerden bilim adamı getirilmek suretiyle, onların
yapacağı örnek çalışmalara yol açacak mıdır yeni YÖK, yeni kurul.
2- Ülkemizde 1 800 000
öğrencinin yükseköğrenim talebi var ve maalesef, yüzde 10'una yükseköğrenim
imkânı sağlayabiliyoruz. Eğer bir çift tedrisat yapabilirsek -sabahçı-öğlenci
gibi- bu imkânı zorlarsak, bu rakamı
360 000'e çıkarabiliriz ve
yükseköğrenim görmek isteyen -Atatürk'ün de yükseköğrenime vermiş
olduğu değer için söylüyorum bunu- 180 000 gencimize daha yükseköğrenim
gösterebilmenin yolunu açabilir miyiz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Özmen,
teşekkür ediyorum.
Sayın Kılıçdaroğlu...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Yakup Kepenek'in
kürsüde yaptığı bir açıklamaya Sayın Bakan yanıt verdi ve o yanıt, maalesef,
hiç de iç açıcı değil Sayın Bakanım. Nedeni de şu: Özellikle, Sayın Başbakanın
yaptığı açıklama şöyle: "Parayı ben veriyorum -tabiî, burada kastettiği
Sayın Başbakanın, bütçeden ödenen para- onlar yönetiyorlar -yani üniversiteler
yönetiyorlar- dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok." Yani, sizin
söylediğiniz gibi, denetim yetkisini kullanır.
Özerk kuruluşların bir
özelliği var Sayın Bakanım. Özerk kuruluşlar, yönetsel ve malî açıdan
özerktirler. Yönetsel açıdan özerklik ayrı, malî açıdan özerklik ayrı. Elbette
ki, saydamlık çok önemli bir şey. Elbette ki, saydam olacaklardır
üniversiteler. Kamunun parasını kullanan her kuruluş, sadece üniversiteler
değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi de dahil, kullandığı tüm paranın her
ortamda, her yerde halka hesabını vermek zorundadır. Eğer, sizin anlayışınızla
gidersek, parayı mademki biz veriyoruz, o zaman, yargıyı da denetleyeceğiz!..
Biz de maaş alıyoruz, hükümet bizi de denetlesin; Cumhurbaşkanlığı da alıyor,
onu da denetlesin! Kuvvetler ayrımı ilkesine ters düşen bir uygulama olur, eğer
sizin söylediğiniz olursa. Yalnız, Sayın Başbakanın söylediği, yine, çok
tehlikeli bir şey. "Parayı ben veriyorum" diyemez, hiçbir Başbakan
diyemez; bu, kamu ödeneği dahi olsa; çünkü, o paranın o üniversitede
kullanılmasına Türkiye Büyük Millet Meclisi karar veriyor, Başbakan değil.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Kepenek, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Benim sorumun birincisini Kılıçdaroğlu da sordu. Bu, basında çıkan bir durumdur
ve bunun düzeltilmesi gerekir. Kamuoyunda, Başbakanın, sizin değil Sayın
Bakanım, Başbakanımızın bunu düzeltmesi gerekir.
Sayın Bakanım, Viyana'da
bir üniversite kurulması konusunda Avusturya Eğitim Bakanıyla ne gibi
görüşmeleriniz oldu? Orada kurulacak üniversite ne tür bir üniversite olacak,
kimlerin parasıyla kurulacak ve oraya nasıl öğrenci alınacak? O konuda bir
açıklama istiyorum.
Bir de, bir soruma yanıt
alamamıştım, onu istiyorum; o da şu: Meslekî tekniköğretim kurumu mezunlarının
kendi alanlarıyla ilgili öğretmenlik programları ile ara insangücü yetiştiren
meslek yüksekokulu programlarına yönelmelerinde uygulanmakta olan ortaöğretim
başarı puanının yüksek katsayıyla çarpılması ve sınavsız geçiş uygulamalarını
kaldırıyor musunuz bu yasayla?
Sorularım bundan ibaret.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Kepenek'in
son sorusundan başlamak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, biz,
2547 sayılı Yasanın 45 inci maddesinin (a) fıkrasını değiştiriyoruz, (b)
fıkrasına karışmıyoruz; dolayısıyla, sizin dediğiniz hükümler devam ediyor.
Diğer bir husus. Ben,
Viyana'da Avusturya Millî Eğitim Bakanıyla resmî bir görüşme yaptım, Türk
Büyükelçisinin huzurda bulunduğu ve Türkiye'den benimle birlikte bir resmî
heyetin bulunduğu bir ortamda görüşme yaptım; Viyana'da bir üniversite
açılmasıyla ilgili bir sohbet edilmedi, bir cümle geçmedi, bir kelime bile
geçmedi.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Nerede oldu?! Basında yer aldı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yani, doğrusu, ben, basında da görmedim. Ben, rüyamda
bile böyle bir şey görmedim. Yani, keşke şöyle bir şey olsa çok iyi olur:
Keşke, Türkiye, şöyle, üniversitelerini bütün yurt sathına yaysa, yurt dışında
da üniversiteler açacak bir şeye ulaşsak. Bu, çok güzel bir şey olur; ama,
böyle bir şey vaki olmadı.
Diğer taraftan, Sayın
Kılıçdaroğlu'nun söylediği şey soru değildi, bir yorumdu. Sayın Başbakanımız,
her ortamda, birçok zaman, bununla neyi kastettiğini, ne söylediğini, ne
söylemek istediğini birkaç kere izah etti. Ben, buna yeni bir açıklama
getirmeyi de, doğrusu, gerekli görmüyorum; zaten, biraz önce gerekeni söyledim.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Açıkladıkça yanlış oluyor zaten Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Şimdi, bir başka husus. Biraz önce Sayın Hacaloğlu
yaptığı konuşmada 2547 sayılı Yasaya, bu yasa tasarısının gerekçesinde bizim
"reform" sıfatını kullandığımızı söyledi; yani, YÖK Yasası için, 2547
sayılı Yasa için "reform" kelimesini kullandığımızı söyledi.
Sayın Hacaloğlu, siz
yabancı dil bilirsiniz. "Reform" kelimesi, yeni bir forma, yeni bir
şekle sokmak, yeniden yapılandırmaktır. Bir şeye reform demek için ille de onu
onaylamak, beğenmek veya benimsemek diye bir mecburiyetiniz yoktur; yani
"beşinci yükseköğretim reformu" tabirinin kullanılmış olması, bizim
YÖK'ü, 2547 sayılı Yasayla kurulan YÖK'ü tasvip ettiğimiz, benimsediğimiz,
beğendiğimiz anlamı çıkmaz. Bunu da düzeltmek istiyorum.
Sayın Özmen'in sorusuna
yazılı olarak cevap vereceğim.
Teşekkür ederim.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Sayın Başkan,
bir iki tashih var, müsaade ederseniz...
BAŞKAN - Evet.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Çerçeve 1
inci maddede 6 ncı maddenin hemen akabinde "Bakanlığı ile" yerine
"ve diğer" olacak.
Yine, çerçeve 6 ncı
maddeye bağlı ek madde 28'in son paragrafında "ilgili hususlar ile"
yerine "ile" kalkacak "ve" olacak. "Neticesinde"
kelimesinden sonra virgül var, o virgül kalkacak.
Bir de, en son, madde
10'da "diğer maddeleri" yerine "hükümleri" olacak. Bunu
vereceğim size.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yani, bu, redaksiyon yetkisi istiyor.
BAŞKAN - 11 inci
maddede?..
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - 10 uncu madde
11 inci madde oldu. "Diğer maddeleri" yerine "hükümleri"
olacak.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - "Maddeleri" yerine "hükümleri".
BAŞKAN - Tamam.
Sayın milletvekilleri, 11
inci maddeyi, yapılan redaksiyonlarla oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Adalet ve Kalkınma Partisi Gruba adına, Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Sayın Faruk Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, uzun bir zaman
dilimi içerisinde, Yükseköğretim Kanunuyla ilgili huzurlarınıza getirdiğimiz
mini paketin son oylamasına, son maddesine gelmiş bulunuyoruz. Doğrusu, birçok
eleştiriler yapıldı, katkılar da sağlandı; ama, konuşmalar arasında çok acımasız
eleştiriler, maalesef, bu kürsüden ifade edildi. Biz, bir gerilime sebebiyet
vermemek açısından da, sabırla, bu saate kadar bekledik. Bir iki eleştiriyi bu
anlamda cevaplandırmak istiyorum.
Özellikle, Cumhuriyet
Halk Partisine mensup değerli milletvekili arkadaşlarımız buraya çıkınca,
ısrarla "karşı devrim tasarısı" ifadesini burada terennüm ettiler,
sık sık dile getirdiler. Şimdi "karşı devrim tasarısı" demek, ne
demek? Az önce, Saygıdeğer Hocamız Oya Araslı da aynı konuya temas ettiler.
Anayasa...
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Sözlükte karşılığı var!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Sözlüğe bakarsınız; yani, şimdi, sabahın bu keyif saatinde... Sözlüğe
bakarsınız; kütüphanenizde vardır herhalde.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Bilerek söyledik, bilerek "karşı devrim" dedik.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Tamam efendim; Sayın Grup Başkanvekili de söylediler.
Şimdi, yapılan düzenleme,
aslında, 1999 öncesini karşılamamasına, 1999 öncesi uygulamalarını
karşılamamasına rağmen... 1999'a kadar bir uygulama vardı. O zaman, 1999'a kadar
olan, neyin karşı devrimiydi?! Nasıl cevaplandıracaksınız? (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Üstelik, siz, 1999'dan
önce de İktidarda bulundunuz, iktidardaydınız; karşı devrim olan bir hadiseyi
değiştirseydiniz. Neden hiç ağzınıza almadınız, neden gündeme getiremediniz?!
(CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
5 inci maddeyle geldi, 5 inci maddeyle, bugün...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bugün... Bakınız, 5 inci maddeye geleceğiz.
ATİLA EMEK (Antalya) - 5
inci madde...
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
5 inci maddeyle geldi.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Zaten, konuştuğumuz 5 inci madde.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Tabiî... Tabiî...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Sayın Başkan, siz 5 inci madde üzerinde konuştunuz, ben de onu söylüyorum.
Yani, 1999'a kadar, uygulamalarda 5 inci madde çok daha gelişmiş bir şekilde
varken, karşı devrim o zaman neye karşıydı, şimdi ne demek istiyorsunuz?! Biz,
o süreçleri de biliyoruz. Bakın, o süreçlerde siyasî liderler bu kürsülere
çıktılar, dediler ki "siyasî hayatımıza da mal olsa, biz bu düzenlemeyi
yapacağız."
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Kendi siyasî hayatlarına da mal oldu.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
İşte, millet, neticesinde, o dayatmalar karşısında siyasîleri nasıl mahkûm
etti, hep beraber gördük; sizler, bizler, onların neticesinde bu Parlamentoya
geldik.
Şimdi, söylerseniz ki, en
doğrusunu yapalım, en güzelini yapalım, hepimiz buna saygı duyarız, hepimizin
bu çaba içerisinde olması gerekiyor; fakat, süreçleri incelerken dikkat edelim.
Kaldı ki, bahse konu 5 inci maddeyle ilgili düzenleme, 1999'a kadar bir şekilde
geldi; maddenin içeriğine bakın... Siz, bugün, getirdiniz, başta Sayın Genel
Başkanınız olmak üzere, imam-hatip meselesine oturttunuz bu meseleyi;
imam-hatip, imam hatip...
Şimdi, biraz daha geri
giderseniz, imam-hatip kurslarını ilk açan genel başkanınız, rahmetli İsmet
İnönü'dür; 1949...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Doğru... Doğru... İhtiyaç vardı.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Doğru... Darülfünun bünyesinde açılması istenen ilahiyat fakültesini de 1949'da
açan, yine, rahmetli Genel Başkanınız İsmet İnönü.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Doğru... Doğru...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Efendim, doğru...
ATİLA EMEK (Antalya)
-Ama, istismar edilmedi.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
İstismar falan değil efendim, bırakınız...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Arkabahçe olmak üzere açılmadı. (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
İşte, dinleyin, adam yetiştirmek
için...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Eğitim kurumu olarak açıldı, arkabahçe siz yaptınız.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Yani,
ben, şunu demek istiyorum: Cumhuriyetin kurmuş olduğu yapı, sistem, düzen,
sanki, bugün değişiyormuş, bir farklı boyuta taşınmak isteniyormuş gibi bir
yaklaşım... Oysa, cumhuriyeti kuranlar,
rahmetli Atatürk, İnönü ve devamında, Türk toplumunu çok sağlıklı bir tahlilden
geçirdiklerini bize gösteriyor; gecikmeli de olsa... Yani, 1949'da, bu
okulların, bu kursların temellerinin atılması ve açılması çok anlamlıdır;
sosyolojik olarak hepimizin de bunu değerlendirmesi gerekiyor.
Şimdi, efendim, şunu kabul
edelim: Yasaklarla inançları tanzim etmek mümkün değil.
OYA ARASLI (Ankara) - Her
şeyi yanlış anlıyorsunuz.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Çok rahat konuşalım. Efendim, kafamızın arkasında ne var, kafamızın önünde ne
var; böyle bir ikilem içerisinde olmaya gerek yok.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Takıyye var...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Yasaklarla inançlar tanzim edilmez. Siz, yasak koyarsınız; fakat, bu inanç
dediğiniz olay insanların gönüllerinde. O halde, sistem öyle tanzim edilmeli
ki, vatandaşın bu konudaki taleplerine cevap vermeli, vatandaş bu konudaki
taleplere ulaşmalı ve sistem de, çok daha sağlıklı bir ortamda hayatiyetini
sürdürmeli güçlü bir şekilde. Biz, bakınız...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Suriye'ye, Irak'a, Afganistan'a gidenler de var. Yapmayın bunu ya!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Müsaade edin... Müsaade edin...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Yapmayın bunu ya!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bakınız, bütün samimiyetimle söylüyorum. Hepimiz, elbirliğiyle... Bu ülkede
dinî hayat, dinî eğitim, dinî öğretim bir ihtiyaç ise, bunların çatı
aralarında, bunların bodrum katlarda, bunların olumsuz şartlarda, bunların
denetimden uzak yerlerde, sağlıksız ellerde verilmesine çok şiddetli karşı
olmak yetmiyor; bununla ilgili çok ciddî tedbirler almak gerekiyor. Tedbiri
nasıl alırsınız; işte, az önce söylediğim gibi, yasakları koyarak değil...
Önce, talebe meşru sistem içerisinde cevap vereceksiniz; sonra, yasaklar,
gayrimeşru bu eğitimi vermek isteyen insanların üzerine Demokles'in kılıcı gibi
konacak... Başka türlü nasıl sistemi sağlıklı hale getireceksiniz; bünyeyi
nasıl sağlıklı hale getireceksiniz?!
Şunu açıkça söylemek
istiyorum: Çok farklı düşündüğümüz kanaatinde değilim; ama, diyalogsuzlukta
ısrar edilirse, çözüme değil çözümsüzlüğe doğru gideriz. Bakın, bir örnek
vermek istiyorum: Yıllar önce -çocukluğumuzdan hatırlıyoruz- yurt dışına,
Avrupa'ya, Almanya'ya vatandaşlarımızı gönderdik, gittiler. Vatandaşlarımızı
göndermedik, âdeta, terk ettik ve vatandaşlarımız -bakınız, inançlar,
yasaklarla örtülemez derken onu kastediyorum- gittiler, bulundukları yerlerde
kendilerine göre inançlarını yaşamak veya inançlarıyla ilgili bilgileri almak
için belki de çok sağlıksız ortamlarla karşı karşıya kaldılar. Sonunda, taa
onbeş yirmi yıl sonra "biz yanlış yapmışız, gidelim bu insanlarımıza sahip
çıkalım, oradaki faaliyetlere biz de katkıda bulunalım ve vatandaşlarımızın
yanlış yollara sapmaması konusunda devlet, elinden gelen gayreti
göstersin" diye, yıllar sonra, yirmi yıl sonra belki de, devlet ancak bu
yola girebildi.
Bakın, bugün aynı
noktadayız. Keşke, gönül arzu ederdi ki, yıllar sonra değil, yıllar önce bu
tedbirler alınsaydı, belki de bazı olumsuzluklarla, bazı sıkıntılarla karşı
karşıya kalmayabilirdik veya vatandaşlarımız kendi iç dünyalarında bazı
sıkıntılarla karşı karşıya kalmayabilirlerdi. Sağlıklı kaynaktan bilgi alarak
devletin denetim ve gözetiminde dinî bilgilerini alarak, sağlıksız bir gelişime
fırsat verilmemiş olur idi.
Arkadaşlar, bakınız,
ibretle, hepimiz, Ortadoğu'da cereyan eden hadiseleri izliyoruz. Bu vahşet
olaylarını, bu vahşi olayları kimin işlediği çok önemli değil; hangisi olursa
olsun, çok önemli değil.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Az daha biz de orada olacaktık, direkten döndük.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Efendim, o siyasî boyutu...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Ret vermeseydik, biz de oradaydık şimdi.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Tabiî, efendim, sizin de çok büyük katkınız var; teşekkür ediyorum.
Yani, bu, ayrı bir şey
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Ayrı bir şey olur mu! İnsanlar ölüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Başkanvekili, lütfen toparlar mısınız.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
İşte, şu anda Ortadoğu'da cereyan eden vahşeti kimin yaptığı çok önemli
değildir; ama, bu vahşeti yapanların dinî veya ladinî, dindar veya dinsiz olması
çok önemli değil. Neticede, katledilen insan, tecavüz edilen insan ve bunu da
gerçekleştiren yine bir insan. Bu sorunların kaynağını... Yani, sosyal hayatta
bir problem varsa, bu problemi çözecek olan en güzel yapı, demokratik yapıdır.
Demokratik sistem, bu olumsuz unsurları kendi içerisinde absorbe edecek, onları
sağlıklı bir hale taşıyacak bir düzendir. Onun için, demokrasinin kıymetini
bilirken, bu olumsuz unsurların da içimizde gelişmemesi için, çok sağlıklı
kararlar almamız gerektiği düşüncesindeyim.
BAŞKAN - Sayın Çelik,
süreniz dolmak üzere, lütfen tamamlarsanız...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Sayın Başkan, 18 saat boyunca konuşmamaya dikkat ettik. Müsaade ederseniz, 2-3
dakika içerisinde toparlayacağım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Şahsı adına verin; Sayın Başkan, şahsı adına konuşmadı.
BAŞKAN - Sayın Çelik,
Sayın Suat Kılıç'ın da o hususta söz talebi vardı. Şu anda Suat Kılıç Beyin
şahsı adına olan söz talebiyle sizinkini yer değiştiriyorum. Şahsınız adına
sizi konuşturuyorum. Daha sonra, Oya Hanımın, oyunun rengiyle ilgili konuşması
var. Lütfen toparlarsanız, memnun olacağım.
Buyurun.
OYA ARASLI (Ankara) -
Hayır, grup adına konuşma talebim var.
BAŞKAN - Anladım, tamam;
grup adına konuşmanızdan sonra.
Sayın Çelik, buyurun.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Anayasanın 2 nci maddesine atıfta bulundular hocamız.
Bakınız, Anayasanın 2 nci
maddesinde deniliyor ki: "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
BİRGEN KELEŞ (İstanbul) -
Laik!..
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Şimdi, 1999'a kadar bir uygulama var idi; Anayasanın bu maddesi de herhalde
1999'dan sonra konulmadı; 1999'dan önce de vardı bu madde. Şimdi, Sayın Hocamın
bunu buraya dayandırmasını, doğrusu, ben anlamakta zorlandım; bir.
İki, şunu da bilmenizi
istiyorum: Bütün samimiyetimle söylüyorum, bu sorun, çözülmesi gereken bir
sorun, üzerinde düşünülmesi gereken bir sorundur; ama, bizim antenlerimiz
millete dönük, haber kaynağımız da millet ve bu uygulamalar, geçmişteki
uygulamalar, başka haber kaynakları ve antenler başka yere yönelmişse, onu ben
bilemiyorum.
Bir de son olarak şunu
söylüyorum: Bu imam-hatip okullarını bugün çok gündeme getirdik. Bütün okullar,
cumhuriyetin okullarıdır; müdürleri, devletin müdürleridir; valilerin,
kaymakamların denetiminde, gözetimindedir. Tevhidi Tedrisat Kanununa göre de
bunlar kurulmuşlardır; yani, neye göre Türk millî eğitiminde bunlar işlevlerini
sürdürmüşlerdir?! Bu, bugünün, dünün, AK Partinin meselesi değil; taa gerilere
kadar gidiyor, uzanıyor.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Tartışma konusu bu değil.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Şimdi, son olarak da şunu söylüyorum: Yine üzerinde durulan bir konu, ılımlı
din devleti. Şimdi, bizim demokratik yapımızda, bizim demokratik cumhuriyet
yasalarımızda din nerede, devlet nerede gayet açık ve net. Din nerede olmalı,
devlet nerede olmalı, gayet açık, net ortaya konulmuştur. Kaldı ki, bizim
dinimiz, ılımlı da bir dindir. Eğer iyi incelenirse, bu milletin gönül verdiği
din ılımlı bir dindir. Dinle milletin bir problemi yok, milletin dinle bir
problemi yok.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Bir de siyasîler ellerini çekseler; güzel olacak.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Ama iyi araştırılsa, toplumun değer yargılarıyla sorunu olanlar var. Bunu kabul
edelim. Toplumun değer yargılarıyla sorunu olanlar, aslında, her yerde problem
arkadaşlarım, açık söylüyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Ben, son olarak şunu
söylüyorum: Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi bile teklif edilemeyen
maddelerinin değiştirileceği söyleniyor. Cumhuriyetin temel niteliklerine
yönelen tehditlerden bahsediliyor. Bakınız, samimî olalım, cumhuriyetin
kazanımlarını göremeyen bir ferdin dahi bu Mecliste olabileceğini düşünmek bile
-bilemiyorum nasıl bir kelimeyle ifade edelim- mümkün değildir. Böyle bir
anlayışın bu Mecliste yeri de yoktur, açık söyleyeyim; ama, bu meseleyi, hiç
alakası olmayan, ilgisi olmayan noktalara taşımak, hem milletimizi üzmektedir
hem de milletvekili arkadaşlarımızı üzmektedir. Ben, çok daha sağlıklı
ortamlarda -Mecliste iki grup var- çok daha sivil iletişim içerisinde bu
meseleleri çok daha rahat konuşup, Türkiye'nin önündeki gerek bu problem
gerekse diğer problemleri elbirliğiyle çözeceğimize inancımı ifade ediyorum.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Araslı, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara) -
Süreyi birleştirerek mi kullanıyorum efendim?
BAŞKAN - Hayır efendim.
Şimdi grup adına konuşacaksınız, daha sonra, bu maddeyi oyladıktan sonra,
tümünü oylamadan önce, oyunuzun rengi hakkında konuşacaksınız.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA OYA
ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum ve Sayın AKP Grup Başkanvekili arkadaşımın söylediği son sözlerden
başlayarak açıklamalarımı ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşımız
"diyaloğa her zaman açık olduklarını söyledi ve "sivil
ortamlarda" diye... Burada hiç kimsenin askerî ortamlarda diyalog kurmak
veya askerî ortamlar aracılığıyla diyalog kurmak gibi bir alışkanlığı ve niyeti
yoktur. Bir kere bu hususu tespit edelim, ortaya koyalım.
İkinci olarak, diyaloğa
sizden fazla biz ihtiyaç duyuyoruz ve bunun olmayışının sıkıntısını en fazla
biz çekiyoruz. Demin, şu sıralardan bir değerli milletvekili arkadaşım
"siz uzattınız ama bu görüşmeleri" dedi. Uzatacağız değerli
arkadaşlarım, görüşlerimizi söyleyeceğiz. Sizi halk seçti, bizi de halk seçti;
size halk görev verdi, bize de halk görev verdi. Görüşlerimizi dile
getireceğiz, yanlış yapılmasını önlemek için sonuna kadar elimizdeki imkânları
kullanacağız. Eğer diyalogdan yana iseniz, bu tür müdahalelerin de yapılmaması,
uzattığımızdan şikâyet edilmemesi gerekiyor.
Belki, sizlerin,
hükümetten gelen her tasarıyı hiç tartışmadan geçirmek gibi bir alışkanlığınız,
bir Meclis çalışması anlayışınız olabilir; ama, biz Cumhuriyet Halk Partililer,
böyle bir anlayışı hiçbir zaman benimsemedik, kendi hükümetimizden bile gelse,
tasarıları sonuna kadar tartışmak ve değerlendirmek alışkanlığındayız. O
nedenle, belki aramızda bir yöntem farkı var.
İmam-hatip okulları
meselesine gelince. İmam-hatip okullarının cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim
sistemimizin içerisinde yerini aldığı doğrudur.
HAMİT TAŞÇI (Ordu) -
İmam-hatip okulları sistemde yok, imam-hatip liseleri var.
OYA ARASLI (Devamla) -
... ama, bunların kuruluş amacı, imam ve hatip yetiştirmektir, dini bilen din
görevlisi yetiştirmektir; dinin siyasallaşmasını önlemek için açılmış olan
okullardır, vatandaşa dinini uygun öğretecek, doğru öğretecek elemanların
yetiştirilmesi için açılmış okullardır, yoksa, din kökenli meslek sahibi
yetiştirmek için açılmış okullar değildir, eğitimde dini ve dinî olmayan
ikileşmesini yaratmak için açılmış okullar değildir; ama, biraz tarih
bilenlerin, biraz siyasetin geçmişini okuyanların hemen fark edebileceği gibi,
maalesef, bu okullar, dinî siyasete alet etmek isteyen siyasetçiler tarafından,
eğitim sistemimizde dinî ve dinî olmayan ayırımı yaratmak için bir sebep olarak
algılanmaya başlanılmıştır ve amacını aşan bir biçimde çalıştırılmıştır. Bunu
hepimiz biliyoruz.
Kimsenin imama karşı
olduğu yok, kimsenin dinî değerlere saygısızlık ettiği yok. Hepimiz aynı
toplumun insanlarıyız, hepimiz çoğunluğu Müslüman olan bu toplumda, İslam
dinine inananlara da, başka dinlere mensup olanlara da saygı gösteririz. Herkes
birbirinin dinine, dinî inancına saygılıdır ve ben, en azından kendi Partimin,
kimsenin dinine ve dinî değerlerine saygısızlık arayışı içerisinde olmadığını
biliyorum, bunun gönül huzuru ve rahatlığı içerisindeyim; ama, hepimizin bir
konuda fevkalade dikkatli olmamız lazım; burası, eğitim sistemimizin ve laik
düzenimizin zayıf karnıdır.
Dini siyasete alet etmek
isteyenleri, bundan önce olduğu gibi -şikâyet etti arkadaşlarımız; bundan
önceki dönemlerde yozlaştırma bağlamında yaşanmış olanlardan biz de
şikâyetçiyiz- önlemek hepimizin görevidir. Bunu önlemek için, dini
siyasallaşmaktan, birtakım okulları arkabahçe görünümünde olmaktan çıkarmaktan
ve laik sistemimizi güvenceye bağlamaktan kaçınmayalım. Bu okulların, bu tür
yanlış amaçlar için kullanılmasını önleyelim. Bu okullar, kimsenin siyasî arkabahçesi
olarak görülmesin, laik devlet düzenimizde olmaması gereken bir dinî ve dinî
olmayan eğitim ikileşmesini yaratmak için kullanılmasın. Bütün çabamız bu.
Kimsenin imamlığa,
hatipliğe düşmanlığı yok, kimsenin imama düşmanlığı yok, kimsenin dindar insana
da düşmanlığı yok. Herkes, her yere, inançlarıyla birlikte gelebilir; ama, bir
laik devlet yapısı ve çatısı altında olduğunu unutmadan. Bütün gayretimiz bunun
içindir ve sizi, böyle bir girişe kapı açıldığı için, uyarmak ihtiyacını
duyduğumuzdan burada uyarıyoruz.
Arkadaşlarımız
bahsettiler; "bu Anayasa eskiden de vardı, şimdi mi aykırı oluyor"
dediler. Bir şeyin Anayasaya aykırı olduğunu iddia etmek imkânınız olduğu
zaman, onu Anayasa Mahkemesinin önüne götürürsünüz; ama, bir husus yasayla
düzenlenmemişse, onu Anayasa Mahkemesinin önüne iptal için götürmek imkânınız
yoktur. İlk defa şimdi düzenlendiği için, bu tehlikeye dikkatinizi çekmek
istedim ve laik devletle ne ilgisi olduğunu burada anlatmak için, bir ders
vermek gerekiyor; ama, bu dersi hukuk fakültesinde okuyanların almış olacağını
düşünüyorum ve kimilerine bir defa bunları derste görmüş olmak yeter, kimileri
için birkaç kere tekrarlamak gerekir; o itiyatta olanlar, hukuk fakültesindeki
kitapları açıp bir kere daha okurlarsa, bu eksiği giderirler ve ne alakası
olduğunu görürler diyorum.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Hocam, çok ayıp oluyor...
AHMET YENİ (Samsun) - 28
Martta millet dersi verdi...
OYA ARASLI (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, burada, bir söz sarf ediliyor, devamlı olarak sarf edilmeye
başlandı; "biz, halktan oy aldık." Evet, halktan oy aldınız, bir de
vaatte bulundunuz, bu puanları eşitleştirmek, öyle bir ölçüt düzeyine getirmek
için; ama, bu vaadi yerine getirmek için, eğitim sistemimizi yozlaştıracak,
üniversiteyi bu vaade kurban edecek birtakım düzenlemelerle işe başlamak
yanlıştır, bunu ifade etmek istiyorum. Sizi, böyle bir yanlıştan kurtarmayı
amaçlıyoruz. Eğer, vaadinizi tutmak için böyle bir düzenlemeyi toplumun önüne
koyarsanız, bunun, beraberinde birtakım yanlışlar getireceğini ifade etmek
istiyorum. Vaatlerinizi tutun; ama, Anayasa çerçevesinde yerine
getiremeyeceğiniz vaatlerde de bulunmayın. Eğer bulunmuşsanız da, Anayasayı
hiçe sayarak, eğitim düzenini tersine çevirerek bu vaadinizi tutmaya
kalkışmayın; çünkü, bu, toplumu zarara sokarak tutulan bir vaat olur.
Bir başka hususa daha
değinmek istiyorum. Çoğunluk olmak, her zaman millî irade olmak demek değildir,
hatta hiçbir zaman, demek değildir. Muhalefet de millî iradeyi ifade etmek için
oyla seçilerek Mecliste yer alır. Şunu unutmayın: Bu Meclis, millî idareyi
telaffuz etmek ve egemenliği kullanmak bakımından tek yetkili değildir, o
1961'den önceydi, tek yetkiliydi ve Türkiye bundan dolayı birtakım sıkıntılar
yaşadığı için, 1961'den başlayarak çoğulcu düzene geçtik; yani, egemenliğin
kullanımını, Anayasanın gösterdiği yetkili organlar arasında paylaştırdık. YÖK
Başkanı Sayın Erdoğan Teziç'in ifade ettiği gerçek budur. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, egemenliği kullanan Anayasanın gösterdiği yetkili bir organdır; ama,
Anayasa Mahkemesi de, kullandığı iktidarın kökünü yine Anayasadan almaktadır;
Sayın Teziç'in ifade ettiği budur. Arkadaşlarımız, hukuk fakültesinden mezun
olup da şu anda anayasa hukuku profesörlüğü yapanların hocası olan Erdoğan
Teziç'in bu sözleriyle neyi ifade ettiğini çok iyi anladı; ama, benim, Sayın
Hocamın sözlerinin yanlış yorumlanmasına gönlüm elvermediği için, bir kere daha
bu hususu sizlerin dikkatine sunmakta yarar gördüm.
Değerli arkadaşlarım, son
adımlar. Bakın, size yanlışlarını göstermeye çalıştık, nerelere kadar
götürülebileceğini ifade etmeye çalıştık. Bu tasarıyı, Komisyon tekrar
şekillendirmek üzere geri alabilir, hükümet geri alabilir, komisyona geri
çekilebilir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Araslı, 1
dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen toparlayın.
Buyurun.
OYA ARASLI (Devamla) -
Ben diyorum ki, sakıncalı sonuçlar doğurmasın, bu imkânlardan yararlanalım ve
gerçekten, çağdaş bir eğitim sistemine yaraşan, Anayasayla sorun yaratmayacak
olan, eğitim sistemimizde birtakım yozlaştırma meraklılarının işine yaramayacak
olan düzgün bir yasa ortaya koyalım. Eğitim, bir ülke için çok önemlidir; ona
ne kadar zaman harcarsak, getirilen düzenlemeleri mükemmele ulaştırmak için ne
kadar tartışırsak azdır. Eğitime önem verelim; çünkü, eğer toplum olarak bugün
birtakım sıkıntılar yaşıyorsak, bunun kökeninde, eğitime, yıllarca, gereken
önemin verilmemesi veya yozlaştırma girişimleri olmuştur. Bu hususu da
dikkatlerinize sunuyorum.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, 12
nci madde üzerinde soru-cevap işlemine başlıyoruz.
Buyurun Sayın
Çorbacıoğlu.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sayın Bakanım, görüşülmekte olan yasa tasarısının düzenlenmesinde,
Anamuhalefet Cumhuriyet Halk Partisinin ve diğer partilerin, Yükseköğretim
Kurumunun, üniversitelerin, rektörlerin, konuyla ilgili sivil toplum
örgütlerinin görüşlerini, katkılarını almadınız; bu, sizin siyaset anlayışınız;
ancak, bir konuda bir kişinin katkısını veya etkisini alıp almadığınızı
öğrenmek istiyorum. Bu yasa tasarısının -geneli veya maddeleri üzerinde-
düzenlenmesinde, Başbakanlık Müsteşarının herhangi bir etkisi veya katkısı var
mı?
İkinci sorum: Bu
tasarının düzenlenmesinde, hükümeti, Sayın Başbakanımızı veya sizi, gerçekten,
kimse kandırdı mı veya kandırmaya çalıştı mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Sinop) -
Sayın Bakanım benim de üç sorum var; birini Sayın Çorbacıoğlu kısmen sordu.
Bana gelen bilgilerde,
hazırladığınız tasarıda, Başbakanlık Müsteşarının, sadece katsayıları
doldurduğu -yani, tasarı hazırlanıyor, katsayı oranlarını Sayın Ömer Dinçer'in
doldurduğu- bilgileri var; doğru mudur?
İkinci sorum: DİSK,
Türk-İş, Hak-İş, KESK, TİSK; TÜSİAD, TOBB, Türk Kamu-Sen gibi kitle
örgütleriyle, bu tasarı süresince, daha doğrusu, sizin de bugün söylediğiniz
"onyedi aydır mutabakat arıyorum" çerçevesinde, çok ciddî görüşmeler
yapıldı mı?
Üçüncü sorum: Birkaç
gündür basından takip ediyoruz, YÖK'le çok ilgili olmamakla birlikte, bugün de
gazete haberlerinde var. Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek, hâkimler ve
savcıların ekonomik durumlarının iyileştirilmesiyle ilgili ciddî bir atılım
içerisinde oldu; şahsen benim de takdir ettiğim, uygun bulduğum bir
yaklaşımdır. Siz de, öğretmenlerimiz, destek personelimiz ve öğretim
görevlileri için böyle bir gayret içerisinde olacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Altay.
Sayın Emek, buyurun.
ATİLA EMEK (Antalya)
-Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, şu anda,
Yüce Parlamentoda tasarının müzakerelerinin sonuna gelmiş durumdayız. Toplumsal
bir mutabakatın sağlanmadığı bu tasarı, Yüce Mecliste 18 saate yakın bir
süredir görüşülüyor. Komisyondan başlayarak, toplumda gerilim yaratan bu
tasarı, Yüce Parlamentoda tartışıldı ve Anamuhalefet Partisi olarak Cumhuriyet
Halk Partisinin sözcüleri, bütün uyarılarını, değerlendirmelerini,
eleştirilerini ve tarihe not düşecek görüşlerini açıkladılar; ancak,
parlamentodışı muhalefet -üniversiteleriyle, gençleriyle ve ortaöğretimdeki
çocuklarımızla, velileriyle- hâlâ bu gerilim devam ediyor.
Sayın Bakanım, bu
noktada, yani tasarının biraz sonra Yüce Parlamentoda yasalaşacağı şu noktada,
geleceğe baktığınızda, içinizde bir kuşku, endişe var mı; bu tasarı bu şekilde
yasalaşırsa, vicdanınız rahat mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Emek.
Sayın Oral, buyurun.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Bakanım, önce ben bir konuya açıklık getirmek istiyorum; Sayın Grup
Başkanvekiline de bu arada bir uyarıda bulunmak istiyorum: Sayın Genel
Başkanımız, özellikle, bu YÖK Yasasıyla ilgili tasarıyı imam-hatiplere
indirgemedi; eğitimin siyasallaşması konusunda hepimizi ve özellikle AK Partili
arkadaşlarımı uyardı; velev ki, yarın hükümet değiştiğinde, bir başka iktidarın
bunu farklı yorumlayacağını ve Türkiye'ye zarar getireceğini söyledi.
Dolayısıyla, bunu iyi anlamanızı tavsiye ediyorum.
Sayın Bakanım, şimdi
İngiltere'de -ki, bunu daha önce arkadaşlarım da söylediler- genellikle,
üniversiteye girecek öğrenciler o-level ve a-level seviyesinde dersler alırlar,
bu aldıkları derslerden İngiltere çapında sınava girerler, daha sonra da
müracaat ettikleri 5 tane üniversiteden birisine girerler. Şimdi bu Avrupa
Birliğinin birçok ülkesinde de böyle. Şimdi, bu modelin neresi bize uyuyor?
Bir.
İkincisi, bütün
arkadaşlarıma da sormak istiyorum: Normal bir liseden mezun olan ve ilahiyat
fakültesine gitmek isteyen bir öğrencinin -dikkat edin, imam-hatipten mezun
olup da bir üniversiteye gidecek olandan bahsetmiyorum, normal bir liseden
mezun olup ilahiyat fakültesine gidecek öğrenciden bahsediyorum- başarı
derecesi nedir? Onu o üniversiteye, yani, ilahiyat fakültesine hazırlayan
dersler, bu sistemin içinde sizin tarafınızdan hazırlanmış mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Oral.
Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Öncelikle, Sayın Oral'ın sorusundan başlamak istiyorum,
sondan başa doğru.
Değerli arkadaşlar,
İngiltere'de, evet, o-level, a-level sınavları vardır; fakat, İngiltere'de
üniversite sınavı yoktur; her üniversite, belli şartlarla öğrencilerin
başvurularını kabul eder ve kendi öğrencisini, bu ortaöğretim başarısına, bu
o-level, a-level seviyesindeki sınavların başarısına göre tespit eder. Avrupa
Birliğinin hiçbir ülkesinde, diğerine tıpatıp benzeyen bir sistem yoktur; bunu
daha önce söyledim, bir kez daha önce söyledim, bir kez daha söylemiş olayım.
Öte taraftan, bir düz
lise mezunu eğer ilahiyat fakültesine giderse, orada ne kadar başarılı
olabilir? Türkiye'de bunun yüzlerce, binlerce örneği var. Bir insan kendine
güveniyorsa, nasıl ki, bir düz lise mezunu, genel lise mezunu "ben liseyi
bitirdim; ben, İngiliz Dili ve Edebiyatına, İtalyan Dili ve Edebiyatına gitmek
istiyorum, gidebilirim" diyorsa, o da o şekilde kendine güveniyorsa,
aradaki açığı kapatmayı göze alıyorsa gidebilir.
Şimdi, ben, bu 18 saatlik
müzakere boyunca bütün bu arkadaşlarımın vicdan sorgulamalarına hep muhatap
oldum "vicdanınız rahat mı" şeklinde. Evet, benim vicdanım çok rahat.
Arkadaşlarımın da vicdanı çok rahat. Eğer siz de vicdanen rahatsanız, hiçbir
problem yok; bir vicdan problemi yok.
Şimdi, Sayın Altay,
öğretmenlerle ilgili olarak bir iyileştirme yapmayı düşünüp düşünmediğimizi
sordu. Değerli arkadaşlar, biz bir yasa tasarısı hazırladık. Özellikle,
Türkiye'de beşinci derecede kalkınmış olan bütün illeri dahil etmek üzere,
diğer bölgelerde de ilçe bazında bir kalkınmışlık düzeyini; yani, altıncı,
beşinci, dördüncü, üçüncü, ikinci, birinci sınıf ilçeleri hesaba katarak,
mahrumiyet bölgelerinde öğretmenlerin daha fazla ücret almasını temin etmeye
yönelik bir çalışma yaptık. Sayın Başbakanımız, bu konuda Sayın Maliye Bakanına
talimat verdi. Bu yasa tasarısı yakında bakanlıkların görüşünü almak üzere
gönderilecek. Başbakanlıktan sonra, umarım önünüze gelecek.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî ki, bütün kamu personeline en yüksek düzeyde ücret vermeyi biz Hükümet
olarak çok arzuluyoruz -hâkime de, savcıya da, öğretmene de, askere de, polise
de, maliyeciye de, mülkî idare amirine de- ancak, ülke şartları bellidir,
ekonomik pastanın ebadı bellidir. Olmayan şeyi vermek Allah'a mahsustur. Bu
ekonomik pastayı büyütmek zorundayız, bu çaba içerisindeyiz.
Şimdi "bu yasanın
hazırlanmasında kimin ne kadar emeği olmuştur, kimin ne kadar katkısı
olmuştur" şeklinde sorular var, Sayın Ömer Dinçer üzerinde yoğunlaşan
sorgulamalar var.
Değerli arkadaşlarım,
Ömer Dinçer, başarılı bir Başbakanlık Müsteşarıdır.
Bakınız, tekrar ifade
edeyim, Sayın Ömer Dinçer Bey, Sayın Başbakanın başkanlığında yapılan
toplantıda, benim, Sayın Mehmet Ali Şahin Beyin, Sayın Beşir Atalay'ın, Sayın
Tayyar Altıkulaç'ın bulunduğu toplantıda vardı, müzakerelerde o da bulundu.
Onun dışında, Millî Eğitim Bakanlığı bürokratları, rektörlerle bire bir
görüştüler; ben o gün -cumartesiydi- Van'daydım. Sayın Ömer Dinçer Bey de, bu
çalışmalar esnasında, çok az bir bölümünde bulunmuştur; ama, kesinlikle, şu
maddeyi şekillendirme, bir başka maddeyi tek başına belirleme gibi bir
fonksiyon üstlenmemiştir. Tekrar ifade ediyorum; bu çalışma, bir konsensüsün sonucu
olarak gelmiştir ve burada esas olan, siyasî iradedir. Bu yasa tasarısının
sahibi Hükümettir ve Hükümet, bunu Parlamentoya sevk etmiştir.
"Arkasındaki bürokratlar kimlerdi" sorusu size ne kazandırır,
doğrusu, onu bilmiyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Sayın Bakan, Ömer Dinçer rahatsız mı diye soruyorum...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, tekrar ifade edeyim,
cevaplandıramadığım soru varsa, onlara da yazılı olarak cevap vereceğim. 18
saattir benzer sorulara cevap verdiğim için, tekrara düşmek istemiyorum.
Sayın Başkanım, tekrar
söz almamak için, son söz olarak söylüyorum; 18 saat boyunca, gerek İktidar
kanadından gerek Muhalefet kanadından, bu yasa tasarısına -katkılarıyla,
eleştirileriyle- müzakereye katılan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Hiç yararlandınız mı?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Müsaade edin, onu ben değerlendireyim.
Bu yorgunlukları için, bu
uykusuz gece için, sarf ettikleri bu efordan dolayı, bütün arkadaşlarıma,
Türkiye Büyük Millet Meclisine çok çok teşekkür ediyorum.
Zahmetleriniz için
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 12
nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, oyumun rengini belirtmek için söz istiyorum.
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
herhalde yorgunluktan olacak, bakınız, ben 12 nci maddeyi oyluyorum, oyunun rengini
belirtmek için daha vakit var, tümünü oylamadım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Tamam Sayın Başkan, yanlışlık oldu.
BAŞKAN - Onun için,
lütfen, her şeye hemen itiraz etmeyelim, bekleyelim; sabrın sonu selamettir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünü oylamadan önce, oyunun rengini belli etmek üzere, aleyhte
olmak üzere, Ankara Milletvekili Oya Araslı'ya; lehte, Eskişehir Milletvekili
Murat Mercan'a söz vereceğim.
İlk söz, aleyhte, Ankara
Milletvekili Oya Araslı'ya aittir.
Sayın Araslı, şunu söyleyeyim;
belirtilen 86 ncı maddeye göre istemiş olduğunuz söz gereğince, azamî hakkı
kullanarak, ben, her iki konuşmayıcıya da 5'er dakikalık söz vereceğim. Yalnız,
bu söze artı 1 dakika ilavesi yoktur; 5 dakika bittiğinde sözleriniz otomatik
olarak kesilecektir. Bilgilerinize sunarım.
Sayın Araslı, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son aşamada, bir hususa dikkatinizi
çekmek istiyorum, bu tasarıya olumsuz oy vereceğimi beyan ederken. Bakınız, kimi
arkadaşlarım, burada, sabahın ilk saatlerinde bir söz sarf ettiler
"millet, çocuğunu, dinini öğrensin diye imam-hatip okullarına göndermek
istiyor" diye. Eğer, bu anlayışla imam-hatip okullarını destekliyor
isek...
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Siz profesörsünüz, başka bir şey söyleyin.
OYA ARASLI (Devamla) -
...koruyor isek, bu, bizi şuraya götürür: Çocuğunun din öğrenmesini isteyenler,
din öğrenmesini istemeyenler; dinî eğitim verenler, çocuğumuza dinî eğitim
veren okullar, çocuğumuza dinî eğitim vermeyen okullar. İşte, bu ayırım,
Tevhidi Tedrisat Kanununa aykırı olan bir ayırımdır. Bu ayırım doğrultusunda
girişimlerde bulunduğunuz zaman... (AK Parti sıralarından gürültüler)
AKİF GÜLLE (Amasya) -
Bunu sen yapıyorsun!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, sükûnetle dinleyin.
OYA ARASLI (Devamla) -
...imam-hatip okullarını bu ayırım doğrultusunda çalıştırdığınız zaman,
Anayasaya da aykırı bir durum ortaya çıkar; yanlış orada başlamış olur.
Bir başka hususa daha
dikkatinizi çekmek istiyorum. Bakın, biz, bu yasayı bir kere daha -kabul
ettiğimiz takdirde- görüşmek mecburiyetindeyiz. Neden mi; şunun için:
Cumhurbaşkanının veto yetkisini -kullanır mı kullanmaz mı, hiçbirimiz
bilmiyoruz- veya herhangi bir iptal ihtimalini dikkate almadan bunu söylüyorum;
bunlar olmadan da, bir kere daha görüşmek mecburiyetindeyiz; çünkü, bir hafta
önce, biz, burada, bir anayasa değişikliği yaptık; Genelkurmayın YÖK'e üye
seçme imkânını ortadan kaldırdık; ama, anayasa değişikliği yürürlüğe girmedi.
Şimdi önümüze getirilen tasarıda, Genelkurmay Başkanlığına da YÖK'e üye seçme
imkânını ister istemez tanıyoruz Anayasaya uymak için. Anayasa yürürlüğe
girdiği anda, yaptığımız bu düzenleme, Anayasaya aykırı bir düzenleme niteliği
taşıyacaktır ve o değişikliği yapmak için biz burada tekrar tartışacağız. Niye
arkadaşlarım?..
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Tek bir maddede değiştiririz.
OYA ARASLI (Devamla) -
Bir onbeş gün beklemek ve hepsini birden bir defada düzenlemek imkânı varken,
niye, biz, bu acele içerisinde böyle bir düzenleme yapıyoruz?! Bakınız, bu
Türkiye Büyük Millet Meclisi bedava çalışmıyor. Ülkenin parasını gözetmekten
söz ediyorsunuz; masalara el vurulduğu zaman "aman, bunlar milletin
parasıyla alındı, vurulmasın" diyorsunuz...
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Doğru...
OYA ARASLI (Devamla) -
Peki, böyle bir celsenin tekrar yapılması millete kaça mal oluyor biliyor
musunuz; bunu niçin gözetmedik?.. Niçin böyle yasalar yapılıyor; çünkü,
diyaloglar, olması gerektiği gibi kurulmuyor. Komisyonlarda bile görüşülmesine
imkân verilmeden, alelacele, incelenmesine imkân verilmeden, tasarılar,
teklifler, Türkiye Büyük Millet Meclisine indiriliyor ve burada yapılan
ikazlara da kulak asılmıyor. Bu hataları yapmamamız lazım; bu hataları yapmamak
için uyarılarda bulunuyoruz; ama, bu da "işi uzattınız" eleştirisine
hedef oluyor. Bizim amacımız, bir şeyi zorlaştırmak değil, bir şeyi uzatmak
değil, bir şeyi zora koşmak değil; bizim amacımız, Türkiye'nin lehine, doğru,
düzgün işler yapılmasını sağlamak. Sadece bunun için eleştirilerde bulunuyoruz
ve siz de biliyorsunuz ki, ilkelerimize katkı yapmamızı gerektiren hususlarda,
biz, hiçbir zaman, katkımızı esirgemiyoruz; ama, katkı, yalnız olumlu oy vermek
demek değildir, yalnız desteklemek değildir, ondan daha değerli bir katkı
vardır ki, o da, yanlıştan korumak, yanlışı ikaz etmek doğrultusunda yapılan
katkıdır. Bu tasarıyla ilgili olarak bizler, sizi, gereğinden de çok, zarardan
korumak, yanlıştan korumak için katkıda bulunduk, ikazlar yaptık; ama, son
oylama yapılacak, o oylamada, dilerseniz bu ikazlardan yararlanırsınız,
dilerseniz bildiğiniz yolda gidersiniz, ona karışamayız; ama, görevimizi
yaptığımızı biliyoruz.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ederim
Sayın Araslı.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, oyunun rengini belirtmedi.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lehte, oyunun rengini belirtmek üzere, Eskişehir Milletvekili
Murat Mercan.
Sayın Mercan, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Mercan, sizin de
süreniz 5 dakikadır.
HASAN MURAT MERCAN
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan yasaya evet oyu vereceğimi ilan etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Anayasaya aykırı ama?!
HASAN MURAT MERCAN
(Devamla) - Bu yasa, Sayın Bakanın dediği gibi, mükemmel bir yasa değil; çünkü,
mükemmel bir yasa olması için nelerin yapılması gerektiği burada defalarca
söylendi, Sayın Bakan söyledi, diğer arkadaşlar söyledi. Ama, bu yasa, her
şeyden önce bir şeyi getiriyor; bu yasayla, artık, üniversiteler eskisine göre
daha özerk bir yapıya sahip olacak, bu yasayla üniversiteler eskisine göre
dünyayla daha çok rekabet edebilir imkânlara sahip olacak akreditasyon
mekanizmalarıyla, öğrenci konseylerinin daha aktif çalışmalarıyla. Mutlaka, ful
özerklik yok; ama, şunu unutmayalım ki, artık, biz, dünyayla yarışıyoruz. Kendi
içimizde kavga etmeyi bırakalım. Biz, dünyayla yarışıyoruz. Dünyayla
yarışırken, üniversitelerimizin önünü açmamız gerekmez mi?! Dünyayla
yarışırken, üniversitelerimizin müfredatını, okudukları kitaplarını, araştırma
kabiliyetlerini dünyayla eşdeğer hale getirmemiz gerekmez mi?! Bütün bunları
yapmamız gerekmez mi?!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Irak'ta camiler bombalanıyor, sesiniz çıkmıyor!
HASAN MURAT MERCAN
(Devamla) - Sabahtan beri YÖK'ü tartışıyoruz; gelin, bunları tartışalım.
Sabahtan beri tartışılan tek konu var; o da nedir; imam-hatipler meselesi nedir
ne değildir...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Dilinizi yuttunuz Amerika'ya karşı!
HASAN MURAT MERCAN
(Devamla) - Bakın, ben size bir şey söyleyeyim: Ne ben ne benim kardeşlerim ne
benim çocuklarım, hiçbirisi imam-hatip okuluna gitmemiştir; ama, eğitimde
fırsat eşitliği denilen bir şey vardır. Bu mantıkla gidecek olursak, ben öyle
inanıyorum ki, Einstein bizim üniversitelerimizde okuyamayabilirdi. Bu mantıkla
gidecek olursak, biz, üniversitelerimizde büyük sanatkârları
yetiştiremeyebilirdik. Arkadaşlar, onun için, artık, bu ideolojik takıntılardan
vazgeçelim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Siz vazgeçin asıl, siz!
HASAN MURAT MERCAN
(Devamla) - Bu ülkenin her ferdi, ama başta bu Meclis olmak üzere, sizler ve
bizler, hep beraber, cumhuriyetin temel değerlerine, laikliğe, demokrasiye,
hukukun üstünlüğüne halel getirmeyiz; bunu bilin. Geleceğe bakalım, artık,
kısır tartışmaları bir kenara bırakalım. Eğer, geleceğe bakacak olursak, yeni
şeyler söyleyecek olursak, hep aynı şeyleri söylemeyecek olursak, bu milletin
teveccühünü kazanırsınız, tıpkı bizim kazandığımız gibi. Geleceğe bakın.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Yüzde 65 oy bekliyordunuz, yüzde 40 oy aldınız.
HASAN MURAT MERCAN
(Devamla) - Eğitimdeki fırsat eşitliğini niye çok görüyorsunuz; eğitimdeki
fırsat eşitliğini, meslek okullarında okuyan çocuklara verilen fırsat
eşitliğini birazcık olsun niye çok görüyorsunuz; hiç görmeyin kardeşim. Onların
içinden de, belki, araştırma yapan bilim adamı çıkacak, sanatçı çıkacak,
edebiyatçı çıkacak, şair çıkacak, iyi mühendisler çıkacak; işte, o zaman, siz
gururlanırsınız; ama, bakıyorum, bütün tartışma, ama bütün tartışma, bir yere
endekslendi; çok yanlış. Gelin, geleceği konuşalım; gelin, bu ülkenin
geleceğini konuşalım. Avrupa Birliğine giriyoruz. Avrupa Birliğinde
üniversitelerin nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz; Amerika'da üniversitelerin
nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz, oralarda bu tartışmalar yapılmaz. Ben orada
da hocalık yaptım, burada yaptım; oradaki öğrencilerimi de biliyorum, buradaki
öğrencilerimi de biliyorum. Bırakın, öğrencilerin önünü açın, özgür kılın
onları; bakın ne pırlantalar çıkacak, bakın ne büyük dehalar çıkacak onların
içinden.
BAŞKAN - Sayın Mercan,
konuşmanızı tamamlar mısınız; süreniz doluyor.
HASAN MURAT MERCAN
(Devamla) - Sayın milletvekilleri, değerli Başkanım; benim oyum evettir. Daha
iyisini yapabilmek için, gelecekte daha iyi bir YÖK Yasası yapabilmek için,
benim oyum evet olacaktır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Mercan,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünün oylamasının açıkoylama şeklinde yapılmasıyla ilgili olarak
bir önerge vardır; önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım, daha sonra da,
Genel Kurulun kararını arayacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Tasarının tümünün
oylanmasının açıkoylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN- Akif Gülle?..
Burada.
Sabri Varan?.. Burada.
Faruk Anbarcıoğlu?..
Burada.
Mahmut Kaplan?.. Burada.
Mahmut Göksu?.. Burada.
Ali İhsan Merdanoğlu?..
Burada.
Mustafa Nuri Akbulut?..
Burada.
Mustafa Ilıcalı?..
Burada.
Mustafa Zeydan?.. Burada.
Hacı Biner?.. Burada.
Ahmet Işık?.. Burada.
Cemal Uysal?.. Burada.
Eyüp Ayar?.. Burada.
Nevzat Doğan?.. Burada.
Mehmet Denizolgun?..
Burada.
Abdurrahim Aksoy?..
Burada.
Osman Kılıç?.. Burada.
Mehmet Faruk
Bayrak?..Burada.
Faruk Koca?.. Burada.
Agâh Kafkas?..Burada.
İlhan Albayrak?..Burada.
Muzaffer
Gülyurt?..Burada.
Murat Mercan ?..Burada.
Sayın milletvekilleri,
açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince açıkoylama elektronik oylama cihazıyla yapılacaktır.
Oylama için 5 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen
5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: |
258 |
Kabul: |
254 |
Ret: |
4(X) |
(AK Parti sıralarından
alkışlar)
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve yasalaşmıştır. Yasanın, milletimiz, memleketimiz, ülkemiz ve
Yükseköğretim Kurulu için hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 13 Mayıs 2004 Perşembe
günü (bugün) saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 10.06
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.