BIM 2 1 2004-05-24T12:23:00Z 2004-05-24T12:23:00Z 50 33436 190589 TBMM 1588 381 234056 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 48       YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

87 nci Birleşim

11 Mayıs 2004 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI

1.- TBMM Başkanvekili Sadık Yakut'un, Irak, Ortadoğu ve Afganistan başta olmak üzere birçok yerde yaşanan saldırı, işkence ve tecavüz gibi insanlıkdışı uygulamalara, bu uygulamalar içerisinde olan antidemokratik devletlere ve bunun olumsuz yansımalarına ilişkin konuşması

B) GündemdIşI Konuşmalar

1.- Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik'in, Irak'ta yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin gündemdışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, taksici esnafının karşılaştığı problemler ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

3.- Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'nun, 21 inci Vakıf Haftası kutlamalarına ilişkin gündemdışı konuşması

C) Tezkereler ve Önergeler

1.- Norveç Parlamentosu Dışişleri Komitesi Başkanının vaki davetine icabetle Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamento heyetinin Norveç'e yapacağı resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in yerine İstanbul Milletvekili Halil Akyüz'ün katılacağına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/558)

2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun (6/602, 6/668) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/178)

3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1020) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/179)

4.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in (6/1053) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/180)

5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, 2090 Sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/245) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/181)

6.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, 2108 Sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanununda Yapılması Gereken Değişiklikle İlgili Kanun Teklifinin (2/185) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/182)

D) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 20 milletvekilinin, Çankırı İli içerisindeki maden rezervlerinin araştırılıp ülke ekonomisine kazandırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/188)

IV.- ÖNERİLER

A) DanIŞma Kurulu Önerİlerİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve CevaplarI

1.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, SSK hastanelerindeki sözleşmeli personele  ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/559) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

2.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, isteğe bağlı sigortalıların prim artışlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/560) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

3.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, prim borcu olan Bağ-Kurluların sağlık yardımından yararlanamamalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/561) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

4.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalılarının sağlık yardımı alamamalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/562) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

5.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın, bazı emekli bakan ve üst düzey bürokratlara araç ve personel tahsisine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/567) ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı

6.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Kilis-Elbeyli Kaymakamlığının düzenlediği bir panele ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/568) ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı

7.- İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, Vatikan Büyükelçiliğince İstanbul Fener Rum Patriği için kullanılan bir sıfatın düzeltilmesi için uyarı yapılıp yapılmadığına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/570)

8.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, bir konferanstaki konuşması sırasında yaşanan bir olaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/571) ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı

9.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, Başbakanın bir konuşmasındaki protestocunun sorgulanmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/579) ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı

10.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, sağlık harcamalarına ve KDV tahsilatına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/572) ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı

11.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Ulukışla arası ray-bus seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/574) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

12.- Kars Milletvekili Selami Yiğit'in, Kars Telekom abonelerinin borçlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/586) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

13.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir İlinde demiryolunun yer altına alınması ve metro yapımı konusunda bir çalışma olup olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/650) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

B) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, TÜMOSAN'ın özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2311)

2.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan'ın, Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulunun bir raporundaki görüşüne ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2339)

3.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan'ın, Bakanlık Teftiş Kurulunun bir raporundaki görüşüne ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2365)

4.- Ağrı Milletvekili Mehmet Melik Özmen'in, THY İtalya Milano Müdürüne ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2368)

5.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, Mersin-Tarsus İlçesinde tarım üreticilerinin uğradığı zararlara,

- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, bağcılıkla uğraşan çiftçilerin zararlarının giderilmesine,

- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, genetiği değiştirilmiş ürünlere,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/2369, 2370, 2371)

6.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Bingöl İl Sağlık Müdürlüğü binasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/2375)

7.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, THY yolcularına dağıtıldığı iddia edilen bir broşüre ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2411)

8.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın, ayçiçeği, buğday ve çeltik ürünlerinde destekleme prim uygulamasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/2414)

9.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, TBMM Kütüphanesinde gazetecilere uygulanan yayın okuma yasağına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın cevabı (7/2530)

VI.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Öngörüşmeler

1.- Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 22 milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumunun sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/37)

2.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 47 milletvekilinin, bor madeni kaynaklarımızın stratejik ve ekonomik değerinin araştırılarak gereği gibi değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/38)

3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 39 milletvekilinin, ülkemizin madenleri ve madencilik politikası konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/44)

4.- Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 19 milletvekilinin, Çankırı İlinde Kuzey Anadolu fay zonu civarındaki jeotermal enerji kaynaklarının araştırılarak değerlendirilmesi için alınması gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82)

5.- Konya Milletvekili Remzi Çetin ve 21 milletvekilinin, madencilik sektörünün içinde bulunduğu durumun araştırılarak altın ve bor madenleri başta olmak üzere yeraltı kaynaklarımızın değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/92)

6.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 23 milletvekilinin, ülkemizdeki demir ve çelik üretimi ile Erdemirin mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/95)

7.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 24 milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun mevcut durumunun ve taşkömürü üretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/96)

8.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 39 milletvekilinin, ülkemizdeki demir cevheri kaynaklarının değerlendirilmesi ve demirin inşaat sektöründe kullanımı ile ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/116)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açıldı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (1/238) (S. Sayısı: 428),

5 inci sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731) (S. Sayısı: 349),

Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

2 nci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),

3 üncü sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523) (S. Sayısı: 152),

4 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305),

Görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;

Ertelendi.

6 ncı sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/278) (S. Sayısı: 430 ve 430'a 1 inci ek) ikinci görüşmesi tamamlandı; yapılan gizli oylamadan sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

11 Mayıs 2004 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.22'de, son verildi.

 

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Enver Yılmaz

 

Ahmet Küçük

 

Ordu

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


                                                                                                          No.: 126

II. - GELEN KÂĞITLAR

10 Mayıs 2004 Pazartesi

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsrail Devleti Hükümeti Arasında Bitki Koruma ve Karantina Alanında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/739) (S. Sayısı: 442) (Dağıtma tarihi: 10.5.2004) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Terörizmle Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/756) (S. Sayısı: 444) (Dağıtma tarihi: 10.5.2004) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Finlandiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Suçun Önlenmesi ve Suçla Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/780) (S. Sayısı: 445) (Dağıtma tarihi: 10.5.2004) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, eğitim hastanelerindeki bazı atamalara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1095) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2004)

2.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, eğitim hastanelerindeki bazı atamalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1096) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2004)

3.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, isteğe bağlı sigortalılık yasasının uygulanmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1097) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2004)

4.- Mardin Milletvekili Muharrem DOĞAN'ın, Mardin-Mazıdağı fosfat tesislerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1098) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, TBMM Kütüphanesinde gazetecilere uygulanan yayın okuma yasağına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2530) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.4.2004)

2.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Kamu Personeli Seçme Sınavına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2532) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2004)

3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, ÇEAŞ ve Kepez'deki küçük yatırımcıların mağduriyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2533) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2004)

4.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Irak'tan Türkiye'ye kimyasal atıklı silahların taşındığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2534) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

5.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki canlı hayvan kaçakçılığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2535) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

6.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının açıklamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2536) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

7.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, töre cinayetine kurban edilen bir kişiye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2537) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

8.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, üniversitelerin döner sermaye gelirlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2538) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

9.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, TEKEL'in, bir Alman Firmasına tütün satışına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2539) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

10.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, TEKEL'in tütün satış hakkına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2540) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

11.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, sokak çocuklarının ailelerinin istihdamına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2541) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

12.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, işgüvenliği konusunda yapılan çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2542) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

13.- İstanbul Milletvekili Bülent TANLA'nın, ekonomideki gelişmelere ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/2543) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2004)

14.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, çiftçilere yapılacak malî desteğe ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2544) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

15.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir BDDK yetkilisi tarafından yapıldığı iddia edilen açıklamalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/2545) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

16.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, SHÇEK'de çocuklara hizmet veren birimlerdeki personele ilişkin Devlet Bakanından (Güldal AKŞİT) yazılı soru önergesi (7/2546) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

17.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, madde bağımlıları için açılan tedavi merkezlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2547) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, bir şirketin ve iki bakanın vergi barışı olarak adlandırılan düzenlemeden yararlanıp yararlanmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2237)

2.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, elektrik piyasasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2241)

3.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, "kaynağı belirsiz para" ifadesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2244)

4.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, il belediyelerinin borç miktarlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2249)

5.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Suriye'deki Türkmenlerin durumlarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2255)

6.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Suriye sınırından kaçak girişlere ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2256)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, İzmir-Gaziemir yeni Belediye Başkanının, belediye çalışanlarına uyguladığı görev yeri değişikliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2258)

8.- Denizli Milletvekili Mehmet U. Neşşar'ın, performansa dayalı döner sermaye uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2260)

9.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in, İstanbul ile çevre ilçeleri arasında feribot seferleri olup olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2262)

10.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, ÇEAŞ'la sözleşmesi bulunan şirketlerin durumuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2264)

11.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, taksi şoförlerine özel ehliyet verilmesinin düşünülüp düşünülmediğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2269)

12.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, beyin göçüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2277)

                                                                                                                                                                                                                                                                                                          No.: 127

11 Mayıs 2004 Salı

Raporlar

1.- Doğu ve Orta Avrupa'da Balıkçılığın Geliştirilmesi Uluslararası  Örgütünün Kurulması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/748) (S. Sayısı: 443) (Dağıtma tarihi: 11.5.2004) (GÜNDEME)

2.- Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ile İçişleri ve Çevre Komisyonları Raporları (1/323) (S. Sayısı: 446) (Dağıtma tarihi: 11.5.2004) (GÜNDEME)

3.- Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/655) (S. Sayısı: 447) (Dağıtma tarihi: 11.5.2004) (GÜNDEME)

4.- Yalova Kaplıcalarının İşletilmesi ve Kaplıcaların İnkişafı İşlerinin Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletine Bağlı Hükmi Şahsiyeti Haiz Bir Teşekküle Devri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/783) (S. Sayısı: 448) (Dağıtma tarihi: 11.5.2004) (GÜNDEME)

5.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in; Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/280) (S. Sayısı: 449) (Dağıtma tarihi: 11.5.2004) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Çankırı Milletvekili Hikmet ÖZDEMİR ve 20 Milletvekilinin, Çankırı İli içerisindeki maden rezervlerinin araştırılıp ülke ekonomisine kazandırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/188) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.5.2004)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

11 Mayıs 2004 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI

1.- TBMM Başkanvekili Sadık Yakut'un, Irak, Ortadoğu ve Afganistan başta olmak üzere birçok yerde yaşanan saldırı, işkence ve tecavüz gibi insanlıkdışı uygulamalara, bu uygulamalar içerisinde olan antidemokratik devletlere ve bunun olumsuz yansımalarına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, her zamankinden daha çok barışa, sevgiye, hoşgörüye, uzlaşmaya, umuda ihtiyacımız olduğu bir süreçte, savaşı, terörü, hoşgörüsüzlüğü, çatışmayı, umutsuzluğu, işkenceyi, tecavüzü ve her türlü insanlıkdışı davranış ve olayları yaşamanın ve tanık olmanın üzüntüsü içinde, yeni bir oturumu daha açıyoruz.

Başta Felluce Camii olmak üzere en kutsal makamların başında gelen ibadethanelere yönelik insanlıkdışı saldırıların şokunu atlatamadığımız bir süreçten geçerken, son günlerde, ulusal, uluslararası medyada yer aldığı şekliyle, savaş esirlerine, sivillere ve daha da vahimi, savunmasız, korunmasız çocuklara, gençlere yönelik insanlıkdışı işkence, tecavüz ve saldırılarla karşı karşıya kalmanın derin şoku içinde, insanlıkdışı bu gelişmeleri ve sorumlularını, millî ve manevî reflekslerimizle, derin şiddet ve derin nefretle kınıyorum.

Sivil, masum insanlara korkulu günler yaşatan, korkunç bir katliama yol açan, yaşatma değil öldürme, işkence teknolojisinin gelişmesine sebep olan antidemokratik devlet uygulamasının en vahşi ve en çirkin davranış biçimiyle karşı karşıya kalmanın derin şoku ve acımasız gerçeğiyle yüzleştiğimiz bir süreçte, hür dünyanın özgür çocuklarının, başta Irak, Ortadoğu ve Afganistan olmak üzere, birçok yere "özgürlük getireceğiz" diyerek başlattığı işkence ve katliamlar, tarihe, karamizahın en acı örneklerinden biri olarak geçecektir. Cebir ve şiddete dayanan, barışçı olmayan ve hukukun tayin ettiği araçlar dışında işkence ve tecavüz gibi insanlıkdışı yollara başvuran, insanlıkdışı yöntemleri kullanan antidemokratik devletler, sadece kötü muameleye maruz kalan insanların, milletlerin ve devletlerin değil, tüm insanlığın kolektif ve derin nefret reflekslerine maruz kalarak, tarihte hak ettikleri yeri ve insanlık dersini mutlaka alacaklardır.

İnanıyor ve biliyoruz ki, tarih yanılmaz, tarih affetmez. Rüzgâr eken elbette fırtına biçecek. ABD ve İngiltere, döktüğü kanla kendini boğacaktır. Kontrolsüz, haksız ve adaletsiz mutlak güç, çürüme getirir. Haksızlığa dayalı güçlülüğün, barışı ve özgürlüğü koruyabileceği inancı sarsılır.

Bu son olaylar nedeniyle, sadece işkence, tecavüz ve benzeri insanlıkdışı davranışlara maruz kalanlar değil, tüm insanlık derinden yaralanmış ve bugüne ve geleceğe dönük inanç ve umutlar zedelenmiştir. "Kötülük kimseye, iyilik herkese" noktasından hareketle, yaratılanların en şereflisi olan insana yönelik saldırı ve tecavüzler, nereden, ne şekilde gelirse gelsin, karşı çıkmak, karşı durmak, en başta gelen insanî ve vicdanî borcumuz ve ödevimizdir. "Yaratılanı sev Yaradandan ötürü, incinsen de incitme" diyen bir milletin, Yüce Türk Milletinin bir ferdi olarak, zorbalığa, haksızlığa, adaletsizliğe dayanan mutlak ve zorba güce karşı çıkmanın zamanının gelip de geçtiğine inanıyor ve tarihin, daha, son sözünü söylemediğinden yola çıkarak "zalimin zulmü varsa mazlumun da Allah'ı vardır" diyorum.

Bu duygu ve düşünceler içinde, insanlığın onurunu iade etmek üzere, Yüce Meclisi, olumlu ve yapıcı, millî, derin nefretle kınamaya davet ediyorum. (Alkışlar)

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Irak'ta yaşanan insan hakları ihlalleri konusunda söz isteyen, Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik'e aittir.

Buyurun Sayın Anik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

B) GündemdIşI Konuşmalar

1.- Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik'in, Irak'ta yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin gündemdışı konuşması

ABDURRAHMAN ANİK (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başkanımın da ifade ettikleri gibi, gerçekten, bugün Irak'ta yaşanan olaylar esef verici, üzüntü verici olaylardır. Bu nedenle, ben de, Yüce Meclisin huzurunda, bu konuyla ilgili düşüncelerimi ve duygularımı ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yıllardır, Irak Halkı Saddam'ın zulmü altında yaşamış; ama, bugünkü kadar onur kırıcı duruma belki düşmemişti. Irak Halkı, yıllarca, Saddam Hüseyin'in zulmü altında inim inim inlerken, başta Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere, Irak'a adaleti, özgürlüğü, temel insan hak ve özgürlüklerini getireceğini, Irak Halkının daha müreffeh bir hayata kavuşacağını, zulümden kurtulacağını çok yüksek bir propagandayla anlattılar ve dünya kamuoyuna, Irak'ta kitle imha silahlarının olduğunu ifade ettiler; ancak, görünen o ki, bunlar sadece Irak'ı elde etmek için bir aldatmacaydı ve bu işgalci güçler, bugün, Irak'ı işgal etmişlerdir.

Son günlerde, kamuoyuna, medyaya, dünya basınına yansıyan bazı haberlere göre, Iraklılar, akıl almaz, insan onur ve haysiyetini kırıcı birtakım olaylarla yüz yüze gelmiş bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Amerika, yıllarca, kendi bölgesinde, kızılderililere, siyahlara yaptığı zulmü sanki yeterli görmemiş, emellerine ulaşmak için, artık, dünyanın çeşitli yerlerinde ve bugün Irak'ta yaptıklarıyla yaşanan olaylar dehşet verici bir seviyeye gelmiştir.

Arzumuz şuydu... Belki o gün de, Iraklılar, Amerika, İngiltere ve diğer güçlerin oraya gelmesiyle bu zulmün sona ereceğini umut ediyorlardı; ancak, bugün gelinen noktada, Saddam'ı aratacak bir ortama gelinmiştir.

Değerli milletvekilleri, Batı'nın, özellikle Amerika ve İngiltere'nin, arzumuz şuydu ki, oraya bir adalet yüzünü göstermeleri, temel hak ve özgürlükleri orada yaşatmaları ve bu konuda, o insanlara da yardımcı olmalarıydı; ama, bu yüzünü göstermedi; orada, tamamen, vahşi yüzünü gösterdi. Bu vahşi yüz, insan temel hak ve hürriyetlerini çiğnediği gibi, insan onur ve haysiyetini de zedelemiştir. Belki, tutsak olan insanlara yemek yedirmeyebilirler, su vermeyebilirler; ama, onların şeref ve haysiyetleriyle, namuslarıyla oynamaya kimsenin hakkı yoktur.

Bu vesileyle, bütün dünya milletleri bu konuda hemfikir olarak, Amerika ve İngiltere'nin başını çektiği bu güçlerin bugün Irak'ta yaşattıkları bu kötü muameleyi yarın başka yerlerde yaşatmayacağından kimse emin değildir.

Bu çirkin manzaranın bir an önce önlenmesi için, Türkiye'de, çeşitli yerlerde gösteriler yapılmakta ve basın mensupları da bu konuda hayli yazıp çizmektedirler. Bütün dünyanın, bu şekilde, bir harekete geçeceğine inanıyorum.

Amerika'nın, yaptığı bu işkence türü, akla gelmeyen, vicdana sığmayan, insan onur ve haysiyetini zedeleyen bu davranışlarından bir an önce vazgeçmesi ve sadece Iraklılardan değil bütün insanlık âleminden özür dilemesi gerekmektedir. Bu, insanlık suçudur, vahşettir. Bu insanlık suçunu ve vahşeti kınıyoruz.

Bu konuda bütün insanların dik durmalarını, buna karşı mücadele vermelerini diliyor, hepinize en derin saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anik.

Gündemdışı ikinci söz, taksi şoförlerinin uğradığı saldırılarla ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'e aittir.

Buyurun Sayın Sevigen. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, taksici esnafının karşılaştığı problemler ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı  

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün sizlere, ekmeğini direksiyon sallayarak kazanan, çoğu ek iş yapan, gündüzleri başka işlerde çalışıp geceleri evini geçindirmek için, ailesini geçindirmek için taksicilik yapan arkadaşlarımdan bahsetmek istiyorum.

Bunlar, Türkiye'nin her tarafında çalışan 114 000 civarında taksici esnafı. Çoğu perişan, sahipsiz; çoğunun sigortası yok; can güvenliklerinin olmayışı bir tarafa. Daha çok, bu taksici esnafı arkadaşlarım İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirlerde görev yapıyorlar. Bunların büyük bir kısmı cinayetle ve gaspla sonuçlanan taarruzlara uğruyor; ama, maalesef, İçişleri Bakanımız -tek bir girişimi dışında- ve valisi, kaymakamı, emniyet müdürü, o bölgede çalışan kurumların hiç biri bu insanlara sahip çıkmıyor.

Şoförler derneğinin vakfının kurduğu bir büro var. Bu, ölen, öldürülen şoförlerin ailelerine yalnız o vakıflardan belli bir yardım yapılıyor; ama, onların arkada kalan çocuklarına, ailelerine, geride kalan, kimsesiz kalan, boynu bükük kalan, yetim kalan yavrularına hiç kimse sahip çıkmıyor; ne devlet sahip çıkıyor ne araba sahipleri sahip çıkıyor ne valilik sahip çıkıyor ne de bunların bir sigortası var. Bu bakımdan, bu şoför arkadaşlarımızın can güvenliğini sağlayabilmek için hepimize büyük görevler düşüyor. Bu şoför esnafının en çok arzu ettiği GPS diye bir sistem var; bu sistemin maliyeti 240 dolar. Dernekler, İstanbul'da, Ankara'da bulunan cemiyetlerin başkanları, özellikle bu otomobil yapan firmalara gitmişler, daha doğrusu TOFAŞ'a gitmişler, demişler ki: "Siz bu otomobili yapıyorsunuz; biz bu otomobili yıllarca kullanıyoruz esnaf olarak; siz, bu GPS sistemini, bize bu taksi otomobilleri teslim etmeden önce yapın." Bırakın onları yapmalarını, inanın, cenazeleri olduğu zaman, gasp edildikleri zaman, öldürüldükleri zaman bir tek kurumdan, yani otomobil kurumundan bir tek yetkili, bir telefon açıp da "arkadaşlar, siz bizim arabalarımızı kullanıyorsunuz, siz bizim tüketicimizsiniz, başınız sağ olsun" dememiş. Şehit düşen şoför arkadaşımızın bırakın ailelerini, cemiyetlerini, derneklerini, vakıflarını hiçbirini aramamışlar; tamamen sahipsiz insanlar; ortada kalmışlar. Biz, çoğu zaman namusumuzu, çoğu zaman canımızı, güveniyoruz, onlara emanet ediyoruz, bırakıyoruz, herkesi gönderiyoruz; ama, onlar, bu ülkede yaşayan, hiçbir olaya karışmamış, sokaklara dökülerek hak talep etmeyen insanlar, tamamen, devletten, kendilerinin korunmasını bekleyen esnaf arkadaşlarımız.

Sevgili arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; samimî olarak söylüyorum -inceledim biraz- hiçbir işkolunda bu kadar cinayete maruz kalan kimse yok; en çok bu şoförlerimiz, hizmet kolu. Şoför arkadaşlarımız gasbediliyor, öldürülüyor; ama, birileri sahip çıkmıyor. 1 400-1 500 tane olay oluyor; bunların 650 tanesi bulunuyor, 700-750 tanesi, daha faili meçhul. Kim öldürdü, kim vurdu, kim nereye gitti, tamamen sahipsiz kalmışlar, ortada kalmışlar, kimseleri yok. Bu bakımdan, şoförler derneği başkanları -İstanbul'da Sayın Semih Kaçanoğlu, Ankara'da Ahmet Çiçek, İzmir'de Sedat Öner arkadaşlarım- cemiyet başkanları çok çaba sarf ediyorlar; bunlar çok mücadele ediyorlar. Meclise yazı yazıyorlar, şikâyet dilekçesi yazıyorlar, valiliğe yazı yazıyorlar "feryat ediyoruz, lütfen, bize dikkat edin" diyorlar. İstedikleri çok fazla bir şey de yok. Gece çalışan 10 000-15 000 taksici arkadaşımın, bu ara, son günlerdeki bu gasp olaylarından, cinayet olaylarından sonra sayısı 2 000-3 000'e düşmüş. Diyorlar ki, köprüde karşıdan karşıya geçerken... Daha çok İstanbul'da... Zaten İstanbul bir garip olmuş, İstanbul sahipsiz kalmış, Beyoğlu cinayetlerini biliyorsunuz, gençlerin öldürüldüğünü biliyorsunuz. Ne yapar İstanbul Valisi, ne yapar İstanbul Emniyet Müdürü merak ediyorum -samimî olarak söylüyorum- bu olaylar karşısında?! Ne yaparlar, bunların işleri nedir?! Ama, maalesef, bunları burada sormak, bunları burada söylemek bizim görevimiz diye düşünüyorum.

Bu bakımdan, bunlar diyorlar ki, biz emniyet müdüründen rica ettik, validen rica ediyoruz, saat 22.00'den sonra -eğer sistemi koyamıyorsak; çünkü, çok pahalı bir sistem gibi gözüküyor merkezdeki- hangi taksi olursa olsun bir polis gördüğü zaman, bizi, lütfen durdursun, kontrol etsin. Saat 22.00'den, 23.00'ten sonra kontrol etsin bizi, otomatikman kontrol etsin bizi, şikâyet olması şart değil. Gece Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçerken, öbür tarafa geçerken, daha çok viyadüklerde, kırsal kesimlerde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sevigen.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Sayın Bakanım da burada, sağ olsun, kendisi düşüncesini söyleyecek.

Bu bakımdan bize sahip çıkar, bizi kontrol ederse... İnanın bu kontroller süresince arabasında silah bulunan, bıçak bulunan en az 20-30 tane vaka yakalanmış; yani, rasgele taksiyi durduruyorlar, arkadaki yolcuyu kontrol ediyorlar, bir bakıyorlar ki takside silah, bir bakıyorlar ki takside bıçak... Kontrol ederek, böyle, ortaya çıkarmışlar. Lütfen, bize sahip çıksınlar, bizi kontrol etsinler diyorlar.

Daha dün, geçen hafta, 6 Mayısta, Çetin Kusal diye bir arkadaş taksisini durduruyor, cinnet geçirerek, bu korkudan dolayı ailesiyle kavga ediyor, münakaşa ediyor, durduruyor köprüde, köprüden aşağı atlıyor. Daha üç gün oldu, 4 çocuk ortada, yetim, sahipsiz; kimse yok, hiç kimse sahip çıkmıyor; sigortası yok, devlette de bir fon yok bunlara sahip çıkacak, ortada kalmışlar. Bu çocuklara mı yanarsın, bu giden taksiciye mi yanarsın, yoksa görevini yapmayan devlete mi yanarsın, yetkililere mi yanarsın...

Bu bakımdan, ben, bu konuda İçişleri Bakanımızı duyarlı olmaya, göreve çağırıyorum; bunun, milletvekili olarak hakkım olduğunu düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sevigen.

Gündemdışı konuşmaya, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sevigen'in taksi şoförlerimizin uğradığı saldırılar ve onların durumuyla ilgili gündemdışı konuşması üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Peşinen hemen şunu ifade edeyim ki, İstanbul Milletvekili olarak, gerçekten, İstanbul'daki sivil toplum örgütleri ve özellikle de şoförler odası ve bunların kurduğu diğer kuruluşlarla yakinen ilgilenen  bir arkadaşınızım. Elimizden geldiğince, imkânlarımız elverdiğince, yaptıkları toplantılara katılıyoruz, sorunlarını dinliyoruz ve bunlara çare bulmaya da çalışıyoruz imkânlarımız nispetinde. Bunların başkanlarıyla sık sık temas  halindeyiz. İstanbul ve Ankara'da zaman zaman taksi duraklarına da uğruyorum, oturup çaylarını içiyoruz. Özellikle, biraz evvel, çok değerli milletvekili arkadaşım Mehmet Beyin de belirttiği bazı basit; ama, üzerine gidilmediği için çözülemeyen sorunlarını bize intikal ettiriyorlar; onları da çözme gayreti içerisinde oluyorum.

Değerli arkadaşlarım, malum kentleşme olgusuyla birlikte bütün toplumda yeni kuşak suç türleri ortaya çıktı. Özellikle metropol kentlerde taksici esnafa yönelik saldırılar meydana gelmeye başladı. Bu tip sorunları bütünüyle ortadan kaldırmak için, hem taksici esnafının ve onların bağlı olduğu kuruluşların hem de Bakanlığımızın alması gereken bazı tedbirlerin de bulunduğunu söylemek isterim.

Değerli arkadaşlarım, güvenlik hizmeti, artık, klasik yöntemler kullanılarak yürütülecek bir hizmet olmaktan çıkmıştır; bunda, suçların gittikçe daha sofistike yöntemler kullanılarak işlenmesinin yanı sıra, delilden sanığa diye özetlenecek yeni soruşturma yönteminin uygulanmaya başlanılmasının da etkisi olmuştur. Modern güvenlik hizmeti, daha çok altyapı yatırımını, daha ileri teknolojiyi ve daha kaliteli eğitimi gerekli kılmaktadır. Bizim de yapmaya çalıştığımız, tüm bu saydıklarımızı realize etmekten ibarettir. Taksicilerin güvenliğinin sağlanmasını da, işte bu genel perspektif içerisinde görüyor ve değerlendiriyoruz. Taksi şoförlerine yönelen saldırıları asgarîye indirmek amacıyla çeşitli tedbirler geliştirilmektedir. İzin verirseniz, bu önlemlerin bazılarını burada ifade etmek istiyorum.

Öncelikle, belirli aralıklarla yapılan genel kontrollerde -biraz evvel de arkadaşımın bahsettiği- gecenin muayyen saatinden sonra seyir halindeki araçlar ekiplerimiz tarafından durdurulup, normal kontroller yapılmaktadır. Bunu, sürekli -İstanbul'a her gidişimde- hem İstanbul hem Ankara Emniyet Müdürlerine ve diğer metropol illerimizin emniyet müdürlerine, valilerimize söylüyorum, rica ediyorum. Tabiî, bu, bazılarını da rahatsız ediyor "efendim, niye bu kadar sık arama yapılıyor; ben uçağa yetişeceğim, iki yerde durdurdular, aradılar" diyorlar; ama, buna rağmen yapılması, bu tür önleyici hizmetlerin aralıksız olarak devam ettirilmesi lazım ve bunu da devam ettiriyoruz. Tabiî, bu arada, taksilerin içerisinde şüpheli görülen kişilerin kimlik kontrolleri yapılıyor ve birçok olayın faili de bu şekilde, bu önleyici hizmetler sırasında ortaya çıkarılıyor.

Ayrıca, İstanbul'da daha etkili bir güvenlik hizmeti için MOBESA adını verdiğimiz - yine birkaç kez bu kürsüden dile getirmiştim- Mobil Elektronik Entegrasyon sistemini de kurmak üzereyiz. Bu, büyük bir projedir, aşağı yukarı 8 000 000 dolarlık bir projedir. İstanbul Ticaret Odamızın, İstanbul Borsamızın, İstanbul Deniz Ticaret Odamızın katkıları ve İl Özel İdaremizin imkânlarıyla bu proje çalışmasını başlattık. Bu proje üç kademelidir; birinci kademede, devriye hizmeti gören 1 000 araca ve polis merkezine vereceğimiz aparatlarla, şehrin elektronik haritası üzerinde tüm ekiplerin yerlerini izleyebilecek ve onları da, ekipleri de yönlendirebileceğiz.

Bu sistem sayesinde, zaman ve mekân fark etmeksizin, suç ve suçlularla ilgili anlık bilgilere ulaşılabilecek, olaylara müdahale ve ekiplerin koordinasyonu da en etkin bir şekilde sağlanmış olacaktır. Yakalanan şüpheli kişinin sorgulanması o anda yapılacaktır. Şüpheli kişinin alınıp, karakola götürülüp, karakolda sorgulanması yerine, ekip otosunun yanında, onun kimlik bilgileri hemen aktarılacak ve birkaç dakika içerisinde cevap alınacak; aranan kişiyse alıkonulacak, aranmayan kişiyse gönderilecektir. Bu, sistemin birinci aşaması ve inşallah, yakın bir zamanda bunu faaliyete geçireceğiz.

Tabiî, bunun için gerekli olan birtakım altyapı hazırlıkları var. Bunlardan biri de, İstanbul şehrinin elektronik haritası, ki, İstanbul Büyükşehir Belediyemiz tarafından daha önce yaptırılmış olan bu elektronik harita, bu hizmet için de Emniyetimize tahsis edilmiş olacaktır.   

Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabiî, bu işin bir de taksiler üzerinde alınması gereken tedbirler boyutu var. Bu konuda da Karayolları Trafik Yönetmeliğinde değişiklik yapılması suretiyle, ticarî taksilerde telsiz veya benzeri haberleşme cihazı bulundurma imkânı da sağlanmıştır. Böylece, taksici esnafın, herhangi bir olumsuz davranışa ya da tecavüze maruz kalması halinde, süratle polisten yardım istemeleri mümkün olmaktadır.

Öte yandan, ilgili meslek odalarının da katılımıyla, iki tedbirin daha üzerinde çalışmaktayız ve bunlarla ilgili çalışmalarımız devam etmektedir. Bu tedbirler de şunlardır: Koruyucu kabin ve alarm sistemi. Bu konu üzerinde, ilgili odalarla birlikte, çalışıyoruz. Koruyucu kabin, halen pek çok ülkede başarıyla uygulanan bir sistemdir. Taksici esnafına yüksek maliyetler yüklemediği ve iyi seviyede caydırıcılık temin ettiği için, bizim tercihlerimiz arasında da ön sıralarda yer almaktadır. Alarm sistemi ise, birbirleriyle entegre olmuş iki yapının ortak hareketine ihtiyaç duyan, yine, oldukça etkili bir güvenlik modelidir. Bu modelde, ticarî taksilere monte edilecek bir ışıklı uyarıcıyla taksi şoförünün tehlikede olduğu dışarıdan algılanabilecek, diğer güvenlik sistemiyle tehlike bertaraf edilebilecektir. Esasen, büyükşehir belediyesi statüsündeki illerimizin önemli bir bölümü, yapmış oldukları çalışmalarla kentlerin sayısal haritalarını çıkarmış durumdalar. Biraz evvel de bahsettiğim gibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bunu yapmış ve bu MOBESA sisteminde de biz bundan istifade edeceğiz. Bu haritalar sayesinde, araçların bulunduğu yerin belirlenmesi ve tehlikede olduğu belirlenen aracın izlenmesi de mümkün olacaktır.

Şimdi, konunun tarafı olan belediyeler ve ilgili meslek odalarını, biz, bir araya getirerek mevcut teknolojiye uygun bir yasal çerçeve oluşturmaya çalışıyoruz bu son saydığım iki tedbirle ilgili olarak. Tabiî, konunun bir başka boyutu da bu tip suçları işleyenlere verilecek cezalara ilişkindir. Cezanın caydırıcılığını temin edecek bir çalışma da Adalet Bakanlığımız tarafından yürütülmektedir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Sevigen'in İstanbul'la ilgili konuşmasını biraz önce birlikte izledik. İstanbul, bir megapol; İstanbul'a ilişkin bütün sayısal veriler, bu kentin yönetiminin ve sorunlarının ne denli büyük olduğunu bize açıkça ifade ediyor. Örneğin, İstanbul'da 17 384 ticarî taksi, yaklaşık 4 000 kilometre uzunluğundaki kentiçi yollarda bir bakıma kamu hizmeti veriyor. Bu hizmeti, günün 24 saati boyunca ve kentin her noktasında üretiyor. Hal böyle olunca, kimi zaman, ekmeğini kazanmaya çalışan şoför esnafını hedef alan saldırılar söz konusu olabiliyor. İşte, bakın, elimizdeki sayılara göre, 2003 yılında şoför esnafına yönelik 205 olay meydana gelmiş ve bunlardan 155'inin faili yakalanmış; 2004 yılında 93 olay meydana gelmiş ve bu olaylarla ilgili olarak da 149 fail yakalanarak adalete tevdi edilmiştir. Diğer faillerin yakalanması için de, Emniyet Teşkilatımız, bir gayret içerisinde, çalışma içerisindedir.

Saygılarımla arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı üçüncü söz, 21 inci Vakıf Haftası münasebetiyle söz isteyen Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'ya aittir.

Buyurun Sayın Kavuştu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'nun, 21 inci Vakıf Haftası kutlamalarına ilişkin gündemdışı konuşması

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 21 inci Vakıf Haftası münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Vakıflar, mal topluluklarından meydana gelmektedir. Hayırsever vatandaşlarımızın gönül rahatlığıyla mallarını vakfedebilmeleri için, sürekliliğini engelleyen ve hukukî durumunu zedeleyen müdahalelerden korunmalıdır. Vakıflar, kamu yükünü azaltacak ve toplumun bütün kesimlerine hayırlı ve faydalı hizmetler verecek bir konuma yeniden kavuşturulmalıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 5404 sayılı Kanunla düzenlenen 1 inci maddesinin dördüncü fıkrası, 1981'de 2437 sayılı Kanunla üçüncü kez ve yine azınlık vakıflarının lehine olmak üzere değiştirilmiştir. Bu değişiklikle, bütün Türk vatandaşlarının kurduğu mülhak ve yeni vakıflardan alınmakta olan yüzde 5 teftiş ve denetleme payından azınlık vakıfları muaf tutulmuştur. Azınlık vakıflarına tek taraflı olarak sağlanan bu imtiyazla Anayasanın eşitlik ilkesi açıkça çiğnenmiş ve Lozan'da elde edilen mütekabiliyet ilkesinden tek taraflı olarak vazgeçilmiştir; çünkü, Lozan Barış Antlaşmasının "Fasıl 3, Ekalliyetlerin Himayesi" başlığı altında, ülkemizde yaşayan azınlıkların kurduğu cemaatlere sağlanan kolaylıkların düzenlendiği 37-45 inci maddelerin sonuncusu olan madde 45'te aynen şöyle denilmektedir: "İşbu fasıl ahkâmı ile Türkiye'de bulunan gayrimüslim ekalliyetler hakkında tanınan hukuk, Yunanistan tarafından kendi arazisinde bulunan Müslüman ekalliyet hakkında dahi tanınmıştır."

Ülkemizde yaşayan gayrimüslim vatandaşlarımıza ve bunların kurduğu hayrî, dinî ve kültürel kuruluşlara Lozan Antlaşmasını aşan ilave haklar tanıdığımız günümüzde, gerçekten bu haklar Batı Trakya'da bulunan soydaşlarımıza da tanınmakta mıdır? Oradaki durumun Türkiye'de meydana gelen gelişmelerin tam aksi yönünde olduğu, açık bir şekilde ortadadır.

Hulasa, bu konuda istenen ve yapılması gereken, azınlık vakıflarından alınmayan ve onların yerine Hazinenin ödediği yüzde 5 teftiş ve denetim payının, bütün Türk vatandaşlarının kurduğu mülhak ve yeni vakıflardan da alınmamasıdır. Ya da, yüzde 5 teftiş ve denetim payının hem azınlık vakıflarından hem de mülhak ve yeni vakıflardan birlikte alınarak farklı uygulamalara son verilmeli; böylece, Anayasanın eşitlik ilkesine uygun hale getirilmelidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, diğer önemli bir husus da, vakıfların kuruluş mal varlığı miktarı meselesidir. Vakıfların kuruluş mal varlığı miktarının her yılın ocak ayında tespit ve ilan edilmesi görevi, tebliğlerle Vakıflar Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Madde metninde "amaçlar dikkate alınarak" ifadesine yer verilmediği ve 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren Türk Medenî Kanununda da bu konuya açıklık getirilmediği için, Genel Müdürlük, vakıfların kuruluş mal varlığını taraflı düşüncelerle belirlemiştir.

2001 yılında kurulacak sosyal ve kültürel amaçlı vakıflardan 21 milyar, eğitim ve sağlık amaçlı vakıflardan 43 milyar, diğer vakıflardan 86 milyar mal varlığı isteniyordu. Yürürlüğe konulan son düzenlemeye göre, 2002 yılında kurulacak sosyal ve kültürel amaçlı vakıfların kuruluş mal varlığı 200 milyardan, eğitim ve sağlık amaçlı vakıflarınki 300 milyardan, diğer vakıfların kuruluş sermayesi ise 500 milyardan daha az olmayacak şekilde değiştirilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Osmanlı yönetiminde ülke ekonomisinin yüzde 17'si vakıfların elinde bulunuyordu ve vakıfların istihdamdaki payı yüzde 8'lerin üzerindeydi. Günümüzde, vakıfların istihdamdaki payı Amerika'da yüzde 3, Avrupa Topluluğunda yüzde 5 iken, Türkiye'de yüzde 1'lerin altına düşürülmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kavuştu.

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, 2.1.2004 tarihli Resmi Gazetede ilan edilerek yürürlüğe giren, 193 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen yeni alt bentlere göre, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu nezdinde, eski eser tescilli, abide eserlerin bakımı, onarımı, restore edilmesi ve yaşatılması amacıyla abide eserin kayıtlı olduğu kurum ve kuruluşlara yapılan bağış ve yardımların tamamı yıllık beyannameyle bildirilen gelirden indirilir. Ayrıca, fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara bağışlanan gıda maddelerinin maliyet bedelinin tamamı, yıllık beyannameyle bildirilen gelirden indirilmektedir.

Kanunda yapılan bu düzenleme, Türkiye Cumhuriyeti döneminde vakıfların lehinde güzel bir gelişmedir. Bu konuda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, hükümetimizin, ecdat yadigârı ve milletimizin aslî unsuru olan vakıflarımızla ilgili sınırlamaları kaldırarak, demokratik hakların kullanılmasında eşitliği sağlayacağına yürekten inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kavuştu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

C) Tezkereler ve Önergeler

1.- Norveç Parlamentosu Dışişleri Komitesi Başkanının vaki davetine icabetle Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamento heyetinin Norveç'e yapacağı resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in yerine İstanbul Milletvekili Halil Akyüz'ün katılacağına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/558)

                                                                          6.5.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Norveç Parlamentosu Dışişleri Komitesi Başkanının vaki davetine icabetle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento heyetinin 12-15 Mayıs 2004 tarihleri arasında Norveç'e yapacağı resmî ziyarete, CHP Grup Başkanlığı, İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in yerine İstanbul Milletvekili Halil Akyüz'ün katılacağını bildirmiştir.

Söz konusu isim değişikliği Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgilerine sunulur.                  

                                                                   Bülent Arınç

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair 3 adet önerge vardır; okutuyorum:

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu’nun (6/602, 6/668) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/178)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 25 ve 86 ncı sıralarında yer alan (6/602, 6/668) esas numaralı sözlü soru önergelerimi, yazılı cevaplandığı için geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                 Atilla Başoğlu

                                                                              Adana

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi verilmiştir.

3. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu’nun (6/1020) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/179)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 398 inci sırasında yer alan (6/1020) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                        Feridun Fikret Baloğlu

                                                                           Antalya

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

4. - Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel’in (6/1053) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/180)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 431 inci sırasında yer alan (6/1053) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                      Sedat Pekel

                                                                          Balıkesir

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

1 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

D) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 20 milletvekilinin, Çankırı İli içerisindeki maden rezervlerinin araştırılıp ülke ekonomisine kazandırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/188)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ekteki gerekçelerimizde arz ettiğimiz gibi, ülkemiz, maden yatakları potansiyeli açısından dünyadaki zengin ülkeler arasında yer almaktadır.

Çankırı İli sınırları içerisinde ülke ekonomisine büyük oranda katkı sağlayacak sanayi ve enerji sektörü açısından da önemli olan çok çeşitli ve geniş maden rezervleri bulunmaktadır.

Bu maden yataklarının araştırılıp ülke ekonomisine katkı sağlayabilmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü maddesi uyarınca bu araştırma önergesini hazırlamış bulunmaktayız.

Gereğini arz eder, saygılar sunarız.

  1- Hikmet Özdemir    (Çankırı)

  2- İsmail Ericekli      (Çankırı)

  3- Tevfik Akbak       (Çankırı)

  4- Ali Öğüten                                                (Karabük)

  5- Telat Karapınar  (Ankara)

  6- Saffet Benli         (Mersin)

  7- Cahit Can                      (Sinop)

  8- Yüksel Coşkunyürek (Bolu)

  9- Eyyüp Sanay        (Ankara)

10- Mustafa Demir       (Samsun)

11- Cemal Yılmaz Demir                 (Samsun)

12- Ahmet Çağlayan      (Uşak)

13- Cemal Uysal           (Ordu)

14- Mustafa Tuna         (Ankara)

15- Osman Kılıç             (Sivas)

16- Ali Ayağ                      (Edirne)

17- Fikret Badazlı    (Antalya)

18- Ahmet Kambur  (Tekirdağ)

19- Tevfik Ziyaeddin Akbulut               (Tekirdağ)

20- Fatih Arıkan    (Kahramanmaraş)

21- Recep Yıldırım    (Sakarya)

Gerekçe:

Ülkemiz önemli sayıda maden çeşitliliğine sahip ve maden kaynakları yönünden zengin bir ülkedir. Çankırı İli de sahip olduğu madenler, yeraltı kaynakları ve jeotermal enerji açısından önemli bir potansiyele sahiptir.

Enerji ve sanayi sektöründe satışa sunulacak ürünleri daha ucuza mal etmek ve dünya piyasalarında rekabet edebilme şansını yakalamak için girdi maliyetlerinin azaltılması şarttır. İşte, Çankırı İli, karayolu ve demiryolu ulaşım imkânlarına sahip, Esenboğa Havalimanına yakın ve Karadenize açılan bir kapı olması sebebiyle ulaşım imkânlarına müsait bir konumdadır. Dünyada maden varlığı ve doğal kaynaklara sahip ülkeler bu kaynakların çıkarılması ve üretim sayesinde enerjiye dönüştürülmesiyle üretilen enerjinin daha verimli kullanılması yönünde çalışma ve araştırmalar yapmaktadır.

Çankırı İli özellikle kayatuzu, bentonit, diatomit, kireç taşı, andesit ve refrakter kil açısından çok zengin rezervlere sahiptir. İlimiz bu madenler dışında linyit, asbest, bakır, çimento hammaddesi, dolamit, kil, manganez, manyezit, mermer, perlit ve talk gibi geniş bir maden potansiyeline sahiptir.

Yukarıda adı geçen madenler su tasfiyesi, inşaat, kaya delmelerinde yağlayıcı, seramik kilinin plastikleşmesini artırıcı, döküm kumu bağlayıcısı yapıştırıcı, yağ rafinasyonu ve temizleyicilerin imalatı, gaz maskesi filtresi imali, ısı yalıtımı, aşındırma, parlatma, çimento ve boya katkı maddesi, modern kent düzenleme, uygun kaldırım ve bordür taşı, kimyasal sanayi, sağlık turizmi gibi birçok alanda kullanılmaktadır.

Yapılacak araştırmalar sonucunda Çankırı'da bulunan maden varlığı ve yeraltı zenginlikleri ile birlikte bu maden rezervleri ve yeraltı kaynaklarımızın hammadde olarak işlendiği sanayi tesislerinin ve  fabrikaların kurulmasını sağlayacaktır ki, bu da hem Çankırı hem de ülke ekonomisinin ve sanayiinin gelişmesini sağlayarak işsizliğin azalması noktasında da son derece olumlu sonuçlar verecektir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. 

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi 

Danışma Kurulu Önerisi

No:77                                                                                   Tarih :11.5.2004

Genel Kurulun 11.5.2004 Salı günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"  kısmının 13 üncü sırasında yer alan (10/37), 14 üncü sırasında yer alan (10/38), 19 uncu sırasında yer alan (10/44), 53 üncü  sırasında yer alan (10/82), 63 üncü sırasında yer alan (10/92), 66 ncı sırasında yer alan (10/95), 67 nci sırasında yer alan (10/96) ve 86 ncı sırasında yer alan (10/116) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin  görüşmelerinin birleştirilerek yapılması, çalışma süresinin ise bu işlerin görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasının, Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                                                 Nevzat Pakdil

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                 Başkanı Vekili

Faruk Çelik                                               Haluk Koç

AK Parti Grubu Başkanvekili                                CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş 2 adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup, işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, 2090 Sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/245) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/181)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/245) esas numaralı kanun teklifim 45 gün içinde komisyonda görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 6.5.2004

                                                                      Ensar Öğüt

                                                                          Ardahan

BAŞKAN - Söz isteyen?..

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2090 Sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair kanun teklifimin doğrudan gündeme alınması üzerine söz almış bulunuyorum; bizi izleyen vatandaşlarımızı, sizleri ve Yüce Divanı saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde 15 000 000 işsiz insan var. Bu 15 000 000 işsiz insanın... Ülkemizdeki insanlarımızın yaklaşık yüzde 40'ını tarımda istihdam ediyor, tarımda çalıştırıyoruz. Tarımın üretken olması bir ülkeyi kalkındırır, hele tarım ülkesi olan Türkiye'yi daha da çok kalkındırır; çünkü, işsiz sayımız çok.

Ancak, hükümet, birbuçuk yıllık icraatında, bugüne kadar, tarıma ve çiftçiye hiçbir şey vermedi; vermediği gibi, doğal afetlerden dolayı zarar gören çiftçilerimize de zararları ödenmedi. Efendim, niçin zararları ödemiyorsunuz; "bir kanun var, bu kanunda çiftçilerimizin malvarlıklarının tümümün yüzde 40'ı zarar görürse, o zaman hasar tespiti yapılır, para ödenir..."

Değerli arkadaşlar, şimdi size onu izah edeyim. Çiftçilerimizin malvarlıklarının yüzde 40'ı dediğiniz zaman, evi yıkılacak, ahırı yıkılacak, hayvanı telef olacak, traktörü yanacak, tarlasını dolu vuracak... Geriye, zaten bir şey kalmıyor ki! Şu andaki sıkıntılarımızın ve IMF'nin baskısı çiftçilerimizi yerle bir etti, çiftçilerimiz perişan bir durumda.

Şimdi, böyle bir ortamda vermiş olduğum bu kanun teklifinin kabul edilmesini istirham ediyorum. Bu kanun teklifime göre, çiftçilerin malvarlığının tümü üzerinden değil, hangi malvarlığı yüzde 40 hasar görmüşse o malvarlığının hasar tespiti yapılarak çiftçiye parası ödensin; çünkü, çiftçimizi başka türlü barındırmamız, kalkındırmamız mümkün değil. Yani, ahırı yıkılmışsa, hayvanları telef olmuşsa, onun yüzde 40'ı zarar görmüşse, oraya bilirkişi gider, raporu tutar ve de onun yüzde 40'ı ödenir; doğrusu budur, hakçası budur, adaletlisi budur.

Bu bakımdan, sizden istirham ediyorum, bu kanun teklifinin kabul edilmesi lazım. Bakın, birbuçuk sene önce 3 Kasımda, hepimiz, gittik "çiftçi borçlarının faizleri silinecek, anaparası da 4'e bölünecek" dedik. Peki, geçen sene haziran ayında çıkardığımız kanunda öyle bir şey yaptık mı; hayır. Çiftçilere, en yüksek, yüzde 70 ortalama faiz uygulandı değerli arkadaşlar. Taksitlendirme yaptık, üç yıla böldük ve geçtiğimiz nisan ayının 30'u birinci taksitin son günüydü; ama, 415 000 çiftçimiz taksitlendirilen borcunu ödeyememiş. Evet, bu, Türkiye çiftçisi değerli arkadaşlar. Böyle bir durum karşısında, biz milletvekiliyiz, çözüm bulmak mecburiyetindeyiz. Çözüm, vermiş olduğum kanun teklifinin kabul edilmesi, çiftçi dostu, köylü dostu olan insanların burada belli olmasıdır. 28 Mart yerel seçimlerinde, çiftçilerimizin çoğu AKP'ye oy verdi, birkısım da bize oy verdi, diğer partilere de verildi. (AK Parti sıralarından "size az verdiler" sesi) Bize az verdiler; doğrudur. Şimdi, o çiftçilere soruyorum: Şimdi, bu arkadaşlarımız, bu AK Partili arkadaşlarımız, cevap vermek için... Şimdi, cevap vereceğiz. Oylamada "evet" diyorsanız, ben de sizinle beraber el kaldıracağım; ama, evet demiyorsanız, çiftçiler bundan sonra AK Partiye oy verirlerse, artık bir şey yapacak durumumuz kalmıyor kardeşim. Ben ve Cumhuriyet Halk Partililer, elimizden geldiği kadar savunuyoruz çiftçiyi; öyle mi?.. Elimizden geldiği kadar da çiftçinin borcunu silmek istedik, siz hayır dediniz; ama, nasıl hayır dediniz biliyor musunuz; naylon faturacıya, hortumcuya 0,75 faizle onbeş yıl vade yaptınız, çiftçiye gelince vade yapmadınız değerli arkadaşlar. Yüksek, yüzde 80 faizle, çiftçinin canını alacak şekilde bir uygulama yaptık ve şu anda çiftçimiz kıvranıyor.

Bakın, bir şey daha söyleyeyim: 2003'ten kalma...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Borçlarını erteledik.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -  Beyefendi, konuşuyorsunuz... 2003'ten kalma mazot parasının ikinci taksitini ödediniz mi? Bana onu söyle! Ne dediniz; yeşil mazot... Bırakın yeşili; mavi mazot, kırmızı mazot...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Sayın Başkan, bir selam verip ayrılayım...

BAŞKAN - Sayın Öğüt, İçtüzüğün 37 nci maddesi, bu konuda, beş dakikayı geçmemek üzere diyor. Ne yapalım Sayın Öğüt...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Sayın Başkan, biraz daha süre verebilir misiniz? Olmuyor yani... Türkiye'de 22 000 000 çiftçi var.

Teşekkür edeyim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki Sayın Öğüt; toparlar mısınız.

Buyurun; yalnız teşekkür edin.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, mazot parasının ikinci taksiti ödenmedi, doğrudan gelir desteğinin ikinci taksiti ödenmedi. Mart ve nisan ayları, gübreleme ve tohumlama ayları olmasına rağmen, çiftçimiz ekinini ekemedi, traktörüne haciz gitti; şu anda, çiftçilerimizin aşağı yukarı yüzde 60'ına haciz gitti.

Çiftçiler, şimdi size sesleniyorum; lütfen, siz de aklınızı başınıza alın, bundan sonra kime oy vereceğinizi iyi düşünün.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Başka söz talebi?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Nasıl reddedilir, biz burada daha fazlayız!

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

6. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, 2108 Sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanununda Yapılması Gereken Değişiklikle İlgili Kanun Teklifinin (2/185) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/182)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

14 Ekim 2003 tarihinde CHP Grup Başkanlığının 150 nolu sayılı yazısıyla verdiğim 2108 Sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanununda Yapılması Gereken Değişiklikle İlgili Kanun Teklifim bugüne kadar komisyonlar ve Genel Kurulda ele alınmamıştır. Meclis İçtüzüğünün 37 nci maddesi uyarınca, kanunun Meclis Genel Kuruluna getirilmesini bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                          Malatya

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; 9 Ekimde bir yasa teklifi vermiştim. Muhtarlarımıza, 102 000 000 lira maaş veriyoruz. Bir daha söylüyorum. Türkiye'de, yaklaşık, 16 000 mahalle, 35 000 köy muhtarı var. Bunlara verdiğimiz maaş 102 000 000 lira. Bir insan muhtar olduktan sonra da, 143 000 000 lira Bağ - Kur primi ödeyeceksin diyoruz ona. Her muhtar, muhtar olduktan sonra Bağ - Kur primi ödemek zorunda.

Bu insanlar, günlerce koşuyor, köy için meccanen koşuyor, sevgiyle koşuyor, bir ücret beklemiyor; ama, biz diyoruz ki "arkadaş, al sana 102 000 0000 lira; cebinden 50 000 000 lira daha vereceksin."

Ben bunu, ayrıca, 5 Kasımda yine dile getirdim bu kürsüden, muhtar maaşlarıyla ilgili olarak yaptığım konuşmada ve Saygıdeğer Bakanımız Mehmet Ali Şahin Beyin 5 Kasımdaki ifadelerini okuyacağım. Devlet insanına yalan söylemez, devlet insanını kandırmaz.

"Sayın Aslanoğlu'nun değerlendirmesine ben de aynen katılıyorum. Gerçekten, biraz önce saymış olduğum sorumluluklar karşısında muhtarlarımızın almış oldukları ödeneği yeterli görmek asla mümkün değildir. İşte, bu nedenle, İçişleri Bakanlığımız, yeni yasal düzenlemeler yapılıncaya kadar, muhtar ödeneklerinin günümüz şartlarına uygun ve yeterli hale getirilmesi amacıyla, Maliye Bakanlığımıza bir yazı göndererek, 3 000 olan gösterge rakamının en azından 5 000 gösterge rakamına yükseltilmesi yolunda öneride bulunmuştur. Maliye Bakanlığımız bu konuda çalışmalarını yapmaktadır. Ayrıca, biz de bu işin takipçisi olacağız. Tabiî, bu kâfi değildir. Bu, yasal düzenleme yapılıncaya kadar bir ara çözüm için bizim önermiş olduğumuz bir yoldur; ama, mahallî idarelerle ilgili yasa tasarıları ve Kamu Yönetimi Temel Yasası Tasarısından hemen sonra Parlamentoya sevk edilecektir. Aslında, bu tasarılarımız hazır, eşzamanlı olarak sevk etmeyi düşünüyorduk; ancak, Bakanlar Kurulunda fırsat bulup henüz tartışmadık; belki, önümüzdeki Bakanlar Kurulu gündemine alacağız." Sayın Bakanımın verdiği cevap... Önümüzdeki Bakanlar Kurulu acaba hangi Bakanlar Kurulu?!

Bu insanlar, hakikaten, hepimizin muhtarı; bu insanlara yazıktır, bu insanlara günahtır. Son derece mağdur oluyorlar, şehre gitmek için ceplerinden bir sürü para ödüyorlar. Gelin, seçimlerde, tüm milletvekillerinin "muhtar baba", "muhtar amca" deyip de... Ama, sadece köyde diyoruz; burada da söyleyelim. Bu insanlara, en azından Bağ-Kur primlerini ceplerinden ödetmeyelim. Benim hazırladığım ve Meclise verdiğim yasa teklifi bu. En azından, Bağ-Kur primlerini özel idare bütçesinden ödeyelim bu muhtarlarımızın, insanlara ceplerinden para ödetmeyelim.

Teklif buydu. Maalesef, yaklaşık yedi ay geçti; ama, yedi aydır, ilk Bakanlar Kuruluna gelecek tasarı hâlâ  gelmedi. Takdirini hepinizin vicdanına bırakıyorum. Gelin, bu insanların bu sorununu hep beraber çözelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Başka söz talebi?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

Sözlü soruların 1, 2, 3 ve 4 üncü sıralarındaki sorulara Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu, 8 ile 11 inci sıralarındaki sorulara da Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan birlikte cevap vereceklerdir.

V. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, SSK hastanelerindeki sözleşmeli personele  ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/559) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı

2.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, isteğe bağlı sigortalıların prim artışlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/560) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı

3.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, prim borcu olan Bağ-Kurluların sağlık yardımından yararlanamamalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/561) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı

4.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalılarının sağlık yardımı alamamalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/562) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı

BAŞKAN - Soruları cevaplandıracak Sayın Bakan burada.

Soru önergelerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                 Orhan Eraslan

                                                                               Niğde

Bilindiği üzere, Bakanlığınıza bağlı SSK Genel Müdürlüğünün yeni açtığı hastanelerin personel ihtiyacını karşılamak üzere, geçtiğimiz yıl devlet memurluğu sınavını kazananlardan sözleşmeli personel alınmıştır.

Alınan bu sözleşmeli personelin ücretleri, aynı kurumda aynı görevi yapan 657 sayılı Kanuna tabi personele göre daha düşüktür. Bununla birlikte iş güvencesi bakımından da aynı haklara sahip bulunmamaktadırlar.

Soru 1: Söz konusu sözleşmeli personelin aynı görevi yapmakta olan emsalleriyle ücretleri ne zaman eşitlenecektir?

Soru 2: Bu çalışanlarımızın daimî kadroya alınmaları düşünülmekte midir? Düşünülüyor ise gerçekleşme programı nasıldır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                 Orhan Eraslan

                                                                               Niğde

Bilindiği üzere, şeker fabrikaları kampanya işçileri yılda 4 ay çalışıp 8 ay boş gezmektedirler.

Bu işçilerimiz, emekliliğe esas olmak üzere, 5 000 işgününü doldurmak için boş kalan süreleri için isteğe bağlı sigortalılık çerçevesinde prim yatırmaktadırlar.

Eskiden prim artış oranı memur maaş artışı civarında iken, son yıllarda giderek daha yüksek oranlarda artış göstermiştir. Bu yıl için ise, mart ayında 60 000 000 TL, nisan ayında 79 000 000 TL ve mayıs ayında 118 000 000 TL olan primleri isteğe bağlı sigortalılar yatıramamaktadır.

Soru: Mevsimlik işçiler ile yine aynı durumda olan isteğe bağlı sigortalıların mağduriyetlerinin önlenmesi için prim oranlarında yeni bir düzenleme yapılması düşünülmekte midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                 Orhan Eraslan

                                                                               Niğde

Bilindiği üzere, kuruma borcu bulunan Bağ-Kur sigortalıları her ay primlerini ve taksitlendirilmiş borçlarını ödeseler dahi sağlık yardımından yararlanamamaktadırlar.

Bu durumdaki sigortalıların sağlık yardımından faydalanabilmeleri için borçlarının tamamının ödenmesi şartı bulunmaktadır.

Soru: Söz konusu sigortalıların mağduriyetlerinin önlenmesi için bir önlem alınması düşünülmekte midir?

Düşünülüyor ise hangi tedbirler alınacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                 Orhan Eraslan

                                                                               Niğde

Bilindiği üzere, isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalıları sigortalılığı süresi içerisinde emekli oluncaya kadar sağlık yardımından yararlanamamaktadır. Bu sigortalılarımıza Bağ-Kura üye oldukları için yeşilkart da verilmemektedir.

Bağ-Kur tarafından yapılan bu uygulama, Anayasamızın 2 nci maddesinde yer alan "sosyal devlet" anlayışıyla da çelişmektedir.

Soru 1: Söz konusu Bağ-Kur sigortalılarının sağlık yardımı konusundaki bu mağduriyetlerinin giderilmesi düşünülmekte midir?

Soru 2: Düşünülüyor ise ne gibi önlemler alınacaktır?

BAŞKAN - Soruları cevaplandırmak üzere, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan'ın 1, 2, 3 ve 4 üncü sıralardaki sözlü sorularını cevaplamak üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu soruların bir kısmı daha önceden verildiği için güncelliğini yitirmiş olabilir; cevaplarımın da o çerçeve içerisinde alınmasını istirham ediyorum.

Sayın milletvekilimizin sorduğu sorulardan birincisi, Sosyal Sigortalar Kurumunda sözleşmeli olarak istihdam edilen sağlık personeline ilişkin bir sorudur. Sorunun sorulduğu tarihte, Sosyal Sigortalar Kurumunda sözleşmeli olarak çalışan personelimiz mevcuttu; ancak, 6.8.2003 tarihinde Yüce Meclisimizden geçen 4958 sayılı Yasayla bu sözleşmeli sağlık personelimizi kadroya alma imkânı doğmuştur. Bu yasanın verdiği yetkiye dayanılarak, 2 732 sözleşmeli personelimizin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak atamaları yapılmıştır ve böylece bu personelimiz de, aynı işi yapan diğer meslektaşlarıyla birlikte aynı özlük haklarına kavuşturulmuş bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, diğer bir konu, isteğe  bağlı sigortalıların prim artışına ilişkin bir  sorudur. 506 sayılı Kanunun 85 inci maddesine göre isteğe bağlı sigortaya devam edenler, isteğe bağlı sigorta primlerini, anılan kanunun 78 inci maddesine göre belirlenen prime esas günlük kazancın alt sınırı ile üst sınırı arasında kalmak şartıyla kendileri belirlemektedirler. Anılan maddeye göre alınacak prim ve verilecek ödeneklerin hesabına esas tutulan günlük kazancın alt  sınırı, TÜFE ve gayri safî yurtiçi hâsılada meydana gelen artış oranlarına göre belirlenmektedir. Buna göre isteğe bağlı sigorta prim tutarları 1.4.2003 ile 30.4.2003 döneminde alt sınır 78 619 992 Türk Lirası, üst sınır ise 393 099 960 Türk Lirası olarak belirlenmiştir. Diğer taraftan, 24.4.2003 tarih ve 25088 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 4842 sayılı Yasayla birlikte, 1.5.2003 tarihinden geçerli olmak üzere, isteğe bağlı sigorta prim oranı da yüzde 20'den yüzde 30'a yükseltilmiştir.

Yapılan bu düzenlemeyle, isteğe bağlı sigortaya devam edenlerin emekli olduklarında, kendilerine ve bakmakla yükümlü oldukları aile bireylerine, hastalık sigortasından her türlü sağlık yardımı yapıldığından, prim karşılığı olmaksızın yapılan bu yardımların, nimet-külfet prensibine ve aktuaryel dengeye dayanan sosyal güvenlik ilkelerine ters düşen durumu engellenmiş, isteğe bağlı sigorta prim oranı yüzde 20'den yüzde 30'a çıkarılarak, isteğe bağlı sigortaya prim ödeyerek emekli olanlar ile bunların aile bireylerine gelecekte yapılacak sağlık giderlerinin karşılanması amaçlanmıştır.

28.1.2004 tarih ve 25360 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5073 sayılı Kanunla, 506 sayılı Kanunun 78 inci maddesi değiştirilmiş olup, alınacak prim ve verilecek ödeneklerin hesabına esas tutulan günlük kazancın alt sınırı, her yıl 1 Ocaktan geçerli olmak üzere, yıllık programda öngörülen yılsonu tüketici fiyat endeksi tahminî artış oranı kadar artırılarak bulunan tutara gayri safî yurtiçi hâsıla sabit fiyatlarla gelişme hızı tahminî artış oranı uygulanmak suretiyle belirlenmekte olup, her yıl için, tüketici fiyat endeksi artış oranının yılsonu için öngörülenden daha yüksek gerçekleşmesi halinde, öngörülen oranın aşıldığı ayı takip eden aybaşından olmak üzere, günlük kazancın alt sınırının Bakanlar Kurulunca yeniden belirleneceği hüküm altına alınmış bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, isteğe bağlı sigortalı vatandaşlarımızın prim artış oranlarıyla ilgili Bakanlığımızda bir çalışma olup, bu çalışma netleştiğinde bunu da Yüce Meclisimizle paylaşmak istiyoruz.

Diğer bir soru, prim borcu olan Bağ-Kur sigortalılarımızın durumuna ilişkindir. Daha önceden yapılan bir düzenlemeyle, prim borcu olan Bağ-Kur sigortalılarına sağlık hizmeti verilmemektedir; bu uygulama bugün de devam etmektedir. Bu uygulama, elbette bir zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Bugün, Bağ-Kur, sağlık giderlerinin yüzde 47'sini ancak primler marifetiyle karşılayabilmektedir, geri kalan kısmını Hazineden transfer ettiği ödeneklerle karşılamaktadır. Dolayısıyla, kurumun, bu konuda malî bir zafiyet içerisinde olması nedeniyle, borcu bulunan Bağ-Kur sigortalılarına sağlık hizmeti sunumu, maalesef, verilememektedir.

Diğer bir konu, yine isteğe bağlı sigortalıların sağlık yardımına ilişkin bir sorudur. Bu soruya ilişkin de kısaca cevabımız şudur: 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun ek 11 inci maddesinde yapılan düzenlemeyle, sağlık sigortası yardımlarından zorunlu Bağ-Kur sigortalılarının yararlanacağı hükme bağlanarak, 4.10.2000 tarihinden itibaren isteğe bağlı olarak tescili yapılan sigortalılar, kurumun sağlık sigortası yardımları kapsamı dışında tutulmuştur.

Kanunun yürürlüğe girdiği 4.10.2000 tarihinden itibaren isteğe bağlı sigortalı olanlar veya zorunlu sigortalılığına son vererek isteğe bağlı olarak sigortalılığı tescil edilenler ile 4.10.2000'den önce isteğe bağlı olarak tescili yapılanlardan, herhangi bir nedenle sağlık sigortası yardımından yararlanamayacaklarını beyan ederek sağlık primi ödememiş olanların, 4.10.2000 tarihinden sonra talepleri olması durumunda da, sağlık sigortası kapsamına alınmaları mümkün bulunmamaktadır. Bu durumda olanlara kurumca aylık bağlandıktan sonra aylıklarından sağlık primi kesilmemekte ve sağlık yardımı da verilmemektedir; ancak, kurumca hazırlanan ve Yüce Meclisin onayından geçen yeni yasamızda, isteğe bağlı sigortalıların, sağlık yardımı konusundaki bu mağduriyetlerinin giderilmesiyle ilgili olarak sağlık sigortası primi ödeyen sigortalılar ile bunlardan malullük, yaşlılık ve ölüm aylığı alanların, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde talepte bulunmaları ve ödenmemiş sağlık primlerini ödemeleri halinde, bu Kanun hükümleri çerçevesinde sağlık sigortasından yararlanabilme imkânları getirilmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik kuruluşlarımızın, gerek emeklilik sigortası gerekse sağlık sigortası konusundaki aktuaryel dengeleri ve malî yapıları Yüce Meclisimizin malumudur. Bir taraftan, sigortalılarımıza ve bunların bakmakla yükümlü oldukları yakınlarına sağlık hizmeti sunma konusunda gayretlerimizi sürdürürken, bir taraftan da, aktuaryel dengenin korunmasına azamî dikkat etmekteyiz. Bu noktada, özellikle Sosyal Sigortalar Kurumunda önemli açılımlar yaptık. Hepinizin de bildiği gibi, sosyal sigortalılara, devlet hastanelerinden yararlanma imkânını getiren bir protokolü Sağlık Bakanlığıyla gerçekleştirdik. Yine, tıp fakülteleriyle yapmış olduğumuz bir protokol gereğince, sosyal sigorta mensupları tıp fakültelerine sevkle gitme imkânına kavuştu. Önümüzdeki günlerde, sigortalılarımıza, özel sağlık merkezlerinden de sağlık hizmeti alma konusunda, çerçevesi çizilen, tanımlanmış paket fiyatları çerçevesi içerisinde bir imkânı da tanımak istiyoruz.

Tabiî, bütün bunların sonucunda, ülkemizdeki sağlık hizmeti sunumu konusundaki sorunları gidermenin en radikal çözümü, sizlerin de malumu olduğu üzere, genel sağlık sigortasıdır. Bakanlığımızda, bu konuda da önemli yasa çalışmaları devam etmektedir. Tahminen 2004 sonbaharında genel sağlık sigortasına ilişkin yasa tasarısını Yüce Meclisin huzuruna getirmeyi planlıyoruz. İnşallah, o noktada da yeterli desteği birlikte yapıp, Türk sağlık sistemine, hepimizin şikâyetçi olduğu sorunların giderileceği köklü bir düzenlemeyi birlikte kazandırmanın mutluluğunu yaşayacağız.

Bu duygular içerisinde, değerli milletvekilimize, görüşlerimizi açıklama fırsatı verdiği için çok teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru önergesi cevaplandırılmıştır.

5.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın, bazı emekli bakan ve üst düzey bürokratlara araç ve personel tahsisine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/567) ve Devlet Bakanı Ali Babacan’ın cevabı

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Soruyu ben cevaplandıracağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

                                                                   Asım Aykan

                                                                          Trabzon

1984 yılında çıkarılan Koruma Yönetmeliğine göre, bazı bakanlıklarda bakanlık yapanlara görevlerinden ayrıldıklarında da kendilerine sivil plakalı resmî araç ve görevliler tahsis edildiği; ayrıca, yine aynı yönetmeliğe göre bazı resmî kurumlarda üst düzey yönetim kadrolarında görev yapan ve emekli olan kamu personeline de aynı şekilde sivil plakalı resmî araç ve personel tahsis edildiği bilinmektedir.

Ülkemizin ekonomik durumu da gözönüne alındığında bu iki konu kamuoyu tarafından devlet israfı olarak görülmektedir.

Bu nedenle;

Sorular:

1.- Bir yıllık bir süre gözönüne alındığında, personel, araç bakım, yakıt ve buna benzer harcamaların tutarı ne kadar olmaktadır?

2.- Bu kapsam dahilinde ne kadar araç ve görevli bulunmaktadır?

3.- 1984 yılında çıkarılan bu yönetmeliğin gerekçesi gözönüne alındığında, bugün anılan yönetmeliğin hâlâ gerekli olup olmadığı hususunda ne düşünüyorsunuz?

4.- Bu yönetmelikte bir değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Soruyu cevaplandırmak üzere, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan...

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trabzon Milletvekili Sayın Asım Aykan tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve ilgili bakan arkadaşımız tarafından cevaplandırılması istenilen sözlü soru önergesini cevaplandırmak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Bir hukuk devletinde kamu kaynaklarının nasıl ve nereye sarf edileceği, Yüce Meclisin tavsif ettiği yazılı hukuk metinlerine dayalı olarak yapılmalıdır. Nitekim, bizde de koruma işleri, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa dayalı olarak çıkarılan Koruma Hizmetleri Yönetmeliğine göre yürütülmektedir. Amaç, terörle mücadelede görev almış ve terör odaklarının muhtemel hedefi haline gelmiş kişiler ile konumu itibariyle terör örgütlerinin hedefi haline gelme ihtimali yüksek kişilere belirli oranda güvenlik sağlamaktır.

Ülkemiz, maalesef, son otuzbeş yılını terörle mücadeleyle geçirmek zorunda kalmıştır. Ülkemize yönelik terör tehdidi henüz tam anlamıyla bertaraf edilmiş de değildir. Bu tehdit varlığı ve öngörülebilir bir gelecek içinde yoğunluğu azalacak olmakla birlikte devam edebileceği değerlendirmesi, koruma amaçlı bazı harcamaları zorunlu kılmaktadır.

Tabiatıyla, zaman içerisinde, var olan uygulamanın koruma ihtiyaçları da gözetilerek değiştirilmesi mümkündür. Nitekim, koruma kararlarının yenilenmesi veya yönetmelikte yapılan değişikliklerle, konu yakından takip edilmektedir.

Öte yandan, bu konuda bilinmesi gerekli bir hususu da bilgilerinize sunmayı vazife sayıyorum. Malumunuz, siyasî şahsiyetler, bürokratlar, işadamları veya diğer ilgililer hakkında koruma kararı verilebiliyor. Koruma kararları kendi içinde, özel koruma, yakın koruma, çağrı üzerine koruma, konut koruma, işyeri koruma olabiliyor ve ancak, haklarında özel koruma kararı verilen kişilere koruma aracı tahsis ediliyor. Koruma aracı tahsisini, korunacak kişi kamu görevlisi ise, en son çalıştığı kurum sağlıyor. Bu kurumlar, ayrıca, aracın her türlü akaryakıt ihtiyacını, bakım ve onarımını da üstleniyor. Özel şahıslar açısından ise, araç, akaryakıt, bakım ve onarım giderleri tamamen kendilerince karşılanıyor.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru önergesi cevaplandırılmıştır. 

6. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Kilis-Elbeyli Kaymakamlığının düzenlediği bir panele ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/568) ve Devlet Bakanı Ali Babacan’ın cevabı

BAŞKAN- Soruyu Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan cevaplandıracaktır.

Soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 96 ve 98 inci maddeleri gereğince, İçişleri Bakanı tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını istiyorum.

Saygılarımla.

                                                              Yakup Kepenek

                                                                            Ankara

1- Kilis İli Elbeyli İlçesi Kaymakamlığı, 28 Mayıs 2003 günü bir panel düzenleyerek, bu panele kamu görevlilerinin katılmasını zorunlu kılmış mıdır?

2- Bu panelde soru soran öğretmen Hülya Akpınar ve 6 öğretmen hakkında adlî ve idarî soruşturmalar başlatıldığı doğru mudur?

3- Soruşturma açılmasında İlçe Kaymakamının isteği etkili olmuş mudur?

4- Toplantıya katılanların konuşmaları ve diğer davranışları toplantı sırasında resmî bir tutanağa geçirilmiş midir?

5- Eğer resmî tutanak yoksa, bu öğretmenler hakkında yapılan suçlamaların yasal dayanağı nedir?

BAŞKAN - Soruyu cevaplandırmak üzere, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan...

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ankara Milletvekili Prof. Dr. Sayın Yakup Kepenek tarafından, ilgili bakan arkadaşımız tarafından cevaplandırılmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve Kilis İli Elbeyli İlçesinde 28 Mayıs 2003 tarihinde düzenlenen konferansla ilgili olarak sözlü soru önergesinde yer alan hususları cevaplandırmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Çeşitli millî meseleler hakkında mülkî amirlerin katılımıyla veya öncülüğünde zaman zaman kamuoyuna açık toplantılar düzenlendiği malumunuzdur. Kilis'te, 28 Mayıs 2003 tarihinde, asılsız Ermeni soykırımı iddiaları konusunda düzenlenen konferans da bu çerçevede düşünülmüş bir çalışmadır. Konferans, Muallim Rıfat Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Mehmet Kabacık tarafından Elbeyli İlçesinde verilmiştir. Kilis Valiliğinin talebi doğrultusunda, Elbeyli Kaymakamlığınca, söz konusu konferansa kamu personelinin de katılımı istenmiştir. Türk idare gelenekleri gözönüne alındığında, bu tarz bir yazıyla, katılımı zorunlu tutmaktan çok teşvik etmenin hedeflendiği anlaşılmaktadır. Toplantının genel akışının soru sormayı da imkânlı kıldığı ortadadır. Bunun anlamı, tek yönlü bir bilgilendirmeden çok interaktif bir çalışma ortamı sağlanmak istenmesidir. Maalesef, katılımcılardan öğretmen Hülya Akpınar söz isteyerek, hem toplantının geç başlatılmasını protesto eden bir yaklaşım sergilemiş hem de millî tezlerimizi ve hassasiyetlerimizi görmezden gelen ifadeler kullanmıştır. Bununla da yetinmeyerek 6 arkadaşıyla toplantıyı terk etmişlerdir. Adı geçen öğretmenin tahrik içeren sözleri ve 6 arkadaşıyla birlikte sergiledikleri davranışları bir tutanakla tespit edilmiştir. Söz konusu tutanak, yetkililer tarafından, Kaymakamlık, İl Jandarma Komutanlığı ve Kilis Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Bu tutanağa istinaden Kilis Cumhuriyet Başsavcılığınca kamu davası açılması uygun görülmüştür. İlgili hakkında asliye ceza mahkemesinde 2003/277 esas nolu açılan kamu davası 21 Ekim 2003 tarihinde beraatla karara bağlanmıştır.

Hülya Akpınar, kendi isteği üzerine, Millî Eğitim Bakanlığınca İstanbul Ümraniye Ticaret Meslek Lisesine atanarak Kilis İlinden ayrılmıştır.

Adı geçen öğretmen hakkında idarî soruşturma sonucunda, adı geçene kınama cezası verilmiştir.

Arz ederim.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, bunlar, hukuk devletine yakışıyor mu?!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Kepenek, sorunuzla ilgili açıklama istiyorsanız; yerinizden, cihaza girin, söz vereyim.

Buyurun Sayın Kepenek.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Önce, Sayın Bakanımıza çok teşekkür ediyorum; tam onbir ay yirmi gün önce verilen sorumun yanıtını şimdi alabiliyorum, aradan bir yıl geçti.

İkincisi, İçişleri Bakanının yanıtlaması talebiyle verilmiş olan bir soru önergesinin ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı tarafından yanıtlanması da, bizim, denetim işlerimizin ve çalışmalarımızın ne kadar düzgün -tırnak içinde- gittiğinin ayrı bir kanıtıdır.

Sayın Başkanım, ekonomide büyük sorunlar yaşanıyor son saatlerde, son günlerde. Faizler 10 puan yükseldi, döviz kuru 10 000 000 dolarlık alımla ancak...

BAŞKAN - Sayın Kepenek...

YAKUP KEPENEK (Ankara) - ...istikrarlı, durdurulabildi.

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Kepenek...

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Bunlar birbirine bağlı Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Kepenek, bir saniye...

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Evet, bunlar birbirine bağlı. Aynen öyle...

BAŞKAN - Sayın Kepenek...

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sorumla ilgili; geliyorum...

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Kepenek...

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Buyurun efendim.

BAŞKAN - İçtüzüğün size verdiği hak; bu konuyla ilgili Sayın Bakandan kısa bir açıklama isteyebilirsiniz.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Aynen, istiyorum şimdi. Şimdi ona geliyorum.

Bu öğretmen...

BAŞKAN - İçtüzüğün verdiği hakkı kötüye kullanmaya kimsenin hakkı yok.

Buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkanım, aynen onu kullanıyorum.

Eğer bu konuyla doğrudan ilgisi varsa Sayın Bakanın, bir panele katılan ve soru soran öğretmenlere adlî ve idarî kovuşturma sonucunda kınama cezası verilmesini nasıl karşıladığını, hukuk devleti kavramıyla nasıl bağdaştırdığını ve bunu, özgürlük, demokrasi, eşitlik anlayışıyla ne ölçüde uyumlu kıldığını, tuttuğunu gerçekten öğrenmek istiyorum; yani, o yanıtı istiyorum Sayın Bakandan.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Cevap verecek misiniz Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Yeterince açıklayıcı konuştuğumu düşünüyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru önergesi cevaplandırılmıştır.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Cevaplandırılmamıştır.

7.- İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, Vatikan Büyükelçiliğince İstanbul Fener Rum Patriği için kullanılan bir sıfatın düzeltilmesi için uyarı yapılıp yapılmadığına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/570)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Sorunun görüşülmesi ertelenmiştir.

8.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, bir konferanstaki konuşması sırasında yaşanan bir olaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/571) ve Devlet Bakanı Ali Babacan’ın cevabı

9.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, Başbakanın bir konuşmasındaki protestocunun sorgulanmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/579) ve Devlet Bakanı Ali Babacan’ın cevabı

BAŞKAN - Bu soru önergelerini Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan cevaplandıracağından, sözlü soru önergelerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                     Hakkı Ülkü

                                                                               İzmir

Türkiye İsrafı Önleme Vakfınca 9.6.2003 tarihinde "Mikrokredi Vasıtasıyla Yoksulluğun Azaltılması" konulu uluslararası konferans düzenlenmiştir. Toplantıda Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşması esnasında farklı görüşlere sahip bir bayan kendisini ifade etmeye çalışırken güvenlik güçleri bayana müdahale etmiş, bayanı, gayri insanî bir şekilde tuvalette sorgulamışlardır.

1.- Farklı görüşlerin ifadesine tahammülsüzlük demokrasi ve insan haklarıyla bağdaşmakta mıdır? Savunduğunuz "muhafazakâr demokratlık" anlayışı, muhafazakârlık dışında hangi demokrasi tanımına girmektedir?

2.- Atatürk ilke ve devrimlerine sadık kalacaklarını söyleyerek göreve başlayan milletin temsilcileri, bugün, çoksesli toplumdaki bireyleri onlar gibi düşünmüyorlar diye her fırsatta tuvaletlerde sorgulanmasına göz yumarken, daha sonra sorgu odalarının boyutları değişecek midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yer alan konunun İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu tarafından sözlü olarak yanıtlanması için gereğini arz ederim.

                                                                       Ali Arslan

                                                                              Muğla

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Yoksulluğun Azaltılması Konferansındaki konuşması sırasında protesto gösterisi yapan, Başbakan tarafından sicili bozuk olarak nitelendirilen bayanın polislerce yaka paça salondan atılıp, kadınlar tuvaletinde etkisiz hale getirildiğini ve sorgulandığını biliyoruz. Bayanın tepkisini gösterdiği mekân ve zaman kimileri tarafından yanlış olarak değerlendirilmiş olsa bile, içine düşürüldüğü durumun doğru olmadığını düşünüyorum.

1.- Yurttaşlarımız ne zamandan beri tuvaletlerde, hangi esaslara göre sorgulanmaktadır?

2.- Bu fiili yapan güvenlik güçlerine herhangi bir işlem yapılmış mıdır?

3.- İstanbul Emniyet Müdürünün protestocuyu tuvalete kilitlediği doğru mudur?

BAŞKAN - Soruları cevaplandırmak üzere, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan; buyurun.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve ilgili bakan arkadaşımız tarafından cevaplandırılması istenilen soru önergeleriyle aynı nitelikte olup, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve Sayın Başbakanımıza tevcih edilen, Başbakanımızca da kendilerinin adına ilgili bakan arkadaşımız tarafından cevaplandırılması istenilen sözlü soru önergesiyle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım.

Sözlü sorular, 9 Haziran 2003 tarihinde Türkiye İsrafı Önleme Vakfınca düzenlenen Mikrokredi Vasıtasıyla Yoksulluğun Azaltılması konulu konferans esnasında sözlü protesto eylemleriyle ilgilidir. Eylem yapan Mehtap Yurtluk ve Ali Ergin Demirhan isimli şahıslar, güvenlik nedeniyle konferans salonundan çıkarılmış olup, adı geçenlerle ilgili herhangi bir adlî veya idarî işlem yapılmamıştır.

Öte yandan, İstanbul Emniyet Müdürünün, protestocuyu tuvalete kilitlediği iddiasıyla, tuvalette sorgu ve benzeri şekillerde insanlıkdışı muamele yapıldığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Bu bakımdan, güvenlik görevlileri açısından işlenmiş bir suç bulunmadığı açık olduğundan, onlar  hakkında da herhangi bir idarî soruşturma açılmış değildir.

Biz, demokratik bir toplumda herkesin kendini ifade hakkının bulunduğuna yürekten inanıyoruz ve sadece inanmakla da kalmayıp, siyasî kararlığımızla ve uygulamalarımızla bunu teyit ediyoruz.

İnsanlar, tabiî ki, beğenmedikleri, benimsemedikleri hükümet uygulamalarını protesto edeceklerdir; ama, demokratik toplumun en temel özelliğinin kurallara uymayı bilmek olduğunu hiç kimse aklından çıkarmamalıdır.

Hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

        10.-Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, sağlık harcamalarına ve KDV tahsilatına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/572) ve Devlet Bakanı Ali Babacan’ın cevabı

BAŞKAN - Soruyu Devlet Bakanı Ali Babacan cevaplandıracaklardır.

Soru önergesini okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, Sayın Maliye Bakanı Kemal Unakıtan  tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

                                                                 Atilla Başoğlu

                                                                              Adana

1.- Devletimizin ilaç ve tıbbî malzeme başta olmak üzere toplam sağlık harcamaları nedir?

2.- Söz konusu ödemelerde devletimizin şirketlere ödediği Katma Değer Vergisi tutarı nedir?

3.- Devletimizin yukarıda bahsedilen ödemelerin yapılmış olduğu şirketlerden tahsil ettiği Katma Değer Vergisi miktarı nedir?

4.- Devletimizin ödemiş olduğu ve tahsil ettiği Katma Değer Vergileri arasındaki fark nereden kaynaklanmaktadır, alınması düşünülen tedbirler nelerdir?

BAŞKAN - Soruyu cevaplandırmak üzere, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan; buyurun.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana Milletvekili Sayın Atilla Başoğlu'nun (6/572) esas nolu sözlü soru önergesiyle ilgili bakan arkadaşımıza sormuş olduğu sorulara ait cevabımız aşağıda sunulmuştur:

1- 2002 yılında ilaç, tıbbî malzeme ve diğer tedavi giderleri toplamı şu şekilde gerçekleşmiştir:

a) Konsolide bütçeden 1 katrilyon 656 trilyon lira,

b) Konsolide bütçe dışındaki kuruluşlardan tahminî olarak 459 trilyon lira,

c) Sosyal güvenlik kuruluşlarından alınan bilgilere göre, Emekli Sandığından 1 katrilyon 836 trilyon, SSK'dan 3 katrilyon 628 trilyon, Bağ-Kurdan 1 katrilyon 928 trilyon lira,

d) Yeşil karttan dolayı da 537 trilyon lira,

Olmak üzere, toplam 10 katrilyon 44 trilyon lira harcanmıştır.

2- Sağlık harcamaları nedeniyle devletin ödediği KDV'ye ilişkin bir istatistikî bilgi bulunmamaktadır; ancak, yapılan harcamalar üzerinden iç ıskonto yoluyla KDV hesabı yapılabilecektir.

2002 yılında, mükellefler 12,4 katrilyon lira matrah beyan etmiş ve bu matrah üzerinden 2,2 katrilyon lira Katma Değer Vergisi tahakkuk ettirilmiştir.

Devlet, bir taraftan, yaptığı sağlık harcamaları için Katma Değer Vergisi ödemekte, diğer yandan, tüm sağlık sektöründen Katma Değer Vergisi tahsil etmektedir.

Bu ikisi arasında fark olması tabiî olup, önlem alınmasını gerektirecek durum olmadığı düşünülmektedir.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başoğlu.

ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Vermiş olduğu bilgiler için Sayın Bakanıma teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, ülkemizdeki bazı vakıfların, KDV'li fiyatlardan tahsilat yapıp KDV'siz fatura kestiği, herhalde, Maliye Bakanımızın bilgisi dahilindedir. Dolayısıyla, burada büyük bir kaybın olduğu söz konusudur. Bu konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum sadece.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başoğlu.

Soru önergesi cevaplandırılmıştır.

Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım "Sözlü Sorular" kısmının, 10 uncu, 15 inci ve 68 inci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandıracaklardır.

11.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Ulukışla arası ray-bus seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/574) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

12.- Kars Milletvekili Selami Yiğit'in, Kars Telekom abonelerinin borçlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/586) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

13.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir İlinde demiryolunun yer altına alınması ve metro yapımı konusunda bir çalışma olup olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/650) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

BAŞKAN - Soru önergelerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                 Orhan Eraslan

                                                                               Niğde

Bilindiği üzere, Niğde-Ulukışla arasında daha önce faaliyette olan ray-bus seferleri hizmetten kaldırılmıştır.

Yöre halkının ve özellikle öğrencilerin yararlandıkları bu sisteme tekrar ihtiyaç duyulmaktadır.

Soru: Bakanlığınızca, Niğde-Ulukışla arasındaki ray-bus seferlerinin tekrar başlatılması düşünülmekte midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından, aracılığınızla sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                     Selami Yiğit

                                                                                Kars                               

1.- Kars Telekom İl Müdürlüğündeki 5 084 abone borçlarını ödeyemez hale düşmüştür. Söz konusu abonelerin yarısından çoğunun kapısına icra gelmiştir. 722 milyarlık anaborç, faiziyle birlikte 1 trilyon 200 milyarı bulmuştur. Bakanlığınızın bu sorunun çözümünde bir çalışması var mıdır? Varsa, önlemleriniz nelerdir?

2- Günlük binde 4, aylık yüzde 12 olan gecikme faizi oranı, bölgenin gelir düzeyinin düşüklüğü gözönünde bulundurulduğunda, abonelerin borçlarını ödemelerini zorlaştırmaktadır. Günlük faizin binde 2'ye, aylık faizin de yüzde 6'ya indirilmesi konusunda Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                Vezir Akdemir

                                                                               İzmir

Demiryollarının ülkemiz için hayatî önem taşıdığı bir gerçektir. Ancak, İzmir İlimizin Bayraklı, Karşıyaka, Çiğli İlçelerinden geçen demiryolu, güzergâh bakımından, anılan ilçelerin ilçe merkezlerinden dolayı, kazalara yol açmaktadır.

1- Demiryollarımızın taşımacılık yönünden önemli bir işlev gördüğünden dolayı, İzmir İlimizin Bayraklı, Karşıyaka, Çiğli demiryolu hattının yeraltına alınması, can ve mal kaybını önlemek bakımından uygun olacaktır. Bundan sonra vatandaşlarımızın hayatlarını kaybetmemeleri için, bu güzergâhtan geçen demiryolunun yeraltına alınması için bir çalışmanız var mıdır?

2 - İzmir İlimizde yerleşim alanı bakımından Gaziemir, Karşıyaka, Çiğli, Menemen ve Aliağa İlçelerinde yaşayan vatandaşlarımızın nüfus yoğunluğu bakımından büyük yekûn teşkil etmektedir. Bu ilçeler arasında ulaşımın rahat yapılabilmesi için, metro yapımı konusunda herhangi bir çalışmanız var mıdır?

BAŞKAN - Soru önergelerini cevaplandırmak üzere, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım; buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan'ın soru önergesini cevaplandırmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konya-Ulukışla-Niğde arasında ray otobüsüyle temin edilen bölgesel yolcu tren seferleri, 18 Kasım 2001 tarihinde iptal edilmiş, o günden bugüne yapılmamaktadır. İptalin sebebi ise, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının elinde bulunan ray-busların yıllardan beri yenilenmemesi ve yeni ray-busların demiryolu filosuna katılamamış olması; bir.

İkincisi; bu hatlarda karayolu taşımacılığının gelişmiş olmasıyla birlikte ray-bus işletmesinin fizibl olmaktan çıkmasıdır.

Ancak, Bakanlığımız, yeni ray-busların temini konusunda bir program başlatmış olup, bunlar temin edildikçe, söz konusu hatta yolcu sayısı ve işletme masraflarıyla ilgili değerlendirmenin olumlu çıkması halinde, ray-bus seferlerinin tekrar başlaması mümkün olacaktır.

Yüce Heyetinize saygıyla sunarım.

15 inci sırada bulunan, Kars Milletvekili Sayın Selami Yiğit'in sorusunu cevaplıyorum.

Bilindiği  gibi, Türk Telekom, 233 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye göre hizmet veren kurumken, bilahara, 4502 sayılı Kanunla bu kararname dışına çıkarılmış ve özel hukuk hükümlerine tabi anonim şirket statüsüne dönüştürülmüştür.

Bu statüde hizmet veren Türk Telekom, telekomünikasyon sektöründeki tekel hakkının 2004 yılı başından itibaren kalkmasıyla birlikte tüm hizmet alanlarında rekabete açık olarak hizmet vermeye devam etmektedir; yani, ses tekeli de kalkmış olup, artık, telekomünikasyon alanında, internet hizmetleri, cep telefonu hizmetleri, sabit telefon hizmetleri ve her türlü telekomünikasyon hizmetleri herkes tarafından verilir hale gelmiştir.

Tabiatıyla, Türk Telekomun, hizmet kalitesini, niteliğini ve çeşitliliğini artırabilmesi için, abonelerinden alacaklarını vaktinde tahsil etmesi çok önem taşımaktadır. Bu nedenle, fatura bedellerini zamanında ödeyemeyen abonelere uygulanmakta olan gecikme faizi, alacakların zamanında ödenmesini teşvik amacıyla sağlanan, teşvik amacıyla düşünülen bir önlemdir.

Borçlarını ödeyemeyen aboneler için, gerek anaborçlarının gerekse gecikme bedellerinin ortaya çıkardığı sakıncalar dolayısıyla, yönetim kurulu bir karar alarak, Aralık 2001'den itibaren, yaklaşık, aylık yüzde 8 oranında uygulanan gecikme bedeli için binde 4 olarak tahakkuk ettirmeye başlamış, söz konusu olumsuzluk bir nebze giderilmiştir.

Diğer yandan, başta kamu kuruluşları olmak üzere, birçok abonenin geçmiş yıllara sâri birikmiş borçları vardır. Bunlara, taksitler halinde ödeme imkânı getirmek ve gecikme bedelini makul düzeylere çekmek için bir çalışma halen devam etmektedir. Amacımız, telekomünikasyon alanında aboneler ile idare arasında bir barış tesis etmek ve böylece, ihtilaflı alacakların tahsilini sağlamaktır.

Bildiğiniz gibi, telekomünikasyon alanında da, bu sene, çok önemli bir yıldır; serbestleşmeyle beraber, Türk Telekomun özelleştirilmesi de ayrıca önem kazanmıştır. Yıllarca gerçekleştirilemeyen, çeşitli nedenlerle bir türlü gerçekleştirilemeyen Türk Telekomun özelleştirilmesi, ümit ederim, bu yıl başarıyla gerçekleştirilir ve bunun sonucu, halkımız, daha kaliteli, daha ucuz, daha uygun telekomünikasyon hizmetini, gerek Telekomdan gerekse diğer işletmecilerden alma imkânına kavuşur.

Diğer bir soru, 68 inci sıradaki, İzmir Milletvekili Sayın Vezir Akdemir'in, İzmir'deki bazı demiryolu hatlarının, hemzemin hatların yeraltına alınmasıyla ilgili sorusudur ve üç bölümden oluşmaktadır.

Bakanlığımıza bağlı Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde, banliyö sisteminin diğer kentiçi ulaşım sistemleriyle entegrasyonunun sağlanması ve kentiçi ulaşımın tek elden planlanması amacıyla, İzmir'de, banliyö işletmeciliğinin, Büyükşehir Belediyesiyle işbirliği yapmak suretiyle karşılanması yönünde bir protokol imzalamıştır ve bu protokol çerçevesinde çalışmalar halen devam etmektedir.

Naldöken-Karşıyaka-Nergis hattı ile Şirinyer istasyonunun altyapı çalışmaları esnasında yeraltına alınması yönündeki İzmir Büyükşehir Belediyesinin talebi değerlendirilmiş ve trafiğin kesintiye uğratılmaması ve yeraltına alma maliyetinin de Belediyece karşılanması şartıyla uygun görülmüştür ve Belediye, bu konuyla ilgili çalışmaları yapmaktadır; aynı zamanda, Naldöken, Nergis ve Şirinyer istasyonu, 3 kilometrelik bir bölümde yeraltına alınacaktır. Ayrıca, yine, iki kuruluş arasında imzalanan protokole göre de, Alsancak-Halkapınar-Karşıyaka-Çiğli- Menemen ile Alsancak-Kemer-Şirinyer-Cumaovası hatlarını ihata altına alma çalışmaları tamamlanmış olup, mevcut hemzemin geçitlerin, katlı geçişler yapmak suretiyle çözüme kavuşturulması belediye tarafından sağlanacaktır.

Tıkanma noktasına gelen İzmir kentiçi ve çevresindeki ulaşım sorununun çözümüne katkıda bulunmak amacıyla, Demiryolları Genel Müdürlüğünce, Aliağa-Şirinyer-Cumaovası güzergâhındaki demiryolu hattı da çift hat haline getirilmiş ve metro standardında banliyö işletmeciliği yapılması maksadıyla, hattın, elektrikli, sinyalli hale getirilmesi çalışmaları halen devam etmektedir, tamamlanma aşamasına gelinmiştir.

Öte yandan, banliyö işletmeciliğinde İzmir Büyükşehir Belediyesiyle yapılan işbirliği kapsamında da, banliyö sistemiyle Üçyol-Konak-Basmane-Halkapınar-Bornova hattında işletilen hafif raylı sistemin entegrasyonu Halkapınar İstasyonunda sağlanacak olup, gerekli altyapı çalışmaları tamamlanmıştır.

Belediye, temin edeceği araçlar ve kendi personeliyle banliyö işletmeciliğini kendisi yapacak, Devlet Demiryolları ise, trafik yönetimi dahil tüm altyapı sorumluluğunu üstlenecektir. Böylelikle, işbirliği projesi hayata tam olarak geçtiğinde, İzmir kentiçi ve çevresinin ulaşım sorunu köklü ve kalıcı bir çözüme kavuşturulmuş olacaktır.

Özetle, Belediye ile Demiryolları arasındaki protokol kapsamında bu işler büyük oranda tamamlanmış, kalan kısımları için de çalışmalar halen devam etmektedir.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Yiğit.

SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Bakanım, basından öğrendiğim ve bildiğim kadarıyla, ulaştırma hizmetleri alanındaki çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı taslağı, Bakanlar Kurulunun gündemine gelmiş durumda. Tabiî, bu taslak, Telekomun özelleştirilmesini kolaylaştırıcı bazı hükümler taşıyor. Bu tasarıyla ilgili olarak, size bir iki sorum olacak.

Bu taslakta, Türk Telekomun özelleştirilmesinde, kapalı teklif usulü yerine neden pazarlık usulü yöntemi getirilmek isteniyor?

Ayrıca, Telekomun özelleştirilmesinden önce muhammen bedel açıklanacak mı? Bildiğim kadarıyla, 57 nci hükümet döneminde, Telekomun değer tespiti için bir firmayla anlaşma sağlanmıştı. Bu firmayla, bu anlaşmanın feshedilip edilmediğini öğrenmek istiyorum.

Bu taslak, bu ihaleye katılmak isteyen yabancı şirketler ve iştirakleri için getirilen hisse oranının yüzde 49'un üzerinde olacağı konusunda hükümler içeriyor. Böyle bir durumda, kurumda çalışacak olan personelin durumu ne olacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yiğit.

Sayın Bakan, cevap verecek misiniz?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Evet efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayın Yiğit'in sorularını cevaplandırmak üzere söz almış bulunuyorum.

Türk Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili takvim işlemektedir. Bilindiği gibi, 20 Aralık 2003 tarihinde kamuoyuna açıklanan özelleştirme takviminde, mayıs ayı sonuna kadar, özelleştirme konusunda, Özelleştirme İdaresi, Ulaştırma Bakanlığı ve Hazine temsilcilerinden oluşan ihale komisyonu ve değerlendirme komisyonu çalışmalarını tamamlayacak ve bu konudaki yol haritasını kamuoyuna ilan edecekti. Bu bağlamda, 22 Nisan 2004 tarihi itibariyle bilgi odaları oluşturulması, potansiyel alıcıların kayıt yaptırmasını öngören birinci aşaması, şu anda uygulamaya konulmuştur.

20 Mayıs-15 Temmuz arasında da, potansiyel alıcılarla karşılıklı görüşmeler yapılacak ve 15 Temmuzdan sonra da fiyat teklifleri istenilecektir.

Bahsi geçen bu özelleştirmeyle ilgili kapalı usulde teklif alıp, bilahara, açık pazarlık yapma konusunda, zaten, 4046 sayılı Özelleştirme Kanununda yetki mevcuttur. Dolayısıyla, böyle bir değişikliğe ihtiyaç duyulmamıştır. Başlangıçta  düşünülmüş; ancak, bu, Özelleştirme Kanununda mevcut olduğundan, böyle bir yola gidilmemiştir. Dolayısıyla, teklifler kapalı zarf usulüyle alınacak, bilahara, ihtiyaç duyulursa, uygun teklif sahipleriyle pazarlık cihetine de gidilebilecektir.

Diğer yandan, komisyonda bulunan, Ulaştırma Bakanlığıyla ilgili, bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin tasarıda ise, Türk Telekomun yüzde 50'sinden fazlasının özelleştirilmesine imkân veren bir hüküm getirilmektedir. Buna neden ihtiyaç duyulmaktadır; çünkü, azınlık hisseye talep olmamakta, Türkiye'de, ticarî anlamda, azınlık haklarını koruyacak Sermaye Piyasası Düzenleme Kurulu dışında başkaca bir kurum bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Türkiye'de yatırım yapan yabancıların, bu anlamda, zaman zaman mağdur olması ve böylece çok büyük çaplı bir yatırımda Türk Telekomun beklenen değeri bulmamasının da sonucu olacaktır. Bu bakımdan, tüm dünyadaki uygulamalar da gözönüne alınarak, yüzde 50'den fazla hissenin -yani, çoğunluk hissesinin- yerli ve yabancı yatırımcılara satılmasına imkân veren bir değişiklik düzenlemesi şeklinde düşünülmüştür. Böylece, hem fiyatı daha artacak hem de daha çok talipli bulma şansına sahip olacağız.

Diğer yandan, altın hisse aynen muhafaza edilmekte ve gereken stratejik konular altın hisseyle kontrol altına alınmaktadır. Bu özelleştirmede, ayrıca, çalışanların yüzde 5 payı da aynen muhafaza edilmektedir.

Bedelin ihale öncesinde açıklanıp açıklanmaması, bunun ne kadar olacağı konusunda da, yine, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunundaki hükme göre Bakanlar Kuruluna yetki verilmiş olup, Bakanlar Kurulu, fiyat alma aşamasından önce, bunun kararını verecektir.

Çalışanların durumuyla ilgili herhangi bir problem yok; o konu da, aynen, mevcut statüde devam edecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, söz talebim vardı.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akdemir.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Sayın Bakana teşekkür etmek istiyorum 68 inci sıradaki sözlü soru önergemi cevaplandırdığı için.

Sayın Başkan, esas sorum, tabiî ki, yeterli derecede cevaplandırılmadı.

Şimdi, yapılan demiryolu, Menderes'ten başlayıp, Aliağa'da bitmektedir. Tabiî ki, bu mesafede birçok yerde trafik yoğunluğu fazladır; şehrin belli kesimlerini ikiye bölerek geçmektedir. Şirinyer'de olduğu gibi, Bayraklı'da da vardır; Naldöken, Nergis ve Çiğli kesimlerinde vardır. Sayın Bakanın söylediğine göre, Naldöken ve Nergis bölgesinde yeraltına alınabilir denilmesi sevindiricidir. Ancak, Bayraklı'da da çok yoğun bir trafik vardır; orada da yeraltına alınmasında büyük yarar vardır. Bunun diğer kısmı, Çiğli kesimi de aynıdır. Özellikle, Çiğli kesimi çok önemlidir; şehri tamamen ikiye bölmektedir. Burada yeraltına alınmasında büyük önem vardır.

Bir başka konuyu daha öğrenmek istiyorum. Şehrin dışındaki hemzemin geçitlerde bariyer yapılması şart mıdır değil midir? Bu bariyer yapımında sorumlular kimlerdir? Şehirlerarasında, özellikle son dönemlerde büyük kazalar olmaktadır. Bu konuda Sayın Bakanın bir görüşü var mıdır diye sormak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Buyurun Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Az önce cevap verirken de ifade ettiğim gibi, bu banliyö hatlarıyla ilgili İzmir Büyükşehir Belediyesiyle bir protokolümüz var. Bu protokol çerçevesinde çalışmalar devam ediyor. Gerekli görülen bütün hemzemin geçitler, oradaki trafik akışını olumsuz etkilememek kaydıyla, yeraltına alınacaktır. Bu konuda belediyeyle anlaşma sağladık; ancak, tabiî, sizin ifade ettiğiniz, Çiğli ve Bayraklı konusunu da ayrıca görüşeceğiz.

Bütün ülke çapındaki hemzemin geçitlerin kontrol altına alınmasıyla ilgili konuyu gündeme getirdiğiniz için özellikle teşekkür ediyorum. Türkiye'de 10 500 kilometrelik demiryolu ağı içerisinde 4 000 tane kontrolsüz geçiş vardır; bunun, sadece 100 tanesi Ankara-İstanbul arasındadır. Bakın, Ankara-İstanbul arasında yaptığımız yol iyileştirmesiyle, şu anda, 4 saat 20 dakikada Ankara'dan İstanbul'a ulaşacak hale geldiğimiz halde bunu başlatamıyoruz; sebebi, bu kontrolsüz geçişlerdir. Şimdi, bu 90 küsur kontrolsüz geçişi kontrollü hale getirmek için bu uygulamayı erteledik; haziran ayı başına ancak yetiştireceğiz.

Bunu kim yapacak derseniz, burada usul şudur: Demiryolundan kim geçiyorsa, yasaya göre, mevcut yasalara göre onların yapması lazım. Bu yollar, ya devlet yolu ya köy yolu ya da yol haline getirilmiş, yol olmayan geçişlerdir. Dolayısıyla, bu kuruluşların programları birbiriyle uyumlu olmadığı için, bunu beklememiz halinde, belki onlarca yıl daha geçecek, bu kontrolsüz geçişler devam edecek, burada kazalar da olmaya devam edecektir. Bugüne kadar olan kazaların yüzde 98'i sürücü hatalarından kaynaklanıyor. Treni gördüğü halde, 100 metre mesafede, geçerim diye giriyor, panikliyor, ya araba istop ediyor ya da arabadan inip kaçıyor; diğerleri, kalanlar, maalesef, hayatını kaybetmiş oluyor. Son olan olaylar da buna benzer olaylardır.

Burada yapmamız gereken, yapabildiğimiz kadar, kontrolsüz geçişleri kontrollü hale getirmek; ama, bundan daha önemlisi, o yörede yaşayan insanları eğitmemiz. Bu konuda da, Demiryolları İşletmesi çok ciddî bir çalışma başlatmıştır. Amacımız, bu hemzemin geçitlerdeki kazaları asgarî düzeye indirmektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmı için ayrılan süre tamamlanmıştır.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.05


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.19

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, bu kısmın 13 üncü sırasında yer alan, Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 22 milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumunun sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 14 üncü sırasında yer alan, Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 47 milletvekilinin, bor madeni kaynaklarımızın stratejik ve ekonomik değerinin araştırılarak gereği gibi değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 19 uncu sırasında yer alan, Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 39 milletvekilinin, ülkemizin madenleri ve madencilik politikası konusunda; 53 üncü sırasında yer alan, Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 19 milletvekilinin, Çankırı İlinde Kuzey Anadolu fay zonu civarındaki jeotermal enerji kaynaklarının araştırılarak değerlendirilmesi için alınması gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 63 üncü sırasında yer alan, Konya Milletvekili Remzi Çetin ve 21 milletvekilinin, madencilik sektörünün içinde bulunduğu durumun araştırılarak altın ve bor madenleri başta olmak üzere yeraltı kaynaklarımızın değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 66 ncı sırasında yer alan, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 23 milletvekilinin, ülkemizdeki demir ve çelik üretimi ile Erdemirin mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 67 nci sırasında yer alan, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 24 milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumunun mevcut durumunun ve taşkömürü üretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla ve 86 ncı sırasında yer alan, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 39 milletvekilinin, ülkemizdeki demir cevheri kaynaklarının değerlendirilmesi ve demirin inşaat sektöründe kullanımıyla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak öngörüşmesine başlıyoruz.

VI.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1.- Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 22 milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumunun sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi(10/37)

2.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 47 milletvekilinin, bor madeni kaynaklarımızın stratejik ve ekonomik değerinin araştırılarak gereği gibi değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi(10/38)

3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 39 milletvekilinin, ülkemizin madenleri ve madencilik politikası konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/44)

4.- Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 19 milletvekilinin, Çankırı İlinde Kuzey Anadolu fay zonu civarındaki jeotermal enerji kaynaklarının araştırılarak değerlendirilmesi için alınması gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82)

5.- Konya Milletvekili Remzi Çetin ve 21 milletvekilinin, madencilik sektörünün içinde bulunduğu durumun araştırılarak altın ve bor madenleri başta olmak üzere yeraltı kaynaklarımızın değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/92)

6.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 23 milletvekilinin, ülkemizdeki demir ve çelik üretimi ile Erdemirin mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/95)

7.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 24 milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumunun mevcut durumunun ve taşkömürü üretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi(10/96)

8.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 39 milletvekilinin, ülkemizdeki demir cevheri kaynaklarının değerlendirilmesi ve demirin inşaat sektöründe kullanımı ile ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/116)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Meclis araştırması önergeleri, sırasıyla, Genel Kurulun 4.2.2003 tarihli 30 uncu, 5.2.2003 tarihli 31 inci, 20.2.2003 tarihli 35 inci, 20.5.2003 tarihli 81 inci, 27.5.2003 tarihli 85 inci, 28.5.2003 tarihli 86 ncı, 29.5.2003 tarihli 87 nci ve 1.7.2003 tarihli 100 üncü Birleşimlerinde okunduğundan, tekrar okutmuyorum.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir. Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.

Hükümetin söz isteği var mı?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeler üzerindeki konuşmamı, toplu olarak arz edeceğim. Önergelerin hepsi, madenlerle ilgili olduğu için, Maden Yasası ve Hükümetimizin maden politikasıyla ilgili bilgiler arz edeceğim.

Bildiğiniz gibi, ülkemizde, bürokrasi ve mevzuat konularında karşılaşılan güçlükler, kurumlararası yetki karmaşası, diğer sektörler gibi madencilik sektörünü de olumsuz yönde etkilemiştir. Ancak, biz, bununla ilgili olarak yasa çalışmamızı yaptık; Maden Yasasına ilişkin tasarı, Genel Kurulda görüşülmek üzere son şeklini almıştır, burada da tartışıldıktan sonra, ülkemizin son derece önemli bir ihtiyacı olan, maden konusunda mevzuat açısından büyük bir rahatlık meydana gelecek, hem yerli yatırımcı hem de yabancı yatırımcı, ülkemizde yeni yatırımlar yapacaktır; buna inancımız tamdır. Bunun için ilk adımı siyasî istikrar olarak oluşturduk. İkinci adım da, bu mevzuatın, yani, yasal düzenlemenin yapılmasıydı; bunu da hazırladık ve bu, Genel Kurulda görüşülecek.

Maden Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı, ana hatlarıyla, aşağıdaki yenilikleri getirecektir:

Bu tasarıyla, Taş Ocakları Nizamnamesi, Havzai Fahmiyye -ki, bu TTK açısından, Zonguldak açısından son derece önemlidir- ve Maden Kanunu tek bir yasal çatı altında toplanmıştır. Böylece, sektörün arzuladığı tek mevzuatın gerçekleşmiş olmasını, bütün madenlerin 5 ana grup halinde ele alınmasını ve bunları ruhsatlandırarak, uygulamadaki sorunların giderilmesini öngörmüş oluyoruz.

Ayrıca, tasarıyla, kum ve çakıl ruhsatları, ilgili il özel idareleri tarafından, ihale yoluyla, yerinde verilecek; kum ve çakıl üretiminin belirli bir düzen içerisinde sürdürülmesi ve faaliyetlerinin etkin şekilde denetlenmesi de sağlanacaktır.

Yatırımcıya, mevcut kanundakinden daha fazla ruhsat güvencesi getirilmiştir; bu, önemli bir yeniliktir. Bu kapsamda, gerçekdışı veya yanıltıcı beyanda bulunmak suretiyle kanun hükümlerinin uygulanmasını engelleyen veya haksız suretle hak iktisap eden ruhsat sahiplerinin teminatları irat kaydedilecek ve 2 katına çıkarılacaktır. Bu fıkranın ikinci kez ihlali halinde de, bir önceki maddî ceza katlanarak uygulanacaktır. Beş yıl içerisinde kanun hükümlerinin ihlal edilmemesi halinde de, uygulanmış cezalar kaldırılacaktır.

Madencilik faaliyetlerinin tabi olduğu izinlerin alınması basitleştirilmiştir. Bu izinlerin alınmasıyla ilgili bürokratik işlemler azaltılacak, yasaklar yerine belirli kurallar getirilecek ve bu izinler Bakanlığımız koordinatörlüğünde verilecektir.

Devlet hakkı ödemelerinde, bilanço brüt kârı yerine, devlet hakkı, ocakbaşı satış bedeli üzerinden ödenecektir ve bununla ilgili olarak da, ocakbaşı satış tutarının yüzde 4'ü -bu, her türlü yapı hammaddelerinde geçerli olacak- diğer grup madenlerde de yüzde 2'si alınacaktır.

Madencilik faaliyetlerinin yapıldığı illerin özel idarelerine, devlet hakkının belirli bir oranının aktarılması öngörülmüştür. Böylece, mahallî idarelerin maddî yönden güçlendirilmeleri sağlanırken, valiliklerce madencilik faaliyetlerinin takibi için ortam hazırlanmış oluyor.

Ruhsat alan sınırlaması, arama ruhsatı: Dönem sonrası işletmeye geçiş için getirilen uygulamalarla, madenciliğin kurumsallaştırılması, daha ciddî mühendislik ve bilimsel esaslara dayalı madencilik yapılması için ortam oluşturulmuştur. Büyük ruhsat alanlarında, maden bulunmayan ya da arama yapılamayan alanların diğer madencilik faaliyetlerine kazandırılması için gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda, beş yıl içerisinde ruhsat sahipleri tarafından görünür rezervlerin ortaya çıkarılması gerekliliğiyle ilgili hüküm getirilmiştir. Ayrıca, işletme ruhsatlarının üretim yapılmadan atıl bekletilmemesi için, getirilen düzenlemeyle, faaliyette bulunulmayan ve üretim yapılmayan yıllar için, ruhsat sahibi, belirli miktarda devlet hakkı ödeyecektir.

Önişletme dönemi kaldırılmış, arama dönemi süresi yeniden düzenlenmiştir.

Ayrıca, madencinin vereceği belge sayısı azaltılmış; böylece, Kanun, bürokratik işlemlerden önemli ölçüde arındırılmıştır.

Anayasa Mahkemesince iptal edilen Maden Kanununun 46 ncı maddesinin son fıkrası, bozma gerekçesine uygun olarak yeniden düzenlenmiş, kamulaştırma yapılamaması nedeniyle tıkanan sektörün önü açılmış, mülk sahiplerinin hakları da korunmuştur.

Maden İşleri Genel Müdürlüğü günün teknolojik imkânlarıyla güçlendirilmiştir ve elektronik imzayla ilgili yasal düzenlemenin yürürlüğe girmesinden sonra da, ruhsatların elektronik ortamda verilmesi mümkün olacaktır.

Burada birkaç rakam vereyim: 2003 yılında 5 334 adet arama, 643 adet önişletme, 350 adet işletme ruhsatı verilmiş, 219 adet ruhsatın da süresi uzatılmıştır. Rakamları mukayese edecek olursak -2004 yılında bu 2 000 adet sahanın denetimi yapılacak- 2002'ye göre yüzde 10 artış sağlanmış demektir, 2004 yılının ilk dört ayında ise 3 141 adet ruhsat verilerek yaklaşık yüzde 50 artış sağlanmıştır. Yani, bu bir rekordur ve burada, pratik uygulamalarla, madenciye daha kolay çalışma ortamı hazırlanmıştır.

Madencilik Planlama ve Strateji Belirleme Kurulu oluşturulmuştur. Böylece, maden sahasında, yerli yatırımcının, özellikle yabancı sermayenin, yabancı yatırımcının bir an evvel ülkemize gelerek yatırım yapması büyük ölçüde teşvik edilecektir.

Bu arada, borla ilgili bazı bilgiler sunmak istiyorum. Bor, hammade ve mamul madde olarak, başta cam, seramik, tekstil, cam elyafı, deterjan, tarım, refraktör, metalurji gibi alanlarda ve 250 çeşide ulaşan uç ürünleriyle dünyada kullanım sahası bulmaktadır.

Biz, yeni bulduğumuz 1 milyar tonluk bor sahasıyla beraber, dünya bor rezervinin yüzde 72'sine ulaştık. Bununla ilgili olarak, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünü kurduk. Bu enstitü yoğun bir çalışma içerisindedir ve ayrıca, Eti Madencilikle birlikte de bu çalışmalar sürdürülmektedir. 9 adet önfizibilite çalışması yapılmıştır. Bu 9 adet önfizibilite, 9 adet ürüne aittir. Bunun 3'ünü Eti Madencilik bünyesinde yapacağız, 6'sını da özel sektöre açıyoruz. Bu 6 adet fizibiliteyi, izolasyon ve tekstil tipi fiberglas, çinkoborat, borkarbür, bornitrür, ferrobor ve seramikte çok yaygın kullanımı olan sır ve sırça üzerine olacaktır. Bununla ilgili olarak bir toplantı yaptık, özel sektörün ve kamu sektörünün bütün çalışanlarını davet ettik, onlara bu fizibiliteleri verdik, onların bu yatırımları yapmasını canı gönülden arzu ediyor ve onları teşvik ediyoruz.

Yine, bununla ilgili olarak Uzakdoğu'da büyük bir pazar var, bu pazara aktif bir şekilde girmek istiyoruz. Amerika'da aynı şekilde yoğun bir çalışma içerisindeyiz, Avrupa'da, zaten süren faaliyetlerimiz var. İhracat rakamlarımız arttı. Daha evvel 186 000 000 dolar olan bor ihracatı, geçen sene 207 000 000 dolara çıktı, bu sene de 254 000 000 dolara çıkacak, 2005 yılında da 300 000 000 doları geçeceğimizi düşünüyoruz.

Ayrıca, rafine bor üretimi konusunda bir yatırım atağı başlattık. Burada, sizlere 3 adet yatırımı anlatmak istiyorum. 160 000 ton/yıl kapasiteli Kırka Üçüncü Bor Türevleri Tesisini devreye aldık. Ayrıca, Kütahya Emet'te 100 000 ton/yıl üretim kapasiteli borikasit tesisi tamamlanarak üretime geçti ve ayrıca 240 000 ton/yıl olan yeni sülfürikasit tesisi de önümüzdeki ay üretime hazır, bunu da devreye alacağız.

Ürün portföyümüze yeni ürünlerin ilave edilmesi ve pazar talebinin karşılanması en büyük amacımızdır. Bununla ilgili olarak da üç yeni proje, yatırım düşünüyoruz. Bunlardan biri, yılda 100 000 ton kapasiteli Bigadiç'teki İkinci Bor Öğütme Tesisi, ayrıca yılda 15 000 ton üretimi olan Kırka Susuz Boraks Üretim Tesisi ve yine, 5 000 ton/yıl kapasiteli Borasit Üretim Tesisi. Bunları da, 2004 yatırım programında, inşallah, gerçekleştireceğiz.

Bu arada, bir bor master arama projesi kapsamında çalışmalar sürdürülüyor. Biraz önce bahsettiğim gibi 1 milyar tonluk rezerv artışı sağlandı. Böylece, dünyadaki bor rezervinin yüzde 72'sine sahip konuma gelmiş bulunuyoruz. Burada da, bu büyük avantajımızı, bu mukayeseli üstünlüğümüzü de, yine, ülkemizin kalkınması için kullanacağız.

Bu arada, Ulusal Bor Araştırma Enstitümüz, borla ilgili yeni ürünler -uç ürünler- üzerinde de yoğun bir çalışma içerisindedir. Onlar da, borun satış politikası da dahil olmak üzere, yeni uç ürünler üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. Bunlar da neticelendikçe, bu güzel haberleri sizlerle paylaşacağız.

Altın madenine gelince; bununla ilgili olarak da, bildiğiniz gibi, dünyada 2 600 ton civarında olan altın üretiminin yüzde 50'den fazlası 4 büyük ülkede yapılıyor. Bunlar, Güney Afrika, Amerika, Kanada ve Avustralya. Halen faaliyette olan altın madeni sayısı 900 civarındadır ve Avrupa Birliğine üye ülkelerde de yıllık altın üretimi 30 ton civarındadır.

Şimdi, tabiî "altın" denilince, akla, hemen Bergama geliyor; ama, Bergama'nın dışında da, ülkemizde yeni altın sahaları bulunmaktadır. Türkiye'ye yılda ortalama 200 ton altın ithal edilmektedir. Bu, çok önemli bir rakamdır. Bunun karşılığında da 2 500 000 000 dolarlık döviz ödenmekte. Buna karşılık, Türkiye'de bilinen altın yataklarına bakılınca, 9 yatakta toplam rezerv olarak 338 tonluk bir altın var. Potansiyel yataklara da baktığımız zaman, 50 ton ve altının yan ürün olarak kazanılabileceği masif sülfit yataklarına da baktığımız zaman, burada da 48 ton kadar altın bulunmaktadır. İşletilebilir yataklarımızda, İzmir-Bergama-Ovacık'ta 27 ton, Balıkesir-Havran-Küçükdere'de 9 ton, Eskişehir-Sivrihisar-Kaymaz'da 6 ton, Erzincan-İliç-Çöpler'de 112 ton, Manisa-Salihli-Sart'ta 2 ton, Artvin-Cerattepe-Kafkasör'de 33 ton, Gümüşhane-Mescitli-Mastra'da 12 ton, Uşak-Eşme-Kışladağ'da 106 ton ve bir de, ayrıca İzmir Efemçukuru'nda da 32 tonluk bir rezerv bulunmaktadır. İşletilebilir yataklarımızdaki miktar budur.

Bunun dışında, ayrıca, Kastamonu-Küre ve Rize-Madenköy bakırlarının elektrolizi sırasında bir miktar altın çıkmaktadır.

Bunlara baktığımız zaman, Türkiye'nin toplam altın rezerv ve kaynak metal içeriği, yaklaşık 436 tondur. Bunları, tabiî, biz, çok yoğun olarak, ciddî bir çalışmayla, çevreye de zarar vermeden çıkarmaktayız, ki, dünyada bilimsel ve teknik açıdan hangi usuller uygulanıyorsa ülkemizde de bunu kullanmaktayız. Zaman zaman bazı yanlış yorumlamalar yapılmakta veya çevreci arkadaşlar, farklı sahalara girerek bunu eleştirmektedirler; ancak, şunu söyleyeyim: Biz, bu konuda son derece hassasız ve bilinçli bir şekilde, çevreye duyarlı bir şekilde bu çalışmaları sürdürüyoruz. Zaten, daha evvelden de Kütahya'da gümüş fabrikasında yine buna benzer metotlar kullanılıyordu ve bizzat benim giderek yaptığım gözlemlerde de, yaptığım ziyarette de gördüğüm gibi çok ciddî, çevreye duyarlı bir üretim gerçekleştirilmektedir. O bakımdan, bu tip yatırımların bir an evvel gerçekleştirilip, ülkenin yer altında bulunan bu servetinin mutlaka üretime katılması lazım.

Jeotermal sistemlerle ilgili olarak da yoğun bir çalışma var. Bu çalışmalar hakkında da sizlere bazı bilgiler sunmak isterim. Jeotermal enerji konusunda yoğun bir çalışma var; yeni ve yenilenebilir enerji kaynağı olarak üzerinde duruyoruz. Bu noktada yeni bir yasa çıkacak. Bu yasayla, ülkemizdeki bu zengin kaynaklar mutlaka ekonominin hizmetine sunulacaktır.

Mukayese için birkaç rakam vereyim: Burada en büyük kaynak Ege Bölgesinde. Bu Ege Bölgesindeki kaynak yüzde 78; yani, ülkemizin jeotermal kaynaklarının yüzde 78'i burada bulunuyor. Bunların hepsinin etütleri yapıldı. Evet, Yozgat, Çankırı tarafında, İç Anadolu Bölgesinde, Doğu Anadolu Bölgesinde de tabiî ki var; ama, daha büyük oranda bunlar Ege Bölgesinde bulunmakta.

Bu tip yatırımları üç ana başlıkta incelemekte yarar var; çünkü, bunlar sıcaklıklarına göre değişiyor. Düşük sıcaklıklı olan yataklardaki sıcaklık 20 ilâ 70 santigrat derecedir, orta sıcaklıktakiler 70 ilâ 150 santigrat derecedir ve 150 santigrat derecenin üzerinde olanlar da yüksek sıcaklıklı olarak ifade ediliyor. Ülkemizde 170 adet saha bulunmakta, bilinen olarak ve bunların içinde, 353 adet ayrıca, arama kuyusu açılmıştır ve bu sayının, biz, özel sektörün, MTA'nın dışındakilerin yaptıklarıyla beraber 400'ü aştığını biliyoruz.

Burada, yüksek sıcaklıkta olanlarda elektrik üretmeyi öngörüyoruz tercihli olarak. Tabiî, orada soğuyan suyu soğuma derecesine göre, sanayide ve ısıtma amaçlı olarak, konut ısıtması dahil olmak üzere kullanmayı daha uygun buluyoruz ve bu arada, yeni bir teknolojiyle de, soğuyan suyu tekrar enjekte ederek, orada tekrar ısınmasını sağlamak istiyoruz.

Burada, bu kaynakları eğer tam olarak kullanabilirsek 1 000 000 konutu çok rahatlıkla ısıtabiliriz; ama, şimdi ise bunun çok daha altında bir rakamla bu ısıtmayı sağlıyoruz. Bunu, eşdeğer olarak, 1 000 000 konut olarak öngörüyoruz, rakam olarak.

Türkiye, bu noktada dünyada ilk 5'e giriyor ve Avrupa'da ise 1 inci durumda. Yani, jeotermal enerji konusunda büyük bir iddiamız var. Bu iddiayı da, jeotermal enerji yasasıyla birlikte, uygulamaya daha bir yansıtacağız. Onun dışında, yeni ve yenilenebilir enerji yasasıyla ilgili olarak da, rüzgâr ve güneş enerjisiyle beraber, jeotermal enerji ve küçük hidrolik santralları da devreye sokmayı düşünüyoruz. Bu noktada çok ciddî, yoğun çalışmalarımız var ve bilhassa MTA, bu noktada büyük tecrübe sahibi oldu ve bunu da kullanıyor.

Konut ısıtmacılığına uygun 90 saha, elektrik üretimi de yapılabilecek 10 saha bulunuyor ülkemizde ve ısı potansiyeli olarak da 31 500 megavat, termal olarak, eşdeğer olarak bulunuyor ve bunu, şu anda Türkiye'de görünür hale gelmiş toplam jeotermal potansiyelinin ekonomiye katkısını yıllık olarak düşündüğümüzde 1 milyar dolar civarında. Yani, böyle bir parasal değeri de hesaplamamız mümkün.

Bunun dışında, bahsetmek istediğim birkaç konu daha var. Onlardan bir tanesi, bizim, TTK'yla ilgili olan çalışmalarımızdır. Burada, devrim niteliğinde olan ve ülkemizin en sorunlu bölgelerinden biri olan Zonguldak bölgesine inşallah güzel bir çözüm sunacağız; bu çözümle bu bölge rahatlayacak. Bununla ilgili yaptığımız çalışmayı şöyle özetlememiz mümkün: Şimdi, bildiğiniz gibi, Zonguldak bölgesinde uzunca bir süredir zarar ediyor TTK; buradaki zarar yıllık 350 000 000 dolar civarında ve üretimi de 2 000 000 tona düştü; geçen seneki rakam 320 000 000 dolar. Şimdi, burada çok ilginç bir yapı var; piyasası hazır, para dönüşü garantili bir pazar var. Yani, böyle bir yer. Hele bugünkü konjonktürle de olaya baktığımız zaman, Çin'in de fiyatları yükseltmesiyle taşkömürü fiyatları çok yükseldi; ancak, bundan yararlanamıyoruz. Halbuki, yanı başında, Zonguldak'ta Erdemir var, onun dışında Kardemir bu kömürü istiyor, ayrıca İsdemir ve diğer kullanıcıları da düşündüğümüz zaman 5 000 000 tonluk bir pazar hazır; ancak, şu anda, 2 000 000 tonluk bir taşkömürü üretimimiz var ve bundan dolayı da 320 000 000 dolar her yıl zarar ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Bakan toparlayabilir misiniz...

Buyurun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Hükümet olarak, bu en önemli probleme çözüm getirmek istiyoruz. Bununla ilgili olarak da, yasada değişiklik yapacağız; hem TTK'nın burada yatırım yapmasını sağlayacağız hem Erdemirin ve bunun dışında da, özel sektöre burayı açmayı düşünüyoruz.

Burada, Bağlık-İnağzı, Amasra-B, Gelik-Senklinal, Armutçuk- Alacaağzı gibi ve diğer yeni sahalarda üretim yapmak istiyoruz. Bunu yaptığımız zaman, 10 000  kişiye ek istihdam sağlayacağız ve ayrıca da 9 500 000 ton üretim sağlanacak. Bunun 5 000 000 tonunu demir-çelik alacak. Onun dışında da üretimimizi artıracağız. Özel sektörle -buradaki yaptığımız hesap- 4 500 000 tonluk bir üretim gerçekleştireceğiz. Ayrıca, TTK da, burada 5 000 000 tonluk bir üretim yapacak. Bunu yaptığımız zaman, dediğim gibi, bir 10 000 kişiye ilave istihdam sağlanacak, ki, bölgenin en büyük hassasiyeti budur. 320 000 000 dolarlık zarardan kurtulacak. Bölgeye 600 000 000 dolar civarında yatırım gelecek ve yıllık da 500 000 000 dolarlık bir döviz tasarrufu sağlanacak. Bu, cumhuriyet döneminin en önemli çözümlerinden bir tanesi olacak bu bölge için; çünkü, biz, çözümsüzlüğü çözüm olarak kabul etmeyen bir Hükümetiz ve çözümleri ertelemek istemiyoruz. TTK da, buradan, bu güzel çalışmalardan mutlaka nasibini alacak ve burayı kurtaracağız.

Onun dışında, TKİ'yle ilgili de size güzel bir haber vermek istiyorum   -bu güzel haberleri sizlerle paylaşmak istiyoruz- onunla ilgili olarak da yoğun bir çalışmamız var. Bildiğiniz gibi, geçen sene, 1 200 000 aileye kömür dağıttık. Bu kömür, 700 000 tonu geçti ve bununla ilgili olarak da, piyasada 20 dolar civarında bir indirim ayrıca gerçekleşti, pazar yapıcısı olarak, market maker olarak işin içine girdik. Bu sene de, tekrar, daha fazla olarak gireceğiz. Buradaki rakamımızı 1 200 000 ton olarak düşünüyoruz. Ayrıca, diğer ısıtma sahasında, 700 000 tonla piyasaya gireceğiz. Toplam olarak, 1 900 000 tonluk bir üretimle kömür piyasasına TKİ olarak giriyoruz. TKİ, daha evvelden böyle bir şey yapmıyordu, ocakta bu satışı yapıyordu. Biz, geçen sene 600 ilçe ile 79 ile kömür ilettik. TKİ, daha evvel, kapıda dağıtıyordu, dağıtım yapmıyordu. Şimdi, bunu gerçekleştireceğiz ve bu, aşağı yukarı, 2 500 000 aileye kadar ulaşmış olacak. Bunun 1 500 000 dargelirliler olacak ve bunlara parasız olarak dağıtacağız. Bunu, Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Fonuyla yapacağız. Bunu yaptığımız zaman, piyasada, fiyatı 30 dolar aşağı çekmiş olacağız. Bunu baştan şunun için söylüyoruz ki, kömür ithal etmek isteyenler hesabını kitabını buna göre yapsın, pazarlıklarını ona göre yapsın. Biz, burada, piyasaya girerek, özellikle dargelirlileri korumak istiyoruz; çünkü, Hükümetimizin sosyal politikasının en önemli bariz özelliklerinden bir tanesi, dargelirlileri gözetmesidir.

Bunu yaptığımız zaman ne kazancımız olacak; bu fiyatları aşağıya çekmenin dışında, ayrıca, toplam olarak 6 000 kişiye de iş sağlamış olacağız. TTK'da bu rakamımız 10 000 kişidir. Burada da 6 000 kişiye ek istihdam sağlayacağız ki, bu, şu anda TKİ'nin çalıştırdığı eleman sayısının yaklaşık olarak yarısıdır. Bunu yaptığımız zaman, TKİ kâr etmiş olacak ve ayrıca, fazla sayıda işçi çalıştırılacağı gibi, kamyoncusundan dağıtıcısına kadar hepsi buradan faydalanacak. Bununla ilgili olarak da bütün hazırlığımız tamam. Buradan hane halkının tasarrufu da, aşağı yukarı, 500 000 000 dolar civarında olacak.

Biz, dikkat ederseniz, elektrik konusunda da bu yerli kaynaklara ağırlık verdik, Rusya'yla yaptığımız anlaşmalarda önemli avantajlar sağladık, yerli kaynaklara ağırlık verdik, mobil santralları durdurduk. Geldiğimizde elektrik üretiminde yerli, yani içkaynak kullanım oranımız yüzde 37'ydi. Eğer bunu yapmasaydık yüzde 37'den yüzde 25'e düşecekti; fakat, yaptığımız çalışmalarla, şu anda yüzde 53 oranına çıktı. Bu, çok önemli bir şey. Yani, daha evvel elektriğe her ay yüzde 3, yüzde 5 otomatik zam vardı, şimdi, 18 aydır zam yapmıyoruz. İşte, bunun kaynaklarını biz buradan bulduk; yerli kaynaklara ağırlık verdik. Biraz önce söylediğim gibi, elektrik üretiminde yerli kaynak kullanımı yüzde 25'e düşecekti, biz yüzde 53'e çıkardık ve bunu da sizlere ifade etmek istiyorum. Bundan sonraki hedefimiz de yüzde 60'tır. Bunları da, yine, dediğim gibi, enerji politikasında, çok sıkı bir şekilde, günü gününe takip eden bir enerji yönetimi gerçekleştirdiğimiz için sağlayabildik. Böylece, yoğun bir çalışmayla, hem daha evvelden bu tip çalışmaları yapmayan kurumlara yeni bir bakış açısı kazandırıyoruz hem de onların bu işleri yapabileceğini gösteriyoruz.

Sayın Başkan, müsaade ederseniz, hepsi toplu olduğu için, demir-çelik konusuna da cevap vereyim. Toplu olarak cevap verdiğim için demir-çelik ve demir cevheri konusunu da ifade etmek istiyorum. Burada önemli bir nokta, demir-çelik üretiminde bir çarpıklık var. Bu çarpıklık da... İleri ülkelerde uzun ürünün yassıya olan oranı önemlidir. Bunu şöyle ifade etmek lazım: Demir-çelik üretiminde yüzde 70 yassıdır, yüzde 30 uzundur. Bizde ise, bu, tersine ve biz hurdaya büyük para veriyoruz ve bunu elektrikle eritiyoruz. Elektriğimiz zaten pahalı, zaten dışa bağımlı  kaynaklarla -başta doğalgaz olmak üzere- bunu yapıyoruz.

Bir de, tabiî, bunların desteklenmeleri var. Bu bakımdan, bu çarpık yapıyı mutlaka tersine çevirmek lazım.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Rahmetli Özal sağ olsun!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -  Bu, maalesef daha evvele dayanıyor.

Bu programı -ben de daha evvel eski bir demir-çelikçi olarak, beş yıl kadar Ereğli Demir-Çelik'in yönetiminde bulunup bu yatırımlarını yapan biri olarak söylüyorum- bunu mutlaka düzeltmek lazım. Bununla ilgili olarak da rakamları, üretimi daha artırarak gitmemiz gerekiyor. Dünyada şu anda 13 üncü sıradayız. Kişi başına, kullandığımız çelik miktarı 189 kilodur. Bu, diğer ülkelerde 400 kilonun üzerinde. Yani, onların seviyesine gelmek için, daha, çok fazla fırın ekmek yememiz lazım. Bu ne demektir; daha fazla yatırım yapmak demektir. Daha fazla yerli kaynaklara - başta kömür ve cevher olmak üzere- ağırlık vermemiz gerekiyor

Burada, Ereğli-Demir Çelik'i özellikle tebrik ediyorum. Ereğli Demir Çelik İşletmeleri -İskenderun da dahil olmak üzere- büyük bir atak içindedir; hem yurt içinde hem yurt dışında çok önemli yatırımlar yapıyor, çok verimli çalışan bir kurum. Ayrıca, Divhanı da aldı. Divhanın hem pelet hem siyiter üretimini artık kendi bünyesinde yapacak; bu maliyetlerini daha da düşürecek. Yurt dışında, Romanya'da çalışmaları var. Bu bakımdan, özellikle başındaki bütün yöneticilerini, Genel Müdürünü ve Yönetim Kurulu Başkanını ve üyelerini, bütün çalışanlarını ayrıca tebrik ediyorum 

Burada önemli bir nokta var, onu ifade etmeden geçemeyeceğim; çünkü, Meclis araştırması önergesi içinde bu, ifade ediliyor; o da, hafif çelik yapılar konusudur. Evet, deprem bölgesi olan ülkemizde mutlaka buna ağırlık vermemiz lazım; ancak, ne yazık ki, üniversitelerde de, mühendislik fakültelerinde de çelik konstrüksiyon maalesef, çok fazla ele alınmıyor. Bunun mutlaka ele alınması lazım. Bununla ilgili olarak da, bu hafif çelik yapılar üzerinde duracağım; çünkü, bu araştırma önergesi içinde de bu ifade ediliyor. Kısa süreli imalat ve montaj avantajı olan bir yapı türüdür. 1 metrekareye yaklaşık olarak 50 kiloluk bir çelik kullanımı söz konusudur. Özellikle, deprem ülkelerinde yatay yüklere dayanıklı, esnek ve hafif yapılar tercih edildiği için, yoğun bir şekilde bunun üzerinde durmamız lazım. Zaten, biraz önce çelik kullanımındaki rakamı ifade ettim; bu, 189 kilodur kişi başına, bunu mutlaka 2-2,5 kata çıkarmamız lazım. Onun için de demir-çelik konusunda yoğun bir çalışma içinde olmamızda yarar var.

Burada, size, Ereğli Demir-Çelik'in üst üste kırılan birkaç rekorundan bahsetmek istiyorum: Geçen sene 3 535 000 tonluk bir üretim gerçekleştirildi. Satış miktarında da ikinci bir rekoru var; o da, 3 556 000 tonluk satışıdır. Yine, net dönem kârı da 236 000 000 dolardır. Bu üç rekoru da önemli başarılardır. Dolayısıyla, bu araştırma...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, sözlerinizi toparlarsanız...

Buyurun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Aslında, keşke, bu tip konulara biraz daha zaman ayırabilsek de, bu güzel haberleri birlikte paylaşma imkânını bulabilseydik; ama, herhalde, sorularınız olursa bunlara cevap verme imkânını bulacağım ve bundan da mutluluk duyacağım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Önerge üzerinde AK Parti Grubu adına söz isteyen, Sakarya Milletvekili Sayın Hasan Ali Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yeraltı kaynaklarımızın değerlendirilmesiyle ilgili verilmiş olan 8 ayrı araştırma önergesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yerkabuğunda ve su kaynaklarında tabiî olarak bulunan, ekonomik ve ticarî değeri olan, ham yahut işlenerek tüketilen veya sanayiin hammaddesi olan bütün maddeler madendir. Çevremizde gördüğümüz ve günlük yaşamımızda kullandığımız şeyleri, yerkabuğundaki doğal kaynaklara, yani, madenlere borçluyuz.

İnsanoğlunun yaşamında 400 000 yıl önce sadece taş ve odun vardı, 250 000 yıl önce ateşle tanıştı. 20 000 yıl önce çakmak taşından balta, 3 000 yıl önce de demiri keşfedip demirden aletler yapmasını öğrendi; altını keşfedip süs eşyaları yapmayı öğrendi. İnsanoğlunun hayatında, yine, 150 yıl önce petrolle işleyen bir otomobil yoktu. Yine, bundan 100 yıl önce hayatımızda buzdolabı bile yoktu.

İşte, ihtiyaçlar arttıkça gelişen, geliştirilen teknoloji, yerkabuğundaki madenleri daha süratli keşfetmeyi ve bunlardan daha etkin yararlanmayı zorunlu kıldı. Yaşamımızı kolaylaştıracak her şeyi üretebilmek için, insanlığa sunulan imkânları, madenleri yeryüzüne çıkarmak gerekmektedir. Kullandığımız her şey bir madendir ve her alet, araç, gereç önemli bir maden tüketimiyle ortaya çıkar. Gelişmiş ülkelerde, kişi başına günlük yaşam standardını koruyabilmek için, her yıl tonlarca maden tüketilmektedir. Kullandığımız telefonun 42 değişik mineralden üretiliyor olması sektörün önemini ortaya koymaktadır.

Ülkemiz, maden çeşitliliği ve rezervleri bakımından önemli bir yere sahiptir. Dünyada ticareti yapılan 90 çeşit madenden 77 çeşidinin ülkemizde de bulunması, ülkemizin, yine, maden zenginliği bakımından ne denli önemli bir yerde bulunduğunu göstermektedir. Yine, bunun 50 çeşidinin de zengin rezerv olarak bulunması, bizim için bir imkândır. Özellikle ilk sırada yer alan bor mineralleri dünya rezervinin yüzde 72'lerini oluşturmaktadır. Mermer, gerek rezerv gerek renk ve çeşitlilik bakımından ülkemize isim yaptıran ihraç ürünlerimizdendir. Toplam maden ihracatımızdan elde edilen değerin yüzde 50'sinden çok fazlası mermer ve bor satışıyla elde edilmiştir. Bununla birlikte, ithalatımızın da en önemli ilk üç madeni, kömür, demir ve fosfattır.

Türkiye'de 50 civarında farklı maden ve mineralden, yılda yaklaşık 2 200 000 000 dolar değerinde 150 000 000 ton maden üretimi yapılmış olmasına rağmen, bu miktarın dünyadaki maden üretiminin yaklaşık yüzde 2'si olduğu, değer olarak da ancak yüzde 0,5'leri değerinde kaldığı ortaya konulursa, asıl sorun daha açık ortaya konulmuş olur. Belirlenmiş maden kaynaklarımızdan yeterince yararlanamadığımız gibi, birçok maden yatağını da, niteliklerine uygun teknolojiler geliştiremediğimiz, gerekli sermayeyi veya pazarı bulamadığımız için işletemediğimiz bir gerçektir.

Madencilik sektöründe -bor, altın, mermer, sanayi ve endüstriyel hammaddeler yahut metal madenleri, kıymetli-yarı kıymetli taşlar, gaz ve sıvılar olmak üzere- yaşanmakta olan sorunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve hükümetin çabalarıyla azaltılacak veya ortadan kaldırılacaktır.

22 nci Dönem Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu ve hükümetimiz, gerekli yasal çalışmaları hızlandırarak, 3213 sayılı Maden Kanununun bazı maddelerini değiştirmek, sorunları azaltmak, çözmek üzere önemli adımlar atmıştır. Bunların sonucunda mutlaka çok iyi sonuçlar alınacak, gerek madencimiz gerekse ülkemiz önemli kazanımlar elde edecektir.

Gelişmiş ülkelerde, madenciliğin, kalkınmada çok önemli bir yeri vardır; kalkınma, özellikle, madenciliğin temel imkânlarıyla oluşmaktadır. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında madencilik sektörünün gayri safî millî hâsıla içindeki payının yüzde 20'lerden çok yukarılarda olmasına mukabil, son yıllarda, bu oran, yüzde 1'ler civarındadır. Bu parlak olmayan tabloyu değiştirmek bizlerin elindedir. Ülkemizin bu önemli potansiyeli, artık, bu aziz milletin hizmetine sunulacaktır. Halkımızın fakirliğini, fukaralığını, ülkemizin özkaynaklarını da kullanarak ortadan kaldıracağız; milletimizin maden kaynaklarını, milletimizin hizmetine sunacağız.

Madencilik faaliyetlerinin sürdürülebilir bir nitelik kazanması son derece önemlidir. İnsan yaşamında kullanılan birçok şeyin bir maden türü olmasının yanında, güvenli ve sağlıklı yaşam için çevre kalitesi asla gözardı edilemez. Ekonomik fayda elde ederken, sosyal gelişme ve çevre iyileştirmeleri de bir bütün olarak ele alınmalı, daha iyi yaşam şartları bütünlük içerisinde sağlanmalıdır.

Madencilik faaliyetlerinde yer seçme şansı yoktur; madenlerin, bulundukları yerde üretilmesi zorunludur. Bu faaliyetler sonucunda değişen topografyanın da rehabilitasyonu ve yeniden kazanımı gereklidir.

Madencilik faaliyetlerinde, birçok yasa birbiriyle etkileşim halindedir. Orman, SİT alanları, millî parklar, meralar, tarım arazileri, zeytinlikler, su koruma havzaları ve özel koruma alanları gibi alanlar ülkemizin önemli bir bölümünü kapsamaktadır. Sağlık, güvenlik, hukuk, gıda gibi hayatın her alanını ilgilendiren bu faaliyetler, çevre-madencilik sürtüşmesi yaratmadan ve birini diğerine feda etmeden, çevreyi koruyarak madencilik faaliyetlerinin yapılmasına imkân sağlamalıdır.

Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; dünya bor rezervlerinin yüzde 72'sine sahip olan ülkemiz bu mineralden yeteri kadar yararlanamamıştır. 1850 yılından 1957 yılına kadar yabancı girişimcilerin elinde bulunan borun, yapılmış olan düzenlemeler sayesinde, ülkemiz için özel önemi olan mineral olduğu anlayışı öne çıkarılmıştır. 2840 sayılı Yasayla, bor ve bazı madenlerin kamu kuruluşu tarafından tek elden işletilmesi sağlanmıştır; ancak, hepsinden önemlisi, sadece bor değil, bütün minerallerde hammaden ihracatı ülkemize ihracatta etkin bir ekonomik değer sağlayamazken, maden kaynaklarımızdan istifade edilemeden tüketilmesi sonucunu da doğurmaktadır. Ton başına 100 dolara ham bor satmak yerine, işlenip, zenginleştirilip uç ürün, rafine ürün üretmek suretiyle ton başına satış fiyatını 500, 1 000, 1 500 dolar yapmak şarttır. Bu amaçtan yola çıkarak, ülkemiz madenciliğinde önemli bir yer tutan bor madeni varlığının katmadeğerinin yurt içinde kalmasına yönelik olarak bor sanayiinin kurulması amacıyla ar-ge faaliyetlerini öne çıkaran bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak, katkı sağlamak ve koordine etmek amacıyla, kamu tüzelkişiliğini haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkındaki, Hükümetimizin Tasarısını, hep birlikte, 22 nci Dönem Parlamentosu olarak kanunlaştırdık. Bununla, bor, hem millî bir politika anlayışıyla ele alınmış hem de katmadeğeri yüksek rafine ürünler üretip satmamız gerçekleştirilmiştir. İşte çalışma budur ve bunu iktidarıyla muhalefetiyle bu Meclis başarmıştır.

Jeotermal enerji konusunda önemli bir yasal boşluk, gerek Enerji Bakanlığı gerekse Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu tarafından ele alınmıştır. Bir hazırlık çalışması tamamlanmış ve yakın bir gelecekte son şekli verilmek suretiyle, bu konuda bugüne kadar sağlanamayan eksiklikler giderilmiş olacaktır.

Demir-çelik ve taşkömürü, ayrılmaz ikilidir. Ülkemizde Zonguldak'ta üretilen taşkömürü, halen çok eski bir düzenlemeyle üretilmektedir. İşte 3213 sayılı Maden Kanununun bazı maddelerini değiştirmek suretiyle yapılacak olan değişiklikler bu konudaki ihtiyaçları da giderecektir. Tüm madenlerde mümkün olduğunca bu yolu seçmek, bilim ve teknoloji ağırlıklı faaliyet, ülke kaynaklarının verimli kullanılmasının gereğidir.

Türkiyemiz hepimizindir. Elbirliği içerisinde ülkemizin gelişmesini ve kalkınmasını sağlamak, doğal kaynaklarımızı en iyi, en verimli ve çevreyle uyumlu işletmek görevimizdir.

Birçok madende olduğu gibi, kıymetli madenlerden altın konusunda da uzun yıllar sorunlar yaşandı. Dünyadaki altın üretiminin yüzde 53'ünü sanayileşmiş 4 ülke yapmaktadır. Dünyada 900'e yakın da altın madeni işletmesi faaliyette iken, ülkemizde, ancak, zar zor bir işletme aktif haldedir. Biliniyor ki, dünyadaki yıllık altın talebi 3 000 tonun üzerindedir. Çevreci hassasiyetler ve mevzuat sebebiyle etkin işletme yapılamamaktadır. Mevcut projelere göre, 500 ton civarında altın rezervi, 5 milyar dolar civarında parasal değerle birlikte 21 milyar dolarlık bir ekonomik katkı oluşturacak imkândır. Muhtemeldir ki, ülkemizdeki altın potansiyeli -uzman görüşleriyle- 6 500 ton civarında ve parasal değer olarak da 65 milyar dolar kadardır, temin edilebildiği takdirde.

Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; elbette hiçbir şey kolay değildir. Madencilikte, borda, altında sorunumuz vardır ve fakat, bunları hükümetimizin tasarılarıyla ve Meclisimizin çalışmalarıyla, yasalarla çözümleyeceğiz.

Yüz yılı aşkın süredir yürürlükte olan Taş Ocakları Nizamnamesi, Zonguldak taşkömürü çıkarımında Havza-i Fahmiyye gibi farklı disiplinler, Maden Yasasıyla zaman zaman aykırılıklar oluşturmaktadır. İşte, bütün bunlar bir yasa bütünlüğüyle düzenlenecektir.

3213 sayılı Maden Kanununda, Sanayi Komisyonu ve Plan ve Bütçe Komisyonunda sektör temsilcileri, ilgili ve yetkililerle beraber yapılan yeni düzenleme ve değişiklikler, araştırma önergesi vermiş bulunan sayın milletvekillerimizin taleplerini de karşılama düzeyindedir.

Yeraltı kaynaklarımızın stratejik ve ekonomik değerleri, madencilik politikası, jeotermal enerji kaynakları, altın ve bor, sektör sorunları önemle ve dikkatle hazırlanan tasarıda ele alınmıştır ve siz sayın vekillerimizin takdirlerine arz edilecektir. Zengin ülkenin fakir insanı olarak yaşamamıza sebep olan her engel ortadan kaldırılacaktır. Eğer, bu millet, kendi öz değerlerinden en iyi, en verimli bir şekilde yararlanamıyorsa, bu, hepimizin eksikliğidir. Bu millet çektiği sıkıntılara son vermek, ülkemizi ve milletimizi muasır ülkeler seviyesine yükseltmek görevini bizlere vermiştir. Parlamentomuz, milletini en iyi şekilde temsil ederek, milletin ihtiyaç duyduğu yasaları onlar için zengin bir uzlaşma kültürü içinde düzenleme anlayışı içindedir.

Bu konuda 8 araştırma önergesi vermiş bulunan Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Partiden sayın milletvekili arkadaşlarıma hassasiyetleri için teşekkürlerimi sunarken, 3213 sayılı Yasada yapılan düzenleme, jeotermal enerji taslağı 2003 yılında Meclisimizin çıkarmayı başardığı Ulusal Bor Enstitüsü Yasalarıyla taleplerin gerçekleştirilebileceğini, bu sebeple, araştırma önergelerinin işleme konmasına gerek olmadığını Grubum adına ifade ediyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Önerge sahipleri adına Zonguldak Milletvekili Sayın Harun Akın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HARUN AKIN (Zonguldak) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 11.3.2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğum, şahsımın ve milletvekili arkadaşlarımın imzasının bulunduğu, milletvekili seçildiğim ilin, Zonguldak'ın ve ülkenin, hatta, Avrupa'nın gözbebeği Erdemirin mevcut durumunun, sorunlarının ortaya çıkarılıp, çözümlerinin bulunması için Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğümüzün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması istedik.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, sizlere, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğumuz araştırma önergemizi okumak istiyorum:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

15 Mayıs 1965 tarihinde üretime başlayan Erdemir, Türkiye'nin yassı mamul üreten tek entegre fabrikasıdır. Hem bölgenin hem de ülkenin gözbebeği konumundadır. Son yıllara kadar kâr eden Erdemir, son hükümetlerin yanlış politikaları ile dış ülkelerden diğer firmalar tarafından satın alınan kalitesiz çelikler nedeniyle Erdemirde üretim ve satışta zorunlu düşmeler yaşanmış, bu da kârı etkilemiştir.

Erdemir, sebebini hâlâ anlayamadığımız nedenlerle birçok şirketi satın alarak bünyesine katmıştır. Satın alınan veya sermayesine iştirak edilen şirketler şunlardır:

1- Erdemir Romania SRL; sermayesi 16 trilyon, Erdemirin payı ise yüzde 100'dür.

2- Borçelik Çelik San. ve Tic. AŞ; sermayesi 12 trilyon, Erdemirin payı yüzde 9'dur.

3- Erdemir Mühendislik Yön. Danışmanlık AŞ; sermayesi 2 trilyon, Erdemirin payı yüzde 99,99'dur.

4- Erdemir Çelik Servis Merkezi AŞ; sermayesi 15 trilyon, Erdemirin payı yüzde 99,99'dur.

5- İskenderun Demir ve Çelik AŞ; sermayesi 120 trilyon, Erdemirin payı yüzde 100'dür.

6- Çelbor, Çelik Çekme Boru Sanayi ve Tic. AŞ; sermayesi 2,5 trilyon, Erdemirin payı yüzde 100'dür. (Bu bilgilerimiz, 30.9.2002 tarihi itibariyle alınmıştır)

Satın alınan şirketlerle birlikte konsolide edildiğinde, Erdemir şirketler topluluğunun büyüklüğü şöyle ifade edilebilir:

A-5 katrilyon TL civarında aktif büyüklük,

B-2 katrilyon TL üzerinde ciro,

C-18 000 çalışan personel,

D-150 trilyon TL civarında zarar.

Sonuç olarak, bu büyüklükte bir şirketler topluluğu yönetilmeye çalışılmaktadır.

Erdemir 7 000 çalışanı, 2,5 katrilyon TL aktif büyüklüğü, 1,2 katrilyon TL cirosu, 45 trilyon TL sermayesiyle ülkemizin dev müesseselerinden biridir. Yılda yaklaşık 500 000 000 dolar katkısıyla ülke ekonomisine önemli katkısı bulunmaktadır. Yarattığı endüstriyel ve finansal güçle ayakta kalan önemli entegre kuruluşlarından biridir. Otuzsekiz yıllık üretim geçmişi nedeniyle de binlerce insan yetiştirmiştir. Yıllarca hep kâr etmiş bu güzide kuruluş, 1997 yılından itibaren zarar etmeye başlamıştır. Bu durum, hâlâ devam etmektedir.

Son yirmibeş yılda, ortalama ömrü iki yılı dahi bulmayan genel müdür ve yönetim kurulları tarafından yönetilmiş olan Erdemir, iktidarların seçtikleri bürokratlarca yönetilmiş, şirkete siyaset iyice bulaştırılmış ve gittikçe zemin kaybeden Erdemir, 1997 yılından itibaren zararla da tanışmış, bu durum, 2003 yılına gelindiğinde halen devam etmektedir.

Sonuç olarak; ülke kalkınmasında ana işlevleri olan dev kuruluşların teker teker yok edildiğini görmek ve bunlara Erdemirin de dahil edilmesi için uygulanan yanlış politikalar sona erdirilmelidir.

Erdemir, sadece Karadeniz Ereğlinin değil, sadece Zonguldak'ın değil, sadece Türkiye'nin değil, Avrupa'nın gözbebeğidir.

Zonguldak, bilindiği gibi, ülke sanayiinin kalbi durumundadır. Bölge insanı, TTK'nın başına gelenlerin Erdemirin başına gelmesi oyunlarını ibretle izlemektedir.

Erdemir, konumu gereği, Zonguldaklı ve ülke insanı tarafından titizlikle takip edilmektedir. Halkımızın, bu büyük kuruluşun mevcut durumuyla ilgili endişeleri bulunmaktadır. "

Değerli arkadaşlar, tabiî ki, bu araştırma önergemizin hazırlanış tarihi bir seneyi geçiyor, ancak Meclis Genel Kurulumuza geldi. Şimdi, en son dönemde, şu anda içinde yaşadığımız günlerde, Sayın Bakanım biraz evvel buradan Maden Kanununu anlatırken neredeyse Maden Kanunu kapsamına girecek yerlere "sizlere, maşallah nazar boncuğu göndereceğim" dedi. Yani, o kadar süsledi ki, o kadar pulladı ki, inşallah, Sayın Bakanımızın çizdiği bu güzel tabloyu hep birlikte yaşarız.

Değerli arkadaşlar, en son gelinen noktada, şimdi, Erdemire kömürcülük elbisesi giydirilmek isteniyor. Evet, TTK önümüzdeki hafta veya birkaç gün sonra Maden Kanununa girecek, TTK Maden Kanununa girdikten sonra kömürü işletme, çıkarma hakkını devredecek, bırakacak ve Erdemir bundan sonra demir-çelikte, yassı çelikte Türkiye'nin tek numarası, Avrupa'nın gözbebeği Erdemir kömürcülüğe soyunacak.

Tabiî ki, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bölgede ve Türkiye'de de bu kurumları, bu önemli kurumları hassasiyetle takip ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, Erdemirin kömürcülük yapmasına gerek yok. Orada, Erdemirin burnunun dibinde, Kandilli'de, TTK tarafından, zaten, kömür üretiliyor. Yani, Erdemir, Zonguldak'ın yeşiline, mavisine bakılarak oraya kurulmadı; Erdemir ve Kardemir, orada taşkömürü var diye kuruldu. Erdemir kendi işini yapacak, TTK da kendi işini yapacak. Hiç kimse, bu iki konuyu birbirine karıştırmasın.

Eğer, Sayın Bakanın ve Hükümetin, gerçekten bölgeye bir faydası olması gerekiyorsa, bölgeye hizmet etmesi gerekiyorsa, Ereğli Limanına, Zonguldak Limanına dışarıdan gelen, ithal kömür taşıyan gemileri engellerler; Zonguldak'tan, Kandilli'den, burnunun dibinden, TTK'dan kömür almalarını sağlarlar.

Değerli arkadaşlarım, Zonguldak Kenti, bu yüzden, gerçekten, bugünlerde, büyük bir huzursuzluk içinde; çünkü, Zonguldak deyince... Yani, Zonguldak'ın oluşmasına, Zonguldak'ın Türkiye haritasında yerinin oluşmasına neden olan madendir. Maden olduğu için TTK vardır, maden olduğu için, taşkömürü olduğu için Erdemir vardır, Kardemir vardır. Mesele bu kadar önemlidir. Tabiî ki, Erdemir'in mevcut durumu araştırılsın, sorunları ortaya çıkarılıp çözümleri bulunsun diye bir araştırma önergemiz vardı. Ben, bu çerçevede kalmak istiyorum.

Maden Kanunu Tasarısı, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçti, önümüzdeki hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna gelecektir. Burada, Maden Kanunu Tasarısı görüşülürken -Zonguldak Milletvekili olarak ben ve arkadaşlarım- konunun ne boyutta olduğu hakkında, sizlerle bir kez daha dertleşeceğiz ve doğru olan konuda, Zonguldak bölgesi adına sizden destek isteyeceğiz.

Şimdilik, ben, Erdemirle ilgili Meclis araştırması önergemizi çok iyi irdeleyip çok iyi düşünerek, bizlere olumlu katkı vermenizi diliyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Önerge sahipleri adına ikinci söz, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür'e aittir.

Buyurun Sayın Sür.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tarafımdan hazırlanarak 47 Cumhuriyet Halk Partili milletvekili tarafından imzalanan ulusal zenginliğimiz bor madenlerinin stratejik ve ekonomik değerlerinin araştırılmasını amaçlayan önerge hakkında, önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuşmama başlamadan önce, bu oturumun başında Meclis Başkanımızın dile getirdiği sözcüklere, dile getirdiği temennilere yürekten katıldığımı ifade etmek istiyorum; ama, şuna şaşıyorum: Bu Mecliste, bundan yaklaşık ondört onbeş ay önce bu konular konuşuldu; o günlerde, bunların yaşanacağı, bu Meclis kürsüsünden dile getirildi. Amerika Birleşik Devletleri ve emperyalist güçlerin sömürüyü düşündükleri hangi ülkede, girdikleri hangi yerde, Irak'ta yaptıklarını yapmadığını gördünüz?! Bizim kuşağımız Vietnam'ı, Manila katliamlarını ne çabuk unuttu; yani, Irak'ta yaşananlar bir sürpriz miydi?! O nedenle, o günlerde bu Mecliste Amerika'nın peşine takılıp da Irak'a girmeyi savunanları, tekrar, bir kez daha vicdanlarıyla baş başa bırakmak istiyorum ve Irak'ta yaşananlar nedeniyle de, Amerika Birleşik Devletlerini ve İngiltere'yi kınıyorum.

Çok değerli arkadaşlarım, yine borla ilgili konuya girmeden, Sevgili Bakanımızın burada yaptığı konuşmalarda bizlere verdiği bazı müjdeleri, sanırım, kamuoyu ve bizler biraz farklı algılıyoruz; onları, Sayın Bakanımla da paylaşmak istiyorum. Örneğin, Sayın Bakanım, geçtiğimiz yıl hükümetimizin aldığı bir karar doğrultusunda yardımlaşma fonu aracılığıyla ülkemizdeki fakir vatandaşlarımıza dağıtılan kömür nedeniyle, ülkede kömür fiyatlarının yaklaşık 20 dolar civarında düştüğünü ifade etti. Sayın Bakanım, herhalde, biz, başka ülkelerde yaşıyoruz; şimdi, ben, size bunun tam tersini söylüyorum. Ben, sizin Türkiye'nin birçok noktasına dağıttığınız Soma kömürünün bitişiğindeki en yakın ilin milletvekiliyim, Balıkesir'in Milletvekiliyim. Sizin o uygulamanızın hemen ardından, Balıkesir'de, Soma-Kısrakdere kömürü fiyatları yüzde 30 oranında arttı. Cebinde parası olan vatandaş gidip kömür alamadı. Sizden rica ediyorum, lütfen, size bu bilgileri getirenler ile benim söylediklerimi bir karşılaştırın; yani, iktidarda olunca farklı, muhalefette olunca farklı görünmemeli bazı şeyler, bunlar yaşanan olaylar. Türkiye'de, bu uygulamanın sonucunda, geçtiğimiz kış, cebinde parası olan vatandaş kömür almakta zorlanmıştır. Dileyelim, önümüzdeki kış bunlar tekrar yaşanmaz.

Değerli arkadaşlarım, gelelim bora. Aslında, yine, Sayın Bakanımızın burada ifade ettiği bilgiler doğrultusunda, düşüncenin şöyle bir yöne kaydığını fark ediyorum: Yeni bir Maden Yasası Tasarısı getiriyoruz. Bu tasarı bu Mecliste yasalaştığında, Türkiye madenciliğinin sorunu çözülecek, Türkiye'deki madenlerin sorunu çözülecek. O nedenle, bu tip araştırma önergelerine de gerek yok, 8 tane araştırma önergesi var, bunları da kabul etmeyelim -zaten AKP Grubu adına konuşan arkadaşımız da bunu ifade etti- biz bunu kökten çözüyoruz...

Değerli arkadaşlarım, özellikle bor konusunda, sizleri bir kez daha düşünmeye çağırıyorum. Bakın, Allah bu ülkeye çok sayıda doğal kaynak vermiş, çok sayıda madenimiz var. Çok madenimiz var; ama -işte, biraz önce burada arkadaşlarımız konuşuyorlar- altın rezervimiz 400-500 ton, Türkiye'nin iki yıllık ithalatını karşılıyor. İşte, kömürde şu kadar, demirde bu kadar rezervimiz var; ama, borda farklıyız arkadaşlar. Borda, dünyanın bir numarasıyız. Dünyada söz sahibi olabileceğimiz tek madenimiz var, o da bor. O zaman, elbette ki, bu denli güçlü olduğumuz bir konuda çok özel yasalar çıkarmak zorundayız, çok özel politikalar uygulamak zorundayız; yani, bunun için oturup düşünmeliyiz, ulusal bir strateji tespit etmeliyiz ve bu stratejiyi ulusal politika haline getirmeliyiz. Hangi hükümet gelirse gelsin, bu politikanın arkasında durmalı.

Bakın, aslında, konuşma metnimin ileriki aşamalarında gündeme getireceğim bir konu vardı; onu, burada gündeme getirmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, biraz önce Sayın Bakanımız, Türkiye'nin, dünyadaki bor rezervinin yüzde 72'sine sahip olduğunu ifade etti.

Arkadaşlar, yaklaşık elli veya altmış yıl sonra, dünyada, Türkiye dışında bor üretebilen bir devlet kalmayacak; yani, altmış yıl sonra, Türkiye, dünyadaki bor rezervlerinin yüzde 100'üne sahip olacak. O zaman, şimdiden bazı önlemleri almak zorundayız; şimdiden, altmış yıl sonrasına hazırlanmak zorundayız; şimdiden, bu stratejiyi geliştirmek, bunun ekonomik değerini, bu ülkeye vereceği katmadeğeri hesaplayıp ona göre projeler üretmek zorundayız. "Biz maden yasası yaptık. Canım, kömür madeninin yanında, bakır madeninin yanında bor da gelir geçer" mantığıyla yaklaşırsak, inanıyorum ki, bu ülkeye en büyük kötülüğü yapmış oluruz.

Aslında, Bor Enstitüsü Yasasının görüşülmesi aşamasında, buraya bor madenini de getirip sizlere gösterdim. Çoğunuz, gerçekten, o güne kadar görmemiştiniz. Bor madenini, kısaca sizlere anlatmak istiyorum. Kimyada, saf bir element olarak, dünyada doğal olarak bulunmadığını bildiğimiz borun element numarası 5. Doğada saf olarak bulunmuyor; ama, oksitlenmiş bor bileşikleri olarak, boratlar olarak, eski çağlardan beri bilinen bir ürün. Sodyum kökenli olanlara tinkal, kalsiyum kökenli olanlara kolemanit, sodyum kalsiyum kökenli olanlara ise üleksit adı veriliyor ve bütün dünyada böyle tanınıyor.

4 000 yıl önce, Tibet'te kullanılmaya başlanılmış. Biraz önce değerli arkadaşımız, dünya madencilik tarihini verirken bu noktayı sanırım atladı; 4 000 yıl önce, bor madenini, Tibet'te kullanmaya başlamışlar. Babilliler, Uzakdoğu'dan bor madenini almışlar, getirmişler ve altın üretiminde kullanmışlar; Mısırlılar, mumyalama işleminde kullanmışlar, Romalılar cam yapımında kullanmışlar, eski Yunanlar ve Romalılar, bugün kullandığımız gibi, bazı birimlerde  temizlik işlerinde kullanmışlar. MS 875 yıllarındaysa, Arap doktorlar ilk kez boru ilaç olarak kullanmış. Bor, Avrupa'ya Marco Polo tarafından getirilmiş. 1790 yılında, Güney Amerika'da And Dağlarında bulunmuş ve İtalya'da ilk borikasit fabrikası 1830 yılında üretime geçmiş.

Ülkemizde borun tarihçesini incelediğimizde ve kısa bir bor gezintisi yaptığımızda nelerle karşılaşıyoruz; 1850'li yıllarda, Bebek'te mermer işleriyle uğraşan Polonyalı bir mültecinin, eski ortağı Fransız Cammie Desmezures'a alçıtaşından yapıldığını sandığı bir heykeli hediye etmesiyle Osmanlı döneminde bor macerası başlamış. Cammie Desmezures, bu alçı taşı heykeli incelediğinde, bunun aslında alçı taşı olmadığını, bir bor parçası olduğunu saptamış ve hemen, iki ortak, Türkiye'de, Osmanlı topraklarında bor aramaya başlamışlar ve ilk boru, Balıkesir İli Susurluk İlçesi Sultançayır bölgesinde bulmuşlar. Aslında, bulunan bu bor madeni eski bir maden değil; MÖ 13 üncü ve 14 üncü Yüzyıllarda Romalılar tarafından kullanılan bir maden; ama, bilinmiyormuş yani, kullanılmamış daha sonra. Pandermit adı verilen bu bor bileşiğini hemen ihraç etmeye karar vermişler; ama, işte o Avrupalının Türkiye'ye baktığı göz olan sömürü gözüyle bakmışlar, Osmanlı Padişahına "biz buradan alçıtaşı ihraç edeceğiz" demişler ve alçıtaşı ihraç etmek için izin almışlar ve ihracata başlamışlar. Çok büyük paralar kazanmışlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sür.

ORHAN SÜR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu izni alır almaz da başka bir şey daha yapmışlar değerli arkadaşlarım; hemen, Fransa'da, Paris'e yakın bir yerde bir bor rafine tesisi kurmuşlar. Dikkat edin, Türkiye'de kurmuyorlar! İşte yabancı sermayenin ve o çok özenle ülkeye gelip, ülke kaynaklarını açmaya çalıştığımız insanların ta yüzyıllar öncesindeki bakışı zaten buydu; yine aynı! Paris'te kurmuşlar rafine fabrikasını ve oradan ülkemizin borunu yağmalamaya devam etmişler. Bir süre sonra bunun bor olduğu anlaşılmış; birbuçuk, iki yıl kadar yasaklanmış; tekrar izin çıkmış. O bölgedeki insanlar, halkımız, bu yağmalamayı durdurmaya çalışmışlar; elbette, durduramamışlar. Bu yağmalama, cumhuriyet dönemine kadar gelmiş.

Değerli arkadaşlarım, genelde madenle ilgili konuştuğumuzda şunu bilmek zorundayız: Bu ülke topraklarında çıkan madenlerin -Osmanlı dönemi de dahil,  Çanakkale Savaşına kadar olan bölümde- çok büyük bir bölümü, Fransız, İngiliz, İtalyan, Rus, Yunan uyruklu vatandaşlar tarafından çıkarılmış ve bu madenlerle ilgili, bu ülke topraklarında, bu çıkan madenleri hammadde olarak kullanan hiçbir tesis yapılmamıştır ve hâlâ da yapılmamaktadır. Stratejileri budur. Özellikle bor konusundaysa, bu daha ağırlıklı bir şekilde yaşama geçmektedir. Türkiye bor madenlerinin dünyanın en güçlü tröstlerinin eline geçmesi 1950 yılındadır. 1950 yılında, hükümetin çıkardığı 3/12002 sayılı kararnameyle dünya tekeli Borax Consalidated Limitet Şirketi, Türkiye'deki bor işletim haklarını satın almıştır. Aslında, bu şirket, daha sonraları çok adını duyacağımız Rio Tintonun bir alt kuruluşudur ve Rio Tinto Şirketi dünya tekelidir, borda dünya tekelidir.

Daha sonraki dönemlerde, Türkiye'de, gerek özel sektörde gerek başka isimler altında bor üretimi yapan bütün şirketlerin üst birimi, biliniz ki, Rio Tintodur. Hatta, Rio Tintonun internetteki web sayfasına girerseniz, Türkiye üzerinde oynanan oyunları görürsünüz. Rio Tintonun alt kuruluşları 1950'li yıllarda, 1960'lı yıllarda, Türkiye'de bor kalmadığını iddia eden raporlar düzenlemişlerdir, Türkiye borunun en kalitesiz bor olduğunu ifade eden raporlar düzenlemişlerdir; ama, şimdi biliyoruz ki, Türkiye boru, dünyanın en kaliteli boru ve en nitelikli boru ve Türkiye -Bakanımızın da ifade ettiği gibi- dünya bor rezervinin yüzde 70'lerine sahip.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir üründen bahsediyoruz. Zamanımız çok sınırlı, fazla da zamanınızı almak istemiyorum ve konuşmamı bitirmek istiyorum. Bu ürünün değerlendirilmesi gerekiyor. Bu ürün yıllarca yağmalanmış, taa 1978 yılına kadar. 1978 yılında, o zamanki Cumhuriyet Halk Partisi Hükümeti bor madenlerini devletleştirmiş. O günden beri devletimiz tarafından üretilen ve pazarlanan bir ürün. Bugüne geldiğimizde, borun durumunu incelediğimizde, maalesef -Sayın Bakanımız da biraz önce rakamlar verdi- 200 000 000 dolarlardan bahsediyoruz ihracatta. Dünyada milyarlarca dolarlık bir pazarı var borun; ama, biz, 200 000 000 dolardan bahsediyoruz, 300 000 000-350 000 000 dolara çıkarmayı başarı olarak hedefliyoruz. İşte, yanlışımız burada. Biz, altmış yıl sonrasını düşünüp, elli yıl sonrasını düşünüp milyarlarca doları hedeflemek zorundayız. Buna adım attık. Geçtiğimiz dönemde, burada, bir bor enstitüsü kurulması için çalışma yaptık, bir Bor Enstitüsü kurduk; ama, yeterli mi; yetmez. Bu Bor Enstitüsünün üreteceklerini, teknolojiyi sanayie aktarmak zorundayız. Bu nedenle, borun hem çıktığı hem işlendiği bir il olan Balıkesir'deki iki organize sanayi bölgesinin, organize bor sanayi bölgeleri olarak değerlendirilmesini önermiştim o zamanlar, önerimi yineliyorum; ama, bu ulusal varlığımızı korumak ve kollamak zorundayız. Bunun için de, stratejilerimizi ve politikalarımızı bugünden belirlemek zorundayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Başkanımızın tanıdığı bu uzatma hakkını kötüye kullanmak istemiyorum. Sözlerime, Meclis Başkanlığımızın hepimize dağıttığı, Ulusal Kurtuluş Savaşı devam ederken Birinci Meclis üyeleri arasında yapılan bir ankette Balıkesir Milletvekili rahmetli Hacim Muhittin Çarıklı Beyin verdiği bir yanıtla son vermek istiyorum.

Değerli vekillerimiz, o dönemde, kurtuluşun reçetesini bize göstermişler. Tarih, 27 Eylül 1922. Daha cumhuriyet ilan edilmemiş. ulusun verdiği bağımsızlık mücadelesi, 9 Eylülde işgal kuvvetlerini İzmir'de denize dökmüş. Anadolu'nun dört bir tarafından dumanlar yükseliyor; ama, Yüce Türk Ulusu hedefine ulaşmış, bağımsızlığa ulaşmış.

Temmuz 1921'de vekillerimize sorulan soru şu: "Kazanılacak olan ulusal bağımsızlık savaşımızın bolluk getirici ve verimli olması neye bağlıdır?" Rahmetli Çarıklı yanıtını söyle bitirmiş: "Bugün kahraman Türk Ordularının sağladıkları büyük zaferlerin neşesiyle herkes sevinçli ve bütün dünya da Türkün bu yeni ve en büyük harikasına hayrandır; ancak, süngünün sağladığı geçici utkulara aldanmayalım. Bence, bu savaşımın verimli olması, ancak, ulusal kültürün ve ekonominin gelişmesinin sağlanmasıyla mümkün olacaktır."

Değerli arkadaşlarım, işte, ulusal kültürü ve ekonomiyi yerel kaynaklarımıza sahip çıkarak sağlayabiliriz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sür.

Önerge sahipleri adına üçüncü konuşmacı, Adana Milletvekili Atilla Başoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, ülkemizin madenleri ve madencilik politikası konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeye desteklerinizi istemek için söz alacaktım. Ne yazık ki, bu önergeyi vermemizin üzerinden geçen süre, hazırlanmasında taşınılan endişeleri haklı çıkarmış ve o gün araştırılıp düzenlenmesi zorunlu olan suiistimalleri yasal zeminlere oturtmuştur.

Diyecektik ki, coğrafyamız üzerindeki oyunlara madenler penceresinden bakalım; yabancı ortaklar maskesinde yerli uzantıları eliyle teknoloji getirmeksizin, istihdam yaratmaksızın, fatura hileleriyle vergi dahi vermeksizin ucuza kapatılan maden varlığımızı görelim; soygunu tespit ederek, bir ulusal maden politikası geliştirelim; ancak, Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesiyle, Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesiyle ve en önemlisi, yakında bu Mecliste kabul görecek, kabul edilecek maden tasarısıyla, önergemiz, pişmanlıkların tespitinden öteye gitmeyecektir.

Kızılderililerin, dünyanın en değerli arazileri arasında sayılan Manhattan Adasını göçmenlere ne karşılığında verdiklerini bilir misiniz; 24 dolar değerinde incik boncuk. Ne kadar acı, değil mi...  Peki, bu hatayı yapan yerliler, bugün, o topraklarda efendi midir yoksa köle mi?! Bu hadiseyi şaşkınlıkla dillendirdiğimiz gibi, gelecek kuşaklar, madenlerimizi bir hiç karşılığında ellerimizden kaçırışımızın hikâyesini anlatmayacaklar mı?!

Arkadaşlar, yeraltı kaynakları yenilenemez ve onlarsız sanayileşme düşünülemez. Gelişmiş ülkeler, yüzyılın başından beridir sürdürdükleri üretimle, kaynaklarının çoğunu tüketmişlerdir. Madenlerinin ham olarak satılmasını uzun bir süre önce yasaklayan bu devletler, ihtiyaçlarını, gelişmemiş yahut azgelişmiş ülkelerden karşılamaktadırlar. Boksit, manganez, barlit, asbest, grafit, platin grubu elementlerde, krom, çinko, nikel, titanyum, antimon gibi 40'a yakın madende, Amerika Birleşik Devletleri yüzde 65 ile yüzde 100 arasında, Japonya ve Avrupa da tamamına yakın dışa bağımlıdırlar. Hal böyleyken, ister istemez, insanlığın aklına bir soru geliyor: Hammaddede dışa bağımlı bu ülkeler, toprakları zengin Türkiye'nin, kaynaklarını kendisi kullanarak kalkınmasını kabullenirler mi?! Hepinizin bildiği gibi, ceylanı miski için vururlar.

Dünyada büyük bir güç mücadelesi devam ederken, dostluklar ve düşmanlıklar, tarihten gelen hatıralarla değil, sadece menfaatlarla oluşturulurken, tüm iyi niyetimizle kucakladığımız dostlarımızın parmaklarının sırtımızda bıçak sokacakları yeri aradıkları çok olmuştur.

Topraklarımızda 1850'lerden sonra tek bor üreticisi olarak Borax Consolidated firmasını görmekteyiz. 1950'lere kadar çok meşgul olmadığı bor rezervlerinin ülkemizde tükendiğine dair bir raporu Türk Hükümetine veren firma yetkilileri, madencilerimizin 150 tonluk rezervi tespit etmeleri sonrasında, Maliye Bakanlığındaki mevcut raporlarında şu fikirleri savunurlar: "Türk mineralleri, endüstri alanında rekabetten yoksundur. Türkiye, yalnız, ham cevher ihracatından küçük bir kapasiteyle istifade edebilir." Sonraki yıllarda, birden bora ilgisi artıveren, rafineri kurmak sözüyle Türk ortakları bularak Türk Boraks AŞ'yi kuran bu şirket, yatırım yönünden bir adım atmaksızın faaliyetlerine devam ettiği için 1963 senesinde kapatılmıştır.

1963'te, başka bir İngiliz şirketi olan Rio Tinto, bir başka raporu hükümete sunar. Bu rapora göre, bor minerallerimiz tükenmiştir ve en çok 20 000 ton satış şansımız vardır. Raporda "Türkiye'de, en çok 3 firma, 60 000 ton üretim yapabilir. Avrupa piyasasına yalnız borikasit üretimi için sadece bor cevheri verebilir. Avrupa piyasasının borikasit üretimi, sadece 45 000 tona karşılık gelen 30 000 ton bor cevheriyle sabittir. Zararına Bor endüstrisi kurulabilir; 3 000 tonluk rafineri, ancak sübvansiyonla yaşatılabilir. Türkiye'nin bor rezervine Borax Consolidated ortak edilirse, bor endüstrisi kurulabilir; ancak, Avrupa endüstrisinden Türk bor cevheri kullananlar fiyat rekabetiyle Amerikan cevherine dönerlerse, bu saha kaybedilebilir. Amerikan rekabeti üzerimize çekilmemelidir. Amerikan boru sodyumlu, Türk boru ise kalsiyumludur. Bu, Türk cevherinin rekabet imkânını ortadan kaldırır" demektedirler. Gördüğünüz gibi, birbirleriyle gayet güzel paslaşmaktadırlar.

1970'li yıllarda Etibank, Elazığ'da bulunan kromit yataklarını işletmek gayretiyle Alman Krupp firmasından teklif ister. Alman Büyükelçisi, Etibank Genel Müdürü Münir Tanyelioğlu'na gider "ferrokrom fabrikası kurmak üzere Krupptan teklif almışsınız. Bu teşebbüsünüz yanlıştır. Ferrokrom üretmeye başlarsanız, bize, krom cevheri ihraç etmez olursunuz, rekabete başlarsınız, dostluğumuza gölge düşer" der ve yatırımı engellemeye çalışır.

Ne dostluk değil mi?! Aynı güzellikte devam ediyor; tıpkı nalıncı keseri gibi hep kendilerine yontuyorlar! Bu önemli tesisimiz, ancak Japonya'nın temaslarıyla sağlanan kredi ve teknolojiyle kurulur.  

Çinkur, 28 Mart 1996'da, blok satış yöntemiyle, İranlılarca kurulan bir şirkete 14 000 000 dolara satılarak özelleştirilir. İranlılar, satış sözleşmesinde yer alan "işletme en az üç yıl süreyle kapatılmayacak" hükmünün üzerinden üçbuçuk yıl geçtikten sonra fabrikayı kapatırlar ve 400'e yakın işçinin işine son verirler; kıdem tazminatlarını, Maliyeye, SSK'ya, bankalara ve piyasaya yaklaşık 70 000 000 dolar borcu ödemezler. Şirket, 100 dolarlık İran malı bir hammaddeyi, paravan şirketler kanalıya 300 dolara Türkiye'ye ithal ederek 38 000 000 doları yurt dışına kaçırır. Sonuçta, 65 000 000 dolarlık borçla ülkeyi terk eder. Böylelikle, Türkiye, tek çinko tesisi yok edilerek tamamen dışa bağımlı bir hale getirilir; milyonlarca dolar yurt dışına akar.

Çinkur'un çinko ruhsat sahaları ise, Cominco isimli bir yabancı şirkete geçer. Bu şirketse, altın varlığı işletme hakkını 7 000 000  dolara Rio Tintoya satar.

En önemlisi, İran, Kayseri'deki bu tesisi kopya eder, 27 000 tonluk üretim kapasitesine sahip bir çinko tesisini kendi ülkesinde kurar ve Kayseri'deki tesisi kapatarak ülkemizi bu tesise, yani, kendi ülkesindeki tesise pazar haline getirir.

Değerli arkadaşlarım, önergemiz, verildiği tarihte, yabancı şirketlerin, 100 000 kilometrekarelik bir alanın işletim imtiyazı hakkını ele geçirdiklerini; Türk ortakları vasıtasıyla ham bor rezervlerini, ucuza, fatura hileleriyle yok denecek vergilerle yurt dışına çıkarmakta olduğunu tespit ederek yeni bir yol çizmeyi amaçlamaktaydı. Ancak, son düzenlemelerle bu gizli işler, artık, açıktan yapılır hale gelmiştir.

5.6.2003 tarihli Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanununun 5 maddesiyle, yabancı yatırımcıların doğal kaynakların aranması ve çıkarılmasına ilişkin hakları doğrudan yabancı yatırım kapsamına alınmış ve onlar yerli yatırımcılarla eşit muameleye tabi tutulmuş; yatırımların kamu yararı gerektirmedikçe ve karşılıkları ödenmedikçe kamulaştırılamayacağı veya devletleştirilemeyeceği; faaliyet ve işlemlerinden doğan net kâr, temettü, satış, tasfiye ve tazminat bedelleri, lisans yönetim ve benzeri anlaşmalar karşılığında ödenecek meblağlar ile dış kredi, anapara ve faiz ödemelerini bankalar veya özel finans kurumları aracılığıyla yurt dışına serbestçe transfer edebilecekleri; kurdukları veya iştirak ettikleri şirketlerin, Türk vatandaşlarının edinimine açık olan bölgelerde taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı aynî hak edinmelerinin serbest olduğu; özel hukuka tabi olan yatırım sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü ile yabancı yatırımcıların idareyle yaptıkları kamu hizmeti imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden kaynaklanan yatırım uyuşmazlıklarının çözümlenmesi için, görevli ve yetkili mahkemelerin yanında, millî veya milletlerarası tahkim ya da diğer uyuşmazlık ve çözüm yollarına başvurulabileceği düzenlenmiştir.

Diğer taraftan, 3213 sayılı Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 4 üncü maddesiyle "Madencilik yatırımları, bulunduğu bölgeye bakılmaksızın devletin uyguladığı tüm teşviklerden en üst seviyede yararlandırılır" uygulaması yasalaşacaktır. Bu değişikliği 5084 sayılı Teşvik Yasasıyla birleştirdiğimizde ise söz konusu şirketler, 5 vergilendirme dönemi Gelir ve Kurumlar Vergisinden muaf tutulacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başoğlu.

ATİLLA BAŞOĞLU (Devamla) - Bu süre sonunda, işyerlerinden elde ettikleri kazançları üzerinden hesaplanan Gelir ve Kurumlar Vergisinden, 10 işçi çalıştıranlarda yüzde 40, 51 ve fazla çalıştıranlarda yüzde 60, 11 ila 50 işçi çalıştıranlar için uygulanacak indirim oranı yüzde 40 oranına her 1 işçi için 0,5 puan eklenmek suretiyle hesaplanacak,

Çalışan işçilerden stopaj yoluyla kesilen, beyan edilerek tahakkuk ettirilen Gelir ve Damga Vergileri, beyanname verme süresini izleyen ikinci yılın aynı döneminde ödenecek; işlemlerde vergi, resim ve harç istisnası uygulanacak,

Ayrıca, kanunda sayılan teşvik belgeli yatırımlar da, Veraset ve İntikal Vergisi, Damga Vergisi, Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi, Emlak Vergisi ve harçlar ile 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununa göre alınan vergi, resim, harçlardan müstesna olacak,

İşyerinde çalışan işçilerin Sosyal Sigortalar Kanununun 72 ve 73 üncü maddeleri uyarınca prime esas kazançları üzerinden tahakkuk ettirilecek primlerin işveren hissesi Hazinece karşılanacak,

Gerçek ve tüzelkişilere, 10 kişilik istihdam öngörülen teşvik belgeli yatırımları için, Hazineye ait arazi ve arsaların mülkiyeti bedelsiz devredilecek,

Elektrik ücretleri yüzde 50 indirimli olarak tahsil edilecek,

Yasa kapsamındaki iller dışında yatırım yapacak yatırımcı, aynı kapasite ve istihdam ölçeğinde bir yatırımı yapmaları durumunda, yasanın verdiği tüm indirim ve teşviklerden, diğer yatırımı için de faydalanacak,

Ürettikleri mal ve hizmetlerden KDV alınmayacak,

Devlet Demiryolları navlun ve yolcu ücretleri yüzde 50 oranında indirimli uygulanacak,

Devlete ait yarım kalmış yatırımlar ve atıl durumdaki tesisler, ihale yoluyla, en fazla istihdam sağlamayı taahhüt eden yatırımcıya otuz yıl süreyle ücretsiz tahsis edilecek,

Bankaların ulusal ölçekte toplamış oldukları mevduatın yüzde 4'ü ortalama finansman maliyetleri üzerinden yatırım ve işletme kredisi olarak kullandırılacaktır. Çok güzel, değil mi?!

Arkadaşlar, bu düzenlemeler karşısında önergemin bir değeri kalmış mı sizce?

Yine de, bir tarihî tespit yapalım, gelecek kuşaklara ders olsun diyorsanız, oyunuzu verebilirsiniz.

Şair diyor ki: "Ol mahiler ki, derya içredirler, deryayı bilmezler." İşte, biz, denizin farkında olmayan o balıklar gibi, servetimizin değerini bilmedik. Belki de, en son somut ve kısa kurtuluş yolumuz olan umudumuzu, parmaklarımızın ucundan kurtlar sofrasına bırakıvereceğiz.

 Sanırım, önümüzdeki günlerde gelecek Maden Kanununun kabulüyle de bizlere şu şiiri okumak kalacak:

"Bakakalırım giden geminin ardından

Atamam kendimi denize, dünya güzel.

Serde erkeklik var, ağlayamam."

En derin saygılarımla derken, devlet adamlarının gelecek kuşakları düşündüğünü, siyasetçilerin ise gelecek seçimleri düşündüğünü vereceğiniz oylarla tespit ettireceğinizi tekrar arz eder, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Başoğlu.

Önerge sahipleri adına dördüncü konuşmacı, Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir.

Buyurun Sayın Özdemir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yüzyılımızın en önemli sorunlarından birisi olan enerji, Türkiye gibi kalkınmakta olan ülkelerde ağırlığını çok daha fazla hissettirmektedir. Her geçen yıl, kalkınmış ülkelere göre enerji ihtiyacı daha fazla artan bizim gibi kalkınmakta olan ülkelerin dışarıya olan bağımlılıkları da katlanarak artmaktadır.

Ayrıca, birincil enerji kaynakları olarak adlandırdığımız kömür, petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarının tükenebileceği, yapılan araştırmalarda belirtilmektedir. Bugünkü üretim temposuyla, dünyadaki petrol rezervleri elli-altmış yıl, doğalgaz rezervleri de altmış yıl sonra tükenecektir. Bu da, bize, sahip olduğumuz en küçük enerji kaynaklarını bile en verimli şekilde değerlendirmemiz gerektiğini göstermektedir. Bu nedenle, alternatif enerji kaynaklarımızın araştırılarak, bunlardan, mümkün olan en üst düzeyde yararlanmamızı sağlayacak çalışmaların yapılması gerekmektedir.

Alternatif enerji kaynaklarımızın en önemlilerinden biri de, jeotermal enerji kaynaklarımızdır. Ülkemiz, jeotermal enerji potansiyeli açısından dünyadaki zengin ülkeler arasında yer almaktadır. Ülkemizde, sıcaklığı yer yer 100 dereceye ulaşan 600'ün üzerinde sıcaksu kaynağı tespit edilmiştir.

Sıcaklık derecelerine göre kullanım alanları da çok değişik olan jeotermal enerjiden, başta elektrik üretimi olmak üzere, konut ısıtması, seralar, karbondioksit üretimi gibi endüstriyel uygulamalar ve çok geniş olarak da termal turizm alanlarında yararlanılmaktadır.

Burada şunu vurgulamak istiyorum: Bu termal turizm alanlarının birçoğu, özel idareler ve valilikler tarafından işletilmektedir; fakat, bu işletmelerin birçoğu, maalesef, verimli değildir. Eş, dost ağırlamak gibi hususlarda birincil olarak kullanıldığı ve görevlendirilen insanlar resmî memur olduğundan, işletme kurallarını bilemedikleri için, buralardan verim alınamamaktadır. Verim alınmak isteniyorsa, bu işletmelerin mutlaka özel teşebbüse bırakılmaları daha faydalı olacaktır.

Değerli milletvekilleri, enerji sektöründeki yüksek dışa bağımlılık oranımız gözönüne alındığında ve ayrıca, ilave olarak, tarım, turizm, endüstri gibi alanlarda da ülkemizin kalkınmasına büyük ölçüde katkı sağlayacak bu tür kaynaklarımıza daha fazla önem vermemiz gerektiği apaçık ortaya çıkmaktadır.

Ülkemizden 10 kat daha düşük potansiyele sahip Romanya'da jeotermal amaçlı yapılan sondaj adedi 1 000'den fazlayken, bizde bu rakamın 150-200 adet civarında kalması, bu konuya gereken önemin yeteri kadar verilmediğini göstermektedir. Örneğin, jeotermal kaynaklarımızın bol miktarda bulunduğu Kuzey Anadolu fay zonunun Çankırı İline bağlı Çerkeş, Atkaracalar, Kurşunlu, Ilgaz bölümünde, MTA Genel Müdürlüğünün, 1998 yılında gerçekleştirmiş olduğu jeotermal amaçlı jeolojik ve jeofizik araştırmaları sonucunda, 600 kilometrekarelik bir alanda, 100 ilâ 500 metre eninde, 600 metre boyunda uygun bir bölge tespit edilmiştir. Bu alanda yoğunlaştırılan çalışmalar sonucunda, derinliği yaklaşık 500 metre civarında olabilecek bir araştırma sondajı yapılması önerilmiştir. Aradan geçen bunca zamana rağmen, tüm çalışmaları yapılmış bu alanda bile herhangi bir sondaj çalışmasının yapılmamış olması, konuya gereken önemin verilmediğini göstermektedir.

Bizim, bu bölgemizde, tek -işletilmekte olan- Kurşunlu İlçesine bağlı Çavundur Kaplıcaları faaliyettedir. Bu kaplıcalardan da, maalesef, tam manasıyla verim alınamamaktadır.

Burada, geniş sahada jeotermal enerji bulunduğu yetkililerce ifade edilmiştir. Çavundur'un dışında iki yerde sondaj çalışması yapılması için teşebbüs edilmiş, 200 metre gibi, 300 metre gibi derinliklere kadar inilmiştir. Daha aşağıya inilse, daha verimli kaynaklara, bol sıcak su kaynağına rastlanacaktır; fakat, maalesef, bu çalışmalar gereken, hesaplanan fay kırıklarının olduğu yerlerde değil de, başka yerlerde yapılmak istenmiş ve yarıda bırakılmıştır. Bunu araştırdığımızda niçin burada fazla çalışma yapmıyorsunuz, yarıda bırakıyorsunuz dediğimizde, benzin masrafının karşılanamadığı, elemanlarının, vasıtalarının olmadığı gibi komik gerekçeler ileri sürülmektedir. Bu da, bizim gibi kimselere yakışmamaktadır.

Ülkemizde bu ve buna benzer alanlarda jeotermal enerji aramalarına yönelik yeterli çalışmaların neden gerektiği gibi yapılamadığının, önündeki engellerin neler olduğunun tespit edilebilmesi için bir araştırma yapılması ve sonuçlarının bir an önce ortaya çıkarılması yararlı olacaktır kanaatindeyiz.

Bu nedenle, yukarıda örneğini verdiğimiz, kalkınmada birinci derecede öncelikli iller arasında yer alan Çankırı İlimizin ekonomik ve sosyal açılardan gelişmesine yardımcı olacak nitelikli çalışmaların devamını sağlamak üzere bu araştırma önergesini vermiş bulunmaktayız.

Türkiyemizin ve bu geri kalmış bölgelerimizin en önemli şanslarından biri, bu yeraltı zenginlikleridir; diğeri de, genç nüfustur. Yeraltı zenginliklerini ve genç nüfusu çok iyi değerlendirmemiz gerekmektedir.

Çankırı İlimizde, çok sayıda maden bulunmaktadır, çeşitli madenler vardır. Bu maden yatakları -Sayın Bakanımız da buradalar- bazı uyanık kimseler tarafından uzun seneler kiralanmış.Bunlar, ne kendileri gelip burada bir faaliyet yapıyorlar ne de başkalarına müsaade ediyorlar. Bu, doğru bir şey değildir. Dolayısıyla, buraları kiralayanlara belirli bir müddet verilmesi lazım  ve bu kadar müddet içerisinde çıkarırsanız çıkarın, çıkarmazsanız başkasına devredin denilmesi gerekmektedir; çünkü, oralara talip olan ve gerçekten oradaki madenleri çıkaracak insanlar da vardır.

Bu madenlerin birçoğu, Türkiye'de işletemememiz nedeniyle dışarıya gitmektedir. Mesela, Orta İlçemizdeki özellikle bentonit ve diyatomit madenleri, Almanya'ya ve Fransa'ya gitmektedir. Halbuki, orada bir fabrika yapılsa, insanlarımız da istifade eder ve biz, hem özel şahıslar, müteşebbisler hem de devlet olarak bu fabrikaları rahatça kurmaya da muktediriz; fakat, maalesef, bu konulara fazla ehemmiyet veremediğimiz için, burada, Türkiyemiz ve insanımız zarar etmektedir.

Önümüzdeki en önemli işlerimizden, faaliyetlerimizden bir tanesi de, takdir edersiniz ki, bu Cenabı Hakkın vermiş olduğu yeraltı zenginliklerimizin, doğal kaynaklarımızın en verimli şekilde işletilerek, hem Türkiyemize hem de bölgemize faydalı hizmetlerin getirilmesidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Önerge sahipleri adına beşinci konuşmacı, Konya Milletvekili Sayın Remzi Çetin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

REMZİ ÇETİN (Konya) - Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok önemli bir konuyu müzakere ediyoruz. 22 nci Dönem Meclisimizin bu konudaki hassasiyeti, milletvekili arkadaşlarımızın konuşmalarında da görülmektedir. Nitekim, 22 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, şu anda, Plan ve Bütçe Komisyonunda yeni Maden Kanunu Tasarısını geçirmiştir. Bu tasarı önümüzdeki günlerde Genel Kurula gelecek, hep beraber, tekrar, bu meseleleri müzakere etme imkânımız olacak; ancak, biraz önce de söylediğim gibi, hem konuşmacı arkadaşlarımızın dile getirdiği hususlar hem de çok sayıda milletvekilimizin, çok sayıda araştırma önergesiyle müracaat etmiş olması, büyük Meclisimizin bu konuya ne kadar büyük ehemmiyet verdiğini göstermektedir. O bakımdan, konuşmacı arkadaşlardan fevkalade istifade ettik; hem heyecanlarından hem ifade ettikleri değerli fikirlerinden dolayı kendilerine teşekkür ediyorum ve araştırma önergesi vermek suretiyle meseleye katkıda bulunan arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.

Şimdi, madencilik sektörünün önemini gözönüne alabilme bakımından, gelişmiş ülkelerde maden sektörünün gayri safî milî hâsılaya katkılarını, birkaç ülkeyle kıyaslayarak, rakamla ifade etmek istiyorum. Mesela, Türkiye'de maden sektörü, şu anda gayri safî millî hâsılaya yüzde 1 katkıda bulunmaktadır; bu, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 7, Kanada'da yüzde 8, Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 5, Avustralya'da yüzde 10, Güney Afrika Cumhuriyetinde yüzde 8'dir.

Amerika Birleşik Devletlerinin 2 trilyon dolara yakın gayri safî millî hâsılası olduğu gözönüne alınırsa ve bunun yüzde 7'sinin de maden sektöründen geldiği gözönüne alınırsa, gerçekten, gelişmiş ülkelerdeki bu rakamların onların bütçelerinde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu da görürüz. Biz, çok büyük maden zenginliğine sahip olmamıza rağmen yüzde 1'ler civarında seyrediyoruz. O bakımdan, bu rakamlar çerçevesinde durumumuzu gözden geçirmemiz gerekiyor.

Ülkemizin maden rezervleri gerçekten kayda değer orandadır; çünkü, stratejik çok önemli madenlerde dünya birincisi durumdayız. Zaten, bor, tartışmasız; Sayın Bakanımızın da bugün vermiş olduğu bilgilerin ışığı altında, yeni bulunan 1 milyar tonluk yeni kaynakla beraber yüzde 72'lik dünya payına sahip olduğumuzu da sevinerek öğrenmiş bulunuyoruz. Bor, zeolit, pomza ve tronada dünya birincisiyiz -yani, bunların hepsi, gerçekten, bugünkü ileri teknolojide kayda değer yerleri olan elemanlardır- nabit toprak elementlerinde dünya ikincisi, profillit ve feldispatta dünya ikincisi, solestin, barit, asbest,  kromit ve manyezitte dördüncü antimuanda dünya beşincisiyiz, mermerde dünya altıncısı, wolframitte sekizinci, altında dünya onuncusu, bakırda yine onuncu, kurşunda onuncu, çinkoda onuncu, linyitte onikinci olmak üzere, çok stratejik bu madenlerde gerçekten dünyada önemli bir yere sahip bulunuyoruz; ama, biraz önce söylediğimiz gibi, bunlara dayalı teknolojiyi yeteri kadar geliştirmediğimiz ve dünya pazarlarında bu ürünlere dayalı mamulleri ihraç etme şansına sahip olmadığımız için, maalesef, yüzde 1'ler civarında gayri safî millî hâsılanın içerisinde seyretmekteyiz.

Şimdi, bor, tabiî, çok önemli bir konu; Sayın Bakanımız da konuşmalarında dile getirdiler; 250 civarında üründe bugün fiilen kullanılmaktadır ve borun dünya piyasasındaki yıllık cirosu 50-60 milyar dolar civarındadır. Her yıl 50-60 milyar dolar civarında bor ve bor katkılı ürünler dünya pazarlarında alınıp satılmaktadır.

Sayın Bakanımız da konuşmalarında ifade ettiler, Türkiye, bu 50-60 milyar dolarlık pazardan ancak 250 000 000 dolar civarında yıllık gelir sağlamaktadır. Rezervin yüzde 72'sine sahip bir ülke olarak, acaba, niçin 250 000 000 dolarda kalmaktayız sorusunu sormamız ve kesinlikle cevaplandırmamız gerekmektedir.

Burada da, tabiî, karşımıza, yine, ileri teknolojiye geçememiş olmamız... Bugün, bor katkılı ürünlerin, bor alaşımlarının, borkarbürlerin ağırlıklı olarak uzay teknolojisinde ve diğer ileri teknoloji dallarında kullanıldığını gözönüne aldığımız zaman, maalesef, ülkemizin buna hazır olmadığı da bir acı gerçektir. Onun için, burayı çok akıllı bir şekilde özel sektöre açabilmemiz lazım. Özellikle uç ürünler noktasında, burayı, kesinlikle iç ve dış yatırımcılara açmamız lazım.

Biz, şu anda, Kırka'da boraks pentahidrat, boraks dekahidrat, susuz boraks; Bandırma'da boraks deka artı pentahidrat, borikasit, sodyum perborat, sodyum perborat monohidrat; Bigadiç'te konsantre kolemanit, konsantre üleksit, öğütülmüş kolemanit; Emet'te konsantre kolemanit, borik- asit; Bursa-Kestelek'te konsantre kolemanit üretiyoruz.

Bizim üretebildiğimiz en uç ürünler bunlar; şimdi, Türkiye bu safhadadır. Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün yapacağı fizibl çalışmalarla, Türkiye olarak hangi alanlarda yatırıma geçebileceğiz ve elde edeceğimiz bu ileri teknoloji ürünlerini dünya pazarına nasıl götürebileceğiz; onu da, tabiî, önümüzdeki günlerde göreceğiz. O bakımdan, bizim kesinlikle ar-ge çalışmalarına büyük ağırlık vermemiz lazım; çünkü, borun çok stratejik bir maden olması münasebetiyle, bu alanda yapılan çalışmalara teknolojik olarak kolayca ulaşmak da mümkün değildir.

Bu açıdan baktığımız zaman, ülkemizin durumu gerçekten düşündürücü. Gayri safî millî hâsıla içerisinde ar-genin payı Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 2,4; Japonya'da yüzde 4,27; Finlandiya'da yüzde 1,59; Türkiye'de yüzde 0,20 civarındadır. Araştırma sayısı bakımından baktığımız zaman, şu anda, Türkiye, 35 000 kişiyle -nüfusa oranı 0,62- Amerika Birleşik Devletleri 723 000  kişiyle -nüfusa oranı yüzde 6,3- Japonya 436 000 kişiyle -nüfusa oranı yüzde 7,3- araştırma, ar-ge faaliyetlerinde bulunmaktadır.

Yıllık patent sayısına baktığımız zaman, Amerika Birleşik Devletleri 122 000, Japonya 325 000, Yunanistan 5 324, Türkiye 900 civarında patent sayısına sahip bulunmaktadır.

O bakımdan, Bor Araştırma Enstitüsünde, kesinlikle, bu alanda yoğunlaşmış elemanlar istihdam edilmeli, master ve doktora çalışmalarının burada yapılması sağlanmalıdır; çünkü, çocuklarımız, lisansüstü çalışmalarla, iki yıla yaklaşan bir süreyi master çalışmalarına, yerine göre, üç senesini, dört senesini, beş senesini de doktora çalışmalarına tahsis ediyorlar. Bu gençlerimizin, zamanlarını, bir teknolojik üretimi gerçekleştirecek şekilde hasretmeleri, uygulamalı olarak bu enstitüde ar-ge faaliyetlerinde bulunarak kendi lisansüstü çalışmalarını gerçekleştirmeleri ve bunlara gerekli imkân da -finans olarak, araç-gereç olarak- sağlanmalıdır. Bu şekilde, kısa zamanda büyük atılımlar yapma şansının olabileceğini ifade etmek istiyorum.

Tabiî, ülkemizde, altın konusunda, maalesef, bu sektörün ilmî gerçekleriyle bağdaşmayan bir tartışma yaşandı. Halbuki, bugün, teknoloji, bize, en zararlı metotlarla bile yapılan üretimde, her türlü tedbiri almak suretiyle, bütün zararların elimine edilebileceğini göstermektedir. Bugün, baca filtre sistemlerinin gerçekleştirilmesi halinde, gerek bakırda gerek termik santrallarda, kesinlikle, baca atıkları zararlı olmamaktadır. Bu, pahalı bir yatırımdır. Dolayısıyla, yatırımcılar bundan kaçınmaktadır; ama, bizim, öyle sanıyorum ki, bu yeni maden kanunumuzla ve ileride çıkaracağımız yeni kanunlarla, kesinlikle, bu ileri teknoloji atıklarını temizleyici ünitelerin de fabrikalara ikame edilmesini sağlamamız lazım.

Bugün, zaten, altın ve benzeri ürünlerin belli metodolojik üretim metotları vardır, onun dışına çıkma şansınız da yoktur. Eğer, siz, çevre ve insan sağlığı bakımından gerekli tedbirleri almadan, sadece bunları öne sürerek olaya yaklaşmaya kalkarsanız, bu alanda gerek iç gerekse dış yatırımcı gerçekten kaçabilir; çünkü, bunlar, birinci derecede güven istemektedir. Bu güveni verecek uygulamaları da ülkemizde hâkim kılmamız lazım.

Maden ihracatımız ile ithalatımıza baktığımız zaman, burada da enteresan birtakım rakamlara erişiyoruz. Arkadaşlarımız, biraz önce, taşkömürü üzerinde yeteri kadar açıklama yaptılar. 21 inci Dönemde bir maden araştırma komisyonu kurulmuştu, ben de o komisyonun üyesiydim; hazırlanan rapor, Meclisin erken seçime gitmesi münasebetiyle kadük oldu. Biz, o araştırmalarımız esnasında da görmüştük ki, yurt dışından, mesela Ukrayna ve Rusya'dan, gerçekten, kayda değer oranda kömür gelmektedir ve bu kömür de, hepimizin bildiği gibi, Türkiye'de "Sibirya kömürü" olarak adlandırılmaktadır. Bazı fabrikalarla yaptığımız görüşmelerde, kendilerine birkaç kilometre uzaklıkta Zonguldak taşkömürü yatakları olmasına rağmen, bu kömürün, kalori itibariyle kalitesinin daha yüksek olduğu ve daha ekonomik olduğu ifade edildi.

Şimdi, burada, Sayın Bakanımız, alınacak yeni tedbirlerle, önemli sayıda istihdama yol açılacağı ve kesinlikle yurtiçi üretimin tüketileceği şeklinde bir müjde verdi. Biz, bunu, çok büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz ve kendilerine de, bu alanda yapacakları çalışmalarda başarılar diliyor ve teşekkür ediyoruz; ama, şunu üzerine basa basa ifade etmemiz lazım ki, binlerce vatan evladının çalışacağı ve kendi özkaynaklarımızın durduğu bir yerde, elbette, mümkün olduğu kadar bunlara yönelik çalışmalar yapılması gereklidir; çünkü, bu, bizim özkaynağımızdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

REMZİ ÇETİN (Devamla) - Birkaç dakika içerisinde toparlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

REMZİ ÇETİN (Devamla) - Bugün, kendi özkaynaklarımıza dayalı üretim yapılması halinde, zahirde, belki, ekonomik olarak, bir rakam ortaya çıkar; ama, binlerce insanın çalıştığı, onların vergi verdiği, o işletmelerin de vergi verdiği gözönüne alındığı zaman, bu şekilde yapılacak bir genel değerlendirmede, aslında, millî ekonomiye ciddî manada katkı da sağlandığı ifade edilebilir. Hemen ilk rakamların altında bu gerçeklerin de olduğunu gözardı etmememiz gerekiyor.

Şu anda, maden ihracatımız 600 000 000 dolar civarındadır; buna karşılık, maden ithalatımıza baktığımız zaman, bu, 1 milyar doların üzerine çıkıyor. Maden ithalatımızın içerisinde, ağırlıklı olarak da taşkömürü var -yaklaşık 600 000 000 doların üzerinde- kokkömürü var ve biz, maalesef, linyit, petrokok, demir cevheri, fosfat, krom konsantreleri ve diğerleri olmak üzere maden ithalatına 1 milyar doların üzerinde para ödemek durumundayız. Halbuki, bu taşkömürüne ve kokkömürüne ödenmekte olan parayı, yine, yapılacak olan çalışmalarla kendi millî imkânlarımız açısından sağlama imkânına sahibiz. O bakımdan, bu gerçeklerin de gözardı edilmemesi gerekir diyoruz.

Ben, tekrar, Sayın Bakanımızın yapmış olduğu açıklamalardan dolayı, bu alanda yapılacak çalışmaların en kısa zamanda netice vermesini temenni ediyorum ve yine, bu vesileyle, burada çok değerli fikirler serdeden hem Cumhuriyet Halk Partisinden hem AK Partiden arkadaşlarıma da şükranlarımı sunuyor, Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Önerge sahipleri adına altıncı konuşmacı, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan.

Buyurun Sayın Erdoğan.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak)- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; birbuçuk yıl öncesinde, gerek bölgemizi gerek şu anda ülkemizi yakinen ilgilendiren madenlerimizin kömür yatakları konumunda olan TTK'yı ve Erdemiri içeren 2 araştırma önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisimize sunmuştuk. Bütün önergelerin -gerek iktidarıyla gerek muhalefetiyle- birleştirilerek değerlendirilmesi bugün gündeme geldi.

Ben de önergenin çok fazla detayına girmeden konuşacağım. Bizden önce gerek Sayın Bakanımızın gerek diğer arkadaşlarımızın bu yüce çatı altında ülkemizin geleceğiyle ilgili yapmış oldukları bu açıklamaları ben de gerçekten memnuniyetle dinledim. Kendilerinden büyük faydalar, büyük yararlar sağladık. Ülke insanımızın bugününü, yarınını ve tabiî ki geleceğini bir arada değerlendirip, yeraltı zenginliklerimizi bir an evvel katmadeğer olarak işleyip, ülkemizin özellikle istihdam sorununun, borç stokunun bir an evvel giderilmesinde, önünün açılacağı günlere taşınmasında herkesin çalışmasının, katkısının olduğunu görüyorum. Ben de bu mutluluk içerisinde, özellikle, Erdemirin dünü, bugünü, yarını üzerinde kısaca bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Erdemirin gerçekten geçmişteki beş yılı, yaklaşık olarak 244 000 000 dolarlık bir zararla kapatılmıştır; ama, 14 Ocak 2003 tarihinde hükümetimizin göreve getirdiği yeni Erdemir yönetimi, zannediyorum, görevi aldığından bugüne geriye baktığımız zaman, üretimde 2003 yılı sonu itibariyle yüzde 12'lik civarında bir artış sağlamış, yaklaşık olarak üretimi 3 250 000 ton hedefinden 3 535 000 ton hedefine çıkarmış, üretimde 400 000 ton artışla başarı sağlamıştır. İşte, Erdemir yönetimi, istikrarlı bir iş bilinci ve iş güvencesiyle, disiplinli bir yönetim anlayışıyla, üretimde hedefleneni yapmıştır. Aynı zamanda, dünya şartlarında gelişen olaylar gerçekten Erdemiri de, yassı mamule dayalı üretim yapan fabrikaları da yakinen ilgilendirirken, başta Ereğli Demir-Çelik Fabrikasını da yakinen ilgilendirmiş ve o nedenle, beş yılın sonunda Türkiye'de yaklaşık olarak 236 000 000 dolar kârla, Erdemir, tarihinde en iyi noktaya gelmiştir. Bu da bana göre başarının bir göstergesidir. Tabiî ki, bu başarı yetmiyor Erdemir için.

Öncelikle, burada biraz önce konuşan benim Zonguldak Milletvekilim Harun Akın Beyin de sağlığına kavuşup, Zonguldak'ı, Türkiye'yi burada temsil ettiği için çok mutluluk duyuyorum; kendisine de Zonguldak halkı adına, Türkiye halkı adına tekrar sağlık diliyorum. Kendisinin burada Zonguldak'ımız için, Erdemirimiz için söyleyeceği çok güzel şeyler var.

Geçmişteki araştırmaları gerçekten ben de istedim; ama, şu andaki Erdemir yönetimini yakinen gözlemlediğimiz zaman, işletilen Erdemir, 2013 yılında İsdemirle beraber 17 000 000 ton yassı mamulü hedeflemektedir. Bunun 5 000 000 tonu Erdemir, Karadeniz Ereğlide; 12 000 000 tonu da İsdemir, elbette, İskenderun'da yapılacaktır. Kendisine ait olan 6 tane yan şirketi, Erdemir yönetimi gelmeden önce kurulmuştur. Erdemir yönetimi geldikten sonra, hiçbir yeni şirket Erdemir bünyesine katılmamıştır.

Bu kurulan şirketleri, elbette, geçmişteki yöneticiler, çeşitli sebeplerle, çeşitli gerekçelerle kurmuşlardır; Romanya'dakini dışa açılmak amacıyla kurmuşlardır; orada üretilen malzemeyi dış pazarlarda satmak hedefine yönelmiştir Erdemir yöneticileri; ama, tabiî ki bu noktada yapılan çalışmalar, atılan adımlar, devlette devamlılık esası gereği, Erdemirde, bu yöntemle, onları, geçmişte yapılan anlaşmaları aksatmadan, daha iyi şekilde işletmenin yöntemini, yolunu arayış içerisinde çalışmalarına devam etmektedir.

Takdir edersiniz ki, biraz önce Sayın Bakanım da vurgu yaptı, yassı mamul miktarı Türkiye'de kişi başına 188 kilogramdır; ama, bu miktar, Amerika'da 405, Japonya'da 601, Almanya'da 455 kilogramdır. Bir insanın veya bir ülkenin gelişmişliği, tükettiği cevhere, yassı mamule, metale bağlı olarak değerlendirildiği zaman...

Enerji de bu konuda çok önemlidir. Enerjinin, tabiî ki doğalgaza dayalı olarak ömrü, kaynaklara bakıldığı zaman kırk yıldır. Diğer enerji çeşitlerinde de farklı kaynaklar var. Bunların hepsini üst üste koyduğumuz zaman, İsdemirin planlaması, 750 000 000 dolarlık yatırım planlamasında, şu anki yönetim, bütün gücüyle, hesabını yapıp, aksatma yapmadan çalışmalarını sürdürüyor.

Önümüzdeki günlere baktığımız zaman, bugünkü koşullarda doğrudan Erdemiri ele alıp incelemeyi ben burada uygun görmüyorum. Çünkü Erdemir, gerçekten, dününe baktığımız zaman, bugün geldiği noktada iyi. Ama, TTK, Erdemirle yeniden bir yapılanma sürecine girmiştir. Belki doğru diyoruz, hepimiz bunda da hemfikiriz. Geçmişte Türkiye'nin lokomotifi, enerji kaynağı olmuş Zonguldak'ın, hatta Zonguldak'ı bünyesindeki Kardemiri, Erdemiri düşündüğümüz zaman, seçimin oraya yapılmasında, kuruluşların oraya yönlendirilmesinde, cumhuriyeti kuranlar iyi hesap yapmışlar. Zonguldak'taki yatırım hesabında, 1 300 000 000 dolarlık Türkiye Taşkömürü Kurumunun ve ilk defa Zonguldak'ta kurulan demir-çelik sektörünün başka yerden bulamayacağı koklaşabilir kömür orada olduğu için o seçim oraya olmuş. Karadan, denizden ulaşım ve özellikle demiryolu ağının kurulması noktasında gerçekten bugüne kadar atılan bazı adımlar, Erdemiri ve TTK'yı belli bir noktaya getirmiş, TTK'yı ve Erdemiri büyütmüş, geliştirmiş; ama, cumhuriyet tarihinden bugüne kadar Erdemirin bir demiryolu ağı maalesef gündeme gelmemiş. Gelmiş olan demiryolu ağı -ki, 26 kilometre- 210 000 000 dolar olduğu için, kimse cesaret edip böyle bir adım atmamış. İşte, Erdemir yönetimi, ilk defa 16 000 000 dolarlık bir projeyle, tren ferini denizden karaya... Tren feri, yani, gemiyle, vagonlarla hem kendi ürettiği malı satışa sunacak hem de dışardan alacağı hammaddeyi, yılda 7 000 000 ton cevheri, o şekilde, Ereğli Demir-Çelik Fabrikasına taşıyacaktır. Şu anda bu proje bütün boyutuyla işlemektedir. Ereğli Demir-Çelik Fabrikasının kendi limanında bir platform, Zonguldak limanında ikinci bir platform oluşturulup, hedeflenen tren feri yıl sonuna kadar elbette açılacaktır. Hedefimiz, Erdemir yetkililerinin "onbirinci ayda biter" dediği şeyi, Sayın Başbakanımızla beraber, Zonguldak'ta, Karadeniz Ereğli'de bu güzelliği, belki de Ereğli Demir-Çelik gibi bir kurumun demiryolu ağını, dünya çapında düşündüğümüz zaman, bir ilki başarmanın da müjdesini, Erdemir yönetimi ve bu hükümet ortaya koyacaktır.

Tabiî, Erdemiri Erdemir yapan Türkiye Taşkömürü Kurumudur. Evet, Erdemir büyümüş, ayaklarının üzerine basmış, kendisi, Türkiye'nin yassı mamul üretiminde gerçekten yıldızı olmuştur. En kaliteli mamulü üretmede ve dış pazarlarda yerini bulmada gücü olan Erdemir, kendi enerji kaynağını bugünlerde sürekli olarak dışardan almaktadır; yani, hammaddeyi dışardan aldığı için, yüksek fiyatlara almaktadır, navlun fiyatları, denizaşırı ülkelerden geldiği için, çok artmıştır. Bunun giderilmesi noktasında yerli kaynaklarımıza yönelme vakti gelmiştir.

Buradaki Maden Yasasında ve diğer konularda, biz, fazla spekülasyonlara -hükümet olarak, bölge milletvekili olarak- girmek istemiyoruz. Maden Yasası yapılandırılırken, bir, Türkiye'nin gerçek madenlerinin altyapısı üzerinde çalışma yapılmıştır, bir de, bölge milletvekillerinin, kendi bölgelerindeki gerçek değerlerini üretime, ekonomiye katma noktasında hareket tarzı belirlenmiştir. Biz de bölge milletvekilleri olarak, gerek Bakanlığımızla gerek bölgemizdeki sendika kuruluşlarının yöneticileriyle gerekse Türkiye Taşkömürü Kurumunun yetkilileriyle bir araya gelip "TTK'da ne yapabiliriz"diye araştırdık. Bir açılım gerçekleşmiştir. Bu açılımın da, hedeflenenlerin en iyisi midir yoksa bir başlangıcı mıdır konusunu, elbette, zaman bize gösterecektir.

Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum; Zonguldak için yeni bir kurtuluş reçetesini, biraz önce, buradan ortaya koydu; 10 000 kişinin istihdam edileceği, işçi olarak barındırılacağı, üretime elbette katkıda bulunacağı bir hedef. Bunun, tabiî, sağlanabilmesi için, yapılanmada Erdemire iş düşüyor. Erdemir, Türkiye'nin, gerçekten, bu noktada en güçlü kurumu. Oraya hangi kurum gelir, hangi şartlarda TTK'yı ayağa kaldırır, bilemiyoruz; ama, bir gerçek var; şu anda, istenilen yapılanma eksikliğinden dolayı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAZLI ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, ikisini birlikte bitirmek istiyorum; mümkünse...

BAŞKAN - Buyurun.

FAZLI ERDOĞAN(Devamla)- Benden sonra, başka arkadaşlar da konuşacaklar; elbette, onlar tarafından da konu ele alınacaktır; fakat, gerek TTK gerek Erdemir konusunda, önergelerimizin -birleştirildiği için- kabulünü veya reddini sizden istemeyeceğiz sayın Genel Kurul yetkilileri. Biz, burada, bir gerçeğin altını çizmek istiyoruz: Biz, geçmişteki siyaset anlayışıyla Türkiye'yi yönetmek istemiyoruz. Gerçekten, Erdemirin ayağa kalkmasında Türkiye Taşkömürü Kurumu bir lokomotif olmuşsa, bugünden itibaren Erdemirin de, Türkiye Taşkömürü Kurumunun ayağa kalkmasında, yeni bir anlayışla, yeni bir yapılanmayla lokomotif olma vakti gelmiştir diye inanıyorum. Bunun altyapısını, bunun gereksinmelerini, bunun Zonguldak insanının menfaatına, Türkiye insanının menfaatına neler getireceğini zaman içerisinde göreceğiz.

Biz, bu noktada, gerek Zonguldak'ımızın lehinde gerek Türkiye Taşkömürü Kurumunun lehinde atılacak her türlü adımın yanında oluyoruz. Zonguldak'ı kurtarmak, bize göre, Türkiye'yi kurtarmaktır; çünkü, Endemirle ilgili, TTK'yla ilgili, hedeflenen doğalgaza da, su kaynaklarımıza da, enerji kaynaklarımıza baktığımız zaman, takdir edersiniz ki, en uzun ömürlü enerji kaynağı taşkömürüdür. Doğalgaza baktığımız zaman, yaklaşık olarak kırk yıl, diğer kaynaklara baktığımız zaman altmış yıl; ama, Türkiye'deki taşkömürüne baktığımız zaman, ikiyüzyirmi yıl daha ömrü olan bir enerji kaynağıdır. Böyle bir kaynak da, Zonguldak'ta ve Zonguldak'ın altında yatmaktadır. Bu kaynağın en iyi şekilde işletilmesi için -bunun eksikleriyle beraber- Armutçuk bölgesinde bir model çalışma yapılarak, Zonguldak'ın tümüne açılımı nasıl olur; bunu, zaman içerisinde, görevli arkadaşlarımızla beraber, Sayın Bakanımızla beraber, iktidarıyla, muhalefetiyle...

Bu önergenin temel öncelikleri burada dile getirilmiştir. Ben, burada, özellikle bölgemizin temel sorunlarını fazla dile getirip, toplumun duyarlılığını bildiğimiz için, bizim, yol konusunda, su konusunda, enerji konusunda... İstihdam konusunda, bölgemiz, göç veren bir bölgedir. Sorunlarımız çoktur; ama, bu sorunlarımızın ana merkezinde de bizi ayağa kaldıracak gerçek değerlerimiz vardır. İşte, bu gerçek değerlerimizi biz harekete geçirirsek, zannediyorum...

Düzce-Ereğli karayoluna geldiğiniz zaman, Türkiye'nin en bozuk yollarından birinin o yol olduğunu bilirsiniz, görürsünüz, yaşarsınız; ama, orada da, bir yılda 2 milyar dolarlık ciro yapan bir Erdemir vardır. İşte, biz, demiryolu ağıyla o yolu rahatlatacağız. Denizyolu ağıyla, tabiî ki, ihracata açılımı sağlayacağız. Karayoluyla beraber, bunların hepsini birleştirdiğimiz zaman, bölgemizin, gerek TTK dediğimiz kurumu yeniden yapılandırıp ayağa kaldırmak; ama, geçmişteki gibi... Rahmetli Özal, o gün için güzel bir şey söylemişti:"TTK'yı kapatsak, işçilerine de hiç çalıştırmadan maaş versek, en kârlı işi yaparız."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAZLI ERDOĞAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Erdoğan.

FAZLI ERDOĞAN (Devamla) - Bunu, yıllar önce söylemişti; ama, bizim hükümetimiz, Sayın Başbakanımız, böyle düşünmüyor. Zonguldak'a gelmiş, Maden Anıtında "biz, TTK'yı kapatmayacağız; ama, TTK'yı, Türkiye Taşkömürü Kurumunu en verimli bir şekilde işletmenin yollarını yeni bir yapılanmayla sağlamanın adımlarını atacağız" demiştir; aramızdaki fark bu. Kimse, TTK'nın kapatılması noktasında bizim üzerimizden siyaset yapmasın; yapanlar, yanlış yapar; zaman her şeyin ilacıdır, bekleyelim görelim.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.

Önerge sahipleri adına yedinci konuşmacı, Zonguldak Milletvekili Harun Akın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına selamlıyorum.

Bugün, ikinci kez huzurlarınızdayım; çünkü, hepinizin malumu, bugün madenlerle ilgili araştırma önergeleri hükümet tarafından birleştirildi ve şahsımın da, bölgemle ilgili, hem Erdemirle hem de TTK'yla ilgili, 2 araştırma önergesi vardı. Biraz evvel, Erdemirle ilgili araştırma önergemiz hakkında sizleri bilgilendirdik ve destek istedik; şimdi de, TTK'yla ilgili, sizleri bilgilendirmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, TTK'yla ilgili benim ve arkadaşlarımın imza altına aldığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş olduğu araştırma önergemizi sizlere okumak istiyorum:

"Zonguldak, taşkömürünün üretilmeye başlamasıyla birlikte, ülke gündeminde önemini korumuş ve cumhuriyet öncesinde emperyalist ülkelerin yanı sıra, yerli ve yabancı sermayenin ilgi ve kazanç odağı olmuştur. Cumhuriyet döneminde yerli sanayiin kalbi konumunda olan il, diğer bölgelere enerji ve teknoloji alanında katkıda bulunurken, teknik eleman da sağlamıştır.

Başlangıçta, Türkiye'nin Almanyası olarak nitelenen ve sosyal anlamda da önemli bir konumda bulunan Zonguldak, TTK'nın küçültülmesiyle birlikte önemini giderek kaybetmiştir. Kentte panik ve umutsuzluğun yaşanması sonucu, tersine göç olayı başlamıştır.

Zonguldak Taşkömürü Havzası 1.4.1937 tarihinde devletleştirilmiş ve 30.5.1940 tarihinde Ereğli Kömürleri İşletmesi Müessesesi (EKİ) kurulmuştur, 1957 yılından itibaren Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumuna (TKİ) bağlanmıştır. 1983 yılında EKİ müessesesi bir kamu iktisadî teşebbüsü haline dönüştürülerek Türkiye Taşkömürü Kurumu adını almıştır.

Havzanın -1 200 metreye kadar hesaplanmış jeolojik rezervi, yaklaşık 1 354 000 000 ton olup, bunun yüzde 42'si görünür rezerv olarak kabul edilmektedir.

Kurumumuzda, bugünkü rakamlarla,  9 214  yeraltı, 3 358 yerüstü olmak üzere, toplam 12 572 yevmiyeli, 280 kadrolu, 2 073 sözleşmeli personel (596'sı özel güvenlik görevlisi) olmak üzere, toplam 14 925 personel çalışmaktadır.

TTK tarafından üretilen taşkömürünün yaklaşık yüzde 75'i termik santrallara, yüzde 10'u demir-çelik sektörüne, yüzde 15'i ise diğer sanayi ve teshin amaçlı pazarlanmaktadır.

Halen dünya birincil enerji ihtiyacının yüzde 23'ü kömürden karşılanmakta ve dünya elektrik üretiminin yüzde 38'i kömürden elde edilmektedir. Dünya taşkömürü üretiminin yaklaşık yüzde 16'sı çelik üretiminde kullanılmakta ve dünya çelik üretiminin yüzde 70'i de kömür kullanılarak elde edilmektedir.

Demir-çelik işletmelerimizin hemen yanı başında yaşam savaşı veren Türkiye Taşkömürü Kurumunun ürettiği kömür yerine, binlerce kilometre uzaktan getirilip sıfır gümrükle ülkemize sokulan kömürlere yılda milyonlarca dolar para ödenmektedir. Yıllık olarak, demir-çelik sektörü için yaklaşık 4 000 000-5 000 000 ton koklaşabilir taşkömürü ve diğer sektörler için de yine aynı oranda taşkömürü ithal edilerek 500 000 000 dolar civarında bir döviz kaybı söz konusu olmaktadır. Dünyanın değişen fiyatlarına göre bu rakamın daha da yükselmesi büyük bir olasılıktır; çünkü, dünya doğalgaz ve petrol rezervlerinin kömüre nazaran daha sınırlı olduğu ve geleceğin kömürden yana olduğu bilinmektedir.

Ülkemiz açısından dövizin gerçek maliyeti de gözönünde bulundurulacak olursa, Zonguldak'ta bulunan 1 354 000 000 tonluk kömür rezervinin nasıl büyük bir anlam taşıdığı daha iyi anlaşılmaktadır. Bu üretim ve dolaşım sisteminde ulusal kaynaklarımız bütünüyle devre dışı bırakılarak, dışarıya bağımlı bir ekonomi şekillenmektedir. Petrol yataklarının elli, doğalgaz yataklarının altmış yıllık ömrü olduğu gözönüne alınırsa ikiyüz yıl ömrü olan kömür yataklarının ülkemiz açısından önemi daha da çok ortaya çıkmaktadır.

Sonuç:

Değerli arkadaşlar, şimdi, Zonguldak insanı soruyor, Zonguldaklı bu sorunun cevabını çok merak ediyor. Cumhuriyetin kuruluşunda katkısı bulunan Zonguldak, dünyanın en zor mesleği olan madencilik mesleğini gerçekleştirmesine rağmen, son yirmi yıldır ülkemizin kamburu gibi ilan edilmiş olup, Zonguldak içinden 2 il çıkarılarak, hızla kapanma, yok olma sürecinin içine girmiştir."

Bu araştırma önergelerimizi biz bir sene evvel hazırladık, verdik; tabiî ki, bugün, büyük bir ihtimalle, bu araştırma önergelerimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul görmeyecek. Bir sene evvel, benimle birlikte, aynı bölgeden milletvekili olarak Parlamentoya geldiğimiz ve biraz evvel konuşma yapan sevgili Fazlı Erdoğan arkadaşım da aynı önergelerden vermişti; ama, şimdi, ne yazık ki, hükümetin aldığı kararla bu önergelerimiz bugün burada reddedilecek; yani, TTK ve Erdemir konusundaki araştırma önergeleriyle ilgili, bugün, biz, Zonguldak insanına iyi bir haber gönderemeyeceğiz.

Şimdi, Sayın Bakanımı, oturumun en başında çok dikkatle dinledim. Gerçekten, Maden Kanunuyla ilgili çok yaldızlı şeyler söylüyor; yani Maden Kanunu deyince, tabiî ki, sadece Zonguldak yok içinde; ama, ben, Zonguldak Milletvekili olduğum için, Zonguldak'la ilgili yanını çok tehlikeli bulduğumu söylüyorum. Rödevans işinin Zonguldak'ta ne kadar büyük sorun yarattığını, ne kadar büyük sorunlarla baş başa kaldığımızı Sayın Bakanımız da biliyor. Yalnız, bizim altını çizdiğimiz bir nokta var. Zonguldaklı da bu şekilde kandırılıyor, sanki, rödevans işi, bu Maden Kanunu Tasarısıyla halledilecekmiş gibi Zonguldak'a sunuluyor. 1989'dan beri, mevcut TTK'nın vermiş olduğu rödevans sahalarını bugünkü şartlarda konuşsaydık, biz, parti olarak, şahsım olarak rödevansa hayır derdik. 1989'dan bugüne kadar rödevansı verilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Danıştayı, rödevansı iptal etti ve görüş bildirdi.

Şimdi, biz, parti olarak bu görüşü iyi irdeledik ve bu görüşün savunucusu durumundayız; yani, bu görüş doğrultusunda bir şeyler yapılması gerektiğine inanıyoruz; yani, Zonguldak'ta, 1989 yılından bugüne kadar mevcut rödevansın sorununu, binlerce insanın çalıştığı rödevans sorununu, mevcut havzai fahmiyye sorununun 3867 sayılı Yasaya bir ilave maddeyle çözebiliriz diye düşünüyoruz. Ben, aynı zamanda, KİT altkomisyonu üyesiyim, TTK'nın denetimini yapan milletvekiliyim ve biz, bunu, TTK denetiminde -Sayın Bakanımızın da bilgisi var- komisyonda değerlendirdik, imza altına aldık, AK Partili milletvekili arkadaşlarımla imza altına aldık ve bu çalışmayı Zonguldak'ta deklare ettik; ama, üzerinden bir sene geçti, bu uygulanmadığı gibi, şimdi, o rödevansı, Zonguldak'ın yumuşak karnı olarak göstererek, "hiç merak etmeyin, Maden Kanununda  yapılacak değişiklikle bu işi çözüyoruz" diyorlar. Mevcut kurum ne oluyor; mevcut kurum, 1937'de devletleştirilip, 1940'ta havzai fahmiyyeyle, Ereğli'den İnegöl'e kadar olan 14 550 kilometrekarelik alan, daha sonra da 6 885 kilometrekarelik alana çekilmiş bu hükümetten önceki hükümet zamanında, şimdi 611 kilometrekarelik alana göz dikilmiş.

Şimdi, ben, Sayın Bakanın cevaplandırmasını isterim. Madem, Maden Kanunu Zonguldak TTK'yı kurtaracak, bölgeyi kalkındıracak, niye 14 550 kilometrekarelik alandan 611 kilometrekarelik alana çekilene kadar, bu arada, hangi holding, hangi işadamı gelmiş madene yatırım yapmış da, biz de, işte önceden bir örneği var, 611 kilometrekarelik alanı da devretmenin bir sakıncası yoktur diyebilelim? Böyle bir şey yok, böyle bir holding yok,  böyle bir işletmeci yok. Tabiî ki birileri gelip alacak, satarsan birileri gelip alır. Ben, bugün, özel işletmecinin, TTK denildiği zaman ağzının suyunun niye aktığının hesabını yapan bir milletvekiliyim. Ben, benim çalışmalarım sonucunda, TTK'da zarar olmadığını herkesle tartışabilecek durumdayım. Bugün, Zonguldak'ta, ton başı maliyet 125-130 dolarlardayken, İngiltere'de, Almanya'da, 200-220 dolarlarda ve mevcut ton başı maliyetin, bir kere, baştan, kafadan, imzaladığı anda, belki 18-20 doları, KİT olduğundan kendiliğinden gidecek. Sayın Bakan, TTK'nın, yıllardır, elli yıldır, yeraltında çalışan işçi ile yerüstünde çalışan işçinin primlerini aynı miktarda ödeyerek, devletin, yıllarca TTK adı üzerinden SSK'ya fazla para ödediğini ve bu paranın şu anda hesabının yapılamadığını acaba bilebiliyor mu ki?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akın, toparlayınız.

HARUN AKIN (Devamla) - Tabiî. Teşekkür ediyorum.

Yani, TTK'nın, şu anda, Ankara'dan, sadece hesap makinesiyle hesabı yapılıyor. İşte Sayın Bakanımı burada uyarmak istiyorum. Zonguldak TTK'nın, hesabı, Ankara'dan, hesap makinesiyle yapılmaz.

Ben, burada, konuşmacı arkadaşlarımı dinledim, Sakarya Milletvekilimi de dinledim; acaba, onlar, Zonguldak'a gelmiş, Zonguldak'ta o işin nasıl yapıldığını biliyorlar mı?! Zonguldak'tan, daha doğrusu taşkömüründen, hangi ülke yıldızlı paralar kazanmış?! Biz, taşkömürüne, bir takım elbise, bir süt, bir pantolon gibi mi bakıyoruz?! Taşkömürü denildiği zaman, kâr mı akla geliyor?!

Taşkömürü, ülke sanayiinin en önemli madeni. Bugün, Zonguldak, cumhuriyetin kuruluşuna katkı vermiş bir il. Oradan çıkan madenler 1980'e kadar iyiydi, kâr ediyordu da, yirmi yıldır mı kambur haline geldi?! Zonguldak, 50 000'lerde çalışılırken kâr ediyordu da, devlet desteğinde bir problem yoktu da, şimdi, 12 000-13 000'lere düştüğü zaman mı 300 000 000 dolarlar gündeme geliyor?!

Değerli arkadaşlar, bunları Maden Kanunuyla ilgili tasarı görüşülürken konuşacağız. Yalnız, isterdim ki, bölgem adına, ilim adına, Zonguldak insanı adına, şu araştırma önergemiz, Maden Kanunuyla ilgili tasarı arifesine gelmeyip, burada kabul edilseydi, Fazlı arkadaşım da zor durumda kalmasaydı, AK Partinin Zonguldak milletvekilleri de, Cumhuriyet Halk Partisi Zonguldak milletvekilleri de, hep birlikte el ele, Zonguldak sorunlarını, birlikte, bir Meclis araştırması açarak sizlerle paylaşabilseydik. Ben inanmıyorum, bölge milletvekillerinin, söylediklerimin aksini düşündüğüne; kendilerine sorulmadığına inanıyorum, kendilerinin bu işin içerisinde olmadığına inanıyorum; hiç kusura bakmasınlar. Böyle gözükara bir şekilde, ülkenin madenleri konusunda Ankara'dan, hesap makinesiyle yapılanlar, bizlerin önüne yaldızlı işler gibi sergileniyor. İnşallah, biz haksız çıkarız ve bu kürsüden, Sayın Bakanımdan da, hükümetten de özür dilerim; ama, çok karamsarız değerli arkadaşlar, bölgem adına, Zonguldak insanı adına.

3867 sayılı Yasayı değiştiren Maden Kanunu Tasarısı haftaya veya birkaç gün sonra gelecek ve kendine özel kanunu olan tek kurum olan TTK'ya -bölgeye, Zonguldak'a- yapılan devlet desteği çekilmiş olacak ve bu kurum, satışa çıkarılacak, kapanın elinde kalan bir duruma gelecek, özele devredilecek.

Değerli arkadaşlar, tekrar tekrar ifade etmek zorunda kalıyorum; gönül isterdi ki, bu araştırma önergemiz burada kabul edilsin. Yine de, tabiî ki, önyargılı olarak, önceden bir şey söylemek de Genel Kurula saygısızlık olmasın. Lütfen, ben, bu konuyu iyi irdelemenizi istiyorum. TTK'yla ilgili araştırma önergesini iyi irdeleyip, bu konuda bir Meclis araştırması açılması için destek vermenizi istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HARUN AKIN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

HARUN AKIN (Devamla) -  Meclis araştırması önergemiz çok iyi değerlendirilir ve bugün, inşallah, buradan olumlu bir sonuç çıkar. Bu söylediklerimizle sizleri mahcup etmeyeceğimize inanıyoruz.

Hepinize, tekrar, önergemize desteğinizi bekleyerek saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Önerge sahipleri adına sekizinci konuşmacı Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç.

Buyurun Sayın Kılıç. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizdeki demir cevheri kaynaklarının değerlendirilmesi ve hurdadan imal edilen demirlerin inşaat sektöründe kullanımıyla ilgili vermiş olduğumuz araştırma önergesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına saygıyla selamlıyorum.

Diğer madenlerde olduğu gibi, demir cevheri yönünden de, maden aramaları 1930'lu yıllardan sonra başlamıştır. 14 Haziran 1935 tarihinde, ülkemizdeki maden yataklarının bulunması, bu madenlerin iyi şekilde işletilmesi için neler yapılması gerektiğini belirlemek üzere, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Aynı gün, 2805 sayılı Yasayla, madencilik, enerji üretimi ve dağıtımı alanlarında faaliyet göstermek üzere Etibank kurulmuştur; Maden Tetkik ve Aramanın bulduğu verimli maden sahalarını işletme görevi de bu kuruluşa verilmiştir. Yine, aynı yıl içinde, 24.6.1935 tarihinde, ülkemizin elektrik enerjisine yönelik potansiyelinin saptanması amacıyla, Elektrik İşleri Etüt İdaresi kurulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Yüce Atatürk, 1935 yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi açılış nutkunda: "Maden işleri yeni bir açılma devresindedir. İhtiyaca yetecek sayı ve değerde maden mühendisi yetiştirmeliyiz. Kömür havzalarının rasyonel işletilmesi için gerekli tedbirleri almalıyız. Madenler bizim başlıca döviz kaynağımız olduğu için yüksek değer vermeliyiz. Maden Tetkik ve Aramanın çalışmalarını geliştirmeli, bulunan madenleri, üç yıllık bir plan içinde hemen işletmeye almalıyız" demektedir.

İşte, bu anlayışla, 1937 yılında, Karabük demir-çelik entegre tesislerinin temeli atılmış, 1939 yılında, iki yıl gibi kısa bir süre içinde işletmeye açılmıştır. Daha sonra da, Ereğli Demir-Çelik Fabrikası ve İskenderun Demir-Çelik Fabrikası entegre tesisleri devreye girmiştir. Bu tesisler, uzun yıllar, hammadde ihtiyaçlarını kendi kaynaklarımızdan karşılamışlar; ancak, fabrikalardaki kapasite artışlarından sonra aynı oranda demir madenciliğine gereken yatırımlar yapılamadığı için, hammadde ihtiyaçlarının büyük kısmını ithalatla karşılamaya başlamışlardır. Bu üretim için yılda yaklaşık 10 000 000 ton cevher, 2 500 000 ton zenginleştirilmiş cevher kullanılmaktadır. Kullanılan demir cevherinin yaklaşık 5 000 000 tonu ithalatla karşılanmaktadır.

Ülkemizde demir cevheri yatakları Adana, Balıkesir, Kayseri, Kütahya, Yozgat İlleri ile özellikle Sivas İlinin Divriği İlçesinde ve Malatya İlinin Hekimhan İlçesinde yoğunlaşmaktadır. Özellikle Hekimhan İlçesinin Hasançelebi bölgesi tam anlamıyla bir demir cevheri deposudur. Maden Tetkik ve Aramanın tespitlerine göre Hasançelebi bölgesinde yaklaşık 3 200 000 000 ton işlenebilir demir cevheri bulunmaktadır. Bu haliyle, demir cevheri yatakları yönünden dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer alan Türkiye, buna rağmen, yüzmilyonlarca dolarlık cevher ithal etmekte ve döviz kaynaklarımız heba edilmektedir. Bunun yanında, demir cevheri ihracatımız yok denilecek kadar azdır.

Ülkemiz 2003 yılı verilerine göre dünya demir-çelik üretiminde 13 üncü sırada yer almaktadır. Sürdürülen yanlış ithalat politikaları nedeniyle demir cevheri madenciliği bitme noktasına gelmiştir. Ülkemizde, 1985 yılında ilk demir cevheri zenginleştirme tesisleri, 1986 yılında da pelet tesisleri Sivas'ın Divriği İlçesinde devreye girmiştir. Ülkemizde demir cevherinde kalite, verimlilik ve maliyet konusunda iyileştirme sağlanmadığı sürece demir cevheri ithalatımız artarak sürecektir. Bu nedenle, ülkemiz, çıkarları doğrultusunda yeni politikalar hazırlanarak yerli demir cevheri kullanımı teşvik edilmeli ve ithalata kısıtlama getirilmelidir. 1980 sonrası ise, ark ocaklı tesisler teşvik edilerek demir çelik üretiminin büyük bölümü bu tesislerde üretilmeye başlanmış, entegre tesislerinin üretimi ise aynı oranda artmamıştır.

Dünyada demir-çelik üretiminin yüzde 70'i demir cevheri işleyen entegre tesislerde, yüzde 30'u ise hurdayı işleyen tesislerde imal edildiği halde, ülkemizde bunun tam tersi olup, üretimin yüzde 70'i hurdayı işleyen ark ocaklarında yapılmaktadır.

Hurda demirler, yoğun enerji kullanılarak katmadeğeri düşük, dirençsiz, yorgun ve depreme dayanıksız demir-çelik ürünlerine dönüştürülmektedir. Ülkemizdeki ark ocaklarının hurda gereksinimi ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Türkiye, nükleer atıklar dahil, her türlü kirliliği ve birçok ağır metali de bünyesinde taşıyan hurdaların ithalatında dünya hurda ithalatçısı ülkeler arasında ilk sırada yer almaktadır. Gelişmiş Batılı ülkelerin atmak için yer aradıkları hurdalar milyonlarca dolar ödenerek ülkemize getirilmekte, bunların mamul hale getirilmesi için, yine, yurt dışından alınan kömür ve doğalgazla üretilen elektrik enerjisiyle bu hurdalar demir-çelik ürünlerine dönüştürülmekte, ülkemizin döviz kaynakları israf edilmektedir.

Ayrıca, üretilen ürünler, entegre tesislerde üretilen ürünlerle kıyaslanamayacak ölçüde düşük kalitede olduğundan, bu ürünlerden imal edilen inşaat demirleri de, dirençsiz, yorgun ve depreme dayanıksız bir yapıda olduğu için, ülkemizde, zaman zaman meydana gelen inşaat facialarında bunun da katkısının olduğu belirtilmektedir.

Yukarıda da belirttiğim gibi, mevcut demir cevheri yataklarımızdan şu anda özelleştirilmiş bulunan Hekimhan Hasançelebi madenlerinin işletilmesi, buradaki cevherin zenginleştirilmesi için, pelet tesisi kurulması durumunda bile, bu kaynaklar, ülkemizin yıllarca cevher ihtiyacına kâfi gelebilecek durumdadır. Her ne kadar, bu madenler özelleştirilmiş de olsa, özel sektörün, elektrik, ucuz akaryakıt, taşıma, çevreyle ilgili yatırımlarına destek, gümrüksüz makine, işçi SSK primlerine destek, yatırım indirimi, yerli cevher kullanımı primi gibi değişik şekillerde teşvikiyle, hem ülkemizin kaynaklarının değerlendirilmesi hem de yurt dışına demir cevheri için, hurda için, kömür ve enerji için ödemekte olduğumuz milyarlarca dolarımızın ülkemizde kalması sağlanmalıdır.

Özelleştirme alanına gelmişken, kısaca, özelleştirme mağduru işçilerin sorununa da değinmeden geçemeyeceğim. Hekimhan ve Divriği demir-çelik madenlerinin özelleştirilmesi sonucunda, Hekimhan madenlerinin işletilmesi durdurulmuş ve 133 çalışanı işini kaybetmiştir. Bu insanlar, daha düne kadar bir işleri varken ve evlerinin geçimini sağlamaktayken, bir anda işlerini kaybederek, sadece kendileri değil, tüm aile bireyleri mağdur edilmiştir.

Hükümet yetkililerinden Sayın Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, 58 inci hükümet döneminde yaptığı açıklamada, özelleştirmenin sosyal boyutunun geçmiş hükümetler döneminde ihmal edilmiş olduğunu ifade etmiş ve 4046 sayılı Kanuna geçici madde eklendiğini belirterek, özelleştirilen kurumlarda işsiz kalan kadrolu veya geçici personelin istedikleri takdirde devlet memuru olabileceklerini belirtmiştir. Ayrıca, aynı açıklamada, özelleştirmenin, artık, işsizlik riski getirmeyeceğini de belirtmiştir. Ayrıca, 23.7.2003 tarihinde, Türk-İş ve hükümet arasında imzalanan protokolde "özelleştirmeler nedeniyle işten çıkarılan ve emekliliğine hak kazanmamış işçilerin, uygun görülen kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilebilmesi için, hükümet gerekli yasal düzenlemeyi yapacaktır" ifadesi de yer almıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, toparlar mısınız.

Buyurun.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - İşte, tüm bunlara rağmen, bu hükümet döneminde yapılan özelleştirmede, 133 işçinin, sokağa bırakılarak tüm aile bireyleriyle birlikte mağdur edilmelerine göz yummak anlaşılır bir durum değildir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yukarıda özetlediğim durumlar karşısında, ülkemizdeki yanlış uygulanan demir-çelik politikalarının, ülkemiz tam anlamıyla bir demir cevheri deposuyken, yurt dışından hurda ithal edilerek, bunun, yüksek enerji maliyetiyle hem de kalitesiz demir- çeliğe dönüştürülmesiyle uğradığımız zararlarımızın, hurdadan imal edilen kalitesiz, yorgun, dirençsiz inşaat demirlerinin deprem kuşağında yer alan ülkemizde ne gibi facialara yol açabileceğinin araştırılması gerekmektedir. Bu konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunmakta olan milletvekili arkadaşlarımızın duyarlılığına güvenmekteyim.

Bu araştırma önergesine destek vereceğinizi umar, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeler üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 12 Mayıs 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.52