DÖNEM
: 22 CİLT : 48 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
87 nci Birleşim
11 Mayıs 2004 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI
1.- TBMM Başkanvekili Sadık Yakut'un,
Irak, Ortadoğu ve Afganistan başta olmak üzere birçok yerde yaşanan saldırı,
işkence ve tecavüz gibi insanlıkdışı uygulamalara, bu uygulamalar içerisinde
olan antidemokratik devletlere ve bunun olumsuz yansımalarına ilişkin konuşması
B) GündemdIşI Konuşmalar
1.- Bingöl Milletvekili Abdurrahman
Anik'in, Irak'ta yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin gündemdışı konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Sevigen'in, taksici esnafının karşılaştığı problemler ile alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun
cevabı
3.- Çorum Milletvekili Ali Yüksel
Kavuştu'nun, 21 inci Vakıf Haftası kutlamalarına ilişkin gündemdışı konuşması
C) Tezkereler ve Önergeler
1.- Norveç Parlamentosu Dışişleri Komitesi
Başkanının vaki davetine icabetle Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri
Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamento heyetinin Norveç'e yapacağı resmî
ziyarete İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in yerine İstanbul Milletvekili Halil
Akyüz'ün katılacağına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/558)
2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun
(6/602, 6/668) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi
(4/178)
3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun (6/1020) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/179)
4.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in
(6/1053) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/180)
5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
2090 Sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar
Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin
(2/245) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/181)
6.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, 2108 Sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanununda Yapılması
Gereken Değişiklikle İlgili Kanun Teklifinin (2/185) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/182)
D) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve
Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1.- Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve
20 milletvekilinin, Çankırı İli içerisindeki maden rezervlerinin araştırılıp
ülke ekonomisine kazandırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/188)
IV.-
ÖNERİLER
A) DanIŞma Kurulu Önerİlerİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) Sözlü Sorular ve CevaplarI
1.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
SSK hastanelerindeki sözleşmeli personele
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/559) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı
2.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
isteğe bağlı sigortalıların prim artışlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/560) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat Başesgioğlu'nun cevabı
3.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
prim borcu olan Bağ-Kurluların sağlık yardımından yararlanamamalarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/561) ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı
4.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalılarının sağlık yardımı alamamalarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/562) ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı
5.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın,
bazı emekli bakan ve üst düzey bürokratlara araç ve personel tahsisine ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/567) ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın
cevabı
6.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
Kilis-Elbeyli Kaymakamlığının düzenlediği bir panele ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/568) ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı
7.- İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in,
Vatikan Büyükelçiliğince İstanbul Fener Rum Patriği için kullanılan bir sıfatın
düzeltilmesi için uyarı yapılıp yapılmadığına ilişkin Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/570)
8.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, bir
konferanstaki konuşması sırasında yaşanan bir olaya ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/571) ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı
9.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın,
Başbakanın bir konuşmasındaki protestocunun sorgulanmasına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/579) ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı
10.- Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, sağlık harcamalarına ve KDV tahsilatına ilişkin Maliye Bakanından
sözlü soru önergesi (6/572) ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı
11.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
Niğde-Ulukışla arası ray-bus seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü
soru önergesi (6/574) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
12.- Kars Milletvekili Selami Yiğit'in,
Kars Telekom abonelerinin borçlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru
önergesi (6/586) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
13.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in,
İzmir İlinde demiryolunun yer altına alınması ve metro yapımı konusunda bir
çalışma olup olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi
(6/650) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
B) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
TÜMOSAN'ın özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan'ın cevabı (7/2311)
2.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan'ın,
Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulunun bir raporundaki görüşüne ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2339)
3.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan'ın,
Bakanlık Teftiş Kurulunun bir raporundaki görüşüne ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2365)
4.- Ağrı Milletvekili Mehmet Melik
Özmen'in, THY İtalya Milano Müdürüne ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan'ın cevabı (7/2368)
5.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın,
Mersin-Tarsus İlçesinde tarım üreticilerinin uğradığı zararlara,
- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in,
bağcılıkla uğraşan çiftçilerin zararlarının giderilmesine,
- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan'ın, genetiği değiştirilmiş ürünlere,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/2369, 2370, 2371)
6.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, Bingöl İl Sağlık Müdürlüğü binasına ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/2375)
7.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, THY yolcularına dağıtıldığı iddia edilen bir broşüre ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2411)
8.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın,
ayçiçeği, buğday ve çeltik ürünlerinde destekleme prim uygulamasına ilişkin
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/2414)
9.- İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, TBMM Kütüphanesinde gazetecilere uygulanan yayın okuma
yasağına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın
cevabı (7/2530)
VI.-
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Öngörüşmeler
1.- Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve
22 milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumunun sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/37)
2.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 47
milletvekilinin, bor madeni kaynaklarımızın stratejik ve ekonomik değerinin
araştırılarak gereği gibi değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/38)
3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve
39 milletvekilinin, ülkemizin madenleri ve madencilik politikası konusunda
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/44)
4.- Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve
19 milletvekilinin, Çankırı İlinde Kuzey Anadolu fay zonu civarındaki jeotermal
enerji kaynaklarının araştırılarak değerlendirilmesi için alınması gerekli
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/82)
5.- Konya Milletvekili Remzi Çetin ve 21
milletvekilinin, madencilik sektörünün içinde bulunduğu durumun araştırılarak
altın ve bor madenleri başta olmak üzere yeraltı kaynaklarımızın
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/92)
6.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan
ve 23 milletvekilinin, ülkemizdeki demir ve çelik üretimi ile Erdemirin mevcut
durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/95)
7.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan
ve 24 milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun mevcut durumunun ve
taşkömürü üretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/96)
8.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve
39 milletvekilinin, ülkemizdeki demir cevheri kaynaklarının değerlendirilmesi
ve demirin inşaat sektöründe kullanımı ile ilgili sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/116)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açıldı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Gıdaların
Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
(1/238) (S. Sayısı: 428),
5 inci sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731)
(S. Sayısı: 349),
Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
2 nci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),
3 üncü sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523)
(S. Sayısı: 152),
4 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305),
Görüşmeleri, daha önce geri alınan
maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;
Ertelendi.
6 ncı sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin (2/278) (S. Sayısı: 430 ve 430'a 1 inci ek) ikinci görüşmesi
tamamlandı; yapılan gizli oylamadan sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı
açıklandı.
11 Mayıs 2004 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 18.22'de, son verildi.
|
|
Nevzat
Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Enver
Yılmaz |
|
Ahmet
Küçük |
|
Ordu |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 126
II. - GELEN KÂĞITLAR
10 Mayıs 2004 Pazartesi
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsrail Devleti Hükümeti
Arasında Bitki Koruma ve Karantina Alanında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/739) (S.
Sayısı: 442) (Dağıtma tarihi: 10.5.2004) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Uluslararası Terörizmle Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/756) (S. Sayısı: 444) (Dağıtma tarihi: 10.5.2004) (GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Finlandiya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Suçun Önlenmesi ve Suçla Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/780) (S. Sayısı: 445) (Dağıtma tarihi: 10.5.2004) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, eğitim hastanelerindeki bazı atamalara ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1095) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2004)
2.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, eğitim hastanelerindeki bazı atamalara ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1096) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.5.2004)
3.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, isteğe bağlı sigortalılık yasasının uygulanmasına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1097) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.5.2004)
4.- Mardin Milletvekili
Muharrem DOĞAN'ın, Mardin-Mazıdağı fosfat tesislerine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1098) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.5.2004)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, TBMM Kütüphanesinde gazetecilere uygulanan yayın okuma
yasağına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi
(7/2530) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.4.2004)
2.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, Kamu Personeli Seçme Sınavına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2532) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2004)
3.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, ÇEAŞ ve Kepez'deki küçük yatırımcıların mağduriyetine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2533) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2004)
4.- Ankara Milletvekili
İsmail DEĞERLİ'nin, Irak'tan Türkiye'ye kimyasal atıklı silahların taşındığı
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2534) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.5.2004)
5.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki canlı hayvan
kaçakçılığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2535)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)
6.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının açıklamalarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2536) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.5.2004)
7.- Adana Milletvekili N.
Gaye ERBATUR'un, töre cinayetine kurban edilen bir kişiye ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2537) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)
8.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, üniversitelerin döner sermaye gelirlerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2538) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)
9.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, TEKEL'in, bir Alman Firmasına tütün satışına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2539) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)
10.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, TEKEL'in tütün satış hakkına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2540) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)
11.- Adana Milletvekili
N. Gaye ERBATUR'un, sokak çocuklarının ailelerinin istihdamına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2541) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.5.2004)
12.- Adana Milletvekili
N. Gaye ERBATUR'un, işgüvenliği konusunda yapılan çalışmalara ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2542) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.5.2004)
13.- İstanbul Milletvekili
Bülent TANLA'nın, ekonomideki gelişmelere ilişkin Devlet Bakanından (Ali
BABACAN) yazılı soru önergesi (7/2543) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.5.2004)
14.- İzmir Milletvekili
Muharrem TOPRAK'ın, çiftçilere yapılacak malî desteğe ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2544) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.5.2004)
15.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir BDDK yetkilisi tarafından yapıldığı iddia
edilen açıklamalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/2545) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)
16.- Adana Milletvekili
N. Gaye ERBATUR'un, SHÇEK'de çocuklara hizmet veren birimlerdeki personele
ilişkin Devlet Bakanından (Güldal AKŞİT) yazılı soru önergesi (7/2546)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)
17.- Adana Milletvekili
N. Gaye ERBATUR'un, madde bağımlıları için açılan tedavi merkezlerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2547) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.5.2004)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili K.
Kemal Anadol'un, bir şirketin ve iki bakanın vergi barışı olarak adlandırılan
düzenlemeden yararlanıp yararlanmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2237)
2.- Iğdır Milletvekili
Dursun Akdemir'in, elektrik piyasasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2241)
3.- İstanbul Milletvekili
Emin Şirin'in, "kaynağı belirsiz para" ifadesine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2244)
4.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, il belediyelerinin borç miktarlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2249)
5.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, Suriye'deki Türkmenlerin durumlarına ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2255)
6.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, Suriye sınırından kaçak girişlere ilişkin Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2256)
7.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin'in, İzmir-Gaziemir yeni Belediye Başkanının, belediye çalışanlarına
uyguladığı görev yeri değişikliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2258)
8.- Denizli Milletvekili
Mehmet U. Neşşar'ın, performansa dayalı döner sermaye uygulamasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2260)
9.- Bursa Milletvekili
Kemal Demirel'in, İstanbul ile çevre ilçeleri arasında feribot seferleri olup
olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2262)
10.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, ÇEAŞ'la sözleşmesi bulunan şirketlerin durumuna ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2264)
11.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, taksi şoförlerine özel ehliyet verilmesinin düşünülüp
düşünülmediğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2269)
12.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, beyin göçüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2277)
No.: 127
11 Mayıs 2004 Salı
Raporlar
1.- Doğu ve Orta Avrupa'da Balıkçılığın Geliştirilmesi
Uluslararası Örgütünün Kurulması
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/748) (S. Sayısı: 443) (Dağıtma tarihi: 11.5.2004) (GÜNDEME)
2.- Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ile İçişleri ve Çevre
Komisyonları Raporları (1/323) (S. Sayısı: 446) (Dağıtma tarihi: 11.5.2004)
(GÜNDEME)
3.- Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/655)
(S. Sayısı: 447) (Dağıtma tarihi: 11.5.2004) (GÜNDEME)
4.- Yalova Kaplıcalarının İşletilmesi ve Kaplıcaların İnkişafı
İşlerinin Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletine Bağlı Hükmi Şahsiyeti Haiz Bir
Teşekküle Devri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/783) (S. Sayısı: 448) (Dağıtma tarihi: 11.5.2004) (GÜNDEME)
5.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in; Tababet ve Şuabatı Sanatlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/280) (S. Sayısı: 449)
(Dağıtma tarihi: 11.5.2004) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Çankırı Milletvekili
Hikmet ÖZDEMİR ve 20 Milletvekilinin, Çankırı İli içerisindeki maden
rezervlerinin araştırılıp ülke ekonomisine kazandırılması amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/188) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.5.2004)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
11 Mayıs 2004 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 87 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Oturum BaşkanlarInIn KonuşmalarI
1.- TBMM
Başkanvekili Sadık Yakut'un, Irak, Ortadoğu ve Afganistan başta olmak üzere
birçok yerde yaşanan saldırı, işkence ve tecavüz gibi insanlıkdışı
uygulamalara, bu uygulamalar içerisinde olan antidemokratik devletlere ve bunun
olumsuz yansımalarına ilişkin konuşması
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, her zamankinden daha çok barışa, sevgiye, hoşgörüye,
uzlaşmaya, umuda ihtiyacımız olduğu bir süreçte, savaşı, terörü,
hoşgörüsüzlüğü, çatışmayı, umutsuzluğu, işkenceyi, tecavüzü ve her türlü
insanlıkdışı davranış ve olayları yaşamanın ve tanık olmanın üzüntüsü içinde,
yeni bir oturumu daha açıyoruz.
Başta Felluce Camii olmak
üzere en kutsal makamların başında gelen ibadethanelere yönelik insanlıkdışı
saldırıların şokunu atlatamadığımız bir süreçten geçerken, son günlerde,
ulusal, uluslararası medyada yer aldığı şekliyle, savaş esirlerine, sivillere
ve daha da vahimi, savunmasız, korunmasız çocuklara, gençlere yönelik
insanlıkdışı işkence, tecavüz ve saldırılarla karşı karşıya kalmanın derin şoku
içinde, insanlıkdışı bu gelişmeleri ve sorumlularını, millî ve manevî
reflekslerimizle, derin şiddet ve derin nefretle kınıyorum.
Sivil, masum insanlara
korkulu günler yaşatan, korkunç bir katliama yol açan, yaşatma değil öldürme,
işkence teknolojisinin gelişmesine sebep olan antidemokratik devlet
uygulamasının en vahşi ve en çirkin davranış biçimiyle karşı karşıya kalmanın
derin şoku ve acımasız gerçeğiyle yüzleştiğimiz bir süreçte, hür dünyanın özgür
çocuklarının, başta Irak, Ortadoğu ve Afganistan olmak üzere, birçok yere
"özgürlük getireceğiz" diyerek başlattığı işkence ve katliamlar,
tarihe, karamizahın en acı örneklerinden biri olarak geçecektir. Cebir ve
şiddete dayanan, barışçı olmayan ve hukukun tayin ettiği araçlar dışında
işkence ve tecavüz gibi insanlıkdışı yollara başvuran, insanlıkdışı yöntemleri
kullanan antidemokratik devletler, sadece kötü muameleye maruz kalan
insanların, milletlerin ve devletlerin değil, tüm insanlığın kolektif ve derin
nefret reflekslerine maruz kalarak, tarihte hak ettikleri yeri ve insanlık
dersini mutlaka alacaklardır.
İnanıyor ve biliyoruz ki,
tarih yanılmaz, tarih affetmez. Rüzgâr eken elbette fırtına biçecek. ABD ve
İngiltere, döktüğü kanla kendini boğacaktır. Kontrolsüz, haksız ve adaletsiz
mutlak güç, çürüme getirir. Haksızlığa dayalı güçlülüğün, barışı ve özgürlüğü
koruyabileceği inancı sarsılır.
Bu son olaylar nedeniyle,
sadece işkence, tecavüz ve benzeri insanlıkdışı davranışlara maruz kalanlar
değil, tüm insanlık derinden yaralanmış ve bugüne ve geleceğe dönük inanç ve
umutlar zedelenmiştir. "Kötülük kimseye, iyilik herkese" noktasından
hareketle, yaratılanların en şereflisi olan insana yönelik saldırı ve
tecavüzler, nereden, ne şekilde gelirse gelsin, karşı çıkmak, karşı durmak, en
başta gelen insanî ve vicdanî borcumuz ve ödevimizdir. "Yaratılanı sev Yaradandan
ötürü, incinsen de incitme" diyen bir milletin, Yüce Türk Milletinin bir
ferdi olarak, zorbalığa, haksızlığa, adaletsizliğe dayanan mutlak ve zorba güce
karşı çıkmanın zamanının gelip de geçtiğine inanıyor ve tarihin, daha, son
sözünü söylemediğinden yola çıkarak "zalimin zulmü varsa mazlumun da
Allah'ı vardır" diyorum.
Bu duygu ve düşünceler
içinde, insanlığın onurunu iade etmek üzere, Yüce Meclisi, olumlu ve yapıcı,
millî, derin nefretle kınamaya davet ediyorum. (Alkışlar)
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
Irak'ta yaşanan insan hakları ihlalleri konusunda söz isteyen, Bingöl
Milletvekili Abdurrahman Anik'e aittir.
Buyurun Sayın Anik. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
B) GündemdIşI Konuşmalar
1.- Bingöl
Milletvekili Abdurrahman Anik'in, Irak'ta yaşanan insan hakları ihlallerine
ilişkin gündemdışı konuşması
ABDURRAHMAN ANİK (Bingöl)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başkanımın da ifade ettikleri
gibi, gerçekten, bugün Irak'ta yaşanan olaylar esef verici, üzüntü verici
olaylardır. Bu nedenle, ben de, Yüce Meclisin huzurunda, bu konuyla ilgili
düşüncelerimi ve duygularımı ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
yıllardır, Irak Halkı Saddam'ın zulmü altında yaşamış; ama, bugünkü kadar onur
kırıcı duruma belki düşmemişti. Irak Halkı, yıllarca, Saddam Hüseyin'in zulmü
altında inim inim inlerken, başta Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere,
Irak'a adaleti, özgürlüğü, temel insan hak ve özgürlüklerini getireceğini, Irak
Halkının daha müreffeh bir hayata kavuşacağını, zulümden kurtulacağını çok
yüksek bir propagandayla anlattılar ve dünya kamuoyuna, Irak'ta kitle imha
silahlarının olduğunu ifade ettiler; ancak, görünen o ki, bunlar sadece Irak'ı
elde etmek için bir aldatmacaydı ve bu işgalci güçler, bugün, Irak'ı işgal
etmişlerdir.
Son günlerde, kamuoyuna,
medyaya, dünya basınına yansıyan bazı haberlere göre, Iraklılar, akıl almaz,
insan onur ve haysiyetini kırıcı birtakım olaylarla yüz yüze gelmiş
bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
Amerika, yıllarca, kendi bölgesinde, kızılderililere, siyahlara yaptığı zulmü
sanki yeterli görmemiş, emellerine ulaşmak için, artık, dünyanın çeşitli
yerlerinde ve bugün Irak'ta yaptıklarıyla yaşanan olaylar dehşet verici bir
seviyeye gelmiştir.
Arzumuz şuydu... Belki o
gün de, Iraklılar, Amerika, İngiltere ve diğer güçlerin oraya gelmesiyle bu
zulmün sona ereceğini umut ediyorlardı; ancak, bugün gelinen noktada, Saddam'ı
aratacak bir ortama gelinmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Batı'nın, özellikle Amerika ve İngiltere'nin, arzumuz şuydu ki, oraya bir
adalet yüzünü göstermeleri, temel hak ve özgürlükleri orada yaşatmaları ve bu
konuda, o insanlara da yardımcı olmalarıydı; ama, bu yüzünü göstermedi; orada,
tamamen, vahşi yüzünü gösterdi. Bu vahşi yüz, insan temel hak ve hürriyetlerini
çiğnediği gibi, insan onur ve haysiyetini de zedelemiştir. Belki, tutsak olan
insanlara yemek yedirmeyebilirler, su vermeyebilirler; ama, onların şeref ve
haysiyetleriyle, namuslarıyla oynamaya kimsenin hakkı yoktur.
Bu vesileyle, bütün dünya
milletleri bu konuda hemfikir olarak, Amerika ve İngiltere'nin başını çektiği
bu güçlerin bugün Irak'ta yaşattıkları bu kötü muameleyi yarın başka yerlerde
yaşatmayacağından kimse emin değildir.
Bu çirkin manzaranın bir
an önce önlenmesi için, Türkiye'de, çeşitli yerlerde gösteriler yapılmakta ve
basın mensupları da bu konuda hayli yazıp çizmektedirler. Bütün dünyanın, bu
şekilde, bir harekete geçeceğine inanıyorum.
Amerika'nın, yaptığı bu
işkence türü, akla gelmeyen, vicdana sığmayan, insan onur ve haysiyetini
zedeleyen bu davranışlarından bir an önce vazgeçmesi ve sadece Iraklılardan
değil bütün insanlık âleminden özür dilemesi gerekmektedir. Bu, insanlık
suçudur, vahşettir. Bu insanlık suçunu ve vahşeti kınıyoruz.
Bu konuda bütün
insanların dik durmalarını, buna karşı mücadele vermelerini diliyor, hepinize
en derin saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Anik.
Gündemdışı ikinci söz,
taksi şoförlerinin uğradığı saldırılarla ilgili söz isteyen İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen'e aittir.
Buyurun Sayın Sevigen.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, taksici esnafının karşılaştığı
problemler ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün sizlere, ekmeğini
direksiyon sallayarak kazanan, çoğu ek iş yapan, gündüzleri başka işlerde
çalışıp geceleri evini geçindirmek için, ailesini geçindirmek için taksicilik
yapan arkadaşlarımdan bahsetmek istiyorum.
Bunlar, Türkiye'nin her
tarafında çalışan 114 000 civarında taksici esnafı. Çoğu perişan, sahipsiz;
çoğunun sigortası yok; can güvenliklerinin olmayışı bir tarafa. Daha çok, bu
taksici esnafı arkadaşlarım İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirlerde görev
yapıyorlar. Bunların büyük bir kısmı cinayetle ve gaspla sonuçlanan taarruzlara
uğruyor; ama, maalesef, İçişleri Bakanımız -tek bir girişimi dışında- ve
valisi, kaymakamı, emniyet müdürü, o bölgede çalışan kurumların hiç biri bu
insanlara sahip çıkmıyor.
Şoförler derneğinin
vakfının kurduğu bir büro var. Bu, ölen, öldürülen şoförlerin ailelerine yalnız
o vakıflardan belli bir yardım yapılıyor; ama, onların arkada kalan
çocuklarına, ailelerine, geride kalan, kimsesiz kalan, boynu bükük kalan, yetim
kalan yavrularına hiç kimse sahip çıkmıyor; ne devlet sahip çıkıyor ne araba
sahipleri sahip çıkıyor ne valilik sahip çıkıyor ne de bunların bir sigortası
var. Bu bakımdan, bu şoför arkadaşlarımızın can güvenliğini sağlayabilmek için
hepimize büyük görevler düşüyor. Bu şoför esnafının en çok arzu ettiği GPS diye
bir sistem var; bu sistemin maliyeti 240 dolar. Dernekler, İstanbul'da,
Ankara'da bulunan cemiyetlerin başkanları, özellikle bu otomobil yapan
firmalara gitmişler, daha doğrusu TOFAŞ'a gitmişler, demişler ki: "Siz bu
otomobili yapıyorsunuz; biz bu otomobili yıllarca kullanıyoruz esnaf olarak;
siz, bu GPS sistemini, bize bu taksi otomobilleri teslim etmeden önce
yapın." Bırakın onları yapmalarını, inanın, cenazeleri olduğu zaman, gasp
edildikleri zaman, öldürüldükleri zaman bir tek kurumdan, yani otomobil
kurumundan bir tek yetkili, bir telefon açıp da "arkadaşlar, siz bizim
arabalarımızı kullanıyorsunuz, siz bizim tüketicimizsiniz, başınız sağ
olsun" dememiş. Şehit düşen şoför arkadaşımızın bırakın ailelerini,
cemiyetlerini, derneklerini, vakıflarını hiçbirini aramamışlar; tamamen
sahipsiz insanlar; ortada kalmışlar. Biz, çoğu zaman namusumuzu, çoğu zaman canımızı,
güveniyoruz, onlara emanet ediyoruz, bırakıyoruz, herkesi gönderiyoruz; ama,
onlar, bu ülkede yaşayan, hiçbir olaya karışmamış, sokaklara dökülerek hak
talep etmeyen insanlar, tamamen, devletten, kendilerinin korunmasını bekleyen
esnaf arkadaşlarımız.
Sevgili arkadaşlarım,
sayın milletvekilleri; samimî olarak söylüyorum -inceledim biraz- hiçbir
işkolunda bu kadar cinayete maruz kalan kimse yok; en çok bu şoförlerimiz,
hizmet kolu. Şoför arkadaşlarımız gasbediliyor, öldürülüyor; ama, birileri
sahip çıkmıyor. 1 400-1 500 tane olay oluyor; bunların 650 tanesi bulunuyor,
700-750 tanesi, daha faili meçhul. Kim öldürdü, kim vurdu, kim nereye gitti,
tamamen sahipsiz kalmışlar, ortada kalmışlar, kimseleri yok. Bu bakımdan, şoförler
derneği başkanları -İstanbul'da Sayın Semih Kaçanoğlu, Ankara'da Ahmet Çiçek,
İzmir'de Sedat Öner arkadaşlarım- cemiyet başkanları çok çaba sarf ediyorlar;
bunlar çok mücadele ediyorlar. Meclise yazı yazıyorlar, şikâyet dilekçesi
yazıyorlar, valiliğe yazı yazıyorlar "feryat ediyoruz, lütfen, bize dikkat
edin" diyorlar. İstedikleri çok fazla bir şey de yok. Gece çalışan 10
000-15 000 taksici arkadaşımın, bu ara, son günlerdeki bu gasp olaylarından,
cinayet olaylarından sonra sayısı 2 000-3 000'e düşmüş. Diyorlar ki, köprüde
karşıdan karşıya geçerken... Daha çok İstanbul'da... Zaten İstanbul bir garip
olmuş, İstanbul sahipsiz kalmış, Beyoğlu cinayetlerini biliyorsunuz, gençlerin
öldürüldüğünü biliyorsunuz. Ne yapar İstanbul Valisi, ne yapar İstanbul Emniyet
Müdürü merak ediyorum -samimî olarak söylüyorum- bu olaylar karşısında?! Ne
yaparlar, bunların işleri nedir?! Ama, maalesef, bunları burada sormak, bunları
burada söylemek bizim görevimiz diye düşünüyorum.
Bu bakımdan, bunlar
diyorlar ki, biz emniyet müdüründen rica ettik, validen rica ediyoruz, saat
22.00'den sonra -eğer sistemi koyamıyorsak; çünkü, çok pahalı bir sistem gibi
gözüküyor merkezdeki- hangi taksi olursa olsun bir polis gördüğü zaman, bizi,
lütfen durdursun, kontrol etsin. Saat 22.00'den, 23.00'ten sonra kontrol etsin
bizi, otomatikman kontrol etsin bizi, şikâyet olması şart değil. Gece Avrupa
yakasından Anadolu yakasına geçerken, öbür tarafa geçerken, daha çok
viyadüklerde, kırsal kesimlerde...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Sevigen.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Sayın Bakanım da burada, sağ olsun, kendisi düşüncesini söyleyecek.
Bu bakımdan bize sahip
çıkar, bizi kontrol ederse... İnanın bu kontroller süresince arabasında silah
bulunan, bıçak bulunan en az 20-30 tane vaka yakalanmış; yani, rasgele taksiyi
durduruyorlar, arkadaki yolcuyu kontrol ediyorlar, bir bakıyorlar ki takside
silah, bir bakıyorlar ki takside bıçak... Kontrol ederek, böyle, ortaya
çıkarmışlar. Lütfen, bize sahip çıksınlar, bizi kontrol etsinler diyorlar.
Daha dün, geçen hafta, 6
Mayısta, Çetin Kusal diye bir arkadaş taksisini durduruyor, cinnet geçirerek,
bu korkudan dolayı ailesiyle kavga ediyor, münakaşa ediyor, durduruyor köprüde,
köprüden aşağı atlıyor. Daha üç gün oldu, 4 çocuk ortada, yetim, sahipsiz;
kimse yok, hiç kimse sahip çıkmıyor; sigortası yok, devlette de bir fon yok
bunlara sahip çıkacak, ortada kalmışlar. Bu çocuklara mı yanarsın, bu giden
taksiciye mi yanarsın, yoksa görevini yapmayan devlete mi yanarsın, yetkililere
mi yanarsın...
Bu bakımdan, ben, bu
konuda İçişleri Bakanımızı duyarlı olmaya, göreve çağırıyorum; bunun,
milletvekili olarak hakkım olduğunu düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sevigen.
Gündemdışı konuşmaya,
İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sevigen'in taksi şoförlerimizin uğradığı
saldırılar ve onların durumuyla ilgili gündemdışı konuşması üzerine söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Peşinen hemen şunu ifade
edeyim ki, İstanbul Milletvekili olarak, gerçekten, İstanbul'daki sivil toplum
örgütleri ve özellikle de şoförler odası ve bunların kurduğu diğer kuruluşlarla
yakinen ilgilenen bir arkadaşınızım.
Elimizden geldiğince, imkânlarımız elverdiğince, yaptıkları toplantılara
katılıyoruz, sorunlarını dinliyoruz ve bunlara çare bulmaya da çalışıyoruz
imkânlarımız nispetinde. Bunların başkanlarıyla sık sık temas halindeyiz. İstanbul ve Ankara'da zaman
zaman taksi duraklarına da uğruyorum, oturup çaylarını içiyoruz. Özellikle,
biraz evvel, çok değerli milletvekili arkadaşım Mehmet Beyin de belirttiği bazı
basit; ama, üzerine gidilmediği için çözülemeyen sorunlarını bize intikal
ettiriyorlar; onları da çözme gayreti içerisinde oluyorum.
Değerli arkadaşlarım,
malum kentleşme olgusuyla birlikte bütün toplumda yeni kuşak suç türleri ortaya
çıktı. Özellikle metropol kentlerde taksici esnafa yönelik saldırılar meydana
gelmeye başladı. Bu tip sorunları bütünüyle ortadan kaldırmak için, hem taksici
esnafının ve onların bağlı olduğu kuruluşların hem de Bakanlığımızın alması
gereken bazı tedbirlerin de bulunduğunu söylemek isterim.
Değerli arkadaşlarım,
güvenlik hizmeti, artık, klasik yöntemler kullanılarak yürütülecek bir hizmet
olmaktan çıkmıştır; bunda, suçların gittikçe daha sofistike yöntemler
kullanılarak işlenmesinin yanı sıra, delilden sanığa diye özetlenecek yeni
soruşturma yönteminin uygulanmaya başlanılmasının da etkisi olmuştur. Modern
güvenlik hizmeti, daha çok altyapı yatırımını, daha ileri teknolojiyi ve daha
kaliteli eğitimi gerekli kılmaktadır. Bizim de yapmaya çalıştığımız, tüm bu
saydıklarımızı realize etmekten ibarettir. Taksicilerin güvenliğinin
sağlanmasını da, işte bu genel perspektif içerisinde görüyor ve
değerlendiriyoruz. Taksi şoförlerine yönelen saldırıları asgarîye indirmek
amacıyla çeşitli tedbirler geliştirilmektedir. İzin verirseniz, bu önlemlerin
bazılarını burada ifade etmek istiyorum.
Öncelikle, belirli
aralıklarla yapılan genel kontrollerde -biraz evvel de arkadaşımın bahsettiği-
gecenin muayyen saatinden sonra seyir halindeki araçlar ekiplerimiz tarafından
durdurulup, normal kontroller yapılmaktadır. Bunu, sürekli -İstanbul'a her
gidişimde- hem İstanbul hem Ankara Emniyet Müdürlerine ve diğer metropol
illerimizin emniyet müdürlerine, valilerimize söylüyorum, rica ediyorum. Tabiî,
bu, bazılarını da rahatsız ediyor "efendim, niye bu kadar sık arama
yapılıyor; ben uçağa yetişeceğim, iki yerde durdurdular, aradılar"
diyorlar; ama, buna rağmen yapılması, bu tür önleyici hizmetlerin aralıksız
olarak devam ettirilmesi lazım ve bunu da devam ettiriyoruz. Tabiî, bu arada,
taksilerin içerisinde şüpheli görülen kişilerin kimlik kontrolleri yapılıyor ve
birçok olayın faili de bu şekilde, bu önleyici hizmetler sırasında ortaya
çıkarılıyor.
Ayrıca, İstanbul'da daha
etkili bir güvenlik hizmeti için MOBESA adını verdiğimiz - yine birkaç kez bu
kürsüden dile getirmiştim- Mobil Elektronik Entegrasyon sistemini de kurmak
üzereyiz. Bu, büyük bir projedir, aşağı yukarı 8 000 000 dolarlık bir projedir.
İstanbul Ticaret Odamızın, İstanbul Borsamızın, İstanbul Deniz Ticaret Odamızın
katkıları ve İl Özel İdaremizin imkânlarıyla bu proje çalışmasını başlattık. Bu
proje üç kademelidir; birinci kademede, devriye hizmeti gören 1 000 araca ve
polis merkezine vereceğimiz aparatlarla, şehrin elektronik haritası üzerinde
tüm ekiplerin yerlerini izleyebilecek ve onları da, ekipleri de
yönlendirebileceğiz.
Bu sistem sayesinde,
zaman ve mekân fark etmeksizin, suç ve suçlularla ilgili anlık bilgilere
ulaşılabilecek, olaylara müdahale ve ekiplerin koordinasyonu da en etkin bir
şekilde sağlanmış olacaktır. Yakalanan şüpheli kişinin sorgulanması o anda
yapılacaktır. Şüpheli kişinin alınıp, karakola götürülüp, karakolda
sorgulanması yerine, ekip otosunun yanında, onun kimlik bilgileri hemen
aktarılacak ve birkaç dakika içerisinde cevap alınacak; aranan kişiyse alıkonulacak,
aranmayan kişiyse gönderilecektir. Bu, sistemin birinci aşaması ve inşallah,
yakın bir zamanda bunu faaliyete geçireceğiz.
Tabiî, bunun için gerekli
olan birtakım altyapı hazırlıkları var. Bunlardan biri de, İstanbul şehrinin
elektronik haritası, ki, İstanbul Büyükşehir Belediyemiz tarafından daha önce
yaptırılmış olan bu elektronik harita, bu hizmet için de Emniyetimize tahsis
edilmiş olacaktır.
Değerli Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; tabiî, bu işin bir de taksiler üzerinde alınması
gereken tedbirler boyutu var. Bu konuda da Karayolları Trafik Yönetmeliğinde
değişiklik yapılması suretiyle, ticarî taksilerde telsiz veya benzeri
haberleşme cihazı bulundurma imkânı da sağlanmıştır. Böylece, taksici esnafın,
herhangi bir olumsuz davranışa ya da tecavüze maruz kalması halinde, süratle
polisten yardım istemeleri mümkün olmaktadır.
Öte yandan, ilgili meslek
odalarının da katılımıyla, iki tedbirin daha üzerinde çalışmaktayız ve bunlarla
ilgili çalışmalarımız devam etmektedir. Bu tedbirler de şunlardır: Koruyucu
kabin ve alarm sistemi. Bu konu üzerinde, ilgili odalarla birlikte,
çalışıyoruz. Koruyucu kabin, halen pek çok ülkede başarıyla uygulanan bir
sistemdir. Taksici esnafına yüksek maliyetler yüklemediği ve iyi seviyede
caydırıcılık temin ettiği için, bizim tercihlerimiz arasında da ön sıralarda
yer almaktadır. Alarm sistemi ise, birbirleriyle entegre olmuş iki yapının
ortak hareketine ihtiyaç duyan, yine, oldukça etkili bir güvenlik modelidir. Bu
modelde, ticarî taksilere monte edilecek bir ışıklı uyarıcıyla taksi şoförünün
tehlikede olduğu dışarıdan algılanabilecek, diğer güvenlik sistemiyle tehlike
bertaraf edilebilecektir. Esasen, büyükşehir belediyesi statüsündeki
illerimizin önemli bir bölümü, yapmış oldukları çalışmalarla kentlerin sayısal
haritalarını çıkarmış durumdalar. Biraz evvel de bahsettiğim gibi, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi bunu yapmış ve bu MOBESA sisteminde de biz bundan
istifade edeceğiz. Bu haritalar sayesinde, araçların bulunduğu yerin
belirlenmesi ve tehlikede olduğu belirlenen aracın izlenmesi de mümkün
olacaktır.
Şimdi, konunun tarafı
olan belediyeler ve ilgili meslek odalarını, biz, bir araya getirerek mevcut
teknolojiye uygun bir yasal çerçeve oluşturmaya çalışıyoruz bu son saydığım iki
tedbirle ilgili olarak. Tabiî, konunun bir başka boyutu da bu tip suçları
işleyenlere verilecek cezalara ilişkindir. Cezanın caydırıcılığını temin edecek
bir çalışma da Adalet Bakanlığımız tarafından yürütülmektedir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Sayın Sevigen'in İstanbul'la ilgili konuşmasını biraz önce
birlikte izledik. İstanbul, bir megapol; İstanbul'a ilişkin bütün sayısal
veriler, bu kentin yönetiminin ve sorunlarının ne denli büyük olduğunu bize
açıkça ifade ediyor. Örneğin, İstanbul'da 17 384 ticarî taksi, yaklaşık 4 000
kilometre uzunluğundaki kentiçi yollarda bir bakıma kamu hizmeti veriyor. Bu
hizmeti, günün 24 saati boyunca ve kentin her noktasında üretiyor. Hal böyle
olunca, kimi zaman, ekmeğini kazanmaya çalışan şoför esnafını hedef alan
saldırılar söz konusu olabiliyor. İşte, bakın, elimizdeki sayılara göre, 2003
yılında şoför esnafına yönelik 205 olay meydana gelmiş ve bunlardan 155'inin
faili yakalanmış; 2004 yılında 93 olay meydana gelmiş ve bu olaylarla ilgili
olarak da 149 fail yakalanarak adalete tevdi edilmiştir. Diğer faillerin
yakalanması için de, Emniyet Teşkilatımız, bir gayret içerisinde, çalışma
içerisindedir.
Saygılarımla arz
ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Gündemdışı üçüncü söz, 21
inci Vakıf Haftası münasebetiyle söz isteyen Çorum Milletvekili Ali Yüksel
Kavuştu'ya aittir.
Buyurun Sayın Kavuştu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Çorum
Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'nun, 21 inci Vakıf Haftası kutlamalarına
ilişkin gündemdışı konuşması
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum)- Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 21 inci Vakıf Haftası münasebetiyle gündemdışı söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Vakıflar, mal
topluluklarından meydana gelmektedir. Hayırsever vatandaşlarımızın gönül
rahatlığıyla mallarını vakfedebilmeleri için, sürekliliğini engelleyen ve
hukukî durumunu zedeleyen müdahalelerden korunmalıdır. Vakıflar, kamu yükünü
azaltacak ve toplumun bütün kesimlerine hayırlı ve faydalı hizmetler verecek
bir konuma yeniden kavuşturulmalıdır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 5404 sayılı Kanunla düzenlenen
1 inci maddesinin dördüncü fıkrası, 1981'de 2437 sayılı Kanunla üçüncü kez ve
yine azınlık vakıflarının lehine olmak üzere değiştirilmiştir. Bu değişiklikle,
bütün Türk vatandaşlarının kurduğu mülhak ve yeni vakıflardan alınmakta olan
yüzde 5 teftiş ve denetleme payından azınlık vakıfları muaf tutulmuştur.
Azınlık vakıflarına tek taraflı olarak sağlanan bu imtiyazla Anayasanın eşitlik
ilkesi açıkça çiğnenmiş ve Lozan'da elde edilen mütekabiliyet ilkesinden tek
taraflı olarak vazgeçilmiştir; çünkü, Lozan Barış Antlaşmasının "Fasıl 3,
Ekalliyetlerin Himayesi" başlığı altında, ülkemizde yaşayan azınlıkların
kurduğu cemaatlere sağlanan kolaylıkların düzenlendiği 37-45 inci maddelerin sonuncusu
olan madde 45'te aynen şöyle denilmektedir: "İşbu fasıl ahkâmı ile
Türkiye'de bulunan gayrimüslim ekalliyetler hakkında tanınan hukuk, Yunanistan
tarafından kendi arazisinde bulunan Müslüman ekalliyet hakkında dahi tanınmıştır."
Ülkemizde yaşayan
gayrimüslim vatandaşlarımıza ve bunların kurduğu hayrî, dinî ve kültürel
kuruluşlara Lozan Antlaşmasını aşan ilave haklar tanıdığımız günümüzde,
gerçekten bu haklar Batı Trakya'da bulunan soydaşlarımıza da tanınmakta mıdır?
Oradaki durumun Türkiye'de meydana gelen gelişmelerin tam aksi yönünde olduğu,
açık bir şekilde ortadadır.
Hulasa, bu konuda istenen
ve yapılması gereken, azınlık vakıflarından alınmayan ve onların yerine
Hazinenin ödediği yüzde 5 teftiş ve denetim payının, bütün Türk vatandaşlarının
kurduğu mülhak ve yeni vakıflardan da alınmamasıdır. Ya da, yüzde 5 teftiş ve
denetim payının hem azınlık vakıflarından hem de mülhak ve yeni vakıflardan
birlikte alınarak farklı uygulamalara son verilmeli; böylece, Anayasanın
eşitlik ilkesine uygun hale getirilmelidir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, diğer önemli bir husus da, vakıfların kuruluş mal varlığı
miktarı meselesidir. Vakıfların kuruluş mal varlığı miktarının her yılın ocak
ayında tespit ve ilan edilmesi görevi, tebliğlerle Vakıflar Genel Müdürlüğüne
verilmiştir. Madde metninde "amaçlar dikkate alınarak" ifadesine yer
verilmediği ve 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren Türk Medenî Kanununda da bu
konuya açıklık getirilmediği için, Genel Müdürlük, vakıfların kuruluş mal
varlığını taraflı düşüncelerle belirlemiştir.
2001 yılında kurulacak
sosyal ve kültürel amaçlı vakıflardan 21 milyar, eğitim ve sağlık amaçlı
vakıflardan 43 milyar, diğer vakıflardan 86 milyar mal varlığı isteniyordu.
Yürürlüğe konulan son düzenlemeye göre, 2002 yılında kurulacak sosyal ve
kültürel amaçlı vakıfların kuruluş mal varlığı 200 milyardan, eğitim ve sağlık
amaçlı vakıflarınki 300 milyardan, diğer vakıfların kuruluş sermayesi ise 500
milyardan daha az olmayacak şekilde değiştirilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Osmanlı yönetiminde ülke ekonomisinin yüzde 17'si vakıfların
elinde bulunuyordu ve vakıfların istihdamdaki payı yüzde 8'lerin üzerindeydi.
Günümüzde, vakıfların istihdamdaki payı Amerika'da yüzde 3, Avrupa Topluluğunda
yüzde 5 iken, Türkiye'de yüzde 1'lerin altına düşürülmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kavuştu.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, 2.1.2004 tarihli Resmi Gazetede ilan
edilerek yürürlüğe giren, 193 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin birinci
fıkrasına eklenen yeni alt bentlere göre, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulu nezdinde, eski eser tescilli, abide eserlerin bakımı, onarımı, restore
edilmesi ve yaşatılması amacıyla abide eserin kayıtlı olduğu kurum ve
kuruluşlara yapılan bağış ve yardımların tamamı yıllık beyannameyle bildirilen
gelirden indirilir. Ayrıca, fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı
faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara bağışlanan gıda maddelerinin maliyet
bedelinin tamamı, yıllık beyannameyle bildirilen gelirden indirilmektedir.
Kanunda yapılan bu
düzenleme, Türkiye Cumhuriyeti döneminde vakıfların lehinde güzel bir
gelişmedir. Bu konuda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, hükümetimizin, ecdat yadigârı ve milletimizin aslî unsuru olan
vakıflarımızla ilgili sınırlamaları kaldırarak, demokratik hakların
kullanılmasında eşitliği sağlayacağına yürekten inanıyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kavuştu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.
C) Tezkereler ve Önergeler
1.- Norveç
Parlamentosu Dışişleri Komitesi Başkanının vaki davetine icabetle Türkiye Büyük
Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamento heyetinin
Norveç'e yapacağı resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in yerine
İstanbul Milletvekili Halil Akyüz'ün katılacağına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/558)
6.5.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Norveç Parlamentosu
Dışişleri Komitesi Başkanının vaki davetine icabetle, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento heyetinin 12-15
Mayıs 2004 tarihleri arasında Norveç'e yapacağı resmî ziyarete, CHP Grup
Başkanlığı, İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in yerine İstanbul Milletvekili
Halil Akyüz'ün katılacağını bildirmiştir.
Söz konusu isim
değişikliği Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sözlü soru önergelerinin
geri alınmasına dair 3 adet önerge vardır; okutuyorum:
2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu’nun (6/602, 6/668)
esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/178)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 25 ve 86 ncı sıralarında yer alan (6/602, 6/668) esas
numaralı sözlü soru önergelerimi, yazılı cevaplandığı için geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Atilla Başoğlu
Adana
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi verilmiştir.
3. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu’nun
(6/1020) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/179)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 398 inci sırasında yer alan (6/1020) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Feridun Fikret Baloğlu
Antalya
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
4. - Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel’in (6/1053) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/180)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 431 inci sırasında yer alan (6/1053) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Sedat Pekel
Balıkesir
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
1 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
D) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve
Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1.- Çankırı
Milletvekili Hikmet Özdemir ve 20 milletvekilinin, Çankırı İli içerisindeki
maden rezervlerinin araştırılıp ülke ekonomisine kazandırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/188)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ekteki gerekçelerimizde
arz ettiğimiz gibi, ülkemiz, maden yatakları potansiyeli açısından dünyadaki
zengin ülkeler arasında yer almaktadır.
Çankırı İli sınırları
içerisinde ülke ekonomisine büyük oranda katkı sağlayacak sanayi ve enerji
sektörü açısından da önemli olan çok çeşitli ve geniş maden rezervleri
bulunmaktadır.
Bu maden yataklarının
araştırılıp ülke ekonomisine katkı sağlayabilmesi amacıyla Anayasanın 98 inci
ve İçtüzüğün 104 üncü maddesi uyarınca bu araştırma önergesini hazırlamış
bulunmaktayız.
Gereğini arz eder,
saygılar sunarız.
1- Hikmet Özdemir (Çankırı)
2- İsmail Ericekli (Çankırı)
3- Tevfik Akbak (Çankırı)
4- Ali Öğüten (Karabük)
5- Telat Karapınar (Ankara)
6- Saffet Benli (Mersin)
7- Cahit Can (Sinop)
8- Yüksel Coşkunyürek (Bolu)
9- Eyyüp Sanay (Ankara)
10- Mustafa Demir (Samsun)
11- Cemal Yılmaz Demir (Samsun)
12- Ahmet Çağlayan (Uşak)
13- Cemal Uysal (Ordu)
14- Mustafa Tuna (Ankara)
15- Osman Kılıç (Sivas)
16- Ali Ayağ (Edirne)
17- Fikret Badazlı (Antalya)
18- Ahmet Kambur (Tekirdağ)
19- Tevfik Ziyaeddin
Akbulut (Tekirdağ)
20- Fatih Arıkan (Kahramanmaraş)
21- Recep Yıldırım (Sakarya)
Gerekçe:
Ülkemiz önemli sayıda maden
çeşitliliğine sahip ve maden kaynakları yönünden zengin bir ülkedir. Çankırı
İli de sahip olduğu madenler, yeraltı kaynakları ve jeotermal enerji açısından
önemli bir potansiyele sahiptir.
Enerji ve sanayi
sektöründe satışa sunulacak ürünleri daha ucuza mal etmek ve dünya
piyasalarında rekabet edebilme şansını yakalamak için girdi maliyetlerinin
azaltılması şarttır. İşte, Çankırı İli, karayolu ve demiryolu ulaşım imkânlarına
sahip, Esenboğa Havalimanına yakın ve Karadenize açılan bir kapı olması sebebiyle
ulaşım imkânlarına müsait bir konumdadır. Dünyada maden varlığı ve doğal
kaynaklara sahip ülkeler bu kaynakların çıkarılması ve üretim sayesinde enerjiye
dönüştürülmesiyle üretilen enerjinin daha verimli kullanılması yönünde çalışma
ve araştırmalar yapmaktadır.
Çankırı İli özellikle
kayatuzu, bentonit, diatomit, kireç taşı, andesit ve refrakter kil açısından
çok zengin rezervlere sahiptir. İlimiz bu madenler dışında linyit, asbest,
bakır, çimento hammaddesi, dolamit, kil, manganez, manyezit, mermer, perlit ve
talk gibi geniş bir maden potansiyeline sahiptir.
Yukarıda adı geçen
madenler su tasfiyesi, inşaat, kaya delmelerinde yağlayıcı, seramik kilinin
plastikleşmesini artırıcı, döküm kumu bağlayıcısı yapıştırıcı, yağ rafinasyonu
ve temizleyicilerin imalatı, gaz maskesi filtresi imali, ısı yalıtımı,
aşındırma, parlatma, çimento ve boya katkı maddesi, modern kent düzenleme,
uygun kaldırım ve bordür taşı, kimyasal sanayi, sağlık turizmi gibi birçok
alanda kullanılmaktadır.
Yapılacak araştırmalar
sonucunda Çankırı'da bulunan maden varlığı ve yeraltı zenginlikleri ile
birlikte bu maden rezervleri ve yeraltı kaynaklarımızın hammadde olarak
işlendiği sanayi tesislerinin ve
fabrikaların kurulmasını sağlayacaktır ki, bu da hem Çankırı hem de ülke
ekonomisinin ve sanayiinin gelişmesini sağlayarak işsizliğin azalması
noktasında da son derece olumlu sonuçlar verecektir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
IV. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No:77 Tarih :11.5.2004
Genel Kurulun 11.5.2004
Salı günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 13 üncü sırasında yer alan (10/37), 14 üncü sırasında
yer alan (10/38), 19 uncu sırasında yer alan (10/44), 53 üncü sırasında yer alan (10/82), 63 üncü
sırasında yer alan (10/92), 66 ncı sırasında yer alan (10/95), 67 nci sırasında
yer alan (10/96) ve 86 ncı sırasında yer alan (10/116) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılması, çalışma süresinin ise bu
işlerin görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasının, Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Nevzat Pakdil
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
Faruk Çelik Haluk Koç
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçtüzüğün 37 nci
maddesine göre verilmiş 2 adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı
ayrı okutup, işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt'ün, 2090 Sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere
Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin (2/245) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/181)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
(2/245) esas numaralı
kanun teklifim 45 gün içinde komisyonda görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci
maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim. 6.5.2004
Ensar Öğüt
Ardahan
BAŞKAN - Söz isteyen?..
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2090 Sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören
Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun bazı maddelerinde değişiklik
yapılmasına dair kanun teklifimin doğrudan gündeme alınması üzerine söz almış
bulunuyorum; bizi izleyen vatandaşlarımızı, sizleri ve Yüce Divanı saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizde 15 000 000 işsiz insan var. Bu 15 000 000 işsiz insanın...
Ülkemizdeki insanlarımızın yaklaşık yüzde 40'ını tarımda istihdam ediyor,
tarımda çalıştırıyoruz. Tarımın üretken olması bir ülkeyi kalkındırır, hele
tarım ülkesi olan Türkiye'yi daha da çok kalkındırır; çünkü, işsiz sayımız çok.
Ancak, hükümet, birbuçuk
yıllık icraatında, bugüne kadar, tarıma ve çiftçiye hiçbir şey vermedi;
vermediği gibi, doğal afetlerden dolayı zarar gören çiftçilerimize de zararları
ödenmedi. Efendim, niçin zararları ödemiyorsunuz; "bir kanun var, bu
kanunda çiftçilerimizin malvarlıklarının tümümün yüzde 40'ı zarar görürse, o
zaman hasar tespiti yapılır, para ödenir..."
Değerli arkadaşlar, şimdi
size onu izah edeyim. Çiftçilerimizin malvarlıklarının yüzde 40'ı dediğiniz
zaman, evi yıkılacak, ahırı yıkılacak, hayvanı telef olacak, traktörü yanacak,
tarlasını dolu vuracak... Geriye, zaten bir şey kalmıyor ki! Şu andaki
sıkıntılarımızın ve IMF'nin baskısı çiftçilerimizi yerle bir etti,
çiftçilerimiz perişan bir durumda.
Şimdi, böyle bir ortamda
vermiş olduğum bu kanun teklifinin kabul edilmesini istirham ediyorum. Bu kanun
teklifime göre, çiftçilerin malvarlığının tümü üzerinden değil, hangi
malvarlığı yüzde 40 hasar görmüşse o malvarlığının hasar tespiti yapılarak
çiftçiye parası ödensin; çünkü, çiftçimizi başka türlü barındırmamız,
kalkındırmamız mümkün değil. Yani, ahırı yıkılmışsa, hayvanları telef olmuşsa,
onun yüzde 40'ı zarar görmüşse, oraya bilirkişi gider, raporu tutar ve de onun
yüzde 40'ı ödenir; doğrusu budur, hakçası budur, adaletlisi budur.
Bu bakımdan, sizden
istirham ediyorum, bu kanun teklifinin kabul edilmesi lazım. Bakın, birbuçuk
sene önce 3 Kasımda, hepimiz, gittik "çiftçi borçlarının faizleri
silinecek, anaparası da 4'e bölünecek" dedik. Peki, geçen sene haziran
ayında çıkardığımız kanunda öyle bir şey yaptık mı; hayır. Çiftçilere, en
yüksek, yüzde 70 ortalama faiz uygulandı değerli arkadaşlar. Taksitlendirme
yaptık, üç yıla böldük ve geçtiğimiz nisan ayının 30'u birinci taksitin son
günüydü; ama, 415 000 çiftçimiz taksitlendirilen borcunu ödeyememiş. Evet, bu,
Türkiye çiftçisi değerli arkadaşlar. Böyle bir durum karşısında, biz
milletvekiliyiz, çözüm bulmak mecburiyetindeyiz. Çözüm, vermiş olduğum kanun
teklifinin kabul edilmesi, çiftçi dostu, köylü dostu olan insanların burada
belli olmasıdır. 28 Mart yerel seçimlerinde, çiftçilerimizin çoğu AKP'ye oy
verdi, birkısım da bize oy verdi, diğer partilere de verildi. (AK Parti
sıralarından "size az verdiler" sesi) Bize az verdiler; doğrudur.
Şimdi, o çiftçilere soruyorum: Şimdi, bu arkadaşlarımız, bu AK Partili
arkadaşlarımız, cevap vermek için... Şimdi, cevap vereceğiz. Oylamada
"evet" diyorsanız, ben de sizinle beraber el kaldıracağım; ama, evet
demiyorsanız, çiftçiler bundan sonra AK Partiye oy verirlerse, artık bir şey
yapacak durumumuz kalmıyor kardeşim. Ben ve Cumhuriyet Halk Partililer,
elimizden geldiği kadar savunuyoruz çiftçiyi; öyle mi?.. Elimizden geldiği kadar
da çiftçinin borcunu silmek istedik, siz hayır dediniz; ama, nasıl hayır
dediniz biliyor musunuz; naylon faturacıya, hortumcuya 0,75 faizle onbeş yıl
vade yaptınız, çiftçiye gelince vade yapmadınız değerli arkadaşlar. Yüksek,
yüzde 80 faizle, çiftçinin canını alacak şekilde bir uygulama yaptık ve şu anda
çiftçimiz kıvranıyor.
Bakın, bir şey daha
söyleyeyim: 2003'ten kalma...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Borçlarını erteledik.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla)
- Beyefendi, konuşuyorsunuz... 2003'ten
kalma mazot parasının ikinci taksitini ödediniz mi? Bana onu söyle! Ne dediniz;
yeşil mazot... Bırakın yeşili; mavi mazot, kırmızı mazot...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Sayın Başkan, bir selam verip ayrılayım...
BAŞKAN - Sayın Öğüt,
İçtüzüğün 37 nci maddesi, bu konuda, beş dakikayı geçmemek üzere diyor. Ne
yapalım Sayın Öğüt...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Sayın Başkan, biraz daha süre verebilir misiniz? Olmuyor yani... Türkiye'de 22
000 000 çiftçi var.
Teşekkür edeyim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Peki Sayın Öğüt;
toparlar mısınız.
Buyurun; yalnız teşekkür
edin.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, mazot parasının ikinci taksiti ödenmedi, doğrudan gelir desteğinin
ikinci taksiti ödenmedi. Mart ve nisan ayları, gübreleme ve tohumlama ayları
olmasına rağmen, çiftçimiz ekinini ekemedi, traktörüne haciz gitti; şu anda,
çiftçilerimizin aşağı yukarı yüzde 60'ına haciz gitti.
Çiftçiler, şimdi size
sesleniyorum; lütfen, siz de aklınızı başınıza alın, bundan sonra kime oy
vereceğinizi iyi düşünün.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Öğüt.
Başka söz talebi?.. Yok.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Nasıl reddedilir, biz burada daha fazlayız!
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
6. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, 2108
Sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanununda Yapılması Gereken
Değişiklikle İlgili Kanun Teklifinin (2/185) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/182)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
14 Ekim 2003 tarihinde
CHP Grup Başkanlığının 150 nolu sayılı yazısıyla verdiğim 2108 Sayılı Muhtar
Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanununda Yapılması Gereken Değişiklikle İlgili Kanun
Teklifim bugüne kadar komisyonlar ve Genel Kurulda ele alınmamıştır. Meclis
İçtüzüğünün 37 nci maddesi uyarınca, kanunun Meclis Genel Kuruluna
getirilmesini bilgilerinize arz ederim.
Saygılarımla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; 9 Ekimde bir yasa
teklifi vermiştim. Muhtarlarımıza, 102 000 000 lira maaş veriyoruz. Bir daha
söylüyorum. Türkiye'de, yaklaşık, 16 000 mahalle, 35 000 köy muhtarı var.
Bunlara verdiğimiz maaş 102 000 000 lira. Bir insan muhtar olduktan sonra da,
143 000 000 lira Bağ - Kur primi ödeyeceksin diyoruz ona. Her muhtar, muhtar
olduktan sonra Bağ - Kur primi ödemek zorunda.
Bu insanlar, günlerce
koşuyor, köy için meccanen koşuyor, sevgiyle koşuyor, bir ücret beklemiyor;
ama, biz diyoruz ki "arkadaş, al sana 102 000 0000 lira; cebinden 50 000
000 lira daha vereceksin."
Ben bunu, ayrıca, 5
Kasımda yine dile getirdim bu kürsüden, muhtar maaşlarıyla ilgili olarak
yaptığım konuşmada ve Saygıdeğer Bakanımız Mehmet Ali Şahin Beyin 5 Kasımdaki
ifadelerini okuyacağım. Devlet insanına yalan söylemez, devlet insanını
kandırmaz.
"Sayın Aslanoğlu'nun
değerlendirmesine ben de aynen katılıyorum. Gerçekten, biraz önce saymış
olduğum sorumluluklar karşısında muhtarlarımızın almış oldukları ödeneği
yeterli görmek asla mümkün değildir. İşte, bu nedenle, İçişleri Bakanlığımız,
yeni yasal düzenlemeler yapılıncaya kadar, muhtar ödeneklerinin günümüz
şartlarına uygun ve yeterli hale getirilmesi amacıyla, Maliye Bakanlığımıza bir
yazı göndererek, 3 000 olan gösterge rakamının en azından 5 000 gösterge
rakamına yükseltilmesi yolunda öneride bulunmuştur. Maliye Bakanlığımız bu
konuda çalışmalarını yapmaktadır. Ayrıca, biz de bu işin takipçisi olacağız.
Tabiî, bu kâfi değildir. Bu, yasal düzenleme yapılıncaya kadar bir ara çözüm
için bizim önermiş olduğumuz bir yoldur; ama, mahallî idarelerle ilgili yasa
tasarıları ve Kamu Yönetimi Temel Yasası Tasarısından hemen sonra Parlamentoya
sevk edilecektir. Aslında, bu tasarılarımız hazır, eşzamanlı olarak sevk etmeyi
düşünüyorduk; ancak, Bakanlar Kurulunda fırsat bulup henüz tartışmadık; belki,
önümüzdeki Bakanlar Kurulu gündemine alacağız." Sayın Bakanımın verdiği
cevap... Önümüzdeki Bakanlar Kurulu acaba hangi Bakanlar Kurulu?!
Bu insanlar, hakikaten,
hepimizin muhtarı; bu insanlara yazıktır, bu insanlara günahtır. Son derece
mağdur oluyorlar, şehre gitmek için ceplerinden bir sürü para ödüyorlar. Gelin,
seçimlerde, tüm milletvekillerinin "muhtar baba", "muhtar
amca" deyip de... Ama, sadece köyde diyoruz; burada da söyleyelim. Bu
insanlara, en azından Bağ-Kur primlerini ceplerinden ödetmeyelim. Benim
hazırladığım ve Meclise verdiğim yasa teklifi bu. En azından, Bağ-Kur
primlerini özel idare bütçesinden ödeyelim bu muhtarlarımızın, insanlara
ceplerinden para ödetmeyelim.
Teklif buydu. Maalesef,
yaklaşık yedi ay geçti; ama, yedi aydır, ilk Bakanlar Kuruluna gelecek tasarı
hâlâ gelmedi. Takdirini hepinizin
vicdanına bırakıyorum. Gelin, bu insanların bu sorununu hep beraber çözelim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Başka söz talebi?.. Yok.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmına geçiyoruz.
Sözlü soruların 1, 2, 3
ve 4 üncü sıralarındaki sorulara Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat
Başesgioğlu, 8 ile 11 inci sıralarındaki sorulara da Devlet Bakanı Sayın Ali
Babacan birlikte cevap vereceklerdir.
V. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Niğde Milletvekili
Orhan Eraslan'ın, SSK hastanelerindeki sözleşmeli personele ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/559) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat Başesgioğlu’nun cevabı
2.- Niğde Milletvekili
Orhan Eraslan'ın, isteğe bağlı sigortalıların prim artışlarına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/560) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı
3.- Niğde Milletvekili
Orhan Eraslan'ın, prim borcu olan Bağ-Kurluların sağlık yardımından
yararlanamamalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/561) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı
4.- Niğde Milletvekili
Orhan Eraslan'ın, isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalılarının sağlık yardımı
alamamalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/562) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
Başesgioğlu’nun cevabı
BAŞKAN - Soruları
cevaplandıracak Sayın Bakan burada.
Soru önergelerini
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından sözlü
olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Orhan Eraslan
Niğde
Bilindiği üzere,
Bakanlığınıza bağlı SSK Genel Müdürlüğünün yeni açtığı hastanelerin personel
ihtiyacını karşılamak üzere, geçtiğimiz yıl devlet memurluğu sınavını
kazananlardan sözleşmeli personel alınmıştır.
Alınan bu sözleşmeli
personelin ücretleri, aynı kurumda aynı görevi yapan 657 sayılı Kanuna tabi
personele göre daha düşüktür. Bununla birlikte iş güvencesi bakımından da aynı
haklara sahip bulunmamaktadırlar.
Soru 1: Söz konusu
sözleşmeli personelin aynı görevi yapmakta olan emsalleriyle ücretleri ne zaman
eşitlenecektir?
Soru 2: Bu
çalışanlarımızın daimî kadroya alınmaları düşünülmekte midir? Düşünülüyor ise
gerçekleşme programı nasıldır?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Orhan Eraslan
Niğde
Bilindiği üzere, şeker
fabrikaları kampanya işçileri yılda 4 ay çalışıp 8 ay boş gezmektedirler.
Bu işçilerimiz,
emekliliğe esas olmak üzere, 5 000 işgününü doldurmak için boş kalan süreleri
için isteğe bağlı sigortalılık çerçevesinde prim yatırmaktadırlar.
Eskiden prim artış oranı
memur maaş artışı civarında iken, son yıllarda giderek daha yüksek oranlarda
artış göstermiştir. Bu yıl için ise, mart ayında 60 000 000 TL, nisan ayında 79
000 000 TL ve mayıs ayında 118 000 000 TL olan primleri isteğe bağlı
sigortalılar yatıramamaktadır.
Soru: Mevsimlik işçiler
ile yine aynı durumda olan isteğe bağlı sigortalıların mağduriyetlerinin
önlenmesi için prim oranlarında yeni bir düzenleme yapılması düşünülmekte midir?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından sözlü
olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Orhan Eraslan
Niğde
Bilindiği üzere, kuruma
borcu bulunan Bağ-Kur sigortalıları her ay primlerini ve taksitlendirilmiş
borçlarını ödeseler dahi sağlık yardımından yararlanamamaktadırlar.
Bu durumdaki
sigortalıların sağlık yardımından faydalanabilmeleri için borçlarının tamamının
ödenmesi şartı bulunmaktadır.
Soru: Söz konusu
sigortalıların mağduriyetlerinin önlenmesi için bir önlem alınması düşünülmekte
midir?
Düşünülüyor ise hangi
tedbirler alınacaktır?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından sözlü
olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Orhan Eraslan
Niğde
Bilindiği üzere, isteğe
bağlı Bağ-Kur sigortalıları sigortalılığı süresi içerisinde emekli oluncaya kadar
sağlık yardımından yararlanamamaktadır. Bu sigortalılarımıza Bağ-Kura üye
oldukları için yeşilkart da verilmemektedir.
Bağ-Kur tarafından
yapılan bu uygulama, Anayasamızın 2 nci maddesinde yer alan "sosyal
devlet" anlayışıyla da çelişmektedir.
Soru 1: Söz konusu
Bağ-Kur sigortalılarının sağlık yardımı konusundaki bu mağduriyetlerinin
giderilmesi düşünülmekte midir?
Soru 2: Düşünülüyor ise
ne gibi önlemler alınacaktır?
BAŞKAN - Soruları
cevaplandırmak üzere, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat
Başesgioğlu; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan'ın 1, 2, 3 ve 4 üncü
sıralardaki sözlü sorularını cevaplamak üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu soruların bir kısmı daha önceden verildiği için güncelliğini yitirmiş
olabilir; cevaplarımın da o çerçeve içerisinde alınmasını istirham ediyorum.
Sayın milletvekilimizin
sorduğu sorulardan birincisi, Sosyal Sigortalar Kurumunda sözleşmeli olarak
istihdam edilen sağlık personeline ilişkin bir sorudur. Sorunun sorulduğu
tarihte, Sosyal Sigortalar Kurumunda sözleşmeli olarak çalışan personelimiz
mevcuttu; ancak, 6.8.2003 tarihinde Yüce Meclisimizden geçen 4958 sayılı
Yasayla bu sözleşmeli sağlık personelimizi kadroya alma imkânı doğmuştur. Bu
yasanın verdiği yetkiye dayanılarak, 2 732 sözleşmeli personelimizin, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak atamaları yapılmıştır ve böylece
bu personelimiz de, aynı işi yapan diğer meslektaşlarıyla birlikte aynı özlük
haklarına kavuşturulmuş bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
diğer bir konu, isteğe bağlı
sigortalıların prim artışına ilişkin bir
sorudur. 506 sayılı Kanunun 85 inci maddesine göre isteğe bağlı
sigortaya devam edenler, isteğe bağlı sigorta primlerini, anılan kanunun 78 inci
maddesine göre belirlenen prime esas günlük kazancın alt sınırı ile üst sınırı
arasında kalmak şartıyla kendileri belirlemektedirler. Anılan maddeye göre
alınacak prim ve verilecek ödeneklerin hesabına esas tutulan günlük kazancın alt sınırı, TÜFE ve gayri safî yurtiçi hâsılada
meydana gelen artış oranlarına göre belirlenmektedir. Buna göre isteğe bağlı
sigorta prim tutarları 1.4.2003 ile 30.4.2003 döneminde alt sınır 78 619 992
Türk Lirası, üst sınır ise 393 099 960 Türk Lirası olarak belirlenmiştir. Diğer
taraftan, 24.4.2003 tarih ve 25088 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 4842 sayılı
Yasayla birlikte, 1.5.2003 tarihinden geçerli olmak üzere, isteğe bağlı sigorta
prim oranı da yüzde 20'den yüzde 30'a yükseltilmiştir.
Yapılan bu düzenlemeyle,
isteğe bağlı sigortaya devam edenlerin emekli olduklarında, kendilerine ve
bakmakla yükümlü oldukları aile bireylerine, hastalık sigortasından her türlü
sağlık yardımı yapıldığından, prim karşılığı olmaksızın yapılan bu yardımların,
nimet-külfet prensibine ve aktuaryel dengeye dayanan sosyal güvenlik ilkelerine
ters düşen durumu engellenmiş, isteğe bağlı sigorta prim oranı yüzde 20'den
yüzde 30'a çıkarılarak, isteğe bağlı sigortaya prim ödeyerek emekli olanlar ile
bunların aile bireylerine gelecekte yapılacak sağlık giderlerinin karşılanması
amaçlanmıştır.
28.1.2004 tarih ve 25360
sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5073 sayılı Kanunla, 506
sayılı Kanunun 78 inci maddesi değiştirilmiş olup, alınacak prim ve verilecek
ödeneklerin hesabına esas tutulan günlük kazancın alt sınırı, her yıl 1 Ocaktan
geçerli olmak üzere, yıllık programda öngörülen yılsonu tüketici fiyat endeksi
tahminî artış oranı kadar artırılarak bulunan tutara gayri safî yurtiçi hâsıla
sabit fiyatlarla gelişme hızı tahminî artış oranı uygulanmak suretiyle
belirlenmekte olup, her yıl için, tüketici fiyat endeksi artış oranının yılsonu
için öngörülenden daha yüksek gerçekleşmesi halinde, öngörülen oranın aşıldığı
ayı takip eden aybaşından olmak üzere, günlük kazancın alt sınırının Bakanlar
Kurulunca yeniden belirleneceği hüküm altına alınmış bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
isteğe bağlı sigortalı vatandaşlarımızın prim artış oranlarıyla ilgili
Bakanlığımızda bir çalışma olup, bu çalışma netleştiğinde bunu da Yüce
Meclisimizle paylaşmak istiyoruz.
Diğer bir soru, prim
borcu olan Bağ-Kur sigortalılarımızın durumuna ilişkindir. Daha önceden yapılan
bir düzenlemeyle, prim borcu olan Bağ-Kur sigortalılarına sağlık hizmeti
verilmemektedir; bu uygulama bugün de devam etmektedir. Bu uygulama, elbette
bir zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Bugün, Bağ-Kur, sağlık giderlerinin yüzde
47'sini ancak primler marifetiyle karşılayabilmektedir, geri kalan kısmını
Hazineden transfer ettiği ödeneklerle karşılamaktadır. Dolayısıyla, kurumun, bu
konuda malî bir zafiyet içerisinde olması nedeniyle, borcu bulunan Bağ-Kur
sigortalılarına sağlık hizmeti sunumu, maalesef, verilememektedir.
Diğer bir konu, yine
isteğe bağlı sigortalıların sağlık yardımına ilişkin bir sorudur. Bu soruya
ilişkin de kısaca cevabımız şudur: 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun ek 11 inci
maddesinde yapılan düzenlemeyle, sağlık sigortası yardımlarından zorunlu
Bağ-Kur sigortalılarının yararlanacağı hükme bağlanarak, 4.10.2000 tarihinden
itibaren isteğe bağlı olarak tescili yapılan sigortalılar, kurumun sağlık
sigortası yardımları kapsamı dışında tutulmuştur.
Kanunun yürürlüğe girdiği
4.10.2000 tarihinden itibaren isteğe bağlı sigortalı olanlar veya zorunlu
sigortalılığına son vererek isteğe bağlı olarak sigortalılığı tescil edilenler
ile 4.10.2000'den önce isteğe bağlı olarak tescili yapılanlardan, herhangi bir
nedenle sağlık sigortası yardımından yararlanamayacaklarını beyan ederek sağlık
primi ödememiş olanların, 4.10.2000 tarihinden sonra talepleri olması durumunda
da, sağlık sigortası kapsamına alınmaları mümkün bulunmamaktadır. Bu durumda
olanlara kurumca aylık bağlandıktan sonra aylıklarından sağlık primi
kesilmemekte ve sağlık yardımı da verilmemektedir; ancak, kurumca hazırlanan ve
Yüce Meclisin onayından geçen yeni yasamızda, isteğe bağlı sigortalıların,
sağlık yardımı konusundaki bu mağduriyetlerinin giderilmesiyle ilgili olarak
sağlık sigortası primi ödeyen sigortalılar ile bunlardan malullük, yaşlılık ve
ölüm aylığı alanların, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl
içerisinde talepte bulunmaları ve ödenmemiş sağlık primlerini ödemeleri
halinde, bu Kanun hükümleri çerçevesinde sağlık sigortasından yararlanabilme
imkânları getirilmiş bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sosyal güvenlik kuruluşlarımızın, gerek emeklilik sigortası
gerekse sağlık sigortası konusundaki aktuaryel dengeleri ve malî yapıları Yüce
Meclisimizin malumudur. Bir taraftan, sigortalılarımıza ve bunların bakmakla
yükümlü oldukları yakınlarına sağlık hizmeti sunma konusunda gayretlerimizi
sürdürürken, bir taraftan da, aktuaryel dengenin korunmasına azamî dikkat
etmekteyiz. Bu noktada, özellikle Sosyal Sigortalar Kurumunda önemli açılımlar
yaptık. Hepinizin de bildiği gibi, sosyal sigortalılara, devlet hastanelerinden
yararlanma imkânını getiren bir protokolü Sağlık Bakanlığıyla gerçekleştirdik.
Yine, tıp fakülteleriyle yapmış olduğumuz bir protokol gereğince, sosyal
sigorta mensupları tıp fakültelerine sevkle gitme imkânına kavuştu. Önümüzdeki
günlerde, sigortalılarımıza, özel sağlık merkezlerinden de sağlık hizmeti alma
konusunda, çerçevesi çizilen, tanımlanmış paket fiyatları çerçevesi içerisinde
bir imkânı da tanımak istiyoruz.
Tabiî, bütün bunların
sonucunda, ülkemizdeki sağlık hizmeti sunumu konusundaki sorunları gidermenin
en radikal çözümü, sizlerin de malumu olduğu üzere, genel sağlık sigortasıdır.
Bakanlığımızda, bu konuda da önemli yasa çalışmaları devam etmektedir. Tahminen
2004 sonbaharında genel sağlık sigortasına ilişkin yasa tasarısını Yüce
Meclisin huzuruna getirmeyi planlıyoruz. İnşallah, o noktada da yeterli desteği
birlikte yapıp, Türk sağlık sistemine, hepimizin şikâyetçi olduğu sorunların
giderileceği köklü bir düzenlemeyi birlikte kazandırmanın mutluluğunu
yaşayacağız.
Bu duygular içerisinde,
değerli milletvekilimize, görüşlerimizi açıklama fırsatı verdiği için çok
teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru önergesi
cevaplandırılmıştır.
5.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın, bazı emekli bakan ve
üst düzey bürokratlara araç ve personel tahsisine ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/567) ve Devlet Bakanı Ali Babacan’ın cevabı
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Soruyu ben cevaplandıracağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Soru önergesini
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.
Asım Aykan
Trabzon
1984 yılında çıkarılan
Koruma Yönetmeliğine göre, bazı bakanlıklarda bakanlık yapanlara görevlerinden
ayrıldıklarında da kendilerine sivil plakalı resmî araç ve görevliler tahsis
edildiği; ayrıca, yine aynı yönetmeliğe göre bazı resmî kurumlarda üst düzey
yönetim kadrolarında görev yapan ve emekli olan kamu personeline de aynı
şekilde sivil plakalı resmî araç ve personel tahsis edildiği bilinmektedir.
Ülkemizin ekonomik durumu
da gözönüne alındığında bu iki konu kamuoyu tarafından devlet israfı olarak
görülmektedir.
Bu nedenle;
Sorular:
1.- Bir yıllık bir süre
gözönüne alındığında, personel, araç bakım, yakıt ve buna benzer harcamaların
tutarı ne kadar olmaktadır?
2.- Bu kapsam dahilinde
ne kadar araç ve görevli bulunmaktadır?
3.- 1984 yılında
çıkarılan bu yönetmeliğin gerekçesi gözönüne alındığında, bugün anılan
yönetmeliğin hâlâ gerekli olup olmadığı hususunda ne düşünüyorsunuz?
4.- Bu yönetmelikte bir
değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandırmak üzere, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan...
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trabzon Milletvekili Sayın
Asım Aykan tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve
ilgili bakan arkadaşımız tarafından cevaplandırılması istenilen sözlü soru
önergesini cevaplandırmak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisin
değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Bir hukuk devletinde kamu
kaynaklarının nasıl ve nereye sarf edileceği, Yüce Meclisin tavsif ettiği
yazılı hukuk metinlerine dayalı olarak yapılmalıdır. Nitekim, bizde de koruma
işleri, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa dayalı olarak çıkarılan Koruma
Hizmetleri Yönetmeliğine göre yürütülmektedir. Amaç, terörle mücadelede görev
almış ve terör odaklarının muhtemel hedefi haline gelmiş kişiler ile konumu
itibariyle terör örgütlerinin hedefi haline gelme ihtimali yüksek kişilere
belirli oranda güvenlik sağlamaktır.
Ülkemiz, maalesef, son
otuzbeş yılını terörle mücadeleyle geçirmek zorunda kalmıştır. Ülkemize yönelik
terör tehdidi henüz tam anlamıyla bertaraf edilmiş de değildir. Bu tehdit
varlığı ve öngörülebilir bir gelecek içinde yoğunluğu azalacak olmakla birlikte
devam edebileceği değerlendirmesi, koruma amaçlı bazı harcamaları zorunlu
kılmaktadır.
Tabiatıyla, zaman
içerisinde, var olan uygulamanın koruma ihtiyaçları da gözetilerek
değiştirilmesi mümkündür. Nitekim, koruma kararlarının yenilenmesi veya
yönetmelikte yapılan değişikliklerle, konu yakından takip edilmektedir.
Öte yandan, bu konuda
bilinmesi gerekli bir hususu da bilgilerinize sunmayı vazife sayıyorum.
Malumunuz, siyasî şahsiyetler, bürokratlar, işadamları veya diğer ilgililer
hakkında koruma kararı verilebiliyor. Koruma kararları kendi içinde, özel
koruma, yakın koruma, çağrı üzerine koruma, konut koruma, işyeri koruma
olabiliyor ve ancak, haklarında özel koruma kararı verilen kişilere koruma
aracı tahsis ediliyor. Koruma aracı tahsisini, korunacak kişi kamu görevlisi
ise, en son çalıştığı kurum sağlıyor. Bu kurumlar, ayrıca, aracın her türlü
akaryakıt ihtiyacını, bakım ve onarımını da üstleniyor. Özel şahıslar açısından
ise, araç, akaryakıt, bakım ve onarım giderleri tamamen kendilerince
karşılanıyor.
Hepinize saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Soru önergesi
cevaplandırılmıştır.
6. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Kilis-Elbeyli
Kaymakamlığının düzenlediği bir panele ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/568) ve Devlet Bakanı Ali Babacan’ın cevabı
BAŞKAN- Soruyu Devlet
Bakanı Sayın Ali Babacan cevaplandıracaktır.
Soru önergesini
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun
Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 96 ve 98 inci maddeleri gereğince, İçişleri
Bakanı tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını istiyorum.
Saygılarımla.
Yakup Kepenek
Ankara
1- Kilis İli Elbeyli
İlçesi Kaymakamlığı, 28 Mayıs 2003 günü bir panel düzenleyerek, bu panele kamu
görevlilerinin katılmasını zorunlu kılmış mıdır?
2- Bu panelde soru soran
öğretmen Hülya Akpınar ve 6 öğretmen hakkında adlî ve idarî soruşturmalar
başlatıldığı doğru mudur?
3- Soruşturma açılmasında
İlçe Kaymakamının isteği etkili olmuş mudur?
4- Toplantıya
katılanların konuşmaları ve diğer davranışları toplantı sırasında resmî bir
tutanağa geçirilmiş midir?
5- Eğer resmî tutanak
yoksa, bu öğretmenler hakkında yapılan suçlamaların yasal dayanağı nedir?
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandırmak üzere, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan...
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ankara Milletvekili Prof. Dr.
Sayın Yakup Kepenek tarafından, ilgili bakan arkadaşımız tarafından
cevaplandırılmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve
Kilis İli Elbeyli İlçesinde 28 Mayıs 2003 tarihinde düzenlenen konferansla
ilgili olarak sözlü soru önergesinde yer alan hususları cevaplandırmak üzere
söz almış bulunmaktayım.
Çeşitli millî meseleler
hakkında mülkî amirlerin katılımıyla veya öncülüğünde zaman zaman kamuoyuna
açık toplantılar düzenlendiği malumunuzdur. Kilis'te, 28 Mayıs 2003 tarihinde,
asılsız Ermeni soykırımı iddiaları konusunda düzenlenen konferans da bu
çerçevede düşünülmüş bir çalışmadır. Konferans, Muallim Rıfat Eğitim Fakültesi
öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Mehmet Kabacık tarafından Elbeyli İlçesinde
verilmiştir. Kilis Valiliğinin talebi doğrultusunda, Elbeyli Kaymakamlığınca,
söz konusu konferansa kamu personelinin de katılımı istenmiştir. Türk idare
gelenekleri gözönüne alındığında, bu tarz bir yazıyla, katılımı zorunlu
tutmaktan çok teşvik etmenin hedeflendiği anlaşılmaktadır. Toplantının genel
akışının soru sormayı da imkânlı kıldığı ortadadır. Bunun anlamı, tek yönlü bir
bilgilendirmeden çok interaktif bir çalışma ortamı sağlanmak istenmesidir.
Maalesef, katılımcılardan öğretmen Hülya Akpınar söz isteyerek, hem toplantının
geç başlatılmasını protesto eden bir yaklaşım sergilemiş hem de millî
tezlerimizi ve hassasiyetlerimizi görmezden gelen ifadeler kullanmıştır.
Bununla da yetinmeyerek 6 arkadaşıyla toplantıyı terk etmişlerdir. Adı geçen
öğretmenin tahrik içeren sözleri ve 6 arkadaşıyla birlikte sergiledikleri
davranışları bir tutanakla tespit edilmiştir. Söz konusu tutanak, yetkililer
tarafından, Kaymakamlık, İl Jandarma Komutanlığı ve Kilis Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmiştir. Bu tutanağa istinaden Kilis Cumhuriyet
Başsavcılığınca kamu davası açılması uygun görülmüştür. İlgili hakkında asliye
ceza mahkemesinde 2003/277 esas nolu açılan kamu davası 21 Ekim 2003 tarihinde
beraatla karara bağlanmıştır.
Hülya Akpınar, kendi
isteği üzerine, Millî Eğitim Bakanlığınca İstanbul Ümraniye Ticaret Meslek
Lisesine atanarak Kilis İlinden ayrılmıştır.
Adı geçen öğretmen
hakkında idarî soruşturma sonucunda, adı geçene kınama cezası verilmiştir.
Arz ederim.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Sayın Bakan, bunlar, hukuk devletine yakışıyor mu?!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Kepenek,
sorunuzla ilgili açıklama istiyorsanız; yerinizden, cihaza girin, söz vereyim.
Buyurun Sayın Kepenek.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Önce, Sayın Bakanımıza
çok teşekkür ediyorum; tam onbir ay yirmi gün önce verilen sorumun yanıtını
şimdi alabiliyorum, aradan bir yıl geçti.
İkincisi, İçişleri
Bakanının yanıtlaması talebiyle verilmiş olan bir soru önergesinin ekonomiden
sorumlu Devlet Bakanı tarafından yanıtlanması da, bizim, denetim işlerimizin ve
çalışmalarımızın ne kadar düzgün -tırnak içinde- gittiğinin ayrı bir kanıtıdır.
Sayın Başkanım, ekonomide
büyük sorunlar yaşanıyor son saatlerde, son günlerde. Faizler 10 puan yükseldi,
döviz kuru 10 000 000 dolarlık alımla ancak...
BAŞKAN - Sayın Kepenek...
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
...istikrarlı, durdurulabildi.
BAŞKAN - Bir saniye Sayın
Kepenek...
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Bunlar birbirine bağlı Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Kepenek,
bir saniye...
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Evet, bunlar birbirine bağlı. Aynen öyle...
BAŞKAN - Sayın Kepenek...
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sorumla ilgili; geliyorum...
BAŞKAN - Bir saniye Sayın
Kepenek...
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Buyurun efendim.
BAŞKAN - İçtüzüğün size
verdiği hak; bu konuyla ilgili Sayın Bakandan kısa bir açıklama
isteyebilirsiniz.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Aynen, istiyorum şimdi. Şimdi ona geliyorum.
Bu öğretmen...
BAŞKAN - İçtüzüğün
verdiği hakkı kötüye kullanmaya kimsenin hakkı yok.
Buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sayın Başkanım, aynen onu kullanıyorum.
Eğer bu konuyla doğrudan
ilgisi varsa Sayın Bakanın, bir panele katılan ve soru soran öğretmenlere adlî
ve idarî kovuşturma sonucunda kınama cezası verilmesini nasıl karşıladığını,
hukuk devleti kavramıyla nasıl bağdaştırdığını ve bunu, özgürlük, demokrasi,
eşitlik anlayışıyla ne ölçüde uyumlu kıldığını, tuttuğunu gerçekten öğrenmek
istiyorum; yani, o yanıtı istiyorum Sayın Bakandan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kepenek.
Cevap verecek misiniz
Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Yeterince açıklayıcı konuştuğumu düşünüyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru önergesi
cevaplandırılmıştır.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Cevaplandırılmamıştır.
7.- İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, Vatikan
Büyükelçiliğince İstanbul Fener Rum Patriği için kullanılan bir sıfatın
düzeltilmesi için uyarı yapılıp yapılmadığına ilişkin Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/570)
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sorunun görüşülmesi
ertelenmiştir.
8.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, bir konferanstaki
konuşması sırasında yaşanan bir olaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/571) ve Devlet Bakanı Ali Babacan’ın cevabı
9.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, Başbakanın bir
konuşmasındaki protestocunun sorgulanmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/579) ve Devlet Bakanı Ali Babacan’ın cevabı
BAŞKAN - Bu soru
önergelerini Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan cevaplandıracağından, sözlü soru
önergelerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanması için
gereğini saygılarımla arz ederim.
Hakkı Ülkü
İzmir
Türkiye İsrafı Önleme
Vakfınca 9.6.2003 tarihinde "Mikrokredi Vasıtasıyla Yoksulluğun
Azaltılması" konulu uluslararası konferans düzenlenmiştir. Toplantıda
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşması esnasında farklı görüşlere
sahip bir bayan kendisini ifade etmeye çalışırken güvenlik güçleri bayana
müdahale etmiş, bayanı, gayri insanî bir şekilde tuvalette sorgulamışlardır.
1.- Farklı görüşlerin
ifadesine tahammülsüzlük demokrasi ve insan haklarıyla bağdaşmakta mıdır?
Savunduğunuz "muhafazakâr demokratlık" anlayışı, muhafazakârlık
dışında hangi demokrasi tanımına girmektedir?
2.- Atatürk ilke ve
devrimlerine sadık kalacaklarını söyleyerek göreve başlayan milletin
temsilcileri, bugün, çoksesli toplumdaki bireyleri onlar gibi düşünmüyorlar
diye her fırsatta tuvaletlerde sorgulanmasına göz yumarken, daha sonra sorgu
odalarının boyutları değişecek midir?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıda yer alan konunun
İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu tarafından sözlü olarak yanıtlanması için
gereğini arz ederim.
Ali Arslan
Muğla
Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'ın Yoksulluğun Azaltılması Konferansındaki konuşması sırasında protesto
gösterisi yapan, Başbakan tarafından sicili bozuk olarak nitelendirilen bayanın
polislerce yaka paça salondan atılıp, kadınlar tuvaletinde etkisiz hale
getirildiğini ve sorgulandığını biliyoruz. Bayanın tepkisini gösterdiği mekân
ve zaman kimileri tarafından yanlış olarak değerlendirilmiş olsa bile, içine
düşürüldüğü durumun doğru olmadığını düşünüyorum.
1.- Yurttaşlarımız ne
zamandan beri tuvaletlerde, hangi esaslara göre sorgulanmaktadır?
2.- Bu fiili yapan
güvenlik güçlerine herhangi bir işlem yapılmış mıdır?
3.- İstanbul Emniyet
Müdürünün protestocuyu tuvalete kilitlediği doğru mudur?
BAŞKAN - Soruları
cevaplandırmak üzere, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan; buyurun.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muğla Milletvekili Sayın Ali
Arslan tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve ilgili
bakan arkadaşımız tarafından cevaplandırılması istenilen soru önergeleriyle
aynı nitelikte olup, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü tarafından Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve Sayın Başbakanımıza tevcih edilen,
Başbakanımızca da kendilerinin adına ilgili bakan arkadaşımız tarafından
cevaplandırılması istenilen sözlü soru önergesiyle ilgili olarak söz almış
bulunmaktayım.
Sözlü sorular, 9 Haziran
2003 tarihinde Türkiye İsrafı Önleme Vakfınca düzenlenen Mikrokredi Vasıtasıyla
Yoksulluğun Azaltılması konulu konferans esnasında sözlü protesto eylemleriyle
ilgilidir. Eylem yapan Mehtap Yurtluk ve Ali Ergin Demirhan isimli şahıslar,
güvenlik nedeniyle konferans salonundan çıkarılmış olup, adı geçenlerle ilgili
herhangi bir adlî veya idarî işlem yapılmamıştır.
Öte yandan, İstanbul
Emniyet Müdürünün, protestocuyu tuvalete kilitlediği iddiasıyla, tuvalette
sorgu ve benzeri şekillerde insanlıkdışı muamele yapıldığı iddiası gerçeği
yansıtmamaktadır. Bu bakımdan, güvenlik görevlileri açısından işlenmiş bir suç
bulunmadığı açık olduğundan, onlar
hakkında da herhangi bir idarî soruşturma açılmış değildir.
Biz, demokratik bir
toplumda herkesin kendini ifade hakkının bulunduğuna yürekten inanıyoruz ve
sadece inanmakla da kalmayıp, siyasî kararlığımızla ve uygulamalarımızla bunu
teyit ediyoruz.
İnsanlar, tabiî ki,
beğenmedikleri, benimsemedikleri hükümet uygulamalarını protesto edeceklerdir;
ama, demokratik toplumun en temel özelliğinin kurallara uymayı bilmek olduğunu
hiç kimse aklından çıkarmamalıdır.
Hepinize saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru önergeleri
cevaplandırılmıştır.
10.-Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, sağlık harcamalarına ve KDV tahsilatına
ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/572) ve Devlet Bakanı Ali
Babacan’ın cevabı
BAŞKAN - Soruyu Devlet
Bakanı Ali Babacan cevaplandıracaklardır.
Soru önergesini
okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun, Sayın
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan tarafından
sözlü olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.
Atilla Başoğlu
Adana
1.- Devletimizin ilaç ve
tıbbî malzeme başta olmak üzere toplam sağlık harcamaları nedir?
2.- Söz konusu ödemelerde
devletimizin şirketlere ödediği Katma Değer Vergisi tutarı nedir?
3.- Devletimizin yukarıda
bahsedilen ödemelerin yapılmış olduğu şirketlerden tahsil ettiği Katma Değer
Vergisi miktarı nedir?
4.- Devletimizin ödemiş
olduğu ve tahsil ettiği Katma Değer Vergileri arasındaki fark nereden
kaynaklanmaktadır, alınması düşünülen tedbirler nelerdir?
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandırmak üzere, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan; buyurun.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana Milletvekili Sayın Atilla
Başoğlu'nun (6/572) esas nolu sözlü soru önergesiyle ilgili bakan arkadaşımıza
sormuş olduğu sorulara ait cevabımız aşağıda sunulmuştur:
1- 2002 yılında ilaç,
tıbbî malzeme ve diğer tedavi giderleri toplamı şu şekilde gerçekleşmiştir:
a) Konsolide bütçeden 1
katrilyon 656 trilyon lira,
b) Konsolide bütçe
dışındaki kuruluşlardan tahminî olarak 459 trilyon lira,
c) Sosyal güvenlik
kuruluşlarından alınan bilgilere göre, Emekli Sandığından 1 katrilyon 836 trilyon,
SSK'dan 3 katrilyon 628 trilyon, Bağ-Kurdan 1 katrilyon 928 trilyon lira,
d) Yeşil karttan dolayı
da 537 trilyon lira,
Olmak üzere, toplam 10
katrilyon 44 trilyon lira harcanmıştır.
2- Sağlık harcamaları
nedeniyle devletin ödediği KDV'ye ilişkin bir istatistikî bilgi
bulunmamaktadır; ancak, yapılan harcamalar üzerinden iç ıskonto yoluyla KDV
hesabı yapılabilecektir.
2002 yılında, mükellefler
12,4 katrilyon lira matrah beyan etmiş ve bu matrah üzerinden 2,2 katrilyon
lira Katma Değer Vergisi tahakkuk ettirilmiştir.
Devlet, bir taraftan,
yaptığı sağlık harcamaları için Katma Değer Vergisi ödemekte, diğer yandan, tüm
sağlık sektöründen Katma Değer Vergisi tahsil etmektedir.
Bu ikisi arasında fark
olması tabiî olup, önlem alınmasını gerektirecek durum olmadığı
düşünülmektedir.
Saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Başoğlu.
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) -
Vermiş olduğu bilgiler için Sayın Bakanıma teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
ülkemizdeki bazı vakıfların, KDV'li fiyatlardan tahsilat yapıp KDV'siz fatura
kestiği, herhalde, Maliye Bakanımızın bilgisi dahilindedir. Dolayısıyla, burada
büyük bir kaybın olduğu söz konusudur. Bu konuya dikkatlerinizi çekmek
istiyorum sadece.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Başoğlu.
Soru önergesi
cevaplandırılmıştır.
Ulaştırma Bakanı Sayın
Binali Yıldırım "Sözlü Sorular" kısmının, 10 uncu, 15 inci ve 68 inci
sıralarındaki soruları birlikte cevaplandıracaklardır.
11.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Ulukışla
arası ray-bus seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi
(6/574) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı
12.- Kars Milletvekili Selami Yiğit'in, Kars Telekom
abonelerinin borçlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi
(6/586) ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı
13.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir İlinde
demiryolunun yer altına alınması ve metro yapımı konusunda bir çalışma olup
olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/650) ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı
BAŞKAN - Soru
önergelerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun,
Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Orhan Eraslan
Niğde
Bilindiği üzere,
Niğde-Ulukışla arasında daha önce faaliyette olan ray-bus seferleri hizmetten
kaldırılmıştır.
Yöre halkının ve
özellikle öğrencilerin yararlandıkları bu sisteme tekrar ihtiyaç duyulmaktadır.
Soru: Bakanlığınızca,
Niğde-Ulukışla arasındaki ray-bus seferlerinin tekrar başlatılması düşünülmekte
midir?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından, aracılığınızla sözlü olarak
yanıtlanmasını arz ederim.
Selami Yiğit
Kars
1.- Kars Telekom İl
Müdürlüğündeki 5 084 abone borçlarını ödeyemez hale düşmüştür. Söz konusu
abonelerin yarısından çoğunun kapısına icra gelmiştir. 722 milyarlık anaborç,
faiziyle birlikte 1 trilyon 200 milyarı bulmuştur. Bakanlığınızın bu sorunun
çözümünde bir çalışması var mıdır? Varsa, önlemleriniz nelerdir?
2- Günlük binde 4, aylık
yüzde 12 olan gecikme faizi oranı, bölgenin gelir düzeyinin düşüklüğü gözönünde
bulundurulduğunda, abonelerin borçlarını ödemelerini zorlaştırmaktadır. Günlük
faizin binde 2'ye, aylık faizin de yüzde 6'ya indirilmesi konusunda
Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın,
Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını
arz ederim.
Vezir Akdemir
İzmir
Demiryollarının ülkemiz
için hayatî önem taşıdığı bir gerçektir. Ancak, İzmir İlimizin Bayraklı,
Karşıyaka, Çiğli İlçelerinden geçen demiryolu, güzergâh bakımından, anılan
ilçelerin ilçe merkezlerinden dolayı, kazalara yol açmaktadır.
1- Demiryollarımızın
taşımacılık yönünden önemli bir işlev gördüğünden dolayı, İzmir İlimizin
Bayraklı, Karşıyaka, Çiğli demiryolu hattının yeraltına alınması, can ve mal
kaybını önlemek bakımından uygun olacaktır. Bundan sonra vatandaşlarımızın
hayatlarını kaybetmemeleri için, bu güzergâhtan geçen demiryolunun yeraltına
alınması için bir çalışmanız var mıdır?
2 - İzmir İlimizde
yerleşim alanı bakımından Gaziemir, Karşıyaka, Çiğli, Menemen ve Aliağa
İlçelerinde yaşayan vatandaşlarımızın nüfus yoğunluğu bakımından büyük yekûn
teşkil etmektedir. Bu ilçeler arasında ulaşımın rahat yapılabilmesi için, metro
yapımı konusunda herhangi bir çalışmanız var mıdır?
BAŞKAN - Soru
önergelerini cevaplandırmak üzere, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım;
buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Niğde Milletvekili
Sayın Orhan Eraslan'ın soru önergesini cevaplandırmak üzere söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konya-Ulukışla-Niğde
arasında ray otobüsüyle temin edilen bölgesel yolcu tren seferleri, 18 Kasım
2001 tarihinde iptal edilmiş, o günden bugüne yapılmamaktadır. İptalin sebebi
ise, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının elinde bulunan ray-busların
yıllardan beri yenilenmemesi ve yeni ray-busların demiryolu filosuna
katılamamış olması; bir.
İkincisi; bu hatlarda
karayolu taşımacılığının gelişmiş olmasıyla birlikte ray-bus işletmesinin
fizibl olmaktan çıkmasıdır.
Ancak, Bakanlığımız, yeni
ray-busların temini konusunda bir program başlatmış olup, bunlar temin
edildikçe, söz konusu hatta yolcu sayısı ve işletme masraflarıyla ilgili
değerlendirmenin olumlu çıkması halinde, ray-bus seferlerinin tekrar başlaması
mümkün olacaktır.
Yüce Heyetinize saygıyla
sunarım.
15 inci sırada bulunan,
Kars Milletvekili Sayın Selami Yiğit'in sorusunu cevaplıyorum.
Bilindiği gibi, Türk Telekom, 233 sayılı Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye göre hizmet veren kurumken,
bilahara, 4502 sayılı Kanunla bu kararname dışına çıkarılmış ve özel hukuk
hükümlerine tabi anonim şirket statüsüne dönüştürülmüştür.
Bu statüde hizmet veren
Türk Telekom, telekomünikasyon sektöründeki tekel hakkının 2004 yılı başından
itibaren kalkmasıyla birlikte tüm hizmet alanlarında rekabete açık olarak
hizmet vermeye devam etmektedir; yani, ses tekeli de kalkmış olup, artık,
telekomünikasyon alanında, internet hizmetleri, cep telefonu hizmetleri, sabit
telefon hizmetleri ve her türlü telekomünikasyon hizmetleri herkes tarafından
verilir hale gelmiştir.
Tabiatıyla, Türk
Telekomun, hizmet kalitesini, niteliğini ve çeşitliliğini artırabilmesi için,
abonelerinden alacaklarını vaktinde tahsil etmesi çok önem taşımaktadır. Bu
nedenle, fatura bedellerini zamanında ödeyemeyen abonelere uygulanmakta olan
gecikme faizi, alacakların zamanında ödenmesini teşvik amacıyla sağlanan,
teşvik amacıyla düşünülen bir önlemdir.
Borçlarını ödeyemeyen
aboneler için, gerek anaborçlarının gerekse gecikme bedellerinin ortaya
çıkardığı sakıncalar dolayısıyla, yönetim kurulu bir karar alarak, Aralık
2001'den itibaren, yaklaşık, aylık yüzde 8 oranında uygulanan gecikme bedeli
için binde 4 olarak tahakkuk ettirmeye başlamış, söz konusu olumsuzluk bir
nebze giderilmiştir.
Diğer yandan, başta kamu
kuruluşları olmak üzere, birçok abonenin geçmiş yıllara sâri birikmiş borçları
vardır. Bunlara, taksitler halinde ödeme imkânı getirmek ve gecikme bedelini
makul düzeylere çekmek için bir çalışma halen devam etmektedir. Amacımız,
telekomünikasyon alanında aboneler ile idare arasında bir barış tesis etmek ve
böylece, ihtilaflı alacakların tahsilini sağlamaktır.
Bildiğiniz gibi,
telekomünikasyon alanında da, bu sene, çok önemli bir yıldır; serbestleşmeyle
beraber, Türk Telekomun özelleştirilmesi de ayrıca önem kazanmıştır. Yıllarca
gerçekleştirilemeyen, çeşitli nedenlerle bir türlü gerçekleştirilemeyen Türk
Telekomun özelleştirilmesi, ümit ederim, bu yıl başarıyla gerçekleştirilir ve
bunun sonucu, halkımız, daha kaliteli, daha ucuz, daha uygun telekomünikasyon
hizmetini, gerek Telekomdan gerekse diğer işletmecilerden alma imkânına
kavuşur.
Diğer bir soru, 68 inci
sıradaki, İzmir Milletvekili Sayın Vezir Akdemir'in, İzmir'deki bazı demiryolu
hatlarının, hemzemin hatların yeraltına alınmasıyla ilgili sorusudur ve üç
bölümden oluşmaktadır.
Bakanlığımıza bağlı
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
çerçevesinde, banliyö sisteminin diğer kentiçi ulaşım sistemleriyle
entegrasyonunun sağlanması ve kentiçi ulaşımın tek elden planlanması amacıyla,
İzmir'de, banliyö işletmeciliğinin, Büyükşehir Belediyesiyle işbirliği yapmak
suretiyle karşılanması yönünde bir protokol imzalamıştır ve bu protokol
çerçevesinde çalışmalar halen devam etmektedir.
Naldöken-Karşıyaka-Nergis
hattı ile Şirinyer istasyonunun altyapı çalışmaları esnasında yeraltına
alınması yönündeki İzmir Büyükşehir Belediyesinin talebi değerlendirilmiş ve
trafiğin kesintiye uğratılmaması ve yeraltına alma maliyetinin de Belediyece
karşılanması şartıyla uygun görülmüştür ve Belediye, bu konuyla ilgili
çalışmaları yapmaktadır; aynı zamanda, Naldöken, Nergis ve Şirinyer istasyonu,
3 kilometrelik bir bölümde yeraltına alınacaktır. Ayrıca, yine, iki kuruluş
arasında imzalanan protokole göre de, Alsancak-Halkapınar-Karşıyaka-Çiğli-
Menemen ile Alsancak-Kemer-Şirinyer-Cumaovası hatlarını ihata altına alma
çalışmaları tamamlanmış olup, mevcut hemzemin geçitlerin, katlı geçişler yapmak
suretiyle çözüme kavuşturulması belediye tarafından sağlanacaktır.
Tıkanma noktasına gelen
İzmir kentiçi ve çevresindeki ulaşım sorununun çözümüne katkıda bulunmak
amacıyla, Demiryolları Genel Müdürlüğünce, Aliağa-Şirinyer-Cumaovası
güzergâhındaki demiryolu hattı da çift hat haline getirilmiş ve metro
standardında banliyö işletmeciliği yapılması maksadıyla, hattın, elektrikli,
sinyalli hale getirilmesi çalışmaları halen devam etmektedir, tamamlanma
aşamasına gelinmiştir.
Öte yandan, banliyö
işletmeciliğinde İzmir Büyükşehir Belediyesiyle yapılan işbirliği kapsamında
da, banliyö sistemiyle Üçyol-Konak-Basmane-Halkapınar-Bornova hattında
işletilen hafif raylı sistemin entegrasyonu Halkapınar İstasyonunda sağlanacak
olup, gerekli altyapı çalışmaları tamamlanmıştır.
Belediye, temin edeceği
araçlar ve kendi personeliyle banliyö işletmeciliğini kendisi yapacak, Devlet
Demiryolları ise, trafik yönetimi dahil tüm altyapı sorumluluğunu
üstlenecektir. Böylelikle, işbirliği projesi hayata tam olarak geçtiğinde,
İzmir kentiçi ve çevresinin ulaşım sorunu köklü ve kalıcı bir çözüme
kavuşturulmuş olacaktır.
Özetle, Belediye ile
Demiryolları arasındaki protokol kapsamında bu işler büyük oranda tamamlanmış,
kalan kısımları için de çalışmalar halen devam etmektedir.
Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Yiğit.
SELAMİ YİĞİT (Kars) -
Sayın Bakanım, basından öğrendiğim ve bildiğim kadarıyla, ulaştırma hizmetleri
alanındaki çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı
taslağı, Bakanlar Kurulunun gündemine gelmiş durumda. Tabiî, bu taslak,
Telekomun özelleştirilmesini kolaylaştırıcı bazı hükümler taşıyor. Bu tasarıyla
ilgili olarak, size bir iki sorum olacak.
Bu taslakta, Türk
Telekomun özelleştirilmesinde, kapalı teklif usulü yerine neden pazarlık usulü
yöntemi getirilmek isteniyor?
Ayrıca, Telekomun
özelleştirilmesinden önce muhammen bedel açıklanacak mı? Bildiğim kadarıyla, 57
nci hükümet döneminde, Telekomun değer tespiti için bir firmayla anlaşma
sağlanmıştı. Bu firmayla, bu anlaşmanın feshedilip edilmediğini öğrenmek
istiyorum.
Bu taslak, bu ihaleye
katılmak isteyen yabancı şirketler ve iştirakleri için getirilen hisse oranının
yüzde 49'un üzerinde olacağı konusunda hükümler içeriyor. Böyle bir durumda,
kurumda çalışacak olan personelin durumu ne olacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yiğit.
Sayın Bakan, cevap
verecek misiniz?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Evet efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; Sayın Yiğit'in sorularını cevaplandırmak üzere söz almış bulunuyorum.
Türk Telekomun
özelleştirilmesiyle ilgili takvim işlemektedir. Bilindiği gibi, 20 Aralık 2003
tarihinde kamuoyuna açıklanan özelleştirme takviminde, mayıs ayı sonuna kadar,
özelleştirme konusunda, Özelleştirme İdaresi, Ulaştırma Bakanlığı ve Hazine
temsilcilerinden oluşan ihale komisyonu ve değerlendirme komisyonu
çalışmalarını tamamlayacak ve bu konudaki yol haritasını kamuoyuna ilan
edecekti. Bu bağlamda, 22 Nisan 2004 tarihi itibariyle bilgi odaları oluşturulması,
potansiyel alıcıların kayıt yaptırmasını öngören birinci aşaması, şu anda
uygulamaya konulmuştur.
20 Mayıs-15 Temmuz
arasında da, potansiyel alıcılarla karşılıklı görüşmeler yapılacak ve 15 Temmuzdan
sonra da fiyat teklifleri istenilecektir.
Bahsi geçen bu
özelleştirmeyle ilgili kapalı usulde teklif alıp, bilahara, açık pazarlık yapma
konusunda, zaten, 4046 sayılı Özelleştirme Kanununda yetki mevcuttur.
Dolayısıyla, böyle bir değişikliğe ihtiyaç duyulmamıştır. Başlangıçta düşünülmüş; ancak, bu, Özelleştirme
Kanununda mevcut olduğundan, böyle bir yola gidilmemiştir. Dolayısıyla,
teklifler kapalı zarf usulüyle alınacak, bilahara, ihtiyaç duyulursa, uygun
teklif sahipleriyle pazarlık cihetine de gidilebilecektir.
Diğer yandan, komisyonda
bulunan, Ulaştırma Bakanlığıyla ilgili, bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına
ilişkin tasarıda ise, Türk Telekomun yüzde 50'sinden fazlasının
özelleştirilmesine imkân veren bir hüküm getirilmektedir. Buna neden ihtiyaç
duyulmaktadır; çünkü, azınlık hisseye talep olmamakta, Türkiye'de, ticarî
anlamda, azınlık haklarını koruyacak Sermaye Piyasası Düzenleme Kurulu dışında
başkaca bir kurum bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Türkiye'de yatırım yapan
yabancıların, bu anlamda, zaman zaman mağdur olması ve böylece çok büyük çaplı
bir yatırımda Türk Telekomun beklenen değeri bulmamasının da sonucu olacaktır.
Bu bakımdan, tüm dünyadaki uygulamalar da gözönüne alınarak, yüzde 50'den fazla
hissenin -yani, çoğunluk hissesinin- yerli ve yabancı yatırımcılara satılmasına
imkân veren bir değişiklik düzenlemesi şeklinde düşünülmüştür. Böylece, hem
fiyatı daha artacak hem de daha çok talipli bulma şansına sahip olacağız.
Diğer yandan, altın hisse
aynen muhafaza edilmekte ve gereken stratejik konular altın hisseyle kontrol
altına alınmaktadır. Bu özelleştirmede, ayrıca, çalışanların yüzde 5 payı da
aynen muhafaza edilmektedir.
Bedelin ihale öncesinde
açıklanıp açıklanmaması, bunun ne kadar olacağı konusunda da, yine, 406 sayılı
Telgraf ve Telefon Kanunundaki hükme göre Bakanlar Kuruluna yetki verilmiş
olup, Bakanlar Kurulu, fiyat alma aşamasından önce, bunun kararını verecektir.
Çalışanların durumuyla
ilgili herhangi bir problem yok; o konu da, aynen, mevcut statüde devam
edecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru önergeleri
cevaplandırılmıştır.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, söz talebim vardı.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Akdemir.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, Sayın Bakana
teşekkür etmek istiyorum 68 inci sıradaki sözlü soru önergemi cevaplandırdığı
için.
Sayın Başkan, esas sorum,
tabiî ki, yeterli derecede cevaplandırılmadı.
Şimdi, yapılan demiryolu,
Menderes'ten başlayıp, Aliağa'da bitmektedir. Tabiî ki, bu mesafede birçok
yerde trafik yoğunluğu fazladır; şehrin belli kesimlerini ikiye bölerek
geçmektedir. Şirinyer'de olduğu gibi, Bayraklı'da da vardır; Naldöken, Nergis
ve Çiğli kesimlerinde vardır. Sayın Bakanın söylediğine göre, Naldöken ve
Nergis bölgesinde yeraltına alınabilir denilmesi sevindiricidir. Ancak,
Bayraklı'da da çok yoğun bir trafik vardır; orada da yeraltına alınmasında
büyük yarar vardır. Bunun diğer kısmı, Çiğli kesimi de aynıdır. Özellikle,
Çiğli kesimi çok önemlidir; şehri tamamen ikiye bölmektedir. Burada yeraltına
alınmasında büyük önem vardır.
Bir başka konuyu daha
öğrenmek istiyorum. Şehrin dışındaki hemzemin geçitlerde bariyer yapılması şart
mıdır değil midir? Bu bariyer yapımında sorumlular kimlerdir? Şehirlerarasında,
özellikle son dönemlerde büyük kazalar olmaktadır. Bu konuda Sayın Bakanın bir
görüşü var mıdır diye sormak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akdemir.
Buyurun Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Az önce cevap verirken de
ifade ettiğim gibi, bu banliyö hatlarıyla ilgili İzmir Büyükşehir Belediyesiyle
bir protokolümüz var. Bu protokol çerçevesinde çalışmalar devam ediyor. Gerekli
görülen bütün hemzemin geçitler, oradaki trafik akışını olumsuz etkilememek
kaydıyla, yeraltına alınacaktır. Bu konuda belediyeyle anlaşma sağladık; ancak,
tabiî, sizin ifade ettiğiniz, Çiğli ve Bayraklı konusunu da ayrıca görüşeceğiz.
Bütün ülke çapındaki
hemzemin geçitlerin kontrol altına alınmasıyla ilgili konuyu gündeme
getirdiğiniz için özellikle teşekkür ediyorum. Türkiye'de 10 500 kilometrelik
demiryolu ağı içerisinde 4 000 tane kontrolsüz geçiş vardır; bunun, sadece 100
tanesi Ankara-İstanbul arasındadır. Bakın, Ankara-İstanbul arasında yaptığımız
yol iyileştirmesiyle, şu anda, 4 saat 20 dakikada Ankara'dan İstanbul'a
ulaşacak hale geldiğimiz halde bunu başlatamıyoruz; sebebi, bu kontrolsüz
geçişlerdir. Şimdi, bu 90 küsur kontrolsüz geçişi kontrollü hale getirmek için
bu uygulamayı erteledik; haziran ayı başına ancak yetiştireceğiz.
Bunu kim yapacak
derseniz, burada usul şudur: Demiryolundan kim geçiyorsa, yasaya göre, mevcut
yasalara göre onların yapması lazım. Bu yollar, ya devlet yolu ya köy yolu ya
da yol haline getirilmiş, yol olmayan geçişlerdir. Dolayısıyla, bu kuruluşların
programları birbiriyle uyumlu olmadığı için, bunu beklememiz halinde, belki
onlarca yıl daha geçecek, bu kontrolsüz geçişler devam edecek, burada kazalar
da olmaya devam edecektir. Bugüne kadar olan kazaların yüzde 98'i sürücü
hatalarından kaynaklanıyor. Treni gördüğü halde, 100 metre mesafede, geçerim
diye giriyor, panikliyor, ya araba istop ediyor ya da arabadan inip kaçıyor;
diğerleri, kalanlar, maalesef, hayatını kaybetmiş oluyor. Son olan olaylar da
buna benzer olaylardır.
Burada yapmamız gereken,
yapabildiğimiz kadar, kontrolsüz geçişleri kontrollü hale getirmek; ama, bundan
daha önemlisi, o yörede yaşayan insanları eğitmemiz. Bu konuda da, Demiryolları
İşletmesi çok ciddî bir çalışma başlatmıştır. Amacımız, bu hemzemin
geçitlerdeki kazaları asgarî düzeye indirmektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru önergeleri
cevaplandırılmıştır.
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmı için ayrılan süre tamamlanmıştır.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.05
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.19
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87 nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına
geçiyoruz.
Alınan karar gereğince,
bu kısmın 13 üncü sırasında yer alan, Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 22
milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumunun sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 14 üncü sırasında yer alan,
Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 47 milletvekilinin, bor madeni kaynaklarımızın
stratejik ve ekonomik değerinin araştırılarak gereği gibi değerlendirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 19 uncu sırasında yer
alan, Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 39 milletvekilinin, ülkemizin
madenleri ve madencilik politikası konusunda; 53 üncü sırasında yer alan,
Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 19 milletvekilinin, Çankırı İlinde Kuzey
Anadolu fay zonu civarındaki jeotermal enerji kaynaklarının araştırılarak
değerlendirilmesi için alınması gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 63
üncü sırasında yer alan, Konya Milletvekili Remzi Çetin ve 21 milletvekilinin,
madencilik sektörünün içinde bulunduğu durumun araştırılarak altın ve bor
madenleri başta olmak üzere yeraltı kaynaklarımızın değerlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 66 ncı sırasında yer alan,
Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 23 milletvekilinin, ülkemizdeki demir
ve çelik üretimi ile Erdemirin mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 67 nci sırasında yer alan,
Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 24 milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü
Kurumunun mevcut durumunun ve taşkömürü üretimindeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla ve 86 ncı sırasında yer alan,
Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 39 milletvekilinin, ülkemizdeki demir
cevheri kaynaklarının değerlendirilmesi ve demirin inşaat sektöründe
kullanımıyla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak
öngörüşmesine başlıyoruz.
VI.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1.- Zonguldak Milletvekili Harun Akın ve 22 milletvekilinin,
Türkiye Taşkömürü Kurumunun sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi(10/37)
2.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 47 milletvekilinin,
bor madeni kaynaklarımızın stratejik ve ekonomik değerinin araştırılarak gereği
gibi değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi(10/38)
3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 39 milletvekilinin,
ülkemizin madenleri ve madencilik politikası konusunda Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/44)
4.- Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 19
milletvekilinin, Çankırı İlinde Kuzey Anadolu fay zonu civarındaki jeotermal
enerji kaynaklarının araştırılarak değerlendirilmesi için alınması gerekli
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/82)
5.- Konya Milletvekili Remzi Çetin ve 21 milletvekilinin,
madencilik sektörünün içinde bulunduğu durumun araştırılarak altın ve bor
madenleri başta olmak üzere yeraltı kaynaklarımızın değerlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/92)
6.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 23
milletvekilinin, ülkemizdeki demir ve çelik üretimi ile Erdemirin mevcut
durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/95)
7.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 24
milletvekilinin, Türkiye Taşkömürü Kurumunun mevcut durumunun ve taşkömürü
üretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi(10/96)
8.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 39
milletvekilinin, ülkemizdeki demir cevheri kaynaklarının değerlendirilmesi ve
demirin inşaat sektöründe kullanımı ile ilgili sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/116)
BAŞKAN - Hükümet?..
Burada.
Meclis araştırması
önergeleri, sırasıyla, Genel Kurulun 4.2.2003 tarihli 30 uncu, 5.2.2003 tarihli
31 inci, 20.2.2003 tarihli 35 inci, 20.5.2003 tarihli 81 inci, 27.5.2003
tarihli 85 inci, 28.5.2003 tarihli 86 ncı, 29.5.2003 tarihli 87 nci ve 1.7.2003
tarihli 100 üncü Birleşimlerinde okunduğundan, tekrar okutmuyorum.
İçtüzüğümüze göre, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti
gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir
diğer imza sahibine söz verilecektir. Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için
20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.
Hükümetin söz isteği var
mı?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20
dakikadır.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeler üzerindeki konuşmamı, toplu olarak arz edeceğim.
Önergelerin hepsi, madenlerle ilgili olduğu için, Maden Yasası ve Hükümetimizin
maden politikasıyla ilgili bilgiler arz edeceğim.
Bildiğiniz gibi,
ülkemizde, bürokrasi ve mevzuat konularında karşılaşılan güçlükler,
kurumlararası yetki karmaşası, diğer sektörler gibi madencilik sektörünü de
olumsuz yönde etkilemiştir. Ancak, biz, bununla ilgili olarak yasa çalışmamızı
yaptık; Maden Yasasına ilişkin tasarı, Genel Kurulda görüşülmek üzere son
şeklini almıştır, burada da tartışıldıktan sonra, ülkemizin son derece önemli
bir ihtiyacı olan, maden konusunda mevzuat açısından büyük bir rahatlık meydana
gelecek, hem yerli yatırımcı hem de yabancı yatırımcı, ülkemizde yeni
yatırımlar yapacaktır; buna inancımız tamdır. Bunun için ilk adımı siyasî
istikrar olarak oluşturduk. İkinci adım da, bu mevzuatın, yani, yasal
düzenlemenin yapılmasıydı; bunu da hazırladık ve bu, Genel Kurulda görüşülecek.
Maden Kanununda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı, ana hatlarıyla,
aşağıdaki yenilikleri getirecektir:
Bu tasarıyla, Taş
Ocakları Nizamnamesi, Havzai Fahmiyye -ki, bu TTK açısından, Zonguldak
açısından son derece önemlidir- ve Maden Kanunu tek bir yasal çatı altında
toplanmıştır. Böylece, sektörün arzuladığı tek mevzuatın gerçekleşmiş olmasını,
bütün madenlerin 5 ana grup halinde ele alınmasını ve bunları ruhsatlandırarak,
uygulamadaki sorunların giderilmesini öngörmüş oluyoruz.
Ayrıca, tasarıyla, kum ve
çakıl ruhsatları, ilgili il özel idareleri tarafından, ihale yoluyla, yerinde
verilecek; kum ve çakıl üretiminin belirli bir düzen içerisinde sürdürülmesi ve
faaliyetlerinin etkin şekilde denetlenmesi de sağlanacaktır.
Yatırımcıya, mevcut
kanundakinden daha fazla ruhsat güvencesi getirilmiştir; bu, önemli bir
yeniliktir. Bu kapsamda, gerçekdışı veya yanıltıcı beyanda bulunmak suretiyle
kanun hükümlerinin uygulanmasını engelleyen veya haksız suretle hak iktisap
eden ruhsat sahiplerinin teminatları irat kaydedilecek ve 2 katına
çıkarılacaktır. Bu fıkranın ikinci kez ihlali halinde de, bir önceki maddî ceza
katlanarak uygulanacaktır. Beş yıl içerisinde kanun hükümlerinin ihlal edilmemesi
halinde de, uygulanmış cezalar kaldırılacaktır.
Madencilik
faaliyetlerinin tabi olduğu izinlerin alınması basitleştirilmiştir. Bu
izinlerin alınmasıyla ilgili bürokratik işlemler azaltılacak, yasaklar yerine
belirli kurallar getirilecek ve bu izinler Bakanlığımız koordinatörlüğünde
verilecektir.
Devlet hakkı
ödemelerinde, bilanço brüt kârı yerine, devlet hakkı, ocakbaşı satış bedeli
üzerinden ödenecektir ve bununla ilgili olarak da, ocakbaşı satış tutarının
yüzde 4'ü -bu, her türlü yapı hammaddelerinde geçerli olacak- diğer grup
madenlerde de yüzde 2'si alınacaktır.
Madencilik
faaliyetlerinin yapıldığı illerin özel idarelerine, devlet hakkının belirli bir
oranının aktarılması öngörülmüştür. Böylece, mahallî idarelerin maddî yönden
güçlendirilmeleri sağlanırken, valiliklerce madencilik faaliyetlerinin takibi
için ortam hazırlanmış oluyor.
Ruhsat alan sınırlaması,
arama ruhsatı: Dönem sonrası işletmeye geçiş için getirilen uygulamalarla,
madenciliğin kurumsallaştırılması, daha ciddî mühendislik ve bilimsel esaslara
dayalı madencilik yapılması için ortam oluşturulmuştur. Büyük ruhsat
alanlarında, maden bulunmayan ya da arama yapılamayan alanların diğer
madencilik faaliyetlerine kazandırılması için gerekli düzenlemeler yapılmıştır.
Bu kapsamda, beş yıl içerisinde ruhsat sahipleri tarafından görünür rezervlerin
ortaya çıkarılması gerekliliğiyle ilgili hüküm getirilmiştir. Ayrıca, işletme
ruhsatlarının üretim yapılmadan atıl bekletilmemesi için, getirilen
düzenlemeyle, faaliyette bulunulmayan ve üretim yapılmayan yıllar için, ruhsat
sahibi, belirli miktarda devlet hakkı ödeyecektir.
Önişletme dönemi
kaldırılmış, arama dönemi süresi yeniden düzenlenmiştir.
Ayrıca, madencinin
vereceği belge sayısı azaltılmış; böylece, Kanun, bürokratik işlemlerden önemli
ölçüde arındırılmıştır.
Anayasa Mahkemesince
iptal edilen Maden Kanununun 46 ncı maddesinin son fıkrası, bozma gerekçesine
uygun olarak yeniden düzenlenmiş, kamulaştırma yapılamaması nedeniyle tıkanan
sektörün önü açılmış, mülk sahiplerinin hakları da korunmuştur.
Maden İşleri Genel
Müdürlüğü günün teknolojik imkânlarıyla güçlendirilmiştir ve elektronik imzayla
ilgili yasal düzenlemenin yürürlüğe girmesinden sonra da, ruhsatların
elektronik ortamda verilmesi mümkün olacaktır.
Burada birkaç rakam
vereyim: 2003 yılında 5 334 adet arama, 643 adet önişletme, 350 adet işletme
ruhsatı verilmiş, 219 adet ruhsatın da süresi uzatılmıştır. Rakamları mukayese
edecek olursak -2004 yılında bu 2 000 adet sahanın denetimi yapılacak- 2002'ye
göre yüzde 10 artış sağlanmış demektir, 2004 yılının ilk dört ayında ise 3 141
adet ruhsat verilerek yaklaşık yüzde 50 artış sağlanmıştır. Yani, bu bir
rekordur ve burada, pratik uygulamalarla, madenciye daha kolay çalışma ortamı
hazırlanmıştır.
Madencilik Planlama ve
Strateji Belirleme Kurulu oluşturulmuştur. Böylece, maden sahasında, yerli
yatırımcının, özellikle yabancı sermayenin, yabancı yatırımcının bir an evvel
ülkemize gelerek yatırım yapması büyük ölçüde teşvik edilecektir.
Bu arada, borla ilgili
bazı bilgiler sunmak istiyorum. Bor, hammade ve mamul madde olarak, başta cam,
seramik, tekstil, cam elyafı, deterjan, tarım, refraktör, metalurji gibi
alanlarda ve 250 çeşide ulaşan uç ürünleriyle dünyada kullanım sahası
bulmaktadır.
Biz, yeni bulduğumuz 1
milyar tonluk bor sahasıyla beraber, dünya bor rezervinin yüzde 72'sine
ulaştık. Bununla ilgili olarak, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünü kurduk. Bu
enstitü yoğun bir çalışma içerisindedir ve ayrıca, Eti Madencilikle birlikte de
bu çalışmalar sürdürülmektedir. 9 adet önfizibilite çalışması yapılmıştır. Bu 9
adet önfizibilite, 9 adet ürüne aittir. Bunun 3'ünü Eti Madencilik bünyesinde
yapacağız, 6'sını da özel sektöre açıyoruz. Bu 6 adet fizibiliteyi, izolasyon
ve tekstil tipi fiberglas, çinkoborat, borkarbür, bornitrür, ferrobor ve
seramikte çok yaygın kullanımı olan sır ve sırça üzerine olacaktır. Bununla
ilgili olarak bir toplantı yaptık, özel sektörün ve kamu sektörünün bütün
çalışanlarını davet ettik, onlara bu fizibiliteleri verdik, onların bu
yatırımları yapmasını canı gönülden arzu ediyor ve onları teşvik ediyoruz.
Yine, bununla ilgili
olarak Uzakdoğu'da büyük bir pazar var, bu pazara aktif bir şekilde girmek
istiyoruz. Amerika'da aynı şekilde yoğun bir çalışma içerisindeyiz, Avrupa'da,
zaten süren faaliyetlerimiz var. İhracat rakamlarımız arttı. Daha evvel 186 000
000 dolar olan bor ihracatı, geçen sene 207 000 000 dolara çıktı, bu sene de
254 000 000 dolara çıkacak, 2005 yılında da 300 000 000 doları geçeceğimizi
düşünüyoruz.
Ayrıca, rafine bor
üretimi konusunda bir yatırım atağı başlattık. Burada, sizlere 3 adet yatırımı
anlatmak istiyorum. 160 000 ton/yıl kapasiteli Kırka Üçüncü Bor Türevleri
Tesisini devreye aldık. Ayrıca, Kütahya Emet'te 100 000 ton/yıl üretim
kapasiteli borikasit tesisi tamamlanarak üretime geçti ve ayrıca 240 000
ton/yıl olan yeni sülfürikasit tesisi de önümüzdeki ay üretime hazır, bunu da
devreye alacağız.
Ürün portföyümüze yeni
ürünlerin ilave edilmesi ve pazar talebinin karşılanması en büyük amacımızdır.
Bununla ilgili olarak da üç yeni proje, yatırım düşünüyoruz. Bunlardan biri,
yılda 100 000 ton kapasiteli Bigadiç'teki İkinci Bor Öğütme Tesisi, ayrıca
yılda 15 000 ton üretimi olan Kırka Susuz Boraks Üretim Tesisi ve yine, 5 000
ton/yıl kapasiteli Borasit Üretim Tesisi. Bunları da, 2004 yatırım programında,
inşallah, gerçekleştireceğiz.
Bu arada, bir bor master
arama projesi kapsamında çalışmalar sürdürülüyor. Biraz önce bahsettiğim gibi 1
milyar tonluk rezerv artışı sağlandı. Böylece, dünyadaki bor rezervinin yüzde
72'sine sahip konuma gelmiş bulunuyoruz. Burada da, bu büyük avantajımızı, bu
mukayeseli üstünlüğümüzü de, yine, ülkemizin kalkınması için kullanacağız.
Bu arada, Ulusal Bor
Araştırma Enstitümüz, borla ilgili yeni ürünler -uç ürünler- üzerinde de yoğun
bir çalışma içerisindedir. Onlar da, borun satış politikası da dahil olmak
üzere, yeni uç ürünler üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. Bunlar da
neticelendikçe, bu güzel haberleri sizlerle paylaşacağız.
Altın madenine gelince;
bununla ilgili olarak da, bildiğiniz gibi, dünyada 2 600 ton civarında olan
altın üretiminin yüzde 50'den fazlası 4 büyük ülkede yapılıyor. Bunlar, Güney
Afrika, Amerika, Kanada ve Avustralya. Halen faaliyette olan altın madeni
sayısı 900 civarındadır ve Avrupa Birliğine üye ülkelerde de yıllık altın
üretimi 30 ton civarındadır.
Şimdi, tabiî
"altın" denilince, akla, hemen Bergama geliyor; ama, Bergama'nın
dışında da, ülkemizde yeni altın sahaları bulunmaktadır. Türkiye'ye yılda
ortalama 200 ton altın ithal edilmektedir. Bu, çok önemli bir rakamdır. Bunun
karşılığında da 2 500 000 000 dolarlık döviz ödenmekte. Buna karşılık,
Türkiye'de bilinen altın yataklarına bakılınca, 9 yatakta toplam rezerv olarak
338 tonluk bir altın var. Potansiyel yataklara da baktığımız zaman, 50 ton ve
altının yan ürün olarak kazanılabileceği masif sülfit yataklarına da baktığımız
zaman, burada da 48 ton kadar altın bulunmaktadır. İşletilebilir
yataklarımızda, İzmir-Bergama-Ovacık'ta 27 ton, Balıkesir-Havran-Küçükdere'de 9
ton, Eskişehir-Sivrihisar-Kaymaz'da 6 ton, Erzincan-İliç-Çöpler'de 112 ton,
Manisa-Salihli-Sart'ta 2 ton, Artvin-Cerattepe-Kafkasör'de 33 ton,
Gümüşhane-Mescitli-Mastra'da 12 ton, Uşak-Eşme-Kışladağ'da 106 ton ve bir de,
ayrıca İzmir Efemçukuru'nda da 32 tonluk bir rezerv bulunmaktadır.
İşletilebilir yataklarımızdaki miktar budur.
Bunun dışında, ayrıca,
Kastamonu-Küre ve Rize-Madenköy bakırlarının elektrolizi sırasında bir miktar
altın çıkmaktadır.
Bunlara baktığımız zaman,
Türkiye'nin toplam altın rezerv ve kaynak metal içeriği, yaklaşık 436 tondur.
Bunları, tabiî, biz, çok yoğun olarak, ciddî bir çalışmayla, çevreye de zarar
vermeden çıkarmaktayız, ki, dünyada bilimsel ve teknik açıdan hangi usuller
uygulanıyorsa ülkemizde de bunu kullanmaktayız. Zaman zaman bazı yanlış
yorumlamalar yapılmakta veya çevreci arkadaşlar, farklı sahalara girerek bunu
eleştirmektedirler; ancak, şunu söyleyeyim: Biz, bu konuda son derece hassasız
ve bilinçli bir şekilde, çevreye duyarlı bir şekilde bu çalışmaları
sürdürüyoruz. Zaten, daha evvelden de Kütahya'da gümüş fabrikasında yine buna
benzer metotlar kullanılıyordu ve bizzat benim giderek yaptığım gözlemlerde de,
yaptığım ziyarette de gördüğüm gibi çok ciddî, çevreye duyarlı bir üretim
gerçekleştirilmektedir. O bakımdan, bu tip yatırımların bir an evvel
gerçekleştirilip, ülkenin yer altında bulunan bu servetinin mutlaka üretime
katılması lazım.
Jeotermal sistemlerle
ilgili olarak da yoğun bir çalışma var. Bu çalışmalar hakkında da sizlere bazı
bilgiler sunmak isterim. Jeotermal enerji konusunda yoğun bir çalışma var; yeni
ve yenilenebilir enerji kaynağı olarak üzerinde duruyoruz. Bu noktada yeni bir
yasa çıkacak. Bu yasayla, ülkemizdeki bu zengin kaynaklar mutlaka ekonominin
hizmetine sunulacaktır.
Mukayese için birkaç
rakam vereyim: Burada en büyük kaynak Ege Bölgesinde. Bu Ege Bölgesindeki
kaynak yüzde 78; yani, ülkemizin jeotermal kaynaklarının yüzde 78'i burada
bulunuyor. Bunların hepsinin etütleri yapıldı. Evet, Yozgat, Çankırı tarafında,
İç Anadolu Bölgesinde, Doğu Anadolu Bölgesinde de tabiî ki var; ama, daha büyük
oranda bunlar Ege Bölgesinde bulunmakta.
Bu tip yatırımları üç ana
başlıkta incelemekte yarar var; çünkü, bunlar sıcaklıklarına göre değişiyor.
Düşük sıcaklıklı olan yataklardaki sıcaklık 20 ilâ 70 santigrat derecedir, orta
sıcaklıktakiler 70 ilâ 150 santigrat derecedir ve 150 santigrat derecenin
üzerinde olanlar da yüksek sıcaklıklı olarak ifade ediliyor. Ülkemizde 170 adet
saha bulunmakta, bilinen olarak ve bunların içinde, 353 adet ayrıca, arama
kuyusu açılmıştır ve bu sayının, biz, özel sektörün, MTA'nın dışındakilerin
yaptıklarıyla beraber 400'ü aştığını biliyoruz.
Burada, yüksek sıcaklıkta
olanlarda elektrik üretmeyi öngörüyoruz tercihli olarak. Tabiî, orada soğuyan
suyu soğuma derecesine göre, sanayide ve ısıtma amaçlı olarak, konut ısıtması
dahil olmak üzere kullanmayı daha uygun buluyoruz ve bu arada, yeni bir
teknolojiyle de, soğuyan suyu tekrar enjekte ederek, orada tekrar ısınmasını
sağlamak istiyoruz.
Burada, bu kaynakları
eğer tam olarak kullanabilirsek 1 000 000 konutu çok rahatlıkla ısıtabiliriz;
ama, şimdi ise bunun çok daha altında bir rakamla bu ısıtmayı sağlıyoruz. Bunu,
eşdeğer olarak, 1 000 000 konut olarak öngörüyoruz, rakam olarak.
Türkiye, bu noktada
dünyada ilk 5'e giriyor ve Avrupa'da ise 1 inci durumda. Yani, jeotermal enerji
konusunda büyük bir iddiamız var. Bu iddiayı da, jeotermal enerji yasasıyla
birlikte, uygulamaya daha bir yansıtacağız. Onun dışında, yeni ve yenilenebilir
enerji yasasıyla ilgili olarak da, rüzgâr ve güneş enerjisiyle beraber,
jeotermal enerji ve küçük hidrolik santralları da devreye sokmayı düşünüyoruz.
Bu noktada çok ciddî, yoğun çalışmalarımız var ve bilhassa MTA, bu noktada
büyük tecrübe sahibi oldu ve bunu da kullanıyor.
Konut ısıtmacılığına
uygun 90 saha, elektrik üretimi de yapılabilecek 10 saha bulunuyor ülkemizde ve
ısı potansiyeli olarak da 31 500 megavat, termal olarak, eşdeğer olarak
bulunuyor ve bunu, şu anda Türkiye'de görünür hale gelmiş toplam jeotermal
potansiyelinin ekonomiye katkısını yıllık olarak düşündüğümüzde 1 milyar dolar
civarında. Yani, böyle bir parasal değeri de hesaplamamız mümkün.
Bunun dışında, bahsetmek
istediğim birkaç konu daha var. Onlardan bir tanesi, bizim, TTK'yla ilgili olan
çalışmalarımızdır. Burada, devrim niteliğinde olan ve ülkemizin en sorunlu
bölgelerinden biri olan Zonguldak bölgesine inşallah güzel bir çözüm sunacağız;
bu çözümle bu bölge rahatlayacak. Bununla ilgili yaptığımız çalışmayı şöyle
özetlememiz mümkün: Şimdi, bildiğiniz gibi, Zonguldak bölgesinde uzunca bir
süredir zarar ediyor TTK; buradaki zarar yıllık 350 000 000 dolar civarında ve
üretimi de 2 000 000 tona düştü; geçen seneki rakam 320 000 000 dolar. Şimdi,
burada çok ilginç bir yapı var; piyasası hazır, para dönüşü garantili bir pazar
var. Yani, böyle bir yer. Hele bugünkü konjonktürle de olaya baktığımız zaman,
Çin'in de fiyatları yükseltmesiyle taşkömürü fiyatları çok yükseldi; ancak,
bundan yararlanamıyoruz. Halbuki, yanı başında, Zonguldak'ta Erdemir var, onun
dışında Kardemir bu kömürü istiyor, ayrıca İsdemir ve diğer kullanıcıları da
düşündüğümüz zaman 5 000 000 tonluk bir pazar hazır; ancak, şu anda, 2 000 000
tonluk bir taşkömürü üretimimiz var ve bundan dolayı da 320 000 000 dolar her
yıl zarar ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Sayın Bakan
toparlayabilir misiniz...
Buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Hükümet olarak, bu en önemli probleme çözüm
getirmek istiyoruz. Bununla ilgili olarak da, yasada değişiklik yapacağız; hem
TTK'nın burada yatırım yapmasını sağlayacağız hem Erdemirin ve bunun dışında
da, özel sektöre burayı açmayı düşünüyoruz.
Burada, Bağlık-İnağzı,
Amasra-B, Gelik-Senklinal, Armutçuk- Alacaağzı gibi ve diğer yeni sahalarda
üretim yapmak istiyoruz. Bunu yaptığımız zaman, 10 000 kişiye ek istihdam sağlayacağız ve ayrıca da
9 500 000 ton üretim sağlanacak. Bunun 5 000 000 tonunu demir-çelik alacak.
Onun dışında da üretimimizi artıracağız. Özel sektörle -buradaki yaptığımız
hesap- 4 500 000 tonluk bir üretim gerçekleştireceğiz. Ayrıca, TTK da, burada 5
000 000 tonluk bir üretim yapacak. Bunu yaptığımız zaman, dediğim gibi, bir 10
000 kişiye ilave istihdam sağlanacak, ki, bölgenin en büyük hassasiyeti budur.
320 000 000 dolarlık zarardan kurtulacak. Bölgeye 600 000 000 dolar civarında
yatırım gelecek ve yıllık da 500 000 000 dolarlık bir döviz tasarrufu
sağlanacak. Bu, cumhuriyet döneminin en önemli çözümlerinden bir tanesi olacak
bu bölge için; çünkü, biz, çözümsüzlüğü çözüm olarak kabul etmeyen bir
Hükümetiz ve çözümleri ertelemek istemiyoruz. TTK da, buradan, bu güzel çalışmalardan
mutlaka nasibini alacak ve burayı kurtaracağız.
Onun dışında, TKİ'yle
ilgili de size güzel bir haber vermek istiyorum -bu güzel haberleri sizlerle paylaşmak istiyoruz- onunla ilgili
olarak da yoğun bir çalışmamız var. Bildiğiniz gibi, geçen sene, 1 200 000 aileye
kömür dağıttık. Bu kömür, 700 000 tonu geçti ve bununla ilgili olarak da,
piyasada 20 dolar civarında bir indirim ayrıca gerçekleşti, pazar yapıcısı
olarak, market maker olarak işin içine girdik. Bu sene de, tekrar, daha fazla
olarak gireceğiz. Buradaki rakamımızı 1 200 000 ton olarak düşünüyoruz. Ayrıca,
diğer ısıtma sahasında, 700 000 tonla piyasaya gireceğiz. Toplam olarak, 1 900
000 tonluk bir üretimle kömür piyasasına TKİ olarak giriyoruz. TKİ, daha
evvelden böyle bir şey yapmıyordu, ocakta bu satışı yapıyordu. Biz, geçen sene
600 ilçe ile 79 ile kömür ilettik. TKİ, daha evvel, kapıda dağıtıyordu, dağıtım
yapmıyordu. Şimdi, bunu gerçekleştireceğiz ve bu, aşağı yukarı, 2 500 000
aileye kadar ulaşmış olacak. Bunun 1 500 000 dargelirliler olacak ve bunlara
parasız olarak dağıtacağız. Bunu, Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Fonuyla
yapacağız. Bunu yaptığımız zaman, piyasada, fiyatı 30 dolar aşağı çekmiş
olacağız. Bunu baştan şunun için söylüyoruz ki, kömür ithal etmek isteyenler
hesabını kitabını buna göre yapsın, pazarlıklarını ona göre yapsın. Biz,
burada, piyasaya girerek, özellikle dargelirlileri korumak istiyoruz; çünkü,
Hükümetimizin sosyal politikasının en önemli bariz özelliklerinden bir tanesi,
dargelirlileri gözetmesidir.
Bunu yaptığımız zaman ne
kazancımız olacak; bu fiyatları aşağıya çekmenin dışında, ayrıca, toplam olarak
6 000 kişiye de iş sağlamış olacağız. TTK'da bu rakamımız 10 000 kişidir.
Burada da 6 000 kişiye ek istihdam sağlayacağız ki, bu, şu anda TKİ'nin
çalıştırdığı eleman sayısının yaklaşık olarak yarısıdır. Bunu yaptığımız zaman,
TKİ kâr etmiş olacak ve ayrıca, fazla sayıda işçi çalıştırılacağı gibi,
kamyoncusundan dağıtıcısına kadar hepsi buradan faydalanacak. Bununla ilgili olarak
da bütün hazırlığımız tamam. Buradan hane halkının tasarrufu da, aşağı yukarı,
500 000 000 dolar civarında olacak.
Biz, dikkat ederseniz,
elektrik konusunda da bu yerli kaynaklara ağırlık verdik, Rusya'yla yaptığımız
anlaşmalarda önemli avantajlar sağladık, yerli kaynaklara ağırlık verdik, mobil
santralları durdurduk. Geldiğimizde elektrik üretiminde yerli, yani içkaynak
kullanım oranımız yüzde 37'ydi. Eğer bunu yapmasaydık yüzde 37'den yüzde 25'e
düşecekti; fakat, yaptığımız çalışmalarla, şu anda yüzde 53 oranına çıktı. Bu,
çok önemli bir şey. Yani, daha evvel elektriğe her ay yüzde 3, yüzde 5 otomatik
zam vardı, şimdi, 18 aydır zam yapmıyoruz. İşte, bunun kaynaklarını biz buradan
bulduk; yerli kaynaklara ağırlık verdik. Biraz önce söylediğim gibi, elektrik
üretiminde yerli kaynak kullanımı yüzde 25'e düşecekti, biz yüzde 53'e çıkardık
ve bunu da sizlere ifade etmek istiyorum. Bundan sonraki hedefimiz de yüzde
60'tır. Bunları da, yine, dediğim gibi, enerji politikasında, çok sıkı bir
şekilde, günü gününe takip eden bir enerji yönetimi gerçekleştirdiğimiz için
sağlayabildik. Böylece, yoğun bir çalışmayla, hem daha evvelden bu tip
çalışmaları yapmayan kurumlara yeni bir bakış açısı kazandırıyoruz hem de
onların bu işleri yapabileceğini gösteriyoruz.
Sayın Başkan, müsaade
ederseniz, hepsi toplu olduğu için, demir-çelik konusuna da cevap vereyim.
Toplu olarak cevap verdiğim için demir-çelik ve demir cevheri konusunu da ifade
etmek istiyorum. Burada önemli bir nokta, demir-çelik üretiminde bir çarpıklık
var. Bu çarpıklık da... İleri ülkelerde uzun ürünün yassıya olan oranı
önemlidir. Bunu şöyle ifade etmek lazım: Demir-çelik üretiminde yüzde 70
yassıdır, yüzde 30 uzundur. Bizde ise, bu, tersine ve biz hurdaya büyük para
veriyoruz ve bunu elektrikle eritiyoruz. Elektriğimiz zaten pahalı, zaten dışa
bağımlı kaynaklarla -başta doğalgaz
olmak üzere- bunu yapıyoruz.
Bir de, tabiî, bunların
desteklenmeleri var. Bu bakımdan, bu çarpık yapıyı mutlaka tersine çevirmek
lazım.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Rahmetli Özal sağ olsun!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Bu, maalesef daha evvele dayanıyor.
Bu programı -ben de daha
evvel eski bir demir-çelikçi olarak, beş yıl kadar Ereğli Demir-Çelik'in
yönetiminde bulunup bu yatırımlarını yapan biri olarak söylüyorum- bunu mutlaka
düzeltmek lazım. Bununla ilgili olarak da rakamları, üretimi daha artırarak
gitmemiz gerekiyor. Dünyada şu anda 13 üncü sıradayız. Kişi başına,
kullandığımız çelik miktarı 189 kilodur. Bu, diğer ülkelerde 400 kilonun
üzerinde. Yani, onların seviyesine gelmek için, daha, çok fazla fırın ekmek
yememiz lazım. Bu ne demektir; daha fazla yatırım yapmak demektir. Daha fazla
yerli kaynaklara - başta kömür ve cevher olmak üzere- ağırlık vermemiz
gerekiyor
Burada, Ereğli-Demir
Çelik'i özellikle tebrik ediyorum. Ereğli Demir Çelik İşletmeleri -İskenderun
da dahil olmak üzere- büyük bir atak içindedir; hem yurt içinde hem yurt
dışında çok önemli yatırımlar yapıyor, çok verimli çalışan bir kurum. Ayrıca,
Divhanı da aldı. Divhanın hem pelet hem siyiter üretimini artık kendi bünyesinde
yapacak; bu maliyetlerini daha da düşürecek. Yurt dışında, Romanya'da
çalışmaları var. Bu bakımdan, özellikle başındaki bütün yöneticilerini, Genel
Müdürünü ve Yönetim Kurulu Başkanını ve üyelerini, bütün çalışanlarını ayrıca
tebrik ediyorum
Burada önemli bir nokta
var, onu ifade etmeden geçemeyeceğim; çünkü, Meclis araştırması önergesi içinde
bu, ifade ediliyor; o da, hafif çelik yapılar konusudur. Evet, deprem bölgesi
olan ülkemizde mutlaka buna ağırlık vermemiz lazım; ancak, ne yazık ki, üniversitelerde
de, mühendislik fakültelerinde de çelik konstrüksiyon maalesef, çok fazla ele
alınmıyor. Bunun mutlaka ele alınması lazım. Bununla ilgili olarak da, bu hafif
çelik yapılar üzerinde duracağım; çünkü, bu araştırma önergesi içinde de bu
ifade ediliyor. Kısa süreli imalat ve montaj avantajı olan bir yapı türüdür. 1
metrekareye yaklaşık olarak 50 kiloluk bir çelik kullanımı söz konusudur.
Özellikle, deprem ülkelerinde yatay yüklere dayanıklı, esnek ve hafif yapılar
tercih edildiği için, yoğun bir şekilde bunun üzerinde durmamız lazım. Zaten,
biraz önce çelik kullanımındaki rakamı ifade ettim; bu, 189 kilodur kişi
başına, bunu mutlaka 2-2,5 kata çıkarmamız lazım. Onun için de demir-çelik
konusunda yoğun bir çalışma içinde olmamızda yarar var.
Burada, size, Ereğli
Demir-Çelik'in üst üste kırılan birkaç rekorundan bahsetmek istiyorum: Geçen
sene 3 535 000 tonluk bir üretim gerçekleştirildi. Satış miktarında da ikinci
bir rekoru var; o da, 3 556 000 tonluk satışıdır. Yine, net dönem kârı da 236
000 000 dolardır. Bu üç rekoru da önemli başarılardır. Dolayısıyla, bu
araştırma...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
sözlerinizi toparlarsanız...
Buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Aslında, keşke, bu tip konulara biraz
daha zaman ayırabilsek de, bu güzel haberleri birlikte paylaşma imkânını
bulabilseydik; ama, herhalde, sorularınız olursa bunlara cevap verme imkânını
bulacağım ve bundan da mutluluk duyacağım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Önerge üzerinde AK Parti
Grubu adına söz isteyen, Sakarya Milletvekili Sayın Hasan Ali Çelik; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yeraltı
kaynaklarımızın değerlendirilmesiyle ilgili verilmiş olan 8 ayrı araştırma
önergesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Yerkabuğunda ve su
kaynaklarında tabiî olarak bulunan, ekonomik ve ticarî değeri olan, ham yahut
işlenerek tüketilen veya sanayiin hammaddesi olan bütün maddeler madendir.
Çevremizde gördüğümüz ve günlük yaşamımızda kullandığımız şeyleri,
yerkabuğundaki doğal kaynaklara, yani, madenlere borçluyuz.
İnsanoğlunun yaşamında
400 000 yıl önce sadece taş ve odun vardı, 250 000 yıl önce ateşle tanıştı. 20
000 yıl önce çakmak taşından balta, 3 000 yıl önce de demiri keşfedip demirden
aletler yapmasını öğrendi; altını keşfedip süs eşyaları yapmayı öğrendi.
İnsanoğlunun hayatında, yine, 150 yıl önce petrolle işleyen bir otomobil yoktu.
Yine, bundan 100 yıl önce hayatımızda buzdolabı bile yoktu.
İşte, ihtiyaçlar arttıkça
gelişen, geliştirilen teknoloji, yerkabuğundaki madenleri daha süratli
keşfetmeyi ve bunlardan daha etkin yararlanmayı zorunlu kıldı. Yaşamımızı
kolaylaştıracak her şeyi üretebilmek için, insanlığa sunulan imkânları,
madenleri yeryüzüne çıkarmak gerekmektedir. Kullandığımız her şey bir madendir
ve her alet, araç, gereç önemli bir maden tüketimiyle ortaya çıkar. Gelişmiş
ülkelerde, kişi başına günlük yaşam standardını koruyabilmek için, her yıl
tonlarca maden tüketilmektedir. Kullandığımız telefonun 42 değişik mineralden
üretiliyor olması sektörün önemini ortaya koymaktadır.
Ülkemiz, maden
çeşitliliği ve rezervleri bakımından önemli bir yere sahiptir. Dünyada ticareti
yapılan 90 çeşit madenden 77 çeşidinin ülkemizde de bulunması, ülkemizin, yine,
maden zenginliği bakımından ne denli önemli bir yerde bulunduğunu
göstermektedir. Yine, bunun 50 çeşidinin de zengin rezerv olarak bulunması,
bizim için bir imkândır. Özellikle ilk sırada yer alan bor mineralleri dünya
rezervinin yüzde 72'lerini oluşturmaktadır. Mermer, gerek rezerv gerek renk ve
çeşitlilik bakımından ülkemize isim yaptıran ihraç ürünlerimizdendir. Toplam
maden ihracatımızdan elde edilen değerin yüzde 50'sinden çok fazlası mermer ve
bor satışıyla elde edilmiştir. Bununla birlikte, ithalatımızın da en önemli ilk
üç madeni, kömür, demir ve fosfattır.
Türkiye'de 50 civarında
farklı maden ve mineralden, yılda yaklaşık 2 200 000 000 dolar değerinde 150
000 000 ton maden üretimi yapılmış olmasına rağmen, bu miktarın dünyadaki maden
üretiminin yaklaşık yüzde 2'si olduğu, değer olarak da ancak yüzde 0,5'leri
değerinde kaldığı ortaya konulursa, asıl sorun daha açık ortaya konulmuş olur.
Belirlenmiş maden kaynaklarımızdan yeterince yararlanamadığımız gibi, birçok
maden yatağını da, niteliklerine uygun teknolojiler geliştiremediğimiz, gerekli
sermayeyi veya pazarı bulamadığımız için işletemediğimiz bir gerçektir.
Madencilik sektöründe
-bor, altın, mermer, sanayi ve endüstriyel hammaddeler yahut metal madenleri,
kıymetli-yarı kıymetli taşlar, gaz ve sıvılar olmak üzere- yaşanmakta olan
sorunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve hükümetin çabalarıyla azaltılacak
veya ortadan kaldırılacaktır.
22 nci Dönem Türkiye
Cumhuriyeti Parlamentosu ve hükümetimiz, gerekli yasal çalışmaları
hızlandırarak, 3213 sayılı Maden Kanununun bazı maddelerini değiştirmek,
sorunları azaltmak, çözmek üzere önemli adımlar atmıştır. Bunların sonucunda
mutlaka çok iyi sonuçlar alınacak, gerek madencimiz gerekse ülkemiz önemli
kazanımlar elde edecektir.
Gelişmiş ülkelerde,
madenciliğin, kalkınmada çok önemli bir yeri vardır; kalkınma, özellikle,
madenciliğin temel imkânlarıyla oluşmaktadır. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında
madencilik sektörünün gayri safî millî hâsıla içindeki payının yüzde 20'lerden
çok yukarılarda olmasına mukabil, son yıllarda, bu oran, yüzde 1'ler
civarındadır. Bu parlak olmayan tabloyu değiştirmek bizlerin elindedir.
Ülkemizin bu önemli potansiyeli, artık, bu aziz milletin hizmetine sunulacaktır.
Halkımızın fakirliğini, fukaralığını, ülkemizin özkaynaklarını da kullanarak
ortadan kaldıracağız; milletimizin maden kaynaklarını, milletimizin hizmetine
sunacağız.
Madencilik
faaliyetlerinin sürdürülebilir bir nitelik kazanması son derece önemlidir.
İnsan yaşamında kullanılan birçok şeyin bir maden türü olmasının yanında,
güvenli ve sağlıklı yaşam için çevre kalitesi asla gözardı edilemez. Ekonomik
fayda elde ederken, sosyal gelişme ve çevre iyileştirmeleri de bir bütün olarak
ele alınmalı, daha iyi yaşam şartları bütünlük içerisinde sağlanmalıdır.
Madencilik
faaliyetlerinde yer seçme şansı yoktur; madenlerin, bulundukları yerde
üretilmesi zorunludur. Bu faaliyetler sonucunda değişen topografyanın da
rehabilitasyonu ve yeniden kazanımı gereklidir.
Madencilik
faaliyetlerinde, birçok yasa birbiriyle etkileşim halindedir. Orman, SİT
alanları, millî parklar, meralar, tarım arazileri, zeytinlikler, su koruma
havzaları ve özel koruma alanları gibi alanlar ülkemizin önemli bir bölümünü
kapsamaktadır. Sağlık, güvenlik, hukuk, gıda gibi hayatın her alanını
ilgilendiren bu faaliyetler, çevre-madencilik sürtüşmesi yaratmadan ve birini
diğerine feda etmeden, çevreyi koruyarak madencilik faaliyetlerinin yapılmasına
imkân sağlamalıdır.
Sayın Başkanım, sayın
milletvekilleri; dünya bor rezervlerinin yüzde 72'sine sahip olan ülkemiz bu
mineralden yeteri kadar yararlanamamıştır. 1850 yılından 1957 yılına kadar yabancı
girişimcilerin elinde bulunan borun, yapılmış olan düzenlemeler sayesinde,
ülkemiz için özel önemi olan mineral olduğu anlayışı öne çıkarılmıştır. 2840
sayılı Yasayla, bor ve bazı madenlerin kamu kuruluşu tarafından tek elden
işletilmesi sağlanmıştır; ancak, hepsinden önemlisi, sadece bor değil, bütün
minerallerde hammaden ihracatı ülkemize ihracatta etkin bir ekonomik değer
sağlayamazken, maden kaynaklarımızdan istifade edilemeden tüketilmesi sonucunu
da doğurmaktadır. Ton başına 100 dolara ham bor satmak yerine, işlenip,
zenginleştirilip uç ürün, rafine ürün üretmek suretiyle ton başına satış
fiyatını 500, 1 000, 1 500 dolar yapmak şarttır. Bu amaçtan yola çıkarak,
ülkemiz madenciliğinde önemli bir yer tutan bor madeni varlığının
katmadeğerinin yurt içinde kalmasına yönelik olarak bor sanayiinin kurulması
amacıyla ar-ge faaliyetlerini öne çıkaran bilimsel araştırmalar yapmak,
yaptırmak, katkı sağlamak ve koordine etmek amacıyla, kamu tüzelkişiliğini
haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü Kurulması
Hakkındaki, Hükümetimizin Tasarısını, hep birlikte, 22 nci Dönem Parlamentosu
olarak kanunlaştırdık. Bununla, bor, hem millî bir politika anlayışıyla ele
alınmış hem de katmadeğeri yüksek rafine ürünler üretip satmamız
gerçekleştirilmiştir. İşte çalışma budur ve bunu iktidarıyla muhalefetiyle bu
Meclis başarmıştır.
Jeotermal enerji
konusunda önemli bir yasal boşluk, gerek Enerji Bakanlığı gerekse Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu tarafından ele
alınmıştır. Bir hazırlık çalışması tamamlanmış ve yakın bir gelecekte son şekli
verilmek suretiyle, bu konuda bugüne kadar sağlanamayan eksiklikler giderilmiş
olacaktır.
Demir-çelik ve taşkömürü,
ayrılmaz ikilidir. Ülkemizde Zonguldak'ta üretilen taşkömürü, halen çok eski
bir düzenlemeyle üretilmektedir. İşte 3213 sayılı Maden Kanununun bazı
maddelerini değiştirmek suretiyle yapılacak olan değişiklikler bu konudaki
ihtiyaçları da giderecektir. Tüm madenlerde mümkün olduğunca bu yolu seçmek,
bilim ve teknoloji ağırlıklı faaliyet, ülke kaynaklarının verimli
kullanılmasının gereğidir.
Türkiyemiz hepimizindir.
Elbirliği içerisinde ülkemizin gelişmesini ve kalkınmasını sağlamak, doğal
kaynaklarımızı en iyi, en verimli ve çevreyle uyumlu işletmek görevimizdir.
Birçok madende olduğu
gibi, kıymetli madenlerden altın konusunda da uzun yıllar sorunlar yaşandı.
Dünyadaki altın üretiminin yüzde 53'ünü sanayileşmiş 4 ülke yapmaktadır.
Dünyada 900'e yakın da altın madeni işletmesi faaliyette iken, ülkemizde,
ancak, zar zor bir işletme aktif haldedir. Biliniyor ki, dünyadaki yıllık altın
talebi 3 000 tonun üzerindedir. Çevreci hassasiyetler ve mevzuat sebebiyle
etkin işletme yapılamamaktadır. Mevcut projelere göre, 500 ton civarında altın
rezervi, 5 milyar dolar civarında parasal değerle birlikte 21 milyar dolarlık
bir ekonomik katkı oluşturacak imkândır. Muhtemeldir ki, ülkemizdeki altın
potansiyeli -uzman görüşleriyle- 6 500 ton civarında ve parasal değer olarak da
65 milyar dolar kadardır, temin edilebildiği takdirde.
Sayın Başkanım, sayın
milletvekilleri; elbette hiçbir şey kolay değildir. Madencilikte, borda,
altında sorunumuz vardır ve fakat, bunları hükümetimizin tasarılarıyla ve
Meclisimizin çalışmalarıyla, yasalarla çözümleyeceğiz.
Yüz yılı aşkın süredir
yürürlükte olan Taş Ocakları Nizamnamesi, Zonguldak taşkömürü çıkarımında
Havza-i Fahmiyye gibi farklı disiplinler, Maden Yasasıyla zaman zaman
aykırılıklar oluşturmaktadır. İşte, bütün bunlar bir yasa bütünlüğüyle
düzenlenecektir.
3213 sayılı Maden Kanununda,
Sanayi Komisyonu ve Plan ve Bütçe Komisyonunda sektör temsilcileri, ilgili ve
yetkililerle beraber yapılan yeni düzenleme ve değişiklikler, araştırma
önergesi vermiş bulunan sayın milletvekillerimizin taleplerini de karşılama
düzeyindedir.
Yeraltı kaynaklarımızın
stratejik ve ekonomik değerleri, madencilik politikası, jeotermal enerji
kaynakları, altın ve bor, sektör sorunları önemle ve dikkatle hazırlanan
tasarıda ele alınmıştır ve siz sayın vekillerimizin takdirlerine arz
edilecektir. Zengin ülkenin fakir insanı olarak yaşamamıza sebep olan her engel
ortadan kaldırılacaktır. Eğer, bu millet, kendi öz değerlerinden en iyi, en
verimli bir şekilde yararlanamıyorsa, bu, hepimizin eksikliğidir. Bu millet
çektiği sıkıntılara son vermek, ülkemizi ve milletimizi muasır ülkeler
seviyesine yükseltmek görevini bizlere vermiştir. Parlamentomuz, milletini en
iyi şekilde temsil ederek, milletin ihtiyaç duyduğu yasaları onlar için zengin
bir uzlaşma kültürü içinde düzenleme anlayışı içindedir.
Bu konuda 8 araştırma
önergesi vermiş bulunan Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Partiden sayın
milletvekili arkadaşlarıma hassasiyetleri için teşekkürlerimi sunarken, 3213
sayılı Yasada yapılan düzenleme, jeotermal enerji taslağı 2003 yılında
Meclisimizin çıkarmayı başardığı Ulusal Bor Enstitüsü Yasalarıyla taleplerin
gerçekleştirilebileceğini, bu sebeple, araştırma önergelerinin işleme konmasına
gerek olmadığını Grubum adına ifade ediyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çelik.
Önerge sahipleri adına
Zonguldak Milletvekili Sayın Harun Akın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım
adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
11.3.2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğum,
şahsımın ve milletvekili arkadaşlarımın imzasının bulunduğu, milletvekili
seçildiğim ilin, Zonguldak'ın ve ülkenin, hatta, Avrupa'nın gözbebeği Erdemirin
mevcut durumunun, sorunlarının ortaya çıkarılıp, çözümlerinin bulunması için
Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğümüzün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince
bir Meclis araştırması istedik.
Değerli arkadaşlar,
öncelikle, sizlere, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğumuz
araştırma önergemizi okumak istiyorum:
"Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
15 Mayıs 1965 tarihinde
üretime başlayan Erdemir, Türkiye'nin yassı mamul üreten tek entegre fabrikasıdır.
Hem bölgenin hem de ülkenin gözbebeği konumundadır. Son yıllara kadar kâr eden
Erdemir, son hükümetlerin yanlış politikaları ile dış ülkelerden diğer firmalar
tarafından satın alınan kalitesiz çelikler nedeniyle Erdemirde üretim ve
satışta zorunlu düşmeler yaşanmış, bu da kârı etkilemiştir.
Erdemir, sebebini hâlâ
anlayamadığımız nedenlerle birçok şirketi satın alarak bünyesine katmıştır.
Satın alınan veya sermayesine iştirak edilen şirketler şunlardır:
1- Erdemir Romania SRL;
sermayesi 16 trilyon, Erdemirin payı ise yüzde 100'dür.
2- Borçelik Çelik San. ve
Tic. AŞ; sermayesi 12 trilyon, Erdemirin payı yüzde 9'dur.
3- Erdemir Mühendislik
Yön. Danışmanlık AŞ; sermayesi 2 trilyon, Erdemirin payı yüzde 99,99'dur.
4- Erdemir Çelik Servis
Merkezi AŞ; sermayesi 15 trilyon, Erdemirin payı yüzde 99,99'dur.
5- İskenderun Demir ve
Çelik AŞ; sermayesi 120 trilyon, Erdemirin payı yüzde 100'dür.
6- Çelbor, Çelik Çekme
Boru Sanayi ve Tic. AŞ; sermayesi 2,5 trilyon, Erdemirin payı yüzde 100'dür.
(Bu bilgilerimiz, 30.9.2002 tarihi itibariyle alınmıştır)
Satın alınan şirketlerle
birlikte konsolide edildiğinde, Erdemir şirketler topluluğunun büyüklüğü şöyle
ifade edilebilir:
A-5 katrilyon TL
civarında aktif büyüklük,
B-2 katrilyon TL üzerinde
ciro,
C-18 000 çalışan
personel,
D-150 trilyon TL
civarında zarar.
Sonuç olarak, bu
büyüklükte bir şirketler topluluğu yönetilmeye çalışılmaktadır.
Erdemir 7 000 çalışanı,
2,5 katrilyon TL aktif büyüklüğü, 1,2 katrilyon TL cirosu, 45 trilyon TL
sermayesiyle ülkemizin dev müesseselerinden biridir. Yılda yaklaşık 500 000 000
dolar katkısıyla ülke ekonomisine önemli katkısı bulunmaktadır. Yarattığı
endüstriyel ve finansal güçle ayakta kalan önemli entegre kuruluşlarından
biridir. Otuzsekiz yıllık üretim geçmişi nedeniyle de binlerce insan
yetiştirmiştir. Yıllarca hep kâr etmiş bu güzide kuruluş, 1997 yılından
itibaren zarar etmeye başlamıştır. Bu durum, hâlâ devam etmektedir.
Son yirmibeş yılda,
ortalama ömrü iki yılı dahi bulmayan genel müdür ve yönetim kurulları
tarafından yönetilmiş olan Erdemir, iktidarların seçtikleri bürokratlarca
yönetilmiş, şirkete siyaset iyice bulaştırılmış ve gittikçe zemin kaybeden
Erdemir, 1997 yılından itibaren zararla da tanışmış, bu durum, 2003 yılına
gelindiğinde halen devam etmektedir.
Sonuç olarak; ülke
kalkınmasında ana işlevleri olan dev kuruluşların teker teker yok edildiğini
görmek ve bunlara Erdemirin de dahil edilmesi için uygulanan yanlış politikalar
sona erdirilmelidir.
Erdemir, sadece Karadeniz
Ereğlinin değil, sadece Zonguldak'ın değil, sadece Türkiye'nin değil,
Avrupa'nın gözbebeğidir.
Zonguldak, bilindiği
gibi, ülke sanayiinin kalbi durumundadır. Bölge insanı, TTK'nın başına
gelenlerin Erdemirin başına gelmesi oyunlarını ibretle izlemektedir.
Erdemir, konumu gereği,
Zonguldaklı ve ülke insanı tarafından titizlikle takip edilmektedir.
Halkımızın, bu büyük kuruluşun mevcut durumuyla ilgili endişeleri
bulunmaktadır. "
Değerli arkadaşlar, tabiî
ki, bu araştırma önergemizin hazırlanış tarihi bir seneyi geçiyor, ancak Meclis
Genel Kurulumuza geldi. Şimdi, en son dönemde, şu anda içinde yaşadığımız
günlerde, Sayın Bakanım biraz evvel buradan Maden Kanununu anlatırken neredeyse
Maden Kanunu kapsamına girecek yerlere "sizlere, maşallah nazar boncuğu
göndereceğim" dedi. Yani, o kadar süsledi ki, o kadar pulladı ki,
inşallah, Sayın Bakanımızın çizdiği bu güzel tabloyu hep birlikte yaşarız.
Değerli arkadaşlar, en
son gelinen noktada, şimdi, Erdemire kömürcülük elbisesi giydirilmek isteniyor.
Evet, TTK önümüzdeki hafta veya birkaç gün sonra Maden Kanununa girecek, TTK
Maden Kanununa girdikten sonra kömürü işletme, çıkarma hakkını devredecek,
bırakacak ve Erdemir bundan sonra demir-çelikte, yassı çelikte Türkiye'nin tek
numarası, Avrupa'nın gözbebeği Erdemir kömürcülüğe soyunacak.
Tabiî ki, biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bölgede ve Türkiye'de de bu kurumları, bu önemli kurumları
hassasiyetle takip ediyoruz.
Değerli arkadaşlar,
Erdemirin kömürcülük yapmasına gerek yok. Orada, Erdemirin burnunun dibinde,
Kandilli'de, TTK tarafından, zaten, kömür üretiliyor. Yani, Erdemir,
Zonguldak'ın yeşiline, mavisine bakılarak oraya kurulmadı; Erdemir ve Kardemir,
orada taşkömürü var diye kuruldu. Erdemir kendi işini yapacak, TTK da kendi
işini yapacak. Hiç kimse, bu iki konuyu birbirine karıştırmasın.
Eğer, Sayın Bakanın ve
Hükümetin, gerçekten bölgeye bir faydası olması gerekiyorsa, bölgeye hizmet
etmesi gerekiyorsa, Ereğli Limanına, Zonguldak Limanına dışarıdan gelen, ithal
kömür taşıyan gemileri engellerler; Zonguldak'tan, Kandilli'den, burnunun
dibinden, TTK'dan kömür almalarını sağlarlar.
Değerli arkadaşlarım,
Zonguldak Kenti, bu yüzden, gerçekten, bugünlerde, büyük bir huzursuzluk
içinde; çünkü, Zonguldak deyince... Yani, Zonguldak'ın oluşmasına, Zonguldak'ın
Türkiye haritasında yerinin oluşmasına neden olan madendir. Maden olduğu için
TTK vardır, maden olduğu için, taşkömürü olduğu için Erdemir vardır, Kardemir
vardır. Mesele bu kadar önemlidir. Tabiî ki, Erdemir'in mevcut durumu
araştırılsın, sorunları ortaya çıkarılıp çözümleri bulunsun diye bir araştırma
önergemiz vardı. Ben, bu çerçevede kalmak istiyorum.
Maden Kanunu Tasarısı,
Plan ve Bütçe Komisyonundan geçti, önümüzdeki hafta Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna gelecektir. Burada, Maden Kanunu Tasarısı görüşülürken
-Zonguldak Milletvekili olarak ben ve arkadaşlarım- konunun ne boyutta olduğu
hakkında, sizlerle bir kez daha dertleşeceğiz ve doğru olan konuda, Zonguldak
bölgesi adına sizden destek isteyeceğiz.
Şimdilik, ben, Erdemirle
ilgili Meclis araştırması önergemizi çok iyi irdeleyip çok iyi düşünerek,
bizlere olumlu katkı vermenizi diliyorum.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akın.
Önerge sahipleri adına
ikinci söz, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür'e aittir.
Buyurun Sayın Sür.
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tarafımdan hazırlanarak 47
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili tarafından imzalanan ulusal zenginliğimiz
bor madenlerinin stratejik ve ekonomik değerlerinin araştırılmasını amaçlayan
önerge hakkında, önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmama başlamadan önce, bu oturumun başında Meclis Başkanımızın dile
getirdiği sözcüklere, dile getirdiği temennilere yürekten katıldığımı ifade
etmek istiyorum; ama, şuna şaşıyorum: Bu Mecliste, bundan yaklaşık ondört onbeş
ay önce bu konular konuşuldu; o günlerde, bunların yaşanacağı, bu Meclis
kürsüsünden dile getirildi. Amerika Birleşik Devletleri ve emperyalist güçlerin
sömürüyü düşündükleri hangi ülkede, girdikleri hangi yerde, Irak'ta
yaptıklarını yapmadığını gördünüz?! Bizim kuşağımız Vietnam'ı, Manila
katliamlarını ne çabuk unuttu; yani, Irak'ta yaşananlar bir sürpriz miydi?! O
nedenle, o günlerde bu Mecliste Amerika'nın peşine takılıp da Irak'a girmeyi savunanları,
tekrar, bir kez daha vicdanlarıyla baş başa bırakmak istiyorum ve Irak'ta
yaşananlar nedeniyle de, Amerika Birleşik Devletlerini ve İngiltere'yi
kınıyorum.
Çok değerli arkadaşlarım,
yine borla ilgili konuya girmeden, Sevgili Bakanımızın burada yaptığı
konuşmalarda bizlere verdiği bazı müjdeleri, sanırım, kamuoyu ve bizler biraz
farklı algılıyoruz; onları, Sayın Bakanımla da paylaşmak istiyorum. Örneğin,
Sayın Bakanım, geçtiğimiz yıl hükümetimizin aldığı bir karar doğrultusunda
yardımlaşma fonu aracılığıyla ülkemizdeki fakir vatandaşlarımıza dağıtılan
kömür nedeniyle, ülkede kömür fiyatlarının yaklaşık 20 dolar civarında
düştüğünü ifade etti. Sayın Bakanım, herhalde, biz, başka ülkelerde yaşıyoruz;
şimdi, ben, size bunun tam tersini söylüyorum. Ben, sizin Türkiye'nin birçok
noktasına dağıttığınız Soma kömürünün bitişiğindeki en yakın ilin milletvekiliyim,
Balıkesir'in Milletvekiliyim. Sizin o uygulamanızın hemen ardından,
Balıkesir'de, Soma-Kısrakdere kömürü fiyatları yüzde 30 oranında arttı. Cebinde
parası olan vatandaş gidip kömür alamadı. Sizden rica ediyorum, lütfen, size bu
bilgileri getirenler ile benim söylediklerimi bir karşılaştırın; yani,
iktidarda olunca farklı, muhalefette olunca farklı görünmemeli bazı şeyler,
bunlar yaşanan olaylar. Türkiye'de, bu uygulamanın sonucunda, geçtiğimiz kış,
cebinde parası olan vatandaş kömür almakta zorlanmıştır. Dileyelim, önümüzdeki
kış bunlar tekrar yaşanmaz.
Değerli arkadaşlarım,
gelelim bora. Aslında, yine, Sayın Bakanımızın burada ifade ettiği bilgiler
doğrultusunda, düşüncenin şöyle bir yöne kaydığını fark ediyorum: Yeni bir
Maden Yasası Tasarısı getiriyoruz. Bu tasarı bu Mecliste yasalaştığında,
Türkiye madenciliğinin sorunu çözülecek, Türkiye'deki madenlerin sorunu
çözülecek. O nedenle, bu tip araştırma önergelerine de gerek yok, 8 tane
araştırma önergesi var, bunları da kabul etmeyelim -zaten AKP Grubu adına
konuşan arkadaşımız da bunu ifade etti- biz bunu kökten çözüyoruz...
Değerli arkadaşlarım,
özellikle bor konusunda, sizleri bir kez daha düşünmeye çağırıyorum. Bakın,
Allah bu ülkeye çok sayıda doğal kaynak vermiş, çok sayıda madenimiz var. Çok
madenimiz var; ama -işte, biraz önce burada arkadaşlarımız konuşuyorlar- altın
rezervimiz 400-500 ton, Türkiye'nin iki yıllık ithalatını karşılıyor. İşte,
kömürde şu kadar, demirde bu kadar rezervimiz var; ama, borda farklıyız
arkadaşlar. Borda, dünyanın bir numarasıyız. Dünyada söz sahibi olabileceğimiz
tek madenimiz var, o da bor. O zaman, elbette ki, bu denli güçlü olduğumuz bir
konuda çok özel yasalar çıkarmak zorundayız, çok özel politikalar uygulamak
zorundayız; yani, bunun için oturup düşünmeliyiz, ulusal bir strateji tespit etmeliyiz
ve bu stratejiyi ulusal politika haline getirmeliyiz. Hangi hükümet gelirse
gelsin, bu politikanın arkasında durmalı.
Bakın, aslında, konuşma
metnimin ileriki aşamalarında gündeme getireceğim bir konu vardı; onu, burada
gündeme getirmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, biraz önce Sayın Bakanımız,
Türkiye'nin, dünyadaki bor rezervinin yüzde 72'sine sahip olduğunu ifade etti.
Arkadaşlar, yaklaşık elli
veya altmış yıl sonra, dünyada, Türkiye dışında bor üretebilen bir devlet
kalmayacak; yani, altmış yıl sonra, Türkiye, dünyadaki bor rezervlerinin yüzde
100'üne sahip olacak. O zaman, şimdiden bazı önlemleri almak zorundayız;
şimdiden, altmış yıl sonrasına hazırlanmak zorundayız; şimdiden, bu stratejiyi
geliştirmek, bunun ekonomik değerini, bu ülkeye vereceği katmadeğeri hesaplayıp
ona göre projeler üretmek zorundayız. "Biz maden yasası yaptık. Canım,
kömür madeninin yanında, bakır madeninin yanında bor da gelir geçer"
mantığıyla yaklaşırsak, inanıyorum ki, bu ülkeye en büyük kötülüğü yapmış
oluruz.
Aslında, Bor Enstitüsü
Yasasının görüşülmesi aşamasında, buraya bor madenini de getirip sizlere
gösterdim. Çoğunuz, gerçekten, o güne kadar görmemiştiniz. Bor madenini, kısaca
sizlere anlatmak istiyorum. Kimyada, saf bir element olarak, dünyada doğal
olarak bulunmadığını bildiğimiz borun element numarası 5. Doğada saf olarak
bulunmuyor; ama, oksitlenmiş bor bileşikleri olarak, boratlar olarak, eski
çağlardan beri bilinen bir ürün. Sodyum kökenli olanlara tinkal, kalsiyum
kökenli olanlara kolemanit, sodyum kalsiyum kökenli olanlara ise üleksit adı
veriliyor ve bütün dünyada böyle tanınıyor.
4 000 yıl önce, Tibet'te
kullanılmaya başlanılmış. Biraz önce değerli arkadaşımız, dünya madencilik
tarihini verirken bu noktayı sanırım atladı; 4 000 yıl önce, bor madenini,
Tibet'te kullanmaya başlamışlar. Babilliler, Uzakdoğu'dan bor madenini
almışlar, getirmişler ve altın üretiminde kullanmışlar; Mısırlılar, mumyalama
işleminde kullanmışlar, Romalılar cam yapımında kullanmışlar, eski Yunanlar ve
Romalılar, bugün kullandığımız gibi, bazı birimlerde temizlik işlerinde kullanmışlar. MS 875 yıllarındaysa, Arap
doktorlar ilk kez boru ilaç olarak kullanmış. Bor, Avrupa'ya Marco Polo
tarafından getirilmiş. 1790 yılında, Güney Amerika'da And Dağlarında bulunmuş
ve İtalya'da ilk borikasit fabrikası 1830 yılında üretime geçmiş.
Ülkemizde borun
tarihçesini incelediğimizde ve kısa bir bor gezintisi yaptığımızda nelerle
karşılaşıyoruz; 1850'li yıllarda, Bebek'te mermer işleriyle uğraşan Polonyalı
bir mültecinin, eski ortağı Fransız Cammie Desmezures'a alçıtaşından
yapıldığını sandığı bir heykeli hediye etmesiyle Osmanlı döneminde bor macerası
başlamış. Cammie Desmezures, bu alçı taşı heykeli incelediğinde, bunun aslında
alçı taşı olmadığını, bir bor parçası olduğunu saptamış ve hemen, iki ortak,
Türkiye'de, Osmanlı topraklarında bor aramaya başlamışlar ve ilk boru,
Balıkesir İli Susurluk İlçesi Sultançayır bölgesinde bulmuşlar. Aslında,
bulunan bu bor madeni eski bir maden değil; MÖ 13 üncü ve 14 üncü Yüzyıllarda
Romalılar tarafından kullanılan bir maden; ama, bilinmiyormuş yani, kullanılmamış
daha sonra. Pandermit adı verilen bu bor bileşiğini hemen ihraç etmeye karar
vermişler; ama, işte o Avrupalının Türkiye'ye baktığı göz olan sömürü gözüyle
bakmışlar, Osmanlı Padişahına "biz buradan alçıtaşı ihraç edeceğiz"
demişler ve alçıtaşı ihraç etmek için izin almışlar ve ihracata başlamışlar.
Çok büyük paralar kazanmışlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Sür.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu izni alır almaz da
başka bir şey daha yapmışlar değerli arkadaşlarım; hemen, Fransa'da, Paris'e
yakın bir yerde bir bor rafine tesisi kurmuşlar. Dikkat edin, Türkiye'de
kurmuyorlar! İşte yabancı sermayenin ve o çok özenle ülkeye gelip, ülke
kaynaklarını açmaya çalıştığımız insanların ta yüzyıllar öncesindeki bakışı
zaten buydu; yine aynı! Paris'te kurmuşlar rafine fabrikasını ve oradan
ülkemizin borunu yağmalamaya devam etmişler. Bir süre sonra bunun bor olduğu
anlaşılmış; birbuçuk, iki yıl kadar yasaklanmış; tekrar izin çıkmış. O
bölgedeki insanlar, halkımız, bu yağmalamayı durdurmaya çalışmışlar; elbette,
durduramamışlar. Bu yağmalama, cumhuriyet dönemine kadar gelmiş.
Değerli arkadaşlarım,
genelde madenle ilgili konuştuğumuzda şunu bilmek zorundayız: Bu ülke
topraklarında çıkan madenlerin -Osmanlı dönemi de dahil, Çanakkale Savaşına kadar olan bölümde- çok
büyük bir bölümü, Fransız, İngiliz, İtalyan, Rus, Yunan uyruklu vatandaşlar
tarafından çıkarılmış ve bu madenlerle ilgili, bu ülke topraklarında, bu çıkan
madenleri hammadde olarak kullanan hiçbir tesis yapılmamıştır ve hâlâ da
yapılmamaktadır. Stratejileri budur. Özellikle bor konusundaysa, bu daha
ağırlıklı bir şekilde yaşama geçmektedir. Türkiye bor madenlerinin dünyanın en
güçlü tröstlerinin eline geçmesi 1950 yılındadır. 1950 yılında, hükümetin
çıkardığı 3/12002 sayılı kararnameyle dünya tekeli Borax Consalidated Limitet
Şirketi, Türkiye'deki bor işletim haklarını satın almıştır. Aslında, bu şirket,
daha sonraları çok adını duyacağımız Rio Tintonun bir alt kuruluşudur ve Rio
Tinto Şirketi dünya tekelidir, borda dünya tekelidir.
Daha sonraki dönemlerde,
Türkiye'de, gerek özel sektörde gerek başka isimler altında bor üretimi yapan
bütün şirketlerin üst birimi, biliniz ki, Rio Tintodur. Hatta, Rio Tintonun
internetteki web sayfasına girerseniz, Türkiye üzerinde oynanan oyunları
görürsünüz. Rio Tintonun alt kuruluşları 1950'li yıllarda, 1960'lı yıllarda,
Türkiye'de bor kalmadığını iddia eden raporlar düzenlemişlerdir, Türkiye
borunun en kalitesiz bor olduğunu ifade eden raporlar düzenlemişlerdir; ama,
şimdi biliyoruz ki, Türkiye boru, dünyanın en kaliteli boru ve en nitelikli
boru ve Türkiye -Bakanımızın da ifade ettiği gibi- dünya bor rezervinin yüzde
70'lerine sahip.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir üründen bahsediyoruz. Zamanımız çok sınırlı, fazla da zamanınızı
almak istemiyorum ve konuşmamı bitirmek istiyorum. Bu ürünün değerlendirilmesi
gerekiyor. Bu ürün yıllarca yağmalanmış, taa 1978 yılına kadar. 1978 yılında, o
zamanki Cumhuriyet Halk Partisi Hükümeti bor madenlerini devletleştirmiş. O
günden beri devletimiz tarafından üretilen ve pazarlanan bir ürün. Bugüne
geldiğimizde, borun durumunu incelediğimizde, maalesef -Sayın Bakanımız da
biraz önce rakamlar verdi- 200 000 000 dolarlardan bahsediyoruz ihracatta.
Dünyada milyarlarca dolarlık bir pazarı var borun; ama, biz, 200 000 000
dolardan bahsediyoruz, 300 000 000-350 000 000 dolara çıkarmayı başarı olarak
hedefliyoruz. İşte, yanlışımız burada. Biz, altmış yıl sonrasını düşünüp, elli
yıl sonrasını düşünüp milyarlarca doları hedeflemek zorundayız. Buna adım
attık. Geçtiğimiz dönemde, burada, bir bor enstitüsü kurulması için çalışma
yaptık, bir Bor Enstitüsü kurduk; ama, yeterli mi; yetmez. Bu Bor Enstitüsünün
üreteceklerini, teknolojiyi sanayie aktarmak zorundayız. Bu nedenle, borun hem
çıktığı hem işlendiği bir il olan Balıkesir'deki iki organize sanayi
bölgesinin, organize bor sanayi bölgeleri olarak değerlendirilmesini önermiştim
o zamanlar, önerimi yineliyorum; ama, bu ulusal varlığımızı korumak ve kollamak
zorundayız. Bunun için de, stratejilerimizi ve politikalarımızı bugünden
belirlemek zorundayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Sayın Başkanımızın tanıdığı bu uzatma hakkını kötüye
kullanmak istemiyorum. Sözlerime, Meclis Başkanlığımızın hepimize dağıttığı,
Ulusal Kurtuluş Savaşı devam ederken Birinci Meclis üyeleri arasında yapılan
bir ankette Balıkesir Milletvekili rahmetli Hacim Muhittin Çarıklı Beyin
verdiği bir yanıtla son vermek istiyorum.
Değerli vekillerimiz, o
dönemde, kurtuluşun reçetesini bize göstermişler. Tarih, 27 Eylül 1922. Daha
cumhuriyet ilan edilmemiş. ulusun verdiği bağımsızlık mücadelesi, 9 Eylülde
işgal kuvvetlerini İzmir'de denize dökmüş. Anadolu'nun dört bir tarafından
dumanlar yükseliyor; ama, Yüce Türk Ulusu hedefine ulaşmış, bağımsızlığa
ulaşmış.
Temmuz 1921'de
vekillerimize sorulan soru şu: "Kazanılacak olan ulusal bağımsızlık
savaşımızın bolluk getirici ve verimli olması neye bağlıdır?" Rahmetli
Çarıklı yanıtını söyle bitirmiş: "Bugün kahraman Türk Ordularının
sağladıkları büyük zaferlerin neşesiyle herkes sevinçli ve bütün dünya da
Türkün bu yeni ve en büyük harikasına hayrandır; ancak, süngünün sağladığı
geçici utkulara aldanmayalım. Bence, bu savaşımın verimli olması, ancak, ulusal
kültürün ve ekonominin gelişmesinin sağlanmasıyla mümkün olacaktır."
Değerli arkadaşlarım,
işte, ulusal kültürü ve ekonomiyi yerel kaynaklarımıza sahip çıkarak
sağlayabiliriz.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sür.
Önerge sahipleri adına
üçüncü konuşmacı, Adana Milletvekili Atilla Başoğlu; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, ülkemizin madenleri ve madencilik
politikası konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeye
desteklerinizi istemek için söz alacaktım. Ne yazık ki, bu önergeyi vermemizin
üzerinden geçen süre, hazırlanmasında taşınılan endişeleri haklı çıkarmış ve o
gün araştırılıp düzenlenmesi zorunlu olan suiistimalleri yasal zeminlere
oturtmuştur.
Diyecektik ki, coğrafyamız
üzerindeki oyunlara madenler penceresinden bakalım; yabancı ortaklar maskesinde
yerli uzantıları eliyle teknoloji getirmeksizin, istihdam yaratmaksızın, fatura
hileleriyle vergi dahi vermeksizin ucuza kapatılan maden varlığımızı görelim;
soygunu tespit ederek, bir ulusal maden politikası geliştirelim; ancak,
Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunla, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası
Sözleşmesiyle, Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesiyle ve en önemlisi, yakında bu
Mecliste kabul görecek, kabul edilecek maden tasarısıyla, önergemiz,
pişmanlıkların tespitinden öteye gitmeyecektir.
Kızılderililerin,
dünyanın en değerli arazileri arasında sayılan Manhattan Adasını göçmenlere ne
karşılığında verdiklerini bilir misiniz; 24 dolar değerinde incik boncuk. Ne
kadar acı, değil mi... Peki, bu hatayı
yapan yerliler, bugün, o topraklarda efendi midir yoksa köle mi?! Bu hadiseyi
şaşkınlıkla dillendirdiğimiz gibi, gelecek kuşaklar, madenlerimizi bir hiç karşılığında
ellerimizden kaçırışımızın hikâyesini anlatmayacaklar mı?!
Arkadaşlar, yeraltı
kaynakları yenilenemez ve onlarsız sanayileşme düşünülemez. Gelişmiş ülkeler,
yüzyılın başından beridir sürdürdükleri üretimle, kaynaklarının çoğunu
tüketmişlerdir. Madenlerinin ham olarak satılmasını uzun bir süre önce
yasaklayan bu devletler, ihtiyaçlarını, gelişmemiş yahut azgelişmiş ülkelerden
karşılamaktadırlar. Boksit, manganez, barlit, asbest, grafit, platin grubu
elementlerde, krom, çinko, nikel, titanyum, antimon gibi 40'a yakın madende,
Amerika Birleşik Devletleri yüzde 65 ile yüzde 100 arasında, Japonya ve Avrupa
da tamamına yakın dışa bağımlıdırlar. Hal böyleyken, ister istemez, insanlığın
aklına bir soru geliyor: Hammaddede dışa bağımlı bu ülkeler, toprakları zengin
Türkiye'nin, kaynaklarını kendisi kullanarak kalkınmasını kabullenirler mi?!
Hepinizin bildiği gibi, ceylanı miski için vururlar.
Dünyada büyük bir güç
mücadelesi devam ederken, dostluklar ve düşmanlıklar, tarihten gelen
hatıralarla değil, sadece menfaatlarla oluşturulurken, tüm iyi niyetimizle
kucakladığımız dostlarımızın parmaklarının sırtımızda bıçak sokacakları yeri
aradıkları çok olmuştur.
Topraklarımızda
1850'lerden sonra tek bor üreticisi olarak Borax Consolidated firmasını
görmekteyiz. 1950'lere kadar çok meşgul olmadığı bor rezervlerinin ülkemizde
tükendiğine dair bir raporu Türk Hükümetine veren firma yetkilileri, madencilerimizin
150 tonluk rezervi tespit etmeleri sonrasında, Maliye Bakanlığındaki mevcut
raporlarında şu fikirleri savunurlar: "Türk mineralleri, endüstri alanında
rekabetten yoksundur. Türkiye, yalnız, ham cevher ihracatından küçük bir
kapasiteyle istifade edebilir." Sonraki yıllarda, birden bora ilgisi
artıveren, rafineri kurmak sözüyle Türk ortakları bularak Türk Boraks AŞ'yi
kuran bu şirket, yatırım yönünden bir adım atmaksızın faaliyetlerine devam
ettiği için 1963 senesinde kapatılmıştır.
1963'te, başka bir
İngiliz şirketi olan Rio Tinto, bir başka raporu hükümete sunar. Bu rapora
göre, bor minerallerimiz tükenmiştir ve en çok 20 000 ton satış şansımız
vardır. Raporda "Türkiye'de, en çok 3 firma, 60 000 ton üretim yapabilir. Avrupa
piyasasına yalnız borikasit üretimi için sadece bor cevheri verebilir. Avrupa
piyasasının borikasit üretimi, sadece 45 000 tona karşılık gelen 30 000 ton bor
cevheriyle sabittir. Zararına Bor endüstrisi kurulabilir; 3 000 tonluk rafineri,
ancak sübvansiyonla yaşatılabilir. Türkiye'nin bor rezervine Borax Consolidated
ortak edilirse, bor endüstrisi kurulabilir; ancak, Avrupa endüstrisinden Türk
bor cevheri kullananlar fiyat rekabetiyle Amerikan cevherine dönerlerse, bu
saha kaybedilebilir. Amerikan rekabeti üzerimize çekilmemelidir. Amerikan boru
sodyumlu, Türk boru ise kalsiyumludur. Bu, Türk cevherinin rekabet imkânını
ortadan kaldırır" demektedirler. Gördüğünüz gibi, birbirleriyle gayet
güzel paslaşmaktadırlar.
1970'li yıllarda Etibank,
Elazığ'da bulunan kromit yataklarını işletmek gayretiyle Alman Krupp
firmasından teklif ister. Alman Büyükelçisi, Etibank Genel Müdürü Münir
Tanyelioğlu'na gider "ferrokrom fabrikası kurmak üzere Krupptan teklif
almışsınız. Bu teşebbüsünüz yanlıştır. Ferrokrom üretmeye başlarsanız, bize,
krom cevheri ihraç etmez olursunuz, rekabete başlarsınız, dostluğumuza gölge
düşer" der ve yatırımı engellemeye çalışır.
Ne dostluk değil mi?!
Aynı güzellikte devam ediyor; tıpkı nalıncı keseri gibi hep kendilerine
yontuyorlar! Bu önemli tesisimiz, ancak Japonya'nın temaslarıyla sağlanan kredi
ve teknolojiyle kurulur.
Çinkur, 28 Mart 1996'da,
blok satış yöntemiyle, İranlılarca kurulan bir şirkete 14 000 000 dolara
satılarak özelleştirilir. İranlılar, satış sözleşmesinde yer alan "işletme
en az üç yıl süreyle kapatılmayacak" hükmünün üzerinden üçbuçuk yıl
geçtikten sonra fabrikayı kapatırlar ve 400'e yakın işçinin işine son verirler;
kıdem tazminatlarını, Maliyeye, SSK'ya, bankalara ve piyasaya yaklaşık 70 000
000 dolar borcu ödemezler. Şirket, 100 dolarlık İran malı bir hammaddeyi,
paravan şirketler kanalıya 300 dolara Türkiye'ye ithal ederek 38 000 000 doları
yurt dışına kaçırır. Sonuçta, 65 000 000 dolarlık borçla ülkeyi terk eder.
Böylelikle, Türkiye, tek çinko tesisi yok edilerek tamamen dışa bağımlı bir
hale getirilir; milyonlarca dolar yurt dışına akar.
Çinkur'un çinko ruhsat
sahaları ise, Cominco isimli bir yabancı şirkete geçer. Bu şirketse, altın
varlığı işletme hakkını 7 000 000
dolara Rio Tintoya satar.
En önemlisi, İran,
Kayseri'deki bu tesisi kopya eder, 27 000 tonluk üretim kapasitesine sahip bir
çinko tesisini kendi ülkesinde kurar ve Kayseri'deki tesisi kapatarak ülkemizi
bu tesise, yani, kendi ülkesindeki tesise pazar haline getirir.
Değerli arkadaşlarım,
önergemiz, verildiği tarihte, yabancı şirketlerin, 100 000 kilometrekarelik bir
alanın işletim imtiyazı hakkını ele geçirdiklerini; Türk ortakları vasıtasıyla
ham bor rezervlerini, ucuza, fatura hileleriyle yok denecek vergilerle yurt
dışına çıkarmakta olduğunu tespit ederek yeni bir yol çizmeyi amaçlamaktaydı.
Ancak, son düzenlemelerle bu gizli işler, artık, açıktan yapılır hale
gelmiştir.
5.6.2003 tarihli Doğrudan
Yabancı Yatırımlar Kanununun 5 maddesiyle, yabancı yatırımcıların doğal
kaynakların aranması ve çıkarılmasına ilişkin hakları doğrudan yabancı yatırım
kapsamına alınmış ve onlar yerli yatırımcılarla eşit muameleye tabi tutulmuş;
yatırımların kamu yararı gerektirmedikçe ve karşılıkları ödenmedikçe
kamulaştırılamayacağı veya devletleştirilemeyeceği; faaliyet ve işlemlerinden
doğan net kâr, temettü, satış, tasfiye ve tazminat bedelleri, lisans yönetim ve
benzeri anlaşmalar karşılığında ödenecek meblağlar ile dış kredi, anapara ve
faiz ödemelerini bankalar veya özel finans kurumları aracılığıyla yurt dışına
serbestçe transfer edebilecekleri; kurdukları veya iştirak ettikleri
şirketlerin, Türk vatandaşlarının edinimine açık olan bölgelerde taşınmaz
mülkiyeti veya sınırlı aynî hak edinmelerinin serbest olduğu; özel hukuka tabi
olan yatırım sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü ile yabancı
yatırımcıların idareyle yaptıkları kamu hizmeti imtiyaz şartlaşma ve
sözleşmelerinden kaynaklanan yatırım uyuşmazlıklarının çözümlenmesi için,
görevli ve yetkili mahkemelerin yanında, millî veya milletlerarası tahkim ya da
diğer uyuşmazlık ve çözüm yollarına başvurulabileceği düzenlenmiştir.
Diğer taraftan, 3213
sayılı Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının 4 üncü maddesiyle "Madencilik yatırımları, bulunduğu bölgeye
bakılmaksızın devletin uyguladığı tüm teşviklerden en üst seviyede
yararlandırılır" uygulaması yasalaşacaktır. Bu değişikliği 5084 sayılı
Teşvik Yasasıyla birleştirdiğimizde ise söz konusu şirketler, 5 vergilendirme
dönemi Gelir ve Kurumlar Vergisinden muaf tutulacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Başoğlu.
ATİLLA BAŞOĞLU (Devamla)
- Bu süre sonunda, işyerlerinden elde ettikleri kazançları üzerinden hesaplanan
Gelir ve Kurumlar Vergisinden, 10 işçi çalıştıranlarda yüzde 40, 51 ve fazla
çalıştıranlarda yüzde 60, 11 ila 50 işçi çalıştıranlar için uygulanacak indirim
oranı yüzde 40 oranına her 1 işçi için 0,5 puan eklenmek suretiyle
hesaplanacak,
Çalışan işçilerden stopaj
yoluyla kesilen, beyan edilerek tahakkuk ettirilen Gelir ve Damga Vergileri,
beyanname verme süresini izleyen ikinci yılın aynı döneminde ödenecek;
işlemlerde vergi, resim ve harç istisnası uygulanacak,
Ayrıca, kanunda sayılan
teşvik belgeli yatırımlar da, Veraset ve İntikal Vergisi, Damga Vergisi, Banka
ve Sigorta Muameleleri Vergisi, Emlak Vergisi ve harçlar ile 2464 sayılı
Belediye Gelirleri Kanununa göre alınan vergi, resim, harçlardan müstesna
olacak,
İşyerinde çalışan
işçilerin Sosyal Sigortalar Kanununun 72 ve 73 üncü maddeleri uyarınca prime
esas kazançları üzerinden tahakkuk ettirilecek primlerin işveren hissesi
Hazinece karşılanacak,
Gerçek ve tüzelkişilere,
10 kişilik istihdam öngörülen teşvik belgeli yatırımları için, Hazineye ait
arazi ve arsaların mülkiyeti bedelsiz devredilecek,
Elektrik ücretleri yüzde
50 indirimli olarak tahsil edilecek,
Yasa kapsamındaki iller
dışında yatırım yapacak yatırımcı, aynı kapasite ve istihdam ölçeğinde bir
yatırımı yapmaları durumunda, yasanın verdiği tüm indirim ve teşviklerden,
diğer yatırımı için de faydalanacak,
Ürettikleri mal ve
hizmetlerden KDV alınmayacak,
Devlet Demiryolları
navlun ve yolcu ücretleri yüzde 50 oranında indirimli uygulanacak,
Devlete ait yarım kalmış
yatırımlar ve atıl durumdaki tesisler, ihale yoluyla, en fazla istihdam
sağlamayı taahhüt eden yatırımcıya otuz yıl süreyle ücretsiz tahsis edilecek,
Bankaların ulusal ölçekte
toplamış oldukları mevduatın yüzde 4'ü ortalama finansman maliyetleri üzerinden
yatırım ve işletme kredisi olarak kullandırılacaktır. Çok güzel, değil mi?!
Arkadaşlar, bu
düzenlemeler karşısında önergemin bir değeri kalmış mı sizce?
Yine de, bir tarihî
tespit yapalım, gelecek kuşaklara ders olsun diyorsanız, oyunuzu
verebilirsiniz.
Şair diyor ki: "Ol
mahiler ki, derya içredirler, deryayı bilmezler." İşte, biz, denizin
farkında olmayan o balıklar gibi, servetimizin değerini bilmedik. Belki de, en
son somut ve kısa kurtuluş yolumuz olan umudumuzu, parmaklarımızın ucundan
kurtlar sofrasına bırakıvereceğiz.
Sanırım, önümüzdeki günlerde gelecek Maden
Kanununun kabulüyle de bizlere şu şiiri okumak kalacak:
"Bakakalırım giden
geminin ardından
Atamam kendimi denize,
dünya güzel.
Serde erkeklik var,
ağlayamam."
En derin saygılarımla
derken, devlet adamlarının gelecek kuşakları düşündüğünü, siyasetçilerin ise
gelecek seçimleri düşündüğünü vereceğiniz oylarla tespit ettireceğinizi tekrar
arz eder, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Başoğlu.
Önerge sahipleri adına
dördüncü konuşmacı, Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir.
Buyurun Sayın Özdemir.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yüzyılımızın en önemli
sorunlarından birisi olan enerji, Türkiye gibi kalkınmakta olan ülkelerde
ağırlığını çok daha fazla hissettirmektedir. Her geçen yıl, kalkınmış ülkelere
göre enerji ihtiyacı daha fazla artan bizim gibi kalkınmakta olan ülkelerin
dışarıya olan bağımlılıkları da katlanarak artmaktadır.
Ayrıca, birincil enerji
kaynakları olarak adlandırdığımız kömür, petrol ve doğalgaz gibi enerji
kaynaklarının tükenebileceği, yapılan araştırmalarda belirtilmektedir. Bugünkü
üretim temposuyla, dünyadaki petrol rezervleri elli-altmış yıl, doğalgaz
rezervleri de altmış yıl sonra tükenecektir. Bu da, bize, sahip olduğumuz en
küçük enerji kaynaklarını bile en verimli şekilde değerlendirmemiz gerektiğini
göstermektedir. Bu nedenle, alternatif enerji kaynaklarımızın araştırılarak,
bunlardan, mümkün olan en üst düzeyde yararlanmamızı sağlayacak çalışmaların
yapılması gerekmektedir.
Alternatif enerji
kaynaklarımızın en önemlilerinden biri de, jeotermal enerji kaynaklarımızdır.
Ülkemiz, jeotermal enerji potansiyeli açısından dünyadaki zengin ülkeler
arasında yer almaktadır. Ülkemizde, sıcaklığı yer yer 100 dereceye ulaşan
600'ün üzerinde sıcaksu kaynağı tespit edilmiştir.
Sıcaklık derecelerine
göre kullanım alanları da çok değişik olan jeotermal enerjiden, başta elektrik
üretimi olmak üzere, konut ısıtması, seralar, karbondioksit üretimi gibi
endüstriyel uygulamalar ve çok geniş olarak da termal turizm alanlarında
yararlanılmaktadır.
Burada şunu vurgulamak
istiyorum: Bu termal turizm alanlarının birçoğu, özel idareler ve valilikler
tarafından işletilmektedir; fakat, bu işletmelerin birçoğu, maalesef, verimli
değildir. Eş, dost ağırlamak gibi hususlarda birincil olarak kullanıldığı ve
görevlendirilen insanlar resmî memur olduğundan, işletme kurallarını
bilemedikleri için, buralardan verim alınamamaktadır. Verim alınmak
isteniyorsa, bu işletmelerin mutlaka özel teşebbüse bırakılmaları daha faydalı
olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
enerji sektöründeki yüksek dışa bağımlılık oranımız gözönüne alındığında ve
ayrıca, ilave olarak, tarım, turizm, endüstri gibi alanlarda da ülkemizin
kalkınmasına büyük ölçüde katkı sağlayacak bu tür kaynaklarımıza daha fazla
önem vermemiz gerektiği apaçık ortaya çıkmaktadır.
Ülkemizden 10 kat daha
düşük potansiyele sahip Romanya'da jeotermal amaçlı yapılan sondaj adedi 1
000'den fazlayken, bizde bu rakamın 150-200 adet civarında kalması, bu konuya
gereken önemin yeteri kadar verilmediğini göstermektedir. Örneğin, jeotermal
kaynaklarımızın bol miktarda bulunduğu Kuzey Anadolu fay zonunun Çankırı İline
bağlı Çerkeş, Atkaracalar, Kurşunlu, Ilgaz bölümünde, MTA Genel Müdürlüğünün,
1998 yılında gerçekleştirmiş olduğu jeotermal amaçlı jeolojik ve jeofizik
araştırmaları sonucunda, 600 kilometrekarelik bir alanda, 100 ilâ 500 metre
eninde, 600 metre boyunda uygun bir bölge tespit edilmiştir. Bu alanda
yoğunlaştırılan çalışmalar sonucunda, derinliği yaklaşık 500 metre civarında
olabilecek bir araştırma sondajı yapılması önerilmiştir. Aradan geçen bunca
zamana rağmen, tüm çalışmaları yapılmış bu alanda bile herhangi bir sondaj
çalışmasının yapılmamış olması, konuya gereken önemin verilmediğini göstermektedir.
Bizim, bu bölgemizde, tek
-işletilmekte olan- Kurşunlu İlçesine bağlı Çavundur Kaplıcaları faaliyettedir.
Bu kaplıcalardan da, maalesef, tam manasıyla verim alınamamaktadır.
Burada, geniş sahada
jeotermal enerji bulunduğu yetkililerce ifade edilmiştir. Çavundur'un dışında
iki yerde sondaj çalışması yapılması için teşebbüs edilmiş, 200 metre gibi, 300
metre gibi derinliklere kadar inilmiştir. Daha aşağıya inilse, daha verimli
kaynaklara, bol sıcak su kaynağına rastlanacaktır; fakat, maalesef, bu
çalışmalar gereken, hesaplanan fay kırıklarının olduğu yerlerde değil de, başka
yerlerde yapılmak istenmiş ve yarıda bırakılmıştır. Bunu araştırdığımızda niçin
burada fazla çalışma yapmıyorsunuz, yarıda bırakıyorsunuz dediğimizde, benzin
masrafının karşılanamadığı, elemanlarının, vasıtalarının olmadığı gibi komik
gerekçeler ileri sürülmektedir. Bu da, bizim gibi kimselere yakışmamaktadır.
Ülkemizde bu ve buna
benzer alanlarda jeotermal enerji aramalarına yönelik yeterli çalışmaların
neden gerektiği gibi yapılamadığının, önündeki engellerin neler olduğunun
tespit edilebilmesi için bir araştırma yapılması ve sonuçlarının bir an önce
ortaya çıkarılması yararlı olacaktır kanaatindeyiz.
Bu nedenle, yukarıda
örneğini verdiğimiz, kalkınmada birinci derecede öncelikli iller arasında yer
alan Çankırı İlimizin ekonomik ve sosyal açılardan gelişmesine yardımcı olacak
nitelikli çalışmaların devamını sağlamak üzere bu araştırma önergesini vermiş
bulunmaktayız.
Türkiyemizin ve bu geri
kalmış bölgelerimizin en önemli şanslarından biri, bu yeraltı zenginlikleridir;
diğeri de, genç nüfustur. Yeraltı zenginliklerini ve genç nüfusu çok iyi değerlendirmemiz
gerekmektedir.
Çankırı İlimizde, çok
sayıda maden bulunmaktadır, çeşitli madenler vardır. Bu maden yatakları -Sayın
Bakanımız da buradalar- bazı uyanık kimseler tarafından uzun seneler
kiralanmış.Bunlar, ne kendileri gelip burada bir faaliyet yapıyorlar ne de
başkalarına müsaade ediyorlar. Bu, doğru bir şey değildir. Dolayısıyla,
buraları kiralayanlara belirli bir müddet verilmesi lazım ve bu kadar müddet içerisinde çıkarırsanız
çıkarın, çıkarmazsanız başkasına devredin denilmesi gerekmektedir; çünkü,
oralara talip olan ve gerçekten oradaki madenleri çıkaracak insanlar da vardır.
Bu madenlerin birçoğu,
Türkiye'de işletemememiz nedeniyle dışarıya gitmektedir. Mesela, Orta
İlçemizdeki özellikle bentonit ve diyatomit madenleri, Almanya'ya ve Fransa'ya
gitmektedir. Halbuki, orada bir fabrika yapılsa, insanlarımız da istifade eder
ve biz, hem özel şahıslar, müteşebbisler hem de devlet olarak bu fabrikaları
rahatça kurmaya da muktediriz; fakat, maalesef, bu konulara fazla ehemmiyet
veremediğimiz için, burada, Türkiyemiz ve insanımız zarar etmektedir.
Önümüzdeki en önemli
işlerimizden, faaliyetlerimizden bir tanesi de, takdir edersiniz ki, bu Cenabı
Hakkın vermiş olduğu yeraltı zenginliklerimizin, doğal kaynaklarımızın en
verimli şekilde işletilerek, hem Türkiyemize hem de bölgemize faydalı
hizmetlerin getirilmesidir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özdemir.
Önerge sahipleri adına
beşinci konuşmacı, Konya Milletvekili Sayın Remzi Çetin; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
REMZİ ÇETİN (Konya) -
Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok önemli bir konuyu
müzakere ediyoruz. 22 nci Dönem Meclisimizin bu konudaki hassasiyeti,
milletvekili arkadaşlarımızın konuşmalarında da görülmektedir. Nitekim, 22 nci
Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, şu anda, Plan ve Bütçe Komisyonunda yeni
Maden Kanunu Tasarısını geçirmiştir. Bu tasarı önümüzdeki günlerde Genel Kurula
gelecek, hep beraber, tekrar, bu meseleleri müzakere etme imkânımız olacak;
ancak, biraz önce de söylediğim gibi, hem konuşmacı arkadaşlarımızın dile
getirdiği hususlar hem de çok sayıda milletvekilimizin, çok sayıda araştırma
önergesiyle müracaat etmiş olması, büyük Meclisimizin bu konuya ne kadar büyük
ehemmiyet verdiğini göstermektedir. O bakımdan, konuşmacı arkadaşlardan fevkalade
istifade ettik; hem heyecanlarından hem ifade ettikleri değerli fikirlerinden
dolayı kendilerine teşekkür ediyorum ve araştırma önergesi vermek suretiyle meseleye
katkıda bulunan arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.
Şimdi, madencilik
sektörünün önemini gözönüne alabilme bakımından, gelişmiş ülkelerde maden
sektörünün gayri safî milî hâsılaya katkılarını, birkaç ülkeyle kıyaslayarak,
rakamla ifade etmek istiyorum. Mesela, Türkiye'de maden sektörü, şu anda gayri
safî millî hâsılaya yüzde 1 katkıda bulunmaktadır; bu, Amerika Birleşik
Devletlerinde yüzde 7, Kanada'da yüzde 8, Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 5,
Avustralya'da yüzde 10, Güney Afrika Cumhuriyetinde yüzde 8'dir.
Amerika Birleşik
Devletlerinin 2 trilyon dolara yakın gayri safî millî hâsılası olduğu gözönüne
alınırsa ve bunun yüzde 7'sinin de maden sektöründen geldiği gözönüne alınırsa,
gerçekten, gelişmiş ülkelerdeki bu rakamların onların bütçelerinde ne kadar
önemli bir yere sahip olduğunu da görürüz. Biz, çok büyük maden zenginliğine
sahip olmamıza rağmen yüzde 1'ler civarında seyrediyoruz. O bakımdan, bu
rakamlar çerçevesinde durumumuzu gözden geçirmemiz gerekiyor.
Ülkemizin maden
rezervleri gerçekten kayda değer orandadır; çünkü, stratejik çok önemli
madenlerde dünya birincisi durumdayız. Zaten, bor, tartışmasız; Sayın
Bakanımızın da bugün vermiş olduğu bilgilerin ışığı altında, yeni bulunan 1 milyar
tonluk yeni kaynakla beraber yüzde 72'lik dünya payına sahip olduğumuzu da
sevinerek öğrenmiş bulunuyoruz. Bor, zeolit, pomza ve tronada dünya
birincisiyiz -yani, bunların hepsi, gerçekten, bugünkü ileri teknolojide kayda
değer yerleri olan elemanlardır- nabit toprak elementlerinde dünya ikincisi, profillit
ve feldispatta dünya ikincisi, solestin, barit, asbest, kromit ve manyezitte dördüncü antimuanda
dünya beşincisiyiz, mermerde dünya altıncısı, wolframitte sekizinci, altında
dünya onuncusu, bakırda yine onuncu, kurşunda onuncu, çinkoda onuncu, linyitte
onikinci olmak üzere, çok stratejik bu madenlerde gerçekten dünyada önemli bir
yere sahip bulunuyoruz; ama, biraz önce söylediğimiz gibi, bunlara dayalı
teknolojiyi yeteri kadar geliştirmediğimiz ve dünya pazarlarında bu ürünlere
dayalı mamulleri ihraç etme şansına sahip olmadığımız için, maalesef, yüzde
1'ler civarında gayri safî millî hâsılanın içerisinde seyretmekteyiz.
Şimdi, bor, tabiî, çok
önemli bir konu; Sayın Bakanımız da konuşmalarında dile getirdiler; 250
civarında üründe bugün fiilen kullanılmaktadır ve borun dünya piyasasındaki
yıllık cirosu 50-60 milyar dolar civarındadır. Her yıl 50-60 milyar dolar
civarında bor ve bor katkılı ürünler dünya pazarlarında alınıp satılmaktadır.
Sayın Bakanımız da
konuşmalarında ifade ettiler, Türkiye, bu 50-60 milyar dolarlık pazardan ancak
250 000 000 dolar civarında yıllık gelir sağlamaktadır. Rezervin yüzde 72'sine
sahip bir ülke olarak, acaba, niçin 250 000 000 dolarda kalmaktayız sorusunu
sormamız ve kesinlikle cevaplandırmamız gerekmektedir.
Burada da, tabiî,
karşımıza, yine, ileri teknolojiye geçememiş olmamız... Bugün, bor katkılı
ürünlerin, bor alaşımlarının, borkarbürlerin ağırlıklı olarak uzay
teknolojisinde ve diğer ileri teknoloji dallarında kullanıldığını gözönüne aldığımız
zaman, maalesef, ülkemizin buna hazır olmadığı da bir acı gerçektir. Onun için,
burayı çok akıllı bir şekilde özel sektöre açabilmemiz lazım. Özellikle uç
ürünler noktasında, burayı, kesinlikle iç ve dış yatırımcılara açmamız lazım.
Biz, şu anda, Kırka'da
boraks pentahidrat, boraks dekahidrat, susuz boraks; Bandırma'da boraks deka
artı pentahidrat, borikasit, sodyum perborat, sodyum perborat monohidrat;
Bigadiç'te konsantre kolemanit, konsantre üleksit, öğütülmüş kolemanit; Emet'te
konsantre kolemanit, borik- asit; Bursa-Kestelek'te konsantre kolemanit
üretiyoruz.
Bizim üretebildiğimiz en
uç ürünler bunlar; şimdi, Türkiye bu safhadadır. Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsünün yapacağı fizibl çalışmalarla, Türkiye olarak hangi alanlarda
yatırıma geçebileceğiz ve elde edeceğimiz bu ileri teknoloji ürünlerini dünya
pazarına nasıl götürebileceğiz; onu da, tabiî, önümüzdeki günlerde göreceğiz. O
bakımdan, bizim kesinlikle ar-ge çalışmalarına büyük ağırlık vermemiz lazım;
çünkü, borun çok stratejik bir maden olması münasebetiyle, bu alanda yapılan
çalışmalara teknolojik olarak kolayca ulaşmak da mümkün değildir.
Bu açıdan baktığımız
zaman, ülkemizin durumu gerçekten düşündürücü. Gayri safî millî hâsıla
içerisinde ar-genin payı Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 2,4; Japonya'da
yüzde 4,27; Finlandiya'da yüzde 1,59; Türkiye'de yüzde 0,20 civarındadır.
Araştırma sayısı bakımından baktığımız zaman, şu anda, Türkiye, 35 000 kişiyle
-nüfusa oranı 0,62- Amerika Birleşik Devletleri 723 000 kişiyle -nüfusa oranı yüzde 6,3- Japonya 436
000 kişiyle -nüfusa oranı yüzde 7,3- araştırma, ar-ge faaliyetlerinde
bulunmaktadır.
Yıllık patent sayısına
baktığımız zaman, Amerika Birleşik Devletleri 122 000, Japonya 325 000,
Yunanistan 5 324, Türkiye 900 civarında patent sayısına sahip bulunmaktadır.
O bakımdan, Bor Araştırma
Enstitüsünde, kesinlikle, bu alanda yoğunlaşmış elemanlar istihdam edilmeli,
master ve doktora çalışmalarının burada yapılması sağlanmalıdır; çünkü,
çocuklarımız, lisansüstü çalışmalarla, iki yıla yaklaşan bir süreyi master çalışmalarına,
yerine göre, üç senesini, dört senesini, beş senesini de doktora çalışmalarına
tahsis ediyorlar. Bu gençlerimizin, zamanlarını, bir teknolojik üretimi
gerçekleştirecek şekilde hasretmeleri, uygulamalı olarak bu enstitüde ar-ge
faaliyetlerinde bulunarak kendi lisansüstü çalışmalarını gerçekleştirmeleri ve
bunlara gerekli imkân da -finans olarak, araç-gereç olarak- sağlanmalıdır. Bu
şekilde, kısa zamanda büyük atılımlar yapma şansının olabileceğini ifade etmek
istiyorum.
Tabiî, ülkemizde, altın konusunda,
maalesef, bu sektörün ilmî gerçekleriyle bağdaşmayan bir tartışma yaşandı.
Halbuki, bugün, teknoloji, bize, en zararlı metotlarla bile yapılan üretimde,
her türlü tedbiri almak suretiyle, bütün zararların elimine edilebileceğini
göstermektedir. Bugün, baca filtre sistemlerinin gerçekleştirilmesi halinde,
gerek bakırda gerek termik santrallarda, kesinlikle, baca atıkları zararlı
olmamaktadır. Bu, pahalı bir yatırımdır. Dolayısıyla, yatırımcılar bundan
kaçınmaktadır; ama, bizim, öyle sanıyorum ki, bu yeni maden kanunumuzla ve
ileride çıkaracağımız yeni kanunlarla, kesinlikle, bu ileri teknoloji
atıklarını temizleyici ünitelerin de fabrikalara ikame edilmesini sağlamamız
lazım.
Bugün, zaten, altın ve
benzeri ürünlerin belli metodolojik üretim metotları vardır, onun dışına çıkma
şansınız da yoktur. Eğer, siz, çevre ve insan sağlığı bakımından gerekli
tedbirleri almadan, sadece bunları öne sürerek olaya yaklaşmaya kalkarsanız, bu
alanda gerek iç gerekse dış yatırımcı gerçekten kaçabilir; çünkü, bunlar,
birinci derecede güven istemektedir. Bu güveni verecek uygulamaları da
ülkemizde hâkim kılmamız lazım.
Maden ihracatımız ile
ithalatımıza baktığımız zaman, burada da enteresan birtakım rakamlara
erişiyoruz. Arkadaşlarımız, biraz önce, taşkömürü üzerinde yeteri kadar
açıklama yaptılar. 21 inci Dönemde bir maden araştırma komisyonu kurulmuştu,
ben de o komisyonun üyesiydim; hazırlanan rapor, Meclisin erken seçime gitmesi
münasebetiyle kadük oldu. Biz, o araştırmalarımız esnasında da görmüştük ki,
yurt dışından, mesela Ukrayna ve Rusya'dan, gerçekten, kayda değer oranda kömür
gelmektedir ve bu kömür de, hepimizin bildiği gibi, Türkiye'de "Sibirya
kömürü" olarak adlandırılmaktadır. Bazı fabrikalarla yaptığımız
görüşmelerde, kendilerine birkaç kilometre uzaklıkta Zonguldak taşkömürü
yatakları olmasına rağmen, bu kömürün, kalori itibariyle kalitesinin daha
yüksek olduğu ve daha ekonomik olduğu ifade edildi.
Şimdi, burada, Sayın
Bakanımız, alınacak yeni tedbirlerle, önemli sayıda istihdama yol açılacağı ve
kesinlikle yurtiçi üretimin tüketileceği şeklinde bir müjde verdi. Biz, bunu,
çok büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz ve kendilerine de, bu alanda
yapacakları çalışmalarda başarılar diliyor ve teşekkür ediyoruz; ama, şunu
üzerine basa basa ifade etmemiz lazım ki, binlerce vatan evladının çalışacağı
ve kendi özkaynaklarımızın durduğu bir yerde, elbette, mümkün olduğu kadar
bunlara yönelik çalışmalar yapılması gereklidir; çünkü, bu, bizim
özkaynağımızdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
REMZİ ÇETİN (Devamla) -
Birkaç dakika içerisinde toparlayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çetin.
REMZİ ÇETİN (Devamla) -
Bugün, kendi özkaynaklarımıza dayalı üretim yapılması halinde, zahirde, belki,
ekonomik olarak, bir rakam ortaya çıkar; ama, binlerce insanın çalıştığı,
onların vergi verdiği, o işletmelerin de vergi verdiği gözönüne alındığı zaman,
bu şekilde yapılacak bir genel değerlendirmede, aslında, millî ekonomiye ciddî
manada katkı da sağlandığı ifade edilebilir. Hemen ilk rakamların altında bu
gerçeklerin de olduğunu gözardı etmememiz gerekiyor.
Şu anda, maden
ihracatımız 600 000 000 dolar civarındadır; buna karşılık, maden ithalatımıza
baktığımız zaman, bu, 1 milyar doların üzerine çıkıyor. Maden ithalatımızın
içerisinde, ağırlıklı olarak da taşkömürü var -yaklaşık 600 000 000 doların
üzerinde- kokkömürü var ve biz, maalesef, linyit, petrokok, demir cevheri,
fosfat, krom konsantreleri ve diğerleri olmak üzere maden ithalatına 1 milyar
doların üzerinde para ödemek durumundayız. Halbuki, bu taşkömürüne ve
kokkömürüne ödenmekte olan parayı, yine, yapılacak olan çalışmalarla kendi
millî imkânlarımız açısından sağlama imkânına sahibiz. O bakımdan, bu
gerçeklerin de gözardı edilmemesi gerekir diyoruz.
Ben, tekrar, Sayın
Bakanımızın yapmış olduğu açıklamalardan dolayı, bu alanda yapılacak
çalışmaların en kısa zamanda netice vermesini temenni ediyorum ve yine, bu
vesileyle, burada çok değerli fikirler serdeden hem Cumhuriyet Halk Partisinden
hem AK Partiden arkadaşlarıma da şükranlarımı sunuyor, Yüce Meclisi, tekrar,
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Önerge sahipleri adına
altıncı konuşmacı, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan.
Buyurun Sayın Erdoğan.
FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak)- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; birbuçuk yıl öncesinde,
gerek bölgemizi gerek şu anda ülkemizi yakinen ilgilendiren madenlerimizin
kömür yatakları konumunda olan TTK'yı ve Erdemiri içeren 2 araştırma önergesini
Türkiye Büyük Millet Meclisimize sunmuştuk. Bütün önergelerin -gerek
iktidarıyla gerek muhalefetiyle- birleştirilerek değerlendirilmesi bugün
gündeme geldi.
Ben de önergenin çok
fazla detayına girmeden konuşacağım. Bizden önce gerek Sayın Bakanımızın gerek
diğer arkadaşlarımızın bu yüce çatı altında ülkemizin geleceğiyle ilgili yapmış
oldukları bu açıklamaları ben de gerçekten memnuniyetle dinledim. Kendilerinden
büyük faydalar, büyük yararlar sağladık. Ülke insanımızın bugününü, yarınını ve
tabiî ki geleceğini bir arada değerlendirip, yeraltı zenginliklerimizi bir an
evvel katmadeğer olarak işleyip, ülkemizin özellikle istihdam sorununun, borç
stokunun bir an evvel giderilmesinde, önünün açılacağı günlere taşınmasında
herkesin çalışmasının, katkısının olduğunu görüyorum. Ben de bu mutluluk
içerisinde, özellikle, Erdemirin dünü, bugünü, yarını üzerinde kısaca bir
değerlendirme yapmak istiyorum.
Erdemirin gerçekten
geçmişteki beş yılı, yaklaşık olarak 244 000 000 dolarlık bir zararla
kapatılmıştır; ama, 14 Ocak 2003 tarihinde hükümetimizin göreve getirdiği yeni
Erdemir yönetimi, zannediyorum, görevi aldığından bugüne geriye baktığımız
zaman, üretimde 2003 yılı sonu itibariyle yüzde 12'lik civarında bir artış
sağlamış, yaklaşık olarak üretimi 3 250 000 ton hedefinden 3 535 000 ton
hedefine çıkarmış, üretimde 400 000 ton artışla başarı sağlamıştır. İşte,
Erdemir yönetimi, istikrarlı bir iş bilinci ve iş güvencesiyle, disiplinli bir
yönetim anlayışıyla, üretimde hedefleneni yapmıştır. Aynı zamanda, dünya
şartlarında gelişen olaylar gerçekten Erdemiri de, yassı mamule dayalı üretim
yapan fabrikaları da yakinen ilgilendirirken, başta Ereğli Demir-Çelik
Fabrikasını da yakinen ilgilendirmiş ve o nedenle, beş yılın sonunda Türkiye'de
yaklaşık olarak 236 000 000 dolar kârla, Erdemir, tarihinde en iyi noktaya
gelmiştir. Bu da bana göre başarının bir göstergesidir. Tabiî ki, bu başarı
yetmiyor Erdemir için.
Öncelikle, burada biraz
önce konuşan benim Zonguldak Milletvekilim Harun Akın Beyin de sağlığına
kavuşup, Zonguldak'ı, Türkiye'yi burada temsil ettiği için çok mutluluk
duyuyorum; kendisine de Zonguldak halkı adına, Türkiye halkı adına tekrar
sağlık diliyorum. Kendisinin burada Zonguldak'ımız için, Erdemirimiz için
söyleyeceği çok güzel şeyler var.
Geçmişteki araştırmaları
gerçekten ben de istedim; ama, şu andaki Erdemir yönetimini yakinen
gözlemlediğimiz zaman, işletilen Erdemir, 2013 yılında İsdemirle beraber 17 000
000 ton yassı mamulü hedeflemektedir. Bunun 5 000 000 tonu Erdemir, Karadeniz
Ereğlide; 12 000 000 tonu da İsdemir, elbette, İskenderun'da yapılacaktır.
Kendisine ait olan 6 tane yan şirketi, Erdemir yönetimi gelmeden önce
kurulmuştur. Erdemir yönetimi geldikten sonra, hiçbir yeni şirket Erdemir
bünyesine katılmamıştır.
Bu kurulan şirketleri,
elbette, geçmişteki yöneticiler, çeşitli sebeplerle, çeşitli gerekçelerle
kurmuşlardır; Romanya'dakini dışa açılmak amacıyla kurmuşlardır; orada üretilen
malzemeyi dış pazarlarda satmak hedefine yönelmiştir Erdemir yöneticileri; ama,
tabiî ki bu noktada yapılan çalışmalar, atılan adımlar, devlette devamlılık
esası gereği, Erdemirde, bu yöntemle, onları, geçmişte yapılan anlaşmaları
aksatmadan, daha iyi şekilde işletmenin yöntemini, yolunu arayış içerisinde
çalışmalarına devam etmektedir.
Takdir edersiniz ki,
biraz önce Sayın Bakanım da vurgu yaptı, yassı mamul miktarı Türkiye'de kişi
başına 188 kilogramdır; ama, bu miktar, Amerika'da 405, Japonya'da 601,
Almanya'da 455 kilogramdır. Bir insanın veya bir ülkenin gelişmişliği,
tükettiği cevhere, yassı mamule, metale bağlı olarak değerlendirildiği zaman...
Enerji de bu konuda çok
önemlidir. Enerjinin, tabiî ki doğalgaza dayalı olarak ömrü, kaynaklara
bakıldığı zaman kırk yıldır. Diğer enerji çeşitlerinde de farklı kaynaklar var.
Bunların hepsini üst üste koyduğumuz zaman, İsdemirin planlaması, 750 000 000
dolarlık yatırım planlamasında, şu anki yönetim, bütün gücüyle, hesabını yapıp,
aksatma yapmadan çalışmalarını sürdürüyor.
Önümüzdeki günlere
baktığımız zaman, bugünkü koşullarda doğrudan Erdemiri ele alıp incelemeyi ben
burada uygun görmüyorum. Çünkü Erdemir, gerçekten, dününe baktığımız zaman,
bugün geldiği noktada iyi. Ama, TTK, Erdemirle yeniden bir yapılanma sürecine
girmiştir. Belki doğru diyoruz, hepimiz bunda da hemfikiriz. Geçmişte
Türkiye'nin lokomotifi, enerji kaynağı olmuş Zonguldak'ın, hatta Zonguldak'ı
bünyesindeki Kardemiri, Erdemiri düşündüğümüz zaman, seçimin oraya
yapılmasında, kuruluşların oraya yönlendirilmesinde, cumhuriyeti kuranlar iyi
hesap yapmışlar. Zonguldak'taki yatırım hesabında, 1 300 000 000 dolarlık
Türkiye Taşkömürü Kurumunun ve ilk defa Zonguldak'ta kurulan demir-çelik
sektörünün başka yerden bulamayacağı koklaşabilir kömür orada olduğu için o
seçim oraya olmuş. Karadan, denizden ulaşım ve özellikle demiryolu ağının
kurulması noktasında gerçekten bugüne kadar atılan bazı adımlar, Erdemiri ve
TTK'yı belli bir noktaya getirmiş, TTK'yı ve Erdemiri büyütmüş, geliştirmiş;
ama, cumhuriyet tarihinden bugüne kadar Erdemirin bir demiryolu ağı maalesef
gündeme gelmemiş. Gelmiş olan demiryolu ağı -ki, 26 kilometre- 210 000 000
dolar olduğu için, kimse cesaret edip böyle bir adım atmamış. İşte, Erdemir
yönetimi, ilk defa 16 000 000 dolarlık bir projeyle, tren ferini denizden
karaya... Tren feri, yani, gemiyle, vagonlarla hem kendi ürettiği malı satışa
sunacak hem de dışardan alacağı hammaddeyi, yılda 7 000 000 ton cevheri, o
şekilde, Ereğli Demir-Çelik Fabrikasına taşıyacaktır. Şu anda bu proje bütün
boyutuyla işlemektedir. Ereğli Demir-Çelik Fabrikasının kendi limanında bir
platform, Zonguldak limanında ikinci bir platform oluşturulup, hedeflenen tren
feri yıl sonuna kadar elbette açılacaktır. Hedefimiz, Erdemir yetkililerinin
"onbirinci ayda biter" dediği şeyi, Sayın Başbakanımızla beraber,
Zonguldak'ta, Karadeniz Ereğli'de bu güzelliği, belki de Ereğli Demir-Çelik
gibi bir kurumun demiryolu ağını, dünya çapında düşündüğümüz zaman, bir ilki
başarmanın da müjdesini, Erdemir yönetimi ve bu hükümet ortaya koyacaktır.
Tabiî, Erdemiri Erdemir
yapan Türkiye Taşkömürü Kurumudur. Evet, Erdemir büyümüş, ayaklarının üzerine
basmış, kendisi, Türkiye'nin yassı mamul üretiminde gerçekten yıldızı olmuştur.
En kaliteli mamulü üretmede ve dış pazarlarda yerini bulmada gücü olan Erdemir,
kendi enerji kaynağını bugünlerde sürekli olarak dışardan almaktadır; yani,
hammaddeyi dışardan aldığı için, yüksek fiyatlara almaktadır, navlun fiyatları,
denizaşırı ülkelerden geldiği için, çok artmıştır. Bunun giderilmesi noktasında
yerli kaynaklarımıza yönelme vakti gelmiştir.
Buradaki Maden Yasasında
ve diğer konularda, biz, fazla spekülasyonlara -hükümet olarak, bölge
milletvekili olarak- girmek istemiyoruz. Maden Yasası yapılandırılırken, bir,
Türkiye'nin gerçek madenlerinin altyapısı üzerinde çalışma yapılmıştır, bir de,
bölge milletvekillerinin, kendi bölgelerindeki gerçek değerlerini üretime,
ekonomiye katma noktasında hareket tarzı belirlenmiştir. Biz de bölge
milletvekilleri olarak, gerek Bakanlığımızla gerek bölgemizdeki sendika
kuruluşlarının yöneticileriyle gerekse Türkiye Taşkömürü Kurumunun
yetkilileriyle bir araya gelip "TTK'da ne yapabiliriz"diye araştırdık.
Bir açılım gerçekleşmiştir. Bu açılımın da, hedeflenenlerin en iyisi midir
yoksa bir başlangıcı mıdır konusunu, elbette, zaman bize gösterecektir.
Sayın Bakanımıza teşekkür
ediyorum; Zonguldak için yeni bir kurtuluş reçetesini, biraz önce, buradan
ortaya koydu; 10 000 kişinin istihdam edileceği, işçi olarak barındırılacağı,
üretime elbette katkıda bulunacağı bir hedef. Bunun, tabiî, sağlanabilmesi
için, yapılanmada Erdemire iş düşüyor. Erdemir, Türkiye'nin, gerçekten, bu
noktada en güçlü kurumu. Oraya hangi kurum gelir, hangi şartlarda TTK'yı ayağa
kaldırır, bilemiyoruz; ama, bir gerçek var; şu anda, istenilen yapılanma
eksikliğinden dolayı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) -
Sayın Başkan, ikisini birlikte bitirmek istiyorum; mümkünse...
BAŞKAN - Buyurun.
FAZLI ERDOĞAN(Devamla)-
Benden sonra, başka arkadaşlar da konuşacaklar; elbette, onlar tarafından da
konu ele alınacaktır; fakat, gerek TTK gerek Erdemir konusunda, önergelerimizin
-birleştirildiği için- kabulünü veya reddini sizden istemeyeceğiz sayın Genel
Kurul yetkilileri. Biz, burada, bir gerçeğin altını çizmek istiyoruz: Biz,
geçmişteki siyaset anlayışıyla Türkiye'yi yönetmek istemiyoruz. Gerçekten,
Erdemirin ayağa kalkmasında Türkiye Taşkömürü Kurumu bir lokomotif olmuşsa,
bugünden itibaren Erdemirin de, Türkiye Taşkömürü Kurumunun ayağa kalkmasında,
yeni bir anlayışla, yeni bir yapılanmayla lokomotif olma vakti gelmiştir diye
inanıyorum. Bunun altyapısını, bunun gereksinmelerini, bunun Zonguldak insanının
menfaatına, Türkiye insanının menfaatına neler getireceğini zaman içerisinde
göreceğiz.
Biz, bu noktada, gerek
Zonguldak'ımızın lehinde gerek Türkiye Taşkömürü Kurumunun lehinde atılacak her
türlü adımın yanında oluyoruz. Zonguldak'ı kurtarmak, bize göre, Türkiye'yi
kurtarmaktır; çünkü, Endemirle ilgili, TTK'yla ilgili, hedeflenen doğalgaza da,
su kaynaklarımıza da, enerji kaynaklarımıza baktığımız zaman, takdir edersiniz
ki, en uzun ömürlü enerji kaynağı taşkömürüdür. Doğalgaza baktığımız zaman, yaklaşık
olarak kırk yıl, diğer kaynaklara baktığımız zaman altmış yıl; ama,
Türkiye'deki taşkömürüne baktığımız zaman, ikiyüzyirmi yıl daha ömrü olan bir
enerji kaynağıdır. Böyle bir kaynak da, Zonguldak'ta ve Zonguldak'ın altında
yatmaktadır. Bu kaynağın en iyi şekilde işletilmesi için -bunun eksikleriyle
beraber- Armutçuk bölgesinde bir model çalışma yapılarak, Zonguldak'ın tümüne
açılımı nasıl olur; bunu, zaman içerisinde, görevli arkadaşlarımızla beraber,
Sayın Bakanımızla beraber, iktidarıyla, muhalefetiyle...
Bu önergenin temel
öncelikleri burada dile getirilmiştir. Ben, burada, özellikle bölgemizin temel
sorunlarını fazla dile getirip, toplumun duyarlılığını bildiğimiz için, bizim,
yol konusunda, su konusunda, enerji konusunda... İstihdam konusunda, bölgemiz,
göç veren bir bölgedir. Sorunlarımız çoktur; ama, bu sorunlarımızın ana
merkezinde de bizi ayağa kaldıracak gerçek değerlerimiz vardır. İşte, bu gerçek
değerlerimizi biz harekete geçirirsek, zannediyorum...
Düzce-Ereğli karayoluna
geldiğiniz zaman, Türkiye'nin en bozuk yollarından birinin o yol olduğunu
bilirsiniz, görürsünüz, yaşarsınız; ama, orada da, bir yılda 2 milyar dolarlık
ciro yapan bir Erdemir vardır. İşte, biz, demiryolu ağıyla o yolu
rahatlatacağız. Denizyolu ağıyla, tabiî ki, ihracata açılımı sağlayacağız.
Karayoluyla beraber, bunların hepsini birleştirdiğimiz zaman, bölgemizin, gerek
TTK dediğimiz kurumu yeniden yapılandırıp ayağa kaldırmak; ama, geçmişteki gibi...
Rahmetli Özal, o gün için güzel bir şey söylemişti:"TTK'yı kapatsak, işçilerine
de hiç çalıştırmadan maaş versek, en kârlı işi yaparız."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Erdoğan.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) -
Bunu, yıllar önce söylemişti; ama, bizim hükümetimiz, Sayın Başbakanımız, böyle
düşünmüyor. Zonguldak'a gelmiş, Maden Anıtında "biz, TTK'yı
kapatmayacağız; ama, TTK'yı, Türkiye Taşkömürü Kurumunu en verimli bir şekilde
işletmenin yollarını yeni bir yapılanmayla sağlamanın adımlarını atacağız"
demiştir; aramızdaki fark bu. Kimse, TTK'nın kapatılması noktasında bizim
üzerimizden siyaset yapmasın; yapanlar, yanlış yapar; zaman her şeyin ilacıdır,
bekleyelim görelim.
Hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Erdoğan.
Önerge sahipleri adına
yedinci konuşmacı, Zonguldak Milletvekili Harun Akın; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi, şahsım ve
Cumhuriyet Halk Partisi adına selamlıyorum.
Bugün, ikinci kez
huzurlarınızdayım; çünkü, hepinizin malumu, bugün madenlerle ilgili araştırma
önergeleri hükümet tarafından birleştirildi ve şahsımın da, bölgemle ilgili,
hem Erdemirle hem de TTK'yla ilgili, 2 araştırma önergesi vardı. Biraz evvel,
Erdemirle ilgili araştırma önergemiz hakkında sizleri bilgilendirdik ve destek
istedik; şimdi de, TTK'yla ilgili, sizleri bilgilendirmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlar,
öncelikle, TTK'yla ilgili benim ve arkadaşlarımın imza altına aldığı ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş olduğu araştırma önergemizi sizlere
okumak istiyorum:
"Zonguldak,
taşkömürünün üretilmeye başlamasıyla birlikte, ülke gündeminde önemini korumuş
ve cumhuriyet öncesinde emperyalist ülkelerin yanı sıra, yerli ve yabancı
sermayenin ilgi ve kazanç odağı olmuştur. Cumhuriyet döneminde yerli sanayiin
kalbi konumunda olan il, diğer bölgelere enerji ve teknoloji alanında katkıda
bulunurken, teknik eleman da sağlamıştır.
Başlangıçta, Türkiye'nin
Almanyası olarak nitelenen ve sosyal anlamda da önemli bir konumda bulunan
Zonguldak, TTK'nın küçültülmesiyle birlikte önemini giderek kaybetmiştir.
Kentte panik ve umutsuzluğun yaşanması sonucu, tersine göç olayı başlamıştır.
Zonguldak Taşkömürü
Havzası 1.4.1937 tarihinde devletleştirilmiş ve 30.5.1940 tarihinde Ereğli
Kömürleri İşletmesi Müessesesi (EKİ) kurulmuştur, 1957 yılından itibaren
Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumuna (TKİ) bağlanmıştır. 1983 yılında EKİ
müessesesi bir kamu iktisadî teşebbüsü haline dönüştürülerek Türkiye Taşkömürü
Kurumu adını almıştır.
Havzanın -1 200 metreye
kadar hesaplanmış jeolojik rezervi, yaklaşık 1 354 000 000 ton olup, bunun
yüzde 42'si görünür rezerv olarak kabul edilmektedir.
Kurumumuzda, bugünkü
rakamlarla, 9 214 yeraltı, 3 358 yerüstü olmak üzere, toplam
12 572 yevmiyeli, 280 kadrolu, 2 073 sözleşmeli personel (596'sı özel güvenlik
görevlisi) olmak üzere, toplam 14 925 personel çalışmaktadır.
TTK tarafından üretilen
taşkömürünün yaklaşık yüzde 75'i termik santrallara, yüzde 10'u demir-çelik
sektörüne, yüzde 15'i ise diğer sanayi ve teshin amaçlı pazarlanmaktadır.
Halen dünya birincil
enerji ihtiyacının yüzde 23'ü kömürden karşılanmakta ve dünya elektrik
üretiminin yüzde 38'i kömürden elde edilmektedir. Dünya taşkömürü üretiminin
yaklaşık yüzde 16'sı çelik üretiminde kullanılmakta ve dünya çelik üretiminin
yüzde 70'i de kömür kullanılarak elde edilmektedir.
Demir-çelik
işletmelerimizin hemen yanı başında yaşam savaşı veren Türkiye Taşkömürü
Kurumunun ürettiği kömür yerine, binlerce kilometre uzaktan getirilip sıfır
gümrükle ülkemize sokulan kömürlere yılda milyonlarca dolar para ödenmektedir.
Yıllık olarak, demir-çelik sektörü için yaklaşık 4 000 000-5 000 000 ton
koklaşabilir taşkömürü ve diğer sektörler için de yine aynı oranda taşkömürü
ithal edilerek 500 000 000 dolar civarında bir döviz kaybı söz konusu
olmaktadır. Dünyanın değişen fiyatlarına göre bu rakamın daha da yükselmesi
büyük bir olasılıktır; çünkü, dünya doğalgaz ve petrol rezervlerinin kömüre
nazaran daha sınırlı olduğu ve geleceğin kömürden yana olduğu bilinmektedir.
Ülkemiz açısından dövizin
gerçek maliyeti de gözönünde bulundurulacak olursa, Zonguldak'ta bulunan 1 354
000 000 tonluk kömür rezervinin nasıl büyük bir anlam taşıdığı daha iyi
anlaşılmaktadır. Bu üretim ve dolaşım sisteminde ulusal kaynaklarımız bütünüyle
devre dışı bırakılarak, dışarıya bağımlı bir ekonomi şekillenmektedir. Petrol
yataklarının elli, doğalgaz yataklarının altmış yıllık ömrü olduğu gözönüne
alınırsa ikiyüz yıl ömrü olan kömür yataklarının ülkemiz açısından önemi daha
da çok ortaya çıkmaktadır.
Sonuç:
Değerli arkadaşlar,
şimdi, Zonguldak insanı soruyor, Zonguldaklı bu sorunun cevabını çok merak
ediyor. Cumhuriyetin kuruluşunda katkısı bulunan Zonguldak, dünyanın en zor
mesleği olan madencilik mesleğini gerçekleştirmesine rağmen, son yirmi yıldır
ülkemizin kamburu gibi ilan edilmiş olup, Zonguldak içinden 2 il çıkarılarak,
hızla kapanma, yok olma sürecinin içine girmiştir."
Bu araştırma önergelerimizi
biz bir sene evvel hazırladık, verdik; tabiî ki, bugün, büyük bir ihtimalle, bu
araştırma önergelerimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul görmeyecek. Bir
sene evvel, benimle birlikte, aynı bölgeden milletvekili olarak Parlamentoya
geldiğimiz ve biraz evvel konuşma yapan sevgili Fazlı Erdoğan arkadaşım da aynı
önergelerden vermişti; ama, şimdi, ne yazık ki, hükümetin aldığı kararla bu
önergelerimiz bugün burada reddedilecek; yani, TTK ve Erdemir konusundaki
araştırma önergeleriyle ilgili, bugün, biz, Zonguldak insanına iyi bir haber
gönderemeyeceğiz.
Şimdi, Sayın Bakanımı,
oturumun en başında çok dikkatle dinledim. Gerçekten, Maden Kanunuyla ilgili
çok yaldızlı şeyler söylüyor; yani Maden Kanunu deyince, tabiî ki, sadece
Zonguldak yok içinde; ama, ben, Zonguldak Milletvekili olduğum için,
Zonguldak'la ilgili yanını çok tehlikeli bulduğumu söylüyorum. Rödevans işinin
Zonguldak'ta ne kadar büyük sorun yarattığını, ne kadar büyük sorunlarla baş
başa kaldığımızı Sayın Bakanımız da biliyor. Yalnız, bizim altını çizdiğimiz
bir nokta var. Zonguldaklı da bu şekilde kandırılıyor, sanki, rödevans işi, bu
Maden Kanunu Tasarısıyla halledilecekmiş gibi Zonguldak'a sunuluyor. 1989'dan
beri, mevcut TTK'nın vermiş olduğu rödevans sahalarını bugünkü şartlarda konuşsaydık,
biz, parti olarak, şahsım olarak rödevansa hayır derdik. 1989'dan bugüne kadar
rödevansı verilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Danıştayı, rödevansı iptal etti ve
görüş bildirdi.
Şimdi, biz, parti olarak
bu görüşü iyi irdeledik ve bu görüşün savunucusu durumundayız; yani, bu görüş
doğrultusunda bir şeyler yapılması gerektiğine inanıyoruz; yani, Zonguldak'ta,
1989 yılından bugüne kadar mevcut rödevansın sorununu, binlerce insanın
çalıştığı rödevans sorununu, mevcut havzai fahmiyye sorununun 3867 sayılı
Yasaya bir ilave maddeyle çözebiliriz diye düşünüyoruz. Ben, aynı zamanda, KİT
altkomisyonu üyesiyim, TTK'nın denetimini yapan milletvekiliyim ve biz, bunu,
TTK denetiminde -Sayın Bakanımızın da bilgisi var- komisyonda değerlendirdik,
imza altına aldık, AK Partili milletvekili arkadaşlarımla imza altına aldık ve
bu çalışmayı Zonguldak'ta deklare ettik; ama, üzerinden bir sene geçti, bu
uygulanmadığı gibi, şimdi, o rödevansı, Zonguldak'ın yumuşak karnı olarak
göstererek, "hiç merak etmeyin, Maden Kanununda yapılacak değişiklikle bu işi çözüyoruz" diyorlar. Mevcut
kurum ne oluyor; mevcut kurum, 1937'de devletleştirilip, 1940'ta havzai
fahmiyyeyle, Ereğli'den İnegöl'e kadar olan 14 550 kilometrekarelik alan, daha
sonra da 6 885 kilometrekarelik alana çekilmiş bu hükümetten önceki hükümet
zamanında, şimdi 611 kilometrekarelik alana göz dikilmiş.
Şimdi, ben, Sayın Bakanın
cevaplandırmasını isterim. Madem, Maden Kanunu Zonguldak TTK'yı kurtaracak,
bölgeyi kalkındıracak, niye 14 550 kilometrekarelik alandan 611
kilometrekarelik alana çekilene kadar, bu arada, hangi holding, hangi işadamı
gelmiş madene yatırım yapmış da, biz de, işte önceden bir örneği var, 611
kilometrekarelik alanı da devretmenin bir sakıncası yoktur diyebilelim? Böyle
bir şey yok, böyle bir holding yok,
böyle bir işletmeci yok. Tabiî ki birileri gelip alacak, satarsan
birileri gelip alır. Ben, bugün, özel işletmecinin, TTK denildiği zaman ağzının
suyunun niye aktığının hesabını yapan bir milletvekiliyim. Ben, benim
çalışmalarım sonucunda, TTK'da zarar olmadığını herkesle tartışabilecek
durumdayım. Bugün, Zonguldak'ta, ton başı maliyet 125-130 dolarlardayken,
İngiltere'de, Almanya'da, 200-220 dolarlarda ve mevcut ton başı maliyetin, bir
kere, baştan, kafadan, imzaladığı anda, belki 18-20 doları, KİT olduğundan kendiliğinden
gidecek. Sayın Bakan, TTK'nın, yıllardır, elli yıldır, yeraltında çalışan işçi
ile yerüstünde çalışan işçinin primlerini aynı miktarda ödeyerek, devletin,
yıllarca TTK adı üzerinden SSK'ya fazla para ödediğini ve bu paranın şu anda
hesabının yapılamadığını acaba bilebiliyor mu ki?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Akın, toparlayınız.
HARUN AKIN (Devamla) -
Tabiî. Teşekkür ediyorum.
Yani, TTK'nın, şu anda,
Ankara'dan, sadece hesap makinesiyle hesabı yapılıyor. İşte Sayın Bakanımı
burada uyarmak istiyorum. Zonguldak TTK'nın, hesabı, Ankara'dan, hesap
makinesiyle yapılmaz.
Ben, burada, konuşmacı
arkadaşlarımı dinledim, Sakarya Milletvekilimi de dinledim; acaba, onlar,
Zonguldak'a gelmiş, Zonguldak'ta o işin nasıl yapıldığını biliyorlar mı?!
Zonguldak'tan, daha doğrusu taşkömüründen, hangi ülke yıldızlı paralar
kazanmış?! Biz, taşkömürüne, bir takım elbise, bir süt, bir pantolon gibi mi
bakıyoruz?! Taşkömürü denildiği zaman, kâr mı akla geliyor?!
Taşkömürü, ülke
sanayiinin en önemli madeni. Bugün, Zonguldak, cumhuriyetin kuruluşuna katkı
vermiş bir il. Oradan çıkan madenler 1980'e kadar iyiydi, kâr ediyordu da,
yirmi yıldır mı kambur haline geldi?! Zonguldak, 50 000'lerde çalışılırken kâr
ediyordu da, devlet desteğinde bir problem yoktu da, şimdi, 12 000-13 000'lere
düştüğü zaman mı 300 000 000 dolarlar gündeme geliyor?!
Değerli arkadaşlar,
bunları Maden Kanunuyla ilgili tasarı görüşülürken konuşacağız. Yalnız,
isterdim ki, bölgem adına, ilim adına, Zonguldak insanı adına, şu araştırma
önergemiz, Maden Kanunuyla ilgili tasarı arifesine gelmeyip, burada kabul
edilseydi, Fazlı arkadaşım da zor durumda kalmasaydı, AK Partinin Zonguldak
milletvekilleri de, Cumhuriyet Halk Partisi Zonguldak milletvekilleri de, hep
birlikte el ele, Zonguldak sorunlarını, birlikte, bir Meclis araştırması açarak
sizlerle paylaşabilseydik. Ben inanmıyorum, bölge milletvekillerinin,
söylediklerimin aksini düşündüğüne; kendilerine sorulmadığına inanıyorum,
kendilerinin bu işin içerisinde olmadığına inanıyorum; hiç kusura bakmasınlar.
Böyle gözükara bir şekilde, ülkenin madenleri konusunda Ankara'dan, hesap
makinesiyle yapılanlar, bizlerin önüne yaldızlı işler gibi sergileniyor.
İnşallah, biz haksız çıkarız ve bu kürsüden, Sayın Bakanımdan da, hükümetten de
özür dilerim; ama, çok karamsarız değerli arkadaşlar, bölgem adına, Zonguldak
insanı adına.
3867 sayılı Yasayı
değiştiren Maden Kanunu Tasarısı haftaya veya birkaç gün sonra gelecek ve
kendine özel kanunu olan tek kurum olan TTK'ya -bölgeye, Zonguldak'a- yapılan
devlet desteği çekilmiş olacak ve bu kurum, satışa çıkarılacak, kapanın elinde
kalan bir duruma gelecek, özele devredilecek.
Değerli arkadaşlar,
tekrar tekrar ifade etmek zorunda kalıyorum; gönül isterdi ki, bu araştırma
önergemiz burada kabul edilsin. Yine de, tabiî ki, önyargılı olarak, önceden
bir şey söylemek de Genel Kurula saygısızlık olmasın. Lütfen, ben, bu konuyu
iyi irdelemenizi istiyorum. TTK'yla ilgili araştırma önergesini iyi irdeleyip,
bu konuda bir Meclis araştırması açılması için destek vermenizi istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HARUN AKIN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
HARUN AKIN (Devamla)
- Meclis araştırması önergemiz çok iyi
değerlendirilir ve bugün, inşallah, buradan olumlu bir sonuç çıkar. Bu
söylediklerimizle sizleri mahcup etmeyeceğimize inanıyoruz.
Hepinize, tekrar,
önergemize desteğinizi bekleyerek saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akın.
Önerge sahipleri adına
sekizinci konuşmacı Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç.
Buyurun Sayın Kılıç. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizdeki demir cevheri kaynaklarının
değerlendirilmesi ve hurdadan imal edilen demirlerin inşaat sektöründe
kullanımıyla ilgili vermiş olduğumuz araştırma önergesiyle ilgili olarak şahsım
adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi
adına saygıyla selamlıyorum.
Diğer madenlerde olduğu
gibi, demir cevheri yönünden de, maden aramaları 1930'lu yıllardan sonra
başlamıştır. 14 Haziran 1935 tarihinde, ülkemizdeki maden yataklarının
bulunması, bu madenlerin iyi şekilde işletilmesi için neler yapılması
gerektiğini belirlemek üzere, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
kurulmuştur. Aynı gün, 2805 sayılı Yasayla, madencilik, enerji üretimi ve
dağıtımı alanlarında faaliyet göstermek üzere Etibank kurulmuştur; Maden Tetkik
ve Aramanın bulduğu verimli maden sahalarını işletme görevi de bu kuruluşa
verilmiştir. Yine, aynı yıl içinde, 24.6.1935 tarihinde, ülkemizin elektrik
enerjisine yönelik potansiyelinin saptanması amacıyla, Elektrik İşleri Etüt
İdaresi kurulmuştur.
Sayın milletvekilleri,
Yüce Atatürk, 1935 yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi açılış nutkunda:
"Maden işleri yeni bir açılma devresindedir. İhtiyaca yetecek sayı ve
değerde maden mühendisi yetiştirmeliyiz. Kömür havzalarının rasyonel işletilmesi
için gerekli tedbirleri almalıyız. Madenler bizim başlıca döviz kaynağımız
olduğu için yüksek değer vermeliyiz. Maden Tetkik ve Aramanın çalışmalarını
geliştirmeli, bulunan madenleri, üç yıllık bir plan içinde hemen işletmeye
almalıyız" demektedir.
İşte, bu anlayışla, 1937
yılında, Karabük demir-çelik entegre tesislerinin temeli atılmış, 1939 yılında,
iki yıl gibi kısa bir süre içinde işletmeye açılmıştır. Daha sonra da, Ereğli
Demir-Çelik Fabrikası ve İskenderun Demir-Çelik Fabrikası entegre tesisleri
devreye girmiştir. Bu tesisler, uzun yıllar, hammadde ihtiyaçlarını kendi
kaynaklarımızdan karşılamışlar; ancak, fabrikalardaki kapasite artışlarından
sonra aynı oranda demir madenciliğine gereken yatırımlar yapılamadığı için,
hammadde ihtiyaçlarının büyük kısmını ithalatla karşılamaya başlamışlardır. Bu
üretim için yılda yaklaşık 10 000 000 ton cevher, 2 500 000 ton
zenginleştirilmiş cevher kullanılmaktadır. Kullanılan demir cevherinin yaklaşık
5 000 000 tonu ithalatla karşılanmaktadır.
Ülkemizde demir cevheri
yatakları Adana, Balıkesir, Kayseri, Kütahya, Yozgat İlleri ile özellikle Sivas
İlinin Divriği İlçesinde ve Malatya İlinin Hekimhan İlçesinde yoğunlaşmaktadır.
Özellikle Hekimhan İlçesinin Hasançelebi bölgesi tam anlamıyla bir demir
cevheri deposudur. Maden Tetkik ve Aramanın tespitlerine göre Hasançelebi
bölgesinde yaklaşık 3 200 000 000 ton işlenebilir demir cevheri bulunmaktadır.
Bu haliyle, demir cevheri yatakları yönünden dünyanın sayılı ülkeleri arasında
yer alan Türkiye, buna rağmen, yüzmilyonlarca dolarlık cevher ithal etmekte ve
döviz kaynaklarımız heba edilmektedir. Bunun yanında, demir cevheri ihracatımız
yok denilecek kadar azdır.
Ülkemiz 2003 yılı
verilerine göre dünya demir-çelik üretiminde 13 üncü sırada yer almaktadır.
Sürdürülen yanlış ithalat politikaları nedeniyle demir cevheri madenciliği
bitme noktasına gelmiştir. Ülkemizde, 1985 yılında ilk demir cevheri
zenginleştirme tesisleri, 1986 yılında da pelet tesisleri Sivas'ın Divriği
İlçesinde devreye girmiştir. Ülkemizde demir cevherinde kalite, verimlilik ve
maliyet konusunda iyileştirme sağlanmadığı sürece demir cevheri ithalatımız
artarak sürecektir. Bu nedenle, ülkemiz, çıkarları doğrultusunda yeni
politikalar hazırlanarak yerli demir cevheri kullanımı teşvik edilmeli ve
ithalata kısıtlama getirilmelidir. 1980 sonrası ise, ark ocaklı tesisler teşvik
edilerek demir çelik üretiminin büyük bölümü bu tesislerde üretilmeye
başlanmış, entegre tesislerinin üretimi ise aynı oranda artmamıştır.
Dünyada demir-çelik
üretiminin yüzde 70'i demir cevheri işleyen entegre tesislerde, yüzde 30'u ise
hurdayı işleyen tesislerde imal edildiği halde, ülkemizde bunun tam tersi olup,
üretimin yüzde 70'i hurdayı işleyen ark ocaklarında yapılmaktadır.
Hurda demirler, yoğun
enerji kullanılarak katmadeğeri düşük, dirençsiz, yorgun ve depreme dayanıksız
demir-çelik ürünlerine dönüştürülmektedir. Ülkemizdeki ark ocaklarının hurda
gereksinimi ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Türkiye, nükleer atıklar dahil,
her türlü kirliliği ve birçok ağır metali de bünyesinde taşıyan hurdaların
ithalatında dünya hurda ithalatçısı ülkeler arasında ilk sırada yer almaktadır.
Gelişmiş Batılı ülkelerin atmak için yer aradıkları hurdalar milyonlarca dolar
ödenerek ülkemize getirilmekte, bunların mamul hale getirilmesi için, yine,
yurt dışından alınan kömür ve doğalgazla üretilen elektrik enerjisiyle bu
hurdalar demir-çelik ürünlerine dönüştürülmekte, ülkemizin döviz kaynakları
israf edilmektedir.
Ayrıca, üretilen ürünler,
entegre tesislerde üretilen ürünlerle kıyaslanamayacak ölçüde düşük kalitede
olduğundan, bu ürünlerden imal edilen inşaat demirleri de, dirençsiz, yorgun ve
depreme dayanıksız bir yapıda olduğu için, ülkemizde, zaman zaman meydana gelen
inşaat facialarında bunun da katkısının olduğu belirtilmektedir.
Yukarıda da belirttiğim
gibi, mevcut demir cevheri yataklarımızdan şu anda özelleştirilmiş bulunan
Hekimhan Hasançelebi madenlerinin işletilmesi, buradaki cevherin
zenginleştirilmesi için, pelet tesisi kurulması durumunda bile, bu kaynaklar,
ülkemizin yıllarca cevher ihtiyacına kâfi gelebilecek durumdadır. Her ne kadar,
bu madenler özelleştirilmiş de olsa, özel sektörün, elektrik, ucuz akaryakıt,
taşıma, çevreyle ilgili yatırımlarına destek, gümrüksüz makine, işçi SSK
primlerine destek, yatırım indirimi, yerli cevher kullanımı primi gibi değişik
şekillerde teşvikiyle, hem ülkemizin kaynaklarının değerlendirilmesi hem de
yurt dışına demir cevheri için, hurda için, kömür ve enerji için ödemekte
olduğumuz milyarlarca dolarımızın ülkemizde kalması sağlanmalıdır.
Özelleştirme alanına
gelmişken, kısaca, özelleştirme mağduru işçilerin sorununa da değinmeden
geçemeyeceğim. Hekimhan ve Divriği demir-çelik madenlerinin özelleştirilmesi
sonucunda, Hekimhan madenlerinin işletilmesi durdurulmuş ve 133 çalışanı işini
kaybetmiştir. Bu insanlar, daha düne kadar bir işleri varken ve evlerinin
geçimini sağlamaktayken, bir anda işlerini kaybederek, sadece kendileri değil,
tüm aile bireyleri mağdur edilmiştir.
Hükümet yetkililerinden
Sayın Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, 58 inci hükümet döneminde yaptığı
açıklamada, özelleştirmenin sosyal boyutunun geçmiş hükümetler döneminde ihmal
edilmiş olduğunu ifade etmiş ve 4046 sayılı Kanuna geçici madde eklendiğini
belirterek, özelleştirilen kurumlarda işsiz kalan kadrolu veya geçici
personelin istedikleri takdirde devlet memuru olabileceklerini belirtmiştir.
Ayrıca, aynı açıklamada, özelleştirmenin, artık, işsizlik riski getirmeyeceğini
de belirtmiştir. Ayrıca, 23.7.2003 tarihinde, Türk-İş ve hükümet arasında
imzalanan protokolde "özelleştirmeler nedeniyle işten çıkarılan ve
emekliliğine hak kazanmamış işçilerin, uygun görülen kamu kurum ve kuruluşlarına
yerleştirilebilmesi için, hükümet gerekli yasal düzenlemeyi yapacaktır"
ifadesi de yer almıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
toparlar mısınız.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- İşte, tüm bunlara rağmen, bu hükümet döneminde yapılan özelleştirmede, 133
işçinin, sokağa bırakılarak tüm aile bireyleriyle birlikte mağdur edilmelerine
göz yummak anlaşılır bir durum değildir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yukarıda özetlediğim durumlar karşısında, ülkemizdeki yanlış
uygulanan demir-çelik politikalarının, ülkemiz tam anlamıyla bir demir cevheri
deposuyken, yurt dışından hurda ithal edilerek, bunun, yüksek enerji
maliyetiyle hem de kalitesiz demir- çeliğe dönüştürülmesiyle uğradığımız
zararlarımızın, hurdadan imal edilen kalitesiz, yorgun, dirençsiz inşaat
demirlerinin deprem kuşağında yer alan ülkemizde ne gibi facialara yol açabileceğinin
araştırılması gerekmektedir. Bu konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bulunmakta olan milletvekili arkadaşlarımızın duyarlılığına güvenmekteyim.
Bu araştırma önergesine
destek vereceğinizi umar, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeler üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.
Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
Sözlü soru önergeleri ile
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 12 Mayıs 2004 Çarşamba
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.52