BIM 2 3 2004-05-14T14:49:00Z 2004-05-14T14:49:00Z 59 38751 220882 TBMM 1840 441 271258 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 48       YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

83 üncü Birleşim

4 Mayıs 2004 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Doğu Anadolu Bölgesinin genel sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, toplum sağlığını ve gelecek kuşakları tehdit eden uyuşturucu, alkol ve sigaranın zararlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - Norveç Parlamentosu Dışişleri Komitesi Başkanının davetine icabetle bu ülkeye resmî ziyarette bulunacak olan TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden müteşekkil Parlamento heyetini oluşturmak üzere Gruplarınca isimleri yeniden bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/550)

2. - Bulgaristan Ulusal Meclisi Dış Politika Savunma Güvenlik Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/551)

3. - Belçika'da yapılacak olan Habitat Düzeyinde Küresel Parlamenterlerin Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu Toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/552)

4. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/553)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1. - Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 42 milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/186)

2. - Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve 46 milletvekilinin, töre cinayetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/187)

D) Çeşıtlı İşler

1. - Genel Kurulu ziyaret eden İtalya Milletvekilleri Meclisi Başkanı Pier Ferdinando Casini ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

IV. - ÖNERİLER

A) Danişma Kurulu ÖnerıSı

1.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)

5. - Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/238) (S. Sayısı: 428)

6. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz, Haluk İpek,  Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile 193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/278)  (S. Sayısı: 430)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazili Sorular ve Cevaplari

1. - Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, pişmanlık kanunlarından yararlananlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/628)

* Ek cevap

2. - Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, Gelir Vergisi beyannameleriyle ilgili bir tamime ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2199)

3. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/2220)

4. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, meslek hastalıklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/2242)

5. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, deprem ihtimaline karşı alınan tedbirlere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/2243)

6. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Federasyon Başkanlığına seçilme kriterlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/2251)

7. - Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in, amatör kulüp müsabakalarında sağlık görevlisi bulundurulmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/2253)

8. - İzmir Milletvekili K.Kemal Anadol'un, bazı terör örgütleriyle ilişkilerinden dolayı tutuklanan kamu görevlilerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/2257)

9. - Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in, Bursa-Eşkel Köyünün sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/2259)

10. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, TMO Yeniceoba-Cihanbeyli tesislerinin özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/2263)

11. - Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, özelleştirmeyle ilgili bazı uygulamalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2281)

12. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde Çiftlik İlçesinin hükümet konağı inşaatının ne zaman tamamlanacağına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/2286)

13. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, serbest bölgelerde uygulanan istisnalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı (7/2295)

14. - Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin, bir şahsa yeşilkart verilmesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/2298)

15. - Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin, bir şahsın kurucularından olduğu söylenen bir şirkete ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/2301)

16. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Devlet Personel Başkanlığına aktarılan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/2304)

17. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, afet yaşanan Manisa ve çevresinin afet kapsamına alınmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/2306)

18. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır'da yerel yayın yapan bir radyonun kapatılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/2309)

19. - Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki'nin, hayatını kaybeden bir kişinin ailesine yardım yapılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/2350)

20. - Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, yazılı soru önergeleriyle ilgili olarak yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın cevabı (7/2384)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi'nin, üzüm üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,

Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, 1 Mayıs işçi bayramı kutlamalarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Adalet Bakanı Cemil Çiçek,

Cevap verdi.

Muş Milletvekili Seracettin Karayağız, Muş'un düşman işgalinden kurtarılışının 87 nci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı bir konuşma yaptı.

Genel Kurulu ziyaret eden Moğolistan Cumhurbaşkanı Natsagin Bagabandı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

Samsun Milletvekili İlyas Sezai Önder'in (6/1005) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

Hırvatistan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi,

Genel Kurulun 29.4.2004 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 31 inci sırasında yer alan 427 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına, 25 ilâ 30 uncu sıralarında yer alan 419, 420, 421, 422, 423 ve 426 sıra sayılı kanun tasarılarının ise 10 ilâ 15 inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 4.5.2004 Salı günü de Genel Kurulun saat 13.00'te toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi ,

Kabul edildi.

Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe, Grubunca aday gösterilen İzmir Milletvekili Bülent Baratalı seçildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (1/238) (S. Sayısı: 428),

5 inci sırasında bulunan, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının (1/731) (S. Sayısı: 349),

6 ncı sırasına alınan, Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/740) (S. Sayısı: 427)

16 ncı sırasına alınan, Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman ve 14 Milletvekilinin; Türkiye Büyük Millet Meclisi  İçtüzüğünde  Değişiklik  Yapılması  Hakkında  İçtüzük Teklifinin  (2/182) (S. Sayısı: 300),

17 nci sırasına alınan, 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Diyanet İşleri Başkanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/622) (S. Sayısı: 201),

Görüşmeleri, ilgili Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

2 nci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),

3 üncü sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523) (S. Sayısı: 152),

4 üncü sırasında bulunan, Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305)

Görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden,

Ertelendi.

7 nci sırasına alınan, Astronotların Kurtarılması, Astronotların ve Uzaya Fırlatılmış Olan Araçların Geri Verilmeleri Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının (1/733) (S. Sayısı: 413),

8 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Hollanda Krallığı Arasındaki Hollanda PSO Katılım Öncesi Programı ve MATRA Katılım Öncesi Programına İlişkin 2003 Yılı Mutabakat Zaptının Onaylanmasının (1/673) (S. Sayısı: 414),

9 uncu sırasına alınan, Hırvatistan Cumhuriyeti Hükümeti ve Federal Almanya Cumhuriyeti Hükümeti  Arasında Bölgesel Silahların Kontrolü Doğrulama ve Uygulama Yardım  Merkezi (RACVIAC) Kurulması Hakkında Anlaşmaya Katılmamızın (1/774) (S. Sayısı: 415),

10 uncu sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ve Federal Demokratik Etyopya Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının (1/609) (S. Sayısı: 419),

11 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tayland Krallığı Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ile Eki Protokolün Onaylanmasının (1/696) (S. Sayısı: 420),

12 nci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Estonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ile Eki Protokolün Onaylanmasının (1/697) (S. Sayısı: 421),

13 üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Malta Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının (1/708) (S. Sayısı: 422),

14 üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İran Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın ve Eki Protokolün Onaylanmasının (1/773) (S. Sayısı: 423),

15 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ile Eki Protokolün Onaylanmasının (1/787) (S. Sayısı: 426),

Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamalardan sonra, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

4 Mayıs 2004 Salı günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 17.30'da son verildi.

İsmail Alptekin

Başkanvekili

 

Mevlüt Akgün

Yaşar Tüzün

 

Karaman

Bilecik

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

                       


No. : 121

II. - GELEN KÂĞITLAR

30 Nisan 2004 Cuma

Rapor

1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz, Haluk İpek, Bursa Milletvekili Faruk Çelık, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve Hatay Milletvekili Sadullah Ergın ile 193 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/278) (S. Sayısı: 430) (Dağıtma tarihi: 30.4.2004) (GÜNDEME)

          No. : 122

3 Mayıs 2004 Pazartesi

Tasarılar

1. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Kendi Vatandaşlarının ve Ülkelerinde Yasadışı Konumda Bulunan Yabancıların Geri Kabulüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/794) (İçişleri ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2004)

2. - Çavuş ve Uzman Çavuş Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/795) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2004)

3. - İller Bankası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/796) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2004)

Teklifler

1. - Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in; Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/280) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)

2. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalci ve 34 Milletvekilinin; Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/281) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

Rapor

1. - Danıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/629) (S. Sayısı: 431) (Dağıtma tarihi: 3.5.2004) (GÜNDEME)

Tezkere

1. - İstanbul Milletvekili Memduh Hacioğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/549) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2004)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ'ın, özelleştirme nedeniyle işten çıkarılanlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1065) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)

2. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, belediyelerin sokak aydınlatmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1066) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

3. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Ulukışla Cezaevinin kapatılmasına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1067) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

4. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, köy merkezli tarımsal danışmanlık merkezlerine sözleşmeli personel alımında yaş sınırına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1068) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

5. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde İli Çitflik İlçesi sulama kuyularına ruhsat verilmeme nedenine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1069) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

6. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde-Ulukışla-Altay Köyüne bir alt geçit yapılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1070) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

7. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Ziraat Bankasının hayvancılık kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) sözlü soru önergesi (6/1071) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

8. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, patates stoğuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1072) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

9. - Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA'nın, Muğla İline bağlı köylerdeki inşaat yasağına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1073) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)

10. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya gezisine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1074) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)

11. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Elmalı İlçesinde müze kurulmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1075) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)

12. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Nevşehir Havalimanının kullanılmamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1076) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)

13. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Kaş İlçesinde bir müze açılıp açılmayacağına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1077) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)

14. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Kaş İlçesinde sualtı turizminin geliştirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1078) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)

15. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, bazı köy topraklarında asbest ve içme sularında arsenik bulunduğu iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1079) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir bakanın Mavi Akım Projesiyle ilgili açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2417) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.4.2004)

2. - Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, bedelli askerlik uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2418) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)

3. - İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, halk pazarlarında satılan gıdaların denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2419) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)

4. - İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, ülkemizdeki ekonomik duruma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2420) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)

5. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, bir holding başkanıyla görüşmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2421) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

6. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya İlinde reklam ve ilan panolarına yönelik eleştirilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2422) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

7. - Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ'ın, tarım sigortasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2423) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

8. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Kamu Personeli Seçme Sınavı başvuru formlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2424) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

9. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, gelir dağılımındaki düzensizliğin önlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2425) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

10. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Çin mallarının ithalatıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2426) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)

11. - Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Çanakkale İlinin ekonomik sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2427) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)

12. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Uludağ'daki Wolfram madeni ve işletmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2428) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)

13. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, BOTAŞ eski Yönetim Kurulu Üyesi bir şahısla ilgili iddialara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2429) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

14. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'da elektrik hatlarının yeraltına alınmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2430) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

15. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, enerji piyasasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2431) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)

16. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, elma üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2432) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)

17. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, yapılan bir atamaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2433) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)

18. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Doğu Anadoludaki çiftçilere yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2434) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

19. - Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, ayçiçeği üretimine ve Türk tarımının sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2435) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)

20. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, taşımalı eğitime ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2436) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

21. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, dış kaynaklı projelere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2437) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)

22. - Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, doğal afetler nedeniyle zarar gören illere yapılan yardımlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/2438) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.4.2004)

23. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, taksi şoförlerinin can ve mal güvenliklerinin sağlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2439) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)

24. - İstanbul Milletvekili Mehmet SEVİGEN'in, özelleştirme nedeniyle işini kaybeden işçilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/2440) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)

25. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, kamu bankalarının yeniden yapılandırılmalarıyla ilgili uygulamalara ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/2441) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)

26. - Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Ankara-Çamlıdere Pelitçik Köyü çevresinde bulunan fosilleşmiş ormana ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2442) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)

27. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Ray Projesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2443) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)

28. - Tokat Milletvekili Feramus ŞAHİN'in, bir hastalıkla ilgili çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2444) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, ortaklıklarına ve elde ettiği gelirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2166)

2. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemır'in, dolaylı vergilere ve sudaki KDV oranına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2168)

3. - İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, ABD ziyaretinde yaptığı görüşmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2171)

4. - İstanbul Milletvekili Kemal Kiliçdaroğlu'nun, ortaklığı bulunduğu şirketlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2172)

5. - İstanbul Milletvekili Emin Şırın'in, İstanbul'da çokuluslu şirket yöneticileriyle yapılan bir toplantıya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2173)

6. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemır'in, APK'ya yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2217)

7. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemır'in, işsizlik oranına, yabancı sermayeye, yatırımlara ve yasama dokunulmazlığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2218)

8. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemır'in, gelir dağılımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2219)

9. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçıçek'in, Alevi-Bektaşi kuruluşlarına malî yardımda bulunulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1905)

10. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, dış temsilciliklere gönderilen bir genelgeye ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (7/2235)

                       No. :                           123

4  Mayıs  2004  Salı

Tasarılar

1. - Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/797) (Plan ve Bütçe ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

2. - Mahallî İdare Birlikleri Kanunu Tasarısı (1/798) (Plan ve Bütçe ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2004)

3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Kurulu Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/799) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.4.2004)

4. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Petrol, Gaz ve Maden Kaynakları Alanında İşbirliğine Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/800) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.4.2004)

5. - Yolsuzlukla Mücadele Kanunu Tasarısı (1/801) (İçişleri ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)

Raporlar

1. - Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Anayasa Komisyonları  Raporları (1/705) (S. Sayısı: 432) (Dağıtma tarihi: 4.5.2004) (GÜNDEME)

2. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belçika Krallığı Hükümeti Arasında Gümrük ile İlgili Konularda Karşılıklı İdarî Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/749) (S. Sayısı: 433) (Dağıtma tarihi: 4.5.2004) (GÜNDEME)

3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Brezilya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Konularında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/751) (S. Sayısı: 434) (Dağıtma tarihi: 4.5.2004) (GÜNDEME)

4. - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Önündeki Yargılama Sürecine Katılan Kişilere İlişkin Avrupa Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/763) (S. Sayısı: 435) (Dağıtma tarihi: 4.5.2004) (GÜNDEME)

5. - Türkiye'de Ulusal Fonun Kurulması Hakkındaki Mutabakat Zaptının Ekinin Onaylanmasının  Uygun  Bulunduğuna  Dair  Kanun  Tasarısı  ve  Dışişleri  Komisyonu  Raporu (1/771) (S. Sayısı: 436) (Dağıtma tarihi: 4.5.2004) (GÜNDEME)

6. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kendi Sınırları Arası ve Ötesinde Hava Hizmetlerine İlişkin Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/772) (S. Sayısı: 437) (Dağıtma tarihi: 4.5.2004) (GÜNDEME)

7. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî İşbirliği (Çerçeve) Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/776) (S. Sayısı: 438) (Dağıtma tarihi: 4.5.2004) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL'in, sağlık personeline yönelik şiddet olaylarına karşı alınacak önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1080) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

2. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, YE-PA'da işten çıkarılan işçilere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1081) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

3. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, yatırımların ve istihdamın teşviki amacıyla çıkarılan kanunun uygulanmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1082) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, yazılı soru önergeleriyle ilgili olarak yapılan işlemlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2384) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.4.2004)

2. - Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, Türkiye Kızılay Derneğine yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2448) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

3. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Manavgat Çayı suyuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2449) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

4. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, kırtasiye üretim ve ithalatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2450) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

5. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Kütahya-Altıntaş İlçesine Ziraat Fakültesi açılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2451) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

6. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Kütahya-Emet-Eğriboz Beldesinin sınırına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2452) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

7. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, iki yıl önce yapılan memur sınavının süresine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2453) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

8. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Kütahya-Dumlupınar-Altıntaş çevre yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2454) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

9. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Kütahya-Beşkarış Barajının yapımına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2455) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

10. - Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR'ın, yurt dışında işadamlarımızın karşılaştıkları sorunlara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2456) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2004)

11. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Irak-Felluce'deki bombalı saldırıya  ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2457) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

12. - Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, AOÇ'de bulunan Atatürk Evi'ndeki bir uygulamaya ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2458) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

13. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, yazılı basında yayımlanan bir ilana ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2459) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

14. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, iç ve dış borç miktarlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2460) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

15. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, bütçeden faiz ödemelerine ayrılan paya ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2461) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

16. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, akaryakıt dağıtıcılarına verilen zamma ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2462) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2004)

17. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, tavuk besiciliğinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2463) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

18. - Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, Ziraat Bankası yönetimine atanan bir kişiye ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/2464) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

19. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, meteoroloji istasyonlarına ve çalışan personele ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2465) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

20. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Ankara-Beypazarı'ndaki tarihî Sultan Alaaddin Camii'ne ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/2466) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

21. - Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Türkiye'de açılan yabancı özel okullardaki eğitim sistemine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2467) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. -  Ankara Milletvekili Salih KAPUSUZ ve 42 Milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/186) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.4.2004)

2. - Gaziantep Milletvekili Fatma ŞAHİN ve 46 Milletvekilinin töre cinayetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/187) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.4.2004)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

4 Mayıs 2004 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır.

Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir.

Hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, anayasa değişiklikleri görüşmeleri nedeniyle, gece geç vakitlere kadar çalışacağımızdan, sayın hatiplere sürelerinin dışında sadece 1 dakikalık ek süre vereceğim. Onun için, konuşmacı milletvekili arkadaşlarımın, süreye titizlikle riayet etmelerini istirham ediyorum.

Gündemdışı ilk söz, Türkiye-Polonya Parlamentolararası Dostluk Grubu olarak Polonya'ya yapmış oldukları resmî gezi hakkında bilgi vermek için söz isteyen Kırıkkale Milletvekili Sayın Murat Yılmazer'e aittir.

Sayın Yılmazer?..

Doğu Anadolu Bölgemizin genel sorunlarıyla ilgili olarak söz isteyen Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir; buyurun. (Alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Doğu Anadolu Bölgesinin genel sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Anadolu Bölgemizin genel sorunlarıyla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlamadan önce, şahsım ve mensubu bulunduğum Doğru Yol Partisi adına, Yüce Heyetinizi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Doğu Anadolu deyince yoksulluk akla gelir. Doğu Anadolu deyince göç, yine, Doğu Anadolu deyince hayvancılık, Doğu Anadolu deyince sınır ticareti akla gelir.

Değerli arkadaşlar, hükümetimiz kurulunca acil eylem planı yaptı. Bu planda, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele hedefi koydu kendine; ama, aradan birbuçuk yıl geçtiği halde, 2004 yılı program kitapçığında "yoksullukla mücadele programı başlatılmış, yoksulların belirlenmesine yönelik çalışmalar devam etmektedir" denilmektedir. Yine, değerli arkadaşlarım "sosyal hizmet yardımı içeren programlar başlatılacaktır" denilmektedir.

Değerli Başbakanım, sayın hükümet üyeleri; siz, hükümetinizin kurulmasından bugüne birbuçuk yıl geçtiği halde "yaptık" demeniz gerekirken "çalışmalar devam etmektedir" veya "başlatılacaktır" demektesiniz. Nerede planınızın aciliyeti?! Bütçeler yapılıyor; ama, üzülerek ifade ediyorum ki, projelerde, bu programlar içerisinde, ciddî anlamda Doğu Anadolu Bölgesine yer verilmediği görülüyor. 

Buradan İktidara sesleniyorum: Paketlerinizi, lütfen uygulayınız. Doğu Anadoluyu kurtaracak olan projeler, çileyi, göçü, yoksulluğu ve yolsuzluğu önleyecektir çünkü; o nedenle de lütfen uygulayınız.

Sınır ticaretini sınırlayan İktidara tekrar sesleniyorum: Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde sınır ticaretinden geçim yapılırken, şu anda zor durumdadır vatandaşlar. Hemen hemen tek geçim kaynağı canlı hayvan yetiştiriciliği olan bu bölgede, yapılan et ithali ve yurda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinden sokulan kaçak et ve hayvanların bölgemize getirdiği kayıp çok büyüktür.

İki saat kadar önce, Elazığ'dan, bir basın mensubundan aldığım yeni bir habere göre, Elazığ, bir ayda, tam 45 trilyon lira bu kaçak etten zarar görmektedir. Değerli hükümet yetkilileri, konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.

Yine, bir hafta kadar önce, İktidar milletvekillerinden Erzurum Milletvekili Prof. Dr. Sayın Muzaffer Gülyurt Bey aynı konuyu gündeme getirmiş, Kars, Erzurum, Ağrı bölgesinde hayvancılık yapan çiftçilerin zor durumda olduğunu söylemiş ve çare istemişti; o nedenle önemsiyoruz ve üzerinde duruyoruz. Birbuçuk yıldan beri, Doğu Anadoluda hangi fabrikayı kurdunuz?! Bunlardan hiçbirini yapamadınız. Bu tutumumuzla, doğuyu yangın yerine çevirmiş oluyoruz; o nedenle dikkatinizi doğuya çekmek istedim.

Doğu Anadolu Bölgesi, ciddî ve acil sorunlarının çözümünü beklemektedir, çözmenizi talep ediyoruz; çünkü, Doğu Anadolu halkı perişan haldedir. Esnafımız siftahsız dükkân kapatıyor; yaşamak için gerçekten çok zor şartlarda mücadele veriyor. Nerede sizin Doğu Anadolu Projeniz, hani?!

2004 yılının program kitapçığına bir göz attım. 134 üncü sayfada, Doğu Anadolu Bölgesinden "DAP" kelimesiyle söz ediliyor ve GAP açıklanıyor. Eğer, GAP için övülecek bir şey varsa, bunda, Doğru Yol Partisinin payı olmalıdır diye düşünüyorum. O nedenle, bu iktidarın da DAP'ı gerçekleştirerek övünmeye hakkı olsun diyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, şöyle bir rakam vermek istiyorum: Türkiye'nin toplam istihdamının içerisinde tarımsal istihdam yüzde 34, sanayi istihdamı yüzde 18, hizmetler sektörü yüzde 48 oranındadır. Buradan da açıkça görülmektedir ki, işsizliği körükleyen, tarımdaki istihdamın desteklenmemesidir; destekleme olmadığı için, köylü, kasabalı işsiz kalmakta, aileiçi işsizliği ortadan kaldıran tarım ortadan kalktığı için de, işsizler ordusuna bilinmeyen yenileri eklenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, ek 1 dakika içinde lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Olur Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu yöre, özellikle pancar ekicilerinin çok olduğu yöredir. Batı'nın genetik yapısını değiştirdiği tarımsal ürünler ve kimyasal tatlandırıcıların, Türkiye'nin pancar sanayii üzerinde yaptığı etkiyi anlatan Pankobirlik'in bilimsel araştırma hüviyetinde yayımladığı kitabı, lütfen, hükümet üyelerinin okumasını, üreticinin temsilcisine söz vermesini talep ediyorum.

Bu arada, Doğu Anadolu Bölgesinde olan ilimiz Iğdır'da, havaalanı yarımdır, onun yapılmasını; Aras tekstil fabrikası çürümek üzeredir, üretime kazandırılmasını; baraj için ödenek verilmesini; ayrıca, Iğdır Ovasının sulama probleminin çözümlenmesini talep ediyorum.

Sayın Başkanım, tamamlıyorum.

Bugün, İktidar sözcüleri, çeşitli medya ve basın organlarında "enflasyonu indirdik" diyorlar; ama, maalesef, enflasyon, sadece, resmî rakamlarda ve resmî makamlar tarafından düşürüldü; ama, halka yansımadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Bağımsızlar ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, nezaketinize çok teşekkür ediyorum, sağ olun efendim.

Sayın milletvekilleri, toplum sağlığını, gelecek kuşaklarımızı tehdit eden uyuşturucu, alkol ve sigaranın zararlarıyla ilgili, Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel söz istemiştir.

Buyurun.

2.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, toplum sağlığını ve gelecek kuşakları tehdit eden uyuşturucu, alkol ve sigaranın zararlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, toplum sağlığımızı, bununla birlikte gelecek kuşaklarımızı tehdit eden uyuşturucu, alkol ve sigaranın toplumumuza yönelik zararları üzerine gündemdışı söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tüm zararlı etkilerinin bilinmesine karşın, ülkemizde, uyuşturucu, alkol ve sigara kullanımı her geçen gün artmakta, toplum huzurumuzu tehdit eder bir boyut kazanmaktadır. Uyuşturucu madde kullanımı toplumları tıbbî, sosyal ve ekonomik yönden olumsuz yönde etkilemektedir. Çağımızın vebası olarak bilinen uyuşturucu, alkol, gençliği derinden etkilemekte, bunalımlar ve onarılması güç yıkımlar meydana getirmektedir.

Yapılan araştırmalar, ülkemizde, uyuşturucu, alkol ve sigara kullanım yaşının çok düştüğünü göstermektedir. Öyle ki, sigaraya başlama yaşı 7, alkole 9, uyuşturucu maddelere 11, extacy ya da esrara başlama yaşı 13'e kadar düşmüştür. Geçtiğimiz yıllarda 7 büyük ilimizdeki lisede okuyan öğrenciler üzerinde yapılan bir araştırma, gençlerimizin yüzde 53'ünün esrarı denediğini, yüzde 22'sinin ara ara kullandığını, yüzde 8,5'inin de sürekli kullandığını ortaya çıkarmıştır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, yasadışı uyuşturucu üretim ve ticaretini bir insanlık suçu olarak nitelemekte ve tüm olanaklarıyla uyuşturucuya karşı mücadele etmektedir. Güvenlik güçlerimiz, 2003 yılında, 5 220 kilo eroin, 308 kilo afyon, 1 009 kilo baz morfin, 7 777 kilo esrar ve 5 847 715 adet uyuşturucu hap ele geçirmiş, uyuşturucu bağlantılı 12 420 tutuklama gerçekleştirmiştir. Bu rakamlar, güvenlik güçlerimizin uyuşturucuyla mücadele göstergesidir; fakat, bu mücadelede etkin olamadığımız da ortadadır. Bununla birlikte, bu rakamlar, Türkiye'nin uyuşturucu ticaretinde bir köprü olduğuna işaret etmektedir. Bu nedenle, uyuşturucuyla mücadele, yalnızca güvenlik güçlerimizin değil, toplumun tümünün ciddîye alması gereken topyekûn bir savaştır.

Değerli milletvekilleri, rakamların ışığında görünen gerçek ortadadır. Ulusumuzu ayakta tutacak, geleceğimizin güvencesi gençlerimiz karanlığa doğru sürüklenmektedir. Anayasanın 58 inci maddesinde "devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır" hükmü yer almaktadır. Bu hüküm, devletin görevlerini açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Bu nedenle, uyuşturucu madde kullanımı, alkol ve sigara kullanımıyla etkin bir şekilde mücadele edebilmek için, bu tür maddelerin, üretiminden pazar aşamasına, hatta kullanıcı bireye ulaştığı son nokta da dahil olmak üzere, denetleyici, caydırıcı politikalar üretilmeli ve bu politikalar benimsenmelidir.

Bu nedenle, toplumun, özellikle gençlerin uyuşturucuya yönelik talebinin yok edilmesi ya da hiç oluşmaması için koruyucu çalışmalar yapılmalıdır. Çocuklarımız, gençlerimiz ve ailelerimiz, öğretmenlerimiz, uyuşturucu madde kullanımının zararları konusunda bilgilendirilmelidirler. Madde kullanımıyla mücadelede, aileler, eğitim kurumları, medya kuruluşları, sivil toplum örgütleri, güvenlik güçleri ve toplumumuzun tüm taraflarına önemli görevler düşmektedir.

Sayın milletvekilleri, insan sağlığını ciddî şekilde tehdit etmekte olan uyuşturucu ve uyarıcı maddelerle mücadele konusunda, olayın sosyal boyutu da gözönüne alındığında, konuyla ilgili kurum ve kuruluşların koordineli bir çalışmaya gitmeleri gerekmektedir. Madde bağımlılığıyla mücadelede, Millî Eğitim, Sağlık, Millî Savunma, İçişleri Bakanlıkları ile yerel yönetimlerin işbirliği, sistemli ve etkin bir şekilde yapılmalıdır.

Bağımlılık tedavisinin güç bir tedavi olduğu gözönüne alındığında, sorunun yaygınlaşmasını önleyerek artışın durdurulması önem taşımaktadır. Kamuoyunun, madde bağımlılığının tehlikeleri konusunda -uyarıcı ve bilgilendirici bir şekilde- yönlendirilmesi için çalışmalar yapılmakta; ancak, bunlar yetersiz kalmaktadır.

Bununla birlikte, çığ gibi büyüyen işsizlik sorununun çözülmesi, genç yurttaşlarımızın uyuşturucu kıskacından kurtarılmasına büyük ölçüde yarar sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, milyonlarca çocuğumuzu, gencimizi tehdit eden madde bağımlılığının önüne geçilmesinde, medyanın da büyük bir rolü bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Pekel, ek 1 dakikalık sürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

SEDAT PEKEL (Devamla) - Toplumsal yaşamı her açıdan etkilemede önemli bir rol üstlenen televizyon yayınlarında bazı yayın kuruluşlarınca kamu yararının gözetilmediği, toplum değerleri ve bireysel hakların korunmadığı görülmektedir. Bununla birlikte, topluma yönelik eğitici yayınların yerine getirilmemesi, hatta, yasal düzenlemelerin zaman zaman ihlal edilmesi durumu söz konusudur. Bu bakımdan, kamu yararını gözeten ve özel televizyon kanallarına örnek teşkil etmesi gereken TRT'ye büyük sorumluluk düşmektedir; ancak, zaman zaman TRT'nin de bu konunun önemine özen göstermediği görülebilmektedir. TRT, toplumun, özellikle de çocukların ve gençlerin sigara, alkol, uyuşturucu madde, kumar ve diğer kötü alışkanlıklara karşı korunmalarını sağlamak amacıyla 09.00-21.00 saatleri arasında, caydırıcı nitelikte yayınlar yapmak zorunda iken, bu yayınları çoğu zaman geç saatlere koymaktadır. Bu konuyu, kurumun en yetkili kişisi olarak Genel Müdür Sayın Demiröz'e bir yazıyla bildirmeme rağmen, aradan uzun bir süre geçmiş ve bugüne kadar kendisinden herhangi bir yanıt alınamamış, ayrıca, konuyla ilgili gereken de yapılmamıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin geleceği çocuklarımızı ve gençlerimizi sigara, alkol, uyuşturucu madde ve diğer kötü alışkanlıklara karşı koruyucu, kullanımını önleyici ve caydırıcı nitelikte yeni yasal düzenlemelere hep birlikte imza atacağımızı umuyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Pekel, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 3 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - Norveç Parlamentosu Dışişleri Komitesi Başkanının davetine icabetle bu ülkeye resmî ziyarette bulunacak olan TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden müteşekkil Parlamento heyetini oluşturmak üzere Gruplarınca isimleri yeniden bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/550)

30.4.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Norveç Parlamentosu Dışişleri Komitesi Başkanının vaki davetine icabetle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento heyetinin, 12-13 Ocak 2004 tarihleri arasında Norveç'e yapacağı resmî ziyarete ilişkin siyasî parti gruplarından bildirilen isimler, 06.01.2004 tarihli 38 inci Birleşimde Genel Kurulun bilgisine sunulmuştu. Ancak, mahallî seçimlerden dolayı söz konusu ziyaret gerçekleştirilememiştir.

Bu defa, 12-15 Mayıs 2004 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan anılan ziyarete ilişkin siyasî parti gruplarının yeniden bildirdiği isimler Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Mehmet Dülger                                (Antalya)

Müfit Yetkin                                (Şanlıurfa)

Nihat Eri                                (Mardin)

Onur Öymen                                (İstanbul)

Emin Koç                                (Yozgat)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. - Bulgaristan Ulusal Meclisi Dış Politika Savunma Güvenlik Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/551)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 27 Nisan 2004 tarih ve 36 sayılı kararıyla, Bulgaristan Ulusal Meclisi Dış Politika, Savunma Güvenlik Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Üçüncü tezkereyi okutuyorum:

3. - Belçika'da yapılacak olan Habitat Düzeyinde Küresel Parlamenterlerin Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu Toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/552)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Habitat Düzeyinde Küresel Parlamenterlerin Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu Toplantısı 12 Mayıs 2004 tarihinde Belçika'nın başkenti Brüksel'de yapılacaktır. Konferansa katılınması Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulda kabul edilmiştir.

Anılan kanunun 2 nci maddesi uyarınca siyasî parti grubunca bildirilen üyenin ismi Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Münir Erkal                 (Malatya)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1. - Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 42 milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/186)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Atatürk Orman Çiftliği konusu, yazılı ve görsel basında sürekli yer alan ve toplumun çeşitli kesimlerince de tartışılan bir konu olmasına rağmen, sorunlarının çözümlenmesi bir yana, giderek sorun yumağı haline gelmiş bir yerdir.

Atatürk'ün, büyük bir öngörüyle Türk Milletine hediye ettiği Atatürk Orman Çiftliği, ne yazık ki, aradan geçen altmışaltı yıl içinde korunup geliştirilmesi bir tarafa, Bağış Mektubundaki amaç doğrultusunda bile tasarruf sağlanamadığı gibi, çeşitli kişi ve kurumlara tahsis olunan, işgal olunan araziler nedeniyle, arazi varlığı başlangıçta 52 000 dekar iken bugünkü kayıtlara göre 33 487 dekara gerilemiştir. Son dönemlerde yapılan ciddî araştırma ve denetimler sonucu, tam 900 dekar arazinin halen işgal altında olduğu belirlenmiştir.

Bugün itibariyle Müdürlüğün, çeşitli kişi ve kuruluşlara kiraya verdiği ve mülkiyetin gayriaynî hak tesis ettiği taşınmazlarının sayısı 112 olup, bu kiralamaların büyük bir bölümü, maalesef, arazilerin Bağış Mektubundaki amaç doğrultusunda kullanımıyla bağdaşmayan kiralamalardır. Bu taşınmazların yaklaşık alanı 5 324 dekardır. Araziler üzerinde kiracılar tarafından yapılan sabit tesisler nedeniyle, araziler, sadece gasbedilmekle kalmayıp, arazi niteliğini de kaybetmişlerdir. Kiracıların kullanımına verilen arazilerin büyük bir bölümü üzerinde kurulan tesisler incelendiğinde, lokantalar, büfeler, benzinlik tesisleri, garajlar, sosyal tesisler, asfalt depo tesisleri, kömür deposu, bovling salonları, fabrikalar, kil istihraç sahaları, kanalizasyon atık ve su kolektör tesisleri olduğu görülmektedir.

Atatürk Orman Çiftliği alanının, 1998 yılında Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca birinci derecede tarihî ve doğal SİT alanı olarak tescil ve ilan olunduğu gözönünde bulundurulduğunda, Atatürk tarafından Hazineye bağışlandığı tarihten bugüne kadar geçen sürenin incelenmesi ve halihazırdaki sorunlarının çözümü için, Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 27.4.2004

  1- Salih Kapusuz                                (Ankara)

  2- Ahmet Işık                                (Konya)

  3- Muharrem Tozçöken                                (Eskişehir)

  4- Resul Tosun                                (Tokat)

  5. Ramazan Can                                (Kırıkkale)

  6- Nurettin Aktaş                                (Gaziantep)

  7- Cüneyit Karabıyık                                (Van)

  8- Nusret Bayraktar                                (İstanbul)

  9- Şemsettin Murat                                (Elazığ)

10- Fatma Şahin                                (Gaziantep)

11- Mahmut Kaplan                                (Şanlıurfa)

12- Cahit Can                                (Sinop)

13- Reyhan Balandı                                (Afyon)

14- İbrahim Hakkı Birlik                                (Şırnak)

15- Mehmet Salih Erdoğan                                (Denizli)

16- Mustafa Said Yazıcıoğlu                                (Ankara)

17- Feyzi Berdibek                                (Bingöl)

18- Muzaffer Gülyurt                                (Erzurum)

19- Niyazi Pakyürek                                (Bursa)

20- Sabahattin Cevheri                                (Şanlıurfa)

21- Burhan Kılıç                                (Antalya)

22- Hasan Bilir                                (Karabük)

23- Abdulbaki Türkoğlu                                (Elazığ)

24- Hasan Aydın                                (Giresun)

25- Maliki Ejder Arvas                                (Van)

26- Nevzat Doğan                                (Kocaeli)

27- Mehmet Asım Kulak                                (Bartın)

28- Ahmet Faruk Ünsal                                (Adıyaman)

29- Abdurrahman Anik                                (Bingöl)

30- İbrahim Köşdere                                (Çanakkale)

31- Selahattin Dağ                                Mardin)

32- Mustafa Ataş                                (İstanbul)

33- Temel Yılmaz                                (Gümüşhane)

34- Muharrem Candan                                (Konya)

35- Hasan Kara                                (Kilis)

36 - Fahri Keskin                                (Eskişehir)

37 - İlyas Arslan                                 (Yozgat)

38 - Öner Ergenç                                 (Siirt)

39 - Mahmut Durdu                                 (Gaziantep)

40 - Mehmet Sarı                                 (Osmaniye)

41 - Mahfuz Güler                                 (Bingöl)

42 - Ahmet Koca                                 (Afyon)

43 - Abdulmecit Alp                                 (Bursa)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerine alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve 46 milletvekilinin, töre cinayetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/187)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Töre cinayetleri, her gün yeni yeni dramlara neden olmasına bağlı olarak Türkiye için önemini artıran ve acilen çözüm bekleyen çok önemli bir konudur. Bu bir ayıptır ve yüzkarasıdır. Türkiye bu ayıptan kurtulmak zorundadır.

Namusumuzu korumak nasıl kutsal bir görevse, insanımızın hayatını ve haysiyetini korumak da o kadar kutsal bir görevdir.

Töre cinayetleri, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine (CEDAW) aykırıdır. 1992 yılında alınan CEDAW 19 nolu tavsiye kararına göre, devlet, kadınlara karşı üçüncü kişilerin uyguladığı insan hakları ihlallerini önlemekle yükümlüdür. Ayrıca, Pekin'de toplanan Birleşmiş Milletler Kadın Konferansı ve Pekin + 5 Sonuç Bildirgelerinde taahhütlerimiz bulunmaktadır. Pekin + 5 Bildirgesi, namus suçlarını kadına karşı şiddet kapsamında değerlendirmektedir.

Töre cinayetleriyle ilgili hukukî çalışmalar yapılmakla birlikte, meselenin çözümü için sosyokültürel çalışmalara ihtiyaç olduğu aşikârdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda üzerine düşeni yapmalıdır. Bu nedenlerle, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

  1 - Fatma Şahin                                 (Gaziantep)

  2 - Remziye Öztoprak                                 (Ankara)

  3 - Salih Kapusuz                                 (Ankara)

  4 - Sadullah Ergin                                 (Hatay)

  5 - Gülseren Topuz                                 (İstanbul)

  6 - İnci Özdemir                                 (İstanbul)

  7 - Semiha Öyüş                                 (Aydın)

  8 - Zeynep Karahan Uslu                                 (İstanbul)

  9 - Mahfuz Güler                                 (Bingöl)

10 - Hasan Kara                                 (Kilis)

11 - Reyhan Balandı                                 (Afyon)

12 - Serpil Yıldız                                 (İzmir)

13 - Ali Sezal                                 (Kahramanmaraş)

14 - Feyzi Berdibek                                 (Bingöl)

15 - Abdulbaki Türkoğlu                                 (Elazığ)

16 - Şevket Orhan                                 (Bursa)

17 - Ekrem Erdem                                 (İstanbul)

18 - Ahmet Koca                                 (Afyon)

19 - Hüseyin Kansu                                 (İstanbul)

20 - Mehmet Yılmazcan                                 (Kahramanmaraş)

21 - Hanefi Mahçiçek                                (Kahramanmaraş)

22 - İbrahim Hakkı Aşkar                                 (Afyon)

23 - Ahmet Uzer                                 (Gaziantep)

24 - Mehmet Sarı                                 (Gaziantep)

25 - Nükhet Hotar Göksel                                (İzmir)

26 - Hüseyin Tanrıverdi                                (Manisa)

27 - Mehmet Emin Tutan                                 (Bursa)

28 - Mehmet Daniş                                 (Çanakkale)

29 - Gürsoy Erol                                 (İstanbul)

30 - Abdullah Torun                                (Adana)

31- Hikmet Özdemir                                 (Çankırı)

32- Faruk Anbarcıoğlu                                 (Bursa)

33- Ünal Kacır                                 (İstanbul)

34- Faruk Koca                                 (Ankara)

35- Eyyüp Sanay                                 (Ankara)

36- Mehmet Kılıç                                 (Konya)

37 -Tayyar Altıkulaç                                 (İstanbul)

38- Kemalettin Göktaş                                 (Trabzon)

39- Mustafa Cumur                                 (Trabzon)

40- Mustafa Duru                                 (Kayseri)

41- Cahit Can                                 (Sinop)

42- Mehmet Asım Kulak                                 (Bartın)

43- İrfan Rıza Yazıcıoğlu                                 (Diyarbakır)

44- Orhan Taş                                 (Sivas)

45- Ömer Kulaksız                                 (Sivas)

46- Metin Kaşıkoğlu                                 (Düzce)

47- Halil İbrahim Yılmaz                                 (Kütahya)

Gerekçe:

Töre cinayetleri, her gün yeni yeni canlar almakta ve acı dramların yaşanmasına neden olmaktadır. Her mağdurun ardından dökülen gözyaşları ise töre cinayetlerini önlemeye yetmemektedir.

Türkiye'de ortalama dört beş günde bir töre cinayeti işlendiği düşünülecek olursa, meselenin vahameti ve nasıl kangrenleşmiş olduğu daha iyi görülür.

Birleşmiş Milletler verilerine göre, her yıl dünyada 5 000 töre cinayeti işlenmektedir. Maalesef, Türkiye, dünya klasmanında önde gelen ülkelerden biridir. Bu bir ayıp ve cinayettir. Töre diye sergilenen vahşet, maalesef, hukuku da işlevsiz hale getirmiştir.

Bu yara, yıllardır kanamaya devam ediyor; çünkü, meselenin çözümü için ayak sürüdüğümüz ve yeterince istekli davranmadığımız gerçektir.

Bu nedenlerle, töre cinayetleri "kol kırılır yen içinde kalır" denilip, üstü örtülemeyecek kadar ciddî bir uluslararası mesele haline gelmiştir.

Kadına Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin (CEDAW) 19 nolu tavsiye kararı, devlete, üçüncü kişilerin kadınlara karşı uyguladığı insan hakları ihlallerini önleme görevi vermiştir. Pekin+5 Bildirgesi de, namus suçlarını, kadına karşı şiddet kapsamına almıştır.

Töre adına işlenen cinayetler, maalesef, töreyi kirletmektedir. Töre, hukukla ve dinle çelişmemelidir, çelişirse bir yanlış vardır. Din ve hukuk, her ne sebeple olursa olsun, hiç kimseye cinayet işleme ayrıcalığı vermez. Onun için, bu vahşetin dinle ilişkilendirilmesi de bir başka yönden cinayettir.

Töreye karşı gelmek suçsa, suçlu-suçsuz ayırımı yapmaksızın insanların öldürülmesi daha büyük bir suçtur. Kanunsuz suç ve ceza olmaz. Cezalandırma yetkisi devlete aittir. Kaldı ki, zorla ve kandırılarak kirletilen kadın suçlu değil, mağdur ve mazlumdur. Mağdur ve mazlumsa cezalandırılmaz, korunur.

Nasıl ki, mafya adaleti adalet değilse, töre adaleti de adalet değildir. Nasıl ki, töredir diye kan davaları tasvip edilemezse, töre cinayetleri de tasvip edilemez. Töre cinayetlerini tasvip etmemek, namusun korunmasına karşı olmak demek de değildir. Namus, insan hayatı ve haysiyeti güvence altına alınarak korunmalıdır.

Öte yandan, her ne sebeple olursa olsun, kirletilen kadının töre öyle gerektiriyor diye, aile meclisi kararlarıyla ölüme mahkûm edilmesi, kadına yönelik ayırımcılığın ve şiddetin bir başka göstergesidir. Nitekim, başka gerekçelerle, Türk kadınının yüzde 67'sinin fiziksel şiddete maruz kalması da bunun bir kanıtıdır.

Kadının ayırımcılığa tabi tutulması ve sistematik bir biçimde şiddete maruz bırakılması toplumsal bir olaydır. Onun için, bu, salt mevzuat değişiklikleriyle halledilebilecek bir konu değildir. Nitekim, AB müktesebatı çerçevesinde, Yedinci Uyum Paketiyle TCK'nın 462 nci maddesi değiştirilerek, töre cinayetleri hafifletici sebep olmaktan çıkarılmıştır; ama, mesele kökünden çözülmüş değildir. Bunu, birden fazla kişinin bir araya gelip karar alması ve birçok kişi tarafından planlanıp beraberce gerçekleştirilmesi nedeniyle nitelikli suç sayma gereği vardır. Aksi halde, etkili koruma sağlama sorumluluğunu yerine getirmekte başarısız olduğu için, bu cinayetlerde devletin sorumluluğu ortadan kalkmayacaktır.

Töre cinayetlerinin, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde sıkça görülmesi, meselenin arka planında başka nedenler olduğunun göstergesidir. Bu bakımdan, konunun ardında yatan nedenlerin araştırılarak tespit edilmesi, çözüm yolunda ciddî bir adım olacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, töre cinayetlerini araştırırken, sadece bir toplumsal vahşeti gözler önüne sermiş ve bunun nedenlerini ortaya koymuş olmayacaktır; aynı zamanda, meselenin çözümü konusunda devlete, millete, gönüllü kuruluşlara, toplum önderlerine ne gibi görevler düşmektedir, bunları da ortaya koyacaktır.

Unutulmamalıdır ki, bu, bir kadın sorunu değil, insanlık sorunudur ve Türkiye için yüzkarasıdır. TBMM, bu konuda üzerine düşeni yapmalıdır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (devam)

4. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/553)

29.4.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Vaki davete icabetle, görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 11-14 Nisan 2004 tarihlerinde Japonya'ya yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                        Recep Tayyip Erdoğan

                                         Başbakan

                           Liste

Ömer Çelik                                (Adana)

Reha Denemeç                                (Ankara)

Mevlüt Çavuşoğlu                                (Antalya)

Fatma Şahin                                (Gaziantep)

Egemen Bağış                                (İstanbul)

Hüseyin Besli                                (İstanbul)

İbrahim Özal                                (İstanbul)

Gülseren Topuz                                (İstanbul)

Abdulkadir Kart                                (Rize)

Şaban Dişli                                (Sakarya)

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

IV. - ÖNERİLER

A) Danişma Kurulu Önerılerı

1.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi:

No. : 76                                                         Tarihi:4.5.2004

Genel Kurulun 4.5.2004 Salı günkü (bugün) birleşiminde, sözlü sorular ve diğer denetim konularının, 5.5.2004 Çarşamba günkü Birleşimde ise sözlü soruların görüşülmemesi; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 25 inci sırasında yer alan 430 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin bu kısmın 6 ncı sırasına, 23 üncü sırasında yer alan 429 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 24 üncü sırasında yer alan 425 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılan 433, 434, 435, 436, 437, 438, 431 ve 432 sıra sayılı kanun tasarılarının ise 48 saat geçmeden bu kısmın 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15 ve 16 ncı sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi; bugünkü birleşimde çalışma süresinin 430 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin birinci görüşmelerinin bitimine kadar uzatılması, 7.5.2004 Cuma günü de Genel Kurulun saat 14.00'te toplanarak 430 sıra sayılı Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun Teklifinin ikinci görüşmelerine başlanması ve çalışma süresinin teklifin görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasının, Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Salih Kapusuz               Ali Topuz

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum:

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları ve diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini erteliyoruz.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Komisyon bulunmadığından, tasarının müzakeresi ertelenmiştir.

Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları raporlarının müzakeresine başlayacağız.

5. - Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/238) (S. Sayısı: 428)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Komisyon bulunmadığından, kanun hükmünde kararnameyle ilgili tasarının müzakeresi ertelenmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz, Haluk İpek, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile 193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

6. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz, Haluk İpek,  Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile 193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/278) (S. Sayısı: 430) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada .

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 430 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

                               

(x) 430 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Oya Araslı, AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu; şahısları adına, Konya Milletvekili Ahmet Işık, Adana Milletvekili Uğur Aksöz ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın söz talepleri vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı'ya aittir.

Sayın Araslı buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum ve bu vesileyle, dün Batman'da meydana gelen müessif kazada yaşamlarını yitiren vatandaşlarımıza rahmet, kederli ailelerine başsağlığı, yaralananlara da acil şifalar diliyor ve Batmanlılara geçmiş olsun diyorum.

Önümüzde bir anayasa değişikliği teklifi var. Bu "Avrupa Birliğine uyum" adı altında önümüze getirilmiş olan bir tekliftir. Burada, hemen bir saptamayı, bu tür paketlerde her zaman yaptığımız gibi, yapmakta yarar görüyorum. Aslında, bu tür, Avrupa Birliğine uyum adı altında bizim yaptığımız düzenlemelerin kökeninde, toplumun demokrasiye gönül vermiş kesimlerinin yıllarca yapmış olduğu bir mücadele yatıyor. Bunlar, aslında, Avrupa Birliği istedi diye Türkiye'nin gündemine giren hususlar değil; bunlar, bu toplumda yıllarca telaffuz edilmiş olan, düzeltilmesini toplumun beklediği hususlardır. Bu açıklamalar yapılırken, toplumumuzun bu konudaki beklentilerinin ve mücadelelerinin tek bir kelimeyle bile ifade edilmemiş olmasını yadırgıyorum. Bu toplum, Avrupa Topluluğuna girmek istiyor; bu toplum, demokraside daha ilerlemeyi sağlayacak birtakım düzenlemelerin yapılmasını istiyor; bunu istediği için Avrupa Birliğine girmeyi talep etmek hakkını kendisinde görüyor, yoksa, sırf Avrupa Birliğine girebilmek için göstermelik birtakım düzenlemeler peşinde değil. Eğer bu husus, bu tür yasa tekliflerinde ve tasarılarında vurgulanırsa, öyle zannediyorum ki, bunun, toplumumuzun hakkını teslim etmenin yanı sıra, Avrupa Birliği platformlarında Türkiye'nin konumu tartışılırken de olumlu değerlendirmelere yol açmak gibi yararlı bir yanı var; çünkü, Avrupa Birliği yasalara bakıyor; ama, toplum ne âlemde, öncelikle de onu tetkik ediyor. Bu yasalarda ifade edilenleri toplum özümsemiş mi, toplum bunları istiyor mu, uygulamalar ne durumda; bunlar, yaptığımız yasa değişikliklerinin yanı sıra, belki, yaptığımız yasa değişikliklerinden daha belirleyici bir nitelik taşıyor, konumumuz belirlenirken. Bu nedenle, bundan sonra, bu tür yasalar gündeme geldiğinde, bu belirlemeyi yapmaya özen göstermenizi diliyorum. Kişisel olarak değil, bunun yanı sıra, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun da isteği olarak bunu ifade etmeyi bir görev biliyorum.

Bu anayasa değişikliği, Anayasanın birtakım hükümlerine, çağdaş demokratik gelişmelere ayak uydurduğumuzu gösteren birtakım düzenlemeler getiriyor ve Avrupa Birliği Kriterlerine göre yapmamız gerekenleri yaşama geçiriyor; ama, Kopenhag Kriterlerine göre yapmamız gereken bir şey daha var; hukuk devletini yaşama geçirmek, hukuk devletinin uygun bir biçimde gerçekleşmesini engelleyen hangi engel varsa, onu ortadan kaldırmak.

Bugün, hukuk devletinin amacına uygun biçimde, tanımına uygun biçimde, ideal biçimde gerçekleşmesinin önündeki en büyük engellerden birisi de yargı karşısındaki dokunulmazlıklardır. Bunun başında da milletvekilliği dokunulmazlığı gelmektedir. Avrupa Birliği ülkelerine de, dünyaya da baktığımız zaman, dokunulmazlıkların kapsamını, milletvekilleri bakımından, bu kadar geniş tutmuş bir başka ülkeyle karşılaşmak zordur. Toplumumuzu bu konumdan çıkarmamız gerekiyor. Milletvekillerinin dokunulmazlıklarını, hukuk devleti ilkesi bakımından, bu ilkenin gerçekleşmesi bakımından bir engel olmaktan çıkarmamız gerekiyor. Bunun için partiler söz verdiler. En azından, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde en büyük gruba sahip olan iki parti, seçim öncesi, topluma, milletvekili dokunulmazlıklarını sınırlandırmak için söz verdi; ama, bizim, bu tür her girişimden önce yaptığımız uyarılara rağmen, buna öncelik verilmesi gerektiğini yinelememize rağmen, milletvekili dokunulmazlıkları konusunda herhangi bir sınırlamaya gidici bir önerinin gelmediğini görüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, anayasa değişikliği önermeye sayımız yetmiyor; o nedenle, bu hususu Meclisin gündemine taşıyamıyoruz; ama, buna sayıları yetenler var ve sayılarının yetmesi, bu yükümlülüğü yerine getirme borcunu da onların boynunda bırakıyor. Siz, yargının önünü açmazsanız, birtakım imtiyazları, birtakım dokunulmazlıkları yargının önünde tutarsanız, hukuk devletini nasıl gerçekleştirebileceksiniz; hukuk devletini gerçekleştiremediğiniz zaman, insan haklarını güvence altına aldığınızdan nasıl söz edebileceksiniz?! Bu, biz değerlendirilirken aleyhimize değerlendirmelere yol açan bir neden; ama, bunu görmezliğe geliyoruz ve bunu bir kenara bırakıp Anayasanın başka hükümleriyle meşgul olmayı yeğliyoruz.

Bunu bir kenara bırakalım. Getirilen anayasa değişikliği teklifi neler yapmaktadır; bu teklif, Anayasanın 10 uncu maddesine, cinslerarası eşitlikle ilgili bir hüküm eklemektedir; daha önce yasalarımızda kaldırdığımız ölüm cezalarıyla ilgili ibareleri Anayasadan çıkarmaktadır. Bunun yanı sıra, ilginç bir düzenleme yapmaktadır; Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın getirdiği yükümlülükler doğrultusunda, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının yabancı ülkeye verilmesine imkân tanımaktadır.

Değerli arkadaşlar, ben size soruyorum: Biz, Türkiye olarak, Uluslararası Adalet Divanıyla ilgili, bu Divanın yetkilerini kabul ettiğimize ve ona taraf olduğumuza ilişkin bir sözleşme imzaladık mı; hayır imzalamadık. Dünyanın hiçbir anayasasında, böyle üye olunan özel organlara isim olarak atıfta bulunan düzenlemeler yapılmaz; yapılıyorsa bile, çok istisnaî olabilir. Neden yapılmaz; çünkü, anayasalar, soyut hukuk kuralları getirir, kalıcı hukuk kuralları getirir. Hiç değilse, komisyonda da ifade ettiğimiz gibi, bu konuda böyle, Divanın adını zikretmeden, daha soyut düzeyde bir düzenleme yapılabilirdi; ama, biz Divana girmemişiz, Divanın yetkileriyle ilgili bir ayrık hükmü Anayasamıza getiriyoruz. Bu da, anayasa hukukuna bakış açısına, bu teklifi hazırlayanların anayasa tekniğine, anayasa hukukuna bakış açısını örnekleyen güzel bir durum diye düşünüyorum.

Bir başka değişiklik, basın işletmesi olarak kurulan basımevlerini, eklentilerini ve basın araçlarını suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadereden korumaya yönelik, bunun dışında tutan bir hüküm. Bu hüküm, yıllardır toplumumuzun gerçekleşmesini beklediği bir hüküm; o nedenle, olumlu değerlendirilecek bir hüküm.

Başka bir hükme bakıyoruz; sivil kurumlarda askerî temsilci bulundurulmasını önleyen bir hüküm. Yükseköğretim Kuruluna Genelkurmay tarafından üye adayı gösterilmesini, artık, bir uygulama olarak anayasa hukukumuzdan kaldırıyor. Sivilleşmeyi sağlamak bakımından, olumlu bir adım olarak mütalaa edilebilir.

Devlet Güvenlik Mahkemeleri kaldırılmıştır. Bu, zaten, yıllardır Cumhuriyet Halk Partisi olarak savunduğumuz bir husustur.

Devlet harcamalarında şeffaflığın sağlanması için Sayıştayla ilgili bir düzenleme getirilmiştir. Bütün bu düzenlemelerin içerisinde ikisi çok büyük önem taşımaktadır; birisi, cinslerarası eşitlik, birisi de, uluslararası antlaşmaların kanunlarımız karşısında, bir çatışma vukuunda, hangisinin öncelik kazanacağına ilişkin yapılmış olan düzenleme. Dilerdik ki, bu düzenlemede, hiç değilse, hangi kurumların çatısı altında yapılmış olan insan hakları sözleşmelerine, antlaşmalarına böyle bir özel konum taşıdığımızı anayasa hükmünde belirleyelim...

BAŞKAN - Sayın Araslı, beş on saniyenizi rica edeyim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Genel Kurulu ziyaret eden İtalya Milletvekilleri Meclisi Başkanı Pier Ferdinando Casini ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoşgeldiniz” denilmesi

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan, İtalya Milletvekilleri Meclisi Başkanı Pier Ferdinando Casini ve beraberindeki heyet, Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'la birlikte şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar; kendilerine, Yüce Meclisimiz adına "Hoşgeldiniz" diyorum. (Alkışlar)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz, Haluk İpek,  Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile 193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/278) (S. Sayısı: 430) (Devam)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

OYA ARASLI (Devamla) - ...çünkü, böyle bir düzenleme karşısında, ister istemez, insanın aklına, herhangi bir kanuna dayanmayan uygulama antlaşmalarında karşımıza çıkabilecek olan, gözden kaçmış, Anayasadaki insan hak ve özgürlüklerine ilişkin hüküm taşıyanlar gelebiliyor. Bunların Anayasaya aykırılık taşıması halinde, otomatik olarak bunlar içhukukumuzun önüne geçmiş oluyorlar; çünkü, uluslararası antlaşmaların Anayasaya uygunluğu denetlenmiyor biliyorsunuz. Böyle bir sakıncayı da burada dikkatlerinize sunmakta yarar görüyorum; ama, özellikle kadınlar açısından bu teklifin belkemiği, Anayasanın 10 uncu maddesinde yapılan değişiklik. Bizim Anayasamızın 10 uncu maddesi 12 nci maddesiyle birlikte okunduğu zaman kadının ve erkeğin eşit haklara sahip olduğu zaten, bu hükümlerden anlaşılıyor; ama, özellikle kadınlar -tabiî, erkeklerin de sıkıntısı olabilir- kendilerine, erkeklerle eşit olarak tanınmış olan haklardan yararlanma konusunda her zaman sıkıntıyla karşılaştılar; yalnız Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde sıkıntıyla karşılaştılar. Seçmek için oy verdiler; ama, seçilip yönetemediler; yani, Birleşmiş Milletler Antlaşmasının  kendilerine tanımış olduğu yönetime katılma hakkını bir türlü yaşama geçirme fırsatını bulamadılar. Kendilerine erkeklere uygulanmayan birtakım farklı yaptırımlar yaşamın her alanında uygulandı ve yaşama, erkekler gibi, onlara eşit bir biçimde katılamadılar.

Sadece şu töre cinayetlerini düşünün. Öldürülen kadınların günahı, suçu nedir; ailelerinin tasvip etmediği kimseleri hayat arkadaşı olarak, eş olarak kendilerine seçmiş olmalarıdır. Bunun yaptırımı ölümdür; ama, bir erkek aynı şeyi yaptığı zaman, kimse  onu Anadolu'nun herhangi bir yerinde öldürmeyi düşünüyor mu; hayır, düşürmüyor. Kadınlar, kendilerine erkeklerle eşit olarak tanınmış olan haklarından yararlanmakta sıkıntı çekiyorlar, büyük sıkıntıyı kadınlar çekiyorlar.

Erkeklerin de bu konuda birtakım şikâyetleri olabileceğinin düşünüldüğü uluslararası platformlarda, bu soruna çözüm arandı ve hem kadını hem erkeği kapsamak üzere, cinslerarası eşitlik kavramı gündeme girdi. Kadınlara karşı her türlü ayırımcılığı önlemek için, Türkiye dahil, pek çok ülke, bir sözleşmenin altına imza koydu. Bu sözleşme, taraf ülkelere birtakım yükümlülükler yükledi. Kadınların da erkeklerle eşit haklara sahip olduğunu anayasalara geçirmek, cinslerarası eşitliği yaşama geçirmek görevinin devlette olduğunu açık seçik anayasasında ve hukuk düzeninde ifade etmek, hukukî eşitliğin yanında fiilî eşitliği sağlamak için de, engelleri kaldıracak birtakım özel geçici önlemler almak ve bunların imtiyaz ve ayırım sayılmayacağını içhukuklarında ifade etmek.

Şimdi, biz, bu anayasa değişikliği teklifini Avrupa Birliğine uyum adı altında görüşüyoruz. Avrupa Birliği de, bize, 2003 yılı Katılım Ortaklığı Belgesinde diyor ki: "Uluslararası yükümlülüklerinizi yerine getirmediniz. Bunların başında da CEDAW -açılmış haliyle, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi- geliyor. Ondaki yükümlülüklerinizi getirmediniz yerine." Biz de, burada, o yükümlülüğü yerine getirmek için bir düzenleme yapmaya çalışıyoruz. Düzenlemenin Anayasa Komisyonu metninden çıkmış olan kısmına bir itirazımız yok, bu yazılsın; ama, bu, uluslararası yükümlülüklerimizin gerektirdiği işleri karşılamaya yeterli değil. Tartışmalı bir hale getiriyor, fiilî eşitliği sağlamak görevinin yükümünün de devlete verilip verilmediğini tartışmalı hale getiriyor. Tartışmalı hale getirdiği için -bu hükmün, olumlu ayırımcılık, daha doğrusu, haklarından yararlanmakta sıkıntı çeken, fiilî eşitliği yaşama geçirmekte geride kalan cins lehine özel birtakım düzenlemeler yapılmasına imkân tanıyıp tanımadığı tartışmalı- üç gündür tartışıyor herkes; kimi "getiriyor" diyor, kimi "getirmiyor" diyor. Bu belirsizliği ortadan kaldırmamız lazım. Bu da, durumu açık seçik ortaya koyan bir hükümle mümkündür. Bu tür önlemlerin ayırım ve imtiyaz sayılmayacağına ilişkin bir düzenleme bu metne mutlaka ve mutlaka eklenmelidir.

Bu metinde gözardı edilen engelli arkadaşlarımız da var Türkiye'de. Zihinsel ve bedensel farklılık da bir ayırım nedeni sayılmamalıdır. Bu ilke de, bu anayasa değişikliğinde Anayasa metnine girmelidir; ama, önce, kadınlarla ilgili sorunun çözülmesi lazımdır.

Ben, size, bir kadın olarak sormak istiyorum: Evinizi, eşlerinize, annelerinize, kızlarınıza teslim ettiniz; sizin yüzünüzü kızarttılar mı? Bir evi yönetmek, bir evi düzenlemek çok zor bir olaydır ve ben öyle inanıyorum ki, kadın, evindeki yaşamında, çok deneyimli bir politikacı olarak yaşamı yönetmekte, çekip çevirmektedir. Baba ile çocuklar arasında, ev halkı arasında çıkacak uyuşmazlıkların çözücüsü, hep, gizliden, perde arkasında, kadındır, işlerin programlayıcısı kadındır. Böyle bir beceriye, böyle bir yeteneğe, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve yaşamın diğer alanlarında, ev dışındaki alanlarda ihtiyaç duymuyor musunuz erkekler olarak?

Ben, bu katılımın, kadın olarak, hakkımız olduğunu düşünüyorum. Bu konuda gereken yardımı bize yapmanızın da, erkekler olarak sizin borcunuz ve yükümlülüğünüz olduğuna inanıyorum. Bunun için de, sizlere elimi uzatıyorum. Bunu, bizim, kadınlar olarak, gerçekleştirmemiz mümkün değil, ancak siz erkeklerin katkısıyla yapabiliriz; çünkü, şurada 24 kadın milletvekiliyiz, hiçbir şeye sayımız yetmiyor, sizin yardımınıza ihtiyacımız var. "Çağdaş erkekler", "çağdaş demokrasi" olarak adlandırılmayı hak edecek bir toplumun erkekleri olmak için size bir imkân sunuluyor; bunu kanıtlayınız, bunu gösteriniz. (Alkışlar) Kadınların, haklarından yararlanmakta çektikleri sıkıntıları ortadan kaldıracak, onlara destek sağlayacak, yarışa bir adım önden başlamalarını sağlayacak birtakım önlemleri almak için oylarınızı kullanınız.

Size bunu sağlayacak önergeyi Meclis Başkanlığına teslim ediyoruz. Sizin yapacağınız, sadece, Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz önergeye olumlu oy vermektir. Bunu, Grubum olarak da değil, kadın olarak, Türkiye'nin kadınları olarak, bir hak gördüğümüzü yinelemek istiyorum. Bu hakkımızı bize teslim edin. Kadınlara karşı yıllardır birikmiş olan borcunuzu ödeyin. Töre cinayetleri işlenmesin, kadınlar yaşamdan dışlanmasın. (Alkışlar) Mutfağın, evin dört duvarına hapsedilmesin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde daha çok sayıda kadın bulunsun. Bizler bunu istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Araslı, istemeyerek sözünüzü kestiğim için, size 2 dakikalık eksüre vereceğim; bu süre içerisinde, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

OYA ARASLI (Devamla) - Bizler, bunu istiyoruz. "Avrupa Birliğine gireceğiz" diyorsunuz, "çağdaşız" diyorsunuz. Öyleyse, bizim bu taleplerimize ne itirazınız olabilir?! "Anayasa hükmü daha fazla uzatılırsa, Anayasa ilkeleri kısa olur, o ilkeye aykırı düşmüş oluruz" diyorlar. Ben, size sormak istiyorum; bizler için, şu olayda, cinslerarası eşitliğin sağlanması mı önemli, yoksa Anayasa hükmünün hiçbir işlev yerine getirmeyecek, hatta tartışmalara yol açacak biçimde kısaltılması mı? Kuşkusuz, insan hakkı öne çıktığı zaman, insan hakkı öncelik taşır ve ben diyorum ki, kadınlarının ikinci planda kaldığı bir toplumda, bir demokrasi sorunu vardır; çünkü, o toplum, erkeklerin, kadınları ve erkekleri yönettiği bir toplum olarak karşımıza çıkar. Halbuki, demokrasi, toplumun kendisini, kadın ve erkeğin kadın ve erkeği yönettiği bir yönetim biçimi olmalıdır; tanımı öyledir.

Eğer, kadınlar ikinci planda kalıyorsa, haklarını fiilen yaşama geçirmede eksikli kalıyorlarsa, bu bir demokrasi ve insan hakları sorunu olmasının yanı sıra, bir çağdaşlık sorunudur; çünkü, çağdaş toplumlar, kadını ve erkeği, omuz omuza, yaşamın her alanına eşitçe katan toplumlardır. Hep söylediğim bir örneği önünüze getirmek istiyorum. Bir kuş tek kanatlı ise uçamaz. Kuşlar iki kanatlı uçuyorlar. Kadını olmayan, kadını geri planda kalan toplumlar da yükselemez. Gelin, kadınımızı ve erkeğimizi, haklarında da fiiliyatta da...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ARASLI (Devamla)- Hemen bitiriyorum.

BAŞKAN- Sayın Araslı, bundan sonrakilere de örnek olmaması için... Vakti uzatmayacağımı zamanında söyledim.

Mikrofonunuzu sadece teşekkür etmeniz için açıyorum.

Buyurun.

OYA ARASLI (Devamla)- Bunu gerçekleştirelim, toplumumuzu yükseklere çıkaralım, ilerletelim.

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.

AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu.

Sayın Çubukçu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

10 maddelik bir anayasa değişikliğini daha görüşmeye başlıyoruz. Anayasalar kolay değişen metinler değil, oldukça da sıkı şekil şartlarına tabiler. Dinamik bir süreç olan toplum hayatının gerektirdiği düzenlemeleri anayasalara aksettirmek de zaman içinde duyulan bir ihtiyaç oluyor. Bir iki maddenin kanunlaşması dahi uzun bir süreç alıyor. Buna rağmen, 82 Anayasası, toplumdan doğan ihtiyaçlar, kamuoyunun beklentileri ve talepleri doğrultusunda pek çok değişiklik görmüştür. Özellikle temel hak ve hürriyetler doğrultusunda kapsamlı değişiklikler geçirdiğini ve oldukça olumlu adımlar atıldığını söyleyebiliriz.

Her zaman söylediğimiz gibi, arzu edilen, dil ve içerik bakımından son derece tutarlı ve temel hak ve hürriyetlerde erkleri öz biçimde düzenleyen kısa, çağdaş norm ve standartları yakalamış bir anayasa yazmak. Bunu da henüz gerçekleştirebilmiş değiliz. Bu amaca ulaşma yolunda da önemli adımları, iktidarıyla, muhalefetiyle uzlaşma içinde, tüm toplum kesimlerinin desteğini almış bir şekilde gerçekleştirmenin önemi büyük.

Madde sayısı az bile olsa, kendi içinde bir bütünlük arz eden konular da, yine, şu anda gündemimizde, ölüm cezasının verilmesinin yasaklanması ve çeşitli maddelerde ölüm cezasına gönderme yapan ibarelerin çıkarılması gibi. Bu paketin kanunlaşmasıyla birlikte Anayasamızın üçte 1'i de değişim görmüş olacak; bu da hiç küçümsenemeyecek bir oran.

Bu pakette yer alan konular, her ne kadar gerekçesinde Avrupa Birliği müktesebatına uyum amacından bahsedilse de, sonuçta vatandaşlarımızın beklentilerine, isteklerine cevap vereilecek bir doğrultuda yapılan düzenlemelerdir. Özellikle çerçeve 1 inci maddede öngörülen düzenlemeler içeriği itibariyle son derece önemlidir ve kamuoyunda da yankı bulmuştur.

82 Anayasasının 10 uncu maddesi, genel eşitlik ilkesini düzenlemekte ve muhtevası itibariyle de, çeşitli anlaşmalarda yer alan ayırım yasakları kuralını karşılamaktadır. Ancak, bu madde, kadın-erkek açısından eşit haklara sahip olma ilkesini düzenleyen hüküm içermemesi sebebiyle sürekli eleştiri konusu olmaktadır. Çağdaş anayasaların hepsi bu yönde hükümler içermekte ve değiştirilmektedir. Almanya, İsviçre, Avusturya, Yunanistan, İsveç de bu ülkelere birer örnektir.

13.6.2003 tarihinde Avrupa Konvansiyonu tarafından konsensüsle kabul edilen ve Roma'da Avrupa Konseyi Başkanına sunulan Avrupa için bir anayasa oluşturan anlaşma taslağında "eşitlik" üstbaşlığı altında yer alan "yasalar önünde eşitlik, ayırım yapmama, kültür, din, dil çeşitliliği, çocuk hakları, yaşlıların hakları, özürlü kişilerin topluma kazandırılması" başlıklarının yanında kadın-erkek eşitliğine de yer verilmektedir.

Buna göre, eşitlik ilkesi, yeterli ölçüde temsil edilmeyen bir cinsiyetin lehine belirli avantajları sağlayan önlemlerin sürdürülmesini ve kabul edilmesini engellemeyecektir. Erkek kadın tüm insanların yararlanmasına eşit olarak sunulmakla birlikte fiilen kadınlara karşı ayırımcılığın devam ediyor olması, Birleşmiş Milletler nezdinde Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi CEDAW'ın hazırlanmasına yol açmış, ülkemiz de bu sözleşmeyi 1985 yılında imzalamıştır. Bu sözleşmenin 4 üncü maddesinin birinci fıkrası "kadın-erkek eşitliğini fiilen sağlamak için taraf devletlerce alınacak geçici ve özel önlemler işbu sözleşmede belirtilen türden bir ayırım olarak düşünülmeyecek ve hiçbir şekilde eşitsizlik ve farklı standartların korunması sonucunu doğurmayacaktır; fırsat ve uygulama eşitliği hedeflerine ulaşıldığı zaman da bu önlemlere son verilecektir" hükmünü içermektedir.

Çağdaş bir anayasada, hukuk devleti ilkesinin gereği olarak tüm insan haklarından kadın ve erkeğin eşit yararlanacağını ifade eden ve eşit haklara sahip olma ilkesinin 10 uncu maddeye eklenmesi zorunludur. Devleti cinsler arasında bu eşitliği sağlama konusunda yükümlü hale getirebilmek için bu düzenleme önümüze gelmiştir. Aynı zamanda, böylece uluslararası bir belgenin hukukumuza tam olarak yansıtılması da mümkün olacaktır.

Devlet, kadınla erkeği her alanda eşit haklara, imkânlara kavuşturmak için düzenlemeler yapacağını, tedbirler alacağını anayasal düzeyde üstlenmiş olacaktır.

Bu madde değişikliği komisyonumuz önüne "kadın ve erkek eşit haklara sahiptir" şeklinde gelmiş uzun tartışmalar neticesinde, Alman Anayasasındaki model benimsenerek, AK Parti Grup Başkanvekili Haluk İpek'in verdiği bir önergeyle, bugünkü önünüze gelen son şeklini almıştır. Bu şekliyle madde, kadın-erkek cinsiyet eşitliğini pozitif destekleyen bir anlayışla yeni bir biçim almıştır. Bu yönde yapılan değişiklik, yıllardır özlenen ve kadın kuruluşlarının beklediği bir değişikliktir. Buna rağmen eleştiriler olması kaçınılmazdır; ama, eleştiri argümanlarının, meselenin bir hukukî mesele olduğu unutulmadan yürütülmesi de gereklidir. Aksi takdirde siyasetüstü kabul ettiğimiz kadın sorunlarının bir anda siyasî tartışmaların merkezine çekilmesine yol açar ki bu da en fazla yine biz kadınlara zarar verir.

Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda itirazı, Sayın Oya Araslı Hocamın da belirttiği gibi, görüşü olan ve eklenmesini istediği "fıkra, içhukukta Anayasa ile bir kanunî düzenlemenin çatışmasına yol açabilir" endişesidir. Değişiklik gerekçesi de son derece açıktır. Değişiklik gerekçesinde bu endişeyi karşılayacak bir düzenleme vardır. Her ne kadar yasal gerekçeler metne tabi kabul edilmese de, metnin yorumunda son derece önemli bir rol oynarlar. Bu endişeyi bir hukukçu olarak ihtimal dahilinde görmekle birlikte, bu görüşe doğrudan katılmayan taraftayım; şöyle ki: Zira, bu maddenin bir diğer kontrgarantisini de, bir hukukçu olarak, 90 ıncı maddedeki değişiklik olarak görüyorum. Kadın hakları ve buna ilişkin tüm uluslararası sözleşmeler, en temel insan hak ve özgürlüklerindendir. 90 ıncı maddedeki bu düzenlemeyle, sözleşmeler, içhukukun üzerinde normatif bir değere sahip olmaktadırlar. Dolayısıyla, bu yöndeki itirazlara katılmak mümkün değildir. Pozitif ayırımcılık veya pozitif ayırımcılığa taraf olmak veya olmamak gibi bir görüş de insanların serbest seçimidir. Dolayısıyla, bu görüşlerin karşısında olan görüşleri eleştirirken,  yine de nezaket kurallarına uymayan ve hukukî olmayan bir üslup kullanılmasını da doğru bulmadığımı belirtmek isterim. Bu tartışmaları, hepimiz belli bir seviyede tutmak zorundayız. Söz konusu olan kadınsa, değer yargılarımız açısından, kadın da siyasetüstüdür diyorum.

Bu konuda pozitif ayırımcılığa karşı olduğunu kendi argümanlarıyla ve hukukî bir metinle savunan Prof. Dr. Sayın Mustafa Erdoğan'ın görüşü de bir görüştür, bunun karşısında pozitif ayırımcılığı destekleyen diğer hocalarımızın görüşleri de bir görüştür. Meselenin, ben, hukukî zeminde ve hukukî argümanlarla savunulmasından yana olduğumu ve bu maddenin daha sonra da çok tartışılacağını düşündüğüm için, bir kez de Meclis kürsüsünden iletmek istedim.

Beğenmediğimiz görüşleri de, ayrıca, hor görme ve aşağılama hakkına hiçbirimiz sahip değiliz. Bu konu da ortaya çıkarmıştır ki, demokratik tartışma kültürünün yerleşmesi için de toplumumuzun bir zamana ihtiyacı vardır.

Avrupa Birliğinin en özlü ilkelerini ifade eden ve Fransa'daki toplantıda kabul edilen 54 kuraldan biri, yine "kadın-erkek, iş olanağı, iş ortamı, maaş dahil her ortamda eşit olmalıdır" ifadesini içeriyor. Yasalar önünde herkesin eşit olduğunu kurala bağlamanın yanı sıra, ayrıca bir kuralla da vurgulamış. Avrupa Birliğine girme yolunda Türkiye'nin uyması gereken genel bir kural olarak da önümüzde durmaktadır.

Bu maddenin kabulüyle, devletin sadece cinsiyet ayırımı yapmamakla yetinmeyip, kadın ile erkeği her alanda eşit haklara, eşit imkânlara kavuşturmak için düzenlemeler yapacağını, mevcut olumsuzlukları giderici tedbirler alacağını yükümlülük olarak tercih etmesi de, AB normlarının sağlanmasının da ötesinde, kadınlarımızın, dolayısıyla toplumumuzun ihtiyaçları, beklentileri ve gelişimi açısından son derece önemlidir ve bu amaca yönelik tüm çalışmaların desteklenmesi gereklidir.

Bunun dışında, anayasa değişikliklerinde, ülkemizde, savaş ve yakın savaş tehdidi dışında ölüm cezası verme imkânı bugün için bulunmamakta, 1984 yılından bu yana da ölüm cezaları uygulanmamaktadır. Ayrıca, Türkiye, bütün bu durumlarda ölüm cezasının kaldırılmasına dair İnsan Hakları Temel Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesine Ek 13 Numaralı Protokolü de imzalamıştır. Bu protokol, savaş ve yakın savaş tehdidi de dahil olmak üzere her halde ölüm cezasının kaldırılmasını ve bu konuda bir çekince, istisna konulmamasını da içermektedir. Bu protokolü imzalayan ülkemizin de, Anayasanın 15, 17, 38 ve 87 nci maddelerinde değişiklik yapması zorunludur.

Ölüm cezasıyla ilgili ibarelerin çıkarılmasını öngören bir değişiklik teklifi daha vardır. 38 inci maddeyle ilgili olarak, Uluslararası Ceza Divanı statüsünün ülkemize yansıtılması yönünde bir değişiklik yer almaktadır. Uluslararası Ceza Divanı da AB müktesebatının bir parçasıdır. Ceza Divanına katılım halinde ülkeler, belli durumlarda yargılanmak üzere kendi vatandaşlarını Divana teslim etme yükümlülüğü altına girmektedirler. 38 inci maddede öngörülen bu değişiklikle de, Uluslararası Ceza Divanı statüsünen taraf olunmasının altyapısı hazırlanmış olmaktadır; ayrıca, bunun içhukukta yansımaları da söz konusu olacaktır.

Basın araçlarını koruma altına alan bir değişiklik de 30 uncu maddede söz konusudur.

DGM'lerin kaldırılması; bu mahkemelerin görev alanına giren suçlara ağır ceza mahkemelerinin bakması da bir boşluk doğurmayacaktır. Bunun yanı sıra, yine, ilerleme raporunda yer alması nedeniyle, bu anlamda Türkiye'nin önünü açacak bir gelişme olduğunu söylemek isterim.

YÖK'te Genelkurmay Başkanlığının aday göstermesine son verilmesi, AB ülkelerindeki standartlara da uygun bir gelişmedir.

Bu pakette yer alan en önemli maddelerden biri de, 90 ıncı maddede öngörülen düzenlemedir; milletlerarası anlaşmalar ile kanunların çatışması halinde hangisine öncelik verileceği konusunda bir çözüm getirmektedir. Avrupa Birliğine üye tüm ülkelerin, bu nitelikteki çözümlere anayasalarında yer verdiklerini görmekteyiz. Bazılarında, bu anlaşmalar, halkoylamasıyla kabul edilmiş, bazılarında da anayasa değişikliği şeklinde gerçekleşmiştir. Sayıları çok fazla olan milletlerarası anlaşmaları bilmenin uygulamada zorluğu da ortadadır. Bu nedenle, usulüne uygun yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin anlaşmalar ile kanunların çatışması halinde anlaşma hükümlerine öncelik verileceğine ilişkin bir düzenleme, bu konudaki çatışmayı da ortadan kaldıracaktır.

Anayasamızın Sayıştayı düzenleyen 160 ıncı maddesinin son fıkrasının yürürlükten kaldırılması, devletin tüm kesimlerinin harcamalarının denetlenmesinde şeffaflığı ve açıklığı sağlayacaktır.

Kuşkusuz, bu değişiklikler çok önemli, ama, yeterli değildir. Önümüzde, yargı reformu, yasama ve yürütme konusundaki değişiklikler durmaktadır. Yargı reformunun gerçekleştirilmesi, her şeyden önce, Anayasanın yargıyı düzenleyen maddelerinin bir bütünlük içinde gözden geçirilmesini de zorunlu kılmaktadır. Bu konuda kamuoyunda da bir görüş birliği oluştuğunu, çeşitli sempozyumlarda, panellerde, üniversitelerde bu konunun tartışıldığını ve bir noktaya gelindiğini görmekteyiz.

22 nci Dönem Parlamentosunun iktidarıyla muhalefetiyle yakaladığı bu uzlaşma ortamının bundan sonraki anayasa değişikliklerinde de sürdürülmesi en büyük dileğimizdir. Bu dönem Parlamentosunda bu önemli değişiklikleri destekleyen başta Cumhuriyet Halk Partisi ve Doğru Yol Partisine, tüm sivil toplum örgütlerine, bu konuda çalışma yapan kuruluşlara, ayrıca anayasa değişikliklerini ve demokratikleşmeyi yürekten destekleyen, bu desteklerini de bize hissettiren yüce milletimize teşekkürlerimi sunuyor; tüm kadınlarımızın kendi içlerinde de ayrıca bir ayırımcılığa tabi olmadan eşit yasal haklardan yararlanacağı demokratik bir gelecek diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çubukçu.

Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek; buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

7.11.1982 tarihinde kabul edilen, bugünkü, yürürlükteki Anayasanın üzerinden yaklaşık yirmiiki sene geçmiş oluyor. Bu yirmiiki sene zarfında, yürürlükteki Anayasa 8 defa bu Parlamentoda değiştirildi; 9 uncu değişiklik için, konu tekrar Meclisimizin gündemine getirilmiş bulunuyor. Bir anayasa, aradan geçen yirmiiki sene içerisinde, neden, 8 defa değiştirildi, 9 uncu defa tekrar değiştirilme ihtiyacı doğuyor ve bu 9 uncu değişiklikle, acaba, bu anayasada yapılacak değişikliklerin tamamı gerçekleşmiş oluyor mu?

Meseleye bu açıdan baktığımızda, bu yirmiiki sene zarfında dünyada ve ülkemizde olan değişikliklerle irtibatlı olarak bunları değerlendirmemiz lazım. Şüphesiz, 1982 Anayasası yapılırken, bu Anayasanın yapılmasından önceki şartlar, Türkiye'nin yaşadığı şartlar, sıkıntılar ve bunları dünyadaki soğuk savaş yıllarıyla birlikte değerlendirebilirsek, o zaman, 1982 Anayasasının önceliği ve felsefesi ile bugün yapmakta olduğumuz değişikliğin felsefesi arasında, zaman zaman farklılıklar olduğunu görürüz. 1982 Anayasası yapılırken, esas itibariyle öncelik verilen konu, güvenlik konusudur; çünkü, Türkiye, 12 Eylül darbesini yaşamış; bunun önemli gerekçesi olarak, ülkenin bölünmez bütünlüğü, Türkiye'de yaşanan anarşi ve terör olayları, şiddet olayları... Bu gerekçe üzerine demokratik rejim askıya alınmış. Tabiatıyla, bunun sonucu olarak yapılan Anayasanın önceliği de güvenliktir. Şüphesiz, güvenliğin olduğu yerde yasaklar olur, yasaklamalar olur; yasaklar esastır, özgürlükler istisnadır; çünkü, özgürlüklerin kullanılmış olması halinde güvenliğin tehlikeye girebileceği gibi bir endişe, ister istemez, o anayasayı yapanlara egemen olur; ama, aradan geçen süre içerisinde, hepimizin bildiği, sıkça vurguladığı gibi, artık iki kutuplu dünya yok, soğuk savaş şartlarının ülkeler için ortaya çıkardığı problemler büyük ölçüde ortadan kalkmış. Şüphesiz, başkaca problemler var, başkaca sıkıntılar var, o ayrı bir konu; ama, 2004 yılına geldiğimizde, bütün dünyada öncelikli konu demokrasidir, hak ve özgürlükler konusudur; bireyin hak ve özgürlüğü, diğer bütün tercihlerin önüne geçmiştir. Hatta ve hatta, bir ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü sağlamanın yolu da, yasaklardan ya da yasaklamalardan değil, özgürlüklerden geçmektedir. Eğer, yasaklar ve yasaklamalar bir ülkenin bütünlüğünü sağlamış olsaydı, bir ülkenin kalkınmasını sağlamış olsaydı, o zaman dünyanın en kalkınmış ülkelerinin, en birlik ve bütünlük içerisindeki ülkelerinin, komünist ülkeler olması gerekirdi; çünkü, netice itibariyle, komünist sistem, yasakların en ayrıntılı bir biçimde uygulandığı rejimin adıdır; buna rağmen, oralar birliğini, bütünlüğünü sağlayamamış. Şimdi onlardan önemli bir kısmı, 1 Mayıs tarihi itibariyle, hak ve özgürlüklerin öne çıktığı ülkelerin safında yer almak durumunda olmuştur. Dolayısıyla, 2004 yılına geldiğimizde "neden bir anayasa değişikliği" denildiğinde, işte bu öncelikler sebebiyle bu değişikliği yapıyoruz.

Şüphesiz, bu değişikliğin son olmasını arzu ederdik; ama, bununla da meselenin hallolmadığının bilinci içerisinde olmamız lazım. İnşallah, ümit ediyorum ki, bundan sonraki bir düzenlemede, teker teker milletvekili olarak hepimizin veya partiler olarak hepimizin "keşke şu madde şöyle düzenlenseydi, daha iyi olurdu" diyeceği tarzda, beklentimiz, arzumuz, taahhütlerimiz ne ise bunların tamamını son bir paket olarak, birlikte, bir araya gelip değerlendirmekte ve bu Meclisten, bu çatı altından onu son defa geçirmekte, şahsen, fayda görüyorum. Bunu, bu vesileyle bir defa daha ifade etmek istiyorum.

Şüphesiz, yapılan bu değişiklikler, bundan evvelkilerde olduğu gibi, Türkiye'nin ihtiyacı içindir. Tekliflerin ya da tasarıların gerekçesinde ister olsun ister olmasın, demin söylediğim felsefe açısından baktığımızda, bu değişikliklerin hepsi bu ülkenin vatandaşları içindir, hepimiz içindir. Dolayısıyla Avrupa Birliği hedefinin, belki bu isteğimizin gerçekleşmesi, bu ihtiyaçlarımızın karşılanması noktasında teşvik edici bir rolü var, tetikleyici bir rolü var; bir an evvel, takvime bağlı bir süreç işlediği için, belki normal zamanlarda ihmal edebileceğimiz ya da önceliği yeteri kadar kovalayamadığımız birkısım değişiklikleri daha süratli bir tarzda gerçekleştirmemize imkân veriyor.

Kaldı ki, Avrupa Birliği konusu, yapılan anketlerden, araştırmalardan, seçimde yaptığımız çalışmalardan da anlaşılıyor ki, zaten, bizim, millet olarak hedefimizdir. 1963 Ankara Antlaşmasından hesap edersek, kırkbir yıldır, Avrupa Birliği, bizim devlet politikamızdır; 1959 üzerinden hesabını yaparsak, kırkbeş yıldır; 1839'dan ve sonraki Osmanlı döneminden itibaren hesaplamalar yaparsak, yüzaltmış yılı aşan bir süreden beri, birkısım değerlerin toplumumuzda hayata geçirilmesi noktasında bir politika sürdürüyoruz. Dolayısıyla, Avrupa Birliği konusu, sadece bu Meclisin, 22 nci Dönem milletvekillerinin değil, sadece 59 uncu cumhuriyet hükümetinin değil, bundan evvel ve bundan sonraki hükümetlerin titizlikle takip etmesi gereken bir devlet politikasıdır, bir modernleşme projesidir. Dolayısıyla, böylesine kapsamlı bir modernleşme projesine uygun olarak, devletin en temel yasasının da Avrupa Birliği standartlarına uygun olarak düzenlenmesinde, yeni baştan gözden geçirilmesinde fayda var.

Hepinizin hatırlayacağı gibi, Paket bu Parlamentodan geçtiğimiz temmuzda kabul edilirken şöyle bir temennide bulunmuştum; demiştim ki inşallah, bundan sonra, köklü bir anayasa değişikliğini bu Parlamentoda, bu dönemde gerçekleştirme imkânı olur. Belki tamamını yapamadık; ama, 11 maddeden müteşekkil bir değişikliği daha yapıyoruz.

Şimdi, bu 10 maddede -1 tanesi yürürlük maddesi- yapılan değişikliklerin bir kısmı, daha evvel mevzuatımızda değişikliğini yaptığımız birkısım hususların anayasal bağlantılarıdır. Mutlaka, Anayasadan bunların çıkması gerekiyor, böyle bir hukukî zaruret var, idam cezalarında olduğu gibi. Ceza Kanunundan idamı kaldırmışsınız, başka mevzuatınızdan idamı kaldırmışsınız, çıkarmışsınız metinlerden; ama, Anayasanızda halen onunla ilgili bağlantılar varsa, bu bizim dışarıdaki görüntümüz açısından da sakıncalı, hukuk açısından da sakıncalı. Bu düzenlemelerin bir kısmı böyle bir zaruretin sonucu; ama, bir kısmı var ki, bunlardan her biri bile tek başına, Türkiye için önemli bir kazanımdır, önemli bir adımdır.

Şüphesiz, bu maddelerle, bu paketle biz neyi amaçlıyoruz Parlamento olarak, milletvekilleri olarak; bir defa, hak ve özgürlükleri daha fazla teminat altına almaya gayret ediyoruz, özgürlük alanını genişletiyoruz, sivil inisiyatiflerin gelişmesine ve genişlemesine imkân hazırlıyoruz. Bunlar, aslında, başkaca ülkelerin uzun mücadelelerden sonra elde ettiği kazanımlardır; yani, söylenildiği kadar kolay kazanılabilecek hususlar değildir. Çok şükür, Türkiye, uzunca bir mücadelenin sonucunda, demokratik bir süreç içerisinde, bugün, işte, Avrupa ile bütünleşme adına, Avrupa Birliğiyle bağlantılı olarak hak ve özgürlüklerini daha fazla teminat altına almaya ve özgürlük alanını genişletmeye kadirdir ve bu parlamentolar bunları rahatlıkla yapabilmektedir.

İkincisi, getirilen bu değişikliklerden birisiyle, adil yargılanma hakkının teminat altına alınmasına imkân sağlanmaktadır. Adil yargılanma hakkı, demokratik sistemler içerisinde temel hak ve özgürlükler açısından en temel bir haktır; bunun üzerinde hassasiyetle durulması lazım. Esas itibariyle, 59 uncu hükümet olarak bilgilerinize sunduğumuz, onayınıza sunduğumuz hükümet programımızda da olduğu gibi, adil yargılama ilkesiyle bağdaşmayan yargı kademelerinin kaldırılacağı hususunu, biz, hem 58 inci hükümetin programına koyduk hem de 59 uncu hükümetin programına koyduk. Dolayısıyla, bu değişiklikle, adil yargılama hakkıyla bağdaşmayan düzenlemeleri de ortadan kaldırmış oluyoruz. Belki, geriye dönük, Türkiye'nin yaşadığı birkısım sıkıntılara, zorluklara baktığımızda, bunların önemli bir kısmında, devlet yönetimimizin yeteri kadar şeffaf ve saydam olmamasından kaynaklanan sıkıntılarımız vardı.

Esas itibariyle, demokratik devlet, demokratik hukuk devleti, millet adına, toplum adına yapılan her işlemin, toplum adına, millet adına parlamento tarafından denetlenebildiği ya da parlamento adına anayasal kurumlar tarafından denetlenebildiği devlettir. Dolayısıyla, Anayasamızda şu veya bu şekilde geçmişten kalmış bazı kısıtlamalar vardı; bütün bunları ortadan kaldırmış oluyoruz. Böylece, inanıyorum ki, bu değişiklikle, Türkiye, önemli bir adımı daha atmış olacak, önemli kazanımları elde etmiş olacak.

Maddeler üzerinde ayrıca durmak istemiyorum. Yeri geldiğinde, bu konudaki düşüncelerimizi her bir maddeyle ilgili olarak sizlere ifade etmeye çalışacağım.

Bu anayasa değişikliğinin, demokrasimiz için, toplumumuz için, hepimiz için hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum ve hepinize bu vesileyle saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyoruz.

Şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Işık, süreniz 10 dakika; özenli kullanmanızı istirham ediyorum.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 430 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin geneli hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değişimin ve dönüşümün çarpıcı bir hızda ve yoğunlukta yaşandığı küresel şartlarda hedefleri belli olan Türkiye'nin, evrensel oluşumun dışında kalması mümkün değildir. Dünyadaki iktisadî kalkınmalar başta olmak üzere, demokratik ve teknolojik büyük değişimler yaşanırken, üzülerek ifade etmeliyiz ki, Türkiye, büyük oranda zaman kaybetmiştir. Artık, Türkiye'nin, bugünü ve yarınıyla ilgili kaybedecek ne zamanı ne de imkânı kalmıştır. Tarihî bir adım ve kararlılıkla, 22 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye'nin önünü açmaya devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, hukuk devletinden ziyade, kanun devleti görüntüsü vermektedir. Türkiye, kanunlarını hukuka, hukukun evrensel adalet ve insan hakkı esasına dayandırarak, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını sınırlayan hukuk sistemini değiştirerek, ideal anlamda hukuk devleti olmasıyla, uluslararası camiada saygın bir yer kazanacaktır. Hukuk devleti anlayışımız, devletin topluma ve bireylere, ırk, dil, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep aidiyeti gibi sebeplerle ayırım gözetmeksizin, adalet içinde yaklaşmasını sağlamaktır.

Demokratik bir hukuk devleti anlayışını hayata geçiremeyen ve adalete güveni tesis edemeyen ülkelerin ekonomik yönden kalkınması mümkün değildir. Geniş ve kapsamlı bir anayasa değişikliğiyle, devlet, toplum ve birey arasında yapılan bir toplumsal sözleşmeye dönüştürülüp, hukuk devleti ilkeleri hayata geçirilerek, bireyleri devlete ve örgütlü güçlere karşı koruyacak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin getirdiği ilke ve standartlarda temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, merkeziyetçi ve hantal yapıların aşılması, toplumsal denetim ve katılımın artırılması, örgütsel büyüme ve hantallığın giderilmesi, kayırmacılığın ve yozlaşmanın önlenmesi, insanların barış ve refah içinde özgürce yaşadığı, dünyayla bütünleşmiş, farklılıkların çatışma unsuru olarak değil zenginlik kaynağı olarak görüldüğü, evrensel hukuk standardının yakalandığı yeni ve kapsamlı bir perspektif içinde demokratik ve dinamik bir millet iradesinin hayata geçirilmesi, hukukun evrensel ilkeleri ile başta Anayasa olmak üzere yasaların uyumlaştığı, insan haklarına saygılı, hak arama yollarının açık tutulduğu, kanun önünde eşitlik, bireysel ve örgütlü olarak hak ve özgürlüklerin kullanılması, idarenin hukuka bağlılığının sağlanması, katılımcı ve özgürlükçü güçlü bir toplumsal meşruiyete sahip, başta Avrupa Birliği olmak üzere uluslararası normlara uygun, birey hak ve özgürlüklerini üstün tutan, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi esas alan, şiddet, baskı ve suçtan arınmış, özgürlüklerin nimetlerinden yararlanan ve korkunun olmadığı standardın yakalanması, demokratik hukuk devletinin gerekleridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğine aday olan ülkemizin, Kopenhag Siyasî Kriterleri bağlamında yerine getirmesi gereken hususlar ile yasal düzenlemeler, 24 Temmuz 2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Programda belirlenmiş bulunmaktadır. Bir taraftan, hayat hakkının, demokratik toplumun temel değerleri olduğunu ve ölüm cezasının kaldırılmasının bu hakkın korunması ve tüm insanların doğuştan gelen onurunun bütünüyle tanınması için elzem olduğunu vurgulayan ve ülkemizce de imzalanan İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesine Ek 13 Nolu Protokol gereğince ölüm cezasının kaldırılmış olması; diğer yandan, dünyada gelişen yeni demokratik açılımlara uyum sağlanması ve bu açılıma uygun bir şekilde temel hak ve hürriyetlerin evrensel düzeyde kabul edilmiş standart ve normlar ile Avrupa Birliği kriterleri seviyesine çıkarılması amacıyla kanunlarımızda düzenlemeler yapılması ihtiyacı, temel yasamız olan Anayasada değişiklikler yapma zorunluluğunu doğurmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 Katılım Ortaklığı Belgesinde, Türkiye'nin taraf olduğu ilgili uluslararası sözleşmeler doğrultusunda, cinsiyete göre ayırım yapılmaksızın, tüm bireylerin insan haklarından ve temel hürriyetlerden hukuken ve fiilen, tam olarak yararlanmasının teminat altına alınması beklentisi yer almaktadır. Öte yandan, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının 20 nci maddesinde, herkesin kanun önünde eşit olduğu vurgulanmıştır. Avrupa Birliği anayasa taslağına ayrı bir bölümle ilave edilen Temel Haklar Şartının "Eşitlik" başlıklı üçüncü bölümünün 23 üncü maddesinde "istihdam, çalışma ve ücret dahil olmak üzere, her alanda erkekler ve kadınlar arasında eşitlik sağlanacaktır" denilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 15 inci maddesindeki ölüm cezasının infazıyla ilgili ibare çıkarılarak, işbu değişikliğe paralel olarak 17 nci maddede düzenleme öngörülmekte, demokratik yönetimde üstlendiği önemli görev nedeniyle basın araçları Anayasada ayrıca koruma altına alınmaktadır.

Devlet güvenlik mahkemelerinin yetki, sorumluluk ve işleyişinin Avrupa ölçülerine uygun hale getirilmesi 2003 Katılım Ortaklığı Belgesinde ve 2003 İlerleme Raporunda beklenti olarak yer aldığından, bu mahkemelerin kuruluşuna ilişkin 143 üncü madde hükmünün yürürlükten kaldırılması da öngörülmektedir.

Avrupa Birliği 2002 İlerleme Raporunda şeffaflık ve etkin yönetimin sağlanmasının önemi vurgulandığından, devlet harcamalarının denetlenmesinde şeffaflığın sağlanması amacıyla, 160 ıncı maddenin son fıkrası da madde metninden çıkarılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüzyılımızda, etkin ve katılımcı, ideal anayasa anlayışının hayata geçtiği ve mevzuata dönüştüğü ulusal kalkınmışlık şartlarının gerçekleştiği sürecin sonuçlanması temenni ve dileğiyle, Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Işık, teşekkür ediyorum.

Komisyon adına, Komisyon Başkanı Sayın Burhan Kuzu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Anayasa değişikliği zor bir iş; hem rakam olarak zor hem görüşmeleri bakımında zor hem de uygulamaya geçtiği zaman çıkaracağı birtakım sorunlar bakımından zor. Her kelimenin bir anlamı var, her cümlenin bir manası var ve kanunlara ışık tutacak şekilde yazılması lazım. 1982 Anayasasının hangi koşullarda hazırlandığını biliyoruz; Sayın Bakan da bu konuya değindi. Bu konuda, daha uzun vadede, büyük çapta paketlerle geliriz.

Şimdi, önünüze getirdiğimiz, milletvekillerimizin teklifi şeklinde gelen bu paket, mini paket, daha küçük çaplı bir paket, biraz Avrupa Birliği bağlamında tarih almaya yönelik bir paket. Elbette ki, Türk insanı, bu paketlerin daha büyüklerini hak etmiştir; ama, takdir edersiniz ki, Anayasa değiştirmenin zorluğu ortadadır. Bunu zaman içerisinde yaparak daha büyük çapta değişikliklerle gelebiliriz.

Şimdi, elimizdeki pakete baktığımızda, 10 maddelik bir paket şeklinde gözüküyor. Bunun içerisinde, 1 inci maddede yer alan eşitlik ilkesi var. Aslında, Anayasamıza eşitlik ilkesiyle ilgili hüküm yeni konuluyor değil -yani, belki bir kısmı, sizleri kastetmiyorum; ama, kamuoyunda farklı algılanması bakımından açıklama ihtiyacı hissediyorum- bu eşitlik maddesi yıllardan beri olan bir hüküm. Yalnız, negatif anlamda, eşitlik hükmü; yani, kanun önünde eşitlik. Peki, kanunun içerisinde ne var; ne varsa, o var. Uygulamada eşitlik anlamında daha çok ve bir de, tatbik ederken ayırım yapmama anlamında bir eşitliktir; fakat, şimdi getirmeye çalıştığımız -belki ismi söylenmiyor- pozitif anlamda, zayıfı kollamaya yönelik bir eşitlik anlayışıdır.

Komisyonumuza gelen metnin ilk cümlesinde "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir" ifadesi vardı sadece; bunu, Komisyondaki arkadaşlarımız, gerek Anamuhalefet Partisine gerekse İktidar Partisine mensup üyelerin bir kısmı yeterli görmedi; şahsen benim de katıldığım önergelerle, bu "kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" şekline getirildi. İkinci cümleyle, bir anlamda, devlete, aradaki açığı kapama bakımından, yaşama geçirilmesini sağlama bakımından bir yükümlülük yüklendiği vurgulanmak isteniliyor.

Benim elimde, dünya anayasalarından, demokratik olan Avrupa ülkelerinden örnekler var, bunların detayına girmeyeceğim; ama, içerisindeki düzenlemelere baktığımız zaman, parlamentodaki kadın sayısı nedir ne değildir diye rakamlar vereceğim. Mesela, komşumuz Yunanistan'dan bir örnek vereyim; deniliyor ki: "Bütün Yunanlar kanun önünde eşittir." Bu, bizde de olan bir hüküm. Devamında "Yunan erkek ve kadınlar eşit hak ve ödevlere sahiptirler" deniliyor. Yani, bu, esasen, her anayasada olabilecek bir hüküm. Yunanistan, Avrupa Topluluğu üyesi, şu anda, parlamentosunda yüzde 8 oranında kadın milletvekili var.

Fransa'dan örnek vereyim; çünkü, çok sık verilen bir örnek. Fransa, belki, kanunların yapılışı, hazırlanışı, bakış açısı vesaire gibi birçok açıdan bize daha yakın bir ülke. Fransa'da, 1999 öncesinde, eşitlik ilkesi bizdeki gibi -değişiklik öncesi gibi- vurgulanmıştı, mevcut haliyle belirtilmişti; buna ilave olarak 1999'dan sonra bir değişiklik yapıldı -belki, bizim getirmeye çalıştığımız getirilmek istenmiş veya benzeri bir düzenleme- ve deniliyor ki: "Kanun, seçimle gelinen makamlardan kadın ve erkeğin eşit yararlanmasını teşvik eder." Bu hüküm, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra bu hale getirildi. Anayasa Mahkemesi, kotaları iptal edince, böyle bir düzenleme yoluna gidildi. Şimdi, Sayın Araslı'nın ve Anamuhalefet Partimiz CHP'nin kaygıları, genel olarak düşünülen bir kaygı bu.

Benim kanaatim, bu hüküm geldiği andan bu tarafa, erkeklerle ufak tefek sürtüşmeye rağmen, kadınların durumunu düzeltici her türlü işin içerisinde bulundum; ama, yine de son günlerde, maalesef, basında okuyorsunuz, kadın hakları konusunda yıllardan beri mücadele eden bir kişi olarak, bir bilim adamı olarak bu yapıda olmama rağmen, basın, aksi gibi göstermeye çalıştı. Demek ki, bu memlekette kadınların haklarının önplanda olmasını istemeyen bir grup var. Kadınların bu konuda daha uyanık olmaları gerekiyor, basınla olan bu ilişkilerde bizim bu savunmamızı desteklemeleri gerekiyor. Aksi halde, sizlerin haklarını savunan ve Türkiye'de, gerçekten -sadece Türkiye'yi kastetmiyorum, biraz sonra dünya ülkelerinden vereceğim rakamlar bunu gösteriyor- kadınlara karşı yapılan ayırımcılığı önleme konusundaki tedbirlerin önüne geçmek isteyen kesimlere karşı mücadeleyi hep beraber sürdürmemiz lazım, gerek kanun bazında gerek diğer metinlerle.

Şimdi, sizlere, dünya ülkelerinden birkaç örnek vereyim, siyasette kadının yeri konusunda parlamentolardaki durum: İsveç yüzde 42, Norveç yüzde 36, Almanya yüzde 30, Türkmenistan yüzde 26, Çin yüzde 21, İngiltere yüzde 18, Avrupa toplamı ortalama yüzde 20, Uganda yüzde 17, Amerika yüzde 14, İspanya yüzde 13, Tunus yüzde 12, Fransa yüzde 20, Bulgaristan yüzde 11, Suriye yüzde 10, Yunanistan yüzde 8, Portekiz yüzde 8, Türkiye yüzde 4; Mısır, Bangladeş, Yemen yüzde 2. Biliyorsunuz, zaman zaman kimi şeylerde "Uganda'da bile bu yok" filan gibi sözler sarf ederiz; parlamentoda, Türkiye'de yüzde 4, Uganda' da yüzde 17 oranında kadın temsili var. Dünya ortalaması yüzde 10.

Görünen odur ki, gerçekten, dünyada kadınların genel durumu hiç de iyi değil. Bunları söyleyen benim, bunları destekleyen benim, bu konudaki emeğimi -Sayın Araslı, Komisyondan bilir- Anamuhalefet Partimizin, İktidar Partimizin birçok milletvekili de bu konudaki gayretimizi bilir; ama, maalesef, Türkiye'de, gerçekten, basının haber alma özgürlüğü ve haber verme özgürlüğü yanında, dürüst haber yayma, doğru haber verme şeklindeki bir ilkenin çalıştırılması lazım. Türkiye'de, aslolan, sadece haber vermedeki keyfîlik değil, doğru, düzgün, yansız, seviyeli, seciyeli ve namuslu haber verme tekniğinin de, mutlaka, yerleşmesi lazım. Bu genel açıklamadan sonra, acaba bu hüküm yeterli mi; oraya geliyoruz.

Şimdi, benim şahsî kanaatimi sorarsanız, Komisyonda, bu konuda biraz Alman Anayasasını örnek alalım şeklinde bir kanaatim oluştu; biz, motamo onu alamadık; tabiî, bir şahsî kanaat yetmiyor; oylama meselesi; ama, sonunda, önünüzdeki şu formülü bulabildik. Şimdi, bunun devamına "bu amaçla alınacak geçici tedbirler, imtiyaz ve ayırım sayılmaz" ilkesinin getirilmiş olması ya da getirilmesi, bana sorarsanız, durumu değiştirmez; ama, biraz daha kuvvetlenmiş olur mu; olabilir; yani, o ayrı bir konu. Bunu, şunun için söylüyorum: Diyelim ki, bu yönde bir değişiklik yapılamadı -bir varsayım olarak söylüyorum; tabiî, takdir hakkı tamamen sizlere ait olacak- acaba, uygulamada, gerçekten, Anayasa Mahkemesi farklı bir yoruma gider mi; bir şey diyemezsiniz; çünkü, bu bir yargı organıdır, üyelerinin tek tek kararları vardır, şahsî kanaatleri vardır, bir şey söyleyemeyiz; ama, biz, hukukçu olarak yorum yaparken, onlara yardımcı olmak durumundayız.

Şimdi, maddenin gerekçesinde çok net olarak bu ayırım vurgulanıyor; yani "kadın-erkek arasındaki bu dengesizliği gidermek gerekir, işte, filan filan antlaşmalar bunu emrediyor, milletlerarası alanda durum budur" diye çok net olarak vurgulanmış. Bilindiği gibi, mahkeme, karar verirken hem metne bakar hem de gerekçeye bakar; o gerekçe yardımcı olur; haliyle, sırf gerekçeye bakarak karar veremez.

İkinci bir husus; 1979'da bizim kabul ettiğimiz Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi var. Şimdi, bu sözleşmenin 4 üncü maddesi çok net olarak bu hususu belirtmiş. Ben diyorum ki, biz, bu antlaşmayı imzalamışız, 1985'ten bu tarafa onaylamak durumunda kalmışız ve uygulayacağımız şeklinde söz de vermişiz, devam ediyoruz. Uygulanmış mı; uygulanamamış. Uygulansa, zaten, bugün bu durumun böyle olmaması lazımdı. Şu halde, Anayasa Mahkemesi, kararını verirken bu antlaşmaya da bakacak; çünkü, biz, yine, 7 nci maddede "usulüne göre yürürlüğe giren antlaşmalar, insan hakları konusundaki antlaşmalar kanunla çatıştığı zaman antlaşmaya öncelik veririz" dediğimize göre, demek ki, insan hakları konusunda bir adım daha atıyoruz. Kadınların da, bu durumdaki farklılığını ya da geri kalmışlığını, özellikle bu siyasetteki geriden gelmişliğini düzeltmek bakımından, Anayasa Mahkemesi, buna da bakacaktır. Netice itibariyle, bence, bu konuda çok ciddî sorun çıkmaz gibi geliyor; ama, söylediğim gibi, yeni bir ilave yapılır, benim şahsî kanaatim, bu konuda; ben karşı çıkmam; bunu özellikle söylüyorum.

Şimdi, kadın hakları konusunda, aslında, biz, dünyada bu işe erken başlamışız. Bakın, 1928, İngiltere'de kadınlara seçilme hakkının verildiği yıldır; Türkiye, 1934; Fransa, 1946; İsviçre, 1972, yanlış duymadınız 1972.

Şimdi, 1935'te seçim olduğunda, 1934'teki bu haktan sonra, Parlamentoda 18 hanım üye var, bugün 24. Seksen yıllık süre içerisinde bu rakamın küçüklüğü ortada; dolayısıyla, bunu giderme konusunda, elbette ki, bundan sonra çalışmalar başlatacağız.

Şimdi, tabiî, bir sorun da yerel yönetimler meselesi. Hanımlar, belki, kendi bölgesinde, yerel düzeyde daha aktif olabilirler. Bunu da açıklamak durumundayım; bundan sonra bu alanda da değişiklik yapmak gerekecek. Dünya ortalamalarına baktığımız zaman birçok rakam var. Yine, İsveç, Norveç gibi ülkelerde, belediyelerde yüzde 40 oranında hanım temsili var; bizde yüzde 1 ve oran olarak fevkalade kötü bir tablodur bu. Mutlaka, bunun düzeltilmesi lazım; bakın, çok net olarak, açık olarak konuşuyorum.

Bu konudaki, düzenlemeler konusunda, tabiî ki, bizim hanımlarımızın değeri elbette ki, bir başkadır. Türk toplumunda, kadın zaman zaman farklı yorumlar da olsa, yeri gelmiştir çok önemli roller üstlenmiştir. Atatürk'ün, Kurtuluş Savaşındaki Türk kadınıyla alakalı sözünü burada söylemek istiyorum: "Dünyada hiçbir milletin kadını 'ben, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım; milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim' diyemez" diyor Büyük Atatürk. Dolayısıyla, böyle bir hizmet yapmış grubun, kesimin mutlaka kollanması, korunması ve eksikliklerin kesinlikle giderilmesi gerekmektedir.

Şimdi, bu açıklamalardan sonra, kalan birkaç madde üzerinde de durmak istiyorum; o da şu: İdam cezaları konusunda Anayasada bir ayıklama getiriyoruz; aslında, 1984'ten beri tatbik etmediğimiz bir ceza Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 6 Nolu Protokolünü imzaladık biz. Ne deniliyordu orada; o protokolde "idam cezaları kaldırılmıştır; ama, olağanüstü hallerde istisna getirebilirsiniz." Biz, bu istisnayı getirmiştik ve daha sonra bir 13 Nolu Protokol çıktı. 13 Nolu Protokol külliyen kaldırıyor. Biz, bunu da imzaladık, henüz onaylamadık; ama, onu onaylamak durumundayız Avrupa Birliği çerçevesinde. O zaman, Anayasada, idam cezasının verilemeyeceğini belirtmemiz gerekiyor. Nitekim, bunu, biz, bu değişiklikle yapmış oluyoruz.

Yine, dikkat çeken bir husus; basınla alakalı konuda "müsadere cezasının verilemeyeceği" şeklinde genel hükümden sonra, ayrıca, bir de, suç işlenmesi sebebiyle basın araçlarına el konulma meselesi var. Tabiî, bu, basını çok sıkıntılı bir duruma sokuyor. Onlar da bizi sıkıntıya sokuyor; ayrı mesele; ama, o, işin bir başka boyutu. Fakat, basın, gerçekten, müsadere cezası verildiğinde çalışamaz duruma düşüyor; alet ve araçlarına külliyen el konulmuş oluyor; bunun kaldırılması gündemde; bunu sağlamış oluyoruz.

Önemli bir değişiklik, Uluslararası Ceza Divanı meselesi. Şimdi, bu Divan hakkında kısa bir bilgi vereceğim; ama, neden bu gündeme geldi; bildiğiniz gibi, vatandaşlar, yurt dışına verilemez, başka ülkeye iade edilemez, teslim edilemez. Peki, özellikle ağır suçlar, savaş suçları gibi suç işlemişse ne yapacaksınız; işte, buna istisna getirerek "bu hal hariç, verilemez" şeklinde bir düzenleme getirmiş oluyoruz. Peki, bu Divan nedir; hatırlarsanız, bendeniz, daha önce, geçen yıl, Sayın Onur Öymen'le beraber gittiğimiz Moskova gezisi dönüşünde bu konuda bilgi vermiştim Genel Kurula. Kısaca tanıtayım: Bu Divan, ceza davalarına bakan, çok spesifik olarak da özellikle savaş suçları dediğimiz barışa karşı ihlallere bakan bir Divan; Lahey'de kurulmuş bir mahkeme, 18 hâkimli bir Divan. Bu Divana, şu ana kadar hangi ülkeler imza atmış diye baktığımızda, 113 ülke imzalamış, 89'u onaylamış ve şu anda tatbik ediyor. Amerika Birleşik Devletleri imzalamamış, onaylamamış; Rusya ve Çin imzalamış, onaylamamış; İsrail onaylamamış, Türkiye de onaylamamış. Diğer ülkeler de var tabiî ki; ben, bu birkaçını örnek vermek istedim. Peki, bu Divan, imzalamış olsak, bize ne gibi sıkıntı getirir; bize bir sıkıntı getirmez. Neden imzalamadık şu ana kadar diye baktığımız zaman; biz diyoruz ki, bu Divan terör davalarına da baksın; teröre bakmıyor; halbuki, terör Türkiye için çok önemli bir realite. Maalesef, bulunduğu bölge itibariyle de çok ciddî tahrip edici bir durum. Bu bakımdan, bizim buradaki kanaatimiz, teröre bakmayacak olan bir mahkeme bizim çok işimize yaramaz. Bizim savaş suçumuz filan da pek olmaz. Büyük devletler, bunu, bundan imzalamıyorlar. Terör davalarına bakmadıkça biz, bu Divan konusunda biraz tereddütlüyüz; ama, şunu da belirteyim ki, şu anda Avrupa'da, hem Avrupa Birliği ülkeleri hem de Avrupa Konseyi ülkelerinde bu Divanın statüsünü imzalamayan tek ülke Türkiye'dir. Bunu da, herhalde, yine bahsettiğimiz bu Avrupa Birliği çerçevesinde imzalamak durumunda kalacağız.

Bilindiği gibi, savaş suçlarıyla ilgili, özellikle soykırım konusunda Türkiye aleyhinde deli saçması kimi iddialar var. Bunlar gündeme gelir mi; gelmez. Neden gelmez; çünkü, Divanın statüsünde "2002'den itibaren, kurulduğu günden sonraki davalara bakacak" deniliyor. O açıdan, böyle bir sorun zaten söz konusu olamaz; ama, elbette ki -Sayın Bakan da burada- bu anlamda, mutlaka, ceza yasalarımızda değişiklik yapmamız gerekecek; çünkü, bu suç tipleri henüz bizim yasalarımıza konulmamış. İlgili devlet razı gelmedikçe de, bilindiği gibi, buralara, siz, davayı götüremiyorsunuz.

Bu anlamda söylemem gereken önemli bir değişiklik de, milletlerarası antlaşmalar. Bilindiği gibi, Türkiye, milletlerarası antlaşmaları imzalıyor, onaylıyor; yürürlüğe giriyor; ama, uygulamada zaman zaman çok ciddî sorunlar çıkıyor; işte, antlaşma, Anayasanın üzerinde midir, kanunla eşdeğerde midir; eşdeğerdeyse, önceki kanun, sonraki kanun meselesi mi gündeme gelecek; mahkemelerde çok çeşitli kararlar var. Ben bunun detayına girmiyorum; ama, bir şey var; bir antlaşmaya imza koymuşsanız, sadece şeklen imza koyamazsınız; çünkü, bu iş, devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz; mutlak surette, tatbik etmek için bu anlaşmaya imza koymamız gerekecek. Böyle yaptığımıza göre, o zaman şunu diyoruz; insan haklarıyla alakalı anlaşmalar kanunla çatışırsa, hiç olmazsa, anlaşmaya öncelik tanıyalım demektir; yani, mahkemeler, buna öncelik vererek olayı çözecekler. Bunu da çok önemsiyorum.

Son bir konu da DGM'lerin kaldırılması. Devlet güvenlik mahkemeleri kaldırılırsa, Türkiye'de bir boşluk doğar gibi zaman zaman birtakım iddialara sebep oluyor; bence, doğmaz; çünkü, zaten bu mahkemelerin görevi, ağır ceza mahkemelerinin bakacağı işler. Bir boşluk doğmasın diye, bir geçiş yasasıyla, bu, oraya intikal ettirilebilir. Zannediyorum, Bakanlığın bu konuda bir hazırlığı da var, öyle olması gerekiyor zaten; aksi halde, bir boşluk doğması sıkıntısı yaşayabiliriz.

Pekala, şimdi, bu değişiklikten sonra, davaların seyrinde bir fark olur mu; yine, benim kanaatim, olmaz; çünkü, bunlar, sonuç itibariyle, mahkemelerin görev taksimi içerisinde bakılacak olan işlerdir. Mesela, gerekirse, terör suçlarına bakmak üzere, ihtisaslaşmaları hasebiyle ya da o gerekçelerle, ağır ceza mahkemelerinin bir kısmına görev verilebilir; böylece bir boşluk doğmayacağını düşünüyorum.

Şu anda, Avrupa'da, devlet güvenlik mahkemeleri kalmadı, hepsi kaldırıldı; en son Fransa da kaldırdı; bu işi ağır ceza mahkemelerine intikal ettirdi.

Bu mahkemeler çok hırpalandı. Bana sorarsanız, bunun hatası, biraz da yasa koyucuda; çünkü, her çıkan yasanın sonunda, birçok işi, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına soktuk ve bu mahkemeler, artık, orijinal mahkemeler olmaktan çıktı. Belki, bunun yerine, daha sonraki dönemlerde, sırf teröre bakan bir mahkeme düşünülebilir diye de şahsî kanaat olarak ilave etmek istiyorum.

Şimdi, tabiî, bir konu daha var; o da, Sayıştayın denetimi meselesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kuzu, 1 dakikalık eksürenizi veriyorum; lütfen, bu süre içerisinde konuşmanızı tamamlayınız.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, tabiî, bu, denetim konusu önemli. Şeffaflık, berraklık, Avrupa Birliği, Avrupa süreci diyoruz; etik yasalarını çıkarıyor, etik kurulları kuruyoruz; ama, bir taraftan da, kimi kurumların denetimdışı kalmasını doğru bulmuyoruz. O yüzden, getireceğimiz bu değişiklikle, aynı zamanda, Sayıştayın denetim alanı genişliyor. Zaten, biz, bunun yasasını, iktidar-muhalefet birlikte, beraber çıkarmıştık; yapılacak olan değişiklik, bunun anayasal planda da gerçekleşmesini sağlamaktan ibarettir; bunu da önemsiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice itibariyle, biz, Komisyon olarak, bütün bu değişiklikleri yerinde görüyoruz. Bunu, sekiz dokuz saatlik bir çalışma sonucunda bu hale getirebildik; 1 inci maddeyi, en az dört buçuk beş saat tartışarak getirdik; yani, bu, rasgele gelmiş değil, birçok yerden geçerek gelmiştir. Gerek İktidar Partisi gerek Anamuhalefet Partisi, bu konuda, hemen hemen aynı şeyleri düşünüyor. Tabiî ki, farklı önergeler olabilir; ama, ben, sonuç itibariyle, bu haliyle bile geçse, sonucun iyi olacağını düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kuzu, teşekkür cümlenizi alabilir miyim efendim.

Buyurun.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim, sağ olun.

Şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Uğur Aksöz; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Aksöz, süreniz 10 dakika.

UĞUR AKSÖZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, nedense, yaptığımız her işte, bir yanı eksik bırakıyoruz. Ben, bir hukukçu milletvekili olarak, Yüce Heyetinize, bu Anayasa değişikliği konusunda da yapılan eksiklikleri, şu 10 dakika içerisinde, süremiz yettiğince anlatmaya çalışacağım. İyi bir şey yapıyoruz. Biz, olumlu oy vereceğiz; ama, eksikleri var, onu da söylemek zorundayız. Nedir bu eksikler:

Birincisi; bir kere, bu 9 uncu anayasa paketi; artık, manava döndük; paket paket üstüne; böyle anayasa değişikliği olmamalı. Şu Parlamento yapısında, bence, artık, bir kere, bütün eksikliklerin tamamlandığı yepyeni bir anayasayı elbirliğiyle yapmalıyız. Böyle aklına estikçe paket, dışarıdan dayatıldıkça paket... Bir milletvekili olarak, benim çok hoşuma gitmiyor ve ben Sayın Adalet Bakanımdan -çok iyi bir hukukçudur ve onun da böyle düşündüğünü biliyorum- bundan sonra, buraya, bir kere, Anayasadaki bütün eksiklikleri tamamlayan son bir paketle gelmesini diliyorum.

İkincisi; değerli arkadaşlar, DGM'yi kaldırıyoruz; doğrudur, kalkması lazım; ama, yargı bağımsızlığını tam sağlamadığınız müddetçe, DGM'yi kaldırsanız ne olur kaldırmasanız ne olur; yani, Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulunda Sayın Bakan ve Müsteşarı olduğu müddetçe, yargı bağımsızlığı var diyemeyiz. Yargı bağımsızlığı yok ise, DGM olsa ne olur, olmasa ne olur diye düşünüyorum. O halde, öncelikle, yine, Sayın Bakandan rica ediyorum; madem, DGM'yi kaldırıyoruz, madem insan hakları adına ölüm cezasını kaldırıyoruz "adalet" diyoruz "hukuk" diyoruz; o halde, buraya, Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulundan Bakanı ve Müsteşarını çıkaran, yargıyı gerçekten bağımsız yapan yasa tasarısını getirsinler, birlikte çıkaralım.

Üçüncüsü; dünyanın hiçbir yerinde böyle bir yargılama sistemi yoktur arkadaşlar; yani, DGM'yi kaldırmakla kurtulamayız. Askerî idare mahkemesi, askerî ceza mahkemesi, vergi mahkemesi, adlî yargı... Sayın sayabildiğiniz kadar, Türkiye'de yüz çeşit yargı var. Peki, şimdi, size soruyorum: Tevhidi Tedrisat Kanununu niye çıkardı Türkiye; eğitimde birlik olsun diye. Peki, niye yargıda birlik yok? Yani, her lise ayrı şeyi okutsa, bunun adı eğitim olur mu?! Bizde de yüz çeşit yargılama var; onun hukuku ayrı, yasası ayrı, usulü ayrı; bu da çok yanlış. Yine, Sayın Adalet Bakanından yargıda birliği sağlayıcı düzenlemeleri getirmelerini istiyorum bu vesileyle. Özellikle, Sayıştay yargı kurumu mudur, denetim kurumu mudur, artık buna bir karar verilmesi lazım. O gün, Anayasa Komisyonunda, Sayıştay Başkanı diyor ki: "Ben yargı kurumuyum." Biz de diyoruz ki, hayır, denetim kurumusunuz. Sayın Bakan, sağ olsun -burada da teşekkür ediyorum- müdahale ettiler de, bir yanlıştan dönüldü. Artık, o konuda da bir açıklık getirilmesi lazım.

Arkadaşlar, kadın ve erkek haklarına gelince; Anayasamızda şu var: "Kadın ve erkek eşittir." Evet, bu, yıllardır var, her anayasada da var. Peki, şimdi size soruyorum: Şuradan, kırsal kesime gidelim, varoşlara gidelim veya Doğuya, Güneydoğu Anadoluya bir gezi yapalım; kadın ve erkek eşittir diyecek kimse var mı içimizde?! Yani, yasada "kadın ve erkek eşittir" yazıyor diye Türkiye'de gerçekten kadın ve erkek eşit mi arkadaşlar?! Bizim bunu sağlamamız için bu anayasa değişikliğini doğru dürüst yapmamız lazım.

İktidar kanadındaki arkadaşlarımız diyorlar ki: "Efendim, kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür; bu yeter." Yetmez beyler! Devlet neye göre yükümlüdür; devlet, Anayasaya göre yükümlüdür; devlet, Anayasanın sınırıyla yükümlüdür; devlet, Anayasayla bağlıdır. 10 uncu madde "hiçbir kişiye, zümreye imtiyaz tanıyamazsın" diyor. Devlet, kadını nasıl koruyacak?! Bir kadın için herhangi bir yasada veya herhangi bir tüzükte bir kota tanıdık diyelim. Birisi Anayasa Mahkemesine gider, der ki: "Efendim, siz kadına böyle bir ayrıcalık tanıdınız; ama, Anayasanın 10 uncu maddesi açık. Anayasa diyor ki: Hiçbir kişiye, zümreye imtiyaz tanıyamazsın." Anayasa Mahkemesi bunu iptal eder. Etmez diyen var mı; hangi hukukçu var?! O bakımdan, burada Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önergesini çok dikkatle dinlemenizi istiyorum.

Değerli arkadaşlar, orada diyoruz ki: Kadın ve erkek eşittir; ama, kadın lehine yapılacak olumlu ayrıcalıklar eşitliğe aykırı sayılmaz. İşte, bu, Anayasa Mahkemesini bağlar. Aksi halde, siz istediğiniz kadar yasa çıkarın; bu, ihtiyaca kâfi değildir.

Değerli arkadaşlar, bir başka husus da şudur: Uluslararası antlaşmaların yasalardan üstün olması. Bakın, burada çok önemli iki nokta var, buna kimse dikkat etmiyor: Uluslararası antlaşmalar salt çoğunlukla geçiyor, Anayasa değişiklikleri beşte 3 çoğunlukla geçiyor.

Peki, bir uluslararası antlaşmada, Anayasanın herhangi bir maddesine aykırı bir hüküm getirilmişse, gözden kaçmışsa, uygulamaya girmişse, salt çoğunluk, beşte 3'ü yenmiş olmayacak mı ve dolaylı yoldan, Anayasayı o uluslararası antlaşma değiştirmiş olmayacak mı?!

Yine, bir şey söylemek istiyorum: Bizim Anayasamızda değiştirilmesi yasak, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeler var; bir uluslararası antlaşma çıktıysa ve buna aykırı bir hüküm konulduysa, ne yapacaksınız o zaman, Türkiye ne yapacak?! Örnek veriyorum; herkesin kendi dilini konuşması insan haklarına uygundur, herkes kendi dilini konuşacak denildi ve bu antlaşma da onaylandı, geçti, gözden kaçtı. Peki, Anayasada devletin resmî dili Türkçedir, şimdi hangisine bakacağız; uluslararası antlaşmaya bakacağız, burada 300 tane dil konuşulacak... Bu noktalara dikkat edelim.

Bu Anayasa değişikliği, paket olarak genelde olumlu görülmektedir ve biz buna olumlu oy vereceğiz; ama, bakın, bu eksiklikleri görmezsek, biz bir şey yapmış olmuyoruz, "gibi" yapmış oluyoruz. Gerçekten, Anayasa değişikliğinden beklenen amaç bu maddelerle elde edilemez.

Bu hatırlatmalardan sonra, yine, son olarak şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlar, artık, ülkelerin demokratik gelişme kriterindeki ölçü, ülkenin geliri, gideri, uçağı, bilgisayarı değil. Para, Arabistan çöllerinde çuvalla var, bilgisayar Hindistan'ın köylerinde de var. Artık, ülkelerin gelişmişlik düzeyindeki ölçü tektir; o da, Parlamentodaki kadın sayısıdır. Bütün dünya, ülkenin demokratik gelişme düzeyini bu sayıya bakarak söylüyor. Biraz önce, Sayın Anayasa Komisyonu Başkanımın söylediği sözü buradan tekrarlayarak, huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum: Parlamentodaki bayan milletvekili nispeti, Uganda'da yüzde 17, Türkiye'de yüzde 4'müş. Bu ayıp bize yeter diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aksöz.

Anayasa değişikliğine dair teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Teklifin maddelerine geçilmesi hususunda gizli oylama yapacağız.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:

Komisyon ve hükümet sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana'dan başlayarak İzmir'e kadar, hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir ile Zonguldak dahil, adı okunan milletvekiline, biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek, pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir.

Milletvekilleri, belirlenmiş bulunan yerlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır.

Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.

Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.

Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahara oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı, Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.

Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

Şimdi, teklifin maddelerine geçilmesinin gizli oylamasına Adana ilinden başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın yerine Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün yerine Devlet Bakanı Beşir Atalay, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in yerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü oy kullanacaklardır.

Bilgilerinize sunulur.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?.. Yok.

Oy verme işlemi bitmiştir; kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN-Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesinin gizli oylamasının sonucunu arz ediyorum.

Kullanılan oy sayısı : 526

Kabul                   : 514

Ret                       :     5

Çekimser                :     6

Boş                        :     1

Bu sonuca göre, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesini okutuyorum :

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ BAZI MADDELERİNİN

DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.- 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu  eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu; şahsı adına, İstanbul Milletvekili Lokman Ayva ve Adana Milletvekili Nevin  Gaye Erbatur söz istemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu; buyurun.

CHP GRUBU ADINA GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anayasamızın 10 uncu maddesinde yapmakta olduğumuz değişiklik üzerinde konuşmak için buradayım.

Anayasamızın 10 uncu maddesinin hükmünü hepimiz biliyoruz. Biliyoruz ki, Anayasamız, kadın-erkek eşitliğini bu hükmüyle güvence altına almıştır. Bunun sonucunda da, bu güvence, bize, Parlamentomuzda yüzde 4,4 gibi bir oranla temsil hakkı sağlamıştır. Yerel seçimlere baktığımızda da bu oranın yüzde 1 olduğunu görürüz.

Değerli arkadaşlarım, biz ki, Mustafa Kemal'in önderliğinde, cumhuriyetle birlikte en büyük kadın devrimini gerçekleştirmiş ülkeyiz ve aydınlanma yürüyüşünü, kadın-erkek omuz omuza başlatmış bir ülkeyiz. Bugün, birçok dünya ülkesinden, birçok Avrupa ülkesinden çok daha önce kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkını vermiş bir ülke olmamıza rağmen, biraz önce sayın konuşmacıların burada dile getirdiği oranlarla Parlamentomuzda temsil edilmekteyiz.

Bizler biliyoruz ki, kalkınmanın, ilerlemenin, demokratikleşmenin en temel göstergesi kadınların içerisinde bulunduğu durumdur.

Değerli arkadaşlar, Parlamentomuz, bugün bir ihtiyaca cevap vermek üzere toplanmıştır ve beklenti iki boyutludur. Beklentinin bir boyutunda Avrupa Birliği ve onların Türkiye'den bekledikleri var; yani, Avrupa Birliğinin en temel kriterlerinden biri olan cinslerarası eşitliği sağlamamızı bekliyorlar. Beklentinin ikincisinde ise ve aslolan ise, hakları hak eden, temsili hak eden kadınlarımız var. Bizler bilmeliyiz ki, kadınsız demokrasi olmaz. Tek cinsin egemenliğiyle, erkek erkeğe 21 inci Yüzyıla girilemez.

Değerli arkadaşlarım, yapmamız gereken şey, kimseyi, ama, hiç kimseyi, öncelikle de kadınlarımızı aldatmaya çalışmamaktır. Bizler yasal eşitliğin çok önemli olduğunu biliyoruz; ama, yasal eşitliği hayata geçirmenin yolunun da fırsat eşitliğini sağlamak olduğunu biliyoruz; yani, kadınların toplumsal, ekonomik, siyasî güçsüzlükleri karşısında, bunu giderecek olan önlemleri almanın adımlarını atmak durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, zamanın içerisinden yürüyüp gelen ve durmadan yeniden üretilen değerlerin kadınları bastırdığını, ezdiğini görmek zorundayız. Kadınlar, güçlü kaynaklardan beslenen, bilinçaltına işleyen ve en temel iktidar örüntüsü olan geri toplumsal değer yargılarının kuşatması altında yol bulmaya çalışıyor ve yaşanan ayırımcılığa son vermek ise, kuşkusuz, yönetmekle, yeni bir geleceği kurmakla yükümlü olan Parlamentonun görevidir.

Biz, uyguladığımız ekonomik politikalarla, istihdam politikalarıyla, özelleştirme politikalarıyla, sosyal devleti yok eden politikalarla, ülkemizi çok önemli bir noktaya taşıdık. Biz, kadınlarımızı okumaz yazmaz bırakmadık mı değerli arkadaşlarım?! Binlercesinin kaderi, çocuk yaşta evlenmek, imam nikahıyla evlenmek, başlık parasına gitmek, kuma olmak, çok çocuk doğurmak, ölü çocuk doğurmak, doğururken ölmek, doğurduğunun öldüğünü seyretmek, şiddete uğramak, sosyal güvencesiz, işsiz, yoksul, sağlıksız yaşamak değil mi?! Ekmeksiz evlerin bacalarını tüttürmek değil mi?! Ama, bütün bunlara rağmen, kadınlar, dimdik ayakta.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bunlara son vermemizi sağlayacak bir uygulamanın eşiğindeyiz ve hepimizin, daha dün İstanbul'dan yükselen bir çığlığa, "baba, ne olursun beni öldürme" diyen o çığlığa, o çığlığa katılan onlarca kadının sesine kulak vermemiz gerekir diye düşünüyorum. Dönüştüremediğimiz toplumsal değerlerin bir babayı nasıl canavarlaştırdığını birlikte izledik.

Evet, değerli arkadaşlar, toplumsal değerlerin kolu her yana uzanıyor. Onların kolu, bir yanda, bir çocuğun ekmeğinin arasına "namus" adına fare zehri katıyor, bir yerde okutmuyor, başka bir yerde çalıştırmıyor, başka bir yerde de temsil hakkını engelliyor. Şimdi, diyebiliriz ki, kadın ile erkek arasındaki tam eşitlik, erkeği töreyi korumak uğruna katil olmaktan, kadını töre uğruna ölmekten kurtaracaktır.

Değerli arkadaşlarım, aslında, Parlamentomuz soyut bir eşitlik tartışmasıyla bu dakikaları geçirmemeli. Biz biliyoruz ki, Komisyonumuzdan çıkan metin, gelecek günlerde, uygulamada kadın-erkek eşitliğinin hayata geçmesi noktasında keyfiyete ve tartışmalara neden olacaktır.

Şimdi, biz, madde gerekçemizi hazırlamışız ve madde gerekçemizde, devletin her türlü önlemi alması konusunda değerlendirmemizi yansıtmışız. Aslında, bizim, burada, talebimiz, madde gerekçesinde dile getirdiğimiz yaklaşımın, madde gerekçesine yerleştirdiğimiz hükmün, madde içerisinde de var olmasını sağlamaktır. Bu Parlamentodaki hiç kimse, kadın ya da erkek, hiç kimse Türkiye Parlamentosunun dünya sıralamasında, kadın sayısı açısından 112 nci sırayı, Sri Lanka'yla paylaşmasına evet diyemez. Yine, bu Parlamentoda hiçbir arkadaşımız, gelecekte, bu toplantı salonunda, bu koltuklarda -dünya ülkeleri içerisinde- ayıp sayılacak oranlarda var olmamıza neden olacak bir davranış içerisinde olamaz.

Baktığımızda, 1975'ten bu yana, Birleşmiş Milletlerin toplanan bütün konferanslarında ve alınan bütün kararlarda cinslerarası eşitliğe vurgu yapıldığını görürüz. CEDAW başta olmak üzere, bütün uluslararası sözleşmelerde Türkiye'nin imzası vardır ve o sözleşmelerin temel hükmü, kadın ile erkek arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak adına, devletin birtakım politikalar uygulamakla yükümlü olması ve olumlu ayırımcılığı bir eşitsizliği gidermek adına, kadınlar adına hayata geçirmesidir.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, hatırlamakta yarar vardır ki, bugün oylamayı birlikte yapacağımız arkadaşlarımız, İktidar Partisi mensubu arkadaşlarımız kendi seçim bildirgelerini hatırlamak durumundadırlar. O seçim bildirgelerinde, bugün, hem kadın örgütlerinin hem Cumhuriyet Halk Partililer olarak bizim talep ettiğimiz yaklaşımları bir şekliyle yansıtan değerlendirmelere rastlamak mümkündür ve adını açık koymak gerekir diye düşünüyorum, sözcük oyunlarıyla ya da sözcük kaydırmalarıyla bilinçleri karıştırmanın da bir yararı olmadığı kanısını taşıyorum.

Şimdi, Türkiye'nin, tüm dünyanın dönem dönem, zaman zaman yaptığı gibi, bir eşiğe ihtiyacı vardır; hem de kadın-erkek eşitliğini, siyasal temsil eşitliğini sağlayana kadar kullanılacak, değerlendirilecek bir eşiğe ihtiyacı vardır. Eşitliği sağlayana kadar olumlu ayırımcılığı aklımıza ve yüreğimize sindirmeye ihtiyacımız vardır değerli arkadaşlarım. Olumlu ayırımcılık düşüncesinin bizi ürkütmemesi gerektiğini düşünüyorum ve asıl bugüne kadar yaşanmış olan ve bir süre daha yaşanacağını gördüğümüz temel ayırımcılığı ortadan kaldırabilmek için bunu yapmak zorundayız diye düşünüyorum.

Siyasette doğruları yapmak için buradayız, siyasette insana hak ettiğini temin etmek, adaleti sağlamak için buradayız. Değişikliğin ve özgürlüğün en temel insan hakkı olduğunda, zannediyorum ki, ortaklaşa bir kanı taşıyoruz. Öyleyse, siyasette doğruyu yapmanın, zayıfın yanında, ezilenin yanında, bastırılanın yanında, sömürülenin yanında olmak olduğunu bir kez daha ifade etmeliyiz ve bilmeliyiz ki, dünyada parlamentolarında yüzde 10, yüzde 20, yüzde 30, yüzde 40 oranında kadın bulunduran bütün parlamentoların, bu oranı yakalamaları, bugün bizim burada tartışmaktan kaçtığımız ve Anayasanın yeni düzenlenmiş maddesine eklemekten kaçındığımız o birkaç cümlenin anayasalarında var olmasıyla, orada yer bulmasıyla olanaklı olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa değişikliğinin her zaman yapılan bir değişiklik olmadığını biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Okuducu, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum.Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

GÜLDAL OKUDUCU (Devamla) - Öyleyse, biz, bu anayasal düzenlemeyi yaparken, gelecekteki keyfiyeti ortadan kaldıracak bir yaklaşımı Anayasa metnimize yerleştirmeliyiz ve devletin, cinslerarası eşitliği sağlamak adına, alınacak geçici önlemler ve yapılacak düzenlemelerin ayırım ve imtiyaz sayılamayacağını, Anayasa metnimize eklemeliyiz. Parlamentomuz, kadınlar adına, onların eşitliği adına her tür önlemi almakla yükümlüdür.

Değerli arkadaşlar, bilelim ki, aynalar çifte görüntü vermiyor; bugün, Meclisin samimiyeti, kadınların önündeki yolu açıp açmamaya karar vermemizle bir kez daha topluma yansıyacaktır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Okuducu.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Lokman Ayva?..

Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

N. GAYE ERBATUR (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 10 uncu maddesiyle ilgili olarak, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Eşitlikle ilgili temel ilkeleri belirleyen bu maddenin gözden geçirilmesi, bize, kadın ve erkeklerin yaşamın her alanında fiilen eşit duruma gelebilmeleri için olanak sağlayacak biçimde bir düzenleme yapma fırsatını vermiştir. Bu fırsatı çok iyi değerlendirmemiz gerektiğine inanıyorum.

Türkiye, kadınlara seçme ve seçilme hakkını pek çok gelişmiş ülkeden de önce sağlamış bir ülkedir. Cumhuriyet, kadının eğitim görmesi, meslek sahibi olarak çalışma yaşamına katılması ve böylece, toplumsal kalkınmada rol almasını benimsemiştir. Ancak, kadının çalışma yaşamına katılımı, beklendiği gibi, statüsünü iyileştirmemiştir. Aksine, kadın, cinsiyete dayalı rol ayırımının gereği olarak evdeki sorumluluklarını da sürdürmek durumunda kaldığından, koşulları ağırlaşmıştır. Çalışma yaşamında olsun, politikada olsun kadınlar, karar mekanizmalarında rol almakta erkeklerin çok gerisinde kalmışlardır. Aslında tüm dünya ülkelerinde, değişen oranlarda bu eşitsizlik hâlâ mevcuttur; ancak, gelişmiş ülkeler, üyesi olmak istediğimiz Avrupa Birliği bu eşitsizliği ortadan kaldırmak için önlemler almakta, konuyu sürekli izlemekte ve sonuç almaya yönelik bir kararlılık göstermektedir. Bu amaca yönelik olarak neler yapıldığını ve yapılabileceğini ele almadan önce, neden böyle bir çabaya gerek duyulduğunu belirtmekte yarar görüyorum. Öncelikle bu, hiç kuşkusuz, demokrasi ve katılımın bir gereğidir; ama, daha önemlisi, kadın bakış açısının alınan kararlara yansıyabilmesi, her iki cinsin durumu, koşulları ve gereksinimleri gözönünde bulundurularak dengeli kararlar alınabilmesi için erkekler ile kadınlar karar mekanizmalarında dengeli bir biçimde rol paylaşımı içinde olmalıdırlar.

Temsilî sistemde bir sese, bir yere sahip olmak herkesin hakkıdır. Kadınlar dünyada toplam nüfusun yarısını oluşturmaktadırlar; varlıklarıyla orantılı olmasa bile makul oranda bir ses ve yere sahip oldukları söylenemez. Bu sağlanmalı ve kadınların eksik temsil sorunu çözümlenmelidir. Böylece, siyasal sürece katılımın belli bir cinsin tekelinde olması engellenecek ve siyasetin erkekegemen ortamı, davranış biçimleri, dili ve gündemi dengelenecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1995'te Pekin'de toplanan Birleşmiş Milletler Dünya Kadın Konferansında benimsenen Pekin Eylem Platformunun yedinci kritik alanı "yetki ve karar mekanizmalarında kadın" olarak belirlenmiş ve tüm ülkelerde devletin her düzeyinde kadınların düşük oranda temsil edildikleri belirtilerek kadınların yetki ve karar mekanizmalarına katılımlarının sağlanması ve bu konuda kapasitelerinin geliştirilmesi için çağrı yapılmıştır; çünkü, erkeklerin egemenliğinin ağır bastığı bir toplumda, doğal süreç içinde fiilî eşitliğin sağlanamadığı gerçeği, birtakım önlemler alınması gereğini doğurmaktadır. Taraf olduğumuz ve Avrupa Birliğiyle uyum açısından da önem taşıyan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşmenin 4/1 maddesi, yasal eşitliği fiilî eşitliğe dönüştürmenin aracı olarak geçici özel önlemleri düzenlemekte ve fiilî eşitliği sağlamak üzere uygulanacak geçici özel önlemlerin ayırımcılık sayılamayacağını belirtmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mustafa Kemal Atatürk döneminde kadınlara verilen haklarla övünen bir ülke olarak, bu konuda önlem alma gereksinimimiz olup olmadığı sorgulanacak olursa, bunun yanıtını Birleşmiş Milletlerin insanî gelişme raporunun toplumsal cinsiyete göre gelişme endeksinde ve toplumsal cinsiyeti güçlendirme ölçütü tablosundaki yerimize bakarak belirleyebiliriz. Toplumsal cinsiyete göre gelişme endeksinde 175 ülke arasında 81 inci sırada yer alırken, toplumsal cinsiyeti güçlendirme ölçütlerine göre 70 ülke içinde 66 ncı sıraya yerleşmiş bulunuyoruz. İnsanî gelişme raporunda konumumuz orta düzeyde gelişmiş ülkeler grubu içindedir. Aralarına katılmak istediğimiz Avrupa Birliği üyelerinin tümü, hem toplumsal cinsiyeti güçlendirme ölçütlerine göre hem de toplumsal cinsiyete göre gelişme endeksinde yüksek düzeyde gelişme sağlamış ülkeler kategorisinde yer almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erbatur, 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

N. GAYE ERBATUR (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fransa, Almanya, Belçika, Hindistan, Uganda gibi birçok ülke Anayasalarına kadın erkek arasındaki fiilî eşitliği sağlayacak maddeler koymuştur. Görüldüğü gibi, örneklerine pek çok ülkede rastlanan, haklı gerekçeleri ve uluslararası hukuk düzeyinde dayanakları olan bu tür önlemleri alarak, uluslararası kıyaslamalarda utanç verici pozisyonlardan kendimizi kurtarmak, kadınlarımızı layık oldukları mertebeye yükseltmek, toplumumuzda herkese adil bir biçimde demokratik süreçlere katılma, temsil etme ve edilme hakkını sağlamak görevimizdir. Bunun yolunu açmak için, Anayasamızın 10 uncu maddesine  "kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliği yaşama geçirmekle yükümlüdür" fıkrasının ardından "bunun için alınacak geçici önlemler ayırım ve imtiyaz sayılmaz" ifadesi mutlaka eklenmelidir.

Bu ülkeyi, kadınlar ve erkekler, yaşamın her alanında el ele vererek birlikte kalkındırabilirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erbatur, lütfen, Genel Kurula teşekkür konuşmanızı yapar mısınız.

Buyurun.

N.GAYE ERBATUR (Devamla) - Oylarımızla, bu yönde Türkiye'nin önünü açmaksa bizim elimizde.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erbatur.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır.

Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım; sonra, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 430 sıra sayılı anayasa değişikliği teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Güldal Okuducu

Türkân Miçooğulları

Oya Araslı

 

İstanbul

İzmir

Ankara

 

Birgen Keleş

Bihlun Tamaylıgil

Mevlüt Coşkuner

 

İstanbul

İstanbul

Isparta

 

Mehmet Yıldırım

N. Gaye Erbatur

Tuncay Ercenk

 

Kastamonu

Adana

Antalya

 

Orhan Eraslan

Sıdıka Sarıbekir

Mustafa Gazalcı

 

Niğde

İstanbul

Denizli

 

A. İsmet Çanakcı

Salih Gün

Muharrem Doğan

 

Ankara

Kocaeli

Mardin

 

Hakkı Ülkü

Mesut Değer

Mehmet Ali Özpolat

 

İzmir

Diyarbakır

İstanbul

 

Ali Cumhur Yaka

Mustafa Özyurt

Abdulkadir Ateş

 

Muğla

Bursa

Gaziantep

Madde 1: 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesine, birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu amaçla alınacak geçici önlemler ve yapılacak düzenlemeler ayırım ve imtiyaz sayılmaz."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 430 sıra sayılı anayasa değişikliği teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Türkân Miçooğulları

Güldal Okuducu

Oya Araslı

 

 

İzmir

İstanbul

Ankara

 

 

Birgen Keleş

Sıdıka Sarıbekir

N. Gaye Erbatur

 

 

İstanbul

İstanbul

Adana

 

 

Bihlun Tamaylıgil

Tuncay Ercenk

Orhan Eraslan

 

 

İstanbul

Antalya

Niğde

 

 

Hüseyin Ekmekcioğlu

Muharrem Doğan

Mustafa Gazalcı

 

 

Antalya

Mardin

Denizli

 

 

A. İsmet Çanakcı

Gülsün Bilgehan

Hasan Fehmi Güneş

 

 

Ankara

Ankara

İstanbul

 

 

Nuri Çilingir

Hüseyin Bayındır

Mehmet Ali Özpolat

 

 

Manisa

Kırşehir

İstanbul

 

 

Hakkı Ülkü

Mustafa Özyurt

Mehmet Yıldırım

 

 

İzmir

Bursa

Kastamonu

 

 

 

Ali Cumhur Yaka

 

 

 

 

Muğla

 

 

 

Madde 1: 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesine, birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet, cinslerarası eşitliğin fiilen yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu amaçla alınacak geçici önlemler ve yapılacak düzenlemeler ayırım ve imtiyaz sayılmaz."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Çoğunluğumuz olmadığı için, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, kürsüden bir açıklama yapmam lazım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teklifin 1 inci maddesiyle ilgili olarak bir iki hususu bilgilerinize sunmak istiyorum; çünkü, bu, bir tasarı değil; malum, anayasa değişiklikleri teklif olması hasebiyle, Hükümet olarak, ancak düşüncelerimizi burada ifade etmek istiyoruz; katılmak ya da katılmamak tarzında bir husus, bizim açımızdan, geçmiş tatbikatlara da uygun değil.

Ancak, bu önergeleri, bu maddenin yazılım tarzını ve getirdiği yeniliği anlayabilmek ve değerlendirebilmek adına, evvela dünyadaki anayasa uygulamaları ve anayasadaki yazılımlarla ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum. Şüphesiz, bu teklifin gerekçesinde de belirtildiği gibi, bu değişikliklerin esas amacı, Türk toplumunu, hak ve özgürlükler açısından Avrupa Birliği standartlarına yükseltmektir. Dolayısıyla, Avrupa Birliği hedefiyle de uyumlu olması hasebiyle, acaba Avrupa Birliği ülkelerinde bu madde nasıl düzenlenmiş?

Mesela, Belçika Anayasası, 10 uncu madde: "Ülkede sınıf ayırımı yoktur. Belçikalılar kanun önünde eşittirler. Özel haller için kanunla getirilebilen istisnalar dışında sivil ve askerî hizmetlere kabul edilebilirler. Kadın ve erkek eşitliği garanti altına alınmıştır."

Finlandiya Anayasasının 6 ncı maddesi:

"1- Herkes kanun önünde eşittir.

  2- Hiç kimseye cinsiyet, yaş, köken, dil, din, inanç, fikir, sağlık, sakatlık veya kişiliğiyle ilgili diğer nedenlerden dolayı, makul bir neden olmaksızın, farklı muamele edilemez. Çocuklara, tüm haklara sahip bireylere olduğu gibi muamele edilir; sosyal faaliyetler ve iş hayatında, özellikle ücret ödenmesinde ve iş hayatının diğer şartlarında iyileştirme sağlanır. Daha detaylı düzenlemeler kanunla düzenlenir."

Portekiz Anayasasının 13 üncü maddesi: "Tüm vatandaşlar, aynı sosyal statüde, kanun önünde eşittir. Hiç kimseye, ailesi, cinsiyeti, ırkı, dili, doğum yeri, dini, siyasî veya ideolojik inançları, eğitimi, ekonomik ve sosyal durumu nedeniyle imtiyaz tanınamaz, desteklenemez ve ayırıma tabi tutulamaz."

Lüksemburg Anayasasının "Temel Haklar" başlıklı 11 inci maddesi: "Ülkede sınıfsal farklılık yoktur. Lüksemburglular kanun önünde eşittir."

Malta -Avrupa Birliğine yeni girdi- Anayasasının "Cinsiyet Eşitliği" başlıklı maddesi: "Devlet, ekonomik, sosyal, kültürel, medenî ve siyasî haklardan yararlanmaları amacıyla kadın ve erkek eşitliğini geliştirir ve bu amaçla, kişiler, kurumlar ve yatırımcılar tarafından cinsiyetler arasında yapılan her türlü ayırımcılığın ortadan kaldırılması için uygun önlemleri alır."

Avusturya Anayasasının "Eşitlik ve Siyasî Haklar" başlıklı 7 nci maddesi: "Herkes kanun önünde eşittir. Doğum, cinsiyet, mülkiyet, sınıf veya dinsel tüm imtiyazlar kaldırılmıştır."

Aynı şekilde, Estonya Anayasası: "Herkes kanun önünde eşittir; hiç kimseye milliyeti, ırkı, rengi, cinsiyeti (...) dayanılarak ayırımcılık yapılamaz."

Fransa: "Kanun, seçimle gelinen makamlardan kadın ve erkeğin eşit yararlanmasını teşvik eder."

İtalya Anayasası biraz evvel burada ifade edildi.

Hollanda Anayasasının, yine, eşitlikle ilgili 1 inci maddesi: "Hollanda'daki herkese, aynı durumlarda eşit muamele yapılır. Din, inanç, siyasî fikir, ırk veya cinsiyet veya bunlar gibi nedenler dolayısıyla ayırımcılık yapılmasına izin verilemez."

İspanya Anayasası öyle, Polonya Anayasası öyle.

Şimdi, anladığım kadarıyla, bizim düzenlemede örnek aldığımız anayasa, Alman Anayasasıdır. Alman Anayasasının "Kanun Önünde Eşitlik" başlıklı 3 üncü maddesi: "Herkes kanun önünde eşittir; erkek ve kadın eşit haklara sahiptir. Devlet kadın ve erkeklerin eşitliğinin sağlanmasını özendirir ve var olan aleyhe durumun giderilmesi için çaba gösterir. Hiç kimse cinsiyeti, soyu, ırkı, dili, anavatanı ve kökeni, inancı, dinî ve siyasî fikirlerinden dolayı kınanamaz ve bu sebeplerle imtiyaz sağlanamaz. Hiç kimse sakatlığı dolayısıyla ayırıma tabi tutulamaz.

Yunan Anayasasıyla ilgili konuda da Sayın Anayasa Komisyonu Başkanı burada bir açıklama yaptı.

14 tane Avrupa Birliğine üye ülkede, şu an, aşağı yukarı düzenlemeler aynı. Şimdi, teklifi veren arkadaşlarımız "kadın ve erkek eşit haklara sahiptir" şeklinde cümleyi bitirmişti. Komisyonda yapılan ilaveyle "kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" diyor. Şimdi, bu ne anlama geliyor; şüphesiz, kaç günden beri kamuoyumuzda tartışılan konu, aslında, memnuniyet verici bir husus; çünkü, bir meseleyi sadece anayasaya yazmak yetmez, toplumda o şuurun uyandırılması ve o haklara sahip çıkılması, en az yazılım kadar da önemlidir. Bir şeyi anayasaya yazarsınız; fakat, onun gereği toplumda gerekli yansımaları bulmazsa, bunu talep edenler olmazsa ve bu şuur devamlı canlı tutulamadığı takdirde, onlar, ölü maddeler halinde kalmaya devam eder. Biz istiyoruz ki bu düzenlemelerle...

Zaten, 10 uncu maddede işin olumsuz yönüyle ilgili düzenlemeler var; yani, şu, şu, şu sebeplerle ayırım yapılamaz, herkes kanun önünde eşittir diye. Şimdi, böylesine bir düzenlemenin yapılmış olması, birinci fıkrada yazılandan daha farklı bir anlam taşıyor. Öbürü, olumsuzluktan yola çıkarak, devlete, kurumlara ve herkese, bu anlamda ayırım yapmayın diyor; ama, bu ikincisinde, eşitliği sağlamak üzere devlete bir görev yüklüyor; çünkü, ileride çıkaracağımız yasalar açısından burada yapılan çalışmalar, konuşmalar, yasa koyucunun bundan ne murat ettiğini anlayabilmek açısından önemli.

Şüphesiz, değerli hukukçularımız bilir, mevcut anayasalarda iki türlü norm var; bir tanesi ölçü norm, öbürü destek norm. Bu düzenleme, bir ölçü norm niteliğindedir. Yani, bundan sonra buraya gelecek olan yasaların ve diğer düzenlemelerin, bu ölçü norm esasına dayalı olarak bu ayırımcılığı ortadan kaldırması gerekiyor, eşitliği sağlaması gerekiyor -varsa ayırımcılık- ve üstelik, kadınlarımızın bu haklardan istifade edebilmesi noktasında, pozitif bir yükümlülük yüklüyor.

Şimdi, tabiatıyla, bunu daha açık yazmak mümkün olabilir mi; olur, buna da engel bir durum yok. Mevcut anayasalara baktığımızda, 14 anayasada, aşağı yukarı, aynı klişe, aynı kriterler kullanılmak suretiyle bu düzenleme yapılmış; ama, biz, onlardan farklı olarak, şimdi, yeni bir düzenleme daha getiriyoruz. Onu özellikle bilgilerinize sunmak istiyorum. Bununla beraber olduğu takdirde, değerlendirmeyi böyle yaptığımız takdirde, kafalarımızda bir tereddüt varsa, o ortadan kalkmış olur. O da, 7 nci maddedeki değişikliktir. Biz, 1 inci maddede sağlanan imkânı sadece 1 inci maddeyle sınırlı düşündük. Halbuki, bu teklifin 7 nci maddesinde, biraz sonra göreceğiz, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90 ıncı maddesinin son fıkrasına eklenen cümleyle, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklerle ilgili milletlerarası antlaşmalar, sözleşmeler kanun ile Anayasa arasında bir yere gelmiş oluyor; yani, ikisi çatıştığında sözleşme hükümleri uygulanacak.

Şimdi, Türkiye, yerinde bir kararla, yerinde bir benimsemeyle, 1985'te Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini kabul etmiştir ve 1986'dan beri de taraftır. Dolayısıyla, şimdi önergeyle getirilmek istenilen husus...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen toparlar mısınız.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.

Aslında, ayırımcılığa karşı bu sözleşmenin 4 üncü maddesinde "uygulamada kadın ve erkek eşitliğini sağlamak amacıyla alınacak önlemler ayırımcılık sayılmaz" diye bir hüküm var. Dolayısıyla, zaten, biz, 90 ıncı maddeyle, içhukukta, kanundan evvel, öncelikle uygulanabilir bir madde haline getirmiş olmakla, bütün tereddütlerin ortadan kalkacağı kanaatindeyiz.

Meseleyi bilgilerinize arz ediyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Bakanım, Hükümet olarak önergeye katılıyor musunuz?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, Anayasa görüşmelerinde Hükümetin katılıp katılmaması...

Biz, tasarı sevk ettiğimiz takdirde katılırız ya da katılmayız. Bu bir tekliftir. Ben, Genel Kurulun bilgisine sundum ve verdiğim izahat çerçevesinde, önergenin, 7 nci maddedeki düzenlemeyle karşılandığı kanaatindeyim. Onu ifade etmek istedim.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ediyorum.

Önerge sahipleri?..

OYA ARASLI (Ankara) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, verdiğimiz önerge üzerinde Sayın Başkanın açıklamalarını hep birlikte dinledik. Bir belirsizliğin, gerçekten, madde metninde olduğunu da gördük. Sayın Anayasa Komisyonu Başkanı, bu düzenlemenin olumlu ayırımcılık tedbirlerini içerebileceğini, bunlara elverişli olduğunu söylüyor; Sayın Bakan, çeşitli anayasalardan örnekler veriyor; ama, bu konuda üç günden, dört günden beri, bütün Türkiye, hukukçular dahil, teklife getirilmiş olan yeni şeklin içeriğinin ne olduğu konusunda birbirinden farklı görüşler ileriye sürüyorlar. Sadece bu olay dahi, kimin anayasasında ne yapılmış olduğuna bakılmaksızın, bizim çözmemiz gereken bir durumdur. Bu hükmün içeriği nedir? Mademki bir tartışma var, bu belirsizliği gidermek mecburiyetindeyiz; çünkü, anayasa hükümleri, belki, tüm yasalar içerisinde en fazla açıklık seçiklik kazanması, bu nitelikleri taşıması gereken hükümlerdir. Aksi takdirde, uygulayıcı için, yasa koyucu için büyük zorluklar ortaya çıkar. O nedenle, ben, bu konuda Komisyon tartışmalarının da yeteri kadar -yarın öbür gün olayla karşılaşanlara, bu olayda karışıklıkla karşılaşanlara- aydınlatıcı bilgiler yansıtamayacağı görüşündeyim. Buradaki görüşmelerde de farklı görüşler ileri sürülüyor. O nedenle, bu açıklığın kazandırılmasının mutlaka ve mutlaka gerekli olduğuna, bu tartışmalardan sonra bir kere daha kani oldum.

Sonra, Sayın Bakan diyor ki: Ne gam! Bir hüküm daha getiriyoruz; uluslararası antlaşmalar kanunlarla çatıştığı zaman, onların önünde geçerlilik kazanacak.

Eğer bu mantıkla bu Anayasada birtakım düzenlemeler yapacaksak, temel hak ve hürriyetlerle ilgili bütün hükümleri de kaldıralım; çünkü, uluslararası antlaşmalarda bunların hepsi var. Biz, o antlaşmalara uygun olarak, Anayasamıza bunları yazdık, aykırı olanları değiştirdik. Yani, niye, elimizde Anayasa hükmünü şekillendirmek imkânı varken, yarın, uygulayıcıya, yasa koyucuya, birtakım uluslararası antlaşmalardan, Meclisteki görüşmelerden esinlenerek, bir yorum yapma külfetini yükleyelim; bu külfeti ortadan kaldırmak elimizde, bu hükme açıklık kazandırmak elimizde.

Sonra, Sayın Bakan, birtakım uluslararası sözleşmelerden söz etti. Bunlardan bir tanesi, uluslararası sözleşmenin, içhukuka girerken, nasıl, neler yapılarak içhukuka yansıyabileceğini, çok açık biçimde, kalem kalem sayarak göstermiş. Bu anlaşma, CEDAW Antlaşması.

Bu antlaşmadan doğan yükümlülüklerinizi yerine getirebilmek için;

Birincisi, kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğunu sıralayacaksınız, yazacaksınız oraya.

İkincisi -hak eşitliği yetmiyor- fiilî eşitliği gerçekleştirmek için, devletin, birtakım geçici, ek, özel düzenlemeleri yapma yetkisinin olduğunu yazacaksınız.

Üçüncüsü, bunların imtiyaz sayılmayacağını yazacaksınız.

Dördüncüsü, bunların önündeki engelleri kaldırma görevini de devlete vereceksiniz diyor.

Yani, ne yapacağımız bu kadar açık bize gösterilmişken, niçin, bunun kalem kalem gereğini yerine getirmekten kaçıyoruz, ben anlamıyorum. Yarın öbür gün, bize, bu düzenleme karşısında, siz, uluslararası sözleşmeden doğan yükümlülüğünüzü yerine getirmediniz denilebilir.

Birtakım anayasalardan örnekler verildi. Şu anda, bütün Avrupa'da anayasalar, CEDAW Antlaşması hükümleri doğrultusunda, yavaş yavaş değiştiriliyor. Siz, burada, değiştirilmeyeni önümüze örnek olarak getirirseniz, o, bizim ilerlememiz için, Avrupa Birliğine, Avrupa standartlarına uymamız için bir gerekçe olmaz. Herkes, bir hareket içerisindedir, CEDAW'ı içhukukuna aktarabilmek için bir hareket içerisindedir. Haa, eğer sizin zihniyetiniz "bir kısmını şimdi yaparız; eğer, yarın öbür gün 'bu olmadı' derlerse, bu hükmü tekrar ele alırız" şeklindeyse, ona bir diyeceğim yok; ama, hep söylüyorsunuz "bir kere elimize almışken, en güzel biçimde düzenleyelim" diye ki, doğrusu budur, en güzel biçimde, bütün gerekleri karşılayacak biçimde bunu düzenlemenin hiçbir sakıncası yoktur; aksine, sayısız yararı ve hatta gerekliliği vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Araslı, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

OYA ARASLI (Devamla) - O nedenle, ben, bu açıklığı kazandırmak bağlamında vermiş olduğumuz önergeye desteklerinizi bekliyorum.

Sizleri saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Araslı.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... (CHP sıralarından alkışlar [!]) Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 430 sıra sayılı anayasa değişikliği teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Güldal Okuducu (İstanbul) ve arkadaşları

Madde 1- 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesine, birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu amaçla alınacak geçici önlemler ve yapılacak düzenlemeler ayırım ve imtiyaz sayılmaz."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Efendim, çoğunluğumuz yok; takdire bırakıyorum bu önergeyi.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, Hükümet olarak, 7 nci maddenin bu önergeyi karşıladığı kanaatindeyiz. O sebeple, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Önerge üzerinde konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

OYA ARASLI (Ankara) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum ve bir hususu çok yadırgadığımı, buradan, yüksek sesle ifade etmek istiyorum. Hiçbir devlet yoktur ki, kendi koyduğu kuralın açıklık kazanmasını bir uluslararası antlaşmadan bekler. Her devlet, kendi hukukunu kendi yaratır; kendi hukukuyla ilgili belirsizlikleri, yine kendi içhukuk düzeni içerisinde ortadan kaldırmaya yönelir. Böyle, ben bunu düzenledim, dışhukuk da, uluslararası hukuk da eksiklerini giderir anlayışıyla hukuk düzenini kuran bir devlete, bir hukuk uygulamasına şimdiye kadar hiç rastlamadığımı, duymadığımı buradan ifade etmek istiyorum. Bu, yanlış bir tutumdur; bu, egemenliği sahiplenme konusunda anlayamadığım bir davranıştır. Egemenlik benim, Türkiye olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak. Hukukumu ben yaratmalıyım. Niye onu eksik bırakayım da, yabancı bir platformda, uluslararası bir platformda hazırlanmış hukuk kurallarıyla bu eksiğin giderilmesini bekleyeyim?! Burada da bizim yükümlülüklerimiz bellidir; bunları yerine getirmek durumundayız. Avrupa Birliğine girelim diyoruz. Avrupa Birliğine girebilmek için, uluslararası antlaşmalardan doğan yükümlülüklerimizi yerine getirmemiz isteniyor bizden. Biz, burada, bu istemi gereğince karşılayabiliyor muyuz?

Ben, şunu söylemek istiyorum: Bir amacımız cinslerarası eşitliği sağlamak; ama, bir amacın da Avrupa Birliğine uyum sağlamak olduğu söyleniyor. İşte, ikisini birlikte yapabileceğimiz bir fırsat elimizde. Cinslerarası eşitliği, uluslararası antlaşmaların bizden istediği biçimde düzenleyelim ve bundan böyle, Avrupa Birliğine alınıp alınmayacağımız hususu tartışılırken, bu nokta, cinslerarası eşitliği fiilen de sağlayamamış oluşumuz, bunu sağlamak için alacağımız önlemlere yeterli bir anayasal dayanağın Anayasamızda bulunmayışı, bizim önümüze bir engel olarak konulmasın, olumsuzca değerlendirilmemize bir neden teşkil etmesin. Bizim isteğimiz, bizim arzumuz bu. Niçin, ille bu belirsizliği muhafaza etmekte ısrar ediyoruz? Yarın öbür gün, Anayasa Mahkemesi, bunun karşısında ne söyleyecek? Hiç kimse kendisini Anayasa Mahkemesinin yerine koyarak "Anayasa Mahkemesi şu sonuca varabilir" diyebilmek imkânına sahip değildir. Heyetin içerisindeki bir tek yargıç bile bu imkâna sahip değildir Anayasa Mahkemesinde. Kararlar bir bütün olarak verilir ve biz şimdiden "o karar şöyle çıkar, böyle çıkar" diyebilmek imkânına sahip değiliz. Bu konuda benzer uygulama da yok, daha önce yapılmış olan. O nedenle, işi belirsizliğe bırakmayalım.

Sonra, Sayın Bakan "uluslararası antlaşma var" dedi. Getirilen hüküm, 7 nci maddede biraz sonra inceleyeceğimiz hüküm, kanun ile uluslararası antlaşma çatıştığı zaman hangi normun öncelik kazanacağını, hangi norma öncelikle yer vereceğini belirleyen bir hüküm; ama, ya kanun Anayasayla çatıştığı zaman ne olacak; orada uluslararası antlaşmadan nasıl bir yardım bekleyeceğiz?! Uluslararası sözleşmeler, antlaşmalar Anayasanın üstündedir denilmiyor ki orada!

Bu nedenle, ben, saygıdeğer milletvekillerinden, daha sonra yasa koyucuya, Anayasa Mahkemesine, yorumculara, uygulayıcılara herhangi bir zorluk çıkmaması için, bu hükmün belirlilik kazanması doğrultusunda önergemize destek vermeleri dileğimi ifade etmeyi yararlı görüyorum; kendilerinin  bu konudaki  desteklerini bekliyorum ve saygılar sunuyorum.  (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Araslı.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... (CHP sıralarından alkışlar[!]) Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, zaman kazanmak için, daha hızlı hareket etmek için, şu anda, dört ayrı yerde banko vardır ve dört ayrı yerden milletvekillerimize oy pusulalarını vereceğiz.

Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana İlinden  başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 1 inci maddenin oylanmasında, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün yerine; Devlet Bakanı Beşir Atalay, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün yerine; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in yerine; Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın yerine; Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in yerine; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın yerine oy kullanacaklardır.

Bilgilerinize sunulur.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN -  Sayın milletvekilleri, oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oylama işlemi tamamlanmıştır.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci maddesini okutuyorum:

MADDE 2. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 15 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan " ile, ölüm cezalarının infazı" ibaresi madde metninden çıkartılmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın; şahısları adına, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu ve İstanbul Milletvekili Lokman Ayva'nın söz talepleri vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya; buyurun.

Sayın Kaya, süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri ile 193 milletvekilinin, 430 sıra sayılı kanun teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, söz konusu teklifin 2 nci maddesiyle getirilen düzenlemeyle, 1982 Anayasasının 15 inci maddesinde bir değişiklik yapılmaktadır. Madde aynen şöyledir: "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 15 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan 'ile, ölüm cezalarının infazı' ibaresi madde metninden çıkarılmıştır."

Bu, ne anlama gelmektedir;  sayın milletvekilleri, mevcut Anayasanın 15 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki değişikliği konuşabilmek için öncelikle birinci fıkrasına bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Anayasanın 15 inci maddesi, temel haklar ve ödevleri düzenleyen ikinci kısmın birinci bölümünde yer almakta olup, bu madde, temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulmasıyla ilgilidir; zaten, madde başlığı da aynıdır.

15 inci maddenin birinci fıkrası, hangi durumlarda temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulabileceğini, yani, Anayasanın 12 nci maddesinde belirtilen bu hakların ne zaman kısmen veya tamamen kullanılmasının söz konusu olamayacağını açıkça belirtmektedir. 15 inci maddenin birinci fıkrasına göre, savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

15 inci maddenin birinci fıkrasında temel hakların bazı şartlarda kısıtlanabileceği söylenmiş ise de, bu şartlarda bile bazı istisnaî durumlar hariç yaşam hakkı muhafaza altına alınmıştır. İşte, 15 inci maddenin ikinci fıkrasıyla, bu durumlar ve istisnalar düzenlenmektedir. Nedir bunlar; görüşmekte olduğumuz teklifle değiştirilen ikinci fıkrada "birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler ile, ölüm cezalarının infazı dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz" hükmü yer almakta ve birinci fıkrada sayılan durumlarda bile savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler ile ölüm cezalarının infazı dışında yaşam hakkı korunmaktadır; ama, işte, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu ve ölüm cezalarının infazıyla yaşam hakkının sınırlandırılabileceği; kısacası, kişinin ölümünün bu durumlarda hukuka aykırı olmayacağı kabul edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 2 nci maddesiyle, işte bu yaşam hakkının ortadan kaldırılmasının kabul edilebileceği iki durumdan biri olan ölüm cezalarının infazı durumu yok edilmekte; kısacası, belirtilen durumlarda dahi yaşam hakkının ölüm cezası ile bile yok edilememesi sağlanmaktadır. Bu, önemli bir değişikliktir; zira, kişinin yaşam hakkının sınırlandırılabileceği durumlar iyice daraltılmış olacak ve temel hak ve hürriyetlerin en birincisi ve en önemlisi olan yaşam hakkı, bu değişiklikle daha fazla korunmaya alınmış olacaktır.

Bu değişikliğe hem Anayasa Komisyonunda hem de Meclis Genel Kurulunda destek vermemek mümkün değildir. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu değişikliği Anayasa Komisyonunda sonuna kadar destekledik ve burada da destekleyeceğiz; çünkü, Cumhuriyet Halk Partisine egemen olan sol anlayış, Cumhuriyet Halk Partisinin geldiği yer ve sosyal demokrasi gereği, yaşam hakkına karşı durmak bir yana, devamlı bu değerleri korumuş ve kollamış ve temel hak ve hürriyetlerin gelişmesi için büyük çabalar harcamış, büyük bedeller ödemiş bir parti olarak ve o partinin milletvekilleri olarak, bu değişikliğin tamamen arkasında olduğumuzu bir kez daha belirtmek gereği hâsıl olmuştur.

Şimdi bunları niye söylüyorum; Cumhuriyet Halk Partisinin bu anlayışını, bu mücadelesini, bu politikasını ve Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki görüşlerini açık ve net olarak bilen bazıları, tüm bunlara rağmen, bizi bu değişikliğe karşıymış gibi göstermeye çaba sarf etmektedirler. "Önce dokunulmazlıkları görüşelim ve önce milletvekili dokunulmazlığını kaldıralım, daha sonra Anayasayı değiştirme çalışmalarına başlayalım" dediğimiz için, bu değişikliklere karşıymışız gibi gösterildik. Daha sonra, bu değişikliklerin genelde olumlu değişiklikler olduğundan bahisle, dokunulmazlıklarla ilgili görüşlerimiz baki kalmak kaydıyla, gönülden desteklediğimiz olumlu değişiklikler nedeniyle, bu kere de "Cumhuriyet Halk Partisini anlamak mümkün değil; önce karşı çıkacağız dediler, sonra kabul ettiler" diye, yine aynı şekilde, aynı bazı kişiler kafa karıştırmaya devam ettiler.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin tüm milletvekillerinin ve örgütünün yaşamı, temel hak ve hürriyetlerin korunması, kollanması, geliştirilmesi ve evrensel ölçülere uygun hale getirilmesi mücadelesiyle geçmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi, hem parti olarak hem de partilileri olarak bu mücadeleler içinden süzülerek gelmiş ve biraz önce de belirttiğim gibi, bunların korunması ve savunulması uğruna büyük bedeller ödemiştir. Bunu herkes bilmeli ve kişilere ve topluma bunun aksini empoze etme ve kafa karıştırma çabaları içinde olanlar bu çabalarından vazgeçmelidirler.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, bu teklifte yer alan birçok olumlu değişikliğe ve özellikle bu maddeye karşı olmamakla ve desteklemekle birlikte, yine, dokunulmazlıklarla ilgili değişikliklerin nerede olduğunu ve ne zaman geleceğini ne yazık ki sormak durumunda kalıyoruz. Hem Anayasa Komisyonunda hem de daha önceki değişik düzenlemeler nedeniyle yapılan birçok görüşmede bunu biz hep sorduk ve sormaya da devam edeceğiz. Siz, şimdi, çağdaş düzenlemeler yapıyoruz diye ortaya çıkacaksınız, ölüm cezasıyla ilgili değişiklikler yapıyoruz diyeceksiniz, temel hak ve hürriyetleri kısıtlayan düzenlemeleri kaldırıyoruz diyeceksiniz, toplumun ve kişinin ileri götürülmesiyle ilgili düzenlemeler yapıyoruz diyeceksiniz; ama, kendinizin, yani milletvekillerinin altında bulunduğu kalın zırhın kaldırılmasıyla ilgili ileri hiçbir adım atmayacaksınız, hiçbir düzenleme yapmayacaksınız; bu inandırıcı olur mu; toplumu bu konuda inandırabilir misiniz?! Bu nasıl demokrasidir ki, başkalarıyla ilgili demokratik ve çağdaş düzenlemeler yapıyoruz diye ortaya çıkacaksınız, milletvekillerinin dokunulmazlığı denilince, aman bize dokunmayın diyeceksiniz! Kimseyi inandıramazsınız değerli arkadaşlarım, önce dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili düzenlemeyi yapmadan kimseyi inandıramazsınız.

Yine, hem Cumhuriyet Halk Partisinin hem Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim bildirgelerinde yer alan ve Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından hasıraltı edilen bir başka husussa, yargı bağımsızlığının tam olarak tesisi ve bu bağımsızlığın tesisinde en önemli faktör olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumunun yeniden düzenlenmesi hususudur.

Sayın milletvekilleri, hepimiz buraya gelmeden önce bu konuda bir şeyler söylemedik mi; bu şekilde oluşan kurulun yargı bağımsızlığı için bir güvence olmadığını ve kurulun oluşumu konusundaki olumsuzlukların ortadan kaldırılması gerektiğini söylemedik mi! Şimdi ne oldu da, söz bu konuya gelince, sanki bunları daha önce söylememiş gibi davranıyorsunuz?! Yargı bağımsızlığı tam olarak tesis edilmeden, hukukun üstünlüğünün ve insan haklarının, temel hak ve hürriyetlerin korunup kollanması ve onların güvence altında tutulmasının mümkün olmayacağı açıktır. İşte, tüm bu önemli değişiklikleri yapmadan, şimdi yapmakta olduğunuz ve çoğuna bizim de destek verdiğimiz değişiklikler konusunda inandırıcı olamazsınız, kimseye güven veremezsiniz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu teklif, her ne kadar, birçok olumlu değişikliği getirmekle birlikte, ne yazık ki, bu değişikliklerin Avrupa Birliği Genel Sekreterinin talepleriyle yapılıyor olması bizi üzmekte ve kırmaktadır. Bizim, bu değişiklikleri, Avrupa Birliğinden gelen taleplere bağlı olarak değil, kendi ihtiyacımız nedeniyle, kendi irademiz ve kararımızla yapmamız gerekmekteydi; ama, ne yazık ki, bugüne kadar yapılan tüm değişiklikler gibi, bu paket de, kendi irademiz ve kendi kararımızla demokratik ve çağdaş bir anayasa yapma anlayışı sonucu getirilmiş bir teklif olmayıp, Avrupa Birliğinin talepleri sonucu hazırlanmış bir tekliftir; tıpkı daha öncekiler gibi ve bundan sonra tarafınızdan getirilecekler gibi. Bu nedenledir ki, Avrupa Birliğine göre henüz sırası gelmediği için -sırası gelince ne yapacaksınız, o da merak konusu- hiçbir Avrupa ülkesinde olmayan ve bir kişisel imtiyaz sağlayan milletvekili dokunulmazlıkları konusunda daha önce söz vermiş olmanıza rağmen hiçbir girişimde bulunmuyorsunuz; ama, bunun yanında, yolsuzluklarla mücadele ettiğinizi de açıkça söylüyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, siz, ne kadar "yolsuzluklarla mücadele ediyoruz" derseniz deyin, ne kadar "çağdaş düzenlemeler yapıyoruz" derseniz deyin, ilkönce, bahsettiğim düzenlemeleri getirmeden, yani milletvekili dokunulmazlığını sınırlandırmadan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumunu olumlu olarak değiştirmeden inandırıcı olamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

YILMAZ KAYA (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasıyla ilgili olan bir madde üzerinde konuştuğum için, Irak'taki son insan hakları ihlalleri için de birkaç cümle söylemek istiyorum. Hak ve hukuk bir yana, hiçbir değer ölçüsüne uymayan, insanlıkdışı uygulamaları ve yapılan işkenceleri büyük bir acı ve üzüntüyle izledim. Bu uygulamaları kınıyor ve bir daha olmaması için ilgili devlet ve kuruluşların gerekli önlemleri almasını talep ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dokunulmazlıkla ilgili, özellikle, verdiğimiz çekinceler baki kalmak kaydıyla, tüm olumsuzlukları da arkadaşlarım konuştular veya konuşacaklar; buna rağmen, bu maddede yapılan değişikliği olumlu buluyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak desteklediğimizi söylüyor ve saygılar sunuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Şahsı adına, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün; buyurun.

Sayın Akgün, süreniz 5 dakikadır.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ölüm cezası, kanunlarda hangi suçlar için öngörülmüş olursa olsun, şiddet içeren bir ceza olduğuna göre, toplumu şiddetten korumayı amaç edinmiş demokratik bir hukuk düzeninin bu cezayı içinde barındırması, bir çelişki olarak karşımıza çıkmaktadır. Mahkûm hayatının belirli bir şekilde sona erdirilmesi suretiyle infaz edilen bir ceza olan ölüm cezası, bir insanın hayatını sona erdirecek bir işlemin uygulanmasını gerektirdiğinden, modern ceza hukukunda insanî bir değer olarak kabul edilmemektedir.

Ölüm cezasını, Avrupa'da, Portekiz 1867 yılında, Hollanda 1870 yılında kaldırmıştır. Bugün, ölüm cezasını kaldıran ve uygulayan ülkelerden 78'i tüm suçlar için bu cezayı kaldırmış, 15 ülke sadece olağan suçlar için kaldırmış, geri kalan 78 ülke ise halen ölüm cezasını uygulamaktadır.

4.4.2000 tarihinden sonra ölüm cezasının barış döneminde kaldırılmasını öngören 6 sayılı Protokolü 41 Avrupa Konseyi üyesi arasında imzalamayan tek ülke Türkiye'dir. Zaman içerisinde, Türk Ceza Yasasında, 13, Askerî Ceza Yasasında 26, Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunda 1, Orman Yasasında 1 maddede olmak üzere, toplam 41 maddede ölüm cezası öngörülmesine karşın, 25 Ekim 1984 tarihinden bu yana infaz yapılmamaktadır. Ülkemizde 14 Nisan 1926'dan 1984 yılına kadar toplam 423 infaz gerçekleştirilmiş olup, en son infaz edilen idam cezaları ise 25 Ekim 1984'te uygulanmıştır.

1984'ten bu yana Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda bulunan 26 kişiye ait idam dosyaları halen Meclis gündeminde bekletilmektedir. Bu dosyalardan 19'unu adî suçlar, 2'sini bölücülük suçu, 3' ünü vatana ihanet, geriye kalanını ise siyasî suçlar oluşturmaktadır.

Avrupa Birliğine sunulan Ulusal Programda "Türk ceza hukukunda ölüm cezasının kaldırılması hususu, şekil ve kapsam itibariyle Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından orta vadede ele alınacaktır" denilmesi, Türk Ceza Yasası öntasarısında da, ölüm cezası yerine, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası öngörülmesi, olumlu bir gelişmenin işareti olarak ifade edilebilir.

1991 yılında çıkarılan kanunla, yaklaşık 500 civarındaki idam cezası on yıl ağır hapse dönüştürülmüştür. Gelişmiş ülkelerde kaldırılmaya başlanmış olan ölüm cezasının,  Türkiye'de de alanı oldukça daraltılmıştır. Önce, Anayasa, 4709 sayılı Kanunla değiştirilmiş, sonra da 4771 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, savaş halinde ve çok yakın savaş tehdidinde işlenen suçlar için öngörülmüş olanları hariç, Askerî Ceza Kanunundakiler de hariç tutulmak kaydıyla ölüm cezası ilga edilmiştir.

Kişisel ve Siyasal Haklar Milletlerarası Sözleşmesine Ek ölüm cezasının kaldırılmasını amaçlayan 2 nci Seçmeli Protokolün 1 inci maddesi, taraf devletlerin egemenlik alanları içerisinde kimsenin idam edilmemesini ve taraf devletlerin, ölüm cezasını  kaldırmak için gereken her türlü tedbiri almalarını öngörmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı Protokolünün 1 inci maddesi uyarınca, ölüm cezası kaldırılmıştır; hiç kimse bu cezaya çarptırılamaz ve idam edilemez. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 devletçe taraf olunmadığı için daha yürürlüğe girmemiş olan 13 üncü Protokolü ise, bütün suçlar açısından ölüm cezasını kaldırmaktadır. Bir bütün olarak insanlığı ilgilendiren ve insanlığın gördüğü en ağır suçları yargılamak üzere kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesinin Roma Statüsünde, ölüm cezasına yer verilmemiştir.

Suçluların Geri Verilmesine Dair Avrupa Antlaşmasının 11 inci maddesince, ancak talep eden taraf, ölüm cezasının infaz edilmeyeceğine dair, talep edilen tarafa kâfi teminat verdiği takdirde, iadeye cevaz verilmektedir.

1984'ten bu yana uygulanmayan bu cezanın kaldırılması bir zorunluluktur.

Yine, Avrupa Konseyi üyesi 41 ülke arasında idam cezası olan tek ülke olarak, Avrupa Birliğine adaylığın üyeliğe dönüşmesinde en büyük engel olan idam cezasının bir an önce Anayasadan da kaldırılması isabetli olmuştur.

İdam cezası, bütün dünya ülkelerinde varken, elli yıldır, kaldırılması yönünde yoğun tartışmalara konu olmuş ve Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında kaldırılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akgün, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEVLÜT AKGÜN (Devamla) - İdam cezasının kaldırılması konusundaki tartışmalar, hukukî, bilimsel ve ilke düzeyinde olmaktan ziyade, örnek olaylara ve örnek kişilere indirgenerek tartışılmakta ve kamuoyu duygusal ve siyasal etki altına alınmaktadır.

İbreti âlem için meydanlarda yapılan infaz, bugün, artık, gizlice, sabaha doğru güneş doğmadan yapılmaktadır. İdam cezasının gizlice yapılması dahi, amacının ortadan kalktığını göstermektedir.

Diğer yandan, yaşanan idam infazları, toplumda kamu düzenini sağlayacağına, aksine, toplumsal huzuru bozmakta ve ciddî toplumsal yıkıntıya neden olmaktadır. Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamı, halen halkımızın vicdanını yaralamaya devam etmektedir.

Yukarıdan beri saydığım gelişmeler dikkate alınmak suretiyle, ölüm cezasının Anayasadan kaldırılmasının demokratik hukuk devleti açısından bir gereklilik olduğuna inanıyor, bu adımı atan hükümete buradan teşekkürlerimi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akgün.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 501

Kabul                     : 485

Ret                         :   12

Çekimser                :     2

Boş                        :     2

Bilgilerinize arz olunur.

Şahsı adına ikinci konuşma, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu'na aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasamızın bazı maddelerinin değiştirilmesine ilişkin teklifin 2 nci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türk toplumunun çağdaşlaşması adına bir anayasa değişikliğiyle karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, ceza hukuku, kamu hukukunun, dolayısıyla, anayasa hukukunun en temel, vazgeçilmez bir parçasıdır. Ceza hukukunda, cezaların, hepimizin bildiği gibi, idam cezası, hapis cezası ve para cezası şeklinde yer aldığını da, yine, yasalarımızda görmekteyiz.

Doğaldır ki, cezalar, herhangi bir suç işlendiğinde, suçluya uygulanan yaptırımlardır. Bu cezaların arasında, irdelenmekte olan ve değişikliğe temel olan idam cezasının niteliği ise, kısaca, insanın yaşamına bir güç tarafından son verilmesidir. Bu gücün adı ise devlettir. İşte, bir devletin, bu gücü kullanması, insanların, vatandaşlarının yaşam hakkını ortadan kaldırması, çağdaş hukuk sisteminde, artık, kabul edilebilir değildir.

Elbette, bir suç işlendiğinde verilecek cezalar caydırıcı olmalıdır, verilecek cezalar etkin olmalıdır. Cezaların caydırıcı olabilmesi için de, etkin olabilmesi için de, bunların, mutlaka, olmazsa olmaz kuralı vardır. Ancak, burada, caydırıcı ve etkin olabilmek için herhangi bir insanın yaşamına son veren idam cezası bulunmalı mıdır; elbette ki, hayır; çünkü, caydırıcılık ve etkinlik canlı insanlaradır. Yoksa, asılan insanların, ne caymalarının ne de etkilenmelerinin söz konusu olamayacağı, herkesin çok kolayca anlayabileceği, çok basit bir mantık gereğidir.

Değerli milletvekilleri, eğer, bu gerçekleri hep birlikte kabul ediyorsak, bizlere düşen en önemli görevlerden birinin de, bu gerçekleri toplumumuza anlatabilmek, toplumumuzun gerekli yerlerinde savunmak olduğunu unutmayalım.

Değerli milletvekilleri, bu çerçevede ve bu yönde, insanların, en kutsal değeri olan özgürlüğünü hapis yoluyla kısıtlamak yerine, ceza etkin olsun diye, yaşamlarına devlet tarafından son verilmesinin; 1960 ihtilali sürecindeki idamların, 1973'teki idamların ve en acısı, 1980 sürecinde, sadece idam cezası verebilmek için, 17 yaşındaki bir gencin, yaşının 18'e çıkarılarak asılmasının, belki devlet vicdanında değil; ama, toplum vicdanında kabul edilemeyecek, derin ve acı gerçekler olarak tarihteki yerini aldığını da, yine, hiçbirimiz unutmayalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızda yapılan bu değişiklikleri benimsediğimizi bir kez daha belirtiyor, ama, yeterli olmadığını, yargı bağımsızlığına siyasetin gölgesi olarak düşen, yargıçların tepesinde Demokles'in kılıcı gibi duran 159 uncu maddenin mutlaka kaldırılması gerektiğini; yine, dokunulmazlıkların, antidemokratik bazı hükümlerin yer aldığı maddeler ile 12 Eylül zihniyetini taşıyan hükümlerin yer aldığı maddelerin de, toplumsal tartışmaya açılarak, bir an önce değiştirilmesi için, inançlı ve art niyetsiz çalışmalara da destek vereceğimizi bildiriyor; bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayvazoğlu.

Sayın milletvekilleri, 2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in yerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın yerine Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in yerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün yerine Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün yerine Devlet Bakanı Beşir Atalay, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun yerine Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın yerine Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım oy kullanacaklardır.

Bilgilerinize sunulur.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, oy verme işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü maddesini okutuyorum:

MADDE 3.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 17 nci maddesinin dördüncü fıkrasının başında geçen "Mahkemelerce verilen ölüm cezalarının yerine getirilmesi hali ile" ibaresi metinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 3 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe söz istemişlerdir.

Sayın Ünlütepe, şahsınız adına da söz talebiniz var, süreyi birleştirerek mi kullanacaksınız?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Evet efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Sayın Başkan, Parlamentonun değerli üyeleri; 430 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Grubumuz adına saygıyla selamlıyorum.

1982 yılından bu yana 9 uncu defa anayasa değişikliğine gidiyoruz. Görüştüğümüz 3 üncü maddeyle, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 17 nci maddesinin dördüncü fıkrasında değişikliğe gidilmektedir. Bu değişiklik, ölüm cezasının tamamen kaldırılmasını düzenleyen 15 inci maddedeki değişikliğe paralel olarak düzenlenmektedir.

Anayasamızın 15 inci maddesinde yapılan değişiklik sonucu, yine Anayasamızın 17 nci maddesi dışında, 38 ve 87 nci maddelerinde de değişiklik gerekmektedir. Anayasamızın 17 nci maddesi "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" başlığını taşımaktadır. Maddenin son fıkrasında yer alan "mahkemelerce verilen ölüm cezalarının yerine getirilmesi hali ile" tümcesi, bu değişiklikle metinden çıkarılmaktadır. Ölüm cezasının tamamen kaldırılması amacıyla yapılan değişikliğe paralel olarak, bu maddede de gerekli değişiklik yapılmaktadır.

Avrupa Birliğine uyum çalışmaları dahilinde hazırlanan bu anayasa değişikliği teklifi, aslında, Türkiye'nin hukuk devleti olma ve demokratikleşmesi yönünde bir aşamadır. Bir anlamda, bu 10 maddelik değişiklik paketine, yıl sonunda Avrupa Birliğinden müzakere tarihi alınabilmesi yolunda önümüze herhangi bir engel çıkmaması için yapılması gereken değişiklikler olarak da bakmak gerekiyor. Avrupa Birliği Komisyonunun, Türkiye hakkındaki ilerleme raporunu haziran ayında yazmaya başlayacağı düşünüldüğünde, bu paketin Avrupa Birliği tam üyelik müzakerelerinin başlatılması için tarih verilmesi bakımından önem taşıdığı dile getirilmektedir. Keşke, ülke olarak bu değişiklikleri, başka bir etken olmadan, sırf kendi insanımızın daha demokratik ve daha doğru işleyen bir hukuk devleti yapısı içerisinde yaşaması için yapıyor olsaydık. Avrupa Birliğinden tarih alabilmek için, ödevini eksik yapmış öğrenci konumundan ivedilikle kendimizi kurtarmamız gerektiği kanaatindeyim. Tabiî, sonuçta, geç kalınmış da olsa, eksikliklerine rağmen, doğru gerekçelere dayanması sevindirici bir gelişmedir. Eksiklikler derken, bu paketin içerisinde milletvekili dokunulmazlıklarının sınırlandırılması, yargı bağımsızlığı açısından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliklerinden Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarının çıkarılması gibi değişikliklerin de olması gerektiğini belirtmeden geçemeyeceğim. Bu konuda gereken değişikliklerin de, önümüzdeki zaman diliminde yapılacağını umut ediyorum.

Hukukun üstünlüğünü savunmak, çağdaş bir devlet olmanın gereğidir. Hukuk devletini yaratmalıyız; yani, hukuku üstün tutan devleti.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ölüm cezası, mahkûmun hayatının sona erdirilmesi suretiyle infaz edilen bir cezadır. Bedensel bir cezadır; çünkü, insanın vücudu üzerinde uygulanmaktadır; ancak, başlangıçtan idam sürecine kadar, mahkûm üzerinde, bir anlamda işkence diyebileceğimiz, manevî bir zorlamaya da sebep olmaktadır. Bedensel bir ceza olduğundan ve bir insanın hayatını sona erdirecek bir işlemin uygulanmasını gerektirdiğinden, infaz usulü ne olursa olsun şiddet içerir ve bu nedenle insanî değildir.

Hukukta cezanın işlevi, suçluyu ıslah etmek, suçların işlenmesini önlemek ve suçlunun yaptığının kendisine ödettirilmesi şeklinde ifade edilebilir; fakat, ölüm cezasının, bu işlevlerden ıslah etme amacını taşımadığı ortadadır ve bir gerçektir. Bu cezanın caydırıcılığı da, yapılan anketlerde doğrulanmamıştır; yani, bu ceza, toplum hukuku ve sağlığı açısından zorunlu, olmazsa olmaz bir ceza değildir.

Toplumu korumak için zorunlu olmayan bu ceza, geçmişte örneklerini gördüğümüz gibi, bazen öç alma veya siyasî ihtiras uğruna kullanılma olasılığını da beraberinde getirmektedir. Örneğin, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan hakkındaki yargı kararı -o günkü koşullarda, tamamen siyasî olarak, siyasî ihtiraslar uğruna- bundan otuziki yıl önce 6 Mayıs günü -ölüm cezaları- infaz edilmişti. Bu kararın infazında, siyasî ihtirasını yenemeyenleri vicdanlarıyla başbaşa bırakıyorum.

Ölüm cezası, artık, uygar dünyadan silinmeye yüz tutmuş bir cezalandırma biçimidir. Dünya devletlerinin yarıdan fazlası, ölüm cezasını, hukuken ve fiilen kaldırmış bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti de, son yıllarda, çeşitli anayasa değişiklikleriyle, ölüm cezasının uygulanma alanını oldukça daraltmayı başarmıştır; zaten, ülkemizde, 1984 yılından bu yana, fiilen de uygulanmamaktadır.  Bu doğrultuda, bu düşünceyi teyit eder mahiyette, Anayasamızda ve daha sonra 4771 sayılı Yasanın 1 inci maddesiyle, ölüm cezaları zaten kaldırılmıştır.

21 inci Yüzyılda, ölüm cezasını savunmanın bir anlamı kalmamıştır. Çağdaş ceza hukukuna göre cezalar, insan onuruyla bağdaşmalıdır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı Protokolünün 1 inci maddesi uyarınca ölüm cezası kaldırılmıştır. Aynı Protokolün 2 nci maddesiyle, taraf devletlerin kanunlarında, savaş zamanında veya çok yakın savaş tehdidi durumunda işlenmiş olan fiiller için ölüm cezası öngörülebileceği hükme bağlanmıştır. Türkiye, bu Protokole henüz taraf olmamıştır. 

İdam cezasının, tüm dünyada uygulanma oranına baktığımızda, yine, çoğunlukla, bu cezanın hukuken kaldırıldığını, fiilen uygulanmadığını görüyoruz. İdam cezasının, daha ziyade, geri kalmış, pozitif hukuk kurallarının pek uygulanmadığı ülkelerde yürürlükte olduğunu da belirtmek isterim; örneğin, Afganistan, Kongo Cumhuriyeti, Bahreyn gibi.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Cumhuriyet Halk Partisi olarak, idamın kaldırılması görüşünü otuz yılı aşkın bir süredir Türkiye'nin gündeminde tutmaya çalıştık. Zaten, programımızda açıkça ve net olarak denilmiştir ki "ölüm cezası, çağın gerçeklerinin gerisinde kalmıştır ve kaldırılmalıdır." Bunun, bugün gerçekleşmiş olmasını mutlulukla karşılıyoruz. Bunun gerçekleştirilmesi halinde, Türkiye, uygarlık, demokratikleşme, insan hakları, hukuk devleti olma ve uygarlık yönünde önemli bir adım atmış olacaktır.

Bu düşüncelerle "mahkemelerce verilen ölüm cezalarının yerine getirilmesi hali ile" şeklindeki metnin Anayasamızın 17 nci maddesinin son fıkrasından çıkarılması yönündeki talebi doğru bulduğumuzu, olumlu oy vereceğimizi bildirir, hepinize şahsım ve Grubumuz adına saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin gizli oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı : 501

Kabul                     : 491

Ret                         :     6

Çekimser                :     1

Boş                        :     3

Bilgilerinize arz olunur.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in yerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın yerine Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in yerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün yerine Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün yerine Devlet Bakanı Beşir Atalay, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun yerine Devlet Bakanı Güldal Akşit, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın yerine Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in yerine Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un yerine İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu oy kullanacaklardır.

Bilgilerinize arz olunur.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Oy kutuları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesini okutuyorum:

MADDE 4. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 30 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 30. - Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların  toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 467

Kabul                     : 456

Ret                         :     3

Boş                        :     8

Bilgilerinize arz olunur.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır. Oy kutuları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 5 inci maddesini okutuyorum:

MADDE 5.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 38 inci maddesinin dokuzuncu fıkrası madde metninden çıkartılmış, onuncu fıkrası ile son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez."

"Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez."

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Şimdi, 5 inci maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 451

Kabul                     : 448

Ret                         :     3

Bilgilerinize arz olunur.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

5 inci maddenin oylama işlemi bitmiştir. 

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 5 inci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 435

Kabul                     : 429

Ret                         :     4

Boş                        :     2

Bilgilerinize arz olunur.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saat 20.10'da toplanmak üzere Birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.23

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.10

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

430 sıra sayılı kanun teklifinin müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz, Haluk İpek,  Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile 193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/278) (S. Sayısı: 430) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Teklifin 6 ncı maddesini okutuyorum:

MADDE 6. - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 87 nci maddesinde yer alan ", mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesine" ibaresi madde metninden çıkartılmıştır.

BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun. (Alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, Meclisimiz, çok önemli bir ayıbı daha sona erdirmektedir. Ölüm cezalarının yerine getirilmesi, Anayasamızın 87 nci maddesine göre, Meclisimizin görevleri arasında sayılmıştır.

Şu garip tecelliye bakın ki, bir mayıs akşamında, bir mayıs sabahına karşı üç genci astığımızdan otuziki yıl sonra, Başbakanı astığımızdan kırküç yıl sonra ölüm cezalarının ayıbını temizlemek için buradayız.

Şimdi, ölüm cezası nedir, ne gibi etkileri olmuştur, ne gibi özellikleri vardır; bir ceza mıdır değil midir; izin verirseniz, bunları biraz irdeleyelim; çünkü, bu noktaya gelinmesi çok kolay olmamıştır. Biz, bu noktaya "asmayalım da besleyelim mi"lerden geldik. Bunları unutmamak gerekir ve tarih düşmek gerekir. Bu noktaya gelinmesinde yüzlerce aydının emekleri vardır, yüzlerce insanın çabaları vardır, yüzlerce insan haksızlığa uğramıştır.

Ne acıdır ki, 17 yaşında bir çocuğun, sırf asabilmek için, önce yaşı büyütülmüş, sonra cezası infaz edilmiştir. İşte, tarihimizde bunlar da vardır.

Bu konuyu görüşürken, gerek rahmetli Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamını önlemek için insanüstü gayret gösteren ve gerekse Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını önlemek için insanüstü gayret gösteren İsmet Paşayı rahmetle anmamak mümkün müdür.

Tarih düşmek için söylüyorum. Diyebilirsiniz ki: "Yahu, idam cezası kalkıyor işte, gidiyor, uzatmayın; şunu bitirelim, evlerimize gidelim." Hayır arkadaşlar, tarih düşeceğiz; bir tarih düşüyoruz. Bir insanın hakkını yemek doğru değil.

Benim de hocam olan, yıllarca idam cezasına karşı mücadele veren rahmetli Faruk Erem'in adını anmamak mümkün müdür?! Beşeriyetin gelişmesinde önemli katkıları olan ve daha 18 inci Yüzyılda idam cezasının ceza olmadığını söyleyen İtalyan ceza hukukçusu Beccaria'nın adını anmamak mümkün müdür idam cezasının kaldırılmasıyla ilgili konuda ve Voltaire'i anmamak mümkün müdür.

Değerli arkadaşlarım, bugün, İtalyan ceza hukukçusu Sanminiatelli'nin deyimiyle, ölüm cezasını kaldırmış olmamak bir suçtur. Bugün, biz, bu suçu işlemeyi reddediyoruz, ölüm cezasını Anayasamızdan tamamen çıkarak. Bu açıdan, umuyorum, 22 nci Dönem Parlamentosu, herhalde, başka şeyde geçmese de, bu açıdan tarihe geçmeye layıktır. Victor Hugo "ölüm cezası, barbarlığın ezeli ve mahsus alametidir; nerede ölüm cezası yaygınsa, orada barbarlık tahakküm sürüyor; nerede ölüm cezası kaldırılmış ise, orada medeniyet hüküm sürüyor" demektedir.

Değerli arkadaşlarım, bunlar, geçen yüzyılın düşünürleri. Bu konuyu bugüne kadar sürdürmüş olmaktan üzüntü duyuyorum. Daha da üzüntü duyduğum bir mesele var. "Avrupa Birliğine gireceğiz, 6 nolu Protokol var, 13 nolu Protokol var" savıyla, konuyu kavramayan arkadaşlarımızın olabileceği düşüncesiyle, bu konunun ehemmiyetinin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Artık, ölüm cezası, uygarlığın önünde, geri çekilmektedir. İnsanlık ilerledikçe ve geliştikçe, toplumlar, ölüm cezasının gayrimeşru olduğunu bir bir ilan etmekte ve tarih huzurunda katil olmayı kabul etmemektedir; hukukî katilliği reddetmektedirler.

Ülkemizde, şimdiye kadar, siyasî maksatlar, fikrî peşin hükümler, hissî sebeplerle, ne yazık ki, ölüm cezası savunulagelmiştir. Temenni ediyorum ki, bugün, bir devri, bir anlayışı kapatabilelim; Anayasamızdan, ölüm cezasının Meclisimizce onaylanması maddesini çıkararak, hukukî katil olmayı reddedelim. Zaten, bu Yüce Meclis, 1984'ten bu tarafa, böyle bir infazı da kabul etmemişti. Bunu, hakkı teslim etmek adına söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, ölüm cezası, zayıf bir devletin kuvvet gösterisidir; devlet, öldürme dışında suçu önleyemediğini her infazda itiraf ediyor anlamını taşır.

Ölüm cezasının bir ceza olup olmadığına da kısaca değinmek istiyorum, değerli arkadaşlarım. Konu kapsamlı, çok ayrıntılı, hazırlığımız da var; ama, korkum şuydu ki, bu kadar kısa sürede bunu işleyemeyiz.

Ölüm cezası, suçluları cemiyetten kati surette atarak ıslahı imkânsız suçluyu yok ediyor kavramı yanlıştır; ıslahı imkânsız suçlu da yoktur; sadece bulunamamış ıslah yöntemi vardır, ıslah yöntemleri yetersizdir. Bunu bilmemiz gerekir.

Ölüm cezası, nedamet için geçmesi gereken zaruri zamanı ortadan kaldırmaktadır.

Suçlu yakalanamayacağı ümidiyle suç işler; ölüm cezası, suçluyu, belli bir noktadan sonra geri dönüş imkânını vermeyecek, nedamet duymayacak noktaya getirir.

Bir diğer nokta da şudur: Esasen, ölmüş bulunan maktulü kurtarmak için, faili öldürmek ne kadar makul bir davranıştır, takdirinize sunuyorum.

Ölüm cezasının vatandaşları korkutacağı tezi de yanlıştır. Hani bizde derler ya "Taksim'de üç adam sallandır gör bak bakalım ne olur" diye, o tez de yanlıştır; çünkü, devlet, halkının ölümden fazla korkmasını isteyemez; öyle an gelir ki, halkından bunu ister, vatan müdafaası gibi noktalarda. Ayrıca, ölümden korkutmak terördür, hukukdışıdır; devlet, bunu da isteyemez.

Herkes ölümden de korkmaz. Bakın, intihar ölümdür; ama, ölüm cezasının yerine getirilmesi sayısıyla intihar sayısını mukayese ettiğinizde intihar sayısının ölüm cezasından daha fazla olduğunu görürüz.

Ölüm cezası bir ibret mi; hayır, ibret değildir. Yıllardır, trafik kazalarında, Sakarya Savaşında şehit olanlardan fazla kayıp veriyoruz; ama, süratli araba kullanmaktan, dikkatsiz araba kullanmaktan vazgeçmiyoruz.

Maçlarda ölenlerin sayısı, ölüm cezasında Ölenlerin sayısından daha fazladır; ama, maça gitmekten de vazgeçmiyoruz. Demek ki, ibret teorisi de yanlıştır.

Kaldı ki, ölüm cezasının alenen infaz edilmesi de, bir yerde, halkın, sehpanın başına, bayrama gider gibi toplanmasını sağlamış, bu teşhirler, yığın ruhunda zalim bir zevk sevkı ve kan insiyakı oluşturmuştur;. bu yüzden gizli yapılmasına karar verilmiştir. Gizli yapılan şeyler de ibret verici değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, şahsınız adına da söz talebiniz var, ikisini birleştiriyorum; şu anda 5 dakikalık sürenizi kullanabilirsiniz.

Buyurun.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ölüm cezası bir terördür, terör de hukuka aykırıdır; yani, korkuyu hedefleyen şey terördür.

Ölüm cezalarında hatanın düzeltilme şansı yoktur. Beşerî adaletin isabetinde daima şüphe vardır. Size şöyle bir hikâye anlatmak istiyorum: Vaktiyle Fransa'da hata yapan bir ağır ceza mahkemesi, geri alamadığı bir ölüm cezası nedeniyle, yüz yıl süreyle siyah elbiselerle duruşmalara çıkmıştır. Bu, ölüm cezası yerine getirilen failin hayatını geri getirmeye yetmemektedir.

Ölüm cezası, gayrimuayyen bir cezadır; neden gayrimuayyen bir cezadır; diğer cezalarla kıyaslama olanağı yoktur.

Ölüm cezasıyla, insanların kanunu ilahî kanunun önüne geçmektedir. Kimin ne vakit öleceğini ölüm cezası tayin etmektedir.

Ölüm cezalarında eşitsizlik vardır. Hâkim, kimi zaman -heyetten heyete değişir- hata yapma korkusuyla, takdirî indirim sebeplerini kullanıp ölüm cezasını vermeyebilir; ama, kimi heyetler de, takdirî indirim sebeplerini kullanmaz, belki, daha az ağırlıkta suç işleyen ölüm cezasına, daha ağır bir suç işleyen de daha az bir cezaya çarptırılabilir.

Ölüm cezasında, hakikî korku suçlularda değil, adalet organlarındadır; hata yapma korkusudur.

Ölüm cezasında, halk tepkisi ve halkın terbiyesi üzerindeki etkiler de vardır. Cezanın infazı, toplumda bazı kişileri tatmin etse bile, cemiyetin en iyi fertlerinin vicdanını zedeler.

Size bir örnek vermek istiyorum. Cellat bulmada bir zorluk vardır. Celladın suçu nedir; cellat ölüm cezasını vermez, ölüm cezasını başka organlar verir; ama, cellat bunu yerine getirir. Hiç kimse, bir yakınının cellat olmasını istemez. Bu nedendir; halkın ölüm cezasına duyduğu tiksintidendir, ölüm cezasına duyduğu tepkidendir. Hiç kimse, müebbet hapis gardiyanını hor görmez; ama, herkes celladı hor görür. Ölüm cezası, niteliği itibariyle, böyle bir cezadır.

Ölüm cezasında, suçun kötülüğü ile suçlunun hayatı arasında adil bir nispet hiçbir zaman yoktur. Devlet, ıslah edici olabilir; ıslah eden devlet anlaşılır, yardım eden devlet anlaşılır, suçu önleyen devlet anlaşılır; ama, cellat devlet nasıl bir kavramdır, bunu nasıl hukuka sığdırabiliriz; bunun üzerinde de düşünmenizi istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, siyasî suçlarda ölüm cezası daha da ağır neticeler doğurur. Demokrasiler, şiddet politikalarını benimsemezler. Siyasî suçlarda ölüm cezası, halkın bir bölümü için doğru, bir bölümü için korkunç yanlıştır. Bunun için uzağa gitmeye gerek yoktur, yakın tarihimize baktığımızda çok açık şekilde görürüz. Siyasî suçların ahlaksızlığı çok açık değildir. Bunun için, kamu vicdanında tahribatı daha yüksek olabilmektedir. Siyasî suçlarda verilen ölüm cezasında, iktidarın aradığı şey adalet değil, kendi emniyetidir. Siyasî suçlarda ölüm cezasının bir tek müdafii vardır, o da korkudur.

Bugün, hep birlikte, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, birlikte, ölüm cezasını, inşallah, bir daha geri dönmemek üzere, hiçbir yasamızda yer almamak üzere, uğurluyoruz; bunun kıvancını yaşıyoruz.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 6 ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in yerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın yerine Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün yerine Devlet Bakanı Beşir Atalay, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in yerine Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in yerine Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un yerine İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun yerine Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe oy kullanacaklardır.

Bilgilerinize arz olunur.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Sayın milletvekilleri, 6 ncı madde üzerindeki oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Oy kutuları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - Türkiye Cumhuriyeti  Anayasasının 90 ıncı maddesinin son fıkrasına  aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel  hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası  andlaşmalar ile kanunların aynı konuda farklı  hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır."

BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Sezai Önder; buyurun.  (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Önder, şahsınız adına da söz talebiniz var; ikisini birleştiriyorum.

İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

CHP GRUBU ADINA İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu maddeyle, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90 ıncı maddesinin son fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmektedir:

"Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır."

Burada getirilmek istenen düzenlemeyle, yürürlüğe konulmuş insan haklarına ilişkin milletlerarası sözleşmeler ile kanun hükümlerinin çelişmesi halinde ortaya çıkacak bir uyuşmazlığın hallinde hangisine öncelik verileceği konusundaki tereddütlerin giderilmesi amaçlanmaktadır.

Anayasanın halen yürürlükte olan 90 ıncı maddesine göre, anayasa hukukunda, teoride ve uygulamada, uluslararası sözleşmelerin, kanunlarımız ve Anayasamız karşısındaki konumu fevkalade tartışmalıdır. Anayasa Mahkememiz, bu konuda birbirinden değişik, tamamen farklı kararlar vermiştir; örneğin, bir kanun uluslararası sözleşmeye aykırı olsa bile, bunun yanında Anayasaya aykırılığını da aramıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay, bazı kararların gerekçelerinin yazılmasında uluslararası hukuk kurallarına başvurmuş, ancak, uluslararası kurallar iptal nedeni değil, açıklayıcı ya da destekleyici gerekçe olarak kullanılmıştır. Yine, Danıştay, bir başka kararında, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatına, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, ILO Sözleşmesine ve diğer sözleşmelere atıfta bulunmaktadır. Danıştay 5. Dairesi bir kararında ise, hadisenin içhukukun bir parçası olduğunu, bireyin uluslararası hukukun öznesi düzeyine yükseltildiğini, devletin yükümlülük altına girdiğini, uluslararası sözleşmelerin yasalardan önce uygulanacağını, yasanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini değiştiremeyeceğini, zira, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yasalarüstü olduğunu belirtmiştir. Yargıtay kararlarında, uluslararası hukuk kurallarına uygun düşüncelere rastlanılmaktadır. Sonuç olarak, yüksek yargı kararları arasında bir birliktelik olmadığı gibi, her yüksek mahkemenin aynı konuda farklı kararlar verdiğini, yorumlar yaptığını söyleyebiliriz.

Diğer yandan, uluslararası sözleşme ile kanun aynı konuda çatıştığı zaman, hangisinin öncelik taşıdığı konusunda, gerçekten belirleyici bir hükme ihtiyaç vardır. Avrupa'nın birçok ülkesine baktığımız zaman, kanun ile uluslararası sözleşmenin çatışması halinde, uluslararası sözleşmeye öncelik verildiği görülmektedir. Ayrıca, böyle bir kaidenin getirilmesi, acaba hangisi özel düzenleme getirir, hangisi yeni, hangisi eski gibi bir tartışmayı da ortadan kaldırmaktadır. Gördüğümüz kadarıyla, Yüce Meclisin huzuruna getirilen bu hüküm, böyle bir amaca yöneliktir.

Anayasa, yine, kanunların üzerinde duruyor; ama, sözleşme ile kanun çatıştığı zaman, aynı konudaki bir düzenleme bakımından, sözleşmeye öncelik veriliyor. Yalnız, burada dikkat edilmesi gereken husus, her sözleşme değil, temel hak ve özgürlüklere ilişkin olarak düzenlenen sözleşmeler bu statüye sokuluyor. Yalnız, bu niteliği taşıyan ve daha önce yapılmış yüzlerce sözleşme olduğu bilinmektedir. Uygulamada karmaşıklığa meydan verilmemesi için, hangi uluslararası kuruluşlarla yapılan sözleşmelerin bu tarife gireceğini belirlemekte yarar var diye düşünüyoruz.

Grubuma mensup arkadaşlarımızın bu konuda bir önergesi olduğunu biliyorum. Önerge sahipleri adına yapılacak konuşmada gerekçe açıklanacaktır. Yüce Heyetinizden, bu önergenin desteklenmesini arz ediyoruz.

Ayrıca, komisyon görüşmeleri sırasında ifade edildiği gibi, uluslararası sözleşmeler, onaylandıktan ve sözleşmeye dönüştükten sonra Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi değildir; ama, sözleşmenin onaylanmasını uygun bulan kanunlar, tıpkı diğer kanunlar gibi, Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Bu sıkıntıyı gidermek için, sözleşme Meclisten geçtikten sonra, Resmî Gazetede yayımlanmadan önce, Anayasa Mahkemesinin bir öndenetiminden geçirsek ve dolayısıyla, uluslararası sözleşmeyi onaylamayan kuruluşların da Anayasaya aykırılık iddiasını peşinen önlesek diye düşünüyoruz. Bu düzenleme bugün yapılmasa bile, Anayasanın 148 inci maddesi değiştirilerek, bu hususun Yüksek Mahkemeye bir görev olarak verilmesinin değerlendirilmesini dikkatlerinize arz ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çağdaş hukuk normlarına entegre olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği hukukuna ilişkin uyum yasalarını, anayasa değişikliklerini hep birlikte gerçekleştiriyoruz, çağdaş dünyanın değerlerinin kabulü yönünde hep birlikte önemli adımlar atıyoruz; ancak, üzüldüğümüz bir nokta var. Tüm değişiklikleri, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin talebi doğrultusunda ve kısa bir zaman dilimi içinde yapmaya çalışıyoruz. Sonuçta, hoş olmayan bir görüntü doğuyor. Sanki, biz, bu değişikleri, bizim insanımızın ihtiyacı için değil de Avrupa Birliği istediği için gerçekleştiriyoruz... Oysa, bunlar, bizim insanımızın ihtiyacıdır. Bu görüntüyü ortadan kaldırmak için, gelin, hep birlikte hareket edelim. Dokunulmazlık, yargı bağımsızlığı dahil ve öncelikli olmak üzere, Anayasamızın çağdaş hukuk normlarına uygun bir hale gelmesi için çalışalım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, ilkesel bazda, diğer maddelerde olduğu gibi, bu maddeye de olumlu bakıyoruz; ancak, Grubumuz tarafından maddeyle ilgili verilen önergenin kabulü halinde konunun daha olumlu bir çözüme kavuşacağını düşünüyoruz.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyor, değişikliğin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Önder, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, maddeyle ilgili 1 önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

430 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                      

Türkân Miçooğulları

Özlem Çerçioğlu

Güldal Okuducu

 

 

İzmir

Aydın

İstanbul

 

Oya Araslı

Hasan Fehmi Güneş

Salih Gün

 

Ankara

İstanbul

Kocaeli

 

N. Gaye Erbatur

Tuncay Ercenk

Bihlun Tamaylıgil

 

Adana

Antalya

İstanbul

 

Muharrem Doğan

Birgen Keleş

Sıdıka Sarıbekir

 

Mardin

İstanbul

İstanbul

 

Ali Cumhur Yaka

Mehmet Ali Özpolat

Mustafa Özyurt

 

Muğla

İstanbul

Bursa

 

Abdulkadir Ateş

Mevlüt Coşkuner

Mesut Değer

 

Gaziantep

Isparta

Diyarbakır

 

 

Orhan Eraslan

 

 

 

Niğde

 

Madde 7.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90 ıncı maddesinin son fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Uluslararası Çalışma Örgütü çerçevesinde yapılarak usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkanım, bu önergede sayma yolunu, anayasa tekniği bakımından doğru bulmuyorum. Tabiî, burada, belki bazı kaygılar var; ama "usulüne göre yürürlüğe konulmuş" denildiğine göre, bunun nasıl olacağı belli Anayasamızda. O bakımdan, mevcut metni doğru buluyorum. Netice itibariyle  katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, bu değişiklik önergesi komisyonda da gündeme geldi. Aslında, benim anladığım kadarıyla, 7 nci madde de, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen uluslararası antlaşmaları içhukukta kanuna nazaran öncelikle uygulamayı temin eden, hak ve özgürlükler lehine bir düzenlemedir. Şayet biz, sadece burada yazılan kuruluşlarla ilgili sözleşmeleri esas alırsak, burada zikredilmeyen başka uluslararası sözleşmelerde de temel hak ve özgürlüklerle ilgili hükümler olabilir ya da bu anayasa maddesi yürürlüğe girdikten sonra bir yeni uluslararası sözleşme imzalandığında, o takdirde daraltıcı bir şekilde bu hak ve özgürlükleri ülkede uygulamış oluruz, yeniden bir anayasa değişikliğine ihtiyaç olur; o sebeple, mevcut metnin daha doğru olduğu kanaatindeyim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Önerge sahipleri, önerge üzerinde konuşacak mısınız, yoksa gerekçeyi mi okutayım?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Aynı konuda farklı hükümler taşıyan ve bu nedenle çıkacak uyuşmazlıklarda hükümleri esas alınacak temel hak ve özgürlüklere ilişkin ve usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş antlaşmaların hangi kaynaklardan gelen antlaşmalar olduğuna ilişkin bir belirlemenin söz konusu madde metninde yer almasının, uygulamada ortaya çıkabilecek farklı yorumları önlemek bakımından yararlı olacağı düşünülerek bu öneride bulunulmuştur.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 6 ncı maddesinin gizli oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı : 449

Kabul                     : 440

Ret                         :    4

Çekimser                :    1

Boş                        :    3

Geçersiz                 :    1

Saygıdeğer milletvekilleri, 7 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in yerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın yerine Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Devlet Bakanı Güldal Akşit'in yerine Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün yerine Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün yerine Devlet Bakanı Beşir Atalay, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in yerine Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un yerine İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun yerine Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

7 nci madde üzerindeki oylama işlemi tamamlanmıştır.

Oy kutuları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - Türkiye Cumhuriyeti  Anayasasının 131 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yükseköğretim Kurulu, üniversiteler ve Bakanlar Kurulunca seçilen ve sayıları, nitelikleri, seçilme usulleri kanunla belirlenen adaylar arasından rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmet yapmış profesörlere öncelik vermek sureti ile Cumhurbaşkanınca atanan üyeler ve Cumhurbaşkanınca doğrudan doğruya seçilen üyelerden kurulur."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek; buyurun. (Alkışlar)

Sayın Kepenek, şahsınız adına da söz talebiniz olduğundan, süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasa değişikliği teklifinin 8 inci maddesi üzerinde, CHP Grubu ve şahsım adına, söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar, sevgiler sunarım.

Çok değerli arkadaşlar, bu akşam, burada, anayasa değişiklikleri konuşulurken, çok isterdim ki, gerçekten çok isterdim ki, Türkiye'nin özerk üniversitelerinin güçlendirilmesi için Yüce Meclis neler yapabilir bunu tartışalım, bunu konuşalım; öyle olmuyor, üniversite özerkliğini konuşmuyoruz, bilim ve teknoloji alanındaki gelişmelerdeki durumumuzu konuşmuyoruz, üniversite nasıl güçlendirilir bunu konuşmuyoruz; Anayasanın bir maddesinde yer alan YÖK Genel Kuruluna Genelkurmay Başkanlığınca gönderilen üyeyle ilgili hükmü kaldırıyoruz; hayırlı olsun. O konuya biraz sonra değineceğim.

Değerli arkadaşlar, ancak, OECD'nin geçen eylülde yayımladığı Yüksek Öğretimin Yönetimi raporunda, küreselleşmenin, bilim ve teknoloji alanındaki gelişmelerin, esas olarak üniversite kaynaklı olduğu vurgulanıyor ve 21 inci Yüzyılda üniversitelerin nasıl yönetilmesi gerektiği üzerinde duruluyor. Biz, üzülerek belirteyim, toplum olarak da, üniversite olarak da -nedenlerine biraz sonra geleceğim- Meclis olarak da, bu tartışmaların, bu çalışmaların tümüyle dışında kalıyoruz.

Şimdi, önemli olan şudur: Eğer bir toplum bilgi toplumuna geçecekse, eğer bir toplum dünyaya beyniyle katkılarda bulunacaksa, eğer bir toplum bilimsel üretimini planlayacak, eğitimini, öğretimini, yaşam boyu öğrenimini buna bağlayacaksa, yapması gereken, üniversitelerini güçlendirmektir.

Türkiye üniversiteleri, OECD raporuna göre, özerklikten uzaktır. Bakın, OECD, üniversite özerkliğini 8 konuda sınıflandırıyor: Araç-gereç ve bina sahipliği, borçlanma olanağı, bütçe, para kullanımı, akademik atamalar, kadroların yapılanması, ücret saptama ve alacağı öğrenci sayısını saptama. Değerli arkadaşlar, Türkiye üniversiteleri, bu 8 ölçüye göre, 3'ünden de 0,5'er olmak üzere, 8 üzerinden 1,5 notuyla, OECD ülkeleri arasında en az özerkliğe sahip olan üniversitelere sahip bir durumdadır, en son sıradadır. Türkiye üniversiteleri, hiçbir şeyi kendisi saptamıyor; yalnızca, lisans ve doktora düzeyinde alacağı öğrencileri kendileri saptıyor; bu, özerklik sayılıyor; oysa, yapılması gereken, o alandaki öğrenci saptama yetkisinden öte, asıl kendi kapasitelerini en iyi şekilde kullanmak için her düzeyde öğretim üyesi, öğrenci ve diğer kadrolarını belirleme olanağı olmalıdır. OECD'nin dünya ölçülerine göre özerkliği olmayan bir üniversite yapısından çok şey beklenemeyeceği açıktır. Bu mantık, bu anlayış, bu gidiş hiç de iyi değil. Günümüzde üniversiteler, hükümetlerden paralarını toptan alıyorlar ve bunu istedikleri gibi harcıyorlar; üniversite harcamalarına hükümetler karışmıyor; oysa, Sayın Başbakan Erdoğan, geçenlerde "parasını ben veriyorum, istediğim gibi yönetirim" diyordu. Bu mantık, bu anlayış çağdaş üniversite anlayışıyla bağdaşamayacak kadar ilkeldir, yönetim ilkelerinden uzaktır ve çağdışıdır. Böyle üniversitecilik olmaz.

Değerli arkadaşlar, bakın, ne oldu; Hükümetimiz, İktidarımız, üzülerek belirteyim ki, üniversiteyle ilgili hesaplaşmasında yalnızca YÖK ile uğraşmıyor; bakın, birkaç konuda somut örnekler vereceğim.

Değerli arkadaşlar, şunlar yapıldı: Önce, bu yılın başında - Sayın Maliye Bakanı burada mı bilmiyorum- üniversitelerin 130 trilyon dönersermaye gelirine el konuldu, fiilen bu para alındı, bütçeye gelir kaydedildi. Bu, üniversitenin araştırma olanaklarını kesmekti. Daha sonra yapılan açıklamalarda bu paranın bir bölümünün geri verileceği söylendi; ama, bu, bugüne kadar yapılmadı.

Değerli arkadaşlar, başka bir ilginç ya da trajikomik bir durum yaşanıyor bu ülkede. Üniversitelerin elinden burs dağıtma yetkileri alındı. Tek elde toplandı sözüm ona; merkezîleştirildi. Hani, yönetimimiz, hükümetimiz, yerelleştirmekten yana idi?! Öğrenciye burs verme işine gelince, bu yetki Yurtkura verildi ve merkezîleştirildi.

Şimdi, burada etkinlik sağlanmıyor, ucuzlama sağlanmıyor, verimlilik sağlanmıyor, daha az öğrenci burs alıyor; çünkü, bu paranın yüzde 16'sı Yurtkurun bürokratik harcamalarına gidiyor. Kaldı ki, üniversiteler, öğrenciyi daha yakından tanıyarak, bilerek, kimin hak ettiğini gözlemleyerek ve başarıya göre bunu sıralayarak burs verebilirlerdi. Türkiye o kadar komik yönetiliyor ki -izninizle söyleyeyim- üniversiteleri burs veremiyor; ama, belediyeleri burs veriyor!

Şimdi, değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde, 189 ülkesinin -her ne kadarsa- hiçbirinde bu kadar büyük bir terslik yaşanmaz; üniversite burs veremiyor, belediye burs veriyor! Bundan daha büyük yanlış olamaz.

Değerli arkadaşlar, hükümetimiz, bunlarla yetinmedi, başka büyük işler yaptı... Ne kadar büyük olduğuna bakın; hükümetler, son üç yıl boyunca, 53 devlet üniversitesine, her yıl 4 250 araştırma görevlisi kadrosu veriyordu. Bu hükümet döneminde, bakın ne oldu; geçen yıl bu sayı 3 200'e indirildi. Yalnız, bu 3 200 sayısına, yalnız araştırma görevlileri değil, idarî personel, öğretim görevlileri, okutmanlar, uzmanlar hepsi dahil. Bunun sonucunda, üniversitelerdeki araştırma görevlisi kadrosu daraltıldı. Öğretim üyesi fidanlığı kurutuluyor ve bugün, üniversitelerde kadro daraltılması yüzünden öğretim üyesi açığının 8 000'den 10 000'e çıktığı, araştırmalarla kanıtlanmış bulunuyor.

Değerli arkadaşlar, burada önemli bir noktanın altını çizeyim. Son yıllarda, işsizlik çok yaygın. Üniversite mezunlarının, üniversiteyi bitirenlerin çok büyük bir bölümü üniversiteyi bitirdiklerinde dışarıda iş arar -yurt içinde yurt dışında- daha çok para kazanır, daha çok gelir elde eder. Genelde kural böyleydi. İşsizliğin yoğun olduğu son dönemlerde, dışarıda iş bulamayan; ama, bölümlerini birincilikle bitiren gençlerimiz, kendi üniversitelerinde öğretim görevlisi olmak için başvuruyorlar; her yerde, ayırımsız söylüyorum bunu. Bölümlerini birincilikle bitirenlere, bölümler, hükümetler kadro tahsis etmediği için, asistanlık ya da araştırma görevi veremiyor. Altı ay, sekiz ay, bu şekilde, üniversite kapısında kadro almak için bekleyen yüzlerce, binlerce gencimiz var. Bunu yapmaya hakkımız yok. Bu, beyin göçüne teşviktir; bu "burayı terk et, nereye gidersen git" demektir. Bir üniversite, bölümü birincilikle bitiren öğrencisini yok edemez, feda edemez; ama, üzülerek belirteyim, üniversitelerimizde yaşanan durum budur.

Bunun gibi, doktorasını yurt dışında tamamlayıp gelen ve üç ay, dört ay kadro için bekleyen akademik personel adayları vardır. Bunu yapmaya hakkımız yoktur. Üniversiteler, maalesef bu durumdadır ve bunların düzeltilmesi gerekir.

Üniversitelerle ilgili bütün bunlar olurken, başka bir şey daha oldu. Bugünkü tarihle Yüce Meclise yeni bir YÖK yasa tasarısı getirildi. Değerli arkadaşlar, birbuçuk yıldır, hükümet, YÖK yasa tasarısını, şu veya bu şekilde düzeltmek için değişik kurullarla çalıştı, kurumlarla çalıştı, Üniversitelerarası Kurulla çalıştı, YÖK'le çalıştı, ayrı komisyonlar kuruldu, tekrar komisyonlar kuruldu, bozuldu, çizildi; ama, üzülerek belirteyim; buraya, bütün bu kurulların, katılımcı anlayışın, Üniversitelerarası Kurulun ve YÖK'ün, neredeyse haberlerinin olmadığı bir yasa tasarısı getirdik; bu da hiç doğru bir davranış değil.

Biz, burada ne yapacağız; biz, burada şunu yapacağız: Anayasa değişikliğiyle Genelkurmay Başkanlığının YÖK'teki temsilcisini çıkaracağız;  çok güzel, sivilleştirmiş olacağız.

Değerli arkadaşlar, iyi de, bu, tamamen biçimsel bir durumdur. Genelkurmay Başkanlığı temsilcisinin, bilimsel gelişmelerden, eğitimden, araştırmadan anlamadığını peşinen varsaymanın bir mantığı var mı?

Hadi, bunu geçtik; burada, biz, biçime bakıyoruz. Hani, eskiler derlerdi ya "zarfa bakma, mazrufa bak" diye; biz, bu tutumumuzla şekle bakıyoruz, zarfa bakıyoruz; içeriğe, işin içine bakmıyoruz. Burada yanılıyoruz, yanılıyor olabiliriz.

Değerli arkadaşlar, oysa, bu ülkede, Millî Savunma Bakanlığına, Genelkurmay Başkanlığına bağlı harp okulları var, akademiler var, tıp fakülteleri var, hemşirelik okulları var.

Pekala bu düzenleme şöyle olabilirdi: Hükümetin YÖK'e vereceği 5 temsilciden 1 ini, Millî Savunma Bakanlığı -o da hükümetin bir parçası- sağlayabilirdi ve o tür bir düzenleme, uyumlu, düzgün, kimseyi kırmadan, dökmeden yapılabilirdi. Böyle bir düzenlemeye gidilmesi için hâlâ olanağımız var.

Önümüzdeki hafta görüşeceğimiz YÖK Yasa Tasarısında -Sayın Komisyon Başkanı dikkatle dinliyor- umarım, böyle bir düzenlemeye gidilir ve kurumsal yapılar zedelenmeden, elbirliğiyle düzgün bir çözüme ulaşılır; ama, hiç kuşkusuz, ulaşacağımız çözüm ne olursa olsun, bu dar çerçevede, bu yamalı bohça gibi düzenlemelerle, bu yapay, başı sonu belli olmayan gidişle, iki şeyi yapamayız; birincisi, ülkemizin ihtiyacı olan 12 Eylül Anayasasının yerine, gerçekten, kökten değiştirilmiş, demokratik, çağdaş bir anayasayı koyamayız. Bu yöntem, o anlamda, bütünüyle yanlıştır. Bir başka şeyi daha yapamayız; bu anlayışla, bu tutumla, Türkiye'yi Avrupa'ya -hayır, yanlış söyledim- çağdaş uygarlığın ötesine taşıyacak beyin gücünü harekete geçirecek, gerçek üretken, araştırmacı, bilimsel yeterliliği üst düzeyde üniversiteyi yaratamayız; çünkü, bunun için "özerk üniversite" anlayışına sahip olmamız lazım. Bu özerklik, yalnız, bilimsel, akademik özerklik değil, yönetimsel özerkliği de, parasal özerkliği de içermelidir diye düşünüyorum.

O günlerin, hızla, kısa zamanda geleceği umuduyla, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 7 nci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 453

Kabul                     : 435

Ret                         :   10

Çekimser                :     1

Boş                        :     6

Geçersiz                :     1

Bilgilerinize arz olunur.

Sayın milletvekilleri, 8 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu yerine Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun oy kullanacaktır.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Sayın milletvekilleri, 8 inci madde üzerindeki oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9. - Türkiye Cumhuriyeti  Anayasasının 143 üncü maddesi yürürlükten  kaldırılmıştır.

BAŞKAN - 9 uncu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Atilla Kart söz istemiştir.  (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kart, şahsınız adına da söz talebiniz var; ikisini birleştirerek 15 dakika süre veriyorum.

Buyurun. 

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan anayasa değişikliği teklifinin 9 uncu maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1961 Anayasasında başlangıçta devlet güvenlik mahkemeleri veya benzeri mahkemeler yoktu. Ülkemiz, on yıl kadar devlet güvenlik mahkemeleri olmadan yönetildi. 1960'lı yılların sonuna doğru ise ülkemizde bu konuda birtakım tartışmalar başladı. Demokratik bir anayasayla ülkeyi yönetemeyeceklerini ve toplumsal muhalefeti susturamayacaklarını görenler, anayasa elbisesinin Türkiye için bol geldiğini, lüks olduğunu ileri sürerek, halkın demokratik haklarını ve taleplerini kısıtlamakla işe başladılar.

1971-1973 yılları arasında Anayasa tam 35 defa değiştirildi değerli arkadaşlarım. Bu değişikliklerin 32'si rejimle ilgiliydi. Yapılan bu değişikliklerle, 30 uncu maddeyle gözaltı süresi uzatıldı, 136 ncı maddeyle de devlet güvenlik mahkemeleri anayasal bir kurum olarak düzenlendi. Türkiye'de, artık, devlet güvenlik mahkemeleri konusunda yeni bir dönem başlamış oldu. Birinci derece mahkemeler demokratik ülkelerde kural olarak yasalarla kurulurken, sözünü ettiğim bu değişikliklerle birinci derece mahkeme olan devlet güvenlik mahkemeleri, Türkiye'de anayasayla kurulmuş ve anayasal bir kurum niteliğini kazanmıştı. Yasa için gerekli olan her şey artık hazırdı, komisyonlar hemen çalıştı ve Anayasanın emri gereği, 26 Haziran 1973 tarihinde Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun yürürlüğe girdi. Bu yasa, Anayasa Mahkemesi tarafından, 1975 yılında, hukuka aykırı birtakım temel özellikler içerdiğinden bahisle iptal edildi.

1980 darbesine kadar, devlet güvenlik mahkemeleri ülkemizin gündeminden çıkmıştı; ancak, 1982 Anayasasının 143 üncü maddesiyle 1961 Anayasasının değişik 136 ncı maddesi aynen yürürlüğe konuldu. Bunda da, zaman içinde ve konjonktüre bağlı olarak muhtelif değişiklikler yapıldı. 1982 Anayasasında, 8 ayrı paketle değişiklik yapıldığını dikkatinize sunuyorum. Bu süreci neden anlattığımı, biraz sonra gerekçeleriyle açıklayacağım değerli arkadaşlarım.

Sayın milletvekilleri, bu mahkemelerin kuruluşunda hep şu gerekçeler ileri sürüldü: Gelişmiş demokratik ülkelerde de benzer mahkemeler vardır. Suçluların kovuşturulması ve yargılanmaları için yeni usuller gereklidir. Devlete, ülke ve millet bütünlüğüne, düzene ve cumhuriyete yönelik suçları yargılayacak ayrı mahkemeler gereklidir. Cezanın etkinliği artırılmalıdır. Hızlı yargılama sağlanmalıdır. İhtisas mahkemeleri bir ihtiyaçtır. Devlet güvenlik mahkemeleri sayesinde sıkıyönetim mahkemelerine ihtiyaç kalmayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, oysa, bu mahkemelerin, siyasî mahkemeler olduğu, doğal yargıç ve doğal muhakeme ilkesine aykırı olduğu, savunma hakkını ortadan kaldırdığı, bağımsız mahkemeler niteliğinde olmadığı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine açıkça aykırı olduğu belliydi. Bu mahkemeler, 12 Eylülün, demokrasi, hukuk devleti ve düşünen ve sorgulayan insanı yok etme anlayışına uygun bir siyasal sistemi gerçekleştirmek için yaratılan mahkemelerdi, özel mahkemelerdi. 1982 anayasal sisteminin tümü için söz konusu olan yargı bağımlılığı, devlet güvenlik mahkemeleri için fazlasıyla mevcuttu.

Sayın milletvekilleri, temel başlıklarıyla açıkladığım bu gerekçelerle, devlet güvenlik mahkemelerinin, artık, yürürlükten kaldırılması, demokrasi adına önemli ve olumlu bir gelişme olmuştur. Gelinen aşamada, devlet güvenlik mahkemesi ve benzeri yapıda olan, benzeri sorunları bünyesinde barındıran kurumları ve uygulamaları tartışmamız gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Bu aşamada, hemen, şu uyarımı da yapma gereğini duyuyorum; bu değişikliklerle birlikte, şunu da yapmamız gerekiyor değerli arkadaşlarım: Gerçek anlamda ihtisas mahkemesi niteliğinde olan, örgütlü suçların sorgu ve yargılamasını yapabilecek, ülke genelinde irtibatlı olan suçları yargılayacak bir yargılama mekanizmasının hemen gerçekleştirilmesi ve uygulamaya konulması gerekir; bu konularda zafiyete yol açmamak gerekir; bu teknik düzenlemenin yapılması gerekir; mevcut dosyaların yargılamasında, herhangi bir boşluğa yol açmamak gerekir.

Biraz evvel söylediğim soruya tekrar dönüyorum değerli arkadaşlarım. Türkiye'de, devlet güvenlik mahkemelerini kaldırıyoruz; ama, devlet güvenlik mahkemesi benzeri yapılanma ve kurumları ve uygulamaları halen koruyoruz değerli arkadaşlarım.

Anayasa değişikliği, biliyoruz ki, artık, toplumsal bir ihtiyaç halini almıştır. 22 nci Dönem Meclisinde, bu değişiklik için tarihî bir fırsat doğmuştur. İkili parlamento yapısı içerisinde, kurucu meclis gibi, Anayasanın onlarca maddesini değiştirme imkân ve şartları doğmuştur değerli arkadaşlarım. Bu imkân ve şartların, beraberinde çok ağır bir sorumluluğu getirdiği de ayrı bir gerçek. Bu sorumluluk ise, kabul etmek gerekir ki, aritmetik yapı sebebiyle, Adalet ve Kalkınma Partisinin inisiyatifinde olan bir sorumluluktur değerli arkadaşlarım. Onsekiz aylık süreç içinde neyi görüyoruz; bu sorumluluğun gereğinin yapılmadığını üzülerek ve endişeyle görüyoruz.

Anayasa değişiklikleri için, Avrupa Birliği normlarıyla bağlı kalmadan değerlendirme yapmak ve hukuk devleti yapılanmasının temel ve öncelikli ayağı olan yargı bağımsızlığı ve yargıç teminatından işe başlamak gerekir. Yapılacak değişikliklerde bu konulara ağırlık vererek ve elbette, dokunulmazlıkların sınırlandırılmasını da gözardı etmeyerek bir bütünlük içinde bu değişiklikleri yapmak gerekir. Anayasanın bu anlayış içinde değiştirilmesi gereken onlarca maddesi vardır. Bu değişikliklerin olması için birtakım baskı ve taleplerin olması gerekmez. Önemli olan, dayatmalara maruz kalmadan, dayatmalara yol açmadan, demokratik bir anlayışla ve toplumsal uzlaşmayla bunu yürürlüğe koymaktır. Hemen bu aşamada şu söyleniyor: "Efendim, diğer kamu görevlilerinin de dokunulmazlığı ve ayrıcalığı var."

Değerli arkadaşlarım, hükümet, maalesef, bu konuda kamuoyunu yanlış bilgilendiriyor ve yanlış yönlendiriyor. Anayasamızda, milletvekilleri dışında, hiçbir meslek grubuyla ilgili dokunulmazlık söz konusu değildir. Kamu görevlilerinin tamamı, soruşturma izni prosedürü içinde yargılanmaktadır. Bu aşamada şu söylenebilir: Bu soruşturma izni prosedürünün uygulamaya geçmesini sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması... Siyasî iktidar, bugüne kadar, bu noktada herhangi bir düzenleme yaptı mı değerli arkadaşlarım? Bu düzenleme yapıldığı takdirde, biz, o anlamda da, demokratikleşme anlamında da, bu desteğimizi her zaman vermeye hazırız; ama, bakıyoruz, onsekiz aylık süre içerisinde, bu konuda hiçbir adımın atılmadığını görüyoruz. Bu anlamda, Anayasanın 129 uncu maddesinde, Adalet Bakanının veya hükümetin zaman zaman ifade ettiği gibi, kamu görevlilerinin yargılanması açısından anayasal bir engelin olmadığını da bir defa ifade etmek istiyorum. Bu sebeple, kamu görevlilerine yönelik olarak, Anayasada bu anlamda bir ayrıcalığın bulunmadığını bir defa daha ifade etmek istiyorum.

Gelinen aşamada şunu görüyoruz: Üzülerek ifade ediyorum, kimliksiz ve programsız bir çalışmayla, tamamen dış dayatmayla ve hep sınırlı bir takvime sıkıştırılmış değişiklik taleplerini ve uygulamalarını görüyoruz.

Yapılmak istenilen bu uygulamada da, görüşülmekte olan bu uygulamada da, demokratikleşme ve hukuk devleti yapılanması için gerekli olan öncelikler bir tarafa bırakılarak, sınırlı olan birtakım değişiklikler ve günü kurtarmak adına yapılan birtakım değişiklikler söz konusudur.

Hukuk devleti ve demokratikleşme konusunda samimî, tutarlı ve dürüst olan bir siyasî iktidarın yapması gereken şeyler çok açık. Nedir bunlar -Anayasanın 83 ve 100 üncü maddelerinden söz etmiyorum değerli arkadaşlarım; ama, onların dışında- Anayasanın 138, 140, 144, 159 uncu maddeleri öncelikle değiştirilmelidir. Soruyorum size, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu içinde Adalet Bakanı ve Müsteşarın ne işi var değerli arkadaşlarım?! Adalet Bakanının siyasî kimliği ortada; Müsteşar da, teşkilat yasasına göre, ilgili maddeye göre Adalet Bakanının emrinde görev yapan bir kişi. Bu değişikliği yapmadığımız takdirde yargının, yargıcın bürokratlaşmasını nasıl önleyeceğiz? Bunu önlememiz mümkün mü? 1982 Anayasasının yaptığı en büyük tahribat, yargı ve yargıcın bürokratlaşmasıdır değerli arkadaşlarım. Bu değişikliği yapmadıktan sonra bunları aşmamız mümkün değil. Bugün, Personel Genel Müdürlüğünü Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna neden bağlamıyoruz?.. Teftiş Kurulunu neden bağlamıyoruz; Adalet Bakanının emrinden çıkarıp Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna neden bağlamıyoruz?.. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun idarî ve malî özerkliğini neden sağlamıyoruz?..

Değerli arkadaşlarım, bunları bir yıldır Sayın Adalet Bakanına soru önergeleriyle soruyoruz; verilen cevap nedir biliyor musunuz; verilen cevap "bu konudaki çalışmalarımız devam etmektedir."

Değerli arkadaşlarım, bunun pratikteki anlamı şudur: "Biz, bu işleri yapmak istemiyoruz, savsaklayacağız." Bunun başka bir açıklaması yoktur. Bakıyoruz, adlî kolluk yapılanması için de hiçbir faaliyeti göremiyoruz; idarî ve adlî aşamada, delil toplama sürecine müdahale anlamına gelen birtakım değişiklikleri görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliği süreci içinde hep şunu tartışıyoruz: Mevzuat değişikliklerini yapıyoruz, ondan sonra da diyoruz ki, önemli olan uygulamadır. Aynı şeyi, biliyorsunuz, burada, Avrupa Komisyonu Başkanı Prodi de ifade etti. Evet, gerçekten önemli olan uygulamadır ve hükümet yetkilileri, siyasî iktidar yetkilileri bunu ifade ederken de, bakıyoruz, sık sık, idarî mekanizmaya ve yargı organlarına atıfta bulunarak bu eleştiriyi yapıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, kabul etmek gerekir ki, bu iş, siyasî iktidardan başlar. Uygulama, o uygulamanın etkin ve tutarlı olması adına, öncelikle siyasî iktidardan başlar. Siyasî iktidarın, bir taraftan, Bilgi Edinme Yasasını çıkardığını görüyoruz; bir taraftan da, o siyasî iktidarın, yasama denetimini fiilen engellediğini görüyoruz değerli arkadaşlarım.

Soru önergelerine geç cevap verilmesinden söz etmeyeceğim; kritik ve önemli soru önergelerine hiç cevap verilmemesinden söz ediyorum değerli arkadaşlarım. Birkaç örnekle bunu açıklamak istiyorum. Sayın Başbakana, altıncı, yedinci defa soruyoruz "Sayın Başbakan, uluslararası bir holdingin başkanı Vekselberg'le ne görüştünüz, bu görüşmenizin içeriği nedir" diyoruz. "Bu görüşmenin, devlet sırrı niteliği teşkil eden bir yönü var mıdır Sayın Başbakan" diyoruz; Sayın Başbakandan cevap alamıyoruz değerli arkadaşlarım. Böylesine takibe rağmen bir soru önergesine cevap verilmiyorsa, orada sorgulanacak çok şey var demektir değerli arkadaşlarım. Sayın Başbakan, siyasî etiğe aykırı olarak ve Avrupa Birliği normlarını umursamadan ticaret yapmaya, gizli reklam yapmaya devam ediyorsa, orada, Avrupa Birliği normlarının özümsenmesi ve demokratikleşme adına değil, konjonktürel sebeplerle yapılmak istenilen birtakım değişiklikler söz konusudur. İş talebinde bulunan vatandaşlara yönelik olarak Edirne'de polislerin yaptığı insanlıkdışı  davranışlar yetkili amirler tarafından tevil ediliyor ve siyasî iktidar bu noktada tavrını koymuyorsa, işkence yaparak adam öldüren polislere, uyum paketi kapsamında yapılan değişikliklere rağmen yıllar boyunca tebligat yapılamıyorsa ve siyasî sorumlular bu skandala rağmen yetkililer hakkında yasal işlem yapmıyorlarsa...

Sayın Kapusuz, bunlar son derece ciddî konular, son derece ciddî!..

Emniyet yapılanmasında kadrolaşmayı aşan ve kurumun içini boşaltan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Kart, 1 dakikalık ek süre vereceğim size. Bu süre içinde lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ATİLLA KART (Devamla)- Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım.

Sistemin içini boşaltan yapılanmalar söz konusuysa, yasadaki şeklî hükümlerden istifadeyle ve kamu yetkisi kötüye kullanılarak grev ertelemesi 4 defa yapılabiliyorsa, yolsuzluğa karşı onayladığımız özel hukuk antlaşmasının gereği yapılmıyorsa, üniversitelerin dönersermayelerinden oluşan araştırma fonlarına el konuluyorsa, orada uygulama adına sorgulayacağımız çok şey var değerli arkadaşlarım.

Bütün bu süreç, bu siyasî iktidarın da, devlet güvenlik mahkemelerini 1970'li yıllarda ve 1983'lü yıllarda Anayasaya koyan siyasî iktidarların sosyal anlayış ve fiilî uygulamasını büyük ölçüde sürdürdüğünü gösteriyor değerli arkadaşlarım. Bu sebeple, diyoruz ki, siyasî iktidarı bu yanlış uygulamalarından vazgeçmeye ve uygulamalarında tutarlı olmaya bir defa daha davet ediyor, yapılan anayasa değişikliklerinin demokratik gelişmeye katkı sağlayacağına olan inancımı ifade ediyor, Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 8 inci maddesinin gizli oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı : 460

Kabul                     : 454

Ret                         :     1

Çekimser                :     1

Boş                        :     3

Geçersiz                 :     1

Bilgilerinize arz olunur.

Sayın milletvekilleri, 9 uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Sayın milletvekilleri, 9 uncu madde üzerindeki oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Oy kutuları kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin  Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 10 uncu maddesini okutuyorum:

MADDE 10. - Türkiye Cumhuriyeti  Anayasasının 160 ıncı maddesinin son fıkrası   yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - 10 uncu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya  Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ercenk, şahsınız adına da söz talebiniz var; ikisini birleştiriyorum ve 15 dakikalık sürenizi başlatıyorum.

CHP GRUBU ADINA TUNCAY ERCENK (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, önemli bir uyum paketini görüştüğümüzü belirtmek istiyorum. Şimdi, 10 uncu madde okundu: "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 160 ıncı maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır." Anayasanın 160 ıncı maddesinin son fıkrasında ne deniliyor: "Silahlı Kuvvetler elinde bulunan Devlet mallarının Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlenmesi usulleri, Millî Savunma hizmetlerinin gerektirdiği gizlilik esaslarına uygun olarak kanunla düzenlenir." Bu teklif, bu fıkrayı yürürlükten kaldırıyor. Gerekçe olarak da, "Avrupa Birliği 2002 İlerleme Raporunda şeffaflık ve etkin yönetimin sağlanmasının önemi vurgulandığından, devlet harcamalarının denetlenmesinde şeffaflığın sağlanması amacıyla 160 ıncı maddenin son fıkrası madde metninden çıkartılmaktadır" deniliyor.

Bizce, gerçekten, Silahlı Kuvvetlerin elinde bulunan devlet mallarının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denetlenmesi uygundur ve doğru bir tespittir. Şimdi, bu olumlu değişikliği belirttikten ve gerekçelerini açıkladıktan sonra, acaba şeffaflığı ve etkin yönetimi, dürüst yönetim anlayışını gündeme getirebilecek olan yeni bir düzenleme var mıdır yok mudur, ona bakmak lazım.

Değerli arkadaşlarım, bu, yolsuzlukların önlenmesi açısından da önemlidir. Yani, biz, 160 ıncı maddenin son fıkrasını, şeffaflık ve etkin yönetim anlayışı açısından...

BAŞKAN - Sayın Ercenk, müsaade eder misiniz...

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Genel Kurulda yüksek derecede bir uğultu var ve hatibin konuşması anlaşılmıyor. Sizlerden, daha özen göstermenizi istirham ediyorum

Buyurun Sayın Ercenk.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Etkin bir yönetimde, şeffaflık anlayışının yolsuzlukla yakından ilgili olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Şimdi, Avrupa Birliğinin özü, hukuk devleti ve demokratikleşmedir. Çağdaş bir yönetim, ancak hukuk devleti anlayışının yerleştirilmesinden geçer. Eğer Avrupa Birliği standartlarına uyum sağlayacaksak, o anlamda, o oranda, demokratik hukuk devleti ilkelerini hayata geçirmek zorundayız.

Şimdi, bunun da yolu, yargı bağımsızlığının sağlanmasından geçer. Bu, gerek bilimsel olarak gerek uygulamada, somut, tespit edilmiş bir gerçektir. Eğer yargı bağımsızlığı yok ise, hukuk devletinden söz etme imkânı da yoktur. Bu yargı bağımsızlığının önündeki engeller kaldırılmadıkça demokratik, şeffaf ve etkin yönetimi sağlama olanağınız da ortadan kalkar.

Şeffaf ve etkin yönetimin temel amacı nedir; yolsuzluğun önlenmesidir. Eğer siz, yolsuzluğu önlemek istiyorsanız, bu tür değişimleri hayata geçirmek durumundasınız. Eğer buna niyetiniz yoksa, bu teklif eksik kalır diye düşünüyorum. Neresi eksik kalır?.. Komisyonda konu görüşülürken, Sayın Bakan, yolsuzluğun üç ayağının olduğunu söyledi; ki, doğrudur, katılıyorum; siyaset, bürokrat ve işadamı. Bu üçlünün oluşturduğu bir anlayış, bir uygulama, bir davranış biçimi, yolsuzluk denilen kurumu bu ülkenin başına dert etmiş.

Şimdi, bu üçlü varken, siyasetçiyi tek başına alıp sorgulamak, onun hakkında olumsuz birtakım duyumları, birtakım anlayışları gündeme getirmek, siyasete ve siyasetçiye aykırı; onun anlayışına, siyaset kavramına çok uygun düşmez deniliyor; doğrudur, elbette düşmez; ancak, diğer iki ayağı, işadamı ve bürokrat ayağını ortaya çıkarma düşüncesindeyseniz, bunun yolu, siyasetçinin dokunulmazlığının kaldırılmasından geçecek. Eğer siz, milletvekilinin veya bakanın ifadesini alamıyorsanız, onu, yargı önünde ifade verme imkânından alıkoyuyorsanız, o yolsuzluk kurumunun iki ayağının ortaya çıkması da fiilen mümkün değildir. Dolayısıyla, bu hususun özellikle gündeme alınması ve getirilen bu paketlerin içinde milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılmasının yer alması da kaçınılmaz bir gerçekti diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, siyasetin toplum gözünde olumsuz gösterilmesi, gerçekten, siyaset kurumuna zarar vermektedir; doğrudur; ama, şu veya bu nedenle, siyasetçinin de bir suç işlediği vakıadır, gerçektir, gönül istemez ama, bu, doğrudur, vardır, bunu inkâr etmek de mümkün değildir.

Şimdi, bu ifadeden şöyle bir anlam çıkıyor: Efendim, suç işlemeyen bir siyasetçinin suçlanması fiilen mümkün değildir; yani, zaten, siyasetçi suç işlemişse hakkında bir soruşturma vardır; ama, hiç suç işlememiş ve suçlanıyor demek, bu, dokunulmazlığın sınırlandırılması kavramına çok uygun düşmez diye düşünüyorum.

Şimdi, sahte faturadan yargılanacaksınız, zimmet suçundan yargılanacaksınız, ihaleye fesat karıştırma suçundan yargılanacaksınız, 1 trilyon liralık Hazine yardımını usulsüz harcayacaksınız ve bundan yargılanacaksınız ve bu yargılananlardan birisi şu anda mahkûm olacak, bu karar Yargıtayda kesinleşecek ve onunla birlikte yargılanan 2 bakan da hükümet koltuğunda oturacak! Şimdi, bu tablo içinde baktığınız zaman, elbette, vatandaşın, siyasetçiye ve siyaset kurumuna güveni sarsılacaktır. Bunu düzeltmenin yolu, yine siyasetçinin kendi davranışından, kendi kararından geçecektir. Onun da tek yolu, dokunulmazlığın sınırlandırılmasıdır. Yoksa, sadece Silahlı Kuvvetlerin kullandığı devlet mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetlemesine tabi kılmakla bu tür gizliliği, bu tür anlayışı, dürüstlük, temiz siyaset, etkin yönetim anlayışını gerçekleştirme olanağınız yoktur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinden herhangi birisinde, siyaset yapanlar  hakkında, bizim ülkemizde meydana gelen, siyasetçiyle ilgili, herhangi bir iddianın binde 1'i -şaibe olarak da- çıkmış olsa, inanın, bu siyasetçiler -izliyoruz, görüyoruz- ya istifa ediyorlar ya  intihar ediyorlar. Onda 1'ini, binde 1'ini yapan -en azından şaibe anlamında ortaya çıkan- bir siyasetçi, iki şey yapıyor -tabiî Allah göstermesin- ya istifa ediyor yada  intihar ediyor.

Şimdi, bu gerçek ortada iken, biz Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz. Bu tablo içinde, Avrupa Birliğine girme konusunda elbette üstümüze düşeni yapacağız; ama, bunun yolu, hukuk devleti olmaktan geçer, hukukun üstünlüğünü savunmaktan geçer, siyasetçiye saygınlık kazandırmaktan geçer, sadece Silahlı Kuvvetlerle ilgili devlet mallarının denetlenmesinden değil. Bunu iyice kavrayıp, ona göre önümüzdeki günlerde çok ciddî adımlar atmamız lazım diye düşünüyorum.

Tabiî, şunu söylemek de mümkün. Bu, bir hükümet teklifi. Efendim, Tuncay Ercenk, sen böyle diyorsun da, Avrupa Birliği, bizden, şu dokunulmazlıkları sınırlandır diye bir şey istemiyor ki de diyebilirsiniz. Yani, zaten, biz ne yapıyorsak, Avrupa Birliği istediği için yapıyoruz, Avrupa Birliği üyeleri istediği için yapıyoruz; toplumun beklentileri ve kararları yönünde ve onun, gerçekten dürüst bir siyaset anlayışında yaşaması gerektiğinden değil. Birisi bize dayatıyor,  biz de onun üzerine, yapıyoruz. Halbuki, biz, bu tür anlayışları, bu tür değişimleri, yıllardan beri -komisyonda da söyledim- savunageldik. Şimdi, kabul etmeye çalıştığımız hususların tümünü idamından tutun, insan haklarına kadar, toplantı, gösteri yürüyüşüne kadar, dürüst siyaset anlayışına kadar, biz savunageldik, söyledik, hepsini anlattık; ama, kimimiz coplandı, kimimiz zindanlara düştü, kimimiz de darağacına çekildi. Biz, o zamanlar bunu söylüyorduk ve değişimden yanaydık; ama, şimdi, yirmi yıl sonra, otuz yıl sonra, Avrupa Birliği istiyor diye bizim bu değişimi yapmamız, Türk Ulusu adına, çok iyi bir davranış değildir diye düşünüyorum. Bu değişimler, toplumun demokratik talepleri çerçevesinde yapılsaydı, öyle sanıyorum ki daha çok saygınlık kazanırdık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Milletinin çok önemli bir özelliği var: Türk Milleti, söz verme konusunda hassastır. Söz verme konusunda hassastır. Sözünü verdin mi, tutacaksın. Kaytarmak yok. 70 000 000 kişinin önünde sözünü verdin mi, dokunulmazlığı kaldıracağım kardeşim dedin mi, yapacaksın. Eğer bunu yapmıyorsan, Türk Milleti yakana yapışır. Yiğitlik, verdiğin sözü tutmakla olur. Yiğitlik, verdiğin sözü tutmakla olur...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bırak şimdi, akşam akşam!..

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Ağzını topla!.. Ağzını topla!.. Ağzını topla, saygısızlık yapma!

BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Lütfen ikaz edin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Siz, Genel Kurula hitap edin.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Aynen iade ediyorum sana onu, aynen iade ediyorum! Terbiyesiz!..

BAŞKAN - Sayın Ercenk...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Ama, Sayın Başkanım, söylediğini duydunuz mu?

BAŞKAN - Onun söylediklerini duymadık; ama, sizin ifadeniz de yerinde değil. O ifadenizi lütfen tashih eder misiniz.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Hangi ifademi?..

BAŞKAN - Son kullandığınız kelimeyi tashih eder misiniz. Son olarak "T"yle başlayan bir kelime kullandınız; lütfen...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Efendim, o gereğini yapsın, ben de gereğini yapayım.

BAŞKAN - Sayın Ercenk, o kelimeyi lütfen geri alır mısınız.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Efendim, niye geri alayım ben o kelimeyi?!

BAŞKAN - O kelimeyi niçin kullanıyorsunuz?!

TUNCAY ERCENK (Devamla) - İlkönce ona söyleyin Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Ben, oradan ne konuşuldu, duymadım; ama, sizin konuştuğunuzu net olarak duydum.

TUNCAY ERCENK (Devamla)  - Ben buradan duydum.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ayıp denen bir şey var!... Tuncay, ne söylediğini söylesene...

BAŞKAN - O kelime yakışmadı. Lütfen tashih edin. Bir sürçülisan olduğunu söyler misiniz.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Efendim, sürçülisan değil.

BAŞKAN - Yani, bilerek mi kullandınız Sayın Ercenk?!

TUNCAY ERCENK (Devamla) - O, tepkiye karşı söylenmiş bir söz, hedef alınarak söylenmiş bir şey değil Sayın Başkanım.

Bu konuda, inanıyorum ki, Türk Milletinin bu hassasiyeti, önümüzdeki dönemde dikkate alınır ve siyasete ve siyasetçiye saygınlığın kazandırılması, dokunulmazlığın kaldırılmasıyla mümkün hale gelir ve böyle bir kuruma saygınlık kazandırılmasında başlıca görev de, hükümet üyelerine ve İktidar Partisine aittir. Biz hazırız. Biz, her zaman da söylüyoruz, dokunulmazlıkların kaldırılması gereklidir diyoruz.

Dolayısıyla, eğer, Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde yer alacaksak ve gerçekten siyasetçiye ve siyasete saygınlık kazandıracaksak, halka verdiğimiz sözü tutmak zorundayız.

İnanıyorum ve güveniyorum ki, bu sözü, başta İktidar Partisi tutacaktır ve gerçekten, Türk Ulusunun hak ettiği siyasetçi kavramını, siyasetçi tipini bu ülkeye kazandıracaktır.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 9 uncu maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 451

Kabu                      : 445

Ret                         :     2

Boş                        :     2

Geçersiz                 :     2

Bilgilerinize arz olunur.

Saygıdeğer milletvekilleri, 10 uncu madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - 11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde tümüyle oylanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

11 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinin gizli oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı : 455

Kabul                     : 444

Ret                         :     3

Çekimser                :     1

Boş                        :     6

Geçersiz                 :     1

11 inci maddeyle ilgili oyunu kullanmayan sayın üye var mı?Yok.

Sayın milletvekilleri, 11 inci madde üzerindeki oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 11 inci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 445

Kabul                     : 441

Ret                         :     1

Boş                        :     2

Geçersiz                 :     1

Bilgilerinize arz olunur.

Hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar)

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 5 Mayıs 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 23.13