DÖNEM
: 22 CİLT : 48 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
83 üncü Birleşim
4 Mayıs 2004 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in,
Doğu Anadolu Bölgesinin genel sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşması
2.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in,
toplum sağlığını ve gelecek kuşakları tehdit eden uyuşturucu, alkol ve
sigaranın zararlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı
konuşması
B) Tezkereler ve Önergeler
1. - Norveç Parlamentosu Dışişleri
Komitesi Başkanının davetine icabetle bu ülkeye resmî ziyarette bulunacak olan
TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden müteşekkil Parlamento heyetini oluşturmak
üzere Gruplarınca isimleri yeniden bildirilen milletvekillerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/550)
2. - Bulgaristan Ulusal Meclisi Dış
Politika Savunma Güvenlik Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento
heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda
bulunmak üzere ülkemizi ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/551)
3. - Belçika'da yapılacak olan Habitat
Düzeyinde Küresel Parlamenterlerin Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu Toplantısına
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen katılacak milletvekillerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/552)
4. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/553)
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi
Önergelerı
1. - Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve
42 milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliğinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/186)
2. - Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve
46 milletvekilinin, töre cinayetlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/187)
D) Çeşıtlı İşler
1. - Genel Kurulu ziyaret eden İtalya
Milletvekilleri Meclisi Başkanı Pier Ferdinando Casini ve beraberindeki heyete
Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi
IV. -
ÖNERİLER
A) Danişma Kurulu ÖnerıSı
1.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve
Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve
Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)
5. - Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve
Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve
Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları
(1/238) (S. Sayısı: 428)
6. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz, Haluk İpek, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa ve Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile 193 milletvekilinin;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/278) (S. Sayısı: 430)
VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) Yazili Sorular ve Cevaplari
1. - Diyarbakır Milletvekili Mesut
Değer'in, pişmanlık kanunlarından yararlananlara ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/628)
* Ek cevap
2. - Mersin Milletvekili Mustafa
Özyürek'in, Gelir Vergisi beyannameleriyle ilgili bir tamime ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2199)
3. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/2220)
4. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un,
meslek hastalıklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
Başesgioğlu'nun cevabı (7/2242)
5. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in,
deprem ihtimaline karşı alınan tedbirlere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/2243)
6. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, Federasyon Başkanlığına seçilme kriterlerine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/2251)
7. - Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in,
amatör kulüp müsabakalarında sağlık görevlisi bulundurulmasına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/2253)
8. - İzmir Milletvekili K.Kemal Anadol'un,
bazı terör örgütleriyle ilişkilerinden dolayı tutuklanan kamu görevlilerine
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/2257)
9. - Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in,
Bursa-Eşkel Köyünün sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ'ın cevabı (7/2259)
10. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
TMO Yeniceoba-Cihanbeyli tesislerinin özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/2263)
11. - Samsun Milletvekili Haluk Koç'un,
özelleştirmeyle ilgili bazı uygulamalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/2281)
12. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
Niğde Çiftlik İlçesinin hükümet konağı inşaatının ne zaman tamamlanacağına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/2286)
13. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
serbest bölgelerde uygulanan istisnalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı (7/2295)
14. - Ankara Milletvekili İsmail
Değerli'nin, bir şahsa yeşilkart verilmesine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ'ın cevabı (7/2298)
15. - Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin,
bir şahsın kurucularından olduğu söylenen bir şirkete ilişkin sorusu ve Sanayi
ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/2301)
16. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Devlet Personel Başkanlığına aktarılan personele ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/2304)
17. - Manisa Milletvekili Hasan Ören'in,
afet yaşanan Manisa ve çevresinin afet kapsamına alınmasına ilişkin sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/2306)
18. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit'in, Diyarbakır'da yerel yayın yapan bir radyonun kapatılmasına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/2309)
19. - Kırıkkale Milletvekili Halil
Tiryaki'nin, hayatını kaybeden bir kişinin ailesine yardım yapılmasına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/2350)
20. - Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin, yazılı soru önergeleriyle ilgili olarak yapılan işlemlere ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın cevabı (7/2384)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi'nin, üzüm
üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, 1
Mayıs işçi bayramı kutlamalarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Adalet Bakanı
Cemil Çiçek,
Cevap verdi.
Muş Milletvekili Seracettin Karayağız,
Muş'un düşman işgalinden kurtarılışının 87 nci yıldönümü münasebetiyle
gündemdışı bir konuşma yaptı.
Genel Kurulu ziyaret eden Moğolistan
Cumhurbaşkanı Natsagin Bagabandı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denildi.
Samsun Milletvekili İlyas Sezai Önder'in
(6/1005) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu;
sorunun geri verildiği bildirildi.
Hırvatistan-Türkiye Parlamentolararası
Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi,
Genel Kurulun 29.4.2004 Perşembe günkü
(bugün) birleşiminde, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 31 inci sırasında yer alan 427
sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına, 25 ilâ 30 uncu
sıralarında yer alan 419, 420, 421, 422, 423 ve 426 sıra sayılı kanun
tasarılarının ise 10 ilâ 15 inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 4.5.2004 Salı günü de Genel Kurulun
saat 13.00'te toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi ,
Kabul edildi.
Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe, Grubunca aday gösterilen İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı seçildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Gıdaların
Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
(1/238) (S. Sayısı: 428),
5 inci sırasında bulunan, Kamu Yönetimi
Temel Kanunu Tasarısının (1/731) (S. Sayısı: 349),
6 ncı sırasına alınan, Bazı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/740) (S.
Sayısı: 427)
16 ncı sırasına alınan, Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman ve 14 Milletvekilinin; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifinin (2/182) (S. Sayısı: 300),
17 nci sırasına alınan, 190 Sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Diyanet
İşleri Başkanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
(1/622) (S. Sayısı: 201),
Görüşmeleri, ilgili Komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
2 nci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),
3 üncü sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523)
(S. Sayısı: 152),
4 üncü sırasında bulunan, Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212)
(S. Sayısı: 305)
Görüşmeleri, daha önce geri alınan
maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden,
Ertelendi.
7 nci sırasına alınan, Astronotların
Kurtarılması, Astronotların ve Uzaya Fırlatılmış Olan Araçların Geri
Verilmeleri Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının (1/733) (S. Sayısı: 413),
8 inci sırasına alınan, Türkiye
Cumhuriyeti ile Hollanda Krallığı Arasındaki Hollanda PSO Katılım Öncesi
Programı ve MATRA Katılım Öncesi Programına İlişkin 2003 Yılı Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının (1/673) (S. Sayısı: 414),
9 uncu sırasına alınan, Hırvatistan
Cumhuriyeti Hükümeti ve Federal Almanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bölgesel Silahların Kontrolü
Doğrulama ve Uygulama Yardım Merkezi (RACVIAC)
Kurulması Hakkında Anlaşmaya Katılmamızın (1/774) (S. Sayısı: 415),
10 uncu sırasına alınan, Türkiye
Cumhuriyeti ve Federal Demokratik Etyopya Cumhuriyeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının (1/609) (S.
Sayısı: 419),
11 inci sırasına alınan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Tayland Krallığı Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşması ile Eki Protokolün Onaylanmasının (1/696) (S. Sayısı: 420),
12 nci sırasına alınan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Estonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşması ile Eki Protokolün Onaylanmasının (1/697) (S. Sayısı: 421),
13 üncü sırasına alınan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Malta Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki
ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının (1/708) (S. Sayısı: 422),
14 üncü sırasına alınan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve İran Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın ve Eki Protokolün
Onaylanmasının (1/773) (S. Sayısı: 423),
15 inci sırasına alınan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşması ile Eki Protokolün Onaylanmasının (1/787) (S. Sayısı:
426),
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarılarının, görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan
açıkoylamalardan sonra, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
4 Mayıs 2004 Salı günü, alınan karar
gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 17.30'da son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkanvekili
|
Mevlüt
Akgün |
Yaşar
Tüzün |
|
Karaman |
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. : 121
II. - GELEN
KÂĞITLAR
30 Nisan
2004 Cuma
Rapor
1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz,
Haluk İpek, Bursa Milletvekili
Faruk Çelık, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa ve Hatay Milletvekili
Sadullah Ergın ile 193
Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/278) (S.
Sayısı: 430) (Dağıtma tarihi: 30.4.2004) (GÜNDEME)
No. : 122
3 Mayıs
2004 Pazartesi
Tasarılar
1. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Romanya Hükümeti Arasında Kendi Vatandaşlarının ve Ülkelerinde Yasadışı Konumda
Bulunan Yabancıların Geri Kabulüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/794) (İçişleri ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2004)
2. - Çavuş ve Uzman Çavuş Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/795) (Millî Savunma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2004)
3. - İller Bankası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/796) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2004)
Teklifler
1. - Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in; Tababet ve Şuabatı
Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/280) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.4.2004)
2. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalci ve 34 Milletvekilinin; Ateşli
Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/281) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.4.2004)
Rapor
1. - Danıştay Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/629) (S. Sayısı:
431) (Dağıtma tarihi: 3.5.2004) (GÜNDEME)
Tezkere
1. - İstanbul Milletvekili Memduh Hacioğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/549) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2004)
Sözlü Soru
Önergeleri
1. - Malatya Milletvekili Muharrem
KILIÇ'ın, özelleştirme nedeniyle işten çıkarılanlara ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/1065) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)
2. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, belediyelerin sokak aydınlatmasına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1066) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.4.2004)
3. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
Ulukışla Cezaevinin kapatılmasına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1067) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)
4. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
köy merkezli tarımsal danışmanlık merkezlerine sözleşmeli personel alımında yaş
sınırına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1068)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)
5. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
Niğde İli Çitflik İlçesi sulama kuyularına ruhsat verilmeme nedenine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1069) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.4.2004)
6. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
Niğde-Ulukışla-Altay Köyüne bir alt geçit yapılmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1070) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)
7. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
Ziraat Bankasının hayvancılık kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali
BABACAN) sözlü soru önergesi (6/1071) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)
8. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
patates stoğuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1072) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)
9. - Muğla Milletvekili Ali Cumhur
YAKA'nın, Muğla İline bağlı köylerdeki inşaat yasağına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1073) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)
10. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya gezisine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1074)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)
11. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya-Elmalı İlçesinde müze kurulmasına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1075) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)
12. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Nevşehir Havalimanının kullanılmamasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1076) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)
13. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Kaş İlçesinde bir müze açılıp açılmayacağına ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1077) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.4.2004)
14. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Kaş İlçesinde sualtı turizminin geliştirilmesine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1078) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.4.2004)
15. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, bazı köy topraklarında asbest ve içme sularında arsenik bulunduğu
iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1079) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.4.2004)
Yazılı Soru
Önergeleri
1. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
bir bakanın Mavi Akım Projesiyle ilgili açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2417) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.4.2004)
2. - Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in,
bedelli askerlik uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2418)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)
3. - İzmir Milletvekili Muharrem
TOPRAK'ın, halk pazarlarında satılan gıdaların denetimine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2419) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)
4. - İzmir Milletvekili Muharrem
TOPRAK'ın, ülkemizdeki ekonomik duruma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2420) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)
5. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
bir holding başkanıyla görüşmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2421) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)
6. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya İlinde reklam ve ilan panolarına yönelik eleştirilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2422) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.4.2004)
7. - Malatya Milletvekili Muharrem
KILIÇ'ın, tarım sigortasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2423)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)
8. - Adana Milletvekili Atilla
BAŞOĞLU'nun, Kamu Personeli Seçme Sınavı başvuru formlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2424) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)
9. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
gelir dağılımındaki düzensizliğin önlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2425) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)
10. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in,
Çin mallarının ithalatıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2426) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)
11. - Çanakkale Milletvekili Ahmet
KÜÇÜK'ün, Çanakkale İlinin ekonomik sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2427) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)
12. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Uludağ'daki Wolfram madeni ve işletmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2428) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)
13. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
BOTAŞ eski Yönetim Kurulu Üyesi bir şahısla ilgili iddialara ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2429) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.4.2004)
14. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya'da elektrik hatlarının yeraltına alınmasına ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2430) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.4.2004)
15. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
enerji piyasasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2431) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)
16. - Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, elma üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2432) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)
17. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
yapılan bir atamaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2433) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)
18. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Doğu Anadoludaki çiftçilere yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2434) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.4.2004)
19. - Tekirdağ Milletvekili Enis
TÜTÜNCÜ'nün, ayçiçeği üretimine ve Türk tarımının sorunlarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2435) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.4.2004)
20. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
taşımalı eğitime ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2436)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.4.2004)
21. - Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, dış kaynaklı projelere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2437) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)
22. - Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in,
doğal afetler nedeniyle zarar gören illere yapılan yardımlara ilişkin Devlet
Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/2438) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20.4.2004)
23. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in,
taksi şoförlerinin can ve mal güvenliklerinin sağlanmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2439) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)
24. - İstanbul Milletvekili Mehmet
SEVİGEN'in, özelleştirme nedeniyle işini kaybeden işçilere ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi
(7/2440) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)
25. - İzmir Milletvekili Erdal
KARADEMİR'in, kamu bankalarının yeniden yapılandırılmalarıyla ilgili
uygulamalara ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/2441)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)
26. - Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in,
Ankara-Çamlıdere Pelitçik Köyü çevresinde bulunan fosilleşmiş ormana ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2442) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.4.2004)
27. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-Ray Projesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2443)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)
28. - Tokat Milletvekili Feramus ŞAHİN'in,
bir hastalıkla ilgili çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2444) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.4.2004)
Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. - Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, ortaklıklarına ve elde ettiği
gelirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2166)
2. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemır'in, dolaylı vergilere ve sudaki
KDV oranına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2168)
3. - İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, ABD ziyaretinde yaptığı
görüşmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2171)
4. - İstanbul Milletvekili Kemal Kiliçdaroğlu'nun, ortaklığı bulunduğu
şirketlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2172)
5. - İstanbul Milletvekili Emin Şırın'in, İstanbul'da çokuluslu şirket
yöneticileriyle yapılan bir toplantıya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2173)
6. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemır'in, APK'ya yapılan atamalara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2217)
7. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemır'in, işsizlik oranına, yabancı
sermayeye, yatırımlara ve yasama dokunulmazlığına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2218)
8. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemır'in, gelir dağılımına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2219)
9. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçıçek'in, Alevi-Bektaşi
kuruluşlarına malî yardımda bulunulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1905)
10. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, dış temsilciliklere
gönderilen bir genelgeye ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
sözlü soru önergesi (7/2235)
No.
: 123
4 Mayıs 2004
Salı
Tasarılar
1. - Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Personel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/797) (Plan ve Bütçe ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.5.2004)
2. - Mahallî İdare Birlikleri Kanunu Tasarısı (1/798) (Plan ve Bütçe
ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2004)
3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar
Kurulu Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/799) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.4.2004)
4. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Petrol, Gaz ve Maden Kaynakları Alanında İşbirliğine Dair
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/800)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.4.2004)
5. - Yolsuzlukla Mücadele Kanunu Tasarısı (1/801) (İçişleri ve
Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.5.2004)
Raporlar
1. - Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum, İçişleri
ve Anayasa Komisyonları Raporları
(1/705) (S. Sayısı: 432) (Dağıtma tarihi: 4.5.2004) (GÜNDEME)
2. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belçika Krallığı Hükümeti
Arasında Gümrük ile İlgili Konularda Karşılıklı İdarî Yardım Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/749) (S. Sayısı: 433) (Dağıtma tarihi: 4.5.2004) (GÜNDEME)
3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Brezilya Federal Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Savunma Konularında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/751) (S. Sayısı: 434) (Dağıtma tarihi: 4.5.2004) (GÜNDEME)
4. - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Önündeki Yargılama Sürecine
Katılan Kişilere İlişkin Avrupa Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/763) (S. Sayısı: 435)
(Dağıtma tarihi: 4.5.2004) (GÜNDEME)
5. - Türkiye'de Ulusal Fonun Kurulması Hakkındaki Mutabakat Zaptının
Ekinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/771) (S. Sayısı: 436) (Dağıtma tarihi: 4.5.2004) (GÜNDEME)
6. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Kendi Sınırları Arası ve Ötesinde Hava Hizmetlerine İlişkin
Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/772) (S. Sayısı: 437) (Dağıtma
tarihi: 4.5.2004) (GÜNDEME)
7. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cezayir Demokratik Halk
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî İşbirliği (Çerçeve) Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/776) (S. Sayısı: 438) (Dağıtma tarihi: 4.5.2004) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Balıkesir
Milletvekili Sedat PEKEL'in, sağlık personeline yönelik şiddet olaylarına karşı
alınacak önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1080)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)
2. - Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, YE-PA'da işten çıkarılan işçilere ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1081) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)
3. - Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, yatırımların ve istihdamın teşviki amacıyla çıkarılan
kanunun uygulanmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1082)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Yalova Milletvekili
Muharrem İNCE'nin, yazılı soru önergeleriyle ilgili olarak yapılan işlemlere
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2384)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.4.2004)
2. - Adana Milletvekili
Kemal SAĞ'ın, Türkiye Kızılay Derneğine yapılan atamalara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2448) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)
3. - Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Manavgat Çayı suyuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2449) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)
4. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, kırtasiye üretim ve ithalatına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2450) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)
5. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, Kütahya-Altıntaş İlçesine Ziraat Fakültesi açılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2451) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.4.2004)
6. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, Kütahya-Emet-Eğriboz Beldesinin sınırına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2452) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)
7. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, iki yıl önce yapılan memur sınavının süresine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2453) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)
8. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, Kütahya-Dumlupınar-Altıntaş çevre yoluna ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2454) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.4.2004)
9. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, Kütahya-Beşkarış Barajının yapımına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2455) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.4.2004)
10. - Denizli
Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR'ın, yurt dışında işadamlarımızın karşılaştıkları
sorunlara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru
önergesi (7/2456) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.4.2004)
11. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, Irak-Felluce'deki bombalı saldırıya ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2457) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.4.2004)
12. - Adana Milletvekili
Kemal SAĞ'ın, AOÇ'de bulunan Atatürk Evi'ndeki bir uygulamaya ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2458) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.4.2004)
13. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, yazılı basında yayımlanan bir ilana ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2459) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.4.2004)
14. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, iç ve dış borç miktarlarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2460) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)
15. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, bütçeden faiz ödemelerine ayrılan paya ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2461) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)
16. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, akaryakıt dağıtıcılarına verilen zamma ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2462) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.4.2004)
17. - Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, tavuk besiciliğinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2463) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.4.2004)
18. - Adana Milletvekili
Kemal SAĞ'ın, Ziraat Bankası yönetimine atanan bir kişiye ilişkin Devlet
Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/2464) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.4.2004)
19. - Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, meteoroloji istasyonlarına ve çalışan personele ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2465) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.4.2004)
20. - Antalya
Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Ankara-Beypazarı'ndaki tarihî Sultan
Alaaddin Camii'ne ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi
(7/2466) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)
21. - Adana Milletvekili
Atilla BAŞOĞLU'nun, Türkiye'de açılan yabancı özel okullardaki eğitim sistemine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2467) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.4.2004)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. - Ankara Milletvekili Salih KAPUSUZ ve 42
Milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliğinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/186) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.4.2004)
2. - Gaziantep
Milletvekili Fatma ŞAHİN ve 46 Milletvekilinin töre cinayetlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/187) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.4.2004)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
4 Mayıs 2004 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er
dakikadır.
Hükümet bu konuşmalara
cevap verebilir.
Hükümetin cevap süresi 20
dakikadır.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, anayasa değişiklikleri görüşmeleri nedeniyle, gece geç vakitlere
kadar çalışacağımızdan, sayın hatiplere sürelerinin dışında sadece 1 dakikalık
ek süre vereceğim. Onun için, konuşmacı milletvekili arkadaşlarımın, süreye
titizlikle riayet etmelerini istirham ediyorum.
Gündemdışı ilk söz,
Türkiye-Polonya Parlamentolararası Dostluk Grubu olarak Polonya'ya yapmış
oldukları resmî gezi hakkında bilgi vermek için söz isteyen Kırıkkale
Milletvekili Sayın Murat Yılmazer'e aittir.
Sayın Yılmazer?..
Doğu Anadolu Bölgemizin
genel sorunlarıyla ilgili olarak söz isteyen Iğdır Milletvekili Sayın Dursun
Akdemir; buyurun. (Alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1. - Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir'in, Doğu Anadolu Bölgesinin genel sorunlarına ve
alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu Anadolu Bölgemizin genel
sorunlarıyla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlamadan önce,
şahsım ve mensubu bulunduğum Doğru Yol Partisi adına, Yüce Heyetinizi ve
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Doğu Anadolu deyince
yoksulluk akla gelir. Doğu Anadolu deyince göç, yine, Doğu Anadolu deyince
hayvancılık, Doğu Anadolu deyince sınır ticareti akla gelir.
Değerli arkadaşlar,
hükümetimiz kurulunca acil eylem planı yaptı. Bu planda, yolsuzluk ve
yoksullukla mücadele hedefi koydu kendine; ama, aradan birbuçuk yıl geçtiği
halde, 2004 yılı program kitapçığında "yoksullukla mücadele programı
başlatılmış, yoksulların belirlenmesine yönelik çalışmalar devam
etmektedir" denilmektedir. Yine, değerli arkadaşlarım "sosyal hizmet
yardımı içeren programlar başlatılacaktır" denilmektedir.
Değerli Başbakanım, sayın
hükümet üyeleri; siz, hükümetinizin kurulmasından bugüne birbuçuk yıl geçtiği
halde "yaptık" demeniz gerekirken "çalışmalar devam etmektedir"
veya "başlatılacaktır" demektesiniz. Nerede planınızın aciliyeti?!
Bütçeler yapılıyor; ama, üzülerek ifade ediyorum ki, projelerde, bu programlar
içerisinde, ciddî anlamda Doğu Anadolu Bölgesine yer verilmediği
görülüyor.
Buradan İktidara
sesleniyorum: Paketlerinizi, lütfen uygulayınız. Doğu Anadoluyu kurtaracak olan
projeler, çileyi, göçü, yoksulluğu ve yolsuzluğu önleyecektir çünkü; o nedenle
de lütfen uygulayınız.
Sınır ticaretini
sınırlayan İktidara tekrar sesleniyorum: Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde
sınır ticaretinden geçim yapılırken, şu anda zor durumdadır vatandaşlar. Hemen
hemen tek geçim kaynağı canlı hayvan yetiştiriciliği olan bu bölgede, yapılan
et ithali ve yurda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinden sokulan kaçak et ve
hayvanların bölgemize getirdiği kayıp çok büyüktür.
İki saat kadar önce,
Elazığ'dan, bir basın mensubundan aldığım yeni bir habere göre, Elazığ, bir
ayda, tam 45 trilyon lira bu kaçak etten zarar görmektedir. Değerli hükümet
yetkilileri, konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Yine, bir hafta kadar
önce, İktidar milletvekillerinden Erzurum Milletvekili Prof. Dr. Sayın Muzaffer
Gülyurt Bey aynı konuyu gündeme getirmiş, Kars, Erzurum, Ağrı bölgesinde
hayvancılık yapan çiftçilerin zor durumda olduğunu söylemiş ve çare istemişti;
o nedenle önemsiyoruz ve üzerinde duruyoruz. Birbuçuk yıldan beri, Doğu
Anadoluda hangi fabrikayı kurdunuz?! Bunlardan hiçbirini yapamadınız. Bu
tutumumuzla, doğuyu yangın yerine çevirmiş oluyoruz; o nedenle dikkatinizi
doğuya çekmek istedim.
Doğu Anadolu Bölgesi,
ciddî ve acil sorunlarının çözümünü beklemektedir, çözmenizi talep ediyoruz;
çünkü, Doğu Anadolu halkı perişan haldedir. Esnafımız siftahsız dükkân
kapatıyor; yaşamak için gerçekten çok zor şartlarda mücadele veriyor. Nerede
sizin Doğu Anadolu Projeniz, hani?!
2004 yılının program
kitapçığına bir göz attım. 134 üncü sayfada, Doğu Anadolu Bölgesinden
"DAP" kelimesiyle söz ediliyor ve GAP açıklanıyor. Eğer, GAP için
övülecek bir şey varsa, bunda, Doğru Yol Partisinin payı olmalıdır diye
düşünüyorum. O nedenle, bu iktidarın da DAP'ı gerçekleştirerek övünmeye hakkı
olsun diyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, şöyle bir rakam vermek istiyorum: Türkiye'nin toplam istihdamının
içerisinde tarımsal istihdam yüzde 34, sanayi istihdamı yüzde 18, hizmetler
sektörü yüzde 48 oranındadır. Buradan da açıkça görülmektedir ki, işsizliği
körükleyen, tarımdaki istihdamın desteklenmemesidir; destekleme olmadığı için,
köylü, kasabalı işsiz kalmakta, aileiçi işsizliği ortadan kaldıran tarım
ortadan kalktığı için de, işsizler ordusuna bilinmeyen yenileri eklenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
ek 1 dakika içinde lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Olur Başkanım.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bu yöre, özellikle pancar ekicilerinin çok olduğu yöredir.
Batı'nın genetik yapısını değiştirdiği tarımsal ürünler ve kimyasal
tatlandırıcıların, Türkiye'nin pancar sanayii üzerinde yaptığı etkiyi anlatan
Pankobirlik'in bilimsel araştırma hüviyetinde yayımladığı kitabı, lütfen,
hükümet üyelerinin okumasını, üreticinin temsilcisine söz vermesini talep
ediyorum.
Bu arada, Doğu Anadolu
Bölgesinde olan ilimiz Iğdır'da, havaalanı yarımdır, onun yapılmasını; Aras
tekstil fabrikası çürümek üzeredir, üretime kazandırılmasını; baraj için ödenek
verilmesini; ayrıca, Iğdır Ovasının sulama probleminin çözümlenmesini talep
ediyorum.
Sayın Başkanım,
tamamlıyorum.
Bugün, İktidar sözcüleri,
çeşitli medya ve basın organlarında "enflasyonu indirdik" diyorlar;
ama, maalesef, enflasyon, sadece, resmî rakamlarda ve resmî makamlar tarafından
düşürüldü; ama, halka yansımadı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Bağımsızlar ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
nezaketinize çok teşekkür ediyorum, sağ olun efendim.
Sayın milletvekilleri,
toplum sağlığını, gelecek kuşaklarımızı tehdit eden uyuşturucu, alkol ve
sigaranın zararlarıyla ilgili, Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel söz
istemiştir.
Buyurun.
2.-
Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, toplum sağlığını ve gelecek kuşakları
tehdit eden uyuşturucu, alkol ve sigaranın zararlarına ve alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
SEDAT PEKEL (Balıkesir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, toplum sağlığımızı, bununla birlikte
gelecek kuşaklarımızı tehdit eden uyuşturucu, alkol ve sigaranın toplumumuza
yönelik zararları üzerine gündemdışı söz almış bulunuyorum; konuşmama
başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tüm zararlı etkilerinin bilinmesine karşın, ülkemizde, uyuşturucu, alkol ve
sigara kullanımı her geçen gün artmakta, toplum huzurumuzu tehdit eder bir
boyut kazanmaktadır. Uyuşturucu madde kullanımı toplumları tıbbî, sosyal ve
ekonomik yönden olumsuz yönde etkilemektedir. Çağımızın vebası olarak bilinen
uyuşturucu, alkol, gençliği derinden etkilemekte, bunalımlar ve onarılması güç
yıkımlar meydana getirmektedir.
Yapılan araştırmalar,
ülkemizde, uyuşturucu, alkol ve sigara kullanım yaşının çok düştüğünü
göstermektedir. Öyle ki, sigaraya başlama yaşı 7, alkole 9, uyuşturucu
maddelere 11, extacy ya da esrara başlama yaşı 13'e kadar düşmüştür. Geçtiğimiz
yıllarda 7 büyük ilimizdeki lisede okuyan öğrenciler üzerinde yapılan bir
araştırma, gençlerimizin yüzde 53'ünün esrarı denediğini, yüzde 22'sinin ara
ara kullandığını, yüzde 8,5'inin de sürekli kullandığını ortaya çıkarmıştır.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye, yasadışı uyuşturucu üretim ve ticaretini bir insanlık suçu olarak
nitelemekte ve tüm olanaklarıyla uyuşturucuya karşı mücadele etmektedir.
Güvenlik güçlerimiz, 2003 yılında, 5 220 kilo eroin, 308 kilo afyon, 1 009 kilo
baz morfin, 7 777 kilo esrar ve 5 847 715 adet uyuşturucu hap ele geçirmiş,
uyuşturucu bağlantılı 12 420 tutuklama gerçekleştirmiştir. Bu rakamlar,
güvenlik güçlerimizin uyuşturucuyla mücadele göstergesidir; fakat, bu mücadelede
etkin olamadığımız da ortadadır. Bununla birlikte, bu rakamlar, Türkiye'nin
uyuşturucu ticaretinde bir köprü olduğuna işaret etmektedir. Bu nedenle,
uyuşturucuyla mücadele, yalnızca güvenlik güçlerimizin değil, toplumun tümünün
ciddîye alması gereken topyekûn bir savaştır.
Değerli milletvekilleri,
rakamların ışığında görünen gerçek ortadadır. Ulusumuzu ayakta tutacak,
geleceğimizin güvencesi gençlerimiz karanlığa doğru sürüklenmektedir.
Anayasanın 58 inci maddesinde "devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden,
uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve
cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır" hükmü yer almaktadır. Bu
hüküm, devletin görevlerini açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Bu nedenle, uyuşturucu
madde kullanımı, alkol ve sigara kullanımıyla etkin bir şekilde mücadele
edebilmek için, bu tür maddelerin, üretiminden pazar aşamasına, hatta kullanıcı
bireye ulaştığı son nokta da dahil olmak üzere, denetleyici, caydırıcı
politikalar üretilmeli ve bu politikalar benimsenmelidir.
Bu nedenle, toplumun,
özellikle gençlerin uyuşturucuya yönelik talebinin yok edilmesi ya da hiç oluşmaması
için koruyucu çalışmalar yapılmalıdır. Çocuklarımız, gençlerimiz ve
ailelerimiz, öğretmenlerimiz, uyuşturucu madde kullanımının zararları konusunda
bilgilendirilmelidirler. Madde kullanımıyla mücadelede, aileler, eğitim
kurumları, medya kuruluşları, sivil toplum örgütleri, güvenlik güçleri ve
toplumumuzun tüm taraflarına önemli görevler düşmektedir.
Sayın milletvekilleri,
insan sağlığını ciddî şekilde tehdit etmekte olan uyuşturucu ve uyarıcı
maddelerle mücadele konusunda, olayın sosyal boyutu da gözönüne alındığında,
konuyla ilgili kurum ve kuruluşların koordineli bir çalışmaya gitmeleri
gerekmektedir. Madde bağımlılığıyla mücadelede, Millî Eğitim, Sağlık, Millî
Savunma, İçişleri Bakanlıkları ile yerel yönetimlerin işbirliği, sistemli ve
etkin bir şekilde yapılmalıdır.
Bağımlılık tedavisinin
güç bir tedavi olduğu gözönüne alındığında, sorunun yaygınlaşmasını önleyerek
artışın durdurulması önem taşımaktadır. Kamuoyunun, madde bağımlılığının
tehlikeleri konusunda -uyarıcı ve bilgilendirici bir şekilde- yönlendirilmesi
için çalışmalar yapılmakta; ancak, bunlar yetersiz kalmaktadır.
Bununla birlikte, çığ
gibi büyüyen işsizlik sorununun çözülmesi, genç yurttaşlarımızın uyuşturucu
kıskacından kurtarılmasına büyük ölçüde yarar sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
milyonlarca çocuğumuzu, gencimizi tehdit eden madde bağımlılığının önüne
geçilmesinde, medyanın da büyük bir rolü bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Pekel, ek
1 dakikalık sürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
SEDAT PEKEL (Devamla) -
Toplumsal yaşamı her açıdan etkilemede önemli bir rol üstlenen televizyon
yayınlarında bazı yayın kuruluşlarınca kamu yararının gözetilmediği, toplum
değerleri ve bireysel hakların korunmadığı görülmektedir. Bununla birlikte,
topluma yönelik eğitici yayınların yerine getirilmemesi, hatta, yasal
düzenlemelerin zaman zaman ihlal edilmesi durumu söz konusudur. Bu bakımdan,
kamu yararını gözeten ve özel televizyon kanallarına örnek teşkil etmesi gereken
TRT'ye büyük sorumluluk düşmektedir; ancak, zaman zaman TRT'nin de bu konunun
önemine özen göstermediği görülebilmektedir. TRT, toplumun, özellikle de
çocukların ve gençlerin sigara, alkol, uyuşturucu madde, kumar ve diğer kötü
alışkanlıklara karşı korunmalarını sağlamak amacıyla 09.00-21.00 saatleri
arasında, caydırıcı nitelikte yayınlar yapmak zorunda iken, bu yayınları çoğu
zaman geç saatlere koymaktadır. Bu konuyu, kurumun en yetkili kişisi olarak
Genel Müdür Sayın Demiröz'e bir yazıyla bildirmeme rağmen, aradan uzun bir süre
geçmiş ve bugüne kadar kendisinden herhangi bir yanıt alınamamış, ayrıca,
konuyla ilgili gereken de yapılmamıştır.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin geleceği çocuklarımızı ve gençlerimizi sigara, alkol, uyuşturucu
madde ve diğer kötü alışkanlıklara karşı koruyucu, kullanımını önleyici ve
caydırıcı nitelikte yeni yasal düzenlemelere hep birlikte imza atacağımızı
umuyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Pekel,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 3 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı
okutup bilgilerinize sunacağım.
B) Tezkereler ve Önergeler
1. - Norveç
Parlamentosu Dışişleri Komitesi Başkanının davetine icabetle bu ülkeye resmî
ziyarette bulunacak olan TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden müteşekkil
Parlamento heyetini oluşturmak üzere Gruplarınca isimleri yeniden bildirilen
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/550)
30.4.2004
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Norveç Parlamentosu
Dışişleri Komitesi Başkanının vaki davetine icabetle, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento heyetinin, 12-13
Ocak 2004 tarihleri arasında Norveç'e yapacağı resmî ziyarete ilişkin siyasî
parti gruplarından bildirilen isimler, 06.01.2004 tarihli 38 inci Birleşimde
Genel Kurulun bilgisine sunulmuştu. Ancak, mahallî seçimlerden dolayı söz
konusu ziyaret gerçekleştirilememiştir.
Bu defa, 12-15 Mayıs 2004
tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan anılan ziyarete ilişkin siyasî parti
gruplarının yeniden bildirdiği isimler Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesi uyarınca
Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mehmet Dülger (Antalya)
Müfit Yetkin (Şanlıurfa)
Nihat Eri (Mardin)
Onur Öymen (İstanbul)
Emin Koç (Yozgat)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer tezkereyi
okutuyorum:
2. -
Bulgaristan Ulusal Meclisi Dış Politika Savunma Güvenlik Komisyonu Başkanı ve
beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu
olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/551)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanının 27 Nisan 2004 tarih ve 36 sayılı kararıyla,
Bulgaristan Ulusal Meclisi Dış Politika, Savunma Güvenlik Komisyonu Başkanı ve
beraberindeki Parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu
olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 7 nci
maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Üçüncü tezkereyi
okutuyorum:
3. -
Belçika'da yapılacak olan Habitat Düzeyinde Küresel Parlamenterlerin Avrupa
Kıtası Başkanlar Kurulu Toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen
katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/552)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Habitat Düzeyinde Küresel
Parlamenterlerin Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu Toplantısı 12 Mayıs 2004
tarihinde Belçika'nın başkenti Brüksel'de yapılacaktır. Konferansa katılınması
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulda kabul edilmiştir.
Anılan kanunun 2 nci
maddesi uyarınca siyasî parti grubunca bildirilen üyenin ismi Genel Kurulun
bilgilerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Münir Erkal (Malatya)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
2 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi
Önergelerı
1. - Ankara
Milletvekili Salih Kapusuz ve 42 milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliğinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/186)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Atatürk Orman Çiftliği
konusu, yazılı ve görsel basında sürekli yer alan ve toplumun çeşitli
kesimlerince de tartışılan bir konu olmasına rağmen, sorunlarının çözümlenmesi
bir yana, giderek sorun yumağı haline gelmiş bir yerdir.
Atatürk'ün, büyük bir
öngörüyle Türk Milletine hediye ettiği Atatürk Orman Çiftliği, ne yazık ki,
aradan geçen altmışaltı yıl içinde korunup geliştirilmesi bir tarafa, Bağış
Mektubundaki amaç doğrultusunda bile tasarruf sağlanamadığı gibi, çeşitli kişi
ve kurumlara tahsis olunan, işgal olunan araziler nedeniyle, arazi varlığı
başlangıçta 52 000 dekar iken bugünkü kayıtlara göre 33 487 dekara
gerilemiştir. Son dönemlerde yapılan ciddî araştırma ve denetimler sonucu, tam
900 dekar arazinin halen işgal altında olduğu belirlenmiştir.
Bugün itibariyle
Müdürlüğün, çeşitli kişi ve kuruluşlara kiraya verdiği ve mülkiyetin gayriaynî
hak tesis ettiği taşınmazlarının sayısı 112 olup, bu kiralamaların büyük bir
bölümü, maalesef, arazilerin Bağış Mektubundaki amaç doğrultusunda kullanımıyla
bağdaşmayan kiralamalardır. Bu taşınmazların yaklaşık alanı 5 324 dekardır.
Araziler üzerinde kiracılar tarafından yapılan sabit tesisler nedeniyle,
araziler, sadece gasbedilmekle kalmayıp, arazi niteliğini de kaybetmişlerdir.
Kiracıların kullanımına verilen arazilerin büyük bir bölümü üzerinde kurulan
tesisler incelendiğinde, lokantalar, büfeler, benzinlik tesisleri, garajlar,
sosyal tesisler, asfalt depo tesisleri, kömür deposu, bovling salonları, fabrikalar,
kil istihraç sahaları, kanalizasyon atık ve su kolektör tesisleri olduğu
görülmektedir.
Atatürk Orman Çiftliği
alanının, 1998 yılında Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca
birinci derecede tarihî ve doğal SİT alanı olarak tescil ve ilan olunduğu
gözönünde bulundurulduğunda, Atatürk tarafından Hazineye bağışlandığı tarihten
bugüne kadar geçen sürenin incelenmesi ve halihazırdaki sorunlarının çözümü
için, Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince
bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 27.4.2004
1- Salih Kapusuz (Ankara)
2- Ahmet Işık (Konya)
3- Muharrem Tozçöken (Eskişehir)
4- Resul Tosun (Tokat)
5. Ramazan Can (Kırıkkale)
6- Nurettin Aktaş (Gaziantep)
7- Cüneyit Karabıyık (Van)
8- Nusret Bayraktar (İstanbul)
9- Şemsettin Murat (Elazığ)
10- Fatma Şahin (Gaziantep)
11- Mahmut Kaplan (Şanlıurfa)
12- Cahit Can (Sinop)
13- Reyhan Balandı (Afyon)
14- İbrahim Hakkı Birlik (Şırnak)
15- Mehmet Salih Erdoğan (Denizli)
16- Mustafa Said
Yazıcıoğlu (Ankara)
17- Feyzi Berdibek (Bingöl)
18- Muzaffer Gülyurt (Erzurum)
19- Niyazi Pakyürek (Bursa)
20- Sabahattin Cevheri (Şanlıurfa)
21- Burhan Kılıç (Antalya)
22- Hasan Bilir (Karabük)
23- Abdulbaki Türkoğlu (Elazığ)
24- Hasan Aydın (Giresun)
25- Maliki Ejder Arvas (Van)
26- Nevzat Doğan (Kocaeli)
27- Mehmet Asım Kulak (Bartın)
28- Ahmet Faruk Ünsal (Adıyaman)
29- Abdurrahman Anik (Bingöl)
30- İbrahim Köşdere (Çanakkale)
31- Selahattin Dağ Mardin)
32- Mustafa Ataş (İstanbul)
33- Temel Yılmaz (Gümüşhane)
34- Muharrem Candan (Konya)
35- Hasan Kara (Kilis)
36 - Fahri Keskin (Eskişehir)
37 - İlyas Arslan (Yozgat)
38 - Öner Ergenç (Siirt)
39 - Mahmut Durdu (Gaziantep)
40 - Mehmet Sarı (Osmaniye)
41 - Mahfuz Güler (Bingöl)
42 - Ahmet Koca (Afyon)
43 - Abdulmecit Alp (Bursa)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerine
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
2. -
Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve 46 milletvekilinin, töre cinayetlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/187)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Töre cinayetleri, her gün
yeni yeni dramlara neden olmasına bağlı olarak Türkiye için önemini artıran ve
acilen çözüm bekleyen çok önemli bir konudur. Bu bir ayıptır ve yüzkarasıdır.
Türkiye bu ayıptan kurtulmak zorundadır.
Namusumuzu korumak nasıl
kutsal bir görevse, insanımızın hayatını ve haysiyetini korumak da o kadar
kutsal bir görevdir.
Töre cinayetleri, İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Kadınlara Karşı
Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine (CEDAW) aykırıdır. 1992 yılında
alınan CEDAW 19 nolu tavsiye kararına göre, devlet, kadınlara karşı üçüncü
kişilerin uyguladığı insan hakları ihlallerini önlemekle yükümlüdür. Ayrıca,
Pekin'de toplanan Birleşmiş Milletler Kadın Konferansı ve Pekin + 5 Sonuç
Bildirgelerinde taahhütlerimiz bulunmaktadır. Pekin + 5 Bildirgesi, namus
suçlarını kadına karşı şiddet kapsamında değerlendirmektedir.
Töre cinayetleriyle
ilgili hukukî çalışmalar yapılmakla birlikte, meselenin çözümü için
sosyokültürel çalışmalara ihtiyaç olduğu aşikârdır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi bu konuda üzerine düşeni yapmalıdır. Bu nedenlerle, Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz
ve talep ederiz.
Saygılarımızla.
1 - Fatma Şahin (Gaziantep)
2 - Remziye Öztoprak (Ankara)
3 - Salih Kapusuz (Ankara)
4 - Sadullah Ergin (Hatay)
5 - Gülseren Topuz (İstanbul)
6 - İnci Özdemir (İstanbul)
7 - Semiha Öyüş (Aydın)
8 - Zeynep Karahan Uslu (İstanbul)
9 - Mahfuz Güler (Bingöl)
10 - Hasan Kara (Kilis)
11 - Reyhan Balandı (Afyon)
12 - Serpil Yıldız (İzmir)
13 - Ali Sezal (Kahramanmaraş)
14 - Feyzi Berdibek (Bingöl)
15 - Abdulbaki Türkoğlu (Elazığ)
16 - Şevket Orhan (Bursa)
17 - Ekrem Erdem (İstanbul)
18 - Ahmet Koca (Afyon)
19 - Hüseyin Kansu (İstanbul)
20 - Mehmet Yılmazcan (Kahramanmaraş)
21 - Hanefi Mahçiçek (Kahramanmaraş)
22 - İbrahim Hakkı Aşkar (Afyon)
23 - Ahmet Uzer (Gaziantep)
24 - Mehmet Sarı (Gaziantep)
25 - Nükhet Hotar Göksel (İzmir)
26 - Hüseyin Tanrıverdi (Manisa)
27 - Mehmet Emin Tutan (Bursa)
28 - Mehmet Daniş (Çanakkale)
29 - Gürsoy Erol (İstanbul)
30 - Abdullah Torun (Adana)
31- Hikmet Özdemir (Çankırı)
32- Faruk Anbarcıoğlu (Bursa)
33- Ünal Kacır (İstanbul)
34- Faruk Koca (Ankara)
35- Eyyüp Sanay (Ankara)
36- Mehmet Kılıç (Konya)
37 -Tayyar Altıkulaç (İstanbul)
38- Kemalettin Göktaş (Trabzon)
39- Mustafa Cumur (Trabzon)
40- Mustafa Duru (Kayseri)
41- Cahit Can (Sinop)
42- Mehmet Asım Kulak (Bartın)
43- İrfan Rıza Yazıcıoğlu
(Diyarbakır)
44- Orhan Taş (Sivas)
45- Ömer Kulaksız (Sivas)
46- Metin Kaşıkoğlu (Düzce)
47- Halil İbrahim Yılmaz (Kütahya)
Gerekçe:
Töre cinayetleri, her gün
yeni yeni canlar almakta ve acı dramların yaşanmasına neden olmaktadır. Her
mağdurun ardından dökülen gözyaşları ise töre cinayetlerini önlemeye
yetmemektedir.
Türkiye'de ortalama dört
beş günde bir töre cinayeti işlendiği düşünülecek olursa, meselenin vahameti ve
nasıl kangrenleşmiş olduğu daha iyi görülür.
Birleşmiş Milletler
verilerine göre, her yıl dünyada 5 000 töre cinayeti işlenmektedir. Maalesef,
Türkiye, dünya klasmanında önde gelen ülkelerden biridir. Bu bir ayıp ve
cinayettir. Töre diye sergilenen vahşet, maalesef, hukuku da işlevsiz hale
getirmiştir.
Bu yara, yıllardır
kanamaya devam ediyor; çünkü, meselenin çözümü için ayak sürüdüğümüz ve
yeterince istekli davranmadığımız gerçektir.
Bu nedenlerle, töre
cinayetleri "kol kırılır yen içinde kalır" denilip, üstü
örtülemeyecek kadar ciddî bir uluslararası mesele haline gelmiştir.
Kadına Karşı Her Türlü
Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin (CEDAW) 19 nolu tavsiye kararı, devlete,
üçüncü kişilerin kadınlara karşı uyguladığı insan hakları ihlallerini önleme
görevi vermiştir. Pekin+5 Bildirgesi de, namus suçlarını, kadına karşı şiddet
kapsamına almıştır.
Töre adına işlenen
cinayetler, maalesef, töreyi kirletmektedir. Töre, hukukla ve dinle
çelişmemelidir, çelişirse bir yanlış vardır. Din ve hukuk, her ne sebeple
olursa olsun, hiç kimseye cinayet işleme ayrıcalığı vermez. Onun için, bu vahşetin
dinle ilişkilendirilmesi de bir başka yönden cinayettir.
Töreye karşı gelmek
suçsa, suçlu-suçsuz ayırımı yapmaksızın insanların öldürülmesi daha büyük bir
suçtur. Kanunsuz suç ve ceza olmaz. Cezalandırma yetkisi devlete aittir. Kaldı
ki, zorla ve kandırılarak kirletilen kadın suçlu değil, mağdur ve mazlumdur.
Mağdur ve mazlumsa cezalandırılmaz, korunur.
Nasıl ki, mafya adaleti
adalet değilse, töre adaleti de adalet değildir. Nasıl ki, töredir diye kan
davaları tasvip edilemezse, töre cinayetleri de tasvip edilemez. Töre
cinayetlerini tasvip etmemek, namusun korunmasına karşı olmak demek de değildir.
Namus, insan hayatı ve haysiyeti güvence altına alınarak korunmalıdır.
Öte yandan, her ne
sebeple olursa olsun, kirletilen kadının töre öyle gerektiriyor diye, aile
meclisi kararlarıyla ölüme mahkûm edilmesi, kadına yönelik ayırımcılığın ve
şiddetin bir başka göstergesidir. Nitekim, başka gerekçelerle, Türk kadınının
yüzde 67'sinin fiziksel şiddete maruz kalması da bunun bir kanıtıdır.
Kadının ayırımcılığa tabi
tutulması ve sistematik bir biçimde şiddete maruz bırakılması toplumsal bir
olaydır. Onun için, bu, salt mevzuat değişiklikleriyle halledilebilecek bir
konu değildir. Nitekim, AB müktesebatı çerçevesinde, Yedinci Uyum Paketiyle
TCK'nın 462 nci maddesi değiştirilerek, töre cinayetleri hafifletici sebep
olmaktan çıkarılmıştır; ama, mesele kökünden çözülmüş değildir. Bunu, birden
fazla kişinin bir araya gelip karar alması ve birçok kişi tarafından planlanıp
beraberce gerçekleştirilmesi nedeniyle nitelikli suç sayma gereği vardır. Aksi
halde, etkili koruma sağlama sorumluluğunu yerine getirmekte başarısız olduğu
için, bu cinayetlerde devletin sorumluluğu ortadan kalkmayacaktır.
Töre cinayetlerinin,
özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde sıkça görülmesi, meselenin
arka planında başka nedenler olduğunun göstergesidir. Bu bakımdan, konunun
ardında yatan nedenlerin araştırılarak tespit edilmesi, çözüm yolunda ciddî bir
adım olacaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi, töre cinayetlerini araştırırken, sadece bir toplumsal vahşeti gözler
önüne sermiş ve bunun nedenlerini ortaya koymuş olmayacaktır; aynı zamanda,
meselenin çözümü konusunda devlete, millete, gönüllü kuruluşlara, toplum
önderlerine ne gibi görevler düşmektedir, bunları da ortaya koyacaktır.
Unutulmamalıdır ki, bu,
bir kadın sorunu değil, insanlık sorunudur ve Türkiye için yüzkarasıdır. TBMM,
bu konuda üzerine düşeni yapmalıdır.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza
sunacağım.
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (devam)
4. -
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılan
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/553)
29.4.2004
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Vaki davete icabetle,
görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 11-14 Nisan 2004 tarihlerinde
Japonya'ya yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ömer Çelik (Adana)
Reha Denemeç (Ankara)
Mevlüt Çavuşoğlu (Antalya)
Fatma Şahin (Gaziantep)
Egemen Bağış (İstanbul)
Hüseyin Besli (İstanbul)
İbrahim Özal (İstanbul)
Gülseren Topuz (İstanbul)
Abdulkadir Kart (Rize)
Şaban Dişli (Sakarya)
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
IV. - ÖNERİLER
A) Danişma Kurulu Önerılerı
1.-
Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi:
No. : 76 Tarihi:4.5.2004
Genel Kurulun 4.5.2004
Salı günkü (bugün) birleşiminde, sözlü sorular ve diğer denetim konularının,
5.5.2004 Çarşamba günkü Birleşimde ise sözlü soruların görüşülmemesi; gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 25 inci sırasında yer alan 430 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin bu kısmın 6 ncı
sırasına, 23 üncü sırasında yer alan 429 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci
sırasına, 24 üncü sırasında yer alan 425 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci
sırasına, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılan 433, 434,
435, 436, 437, 438, 431 ve 432 sıra sayılı kanun tasarılarının ise 48 saat
geçmeden bu kısmın 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15 ve 16 ncı sıralarına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi; bugünkü birleşimde
çalışma süresinin 430 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin birinci görüşmelerinin
bitimine kadar uzatılması, 7.5.2004 Cuma günü de Genel Kurulun saat 14.00'te
toplanarak 430 sıra sayılı Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun Teklifinin ikinci
görüşmelerine başlanması ve çalışma süresinin teklifin görüşmelerinin bitimine
kadar uzatılmasının, Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Salih Kapusuz Ali
Topuz
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince,
sözlü soruları ve diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
Önce, yarım kalan
işlerden başlayacağız.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
2. - Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3. -
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini
erteliyoruz.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4. - Kamu
Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731)
(S.Sayısı: 349)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından,
tasarının müzakeresi ertelenmiştir.
Gıdaların Üretimi,
Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım,
Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
raporlarının müzakeresine başlayacağız.
5. -
Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonları Raporları (1/238) (S. Sayısı: 428)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından,
kanun hükmünde kararnameyle ilgili tasarının müzakeresi ertelenmiştir.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz, Haluk İpek,
Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin ile 193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
6. - Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz,
Haluk İpek, Bursa Milletvekili Faruk
Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile
193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/278) (S.
Sayısı: 430) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada .
Sayın milletvekilleri,
komisyon raporu 430 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
(x) 430 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Teklifin tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Oya Araslı, AK Parti
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu; şahısları adına, Konya
Milletvekili Ahmet Işık, Adana Milletvekili Uğur Aksöz ve Samsun Milletvekili
Suat Kılıç'ın söz talepleri vardır.
İlk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı'ya aittir.
Sayın Araslı buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA OYA
ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum ve bu vesileyle, dün Batman'da meydana gelen müessif kazada
yaşamlarını yitiren vatandaşlarımıza rahmet, kederli ailelerine başsağlığı,
yaralananlara da acil şifalar diliyor ve Batmanlılara geçmiş olsun diyorum.
Önümüzde bir anayasa
değişikliği teklifi var. Bu "Avrupa Birliğine uyum" adı altında
önümüze getirilmiş olan bir tekliftir. Burada, hemen bir saptamayı, bu tür
paketlerde her zaman yaptığımız gibi, yapmakta yarar görüyorum. Aslında, bu tür,
Avrupa Birliğine uyum adı altında bizim yaptığımız düzenlemelerin kökeninde,
toplumun demokrasiye gönül vermiş kesimlerinin yıllarca yapmış olduğu bir
mücadele yatıyor. Bunlar, aslında, Avrupa Birliği istedi diye Türkiye'nin gündemine
giren hususlar değil; bunlar, bu toplumda yıllarca telaffuz edilmiş olan,
düzeltilmesini toplumun beklediği hususlardır. Bu açıklamalar yapılırken,
toplumumuzun bu konudaki beklentilerinin ve mücadelelerinin tek bir kelimeyle
bile ifade edilmemiş olmasını yadırgıyorum. Bu toplum, Avrupa Topluluğuna
girmek istiyor; bu toplum, demokraside daha ilerlemeyi sağlayacak birtakım
düzenlemelerin yapılmasını istiyor; bunu istediği için Avrupa Birliğine girmeyi
talep etmek hakkını kendisinde görüyor, yoksa, sırf Avrupa Birliğine girebilmek
için göstermelik birtakım düzenlemeler peşinde değil. Eğer bu husus, bu tür
yasa tekliflerinde ve tasarılarında vurgulanırsa, öyle zannediyorum ki, bunun,
toplumumuzun hakkını teslim etmenin yanı sıra, Avrupa Birliği platformlarında
Türkiye'nin konumu tartışılırken de olumlu değerlendirmelere yol açmak gibi
yararlı bir yanı var; çünkü, Avrupa Birliği yasalara bakıyor; ama, toplum ne
âlemde, öncelikle de onu tetkik ediyor. Bu yasalarda ifade edilenleri toplum
özümsemiş mi, toplum bunları istiyor mu, uygulamalar ne durumda; bunlar,
yaptığımız yasa değişikliklerinin yanı sıra, belki, yaptığımız yasa
değişikliklerinden daha belirleyici bir nitelik taşıyor, konumumuz
belirlenirken. Bu nedenle, bundan sonra, bu tür yasalar gündeme geldiğinde, bu
belirlemeyi yapmaya özen göstermenizi diliyorum. Kişisel olarak değil, bunun
yanı sıra, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun da isteği olarak bunu ifade etmeyi
bir görev biliyorum.
Bu anayasa değişikliği,
Anayasanın birtakım hükümlerine, çağdaş demokratik gelişmelere ayak
uydurduğumuzu gösteren birtakım düzenlemeler getiriyor ve Avrupa Birliği
Kriterlerine göre yapmamız gerekenleri yaşama geçiriyor; ama, Kopenhag Kriterlerine
göre yapmamız gereken bir şey daha var; hukuk devletini yaşama geçirmek, hukuk
devletinin uygun bir biçimde gerçekleşmesini engelleyen hangi engel varsa, onu
ortadan kaldırmak.
Bugün, hukuk devletinin
amacına uygun biçimde, tanımına uygun biçimde, ideal biçimde gerçekleşmesinin
önündeki en büyük engellerden birisi de yargı karşısındaki dokunulmazlıklardır.
Bunun başında da milletvekilliği dokunulmazlığı gelmektedir. Avrupa Birliği
ülkelerine de, dünyaya da baktığımız zaman, dokunulmazlıkların kapsamını,
milletvekilleri bakımından, bu kadar geniş tutmuş bir başka ülkeyle karşılaşmak
zordur. Toplumumuzu bu konumdan çıkarmamız gerekiyor. Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarını, hukuk devleti ilkesi bakımından, bu ilkenin gerçekleşmesi
bakımından bir engel olmaktan çıkarmamız gerekiyor. Bunun için partiler söz
verdiler. En azından, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde en büyük gruba
sahip olan iki parti, seçim öncesi, topluma, milletvekili dokunulmazlıklarını
sınırlandırmak için söz verdi; ama, bizim, bu tür her girişimden önce
yaptığımız uyarılara rağmen, buna öncelik verilmesi gerektiğini yinelememize
rağmen, milletvekili dokunulmazlıkları konusunda herhangi bir sınırlamaya
gidici bir önerinin gelmediğini görüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
anayasa değişikliği önermeye sayımız yetmiyor; o nedenle, bu hususu Meclisin
gündemine taşıyamıyoruz; ama, buna sayıları yetenler var ve sayılarının
yetmesi, bu yükümlülüğü yerine getirme borcunu da onların boynunda bırakıyor.
Siz, yargının önünü açmazsanız, birtakım imtiyazları, birtakım dokunulmazlıkları
yargının önünde tutarsanız, hukuk devletini nasıl gerçekleştirebileceksiniz;
hukuk devletini gerçekleştiremediğiniz zaman, insan haklarını güvence altına
aldığınızdan nasıl söz edebileceksiniz?! Bu, biz değerlendirilirken aleyhimize
değerlendirmelere yol açan bir neden; ama, bunu görmezliğe geliyoruz ve bunu
bir kenara bırakıp Anayasanın başka hükümleriyle meşgul olmayı yeğliyoruz.
Bunu bir kenara
bırakalım. Getirilen anayasa değişikliği teklifi neler yapmaktadır; bu teklif,
Anayasanın 10 uncu maddesine, cinslerarası eşitlikle ilgili bir hüküm
eklemektedir; daha önce yasalarımızda kaldırdığımız ölüm cezalarıyla ilgili
ibareleri Anayasadan çıkarmaktadır. Bunun yanı sıra, ilginç bir düzenleme
yapmaktadır; Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın getirdiği yükümlülükler
doğrultusunda, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının yabancı ülkeye verilmesine imkân
tanımaktadır.
Değerli arkadaşlar, ben
size soruyorum: Biz, Türkiye olarak, Uluslararası Adalet Divanıyla ilgili, bu
Divanın yetkilerini kabul ettiğimize ve ona taraf olduğumuza ilişkin bir
sözleşme imzaladık mı; hayır imzalamadık. Dünyanın hiçbir anayasasında, böyle
üye olunan özel organlara isim olarak atıfta bulunan düzenlemeler yapılmaz;
yapılıyorsa bile, çok istisnaî olabilir. Neden yapılmaz; çünkü, anayasalar,
soyut hukuk kuralları getirir, kalıcı hukuk kuralları getirir. Hiç değilse,
komisyonda da ifade ettiğimiz gibi, bu konuda böyle, Divanın adını zikretmeden,
daha soyut düzeyde bir düzenleme yapılabilirdi; ama, biz Divana girmemişiz,
Divanın yetkileriyle ilgili bir ayrık hükmü Anayasamıza getiriyoruz. Bu da, anayasa
hukukuna bakış açısına, bu teklifi hazırlayanların anayasa tekniğine, anayasa
hukukuna bakış açısını örnekleyen güzel bir durum diye düşünüyorum.
Bir başka değişiklik,
basın işletmesi olarak kurulan basımevlerini, eklentilerini ve basın araçlarını
suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadereden korumaya yönelik, bunun
dışında tutan bir hüküm. Bu hüküm, yıllardır toplumumuzun gerçekleşmesini
beklediği bir hüküm; o nedenle, olumlu değerlendirilecek bir hüküm.
Başka bir hükme
bakıyoruz; sivil kurumlarda askerî temsilci bulundurulmasını önleyen bir hüküm.
Yükseköğretim Kuruluna Genelkurmay tarafından üye adayı gösterilmesini, artık,
bir uygulama olarak anayasa hukukumuzdan kaldırıyor. Sivilleşmeyi sağlamak
bakımından, olumlu bir adım olarak mütalaa edilebilir.
Devlet Güvenlik
Mahkemeleri kaldırılmıştır. Bu, zaten, yıllardır Cumhuriyet Halk Partisi olarak
savunduğumuz bir husustur.
Devlet harcamalarında
şeffaflığın sağlanması için Sayıştayla ilgili bir düzenleme getirilmiştir.
Bütün bu düzenlemelerin içerisinde ikisi çok büyük önem taşımaktadır; birisi,
cinslerarası eşitlik, birisi de, uluslararası antlaşmaların kanunlarımız
karşısında, bir çatışma vukuunda, hangisinin öncelik kazanacağına ilişkin
yapılmış olan düzenleme. Dilerdik ki, bu düzenlemede, hiç değilse, hangi
kurumların çatısı altında yapılmış olan insan hakları sözleşmelerine, antlaşmalarına
böyle bir özel konum taşıdığımızı anayasa hükmünde belirleyelim...
BAŞKAN - Sayın Araslı,
beş on saniyenizi rica edeyim.
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI (Devam)
D) ÇEŞİTLİ İŞLER
1. - Genel Kurulu ziyaret eden İtalya Milletvekilleri
Meclisi Başkanı Pier Ferdinando Casini ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
“Hoşgeldiniz” denilmesi
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın
davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan, İtalya Milletvekilleri Meclisi
Başkanı Pier Ferdinando Casini ve beraberindeki heyet, Meclis Başkanımız Sayın
Bülent Arınç'la birlikte şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar;
kendilerine, Yüce Meclisimiz adına "Hoşgeldiniz" diyorum. (Alkışlar)
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih Kapusuz,
Haluk İpek, Bursa Milletvekili Faruk
Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile
193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/278) (S.
Sayısı: 430) (Devam)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
OYA ARASLI (Devamla) -
...çünkü, böyle bir düzenleme karşısında, ister istemez, insanın aklına,
herhangi bir kanuna dayanmayan uygulama antlaşmalarında karşımıza çıkabilecek
olan, gözden kaçmış, Anayasadaki insan hak ve özgürlüklerine ilişkin hüküm
taşıyanlar gelebiliyor. Bunların Anayasaya aykırılık taşıması halinde, otomatik
olarak bunlar içhukukumuzun önüne geçmiş oluyorlar; çünkü, uluslararası
antlaşmaların Anayasaya uygunluğu denetlenmiyor biliyorsunuz. Böyle bir
sakıncayı da burada dikkatlerinize sunmakta yarar görüyorum; ama, özellikle
kadınlar açısından bu teklifin belkemiği, Anayasanın 10 uncu maddesinde yapılan
değişiklik. Bizim Anayasamızın 10 uncu maddesi 12 nci maddesiyle birlikte
okunduğu zaman kadının ve erkeğin eşit haklara sahip olduğu zaten, bu
hükümlerden anlaşılıyor; ama, özellikle kadınlar -tabiî, erkeklerin de
sıkıntısı olabilir- kendilerine, erkeklerle eşit olarak tanınmış olan haklardan
yararlanma konusunda her zaman sıkıntıyla karşılaştılar; yalnız Türkiye'de
değil, dünyanın her yerinde sıkıntıyla karşılaştılar. Seçmek için oy verdiler;
ama, seçilip yönetemediler; yani, Birleşmiş Milletler Antlaşmasının kendilerine tanımış olduğu yönetime katılma
hakkını bir türlü yaşama geçirme fırsatını bulamadılar. Kendilerine erkeklere
uygulanmayan birtakım farklı yaptırımlar yaşamın her alanında uygulandı ve
yaşama, erkekler gibi, onlara eşit bir biçimde katılamadılar.
Sadece şu töre
cinayetlerini düşünün. Öldürülen kadınların günahı, suçu nedir; ailelerinin
tasvip etmediği kimseleri hayat arkadaşı olarak, eş olarak kendilerine seçmiş
olmalarıdır. Bunun yaptırımı ölümdür; ama, bir erkek aynı şeyi yaptığı zaman,
kimse onu Anadolu'nun herhangi bir
yerinde öldürmeyi düşünüyor mu; hayır, düşürmüyor. Kadınlar, kendilerine
erkeklerle eşit olarak tanınmış olan haklarından yararlanmakta sıkıntı
çekiyorlar, büyük sıkıntıyı kadınlar çekiyorlar.
Erkeklerin de bu konuda
birtakım şikâyetleri olabileceğinin düşünüldüğü uluslararası platformlarda, bu
soruna çözüm arandı ve hem kadını hem erkeği kapsamak üzere, cinslerarası
eşitlik kavramı gündeme girdi. Kadınlara karşı her türlü ayırımcılığı önlemek
için, Türkiye dahil, pek çok ülke, bir sözleşmenin altına imza koydu. Bu
sözleşme, taraf ülkelere birtakım yükümlülükler yükledi. Kadınların da
erkeklerle eşit haklara sahip olduğunu anayasalara geçirmek, cinslerarası
eşitliği yaşama geçirmek görevinin devlette olduğunu açık seçik anayasasında ve
hukuk düzeninde ifade etmek, hukukî eşitliğin yanında fiilî eşitliği sağlamak
için de, engelleri kaldıracak birtakım özel geçici önlemler almak ve bunların
imtiyaz ve ayırım sayılmayacağını içhukuklarında ifade etmek.
Şimdi, biz, bu anayasa
değişikliği teklifini Avrupa Birliğine uyum adı altında görüşüyoruz. Avrupa
Birliği de, bize, 2003 yılı Katılım Ortaklığı Belgesinde diyor ki:
"Uluslararası yükümlülüklerinizi yerine getirmediniz. Bunların başında da
CEDAW -açılmış haliyle, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi- geliyor. Ondaki yükümlülüklerinizi getirmediniz yerine." Biz
de, burada, o yükümlülüğü yerine getirmek için bir düzenleme yapmaya
çalışıyoruz. Düzenlemenin Anayasa Komisyonu metninden çıkmış olan kısmına bir
itirazımız yok, bu yazılsın; ama, bu, uluslararası yükümlülüklerimizin
gerektirdiği işleri karşılamaya yeterli değil. Tartışmalı bir hale getiriyor,
fiilî eşitliği sağlamak görevinin yükümünün de devlete verilip verilmediğini
tartışmalı hale getiriyor. Tartışmalı hale getirdiği için -bu hükmün, olumlu
ayırımcılık, daha doğrusu, haklarından yararlanmakta sıkıntı çeken, fiilî
eşitliği yaşama geçirmekte geride kalan cins lehine özel birtakım düzenlemeler
yapılmasına imkân tanıyıp tanımadığı tartışmalı- üç gündür tartışıyor herkes;
kimi "getiriyor" diyor, kimi "getirmiyor" diyor. Bu
belirsizliği ortadan kaldırmamız lazım. Bu da, durumu açık seçik ortaya koyan
bir hükümle mümkündür. Bu tür önlemlerin ayırım ve imtiyaz sayılmayacağına
ilişkin bir düzenleme bu metne mutlaka ve mutlaka eklenmelidir.
Bu metinde gözardı edilen
engelli arkadaşlarımız da var Türkiye'de. Zihinsel ve bedensel farklılık da bir
ayırım nedeni sayılmamalıdır. Bu ilke de, bu anayasa değişikliğinde Anayasa
metnine girmelidir; ama, önce, kadınlarla ilgili sorunun çözülmesi lazımdır.
Ben, size, bir kadın
olarak sormak istiyorum: Evinizi, eşlerinize, annelerinize, kızlarınıza teslim
ettiniz; sizin yüzünüzü kızarttılar mı? Bir evi yönetmek, bir evi düzenlemek
çok zor bir olaydır ve ben öyle inanıyorum ki, kadın, evindeki yaşamında, çok
deneyimli bir politikacı olarak yaşamı yönetmekte, çekip çevirmektedir. Baba
ile çocuklar arasında, ev halkı arasında çıkacak uyuşmazlıkların çözücüsü, hep,
gizliden, perde arkasında, kadındır, işlerin programlayıcısı kadındır. Böyle
bir beceriye, böyle bir yeteneğe, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve yaşamın
diğer alanlarında, ev dışındaki alanlarda ihtiyaç duymuyor musunuz erkekler
olarak?
Ben, bu katılımın, kadın
olarak, hakkımız olduğunu düşünüyorum. Bu konuda gereken yardımı bize
yapmanızın da, erkekler olarak sizin borcunuz ve yükümlülüğünüz olduğuna
inanıyorum. Bunun için de, sizlere elimi uzatıyorum. Bunu, bizim, kadınlar olarak,
gerçekleştirmemiz mümkün değil, ancak siz erkeklerin katkısıyla yapabiliriz;
çünkü, şurada 24 kadın milletvekiliyiz, hiçbir şeye sayımız yetmiyor, sizin
yardımınıza ihtiyacımız var. "Çağdaş erkekler", "çağdaş
demokrasi" olarak adlandırılmayı hak edecek bir toplumun erkekleri olmak
için size bir imkân sunuluyor; bunu kanıtlayınız, bunu gösteriniz. (Alkışlar)
Kadınların, haklarından yararlanmakta çektikleri sıkıntıları ortadan
kaldıracak, onlara destek sağlayacak, yarışa bir adım önden başlamalarını
sağlayacak birtakım önlemleri almak için oylarınızı kullanınız.
Size bunu sağlayacak
önergeyi Meclis Başkanlığına teslim ediyoruz. Sizin yapacağınız, sadece,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz önergeye olumlu oy vermektir. Bunu,
Grubum olarak da değil, kadın olarak, Türkiye'nin kadınları olarak, bir hak
gördüğümüzü yinelemek istiyorum. Bu hakkımızı bize teslim edin. Kadınlara karşı
yıllardır birikmiş olan borcunuzu ödeyin. Töre cinayetleri işlenmesin, kadınlar
yaşamdan dışlanmasın. (Alkışlar) Mutfağın, evin dört duvarına hapsedilmesin ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinde daha çok sayıda kadın bulunsun. Bizler bunu
istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Araslı,
istemeyerek sözünüzü kestiğim için, size 2 dakikalık eksüre vereceğim; bu süre
içerisinde, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
OYA ARASLI (Devamla) -
Bizler, bunu istiyoruz. "Avrupa Birliğine gireceğiz" diyorsunuz,
"çağdaşız" diyorsunuz. Öyleyse, bizim bu taleplerimize ne itirazınız
olabilir?! "Anayasa hükmü daha fazla uzatılırsa, Anayasa ilkeleri kısa
olur, o ilkeye aykırı düşmüş oluruz" diyorlar. Ben, size sormak istiyorum;
bizler için, şu olayda, cinslerarası eşitliğin sağlanması mı önemli, yoksa
Anayasa hükmünün hiçbir işlev yerine getirmeyecek, hatta tartışmalara yol
açacak biçimde kısaltılması mı? Kuşkusuz, insan hakkı öne çıktığı zaman, insan
hakkı öncelik taşır ve ben diyorum ki, kadınlarının ikinci planda kaldığı bir
toplumda, bir demokrasi sorunu vardır; çünkü, o toplum, erkeklerin, kadınları
ve erkekleri yönettiği bir toplum olarak karşımıza çıkar. Halbuki, demokrasi,
toplumun kendisini, kadın ve erkeğin kadın ve erkeği yönettiği bir yönetim
biçimi olmalıdır; tanımı öyledir.
Eğer, kadınlar ikinci
planda kalıyorsa, haklarını fiilen yaşama geçirmede eksikli kalıyorlarsa, bu
bir demokrasi ve insan hakları sorunu olmasının yanı sıra, bir çağdaşlık
sorunudur; çünkü, çağdaş toplumlar, kadını ve erkeği, omuz omuza, yaşamın her
alanına eşitçe katan toplumlardır. Hep söylediğim bir örneği önünüze getirmek
istiyorum. Bir kuş tek kanatlı ise uçamaz. Kuşlar iki kanatlı uçuyorlar. Kadını
olmayan, kadını geri planda kalan toplumlar da yükselemez. Gelin, kadınımızı ve
erkeğimizi, haklarında da fiiliyatta da...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OYA ARASLI (Devamla)-
Hemen bitiriyorum.
BAŞKAN- Sayın Araslı,
bundan sonrakilere de örnek olmaması için... Vakti uzatmayacağımı zamanında
söyledim.
Mikrofonunuzu sadece
teşekkür etmeniz için açıyorum.
Buyurun.
OYA ARASLI (Devamla)-
Bunu gerçekleştirelim, toplumumuzu yükseklere çıkaralım, ilerletelim.
Sizleri saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür
ediyorum.
AK Parti Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu.
Sayın Çubukçu, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve
Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
10 maddelik bir anayasa
değişikliğini daha görüşmeye başlıyoruz. Anayasalar kolay değişen metinler
değil, oldukça da sıkı şekil şartlarına tabiler. Dinamik bir süreç olan toplum
hayatının gerektirdiği düzenlemeleri anayasalara aksettirmek de zaman içinde
duyulan bir ihtiyaç oluyor. Bir iki maddenin kanunlaşması dahi uzun bir süreç
alıyor. Buna rağmen, 82 Anayasası, toplumdan doğan ihtiyaçlar, kamuoyunun
beklentileri ve talepleri doğrultusunda pek çok değişiklik görmüştür. Özellikle
temel hak ve hürriyetler doğrultusunda kapsamlı değişiklikler geçirdiğini ve
oldukça olumlu adımlar atıldığını söyleyebiliriz.
Her zaman söylediğimiz
gibi, arzu edilen, dil ve içerik bakımından son derece tutarlı ve temel hak ve
hürriyetlerde erkleri öz biçimde düzenleyen kısa, çağdaş norm ve standartları
yakalamış bir anayasa yazmak. Bunu da henüz gerçekleştirebilmiş değiliz. Bu
amaca ulaşma yolunda da önemli adımları, iktidarıyla, muhalefetiyle uzlaşma
içinde, tüm toplum kesimlerinin desteğini almış bir şekilde gerçekleştirmenin
önemi büyük.
Madde sayısı az bile
olsa, kendi içinde bir bütünlük arz eden konular da, yine, şu anda
gündemimizde, ölüm cezasının verilmesinin yasaklanması ve çeşitli maddelerde
ölüm cezasına gönderme yapan ibarelerin çıkarılması gibi. Bu paketin kanunlaşmasıyla
birlikte Anayasamızın üçte 1'i de değişim görmüş olacak; bu da hiç
küçümsenemeyecek bir oran.
Bu pakette yer alan
konular, her ne kadar gerekçesinde Avrupa Birliği müktesebatına uyum amacından
bahsedilse de, sonuçta vatandaşlarımızın beklentilerine, isteklerine cevap
vereilecek bir doğrultuda yapılan düzenlemelerdir. Özellikle çerçeve 1 inci
maddede öngörülen düzenlemeler içeriği itibariyle son derece önemlidir ve
kamuoyunda da yankı bulmuştur.
82 Anayasasının 10 uncu
maddesi, genel eşitlik ilkesini düzenlemekte ve muhtevası itibariyle de,
çeşitli anlaşmalarda yer alan ayırım yasakları kuralını karşılamaktadır. Ancak,
bu madde, kadın-erkek açısından eşit haklara sahip olma ilkesini düzenleyen
hüküm içermemesi sebebiyle sürekli eleştiri konusu olmaktadır. Çağdaş
anayasaların hepsi bu yönde hükümler içermekte ve değiştirilmektedir. Almanya,
İsviçre, Avusturya, Yunanistan, İsveç de bu ülkelere birer örnektir.
13.6.2003 tarihinde
Avrupa Konvansiyonu tarafından konsensüsle kabul edilen ve Roma'da Avrupa
Konseyi Başkanına sunulan Avrupa için bir anayasa oluşturan anlaşma taslağında
"eşitlik" üstbaşlığı altında yer alan "yasalar önünde eşitlik,
ayırım yapmama, kültür, din, dil çeşitliliği, çocuk hakları, yaşlıların
hakları, özürlü kişilerin topluma kazandırılması" başlıklarının yanında
kadın-erkek eşitliğine de yer verilmektedir.
Buna göre, eşitlik
ilkesi, yeterli ölçüde temsil edilmeyen bir cinsiyetin lehine belirli
avantajları sağlayan önlemlerin sürdürülmesini ve kabul edilmesini
engellemeyecektir. Erkek kadın tüm insanların yararlanmasına eşit olarak sunulmakla
birlikte fiilen kadınlara karşı ayırımcılığın devam ediyor olması, Birleşmiş
Milletler nezdinde Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi
CEDAW'ın hazırlanmasına yol açmış, ülkemiz de bu sözleşmeyi 1985 yılında
imzalamıştır. Bu sözleşmenin 4 üncü maddesinin birinci fıkrası
"kadın-erkek eşitliğini fiilen sağlamak için taraf devletlerce alınacak
geçici ve özel önlemler işbu sözleşmede belirtilen türden bir ayırım olarak
düşünülmeyecek ve hiçbir şekilde eşitsizlik ve farklı standartların korunması
sonucunu doğurmayacaktır; fırsat ve uygulama eşitliği hedeflerine ulaşıldığı
zaman da bu önlemlere son verilecektir" hükmünü içermektedir.
Çağdaş bir anayasada,
hukuk devleti ilkesinin gereği olarak tüm insan haklarından kadın ve erkeğin
eşit yararlanacağını ifade eden ve eşit haklara sahip olma ilkesinin 10 uncu
maddeye eklenmesi zorunludur. Devleti cinsler arasında bu eşitliği sağlama
konusunda yükümlü hale getirebilmek için bu düzenleme önümüze gelmiştir. Aynı
zamanda, böylece uluslararası bir belgenin hukukumuza tam olarak yansıtılması
da mümkün olacaktır.
Devlet, kadınla erkeği
her alanda eşit haklara, imkânlara kavuşturmak için düzenlemeler yapacağını,
tedbirler alacağını anayasal düzeyde üstlenmiş olacaktır.
Bu madde değişikliği
komisyonumuz önüne "kadın ve erkek eşit haklara sahiptir" şeklinde
gelmiş uzun tartışmalar neticesinde, Alman Anayasasındaki model benimsenerek,
AK Parti Grup Başkanvekili Haluk İpek'in verdiği bir önergeyle, bugünkü önünüze
gelen son şeklini almıştır. Bu şekliyle madde, kadın-erkek cinsiyet eşitliğini
pozitif destekleyen bir anlayışla yeni bir biçim almıştır. Bu yönde yapılan
değişiklik, yıllardır özlenen ve kadın kuruluşlarının beklediği bir
değişikliktir. Buna rağmen eleştiriler olması kaçınılmazdır; ama, eleştiri
argümanlarının, meselenin bir hukukî mesele olduğu unutulmadan yürütülmesi de
gereklidir. Aksi takdirde siyasetüstü kabul ettiğimiz kadın sorunlarının bir
anda siyasî tartışmaların merkezine çekilmesine yol açar ki bu da en fazla yine
biz kadınlara zarar verir.
Cumhuriyet Halk
Partisinin bu konuda itirazı, Sayın Oya Araslı Hocamın da belirttiği gibi,
görüşü olan ve eklenmesini istediği "fıkra, içhukukta Anayasa ile bir
kanunî düzenlemenin çatışmasına yol açabilir" endişesidir. Değişiklik
gerekçesi de son derece açıktır. Değişiklik gerekçesinde bu endişeyi
karşılayacak bir düzenleme vardır. Her ne kadar yasal gerekçeler metne tabi
kabul edilmese de, metnin yorumunda son derece önemli bir rol oynarlar. Bu
endişeyi bir hukukçu olarak ihtimal dahilinde görmekle birlikte, bu görüşe
doğrudan katılmayan taraftayım; şöyle ki: Zira, bu maddenin bir diğer
kontrgarantisini de, bir hukukçu olarak, 90 ıncı maddedeki değişiklik olarak
görüyorum. Kadın hakları ve buna ilişkin tüm uluslararası sözleşmeler, en temel
insan hak ve özgürlüklerindendir. 90 ıncı maddedeki bu düzenlemeyle,
sözleşmeler, içhukukun üzerinde normatif bir değere sahip olmaktadırlar.
Dolayısıyla, bu yöndeki itirazlara katılmak mümkün değildir. Pozitif
ayırımcılık veya pozitif ayırımcılığa taraf olmak veya olmamak gibi bir görüş
de insanların serbest seçimidir. Dolayısıyla, bu görüşlerin karşısında olan
görüşleri eleştirirken, yine de nezaket
kurallarına uymayan ve hukukî olmayan bir üslup kullanılmasını da doğru
bulmadığımı belirtmek isterim. Bu tartışmaları, hepimiz belli bir seviyede
tutmak zorundayız. Söz konusu olan kadınsa, değer yargılarımız açısından, kadın
da siyasetüstüdür diyorum.
Bu konuda pozitif
ayırımcılığa karşı olduğunu kendi argümanlarıyla ve hukukî bir metinle savunan
Prof. Dr. Sayın Mustafa Erdoğan'ın görüşü de bir görüştür, bunun karşısında
pozitif ayırımcılığı destekleyen diğer hocalarımızın görüşleri de bir görüştür.
Meselenin, ben, hukukî zeminde ve hukukî argümanlarla savunulmasından yana
olduğumu ve bu maddenin daha sonra da çok tartışılacağını düşündüğüm için, bir
kez de Meclis kürsüsünden iletmek istedim.
Beğenmediğimiz görüşleri
de, ayrıca, hor görme ve aşağılama hakkına hiçbirimiz sahip değiliz. Bu konu da
ortaya çıkarmıştır ki, demokratik tartışma kültürünün yerleşmesi için de
toplumumuzun bir zamana ihtiyacı vardır.
Avrupa Birliğinin en özlü
ilkelerini ifade eden ve Fransa'daki toplantıda kabul edilen 54 kuraldan biri,
yine "kadın-erkek, iş olanağı, iş ortamı, maaş dahil her ortamda eşit
olmalıdır" ifadesini içeriyor. Yasalar önünde herkesin eşit olduğunu
kurala bağlamanın yanı sıra, ayrıca bir kuralla da vurgulamış. Avrupa Birliğine
girme yolunda Türkiye'nin uyması gereken genel bir kural olarak da önümüzde
durmaktadır.
Bu maddenin kabulüyle,
devletin sadece cinsiyet ayırımı yapmamakla yetinmeyip, kadın ile erkeği her
alanda eşit haklara, eşit imkânlara kavuşturmak için düzenlemeler yapacağını,
mevcut olumsuzlukları giderici tedbirler alacağını yükümlülük olarak tercih
etmesi de, AB normlarının sağlanmasının da ötesinde, kadınlarımızın, dolayısıyla
toplumumuzun ihtiyaçları, beklentileri ve gelişimi açısından son derece
önemlidir ve bu amaca yönelik tüm çalışmaların desteklenmesi gereklidir.
Bunun dışında, anayasa
değişikliklerinde, ülkemizde, savaş ve yakın savaş tehdidi dışında ölüm cezası
verme imkânı bugün için bulunmamakta, 1984 yılından bu yana da ölüm cezaları
uygulanmamaktadır. Ayrıca, Türkiye, bütün bu durumlarda ölüm cezasının
kaldırılmasına dair İnsan Hakları Temel Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesine
Ek 13 Numaralı Protokolü de imzalamıştır. Bu protokol, savaş ve yakın savaş
tehdidi de dahil olmak üzere her halde ölüm cezasının kaldırılmasını ve bu
konuda bir çekince, istisna konulmamasını da içermektedir. Bu protokolü
imzalayan ülkemizin de, Anayasanın 15, 17, 38 ve 87 nci maddelerinde değişiklik
yapması zorunludur.
Ölüm cezasıyla ilgili
ibarelerin çıkarılmasını öngören bir değişiklik teklifi daha vardır. 38 inci
maddeyle ilgili olarak, Uluslararası Ceza Divanı statüsünün ülkemize
yansıtılması yönünde bir değişiklik yer almaktadır. Uluslararası Ceza Divanı da
AB müktesebatının bir parçasıdır. Ceza Divanına katılım halinde ülkeler, belli
durumlarda yargılanmak üzere kendi vatandaşlarını Divana teslim etme
yükümlülüğü altına girmektedirler. 38 inci maddede öngörülen bu değişiklikle
de, Uluslararası Ceza Divanı statüsünen taraf olunmasının altyapısı hazırlanmış
olmaktadır; ayrıca, bunun içhukukta yansımaları da söz konusu olacaktır.
Basın araçlarını koruma
altına alan bir değişiklik de 30 uncu maddede söz konusudur.
DGM'lerin kaldırılması;
bu mahkemelerin görev alanına giren suçlara ağır ceza mahkemelerinin bakması da
bir boşluk doğurmayacaktır. Bunun yanı sıra, yine, ilerleme raporunda yer
alması nedeniyle, bu anlamda Türkiye'nin önünü açacak bir gelişme olduğunu
söylemek isterim.
YÖK'te Genelkurmay
Başkanlığının aday göstermesine son verilmesi, AB ülkelerindeki standartlara da
uygun bir gelişmedir.
Bu pakette yer alan en
önemli maddelerden biri de, 90 ıncı maddede öngörülen düzenlemedir;
milletlerarası anlaşmalar ile kanunların çatışması halinde hangisine öncelik
verileceği konusunda bir çözüm getirmektedir. Avrupa Birliğine üye tüm
ülkelerin, bu nitelikteki çözümlere anayasalarında yer verdiklerini
görmekteyiz. Bazılarında, bu anlaşmalar, halkoylamasıyla kabul edilmiş,
bazılarında da anayasa değişikliği şeklinde gerçekleşmiştir. Sayıları çok fazla
olan milletlerarası anlaşmaları bilmenin uygulamada zorluğu da ortadadır. Bu
nedenle, usulüne uygun yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin
anlaşmalar ile kanunların çatışması halinde anlaşma hükümlerine öncelik verileceğine
ilişkin bir düzenleme, bu konudaki çatışmayı da ortadan kaldıracaktır.
Anayasamızın Sayıştayı
düzenleyen 160 ıncı maddesinin son fıkrasının yürürlükten kaldırılması,
devletin tüm kesimlerinin harcamalarının denetlenmesinde şeffaflığı ve açıklığı
sağlayacaktır.
Kuşkusuz, bu
değişiklikler çok önemli, ama, yeterli değildir. Önümüzde, yargı reformu,
yasama ve yürütme konusundaki değişiklikler durmaktadır. Yargı reformunun
gerçekleştirilmesi, her şeyden önce, Anayasanın yargıyı düzenleyen maddelerinin
bir bütünlük içinde gözden geçirilmesini de zorunlu kılmaktadır. Bu konuda
kamuoyunda da bir görüş birliği oluştuğunu, çeşitli sempozyumlarda, panellerde,
üniversitelerde bu konunun tartışıldığını ve bir noktaya gelindiğini
görmekteyiz.
22 nci Dönem
Parlamentosunun iktidarıyla muhalefetiyle yakaladığı bu uzlaşma ortamının
bundan sonraki anayasa değişikliklerinde de sürdürülmesi en büyük dileğimizdir.
Bu dönem Parlamentosunda bu önemli değişiklikleri destekleyen başta Cumhuriyet
Halk Partisi ve Doğru Yol Partisine, tüm sivil toplum örgütlerine, bu konuda
çalışma yapan kuruluşlara, ayrıca anayasa değişikliklerini ve demokratikleşmeyi
yürekten destekleyen, bu desteklerini de bize hissettiren yüce milletimize
teşekkürlerimi sunuyor; tüm kadınlarımızın kendi içlerinde de ayrıca bir
ayırımcılığa tabi olmadan eşit yasal haklardan yararlanacağı demokratik bir
gelecek diliyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çubukçu.
Hükümet adına, Adalet
Bakanı Sayın Cemil Çiçek; buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
7.11.1982 tarihinde kabul
edilen, bugünkü, yürürlükteki Anayasanın üzerinden yaklaşık yirmiiki sene
geçmiş oluyor. Bu yirmiiki sene zarfında, yürürlükteki Anayasa 8 defa bu
Parlamentoda değiştirildi; 9 uncu değişiklik için, konu tekrar Meclisimizin
gündemine getirilmiş bulunuyor. Bir anayasa, aradan geçen yirmiiki sene
içerisinde, neden, 8 defa değiştirildi, 9 uncu defa tekrar değiştirilme
ihtiyacı doğuyor ve bu 9 uncu değişiklikle, acaba, bu anayasada yapılacak
değişikliklerin tamamı gerçekleşmiş oluyor mu?
Meseleye bu açıdan
baktığımızda, bu yirmiiki sene zarfında dünyada ve ülkemizde olan
değişikliklerle irtibatlı olarak bunları değerlendirmemiz lazım. Şüphesiz, 1982
Anayasası yapılırken, bu Anayasanın yapılmasından önceki şartlar, Türkiye'nin
yaşadığı şartlar, sıkıntılar ve bunları dünyadaki soğuk savaş yıllarıyla
birlikte değerlendirebilirsek, o zaman, 1982 Anayasasının önceliği ve felsefesi
ile bugün yapmakta olduğumuz değişikliğin felsefesi arasında, zaman zaman
farklılıklar olduğunu görürüz. 1982 Anayasası yapılırken, esas itibariyle
öncelik verilen konu, güvenlik konusudur; çünkü, Türkiye, 12 Eylül darbesini
yaşamış; bunun önemli gerekçesi olarak, ülkenin bölünmez bütünlüğü, Türkiye'de
yaşanan anarşi ve terör olayları, şiddet olayları... Bu gerekçe üzerine
demokratik rejim askıya alınmış. Tabiatıyla, bunun sonucu olarak yapılan
Anayasanın önceliği de güvenliktir. Şüphesiz, güvenliğin olduğu yerde yasaklar
olur, yasaklamalar olur; yasaklar esastır, özgürlükler istisnadır; çünkü,
özgürlüklerin kullanılmış olması halinde güvenliğin tehlikeye girebileceği gibi
bir endişe, ister istemez, o anayasayı yapanlara egemen olur; ama, aradan geçen
süre içerisinde, hepimizin bildiği, sıkça vurguladığı gibi, artık iki kutuplu
dünya yok, soğuk savaş şartlarının ülkeler için ortaya çıkardığı problemler
büyük ölçüde ortadan kalkmış. Şüphesiz, başkaca problemler var, başkaca
sıkıntılar var, o ayrı bir konu; ama, 2004 yılına geldiğimizde, bütün dünyada
öncelikli konu demokrasidir, hak ve özgürlükler konusudur; bireyin hak ve
özgürlüğü, diğer bütün tercihlerin önüne geçmiştir. Hatta ve hatta, bir ülkenin
güvenliğini ve bütünlüğünü sağlamanın yolu da, yasaklardan ya da
yasaklamalardan değil, özgürlüklerden geçmektedir. Eğer, yasaklar ve
yasaklamalar bir ülkenin bütünlüğünü sağlamış olsaydı, bir ülkenin kalkınmasını
sağlamış olsaydı, o zaman dünyanın en kalkınmış ülkelerinin, en birlik ve
bütünlük içerisindeki ülkelerinin, komünist ülkeler olması gerekirdi; çünkü,
netice itibariyle, komünist sistem, yasakların en ayrıntılı bir biçimde
uygulandığı rejimin adıdır; buna rağmen, oralar birliğini, bütünlüğünü
sağlayamamış. Şimdi onlardan önemli bir kısmı, 1 Mayıs tarihi itibariyle, hak
ve özgürlüklerin öne çıktığı ülkelerin safında yer almak durumunda olmuştur.
Dolayısıyla, 2004 yılına geldiğimizde "neden bir anayasa değişikliği"
denildiğinde, işte bu öncelikler sebebiyle bu değişikliği yapıyoruz.
Şüphesiz, bu değişikliğin
son olmasını arzu ederdik; ama, bununla da meselenin hallolmadığının bilinci
içerisinde olmamız lazım. İnşallah, ümit ediyorum ki, bundan sonraki bir
düzenlemede, teker teker milletvekili olarak hepimizin veya partiler olarak
hepimizin "keşke şu madde şöyle düzenlenseydi, daha iyi olurdu"
diyeceği tarzda, beklentimiz, arzumuz, taahhütlerimiz ne ise bunların tamamını
son bir paket olarak, birlikte, bir araya gelip değerlendirmekte ve bu Meclisten,
bu çatı altından onu son defa geçirmekte, şahsen, fayda görüyorum. Bunu, bu
vesileyle bir defa daha ifade etmek istiyorum.
Şüphesiz, yapılan bu
değişiklikler, bundan evvelkilerde olduğu gibi, Türkiye'nin ihtiyacı içindir.
Tekliflerin ya da tasarıların gerekçesinde ister olsun ister olmasın, demin
söylediğim felsefe açısından baktığımızda, bu değişikliklerin hepsi bu ülkenin
vatandaşları içindir, hepimiz içindir. Dolayısıyla Avrupa Birliği hedefinin,
belki bu isteğimizin gerçekleşmesi, bu ihtiyaçlarımızın karşılanması noktasında
teşvik edici bir rolü var, tetikleyici bir rolü var; bir an evvel, takvime
bağlı bir süreç işlediği için, belki normal zamanlarda ihmal edebileceğimiz ya
da önceliği yeteri kadar kovalayamadığımız birkısım değişiklikleri daha süratli
bir tarzda gerçekleştirmemize imkân veriyor.
Kaldı ki, Avrupa Birliği
konusu, yapılan anketlerden, araştırmalardan, seçimde yaptığımız çalışmalardan
da anlaşılıyor ki, zaten, bizim, millet olarak hedefimizdir. 1963 Ankara
Antlaşmasından hesap edersek, kırkbir yıldır, Avrupa Birliği, bizim devlet
politikamızdır; 1959 üzerinden hesabını yaparsak, kırkbeş yıldır; 1839'dan ve
sonraki Osmanlı döneminden itibaren hesaplamalar yaparsak, yüzaltmış yılı aşan
bir süreden beri, birkısım değerlerin toplumumuzda hayata geçirilmesi
noktasında bir politika sürdürüyoruz. Dolayısıyla, Avrupa Birliği konusu,
sadece bu Meclisin, 22 nci Dönem milletvekillerinin değil, sadece 59 uncu
cumhuriyet hükümetinin değil, bundan evvel ve bundan sonraki hükümetlerin titizlikle
takip etmesi gereken bir devlet politikasıdır, bir modernleşme projesidir.
Dolayısıyla, böylesine kapsamlı bir modernleşme projesine uygun olarak,
devletin en temel yasasının da Avrupa Birliği standartlarına uygun olarak düzenlenmesinde,
yeni baştan gözden geçirilmesinde fayda var.
Hepinizin hatırlayacağı
gibi, Paket bu Parlamentodan geçtiğimiz temmuzda kabul edilirken şöyle bir
temennide bulunmuştum; demiştim ki inşallah, bundan sonra, köklü bir anayasa
değişikliğini bu Parlamentoda, bu dönemde gerçekleştirme imkânı olur. Belki
tamamını yapamadık; ama, 11 maddeden müteşekkil bir değişikliği daha yapıyoruz.
Şimdi, bu 10 maddede -1
tanesi yürürlük maddesi- yapılan değişikliklerin bir kısmı, daha evvel
mevzuatımızda değişikliğini yaptığımız birkısım hususların anayasal
bağlantılarıdır. Mutlaka, Anayasadan bunların çıkması gerekiyor, böyle bir
hukukî zaruret var, idam cezalarında olduğu gibi. Ceza Kanunundan idamı
kaldırmışsınız, başka mevzuatınızdan idamı kaldırmışsınız, çıkarmışsınız
metinlerden; ama, Anayasanızda halen onunla ilgili bağlantılar varsa, bu bizim
dışarıdaki görüntümüz açısından da sakıncalı, hukuk açısından da sakıncalı. Bu
düzenlemelerin bir kısmı böyle bir zaruretin sonucu; ama, bir kısmı var ki,
bunlardan her biri bile tek başına, Türkiye için önemli bir kazanımdır, önemli
bir adımdır.
Şüphesiz, bu maddelerle,
bu paketle biz neyi amaçlıyoruz Parlamento olarak, milletvekilleri olarak; bir
defa, hak ve özgürlükleri daha fazla teminat altına almaya gayret ediyoruz,
özgürlük alanını genişletiyoruz, sivil inisiyatiflerin gelişmesine ve
genişlemesine imkân hazırlıyoruz. Bunlar, aslında, başkaca ülkelerin uzun
mücadelelerden sonra elde ettiği kazanımlardır; yani, söylenildiği kadar kolay
kazanılabilecek hususlar değildir. Çok şükür, Türkiye, uzunca bir mücadelenin
sonucunda, demokratik bir süreç içerisinde, bugün, işte, Avrupa ile bütünleşme
adına, Avrupa Birliğiyle bağlantılı olarak hak ve özgürlüklerini daha fazla
teminat altına almaya ve özgürlük alanını genişletmeye kadirdir ve bu parlamentolar
bunları rahatlıkla yapabilmektedir.
İkincisi, getirilen bu
değişikliklerden birisiyle, adil yargılanma hakkının teminat altına alınmasına
imkân sağlanmaktadır. Adil yargılanma hakkı, demokratik sistemler içerisinde
temel hak ve özgürlükler açısından en temel bir haktır; bunun üzerinde
hassasiyetle durulması lazım. Esas itibariyle, 59 uncu hükümet olarak
bilgilerinize sunduğumuz, onayınıza sunduğumuz hükümet programımızda da olduğu
gibi, adil yargılama ilkesiyle bağdaşmayan yargı kademelerinin kaldırılacağı
hususunu, biz, hem 58 inci hükümetin programına koyduk hem de 59 uncu hükümetin
programına koyduk. Dolayısıyla, bu değişiklikle, adil yargılama hakkıyla
bağdaşmayan düzenlemeleri de ortadan kaldırmış oluyoruz. Belki, geriye dönük,
Türkiye'nin yaşadığı birkısım sıkıntılara, zorluklara baktığımızda, bunların
önemli bir kısmında, devlet yönetimimizin yeteri kadar şeffaf ve saydam
olmamasından kaynaklanan sıkıntılarımız vardı.
Esas itibariyle,
demokratik devlet, demokratik hukuk devleti, millet adına, toplum adına yapılan
her işlemin, toplum adına, millet adına parlamento tarafından denetlenebildiği
ya da parlamento adına anayasal kurumlar tarafından denetlenebildiği devlettir.
Dolayısıyla, Anayasamızda şu veya bu şekilde geçmişten kalmış bazı kısıtlamalar
vardı; bütün bunları ortadan kaldırmış oluyoruz. Böylece, inanıyorum ki, bu
değişiklikle, Türkiye, önemli bir adımı daha atmış olacak, önemli kazanımları
elde etmiş olacak.
Maddeler üzerinde ayrıca
durmak istemiyorum. Yeri geldiğinde, bu konudaki düşüncelerimizi her bir
maddeyle ilgili olarak sizlere ifade etmeye çalışacağım.
Bu anayasa
değişikliğinin, demokrasimiz için, toplumumuz için, hepimiz için hayırlı ve
uğurlu olmasını temenni ediyorum ve hepinize bu vesileyle saygılarımı
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
teşekkür ediyoruz.
Şahsı adına, Konya
Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Işık, süreniz 10
dakika; özenli kullanmanızı istirham ediyorum.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 430 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin geneli
hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; değişimin ve dönüşümün çarpıcı bir hızda ve yoğunlukta
yaşandığı küresel şartlarda hedefleri belli olan Türkiye'nin, evrensel oluşumun
dışında kalması mümkün değildir. Dünyadaki iktisadî kalkınmalar başta olmak
üzere, demokratik ve teknolojik büyük değişimler yaşanırken, üzülerek ifade
etmeliyiz ki, Türkiye, büyük oranda zaman kaybetmiştir. Artık, Türkiye'nin,
bugünü ve yarınıyla ilgili kaybedecek ne zamanı ne de imkânı kalmıştır. Tarihî
bir adım ve kararlılıkla, 22 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Türkiye'nin önünü açmaya devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz, hukuk devletinden ziyade, kanun devleti görüntüsü
vermektedir. Türkiye, kanunlarını hukuka, hukukun evrensel adalet ve insan
hakkı esasına dayandırarak, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını
sınırlayan hukuk sistemini değiştirerek, ideal anlamda hukuk devleti olmasıyla,
uluslararası camiada saygın bir yer kazanacaktır. Hukuk devleti anlayışımız,
devletin topluma ve bireylere, ırk, dil, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din ve mezhep aidiyeti gibi sebeplerle ayırım gözetmeksizin,
adalet içinde yaklaşmasını sağlamaktır.
Demokratik bir hukuk
devleti anlayışını hayata geçiremeyen ve adalete güveni tesis edemeyen
ülkelerin ekonomik yönden kalkınması mümkün değildir. Geniş ve kapsamlı bir
anayasa değişikliğiyle, devlet, toplum ve birey arasında yapılan bir toplumsal
sözleşmeye dönüştürülüp, hukuk devleti ilkeleri hayata geçirilerek, bireyleri
devlete ve örgütlü güçlere karşı koruyacak, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin getirdiği ilke ve standartlarda
temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
merkeziyetçi ve hantal yapıların aşılması, toplumsal denetim ve katılımın
artırılması, örgütsel büyüme ve hantallığın giderilmesi, kayırmacılığın ve
yozlaşmanın önlenmesi, insanların barış ve refah içinde özgürce yaşadığı,
dünyayla bütünleşmiş, farklılıkların çatışma unsuru olarak değil zenginlik
kaynağı olarak görüldüğü, evrensel hukuk standardının yakalandığı yeni ve
kapsamlı bir perspektif içinde demokratik ve dinamik bir millet iradesinin
hayata geçirilmesi, hukukun evrensel ilkeleri ile başta Anayasa olmak üzere
yasaların uyumlaştığı, insan haklarına saygılı, hak arama yollarının açık
tutulduğu, kanun önünde eşitlik, bireysel ve örgütlü olarak hak ve özgürlüklerin
kullanılması, idarenin hukuka bağlılığının sağlanması, katılımcı ve özgürlükçü
güçlü bir toplumsal meşruiyete sahip, başta Avrupa Birliği olmak üzere
uluslararası normlara uygun, birey hak ve özgürlüklerini üstün tutan, çoğulcu
ve katılımcı demokrasiyi esas alan, şiddet, baskı ve suçtan arınmış,
özgürlüklerin nimetlerinden yararlanan ve korkunun olmadığı standardın
yakalanması, demokratik hukuk devletinin gerekleridir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliğine aday olan ülkemizin, Kopenhag Siyasî
Kriterleri bağlamında yerine getirmesi gereken hususlar ile yasal düzenlemeler,
24 Temmuz 2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Avrupa Birliği Müktesebatının
Üstlenilmesine İlişkin Programda belirlenmiş bulunmaktadır. Bir taraftan, hayat
hakkının, demokratik toplumun temel değerleri olduğunu ve ölüm cezasının
kaldırılmasının bu hakkın korunması ve tüm insanların doğuştan gelen onurunun bütünüyle
tanınması için elzem olduğunu vurgulayan ve ülkemizce de imzalanan İnsan
Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesine Ek 13 Nolu Protokol
gereğince ölüm cezasının kaldırılmış olması; diğer yandan, dünyada gelişen yeni
demokratik açılımlara uyum sağlanması ve bu açılıma uygun bir şekilde temel hak
ve hürriyetlerin evrensel düzeyde kabul edilmiş standart ve normlar ile Avrupa
Birliği kriterleri seviyesine çıkarılması amacıyla kanunlarımızda düzenlemeler
yapılması ihtiyacı, temel yasamız olan Anayasada değişiklikler yapma
zorunluluğunu doğurmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2003 Katılım Ortaklığı Belgesinde, Türkiye'nin taraf olduğu
ilgili uluslararası sözleşmeler doğrultusunda, cinsiyete göre ayırım
yapılmaksızın, tüm bireylerin insan haklarından ve temel hürriyetlerden hukuken
ve fiilen, tam olarak yararlanmasının teminat altına alınması beklentisi yer
almaktadır. Öte yandan, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartının 20 nci maddesinde,
herkesin kanun önünde eşit olduğu vurgulanmıştır. Avrupa Birliği anayasa
taslağına ayrı bir bölümle ilave edilen Temel Haklar Şartının
"Eşitlik" başlıklı üçüncü bölümünün 23 üncü maddesinde
"istihdam, çalışma ve ücret dahil olmak üzere, her alanda erkekler ve
kadınlar arasında eşitlik sağlanacaktır" denilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasamızın 15 inci maddesindeki ölüm cezasının infazıyla
ilgili ibare çıkarılarak, işbu değişikliğe paralel olarak 17 nci maddede
düzenleme öngörülmekte, demokratik yönetimde üstlendiği önemli görev nedeniyle
basın araçları Anayasada ayrıca koruma altına alınmaktadır.
Devlet güvenlik
mahkemelerinin yetki, sorumluluk ve işleyişinin Avrupa ölçülerine uygun hale
getirilmesi 2003 Katılım Ortaklığı Belgesinde ve 2003 İlerleme Raporunda
beklenti olarak yer aldığından, bu mahkemelerin kuruluşuna ilişkin 143 üncü
madde hükmünün yürürlükten kaldırılması da öngörülmektedir.
Avrupa Birliği 2002
İlerleme Raporunda şeffaflık ve etkin yönetimin sağlanmasının önemi
vurgulandığından, devlet harcamalarının denetlenmesinde şeffaflığın sağlanması
amacıyla, 160 ıncı maddenin son fıkrası da madde metninden çıkarılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüzyılımızda, etkin ve katılımcı, ideal anayasa anlayışının
hayata geçtiği ve mevzuata dönüştüğü ulusal kalkınmışlık şartlarının
gerçekleştiği sürecin sonuçlanması temenni ve dileğiyle, Yüce Meclisi, tekrar,
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Işık,
teşekkür ediyorum.
Komisyon adına, Komisyon
Başkanı Sayın Burhan Kuzu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Anayasa değişikliği zor
bir iş; hem rakam olarak zor hem görüşmeleri bakımında zor hem de uygulamaya
geçtiği zaman çıkaracağı birtakım sorunlar bakımından zor. Her kelimenin bir
anlamı var, her cümlenin bir manası var ve kanunlara ışık tutacak şekilde
yazılması lazım. 1982 Anayasasının hangi koşullarda hazırlandığını biliyoruz;
Sayın Bakan da bu konuya değindi. Bu konuda, daha uzun vadede, büyük çapta
paketlerle geliriz.
Şimdi, önünüze
getirdiğimiz, milletvekillerimizin teklifi şeklinde gelen bu paket, mini paket,
daha küçük çaplı bir paket, biraz Avrupa Birliği bağlamında tarih almaya
yönelik bir paket. Elbette ki, Türk insanı, bu paketlerin daha büyüklerini hak
etmiştir; ama, takdir edersiniz ki, Anayasa değiştirmenin zorluğu ortadadır.
Bunu zaman içerisinde yaparak daha büyük çapta değişikliklerle gelebiliriz.
Şimdi, elimizdeki pakete
baktığımızda, 10 maddelik bir paket şeklinde gözüküyor. Bunun içerisinde, 1
inci maddede yer alan eşitlik ilkesi var. Aslında, Anayasamıza eşitlik
ilkesiyle ilgili hüküm yeni konuluyor değil -yani, belki bir kısmı, sizleri
kastetmiyorum; ama, kamuoyunda farklı algılanması bakımından açıklama ihtiyacı
hissediyorum- bu eşitlik maddesi yıllardan beri olan bir hüküm. Yalnız, negatif
anlamda, eşitlik hükmü; yani, kanun önünde eşitlik. Peki, kanunun içerisinde ne
var; ne varsa, o var. Uygulamada eşitlik anlamında daha çok ve bir de, tatbik
ederken ayırım yapmama anlamında bir eşitliktir; fakat, şimdi getirmeye
çalıştığımız -belki ismi söylenmiyor- pozitif anlamda, zayıfı kollamaya yönelik
bir eşitlik anlayışıdır.
Komisyonumuza gelen
metnin ilk cümlesinde "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir"
ifadesi vardı sadece; bunu, Komisyondaki arkadaşlarımız, gerek Anamuhalefet
Partisine gerekse İktidar Partisine mensup üyelerin bir kısmı yeterli görmedi;
şahsen benim de katıldığım önergelerle, bu "kadınlar ve erkekler eşit
haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla
yükümlüdür" şekline getirildi. İkinci cümleyle, bir anlamda, devlete,
aradaki açığı kapama bakımından, yaşama geçirilmesini sağlama bakımından bir
yükümlülük yüklendiği vurgulanmak isteniliyor.
Benim elimde, dünya
anayasalarından, demokratik olan Avrupa ülkelerinden örnekler var, bunların
detayına girmeyeceğim; ama, içerisindeki düzenlemelere baktığımız zaman,
parlamentodaki kadın sayısı nedir ne değildir diye rakamlar vereceğim. Mesela,
komşumuz Yunanistan'dan bir örnek vereyim; deniliyor ki: "Bütün Yunanlar
kanun önünde eşittir." Bu, bizde de olan bir hüküm. Devamında "Yunan
erkek ve kadınlar eşit hak ve ödevlere sahiptirler" deniliyor. Yani, bu,
esasen, her anayasada olabilecek bir hüküm. Yunanistan, Avrupa Topluluğu üyesi,
şu anda, parlamentosunda yüzde 8 oranında kadın milletvekili var.
Fransa'dan örnek vereyim;
çünkü, çok sık verilen bir örnek. Fransa, belki, kanunların yapılışı,
hazırlanışı, bakış açısı vesaire gibi birçok açıdan bize daha yakın bir ülke.
Fransa'da, 1999 öncesinde, eşitlik ilkesi bizdeki gibi -değişiklik öncesi gibi-
vurgulanmıştı, mevcut haliyle belirtilmişti; buna ilave olarak 1999'dan sonra
bir değişiklik yapıldı -belki, bizim getirmeye çalıştığımız getirilmek istenmiş
veya benzeri bir düzenleme- ve deniliyor ki: "Kanun, seçimle gelinen
makamlardan kadın ve erkeğin eşit yararlanmasını teşvik eder." Bu hüküm,
Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra bu hale getirildi. Anayasa
Mahkemesi, kotaları iptal edince, böyle bir düzenleme yoluna gidildi. Şimdi,
Sayın Araslı'nın ve Anamuhalefet Partimiz CHP'nin kaygıları, genel olarak
düşünülen bir kaygı bu.
Benim kanaatim, bu hüküm
geldiği andan bu tarafa, erkeklerle ufak tefek sürtüşmeye rağmen, kadınların
durumunu düzeltici her türlü işin içerisinde bulundum; ama, yine de son
günlerde, maalesef, basında okuyorsunuz, kadın hakları konusunda yıllardan beri
mücadele eden bir kişi olarak, bir bilim adamı olarak bu yapıda olmama rağmen,
basın, aksi gibi göstermeye çalıştı. Demek ki, bu memlekette kadınların
haklarının önplanda olmasını istemeyen bir grup var. Kadınların bu konuda daha
uyanık olmaları gerekiyor, basınla olan bu ilişkilerde bizim bu savunmamızı
desteklemeleri gerekiyor. Aksi halde, sizlerin haklarını savunan ve Türkiye'de,
gerçekten -sadece Türkiye'yi kastetmiyorum, biraz sonra dünya ülkelerinden
vereceğim rakamlar bunu gösteriyor- kadınlara karşı yapılan ayırımcılığı önleme
konusundaki tedbirlerin önüne geçmek isteyen kesimlere karşı mücadeleyi hep
beraber sürdürmemiz lazım, gerek kanun bazında gerek diğer metinlerle.
Şimdi, sizlere, dünya
ülkelerinden birkaç örnek vereyim, siyasette kadının yeri konusunda
parlamentolardaki durum: İsveç yüzde 42, Norveç yüzde 36, Almanya yüzde 30,
Türkmenistan yüzde 26, Çin yüzde 21, İngiltere yüzde 18, Avrupa toplamı
ortalama yüzde 20, Uganda yüzde 17, Amerika yüzde 14, İspanya yüzde 13, Tunus
yüzde 12, Fransa yüzde 20, Bulgaristan yüzde 11, Suriye yüzde 10, Yunanistan
yüzde 8, Portekiz yüzde 8, Türkiye yüzde 4; Mısır, Bangladeş, Yemen yüzde 2.
Biliyorsunuz, zaman zaman kimi şeylerde "Uganda'da bile bu yok" filan
gibi sözler sarf ederiz; parlamentoda, Türkiye'de yüzde 4, Uganda' da yüzde 17
oranında kadın temsili var. Dünya ortalaması yüzde 10.
Görünen odur ki,
gerçekten, dünyada kadınların genel durumu hiç de iyi değil. Bunları söyleyen
benim, bunları destekleyen benim, bu konudaki emeğimi -Sayın Araslı,
Komisyondan bilir- Anamuhalefet Partimizin, İktidar Partimizin birçok milletvekili
de bu konudaki gayretimizi bilir; ama, maalesef, Türkiye'de, gerçekten, basının
haber alma özgürlüğü ve haber verme özgürlüğü yanında, dürüst haber yayma,
doğru haber verme şeklindeki bir ilkenin çalıştırılması lazım. Türkiye'de,
aslolan, sadece haber vermedeki keyfîlik değil, doğru, düzgün, yansız,
seviyeli, seciyeli ve namuslu haber verme tekniğinin de, mutlaka, yerleşmesi
lazım. Bu genel açıklamadan sonra, acaba bu hüküm yeterli mi; oraya geliyoruz.
Şimdi, benim şahsî
kanaatimi sorarsanız, Komisyonda, bu konuda biraz Alman Anayasasını örnek
alalım şeklinde bir kanaatim oluştu; biz, motamo onu alamadık; tabiî, bir şahsî
kanaat yetmiyor; oylama meselesi; ama, sonunda, önünüzdeki şu formülü
bulabildik. Şimdi, bunun devamına "bu amaçla alınacak geçici tedbirler,
imtiyaz ve ayırım sayılmaz" ilkesinin getirilmiş olması ya da getirilmesi,
bana sorarsanız, durumu değiştirmez; ama, biraz daha kuvvetlenmiş olur mu;
olabilir; yani, o ayrı bir konu. Bunu, şunun için söylüyorum: Diyelim ki, bu
yönde bir değişiklik yapılamadı -bir varsayım olarak söylüyorum; tabiî, takdir
hakkı tamamen sizlere ait olacak- acaba, uygulamada, gerçekten, Anayasa
Mahkemesi farklı bir yoruma gider mi; bir şey diyemezsiniz; çünkü, bu bir yargı
organıdır, üyelerinin tek tek kararları vardır, şahsî kanaatleri vardır, bir
şey söyleyemeyiz; ama, biz, hukukçu olarak yorum yaparken, onlara yardımcı
olmak durumundayız.
Şimdi, maddenin
gerekçesinde çok net olarak bu ayırım vurgulanıyor; yani "kadın-erkek
arasındaki bu dengesizliği gidermek gerekir, işte, filan filan antlaşmalar bunu
emrediyor, milletlerarası alanda durum budur" diye çok net olarak vurgulanmış.
Bilindiği gibi, mahkeme, karar verirken hem metne bakar hem de gerekçeye bakar;
o gerekçe yardımcı olur; haliyle, sırf gerekçeye bakarak karar veremez.
İkinci bir husus; 1979'da
bizim kabul ettiğimiz Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi var. Şimdi, bu sözleşmenin 4 üncü maddesi çok net olarak bu hususu
belirtmiş. Ben diyorum ki, biz, bu antlaşmayı imzalamışız, 1985'ten bu tarafa
onaylamak durumunda kalmışız ve uygulayacağımız şeklinde söz de vermişiz, devam
ediyoruz. Uygulanmış mı; uygulanamamış. Uygulansa, zaten, bugün bu durumun
böyle olmaması lazımdı. Şu halde, Anayasa Mahkemesi, kararını verirken bu
antlaşmaya da bakacak; çünkü, biz, yine, 7 nci maddede "usulüne göre
yürürlüğe giren antlaşmalar, insan hakları konusundaki antlaşmalar kanunla
çatıştığı zaman antlaşmaya öncelik veririz" dediğimize göre, demek ki,
insan hakları konusunda bir adım daha atıyoruz. Kadınların da, bu durumdaki
farklılığını ya da geri kalmışlığını, özellikle bu siyasetteki geriden
gelmişliğini düzeltmek bakımından, Anayasa Mahkemesi, buna da bakacaktır.
Netice itibariyle, bence, bu konuda çok ciddî sorun çıkmaz gibi geliyor; ama,
söylediğim gibi, yeni bir ilave yapılır, benim şahsî kanaatim, bu konuda; ben
karşı çıkmam; bunu özellikle söylüyorum.
Şimdi, kadın hakları
konusunda, aslında, biz, dünyada bu işe erken başlamışız. Bakın, 1928,
İngiltere'de kadınlara seçilme hakkının verildiği yıldır; Türkiye, 1934;
Fransa, 1946; İsviçre, 1972, yanlış duymadınız 1972.
Şimdi, 1935'te seçim
olduğunda, 1934'teki bu haktan sonra, Parlamentoda 18 hanım üye var, bugün 24.
Seksen yıllık süre içerisinde bu rakamın küçüklüğü ortada; dolayısıyla, bunu
giderme konusunda, elbette ki, bundan sonra çalışmalar başlatacağız.
Şimdi, tabiî, bir sorun
da yerel yönetimler meselesi. Hanımlar, belki, kendi bölgesinde, yerel düzeyde
daha aktif olabilirler. Bunu da açıklamak durumundayım; bundan sonra bu alanda
da değişiklik yapmak gerekecek. Dünya ortalamalarına baktığımız zaman birçok
rakam var. Yine, İsveç, Norveç gibi ülkelerde, belediyelerde yüzde 40 oranında
hanım temsili var; bizde yüzde 1 ve oran olarak fevkalade kötü bir tablodur bu.
Mutlaka, bunun düzeltilmesi lazım; bakın, çok net olarak, açık olarak
konuşuyorum.
Bu konudaki, düzenlemeler
konusunda, tabiî ki, bizim hanımlarımızın değeri elbette ki, bir başkadır. Türk
toplumunda, kadın zaman zaman farklı yorumlar da olsa, yeri gelmiştir çok
önemli roller üstlenmiştir. Atatürk'ün, Kurtuluş Savaşındaki Türk kadınıyla
alakalı sözünü burada söylemek istiyorum: "Dünyada hiçbir milletin kadını
'ben, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım; milletimi kurtuluşa ve zafere
götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim' diyemez" diyor Büyük
Atatürk. Dolayısıyla, böyle bir hizmet yapmış grubun, kesimin mutlaka
kollanması, korunması ve eksikliklerin kesinlikle giderilmesi gerekmektedir.
Şimdi, bu açıklamalardan
sonra, kalan birkaç madde üzerinde de durmak istiyorum; o da şu: İdam cezaları
konusunda Anayasada bir ayıklama getiriyoruz; aslında, 1984'ten beri tatbik
etmediğimiz bir ceza Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 6 Nolu Protokolünü
imzaladık biz. Ne deniliyordu orada; o protokolde "idam cezaları
kaldırılmıştır; ama, olağanüstü hallerde istisna getirebilirsiniz." Biz,
bu istisnayı getirmiştik ve daha sonra bir 13 Nolu Protokol çıktı. 13 Nolu
Protokol külliyen kaldırıyor. Biz, bunu da imzaladık, henüz onaylamadık; ama,
onu onaylamak durumundayız Avrupa Birliği çerçevesinde. O zaman, Anayasada,
idam cezasının verilemeyeceğini belirtmemiz gerekiyor. Nitekim, bunu, biz, bu
değişiklikle yapmış oluyoruz.
Yine, dikkat çeken bir
husus; basınla alakalı konuda "müsadere cezasının verilemeyeceği"
şeklinde genel hükümden sonra, ayrıca, bir de, suç işlenmesi sebebiyle basın
araçlarına el konulma meselesi var. Tabiî, bu, basını çok sıkıntılı bir duruma
sokuyor. Onlar da bizi sıkıntıya sokuyor; ayrı mesele; ama, o, işin bir başka
boyutu. Fakat, basın, gerçekten, müsadere cezası verildiğinde çalışamaz duruma
düşüyor; alet ve araçlarına külliyen el konulmuş oluyor; bunun kaldırılması gündemde;
bunu sağlamış oluyoruz.
Önemli bir değişiklik,
Uluslararası Ceza Divanı meselesi. Şimdi, bu Divan hakkında kısa bir bilgi
vereceğim; ama, neden bu gündeme geldi; bildiğiniz gibi, vatandaşlar, yurt
dışına verilemez, başka ülkeye iade edilemez, teslim edilemez. Peki, özellikle
ağır suçlar, savaş suçları gibi suç işlemişse ne yapacaksınız; işte, buna
istisna getirerek "bu hal hariç, verilemez" şeklinde bir düzenleme
getirmiş oluyoruz. Peki, bu Divan nedir; hatırlarsanız, bendeniz, daha önce,
geçen yıl, Sayın Onur Öymen'le beraber gittiğimiz Moskova gezisi dönüşünde bu
konuda bilgi vermiştim Genel Kurula. Kısaca tanıtayım: Bu Divan, ceza
davalarına bakan, çok spesifik olarak da özellikle savaş suçları dediğimiz
barışa karşı ihlallere bakan bir Divan; Lahey'de kurulmuş bir mahkeme, 18
hâkimli bir Divan. Bu Divana, şu ana kadar hangi ülkeler imza atmış diye
baktığımızda, 113 ülke imzalamış, 89'u onaylamış ve şu anda tatbik ediyor.
Amerika Birleşik Devletleri imzalamamış, onaylamamış; Rusya ve Çin imzalamış,
onaylamamış; İsrail onaylamamış, Türkiye de onaylamamış. Diğer ülkeler de var
tabiî ki; ben, bu birkaçını örnek vermek istedim. Peki, bu Divan, imzalamış
olsak, bize ne gibi sıkıntı getirir; bize bir sıkıntı getirmez. Neden
imzalamadık şu ana kadar diye baktığımız zaman; biz diyoruz ki, bu Divan terör
davalarına da baksın; teröre bakmıyor; halbuki, terör Türkiye için çok önemli
bir realite. Maalesef, bulunduğu bölge itibariyle de çok ciddî tahrip edici bir
durum. Bu bakımdan, bizim buradaki kanaatimiz, teröre bakmayacak olan bir
mahkeme bizim çok işimize yaramaz. Bizim savaş suçumuz filan da pek olmaz.
Büyük devletler, bunu, bundan imzalamıyorlar. Terör davalarına bakmadıkça biz,
bu Divan konusunda biraz tereddütlüyüz; ama, şunu da belirteyim ki, şu anda
Avrupa'da, hem Avrupa Birliği ülkeleri hem de Avrupa Konseyi ülkelerinde bu
Divanın statüsünü imzalamayan tek ülke Türkiye'dir. Bunu da, herhalde, yine
bahsettiğimiz bu Avrupa Birliği çerçevesinde imzalamak durumunda kalacağız.
Bilindiği gibi, savaş
suçlarıyla ilgili, özellikle soykırım konusunda Türkiye aleyhinde deli saçması
kimi iddialar var. Bunlar gündeme gelir mi; gelmez. Neden gelmez; çünkü,
Divanın statüsünde "2002'den itibaren, kurulduğu günden sonraki davalara
bakacak" deniliyor. O açıdan, böyle bir sorun zaten söz konusu olamaz;
ama, elbette ki -Sayın Bakan da burada- bu anlamda, mutlaka, ceza yasalarımızda
değişiklik yapmamız gerekecek; çünkü, bu suç tipleri henüz bizim yasalarımıza
konulmamış. İlgili devlet razı gelmedikçe de, bilindiği gibi, buralara, siz,
davayı götüremiyorsunuz.
Bu anlamda söylemem
gereken önemli bir değişiklik de, milletlerarası antlaşmalar. Bilindiği gibi,
Türkiye, milletlerarası antlaşmaları imzalıyor, onaylıyor; yürürlüğe giriyor;
ama, uygulamada zaman zaman çok ciddî sorunlar çıkıyor; işte, antlaşma,
Anayasanın üzerinde midir, kanunla eşdeğerde midir; eşdeğerdeyse, önceki kanun,
sonraki kanun meselesi mi gündeme gelecek; mahkemelerde çok çeşitli kararlar var.
Ben bunun detayına girmiyorum; ama, bir şey var; bir antlaşmaya imza
koymuşsanız, sadece şeklen imza koyamazsınız; çünkü, bu iş, devlet ciddiyetiyle
bağdaşmaz; mutlak surette, tatbik etmek için bu anlaşmaya imza koymamız
gerekecek. Böyle yaptığımıza göre, o zaman şunu diyoruz; insan haklarıyla
alakalı anlaşmalar kanunla çatışırsa, hiç olmazsa, anlaşmaya öncelik tanıyalım
demektir; yani, mahkemeler, buna öncelik vererek olayı çözecekler. Bunu da çok
önemsiyorum.
Son bir konu da DGM'lerin
kaldırılması. Devlet güvenlik mahkemeleri kaldırılırsa, Türkiye'de bir boşluk
doğar gibi zaman zaman birtakım iddialara sebep oluyor; bence, doğmaz; çünkü,
zaten bu mahkemelerin görevi, ağır ceza mahkemelerinin bakacağı işler. Bir
boşluk doğmasın diye, bir geçiş yasasıyla, bu, oraya intikal ettirilebilir.
Zannediyorum, Bakanlığın bu konuda bir hazırlığı da var, öyle olması gerekiyor
zaten; aksi halde, bir boşluk doğması sıkıntısı yaşayabiliriz.
Pekala, şimdi, bu
değişiklikten sonra, davaların seyrinde bir fark olur mu; yine, benim kanaatim,
olmaz; çünkü, bunlar, sonuç itibariyle, mahkemelerin görev taksimi içerisinde
bakılacak olan işlerdir. Mesela, gerekirse, terör suçlarına bakmak üzere,
ihtisaslaşmaları hasebiyle ya da o gerekçelerle, ağır ceza mahkemelerinin bir
kısmına görev verilebilir; böylece bir boşluk doğmayacağını düşünüyorum.
Şu anda, Avrupa'da,
devlet güvenlik mahkemeleri kalmadı, hepsi kaldırıldı; en son Fransa da
kaldırdı; bu işi ağır ceza mahkemelerine intikal ettirdi.
Bu mahkemeler çok
hırpalandı. Bana sorarsanız, bunun hatası, biraz da yasa koyucuda; çünkü, her
çıkan yasanın sonunda, birçok işi, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına
soktuk ve bu mahkemeler, artık, orijinal mahkemeler olmaktan çıktı. Belki,
bunun yerine, daha sonraki dönemlerde, sırf teröre bakan bir mahkeme
düşünülebilir diye de şahsî kanaat olarak ilave etmek istiyorum.
Şimdi, tabiî, bir konu
daha var; o da, Sayıştayın denetimi meselesi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kuzu, 1
dakikalık eksürenizi veriyorum; lütfen, bu süre içerisinde konuşmanızı
tamamlayınız.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, tabiî, bu, denetim
konusu önemli. Şeffaflık, berraklık, Avrupa Birliği, Avrupa süreci diyoruz;
etik yasalarını çıkarıyor, etik kurulları kuruyoruz; ama, bir taraftan da, kimi
kurumların denetimdışı kalmasını doğru bulmuyoruz. O yüzden, getireceğimiz bu
değişiklikle, aynı zamanda, Sayıştayın denetim alanı genişliyor. Zaten, biz,
bunun yasasını, iktidar-muhalefet birlikte, beraber çıkarmıştık; yapılacak olan
değişiklik, bunun anayasal planda da gerçekleşmesini sağlamaktan ibarettir;
bunu da önemsiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; netice itibariyle, biz, Komisyon olarak, bütün bu
değişiklikleri yerinde görüyoruz. Bunu, sekiz dokuz saatlik bir çalışma
sonucunda bu hale getirebildik; 1 inci maddeyi, en az dört buçuk beş saat tartışarak
getirdik; yani, bu, rasgele gelmiş değil, birçok yerden geçerek gelmiştir.
Gerek İktidar Partisi gerek Anamuhalefet Partisi, bu konuda, hemen hemen aynı
şeyleri düşünüyor. Tabiî ki, farklı önergeler olabilir; ama, ben, sonuç itibariyle,
bu haliyle bile geçse, sonucun iyi olacağını düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kuzu,
teşekkür cümlenizi alabilir miyim efendim.
Buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) - Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.(AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim,
sağ olun.
Şahsı adına, Adana
Milletvekili Sayın Uğur Aksöz; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Aksöz, süreniz 10
dakika.
UĞUR AKSÖZ (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, nedense, yaptığımız her işte, bir
yanı eksik bırakıyoruz. Ben, bir hukukçu milletvekili olarak, Yüce Heyetinize,
bu Anayasa değişikliği konusunda da yapılan eksiklikleri, şu 10 dakika
içerisinde, süremiz yettiğince anlatmaya çalışacağım. İyi bir şey yapıyoruz.
Biz, olumlu oy vereceğiz; ama, eksikleri var, onu da söylemek zorundayız. Nedir
bu eksikler:
Birincisi; bir kere, bu 9
uncu anayasa paketi; artık, manava döndük; paket paket üstüne; böyle anayasa
değişikliği olmamalı. Şu Parlamento yapısında, bence, artık, bir kere, bütün
eksikliklerin tamamlandığı yepyeni bir anayasayı elbirliğiyle yapmalıyız. Böyle
aklına estikçe paket, dışarıdan dayatıldıkça paket... Bir milletvekili olarak,
benim çok hoşuma gitmiyor ve ben Sayın Adalet Bakanımdan -çok iyi bir
hukukçudur ve onun da böyle düşündüğünü biliyorum- bundan sonra, buraya, bir
kere, Anayasadaki bütün eksiklikleri tamamlayan son bir paketle gelmesini
diliyorum.
İkincisi; değerli
arkadaşlar, DGM'yi kaldırıyoruz; doğrudur, kalkması lazım; ama, yargı
bağımsızlığını tam sağlamadığınız müddetçe, DGM'yi kaldırsanız ne olur
kaldırmasanız ne olur; yani, Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulunda Sayın Bakan
ve Müsteşarı olduğu müddetçe, yargı bağımsızlığı var diyemeyiz. Yargı
bağımsızlığı yok ise, DGM olsa ne olur, olmasa ne olur diye düşünüyorum. O
halde, öncelikle, yine, Sayın Bakandan rica ediyorum; madem, DGM'yi kaldırıyoruz,
madem insan hakları adına ölüm cezasını kaldırıyoruz "adalet" diyoruz
"hukuk" diyoruz; o halde, buraya, Yüksek Hâkimler ve Savcılar
Kurulundan Bakanı ve Müsteşarını çıkaran, yargıyı gerçekten bağımsız yapan yasa
tasarısını getirsinler, birlikte çıkaralım.
Üçüncüsü; dünyanın hiçbir
yerinde böyle bir yargılama sistemi yoktur arkadaşlar; yani, DGM'yi kaldırmakla
kurtulamayız. Askerî idare mahkemesi, askerî ceza mahkemesi, vergi mahkemesi,
adlî yargı... Sayın sayabildiğiniz kadar, Türkiye'de yüz çeşit yargı var. Peki,
şimdi, size soruyorum: Tevhidi Tedrisat Kanununu niye çıkardı Türkiye; eğitimde
birlik olsun diye. Peki, niye yargıda birlik yok? Yani, her lise ayrı şeyi
okutsa, bunun adı eğitim olur mu?! Bizde de yüz çeşit yargılama var; onun
hukuku ayrı, yasası ayrı, usulü ayrı; bu da çok yanlış. Yine, Sayın Adalet
Bakanından yargıda birliği sağlayıcı düzenlemeleri getirmelerini istiyorum bu
vesileyle. Özellikle, Sayıştay yargı kurumu mudur, denetim kurumu mudur, artık
buna bir karar verilmesi lazım. O gün, Anayasa Komisyonunda, Sayıştay Başkanı
diyor ki: "Ben yargı kurumuyum." Biz de diyoruz ki, hayır, denetim
kurumusunuz. Sayın Bakan, sağ olsun -burada da teşekkür ediyorum- müdahale
ettiler de, bir yanlıştan dönüldü. Artık, o konuda da bir açıklık getirilmesi
lazım.
Arkadaşlar, kadın ve
erkek haklarına gelince; Anayasamızda şu var: "Kadın ve erkek
eşittir." Evet, bu, yıllardır var, her anayasada da var. Peki, şimdi size
soruyorum: Şuradan, kırsal kesime gidelim, varoşlara gidelim veya Doğuya,
Güneydoğu Anadoluya bir gezi yapalım; kadın ve erkek eşittir diyecek kimse var
mı içimizde?! Yani, yasada "kadın ve erkek eşittir" yazıyor diye
Türkiye'de gerçekten kadın ve erkek eşit mi arkadaşlar?! Bizim bunu sağlamamız
için bu anayasa değişikliğini doğru dürüst yapmamız lazım.
İktidar kanadındaki
arkadaşlarımız diyorlar ki: "Efendim, kadın ve erkek eşit haklara
sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür; bu
yeter." Yetmez beyler! Devlet neye göre yükümlüdür; devlet, Anayasaya göre
yükümlüdür; devlet, Anayasanın sınırıyla yükümlüdür; devlet, Anayasayla
bağlıdır. 10 uncu madde "hiçbir kişiye, zümreye imtiyaz tanıyamazsın"
diyor. Devlet, kadını nasıl koruyacak?! Bir kadın için herhangi bir yasada veya
herhangi bir tüzükte bir kota tanıdık diyelim. Birisi Anayasa Mahkemesine
gider, der ki: "Efendim, siz kadına böyle bir ayrıcalık tanıdınız; ama,
Anayasanın 10 uncu maddesi açık. Anayasa diyor ki: Hiçbir kişiye, zümreye
imtiyaz tanıyamazsın." Anayasa Mahkemesi bunu iptal eder. Etmez diyen var
mı; hangi hukukçu var?! O bakımdan, burada Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
önergesini çok dikkatle dinlemenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlar, orada
diyoruz ki: Kadın ve erkek eşittir; ama, kadın lehine yapılacak olumlu
ayrıcalıklar eşitliğe aykırı sayılmaz. İşte, bu, Anayasa Mahkemesini bağlar.
Aksi halde, siz istediğiniz kadar yasa çıkarın; bu, ihtiyaca kâfi değildir.
Değerli arkadaşlar, bir
başka husus da şudur: Uluslararası antlaşmaların yasalardan üstün olması.
Bakın, burada çok önemli iki nokta var, buna kimse dikkat etmiyor: Uluslararası
antlaşmalar salt çoğunlukla geçiyor, Anayasa değişiklikleri beşte 3 çoğunlukla
geçiyor.
Peki, bir uluslararası
antlaşmada, Anayasanın herhangi bir maddesine aykırı bir hüküm getirilmişse,
gözden kaçmışsa, uygulamaya girmişse, salt çoğunluk, beşte 3'ü yenmiş olmayacak
mı ve dolaylı yoldan, Anayasayı o uluslararası antlaşma değiştirmiş olmayacak
mı?!
Yine, bir şey söylemek
istiyorum: Bizim Anayasamızda değiştirilmesi yasak, değiştirilmesi teklif dahi
edilemeyecek maddeler var; bir uluslararası antlaşma çıktıysa ve buna aykırı
bir hüküm konulduysa, ne yapacaksınız o zaman, Türkiye ne yapacak?! Örnek
veriyorum; herkesin kendi dilini konuşması insan haklarına uygundur, herkes
kendi dilini konuşacak denildi ve bu antlaşma da onaylandı, geçti, gözden
kaçtı. Peki, Anayasada devletin resmî dili Türkçedir, şimdi hangisine
bakacağız; uluslararası antlaşmaya bakacağız, burada 300 tane dil
konuşulacak... Bu noktalara dikkat edelim.
Bu Anayasa değişikliği,
paket olarak genelde olumlu görülmektedir ve biz buna olumlu oy vereceğiz; ama,
bakın, bu eksiklikleri görmezsek, biz bir şey yapmış olmuyoruz,
"gibi" yapmış oluyoruz. Gerçekten, Anayasa değişikliğinden beklenen
amaç bu maddelerle elde edilemez.
Bu hatırlatmalardan
sonra, yine, son olarak şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlar, artık,
ülkelerin demokratik gelişme kriterindeki ölçü, ülkenin geliri, gideri, uçağı,
bilgisayarı değil. Para, Arabistan çöllerinde çuvalla var, bilgisayar
Hindistan'ın köylerinde de var. Artık, ülkelerin gelişmişlik düzeyindeki ölçü
tektir; o da, Parlamentodaki kadın sayısıdır. Bütün dünya, ülkenin demokratik
gelişme düzeyini bu sayıya bakarak söylüyor. Biraz önce, Sayın Anayasa
Komisyonu Başkanımın söylediği sözü buradan tekrarlayarak, huzurlarınızdan
ayrılmak istiyorum: Parlamentodaki bayan milletvekili nispeti, Uganda'da yüzde
17, Türkiye'de yüzde 4'müş. Bu ayıp bize yeter diyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aksöz.
Anayasa değişikliğine dair
teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Teklifin maddelerine
geçilmesi hususunda gizli oylama yapacağız.
Gizli oylamanın ne
şekilde yapılacağını arz ediyorum:
Komisyon ve hükümet
sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana'dan
başlayarak İzmir'e kadar, hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir ile
Zonguldak dahil, adı okunan milletvekiline, biri beyaz, biri yeşil, biri de
kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek, pul ve zarf
verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir.
Milletvekilleri,
belirlenmiş bulunan yerlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır.
Vekâleten oy kullanacak
bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını
kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu
pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu
ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın
üye, Kâtip Üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad
defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak
kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta
kutusuna atacaktır. Bilahara oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun
bulunduğu zarfı, Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna
atacaktır.
Oylamada adı okunmayan
milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi, teklifin
maddelerine geçilmesinin gizli oylamasına Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların toplanmasına
başlandı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın yerine Adalet Bakanı Cemil
Çiçek, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün yerine Devlet
Bakanı Beşir Atalay, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in
yerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan'ın yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü oy
kullanacaklardır.
Bilgilerinize sunulur.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu
kullanmayan sayın üye var mı?.. Yok.
Oy verme işlemi
bitmiştir; kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN-Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesinin gizli
oylamasının sonucunu arz ediyorum.
Kullanılan oy sayısı :
526
Kabul : 514
Ret : 5
Çekimser : 6
Boş : 1
Bu sonuca göre, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci
maddesini okutuyorum :
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ BAZI MADDELERİNİN
DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1.- 7.11.1982
tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesinin
birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kadınlar ve
erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu
eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu;
şahsı adına, İstanbul Milletvekili Lokman Ayva ve Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur söz istemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu; buyurun.
CHP GRUBU ADINA GÜLDAL
OKUDUCU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Anayasamızın 10 uncu maddesinde yapmakta olduğumuz
değişiklik üzerinde konuşmak için buradayım.
Anayasamızın 10 uncu
maddesinin hükmünü hepimiz biliyoruz. Biliyoruz ki, Anayasamız, kadın-erkek
eşitliğini bu hükmüyle güvence altına almıştır. Bunun sonucunda da, bu güvence,
bize, Parlamentomuzda yüzde 4,4 gibi bir oranla temsil hakkı sağlamıştır. Yerel
seçimlere baktığımızda da bu oranın yüzde 1 olduğunu görürüz.
Değerli arkadaşlarım, biz
ki, Mustafa Kemal'in önderliğinde, cumhuriyetle birlikte en büyük kadın
devrimini gerçekleştirmiş ülkeyiz ve aydınlanma yürüyüşünü, kadın-erkek omuz
omuza başlatmış bir ülkeyiz. Bugün, birçok dünya ülkesinden, birçok Avrupa
ülkesinden çok daha önce kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkını vermiş bir ülke
olmamıza rağmen, biraz önce sayın konuşmacıların burada dile getirdiği
oranlarla Parlamentomuzda temsil edilmekteyiz.
Bizler biliyoruz ki,
kalkınmanın, ilerlemenin, demokratikleşmenin en temel göstergesi kadınların
içerisinde bulunduğu durumdur.
Değerli arkadaşlar,
Parlamentomuz, bugün bir ihtiyaca cevap vermek üzere toplanmıştır ve beklenti
iki boyutludur. Beklentinin bir boyutunda Avrupa Birliği ve onların Türkiye'den
bekledikleri var; yani, Avrupa Birliğinin en temel kriterlerinden biri olan
cinslerarası eşitliği sağlamamızı bekliyorlar. Beklentinin ikincisinde ise ve
aslolan ise, hakları hak eden, temsili hak eden kadınlarımız var. Bizler
bilmeliyiz ki, kadınsız demokrasi olmaz. Tek cinsin egemenliğiyle, erkek erkeğe
21 inci Yüzyıla girilemez.
Değerli arkadaşlarım,
yapmamız gereken şey, kimseyi, ama, hiç kimseyi, öncelikle de kadınlarımızı
aldatmaya çalışmamaktır. Bizler yasal eşitliğin çok önemli olduğunu biliyoruz;
ama, yasal eşitliği hayata geçirmenin yolunun da fırsat eşitliğini sağlamak
olduğunu biliyoruz; yani, kadınların toplumsal, ekonomik, siyasî güçsüzlükleri
karşısında, bunu giderecek olan önlemleri almanın adımlarını atmak
durumundayız.
Değerli arkadaşlarım,
zamanın içerisinden yürüyüp gelen ve durmadan yeniden üretilen değerlerin
kadınları bastırdığını, ezdiğini görmek zorundayız. Kadınlar, güçlü
kaynaklardan beslenen, bilinçaltına işleyen ve en temel iktidar örüntüsü olan
geri toplumsal değer yargılarının kuşatması altında yol bulmaya çalışıyor ve
yaşanan ayırımcılığa son vermek ise, kuşkusuz, yönetmekle, yeni bir geleceği
kurmakla yükümlü olan Parlamentonun görevidir.
Biz, uyguladığımız
ekonomik politikalarla, istihdam politikalarıyla, özelleştirme politikalarıyla,
sosyal devleti yok eden politikalarla, ülkemizi çok önemli bir noktaya taşıdık.
Biz, kadınlarımızı okumaz yazmaz bırakmadık mı değerli arkadaşlarım?!
Binlercesinin kaderi, çocuk yaşta evlenmek, imam nikahıyla evlenmek, başlık
parasına gitmek, kuma olmak, çok çocuk doğurmak, ölü çocuk doğurmak, doğururken
ölmek, doğurduğunun öldüğünü seyretmek, şiddete uğramak, sosyal güvencesiz,
işsiz, yoksul, sağlıksız yaşamak değil mi?! Ekmeksiz evlerin bacalarını
tüttürmek değil mi?! Ama, bütün bunlara rağmen, kadınlar, dimdik ayakta.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bunlara son vermemizi sağlayacak bir uygulamanın eşiğindeyiz ve
hepimizin, daha dün İstanbul'dan yükselen bir çığlığa, "baba, ne olursun beni
öldürme" diyen o çığlığa, o çığlığa katılan onlarca kadının sesine kulak
vermemiz gerekir diye düşünüyorum. Dönüştüremediğimiz toplumsal değerlerin bir
babayı nasıl canavarlaştırdığını birlikte izledik.
Evet, değerli arkadaşlar,
toplumsal değerlerin kolu her yana uzanıyor. Onların kolu, bir yanda, bir
çocuğun ekmeğinin arasına "namus" adına fare zehri katıyor, bir yerde
okutmuyor, başka bir yerde çalıştırmıyor, başka bir yerde de temsil hakkını
engelliyor. Şimdi, diyebiliriz ki, kadın ile erkek arasındaki tam eşitlik,
erkeği töreyi korumak uğruna katil olmaktan, kadını töre uğruna ölmekten
kurtaracaktır.
Değerli arkadaşlarım,
aslında, Parlamentomuz soyut bir eşitlik tartışmasıyla bu dakikaları
geçirmemeli. Biz biliyoruz ki, Komisyonumuzdan çıkan metin, gelecek günlerde,
uygulamada kadın-erkek eşitliğinin hayata geçmesi noktasında keyfiyete ve
tartışmalara neden olacaktır.
Şimdi, biz, madde
gerekçemizi hazırlamışız ve madde gerekçemizde, devletin her türlü önlemi
alması konusunda değerlendirmemizi yansıtmışız. Aslında, bizim, burada,
talebimiz, madde gerekçesinde dile getirdiğimiz yaklaşımın, madde gerekçesine
yerleştirdiğimiz hükmün, madde içerisinde de var olmasını sağlamaktır. Bu
Parlamentodaki hiç kimse, kadın ya da erkek, hiç kimse Türkiye Parlamentosunun
dünya sıralamasında, kadın sayısı açısından 112 nci sırayı, Sri Lanka'yla
paylaşmasına evet diyemez. Yine, bu Parlamentoda hiçbir arkadaşımız, gelecekte,
bu toplantı salonunda, bu koltuklarda -dünya ülkeleri içerisinde- ayıp
sayılacak oranlarda var olmamıza neden olacak bir davranış içerisinde olamaz.
Baktığımızda, 1975'ten bu
yana, Birleşmiş Milletlerin toplanan bütün konferanslarında ve alınan bütün
kararlarda cinslerarası eşitliğe vurgu yapıldığını görürüz. CEDAW başta olmak
üzere, bütün uluslararası sözleşmelerde Türkiye'nin imzası vardır ve o
sözleşmelerin temel hükmü, kadın ile erkek arasındaki eşitsizliği ortadan
kaldırmak adına, devletin birtakım politikalar uygulamakla yükümlü olması ve
olumlu ayırımcılığı bir eşitsizliği gidermek adına, kadınlar adına hayata
geçirmesidir.
Değerli arkadaşlarım,
ayrıca, hatırlamakta yarar vardır ki, bugün oylamayı birlikte yapacağımız
arkadaşlarımız, İktidar Partisi mensubu arkadaşlarımız kendi seçim
bildirgelerini hatırlamak durumundadırlar. O seçim bildirgelerinde, bugün, hem
kadın örgütlerinin hem Cumhuriyet Halk Partililer olarak bizim talep ettiğimiz
yaklaşımları bir şekliyle yansıtan değerlendirmelere rastlamak mümkündür ve
adını açık koymak gerekir diye düşünüyorum, sözcük oyunlarıyla ya da sözcük kaydırmalarıyla
bilinçleri karıştırmanın da bir yararı olmadığı kanısını taşıyorum.
Şimdi, Türkiye'nin, tüm
dünyanın dönem dönem, zaman zaman yaptığı gibi, bir eşiğe ihtiyacı vardır; hem
de kadın-erkek eşitliğini, siyasal temsil eşitliğini sağlayana kadar
kullanılacak, değerlendirilecek bir eşiğe ihtiyacı vardır. Eşitliği sağlayana
kadar olumlu ayırımcılığı aklımıza ve yüreğimize sindirmeye ihtiyacımız vardır
değerli arkadaşlarım. Olumlu ayırımcılık düşüncesinin bizi ürkütmemesi
gerektiğini düşünüyorum ve asıl bugüne kadar yaşanmış olan ve bir süre daha
yaşanacağını gördüğümüz temel ayırımcılığı ortadan kaldırabilmek için bunu
yapmak zorundayız diye düşünüyorum.
Siyasette doğruları
yapmak için buradayız, siyasette insana hak ettiğini temin etmek, adaleti
sağlamak için buradayız. Değişikliğin ve özgürlüğün en temel insan hakkı
olduğunda, zannediyorum ki, ortaklaşa bir kanı taşıyoruz. Öyleyse, siyasette
doğruyu yapmanın, zayıfın yanında, ezilenin yanında, bastırılanın yanında,
sömürülenin yanında olmak olduğunu bir kez daha ifade etmeliyiz ve bilmeliyiz
ki, dünyada parlamentolarında yüzde 10, yüzde 20, yüzde 30, yüzde 40 oranında
kadın bulunduran bütün parlamentoların, bu oranı yakalamaları, bugün bizim
burada tartışmaktan kaçtığımız ve Anayasanın yeni düzenlenmiş maddesine
eklemekten kaçındığımız o birkaç cümlenin anayasalarında var olmasıyla, orada
yer bulmasıyla olanaklı olmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasa değişikliğinin her zaman yapılan bir değişiklik olmadığını biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Okuducu, 1
dakikalık eksürenizi başlatıyorum.Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla)
- Öyleyse, biz, bu anayasal düzenlemeyi yaparken, gelecekteki keyfiyeti ortadan
kaldıracak bir yaklaşımı Anayasa metnimize yerleştirmeliyiz ve devletin,
cinslerarası eşitliği sağlamak adına, alınacak geçici önlemler ve yapılacak
düzenlemelerin ayırım ve imtiyaz sayılamayacağını, Anayasa metnimize
eklemeliyiz. Parlamentomuz, kadınlar adına, onların eşitliği adına her tür
önlemi almakla yükümlüdür.
Değerli arkadaşlar,
bilelim ki, aynalar çifte görüntü vermiyor; bugün, Meclisin samimiyeti,
kadınların önündeki yolu açıp açmamaya karar vermemizle bir kez daha topluma
yansıyacaktır.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Okuducu.
Şahsı adına, İstanbul
Milletvekili Lokman Ayva?..
Adana Milletvekili Nevin
Gaye Erbatur; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
N. GAYE ERBATUR (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 10 uncu maddesiyle ilgili
olarak, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Eşitlikle ilgili temel
ilkeleri belirleyen bu maddenin gözden geçirilmesi, bize, kadın ve erkeklerin
yaşamın her alanında fiilen eşit duruma gelebilmeleri için olanak sağlayacak
biçimde bir düzenleme yapma fırsatını vermiştir. Bu fırsatı çok iyi
değerlendirmemiz gerektiğine inanıyorum.
Türkiye, kadınlara seçme
ve seçilme hakkını pek çok gelişmiş ülkeden de önce sağlamış bir ülkedir.
Cumhuriyet, kadının eğitim görmesi, meslek sahibi olarak çalışma yaşamına
katılması ve böylece, toplumsal kalkınmada rol almasını benimsemiştir. Ancak,
kadının çalışma yaşamına katılımı, beklendiği gibi, statüsünü
iyileştirmemiştir. Aksine, kadın, cinsiyete dayalı rol ayırımının gereği olarak
evdeki sorumluluklarını da sürdürmek durumunda kaldığından, koşulları ağırlaşmıştır.
Çalışma yaşamında olsun, politikada olsun kadınlar, karar mekanizmalarında rol
almakta erkeklerin çok gerisinde kalmışlardır. Aslında tüm dünya ülkelerinde,
değişen oranlarda bu eşitsizlik hâlâ mevcuttur; ancak, gelişmiş ülkeler, üyesi
olmak istediğimiz Avrupa Birliği bu eşitsizliği ortadan kaldırmak için önlemler
almakta, konuyu sürekli izlemekte ve sonuç almaya yönelik bir kararlılık
göstermektedir. Bu amaca yönelik olarak neler yapıldığını ve yapılabileceğini
ele almadan önce, neden böyle bir çabaya gerek duyulduğunu belirtmekte yarar
görüyorum. Öncelikle bu, hiç kuşkusuz, demokrasi ve katılımın bir gereğidir;
ama, daha önemlisi, kadın bakış açısının alınan kararlara yansıyabilmesi, her
iki cinsin durumu, koşulları ve gereksinimleri gözönünde bulundurularak dengeli
kararlar alınabilmesi için erkekler ile kadınlar karar mekanizmalarında dengeli
bir biçimde rol paylaşımı içinde olmalıdırlar.
Temsilî sistemde bir
sese, bir yere sahip olmak herkesin hakkıdır. Kadınlar dünyada toplam nüfusun
yarısını oluşturmaktadırlar; varlıklarıyla orantılı olmasa bile makul oranda
bir ses ve yere sahip oldukları söylenemez. Bu sağlanmalı ve kadınların eksik
temsil sorunu çözümlenmelidir. Böylece, siyasal sürece katılımın belli bir
cinsin tekelinde olması engellenecek ve siyasetin erkekegemen ortamı, davranış
biçimleri, dili ve gündemi dengelenecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1995'te Pekin'de toplanan Birleşmiş Milletler Dünya Kadın
Konferansında benimsenen Pekin Eylem Platformunun yedinci kritik alanı
"yetki ve karar mekanizmalarında kadın" olarak belirlenmiş ve tüm
ülkelerde devletin her düzeyinde kadınların düşük oranda temsil edildikleri
belirtilerek kadınların yetki ve karar mekanizmalarına katılımlarının
sağlanması ve bu konuda kapasitelerinin geliştirilmesi için çağrı yapılmıştır;
çünkü, erkeklerin egemenliğinin ağır bastığı bir toplumda, doğal süreç içinde
fiilî eşitliğin sağlanamadığı gerçeği, birtakım önlemler alınması gereğini
doğurmaktadır. Taraf olduğumuz ve Avrupa Birliğiyle uyum açısından da önem
taşıyan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşmenin
4/1 maddesi, yasal eşitliği fiilî eşitliğe dönüştürmenin aracı olarak geçici
özel önlemleri düzenlemekte ve fiilî eşitliği sağlamak üzere uygulanacak geçici
özel önlemlerin ayırımcılık sayılamayacağını belirtmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Mustafa Kemal Atatürk döneminde kadınlara verilen haklarla
övünen bir ülke olarak, bu konuda önlem alma gereksinimimiz olup olmadığı
sorgulanacak olursa, bunun yanıtını Birleşmiş Milletlerin insanî gelişme
raporunun toplumsal cinsiyete göre gelişme endeksinde ve toplumsal cinsiyeti
güçlendirme ölçütü tablosundaki yerimize bakarak belirleyebiliriz. Toplumsal
cinsiyete göre gelişme endeksinde 175 ülke arasında 81 inci sırada yer alırken,
toplumsal cinsiyeti güçlendirme ölçütlerine göre 70 ülke içinde 66 ncı sıraya
yerleşmiş bulunuyoruz. İnsanî gelişme raporunda konumumuz orta düzeyde gelişmiş
ülkeler grubu içindedir. Aralarına katılmak istediğimiz Avrupa Birliği
üyelerinin tümü, hem toplumsal cinsiyeti güçlendirme ölçütlerine göre hem de
toplumsal cinsiyete göre gelişme endeksinde yüksek düzeyde gelişme sağlamış
ülkeler kategorisinde yer almaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erbatur, 1
dakika eksüre veriyorum.
Buyurun.
N. GAYE ERBATUR (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fransa, Almanya, Belçika, Hindistan,
Uganda gibi birçok ülke Anayasalarına kadın erkek arasındaki fiilî eşitliği
sağlayacak maddeler koymuştur. Görüldüğü gibi, örneklerine pek çok ülkede
rastlanan, haklı gerekçeleri ve uluslararası hukuk düzeyinde dayanakları olan
bu tür önlemleri alarak, uluslararası kıyaslamalarda utanç verici
pozisyonlardan kendimizi kurtarmak, kadınlarımızı layık oldukları mertebeye
yükseltmek, toplumumuzda herkese adil bir biçimde demokratik süreçlere katılma,
temsil etme ve edilme hakkını sağlamak görevimizdir. Bunun yolunu açmak için,
Anayasamızın 10 uncu maddesine
"kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliği yaşama
geçirmekle yükümlüdür" fıkrasının ardından "bunun için alınacak
geçici önlemler ayırım ve imtiyaz sayılmaz" ifadesi mutlaka eklenmelidir.
Bu ülkeyi, kadınlar ve
erkekler, yaşamın her alanında el ele vererek birlikte kalkındırabilirler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erbatur,
lütfen, Genel Kurula teşekkür konuşmanızı yapar mısınız.
Buyurun.
N.GAYE ERBATUR (Devamla)
- Oylarımızla, bu yönde Türkiye'nin önünü açmaksa bizim elimizde.
Hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Erbatur.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 2 adet önerge vardır.
Önergeleri, önce geliş
sırasına göre okutacağım; sonra, aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 430
sıra sayılı anayasa değişikliği teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Güldal Okuducu |
Türkân Miçooğulları |
Oya Araslı |
|
İstanbul |
İzmir |
Ankara |
|
Birgen Keleş |
Bihlun Tamaylıgil |
Mevlüt Coşkuner |
|
İstanbul |
İstanbul |
Isparta |
|
Mehmet Yıldırım |
N. Gaye Erbatur |
Tuncay Ercenk |
|
Kastamonu |
Adana |
Antalya |
|
Orhan Eraslan |
Sıdıka Sarıbekir |
Mustafa Gazalcı |
|
Niğde |
İstanbul |
Denizli |
|
A. İsmet Çanakcı |
Salih Gün |
Muharrem Doğan |
|
Ankara |
Kocaeli |
Mardin |
|
Hakkı Ülkü |
Mesut Değer |
Mehmet Ali Özpolat |
|
İzmir |
Diyarbakır |
İstanbul |
|
Ali Cumhur Yaka |
Mustafa Özyurt |
Abdulkadir Ateş |
|
Muğla |
Bursa |
Gaziantep |
Madde 1: 7.11.1982
tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesine,
birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kadın ve erkek eşit
haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Bu amaçla alınacak geçici önlemler ve yapılacak düzenlemeler ayırım ve imtiyaz
sayılmaz."
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 430
sıra sayılı anayasa değişikliği teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Türkân Miçooğulları |
Güldal Okuducu |
Oya Araslı |
|
|
İzmir |
İstanbul |
Ankara |
|
|
Birgen Keleş |
Sıdıka Sarıbekir |
N. Gaye Erbatur |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
Adana |
|
|
Bihlun Tamaylıgil |
Tuncay Ercenk |
Orhan Eraslan |
|
|
İstanbul |
Antalya |
Niğde |
|
|
Hüseyin Ekmekcioğlu |
Muharrem Doğan |
Mustafa Gazalcı |
|
|
Antalya |
Mardin |
Denizli |
|
|
A. İsmet Çanakcı |
Gülsün Bilgehan |
Hasan Fehmi Güneş |
|
|
Ankara |
Ankara |
İstanbul |
|
|
Nuri Çilingir |
Hüseyin Bayındır |
Mehmet Ali Özpolat |
|
|
Manisa |
Kırşehir |
İstanbul |
|
|
Hakkı Ülkü |
Mustafa Özyurt |
Mehmet Yıldırım |
|
|
İzmir |
Bursa |
Kastamonu |
|
|
|
Ali Cumhur Yaka |
|
|
|
|
Muğla |
|
|
Madde 1: 7.11.1982
tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesine,
birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kadın ve erkek eşit
haklara sahiptir. Devlet, cinslerarası eşitliğin fiilen yaşama geçmesini
sağlamakla yükümlüdür. Bu amaçla alınacak geçici önlemler ve yapılacak
düzenlemeler ayırım ve imtiyaz sayılmaz."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Çoğunluğumuz olmadığı için, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, kürsüden bir açıklama yapmam
lazım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teklifin
1 inci maddesiyle ilgili olarak bir iki hususu bilgilerinize sunmak istiyorum;
çünkü, bu, bir tasarı değil; malum, anayasa değişiklikleri teklif olması
hasebiyle, Hükümet olarak, ancak düşüncelerimizi burada ifade etmek istiyoruz;
katılmak ya da katılmamak tarzında bir husus, bizim açımızdan, geçmiş
tatbikatlara da uygun değil.
Ancak, bu önergeleri, bu
maddenin yazılım tarzını ve getirdiği yeniliği anlayabilmek ve
değerlendirebilmek adına, evvela dünyadaki anayasa uygulamaları ve anayasadaki
yazılımlarla ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum. Şüphesiz, bu teklifin
gerekçesinde de belirtildiği gibi, bu değişikliklerin esas amacı, Türk
toplumunu, hak ve özgürlükler açısından Avrupa Birliği standartlarına
yükseltmektir. Dolayısıyla, Avrupa Birliği hedefiyle de uyumlu olması hasebiyle,
acaba Avrupa Birliği ülkelerinde bu madde nasıl düzenlenmiş?
Mesela, Belçika
Anayasası, 10 uncu madde: "Ülkede sınıf ayırımı yoktur. Belçikalılar kanun
önünde eşittirler. Özel haller için kanunla getirilebilen istisnalar dışında
sivil ve askerî hizmetlere kabul edilebilirler. Kadın ve erkek eşitliği garanti
altına alınmıştır."
Finlandiya Anayasasının 6
ncı maddesi:
"1- Herkes kanun
önünde eşittir.
2- Hiç kimseye cinsiyet, yaş, köken, dil, din,
inanç, fikir, sağlık, sakatlık veya kişiliğiyle ilgili diğer nedenlerden
dolayı, makul bir neden olmaksızın, farklı muamele edilemez. Çocuklara, tüm
haklara sahip bireylere olduğu gibi muamele edilir; sosyal faaliyetler ve iş
hayatında, özellikle ücret ödenmesinde ve iş hayatının diğer şartlarında
iyileştirme sağlanır. Daha detaylı düzenlemeler kanunla düzenlenir."
Portekiz Anayasasının 13 üncü maddesi: "Tüm
vatandaşlar, aynı sosyal statüde, kanun önünde eşittir. Hiç kimseye, ailesi,
cinsiyeti, ırkı, dili, doğum yeri, dini, siyasî veya ideolojik inançları, eğitimi,
ekonomik ve sosyal durumu nedeniyle imtiyaz tanınamaz, desteklenemez ve ayırıma
tabi tutulamaz."
Lüksemburg Anayasasının
"Temel Haklar" başlıklı 11 inci maddesi: "Ülkede sınıfsal
farklılık yoktur. Lüksemburglular kanun önünde eşittir."
Malta -Avrupa Birliğine
yeni girdi- Anayasasının "Cinsiyet Eşitliği" başlıklı maddesi:
"Devlet, ekonomik, sosyal, kültürel, medenî ve siyasî haklardan
yararlanmaları amacıyla kadın ve erkek eşitliğini geliştirir ve bu amaçla,
kişiler, kurumlar ve yatırımcılar tarafından cinsiyetler arasında yapılan her
türlü ayırımcılığın ortadan kaldırılması için uygun önlemleri alır."
Avusturya Anayasasının
"Eşitlik ve Siyasî Haklar" başlıklı 7 nci maddesi: "Herkes kanun
önünde eşittir. Doğum, cinsiyet, mülkiyet, sınıf veya dinsel tüm imtiyazlar
kaldırılmıştır."
Aynı şekilde, Estonya
Anayasası: "Herkes kanun önünde eşittir; hiç kimseye milliyeti, ırkı,
rengi, cinsiyeti (...) dayanılarak ayırımcılık yapılamaz."
Fransa: "Kanun,
seçimle gelinen makamlardan kadın ve erkeğin eşit yararlanmasını teşvik
eder."
İtalya Anayasası biraz
evvel burada ifade edildi.
Hollanda Anayasasının,
yine, eşitlikle ilgili 1 inci maddesi: "Hollanda'daki herkese, aynı
durumlarda eşit muamele yapılır. Din, inanç, siyasî fikir, ırk veya cinsiyet
veya bunlar gibi nedenler dolayısıyla ayırımcılık yapılmasına izin verilemez."
İspanya Anayasası öyle,
Polonya Anayasası öyle.
Şimdi, anladığım
kadarıyla, bizim düzenlemede örnek aldığımız anayasa, Alman Anayasasıdır. Alman
Anayasasının "Kanun Önünde Eşitlik" başlıklı 3 üncü maddesi:
"Herkes kanun önünde eşittir; erkek ve kadın eşit haklara sahiptir. Devlet
kadın ve erkeklerin eşitliğinin sağlanmasını özendirir ve var olan aleyhe
durumun giderilmesi için çaba gösterir. Hiç kimse cinsiyeti, soyu, ırkı, dili,
anavatanı ve kökeni, inancı, dinî ve siyasî fikirlerinden dolayı kınanamaz ve
bu sebeplerle imtiyaz sağlanamaz. Hiç kimse sakatlığı dolayısıyla ayırıma tabi
tutulamaz.
Yunan Anayasasıyla ilgili
konuda da Sayın Anayasa Komisyonu Başkanı burada bir açıklama yaptı.
14 tane Avrupa Birliğine
üye ülkede, şu an, aşağı yukarı düzenlemeler aynı. Şimdi, teklifi veren
arkadaşlarımız "kadın ve erkek eşit haklara sahiptir" şeklinde
cümleyi bitirmişti. Komisyonda yapılan ilaveyle "kadın ve erkek eşit haklara
sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür"
diyor. Şimdi, bu ne anlama geliyor; şüphesiz, kaç günden beri kamuoyumuzda
tartışılan konu, aslında, memnuniyet verici bir husus; çünkü, bir meseleyi
sadece anayasaya yazmak yetmez, toplumda o şuurun uyandırılması ve o haklara
sahip çıkılması, en az yazılım kadar da önemlidir. Bir şeyi anayasaya
yazarsınız; fakat, onun gereği toplumda gerekli yansımaları bulmazsa, bunu
talep edenler olmazsa ve bu şuur devamlı canlı tutulamadığı takdirde, onlar,
ölü maddeler halinde kalmaya devam eder. Biz istiyoruz ki bu düzenlemelerle...
Zaten, 10 uncu maddede
işin olumsuz yönüyle ilgili düzenlemeler var; yani, şu, şu, şu sebeplerle
ayırım yapılamaz, herkes kanun önünde eşittir diye. Şimdi, böylesine bir
düzenlemenin yapılmış olması, birinci fıkrada yazılandan daha farklı bir anlam
taşıyor. Öbürü, olumsuzluktan yola çıkarak, devlete, kurumlara ve herkese, bu
anlamda ayırım yapmayın diyor; ama, bu ikincisinde, eşitliği sağlamak üzere
devlete bir görev yüklüyor; çünkü, ileride çıkaracağımız yasalar açısından
burada yapılan çalışmalar, konuşmalar, yasa koyucunun bundan ne murat ettiğini
anlayabilmek açısından önemli.
Şüphesiz, değerli
hukukçularımız bilir, mevcut anayasalarda iki türlü norm var; bir tanesi ölçü
norm, öbürü destek norm. Bu düzenleme, bir ölçü norm niteliğindedir. Yani,
bundan sonra buraya gelecek olan yasaların ve diğer düzenlemelerin, bu ölçü
norm esasına dayalı olarak bu ayırımcılığı ortadan kaldırması gerekiyor,
eşitliği sağlaması gerekiyor -varsa ayırımcılık- ve üstelik, kadınlarımızın bu
haklardan istifade edebilmesi noktasında, pozitif bir yükümlülük yüklüyor.
Şimdi, tabiatıyla, bunu
daha açık yazmak mümkün olabilir mi; olur, buna da engel bir durum yok. Mevcut
anayasalara baktığımızda, 14 anayasada, aşağı yukarı, aynı klişe, aynı
kriterler kullanılmak suretiyle bu düzenleme yapılmış; ama, biz, onlardan
farklı olarak, şimdi, yeni bir düzenleme daha getiriyoruz. Onu özellikle
bilgilerinize sunmak istiyorum. Bununla beraber olduğu takdirde,
değerlendirmeyi böyle yaptığımız takdirde, kafalarımızda bir tereddüt varsa, o
ortadan kalkmış olur. O da, 7 nci maddedeki değişikliktir. Biz, 1 inci maddede
sağlanan imkânı sadece 1 inci maddeyle sınırlı düşündük. Halbuki, bu teklifin 7
nci maddesinde, biraz sonra göreceğiz, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90 ıncı
maddesinin son fıkrasına eklenen cümleyle, usulüne göre yürürlüğe konulmuş
temel hak ve özgürlüklerle ilgili milletlerarası antlaşmalar, sözleşmeler kanun
ile Anayasa arasında bir yere gelmiş oluyor; yani, ikisi çatıştığında sözleşme
hükümleri uygulanacak.
Şimdi, Türkiye, yerinde
bir kararla, yerinde bir benimsemeyle, 1985'te Birleşmiş Milletler Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini kabul etmiştir ve 1986'dan
beri de taraftır. Dolayısıyla, şimdi önergeyle getirilmek istenilen husus...
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
lütfen toparlar mısınız.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.
Aslında, ayırımcılığa
karşı bu sözleşmenin 4 üncü maddesinde "uygulamada kadın ve erkek
eşitliğini sağlamak amacıyla alınacak önlemler ayırımcılık sayılmaz" diye
bir hüküm var. Dolayısıyla, zaten, biz, 90 ıncı maddeyle, içhukukta, kanundan
evvel, öncelikle uygulanabilir bir madde haline getirmiş olmakla, bütün
tereddütlerin ortadan kalkacağı kanaatindeyiz.
Meseleyi bilgilerinize
arz ediyorum.
Hepinize saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın Bakanım, Hükümet
olarak önergeye katılıyor musunuz?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkan, Anayasa görüşmelerinde Hükümetin katılıp
katılmaması...
Biz, tasarı sevk
ettiğimiz takdirde katılırız ya da katılmayız. Bu bir tekliftir. Ben, Genel
Kurulun bilgisine sundum ve verdiğim izahat çerçevesinde, önergenin, 7 nci maddedeki
düzenlemeyle karşılandığı kanaatindeyim. Onu ifade etmek istedim.
BAŞKAN - Peki, teşekkür
ediyorum.
Önerge sahipleri?..
OYA ARASLI (Ankara) -
Konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, verdiğimiz önerge üzerinde Sayın
Başkanın açıklamalarını hep birlikte dinledik. Bir belirsizliğin, gerçekten,
madde metninde olduğunu da gördük. Sayın Anayasa Komisyonu Başkanı, bu
düzenlemenin olumlu ayırımcılık tedbirlerini içerebileceğini, bunlara elverişli
olduğunu söylüyor; Sayın Bakan, çeşitli anayasalardan örnekler veriyor; ama, bu
konuda üç günden, dört günden beri, bütün Türkiye, hukukçular dahil, teklife
getirilmiş olan yeni şeklin içeriğinin ne olduğu konusunda birbirinden farklı
görüşler ileriye sürüyorlar. Sadece bu olay dahi, kimin anayasasında ne
yapılmış olduğuna bakılmaksızın, bizim çözmemiz gereken bir durumdur. Bu hükmün
içeriği nedir? Mademki bir tartışma var, bu belirsizliği gidermek mecburiyetindeyiz;
çünkü, anayasa hükümleri, belki, tüm yasalar içerisinde en fazla açıklık
seçiklik kazanması, bu nitelikleri taşıması gereken hükümlerdir. Aksi takdirde,
uygulayıcı için, yasa koyucu için büyük zorluklar ortaya çıkar. O nedenle, ben,
bu konuda Komisyon tartışmalarının da yeteri kadar -yarın öbür gün olayla
karşılaşanlara, bu olayda karışıklıkla karşılaşanlara- aydınlatıcı bilgiler
yansıtamayacağı görüşündeyim. Buradaki görüşmelerde de farklı görüşler ileri
sürülüyor. O nedenle, bu açıklığın kazandırılmasının mutlaka ve mutlaka gerekli
olduğuna, bu tartışmalardan sonra bir kere daha kani oldum.
Sonra, Sayın Bakan diyor
ki: Ne gam! Bir hüküm daha getiriyoruz; uluslararası antlaşmalar kanunlarla
çatıştığı zaman, onların önünde geçerlilik kazanacak.
Eğer bu mantıkla bu
Anayasada birtakım düzenlemeler yapacaksak, temel hak ve hürriyetlerle ilgili
bütün hükümleri de kaldıralım; çünkü, uluslararası antlaşmalarda bunların hepsi
var. Biz, o antlaşmalara uygun olarak, Anayasamıza bunları yazdık, aykırı
olanları değiştirdik. Yani, niye, elimizde Anayasa hükmünü şekillendirmek
imkânı varken, yarın, uygulayıcıya, yasa koyucuya, birtakım uluslararası
antlaşmalardan, Meclisteki görüşmelerden esinlenerek, bir yorum yapma külfetini
yükleyelim; bu külfeti ortadan kaldırmak elimizde, bu hükme açıklık kazandırmak
elimizde.
Sonra, Sayın Bakan,
birtakım uluslararası sözleşmelerden söz etti. Bunlardan bir tanesi,
uluslararası sözleşmenin, içhukuka girerken, nasıl, neler yapılarak içhukuka
yansıyabileceğini, çok açık biçimde, kalem kalem sayarak göstermiş. Bu anlaşma,
CEDAW Antlaşması.
Bu antlaşmadan doğan
yükümlülüklerinizi yerine getirebilmek için;
Birincisi, kadın ve
erkeğin eşit haklara sahip olduğunu sıralayacaksınız, yazacaksınız oraya.
İkincisi -hak eşitliği
yetmiyor- fiilî eşitliği gerçekleştirmek için, devletin, birtakım geçici, ek,
özel düzenlemeleri yapma yetkisinin olduğunu yazacaksınız.
Üçüncüsü, bunların
imtiyaz sayılmayacağını yazacaksınız.
Dördüncüsü, bunların
önündeki engelleri kaldırma görevini de devlete vereceksiniz diyor.
Yani, ne yapacağımız bu
kadar açık bize gösterilmişken, niçin, bunun kalem kalem gereğini yerine
getirmekten kaçıyoruz, ben anlamıyorum. Yarın öbür gün, bize, bu düzenleme
karşısında, siz, uluslararası sözleşmeden doğan yükümlülüğünüzü yerine
getirmediniz denilebilir.
Birtakım anayasalardan
örnekler verildi. Şu anda, bütün Avrupa'da anayasalar, CEDAW Antlaşması
hükümleri doğrultusunda, yavaş yavaş değiştiriliyor. Siz, burada,
değiştirilmeyeni önümüze örnek olarak getirirseniz, o, bizim ilerlememiz için,
Avrupa Birliğine, Avrupa standartlarına uymamız için bir gerekçe olmaz. Herkes,
bir hareket içerisindedir, CEDAW'ı içhukukuna aktarabilmek için bir hareket
içerisindedir. Haa, eğer sizin zihniyetiniz "bir kısmını şimdi yaparız;
eğer, yarın öbür gün 'bu olmadı' derlerse, bu hükmü tekrar ele alırız"
şeklindeyse, ona bir diyeceğim yok; ama, hep söylüyorsunuz "bir kere
elimize almışken, en güzel biçimde düzenleyelim" diye ki, doğrusu budur,
en güzel biçimde, bütün gerekleri karşılayacak biçimde bunu düzenlemenin hiçbir
sakıncası yoktur; aksine, sayısız yararı ve hatta gerekliliği vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Araslı,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
OYA ARASLI (Devamla) - O
nedenle, ben, bu açıklığı kazandırmak bağlamında vermiş olduğumuz önergeye
desteklerinizi bekliyorum.
Sizleri saygıyla
selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Araslı.
Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... (CHP
sıralarından alkışlar [!]) Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 430
sıra sayılı anayasa değişikliği teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Güldal
Okuducu (İstanbul) ve arkadaşları
Madde 1- 7.11.1982
tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesine,
birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kadın ve erkek eşit
haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Bu amaçla alınacak geçici önlemler ve yapılacak düzenlemeler ayırım ve imtiyaz
sayılmaz."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Efendim, çoğunluğumuz yok; takdire bırakıyorum bu
önergeyi.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkan, Hükümet olarak, 7 nci maddenin bu önergeyi karşıladığı
kanaatindeyiz. O sebeple, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Önerge üzerinde konuşacak
mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
OYA ARASLI (Ankara) -
Konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum ve bir
hususu çok yadırgadığımı, buradan, yüksek sesle ifade etmek istiyorum. Hiçbir
devlet yoktur ki, kendi koyduğu kuralın açıklık kazanmasını bir uluslararası
antlaşmadan bekler. Her devlet, kendi hukukunu kendi yaratır; kendi hukukuyla
ilgili belirsizlikleri, yine kendi içhukuk düzeni içerisinde ortadan kaldırmaya
yönelir. Böyle, ben bunu düzenledim, dışhukuk da, uluslararası hukuk da
eksiklerini giderir anlayışıyla hukuk düzenini kuran bir devlete, bir hukuk
uygulamasına şimdiye kadar hiç rastlamadığımı, duymadığımı buradan ifade etmek
istiyorum. Bu, yanlış bir tutumdur; bu, egemenliği sahiplenme konusunda
anlayamadığım bir davranıştır. Egemenlik benim, Türkiye olarak, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti olarak. Hukukumu ben yaratmalıyım. Niye onu eksik bırakayım
da, yabancı bir platformda, uluslararası bir platformda hazırlanmış hukuk
kurallarıyla bu eksiğin giderilmesini bekleyeyim?! Burada da bizim
yükümlülüklerimiz bellidir; bunları yerine getirmek durumundayız. Avrupa
Birliğine girelim diyoruz. Avrupa Birliğine girebilmek için, uluslararası
antlaşmalardan doğan yükümlülüklerimizi yerine getirmemiz isteniyor bizden.
Biz, burada, bu istemi gereğince karşılayabiliyor muyuz?
Ben, şunu söylemek
istiyorum: Bir amacımız cinslerarası eşitliği sağlamak; ama, bir amacın da
Avrupa Birliğine uyum sağlamak olduğu söyleniyor. İşte, ikisini birlikte
yapabileceğimiz bir fırsat elimizde. Cinslerarası eşitliği, uluslararası
antlaşmaların bizden istediği biçimde düzenleyelim ve bundan böyle, Avrupa
Birliğine alınıp alınmayacağımız hususu tartışılırken, bu nokta, cinslerarası
eşitliği fiilen de sağlayamamış oluşumuz, bunu sağlamak için alacağımız önlemlere
yeterli bir anayasal dayanağın Anayasamızda bulunmayışı, bizim önümüze bir
engel olarak konulmasın, olumsuzca değerlendirilmemize bir neden teşkil
etmesin. Bizim isteğimiz, bizim arzumuz bu. Niçin, ille bu belirsizliği
muhafaza etmekte ısrar ediyoruz? Yarın öbür gün, Anayasa Mahkemesi, bunun
karşısında ne söyleyecek? Hiç kimse kendisini Anayasa Mahkemesinin yerine
koyarak "Anayasa Mahkemesi şu sonuca varabilir" diyebilmek imkânına
sahip değildir. Heyetin içerisindeki bir tek yargıç bile bu imkâna sahip
değildir Anayasa Mahkemesinde. Kararlar bir bütün olarak verilir ve biz
şimdiden "o karar şöyle çıkar, böyle çıkar" diyebilmek imkânına sahip
değiliz. Bu konuda benzer uygulama da yok, daha önce yapılmış olan. O nedenle,
işi belirsizliğe bırakmayalım.
Sonra, Sayın Bakan
"uluslararası antlaşma var" dedi. Getirilen hüküm, 7 nci maddede
biraz sonra inceleyeceğimiz hüküm, kanun ile uluslararası antlaşma çatıştığı
zaman hangi normun öncelik kazanacağını, hangi norma öncelikle yer vereceğini
belirleyen bir hüküm; ama, ya kanun Anayasayla çatıştığı zaman ne olacak; orada
uluslararası antlaşmadan nasıl bir yardım bekleyeceğiz?! Uluslararası
sözleşmeler, antlaşmalar Anayasanın üstündedir denilmiyor ki orada!
Bu nedenle, ben,
saygıdeğer milletvekillerinden, daha sonra yasa koyucuya, Anayasa Mahkemesine,
yorumculara, uygulayıcılara herhangi bir zorluk çıkmaması için, bu hükmün
belirlilik kazanması doğrultusunda önergemize destek vermeleri dileğimi ifade
etmeyi yararlı görüyorum; kendilerinin
bu konudaki desteklerini
bekliyorum ve saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Araslı.
Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... (CHP
sıralarından alkışlar[!]) Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 1
inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
zaman kazanmak için, daha hızlı hareket etmek için, şu anda, dört ayrı yerde
banko vardır ve dört ayrı yerden milletvekillerimize oy pusulalarını vereceğiz.
Şimdi, maddenin gizli
oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 1 inci maddenin oylanmasında, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Tarım
ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün yerine; Devlet Bakanı Beşir Atalay,
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün yerine; Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki
Ergezen'in yerine; Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın
yerine; Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in yerine; Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi Güler, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın yerine oy
kullanacaklardır.
Bilgilerinize sunulur.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oyunu kullanmayan
sayın üye var mı? Yok.
Oylama işlemi
tamamlanmıştır.
(Oyların ayırımına
başlanıldı)
BAŞKAN - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 2 nci maddesini okutuyorum:
MADDE 2. - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 15 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "
ile, ölüm cezalarının infazı" ibaresi madde metninden çıkartılmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 2 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın; şahısları adına, Karaman Milletvekili
Mevlüt Akgün, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu ve İstanbul Milletvekili
Lokman Ayva'nın söz talepleri vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya; buyurun.
Sayın Kaya, süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ
KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri ile 193 milletvekilinin, 430 sıra
sayılı kanun teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, söz
konusu teklifin 2 nci maddesiyle getirilen düzenlemeyle, 1982 Anayasasının 15
inci maddesinde bir değişiklik yapılmaktadır. Madde aynen şöyledir:
"Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 15 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer
alan 'ile, ölüm cezalarının infazı' ibaresi madde metninden
çıkarılmıştır."
Bu, ne anlama
gelmektedir; sayın milletvekilleri,
mevcut Anayasanın 15 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki değişikliği
konuşabilmek için öncelikle birinci fıkrasına bakmamız gerektiğini düşünüyorum.
Anayasanın 15 inci maddesi, temel haklar ve ödevleri düzenleyen ikinci kısmın
birinci bölümünde yer almakta olup, bu madde, temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulmasıyla ilgilidir; zaten, madde başlığı da aynıdır.
15 inci maddenin birinci
fıkrası, hangi durumlarda temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının
durdurulabileceğini, yani, Anayasanın 12 nci maddesinde belirtilen bu hakların
ne zaman kısmen veya tamamen kullanılmasının söz konusu olamayacağını açıkça
belirtmektedir. 15 inci maddenin birinci fıkrasına göre, savaş, seferberlik,
sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan
yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak
ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar
için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
15 inci maddenin birinci
fıkrasında temel hakların bazı şartlarda kısıtlanabileceği söylenmiş ise de, bu
şartlarda bile bazı istisnaî durumlar hariç yaşam hakkı muhafaza altına
alınmıştır. İşte, 15 inci maddenin ikinci fıkrasıyla, bu durumlar ve istisnalar
düzenlenmektedir. Nedir bunlar; görüşmekte olduğumuz teklifle değiştirilen
ikinci fıkrada "birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna
uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler ile, ölüm cezalarının infazı
dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz" hükmü yer
almakta ve birinci fıkrada sayılan durumlarda bile savaş hukukuna uygun fiiller
sonucu meydana gelen ölümler ile ölüm cezalarının infazı dışında yaşam hakkı
korunmaktadır; ama, işte, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu ve ölüm
cezalarının infazıyla yaşam hakkının sınırlandırılabileceği; kısacası, kişinin
ölümünün bu durumlarda hukuka aykırı olmayacağı kabul edilmektedir.
Sayın milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 2 nci maddesiyle, işte bu yaşam hakkının
ortadan kaldırılmasının kabul edilebileceği iki durumdan biri olan ölüm
cezalarının infazı durumu yok edilmekte; kısacası, belirtilen durumlarda dahi yaşam
hakkının ölüm cezası ile bile yok edilememesi sağlanmaktadır. Bu, önemli bir
değişikliktir; zira, kişinin yaşam hakkının sınırlandırılabileceği durumlar
iyice daraltılmış olacak ve temel hak ve hürriyetlerin en birincisi ve en
önemlisi olan yaşam hakkı, bu değişiklikle daha fazla korunmaya alınmış
olacaktır.
Bu değişikliğe hem
Anayasa Komisyonunda hem de Meclis Genel Kurulunda destek vermemek mümkün
değildir. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu değişikliği Anayasa
Komisyonunda sonuna kadar destekledik ve burada da destekleyeceğiz; çünkü,
Cumhuriyet Halk Partisine egemen olan sol anlayış, Cumhuriyet Halk Partisinin
geldiği yer ve sosyal demokrasi gereği, yaşam hakkına karşı durmak bir yana,
devamlı bu değerleri korumuş ve kollamış ve temel hak ve hürriyetlerin gelişmesi
için büyük çabalar harcamış, büyük bedeller ödemiş bir parti olarak ve o
partinin milletvekilleri olarak, bu değişikliğin tamamen arkasında olduğumuzu
bir kez daha belirtmek gereği hâsıl olmuştur.
Şimdi bunları niye
söylüyorum; Cumhuriyet Halk Partisinin bu anlayışını, bu mücadelesini, bu
politikasını ve Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki görüşlerini açık ve net
olarak bilen bazıları, tüm bunlara rağmen, bizi bu değişikliğe karşıymış gibi
göstermeye çaba sarf etmektedirler. "Önce dokunulmazlıkları görüşelim ve
önce milletvekili dokunulmazlığını kaldıralım, daha sonra Anayasayı değiştirme
çalışmalarına başlayalım" dediğimiz için, bu değişikliklere karşıymışız
gibi gösterildik. Daha sonra, bu değişikliklerin genelde olumlu değişiklikler
olduğundan bahisle, dokunulmazlıklarla ilgili görüşlerimiz baki kalmak
kaydıyla, gönülden desteklediğimiz olumlu değişiklikler nedeniyle, bu kere de
"Cumhuriyet Halk Partisini anlamak mümkün değil; önce karşı çıkacağız
dediler, sonra kabul ettiler" diye, yine aynı şekilde, aynı bazı kişiler
kafa karıştırmaya devam ettiler.
Sayın milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin tüm milletvekillerinin ve
örgütünün yaşamı, temel hak ve hürriyetlerin korunması, kollanması, geliştirilmesi
ve evrensel ölçülere uygun hale getirilmesi mücadelesiyle geçmiştir. Cumhuriyet
Halk Partisi, hem parti olarak hem de partilileri olarak bu mücadeleler içinden
süzülerek gelmiş ve biraz önce de belirttiğim gibi, bunların korunması ve
savunulması uğruna büyük bedeller ödemiştir. Bunu herkes bilmeli ve kişilere ve
topluma bunun aksini empoze etme ve kafa karıştırma çabaları içinde olanlar bu
çabalarından vazgeçmelidirler.
Sayın milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, bu teklifte yer alan birçok olumlu
değişikliğe ve özellikle bu maddeye karşı olmamakla ve desteklemekle birlikte,
yine, dokunulmazlıklarla ilgili değişikliklerin nerede olduğunu ve ne zaman
geleceğini ne yazık ki sormak durumunda kalıyoruz. Hem Anayasa Komisyonunda hem
de daha önceki değişik düzenlemeler nedeniyle yapılan birçok görüşmede bunu biz
hep sorduk ve sormaya da devam edeceğiz. Siz, şimdi, çağdaş düzenlemeler
yapıyoruz diye ortaya çıkacaksınız, ölüm cezasıyla ilgili değişiklikler
yapıyoruz diyeceksiniz, temel hak ve hürriyetleri kısıtlayan düzenlemeleri
kaldırıyoruz diyeceksiniz, toplumun ve kişinin ileri götürülmesiyle ilgili
düzenlemeler yapıyoruz diyeceksiniz; ama, kendinizin, yani milletvekillerinin
altında bulunduğu kalın zırhın kaldırılmasıyla ilgili ileri hiçbir adım
atmayacaksınız, hiçbir düzenleme yapmayacaksınız; bu inandırıcı olur mu; toplumu
bu konuda inandırabilir misiniz?! Bu nasıl demokrasidir ki, başkalarıyla ilgili
demokratik ve çağdaş düzenlemeler yapıyoruz diye ortaya çıkacaksınız,
milletvekillerinin dokunulmazlığı denilince, aman bize dokunmayın diyeceksiniz!
Kimseyi inandıramazsınız değerli arkadaşlarım, önce dokunulmazlıkların
kaldırılmasıyla ilgili düzenlemeyi yapmadan kimseyi inandıramazsınız.
Yine, hem Cumhuriyet Halk
Partisinin hem Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim bildirgelerinde yer alan ve
Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından hasıraltı edilen bir başka husussa, yargı
bağımsızlığının tam olarak tesisi ve bu bağımsızlığın tesisinde en önemli
faktör olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumunun yeniden
düzenlenmesi hususudur.
Sayın milletvekilleri,
hepimiz buraya gelmeden önce bu konuda bir şeyler söylemedik mi; bu şekilde
oluşan kurulun yargı bağımsızlığı için bir güvence olmadığını ve kurulun
oluşumu konusundaki olumsuzlukların ortadan kaldırılması gerektiğini söylemedik
mi! Şimdi ne oldu da, söz bu konuya gelince, sanki bunları daha önce söylememiş
gibi davranıyorsunuz?! Yargı bağımsızlığı tam olarak tesis edilmeden, hukukun
üstünlüğünün ve insan haklarının, temel hak ve hürriyetlerin korunup kollanması
ve onların güvence altında tutulmasının mümkün olmayacağı açıktır. İşte, tüm bu
önemli değişiklikleri yapmadan, şimdi yapmakta olduğunuz ve çoğuna bizim de
destek verdiğimiz değişiklikler konusunda inandırıcı olamazsınız, kimseye güven
veremezsiniz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu teklif, her ne kadar, birçok olumlu değişikliği getirmekle
birlikte, ne yazık ki, bu değişikliklerin Avrupa Birliği Genel Sekreterinin
talepleriyle yapılıyor olması bizi üzmekte ve kırmaktadır. Bizim, bu
değişiklikleri, Avrupa Birliğinden gelen taleplere bağlı olarak değil, kendi
ihtiyacımız nedeniyle, kendi irademiz ve kararımızla yapmamız gerekmekteydi;
ama, ne yazık ki, bugüne kadar yapılan tüm değişiklikler gibi, bu paket de,
kendi irademiz ve kendi kararımızla demokratik ve çağdaş bir anayasa yapma
anlayışı sonucu getirilmiş bir teklif olmayıp, Avrupa Birliğinin talepleri
sonucu hazırlanmış bir tekliftir; tıpkı daha öncekiler gibi ve bundan sonra
tarafınızdan getirilecekler gibi. Bu nedenledir ki, Avrupa Birliğine göre henüz
sırası gelmediği için -sırası gelince ne yapacaksınız, o da merak konusu-
hiçbir Avrupa ülkesinde olmayan ve bir kişisel imtiyaz sağlayan milletvekili
dokunulmazlıkları konusunda daha önce söz vermiş olmanıza rağmen hiçbir
girişimde bulunmuyorsunuz; ama, bunun yanında, yolsuzluklarla mücadele
ettiğinizi de açıkça söylüyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
siz, ne kadar "yolsuzluklarla mücadele ediyoruz" derseniz deyin, ne
kadar "çağdaş düzenlemeler yapıyoruz" derseniz deyin, ilkönce,
bahsettiğim düzenlemeleri getirmeden, yani milletvekili dokunulmazlığını sınırlandırmadan,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşumunu olumlu olarak değiştirmeden
inandırıcı olamazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaya, 1
dakikalık eksürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
YILMAZ KAYA (Devamla) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasıyla
ilgili olan bir madde üzerinde konuştuğum için, Irak'taki son insan hakları
ihlalleri için de birkaç cümle söylemek istiyorum. Hak ve hukuk bir yana,
hiçbir değer ölçüsüne uymayan, insanlıkdışı uygulamaları ve yapılan işkenceleri
büyük bir acı ve üzüntüyle izledim. Bu uygulamaları kınıyor ve bir daha
olmaması için ilgili devlet ve kuruluşların gerekli önlemleri almasını talep
ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; dokunulmazlıkla ilgili, özellikle, verdiğimiz çekinceler baki
kalmak kaydıyla, tüm olumsuzlukları da arkadaşlarım konuştular veya
konuşacaklar; buna rağmen, bu maddede yapılan değişikliği olumlu buluyoruz ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak desteklediğimizi söylüyor ve saygılar
sunuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kaya.
Şahsı adına, Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün; buyurun.
Sayın Akgün, süreniz 5
dakikadır.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ölüm cezası, kanunlarda hangi suçlar
için öngörülmüş olursa olsun, şiddet içeren bir ceza olduğuna göre, toplumu
şiddetten korumayı amaç edinmiş demokratik bir hukuk düzeninin bu cezayı içinde
barındırması, bir çelişki olarak karşımıza çıkmaktadır. Mahkûm hayatının
belirli bir şekilde sona erdirilmesi suretiyle infaz edilen bir ceza olan ölüm
cezası, bir insanın hayatını sona erdirecek bir işlemin uygulanmasını
gerektirdiğinden, modern ceza hukukunda insanî bir değer olarak kabul
edilmemektedir.
Ölüm cezasını, Avrupa'da,
Portekiz 1867 yılında, Hollanda 1870 yılında kaldırmıştır. Bugün, ölüm cezasını
kaldıran ve uygulayan ülkelerden 78'i tüm suçlar için bu cezayı kaldırmış, 15
ülke sadece olağan suçlar için kaldırmış, geri kalan 78 ülke ise halen ölüm
cezasını uygulamaktadır.
4.4.2000 tarihinden sonra
ölüm cezasının barış döneminde kaldırılmasını öngören 6 sayılı Protokolü 41
Avrupa Konseyi üyesi arasında imzalamayan tek ülke Türkiye'dir. Zaman
içerisinde, Türk Ceza Yasasında, 13, Askerî Ceza Yasasında 26, Kaçakçılığın Men
ve Takibine Dair Kanunda 1, Orman Yasasında 1 maddede olmak üzere, toplam 41
maddede ölüm cezası öngörülmesine karşın, 25 Ekim 1984 tarihinden bu yana infaz
yapılmamaktadır. Ülkemizde 14 Nisan 1926'dan 1984 yılına kadar toplam 423 infaz
gerçekleştirilmiş olup, en son infaz edilen idam cezaları ise 25 Ekim 1984'te
uygulanmıştır.
1984'ten bu yana Türkiye
Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda bulunan 26 kişiye ait idam dosyaları
halen Meclis gündeminde bekletilmektedir. Bu dosyalardan 19'unu adî suçlar,
2'sini bölücülük suçu, 3' ünü vatana ihanet, geriye kalanını ise siyasî suçlar
oluşturmaktadır.
Avrupa Birliğine sunulan
Ulusal Programda "Türk ceza hukukunda ölüm cezasının kaldırılması hususu,
şekil ve kapsam itibariyle Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından orta vadede
ele alınacaktır" denilmesi, Türk Ceza Yasası öntasarısında da, ölüm cezası
yerine, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası öngörülmesi, olumlu bir
gelişmenin işareti olarak ifade edilebilir.
1991 yılında çıkarılan
kanunla, yaklaşık 500 civarındaki idam cezası on yıl ağır hapse
dönüştürülmüştür. Gelişmiş ülkelerde kaldırılmaya başlanmış olan ölüm
cezasının, Türkiye'de de alanı oldukça
daraltılmıştır. Önce, Anayasa, 4709 sayılı Kanunla değiştirilmiş, sonra da 4771
sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, savaş halinde ve çok yakın savaş tehdidinde
işlenen suçlar için öngörülmüş olanları hariç, Askerî Ceza Kanunundakiler de
hariç tutulmak kaydıyla ölüm cezası ilga edilmiştir.
Kişisel ve Siyasal Haklar
Milletlerarası Sözleşmesine Ek ölüm cezasının kaldırılmasını amaçlayan 2 nci
Seçmeli Protokolün 1 inci maddesi, taraf devletlerin egemenlik alanları
içerisinde kimsenin idam edilmemesini ve taraf devletlerin, ölüm cezasını kaldırmak için gereken her türlü tedbiri
almalarını öngörmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı Protokolünün
1 inci maddesi uyarınca, ölüm cezası kaldırılmıştır; hiç kimse bu cezaya çarptırılamaz
ve idam edilemez. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 devletçe taraf
olunmadığı için daha yürürlüğe girmemiş olan 13 üncü Protokolü ise, bütün
suçlar açısından ölüm cezasını kaldırmaktadır. Bir bütün olarak insanlığı
ilgilendiren ve insanlığın gördüğü en ağır suçları yargılamak üzere kurulan
Uluslararası Ceza Mahkemesinin Roma Statüsünde, ölüm cezasına yer
verilmemiştir.
Suçluların Geri
Verilmesine Dair Avrupa Antlaşmasının 11 inci maddesince, ancak talep eden
taraf, ölüm cezasının infaz edilmeyeceğine dair, talep edilen tarafa kâfi
teminat verdiği takdirde, iadeye cevaz verilmektedir.
1984'ten bu yana
uygulanmayan bu cezanın kaldırılması bir zorunluluktur.
Yine, Avrupa Konseyi
üyesi 41 ülke arasında idam cezası olan tek ülke olarak, Avrupa Birliğine
adaylığın üyeliğe dönüşmesinde en büyük engel olan idam cezasının bir an önce
Anayasadan da kaldırılması isabetli olmuştur.
İdam cezası, bütün dünya
ülkelerinde varken, elli yıldır, kaldırılması yönünde yoğun tartışmalara konu
olmuş ve Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında kaldırılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akgün, 1
dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) -
İdam cezasının kaldırılması konusundaki tartışmalar, hukukî, bilimsel ve ilke
düzeyinde olmaktan ziyade, örnek olaylara ve örnek kişilere indirgenerek
tartışılmakta ve kamuoyu duygusal ve siyasal etki altına alınmaktadır.
İbreti âlem için
meydanlarda yapılan infaz, bugün, artık, gizlice, sabaha doğru güneş doğmadan
yapılmaktadır. İdam cezasının gizlice yapılması dahi, amacının ortadan
kalktığını göstermektedir.
Diğer yandan, yaşanan
idam infazları, toplumda kamu düzenini sağlayacağına, aksine, toplumsal huzuru
bozmakta ve ciddî toplumsal yıkıntıya neden olmaktadır. Adnan Menderes ve
arkadaşlarının idamı, halen halkımızın vicdanını yaralamaya devam etmektedir.
Yukarıdan beri saydığım
gelişmeler dikkate alınmak suretiyle, ölüm cezasının Anayasadan kaldırılmasının
demokratik hukuk devleti açısından bir gereklilik olduğuna inanıyor, bu adımı
atan hükümete buradan teşekkürlerimi ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akgün.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
501
Kabul : 485
Ret : 12
Çekimser : 2
Boş : 2
Bilgilerinize arz olunur.
Şahsı adına ikinci
konuşma, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu'na aittir.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasamızın bazı
maddelerinin değiştirilmesine ilişkin teklifin 2 nci maddesiyle ilgili olarak
şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Türk toplumunun
çağdaşlaşması adına bir anayasa değişikliğiyle karşı karşıyayız.
Değerli milletvekilleri,
ceza hukuku, kamu hukukunun, dolayısıyla, anayasa hukukunun en temel,
vazgeçilmez bir parçasıdır. Ceza hukukunda, cezaların, hepimizin bildiği gibi,
idam cezası, hapis cezası ve para cezası şeklinde yer aldığını da, yine,
yasalarımızda görmekteyiz.
Doğaldır ki, cezalar,
herhangi bir suç işlendiğinde, suçluya uygulanan yaptırımlardır. Bu cezaların
arasında, irdelenmekte olan ve değişikliğe temel olan idam cezasının niteliği
ise, kısaca, insanın yaşamına bir güç tarafından son verilmesidir. Bu gücün adı
ise devlettir. İşte, bir devletin, bu gücü kullanması, insanların,
vatandaşlarının yaşam hakkını ortadan kaldırması, çağdaş hukuk sisteminde,
artık, kabul edilebilir değildir.
Elbette, bir suç
işlendiğinde verilecek cezalar caydırıcı olmalıdır, verilecek cezalar etkin
olmalıdır. Cezaların caydırıcı olabilmesi için de, etkin olabilmesi için de,
bunların, mutlaka, olmazsa olmaz kuralı vardır. Ancak, burada, caydırıcı ve
etkin olabilmek için herhangi bir insanın yaşamına son veren idam cezası
bulunmalı mıdır; elbette ki, hayır; çünkü, caydırıcılık ve etkinlik canlı
insanlaradır. Yoksa, asılan insanların, ne caymalarının ne de etkilenmelerinin
söz konusu olamayacağı, herkesin çok kolayca anlayabileceği, çok basit bir
mantık gereğidir.
Değerli milletvekilleri,
eğer, bu gerçekleri hep birlikte kabul ediyorsak, bizlere düşen en önemli
görevlerden birinin de, bu gerçekleri toplumumuza anlatabilmek, toplumumuzun
gerekli yerlerinde savunmak olduğunu unutmayalım.
Değerli milletvekilleri,
bu çerçevede ve bu yönde, insanların, en kutsal değeri olan özgürlüğünü hapis
yoluyla kısıtlamak yerine, ceza etkin olsun diye, yaşamlarına devlet tarafından
son verilmesinin; 1960 ihtilali sürecindeki idamların, 1973'teki idamların ve
en acısı, 1980 sürecinde, sadece idam cezası verebilmek için, 17 yaşındaki bir
gencin, yaşının 18'e çıkarılarak asılmasının, belki devlet vicdanında değil;
ama, toplum vicdanında kabul edilemeyecek, derin ve acı gerçekler olarak
tarihteki yerini aldığını da, yine, hiçbirimiz unutmayalım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasamızda yapılan bu değişiklikleri benimsediğimizi bir kez
daha belirtiyor, ama, yeterli olmadığını, yargı bağımsızlığına siyasetin
gölgesi olarak düşen, yargıçların tepesinde Demokles'in kılıcı gibi duran 159
uncu maddenin mutlaka kaldırılması gerektiğini; yine, dokunulmazlıkların,
antidemokratik bazı hükümlerin yer aldığı maddeler ile 12 Eylül zihniyetini
taşıyan hükümlerin yer aldığı maddelerin de, toplumsal tartışmaya açılarak, bir
an önce değiştirilmesi için, inançlı ve art niyetsiz çalışmalara da destek
vereceğimizi bildiriyor; bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ayvazoğlu.
Sayın milletvekilleri, 2
nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli
oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına
başlandı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in
yerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Devlet Bakanı
Mehmet Aydın'ın yerine Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Bayındırlık ve İskân Bakanı
Zeki Ergezen'in yerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün yerine Sağlık Bakanı Recep Akdağ,
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün yerine Devlet Bakanı
Beşir Atalay, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun yerine Millî Savunma
Bakanı Vecdi Gönül, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın yerine Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım oy kullanacaklardır.
Bilgilerinize sunulur.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu
kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, oy verme işlemi bitmiştir.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımına
başlanıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü maddesini okutuyorum:
MADDE 3.- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 17 nci maddesinin dördüncü fıkrasının başında geçen
"Mahkemelerce verilen ölüm cezalarının yerine getirilmesi hali ile"
ibaresi metinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 3 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe söz istemişlerdir.
Sayın Ünlütepe, şahsınız
adına da söz talebiniz var, süreyi birleştirerek mi kullanacaksınız?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) -
Evet efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyon) - Sayın Başkan, Parlamentonun değerli üyeleri; 430 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Grubumuz adına saygıyla
selamlıyorum.
1982 yılından bu yana 9
uncu defa anayasa değişikliğine gidiyoruz. Görüştüğümüz 3 üncü maddeyle,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 17 nci maddesinin dördüncü fıkrasında
değişikliğe gidilmektedir. Bu değişiklik, ölüm cezasının tamamen kaldırılmasını
düzenleyen 15 inci maddedeki değişikliğe paralel olarak düzenlenmektedir.
Anayasamızın 15 inci
maddesinde yapılan değişiklik sonucu, yine Anayasamızın 17 nci maddesi dışında,
38 ve 87 nci maddelerinde de değişiklik gerekmektedir. Anayasamızın 17 nci
maddesi "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" başlığını
taşımaktadır. Maddenin son fıkrasında yer alan "mahkemelerce verilen ölüm
cezalarının yerine getirilmesi hali ile" tümcesi, bu değişiklikle metinden
çıkarılmaktadır. Ölüm cezasının tamamen kaldırılması amacıyla yapılan
değişikliğe paralel olarak, bu maddede de gerekli değişiklik yapılmaktadır.
Avrupa Birliğine uyum
çalışmaları dahilinde hazırlanan bu anayasa değişikliği teklifi, aslında, Türkiye'nin
hukuk devleti olma ve demokratikleşmesi yönünde bir aşamadır. Bir anlamda, bu
10 maddelik değişiklik paketine, yıl sonunda Avrupa Birliğinden müzakere tarihi
alınabilmesi yolunda önümüze herhangi bir engel çıkmaması için yapılması
gereken değişiklikler olarak da bakmak gerekiyor. Avrupa Birliği Komisyonunun,
Türkiye hakkındaki ilerleme raporunu haziran ayında yazmaya başlayacağı
düşünüldüğünde, bu paketin Avrupa Birliği tam üyelik müzakerelerinin
başlatılması için tarih verilmesi bakımından önem taşıdığı dile
getirilmektedir. Keşke, ülke olarak bu değişiklikleri, başka bir etken olmadan,
sırf kendi insanımızın daha demokratik ve daha doğru işleyen bir hukuk devleti
yapısı içerisinde yaşaması için yapıyor olsaydık. Avrupa Birliğinden tarih
alabilmek için, ödevini eksik yapmış öğrenci konumundan ivedilikle kendimizi kurtarmamız
gerektiği kanaatindeyim. Tabiî, sonuçta, geç kalınmış da olsa, eksikliklerine
rağmen, doğru gerekçelere dayanması sevindirici bir gelişmedir. Eksiklikler
derken, bu paketin içerisinde milletvekili dokunulmazlıklarının
sınırlandırılması, yargı bağımsızlığı açısından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu üyeliklerinden Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarının
çıkarılması gibi değişikliklerin de olması gerektiğini belirtmeden
geçemeyeceğim. Bu konuda gereken değişikliklerin de, önümüzdeki zaman diliminde
yapılacağını umut ediyorum.
Hukukun üstünlüğünü
savunmak, çağdaş bir devlet olmanın gereğidir. Hukuk devletini yaratmalıyız;
yani, hukuku üstün tutan devleti.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ölüm cezası, mahkûmun hayatının sona erdirilmesi suretiyle infaz
edilen bir cezadır. Bedensel bir cezadır; çünkü, insanın vücudu üzerinde
uygulanmaktadır; ancak, başlangıçtan idam sürecine kadar, mahkûm üzerinde, bir
anlamda işkence diyebileceğimiz, manevî bir zorlamaya da sebep olmaktadır.
Bedensel bir ceza olduğundan ve bir insanın hayatını sona erdirecek bir işlemin
uygulanmasını gerektirdiğinden, infaz usulü ne olursa olsun şiddet içerir ve bu
nedenle insanî değildir.
Hukukta cezanın işlevi,
suçluyu ıslah etmek, suçların işlenmesini önlemek ve suçlunun yaptığının
kendisine ödettirilmesi şeklinde ifade edilebilir; fakat, ölüm cezasının, bu
işlevlerden ıslah etme amacını taşımadığı ortadadır ve bir gerçektir. Bu
cezanın caydırıcılığı da, yapılan anketlerde doğrulanmamıştır; yani, bu ceza,
toplum hukuku ve sağlığı açısından zorunlu, olmazsa olmaz bir ceza değildir.
Toplumu korumak için
zorunlu olmayan bu ceza, geçmişte örneklerini gördüğümüz gibi, bazen öç alma
veya siyasî ihtiras uğruna kullanılma olasılığını da beraberinde getirmektedir.
Örneğin, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan hakkındaki yargı kararı -o
günkü koşullarda, tamamen siyasî olarak, siyasî ihtiraslar uğruna- bundan
otuziki yıl önce 6 Mayıs günü -ölüm cezaları- infaz edilmişti. Bu kararın
infazında, siyasî ihtirasını yenemeyenleri vicdanlarıyla başbaşa bırakıyorum.
Ölüm cezası, artık, uygar
dünyadan silinmeye yüz tutmuş bir cezalandırma biçimidir. Dünya devletlerinin
yarıdan fazlası, ölüm cezasını, hukuken ve fiilen kaldırmış bulunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti de, son yıllarda, çeşitli anayasa değişiklikleriyle, ölüm
cezasının uygulanma alanını oldukça daraltmayı başarmıştır; zaten, ülkemizde,
1984 yılından bu yana, fiilen de uygulanmamaktadır. Bu doğrultuda, bu düşünceyi teyit eder mahiyette, Anayasamızda ve
daha sonra 4771 sayılı Yasanın 1 inci maddesiyle, ölüm cezaları zaten
kaldırılmıştır.
21 inci Yüzyılda, ölüm
cezasını savunmanın bir anlamı kalmamıştır. Çağdaş ceza hukukuna göre cezalar,
insan onuruyla bağdaşmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı Protokolünün 1 inci maddesi
uyarınca ölüm cezası kaldırılmıştır. Aynı Protokolün 2 nci maddesiyle, taraf
devletlerin kanunlarında, savaş zamanında veya çok yakın savaş tehdidi
durumunda işlenmiş olan fiiller için ölüm cezası öngörülebileceği hükme
bağlanmıştır. Türkiye, bu Protokole henüz taraf olmamıştır.
İdam cezasının, tüm
dünyada uygulanma oranına baktığımızda, yine, çoğunlukla, bu cezanın hukuken
kaldırıldığını, fiilen uygulanmadığını görüyoruz. İdam cezasının, daha ziyade,
geri kalmış, pozitif hukuk kurallarının pek uygulanmadığı ülkelerde yürürlükte
olduğunu da belirtmek isterim; örneğin, Afganistan, Kongo Cumhuriyeti, Bahreyn
gibi.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; Cumhuriyet Halk Partisi olarak, idamın kaldırılması görüşünü otuz yılı
aşkın bir süredir Türkiye'nin gündeminde tutmaya çalıştık. Zaten, programımızda
açıkça ve net olarak denilmiştir ki "ölüm cezası, çağın gerçeklerinin
gerisinde kalmıştır ve kaldırılmalıdır." Bunun, bugün gerçekleşmiş
olmasını mutlulukla karşılıyoruz. Bunun gerçekleştirilmesi halinde, Türkiye,
uygarlık, demokratikleşme, insan hakları, hukuk devleti olma ve uygarlık
yönünde önemli bir adım atmış olacaktır.
Bu düşüncelerle
"mahkemelerce verilen ölüm cezalarının yerine getirilmesi hali ile"
şeklindeki metnin Anayasamızın 17 nci maddesinin son fıkrasından çıkarılması
yönündeki talebi doğru bulduğumuzu, olumlu oy vereceğimizi bildirir, hepinize
şahsım ve Grubumuz adına saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ünlütepe,
teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli
oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına
başlandı)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin gizli oylama sonucunu
arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı :
501
Kabul : 491
Ret : 6
Çekimser : 1
Boş : 3
Bilgilerinize arz olunur.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in yerine
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Devlet Bakanı Mehmet
Aydın'ın yerine Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki
Ergezen'in yerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün yerine Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün yerine Devlet Bakanı Beşir
Atalay, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun yerine Devlet Bakanı Güldal
Akşit, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın yerine Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Mehmet Hilmi Güler, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in yerine Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un yerine İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu oy kullanacaklardır.
Bilgilerinize arz olunur.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu
kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.
Oy verme işlemi
tamamlanmıştır.
Oy kutuları kaldırılsın.
(Oyların ayırımına
başlanıldı)
BAŞKAN - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 4 üncü maddesini okutuyorum:
MADDE 4. - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 30 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 30. - Kanuna
uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basın
araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya
işletilmekten alıkonulamaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Şimdi, maddenin gizli
oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü maddesinin gizli oylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
467
Kabul : 456
Ret : 3
Boş : 8
Bilgilerinize arz olunur.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Oy verme işlemi
tamamlanmıştır. Oy kutuları kaldırılsın.
(Oyların ayırımına
başlanıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 5 inci maddesini okutuyorum:
MADDE 5.- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 38 inci maddesinin dokuzuncu fıkrası madde metninden
çıkartılmış, onuncu fıkrası ile son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Ölüm cezası ve
genel müsadere cezası verilemez."
"Uluslararası Ceza
Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş,
suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez."
BAŞKAN - 5 inci madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
Şimdi, 5 inci maddenin
gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına
başlandı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin gizli oylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
451
Kabul : 448
Ret : 3
Bilgilerinize arz olunur.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu
kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
5 inci maddenin oylama
işlemi bitmiştir.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 5 inci maddesinin gizli oylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
435
Kabul : 429
Ret : 4
Boş : 2
Bilgilerinize arz olunur.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, saat 20.10'da toplanmak üzere Birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.23
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.10
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83 üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
430 sıra sayılı kanun
teklifinin müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara
Milletvekilleri Salih Kapusuz, Haluk İpek,
Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin ile 193 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/278) (S. Sayısı: 430) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet?.. Yerinde.
Teklifin 6 ncı maddesini
okutuyorum:
MADDE 6. - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 87 nci maddesinde yer alan ", mahkemelerce
verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesine" ibaresi madde
metninden çıkartılmıştır.
BAŞKAN - 6 ncı madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan;
buyurun. (Alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün,
Meclisimiz, çok önemli bir ayıbı daha sona erdirmektedir. Ölüm cezalarının
yerine getirilmesi, Anayasamızın 87 nci maddesine göre, Meclisimizin görevleri
arasında sayılmıştır.
Şu garip tecelliye bakın
ki, bir mayıs akşamında, bir mayıs sabahına karşı üç genci astığımızdan otuziki
yıl sonra, Başbakanı astığımızdan kırküç yıl sonra ölüm cezalarının ayıbını
temizlemek için buradayız.
Şimdi, ölüm cezası nedir,
ne gibi etkileri olmuştur, ne gibi özellikleri vardır; bir ceza mıdır değil
midir; izin verirseniz, bunları biraz irdeleyelim; çünkü, bu noktaya gelinmesi
çok kolay olmamıştır. Biz, bu noktaya "asmayalım da besleyelim
mi"lerden geldik. Bunları unutmamak gerekir ve tarih düşmek gerekir. Bu
noktaya gelinmesinde yüzlerce aydının emekleri vardır, yüzlerce insanın
çabaları vardır, yüzlerce insan haksızlığa uğramıştır.
Ne acıdır ki, 17 yaşında
bir çocuğun, sırf asabilmek için, önce yaşı büyütülmüş, sonra cezası infaz
edilmiştir. İşte, tarihimizde bunlar da vardır.
Bu konuyu görüşürken,
gerek rahmetli Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamını önlemek için insanüstü
gayret gösteren ve gerekse Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını önlemek için
insanüstü gayret gösteren İsmet Paşayı rahmetle anmamak mümkün müdür.
Tarih düşmek için
söylüyorum. Diyebilirsiniz ki: "Yahu, idam cezası kalkıyor işte, gidiyor,
uzatmayın; şunu bitirelim, evlerimize gidelim." Hayır arkadaşlar, tarih
düşeceğiz; bir tarih düşüyoruz. Bir insanın hakkını yemek doğru değil.
Benim de hocam olan,
yıllarca idam cezasına karşı mücadele veren rahmetli Faruk Erem'in adını
anmamak mümkün müdür?! Beşeriyetin gelişmesinde önemli katkıları olan ve daha
18 inci Yüzyılda idam cezasının ceza olmadığını söyleyen İtalyan ceza hukukçusu
Beccaria'nın adını anmamak mümkün müdür idam cezasının kaldırılmasıyla ilgili
konuda ve Voltaire'i anmamak mümkün müdür.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, İtalyan ceza hukukçusu Sanminiatelli'nin deyimiyle, ölüm cezasını
kaldırmış olmamak bir suçtur. Bugün, biz, bu suçu işlemeyi reddediyoruz, ölüm
cezasını Anayasamızdan tamamen çıkarak. Bu açıdan, umuyorum, 22 nci Dönem
Parlamentosu, herhalde, başka şeyde geçmese de, bu açıdan tarihe geçmeye
layıktır. Victor Hugo "ölüm cezası, barbarlığın ezeli ve mahsus
alametidir; nerede ölüm cezası yaygınsa, orada barbarlık tahakküm sürüyor;
nerede ölüm cezası kaldırılmış ise, orada medeniyet hüküm sürüyor"
demektedir.
Değerli arkadaşlarım,
bunlar, geçen yüzyılın düşünürleri. Bu konuyu bugüne kadar sürdürmüş olmaktan
üzüntü duyuyorum. Daha da üzüntü duyduğum bir mesele var. "Avrupa
Birliğine gireceğiz, 6 nolu Protokol var, 13 nolu Protokol var" savıyla,
konuyu kavramayan arkadaşlarımızın olabileceği düşüncesiyle, bu konunun
ehemmiyetinin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Artık, ölüm cezası,
uygarlığın önünde, geri çekilmektedir. İnsanlık ilerledikçe ve geliştikçe,
toplumlar, ölüm cezasının gayrimeşru olduğunu bir bir ilan etmekte ve tarih
huzurunda katil olmayı kabul etmemektedir; hukukî katilliği reddetmektedirler.
Ülkemizde, şimdiye kadar,
siyasî maksatlar, fikrî peşin hükümler, hissî sebeplerle, ne yazık ki, ölüm
cezası savunulagelmiştir. Temenni ediyorum ki, bugün, bir devri, bir anlayışı
kapatabilelim; Anayasamızdan, ölüm cezasının Meclisimizce onaylanması maddesini
çıkararak, hukukî katil olmayı reddedelim. Zaten, bu Yüce Meclis, 1984'ten bu
tarafa, böyle bir infazı da kabul etmemişti. Bunu, hakkı teslim etmek adına
söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ölüm cezası, zayıf bir devletin kuvvet gösterisidir; devlet, öldürme dışında
suçu önleyemediğini her infazda itiraf ediyor anlamını taşır.
Ölüm cezasının bir ceza
olup olmadığına da kısaca değinmek istiyorum, değerli arkadaşlarım. Konu
kapsamlı, çok ayrıntılı, hazırlığımız da var; ama, korkum şuydu ki, bu kadar
kısa sürede bunu işleyemeyiz.
Ölüm cezası, suçluları
cemiyetten kati surette atarak ıslahı imkânsız suçluyu yok ediyor kavramı
yanlıştır; ıslahı imkânsız suçlu da yoktur; sadece bulunamamış ıslah yöntemi
vardır, ıslah yöntemleri yetersizdir. Bunu bilmemiz gerekir.
Ölüm cezası, nedamet için
geçmesi gereken zaruri zamanı ortadan kaldırmaktadır.
Suçlu yakalanamayacağı
ümidiyle suç işler; ölüm cezası, suçluyu, belli bir noktadan sonra geri dönüş
imkânını vermeyecek, nedamet duymayacak noktaya getirir.
Bir diğer nokta da şudur:
Esasen, ölmüş bulunan maktulü kurtarmak için, faili öldürmek ne kadar makul bir
davranıştır, takdirinize sunuyorum.
Ölüm cezasının
vatandaşları korkutacağı tezi de yanlıştır. Hani bizde derler ya
"Taksim'de üç adam sallandır gör bak bakalım ne olur" diye, o tez de
yanlıştır; çünkü, devlet, halkının ölümden fazla korkmasını isteyemez; öyle an
gelir ki, halkından bunu ister, vatan müdafaası gibi noktalarda. Ayrıca,
ölümden korkutmak terördür, hukukdışıdır; devlet, bunu da isteyemez.
Herkes ölümden de
korkmaz. Bakın, intihar ölümdür; ama, ölüm cezasının yerine getirilmesi
sayısıyla intihar sayısını mukayese ettiğinizde intihar sayısının ölüm
cezasından daha fazla olduğunu görürüz.
Ölüm cezası bir ibret mi;
hayır, ibret değildir. Yıllardır, trafik kazalarında, Sakarya Savaşında şehit
olanlardan fazla kayıp veriyoruz; ama, süratli araba kullanmaktan, dikkatsiz
araba kullanmaktan vazgeçmiyoruz.
Maçlarda ölenlerin
sayısı, ölüm cezasında Ölenlerin sayısından daha fazladır; ama, maça gitmekten
de vazgeçmiyoruz. Demek ki, ibret teorisi de yanlıştır.
Kaldı ki, ölüm cezasının
alenen infaz edilmesi de, bir yerde, halkın, sehpanın başına, bayrama gider
gibi toplanmasını sağlamış, bu teşhirler, yığın ruhunda zalim bir zevk sevkı ve
kan insiyakı oluşturmuştur;. bu yüzden gizli yapılmasına karar verilmiştir.
Gizli yapılan şeyler de ibret verici değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
şahsınız adına da söz talebiniz var, ikisini birleştiriyorum; şu anda 5
dakikalık sürenizi kullanabilirsiniz.
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ölüm cezası bir terördür,
terör de hukuka aykırıdır; yani, korkuyu hedefleyen şey terördür.
Ölüm cezalarında hatanın
düzeltilme şansı yoktur. Beşerî adaletin isabetinde daima şüphe vardır. Size
şöyle bir hikâye anlatmak istiyorum: Vaktiyle Fransa'da hata yapan bir ağır
ceza mahkemesi, geri alamadığı bir ölüm cezası nedeniyle, yüz yıl süreyle siyah
elbiselerle duruşmalara çıkmıştır. Bu, ölüm cezası yerine getirilen failin
hayatını geri getirmeye yetmemektedir.
Ölüm cezası, gayrimuayyen
bir cezadır; neden gayrimuayyen bir cezadır; diğer cezalarla kıyaslama olanağı
yoktur.
Ölüm cezasıyla,
insanların kanunu ilahî kanunun önüne geçmektedir. Kimin ne vakit öleceğini
ölüm cezası tayin etmektedir.
Ölüm cezalarında
eşitsizlik vardır. Hâkim, kimi zaman -heyetten heyete değişir- hata yapma
korkusuyla, takdirî indirim sebeplerini kullanıp ölüm cezasını vermeyebilir;
ama, kimi heyetler de, takdirî indirim sebeplerini kullanmaz, belki, daha az
ağırlıkta suç işleyen ölüm cezasına, daha ağır bir suç işleyen de daha az bir
cezaya çarptırılabilir.
Ölüm cezasında, hakikî
korku suçlularda değil, adalet organlarındadır; hata yapma korkusudur.
Ölüm cezasında, halk
tepkisi ve halkın terbiyesi üzerindeki etkiler de vardır. Cezanın infazı,
toplumda bazı kişileri tatmin etse bile, cemiyetin en iyi fertlerinin vicdanını
zedeler.
Size bir örnek vermek
istiyorum. Cellat bulmada bir zorluk vardır. Celladın suçu nedir; cellat ölüm
cezasını vermez, ölüm cezasını başka organlar verir; ama, cellat bunu yerine
getirir. Hiç kimse, bir yakınının cellat olmasını istemez. Bu nedendir; halkın
ölüm cezasına duyduğu tiksintidendir, ölüm cezasına duyduğu tepkidendir. Hiç
kimse, müebbet hapis gardiyanını hor görmez; ama, herkes celladı hor görür.
Ölüm cezası, niteliği itibariyle, böyle bir cezadır.
Ölüm cezasında, suçun
kötülüğü ile suçlunun hayatı arasında adil bir nispet hiçbir zaman yoktur.
Devlet, ıslah edici olabilir; ıslah eden devlet anlaşılır, yardım eden devlet
anlaşılır, suçu önleyen devlet anlaşılır; ama, cellat devlet nasıl bir
kavramdır, bunu nasıl hukuka sığdırabiliriz; bunun üzerinde de düşünmenizi
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
siyasî suçlarda ölüm cezası daha da ağır neticeler doğurur. Demokrasiler,
şiddet politikalarını benimsemezler. Siyasî suçlarda ölüm cezası, halkın bir
bölümü için doğru, bir bölümü için korkunç yanlıştır. Bunun için uzağa gitmeye
gerek yoktur, yakın tarihimize baktığımızda çok açık şekilde görürüz. Siyasî
suçların ahlaksızlığı çok açık değildir. Bunun için, kamu vicdanında tahribatı
daha yüksek olabilmektedir. Siyasî suçlarda verilen ölüm cezasında, iktidarın
aradığı şey adalet değil, kendi emniyetidir. Siyasî suçlarda ölüm cezasının bir
tek müdafii vardır, o da korkudur.
Bugün, hep birlikte,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, birlikte,
ölüm cezasını, inşallah, bir daha geri dönmemek üzere, hiçbir yasamızda yer
almamak üzere, uğurluyoruz; bunun kıvancını yaşıyoruz.
Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, 6 ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli
oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına
başlandı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in
yerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Devlet Bakanı
Mehmet Aydın'ın yerine Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın
yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü, Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül'ün yerine Devlet Bakanı Beşir Atalay, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in yerine Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki
Ergezen, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in yerine Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un yerine İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun yerine Çevre ve
Orman Bakanı Osman Pepe oy kullanacaklardır.
Bilgilerinize arz olunur.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu
kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Sayın milletvekilleri, 6
ncı madde üzerindeki oy verme işlemi tamamlanmıştır.
Oy kutuları kaldırılsın.
(Oyların ayırımına
başlanıldı)
BAŞKAN - 7 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 7. - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 90 ıncı
maddesinin son fıkrasına aşağıdaki
cümle eklenmiştir.
"Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve
özgürlüklere ilişkin milletlerarası
andlaşmalar ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda
milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır."
BAŞKAN - 7 nci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Sezai
Önder; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Önder, şahsınız
adına da söz talebiniz var; ikisini birleştiriyorum.
İLYAS SEZAİ ÖNDER
(Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
CHP GRUBU ADINA İLYAS
SEZAİ ÖNDER (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifinin 7 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu maddeyle, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90 ıncı maddesinin son fıkrasına
aşağıdaki cümle eklenmektedir:
"Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle
çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır."
Burada getirilmek istenen
düzenlemeyle, yürürlüğe konulmuş insan haklarına ilişkin milletlerarası
sözleşmeler ile kanun hükümlerinin çelişmesi halinde ortaya çıkacak bir
uyuşmazlığın hallinde hangisine öncelik verileceği konusundaki tereddütlerin
giderilmesi amaçlanmaktadır.
Anayasanın halen
yürürlükte olan 90 ıncı maddesine göre, anayasa hukukunda, teoride ve
uygulamada, uluslararası sözleşmelerin, kanunlarımız ve Anayasamız karşısındaki
konumu fevkalade tartışmalıdır. Anayasa Mahkememiz, bu konuda birbirinden
değişik, tamamen farklı kararlar vermiştir; örneğin, bir kanun uluslararası
sözleşmeye aykırı olsa bile, bunun yanında Anayasaya aykırılığını da aramıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Danıştay, bazı kararların gerekçelerinin yazılmasında
uluslararası hukuk kurallarına başvurmuş, ancak, uluslararası kurallar iptal
nedeni değil, açıklayıcı ya da destekleyici gerekçe olarak kullanılmıştır.
Yine, Danıştay, bir başka kararında, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatına,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, ILO Sözleşmesine ve diğer sözleşmelere
atıfta bulunmaktadır. Danıştay 5. Dairesi bir kararında ise, hadisenin
içhukukun bir parçası olduğunu, bireyin uluslararası hukukun öznesi düzeyine
yükseltildiğini, devletin yükümlülük altına girdiğini, uluslararası
sözleşmelerin yasalardan önce uygulanacağını, yasanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini
değiştiremeyeceğini, zira, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yasalarüstü
olduğunu belirtmiştir. Yargıtay kararlarında, uluslararası hukuk kurallarına
uygun düşüncelere rastlanılmaktadır. Sonuç olarak, yüksek yargı kararları
arasında bir birliktelik olmadığı gibi, her yüksek mahkemenin aynı konuda
farklı kararlar verdiğini, yorumlar yaptığını söyleyebiliriz.
Diğer yandan,
uluslararası sözleşme ile kanun aynı konuda çatıştığı zaman, hangisinin öncelik
taşıdığı konusunda, gerçekten belirleyici bir hükme ihtiyaç vardır. Avrupa'nın
birçok ülkesine baktığımız zaman, kanun ile uluslararası sözleşmenin çatışması
halinde, uluslararası sözleşmeye öncelik verildiği görülmektedir. Ayrıca, böyle
bir kaidenin getirilmesi, acaba hangisi özel düzenleme getirir, hangisi yeni,
hangisi eski gibi bir tartışmayı da ortadan kaldırmaktadır. Gördüğümüz
kadarıyla, Yüce Meclisin huzuruna getirilen bu hüküm, böyle bir amaca
yöneliktir.
Anayasa, yine, kanunların
üzerinde duruyor; ama, sözleşme ile kanun çatıştığı zaman, aynı konudaki bir
düzenleme bakımından, sözleşmeye öncelik veriliyor. Yalnız, burada dikkat
edilmesi gereken husus, her sözleşme değil, temel hak ve özgürlüklere ilişkin
olarak düzenlenen sözleşmeler bu statüye sokuluyor. Yalnız, bu niteliği taşıyan
ve daha önce yapılmış yüzlerce sözleşme olduğu bilinmektedir. Uygulamada
karmaşıklığa meydan verilmemesi için, hangi uluslararası kuruluşlarla yapılan
sözleşmelerin bu tarife gireceğini belirlemekte yarar var diye düşünüyoruz.
Grubuma mensup
arkadaşlarımızın bu konuda bir önergesi olduğunu biliyorum. Önerge sahipleri
adına yapılacak konuşmada gerekçe açıklanacaktır. Yüce Heyetinizden, bu
önergenin desteklenmesini arz ediyoruz.
Ayrıca, komisyon görüşmeleri
sırasında ifade edildiği gibi, uluslararası sözleşmeler, onaylandıktan ve
sözleşmeye dönüştükten sonra Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi değildir;
ama, sözleşmenin onaylanmasını uygun bulan kanunlar, tıpkı diğer kanunlar gibi,
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Bu sıkıntıyı gidermek için, sözleşme
Meclisten geçtikten sonra, Resmî Gazetede yayımlanmadan önce, Anayasa
Mahkemesinin bir öndenetiminden geçirsek ve dolayısıyla, uluslararası
sözleşmeyi onaylamayan kuruluşların da Anayasaya aykırılık iddiasını peşinen
önlesek diye düşünüyoruz. Bu düzenleme bugün yapılmasa bile, Anayasanın 148
inci maddesi değiştirilerek, bu hususun Yüksek Mahkemeye bir görev olarak
verilmesinin değerlendirilmesini dikkatlerinize arz ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çağdaş hukuk normlarına entegre olmaya çalıştığımız Avrupa
Birliği hukukuna ilişkin uyum yasalarını, anayasa değişikliklerini hep birlikte
gerçekleştiriyoruz, çağdaş dünyanın değerlerinin kabulü yönünde hep birlikte
önemli adımlar atıyoruz; ancak, üzüldüğümüz bir nokta var. Tüm değişiklikleri,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin talebi doğrultusunda ve kısa bir zaman
dilimi içinde yapmaya çalışıyoruz. Sonuçta, hoş olmayan bir görüntü doğuyor.
Sanki, biz, bu değişikleri, bizim insanımızın ihtiyacı için değil de Avrupa
Birliği istediği için gerçekleştiriyoruz... Oysa, bunlar, bizim insanımızın
ihtiyacıdır. Bu görüntüyü ortadan kaldırmak için, gelin, hep birlikte hareket
edelim. Dokunulmazlık, yargı bağımsızlığı dahil ve öncelikli olmak üzere,
Anayasamızın çağdaş hukuk normlarına uygun bir hale gelmesi için çalışalım.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak, ilkesel bazda, diğer maddelerde olduğu gibi, bu maddeye de olumlu
bakıyoruz; ancak, Grubumuz tarafından maddeyle ilgili verilen önergenin kabulü
halinde konunun daha olumlu bir çözüme kavuşacağını düşünüyoruz.
Bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygılarımla selamlıyor, değişikliğin ülkemize hayırlı olmasını
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Önder,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
maddeyle ilgili 1 önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
430 sıra sayılı kanun
teklifinin çerçeve 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Türkân Miçooğulları |
Özlem Çerçioğlu |
Güldal Okuducu |
|
|
İzmir |
Aydın |
İstanbul |
|
Oya Araslı |
Hasan Fehmi Güneş |
Salih Gün |
|
Ankara |
İstanbul |
Kocaeli |
|
N. Gaye Erbatur |
Tuncay Ercenk |
Bihlun Tamaylıgil |
|
Adana |
Antalya |
İstanbul |
|
Muharrem Doğan |
Birgen Keleş |
Sıdıka Sarıbekir |
|
Mardin |
İstanbul |
İstanbul |
|
Ali Cumhur Yaka |
Mehmet Ali Özpolat |
Mustafa Özyurt |
|
Muğla |
İstanbul |
Bursa |
|
Abdulkadir Ateş |
Mevlüt Coşkuner |
Mesut Değer |
|
Gaziantep |
Isparta |
Diyarbakır |
|
|
Orhan Eraslan |
|
|
|
Niğde |
|
Madde 7.- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 90 ıncı maddesinin son fıkrasına aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
"Birleşmiş
Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı, Uluslararası Çalışma Örgütü çerçevesinde yapılarak usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Sayın Başkanım, bu önergede sayma yolunu, anayasa
tekniği bakımından doğru bulmuyorum. Tabiî, burada, belki bazı kaygılar var;
ama "usulüne göre yürürlüğe konulmuş" denildiğine göre, bunun nasıl
olacağı belli Anayasamızda. O bakımdan, mevcut metni doğru buluyorum. Netice
itibariyle katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkan, bu değişiklik önergesi komisyonda da gündeme geldi.
Aslında, benim anladığım kadarıyla, 7 nci madde de, temel hak ve özgürlükleri
düzenleyen uluslararası antlaşmaları içhukukta kanuna nazaran öncelikle
uygulamayı temin eden, hak ve özgürlükler lehine bir düzenlemedir. Şayet biz,
sadece burada yazılan kuruluşlarla ilgili sözleşmeleri esas alırsak, burada
zikredilmeyen başka uluslararası sözleşmelerde de temel hak ve özgürlüklerle
ilgili hükümler olabilir ya da bu anayasa maddesi yürürlüğe girdikten sonra bir
yeni uluslararası sözleşme imzalandığında, o takdirde daraltıcı bir şekilde bu
hak ve özgürlükleri ülkede uygulamış oluruz, yeniden bir anayasa değişikliğine
ihtiyaç olur; o sebeple, mevcut metnin daha doğru olduğu kanaatindeyim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Önerge sahipleri, önerge
üzerinde konuşacak mısınız, yoksa gerekçeyi mi okutayım?
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Aynı konuda farklı
hükümler taşıyan ve bu nedenle çıkacak uyuşmazlıklarda hükümleri esas alınacak
temel hak ve özgürlüklere ilişkin ve usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş
antlaşmaların hangi kaynaklardan gelen antlaşmalar olduğuna ilişkin bir
belirlemenin söz konusu madde metninde yer almasının, uygulamada ortaya
çıkabilecek farklı yorumları önlemek bakımından yararlı olacağı düşünülerek bu
öneride bulunulmuştur.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin 6 ncı maddesinin gizli oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı :
449
Kabul : 440
Ret : 4
Çekimser : 1
Boş : 3
Geçersiz : 1
Saygıdeğer milletvekilleri,
7 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddenin gizli oylamasına
Adana İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına
başlandı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in
yerine Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Devlet Bakanı
Mehmet Aydın'ın yerine Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Devlet Bakanı Güldal Akşit'in
yerine Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün yerine Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül'ün yerine Devlet Bakanı Beşir Atalay, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in yerine Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki
Ergezen, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un yerine İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun yerine
Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe oy kullanacaklardır.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
7 nci madde üzerindeki
oylama işlemi tamamlanmıştır.
Oy kutuları kaldırılsın.
(Oyların ayırımına
başlanıldı)
BAŞKAN - 8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8. - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 131 inci
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yükseköğretim
Kurulu, üniversiteler ve Bakanlar Kurulunca seçilen ve sayıları, nitelikleri,
seçilme usulleri kanunla belirlenen adaylar arasından rektörlük ve öğretim
üyeliğinde başarılı hizmet yapmış profesörlere öncelik vermek sureti ile
Cumhurbaşkanınca atanan üyeler ve Cumhurbaşkanınca doğrudan doğruya seçilen
üyelerden kurulur."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek;
buyurun. (Alkışlar)
Sayın Kepenek, şahsınız
adına da söz talebiniz olduğundan, süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA YAKUP
KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasa değişikliği
teklifinin 8 inci maddesi üzerinde, CHP Grubu ve şahsım adına, söz almış
bulunuyorum; hepinize saygılar, sevgiler sunarım.
Çok değerli arkadaşlar,
bu akşam, burada, anayasa değişiklikleri konuşulurken, çok isterdim ki,
gerçekten çok isterdim ki, Türkiye'nin özerk üniversitelerinin güçlendirilmesi
için Yüce Meclis neler yapabilir bunu tartışalım, bunu konuşalım; öyle olmuyor,
üniversite özerkliğini konuşmuyoruz, bilim ve teknoloji alanındaki
gelişmelerdeki durumumuzu konuşmuyoruz, üniversite nasıl güçlendirilir bunu
konuşmuyoruz; Anayasanın bir maddesinde yer alan YÖK Genel Kuruluna Genelkurmay
Başkanlığınca gönderilen üyeyle ilgili hükmü kaldırıyoruz; hayırlı olsun. O
konuya biraz sonra değineceğim.
Değerli arkadaşlar,
ancak, OECD'nin geçen eylülde yayımladığı Yüksek Öğretimin Yönetimi raporunda,
küreselleşmenin, bilim ve teknoloji alanındaki gelişmelerin, esas olarak
üniversite kaynaklı olduğu vurgulanıyor ve 21 inci Yüzyılda üniversitelerin
nasıl yönetilmesi gerektiği üzerinde duruluyor. Biz, üzülerek belirteyim,
toplum olarak da, üniversite olarak da -nedenlerine biraz sonra geleceğim-
Meclis olarak da, bu tartışmaların, bu çalışmaların tümüyle dışında kalıyoruz.
Şimdi, önemli olan şudur:
Eğer bir toplum bilgi toplumuna geçecekse, eğer bir toplum dünyaya beyniyle
katkılarda bulunacaksa, eğer bir toplum bilimsel üretimini planlayacak,
eğitimini, öğretimini, yaşam boyu öğrenimini buna bağlayacaksa, yapması
gereken, üniversitelerini güçlendirmektir.
Türkiye üniversiteleri,
OECD raporuna göre, özerklikten uzaktır. Bakın, OECD, üniversite özerkliğini 8
konuda sınıflandırıyor: Araç-gereç ve bina sahipliği, borçlanma olanağı, bütçe,
para kullanımı, akademik atamalar, kadroların yapılanması, ücret saptama ve
alacağı öğrenci sayısını saptama. Değerli arkadaşlar, Türkiye üniversiteleri,
bu 8 ölçüye göre, 3'ünden de 0,5'er olmak üzere, 8 üzerinden 1,5 notuyla, OECD
ülkeleri arasında en az özerkliğe sahip olan üniversitelere sahip bir
durumdadır, en son sıradadır. Türkiye üniversiteleri, hiçbir şeyi kendisi
saptamıyor; yalnızca, lisans ve doktora düzeyinde alacağı öğrencileri kendileri
saptıyor; bu, özerklik sayılıyor; oysa, yapılması gereken, o alandaki öğrenci
saptama yetkisinden öte, asıl kendi kapasitelerini en iyi şekilde kullanmak
için her düzeyde öğretim üyesi, öğrenci ve diğer kadrolarını belirleme olanağı
olmalıdır. OECD'nin dünya ölçülerine göre özerkliği olmayan bir üniversite
yapısından çok şey beklenemeyeceği açıktır. Bu mantık, bu anlayış, bu gidiş hiç
de iyi değil. Günümüzde üniversiteler, hükümetlerden paralarını toptan
alıyorlar ve bunu istedikleri gibi harcıyorlar; üniversite harcamalarına
hükümetler karışmıyor; oysa, Sayın Başbakan Erdoğan, geçenlerde "parasını
ben veriyorum, istediğim gibi yönetirim" diyordu. Bu mantık, bu anlayış
çağdaş üniversite anlayışıyla bağdaşamayacak kadar ilkeldir, yönetim
ilkelerinden uzaktır ve çağdışıdır. Böyle üniversitecilik olmaz.
Değerli arkadaşlar,
bakın, ne oldu; Hükümetimiz, İktidarımız, üzülerek belirteyim ki, üniversiteyle
ilgili hesaplaşmasında yalnızca YÖK ile uğraşmıyor; bakın, birkaç konuda somut
örnekler vereceğim.
Değerli arkadaşlar,
şunlar yapıldı: Önce, bu yılın başında - Sayın Maliye Bakanı burada mı
bilmiyorum- üniversitelerin 130 trilyon dönersermaye gelirine el konuldu,
fiilen bu para alındı, bütçeye gelir kaydedildi. Bu, üniversitenin araştırma
olanaklarını kesmekti. Daha sonra yapılan açıklamalarda bu paranın bir
bölümünün geri verileceği söylendi; ama, bu, bugüne kadar yapılmadı.
Değerli arkadaşlar, başka
bir ilginç ya da trajikomik bir durum yaşanıyor bu ülkede. Üniversitelerin
elinden burs dağıtma yetkileri alındı. Tek elde toplandı sözüm ona;
merkezîleştirildi. Hani, yönetimimiz, hükümetimiz, yerelleştirmekten yana idi?!
Öğrenciye burs verme işine gelince, bu yetki Yurtkura verildi ve
merkezîleştirildi.
Şimdi, burada etkinlik
sağlanmıyor, ucuzlama sağlanmıyor, verimlilik sağlanmıyor, daha az öğrenci burs
alıyor; çünkü, bu paranın yüzde 16'sı Yurtkurun bürokratik harcamalarına
gidiyor. Kaldı ki, üniversiteler, öğrenciyi daha yakından tanıyarak, bilerek,
kimin hak ettiğini gözlemleyerek ve başarıya göre bunu sıralayarak burs
verebilirlerdi. Türkiye o kadar komik yönetiliyor ki -izninizle söyleyeyim-
üniversiteleri burs veremiyor; ama, belediyeleri burs veriyor!
Şimdi, değerli
arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde, 189 ülkesinin -her ne kadarsa- hiçbirinde
bu kadar büyük bir terslik yaşanmaz; üniversite burs veremiyor, belediye burs
veriyor! Bundan daha büyük yanlış olamaz.
Değerli arkadaşlar,
hükümetimiz, bunlarla yetinmedi, başka büyük işler yaptı... Ne kadar büyük
olduğuna bakın; hükümetler, son üç yıl boyunca, 53 devlet üniversitesine, her
yıl 4 250 araştırma görevlisi kadrosu veriyordu. Bu hükümet döneminde, bakın ne
oldu; geçen yıl bu sayı 3 200'e indirildi. Yalnız, bu 3 200 sayısına, yalnız
araştırma görevlileri değil, idarî personel, öğretim görevlileri, okutmanlar,
uzmanlar hepsi dahil. Bunun sonucunda, üniversitelerdeki araştırma görevlisi
kadrosu daraltıldı. Öğretim üyesi fidanlığı kurutuluyor ve bugün,
üniversitelerde kadro daraltılması yüzünden öğretim üyesi açığının 8 000'den 10
000'e çıktığı, araştırmalarla kanıtlanmış bulunuyor.
Değerli arkadaşlar,
burada önemli bir noktanın altını çizeyim. Son yıllarda, işsizlik çok yaygın.
Üniversite mezunlarının, üniversiteyi bitirenlerin çok büyük bir bölümü
üniversiteyi bitirdiklerinde dışarıda iş arar -yurt içinde yurt dışında- daha
çok para kazanır, daha çok gelir elde eder. Genelde kural böyleydi. İşsizliğin
yoğun olduğu son dönemlerde, dışarıda iş bulamayan; ama, bölümlerini
birincilikle bitiren gençlerimiz, kendi üniversitelerinde öğretim görevlisi
olmak için başvuruyorlar; her yerde, ayırımsız söylüyorum bunu. Bölümlerini
birincilikle bitirenlere, bölümler, hükümetler kadro tahsis etmediği için,
asistanlık ya da araştırma görevi veremiyor. Altı ay, sekiz ay, bu şekilde, üniversite
kapısında kadro almak için bekleyen yüzlerce, binlerce gencimiz var. Bunu
yapmaya hakkımız yok. Bu, beyin göçüne teşviktir; bu "burayı terk et,
nereye gidersen git" demektir. Bir üniversite, bölümü birincilikle bitiren
öğrencisini yok edemez, feda edemez; ama, üzülerek belirteyim,
üniversitelerimizde yaşanan durum budur.
Bunun gibi, doktorasını
yurt dışında tamamlayıp gelen ve üç ay, dört ay kadro için bekleyen akademik
personel adayları vardır. Bunu yapmaya hakkımız yoktur. Üniversiteler, maalesef
bu durumdadır ve bunların düzeltilmesi gerekir.
Üniversitelerle ilgili
bütün bunlar olurken, başka bir şey daha oldu. Bugünkü tarihle Yüce Meclise
yeni bir YÖK yasa tasarısı getirildi. Değerli arkadaşlar, birbuçuk yıldır,
hükümet, YÖK yasa tasarısını, şu veya bu şekilde düzeltmek için değişik
kurullarla çalıştı, kurumlarla çalıştı, Üniversitelerarası Kurulla çalıştı,
YÖK'le çalıştı, ayrı komisyonlar kuruldu, tekrar komisyonlar kuruldu, bozuldu,
çizildi; ama, üzülerek belirteyim; buraya, bütün bu kurulların, katılımcı
anlayışın, Üniversitelerarası Kurulun ve YÖK'ün, neredeyse haberlerinin
olmadığı bir yasa tasarısı getirdik; bu da hiç doğru bir davranış değil.
Biz, burada ne yapacağız;
biz, burada şunu yapacağız: Anayasa değişikliğiyle Genelkurmay Başkanlığının
YÖK'teki temsilcisini çıkaracağız; çok
güzel, sivilleştirmiş olacağız.
Değerli arkadaşlar, iyi
de, bu, tamamen biçimsel bir durumdur. Genelkurmay Başkanlığı temsilcisinin,
bilimsel gelişmelerden, eğitimden, araştırmadan anlamadığını peşinen
varsaymanın bir mantığı var mı?
Hadi, bunu geçtik;
burada, biz, biçime bakıyoruz. Hani, eskiler derlerdi ya "zarfa bakma,
mazrufa bak" diye; biz, bu tutumumuzla şekle bakıyoruz, zarfa bakıyoruz;
içeriğe, işin içine bakmıyoruz. Burada yanılıyoruz, yanılıyor olabiliriz.
Değerli arkadaşlar, oysa,
bu ülkede, Millî Savunma Bakanlığına, Genelkurmay Başkanlığına bağlı harp
okulları var, akademiler var, tıp fakülteleri var, hemşirelik okulları var.
Pekala bu düzenleme şöyle
olabilirdi: Hükümetin YÖK'e vereceği 5 temsilciden 1 ini, Millî Savunma
Bakanlığı -o da hükümetin bir parçası- sağlayabilirdi ve o tür bir düzenleme,
uyumlu, düzgün, kimseyi kırmadan, dökmeden yapılabilirdi. Böyle bir düzenlemeye
gidilmesi için hâlâ olanağımız var.
Önümüzdeki hafta
görüşeceğimiz YÖK Yasa Tasarısında -Sayın Komisyon Başkanı dikkatle dinliyor-
umarım, böyle bir düzenlemeye gidilir ve kurumsal yapılar zedelenmeden,
elbirliğiyle düzgün bir çözüme ulaşılır; ama, hiç kuşkusuz, ulaşacağımız çözüm
ne olursa olsun, bu dar çerçevede, bu yamalı bohça gibi düzenlemelerle, bu
yapay, başı sonu belli olmayan gidişle, iki şeyi yapamayız; birincisi,
ülkemizin ihtiyacı olan 12 Eylül Anayasasının yerine, gerçekten, kökten
değiştirilmiş, demokratik, çağdaş bir anayasayı koyamayız. Bu yöntem, o
anlamda, bütünüyle yanlıştır. Bir başka şeyi daha yapamayız; bu anlayışla, bu
tutumla, Türkiye'yi Avrupa'ya -hayır, yanlış söyledim- çağdaş uygarlığın
ötesine taşıyacak beyin gücünü harekete geçirecek, gerçek üretken, araştırmacı,
bilimsel yeterliliği üst düzeyde üniversiteyi yaratamayız; çünkü, bunun için
"özerk üniversite" anlayışına sahip olmamız lazım. Bu özerklik,
yalnız, bilimsel, akademik özerklik değil, yönetimsel özerkliği de, parasal
özerkliği de içermelidir diye düşünüyorum.
O günlerin, hızla, kısa
zamanda geleceği umuduyla, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin 7 nci maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
453
Kabul : 435
Ret : 10
Çekimser : 1
Boş : 6
Geçersiz : 1
Bilgilerinize arz olunur.
Sayın milletvekilleri, 8
inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli
oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına
başlandı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu yerine Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali Coşkun oy kullanacaktır.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu
kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Sayın milletvekilleri, 8
inci madde üzerindeki oy verme işlemi tamamlanmıştır.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımına
başlanıldı)
BAŞKAN - 9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9. - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü
maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - 9 uncu madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Atilla Kart
söz istemiştir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Kart, şahsınız
adına da söz talebiniz var; ikisini birleştirerek 15 dakika süre veriyorum.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA
KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan anayasa
değişikliği teklifinin 9 uncu maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
1961 Anayasasında başlangıçta devlet güvenlik mahkemeleri veya benzeri
mahkemeler yoktu. Ülkemiz, on yıl kadar devlet güvenlik mahkemeleri olmadan
yönetildi. 1960'lı yılların sonuna doğru ise ülkemizde bu konuda birtakım
tartışmalar başladı. Demokratik bir anayasayla ülkeyi yönetemeyeceklerini ve
toplumsal muhalefeti susturamayacaklarını görenler, anayasa elbisesinin Türkiye
için bol geldiğini, lüks olduğunu ileri sürerek, halkın demokratik haklarını ve
taleplerini kısıtlamakla işe başladılar.
1971-1973 yılları
arasında Anayasa tam 35 defa değiştirildi değerli arkadaşlarım. Bu
değişikliklerin 32'si rejimle ilgiliydi. Yapılan bu değişikliklerle, 30 uncu
maddeyle gözaltı süresi uzatıldı, 136 ncı maddeyle de devlet güvenlik
mahkemeleri anayasal bir kurum olarak düzenlendi. Türkiye'de, artık, devlet
güvenlik mahkemeleri konusunda yeni bir dönem başlamış oldu. Birinci derece
mahkemeler demokratik ülkelerde kural olarak yasalarla kurulurken, sözünü
ettiğim bu değişikliklerle birinci derece mahkeme olan devlet güvenlik
mahkemeleri, Türkiye'de anayasayla kurulmuş ve anayasal bir kurum niteliğini
kazanmıştı. Yasa için gerekli olan her şey artık hazırdı, komisyonlar hemen
çalıştı ve Anayasanın emri gereği, 26 Haziran 1973 tarihinde Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun yürürlüğe girdi. Bu
yasa, Anayasa Mahkemesi tarafından, 1975 yılında, hukuka aykırı birtakım temel
özellikler içerdiğinden bahisle iptal edildi.
1980 darbesine kadar,
devlet güvenlik mahkemeleri ülkemizin gündeminden çıkmıştı; ancak, 1982
Anayasasının 143 üncü maddesiyle 1961 Anayasasının değişik 136 ncı maddesi
aynen yürürlüğe konuldu. Bunda da, zaman içinde ve konjonktüre bağlı olarak
muhtelif değişiklikler yapıldı. 1982 Anayasasında, 8 ayrı paketle değişiklik
yapıldığını dikkatinize sunuyorum. Bu süreci neden anlattığımı, biraz sonra
gerekçeleriyle açıklayacağım değerli arkadaşlarım.
Sayın milletvekilleri, bu
mahkemelerin kuruluşunda hep şu gerekçeler ileri sürüldü: Gelişmiş demokratik
ülkelerde de benzer mahkemeler vardır. Suçluların kovuşturulması ve
yargılanmaları için yeni usuller gereklidir. Devlete, ülke ve millet
bütünlüğüne, düzene ve cumhuriyete yönelik suçları yargılayacak ayrı mahkemeler
gereklidir. Cezanın etkinliği artırılmalıdır. Hızlı yargılama sağlanmalıdır.
İhtisas mahkemeleri bir ihtiyaçtır. Devlet güvenlik mahkemeleri sayesinde
sıkıyönetim mahkemelerine ihtiyaç kalmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
oysa, bu mahkemelerin, siyasî mahkemeler olduğu, doğal yargıç ve doğal muhakeme
ilkesine aykırı olduğu, savunma hakkını ortadan kaldırdığı, bağımsız mahkemeler
niteliğinde olmadığı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine açıkça aykırı olduğu
belliydi. Bu mahkemeler, 12 Eylülün, demokrasi, hukuk devleti ve düşünen ve
sorgulayan insanı yok etme anlayışına uygun bir siyasal sistemi gerçekleştirmek
için yaratılan mahkemelerdi, özel mahkemelerdi. 1982 anayasal sisteminin tümü
için söz konusu olan yargı bağımlılığı, devlet güvenlik mahkemeleri için
fazlasıyla mevcuttu.
Sayın milletvekilleri,
temel başlıklarıyla açıkladığım bu gerekçelerle, devlet güvenlik
mahkemelerinin, artık, yürürlükten kaldırılması, demokrasi adına önemli ve
olumlu bir gelişme olmuştur. Gelinen aşamada, devlet güvenlik mahkemesi ve
benzeri yapıda olan, benzeri sorunları bünyesinde barındıran kurumları ve
uygulamaları tartışmamız gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Bu aşamada, hemen, şu
uyarımı da yapma gereğini duyuyorum; bu değişikliklerle birlikte, şunu da
yapmamız gerekiyor değerli arkadaşlarım: Gerçek anlamda ihtisas mahkemesi
niteliğinde olan, örgütlü suçların sorgu ve yargılamasını yapabilecek, ülke
genelinde irtibatlı olan suçları yargılayacak bir yargılama mekanizmasının
hemen gerçekleştirilmesi ve uygulamaya konulması gerekir; bu konularda zafiyete
yol açmamak gerekir; bu teknik düzenlemenin yapılması gerekir; mevcut
dosyaların yargılamasında, herhangi bir boşluğa yol açmamak gerekir.
Biraz evvel söylediğim
soruya tekrar dönüyorum değerli arkadaşlarım. Türkiye'de, devlet güvenlik
mahkemelerini kaldırıyoruz; ama, devlet güvenlik mahkemesi benzeri yapılanma ve
kurumları ve uygulamaları halen koruyoruz değerli arkadaşlarım.
Anayasa değişikliği,
biliyoruz ki, artık, toplumsal bir ihtiyaç halini almıştır. 22 nci Dönem
Meclisinde, bu değişiklik için tarihî bir fırsat doğmuştur. İkili parlamento
yapısı içerisinde, kurucu meclis gibi, Anayasanın onlarca maddesini değiştirme
imkân ve şartları doğmuştur değerli arkadaşlarım. Bu imkân ve şartların,
beraberinde çok ağır bir sorumluluğu getirdiği de ayrı bir gerçek. Bu
sorumluluk ise, kabul etmek gerekir ki, aritmetik yapı sebebiyle, Adalet ve
Kalkınma Partisinin inisiyatifinde olan bir sorumluluktur değerli arkadaşlarım.
Onsekiz aylık süreç içinde neyi görüyoruz; bu sorumluluğun gereğinin
yapılmadığını üzülerek ve endişeyle görüyoruz.
Anayasa değişiklikleri
için, Avrupa Birliği normlarıyla bağlı kalmadan değerlendirme yapmak ve hukuk
devleti yapılanmasının temel ve öncelikli ayağı olan yargı bağımsızlığı ve
yargıç teminatından işe başlamak gerekir. Yapılacak değişikliklerde bu konulara
ağırlık vererek ve elbette, dokunulmazlıkların sınırlandırılmasını da gözardı
etmeyerek bir bütünlük içinde bu değişiklikleri yapmak gerekir. Anayasanın bu
anlayış içinde değiştirilmesi gereken onlarca maddesi vardır. Bu
değişikliklerin olması için birtakım baskı ve taleplerin olması gerekmez.
Önemli olan, dayatmalara maruz kalmadan, dayatmalara yol açmadan, demokratik
bir anlayışla ve toplumsal uzlaşmayla bunu yürürlüğe koymaktır. Hemen bu
aşamada şu söyleniyor: "Efendim, diğer kamu görevlilerinin de
dokunulmazlığı ve ayrıcalığı var."
Değerli arkadaşlarım,
hükümet, maalesef, bu konuda kamuoyunu yanlış bilgilendiriyor ve yanlış
yönlendiriyor. Anayasamızda, milletvekilleri dışında, hiçbir meslek grubuyla
ilgili dokunulmazlık söz konusu değildir. Kamu görevlilerinin tamamı,
soruşturma izni prosedürü içinde yargılanmaktadır. Bu aşamada şu söylenebilir:
Bu soruşturma izni prosedürünün uygulamaya geçmesini sağlayacak yasal
düzenlemelerin yapılması... Siyasî iktidar, bugüne kadar, bu noktada herhangi
bir düzenleme yaptı mı değerli arkadaşlarım? Bu düzenleme yapıldığı takdirde,
biz, o anlamda da, demokratikleşme anlamında da, bu desteğimizi her zaman
vermeye hazırız; ama, bakıyoruz, onsekiz aylık süre içerisinde, bu konuda hiçbir
adımın atılmadığını görüyoruz. Bu anlamda, Anayasanın 129 uncu maddesinde,
Adalet Bakanının veya hükümetin zaman zaman ifade ettiği gibi, kamu
görevlilerinin yargılanması açısından anayasal bir engelin olmadığını da bir
defa ifade etmek istiyorum. Bu sebeple, kamu görevlilerine yönelik olarak,
Anayasada bu anlamda bir ayrıcalığın bulunmadığını bir defa daha ifade etmek
istiyorum.
Gelinen aşamada şunu
görüyoruz: Üzülerek ifade ediyorum, kimliksiz ve programsız bir çalışmayla,
tamamen dış dayatmayla ve hep sınırlı bir takvime sıkıştırılmış değişiklik
taleplerini ve uygulamalarını görüyoruz.
Yapılmak istenilen bu
uygulamada da, görüşülmekte olan bu uygulamada da, demokratikleşme ve hukuk
devleti yapılanması için gerekli olan öncelikler bir tarafa bırakılarak,
sınırlı olan birtakım değişiklikler ve günü kurtarmak adına yapılan birtakım
değişiklikler söz konusudur.
Hukuk devleti ve
demokratikleşme konusunda samimî, tutarlı ve dürüst olan bir siyasî iktidarın
yapması gereken şeyler çok açık. Nedir bunlar -Anayasanın 83 ve 100 üncü
maddelerinden söz etmiyorum değerli arkadaşlarım; ama, onların dışında-
Anayasanın 138, 140, 144, 159 uncu maddeleri öncelikle değiştirilmelidir.
Soruyorum size, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu içinde Adalet Bakanı ve
Müsteşarın ne işi var değerli arkadaşlarım?! Adalet Bakanının siyasî kimliği
ortada; Müsteşar da, teşkilat yasasına göre, ilgili maddeye göre Adalet
Bakanının emrinde görev yapan bir kişi. Bu değişikliği yapmadığımız takdirde
yargının, yargıcın bürokratlaşmasını nasıl önleyeceğiz? Bunu önlememiz mümkün
mü? 1982 Anayasasının yaptığı en büyük tahribat, yargı ve yargıcın
bürokratlaşmasıdır değerli arkadaşlarım. Bu değişikliği yapmadıktan sonra
bunları aşmamız mümkün değil. Bugün, Personel Genel Müdürlüğünü Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluna neden bağlamıyoruz?.. Teftiş Kurulunu neden
bağlamıyoruz; Adalet Bakanının emrinden çıkarıp Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna neden bağlamıyoruz?.. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun idarî ve
malî özerkliğini neden sağlamıyoruz?..
Değerli arkadaşlarım,
bunları bir yıldır Sayın Adalet Bakanına soru önergeleriyle soruyoruz; verilen
cevap nedir biliyor musunuz; verilen cevap "bu konudaki çalışmalarımız
devam etmektedir."
Değerli arkadaşlarım,
bunun pratikteki anlamı şudur: "Biz, bu işleri yapmak istemiyoruz,
savsaklayacağız." Bunun başka bir açıklaması yoktur. Bakıyoruz, adlî
kolluk yapılanması için de hiçbir faaliyeti göremiyoruz; idarî ve adlî aşamada,
delil toplama sürecine müdahale anlamına gelen birtakım değişiklikleri
görüyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Avrupa Birliği süreci içinde hep şunu tartışıyoruz: Mevzuat değişikliklerini
yapıyoruz, ondan sonra da diyoruz ki, önemli olan uygulamadır. Aynı şeyi,
biliyorsunuz, burada, Avrupa Komisyonu Başkanı Prodi de ifade etti. Evet,
gerçekten önemli olan uygulamadır ve hükümet yetkilileri, siyasî iktidar
yetkilileri bunu ifade ederken de, bakıyoruz, sık sık, idarî mekanizmaya ve
yargı organlarına atıfta bulunarak bu eleştiriyi yapıyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
kabul etmek gerekir ki, bu iş, siyasî iktidardan başlar. Uygulama, o
uygulamanın etkin ve tutarlı olması adına, öncelikle siyasî iktidardan başlar.
Siyasî iktidarın, bir taraftan, Bilgi Edinme Yasasını çıkardığını görüyoruz;
bir taraftan da, o siyasî iktidarın, yasama denetimini fiilen engellediğini
görüyoruz değerli arkadaşlarım.
Soru önergelerine geç
cevap verilmesinden söz etmeyeceğim; kritik ve önemli soru önergelerine hiç
cevap verilmemesinden söz ediyorum değerli arkadaşlarım. Birkaç örnekle bunu
açıklamak istiyorum. Sayın Başbakana, altıncı, yedinci defa soruyoruz
"Sayın Başbakan, uluslararası bir holdingin başkanı Vekselberg'le ne
görüştünüz, bu görüşmenizin içeriği nedir" diyoruz. "Bu görüşmenin,
devlet sırrı niteliği teşkil eden bir yönü var mıdır Sayın Başbakan"
diyoruz; Sayın Başbakandan cevap alamıyoruz değerli arkadaşlarım. Böylesine
takibe rağmen bir soru önergesine cevap verilmiyorsa, orada sorgulanacak çok
şey var demektir değerli arkadaşlarım. Sayın Başbakan, siyasî etiğe aykırı
olarak ve Avrupa Birliği normlarını umursamadan ticaret yapmaya, gizli reklam
yapmaya devam ediyorsa, orada, Avrupa Birliği normlarının özümsenmesi ve
demokratikleşme adına değil, konjonktürel sebeplerle yapılmak istenilen
birtakım değişiklikler söz konusudur. İş talebinde bulunan vatandaşlara yönelik
olarak Edirne'de polislerin yaptığı insanlıkdışı davranışlar yetkili amirler tarafından tevil ediliyor ve siyasî
iktidar bu noktada tavrını koymuyorsa, işkence yaparak adam öldüren polislere,
uyum paketi kapsamında yapılan değişikliklere rağmen yıllar boyunca tebligat
yapılamıyorsa ve siyasî sorumlular bu skandala rağmen yetkililer hakkında yasal
işlem yapmıyorlarsa...
Sayın Kapusuz, bunlar son
derece ciddî konular, son derece ciddî!..
Emniyet yapılanmasında
kadrolaşmayı aşan ve kurumun içini boşaltan...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Kart, 1
dakikalık ek süre vereceğim size. Bu süre içinde lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla)-
Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım.
Sistemin içini boşaltan
yapılanmalar söz konusuysa, yasadaki şeklî hükümlerden istifadeyle ve kamu
yetkisi kötüye kullanılarak grev ertelemesi 4 defa yapılabiliyorsa, yolsuzluğa
karşı onayladığımız özel hukuk antlaşmasının gereği yapılmıyorsa,
üniversitelerin dönersermayelerinden oluşan araştırma fonlarına el konuluyorsa,
orada uygulama adına sorgulayacağımız çok şey var değerli arkadaşlarım.
Bütün bu süreç, bu siyasî
iktidarın da, devlet güvenlik mahkemelerini 1970'li yıllarda ve 1983'lü
yıllarda Anayasaya koyan siyasî iktidarların sosyal anlayış ve fiilî
uygulamasını büyük ölçüde sürdürdüğünü gösteriyor değerli arkadaşlarım. Bu
sebeple, diyoruz ki, siyasî iktidarı bu yanlış uygulamalarından vazgeçmeye ve
uygulamalarında tutarlı olmaya bir defa daha davet ediyor, yapılan anayasa
değişikliklerinin demokratik gelişmeye katkı sağlayacağına olan inancımı ifade
ediyor, Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Kart.
Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 8 inci
maddesinin gizli oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı :
460
Kabul : 454
Ret : 1
Çekimser : 1
Boş : 3
Geçersiz : 1
Bilgilerinize arz olunur.
Sayın milletvekilleri, 9
uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli
oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.
(Oylar toplanıldı)
BAŞKAN - Oyunu
kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Sayın milletvekilleri, 9
uncu madde üzerindeki oy verme işlemi tamamlanmıştır.
Oy kutuları kaldırılsın.
(Oyların ayırımına başlanıldı)
BAŞKAN - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 10 uncu maddesini okutuyorum:
MADDE 10. - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 160 ıncı
maddesinin son fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN - 10 uncu madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Ercenk, şahsınız
adına da söz talebiniz var; ikisini birleştiriyorum ve 15 dakikalık sürenizi
başlatıyorum.
CHP GRUBU ADINA TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, önemli bir
uyum paketini görüştüğümüzü belirtmek istiyorum. Şimdi, 10 uncu madde okundu:
"Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 160 ıncı maddesinin son fıkrası
yürürlükten kaldırılmıştır." Anayasanın 160 ıncı maddesinin son fıkrasında
ne deniliyor: "Silahlı Kuvvetler elinde bulunan Devlet mallarının Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetlenmesi usulleri, Millî Savunma hizmetlerinin
gerektirdiği gizlilik esaslarına uygun olarak kanunla düzenlenir." Bu
teklif, bu fıkrayı yürürlükten kaldırıyor. Gerekçe olarak da, "Avrupa
Birliği 2002 İlerleme Raporunda şeffaflık ve etkin yönetimin sağlanmasının
önemi vurgulandığından, devlet harcamalarının denetlenmesinde şeffaflığın
sağlanması amacıyla 160 ıncı maddenin son fıkrası madde metninden
çıkartılmaktadır" deniliyor.
Bizce, gerçekten, Silahlı
Kuvvetlerin elinde bulunan devlet mallarının Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından denetlenmesi uygundur ve doğru bir tespittir. Şimdi, bu olumlu
değişikliği belirttikten ve gerekçelerini açıkladıktan sonra, acaba şeffaflığı
ve etkin yönetimi, dürüst yönetim anlayışını gündeme getirebilecek olan yeni
bir düzenleme var mıdır yok mudur, ona bakmak lazım.
Değerli arkadaşlarım, bu,
yolsuzlukların önlenmesi açısından da önemlidir. Yani, biz, 160 ıncı maddenin
son fıkrasını, şeffaflık ve etkin yönetim anlayışı açısından...
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
müsaade eder misiniz...
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Genel Kurulda yüksek derecede bir uğultu var ve hatibin konuşması
anlaşılmıyor. Sizlerden, daha özen göstermenizi istirham ediyorum
Buyurun Sayın Ercenk.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Etkin bir yönetimde,
şeffaflık anlayışının yolsuzlukla yakından ilgili olduğunu özellikle belirtmek
istiyorum. Şimdi, Avrupa Birliğinin özü, hukuk devleti ve demokratikleşmedir.
Çağdaş bir yönetim, ancak hukuk devleti anlayışının yerleştirilmesinden geçer.
Eğer Avrupa Birliği standartlarına uyum sağlayacaksak, o anlamda, o oranda,
demokratik hukuk devleti ilkelerini hayata geçirmek zorundayız.
Şimdi, bunun da yolu,
yargı bağımsızlığının sağlanmasından geçer. Bu, gerek bilimsel olarak gerek
uygulamada, somut, tespit edilmiş bir gerçektir. Eğer yargı bağımsızlığı yok
ise, hukuk devletinden söz etme imkânı da yoktur. Bu yargı bağımsızlığının
önündeki engeller kaldırılmadıkça demokratik, şeffaf ve etkin yönetimi sağlama
olanağınız da ortadan kalkar.
Şeffaf ve etkin yönetimin
temel amacı nedir; yolsuzluğun önlenmesidir. Eğer siz, yolsuzluğu önlemek
istiyorsanız, bu tür değişimleri hayata geçirmek durumundasınız. Eğer buna
niyetiniz yoksa, bu teklif eksik kalır diye düşünüyorum. Neresi eksik kalır?..
Komisyonda konu görüşülürken, Sayın Bakan, yolsuzluğun üç ayağının olduğunu
söyledi; ki, doğrudur, katılıyorum; siyaset, bürokrat ve işadamı. Bu üçlünün
oluşturduğu bir anlayış, bir uygulama, bir davranış biçimi, yolsuzluk denilen
kurumu bu ülkenin başına dert etmiş.
Şimdi, bu üçlü varken,
siyasetçiyi tek başına alıp sorgulamak, onun hakkında olumsuz birtakım
duyumları, birtakım anlayışları gündeme getirmek, siyasete ve siyasetçiye
aykırı; onun anlayışına, siyaset kavramına çok uygun düşmez deniliyor;
doğrudur, elbette düşmez; ancak, diğer iki ayağı, işadamı ve bürokrat ayağını
ortaya çıkarma düşüncesindeyseniz, bunun yolu, siyasetçinin dokunulmazlığının
kaldırılmasından geçecek. Eğer siz, milletvekilinin veya bakanın ifadesini
alamıyorsanız, onu, yargı önünde ifade verme imkânından alıkoyuyorsanız, o
yolsuzluk kurumunun iki ayağının ortaya çıkması da fiilen mümkün değildir.
Dolayısıyla, bu hususun özellikle gündeme alınması ve getirilen bu paketlerin
içinde milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılmasının yer alması da
kaçınılmaz bir gerçekti diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
siyasetin toplum gözünde olumsuz gösterilmesi, gerçekten, siyaset kurumuna
zarar vermektedir; doğrudur; ama, şu veya bu nedenle, siyasetçinin de bir suç
işlediği vakıadır, gerçektir, gönül istemez ama, bu, doğrudur, vardır, bunu
inkâr etmek de mümkün değildir.
Şimdi, bu ifadeden şöyle
bir anlam çıkıyor: Efendim, suç işlemeyen bir siyasetçinin suçlanması fiilen
mümkün değildir; yani, zaten, siyasetçi suç işlemişse hakkında bir soruşturma
vardır; ama, hiç suç işlememiş ve suçlanıyor demek, bu, dokunulmazlığın
sınırlandırılması kavramına çok uygun düşmez diye düşünüyorum.
Şimdi, sahte faturadan
yargılanacaksınız, zimmet suçundan yargılanacaksınız, ihaleye fesat karıştırma
suçundan yargılanacaksınız, 1 trilyon liralık Hazine yardımını usulsüz
harcayacaksınız ve bundan yargılanacaksınız ve bu yargılananlardan birisi şu
anda mahkûm olacak, bu karar Yargıtayda kesinleşecek ve onunla birlikte
yargılanan 2 bakan da hükümet koltuğunda oturacak! Şimdi, bu tablo içinde
baktığınız zaman, elbette, vatandaşın, siyasetçiye ve siyaset kurumuna güveni
sarsılacaktır. Bunu düzeltmenin yolu, yine siyasetçinin kendi davranışından,
kendi kararından geçecektir. Onun da tek yolu, dokunulmazlığın sınırlandırılmasıdır.
Yoksa, sadece Silahlı Kuvvetlerin kullandığı devlet mallarını Türkiye Büyük
Millet Meclisinin denetlemesine tabi kılmakla bu tür gizliliği, bu tür
anlayışı, dürüstlük, temiz siyaset, etkin yönetim anlayışını gerçekleştirme
olanağınız yoktur diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinden herhangi birisinde, siyaset
yapanlar hakkında, bizim ülkemizde
meydana gelen, siyasetçiyle ilgili, herhangi bir iddianın binde 1'i -şaibe
olarak da- çıkmış olsa, inanın, bu siyasetçiler -izliyoruz, görüyoruz- ya
istifa ediyorlar ya intihar ediyorlar.
Onda 1'ini, binde 1'ini yapan -en azından şaibe anlamında ortaya çıkan- bir
siyasetçi, iki şey yapıyor -tabiî Allah göstermesin- ya istifa ediyor yada intihar ediyor.
Şimdi, bu gerçek ortada
iken, biz Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz. Bu tablo içinde, Avrupa
Birliğine girme konusunda elbette üstümüze düşeni yapacağız; ama, bunun yolu,
hukuk devleti olmaktan geçer, hukukun üstünlüğünü savunmaktan geçer, siyasetçiye
saygınlık kazandırmaktan geçer, sadece Silahlı Kuvvetlerle ilgili devlet
mallarının denetlenmesinden değil. Bunu iyice kavrayıp, ona göre önümüzdeki
günlerde çok ciddî adımlar atmamız lazım diye düşünüyorum.
Tabiî, şunu söylemek de
mümkün. Bu, bir hükümet teklifi. Efendim, Tuncay Ercenk, sen böyle diyorsun da,
Avrupa Birliği, bizden, şu dokunulmazlıkları sınırlandır diye bir şey istemiyor
ki de diyebilirsiniz. Yani, zaten, biz ne yapıyorsak, Avrupa Birliği istediği
için yapıyoruz, Avrupa Birliği üyeleri istediği için yapıyoruz; toplumun
beklentileri ve kararları yönünde ve onun, gerçekten dürüst bir siyaset
anlayışında yaşaması gerektiğinden değil. Birisi bize dayatıyor, biz de onun üzerine, yapıyoruz. Halbuki, biz,
bu tür anlayışları, bu tür değişimleri, yıllardan beri -komisyonda da söyledim-
savunageldik. Şimdi, kabul etmeye çalıştığımız hususların tümünü idamından
tutun, insan haklarına kadar, toplantı, gösteri yürüyüşüne kadar, dürüst
siyaset anlayışına kadar, biz savunageldik, söyledik, hepsini anlattık; ama,
kimimiz coplandı, kimimiz zindanlara düştü, kimimiz de darağacına çekildi. Biz,
o zamanlar bunu söylüyorduk ve değişimden yanaydık; ama, şimdi, yirmi yıl
sonra, otuz yıl sonra, Avrupa Birliği istiyor diye bizim bu değişimi yapmamız,
Türk Ulusu adına, çok iyi bir davranış değildir diye düşünüyorum. Bu
değişimler, toplumun demokratik talepleri çerçevesinde yapılsaydı, öyle
sanıyorum ki daha çok saygınlık kazanırdık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Milletinin çok önemli bir özelliği var: Türk Milleti, söz
verme konusunda hassastır. Söz verme konusunda hassastır. Sözünü verdin mi,
tutacaksın. Kaytarmak yok. 70 000 000 kişinin önünde sözünü verdin mi,
dokunulmazlığı kaldıracağım kardeşim dedin mi, yapacaksın. Eğer bunu
yapmıyorsan, Türk Milleti yakana yapışır. Yiğitlik, verdiğin sözü tutmakla
olur. Yiğitlik, verdiğin sözü tutmakla olur...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Bırak şimdi, akşam akşam!..
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Ağzını topla!.. Ağzını topla!.. Ağzını topla, saygısızlık yapma!
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Lütfen ikaz edin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Siz, Genel
Kurula hitap edin.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Aynen iade ediyorum sana onu, aynen iade ediyorum! Terbiyesiz!..
BAŞKAN - Sayın Ercenk...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Ama, Sayın Başkanım, söylediğini duydunuz mu?
BAŞKAN - Onun
söylediklerini duymadık; ama, sizin ifadeniz de yerinde değil. O ifadenizi
lütfen tashih eder misiniz.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Hangi ifademi?..
BAŞKAN - Son
kullandığınız kelimeyi tashih eder misiniz. Son olarak "T"yle
başlayan bir kelime kullandınız; lütfen...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Efendim, o gereğini yapsın, ben de gereğini yapayım.
BAŞKAN - Sayın Ercenk, o
kelimeyi lütfen geri alır mısınız.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Efendim, niye geri alayım ben o kelimeyi?!
BAŞKAN - O kelimeyi niçin
kullanıyorsunuz?!
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
İlkönce ona söyleyin Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Ben, oradan ne
konuşuldu, duymadım; ama, sizin konuştuğunuzu net olarak duydum.
TUNCAY ERCENK
(Devamla) - Ben buradan duydum.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Ayıp denen bir şey var!... Tuncay, ne söylediğini söylesene...
BAŞKAN - O kelime
yakışmadı. Lütfen tashih edin. Bir sürçülisan olduğunu söyler misiniz.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Efendim, sürçülisan değil.
BAŞKAN - Yani, bilerek mi
kullandınız Sayın Ercenk?!
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
O, tepkiye karşı söylenmiş bir söz, hedef alınarak söylenmiş bir şey değil
Sayın Başkanım.
Bu konuda, inanıyorum ki,
Türk Milletinin bu hassasiyeti, önümüzdeki dönemde dikkate alınır ve siyasete
ve siyasetçiye saygınlığın kazandırılması, dokunulmazlığın kaldırılmasıyla
mümkün hale gelir ve böyle bir kuruma saygınlık kazandırılmasında başlıca görev
de, hükümet üyelerine ve İktidar Partisine aittir. Biz hazırız. Biz, her zaman
da söylüyoruz, dokunulmazlıkların kaldırılması gereklidir diyoruz.
Dolayısıyla, eğer, Avrupa
Birliği ülkeleri içerisinde yer alacaksak ve gerçekten siyasetçiye ve siyasete
saygınlık kazandıracaksak, halka verdiğimiz sözü tutmak zorundayız.
İnanıyorum ve güveniyorum
ki, bu sözü, başta İktidar Partisi tutacaktır ve gerçekten, Türk Ulusunun hak
ettiği siyasetçi kavramını, siyasetçi tipini bu ülkeye kazandıracaktır.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifinin 9 uncu maddesinin gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
451
Kabu : 445
Ret : 2
Boş : 2
Geçersiz : 2
Bilgilerinize arz olunur.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 10 uncu madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli
oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.
(Oylar toplanıldı)
BAŞKAN - Oyunu
kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Oy verme işlemi
tamamlanmıştır.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımına
başlanıldı)
BAŞKAN - 11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde tümüyle
oylanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
11 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli
oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına
başlandı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinin gizli oylama
sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı :
455
Kabul : 444
Ret : 3
Çekimser : 1
Boş : 6
Geçersiz : 1
11 inci maddeyle ilgili
oyunu kullanmayan sayın üye var mı?Yok.
Sayın milletvekilleri, 11
inci madde üzerindeki oy verme işlemi tamamlanmıştır.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin 11 inci maddesinin gizli oylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
445
Kabul : 441
Ret : 1
Boş : 2
Geçersiz : 1
Bilgilerinize arz olunur.
Hayırlı ve uğurlu
olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar)
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 5 Mayıs 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 23.13