DÖNEM
: 22 CİLT : 47 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
80 inci Birleşim
27 Nisan 2004 Salı
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Sinop Milletvekili Cahit Can'ın,
Sinop’ta açılacak bir üniversitenin İlin gelişmesine sağlayacağı yararlara ilişkin gündemdışı konuşması
2. - Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp
Güney'in, ÖSS'ye hazırlanan lise son sınıf öğrencilerinin karşılaştıkları
sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı
3. - Erzurum Milletvekili Muzaffer
Gülyurt'un, Doğu Anadolu Bölgesinde besicilikle uğraşanların sorunlarına, kaçak
et kesiminin ve canlı hayvan kaçakçılığının önlenmesi için alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün cevabı
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Macaristan Parlamentosu Dışişleri
Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyaretine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/538)
2. - Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Senatosu
Dışişleri, Savunma ve Güvenlik Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento
heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi
resmî ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/539)
3. - Samsun Milletvekili İlyas Sezai
Önder'in (6/926) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/174)
4. - İzmir Milletvekili Bülent
Baratalı'nın Türkiye Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/175)
5. - (10/10, 11, 36, 39, 127) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin
tezkeresi (3/541)
6. - Brüksel'de yapılacak Habitat
Düzeyinde Küresel Parlamenterlerin Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu Toplantısına,
Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz tarafından ismen davet edilen, TBMM Çevre
Komisyonu Başkanı Ahmet Münir Erkal'ın katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/540)
7. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Avrupa Birliği Ara Zirvesine katılmak üzere bir heyetle birlikte Belçika'ya
yaptığı resmî ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak
etmelerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/542)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir ve
20 milletvekilinin, ekonomik krizden etkilenen gençlerimizin sorunları
konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13)
IV. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİSİ
1. - Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V .-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, sayısal loto sisteminin bakım ve onarım ücretine ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/532) ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
Süper Ligdeki şike ve teşvik primi iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/535) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in
cevabı
3. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün,
KPS sınavına öğretmenlik dışındaki meslek gruplarının alınmamasının sebeplerine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/553) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
4. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
Eurovision Şarkı Yarışmasının gelecek yıl Selçuk-Efes'te yapılması için çalışma
yapılıp yapılmayacağına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi
(6/556) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
5. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, kamu kurum ve kuruluşlarına verilen Hazine garantilerine ilişkin
Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/533)
6. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit'in, Diyarbakır-Çüngüş-Yeniköy'e ziraat teknisyeni atanıp
atanmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/536) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
7. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, tohum üretimi ve ıslahına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/537) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
8. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
esnafın Halk Bankasından kullandığı kredinin faiz oranlarının düşürülüp
düşürülmeyeceğine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/543)
9. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
Niğde-Ulukışla-Darboğaz Kasabasına çok programlı lise yapılıp yapılmayacağına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/551) ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
10. - Denizli Milletvekili Mustafa
Gazalcı'nın, Nazım Hikmet'in bir şiirinin ders kitabından çıkarıldığı iddiasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/555) ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
B) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Abdullah Öcalan ile ilgili bazı konulara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil
Çiçek'in cevabı (7/1851)
2. - Antalya Milletvekili Tuncay
Ercenk'in, Bağ-Kurlu bir hastanın tedavisine ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/2177)
3. - Adana Milletvekili N.Gaye Erbatur'un,
DMS ile yapılacak memur atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/2182)
4. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, Antalya'nın Korkuteli İlçesindeki stadyum bakım ihtiyacına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
(7/2183)
5. - Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın,
bir spor kulübü teknik direktörünün basına yansıyan iddialarına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/2184)
6. - İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in,
Almanya'nın bir eyaletinde vatandaşlığa geçecek Türkler için yapılacak
uygulamaya ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah
Gül'ün cevabı (7/2236)
7. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Diyanet İşleri Başkanının, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi ile yaptığı ileri
sürülen görüşmelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı
(7/2239)
8. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, Adana-Ceyhan-Kurtkulağı Beldesinde bulunan kervansaraya ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
(7/2252)
9. - Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in,
Bursa-Yenişehir İlçesi Yarhisar Köyündeki bazı eserlerin restorasyonuna ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
(7/2254)
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, yapmış olduğu
konuşmada ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi
nedeniyle konuşması
VII. -
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve
27 milletvekilinin, korsan yayıncılığın tüm yönleriyle araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/123)
VIII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve
Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/238) (S. Sayısı
428)
2. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
3. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
4. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
5. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve
Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve
Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)
6. - Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin,
Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Kamu İhale Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/273) (S.Sayısı: 406)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TMMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak
iki oturum yaptı.
Elektronik cihazla yapılan yoklamalar
sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından 27
Nisan 2004 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 15.17’de son
verildi.
|
İsmail Alptekin |
|
|
Başkanvekili |
|
|
Yaşar Tüzün |
Suat Kılıç |
|
Bilecik |
Samsun |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. : 118
II. - GELEN KÂĞITLAR
27 Nisan 2004 Salı
Teklif
1. - Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih KAPUSUZ, Haluk
İPEK, Bursa Milletvekili Faruk ÇELİK,
Ordu Milletvekili Eyüp FATSA ve Hatay Milletvekili Sadullah ERGİN ile 193
Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/278) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.4.2004)
Raporlar
1. - Bazı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/740) (S. Sayısı: 427) (Dağıtma tarihi: 27.4.2004) (GÜNDEME)
2. - Gıdaların Üretimi,
Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım,
Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
Raporları (1/238) (S. Sayısı: 428) (Dağıtma tarihi: 27.4.2004) (GÜNDEME)
Genel Görüşme Önergesi
1. - İzmir Milletvekili
Vezir AKDEMİR ve 20 Milletvekilinin, ekonomik krizden etkilenen gençlerimizin
sorunları konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri
uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.4.2004)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bor ürünlerinin ABD'de pazarlanması için kurulan
şirkete ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2186)
2. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Rusya ile yapılan doğalgaz anlaşmalarına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2188)
3. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, doğalgaz anlaşmalarına ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol
Boru Hattı Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2189)
4. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Mavi Akım projesi ve doğalgaz fiyatlarına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2190)
5. - Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Güzelyalı Beldesinin turistik tanıtımına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2193)
6. - Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa'nın İznik İlçesinin turizm potansiyelinin
değerlendirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2194)
7. - Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya Kaleiçi'ndeki yatçıların sorunlarına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2195)
8. - Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin ikinci derece kritik iller kapsamına alınıp
alınmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2221)
9. - Kırklareli
Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Dikmen Vadisi Şelale Evleri bloklarına
asılan seçim afişlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2222)
10. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, AK Parti Genel Başkanına seçim gezileri için
kiralanan uçağa ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2228)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
27 Nisan 2004 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 80 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme
geçmeden önce, 3 sayın üyemize gündemdışı söz vereceğim.
İlk söz, Sinop İlinde
üniversite kurulmasıyla ilgili, Sinop Milletvekili Sayın Cahit Can'a aittir.
Buyurun Sayın Can. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
Hükümet cevap verebilir.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Sinop
Milletvekili Cahit Can'ın, Sinop’ta açılacak bir üniversitenin ilin gelişmesine
sağlayacağı yararlara ilişkin
gündemdışı konuşması
CAHİT CAN (Sinop) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sinop'ta üniversite kurulması konusunda
gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sinop’ta "Sinop
Üniversitesi" adı altında bir üniversitenin kurulmasını gerçekleştirmek
arzusuyla, 7 Ocak 2004 tarihinde, 65 milletvekili arkadaşımızın imzasıyla ve
desteğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir kanun teklifi
sunmuştum. Bundan dolayı, milletvekillerimize huzurlarınızda teşekkür etmeyi
bir borç biliyorum.
Belki de çoğunuzun
görmediği, gezmediği, bilmediği eşsiz doğal güzelliklere sahip kale şehir
Sinop, Osmanlı İmparatorluğu döneminde bir liman ve gemi yapım merkezi,
Karadeniz'in tek tersane şehriyken, ne yazık ki, daha sonraları bir sürgün ve
hapishane şehri olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin en fazla göç veren üç ili arasına giren Sinop'un geri kalmışlığının
en büyük nedeni olarak ulaşım görülmekte olup, bundan dolayı, Saraydüzü-Kargı
yolu ve Boyabat tünelli geçiş yolu Sinop'un gelişmesinde çok önemli rol
oynamaktadır. Değerli arkadaşlar, bu yolla ilgili, hükümetimiz, gerekli
çalışmayı yapmaktadır ve bu yol bitirildiğinde Sinop-Ankara-İç Anadolu mesafesi
3,5 saate inecektir ve böylece turizm ve eğitim alanında da önemli katkılar
sağlanmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
Sinop, sanatta, edebiyatta ve politikada çok önemli ünlüler yetiştirmiştir.
Hatta, 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisinin ilk Başkanlığını yapan Şerif
Bey, Kurucu Meclisin ilk Başkanlığını yapan Yusuf Kemal Tengirşek de
Sinopludur. Bu değerli insanların döneminde Sinop önemli bir konumdaydı. Bu
nedenle, Sinop'ta kuracağımız üniversiteyle, ilimizin geri kalmışlığının
giderilmesi noktasında bir aşama daha katedeceğimize inanmaktayız. İlimiz ve
ilçelerimizdeki hastanelerin imkânları yetersiz kaldığından, halkımız, son
derece büyük sıkıntılar çekmekte ve Sinop'tan, Ankara'ya, Samsun'a ve
İstanbul'a araştırma hastanelerine, tıp fakültesi hastanelerine gitmektedirler.
Hükümetimizin de
desteğiyle, kalkınmada öncelikli iller arasına giren ilimiz, doğal güzellikler
ve tarihî eserler yönünden oldukça zengindir. M.Ö. 4500 yıllarından başlayarak
günümüze kadar uzanan ve çeşitli uygarlıkların izlerini taşıyan kaleler,
kiliseler, camiler, hamamlar, çeşmeler, tabyalar, tarihî evlerin her birine
Sinopumuzun her tarafında, her köşesinde rastlamak mümkündür. Ayrıca, tüm bu
özelliklerin yanı sıra, eşsiz denizi, yemyeşil ormanları, eşsiz kumsalları ve
bozulmamış doğal güzellikleriyle, ilimiz, Karadeniz Bölgemizin incisi
konumundadır.
Değerli milletvekilleri,
halen ilimizde 19 Mayıs Üniversitesine bağlı olarak fen-edebiyat fakültesi,
eğitim fakültesi, su ürünleri fakültesi, Boyabat İktisadî ve İdarî Bilimler
Fakültesi mevcut olup, dört yıllık Sinop Sağlık Yüksekokulu ve Gerze Meslek
Yüksekokulu bulunmaktadır. Bu fakülte ve yüksekokullarımızda kadrolu 29 öğretim
görevlisi, 29 öğretim üyesi, 34 araştırma görevlisi, uzman, okutman ve 47 idarî
personel bulunmaktadır, 1 595 öğrenci de öğrenim görmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Sinop İli, daha önce de sizlere bahsettiğim nitelikleriyle...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen,
sözlerinizi tamamlayın Sayın Can.
Buyurun.
CAHİT CAN (Devamla) -
...üniversite kurulması, eğitim ve kültür şehri olma amacına yönelik
çalışmalarımız açısından son derece önem arz etmektedir. Ayrıca, Sinop, sosyal
yapısı ve sivil toplum kuruluşlarının eğitime ve özellikle üniversite
kurulmasına verdiği destekle bunu hak etmektedir. İlimizin sosyal gelişmişliği
batı illerimizi aratmayacak düzeydedir. Üniversitenin kurulup gelişmesi için
gerekli olan hoşgörü ortamı, uygun sosyal yapı, çağdaş, medenî ilişkiler mevcut
olup, asayişi son derece düzgün ve huzurlu bir kenttir.
İlimizde kurulması
planlanan üniversitenin çatısı altında mevcut fakülte ve yüksekokullara ilave
olarak, teknik eğitim fakültesi, mühendislik ve mimarlık fakültesi, tıp
fakültesi, iletişim fakültesi, orman fakültesi, güzel sanatlar fakültesi,
bilgisayar bilimleri fakültesi, turizm işletmeciliği ve otelcilik yüksekokulu,
sivil havacılık yüksekokulu -sivil havacılık için havaalanımız yeterli ve
kullanılabilir vaziyettedir- rektörlüğe bağlı olarak sosyal bilimler enstitüsü,
fen bilimleri enstitüsü, sağlık bilimleri enstitüsünün yanı sıra, Karadeniz
deniz bilimleri ve teknolojisi enstitüsü oluşturulması da düşünülmektedir.
İlimizde mevcut olan
fen-edebiyat fakültesi ile eğitim fakültesi aynı binada hizmet vermekte olup,
eğitim fakültesi için de yurt dışındaki Sinoplu hemşerilerimiz tarafından
yaptırılan bina 2004 yılı sonunda bitirilecektir.
Değerli milletvekilleri,
Sinop İlinin ekonomik ve sosyal gelişmesini sağlamada bir lokomotife ihtiyaç
vardır. Özellikle Karadeniz Ekonomik İşbirliği çerçevesinde, Türkiye'nin
yaptığı ikili ve çok taraflı antlaşmaların doğurduğu ekonomik potansiyeller,
Sinop'ta bir üniversitenin kurulmasını zorunlu hale getirmektedir.
Sonuç olarak, fizikî ve
sosyal altyapının mevcut bulunduğu ilimizde, tarihî, kültürel, coğrafî, sosyal
ve ekonomik açıdan Sinop üniversitesi kurulması son derece önem arz etmektedir.
Bu vesileyle, siz sayın milletvekillerimizi,
bu şirin ilimize şimdiden davet ediyorum; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Sinoplu
hemşerilerim adına saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Can.
Gündemdışı ikinci söz
isteği, dershaneler ve ÖSS sınavları konusunda, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü
Gökalp Güney'e aittir.
Buyurun Sayın Güney.
Süreniz 5 dakika.
2. -
Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'in, ÖSS'ye hazırlanan lise son sınıf
öğrencilerinin karşılaştıkları sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, burada,
ortaöğretimde eğitim sistemimizin kanayan bir yarasını gözler önüne sermek ve
çarelerini aramak için söz aldım, bana bu imkânı verdiği için Sayın Başkanıma
teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
her öğretim yılı, lise son sınıflarda, ikinci dönemin başlamasıyla birlikte
öğrencileri ve velileri büyük bir telaş almakta; bunun nedeni, ülkemizin bir
gerçeği haline gelen dershaneler ve öğrenci seçme sınavlarına hazırlama
kurslarıdır. Maalesef, öğrenci ve velilerde, dershanelere gidilmediği sürece
ÖSS'de başarılı olunamayacağı kanaati hâkimdir; ayrıca, lise son sınıf programları
içeriğinden ÖSS'de soru sorulmadığı düşüncesi vardır. Bu düşünceler, öğrenci ve
velileri sağlık kurulu raporu alma telaşına düşürmektedir. Bu durum, hasta
olmadıkları halde, öğrencileri, dolayısıyla velileri, sağlık kurulu raporu alma
çabasına sokmaktadır.
Sonuç olarak, öğrenciler,
veliler ve doktorlar, bu durumdan son derece huzursuz ve rahatsızdırlar. Rapor
alanlar dershaneye devam edebiliyor, rapor alamayanlar -şimdi olduğu gibi-
yarısından fazlası boşalmış sınıflarda, gergin, küskün, huzursuz, moralsiz bir
şekilde dönemi tamamlamaya çalışıyorlar. Bu durum imkânı olmayan ve rapor
alamayan öğrencilerimiz aleyhine olmakta, bu durumdaki öğrenci ve velilerimiz
psikolojik olarak sorunlar yaşamaktadırlar.
Millî Eğitim Bakanlığı,
bu durum karşısında kanımca yeterli tedbirler alamamıştır veya almamıştır;
geçiştirici, palyatif tedbirlerle yetinmiştir. Ne yapmıştır; Ortaöğretim Sınıf
Geçme Yönetmeliğinin 55 inci maddesinde değişiklik yaparak öğrencilerin 10 gün
olan özürsüz devamsızlıklarını 20 güne, 30 gün olan mazeretli ve mazeretsiz
devamsızlık toplamını da 45 güne çıkarmıştır; tabiri caizse, yaraya pansuman
yapmıştır. Bu yöntemle, öğrenci ve velilerin sağlık kurulu raporu alma
girişimleri önlenememiştir. Bunun asıl nedeni, Ortaöğretim Sınıf Geçme Yönetmeliğinin
57 nci maddesidir; bu maddeyle, süre
sınırlaması olmaksızın, sağlık kurulu raporu alan öğrencilere, en az bir dönem
notu almış bulunmak kaydıyla, devam süresini dolduran öğrenciler gibi işleme
tabi tutulma imkânının verilmesidir. Özellikle başarılı öğrenciler, bu madde
hükmünden yararlanarak, ikinci dönem hiç okula gitmeden, birinci dönem
notlarıyla liseden mezun olma yollarını aramakta, ikinci dönem okulda geçecek
süreyi dershanelerde ÖSS'ye hazırlanmak amacıyla kullanmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri,
tekrar ediyorum, altını bir defa daha önemle çizerek ifade ediyorum: Bu konu,
eğitim sistemimizin kanayan bir yarasıdır ve ülkemizin mutlaka çözülmesi
gereken bir gerçeğidir.
Peki, çözüm ne olmalı?
Tabiî ki çözüm getirmek, Millî Eğitim Bakanlığının ve onun başındaki Bakanın
görevidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi
tamamlayın efendim.
Buyurun.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) - Benim şahsî kanaatim ve önerim, ülkemizin eğitim öğretim
kalitesinin yükseltilerek, öğrencilerin dershaneye gitme ihtiyacının
kaldırılmasıdır; bunu hepimiz düşünüyoruz, bunu hepimiz yıllarca düşündük;
bütün Millî Eğitim Bakanları bu konuda çalıştılar, hizmet ettiler; ama,
maalesef, bugün, istenilen seviyeye gelinmedi; bu, bir temel nedendir. Bunun
yanı sıra, Sınıf Geçme Yönetmeliğinde yapılacak değişikliklerle, öğrencilerin
tek dönem notuyla sınıf geçmelerinin engellenmesi lazımdır, bunu kaldırmamız
lazımdır. Diğer bir husus, Ortaöğretim Sınıf Geçme Yönetmeliğinin 57 nci
maddesini kaldırmamız lazım.
Kanımca, en önemli ve en
radikal çözüm, ortaöğretim kurumlarında, sistem değişikliğine gidilerek, ders
geçme ve kredi sisteminin yeniden hayata geçirilmesidir. Hepiniz
hatırlayacaksınız; bu, daha önceden uygulanmış, bazı sakıncaları görüldüğü için
kaldırılmıştı. Neydi o sakıncalar; fizikî mekân yetersizliği, personel ve
öğretmen ihtiyacının karşılanamaması, boş zamanlarda öğrencileri okulda tutacak
sosyokültürel mekânların hizmete sokulamaması, bunların yetersizliğiydi; eğer
bunlar süratle tamamlanabilirse, bana göre, en ideal çözüm yöntemi, ders geçme
ve kredi sisteminin getirilmesidir. Biz, bu kanayan yarayı ancak böyle tedavi
edebiliriz.
Muhterem arkadaşlarım,
hepimiz milletvekiliyiz; zannediyorum, bu konuda, size, rapor almak için, seçmenlerinizden,
çevrenizden onlarca insan geliyor. Bir hekim olarak, bana, ciddî boyutlara
varan rakamlarda insanlar, rapor almak için geldiler. Hem sağlık kuruluşlarını
işgal ediyoruz, onları yanlışa sevk ediyoruz hem daha hayata atılmadan, hasta
olmadıkları halde rapor alma gibi bir yanlışı öğrencilerimizin önüne koyuyoruz
hem de rapor alma imkânı olmayan insanlarımızı o boşalmış sınıflara mahkûm
ediyoruz. Burada, eğitimde fırsat eşitliği ortadan kalkmış oluyor.
İsterdim ki, Sayın
Bakanımız burada olsun, bu ciddî ve önemli konuya yanıt versin; inşallah, uygun
bir zamanda bu yanıtı kendilerinden alırız, biz de bu konuda bir katkıda
bulunmanın mutluluğuna erişiriz.
Beni dinlediğiniz için
hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Güney.
Gündemdışı üçüncü söz,
Doğu Anadolu Bölgesinde besiciliğin son durumu, kaçak et ve hayvancılığın
sorunlarıyla ilgili söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın Muzaffer Gülyurt'a
aittir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun.
3. -
Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt'un, Doğu Anadolu Bölgesinde besicilikle
uğraşanların sorunlarına, kaçak et kesiminin ve canlı hayvan kaçakçılığının
önlenmesi için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
MUZAFFER GÜLYURT
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Doğu Anadolu Bölgesinde
hayvancılığın, besicilerimizin sorunları, kaçak hayvancılık ve et kesimiyle
ilgili düşüncelerimi burada sizlere arz edeceğim. Bu konuda bana konuşma
fırsatı verdiği için Sayın Başkanıma teşekkür ediyorum, hepinize saygılar
sunuyorum.
Bilindiği gibi, Avrupa
Birliğine girme aşamasında olan ülkemizde bölgelerarası kalkınmışlık farkı
önemli bir düzeydedir. Özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz,
bölgelerarası kalkınmışlık farkından en çok etkilenen bölgelerimizdir.
Özellikle, 1983 ve 2000 yılları arasındaki dönemde, gayri safî millî hâsıladan
düşen pay Doğu Anadolu Bölgesinde ve Erzurum'da oldukça düşük düzeyde olmuştur;
en az gelişme kaydeden iller, Doğu Anadolunun illeri olmuştur.
Doğu Anadoluda en önemli
sektörler, hayvancılık ve tarım sektörleridir. Bu açıdan baktığımız zaman,
ülkemizdeki hayvancılık sektörünün yıllarca ihmal edildiğini, besicilerimizin
büyük sıkıntılar içerisinde olduğunu görmekteyiz. Hayvancılığın gayri safî
millî hâsıladaki payı, tarımın içerisinde, yüzde 6'ya kadar düşmüştür, tarımın
payı ise yüzde 14'tür. 1980'li yıllara kadar nüfus artışımıza paralel olarak
hayvancılıkta da bayağı artış görülmüş, yurtdışına ihraç eden bir ülke olmamıza
rağmen, daha sonraları ithalatın serbest bırakılması, hayvansal ürünlerde
ithalatın artışı, pazarlama sorunları, ekonomik düzensizlikler, ne yazık ki,
üzülerek yaşadığımız Doğu Anadolu Bölgesindeki özellikle terör olayları ve bir
de kaçak canlı hayvan ve et girişi gibi faktörler, doğudaki hayvancılık
sektörünü ve besicilerimizi son derece etkilemiştir. Dolayısıyla, bu açıdan
baktığımız zaman, hayvancılığı ciddî bir kriz içerisinde görmekteyiz.
Burada, hayvancılığı kriz
içerisinden kurtarmak için gerekli önlemlerin Tarım Bakanlığımız tarafından
alındığını yakinen biliyoruz; ancak, şurada bazı ilaveler de yapmak
istemekteyim. Verimi düşük olan yerli ırk sayısında, ırk ıslahında çok fazla
istenildiği düzeyde başarılı olunamamıştır. Et kesimi azalmış, özel
kombinacılık ne yazık ki iflas etmiştir. Bir yandan yem bitkilerinde fiyat
artışı olurken -ki, bu artış yüzde 70'lere varmıştır- diğer yandan kaçak canlı
hayvan ve et girişi, et fiyatlarındaki düşüşe neden olmuştur. Bunu bir örnekle
açıklamak istiyorum. Özellikle, kurban bayramı döneminde 7 700 000 lira olan et
fiyatı, şu anda 5 900 000 liraya kadar düşmüştür. Kaldı ki, kombinanın
besicilerimize ödediği tarihler de gittikçe uzatılmaktadır. Örneğin, 30 gün
sonrasına ödeme planı yapan kombina, daha sonra bu tarihi 45 güne, daha sonra
60'a ve en sonra da 67 güne kadar çıkarmıştır. Şu anda kombinanın 1,7 trilyon
lira, besicilere, çiftçilerimize borcu bulunmaktadır. Bu ise besicilerimizi
cidden zor durumda bırakmaktadır. Bu açıdan baktığımız zaman, kaçak canlı
hayvan ve et girişi mutlaka önlenmelidir. Bunun için, kamu kurum ve kuruluşları
acilen tedbir almalıdır.
Ayrıca, yurt içinde,
ortalama, yüzde 36-38 oranında kontrolsüz ve kayıtdışı hayvan kesimi yapıldığı
ifade edilmektedir. Bunu söylerken, yine, son zamanlarda, televizyon
programlarında dikkati çeken ve birçok vatandaşımızın bize ilettiği, domuz
çiftlikleri ve bu çiftliklerde yetiştirilen hayvanlarla ilgili olarak
vatandaşlarımızın tedirginliklerini de ifade etmek istiyorum. İnancı ve sağlığı
açısından bu tür etleri yemek istemeyen, bunlardan uzak kalmak isteyen
insanlarımız tedirgin olmuşlardır. Tabiî ki, insanlar istediği şeyi yemekte
serbesttirler; ancak, domuz eti içeren et ve et mamulleri -Batı ülkelerinde
olduğu gibi- belirtilmemiş ve insanlarımız ne yediğini dahi tam manasıyla
bilmemektedirler. Bu açıdan baktığınız zaman, gerek sağlığımızı tehdit eden
gerekse insanların inancı gereği etini yemediği bu tür hayvanların kesildiğinde
nereye gönderildiği, tüketimlerinin nasıl olduğu hakkında halkımız tamamen
bilgisizdir ve bu da, onları, büyük bir sıkıntıya sokmakta, rahatsız
etmektedir.
Ayrıca, bunlarla ilgili
olarak, gıda kontrol laboratuvarlarının sıkı bir denetim içerisine girmesi gerektiğini
burada ifade etmek istiyorum. Gıdalar içerisindeki etlerin analizlerinin
yapılması, bu manada, biyoteknolojik yöntemleri, gen teknolojisi kullanarak
çalışan özel laboratuvarların kurulması, yeni yöntemlerin kullanılması
gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gülyurt,
mikrofonu açıyorum efendim; lütfen, tamamlayın.
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Gerek Sağlık
Bakanlığımıza gerekse Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza bağlı gıda kontrol laboratuvarlarımızın
bu konuda ciddî çalışmalar yaptığını burada ifade etmek ve bu konuda da Sayın
Bakanımıza ve hükümetimize teşekkür etmek istiyorum.
Ayrıca, 428 sıra sayılı
gıdaların üretimi ve denetimi hakkında tasarının çok yakında Meclisimizin gündemine
getirileceğini ve kanunlaştığı takdirde, bu tür olumsuzlukların giderileceğini
ümit ediyorum.
Hepinize selam ve
saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Gülyurt.
Gündemdışı konuşmaya
cevap vermek üzere Tarım ve Köyişleri Bakanımız söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Erzurum Milletvekilimiz
Sayın Muzaffer Gülyurt'un, Doğu Anadolu Bölgesindeki besicilerin sorunlarıyla
ilgili gündemdışı konuşmasına cevap vermek için söz aldım. Konu iki anabaşlık
altında dile getirildi; birincisi, besicilerin, içinde bulunduğumuz dönemde
karşılaştığı sorunlar -biraz daha bölgesel açıdan- ikincisi de, ülkemizde 2003
yılının son aylarında ortaya çıkan ve 2004 yılının ilk iki ayı içerisinde
kamuoyumuzu belli ölçüde meşgul eden domuz çiftlikleriyle ilgilidir. Ben,
kamuoyumuzu büyük ölçüde etkileyen bu iki konuyla ilgili açıklamalarımı bu sıra
içerisinde yapmak istiyorum.
Evvela, hayvancılık
sektörüyle ilgili kısa bir değerlendirmeyi şöyle yapmak mümkün: Bu sektör,
insanlarımızın sağlıklı ve dengeli beslenmesi, gıda sanayiinin gelişmesi,
kırsal kesime istihdam sağlaması, aile ekonomisini desteklemesi ve ihracatın
geliştirilmesi açısından çok önemli bir sektördür. Hayvancılık sektörünün,
tarımın diğer alt sektörlerine göre daha fazla katmadeğer sağladığını ve
çalışanlara daha uzun süreli istihdam imkânı sağladığını biliyoruz. Hayvancılık
sektörü,1970'li yıllarda, tarımın alt sektörüleri içerisinde çok önemli bir
paya sahip ve toplam millî gelir içerisindeki payı 1970'li yıllarda yüzde 8 ile
10 arasında. Şu anda toplam tarım sektörünün payı yüzde 15'in altına düşmüş
durumdadır. Geçen dönemde bu alt sektör değer kayıpları göstermiş, toplam
tarımsal üretim içerisindeki payı 1977'de yüzde 37 iken, 2000 yılında yüzde
20'lere düşmüştür.
Tarımın ihracatımız
içerisinde 1980'li yıllarda yüzde 57 gibi büyük bir pay aldığını biliyoruz.
Ayrıca, mevcut hayvan varlığımızda da bazı düşmeler olduğuna yine bu dönem
içerisinde şahidiz, özellikle 1980'den sonraki dönemde.
Toplam sığır varlığımız
içerisinde 1990 yılında kültür ırkı oranı yaklaşık yüzde 9, kültür melezi oranı
da yüzde 32 iken, bu oranlar 2002 yılında yüzde 19 ve 45 olmuş, böylece toplam
popülasyondaki kültür ve kültür melezi oranı yüzde 64'e yükselmiştir.
Ülkemizde, tarım
işletmelerinin yüzde 96,4'ü bitkisel ve hayvansal üretimi birlikte yaparken,
sadece yüzde 3,6'sı ihtisas olarak hayvancılığı seçmiştir. Büyükbaş hayvan
işletmelerinin yüzde 72'sinde hayvan mevcudu 5 başın altındadır, yüzde 20'sinde
ise 5 ile 9 baş arasındadır; dolayısıyla, çok küçük ölçekli işletmelerimiz
olarak karşımızda durmaktadır.
Ülkemizde, son yıllarda
yaklaşık 850 000 ton kırmızı et, 630 000 ton beyaz et üretimi olmak üzere,
yaklaşık 1 500 000 ton et üretimimiz bulunmaktadır. Kırmızı et üretiminin yüzde
77'si büyükbaştan, yüzde 23'ü ise küçükbaştan sağlanmaktadır.
Bu arada, hayvancılığımız
bakımından çok önemli bir başka ilgi alanı ise meralardır. Meralarımızda, bu
son yirmi yılda bir azalmaya şahit olduğumuzu biliyoruz; dolayısıyla, kabayem
ihtiyacı konusunda bir açığın da mevcut olduğunu söyleyebiliriz.
Hayvancılığın
geliştirilmesi, planlı dönemde de ele alınmış ve bu konuda birkısım tedbirler
getirilmeye çalışılmıştır. Buna yönelik olarak gelen ve çözüm bekleyen sorunlar
ise halen mevcudiyetini korumaktadır. Bu sorunları şöyle sıralayabiliriz:
Ülkemizde hayvancılığın
en önemli darboğazlarından biri işletmelerin ekonomik olarak yeterli ölçüde
olmamasıdır.
Sunî tohumlama yoluyla
hayvan ıslahı çalışmalarına çok erken başlanmış olmasına rağmen, halen bu oran
yüzde 64'e ulaşabilmiştir.
Mera ve yaylaların bir
dönem güvenlik nedeniyle kullanılamaması büyükbaş hayvan varlığımızın sayısal olarak
azalmasında önemli rol almıştır.
Hayvansal üretimlerde
yem, girdiler içerisinde yüzde 65-70 gibi önemli bir paya sahip olmasına
rağmen, kabayem açığımız devam etmektedir. Halen yem bitkileri üretimimiz,
toplam ekim alanlarının yüzde 6'sına ulaşmıştır; ancak, bu oranın yüzde 20'lere
kadar ulaşması hayvancılığımızın gelişmesi bakımından temel bir hedeftir.
Sektörün bir diğer önemli
sorunu ise örgütlenme sorunudur. Pazarlama organizasyonundaki yetersizlik
fiyatlarda istikrarsızlığa yol açabilmektedir.
Ayrıca, bir başka önemli
problemimizse hayvan hastalıklarıdır. Bugün, hayvancılık sektörü içerisinde
besicilikle uğraşan üreticilerimizin bir sorunla karşı karşıya olduğunu
biliyoruz. Özellikle kurban bayramına kadar olan dönemde son üç yıl içerisinde
çok olumlu olan gelişmeler, kurban bayramının akabinde, bir bakıma aleyhe
dönmüştür. Özellikle üreticilerimizin, kurban vesilesiyle satmayı düşündükleri
miktara yönelik olarak arzu edilen ölçüde talebin olmaması üzerine, ellerinde
birkısım besili hayvanlar kalmış ve bu konu sektörde bir gerilemeye yol
açmıştır. Burada anafikir olarak ortaya çıkan husus, bir temel gerekçe, kaçak
canlı hayvan ve kaçak et girişleri olarak kamuoyuna yansımış, sektörle ilgili
olan birçok kesim de bu ifadeye sahip çıkmış ve dolayısıyla, bir kaçakçılık
konusu, âdeta, sektörde fiyatların düşmesi üzerinde bir baskı yapmıştır.
Bu dönem içerisinde,
yine, olayı olumsuz geliştiren bir başka husussa, yem ve hammadde
fiyatlarındaki artıştır. Et fiyatlarında, özellikle karkas fiyatlarında, bir
zaman dönemi içerisinde fiyatlar sabitken, son dönemde de biraz düşme
göstermesine rağmen, yem fiyatlarında meydana gelen artışla birlikte,
gerçekten, üreticilerimiz zor durumda kalmışlar ve bu konu, gittiğimiz her
yerde bize iletilen bir konu olarak karşımıza çıkmıştır. Bunun üzerine,
Bakanlığımız, bu sektörde ülkemizin bellibaşlı bütün yörelerinde, önde olan,
öne çıkmış olan Erzurum, Elazığ, Amasya, Konya, Kayseri ve daha birçok
ilimizde, bu besi üreticilerinin temsilcileriyle, birlik temsilcileriyle ve
kamu kurumlarının konuyla ilgili mensuplarını bir araya getirerek konunun bir
değerlendirmesi yapılmış ve alınabilecek tedbirler konusunda tespitlerde
bulunulmuş ve bu konuda çeşitli kararlar alınmıştır. Bununla ilgili olarak
anafikir şudur: Evvela, sektörde, en temel sorun olarak, canlı hayvan girişi ve
kaçak et girişi dile getirilmiş; bunun, hangi dönemler içerisinde, hangi
bölgelerden ve hangi gözlemler sonucu belirlendiği konusunda hep sözlü bir
izahla karşılaşılmış; doğu bölgesinden belli dönemlerde kaçak hayvan
girişlerinin olduğu, akabinde, Trakya dahil, Karadenizden, hatta başka
bölgelerden -serbest bölgelerden de- kaçak et girişinin olduğu ifade edilmiş.
Bu konuda, sektörün
temsilcileriyle, bu konudaki iddiaların ne derece hakikat olduğunu tespite
yönelik çalışmalar başlatılmıştır. Evvela, doğu bölgemiz, bütün güneydoğu ve
doğu illerimizin sınırları, sınır bölgeleri tamamen gezilmiş, bu bölgelerde
-özellikle, Şemdinli, Yüksekova ve benzeri yerlerde- hayvan girişleriyle ilgili
olarak gözlem, tespit ile oradaki emniyet ve askerî yetkililerle görüşmeler
yapılmış; bugünkü tarih itibariyle, bu dönem içerisinde, Türkiye'de fiyatların
düşmesinden de sonra, hayvan girişi konusunda bir durum tespitinin söz konusu
olmadığı, yani, mevcut piyasa mekanizmasının bu fiyat seviyesinde hayvan
girişinin olmadığı gerek emniyet yetkilileri gerekse askerî yetkililer
tarafından ifade edilmiş; bölgede de, pazar yerlerinde ve hayvan ticaretinin
yapıldığı yerlerde kaçak hayvana rastlanmamıştır; ancak, Türkiye'de, fiyatların
8 000 000'un üzerinde olduğu dönemde -karkas fiyatından bahsediyorum- kaçak
girişlerin olduğu -bu kurban bayramının öncesine rast gelen bir dönemdir-
iddiaları vardır. Halen, Trakya'da ve Türkiye'nin başka yerlerinde, et
kaçakçılığının yapıldığı merkezler ve yollar olarak belirtilen yerlerde,
Bakanlığımıza bağlı birimler ile emniyet güçleri arasında bir işbirliği
yapılarak, bu konuda, hadise, bir gözleme tabi tutulmaktadır. Eğer, bir giriş
varsa, bir yolu, işleyen bir mekanizması varsa, bununla ilgili tespit konusuna
çok önem vermekteyiz. Dolayısıyla, ilkönce, kaçakçılık konusundaki bu
spekülasyonun sektörümüzü çok olumsuz etkilediğinin farkındayız.
Gerçekleşiyorsa, bunun tespit edilmesi ve dolayısıyla, ilgili tüm kurumları
harekete geçirerek, bunun önlenmesi; ama, bir spekülasyonsa da, bunun
sektörümüze olumsuz etki etmesinin önüne geçmemiz gerekiyor.
Tabiî, bunun dışında,
esas belirtilmesi gereken hadise şudur: Türkiye'de, gelir seviyesinin düşük
olması, kırmızı ete karşı olan talebin düşmesine sebep olmuştur. Talebin çok
fazla olmaması karşısında, biz, bugün, bu sektörü canlı tutabilmemiz için,
maliyetleri düşürmemiz gerekiyor, ek bir talep oluşturmamız gerekiyor. Aksi
halde, maliyetleri düşürmeden, talep artışını sağlamadan, bu sektördeki sorunları
da kısa vadede çözecek bazı mekanizmalar bulsak bile, sürdürülebilirliği
konusunda bir sıkıntıyla karşı karşıya kalmamız söz konusu olabilir.
Özelleştirme bünyesindeki
Et ve Balık Kurumu dahil, Devlet Planlama Teşkilatı, Hazine ve ilgili tüm kamu
kurumları, üretici birlikleri ve bizzat üreticilerden oluşturduğumuz bir
çalışma grubu, halen bu sektöre yönelik tedbirleri almaya devam etmektedir.
Daha somut olarak söylemek gerekirse, yem fiyatları üzerindeki baskıyı kırmak
için arpa ithalatı konusunda bir çalışma başlattık. Komşu güney ülkelerden yem
amaçlı birkısım ürünlerin ithalatı konusunda esneklik getirdik. Dolayısıyla,
bugünlerde, yem fiyatlarında bir düşmenin başladığını söyleyebilirim.
Özellikle yem bitkileri
ve silajlık mısır konusundaki ekim alanlarının artırılması şarttır. Bu konuda
vermiş olduğumuz teşvik de, çok hızlı bir gelişmeye sebep olmaktadır; ama,
bunun daha çok geliştiği bölgeler batı bölgelerimizdir. İzmir'in bir ilçesinde
toplam ekim alanlarının yüzde 27,5'ine kadar yükselen bu yem bitkileri ekim
alanlarının, ülkemizde, İç Anadoluda ve doğuya doğru da yaygınlaşması
gerektiğini ifade edebilirim.
Biz, Bakanlık olarak,
besicilerimizin içerisinde bulunduğu durumu takip etmekte olduğumuzu ve çözüm
üretme konusunda maliyetleri düşürücü ve piyasa talebini artırıcı yönde
tedbirler almamız gerektiğini biliyor ve bu hususta, bir işbirliği içerisinde
çalışmamızı yürütüyoruz; ancak, şu anda piyasaya ek bir talep oluşturacak, Et
ve Balık Kurumunun yeni bir alım yaparak piyasadaki fiyatları artırma
konusundaki çalışmalarımız da sürüyor; bölgede son zamanlarda kısmış olduğu et
alımının tekrar canlanması halinde, fiyatlarda bir nebze daha yükselme meydana
gelebilir. Bu, sektörümüz açısından önemlidir.
Sayın Milletvekilimiz
Muzaffer Gülyurt Beyin gündemdışı konuşmasında ifade ettiği ikinci konu ise,
kamuoyumuzu, yine, 2003 yılı sonunda meşgul eden çiftlikler meselesidir. Bu
çiftliklerle ilgili konuda, ben, evvela bir durum tespiti yapmak istiyorum,
sonra da, yapılan çalışmalar hakkında kısa bilgi vermek istiyorum.
Türkiye'de, çevreyi
kirletmesiyle ve bir su havzasında, atıkların buradaki sulara karışmasıyla bir
anda hepimizin çok irkilmesine ve şaşırmasına neden olan bir görüntüyle,
birdenbire kamuoyunun gündemine gelen domuz çiftlikleri konusundaki son durum
-içinde bulunduğumuz zaman dilimi itibariyle söylüyorum- 11 ilimizde 25 domuz
çiftliği olduğudur. Bu işletmelerde, toplam 6 364 tane bu hayvandan mevcuttur.
Trakya, İstanbul, Ege Bölgesinde, Akdeniz ve hatta, Doğu Anadolu Bölgemizde bu
çiftliklerden olduğu tespit edilmiştir. Evvela, bu çiftliklerimizin varlığı ve
tespiti, hayvan sayısına kadar tespiti konusunda yapılan çalışmalar ise,
özellikle, ocak ayında İzmir'de çıkan trişin hastalığının tespitiyle ve bunun
kamuoyunda oluşturduğu tepki üzerine meydana gelen gelişmelerle alakalıdır.
Akabinde, hatırlarsanız, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda bir değişiklik
yaparak, bu konuda, işletmelerin izin ve denetiminin tamamen Bakanlığımıza
geçmesi akabinde çıkarılan yönetmeliklerle, evvela bu çiftlikler tespit edilmiş
-biraz önce saydığım tespit, bu yasal düzenlemenin akabinde meydana gelmiştir-
hayvan varlıkları tespit edilmiş ve bunlar kontrol altına alınmıştır. İkincisi,
bu işletmelerin hiçbiri ruhsatlı değildir. Dolayısıyla, yönetmelikle birlikte,
bu işletmelerin hepsine belli bir süre verilerek, bir aylık bir süre verilerek
izin alacak şartları oluşturmaları istenmiş, aksi halde, kapatılacağı ve el
konulacağı bildirilmiştir. Bunun üzerine, işletmelerin bir kısmı faaliyetlerini
azaltmışlar, hayvanlarını kesmeye başlamışlardır. Nitekim, bu işlemlerin sonucu
olarak 769 hayvanın kesildiğini biliyoruz, takip ettik; çünkü, bunların nerede
kesileceği, hangi kesimhanelere ruhsat verilerek kesileceğini tespit ettik.
Dolayısıyla, bunların kesimlerini de kontrol ediyoruz; bu kesimhanelerde
kesilen etlerin, soğukhava depolarında, nerelerde biriktirilip stok edildiğini
ve hangi işletmelere satıldığını da takip ediyoruz.
Kısaca, Sayın
Milletvekilimizin bu sorusu üzerine kamuoyuna da söylemek istediğim husus şudur
: Bu işletmeler, şu anda tam anlamıyla kontrol altındadır. Hayvan varlıkları
tespit edilmiş, sağlıksız olanlar kesilerek imha edilmiş; sağlıklı olanlar ise
kesilerek, izin alamayan, izin için müracaat etmeyen işletmelerin kapatılması
işlemine başlanılmıştır. Mevcut kesilen ve soğukhava deposunda bekletilen
etlerin talebe göre sevki konusunda da Tarım Bakanlığımız hadiseyi takip
etmektedir; ne zaman çıktığı, hangi ile gittiği ve hangi işletmede bunların
kullanıldığına kadar bir takip mekanizması sürmektedir.
Kamuoyumuzun bu vesileyle
bilmesini istediğim hususu tekrar etmek istiyorum: Türkiye'de kültürel olarak
da çok ilgi alanımıza girmeyen, insanların tercihleri itibariyle doğrudan
tüketmedikleri; ancak, "bilmeden tükettik mi" kaygısına düştükleri bu
hayvanlarla ilgili olarak, Bakanlığımız, sorumluluk duygusu içerisinde hareket
etmiş ve bugün, domuz ürünü satan işletmelere, üzerindeki belgesinde
"domuz ürünüdür" ifadesinin bulunması şartıyla müsaade etmiş; aksi
halde, bu ürünlerin nerede satıldığını kayıtlarla takip ederek, insanlarımızın,
tüketicilerimizin bir tedirginlik yaşamasının önüne geçmiştir.
Ben, bu vesileyle, Sayın
Milletvekilimize teşekkür ediyorum. Aynı zamanda, kamuoyuna, bu konuda
gönülleri daha rahat olarak hareket etmelerini ve kamunun, devletin bu
husustaki sorumluluğunu çok ciddîye alarak yerine getirdiğini, artık, bu
hususta bir tedirginliğin yaşanmasına gerek olmadığını belirterek, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Tarım ve
Köyişleri Bakanımıza teşekkür ediyoruz.
Konu açıklanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının 2 adet tezkeresi var; bunları ayrı ayrı okutup,
bilgilerinize sunacağım.
Sayın milletvekilleri,
Kâtip Üyemizin tezkereleri oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. -
Macaristan Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento
heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi
resmî ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/538)
22.4.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanlık Divanının
5 Nisan 2004 tarih ve 34 sayılı kararıyla, Macaristan Parlamentosu Dışişleri
Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento Heyetinin Türkiye Büyük Millet
Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti
uygun bulunmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 7 nci
maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
İkinci tezkereyi
okutuyorum:
2. - Çek
Cumhuriyeti Parlamentosu Senatosu Dışişleri, Savunma ve Güvenlik Komisyonu
Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyaretine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/539)
22.4.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanlık Divanının
24 Haziran 2003 tarih ve 15 sayılı kararıyla, Çek Cumhuriyeti Parlamentosu
Senatosu Dışişleri, Savunma ve Güvenlik Komisyonu Başkanı ve beraberindeki
Parlamento Heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî
temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 7 nci
maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri,
sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
3. - Samsun
Milletvekili İlyas Sezai Önder'in (6/926) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/174)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 360 ıncı sırasında yer alan (6/926) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
İlyas Sezai Önder
Samsun
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Komisyondan istifa
önergesi vardır; okutuyorum:
4. - İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı'nın Türkiye Avrupa Birliği Karma Parlamento
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/175)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum Türkiye
Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonundan istifa etmiş bulunuyorum.
Gereğini bilgilerinize
arz ederim.
Saygılarımla.
Bülent Baratalı
İzmir
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri,
bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - İzmir
Milletvekili Vezir Akdemir ve 20 milletvekilinin, ekonomik krizden etkilenen
gençlerimizin sorunları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/13)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde yaşayan halkın
sosyal, ekonomik ve kültürel yönden büyük sorunlar yaşadığı bu dönemde
gençliğin içinde olduğu tartışılmaz bir gerçektir.
Metropol iller başta
olmak üzere, milletvekili olduğum İzmir İlinde, vatandaşın ticarî faaliyetini
sürdürdüğü işyerlerinin, halkın oturduğu meskenlerin, serbest meslek erbabının
çalıştığı büroların, devlet okullarının, taşıt araçlarının, gece, kapıları
kırılarak, başta bilgisayar gibi elektronik cihazlar, para ve mal gibi eşyalar
çalındığı gibi, vatandaşın can ve mal güvenliği de kalmamıştır.
Ülkemizde meydana gelen
son ekonomik krizden bu yana, zararlı madde kullanımından dolayı, gerek eğitim
kurumları civarında ve gerekse alt gelir gruplarının yaşadığı bölgelerdeki genç
yaştaki çocuklarımıza kullandırılarak, bu gençler potansiyel suçlu haline
getirilmiştir ve sağlıkları da büsbütün bozulmuştur. Dolayısıyla, sade
vatandaşta güvenli olarak ailesiyle caddede gezme olanağı kalmamıştır ve ülkede
yaşam dayanılmaz noktaya gelmiştir.
Emniyet güçlerinin aldığı
tedbirler yetersiz kalmaktadır. Bu sorunun çözümü için, Millî Eğitim Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ile koordineli çalışması
sonucu, işin ekonomik ve sosyolojik boyutu gözönünde bulundurularak, tedbir
alınması zorunlu hale gelmiştir.
Sokak terörü boyutuna
ulaşan bu sorunun hükümet nezdinde ele alınarak, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 102
ve 103 üncü maddeleri gereğince genel görüşme açılmasını istiyoruz.
Saygılarımızla.
1 - Vezir Akdemir (İzmir)
2 - Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
3 - Nail Kamacı (Antalya)
4 - Mustafa Gazalcı (Denizli)
5 - Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)
6 - Erol Tınastepe (Erzincan)
7 - Uğur Aksöz (Adana)
8 - Mahmut Duyan (Mardin)
9 - Nezir Büyükcengiz (Konya)
10 - Hasan Ören (Manisa)
11 - Atila Emek (Antalya)
12 - Abdurrezzak Erten (İzmir)
13 - Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
14- - Ali Kemal
Kumkumoğlu (İstanbul)
15 - Muharrem Toprak (İzmir)
16 - Berhan Şimşek (İstanbul)
17 - Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)
18 - Engin Altay (Sinop)
19 - Halil Tiryaki (Kırıkkale)
20 - Hakkı Ülkü (İzmir)
21 - Muharrem Kılıç (Malatya)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonuna devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun
faaliyetlerinin ve bunlara ilişkin iddiaların araştırılması amacıyla kurulan
(10/10, 11, 36, 39, 127) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi
vardır; okutuyorum.
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
5. -
(10/10, 11, 36, 39, 127) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının
süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/541)
15.4.2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonuna devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun
faaliyetlerinin ve bunlara ilişkin iddiaların araştırılarak bankacılık ve
finans sektörünün sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması amacıyla kurulan
(10/10, 11, 36, 39, 127) Meclis Araştırması Komisyonumuzun görev süresi 29
Nisan 2004 tarihinde sona erecektir.
Komisyonumuzun
çalışmaları halen devam etmekte olup, bu çalışmaların tamamlanıp raporun
hazırlanabilmesi için eksüreye ihtiyaç duyulmuş ve 14 Nisan 2004 tarihli
toplantıda bu konuda karar alınmıştır.
TBMM İçtüzüğünün 105 inci
maddesinin ikinci fıkrasına göre, Komisyonumuza, 30.4.2004 tarihinden itibaren
(1) bir aylık eksüre verilmesini arz ederim.
Saygılarımla.
Halil Aydoğan
Afyon
Komisyon Başkanı
BAŞKAN - İçtüzüğün 105
inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, "Araştırmasını üç ay içinde
bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince,
Komisyona bir aylık eksüre verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
6. -
Brüksel'de yapılacak Habitat Düzeyinde Küresel Parlamenterlerin Avrupa Kıtası
Başkanlar Kurulu Toplantısına, Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz tarafından
ismen davet edilen, TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Ahmet Münir Erkal'ın
katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/540)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Kıtası Habitat
Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz tarafından gönderilen
davet mektubunda, 12 Mayıs 2004 tarihinde Belçika'nın Başkenti Brüksel'de
yapılacak olan Habitat Düzeyinde Küresel Parlamenterlerin Avrupa Kıtası
Başkanlar Kurulu Toplantısına Malatya Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkanı
Münir Erkal ismen davet edilmektedir.
Söz
konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca
Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
7. - Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın Avrupa Birliği Ara Zirvesine katılmak üzere bir heyetle
birlikte Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmelerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/542)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Avrupa Birliği Ara
Zirvesine katılmak üzere bir heyetle birlikte 25-26 Mart 2004 tarihlerinde
Belçika'ya yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
LİSTE
Ömer Çelik (Adana)
Mehmet Dülger (Antalya)
Yaşar Yakış (Düzce)
Egemen Bağış (İstanbul)
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:
IV. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. -
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Tarihi:
27.4.2004
Genel Kurulun 27.4.2004
Salı günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 94 üncü sırasında yer
alan (10/123) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin
yapılması ve bu işin görüşmelerinin bitiminden sonra kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesinin,
Daha önce gelen kâğıtlar
listesinde yayımlanan ve dağıtılan 428 sıra sayılı kanun hükmünde kararname ile
424 sıra sayılı kanunun 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci ve 7 nci
sıralarına alınması, bu kısmın 25 inci sırasında yer alan 406 sıra sayılı kanun
teklifinin ise 6 ncı sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesinin,
Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Sadullah Ergin Kemal
Anadol
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN- Danışma Kurulu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz. Ancak, sorular kısmını
okumaya başlamadan önce, sorularla ilgili olarak 2 sayın bakanımızın
Başkanlığımıza yazılı talebini Genel Kurula arz edeceğim.
Tarım ve Köyişleri
Bakanımız Sayın Sami Güçlü "Sözlü Sorular" kısmının 4 ve 5 inci
sıralarında yer alan soruları birlikte cevaplandırma isteğinde bulunmuştur.
Başkanlığımızca uygun görülmüştür. Bu şekilde, sırası geldiğinde
değerlendirilecektir.
Yine, Millî Eğitim
Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik "Sözlü Sorular" kısmının 7, 11, 14, 25,
27, 36 ve 40 ıncı sıralarında yer alan soruları birlikte cevaplandırmak
istediğini bildirmiştir. Bu da Başkanlığımızca uygun görülmüş olup, sırası
geldiğinde gereği yapılacaktır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, 1, 3, 9 ve 12 nci
sıralardaki sorulara birlikte cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Bu mealde,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin, yine "Sözlü
Sorular" kısmının 1, 3, 9 ve 12 nci sıralarında yer alan soruları birlikte
cevaplandırma isteğinde bulunmuştur; bu da yerine getirilecektir.
Sayın milletvekilleri,
sözlü soru önergelerinin görüşmelerine başlıyoruz.
V .-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ
SORULAR VE CEVAPLARI
1. -
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, sayısal loto sisteminin bakım
ve onarım ücretine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru
önergesi (6/532) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in
cevabı
2. - İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin'in, Süper Ligdeki şike ve teşvik primi iddialarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/535) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
3. - İzmir
Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, KPS sınavına öğretmenlik dışındaki meslek
gruplarının alınmamasının sebeplerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından sözlü soru önergesi
(6/553) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
4. - İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin'in, Eurovision Şarkı Yarışmasının gelecek yıl
Selçuk-Efes'te yapılması için çalışma yapılıp yapılmayacağına ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/556) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
BAŞKAN - Şimdi, 1 inci
soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların
Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
1- Millî Piyango
İdaresinin 1996 yılında yaptığı ihale ile yabancı bir firmaya 28 000 000 dolara
kurdurduğu online sayısal loto sistemi için yıllık bakım onarım ücreti olarak
her yıl yaklaşık 6 000 000 dolar ödenmesi ekonomik midir?
2- Millî Piyango
bünyesinde bulunan online sayısal loto sisteminde Spor Toto Teşkilatının
müşterek bahis oynatması için protokol yapılmış mıdır?
3- Bu protokole
dayanılarak Spor Toto Teşkilatı tarafından aynı yabancı firmaya yeniden bakım
onarım ücreti adı altında ödeme yapılmış mıdır? Yapılmışsa Millî Piyango
İdaresinin yılda 6 000 000 dolar ödeyerek yaptırdığı bakım onarıma Spor Toto
Teşkilatının da ödeme yapması doğru mudur?
BAŞKAN - Şimdi, 3 üncü
sıradaki soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını talep ederim.
Saygılarımla.
Ahmet Ersin
İzmir
Türk sporu, son
dönemlerde çeşitli iddialarla sarsılmaktadır. Özellikle Süper Ligde şike ve
benzeri teşvik primleri, hem Türk sporunun kirlenmesine neden olmakta ve hem de
fair play ve spor ahlakına sığmayan ve suç olan davranışlardır. Ne yazık ki,
Süper Lig karşılaşmaları bu iddialarla çalkalanmaktadır.
Son haftada yapılan Süper
Lig karşılaşmalarında da şike ve teşvik primi verildiğine ilişkin iddialar
yoğunluktadır. İzmir'in ve hatta, Türkiye'nin en köklü kulüplerinden Altayın bu
yöntemlerle haksızlığa uğratıldığı ve Süper Ligden düşürüldüğü iddiaları
nedeniyle İzmir'de çok büyük tepki oluşmuştur.
1 - Altayın uğradığı
haksızlığın tespiti için tarafsız bir kurul oluşturup, şike ve teşvik primi
iddialarını araştırmayı düşünüyor musunuz?
2 - Türk sporunu kirleten
şike ve teşvik primlerine karşı daha etkin tedbirler alacak mısınız?
BAŞKAN - 9 uncu sıradaki
soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın,
Devlet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz
ederim.
Hakkı Ülkü
İzmir
13 Temmuz 2003 tarihinde
ÖSYM sınav merkezi tarafından düzenlenecek olan kamu personeli seçme sınavının,
sadece öğretmen adaylarını kapsayacağı duyurulmuştur.
1 - Bu sene kamu
personelinin merkezî sınav dahilinde alınması uygulaması, neden öğretmenlik
dışındaki meslek gruplarını kapsamamıştır?
2 - 2003 malî yılı
bütçesinde belirtilen kadrolar için yeni bir sınav açılması planlanıyor mu?
3 - Eğer, merkezî sınav
yapılmadan personel alınacaksa, 2003 yılında mezun olan kişilerin durumu,
eşitlik ve hakkaniyet ilkelerine aykırı değil midir?
4 - Eğer, kamu
personelinin alımı için hükümet politikası olarak merkezî sınav sisteminden
vazgeçilecekse, alınacak yeni memurların seçilmesinde nasıl bir yöntem
uygulanacaktır? Kurumlar alacakları personel için hangi kriterleri gözönüne
alacaktır?
BAŞKAN - Sayın Başbakan
Yardımcımıza, üç soruyu cevaplaması için söz veriyorum.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Sayın Başkan, benim sorum şike ve teşvik primi iddialarıyla ilgili güncel bir
soru; diğer soru ise, sayısal loto ve kamu personeli sınavıyla ilgili. Ne
ilgisi var, üçünün birden Sayın Bakan tarafından cevaplandırılması için fırsat
veriyorsunuz?
BAŞKAN - Efendim, o bizim
takdirimiz.
Sayın Bakanım, bir
dakikanızı rica ediyorum.
12 nci sıradaki sorumuz
var; onu da okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın,
Sayın Kültür ve Turizm Bakanı tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını talep
ederim.
Saygılarımla.
Ahmet Ersin
İzmir
Bilindiği gibi, 49 uncu
Eurovision Şarkı Yarışması, gelecek yıl Türkiye'de yapılacaktır.
Dolayısıyla, ülkemizin
hem kültür hem tarih ve hem de turizm bakımından tanıtımı için büyük bir
fırsattır. Bu açıdan, taşıdığı özellikler nedeniyle Selçuk, Eurovision Şarkı
Yarışması için en uygun yerdir. Selçuk, zengin tarihinin yanında, Hıristiyan
âlemi için de çok önem taşımakta ve Efes Antik Tiyatro ise, eşi olmayan bir
tarihî mekândır. Bu nedenlerle, ülkemizin tanıtımı için gerekli olan tüm
güzelliklere sahiptir. Ayrıca, İzmirliler de kentin tanıtımına büyük katkı
vereceği için bu konuda çok isteklidirler.
Dolayısıyla, 49 uncu
Eurovision Şarkı Yarışması, Selçuk'ta yapılmalıdır.
1 - Bütün dünya
tarafından tarih ve kültür zenginlikleriyle çok iyi bilinen Selçuk ve Efes,
Eurovision yarışması ve Türkiye'nin tanıtımı için sizce de uygun değil mi?
2 - Gelecek yıl ülkemizde
gerçekleştirilecek olan yarışmanın Selçuk'ta yapılması için şimdiden bir
çalışma başlatacak mısınız?
BAŞKAN - Sayın Başbakan
Yardımcısı, 1,3, 9 ve 12 nci sıralardaki soruları ayrı ayrı, ama, bir defada
cevaplandıracaktır.
Sayın Bakan, 4 soru için 20
dakikalık süreniz var.
Buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
Bilindiği gibi, İçtüzüğe
göre, Bakanlar Kurulu üyelerine sorulan sözlü sorular sırayla
cevaplandırılmaktadır. Ben de, şahsıma yöneltilmiş olan sorulara bu sıraya göre
cevap vermeye gayret edeceğim.
İlk soru -ki, daha önce
iki defa okunmuş; ama cevaplandırılmamış. O bakımdan, ona öncelikle cevap
vermek durumundayım- Malatya Milletvekili arkadaşımız Sayın Aslanoğlu'nun
sorusu. Soru biraz önce de okundu. Sayın Aslanoğlu, "Millî Piyango
İdaresinin 1996 yılında yaptığı ihaleyle yabancı bir firmaya 28 000 000 dolara
kurdurduğu online sayısal loto sistemi için yıllık bakım onarım ücreti olarak
her yıl yaklaşık 6 000 000 dolar ödenmesi ekonomik midir" diye
sormaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, Millî Piyango İdaresi, özelleştirme kapsamındadır ve Maliye
Bakanlığımıza bağlıdır. Maliye Bakanlığı yetkililerinden ve Millî Piyango
İdaresi yetkililerinden aldığım bilgiye göre, konuyu birkaç cümleyle
bilgilerinize arz etmek istiyorum.
Millî Piyango İdaresi
tarafından ülkemizde online sayısal loto oyunlarının oynatılması amacıyla
yapılan ihaleyi, en uygun sistem ve fiyat teklifini veren Gtech firması
kazanmıştır. Millî Piyango İdaresi ile Gtech firması, 16 Şubat 1996 tarihinde,
online sayısal loto sistemi kurulmasına yönelik bir sözleşmeyi imzalamışlardır
ve 11 Kasım 1996 tarihinde de, şu anda hâlâ uygulaması devam eden sayısal loto
oyunu başlamıştır. Millî Piyango İdaresi, başlangıçta, sistem kuruluşunda
herhangi bir ücret ödemesi yapmamış; buna karşılık, ödemeler, elde edilen
hâsılatın yüzde 6'sı şeklinde geri ödenmiş ve öngörülen süreden de önce bu
ödemeler tamamlanmıştır. Millî Piyango İdaresi tarafından firmaya yapılan tüm
ödemeler ile halen yapılmaya devam eden hizmet ödemeleri, 1996 yılında
imzalanan sözleşme hükümlerine göre gerçekleştirilmektedir. Sayısal oyunların
oynatılmasına yönelik olarak işletim, bakım, onarım, alan servisi, yazılım,
destek ve benzeri hizmetler karşılığı olarak, firmaya, bir yılda ödenen 6 000
000 dolar tutarındaki bedel, Millî Piyango İdaresinden bize gelen bilgiye göre,
elde edilen yıllık hâsılatın yüzde 2'lik kısmını teşkil etmektedir. Yine verilen
bilgiye göre, dünya ülkelerinde bu oranın yıllık hâsılatın yüzde 3'ünün de
üstünde olduğu şeklindedir. Sayın Aslanoğlu'nun sorduğu "bu oran yüksek
değil midir" şeklindeki soruya cevap teşkil edecek olan bölüm burasıdır;
verilen cevap, dünya ortalamasının altında bir oran olduğu şeklindedir.
Diğer bir husus da, 1996
yılında sözleşme imzalanırken, ülkemizde bu konuda daha önce yapılmış hiçbir
uygulama olmamasına rağmen, Millî Piyango İdaresinin yaptığı ihale ve sözleşme
sonucunda oluşan ödemelerin dünya ortalamalarının altında olduğu gerçeğidir.
Sayın Aslanoğlu
tarafından sorulan diğer bir soruya cevap vermek istiyorum. Spor Toto Teşkilat
Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlıdır; Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü de bana bağlıdır. Dolayısıyla, şimdi sorulan iki sorunun muhatabı
bizzat bendeniz oluyorum. O bakımdan, birkaç cümleyle, bu sorulara da cevap
vereceğim.
"Millî Piyango
bünyesinde bulunan online sayısal loto sisteminde Spor Toto Teşkilatının
müşterek bahis oynatması için protokol yapılmış mıdır" deniliyor. Evet;
1997 yılında, Millî Piyango İdaresine -demin söylediğim- Gtech firmasının
kurduğu sistemden yararlanmak için, Spor Toto Teşkilat Müdürlüğü de, geçmişte,
1997 yılında bir protokol imzalamıştır.
Şimdi, Sayın Aslanoğlu
soruyor: "Bu protokole dayanılarak Spor Toto Teşkilatı tarafından aynı
yabancı firmaya yeniden bakım onarım ücreti adı altında ödeme yapılmış
mıdır?" Sanıyorum, bu sorunun en can alıcı noktası budur; yani, Millî
Piyango İdaresinde bir sistem var; bu sistem için Millî Piyango İdaresi bir
para ödüyor; bu sistemden yararlanmak için Spor Toto Teşkilat Müdürlüğü de
ayrıca bir protokol yapıyor "aynı firma, hem Millî Piyango İdaresinden hem
de Spor Toto Genel Müdürlüğünden 'kullanım' adı altında, 'bakım' adı altında
para alıyor mu" diye soruyor Sayın Aslanoğlu. Aslında, önemli bir sorudur.
Gerçekten, aynı firmanın, Spor Toto Teşkilat Müdürlüğünden de para almış olduğu
gerçeğini görüyoruz. Peki, ne kadar almış; tesis edilen terminal başına her ay
5 dolar; bir hesap yaptırdım, aylık 17 000 dolar, altı yıl boyunca da 1 172 000
dolar. Sayın Aslanoğlu "bu para lüzumsuz yere verilmiş bir para değil
midir" diye soruyor. Evet, bize göre de lüzumsuz yere verilmiş bir
paradır, mükerrer bir paradır.
Peki siz ne yaptınız
derseniz; biz, tabiî, göreve gelir gelmez, bu konuyla ilgili, Teftiş Kurulunu
görevlendirdik. Teftiş Kurulundan, Spor Toto Teşkilat Müdürlüğünden bu ilgili
firmaya ödenen, ikinci kez ödenen -çünkü, aynı sistem için Millî Piyango
İdaresi ödüyor- paranın mükerrer olduğu şeklinde bir rapor verildi; aynı
zamanda, bir bilirkişi raporu aldık; orada da mükerrer olduğu söylenince, biz
de konuyu yargıya intikal ettirdik. Şu anda, bu paranın geriye dönük olarak
alımı, geri alımıyla ilgili, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bir süreç
başlatmıştır, dava sürecini başlatmıştır. Peki, Spor Toto Teşkilatı bu sistemi
kullanmaya devam ediyor mu; hayır. Biz, 26 Şubatta buna da son verdik; çünkü,
Spor Toto işletmesi kendi sistemini şu anda kurdu, kendi sistemi içerisinde
hizmetlerine devam etmektedir.
Sayın Aslanoğlu'na, böyle
bir konuyu Muhterem Genel Kurula kısaca arz etme imkânı verdiği için teşekkür
ediyorum.
Şimdi, Sayın Ersin'in
sorusuna geliyorum. Sayın Ersin "Türk sporu, son dönemlerde çeşitli
iddialarla sarsılmaktadır. Özellikle Süper Ligde şike ve benzeri teşvik
primleri, hem Türk sporunun kirlenmesine neden olmakta" diye başlayan bir
soru önergesinde "Altayın uğradığı haksızlığın tespiti için tarafsız bir
kurul oluşturup, şike ve teşvik primi iddialarını araştırmayı düşünüyor musunuz?
Türk sporunu kirleten şike ve teşvik primlerine karşı daha etkin tedbir alacak
mısınız" diye soruyor. Tabiî, bu soru bir sene önce sorulmuş.
Bir sene önce de,
liglerin bitimine yakın, şimdi olduğu gibi, yine şike tartışmaları, teşvik
primi tartışmaları vardı demek; her ne hikmetse, ligin sonuna doğru bu tür
tartışmalar gündeme bomba gibi düşüyor.
Şimdi, Sayın Ersin'in
geçtiğimiz yılla ilgili sormuş olduğu bu soru üzerine ne yapılmış? Türkiye
Futbol Federasyonu acaba bir işlem yapmış mı yapmamış mı? Hemen şunu ifade
edeyim ki, sadece Altay maçıyla ilgili değil, Türkiye Futbol Federasyonu,
geçtiğimiz yıl temmuz ayı içerisinde -yanılmıyorsam- Süper Ligin son
karşılaşmalarından olan, Diyarbakırspor-Elazığspor, İstanbulspor-Altay ve
Bursaspor- Gençlerbirliği müsabakalarında anlaşmalı ve hileli müsabaka
yapıldığı şeklinde çıkan haberleri ihbar kabul ederek, 5 kişiden oluşan bir
Şike Araştırma Kurulu kurmuş, Şike Araştırma Kurulu, geçtiğimiz yıl bir çalışma
yapmış; bu çalışmada, gazetelerde çıkan haberler, televizyonlarda bu konuyla
ilgili açıklamaların kasetleri, iddiada bulunan spor kulübünün yetkilileri,
şike yaptığı iddia edilen kulübün yetkilileri ve sporcularına yönelik bir
çalışma yapmış, onların ifadelerine başvurmuş -ki, rapor şu anda önümdedir- ve
"şike, bir futbol müsabakasının sonucunu hukuka aykırı, gayrimeşru veya
normal olmayan biçimde değiştirmek üzere tarafların anlaşması olarak tarif
edilmektedir. Futbol Müsabaka Talimatının 28/g maddesinde, bir müsabaka
neticesi üzerinde, o müsabakada taraf olan futbolcu ve teşekkülün anlaşmaları
hükme bağlanmış olmakla, yukarıda açıklanan şike tarifi doğrulanmıştır.
Müsabakanın tarafları arasında o müsabaka için yapılacak anlaşma ‘şike’ olarak
ifade edilmiştir. Gerek Altay Spor Kulübünün iddialarında ve gerekse dosyada
belirtilen incelemelerde, açıklanan futbol müsabakalarında, somut bir beyan ve
delile rastlanmamıştır" şeklinde, Şike Tahkim Kurulunun bir raporu, Futbol
Federasyonu tarafından şahsıma gönderildi, ben de inceledim.
Sayın Ersin, sorunuzun cevabı
olarak ifade ediyorum ki, geçtiğimiz yıl vermiş olduğunuz soru önergesindeki
konuyla ilgili olarak Futbol Federasyonu bir komisyon kurarak bunu inceletmiş;
ancak, iddiaları ispata yeter derecede delil bulunamadığı sonucuna varılarak,
başkaca herhangi bir işlem yapılmamıştır.
Tabiî, işin ilginç yanı
şu: Aynı iddialar, aynı söylentiler, aynı haberler şimdi de çıkmaktadır.
Bilindiği gibi, Süper Lig ve İkinci Lig maçlarının bitmesine üç hafta kalmıştır
ve son haftalarda, değişik haberler, değişik yorumlar yapılmaktadır. Hatta, iki
milletvekili arkadaşımızın ismi dahi bu işe bulaştırılmaya çalışılmıştır; bazı
gazetelerde, Cumhuriyet Halk Partisi Mardin Milletvekili Muharrem Doğan
arkadaşımıza atfen haberler çıkmıştır; bir yemekte, bizim Trabzon Milletvekili
arkadaşımız Faruk Özak'ın da bulunduğu orada, Trabzonspor-Gençlerbirliği maçına
yönelik birtakım pazarlıkların yapıldığını duyduğu şeklinde ihbarlar gazetelere
yansımıştır; ama, ben, Muharrem Beyle görüştüm, bugün bana geldi, kendisinin
tekzip metinleri de elimde "ben böyle bir beyanda bulunmadım, bu tür
iddialar bana ait değildir" şeklinde açıklama yapmış olmasına rağmen,
hâlâ, bazı basın-yayın organları bu olayın üstüne gitmektedir. Gerek Sayın
Doğan gerekse Sayın Özak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki saygın
milletvekilidir. Özellikle Faruk Bey, Türk futboluna hizmet etmiş, yöneticilik
yapmış, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en seçkin milletvekillerinden biridir;
böyle bir şeye bazı basın-yayın organları tarafından bulaştırılmak istenmesini
esefle karşıladığımı ifade etmek istiyorum. Çünkü, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin üyeleri, yasama görevinin yanı sıra denetim görevini de
yapmaktadırlar; bu tür olayların üstüne gitmesi gereken arkadaşlarımızdır. O
bakımdan, ben, bu soruya cevap verirken, herkesi sorumlu davranmaya davet
ediyorum. Sporla ilgilenen herkesin, yazarların, kulüp başkanlarımızın,
liglerin bitmesine üç hafta kala ağızlarından çıkan sözleri kulakları
duymalıdır; çünkü, bir söz, söylemediğimiz sürece bizim esirimizdir; bir söz
söylendiği takdirde biz o sözün esiri oluruz. O bakımdan, futbola, spora şaibe
bulaştıracak ve bu anlama gelecek açıklamalar yapmak ve bu anlama gelecek
davranışlarda bulunmak, Türk sporuna gölge düşürür. O nedenle, herkesi sorumlu
davranmaya davet etmenin, görevim olduğunu düşünüyorum.
Bunun dışında, bu
konularda elinde bilgi, belge, delili olan birtakım iddia sahipleri var ise,
spordan sorumlu Devlet Bakanı olarak başta bana gelebilirler, Futbol
Federasyonuna gidebilirler; bunların üzerine gitmek bizim görevimizdir; ama,
delilsiz, uluorta konuşarak, kafaları karıştırmaya, spora ve özellikle futbola
gölge düşürmeye hiç kimsenin hakkı olmadığı kanaatindeyim.
İzmir Milletvekili Sayın
Ahmet Ersin arkadaşımızın sorusu üzerine bu açıklamayı yapma ihtiyacını
hissettim. Özellikle teşvik primiyle ilgili iddialar da, son zamanlarda, yoğun
şekilde gündemdedir. Bu konuyla ilgili, hem Bakanlığım hem Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü ve hem de Futbol Federasyonu çok dikkatli bir şekilde,
Türkiye'deki futbol müsabakalarını, öncesinde, müsabaka esnasında ve
sonrasında, ciddî şekilde takip etmektedir. İnanıyoruz ki, bu 2003-2004 sezonu
şaibesiz şekilde sonuçlanacaktır; ama, kiminin şampiyon olacağı, kiminin de
kümeden düşeceği bir süreçte, bu tür söylentilerin çıkmasını biraz da olağan
karşılamak gerekir diye düşünüyorum; ama, bir cümlemi tekrar etmeme lütfen izin
veriniz. Herkesi, şu süreçte sorumlu davranmaya davet ediyorum.
Diğer bir soru, yine
İzmir Milletvekili arkadaşımız Hakkı Ülkü Beye ait. Bu da, aşağı yukarı bir
sene önce sorulmuş bir soru, ancak sırası şimdi geldi, şimdi cevaplandırma
imkânı buluyorum.
"13 Temmuz 2003
tarihinde ÖSYM sınav merkezi tarafından düzenlenecek olan -ki, düzenlendi
tabiî, o zaman düzenlenecek olandı- kamu personeli seçme sınavının sadece
öğretmen adaylarını kapsayacağı duyurulmuştur. Bu sene kamu personelinin
merkezî sınav dahilinde alınması uygulaması neden öğretmenlik dışındaki meslek
gruplarını kapsamamaktadır" deniliyor.
Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, kamu kurum ve kuruluşlarında boş kadrolar var; ama, ekonomik
nedenlerle, bu boş kadrolara, her yıl, bunları dolduruncaya kadar atama yapma
imkânımız yok.
2003 yılında, sadece 35
000 kadro için açıktan atama izni verebildik. Bu, bütçe kanununda da yer
almıştı. Bu 35 000 açıktan atama izninin 20 000'ini, Millî Eğitim Bakanlığı
öğretmenler için kullanmıştı ve öğretmenler için, gerçekten, geçtiğimiz yıl bir
sınav yapılmıştı ve bu sınav sonucunda da, öğretmenlerimiz kurayla
atanmışlardı, hatırlayacaksınız.
Geriye kalan kadrolarla
ilgili de "peki, açıktan atama yapılacak olan kişileri nereden
seçtiniz" diyecek olursanız, bilindiği gibi, 1999 yılında bir devlet
memurları sınavı yapılmıştı, 2002 yılında da kamu personeli seçme sınavı
yapılmıştı. Bu sınavda -ki, ÖSYM tarafından yapıldı- başarı gösteren ve yüksek
puan alanlardan başlamak üzere, ÖSYM tarafından, talep edilen kamu kurum ve
kuruluşlarına, bu atamalar, geçtiğimiz yıl yapılmıştır.
Bu sene de, yine, 1999 ve
2002'de yapılan sınavların sonucuna göre, boş kadrolara, tabîi, atama izni çerçevesinde
atama yapılmaktadır; ancak, gerek 1999 gerekse 2002'de yapılan sınavların
süresinin, yönetmelik gereği, artık sonuna geldik. 3 Mayıs 2004'te, 1999
yılında yapılan sınavın süresi doluyor; yine, bu yılın temmuz ayında da,
2002'de yapılan kamu personeli seçme sınavının süresi doluyor.
Sayın Ülkü "başka
sınav yapmayacak mısınız; sadece öğretmenler için mi sınav yapacaksınız"
diyor. Bu sene, 10 ve 11 Temmuzda, kamu personeli seçme sınavı ÖSYM tarafından
yapılacaktır. Bilindiği gibi, şu anda da müracaatlar yapılmaktadır; bu ayın
sonuna kadar da, ilgililer, müracaatlarını yapacaklardır. Şu anda, 1999 veya
2002 sınavını kazanan veya kendilerine puanları bildirilen kişilerin -1999
sınavı için mayısa kadar, 2002 sınavı için temmuz ayında yapılacak sınava kadar-
atamaları da, yine kamu kurum ve kuruluşları tarafından -tabiî ÖSYM kanalıyla-
gerçekleştirilecektir.
2003 yılında izni alınıp
da, 2003 yılında ataması yapılamayan 2 386 açık atama için, şu anda, 1999 ve
2002 sınav sonuçlarına göre, zaten, ÖSYM bir atama süreci de başlatmıştır;
nitekim, elinde "kazandı" belgesi olan vatandaşlarımız buraya
başvurmaktadır.
2004 yılında açıktan
atama izni 40 000'dir. Bunun yarıya yakını, 18 000'i öğretmen atamalarıdır; 10
000'i atandı, 8 000'i önümüzdeki süreçte atanacak. Yine, büyük bir bölümü, 6
600'ü, üniversitelerimiz içindir. 5 500'ü, polis okullarından mezun olacak
mecburî hizmetle yükümlü polislerimiz içindir. Bunun dışında, kamu kurum ve
kuruluşlarına, yönetmelik gereği, Maliye Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı
ve Başbakanın onayıyla, 40 000 açıktan atama izni, kamu kurum ve kuruluşlarına
taksim edilmiştir. Bu çerçevede, şu anda bunları kullanmak isteyen kamu kurum
ve kuruluşları, henüz süreleri dolmamış olan sınav sonuçlarına göre atama
yapmaktadırlar; ama, bir kısmı da, herhalde, temmuzda yapılacak olan sınavdan
sonra bu atama işlemlerini yapacaklardır.
Sayın Ülkü bir soru daha
soruyor: "Siz, bu sistemi devam ettirecek misiniz?" Yani, yine aynı
sistem mi devam edecek; yine merkezî sistem yoluyla mı personel almaya devam
edeceksiniz? Evet; şu anda, Hükümetimiz, yine bu sistemi uygulamaya devam
etmektedir. İşte, bu sene yapacağımız sınav sonucunda da, yine, ÖSYM
tarafından, kamu kurum ve kuruluşlarına atama işlemleri gerçekleştirilecektir.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerimin sonuna geldim. Bir soru daha vardı "Eurovision Şarkı
Yarışmasının İzmir'de, Selçuk'ta yapılmasını düşünüyor musunuz" diye,
Kültür ve Turizm Bakanımıza bir soru yöneltilmişti. Bilindiği gibi, Eurovision
Şarkı Yarışması Türkiye'de yapılacak; ama, İstanbul'da, Abdi İpekçi Spor
Salonunda yapılması kararlaştırıldı. Şu anda da Abdi İpekçi Spor Salonu bu iş
için tahsis edildi, hazırlıklar da büyük bir hızla devam ediyor. Geçtiğimiz yıl
olduğu gibi, inşallah, bizim sanatçılarımız, Türk sanatçılarımız, Eurovision
Şarkı Yarışmasında başarılı olurlar.
Tüm sanatçılara da
şimdiden başarılar diliyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ersin.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Bakanımı dinlerken,
gerçekten, Türk sporunda, özellikle de futbolda herhangi bir sorun olmadığı
izlenimini aldım. Ancak, sevgili Bakanım, her yıl olduğu gibi bu yıl da şike ve
teşvik primleri verildiğine ilişkin iddialar yoğunlukta. Bunlar bazen hatır
şikesi oluyor, bazen çıkar şikesi oluyor. Şimdi, geçen yıl Altayın, İzmir'in bu
güzide kulübünün düşürülmesinin tek nedeni, aynı kulvarda mücadele eden diğer
takımların şike yapmasındandır. Futbol Federasyonu bu konuda bir araştırma
yapmış filan, rapor düzenlemiş! Ben, Futbol Federasyonuna zerre kadar
inanmıyorum Sayın Bakanım; çünkü, Futbol Federasyonu, zaten, bu şike
olaylarının içinde. O açıdan, onun düzenlediği raporun geçerli bir yanı yok bence.
Şimdi, bir şey sorayım
son maçlarla ilgili. Allahaşkına, bu Rizespor-Akçaabat Sebatspor maçının durumu
nedir; bunda şike var mı yok mu, hatır şikesi veya çıkar şikesi? Rizesporun
teknik direktörü bas bas bağırıyor, adam görevinden istifa ediyor "şike
var" diye. Yani, siz buna hâlâ "yok" diyorsanız Sayın Bakanım,
bu, evin çöplerini halının altına süpürmeye benzer. Dolayısıyla, soruna çözüm
bulmak lazım. Sorunu örtmeye çalışmak doğru olmaz.
Ayrıca, şunu da
söyleyeyim Sayın Bakanım: Sporda, özellikle futbolda mafyalaşma var. Bu mafya,
maç bağlıyor, hakem filmliyor, transfer dönemlerinde futbolcu kaçırıyor, zorla
sözleşme imzalatıyor; yani, bu mafyalaşmanın olmadığını söyleyebilir misiniz?
Bu mafyalaşma var. Hatta, statlardaki olayların da içinde bu mafya var. Şimdi,
bu olayları önlemekle görevli olan Futbol Federasyonu ve Merkez Hakem Komitesi,
bu mafyalaşmanın önüne geçmesi gereken, bu şike olaylarının önüne geçmesi
gereken Futbol Federasyonu ve Merkez Hakem Komitesi, maalesef, bana göre, bu
mafyalaşmanın bir tarafındadır, mafyalaşmanın içindedir. Bunu ben ilk defa
söylüyor değilim. Bu, yıllardan beri basında, gerek televizyonlarda gerekse
gazetelerde yazılan bir gerçektir; yani, sporun, Türk futbolunun içinde mafya
vardır ve bu mafya, federasyona kadar uzanmaktadır, Merkez Hakem Komitesine
kadar uzanmaktadır.
Şimdi, şu
Rizespor-Akçaabat Sebatspor maçını nasıl tarif edersiniz?! Yani, Fenerbahçe
gibi bir takımı kendi sahasında kök söktürüp yenen bir takım, Akçaabat Sebatspora yeniliyor ve Rizesporun antrenörü,
teknik direktörü "bunda şike var" diye bağırıyor ve istifa ediyor.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Sebatspor da Erzurumsporu da yendi; ne oldu yani?! Sebatspor Fenerbahçeyi de
yendi; yenmedi mi?!
BAŞKAN - Efendim,
toparlar mısınız...
Sizin ek bir sorunuz var
mı?
AHMET ERSİN (İzmir) - 2
soru vardı efendim.
BAŞKAN - Açıkladınız; biz
de müsamahayla karşıladık.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Ama, 2 sorum vardı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ama, süreniz çok
uzadı.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Peki, bitiriyorum Sayın Başkan.
Yani, Türk sporuna,
futboluna şaibe bulaştırmayalım. "Görmezden gelelim" dememiz, Sayın
Bakanım, az önce söylediğim gibi, evin çöpünü halının altına süpürmeye benzer.
Bu olayları bilelim; var bu olaylar; şike de var, teşvik primi de var, mafya da
var. Bunlar var; bunlara çözüm bulalım, üstünü örtmeye çalışmayalım.
Federasyona filan hiç güvenmeyin. Federasyon bu olayların içinde zaten.
O açıdan, federasyona
filan bırakırsanız bu sorunların çözümünü, federasyon, Merkez Hakem Komitesi,
bu olayları, bu sorunları çözemez.
Teşekkür ederim. Sağ
olun.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, yerimden bir açıklama
yapabilir miyim?
BAŞKAN - Efendim,
isterseniz, Sayın Ülkü'nün cevabını da alalım, beraber... Belki, ona da ihtiyaç
duyarsınız.
Buyurun Sayın Ülkü.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Sayın Bakanım, vermiş olduğunuz cevap için teşekkür ediyorum.
Konunun önemi bugünlerde
daha da büyümektedir. İşsizlik öylesine bir boyuta ulaşmıştır ki, memur olabilmek
için, insanlarımız, varını yoğunu ortaya koymaktadır; son günlerdeki gazete
sütunlarından da bunları görmekteyiz.
Geçtiğimiz hafta kamu
personeli seçme sınavı başvuruları için epey kuyruklar oluştu. 4 000 000
liralık formlar, karaborsada 10 000 000-15 000 000 liraya satılmakta.
Görülmektedir ki, başvuru formlarının dağıtılmasında ve toplanmasında bile
büyük bir koordinasyonsuzluk vardır. Kimsenin bu insanlarımıza eziyet çektirme
gibi bir hakkı ve lüksü olmamalı. O görülen, bugünkü gazetelerde bile görülen
kuyruklar bizim içimizi sızlatmaktadır. Geçmiş sınavlarda, ayrıca, yüksek
puanlarla kazanan genç arkadaşlarımız hâlâ herhangi bir yere atanabilmiş
değillerdir. Devletimizin bu insanların onurlarıyla oynamaması ve alınan
kadroların özellikle bundan önceki sınavlarda kazanmış olan kişilere
verilmesinin, insanların yaralarını bir ölçüde hafifleteceğine dair kendimizce
edinmiş olduğumuz bir kanaat vardır ve bize gelen yazılar, mektuplar vardır.
Böylesine bir davranış olursa, biraz daha adil davranılmış olacaktır.
Sizin demiş olduğunuz, bu
yıl alınmış olan 40 000 adet kadronun, açıktan atama kadrosunun belli bir
bölümünün, yani, aşağı yukarı yarısının öğretmenler için doldurulması
gerektiğine ilişkin cevabınız sevindirici; ancak, nasıl kullanıldığını bilmediğimizi
özellikle belirtmek istiyorum; çünkü, bize de bu konuda büyük talepler var. Bu
taleplerin karşılanamaması, tabiî ki bizlerin de canını sıkmakta.
Yine, vermiş olduğunuz
cevaplar için teşekkürlerimi sunmaktayım.
Arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, yerinizden
mi, yoksa kürsüden mi cevaplayacaksınız?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - İzin verirseniz, kürsüden de
verebilirim efendim.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Sayın Ersin yerinden
yaptığı açıklamada, bu şike olaylarının ve şaibe olaylarının içerisinde
doğrudan doğruya Futbol Federasyonunun da bulunduğunu ifade etti. Bakın,
bizler, sorumluluk taşıyan insanlarız; biz, stadyumda tribünde oturan bir
futbol taraftarı gibi konuşamayız; bir kahvehanede futbol sohbeti yapan
insanlar gibi uluorta konuşamayız. Eğer bir iddiada bulunmuşsak, onun
delillerini ortaya koymalıyız. Türkiye'de kurumlar, anayasal kurumlardır, yasal
kurumlardır; bunları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri uluorta
suçlayamazlar. Eğer, gerçekten, bu olayların içerisinde, mafyalaşma, şike
organizasyonlarının içerisinde yer almışlarsa, yer almışlardır diye bir yargıya
varıyorsak, bunun delillerini de ortaya koymak durumundayız. O bakımdan, işte
en son, Sayın Ersin, Çaykur Rizespor - Akçaabat Sebatspor maçından sonra Teknik
Direktör Sayın Vural'ın birtakım iddialarla maçı yarıda bırakarak Rize'den
ayrıldığını ifade etti. Ben, o maçın oynandığı günün akşamı, kendisiyle temas
kurmaya çalıştım; çünkü, çok önemliydi bu; yani, Türkiye'de tanınan, Türk
futboluna hizmet etmiş olan bir futbol adamının, teknik direktörlüğünü yaptığı
bir kulübün maçında, maç tamamlanmadan "bu maçta şike vardır" diye o
şehri terk etmiş olması, kuşkusuz ki, üstünde durulması gereken bir konuydu.
Ben, kendisini aradım. Trabzon Havaalanında yakaladık, yanında da bir gazeteci
arkadaş vardı. Eğer yetkililere bir şey söylemek istiyorsa, söylemekten
çekiniyorsa, ben, Ankara'dayım, spordan sorumlu Bakan olarak, kendisini
dinlemeye, elindeki delilleri hemen değerlendirmeye hazırım, gelsin Ankara'ya,
pazar günü 12.00'de Başbakanlıktayım dedim; ama, kendisi İstanbul'a gitmişler
ve 12.00'de, ben, Başbakanlığa geldim. O aracı gazeteci arkadaşımızla -ki,
hemen ismini de söyleyeyim; Vatan Gazetesi Spor Muhabiri Lütfü Özel Beydir-
beraber gelmişler; çünkü, havaalanında beraberdiler, onun telefonuyla
konuşmuştum. Sayın Vural'ın beyanı "benim bu konuda söyleyeceğim bir şey yok.
O nedenle, Sayın Bakanla da görüşme ihtiyacı hissetmiyorum" şeklinde
olmuş. Bunu, bana, Sayın Özel ifade etti. Daha sonra "ben, o tür
beyanlarda da bulunmadım, sağlık sorunları sebebiyle Rizesporu bıraktım ve
oradan ayrıldım" diye ifadede bulunmuş.
Şimdi, biz, Bakanlık
olarak, Federasyon olarak... Ben, Federasyon Başkanını da aradım bu konuya
mutlaka sahip çıkması gerektiği konusunda. Birisi bir şey söylüyor -o anda,
heyecanla, işte bir şeye kızmış sinirlenmiş oluyor- sonra, delillerini getir
denildiğinde "hayır, ben, öyle şey demedim" diyor, vazgeçiyor.
Dolayısıyla, demin üstüne
basarak ifade ettiğim, herkes sorumlu davranmak durumundadır, uluorta
konuşamayız. O bakımdan, biz, bu şaibe iddialarını kilimin altına, hasırın
altına falan atıyor değiliz. Nerede bu konuda bir iddia varsa, bir haber varsa,
Bakanlık olarak üstüne gidiyoruz. Nitekim, Futbol Federasyonu hakkında basında
birtakım haberler yer aldı, televizyonlarda yorumlar yapıldı. Ben bunları ihbar
kabul ederek Başbakanlık Teftiş Kurulunu görevlendirdim, şu anda çalışma
yapıyorlar. Biz, yolsuzluklarla, suiistimallerle, kirlilikle mücadele etmek
için geldik. Bunlara göz yumamayız, bunların üstüne şiddetle gideceğiz
kuşkusuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, işsizlik,
Türkiye'nin en önemli sorunu. Sayın Ülkü'nün, o konudaki değerlendirmesine
katılıyorum; ancak, tüm işsiz vatandaşlarımızı da devlet dairelerinde
değerlendirmemize imkân olmadığını herhalde kendileri de takdir edecektir.
İşsizlik sorununun çözümü, kamu kurum ve kuruluşlarına işsiz insanlarımızı
yerleştirmekten geçmez; Türkiye'de yeni iş sahalarının açılması, yeni
tesislerin devreye girmesi ve Türkiye'de üretimi ve yatırımı teşvikten geçer.
Hükümet olarak da biz, bu konuda, sanıyorum, birbuçuk yıl içerisinde önemli
adımlar attık.
Bakın, dün akşam
televizyonda görüntülerini gördüm, Urfa'da bir tekstil firması -Urfa,
biliyorsunuz, bu son çıkan kanun kapsamına alınmıştı- hemen bir atölye kurmuş,
orada yüzlerce insan çalışıyor. Dolayısıyla, Türkiye'de özellikle bu teşvik
yasasından yararlanmak isteyen yatırımcılar artık harekete geçtiler, yeni
yatırım alanları açıyorlar, yeni fabrikalar, yeni tesisler kuruluyor.
İnanıyorum ki, önümüzdeki aylarda ve yıllarda, Türkiye'de işsizlik sorununun
çözümüne, bu çıkarmış olduğumuz yasa, bu yasayla ilgili önümüzdeki günlerde
yapmayı planladığımız birtakım değişiklikler ciddî merhem olacaktır.
Bu sınavlara geçmişte
girenlerden yüksek puan alanlardan bazıları yerleştirilemedi, az puan alanlar
yerleştirildi şeklinde bir değerlendirme yapıldı. Kuşkusuz, bu konudaki
şikâyetler bize de geliyor. Ben bunları inceletiyorum; ancak, bir kamu kurum ve
kuruluşu bir meslek erbabını istiyor, bir mühendis istiyor, yabancı dil bilen
birini istiyor. Bu vasıflara uyan kimse, yüksek puan alan, onlar gönderiliyor.
Bu vasıflara sahip olmayıp yüksek puan alan oraya gidemediği için, kendisinden
daha düşük puan almış olan kişinin atandığı şeklinde bir izlenime yol açıyor.
Burada ÖSYM'nin yaptığı atamalarda, yönetmeliğin dışında herhangi bir uygulama
olmadığını da ifade etmek istiyorum. Bu konudaki şikâyetleri en aza indirmek
için bu sene sınavda farklı bir yöntem uygulamaya karar verdik. ÖSYM de bu
konudaki çalışmalarını tamamlamak üzere; nitekim, kitapçıktaki bazı
değişiklikleri de yaptı. Zannediyorum, şikâyetler de en aza inmiş olacak.
Ayrıca "bu sınavla
ilgili form kuyrukları oldu" dedi Değerli Milletvekili arkadaşımız. Evet,
İstanbul'da ve Ankara'da formları dağıttığımız bazı yerlerde kuyruklar oluştu.
Zannettiler ki, bir tek yerde bu dağıtılıyor. Halbuki, İstanbul'da 20 yerde
dağıtılıyordu form; 19 yerde kimse yok; ama, 1 yerde kuyruk var. Tabiî orada
anonslar yapıldı, denildi ki, sadece burada dağıtılmıyor, şurada şurada da
dağıtılıyor ve ertesi gün hiçbir kuyruk kalmadı. Dolayısıyla, vatandaşların
bilgilendirilmemesinden kaynaklanan, bir gün, İstanbul'da ve Ankara'da sorun
yaşandı. Müdahale ettik ve bu sorun da çözüldü. Şu anda herhangi bir sıkıntı
yoktur.
Bu açıklamaları, tekrar
kürsüye çıkarak yapma ihtiyacını hissettim. Hepinize, yeniden, saygılar
sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Başkan.
AHMET ERSİN (İzmir)-
Sayın Bakan...
5. -
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, kamu kurum ve kuruluşlarına
verilen Hazine garantilerine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi
(6/533)
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu soru önergesi, üç
birleşim içinde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son
fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyordum.
BAŞKAN - Bu, karşılıklı
diyalog değil, Sayın Ersin.
AHMET ERSİN (İzmir) - Bir
cümlelik düzeltme...
BAŞKAN - Sonra aranızda
konuşun artık efendim.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Yarım dakikalık bir şey efendim.
BAŞKAN - Efendim bir
sonraki sözlü soruya geçtik, devam ediyoruz.
Gündemin 4 ve 5 inci
sıralarındaki soruları Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız müştereken
cevaplandıracaktır.
6. -
Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır-Çüngüş-Yeniköy'e ziraat
teknisyeni atanıp atanmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/536) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
7. - Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, tohum üretimi ve ıslahına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/537) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü'nün cevabı
BAŞKAN- Soruları
okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Muhsin Koçyiğit
Diyarbakır
Diyarbakır'ın Çüngüş
İlçesine bağlı Yeniköy, yöredeki 20 köyle birlikte nüfusu 5 000'i bulmakta ve
binlerce çiftçimiz tarımsal faaliyetle uğraşmaktadırlar. Yeniköy'de ziraat
teknisyenliği binası olmasına karşın, boş bulunan ziraat teknisyenliği
kadrosuna bugüne kadar atama yapılmadığından, yöre çiftçilerimize yönelik
hizmet verilememektedir.
Soru: Yeniköy'de mevcut
olup, boş bulunan ziraat teknisyenliği kadrosuna atama yapıp, yöre
çiftçilerimizi hizmetten yararlandırmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın,
Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.
Atilla Başoğlu
Adana
1. Tarım Bakanlığı,
müstahsilin üretimde kullanacağı tohumların temininde ne gibi çalışmalarda
bulunmaktadır?
2. Ülkemiz tarımında
kullanılan sertifikalı tohumlar, menşe itibariyle hangi ülkelere aittir?
3. Söz konusu ülkelerden
sertifikalı tohum alımımız, ürün bazında ne miktarda gerçekleşmektedir?
4. Birim ürün başına ne
kadar bir maliyetle gerçekleşmektedir?
5. Ülkemizde tohum
ıslahçılığı yapılmakta mıdır? Tohum ıslahçılığının önünde yasal ve yapısal
engel bulunmakta mıdır?
6. Hibrit tohum üretimi
yapılmakta mıdır; eğer yapılmıyorsa üretime ne zaman başlanacaktır?
7. Yurt dışından temin
edilen sertifikalı tohumların üretimi ülkemizde gerçekleştirilebilir mi? Eğer
gerçekleştirilemezse, Tarım Bakanlığına bağlı araştırma merkezleri ne işle
iştigal etmektedirler?
BAŞKAN - Soruları, Tarım
ve Köyişleri Bakanımız cevaplandıracaktır.
Buyurun Sayın Bakanım.
Süreniz 10 dakika.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Diyarbakır
Milletvekilimiz Muhsin Koçyiğit'in Diyarbakır-Çüngüş İlçesiyle ilgili sorusuna,
şöyle kısaca cevap vermek istiyorum:
Diyarbakır-Çüngüş İlçesi
Müdürlüğünde, halihazırda, 4 ziraat teknisyeni görev yapmakta olup, ilçe
merkezi ve bağlı köylerin tarımsal faaliyetleri ve doğrudan gelir desteği çalışmaları
bu elemanlarca yürütülmektedir. Bakanlığımızca, eleman sıkıntısının giderilmesi
çalışmaları devam etmekte olup, haziran ayında oluşturulacak olan tayin
komisyonlarında, söz konusu ilçeye teknisyen tayini hususu dikkate alınacaktır.
Kendilerine bu bilgiyi arz ediyorum efendim.
Tabiî, sözlü soruların
soruluş tarihleri de, maalesef, oldukça eski; bugünkü sistemle, bunlara çok
kısa sürelerde cevap verme imkânı olmuyor. 2003 yılı haziran ayında sorulmuş
bir soru; bu şekilde cevap veriyorum.
Diğer soru, Adana
Milletvekilimiz Sayın Atilla Başoğlu'nun soruları. Tohumculuk sektörüyle ilgili
7 adet sorusu, gerçekten, konunun özüne yönelik ve ne durumda olduğumuzu tespit
açısından, bana, peşi peşine cevap verme imkânı verdiği için teşekkür ediyorum
ve bu bilgileri de, Meclisimizin bilgilerine aktarmaktan, sunmaktan memnuniyet
duyduğumu ifade ediyorum; kendisine teşekkür ediyorum.
Kısaca, üretimde
kullandığımız tohumların temini, sertifikalı tohumların menşei, sertifikalı
tohumlarımızın ne gibi bir miktarda gerçekleştirildiği, maliyeti, tohum
ıslahçılığı, yasal bir engelin olup olmadığı, hibrit tohum üretimi ve Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı araştırma merkezlerinin rolüyle ilgili -ben, sadece
anafikirlerini söyledim- soruları var. Dolayısıyla, ben, Atilla Beyin bu
sorularına, şöylece topluca cevap veriyorum:
Üreticimizin ihtiyaç
duyduğu tohumlukları tedarik etmek veya ettirmek, Bakanlığımızın en önemli
görevlerinden biridir. Ülkemizde sertifikalı tohumluk kullanımı, bitki türüne,
kaliteli tohumluğun ekonomik getirisine, üretici gruplarına ve onların sosyal,
ekonomik ve bilgi durumlarına göre farklılık arz etmektedir. Ülkemizde,
tahılda, başta buğday ve arpa gibi ürünlerde, çeşit sorunu yoktur; yani,
tohumluk çeşidi konusunda bir sorun yoktur. Araştırma kuruluşlarımız, bu sahada
oldukça başarılıdır ve şimdiye kadar, 100'den fazla çeşit geliştirmişlerdir.
Sadece 2004 yılında, 13 yeni çeşit ıslah edilerek çiftçinin hizmetine
sunulmuştur. Buna rağmen, bu ürünlerde sertifikalı tohumluk kullanım oranı ise
düşüktür. Buğdayda yüzde 14 civarında olan sertifikalı tohumluk kullanımı,
arpada sadece yüzde 4 civarındadır. Örneğin, yılda 600 000 ton civarında
sertifikalı buğday tohumuna ihtiyaç varken, kullanılan tohumluk miktarı geçen
yıllarda 50 000 ton civarındadır. Yani, ihtiyacın onikide 1'i kadar bir kısmı
çiftçilerimiz tarafından kullanılmaktadır ki, sorun da buradadır. Yani, çeşit
sorunu yok; ancak, sertifikalı tohumluk kullanımının yaygın olmaması sorundur.
Bu gerçekten hareketle,
Bakanlığımız, 2003 yılında bazı yeni uygulamaları devreye sokmuştur, 2004
yılında da benzer ve ilave uygulamalar devam edecektir. 2003 yılında,
Bakanlığımızın ilgili kuruluşu olan TİGEM, bayilik sistemine geçerek tohumluk
dağıtım ağını genişletmiş, daha uygun fiyatla üreticiye ulaşmaya çalışmıştır.
Bu tedbir sayesinde, önceki yıllarda 50 000 tonun altına düşmüş olan
sertifikalı tohumluk satışı 80 000 tonu bulmuştur. Yine, TİGEM tarafından
çiftçilerimize 2002 yılında 632 ton olarak gerçekleştirilen sertifikalı yem
bitkileri tohumluğunun dağıtım miktarı 2003 yılında 1 322 tona ulaşmıştır.
Ayrıca, 5 ilde uygulamaya
konulan Mahsul Fiyatına Sertifikalı Tohumluk Tahsisi Projesiyle, Bakanlığımız,
üreticiye mahsul fiyatına tohumluk temininde ilk tecrübesini yaşamıştır. 2004
yılında, il özel idareleri ve mümkün olan diğer kaynaklardan sağlanan
desteklerle, özellikle sertifikalı tohumluk için ödeme imkânı olmayan küçük
çiftçilerimiz başta olmak üzere, çiftçilerimize Mahsul Fiyatına Sertifikalı
Tohumluk Tahsisi Projesi 76 ilde yaygınlaştırılacaktır. Yani, tahılda
sertifikalı tohumluk kullanımının, özellikle buğdayda, toplam ihtiyacın
yarısına yaklaşması konusunda gayretli bir çalışmamız vardır; alacağımız sonuç,
Türk çiftçisi bakımından hayatî önemdedir.
TİGEM ve bayileri, pancar
kooperatifleri, tarım kredi kooperatifleri ve özel sektör vasıtasıyla 2004
yılında dağıtılmasını hedeflediğimiz tohumluk miktarı, iklim şartları da müsait
olduğu takdirde, 300 000 tondur. Bu, 2002 yılına göre yaklaşık yüzde 600, 2003
yılına göre yaklaşık yüzde 400 artışı ifade etmektedir. İlave olarak 25 Şubat
2004 tarihli ve 25384 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı
çerçevesinde üreticilerimizin kullanacağı düşük faizli selektif kredi imkânının
bu hedefe ulaşmada önemli katkıları olacağı kanaatindeyim.
Pamukta, araştırma
kuruluşlarımızın geliştirdiği yerli çeşitler yanında bazı yabancı çeşitler de
üretimde olup, sertifikalı tohumluk kullanımı yüksektir ve tohumlukların
tamamına yakını ülkemizde üretilmektedir. Ayçiçeği ve mısırda, üretimdeki
çeşitlerin ağırlıklı olarak yabancı kökenli olmasına rağmen, sertifikalı
tohumluk üretiminin önemli bir kısmı ülkemizde yapılmakta ve aynı zamanda ihraç
edilmektedir. Son yıllarda, mısır ve ayçiçeğinde yerli çeşit sayımız oldukça
artmıştır; ancak, F1 hibrit tohumluğun kamu eliyle üretim ve dağıtımının zor
olması nedeniyle üretime yansıması yetersiz olmuştur. Son yıllarda üretim
izinlerinin özel sektöre devredilmeye başlanılmasıyla yerli çeşitlerimizin
üretimdeki payları artmaya başlamıştır. Kısaca, pamukta, tohumla ilgili çok fazla
bir sorunumuz yok, ayçiçeği ve mısırda ise yurt içinde üretim var; ama, çoğu
yabancı menşeli.
Sebzede ise durum,
hepimizin tohumluk dediği zaman sorunlu olan alandır. Üretimde olan standart
sebze çeşitlerinin tamamına yakını ülkemize ait olup, tohumluk üretimleri de
ülkemizde yapılmaktadır; ancak, F1 hibrit sebze çeşit ve tohumluk üretiminde
ülkemiz büyük ölçüde dışarıya bağımlıdır. Kamu kuruluşlarımızın verimsiz
yapısı, üretim ve piyasaya arzda yetersiz kalmaları, özel sektörümüzün güçsüz
ve birikiminin yetersiz olması, sermaye ve teknoloji birikiminin yetersizliği,
güçlü yabancı firmaların yüksek rekabet gücü gibi olumsuzluklar, bu sahada
başarımızın önündeki önemli kısıtları oluşturmuştur. Hibrit sebze çeşit ve
tohumlukları genel olarak Hollanda, İsrail, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa
ve Almanya gibi ülkelerden ithal edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; sağlanan ve sağlanacak gelişmelere rağmen, ülkemiz
dışarıdan tohumluk ithal etmektedir. Tohumluk ithalat miktarları yıllar
itibariyle değişiklik göstermektedir. Yılda tohumluk ithalatımız 70 000 000 ilâ
80 000 000 dolar olup, bunun 45 000 000-50 000 000 doları sebze tohumluklarını
oluşturmaktadır. Örneğin, 2003 yılında 7 570 ton patates ve 696 ton sebze
tohumluğu ithalatı yapılmıştır, ihracatımız ise 15 000 000 dolar civarındadır.
Bilindiği gibi, standart
çeşitlere kıyasla, her türlü hibrit tohumların fiyatı oldukça yüksektir,
özellikle sebzede bu fiyat farkı daha da belirgindir, tür ve çeşide bağlı
olarak altından daha pahalı olanlar vardır ve zaten, dilde de olan, hadiseyi
ortaya koymak için kullanılan bir yaklaşım tarzı, altından daha pahalı olduğu
şeklindedir; ancak, ülkeiçi üretimle, hem maliyet daha düşük olacak hem de
ülkemizin teknolojik gücü artacak ve istihdama önemli katkılar sağlanacaktır.
Ülkemizde, yukarıda da
bahsedildiği gibi, kamu ve özel sektör araştırma kuruluşları tarafından çeşit
ıslahı çalışmaları ve kademeli tohumluk üretimleri elbette yapılmaktadır.
Ülkemizde, özellikle kamunun yüz yıla yaklaşan bir araştırma geçmişi vardır,
bazı türler hariç olmak üzere, bugüne kadar üreticimizin kullandığı birçok
çeşit ve tohumluk, bu kuruluşlar tarafından üretilmiştir. Özellikle tahıllarda,
baklagillerde, yem bitkilerinde ve pamukta kullanılan teknolojilerin tamamına
yakını bu kuruluşlarımızca üretilmiştir. Bütün bunlara rağmen, takdir edersiniz
ki, bu kuruluşların da idarî, yapısal, teknik ve malî sıkıntıları olmuş,
beklenen seviyede başarılı olamamışlardır. Bu nedenle, Bakanlığımız, araştırma
kuruluşlarımızın daha etkin hale getirilmesi için gerekli çalışmaları başlatmış
ve önemli mesafeler kat etmiştir. Gittikçe gelişen ve güçlenen özel sektör
kuruluşlarımızın da devreye girmesiyle, bu sahadaki başarımız elbette daha
fazla olacaktır.
Ülkemizde yapılacak çeşit
ıslahının önünde herhangi bir yasal, yapısal engel yoktur. Uzun yıllar
eksikliği hissedilen ve üzerinde çalışılan, Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı
Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun 2004 yılı ocak ayında yürürlüğe girmiştir.
Bu kanun, önemli bir yasal boşluğu doldurarak, özel ve kamu kuruluşlarının
ıslah çalışmalarını daha da yoğunlaştırmaları ve ülke dışından, ihtiyaç
duyulacak üstün teknoloji transferi için güvenli bir zemin oluşturmuştur.
1963 yılında yürürlüğe
giren 308 sayılı Kanunun yerini alacak olan yeni tohumculuk kanunu, üzerindeki
çalışmalar tamamlanarak Başbakanlığa gönderilmiştir. Bu kanunla, özel sektör
kuruluşlarının örgütlenmesi, tohumculuk faaliyetlerinin yaygınlaştırılması,
sertifikasyon ve kontrol çalışmaları yeni bir boyut kazanmış olacaktır.
Son dört beş yıl
içerisinde, hem Bakanlığımıza bağlı araştırma enstitüleri hem de özel sektör
kuruluşlarımız, hibrit sebze çeşidi geliştirme ve tohumluk üretiminde önemli
gelişmeler sağlamışlar; çok sayıda yeni çeşit üretilmiş ve pazara girmeye
başlamışlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Dört beş yıl önce yüzde 1 civarında olan yerli hibrit
çeşit ve tohumluk kullanımı, bugün yüzde 10 civarına ulaşmıştır, bazı türlerde
bu oran daha yüksektir; örneğin, domateste yüzde 15-20 civarında olduğu tahmin
edilmektedir.
Bu seviyeler elbette
yeterli değildir. Bu amaçla, Bakanlığımız, 2004 yılında yeni bir projeyi
uygulamaya koymuştur. 2004-2008 yılları arasında 7 trilyon lira bütçeyle 5
araştırma enstitüsü, 5 üniversite ve 20 özel sektör kuruluşunun katılımıyla
yürütülecek olan Türkiye, F 1 Hibrit Sebze Çeşitleri Geliştirme ve Tohumluk
Üretimi Projesiyle, kamunun ve özel sektörün birbirini tamamlayacak olan birimleri
ve birikimleri, güçleri bir araya getirilmiştir. Bu işbirliği içerisinde
başlangıç olarak 8 sebze türünde hibrit çeşit geliştirmek, tohumluk üretmek,
ülkeiçi ve dışına pazarlamak amaçlanmıştır. Ayrıca, ülkemizde yerli ve yabancı
özel sektör yatırımlarının artırılması, Bakanlığımıza ait bazı işletmelerin bu
tür yatırımlara açılması, bu sahada önemli atılımlar sağlayacaktır.
Yürütülen projeler ve
yeni yatırımlar sayesinde dört beş sene içerisinde hedef, yerli hibrit sebze
tohumluk üretiminde payımızı yüzde 30'lara, bir on yıl içerisinde ise yüzde 60
ile 70 arasında bir seviyeye çıkarmaktır. Dolayısıyla, kamuoyumuzda, bu
tohumculuk konusunda bir olumsuzluk olarak ifade edilen, özellikle sebze
tohumculuğunda, hibrit tohumculukta başlatılan bu projeyle, bu büyük geri
kalmanın telafisi konusunda bir büyük gayret gösterilmektedir. Ülkemizdeki
bilgi birikimi bir araya getirilerek ortak bir çalışma yapılacaktır ve bu
çalışmanın sonucunda bu geri kalmışlığın büyük ölçüde telafi edilebileceğine
inanıyoruz.
Türkiye'ye yönelik
yabancı sermaye yatırımlarında da çok büyük bir istek olduğuna şahit olduk.
Özellikle Hollanda başta olmak üzere, Türkiye'de sebze tohumculuğu konusundaki
yatırımların da artacağına ve Türk müteşebbisleriyle işbirliği şeklinde
gerçekleşecek bu yatırımın, Türkiye'de sebze tohumculuğundaki bu geri
kalmışlığı da telafi edeceğine inanıyorum. Özellikle, tahıldaki durumumuzun,
tekrar, çok sevindirici olduğunu belirtiyorum; ancak, sertifikalı tohumu, bir
yolu ve yöntemini bularak, çiftçimize kullandırmayı mutlaka başarmamız
gerektiğine inanıyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
8. - Niğde
Milletvekili Orhan Eraslan'ın, esnafın Halk Bankasından kullandığı kredinin
faiz oranlarının düşürülüp düşürülmeyeceğine ilişkin Devlet Bakanından sözlü
soru önergesi (6/543)
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
9. - Niğde
Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Ulukışla-Darboğaz Kasabasına çok programlı
lise yapılıp yapılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/551) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
10. -
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Nazım Hikmet'in bir şiirinin ders
kitabından çıkarıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/555) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
BAŞKAN - Şimdi, Millî
Eğitim Bakanımızın müştereken cevaplandıracağı gündemin 7 ve 11 inci
sıralarındaki soruları okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Millî
Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Orhan Eraslan
Niğde
Niğde Ulukışla Darboğaz
Kasabasına çokprogramlı lise yapılması için gerekli arazi tahsisi yapılmış ve
Millî Eğitim Bakanlığı adına arsa tapusu çıkarılmıştır.
Projesi de yapılmış olan
bu lise, Darboğaz Kasabasının yanı sıra, Gümüş ve Emirler Köyleri ile Aktoprak
Kasabasına da hizmet edecektir.
Soru:
Darboğaz Kasabasına çok
programlı lisenin yapılması düşünülmekte midir? Düşünülüyor ise, ihalesi ne
zaman yapılacak ve hizmete ne zaman geçecektir?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını dilerim.
Saygılarımla.
Mustafa Gazalcı
Denizli
1. - Nazım Hikmet'in
"Dünyayı Verelim Çocuklara" adlı şiirinin ilköğretim 5 inci sınıf
ders kitaplarından çıkarıldığı doğru mudur?
2. - Nazım Hikmet'e ders
kitaplarında yer verilmesi sakıncalı mıdır? Bu tutumunuz, halkımızı, Türkçemizi
cezalandırmak değil midir?
3. - UNESCO 2002 yılını
"Nazım Hikmet Yılı" olarak duyurdu; siz de Kültür Bakanlığı
döneminizde armağan olarak kitap yayımladınız. Eğer Nazım Hikmet sakıncalıysa
bu kitabı neden yayımladınız?
4. - Ölümünün 40 ıncı
yılında yapılan bu ayıptan dönülecek mi? Nazım Hikmet'in sanat ürünleri ders
kitaplarına yeniden alınacak mı?
5. - Türkiye Büyük Millet
Meclisinde şiirleri okunan, ülkemizde ve dünyada yapıtları birçok baskı yapan
Nazım Hikmet'in öğrencilere tanıtılması için neler düşünüyorsunuz?
BAŞKAN - Bu 2 soruyu
Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik cevaplandıracak.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, Sayın
Başkanın müsamahasına sığınarak, Genel Kurulun açılışında biraz geç kaldığım
için, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney'in, Türkiye'deki ÖSS meselesi ve
ortaöğretimde yaşanan bazı problemlerle ilgili yaptığı gündemdışı konuşmaya
cevap veremedim, bir iki cümleyle buna cevap vermek istiyorum, ardından da
diğer sorulara cevap vereceğim.
Sayın Güney, bu
konuşmada, dershanelere gitmenin âdeta mecburî hale geldiğini, bu
öğrencilerimizin, özellikle lise son sınıftaki öğrencilerimizin, hastane
kapılarında rapor almak için hem kendilerinin birçok sıkıntı çektiğini hem de
birçok kimseyi sıkıntıya soktuklarını, buna karşın, Millî Eğitim Bakanlığının
sadece köklü değil pansuman tedbirlerle yetindiğini ifade ediyor ve kendi
görüşleriyle bu meselenin üstesinden nasıl gelinebileceğini de ayrıca teklif
olarak sunuyor.
Ben, Sayın Güney'e, bu
önemli konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirdiği için,
öncelikle, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
ben, Millî Eğitim Bakanlığına atandığım günden beri, bu problemi, tıpkı Sayın
Güney gibi, gündeme getirdim. Bu, bizim uygulamalarımızın yol açtığı bir
problem değildir, bizim, kucağımızda bulduğumuz bir problemdir; ancak, tabiî
ki, siyasî iktidarlar, kucaklarında buldukları problemleri de çözmek
zorundadır, siyasî iktidar çözüm üretmek zorundadır; ama, Sayın Güney, bir tıp
doktoru olduğu için kendisi bunu çok iyi bilir, eğer bir kanamalı hasta
geliyorsa, öncelikle pansuman yapıp, onun kanamasını durdurmak lazım; ama,
cerrahî bir müdahale gerekiyorsa, onu da ardından yapmak lazım.
Biz ne yaptık? Bir kere,
buna ne sebep oldu, müsaade ederseniz, ona temas etmek istiyorum. Eğer, siz,
ÖSS'de lise son sınıftan soru sormazsanız, lise 2 müfredatından doğru dürüst
soru sormazsanız, öğrencilerle ilköğretim 8 inci sınıf, lise 1 ve bir genel kültürden
oluşan soru paketiyle muhatap olursanız, o öğrencileri okuldan koparırsınız.
Bugün, liselerimizde yaşanan sıkıntı budur. Bunu kim tespit ediyor? ÖSS'de,
nelerin sorulması, nelerin sorulmaması gerektiğiyle ilgili Millî Eğitim
Bakanlığının en ufak bir yetkisi yoktur. Halbuki, bu öğrenciler bizim
öğrencilerimiz. Buna, ÖSYM vasıtasıyla YÖK karar veriyor. Bu sınav sistemi
devam ettiği sürece de lise son sınıflardaki bu durumun önüne geçmek mümkün
değildir.
Biz, evet, palyatif
tedbirler aldık. Geçen sene bu taleplerin artması üzerine, ben, okulları,
özellikle lise son sınıf öğrencilerini bir hafta erken tatile soktum. Bu yıl,
mazeretsiz devamsızlığı 10 günden 20 güne çıkardık ki, bu rapor alma isteğini
biraz azaltmış olalım.
Sayın Güney'e kesinlikle
katılıyorum, velilerinin eli kolu uzun olan, hatırlı gönüllü aileler çok
rahatlıkla rapor alabiliyorlar ve özellikle, kırsal kesimde olan, kenar
mahallelerde oturan, velileri etkili, yetkili insanlar olmayan gençlerimiz bu
manada çok ciddî sıkıntı çekiyor.
Bu, bir problem; ama, bu
problemi çözmenin yolu, işte, dediğim gibi, cerrahî müdahaleden geçer, onu da
çok yakında, ümit ediyorum ki, huzurunuza getireceğimiz YÖK yasa tasarısıyla
çözüme kavuşturacağız.
Millî Eğitim Bakanlığı,
ÖSYM'nin, üniversite sınavları itibariyle, âdeta, en büyük müşterisi
konumundadır, onların yaptığı uygulamalar bizi doğrudan etkiliyor; ama, burada
söz sahibi değiliz. Bizim ve ÖSYM'nin, yani, YÖK'ün birlikte hazırlayacağı bir
yönetmelikle bu meselenin üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum.
Tabiî, doğrudan, konu bu
olmadığı için... Daha detaylı bilgileri zatıâlinizle paylaşmaktan zevk duyarım
Sayın Güney.
Öte taraftan, İzmir
Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü "öğretmen atamalarını olumlu karşıladığını;
ancak, atamaların nasıl yapıldığını bilmediğini" söyledi.
Değerli arkadaşlarım,
konuyla ilgili olan, konuyla ilgilenen değerli milletvekillerimiz bunu çok iyi
biliyorlar. Öğretmen atamaları, KPSS'ye girmiş ve belli bir puan almış olan
adaylar arasından yapılan bir sıralamayla yapılmaktadır. Geçmiş yıllarda,
öğrencilerin, daha doğrusu, aday öğretmenlerin müracaatları klasik usullerle
yapılıyordu; insanlar kuyruklara geçiyorlardı, günlerce, çok ilkel görüntüler
ortaya çıkıyordu. 2003 yılından itibaren, biz, bu ilkel görüntüleri ortadan
kaldırdık. KPSS'den, yani, Kamu Personeli Seçme Sınavından belli bir puan alan
adaylar, Millî Eğitim Bakanlığına internet yoluyla müracaat ediyorlar. Biz,
tarih belirliyoruz. O tarihler arasında, internet ortamında müracaatlarını
yapıyorlar. Bu müracaatlar değerlendiriliyor ve basının gözü önünde, canlı
yayında, bilgisayar ortamında atamalar yapılıyor ve bir iğnenin ucu kadar bir
tavassut, bir kayırma söz konusu olmuyor.
Geçen yıldan itibaren,
ildışı atamaları da böyle yaptık. 32 000 küsur müracaat oldu. Biz, bunun 8
300'ünü, yine, dediğim gibi, bilgisayar ortamında, herkesin gözü önünde yaptık.
Bu sene yeni bir uygulama getiriyoruz. İldışı tayinleri mayıs ayında yapacağız.
Niçin; çünkü, geçmişte, bunlar ağustosta, eylülde yapılıyordu; eğitim öğretim başlıyor,
öğretmen daha eski yerinde ve bu durum, büyük bir kargaşaya sebep oluyordu,
karışıklığa sebep oluyordu. Şimdi, mayıs ayında yapacağımız tayinle, diyelim
ki, Kars'taki bir öğretmen, tayini eğer İzmir'e çıkmışsa bunu bilecek, okul
tatile girdikten sonra öğrencilerini mezun edecek veya yolcu edecek, karşı
tarafa gidecek, evini tutacak, evini taşıyacak, yeri yurdu belli olacak ve bir
sonraki eğitim öğretim yılında, orada görevinin başında olacak. Açıktan
atamalar ve ildışı atamalar bu şekilde yapılıyor. Böylelikle, Sayın Hakkı
Ülkü'ye de bu vesileyle cevap vermiş oluyorum.
Niğde Milletvekilimiz
Sayın Orhan Eraslan, Niğde-Uluşkışla- Darboğaz Kasabasında çok programlı lise
yapılıp yapılmayacağını soruyor. Tabiî, bu sözlü soru önergelerinin şöyle bir
talihsizliği var maalesef: Bu sözlü sorular sorulduğu zaman, o konu çok canlı
oluyor; ama, üzerinden bir yıl, birbuçuk yıl geçtikten sonra gündeme gelince,
gündemden düşmüş oluyor. Ancak, ben, Sayın Eraslan'a şunu ifade edeyim: O, bu
yazıyı bize yazdıktan sonra, biz, bu sözlü soru önergesini bir ihtiyaç
belirlemesi olarak kabul ettik ve 2004 yılı yatırım programında yer alması için
Devlet Planlama Teşkilatına teklif ettik; ancak, yatırım bütçesindeki sıkıntı
dolayısıyla 2004 yılı programına giremedi, 2005 yılı programına bunu tekrar
teklif edeceğiz. Bunu ifade etmek isterim.
Denizli Milletvekili
Sayın Mustafa Gazalcı, 5 inci sınıf Türkçe kitabından Nazım Hikmet'in şiirinin
çıkarıldığını vesile ederek başka sorular da soruyor. Ben, hatırlamanız
açısından bunları tekrarlamak istiyorum: Nazım Hikmet'in şiirlerine ders
kitaplarında yer vermenin sakıncalı olup olmadığını soruyor. Bu tavrımızın,
Nazım Hikmet'in 40 ıncı ölüm yıldönümünde yapılan bir ayıp olduğunu söylüyor,
bu ayıptan dönülecek mi diye soruyor.
Ben, öncelikle, soru
soracak değerli arkadaşlarıma şöyle bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Bir
gazete haberi üzerine, eğer, hemen kalemi ele alır, acul bir tavırla soru
önergesi hazırlarsanız, bu, sizi ofsayda düşürür, çok yanlış olur.
Değerli milletvekilleri,
bakın, ben size şunu söyleyeyim: Millî Eğitim Bakanlığının şu anda ders kitabı
olarak okuttuğu, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan 8 inci sınıf
Türkçe kitabında Nazım Hikmet'in şiiri var. Bakın, bu, Sayın Gazalcı'nın söz
konusu ettiği Dilek Kaya, Fevzi Sarıdağ tarafından yazılan 5 inci sınıflar için
ders kitabı olarak önerilen Türkçe kitabında, evet, Nazım Hikmet'e ait bir şiir
varmış, bu şiirin adı "Dünyayı Verelim Çocuklara" imiş; fakat, Talim
Terbiye Kurulu tarafından yayınevine şöyle bir teklifte bulunulmuş:"Bu
şiir, burada işlenen konunun temasına uygun değil ve bu seviyedeki çocuklar
için bu uygun düşmez.". Bunun üzerine, yayınevi -ki, yayınevi de
"Biryay Yayınevi" dediğimiz bir yayınevi- bunun yerine temaya uygun,
çocukların düzeyine uygun "Atatürk Çocuk Olmuş"diye bir şiir koymuş
ve bu kitap, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ders kitabı olarak kabul edilmiş
ve okutulmaktadır.
Aynı yayınevinin ve aynı
yazarların, bakın, yine Biryay Yayınevi tarafından yayınlanan, Dilek Kaya ve
Fevzi Sarıdağ tarafından yazılan 2 nci
sınıftaki Türkçe kitabında, Nazım Hikmet'in "Annem" şiiri yer
almaktadır. Yine aynı yazarlar tarafından yazılan, 4 üncü sınıflarda okutulan
Türkçe kitabında Nazım Hikmet'in "Memleketim" şiiri yer almıştır.
Ayrıca, Özgün Yayınevi tarafından
yayınlanan, 5 inci sınıflar için hazırlanmış Türkçe kitabında, yine, Nazım Hikmet'in "Memleketim" şiiri yer
almaktadır.
Bu verdiğim örnekler şunu
gösteriyor: Biz, Millî Eğitim Bakanlığı olarak, şairlere karşı bir sansür
uygulamıyoruz; "şu şaire yer ver, şu şaire yer verme" şeklindeki bir tavır, bizim tavrımız değil
değerli arkadaşlarım.
Bakın, ben, size çok daha
başka bir şeyden söz edeyim. Şu kitap, Nazım Hikmet'in doğumunun 100 üncü
yılında Kültür Bakanlığı tarafından
yayınlanmış olan bir kitaptır. Bu kitabı yayınlayan bakan da bendenizim
ve bu kitap, benim sunuş yazımla yayınlanmış olan bir kitaptır, Alpay
Kabacalı'nın editörlüğünü yaptığı bir kitaptır.
Değerli arkadaşlarım,
Nazım Hikmet'in kültür adamı ve sanatkâr cephesi başkadır, Nazım Hikmet'in
ideolojik tarafı başkadır. Ben, Nazım Hikmet'in ideolojik fikirlerine
katılmıyorum; ama, eğer, Nazım Hikmet'i seven, özellikle CHP'li arkadaşlarım
bir gün teşrif ederlerse veya kuliste bir çay ortamında, lütfederlerse, ben
kendilerine ezberden şöyle bir Nazım Hikmet dinletisi yapmak istiyorum.
Şimdi, bakın...(CHP
sıralarından gürültüler)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Bakanım, ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ama, şimdi başka bir şey söyleyeceğim: Değerli
arkadaşlarım, bakın, geçen yıl Necip Fazıl'ın vefatının 25 inci yıldönümüydü.
Bu yıl da, Necip Fazıl'ın doğumunun 100 üncü yıldönümüdür. Ben, Necip Fazıl'la
ilgili, tıpkı benim Nazım Hikmet'e yaptığım gibi, Kültür Bakanlığında bir kitap
yayınlayacak solcu ve babayiğit bir bakan istedim.
Şimdi, size şunu
söyleyeyim...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Zaten, solcu, babayiğit demektir!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade eder misiniz.
Bakın, daha önceki,
bizden önceki dönemlerde Kültür Bakanlığında hep DSP'li arkadaşlarımız oldular.
Bakın "bazı kültür ve sanat adamlarının doğum ve ölüm yıldönümleri için
neler yapılabilir" diye bir program yapılmış. Programda, Necip Fazıl'ın 25
inci vefat yıldönümü için de en ufak bir şey yok, 100 üncü doğum yıldönümü için
de en ufak bir şey yok.
Bakın, ben, Nazım
Hikmet'ten iki mısra okuyarak, aslında demokratik tavrın ne olması
gerektiğiyle, birey ile toplum ilişkisinin ne olması gerektiğiyle ilgili...
Aynı zamanda, bu mısralara katıldığımı ifade edeceğim. Eğer, Nazım Hikmet'i
sevenler böyle hareket ederlerse, Türkiye'de AK Partinin yapmış olduklarını
onlar da yapmış olurlar.
Bakın, Nazım diyor ki:
"Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine."
Ormanda çam da var, kayın
da var, köknar da var, karaağaç da var, var da var... Hepsi tek ve müstakil bir
birey; ama, orman bir bütündür; işte, onun gibi kardeşçesine.
Demokrasiyi sadece
kendisi için isteyenler, sadece kendisi gibi yaşayan, kendisi gibi hisseden,
kendisi gibi giyinen, hayatını kendisi gibi tanzim eden insanlar için
isteyenler demokrat olamazlar. Farklılıklara rağmen, biz, bu çoğulcu anlayışı,
ülkemizde, Parlamentomuzda, okulumuzda, sokağımızda hâkim kılmak zorundayız.
İşte, bu, çoğulcu bir tavırdır; bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi
kardeşçesine.
Dolayısıyla, değerli
milletvekili arkadaşlarım, samimiyetle, ben, şahsen söylüyorum ve Parti olarak
biz bunu aşmış insanlarız. Bizi bu tür sorularla falan da muhatap etmeniz, bu
tür güzel sohbetlere vesile olur; ama, zaman kaybı olur.
Biz, Nazım Hikmet ile
Peyami Safa arasında bir tercih yapmak zorunda değiliz, böyle bir çatışma
ortamı oluşturmak zorunda değiliz; Tevfik Fikret ile Mehmet Âkif arasında bir
tercih yapmak zorunda değiliz, böyle bir çatışma ortamı oluşturmak zorunda
değiliz.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
İsteyen yok ki zaten!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ama var.
Bakın, tekrar söylüyorum:
Şimdi kulise çıkalım, ben, size, Nazım Hikmet'ten onlarca şiiri ezberden
okuyacağım, bir CHP'li, Necip Fazıl'dan, Mehmet Akif'ten bir şey okursa, ne
derseniz deyin bana. (CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Şimdi okuyayım mı? Şimdi okuyayım...Şimdi okuyayım...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Tamam Cemal Bey.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - İstiklal Marşının 10 kıtasını okuyayım.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Böyle şey olur mu?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ne biçim itham bu Sayın Bakan?! Yapmayın...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, heyecanlanmayın, sinirlenmeyin...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Siz, İstiklal Marşını kimin yazdığını bilmiyor musunuz? Yapmayın
lütfen.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Manevî değerler sizin tekelinizde değil. Tekelinizde değil her şey...
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
toparlayın lütfen.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Onlar gerilerde kaldı Sayın Bakan. Yapmayın, bırakın bunları.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
toparlayın...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir kez daha söyleyeyim: Nazım Hikmet
de, Peyami Safa da, Tevfik Fikret de, Mehmet Âkif de, Necip Fazıl da, Ece Ayhan
da, bunların hepsi bizimdir; bizim kültürümüzün, bizim dünyamızın sanat ve
kültür adamlarıdır.
Tekrar ifade ediyorum:
Bir sanatçının, bir kültür ve sanat adamı tarafı var, bir de siyasî ve
ideolojik tarafı var. Sezai Karakoç'un siyasî fikirlerini birisi benimser,
birisi benimsemez; Necip Fazıl'ın ideolojik fikirlerini birisi benimser, birisi
benimsemez; ama, eğer, Necip Fazıl büyük şairse, Necip Fazıl'ın büyük
şairliğini kabul etmemiz lazım, ona, ona göre yer vermemiz lazım. Bu, Nazım
Hikmet için de geçerlidir, diğerleri için de geçerlidir.
Dolayısıyla, şunu
bilmenizi isteriz: Biz, Millî Eğitim Bakanlığında, şu veya bu şaire kota
koymayız, sansür uygulamayız. Biz, kitaptan, yazıdan, şiirden korkan insanlar
değiliz. O şiirden, kitaptan korkan insanlar, genellikle, tektipçi, despot,
dayatmacı, jakoben anlayışın mensuplarıdır. Dolayısıyla, bunu huzurunuzda ifade
etmek istiyorum.
Bunu siz mi yazdınız
Sayın Cemal Anadol?
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Necip Fazıl'dan... Ben gönderdim size.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, Sayın Cemal Anadol...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Kemal Anadol.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Kemal Anadol, Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - ...Necip Fazıl'dan bir dörtlük yazmış ve ispatladı
ki, Cumhuriyet Halk Partisinde de, Necip Fazıl'dan şiir bilenler varmış.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana
teşekkür ediyoruz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Pardon, Kemal Anadol.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Gördünüz mü, her şeyi siz bilmiyorsunuz Sayın Bakan.
BAŞKAN - Sayın Anadol,
iki mısra okumak istiyor musunuz?
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Yazdım, Sayın Bakana gönderdim efendim.
BAŞKAN - Peki, teşekkür
ediyoruz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, bir şiir günü yapalım, herkes bildiği şiirleri
okusun.
BAŞKAN - Evet, Sayın
Gazalcı, yerinizden, kısa...
V.HAŞİM ORAL (Denizli) -
Efendim, oradan söylesin; belki, Necip Fazıl'dan da bir şey söyleyecektir.
BAŞKAN - Hayır,
İçtüzüğümüze göre öyle efendim.
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Millî Eğitim Bakanı, sorduğumuz
soruya, on ay sonra bir yanıt verdi; verirken de, sorunun yanıtından çok,
kendine göre ders verdi; yani, dedi ki: "Gazete haberlerinden yola çıkarak
soru soruyorsunuz, sonra da açığa çıkıyorsunuz."
Sayın Bakanın bir yaklaşımı
var, bir üslubu var; incitici. Yazılı soru önergelerine de öyle yanıtlar
veriyor. Gülüyor; ama, ağzından çıkan sözler insanı incitiyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hayır, hiç incitmez.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Ama, ben, açıklamalarından, gördüm ki, Talim Terbiye Kurulu tarafından, 5
inci sınıf Türkçe kitaplarında, Nazım'ın bu şiirine yer verilmemiş; kendisi
söyledi. Efendim, çocuklarla ilgili, bu şiirin, anaduygusu, tema'sı uygun
değilmiş, başka bir şiir konulmuş. Demek ki, olay doğru.
Değerli arkadaşlar,
bakın, Nazım Hikmet, yıllarca, bu ülkede yasaklandı, ders kitaplarına
konulmadı. Nazım da, şiirinde, zaten, onu söylüyor; "Yazılarım otuz kırk
dilde basılır; Türkiyemde, Türkçemle yasak" diyor.
Sayın Bakan, Talim
Terbiye Kurulunun 13 üyesinin 12'sini görevden aldı, 136 uzmanı bir çırpıda
uzaklaştırdı.
Şimdi, ilgili ders
kitabında diyor ki: "Siz, Nazım Hikmet'in bu şiirini çıkarın, ondan sonra
geri getirin." Zaten, Sayın Bakanın kendisi de itiraf etti;"tema'sı
uygun değil" gerekçesiyle....
Bakın, UNESCO, doğumunun
100 üncü yıldönümünde, bütün dünyaya "Nazım Hikmet Yılı" olarak
duyurdu. Biz, ozanları -kendisinin dediği gibi- sağcı, solcu falan diye
ayırmıyoruz; sanatsal gücüne göre... Gerçekten güçlü ozanlar, yıllara dayanan
ozanlar, bizim ozanlarımızdır. Bu Nazım Hikmet de, Yunus Emre de, Karacaoğlan
da, Mevlâna da, hepsi bizim değerlerimizdir, biz onları ayırmayız; ama,
yıllarca bu ülkede ayrıldı değerli arkadaşlar; Nazım Hikmet de bunlardan
birisidir. Kültür Bakanlığında böyle bir kitap yayınlandı. Gerçi, bunun kararı
İstemihan Talay zamanında verildi, Sayın Bakan bunu tamamlamış. Gene de
kendisini kutluyoruz; ama, diyoruz ki, bakın "ben Nazım'ı severim"
biçiminde olmaz. Siz, Nazım Hikmet'i, Talim Terbiye Kurulundaki, atadığınız
kişilere kabul ettirebiliyor musunuz? Onlar şiirlerine yer verebiliyor mu? İşte
mantık, kafa burada. Nazım'ı seversiniz, kuliste şiirini okursunuz; ama, 15 000
000...
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
bir dakikanızı rica edeyim...
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Bitiriyorum Sayın Başkanım.
15 dakika konuştu ve
Nazım...
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
bir dakikanızı rica edeyim.
Bakın, size, bu Genel
Kurulda, çok söz vermişizdir, ben verdim ve milletvekillerimizin görüşlerini
açıklamada elden gelen müsamahayı gösteriyoruz; ancak, İçtüzüğümüze göre, sizin
soru önergenize cevap veren bakana, bir açıklama talebinizle açıklama
isteyebilirsiniz. Siz, genel izahatta bulunuyorsunuz. Lütfen, rica ediyorum,
İçtüzüğümüze hepimiz uyalım. Zaten, gereği kadar açıklama yaptınız; son sözlerinizi almak istiyorum.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Peki, Sayın Başkanım.
Şimdi, izninizle Sayın
Bakana şöyle soruyorum: "Dünyayı verelim çocuklara" diye başlayan
şiirin -çok kısa zaten, bunu okuyorum- neresi temaya uygun değilmiş?!. Çünkü,
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle, dünyanın bütün
çocuklarını Türkiye'ye çağırıyoruz, onlara barış diyoruz, çocuk diyoruz... Bu,
güzel bir uygulamadır; ama, çocuklar için şiir yazmış bir Nazım Hikmet'i
çeşitli nedenlerle okullara sokmuyoruz diyoruz. Okuyorum:
Dünyayı verelim
çocuklara, hiç değilse bir günlüğüne,
Allı pullu bir balon gibi
verelim, oynasınlar,
Oynasınlar türküler
söyleyerek yıldızların arasında,
Dünyayı çocuklara
verelim.
Kocaman bir elma gibi
verelim, sıcacık bir ekmek somunu gibi,
Hiç değilse bir günlüğüne
doysunlar,
Bir günlük de olsa
öğrensin dünya arkadaşlığı,
Çocuklar dünyayı alacak
elimizden,
Ölümsüz ağaçlar
dikecekler.
Bu şiir güzel değil mi
Sayın Bakan?! Yani, niye, tema'sı uygun değil?
Teşekkür ederim Sayın
Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Sayın Gazalcı,
teşekkür ediyoruz.
Sayın Bakanım,
ekleyeceğiniz bir şey var mı?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Hayır.
BAŞKAN- Teşekkür
ediyoruz.
Biraz süremizi aşarak
soru-cevap kısmını tamamlamış bulunuyoruz.
Şimdi, gündemin diğer
konularına geçmeden önce, 3 üncü sırada yer alan soruyu soran İzmir
Milletvekilimiz Sayın Ahmet Ersin, şike konularında Bakanın açıklamasından
sonra söz alarak yaptığı açıklamanın ve konuşmanın yanlış anlaşılabileceğinden bahisle,
İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, kısa bir açıklama talebinde bulunmuştur.
Kendilerine bu imkânı veriyorum.
Buyurun Sayın Ersin.
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin'in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin'in, yapmış olduğu konuşmada ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı
görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
AHMET ERSİN (İzmir)-
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanın benim
açıklamalarıma verdiği cevaptan, sözlerimi yanlış anladığını gördüm. Sayın
Başkanım, şike ve teşvik priminin Türk futbolunu kemirdiğini ve bu sektörde
mafya gruplarının var olduğunu anlatmaya çalıştım ve gerek şike ve teşvik
primine karşı gerekse bu mafya gruplarına karşı önlem alması gereken
Federasyonun ve Merkez Hakem Komitesinin de bu görevini yeterli biçimde
yapmadığını, önlem almakta yetersiz kaldığını anlatmaya çalıştım. Özellikle, bu
mafya gruplarının Federasyonu da etkisi altına aldığına ilişkin kamuoyunda
yaygın iddialar var. Zaten, bu konuyla ilgili olarak benim verilmiş bir
araştırma önergem de var. Yani, burada, ben, herhangi bir kurumun
mafyalaştığını ya da bir takımın şike yaptığını söylemek istemedim, sözlerimi
bu şekilde düzeltiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ersin, zapta geçmiştir görüşleriniz.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince,
bu kısmın 94 üncü sırasında yer alan, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27
milletvekilinin, korsan yayıncılığın tüm yönleriyle araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin
öngörüşmesine başlıyoruz.
VII. -
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1. - Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, korsan yayıncılığın tüm
yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/123)
BAŞKAN - Hükümet?..
Burada.
Meclis araştırması
önergesi, Genel Kurulun 30.7.2003 tarihli 113 üncü Birleşiminde okunduğundan,
tekrar okutmuyorum.
İçtüzüğümüze göre, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla hükümete, siyasî parti
gruplarına ve önergedeki birinci imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer
imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri, hükümet
ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10 dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: Şu ana kadar Başkanlığımıza bildirilen söz
isteği, AK Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç'a aittir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, CHP Grubu adına, Sayın Yakup Kepenek konuşacaktır.
BAŞKAN - İlk söz Hükümete
aittir.
Hükümet adına, Sayın
Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
BAŞBAKAN YARDIMCISI VE
DEVLET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Ankara Milletvekili arkadaşımız Sayın Yakup Kepenek ve 27
milletvekili tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen 21
Temmuz 2003 tarihli önergeyle, korsan yayıncılığın tüm yönleriyle incelenmesi,
bu konuda yapılacak yasal düzenlemelerin ve alınacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılması talep edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanan ve 5846 sayılı Fikir
ve Sanat Eserleri Kanunu ile diğer ilgili kanunlarda önemli değişiklikler yapan
5101 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 12 Mart 2004
tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Fikrî mülkiyet sisteminin
güçlendirilmesi ve korsanlıkla mücadelede etkinlik sağlanması amacıyla
hazırlanan bu kanunla, Belediye Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu, Sinema,
Video ve Müzik Eserleri Kanunu, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanun, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gibi kanunlarda önemli
değişiklikler gerçekleştirilmiştir.
Gerçekleştirilen bu
değişiklikler çerçevesinde, korsanlıkla mücadelede etkinlik sağlanmasına
yönelik olarak, şu adımlar atılmıştır: 1580 sayılı Belediye Kanununun 15 inci
maddesinin 11 numaralı fıkrasına hüküm eklenmek suretiyle, kayıtdışı ekonomi
yaratılmasına sebep olan fikir ve sanat eserleri alanındaki korsan
faaliyetlerin önlenebilmesi için 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
kapsamında korunan eser, icra ve yapımların tespit edildiği kitap, kaset, CD,
VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyallerin sokakta satışının engellenmesi
amaçlanmıştır.
Diğer taraftan, 2464
sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 52 nci maddesine fıkra eklenerek, yine,
5846 sayılı Kanun kapsamında korunan eser, icra ve yapımların tespit edildiği
kitap, kaset ve bunun gibi taşıyıcı materyallerin sokakta satışına izin
verilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. Bu şekilde, bu materyallerin işgal
harcına konu edilemeyeceğinin de belirlenmesi amaçlanmıştır.
Yine, Mart 2004'te
yürürlüğe giren bu kanunla, 3257 sayılı Kanunun 12 nci maddesinde yapılan
değişiklikle, söz konusu kanunun bandrol kullanımına ilişkin hükümlerine aykırı
fiillerde bulunanlar hakkında 5846 sayılı Kanunun 81 inci maddesinde öngörülen
cezaların uygulanması amaçlanmıştır.
5846 sayılı Kanunun 13
üncü maddesinin son fıkrasında yapılan değişiklikle, hak sahipliğinde ispat
kolaylığı sağlanması amacıyla eser ve yapımların kayıt ve tescil usul ve esasları
yeniden düzenlenmiştir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 5101 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun büyük
ölçüde bu alandaki sorunları çözmüş ve bu kanun şu anda uygulamadadır,
yürürlüktedir. Biraz sonra gruplar adına yapılacak konuşmalarda da, inanıyorum
ki, bu kanunun benim ifade etmediğim yönleri dile getirilecektir.
Gerçekleştirilen bu
değişikliklerle, korsanlıkla mücadelede etkin mekanizmalar oluşturulması ve bu
mekanizmaların sürekliliği sağlanmıştır. Bu nedenle, gerçekleştirilen bu
düzenlemelerle, önergenin veriliş tarihi de dikkate alındığında, söz konusu
önergenin görüşülmesine gerek olmadığını Hükümet olarak düşündüğümüzü
huzurunuzda belirtmek istiyorum. Tabiî, biraz sonra gruplar adına yapılacak
olan konuşmalarda da bu konuyla ilgili değerlendirmeler yapılacaktır.
Ben, böyle hassas bir
konuyu 2003 yılında gündeme getiren Sayın Kepenek'i kutluyorum. İnanıyorum ki,
yasanın bir an önce çıkarılmasında, bu önerge ve onun gayretleri de etkin
olmuştur. Bu bakımdan, kendisine, ayrıca teşekkür ediyorum ve hepinize saygılar
sunuyorum.(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Gruplar adına ilk söz
isteği, AK Parti Grubu adına Samsun Milletvekili Suat Kılıç'a aittir.
Buyurun Sayın Kılıç. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT
KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ankara Milletvekili
Sayın Yakup Kepenek ve arkadaşlarınca verilen araştırma önergesi hakkında, AK
Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere, söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mezkûr araştırma önergesinin konusu, ülkemizde kitap, müzik
kaseti ve CD'leri ile sinema filmi VCD'lerinin yasadışı yollarla çoğaltılıp
işporta tezgâhlarında satışa sunulmasıyla alakalıdır. Bu yasadışı pazarlama
yönteminin, telif hakkı ve eser sahiplerinin bilgisi ve izni dışında ve vergi
kayıt sisteminin de dışında cereyan ettiği bilgilerimiz dahilindedir. Sayın
Kepenek ve arkadaşlarınca verilen söz konusu araştırma önergesinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına arz edildiği tarih, 21 Temmuz 2003'tür.
Araştırma önergesinin verildiği tarih ile Genel Kurulda ele alındığı tarih
arasında uzunca bir süre geçmiş bulunduğundan, bu süreç içerisinde Genel Kurulumuzda
yaşananları hatırlamakta özellikle ve öncelikle fayda olduğu kanaatimi sizlerle
paylaşıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hatırlanacağı gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu,
3 Mart 2004 tarihinde 30 maddeden müteşekkil 5101 sayılı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısını yasalaştırmıştır. 12 Mart 2004
tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak belli bölümleri hemen yürürlüğe giren bu
kanunla, bugün ele almakta olduğumuz araştırma önergesinin amaçlamış olduğu olumlu
süreç de, büyük ölçüde, yasalaşarak tamamlanmıştır. Söz konusu kanunun hazırlık
çalışmaları sürerken, gerek hükümetimiz gerekse Kültür ve Turizm Bakanlığımız,
hem Anamuhalefette bulunan Cumhuriyet Halk Partisiyle hem de MÜYAP, SESAM,
EDİSAM gibi meslek örgütleriyle yakın temas ve işbirliği içinde çalışarak,
günün gereksinimlerini mümkün olduğunca karşılayacak bir yasama sürecinin
oluşumuna müspet katkılar sağlamıştır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; mezkûr kanun çıkarılmadan önce, kültür yayıncılığı sektörü, ciddî
ve tehlikeli bir yasal boşluğun içindeydi. Sektör, kayıtdışı ekonomiye çalışan
çete, şebeke ve örgütlerin kontrolü altındaydı. Bu alanda oluşan yasadışı
rantın, yasadışı ve amacı belirli bazı odaklar tarafından paylaşılmasının
yarattığı ağır tehlike, sokaktaki korsan sektörünün toplam kültür yayınları
büyüklüğüne oranıyla, çok daha açık ortaya çıkacaktır.
Ülkemizde kültür
yayınlarının yaklaşık pazar büyüklüğü, yıllık 100 trilyon Türk Lirası
civarındadır. Bu rakamın 53 trilyon lira gibi yüksek bir boyutu sokaktan
yönetilmekte ve tamamen kayıtdışında kalarak, bu rant, belli çevrelerin
kasasına girmektedir. Korsan kitapların toplam kitap satışı içindeki payı yüzde
55 gibi tehlikeli bir boyuta tırmanmış bulunmaktadır. Korsan CD, VCD ve DVD'lerin
toplam satışa oranıysa, çok daha tehlikeli bir oranla, yüzde 90'lar düzeyine
tırmanmış durumdadır. Bu rakamlar, ülkemizde bu alanın yıllar yılı nasıl ağır
bir istismar ve ihmale uğratıldığının açık ve rakamsal bir ifadesi
durumundadır. Bu ihmaller ve istismarlara göz yumulması nedeniyle, telif hakkı
ve eser sahipleri, ekonomik anlamda güç durumlarla karşı karşıya kalmıştır.
Emeğin, alınterinin, işgücünün ve sermayenin hiçe sayıldığı illegal, korsan
kitap, kaset, CD, VCD ve DVD satışlarıyla, yayın sektöründe güç koşullar
altında faaliyet gösteren firmalar da ciddî ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya
kalmıştır.
Söz konusu sektörün kamu
maliyesini de ilgilendiren bir başka boyutu kayıtdışı ekonomidir. Üretim, satış
ve pazarlama aşamalarının tümü kayıtdışı olarak gerçekleştiğinden, korsan
yayınlar tamamen vergidışı kalmakta, biraz da, buna dayalı yüksek KDV yükünü,
korsan yayınlara prim vermeyen, yasalara saygılı vatandaşlar sırtlamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; telif ve eser hakkı sahiplerine kanunlarla sağlanan ekonomik
hakları korumanın yanı sıra, kamu maliyesi ve ulusal güvenliğimiz açısından da
ciddî bir sorun olan korsan yayıncılığın her çeşidiyle birlikte sona
erdirilmesi, Yüce Meclisimizin görevi olduğu kadar, tek tek, milletvekili olarak
da her birimizin görev ve sorumluluğudur.
3 Mart 2004 tarihinde
çıkardığımız ve 12 Mart 2004 tarihinde yayımlanarak büyük ölçüde yürürlüğe
girmiş bulunan 5101 sayılı Kanunla, Belediyeler Kanununda, Belediye Gelirleri
Kanununda, Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanununda, Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda ve Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda
önemli değişiklikler yaptık.
Belediye Kanununda
yaptığımız değişiklikle, kitap, kaset, CD, VCD, DVD gibi materyallerin sokakta
satışını engellemeyi hedefledik. Belediye Gelirleri Kanununda yaptığımız
değişiklikle, bu materyallerin sokakta satışına "işgal harcı" adı
altında alınacak paralarla izin verilemeyeceğini belirledik. Eser sahipliğinde
ispat yükümünü kolaylaştırmak maksadıyla kayıt ve tescil esaslarını yeniden
belirledik, bandrol mevzuatına aykırı hareket edenler hakkında ağır cezaî
müeyyideler getirdik.
Bu materyalleri çoğaltma
imkânına sahip yerlerin Bakanlıkça belirlenmesini ve kayıt altına alınmasını
sağladık; cezaları yeniden düzenleyip, artırarak, mahkemelerin takdir
yetkilerini genişlettik ve olayın özelliklerine göre cezayı şahsîleştirerek
ağırlaştırabilme imkânını sağladık.
Korsan yayıncılığa karşı
kamu davası açabilme imkânını ihdas ettik. El konulan materyalin imha edilmesine
ilişkin esas ve usulleri yeniden belirledik. Suçun tekerrürü halinde, hapis
cezasının ertelenemeyeceği veya paraya çevrilemeyeceği gibi caydırıcı hükümler
getirdik. Korsan yayıncılığın ithalat ve ihracat yoluyla desteklenmesine uygun
koşul ve imkânların oluşması halinde, Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun ilgili
hükümlerinin uygulanmasına dair hassasiyetleri de, yine bu kanuna, özenle derc
ettik.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; bu kanunla, korsan yayınlarla ve bunların satışıyla mücadelede
sağlanan en önemli imkânlardan biri de, belediyelere ve mülkî idare amirlerine
yüklenen yetki ve sorumluluklardır. Bu yükümlülük, müzik ve sinema eserlerinin
çoğaltılmış nüshalarına bandrol yapıştırılması zorunluluğuna ilişkin hükümlerde
kendini göstermektedir. Buna göre, Bakanlık ve mülkî idare amirleri,
bandrollenmesi zorunlu olan nüshaların bondrollü olup olmadıklarını her zaman
denetleyebilir. Mülkî idare amirleri, gerekli görülen hallerde bu denetimi
sağlamak üzere, illerde denetim komisyonları oluşturabilir. Genel kolluk
kuvveti, yani polis ve zabıta, ilgili kişi ya da kurumların ihbarı üzerine
harekete geçerek, korsan yayınlara el koyabilir. İlgililer, el konulan
materyali ve çoğaltmaya yarayan araçları emanete aldıktan sonra, delilleri, suç
duyurusuyla birlikte cumhuriyet savcılığına sevk edebilme hak ve yetkisine
sahiptir. Cumhuriyet savcısı, bu talep üzerine, yasadışı korsan materyalin
imhasını, çoğaltma araçlarının mühürlenmesini, işyerinin kapatılmasını,
yargıdan, mahkemeden isteyebilir. Cumhuriyet savcısı bu talebi gündeme
getirdikten sonra, yine idarî ve mülkî sürece ilişkin bir başka konu,
belediyelerin ve mülkî idare amirlerinin edindikleri bu yasal yetki ve kanunun
kendilerine yüklediği yetki ve sorumluluğu harfiyen yerine getirmeleri halinde,
esasında, boşluklar, uygulama safahatında da büyük ölçüde tamamlanmış
olacaktır.
Sayın milletvekilleri,
benzer şekilde, yasal yollardan çoğaltılmış ve bandrol taşıyan nüshaların da
yol, köprü, iskele ve sair yerlerde satışı yasaklanmıştır. İlgili makamlar ve
kolluk güçleri, bu gibi materyalin de satışını engelleme ve el koyma hakkına
sahip kılınmıştır.
Kanunla, yasak sayılan
fiilleri işleyenler hakkında kamu davası açma imkânı tesis edilmiştir. Ayrıca,
üç aydan altı yıla kadar hapis ve 10 milyar liradan 250 milyar liraya kadar da
çeşitli kademelerde ağır para cezası yaptırımı, yine bu kanunla getirilmiştir.
Yine, bu arada, önemli
bir kazanım, hapis ve para cezalarının birlikte ve ayrı ayrı uygulanabileceğine
ilişkin hüküm de, 5101 sayılı Kanunla ihdas edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; açıklamalardan anlaşılacağı gibi, AK Parti ve CHP Gruplarının
uzlaşısıyla 3 Mart 2004 tarihinde çıkardığımız 5101 sayılı Kanun, korsan
yayınlar ve korsan yayıncılıkla mücadele konusunda etkili mekanizmalar
getirmiştir. Bu kanun, aynı zamanda, korsan yayınla mücadelenin sürekliliğini
de tesis etmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu kanunun kabulünden yedi ay önce
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen mezkûr araştırma önergesinin
görüşülmesine, Parlamento çalışmalarının işlevselliği de düşünülerek, gerek
olmadığı kanısındayız.
Uygulamada birtakım
aksamaların varlığı da, üzülerek belirtmeliyiz ki, kabul edilmesi gereken bir
gerçektir. Gerek belediye ve mülkî idare amirlerinin, yani, özellikle il valilerinin
gerekse onların talimatlarıyla harekete geçen genel kolluk ve zabıta güçlerinin
korsan yayınla mücadelede daha etkili ve sorumlu bir işbirliği içinde olmaları
gerektiği kaçınılmaz bir durum tespitidir.
Aynı şekilde,
mahkemelerin de, kanunla verilen takdir yetkisi çerçevesinde, işlek ve hızlı
bir çalışma içerisinde olmaları, temel beklentilerimiz arasındadır.
Uygulamadaki aksamalar
da, bu araştırma önergesini anlamlı kılmadığı gibi, gereken özen ve hassasiyeti
göstermeyen, kanunun verdiği yetkileri korsan yayınlarla mücadelede harekete
geçiremeyen belediye ve mülkî idare amirleri hakkında ve özellikle kanunun
verdiği yetkileri kullanmakta tereddüt gösteren il valileri hakkında, görevi
ihmal nedeniyle, hukukun genel ilkelerini uygulamaya geçirme imkânı mevcuttur.
Bu konuda gereken
süreçleri harekete geçirme imkânı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İçişleri
Bakanlığımıza aittir. Uygulamadaki aksamaların da, ilgili birimlerin işbirliği
içerisinde hızla ortadan kaldırılacağına olan inancımızla, bu araştırma
önergesinin reddi yönünde oy kullanacağımızı belirtir; bu vesileyle Genel
Kurulu en derin saygılarımla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
İkinci söz isteği,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'e
aittir.
Buyurun Sayın Kepenek.
Süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA YAKUP
KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; bugün
görüşmekte olduğumuz araştırma önergesinin sahibi ya da ilk imzacısı olarak
huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir
araştırma önergesinin verilmesinden dokuz ay sonra ele alınması ve bu arada, o
araştırma önergesiyle ilgili olarak bir yasal düzenleme yapılması, aslında,
Yüce Meclisin, yasa yapma ve denetleme anlayışının, çok ilginç -başka bir söz
söylemek istemiyorum- bir göstergesidir. Neden böyledir?
Değerli arkadaşlar,
temmuzda bu araştırma önergesi verildikten sonra yedi ay geçiyor ve Yüce
Meclis, 5101 sayılı Yasayı kabul ediyor.
Oraya geçmeden, şu
noktanın altını çizelim: Bizim, iki temel görevimiz var; bunlardan birincisi
denetleme, ikincisi de yasa çıkarmak. Araştırma önergeleri, bu ikisini
birleştiren bir öze sahip.
Burada, araştırma
önergemizde, bu konuda yapılacak yasal düzenlemelerin ve alınacak önlemlerin
belirlenmesini istiyoruz. Ne zaman; temmuz ayının 21'inde veya sonunda Meclis
gündemine geliyor.
Sonra, bu önerge, bu
istek rafa kaldırılıyor, bir yerde kalıyor, Meclisin gündemine gelmiyor. Sonra,
hükümetimiz, bir yasa önerisiyle geliyor. Değerli arkadaşlarım, doğrudur; Sayın
Kılıç altını çizdi, her iki Grubun da ortak görüşleri alınarak, bu konuyla
ilgili arkadaşlarımızın, örgütlerin, kuruluşların görüşleri alınarak oldukça
düzgün bir yasa çıkarılmaya çalışıldı; ancak, doğru olan, yapılması gereken, bu
önergenin -yani, araştırma önergesinin- gündeme alınması, araştırmanın
yapılması ve burada istenildiği gibi, yasanın, o bağlamda, o çerçevede,
araştırmanın bulgularıyla, o katkılarla birlikte çıkarılması olmalıydı, doğru
olan buydu.
Doğru olan yapılmadı ve
doğru olan yapılmayınca ortaya şöyle bir çelişki çıktı, şöyle bir durum çıktı;
bu çelişkiye, Yüce Meclisin dikkatini çekmek isterim: Önce yasayı çıkardık,
yasayı çıkardıktan iki ay sonra, şimdi, bu konuyla ilgili araştırma önergesini
getiriyoruz! Sayın Kılıç da, haklı olarak "bunun anlamı kalmadı"
diyor.
Sayın Bakana teşekkür
ederim; Sayın Bakan diyor ki: "Sizin ve arkadaşlarınızın verdiği araştırma
önergesinin, bu yasanın çıkarılmasında, hiç olmazsa zihinsel olarak belki bir
etkisi, katkısı, bir yerde olmuştur." Sayın Bakanın inceliğidir bu ve
kendisine çok teşekkür ediyorum; ama, konu o değil ki; konu, bir başka şey.
Konu, bir grubun -27 olur, 30 olur, her neyse- Cumhuriyet Halk Partisi
Grubundan bir kesimin, milletvekili grubunun, bir konuda Meclis araştırması
yapılması önerisinin, aylarca ertelenmeden, bir an önce ele alınması ve hele
hele, bu konuda bir yasa çıkarılacaksa, o yasanın temeli, ön hazırlığı,
zihinsel ve diğer yönlerinin oluşturulması için bir dayanak, bir kaynak, bir ön
hazırlık gibi kullanılması olmalıydı. Bu yapılmadı ve bu yanlıştır. Önce bu
yanlışın, bu çelişkinin, atın önüne arabayı koymanın, bu yanlışın
vurgulanmasında yarar var; ben, önce bunu söyleyeyim.
Değerli arkadaşlar, bu
konuda söylenecek çok şey var; bunlardan bir tanesi şu: Korsan yayıncılık,
özünde ekonomik bir meseledir, ekonomik bir sorundur. Bu yasa ise, mantığı,
felsefesi, yaklaşımı itibariyle, esas olarak polisiye önlemleri içeriyor. Yani,
işin ekonomik tarafı yok. Neden kaçak yayıncılık yapılır, korsan yayıncılığa
insanlar yönelir, yayınevleri yönelir, birimler yönelir ve neden bu yayınlar
alıcı bulur; bunun nedenlerini irdelerken, maliyeti dikkate almamız gerekir.
Günümüzün ilerleyen teknolojik ortamında, çok düşük maliyetle, çok sayıda
üretim elde etmek mümkün, hem müzik ve sinema dallarında hem de kitap
yayınında. Şimdi, bizim ülkemizin, kanımca, en büyük eksiklerinden biri, kitap
okumaya, kültür alanına gerekli önemi -genel mantığımız itibariyle söylüyorum-
verememektir. Biz, yıllardır, ekonomik gelişmeyi, beton, kilometre yol ve
benzerleriyle ölçtük. Oysa, eğer sayılara bakarsanız, ülkemizde, yanılmıyorsam,
140 000 dolayında kıraathane vardır. Kıraathane "okuma yeri" demek
aslında; ama, 140 000 kıraathanenin okuma yeri olmadığı, başka şeylerin yeri
olduğu hepinizin bildiği bir konudur. Buna karşılık, yine, ülkemizde 1 400
kütüphane vardır. Değerli arkadaşlar, bu oransızlık, bu büyük çelişki, bizim
toplumsal olarak gelişmemizin önündeki en büyük engellerden biridir.
Bizim toplumumuzun,
sosyal sermaye dediğimiz bilim, bilgi, kültür ve donanımlı olma yönünden
eksikleri çok fazladır; bunun giderilmesi gerekir. Buradan nereye gelmek
istiyorum; buradan şuna gelmek istiyorum: Hükümet bu yasayı veya en kısa
zamanda şu noktayı gündeme getirmeli ve Yüce Meclisin önüne bir öneriyle
gelmelidir: Yayıncılık, özellikle kitap yayıncılığı teşvik edilmelidir. Bunun
herhangi bir yatırım teşvikinden farkı yoktur. Teşvik edilmesi neyi
sağlayacaktır; teşvik edilmesi, esasen, kişi başına geliri az olan, düşük olan
ülkemizde çok daha geniş kitlelerin kitap alabilmesini sağlayacaktır;
yayınevlerinin, rekabet içinde çalışan, güç koşullarda çalışan yayınevlerinin
daha güçlü olmasını sağlayacaktır; kültürün yaygınlaşmasını sağlayacaktır,
toplumsallaşmasını sağlayacaktır. Bunun, bu tür teşviklerin getirisi hemen
ortaya çıkmaz. Bu tür teşviklerin getirisi yıllar alır. Bu tür teşviklerin
getirisi, ileride, toplumda suçlu sayısının azalmasıyla kendini gösterir. Bu
tür teşviklerin getirisi, ileride, doğru giden trafikle kendini gösterir.
Cinayetlerin azalmasıyla, insanların birbirlerine kardeşçe ve hoşgörüyle
davranmasını sağlamakla o getiri elde edilir.
Bu nedenle, hükümetin, bu
meseleye, her şeyden önce, bir ekonomik sorun olarak bakmasında ve ekonomik
anlamda önlemler alarak vergi ve benzeri teşvikler getirerek yayıncılığı
özendirmesinde ve buna öncelik vermesinde kesin yarar vardır ya da toplumsal
zorunluluk vardır. Bu konuda yapılacak olan teşvik, herhangi bir teşvikten daha
az önemli değildir; tam tersine, doğrudan ve dolaylı etkileriyle çok daha fazla
öneme sahiptir, çok daha önemlidir ve biz, bunu sağlamak durumundayız.
Değerli arkadaşlar, bu
çerçevede vurgulanması gereken bir başka nokta, bu mekanizmanın işleyişidir.
Ülkemizde girdi fiyatlarından dağıtım mekanizmalarına kadar, bu konuda çok
büyük, çok ciddî sorunlar vardır ve ülkemizde yapılacak olan yasal
düzenlemelerin, yani, korsanlığa karşı alınacak önlemlerin, her şeyden önce
-yine, bu bağlamda, ekonomi bağlamında- girdi maliyetlerini düşürücü, dağıtım
sistemlerini ucuzlatıcı, kolaylaştırıcı öğeleri içermesinde kesin zorunluluk
vardır diye düşünüyorum.
Şimdi, devam edeyim.
Ülkemizde yazdıklarıyla geçinebilen yazar sayısı çok azdır; yani, yalnızca
yazdığıyla geçinebilen insan sayısı çok azdır. Oysa, başka ülkelerde bu durum
hiç de böyle değildir ve oralarda, insanlar, yaşamlarını yazarak geçirebilmekte
ve bu nedenle de daha çok üretebilmekte, daha kalıcı işler yapabilmekte, daha
büyük boyutlarda çabalara girebilmektedirler. Bizde bunu sağlayacak, bu
olanağı, bu gelişmeleri yaratacak bir çerçeveye, bir yaklaşıma, bir
düzenlemeye, yeni bir düzenlemeye gereksinim vardır.
Ek olarak bir şey daha
söyleyeyim. Bu yasa mart başında çıktı, yaklaşık iki aylık bir yasa; ancak,
kamuoyunda yansıdığı kadarıyla ve siz de bir büyük kentte kolayca görebilecek
durumdasınız ki, bu yasanın uygulamasında hâlâ bir dizi çok büyük eksiklik
vardır. İş, polisiye yöntemlere kalmıştır ve bu polisiye yöntemlerle de korsan
yayıncılığın önlenmesi çok da kolay değildir. Yani, şunu demek istiyorum: Bu
iki ay erken bulunabilir, yeterli süre geçmemiştir denebilir, ama, bu iki aylık
uygulamanın ayrıca değerlendirilmesinde ve nerede yanlış yaptığımız, nerelerin
ileride düzeltilmesi gerektiği ve bu konuda gelecekte alınacak önlemlerin neler
olması gerektiği üzerinde düşünmemizde yarar var diye düşünüyorum. Bu önerge
olur, başka bir düzenleme olur, onu bilemem; ama, şunu vurgulamak isterim:
"Bu durumun, bu toplumda birçok yönüyle kanayan yara olan, bir yönüyle
emek hırsızlığı diye birilerinin alınterinin, göznurunun çalındığı iddialarını
ortaya çıkaran, öbür yönüyle yoksul ve işsiz kesimlere iş ve aş olanağı
sağlayan bir sürecin, toplumsal boyutlarıyla, ekonomik boyutlarıyla ve polisiye
boyutlarıyla çok geniş olan bir konunun sağlıklı çözüme ulaşması için ne
yapabiliriz" sorusunu, doğru dürüst düşünmemiz, tartışmamız ve bu konuda
yeni yasal düzenlemelere yönelmemiz ve varsa bu yasanın o eksiklerini, teşvik,
vergi, ekonomik yön ve toplumsal yön bakımından bu yasanın eksiklerini giderici
çabalara girmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Bu çerçevede, son olarak
bir noktaya daha değineyim. Hükümetimizin, bu tür yasaları getirirken, hiç
aceleye getirmeden ve bir uzlaşmayla gelmesi gerektiği konusunda eğer düşünce
birliğindeysek, bundan sonraki yasal düzenlemelerin getirilmesinde, o konularda
verilen soru önergelerinin, araştırma önergelerinin öncelikle yerine
getirilmesi, görüşülmesi ve gereğinin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Yani,
şunu demek istiyorum: Bu örnekte olduğu gibi, lütfen, önce yasayı çıkarıp,
sonra, o yasanın çıkarılmasına neden olacak koşulları araştırılalım mı
araştırmayalım mı gibi bir yanlışa bundan sonra hiç olmazsa sürüklenmeyelim
diye düşünüyorum.
Ben, bu araştırma
önergesinin bu çizdiğim çerçevede hâlâ geçerli olduğunu, çıkardığımız yasanın
uygulanma yönlerindeki eksikleriyle fazlalarıyla ele alınması, irdelenmesi
gerektiğini, yani, önümüzdeki iki üç ayda, bu yasa nasıl uygulanıyor, eksiği
fazlası nedir konusuna, bu önemli konuya Yüce Meclisin eğilmesi gerektiğini
düşünüyorum ve o nedenle de, araştırma önergesini onaylamanızı özellikle talep
ediyorum.
Yasanın çıkarılmasında
emeği geçenlere elinize sağlık diyorum. Yalnız, bu konu, sadece bu yasayla
geçiştirilecek kadar az önemli de değil; tam tersine, çok daha önemli bir
konudur. O nedenle, bırakılım (A) grubunu, (B) grubunu, bırakalım Ahmet'i
Mehmet'i; ama, bu yayıncılık konusunu önümüzdeki üç ayda irdeleyelim,
inceleyelim ve korsan yayıncılığa karşı çıkarmış olduğumuz -ki, bu bir ilktir,
ilk yasadır, bir deney aşamasındadır- bu yasanın daha da geliştirilmesi için,
yeni yasal düzenlemelerin yapılabilmesi için neler yapmamız gerektiğini enine
boyuna çalışalım, hazırlayalım ve daha sağlıklı yasalar çıkaralım diye
öneriyorum. Önergenin kabul edilmesini özellikle istiyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kepenek.
Şahısları adına söz
isteği?.. Yok.
Böylece, Meclis
araştırması önergesi üzerindeki öngörüşme tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım:
Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler... Meclis araştırması açılmasını kabul etmeyenler...
Meclis araştırması açılması hususu kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.00
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.09
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
Gıdaların Üretimi,
Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve
Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları raporlarının
müzakeresine başlayacağız.
VIII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. -
Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname ile
Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
Raporları (1/238) (S. Sayısı 428)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından,
kanun hükmünde kararnamenin müzakeresini erteliyoruz.
2. - Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
3. - Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
4. -
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini
erteliyoruz.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5. - Kamu
Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731)
(S.Sayısı: 349)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon bulunmadığından,
tasarının müzakeresini erteliyoruz.
Samsun Milletvekili Ahmet
Yeni'nin, Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Kamu İhale Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun müzakerelerine başlıyoruz.
6. - Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine
ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile
Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/273) (S.Sayısı: 406) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu 406 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
müzakerelere başlıyoruz.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteği var.
AK Parti Grubu adına,
Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; özelleştirme
uygulamaları için alınması gerekli danışmanlık hizmetlerinde 4734 sayılı Kamu
İhale Kanunu nedeniyle karşılaşılan zorlukların giderilmesi amacıyla verdiğim
kanun teklifiyle ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepinizin bildiği gibi,
partimiz, kuruluş aşamasında, ekonomi yönetiminde benimsediği ilkeleri
açıklamıştır. Bu ilkelerden biri de rekabetçi serbest piyasa ekonomisidir;
yani, devletin ekonomiye müdahalesi, ancak düzenleme ve denetleme düzeyinde
kalacak; devlet, ekonomide işletmecilik alanından tümüyle çekilecektir.
Hükümetimizin özelleştirmeyle ilgili olarak harcadığı tüm çabalar bu ilkelerin
hayata geçirilmesini amaçlamaktadır.
Özelleştirmeyle, devletin
ekonomideki sınaî ve ticarî aktivitesinin en aza indirilmesi hedeflenirken,
rekabete dayalı piyasa ekonomisinin oluşturulması, devlet bütçesi üzerindeki
KİT finansman yükünün azaltılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi ve atıl
tasarrufların ekonomiye kazandırılması, bu yolla elde edilecek kaynakların
altyapı yatırımlarına kanalize edilmesi mümkün olacaktır. Hedeflenen özelleştirmeler
tamamlandığında, bu ilkeye sahip çıkmış olacağız. Bu nedenle, iktidara
geldiğimiz günden bu yana, özelleştirmede vaat ettiğimiz başarılara ulaşmak
için yoğun çaba harcıyoruz. Hükümet olarak, özelleştirmenin hızlı
yapılabilmesini engelleyen tüm geleneksel dirençleri kırmış durumdayız.
Türkiye'deki siyasî istikrar başarının yollarını açmıştır ve biz, bu yolda,
kararlı adımlarla yürüyoruz. Zaten, bu yürüyüşümüze hız katmak için
huzurunuzdayız ve sizden destek istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz, rahmetli Özal döneminde, 1984 yılında yapılan master plan ve aynı yıl
çıkarılan 2983 sayılı Kanunla, özelleştirmeyi gündemine almıştır. Böylece,
Türkiye, İngiltere'yle birlikte, dünyada, özelleştirme uygulamalarına ilk
başlayan ülkelerden biridir; ancak, günümüz itibariyle bir karşılaştırma
yapıldığında, Türkiye'nin özelleştirme açısından performansının, değil Batılı
ülkelerin, tüm eski komünist memleketlerin dahi gerisinde kaldığı açıkça
görülmektedir.
Ekonominin yeniden
yapılandırılmasının en önemli ayaklarından birini teşkil eden özelleştirme
politikası, bundan önceki hükümetler döneminde, aynı diğer ekonomik tedbirler
gibi, siyasal ve ekonomik istikrarsızlık ile kamuoyu desteği sağlanmaması gibi
nedenlerden dolayı layıkıyla uygulanamamıştır. Nitekim, özelleştirmeyle ilgili
ilk düzenlemenin yapıldığı 1984 yılından bugüne kadar geçen yirmi yıl
içerisinde, Özelleştirme İdaresi tarafından yaklaşık 9 milyar dolarlık bir
özelleştirme yapılabilmiştir. Ayrıca, hepimizin çok iyi bildiği gibi, Telekom
ve diğer birçok kuruluş çok daha iyi şartlarda özelleştirilebilecek iken,
mevcut olumlu şartlardan zamanında yararlanılmamış, fırsatlar heba edilmiştir.
Burada, şunu vurgulamakta
özellikle yarar görüyorum: Daha önceki düzenlemeler bir yana, 1994 yılında,
Yüce Meclisimizin büyük çoğunluğuyla kabul edilen 4046 sayılı Özelleştirme
Kanunu ve daha sonra Anayasamıza özelleştirme kavramının eklenmesi kararı
neticesinde, özelleştirme, bir devlet politikası hüviyeti kazanmıştır; ancak,
hemen burada, şunu belirtmekte yarar var: Anayasadaki düzenlemeden önceki
şartlarda yürürlüğe konulan Özelleştirme Kanunu, yönetmeliği andıran çok
ayrıntılı bir kanundur ve özelleştirmenin süratle tamamlanabilmesi için, hâlâ
düzenlenmesi gereken birçok husus içermektedir.
Özelleştirme Kanunu
çerçevesinde, Tekel, Türk Hava Yolları, Türk Telekom gibi büyük ölçekli
şirketler ile elektrik üretim, dağıtım ve doğalgaz tesislerinin özelleştirme
çalışmaları ile Millî Piyango, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, İstanbul
Altın Borsası, otoyol ve köprüler gibi özelleştirme kapsamı ve programına yeni
alınmış veya alınması düşünülen kuruluşların hazırlık çalışmaları Özelleştirme
İdaresince yürütülmektedir.
Geçtiğimiz dönemde, yur
tiçinde ve yurt dışında yaşanan ekonomik krizler, özellikle, sermaye piyasaları
aracılığıyla yapılan özelleştirme uygulamalarını engellemiştir; ancak,
piyasalarda 2003 yılı sonlarından itibaren ekonomide ciddî bir iyileşmenin
olduğu da aşikârdır. Bu iyileşmenin özelleştirme uygulamalarının
hızlandırılması için olumlu bir ortam oluşturduğu da değerlendirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2003 yılı başından itibaren kapsamlı ve kararlı bir
özelleştirme programı hükümetimizce uygulamaya konulmuştur. 2003 yılı uygulama
programı çerçevesinde, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından 53 ihale
açılmış, bunlardan 50 ihale yıl içinde sonuçlandırılmıştır. Bu uygulamalar
sonucunda, 33 adet iştirak, işletme ve şirket özelleştirilmiş olup, bu kapsamda
kuruluşlara verilen yetki çerçevesinde yapılan ihaleler sonucu toplam 429 adet
gayrimenkul satışı gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede, 2003 yılı başından
itibaren 2 200 000 000 dolar düzeyinde özelleştirme uygulaması yapılmış, toplam
700 000 000 dolar nakit girişi sağlanmıştır. Yine, 2003 yılında TÜPRAŞ'ın
özelleştirilmesiyle ilgili uygulamaların son aşamasına gelinmiştir.
2003 yılında yaptığımız
özelleştirme uygulamaları, hükümetimizin, özelleştirme konusunda oldukça ciddî
ve kararlı olduğunu göstermiştir. Bu ciddiyet ve kararlılık 2004 yılı
programında da ortaya konulacaktır. 2004 yılında özelleştirme uygulamalarının
yerel ve uluslararası gündemde önemli bir yer tutacağına ve yatırımcıların
ilgisini çekeceğine inanıyorum. Bu yıl, Telekom, Tekel, Petkim, bazı elektrik
üretim ve dağıtım şirketleri, Millî Piyango, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası,
otoyol ve köprüler gibi önemli kurumların özelleştirilmesi hedeflenmektedir.
2004 yılı içerisinde, hükümetimiz tarafından belirlenen strateji çerçevesinde
Telekomun yüzde 51 blok satışı süreci mayıs ayında başlatılacaktır. Elektrik sektöründe,
2004 yılı özellikle dağıtım şirketleri için özelleştirmenin başlayacağı yıl
olacaktır. Geçtiğimiz günlerde, TEDAŞ'ın özelleştirme kapsamına alınması
çalışmaları tamamlanmıştır. Tekelin sigara fabrikalarının özelleştirilmesiyle
ilgili çalışmalar son aşamaya gelmiştir. Petkim için yoğun bir pazar
araştırması sonrasında muhtemel yatırımcılarla görüşmeler yapılacaktır. Bu
sonuçlardan hareketle, bu kuruluşun özelleştirme çalışmaları başlatılacaktır.
Yine, bu yıl içerisinde,
Türk Hava Yolları ve Erdemir gibi hisseleri İstanbul Menkul Kıymetler
Borsasında işlem gören kuruluşların halka arz uygulamaları gündeme gelmiştir.
Şans oyunlarının özelleştirilmesi işlemleri hızla devam etmektedir. İstanbul
Menkul Kıymetler Borsası, İstanbul Altın Borsası özelleştirmelerinde ise,
kuruluşların özel durumları dikkate alınarak, Sermaye Piyasası Kuruluyla
işbirliği içerisinde, kendi tutacakları danışmanlarıyla birlikte, özelleştirme
modellerini ve özelleştirme sonrası yapılarını belirlemeleri benimsenmiştir.
Özet olarak, 2004 yılı
içerisindeki özelleştirme çalışmaları, ülke çıkarları doğrultusunda,
kararlılıkla ve büyük bir özveriyle sürdürülmektedir. Bu çabalar, elbette ki,
bir zaruretin de neticesidir.
Birtakım çıkar
gruplarının tüm karşı çıkmalarına rağmen, özelleştirme çabalarımızın ne derece
gerekli olduğunu bazı rakamlar vererek açıklamak istiyorum: 2002'de 335 trilyon
görev zararı açıklayan Türkiye Taş Kömürü Kurumunun 2003 yılı kesinleşmemiş
zararı yaklaşık 494 trilyon olmuştur. Yine bir başka KİT olan Türkiye
Cumhuriyeti Devletdemiryollarının 2002 yılı görev zararı 532 trilyon iken, 2003
yılı kesinleşmemiş zararı 496 trilyonu bulmuştur. Sümer Holdingin ise, 2002
yılı görev zararı yaklaşık 230 trilyon iken, geçen yılki kesinleşmemiş zararı
227 trilyon civarında gerçekleşmiştir. Liste, aşağı doğru devam etmektedir.
Az önce, komünist
devletlerde dahi özelleştirmenin, bizden sonra başlatılmasına rağmen ivedilikle
sonuçlandırıldığını ve devletlerin, KİT'lerin görev zararlarından doğan bu yükü
omuzlarından attığını arz etmiştim. Satabildiklerini satmışlar, satamadıklarını
ise olduğu gibi bırakmışlardır. Üretemeyen, devamlı zarar eden devlet
müesseselerini beslemek yerine, reel sektöre daha fazla kaynak aktarmak
suretiyle yatırımcıları desteklemek, sivil girişimcilerin önünü açmak bizler
için olmazsa olmaz konumundadır.
Sayın milletvekilleri,
özelleştirmeyle ilgili olarak "sadece kâr edenler satılıyor" savı
doğru değildir. Mesela, 1975 yılında Kayseri'de her nevi takım tezgâhları
üretmek üzere kurulan TAKSAN (Takım Tezgâhları Sanayii) isimli bir KİT
kuruluşu, özelleştirildiği tarih olan 24.6.2003 tarihine kadar faaliyetlerini
sürdürmüştür. Bu müessesenin özelleştirilmesinden önceki yıl olan 2002 yılı
zararı 2 trilyon lira civarındadır. Bu noktada, özel sektör burayı devraldıktan
sonraki gelişmeye dikkatinizi çekmek istiyorum. TAKSAN, kurulduğu günden
satıldığı tarihe kadar ürettiği malın toplamını, özel sektör devraldıktan sonra
üretmiş ve tamamını yurt dışına satmıştır.
Yine milletvekili
seçildiğim Samsun İlinden iki örnek vermek istiyorum. Karadeniz İşletmeleri;
genel müdürlüğü Ankara'da, bakır cevheri üretim sahası Artvin Murgul'da, izabe
tesisleri Samsun'da bulunan bir KİT kuruluşudur ve 2002 yılı zararı yaklaşık 18
trilyon lira, 2003 yılı kesinleşmemiş zararı 37 trilyon lira civarındadır.
Samsun tesislerinin bu ayın 15'inde 33 000 000 dolar karşılığında
özelleştirilerek devir işlemlerinin yapılmasına karşın, Murgul'daki bakır
cevheri üretim tesislerinde 1475 sayılı İş Kanunu kapsamında 476 işçi
bulunmaktadır. Bu işçiler atıl durumdadır; üretmeden devletten maaş almaya
devam etmektedirler.
Yine bir başka KİT
konumundaki Samsun Azot Sanayii, Türkiye Gübre Sanayii A.Ş'ye bağlı bir
müessese olup, özelleştirme işlemleri yeni tamamlanmıştır. Bu işletmenin 2002
yılı dönem zararı ise 27 trilyon lira üzerinde gerçekleşmiştir. Daha önceki
ihalede 36 000 000 dolar teklif edilen, fiyatı düşük olduğu için de satışı
gerçekleşmeyen Samsun Azot Fabrikasının, son ihaleyle 54 000 000 dolara
özelleştirme çalışmaları tamamlanmak üzeredir. Buraları satın alan özel sektör,
rehabilite edip yatırım yapacak, üretim faaliyetlerine artan bir oranda devam
edecektir. Özelleştirmeyle birlikte girdi kalemlerinde en yüksek payı alan
işçilik maliyetleri düşecek ve üretimde meydana gelecek artışa paralel olarak
istihdam da artacaktır. Bunun sonucu, halkımız daha ucuza mal alabilecek,
uluslararası piyasalarda rekabet şansımız artacak, ülkemize döviz girdisi
sağlanacaktır.
Hükümetimiz, özelleştirme
nedeniyle mağdur olabilecek insanlarımıza elbette ki başının çaresine bak
demiyor; yani, özelleştirmenin sosyal boyutu ihmal edilmemiş, özelleştirme
sonrası işsiz kalan işçilere kıdem tazminatı ve diğer yasal hakları dışında, iş
kaybı tazminatı ödenmesi, yeni iş bulmaları ve kredi imkânlarından yararlanmaları
konusunda da 122 000 000 dolar ödeme yapılmıştır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, özelleştirme uygulamalarında karşılaşılan diğer sorunların
halliyle uğraşılırken, idarenin 2003 yılı başında yürürlüğe giren 4734 sayılı
Kamu İhale Kanununa tabi kılınması, ilave zorlukları da beraberinde
getirmiştir.
4734 sayılı Kamu İhale
Kanunu ve ilgili diğer mevzuatın 1.1.2003 tarihinden itibaren yürürlüğe
girmesinden sonra özelleştirme uygulamalarında, danışmanlık hizmeti temin
edilememesinden dolayı ciddî biçimde aksamalar olmuştur. 2003 yılı içerisinde
yapılan tüm özelleştirmeler danışmanlık hizmeti daha önce alınmış olanlardır.
Kısacası, geçen yıl ancak özelleştirme hazırlığı tamamlanmış projeler
uygulamaya konulabilmiştir. Mevzuat nedeniyle programa alınan yeni kuruluşlar
için danışman temin edilemediğinden, 2003 yılı içerisinde hiçbir büyük projenin
hazırlık işlemleri yapılamamıştır.
Değerli milletvekilleri,
Kamu İhale Kanunu nedeniyle karşılaşılan zorlukları kısaca dile getirmek
istiyorum. Başta, danışmanlık hizmetlerinin tanımında sorun çıkmaktadır. İhale
mevzuatındaki tanımın aksine, özelleştirme uygulamalarında danışmanlık tanımı,
aynı zamanda, sermaye piyasalarındaki aracılık hizmetlerini de kapsamaktadır;
ancak, İhale Kanunu, komisyon bazında, yani, yüzde olarak teklif verilmesine
izin vermediğinden, Özelleştirme İdaresi, mesela, Türk Hava Yolları
hisselerinin halka arzını gerçekleştirememektedir.
Ödeneğin önceden konulma
zorunluluğu ve buna bağlı olarak sözleşme süresine getirilen kısıtlamalar
nedeniyle danışmanla iki yıllık sözleşme yapılması mümkün bulunmamaktadır.
Yaklaşık maliyet
hesaplanması için getirilen formaliteler daha çok bayındırlık ihalelerine
yöneliktir ve halka arz ve benzeri hizmetler imkânsız hale gelmiştir.
İhale yöntemi seçimi
konusunda getirilen kısıtlamalar, özelleştirmelerin süratli bir şekilde
yapılmasının önünde ciddî engel teşkil etmektedir.
Ayrıca, komisyon bazında
veya blok satış ve halka arzı birlikte içeren sözleşme yapılamaması,
isteklilerden malî ve teknik yeterliğe ilişkin belge talepleriyle muayene ve
kabul komisyonu gibi formaliteler, idarenin danışman alımını hemen hemen
imkânsız hale getirmiştir.
Değerli milletvekilleri,
milletimiz, özelleştirme konusunda bizden daha büyük başarılar beklemektedir.
Bunun da yolu, Türkiye'deki büyük işletmelerin özelleştirilmesini sağlamaktır.
Hükümetimizin milletimize en önemli taahhüdü, yapısal reformların hızlı bir
şekilde tamamlanmasıdır. Yapısal reformlar içinde yer alan ve tüm ekonomi
çevrelerinin hassasiyetle takip ettiği reformlardan biri de özelleştirmedir. Bu
sorumluluk bilinciyle bütün hazırlık çalışmalarımızı tamamladık; ancak,
uygulama aşamasına geldiğimizde Kamu İhale Kanunundan kaynaklanan ve biraz önce
size arz ettiğim ciddî zorluklarla karşılaştık ve karşılaşmaya devam ediyoruz.
Kamu İhale Kanununun
amacı, takdir edersiniz ki, yapılacak özelleştirmeleri engellemek ya da
yavaşlatmak olamaz ve olmamalıdır. Bu Kanunun temel amacı, devletin kamu
yönetimindeki denetimini ve düzenleme işlevini etkin kılmaktır. Kamu İhale
Kanununun kendisi de yapısal bir reformdur; ancak, bir başka reformu
engellemesine izin vermemeliyiz.
Kısaca ifade etmek
gerekirse, Türkiye, özelleştirme programını mümkün olan hızlı sürede ve şekilde
tamamlamalıdır. Bu nedenle, Kamu İhale Kanunundaki özelleştirme engellerini
kaldırıcı düzenlemeyi yapmak üzere Yüce Meclisimize başvurmuş bulunmaktayım. Bu
teklifle yapılacak değişiklikle, özelleştirme uygulamalarının önündeki en büyük
engellerden biri ortadan kalkmış olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle
sözlerime son verirken, kanun teklifimizin hayırlara vesile olmasını diliyor,
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yeni.
İkinci söz isteği,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup
Kepenek'in.
Buyurun Sayın Kepenek.
CHP GRUBU ADINA YAKUP
KEPENEK (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli
arkadaşlar; aylarca karşınıza çıkmadım, bugün ikinci kez karşınızdayım; umarım
bağışlarsınız.
Görüşmekte
olduğumuz, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, Özelleştirme Uygulamalarının
Düzenlenmesine ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun ile Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifiyle ilgili çok ciddî itiraz noktalarımız var.
Değerli arkadaşlar,
baştan şu noktanın altını çizeyim: Ülkemizde özelleştirme uygulamaları, geniş
toplum kesimlerini olduğu kadar, bu işle doğrudan ilgili olanları da olağanüstü
rahatsız edecek boyutlarda ve yanlışlarla dolu olarak yapılıyor, yürütülüyor.
Neyi özelleştiriyoruz; halkın birikimi olan, malı olan, hepimize ait olan,
yılların kurumlaşan yapılarını, pazarıyla, insanlarıyla, her şeyiyle satışa
çıkarıyoruz.
Şimdi, bu satış
işlemlerinde öncelikle düşünülmesi gereken, ekonomiye verilen zarar veya
getiri ile, orada çalışanların
durumunun ne olacağıdır. Bu konularda doğru dürüst, sağlıklı uygulama
yaptığımız, doğru sonuçlara ulaştığımız ve bütün ülkeyi, kamuoyunu doyurucu,
tatmin edici bir özelleştirme süreci yaşattığımız söylenemez. Üzülerek
belirteyim ki, getirilen teklif -Sayın Yeni'nin teklifi- bu yanlışlığa,
bozukluğa onarım getirmemekte; tam tersine, var olan ve elini vicdanına koyacak
olan herkesin "nasıl olur" diyeceği bir uygulamaya biraz daha
olumsuzluklar, yanlışlar, eksikler katmaktadır.
Bakınız nasıl; şöyle:
Değerli arkadaşlar, iki yıla yakın bir süredir, onsekiz aydır birlikte
çalışıyoruz. Benim, bu kürsüyü kullanırken en çok vurguladığım noktalardan bir
tanesi özelleştirme meselesinin sorununun sağlam bir yasal çerçeveye oturtulması
gerekliliğidir. Katılırsınız katılmazsınız; ama -biraz önce Sayın Yeni,
enerjide ne kadar hızlı özelleştirme yapacağımızdan söz etti- hiç uzağa gitmeye
gerek yok, daha onbeş gün önce, Dünya Bankası, hükümetimize, enerji konusunda
özelleştirmede acele etmeyin, önce yasal düzenlemelerinizi yapın; yoksa, bu
hızlı özelleştirme, enerji sektörünün piyasa yapısını bozar, orayı allak bullak
eder diye öneride bulundu.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partililer öneride
bulunurken gözardı ediyorsunuz; peki, bu öneri Dünya Bankasından geliyor!
Enerji konusunda özelleştirme için ne yapacağımızı, ne yapacağınızı, en azından
bu teklifle birlikte burada görüşmemiz gerekmez miydi?!
Değerli arkadaşlar, siz
de çok iyi biliyorsunuz, büyük KİT'ler sudan ucuza gidiyor. Avrupa'nın
yedincisi, Türkiye'deki KİT'lerin ve şirketlerin -kamu ve özel ayırımı
yapmadan- en büyüğü TÜPRAŞ, iki yıllık kârının karşılığında verildi. Üstelik,
yurt dışındaki firmayla ilgili araştırmalar, bunun şaibeli olduğunu gösteriyor.
Başka ne yapılıyor,
küçüklere ne yapılıyor; küçükler de, hemen alınmayın, tepki göstermeyin; ama,
çoğu kez yakınlara, eşe dosta dağıtılıyor. Balıkesir SEKA bunun örneğidir,
Trabzon Limanı bunun örneğidir ve son olarak, birkaç kez ihale edilip ihalesi
iptal edilen ve neredeyse arsa parasına satılan Konya'daki TÜMOSAN bunun çok
açık örneğidir. Bunlar yanlıştır, bunlar hazineye bir şey katmıyor, ekonomiden
ve toplumdan çok şey götürüyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi
ne yapmak istiyoruz; Kamu İhale Yasasına istisna getirmek istiyoruz, Kamu İhale
Yasasının kurallarını değiştirmek istiyoruz. Neye ilişkin olarak; danışmanlık
firmalarını çalıştırabilmemiz için.
Değerli arkadaşlar, İhale
Yasasını hangi amaçla getirdik; İhale Yasasını, açık, saydam kamu yönetimi,
rüşvetten ve yolsuzluktan uzak bir devlet idaresi mantığıyla, gerekçesiyle
getirdik. Öyle mi; öyle.
Peki, ne yaptık sonra;
geçenlerde, birkaç ay önce, Kamu İhale Yasasına istisna getirdik, 2,7
trilyonluk ihaleleri kural dışına çıkardık, istisna tuttuk ve yasayı delik
deşik ettik.
Şimdi, Kamu İhale
Yasasına yeni bir istisna getiriyoruz. Böylelikle, bir reform diye sunulan ve
kamuoyuna kabul ettirilen Kamu İhale Yasası parça parça, bölük pörçük
yürürlükten kaldırılıyor. Hani var ya, hırsızın hapisten parça parça çıkması
gibi, bu da, İhale Yasası da parça parça kayboluyor, gidiyor. Kurallar yok
oluyor, istisnalar kural yerine geçiyor. Bu, yanlıştır; demokrasinin, toplumsal
ahlakın, ekonominin güçlenmesi, rekabetin korunması için getirilen bir yasanın
bu yolla delik deşik edilmesi tümüyle benimsenemeyecek bir yanlıştır; her
şeyden önce, girişimcilere, ihaleye girenlere, bu işle uğraşanlara eşit
davranılmayacağının bir göstergesidir. Bu nedenle, özellikle vurgulamak isterim
ki, eğer bu teklif kabul edilirse, kamuda rüşvet ve yolsuzluk gölgesi biraz
daha genişleyecek, biraz daha büyüyecektir. Oysa, böyle bir genişleme, böyle
bir büyüme, ne hükümetin vaatleriyle, sözleriyle ne de bizlerin konumuyla
bağdaşır bir durumdur.
Samsun Milletvekilimiz
Sayın Yeni'nin kanun teklifi vermesi, kuşkusuz, doğal hakkıdır ve yerindedir.
Ancak, böyle çetrefil, önemli bir teklifin hükümet tarafından getirilmemesi de,
başlıbaşına, bir büyük soru işaretidir. Neden hükümet tasarısı değildir?
Bırakalım bunları, Bakanlar Kurulunca getirilemez miydi sorusu, bütün
milletvekillerinin sorması gereken en temel sorulardan biridir.
Değerli arkadaşlar, ne
yapmak istiyoruz, bir de ona bakalım. Özelleştirme işinin demagojisine,
örneklerine girmeyeceğim; ama, deniliyor ki, özelleştirmede görev yapacak
danışmanların -iyi dinleyin burayı- tanımı, yapılacak ihale işlerinin
yönteminin seçimi, malî ve teknik yeterliliği ve buna ilişkin belgeler, muayene
ve kabulle ilgili formaliteleri, blok satış ve halka arzla birlikte sözleşme
yapılamaması gibi koşulları -iyi dinleyin- danışman firmalar yerine getiremiyor
ve danışmanlık yapıyor...
Değerli arkadaşlar, eğri
oturup doğru konuşalım ve birkaç noktaya doğru teşhis koyalım, tanı koyalım.
Özelleştirme 1984'te başladı ve o tarihten bu yana, benim bildiğim,
özelleştirme danışmanlarının tamamına yakınının çalıştığı firmalar yabancı
firmalardır. Morgan Trust dahil, onlarca yabancı danışmanlık firması
çalışmıştır. Bunlara -gerekçede de var- 52 500 000 dolar ödenmiştir. Bunların
tamamı uluslararası yabancı sermaye şirketleridir.
Şimdi, biz, ne yapıyoruz;
bu uluslararası yabancı danışmanlık firmalarına kolaylık sağlıyoruz. Yalnız,
bunu yaparken ne yapıyoruz, şunu yapıyoruz: Yine, IMF'nin önerileriyle,
uluslararası şirketlerin önerileriyle kabul ettiğimiz Kamu İhale Yasasını delik
deşik ediyoruz, onu bir tarafa bırakıyoruz. Kamu İhale Yasası yurt dışından
alındı esas olarak. Kamu İhale Yasası, yabancı şirketlerin kendi ülkelerinde
uydukları, uymak zorunda oldukları kuralları içeriyor. Şimdi, biz, bu yabancı
danışmanlık şirketlerine diyoruz ki, siz, kendi ülkenizde uymak zorunda
olduğunuz kurallara, sıra Türkiye'ye gelince, özelleştirme söz konusu olunca
uymak zorunda değilsiniz. Siz değerlisiniz; kendi ülkenizde belli kurallarla iş
yapacaksınız; ama, iş, sıra Türkiye özelleştirmesine geldiği vakit, biz, size
herhangi bir şey sormayacağız; sizi yeterli, yetkili bulacağız; belge, bilgi
istemeyeceğiz, bürokrasimizle sizi boğmayacağız; yeter ki, siz, istediğiniz
parayı alın ve bu işi yapın.
Değerli arkadaşlar, bu,
Türkiye'yi, Türkiye insanını, Türkiye anlayışını, Türkiye yasalarını, Türkiye
kavramını küçültmektir, hiçe saymaktır; bu, ancak az gelişmiş bir ülkenin,
tümüyle dışa bağlı yönetilen bir ülkenin, tümüyle dışa bağımlı bir ülkenin
yapabileceği bir davranıştır, bir tutumdur. Yani, yabancı danışmanlık firmaları
kendi ülkelerinde, bizim de kabul ettiğimiz Kamu İhale Yasasına uygun davranmak
zorunda kalacaklar; ama, sıra benim ülkeme geldiği zaman, TÜPRAŞ'ı, Sümerbankı,
Telekomu, Tekeli ve başkalarını satış için danışmanlık yaparken, kendi
ülkelerinde uymak zorunda oldukları kurallara burada uymayacaklar, o imtiyaza,
o farklılığa, o ayrıcalığa sahip olacaklar; bunu kabul edemeyiz, bunu kabul
etmemeliyiz, bu büyük bir yanlış olur. Bu çelişkiye dikkatinizi çekmek isterim.
Bir başka önemli konu
daha var, o da şudur: Deniliyor ki, bu yabancı danışmanlık firmalarının nasıl
davranacağı, ne tür işlemler göreceği, 1 inci maddede belirtildiği gibi,
çıkarılacak bir yönetmelikle halledilecektir.
Değerli arkadaşlar, böyle
önemli bir konuyu, böyle çok ciddî bir konuyu, bunun düzenlenmesini ve bununla
ilgili işlemlerin yapılmasını tek başına bir yönetmeliğe bırakmak ve yasalarda
gerekli düzenlemeyi yapmamak, bizim, saydam yönetim, açık yönetim, topluma
hesap verir yönetim anlayışımızla bağdaştırılabilir mi?
Bu konunun yasada
çözülmesi gerekir. Yasada istediğimiz koşulların neler olduğunun -yani "bu
danışmanlık firmaları nasıl davranacaklar" sorusunun- çok net, çok açık
bir yasa hükmü olarak sergilenmesi gerekirdi. Bu yapılmamıştır, yasa teklifi bu
yönüyle de büyük eksikler içermektedir.
Sayın Başkan, Sayın
Bakan, değerli milletvekilleri; özelleştirme konusunda bizim katıldığımız,
katılmadığımız yepyeni önerilerle gelebilirsiniz. Burada demogojiye hiç girmek
istemiyorum; ama, kamuoyunun hiç benimsemediği bir tutumla "baba baba
satarım, alırım satarım" gibi, hiç uygun olmayan davranışlarla KİT'leri
satmak isteyebilirsiniz; bunları konuşuruz, bunları tartışırız. Bunun ötesinde,
gene bir yasada yaptığımız gibi "fiyatı müşteri belirler" gibi tam
bir yanlışla -bunun bilimsel ve uygulamada hiçbir doğru tarafı olamaz-
"fiyatı alıcı belirler, satıcı değil" gibi bir mantıkla yaptığımız
özelleştirmede neyi, kime danışacağız;
niye danışacağız? Mademki, bu bardağın fiyatını, satıcı olarak, halkın
adına satıcı olarak ben değil, hükümet değil de alıcı taraf saptayacak, o zaman
milyonları döküp danışman tutmanın ne mantığı var, ne anlamı var, ne gereği
var? O zaman bu yasanın temel gerekçesi, temel mantığı yok olmuş olmuyor mu?
Değerli arkadaşlar,
tekrar edeyim, başa döneyim: Özelleştirme konusunda yasal düzenlemelere
gereksinim var; bunu, onsekiz aydır söylüyoruz. Bizim karşı olduklarımız var,
stratejik olanlar var, olmayanlar var, bunlar tartışılır; ama, bu konuda
yapılacak yasal düzenlemelerin, bölük pörçük, karmakarışık, rasgele, nasıl
olduğu belli olmayan bir şekilde yapılmasının -çok saygın, çok değerli Samsun
Milletvekilimizin teklifidir, hükümetin tüm üyelerinin imzaladığı bir tasarı
değildir- bir tarafından bir şey yapmanın, ne yasa yapma tekniği bakımından,
yasal düzenleme bakımından ne de konunun önemi dikkate alındığında geçerli bir
tarafı olamaz.
Bu yasa teklifi, kanımca,
tümüyle reddedilmeli; hükümetimiz, bunun yerine, özelleştirmeyi bütün
yönleriyle dikkate alan, içeren; kendi deneyimlerinden yararlanan; sağlıklı,
ekonomiye, topluma, gelişmemize yararlı bir yasal zemine, bir yasal çizgiye
oturtmanın gereklerini yerine getirmelidir diye düşünüyorum.
Bu düşüncelerle, hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kepenek.
Teklifin tümü üzerinde
şahısları adına söz isteği?.. Yok.
Böylece, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARININ DÜZENLENMESİNE VE BAZI KANUN
HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN İLE KAMU İHALE
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1. - 24.11.1994
tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 37
nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin birinci cümlesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"b) Bu Kanun
hükümleri gereğince yapılacak uygulamalar ile ihale usullerine ilişkin esaslar
İdarece çıkarılacak yönetmeliklerle; alınacak danışmanlık hizmetlerine ilişkin
esas ve usuller ise Kamu İhale Kurumunun uygun görüşü üzerine İdarece
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 4.1.2002
tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun değişik 3 üncü maddesinin (c)
fıkrasına "özelleştirme uygulamaları için 24.11.1994 tarihli ve 4046
sayılı Kanun çerçevesinde yapılacak her türlü danışmanlık hizmet alımları"
ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Bir önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 406
sıra sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Kamu İhale Kanununun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 2.- 4.1.2002 tarih
ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 3 üncü maddesinin (c) bendine
"özelleştirme uygulamaları için 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanun
çerçevesinde yapılacak her türlü danışmanlık hizmet alımları, hava taşımacılığı
yapan teşebbüs, işletme ve şirketlerin ticarî faaliyetlerine ilişkin mal ve
hizmet alımları" ibareleri eklenmiştir.
Salih Kapusuz |
Sadullah Ergin |
Mustafa Demir |
|
|
Ankara |
Hatay |
Samsun |
|
Mustafa Ataş |
Cahit Can |
Şevket Orhan |
|
İstanbul |
Sinop |
Bursa |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılıyoruz efendim.
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Türk Hava Yolları Anonim
Ortaklığı, ticarî faaliyetini sürdürebilmesi için zorunlu olan ileri teknoloji
ürünü mal ve hizmetlerin tamamına yakınını doğrudan yurt dışından almaktadır.
Kamu İhale Kanunu ve ilgili mevzuat gereğince uyulması zorunlu tip idarî ve
teknik şartnameler, tip sözleşmeler, tahkim hükümleri, yeterlilik kuralları
bulunmakta, yabancı istekliler bu hükümleri kabul etmemektedir. Bu sebeple,
uluslararası piyasa koşullarına ve kurallarına uygun olarak, dünya çapında
sınırlı sayıda üretici ve tedarikçiden temin edilebilecek bu mal ve
hizmetlerin, Kamu İhale Kanununda mevcut düzenlemeler kapsamında temini mümkün
olmamaktadır. Esasen, ülke kanunlarının ulusal sınırlar içinde
uygulanabilirliğini ifade eden mülkîlik prensibi de böyle bir uygulamaya imkân
vermemektedir.
Nitekim, AB mevzuatında
da, 93/38 EEC nolu Konsey direktifinin giriş bölümünün 18 inci maddesinde
"hava taşımacılığının ihale mevzuatı kapsamına alınmasının uygun
olmayacağı" çok sarih bir şekilde düzenlenmiştir. AB'nin, kendi ihale
mevzuatını basitleştirme ve birleştirme amacına yönelik olarak, bir süreden
beri çalışmalar yürüttüğü bilinmektedir. Yeni konsolide metnin giriş bölümünün
4 üncü maddesinde de, 93/38 EEC nolu Konsey direktifi doğrultusunda ve oradaki
ifadeden çok daha açık ve net olarak hava taşımacılığı sektörünün direktif
kapsamı dışında tutulduğu belirtilmiştir.
Yurt içinde ve yurt
dışında yoğun bir rekabet içinde bulunan Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığının,
4734 sayılı Kamu İhale Kanununda mevcut düzenlemeler kapsamında alım yaparak
rekabet gücünü koruması, ticarî faaliyetlerini sürdürmesi mümkün değildir. Türk
Hava Yolları Anonim Ortaklığının rakibi olan yerli hava taşıyıcıları ve kamuya
ait havayolu şirketleri dahil yabancı havayolu şirketleri, tüm alımlarını, bu
tür kanuna tabi olmaksızın, tamamıyla ticarî gereklere uygun şekilde
yapmaktadırlar.
4046 sayılı Özelleştirme
Kanununun 37 nci maddesinin (a) bendinde, özel hukuk hükümlerine tabi olduğu
belirtilen Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığının, uluslararası havacılığın
gereklerine uygun olarak, aksaksız ve dünyadaki rakipleriyle aynı kalitede
hizmet vermesini teminen, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 2 nci maddesinin
ikinci fıkrası ile geçici 4 üncü maddesinin son fıkrasında mevcut
düzenlemelerin yetersiz kalması nedeniyle, AB mevzuatı gözönüne alınarak, hava
taşımacılığına özgü yeni bir düzenleme ile ticarî faaliyetlerine ilişkin mal ve
hizmet alımları açısından Kamu İhale mevzuatı dışında tutulması öngörülmüştür.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 2 nci madde, kabul edilen önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri,
sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için,
28 Nisan 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.55