BIM 2 2 2004-06-10T07:06:00Z 2004-06-10T07:06:00Z 41 27314 155693 TBMM 1297 311 191201 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 47       YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

80 inci Birleşim

27 Nisan 2004 Salı

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Sinop Milletvekili Cahit Can'ın, Sinop’ta açılacak bir üniversitenin İlin gelişmesine sağlayacağı  yararlara ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'in, ÖSS'ye hazırlanan lise son sınıf öğrencilerinin karşılaştıkları sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı

3. - Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt'un, Doğu Anadolu Bölgesinde besicilikle uğraşanların sorunlarına, kaçak et kesiminin ve canlı hayvan kaçakçılığının önlenmesi için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Macaristan Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/538)

2. - Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Senatosu Dışişleri, Savunma ve Güvenlik Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/539)

3. - Samsun Milletvekili İlyas Sezai Önder'in (6/926) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/174)

4. - İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın Türkiye Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/175)

5. - (10/10, 11, 36, 39, 127) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/541)

6. - Brüksel'de yapılacak Habitat Düzeyinde Küresel Parlamenterlerin Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu Toplantısına, Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz tarafından ismen davet edilen, TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Ahmet Münir Erkal'ın katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/540)

7. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Avrupa Birliği Ara Zirvesine katılmak üzere bir heyetle birlikte Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmelerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/542)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir ve 20 milletvekilinin, ekonomik krizden etkilenen gençlerimizin sorunları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13)

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ

1. - Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V .- SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, sayısal loto sisteminin bakım ve onarım ücretine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/532) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Süper Ligdeki şike ve teşvik primi iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/535) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

3. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, KPS sınavına öğretmenlik dışındaki meslek gruplarının alınmamasının sebeplerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından  sözlü soru önergesi (6/553) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

4. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Eurovision Şarkı Yarışmasının gelecek yıl Selçuk-Efes'te yapılması için çalışma yapılıp yapılmayacağına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/556) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

5. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, kamu kurum ve kuruluşlarına verilen Hazine garantilerine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/533)

6. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır-Çüngüş-Yeniköy'e ziraat teknisyeni atanıp atanmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/536) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

7. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, tohum üretimi ve ıslahına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/537) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

8. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, esnafın Halk Bankasından kullandığı kredinin faiz oranlarının düşürülüp düşürülmeyeceğine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/543)

9. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Ulukışla-Darboğaz Kasabasına çok programlı lise yapılıp yapılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/551) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

10. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Nazım Hikmet'in bir şiirinin ders kitabından çıkarıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/555) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Abdullah Öcalan ile ilgili bazı konulara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/1851)

2. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, Bağ-Kurlu bir hastanın tedavisine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/2177)

3. - Adana Milletvekili N.Gaye Erbatur'un, DMS ile yapılacak memur atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/2182)

4. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya'nın Korkuteli İlçesindeki stadyum bakım ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/2183)

5. - Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın, bir spor kulübü teknik direktörünün basına yansıyan iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/2184)

6. - İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, Almanya'nın bir eyaletinde vatandaşlığa geçecek Türkler için yapılacak uygulamaya ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı (7/2236)

7. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Diyanet İşleri Başkanının, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi ile yaptığı ileri sürülen görüşmelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (7/2239)

8. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana-Ceyhan-Kurtkulağı Beldesinde bulunan kervansaraya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/2252)

9. - Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in, Bursa-Yenişehir İlçesi Yarhisar Köyündeki bazı eserlerin restorasyonuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/2254)

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, yapmış olduğu konuşmada ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

VII. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, korsan yayıncılığın tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/123)

VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/238) (S. Sayısı 428)

2. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

3. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

4. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

5. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)

6. - Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/273) (S.Sayısı: 406)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TMMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından 27 Nisan 2004 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 15.17’de son verildi.

 

İsmail Alptekin

 

 

Başkanvekili

 

 

Yaşar Tüzün

Suat Kılıç

 

Bilecik

Samsun

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 


No. : 118

II. - GELEN KÂĞITLAR

27 Nisan 2004 Salı

Teklif

1. - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekilleri Salih KAPUSUZ, Haluk İPEK,  Bursa Milletvekili Faruk ÇELİK, Ordu Milletvekili Eyüp FATSA ve Hatay Milletvekili Sadullah ERGİN ile 193 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/278) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.4.2004)

Raporlar

1. - Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/740) (S. Sayısı: 427) (Dağıtma tarihi: 27.4.2004) (GÜNDEME)

2. - Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair 560 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/238) (S. Sayısı: 428) (Dağıtma tarihi: 27.4.2004) (GÜNDEME)

Genel Görüşme Önergesi

1. - İzmir Milletvekili Vezir AKDEMİR ve 20 Milletvekilinin, ekonomik krizden etkilenen gençlerimizin sorunları konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.4.2004)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bor ürünlerinin ABD'de pazarlanması için kurulan şirkete ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2186)

2. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Rusya ile yapılan doğalgaz anlaşmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2188)

3. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, doğalgaz anlaşmalarına ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2189)

4. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Mavi Akım projesi ve doğalgaz fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2190)

5. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Güzelyalı Beldesinin turistik tanıtımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2193)

6. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa'nın İznik İlçesinin turizm potansiyelinin değerlendirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2194)

7. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya Kaleiçi'ndeki yatçıların sorunlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2195)

8. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin ikinci derece kritik iller kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2221)

9. - Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Dikmen Vadisi Şelale Evleri bloklarına asılan seçim afişlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2222)

10. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, AK Parti Genel Başkanına seçim gezileri için kiralanan uçağa ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2228)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

27 Nisan 2004 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, 3 sayın üyemize gündemdışı söz vereceğim.

İlk söz, Sinop İlinde üniversite kurulmasıyla ilgili, Sinop Milletvekili Sayın Cahit Can'a aittir.

Buyurun Sayın Can. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

Hükümet cevap verebilir.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Sinop Milletvekili Cahit Can'ın, Sinop’ta açılacak bir üniversitenin ilin gelişmesine sağlayacağı  yararlara ilişkin gündemdışı konuşması

CAHİT CAN (Sinop) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sinop'ta üniversite kurulması konusunda gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sinop’ta "Sinop Üniversitesi" adı altında bir üniversitenin kurulmasını gerçekleştirmek arzusuyla, 7 Ocak 2004 tarihinde, 65 milletvekili arkadaşımızın imzasıyla ve desteğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir kanun teklifi sunmuştum. Bundan dolayı, milletvekillerimize huzurlarınızda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Belki de çoğunuzun görmediği, gezmediği, bilmediği eşsiz doğal güzelliklere sahip kale şehir Sinop, Osmanlı İmparatorluğu döneminde bir liman ve gemi yapım merkezi, Karadeniz'in tek tersane şehriyken, ne yazık ki, daha sonraları bir sürgün ve hapishane şehri olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin en fazla göç veren üç ili arasına giren Sinop'un geri kalmışlığının en büyük nedeni olarak ulaşım görülmekte olup, bundan dolayı, Saraydüzü-Kargı yolu ve Boyabat tünelli geçiş yolu Sinop'un gelişmesinde çok önemli rol oynamaktadır. Değerli arkadaşlar, bu yolla ilgili, hükümetimiz, gerekli çalışmayı yapmaktadır ve bu yol bitirildiğinde Sinop-Ankara-İç Anadolu mesafesi 3,5 saate inecektir ve böylece turizm ve eğitim alanında da önemli katkılar sağlanmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Sinop, sanatta, edebiyatta ve politikada çok önemli ünlüler yetiştirmiştir. Hatta, 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisinin ilk Başkanlığını yapan Şerif Bey, Kurucu Meclisin ilk Başkanlığını yapan Yusuf Kemal Tengirşek de Sinopludur. Bu değerli insanların döneminde Sinop önemli bir konumdaydı. Bu nedenle, Sinop'ta kuracağımız üniversiteyle, ilimizin geri kalmışlığının giderilmesi noktasında bir aşama daha katedeceğimize inanmaktayız. İlimiz ve ilçelerimizdeki hastanelerin imkânları yetersiz kaldığından, halkımız, son derece büyük sıkıntılar çekmekte ve Sinop'tan, Ankara'ya, Samsun'a ve İstanbul'a araştırma hastanelerine, tıp fakültesi hastanelerine gitmektedirler.

Hükümetimizin de desteğiyle, kalkınmada öncelikli iller arasına giren ilimiz, doğal güzellikler ve tarihî eserler yönünden oldukça zengindir. M.Ö. 4500 yıllarından başlayarak günümüze kadar uzanan ve çeşitli uygarlıkların izlerini taşıyan kaleler, kiliseler, camiler, hamamlar, çeşmeler, tabyalar, tarihî evlerin her birine Sinopumuzun her tarafında, her köşesinde rastlamak mümkündür. Ayrıca, tüm bu özelliklerin yanı sıra, eşsiz denizi, yemyeşil ormanları, eşsiz kumsalları ve bozulmamış doğal güzellikleriyle, ilimiz, Karadeniz Bölgemizin incisi konumundadır.

Değerli milletvekilleri, halen ilimizde 19 Mayıs Üniversitesine bağlı olarak fen-edebiyat fakültesi, eğitim fakültesi, su ürünleri fakültesi, Boyabat İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi mevcut olup, dört yıllık Sinop Sağlık Yüksekokulu ve Gerze Meslek Yüksekokulu bulunmaktadır. Bu fakülte ve yüksekokullarımızda kadrolu 29 öğretim görevlisi, 29 öğretim üyesi, 34 araştırma görevlisi, uzman, okutman ve 47 idarî personel bulunmaktadır, 1 595 öğrenci de öğrenim görmektedir.

Değerli milletvekilleri, Sinop İli, daha önce de sizlere bahsettiğim nitelikleriyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, sözlerinizi tamamlayın Sayın Can.

Buyurun.

CAHİT CAN (Devamla) - ...üniversite kurulması, eğitim ve kültür şehri olma amacına yönelik çalışmalarımız açısından son derece önem arz etmektedir. Ayrıca, Sinop, sosyal yapısı ve sivil toplum kuruluşlarının eğitime ve özellikle üniversite kurulmasına verdiği destekle bunu hak etmektedir. İlimizin sosyal gelişmişliği batı illerimizi aratmayacak düzeydedir. Üniversitenin kurulup gelişmesi için gerekli olan hoşgörü ortamı, uygun sosyal yapı, çağdaş, medenî ilişkiler mevcut olup, asayişi son derece düzgün ve huzurlu bir kenttir.

İlimizde kurulması planlanan üniversitenin çatısı altında mevcut fakülte ve yüksekokullara ilave olarak, teknik eğitim fakültesi, mühendislik ve mimarlık fakültesi, tıp fakültesi, iletişim fakültesi, orman fakültesi, güzel sanatlar fakültesi, bilgisayar bilimleri fakültesi, turizm işletmeciliği ve otelcilik yüksekokulu, sivil havacılık yüksekokulu -sivil havacılık için havaalanımız yeterli ve kullanılabilir vaziyettedir- rektörlüğe bağlı olarak sosyal bilimler enstitüsü, fen bilimleri enstitüsü, sağlık bilimleri enstitüsünün yanı sıra, Karadeniz deniz bilimleri ve teknolojisi enstitüsü oluşturulması da düşünülmektedir.

İlimizde mevcut olan fen-edebiyat fakültesi ile eğitim fakültesi aynı binada hizmet vermekte olup, eğitim fakültesi için de yurt dışındaki Sinoplu hemşerilerimiz tarafından yaptırılan bina 2004 yılı sonunda bitirilecektir.

Değerli milletvekilleri, Sinop İlinin ekonomik ve sosyal gelişmesini sağlamada bir lokomotife ihtiyaç vardır. Özellikle Karadeniz Ekonomik İşbirliği çerçevesinde, Türkiye'nin yaptığı ikili ve çok taraflı antlaşmaların doğurduğu ekonomik potansiyeller, Sinop'ta bir üniversitenin kurulmasını zorunlu hale getirmektedir.

Sonuç olarak, fizikî ve sosyal altyapının mevcut bulunduğu ilimizde, tarihî, kültürel, coğrafî, sosyal ve ekonomik açıdan Sinop üniversitesi kurulması son derece önem arz etmektedir.

Bu vesileyle, siz sayın milletvekillerimizi, bu şirin ilimize şimdiden davet ediyorum; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Sinoplu hemşerilerim adına saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Can.

Gündemdışı ikinci söz isteği, dershaneler ve ÖSS sınavları konusunda, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Gökalp Güney'e aittir.

Buyurun Sayın Güney.

Süreniz 5 dakika.

2. - Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'in, ÖSS'ye hazırlanan lise son sınıf öğrencilerinin karşılaştıkları sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, burada, ortaöğretimde eğitim sistemimizin kanayan bir yarasını gözler önüne sermek ve çarelerini aramak için söz aldım, bana bu imkânı verdiği için Sayın Başkanıma teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, her öğretim yılı, lise son sınıflarda, ikinci dönemin başlamasıyla birlikte öğrencileri ve velileri büyük bir telaş almakta; bunun nedeni, ülkemizin bir gerçeği haline gelen dershaneler ve öğrenci seçme sınavlarına hazırlama kurslarıdır. Maalesef, öğrenci ve velilerde, dershanelere gidilmediği sürece ÖSS'de başarılı olunamayacağı kanaati hâkimdir; ayrıca, lise son sınıf programları içeriğinden ÖSS'de soru sorulmadığı düşüncesi vardır. Bu düşünceler, öğrenci ve velileri sağlık kurulu raporu alma telaşına düşürmektedir. Bu durum, hasta olmadıkları halde, öğrencileri, dolayısıyla velileri, sağlık kurulu raporu alma çabasına sokmaktadır.

Sonuç olarak, öğrenciler, veliler ve doktorlar, bu durumdan son derece huzursuz ve rahatsızdırlar. Rapor alanlar dershaneye devam edebiliyor, rapor alamayanlar -şimdi olduğu gibi- yarısından fazlası boşalmış sınıflarda, gergin, küskün, huzursuz, moralsiz bir şekilde dönemi tamamlamaya çalışıyorlar. Bu durum imkânı olmayan ve rapor alamayan öğrencilerimiz aleyhine olmakta, bu durumdaki öğrenci ve velilerimiz psikolojik olarak sorunlar yaşamaktadırlar.

Millî Eğitim Bakanlığı, bu durum karşısında kanımca yeterli tedbirler alamamıştır veya almamıştır; geçiştirici, palyatif tedbirlerle yetinmiştir. Ne yapmıştır; Ortaöğretim Sınıf Geçme Yönetmeliğinin 55 inci maddesinde değişiklik yaparak öğrencilerin 10 gün olan özürsüz devamsızlıklarını 20 güne, 30 gün olan mazeretli ve mazeretsiz devamsızlık toplamını da 45 güne çıkarmıştır; tabiri caizse, yaraya pansuman yapmıştır. Bu yöntemle, öğrenci ve velilerin sağlık kurulu raporu alma girişimleri önlenememiştir. Bunun asıl nedeni, Ortaöğretim Sınıf Geçme Yönetmeliğinin 57 nci maddesidir; bu maddeyle,  süre sınırlaması olmaksızın, sağlık kurulu raporu alan öğrencilere, en az bir dönem notu almış bulunmak kaydıyla, devam süresini dolduran öğrenciler gibi işleme tabi tutulma imkânının verilmesidir. Özellikle başarılı öğrenciler, bu madde hükmünden yararlanarak, ikinci dönem hiç okula gitmeden, birinci dönem notlarıyla liseden mezun olma yollarını aramakta, ikinci dönem okulda geçecek süreyi dershanelerde ÖSS'ye hazırlanmak amacıyla kullanmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, tekrar ediyorum, altını bir defa daha önemle çizerek ifade ediyorum: Bu konu, eğitim sistemimizin kanayan bir yarasıdır ve ülkemizin mutlaka çözülmesi gereken bir gerçeğidir.

Peki, çözüm ne olmalı? Tabiî ki çözüm getirmek, Millî Eğitim Bakanlığının ve onun başındaki Bakanın görevidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın efendim.

Buyurun.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Benim şahsî kanaatim ve önerim, ülkemizin eğitim öğretim kalitesinin yükseltilerek, öğrencilerin dershaneye gitme ihtiyacının kaldırılmasıdır; bunu hepimiz düşünüyoruz, bunu hepimiz yıllarca düşündük; bütün Millî Eğitim Bakanları bu konuda çalıştılar, hizmet ettiler; ama, maalesef, bugün, istenilen seviyeye gelinmedi; bu, bir temel nedendir. Bunun yanı sıra, Sınıf Geçme Yönetmeliğinde yapılacak değişikliklerle, öğrencilerin tek dönem notuyla sınıf geçmelerinin engellenmesi lazımdır, bunu kaldırmamız lazımdır. Diğer bir husus, Ortaöğretim Sınıf Geçme Yönetmeliğinin 57 nci maddesini kaldırmamız lazım.

Kanımca, en önemli ve en radikal çözüm, ortaöğretim kurumlarında, sistem değişikliğine gidilerek, ders geçme ve kredi sisteminin yeniden hayata geçirilmesidir. Hepiniz hatırlayacaksınız; bu, daha önceden uygulanmış, bazı sakıncaları görüldüğü için kaldırılmıştı. Neydi o sakıncalar; fizikî mekân yetersizliği, personel ve öğretmen ihtiyacının karşılanamaması, boş zamanlarda öğrencileri okulda tutacak sosyokültürel mekânların hizmete sokulamaması, bunların yetersizliğiydi; eğer bunlar süratle tamamlanabilirse, bana göre, en ideal çözüm yöntemi, ders geçme ve kredi sisteminin getirilmesidir. Biz, bu kanayan yarayı ancak böyle tedavi edebiliriz.

Muhterem arkadaşlarım, hepimiz milletvekiliyiz; zannediyorum, bu konuda, size, rapor almak için, seçmenlerinizden, çevrenizden onlarca insan geliyor. Bir hekim olarak, bana, ciddî boyutlara varan rakamlarda insanlar, rapor almak için geldiler. Hem sağlık kuruluşlarını işgal ediyoruz, onları yanlışa sevk ediyoruz hem daha hayata atılmadan, hasta olmadıkları halde rapor alma gibi bir yanlışı öğrencilerimizin önüne koyuyoruz hem de rapor alma imkânı olmayan insanlarımızı o boşalmış sınıflara mahkûm ediyoruz. Burada, eğitimde fırsat eşitliği ortadan kalkmış oluyor.

İsterdim ki, Sayın Bakanımız burada olsun, bu ciddî ve önemli konuya yanıt versin; inşallah, uygun bir zamanda bu yanıtı kendilerinden alırız, biz de bu konuda bir katkıda bulunmanın mutluluğuna erişiriz.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Güney.

Gündemdışı üçüncü söz, Doğu Anadolu Bölgesinde besiciliğin son durumu, kaçak et ve hayvancılığın sorunlarıyla ilgili söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın Muzaffer Gülyurt'a aittir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun.

3. - Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt'un, Doğu Anadolu Bölgesinde besicilikle uğraşanların sorunlarına, kaçak et kesiminin ve canlı hayvan kaçakçılığının önlenmesi için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

MUZAFFER GÜLYURT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğu Anadolu Bölgesinde hayvancılığın, besicilerimizin sorunları, kaçak hayvancılık ve et kesimiyle ilgili düşüncelerimi burada sizlere arz edeceğim. Bu konuda bana konuşma fırsatı verdiği için Sayın Başkanıma teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

Bilindiği gibi, Avrupa Birliğine girme aşamasında olan ülkemizde bölgelerarası kalkınmışlık farkı önemli bir düzeydedir. Özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz, bölgelerarası kalkınmışlık farkından en çok etkilenen bölgelerimizdir. Özellikle, 1983 ve 2000 yılları arasındaki dönemde, gayri safî millî hâsıladan düşen pay Doğu Anadolu Bölgesinde ve Erzurum'da oldukça düşük düzeyde olmuştur; en az gelişme kaydeden iller, Doğu Anadolunun illeri olmuştur.

Doğu Anadoluda en önemli sektörler, hayvancılık ve tarım sektörleridir. Bu açıdan baktığımız zaman, ülkemizdeki hayvancılık sektörünün yıllarca ihmal edildiğini, besicilerimizin büyük sıkıntılar içerisinde olduğunu görmekteyiz. Hayvancılığın gayri safî millî hâsıladaki payı, tarımın içerisinde, yüzde 6'ya kadar düşmüştür, tarımın payı ise yüzde 14'tür. 1980'li yıllara kadar nüfus artışımıza paralel olarak hayvancılıkta da bayağı artış görülmüş, yurtdışına ihraç eden bir ülke olmamıza rağmen, daha sonraları ithalatın serbest bırakılması, hayvansal ürünlerde ithalatın artışı, pazarlama sorunları, ekonomik düzensizlikler, ne yazık ki, üzülerek yaşadığımız Doğu Anadolu Bölgesindeki özellikle terör olayları ve bir de kaçak canlı hayvan ve et girişi gibi faktörler, doğudaki hayvancılık sektörünü ve besicilerimizi son derece etkilemiştir. Dolayısıyla, bu açıdan baktığımız zaman, hayvancılığı ciddî bir kriz içerisinde görmekteyiz.

Burada, hayvancılığı kriz içerisinden kurtarmak için gerekli önlemlerin Tarım Bakanlığımız tarafından alındığını yakinen biliyoruz; ancak, şurada bazı ilaveler de yapmak istemekteyim. Verimi düşük olan yerli ırk sayısında, ırk ıslahında çok fazla istenildiği düzeyde başarılı olunamamıştır. Et kesimi azalmış, özel kombinacılık ne yazık ki iflas etmiştir. Bir yandan yem bitkilerinde fiyat artışı olurken -ki, bu artış yüzde 70'lere varmıştır- diğer yandan kaçak canlı hayvan ve et girişi, et fiyatlarındaki düşüşe neden olmuştur. Bunu bir örnekle açıklamak istiyorum. Özellikle, kurban bayramı döneminde 7 700 000 lira olan et fiyatı, şu anda 5 900 000 liraya kadar düşmüştür. Kaldı ki, kombinanın besicilerimize ödediği tarihler de gittikçe uzatılmaktadır. Örneğin, 30 gün sonrasına ödeme planı yapan kombina, daha sonra bu tarihi 45 güne, daha sonra 60'a ve en sonra da 67 güne kadar çıkarmıştır. Şu anda kombinanın 1,7 trilyon lira, besicilere, çiftçilerimize borcu bulunmaktadır. Bu ise besicilerimizi cidden zor durumda bırakmaktadır. Bu açıdan baktığımız zaman, kaçak canlı hayvan ve et girişi mutlaka önlenmelidir. Bunun için, kamu kurum ve kuruluşları acilen tedbir almalıdır.

Ayrıca, yurt içinde, ortalama, yüzde 36-38 oranında kontrolsüz ve kayıtdışı hayvan kesimi yapıldığı ifade edilmektedir. Bunu söylerken, yine, son zamanlarda, televizyon programlarında dikkati çeken ve birçok vatandaşımızın bize ilettiği, domuz çiftlikleri ve bu çiftliklerde yetiştirilen hayvanlarla ilgili olarak vatandaşlarımızın tedirginliklerini de ifade etmek istiyorum. İnancı ve sağlığı açısından bu tür etleri yemek istemeyen, bunlardan uzak kalmak isteyen insanlarımız tedirgin olmuşlardır. Tabiî ki, insanlar istediği şeyi yemekte serbesttirler; ancak, domuz eti içeren et ve et mamulleri -Batı ülkelerinde olduğu gibi- belirtilmemiş ve insanlarımız ne yediğini dahi tam manasıyla bilmemektedirler. Bu açıdan baktığınız zaman, gerek sağlığımızı tehdit eden gerekse insanların inancı gereği etini yemediği bu tür hayvanların kesildiğinde nereye gönderildiği, tüketimlerinin nasıl olduğu hakkında halkımız tamamen bilgisizdir ve bu da, onları, büyük bir sıkıntıya sokmakta, rahatsız etmektedir.

Ayrıca, bunlarla ilgili olarak, gıda kontrol laboratuvarlarının sıkı bir denetim içerisine girmesi gerektiğini burada ifade etmek istiyorum. Gıdalar içerisindeki etlerin analizlerinin yapılması, bu manada, biyoteknolojik yöntemleri, gen teknolojisi kullanarak çalışan özel laboratuvarların kurulması, yeni yöntemlerin kullanılması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gülyurt, mikrofonu açıyorum efendim; lütfen, tamamlayın.

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Gerek Sağlık Bakanlığımıza gerekse Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza bağlı gıda kontrol laboratuvarlarımızın bu konuda ciddî çalışmalar yaptığını burada ifade etmek ve bu konuda da Sayın Bakanımıza ve hükümetimize teşekkür etmek istiyorum.

Ayrıca, 428 sıra sayılı gıdaların üretimi ve denetimi hakkında tasarının çok yakında Meclisimizin gündemine getirileceğini ve kanunlaştığı takdirde, bu tür olumsuzlukların giderileceğini ümit ediyorum.

Hepinize selam ve saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gülyurt.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere Tarım ve Köyişleri Bakanımız söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Erzurum Milletvekilimiz Sayın Muzaffer Gülyurt'un, Doğu Anadolu Bölgesindeki besicilerin sorunlarıyla ilgili gündemdışı konuşmasına cevap vermek için söz aldım. Konu iki anabaşlık altında dile getirildi; birincisi, besicilerin, içinde bulunduğumuz dönemde karşılaştığı sorunlar -biraz daha bölgesel açıdan- ikincisi de, ülkemizde 2003 yılının son aylarında ortaya çıkan ve 2004 yılının ilk iki ayı içerisinde kamuoyumuzu belli ölçüde meşgul eden domuz çiftlikleriyle ilgilidir. Ben, kamuoyumuzu büyük ölçüde etkileyen bu iki konuyla ilgili açıklamalarımı bu sıra içerisinde yapmak istiyorum.

Evvela, hayvancılık sektörüyle ilgili kısa bir değerlendirmeyi şöyle yapmak mümkün: Bu sektör, insanlarımızın sağlıklı ve dengeli beslenmesi, gıda sanayiinin gelişmesi, kırsal kesime istihdam sağlaması, aile ekonomisini desteklemesi ve ihracatın geliştirilmesi açısından çok önemli bir sektördür. Hayvancılık sektörünün, tarımın diğer alt sektörlerine göre daha fazla katmadeğer sağladığını ve çalışanlara daha uzun süreli istihdam imkânı sağladığını biliyoruz. Hayvancılık sektörü,1970'li yıllarda, tarımın alt sektörüleri içerisinde çok önemli bir paya sahip ve toplam millî gelir içerisindeki payı 1970'li yıllarda yüzde 8 ile 10 arasında. Şu anda toplam tarım sektörünün payı yüzde 15'in altına düşmüş durumdadır. Geçen dönemde bu alt sektör değer kayıpları göstermiş, toplam tarımsal üretim içerisindeki payı 1977'de yüzde 37 iken, 2000 yılında yüzde 20'lere düşmüştür.

Tarımın ihracatımız içerisinde 1980'li yıllarda yüzde 57 gibi büyük bir pay aldığını biliyoruz. Ayrıca, mevcut hayvan varlığımızda da bazı düşmeler olduğuna yine bu dönem içerisinde şahidiz, özellikle 1980'den sonraki dönemde.

Toplam sığır varlığımız içerisinde 1990 yılında kültür ırkı oranı yaklaşık yüzde 9, kültür melezi oranı da yüzde 32 iken, bu oranlar 2002 yılında yüzde 19 ve 45 olmuş, böylece toplam popülasyondaki kültür ve kültür melezi oranı yüzde 64'e yükselmiştir.

Ülkemizde, tarım işletmelerinin yüzde 96,4'ü bitkisel ve hayvansal üretimi birlikte yaparken, sadece yüzde 3,6'sı ihtisas olarak hayvancılığı seçmiştir. Büyükbaş hayvan işletmelerinin yüzde 72'sinde hayvan mevcudu 5 başın altındadır, yüzde 20'sinde ise 5 ile 9 baş arasındadır; dolayısıyla, çok küçük ölçekli işletmelerimiz olarak karşımızda durmaktadır.

Ülkemizde, son yıllarda yaklaşık 850 000 ton kırmızı et, 630 000 ton beyaz et üretimi olmak üzere, yaklaşık 1 500 000 ton et üretimimiz bulunmaktadır. Kırmızı et üretiminin yüzde 77'si büyükbaştan, yüzde 23'ü ise küçükbaştan sağlanmaktadır.

Bu arada, hayvancılığımız bakımından çok önemli bir başka ilgi alanı ise meralardır. Meralarımızda, bu son yirmi yılda bir azalmaya şahit olduğumuzu biliyoruz; dolayısıyla, kabayem ihtiyacı konusunda bir açığın da mevcut olduğunu söyleyebiliriz.

Hayvancılığın geliştirilmesi, planlı dönemde de ele alınmış ve bu konuda birkısım tedbirler getirilmeye çalışılmıştır. Buna yönelik olarak gelen ve çözüm bekleyen sorunlar ise halen mevcudiyetini korumaktadır. Bu sorunları şöyle sıralayabiliriz:

Ülkemizde hayvancılığın en önemli darboğazlarından biri işletmelerin ekonomik olarak yeterli ölçüde olmamasıdır.

Sunî tohumlama yoluyla hayvan ıslahı çalışmalarına çok erken başlanmış olmasına rağmen, halen bu oran yüzde 64'e ulaşabilmiştir.

Mera ve yaylaların bir dönem güvenlik nedeniyle kullanılamaması büyükbaş hayvan varlığımızın sayısal olarak azalmasında önemli rol almıştır.

Hayvansal üretimlerde yem, girdiler içerisinde yüzde 65-70 gibi önemli bir paya sahip olmasına rağmen, kabayem açığımız devam etmektedir. Halen yem bitkileri üretimimiz, toplam ekim alanlarının yüzde 6'sına ulaşmıştır; ancak, bu oranın yüzde 20'lere kadar ulaşması hayvancılığımızın gelişmesi bakımından temel bir hedeftir.

Sektörün bir diğer önemli sorunu ise örgütlenme sorunudur. Pazarlama organizasyonundaki yetersizlik fiyatlarda istikrarsızlığa yol açabilmektedir.

Ayrıca, bir başka önemli problemimizse hayvan hastalıklarıdır. Bugün, hayvancılık sektörü içerisinde besicilikle uğraşan üreticilerimizin bir sorunla karşı karşıya olduğunu biliyoruz. Özellikle kurban bayramına kadar olan dönemde son üç yıl içerisinde çok olumlu olan gelişmeler, kurban bayramının akabinde, bir bakıma aleyhe dönmüştür. Özellikle üreticilerimizin, kurban vesilesiyle satmayı düşündükleri miktara yönelik olarak arzu edilen ölçüde talebin olmaması üzerine, ellerinde birkısım besili hayvanlar kalmış ve bu konu sektörde bir gerilemeye yol açmıştır. Burada anafikir olarak ortaya çıkan husus, bir temel gerekçe, kaçak canlı hayvan ve kaçak et girişleri olarak kamuoyuna yansımış, sektörle ilgili olan birçok kesim de bu ifadeye sahip çıkmış ve dolayısıyla, bir kaçakçılık konusu, âdeta, sektörde fiyatların düşmesi üzerinde bir baskı yapmıştır.

Bu dönem içerisinde, yine, olayı olumsuz geliştiren bir başka husussa, yem ve hammadde fiyatlarındaki artıştır. Et fiyatlarında, özellikle karkas fiyatlarında, bir zaman dönemi içerisinde fiyatlar sabitken, son dönemde de biraz düşme göstermesine rağmen, yem fiyatlarında meydana gelen artışla birlikte, gerçekten, üreticilerimiz zor durumda kalmışlar ve bu konu, gittiğimiz her yerde bize iletilen bir konu olarak karşımıza çıkmıştır. Bunun üzerine, Bakanlığımız, bu sektörde ülkemizin bellibaşlı bütün yörelerinde, önde olan, öne çıkmış olan Erzurum, Elazığ, Amasya, Konya, Kayseri ve daha birçok ilimizde, bu besi üreticilerinin temsilcileriyle, birlik temsilcileriyle ve kamu kurumlarının konuyla ilgili mensuplarını bir araya getirerek konunun bir değerlendirmesi yapılmış ve alınabilecek tedbirler konusunda tespitlerde bulunulmuş ve bu konuda çeşitli kararlar alınmıştır. Bununla ilgili olarak anafikir şudur: Evvela, sektörde, en temel sorun olarak, canlı hayvan girişi ve kaçak et girişi dile getirilmiş; bunun, hangi dönemler içerisinde, hangi bölgelerden ve hangi gözlemler sonucu belirlendiği konusunda hep sözlü bir izahla karşılaşılmış; doğu bölgesinden belli dönemlerde kaçak hayvan girişlerinin olduğu, akabinde, Trakya dahil, Karadenizden, hatta başka bölgelerden -serbest bölgelerden de- kaçak et girişinin olduğu ifade edilmiş.

Bu konuda, sektörün temsilcileriyle, bu konudaki iddiaların ne derece hakikat olduğunu tespite yönelik çalışmalar başlatılmıştır. Evvela, doğu bölgemiz, bütün güneydoğu ve doğu illerimizin sınırları, sınır bölgeleri tamamen gezilmiş, bu bölgelerde -özellikle, Şemdinli, Yüksekova ve benzeri yerlerde- hayvan girişleriyle ilgili olarak gözlem, tespit ile oradaki emniyet ve askerî yetkililerle görüşmeler yapılmış; bugünkü tarih itibariyle, bu dönem içerisinde, Türkiye'de fiyatların düşmesinden de sonra, hayvan girişi konusunda bir durum tespitinin söz konusu olmadığı, yani, mevcut piyasa mekanizmasının bu fiyat seviyesinde hayvan girişinin olmadığı gerek emniyet yetkilileri gerekse askerî yetkililer tarafından ifade edilmiş; bölgede de, pazar yerlerinde ve hayvan ticaretinin yapıldığı yerlerde kaçak hayvana rastlanmamıştır; ancak, Türkiye'de, fiyatların 8 000 000'un üzerinde olduğu dönemde -karkas fiyatından bahsediyorum- kaçak girişlerin olduğu -bu kurban bayramının öncesine rast gelen bir dönemdir- iddiaları vardır. Halen, Trakya'da ve Türkiye'nin başka yerlerinde, et kaçakçılığının yapıldığı merkezler ve yollar olarak belirtilen yerlerde, Bakanlığımıza bağlı birimler ile emniyet güçleri arasında bir işbirliği yapılarak, bu konuda, hadise, bir gözleme tabi tutulmaktadır. Eğer, bir giriş varsa, bir yolu, işleyen bir mekanizması varsa, bununla ilgili tespit konusuna çok önem vermekteyiz. Dolayısıyla, ilkönce, kaçakçılık konusundaki bu spekülasyonun sektörümüzü çok olumsuz etkilediğinin farkındayız. Gerçekleşiyorsa, bunun tespit edilmesi ve dolayısıyla, ilgili tüm kurumları harekete geçirerek, bunun önlenmesi; ama, bir spekülasyonsa da, bunun sektörümüze olumsuz etki etmesinin önüne geçmemiz gerekiyor.

Tabiî, bunun dışında, esas belirtilmesi gereken hadise şudur: Türkiye'de, gelir seviyesinin düşük olması, kırmızı ete karşı olan talebin düşmesine sebep olmuştur. Talebin çok fazla olmaması karşısında, biz, bugün, bu sektörü canlı tutabilmemiz için, maliyetleri düşürmemiz gerekiyor, ek bir talep oluşturmamız gerekiyor. Aksi halde, maliyetleri düşürmeden, talep artışını sağlamadan, bu sektördeki sorunları da kısa vadede çözecek bazı mekanizmalar bulsak bile, sürdürülebilirliği konusunda bir sıkıntıyla karşı karşıya kalmamız söz konusu olabilir.

Özelleştirme bünyesindeki Et ve Balık Kurumu dahil, Devlet Planlama Teşkilatı, Hazine ve ilgili tüm kamu kurumları, üretici birlikleri ve bizzat üreticilerden oluşturduğumuz bir çalışma grubu, halen bu sektöre yönelik tedbirleri almaya devam etmektedir. Daha somut olarak söylemek gerekirse, yem fiyatları üzerindeki baskıyı kırmak için arpa ithalatı konusunda bir çalışma başlattık. Komşu güney ülkelerden yem amaçlı birkısım ürünlerin ithalatı konusunda esneklik getirdik. Dolayısıyla, bugünlerde, yem fiyatlarında bir düşmenin başladığını söyleyebilirim.

Özellikle yem bitkileri ve silajlık mısır konusundaki ekim alanlarının artırılması şarttır. Bu konuda vermiş olduğumuz teşvik de, çok hızlı bir gelişmeye sebep olmaktadır; ama, bunun daha çok geliştiği bölgeler batı bölgelerimizdir. İzmir'in bir ilçesinde toplam ekim alanlarının yüzde 27,5'ine kadar yükselen bu yem bitkileri ekim alanlarının, ülkemizde, İç Anadoluda ve doğuya doğru da yaygınlaşması gerektiğini ifade edebilirim.

Biz, Bakanlık olarak, besicilerimizin içerisinde bulunduğu durumu takip etmekte olduğumuzu ve çözüm üretme konusunda maliyetleri düşürücü ve piyasa talebini artırıcı yönde tedbirler almamız gerektiğini biliyor ve bu hususta, bir işbirliği içerisinde çalışmamızı yürütüyoruz; ancak, şu anda piyasaya ek bir talep oluşturacak, Et ve Balık Kurumunun yeni bir alım yaparak piyasadaki fiyatları artırma konusundaki çalışmalarımız da sürüyor; bölgede son zamanlarda kısmış olduğu et alımının tekrar canlanması halinde, fiyatlarda bir nebze daha yükselme meydana gelebilir. Bu, sektörümüz açısından önemlidir.

Sayın Milletvekilimiz Muzaffer Gülyurt Beyin gündemdışı konuşmasında ifade ettiği ikinci konu ise, kamuoyumuzu, yine, 2003 yılı sonunda meşgul eden çiftlikler meselesidir. Bu çiftliklerle ilgili konuda, ben, evvela bir durum tespiti yapmak istiyorum, sonra da, yapılan çalışmalar hakkında kısa bilgi vermek istiyorum.

Türkiye'de, çevreyi kirletmesiyle ve bir su havzasında, atıkların buradaki sulara karışmasıyla bir anda hepimizin çok irkilmesine ve şaşırmasına neden olan bir görüntüyle, birdenbire kamuoyunun gündemine gelen domuz çiftlikleri konusundaki son durum -içinde bulunduğumuz zaman dilimi itibariyle söylüyorum- 11 ilimizde 25 domuz çiftliği olduğudur. Bu işletmelerde, toplam 6 364 tane bu hayvandan mevcuttur. Trakya, İstanbul, Ege Bölgesinde, Akdeniz ve hatta, Doğu Anadolu Bölgemizde bu çiftliklerden olduğu tespit edilmiştir. Evvela, bu çiftliklerimizin varlığı ve tespiti, hayvan sayısına kadar tespiti konusunda yapılan çalışmalar ise, özellikle, ocak ayında İzmir'de çıkan trişin hastalığının tespitiyle ve bunun kamuoyunda oluşturduğu tepki üzerine meydana gelen gelişmelerle alakalıdır. Akabinde, hatırlarsanız, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda bir değişiklik yaparak, bu konuda, işletmelerin izin ve denetiminin tamamen Bakanlığımıza geçmesi akabinde çıkarılan yönetmeliklerle, evvela bu çiftlikler tespit edilmiş -biraz önce saydığım tespit, bu yasal düzenlemenin akabinde meydana gelmiştir- hayvan varlıkları tespit edilmiş ve bunlar kontrol altına alınmıştır. İkincisi, bu işletmelerin hiçbiri ruhsatlı değildir. Dolayısıyla, yönetmelikle birlikte, bu işletmelerin hepsine belli bir süre verilerek, bir aylık bir süre verilerek izin alacak şartları oluşturmaları istenmiş, aksi halde, kapatılacağı ve el konulacağı bildirilmiştir. Bunun üzerine, işletmelerin bir kısmı faaliyetlerini azaltmışlar, hayvanlarını kesmeye başlamışlardır. Nitekim, bu işlemlerin sonucu olarak 769 hayvanın kesildiğini biliyoruz, takip ettik; çünkü, bunların nerede kesileceği, hangi kesimhanelere ruhsat verilerek kesileceğini tespit ettik. Dolayısıyla, bunların kesimlerini de kontrol ediyoruz; bu kesimhanelerde kesilen etlerin, soğukhava depolarında, nerelerde biriktirilip stok edildiğini ve hangi işletmelere satıldığını da takip ediyoruz.

Kısaca, Sayın Milletvekilimizin bu sorusu üzerine kamuoyuna da söylemek istediğim husus şudur : Bu işletmeler, şu anda tam anlamıyla kontrol altındadır. Hayvan varlıkları tespit edilmiş, sağlıksız olanlar kesilerek imha edilmiş; sağlıklı olanlar ise kesilerek, izin alamayan, izin için müracaat etmeyen işletmelerin kapatılması işlemine başlanılmıştır. Mevcut kesilen ve soğukhava deposunda bekletilen etlerin talebe göre sevki konusunda da Tarım Bakanlığımız hadiseyi takip etmektedir; ne zaman çıktığı, hangi ile gittiği ve hangi işletmede bunların kullanıldığına kadar bir takip mekanizması sürmektedir.

Kamuoyumuzun bu vesileyle bilmesini istediğim hususu tekrar etmek istiyorum: Türkiye'de kültürel olarak da çok ilgi alanımıza girmeyen, insanların tercihleri itibariyle doğrudan tüketmedikleri; ancak, "bilmeden tükettik mi" kaygısına düştükleri bu hayvanlarla ilgili olarak, Bakanlığımız, sorumluluk duygusu içerisinde hareket etmiş ve bugün, domuz ürünü satan işletmelere, üzerindeki belgesinde "domuz ürünüdür" ifadesinin bulunması şartıyla müsaade etmiş; aksi halde, bu ürünlerin nerede satıldığını kayıtlarla takip ederek, insanlarımızın, tüketicilerimizin bir tedirginlik yaşamasının önüne geçmiştir.

Ben, bu vesileyle, Sayın Milletvekilimize teşekkür ediyorum. Aynı zamanda, kamuoyuna, bu konuda gönülleri daha rahat olarak hareket etmelerini ve kamunun, devletin bu husustaki sorumluluğunu çok ciddîye alarak yerine getirdiğini, artık, bu hususta bir tedirginliğin yaşanmasına gerek olmadığını belirterek, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tarım ve Köyişleri Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

Konu açıklanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2 adet tezkeresi var; bunları ayrı ayrı okutup, bilgilerinize sunacağım.

Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyemizin tezkereleri oturduğu yerden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Macaristan Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/538)

22.4.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanlık Divanının 5 Nisan 2004 tarih ve 34 sayılı kararıyla, Macaristan Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento Heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

2. - Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Senatosu Dışişleri, Savunma ve Güvenlik Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/539)

22.4.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanlık Divanının 24 Haziran 2003 tarih ve 15 sayılı kararıyla, Çek Cumhuriyeti Parlamentosu Senatosu Dışişleri, Savunma ve Güvenlik Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento Heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

3. - Samsun Milletvekili İlyas Sezai Önder'in (6/926) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/174)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 360 ıncı sırasında yer alan (6/926) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum

Gereğini saygılarımla arz ederim.

İlyas Sezai Önder

            Samsun

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

4. - İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın Türkiye Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/175)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Türkiye Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonundan istifa etmiş bulunuyorum.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Bülent Baratalı

                İzmir

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir ve 20 milletvekilinin, ekonomik krizden etkilenen gençlerimizin sorunları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde yaşayan halkın sosyal, ekonomik ve kültürel yönden büyük sorunlar yaşadığı bu dönemde gençliğin içinde olduğu tartışılmaz bir gerçektir.

Metropol iller başta olmak üzere, milletvekili olduğum İzmir İlinde, vatandaşın ticarî faaliyetini sürdürdüğü işyerlerinin, halkın oturduğu meskenlerin, serbest meslek erbabının çalıştığı büroların, devlet okullarının, taşıt araçlarının, gece, kapıları kırılarak, başta bilgisayar gibi elektronik cihazlar, para ve mal gibi eşyalar çalındığı gibi, vatandaşın can ve mal güvenliği de kalmamıştır.

Ülkemizde meydana gelen son ekonomik krizden bu yana, zararlı madde kullanımından dolayı, gerek eğitim kurumları civarında ve gerekse alt gelir gruplarının yaşadığı bölgelerdeki genç yaştaki çocuklarımıza kullandırılarak, bu gençler potansiyel suçlu haline getirilmiştir ve sağlıkları da büsbütün bozulmuştur. Dolayısıyla, sade vatandaşta güvenli olarak ailesiyle caddede gezme olanağı kalmamıştır ve ülkede yaşam dayanılmaz noktaya gelmiştir.

Emniyet güçlerinin aldığı tedbirler yetersiz kalmaktadır. Bu sorunun çözümü için, Millî Eğitim Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ile koordineli çalışması sonucu, işin ekonomik ve sosyolojik boyutu gözönünde bulundurularak, tedbir alınması zorunlu hale gelmiştir.

Sokak terörü boyutuna ulaşan bu sorunun hükümet nezdinde ele alınarak, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri gereğince genel görüşme açılmasını istiyoruz.

Saygılarımızla.

1 - Vezir Akdemir                                 (İzmir)

2 - Mehmet Parlakyiğit                                 (Kahramanmaraş)

3 - Nail Kamacı                                 (Antalya)

4 - Mustafa Gazalcı                                 (Denizli)

5 - Muhsin Koçyiğit                                 (Diyarbakır)

6 - Erol Tınastepe                                 (Erzincan)

7 - Uğur Aksöz                                (Adana)

8 - Mahmut Duyan                                (Mardin)

9 - Nezir Büyükcengiz                                 (Konya)

10 - Hasan Ören                                 (Manisa)

11 - Atila Emek                                (Antalya)

12 - Abdurrezzak Erten                                 (İzmir)

13 - Hüseyin Bayındır                                 (Kırşehir)

14- - Ali Kemal Kumkumoğlu                                (İstanbul)

15 - Muharrem Toprak                                (İzmir)

16 - Berhan Şimşek                                 (İstanbul)

17 - Mehmet Uğur Neşşar                                (Denizli)

18 - Engin Altay                                 (Sinop)

19 - Halil Tiryaki                                (Kırıkkale)

20 - Hakkı Ülkü                                (İzmir)

21 - Muharrem Kılıç                                (Malatya)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun faaliyetlerinin ve bunlara ilişkin iddiaların araştırılması amacıyla kurulan (10/10, 11, 36, 39, 127) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

5. - (10/10, 11, 36, 39, 127) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/541)

15.4.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun faaliyetlerinin ve bunlara ilişkin iddiaların araştırılarak bankacılık ve finans sektörünün sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması amacıyla kurulan (10/10, 11, 36, 39, 127) Meclis Araştırması Komisyonumuzun görev süresi 29 Nisan 2004 tarihinde sona erecektir.

Komisyonumuzun çalışmaları halen devam etmekte olup, bu çalışmaların tamamlanıp raporun hazırlanabilmesi için eksüreye ihtiyaç duyulmuş ve 14 Nisan 2004 tarihli toplantıda bu konuda karar alınmıştır.

TBMM İçtüzüğünün 105 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre, Komisyonumuza, 30.4.2004 tarihinden itibaren (1) bir aylık eksüre verilmesini arz ederim.

Saygılarımla.

Halil Aydoğan

              Afyon

       Komisyon Başkanı

BAŞKAN - İçtüzüğün 105 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, "Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince, Komisyona bir aylık eksüre verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

6. - Brüksel'de yapılacak Habitat Düzeyinde Küresel Parlamenterlerin Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu Toplantısına, Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz tarafından ismen davet edilen, TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Ahmet Münir Erkal'ın katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/540)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz tarafından gönderilen davet mektubunda, 12 Mayıs 2004 tarihinde Belçika'nın Başkenti Brüksel'de yapılacak olan Habitat Düzeyinde Küresel Parlamenterlerin Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu Toplantısına Malatya Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal ismen davet edilmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

7. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Avrupa Birliği Ara Zirvesine katılmak üzere bir heyetle birlikte Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmelerinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/542)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Avrupa Birliği Ara Zirvesine katılmak üzere bir heyetle birlikte 25-26 Mart 2004 tarihlerinde Belçika'ya yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

LİSTE

Ömer Çelik                                      (Adana)

Mehmet Dülger                                                     (Antalya)

Yaşar Yakış                                     (Düzce)

Egemen Bağış                                  (İstanbul)

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

Tarihi: 27.4.2004

Genel Kurulun 27.4.2004 Salı günkü (bugün) birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 94 üncü sırasında yer alan (10/123) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin yapılması ve bu işin görüşmelerinin bitiminden sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinin,

Daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılan 428 sıra sayılı kanun hükmünde kararname ile 424 sıra sayılı kanunun 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 inci ve 7 nci sıralarına alınması, bu kısmın 25 inci sırasında yer alan 406 sıra sayılı kanun teklifinin ise 6 ncı sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesinin,

Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

Sadullah Ergin         Kemal Anadol

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN- Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz. Ancak, sorular kısmını okumaya başlamadan önce, sorularla ilgili olarak 2 sayın bakanımızın Başkanlığımıza yazılı talebini Genel Kurula arz edeceğim.

Tarım ve Köyişleri Bakanımız Sayın Sami Güçlü "Sözlü Sorular" kısmının 4 ve 5 inci sıralarında yer alan soruları birlikte cevaplandırma isteğinde bulunmuştur. Başkanlığımızca uygun görülmüştür. Bu şekilde, sırası geldiğinde değerlendirilecektir.

Yine, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik "Sözlü Sorular" kısmının 7, 11, 14, 25, 27, 36 ve 40 ıncı sıralarında yer alan soruları birlikte cevaplandırmak istediğini bildirmiştir. Bu da Başkanlığımızca uygun görülmüş olup, sırası geldiğinde gereği yapılacaktır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, 1, 3, 9 ve 12 nci sıralardaki sorulara birlikte cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Bu mealde, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin, yine "Sözlü Sorular" kısmının 1, 3, 9 ve 12 nci sıralarında yer alan soruları birlikte cevaplandırma isteğinde bulunmuştur; bu da yerine getirilecektir.

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergelerinin görüşmelerine başlıyoruz.

V .- SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, sayısal loto sisteminin bakım ve onarım ücretine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/532) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Süper Ligdeki şike ve teşvik primi iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/535) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

3. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, KPS sınavına öğretmenlik dışındaki meslek gruplarının alınmamasının sebeplerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından  sözlü soru önergesi (6/553) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

4. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Eurovision Şarkı Yarışmasının gelecek yıl Selçuk-Efes'te yapılması için çalışma yapılıp yapılmayacağına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/556) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

BAŞKAN - Şimdi, 1 inci soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

           Malatya

1- Millî Piyango İdaresinin 1996 yılında yaptığı ihale ile yabancı bir firmaya 28 000 000 dolara kurdurduğu online sayısal loto sistemi için yıllık bakım onarım ücreti olarak her yıl yaklaşık 6 000 000 dolar ödenmesi ekonomik midir?

2- Millî Piyango bünyesinde bulunan online sayısal loto sisteminde Spor Toto Teşkilatının müşterek bahis oynatması için protokol yapılmış mıdır?

3- Bu protokole dayanılarak Spor Toto Teşkilatı tarafından aynı yabancı firmaya yeniden bakım onarım ücreti adı altında ödeme yapılmış mıdır? Yapılmışsa Millî Piyango İdaresinin yılda 6 000 000 dolar ödeyerek yaptırdığı bakım onarıma Spor Toto Teşkilatının da ödeme yapması doğru mudur?

BAŞKAN - Şimdi, 3 üncü sıradaki soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını talep ederim.

Saygılarımla.

    Ahmet Ersin

                İzmir

Türk sporu, son dönemlerde çeşitli iddialarla sarsılmaktadır. Özellikle Süper Ligde şike ve benzeri teşvik primleri, hem Türk sporunun kirlenmesine neden olmakta ve hem de fair play ve spor ahlakına sığmayan ve suç olan davranışlardır. Ne yazık ki, Süper Lig karşılaşmaları bu iddialarla çalkalanmaktadır.

Son haftada yapılan Süper Lig karşılaşmalarında da şike ve teşvik primi verildiğine ilişkin iddialar yoğunluktadır. İzmir'in ve hatta, Türkiye'nin en köklü kulüplerinden Altayın bu yöntemlerle haksızlığa uğratıldığı ve Süper Ligden düşürüldüğü iddiaları nedeniyle İzmir'de çok büyük tepki oluşmuştur.

1 - Altayın uğradığı haksızlığın tespiti için tarafsız bir kurul oluşturup, şike ve teşvik primi iddialarını araştırmayı düşünüyor musunuz?

2 - Türk sporunu kirleten şike ve teşvik primlerine karşı daha etkin tedbirler alacak mısınız?

BAŞKAN - 9 uncu sıradaki soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

      Hakkı Ülkü

                İzmir

13 Temmuz 2003 tarihinde ÖSYM sınav merkezi tarafından düzenlenecek olan kamu personeli seçme sınavının, sadece öğretmen adaylarını kapsayacağı duyurulmuştur.

1 - Bu sene kamu personelinin merkezî sınav dahilinde alınması uygulaması, neden öğretmenlik dışındaki meslek gruplarını kapsamamıştır?

2 - 2003 malî yılı bütçesinde belirtilen kadrolar için yeni bir sınav açılması planlanıyor mu?

3 - Eğer, merkezî sınav yapılmadan personel alınacaksa, 2003 yılında mezun olan kişilerin durumu, eşitlik ve hakkaniyet ilkelerine aykırı değil midir?

4 - Eğer, kamu personelinin alımı için hükümet politikası olarak merkezî sınav sisteminden vazgeçilecekse, alınacak yeni memurların seçilmesinde nasıl bir yöntem uygulanacaktır? Kurumlar alacakları personel için hangi kriterleri gözönüne alacaktır?

BAŞKAN - Sayın Başbakan Yardımcımıza, üç soruyu cevaplaması için söz veriyorum.

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, benim sorum şike ve teşvik primi iddialarıyla ilgili güncel bir soru; diğer soru ise, sayısal loto ve kamu personeli sınavıyla ilgili. Ne ilgisi var, üçünün birden Sayın Bakan tarafından cevaplandırılması için fırsat veriyorsunuz?

BAŞKAN - Efendim, o bizim takdirimiz.

Sayın Bakanım, bir dakikanızı rica ediyorum.

12 nci sıradaki sorumuz var; onu da okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Sayın Kültür ve Turizm Bakanı tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını talep ederim.

Saygılarımla.

    Ahmet Ersin

                İzmir

Bilindiği gibi, 49 uncu Eurovision Şarkı Yarışması, gelecek yıl Türkiye'de yapılacaktır.

Dolayısıyla, ülkemizin hem kültür hem tarih ve hem de turizm bakımından tanıtımı için büyük bir fırsattır. Bu açıdan, taşıdığı özellikler nedeniyle Selçuk, Eurovision Şarkı Yarışması için en uygun yerdir. Selçuk, zengin tarihinin yanında, Hıristiyan âlemi için de çok önem taşımakta ve Efes Antik Tiyatro ise, eşi olmayan bir tarihî mekândır. Bu nedenlerle, ülkemizin tanıtımı için gerekli olan tüm güzelliklere sahiptir. Ayrıca, İzmirliler de kentin tanıtımına büyük katkı vereceği için bu konuda çok isteklidirler.

Dolayısıyla, 49 uncu Eurovision Şarkı Yarışması, Selçuk'ta yapılmalıdır.

1 - Bütün dünya tarafından tarih ve kültür zenginlikleriyle çok iyi bilinen Selçuk ve Efes, Eurovision yarışması ve Türkiye'nin tanıtımı için sizce de uygun değil mi?

2 - Gelecek yıl ülkemizde gerçekleştirilecek olan yarışmanın Selçuk'ta yapılması için şimdiden bir çalışma başlatacak mısınız?

BAŞKAN - Sayın Başbakan Yardımcısı, 1,3, 9 ve 12 nci sıralardaki soruları ayrı ayrı, ama, bir defada cevaplandıracaktır.

Sayın Bakan, 4 soru için 20 dakikalık süreniz var.

Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Bilindiği gibi, İçtüzüğe göre, Bakanlar Kurulu üyelerine sorulan sözlü sorular sırayla cevaplandırılmaktadır. Ben de, şahsıma yöneltilmiş olan sorulara bu sıraya göre cevap vermeye gayret edeceğim.

İlk soru -ki, daha önce iki defa okunmuş; ama cevaplandırılmamış. O bakımdan, ona öncelikle cevap vermek durumundayım- Malatya Milletvekili arkadaşımız Sayın Aslanoğlu'nun sorusu. Soru biraz önce de okundu. Sayın Aslanoğlu, "Millî Piyango İdaresinin 1996 yılında yaptığı ihaleyle yabancı bir firmaya 28 000 000 dolara kurdurduğu online sayısal loto sistemi için yıllık bakım onarım ücreti olarak her yıl yaklaşık 6 000 000 dolar ödenmesi ekonomik midir" diye sormaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, Millî Piyango İdaresi, özelleştirme kapsamındadır ve Maliye Bakanlığımıza bağlıdır. Maliye Bakanlığı yetkililerinden ve Millî Piyango İdaresi yetkililerinden aldığım bilgiye göre, konuyu birkaç cümleyle bilgilerinize arz etmek istiyorum.

Millî Piyango İdaresi tarafından ülkemizde online sayısal loto oyunlarının oynatılması amacıyla yapılan ihaleyi, en uygun sistem ve fiyat teklifini veren Gtech firması kazanmıştır. Millî Piyango İdaresi ile Gtech firması, 16 Şubat 1996 tarihinde, online sayısal loto sistemi kurulmasına yönelik bir sözleşmeyi imzalamışlardır ve 11 Kasım 1996 tarihinde de, şu anda hâlâ uygulaması devam eden sayısal loto oyunu başlamıştır. Millî Piyango İdaresi, başlangıçta, sistem kuruluşunda herhangi bir ücret ödemesi yapmamış; buna karşılık, ödemeler, elde edilen hâsılatın yüzde 6'sı şeklinde geri ödenmiş ve öngörülen süreden de önce bu ödemeler tamamlanmıştır. Millî Piyango İdaresi tarafından firmaya yapılan tüm ödemeler ile halen yapılmaya devam eden hizmet ödemeleri, 1996 yılında imzalanan sözleşme hükümlerine göre gerçekleştirilmektedir. Sayısal oyunların oynatılmasına yönelik olarak işletim, bakım, onarım, alan servisi, yazılım, destek ve benzeri hizmetler karşılığı olarak, firmaya, bir yılda ödenen 6 000 000 dolar tutarındaki bedel, Millî Piyango İdaresinden bize gelen bilgiye göre, elde edilen yıllık hâsılatın yüzde 2'lik kısmını teşkil etmektedir. Yine verilen bilgiye göre, dünya ülkelerinde bu oranın yıllık hâsılatın yüzde 3'ünün de üstünde olduğu şeklindedir. Sayın Aslanoğlu'nun sorduğu "bu oran yüksek değil midir" şeklindeki soruya cevap teşkil edecek olan bölüm burasıdır; verilen cevap, dünya ortalamasının altında bir oran olduğu şeklindedir.

Diğer bir husus da, 1996 yılında sözleşme imzalanırken, ülkemizde bu konuda daha önce yapılmış hiçbir uygulama olmamasına rağmen, Millî Piyango İdaresinin yaptığı ihale ve sözleşme sonucunda oluşan ödemelerin dünya ortalamalarının altında olduğu gerçeğidir.

Sayın Aslanoğlu tarafından sorulan diğer bir soruya cevap vermek istiyorum. Spor Toto Teşkilat Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlıdır; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü de bana bağlıdır. Dolayısıyla, şimdi sorulan iki sorunun muhatabı bizzat bendeniz oluyorum. O bakımdan, birkaç cümleyle, bu sorulara da cevap vereceğim.

"Millî Piyango bünyesinde bulunan online sayısal loto sisteminde Spor Toto Teşkilatının müşterek bahis oynatması için protokol yapılmış mıdır" deniliyor. Evet; 1997 yılında, Millî Piyango İdaresine -demin söylediğim- Gtech firmasının kurduğu sistemden yararlanmak için, Spor Toto Teşkilat Müdürlüğü de, geçmişte, 1997 yılında bir protokol imzalamıştır.

Şimdi, Sayın Aslanoğlu soruyor: "Bu protokole dayanılarak Spor Toto Teşkilatı tarafından aynı yabancı firmaya yeniden bakım onarım ücreti adı altında ödeme yapılmış mıdır?" Sanıyorum, bu sorunun en can alıcı noktası budur; yani, Millî Piyango İdaresinde bir sistem var; bu sistem için Millî Piyango İdaresi bir para ödüyor; bu sistemden yararlanmak için Spor Toto Teşkilat Müdürlüğü de ayrıca bir protokol yapıyor "aynı firma, hem Millî Piyango İdaresinden hem de Spor Toto Genel Müdürlüğünden 'kullanım' adı altında, 'bakım' adı altında para alıyor mu" diye soruyor Sayın Aslanoğlu. Aslında, önemli bir sorudur. Gerçekten, aynı firmanın, Spor Toto Teşkilat Müdürlüğünden de para almış olduğu gerçeğini görüyoruz. Peki, ne kadar almış; tesis edilen terminal başına her ay 5 dolar; bir hesap yaptırdım, aylık 17 000 dolar, altı yıl boyunca da 1 172 000 dolar. Sayın Aslanoğlu "bu para lüzumsuz yere verilmiş bir para değil midir" diye soruyor. Evet, bize göre de lüzumsuz yere verilmiş bir paradır, mükerrer bir paradır.

Peki siz ne yaptınız derseniz; biz, tabiî, göreve gelir gelmez, bu konuyla ilgili, Teftiş Kurulunu görevlendirdik. Teftiş Kurulundan, Spor Toto Teşkilat Müdürlüğünden bu ilgili firmaya ödenen, ikinci kez ödenen -çünkü, aynı sistem için Millî Piyango İdaresi ödüyor- paranın mükerrer olduğu şeklinde bir rapor verildi; aynı zamanda, bir bilirkişi raporu aldık; orada da mükerrer olduğu söylenince, biz de konuyu yargıya intikal ettirdik. Şu anda, bu paranın geriye dönük olarak alımı, geri alımıyla ilgili, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bir süreç başlatmıştır, dava sürecini başlatmıştır. Peki, Spor Toto Teşkilatı bu sistemi kullanmaya devam ediyor mu; hayır. Biz, 26 Şubatta buna da son verdik; çünkü, Spor Toto işletmesi kendi sistemini şu anda kurdu, kendi sistemi içerisinde hizmetlerine devam etmektedir.

Sayın Aslanoğlu'na, böyle bir konuyu Muhterem Genel Kurula kısaca arz etme imkânı verdiği için teşekkür ediyorum.

Şimdi, Sayın Ersin'in sorusuna geliyorum. Sayın Ersin "Türk sporu, son dönemlerde çeşitli iddialarla sarsılmaktadır. Özellikle Süper Ligde şike ve benzeri teşvik primleri, hem Türk sporunun kirlenmesine neden olmakta" diye başlayan bir soru önergesinde "Altayın uğradığı haksızlığın tespiti için tarafsız bir kurul oluşturup, şike ve teşvik primi iddialarını araştırmayı düşünüyor musunuz? Türk sporunu kirleten şike ve teşvik primlerine karşı daha etkin tedbir alacak mısınız" diye soruyor. Tabiî, bu soru bir sene önce sorulmuş.

Bir sene önce de, liglerin bitimine yakın, şimdi olduğu gibi, yine şike tartışmaları, teşvik primi tartışmaları vardı demek; her ne hikmetse, ligin sonuna doğru bu tür tartışmalar gündeme bomba gibi düşüyor.

Şimdi, Sayın Ersin'in geçtiğimiz yılla ilgili sormuş olduğu bu soru üzerine ne yapılmış? Türkiye Futbol Federasyonu acaba bir işlem yapmış mı yapmamış mı? Hemen şunu ifade edeyim ki, sadece Altay maçıyla ilgili değil, Türkiye Futbol Federasyonu, geçtiğimiz yıl temmuz ayı içerisinde -yanılmıyorsam- Süper Ligin son karşılaşmalarından olan, Diyarbakırspor-Elazığspor, İstanbulspor-Altay ve Bursaspor- Gençlerbirliği müsabakalarında anlaşmalı ve hileli müsabaka yapıldığı şeklinde çıkan haberleri ihbar kabul ederek, 5 kişiden oluşan bir Şike Araştırma Kurulu kurmuş, Şike Araştırma Kurulu, geçtiğimiz yıl bir çalışma yapmış; bu çalışmada, gazetelerde çıkan haberler, televizyonlarda bu konuyla ilgili açıklamaların kasetleri, iddiada bulunan spor kulübünün yetkilileri, şike yaptığı iddia edilen kulübün yetkilileri ve sporcularına yönelik bir çalışma yapmış, onların ifadelerine başvurmuş -ki, rapor şu anda önümdedir- ve "şike, bir futbol müsabakasının sonucunu hukuka aykırı, gayrimeşru veya normal olmayan biçimde değiştirmek üzere tarafların anlaşması olarak tarif edilmektedir. Futbol Müsabaka Talimatının 28/g maddesinde, bir müsabaka neticesi üzerinde, o müsabakada taraf olan futbolcu ve teşekkülün anlaşmaları hükme bağlanmış olmakla, yukarıda açıklanan şike tarifi doğrulanmıştır. Müsabakanın tarafları arasında o müsabaka için yapılacak anlaşma ‘şike’ olarak ifade edilmiştir. Gerek Altay Spor Kulübünün iddialarında ve gerekse dosyada belirtilen incelemelerde, açıklanan futbol müsabakalarında, somut bir beyan ve delile rastlanmamıştır" şeklinde, Şike Tahkim Kurulunun bir raporu, Futbol Federasyonu tarafından şahsıma gönderildi, ben de inceledim.

Sayın Ersin, sorunuzun cevabı olarak ifade ediyorum ki, geçtiğimiz yıl vermiş olduğunuz soru önergesindeki konuyla ilgili olarak Futbol Federasyonu bir komisyon kurarak bunu inceletmiş; ancak, iddiaları ispata yeter derecede delil bulunamadığı sonucuna varılarak, başkaca herhangi bir işlem yapılmamıştır.

Tabiî, işin ilginç yanı şu: Aynı iddialar, aynı söylentiler, aynı haberler şimdi de çıkmaktadır. Bilindiği gibi, Süper Lig ve İkinci Lig maçlarının bitmesine üç hafta kalmıştır ve son haftalarda, değişik haberler, değişik yorumlar yapılmaktadır. Hatta, iki milletvekili arkadaşımızın ismi dahi bu işe bulaştırılmaya çalışılmıştır; bazı gazetelerde, Cumhuriyet Halk Partisi Mardin Milletvekili Muharrem Doğan arkadaşımıza atfen haberler çıkmıştır; bir yemekte, bizim Trabzon Milletvekili arkadaşımız Faruk Özak'ın da bulunduğu orada, Trabzonspor-Gençlerbirliği maçına yönelik birtakım pazarlıkların yapıldığını duyduğu şeklinde ihbarlar gazetelere yansımıştır; ama, ben, Muharrem Beyle görüştüm, bugün bana geldi, kendisinin tekzip metinleri de elimde "ben böyle bir beyanda bulunmadım, bu tür iddialar bana ait değildir" şeklinde açıklama yapmış olmasına rağmen, hâlâ, bazı basın-yayın organları bu olayın üstüne gitmektedir. Gerek Sayın Doğan gerekse Sayın Özak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki saygın milletvekilidir. Özellikle Faruk Bey, Türk futboluna hizmet etmiş, yöneticilik yapmış, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en seçkin milletvekillerinden biridir; böyle bir şeye bazı basın-yayın organları tarafından bulaştırılmak istenmesini esefle karşıladığımı ifade etmek istiyorum. Çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri, yasama görevinin yanı sıra denetim görevini de yapmaktadırlar; bu tür olayların üstüne gitmesi gereken arkadaşlarımızdır. O bakımdan, ben, bu soruya cevap verirken, herkesi sorumlu davranmaya davet ediyorum. Sporla ilgilenen herkesin, yazarların, kulüp başkanlarımızın, liglerin bitmesine üç hafta kala ağızlarından çıkan sözleri kulakları duymalıdır; çünkü, bir söz, söylemediğimiz sürece bizim esirimizdir; bir söz söylendiği takdirde biz o sözün esiri oluruz. O bakımdan, futbola, spora şaibe bulaştıracak ve bu anlama gelecek açıklamalar yapmak ve bu anlama gelecek davranışlarda bulunmak, Türk sporuna gölge düşürür. O nedenle, herkesi sorumlu davranmaya davet etmenin, görevim olduğunu düşünüyorum.

Bunun dışında, bu konularda elinde bilgi, belge, delili olan birtakım iddia sahipleri var ise, spordan sorumlu Devlet Bakanı olarak başta bana gelebilirler, Futbol Federasyonuna gidebilirler; bunların üzerine gitmek bizim görevimizdir; ama, delilsiz, uluorta konuşarak, kafaları karıştırmaya, spora ve özellikle futbola gölge düşürmeye hiç kimsenin hakkı olmadığı kanaatindeyim.

İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin arkadaşımızın sorusu üzerine bu açıklamayı yapma ihtiyacını hissettim. Özellikle teşvik primiyle ilgili iddialar da, son zamanlarda, yoğun şekilde gündemdedir. Bu konuyla ilgili, hem Bakanlığım hem Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve hem de Futbol Federasyonu çok dikkatli bir şekilde, Türkiye'deki futbol müsabakalarını, öncesinde, müsabaka esnasında ve sonrasında, ciddî şekilde takip etmektedir. İnanıyoruz ki, bu 2003-2004 sezonu şaibesiz şekilde sonuçlanacaktır; ama, kiminin şampiyon olacağı, kiminin de kümeden düşeceği bir süreçte, bu tür söylentilerin çıkmasını biraz da olağan karşılamak gerekir diye düşünüyorum; ama, bir cümlemi tekrar etmeme lütfen izin veriniz. Herkesi, şu süreçte sorumlu davranmaya davet ediyorum.

Diğer bir soru, yine İzmir Milletvekili arkadaşımız Hakkı Ülkü Beye ait. Bu da, aşağı yukarı bir sene önce sorulmuş bir soru, ancak sırası şimdi geldi, şimdi cevaplandırma imkânı buluyorum.

"13 Temmuz 2003 tarihinde ÖSYM sınav merkezi tarafından düzenlenecek olan -ki, düzenlendi tabiî, o zaman düzenlenecek olandı- kamu personeli seçme sınavının sadece öğretmen adaylarını kapsayacağı duyurulmuştur. Bu sene kamu personelinin merkezî sınav dahilinde alınması uygulaması neden öğretmenlik dışındaki meslek gruplarını kapsamamaktadır" deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, kamu kurum ve kuruluşlarında boş kadrolar var; ama, ekonomik nedenlerle, bu boş kadrolara, her yıl, bunları dolduruncaya kadar atama yapma imkânımız yok.

2003 yılında, sadece 35 000 kadro için açıktan atama izni verebildik. Bu, bütçe kanununda da yer almıştı. Bu 35 000 açıktan atama izninin 20 000'ini, Millî Eğitim Bakanlığı öğretmenler için kullanmıştı ve öğretmenler için, gerçekten, geçtiğimiz yıl bir sınav yapılmıştı ve bu sınav sonucunda da, öğretmenlerimiz kurayla atanmışlardı, hatırlayacaksınız.

Geriye kalan kadrolarla ilgili de "peki, açıktan atama yapılacak olan kişileri nereden seçtiniz" diyecek olursanız, bilindiği gibi, 1999 yılında bir devlet memurları sınavı yapılmıştı, 2002 yılında da kamu personeli seçme sınavı yapılmıştı. Bu sınavda -ki, ÖSYM tarafından yapıldı- başarı gösteren ve yüksek puan alanlardan başlamak üzere, ÖSYM tarafından, talep edilen kamu kurum ve kuruluşlarına, bu atamalar, geçtiğimiz yıl yapılmıştır.

Bu sene de, yine, 1999 ve 2002'de yapılan sınavların sonucuna göre, boş kadrolara, tabîi, atama izni çerçevesinde atama yapılmaktadır; ancak, gerek 1999 gerekse 2002'de yapılan sınavların süresinin, yönetmelik gereği, artık sonuna geldik. 3 Mayıs 2004'te, 1999 yılında yapılan sınavın süresi doluyor; yine, bu yılın temmuz ayında da, 2002'de yapılan kamu personeli seçme sınavının süresi doluyor.

Sayın Ülkü "başka sınav yapmayacak mısınız; sadece öğretmenler için mi sınav yapacaksınız" diyor. Bu sene, 10 ve 11 Temmuzda, kamu personeli seçme sınavı ÖSYM tarafından yapılacaktır. Bilindiği gibi, şu anda da müracaatlar yapılmaktadır; bu ayın sonuna kadar da, ilgililer, müracaatlarını yapacaklardır. Şu anda, 1999 veya 2002 sınavını kazanan veya kendilerine puanları bildirilen kişilerin -1999 sınavı için mayısa kadar, 2002 sınavı için temmuz ayında yapılacak sınava kadar- atamaları da, yine kamu kurum ve kuruluşları tarafından -tabiî ÖSYM kanalıyla- gerçekleştirilecektir.

2003 yılında izni alınıp da, 2003 yılında ataması yapılamayan 2 386 açık atama için, şu anda, 1999 ve 2002 sınav sonuçlarına göre, zaten, ÖSYM bir atama süreci de başlatmıştır; nitekim, elinde "kazandı" belgesi olan vatandaşlarımız buraya başvurmaktadır.

2004 yılında açıktan atama izni 40 000'dir. Bunun yarıya yakını, 18 000'i öğretmen atamalarıdır; 10 000'i atandı, 8 000'i önümüzdeki süreçte atanacak. Yine, büyük bir bölümü, 6 600'ü, üniversitelerimiz içindir. 5 500'ü, polis okullarından mezun olacak mecburî hizmetle yükümlü polislerimiz içindir. Bunun dışında, kamu kurum ve kuruluşlarına, yönetmelik gereği, Maliye Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı ve Başbakanın onayıyla, 40 000 açıktan atama izni, kamu kurum ve kuruluşlarına taksim edilmiştir. Bu çerçevede, şu anda bunları kullanmak isteyen kamu kurum ve kuruluşları, henüz süreleri dolmamış olan sınav sonuçlarına göre atama yapmaktadırlar; ama, bir kısmı da, herhalde, temmuzda yapılacak olan sınavdan sonra bu atama işlemlerini yapacaklardır.

Sayın Ülkü bir soru daha soruyor: "Siz, bu sistemi devam ettirecek misiniz?" Yani, yine aynı sistem mi devam edecek; yine merkezî sistem yoluyla mı personel almaya devam edeceksiniz? Evet; şu anda, Hükümetimiz, yine bu sistemi uygulamaya devam etmektedir. İşte, bu sene yapacağımız sınav sonucunda da, yine, ÖSYM tarafından, kamu kurum ve kuruluşlarına atama işlemleri gerçekleştirilecektir.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimin sonuna geldim. Bir soru daha vardı "Eurovision Şarkı Yarışmasının İzmir'de, Selçuk'ta yapılmasını düşünüyor musunuz" diye, Kültür ve Turizm Bakanımıza bir soru yöneltilmişti. Bilindiği gibi, Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye'de yapılacak; ama, İstanbul'da, Abdi İpekçi Spor Salonunda yapılması kararlaştırıldı. Şu anda da Abdi İpekçi Spor Salonu bu iş için tahsis edildi, hazırlıklar da büyük bir hızla devam ediyor. Geçtiğimiz yıl olduğu gibi, inşallah, bizim sanatçılarımız, Türk sanatçılarımız, Eurovision Şarkı Yarışmasında başarılı olurlar.

Tüm sanatçılara da şimdiden başarılar diliyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ersin.

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Bakanımı dinlerken, gerçekten, Türk sporunda, özellikle de futbolda herhangi bir sorun olmadığı izlenimini aldım. Ancak, sevgili Bakanım, her yıl olduğu gibi bu yıl da şike ve teşvik primleri verildiğine ilişkin iddialar yoğunlukta. Bunlar bazen hatır şikesi oluyor, bazen çıkar şikesi oluyor. Şimdi, geçen yıl Altayın, İzmir'in bu güzide kulübünün düşürülmesinin tek nedeni, aynı kulvarda mücadele eden diğer takımların şike yapmasındandır. Futbol Federasyonu bu konuda bir araştırma yapmış filan, rapor düzenlemiş! Ben, Futbol Federasyonuna zerre kadar inanmıyorum Sayın Bakanım; çünkü, Futbol Federasyonu, zaten, bu şike olaylarının içinde. O açıdan, onun düzenlediği raporun geçerli bir yanı yok bence.

Şimdi, bir şey sorayım son maçlarla ilgili. Allahaşkına, bu Rizespor-Akçaabat Sebatspor maçının durumu nedir; bunda şike var mı yok mu, hatır şikesi veya çıkar şikesi? Rizesporun teknik direktörü bas bas bağırıyor, adam görevinden istifa ediyor "şike var" diye. Yani, siz buna hâlâ "yok" diyorsanız Sayın Bakanım, bu, evin çöplerini halının altına süpürmeye benzer. Dolayısıyla, soruna çözüm bulmak lazım. Sorunu örtmeye çalışmak doğru olmaz.

Ayrıca, şunu da söyleyeyim Sayın Bakanım: Sporda, özellikle futbolda mafyalaşma var. Bu mafya, maç bağlıyor, hakem filmliyor, transfer dönemlerinde futbolcu kaçırıyor, zorla sözleşme imzalatıyor; yani, bu mafyalaşmanın olmadığını söyleyebilir misiniz? Bu mafyalaşma var. Hatta, statlardaki olayların da içinde bu mafya var. Şimdi, bu olayları önlemekle görevli olan Futbol Federasyonu ve Merkez Hakem Komitesi, bu mafyalaşmanın önüne geçmesi gereken, bu şike olaylarının önüne geçmesi gereken Futbol Federasyonu ve Merkez Hakem Komitesi, maalesef, bana göre, bu mafyalaşmanın bir tarafındadır, mafyalaşmanın içindedir. Bunu ben ilk defa söylüyor değilim. Bu, yıllardan beri basında, gerek televizyonlarda gerekse gazetelerde yazılan bir gerçektir; yani, sporun, Türk futbolunun içinde mafya vardır ve bu mafya, federasyona kadar uzanmaktadır, Merkez Hakem Komitesine kadar uzanmaktadır.

Şimdi, şu Rizespor-Akçaabat Sebatspor maçını nasıl tarif edersiniz?! Yani, Fenerbahçe gibi bir takımı kendi sahasında kök söktürüp yenen  bir takım, Akçaabat Sebatspora yeniliyor ve Rizesporun antrenörü, teknik direktörü "bunda şike var" diye bağırıyor ve istifa ediyor.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sebatspor da Erzurumsporu da yendi; ne oldu yani?! Sebatspor Fenerbahçeyi de yendi; yenmedi mi?!

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız...

Sizin ek bir sorunuz var mı?

AHMET ERSİN (İzmir) - 2 soru vardı efendim.

BAŞKAN - Açıkladınız; biz de müsamahayla karşıladık.

AHMET ERSİN (İzmir) - Ama, 2 sorum vardı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ama, süreniz çok uzadı.

AHMET ERSİN (İzmir) - Peki, bitiriyorum Sayın Başkan.

Yani, Türk sporuna, futboluna şaibe bulaştırmayalım. "Görmezden gelelim" dememiz, Sayın Bakanım, az önce söylediğim gibi, evin çöpünü halının altına süpürmeye benzer. Bu olayları bilelim; var bu olaylar; şike de var, teşvik primi de var, mafya da var. Bunlar var; bunlara çözüm bulalım, üstünü örtmeye çalışmayalım. Federasyona filan hiç güvenmeyin. Federasyon bu olayların içinde zaten.

O açıdan, federasyona filan bırakırsanız bu sorunların çözümünü, federasyon, Merkez Hakem Komitesi, bu olayları, bu sorunları çözemez.

Teşekkür ederim. Sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, yerimden bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN - Efendim, isterseniz, Sayın Ülkü'nün cevabını da alalım, beraber... Belki, ona da ihtiyaç duyarsınız.

Buyurun Sayın Ülkü.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Bakanım, vermiş olduğunuz cevap için teşekkür ediyorum.

Konunun önemi bugünlerde daha da büyümektedir. İşsizlik öylesine bir boyuta ulaşmıştır ki, memur olabilmek için, insanlarımız, varını yoğunu ortaya koymaktadır; son günlerdeki gazete sütunlarından da bunları görmekteyiz.

Geçtiğimiz hafta kamu personeli seçme sınavı başvuruları için epey kuyruklar oluştu. 4 000 000 liralık formlar, karaborsada 10 000 000-15 000 000 liraya satılmakta. Görülmektedir ki, başvuru formlarının dağıtılmasında ve toplanmasında bile büyük bir koordinasyonsuzluk vardır. Kimsenin bu insanlarımıza eziyet çektirme gibi bir hakkı ve lüksü olmamalı. O görülen, bugünkü gazetelerde bile görülen kuyruklar bizim içimizi sızlatmaktadır. Geçmiş sınavlarda, ayrıca, yüksek puanlarla kazanan genç arkadaşlarımız hâlâ herhangi bir yere atanabilmiş değillerdir. Devletimizin bu insanların onurlarıyla oynamaması ve alınan kadroların özellikle bundan önceki sınavlarda kazanmış olan kişilere verilmesinin, insanların yaralarını bir ölçüde hafifleteceğine dair kendimizce edinmiş olduğumuz bir kanaat vardır ve bize gelen yazılar, mektuplar vardır. Böylesine bir davranış olursa, biraz daha adil davranılmış olacaktır.

Sizin demiş olduğunuz, bu yıl alınmış olan 40 000 adet kadronun, açıktan atama kadrosunun belli bir bölümünün, yani, aşağı yukarı yarısının öğretmenler için doldurulması gerektiğine ilişkin cevabınız sevindirici; ancak, nasıl kullanıldığını bilmediğimizi özellikle belirtmek istiyorum; çünkü, bize de bu konuda büyük talepler var. Bu taleplerin karşılanamaması, tabiî ki bizlerin de canını sıkmakta.

Yine, vermiş olduğunuz cevaplar için teşekkürlerimi sunmaktayım.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, yerinizden mi, yoksa kürsüden mi cevaplayacaksınız?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - İzin verirseniz, kürsüden de verebilirim efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Sayın Ersin yerinden yaptığı açıklamada, bu şike olaylarının ve şaibe olaylarının içerisinde doğrudan doğruya Futbol Federasyonunun da bulunduğunu ifade etti. Bakın, bizler, sorumluluk taşıyan insanlarız; biz, stadyumda tribünde oturan bir futbol taraftarı gibi konuşamayız; bir kahvehanede futbol sohbeti yapan insanlar gibi uluorta konuşamayız. Eğer bir iddiada bulunmuşsak, onun delillerini ortaya koymalıyız. Türkiye'de kurumlar, anayasal kurumlardır, yasal kurumlardır; bunları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri uluorta suçlayamazlar. Eğer, gerçekten, bu olayların içerisinde, mafyalaşma, şike organizasyonlarının içerisinde yer almışlarsa, yer almışlardır diye bir yargıya varıyorsak, bunun delillerini de ortaya koymak durumundayız. O bakımdan, işte en son, Sayın Ersin, Çaykur Rizespor - Akçaabat Sebatspor maçından sonra Teknik Direktör Sayın Vural'ın birtakım iddialarla maçı yarıda bırakarak Rize'den ayrıldığını ifade etti. Ben, o maçın oynandığı günün akşamı, kendisiyle temas kurmaya çalıştım; çünkü, çok önemliydi bu; yani, Türkiye'de tanınan, Türk futboluna hizmet etmiş olan bir futbol adamının, teknik direktörlüğünü yaptığı bir kulübün maçında, maç tamamlanmadan "bu maçta şike vardır" diye o şehri terk etmiş olması, kuşkusuz ki, üstünde durulması gereken bir konuydu. Ben, kendisini aradım. Trabzon Havaalanında yakaladık, yanında da bir gazeteci arkadaş vardı. Eğer yetkililere bir şey söylemek istiyorsa, söylemekten çekiniyorsa, ben, Ankara'dayım, spordan sorumlu Bakan olarak, kendisini dinlemeye, elindeki delilleri hemen değerlendirmeye hazırım, gelsin Ankara'ya, pazar günü 12.00'de Başbakanlıktayım dedim; ama, kendisi İstanbul'a gitmişler ve 12.00'de, ben, Başbakanlığa geldim. O aracı gazeteci arkadaşımızla -ki, hemen ismini de söyleyeyim; Vatan Gazetesi Spor Muhabiri Lütfü Özel Beydir- beraber gelmişler; çünkü, havaalanında beraberdiler, onun telefonuyla konuşmuştum. Sayın Vural'ın beyanı "benim bu konuda söyleyeceğim bir şey yok. O nedenle, Sayın Bakanla da görüşme ihtiyacı hissetmiyorum" şeklinde olmuş. Bunu, bana, Sayın Özel ifade etti. Daha sonra "ben, o tür beyanlarda da bulunmadım, sağlık sorunları sebebiyle Rizesporu bıraktım ve oradan ayrıldım" diye ifadede bulunmuş.

Şimdi, biz, Bakanlık olarak, Federasyon olarak... Ben, Federasyon Başkanını da aradım bu konuya mutlaka sahip çıkması gerektiği konusunda. Birisi bir şey söylüyor -o anda, heyecanla, işte bir şeye kızmış sinirlenmiş oluyor- sonra, delillerini getir denildiğinde "hayır, ben, öyle şey demedim" diyor, vazgeçiyor.

Dolayısıyla, demin üstüne basarak ifade ettiğim, herkes sorumlu davranmak durumundadır, uluorta konuşamayız. O bakımdan, biz, bu şaibe iddialarını kilimin altına, hasırın altına falan atıyor değiliz. Nerede bu konuda bir iddia varsa, bir haber varsa, Bakanlık olarak üstüne gidiyoruz. Nitekim, Futbol Federasyonu hakkında basında birtakım haberler yer aldı, televizyonlarda yorumlar yapıldı. Ben bunları ihbar kabul ederek Başbakanlık Teftiş Kurulunu görevlendirdim, şu anda çalışma yapıyorlar. Biz, yolsuzluklarla, suiistimallerle, kirlilikle mücadele etmek için geldik. Bunlara göz yumamayız, bunların üstüne şiddetle gideceğiz kuşkusuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, işsizlik, Türkiye'nin en önemli sorunu. Sayın Ülkü'nün, o konudaki değerlendirmesine katılıyorum; ancak, tüm işsiz vatandaşlarımızı da devlet dairelerinde değerlendirmemize imkân olmadığını herhalde kendileri de takdir edecektir. İşsizlik sorununun çözümü, kamu kurum ve kuruluşlarına işsiz insanlarımızı yerleştirmekten geçmez; Türkiye'de yeni iş sahalarının açılması, yeni tesislerin devreye girmesi ve Türkiye'de üretimi ve yatırımı teşvikten geçer. Hükümet olarak da biz, bu konuda, sanıyorum, birbuçuk yıl içerisinde önemli adımlar attık.

Bakın, dün akşam televizyonda görüntülerini gördüm, Urfa'da bir tekstil firması -Urfa, biliyorsunuz, bu son çıkan kanun kapsamına alınmıştı- hemen bir atölye kurmuş, orada yüzlerce insan çalışıyor. Dolayısıyla, Türkiye'de özellikle bu teşvik yasasından yararlanmak isteyen yatırımcılar artık harekete geçtiler, yeni yatırım alanları açıyorlar, yeni fabrikalar, yeni tesisler kuruluyor. İnanıyorum ki, önümüzdeki aylarda ve yıllarda, Türkiye'de işsizlik sorununun çözümüne, bu çıkarmış olduğumuz yasa, bu yasayla ilgili önümüzdeki günlerde yapmayı planladığımız birtakım değişiklikler ciddî merhem olacaktır.

Bu sınavlara geçmişte girenlerden yüksek puan alanlardan bazıları yerleştirilemedi, az puan alanlar yerleştirildi şeklinde bir değerlendirme yapıldı. Kuşkusuz, bu konudaki şikâyetler bize de geliyor. Ben bunları inceletiyorum; ancak, bir kamu kurum ve kuruluşu bir meslek erbabını istiyor, bir mühendis istiyor, yabancı dil bilen birini istiyor. Bu vasıflara uyan kimse, yüksek puan alan, onlar gönderiliyor. Bu vasıflara sahip olmayıp yüksek puan alan oraya gidemediği için, kendisinden daha düşük puan almış olan kişinin atandığı şeklinde bir izlenime yol açıyor. Burada ÖSYM'nin yaptığı atamalarda, yönetmeliğin dışında herhangi bir uygulama olmadığını da ifade etmek istiyorum. Bu konudaki şikâyetleri en aza indirmek için bu sene sınavda farklı bir yöntem uygulamaya karar verdik. ÖSYM de bu konudaki çalışmalarını tamamlamak üzere; nitekim, kitapçıktaki bazı değişiklikleri de yaptı. Zannediyorum, şikâyetler de en aza inmiş olacak.

Ayrıca "bu sınavla ilgili form kuyrukları oldu" dedi Değerli Milletvekili arkadaşımız. Evet, İstanbul'da ve Ankara'da formları dağıttığımız bazı yerlerde kuyruklar oluştu. Zannettiler ki, bir tek yerde bu dağıtılıyor. Halbuki, İstanbul'da 20 yerde dağıtılıyordu form; 19 yerde kimse yok; ama, 1 yerde kuyruk var. Tabiî orada anonslar yapıldı, denildi ki, sadece burada dağıtılmıyor, şurada şurada da dağıtılıyor ve ertesi gün hiçbir kuyruk kalmadı. Dolayısıyla, vatandaşların bilgilendirilmemesinden kaynaklanan, bir gün, İstanbul'da ve Ankara'da sorun yaşandı. Müdahale ettik ve bu sorun da çözüldü. Şu anda herhangi bir sıkıntı yoktur.

Bu açıklamaları, tekrar kürsüye çıkarak yapma ihtiyacını hissettim. Hepinize, yeniden, saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Başkan.

AHMET ERSİN (İzmir)- Sayın Bakan...

5. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, kamu kurum ve kuruluşlarına verilen Hazine garantilerine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/533)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu soru önergesi, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığı için, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyordum.

BAŞKAN - Bu, karşılıklı diyalog değil, Sayın Ersin.

AHMET ERSİN (İzmir) - Bir cümlelik düzeltme...

BAŞKAN - Sonra aranızda konuşun artık efendim.

AHMET ERSİN (İzmir) - Yarım dakikalık bir şey efendim.

BAŞKAN - Efendim bir sonraki sözlü soruya geçtik, devam ediyoruz.

Gündemin 4 ve 5 inci sıralarındaki soruları Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız müştereken cevaplandıracaktır.

6. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır-Çüngüş-Yeniköy'e ziraat teknisyeni atanıp atanmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/536) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

7. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, tohum üretimi ve ıslahına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/537) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

BAŞKAN- Soruları okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

            Muhsin Koçyiğit

       Diyarbakır

Diyarbakır'ın Çüngüş İlçesine bağlı Yeniköy, yöredeki 20 köyle birlikte nüfusu 5 000'i bulmakta ve binlerce çiftçimiz tarımsal faaliyetle uğraşmaktadırlar. Yeniköy'de ziraat teknisyenliği binası olmasına karşın, boş bulunan ziraat teknisyenliği kadrosuna bugüne kadar atama yapılmadığından, yöre çiftçilerimize yönelik hizmet verilememektedir.

Soru: Yeniköy'de mevcut olup, boş bulunan ziraat teknisyenliği kadrosuna atama yapıp, yöre çiftçilerimizi hizmetten yararlandırmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

  Atilla Başoğlu

              Adana

1. Tarım Bakanlığı, müstahsilin üretimde kullanacağı tohumların temininde ne gibi çalışmalarda bulunmaktadır?

2. Ülkemiz tarımında kullanılan sertifikalı tohumlar, menşe itibariyle hangi ülkelere aittir?

3. Söz konusu ülkelerden sertifikalı tohum alımımız, ürün bazında ne miktarda gerçekleşmektedir?

4. Birim ürün başına ne kadar bir maliyetle gerçekleşmektedir?

5. Ülkemizde tohum ıslahçılığı yapılmakta mıdır? Tohum ıslahçılığının önünde yasal ve yapısal engel bulunmakta mıdır?

6. Hibrit tohum üretimi yapılmakta mıdır; eğer yapılmıyorsa üretime ne zaman başlanacaktır?

7. Yurt dışından temin edilen sertifikalı tohumların üretimi ülkemizde gerçekleştirilebilir mi? Eğer gerçekleştirilemezse, Tarım Bakanlığına bağlı araştırma merkezleri ne işle iştigal etmektedirler?

BAŞKAN - Soruları, Tarım ve Köyişleri Bakanımız cevaplandıracaktır.

Buyurun Sayın Bakanım.

Süreniz 10 dakika.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Diyarbakır Milletvekilimiz Muhsin Koçyiğit'in Diyarbakır-Çüngüş İlçesiyle ilgili sorusuna, şöyle kısaca cevap vermek istiyorum:

Diyarbakır-Çüngüş İlçesi Müdürlüğünde, halihazırda, 4 ziraat teknisyeni görev yapmakta olup, ilçe merkezi ve bağlı köylerin tarımsal faaliyetleri ve doğrudan gelir desteği çalışmaları bu elemanlarca yürütülmektedir. Bakanlığımızca, eleman sıkıntısının giderilmesi çalışmaları devam etmekte olup, haziran ayında oluşturulacak olan tayin komisyonlarında, söz konusu ilçeye teknisyen tayini hususu dikkate alınacaktır. Kendilerine bu bilgiyi arz ediyorum efendim.

Tabiî, sözlü soruların soruluş tarihleri de, maalesef, oldukça eski; bugünkü sistemle, bunlara çok kısa sürelerde cevap verme imkânı olmuyor. 2003 yılı haziran ayında sorulmuş bir soru; bu şekilde cevap veriyorum.

Diğer soru, Adana Milletvekilimiz Sayın Atilla Başoğlu'nun soruları. Tohumculuk sektörüyle ilgili 7 adet sorusu, gerçekten, konunun özüne yönelik ve ne durumda olduğumuzu tespit açısından, bana, peşi peşine cevap verme imkânı verdiği için teşekkür ediyorum ve bu bilgileri de, Meclisimizin bilgilerine aktarmaktan, sunmaktan memnuniyet duyduğumu ifade ediyorum; kendisine teşekkür ediyorum.

Kısaca, üretimde kullandığımız tohumların temini, sertifikalı tohumların menşei, sertifikalı tohumlarımızın ne gibi bir miktarda gerçekleştirildiği, maliyeti, tohum ıslahçılığı, yasal bir engelin olup olmadığı, hibrit tohum üretimi ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı araştırma merkezlerinin rolüyle ilgili -ben, sadece anafikirlerini söyledim- soruları var. Dolayısıyla, ben, Atilla Beyin bu sorularına, şöylece topluca cevap veriyorum:

Üreticimizin ihtiyaç duyduğu tohumlukları tedarik etmek veya ettirmek, Bakanlığımızın en önemli görevlerinden biridir. Ülkemizde sertifikalı tohumluk kullanımı, bitki türüne, kaliteli tohumluğun ekonomik getirisine, üretici gruplarına ve onların sosyal, ekonomik ve bilgi durumlarına göre farklılık arz etmektedir. Ülkemizde, tahılda, başta buğday ve arpa gibi ürünlerde, çeşit sorunu yoktur; yani, tohumluk çeşidi konusunda bir sorun yoktur. Araştırma kuruluşlarımız, bu sahada oldukça başarılıdır ve şimdiye kadar, 100'den fazla çeşit geliştirmişlerdir. Sadece 2004 yılında, 13 yeni çeşit ıslah edilerek çiftçinin hizmetine sunulmuştur. Buna rağmen, bu ürünlerde sertifikalı tohumluk kullanım oranı ise düşüktür. Buğdayda yüzde 14 civarında olan sertifikalı tohumluk kullanımı, arpada sadece yüzde 4 civarındadır. Örneğin, yılda 600 000 ton civarında sertifikalı buğday tohumuna ihtiyaç varken, kullanılan tohumluk miktarı geçen yıllarda 50 000 ton civarındadır. Yani, ihtiyacın onikide 1'i kadar bir kısmı çiftçilerimiz tarafından kullanılmaktadır ki, sorun da buradadır. Yani, çeşit sorunu yok; ancak, sertifikalı tohumluk kullanımının yaygın olmaması sorundur.

Bu gerçekten hareketle, Bakanlığımız, 2003 yılında bazı yeni uygulamaları devreye sokmuştur, 2004 yılında da benzer ve ilave uygulamalar devam edecektir. 2003 yılında, Bakanlığımızın ilgili kuruluşu olan TİGEM, bayilik sistemine geçerek tohumluk dağıtım ağını genişletmiş, daha uygun fiyatla üreticiye ulaşmaya çalışmıştır. Bu tedbir sayesinde, önceki yıllarda 50 000 tonun altına düşmüş olan sertifikalı tohumluk satışı 80 000 tonu bulmuştur. Yine, TİGEM tarafından çiftçilerimize 2002 yılında 632 ton olarak gerçekleştirilen sertifikalı yem bitkileri tohumluğunun dağıtım miktarı 2003 yılında 1 322 tona ulaşmıştır.

Ayrıca, 5 ilde uygulamaya konulan Mahsul Fiyatına Sertifikalı Tohumluk Tahsisi Projesiyle, Bakanlığımız, üreticiye mahsul fiyatına tohumluk temininde ilk tecrübesini yaşamıştır. 2004 yılında, il özel idareleri ve mümkün olan diğer kaynaklardan sağlanan desteklerle, özellikle sertifikalı tohumluk için ödeme imkânı olmayan küçük çiftçilerimiz başta olmak üzere, çiftçilerimize Mahsul Fiyatına Sertifikalı Tohumluk Tahsisi Projesi 76 ilde yaygınlaştırılacaktır. Yani, tahılda sertifikalı tohumluk kullanımının, özellikle buğdayda, toplam ihtiyacın yarısına yaklaşması konusunda gayretli bir çalışmamız vardır; alacağımız sonuç, Türk çiftçisi bakımından hayatî önemdedir.

TİGEM ve bayileri, pancar kooperatifleri, tarım kredi kooperatifleri ve özel sektör vasıtasıyla 2004 yılında dağıtılmasını hedeflediğimiz tohumluk miktarı, iklim şartları da müsait olduğu takdirde, 300 000 tondur. Bu, 2002 yılına göre yaklaşık yüzde 600, 2003 yılına göre yaklaşık yüzde 400 artışı ifade etmektedir. İlave olarak 25 Şubat 2004 tarihli ve 25384 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı çerçevesinde üreticilerimizin kullanacağı düşük faizli selektif kredi imkânının bu hedefe ulaşmada önemli katkıları olacağı kanaatindeyim.

Pamukta, araştırma kuruluşlarımızın geliştirdiği yerli çeşitler yanında bazı yabancı çeşitler de üretimde olup, sertifikalı tohumluk kullanımı yüksektir ve tohumlukların tamamına yakını ülkemizde üretilmektedir. Ayçiçeği ve mısırda, üretimdeki çeşitlerin ağırlıklı olarak yabancı kökenli olmasına rağmen, sertifikalı tohumluk üretiminin önemli bir kısmı ülkemizde yapılmakta ve aynı zamanda ihraç edilmektedir. Son yıllarda, mısır ve ayçiçeğinde yerli çeşit sayımız oldukça artmıştır; ancak, F1 hibrit tohumluğun kamu eliyle üretim ve dağıtımının zor olması nedeniyle üretime yansıması yetersiz olmuştur. Son yıllarda üretim izinlerinin özel sektöre devredilmeye başlanılmasıyla yerli çeşitlerimizin üretimdeki payları artmaya başlamıştır. Kısaca, pamukta, tohumla ilgili çok fazla bir sorunumuz yok, ayçiçeği ve mısırda ise yurt içinde üretim var; ama, çoğu yabancı menşeli.

Sebzede ise durum, hepimizin tohumluk dediği zaman sorunlu olan alandır. Üretimde olan standart sebze çeşitlerinin tamamına yakını ülkemize ait olup, tohumluk üretimleri de ülkemizde yapılmaktadır; ancak, F1 hibrit sebze çeşit ve tohumluk üretiminde ülkemiz büyük ölçüde dışarıya bağımlıdır. Kamu kuruluşlarımızın verimsiz yapısı, üretim ve piyasaya arzda yetersiz kalmaları, özel sektörümüzün güçsüz ve birikiminin yetersiz olması, sermaye ve teknoloji birikiminin yetersizliği, güçlü yabancı firmaların yüksek rekabet gücü gibi olumsuzluklar, bu sahada başarımızın önündeki önemli kısıtları oluşturmuştur. Hibrit sebze çeşit ve tohumlukları genel olarak Hollanda, İsrail, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve Almanya gibi ülkelerden ithal edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sağlanan ve sağlanacak gelişmelere rağmen, ülkemiz dışarıdan tohumluk ithal etmektedir. Tohumluk ithalat miktarları yıllar itibariyle değişiklik göstermektedir. Yılda tohumluk ithalatımız 70 000 000 ilâ 80 000 000 dolar olup, bunun 45 000 000-50 000 000 doları sebze tohumluklarını oluşturmaktadır. Örneğin, 2003 yılında 7 570 ton patates ve 696 ton sebze tohumluğu ithalatı yapılmıştır, ihracatımız ise 15 000 000 dolar civarındadır.

Bilindiği gibi, standart çeşitlere kıyasla, her türlü hibrit tohumların fiyatı oldukça yüksektir, özellikle sebzede bu fiyat farkı daha da belirgindir, tür ve çeşide bağlı olarak altından daha pahalı olanlar vardır ve zaten, dilde de olan, hadiseyi ortaya koymak için kullanılan bir yaklaşım tarzı, altından daha pahalı olduğu şeklindedir; ancak, ülkeiçi üretimle, hem maliyet daha düşük olacak hem de ülkemizin teknolojik gücü artacak ve istihdama önemli katkılar sağlanacaktır.

Ülkemizde, yukarıda da bahsedildiği gibi, kamu ve özel sektör araştırma kuruluşları tarafından çeşit ıslahı çalışmaları ve kademeli tohumluk üretimleri elbette yapılmaktadır. Ülkemizde, özellikle kamunun yüz yıla yaklaşan bir araştırma geçmişi vardır, bazı türler hariç olmak üzere, bugüne kadar üreticimizin kullandığı birçok çeşit ve tohumluk, bu kuruluşlar tarafından üretilmiştir. Özellikle tahıllarda, baklagillerde, yem bitkilerinde ve pamukta kullanılan teknolojilerin tamamına yakını bu kuruluşlarımızca üretilmiştir. Bütün bunlara rağmen, takdir edersiniz ki, bu kuruluşların da idarî, yapısal, teknik ve malî sıkıntıları olmuş, beklenen seviyede başarılı olamamışlardır. Bu nedenle, Bakanlığımız, araştırma kuruluşlarımızın daha etkin hale getirilmesi için gerekli çalışmaları başlatmış ve önemli mesafeler kat etmiştir. Gittikçe gelişen ve güçlenen özel sektör kuruluşlarımızın da devreye girmesiyle, bu sahadaki başarımız elbette daha fazla olacaktır.

Ülkemizde yapılacak çeşit ıslahının önünde herhangi bir yasal, yapısal engel yoktur. Uzun yıllar eksikliği hissedilen ve üzerinde çalışılan, Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun 2004 yılı ocak ayında yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, önemli bir yasal boşluğu doldurarak, özel ve kamu kuruluşlarının ıslah çalışmalarını daha da yoğunlaştırmaları ve ülke dışından, ihtiyaç duyulacak üstün teknoloji transferi için güvenli bir zemin oluşturmuştur.

1963 yılında yürürlüğe giren 308 sayılı Kanunun yerini alacak olan yeni tohumculuk kanunu, üzerindeki çalışmalar tamamlanarak Başbakanlığa gönderilmiştir. Bu kanunla, özel sektör kuruluşlarının örgütlenmesi, tohumculuk faaliyetlerinin yaygınlaştırılması, sertifikasyon ve kontrol çalışmaları yeni bir boyut kazanmış olacaktır.

Son dört beş yıl içerisinde, hem Bakanlığımıza bağlı araştırma enstitüleri hem de özel sektör kuruluşlarımız, hibrit sebze çeşidi geliştirme ve tohumluk üretiminde önemli gelişmeler sağlamışlar; çok sayıda yeni çeşit üretilmiş ve pazara girmeye başlamışlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Dört beş yıl önce yüzde 1 civarında olan yerli hibrit çeşit ve tohumluk kullanımı, bugün yüzde 10 civarına ulaşmıştır, bazı türlerde bu oran daha yüksektir; örneğin, domateste yüzde 15-20 civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Bu seviyeler elbette yeterli değildir. Bu amaçla, Bakanlığımız, 2004 yılında yeni bir projeyi uygulamaya koymuştur. 2004-2008 yılları arasında 7 trilyon lira bütçeyle 5 araştırma enstitüsü, 5 üniversite ve 20 özel sektör kuruluşunun katılımıyla yürütülecek olan Türkiye, F 1 Hibrit Sebze Çeşitleri Geliştirme ve Tohumluk Üretimi Projesiyle, kamunun ve özel sektörün birbirini tamamlayacak olan birimleri ve birikimleri, güçleri bir araya getirilmiştir. Bu işbirliği içerisinde başlangıç olarak 8 sebze türünde hibrit çeşit geliştirmek, tohumluk üretmek, ülkeiçi ve dışına pazarlamak amaçlanmıştır. Ayrıca, ülkemizde yerli ve yabancı özel sektör yatırımlarının artırılması, Bakanlığımıza ait bazı işletmelerin bu tür yatırımlara açılması, bu sahada önemli atılımlar sağlayacaktır.

Yürütülen projeler ve yeni yatırımlar sayesinde dört beş sene içerisinde hedef, yerli hibrit sebze tohumluk üretiminde payımızı yüzde 30'lara, bir on yıl içerisinde ise yüzde 60 ile 70 arasında bir seviyeye çıkarmaktır. Dolayısıyla, kamuoyumuzda, bu tohumculuk konusunda bir olumsuzluk olarak ifade edilen, özellikle sebze tohumculuğunda, hibrit tohumculukta başlatılan bu projeyle, bu büyük geri kalmanın telafisi konusunda bir büyük gayret gösterilmektedir. Ülkemizdeki bilgi birikimi bir araya getirilerek ortak bir çalışma yapılacaktır ve bu çalışmanın sonucunda bu geri kalmışlığın büyük ölçüde telafi edilebileceğine inanıyoruz.

Türkiye'ye yönelik yabancı sermaye yatırımlarında da çok büyük bir istek olduğuna şahit olduk. Özellikle Hollanda başta olmak üzere, Türkiye'de sebze tohumculuğu konusundaki yatırımların da artacağına ve Türk müteşebbisleriyle işbirliği şeklinde gerçekleşecek bu yatırımın, Türkiye'de sebze tohumculuğundaki bu geri kalmışlığı da telafi edeceğine inanıyorum. Özellikle, tahıldaki durumumuzun, tekrar, çok sevindirici olduğunu belirtiyorum; ancak, sertifikalı tohumu, bir yolu ve yöntemini bularak, çiftçimize kullandırmayı mutlaka başarmamız gerektiğine inanıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

8. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, esnafın Halk Bankasından kullandığı kredinin faiz oranlarının düşürülüp düşürülmeyeceğine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/543)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

9. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Ulukışla-Darboğaz Kasabasına çok programlı lise yapılıp yapılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/551) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

10. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Nazım Hikmet'in bir şiirinin ders kitabından çıkarıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/555) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

BAŞKAN - Şimdi, Millî Eğitim Bakanımızın müştereken cevaplandıracağı gündemin 7 ve 11 inci sıralarındaki soruları okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

  Orhan Eraslan

               Niğde

Niğde Ulukışla Darboğaz Kasabasına çokprogramlı lise yapılması için gerekli arazi tahsisi yapılmış ve Millî Eğitim Bakanlığı adına arsa tapusu çıkarılmıştır.

Projesi de yapılmış olan bu lise, Darboğaz Kasabasının yanı sıra, Gümüş ve Emirler Köyleri ile Aktoprak Kasabasına da hizmet edecektir.

Soru:

Darboğaz Kasabasına çok programlı lisenin yapılması düşünülmekte midir? Düşünülüyor ise, ihalesi ne zaman yapılacak ve hizmete ne zaman geçecektir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını dilerim.

Saygılarımla.

           Mustafa Gazalcı

             Denizli

1. - Nazım Hikmet'in "Dünyayı Verelim Çocuklara" adlı şiirinin ilköğretim 5 inci sınıf ders kitaplarından çıkarıldığı doğru mudur?

2. - Nazım Hikmet'e ders kitaplarında yer verilmesi sakıncalı mıdır? Bu tutumunuz, halkımızı, Türkçemizi cezalandırmak değil midir?

3. - UNESCO 2002 yılını "Nazım Hikmet Yılı" olarak duyurdu; siz de Kültür Bakanlığı döneminizde armağan olarak kitap yayımladınız. Eğer Nazım Hikmet sakıncalıysa bu kitabı neden yayımladınız?

4. - Ölümünün 40 ıncı yılında yapılan bu ayıptan dönülecek mi? Nazım Hikmet'in sanat ürünleri ders kitaplarına yeniden alınacak mı?

5. - Türkiye Büyük Millet Meclisinde şiirleri okunan, ülkemizde ve dünyada yapıtları birçok baskı yapan Nazım Hikmet'in öğrencilere tanıtılması için neler düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Bu 2 soruyu Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik cevaplandıracak.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, Sayın Başkanın müsamahasına sığınarak, Genel Kurulun açılışında biraz geç kaldığım için, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney'in, Türkiye'deki ÖSS meselesi ve ortaöğretimde yaşanan bazı problemlerle ilgili yaptığı gündemdışı konuşmaya cevap veremedim, bir iki cümleyle buna cevap vermek istiyorum, ardından da diğer sorulara cevap vereceğim.

Sayın Güney, bu konuşmada, dershanelere gitmenin âdeta mecburî hale geldiğini, bu öğrencilerimizin, özellikle lise son sınıftaki öğrencilerimizin, hastane kapılarında rapor almak için hem kendilerinin birçok sıkıntı çektiğini hem de birçok kimseyi sıkıntıya soktuklarını, buna karşın, Millî Eğitim Bakanlığının sadece köklü değil pansuman tedbirlerle yetindiğini ifade ediyor ve kendi görüşleriyle bu meselenin üstesinden nasıl gelinebileceğini de ayrıca teklif olarak sunuyor.

Ben, Sayın Güney'e, bu önemli konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirdiği için, öncelikle, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ben, Millî Eğitim Bakanlığına atandığım günden beri, bu problemi, tıpkı Sayın Güney gibi, gündeme getirdim. Bu, bizim uygulamalarımızın yol açtığı bir problem değildir, bizim, kucağımızda bulduğumuz bir problemdir; ancak, tabiî ki, siyasî iktidarlar, kucaklarında buldukları problemleri de çözmek zorundadır, siyasî iktidar çözüm üretmek zorundadır; ama, Sayın Güney, bir tıp doktoru olduğu için kendisi bunu çok iyi bilir, eğer bir kanamalı hasta geliyorsa, öncelikle pansuman yapıp, onun kanamasını durdurmak lazım; ama, cerrahî bir müdahale gerekiyorsa, onu da ardından yapmak lazım.

Biz ne yaptık? Bir kere, buna ne sebep oldu, müsaade ederseniz, ona temas etmek istiyorum. Eğer, siz, ÖSS'de lise son sınıftan soru sormazsanız, lise 2 müfredatından doğru dürüst soru sormazsanız, öğrencilerle ilköğretim 8 inci sınıf, lise 1 ve bir genel kültürden oluşan soru paketiyle muhatap olursanız, o öğrencileri okuldan koparırsınız. Bugün, liselerimizde yaşanan sıkıntı budur. Bunu kim tespit ediyor? ÖSS'de, nelerin sorulması, nelerin sorulmaması gerektiğiyle ilgili Millî Eğitim Bakanlığının en ufak bir yetkisi yoktur. Halbuki, bu öğrenciler bizim öğrencilerimiz. Buna, ÖSYM vasıtasıyla YÖK karar veriyor. Bu sınav sistemi devam ettiği sürece de lise son sınıflardaki bu durumun önüne geçmek mümkün değildir.

Biz, evet, palyatif tedbirler aldık. Geçen sene bu taleplerin artması üzerine, ben, okulları, özellikle lise son sınıf öğrencilerini bir hafta erken tatile soktum. Bu yıl, mazeretsiz devamsızlığı 10 günden 20 güne çıkardık ki, bu rapor alma isteğini biraz azaltmış olalım.

Sayın Güney'e kesinlikle katılıyorum, velilerinin eli kolu uzun olan, hatırlı gönüllü aileler çok rahatlıkla rapor alabiliyorlar ve özellikle, kırsal kesimde olan, kenar mahallelerde oturan, velileri etkili, yetkili insanlar olmayan gençlerimiz bu manada çok ciddî sıkıntı çekiyor.

Bu, bir problem; ama, bu problemi çözmenin yolu, işte, dediğim gibi, cerrahî müdahaleden geçer, onu da çok yakında, ümit ediyorum ki, huzurunuza getireceğimiz YÖK yasa tasarısıyla çözüme kavuşturacağız.

Millî Eğitim Bakanlığı, ÖSYM'nin, üniversite sınavları itibariyle, âdeta, en büyük müşterisi konumundadır, onların yaptığı uygulamalar bizi doğrudan etkiliyor; ama, burada söz sahibi değiliz. Bizim ve ÖSYM'nin, yani, YÖK'ün birlikte hazırlayacağı bir yönetmelikle bu meselenin üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum.

Tabiî, doğrudan, konu bu olmadığı için... Daha detaylı bilgileri zatıâlinizle paylaşmaktan zevk duyarım Sayın Güney.

Öte taraftan, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü "öğretmen atamalarını olumlu karşıladığını; ancak, atamaların nasıl yapıldığını bilmediğini" söyledi.

Değerli arkadaşlarım, konuyla ilgili olan, konuyla ilgilenen değerli milletvekillerimiz bunu çok iyi biliyorlar. Öğretmen atamaları, KPSS'ye girmiş ve belli bir puan almış olan adaylar arasından yapılan bir sıralamayla yapılmaktadır. Geçmiş yıllarda, öğrencilerin, daha doğrusu, aday öğretmenlerin müracaatları klasik usullerle yapılıyordu; insanlar kuyruklara geçiyorlardı, günlerce, çok ilkel görüntüler ortaya çıkıyordu. 2003 yılından itibaren, biz, bu ilkel görüntüleri ortadan kaldırdık. KPSS'den, yani, Kamu Personeli Seçme Sınavından belli bir puan alan adaylar, Millî Eğitim Bakanlığına internet yoluyla müracaat ediyorlar. Biz, tarih belirliyoruz. O tarihler arasında, internet ortamında müracaatlarını yapıyorlar. Bu müracaatlar değerlendiriliyor ve basının gözü önünde, canlı yayında, bilgisayar ortamında atamalar yapılıyor ve bir iğnenin ucu kadar bir tavassut, bir kayırma söz konusu olmuyor.

Geçen yıldan itibaren, ildışı atamaları da böyle yaptık. 32 000 küsur müracaat oldu. Biz, bunun 8 300'ünü, yine, dediğim gibi, bilgisayar ortamında, herkesin gözü önünde yaptık. Bu sene yeni bir uygulama getiriyoruz. İldışı tayinleri mayıs ayında yapacağız. Niçin; çünkü, geçmişte, bunlar ağustosta, eylülde yapılıyordu; eğitim öğretim başlıyor, öğretmen daha eski yerinde ve bu durum, büyük bir kargaşaya sebep oluyordu, karışıklığa sebep oluyordu. Şimdi, mayıs ayında yapacağımız tayinle, diyelim ki, Kars'taki bir öğretmen, tayini eğer İzmir'e çıkmışsa bunu bilecek, okul tatile girdikten sonra öğrencilerini mezun edecek veya yolcu edecek, karşı tarafa gidecek, evini tutacak, evini taşıyacak, yeri yurdu belli olacak ve bir sonraki eğitim öğretim yılında, orada görevinin başında olacak. Açıktan atamalar ve ildışı atamalar bu şekilde yapılıyor. Böylelikle, Sayın Hakkı Ülkü'ye de bu vesileyle cevap vermiş oluyorum.

Niğde Milletvekilimiz Sayın Orhan Eraslan, Niğde-Uluşkışla- Darboğaz Kasabasında çok programlı lise yapılıp yapılmayacağını soruyor. Tabiî, bu sözlü soru önergelerinin şöyle bir talihsizliği var maalesef: Bu sözlü sorular sorulduğu zaman, o konu çok canlı oluyor; ama, üzerinden bir yıl, birbuçuk yıl geçtikten sonra gündeme gelince, gündemden düşmüş oluyor. Ancak, ben, Sayın Eraslan'a şunu ifade edeyim: O, bu yazıyı bize yazdıktan sonra, biz, bu sözlü soru önergesini bir ihtiyaç belirlemesi olarak kabul ettik ve 2004 yılı yatırım programında yer alması için Devlet Planlama Teşkilatına teklif ettik; ancak, yatırım bütçesindeki sıkıntı dolayısıyla 2004 yılı programına giremedi, 2005 yılı programına bunu tekrar teklif edeceğiz. Bunu ifade etmek isterim.

Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı, 5 inci sınıf Türkçe kitabından Nazım Hikmet'in şiirinin çıkarıldığını vesile ederek başka sorular da soruyor. Ben, hatırlamanız açısından bunları tekrarlamak istiyorum: Nazım Hikmet'in şiirlerine ders kitaplarında yer vermenin sakıncalı olup olmadığını soruyor. Bu tavrımızın, Nazım Hikmet'in 40 ıncı ölüm yıldönümünde yapılan bir ayıp olduğunu söylüyor, bu ayıptan dönülecek mi diye soruyor.

Ben, öncelikle, soru soracak değerli arkadaşlarıma şöyle bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Bir gazete haberi üzerine, eğer, hemen kalemi ele alır, acul bir tavırla soru önergesi hazırlarsanız, bu, sizi ofsayda düşürür, çok yanlış olur.

Değerli milletvekilleri, bakın, ben size şunu söyleyeyim: Millî Eğitim Bakanlığının şu anda ders kitabı olarak okuttuğu, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan 8 inci sınıf Türkçe kitabında Nazım Hikmet'in şiiri var. Bakın, bu, Sayın Gazalcı'nın söz konusu ettiği Dilek Kaya, Fevzi Sarıdağ tarafından yazılan 5 inci sınıflar için ders kitabı olarak önerilen Türkçe kitabında, evet, Nazım Hikmet'e ait bir şiir varmış, bu şiirin adı "Dünyayı Verelim Çocuklara" imiş; fakat, Talim Terbiye Kurulu tarafından yayınevine şöyle bir teklifte bulunulmuş:"Bu şiir, burada işlenen konunun temasına uygun değil ve bu seviyedeki çocuklar için bu uygun düşmez.". Bunun üzerine, yayınevi -ki, yayınevi de "Biryay Yayınevi" dediğimiz bir yayınevi- bunun yerine temaya uygun, çocukların düzeyine uygun "Atatürk Çocuk Olmuş"diye bir şiir koymuş ve bu kitap, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ders kitabı olarak kabul edilmiş ve okutulmaktadır.

Aynı yayınevinin ve aynı yazarların, bakın, yine Biryay Yayınevi tarafından yayınlanan, Dilek Kaya ve Fevzi Sarıdağ  tarafından yazılan 2 nci sınıftaki Türkçe kitabında, Nazım Hikmet'in "Annem" şiiri yer almaktadır. Yine aynı yazarlar tarafından yazılan, 4 üncü sınıflarda okutulan Türkçe kitabında Nazım Hikmet'in "Memleketim" şiiri yer almıştır. Ayrıca,  Özgün Yayınevi tarafından yayınlanan, 5 inci sınıflar için hazırlanmış Türkçe  kitabında, yine, Nazım Hikmet'in "Memleketim" şiiri yer almaktadır.

Bu verdiğim örnekler şunu gösteriyor: Biz, Millî Eğitim Bakanlığı olarak, şairlere karşı bir sansür uygulamıyoruz; "şu şaire yer ver, şu şaire yer verme"  şeklindeki bir tavır, bizim tavrımız değil değerli arkadaşlarım.

Bakın, ben, size çok daha başka bir şeyden söz edeyim. Şu kitap, Nazım Hikmet'in doğumunun 100 üncü yılında Kültür Bakanlığı tarafından  yayınlanmış olan bir kitaptır. Bu kitabı yayınlayan bakan da bendenizim ve bu kitap, benim sunuş yazımla yayınlanmış olan bir kitaptır, Alpay Kabacalı'nın editörlüğünü yaptığı bir kitaptır.

Değerli arkadaşlarım, Nazım Hikmet'in kültür adamı ve sanatkâr cephesi başkadır, Nazım Hikmet'in ideolojik tarafı başkadır. Ben, Nazım Hikmet'in ideolojik fikirlerine katılmıyorum; ama, eğer, Nazım Hikmet'i seven, özellikle CHP'li arkadaşlarım bir gün teşrif ederlerse veya kuliste bir çay ortamında, lütfederlerse, ben kendilerine ezberden şöyle bir Nazım Hikmet dinletisi yapmak istiyorum.

Şimdi, bakın...(CHP sıralarından gürültüler)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Bakanım, ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ama, şimdi başka bir şey söyleyeceğim: Değerli arkadaşlarım, bakın, geçen yıl Necip Fazıl'ın vefatının 25 inci yıldönümüydü. Bu yıl da, Necip Fazıl'ın doğumunun 100 üncü yıldönümüdür. Ben, Necip Fazıl'la ilgili, tıpkı benim Nazım Hikmet'e yaptığım gibi, Kültür Bakanlığında bir kitap yayınlayacak solcu ve babayiğit bir bakan istedim.

Şimdi, size şunu söyleyeyim...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Zaten, solcu, babayiğit demektir!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade eder misiniz.

Bakın, daha önceki, bizden önceki dönemlerde Kültür Bakanlığında hep DSP'li arkadaşlarımız oldular. Bakın "bazı kültür ve sanat adamlarının doğum ve ölüm yıldönümleri için neler yapılabilir" diye bir program yapılmış. Programda, Necip Fazıl'ın 25 inci vefat yıldönümü için de en ufak bir şey yok, 100 üncü doğum yıldönümü için de en ufak bir şey yok.

Bakın, ben, Nazım Hikmet'ten iki mısra okuyarak, aslında demokratik tavrın ne olması gerektiğiyle, birey ile toplum ilişkisinin ne olması gerektiğiyle ilgili... Aynı zamanda, bu mısralara katıldığımı ifade edeceğim. Eğer, Nazım Hikmet'i sevenler böyle hareket ederlerse, Türkiye'de AK Partinin yapmış olduklarını onlar da yapmış olurlar.

Bakın, Nazım diyor ki: "Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine."

Ormanda çam da var, kayın da var, köknar da var, karaağaç da var, var da var... Hepsi tek ve müstakil bir birey; ama, orman bir bütündür; işte, onun gibi kardeşçesine.

Demokrasiyi sadece kendisi için isteyenler, sadece kendisi gibi yaşayan, kendisi gibi hisseden, kendisi gibi giyinen, hayatını kendisi gibi tanzim eden insanlar için isteyenler demokrat olamazlar. Farklılıklara rağmen, biz, bu çoğulcu anlayışı, ülkemizde, Parlamentomuzda, okulumuzda, sokağımızda hâkim kılmak zorundayız. İşte, bu, çoğulcu bir tavırdır; bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine.

Dolayısıyla, değerli milletvekili arkadaşlarım, samimiyetle, ben, şahsen söylüyorum ve Parti olarak biz bunu aşmış insanlarız. Bizi bu tür sorularla falan da muhatap etmeniz, bu tür güzel sohbetlere vesile olur; ama, zaman kaybı olur.

Biz, Nazım Hikmet ile Peyami Safa arasında bir tercih yapmak zorunda değiliz, böyle bir çatışma ortamı oluşturmak zorunda değiliz; Tevfik Fikret ile Mehmet Âkif arasında bir tercih yapmak zorunda değiliz, böyle bir çatışma ortamı oluşturmak zorunda değiliz.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - İsteyen yok ki zaten!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ama var.

Bakın, tekrar söylüyorum: Şimdi kulise çıkalım, ben, size, Nazım Hikmet'ten onlarca şiiri ezberden okuyacağım, bir CHP'li, Necip Fazıl'dan, Mehmet Akif'ten bir şey okursa, ne derseniz deyin bana. (CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şimdi okuyayım mı? Şimdi okuyayım...Şimdi okuyayım...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Tamam Cemal Bey.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - İstiklal Marşının 10 kıtasını okuyayım.

ATİLA EMEK (Antalya) - Böyle şey olur mu?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ne biçim itham bu Sayın Bakan?! Yapmayın...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, heyecanlanmayın, sinirlenmeyin...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Siz, İstiklal Marşını kimin yazdığını bilmiyor musunuz? Yapmayın lütfen.

ATİLA EMEK (Antalya) - Manevî değerler sizin tekelinizde değil. Tekelinizde değil her şey...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlayın lütfen.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Onlar gerilerde kaldı Sayın Bakan. Yapmayın, bırakın bunları.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlayın...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir kez daha söyleyeyim: Nazım Hikmet de, Peyami Safa da, Tevfik Fikret de, Mehmet Âkif de, Necip Fazıl da, Ece Ayhan da, bunların hepsi bizimdir; bizim kültürümüzün, bizim dünyamızın sanat ve kültür adamlarıdır.

Tekrar ifade ediyorum: Bir sanatçının, bir kültür ve sanat adamı tarafı var, bir de siyasî ve ideolojik tarafı var. Sezai Karakoç'un siyasî fikirlerini birisi benimser, birisi benimsemez; Necip Fazıl'ın ideolojik fikirlerini birisi benimser, birisi benimsemez; ama, eğer, Necip Fazıl büyük şairse, Necip Fazıl'ın büyük şairliğini kabul etmemiz lazım, ona, ona göre yer vermemiz lazım. Bu, Nazım Hikmet için de geçerlidir, diğerleri için de geçerlidir.

Dolayısıyla, şunu bilmenizi isteriz: Biz, Millî Eğitim Bakanlığında, şu veya bu şaire kota koymayız, sansür uygulamayız. Biz, kitaptan, yazıdan, şiirden korkan insanlar değiliz. O şiirden, kitaptan korkan insanlar, genellikle, tektipçi, despot, dayatmacı, jakoben anlayışın mensuplarıdır. Dolayısıyla, bunu huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

Bunu siz mi yazdınız Sayın Cemal Anadol?

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Necip Fazıl'dan... Ben gönderdim size.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, Sayın Cemal Anadol...

ATİLA EMEK (Antalya) - Kemal Anadol.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Kemal Anadol, Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - ...Necip Fazıl'dan bir dörtlük yazmış ve ispatladı ki, Cumhuriyet Halk Partisinde de, Necip Fazıl'dan şiir bilenler varmış.

Teşekkür ederim.  (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Pardon, Kemal Anadol.

ATİLA EMEK (Antalya) - Gördünüz mü, her şeyi siz bilmiyorsunuz Sayın Bakan.

BAŞKAN - Sayın Anadol, iki mısra okumak istiyor musunuz?

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Yazdım, Sayın Bakana gönderdim efendim.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ediyoruz.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, bir şiir günü yapalım, herkes bildiği şiirleri okusun.

BAŞKAN - Evet, Sayın Gazalcı, yerinizden, kısa...

V.HAŞİM ORAL (Denizli) - Efendim, oradan söylesin; belki, Necip Fazıl'dan da bir şey söyleyecektir.

BAŞKAN - Hayır, İçtüzüğümüze göre öyle efendim.

Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Millî Eğitim Bakanı, sorduğumuz soruya, on ay sonra bir yanıt verdi; verirken de, sorunun yanıtından çok, kendine göre ders verdi; yani, dedi ki: "Gazete haberlerinden yola çıkarak soru soruyorsunuz, sonra da açığa çıkıyorsunuz."

Sayın Bakanın bir yaklaşımı var, bir üslubu var; incitici. Yazılı soru önergelerine de öyle yanıtlar veriyor. Gülüyor; ama, ağzından çıkan sözler insanı incitiyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hayır, hiç incitmez.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Ama, ben, açıklamalarından, gördüm ki, Talim Terbiye Kurulu tarafından, 5 inci sınıf Türkçe kitaplarında, Nazım'ın bu şiirine yer verilmemiş; kendisi söyledi. Efendim, çocuklarla ilgili, bu şiirin, anaduygusu, tema'sı uygun değilmiş, başka bir şiir konulmuş. Demek ki, olay doğru.

Değerli arkadaşlar, bakın, Nazım Hikmet, yıllarca, bu ülkede yasaklandı, ders kitaplarına konulmadı. Nazım da, şiirinde, zaten, onu söylüyor; "Yazılarım otuz kırk dilde basılır; Türkiyemde, Türkçemle yasak" diyor.

Sayın Bakan, Talim Terbiye Kurulunun 13 üyesinin 12'sini görevden aldı, 136 uzmanı bir çırpıda uzaklaştırdı.

Şimdi, ilgili ders kitabında diyor ki: "Siz, Nazım Hikmet'in bu şiirini çıkarın, ondan sonra geri getirin." Zaten, Sayın Bakanın kendisi de itiraf etti;"tema'sı uygun değil" gerekçesiyle....

Bakın, UNESCO, doğumunun 100 üncü yıldönümünde, bütün dünyaya "Nazım Hikmet Yılı" olarak duyurdu. Biz, ozanları -kendisinin dediği gibi- sağcı, solcu falan diye ayırmıyoruz; sanatsal gücüne göre... Gerçekten güçlü ozanlar, yıllara dayanan ozanlar, bizim ozanlarımızdır. Bu Nazım Hikmet de, Yunus Emre de, Karacaoğlan da, Mevlâna da, hepsi bizim değerlerimizdir, biz onları ayırmayız; ama, yıllarca bu ülkede ayrıldı değerli arkadaşlar; Nazım Hikmet de bunlardan birisidir. Kültür Bakanlığında böyle bir kitap yayınlandı. Gerçi, bunun kararı İstemihan Talay zamanında verildi, Sayın Bakan bunu tamamlamış. Gene de kendisini kutluyoruz; ama, diyoruz ki, bakın "ben Nazım'ı severim" biçiminde olmaz. Siz, Nazım Hikmet'i, Talim Terbiye Kurulundaki, atadığınız kişilere kabul ettirebiliyor musunuz? Onlar şiirlerine yer verebiliyor mu? İşte mantık, kafa burada. Nazım'ı seversiniz, kuliste şiirini okursunuz; ama, 15 000 000...

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, bir dakikanızı rica edeyim...

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

15 dakika konuştu ve Nazım...

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, bir dakikanızı rica edeyim.

Bakın, size, bu Genel Kurulda, çok söz vermişizdir, ben verdim ve milletvekillerimizin görüşlerini açıklamada elden gelen müsamahayı gösteriyoruz; ancak, İçtüzüğümüze göre, sizin soru önergenize cevap veren bakana, bir açıklama talebinizle açıklama isteyebilirsiniz. Siz, genel izahatta bulunuyorsunuz. Lütfen, rica ediyorum, İçtüzüğümüze hepimiz uyalım. Zaten, gereği kadar açıklama yaptınız;  son sözlerinizi almak istiyorum.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Peki, Sayın Başkanım.

Şimdi, izninizle Sayın Bakana şöyle soruyorum: "Dünyayı verelim çocuklara" diye başlayan şiirin -çok kısa zaten, bunu okuyorum- neresi temaya uygun değilmiş?!. Çünkü, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle, dünyanın bütün çocuklarını Türkiye'ye çağırıyoruz, onlara barış diyoruz, çocuk diyoruz... Bu, güzel bir uygulamadır; ama, çocuklar için şiir yazmış bir Nazım Hikmet'i çeşitli nedenlerle okullara sokmuyoruz diyoruz. Okuyorum:

Dünyayı verelim çocuklara, hiç değilse bir günlüğüne,

Allı pullu bir balon gibi verelim, oynasınlar,

Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında,

Dünyayı çocuklara verelim.

Kocaman bir elma gibi verelim, sıcacık bir ekmek somunu gibi,

Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar,

Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı,

Çocuklar dünyayı alacak elimizden,

Ölümsüz ağaçlar dikecekler.

Bu şiir güzel değil mi Sayın Bakan?! Yani, niye, tema'sı uygun değil?

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Gazalcı, teşekkür ediyoruz.

Sayın Bakanım, ekleyeceğiniz bir şey var mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Hayır.

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz.

Biraz süremizi aşarak soru-cevap kısmını tamamlamış bulunuyoruz.

Şimdi, gündemin diğer konularına geçmeden önce, 3 üncü sırada yer alan soruyu soran İzmir Milletvekilimiz Sayın Ahmet Ersin, şike konularında Bakanın açıklamasından sonra söz alarak yaptığı açıklamanın ve konuşmanın yanlış anlaşılabileceğinden bahisle, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, kısa bir açıklama talebinde bulunmuştur. Kendilerine bu imkânı veriyorum.

Buyurun Sayın Ersin.

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, yapmış olduğu konuşmada ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

AHMET ERSİN (İzmir)- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanın benim açıklamalarıma verdiği cevaptan, sözlerimi yanlış anladığını gördüm. Sayın Başkanım, şike ve teşvik priminin Türk futbolunu kemirdiğini ve bu sektörde mafya gruplarının var olduğunu anlatmaya çalıştım ve gerek şike ve teşvik primine karşı gerekse bu mafya gruplarına karşı önlem alması gereken Federasyonun ve Merkez Hakem Komitesinin de bu görevini yeterli biçimde yapmadığını, önlem almakta yetersiz kaldığını anlatmaya çalıştım. Özellikle, bu mafya gruplarının Federasyonu da etkisi altına aldığına ilişkin kamuoyunda yaygın iddialar var. Zaten, bu konuyla ilgili olarak benim verilmiş bir araştırma önergem de var. Yani, burada, ben, herhangi bir kurumun mafyalaştığını ya da bir takımın şike yaptığını söylemek istemedim, sözlerimi bu şekilde düzeltiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ersin, zapta geçmiştir görüşleriniz.

Sayın milletvekilleri, şimdi, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, bu kısmın 94 üncü sırasında yer alan, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, korsan yayıncılığın tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmesine başlıyoruz.

VII. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, korsan yayıncılığın tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/123)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Meclis araştırması önergesi, Genel Kurulun 30.7.2003 tarihli 113 üncü Birleşiminde okunduğundan, tekrar okutmuyorum.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergedeki birinci imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10 dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Şu ana kadar Başkanlığımıza bildirilen söz isteği, AK Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç'a aittir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, CHP Grubu adına, Sayın Yakup Kepenek konuşacaktır.

BAŞKAN - İlk söz Hükümete aittir.

Hükümet adına, Sayın Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DEVLET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Ankara Milletvekili arkadaşımız Sayın Yakup Kepenek ve 27 milletvekili tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen 21 Temmuz 2003 tarihli önergeyle, korsan yayıncılığın tüm yönleriyle incelenmesi, bu konuda yapılacak yasal düzenlemelerin ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması talep edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanan ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile diğer ilgili kanunlarda önemli değişiklikler yapan 5101 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 12 Mart 2004 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Fikrî mülkiyet sisteminin güçlendirilmesi ve korsanlıkla mücadelede etkinlik sağlanması amacıyla hazırlanan bu kanunla, Belediye Kanunu, Belediye Gelirleri Kanunu, Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gibi kanunlarda önemli değişiklikler gerçekleştirilmiştir.

Gerçekleştirilen bu değişiklikler çerçevesinde, korsanlıkla mücadelede etkinlik sağlanmasına yönelik olarak, şu adımlar atılmıştır: 1580 sayılı Belediye Kanununun 15 inci maddesinin 11 numaralı fıkrasına hüküm eklenmek suretiyle, kayıtdışı ekonomi yaratılmasına sebep olan fikir ve sanat eserleri alanındaki korsan faaliyetlerin önlenebilmesi için 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan eser, icra ve yapımların tespit edildiği kitap, kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyallerin sokakta satışının engellenmesi amaçlanmıştır.

Diğer taraftan, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 52 nci maddesine fıkra eklenerek, yine, 5846 sayılı Kanun kapsamında korunan eser, icra ve yapımların tespit edildiği kitap, kaset ve bunun gibi taşıyıcı materyallerin sokakta satışına izin verilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. Bu şekilde, bu materyallerin işgal harcına konu edilemeyeceğinin de belirlenmesi amaçlanmıştır.

Yine, Mart 2004'te yürürlüğe giren bu kanunla, 3257 sayılı Kanunun 12 nci maddesinde yapılan değişiklikle, söz konusu kanunun bandrol kullanımına ilişkin hükümlerine aykırı fiillerde bulunanlar hakkında 5846 sayılı Kanunun 81 inci maddesinde öngörülen cezaların uygulanması amaçlanmıştır.

5846 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin son fıkrasında yapılan değişiklikle, hak sahipliğinde ispat kolaylığı sağlanması amacıyla eser ve yapımların kayıt ve tescil usul ve esasları yeniden düzenlenmiştir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 5101 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun büyük ölçüde bu alandaki sorunları çözmüş ve bu kanun şu anda uygulamadadır, yürürlüktedir. Biraz sonra gruplar adına yapılacak konuşmalarda da, inanıyorum ki, bu kanunun benim ifade etmediğim yönleri dile getirilecektir.

Gerçekleştirilen bu değişikliklerle, korsanlıkla mücadelede etkin mekanizmalar oluşturulması ve bu mekanizmaların sürekliliği sağlanmıştır. Bu nedenle, gerçekleştirilen bu düzenlemelerle, önergenin veriliş tarihi de dikkate alındığında, söz konusu önergenin görüşülmesine gerek olmadığını Hükümet olarak düşündüğümüzü huzurunuzda belirtmek istiyorum. Tabiî, biraz sonra gruplar adına yapılacak olan konuşmalarda da bu konuyla ilgili değerlendirmeler yapılacaktır.

Ben, böyle hassas bir konuyu 2003 yılında gündeme getiren Sayın Kepenek'i kutluyorum. İnanıyorum ki, yasanın bir an önce çıkarılmasında, bu önerge ve onun gayretleri de etkin olmuştur. Bu bakımdan, kendisine, ayrıca teşekkür ediyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.(Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Gruplar adına ilk söz isteği, AK Parti Grubu adına Samsun Milletvekili Suat Kılıç'a aittir.

Buyurun Sayın Kılıç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek ve arkadaşlarınca verilen araştırma önergesi hakkında, AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mezkûr araştırma önergesinin konusu, ülkemizde kitap, müzik kaseti ve CD'leri ile sinema filmi VCD'lerinin yasadışı yollarla çoğaltılıp işporta tezgâhlarında satışa sunulmasıyla alakalıdır. Bu yasadışı pazarlama yönteminin, telif hakkı ve eser sahiplerinin bilgisi ve izni dışında ve vergi kayıt sisteminin de dışında cereyan ettiği bilgilerimiz dahilindedir. Sayın Kepenek ve arkadaşlarınca verilen söz konusu araştırma önergesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına arz edildiği tarih, 21 Temmuz 2003'tür. Araştırma önergesinin verildiği tarih ile Genel Kurulda ele alındığı tarih arasında uzunca bir süre geçmiş bulunduğundan, bu süreç içerisinde Genel Kurulumuzda yaşananları hatırlamakta özellikle ve öncelikle fayda olduğu kanaatimi sizlerle paylaşıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hatırlanacağı gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, 3 Mart 2004 tarihinde 30 maddeden müteşekkil 5101 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısını yasalaştırmıştır. 12 Mart 2004 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak belli bölümleri hemen yürürlüğe giren bu kanunla, bugün ele almakta olduğumuz araştırma önergesinin amaçlamış olduğu olumlu süreç de, büyük ölçüde, yasalaşarak tamamlanmıştır. Söz konusu kanunun hazırlık çalışmaları sürerken, gerek hükümetimiz gerekse Kültür ve Turizm Bakanlığımız, hem Anamuhalefette bulunan Cumhuriyet Halk Partisiyle hem de MÜYAP, SESAM, EDİSAM gibi meslek örgütleriyle yakın temas ve işbirliği içinde çalışarak, günün gereksinimlerini mümkün olduğunca karşılayacak bir yasama sürecinin oluşumuna müspet katkılar sağlamıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; mezkûr kanun çıkarılmadan önce, kültür yayıncılığı sektörü, ciddî ve tehlikeli bir yasal boşluğun içindeydi. Sektör, kayıtdışı ekonomiye çalışan çete, şebeke ve örgütlerin kontrolü altındaydı. Bu alanda oluşan yasadışı rantın, yasadışı ve amacı belirli bazı odaklar tarafından paylaşılmasının yarattığı ağır tehlike, sokaktaki korsan sektörünün toplam kültür yayınları büyüklüğüne oranıyla, çok daha açık ortaya çıkacaktır.

Ülkemizde kültür yayınlarının yaklaşık pazar büyüklüğü, yıllık 100 trilyon Türk Lirası civarındadır. Bu rakamın 53 trilyon lira gibi yüksek bir boyutu sokaktan yönetilmekte ve tamamen kayıtdışında kalarak, bu rant, belli çevrelerin kasasına girmektedir. Korsan kitapların toplam kitap satışı içindeki payı yüzde 55 gibi tehlikeli bir boyuta tırmanmış bulunmaktadır. Korsan CD, VCD ve DVD'lerin toplam satışa oranıysa, çok daha tehlikeli bir oranla, yüzde 90'lar düzeyine tırmanmış durumdadır. Bu rakamlar, ülkemizde bu alanın yıllar yılı nasıl ağır bir istismar ve ihmale uğratıldığının açık ve rakamsal bir ifadesi durumundadır. Bu ihmaller ve istismarlara göz yumulması nedeniyle, telif hakkı ve eser sahipleri, ekonomik anlamda güç durumlarla karşı karşıya kalmıştır. Emeğin, alınterinin, işgücünün ve sermayenin hiçe sayıldığı illegal, korsan kitap, kaset, CD, VCD ve DVD satışlarıyla, yayın sektöründe güç koşullar altında faaliyet gösteren firmalar da ciddî ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya kalmıştır.

Söz konusu sektörün kamu maliyesini de ilgilendiren bir başka boyutu kayıtdışı ekonomidir. Üretim, satış ve pazarlama aşamalarının tümü kayıtdışı olarak gerçekleştiğinden, korsan yayınlar tamamen vergidışı kalmakta, biraz da, buna dayalı yüksek KDV yükünü, korsan yayınlara prim vermeyen, yasalara saygılı vatandaşlar sırtlamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; telif ve eser hakkı sahiplerine kanunlarla sağlanan ekonomik hakları korumanın yanı sıra, kamu maliyesi ve ulusal güvenliğimiz açısından da ciddî bir sorun olan korsan yayıncılığın her çeşidiyle birlikte sona erdirilmesi, Yüce Meclisimizin görevi olduğu kadar, tek tek, milletvekili olarak da her birimizin görev ve sorumluluğudur.

3 Mart 2004 tarihinde çıkardığımız ve 12 Mart 2004 tarihinde yayımlanarak büyük ölçüde yürürlüğe girmiş bulunan 5101 sayılı Kanunla, Belediyeler Kanununda, Belediye Gelirleri Kanununda, Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanununda, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda ve Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda önemli değişiklikler yaptık.

Belediye Kanununda yaptığımız değişiklikle, kitap, kaset, CD, VCD, DVD gibi materyallerin sokakta satışını engellemeyi hedefledik. Belediye Gelirleri Kanununda yaptığımız değişiklikle, bu materyallerin sokakta satışına "işgal harcı" adı altında alınacak paralarla izin verilemeyeceğini belirledik. Eser sahipliğinde ispat yükümünü kolaylaştırmak maksadıyla kayıt ve tescil esaslarını yeniden belirledik, bandrol mevzuatına aykırı hareket edenler hakkında ağır cezaî müeyyideler getirdik.

Bu materyalleri çoğaltma imkânına sahip yerlerin Bakanlıkça belirlenmesini ve kayıt altına alınmasını sağladık; cezaları yeniden düzenleyip, artırarak, mahkemelerin takdir yetkilerini genişlettik ve olayın özelliklerine göre cezayı şahsîleştirerek ağırlaştırabilme imkânını sağladık.

Korsan yayıncılığa karşı kamu davası açabilme imkânını ihdas ettik. El konulan materyalin imha edilmesine ilişkin esas ve usulleri yeniden belirledik. Suçun tekerrürü halinde, hapis cezasının ertelenemeyeceği veya paraya çevrilemeyeceği gibi caydırıcı hükümler getirdik. Korsan yayıncılığın ithalat ve ihracat yoluyla desteklenmesine uygun koşul ve imkânların oluşması halinde, Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun ilgili hükümlerinin uygulanmasına dair hassasiyetleri de, yine bu kanuna, özenle derc ettik.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bu kanunla, korsan yayınlarla ve bunların satışıyla mücadelede sağlanan en önemli imkânlardan biri de, belediyelere ve mülkî idare amirlerine yüklenen yetki ve sorumluluklardır. Bu yükümlülük, müzik ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshalarına bandrol yapıştırılması zorunluluğuna ilişkin hükümlerde kendini göstermektedir. Buna göre, Bakanlık ve mülkî idare amirleri, bandrollenmesi zorunlu olan nüshaların bondrollü olup olmadıklarını her zaman denetleyebilir. Mülkî idare amirleri, gerekli görülen hallerde bu denetimi sağlamak üzere, illerde denetim komisyonları oluşturabilir. Genel kolluk kuvveti, yani polis ve zabıta, ilgili kişi ya da kurumların ihbarı üzerine harekete geçerek, korsan yayınlara el koyabilir. İlgililer, el konulan materyali ve çoğaltmaya yarayan araçları emanete aldıktan sonra, delilleri, suç duyurusuyla birlikte cumhuriyet savcılığına sevk edebilme hak ve yetkisine sahiptir. Cumhuriyet savcısı, bu talep üzerine, yasadışı korsan materyalin imhasını, çoğaltma araçlarının mühürlenmesini, işyerinin kapatılmasını, yargıdan, mahkemeden isteyebilir. Cumhuriyet savcısı bu talebi gündeme getirdikten sonra, yine idarî ve mülkî sürece ilişkin bir başka konu, belediyelerin ve mülkî idare amirlerinin edindikleri bu yasal yetki ve kanunun kendilerine yüklediği yetki ve sorumluluğu harfiyen yerine getirmeleri halinde, esasında, boşluklar, uygulama safahatında da büyük ölçüde tamamlanmış olacaktır.

Sayın milletvekilleri, benzer şekilde, yasal yollardan çoğaltılmış ve bandrol taşıyan nüshaların da yol, köprü, iskele ve sair yerlerde satışı yasaklanmıştır. İlgili makamlar ve kolluk güçleri, bu gibi materyalin de satışını engelleme ve el koyma hakkına sahip kılınmıştır.

Kanunla, yasak sayılan fiilleri işleyenler hakkında kamu davası açma imkânı tesis edilmiştir. Ayrıca, üç aydan altı yıla kadar hapis ve 10 milyar liradan 250 milyar liraya kadar da çeşitli kademelerde ağır para cezası yaptırımı, yine bu kanunla getirilmiştir.

Yine, bu arada, önemli bir kazanım, hapis ve para cezalarının birlikte ve ayrı ayrı uygulanabileceğine ilişkin hüküm de, 5101 sayılı Kanunla ihdas edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açıklamalardan anlaşılacağı gibi, AK Parti ve CHP Gruplarının uzlaşısıyla 3 Mart 2004 tarihinde çıkardığımız 5101 sayılı Kanun, korsan yayınlar ve korsan yayıncılıkla mücadele konusunda etkili mekanizmalar getirmiştir. Bu kanun, aynı zamanda, korsan yayınla mücadelenin sürekliliğini de tesis etmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu kanunun kabulünden yedi ay önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen mezkûr araştırma önergesinin görüşülmesine, Parlamento çalışmalarının işlevselliği de düşünülerek, gerek olmadığı kanısındayız.

Uygulamada birtakım aksamaların varlığı da, üzülerek belirtmeliyiz ki, kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Gerek belediye ve mülkî idare amirlerinin, yani, özellikle il valilerinin gerekse onların talimatlarıyla harekete geçen genel kolluk ve zabıta güçlerinin korsan yayınla mücadelede daha etkili ve sorumlu bir işbirliği içinde olmaları gerektiği kaçınılmaz bir durum tespitidir.

Aynı şekilde, mahkemelerin de, kanunla verilen takdir yetkisi çerçevesinde, işlek ve hızlı bir çalışma içerisinde olmaları, temel beklentilerimiz arasındadır.

Uygulamadaki aksamalar da, bu araştırma önergesini anlamlı kılmadığı gibi, gereken özen ve hassasiyeti göstermeyen, kanunun verdiği yetkileri korsan yayınlarla mücadelede harekete geçiremeyen belediye ve mülkî idare amirleri hakkında ve özellikle kanunun verdiği yetkileri kullanmakta tereddüt gösteren il valileri hakkında, görevi ihmal nedeniyle, hukukun genel ilkelerini uygulamaya geçirme imkânı mevcuttur.

Bu konuda gereken süreçleri harekete geçirme imkânı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığımıza aittir. Uygulamadaki aksamaların da, ilgili birimlerin işbirliği içerisinde hızla ortadan kaldırılacağına olan inancımızla, bu araştırma önergesinin reddi yönünde oy kullanacağımızı belirtir; bu vesileyle Genel Kurulu en derin saygılarımla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

İkinci söz isteği, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'e aittir.

Buyurun Sayın Kepenek.

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; bugün görüşmekte olduğumuz araştırma önergesinin sahibi ya da ilk imzacısı olarak huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir araştırma önergesinin verilmesinden dokuz ay sonra ele alınması ve bu arada, o araştırma önergesiyle ilgili olarak bir yasal düzenleme yapılması, aslında, Yüce Meclisin, yasa yapma ve denetleme anlayışının, çok ilginç -başka bir söz söylemek istemiyorum- bir göstergesidir. Neden böyledir?

Değerli arkadaşlar, temmuzda bu araştırma önergesi verildikten sonra yedi ay geçiyor ve Yüce Meclis, 5101 sayılı Yasayı kabul ediyor.

Oraya geçmeden, şu noktanın altını çizelim: Bizim, iki temel görevimiz var; bunlardan birincisi denetleme, ikincisi de yasa çıkarmak. Araştırma önergeleri, bu ikisini birleştiren bir öze sahip.

Burada, araştırma önergemizde, bu konuda yapılacak yasal düzenlemelerin ve alınacak önlemlerin belirlenmesini istiyoruz. Ne zaman; temmuz ayının 21'inde veya sonunda Meclis gündemine geliyor.

Sonra, bu önerge, bu istek rafa kaldırılıyor, bir yerde kalıyor, Meclisin gündemine gelmiyor. Sonra, hükümetimiz, bir yasa önerisiyle geliyor. Değerli arkadaşlarım, doğrudur; Sayın Kılıç altını çizdi, her iki Grubun da ortak görüşleri alınarak, bu konuyla ilgili arkadaşlarımızın, örgütlerin, kuruluşların görüşleri alınarak oldukça düzgün bir yasa çıkarılmaya çalışıldı; ancak, doğru olan, yapılması gereken, bu önergenin -yani, araştırma önergesinin- gündeme alınması, araştırmanın yapılması ve burada istenildiği gibi, yasanın, o bağlamda, o çerçevede, araştırmanın bulgularıyla, o katkılarla birlikte çıkarılması olmalıydı, doğru olan buydu.

Doğru olan yapılmadı ve doğru olan yapılmayınca ortaya şöyle bir çelişki çıktı, şöyle bir durum çıktı; bu çelişkiye, Yüce Meclisin dikkatini çekmek isterim: Önce yasayı çıkardık, yasayı çıkardıktan iki ay sonra, şimdi, bu konuyla ilgili araştırma önergesini getiriyoruz! Sayın Kılıç da, haklı olarak "bunun anlamı kalmadı" diyor.

Sayın Bakana teşekkür ederim; Sayın Bakan diyor ki: "Sizin ve arkadaşlarınızın verdiği araştırma önergesinin, bu yasanın çıkarılmasında, hiç olmazsa zihinsel olarak belki bir etkisi, katkısı, bir yerde olmuştur." Sayın Bakanın inceliğidir bu ve kendisine çok teşekkür ediyorum; ama, konu o değil ki; konu, bir başka şey. Konu, bir grubun -27 olur, 30 olur, her neyse- Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan bir kesimin, milletvekili grubunun, bir konuda Meclis araştırması yapılması önerisinin, aylarca ertelenmeden, bir an önce ele alınması ve hele hele, bu konuda bir yasa çıkarılacaksa, o yasanın temeli, ön hazırlığı, zihinsel ve diğer yönlerinin oluşturulması için bir dayanak, bir kaynak, bir ön hazırlık gibi kullanılması olmalıydı. Bu yapılmadı ve bu yanlıştır. Önce bu yanlışın, bu çelişkinin, atın önüne arabayı koymanın, bu yanlışın vurgulanmasında yarar var; ben, önce bunu söyleyeyim.

Değerli arkadaşlar, bu konuda söylenecek çok şey var; bunlardan bir tanesi şu: Korsan yayıncılık, özünde ekonomik bir meseledir, ekonomik bir sorundur. Bu yasa ise, mantığı, felsefesi, yaklaşımı itibariyle, esas olarak polisiye önlemleri içeriyor. Yani, işin ekonomik tarafı yok. Neden kaçak yayıncılık yapılır, korsan yayıncılığa insanlar yönelir, yayınevleri yönelir, birimler yönelir ve neden bu yayınlar alıcı bulur; bunun nedenlerini irdelerken, maliyeti dikkate almamız gerekir. Günümüzün ilerleyen teknolojik ortamında, çok düşük maliyetle, çok sayıda üretim elde etmek mümkün, hem müzik ve sinema dallarında hem de kitap yayınında. Şimdi, bizim ülkemizin, kanımca, en büyük eksiklerinden biri, kitap okumaya, kültür alanına gerekli önemi -genel mantığımız itibariyle söylüyorum- verememektir. Biz, yıllardır, ekonomik gelişmeyi, beton, kilometre yol ve benzerleriyle ölçtük. Oysa, eğer sayılara bakarsanız, ülkemizde, yanılmıyorsam, 140 000 dolayında kıraathane vardır. Kıraathane "okuma yeri" demek aslında; ama, 140 000 kıraathanenin okuma yeri olmadığı, başka şeylerin yeri olduğu hepinizin bildiği bir konudur. Buna karşılık, yine, ülkemizde 1 400 kütüphane vardır. Değerli arkadaşlar, bu oransızlık, bu büyük çelişki, bizim toplumsal olarak gelişmemizin önündeki en büyük engellerden biridir.

Bizim toplumumuzun, sosyal sermaye dediğimiz bilim, bilgi, kültür ve donanımlı olma yönünden eksikleri çok fazladır; bunun giderilmesi gerekir. Buradan nereye gelmek istiyorum; buradan şuna gelmek istiyorum: Hükümet bu yasayı veya en kısa zamanda şu noktayı gündeme getirmeli ve Yüce Meclisin önüne bir öneriyle gelmelidir: Yayıncılık, özellikle kitap yayıncılığı teşvik edilmelidir. Bunun herhangi bir yatırım teşvikinden farkı yoktur. Teşvik edilmesi neyi sağlayacaktır; teşvik edilmesi, esasen, kişi başına geliri az olan, düşük olan ülkemizde çok daha geniş kitlelerin kitap alabilmesini sağlayacaktır; yayınevlerinin, rekabet içinde çalışan, güç koşullarda çalışan yayınevlerinin daha güçlü olmasını sağlayacaktır; kültürün yaygınlaşmasını sağlayacaktır, toplumsallaşmasını sağlayacaktır. Bunun, bu tür teşviklerin getirisi hemen ortaya çıkmaz. Bu tür teşviklerin getirisi yıllar alır. Bu tür teşviklerin getirisi, ileride, toplumda suçlu sayısının azalmasıyla kendini gösterir. Bu tür teşviklerin getirisi, ileride, doğru giden trafikle kendini gösterir. Cinayetlerin azalmasıyla, insanların birbirlerine kardeşçe ve hoşgörüyle davranmasını sağlamakla o getiri elde edilir.

Bu nedenle, hükümetin, bu meseleye, her şeyden önce, bir ekonomik sorun olarak bakmasında ve ekonomik anlamda önlemler alarak vergi ve benzeri teşvikler getirerek yayıncılığı özendirmesinde ve buna öncelik vermesinde kesin yarar vardır ya da toplumsal zorunluluk vardır. Bu konuda yapılacak olan teşvik, herhangi bir teşvikten daha az önemli değildir; tam tersine, doğrudan ve dolaylı etkileriyle çok daha fazla öneme sahiptir, çok daha önemlidir ve biz, bunu sağlamak durumundayız.

Değerli arkadaşlar, bu çerçevede vurgulanması gereken bir başka nokta, bu mekanizmanın işleyişidir. Ülkemizde girdi fiyatlarından dağıtım mekanizmalarına kadar, bu konuda çok büyük, çok ciddî sorunlar vardır ve ülkemizde yapılacak olan yasal düzenlemelerin, yani, korsanlığa karşı alınacak önlemlerin, her şeyden önce -yine, bu bağlamda, ekonomi bağlamında- girdi maliyetlerini düşürücü, dağıtım sistemlerini ucuzlatıcı, kolaylaştırıcı öğeleri içermesinde kesin zorunluluk vardır diye düşünüyorum.

Şimdi, devam edeyim. Ülkemizde yazdıklarıyla geçinebilen yazar sayısı çok azdır; yani, yalnızca yazdığıyla geçinebilen insan sayısı çok azdır. Oysa, başka ülkelerde bu durum hiç de böyle değildir ve oralarda, insanlar, yaşamlarını yazarak geçirebilmekte ve bu nedenle de daha çok üretebilmekte, daha kalıcı işler yapabilmekte, daha büyük boyutlarda çabalara girebilmektedirler. Bizde bunu sağlayacak, bu olanağı, bu gelişmeleri yaratacak bir çerçeveye, bir yaklaşıma, bir düzenlemeye, yeni bir düzenlemeye gereksinim vardır.

Ek olarak bir şey daha söyleyeyim. Bu yasa mart başında çıktı, yaklaşık iki aylık bir yasa; ancak, kamuoyunda yansıdığı kadarıyla ve siz de bir büyük kentte kolayca görebilecek durumdasınız ki, bu yasanın uygulamasında hâlâ bir dizi çok büyük eksiklik vardır. İş, polisiye yöntemlere kalmıştır ve bu polisiye yöntemlerle de korsan yayıncılığın önlenmesi çok da kolay değildir. Yani, şunu demek istiyorum: Bu iki ay erken bulunabilir, yeterli süre geçmemiştir denebilir, ama, bu iki aylık uygulamanın ayrıca değerlendirilmesinde ve nerede yanlış yaptığımız, nerelerin ileride düzeltilmesi gerektiği ve bu konuda gelecekte alınacak önlemlerin neler olması gerektiği üzerinde düşünmemizde yarar var diye düşünüyorum. Bu önerge olur, başka bir düzenleme olur, onu bilemem; ama, şunu vurgulamak isterim: "Bu durumun, bu toplumda birçok yönüyle kanayan yara olan, bir yönüyle emek hırsızlığı diye birilerinin alınterinin, göznurunun çalındığı iddialarını ortaya çıkaran, öbür yönüyle yoksul ve işsiz kesimlere iş ve aş olanağı sağlayan bir sürecin, toplumsal boyutlarıyla, ekonomik boyutlarıyla ve polisiye boyutlarıyla çok geniş olan bir konunun sağlıklı çözüme ulaşması için ne yapabiliriz" sorusunu, doğru dürüst düşünmemiz, tartışmamız ve bu konuda yeni yasal düzenlemelere yönelmemiz ve varsa bu yasanın o eksiklerini, teşvik, vergi, ekonomik yön ve toplumsal yön bakımından bu yasanın eksiklerini giderici çabalara girmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Bu çerçevede, son olarak bir noktaya daha değineyim. Hükümetimizin, bu tür yasaları getirirken, hiç aceleye getirmeden ve bir uzlaşmayla gelmesi gerektiği konusunda eğer düşünce birliğindeysek, bundan sonraki yasal düzenlemelerin getirilmesinde, o konularda verilen soru önergelerinin, araştırma önergelerinin öncelikle yerine getirilmesi, görüşülmesi ve gereğinin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Yani, şunu demek istiyorum: Bu örnekte olduğu gibi, lütfen, önce yasayı çıkarıp, sonra, o yasanın çıkarılmasına neden olacak koşulları araştırılalım mı araştırmayalım mı gibi bir yanlışa bundan sonra hiç olmazsa sürüklenmeyelim diye düşünüyorum.

Ben, bu araştırma önergesinin bu çizdiğim çerçevede hâlâ geçerli olduğunu, çıkardığımız yasanın uygulanma yönlerindeki eksikleriyle fazlalarıyla ele alınması, irdelenmesi gerektiğini, yani, önümüzdeki iki üç ayda, bu yasa nasıl uygulanıyor, eksiği fazlası nedir konusuna, bu önemli konuya Yüce Meclisin eğilmesi gerektiğini düşünüyorum ve o nedenle de, araştırma önergesini onaylamanızı özellikle talep ediyorum.

Yasanın çıkarılmasında emeği geçenlere elinize sağlık diyorum. Yalnız, bu konu, sadece bu yasayla geçiştirilecek kadar az önemli de değil; tam tersine, çok daha önemli bir konudur. O nedenle, bırakılım (A) grubunu, (B) grubunu, bırakalım Ahmet'i Mehmet'i; ama, bu yayıncılık konusunu önümüzdeki üç ayda irdeleyelim, inceleyelim ve korsan yayıncılığa karşı çıkarmış olduğumuz -ki, bu bir ilktir, ilk yasadır, bir deney aşamasındadır- bu yasanın daha da geliştirilmesi için, yeni yasal düzenlemelerin yapılabilmesi için neler yapmamız gerektiğini enine boyuna çalışalım, hazırlayalım ve daha sağlıklı yasalar çıkaralım diye öneriyorum. Önergenin kabul edilmesini özellikle istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kepenek.

Şahısları adına söz isteği?.. Yok.

Böylece, Meclis araştırması önergesi üzerindeki öngörüşme tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım:

Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Meclis araştırması açılmasını kabul etmeyenler... Meclis araştırması açılması hususu kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.00

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.09

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları raporlarının müzakeresine başlayacağız.

VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/238) (S. Sayısı 428)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Komisyon bulunmadığından, kanun hükmünde kararnamenin müzakeresini erteliyoruz.

2. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

3. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

4. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini erteliyoruz.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

5. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Komisyon bulunmadığından, tasarının müzakeresini erteliyoruz.

Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

6. - Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/273) (S.Sayısı: 406) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 406 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde müzakerelere başlıyoruz.

Tasarının tümü üzerinde söz isteği var.

AK Parti Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; özelleştirme uygulamaları için alınması gerekli danışmanlık hizmetlerinde 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu nedeniyle karşılaşılan zorlukların giderilmesi amacıyla verdiğim kanun teklifiyle ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği gibi, partimiz, kuruluş aşamasında, ekonomi yönetiminde benimsediği ilkeleri açıklamıştır. Bu ilkelerden biri de rekabetçi serbest piyasa ekonomisidir; yani, devletin ekonomiye müdahalesi, ancak düzenleme ve denetleme düzeyinde kalacak; devlet, ekonomide işletmecilik alanından tümüyle çekilecektir. Hükümetimizin özelleştirmeyle ilgili olarak harcadığı tüm çabalar bu ilkelerin hayata geçirilmesini amaçlamaktadır.

Özelleştirmeyle, devletin ekonomideki sınaî ve ticarî aktivitesinin en aza indirilmesi hedeflenirken, rekabete dayalı piyasa ekonomisinin oluşturulması, devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükünün azaltılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi ve atıl tasarrufların ekonomiye kazandırılması, bu yolla elde edilecek kaynakların altyapı yatırımlarına kanalize edilmesi mümkün olacaktır. Hedeflenen özelleştirmeler tamamlandığında, bu ilkeye sahip çıkmış olacağız. Bu nedenle, iktidara geldiğimiz günden bu yana, özelleştirmede vaat ettiğimiz başarılara ulaşmak için yoğun çaba harcıyoruz. Hükümet olarak, özelleştirmenin hızlı yapılabilmesini engelleyen tüm geleneksel dirençleri kırmış durumdayız. Türkiye'deki siyasî istikrar başarının yollarını açmıştır ve biz, bu yolda, kararlı adımlarla yürüyoruz. Zaten, bu yürüyüşümüze hız katmak için huzurunuzdayız ve sizden destek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, rahmetli Özal döneminde, 1984 yılında yapılan master plan ve aynı yıl çıkarılan 2983 sayılı Kanunla, özelleştirmeyi gündemine almıştır. Böylece, Türkiye, İngiltere'yle birlikte, dünyada, özelleştirme uygulamalarına ilk başlayan ülkelerden biridir; ancak, günümüz itibariyle bir karşılaştırma yapıldığında, Türkiye'nin özelleştirme açısından performansının, değil Batılı ülkelerin, tüm eski komünist memleketlerin dahi gerisinde kaldığı açıkça görülmektedir.

Ekonominin yeniden yapılandırılmasının en önemli ayaklarından birini teşkil eden özelleştirme politikası, bundan önceki hükümetler döneminde, aynı diğer ekonomik tedbirler gibi, siyasal ve ekonomik istikrarsızlık ile kamuoyu desteği sağlanmaması gibi nedenlerden dolayı layıkıyla uygulanamamıştır. Nitekim, özelleştirmeyle ilgili ilk düzenlemenin yapıldığı 1984 yılından bugüne kadar geçen yirmi yıl içerisinde, Özelleştirme İdaresi tarafından yaklaşık 9 milyar dolarlık bir özelleştirme yapılabilmiştir. Ayrıca, hepimizin çok iyi bildiği gibi, Telekom ve diğer birçok kuruluş çok daha iyi şartlarda özelleştirilebilecek iken, mevcut olumlu şartlardan zamanında yararlanılmamış, fırsatlar heba edilmiştir.

Burada, şunu vurgulamakta özellikle yarar görüyorum: Daha önceki düzenlemeler bir yana, 1994 yılında, Yüce Meclisimizin büyük çoğunluğuyla kabul edilen 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu ve daha sonra Anayasamıza özelleştirme kavramının eklenmesi kararı neticesinde, özelleştirme, bir devlet politikası hüviyeti kazanmıştır; ancak, hemen burada, şunu belirtmekte yarar var: Anayasadaki düzenlemeden önceki şartlarda yürürlüğe konulan Özelleştirme Kanunu, yönetmeliği andıran çok ayrıntılı bir kanundur ve özelleştirmenin süratle tamamlanabilmesi için, hâlâ düzenlenmesi gereken birçok husus içermektedir.

Özelleştirme Kanunu çerçevesinde, Tekel, Türk Hava Yolları, Türk Telekom gibi büyük ölçekli şirketler ile elektrik üretim, dağıtım ve doğalgaz tesislerinin özelleştirme çalışmaları ile Millî Piyango, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, İstanbul Altın Borsası, otoyol ve köprüler gibi özelleştirme kapsamı ve programına yeni alınmış veya alınması düşünülen kuruluşların hazırlık çalışmaları Özelleştirme İdaresince yürütülmektedir.

Geçtiğimiz dönemde, yur tiçinde ve yurt dışında yaşanan ekonomik krizler, özellikle, sermaye piyasaları aracılığıyla yapılan özelleştirme uygulamalarını engellemiştir; ancak, piyasalarda 2003 yılı sonlarından itibaren ekonomide ciddî bir iyileşmenin olduğu da aşikârdır. Bu iyileşmenin özelleştirme uygulamalarının hızlandırılması için olumlu bir ortam oluşturduğu da değerlendirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 yılı başından itibaren kapsamlı ve kararlı bir özelleştirme programı hükümetimizce uygulamaya konulmuştur. 2003 yılı uygulama programı çerçevesinde, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından 53 ihale açılmış, bunlardan 50 ihale yıl içinde sonuçlandırılmıştır. Bu uygulamalar sonucunda, 33 adet iştirak, işletme ve şirket özelleştirilmiş olup, bu kapsamda kuruluşlara verilen yetki çerçevesinde yapılan ihaleler sonucu toplam 429 adet gayrimenkul satışı gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede, 2003 yılı başından itibaren 2 200 000 000 dolar düzeyinde özelleştirme uygulaması yapılmış, toplam 700 000 000 dolar nakit girişi sağlanmıştır. Yine, 2003 yılında TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesiyle ilgili uygulamaların son aşamasına gelinmiştir.

2003 yılında yaptığımız özelleştirme uygulamaları, hükümetimizin, özelleştirme konusunda oldukça ciddî ve kararlı olduğunu göstermiştir. Bu ciddiyet ve kararlılık 2004 yılı programında da ortaya konulacaktır. 2004 yılında özelleştirme uygulamalarının yerel ve uluslararası gündemde önemli bir yer tutacağına ve yatırımcıların ilgisini çekeceğine inanıyorum. Bu yıl, Telekom, Tekel, Petkim, bazı elektrik üretim ve dağıtım şirketleri, Millî Piyango, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, otoyol ve köprüler gibi önemli kurumların özelleştirilmesi hedeflenmektedir. 2004 yılı içerisinde, hükümetimiz tarafından belirlenen strateji çerçevesinde Telekomun yüzde 51 blok satışı süreci mayıs ayında başlatılacaktır. Elektrik sektöründe, 2004 yılı özellikle dağıtım şirketleri için özelleştirmenin başlayacağı yıl olacaktır. Geçtiğimiz günlerde, TEDAŞ'ın özelleştirme kapsamına alınması çalışmaları tamamlanmıştır. Tekelin sigara fabrikalarının özelleştirilmesiyle ilgili çalışmalar son aşamaya gelmiştir. Petkim için yoğun bir pazar araştırması sonrasında muhtemel yatırımcılarla görüşmeler yapılacaktır. Bu sonuçlardan hareketle, bu kuruluşun özelleştirme çalışmaları başlatılacaktır.

Yine, bu yıl içerisinde, Türk Hava Yolları ve Erdemir gibi hisseleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören kuruluşların halka arz uygulamaları gündeme gelmiştir. Şans oyunlarının özelleştirilmesi işlemleri hızla devam etmektedir. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, İstanbul Altın Borsası özelleştirmelerinde ise, kuruluşların özel durumları dikkate alınarak, Sermaye Piyasası Kuruluyla işbirliği içerisinde, kendi tutacakları danışmanlarıyla birlikte, özelleştirme modellerini ve özelleştirme sonrası yapılarını belirlemeleri benimsenmiştir.

Özet olarak, 2004 yılı içerisindeki özelleştirme çalışmaları, ülke çıkarları doğrultusunda, kararlılıkla ve büyük bir özveriyle sürdürülmektedir. Bu çabalar, elbette ki, bir zaruretin de neticesidir.

Birtakım çıkar gruplarının tüm karşı çıkmalarına rağmen, özelleştirme çabalarımızın ne derece gerekli olduğunu bazı rakamlar vererek açıklamak istiyorum: 2002'de 335 trilyon görev zararı açıklayan Türkiye Taş Kömürü Kurumunun 2003 yılı kesinleşmemiş zararı yaklaşık 494 trilyon olmuştur. Yine bir başka KİT olan Türkiye Cumhuriyeti Devletdemiryollarının 2002 yılı görev zararı 532 trilyon iken, 2003 yılı kesinleşmemiş zararı 496 trilyonu bulmuştur. Sümer Holdingin ise, 2002 yılı görev zararı yaklaşık 230 trilyon iken, geçen yılki kesinleşmemiş zararı 227 trilyon civarında gerçekleşmiştir. Liste, aşağı doğru devam etmektedir.

Az önce, komünist devletlerde dahi özelleştirmenin, bizden sonra başlatılmasına rağmen ivedilikle sonuçlandırıldığını ve devletlerin, KİT'lerin görev zararlarından doğan bu yükü omuzlarından attığını arz etmiştim. Satabildiklerini satmışlar, satamadıklarını ise olduğu gibi bırakmışlardır. Üretemeyen, devamlı zarar eden devlet müesseselerini beslemek yerine, reel sektöre daha fazla kaynak aktarmak suretiyle yatırımcıları desteklemek, sivil girişimcilerin önünü açmak bizler için olmazsa olmaz konumundadır.

Sayın milletvekilleri, özelleştirmeyle ilgili olarak "sadece kâr edenler satılıyor" savı doğru değildir. Mesela, 1975 yılında Kayseri'de her nevi takım tezgâhları üretmek üzere kurulan TAKSAN (Takım Tezgâhları Sanayii) isimli bir KİT kuruluşu, özelleştirildiği tarih olan 24.6.2003 tarihine kadar faaliyetlerini sürdürmüştür. Bu müessesenin özelleştirilmesinden önceki yıl olan 2002 yılı zararı 2 trilyon lira civarındadır. Bu noktada, özel sektör burayı devraldıktan sonraki gelişmeye dikkatinizi çekmek istiyorum. TAKSAN, kurulduğu günden satıldığı tarihe kadar ürettiği malın toplamını, özel sektör devraldıktan sonra üretmiş ve tamamını yurt dışına satmıştır.

Yine milletvekili seçildiğim Samsun İlinden iki örnek vermek istiyorum. Karadeniz İşletmeleri; genel müdürlüğü Ankara'da, bakır cevheri üretim sahası Artvin Murgul'da, izabe tesisleri Samsun'da bulunan bir KİT kuruluşudur ve 2002 yılı zararı yaklaşık 18 trilyon lira, 2003 yılı kesinleşmemiş zararı 37 trilyon lira civarındadır. Samsun tesislerinin bu ayın 15'inde 33 000 000 dolar karşılığında özelleştirilerek devir işlemlerinin yapılmasına karşın, Murgul'daki bakır cevheri üretim tesislerinde 1475 sayılı İş Kanunu kapsamında 476 işçi bulunmaktadır. Bu işçiler atıl durumdadır; üretmeden devletten maaş almaya devam etmektedirler.

Yine bir başka KİT konumundaki Samsun Azot Sanayii, Türkiye Gübre Sanayii A.Ş'ye bağlı bir müessese olup, özelleştirme işlemleri yeni tamamlanmıştır. Bu işletmenin 2002 yılı dönem zararı ise 27 trilyon lira üzerinde gerçekleşmiştir. Daha önceki ihalede 36 000 000 dolar teklif edilen, fiyatı düşük olduğu için de satışı gerçekleşmeyen Samsun Azot Fabrikasının, son ihaleyle 54 000 000 dolara özelleştirme çalışmaları tamamlanmak üzeredir. Buraları satın alan özel sektör, rehabilite edip yatırım yapacak, üretim faaliyetlerine artan bir oranda devam edecektir. Özelleştirmeyle birlikte girdi kalemlerinde en yüksek payı alan işçilik maliyetleri düşecek ve üretimde meydana gelecek artışa paralel olarak istihdam da artacaktır. Bunun sonucu, halkımız daha ucuza mal alabilecek, uluslararası piyasalarda rekabet şansımız artacak, ülkemize döviz girdisi sağlanacaktır.

Hükümetimiz, özelleştirme nedeniyle mağdur olabilecek insanlarımıza elbette ki başının çaresine bak demiyor; yani, özelleştirmenin sosyal boyutu ihmal edilmemiş, özelleştirme sonrası işsiz kalan işçilere kıdem tazminatı ve diğer yasal hakları dışında, iş kaybı tazminatı ödenmesi, yeni iş bulmaları ve kredi imkânlarından yararlanmaları konusunda da 122 000 000 dolar ödeme yapılmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, özelleştirme uygulamalarında karşılaşılan diğer sorunların halliyle uğraşılırken, idarenin 2003 yılı başında yürürlüğe giren 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tabi kılınması, ilave zorlukları da beraberinde getirmiştir.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve ilgili diğer mevzuatın 1.1.2003 tarihinden itibaren yürürlüğe girmesinden sonra özelleştirme uygulamalarında, danışmanlık hizmeti temin edilememesinden dolayı ciddî biçimde aksamalar olmuştur. 2003 yılı içerisinde yapılan tüm özelleştirmeler danışmanlık hizmeti daha önce alınmış olanlardır. Kısacası, geçen yıl ancak özelleştirme hazırlığı tamamlanmış projeler uygulamaya konulabilmiştir. Mevzuat nedeniyle programa alınan yeni kuruluşlar için danışman temin edilemediğinden, 2003 yılı içerisinde hiçbir büyük projenin hazırlık işlemleri yapılamamıştır.

Değerli milletvekilleri, Kamu İhale Kanunu nedeniyle karşılaşılan zorlukları kısaca dile getirmek istiyorum. Başta, danışmanlık hizmetlerinin tanımında sorun çıkmaktadır. İhale mevzuatındaki tanımın aksine, özelleştirme uygulamalarında danışmanlık tanımı, aynı zamanda, sermaye piyasalarındaki aracılık hizmetlerini de kapsamaktadır; ancak, İhale Kanunu, komisyon bazında, yani, yüzde olarak teklif verilmesine izin vermediğinden, Özelleştirme İdaresi, mesela, Türk Hava Yolları hisselerinin halka arzını gerçekleştirememektedir.

Ödeneğin önceden konulma zorunluluğu ve buna bağlı olarak sözleşme süresine getirilen kısıtlamalar nedeniyle danışmanla iki yıllık sözleşme yapılması mümkün bulunmamaktadır.

Yaklaşık maliyet hesaplanması için getirilen formaliteler daha çok bayındırlık ihalelerine yöneliktir ve halka arz ve benzeri hizmetler imkânsız hale gelmiştir.

İhale yöntemi seçimi konusunda getirilen kısıtlamalar, özelleştirmelerin süratli bir şekilde yapılmasının önünde ciddî engel teşkil etmektedir.

Ayrıca, komisyon bazında veya blok satış ve halka arzı birlikte içeren sözleşme yapılamaması, isteklilerden malî ve teknik yeterliğe ilişkin belge talepleriyle muayene ve kabul komisyonu gibi formaliteler, idarenin danışman alımını hemen hemen imkânsız hale getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, milletimiz, özelleştirme konusunda bizden daha büyük başarılar beklemektedir. Bunun da yolu, Türkiye'deki büyük işletmelerin özelleştirilmesini sağlamaktır. Hükümetimizin milletimize en önemli taahhüdü, yapısal reformların hızlı bir şekilde tamamlanmasıdır. Yapısal reformlar içinde yer alan ve tüm ekonomi çevrelerinin hassasiyetle takip ettiği reformlardan biri de özelleştirmedir. Bu sorumluluk bilinciyle bütün hazırlık çalışmalarımızı tamamladık; ancak, uygulama aşamasına geldiğimizde Kamu İhale Kanunundan kaynaklanan ve biraz önce size arz ettiğim ciddî zorluklarla karşılaştık ve karşılaşmaya devam ediyoruz.

Kamu İhale Kanununun amacı, takdir edersiniz ki, yapılacak özelleştirmeleri engellemek ya da yavaşlatmak olamaz ve olmamalıdır. Bu Kanunun temel amacı, devletin kamu yönetimindeki denetimini ve düzenleme işlevini etkin kılmaktır. Kamu İhale Kanununun kendisi de yapısal bir reformdur; ancak, bir başka reformu engellemesine izin vermemeliyiz.

Kısaca ifade etmek gerekirse, Türkiye, özelleştirme programını mümkün olan hızlı sürede ve şekilde tamamlamalıdır. Bu nedenle, Kamu İhale Kanunundaki özelleştirme engellerini kaldırıcı düzenlemeyi yapmak üzere Yüce Meclisimize başvurmuş bulunmaktayım. Bu teklifle yapılacak değişiklikle, özelleştirme uygulamalarının önündeki en büyük engellerden biri ortadan kalkmış olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, kanun teklifimizin hayırlara vesile olmasını diliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.

İkinci söz isteği, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'in.

Buyurun Sayın Kepenek.

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; aylarca karşınıza çıkmadım, bugün ikinci kez karşınızdayım; umarım bağışlarsınız.

Görüşmekte olduğumuz, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifiyle ilgili çok ciddî itiraz noktalarımız var.

Değerli arkadaşlar, baştan şu noktanın altını çizeyim: Ülkemizde özelleştirme uygulamaları, geniş toplum kesimlerini olduğu kadar, bu işle doğrudan ilgili olanları da olağanüstü rahatsız edecek boyutlarda ve yanlışlarla dolu olarak yapılıyor, yürütülüyor. Neyi özelleştiriyoruz; halkın birikimi olan, malı olan, hepimize ait olan, yılların kurumlaşan yapılarını, pazarıyla, insanlarıyla, her şeyiyle satışa çıkarıyoruz.

Şimdi, bu satış işlemlerinde öncelikle düşünülmesi gereken, ekonomiye verilen zarar veya getiri  ile, orada çalışanların durumunun ne olacağıdır. Bu konularda doğru dürüst, sağlıklı uygulama yaptığımız, doğru sonuçlara ulaştığımız ve bütün ülkeyi, kamuoyunu doyurucu, tatmin edici bir özelleştirme süreci yaşattığımız söylenemez. Üzülerek belirteyim ki, getirilen teklif -Sayın Yeni'nin teklifi- bu yanlışlığa, bozukluğa onarım getirmemekte; tam tersine, var olan ve elini vicdanına koyacak olan herkesin "nasıl olur" diyeceği bir uygulamaya biraz daha olumsuzluklar, yanlışlar, eksikler katmaktadır.

Bakınız nasıl; şöyle: Değerli arkadaşlar, iki yıla yakın bir süredir, onsekiz aydır birlikte çalışıyoruz. Benim, bu kürsüyü kullanırken en çok vurguladığım noktalardan bir tanesi özelleştirme meselesinin sorununun sağlam bir yasal çerçeveye oturtulması gerekliliğidir. Katılırsınız katılmazsınız; ama -biraz önce Sayın Yeni, enerjide ne kadar hızlı özelleştirme yapacağımızdan söz etti- hiç uzağa gitmeye gerek yok, daha onbeş gün önce, Dünya Bankası, hükümetimize, enerji konusunda özelleştirmede acele etmeyin, önce yasal düzenlemelerinizi yapın; yoksa, bu hızlı özelleştirme, enerji sektörünün piyasa yapısını bozar, orayı allak bullak eder diye öneride bulundu.

Değerli arkadaşlar,  Cumhuriyet Halk Partililer öneride bulunurken gözardı ediyorsunuz; peki, bu öneri Dünya Bankasından geliyor! Enerji konusunda özelleştirme için ne yapacağımızı, ne yapacağınızı, en azından bu teklifle birlikte burada görüşmemiz gerekmez miydi?!

Değerli arkadaşlar, siz de çok iyi biliyorsunuz, büyük KİT'ler sudan ucuza gidiyor. Avrupa'nın yedincisi, Türkiye'deki KİT'lerin ve şirketlerin -kamu ve özel ayırımı yapmadan- en büyüğü TÜPRAŞ, iki yıllık kârının karşılığında verildi. Üstelik, yurt dışındaki firmayla ilgili araştırmalar, bunun şaibeli olduğunu gösteriyor.

Başka ne yapılıyor, küçüklere ne yapılıyor; küçükler de, hemen alınmayın, tepki göstermeyin; ama, çoğu kez yakınlara, eşe dosta dağıtılıyor. Balıkesir SEKA bunun örneğidir, Trabzon Limanı bunun örneğidir ve son olarak, birkaç kez ihale edilip ihalesi iptal edilen ve neredeyse arsa parasına satılan Konya'daki TÜMOSAN bunun çok açık örneğidir. Bunlar yanlıştır, bunlar hazineye bir şey katmıyor, ekonomiden ve toplumdan çok şey götürüyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi ne yapmak istiyoruz; Kamu İhale Yasasına istisna getirmek istiyoruz, Kamu İhale Yasasının kurallarını değiştirmek istiyoruz. Neye ilişkin olarak; danışmanlık firmalarını çalıştırabilmemiz için.

Değerli arkadaşlar, İhale Yasasını hangi amaçla getirdik; İhale Yasasını, açık, saydam kamu yönetimi, rüşvetten ve yolsuzluktan uzak bir devlet idaresi mantığıyla, gerekçesiyle getirdik. Öyle mi; öyle.

Peki, ne yaptık sonra; geçenlerde, birkaç ay önce, Kamu İhale Yasasına istisna getirdik, 2,7 trilyonluk ihaleleri kural dışına çıkardık, istisna tuttuk ve yasayı delik deşik ettik.

Şimdi, Kamu İhale Yasasına yeni bir istisna getiriyoruz. Böylelikle, bir reform diye sunulan ve kamuoyuna kabul ettirilen Kamu İhale Yasası parça parça, bölük pörçük yürürlükten kaldırılıyor. Hani var ya, hırsızın hapisten parça parça çıkması gibi, bu da, İhale Yasası da parça parça kayboluyor, gidiyor. Kurallar yok oluyor, istisnalar kural yerine geçiyor. Bu, yanlıştır; demokrasinin, toplumsal ahlakın, ekonominin güçlenmesi, rekabetin korunması için getirilen bir yasanın bu yolla delik deşik edilmesi tümüyle benimsenemeyecek bir yanlıştır; her şeyden önce, girişimcilere, ihaleye girenlere, bu işle uğraşanlara eşit davranılmayacağının bir göstergesidir. Bu nedenle, özellikle vurgulamak isterim ki, eğer bu teklif kabul edilirse, kamuda rüşvet ve yolsuzluk gölgesi biraz daha genişleyecek, biraz daha büyüyecektir. Oysa, böyle bir genişleme, böyle bir büyüme, ne hükümetin vaatleriyle, sözleriyle ne de bizlerin konumuyla bağdaşır bir durumdur.

Samsun Milletvekilimiz Sayın Yeni'nin kanun teklifi vermesi, kuşkusuz, doğal hakkıdır ve yerindedir. Ancak, böyle çetrefil, önemli bir teklifin hükümet tarafından getirilmemesi de, başlıbaşına, bir büyük soru işaretidir. Neden hükümet tasarısı değildir? Bırakalım bunları, Bakanlar Kurulunca getirilemez miydi sorusu, bütün milletvekillerinin sorması gereken en temel sorulardan biridir.

Değerli arkadaşlar, ne yapmak istiyoruz, bir de ona bakalım. Özelleştirme işinin demagojisine, örneklerine girmeyeceğim; ama, deniliyor ki, özelleştirmede görev yapacak danışmanların -iyi dinleyin burayı- tanımı, yapılacak ihale işlerinin yönteminin seçimi, malî ve teknik yeterliliği ve buna ilişkin belgeler, muayene ve kabulle ilgili formaliteleri, blok satış ve halka arzla birlikte sözleşme yapılamaması gibi koşulları -iyi dinleyin- danışman firmalar yerine getiremiyor ve danışmanlık yapıyor...

Değerli arkadaşlar, eğri oturup doğru konuşalım ve birkaç noktaya doğru teşhis koyalım, tanı koyalım. Özelleştirme 1984'te başladı ve o tarihten bu yana, benim bildiğim, özelleştirme danışmanlarının tamamına yakınının çalıştığı firmalar yabancı firmalardır. Morgan Trust dahil, onlarca yabancı danışmanlık firması çalışmıştır. Bunlara -gerekçede de var- 52 500 000 dolar ödenmiştir. Bunların tamamı uluslararası yabancı sermaye şirketleridir.

Şimdi, biz, ne yapıyoruz; bu uluslararası yabancı danışmanlık firmalarına kolaylık sağlıyoruz. Yalnız, bunu yaparken ne yapıyoruz, şunu yapıyoruz: Yine, IMF'nin önerileriyle, uluslararası şirketlerin önerileriyle kabul ettiğimiz Kamu İhale Yasasını delik deşik ediyoruz, onu bir tarafa bırakıyoruz. Kamu İhale Yasası yurt dışından alındı esas olarak. Kamu İhale Yasası, yabancı şirketlerin kendi ülkelerinde uydukları, uymak zorunda oldukları kuralları içeriyor. Şimdi, biz, bu yabancı danışmanlık şirketlerine diyoruz ki, siz, kendi ülkenizde uymak zorunda olduğunuz kurallara, sıra Türkiye'ye gelince, özelleştirme söz konusu olunca uymak zorunda değilsiniz. Siz değerlisiniz; kendi ülkenizde belli kurallarla iş yapacaksınız; ama, iş, sıra Türkiye özelleştirmesine geldiği vakit, biz, size herhangi bir şey sormayacağız; sizi yeterli, yetkili bulacağız; belge, bilgi istemeyeceğiz, bürokrasimizle sizi boğmayacağız; yeter ki, siz, istediğiniz parayı alın ve bu işi yapın.

Değerli arkadaşlar, bu, Türkiye'yi, Türkiye insanını, Türkiye anlayışını, Türkiye yasalarını, Türkiye kavramını küçültmektir, hiçe saymaktır; bu, ancak az gelişmiş bir ülkenin, tümüyle dışa bağlı yönetilen bir ülkenin, tümüyle dışa bağımlı bir ülkenin yapabileceği bir davranıştır, bir tutumdur. Yani, yabancı danışmanlık firmaları kendi ülkelerinde, bizim de kabul ettiğimiz Kamu İhale Yasasına uygun davranmak zorunda kalacaklar; ama, sıra benim ülkeme geldiği zaman, TÜPRAŞ'ı, Sümerbankı, Telekomu, Tekeli ve başkalarını satış için danışmanlık yaparken, kendi ülkelerinde uymak zorunda oldukları kurallara burada uymayacaklar, o imtiyaza, o farklılığa, o ayrıcalığa sahip olacaklar; bunu kabul edemeyiz, bunu kabul etmemeliyiz, bu büyük bir yanlış olur. Bu çelişkiye dikkatinizi çekmek isterim.

Bir başka önemli konu daha var, o da şudur: Deniliyor ki, bu yabancı danışmanlık firmalarının nasıl davranacağı, ne tür işlemler göreceği, 1 inci maddede belirtildiği gibi, çıkarılacak bir yönetmelikle halledilecektir.

Değerli arkadaşlar, böyle önemli bir konuyu, böyle çok ciddî bir konuyu, bunun düzenlenmesini ve bununla ilgili işlemlerin yapılmasını tek başına bir yönetmeliğe bırakmak ve yasalarda gerekli düzenlemeyi yapmamak, bizim, saydam yönetim, açık yönetim, topluma hesap verir yönetim anlayışımızla bağdaştırılabilir mi?

Bu konunun yasada çözülmesi gerekir. Yasada istediğimiz koşulların neler olduğunun -yani "bu danışmanlık firmaları nasıl davranacaklar" sorusunun- çok net, çok açık bir yasa hükmü olarak sergilenmesi gerekirdi. Bu yapılmamıştır, yasa teklifi bu yönüyle de büyük eksikler içermektedir.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; özelleştirme konusunda bizim katıldığımız, katılmadığımız yepyeni önerilerle gelebilirsiniz. Burada demogojiye hiç girmek istemiyorum; ama, kamuoyunun hiç benimsemediği bir tutumla "baba baba satarım, alırım satarım" gibi, hiç uygun olmayan davranışlarla KİT'leri satmak isteyebilirsiniz; bunları konuşuruz, bunları tartışırız. Bunun ötesinde, gene bir yasada yaptığımız gibi "fiyatı müşteri belirler" gibi tam bir yanlışla -bunun bilimsel ve uygulamada hiçbir doğru tarafı olamaz- "fiyatı alıcı belirler, satıcı değil" gibi bir mantıkla yaptığımız özelleştirmede neyi, kime danışacağız;  niye danışacağız? Mademki, bu bardağın fiyatını, satıcı olarak, halkın adına satıcı olarak ben değil, hükümet değil de alıcı taraf saptayacak, o zaman milyonları döküp danışman tutmanın ne mantığı var, ne anlamı var, ne gereği var? O zaman bu yasanın temel gerekçesi, temel mantığı yok olmuş olmuyor mu?

Değerli arkadaşlar, tekrar edeyim, başa döneyim: Özelleştirme konusunda yasal düzenlemelere gereksinim var; bunu, onsekiz aydır söylüyoruz. Bizim karşı olduklarımız var, stratejik olanlar var, olmayanlar var, bunlar tartışılır; ama, bu konuda yapılacak yasal düzenlemelerin, bölük pörçük, karmakarışık, rasgele, nasıl olduğu belli olmayan bir şekilde yapılmasının -çok saygın, çok değerli Samsun Milletvekilimizin teklifidir, hükümetin tüm üyelerinin imzaladığı bir tasarı değildir- bir tarafından bir şey yapmanın, ne yasa yapma tekniği bakımından, yasal düzenleme bakımından ne de konunun önemi dikkate alındığında geçerli bir tarafı olamaz.

Bu yasa teklifi, kanımca, tümüyle reddedilmeli; hükümetimiz, bunun yerine, özelleştirmeyi bütün yönleriyle dikkate alan, içeren; kendi deneyimlerinden yararlanan; sağlıklı, ekonomiye, topluma, gelişmemize yararlı bir yasal zemine, bir yasal çizgiye oturtmanın gereklerini yerine getirmelidir diye düşünüyorum.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kepenek.

Teklifin tümü üzerinde şahısları adına söz isteği?.. Yok.

Böylece, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARININ DÜZENLENMESİNE VE BAZI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN İLE KAMU İHALE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 37 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"b) Bu Kanun hükümleri gereğince yapılacak uygulamalar ile ihale usullerine ilişkin esaslar İdarece çıkarılacak yönetmeliklerle; alınacak danışmanlık hizmetlerine ilişkin esas ve usuller ise Kamu İhale Kurumunun uygun görüşü üzerine İdarece çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun değişik 3 üncü maddesinin (c) fıkrasına "özelleştirme uygulamaları için 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanun çerçevesinde yapılacak her türlü danışmanlık hizmet alımları" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 406 sıra sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Kamu İhale Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 2.- 4.1.2002 tarih ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 3 üncü maddesinin (c) bendine "özelleştirme uygulamaları için 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanun çerçevesinde yapılacak her türlü danışmanlık hizmet alımları, hava taşımacılığı yapan teşebbüs, işletme ve şirketlerin ticarî faaliyetlerine ilişkin mal ve hizmet alımları" ibareleri eklenmiştir.

                 

Salih Kapusuz

Sadullah Ergin

Mustafa Demir

 

 

Ankara

Hatay

Samsun

 

Mustafa Ataş

Cahit Can

Şevket Orhan

 

İstanbul

Sinop

Bursa

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılıyoruz efendim.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığı, ticarî faaliyetini sürdürebilmesi için zorunlu olan ileri teknoloji ürünü mal ve hizmetlerin tamamına yakınını doğrudan yurt dışından almaktadır. Kamu İhale Kanunu ve ilgili mevzuat gereğince uyulması zorunlu tip idarî ve teknik şartnameler, tip sözleşmeler, tahkim hükümleri, yeterlilik kuralları bulunmakta, yabancı istekliler bu hükümleri kabul etmemektedir. Bu sebeple, uluslararası piyasa koşullarına ve kurallarına uygun olarak, dünya çapında sınırlı sayıda üretici ve tedarikçiden temin edilebilecek bu mal ve hizmetlerin, Kamu İhale Kanununda mevcut düzenlemeler kapsamında temini mümkün olmamaktadır. Esasen, ülke kanunlarının ulusal sınırlar içinde uygulanabilirliğini ifade eden mülkîlik prensibi de böyle bir uygulamaya imkân vermemektedir.

Nitekim, AB mevzuatında da, 93/38 EEC nolu Konsey direktifinin giriş bölümünün 18 inci maddesinde "hava taşımacılığının ihale mevzuatı kapsamına alınmasının uygun olmayacağı" çok sarih bir şekilde düzenlenmiştir. AB'nin, kendi ihale mevzuatını basitleştirme ve birleştirme amacına yönelik olarak, bir süreden beri çalışmalar yürüttüğü bilinmektedir. Yeni konsolide metnin giriş bölümünün 4 üncü maddesinde de, 93/38 EEC nolu Konsey direktifi doğrultusunda ve oradaki ifadeden çok daha açık ve net olarak hava taşımacılığı sektörünün direktif kapsamı dışında tutulduğu belirtilmiştir.

Yurt içinde ve yurt dışında yoğun bir rekabet içinde bulunan Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığının, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununda mevcut düzenlemeler kapsamında alım yaparak rekabet gücünü koruması, ticarî faaliyetlerini sürdürmesi mümkün değildir. Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığının rakibi olan yerli hava taşıyıcıları ve kamuya ait havayolu şirketleri dahil yabancı havayolu şirketleri, tüm alımlarını, bu tür kanuna tabi olmaksızın, tamamıyla ticarî gereklere uygun şekilde yapmaktadırlar.

4046 sayılı Özelleştirme Kanununun 37 nci maddesinin (a) bendinde, özel hukuk hükümlerine tabi olduğu belirtilen Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığının, uluslararası havacılığın gereklerine uygun olarak, aksaksız ve dünyadaki rakipleriyle aynı kalitede hizmet vermesini teminen, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası ile geçici 4 üncü maddesinin son fıkrasında mevcut düzenlemelerin yetersiz kalması nedeniyle, AB mevzuatı gözönüne alınarak, hava taşımacılığına özgü yeni bir düzenleme ile ticarî faaliyetlerine ilişkin mal ve hizmet alımları açısından Kamu İhale mevzuatı dışında tutulması öngörülmüştür.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde, kabul edilen önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 28 Nisan 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 18.55