DÖNEM
: 22 CİLT : 43 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
62 nci Birleşim
3 Mart 2004 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür'ün,
Tekelin Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinde bulunan yüzde 100
oranındaki hissesinin blok satışına ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri
Akbulut'un, Erzurum'da günlük hayatı etkileyen yoğun kar yağışının olumsuz
etkilerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
Öğretim Birliği Yasasının kabulünün 80 inci yıldönümüne ve ülkemizde sağladığı
gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22
milletvekilinin, Güneydoğu Asya ve Çin'den gelen ürünler karşısında yerli
sanayiin durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173)
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve
Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve
Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)
5.- Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/753) (S. Sayısı: 386)
6.- Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs,
Kredi Verilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (1/755) (S. Sayısı: 385)
V.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YazILI Sorular ve CevaplarI
1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Çukurova ve Kepez Elektrik AŞ.'nin imtiyaz sözleşmelerine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1696)
2.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
kamu avukatlarının ekgöstergelerine ve vekâlet ücretlerine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/1942)
3.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın,
SHÇEK'te yapılan bazı atamalara ve bir bürokratla ilgili iddialara ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Güldal Akşit'in cevabı (7/1961)
4.- Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya'nın, kiradaki vakıf gayrimenkullerine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/1990)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15 .00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Muş Milletvekili Mehmet Şerif Ertuğrul,
Muş İlinin yerleşim birimlerinden güvenlik nedeniyle zorunlu olarak ayrılıp
şehirlerin varoşlarına yerleşen ve buralarda yaşam mücadelesi veren
yurttaşların sorunları ile alınması gereken önlemlere,
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, Yeşilay
Haftası münasebetiyle Yeşilayın önemine ve mücadele etmekte olduğu kötü
alışkanlıkların boyutlarına,
Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün, Karaman
İli elma üreticileri ile ihracatçılarının sorunlarına ve alınması gereken
önlemlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 65
milletvekilinin, Karadeniz'e bırakılan zehirli atık dolu variller (10/171),
Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 60
milletvekilinin, Tekelin alkollü içkiler kısmının özelleştirilmesi (10/172),
Konusunda Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Genel Kurulun 2.3.2004 Salı günkü
birleşiminde, sözlü sorular dışındaki diğer denetim konularının
görüşülmemesine, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 50 nci sırasında yer alan 392, 44 üncü
sırasında yer alan 386, 43 üncü sırasında yer alan 385, 10 uncu sırasında yer
alan 371, 42 nci sırasında yer alan 384 ve 31 inci sırasında yer alan 361 sıra
sayılı kanun tasarıları ve teklifinin bu kısmın 5, 6, 7, 8, 9 ve 10 uncu
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine, çalışma sürelerinin ise bugünkü birleşimde 392 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar, 3.3.2004 Çarşamba günkü birleşimde
sözlü sorular görüşülmeksizin 385 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
bitimine kadar, 4.2.2004 Perşembe günkü birleşimde de 361 sıra sayılı kanun
tekfinin görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi,
Avrupa Parlamentosu Başkanı Pat Cox'un,
Genel Kurula hitaben konuşma yapma isteği,
Kabul edildi.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Pat Cox,
Avrupa Birliği-Türkiye arasındaki ilişkiler ile Avrupa Birliğinin içinde
bulunduğu durum ve dünyadaki gelişmeler konusunda Genel Kurula hitaben bir konuşma
yaptı.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/428) esas
numaralı soruya, Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül;
9 uncu sırasında bulunan (6/447) esas
numaralı soruya, Devlet Bakanı Mehmet Aydın;
4 üncü sırasında bulunan (6/434),
7 nci sırasında bulunan (6/437),
35 inci sırasında bulunan (6/484),
Esas numaralı sorulara,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu;
3 üncü sırasında bulunan (6/430),
5 inci sırasında bulunan (6/435),
Esas numaralı sorulara,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin;
Cevap verdi; (6/428),
(6/430), (6/435), (6/434), (6/437), (6/447) esas numaralı soru sahipleri de
karşı görüşlerini açıkladılar.
2 nci sırasında bulunan (6/429),
6 ncı sırasında bulunan (6/436),
8 inci sırasında bulunan (6/446),
Esas numaralı sorular, üç birleşim içinde
cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildi; soru sahipleri de görüşlerini
açıkladılar.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523)
(S. Sayısı: 152),
3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305),
Görüşmeleri, daha önce geri alınan
maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden,
4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731)
(S. Sayısı: 349) görüşmeleri, ilgili Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından,
Ertelendi.
5 inci sırasına alınan, Spor
Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısının
(1/699) (S. Sayısı: 392), görüşmelerini müteakiben, kabul edilip kanunlaştığı
açıklandı.
3 Mart 2004 Çarşamba günü, saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 20.29'da son verildi.
|
|
Nevzat Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Enver Yılmaz |
|
Türkân Miçooğulları |
|
Ordu |
|
İzmir |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Yaşar Tüzün |
|
|
|
Bilecik |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No. : 94
II. - GELEN KÂĞITLAR
3 Mart 2004 Çarşamba
Tasarı
1.- Aile Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı (1/765) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
24.2.2004)
Teklifler
1.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce'nin; Belediye Sınırları İçerisindeki Kamuya Ait Yer ve
Kuruluşların İsimlendirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/258) (İçişleri
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2004)
2.- Ankara Milletvekili
A. İsmet Çanakçı'nın; 4.7.1934 Tarih ve 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet
Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/259)
(İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2004)
3.- Bursa Milletvekili
Ertuğrul Yalçınbayır'ın; 2972 Sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları
ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/260) (İçişleri ve Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24.2.2004)
4.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin'in; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/261) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2004)
5.- Bursa Milletvekili
Ertuğrul Yalçınbayır'ın; 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/262) (Anayasa Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2004)
6.- Iğdır Milletvekili
Dursun Akdemir'in; Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/263) (İçişleri
ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2004)
Tezkereler
1.- Mersin Milletvekili
Vahit Çekmez'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/494) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2004)
2.- Denizli Milletvekili
Osman Nuri Filiz'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/495) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2004)
3.- Şanlıurfa
Milletvekili Mahmut Yıldız'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/496) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2004)
4.- Konya Milletvekili
Özkan Öksüz'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/497) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2004)
5.- Kütahya Milletvekili
Hüsnü Ordu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/498) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2004)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin ve 22 Milletvekilinin, Güneydoğu Asya ve Çin'den gelen ürünler
karşısında yerli sanayiinin durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2004)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
3 Mart 2004 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er
dakikadır.
Hükümet bu konuşmalara
cevap verebilir; hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, Tekel
Alkollü İçkiler ve Ticaret A.Ş'de bulunan yüzde 100 oranındaki idare hissesinin
blok satışı hakkında söz isteyen, Balıkesir Milletvekili Orhan Sür'e aittir.
Sayın Sür, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.-
Balıkesir Milletvekili Orhan Sür'ün, Tekelin Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaret
Anonim Şirketinde bulunan yüzde 100 oranındaki hissesinin blok satışına ilişkin
gündemdışı konuşması
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlarım; Tekelin Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinde
bulunan yüzde 100 oranındaki hissesinin blok satışıyla ilgili olarak gündemdışı
söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, AKP
Hükümetinin yaptığı özelleştirmelerle ilgili olarak, bu kürsüden, sizlere
defalarca seslendim; örneğin, Balıkesir SEKA Fabrikasının, yandaş Albayraklara
nasıl peşkeş çekildiğini tüm detayıyla sizlere anlattım. Belki, bazılarınızın
yüzü kızardı; ama, peşkeş çekilmelere, maalesef, devam ediliyor. Bu kürsüye
gelip de, haktan hukuktan bahsetmekle, fakir fukaranın yanında olunmuyor.
Hortumlamaları kestik demekle, hortumlamalar bitmiyor. Önemli olan,
yaptıklarınız, söyledikleriniz değil.
Değerli arkadaşlarım, AKP
Hükümetinin yaptığı özelleştirmelerde şeffaflıktan ve kamu yararının
gözetilmesinden söz etmek mümkün değil. Maalesef, bu tür özelleştirmeler hâlâ
devam ediyor. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Tekelin özelleştirilmesine
özde karşı olduğumuzu çeşitli defalar yineledik; ama, bu özelleştirmenin
şeklinde de bazı yanlışlıklar var.
Değerli arkadaşlarım,
yıllık ortalama 550 000 000 dolar cirosu olan bu şirketin, her yıl devlete 385
000 000 dolar vergi geliri sağladığını biliyoruz. Kayıtdışı ekonominin bu kadar
yoğun olduğu bir ülkede, böyle bir özelleştirmenin sonucunda, bu 385 000 000
doların bundan sonra acaba ne kadarı devlete vergi olarak gelecek; bunu
sorgulamak istiyoruz.
Tekelin bu bölümünün
özelleştirilmesinde ne yapılıyor, önce bunu size anlatmak isterim. Tekele ait
13 tane içki fabrikası, varlık satışı olarak devrediliyor. Ayrıca, yine Tekele
ait 3 tane içki fabrikasının da beş yıllık işletme hakkı devrediliyor.
Değerli arkadaşlarım,
satışa konu bu 13 fabrikanın 11 tanesine sadece son beş yıl içinde, devletin,
yani Tekelin yaptığı yatırım 258 100 000 dolar. Bu fabrikaların arsa
varlıklarını -çok değerli arsaları var- ve fabrikaların binalarını falan bunun
içine koyduğunuzda sadece varlık değerleri 360 000 000 dolara ulaşıyor. Ayrıca,
yıllık cirosu 470 000 000 dolar olan rakı var, dünyadaki yüksek alkollü içkiler
içinde ön sıralarda gelen bir rakı ve yine ürettiği votka var. Bu iki içkinin
sadece marka değerinin 220 000 000 dolar olduğu söyleniyor.
Değerli arkadaşlarım,
bunlar hiç gözönüne alınmıyor. İlginç başka bir yaklaşım daha var, 7 Haziran
2003 tarihinde özelleştirmeye çıkılıyor ve o tarihteki durum saptanıyor;
özelleştirme yeni gerçekleştirildi. Tekel, ekim ve kasım aylarında, bir yıl
yetecek kadar hammadde satın alıyor; yani, incir, üzüm alıyor, şişesini
depoluyor, mantar alıyor ve bunlar, şu anda Tekelin deposunda ve Tekel, yaşayan
bir varlık. Tekelin depolarında, yarı mamul ve mamul olarak bulunan alkollü
içkiler var, satışa hazır, şişelenmiş vaziyette içkiler var. Bunların toplam
değeri yaklaşık 160 000 000 dolar, değerli arkadaşlarım. Bunları topladığınızda
740 000 000 dolar gibi bir rakam çıkıyor ortaya ve o "babalar gibi
satarım" diyen Sayın Bakanımız -ki, bugün, burada olması lazım, eğer, bu
sistem düzgün işliyorsa, bu konuşmaya yanıt vermesi lazım- bu 740 000 000
dolarlık bir değeri 292 000 000 dolara satıyor. Ama, yetmiyor, yetmiyor değerli
arkadaşlarım, üstüne de 35 000 000 dolar, işçilere tazminat ödeniyor devletin
kasasından.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
buna peşkeş çekme denilmez de ne denir?!. Şimdi, 292 000 000 dolardan 160 000
000 dolarlık, depodaki stok malı çıkarın, 35 000 000 dolar, işçiye ödenen
tazminatı çıkarın...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Sür, eksürenizi
başlatıyorum; konuşmanızı tamamlayın ve yeni bir uzatmaya mahal vermeyin.
ORHAN SÜR (Devamla)-
Teşekkür ediyorum Başkanım.
160 000 000 dolarlık
stoku ve 35 000 000 dolarlık işçi tazminatını çıkardığınızda, bu satışın,
gerçekte, 100 000 000 dolar gibi bir rakama gerçekleştiğini görürsünüz. Bundan
önceki özelleştirmelerde, ben buraya çıkıp konuştuğumda "zarar
ediyor" diye bağırıyordunuz.
Değerli arkadaşlarım,
Tekelin alkollü içkiler fabrikası, yılda 40 000 000-45 000 000 dolar kâr
ediyor; yani, ikibuçuk yıllık kârına bu fabrikaları satıyorsunuz. Buna ben ne
diyeyim size; peşkeş çekmek değil de nedir bu?!
Ayrıca, bu fabrikaları
alan kuruluşların, şirketlerin de birsürü şaibesi var. Devletin bugüne kadar bu
şirketlerle yaptığı bütün işlerde devlet zarara uğramış. KİT Komisyonunda,
Tekelin hesaplarını, sırf bu şirketlerden bazılarının, yüksek artışları
nedeniyle, aldığı ihalelerdeki yüzde 3 000'lere varan, 30 kata varan değer
artışları nedeniyle, daha geçen gün, hep birlikte ibra etmedik; ama, bu şirketlere
şimdi Tekeli satıyoruz!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ORHAN SÜR (Devamla) - Bu
oturduğumuz koltukları yapan şirket de bunların içinde.
Yani, değerli
arkadaşlarım, derenin taşıyla derenin kuşu vuruluyor, devletin parasıyla devletin
fabrikaları satın alınıyor!
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Sür,
teşekkür ediyorum; sağ olun.
Gündemdışı ikinci söz,
Erzurum İlinde aralıksız 40 saat süreyle yağan kar felaketi hakkında söz
isteyen Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'a aittir.
Buyurun Nuri Akbulut. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
2.- Erzurum
Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, Erzurum'da günlük hayatı etkileyen yoğun
kar yağışının olumsuz etkilerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son günlerde Erzurum'da yağan ve günlük hayatı olumsuz
etkileyen kar yağışıyla ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
Erzurum'da, 21 Şubat Cumartesi günü başlayan ve 23 Şubat Pazartesi günü sabah
saatlerine kadar aralıksız 40 saat devam eden yoğun kar yağışı, son 68 yıldan
beri yaşanan en yoğun kar yağışı olmuştur. İl merkezinde ve açık alanlarda 2
metreye kadar ulaşan kar nedeniyle diğer il ve ilçelerimizle tüm karayolu
bağlantısı kesilmiş ve köylerimizin tümünün yolları kapanmış, merkezde ve
merkeze bağlı köylerde ilk ve ortaöğretime beş gün süreyle ara verilmiştir.
Yoğun kar yağışı
nedeniyle kara ve demiryolları ulaşımı yanında hava ulaşımı da aksamış, uçak
seferleri iptal edilmiş, Suudi Arabistan'dan Erzurum'a dönmek isteyen hacı
adayları üç gün Ankara'da bekletilmek durumunda kalınmıştır.
Mahsur kalan bir yolcu
trenindeki vatandaşlarımız kurtarılmış, ulaşım yapılamaması nedeniyle ilde
beklemek zorunda kalan yolcular, ildeki misafirhanelerde misafir edilmiştir.
Kar tabakasının aşırı
yüksekliği nedeniyle resmî kurumlardaki kar savurucu rotatif dışındaki iş
makineleri verimli olarak çalıştırılamamış, bu nedenle, Karayolları ve Köy
Hizmetlerinin bölgedeki çalışmaları güçlükle ve gecikmeli olarak
sürdürülebilmiştir.
Kar yağışının durmasından
sonra ise, şehir içindeki araçların hareket ettirilmesi mümkün olamamış,
insanlar işlerine gidememiş, ticaret tümüyle durmuş, vefat eden insanlarımızın
gömü işlemleri dahi iki gün gecikmeli olarak yapılabilmiştir.
Yaşanan afet nedeniyle,
Erzurum Valiliği Kriz Merkezinden başlatılan çalışmalar, bakanlıklarımızın
yakın ilgi ve desteğiyle, ilave ödenekler, çevre illerden rotatif, greyder, kar
bıçaklı kamyon ve diğer iş makineleri takviyesi yapılarak, bir plan dahilinde,
koordineli olarak yürütülmüş ve önemli aşamalar kaydedilmiştir.
Bu vesileyle, Erzurum milletvekilleri
olarak, 24 Şubat 2004 tarihinde Sayın Başbakanımıza sunduğumuz bölgede meydana
gelen zararın telafisi için gerekli desteğin sağlanması talebine gösterilen
hassasiyet ve desteklerinden dolayı, başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan Bey olmak üzere, Tarım Bakanımız Sayın Sami Güçlü'ye ve hasta olmasına
rağmen her türlü yardım ve desteği esirgemeyen Bayındırlık ve İskân Bakanımız
Sayın Zeki Ergezen Beye minnet ve şükranlarımızı sunuyorum.
Bu vesileyle de, Sayın
Bakanımız Zeki Ergezen Beye Allah'tan şifalar diliyoruz.
Ayrıca, meydana gelen
olumsuzlukların giderilmesinde özverili çalışmalarıyla katkıda bulunan tüm işçi
kardeşlerimize ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
Erzurum, bulunduğu 2 000 metre rakımı itibariyle çok yoğun kar yağışının
yaşandığı, iklim ve coğrafî şartların diğer illerimize oranla farklılık arz
ettiği bir ilimizdir. Kimilerine göre nostaljik anıların yaşanması için
bulunmaz fırsat olarak görülen bu beyaz örtü, bölge insanımız için can ve mal
kaybına neden olan, sosyal ve ekonomik hayatı derinden etkileyen, halkı
evlerine hapseden, ulaşımı engelleyip yolları kapatan, ekonomik kaynakları
tümüyle yutan, don, çığ ve sel felaketleriyle hayatı çekilmez hale getiren bir
unsurdur.
Ulaşımın sağlanması ve
halkın yaşamının kolaylaştırılması amacıyla, Karayolları ve Köy Hizmetleri
Bölge Müdürlükleri ve ilgili belediyeler tarafından yaklaşık yedi ay süreyle
karla mücadele çalışması yürütülmekte, gerek yağan kardan dolayı gerek
buzlanmayı önleyici tedbirlerin olumsuz etkilerinden dolayı ve gerekse karların
temizlenme çalışmaları sırasında yolların mevcut fizikî yapıları bozulmakta,
önceden yapılan yollar dahi birkaç yıl içerisinde kullanılamaz hale gelmekte,
şehir içerisinde asfalt bozulmalarının yanında, karo, bordür ve yeşil alanlar
da zarar görmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Vatandaşa hizmet olarak
yansıyacak ve bölgelerarası kalkınmışlık farkının giderilmesine katkısı olacak
kaynakların zorunlu olarak karla mücadeleye harcanması karşısında, Doğu Anadolu
Bölgesi, özel bir projeyle desteklenmelidir. Bu nedenle, Erzurum, Bingöl, Muş,
Ağrı, Kars ve Ardahan gibi bölgedeki iller, Karayolları ve Köy Hizmetleri Bölge
Müdürlükleri ve bölge belediyeleri, Özel Karla Mücadele Destekleme Projesi
çerçevesinde ilave ödenek, araç, gereç ve ekipmanla takviye edilmelidir.
Erzurum'da yarım kalmış
tüm yatırımların, yolların ve altyapı hizmetlerinin tamamlanabilmesi için
ilgili bakanlıklara acilen ödenek aktarılması hususunda Sayın Maliye
Bakanımızın ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı ile diğer yetkililerin
gerekli hassasiyeti göstereceklerine eminiz.
Bu vesileyle, hepinize,
yeniden, saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akbulut.
Gündemdışı üçüncü söz,
Öğretim Birliği Yasasının 80 inci yıldönümü ve öğretimin birliği ve günümüzde
eğitimle ilgili söz isteyen, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'e aittir.
Sayın Kepenek, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
3.- Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek'in, Öğretim Birliği Yasasının kabulünün 80 inci
yıldönümüne ve ülkemizde sağladığı gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sayın Başkan, bana, Öğretim Birliği, yani, Tevhidi Tedrisat Yasası üzerinde
konuşma olanağı verdiğiniz için size özellikle teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, değerli izleyenler; bugün, 3 Mart; seksen yıl önce, Öğretim
Birliği Yasası Yüce Meclisçe onaylanmıştı, onun yıldönümü.
Değerli arkadaşlar,
öğretimin birliği, cumhuriyetin kuruluşu sürecinin temelidir. Neden temelidir;
Osmanlının yıkılmasının nedenleri arasında eğitim ve öğretim alanındaki
yetersizliklerin ve bu alanın parçalanmışlığının çok büyük bir katkısı olduğu,
etkisi olduğu, bu işle uğraşan hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Ek
olarak, o günlerde, doğal ve toplumsal olayları, bilimsel anlayışla ele almak,
bilginin kaynağını olaylara dayandırmak, deneyi, sorgulamayı, eleştiriyi öne
çıkarmak önemli konulardı ve cumhuriyetin kuruluşunda bu nokta öncelikliydi.
Değerli arkadaşlar, ben,
öğretimin birliğinin ülkemizde sağladığı gelişmeleri ve sonrasında yaşanan
olumsuzlukları tekrar edecek değilim. Günümüze gelmek istiyorum. Günümüzün
Türkiyesinde, Öğretim Birliği Yasasının kabulünün 80 inci yılında, biz, değişen
dünyanın, küreselleşen dünyanın koşullarına uygun, o bağlamda ulusal
gelişmemizi sağlayacak bir eğitim düzenini, yapısını oluşturamadık. Bu yıl,
2003-2004 ders yılında, temel eğitimde bile okullaşma oranı yüzde 92,8'dir.
Bunun anlamı şudur: Bugün, bu kış, ülkemizde 244 000 çocuk temel eğitim
alamamaktadır; bu, büyük bir kayıptır; bu, ulusal kaynakların, insan kaynaklarının
kötüye kullanılması, değerlendirilememesidir.
Okulöncesi eğitimdeki
durumumuz yürekler acısıdır. Her 10 çocuktan yalnızca 1'i okulöncesi eğitimden
yararlanabilmektedir. Yükseköğretimde, meslekî öğretimdeki eksiklerimiz çok
büyük boyutlara ulaşıyor.
Oysa, değerli arkadaşlar,
küreselleşme sürecinde, eğer, biz, dünyada yer edinmek, ulusal benliğimizi,
varlığımızı geliştirmek ve dünyaya sağlıklı bir Türkiye izlenimiyle çıkmak
istiyor isek, yapılması gereken, insangücü kaynağımızı olabildiğince güçlendirmek
ve geliştirmektir. Bu yapılamamaktadır. Bunun yapılmamasının götürüsünün,
zararının, yıkımının; bırakalım trafikte, poliste, şurada burada olanları; ama,
üretkenlikte, verimlilikte, gelişmede de çok büyük eksiklikler yarattığı gün
gibi ortadadır. Yalnız meslekî teknik öğretim değil, eğitimin kültür ve sanat
yönü de savsaklanmakta, geliştirilememektedir. Geçmişin kol emekçisinin yerini
beyin gücünün aldığı bir ortamda,
Türkiye'nin bu lüksü yoktur, yani, insangücünü değerlendirmeme lüksü yoktur.
Burada iki nokta çok önemlidir; birincisi, eğitim
öğretimde niteliği de öne çıkarmak ve kadın-erkek eşitliğini mutlaka sağlamak.
Bunu yapmak zorundayız. Eğer, kız çocuklarımızı okutamazsak, bu, ulusal
kaynağımızın yarısından vazgeçiyoruz demektir. Bunu yapamayız, bu yanlıştır.
İkincisi -burada çok
tekrar ettim- parası olmayanların yeteneklerini geliştirmelerine olanak verecek
bir toplumsal sorumluluğa, bir devlet sorumluluğuna sahip olmak zorundayız.
Üzülerek belirteyim ki,
iktidar, anaokulundan üniversiteye kadar,
ne genel bir eğitim politikasıyla yola çıkıyor ne derli toplu bir ulusal
programı bugün bile, seksen yıl sonra bile gündeme getirebiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Sayın Başkan, bitiriyorum; 1 dakika izin istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bunun bedeli ağırdır; ama, daha da önemlisi, hükümetin bu
tutumunun kimi noktalarda yıkıcı boyutlara varmasıdır. Örnek vereyim:
Üniversitelerin kendi olanaklarıyla yarattığı araştırma kaynaklarını Maliyeye
gelir kaydetmenin -öyle yaptık- hiçbir anlamı yoktur, doğru tarafı yoktur.
Hükümet, on ayı aşkın bir
süredir TÜBİTAK'la uğraşmaktadır.
Öğretmenler, boş
zamanlarını okuyarak değerlendirecekleri yerde, geçimlerini sağlamak için
pazarcılık yapmaktadır.
Öğretim üyesi
yetiştirilmesi savsaklanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bütün
bunlar, durumumuzun yürekler acısı olduğunu gösteriyor.
Bir başka şey daha
görülüyor: Bugün, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir yasa önerisi verdik,
bugünün öğretim birliği bayramı sayılması için; ama, üzülerek görüyorum ki,
Sayın Millî Eğitim Bakanı buraya gelmeye bile tenezzül etmiyor; bu, yanlıştır.
Bu yanlıştan
kurtulacağımız umuduyla, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Sayın milletvekilleri,
İçtüzüğün 60 ıncı maddesi gereğince, Adıyaman'ın Çelikhan İlçesinde meydana
gelen depremle ilgili olarak, yerinden, çok kısa bir konuşma yapmak isteyen
Sayın Mahmut Göksu'ya söz veriyorum.
Sayın Göksu, buyurun.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında, ben, gündemdışı
söz almak istemiştim; ancak, arkadaşlarımız daha önce söz aldıkları için, söz
alma imkânım olmadı.
Çelikhan'da, son bir
haftada iki sefer deprem oldu. Ben, geçen hafta sonu, depremden sonra,
Adıyaman'daydım; Çelikhan'a da gittim. Orada, birsürü dökülme ve kırılmalar
var. Bazı vatandaşlarımız evlerini terk etmek durumunda kalmış. Tabiî, bu kış
şartlarında -ki, Çelikhan'da kış çok da sert geçer- vatandaşlarımızın bir kısmı
o sıcak yuvalarını terk etmek durumunda kalmıştır, bir kısmı da, taşınacak yer
bulamadığı için, hasar görmüş o evlerde kalmak zorundadır.
Dün, yine, 3,8 şiddetinde
bir deprem oldu ve maalesef, 6 insanımız canından oldu. Ben, ölenlere rahmet
diliyorum.
Japonya'da 9 şiddetinde
bir depremde, hatta, İran'da bile 5 şiddetinde bir depremde ancak can kaybı
olurken, Türkiye'de, maalesef, 3,8 şiddetinde bir depremde can kaybı
olabiliyor. Bu, bir kamyon sarsıntısı demektir. Demek ki, buradaki yapılar,
daha yapılırken hasarlı olarak yapılmış. Özellikle bu bölgelerde yaşayan
insanlarımız çok yoksul insanlardır. Burada yaşayan insanlar evlerde yaşamıyor,
damlarda yaşıyor. Yetkililerin söylediğine göre, binalara, yapılırken, küçük
çakıl taşları konulmuş, bunlar bilye görevi görüyor ve bir anda yere yığılıyor.
Sayın Başkanım, Doğu
Anadolu fay hattı, Kahramanmaraş-Türkoğlu, Adıyaman-Gölbaşı ve Çelikhan'dan
geçiyor, diğer bir fay hattı da, Adıyaman-Sincik ve Palu'ya kadar uzanıyor. Bu,
şunu gösteriyor: Doğu Anadolu fay hattı, bilim adamları tarafından 6 adet
olarak gösteriliyor ve 2 tanesi de Adıyaman'dan geçiyor. Adıyaman, yakın
gelecekte, deprem açısından riskli bir bölgedir.
Bu bölgemizin, Adıyaman
İlimizin, özellikle Çelikhan, Sincik ve Gölbaşı'nın afet bölgesi ilan edilmesi
gerekmektedir. Ancak, yetkililerle görüştüğümüzde "bir bölgenin afet
bölgesi ilan edilebilmesi için yüzde 10 hasar olması lazım" dediler. Bu,
şu demektir: Önce deprem olacak, insanlar ölecek, ondan sonra afet bölgesi ilan
edeceğiz! Bana göre, bu, çok yanlış. Özellikle Çelikhan'da, çok yakın gelecekte
-çok riskli bir bölgedir- olabilecek 5-6 şiddetinde bir depremde binlerce
insanımız canından olabilir. Bunun için, özellikle Toplu Konutun, buralarda,
mutlaka, konut yaparak, bu vatandaşlarımızın evlerinin boşaltılması konusunda
katkı sağlaması gerekir diye düşünüyorum. Ancak, Toplu Konutun oraya bina
yapabilmesi için de, o bölgenin afet bölgesi olması gerekiyor. Biliyorsunuz,
il, ilçe ve beldelerde konutların yapılabilmesi için afet bölgesi ilan edilmesi
lazım; ancak, kırsal kesim, yasayla afet bölgesi ilan edilebiliyormuş.
Biz diyoruz ki: Nasıl ki,
Bingöl'de deprem oldu, onunla ilgili olarak 4864 sayılı Yasayı çıkardık ve
Bingöl'e 2 016 tane konut yaptık; yine, Afyon'da olan depremden sonra, 4467
sayılı Yasayı çıkardık ve 3 000 tane konut yaptık; Adıyaman'la ilgili olarak da, özellikle, olabilecek bir depremde
çok büyük can kaybına uğrayabilecek Çelikhan'da -yıkılmadan, dökülmeden, can kaybı
olmadan- bu konutların, mutlaka yapılması
gerekir diye düşünüyoruz.
BAŞKAN - Sayın Göksu,
lütfen tamamlar mısınız.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Adıyaman-Çelikhan ile
ilgili olarak Valimizle, Kaymakamımızla, Bayındırlık Müdürlüğü, Afet İşleri ve
Toplu Konut İdaresiyle görüşmeler yaptık. Vatandaş, bize "devlet katkı
sağlasın, biz kendimiz yaparız" diyor. İl müdürlüğümüz de, devlet, her
konuta, malzeme olarak 5 milyarlık katkı sağlarsa, konutların sapasağlam
yapılması hususunda yardımcı olacaklarını söylüyorlar; yani, devletimizin,
hükümetimizin yapacağı 5 milyarlık katkıyla, sadece, malzeme alımında yapacağı
katkıyla, o insanlar, bu korkudan kurtulmuş olacaklardır.
Ben, tabiî, ilgililerle
görüşmelere devam ediyorum. Hükümetimizin bu konuyla yakın alakalı olduğunu
biliyorum. Bu görüşmelerimiz devam edecektir; ancak...
BAŞKAN - Sayın Göksü,
maksat hâsıl olmuştur; lütfen toparlar mısınız.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Yani, burada, olay olup
bittikten sonra, insanlar öldükten sonra afet bölgesi ilan etmenin doğru bir
yaklaşım olmadığını, boşaltılan, yarılan, dökülen, hasar gören bu konutların,
yakın bir gelecekte -Allah korusun- olabilecek bir depremde büyük bir kayba
sebebiyet vereceğini buradan söylüyorum. Çelikhan'ı bir felâket bekliyor.
Geçmiş olsun dileklerimi
sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Göksu, çok
teşekkür ediyorum.
Biz de, Çelikhan'da
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyoruz ve yetkililerin
de en kısa zamanda gereken tedbirleri alacağına inanıyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Bir Meclis araştırması
önergesi vardır, okutuyorum:
Sayın milletvekilleri,
Kâtip Üyemizin sunumunu oturduğu yerden yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun.
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs
SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, Güneydoğu Asya ve Çin'den gelen
ürünler karşısında yerli sanayiin durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173)
Türkiye Büyük Millet
Meclis Başkanlığına
Türk Sanayiinin son
dönemlerdeki en büyük sorunu, yurtiçi piyasayı saran Güneydoğu Asya ve
özellikle Çin sanayi ürünleridir. Eğer, önlem alınmaz ve tüketici
bilinçlendirilmezse, çok kısa bir süre sonra, yerli sanayimiz, bazı sektörlerde
yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Halen 30'dan fazla sektörde
yerli sanayimiz tehdit altındadır.
Çünkü, yurt dışından bir
bölümü yasal yollardan, önemli bir bölümü ise yasadışı yollardan yurda sokulan,
Güneydoğu Asya ve Çin sanayi ürünleri, yerli emsallerine göre çok ucuza mal
edilerek, aynı şekilde ucuza satılmaktadır. Bu ürünlerin imal edildiği
ülkelerde, sanayiin devlet tarafından desteklenmesi, işçilik ve enerji
fiyatlarının ülkemize göre çok düşük olması nedeniyle, üretim de ucuz
olmaktadır.
Yerli sanayimizde ise
durum tersinedir. Gerek devlet desteğinden yoksun olma gerekse yatırım, işçilik
ve enerji maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle, aynı ürünler daha pahalıya
mal edilmekte ve zorunlu olarak o ülke ürünlerinden daha pahalıya piyasaya
sürülmektedir.
Tüketicimizin alım gücü
düşük olduğundan, son derecede kalitesiz, ama, yerli üretimlere göre ucuz olan
Güneydoğu Asya ve Çin sanayi ürünleri, aynı türden yerli sanayi ürünlerimize
tercih edilmektedir.
Bu durum ülke hayrına
değildir. Birçok fabrika ve işyerleri, kalitesiz, ancak ucuz olan bu ürünlerle,
maliyetler arasındaki aşırı farktan dolayı rekabet etmekte zorlandığından,
kapanmış ve işsizler ordusuna binlerce yenileri eklenmiştir. Hatta, bazı
sanayicilerimiz, yatırım sorunları ve maliyet farklılığından ötürü,
çaresizlikten bu ülkelerde fason üretime başlamışlardır ki, bu durum ülkemiz
için son derecede vahimdir.
Sunulan nedenlerle, gerek
Güneydoğu Asya ve Çin sanayi ürünlerinin yasal olmayan yollardan ülkemize
girmesinin önlenmesinde ve gerekse tüketicilerin bilinçlendirilmesinde devletin
görevlerini tam olarak yerine getirip getirmediği ve yerli sanayicilerimizin
yatırım ve üretimde karşılaştıkları maliyet ve diğer sorunlarının
giderilmesinde alınması gereken önlemlerin tespiti için, Anayasanın 98 ve
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını
talep ederiz.
1- Ahmet Ersin |
(İzmir) |
2- Halil Akyüz |
(İstanbul) |
3- Muhsin Koçyiğit |
(Diyarbakır) |
4- Mustafa Özyurt |
(Bursa) |
5- Hüseyin Ekmekcioğlu |
(Antalya) |
6- Halil Tiryaki |
(Kırıkkale) |
7- Nurettin Sözen |
(Sivas) |
8- Nail Kamacı |
(Antalya) |
9- Salih Gün |
(Kocaeli) |
10- Erdoğan Kaplan |
(Tekirdağ) |
11- Mehmet Tomanbay |
(Ankara) |
12- Emin Koç |
(Yozgat) |
13- Mehmet Parlakyiğit |
(Kahramanmaraş) |
14- Gürol Ergin |
(Muğla) |
15- Mehmet Mesut Özakcan |
(Aydın) |
16- İ. Sami Tandoğdu |
(Ordu) |
17- Abdurrezzak Erten |
(İzmir) |
18- N. Gaye Erbatur |
(Adana) |
19- Özlem Çerçioğlu |
(Aydın) |
20- Sıdıka Sarıbekir |
(İstanbul) |
21- Mehmet Ziya Yergök |
(Adana) |
22- Necati Uzdil |
(Osmaniye) |
23- Hüseyin Bayındır |
(Kırşehir) |
BAŞKAN- Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar gereğince,
sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"kısmına geçiyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
2.- Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakeresini
erteliyoruz.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Kamu
Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731)
(S.Sayısı: 349)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Komisyon ve Hükümet
bulunmadığından, tasarının müzakerelerini erteliyoruz.
Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.
5.- Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/753) (S.
Sayısı: 386) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 386 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Anadol, şahsınız
adına da söz talebiniz var; ikisini birleştirdim, süreniz 30 dakika.
CHP GRUBU ADINA KEMAL
ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisinin 3 Kasım seçimlerinden bu yana iktidar ve
Parlamentoyla olan ilişkileri, bir temel bakışa dayanmaktadır. Bu temel
bakışımızın birincisi, Anamuhalefet Partisi olarak, iktidarın olumlu girişimlerine
"evet", olumsuz bulduğumuz girişimlerine "hayır" demektir.
Yani, Cumhuriyet Halk Partisinin, Parlamento çalışmaları sırasında
çalışmalarına egemen olan görüş, muhalefet yapmak için muhalefet değil, olumlu
bulduğu girişimlere evet, olumsuz bulduğu girişimlere hayır demektir.
İkincisi; 3 Kasım
seçimlerinde ortaya çıkan tablo, iki partili bir Parlamento sonucunu
doğurmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidar, Cumhuriyet Halk
Partisi de tek başına muhalefet ve aynı zamanda Anamuhalefet Partisi olmuştur.
Bu durumda, halkın ve seçmenin eğilimine uyarak, iktidar ile muhalefet arasında
bir diyaloğun gerekliliğine inanıyoruz. Buradan çıkacak yasaların, Parlamento
aritmetiği ne olursa olsun, bir diyalog sonucu çıkması, bir uzlaşma sonucu
çıkması gerekmektedir diyoruz.
Parlamento ve iktidarla
olan ilişkilerimize ilişkin üçüncü görüşümüz, bakışımız; iktidar, sadece
muhalefetle, Anamuhalefet Partisiyle, Cumhuriyet Halk Partisiyle değil,
parlamentodışı güçlerle bir uzlaşma arayışı içinde olmalıdır. Yine, 3 Kasım
seçimlerinin ortaya çıkardığı tablo, seçmenin eğilimlerinin bu Parlamentoya
Seçim Yasası ve barajla ilgili hükümler yüzünden, olduğu gibi yansımadığıdır.
Dolayısıyla, Parlamento dışında kalan sivil toplum örgütleriyle, meslek
odalarıyla, buradan çıkan yasayla yaşamları doğrudan etkilenen kitleler
arasında mutlaka bir uzlaşma arayışı içerisinde olmak lazımdır ve demokrasi
güçleriyle, sivil toplum örgütleriyle, meslek odalarıyla anlaştıktan, bir
toplumsal mutabakat sağladıktan sonra buradan yasalar çıkmalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi,
3 Kasımdan bu yana, Parlamento çalışmalarında olaylara böyle baktı ve bunu
Meclis çalışmalarına böyle yansıttı. İktidar Partisi mensupları sakın yanlış
anlamasınlar, yapılan bir iyiliği başa kakma biçiminde filan da
yorumlamasınlar; Sayın Recep Tayyip Erdoğan örneği bunun en somut bir
yansımasıdır. Cumhuriyet Halk Partisi, demokrat bir parti olarak, demokrasiyi
Türkiye'ye yerleştirmiş bir parti olarak yasaklarla siyaset yapılmasına karşı
çıkmış ve Adalet ve Kalkınma Partisinin kurduğu birinci hükümetten sonra
Parlamento dışında kalan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yasağının kalkması için
katkıda bulunmuş, hem İktidar Partisiyle hem de toplumla bir uzlaşma
içerisinde, yasakları kaldıran anayasa değişikliklerini gerçekleştirmiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisinin bu anlayışına karşın, halkın, seçmenin eğilimlerini dikkate alma
anlayışına karşın, muhalefetle ve toplumsal katmanlarla, sivil toplum
örgütleriyle, meslek odalarıyla, halkın örgütlü kesimleriyle diyalog kurmadan bu
Meclise getirilen, bir dayatma biçimine bürünen yasalara karşı da Cumhuriyet
Halk Partisi, olanca gücüyle, İçtüzüğün kendisine verdiği olanakları son
sınırına kadar zorlayarak karşı çıkmıştır. Yanlışlar varsa, diyalog yoksa,
uzlaşma yoksa, Cumhuriyet Halk Partisi, elbette buna karşı çıkacaktır. Bunun en
somut örneği, geçtiğimiz haftalarda yaşadığımız Kamu Yönetimi Temel Yasası
Tasarısıdır.
Kamu Yönetimi Temel
Yasası Tasarısına, Cumhuriyet Halk Partisi, en başta, kendisiyle bir uzlaşma
aranmadığı için, kendisinin dışında, doğrudan yaşamları etkilenecek olan işçi
sendikalarıyla, meslek odalarıyla, memur örgütleriyle, memur sendikalarıyla ve
toplumun örgütlü kesimleriyle iktidar ilişki kurmadığı için, uzlaşma aramadığı
için ve Parlamentoya bir dayatma biçiminde getirildiği için karşı çıkmış;
ayrıca, bu yöntem yanlışlarının dışında özüne karşı çıktığı için, özde
yanlışlar bulduğu için sürekli Kamu Yönetimi Temel Yasası Tasarısına karşı
muhalefetini sergilemiştir. Bu muhalefeti yaparken de muhalefet etmek için
muhalefet etme anlayışında olmamış, seçenekleri sıralamış, alternatifler
göstermiş, kendi programından, seçim bildirgelerinden gelen, Kamu Yönetimi
Temel Yasa Tasarısıyla ilgili deneyimlerini, birikimlerini yansıtmış ve
muhalefetini bu şekilde yapmıştır. Sanıyorum, bundan sonra, seçimden sonra
Meclise geldiğinde Kamu Yönetimi Temel Yasası Tasarısı üzerinde bir uzlaşma
sağlanır ve bu Meclise yapılan bir dayatma olmaktan çıkar, Anamuhalefet
Partisiyle ve toplumun diğer kesimleriyle bir uzlaşma sonucunda gelir ve
Cumhuriyet Halk Partisi de olumlu bir tavır alır o zaman.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisini, muhalefet etmek için muhalefet eden "istemezük"cü bir
anlayışı sergileyen bir parti gibi göstermek isteyen medyadaki bazı
köşeyazarlarının, haberleri düzenleyen görevli arkadaşların, dostlarımızın
Cumhuriyet Halk Partisine yönelttikleri bu haksız yargıları ortadan kaldıracak
önemli bir yasa tasarısıyla karşı karşıyayız. Şu anda, bazı kanunlarda
değişiklik yapan, çeşitli yasa maddelerini değiştiren bir demet, bir paket
şeklinde önümüze gelen hükümet tasarısı, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından,
bugün, desteklenmektedir. Neden desteklenmektedir. Neden desteklenmektedir;
birincisi, Sayın Bakan, işin başından bu yana, muhalefetle bir diyalog
sergilemiştir. Toplumun çeşitli katmanlarıyla yaptıkları görüşmeleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilliğine göndermiş, görüş istemiş ve
Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda düşüncelerini sormuş; Cumhuriyet Halk
Partisi de, bu sorulara karşı, içtenlikle, çözüm önerilerini, değişiklik
önerilerini belirtmiş ve Cumhuriyet Halk Partisi memnuniyetle görmüştür ki,
hükümet ve ilgili Kültür ve Turizm Bakanı da bu önerileri dikkate almıştır.
Onun dışında, hükümet, Cumhuriyet Halk Partisi dışında, MÜYAP'la, SESAM'la,
EDİSAM'la, yani, yapımcı ve yayıncı örgütleriyle, gerek kitap yayını olsun
gerek müzik yayını olsun gerek sinema yayınları olsun, bunlarla ilgili sivil
toplum örgütleriyle devamlı diyalog içinde olmuş, bir mutabakat sağlama yoluna
gitmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak biz, bu tür uzlaşma çabalarına ve sağlanan toplumsal mutabakata
memnuniyetle baktık. Onun için, bu tasarıyı, olumlu katkılarımızla sadece
desteklemekle kalmadık, zenginleştirmek istedik. Cumhuriyet Hak Partili
milletvekilleri, ilgili komisyonda verdikleri önergelerle tasarının daha iyi
hale gelmesini sağladılar.
Bugün, burada, bir
mükemmel tasarıyla karşı karşıya değiliz elbette; hiçbir şey mükemmel olmaz ilk
ortaya konulduğu vakit; ama, Cumhuriyet Halk Partisinin eleştirileri,
maddelerin görüşülmesine sıra geldiğinde görülecektir ki, olumlu bir eleştiri
olacaktır, doğru yolu gösteren bir eleştiri olacaktır. Maddelerin geri
çekilmesini, değişmesini içeren önergelerle, önerilerle, Cumhuriyet Halk
Partisi Parlamentoyu işgal etmeyecektir; tam tersine, doğru yolu gösterecek,
ileride telafisi mümkün olmayan birtakım çözümleri Meclisin ıttılalına,
dikkatine sunacaktır; yani, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hükümetin bu
tasarısına olumlu bakıyoruz, olumlu biçimde bu Parlamentodan çıkmasını
istiyoruz ve bir daha, gerek Parlamento dışında gerek Parlamento içinde bir
uzlaşma arayan, bir toplumsal mutabakat arayan Sayın Bakana da teşekkür etmeyi
bir görev biliyoruz.
Bir daha tekrar ediyorum;
Cumhuriyet Halk Partisini, sadece muhalefet etmek için muhalefet eden
istemezükcü bir biçimde sergilemek isteyenlere de bu kürsüden doğruyu
gösterdiğimiz için, bunu kanıtlama imkânı bulduğumuz için, memnuniyetle, mesaj
gönderiyoruz, selam gönderiyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili olarak, sadece kültür yayınlarından bir
örnek vermek isterim. Kültür yayınlarında sektörün toplam büyüklüğü, yaklaşık
100 trilyon liradır. Sadece -müzik ve sinemayı bırakıyorum- korsan kitapların,
bu 100 trilyon lira içindeki -kültür yayınları içindeki- payı 53 trilyon
liradır; yani, 100 trilyon liralık pay içinde korsan pay 53 trilyon lirayı
bulmaktadır. Geride bıraktığımız yılda -tümünü düşünürsek bu yasa kapsamı
içinde- korsan satışın yasal satışa oranı, kitapta yüzde 60'a, kitaptan çok
daha fazla piyasa payı olan müzik ve filmde yüzde 90'lara ulaşmaktadır. Bu
rakamlar, inanılmaz ve tehlikeli boyuttadır değerli milletvekilleri.
Türkiye Yazarlar
Sendikasının eski bir üyesi ve EDİSAM mensubu olarak konuşuyorum, kitapları
korsan baskı yapılan bir yazar olarak söylüyorum; Anadolu'da, hiç legal kitap
girmeyen ilçeler, iller, kentler vardır. Bu acı tablonun çeşitli nedenleri var.
Birincisi, ülkedeki
kayıtdışı ekonomi kayıtlı ekonomiye egemense, kayıtdışı ekonominin payı legal
ekonominin üstündeyse; emeğe, girişimciye, yatırımcıya saygısızlık bir geçer
akçeyse; emeğe saygısızlık, yatırıma saygısızlık, yatırımcıya saygısızlık,
yolsuzluk, hortumculuk, etik kurallar bir tarafa, tam tersine onların üstüne
çıkıyorsa ve vakai adiye haline gelmişse ve daha da ötesi, kitap düşmanlığı, 12
Mart ve 12 Eylülde olduğu gibi, zaman zaman bir sistemli devlet politikası
haline geliyorsa... Bunun en somut örneği 1971'dir arkadaşlar. 1972 yılı -12
Marttan sonra- UNESCO kararıyla, Dünya Kitap Yılı olarak ilan edilmiştir. Oysa,
1971'de, Türkiye'deki sobalar, çevresindeki insanları ısıtmak için değil,
korkusundan kitap yakanların kullandığı bir aygıt haline dönüşmüştür. Kitap
düşmanlığı, böyle sistemli bir devlet politikası haline gelirse, anlattığımız
gibi, bugün karşılaştığımız durum içler acısı olur.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, gündemimizde, korsan yayını önlemek için getirilen Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı var. Mevcut 5846 sayılı Fikir ve
Sanat Eserleri Kanununun aksayan yerlerini yeniden düzeltme ihtiyacı doğmuş ki,
biz, bu tasarıyı görüşüyoruz. Demin de söyledim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
değişiklikleri olumlu buluyoruz; ama, uygulamayla ilgili endişelerimizi saklı
tutuyoruz. Bunu, hükümete, Kültür ve Turizm Bakanına, İçişleri Bakanına, Adalet
Bakanına, özellikle söylemek istiyorum; çünkü, yürürlükteki kanun da, çıktığı
vakit, fikir ve sanat eserlerine yönelik koruma sağlama amacıyla çıkarılmıştı;
fakat, maalesef, uygulamada hiçbir etkinliği olmadı.
Şimdi, bu kanun
tasarısıyla ilgili önemli konuları kısaca özetlemek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, birincisi, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu yeterince bilinmiyor.
Önceki kanun ilk çıktığında, kanunu, korsan yayın satıcıları çok iyi anladılar;
çünkü, kanunla, büyük para ve hapis cezaları getiriliyordu; ama, takibi
şikâyete bağlıydı. Korsan yayın satıcıları, önce paniğe kapıldılar, çoğu
korkudan işi bıraktı; ondan sonra, durumu kavradılar, çok iyi anladılar ve
rahatlıkla görevlerine devam ettiler. Kamuoyu ve konuyla ilgili devlet
görevlileri konuyu bilmiyordu veya az biliyordu. Görevi kanunu uygulamak olan
belediyeler, rüsum karşılığı, pazar yerlerinde korsan kitap, bant, vesaire
sattırıyorlardı. Polis, savcı, hâkimler kanunları yeteri kadar kavrayamadıkları
için, gerekli tedbirler alınmadı; korsan yayın satışı hızla arttı. Öyle ki,
kolluk kuvvetleri, gözlerinin önünde, bırakın korsan yayın satışına müdahale
etmeyi, ucuzdur diye, oradan, satılan kaset, kitap, vesaire gibi korsan
yayınlardan aldılar. Bunun sonucunda -demin söylediğim gibi- geçtiğimiz yıl içinde,
korsan yayın satışının yasal satışa oranı, kitapta yüzde 60'a, müzik ve filmde
yüzde 90'a ulaştı. Bu oranlar, gerçekten çok tehlikeli.
Şimdi, var olan yasada
değişiklikler yapılıyor. Korsan yayın satışının devlete ve sektörüne verdiği
zararın yanı sıra, bir büyük tehlikeye daha işaret etmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, bir önceki kanun gibi, bu kanun da uygulanmazsa, Uluslararası
Fikrî Mülkiyet Hakları Birliğinin her yıl Türkiye'yle ilgili olarak hazırladığı
izleme raporuna göre, ABD'yle bütün dışticaretimizin durma tehlikesi vardır,
aynı durum Avrupa Birliği için söz konusudur. Bunun ne kadar büyük bir tehlike
olduğunu takdirlerinize sunuyorum. Dolayısıyla, çıkarılacak yeni kanunun
kamuoyuna ve devletin polisine, belediyesine, yargı birimlerine anlatılması ve
uygulamasının kararlılıkla takibi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
ikincisi, kanundaki cezalar verilmiyor. Yürürlükteki kanunla ilgili bir sıkıntı
da, korsan yayın satan yüzlerce kişinin yakalanıp, adalete teslim edilmesine
rağmen, bir kişinin dahi ceza almamasıdır. Böyle bir şey nasıl olabilir! Çünkü,
hâkim ve savcılar halen yürürlükteki kanunun 80 ve 81 inci maddelerindeki
cezaları fazla buluyor ve hiç dava açmadan zanlıları ya salıveriyor ya da kanun
hükümlerini yerine getirmiyor. Savcılar ise Fikir ve Sanat Eserleri Kanunuyla,
görevlerinin denetim komisyonuna devredildiğini ileri sürerek, bu durumun Türk
hukuk sistemine aykırı olduğunu ileri sürüyorlar ve karşılarına gelen korsan
yayın satıcılarını takipsizlik kararı vererek serbest bırakıyorlar. Ayrıca,
kanunun 81 inci maddesine göre bir fikir ve sanat eserinin üzerinde bandrol
bulunmaması suçun oluşması için tek başına yeter sebep olmasına rağmen,
hâkimlerimiz konuyu bilirkişilere havale ediyorlar, büyük bir zaman kaybı oluşuyor,
korsan yayın satanlar da bundan yararlanarak suç işlemeye devam ediyor.
Bu konuda, davalarda,
yasada var olan suçüstü hükümleri mutlaka uygulanmalıdır. Korsan yayınla etkin
bir mücadele için -tekrar, hükümete sesleniyorum, ilgili bakan arkadaşımıza sesleniyorum-
İçişleri Bakanlığında, Emniyet Teşkilatında mutlaka bir fikrî haklar bürosu
oluşturulmalı, var olan fikrî ve sınaî haklar mahkemeleriyle koordineli olarak
çalışılmalıdır. Yani, polis kalpazanlık suçu hakkında ne kadar dikkatliyse,
titizse, korsan yayınlarda da aynı dikkati, aynı titizliği göstermelidir.
Genlerde olan, vaktiyle sistemli bir devlet politikasına egemen olan kitap
düşmanlığından kalan bir anlayışla bu işe seyirci kalmamalı, korsan yayınların
satışı karşısında başını döndürüp başka yerlere bakmamalıdır. Özellikle Adalet
Bakanlığı, kanunu uygulamakla görevli personeli bilgilendirmeli, geçmişteki
çarpık uygulamaların önüne geçmelidir.
Yerel yönetimler, bu
korsan yayınların satıldığı en önemli pazarlardır. Eski kanuna göre korsan yayın
satışı ağır ceza gerektiren bir suç olmasına rağmen, birçok belediye, kanundaki
boşluktan yararlanarak, korsanlara, işgaliye karşılığı, pazar yerlerinde yer
ayırmıştır. Günümüzde hâlâ, şu anda dahi, Türkiye'deki büyük pazar yerlerinde
bu satışlara rastlamak mümkündür. Tasarıda belediyelere doğrudan sorumluluk
verilerek, korsan yayın satışına izin veremeyecekleri hükmü yer alıyor.
Belediyelerin, işgaliye karşılığında, para karşılığında suça göz yummasının ve
suça iştiraklerinin mutlaka önüne geçilmelidir. Bu kanunun, özellikle bu
alandaki uygulamasının İçişleri Bakanlığı denetiminde olması ve dikkatle
gözlenmesi gerekiyor. Aksi takdirde, belediyelerin, benzer nedenlerle, korsan
yayın satışına göz yummaları ve sorumluluklarını unutmaları mümkün.
Bugüne kadar süren
uygulama, bandrolün, bu konuda en fazla birikime sahip olan meslek birlikleri
tarafından dağıtılmasını zorunlu kılmıştır. Bandrolü Bakanlığın dağıttığı dönem
içinde, hak sahiplerinin, kimlere ve hangi belgelerle bandrol satıldığı
konusunda kuşkuları oluşmuştur. Özellikle kitaplara stok bandrolü alımı
sırasında, birçok korsan yayıncı, Bakanlıktan bandrol alarak, bu faaliyetini
bandrolle sürdürüp, meşruiyet kazandırmıştır.
Kanun tasarısında, bir
veri tabanı oluşturulması öngörülüyor. Bu veri tabanı, zaman yitirmeksizin
kurulmalıdır, verilen bandrollerle ilgili tüm bilgiler, eser sahiplerinin
paylaşımına açık olmalıdır. Bandrol kullanımıyla ilgili bilgilere
ulaşılamaması, eser sahiplerinin haklarını korumasını engellemekte ve kanunun
işlevinin yerine getirilmesini önlemektedir.
Korsan yayın satışı, aynı
zamanda, devleti büyük vergi kayıplarına uğratan bir malî suçtur. Dolayısıyla,
bu suçu işleyenler malî açıdan da denetlenmeli ve idarî para cezaları
verilmelidir.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, partimizin görüşlerini, tasarının maddelerine
geçildiğinde, teker teker, değerli sözcü arkadaşlarımız, milletvekili
arkadaşlarımız olumlu önerileriyle birlikte dile getireceklerdir. Ben, Sayın
Bakana, tekrar, teşekkür ediyorum; sözlerimin başında belirttiğim gibi, gerek
muhalefetle gerek toplumsal mutabakatı oluşturmak için ilgili örgütlerle,
sinema, müzik, kitap, yayın alanındaki yayıncı ve üretici örgütleriyle diyalog
kurdu. Bugünü, Türk kültür yaşamında önemli bir gün olarak görüyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu tasarı vesilesiyle de, yapıcı anlayışımızı
sergilememize fırsat bulduğum için memnunum.
Bu önemli günde, aynı
zamanda bir yazar olarak, şundan da çok memnunum: Arkadaşlarım, şu elimde
gördüğünüz kitap, bir yıl içinde 4 üncü baskısını yapan son romanım. Şu da,
kaçıncı baskısını yaptığını bilmediğim aynı kitabın korsanı. Bunun, artık
tarihe gömülmesini istiyorum ve kitabın aslını, konuşmam bittikten sonra, Sayın
Kültür Bakanına hediye etmek istiyorum.
Tasarının yasalaşmasıyla,
Meclisimize, halkımıza hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Anadol.
AK Parti Grubu adına,
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Faruk Bayrak; buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET FARUK BAYRAK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 386 sıra sayılı kanun tasarısının geneli üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, fikrî ürünlerin üretildiği ve
kullanıldığı sektörlerle işbirliği içerisinde hazırlanmış olan, kamuoyunda,
Telif Eserleri Kanunu diye bilinen Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı, başarılı bir mevzuat çalışmasıdır. Bu başarının temel
iki sebebi vardır; birincisi, söz konusu tasarısının hazırlık çalışmalarında
ilgili sektörler uzlaşmayı taviz olarak görmemiş, eleştiride bulundukları
hususlarda çözüm üretme gayreti içerisinde olmuşlardır. Bu bağlamda,
toplumumuzda ortak algılama ve ortak çözüm üretme bilincinin süratle gelişmekte
olduğunu görmekten duyduğum mutluluğu ifade etmek isterim.
İkinci önemli husus ise,
bu kanun tasarısıyla, fikrî mülkiyetin korunması ve sosyal bir yara halini alan
korsan yayınla mücadele konularında çok önemli ve çağdaş bir adım atılmış
olmasıdır.
Teknolojik gelişmeler
sonucu iletişim ve çoğaltım tekniklerinin kolaylaşması, bütün dünyada olduğu
gibi ülkemizde de fikir ve sanat eserlerinin istenildiği miktarda ve sürede
çoğaltılarak toplumun hizmetine sunulmasını mümkün kılarken, korsan faaliyetler
olarak adlandırılan izinsiz çoğaltımların da yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
Günümüzde, sinema ve
müzik eserleri, süreli olmayan yayınlar ve bilgisayar programları korsanlığının
çok yaygın olduğu bir gerçektir. Özellikle, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük
illerimizde bu faaliyetler daha da yaygındır.
Sorunları kendisi yaşayan
bir yayıncı olarak, yazar olarak, ilgili sivil toplum örgütleri Yayıncılar
Birliği ve EDİSAM'ın Yönetim Kurulu Üyesi olarak, üzülerek birtakım rakamları
vermek istiyorum.
Bu bağlamda, bir örnek
vermek gerekirse, sadece İstanbul İlinde, ayda yaklaşık 3 000 000 adet korsan
film CD'si, yine, yaklaşık 300 adet tezgâhta
satılmakta ve bu şekilde yıllık 50 trilyon lira kayıtdışı ve vergisiz kazanç
sağlanmaktadır.
Yayıncılık sektöründe
2003 yılında tespit edilen ticarî kayıp yüzde 60'tır. Sinema sektöründe
korsanlık, VCD'de yüzde 90, DVD'de yüzde 70 olarak tespit edilmiştir. Müzik
sektöründe ise tahmin edilen korsanlık yüzde 70 civarındadır.
Korsanlığın sıklıkla
görüldüğü bir başka sektör de yazılım sektörüdür. Elde edilen verilere göre,
ülkemizde korsan yazılım kullanımı yüzde 70 düzeyindedir.
Bu çerçevede, Türkiye'de,
yıllık cirosu 500 trilyon lira olan kitap yayıncılığının 300 trilyon liralık
kısmı korsanlarca çalınmaktadır. Yayıncıların, yazarların ve kitap sektörünün
bu büyük kaybı yanında, devletin de tahsil edemediği Gelir ve Katma Değer
Vergilerinden 100 trilyon liralık kaybı vardır.
Görüldüğü gibi, korsan
faaliyetler, bu eserlerin sahiplerini maddî ve manevî açıdan zarara uğratmanın
yanı sıra, kayıtdışı ekonomi oluşmasına ve devletin büyük vergi kayıplarına
uğramasına sebebiyet vermektedir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; yukarıda yaptığım açıklamalar, korsan faaliyetlerin ülkemizdeki
boyutunu ve bu faaliyetlerle mücadelenin ne kadar büyük bir önem arz ettiğini,
bir kez daha ortaya koymuştur sanıyorum. Âdeta, bir seferberlik havası
içerisinde topyekûn yürütülmesi gereken korsanlıkla mücadelenin, günümüz
şartlarında layıkıyla yapıldığını söylemek pek mümkün değildir.
Halen bu sahayla ilgili
yürürlükte olan 5846 sayılı Kanun ile 3257 sayılı Kanun yetersiz olduğu gibi,
ikisinin arasında ciddî çelişkiler de mevcuttur. Özellikle, 3257 sayılı
Kanundaki bandrolsüz ve korsan nüshalara ilişkin yaptırımların, 5846 sayılı
Kanuna göre daha düşük cezalar içermesi ve ihlallere ilişkin yaptırımlarda 3257
sayılı Kanunun bu hükümlerinin tercih edilmesi, fikrî hakların korunması ve
korsan yayınla mücadeleyi ve caydırıcılığı azalttığı gibi, karmaşaya da yol
açmaktaydı. Bütün bunlar, korsanlıkla mücadele konusunda gerçekleştirilen yasal
düzenlemeleri ve yürütülen faaliyetleri, maalesef zafiyete uğratan hususlardı.
Değerli arkadaşlarım,
5846 sayılı Kanun ile 3257 sayılı Kanun arasında uyum sağlanması ve az önce de
açıkladığım sıkıntıların giderilmesi amacıyla, bugün görüştüğümüz kanun
tasarısı, Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Erkan Mumcu'nun çabaları ve konuyla
ilgili meslek birliklerinin işbirliğiyle, yoğun bir çalışma döneminden sonra
huzurunuza getirilmiştir.
Bu kanun tasarısıyla,
sokaklarda fikir ve sanat eserlerinin satışına imkân veren mevcut uygulamaya
son verilmektedir. İşportada, cadde ve sokaklarda, işgaliye ödeyerek, kitap,
kaset, CD gibi fikir ve sanat ürünlerinin satılması yasaklanmaktadır; zira,
korsan yayının en yaygın satıldığı yerler buralardır. Kanuna yapılan bu
eklemeyle, korsan yayın ve satışı büyük bir oranda azalacaktır.
Tasarıyla, korsan yayının
organize suç kapsamına alınması da, başka bir önemli adımdır. Gerçekten de, artık,
korsan yayın üretimi ve dağıtımı çeteleşmiş gruplar tarafından yapılmaktadır.
Tasarıda getirilen düzenlemeyle, bu grupların yargılanması ve gereken cezaları
almaları mümkün olabilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; fikrî ürünler üzerinde hak sahibi olan eser sahipleri ve
bağlantılı hak sahipleri, bu ürünlerin kullanımı hususunda mutlak yetki
sahibidirler; ancak, bu mutlak yetki, kullanıcıların kamuoyuna verdiği hizmeti
engeller bir biçimde de kullanılmamalıdır. Başta radyo-televizyon kuruluşları
ve oteller, kafeler ve gazinolar olmak üzere fikrî ürün kullanıcılarının, bu
ürünleri kullanmadan ayakta kalamayacağı, öte yandan, bu ürünlerin kullanıcılarca kullanılmaması halinde de,
söz konusu ürünlerin kamuoyuna ulaşamayacağı düşünüldüğünde, kullanıcı ve
üretici sektörlerin birbirleriyle işbirliği içerisinde olması kaçınılmaz
olmaktadır.
Görüşmekte olduğumuz
kanun tasarısıyla, fikir ve sanat eserleri sahipleri ile kullanıcılar
arasındaki sorunlar da nihaî çözüme ulaşmaktadır. Söz konusu tasarıda, fikrî
ürünlerin kullanımına ilişkin prosedürün, serbest sözleşme düzeninin korunması
suretiyle tarafların işbirliği üzerine kurulmuş, hesaplanabilirlik,
öngörülebilirlik, tutarlılık ve rasyonelliği esas alan bir sisteme bağlanmış
olması, bir diğer deyişle fikrî ürünlerin kullanımı hususunda serbest piyasa
ekonomisiyle bağdaşır hükümlerin olması sevindiricidir.
Anayasamızın
"Çalışma ve sözleşme hürriyeti" başlıklı 48 inci maddesine göre,
herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme yapma hürriyetlerine sahiptir.
Ayrıca, Anayasamızın "Sanatın ve sanatçının korunması" başlıklı 64
üncü maddesine göre, devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat
eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat
sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır. Tasarının, Anayasamızın 48
ve 64 üncü maddeleri gözetilerek hazırlandığı açıktır. Bununla beraber, fikrî
ürünlerin kullanım bedelleri olan tarifelerin belirlenmesinde öngörülen
kriterlerin, fikrî ürün üreticisinin topluma karşı sorumluluk ve
yükümlülüklerine dair esasların çerçevesini çizer şekilde düzenlenmiş olması
takdirle karşılanmalıdır.
Mevzuatların hukuk
sistemimizi iyileştirecek şekilde hazırlanması bir önşarttır. Nitekim, bir
mevzuat, başka bir mevzuatla çelişik hükümler içermemelidir. Tasarıda bu
hassasiyetin gözetildiği aşikârdır. Özellikle fikrî hukuk alanını kapsayan
hususların, aynı zamanda diğer hukuk dallarını kapsar nitelikte olduğu
hatırlandığında, fikrî hukukta iyileştirme çalışmalarının büyük dikkatle yapılması
gerekmektedir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; fikrî hukukun:
Bir eser üzerindeki
hakların ve eser alenîleştikten sonra bazı manevî hakların korunması bakımından
medenî hukuk,
Bazı fikir ve sanat
eserlerinin maddî mallar üzerinde cisimlenmeleri bakımından eşya hukuku,
Eser sahibinin ölümünden
sonra, manevî ve malî haklarının akıbeti bakımından miras hukuku,
Malî hakların devri söz
konusu olduğunda yapılacak sözleşmeler bakımından borçlar hukuku,
Bazı fikrî eserlerin
denetime konu olması bakımından basın hukuku,
Eser sahibinin manevî ve
malî haklarının ihlalinde ve bazı diğer hallerde suçun unsurları bakımından
ceza hukuku,
Fikrî emeğin karşılığının
verilmesi bakımından iş hukuku,
Telif ve bağlantılı
hakların korunmasına dair anlaşmalar bakımından devletler hukuku,
Eser üzerindeki mülkiyet
hakkını güvence altına alan Anayasamızın 35 inci maddesi bağlamında anayasa
hukukuyla,
İlişkisi mevcuttur.
İşte, tüm bu bakımlardan,
tasarının, diğer mevzuatlar gözetilerek, titizlikle hazırlanmış olması da
takdire şayandır.
Bildiğiniz üzere,
ülkemizde fikrî haklar bilincinin oluşmasına büyük katkı sağlayan 4630 sayılı
Kanun ile 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda, fikrî hak
ihlallerinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve 10 milyar liradan 150 milyar
liraya kadar para cezası öngörülmektedir.
Ülkemizde kişi başına
düşen millî gelir miktarı hatırlandığında, fikrî hak ihlallerinde öngörülen bu
cezaların ağır olduğu düşünülebilir. Nitekim, Türkiye gündemine, bu cezaların
uygulanamayacak kadar ağır olduğu iddiaları oturmuştur.
Değerli milletvekilleri,
sizlere, Amerika Birleşik Devletlerinde, fikrî hak ihlallerinde uygulanmış olan
cezalardan yakın zamana ilişkin iki örnek vermek istiyorum. New York'ta, 2002
yılının ocak ayında, piyasaya korsan DVD ve CD arz eden bir kişi hakkında 1 000
000 dolar para cezası verilmiştir. Virginia'da, 2003 yılının mayıs ayında,
korsan müzik CD'si üreten ve satan bir kişi hakkında beş yıl hapis ve 250 000
dolar para cezası verilmiştir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Bildiğiniz üzere, Amerika
Birleşik Devletlerinde kişi başına düşen millî gelir düzeyi oldukça yüksektir.
Dolayısıyla, söz konusu ülkede fikrî hak ihlallerinde çok ağır cezalar
verilmesi, kamu vicdanını rahatsız etmemektedir. Öte yandan, Türkiye'nin sosyoekonomik
koşulları düşünüldüğünde, ülkemizde fikrî hak ihlallerinde çok ağır cezalar
yerine, uygulanabilir kademeli ceza sisteminin tesis edilmesi gerekmektedir. Bu
bağlamda, tasarıda, uygulanabilir kademeli ceza sisteminin öngörülmüş olması
isabetlidir.
Tasarıda, internet
üzerinden yapılan fikrî hak ihlallerinde, bilgi içerik sağlayıcıları ile hizmet
sağlayıcılarının sorumlu olması hususu hükme bağlanmıştır. Amerika Birleşik
Devletlerinde yürürlükte olan fikrî hak ihlallerinde bilgi içerik sağlayıcıları
ile hizmet sağlayıcılarını sorumlu tutan hükümler içeren "Bilgi Dijital
Binyıl Kanunu" esasının bu yasaya yansıtılmış olması, çok olumlu bir
gelişmedir.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; bildiğiniz üzere, internet üzerinden işlenen suçları en genel
anlamda iki grupta tasnif edebiliriz; bunlar, sisteme yönelik suçlar ve bilgiye
yönelik suçlardır. Sisteme yönelik suçlar, sistemin çalışmasını durdurmak,
sistemi bozmak, sistemin çalışmasını aksatmak ve sistemin çalışmasını
engellemektir. Bilgiye yönelik suçlar ise, bilgiyi çalma, bilgiyi değiştirme,
bilgiyi bozma, bilgiyi yayma ve bilgiyi saklamadır. Bilgiye yönelik suçlar,
fikrî hukukun konusudur. Bütün ülkeler, internet üzerinden gerçekleştirilen
fikrî hak ihlallerine ilişkin caydırıcı cezalar uygulamaktadırlar. Bu noktada,
Amerika Birleşik Devletlerinden bir örnek vermek istiyorum. New Jersey
Eyaletinde, 2003 yılının haziran ayında, bir sinema filmini internet üzerinden,
hak sahiplerinden izin almadan ticarete sunan bir kişi hakkında üç yıl hapis cezası
ve 7 000 dolar para cezası verilmiştir.
Mevzuat çalışmalarında
gelişmiş ülke modellerinden faydalanmak pek tabiîdir. Fikrî hak ihlallerinde
uygulanması öngörülen cezalar hususunda da gelişmiş ülke örnekleri
gözetilmelidir. Bununla beraber, örnek alınan her hususun, ülkenin
sosyoekonomik dokusuyla bağdaşır olması önem arz etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının, ülkemizin sosyoekonomik yapısıyla bağdaşır hükümler
içerdiğinin altını çizmek isterim.
Toplumsal taleplerin
karşılandığı bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen Kültür ve Turizm Bakanı
Sayın Erkan Mumcu ve çalışma arkadaşlarına, tekrar, şükranlarımı sunuyor ve
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bayrak.
Şahsı adına, tasarının tümü
üzerinde, Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu konuşacaklardır.
Buyurun Sayın
Aydınlıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ AYDINLIOĞLU
(Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; toplumda uzun
süredir rahatsızlıklara sebep olan korsan yayıncılığın önlenmesiyle ilgili
Fikir ve Sanat Eserleri Yasasında değişiklik öngören kanun tasarısı üzerinde,
şahsım adına, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün Genel Kurulda, ülkemizin önemli sorunlarının başında gelen her türlü
fikir, bilim, edebiyat ve sanat eserlerinden doğan maddî ve manevî hakların
korunmasıyla ilgili bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Ülkenin hayatî konularına
ilişkin esaslar üzerinde mutabık kalmak, demokratik kültürün bir ürünüdür. Bu
bağlamda, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı, fikir ürünlerinin üretildiği ve
kullanıldığı sektörlerin mutabakatıyla hazırlandığından dolayı büyük bir önem
arz etmektedir. Söz konusu tasarının yasalaşması, ülkemizde yıllardır alınteri
ve emeğiyle geçimlerini temin etmeye çalışan fikir ve sanat adamlarımızın,
sanatçılarımızın yanı sıra, bağlantılı hak sahiplerinin de haklarının
korunarak, bu konudaki korsan faaliyet ve satışların önlenmesi açısından
önemlidir.
Bilindiği gibi, günümüzde
her türlü yayın, kitap, kaset, VCD ve DVD gibi fikir ve sanat eserlerini, 1 000
000-2 000 000 lira gibi çok cüzi rakamlarla, hemen hemen her köşe başında,
gösterime girmeden filmleri, kitap evlerine girmeden en son yayımlanmış
kitapları tezgâhlarda bulmak hiç de zor değildir.
Bu tasarıda, fikir
ürünlerinin, korsan üretim, korsan dağıtım ve korsan satışına izin vermeyecek
bir sistem öngörülmektedir. Bu sistemin işletilmesiyle, örneğin, yayın
sektöründeki 500 trilyon liralık paranın korsan faaliyetler sebebiyle kayıtdışı
kalan 300 trilyon liralık kısmı kayıt altına alınabilecektir; bu sayede, vergi
geliri kayıplarının önüne geçilebilecektir. Sadece yazılım sektöründeki yüzde 60
oranındaki korsanlık yüzde 25 düzeyine indirilmiş olsaydı, yaklaşık 325 000 000
dolar olarak toplanan vergi geliri, 895 000 000 dolar civarında olacaktı.
Türk müzik piyasasında
ise, pastanın büyüklüğü 150 000 000 dolar civarında. Korsanlığın sektöre vurduğu
sektenin bir ciro kadar; yani, 150 000 000 dolar olduğunu söyleyen Müzik
Yapımcıları Meslek Birliği Başkanı Aydın Oskay, "kültür ürünü asla sokakta
satılmamalı, bu korsanlığı ancak devlet çözer" demektedir.
Yine, toplumumuzun
yakından tanıdığı ve takdir ettiği, müzik sektörünü çok iyi bilen sanatçı ve
yapımcı Orhan Gencebay ise, "telif haklarıyla ilgili hukukî işlem
netleşmeli, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu mutlaka değiştirilmeli
ve çok iyi bir şekilde uygulanmalı" demektedir.
Yine, haftalık Aksiyon
Dergisinde, veri ve rakamlarla konuşmayı çok seven değerli sanatçı Orhan
Gencebay'ın tespitlerine göre, Türkiye'de yıllık kaset satış potansiyeli
-yabancılara göre- 120 000 000 ilâ 140 000 000 adettir. Bu konudaki yerli
sektörün tahminî rakamı ise, 100 000 000 adettir. Bir yılda bandrolle satılan
kaset sayısı da sadece 30 000 000 adettir. Arada, kıyası aşan büyüklükte bir
uçurum söz konusudur. Gencebay, bandrollerin hepsinin de resmî kabul
edilemeyeceğine işaret ediyor. Bu dikkate alındığında, resmî satış sadece 20
000 000 adede iniyor.
Piyasaya her yıl 40 000
000 ilâ 50 000 000 adet korsan kaset sunulduğunu hesaplayan Gencebay, "kim
yapıyor" sorusuna gelince "uluslararası çalışanlar ve bu işi kişisel
yapanlar var. Korsan kayıt sadece sokakta değil. O kadar cesaretlendiler ki,
kendilerini yasal zannetmeye başladılar. Baskınlarda polise saldırıyorlar. İşin
içinde onbinlerce kişi var. Bunu, ancak ve ancak devlet halledebilir"
demektedir.
Ayrıca, korsan
faaliyetlerin uluslararası boyutta olduğu bilinmektedir. Korsan faaliyetlerin
sınır aşan faaliyetler olması sebebiyle, ihraç veya ithal edilen veya ülkemiz
üzerinden transit geçen fikrî ürünlerin gümrük denetimlerinin yapılması son
derece önem arz etmektedir.
Söz konusu tasarının
yasalaşmasıyla, korsan ürünlerin yurt dışında üretilip, ülkemize ithal
edilmesinin engellenecek olması ve ülkemiz üzerinden başka ülkelere sevkına
izin verilmeyecek olması son derece sevindiricidir. Gümrüklerde korsan
ürünlerin giriş ve çıkışının kontrol altında tutulması, ülkemizin uluslararası
platformdaki itibarı açısından önem arz etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
yaklaşık iki ay önce, Türkiye müzik piyasasında yetenek ve sermayesini ortaya
koyanlar, 4 ayrı meslek grubu örgütü (Müzik Yapımcıları Meslek Birliği, Türkiye
Musiki Eseri Sahipleri Birliği, Müzik Yorumcuları Meslek Birliği, Müzik Eseri
Sahipleri Grubu) Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Erkan Mumcu'yla bir araya
gelerek, korsan yayıncılığa karşı ortak mücadele etme kararı almalarının
ardından hazırlanan bu yasa tasarısıyla, sanatçılarımızın ve fikir
adamlarımızın haklarının korunacağına ve büyük bir hak ve alınteri gaspının
önleneceğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz üzere, fikrî haklar, insan haklarından sayılmaktadır. 1948 tarihli
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 27 nci maddesine göre, herkes, toplumun
kültürel faaliyetlerine katılmak, güzel sanatların lezzetine varmak ve bundan
yararlanmak hakkına sahiptir. Herkesin, sahibi bulunduğu her türlü bilim,
edebiyat veya sanat eserlerinden doğan maddî ve manevî haklarının korunmasını
isteme hakkı vardır. Bu bağlamda, fikir ve sanat eserlerinin, eser
sahiplerinden ve bağlantılı hak sahiplerinden izin alınmadan kullanılması,
korsan faaliyetler kapsamına girmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
tasarıda öngörülen, fikrî ürün, üretim, dağıtım ve satış yerlerinin
sertifikalandırılması, kimlik tanımlama kodu gibi uluslararası standart
kodlarının kullanılması, zorunlu kılınması gibi hususları içeren sistemin,
önümüzdeki yıllarda, Amerika Birleşik Devletleri Bilgi Programları Ofisi
tarafından yayımlanan "Fikrî Mülkiyet Hakları Kılavuzu" kitaplarında,
korsanlıkla mücadelede etkin uygulama ve izleme örnek mekanizmaları arasında ve
ayrıca, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan "Ortak Pazarda Taklitçiliği
ve Korsanlığı Önlemek" başlıklı yeşil kâğıtlarda, etkin mücadele örnekleri
arasında yer alacağına hiç kuşku yoktur.
Bu tasarıyla,
belediyelere, yol, meydan, pazar gibi yerlerde, kitap, kaset gibi taşıyıcı
materyallerin satışını engellemek görevi verilmekte; bu tür taşıyıcı
materyallerin işgal harcı ödenerek dahi satılamaması, radyo ve televizyon
kuruluşlarında yayımlanacak eserlerin ödemelerinin 5846 sayılı Kanuna göre
yapılamayacağı hüküm altına alınmakta; fikir ve sanat eserlerinin tespit
edilmesi veya satışıyla uğraşanların Kültür ve Turizm Bakanlığınca
sertifikalandırılması ve bunların dışındakilerin cezalandırılması öngörülmekte;
ayrıca, eser sahibinin yasal izni olmaksızın bir eseri değiştiren kişiler ile
herhangi bir şekilde işleyen, çoğaltan, kaçak bandrol imal eden, kullanan veya
sahte bandrolden ne şekilde olursa olsun ticarî menfaat sağlayan kişiler
hakkında, işlediği suçun nevine göre, altı yıla kadar ağır hapis ve 250 milyar
liraya kadar ağır para cezaları getirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüldüğü gibi, devlet olarak, Meclis olarak, sanatçılarımızın
ve fikir adamlarımızın her türlü hak ve hukukunu korumak zorundayız.
Sanatçılarımız ve fikir üretenler, toplumun önde gelen örnek kişileridir. Biz,
milletimize söz verdik, toplumun taleplerine duyarlı olacağız, asla bu
taleplere sırt çevirmeyeceğiz diye. Bize göre, burada, büyük bir emek ve hakkın
gasbı vardır. Hak ve alınteri kutsaldır. O yüzden, mutlak surette, bu hak
korunmalıdır. Bu yasanın çıkarılacağı, yıllardır sadece ve sadece konuşuldu;
ama, maalesef, bir türlü gerçekleştirilemedi. Bu bakımdan, toplumdaki bu
feryatlara kulak veren bir hükümet ve Parlamento olmanın gereğini yapmak üzere
hazırlanan bu yasa tasarısı, sanatçılarımızın ve fikir üretenlerin hak ve
hukukunu koruyacak, bu yasayla alınteri sömürücülerine büyük bir darbe
vurulacaktır.
Tüm milletvekillerimize
bu yasanın çıkmasıyla ilgili olarak teşekkürlerini bildiren, birçok değerli
sanatçımızın üyesi bulunduğu Müzik Eserleri Sahipleri Grubunun faksından bir
alıntıyla sözlerimi bitirmek istiyorum. "Yıllar yılı, sömürülüşümüze dur
anlamına geleceğine inandığımız Fikir ve Sanat Eserleri Yasasında değişiklik
öngören ve çağdaş olduğu şüphe götürmeyen bu yasa tasarısının hazırlık
aşamasında, üyesi bulunduğumuz Musiki Eserleri Sahipleri Meslek Birliğinin
konuya ilişkin düşüncelerini dikkate aldığınız, bizleri temsilen Yüce
Meclisinizi ziyaret eden temsilcilerimize göstermiş olduğunuz yakın ilgi ve
tasarının yasalaşması için vereceğinizi umduğumuz katkılarınız için, şimdiden minnet
ve şükranlarımızı arz ederiz" diyen, ülkemizin doğal barış ve sevgi
elçileri sevgili sanatçılarımıza, fikir üretenlerimize, şairlerimize,
yazarlarımıza, edebiyatçılarımıza, yapımcılarımıza ve Yüce Milletimize bu
yasanın hayırlı olmasını diler, hepinizi saygılarımla selamlarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aydınlıoğlu.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN
KANUN TASARISI
MADDE l. - 3.4.1930
tarihli ve 1580 sayılı Belediye Kanununun 15 inci maddesinin (11) numaralı
fıkrasına aşağıdaki paragraf eklenmiştir.
"5846 sayılı Fikir
ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan eser, icra ve yapımların tespit
edildiği kitap, kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyallerin, bu fıkrada
bahsi geçen yerlerde satışına izin vermemek ve bunların satışını engellemek, satışına
teşebbüs edilen materyalleri toplayarak yetkili makamlara teslim etmek;"
BAŞKAN - 1 inci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Berhan Şimsek söz istemişlerdir.
Sayın Şimşek, şahsınız
adına da söz talebiniz var; iki süreyi birleştirdim.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum;
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Telif hakları, çağdaş
ülkelerde temel insan haklarından biri olarak gösterilmekte ve fikir ve sanat
eserleri uluslararası kabul görmüş metinler tarafından korunmaktadır. Birleşmiş
Milletler Dünya Fikrî Mülkiyet Örgütünün Cenevre'deki binasında bulunan
kitabede şu yazılıdır: "insanın yaratıcı gücü bütün buluş ve sanat
ürünlerinin kaynağıdır. Bu eserler insan hayatını yaşamaya değer kılan bir
güvencedir. Buluşlar ve sanat eserlerinin korunmasını sağlamak, dikkatle
izlenmesi gereken bir devlet görevidir." Yine, aynı şekilde, İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesinin 27 nci maddesinde "herkes toplumun kültürel
faaliyetlerine serbestçe katılmak, güzel sanatları tatmak, bilim alanındaki
ilerleyişe katılmak ve yararlanmak hakkına sahiptir ve herkesin, sahibi
bulunduğu her türlü bilim, edebiyat ve sanat eserlerinden doğan maddî-manevî
yararların korunmasını isteme hakkı vardır" hükmü bulunmaktadır.
Bu ifadelerden
anlaşılacağı gibi, fikir ve sanat hayatının düzenlenmesinde iki yararın
dengeleneceği açıktır; bunlar, insan hayatını yaşamaya değer kılan fikir ve
sanat ürünlerinden toplumdaki her ferdin faydalanabilmesi ve insan hayatını
yaşamaya değer kılan bu ürünlerin yaratıcılarının fikrî ve malî haklarının
korunmasıdır. Bu dengeyi sağlam ve kalıcı olarak sağlamak da, kuşkusuz,
devletin görevidir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; fikir ve sanat hukukun tarihçesine bakıldığında, Fransız
İhtilaline kadar, yaratıcı haklarının kanunla düzenlenmesinin ihmal edildiği
ortaya çıkmaktadır. 1791'de, Fransa'da, eser sahibinin eser üzerindeki mülkiyet
hakkını hüküm altına alan düzenlemeler yapılmıştır. Bu tarihe kadar, tüm
dünyada, eser yaratıcısının isminin bile belirtilmediği, edebiyat eserlerinin
hak sahibinin yazar değil imtiyaz sahibi yayınevi olduğu, hakka ve adalete
aykırı bir dönem yaşanmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu
döneminde, 1850 tarihli Encümeni Daniş Nizamnamesi, eser sahiplerine telif
hakkı tanınan ilk düzenlemedir. Ülkemizde gerçek anlamda ilk fikir ve sanat
eserleri kanunu, 1910 tarihli Hakkı Telif Kanunudur. 1951 tarihli ve 5846
sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, fikir ve sanat hukuku düzenlemelerini
çağın gerekleri ve uluslararası hukuka uygun şekilde düzenlemiş; ancak, yapılan
düzenlemeler, o tarihlerde hayata geçirilememiştir. Örneğin, bu yasada, eser
sahiplerinin bir araya gelerek haklarını korumaları için kurulması öngörülen
meslek birlikleri 1987 yılına kadar kurulamamış ve bu nedenle, hak takibi, eser
sahiplerinin tek tek sahip olduğu ekonomik ve sosyal imkânlarıyla sınırlı kalmıştır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 1951 tarihli Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 1983 yılında
değiştirilmiş, en köklü değişiklikler 1995 yılında CHP tarafından yapılmış ve
son olarak, 2001 yılında değişikliklere uğramıştır.
Bugün görüşmekte olduğumuz
ve kamuoyunda "Korsanla Mücadele Kanunu" olarak bilinen Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısıyla, ağırlıklı olarak,
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda ve korsan üretim ve satışın engellenmesine
yönelik bazı kanunlarda değişiklik yapılması hedeflenmektedir. Böylece, fikir
ve sanat hayatının düzenleme altına alınması, bu alanda süregelen haksız
kullanımların ve haksız rekabetin önlenmesi sağlanacaktır.
Grubumuz tarafından, 21
Temmuz 2003 tarihinde, korsan yayıncılığın tüm yönleriyle incelenmesi, bu
konuda yapılacak yasal düzenlemelerin ve alınacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması önergesi verilmişti. Bu duyarlılığımızın, geç de
olsa, komisyondan geçerek, Genel Kurulda görüşülmekte olan bu tasarıyla gündeme
gelmiş olması bizi memnun etmiştir.
Korsan eser kullanımı,
-akla ilk gelen- sokaklarda bandrolsüz satılan kitap, kaset ya da CD ile
sınırlı değildir; hak sahibinden izin alınmadan çoğaltılan ya da topluma
iletilen her korsan kullanımdır. Hak sahiplerinden izin almadan televizyonda
yayımlanan bir film ya da hak sahibinden izin almadan bir mağazada ya da
restoranda müşterilerin dinlediği müzik eserleri de, yine aynı şekilde hakka ve hukuka aykırıdır.
Bu tasarının 1 inci
maddesiyle, belediyelere, 5846 sayılı Yasa kapsamında korunan eserlerin, yol,
meydan, pazar, köprü gibi yerlerde satışına izin vermemek, bunların satışını
engellemek ve satışına teşebbüs edilen materyalleri toplayarak yetkili
makamlara teslim etmek görevleri verilmektedir.
Korsan üretim ve dağıtım
suçunun şikâyete bağlı suç olmaktan çıkarılarak kamu suçu haline getirilmesi,
bu tasarının en önemli getirisidir diye düşünüyorum. Bu suçun kamu suçu haline
getirilmesi, devletin, sanatçılarımızın malî ve fikrî haklarına sahip
çıkmasıdır. Korsan CD ve DVD üretim pazarlamasıyla ilgili mücadelede gözönünde
bulundurulması gereken en önemli nokta, bu konuda başarılı olmuş ülkelerde
yapıldığı gibi, bu faaliyetlerin son satış noktalarında engellenmesidir.
Bu tasarıda belediyelere
verilen bu görevler, korsanla mücadele edebilmek için çok önemlidir. Türkiye'de
kültür ve sanat faaliyetlerinin oluşumunda düşünce hakkının korunması çok
önemli. Bu düşüncenin ürettiği ürünler gelecek nesillere yansıtıldığı zaman, bu
düşünceleri üretenlerin katlandıkları fedakârlıkların karşılığının ödenmesi de
büyük bir önem arz etmektedir.
Anayasamızın 64 üncü
maddesi, eser sahibinin, kendisine bağlı ve kendi ürünü üzerindeki mutlak
hakkını güvence altına almaktadır. Ülkemizde fikir ve sanat alanlarında
yeterince üretim yapılmamasının nedenlerinden bir tanesi de, fikir adamının
veya sanatçının fikrî ve malî haklarının korunmamasıydı. Fikir üretimi, sanat
üretimi büyük bir özveri ister. Bu şartlar altında yapılan üretim de yeterince
korunamamakta ve eserlerin taklitleri, kopyaları çıkarılmaktadır. Çok satan
kitap veya kasetlerin, daha, orijinali çıkmadan, gişe rekorları kıran filmlerin
korsan taklitleri, vitrinleri, sokakları, sergileri doldurmaktaydı.
Ülkemizde, korsan CD,
DVD, VCD üretimi ve satışları, Türk sinema endüstrisini, yapım, dağıtım, sinema
işletmeciliği alanında olumsuz yönde etkilemekte ve bu yasadışı üretimin yol
açtığı maddî kayıp, sinema sektörüne, her yıl yüzde 45'ler oranında olumsuz bir
etki yapmakta. Bu yasadışı üretim ve dağıtım nedeniyle, devlet, yılda yaklaşık
100 trilyonluk bir gelir kaybına uğramakta, bu rakam gözönüne alındığında,
fikrî mülkiyet kavramının güçlendirilmesinin, korsanla mücadele edilmesi
konusunda yasal düzenlemelerin ne kadar önemli olduğu da ortaya çıkmaktadır.
Telif hakları ve korsan
üretim ve dağıtımla mücadele, kültürel gelişimin en önemli öğesidir. Kültür,
telif haklarına saygıyla yeşerir ve gelişir. Bu nedenle, tasarının bir an önce
yasalaşması ve ödünsüz uygulanması hepimizin ortak beklentisidir. Bu ortak
beklenti nedeniyle, tasarının komisyonda görüşülmesi esnasında olumlu
değişiklikler yapılmış ve Genel Kurula gelmesi için, iktidar ve muhalefet
uzlaşma içerisinde uğraş vermiştir.
Bu tasarı hazırlanırken,
Bakanlık ve meslek birlikleri tarafından aylarca süren çalışmalar yapılmıştır.
Hazırlanan taslak üzerinde muhalefet partisi olarak bizden görüş ve bilgi
istenilmiş, biz de, gereken katkıyı sunmuşuzdur. Çalışmalarda, Kültür ve Turizm
Bakanlığı, meslek birliklerinin ve bizim, hem görüşlerimizi almış hem de bu
görüşler doğrultusunda tasarıyı olgunlaştırmıştır; Bakanlığa teşekkür ediyorum.
Sivil toplum örgütleriyle yapılan ortak çalışmalar neticesinde varılan
mutabakat nedeniyle komisyonda ve Genel Kurulda görüyorum ki, tartışmasız bir
tasarı görüşüyoruz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısında olması gereken de buydu. Hükümet, kamu
yönetimi sistemimizi kaosa sürükleyebilecek olan tasarı hakkında görüşlerini
ortaya koyan sendikaların, sivil toplum örgütlerinin görüşleri doğrultusunda
tasarıda, maalesef, herhangi bir değişiklik yapmamıştır ve zaman kaybına
uğramıştır. Uzlaşma içerisinde, bu tasarı, bu Genel Kurulun neler
yapabileceğini de sanırım ki, bizlere göstermektedir. Fikrî mülkiyet haklarının
korunabilmesi ve korsanlıkla mücadele edilebilmesi için, yasal düzenlemelerin
yanı sıra, sağlıklı bir denetim, uygulama ve hepsinden önemlisi, toplumun bu
konudaki bilgi ve bilinç düzeyinin yükseltilmesi gerekmektedir.
Kanunları çıkarmak kadar
uygulamak da önemlidir değerli arkadaşlarım. Bu tasarıyla korsanla mücadeleyi
konuşurken, geçtiğimiz günlerde örneği görülmeyecek bir olay yaşandı. Bu olayın
kahramanını artık Türkiye tanıyor; her ne kadar hükümet kabul etmese de, Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının hazırlayıcısı olan Başbakanlık Müsteşarı Ömer
Dinçer. Sayın Müsteşarın marifeti, sadece cumhuriyet ile laikliğin kabul
edilemez olduğunu yazdığı makalesi değil, intihal yapmasıdır da; yani, bilgi ve
bilim çalıntısı yapılmıştır. Müsteşarın, 1995 yılında, Yrd. Doç. Yahya Fidan
ile yazdığı "İşletme Yönetimi" kitabının, Prof. Tamer Koçel'in
1995'te yazdığı "İşletme Yöneticiliği" kitabından, kaynak
gösterilmeden ve çok küçük değişikliklerle çalıntı olduğu belirlenmiştir. Yine,
aynı şekilde, AKP'nin ideoloğu Yalçın Akdoğan tarafından yazılan
"Muhafazakâr Demokrasi" adlı kitabın da, Dr. Bekir Özipek'in
"Muhafazakârlık, Akıl, Toplum, Siyaset" adlı doktora tezinden intihal
olduğu ortaya çıkmıştır. Korsanlık, sadece kitap, kaset, CD'nin sokaklarda
satılması değil, sahibinin izni olmadan ve alıntı kurallarına uyulmadan, bilim
ve sanat insanlarının hakkının gasp edilmesidir; Dinçer ve Akdoğan'da olduğu
gibi. Merak eden arkadaşlar haksızlık yaptığımı düşünüyorlarsa, sekiz sütuna
manşet olarak bunu görebiliriz.
RESUL TOSUN (Tokat)-
Alemdaroğlu'nu da söyle!...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)-
Efendim, senin hırsızın iyi, benim hırsızım kötü anlamında söyleyemeyiz; kim
yapıyorsa Sayın Tosun.
RESUL TOSUN (Tokat)- O da
meslekten men edildi.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)-
Sayın Tosun, Alemdaroğlu rektör; şu anda Sayın Dinçer, bürokrasinin bir
numarası, sevgili dostum. O konu ayrı bir şey sanırım ki...
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri...
CAVİT TORUN (Diyarbakır)-
Binlerce öğrencisi var...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)-
O konu ayrı bir şey sanırım ki... Nedense doğruyu söyleyince, böyle bir canımız
yanıyor; ama, bu, doğru.
İzin verirseniz, burada,
fikrî hakkı, malî hakkı konuşuyorsak, burada, benim kardeşim de yapmış
olabilir. Yapılan şey yanlıştır; bunu yapan da Sayın Ömer Dinçer'dir, Sayın
Akdoğan'dır. Muhafazakâr demokrasinin ideoloğudur. Bu partinin temeli üzerine
kurulmuş ideolojik olarak yapılanmanın bir intihal olduğunu söylüyorum;
çalıntı... "Hırsızlık" demeyeyim, kibarcası olsun; çalıntı...
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri, Türkiye, insan haklarına gösterdiği ya da göstermek zorunda
olduğu hassasiyetin telif haklarına da gösterilmesi gerektiğine inanmalıdır.
Telif haklarının bir sistem içinde geliştirilmesi ve korunması, ayrıca,
korsanlıkla mücadele edilmesi için, telif hakları enstitüsü kurulmalıdır.
Sanatçıların önemli bir
kısmının gelir ortalaması yaşam standartlarının çok altındadır ve sinema
sanatçılarının iş, ücret ve sosyal güvenceleri, diğer kültür sanat insanları
gibi, yoktur. Asgarî yaşam standardının altında çalışan kültür sanat insanları;
yani, sanatçılar için bir huzurevi yapılmalıdır. Sanatçılarımızı sosyal
güvenlik şemsiyesi altına almak ve onların yeşil pasaport imkânlarından
yararlanmalarını sağlamak, sanatçılarımız için atmamız gereken önemli bir
adımdır.
Bu yasanın, telif
haklarının gasp edilmesini önleyeceğine inanıyor; tasarının hazırlanmasında
emeği geçen bakanlık çalışanlarına, meslek birliği temsilcilerine ve siz
değerli milletvekili arkadaşlarıma, bir sanatçı olarak bir kez daha teşekkür
ediyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Şimşek.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 26.5.1981 tarihli
ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 21 inci maddesinin son fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
"(I) numaralı bendin
(1) ve (2) numaralı alt bentleri ile yerli ve yabancı film gösterimlerine
ilişkin belirlenen vergi bu Kanunun 22 nci maddesinin (1) numaralı bendinde
öngörüldüğü şekilde hesaplanarak her ayın onbeşinci günü akşamına kadar
mahallin mal müdürlüğüne veya muhasebe müdürlüğüne emaneten yatırılır. Ödemenin
yapıldığına dair banka dekontunun ibrazı üzerine belediye tarafından biletlere
özel damga konulur. Ödeme yapmayanlar hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Bahsi geçen yerlerde toplanan
meblağın % 75 i Kültür ve Turizm Bakanlığı Merkez Saymanlık hesabına, % 25 i
ilgili Belediyeye tahsilini takip eden ayın onbeşinci günü akşamına kadar
aktarılır. "
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - 26.5.1981
tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 52 nci maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
"5846 sayılı Fikir
ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan eser, icra ve yapımların tespit
edildiği kitap, kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyallerin birinci
fıkrada bahsi geçen yerlerde satışına izin verilmez."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Recep Garip; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
RECEP GARİP (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 3 üncü maddesiyle ilgili şahsım adına söz
almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde, telif yasası
üzerine, sanatçılarımız ve bağlı kuruluşlarımız, süren hukuk mücadelesini
bugünün özlemiyle devam ettirmişlerdir. Buradan, öncelikle tüm sanatçı
dostlarımızı gönülden kutluyor ve böylesine anlamlı bir günü ben de sanatçı bir
milletvekili olarak yaşamaktan mutluluk duyuyorum. Milletvekili olmanın dışında,
sanatçı kimliğimle, hükümetimizi ve Cumhuriyet Halk Partili milletvekili
dostlarımı konuya olan duyarlılıklarından dolayı ayakta alkışlıyorum.
Ülkemiz, her alanda
barışı ve esenliği yaşamaktadır; ekonomide, sosyal ve kültürel hayatımızda.
Bunun en önemlisi ise, sanatçılarımızın ve bu alanda yatırım yapan bağlı
kuruluşlarımızın hak ve hukukunun korunması ve yasalarla teminat altına
alınmasıdır.
Yazmak, emektir.
Düşünmek, emektir. Kitap, müzik, sinema bir emektir. Hiç kimse bu alınterini,
emeğin kutsallığını görmezlikten gelemez. Yazmanın, üretmenin bedeli toplumun
kabulüyle ortaya çıkar. Yapılacak yasal düzenlemelerle manevî ve malî hakların
sıkı bir denetim mekanizmasıyla koruma altına alınması sağlanacak, caydırıcı
nitelikte cezalarla da suç oranları en aza indirilecektir.
Bu koruma yasası üzerinde
gerçekten ciddî anlamda durulur ve hayata geçirilirse, yasanın yürürlüğe
girmesiyle birlikte, sanata ve sanatçıya dair pozitif anlamda büyük
gelişmelerin olması kaçınılmaz hale gelecek, bu alanda üretilen eserlerde ciddî
artış oranları olacak, sanatta kalite ve nitelik önplana çıkmış olacaktır.
Eser sahiplerinin yanı
sıra, buna bağlı, hak sahiplerinin haklarının da korunması sağlanmış olacaktır,
haksız kazanç yolları kapatılmış olacaktır böylece. Sanatçı, zihinsel ve
duygusal anlamda tüm birikimini, tüm emeğini eserinin mükemmelliği için
kullanacaktır kuşkusuz. Kendine ait bir üslubu, kendine özgü bir anlayışı
bizlere sunacaktır. Zira, eserler, uzun yıllar süren bir uğraşın, emeğin bir
sonucudur. Bunun, yasalarla tam güvence altına alınmasından daha doğal ve güzel
bir şey olamaz. Aklın yolu birdir, bu nedenle, komisyon üyeleri, bu yasa için
tam destek vermişlerdir.
Yapılan bu düzenlemeler,
kayıtdışı ekonominin önlenmesinin yanı sıra, belediye ve Maliye gelirlerinin
artırılmasına da ayrıca katkı sağlayacaktır. Ayrıca, süreli olmayan yayınları
basanların meslek birliği kurabilmelerine, tüzelkişilerin de eser sahipleri
alanında meslek birliği kurabilmelerine imkân sağlanmış olacak, bu alanda güçlü
sivil toplum örgütlerinin oluşturulması, sanat ve fikir hayatımıza olumlu
katkılar sağlayacaktır.
Kayıtdışı ekonomi
yaratılmasına sebep olan fikir ve sanat eserleri alanındaki korsan
faaliyetlerin önlenmesi için 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
kapsamında korunan eser, icra ve yapımların tespit edildiği kitap, kaset, CD,
VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyallerin sokakta satışının ve korsan yayıncılığın
engellenmesi amaçlanmıştır ve bunun üzerinde özellikle durulmalıdır.
Radyo ve televizyon
kuruluşlarınca yayımlanan veya iletilen eser, icra, fonogram ve yapımların
kullanımına ilişkin ödemelerin hüküm altına alınması, söz konusu düzenlemeyle,
radyo ve televizyon kuruluşlarının 5846 sayılı Kanunda tanzim edilmiş hakları
ihlal etmemek şartıyla yayıncılık yapmalarının temini amaçlanmıştır.
Sanat, insanlığın
anadilidir. Dolayısıyla, en sahici dilimiz olarak sanat, insanın en temel ve en
derin duygularını dile getirir. Bizzat hayata ve insana pusu kuran, insanî
ilişkilerin mahiyetini değiştiren, her şeyi, en kalbî, en içten duyguları bile
nesnelleştirerek hayatı yok etmeye çalışan, Çinli bilgenin dediği gibi, çok
ilginç zamanlarda yaşamaktayız.
Modern bilim insana değil
eşyaya yönelmiştir. Artık, akıl kalbin önüne, teknoloji kültürün önüne
geçmiştir. Metropoller daha da büyümüş, üretim ve tüketim dengesizliği aşırı
derecede artmış, gökdelenler, göklerle, ayla, güneşle, yıldızlarla bağlantımızı
kesmiş, beton yapılar toprakla yakınlığımızı koparmış, böylece, insanoğlu,
rasyonalizmin, duygusuz teknolojik tasarımların üretim ve...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Garip,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
RECEP GARİP (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - 1 dakikalık
eksüre yeter umarım.
RECEP GARİP (Devamla) -
Sayın Başkan, izin verirseniz 2 dakikalık eksüre istiyorum.
BAŞKAN - 1 dakikada
toparlarsınız, biz, sizin hitabetinize güveniyoruz.
Buyurun.
RECEP GARİP (Devamla) -
Eliot'un "Çorak Ülke"si, Picasso'nun "Tek Gözlü İnsan"
tablosu bu tuhaflığı, bu terk edilmişliği vurgulamaktadır. Böyle bir zamanda
sanat ve sanatçı daha çok önem kazanmaktadır; çünkü, sanatçılar kaybolup
gidecekmiş gibi duran hayatımızı, muhabbetimizi, misafirperverliğimizi,
aşkımızı, sevgimizi, birlikteliğimizi gönüllerle ayakta duran ve tutan, devam
edecek olan hayatımızı savunan insanlardır. Sanatçı, yoğun zamanlar yaşayarak,
topyekûn insanlığın ıstırabını bizzat yaşayarak var oluşun ağırlığını,
geleceğin umut ve sorumluluğunu hissederek eserini ortaya koyuyor; sanatçıdan
başkası bunu yapamaz, bunu yapma imkânına sahip değildir. Sanatçı, en derin, en
köklü ve en hayatî acılarımızı dile getirir, Sanatçı bu postmodern zamanda ve
bu tersyüz edilmiş ilişkiler çağında prangaya vurulmuş, fakat, yaşamın öz
gücüyle zincirlerden kurtulmak ve...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RECEP GARİP (Devamla) -
Sayın Başkan, izin verirseniz...
BAŞKAN - Tabiî efendim,
devam edin lütfen.
Buyurun.
RECEP GARİP (Devamla)
-...ölmemek için çabalayan insanın özgürlük şarkısını, bu yollardaki büyük
acısını, yani, bizim özgürlüğümüzü, bizim acımızı evrensel manada dile
getirmektedir.
Bu bağlamda, söz konusu
tasarıyı ve yapılacak değişiklikleri her şeyden önce bir insanlık meselesi, bir
ülke meselesi olarak düşünmek gerekiyor. Düşünce, kültür, sanat ve edebiyat
eserleri, bir toplumun kendine verdiği önemi ortaya koyuyor. Kendisinin önemli
olduğunu düşünen toplumlar, her şeyden önce, düşünce, sanat ve eğitime,
düşünürlere, sanatçılara ve eğitimcilere önem verir.
Bu anlamda, tasarının hazırlanması esnasında
fikir ve sanat alanında eser üretenlere gereken önemin verilmesi ve buna bağlı
olarak, fikir ve sanat alanındaki gelişmelerin ülkemizin her alanda gelişmesine
olumlu etki edeceği, bu bağlamdaki ekonomik ilişkilerin kurumsallaşmasıyla eser
yaratıcılarının ve aracıların profesyonelleşmesi gözönünde tutulmuştur. Emeğin,
özellikle, fikir ve sanat işçiliğinin karşılıksız kalmasıyla ortaya çıkan
düzeysizlik, sanata ve yaratıcılığa karşı haksızlık, ilgisizlik, verimsizlik
dikkate alınmış, bütün bu olumsuzlukların giderilmesi yolunda belki küçük bir
adım sayılabilecek fikrî mülkiyet sisteminin güçlendirilmesi, yerli ve yabancı
yatırımcıların önündeki engellerin kaldırılması ve yatırım ortamının
iyileştirilmesiyle bilgi toplumuna geçişin mümkün olacağı öngörülmüştür.
Fakat, bu pratik ve
pragmatik sonuçların da öncesinde vurgulanması gereken en önemli husus şudur:
Biz, AK Parti olarak bu ülkenin
fertleri olarak, kendimizi, kendi insanımızı, sanatçımızı ve sanat eserini,
sanatı ve düşünceyi önemsiyoruz. Siyasî düzenlemelerde faydalı sonuçlar
önemlidir; ama, bundan da önemlisi, bu sonuçları getirecek olan bilimsel,
zihinsel ve felsefî temellerdir. Biz, bu temelleri atıyoruz. Süreç devam
ediyor, değişim ve gelişim devam ediyor. Türk Milletinin varlık alanındaki
kararlılığı devam etmektedir.
Bu anlamda, hükümetimizin
çalışmalarını yürekten destekliyor, katkıda bulunan herkese, bütün kurumlara
teşekkür ediyor, yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Ben teşekkür
ederim Sayın Garip.
3 üncü madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4. - 13.4.1994
tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanunun 3 üncü maddesinin (v) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"v) Eser ve/veya
bağlantılı hak sahipleri: Eser, icra, fonogram ve yapımlar üzerindeki manevi ve
mali hakları, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile düzenlenen gerçek
veya tüzel kişileri,"
BAŞKAN - 4 üncü madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - 3984 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (o) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"o) Yayınlarda, eser
ve bağlantılı hak sahiplerine 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile
tanınan hakların ihlal edilmemesi."
BAŞKAN - 5 inci madde
üzerinde, şahsı adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Cavit Torun; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 386 sıra sayılı
kanun tasarısının 5 inci maddesi üzerinde söz aldım. Aslında, ben, bu konuşmayı
gündemdışı olarak yapacaktım; fırsat olmadığı için, madde üzerinde konuşarak bu
açığı kapatmak istiyorum.
Bu konuşmayı, bir halk
ozanı olan "Kazancı Bedih" ismiyle bilinen Bedih Yoluk'un acı vefatı
üzerine yapıyorum. Kazancı Bedih, bir halk ozanıydı. Şanlıurfa'da doğdu ve
yaşamını, bu ilde, lakabı gibi kazancılık yaparak geçirdi. Çok güzel bir yorumu
vardı. Şanlıurfa'nın türkülerini en güzel terennüm eden insanlardan birisiydi.
Söylediği türkü ve gazeller yıllarca dilden dile dolaştı. Şanlıurfa'dan yetişen
büyük türkücülerin yol göstericisi, diğer bir deyimle, hocasıydı. 70 yaşını
devirdiği günlerde insanlar onun farkına vardılar ve kendisine bir kaset
yaptılar; ancak, o "70 yaşından sonra gelen şöhretin benim için hiçbir
kıymeti yok" diyerek, tevazuu elden bırakmadı. Şanlıurfa'nın sıra
gecelerini yapan müzik ekipleri, onu, hep, toplantılarına davet ettiler,
türküler, gazeller söylettiler. Büyük şov programları düzenleyen, kerametleri
kendilerinden menkul ortaoyuncuları, davet ettikleri programlarında, onunla
konuşurken, edep ve hayanın en üst perdesinin yırtılmasına neden olacak şekilde
ona yukarıdan baktıklarında, o, çelebimeşrep tavrını hiç eksiltmeden,
kavuşturmuş olduğu dizlerinin üzerine ellerini koyarak konuşmasını sürdürdü. O,
sanki, Osmanlının bir güneydoğu beyefendisiydi.
Kazancı Bedih'i gündeme
getirmeme neden olan olaydan da kısaca bahsetmeliyim.
Pazar günü bir dost
ziyaretine gittik. Üst düzey bir bürokrat olan bu arkadaşımızın evine girdiğimiz
anda, Türk sanat müziği sazlarından enstrümantal tarzda süzülen nağmelerle
karşı karşıya kaldık. Evin içerisine dalga dalga yayılan müzik eşliğinde,
çeşitli konular ve bu arada, siyaset konuşuldu. Belediye başkan adaylığı için
yapılan başvurular ve değerlendirmeler neticesinde verilen kararlar, burada da
gündemin baş maddelerinden biri oldu. Yapılan seçimlerde isabet de var, yanılgı
da. Esasına bakılırsa, siyaset denilen şey tam bir cadıkazanı. Verilen vaatler,
tutulmayan sözler, anında değişkenlik gösteren kararlar, ahbap-çavuş
ilişkileri, eş-dost kayırmaları, hemşericilik, bölgecilik almış başını gırla
gidiyor.
İnsanların verdiği
sözlerden dönmesi ne demek?! Ben, hep şu sözü kendime şiar edinmiş
bulunmaktayım: Verdiğim sözden dönmem, yalan söylemem ve bana bir şey emanet
edildiğinde, asla ihanet etmem. Ama, o da ne; insanlar, siyaset sahnesinde,
anında cedelleşip cepheleşiyor, kılıçlar çekiliyor, neredeyse savaş çıkacak.
Sonra, oturulup, bölüşüme geçiliyor, o senin, bu benim... Ama, arada başka arkadaşlar
varmış, dostlukmuş, insanlıkmış; bunların hepsi hak getire.
Arkadaşımız, o arada,
kendileriyle ilgili bir konuyu gündeme getiriyor. "Etkili ve yetkili
yerlerde bulunan insanlar bana geldiler, bulunduğum görevden istifa ettirip,
aday yaptılar ve hatta 'işin maddî yanını asla düşünme, tüm giderlerini biz
karşılayacağız' dediler; ancak, sonra, beni yerde bırakıp gittiler."
İşte, tam bu ortam
içerisindeyken, sevgili arkadaşımız "Üstat Kazancı Bedih'i dinlemek ister
misiniz" deyince, hep bir ağızdan "bu çok iyi olacak" dedik.
Kazancı başladı söylemeye:
"Urfa'nın etrafı
dumanlı dağlar aman aman,
İçerim yanıyor aney,
gözlerim ağlar,
Benim zalım derdim cihanı
dağlar aman aman,
Gezme ceylan bu dağlarda
seni avlarlar,
Anandan, babandan, yardan
ayrı koyarlar."
Dünyayı duman tutmuş;
maalesef, ceylanlara gezecek yer yok. Dağlar, sadece duman altında değil, kar
altında da.
Kazancı, birçok türkücü
ve gazelhanın yetişmesine yardımcı oldu; ancak, kendisi ve eşi "katalitik" olarak tabir edilen sobadan
çıkan gazlarla hayatlarını kaybettiler.
Şu işe bakın,
multimilyarderler, düğünlerde sağa sola para saçanlar, kumarhanelerde bir
gecede onbinlerce dolar harcayanlar, onun yetmesi oldukları halde, ahir ömründe
onun, doğru dürüst hayat sürebileceği kaloriferli bir evde oturmasına imkân
vermediler. Böylesi bir çınara reva görülen muameleyi kabul etmek mümkün değil.
Onlardan, yani, bu tür insanlardan bir anda vazgeçmek mümkün; fakat, bu ülkenin
kültürel ve insanî değerlerini korumak üzere teşkilatlanmış olan kuruluşları,
acaba, neden bu insana sahip çıkmadılar?!
Kazancı Bedih, göz göre
göre, eşiyle birlikte, çok acı bir ölüme yolculandı. Bu, hepimiz için
yüzkarası. Yüzyıllar ötesinin kültürel değerlerini, unutulmayan namelerini,
harsını, kültürünü binbir türlü fedakârlıkla bugünlere taşıyan bir insan bu
şekilde mi hayata gözlerini yummalıydı?! Birlikteliklerine katılmaya
çalıştığımız Batı ülkelerinde olsaydı, Bedih'in sonu böyle olmazdı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kazancı Bedih'in soyismi "Yoluk" idi; yani,
soyulmuş; yani, üryan. Hepimiz her gün birileri tarafından soyuluyor, üryan
bırakılıyoruz. Keşke, böylesine önemli değerler, bu biçimde soyulup, üryan
bırakılmasa. Ancak, o kimi nebbaşların dünyasından, erdemlilerin mesut ve
bahtiyar diyarına onurlu bir şekilde göç etti. Allah rahmet eylesin, yeri
cennet olsun.
Bu arada, ben, Tenekeci
Mahmut, Mukim Tahir ve Kazancı Bedih adına Şanlıurfa'da bir müzik enstitüsü
kurulmasını Sayın Bakanımızdan istirham ediyorum. Kuşkusuz, Celal Güzelses için
de Diyarbakır'da böylesine bir müzik enstitüsünün kurulması çok yararlı olacak.
Hepinize saygılar ve
sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Torun
Teşekkür ediyorum.
Biz de, bu vesileyle,
Kazancı Bedih'i rahmetle anıyoruz; Allah rahmet eylesin.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 3984 sayılı
Kanunun 37 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Radyo-Televizyon
Kuruluşlarınca Yayınlanan ve/veya İletilen Eser, İcra, Fonogram ve Yapımların
Kullanımına İlişkin Esaslar
Madde 37. -
Radyo-televizyon kuruluşları, yayın ve/veya iletimlerinde eser, icra, fonogram
ve yapımları kullanabilmek için, eser sahipleri, bağlantılı hak sahipleri veya
bu kişilerin üyesi oldukları meslek birlikleri ile izin almak üzere sözleşme
yaparlar ve bu sözleşme ile belirlenen mali hak bedellerini öderler. Bu
sözleşme ve ödemeler, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun ilgili
hükümleri çerçevesinde yapılır. Bu madde hükümlerini ihlal eden yayın
kuruluşları hakkında ayrıca bu Kanunun 33 üncü madde hükümleri uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - 23.1.1986
tarihli ve 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanununun 6 ncı
maddesinin son fıkrasının birinci ve ikinci cümleleri aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Denetleme Kurulu,
Bakanlık temsilcisinin başkanlığında, Millî Eğitim Bakanlığı, Dışişleri
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığından birer üye, ilgili alan meslek birliklerince
önerilecek kişiler arasından Bakanlıkça seçilecek iki üye ile Bakanlık
tarafından belirlenecek öğretim üyesi bir sosyolog, bir psikolog ve bir çocuk
gelişim uzmanı olmak üzere toplam dokuz
üyeden teşekkül eder. Kurul beş üyenin aynı yönde oyuyla karar alır."
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma saati : 17.00
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 17.09
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Türkan MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 62 nci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.
386 sıra sayılı kanun
tasarısı üzerindeki müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/753) (S:
Sayısı: 386) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8. - 3257 sayılı
Kanunun 12 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bandrol kullanımına
ilişkin ihlallerde uygulanacak ceza hükümleri:
Madde 12. - Bu Kanunun
bandrol kullanımına ilişkin hükümlerine aykırı fiillerde bulunanlar hakkında,
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 81 inci maddesinde öngörülen
cezalar uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9. - 5.12.1951
tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun l/B maddesine
aşağıdaki (1) bendi eklenmiştir.
"1) Bakanlık: Kültür
ve Turizm Bakanlığını,"
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
9 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10. - 5846 sayılı
Kanunun 13 üncü maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Filmlerin ilk
tespitini gerçekleştiren film yapımcıları ile seslerin ilk tespitini
gerçekleştiren fonogram yapımcıları, hak ihdas etmek amacı taşımaksızın, sahip
oldukları hakların ihlal edilmemesi, hak sahipliklerinin belirlenmesinde ispat
kolaylığı sağlanması ve malî haklara ilişkin yararlanma yetkilerinin takip
edilmesi maksadıyla, sinema ve müzik eserlerini içeren yapımlarının kayıt ve
tescilini yaptırırlar. Aynı maksatla, eser sahiplerinin talebi üzerine, bu
Kanun kapsamında korunan tüm eserlerin kayıt ve tescili yapılabilir, malî
haklara ilişkin yararlanma yetkileri de kayıt altına alınabilir. Beyana
müstenit yapılan bu işlemlerden Bakanlık sorumlu tutulamaz. Ancak, kayıt ve
tescil işlemlerine esas teşkil edecek işlemlerde, mevcut olmadığını bildiği
veya bilmesi icap ettiği veya kendisine ait olmayan malî ve manevi haklara
ilişkin yanlış beyanda bulunanlar, bu Kanunda öngörülen hukukî ve cezaî
müeyyidelere tabidirler. Bu Kanun kapsamında yapılan tüm kayıt ve tescil
işlemlerine ilişkin ücretler Bakanlık tarafından belirlenir. Kayıt ve tescilin
usul ve esasları, ücretlerinin belirlenmesi ile diğer hususlar Bakanlıkça
çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN - 10 uncu madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
10 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 17.20
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
62 nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
386 sıra sayılı kanun
tasarısı üzerindeki müzakerelere devam ediyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/753) (S.
Sayısı: 386) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11. - 5846 sayılı
Kanunun 41 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"4. Umuma açık
mahallerde eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanılması ve/veya
iletilmesine ilişkin esaslar:
Madde 41. - Girişi
ücretli veya ücretsiz umuma açık mahaller; eser, icra, fonogram, yapım ve
yayınların kullanım ve/veya iletimine ilişkin 52 nci maddeye uygun sözleşme
yaparak hak sahiplerinden veya üyesi oldukları meslek birliklerinden izin alır
ve sözleşmelerde yazılı mali hak ödemelerini bu madde hükümlerine göre
yaparlar.
Eser, icra, fonogram,
yapım ve yayınları kullanan ve/veya
ileten umuma açık mahaller, mahallin bulunduğu bölgenin özelliği, mahallin
nitelik ve niceliği, fikrî mülkiyete konu eser, icra, fonogram, yapım ve
yayınların mahalde sunulan ürün veya hizmetin ayrılmaz bir parçası ve ürün veya
hizmete katkısı olup olmadığı ve benzeri hususlar dikkate alınmak suretiyle
sınıflandırılır veya sınıflandırma dışı bırakılır.
Faaliyet gösterdikleri
sektörlerde; eser sahipleri ve/veya bağlantılı hak sahipleri meslek birlikleri,
yapılan sınıflandırmaya bağlı olarak eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların
kullanımından ve/veya iletiminden kaynaklanan ödemelere ilişkin tarifeleri tespit ederler. Meslek birlikleri
ile umuma açık mahaller arasındaki sözleşmeler, bu tarife bedelleri veya
taraflarca yapılabilecek müzakereler sonucu belirlenecek bedeller üzerinden
yapılır.
Tarifelere ilişkin
sözleşmelerde takvim yılı esas alınır ve bu tarifeler takvim yılı başından
itibaren geçerli olur.
Bu madde hükümlerinin
uygulanmasını teminen:
1. Meslek birlikleri,
temsil ettikleri eser, icra, fonogram ve yapımlar ile üyelerine ilişkin
bilgileri, Bakanlığa bildirmek zorundadırlar. Bu bildirimler her üç ayda bir
güncellenir ve Bakanlıkça oluşturulan ortak bir veri tabanı üzerinden ilgili taraflara açılır.
2. Eser sahipleri
alanında kurulmuş meslek birlikleri veya bağlantılı hak sahipleri alanında
kurulmuş meslek birlikleri veya aynı
sektörlerde faaliyet gösteren meslek birlikleri, bir araya gelerek protokole
bağlamak suretiyle ortak tarifeler belirleyebilirler. Ortak tarifeler protokole
taraf meslek birlikleri açısından bağlayıcıdır.
Meslek birlikleri,
tarifeler veya ortak tarifeleri her takvim yılının dokuzuncu ayında
kullanıcıları temsil eden ve kanunla kurulmuş kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları ile Bakanlığa bildirirler ve kamuoyuna duyururlar. Umuma açık
mahaller, müzakere ve sözleşme yapılmasına ilişkin verecekleri bağlayıcı
nitelikteki yetki belgeleri ile üye oldukları meslek kuruluşları aracılığıyla
da tarifeleri veya ortak tarifeleri müzakere edebilir ve sözleşme yapabilirler.
Ancak, tarifelerin götürü usulde tespit edilmesi halinde umuma açık mahaller
sadece meslek kuruluşları aracılığı ile müzakere edebilir ve sözleşme
yapabilirler.
Onuncu ayda umuma açık
mahaller veya meslek kuruluşları ile meslek birlikleri arasında tarifeler veya
ortak tarifeler üzerinde uzlaşma sağlanamaması ve sözleşme yapılamaması
halinde, en geç bu ayın sonuna kadar, meslek birlikleri ve/veya meslek
kuruluşları tarafından bu tarifelerin Bakanlıkça oluşturulacak uzlaştırma
komisyonunda müzakere edilmesi talep edilebilir.
Uzlaştırma komisyonu,
taraflardan birinin talebi ve Bakanlığın uygun görmesi halinde, tarifeleri
müzakere etmek üzere, Bakanlık tarafından, talep tarihinden itibaren onbeş gün
içinde oluşturulur. Komisyon, Bakanlıktan bir, Rekabet Kurumundan iki temsilci
ve ilgili meslek birlikleri ile kullanıcıları temsil eden meslek kuruluşlarının
birer temsilcisinden oluşur. Bakanlık temsilcisi aynı zamanda komisyon
başkanıdır. Aynı usulle, komisyon üye sayısı kadar yedek üye seçilir.
Komisyonun sekreterya hizmetleri Bakanlık ilgili birimi tarafından yürütülür.
Komisyon, oluşturulduğu
tarihten itibaren onbeş gün içinde, raporunu hazırlayarak, Bakanlığa ve
taraflara bildirir. Umuma açık mahaller ve meslek birlikleri, Komisyon
raporunun açıklandığı tarihten itibaren on beş gün içinde, meslek birliklerinin
açıklamış oldukları tarifeleri veya müzakereler neticesinde mutabakata
vardıkları tarifeleri sözleşmeye
bağlayabilirler.
Meslek birliklerince
belirlenen tarife veya ortak tarifeler üzerinden sözleşmenin yapılmaması
halinde, taraflar yargı yoluna başvurabilirler. Yargılama sürecinde, bir önceki
yıl sözleşme yapmış olan mahaller, ilgili meslek birlikleri aksini
bildirmedikçe, dava konusu tarifenin ¼'ünü dava sonuçlanıncaya kadar her üç
ayda bir meslek birlikleri adına açılmış banka hesabına yatırmak suretiyle
eser, icra, fonogram, yapım ve yayınları kullanabilir ve/veya iletebilirler.
Bir önceki yıl sözleşme yapmamış umuma açık mahaller ile ilk defa sözleşme
yapacak umuma açık mahallerin bu fıkrada öngörüldüğü şekilde eser, icra,
fonogram, yapım ve yayınları kullanabilmeleri ve/veya iletebilmeleri ise ilgili
meslek birliklerinin iznine bağlıdır. Dava sonuçlanıncaya kadar bu şekilde
ödenen miktar, mahkeme kararıyla tespit edilen tarife bedelinden mahsup edilir.
Tarifelerin tespit
edilmesinde ve uzlaşmazlıkların hallinde, bu Kanunun 42/A maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan, tarife tespitine ilişkin esaslar dikkate alınır.
Mahallerde kullanılan
ve/veya iletimi yapılan eser, icra, fonogram, yapım ve yayınlar üzerinde hak
sahibi olan gerçek veya tüzel kişiler, bunların kullanımına ve/veya iletimine
ilişkin ödemelerin yapılmasını ancak yetki verdikleri meslek birlikleri
aracılığı ile talep edebilirler. Sinema eserleri bakımından bu fıkranın
uygulanması zorunlu değildir.
Sınıflandırma, uzlaştırma
komisyonuna başvuru halinde Bakanlıkça alınacak ücretler ve uzlaştırma
komisyonunun çalışması ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve
esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelik ile belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde 1
adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen 5846 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin
10 uncu fıkrasına, ikinci cümlesinin sonunda yer alan "...ve/veya
iletilebilirler." ifadesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Türkiye Radyo
Televizyon Kurumu, yayınlarında yer verdiği eser, icra, fonogram ve yapımları
her üç ayda bir meslek birliklerince belirlenen yıllık tarifenin ¼'ünü yatırmak
suretiyle kullanabilir."
|
Haluk İpek |
Hanefi Mahçiçek |
Bayram Özçelik |
|
Ankara |
Kahramanmaraş |
Burdur |
|
Hamit Taşcı |
Muharrem Karslı |
Ali Topuz |
|
Ordu |
İstanbul |
İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERKAN MUMCU (Isparta) - Sayın Başkanım, zannediyorum, yazımda bir hata olmuş;
43 olması gerekiyor. Arkadaşlarımız bu konuda... Yani, önergede gözetilen
maksada tekabül etmiyor buradaki önerge metni. Sonradan redaksiyonla, madde
numarası değiştirilmek suretiyle çözülebilir diyorsak; ben, müsaade ederseniz,
Hükümet görüşünü bildireyim.
Biz, takdire
bıraktığımızı söylüyoruz efendim.
BAŞKAN - Takdire
bırakıyorsunuz.
Sayın İpek, önergeyi geri
mi çekiyorsunuz?
HALUK İPEK (Ankara) -
Önergemizi geri çekiyoruz Sayın Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, bir hata oldu; önerge 14 üncü maddeyle ilgili. Önergemizi geri
çekiyoruz.
BAŞKAN - Önerge geri
çekilmiştir.
11 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12. - 5846 sayılı
Kanunun 42 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
"Eser sahipleri ve eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak
sahipleri" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile bu Kanunun 52 nci
maddesine uygun biçimde düzenlenmiş sözleşmelerle eser veya hak sahibinden malî
hakları kullanma yetkilerini devralarak bu Kanunun 10 uncu maddesine göre
ilim-edebiyat eserleri üzerindeki hakları kullanarak, süreli olmayan yayınları çoğaltan
ve yayanlar" ibaresi eklenmiş, aynı fıkranın ikinci cümlesinde yer alan
"asıl üye sayısının dört katı kadar" ibaresinden sonra gelen
"gerçek kişiler" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - 12 nci madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 13. - 5846 sayılı
Kanuna 42 nci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki 42/A ve 42/B maddeleri
eklenmiştir.
"2. Meslek
birliklerinin yükümlülükleri ve tarife tespitine ilişkin esaslar:
MADDE 42/A - Bu Kanunun
42 nci maddesinde öngörülen amaçlarla hakların idaresini sağlamak üzere kurulan
meslek birlikleri;
1. Temsil ettikleri eser,
icra, fonogram ve yapımlar ile üyelerine ilişkin tüm bilgileri Bakanlığa
bildirmek ve ilgili kişilere açık bu bildirimi her üç ayda bir güncellemekle,
2. Üyesi olan hak
sahiplerinin faaliyetlerinden kaynaklanan haklarının idaresini hakkaniyete
uygun koşullarda sağlamakla,
3. Üyelerinin haklarının
idaresine ilişkin faaliyetlerinden elde ettikleri gelirleri, dağıtım planlarına
uygun olarak hak sahiplerine dağıtmakla,
4. Yazılı talepte bulunan
ilgili kişilere, temsil ettikleri eser, icra, fonogram ve yapımlar ile ilgili
bilgileri vermekle,
5. Sözleşme yapılırken
idare ettikleri haklara ilişkin olarak hakkaniyete uygun davranmakla, kendi
maddî ve/veya manevî menfaatleri bakımından gerekli gördükleri indirim veya ödeme kolaylıklarını
sağlamakla,
6. Sözleşme yapılabilmesi
için idaresini sağladıkları haklara ilişkin ücret tarifelerini süresinde
belirlemek ve belirlenen tarifeleri ve bu tarifelerdeki her türlü değişikliği
süresinde duyurmakla,
7. Hesaplarını yeminli
malî müşavirlere onaylatmakla,
Yükümlüdürler.
Yukarıdaki fıkranın
radyo-televizyon kuruluşlarının yayınları bakımından uygulanmasında Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu kayıtları esas
alınır.
Tarifelerin tespit
edilmesinde; tarifelerin uluslararası uygulamaların ülkenin ekonomik ve
toplumsal koşullarına uyarlanabilirliği göz önünde bulundurularak makul seviyede
belirlenmesi ile teknolojik alandaki değişimlerin yanı sıra eser, icra,
fonogram, yapım ve yayınların yaratıldığı ve kullanıldığı sektörlerin yapısını
tahrip edici, üretimi ve kullanımı engelleyici
ve genel kabul görmüş uygulamalara zarar verici bir etki yaratılmaması,
rekabeti bozucu şartlar oluşturulmaması, yapılan sınıflandırma, ilgili
sektörlerdeki ürün fiyatları ve bu sektörlerin gayri safî millî hâsıladaki
payı, eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanım ve/veya iletim
sıklığı, birim fiyat veya götürü usulü ödeme, ödeme planı ve benzeri hususlar
esas alınır.
Aynı alanda ve/veya
sektörde faaliyet gösteren birlikler, tarife tespitinde, sözleşme yapılmasında
ve bu Kanunun uygulanması ile ilgili diğer iş ve işlemlerde birlikte hareket
edebilirler.
Ortak tarife yapılmış
olması halinde, aynı alanda faaliyet gösteren meslek birlikleri, tarifelere
esas olmak üzere her takvim yılının başında, alandaki temsil kabiliyetleri ile
temsil ettikleri eser, icra, fonogram, yapım ve yayınlara ilişkin kullanım
oranlarını tespit ederek Bakanlığa bildirmek zorundadırlar. Bu oranların
tespitinde anlaşma sağlanamaması ve/veya bu oranların Bakanlığa bildirilmemesi
halinde, Bakanlıkça oluşturulacak bir komisyon bu tespiti yapar. Bu tespit
yapılıncaya kadar, sözleşme yapmış kullanıcılar, ödemeleri gereken meblağı,
Bakanlığın talebi üzerine mahkemece belirlenmiş tevdi mahalline yatırırlar.
Burada toplanan meblağ, komisyon çalışma giderleri mahsup edildikten sonra,
ilgili meslek birlikleri arasında, komisyonca tespit edilen orana ya da
herhangi bir aşamada, birliklerin aralarında anlaşmaları halinde, mutabakata
vardıkları kullanım oranına göre paylaştırılır. Komisyon, Bakanlık, Rekabet
Kurumu ve ilgili meslek birliklerini temsilen birer kişiden oluşur. Bakanlık temsilcisi
aynı zamanda komisyon başkanıdır. Komisyon kararlarına yargı yolu açık olup,
görevli mahkeme ilgili ihtisas mahkemesidir.
Bu maddede belirtilen
esaslar çerçevesinde yapılması gereken bildirimlere ilişkin yükümlülüklerini
yerine getirmediği belirlenen meslek birliklerinin dağıtıma ilişkin hesabına
Bakanlıkça, mahkemeden yükümlülüklerini yerine getirinceye kadar tedbir
konulması istenebilir.
Meslek birliğine üye eser
veya bağlantılı hak sahiplerinin alenileşmiş veya yayımlanmış tüm eser, icra,
fonogram, yapım ve yayınlarına ilişkin haklarının takibi meslek birliğine
verilecek yetki belgesine göre yapılır. Yetki belgesine ilişkin usul ve esaslar
Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN - Söz talebi?..
Yok.
Sayın milletvekilleri,
çerçeve 13 üncü maddeye bağlı madde 42/A'yı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 42/B'yi okutuyorum:
3. Meslek birliklerinin
denetimi:
MADDE 42/B - Meslek
birlikleri, idarî ve malî açıdan Bakanlığın denetimine tâbidir. Bakanlık,
meslek birliklerinin bu Kanunla belirlenmiş görev ve yükümlülükleri yerine
getirip getirmediklerini her zaman kendisi denetleyebileceği gibi bu denetimin
bağımsız denetim kuruluşlarına yaptırılmasını meslek birliklerinden de
isteyebilir. Bu kuruluşlarca yapılan denetimlere ilişkin raporların bir örneği
Bakanlığa gönderilir.
Denetimler sırasında,
denetim yapmakla görevlendirilenler tarafından istenecek her türlü defter,
belge ve bilgilerin ibraz edilmesi veya verilmesi, kasa veya veznenin kontrol
ettirilmesi, yönetim yerleri, şubeler ve eklentilerine girme gibi taleplerin
yerine getirilmesi zorunludur.
Meslek birlikleri
tarafından;
1. Bu Kanunun 42 ve 42/A
maddeleri ile bu maddede belirlenen görev ve yükümlülüklerin yerine
getirilmediği,
2. Sözleşmelere uygun
tahsilat veya dağıtımın yapılmadığı ya da yanlış ve haksız dağıtım yapıldığı,
3. Tarifelerin bu Kanunun
42/A maddesinin üçüncü fıkrasında belirlenen esaslara göre düzenlenmediği,
Tespit edildiği takdirde,
bu birlikler Bakanlıkça yazılı olarak bir defa uyarılır, uyarının tebliği
tarihinden itibaren otuz gün içinde kusurun giderilmemesi halinde, meslek
birliği ikinci kez uyarılır.
Yukarıdaki fıkrada bahsi
geçen kusurların ikinci uyarıyı takip eden otuz gün içinde de giderilmemesi veya
yapılan denetimlerde, birlik kayıtlarında ve diğer iş ve işlemlerinde mevzuata
aykırılık tespit edilmesi halinde, Bakanlık en geç üç ay içinde olağanüstü
genel kurul yapmak üzere üyeleri davet eder. Olağanüstü genel kurul yapılıncaya
kadar, birliğin iş ve işlemlerinde suiistimali görülenler tedbiren işten el
çektirilir, Bakanlıkça yerine atama yapılır veya sırası gelen yedek üye göreve
çağrılır.
Bu Kanunun 42 ve 42/A
maddeleri ile bu madde hükümleri, 42 nci madde çerçevesinde kurulacak
federasyonlar için de uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
çerçeve 13 üncü maddeye bağlı madde 42/B'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Çerçeve 13 üncü maddeyi,
bağlı 42/A ve 42/B maddeleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 13 üncü madde kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 14. - 5846 sayılı
Kanunun 43 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve
5846 sayılı Kanunun üçüncü bölümünde 43 üncü maddeden sonra gelen madde
başlıklarında yer alan numaralar teselsül ettirilmiştir.
"4. Eser, icra,
fonogram ve yapımların yayınlanmasına ve/veya iletilmesine ilişkin esaslar:
Madde 43. -
Radyo-televizyon kuruluşları, uydu ve kablolu yayın kuruluşları ile mevcut veya
ileride bulunacak teknik imkânlardan yararlanarak yayın ve/veya iletim yapacak
kuruluşlar, yayınlarında yararlanacakları opera, bale, tiyatro ve benzeri
sahneye konmuş eserlerle ilgili olarak hak sahiplerinden önceden izin almak
zorundadırlar.
Bu kuruluşlar sahneye
konmuş eserler dışında kalan eser, icra, fonogram ve yapımlar için ilgili alan
meslek birlikleri ile 52 nci maddeye uygun sözleşme yaparak izin almak, söz
konusu yayın ve/veya iletimlere ilişkin ödemeleri bu birliklere yapmak ve
kullandıkları eser, icra, fonogram ve yapımlara ilişkin listeleri bu birliklere
bildirmek zorundadırlar.
3984 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun çerçevesinde faaliyet
gösteren radyo-televizyon kuruluşları Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
tarafından, anılan Kanun dışında kalan ve yayın ve/veya iletim yapan diğer
kuruluşlar ise Bakanlık tarafından sınıflandırılır.
Faaliyet gösterdikleri
sektörlerde eser sahipleri ve/veya bağlantılı hak sahipleri meslek birlikleri,
yapılan sınıflandırmaya bağlı olarak eser, icra, fonogram ve yapımların yayın
ve/veya iletiminden kaynaklanan ödemelere ilişkin tarifeleri tespit ederler.
Meslek birlikleri ile kuruluşlar arasındaki sözleşmeler, bu tarife bedelleri
veya taraflarca yapılan müzakereler sonucu belirlenecek bedeller üzerinden
yapılır.
Meslek birliklerinin
temsil ettikleri eser, icra, fonogram ve yapımlar ile üyelerine ilişkin
bildirim zorunluluğu, tarifelerin belirlenmesi, duyurulması, müzakere edilmesi,
sözleşme yapılması, uzlaşmazlıkların halli ve diğer hususlarda bu Kanunun 41
inci maddesinin dört ilâ onüçüncü fıkraları uygulanır. Ancak yayın ve/veya
iletim yapan kuruluşlar bakımından 41 inci maddenin altıncı fıkrasının son
cümlesinin uygulanması zorunlu değildir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?..Yok.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 14 üncü maddesiyle değiştirilen 5846 sayılı Kanunun 43 üncü maddesine
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ayrıca, 41 inci maddenin
10 uncu fıkrasının uygulanması bakımından "Türkiye Radyo Televizyon
Kurumu, yayınlarında yer verdiği eser, icra, fonogram ve yapımları her üç ayda
bir meslek birliklerince belirlenen yıllık tarifenin ¼'ünü yatırmak suretiyle
kullanabilir."
|
Haluk İpek |
Hanefi Mahçiçek |
Bayram Özçelik |
|
Ankara |
Kahramanmaraş |
Burdur |
|
Hamit Taşçı |
Muharrem Karslı |
Ali Topuz |
|
Ordu |
İstanbul |
İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERKAN MUMCU (Isparta) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın İpek?..
HALUK İPEK (Ankara) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye Radyo Televizyon
Kurumu, Anayasanın 133 üncü maddesi gereğince, ülkemizde kamu radyo ve televizyon
yayıncılığı alanında faaliyetini sürdüren tek kuruluştur. Kuruma, kamu hizmeti
anlayışıyla yüklenen görevler 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun
9 uncu maddesinde sayılmış, yurt içine ve yurt dışına haber, kültür, bilim,
sanat, eğlence ve benzeri türlerde eğitici, aydınlatıcı ve eğlendirici her
türlü yayın yapma görevi Kuruma verilmiştir.
Hukukun en temel
prensiplerine göre, kanunla yerine getirilmesi zorunlu kılınan bir kamu
hizmeti, daha üstün bir çıkar söz konusu değilse, terk edilemez. Bu gerekçe ile
madde metninin yukarıdaki şekilde değiştirilmesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
14 üncü maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 14 üncü madde kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 15. - 5846 sayılı
Kanunun 44 üncü maddesinin birinci fıkrası ile son fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Fikrî mülkiyet
haklarının korunması ve etkin bir şekilde takibinin sağlanması amacıyla, fikir
ve sanat eserlerinin tespit edilmesi ve çoğaltılmasına ilişkin materyalleri
üreten ve/veya bu materyallerin dolum, çoğaltım ve satışını yapan veya herhangi
bir şekilde yayan ve umuma arz
eden yerler, Bakanlıkça ücret mukabili
sertifikalandırılır. Bakanlıkça belirlenen yerler, Bakanlıkça onaylanmış bir
yazılım ile Bakanlıkça belirlenecek kriterlere uygun bir donanımı bulundurmak,
gerekli alt yapıyı oluşturmak ve gerçekleştirdikleri işlemleri her takvim yılı
itibarıyla Bakanlığa bildirmek
zorundadır. Bu yerler ve malî hak sahipleri ayrıca, Bakanlıkça gerekli
görülecek işaret ve seri numaraları ile uluslararası standartlara uygun
kodları, taşıyıcı materyaller üzerinde bulundurmakla müştereken
yükümlüdürler."
"Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar
ile alınacak ücretler Bakanlıkça
çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
15 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 16. - 5846 sayılı
Kanunun 45 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Mimarî eserler hariç
olmak üzere, bu Kanunun 4 üncü maddesinde sayılan güzel sanat eserlerinin
asılları ile eser sahibinin kendisinin sınırlı sayıda meydana getirdiği veya
eser sahibinin kontrolünde ve izniyle meydana getirilmiş ve eser sahibi
tarafından imzalanmış veya başka bir şekilde işaretlenmiş olmaları nedeniyle
özgün eser olduğu kabul edilen kopyaları, 2 nci maddenin (1) numaralı bendinde
ve 3 üncü maddede sayılıp da yazarlarla bestecilerin el yazısıyla yazılmış
eserlerinin asıllarından biri, eser sahibi veya mirasçıları tarafından bir defa
satıldıktan sonra, koruma süresi içinde, bir sergide veya açık artırmada yahut
bu gibi eşyayı satan bir mağazada veya başka şekillerde satış konusu olarak el
değiştirdikçe, bu satış bedeli ile bir önceki satış bedeli arasında açık bir
nispetsizlik bulunması halinde, her satışta, satışı gerçekleştiren gerçek veya
tüzel kişi, bedel farkından münasip bir payı eser sahibine, o ölmüşse miras
hükümlerine göre ikinci dereceye kadar (ve bu derece dahil) yasal mirasçılarına
ve eşine, bunlar da yoksa ilgili alan meslek birliğine Bakanlar Kurulunca
çıkarılacak bir kararname ile belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde
ödemekle yükümlüdür."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
16 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 17. - 5846 sayılı
Kanunun 71 inci maddesinin (5) numaralı bendinden sonra gelen paragrafı
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Kişiler hakkında,
iki yıldan dört yıla kadar hapis veya elli milyar liradan yüzelli milyar liraya
kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine
birden hükmolunur."
BAŞKAN - 17 nci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan
Eraslan; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer
üyeleri; görüşmekte olduğumuz 386 sıra sayılı yasa tasarısının ceza hükümlerine
gelindiği sırada söz alma ihtiyacı hâsıl oldu; hem Grubum adına hem de şahsım
adına Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, önemli bir tasarı. 30 maddeden oluşuyor;
bunun 1 maddesi 1580 sayılı Yasada, 2 maddesi 2464 sayılı Yasada, 3 maddesi
3984 sayılı Yasada, 2 maddesi 3257 sayılı Yasada, 19 maddesi de 5846 sayılı
Fikir ve Sanat Eserleri Yasasında değişiklik yapıyor. Önemli bir yasa tasarısı
ve tasarı üzerinde de, İktidar Partisi ile Anamuhalefet Partisinin anlaşmış
olduğunu biliyoruz; ancak, yasa tasarısı Yüce Meclise getirilirken, anladığım
kadarıyla biraz acele edilmiş; şimdi verilen önergelerden de bu ihtiyaç
anlaşılıyor, ceza maddelerinde de bunun bir ihtiyaç olduğuna dikkatinizi çekmek
istiyorum.
Tasarı bu haliyle
yasalaşsın, buna taraftarız, karşı çıkmıyoruz; ancak, ceza maddelerinde önemli
sıkıntılar var, onlara değinmek istiyorum, çözümünü de göstermek istiyorum.
Burada, buna önerge hazırlamadım, önerge de hazırlanabilirdi; ama, o zaman da
çok yamalı bohça biçimine dönüşeceği için, yasa beklenen yararı sağlamayabilirdi.
Şimdi, fikir ve sanat
eseri nedir, bir mal mıdır, değil midir; önce, buna şöyle ufkî bir bakış
yapalım.
Değerli arkadaşlarım,
fikir ve sanat eseri, bir mal değildir, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır,
insanın yaratıcı özelliğinin sonucu ortaya çıkar ve beynin bir türevidir. Bu
açıdan, kişi haklarıyla çok yakından ilgilidir. Dolayısıyla, korunması,
malların korunmasından daha da iyi olmak durumundadır. Doğrudan insan
kişiliğini ilgilendirdiği için, eşyanın korunmasından, malın korunmasından daha
büyük bir önem arz eder. Şimdi, bunu şöyle bir örnekle açıklayalım değerli
arkadaşlarım: Diyelim ki, bir sanatçının bastırılmış, yasal olarak bandrolü
alınmış, çıkmış kasetinden bir kamyon çalmak mı daha ağır bir suçtur, onun
bestelerini çalıp kendi adınıza ya da bir başkası adına kullanmak mı daha ağır
bir suçtur? Birincisinde, belki bir mala karşı cürüm söz konusudur, bir malı,
bir ticarî emtiayı çalıyorsunuz; ama, ikincisinde, onun beynini, kişiliğini
çalıyorsunuz. Böyle bir özelliği vardır.
Bu açıdan, Türk Ceza
Kanununda biz fikrî hakları düzenlemek istedik altkomisyonda, böyle de bir
çalışmamız vardı, burada yer almasını arzu ediyorduk. Hırsızlıkla birlikte
fikrî haklar hırsızlığının Ceza Kanunumuza girmesi ve Ceza Kanunumuzda yer
almasının daha doğru olduğunu düşünmekteydik; ancak, tasarı, Adalet Komisyonu
tali komisyon olmasına rağmen orada huzura gelmedi, onu orada tartışabiliriz
diye düşünmüştük.
Ne yazık ki, ülkemizde,
ceza hükümlü çok sayıda özel kanun var. Ceza hükümlü özel kanunlarda vazedilen
ceza maddeleri, genellikle şeklî suçları içerir; ancak, Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunundaki ceza hükümleri şeklî suç değildir, kriminal anlamda suçtur. Bir
sanatçının emeğini, beyninin ürününü çalmak, şeklî bir suç değildir, kriminal
bir suçtur. Bunun için, kriminal suçların toplandığı Ceza Kanununda da bunun
yer almasının daha doğru olduğunu düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bir
ceza hükmünün Ceza Kanununda yer alması ile ceza hükümlü başka bir kanunda yer
almasının arasında ne gibi farklar vardır;
bunlara değinmek istiyorum. Şunu diyebilir arkadaşlarım: Ne fark eder,
ha Ceza Kanununda olmuş ha bu kanunda olmuş! Şu fark ediyor değerli
arkadaşlarım: Bir kere, kriminal suçlar Ceza Kanununda toplanılmış olduğu için,
Ceza Kanunu, uygulayıcıların birinci başvuru kaynağı oluyor, hemen elinin
altında oluyor, ilk başta başvuracağı kaynak oluyor. Bu nedenle, gözden
kaçırılması, takip edilmemesi söz konu olamıyor.
İkincisi, ceza doktrini
bu konuda gelişiyor; fakültelerde gelişiyor, üzerinde doktora tezleri yapılıyor,
üzerinde makaleler yazılıyor, çalışmalar olabiliyor Ceza Kanununda olduğunda,
derslere konu olabiliyor.
Üçüncüsü, Ceza Kanunu
içerisinde bir bütünlük teşkil ediyor, kriminal bir suç olmakla bir bütünlük
teşkil ediyor.
Şimdi, burada çok iyi
niyetle, kötü niyetle de değil, her iki partimizin de Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu üyelerinin katkılarıyla hazırlanan kanun
maddelerinde, yanlış sayabileceğimiz, ceza tekniği anlamında, yanlış demeyeyim
de, hatalı sayabileceğimiz hükümler var, aşırı tekrarlar var. Şimdi artık terk
edilmiş bir metot izlenmiş, kazuistik metotla ceza hükümleri yapılmış.
Kazuistik metot artık terk edilmiş bir metottur. Daha soyut, iki maddeyle, üç
maddeyle "fikrî haklar hırsızlığı" başlığı altında, daha basit hale getirilebilir,
daha uygulanabilir hale getirilebilirdi. Doğrusu, bundan vazgeçmiş de değiliz.
Ceza altkomisyonunda, eğer uygun görürseniz, Adalet ve Kalkınma Partisinin
değerli üyeleri, kendi arkadaşlarını ve bizleri de yetkilendirirse, kanun bu
haliyle çıksın, biz onu Ceza Kanununda "fikrî haklar hırsızlığı" adı
altında, Ceza Kanununun bütününe de uygun halde yerleştirelim diye düşünüyorum.
Örnek vermek gerekirse, ağır para cezaları öngörülmüş. Oysa, bizim çalışma
yaptığımız Türk Ceza Kanunu altkomisyonunda, artık, biz, para cezalarını, ağır
para cezaları, hafif para cezaları diye ayırmıyoruz. Gün para cezası olarak, o
sisteme geçtiğimiz için, sistemin bütünü içerisinde uyumsuzluk yaratabilecek
hükümler var. Bu yasa bu haliyle çıktıktan sonra, Türk Ceza Yasasında da bu
hükümler ilga edilebilir pekâlâ; yerine, kriminal anlamda suç saydığımız fikrî
haklar hırsızlığını ikame edebiliriz.
Bunun ne gibi yararları
olacak; değerli arkadaşlarım, bakınız, size örnek vereyim. 5846 sayılı Yasada
daha önce de fikrî haklarla ilgili ağır cezalar vardı. Örneğin, 5846 sayılı
Yasanın 71 inci maddesinde iktibas ve intihal düzenlenmişti. İktibas ve
intihalin cezası dört yıldan altı yıla kadar hapis, 50 milyardan 150 milyara
kadar ağır para cezası idi, bu yasa çıkmadan evvel. Şimdi, bu, iki ilâ dört
yıla indiriliyor; indirilmesi de makuldür; ama, bu, bir türlü, uygulama alanı
bulmadı.
İktibas ve intihal
sahiplerini mahkûm etmek, haklarında dava açmak yerine, devletin çok yüksek
noktalarına getirdik bizler; getirildi daha doğrusu. Demin, Sayın Berhan Şimşek
de bahsetti. Bugün, devletin en yüksek memuru, hakkında iktibas iddiaları olan
bir şahıstır, intihal iddiaları olan bir şahıstır. İntihal, değerli
arkadaşlarım, kriminal anlamda bir suç mudur, evet bir suçtur. İntihal, hem hırsızlıktır
hem dolandırıcılıktır. Bir başkasının fikrini çalıyorsunuz; bu yetmezmiş gibi,
o fikrin kendinizin olduğunu iddia edip bir de dolandırıcılık yapıyorsunuz.
Böyle kriminal suçlar Ceza Kanununda yer almadığı için, ne yazık ki, diğer
kanunların arasında kayboldu gitti, uygulamayı bulamadı.
Değerli arkadaşlarım, 18
inci maddeyle düzenlenen 72 nci maddede yayıncı ve yapımcının istismarı vardı.
O da dört ilâ altı yılı öngörüyordu; o da uygulanmadı. Korsan yayıncılıkla
ilgili, korsan ticaret suçuyla ilgili hükümler vardı. Bunların da hepsi
iki-dört yıl, dört-altı yıl gibi hükümleri içeriyordu; ancak, ne yazık ki,
hiçbiri uygulama alanı bulmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Eraslan.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, şeklî suç sayılmayan, yani, idare tarafından konulmuş suç
sayılmayan, kriminal anlamda suç sayılan ceza hükümlerinin bir yerde
toplanması, ceza hukukçularının ortak arzusudur. Bunun daha uygulanabilir
olduğu ve genel ceza dengesi içerisinde daha doğru yere oturtulabildiği,
şimdiye kadar yaşanan örneklerle bellidir. Kaldı ki, modern ülkelerin ceza
kanunlarında da fikrî haklar hırsızlığı düzenlenmiştir, kriminal bir suç olarak
düzenlenmiştir.
Şimdi, bu, bir arzuydu,
bir istekti, bir ihtiyaçtı; ihtiyacı karşılamaya dönük de bir çalışma; bu
çalışmanın sonucu olarak bu tasarı huzura gelmiş bulunuyor. Tasarı, bu şekliyle
çıksın, yasalaşsın; ama, bize, ceza altkomisyonuna izin verin; biz, bunu, Türk
Ceza Yasasına da uygun bir şekilde, Ceza Kanununun iç dinamiğine uygun olarak,
oradaki deyime, oradaki mantığa uygun olarak yerleştirelim, daha yararlı bir
hale getirelim, daha işler bir hale getirelim.
Değerli arkadaşlarım, bu
21 inci maddede usul hükümleri düzenlemesi var. Takibi şikâyete bağlı suç. Yine
bir sonuç elde etmek mümkün olamayacak bunda; yani, bir sanatçı video
kasetlerinin nerede taklidinin satıldığını ya da VCD'lerinin taklitlerinin
nerede olduğunu takip edip oranın savcısına dilekçe verme durumunda değil.
Böyle bir zorluğu da var; ama, kriminal anlamda, Ceza Kanununun içerisine uygun
bir biçimde yerleştirirsek, hırsızlık babı içerisinde "fikrî haklar
hırsızlığı" diye, bu işe, hem işlerlik kazandırırız hem de fikrî haklar
bilincinin toplumda yerleşmesine, fikrî hakların korunmasına önemli bir katkı
yapmış oluruz.
Değerli arkadaşlarım, son
olarak bir şey söylemek istiyorum. Yasalarımızda -bu benim hicranımdır; Adalet
Komisyonunda da her yaptığım konuşmada söylerim- kendi dilimize karşı sadık
davranmıyoruz. Bir İngiliz, bir Fransız, bir İtalyan bu şekilde yasa çıkmasına
müsaade edemez; kendi dilinin yazım kurallarına dikkat eder. Son zamanlarda,
yaygın şekilde moda olduğu üzere, Türkçe yazım kurallarında bulunmayan ve asla
da dil tekniği sayılmayan, hukuk dili de sayılmayan, ilk defa hukukumuza
Bankalar Kanununun kötü tercümesiyle giren "ve/veya" bağlacı, iki
bağlaç kesme işaretiyle bir arada kullanılmaya başlanmıştır. Türkçede böyle bir
yazım kuralı yoktur; yani, bir şeyi sayarken ya "ve" ya da
"veya" bağlacını kullanma ihtiyacınız vardır. "Veya" bir seçeneği sunar
"ve" bir devamlılığı sunar, bir arada olmayı sunar. İkisi bir arada
olursa, mantık olarak da bütünlüğü yoktur, dil açısından da önemli bir
yanlıştır. Bu kendi dilimize karşı, en az İngiliz kadar, en az Fransız kadar,
en az bir Alman kadar özen göstermek durumundayız ve duyarlı davranmak
durumundayız. Ne yazık ki, kanun tasarılarıyla gelen metinlerde bu dil
yanlışlıkları sıkça ve çokça işlenir hale geldi ve buna da özen gösterilmeden,
sanki bir hukuk tekniğiymiş gibi ya da hukuk dilinin bir gereğiymiş gibi,
lenguistik bir gereklilikmiş gibi görünüp, bu işin üzerinde durulmadan
geçiliyor. Bu "ve/veya"lardan da bu kanun tasarısında bolca var; bir
bu.
Değerli arkadaşlarım,
ikincisi, kanun yapma tekniği açısından da kötü bir noktaya gidiyoruz. Artık,
kanunlarımız, maddeleri sayfalar tutacak şekilde hazırlanıyor. Kanun, orta
zekada insanın ilk bakışta anlayabileceği kadar basit, yalın, açık, anlaşılır,
kolay bir biçimde yazılmalıdır; yani, gerekirse madde sayısı artırılmalıdır.
Destan gibi bir madde yazıyorsunuz, bir cümle yazıyorsunuz; ne başlangıcı belli
ne sonu belli; "ve/veya" , "ve/veya" ulama şeklinde. Böyle bir kanun olmaz
arkadaşlar. Bunun uygulanabilirliği çok tartışılıyor. İyi niyetle emek
veriyoruz, mesai veriyoruz; ama, şu dilimizi de layıkıyla doğru kullansak ve
uygulanabilir hale getirsek, doğru olur diyorum.
Bu kanunu bu espri
içerisinde destekliyoruz; ama, yeniden ve kısa zamanda gözden geçirme ihtiyacı
vardır.
Hepinize saygılar
sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
17 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 18. - 5846 sayılı
Kanunun 72 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 72. - Bu
Kanuna aykırı olarak kasten;
1. Aralarında mevcut bir
sözleşme olmasına rağmen bu sözleşme hükümlerine aykırı olarak bir eser veya
işlenmelerinin kendi tarafından çoğaltılmış nüshalarını satan veya dağıtan kişiler
hakkında, üç aydan iki yıla kadar hapis veya onmilyar liradan ellimilyar liraya
kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine
birden,
2. Hak sahibinin izni
olmaksızın bir eseri ve çoğaltılmış nüshalarını, bu Kanunun 81 inci maddesinin
yedinci fıkrasında sayılan yerlerde satan kişiler hakkında üç aydan iki yıla
kadar hapis veya beşmilyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para cezasına
veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
3. Hak sahibinin izni olmaksızın;
a) Bir eseri herhangi bir
şekilde işleyen,
b) Bir eseri herhangi bir
şekilde çoğaltan,
c) Bir eseri herhangi bir
şekilde yayan,
d) Bir eserin nüshalarını
yasal veya yasal olmayan yollardan ülkeye sokan ve her ne şekilde olursa olsun
ticaret konusu yapan,
e) Bir eseri topluma açık
yerlerde gösteren veya temsil eden, bu gösterimi düzenleyen veya dijital iletim
de dahil olmak üzere her nevi işaret, ses ve/veya görüntü iletimine yarayan
araçlarla yayan veya yayımına aracılık eden,
Kişiler hakkında iki
yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar
ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden
hükmolunur."
BAŞKAN - 18 inci madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 19. - 5846 sayılı
Kanunun 73 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 73. - Bu
Kanunun 71, 72, 80 ve 81 inci maddelerinde belirtilen suçlar dışında kalan
diğer suçlar hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır :
1. Kasten;
a) Bu Kanun hükümlerine
aykırı olarak çoğaltıldığını bildiği veya bilmesi icap ettiği bir eserin
nüshalarını ticarî amaçla elinde bulunduran,
b) Mevcut olmadığını veya
üzerinde tasarruf selahiyeti bulunmadığını bildiği veya bilmesi icap ettiği
malî hakkı veya ruhsatı başkasına devreden veya veren yahut rehneden veyahut
herhangi bir tasarrufun konusu yapan,
c) Yegâne amacı bir
bilgisayar programını korumak için uygulanan bir teknik aygıtın geçersiz
kılınmasına veya izinsiz ortadan kaldırılmasına yarayan herhangi bir teknik
aracı, ticarî amaç için elinde bulunduran veya dağıtan,
Kişiler hakkında iki
yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar
ağır para cezasına veya zararın
ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
2. Kasten; bu Kanunun
hükümlerine uygun olarak çoğaltılmış ve yayılmış eser nüshalarının, yapımların
ve fonogramların, çoğaltma ve yayma hakkı sahiplerinin ayırt edici unvan, marka
ve künye bilgileriyle birlikte tıpkı basım ve yapım yoluyla, işaret, yazı, ses,
hareketli veya hareketsiz görüntü ya da veri tekrarına yarayan alet veya
yöntemlerle çoğaltan veya bu şekilde çoğaltılmış nüshaları yayan, kişiler
hakkında üç yıldan altı yıla kadar hapis veya yirmimilyar liradan ikiyüzmilyar
liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her
ikisine birden,
Hükmolunur."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
19 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
20 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 20. - 5846 sayılı
Kanunun 74 üncü maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının birinci cümlelerinde
yer alan "ve 73 üncü" ibareleri "73 ve 80 inci" şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
20 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 21. - 5846 sayılı
Kanunun 75 inci maddesinin birinci ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra ile son
fıkrasına aşağıdaki cümleler eklenmiştir.
"71, 72, 73 ve 80
inci maddelerde sayılan suçlardan dolayı soruşturma şikâyete bağlıdır. Şikâyet
üzerine hak sahiplerinin haklarını kanıtlayan belge ve/veya nüshaları
Cumhuriyet savcılığına sunmaları halinde kamu davası açılır. Altı ay içinde bu
belge ve/veya nüshaların sunulmaması halinde takipsizlik kararı verilir, bu
Kanunun 76 ncı madde hükümleri saklıdır. Bu madde hükümlerinin uygulanmasında
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 344 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (8) numaralı bendi uygulanmaz."
"Eser sahiplerinin,
eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahiplerinin veya diğer hak
sahiplerinin haklarının ihlâli halinde, şikâyete selahiyeti olanların
başvurması üzerine, tecavüzün gerçekleştiği veya sonuçlarının meydana geldiği
yerin Cumhuriyet savcısı, yetkili mahkemeden usulsüz çoğaltılmış nüsha veya
yayınlara el konulmasını, bunların imha edilmesini, bu konuda kullanılan teknik
araçların mühürlenmesini, satışını ve usulsüz çoğaltımın gerçekleştirildiği yerin kapatılmasını talep
edebilir.
Nüsha ve süreli olmayan
yayınların el konulduğu tarihten itibaren onbeş gün içerisinde, eser veya hak
sahipleri tarafından yetkili mahkemeye herhangi bir şikâyet veya başvuruda
bulunulmaz ise Cumhuriyet savcısının talebi üzerine yetkili mahkeme, davaya
esas olacak sayıda nüshanın muhafaza edilerek, diğerlerinin imhasına veya
bunların hammadde olarak yeniden kullanımlarına dair imkânların olması halinde,
mevcut halleriyle veya bir daha kullanılmayacak derecede vasıfları bozulmak
suretiyle, hammadde olarak satışına karar verir. Belirtilen süre içinde eser
veya hak sahipleri tarafından bir şikâyet veya başvuru yapılması halinde bu
Kanunun 68 inci maddesi hükümleri uygulanır. El konulan nüsha ve süreli olmayan
yayınların imhasına, bunların hammadde olarak yeniden kullanımlarına ve
hammadde olarak satışına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak bir
yönetmelikle belirlenir."
"Tekerrür üzerine
verilen hapis cezası ertelenemez ve para cezasına veya tedbire çevrilemez. Bu Kanunda belirtilen
suçlara, unsurlarını taşıması halinde
4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun ilgili hükümleri
uygulanır."
BAŞKAN - 21 inci madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 22. - 5846 sayılı
Kanunun 77 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Haklara tecavüz
oluşturulması ihtimali halinde yaptırım gerektiren nüshaların ithalat veya
ihracatı sırasında, 4458 sayılı Gümrük Kanununun 57 nci maddesi ile 4926 sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun ilgili hükümleri uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
22 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 23. - 5846 sayılı
Kanunun 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinin (C) alt
bendi ile son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"C) Radyo-televizyon
kuruluşları bu Kanunda öngörülen yükümlülüklerini yerine getirirler.
Radyo-televizyon kuruluşları, gerçekleştirdikleri yayınlar üzerinde;
(1) Yayınlarının tespit edilmesine,
diğer yayın kuruluşlarınca eş zamanlı iletimine, gecikmeli iletimine, yeniden
iletimine, uydu veya kablo ile dağıtımına izin verme veya yasaklama,
(2) Özel kullanımlar
hariç olmak üzere, yayınlarının herhangi bir teknik veya yöntemle, doğrudan veya
dolaylı bir şekilde çoğaltılmasına ve dağıtımına izin verme veya yasaklama,
(3) Yayınlarının umuma
açık mahallerde iletiminin sağlanmasına izin verme veya yasaklama,
(4) Tespit edilmiş
yayınlarının, gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda yayınlarına
ulaşılmasını sağlamak suretiyle umuma iletimine izin verme,
(5) Haberleşme uyduları
üzerindeki veya kendilerine yöneltilmiş olan yayın sinyallerinin diğer bir
yayın kuruluşu veya kablo operatörü veya diğer üçüncü kişiler tarafından umuma
iletilmesi ve şifreli yayınlarının çözülmesine ilişkin izin verme veya
yasaklama,
Hususlarında münhasıran
hak sahibidirler."
"Bağlantılı hak
sahiplerinin haklarını ihlal edenler hakkında;
a) Bir icra, fonogram
veya yapımın izinsiz çoğaltılmış nüshalarının bu Kanunun 81 inci maddesinin
yedinci fıkrasında sayılan yerlerde satışı ile ilgili ihlallerde üç aydan iki
yıla kadar hapis veya beşmilyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para
cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
b) Bu madde ile
belirlenen diğer hakların ihlalinde iki yıldan dört yıla kadar hapis veya
ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın
ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
Hükmolunur."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
23 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
24 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 24. - 5846 sayılı
Kanunun 81 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 81. - Musiki
ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan yayınlara
bandrol yapıştırılması zorunludur. Ayrıca, kolay kopyalanmaya müsait diğer
eserlerin çoğaltılmış nüshalarına da eser veya hak sahibinin talebi üzerine
bandrol yapıştırılması zorunludur. Bandroller, Bakanlıkça bastırılır ve
satılır. Bakanlıkça belirlenen satış fiyatı üzerinden meslek birlikleri
aracılığı ile de bandrol satışı yapılabilir.
Bandrol alınabilmesi
için, bandrol talebinde bulunanın yasal hak sahibi olduğunu beyan eden bir
taahhütnameyi doldurması zorunludur. Bakanlıkça tespit edilen diğer evrak ve
belgelerle birlikte başvuru yapılır. Bakanlık, bu başvuru üzerine, başka bir
işleme gerek kalmaksızın on iş günü içinde bandrol vermek mecburiyetindedir.
Beyana müstenit yapılan bu işlemlerden Bakanlık sorumlu tutulamaz.
Bandrol yapıştırılması
zorunlu nüshaların tespit edilmesi ve çoğaltılmasına ilişkin materyalleri
üreten ve/veya bu materyallerin dolum ve çoğaltımını yapan yerler, bu maddede
belirtilen taahhütnamenin bir kopyasını almak, saklamak ve istendiğinde yetkili
makamlara ibraz etmekle yükümlüdür.
Bakanlık ile mülkî idare
amirleri bandrollenmesi zorunlu olan nüshaların ve süreli olmayan yayınların,
bandrollü olup olmadıklarını her zaman denetleyebilir. Gerekli görüldüğünde,
mülkî idare amirleri re'sen veya Bakanlığın talebi ile bu denetimi
gerçekleştirmek üzere illerde denetim komisyonu oluşturabilir. İhtiyaç halinde;
bu komisyonlarda Bakanlık ve ilgili alan meslek birlikleri temsilcileri de
görev alabilirler. Bu maddede belirtilen ihlallerde, genel kolluk ve zabıta;
re'sen ve/veya hak sahipleri, komisyon, meslek birlikleri, Bakanlık veya ilgili
diğer kanunlarla kendisine yetki ve görev verilmiş olanların ihbarı üzerine
harekete geçerek, usulsüz ve izinsiz olarak çoğaltılmış ve yayılmış nüsha ve
yayınlar ile bunları çoğaltmaya yarayan her türlü aracı ve diğer delilleri
toplayarak, taşınmaz olanlarını emanet altına aldıktan sonra, toplanan
delilleri Cumhuriyet savcısına suç duyurusu ile birlikte sevk eder.
Cumhuriyet savcısı üç gün
içinde yetkili mahkemeden usulsüz çoğaltılmış nüsha veya yayınlara el
konulmasını, imhasını, bu konuda kullanılan teknik araçların mühürlenmesini ve
satışını ve usulsüz çoğaltımın
gerçekleştirildiği yerin kapatılmasını talep eder.
Nüsha ve yayınların el
konulduğu tarihten itibaren onbeş gün içerisinde, eser veya hak sahipleri
tarafından yetkili mahkemeye herhangi bir şikâyet veya başvuruda bulunulmaz
ise, Cumhuriyet savcısının talebi üzerine yetkili mahkeme, davaya esas olacak
sayıda nüshanın muhafaza edilerek, diğerlerinin imhasına veya bunların hammadde
olarak yeniden kullanımlarına dair imkânların olması halinde, mevcut halleriyle
veya bir daha kullanılmayacak derecede vasıfları bozulmak suretiyle, hammadde
olarak satışına karar verir. Belirtilen süre içinde eser veya hak sahipleri
tarafından bir şikâyet veya başvuru yapılması halinde bu Kanunun 68 inci madde
hükümleri uygulanır.
Bu Kanun kapsamında
korunan, yasal olarak çoğaltılmış, bandrollü nüshaların da yol, meydan, pazar,
kaldırım, iskele, köprü ve benzeri yerlerde satışı yasaktır. Bu nüshalara da
genel kolluk veya zabıta gördüğü yerde el koymak ve topladığı nüsha ve
yayınları yetkili mercilere göndermek zorundadır. Bu şekilde toplanan nüsha ve
yayınların, satış veya diğer yollarla değerlendirilme şekli ilgili alan meslek
birliklerinin de görüşlerini almak
suretiyle Bakanlıkça belirlenir.
Bu maddede belirtilen
hususların uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından
çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.
Bu madde hükümlerine
aykırı olarak kasten,
1. Bu Kanuna göre bandrol
alınması gereken eser, icra ve
yapımların tespit edildiği kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyaller ile
süreli olmayan yayınları;
a) Bu maddenin yedinci
fıkrasında sayılan yerlerde, bandrol almaksızın satanlar hakkında,
üç aydan iki yıla kadar hapis veya beşmilyar liradan ellimilyar liraya
kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine
birden,
b) Bandrol almaksızın
çoğaltan ve yayan veya eser sahibinin
ve bağlantılı hak sahibinin haklarını ihlâl edecek şekilde bedelsiz yayan,
bu Kanuna ve ilgili mevzuata uygun
alınmış bandrolleri mevzuatta belirlenen şekilde yapıştırmadan bedelli ve
bedelsiz yayan kişiler hakkında, iki yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya
kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine
birden,
2. Bu Kanun
ve ilgili mevzuata
göre bandrol alma hakkı olmadığı halde, sahte evrak veya dokümanlarla
veya herhangi bir biçimde Bakanlık veya yetkilendirdiği kuruluşları yanıltarak
bandrol alan, münhasıran bandrol alınması gereken eser, icra ve yapımların
tespit edildiği kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyaller ile süreli
olmayan yayınlar için verilen bandrolleri amacı dışında kullanan kişiler
hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis veya yirmimilyar liradan ikiyüzmilyar liraya kadar ağır para cezasına
veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
3. Sahte bandrol imal
eden, kullanan ve/veya sahte bandrolden her ne şekilde olursa olsun ticarî
menfaat sağlayan kişiler hakkında üç yıldan altı yıla kadar hapis veya
ellimilyar liradan ikiyüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya
zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
Hükmolunur.
Yukarıdaki fıkrada
sayılan ve yaptırım gerektiren fiillerden birini kasten işleyenler hakkında;
3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu, 1 inci maddesinin (A)
bendindeki mahal ve 4 üncü maddesindeki yazılı zaman kaydına bakılmaksızın
uygulanır ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 344 üncü maddesinin
(8) numaralı bendindeki şart aranmaksızın kamu davası açılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
24 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
25 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 25. - 5846 sayılı
Kanunun ek 4 üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Dijital iletim de
dahil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla servis
ve bilgi içerik sağlayıcılar tarafından eser sahipleri ile bağlantılı hak
sahiplerinin bu Kanunda tanınmış haklarının ihlâli halinde, hak sahiplerinin
başvuruları üzerine ihlâle konu eserler içerikten çıkarılır. Bunun için hakları
haleldar olan gerçek veya tüzel kişi öncelikle bilgi içerik sağlayıcısına
başvurarak üç gün içinde ihlâlin durdurulmasını ister. İhlâlin devamı halinde
bu defa, Cumhuriyet savcısına yapılan başvuru üzerine, üç gün içinde servis
sağlayıcıdan ihlale devam eden bilgi içerik sağlayıcısına verilen hizmetin
durdurulması istenir. İhlalin durdurulması halinde bilgi içerik sağlayıcısına
yeniden servis sağlanır. Servis sağlayıcılar, bilgi içerik sağlayıcılarının
isimlerini gösterir listeyi her ayın ilk iş günü Bakanlığa bildirir. Servis
sağlayıcılar ile bilgi içerik sağlayıcıları, Bakanlıkça istendiği takdirde her
türlü bilgi ve belgeyi vermekle yükümlüdür. Bu maddede belirtilen hususların
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak bir
yönetmelikle belirlenir.
Birinci fıkrada bahsi
geçen fiilleri kasten ve yetkisiz olarak işleyenler ile bu Kanunda tanınmış
hakları ihlâl etmeye devam eden bilgi içerik sağlayıcılar hakkında bu Kanunun
72 nci maddesinin (2) numaralı bendi hükümleri uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
25 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
26 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 26. - 5846 sayılı
Kanuna aşağıdaki maddeler eklenmiştir.
"EK MADDE 7. - Fikrî
mülkiyet sisteminin güçlendirilmesi, bu alanda faaliyet gösteren sektörlerin
desteklenmesi ile kültürel faaliyetlerde kullanılmak üzere bu Kanunun;
a) 13 üncü maddesi
uyarınca alınacak kayıt ve tescil ücretleri,
b) 41 inci maddesi
uyarınca alınacak uzlaştırma komisyonu başvuru ücretleri,
c) 81 inci maddesi
uyarınca tahsil edilecek bandrol ücretleri,
Bakanlığın Merkez
Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır. Yatırılan bu tutarlar bir yandan
bütçeye özel gelir yazılır, diğer yandan Maliye Bakanlığınca aynı amaçlarla
kullanılmak üzere Bakanlık bütçesinde mevcut tertiplere ödenek veya yeni
açılacak tertiplere özel ödenek olarak kaydedilir. Özel ödeneklerin
kullanılmayan tutarları, ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydetmeye
Maliye Bakanı yetkilidir. Özel ödenek kaydedilen tutardan, 41 inci madde uyarınca
kurulacak komisyonlarda görev yapan komisyon üyelerine, yılda on toplantı
gününden fazla olmamak üzere her toplantı günü için (2000) gösterge rakamının
memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutar üzerinden toplantı
ücreti ödenir.
(a), (b) ve (c)
bentlerinde belirtilen ve özel ödenek kaydedilen gelirlerin kullanım usul ve
esasları Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılacak bir
yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - 26 ncı madde
üzerinde, şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Lokman Ayva; buyurun.
LOKMAN AYVA (İstanbul) -
Sayın Başkan, kıymetli milletvekillerimiz; hepinize saygı ve sevgilerimi
sunuyorum. Özellikle, 26 ncı maddenin ek 11 inci maddesinde yer alan bir konuyu
öne çıkarmak, vurgulamak üzere söz almış bulunuyorum.
Türkiye, gerçekten çok
önemli adımlar atmaya başlamış; inşallah, daha güzel adımlar da arkasından
gelecek. Hem Türkiye Büyük Millet Meclisimizin hem hükümetimizin çalışmaları,
toplumu rahatlatacak, problemleri çözecek, problemlerin artık bir daha ortaya
çıkmamasını sağlayacak şekilde tedbirler alması anlamına geliyor. Ek 11 inci
madde de, toplumumuzun ciddî bir problemini çözüyor. Belki, çok küçük bir adım
gibi görünmekle beraber, özellikle belli bir kesimin muasır medeniyet seviyesi
diyebileceğimiz Avrupa Birliği normlarına yaklaşmasına ve ciddî şekilde
insanlık standartlarına yaklaşmasına yol açmıştır. Benzeri çalışmalardan birisi
de, bugün, Vakıfbank TR-Net tarafından yapılmış, aynı felsefeye dayanan
çalışmalar gitgide yaygınlaşmaya başlamıştır.
Ben, bu modern, son
derece sağlıklı ve insan haklarına uyan maddeyi düşünen Millî Eğitim
Komisyonumuzun Başkanı Sayın Tayyar Altıkulaç başta, Gümüşhane Milletvekilimiz
Temel Yılmaz olmak üzere, Komisyonun bütün üyelerine, hükümetimize ve özellikle
de Kültür Bakanımıza, bürokratlarına çok teşekkür ediyorum. Biz, bundan sonra
da, kendileriyle gurur duymaya devam edeceğiz; gittiğimiz her yerde olduğu
gibi, özellikle bu hafta sonu gideceğimiz Konya'nın Doğanhisar-Başköy
Kasabasında ve Ilgın gibi yerlerde, bu konuları anlatmaya devam edeceğiz.
Kıymetli milletvekilleri,
şimdi, burada, benim üzerinde durmak istediğim yaklaşım şudur: Buradaki
yaklaşım, bir konuda bir hizmet veya bir ürün planlanıyorsa, bundan, toplumun
bütün kesimleri yararlanmalıdır; yani, şunu dememeliyiz: "Tamam, ben, şu
hizmeti, şu ürünü vereceğim; ama, kardeşim, sen de özürlü olmasaydın, gelip
yararlansaydın." Bu, Batılı anlamda ya da temel insan hak ve
hürriyetlerinde belli bir diskriminasyon anlamına geliyor. Kötü niyetli olmasa
bile, uygulaması, bir diskriminasyondur. Elbette ki, yayınevlerimizin ekonomik
güçleri bazı şeylere yetmeyebilir, bu konuda, ticarî anlamda -özellikle meslek
birliklerimiz bu konuda anlayış göstermişlerdir- bir getiri beklemeyebilirler;
ama, bu maddeye göre, belli bir kesimin de hizmet almasına engel olmamış
olacaklardır; yani, piyasada bir kitap üretildi -diyelim ki, bir lise ders
kitabı- bunu, özel sektör üretebiliyor; ama, bunun kabartma basılması ticarî
değil; o zaman ne olacak; bu insanlar, bu kitaptan, yararlanmayacaklar mı?!
Şimdi, bu maddeye göre yararlanacaklar. Nasıl, bir banka veya bir kurum,
internet sitesini belli bir toplum kesimine açarak "ben, öyle bir
değişiklik yapacağım ki, bu işten özürlüler de yararlanabilecekler"
diyorsa, bu, son derece medenî, son derece modern bir yaklaşımdır. Bu nedenle,
hükümetimize, Sayın Bakanımıza, Komisyonumuza ve sizlere, tüm Meclisimize de bu
yakışır.
Türkiye'nin, inşallah,
önünü açmaya devam ediyoruz; önünü açacağımız konularda vatandaşlarımızın
memnun olmaya devam edeceğini biliyorum. Bundan dolayı, hem İktidar hem de
Anamuhalefet Partimizin, vatandaşlarımızın olumlu tepkilerini alacaklarını
biliyorum ve en azından, bu konudan etkilenecek vatandaşlarımız adına da tekrar
şükranlarımı sunmak istiyorum.
Saygı ve sevgilerimi
sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ayva.
Sayın milletvekilleri, 26
ncı maddeye bağlı ek madde 7'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ek madde 8'i okutuyorum:
EK MADDE 8. - Bir veri
tabanının içeriğinin oluşturulmasına, doğrulanmasına veya sunumuna nitelik ve
nicelik açısından esaslı bir nispet dahilinde yatırım yapan veri tabanı
yapımcısı, ayrıca, veri tabanının içeriğinin önemli bir kısmının veya
tamamının;
a) Herhangi bir araç ile
herhangi bir şekilde sürekli veya geçici olarak başka bir ortama
aktarılması,
b) Herhangi bir yolla
dağıtılması, satılması, kiralanması veya topluma iletilmesi,
Hususlarında bu Kanunda
sayılan istisnalar ile kamu güvenliği,
idarî ve yargı işlemlerinin gerektirdiği istisnalar dışında izin vermek veya
yasaklamak hakkına sahiptir.
Veri tabanı yapımcısına
sağlanan koruma aleniyet tarihinden itibaren onbeş yıldır.
Veri tabanının içeriğinde
esaslı bir değişiklik meydana getiren ve yeni bir yatırım gerektiren, nitelik
ve nicelik açısından yapılan her türlü ekleme, çıkarma veya değişiklik sonucu
bu yeni yatırımdan doğan veri tabanı kendi koruma koşullarına hak kazanır.
Bu maddede tanınmış
hakları ihlâl edenler hakkında bu Kanunun 72 nci maddesinin (3) numaralı bendi hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 26 ncı maddeye bağlı ek madde 8'i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ek madde 9'u okutuyorum:
EK MADDE 9. - Bakanlıkça,
fikrî mülkiyet haklarının takibi ve korunmasını sağlamak amacıyla ve soruşturma
ve kovuşturmalarda kullanılmak üzere, bu Kanunda bahsi geçen meslek birlikleri,
umuma açık mahaller, radyo-televizyon kuruluşları ile fikir ve sanat
eserlerinin tespit edilmesi ve çoğaltılmasına ilişkin materyalleri üreten
ve/veya bu materyallerin dolum, çoğaltım ve satışını yapan veya herhangi bir
şekilde yayan yerlerin dahil olduğu ortak bir veri tabanı oluşturulur.
Gerekli teknik alt yapı
ve donanım, erişim, kullanım, yetkilendirme, veri tabanının oluşturulmasına
ilişkin diğer tüm hususlar Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
26 ncı maddeye bağlı ek
madde 9'u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Ek madde 10'u okutuyorum:
EK MADDE 10. - Aşağıda
belirtilen hallerde idari para cezası uygulanır.
1. Bu Kanun kapsamında
korunan, yasal olarak çoğaltılmış, bandrollü
nüshaların yol, meydan, pazar, kaldırım, iskele, köprü ve benzeri
yerlerde satışını yapanlar hakkında üçmilyar lira,
2. 44 üncü madde
gereğince alınması zorunlu sertifikaları almaksızın faaliyet gösteren, 81 inci
maddede belirtilen taahhütnamenin bir kopyasını almaksızın, bandrol alınması
zorunlu fikir ve sanat eserlerini çoğaltan kişiler hakkında küçük işletmeler
için on milyar lira, orta büyüklükteki işletmeler için otuzmilyar lira, büyük
işletmeler için yüzmilyar lira,
3. Ek 5 inci madde
hükümlerine aykırı olarak derlenmesi gereken eserleri süresi içinde vermeyen
kişiler hakkında beşmilyar lira.
Bu maddede öngörülen para
cezaları gerekçesi belirtilmek suretiyle mülkî idare amirlerince verilir.
Para cezasının, tutanağın
tebliği tarihinden itibaren on gün içinde ödenmesi gerekir. On gün içinde
ödenmeyen cezalar iki katına çıkar ve ödeme süresi on gün daha uzar, bu süre
içinde de ödenmeyen cezalar üç katına çıkar. Cezanın ödenmiş olması,
yükümlülükleri ortadan kaldırmaz. Bu maddeye göre verilen para cezaları 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca tahsil
edilir.
Para cezaları ilgililere
usulüne göre tebliğ edilir. Bu para cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren
on gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine
işlemler durmaz. Mahkemenin itiraz üzerine verdiği kararlar kesindir. İtiraz, zorunlu
görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak ve kısa sürede
sonuçlandırılır.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
26 ncı maddeye bağlı ek
madde 10'u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Ek madde 11'i okutuyorum:
EK MADDE 11. - Ders
kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat
eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç
güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek
nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya
dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve
benzeri formatlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen
izinler alınmadan gerçekleştirilebilir. Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz,
ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca
bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve
çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur. "
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
26 ncı maddeye bağlı ek
madde 11'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 26 ncı madde kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 27. - 5846 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 6. -
Bu Kanunun 41 ve 43 üncü maddelerinde tarifelerin belirlenmesi ve sözleşmelerin
yapılmasına ilişkin öngörülen usul, bu maddelerde yer alan süreler
beklenmeksizin Kanunun yayımı tarihinden itibaren carî yıl esas alınmak
suretiyle uygulanır.
Bu Kanunun yayımı
tarihinden önce meslek birlikleri ile umuma açık mahaller ve yayın kuruluşları
arasında imzalanmış bulunan yayın sözleşmeleri, bütün hükümleri ile bu
sözleşmelerde belirtilen sürelerin sonuna kadar geçerlidir.
Bu Kanunun yürürlüğe
girmesinden itibaren en geç bir ay içerisinde bu Kanunun 41 ve 43 üncü
maddelerinde öngörülen sınıflandırma yapılır. Bu sınıflandırmaya bağlı olarak
tarifelerin meslek birlikleri tarafından en geç bir ay içerisinde ilk defa ilân
edilmesinden veya duyurulmasından itibaren altı ay içinde izin almak ve
sözleşme yapmak üzere meslek birliklerine müracaat eden mahaller ve/veya yayın
kuruluşları üçer aylık dönemler için meslek birlikleri tarifesinin 1/4'ünü
ödeyerek eser, icra, fonogram, yapım ve yayınları kullanmaya ve/veya iletimini
yapmaya en fazla altı ay süreyle devam edebilirler. Bu fıkra hükümleri bu
Kanunun 41 ve 43 üncü maddelerinde öngörülen usulün uygulanmasına engel teşkil
etmez.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
27 nci maddeye bağlı
geçici madde 6'yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 7'yi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 7. - Bu
Kanunun yayımı tarihinden önce, illerde oluşturulmuş olan denetim
komisyonlarından, 81 inci madde hükümleri çerçevesinde faaliyetlerini
sürdürmesine gerek görülmeyenlerin her türlü araç, gereç ve malzemeleri il
kültür ve turizm müdürlüklerine devredilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
27 nci maddeye bağlı
geçici madde 7'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Geçici madde 8'i
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 8. - Bu
Kanunla değiştirilen maddelerde öngörülen yönetmelikler, bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren altı ay içinde hazırlanılarak yürürlüğe konulur. Ek 9 uncu
maddede öngörülen veri tabanı bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl
içinde oluşturulur."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
27 nci maddeye bağlı
geçici madde 8'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 27 nci madde kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 28. - Bu Kanunun
yayımı tarihinde;
1) 23.1.1986 tarihli ve
3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanununun;
a) 9 uncu maddesinin
birinci fıkrasında geçen "ile bandrollerini" ve "veya
bandrolsüz" ibareleri,
b) 10 uncu maddesinin
birinci fıkrasının (a) ve (e) bentleri,
ikinci fıkrasında yer alan "(a)" ibaresi,
c) 11 inci maddesinin (c)
bendi ile (d) bendinde yer alan "1 inci fıkrasında belirtildiği şekilde
eserleri işletme belgesiz veya bandrolsüz veyahut bandrolleri ve işletme
belgesi olmasına rağmen aslına uygun olmayan şekilde gösterenler ile"
ibaresi,
2) 5.12.1951 tarihli ve
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun;
a) 1/B maddesinin (b)
bendinde yer alan "gerçek"
ibaresi,
b) 20 nci maddesinin
ikinci ve üçüncü fıkraları,
c) Ek 5 inci maddesinin
dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci fıkraları,
Yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
28 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
29 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 29. - Bu Kanunun 14
üncü maddesi ile 25 inci maddesiyle 5846 sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu
maddenin (2) numaralı bendinde yer alan "44 üncü madde gereğince alınması
zorunlu sertifikaları almaksızın faaliyet gösteren" ibaresi Kanunun yayımı
tarihinden altı ay sonra, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Komisyonun bir
talebi var.
Buyurun Sayın Başkan.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Küçük bir
redaksiyon ve madde teselsül sorunu var maddede.
"Bu kanunun 14 üncü
maddesi" ibaresi "15 inci maddesi" şeklinde ve "25 inci
maddesiyle" ibaresi "26 ncı maddesi" şeklinde düzeltilecek: bu
birincisi.
İkincisi de "15 inci
maddesi ile" ibaresindeki "ile" kelimesinin "ve"
olarak düzeltilmesi gerekiyor daha kolay anlaşılması için.
BAŞKAN - Yani "bu
kanunun 15 inci maddesi ve 26 ncı maddesiyle" şeklinde düzeliyor.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Evet.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyon Başkanının ifade ettiği bu düzeltmeyle birlikte, 29
uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
30 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 30.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın Bakanın bir
teşekkür konuşması olacaktır.
Sayın Bakanım, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Fikrî mülkiyet hukuku
alanını düzenleyen çeşitli yasaları birlikte ele aldığımız ve yeniden
düzenlediğimiz bu tasarımıza destek veren bütün milletvekillerine içtenlikle
teşekkür ediyorum; burada, Genel Kurulda bulunan bütün arkadaşlarıma içtenlikle
teşekkür ediyorum. Parti gruplarına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ve Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubuna özellikle ve içtenlikle çok teşekkür ediyorum.
Komisyonumuza, komisyonumuzun tüm üyelerine, çalışanlarına çok çok teşekkür
ediyorum. Bu yasanın hazırlanması sürecine katkı veren bütün meslek birliklerine
-isimlerini sayamayacağım; çünkü, bir ikisini unutursam, bir sorun olmasından
endişe ediyorum; insan, kürsüden konuşurken de bazen unutabiliyor- o meslek
birliklerinin yöneticilerine ve çalışmalarımıza katılan arkadaşlarımıza çok
teşekkür ediyorum.
Burada, kürsüden değerli
milletvekili arkadaşlarımız ifade ettiler. Gerçekten, örnek değeri taşıyan bir
yasa yapma süreci yaşadık. İçerisinde çok tarafın temsil edildiği,
kullanıcıların, meslek birliklerinin, birbirleriyle yarışan ve birbirleriyle
çatışan pek çok menfaat grubunun temsil edildiği bir hukuk evrenini tasarlamak
kolay bir iş değil ve biz, geçtiğimiz haziran ayında arama konferansları
zincirine başlarken, doğrusu, manzara hiç umutlu gözükmüyordu; ama, diyaloğun,
konuşmanın ve yöntemin, özellikle diyaloğa dayalı, empatik iletişime, kendisini
muhatabının yerine koyma anlayışına dayalı yaklaşımın, gerçekten, sonuç
verdiğine çok iyi bir örnektir.
Böyle bir yasa, belki de,
dünyanın hiçbir yerinde, ilgili tüm tarafların mutabakatıyla kabul edilmemiştir.
İlk kez, ilgili tüm tarafların, hem kullanıcılar hem eser sahipleri hem
birbirleriyle yarışan ve rekabet içinde olan meslek birlikleri hem iktidar hem
muhalefet hem yayın kuruluşları, kim varsa; ama, kim varsa, herkesin desteğiyle
çıkmış bir yasa. Bu, gerçekten övünç verici, kıvanç verici bir şey; ama,
dediğim gibi, bunu sağlayan şey, zannediyorum ki, en temelde, yönteme inanmak,
diyalog yöntemine inanmak ve diyaloğa önyargısız başlamak, diyaloğa belli bir
özgüven içinde başlamak, akılcı, sağduyulu ve bilimsel çözümden yana bir
tutumla başlamak; yani, çözüm odaklı olarak başlamak, sorun odaklı olarak
değil. Eğer, çözüm odaklısıysanız, ifade ettiğiniz ya da şikâyet ettiğiniz
sorunları çözme konusunda bir performans ortaya koyma, bir katkı ortaya koyma sorumluluğunu
da mecburen hissediyorsunuz. İşte orada diyalog başlıyor, orada, kendisini
muhatabının yerine koyan iletişim başlıyor ve orada, gerçekten, aklın bereketi
başlıyor. İnşallah, sonuçları da, bu mutabakat ortamının yarattığı kadar
bereketli olur.
Bundan sonra, tabiî ki,
devletimize, devletin birimlerine çok ciddî görevler düşüyor. Özellikle
İçişleri Bakanlığı teşkilatına ve belediyelerimize çok önemli görevler düşüyor.
Burada yapmak istediğimiz
şey, Türkiye'yi, esas itibariyle bir ayıptan kurtarmaktır ve ayıbın özü şudur:
İnsanlar, eşya mülkiyetinde, zihinlerinde oluşturdukları mülkiyet kavramına
benzer ve bir hak olarak zihinlerinde çok özel bir yere oturttukları bir fikrî
mülkiyet kavramına sahip değiller Türkiye'de. Genel olarak, genel ortalamadan
söz ediyorum. Yani, herhangi bir kişiye ait bir nesnenin izinsiz alınması,
kullanılması ve tüketilmesi bir hırsızlık olarak telakki edilirken, bir başka
insana ait fikrî mülkiyetin izinsiz kullanılması ve tüketilmesi genel
algılamada hırsızlık olarak nitelendirilmiyor. Oysa, en büyük hırsızlık bu;
çünkü, herhangi bir eşya, yeryüzünün herhangi bir materyalinin emekle
dönüştürülmesinden çok fazla bir şey değil. Oysa, bir fikrî mülkiyet konusu
üretim, ancak onun üstüne bir ömür adamakla gerçekleşebilir bir şey. Yani, hiç kimse, ömrünü, hayatını, ruhunu bir
bilim eserine, bir kültürel esere, bir sanat eserine adamadan onu ortaya
çıkaramaz. Yani, fikrî mülkiyet konusu ürünlerin arkasında ona adanmış bir
hayat, çileli bir hayat ve hayatlar vardır. Bunun bir hak alanı olduğunu görmek
ve anlamak durumundayız.
Uzun müzakereler
sonucunda önemli bir noktaya geldiğimizi düşünüyorum ve müsaade ederseniz, son
kez, ama, tutanaklara geçmesi bakımından, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kürsüsünden, doğrusu, milletim adına, ülkem adına, ülkemin aydın insanları
adına gururla, onur duyarak söylüyorum; belki de ilk defa önümüzdeki yıllarda
Avrupa Birliğinin Türk mevzuatına uyumundan söz edeceğiz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) "Belki de" diyorum ama "belki de"
kelimesiyle ifade etmek istediğimden daha fazlasını aslında söylemeye
çalışıyorum. Kesinlikle, bu yasa, uygulamasıyla da, Avrupa için de, bizim ileri
dünya dediğimiz özellikle Batı ülkeleri için de örnek değeri taşıyacak, örnek alınacak ve Batı'nın
kendisini bize uyduracağı, adapte edeceği, uyumlaştıracağı bir süreci açacak.
En azından, fikrî mülkiyet alanında biz bunu başardık ve bu başarıyı ortaya koymamıza katkıda bulunan herkese ve
tabiî, en başta Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli milletvekillerine
içtenlikle teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının,
sanatçılarımıza, düşünürlerimize, bütün sanat dünyasına ve ülkemize hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 18.40
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.55
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Enver YILMAZ
(Ordu)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 62 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Yüksek Öğrenim
Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.- Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine
İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/755) (S. Sayısı: 385) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu, 385 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa
Gazalcı; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
385 sıra sayılı Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin
Yasa Tasarısının tümü üzerinde, CHP Grubu adına söz aldım; hepinizi
saygıyla selamlarım.
Bu tasarı,
yükseköğrenimde okuyan gençlere kredi ve bursun nasıl verileceğini, kim
tarafından verileceğini düzenliyor. Bu tasarı yasalaşırsa, yükseköğrenim
gençliğinin bundan sonraki kredi, burs ve nakdî yardımları, belediyeler
dışında, tek elde-Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunda- toplanacaktır.
Kısa adı Yurtkur olan
Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu, 1961 tarihinde kurulmuştur ve bu konuda,
gerçekten deneyim sahibidir. Geçtiğimiz hükümetler, bir ara, bu kurumu,
üniversitelere devrediyorlardı. Bu yanlıştı; böyle, deneyim kazanmış, kendi
alanında değerli hizmetler yapmış kurumları geliştirmek gerekir. Eğer, oralarda
partizanca kadrolaşmalar olmuşsa, yanlış olan odur, kurumun kendisi değil.
Bu tasarıya göre,
belediyeler hariç tutularak, şimdiye değin, değişik kamu kuruluşlarının,
bankaların verdikleri burs ve krediler tek elde toplanacaktır. Aslında, tabiî,
belediyelerin hariç tutulması ne ölçüde doğru, bilmiyorum. Elbette,
belediyelerin, gençlerin okumasına katkı sunması, eğitime katkı yapması çok
güzel bir olay. Belediyelerin, kendi sınırları içerisinde, hemşerilerine,
okuyan öğrencilere burs ve kredi vermesi güzel; ama, bunun, doğru ölçütlerle
yapılması gerekir. Nitekim, bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri
olarak, bir önerge verdik; belediyeler, yine, öğrencilere katkı sunsunlar,
kendi hemşerilerine, kendi çocuklarına burs versinler; ama, bunu Yurtkur'a
bildirsinler istiyoruz. Mademki, böyle, tek elden bir dağıtım olacaktır, ikili
ödemelerde karmaşa ortadan kalkacaktır, bunu, bütünüyle Yurtkur'un
düzenlemesinin iyi olacağı kanısındayız.
(x) 385 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye, nüfus bakımından, çocuklar, gençler ülkesidir. Eğitim, bizim
geleceğimizdir. Çocuklarımız ne denli uzun süreli nitelikli bir eğitimden
geçirilirse, geleceğimiz o denli parlak olur.
Bugün, yükseköğrenim
gençliğine 90 000 000 liralık burs veya kredi verebiliyoruz. Bunların yetersiz
olduğunu hepimiz kabul ediyoruz -bugün, asgarî ücretli bir kişinin, ailenin
geçinebilmesi için, en azından, 400 000 000 - 500 000 000 liraya gereksinim
vardır- hele ailesinin yanında okumayan gençler için, bu para oldukça düşüktür
ve bu konuda da Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir önergemiz var; AKP'nin de
katılmasını istiyoruz. Belki bu yıl değil; ama, gelecek yıldan başlayarak, hiç
olmazsa, asgarî ücretin yarısı, her öğrenciye kredi ya da burs olarak
verilmelidir; yani, öğrenciye verilecek kredinin, bursun miktarı, asgarî
ücretin en azından yarısı olmalıdır. Bu da çok değildir; ama, hiç olmazsa, bir
ölçüde zorunlu giderleri için bir katkı sayılır.
Hepinizin çocukları var;
kendiniz de yükseköğrenimden geçtiniz. Büyük zorluklar içerisinde okuduğunuzu
anımsayın; bugünkü gençler de öyle. Devletin verdiği kredi yetmediği için,
başka kuruluşların bu konudaki katkıları için çocuklar, gençler kapı kapı
dolaşmaktadır. Bu konuda, devletin dışında, gerçekten başarılı görevler yapan,
değerli hizmetlerde bulunan demokratik kitle örgütleri vardır. Örneğin, ilk
aklıma gelen ve bu konuda gerçekten başarılı olan Çağdaş Yaşamı Destekleme
Derneği var. Bu dernek, 1995 yılından bu yana 16 000 gence katkı yapmıştır,
kredi vermiştir. Yine, Eğitim Gönüllüleri Vakfı, Atatürkçü Düşünce Derneği ve
başka kuruluşlar... Ama, eğer devlet, çocuğa vereceği krediyi çok düşük
tutarsa, bu, dıştan aldıkları, demokratik kitle örgütlerinden aldıkları para
da, belediyenin yaptığı yardım da yetmeyecek, çocuklar, belki, öğrenime ara
vererek ya da ek bir iş yaparak ya da başka kişilere boyun bükerek onlardan
katkı isteyecektir. Oysa, gençlerin öğrenim çağında giderlerini karşılayabilmesi
için, sosyal devlet anlayışıyla onlara yeterli bir kredinin, bursun verilmesi
gerekir diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bugün
üniversitedeki harçların ne kadar yüksek olduğunu biliyorsunuz. Gerçi, Yurtkur
bir de harç kredisi veriyor, bir katkı kredisi veriyor; ama, bu da yeterli
olmuyor; çünkü, harçlar o kadar yüksek ki. Bir kere daha burada söylemiştim.
Örneğin, 3 Eylül 2003 tarihli bir Resmî Gazete var elimde. Burada, birinci
öğretimde okuyan öğrencilerin harçlarını şöyle bir düşünelim... Tıp
fakültesinde okuyan bir öğrenci 375 000 000,
diş hekimliğinde, eczacılıkta 315 000 000, mühendisliklerde 245 000 000 lira veriyor. Hele ikinci öğretimde
okuyorsa bu rakamlar daha da korkunç oluyor. Devlet, öğrenciye yaptığı
harcamanın yarısını öğrenciden alıyor. Bunların da miktarı milyarlarla
belirtiliyor. Örneğin, veterinerlik fakültesinde okuyan bir genç 1 360 000 000
veriyor, mühendisliklerde 975 000 000. 3 000 000 000'ın üstünde harç ödeyen
çocuklarımızın da olduğunu düşünelim. Yani, eğitim, giderek paralı hale gelmiş
durumdadır.
Bakın, bugün, 1 500 000
gencimiz üniversiteye başvuruyor. Biz, bunların içerisinden 30 000-40 000'ini
kendi tercihi olan dört yıllık fakültelere yerleştirebiliyoruz. Onun dışındaki
gençler, ya istemedikleri fakültelere gitmek zorunda kalıyorlar ya da harcı
daha az olan yerlere gidiyorlar.
Bakın, bu konuda
üniversite gençleri arasında 2002 yılında bir anket yapılmış ve bunu
"Anketlerle Eğitim Gerçeği" diye Eğitim-Sen yayımlamış.
"İsteyerek girdiği bölüm" sorusuna göre, üniversite gençlerinin yüzde
32'si, yani üçte 1'i ancak istediği bölüme girmiş. İstemeden girdiği bölüm,
yüzde 43.
Gençler, üniversiteye
gelmek için belirli bir paralı eğitimden de geçiyor; biliyorsunuz,
dershanelerin parası milyarlarla ölçülüyor. Üniversite gençlerine sormuşlar:
"Buraya gelirken dershaneye gittin mi?" Bu ankete göre "evet,
sürekli gittim" diyen yüzde 38 gencimiz var. "Gitmedim; kendim
çalışarak geldim" diyen, yalnızca yüzde 18. "Dönem dönem gittim"
diyen yüzde 39.
"Üniversite yeterli işlevini
yapabiliyor mu" sorusuna, yüzde 72 genç "hayır, işlevini yerine
getirmiyor" demektedir.
Belki, kimi AKP'li
milletvekili arkadaşlarımızın bu paralı eğitimden söz edildiğinde canı
sıkılıyor; ama, bunlar yaşamın bir gerçeği. Bugün, öğrenciden, 30 çeşit, 30 ad
altında para toplanmaktadır. Bakın, bunların bir kısmını burada okumak
istiyorum, tutanaklara geçirmek için. Yine, KİGEM'in bir araştırma sonucunda
yayımladığı "Eğitimde Çürüyüş" adlı kitaptan okuyorum. 30 ad altında
toplanan bu paraların kimileri şunlar: Eğitime katkı payı, kayıt parası, karne
parası, diploma, koruma derneği, dergi, servis, yardımcı kitap, spor kolu,
tiyatro- temsil, fotoğraf, okul
forması, okul arması... Böyle gidiyor.
Değerli arkadaşlar, bu
araştırmaya göre, 2002 yılında, devlet çocuklara 7,5 katrilyon harcama yapmış,
17,5 katrilyon da veliler ödemiş. Yani, şu aşamada bütün eğitim aşamaları
fiilen paralı duruma gelmiştir. "İlköğretim parasızdır" denir; ama,
yine de çocuklardan, velilerden çeşitli paralar toplanır.
Değerli arkadaşlar,
yükseköğrenime gelebilmek bir derttir; yani, istediği bir bölüme girmek bir
derttir, yükseköğrenime geldikten sonra çocuğun okuması ayrı bir derttir.
Dertlerin en büyüğü de yurt sorunudur, barınma sorunudur. Bu Yurtkur, şimdi
kredileri, bursları dağıtacak kuruluş, 190 000 gencimizi barındırır. Değerli
arkadaşlar, ama, bizim 1 500 000 civarında, üniversitede okuyan gencimiz var.
Bunların büyük bir kısmı da, ailesinden ayrı, başka kentlerde okumaktadır.
Şimdi, düşünün, verilen 90 000 000 liralık krediyle bir çocuk, hele devletin
yurdunda da kalmadığını düşünürseniz, nasıl yaşayacaktır; ailesinin bir katkısı
olması gerekir.
Ben, 1980 yılında, yine,
Cumhuriyet Halk Partisinden milletvekiliyken, arkadaşlarımla birlikte
üniversiteyle ilgili bir araştırma önergesi vermiştim.O araştırma önergesinde,
bakın, o sıralarda, yükseköğrenime girebilme umudu çiftçi çocukları için yüzde
1 iken, işçi çocukları için 2,8; esnaf çocukları için 4,7; serbest meslekle
uğraşanların çocukları için 6,9; memur çocukları için 8,4; tüccar çocukları
için 9,9; sanayici çocukları için ise yüzde 34,3'tür. Bu gerçek, 2004'te de
değişmemiştir. Eğer, aileniz varlıklı değilse, dershanelere ya da özel kurslara
bedel ödeyerek sınavlara hazırlanmamışsanız, ne kadar yetenekli olursanız olun,
buna göre, üniversiteye gelmeniz, neredeyse, çok güçtür.
Üniversiteye geldikten
sonra da, demin söylediğim gibi, barınma, beslenme, ders kitaplarını alma...
Ders kitapları deyip geçmeyin, trilyonların döndüğü bir alandır, yüzbinlerce
kitap basılır ve dağıtılır.
Peki, ne olacak
diyeceksiniz... Geçmişte olduğu gibi olacak değerli arkadaşlar; sosyal devlet
devreye girecek.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Isparta) - Girdi zaten.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Çocuklarımıza, gençlerimize sahip çıkacağız. Yani, onların, her aşamada
okuması için elimizden geleni yapacağız. "Efendim, işte yapıyoruz"
diyor arkadaş. Tamam... Ben de yapılan kısmın yeterli olmadığını söylüyorum.
Bakın, bir şey söyleyeyim
size: Köylerde lise yoktur; yüzde 99 köyümüzde lise yoktur. İlköğretim zorunlu.
Çocuk köyde ya da yakın köyde, taşınarak okudu; liseye gelmek istiyor. Bir köy
çocuğunu düşünün; gelecek, ilçeye ya da ile. Millî Eğitim Bakanlığının -bir
ölçüde- yatılı sınavını kazanmışsa, o şanslıdır; ama, kazanamayan çocukların
okula gidebilmesi için mutlaka bir barınmaya, beslenmeye gereksinimi vardır.
Bir ilçede devlet yedi sekiz çeşit okul yapar, bir tek yurt yapmaz.
Değerli arkadaşlar,
parası olsun olmasın, bir aile, lise çağındaki, üniversite çağındaki çocuğunun
güvenli bir yerde kalmasını ister.
Eğitim, çocuğun
kişiliğini olumlu yönde geliştiren bir süreçtir; ama, siz onu atarsanız,
başının çaresine bak derseniz, işte orada sosyal devlet olmaz, orada, birtakım
çevrelerin ağına çocuğu düşürmüş olursunuz. Onun için, bu yurt politikasını
yükseköğrenimle sınırlı tutmamak gerekir. Kredi sorununu, barınma sorununu
ortaöğretimi de içine alacak bir biçimde yapmak zorundayız. Çünkü, eğitim bir
kamu hizmetidir, bir temel haktır, yani, bunu devletin yapması gerekir değerli
arkadaşlar. "Efendim, bundan önce zaten az yapılıyordu, 45 000 000
liraydı, biz bunu 90 000 000'a çıkardık..." Tamam; ama, bunun yeterli
olmadığını söylüyoruz; sosyal devlette yetenekli çocukların devlet tarafından
her aşamada okutulması, güvenlik içinde barınması, beslenmesi gerekir diyoruz.
Eğer bu yapılmazsa, yapılamazsa, o zaman bu, çocuklarımıza "başınızın
çaresine bakın" demektir. Köy çocuklarından, sanatçı olacak, doktor
olacak, mühendis olacak ya da dış hizmetlerde görev alacak çocukların milyonda
1'dir yükselebilmesi. Sözünü ettiğim budur.
Bu tasarıya biz genel
olarak katılıyoruz ve olumlu da buluyoruz; ama, bunun yeterli olmadığını
söylüyoruz. Diyoruz ki, bu krediler hiç olmazsa asgarî ücretin yarısına denk
olmalıdır, gelecekte de böyle olmalıdır ve şu anda, üniversiteler dahil, eğitim
paralı olmuştur.
Bakın, 2000 ve 2001
yılında büyük bunalım geçirdi Türkiye, yüzbinlerce kişi işinden, aşından oldu.
Bunların yükseköğrenimde okuyan çocukları, işini kaybeden ananın babanın
çocukları okullarını bırakmak zorunda kaldılar. Biz, gerçekten, ülkemizde,
çocuklarımızın iyi yetişmesi için, onların daha iyi bir ortamda eğitim görmesi
için çaba harcamalıyız diye düşünüyorum ve bu tasarıyla, bir ölçüde bu
sağlanıyor, şimdiye değin olan karmaşa bir ölçüde giderilebilecek. Örneğin,
noterler, senet üzerinden harç alamayacak bu tasarıya göre; bu, olumlu bir
gelişmedir; haciz konamayacak parası üzerine, aldığı kredi üzerine; bu, olumlu
bir gelişmedir; ama, bunların yeterli olmadığını söylüyoruz. Zaten, muhalefet
olarak, bu tasarıya olumlu baktığımızı; ama, bir gerçeği de örtmemek
gerektiğini; yani, şu anda, Türkiye'de, eğitimin ticarî duruma geldiğini
söylüyorum. Millî Eğitimi Bakanının, hükümetin görevi, daha çok insanı
okullaşmanın içine almaktır. Bakın, ilköğretimde yine devam etmeyen var; ama,
ortaöğretime geldiğiniz zaman yüzde 45'i okul dışına itiliyor değerli
arkadaşlar. Yani, yüzde 54,5-55 bir okullaşma var; yüzde 45'i fiilen eleniyor,
bunlar dışarıda tutuluyor. Bu çocukların içinde, gerçekten, bu ülkeye çok
hizmet edecek, her alanda hizmet edecek çok yetenekli insanlar var.
Dün, 5 yıllık eğitim
yeterli değil diye 8 yıllık zorunlu eğitimi getirdik. Bugün, kesintisiz 12
yıllık eğitimi düşünüyoruz; zaman zaman da böyle açıklamalar yapılıyor. 1999'da
karar alındı, 16 ncı Millî Eğitim Şûrasında; denildi ki: "12 yıllık
zorunlu eğitime bir an önce geçilsin." Neden; o yüzde 45 okul dışında
kalan çocukları okul içine almak için.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Sayın Gazalcı, 1
dakika eksüre veriyorum; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, üniversite gençlerinin binbir sorunu vardır. Üniversite
gençleri, katı bir disiplin yönetmeliğiyle, hâlâ, 12 Eylülün artığı bir
yönetmelikle bir potansiyel suçlu gibi görülür; yani, yüksek sesle şarkı
söylemekten tutun da, adımını atmak neredeyse suçtur.
Bir insanın gençlik
içindeki yaratıcılığı, ona güvenmek ve inanmakla olur, onu yönetime katmakla
olur. Eğer, bir insan açsa, kitabını alamıyorsa, üstüne başına giysi
alamıyorsa, insan gibi yaşayacağı bir yerde kalamıyorsa, o çocuk yaratamaz, o
genç yaratamaz. Gençlik üzerine nutuk atmak kolaydır; ama, ona, o sağlıklı
ortamı hazırlamak gerekir. Bu tasarının, bu konuda küçük bir adım olduğuna
inanıyoruz; ama, bunun yeterli olmadığını bir kez daha söylüyoruz. Gençliğimiz,
geleceğimizdir diyoruz. Sosyal devlet anlayışıyla, kimseye muhtaç etmeden, bu
beni okutuyor, bu kişi okutuyor, bu şirket okutuyor demeden, beni devlet okuttu
dedirtebilmek gerekir.
Bu duygularla, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Kemalettin Göktaş; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 385
sıra sayılı Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Kanun
Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinize
saygılar sunuyorum.
Anayasamızın 42 nci maddesi,
devletin, maddî imkânlardan yoksun, başarılı öğrencilerin öğrenimlerini
sürdürebilmeleri amacıyla, burslar ve başka yollarla gerekli yardımları
yapacağını öngörmüştür. Aynı hüküm, 1961 Anayasasında da yer almış olup, bu
amaçla, 351 sayılı Kanunla, 1961 yılında, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumu kurulmuştur. Halen, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olarak hizmet
vermekte olan Kurum, ülkemizde yükseköğrenim gören öğrencileri öğrenim
kredisiyle desteklemekte ve barınmalarını sağlamaktadır. 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanunuyla da, 1985 yılından itibaren, öğrencilerin okullarına
ödemekte oldukları katkı payları, katkı kredisi olarak Kurumca verilmektedir.
Kurum, 1961 yılından bugüne kadar 1 952 607 öğrenciye öğrenim kredisi, 1985
yılından bugüne kadar da 1 455 431 öğrenciye katkı kredisi vermek suretiyle
yükseköğrenimlerini sürdürmelerine destek olmuştur.
2003-2004 öğretim
yılında, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Sekreterliği
ile Kurum arasında yapılan ortak çalışma sonucunda, öğrencilerin burs ile aynı
zamanda kredi almasının önüne geçilmiştir; öğrenim kredisi veya burs almak için
belge veren 223 392 öğrencinin 54 753'üne burs, kalanının tamamına ise öğrenim
kredisi verilecektir. Ayrıca, katkı kredisi almak için müracaat eden bütün
öğrencilerin talebi karşılanmıştır. Böylece, 2003-2004 öğretim yılında, 517 633
öğrenciye öğrenim kredisi, 465 482 öğrenciye de katkı kredisi verilmiş
olacaktır. 1961 yılından hükümetimizin göreve başladığı tarihe kadar öğrenim
kredisi alan öğrenci sayısı 1 641 930 iken, 1 952 607'ye çıkarılmıştır. 1961
yılından hükümetimizin göreve başladığı tarihe kadar 495,6 trilyon öğrenim
kredisi ödemesinde bulunulmuşken, 2003 yılında 366 trilyon Türk Lirası, 2004
yılında ise 532 trilyon Türk Lirası olmak üzere, toplam 898 trilyon Türk Lirası
öğrenim kredisi ödemesi yapılmış olacaktır. Hükümetimizin göreve başladığı
tarihte, aylık miktarıyla öğrenim kredisi, yüzde 100 artışla, önlisans
öğrencileri için 45 000 000 TL'den 90 000
000 TL'ye, mastır öğrencileri için 90 000 000 TL'den 180 000 000 TL'ye, doktora öğrencileri için 135 000 000 TL'den
270 000 000 TL'ye çıkarılmıştır.
Benden önce burada
konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup Değerli Gazalcı'nın dediği gibi,
90 000 000 lira, hakikaten, az olarak görülmektedir; ama, takdir edersiniz ki,
bir yıllık bir zaman dilimi içinde, hükümete geldiğimiz tarihten itibaren, 45
000 000 lira olan öğrenim kredisi 90 000 000 liraya çıkarılmış; yani, yüzde 100
artış sağlanmıştır ve ayrıca, şunu ifade etmiştir: "Öğrencilerimize,
gençlerimize sahip çıkmamız lazım, onların önünü açmamız lazım." Hakikaten
doğrudur. Bir ülkenin gelişmesi, kalkınması için yapılacak en önemli
yatırımlardan bir tanesi de öğrencilere, gençlere yapılan yatırımdır; ama,
değerli arkadaşlar, takdir edersiniz ki, Türkiye'yi, hep beraber, hangi
şartlarda aldık... Türkiye, ekonomik yönden, hakikaten büyük bir uçurumun
eşiğindeydi. Bizler de, öğrencilerimize, bahsedildiği gibi, asgarî ücretin
yarısı kadar, hatta, daha fazla kredi verebilelim, burs verebilelim istiyoruz;
ama, hakikaten, Türkiye'nin imkânlarını zorlayarak, bu öğrencilerimize, bu
çocuklarımıza, yüzde 100 artış sağlanmak suretiyle -özellikle de Başbakanımızın
talimatıyla bu olmuştur- kredi veriyoruz. Bu bakımdan, inşallah önümüzdeki
yıllarda, bu gençlerimize yapacağımız kredi ve burs yardımlarında, bizim de
memnun olacağımız, sizlerin de memnun olacağı
günleri, inşallah, beraber yaşayacağız.
Ayrıca, gençlerimize
sahip çıkalım noktasında, aklıma gelen şu: Düşünün arkadaşlar, yıl sonunda
çocuklarımız üniversite imtihanlarına girmektedir. Takriben 1 500 000 - 2 000
000 civarında öğrenci imtihana girmekte ve bu öğrencilerimizin takriben yüzde
30'u ancak üniversitelerde okuma şansını yakalayabilmektedir. Bizler, tabiî ki,
hükümet olarak, Meclis olarak bu çocuklarımızın, bu gençlerimizin önünü açma
görevimiz var; inşallah, hep beraber, muhalefetiyle, iktidarıyla, elimizden
gelen en iyi çalışmayı yapmak suretiyle, önümüzdeki yıllar, bu gençlerimize, bu
çocuklarımıza daha iyi imkânları sağlamış oluruz.
Değerli arkadaşlar, bu
kanunla getirilmek istenen diğer bir konu da, Sayın Gazalcı'nın söylediği gibi
-çocuklarımız 90 000 000 lira civarında verilen krediden dolayı, dışarıda
yapmış oldukları alış verişlerde senet imzalamaktaydılar- bu kanunla beraber çocuklarımızın
kredisine veya bursuna hiçbir ticarî kuruluş artık haciz getiremeyecek. Bundan
önce, dışarıda yapmış oldukları alış verişlerde, bir kravat, bir gömlek, bir
kazak aldıklarında, ödeyemedikleri durumda, bazı ticarî kuruluşlarımız, Kredi
ve Yurtlar Kurumuna, öğrencilerin burslarına haciz getirtmekte idi; bu kanunla
bu da kaldırılmış olmaktadır.
Değerli arkadaşlar, fazla
zamanınızı almak istemiyorum; yine, ayrıca, öğrencilerimiz bu krediyi almak
için notere başvurduklarında, noterde yapmış oldukları işlemlerden dolayı 45
000 000 - 50 000 000 lira civarında bir masraf alınıyordu; bu kanunla inşallah
bu da kaldırılmış olacaktır ve bir nebze olsun, kredileri tek elden ödenmek
suretiyle, isteyen bütün öğrencilere katkı payları da verilmek suretiyle, gençlerimizin
öğrenimlerini biraz daha rahat bir şekilde sürdürebilmeleri için bu kanunu
getirmiş bulunmaktayız. İnşallah, sizlerin de katkısıyla biraz sonra bu kanun
çıkacak, gençlerimizi ve Kredi ve Yurtlar Kurumundaki bütün personelimizi
memnun edecektir; çünkü burada onların da özlük haklarıyla ilgili ufak bir
düzenleme var.
Kredi ve Yurtlar
Kurumunda çalışanlarımızı da ben burada hakikaten, Meclis huzurunda tebrik
etmek istiyorum.
Kanunun, Kredi ve Yurtlar
Kurumuna ve ülkemize, gençlerimize hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Göktaş.
Tasarının tümü üzerinde,
şahsı adına, Ordu Milletvekili Sayın Hamit Taşcı; buyurun.
HAMİT TAŞCI (Ordu) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Anayasamızın 42 nci
maddesi, imkânı olmayan başarılı öğrencilerimize, burslar ve farklı şekillerde
yardım etmeyi amir bir hükümdür.
Anadolu coğrafyası,
tarihinin hiçbir döneminde, bugünkü kadar genç nüfusa sahip olmamıştır. Bu
coğrafyada, 30 yaşın altındaki nüfusumuz 40 000 000'un üzerindedir. 30 yaşın
altındaki genç nüfusumuz, 40 000 000'u aşan bu büyük potansiyel bizim
geleceğimizdir, gücümüzdür, dinamizmimizdir, kudretimizdir. Eğer bunu akıllıca,
iyi yetiştirir ve yönlendirebilirsek, geleceğimiz o denli ak ve açık olacaktır.
Bugün, eğitim
sistemimizin hem yatay hem dikey sorunları var. Yatay sorunlara baktığımız
zaman; hâlâ, nüfusumuzun yüzde 13,5'i okuma yazma bilmiyor ve okuma yazma
bilmeyenlerin yüzde 80'ini kadınlar teşkil ediyor. Kızlarımızı ve oğullarımızı,
kısaca çocuklarımızı hâlâ okuryazar yapamayan bir ulusun, bir devletin, bir
milletin geleceğine çok açık ve net bakılması mümkün değildir diye düşünüyorum.
Öncelikle, nüfusumuzun tamamını okuryazar hale getirmemiz, artık kaçınılmaz bir
zorunluluktur. Bu nedenle, yeterli okul binasının, yeterli öğretmenin, yeterli
eğitimcilerin yetiştirilmesi zaruret halinde bulunmaktadır.
Eğitim sistemimizin
sorunlarına dikey olarak baktığımız zaman, eğitim sistemimizin dikey yapısında
ciddî sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunların başında gelen, öncelikle, para
değil, ekonomik güç değil, öncelikle, sorunumuz, bir anlayış sorunudur, bir
yaklaşım sorunudur, bir bakış sorunudur. Bu nedenle, çocuklarımızı, okulöncesi
eğitimden başlayıp, yükseköğretime ve hayat boyu eğitime yönlendiriş
çalışmalarımızda, anlayışımızda yeni bir bakış açısına, yeni bir yaklaşıma
ihtiyaç bulunmaktadır.
Bugün, eğitime ayrılan
kaynakları rantabl olarak kullanabiliyor muyuz? Eğitime ayrılan kaynaklar, asıl
hedefine ulaşabiliyor mu? Eğitimde kullandığımız insangücü, öğretim kadroları
-öğretmenler ve öğretim görevlileri- üzerlerine düşeni tam yapabiliyorlar mı?
Ayrılan kaynakları tam verime dönüştürebiliyor muyuz? Eğitimin program boyutu,
eğitimin yönelişi ve yönlendirilişi, arzu edilen düzeye gelmiş midir? Bu
soruların cevabı hâlâ tam verilebilmiş değildir.
Bir başka konuşmamda bir
örnek vermiştim; 1950'li yıllarda, Türkiye'nin kişi başına millî geliri 200
dolardı; aynı zaman diliminde, Japonya'nın kişi başına millî geliri 133
dolardı. Bugün Japonya'nın kişi başına millî geliri 40 000 dolara yaklaşmış,
Türkiye ise kişi başına millî gelirde, hâlâ 3 000 dolarlarda devam ediyor. Bu
problemin arka planına indiğimiz zaman gördüğümüz tablo şudur: Nitelikli
eğitim. Türkiye, hem yatay olarak hem dikey olarak, bu coğrafyada, arzu edilen
nitelikli eğitimi yakalayabilmiş değildir. Nitelikli eğitim, nitelikli insan
unsurunu; nitelikli insan, nitelikli yönetimi; nitelikli yönetim, nitelikli
kurumları ve nitelikli üretimi; nitelikli üretim de ulusların zenginleşmesini
sağlıyor, refahını artırıyor ve geleceğini rahata kavuşturuyor, toplumunu
rahata ulaştırıyor. Bugün, ülkemizin en önemli sorunu, eğitimdeki niteliği
henüz yakalayamamış olmamızdır.
Bu nedenle, burada, güzel
yasalar çıkarıyoruz, devrim niteliğinde yasalar çıkarıyoruz ve çıkarmaya da
devam edeceğiz. Bu yasa da bunlardan biri; ama, zor olan bir konu var -bunu
tekrar edeceğim- 22 nci Dönem milletvekilleri olarak bizler dahil olmak üzere,
hepimizin bir zihniyet değişimine ihtiyacımız var; bu ülkede, bir zihniyet
devrimine ihtiyacımız var. Eğer, bu zihniyet değişimini hep birlikte
beceremezsek, biz, burada beceremezsek, bunun
ülke sathında da becerilmesi zorlaşacaktır; hem burada kendimizi hem ülkemizin bütün vatandaşlarını
bir zihniyet değişimine hazır hale getirmek durumundayız.
Ülkemizin sorunu, tekrar
ediyorum, öncelikle, ekonomik ve parasal kaynaklar değildir; anlayış ve bakış
açısıdır, yeni projeler, yeni yaklaşımlar meselesidir. Bu değişimi sağladığımız
gün, Türkiye çok daha güzel olacaktır.
Sözümü fazla uzatmıyorum.
Hepinize saygılarımı arz
ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Taşcı.
Şahsı adına, Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Yüksek
Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Yasa Tasarısı üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi ve bizleri
izleyen sevgili vatandaşlarımızı, özellikle geleceğimizin güvencesi sevgili
gençleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Efendim, bu yasa
tasarısıyla, özet olarak 4 tane yenilik getirilmektedir. Bunlardan birincisi,
günümüze kadar çeşitli kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve
gönüllü kuruluşlar tarafından verilmekte olan burs ve kredilerin, bu yasa
tasarısıyla, bundan sonra, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğü tarafından verilmesi amaçlanmaktadır; yani, girift ve karmaşık bir
uygulamadan, yeknesak bir uygulamaya geçiş sağlanmaktadır. Bu, elbette ki, daha
çok öğrenciye daha yüksek miktarda kredi ya da burs verilmesini sağlayacaktır.
İkinci yenilik ise, genel
ve katma bütçeden pay alan kamu kurum ve kuruluşları ile iktisadî devlet
teşekkülleri ve 4046 Sayılı Kanun kapsamındaki özelleştirmeye tabi kurumlar ile
belediyeler ya da özel kuruluşlar tarafından verilen bursların, özel kuruluşlar
ile belediyeler hariç, diğer kamu kurumları tarafından verilenlerin, sadece
Yurtkur tarafından verilmesinin sağlanması, artı, bu kuruluşlar tarafından
verilen; yani, belediyeler ya da özel kuruluşlar tarafından verilen burs ya da
kredilerin ise bir bilgi bankasında toplanıp, bunların üçer aylık periyotlar
halinde Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bilgi olarak aktarılması.
Üçüncü yenilik ise,
yükseköğrenim gençliğine verilen kredi ve bursların, her türlü vergi, harç ve
resimden muaf tutulması; yani, vergi muafiyetinden faydalanması, artı, bu
kredilerin, bu bursların hacze tabi olmamasının getirilmesi.
Dördüncü yenilik ise,
gerçekten, bir Yurtkur personeli olarak -1988 ile 1995 yılları arasında görev
yaptığım- zorluklarını, görev güçlüklerini yakinen bildiğim Yurtkur
personeline, gecelerini gündüzlerine katarak vermiş oldukları hizmetten dolayı
yaşadıkları zorlukları bir nebze hafifletecek olan ek maddî imkânların
getirilmiş olmasıdır. Bu da, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olan bu
kuruluş mensuplarının, 1 inci derece devlet memuruna verilmekte olan
-ekgösterge, yanödeme vesaire dahil- en yüksek ücretin, brüt yüzde 130'unu
aşmamak üzere, devlet bütçesinden sağlanan gelirler dışındaki -351 sayılı
Kuruluş Kanununda tadat olunan- diğer gelirlerden elde etmiş olduklarının yüzde
16'sını geçmemek üzere, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
Yönetim Kurulu üyelerince belirlenecek oranlarda eködeme yapılması ve bu
eködemelerin -damga vergisi hariç- her türlü vergiden muaf tutulması suretiyle,
onlara maddî bir imkânın sağlanmış olması yeniliğinin getirilmesidir.
Değerli milletvekilleri,
gençlik bizim her şeyimiz. Gençlik, bir milletin atiye uzanan kolu, geleceğinin
güvencesi, güç kaynağı, baharda tomurcuklanan dalları; yani, mevsimlerin en
güzeli olan ilkbaharı. Gençlik, Atatürk'ün gençliğe hitabesiyle yetişecek ve yine,
gençlik -kendisini saygıyla andığım, değerli dost, emekli Albay Dursun Yaşa'nın
"Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi"ne aynı sayıda kelimeyle cevap verdiği
-Atatürk'ün gençliğe güvencesine layık olacak ve Türkiye Cumhuriyetini ve
istiklalini korumak için ihtiyaç duyduğu bütün imkânları, kudreti
damarlarındaki asil kanda bulabilecek bizim ümidimiz, geleceğimiz, her
şeyimizdir. Onun için, Türk gençliğine, bu Yüce Meclis, hangi yasal imkânlarla
katkı sağlarsa sağlasın, o gençliğin hakkını elbette ki ödeyemez.
Değerli Meclis üyeleri,
bizler, bu kutsal vatanı ve ilelebet baki olacak cumhuriyeti atalarımızdan,
ecdadımızdan miras aldık, aynı zamanda, gençlikten de emanet aldık. Sevgili
gençliğe, bu vatanı ve cumhuriyeti en iyi şekilde, emanet olarak iade edeceğiz;
bundan, hiç, ama hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Evet, yükseköğrenim
gençliğinin, sayısı 1 600 000 civarında. Bunların barınma ve beslenme
imkânlarını, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 1961 yılından beri
karşılamaya çalışıyor. Hakikaten, geçmişte teftişini yaptığımızda -şu
tespitimizi sizlerle paylaşmak istiyorum- içerisinde öğrencisi olmayan yurtlar
olduğunu, yine, üniversitesi olmayan yerlerde de yurtlar kurulduğunu gördük;
ama, şu 2000'li yıllarda, özellikle 2002, 2003 ve 2004 yıllarında, hakikaten,
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun yönetimindeki fark fark edilir hale
geldi.
Ben, bu kanunda emeği
geçen herkesi en içten duygularla selamlarken, özellikle, benden önceki sayın
konuşmacı Cumhuriyet Halk Partili Gazalcı'nın da isim vererek belirttiği üzere,
bazı sivil toplum örgütleri ya da gönüllü kuruluşların, kendi sübjektif
kriterlerine göre, gençliği birtakım tasnife tutup, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakfı gibi kamu kökenli kuruluşlardan almış oldukları bursları,
çeşitli maksatlar için kullandığını, maalesef, acı olarak gördük ve yaşadık.
İşte, bu yasa tasarısıyla, bundan sonra, özellikle art düşünceli hiçbir sivil
toplum örgütü ya da gönüllü kuruluş, çeşitli maksatlarla, yükseköğrenim
gençliğine bu burs ya da krediyi verme imkânını elinde tutamayacak.
Değerli arkadaşlar, biz,
cumhuriyet gençliği olarak, her türlü "izm"den uzak, hiçbir siyasî
görüş ya da düşünce tarafından kafaları taciz edilmeyen, analitik düşünebilen,
gecesini gündüzüne katıp, asla ve asla boş zamanı olmayan... Değerli arkadaşlar
özellikle söylüyorum, gençlere bazıları soruyorlar; "efendim, boş
zamanınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?" Zaman, bizim her şeyimiz, çok
kıymetli bir varlığımız. Zaman, harcandığında geri kazanılmıyor. Onun için,
Türk gençliğinin asla boş zamanı olmaz, serbest zamanı olur. O serbest zamanını
da ülkesi ve milleti için, vatanı için en iyi şekilde kullanır.
Ben, huzurlarınızda,
tekrar, bu tasarıyı gündeme getirdikleri için, başta Sayın Bakanımız olmak
üzere, komisyon üyelerine, Meclisimizin değerli milletvekillerine, konsensüs
sağlayarak oybirliğiyle bu yasa tasarısına imza atılarak kanunlaşmasına katkı
verdikleri için içtenlikle teşekkür ederken; gençlere, gelecek sizlerle,
gençlerle gelecektir diyor, hepinize saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Albayrak.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
YÜKSEK ÖĞRENİM ÖĞRENCİLERİNE BURS, KREDİ VERİLMESİNE İLİŞKİN
KANUN TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE l. - Bu Kanunun
amacı; yurt içinde yüksek öğrenim gören öğrencilere burs, kredi ve nakdî yardım
verilmesiyle ilgili esas ve usulleri düzenlemektir.
Bu Kanun, Kanunda gösterilen
tüm kamu kurum ve kuruluşlarını kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin
Ekmekcioğlu; buyurun.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek Öğrenim
Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Kanun Tasarısının 1 inci
maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış
bulunmaktayım; heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, dünyadaki en
genç nüfusa sahip ülkelerin başında yer almaktadır. Ülkemizin sahip olduğu bu
genç kitlenin en önemli bölümünü üniversite gençliği oluşturmaktadır.
Üniversite öğrencilerimiz, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de toplumu
harekete geçiren, sürükleyen itici güçlerin başında yer almaktadır.
Türkiye'nin, üniversite öğrencilerinin üretmemesini, ülkenin gelişimine ve
değişimine katkıda bulunmamasını tercih etmek gibi bir lüksü yoktur. Bugün,
sağlıklı tartışma zeminleri, doğru iletişim kanalları, saygı ve hoşgörü
ortamının sağlanması durumunda, Türkiye'deki üniversite gençliği, 21 inci
Yüzyıla ayak uydurabilecek çağdaşlıkta, çağın getirdiği sorunlarla
yüzleşebilecek sorumluluk bilincinde; dolayısıyla, geleceğe yön verebilecek
kapasitede çalışkan ve başarılı insanlar olup, topluma karşı sorumluluklarını
yerine getirebilecek istek ve donanıma sahiptir.
Böylesine gurur verici
tabloya rağmen, yükseköğrenim öğrencilerinin acil çözüm bekleyen sorunları
bulunmaktadır. Bunlar, bazı özel konularda farklılık gösterse de, genel olarak,
tüm yurttaşlarımızı ilgilendiren sosyoekonomik sorunlardan bağımsız değildir.
Yükseköğrenimde bulunan öğrencilerimizin büyük çoğunluğu maddî sıkıntı içinde
eğitimlerini devam ettirmeye çalışmaktadır.
Bilindiği üzere, ekonomik
sorunları olan öğrencilerimizin olanaksızlıkları nedeniyle zor durumda
kalmalarını engellemek ve aynı zamanda onların başarılarını ödüllendirerek
motive etmek amacıyla, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun verdiği
öğrenim ve katkı kredileri yanı sıra, gerek devlet kuruluşları gerekse vakıf,
kişi ve özel kuruluşlar tarafından çeşitli burslar verilmekteydi. Bursların
miktarı bursu veren vakıf veya kuruluş tarafından her yıl yeniden saptanırken
-bazıları karşılıklı, bazıları karşılıksız olarak- burslardan karşılıklı
olanların nasıl geri ödeneceği; yani, para olarak mı, yoksa mecburî hizmet
olarak mı geri ödeneceği bursu veren kuruluşlar tarafından belirlenmekteydi.
Ancak, üzerinde durduğumuz tasarı, birçok kuruluş tarafından birbirinden
habersiz şekilde yapılmakta olan ve bazen aynı öğrenciye birden fazla yardımı
engelleyerek daha fazla sayıda ihtiyaç sahibi öğrencilere yardım yapılmasını ve
bu konuda tek elden Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun yetkili olmasını
öngörmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının gerekçesi ve amacı, tarafımızca, olumludur; ancak,
yıllardır süren, çeşitli yardım kuruluşları, sivil toplum örgütleri,
üniversiteler, büyük işletmeler, holdingler, kamu kurum ve kuruluşları gibi
sayıları binleri bulan, buraya isimlerini sığdıramayacağımız genişlikte kuruluş,
başarılı yükseköğrenim öğrencilerine çeşitli burslar vermektedirler.
Her biri ayrı personel ve
organizasyon yapısına sahip olan bu kuruluşlar, tamamen kendi belirledikleri
ölçütler uyarınca, belirli sayıda belirledikleri öğrenciye farklı niteliklerde
burslar vermektedirler. Türkiye'de yükseköğrenim öğrencilerine verilecek tüm
bursların, gerek miktarları gerekse bursların başvuru sürecinden başlayarak,
kimlere, ne şekilde, hangi miktarda, ne kadar süreyle verileceğiyle ilgili
harcanan mesaiyi düşündüğümüzde, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun
büyük bir sorumluluk aldığını ve tasarının yürürlüğe girmesinden önce ciddî
altyapı çalışmalarının yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Tabiî ki, Yurtkur,
konusunda ihtisaslaşmış bir kuruluşumuzdur; ancak, halihazırda verilmekte olan
burslar, binlerce farklı kurum ve kuruluş tarafından organize edildiği için,
belli bir geçiş dönemi olmadan, birden, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumunun bunu üstlenmesi, kanımca, istenmeyen karışıklıklara neden olup, burs
veren kuruluşlarımıza olumsuz etkisi olabilir. Bu karışıklıklardan dolayı, burs
veren hayırsever kurum ve kuruluşlar, sistemin işleyişi konusunda yeterince
bilgilendirilmez ise ve talepleri doğrultusunda kendilerine kolaylıklar
sağlanamaz ise, burs vermekten vazgeçebilecek ve bu olumsuzluğun etkisi,
faturası, ihtiyaç sahibi öğrencilerimize çıkacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
artık, milletvekili telefonlarıyla, falan bakanın araya girmesiyle, onun bunun
torpiliyle burs ayarlanması alışkanlığı, gerek bizler gerekse toplumumuz
tarafından terk edilmelidir. Hepimiz yaşıyoruz ve içindeyiz. Kredi ve Yurtlar
Kurumuna özellikle bu konuda rahat hareket edebileceği bir özerklik sağlanmalı,
kurum, burs verilebilecek öğrencilerin kararını hiçbir etki altında kalmadan
verebilmelidir. Hakkı olan öğrenciye hakkı verilmelidir. Ben inanıyorum,
hepimizin de isteği budur.
Diğer bir değinmek
istediğim konu ise, bursların maddî büyüklüğü konusudur. Bugün aldıkları 50 000
000 ilâ 100 000 000'luk burslarla öğrenciler nasıl yurt parası ödeyecekler,
nasıl kitap alacaklar, nasıl beslenecekler, nasıl giyinecekler?! 5 çocuklu bir
aile, üniversitede okuyan çocuğuna maddî yardımda bulunamamaktadır. Ayağında
düzgün ayakkabısı olmadan okula gelen gençlerimiz vardır. Üniversiteli genç
mezun olacak, doğru dürüst elbisesi yoktur. Bu gençliğimize destek olmak ve
sorunlarını çözmek gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
bunlar, karşı karşıya olduğumuz gerçeklerdir. Bu gerçekleri görmezlikten
gelemeyiz, bunları yok sayamayız.
Sivil toplum kuruluşlarının,
yükseköğrenim öğrencilerinin sorunlarının çözümünde yaşamsal önemi vardır.
Özellikle verdikleri burslarla üniversite gençliğinin büyük destekçisi haline
gelmişlerdir. Yurtkurun, bu konuda burs veren kuruluşlarla sürekli dirsek
teması halinde olması gerektiğini düşünüyorum. Burs verilecek öğrencilerin
ekonomik durumu ile burs miktarı arasındaki ilişki iyi incelenmeli ve bu konuda
olabildiğince adil davranılmalıdır.
Önceden birkaç yerden
burs alan başarılı ve oldukça yoksul bir öğrenci, belki de, ancak, bu şekilde
hayatını, öğrenciliğini sürdürebilmektedir. Bu tip öğrencilerin durumu, ülkemiz
ortalama yaşam koşulları gözönüne alınarak değerlendirilmelidir. Hiçbir
ekonomik desteği olmayan bu öğrenci, ortalama 70 000 000'dan farklı yerlerden
üç bursla toplam 210 000 000'la ihtiyacını zar zor karşılıyorsa, siz kalkıp da
bu öğrenciye "tek burs alacaksın" diye ayda sadece 80 000 000-90 000
000 verirseniz, o öğrenci mezun bile olamaz. Hasbelkader mezun olursa da,
yetenekli ve kalifiye bu işgücü, beyin göçü dediğimiz şekilde, yabancı ülkelere
hizmet etmeye gider. Bugün, Türkiye, dünyada beyin göçü olan 34 ülkeden 24 üncü
sıradadır; yani, 100 kaliteli, başarılı öğrencimizden 59'unu mezun olduktan
sonra elimizden kaçırmaktayız. Yükseköğrenim öğrencilerimiz açısından diğer bir
kötü durum, onlara gelecekle ilgili perspektif sunulmamasıdır.
Bize göre, bütün
üniversite öğrencilerinin ortak sorunlarının en önemlileri, sahip oldukları
teorik bilgiyi pratikte kullanamama, mesleği hakkında yeterli bilgi sahibi olamama, dersleri ve mesleği
arasında ilişki kurumama ve mezun olduktan sonra hayatına nasıl bir yön
vereceğini bilememe şeklinde sıralanabilir.
Son yıllarda,
yükseköğrenim öğrencilerinde, çoğunlukla, eğitim sonrasında nerede
çalışacaklarına ve nasıl iş bulacaklarına yönelik âdeta bunalıma dönüşmeye açık
bir arayış gözlenmektedir; bu aşamada, yine, birkaç üniversitemizin mezunları
hariç, girdikleri meslekî seçme sınavlarında başarısız olmaktadırlar. Bu
başarısızlığın altında üniversiteyi bitiren öğrencilerin yeteneksizliği ya da
bilgisizliği yatmamaktadır; bu, almış oldukları eğitimin yetersiz olması,
eğitim verenlerin, çeşitli nedenlerle, üstlendikleri görevleri tam yerine
getirememeleri ya da en önemlisi, devletin, hükümetler eliyle, yeterli istihdam
kaynaklarını sağlayamamasından kaynaklanmaktadır. Eğer açılan 50 kişilik
kadroya 15 000-20 000 kişi başvuruyorsa, başarısızlığın nedenini gençlerimizde
aramanın haksızlık olacağına inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
çağdaş Türkiye'yi gençlerle birlikte kuracağız. Gençlik gelecektir, gençlik
umuttur. Türkiye'de hedeflerini gerçekleştirecek, çağdaş ve insanca bir düzen kuracak Cumhuriyet Halk
Partisinin, Atatürk gençliğine ve ülkenin geleceğine inancı tamdır.
Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
Ekmekcioğlu, teşekkür ederim.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Burs ve kredilerin
verilmesi
MADDE 2. - Yüksek Öğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumu; yurt içinde yüksek öğrenim gören ve bu Kanuna göre
çıkarılacak yönetmeliklerle belirtilen usul ve esaslar dahilinde yeterlikleri
ve ihtiyaçları tespit edilen öğrencilere burs-kredi verebilir.
Genel bütçeli daireler,
katma bütçeli idareler, kamu iktisadî teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları,
bütçenin transfer tertibinden yardım alan kuruluşlar, il özel idareleri ve
bunların kurdukları birlik, müessese ve işletmeler, özel bütçeli kuruluşlar,
özelleştirme kapsam ve programına alınmış hisselerinin yarısından fazlası
kamuya ait olan özel hukuk hükümlerine tâbi kuruluşlar, fonlar, döner
sermayeler, kamu bankaları, kanunlarla veya kanunların verdiği yetkiye
dayanılarak kurulan kurumlar ile kurul/üst kurullar ve diğer tüm kamu kurum ve
kuruluşları (belediyeler hariç) birinci fıkrada belirtilen yüksek öğrenim
öğrencilerine, burs, kredi ve nakdî yardım adı altında herhangi bir ödeme
yapamazlar; ilgili mevzuatları gereği burs, kredi verilmesini öngördükleri
yüksek öğrenim öğrencilerini, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna
bildirirler.
Genel bütçeli daireler ve
katma bütçeli idareler ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu
dışında kalan kurum ve kuruluşlarca bildirilen öğrencilere ödeme yapılabilmesi
için bu kurum ve kuruluşlarca gerekli meblağ, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumunca belirlenen ödeme tarihinden en geç otuz gün öncesine kadar, Kurum
hesabına yatırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama, bir şükran
borcumu ödeyerek başlamak istiyorum. Ben, Kredi ve Yurtlar Kurumunun kredisiyle
okudum. Onun için, Kredi ve Yurtlar Kurumuna, bu kürsüden şükran duygularımı
ifade etmek istiyorum.
Bu tasarıyı genelde çok
olumlu buluyorum. Bu tasarının çok olumlu yönleri var; ancak, çok da eksikleri
var. Bu tasarı, yapay bir tasarı, günü kurtarıyor; olması gereken bir tasarı;
ama, tasarının finansmanı ve gelecekteki çocuklarımız için bir fon oluşturmak
ve üniversite öğrencilerinin, Türkiye'de okuyan her ihtiyaçlı üniversite
öğrencisinin, devlet baba beni okutacak diye, böyle bir garantisinin olduğunu,
bu tasarıyla kimse hissetmez.
Anayasamızın 42 nci
maddesinde deniliyor ki, Türkiye'de, başarılı öğrencileri mutlak okutmak
zorundayız; Anayasa emri; ama, kaynak yetersizliğinden, bir şekilde, bugüne
kadar, değişik kurumlarca verilen ve tek elde toplanmayan burslar, Türkiye'de,
öğrencilerimizi bizar etmiştir ve her gün, değişik kurumlarda, geçimini
sağlamak için, sabahtan akşama kadar bekleyen gençlerimiz var. Öğretim yılı
başlayalı yaklaşık altı ayı geçti, bugün bile, bana, 3 öğrenci, burs bulur
musun diye geldi. Bu yasanın fon bacağını, finansman bacağını çözmezsek, bu
yasa, yine, yarın, aynı şekilde, işlemeyen bir yasa olur. Türkiye'de, ihtiyacı
olan bir sürü insan, bu yasa uyarınca burs alamaz.
Onun için, Sayın Bakanım,
bu yasayla birlikte, mutlaka, bir kredi fonu oluşturmak zorundayız; yani, bu
fona... Bugün, Türkiye'de okul yapan, Türkiye'de sağlıkocağı yapan herkesi
teşvik ediyoruz; çok olumlu, mutlak edilmeli ve bunlara birtakım imkânlar
sağlıyoruz; ama, onlar bir araç; esas olan insan. İnsana ise, böyle bir fon
sağlamıyoruz. Türkiye'de, artık, bunu otomatiğe bağlamak zorundayız. Aynı
şekilde, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumumuza, bir şekilde -onurlu Türk
gencini, ne olursunuz, onurluca okutun- onurlu Türk gençleri, aldıkları parayı
geri öderler Sayın Bakanım.
İnsanlar yükseköğrenime
başladığı zaman, ihtiyaçlı olan öğrenci "bursumu alabileceğim"
diyebilmeli. Onun için, bu tasarıyı bir şekilde fona dönüştürmezsek...
Çok kolay Sayın Bakanım;
eğer, biz, Türkiye'de, 500 000 ihtiyaçlı öğrencimize -bugün, 1 500 000
seviyesinde öğrencimiz üniversitelerde okuyor- 200 000 000'ar liradan -yani,
onların onurluca yaşayabilmesi için burs uygulamasına geçersek, böyle bir fon
oluşturursak Türkiye'de- sekiz ayda 800 trilyon, ayda 100 trilyon liralık bir
fon ayıracaksınız. Bu, yılda 800 trilyonluk bir fon demektir. Alınan bursların
geri dönüşümü altı yıl sonra başlayacağı için, bir şekilde, aynen okul yapımı
gibi, aynen sağlık ocağı yapımı gibi birtakım kurumları teşvik ederek, sadece
Kredi ve Yurtlar Kurumumuza bağlı böyle bir fon oluşturursak... Ben, çözümü
burada görüyorum. Aksi halde, her sene devlet bütçesinden yapılacak yardımlarla
çok az, çok kısıtlı sayıda öğrencimize burs verebiliriz ve bu gençlerimizin,
bir şekilde, hâlâ, devlete olan güvenini, insanlara olan güvenini, ülkeye olan
güvenini sağlayamayız Sayın Bakanım. Onun için, bu kanun tasarısının bir
sonrasında, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumumuzda mutlaka bir fon
oluşturmak zorundayız. Yine söylüyorum Sayın Bakanım; onurlu Türk genci,
onurluca aldığı krediyi, onurluca geri öder.
Sayın Bakanım, bir
öğrenci "Başbakanlık bursu" denilen bursa müracaat edip burs almaya
hak kazanmışsa, daha sonra, o öğrenci, bir şekilde yaşamında -diyelim ki-
mağdur olmuşsa; ilk yıl burs çıkmamışsa, ilk yıl hali vakti iyiyse, ama, daha
sonraki yıllarda, bu öğrencinin hali vakti bir şekilde yok olmuşsa, bozulmuşsa,
Başbakanlık bursundan kesinlikle yararlanamıyordu. Bu, bir kader değildir.
İnsanların başına ne zaman ne geleceği belli olmaz Sayın Bakanım. Onun için,
Kredi ve Yurtlar Kurumunun bu uygulamasında, mutlaka, üniversitelerin ara
sınıflarında okuyan öğrencilere de burs imkânı verilmeli. O insanın, o gün
ihtiyacı yoktu; ama, bir sene sonra ihtiyacı olur. "Hayır, ben burs
veremem, dört yıl önce, ilk müracaatında sana burs vermedik, 3 üncü sınıfta
sana burs veremem" demek, bir insanın insan hakkına aykırıdır, her şeye
aykırıdır; kimin ne olacağı belli olmaz. Annesini, babasını kaybetmişse, yoksul
duruma düşmüşse, hayır kardeşim, ben sana burs vermiyorum demek, son derece
yanlıştır; çünkü, bir kişi, eğer, baştan, Başbakanlık bursunu alamamışsa, daha
sonra alamıyor.
Sayın milletvekilleri,
tabiî, Kredi ve Yurtlar Kurumu, bugün, Türkiye'deki binlerce Türk gencinin,
binlerce insanın, hakikaten, bir evi olmuştur. Ben, hakikaten, teşekkür
ediyorum. Son derece ciddî... Tüm öğrencilerin bir annesi, bir babası gibi
olmuştur; ancak, çok da büyük eksikleri vardır. Birkaç örnek vereceğim.
Sayın Bakanım, Malatya
İnönü Üniversitesinin kampusu içerisinden 100 dönüm arazisi, onsekiz yıl önce,
Yurtkur'a devredildi; tek bir çivi çakılmadı. Yine, İnönü Üniversitesi kampusu
içerisinde daha önce başlamış 1 000 yataklı -500 kişilik, 500 kişilik olarak
ayrılmış- 2 kız öğrenci yurdu için, iki yıldır 500 milyar liralık ödenek çıkmış
olmasına rağmen, iki yıldır tek bir çivi çakılmıyor.
Bir kere, acaba,
Türkiye'de okuyan üniversite öğrencilerinin yurtları kampus içerisinde olanlar
mı başarılı, yoksa, yurtları kampus dışında olan öğrenciler mi başaralı diye
bir araştırma yaptıralım; ama, göreceksiniz ki, yurtları kampus içerisinde olan
öğrenciler daha başarılı. Onun için, bundan böyle, yapılacak yurtların
özellikle kampus içerisinde olmasında büyük yarar görüyorum.
Yine, şehir içerisindeki
yurtlarda kalan öğrencilerin büyük sorunları oluyor; en azından, taşıma
sorunları oluyor. Size bir örnek vereceğim: Malatya İnönü Üniversitesine giden
20 000 gencimiz var. Üniversite, şehrin 8 kilometre dışında ve insanlar, tüm
şehirden tek bir durağa geliyor. O durakta, sabahları 1 500-2 000 kişi kuyruğa
giriyor. Yine, şehir dışında olan Battal Gazi Öğrenci Yurdumuz var; durağın
daha ilerisinde. Tüm otobüsler dopdolu gittiği için, o yurtta kalan insanlar
asla otobüslere binemiyor Sayın Genel Müdürüm.
Ben, Malatya'da, geçen
hafta pazartesi günü, 3 tane at arabası kiralayayım dedim; fakat, Sayın
Belediye Başkanım haber almış. Sabah bir gittim ki, bir öğrenci bile yok,
hepsini taşıyor. Dedim: Ne güzel işte! Amaç bu değil mi... 2 000 kişi
soğukta... Fakat, gördüm ki -dün kontrol ettim- hâlâ aynı uygulama devam
ediyor.
Onun için, Sayın Bakanım,
özellikle yurtlardan üniversiteye taşımak büyük problem. Öğrencilerimiz, son
derece zor durumda, okullarına gidemiyorlar, otobüse binemiyorlar. Hatta ve
hatta -acı bir şey söyleyeceğim- kız öğrencilerimiz otostop yapmak zorunda kalıyorlar;
çok acı!
Bu açıdan, ben, ayrıca,
Türkiye'de üniversite gençliğine çok büyük destek veren Eğitim Gönüllüleri
Vakfına ve Toplum Gönüllüleri Vakfına -her ikisinin mütevellisi olmaktan onur
duyuyorum- şükran duygularımı ifade etmek isterim. Son derece çağdaş, dinamik,
sadece Türk gencine hizmet etmek için çalışan, Türkiye'deki tüm gençleri
bağrına basan bu iki kurum, hakikaten, Türkiye'de, üniversitelerde önemli
görevler yapıyor. Bu gibi kurumlarımıza mutlak destek olmak zorundayız.
Tasarının geneline olumlu
baktığımı söyledim; ama, Sayın Bakanım, eğer, bu eksiklikler giderilmezse, bu
tasarı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERiT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
FERiT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Bakanım, özellikle finansman bacağını çözemezsek, her sene,
acaba, genel bütçeden ne kadar para alırız, ne kadar aktarırız... Bu,
üniversitelerimizde okuyan gençlerimizin sorununu çözmez, yine 50 000- 100 000
kişide kalırız; ama, bir fon oluşturup, yılda 800 trilyonluk bir kaynakla, biz
6 yıl içerisinde, üniversitede okuyan herkese kredi veririz ve Türk gençliği
de, onurluca bu kredileri geri öder.
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385
sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin birinci paragrafından sonra
aşağıdaki ibarenin eklenmesini dileriz.
"Her bir öğrenciye
verilecek burs-kredi asgarî ücretin yarısından daha az olamaz."
|
Hüseyin
Özcan |
Mustafa
Gazalcı |
Halil
Ünlütepe |
|
Mersin |
Denizli |
Afyon |
|
Haşim
Oral |
Nuri
Çilingir |
Orhan
Sür |
|
Denizli |
Manisa |
Balıkesir |
BAŞKAN- Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul)- Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN- Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN- Konuşacak mısınız
Sayın Gazalcı?
MUSTAFA GAZALCI
(Denizli)- Çok kısa bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN- Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI
(Denizli)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; önergemiz, gençlere verilecek
kredi ve bursun asgarî ücretin yarısı kadar olmasını belirliyor. Şimdi Komisyon
da, Hükümet de katılmadığını söyledi.
Değerli arkadaşlar, bunun
bir alt sınırı olmalıdır; yani, kaynağı da, okul satarak değil tabiî, başka
şeyler yaparak değil. Kaynak bulunur. O yüzden ben...
AHMET IŞIK (Konya)-
2/B!.. 2/B!..
MUSTAFA GAZALCI
(Devamla)- Değerli arkadaşlarım, birçok şeye kaynak buluyorsunuz, banka
batıranların parasına kaynak buluyorsunuz; çocuk okutmaya gelince "kaynak
yok" deniliyor.
Bugünkü bütçe hesapları
altüst oluyorsa, biz, bu önergemizin gelecek yıldan başlayarak geçerli olmasını
önerdik. Yani, oraya eklenecek paragraf, cümle şu: "Öğrenciye verilen
kredi asgarî ücretin yarısı kadar olmalıdır."
Şimdi, öğrenci üstüne
nutuk atmak kolay. Düşünün, 90 000 000 lirayla çocuk okuyamaz. 200 000 000
lira, vereceğiniz para. "Asgarî ücret neyse yarısı olsun" diyoruz.
Onun için, milletvekillerinin,
gerçekten, bu konuda katkı vermesini diliyor, önergemizi desteklemesini
istiyoruz.
Teşekkür ederiz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
Diğer kuruluşlarca
yapılacak işlemler
MADDE 3. - Bu Kanunun
yayımı tarihinden sonra belediyeler tarafından, yüksek öğrenim öğrencilerine
burs, kredi verilmesi veya nakdî yardım yapılması halinde, yapılan yardımların
türü, miktarı ve kaç öğrenciye ne kadarlık süre için verildiğine ilişkin
bilgiler üçer aylık dönemler itibarıyla Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumuna bildirilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılan kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
3 Mart 1924, laikliğin ve
öğretim birliği sistemine geçişimizin 80 inci yılı. Maalesef, 2004'te, hâlâ,
AKP, laiklik ve eğitim birliği ilkesiyle bir hesaplaşma içerisinde. Seksen
yıldır eğitim sistemimizin sorunlarını çözememiş olmak büyük bir
talihsizliktir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kuşkusuz ki, bir ülkenin kalkınmasında, çağdaşlaşmasında,
refah seviyesinin yükselmesinde temel faktör, insan ve insan unsuruna sağlanan
eğitim olanaklarıdır. Ne yazık ki, bizler, gençlerimize, gurur duyabileceğimiz
bir eğitim olanağı sağlamış değiliz. Ülkemizde her yıl 1 200 000'e yakın
çocuğumuz eğitim sürecine dahil oluyor, her geçen gün sorunları daha da
büyüyor. Türkiye'de ivedilikle kamusal eğitimin niteliğini yükseltmemiz
gerekmektedir. Bunu gerçekleştirmek için, genel bütçeden eğitime daha fazla
kaynak aktarmak gerekmektedir. Bakın, İsviçre'de eğitime, bütçenin yüzde
14,3'ü, Fransa'da 11,1'i, Senegal'de 33'ü, Japonya'da 16,2'si gibi kayda değer
kaynaklar aktarılmaktadır. Ülkemizde ise, hâlâ, eğitimimiz, bütçeden hak ettiği
kaynağı alamamaktadır. 1993'te, eğitime, bütçenin yüzde 14,35'i ayrılırken, AKP
İktidarında geçen yıl 6,9; bu yıl ise 7,9 gibi bir pay ayrılmıştır.
Devletin özelleştirmeci
uygulamaları ve paralı eğitimin yarattığı fırsat eşitsizliği, kamusal ve ulusal
eğitim anlayışına ağırlık verilerek çözülmelidir.
Anayasamızın 42 nci
maddesi, devletin, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilere burslar ve
başka yollarla gerekli yardımda bulunacağını öngörmektedir. Bu da, sosyal
devlet ilkesinin gereğidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliğinin derinleştiği bir
dönemde, harç parasını yatıramadığı için kayıt yaptıramayan, yurt parasını
ödeyemediği için barınma sorununu çözemeyen gençlerimiz olduğunu gördük.
Üniversite öğrencilerinin
barınak sorunu büyük önem arz etmektedir. Devletin, yaşam koşulları çağı
yakalamış yurtlar inşa etmesi gerekmektedir. Bunun yanında, yurtlarda yuvalanan
radikal siyasal çevrelerin öğrenciler üzerinde baskı oluşturmasının önüne
geçilmesi de çok önemlidir. Bu yapılmadığında, gençlerimiz, çarpık ideolojik
amaçlarına ulaşmak için üniversite gençliği içerisinde var olmaya çalışan
irticaî çevrelerin kucağına itilmiş olacaktır.
Hazırlamış olduğumuz bu
tasarı, koordinasyonu kolaylaştıracağı ve kredi, burs olanaklarının artırılmasına
olanak sağlayacağı için, yerinde bir çalışma olmuştur. Komisyon aşamasında da,
bu özü nedeniyle, bizlerin de desteğiyle, oybirliğiyle kabul edilmişti bu
tasarı.
Bu tasarının 2 nci
maddesinin Genel Kurulca değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Mutlaka ki,
ülke geleceğine yapılacak en büyük yatırımlardan biri, gençlerimize sağlanacak
burs ve kredi olanaklarıdır; fakat, öğrencilere verilen burslar, çoğu zaman,
siyasal reklam kampanyalarının aracı olarak kullanılmış ve istismar edilmiştir.
Bu tasarının 2 nci
maddesi, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna burs ve kredi verme olanağı
sağlıyor; diğer kamu kuruluşlarının, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
aracılığıyla burs verebileceğini düzenliyor. Bu, doğru bir uygulama olacaktır;
ancak, belediyeler, bu sistemin dışında tutulmamalıdır. Bir yerel yönetim
birimi olan il özel idarelerinin bursları Kredi ve Yurtlar Kurumu aracılığıyla
vermesi öngörülürken, başka bir yerel yönetim birimi olan belediyeler bu kapsam
içine alınmıyor. Burs uygulamasının siyasal kaygılarla istismarının önüne
geçmek için, belediyelerin de diğer kurumlarla aynı kapsamda ele alınması
gerekmektedir. Bu nedenle, tasarıdan 3 üncü maddenin çıkarılarak, 2 nci
maddenin ikinci paragrafında yer alan "kamu kurum ve kuruluşları"
ibaresinden sonra "belediyeler ve belediyelerin kurdukları birlik,
müessese ve işletmeler" ibaresi eklenmeli diye düşünüyoruz
Burs ve kredilerin,
öğrencilerin, beslenme ve temel ihtiyaçlarını karşılamaları, sağlıklı bir
biçimde öğrenimlerini sürdürebilmeleri maksadıyla verildiğini düşünürsek, 90
000 000 olarak ödenen bursların yetersiz olduğunu görüyoruz.
Biraz önce konuşan AKP'li
arkadaşlarımız, gençleri çok sevdiklerini iddia ettiler. Eğer, gençleri
seviyorsak... Biraz önce vermiş olduğumuz öneriyi keşke kabul etseydiniz.
Gerçekten, biz, gençlerin gençliklerini yaşamaları, öğrencilerin öğrenci olarak
yaşayacakları bir seviyeye getirilmesi için bu önerimizi sunmuştuk.
Öğrenci, bu parayla,
karnını mı doyursun, kitap mı alsın, ulaşım giderleri olarak mı kullansın?
Gençlerimizin sosyalleşeceği alanlar olan sinema, tiyatro giderlerini bu
miktarlarla karşılamak mümkün müdür?
Eğitimin, sadece ders
kitaplarından ibaret olmadığını biliyorsunuz. Öğrencilerimiz gazete, dergi
alabilmeli, dünyadaki gelişmeleri takip edebilmelidir. Burs ve kredi miktarları
öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir düzeye çıkarılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
üniversite gençliğinin gerçek durumunu, Maliye Bakanlığı Bütçe Genel Müdür
Yardımcısı Ahmet Keskin'in araştırmasından irdeleyelim.
Her 4 öğrenciden 1'i
ailesinin gönderdiği 45 000 000 lirayla bir ay geçiniyor. Sonraki yüzde 20'lik
dilime, ailesi ancak 119 000 000 lira gönderebiliyor.
Her 10 öğrenciden 1'i
çalışarak eğitimini sürdürüyor.
Üniversite öğrencisi
başına, Amerika'da 19 802 dolar, İsrail'de 10 765 dolar, Şili'de 8 697 dolar,
Yunanistan'da 4 157 dolar, Uruguay'da 2 081 dolar kaynak ayrılırken, ülkemizde
ise, devlet, sadece 1 328 dolar kaynakla eğitim sistemimizi ayakta tutmaya
çalışıyor.
Üniversitelerin, öğrencilerin
gerçek sorunları bunlar. Öğrenci velilerimizin yüzde 80'inin 600 000 000 ve
altında gelire sahip olduğunu biliyoruz. En azından, burs ve krediler asgarî
ücretin yarısına endekslenseydi, bu velilerimizin sıkıntıları bir nebze de olsa
giderilirdi.
Eğitim sistemindeki
sorunları çözebilmemiz için, mutlak surette, eğitime genel bütçeden daha fazla
kaynak aktarmamız gerekmektedir.
Eğitim-Senin yaptığı bir
araştırmaya göre, 1979 yılında, 20 yıllık, 2 çocuklu bir öğretmen, aylık
beslenme giderleri için maaşının yüzde 59'unu ayırırken, günümüzde bu oran
yüzde 73'e yükselmiştir. Bunun anlamı şu, değerli arkadaşlar: Öğretmenlerimiz,
artık, karın tokluğuna çalışır durumdadır. İçlerinden şanslı olanları,
taksicilik, boyacılık, seyyar satıcılık gibi öğretmenlik mesleğiyle
bağdaşmayacak işler yapmak durumunda kalmaktadır. Dersine kafasında binbir
türlü sorunla giren öğretmenin ne kadar verimli olabileceği tartışılmalıdır.
Yaşadıkları ekonomik sıkıntı sebebiyle, öğretmenlerimizin, kendilerini
geliştirebilecek aktivitelere zaman ayıramadığını görüyoruz.
Eğitim emekçilerinin
özlük haklarının ve maaşlarının insanca, onurluca yaşayabilecekleri bir
seviyeye getirilmesi, hükümetin öncelikli görevi olmalıdır.
Yine, üniversitelerimiz,
ayrılan ödeneklerin yetersizliği sebebiyle, araştırma, geliştirme projelerinde
yeteri kadar kaynak aktarılmadığından, çalışamamaktadır.
Türkiye, OECD ülkeleri
arasında işsizlik oranı en yüksek ülkedir. En vahimi de, ülkemizde
yükseköğrenim görmüş olan gençlerimizin
artan işsizlik oranıdır. Ülke kaynaklarıyla yetiştirdiğimiz gençleri üretime
katamıyor, onları yurt dışında gelecek aramaya itiyoruz.
Gençlerimize, bir an önce
yeni istihdam olanakları yaratmalıyız;
beyin göçünün önüne geçerek, gençliğimizi ülke kalkınmasının dinamiği
haline getirecek özgüveni onlara kazandırmalıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan,
lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
-Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu duygu ve düşüncelerle,
gençlerin yanında olduğumuzu söylüyoruz, gençlere sahip çıkalım diyoruz. Bugün
gençler, eğer, bir kravat, bir elbise alamıyorsa, ailesine yük ise, bu gençlere
hep birlikte yardımcı olup, bu almış
oldukları burs ve kredi oranlarını, gelin, tekrar gözden geçirerek, en az
asgarî ücretin yarısına kadar çıkaralım diyor, Yüce Heyetinizi saygılarla
selamlıyor, bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi bildiriyoruz. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özcan.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır. Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385
sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini
arz ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Yüksel Çorbacıoğlu |
Mehmet Parlakyiğit |
|
Malatya |
Artvin |
Kahramanmaraş |
|
Halil Ünlütepe |
Muhsin Koçyiğit |
|
|
Afyon |
Diyarbakır |
|
Madde 3- Bu Kanunun
yayımı tarihinden sonra belediyeler tarafından yükseköğrenim öğrencilerine burs
veya kredi verilebilir. Burs veya kredi vermek isteyen belediyeler ne kadar
süreyle kaç öğrenciye burs veya kredi vereceğini Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar kurumuna bildirirler. Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu, ilgili
belediye,
a) İl belediyesi ise, il
belediyesi ve merkez ilçeye bağlı köy sınırları içerisinden,
b) İlçe belediyesi ise,
ilgili ilçe ve köylerinden,
c) Belde belediyesi ise,
belde sınırları içerisinden,
Yapılan müracaatları
dikkate alarak yeterince öğrenciyi saptayarak, ilgili belediyeden gerekli
miktardaki burs ve kredi bedelini tahsil ederek, belirlenen öğrencilere ödeme
yapılır.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kredi ve burs alacak
öğrencilerin daha objektif tespitinin yapılması.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
Malî muafiyet ve haciz
MADDE 4. - Yüksek Öğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumunca verilecek burs-kredi taahhüt senetlerinin noterde
tanzim ve tasdik edilmesine ilişkin iş ve işlemler; vergi, resim ve harca tâbi
değildir.
Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumunca verilen burs-kredi ve nakdî yardımlar haczedilemez.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
Ek Ödeme
MADDE 5. - Devlet
bütçesinden sağlanan ödenekler dışındaki Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu
gelirlerinden karşılanmak üzere Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunda
çalışan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi personele, görev unvanı esas
alınarak Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Yönetim Kurulunca uygun görülen
oran ve miktarlarda her ay ek ödeme verilir. Ek ödemelerin aylık tutarı, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununda tanımlanan en yüksek Devlet memuru aylığının
(ek gösterge dahil) brüt tutarının % 130'unu geçemez. Ek ödemelerde 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun aylıklara ilişkin hükümleri uygulanır ve damga
vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaz. Ek ödemeye ilişkin
usul ve esaslar Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Yönetim Kurulunca
belirlenir. Ek ödemeler, kurumun bir yılda toplanan gelirlerinin % 16'sını
geçemez.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Yönetmelik
MADDE 6.- Bu Kanunun
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı ve Millî Eğitim
Bakanlığınca müştereken çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE l. - 2 nci
maddede belirlenen kurum ve kuruluşlar tarafından, bu Kanunun yayımı tarihinden
önce burs, kredi ve nakdî yardım alan öğrencilere yapılmakta olan ödemelerle
ilgili iş ve işlemlerin yürütülmesine devam edilir. Ancak, bu durumda olan
öğrencilerin aldıkları burs, kredi ve nakdî yardımların türü, miktarı ve kimlik
bilgileri ile diğer her türlü bilgiler bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren en
geç altmış gün içerisinde Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bildirilir.
BAŞKAN - Söz talebi?... Yok.
Geçici madde 1'i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici madde 1 kabul
edilmiştir.
Geçici madde 2'yi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. - Bu
Kanunun yayımı tarihine kadar belediyeler tarafından, burs, kredi veya nakdî
yardım yapılmakta olan öğrenciler ile ilgili yardımların türü, miktarı ve kaç
öğrenciye ne kadarlık süre için verildiğine ilişkin bilgiler bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren en geç otuz gün içerisinde Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumuna bildirilir.
BAŞKAN - Söz talebi?..
Yok.
Geçici madde 2'yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici madde 2 kabul
edilmiştir.
Geçici madde 3'ü
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 3. -
2003-2004 öğretim yılında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ilk
defa burs almaya hak kazanan öğrencilerin 1.1.2004 tarihinden itibaren burs
ödemeleri Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından yapılır.
BAŞKAN - Söz talebi?..
Yok.
Geçici madde 3'ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 7.- Bu Kanun
1.1.2004 tarihinden geçerli olmak üzere
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Söz talebi?..
Yok.
7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 8. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin
Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 296
Kabul : 296 (x)
Kanunun hayırlı ve uğurlu
olmasını temenni ediyorum.
Millî Eğitim Bakanımız
bir teşekkür konuşması yapacaklardır.
Sayın Bakanım, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çıkan yasanın,
özellikle komisyon aşamasındaki, Genel Kurul aşamasındaki müzakereler esnasında
sağladığınız katkılardan dolayı hepinize çok teşekkür ediyorum.
Türkiye'de ilk defa bu
yıl, ÖSS kılavuzlarıyla birlikte, burs isteyen, kredi isteyen öğrencilerimiz
müracaatta bulunmuşlar, bunlar, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
tarafından değerlendirilmiş, bu yıl ilk defa müracaat eden bütün
öğrencilerimize kredi veya burs imkânı temin edilmiştir.
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
Maddî durumu diğerlerine
göre iyi olmayan; yani, sıralamada ilk 54 000 küsura giren öğrencilerimize burs
verilecek; geriye kalan bütün öğrencilerimize, müracaatını yapan, evrakını
teslim eden bütün öğrencilerimize de kredi verilecektir.
Hükümetimiz, sene sonu
enflasyonu yüzde 18,5 olarak gerçekleştiği halde, bizzat Sayın Başbakanımızın talimatıyla,
bir yılda, öğrenci kredilerini 45 000 000'dan 90 000 000'a çıkararak, bu konuda
yüzde 100'lük bir artış sağlamıştır.
Gönül ister ki, biz,
öğrencilerimize, üniversite öğrencilerimize, gençlerimize çok daha fazlasını
verelim. Eminim ki, ekonomideki iyileşmeler bu şekilde devam ettikçe,
öğrencilerimize çok daha iyi imkânlar temin edilecektir.
Türkiye'de 800 000'e
yakın öğrencimize kredi veya burs verilmektedir. Bundan sonra, bu meseledeki
dağınıklık giderilmiştir, bütün krediler ve burslar -belediyeler hariç olmak
üzere- Kredi ve Yurtlar Kurumunda toplanmıştır, dublikasyon ve çeşitli
konulardaki karışıklıklar önlenmiştir, bu konuda bir derlenme, toparlanma temin
edilmiştir.
Ben, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin değerli mensuplarına, bu konuda gösterdikleri duyarlılıktan dolayı,
gençliğimize böyle güzel bir yasayı armağan etmiş olmalarından dolayı,
Hükümetimiz adına sonsuz teşekkürlerimi arz ederim; iyi akşamlar dilerim
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 4 Mart 2004
Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 20.36
V.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazILI Sorular ve CevaplarI
1.-
İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Çukurova ve Kepez Elektrik AŞ.'nin imtiyaz
sözleşmelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın
cevabı (7/1696)
Ê