BIM 2 2 2004-03-22T14:00:00Z 2004-03-22T14:00:00Z 56 36356 207231 TBMM 1726 414 254494 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 43       YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

62 nci Birleşim

3 Mart 2004 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                     Sayfa       I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür'ün, Tekelin Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinde bulunan yüzde 100 oranındaki hissesinin blok satışına ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, Erzurum'da günlük hayatı etkileyen yoğun kar yağışının olumsuz etkilerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Öğretim Birliği Yasasının kabulünün 80 inci yıldönümüne ve ülkemizde sağladığı gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, Güneydoğu Asya ve Çin'den gelen ürünler karşısında yerli sanayiin durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)

5.- Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/753) (S. Sayısı: 386)

6.- Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/755) (S. Sayısı: 385)

V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazILI Sorular ve CevaplarI

1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Çukurova ve Kepez Elektrik AŞ.'nin imtiyaz sözleşmelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1696)

2.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, kamu avukatlarının ekgöstergelerine ve vekâlet ücretlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/1942)

3.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, SHÇEK'te yapılan bazı atamalara ve bir bürokratla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güldal Akşit'in cevabı (7/1961)

4.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, kiradaki vakıf gayrimenkullerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/1990)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15 .00'te açılarak üç oturum yaptı.

Muş Milletvekili Mehmet Şerif Ertuğrul, Muş İlinin yerleşim birimlerinden güvenlik nedeniyle zorunlu olarak ayrılıp şehirlerin varoşlarına yerleşen ve buralarda yaşam mücadelesi veren yurttaşların sorunları ile alınması gereken önlemlere,

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, Yeşilay Haftası münasebetiyle Yeşilayın önemine ve mücadele etmekte olduğu kötü alışkanlıkların boyutlarına,

Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün, Karaman İli elma üreticileri ile ihracatçılarının sorunlarına ve alınması gereken önlemlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 65 milletvekilinin, Karadeniz'e bırakılan zehirli atık dolu variller (10/171),

Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 60 milletvekilinin, Tekelin alkollü içkiler kısmının özelleştirilmesi (10/172),

Konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Genel Kurulun 2.3.2004 Salı günkü birleşiminde, sözlü sorular dışındaki diğer denetim konularının görüşülmemesine, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 50 nci sırasında yer alan 392, 44 üncü sırasında yer alan 386, 43 üncü sırasında yer alan 385, 10 uncu sırasında yer alan 371, 42 nci sırasında yer alan 384 ve 31 inci sırasında yer alan 361 sıra sayılı kanun tasarıları ve teklifinin bu kısmın 5, 6, 7, 8, 9 ve 10 uncu sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine, çalışma sürelerinin ise bugünkü birleşimde 392 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar, 3.3.2004 Çarşamba günkü birleşimde sözlü sorular görüşülmeksizin 385 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar, 4.2.2004 Perşembe günkü birleşimde de 361 sıra sayılı kanun tekfinin görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Avrupa Parlamentosu Başkanı Pat Cox'un, Genel Kurula hitaben konuşma yapma isteği,

Kabul edildi.

Avrupa Parlamentosu Başkanı Pat Cox, Avrupa Birliği-Türkiye arasındaki ilişkiler ile Avrupa Birliğinin içinde bulunduğu durum ve dünyadaki gelişmeler konusunda Genel Kurula hitaben bir konuşma yaptı.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan                                (6/428) esas numaralı soruya, Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül;

9 uncu sırasında bulunan                                (6/447) esas numaralı soruya, Devlet Bakanı Mehmet Aydın;

4 üncü sırasında bulunan                                (6/434),

7 nci sırasında bulunan                                (6/437),

35 inci sırasında bulunan                                (6/484),

Esas numaralı sorulara, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu;

3 üncü sırasında bulunan                                (6/430),

5 inci sırasında bulunan                                (6/435),

Esas numaralı sorulara, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin;

Cevap verdi; (6/428), (6/430), (6/435), (6/434), (6/437), (6/447) esas numaralı soru sahipleri de karşı görüşlerini açıkladılar.

2 nci sırasında bulunan                                 (6/429),

6 ncı sırasında bulunan                                (6/436),

8 inci sırasında bulunan                                (6/446),

Esas numaralı sorular, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildi; soru sahipleri de görüşlerini açıkladılar.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523) (S. Sayısı: 152),

3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305),

Görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden,

4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731) (S. Sayısı: 349) görüşmeleri, ilgili Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

5 inci sırasına alınan, Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısının (1/699) (S. Sayısı: 392), görüşmelerini müteakiben, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

3 Mart 2004 Çarşamba günü, saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.29'da son verildi.

 

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Enver Yılmaz

 

Türkân Miçooğulları

 

Ordu

 

İzmir

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Yaşar Tüzün

 

 

 

Bilecik

 

 

 

Kâtip Üye

 


                                                                           No. : 94

II. - GELEN KÂĞITLAR

3 Mart 2004 Çarşamba

Tasarı

1.- Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/765) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2004)

Teklifler

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Belediye Sınırları İçerisindeki Kamuya Ait Yer ve Kuruluşların İsimlendirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/258) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2004)

2.- Ankara Milletvekili A. İsmet Çanakçı'nın; 4.7.1934 Tarih ve 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/259) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2004)

3.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın; 2972 Sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/260) (İçişleri ve Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2004)

4.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/261) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2004)

5.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın; 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/262) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2004)

6.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in; Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/263) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2004)

Tezkereler

1.- Mersin Milletvekili Vahit Çekmez'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/494) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2004)

2.- Denizli Milletvekili Osman Nuri Filiz'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/495) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2004)

3.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/496) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2004)

4.- Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/497) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.2.2004)

5.- Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/498) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2004)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 Milletvekilinin, Güneydoğu Asya ve Çin'den gelen ürünler karşısında yerli sanayiinin durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2004)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

3 Mart 2004 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır.

Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Tekel Alkollü İçkiler ve Ticaret A.Ş'de bulunan yüzde 100 oranındaki idare hissesinin blok satışı hakkında söz isteyen, Balıkesir Milletvekili Orhan Sür'e aittir.

Sayın Sür, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür'ün, Tekelin Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinde bulunan yüzde 100 oranındaki hissesinin blok satışına ilişkin gündemdışı konuşması

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; Tekelin Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinde bulunan yüzde 100 oranındaki hissesinin blok satışıyla ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, AKP Hükümetinin yaptığı özelleştirmelerle ilgili olarak, bu kürsüden, sizlere defalarca seslendim; örneğin, Balıkesir SEKA Fabrikasının, yandaş Albayraklara nasıl peşkeş çekildiğini tüm detayıyla sizlere anlattım. Belki, bazılarınızın yüzü kızardı; ama, peşkeş çekilmelere, maalesef, devam ediliyor. Bu kürsüye gelip de, haktan hukuktan bahsetmekle, fakir fukaranın yanında olunmuyor. Hortumlamaları kestik demekle, hortumlamalar bitmiyor. Önemli olan, yaptıklarınız, söyledikleriniz değil.

Değerli arkadaşlarım, AKP Hükümetinin yaptığı özelleştirmelerde şeffaflıktan ve kamu yararının gözetilmesinden söz etmek mümkün değil. Maalesef, bu tür özelleştirmeler hâlâ devam ediyor. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Tekelin özelleştirilmesine özde karşı olduğumuzu çeşitli defalar yineledik; ama, bu özelleştirmenin şeklinde de bazı yanlışlıklar var.

Değerli arkadaşlarım, yıllık ortalama 550 000 000 dolar cirosu olan bu şirketin, her yıl devlete 385 000 000 dolar vergi geliri sağladığını biliyoruz. Kayıtdışı ekonominin bu kadar yoğun olduğu bir ülkede, böyle bir özelleştirmenin sonucunda, bu 385 000 000 doların bundan sonra acaba ne kadarı devlete vergi olarak gelecek; bunu sorgulamak istiyoruz.

Tekelin bu bölümünün özelleştirilmesinde ne yapılıyor, önce bunu size anlatmak isterim. Tekele ait 13 tane içki fabrikası, varlık satışı olarak devrediliyor. Ayrıca, yine Tekele ait 3 tane içki fabrikasının da beş yıllık işletme hakkı devrediliyor.

Değerli arkadaşlarım, satışa konu bu 13 fabrikanın 11 tanesine sadece son beş yıl içinde, devletin, yani Tekelin yaptığı yatırım 258 100 000 dolar. Bu fabrikaların arsa varlıklarını -çok değerli arsaları var- ve fabrikaların binalarını falan bunun içine koyduğunuzda sadece varlık değerleri 360 000 000 dolara ulaşıyor. Ayrıca, yıllık cirosu 470 000 000 dolar olan rakı var, dünyadaki yüksek alkollü içkiler içinde ön sıralarda gelen bir rakı ve yine ürettiği votka var. Bu iki içkinin sadece marka değerinin 220 000 000 dolar olduğu söyleniyor.

Değerli arkadaşlarım, bunlar hiç gözönüne alınmıyor. İlginç başka bir yaklaşım daha var, 7 Haziran 2003 tarihinde özelleştirmeye çıkılıyor ve o tarihteki durum saptanıyor; özelleştirme yeni gerçekleştirildi. Tekel, ekim ve kasım aylarında, bir yıl yetecek kadar hammadde satın alıyor; yani, incir, üzüm alıyor, şişesini depoluyor, mantar alıyor ve bunlar, şu anda Tekelin deposunda ve Tekel, yaşayan bir varlık. Tekelin depolarında, yarı mamul ve mamul olarak bulunan alkollü içkiler var, satışa hazır, şişelenmiş vaziyette içkiler var. Bunların toplam değeri yaklaşık 160 000 000 dolar, değerli arkadaşlarım. Bunları topladığınızda 740 000 000 dolar gibi bir rakam çıkıyor ortaya ve o "babalar gibi satarım" diyen Sayın Bakanımız -ki, bugün, burada olması lazım, eğer, bu sistem düzgün işliyorsa, bu konuşmaya yanıt vermesi lazım- bu 740 000 000 dolarlık bir değeri 292 000 000 dolara satıyor. Ama, yetmiyor, yetmiyor değerli arkadaşlarım, üstüne de 35 000 000 dolar, işçilere tazminat ödeniyor devletin kasasından.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, buna peşkeş çekme denilmez de ne denir?!. Şimdi, 292 000 000 dolardan 160 000 000 dolarlık, depodaki stok malı çıkarın, 35 000 000 dolar, işçiye ödenen tazminatı çıkarın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Sür, eksürenizi başlatıyorum; konuşmanızı tamamlayın ve yeni bir uzatmaya mahal vermeyin.

ORHAN SÜR (Devamla)- Teşekkür ediyorum Başkanım.

160 000 000 dolarlık stoku ve 35 000 000 dolarlık işçi tazminatını çıkardığınızda, bu satışın, gerçekte, 100 000 000 dolar gibi bir rakama gerçekleştiğini görürsünüz. Bundan önceki özelleştirmelerde, ben buraya çıkıp konuştuğumda "zarar ediyor" diye bağırıyordunuz.

Değerli arkadaşlarım, Tekelin alkollü içkiler fabrikası, yılda 40 000 000-45 000 000 dolar kâr ediyor; yani, ikibuçuk yıllık kârına bu fabrikaları satıyorsunuz. Buna ben ne diyeyim size; peşkeş çekmek değil de nedir bu?!

Ayrıca, bu fabrikaları alan kuruluşların, şirketlerin de birsürü şaibesi var. Devletin bugüne kadar bu şirketlerle yaptığı bütün işlerde devlet zarara uğramış. KİT Komisyonunda, Tekelin hesaplarını, sırf bu şirketlerden bazılarının, yüksek artışları nedeniyle, aldığı ihalelerdeki yüzde 3 000'lere varan, 30 kata varan değer artışları nedeniyle, daha geçen gün, hep birlikte ibra etmedik; ama, bu şirketlere şimdi Tekeli satıyoruz!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SÜR (Devamla) - Bu oturduğumuz koltukları yapan şirket de bunların içinde.

Yani, değerli arkadaşlarım, derenin taşıyla derenin kuşu vuruluyor, devletin parasıyla devletin fabrikaları satın alınıyor!

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Sür, teşekkür ediyorum; sağ olun.

Gündemdışı ikinci söz, Erzurum İlinde aralıksız 40 saat süreyle yağan kar felaketi hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'a aittir.

Buyurun Nuri Akbulut. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, Erzurum'da günlük hayatı etkileyen yoğun kar yağışının olumsuz etkilerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

 MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde Erzurum'da yağan ve günlük hayatı olumsuz etkileyen kar yağışıyla ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Erzurum'da, 21 Şubat Cumartesi günü başlayan ve 23 Şubat Pazartesi günü sabah saatlerine kadar aralıksız 40 saat devam eden yoğun kar yağışı, son 68 yıldan beri yaşanan en yoğun kar yağışı olmuştur. İl merkezinde ve açık alanlarda 2 metreye kadar ulaşan kar nedeniyle diğer il ve ilçelerimizle tüm karayolu bağlantısı kesilmiş ve köylerimizin tümünün yolları kapanmış, merkezde ve merkeze bağlı köylerde ilk ve ortaöğretime beş gün süreyle ara verilmiştir.

Yoğun kar yağışı nedeniyle kara ve demiryolları ulaşımı yanında hava ulaşımı da aksamış, uçak seferleri iptal edilmiş, Suudi Arabistan'dan Erzurum'a dönmek isteyen hacı adayları üç gün Ankara'da bekletilmek durumunda kalınmıştır.

Mahsur kalan bir yolcu trenindeki vatandaşlarımız kurtarılmış, ulaşım yapılamaması nedeniyle ilde beklemek zorunda kalan yolcular, ildeki misafirhanelerde misafir edilmiştir.

Kar tabakasının aşırı yüksekliği nedeniyle resmî kurumlardaki kar savurucu rotatif dışındaki iş makineleri verimli olarak çalıştırılamamış, bu nedenle, Karayolları ve Köy Hizmetlerinin bölgedeki çalışmaları güçlükle ve gecikmeli olarak sürdürülebilmiştir.

Kar yağışının durmasından sonra ise, şehir içindeki araçların hareket ettirilmesi mümkün olamamış, insanlar işlerine gidememiş, ticaret tümüyle durmuş, vefat eden insanlarımızın gömü işlemleri dahi iki gün gecikmeli olarak yapılabilmiştir.

Yaşanan afet nedeniyle, Erzurum Valiliği Kriz Merkezinden başlatılan çalışmalar, bakanlıklarımızın yakın ilgi ve desteğiyle, ilave ödenekler, çevre illerden rotatif, greyder, kar bıçaklı kamyon ve diğer iş makineleri takviyesi yapılarak, bir plan dahilinde, koordineli olarak yürütülmüş ve önemli aşamalar kaydedilmiştir.

Bu vesileyle, Erzurum milletvekilleri olarak, 24 Şubat 2004 tarihinde Sayın Başbakanımıza sunduğumuz bölgede meydana gelen zararın telafisi için gerekli desteğin sağlanması talebine gösterilen hassasiyet ve desteklerinden dolayı, başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Bey olmak üzere, Tarım Bakanımız Sayın Sami Güçlü'ye ve hasta olmasına rağmen her türlü yardım ve desteği esirgemeyen Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen Beye minnet ve şükranlarımızı sunuyorum.

Bu vesileyle de, Sayın Bakanımız Zeki Ergezen Beye Allah'tan şifalar diliyoruz.

Ayrıca, meydana gelen olumsuzlukların giderilmesinde özverili çalışmalarıyla katkıda bulunan tüm işçi kardeşlerimize ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Erzurum, bulunduğu 2 000 metre rakımı itibariyle çok yoğun kar yağışının yaşandığı, iklim ve coğrafî şartların diğer illerimize oranla farklılık arz ettiği bir ilimizdir. Kimilerine göre nostaljik anıların yaşanması için bulunmaz fırsat olarak görülen bu beyaz örtü, bölge insanımız için can ve mal kaybına neden olan, sosyal ve ekonomik hayatı derinden etkileyen, halkı evlerine hapseden, ulaşımı engelleyip yolları kapatan, ekonomik kaynakları tümüyle yutan, don, çığ ve sel felaketleriyle hayatı çekilmez hale getiren bir unsurdur.

Ulaşımın sağlanması ve halkın yaşamının kolaylaştırılması amacıyla, Karayolları ve Köy Hizmetleri Bölge Müdürlükleri ve ilgili belediyeler tarafından yaklaşık yedi ay süreyle karla mücadele çalışması yürütülmekte, gerek yağan kardan dolayı gerek buzlanmayı önleyici tedbirlerin olumsuz etkilerinden dolayı ve gerekse karların temizlenme çalışmaları sırasında yolların mevcut fizikî yapıları bozulmakta, önceden yapılan yollar dahi birkaç yıl içerisinde kullanılamaz hale gelmekte, şehir içerisinde asfalt bozulmalarının yanında, karo, bordür ve yeşil alanlar da zarar görmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbulut, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Vatandaşa hizmet olarak yansıyacak ve bölgelerarası kalkınmışlık farkının giderilmesine katkısı olacak kaynakların zorunlu olarak karla mücadeleye harcanması karşısında, Doğu Anadolu Bölgesi, özel bir projeyle desteklenmelidir. Bu nedenle, Erzurum, Bingöl, Muş, Ağrı, Kars ve Ardahan gibi bölgedeki iller, Karayolları ve Köy Hizmetleri Bölge Müdürlükleri ve bölge belediyeleri, Özel Karla Mücadele Destekleme Projesi çerçevesinde ilave ödenek, araç, gereç ve ekipmanla takviye edilmelidir.

Erzurum'da yarım kalmış tüm yatırımların, yolların ve altyapı hizmetlerinin tamamlanabilmesi için ilgili bakanlıklara acilen ödenek aktarılması hususunda Sayın Maliye Bakanımızın ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı ile diğer yetkililerin gerekli hassasiyeti göstereceklerine eminiz.

Bu vesileyle, hepinize, yeniden, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akbulut.

Gündemdışı üçüncü söz, Öğretim Birliği Yasasının 80 inci yıldönümü ve öğretimin birliği ve günümüzde eğitimle ilgili söz isteyen, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'e aittir.

Sayın Kepenek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Öğretim Birliği Yasasının kabulünün 80 inci yıldönümüne ve ülkemizde sağladığı gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, bana, Öğretim Birliği, yani, Tevhidi Tedrisat Yasası üzerinde konuşma olanağı verdiğiniz için size özellikle teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli izleyenler; bugün, 3 Mart; seksen yıl önce, Öğretim Birliği Yasası Yüce Meclisçe onaylanmıştı, onun yıldönümü.

Değerli arkadaşlar, öğretimin birliği, cumhuriyetin kuruluşu sürecinin temelidir. Neden temelidir; Osmanlının yıkılmasının nedenleri arasında eğitim ve öğretim alanındaki yetersizliklerin ve bu alanın parçalanmışlığının çok büyük bir katkısı olduğu, etkisi olduğu, bu işle uğraşan hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Ek olarak, o günlerde, doğal ve toplumsal olayları, bilimsel anlayışla ele almak, bilginin kaynağını olaylara dayandırmak, deneyi, sorgulamayı, eleştiriyi öne çıkarmak önemli konulardı ve cumhuriyetin kuruluşunda bu nokta öncelikliydi.

Değerli arkadaşlar, ben, öğretimin birliğinin ülkemizde sağladığı gelişmeleri ve sonrasında yaşanan olumsuzlukları tekrar edecek değilim. Günümüze gelmek istiyorum. Günümüzün Türkiyesinde, Öğretim Birliği Yasasının kabulünün 80 inci yılında, biz, değişen dünyanın, küreselleşen dünyanın koşullarına uygun, o bağlamda ulusal gelişmemizi sağlayacak bir eğitim düzenini, yapısını oluşturamadık. Bu yıl, 2003-2004 ders yılında, temel eğitimde bile okullaşma oranı yüzde 92,8'dir. Bunun anlamı şudur: Bugün, bu kış, ülkemizde 244 000 çocuk temel eğitim alamamaktadır; bu, büyük bir kayıptır; bu, ulusal kaynakların, insan kaynaklarının kötüye kullanılması, değerlendirilememesidir.

Okulöncesi eğitimdeki durumumuz yürekler acısıdır. Her 10 çocuktan yalnızca 1'i okulöncesi eğitimden yararlanabilmektedir. Yükseköğretimde, meslekî öğretimdeki eksiklerimiz çok büyük boyutlara ulaşıyor.

Oysa, değerli arkadaşlar, küreselleşme sürecinde, eğer, biz, dünyada yer edinmek, ulusal benliğimizi, varlığımızı geliştirmek ve dünyaya sağlıklı bir Türkiye izlenimiyle çıkmak istiyor isek, yapılması gereken, insangücü kaynağımızı olabildiğince güçlendirmek ve geliştirmektir. Bu yapılamamaktadır. Bunun yapılmamasının götürüsünün, zararının, yıkımının; bırakalım trafikte, poliste, şurada burada olanları; ama, üretkenlikte, verimlilikte, gelişmede de çok büyük eksiklikler yarattığı gün gibi ortadadır. Yalnız meslekî teknik öğretim değil, eğitimin kültür ve sanat yönü de savsaklanmakta, geliştirilememektedir. Geçmişin kol emekçisinin yerini beyin gücünün aldığı  bir ortamda, Türkiye'nin bu lüksü yoktur, yani, insangücünü değerlendirmeme lüksü yoktur.

Burada  iki nokta çok önemlidir; birincisi, eğitim öğretimde niteliği de öne çıkarmak ve kadın-erkek eşitliğini mutlaka sağlamak. Bunu yapmak zorundayız. Eğer, kız çocuklarımızı okutamazsak, bu, ulusal kaynağımızın yarısından vazgeçiyoruz demektir. Bunu yapamayız, bu yanlıştır.

İkincisi -burada çok tekrar ettim- parası olmayanların yeteneklerini geliştirmelerine olanak verecek bir toplumsal sorumluluğa, bir devlet sorumluluğuna sahip olmak zorundayız.

Üzülerek belirteyim ki, iktidar,  anaokulundan üniversiteye kadar, ne genel bir eğitim politikasıyla yola çıkıyor ne derli toplu bir ulusal programı bugün bile, seksen yıl sonra bile gündeme getirebiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum; 1 dakika izin istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bunun bedeli ağırdır; ama, daha da önemlisi, hükümetin bu tutumunun kimi noktalarda yıkıcı boyutlara varmasıdır. Örnek vereyim: Üniversitelerin kendi olanaklarıyla yarattığı araştırma kaynaklarını Maliyeye gelir kaydetmenin -öyle yaptık- hiçbir anlamı yoktur, doğru tarafı yoktur.

Hükümet, on ayı aşkın bir süredir TÜBİTAK'la uğraşmaktadır.

Öğretmenler, boş zamanlarını okuyarak değerlendirecekleri yerde, geçimlerini sağlamak için pazarcılık yapmaktadır.

Öğretim üyesi yetiştirilmesi savsaklanmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bütün bunlar, durumumuzun yürekler acısı olduğunu gösteriyor.

Bir başka şey daha görülüyor: Bugün, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir yasa önerisi verdik, bugünün öğretim birliği bayramı sayılması için; ama, üzülerek görüyorum ki, Sayın Millî Eğitim Bakanı buraya gelmeye bile tenezzül etmiyor; bu, yanlıştır.

Bu yanlıştan kurtulacağımız umuduyla, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 60 ıncı maddesi gereğince, Adıyaman'ın Çelikhan İlçesinde meydana gelen depremle ilgili olarak, yerinden, çok kısa bir konuşma yapmak isteyen Sayın Mahmut Göksu'ya söz veriyorum.

Sayın Göksu, buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında, ben, gündemdışı söz almak istemiştim; ancak, arkadaşlarımız daha önce söz aldıkları için, söz alma imkânım olmadı.

Çelikhan'da, son bir haftada iki sefer deprem oldu. Ben, geçen hafta sonu, depremden sonra, Adıyaman'daydım; Çelikhan'a da gittim. Orada, birsürü dökülme ve kırılmalar var. Bazı vatandaşlarımız evlerini terk etmek durumunda kalmış. Tabiî, bu kış şartlarında -ki, Çelikhan'da kış çok da sert geçer- vatandaşlarımızın bir kısmı o sıcak yuvalarını terk etmek durumunda kalmıştır, bir kısmı da, taşınacak yer bulamadığı için, hasar görmüş o evlerde kalmak zorundadır.

Dün, yine, 3,8 şiddetinde bir deprem oldu ve maalesef, 6 insanımız canından oldu. Ben, ölenlere rahmet diliyorum.

Japonya'da 9 şiddetinde bir depremde, hatta, İran'da bile 5 şiddetinde bir depremde ancak can kaybı olurken, Türkiye'de, maalesef, 3,8 şiddetinde bir depremde can kaybı olabiliyor. Bu, bir kamyon sarsıntısı demektir. Demek ki, buradaki yapılar, daha yapılırken hasarlı olarak yapılmış. Özellikle bu bölgelerde yaşayan insanlarımız çok yoksul insanlardır. Burada yaşayan insanlar evlerde yaşamıyor, damlarda yaşıyor. Yetkililerin söylediğine göre, binalara, yapılırken, küçük çakıl taşları konulmuş, bunlar bilye görevi görüyor ve bir anda yere yığılıyor.

Sayın Başkanım, Doğu Anadolu fay hattı, Kahramanmaraş-Türkoğlu, Adıyaman-Gölbaşı ve Çelikhan'dan geçiyor, diğer bir fay hattı da, Adıyaman-Sincik ve Palu'ya kadar uzanıyor. Bu, şunu gösteriyor: Doğu Anadolu fay hattı, bilim adamları tarafından 6 adet olarak gösteriliyor ve 2 tanesi de Adıyaman'dan geçiyor. Adıyaman, yakın gelecekte, deprem açısından riskli bir bölgedir.

Bu bölgemizin, Adıyaman İlimizin, özellikle Çelikhan, Sincik ve Gölbaşı'nın afet bölgesi ilan edilmesi gerekmektedir. Ancak, yetkililerle görüştüğümüzde "bir bölgenin afet bölgesi ilan edilebilmesi için yüzde 10 hasar olması lazım" dediler. Bu, şu demektir: Önce deprem olacak, insanlar ölecek, ondan sonra afet bölgesi ilan edeceğiz! Bana göre, bu, çok yanlış. Özellikle Çelikhan'da, çok yakın gelecekte -çok riskli bir bölgedir- olabilecek 5-6 şiddetinde bir depremde binlerce insanımız canından olabilir. Bunun için, özellikle Toplu Konutun, buralarda, mutlaka, konut yaparak, bu vatandaşlarımızın evlerinin boşaltılması konusunda katkı sağlaması gerekir diye düşünüyorum. Ancak, Toplu Konutun oraya bina yapabilmesi için de, o bölgenin afet bölgesi olması gerekiyor. Biliyorsunuz, il, ilçe ve beldelerde konutların yapılabilmesi için afet bölgesi ilan edilmesi lazım; ancak, kırsal kesim, yasayla afet bölgesi ilan edilebiliyormuş.

Biz diyoruz ki: Nasıl ki, Bingöl'de deprem oldu, onunla ilgili olarak 4864 sayılı Yasayı çıkardık ve Bingöl'e 2 016 tane konut yaptık; yine, Afyon'da olan depremden sonra, 4467 sayılı Yasayı çıkardık ve 3 000 tane konut yaptık;  Adıyaman'la ilgili olarak da, özellikle, olabilecek bir depremde çok büyük can kaybına uğrayabilecek Çelikhan'da -yıkılmadan, dökülmeden, can kaybı olmadan-  bu konutların, mutlaka yapılması gerekir diye düşünüyoruz.

BAŞKAN - Sayın Göksu, lütfen tamamlar mısınız.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Adıyaman-Çelikhan ile ilgili olarak Valimizle, Kaymakamımızla, Bayındırlık Müdürlüğü, Afet İşleri ve Toplu Konut İdaresiyle görüşmeler yaptık. Vatandaş, bize "devlet katkı sağlasın, biz kendimiz yaparız" diyor. İl müdürlüğümüz de, devlet, her konuta, malzeme olarak 5 milyarlık katkı sağlarsa, konutların sapasağlam yapılması hususunda yardımcı olacaklarını söylüyorlar; yani, devletimizin, hükümetimizin yapacağı 5 milyarlık katkıyla, sadece, malzeme alımında yapacağı katkıyla, o insanlar, bu korkudan kurtulmuş olacaklardır.

Ben, tabiî, ilgililerle görüşmelere devam ediyorum. Hükümetimizin bu konuyla yakın alakalı olduğunu biliyorum. Bu görüşmelerimiz devam edecektir; ancak...

BAŞKAN - Sayın Göksü, maksat hâsıl olmuştur; lütfen toparlar mısınız.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Yani, burada, olay olup bittikten sonra, insanlar öldükten sonra afet bölgesi ilan etmenin doğru bir yaklaşım olmadığını, boşaltılan, yarılan, dökülen, hasar gören bu konutların, yakın bir gelecekte -Allah korusun- olabilecek bir depremde büyük bir kayba sebebiyet vereceğini buradan söylüyorum. Çelikhan'ı bir felâket bekliyor.

Geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Göksu, çok teşekkür ediyorum.

Biz de, Çelikhan'da hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyoruz ve yetkililerin de en kısa zamanda gereken tedbirleri alacağına inanıyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır, okutuyorum:

Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyemizin sunumunu oturduğu yerden yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun.

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, Güneydoğu Asya ve Çin'den gelen ürünler karşısında yerli sanayiin durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173)

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına

Türk Sanayiinin son dönemlerdeki en büyük sorunu, yurtiçi piyasayı saran Güneydoğu Asya ve özellikle Çin sanayi ürünleridir. Eğer, önlem alınmaz ve tüketici bilinçlendirilmezse, çok kısa bir süre sonra, yerli sanayimiz, bazı sektörlerde yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Halen 30'dan fazla sektörde yerli sanayimiz tehdit altındadır.

Çünkü, yurt dışından bir bölümü yasal yollardan, önemli bir bölümü ise yasadışı yollardan yurda sokulan, Güneydoğu Asya ve Çin sanayi ürünleri, yerli emsallerine göre çok ucuza mal edilerek, aynı şekilde ucuza satılmaktadır. Bu ürünlerin imal edildiği ülkelerde, sanayiin devlet tarafından desteklenmesi, işçilik ve enerji fiyatlarının ülkemize göre çok düşük olması nedeniyle, üretim de ucuz olmaktadır.

Yerli sanayimizde ise durum tersinedir. Gerek devlet desteğinden yoksun olma gerekse yatırım, işçilik ve enerji maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle, aynı ürünler daha pahalıya mal edilmekte ve zorunlu olarak o ülke ürünlerinden daha pahalıya piyasaya sürülmektedir.

Tüketicimizin alım gücü düşük olduğundan, son derecede kalitesiz, ama, yerli üretimlere göre ucuz olan Güneydoğu Asya ve Çin sanayi ürünleri, aynı türden yerli sanayi ürünlerimize tercih edilmektedir.

Bu durum ülke hayrına değildir. Birçok fabrika ve işyerleri, kalitesiz, ancak ucuz olan bu ürünlerle, maliyetler arasındaki aşırı farktan dolayı rekabet etmekte zorlandığından, kapanmış ve işsizler ordusuna binlerce yenileri eklenmiştir. Hatta, bazı sanayicilerimiz, yatırım sorunları ve maliyet farklılığından ötürü, çaresizlikten bu ülkelerde fason üretime başlamışlardır ki, bu durum ülkemiz için son derecede vahimdir.

Sunulan nedenlerle, gerek Güneydoğu Asya ve Çin sanayi ürünlerinin yasal olmayan yollardan ülkemize girmesinin önlenmesinde ve gerekse tüketicilerin bilinçlendirilmesinde devletin görevlerini tam olarak yerine getirip getirmediği ve yerli sanayicilerimizin yatırım ve üretimde karşılaştıkları maliyet ve diğer sorunlarının giderilmesinde alınması gereken önlemlerin tespiti için, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını talep ederiz.

1- Ahmet Ersin

(İzmir)

2- Halil Akyüz

(İstanbul)

3- Muhsin Koçyiğit

(Diyarbakır)

4- Mustafa Özyurt

(Bursa)

5- Hüseyin Ekmekcioğlu

(Antalya)

6- Halil Tiryaki

(Kırıkkale)

7- Nurettin Sözen

(Sivas)

8- Nail Kamacı

(Antalya)

9- Salih Gün

(Kocaeli)

10- Erdoğan Kaplan

(Tekirdağ)

11- Mehmet Tomanbay

(Ankara)

12- Emin Koç

(Yozgat)

13- Mehmet Parlakyiğit

(Kahramanmaraş)

14- Gürol Ergin

(Muğla)

15- Mehmet Mesut Özakcan

(Aydın)

16- İ. Sami Tandoğdu

(Ordu)

17- Abdurrezzak Erten

(İzmir)

18- N. Gaye Erbatur

(Adana)

19- Özlem Çerçioğlu

(Aydın)

20- Sıdıka Sarıbekir

(İstanbul)

21- Mehmet Ziya Yergök

(Adana)

22- Necati Uzdil

(Osmaniye)

23- Hüseyin Bayındır

(Kırşehir)

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"kısmına geçiyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakeresini erteliyoruz.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Komisyon ve Hükümet bulunmadığından, tasarının müzakerelerini erteliyoruz.

Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

5.- Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/753) (S. Sayısı: 386) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 386 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Anadol, şahsınız adına da söz talebiniz var; ikisini birleştirdim, süreniz 30 dakika.

CHP GRUBU ADINA KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisinin 3 Kasım seçimlerinden bu yana iktidar ve Parlamentoyla olan ilişkileri, bir temel bakışa dayanmaktadır. Bu temel bakışımızın birincisi, Anamuhalefet Partisi olarak, iktidarın olumlu girişimlerine "evet", olumsuz bulduğumuz girişimlerine "hayır" demektir. Yani, Cumhuriyet Halk Partisinin, Parlamento çalışmaları sırasında çalışmalarına egemen olan görüş, muhalefet yapmak için muhalefet değil, olumlu bulduğu girişimlere evet, olumsuz bulduğu girişimlere hayır demektir.

İkincisi; 3 Kasım seçimlerinde ortaya çıkan tablo, iki partili bir Parlamento sonucunu doğurmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidar, Cumhuriyet Halk Partisi de tek başına muhalefet ve aynı zamanda Anamuhalefet Partisi olmuştur. Bu durumda, halkın ve seçmenin eğilimine uyarak, iktidar ile muhalefet arasında bir diyaloğun gerekliliğine inanıyoruz. Buradan çıkacak yasaların, Parlamento aritmetiği ne olursa olsun, bir diyalog sonucu çıkması, bir uzlaşma sonucu çıkması gerekmektedir diyoruz.

Parlamento ve iktidarla olan ilişkilerimize ilişkin üçüncü görüşümüz, bakışımız; iktidar, sadece muhalefetle, Anamuhalefet Partisiyle, Cumhuriyet Halk Partisiyle değil, parlamentodışı güçlerle bir uzlaşma arayışı içinde olmalıdır. Yine, 3 Kasım seçimlerinin ortaya çıkardığı tablo, seçmenin eğilimlerinin bu Parlamentoya Seçim Yasası ve barajla ilgili hükümler yüzünden, olduğu gibi yansımadığıdır. Dolayısıyla, Parlamento dışında kalan sivil toplum örgütleriyle, meslek odalarıyla, buradan çıkan yasayla yaşamları doğrudan etkilenen kitleler arasında mutlaka bir uzlaşma arayışı içerisinde olmak lazımdır ve demokrasi güçleriyle, sivil toplum örgütleriyle, meslek odalarıyla anlaştıktan, bir toplumsal mutabakat sağladıktan sonra buradan yasalar çıkmalıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi, 3 Kasımdan bu yana, Parlamento çalışmalarında olaylara böyle baktı ve bunu Meclis çalışmalarına böyle yansıttı. İktidar Partisi mensupları sakın yanlış anlamasınlar, yapılan bir iyiliği başa kakma biçiminde filan da yorumlamasınlar; Sayın Recep Tayyip Erdoğan örneği bunun en somut bir yansımasıdır. Cumhuriyet Halk Partisi, demokrat bir parti olarak, demokrasiyi Türkiye'ye yerleştirmiş bir parti olarak yasaklarla siyaset yapılmasına karşı çıkmış ve Adalet ve Kalkınma Partisinin kurduğu birinci hükümetten sonra Parlamento dışında kalan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yasağının kalkması için katkıda bulunmuş, hem İktidar Partisiyle hem de toplumla bir uzlaşma içerisinde, yasakları kaldıran anayasa değişikliklerini gerçekleştirmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisinin bu anlayışına karşın, halkın, seçmenin eğilimlerini dikkate alma anlayışına karşın, muhalefetle ve toplumsal katmanlarla, sivil toplum örgütleriyle, meslek odalarıyla, halkın örgütlü kesimleriyle diyalog kurmadan bu Meclise getirilen, bir dayatma biçimine bürünen yasalara karşı da Cumhuriyet Halk Partisi, olanca gücüyle, İçtüzüğün kendisine verdiği olanakları son sınırına kadar zorlayarak karşı çıkmıştır. Yanlışlar varsa, diyalog yoksa, uzlaşma yoksa, Cumhuriyet Halk Partisi, elbette buna karşı çıkacaktır. Bunun en somut örneği, geçtiğimiz haftalarda yaşadığımız Kamu Yönetimi Temel Yasası Tasarısıdır.

Kamu Yönetimi Temel Yasası Tasarısına, Cumhuriyet Halk Partisi, en başta, kendisiyle bir uzlaşma aranmadığı için, kendisinin dışında, doğrudan yaşamları etkilenecek olan işçi sendikalarıyla, meslek odalarıyla, memur örgütleriyle, memur sendikalarıyla ve toplumun örgütlü kesimleriyle iktidar ilişki kurmadığı için, uzlaşma aramadığı için ve Parlamentoya bir dayatma biçiminde getirildiği için karşı çıkmış; ayrıca, bu yöntem yanlışlarının dışında özüne karşı çıktığı için, özde yanlışlar bulduğu için sürekli Kamu Yönetimi Temel Yasası Tasarısına karşı muhalefetini sergilemiştir. Bu muhalefeti yaparken de muhalefet etmek için muhalefet etme anlayışında olmamış, seçenekleri sıralamış, alternatifler göstermiş, kendi programından, seçim bildirgelerinden gelen, Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısıyla ilgili deneyimlerini, birikimlerini yansıtmış ve muhalefetini bu şekilde yapmıştır. Sanıyorum, bundan sonra, seçimden sonra Meclise geldiğinde Kamu Yönetimi Temel Yasası Tasarısı üzerinde bir uzlaşma sağlanır ve bu Meclise yapılan bir dayatma olmaktan çıkar, Anamuhalefet Partisiyle ve toplumun diğer kesimleriyle bir uzlaşma sonucunda gelir ve Cumhuriyet Halk Partisi de olumlu bir tavır alır o zaman.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisini, muhalefet etmek için muhalefet eden "istemezük"cü bir anlayışı sergileyen bir parti gibi göstermek isteyen medyadaki bazı köşeyazarlarının, haberleri düzenleyen görevli arkadaşların, dostlarımızın Cumhuriyet Halk Partisine yönelttikleri bu haksız yargıları ortadan kaldıracak önemli bir yasa tasarısıyla karşı karşıyayız. Şu anda, bazı kanunlarda değişiklik yapan, çeşitli yasa maddelerini değiştiren bir demet, bir paket şeklinde önümüze gelen hükümet tasarısı, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından, bugün, desteklenmektedir. Neden desteklenmektedir. Neden desteklenmektedir; birincisi, Sayın Bakan, işin başından bu yana, muhalefetle bir diyalog sergilemiştir. Toplumun çeşitli katmanlarıyla yaptıkları görüşmeleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilliğine göndermiş, görüş istemiş ve Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda düşüncelerini sormuş; Cumhuriyet Halk Partisi de, bu sorulara karşı, içtenlikle, çözüm önerilerini, değişiklik önerilerini belirtmiş ve Cumhuriyet Halk Partisi memnuniyetle görmüştür ki, hükümet ve ilgili Kültür ve Turizm Bakanı da bu önerileri dikkate almıştır. Onun dışında, hükümet, Cumhuriyet Halk Partisi dışında, MÜYAP'la, SESAM'la, EDİSAM'la, yani, yapımcı ve yayıncı örgütleriyle, gerek kitap yayını olsun gerek müzik yayını olsun gerek sinema yayınları olsun, bunlarla ilgili sivil toplum örgütleriyle devamlı diyalog içinde olmuş, bir mutabakat sağlama yoluna gitmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, bu tür uzlaşma çabalarına ve sağlanan toplumsal mutabakata memnuniyetle baktık. Onun için, bu tasarıyı, olumlu katkılarımızla sadece desteklemekle kalmadık, zenginleştirmek istedik. Cumhuriyet Hak Partili milletvekilleri, ilgili komisyonda verdikleri önergelerle tasarının daha iyi hale gelmesini sağladılar.

Bugün, burada, bir mükemmel tasarıyla karşı karşıya değiliz elbette; hiçbir şey mükemmel olmaz ilk ortaya konulduğu vakit; ama, Cumhuriyet Halk Partisinin eleştirileri, maddelerin görüşülmesine sıra geldiğinde görülecektir ki, olumlu bir eleştiri olacaktır, doğru yolu gösteren bir eleştiri olacaktır. Maddelerin geri çekilmesini, değişmesini içeren önergelerle, önerilerle, Cumhuriyet Halk Partisi Parlamentoyu işgal etmeyecektir; tam tersine, doğru yolu gösterecek, ileride telafisi mümkün olmayan birtakım çözümleri Meclisin ıttılalına, dikkatine sunacaktır; yani, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hükümetin bu tasarısına olumlu bakıyoruz, olumlu biçimde bu Parlamentodan çıkmasını istiyoruz ve bir daha, gerek Parlamento dışında gerek Parlamento içinde bir uzlaşma arayan, bir toplumsal mutabakat arayan Sayın Bakana da teşekkür etmeyi bir görev biliyoruz.

Bir daha tekrar ediyorum; Cumhuriyet Halk Partisini, sadece muhalefet etmek için muhalefet eden istemezükcü bir biçimde sergilemek isteyenlere de bu kürsüden doğruyu gösterdiğimiz için, bunu kanıtlama imkânı bulduğumuz için, memnuniyetle, mesaj gönderiyoruz, selam gönderiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili olarak, sadece kültür yayınlarından bir örnek vermek isterim. Kültür yayınlarında sektörün toplam büyüklüğü, yaklaşık 100 trilyon liradır. Sadece -müzik ve sinemayı bırakıyorum- korsan kitapların, bu 100 trilyon lira içindeki -kültür yayınları içindeki- payı 53 trilyon liradır; yani, 100 trilyon liralık pay içinde korsan pay 53 trilyon lirayı bulmaktadır. Geride bıraktığımız yılda -tümünü düşünürsek bu yasa kapsamı içinde- korsan satışın yasal satışa oranı, kitapta yüzde 60'a, kitaptan çok daha fazla piyasa payı olan müzik ve filmde yüzde 90'lara ulaşmaktadır. Bu rakamlar, inanılmaz ve tehlikeli boyuttadır değerli milletvekilleri.

Türkiye Yazarlar Sendikasının eski bir üyesi ve EDİSAM mensubu olarak konuşuyorum, kitapları korsan baskı yapılan bir yazar olarak söylüyorum; Anadolu'da, hiç legal kitap girmeyen ilçeler, iller, kentler vardır. Bu acı tablonun çeşitli nedenleri var.

Birincisi, ülkedeki kayıtdışı ekonomi kayıtlı ekonomiye egemense, kayıtdışı ekonominin payı legal ekonominin üstündeyse; emeğe, girişimciye, yatırımcıya saygısızlık bir geçer akçeyse; emeğe saygısızlık, yatırıma saygısızlık, yatırımcıya saygısızlık, yolsuzluk, hortumculuk, etik kurallar bir tarafa, tam tersine onların üstüne çıkıyorsa ve vakai adiye haline gelmişse ve daha da ötesi, kitap düşmanlığı, 12 Mart ve 12 Eylülde olduğu gibi, zaman zaman bir sistemli devlet politikası haline geliyorsa... Bunun en somut örneği 1971'dir arkadaşlar. 1972 yılı -12 Marttan sonra- UNESCO kararıyla, Dünya Kitap Yılı olarak ilan edilmiştir. Oysa, 1971'de, Türkiye'deki sobalar, çevresindeki insanları ısıtmak için değil, korkusundan kitap yakanların kullandığı bir aygıt haline dönüşmüştür. Kitap düşmanlığı, böyle sistemli bir devlet politikası haline gelirse, anlattığımız gibi, bugün karşılaştığımız durum içler acısı olur.

Değerli arkadaşlarım, bugün, gündemimizde, korsan yayını önlemek için getirilen Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı var. Mevcut 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun aksayan yerlerini yeniden düzeltme ihtiyacı doğmuş ki, biz, bu tasarıyı görüşüyoruz. Demin de söyledim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak değişiklikleri olumlu buluyoruz; ama, uygulamayla ilgili endişelerimizi saklı tutuyoruz. Bunu, hükümete, Kültür ve Turizm Bakanına, İçişleri Bakanına, Adalet Bakanına, özellikle söylemek istiyorum; çünkü, yürürlükteki kanun da, çıktığı vakit, fikir ve sanat eserlerine yönelik koruma sağlama amacıyla çıkarılmıştı; fakat, maalesef, uygulamada hiçbir etkinliği olmadı.

Şimdi, bu kanun tasarısıyla ilgili önemli konuları kısaca özetlemek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, birincisi, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu yeterince bilinmiyor. Önceki kanun ilk çıktığında, kanunu, korsan yayın satıcıları çok iyi anladılar; çünkü, kanunla, büyük para ve hapis cezaları getiriliyordu; ama, takibi şikâyete bağlıydı. Korsan yayın satıcıları, önce paniğe kapıldılar, çoğu korkudan işi bıraktı; ondan sonra, durumu kavradılar, çok iyi anladılar ve rahatlıkla görevlerine devam ettiler. Kamuoyu ve konuyla ilgili devlet görevlileri konuyu bilmiyordu veya az biliyordu. Görevi kanunu uygulamak olan belediyeler, rüsum karşılığı, pazar yerlerinde korsan kitap, bant, vesaire sattırıyorlardı. Polis, savcı, hâkimler kanunları yeteri kadar kavrayamadıkları için, gerekli tedbirler alınmadı; korsan yayın satışı hızla arttı. Öyle ki, kolluk kuvvetleri, gözlerinin önünde, bırakın korsan yayın satışına müdahale etmeyi, ucuzdur diye, oradan, satılan kaset, kitap, vesaire gibi korsan yayınlardan aldılar. Bunun sonucunda -demin söylediğim gibi- geçtiğimiz yıl içinde, korsan yayın satışının yasal satışa oranı, kitapta yüzde 60'a, müzik ve filmde yüzde 90'a ulaştı. Bu oranlar, gerçekten çok tehlikeli.

Şimdi, var olan yasada değişiklikler yapılıyor. Korsan yayın satışının devlete ve sektörüne verdiği zararın yanı sıra, bir büyük tehlikeye daha işaret etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, bir önceki kanun gibi, bu kanun da uygulanmazsa, Uluslararası Fikrî Mülkiyet Hakları Birliğinin her yıl Türkiye'yle ilgili olarak hazırladığı izleme raporuna göre, ABD'yle bütün dışticaretimizin durma tehlikesi vardır, aynı durum Avrupa Birliği için söz konusudur. Bunun ne kadar büyük bir tehlike olduğunu takdirlerinize sunuyorum. Dolayısıyla, çıkarılacak yeni kanunun kamuoyuna ve devletin polisine, belediyesine, yargı birimlerine anlatılması ve uygulamasının kararlılıkla takibi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, ikincisi, kanundaki cezalar verilmiyor. Yürürlükteki kanunla ilgili bir sıkıntı da, korsan yayın satan yüzlerce kişinin yakalanıp, adalete teslim edilmesine rağmen, bir kişinin dahi ceza almamasıdır. Böyle bir şey nasıl olabilir! Çünkü, hâkim ve savcılar halen yürürlükteki kanunun 80 ve 81 inci maddelerindeki cezaları fazla buluyor ve hiç dava açmadan zanlıları ya salıveriyor ya da kanun hükümlerini yerine getirmiyor. Savcılar ise Fikir ve Sanat Eserleri Kanunuyla, görevlerinin denetim komisyonuna devredildiğini ileri sürerek, bu durumun Türk hukuk sistemine aykırı olduğunu ileri sürüyorlar ve karşılarına gelen korsan yayın satıcılarını takipsizlik kararı vererek serbest bırakıyorlar. Ayrıca, kanunun 81 inci maddesine göre bir fikir ve sanat eserinin üzerinde bandrol bulunmaması suçun oluşması için tek başına yeter sebep olmasına rağmen, hâkimlerimiz konuyu bilirkişilere havale ediyorlar, büyük bir zaman kaybı oluşuyor, korsan yayın satanlar da bundan yararlanarak suç işlemeye devam ediyor.

Bu konuda, davalarda, yasada var olan suçüstü hükümleri mutlaka uygulanmalıdır. Korsan yayınla etkin bir mücadele için -tekrar, hükümete sesleniyorum, ilgili bakan arkadaşımıza sesleniyorum- İçişleri Bakanlığında, Emniyet Teşkilatında mutlaka bir fikrî haklar bürosu oluşturulmalı, var olan fikrî ve sınaî haklar mahkemeleriyle koordineli olarak çalışılmalıdır. Yani, polis kalpazanlık suçu hakkında ne kadar dikkatliyse, titizse, korsan yayınlarda da aynı dikkati, aynı titizliği göstermelidir. Genlerde olan, vaktiyle sistemli bir devlet politikasına egemen olan kitap düşmanlığından kalan bir anlayışla bu işe seyirci kalmamalı, korsan yayınların satışı karşısında başını döndürüp başka yerlere bakmamalıdır. Özellikle Adalet Bakanlığı, kanunu uygulamakla görevli personeli bilgilendirmeli, geçmişteki çarpık uygulamaların önüne geçmelidir.

Yerel yönetimler, bu korsan yayınların satıldığı en önemli pazarlardır. Eski kanuna göre korsan yayın satışı ağır ceza gerektiren bir suç olmasına rağmen, birçok belediye, kanundaki boşluktan yararlanarak, korsanlara, işgaliye karşılığı, pazar yerlerinde yer ayırmıştır. Günümüzde hâlâ, şu anda dahi, Türkiye'deki büyük pazar yerlerinde bu satışlara rastlamak mümkündür. Tasarıda belediyelere doğrudan sorumluluk verilerek, korsan yayın satışına izin veremeyecekleri hükmü yer alıyor. Belediyelerin, işgaliye karşılığında, para karşılığında suça göz yummasının ve suça iştiraklerinin mutlaka önüne geçilmelidir. Bu kanunun, özellikle bu alandaki uygulamasının İçişleri Bakanlığı denetiminde olması ve dikkatle gözlenmesi gerekiyor. Aksi takdirde, belediyelerin, benzer nedenlerle, korsan yayın satışına göz yummaları ve sorumluluklarını unutmaları mümkün.

Bugüne kadar süren uygulama, bandrolün, bu konuda en fazla birikime sahip olan meslek birlikleri tarafından dağıtılmasını zorunlu kılmıştır. Bandrolü Bakanlığın dağıttığı dönem içinde, hak sahiplerinin, kimlere ve hangi belgelerle bandrol satıldığı konusunda kuşkuları oluşmuştur. Özellikle kitaplara stok bandrolü alımı sırasında, birçok korsan yayıncı, Bakanlıktan bandrol alarak, bu faaliyetini bandrolle sürdürüp, meşruiyet kazandırmıştır.

Kanun tasarısında, bir veri tabanı oluşturulması öngörülüyor. Bu veri tabanı, zaman yitirmeksizin kurulmalıdır, verilen bandrollerle ilgili tüm bilgiler, eser sahiplerinin paylaşımına açık olmalıdır. Bandrol kullanımıyla ilgili bilgilere ulaşılamaması, eser sahiplerinin haklarını korumasını engellemekte ve kanunun işlevinin yerine getirilmesini önlemektedir.

Korsan yayın satışı, aynı zamanda, devleti büyük vergi kayıplarına uğratan bir malî suçtur. Dolayısıyla, bu suçu işleyenler malî açıdan da denetlenmeli ve idarî para cezaları verilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, partimizin görüşlerini, tasarının maddelerine geçildiğinde, teker teker, değerli sözcü arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız olumlu önerileriyle birlikte dile getireceklerdir. Ben, Sayın Bakana, tekrar, teşekkür ediyorum; sözlerimin başında belirttiğim gibi, gerek muhalefetle gerek toplumsal mutabakatı oluşturmak için ilgili örgütlerle, sinema, müzik, kitap, yayın alanındaki yayıncı ve üretici örgütleriyle diyalog kurdu. Bugünü, Türk kültür yaşamında önemli bir gün olarak görüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu tasarı vesilesiyle de, yapıcı anlayışımızı sergilememize fırsat bulduğum için memnunum.

Bu önemli günde, aynı zamanda bir yazar olarak, şundan da çok memnunum: Arkadaşlarım, şu elimde gördüğünüz kitap, bir yıl içinde 4 üncü baskısını yapan son romanım. Şu da, kaçıncı baskısını yaptığını bilmediğim aynı kitabın korsanı. Bunun, artık tarihe gömülmesini istiyorum ve kitabın aslını, konuşmam bittikten sonra, Sayın Kültür Bakanına hediye etmek istiyorum.

Tasarının yasalaşmasıyla, Meclisimize, halkımıza hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Anadol.

AK Parti Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Faruk Bayrak; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET FARUK BAYRAK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 386 sıra sayılı kanun tasarısının geneli üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, fikrî ürünlerin üretildiği ve kullanıldığı sektörlerle işbirliği içerisinde hazırlanmış olan, kamuoyunda, Telif Eserleri Kanunu diye bilinen Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı, başarılı bir mevzuat çalışmasıdır. Bu başarının temel iki sebebi vardır; birincisi, söz konusu tasarısının hazırlık çalışmalarında ilgili sektörler uzlaşmayı taviz olarak görmemiş, eleştiride bulundukları hususlarda çözüm üretme gayreti içerisinde olmuşlardır. Bu bağlamda, toplumumuzda ortak algılama ve ortak çözüm üretme bilincinin süratle gelişmekte olduğunu görmekten duyduğum mutluluğu ifade etmek isterim.

İkinci önemli husus ise, bu kanun tasarısıyla, fikrî mülkiyetin korunması ve sosyal bir yara halini alan korsan yayınla mücadele konularında çok önemli ve çağdaş bir adım atılmış olmasıdır.

Teknolojik gelişmeler sonucu iletişim ve çoğaltım tekniklerinin kolaylaşması, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de fikir ve sanat eserlerinin istenildiği miktarda ve sürede çoğaltılarak toplumun hizmetine sunulmasını mümkün kılarken, korsan faaliyetler olarak adlandırılan izinsiz çoğaltımların da yaygınlaşmasına neden olmaktadır.

Günümüzde, sinema ve müzik eserleri, süreli olmayan yayınlar ve bilgisayar programları korsanlığının çok yaygın olduğu bir gerçektir. Özellikle, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük illerimizde bu faaliyetler daha da yaygındır.

Sorunları kendisi yaşayan bir yayıncı olarak, yazar olarak, ilgili sivil toplum örgütleri Yayıncılar Birliği ve EDİSAM'ın Yönetim Kurulu Üyesi olarak, üzülerek birtakım rakamları vermek istiyorum.

Bu bağlamda, bir örnek vermek gerekirse, sadece İstanbul İlinde, ayda yaklaşık 3 000 000 adet korsan film CD'si, yine, yaklaşık 300 adet tezgâhta  satılmakta ve bu şekilde yıllık 50 trilyon lira kayıtdışı ve vergisiz kazanç sağlanmaktadır.

Yayıncılık sektöründe 2003 yılında tespit edilen ticarî kayıp yüzde 60'tır. Sinema sektöründe korsanlık, VCD'de yüzde 90, DVD'de yüzde 70 olarak tespit edilmiştir. Müzik sektöründe ise tahmin edilen korsanlık yüzde 70 civarındadır.

Korsanlığın sıklıkla görüldüğü bir başka sektör de yazılım sektörüdür. Elde edilen verilere göre, ülkemizde korsan yazılım kullanımı yüzde 70 düzeyindedir.

Bu çerçevede, Türkiye'de, yıllık cirosu 500 trilyon lira olan kitap yayıncılığının 300 trilyon liralık kısmı korsanlarca çalınmaktadır. Yayıncıların, yazarların ve kitap sektörünün bu büyük kaybı yanında, devletin de tahsil edemediği Gelir ve Katma Değer Vergilerinden 100 trilyon liralık kaybı vardır.

Görüldüğü gibi, korsan faaliyetler, bu eserlerin sahiplerini maddî ve manevî açıdan zarara uğratmanın yanı sıra, kayıtdışı ekonomi oluşmasına ve devletin büyük vergi kayıplarına uğramasına sebebiyet vermektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yukarıda yaptığım açıklamalar, korsan faaliyetlerin ülkemizdeki boyutunu ve bu faaliyetlerle mücadelenin ne kadar büyük bir önem arz ettiğini, bir kez daha ortaya koymuştur sanıyorum. Âdeta, bir seferberlik havası içerisinde topyekûn yürütülmesi gereken korsanlıkla mücadelenin, günümüz şartlarında layıkıyla yapıldığını söylemek pek mümkün değildir.

Halen bu sahayla ilgili yürürlükte olan 5846 sayılı Kanun ile 3257 sayılı Kanun yetersiz olduğu gibi, ikisinin arasında ciddî çelişkiler de mevcuttur. Özellikle, 3257 sayılı Kanundaki bandrolsüz ve korsan nüshalara ilişkin yaptırımların, 5846 sayılı Kanuna göre daha düşük cezalar içermesi ve ihlallere ilişkin yaptırımlarda 3257 sayılı Kanunun bu hükümlerinin tercih edilmesi, fikrî hakların korunması ve korsan yayınla mücadeleyi ve caydırıcılığı azalttığı gibi, karmaşaya da yol açmaktaydı. Bütün bunlar, korsanlıkla mücadele konusunda gerçekleştirilen yasal düzenlemeleri ve yürütülen faaliyetleri, maalesef zafiyete uğratan hususlardı.

Değerli arkadaşlarım, 5846 sayılı Kanun ile 3257 sayılı Kanun arasında uyum sağlanması ve az önce de açıkladığım sıkıntıların giderilmesi amacıyla, bugün görüştüğümüz kanun tasarısı, Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Erkan Mumcu'nun çabaları ve konuyla ilgili meslek birliklerinin işbirliğiyle, yoğun bir çalışma döneminden sonra huzurunuza getirilmiştir.

Bu kanun tasarısıyla, sokaklarda fikir ve sanat eserlerinin satışına imkân veren mevcut uygulamaya son verilmektedir. İşportada, cadde ve sokaklarda, işgaliye ödeyerek, kitap, kaset, CD gibi fikir ve sanat ürünlerinin satılması yasaklanmaktadır; zira, korsan yayının en yaygın satıldığı yerler buralardır. Kanuna yapılan bu eklemeyle, korsan yayın ve satışı büyük bir oranda azalacaktır.

Tasarıyla, korsan yayının organize suç kapsamına alınması da, başka bir önemli adımdır. Gerçekten de, artık, korsan yayın üretimi ve dağıtımı çeteleşmiş gruplar tarafından yapılmaktadır. Tasarıda getirilen düzenlemeyle, bu grupların yargılanması ve gereken cezaları almaları mümkün olabilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fikrî ürünler üzerinde hak sahibi olan eser sahipleri ve bağlantılı hak sahipleri, bu ürünlerin kullanımı hususunda mutlak yetki sahibidirler; ancak, bu mutlak yetki, kullanıcıların kamuoyuna verdiği hizmeti engeller bir biçimde de kullanılmamalıdır. Başta radyo-televizyon kuruluşları ve oteller, kafeler ve gazinolar olmak üzere fikrî ürün kullanıcılarının, bu ürünleri kullanmadan ayakta kalamayacağı, öte yandan, bu ürünlerin  kullanıcılarca kullanılmaması halinde de, söz konusu ürünlerin kamuoyuna ulaşamayacağı düşünüldüğünde, kullanıcı ve üretici sektörlerin birbirleriyle işbirliği içerisinde olması kaçınılmaz olmaktadır.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla, fikir ve sanat eserleri sahipleri ile kullanıcılar arasındaki sorunlar da nihaî çözüme ulaşmaktadır. Söz konusu tasarıda, fikrî ürünlerin kullanımına ilişkin prosedürün, serbest sözleşme düzeninin korunması suretiyle tarafların işbirliği üzerine kurulmuş, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik, tutarlılık ve rasyonelliği esas alan bir sisteme bağlanmış olması, bir diğer deyişle fikrî ürünlerin kullanımı hususunda serbest piyasa ekonomisiyle bağdaşır hükümlerin olması sevindiricidir.

Anayasamızın "Çalışma ve sözleşme hürriyeti" başlıklı 48 inci maddesine göre, herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme yapma hürriyetlerine sahiptir. Ayrıca, Anayasamızın "Sanatın ve sanatçının korunması" başlıklı 64 üncü maddesine göre, devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır. Tasarının, Anayasamızın 48 ve 64 üncü maddeleri gözetilerek hazırlandığı açıktır. Bununla beraber, fikrî ürünlerin kullanım bedelleri olan tarifelerin belirlenmesinde öngörülen kriterlerin, fikrî ürün üreticisinin topluma karşı sorumluluk ve yükümlülüklerine dair esasların çerçevesini çizer şekilde düzenlenmiş olması takdirle karşılanmalıdır.

Mevzuatların hukuk sistemimizi iyileştirecek şekilde hazırlanması bir önşarttır. Nitekim, bir mevzuat, başka bir mevzuatla çelişik hükümler içermemelidir. Tasarıda bu hassasiyetin gözetildiği aşikârdır. Özellikle fikrî hukuk alanını kapsayan hususların, aynı zamanda diğer hukuk dallarını kapsar nitelikte olduğu hatırlandığında, fikrî hukukta iyileştirme çalışmalarının büyük dikkatle yapılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; fikrî hukukun:

Bir eser üzerindeki hakların ve eser alenîleştikten sonra bazı manevî hakların korunması bakımından medenî hukuk,

Bazı fikir ve sanat eserlerinin maddî mallar üzerinde cisimlenmeleri bakımından eşya hukuku,

Eser sahibinin ölümünden sonra, manevî ve malî haklarının akıbeti bakımından miras hukuku,

Malî hakların devri söz konusu olduğunda yapılacak sözleşmeler bakımından borçlar hukuku,

Bazı fikrî eserlerin denetime konu olması bakımından basın hukuku,

Eser sahibinin manevî ve malî haklarının ihlalinde ve bazı diğer hallerde suçun unsurları bakımından ceza hukuku,

Fikrî emeğin karşılığının verilmesi bakımından iş hukuku,

Telif ve bağlantılı hakların korunmasına dair anlaşmalar bakımından devletler hukuku,

Eser üzerindeki mülkiyet hakkını güvence altına alan Anayasamızın 35 inci maddesi bağlamında anayasa hukukuyla,

İlişkisi mevcuttur.

İşte, tüm bu bakımlardan, tasarının, diğer mevzuatlar gözetilerek, titizlikle hazırlanmış olması da takdire şayandır.

Bildiğiniz üzere, ülkemizde fikrî haklar bilincinin oluşmasına büyük katkı sağlayan 4630 sayılı Kanun ile 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda, fikrî hak ihlallerinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve 10 milyar liradan 150 milyar liraya kadar para cezası öngörülmektedir.

Ülkemizde kişi başına düşen millî gelir miktarı hatırlandığında, fikrî hak ihlallerinde öngörülen bu cezaların ağır olduğu düşünülebilir. Nitekim, Türkiye gündemine, bu cezaların uygulanamayacak kadar ağır olduğu iddiaları oturmuştur.

Değerli milletvekilleri, sizlere, Amerika Birleşik Devletlerinde, fikrî hak ihlallerinde uygulanmış olan cezalardan yakın zamana ilişkin iki örnek vermek istiyorum. New York'ta, 2002 yılının ocak ayında, piyasaya korsan DVD ve CD arz eden bir kişi hakkında 1 000 000 dolar para cezası verilmiştir. Virginia'da, 2003 yılının mayıs ayında, korsan müzik CD'si üreten ve satan bir kişi hakkında beş yıl hapis ve 250 000 dolar para cezası verilmiştir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Bildiğiniz üzere, Amerika Birleşik Devletlerinde kişi başına düşen millî gelir düzeyi oldukça yüksektir. Dolayısıyla, söz konusu ülkede fikrî hak ihlallerinde çok ağır cezalar verilmesi, kamu vicdanını rahatsız etmemektedir. Öte yandan, Türkiye'nin sosyoekonomik koşulları düşünüldüğünde, ülkemizde fikrî hak ihlallerinde çok ağır cezalar yerine, uygulanabilir kademeli ceza sisteminin tesis edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, tasarıda, uygulanabilir kademeli ceza sisteminin öngörülmüş olması isabetlidir.

Tasarıda, internet üzerinden yapılan fikrî hak ihlallerinde, bilgi içerik sağlayıcıları ile hizmet sağlayıcılarının sorumlu olması hususu hükme bağlanmıştır. Amerika Birleşik Devletlerinde yürürlükte olan fikrî hak ihlallerinde bilgi içerik sağlayıcıları ile hizmet sağlayıcılarını sorumlu tutan hükümler içeren "Bilgi Dijital Binyıl Kanunu" esasının bu yasaya yansıtılmış olması, çok olumlu bir gelişmedir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bildiğiniz üzere, internet üzerinden işlenen suçları en genel anlamda iki grupta tasnif edebiliriz; bunlar, sisteme yönelik suçlar ve bilgiye yönelik suçlardır. Sisteme yönelik suçlar, sistemin çalışmasını durdurmak, sistemi bozmak, sistemin çalışmasını aksatmak ve sistemin çalışmasını engellemektir. Bilgiye yönelik suçlar ise, bilgiyi çalma, bilgiyi değiştirme, bilgiyi bozma, bilgiyi yayma ve bilgiyi saklamadır. Bilgiye yönelik suçlar, fikrî hukukun konusudur. Bütün ülkeler, internet üzerinden gerçekleştirilen fikrî hak ihlallerine ilişkin caydırıcı cezalar uygulamaktadırlar. Bu noktada, Amerika Birleşik Devletlerinden bir örnek vermek istiyorum. New Jersey Eyaletinde, 2003 yılının haziran ayında, bir sinema filmini internet üzerinden, hak sahiplerinden izin almadan ticarete sunan bir kişi hakkında üç yıl hapis cezası ve 7 000 dolar para cezası verilmiştir.

Mevzuat çalışmalarında gelişmiş ülke modellerinden faydalanmak pek tabiîdir. Fikrî hak ihlallerinde uygulanması öngörülen cezalar hususunda da gelişmiş ülke örnekleri gözetilmelidir. Bununla beraber, örnek alınan her hususun, ülkenin sosyoekonomik dokusuyla bağdaşır olması önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının, ülkemizin sosyoekonomik yapısıyla bağdaşır hükümler içerdiğinin altını çizmek isterim.

Toplumsal taleplerin karşılandığı bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu ve çalışma arkadaşlarına, tekrar, şükranlarımı sunuyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bayrak.

Şahsı adına, tasarının tümü üzerinde, Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Aydınlıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; toplumda uzun süredir rahatsızlıklara sebep olan korsan yayıncılığın önlenmesiyle ilgili Fikir ve Sanat Eserleri Yasasında değişiklik öngören kanun tasarısı üzerinde, şahsım adına, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün Genel Kurulda, ülkemizin önemli sorunlarının başında gelen her türlü fikir, bilim, edebiyat ve sanat eserlerinden doğan maddî ve manevî hakların korunmasıyla ilgili bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Ülkenin hayatî konularına ilişkin esaslar üzerinde mutabık kalmak, demokratik kültürün bir ürünüdür. Bu bağlamda, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı, fikir ürünlerinin üretildiği ve kullanıldığı sektörlerin mutabakatıyla hazırlandığından dolayı büyük bir önem arz etmektedir. Söz konusu tasarının yasalaşması, ülkemizde yıllardır alınteri ve emeğiyle geçimlerini temin etmeye çalışan fikir ve sanat adamlarımızın, sanatçılarımızın yanı sıra, bağlantılı hak sahiplerinin de haklarının korunarak, bu konudaki korsan faaliyet ve satışların önlenmesi açısından önemlidir.

Bilindiği gibi, günümüzde her türlü yayın, kitap, kaset, VCD ve DVD gibi fikir ve sanat eserlerini, 1 000 000-2 000 000 lira gibi çok cüzi rakamlarla, hemen hemen her köşe başında, gösterime girmeden filmleri, kitap evlerine girmeden en son yayımlanmış kitapları tezgâhlarda bulmak hiç de zor değildir.

Bu tasarıda, fikir ürünlerinin, korsan üretim, korsan dağıtım ve korsan satışına izin vermeyecek bir sistem öngörülmektedir. Bu sistemin işletilmesiyle, örneğin, yayın sektöründeki 500 trilyon liralık paranın korsan faaliyetler sebebiyle kayıtdışı kalan 300 trilyon liralık kısmı kayıt altına alınabilecektir; bu sayede, vergi geliri kayıplarının önüne geçilebilecektir. Sadece yazılım sektöründeki yüzde 60 oranındaki korsanlık yüzde 25 düzeyine indirilmiş olsaydı, yaklaşık 325 000 000 dolar olarak toplanan vergi geliri, 895 000 000 dolar civarında olacaktı.

Türk müzik piyasasında ise, pastanın büyüklüğü 150 000 000 dolar civarında. Korsanlığın sektöre vurduğu sektenin bir ciro kadar; yani, 150 000 000 dolar olduğunu söyleyen Müzik Yapımcıları Meslek Birliği Başkanı Aydın Oskay, "kültür ürünü asla sokakta satılmamalı, bu korsanlığı ancak devlet çözer" demektedir.

Yine, toplumumuzun yakından tanıdığı ve takdir ettiği, müzik sektörünü çok iyi bilen sanatçı ve yapımcı Orhan Gencebay ise, "telif haklarıyla ilgili hukukî işlem netleşmeli, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu mutlaka değiştirilmeli ve çok iyi bir şekilde uygulanmalı" demektedir.

Yine, haftalık Aksiyon Dergisinde, veri ve rakamlarla konuşmayı çok seven değerli sanatçı Orhan Gencebay'ın tespitlerine göre, Türkiye'de yıllık kaset satış potansiyeli -yabancılara göre- 120 000 000 ilâ 140 000 000 adettir. Bu konudaki yerli sektörün tahminî rakamı ise, 100 000 000 adettir. Bir yılda bandrolle satılan kaset sayısı da sadece 30 000 000 adettir. Arada, kıyası aşan büyüklükte bir uçurum söz konusudur. Gencebay, bandrollerin hepsinin de resmî kabul edilemeyeceğine işaret ediyor. Bu dikkate alındığında, resmî satış sadece 20 000 000 adede iniyor.

Piyasaya her yıl 40 000 000 ilâ 50 000 000 adet korsan kaset sunulduğunu hesaplayan Gencebay, "kim yapıyor" sorusuna gelince "uluslararası çalışanlar ve bu işi kişisel yapanlar var. Korsan kayıt sadece sokakta değil. O kadar cesaretlendiler ki, kendilerini yasal zannetmeye başladılar. Baskınlarda polise saldırıyorlar. İşin içinde onbinlerce kişi var. Bunu, ancak ve ancak devlet halledebilir" demektedir.

Ayrıca, korsan faaliyetlerin uluslararası boyutta olduğu bilinmektedir. Korsan faaliyetlerin sınır aşan faaliyetler olması sebebiyle, ihraç veya ithal edilen veya ülkemiz üzerinden transit geçen fikrî ürünlerin gümrük denetimlerinin yapılması son derece önem arz etmektedir.

Söz konusu tasarının yasalaşmasıyla, korsan ürünlerin yurt dışında üretilip, ülkemize ithal edilmesinin engellenecek olması ve ülkemiz üzerinden başka ülkelere sevkına izin verilmeyecek olması son derece sevindiricidir. Gümrüklerde korsan ürünlerin giriş ve çıkışının kontrol altında tutulması, ülkemizin uluslararası platformdaki itibarı açısından önem arz etmektedir.

Değerli milletvekilleri, yaklaşık iki ay önce, Türkiye müzik piyasasında yetenek ve sermayesini ortaya koyanlar, 4 ayrı meslek grubu örgütü (Müzik Yapımcıları Meslek Birliği, Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Birliği, Müzik Yorumcuları Meslek Birliği, Müzik Eseri Sahipleri Grubu) Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Erkan Mumcu'yla bir araya gelerek, korsan yayıncılığa karşı ortak mücadele etme kararı almalarının ardından hazırlanan bu yasa tasarısıyla, sanatçılarımızın ve fikir adamlarımızın haklarının korunacağına ve büyük bir hak ve alınteri gaspının önleneceğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz üzere, fikrî haklar, insan haklarından sayılmaktadır. 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 27 nci maddesine göre, herkes, toplumun kültürel faaliyetlerine katılmak, güzel sanatların lezzetine varmak ve bundan yararlanmak hakkına sahiptir. Herkesin, sahibi bulunduğu her türlü bilim, edebiyat veya sanat eserlerinden doğan maddî ve manevî haklarının korunmasını isteme hakkı vardır. Bu bağlamda, fikir ve sanat eserlerinin, eser sahiplerinden ve bağlantılı hak sahiplerinden izin alınmadan kullanılması, korsan faaliyetler kapsamına girmektedir.

Değerli arkadaşlarım, tasarıda öngörülen, fikrî ürün, üretim, dağıtım ve satış yerlerinin sertifikalandırılması, kimlik tanımlama kodu gibi uluslararası standart kodlarının kullanılması, zorunlu kılınması gibi hususları içeren sistemin, önümüzdeki yıllarda, Amerika Birleşik Devletleri Bilgi Programları Ofisi tarafından yayımlanan "Fikrî Mülkiyet Hakları Kılavuzu" kitaplarında, korsanlıkla mücadelede etkin uygulama ve izleme örnek mekanizmaları arasında ve ayrıca, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan "Ortak Pazarda Taklitçiliği ve Korsanlığı Önlemek" başlıklı yeşil kâğıtlarda, etkin mücadele örnekleri arasında yer alacağına hiç kuşku yoktur.

Bu tasarıyla, belediyelere, yol, meydan, pazar gibi yerlerde, kitap, kaset gibi taşıyıcı materyallerin satışını engellemek görevi verilmekte; bu tür taşıyıcı materyallerin işgal harcı ödenerek dahi satılamaması, radyo ve televizyon kuruluşlarında yayımlanacak eserlerin ödemelerinin 5846 sayılı Kanuna göre yapılamayacağı hüküm altına alınmakta; fikir ve sanat eserlerinin tespit edilmesi veya satışıyla uğraşanların Kültür ve Turizm Bakanlığınca sertifikalandırılması ve bunların dışındakilerin cezalandırılması öngörülmekte; ayrıca, eser sahibinin yasal izni olmaksızın bir eseri değiştiren kişiler ile herhangi bir şekilde işleyen, çoğaltan, kaçak bandrol imal eden, kullanan veya sahte bandrolden ne şekilde olursa olsun ticarî menfaat sağlayan kişiler hakkında, işlediği suçun nevine göre, altı yıla kadar ağır hapis ve 250 milyar liraya kadar ağır para cezaları getirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü gibi, devlet olarak, Meclis olarak, sanatçılarımızın ve fikir adamlarımızın her türlü hak ve hukukunu korumak zorundayız. Sanatçılarımız ve fikir üretenler, toplumun önde gelen örnek kişileridir. Biz, milletimize söz verdik, toplumun taleplerine duyarlı olacağız, asla bu taleplere sırt çevirmeyeceğiz diye. Bize göre, burada, büyük bir emek ve hakkın gasbı vardır. Hak ve alınteri kutsaldır. O yüzden, mutlak surette, bu hak korunmalıdır. Bu yasanın çıkarılacağı, yıllardır sadece ve sadece konuşuldu; ama, maalesef, bir türlü gerçekleştirilemedi. Bu bakımdan, toplumdaki bu feryatlara kulak veren bir hükümet ve Parlamento olmanın gereğini yapmak üzere hazırlanan bu yasa tasarısı, sanatçılarımızın ve fikir üretenlerin hak ve hukukunu koruyacak, bu yasayla alınteri sömürücülerine büyük bir darbe vurulacaktır.

Tüm milletvekillerimize bu yasanın çıkmasıyla ilgili olarak teşekkürlerini bildiren, birçok değerli sanatçımızın üyesi bulunduğu Müzik Eserleri Sahipleri Grubunun faksından bir alıntıyla sözlerimi bitirmek istiyorum. "Yıllar yılı, sömürülüşümüze dur anlamına geleceğine inandığımız Fikir ve Sanat Eserleri Yasasında değişiklik öngören ve çağdaş olduğu şüphe götürmeyen bu yasa tasarısının hazırlık aşamasında, üyesi bulunduğumuz Musiki Eserleri Sahipleri Meslek Birliğinin konuya ilişkin düşüncelerini dikkate aldığınız, bizleri temsilen Yüce Meclisinizi ziyaret eden temsilcilerimize göstermiş olduğunuz yakın ilgi ve tasarının yasalaşması için vereceğinizi umduğumuz katkılarınız için, şimdiden minnet ve şükranlarımızı arz ederiz" diyen, ülkemizin doğal barış ve sevgi elçileri sevgili sanatçılarımıza, fikir üretenlerimize, şairlerimize, yazarlarımıza, edebiyatçılarımıza, yapımcılarımıza ve Yüce Milletimize bu yasanın hayırlı olmasını diler, hepinizi saygılarımla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydınlıoğlu.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN

KANUN TASARISI

MADDE l. - 3.4.1930 tarihli ve 1580 sayılı Belediye Kanununun 15 inci maddesinin (11) numaralı fıkrasına aşağıdaki paragraf eklenmiştir.

"5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan eser, icra ve yapımların tespit edildiği kitap, kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyallerin, bu fıkrada bahsi geçen yerlerde satışına izin vermemek ve bunların satışını engellemek, satışına teşebbüs edilen materyalleri toplayarak yetkili makamlara teslim etmek;"

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimsek söz istemişlerdir.

Sayın Şimşek, şahsınız adına da söz talebiniz var; iki süreyi birleştirdim.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Telif hakları, çağdaş ülkelerde temel insan haklarından biri olarak gösterilmekte ve fikir ve sanat eserleri uluslararası kabul görmüş metinler tarafından korunmaktadır. Birleşmiş Milletler Dünya Fikrî Mülkiyet Örgütünün Cenevre'deki binasında bulunan kitabede şu yazılıdır: "insanın yaratıcı gücü bütün buluş ve sanat ürünlerinin kaynağıdır. Bu eserler insan hayatını yaşamaya değer kılan bir güvencedir. Buluşlar ve sanat eserlerinin korunmasını sağlamak, dikkatle izlenmesi gereken bir devlet görevidir." Yine, aynı şekilde, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 27 nci maddesinde "herkes toplumun kültürel faaliyetlerine serbestçe katılmak, güzel sanatları tatmak, bilim alanındaki ilerleyişe katılmak ve yararlanmak hakkına sahiptir ve herkesin, sahibi bulunduğu her türlü bilim, edebiyat ve sanat eserlerinden doğan maddî-manevî yararların korunmasını isteme hakkı vardır" hükmü bulunmaktadır.

Bu ifadelerden anlaşılacağı gibi, fikir ve sanat hayatının düzenlenmesinde iki yararın dengeleneceği açıktır; bunlar, insan hayatını yaşamaya değer kılan fikir ve sanat ürünlerinden toplumdaki her ferdin faydalanabilmesi ve insan hayatını yaşamaya değer kılan bu ürünlerin yaratıcılarının fikrî ve malî haklarının korunmasıdır. Bu dengeyi sağlam ve kalıcı olarak sağlamak da, kuşkusuz, devletin görevidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; fikir ve sanat hukukun tarihçesine bakıldığında, Fransız İhtilaline kadar, yaratıcı haklarının kanunla düzenlenmesinin ihmal edildiği ortaya çıkmaktadır. 1791'de, Fransa'da, eser sahibinin eser üzerindeki mülkiyet hakkını hüküm altına alan düzenlemeler yapılmıştır. Bu tarihe kadar, tüm dünyada, eser yaratıcısının isminin bile belirtilmediği, edebiyat eserlerinin hak sahibinin yazar değil imtiyaz sahibi yayınevi olduğu, hakka ve adalete aykırı bir dönem yaşanmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 1850 tarihli Encümeni Daniş Nizamnamesi, eser sahiplerine telif hakkı tanınan ilk düzenlemedir. Ülkemizde gerçek anlamda ilk fikir ve sanat eserleri kanunu, 1910 tarihli Hakkı Telif Kanunudur. 1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, fikir ve sanat hukuku düzenlemelerini çağın gerekleri ve uluslararası hukuka uygun şekilde düzenlemiş; ancak, yapılan düzenlemeler, o tarihlerde hayata geçirilememiştir. Örneğin, bu yasada, eser sahiplerinin bir araya gelerek haklarını korumaları için kurulması öngörülen meslek birlikleri 1987 yılına kadar kurulamamış ve bu nedenle, hak takibi, eser sahiplerinin tek tek sahip olduğu ekonomik ve sosyal imkânlarıyla sınırlı kalmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1951 tarihli Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 1983 yılında değiştirilmiş, en köklü değişiklikler 1995 yılında CHP tarafından yapılmış ve son olarak, 2001 yılında değişikliklere uğramıştır.

Bugün görüşmekte olduğumuz ve kamuoyunda "Korsanla Mücadele Kanunu" olarak bilinen Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısıyla, ağırlıklı olarak, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda ve korsan üretim ve satışın engellenmesine yönelik bazı kanunlarda değişiklik yapılması hedeflenmektedir. Böylece, fikir ve sanat hayatının düzenleme altına alınması, bu alanda süregelen haksız kullanımların ve haksız rekabetin önlenmesi sağlanacaktır.

Grubumuz tarafından, 21 Temmuz 2003 tarihinde, korsan yayıncılığın tüm yönleriyle incelenmesi, bu konuda yapılacak yasal düzenlemelerin ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması önergesi verilmişti. Bu duyarlılığımızın, geç de olsa, komisyondan geçerek, Genel Kurulda görüşülmekte olan bu tasarıyla gündeme gelmiş olması bizi memnun etmiştir.

Korsan eser kullanımı, -akla ilk gelen- sokaklarda bandrolsüz satılan kitap, kaset ya da CD ile sınırlı değildir; hak sahibinden izin alınmadan çoğaltılan ya da topluma iletilen her korsan kullanımdır. Hak sahiplerinden izin almadan televizyonda yayımlanan bir film ya da hak sahibinden izin almadan bir mağazada ya da restoranda müşterilerin dinlediği müzik eserleri de,  yine aynı şekilde hakka ve hukuka aykırıdır.

Bu tasarının 1 inci maddesiyle, belediyelere, 5846 sayılı Yasa kapsamında korunan eserlerin, yol, meydan, pazar, köprü gibi yerlerde satışına izin vermemek, bunların satışını engellemek ve satışına teşebbüs edilen materyalleri toplayarak yetkili makamlara teslim etmek görevleri verilmektedir.

Korsan üretim ve dağıtım suçunun şikâyete bağlı suç olmaktan çıkarılarak kamu suçu haline getirilmesi, bu tasarının en önemli getirisidir diye düşünüyorum. Bu suçun kamu suçu haline getirilmesi, devletin, sanatçılarımızın malî ve fikrî haklarına sahip çıkmasıdır. Korsan CD ve DVD üretim pazarlamasıyla ilgili mücadelede gözönünde bulundurulması gereken en önemli nokta, bu konuda başarılı olmuş ülkelerde yapıldığı gibi, bu faaliyetlerin son satış noktalarında engellenmesidir.

Bu tasarıda belediyelere verilen bu görevler, korsanla mücadele edebilmek için çok önemlidir. Türkiye'de kültür ve sanat faaliyetlerinin oluşumunda düşünce hakkının korunması çok önemli. Bu düşüncenin ürettiği ürünler gelecek nesillere yansıtıldığı zaman, bu düşünceleri üretenlerin katlandıkları fedakârlıkların karşılığının ödenmesi de büyük bir önem arz etmektedir.

Anayasamızın 64 üncü maddesi, eser sahibinin, kendisine bağlı ve kendi ürünü üzerindeki mutlak hakkını güvence altına almaktadır. Ülkemizde fikir ve sanat alanlarında yeterince üretim yapılmamasının nedenlerinden bir tanesi de, fikir adamının veya sanatçının fikrî ve malî haklarının korunmamasıydı. Fikir üretimi, sanat üretimi büyük bir özveri ister. Bu şartlar altında yapılan üretim de yeterince korunamamakta ve eserlerin taklitleri, kopyaları çıkarılmaktadır. Çok satan kitap veya kasetlerin, daha, orijinali çıkmadan, gişe rekorları kıran filmlerin korsan taklitleri, vitrinleri, sokakları, sergileri doldurmaktaydı.

Ülkemizde, korsan CD, DVD, VCD üretimi ve satışları, Türk sinema endüstrisini, yapım, dağıtım, sinema işletmeciliği alanında olumsuz yönde etkilemekte ve bu yasadışı üretimin yol açtığı maddî kayıp, sinema sektörüne, her yıl yüzde 45'ler oranında olumsuz bir etki yapmakta. Bu yasadışı üretim ve dağıtım nedeniyle, devlet, yılda yaklaşık 100 trilyonluk bir gelir kaybına uğramakta, bu rakam gözönüne alındığında, fikrî mülkiyet kavramının güçlendirilmesinin, korsanla mücadele edilmesi konusunda yasal düzenlemelerin ne kadar önemli olduğu da ortaya çıkmaktadır.

Telif hakları ve korsan üretim ve dağıtımla mücadele, kültürel gelişimin en önemli öğesidir. Kültür, telif haklarına saygıyla yeşerir ve gelişir. Bu nedenle, tasarının bir an önce yasalaşması ve ödünsüz uygulanması hepimizin ortak beklentisidir. Bu ortak beklenti nedeniyle, tasarının komisyonda görüşülmesi esnasında olumlu değişiklikler yapılmış ve Genel Kurula gelmesi için, iktidar ve muhalefet uzlaşma içerisinde uğraş vermiştir.

Bu tasarı hazırlanırken, Bakanlık ve meslek birlikleri tarafından aylarca süren çalışmalar yapılmıştır. Hazırlanan taslak üzerinde muhalefet partisi olarak bizden görüş ve bilgi istenilmiş, biz de, gereken katkıyı sunmuşuzdur. Çalışmalarda, Kültür ve Turizm Bakanlığı, meslek birliklerinin ve bizim, hem görüşlerimizi almış hem de bu görüşler doğrultusunda tasarıyı olgunlaştırmıştır; Bakanlığa teşekkür ediyorum. Sivil toplum örgütleriyle yapılan ortak çalışmalar neticesinde varılan mutabakat nedeniyle komisyonda ve Genel Kurulda görüyorum ki, tartışmasız bir tasarı görüşüyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısında olması gereken de buydu. Hükümet, kamu yönetimi sistemimizi kaosa sürükleyebilecek olan tasarı hakkında görüşlerini ortaya koyan sendikaların, sivil toplum örgütlerinin görüşleri doğrultusunda tasarıda, maalesef, herhangi bir değişiklik yapmamıştır ve zaman kaybına uğramıştır. Uzlaşma içerisinde, bu tasarı, bu Genel Kurulun neler yapabileceğini de sanırım ki, bizlere göstermektedir. Fikrî mülkiyet haklarının korunabilmesi ve korsanlıkla mücadele edilebilmesi için, yasal düzenlemelerin yanı sıra, sağlıklı bir denetim, uygulama ve hepsinden önemlisi, toplumun bu konudaki bilgi ve bilinç düzeyinin yükseltilmesi gerekmektedir.

Kanunları çıkarmak kadar uygulamak da önemlidir değerli arkadaşlarım. Bu tasarıyla korsanla mücadeleyi konuşurken, geçtiğimiz günlerde örneği görülmeyecek bir olay yaşandı. Bu olayın kahramanını artık Türkiye tanıyor; her ne kadar hükümet kabul etmese de, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının hazırlayıcısı olan Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer. Sayın Müsteşarın marifeti, sadece cumhuriyet ile laikliğin kabul edilemez olduğunu yazdığı makalesi değil, intihal yapmasıdır da; yani, bilgi ve bilim çalıntısı yapılmıştır. Müsteşarın, 1995 yılında, Yrd. Doç. Yahya Fidan ile yazdığı "İşletme Yönetimi" kitabının, Prof. Tamer Koçel'in 1995'te yazdığı "İşletme Yöneticiliği" kitabından, kaynak gösterilmeden ve çok küçük değişikliklerle çalıntı olduğu belirlenmiştir. Yine, aynı şekilde, AKP'nin ideoloğu Yalçın Akdoğan tarafından yazılan "Muhafazakâr Demokrasi" adlı kitabın da, Dr. Bekir Özipek'in "Muhafazakârlık, Akıl, Toplum, Siyaset" adlı doktora tezinden intihal olduğu ortaya çıkmıştır. Korsanlık, sadece kitap, kaset, CD'nin sokaklarda satılması değil, sahibinin izni olmadan ve alıntı kurallarına uyulmadan, bilim ve sanat insanlarının hakkının gasp edilmesidir; Dinçer ve Akdoğan'da olduğu gibi. Merak eden arkadaşlar haksızlık yaptığımı düşünüyorlarsa, sekiz sütuna manşet olarak bunu görebiliriz.

RESUL TOSUN (Tokat)- Alemdaroğlu'nu da söyle!...

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)- Efendim, senin hırsızın iyi, benim hırsızım kötü anlamında söyleyemeyiz; kim yapıyorsa Sayın Tosun.

RESUL TOSUN (Tokat)- O da meslekten men edildi.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)- Sayın Tosun, Alemdaroğlu rektör; şu anda Sayın Dinçer, bürokrasinin bir numarası, sevgili dostum. O konu ayrı bir şey sanırım ki...

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri...

CAVİT TORUN (Diyarbakır)- Binlerce öğrencisi var...

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)- O konu ayrı bir şey sanırım ki... Nedense doğruyu söyleyince, böyle bir canımız yanıyor; ama, bu, doğru.

İzin verirseniz, burada, fikrî hakkı, malî hakkı konuşuyorsak, burada, benim kardeşim de yapmış olabilir. Yapılan şey yanlıştır; bunu yapan da Sayın Ömer Dinçer'dir, Sayın Akdoğan'dır. Muhafazakâr demokrasinin ideoloğudur. Bu partinin temeli üzerine kurulmuş ideolojik olarak yapılanmanın bir intihal olduğunu söylüyorum; çalıntı... "Hırsızlık" demeyeyim, kibarcası olsun; çalıntı...

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Türkiye, insan haklarına gösterdiği ya da göstermek zorunda olduğu hassasiyetin telif haklarına da gösterilmesi gerektiğine inanmalıdır. Telif haklarının bir sistem içinde geliştirilmesi ve korunması, ayrıca, korsanlıkla mücadele edilmesi için, telif hakları enstitüsü kurulmalıdır.

Sanatçıların önemli bir kısmının gelir ortalaması yaşam standartlarının çok altındadır ve sinema sanatçılarının iş, ücret ve sosyal güvenceleri, diğer kültür sanat insanları gibi, yoktur. Asgarî yaşam standardının altında çalışan kültür sanat insanları; yani, sanatçılar için bir huzurevi yapılmalıdır. Sanatçılarımızı sosyal güvenlik şemsiyesi altına almak ve onların yeşil pasaport imkânlarından yararlanmalarını sağlamak, sanatçılarımız için atmamız gereken önemli bir adımdır.

Bu yasanın, telif haklarının gasp edilmesini önleyeceğine inanıyor; tasarının hazırlanmasında emeği geçen bakanlık çalışanlarına, meslek birliği temsilcilerine ve siz değerli milletvekili arkadaşlarıma, bir sanatçı olarak bir kez daha teşekkür ediyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 26.5.1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 21 inci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

"(I) numaralı bendin (1) ve (2) numaralı alt bentleri ile yerli ve yabancı film gösterimlerine ilişkin belirlenen vergi bu Kanunun 22 nci maddesinin (1) numaralı bendinde öngörüldüğü şekilde hesaplanarak her ayın onbeşinci günü akşamına kadar mahallin mal müdürlüğüne veya muhasebe müdürlüğüne emaneten yatırılır. Ödemenin yapıldığına dair banka dekontunun ibrazı üzerine belediye tarafından biletlere özel damga konulur. Ödeme yapmayanlar hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Bahsi geçen yerlerde toplanan meblağın % 75 i Kültür ve Turizm Bakanlığı Merkez Saymanlık hesabına, % 25 i ilgili Belediyeye tahsilini takip eden ayın onbeşinci günü akşamına kadar aktarılır. "

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 26.5.1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 52 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan eser, icra ve yapımların tespit edildiği kitap, kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyallerin birinci fıkrada bahsi geçen yerlerde satışına izin verilmez."

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Recep Garip; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 3 üncü maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde, telif yasası üzerine, sanatçılarımız ve bağlı kuruluşlarımız, süren hukuk mücadelesini bugünün özlemiyle devam ettirmişlerdir. Buradan, öncelikle tüm sanatçı dostlarımızı gönülden kutluyor ve böylesine anlamlı bir günü ben de sanatçı bir milletvekili olarak yaşamaktan mutluluk duyuyorum. Milletvekili olmanın dışında, sanatçı kimliğimle, hükümetimizi ve Cumhuriyet Halk Partili milletvekili dostlarımı konuya olan duyarlılıklarından dolayı ayakta alkışlıyorum.

Ülkemiz, her alanda barışı ve esenliği yaşamaktadır; ekonomide, sosyal ve kültürel hayatımızda. Bunun en önemlisi ise, sanatçılarımızın ve bu alanda yatırım yapan bağlı kuruluşlarımızın hak ve hukukunun korunması ve yasalarla teminat altına alınmasıdır.

Yazmak, emektir. Düşünmek, emektir. Kitap, müzik, sinema bir emektir. Hiç kimse bu alınterini, emeğin kutsallığını görmezlikten gelemez. Yazmanın, üretmenin bedeli toplumun kabulüyle ortaya çıkar. Yapılacak yasal düzenlemelerle manevî ve malî hakların sıkı bir denetim mekanizmasıyla koruma altına alınması sağlanacak, caydırıcı nitelikte cezalarla da suç oranları en aza indirilecektir.

Bu koruma yasası üzerinde gerçekten ciddî anlamda durulur ve hayata geçirilirse, yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, sanata ve sanatçıya dair pozitif anlamda büyük gelişmelerin olması kaçınılmaz hale gelecek, bu alanda üretilen eserlerde ciddî artış oranları olacak, sanatta kalite ve nitelik önplana çıkmış olacaktır.

Eser sahiplerinin yanı sıra, buna bağlı, hak sahiplerinin haklarının da korunması sağlanmış olacaktır, haksız kazanç yolları kapatılmış olacaktır böylece. Sanatçı, zihinsel ve duygusal anlamda tüm birikimini, tüm emeğini eserinin mükemmelliği için kullanacaktır kuşkusuz. Kendine ait bir üslubu, kendine özgü bir anlayışı bizlere sunacaktır. Zira, eserler, uzun yıllar süren bir uğraşın, emeğin bir sonucudur. Bunun, yasalarla tam güvence altına alınmasından daha doğal ve güzel bir şey olamaz. Aklın yolu birdir, bu nedenle, komisyon üyeleri, bu yasa için tam destek vermişlerdir.

Yapılan bu düzenlemeler, kayıtdışı ekonominin önlenmesinin yanı sıra, belediye ve Maliye gelirlerinin artırılmasına da ayrıca katkı sağlayacaktır. Ayrıca, süreli olmayan yayınları basanların meslek birliği kurabilmelerine, tüzelkişilerin de eser sahipleri alanında meslek birliği kurabilmelerine imkân sağlanmış olacak, bu alanda güçlü sivil toplum örgütlerinin oluşturulması, sanat ve fikir hayatımıza olumlu katkılar sağlayacaktır.

Kayıtdışı ekonomi yaratılmasına sebep olan fikir ve sanat eserleri alanındaki korsan faaliyetlerin önlenmesi için 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında korunan eser, icra ve yapımların tespit edildiği kitap, kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyallerin sokakta satışının ve korsan yayıncılığın engellenmesi amaçlanmıştır ve bunun üzerinde özellikle durulmalıdır.

Radyo ve televizyon kuruluşlarınca yayımlanan veya iletilen eser, icra, fonogram ve yapımların kullanımına ilişkin ödemelerin hüküm altına alınması, söz konusu düzenlemeyle, radyo ve televizyon kuruluşlarının 5846 sayılı Kanunda tanzim edilmiş hakları ihlal etmemek şartıyla yayıncılık yapmalarının temini amaçlanmıştır.

Sanat, insanlığın anadilidir. Dolayısıyla, en sahici dilimiz olarak sanat, insanın en temel ve en derin duygularını dile getirir. Bizzat hayata ve insana pusu kuran, insanî ilişkilerin mahiyetini değiştiren, her şeyi, en kalbî, en içten duyguları bile nesnelleştirerek hayatı yok etmeye çalışan, Çinli bilgenin dediği gibi, çok ilginç zamanlarda yaşamaktayız.

Modern bilim insana değil eşyaya yönelmiştir. Artık, akıl kalbin önüne, teknoloji kültürün önüne geçmiştir. Metropoller daha da büyümüş, üretim ve tüketim dengesizliği aşırı derecede artmış, gökdelenler, göklerle, ayla, güneşle, yıldızlarla bağlantımızı kesmiş, beton yapılar toprakla yakınlığımızı koparmış, böylece, insanoğlu, rasyonalizmin, duygusuz teknolojik tasarımların üretim ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Garip, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

RECEP GARİP (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - 1 dakikalık eksüre yeter umarım.

RECEP GARİP (Devamla) - Sayın Başkan, izin verirseniz 2 dakikalık eksüre istiyorum.

BAŞKAN - 1 dakikada toparlarsınız, biz, sizin hitabetinize güveniyoruz.

Buyurun.

RECEP GARİP (Devamla) - Eliot'un "Çorak Ülke"si, Picasso'nun "Tek Gözlü İnsan" tablosu bu tuhaflığı, bu terk edilmişliği vurgulamaktadır. Böyle bir zamanda sanat ve sanatçı daha çok önem kazanmaktadır; çünkü, sanatçılar kaybolup gidecekmiş gibi duran hayatımızı, muhabbetimizi, misafirperverliğimizi, aşkımızı, sevgimizi, birlikteliğimizi gönüllerle ayakta duran ve tutan, devam edecek olan hayatımızı savunan insanlardır. Sanatçı, yoğun zamanlar yaşayarak, topyekûn insanlığın ıstırabını bizzat yaşayarak var oluşun ağırlığını, geleceğin umut ve sorumluluğunu hissederek eserini ortaya koyuyor; sanatçıdan başkası bunu yapamaz, bunu yapma imkânına sahip değildir. Sanatçı, en derin, en köklü ve en hayatî acılarımızı dile getirir, Sanatçı bu postmodern zamanda ve bu tersyüz edilmiş ilişkiler çağında prangaya vurulmuş, fakat, yaşamın öz gücüyle zincirlerden kurtulmak ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RECEP GARİP (Devamla) - Sayın Başkan, izin verirseniz...

BAŞKAN - Tabiî efendim, devam edin lütfen.

Buyurun.

RECEP GARİP (Devamla) -...ölmemek için çabalayan insanın özgürlük şarkısını, bu yollardaki büyük acısını, yani, bizim özgürlüğümüzü, bizim acımızı evrensel manada dile getirmektedir.

Bu bağlamda, söz konusu tasarıyı ve yapılacak değişiklikleri her şeyden önce bir insanlık meselesi, bir ülke meselesi olarak düşünmek gerekiyor. Düşünce, kültür, sanat ve edebiyat eserleri, bir toplumun kendine verdiği önemi ortaya koyuyor. Kendisinin önemli olduğunu düşünen toplumlar, her şeyden önce, düşünce, sanat ve eğitime, düşünürlere, sanatçılara ve eğitimcilere önem verir.

Bu  anlamda, tasarının hazırlanması esnasında fikir ve sanat alanında eser üretenlere gereken önemin verilmesi ve buna bağlı olarak, fikir ve sanat alanındaki gelişmelerin ülkemizin her alanda gelişmesine olumlu etki edeceği, bu bağlamdaki ekonomik ilişkilerin kurumsallaşmasıyla eser yaratıcılarının ve aracıların profesyonelleşmesi gözönünde tutulmuştur. Emeğin, özellikle, fikir ve sanat işçiliğinin karşılıksız kalmasıyla ortaya çıkan düzeysizlik, sanata ve yaratıcılığa karşı haksızlık, ilgisizlik, verimsizlik dikkate alınmış, bütün bu olumsuzlukların giderilmesi yolunda belki küçük bir adım sayılabilecek fikrî mülkiyet sisteminin güçlendirilmesi, yerli ve yabancı yatırımcıların önündeki engellerin kaldırılması ve yatırım ortamının iyileştirilmesiyle bilgi toplumuna geçişin mümkün olacağı öngörülmüştür.

Fakat, bu pratik ve pragmatik sonuçların da öncesinde vurgulanması gereken en önemli husus şudur: Biz, AK Parti  olarak bu ülkenin fertleri olarak, kendimizi, kendi insanımızı, sanatçımızı ve sanat eserini, sanatı ve düşünceyi önemsiyoruz. Siyasî düzenlemelerde faydalı sonuçlar önemlidir; ama, bundan da önemlisi, bu sonuçları getirecek olan bilimsel, zihinsel ve felsefî temellerdir. Biz, bu temelleri atıyoruz. Süreç devam ediyor, değişim ve gelişim devam ediyor. Türk Milletinin varlık alanındaki kararlılığı devam etmektedir.

Bu anlamda, hükümetimizin çalışmalarını yürekten destekliyor, katkıda bulunan herkese, bütün kurumlara teşekkür ediyor, yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim Sayın Garip.

3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin (v) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"v) Eser ve/veya bağlantılı hak sahipleri: Eser, icra, fonogram ve yapımlar üzerindeki manevi ve mali hakları, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile düzenlenen gerçek veya tüzel kişileri,"

BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 3984 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (o) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"o) Yayınlarda, eser ve bağlantılı hak sahiplerine 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile tanınan hakların ihlal edilmemesi."

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, şahsı adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Cavit Torun; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 386 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesi üzerinde söz aldım. Aslında, ben, bu konuşmayı gündemdışı olarak yapacaktım; fırsat olmadığı için, madde üzerinde konuşarak bu açığı kapatmak istiyorum.

Bu konuşmayı, bir halk ozanı olan "Kazancı Bedih" ismiyle bilinen Bedih Yoluk'un acı vefatı üzerine yapıyorum. Kazancı Bedih, bir halk ozanıydı. Şanlıurfa'da doğdu ve yaşamını, bu ilde, lakabı gibi kazancılık yaparak geçirdi. Çok güzel bir yorumu vardı. Şanlıurfa'nın türkülerini en güzel terennüm eden insanlardan birisiydi. Söylediği türkü ve gazeller yıllarca dilden dile dolaştı. Şanlıurfa'dan yetişen büyük türkücülerin yol göstericisi, diğer bir deyimle, hocasıydı. 70 yaşını devirdiği günlerde insanlar onun farkına vardılar ve kendisine bir kaset yaptılar; ancak, o "70 yaşından sonra gelen şöhretin benim için hiçbir kıymeti yok" diyerek, tevazuu elden bırakmadı. Şanlıurfa'nın sıra gecelerini yapan müzik ekipleri, onu, hep, toplantılarına davet ettiler, türküler, gazeller söylettiler. Büyük şov programları düzenleyen, kerametleri kendilerinden menkul ortaoyuncuları, davet ettikleri programlarında, onunla konuşurken, edep ve hayanın en üst perdesinin yırtılmasına neden olacak şekilde ona yukarıdan baktıklarında, o, çelebimeşrep tavrını hiç eksiltmeden, kavuşturmuş olduğu dizlerinin üzerine ellerini koyarak konuşmasını sürdürdü. O, sanki, Osmanlının bir güneydoğu beyefendisiydi.

Kazancı Bedih'i gündeme getirmeme neden olan olaydan da kısaca bahsetmeliyim.

Pazar günü bir dost ziyaretine gittik. Üst düzey bir bürokrat olan bu arkadaşımızın evine girdiğimiz anda, Türk sanat müziği sazlarından enstrümantal tarzda süzülen nağmelerle karşı karşıya kaldık. Evin içerisine dalga dalga yayılan müzik eşliğinde, çeşitli konular ve bu arada, siyaset konuşuldu. Belediye başkan adaylığı için yapılan başvurular ve değerlendirmeler neticesinde verilen kararlar, burada da gündemin baş maddelerinden biri oldu. Yapılan seçimlerde isabet de var, yanılgı da. Esasına bakılırsa, siyaset denilen şey tam bir cadıkazanı. Verilen vaatler, tutulmayan sözler, anında değişkenlik gösteren kararlar, ahbap-çavuş ilişkileri, eş-dost kayırmaları, hemşericilik, bölgecilik almış başını gırla gidiyor.

İnsanların verdiği sözlerden dönmesi ne demek?! Ben, hep şu sözü kendime şiar edinmiş bulunmaktayım: Verdiğim sözden dönmem, yalan söylemem ve bana bir şey emanet edildiğinde, asla ihanet etmem. Ama, o da ne; insanlar, siyaset sahnesinde, anında cedelleşip cepheleşiyor, kılıçlar çekiliyor, neredeyse savaş çıkacak. Sonra, oturulup, bölüşüme geçiliyor, o senin, bu benim... Ama, arada başka arkadaşlar varmış, dostlukmuş, insanlıkmış; bunların hepsi hak getire.

Arkadaşımız, o arada, kendileriyle ilgili bir konuyu gündeme getiriyor. "Etkili ve yetkili yerlerde bulunan insanlar bana geldiler, bulunduğum görevden istifa ettirip, aday yaptılar ve hatta 'işin maddî yanını asla düşünme, tüm giderlerini biz karşılayacağız' dediler; ancak, sonra, beni yerde bırakıp gittiler."

İşte, tam bu ortam içerisindeyken, sevgili arkadaşımız "Üstat Kazancı Bedih'i dinlemek ister misiniz" deyince, hep bir ağızdan "bu çok iyi olacak" dedik. Kazancı başladı söylemeye:

"Urfa'nın etrafı dumanlı dağlar aman aman,

İçerim yanıyor aney, gözlerim ağlar,

Benim zalım derdim cihanı dağlar aman aman,

Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar,

Anandan, babandan, yardan ayrı koyarlar."

Dünyayı duman tutmuş; maalesef, ceylanlara gezecek yer yok. Dağlar, sadece duman altında değil, kar altında da.

Kazancı, birçok türkücü ve gazelhanın yetişmesine yardımcı oldu; ancak,  kendisi ve eşi "katalitik" olarak tabir edilen sobadan çıkan gazlarla hayatlarını kaybettiler.

Şu işe bakın, multimilyarderler, düğünlerde sağa sola para saçanlar, kumarhanelerde bir gecede onbinlerce dolar harcayanlar, onun yetmesi oldukları halde, ahir ömründe onun, doğru dürüst hayat sürebileceği kaloriferli bir evde oturmasına imkân vermediler. Böylesi bir çınara reva görülen muameleyi kabul etmek mümkün değil. Onlardan, yani, bu tür insanlardan bir anda vazgeçmek mümkün; fakat, bu ülkenin kültürel ve insanî değerlerini korumak üzere teşkilatlanmış olan kuruluşları, acaba, neden bu insana sahip çıkmadılar?!

Kazancı Bedih, göz göre göre, eşiyle birlikte, çok acı bir ölüme yolculandı. Bu, hepimiz için yüzkarası. Yüzyıllar ötesinin kültürel değerlerini, unutulmayan namelerini, harsını, kültürünü binbir türlü fedakârlıkla bugünlere taşıyan bir insan bu şekilde mi hayata gözlerini yummalıydı?! Birlikteliklerine katılmaya çalıştığımız Batı ülkelerinde olsaydı, Bedih'in sonu böyle olmazdı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kazancı Bedih'in soyismi "Yoluk" idi; yani, soyulmuş; yani, üryan. Hepimiz her gün birileri tarafından soyuluyor, üryan bırakılıyoruz. Keşke, böylesine önemli değerler, bu biçimde soyulup, üryan bırakılmasa. Ancak, o kimi nebbaşların dünyasından, erdemlilerin mesut ve bahtiyar diyarına onurlu bir şekilde göç etti. Allah rahmet eylesin, yeri cennet olsun.

Bu arada, ben, Tenekeci Mahmut, Mukim Tahir ve Kazancı Bedih adına Şanlıurfa'da bir müzik enstitüsü kurulmasını Sayın Bakanımızdan istirham ediyorum. Kuşkusuz, Celal Güzelses için de Diyarbakır'da böylesine bir müzik enstitüsünün kurulması çok yararlı olacak.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Torun Teşekkür ediyorum.

Biz de, bu vesileyle, Kazancı Bedih'i rahmetle anıyoruz; Allah rahmet eylesin.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - 3984 sayılı Kanunun 37 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Radyo-Televizyon Kuruluşlarınca Yayınlanan ve/veya İletilen Eser, İcra, Fonogram ve Yapımların Kullanımına İlişkin Esaslar

Madde 37. - Radyo-televizyon kuruluşları, yayın ve/veya iletimlerinde eser, icra, fonogram ve yapımları kullanabilmek için, eser sahipleri, bağlantılı hak sahipleri veya bu kişilerin üyesi oldukları meslek birlikleri ile izin almak üzere sözleşme yaparlar ve bu sözleşme ile belirlenen mali hak bedellerini öderler. Bu sözleşme ve ödemeler, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun ilgili hükümleri çerçevesinde yapılır. Bu madde hükümlerini ihlal eden yayın kuruluşları hakkında ayrıca bu Kanunun 33 üncü madde hükümleri uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - 23.1.1986 tarihli ve 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanununun 6 ncı maddesinin son fıkrasının birinci ve ikinci cümleleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Denetleme Kurulu, Bakanlık temsilcisinin başkanlığında, Millî Eğitim Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığından birer üye, ilgili alan meslek birliklerince önerilecek kişiler arasından Bakanlıkça seçilecek iki üye ile Bakanlık tarafından belirlenecek öğretim üyesi bir sosyolog, bir psikolog ve bir çocuk gelişim uzmanı olmak üzere toplam  dokuz üyeden teşekkül eder. Kurul beş üyenin aynı yönde oyuyla karar alır."

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma saati : 17.00

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.09

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Türkan MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 62 nci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

386 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/753) (S: Sayısı: 386) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - 3257 sayılı Kanunun 12 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bandrol kullanımına ilişkin ihlallerde uygulanacak ceza hükümleri:

Madde 12. - Bu Kanunun bandrol kullanımına ilişkin hükümlerine aykırı fiillerde bulunanlar hakkında, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 81 inci maddesinde öngörülen cezalar uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9. - 5.12.1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun l/B maddesine aşağıdaki (1) bendi eklenmiştir.

"1) Bakanlık: Kültür ve Turizm Bakanlığını,"

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. - 5846 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcıları ile seslerin ilk tespitini gerçekleştiren fonogram yapımcıları, hak ihdas etmek amacı taşımaksızın, sahip oldukları hakların ihlal edilmemesi, hak sahipliklerinin belirlenmesinde ispat kolaylığı sağlanması ve malî haklara ilişkin yararlanma yetkilerinin takip edilmesi maksadıyla, sinema ve müzik eserlerini içeren yapımlarının kayıt ve tescilini yaptırırlar. Aynı maksatla, eser sahiplerinin talebi üzerine, bu Kanun kapsamında korunan tüm eserlerin kayıt ve tescili yapılabilir, malî haklara ilişkin yararlanma yetkileri de kayıt altına alınabilir. Beyana müstenit yapılan bu işlemlerden Bakanlık sorumlu tutulamaz. Ancak, kayıt ve tescil işlemlerine esas teşkil edecek işlemlerde, mevcut olmadığını bildiği veya bilmesi icap ettiği veya kendisine ait olmayan malî ve manevi haklara ilişkin yanlış beyanda bulunanlar, bu Kanunda öngörülen hukukî ve cezaî müeyyidelere tabidirler. Bu Kanun kapsamında yapılan tüm kayıt ve tescil işlemlerine ilişkin ücretler Bakanlık tarafından belirlenir. Kayıt ve tescilin usul ve esasları, ücretlerinin belirlenmesi ile diğer hususlar Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN - 10 uncu madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 17.12


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 17.20

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 62 nci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

386 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki müzakerelere devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/753) (S. Sayısı: 386) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11. - 5846 sayılı Kanunun 41 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"4. Umuma açık mahallerde eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanılması ve/veya iletilmesine ilişkin esaslar:

Madde 41. - Girişi ücretli veya ücretsiz umuma açık mahaller; eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanım ve/veya iletimine ilişkin 52 nci maddeye uygun sözleşme yaparak hak sahiplerinden veya üyesi oldukları meslek birliklerinden izin alır ve sözleşmelerde yazılı mali hak ödemelerini bu madde hükümlerine göre yaparlar.

Eser, icra, fonogram, yapım ve yayınları  kullanan ve/veya ileten umuma açık mahaller, mahallin bulunduğu bölgenin özelliği, mahallin nitelik ve niceliği, fikrî mülkiyete konu eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların mahalde sunulan ürün veya hizmetin ayrılmaz bir parçası ve ürün veya hizmete katkısı olup olmadığı ve benzeri hususlar dikkate alınmak suretiyle sınıflandırılır veya sınıflandırma dışı bırakılır.

Faaliyet gösterdikleri sektörlerde; eser sahipleri ve/veya bağlantılı hak sahipleri meslek birlikleri, yapılan sınıflandırmaya bağlı olarak eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanımından ve/veya iletiminden kaynaklanan ödemelere ilişkin  tarifeleri tespit ederler. Meslek birlikleri ile umuma açık mahaller arasındaki sözleşmeler, bu tarife bedelleri veya taraflarca yapılabilecek müzakereler sonucu belirlenecek bedeller üzerinden yapılır.

Tarifelere ilişkin sözleşmelerde takvim yılı esas alınır ve bu tarifeler takvim yılı başından itibaren geçerli olur.

Bu madde hükümlerinin uygulanmasını teminen:

1. Meslek birlikleri, temsil ettikleri eser, icra, fonogram ve yapımlar ile üyelerine ilişkin bilgileri, Bakanlığa bildirmek zorundadırlar. Bu bildirimler her üç ayda bir güncellenir ve Bakanlıkça oluşturulan ortak bir veri tabanı üzerinden ilgili  taraflara açılır.

2. Eser sahipleri alanında kurulmuş meslek birlikleri veya bağlantılı hak sahipleri alanında kurulmuş meslek birlikleri veya  aynı sektörlerde faaliyet gösteren meslek birlikleri, bir araya gelerek protokole bağlamak suretiyle ortak tarifeler belirleyebilirler. Ortak tarifeler protokole taraf meslek birlikleri açısından bağlayıcıdır.

Meslek birlikleri, tarifeler veya ortak tarifeleri her takvim yılının dokuzuncu ayında kullanıcıları temsil eden ve kanunla kurulmuş kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile Bakanlığa bildirirler ve kamuoyuna duyururlar. Umuma açık mahaller, müzakere ve sözleşme yapılmasına ilişkin verecekleri bağlayıcı nitelikteki yetki belgeleri ile üye oldukları meslek kuruluşları aracılığıyla da tarifeleri veya ortak tarifeleri müzakere edebilir ve sözleşme yapabilirler. Ancak, tarifelerin götürü usulde tespit edilmesi halinde umuma açık mahaller sadece meslek kuruluşları aracılığı ile müzakere edebilir ve sözleşme yapabilirler.

Onuncu ayda umuma açık mahaller veya meslek kuruluşları ile meslek birlikleri arasında tarifeler veya ortak tarifeler üzerinde uzlaşma sağlanamaması ve sözleşme yapılamaması halinde, en geç bu ayın sonuna kadar, meslek birlikleri ve/veya meslek kuruluşları tarafından bu tarifelerin Bakanlıkça oluşturulacak uzlaştırma komisyonunda müzakere edilmesi talep edilebilir.

Uzlaştırma komisyonu, taraflardan birinin talebi ve Bakanlığın uygun görmesi halinde, tarifeleri müzakere etmek üzere, Bakanlık tarafından, talep tarihinden itibaren onbeş gün içinde oluşturulur. Komisyon, Bakanlıktan bir, Rekabet Kurumundan iki temsilci ve ilgili meslek birlikleri ile kullanıcıları temsil eden meslek kuruluşlarının birer temsilcisinden oluşur. Bakanlık temsilcisi aynı zamanda komisyon başkanıdır. Aynı usulle, komisyon üye sayısı kadar yedek üye seçilir. Komisyonun sekreterya hizmetleri Bakanlık ilgili birimi tarafından yürütülür.

Komisyon, oluşturulduğu tarihten itibaren onbeş gün içinde, raporunu hazırlayarak, Bakanlığa ve taraflara bildirir. Umuma açık mahaller ve meslek birlikleri, Komisyon raporunun açıklandığı tarihten itibaren on beş gün içinde, meslek birliklerinin açıklamış oldukları tarifeleri veya müzakereler neticesinde mutabakata vardıkları tarifeleri  sözleşmeye bağlayabilirler.

Meslek birliklerince belirlenen tarife veya ortak tarifeler üzerinden sözleşmenin yapılmaması halinde, taraflar yargı yoluna başvurabilirler. Yargılama sürecinde, bir önceki yıl sözleşme yapmış olan mahaller, ilgili meslek birlikleri aksini bildirmedikçe, dava konusu tarifenin ¼'ünü dava sonuçlanıncaya kadar her üç ayda bir meslek birlikleri adına açılmış banka hesabına yatırmak suretiyle eser, icra, fonogram, yapım ve yayınları kullanabilir ve/veya iletebilirler. Bir önceki yıl sözleşme yapmamış umuma açık mahaller ile ilk defa sözleşme yapacak umuma açık mahallerin bu fıkrada öngörüldüğü şekilde eser, icra, fonogram, yapım ve yayınları kullanabilmeleri ve/veya iletebilmeleri ise ilgili meslek birliklerinin iznine bağlıdır. Dava sonuçlanıncaya kadar bu şekilde ödenen miktar, mahkeme kararıyla tespit edilen tarife bedelinden mahsup edilir.

Tarifelerin tespit edilmesinde ve uzlaşmazlıkların hallinde, bu Kanunun 42/A maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan, tarife tespitine ilişkin esaslar dikkate alınır.

Mahallerde kullanılan ve/veya iletimi yapılan eser, icra, fonogram, yapım ve yayınlar üzerinde hak sahibi olan gerçek veya tüzel kişiler, bunların kullanımına ve/veya iletimine ilişkin ödemelerin yapılmasını ancak yetki verdikleri meslek birlikleri aracılığı ile talep edebilirler. Sinema eserleri bakımından bu fıkranın uygulanması zorunlu değildir.

Sınıflandırma, uzlaştırma komisyonuna başvuru halinde Bakanlıkça alınacak ücretler ve uzlaştırma komisyonunun çalışması ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelik ile belirlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 386 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen 5846 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin 10 uncu fıkrasına, ikinci cümlesinin sonunda yer alan "...ve/veya iletilebilirler." ifadesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, yayınlarında yer verdiği eser, icra, fonogram ve yapımları her üç ayda bir meslek birliklerince belirlenen yıllık tarifenin ¼'ünü yatırmak suretiyle kullanabilir."

 

Haluk İpek

Hanefi Mahçiçek

Bayram Özçelik

 

Ankara

Kahramanmaraş

Burdur

 

Hamit Taşcı

Muharrem Karslı

Ali Topuz

 

Ordu

İstanbul

İstanbul

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Sayın Başkanım, zannediyorum, yazımda bir hata olmuş; 43 olması gerekiyor. Arkadaşlarımız bu konuda... Yani, önergede gözetilen maksada tekabül etmiyor buradaki önerge metni. Sonradan redaksiyonla, madde numarası değiştirilmek suretiyle çözülebilir diyorsak; ben, müsaade ederseniz, Hükümet görüşünü bildireyim.

Biz, takdire bıraktığımızı söylüyoruz efendim.

BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.

Sayın İpek, önergeyi geri mi çekiyorsunuz?

HALUK İPEK (Ankara) - Önergemizi geri çekiyoruz Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, bir hata oldu; önerge 14 üncü maddeyle ilgili. Önergemizi geri çekiyoruz.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12. - 5846 sayılı Kanunun 42 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Eser sahipleri ve eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahipleri" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile bu Kanunun 52 nci maddesine uygun biçimde düzenlenmiş sözleşmelerle eser veya hak sahibinden malî hakları kullanma yetkilerini devralarak bu Kanunun 10 uncu maddesine göre ilim-edebiyat eserleri üzerindeki hakları kullanarak, süreli olmayan yayınları çoğaltan ve yayanlar" ibaresi eklenmiş, aynı fıkranın ikinci cümlesinde yer alan "asıl üye sayısının dört katı kadar" ibaresinden sonra gelen "gerçek kişiler" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - 12 nci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13. - 5846 sayılı Kanuna 42 nci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki 42/A ve 42/B maddeleri eklenmiştir.

"2. Meslek birliklerinin yükümlülükleri ve tarife tespitine ilişkin esaslar:

MADDE 42/A - Bu Kanunun 42 nci maddesinde öngörülen amaçlarla hakların idaresini sağlamak üzere kurulan meslek birlikleri;

1. Temsil ettikleri eser, icra, fonogram ve yapımlar ile üyelerine ilişkin tüm bilgileri Bakanlığa bildirmek ve ilgili kişilere açık bu bildirimi her üç ayda bir güncellemekle,

2. Üyesi olan hak sahiplerinin faaliyetlerinden kaynaklanan haklarının idaresini hakkaniyete uygun koşullarda sağlamakla,

3. Üyelerinin haklarının idaresine ilişkin faaliyetlerinden elde ettikleri gelirleri, dağıtım planlarına uygun olarak hak sahiplerine dağıtmakla,

4. Yazılı talepte bulunan ilgili kişilere, temsil ettikleri eser, icra, fonogram ve yapımlar ile ilgili bilgileri vermekle,

5. Sözleşme yapılırken idare ettikleri haklara ilişkin olarak hakkaniyete uygun davranmakla, kendi maddî ve/veya manevî menfaatleri bakımından gerekli gördükleri  indirim veya ödeme kolaylıklarını sağlamakla,

6. Sözleşme yapılabilmesi için idaresini sağladıkları haklara ilişkin ücret tarifelerini süresinde belirlemek ve belirlenen tarifeleri ve bu tarifelerdeki her türlü değişikliği süresinde duyurmakla,

7. Hesaplarını yeminli malî müşavirlere onaylatmakla,

Yükümlüdürler.

Yukarıdaki fıkranın radyo-televizyon kuruluşlarının yayınları bakımından uygulanmasında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  kayıtları esas alınır.

Tarifelerin tespit edilmesinde; tarifelerin uluslararası uygulamaların ülkenin ekonomik ve toplumsal koşullarına uyarlanabilirliği göz önünde bulundurularak makul seviyede belirlenmesi ile teknolojik alandaki değişimlerin yanı sıra eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların yaratıldığı ve kullanıldığı sektörlerin yapısını tahrip edici, üretimi ve kullanımı engelleyici  ve genel kabul görmüş uygulamalara zarar verici bir etki yaratılmaması, rekabeti bozucu şartlar oluşturulmaması, yapılan sınıflandırma, ilgili sektörlerdeki ürün fiyatları ve bu sektörlerin gayri safî millî hâsıladaki payı, eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanım ve/veya iletim sıklığı, birim fiyat veya götürü usulü ödeme, ödeme planı ve benzeri hususlar esas alınır.

Aynı alanda ve/veya sektörde faaliyet gösteren birlikler, tarife tespitinde, sözleşme yapılmasında ve bu Kanunun uygulanması ile ilgili diğer iş ve işlemlerde birlikte hareket edebilirler.

Ortak tarife yapılmış olması halinde, aynı alanda faaliyet gösteren meslek birlikleri, tarifelere esas olmak üzere her takvim yılının başında, alandaki temsil kabiliyetleri ile temsil ettikleri eser, icra, fonogram, yapım ve yayınlara ilişkin kullanım oranlarını tespit ederek Bakanlığa bildirmek zorundadırlar. Bu oranların tespitinde anlaşma sağlanamaması ve/veya bu oranların Bakanlığa bildirilmemesi halinde, Bakanlıkça oluşturulacak bir komisyon bu tespiti yapar. Bu tespit yapılıncaya kadar, sözleşme yapmış kullanıcılar, ödemeleri gereken meblağı, Bakanlığın talebi üzerine mahkemece belirlenmiş tevdi mahalline yatırırlar. Burada toplanan meblağ, komisyon çalışma giderleri mahsup edildikten sonra, ilgili meslek birlikleri arasında, komisyonca tespit edilen orana ya da herhangi bir aşamada, birliklerin aralarında anlaşmaları halinde, mutabakata vardıkları kullanım oranına göre paylaştırılır. Komisyon, Bakanlık, Rekabet Kurumu ve ilgili meslek birliklerini temsilen birer kişiden oluşur. Bakanlık temsilcisi aynı zamanda komisyon başkanıdır. Komisyon kararlarına yargı yolu açık olup, görevli mahkeme ilgili ihtisas mahkemesidir.

Bu maddede belirtilen esaslar çerçevesinde yapılması gereken bildirimlere ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmediği belirlenen meslek birliklerinin dağıtıma ilişkin hesabına Bakanlıkça, mahkemeden yükümlülüklerini yerine getirinceye kadar tedbir konulması istenebilir. 

Meslek birliğine üye eser veya bağlantılı hak sahiplerinin alenileşmiş veya yayımlanmış tüm eser, icra, fonogram, yapım ve yayınlarına ilişkin haklarının takibi meslek birliğine verilecek yetki belgesine göre yapılır. Yetki belgesine ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, çerçeve 13 üncü maddeye bağlı madde 42/A'yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 42/B'yi okutuyorum:

3. Meslek birliklerinin denetimi:

MADDE 42/B - Meslek birlikleri, idarî ve malî açıdan Bakanlığın denetimine tâbidir. Bakanlık, meslek birliklerinin bu Kanunla belirlenmiş görev ve yükümlülükleri yerine getirip getirmediklerini her zaman kendisi denetleyebileceği gibi bu denetimin bağımsız denetim kuruluşlarına yaptırılmasını meslek birliklerinden de isteyebilir. Bu kuruluşlarca yapılan denetimlere ilişkin raporların bir örneği Bakanlığa gönderilir.

Denetimler sırasında, denetim yapmakla görevlendirilenler tarafından istenecek her türlü defter, belge ve bilgilerin ibraz edilmesi veya verilmesi, kasa veya veznenin kontrol ettirilmesi, yönetim yerleri, şubeler ve eklentilerine girme gibi taleplerin yerine getirilmesi zorunludur.

Meslek birlikleri tarafından;

1. Bu Kanunun 42 ve 42/A maddeleri ile bu maddede belirlenen görev ve yükümlülüklerin yerine getirilmediği,

2. Sözleşmelere uygun tahsilat veya dağıtımın yapılmadığı ya da yanlış ve haksız dağıtım yapıldığı,

3. Tarifelerin bu Kanunun 42/A maddesinin üçüncü fıkrasında belirlenen esaslara göre düzenlenmediği,

Tespit edildiği takdirde, bu birlikler Bakanlıkça yazılı olarak bir defa uyarılır, uyarının tebliği tarihinden itibaren otuz gün içinde kusurun giderilmemesi halinde, meslek birliği ikinci kez uyarılır.

Yukarıdaki fıkrada bahsi geçen kusurların ikinci uyarıyı takip eden otuz gün içinde de giderilmemesi veya yapılan denetimlerde, birlik kayıtlarında ve diğer iş ve işlemlerinde mevzuata aykırılık tespit edilmesi halinde, Bakanlık en geç üç ay içinde olağanüstü genel kurul yapmak üzere üyeleri davet eder. Olağanüstü genel kurul yapılıncaya kadar, birliğin iş ve işlemlerinde suiistimali görülenler tedbiren işten el çektirilir, Bakanlıkça yerine atama yapılır veya sırası gelen yedek üye göreve çağrılır.

Bu Kanunun 42 ve 42/A maddeleri ile bu madde hükümleri, 42 nci madde çerçevesinde kurulacak federasyonlar için de uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, çerçeve 13 üncü maddeye bağlı madde 42/B'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Çerçeve 13 üncü maddeyi, bağlı 42/A ve 42/B maddeleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 13 üncü madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14. - 5846 sayılı Kanunun 43 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve 5846 sayılı Kanunun üçüncü bölümünde 43 üncü maddeden sonra gelen madde başlıklarında yer alan numaralar teselsül ettirilmiştir.

"4. Eser, icra, fonogram ve yapımların yayınlanmasına ve/veya iletilmesine  ilişkin esaslar:

Madde 43. - Radyo-televizyon kuruluşları, uydu ve kablolu yayın kuruluşları ile mevcut veya ileride bulunacak teknik imkânlardan yararlanarak yayın ve/veya iletim yapacak kuruluşlar, yayınlarında yararlanacakları opera, bale, tiyatro ve benzeri sahneye konmuş eserlerle ilgili olarak hak sahiplerinden önceden izin almak zorundadırlar.

Bu kuruluşlar sahneye konmuş eserler dışında kalan eser, icra, fonogram ve yapımlar için ilgili alan meslek birlikleri ile 52 nci maddeye uygun sözleşme yaparak izin almak, söz konusu yayın ve/veya iletimlere ilişkin ödemeleri bu birliklere yapmak ve kullandıkları eser, icra, fonogram ve yapımlara ilişkin listeleri bu birliklere bildirmek zorundadırlar.

3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun çerçevesinde faaliyet gösteren radyo-televizyon kuruluşları Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından, anılan Kanun dışında kalan ve yayın ve/veya iletim yapan diğer kuruluşlar ise Bakanlık tarafından sınıflandırılır.

Faaliyet gösterdikleri sektörlerde eser sahipleri ve/veya bağlantılı hak sahipleri meslek birlikleri, yapılan sınıflandırmaya bağlı olarak eser, icra, fonogram ve yapımların yayın ve/veya iletiminden kaynaklanan ödemelere ilişkin tarifeleri tespit ederler. Meslek birlikleri ile kuruluşlar arasındaki sözleşmeler, bu tarife bedelleri veya taraflarca yapılan müzakereler sonucu belirlenecek bedeller üzerinden yapılır.

Meslek birliklerinin temsil ettikleri eser, icra, fonogram ve yapımlar ile üyelerine ilişkin bildirim zorunluluğu, tarifelerin belirlenmesi, duyurulması, müzakere edilmesi, sözleşme yapılması, uzlaşmazlıkların halli ve diğer hususlarda bu Kanunun 41 inci maddesinin dört ilâ onüçüncü fıkraları uygulanır. Ancak yayın ve/veya iletim yapan kuruluşlar bakımından 41 inci maddenin altıncı fıkrasının son cümlesinin uygulanması zorunlu değildir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 386 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 14 üncü maddesiyle değiştirilen 5846 sayılı Kanunun 43 üncü maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ayrıca, 41 inci maddenin 10 uncu fıkrasının uygulanması bakımından "Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, yayınlarında yer verdiği eser, icra, fonogram ve yapımları her üç ayda bir meslek birliklerince belirlenen yıllık tarifenin ¼'ünü yatırmak suretiyle kullanabilir."

 

Haluk İpek

Hanefi Mahçiçek

Bayram Özçelik

 

Ankara

Kahramanmaraş

Burdur

 

Hamit Taşçı

Muharrem Karslı

Ali Topuz

 

Ordu

İstanbul

İstanbul

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın İpek?..

HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, Anayasanın 133 üncü maddesi gereğince, ülkemizde kamu radyo ve televizyon yayıncılığı alanında faaliyetini sürdüren tek kuruluştur. Kuruma, kamu hizmeti anlayışıyla yüklenen görevler 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun 9 uncu maddesinde sayılmış, yurt içine ve yurt dışına haber, kültür, bilim, sanat, eğlence ve benzeri türlerde eğitici, aydınlatıcı ve eğlendirici her türlü yayın yapma görevi Kuruma verilmiştir.

Hukukun en temel prensiplerine göre, kanunla yerine getirilmesi zorunlu kılınan bir kamu hizmeti, daha üstün bir çıkar söz konusu değilse, terk edilemez. Bu gerekçe ile madde metninin yukarıdaki şekilde değiştirilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 14 üncü madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 15. - 5846 sayılı Kanunun 44 üncü maddesinin birinci fıkrası ile son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Fikrî mülkiyet haklarının korunması ve etkin bir şekilde takibinin sağlanması amacıyla, fikir ve sanat eserlerinin tespit edilmesi ve çoğaltılmasına ilişkin materyalleri üreten ve/veya bu materyallerin dolum, çoğaltım ve satışını yapan veya herhangi bir şekilde yayan   ve umuma arz eden  yerler, Bakanlıkça ücret mukabili sertifikalandırılır. Bakanlıkça belirlenen yerler, Bakanlıkça onaylanmış bir yazılım ile Bakanlıkça belirlenecek kriterlere uygun bir donanımı bulundurmak, gerekli alt yapıyı oluşturmak ve gerçekleştirdikleri işlemleri her takvim yılı itibarıyla Bakanlığa bildirmek  zorundadır. Bu yerler ve malî hak sahipleri ayrıca, Bakanlıkça gerekli görülecek işaret ve seri numaraları ile uluslararası standartlara uygun kodları, taşıyıcı materyaller üzerinde bulundurmakla müştereken yükümlüdürler."

"Bu maddenin  uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile  alınacak ücretler Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16. - 5846 sayılı Kanunun 45 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Mimarî eserler hariç olmak üzere, bu Kanunun 4 üncü maddesinde sayılan güzel sanat eserlerinin asılları ile eser sahibinin kendisinin sınırlı sayıda meydana getirdiği veya eser sahibinin kontrolünde ve izniyle meydana getirilmiş ve eser sahibi tarafından imzalanmış veya başka bir şekilde işaretlenmiş olmaları nedeniyle özgün eser olduğu kabul edilen kopyaları, 2 nci maddenin (1) numaralı bendinde ve 3 üncü maddede sayılıp da yazarlarla bestecilerin el yazısıyla yazılmış eserlerinin asıllarından biri, eser sahibi veya mirasçıları tarafından bir defa satıldıktan sonra, koruma süresi içinde, bir sergide veya açık artırmada yahut bu gibi eşyayı satan bir mağazada veya başka şekillerde satış konusu olarak el değiştirdikçe, bu satış bedeli ile bir önceki satış bedeli arasında açık bir nispetsizlik bulunması halinde, her satışta, satışı gerçekleştiren gerçek veya tüzel kişi, bedel farkından münasip bir payı eser sahibine, o ölmüşse miras hükümlerine göre ikinci dereceye kadar (ve bu derece dahil) yasal mirasçılarına ve eşine, bunlar da yoksa ilgili alan meslek birliğine Bakanlar Kurulunca çıkarılacak bir kararname ile belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde ödemekle yükümlüdür."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17. - 5846 sayılı Kanunun 71 inci maddesinin (5) numaralı bendinden sonra gelen paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Kişiler hakkında, iki yıldan dört yıla kadar hapis veya elli milyar liradan yüzelli milyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden hükmolunur."

BAŞKAN - 17 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; görüşmekte olduğumuz 386 sıra sayılı yasa tasarısının ceza hükümlerine gelindiği sırada söz alma ihtiyacı hâsıl oldu; hem Grubum adına hem de şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, önemli bir tasarı. 30 maddeden oluşuyor; bunun 1 maddesi 1580 sayılı Yasada, 2 maddesi 2464 sayılı Yasada, 3 maddesi 3984 sayılı Yasada, 2 maddesi 3257 sayılı Yasada, 19 maddesi de 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasında değişiklik yapıyor. Önemli bir yasa tasarısı ve tasarı üzerinde de, İktidar Partisi ile Anamuhalefet Partisinin anlaşmış olduğunu biliyoruz; ancak, yasa tasarısı Yüce Meclise getirilirken, anladığım kadarıyla biraz acele edilmiş; şimdi verilen önergelerden de bu ihtiyaç anlaşılıyor, ceza maddelerinde de bunun bir ihtiyaç olduğuna dikkatinizi çekmek istiyorum.

Tasarı bu haliyle yasalaşsın, buna taraftarız, karşı çıkmıyoruz; ancak, ceza maddelerinde önemli sıkıntılar var, onlara değinmek istiyorum, çözümünü de göstermek istiyorum. Burada, buna önerge hazırlamadım, önerge de hazırlanabilirdi; ama, o zaman da çok yamalı bohça biçimine dönüşeceği için, yasa beklenen yararı sağlamayabilirdi.

Şimdi, fikir ve sanat eseri nedir, bir mal mıdır, değil midir; önce, buna şöyle ufkî bir bakış yapalım.

Değerli arkadaşlarım, fikir ve sanat eseri, bir mal değildir, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır, insanın yaratıcı özelliğinin sonucu ortaya çıkar ve beynin bir türevidir. Bu açıdan, kişi haklarıyla çok yakından ilgilidir. Dolayısıyla, korunması, malların korunmasından daha da iyi olmak durumundadır. Doğrudan insan kişiliğini ilgilendirdiği için, eşyanın korunmasından, malın korunmasından daha büyük bir önem arz eder. Şimdi, bunu şöyle bir örnekle açıklayalım değerli arkadaşlarım: Diyelim ki, bir sanatçının bastırılmış, yasal olarak bandrolü alınmış, çıkmış kasetinden bir kamyon çalmak mı daha ağır bir suçtur, onun bestelerini çalıp kendi adınıza ya da bir başkası adına kullanmak mı daha ağır bir suçtur? Birincisinde, belki bir mala karşı cürüm söz konusudur, bir malı, bir ticarî emtiayı çalıyorsunuz; ama, ikincisinde, onun beynini, kişiliğini çalıyorsunuz. Böyle bir özelliği vardır.

Bu açıdan, Türk Ceza Kanununda biz fikrî hakları düzenlemek istedik altkomisyonda, böyle de bir çalışmamız vardı, burada yer almasını arzu ediyorduk. Hırsızlıkla birlikte fikrî haklar hırsızlığının Ceza Kanunumuza girmesi ve Ceza Kanunumuzda yer almasının daha doğru olduğunu düşünmekteydik; ancak, tasarı, Adalet Komisyonu tali komisyon olmasına rağmen orada huzura gelmedi, onu orada tartışabiliriz diye düşünmüştük.

Ne yazık ki, ülkemizde, ceza hükümlü çok sayıda özel kanun var. Ceza hükümlü özel kanunlarda vazedilen ceza maddeleri, genellikle şeklî suçları içerir; ancak, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki ceza hükümleri şeklî suç değildir, kriminal anlamda suçtur. Bir sanatçının emeğini, beyninin ürününü çalmak, şeklî bir suç değildir, kriminal bir suçtur. Bunun için, kriminal suçların toplandığı Ceza Kanununda da bunun yer almasının daha doğru olduğunu düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bir ceza hükmünün Ceza Kanununda yer alması ile ceza hükümlü başka bir kanunda yer almasının arasında ne gibi farklar vardır;  bunlara değinmek istiyorum. Şunu diyebilir arkadaşlarım: Ne fark eder, ha Ceza Kanununda olmuş ha bu kanunda olmuş! Şu fark ediyor değerli arkadaşlarım: Bir kere, kriminal suçlar Ceza Kanununda toplanılmış olduğu için, Ceza Kanunu, uygulayıcıların birinci başvuru kaynağı oluyor, hemen elinin altında oluyor, ilk başta başvuracağı kaynak oluyor. Bu nedenle, gözden kaçırılması, takip edilmemesi söz konu olamıyor.

İkincisi, ceza doktrini bu konuda gelişiyor; fakültelerde gelişiyor, üzerinde doktora tezleri yapılıyor, üzerinde makaleler yazılıyor, çalışmalar olabiliyor Ceza Kanununda olduğunda, derslere konu olabiliyor.

Üçüncüsü, Ceza Kanunu içerisinde bir bütünlük teşkil ediyor, kriminal bir suç olmakla bir bütünlük teşkil ediyor.

Şimdi, burada çok iyi niyetle, kötü niyetle de değil, her iki partimizin de Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyelerinin katkılarıyla hazırlanan kanun maddelerinde, yanlış sayabileceğimiz, ceza tekniği anlamında, yanlış demeyeyim de, hatalı sayabileceğimiz hükümler var, aşırı tekrarlar var. Şimdi artık terk edilmiş bir metot izlenmiş, kazuistik metotla ceza hükümleri yapılmış. Kazuistik metot artık terk edilmiş bir metottur. Daha soyut, iki maddeyle, üç maddeyle "fikrî haklar hırsızlığı" başlığı altında, daha basit hale getirilebilir, daha uygulanabilir hale getirilebilirdi. Doğrusu, bundan vazgeçmiş de değiliz. Ceza altkomisyonunda, eğer uygun görürseniz, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli üyeleri, kendi arkadaşlarını ve bizleri de yetkilendirirse, kanun bu haliyle çıksın, biz onu Ceza Kanununda "fikrî haklar hırsızlığı" adı altında, Ceza Kanununun bütününe de uygun halde yerleştirelim diye düşünüyorum. Örnek vermek gerekirse, ağır para cezaları öngörülmüş. Oysa, bizim çalışma yaptığımız Türk Ceza Kanunu altkomisyonunda, artık, biz, para cezalarını, ağır para cezaları, hafif para cezaları diye ayırmıyoruz. Gün para cezası olarak, o sisteme geçtiğimiz için, sistemin bütünü içerisinde uyumsuzluk yaratabilecek hükümler var. Bu yasa bu haliyle çıktıktan sonra, Türk Ceza Yasasında da bu hükümler ilga edilebilir pekâlâ; yerine, kriminal anlamda suç saydığımız fikrî haklar hırsızlığını ikame edebiliriz.

Bunun ne gibi yararları olacak; değerli arkadaşlarım, bakınız, size örnek vereyim. 5846 sayılı Yasada daha önce de fikrî haklarla ilgili ağır cezalar vardı. Örneğin, 5846 sayılı Yasanın 71 inci maddesinde iktibas ve intihal düzenlenmişti. İktibas ve intihalin cezası dört yıldan altı yıla kadar hapis, 50 milyardan 150 milyara kadar ağır para cezası idi, bu yasa çıkmadan evvel. Şimdi, bu, iki ilâ dört yıla indiriliyor; indirilmesi de makuldür; ama, bu, bir türlü, uygulama alanı bulmadı.

İktibas ve intihal sahiplerini mahkûm etmek, haklarında dava açmak yerine, devletin çok yüksek noktalarına getirdik bizler; getirildi daha doğrusu. Demin, Sayın Berhan Şimşek de bahsetti. Bugün, devletin en yüksek memuru, hakkında iktibas iddiaları olan bir şahıstır, intihal iddiaları olan bir şahıstır. İntihal, değerli arkadaşlarım, kriminal anlamda bir suç mudur, evet bir suçtur. İntihal, hem hırsızlıktır hem dolandırıcılıktır. Bir başkasının fikrini çalıyorsunuz; bu yetmezmiş gibi, o fikrin kendinizin olduğunu iddia edip bir de dolandırıcılık yapıyorsunuz. Böyle kriminal suçlar Ceza Kanununda yer almadığı için, ne yazık ki, diğer kanunların arasında kayboldu gitti, uygulamayı bulamadı.

Değerli arkadaşlarım, 18 inci maddeyle düzenlenen 72 nci maddede yayıncı ve yapımcının istismarı vardı. O da dört ilâ altı yılı öngörüyordu; o da uygulanmadı. Korsan yayıncılıkla ilgili, korsan ticaret suçuyla ilgili hükümler vardı. Bunların da hepsi iki-dört yıl, dört-altı yıl gibi hükümleri içeriyordu; ancak, ne yazık ki, hiçbiri uygulama alanı bulmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Eraslan.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şeklî suç sayılmayan, yani, idare tarafından konulmuş suç sayılmayan, kriminal anlamda suç sayılan ceza hükümlerinin bir yerde toplanması, ceza hukukçularının ortak arzusudur. Bunun daha uygulanabilir olduğu ve genel ceza dengesi içerisinde daha doğru yere oturtulabildiği, şimdiye kadar yaşanan örneklerle bellidir. Kaldı ki, modern ülkelerin ceza kanunlarında da fikrî haklar hırsızlığı düzenlenmiştir, kriminal bir suç olarak düzenlenmiştir.

Şimdi, bu, bir arzuydu, bir istekti, bir ihtiyaçtı; ihtiyacı karşılamaya dönük de bir çalışma; bu çalışmanın sonucu olarak bu tasarı huzura gelmiş bulunuyor. Tasarı, bu şekliyle çıksın, yasalaşsın; ama, bize, ceza altkomisyonuna izin verin; biz, bunu, Türk Ceza Yasasına da uygun bir şekilde, Ceza Kanununun iç dinamiğine uygun olarak, oradaki deyime, oradaki mantığa uygun olarak yerleştirelim, daha yararlı bir hale getirelim, daha işler bir hale getirelim.

Değerli arkadaşlarım, bu 21 inci maddede usul hükümleri düzenlemesi var. Takibi şikâyete bağlı suç. Yine bir sonuç elde etmek mümkün olamayacak bunda; yani, bir sanatçı video kasetlerinin nerede taklidinin satıldığını ya da VCD'lerinin taklitlerinin nerede olduğunu takip edip oranın savcısına dilekçe verme durumunda değil. Böyle bir zorluğu da var; ama, kriminal anlamda, Ceza Kanununun içerisine uygun bir biçimde yerleştirirsek, hırsızlık babı içerisinde "fikrî haklar hırsızlığı" diye, bu işe, hem işlerlik kazandırırız hem de fikrî haklar bilincinin toplumda yerleşmesine, fikrî hakların korunmasına önemli bir katkı yapmış oluruz.

Değerli arkadaşlarım, son olarak bir şey söylemek istiyorum. Yasalarımızda -bu benim hicranımdır; Adalet Komisyonunda da her yaptığım konuşmada söylerim- kendi dilimize karşı sadık davranmıyoruz. Bir İngiliz, bir Fransız, bir İtalyan bu şekilde yasa çıkmasına müsaade edemez; kendi dilinin yazım kurallarına dikkat eder. Son zamanlarda, yaygın şekilde moda olduğu üzere, Türkçe yazım kurallarında bulunmayan ve asla da dil tekniği sayılmayan, hukuk dili de sayılmayan, ilk defa hukukumuza Bankalar Kanununun kötü tercümesiyle giren "ve/veya" bağlacı, iki bağlaç kesme işaretiyle bir arada kullanılmaya başlanmıştır. Türkçede böyle bir yazım kuralı yoktur; yani, bir şeyi sayarken ya "ve" ya da "veya" bağlacını kullanma ihtiyacınız vardır.  "Veya" bir seçeneği sunar "ve" bir devamlılığı sunar, bir arada olmayı sunar. İkisi bir arada olursa, mantık olarak da bütünlüğü yoktur, dil açısından da önemli bir yanlıştır. Bu kendi dilimize karşı, en az İngiliz kadar, en az Fransız kadar, en az bir Alman kadar özen göstermek durumundayız ve duyarlı davranmak durumundayız. Ne yazık ki, kanun tasarılarıyla gelen metinlerde bu dil yanlışlıkları sıkça ve çokça işlenir hale geldi ve buna da özen gösterilmeden, sanki bir hukuk tekniğiymiş gibi ya da hukuk dilinin bir gereğiymiş gibi, lenguistik bir gereklilikmiş gibi görünüp, bu işin üzerinde durulmadan geçiliyor. Bu "ve/veya"lardan da bu kanun tasarısında bolca var; bir bu.

Değerli arkadaşlarım, ikincisi, kanun yapma tekniği açısından da kötü bir noktaya gidiyoruz. Artık, kanunlarımız, maddeleri sayfalar tutacak şekilde hazırlanıyor. Kanun, orta zekada insanın ilk bakışta anlayabileceği kadar basit, yalın, açık, anlaşılır, kolay bir biçimde yazılmalıdır; yani, gerekirse madde sayısı artırılmalıdır. Destan gibi bir madde yazıyorsunuz, bir cümle yazıyorsunuz; ne başlangıcı belli ne sonu belli; "ve/veya" , "ve/veya"  ulama şeklinde. Böyle bir kanun olmaz arkadaşlar. Bunun uygulanabilirliği çok tartışılıyor. İyi niyetle emek veriyoruz, mesai veriyoruz; ama, şu dilimizi de layıkıyla doğru kullansak ve uygulanabilir hale getirsek, doğru olur diyorum.

Bu kanunu bu espri içerisinde destekliyoruz; ama, yeniden ve kısa zamanda gözden geçirme ihtiyacı vardır.

Hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18. - 5846 sayılı Kanunun 72 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 72. - Bu Kanuna aykırı olarak kasten;

1. Aralarında mevcut bir sözleşme olmasına rağmen bu sözleşme hükümlerine aykırı olarak bir eser veya işlenmelerinin kendi tarafından çoğaltılmış nüshalarını satan veya dağıtan kişiler hakkında, üç aydan iki yıla kadar hapis veya onmilyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,

2. Hak sahibinin izni olmaksızın bir eseri ve çoğaltılmış nüshalarını, bu Kanunun 81 inci maddesinin yedinci fıkrasında sayılan yerlerde satan kişiler hakkında üç aydan iki yıla kadar hapis veya beşmilyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,

3. Hak sahibinin izni olmaksızın;

a) Bir eseri herhangi bir şekilde işleyen,

b) Bir eseri herhangi bir şekilde çoğaltan,

c) Bir eseri herhangi bir şekilde yayan,

d) Bir eserin nüshalarını yasal veya yasal olmayan yollardan ülkeye sokan ve her ne şekilde olursa olsun ticaret konusu yapan,

e) Bir eseri topluma açık yerlerde gösteren veya temsil eden, bu gösterimi düzenleyen veya dijital iletim de dahil olmak üzere her nevi işaret, ses ve/veya görüntü iletimine yarayan araçlarla yayan veya yayımına aracılık eden,

Kişiler hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden hükmolunur."

BAŞKAN - 18 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 19. - 5846 sayılı Kanunun 73 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 73. - Bu Kanunun 71, 72, 80 ve 81 inci maddelerinde belirtilen suçlar dışında kalan diğer suçlar hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır :

1. Kasten;

a) Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak çoğaltıldığını bildiği veya bilmesi icap ettiği bir eserin nüshalarını ticarî amaçla elinde bulunduran,

b) Mevcut olmadığını veya üzerinde tasarruf selahiyeti bulunmadığını bildiği veya bilmesi icap ettiği malî hakkı veya ruhsatı başkasına devreden veya veren yahut rehneden veyahut herhangi bir tasarrufun konusu yapan,

c) Yegâne amacı bir bilgisayar programını korumak için uygulanan bir teknik aygıtın geçersiz kılınmasına veya izinsiz ortadan kaldırılmasına yarayan herhangi bir teknik aracı, ticarî amaç için elinde bulunduran veya dağıtan,

Kişiler hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya  zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,

2. Kasten; bu Kanunun hükümlerine uygun olarak çoğaltılmış ve yayılmış eser nüshalarının, yapımların ve fonogramların, çoğaltma ve yayma hakkı sahiplerinin ayırt edici unvan, marka ve künye bilgileriyle birlikte tıpkı basım ve yapım yoluyla, işaret, yazı, ses, hareketli veya hareketsiz görüntü ya da veri tekrarına yarayan alet veya yöntemlerle çoğaltan veya bu şekilde çoğaltılmış nüshaları yayan, kişiler hakkında üç yıldan altı yıla kadar hapis veya yirmimilyar liradan ikiyüzmilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,

Hükmolunur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 20. - 5846 sayılı Kanunun 74 üncü maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının birinci cümlelerinde yer alan "ve 73 üncü" ibareleri "73 ve 80 inci" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 21. - 5846 sayılı Kanunun 75 inci maddesinin birinci ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra ile son fıkrasına aşağıdaki cümleler eklenmiştir.

"71, 72, 73 ve 80 inci maddelerde sayılan suçlardan dolayı soruşturma şikâyete bağlıdır. Şikâyet üzerine hak sahiplerinin haklarını kanıtlayan belge ve/veya nüshaları Cumhuriyet savcılığına sunmaları halinde kamu davası açılır. Altı ay içinde bu belge ve/veya nüshaların sunulmaması halinde takipsizlik kararı verilir, bu Kanunun 76 ncı madde hükümleri saklıdır. Bu madde hükümlerinin uygulanmasında 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 344 üncü maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendi uygulanmaz."

"Eser sahiplerinin, eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahiplerinin veya diğer hak sahiplerinin haklarının ihlâli halinde, şikâyete selahiyeti olanların başvurması üzerine, tecavüzün gerçekleştiği veya sonuçlarının meydana geldiği yerin Cumhuriyet savcısı, yetkili mahkemeden usulsüz çoğaltılmış nüsha veya yayınlara el konulmasını, bunların imha edilmesini, bu konuda kullanılan teknik araçların mühürlenmesini, satışını ve usulsüz çoğaltımın  gerçekleştirildiği yerin kapatılmasını talep edebilir.

Nüsha ve süreli olmayan yayınların el konulduğu tarihten itibaren onbeş gün içerisinde, eser veya hak sahipleri tarafından yetkili mahkemeye herhangi bir şikâyet veya başvuruda bulunulmaz ise Cumhuriyet savcısının talebi üzerine yetkili mahkeme, davaya esas olacak sayıda nüshanın muhafaza edilerek, diğerlerinin imhasına veya bunların hammadde olarak yeniden kullanımlarına dair imkânların olması halinde, mevcut halleriyle veya bir daha kullanılmayacak derecede vasıfları bozulmak suretiyle, hammadde olarak satışına karar verir. Belirtilen süre içinde eser veya hak sahipleri tarafından bir şikâyet veya başvuru yapılması halinde bu Kanunun 68 inci maddesi hükümleri uygulanır. El konulan nüsha ve süreli olmayan yayınların imhasına, bunların hammadde olarak yeniden kullanımlarına ve hammadde olarak satışına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir."

"Tekerrür üzerine verilen hapis cezası ertelenemez ve para cezasına veya tedbire  çevrilemez. Bu Kanunda belirtilen suçlara,  unsurlarını taşıması halinde 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun ilgili hükümleri uygulanır."

BAŞKAN - 21 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 22. - 5846 sayılı Kanunun 77 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Haklara tecavüz oluşturulması ihtimali halinde yaptırım gerektiren nüshaların ithalat veya ihracatı sırasında, 4458 sayılı Gümrük Kanununun 57 nci maddesi ile 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun ilgili hükümleri uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 23. - 5846 sayılı Kanunun 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinin (C) alt bendi ile son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"C) Radyo-televizyon kuruluşları bu Kanunda öngörülen yükümlülüklerini yerine getirirler. Radyo-televizyon kuruluşları, gerçekleştirdikleri yayınlar üzerinde;

(1) Yayınlarının tespit edilmesine, diğer yayın kuruluşlarınca eş zamanlı iletimine, gecikmeli iletimine, yeniden iletimine, uydu veya kablo ile dağıtımına izin verme veya yasaklama,

(2) Özel kullanımlar hariç olmak üzere, yayınlarının herhangi bir teknik veya yöntemle, doğrudan veya dolaylı bir şekilde çoğaltılmasına ve dağıtımına izin verme veya yasaklama,

(3) Yayınlarının umuma açık mahallerde iletiminin sağlanmasına izin verme veya yasaklama,

(4) Tespit edilmiş yayınlarının, gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda yayınlarına ulaşılmasını sağlamak suretiyle umuma iletimine izin verme,

(5) Haberleşme uyduları üzerindeki veya kendilerine yöneltilmiş olan yayın sinyallerinin diğer bir yayın kuruluşu veya kablo operatörü veya diğer üçüncü kişiler tarafından umuma iletilmesi ve şifreli yayınlarının çözülmesine ilişkin izin verme veya yasaklama,

Hususlarında münhasıran hak sahibidirler."

"Bağlantılı hak sahiplerinin haklarını ihlal edenler hakkında;

a) Bir icra, fonogram veya yapımın izinsiz çoğaltılmış nüshalarının bu Kanunun 81 inci maddesinin yedinci fıkrasında sayılan yerlerde satışı ile ilgili ihlallerde üç aydan iki yıla kadar hapis veya beşmilyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,

b) Bu madde ile belirlenen diğer hakların ihlalinde iki yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,

Hükmolunur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 24. - 5846 sayılı Kanunun 81 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 81. - Musiki ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan yayınlara bandrol yapıştırılması zorunludur. Ayrıca, kolay kopyalanmaya müsait diğer eserlerin çoğaltılmış nüshalarına da eser veya hak sahibinin talebi üzerine bandrol yapıştırılması zorunludur. Bandroller, Bakanlıkça bastırılır ve satılır. Bakanlıkça belirlenen satış fiyatı üzerinden meslek birlikleri aracılığı ile de bandrol satışı yapılabilir.

Bandrol alınabilmesi için, bandrol talebinde bulunanın yasal hak sahibi olduğunu beyan eden bir taahhütnameyi doldurması zorunludur. Bakanlıkça tespit edilen diğer evrak ve belgelerle birlikte başvuru yapılır. Bakanlık, bu başvuru üzerine, başka bir işleme gerek kalmaksızın on iş günü içinde bandrol vermek mecburiyetindedir. Beyana müstenit yapılan bu işlemlerden Bakanlık sorumlu tutulamaz.

Bandrol yapıştırılması zorunlu nüshaların tespit edilmesi ve çoğaltılmasına ilişkin materyalleri üreten ve/veya bu materyallerin dolum ve çoğaltımını yapan yerler, bu maddede belirtilen taahhütnamenin bir kopyasını almak, saklamak ve istendiğinde yetkili makamlara ibraz etmekle yükümlüdür.

Bakanlık ile mülkî idare amirleri bandrollenmesi zorunlu olan nüshaların ve süreli olmayan yayınların, bandrollü olup olmadıklarını her zaman denetleyebilir. Gerekli görüldüğünde, mülkî idare amirleri re'sen veya Bakanlığın talebi ile bu denetimi gerçekleştirmek üzere illerde denetim komisyonu oluşturabilir. İhtiyaç halinde; bu komisyonlarda Bakanlık ve ilgili alan meslek birlikleri temsilcileri de görev alabilirler. Bu maddede belirtilen ihlallerde, genel kolluk ve zabıta; re'sen ve/veya hak sahipleri, komisyon, meslek birlikleri, Bakanlık veya ilgili diğer kanunlarla kendisine yetki ve görev verilmiş olanların ihbarı üzerine harekete geçerek, usulsüz ve izinsiz olarak çoğaltılmış ve yayılmış nüsha ve yayınlar ile bunları çoğaltmaya yarayan her türlü aracı ve diğer delilleri toplayarak, taşınmaz olanlarını emanet altına aldıktan sonra, toplanan delilleri Cumhuriyet savcısına suç duyurusu ile birlikte sevk eder.

Cumhuriyet savcısı üç gün içinde yetkili mahkemeden usulsüz çoğaltılmış nüsha veya yayınlara el konulmasını, imhasını, bu konuda kullanılan teknik araçların mühürlenmesini ve satışını ve usulsüz çoğaltımın  gerçekleştirildiği yerin kapatılmasını talep eder.

Nüsha ve yayınların el konulduğu tarihten itibaren onbeş gün içerisinde, eser veya hak sahipleri tarafından yetkili mahkemeye herhangi bir şikâyet veya başvuruda bulunulmaz ise, Cumhuriyet savcısının talebi üzerine yetkili mahkeme, davaya esas olacak sayıda nüshanın muhafaza edilerek, diğerlerinin imhasına veya bunların hammadde olarak yeniden kullanımlarına dair imkânların olması halinde, mevcut halleriyle veya bir daha kullanılmayacak derecede vasıfları bozulmak suretiyle, hammadde olarak satışına karar verir. Belirtilen süre içinde eser veya hak sahipleri tarafından bir şikâyet veya başvuru yapılması halinde bu Kanunun 68 inci madde hükümleri uygulanır.

Bu Kanun kapsamında korunan, yasal olarak çoğaltılmış, bandrollü nüshaların da yol, meydan, pazar, kaldırım, iskele, köprü ve benzeri yerlerde satışı yasaktır. Bu nüshalara da genel kolluk veya zabıta gördüğü yerde el koymak ve topladığı nüsha ve yayınları yetkili mercilere göndermek zorundadır. Bu şekilde toplanan nüsha ve yayınların, satış veya diğer yollarla değerlendirilme şekli ilgili alan meslek birliklerinin de görüşlerini  almak suretiyle Bakanlıkça belirlenir.

Bu maddede belirtilen hususların uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.

Bu madde hükümlerine aykırı olarak kasten,

1. Bu Kanuna göre bandrol alınması gereken  eser, icra ve yapımların tespit edildiği kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyaller ile süreli olmayan yayınları;

a) Bu maddenin yedinci fıkrasında sayılan yerlerde, bandrol almaksızın satanlar  hakkında,  üç aydan iki yıla kadar hapis veya beşmilyar liradan ellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,

b) Bandrol almaksızın çoğaltan ve yayan veya  eser sahibinin ve bağlantılı hak sahibinin haklarını ihlâl edecek şekilde bedelsiz yayan, bu  Kanuna ve ilgili mevzuata uygun alınmış bandrolleri mevzuatta belirlenen şekilde yapıştırmadan bedelli ve bedelsiz yayan kişiler hakkında, iki yıldan dört  yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,

2. Bu  Kanun  ve  ilgili  mevzuata  göre bandrol alma hakkı olmadığı halde, sahte evrak veya dokümanlarla veya herhangi bir biçimde Bakanlık veya yetkilendirdiği kuruluşları yanıltarak bandrol alan, münhasıran bandrol alınması gereken eser, icra ve yapımların tespit edildiği kaset, CD, VCD ve DVD gibi taşıyıcı materyaller ile süreli olmayan yayınlar için verilen bandrolleri amacı dışında kullanan kişiler hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis veya yirmimilyar liradan  ikiyüzmilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,

3. Sahte bandrol imal eden, kullanan ve/veya sahte bandrolden her ne şekilde olursa olsun ticarî menfaat sağlayan kişiler hakkında üç yıldan altı yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan ikiyüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,

Hükmolunur.

Yukarıdaki fıkrada sayılan ve yaptırım gerektiren fiillerden birini kasten işleyenler hakkında; 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu, 1 inci maddesinin (A) bendindeki mahal ve 4 üncü maddesindeki yazılı zaman kaydına bakılmaksızın uygulanır ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 344 üncü maddesinin (8) numaralı bendindeki şart aranmaksızın kamu davası açılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

24 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 25. - 5846 sayılı Kanunun ek 4 üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Dijital iletim de dahil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla servis ve bilgi içerik sağlayıcılar tarafından eser sahipleri ile bağlantılı hak sahiplerinin bu Kanunda tanınmış haklarının ihlâli halinde, hak sahiplerinin başvuruları üzerine ihlâle konu eserler içerikten çıkarılır. Bunun için hakları haleldar olan gerçek veya tüzel kişi öncelikle bilgi içerik sağlayıcısına başvurarak üç gün içinde ihlâlin durdurulmasını ister. İhlâlin devamı halinde bu defa, Cumhuriyet savcısına yapılan başvuru üzerine, üç gün içinde servis sağlayıcıdan ihlale devam eden bilgi içerik sağlayıcısına verilen hizmetin durdurulması istenir. İhlalin durdurulması halinde bilgi içerik sağlayıcısına yeniden servis sağlanır. Servis sağlayıcılar, bilgi içerik sağlayıcılarının isimlerini gösterir listeyi her ayın ilk iş günü Bakanlığa bildirir. Servis sağlayıcılar ile bilgi içerik sağlayıcıları, Bakanlıkça istendiği takdirde her türlü bilgi ve belgeyi vermekle yükümlüdür. Bu maddede belirtilen hususların uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

Birinci fıkrada bahsi geçen fiilleri kasten ve yetkisiz olarak işleyenler ile bu Kanunda tanınmış hakları ihlâl etmeye devam eden bilgi içerik sağlayıcılar hakkında bu Kanunun 72 nci maddesinin (2) numaralı bendi hükümleri uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 26. - 5846 sayılı Kanuna aşağıdaki maddeler eklenmiştir.

"EK MADDE 7. - Fikrî mülkiyet sisteminin güçlendirilmesi, bu alanda faaliyet gösteren sektörlerin desteklenmesi ile kültürel faaliyetlerde kullanılmak üzere bu Kanunun;

a) 13 üncü maddesi uyarınca alınacak kayıt ve tescil ücretleri,

b) 41 inci maddesi uyarınca alınacak uzlaştırma komisyonu başvuru ücretleri,

c) 81 inci maddesi uyarınca tahsil edilecek bandrol ücretleri,

Bakanlığın Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır. Yatırılan bu tutarlar bir yandan bütçeye özel gelir yazılır, diğer yandan Maliye Bakanlığınca aynı amaçlarla kullanılmak üzere Bakanlık bütçesinde mevcut tertiplere ödenek veya yeni açılacak tertiplere özel ödenek olarak kaydedilir. Özel ödeneklerin kullanılmayan tutarları, ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir. Özel ödenek kaydedilen tutardan, 41 inci madde uyarınca kurulacak komisyonlarda görev yapan komisyon üyelerine, yılda on toplantı gününden fazla olmamak üzere her toplantı günü için (2000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutar üzerinden toplantı ücreti ödenir.

(a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen ve özel ödenek kaydedilen gelirlerin kullanım usul ve esasları Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - 26 ncı madde üzerinde, şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Lokman Ayva; buyurun.

LOKMAN AYVA (İstanbul) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekillerimiz; hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Özellikle, 26 ncı maddenin ek 11 inci maddesinde yer alan bir konuyu öne çıkarmak, vurgulamak üzere söz almış bulunuyorum.

Türkiye, gerçekten çok önemli adımlar atmaya başlamış; inşallah, daha güzel adımlar da arkasından gelecek. Hem Türkiye Büyük Millet Meclisimizin hem hükümetimizin çalışmaları, toplumu rahatlatacak, problemleri çözecek, problemlerin artık bir daha ortaya çıkmamasını sağlayacak şekilde tedbirler alması anlamına geliyor. Ek 11 inci madde de, toplumumuzun ciddî bir problemini çözüyor. Belki, çok küçük bir adım gibi görünmekle beraber, özellikle belli bir kesimin muasır medeniyet seviyesi diyebileceğimiz Avrupa Birliği normlarına yaklaşmasına ve ciddî şekilde insanlık standartlarına yaklaşmasına yol açmıştır. Benzeri çalışmalardan birisi de, bugün, Vakıfbank TR-Net tarafından yapılmış, aynı felsefeye dayanan çalışmalar gitgide yaygınlaşmaya başlamıştır.

Ben, bu modern, son derece sağlıklı ve insan haklarına uyan maddeyi düşünen Millî Eğitim Komisyonumuzun Başkanı Sayın Tayyar Altıkulaç başta, Gümüşhane Milletvekilimiz Temel Yılmaz olmak üzere, Komisyonun bütün üyelerine, hükümetimize ve özellikle de Kültür Bakanımıza, bürokratlarına çok teşekkür ediyorum. Biz, bundan sonra da, kendileriyle gurur duymaya devam edeceğiz; gittiğimiz her yerde olduğu gibi, özellikle bu hafta sonu gideceğimiz Konya'nın Doğanhisar-Başköy Kasabasında ve Ilgın gibi yerlerde, bu konuları anlatmaya devam edeceğiz.

Kıymetli milletvekilleri, şimdi, burada, benim üzerinde durmak istediğim yaklaşım şudur: Buradaki yaklaşım, bir konuda bir hizmet veya bir ürün planlanıyorsa, bundan, toplumun bütün kesimleri yararlanmalıdır; yani, şunu dememeliyiz: "Tamam, ben, şu hizmeti, şu ürünü vereceğim; ama, kardeşim, sen de özürlü olmasaydın, gelip yararlansaydın." Bu, Batılı anlamda ya da temel insan hak ve hürriyetlerinde belli bir diskriminasyon anlamına geliyor. Kötü niyetli olmasa bile, uygulaması, bir diskriminasyondur. Elbette ki, yayınevlerimizin ekonomik güçleri bazı şeylere yetmeyebilir, bu konuda, ticarî anlamda -özellikle meslek birliklerimiz bu konuda anlayış göstermişlerdir- bir getiri beklemeyebilirler; ama, bu maddeye göre, belli bir kesimin de hizmet almasına engel olmamış olacaklardır; yani, piyasada bir kitap üretildi -diyelim ki, bir lise ders kitabı- bunu, özel sektör üretebiliyor; ama, bunun kabartma basılması ticarî değil; o zaman ne olacak; bu insanlar, bu kitaptan, yararlanmayacaklar mı?! Şimdi, bu maddeye göre yararlanacaklar. Nasıl, bir banka veya bir kurum, internet sitesini belli bir toplum kesimine açarak "ben, öyle bir değişiklik yapacağım ki, bu işten özürlüler de yararlanabilecekler" diyorsa, bu, son derece medenî, son derece modern bir yaklaşımdır. Bu nedenle, hükümetimize, Sayın Bakanımıza, Komisyonumuza ve sizlere, tüm Meclisimize de bu yakışır.

Türkiye'nin, inşallah, önünü açmaya devam ediyoruz; önünü açacağımız konularda vatandaşlarımızın memnun olmaya devam edeceğini biliyorum. Bundan dolayı, hem İktidar hem de Anamuhalefet Partimizin, vatandaşlarımızın olumlu tepkilerini alacaklarını biliyorum ve en azından, bu konudan etkilenecek vatandaşlarımız adına da tekrar şükranlarımı sunmak istiyorum.

Saygı ve sevgilerimi sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayva.

Sayın milletvekilleri, 26 ncı maddeye bağlı ek madde 7'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek madde 8'i okutuyorum:

EK MADDE 8. - Bir veri tabanının içeriğinin oluşturulmasına, doğrulanmasına veya sunumuna nitelik ve nicelik açısından esaslı bir nispet dahilinde yatırım yapan veri tabanı yapımcısı, ayrıca, veri tabanının içeriğinin önemli bir kısmının veya tamamının;

a) Herhangi bir araç ile herhangi bir şekilde sürekli veya geçici olarak başka bir ortama aktarılması, 

b) Herhangi bir yolla dağıtılması, satılması, kiralanması veya topluma iletilmesi,

Hususlarında bu Kanunda sayılan istisnalar  ile kamu güvenliği, idarî ve yargı işlemlerinin gerektirdiği istisnalar dışında izin vermek veya yasaklamak hakkına sahiptir.

Veri tabanı yapımcısına sağlanan koruma aleniyet tarihinden itibaren onbeş yıldır.

Veri tabanının içeriğinde esaslı bir değişiklik meydana getiren ve yeni bir yatırım gerektiren, nitelik ve nicelik açısından yapılan her türlü ekleme, çıkarma veya değişiklik sonucu bu yeni yatırımdan doğan veri tabanı kendi koruma koşullarına hak kazanır.

Bu maddede tanınmış hakları ihlâl edenler hakkında bu Kanunun 72 nci maddesinin (3) numaralı bendi  hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 26 ncı maddeye bağlı ek madde 8'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek madde 9'u okutuyorum:

EK MADDE 9. - Bakanlıkça, fikrî mülkiyet haklarının takibi ve korunmasını sağlamak amacıyla ve soruşturma ve kovuşturmalarda kullanılmak üzere, bu Kanunda bahsi geçen meslek birlikleri, umuma açık mahaller, radyo-televizyon kuruluşları ile fikir ve sanat eserlerinin tespit edilmesi ve çoğaltılmasına ilişkin materyalleri üreten ve/veya bu materyallerin dolum, çoğaltım ve satışını yapan veya herhangi bir şekilde yayan yerlerin dahil olduğu ortak bir veri tabanı oluşturulur.

Gerekli teknik alt yapı ve donanım, erişim, kullanım, yetkilendirme, veri tabanının oluşturulmasına ilişkin diğer tüm hususlar Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

26 ncı maddeye bağlı ek madde 9'u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek madde 10'u okutuyorum:

EK MADDE 10. - Aşağıda belirtilen hallerde idari para cezası uygulanır.

1. Bu Kanun kapsamında korunan, yasal olarak çoğaltılmış, bandrollü  nüshaların yol, meydan, pazar, kaldırım, iskele, köprü ve benzeri yerlerde satışını yapanlar hakkında üçmilyar lira,

2. 44 üncü madde gereğince alınması zorunlu sertifikaları almaksızın faaliyet gösteren, 81 inci maddede belirtilen taahhütnamenin bir kopyasını almaksızın, bandrol alınması zorunlu fikir ve sanat eserlerini çoğaltan kişiler hakkında küçük işletmeler için on milyar lira, orta büyüklükteki işletmeler için otuzmilyar lira, büyük işletmeler için yüzmilyar lira,

3. Ek 5 inci madde hükümlerine aykırı olarak derlenmesi gereken eserleri süresi içinde vermeyen kişiler hakkında beşmilyar lira.

Bu maddede öngörülen para cezaları gerekçesi belirtilmek suretiyle mülkî idare amirlerince verilir.

Para cezasının, tutanağın tebliği tarihinden itibaren on gün içinde ödenmesi gerekir. On gün içinde ödenmeyen cezalar iki katına çıkar ve ödeme süresi on gün daha uzar, bu süre içinde de ödenmeyen cezalar üç katına çıkar. Cezanın ödenmiş olması, yükümlülükleri ortadan kaldırmaz. Bu maddeye göre verilen para cezaları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca tahsil edilir.

Para cezaları ilgililere usulüne göre tebliğ edilir. Bu para cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine işlemler durmaz. Mahkemenin itiraz üzerine verdiği kararlar kesindir. İtiraz, zorunlu görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak ve kısa sürede sonuçlandırılır.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

26 ncı maddeye bağlı ek madde 10'u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek madde 11'i okutuyorum:

EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri formatlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir. Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur. "

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

26 ncı maddeye bağlı ek madde 11'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 26 ncı madde kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 27. - 5846 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 6. - Bu Kanunun 41 ve 43 üncü maddelerinde tarifelerin belirlenmesi ve sözleşmelerin yapılmasına ilişkin öngörülen usul, bu maddelerde yer alan süreler beklenmeksizin Kanunun yayımı tarihinden itibaren carî yıl esas alınmak suretiyle uygulanır.

Bu Kanunun yayımı tarihinden önce meslek birlikleri ile umuma açık mahaller ve yayın kuruluşları arasında imzalanmış bulunan yayın sözleşmeleri, bütün hükümleri ile bu sözleşmelerde belirtilen sürelerin sonuna kadar geçerlidir.

Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren en geç bir ay içerisinde bu Kanunun 41 ve 43 üncü maddelerinde öngörülen sınıflandırma yapılır. Bu sınıflandırmaya bağlı olarak tarifelerin meslek birlikleri tarafından en geç bir ay içerisinde ilk defa ilân edilmesinden veya duyurulmasından itibaren altı ay içinde izin almak ve sözleşme yapmak üzere meslek birliklerine müracaat eden mahaller ve/veya yayın kuruluşları üçer aylık dönemler için meslek birlikleri tarifesinin 1/4'ünü ödeyerek eser, icra, fonogram, yapım ve yayınları kullanmaya ve/veya iletimini yapmaya en fazla altı ay süreyle devam edebilirler. Bu fıkra hükümleri bu Kanunun 41 ve 43 üncü maddelerinde öngörülen usulün uygulanmasına engel teşkil etmez.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

27 nci maddeye bağlı geçici madde 6'yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 7'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 7. - Bu Kanunun yayımı tarihinden önce, illerde oluşturulmuş olan denetim komisyonlarından, 81 inci madde hükümleri çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmesine gerek görülmeyenlerin her türlü araç, gereç ve malzemeleri il kültür ve turizm müdürlüklerine devredilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

27 nci maddeye bağlı geçici madde 7'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 8'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 8. - Bu Kanunla değiştirilen maddelerde öngörülen yönetmelikler, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde hazırlanılarak yürürlüğe konulur. Ek 9 uncu maddede öngörülen veri tabanı bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde oluşturulur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

27 nci maddeye bağlı geçici madde 8'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  27 nci madde kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 28. - Bu Kanunun yayımı tarihinde;

1) 23.1.1986 tarihli ve 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanununun;

a) 9 uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen "ile bandrollerini" ve "veya bandrolsüz" ibareleri,

b) 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının  (a) ve (e) bentleri, ikinci fıkrasında yer alan "(a)" ibaresi,

c) 11 inci maddesinin (c) bendi ile (d) bendinde yer alan "1 inci fıkrasında belirtildiği şekilde eserleri işletme belgesiz veya bandrolsüz veyahut bandrolleri ve işletme belgesi olmasına rağmen aslına uygun olmayan şekilde gösterenler ile" ibaresi,

2) 5.12.1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun;

a) 1/B maddesinin (b) bendinde yer alan  "gerçek" ibaresi,

b) 20 nci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları,

c) Ek 5 inci maddesinin dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci fıkraları,

Yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

28 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 29. - Bu Kanunun 14 üncü maddesi ile 25 inci maddesiyle 5846 sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu maddenin (2) numaralı bendinde yer alan "44 üncü madde gereğince alınması zorunlu sertifikaları almaksızın faaliyet gösteren" ibaresi Kanunun yayımı tarihinden altı ay sonra, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Komisyonun bir talebi var.

Buyurun Sayın Başkan.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Küçük bir redaksiyon ve madde teselsül sorunu var maddede.

"Bu kanunun 14 üncü maddesi" ibaresi "15 inci maddesi" şeklinde ve "25 inci maddesiyle" ibaresi "26 ncı maddesi" şeklinde düzeltilecek: bu birincisi.

İkincisi de "15 inci maddesi ile" ibaresindeki "ile" kelimesinin "ve" olarak düzeltilmesi gerekiyor daha kolay anlaşılması için.

BAŞKAN - Yani "bu kanunun 15 inci maddesi ve 26 ncı maddesiyle" şeklinde düzeliyor.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Evet.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyon Başkanının ifade ettiği bu düzeltmeyle birlikte, 29 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

30 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 30.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın Bakanın bir teşekkür konuşması olacaktır.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Fikrî mülkiyet hukuku alanını düzenleyen çeşitli yasaları birlikte ele aldığımız ve yeniden düzenlediğimiz bu tasarımıza destek veren bütün milletvekillerine içtenlikle teşekkür ediyorum; burada, Genel Kurulda bulunan bütün arkadaşlarıma içtenlikle teşekkür ediyorum. Parti gruplarına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna özellikle ve içtenlikle çok teşekkür ediyorum. Komisyonumuza, komisyonumuzun tüm üyelerine, çalışanlarına çok çok teşekkür ediyorum. Bu yasanın hazırlanması sürecine katkı veren bütün meslek birliklerine -isimlerini sayamayacağım; çünkü, bir ikisini unutursam, bir sorun olmasından endişe ediyorum; insan, kürsüden konuşurken de bazen unutabiliyor- o meslek birliklerinin yöneticilerine ve çalışmalarımıza katılan arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum.

Burada, kürsüden değerli milletvekili arkadaşlarımız ifade ettiler. Gerçekten, örnek değeri taşıyan bir yasa yapma süreci yaşadık. İçerisinde çok tarafın temsil edildiği, kullanıcıların, meslek birliklerinin, birbirleriyle yarışan ve birbirleriyle çatışan pek çok menfaat grubunun temsil edildiği bir hukuk evrenini tasarlamak kolay bir iş değil ve biz, geçtiğimiz haziran ayında arama konferansları zincirine başlarken, doğrusu, manzara hiç umutlu gözükmüyordu; ama, diyaloğun, konuşmanın ve yöntemin, özellikle diyaloğa dayalı, empatik iletişime, kendisini muhatabının yerine koyma anlayışına dayalı yaklaşımın, gerçekten, sonuç verdiğine çok iyi bir örnektir.

Böyle bir yasa, belki de, dünyanın hiçbir yerinde, ilgili tüm tarafların mutabakatıyla kabul edilmemiştir. İlk kez, ilgili tüm tarafların, hem kullanıcılar hem eser sahipleri hem birbirleriyle yarışan ve rekabet içinde olan meslek birlikleri hem iktidar hem muhalefet hem yayın kuruluşları, kim varsa; ama, kim varsa, herkesin desteğiyle çıkmış bir yasa. Bu, gerçekten övünç verici, kıvanç verici bir şey; ama, dediğim gibi, bunu sağlayan şey, zannediyorum ki, en temelde, yönteme inanmak, diyalog yöntemine inanmak ve diyaloğa önyargısız başlamak, diyaloğa belli bir özgüven içinde başlamak, akılcı, sağduyulu ve bilimsel çözümden yana bir tutumla başlamak; yani, çözüm odaklı olarak başlamak, sorun odaklı olarak değil. Eğer, çözüm odaklısıysanız, ifade ettiğiniz ya da şikâyet ettiğiniz sorunları çözme konusunda bir performans ortaya koyma, bir katkı ortaya koyma sorumluluğunu da mecburen hissediyorsunuz. İşte orada diyalog başlıyor, orada, kendisini muhatabının yerine koyan iletişim başlıyor ve orada, gerçekten, aklın bereketi başlıyor. İnşallah, sonuçları da, bu mutabakat ortamının yarattığı kadar bereketli olur.

Bundan sonra, tabiî ki, devletimize, devletin birimlerine çok ciddî görevler düşüyor. Özellikle İçişleri Bakanlığı teşkilatına ve belediyelerimize çok önemli görevler düşüyor.

Burada yapmak istediğimiz şey, Türkiye'yi, esas itibariyle bir ayıptan kurtarmaktır ve ayıbın özü şudur: İnsanlar, eşya mülkiyetinde, zihinlerinde oluşturdukları mülkiyet kavramına benzer ve bir hak olarak zihinlerinde çok özel bir yere oturttukları bir fikrî mülkiyet kavramına sahip değiller Türkiye'de. Genel olarak, genel ortalamadan söz ediyorum. Yani, herhangi bir kişiye ait bir nesnenin izinsiz alınması, kullanılması ve tüketilmesi bir hırsızlık olarak telakki edilirken, bir başka insana ait fikrî mülkiyetin izinsiz kullanılması ve tüketilmesi genel algılamada hırsızlık olarak nitelendirilmiyor. Oysa, en büyük hırsızlık bu; çünkü, herhangi bir eşya, yeryüzünün herhangi bir materyalinin emekle dönüştürülmesinden çok fazla bir şey değil. Oysa, bir fikrî mülkiyet konusu üretim, ancak onun üstüne bir ömür adamakla gerçekleşebilir bir şey. Yani,  hiç kimse, ömrünü, hayatını, ruhunu bir bilim eserine, bir kültürel esere, bir sanat eserine adamadan onu ortaya çıkaramaz. Yani, fikrî mülkiyet konusu ürünlerin arkasında ona adanmış bir hayat, çileli bir hayat ve hayatlar vardır. Bunun bir hak alanı olduğunu görmek ve anlamak durumundayız.

Uzun müzakereler sonucunda önemli bir noktaya geldiğimizi düşünüyorum ve müsaade ederseniz, son kez, ama, tutanaklara geçmesi bakımından, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden, doğrusu, milletim adına, ülkem adına, ülkemin aydın insanları adına gururla, onur duyarak söylüyorum; belki de ilk defa önümüzdeki yıllarda Avrupa Birliğinin Türk mevzuatına uyumundan söz edeceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar) "Belki de" diyorum ama "belki de" kelimesiyle ifade etmek istediğimden daha fazlasını aslında söylemeye çalışıyorum. Kesinlikle, bu yasa, uygulamasıyla da, Avrupa için de, bizim ileri dünya dediğimiz özellikle Batı ülkeleri için de örnek değeri  taşıyacak, örnek alınacak ve Batı'nın kendisini bize uyduracağı, adapte edeceği, uyumlaştıracağı bir süreci açacak. En azından, fikrî mülkiyet alanında biz bunu başardık ve bu başarıyı  ortaya koymamıza katkıda bulunan herkese ve tabiî, en başta Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli milletvekillerine içtenlikle teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının, sanatçılarımıza, düşünürlerimize, bütün sanat dünyasına ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.40


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.55

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 62 nci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/755) (S. Sayısı: 385) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu, 385 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 385 sıra sayılı Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Yasa Tasarısının tümü üzerinde, CHP Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla  selamlarım.

Bu tasarı, yükseköğrenimde okuyan gençlere kredi ve bursun nasıl verileceğini, kim tarafından verileceğini düzenliyor. Bu tasarı yasalaşırsa, yükseköğrenim gençliğinin bundan sonraki kredi, burs ve nakdî yardımları, belediyeler dışında, tek elde-Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunda- toplanacaktır.

Kısa adı Yurtkur olan Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu, 1961 tarihinde kurulmuştur ve bu konuda, gerçekten deneyim sahibidir. Geçtiğimiz hükümetler, bir ara, bu kurumu, üniversitelere devrediyorlardı. Bu yanlıştı; böyle, deneyim kazanmış, kendi alanında değerli hizmetler yapmış kurumları geliştirmek gerekir. Eğer, oralarda partizanca kadrolaşmalar olmuşsa, yanlış olan odur, kurumun kendisi değil.

Bu tasarıya göre, belediyeler hariç tutularak, şimdiye değin, değişik kamu kuruluşlarının, bankaların verdikleri burs ve krediler tek elde toplanacaktır. Aslında, tabiî, belediyelerin hariç tutulması ne ölçüde doğru, bilmiyorum. Elbette, belediyelerin, gençlerin okumasına katkı sunması, eğitime katkı yapması çok güzel bir olay. Belediyelerin, kendi sınırları içerisinde, hemşerilerine, okuyan öğrencilere burs ve kredi vermesi güzel; ama, bunun, doğru ölçütlerle yapılması gerekir. Nitekim, bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, bir önerge verdik; belediyeler, yine, öğrencilere katkı sunsunlar, kendi hemşerilerine, kendi çocuklarına burs versinler; ama, bunu Yurtkur'a bildirsinler istiyoruz. Mademki, böyle, tek elden bir dağıtım olacaktır, ikili ödemelerde karmaşa ortadan kalkacaktır, bunu, bütünüyle Yurtkur'un düzenlemesinin iyi olacağı kanısındayız.

                        

(x) 385 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, nüfus bakımından, çocuklar, gençler ülkesidir. Eğitim, bizim geleceğimizdir. Çocuklarımız ne denli uzun süreli nitelikli bir eğitimden geçirilirse, geleceğimiz o denli parlak olur.

Bugün, yükseköğrenim gençliğine 90 000 000 liralık burs veya kredi verebiliyoruz. Bunların yetersiz olduğunu hepimiz kabul ediyoruz -bugün, asgarî ücretli bir kişinin, ailenin geçinebilmesi için, en azından, 400 000 000 - 500 000 000 liraya gereksinim vardır- hele ailesinin yanında okumayan gençler için, bu para oldukça düşüktür ve bu konuda da Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir önergemiz var; AKP'nin de katılmasını istiyoruz. Belki bu yıl değil; ama, gelecek yıldan başlayarak, hiç olmazsa, asgarî ücretin yarısı, her öğrenciye kredi ya da burs olarak verilmelidir; yani, öğrenciye verilecek kredinin, bursun miktarı, asgarî ücretin en azından yarısı olmalıdır. Bu da çok değildir; ama, hiç olmazsa, bir ölçüde zorunlu giderleri için bir katkı sayılır.

Hepinizin çocukları var; kendiniz de yükseköğrenimden geçtiniz. Büyük zorluklar içerisinde okuduğunuzu anımsayın; bugünkü gençler de öyle. Devletin verdiği kredi yetmediği için, başka kuruluşların bu konudaki katkıları için çocuklar, gençler kapı kapı dolaşmaktadır. Bu konuda, devletin dışında, gerçekten başarılı görevler yapan, değerli hizmetlerde bulunan demokratik kitle örgütleri vardır. Örneğin, ilk aklıma gelen ve bu konuda gerçekten başarılı olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği var. Bu dernek, 1995 yılından bu yana 16 000 gence katkı yapmıştır, kredi vermiştir. Yine, Eğitim Gönüllüleri Vakfı, Atatürkçü Düşünce Derneği ve başka kuruluşlar... Ama, eğer devlet, çocuğa vereceği krediyi çok düşük tutarsa, bu, dıştan aldıkları, demokratik kitle örgütlerinden aldıkları para da, belediyenin yaptığı yardım da yetmeyecek, çocuklar, belki, öğrenime ara vererek ya da ek bir iş yaparak ya da başka kişilere boyun bükerek onlardan katkı isteyecektir. Oysa, gençlerin öğrenim çağında giderlerini karşılayabilmesi için, sosyal devlet anlayışıyla onlara yeterli bir kredinin, bursun verilmesi gerekir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugün üniversitedeki harçların ne kadar yüksek olduğunu biliyorsunuz. Gerçi, Yurtkur bir de harç kredisi veriyor, bir katkı kredisi veriyor; ama, bu da yeterli olmuyor; çünkü, harçlar o kadar yüksek ki. Bir kere daha burada söylemiştim. Örneğin, 3 Eylül 2003 tarihli bir Resmî Gazete var elimde. Burada, birinci öğretimde okuyan öğrencilerin harçlarını şöyle bir düşünelim... Tıp fakültesinde okuyan bir öğrenci 375 000 000,  diş hekimliğinde, eczacılıkta 315 000 000,  mühendisliklerde 245 000 000 lira veriyor. Hele ikinci öğretimde okuyorsa bu rakamlar daha da korkunç oluyor. Devlet, öğrenciye yaptığı harcamanın yarısını öğrenciden alıyor. Bunların da miktarı milyarlarla belirtiliyor. Örneğin, veterinerlik fakültesinde okuyan bir genç 1 360 000 000 veriyor, mühendisliklerde 975 000 000. 3 000 000 000'ın üstünde harç ödeyen çocuklarımızın da olduğunu düşünelim. Yani, eğitim, giderek paralı hale gelmiş durumdadır.

Bakın, bugün, 1 500 000 gencimiz üniversiteye başvuruyor. Biz, bunların içerisinden 30 000-40 000'ini kendi tercihi olan dört yıllık fakültelere yerleştirebiliyoruz. Onun dışındaki gençler, ya istemedikleri fakültelere gitmek zorunda kalıyorlar ya da harcı daha az olan yerlere gidiyorlar.

Bakın, bu konuda üniversite gençleri arasında 2002 yılında bir anket yapılmış ve bunu "Anketlerle Eğitim Gerçeği" diye Eğitim-Sen yayımlamış. "İsteyerek girdiği bölüm" sorusuna göre, üniversite gençlerinin yüzde 32'si, yani üçte 1'i ancak istediği bölüme girmiş. İstemeden girdiği bölüm, yüzde 43.

Gençler, üniversiteye gelmek için belirli bir paralı eğitimden de geçiyor; biliyorsunuz, dershanelerin parası milyarlarla ölçülüyor. Üniversite gençlerine sormuşlar: "Buraya gelirken dershaneye gittin mi?" Bu ankete göre "evet, sürekli gittim" diyen yüzde 38 gencimiz var. "Gitmedim; kendim çalışarak geldim" diyen, yalnızca yüzde 18. "Dönem dönem gittim" diyen yüzde 39.

"Üniversite yeterli işlevini yapabiliyor mu" sorusuna, yüzde 72 genç "hayır, işlevini yerine getirmiyor" demektedir.

Belki, kimi AKP'li milletvekili arkadaşlarımızın bu paralı eğitimden söz edildiğinde canı sıkılıyor; ama, bunlar yaşamın bir gerçeği. Bugün, öğrenciden, 30 çeşit, 30 ad altında para toplanmaktadır. Bakın, bunların bir kısmını burada okumak istiyorum, tutanaklara geçirmek için. Yine, KİGEM'in bir araştırma sonucunda yayımladığı "Eğitimde Çürüyüş" adlı kitaptan okuyorum. 30 ad altında toplanan bu paraların kimileri şunlar: Eğitime katkı payı, kayıt parası, karne parası, diploma, koruma derneği, dergi, servis, yardımcı kitap, spor kolu, tiyatro-   temsil, fotoğraf, okul forması, okul arması... Böyle gidiyor.

Değerli arkadaşlar, bu araştırmaya göre, 2002 yılında, devlet çocuklara 7,5 katrilyon harcama yapmış, 17,5 katrilyon da veliler ödemiş. Yani, şu aşamada bütün eğitim aşamaları fiilen paralı duruma gelmiştir. "İlköğretim parasızdır" denir; ama, yine de çocuklardan, velilerden çeşitli paralar toplanır.

Değerli arkadaşlar, yükseköğrenime gelebilmek bir derttir; yani, istediği bir bölüme girmek bir derttir, yükseköğrenime geldikten sonra çocuğun okuması ayrı bir derttir. Dertlerin en büyüğü de yurt sorunudur, barınma sorunudur. Bu Yurtkur, şimdi kredileri, bursları dağıtacak kuruluş, 190 000 gencimizi barındırır. Değerli arkadaşlar, ama, bizim 1 500 000 civarında, üniversitede okuyan gencimiz var. Bunların büyük bir kısmı da, ailesinden ayrı, başka kentlerde okumaktadır. Şimdi, düşünün, verilen 90 000 000 liralık krediyle bir çocuk, hele devletin yurdunda da kalmadığını düşünürseniz, nasıl yaşayacaktır; ailesinin bir katkısı olması gerekir.

Ben, 1980 yılında, yine, Cumhuriyet Halk Partisinden milletvekiliyken, arkadaşlarımla birlikte üniversiteyle ilgili bir araştırma önergesi vermiştim.O araştırma önergesinde, bakın, o sıralarda, yükseköğrenime girebilme umudu çiftçi çocukları için yüzde 1 iken, işçi çocukları için 2,8; esnaf çocukları için 4,7; serbest meslekle uğraşanların çocukları için 6,9; memur çocukları için 8,4; tüccar çocukları için 9,9; sanayici çocukları için ise yüzde 34,3'tür. Bu gerçek, 2004'te de değişmemiştir. Eğer, aileniz varlıklı değilse, dershanelere ya da özel kurslara bedel ödeyerek sınavlara hazırlanmamışsanız, ne kadar yetenekli olursanız olun, buna göre, üniversiteye gelmeniz, neredeyse, çok güçtür.

Üniversiteye geldikten sonra da, demin söylediğim gibi, barınma, beslenme, ders kitaplarını alma... Ders kitapları deyip geçmeyin, trilyonların döndüğü bir alandır, yüzbinlerce kitap basılır ve dağıtılır.

Peki, ne olacak diyeceksiniz... Geçmişte olduğu gibi olacak değerli arkadaşlar; sosyal devlet devreye girecek.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Girdi zaten.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Çocuklarımıza, gençlerimize sahip çıkacağız. Yani, onların, her aşamada okuması için elimizden geleni yapacağız. "Efendim, işte yapıyoruz" diyor arkadaş. Tamam... Ben de yapılan kısmın yeterli olmadığını söylüyorum.

Bakın, bir şey söyleyeyim size: Köylerde lise yoktur; yüzde 99 köyümüzde lise yoktur. İlköğretim zorunlu. Çocuk köyde ya da yakın köyde, taşınarak okudu; liseye gelmek istiyor. Bir köy çocuğunu düşünün; gelecek, ilçeye ya da ile. Millî Eğitim Bakanlığının -bir ölçüde- yatılı sınavını kazanmışsa, o şanslıdır; ama, kazanamayan çocukların okula gidebilmesi için mutlaka bir barınmaya, beslenmeye gereksinimi vardır. Bir ilçede devlet yedi sekiz çeşit okul yapar, bir tek yurt yapmaz.

Değerli arkadaşlar, parası olsun olmasın, bir aile, lise çağındaki, üniversite çağındaki çocuğunun güvenli bir yerde kalmasını ister.

Eğitim, çocuğun kişiliğini olumlu yönde geliştiren bir süreçtir; ama, siz onu atarsanız, başının çaresine bak derseniz, işte orada sosyal devlet olmaz, orada, birtakım çevrelerin ağına çocuğu düşürmüş olursunuz. Onun için, bu yurt politikasını yükseköğrenimle sınırlı tutmamak gerekir. Kredi sorununu, barınma sorununu ortaöğretimi de içine alacak bir biçimde yapmak zorundayız. Çünkü, eğitim bir kamu hizmetidir, bir temel haktır, yani, bunu devletin yapması gerekir değerli arkadaşlar. "Efendim, bundan önce zaten az yapılıyordu, 45 000 000 liraydı, biz bunu 90 000 000'a çıkardık..." Tamam; ama, bunun yeterli olmadığını söylüyoruz; sosyal devlette yetenekli çocukların devlet tarafından her aşamada okutulması, güvenlik içinde barınması, beslenmesi gerekir diyoruz. Eğer bu yapılmazsa, yapılamazsa, o zaman bu, çocuklarımıza "başınızın çaresine bakın" demektir. Köy çocuklarından, sanatçı olacak, doktor olacak, mühendis olacak ya da dış hizmetlerde görev alacak çocukların milyonda 1'dir yükselebilmesi. Sözünü ettiğim budur.

Bu tasarıya biz genel olarak katılıyoruz ve olumlu da buluyoruz; ama, bunun yeterli olmadığını söylüyoruz. Diyoruz ki, bu krediler hiç olmazsa asgarî ücretin yarısına denk olmalıdır, gelecekte de böyle olmalıdır ve şu anda, üniversiteler dahil, eğitim paralı olmuştur.

Bakın, 2000 ve 2001 yılında büyük bunalım geçirdi Türkiye, yüzbinlerce kişi işinden, aşından oldu. Bunların yükseköğrenimde okuyan çocukları, işini kaybeden ananın babanın çocukları okullarını bırakmak zorunda kaldılar. Biz, gerçekten, ülkemizde, çocuklarımızın iyi yetişmesi için, onların daha iyi bir ortamda eğitim görmesi için çaba harcamalıyız diye düşünüyorum ve bu tasarıyla, bir ölçüde bu sağlanıyor, şimdiye değin olan karmaşa bir ölçüde giderilebilecek. Örneğin, noterler, senet üzerinden harç alamayacak bu tasarıya göre; bu, olumlu bir gelişmedir; haciz konamayacak parası üzerine, aldığı kredi üzerine; bu, olumlu bir gelişmedir; ama, bunların yeterli olmadığını söylüyoruz. Zaten, muhalefet olarak, bu tasarıya olumlu baktığımızı; ama, bir gerçeği de örtmemek gerektiğini; yani, şu anda, Türkiye'de, eğitimin ticarî duruma geldiğini söylüyorum. Millî Eğitimi Bakanının, hükümetin görevi, daha çok insanı okullaşmanın içine almaktır. Bakın, ilköğretimde yine devam etmeyen var; ama, ortaöğretime geldiğiniz zaman yüzde 45'i okul dışına itiliyor değerli arkadaşlar. Yani, yüzde 54,5-55 bir okullaşma var; yüzde 45'i fiilen eleniyor, bunlar dışarıda tutuluyor. Bu çocukların içinde, gerçekten, bu ülkeye çok hizmet edecek, her alanda hizmet edecek çok yetenekli insanlar var.

Dün, 5 yıllık eğitim yeterli değil diye 8 yıllık zorunlu eğitimi getirdik. Bugün, kesintisiz 12 yıllık eğitimi düşünüyoruz; zaman zaman da böyle açıklamalar yapılıyor. 1999'da karar alındı, 16 ncı Millî Eğitim Şûrasında; denildi ki: "12 yıllık zorunlu eğitime bir an önce geçilsin." Neden; o yüzde 45 okul dışında kalan çocukları okul içine almak için.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Gazalcı, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, üniversite gençlerinin binbir sorunu vardır. Üniversite gençleri, katı bir disiplin yönetmeliğiyle, hâlâ, 12 Eylülün artığı bir yönetmelikle bir potansiyel suçlu gibi görülür; yani, yüksek sesle şarkı söylemekten tutun da, adımını atmak neredeyse suçtur.

Bir insanın gençlik içindeki yaratıcılığı, ona güvenmek ve inanmakla olur, onu yönetime katmakla olur. Eğer, bir insan açsa, kitabını alamıyorsa, üstüne başına giysi alamıyorsa, insan gibi yaşayacağı bir yerde kalamıyorsa, o çocuk yaratamaz, o genç yaratamaz. Gençlik üzerine nutuk atmak kolaydır; ama, ona, o sağlıklı ortamı hazırlamak gerekir. Bu tasarının, bu konuda küçük bir adım olduğuna inanıyoruz; ama, bunun yeterli olmadığını bir kez daha söylüyoruz. Gençliğimiz, geleceğimizdir diyoruz. Sosyal devlet anlayışıyla, kimseye muhtaç etmeden, bu beni okutuyor, bu kişi okutuyor, bu şirket okutuyor demeden, beni devlet okuttu dedirtebilmek gerekir.

Bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Kemalettin Göktaş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 385 sıra sayılı Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinize saygılar sunuyorum.

Anayasamızın 42 nci maddesi, devletin, maddî imkânlardan yoksun, başarılı öğrencilerin öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacıyla, burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapacağını öngörmüştür. Aynı hüküm, 1961 Anayasasında da yer almış olup, bu amaçla, 351 sayılı Kanunla, 1961 yılında, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu kurulmuştur. Halen, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olarak hizmet vermekte olan Kurum, ülkemizde yükseköğrenim gören öğrencileri öğrenim kredisiyle desteklemekte ve barınmalarını sağlamaktadır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunuyla da, 1985 yılından itibaren, öğrencilerin okullarına ödemekte oldukları katkı payları, katkı kredisi olarak Kurumca verilmektedir. Kurum, 1961 yılından bugüne kadar 1 952 607 öğrenciye öğrenim kredisi, 1985 yılından bugüne kadar da 1 455 431 öğrenciye katkı kredisi vermek suretiyle yükseköğrenimlerini sürdürmelerine destek olmuştur.

2003-2004 öğretim yılında, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Sekreterliği ile Kurum arasında yapılan ortak çalışma sonucunda, öğrencilerin burs ile aynı zamanda kredi almasının önüne geçilmiştir; öğrenim kredisi veya burs almak için belge veren 223 392 öğrencinin 54 753'üne burs, kalanının tamamına ise öğrenim kredisi verilecektir. Ayrıca, katkı kredisi almak için müracaat eden bütün öğrencilerin talebi karşılanmıştır. Böylece, 2003-2004 öğretim yılında, 517 633 öğrenciye öğrenim kredisi, 465 482 öğrenciye de katkı kredisi verilmiş olacaktır. 1961 yılından hükümetimizin göreve başladığı tarihe kadar öğrenim kredisi alan öğrenci sayısı 1 641 930 iken, 1 952 607'ye çıkarılmıştır. 1961 yılından hükümetimizin göreve başladığı tarihe kadar 495,6 trilyon öğrenim kredisi ödemesinde bulunulmuşken, 2003 yılında 366 trilyon Türk Lirası, 2004 yılında ise 532 trilyon Türk Lirası olmak üzere, toplam 898 trilyon Türk Lirası öğrenim kredisi ödemesi yapılmış olacaktır. Hükümetimizin göreve başladığı tarihte, aylık miktarıyla öğrenim kredisi, yüzde 100 artışla, önlisans öğrencileri için  45 000 000 TL'den 90 000 000 TL'ye, mastır öğrencileri için 90 000 000 TL'den  180 000 000 TL'ye, doktora öğrencileri için 135 000 000 TL'den 270 000 000 TL'ye çıkarılmıştır.

Benden önce burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup Değerli Gazalcı'nın dediği gibi, 90 000 000 lira, hakikaten, az olarak görülmektedir; ama, takdir edersiniz ki, bir yıllık bir zaman dilimi içinde, hükümete geldiğimiz tarihten itibaren, 45 000 000 lira olan öğrenim kredisi 90 000 000 liraya çıkarılmış; yani, yüzde 100 artış sağlanmıştır ve ayrıca, şunu ifade etmiştir: "Öğrencilerimize, gençlerimize sahip çıkmamız lazım, onların önünü açmamız lazım." Hakikaten doğrudur. Bir ülkenin gelişmesi, kalkınması için yapılacak en önemli yatırımlardan bir tanesi de öğrencilere, gençlere yapılan yatırımdır; ama, değerli arkadaşlar, takdir edersiniz ki, Türkiye'yi, hep beraber, hangi şartlarda aldık... Türkiye, ekonomik yönden, hakikaten büyük bir uçurumun eşiğindeydi. Bizler de, öğrencilerimize, bahsedildiği gibi, asgarî ücretin yarısı kadar, hatta, daha fazla kredi verebilelim, burs verebilelim istiyoruz; ama, hakikaten, Türkiye'nin imkânlarını zorlayarak, bu öğrencilerimize, bu çocuklarımıza, yüzde 100 artış sağlanmak suretiyle -özellikle de Başbakanımızın talimatıyla bu olmuştur- kredi veriyoruz. Bu bakımdan, inşallah önümüzdeki yıllarda, bu gençlerimize yapacağımız kredi ve burs yardımlarında, bizim de memnun olacağımız, sizlerin de memnun olacağı  günleri, inşallah, beraber yaşayacağız.

Ayrıca, gençlerimize sahip çıkalım noktasında, aklıma gelen şu: Düşünün arkadaşlar, yıl sonunda çocuklarımız üniversite imtihanlarına girmektedir. Takriben 1 500 000 - 2 000 000 civarında öğrenci imtihana girmekte ve bu öğrencilerimizin takriben yüzde 30'u ancak üniversitelerde okuma şansını yakalayabilmektedir. Bizler, tabiî ki, hükümet olarak, Meclis olarak bu çocuklarımızın, bu gençlerimizin önünü açma görevimiz var; inşallah, hep beraber, muhalefetiyle, iktidarıyla, elimizden gelen en iyi çalışmayı yapmak suretiyle, önümüzdeki yıllar, bu gençlerimize, bu çocuklarımıza daha iyi imkânları sağlamış oluruz.

Değerli arkadaşlar, bu kanunla getirilmek istenen diğer bir konu da, Sayın Gazalcı'nın söylediği gibi -çocuklarımız 90 000 000 lira civarında verilen krediden dolayı, dışarıda yapmış oldukları alış verişlerde senet imzalamaktaydılar- bu kanunla beraber çocuklarımızın kredisine veya bursuna hiçbir ticarî kuruluş artık haciz getiremeyecek. Bundan önce, dışarıda yapmış oldukları alış verişlerde, bir kravat, bir gömlek, bir kazak aldıklarında, ödeyemedikleri durumda, bazı ticarî kuruluşlarımız, Kredi ve Yurtlar Kurumuna, öğrencilerin burslarına haciz getirtmekte idi; bu kanunla bu da kaldırılmış olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, fazla zamanınızı almak istemiyorum; yine, ayrıca, öğrencilerimiz bu krediyi almak için notere başvurduklarında, noterde yapmış oldukları işlemlerden dolayı 45 000 000 - 50 000 000 lira civarında bir masraf alınıyordu; bu kanunla inşallah bu da kaldırılmış olacaktır ve bir nebze olsun, kredileri tek elden ödenmek suretiyle, isteyen bütün öğrencilere katkı payları da verilmek suretiyle, gençlerimizin öğrenimlerini biraz daha rahat bir şekilde sürdürebilmeleri için bu kanunu getirmiş bulunmaktayız. İnşallah, sizlerin de katkısıyla biraz sonra bu kanun çıkacak, gençlerimizi ve Kredi ve Yurtlar Kurumundaki bütün personelimizi memnun edecektir; çünkü burada onların da özlük haklarıyla ilgili ufak bir düzenleme var.

Kredi ve Yurtlar Kurumunda çalışanlarımızı da ben burada hakikaten, Meclis huzurunda tebrik etmek istiyorum.

Kanunun, Kredi ve Yurtlar Kurumuna ve ülkemize, gençlerimize hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Göktaş.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, Ordu Milletvekili Sayın Hamit Taşcı; buyurun.

HAMİT TAŞCI (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasamızın 42 nci maddesi, imkânı olmayan başarılı öğrencilerimize, burslar ve farklı şekillerde yardım etmeyi amir bir hükümdür.

Anadolu coğrafyası, tarihinin hiçbir döneminde, bugünkü kadar genç nüfusa sahip olmamıştır. Bu coğrafyada, 30 yaşın altındaki nüfusumuz 40 000 000'un üzerindedir. 30 yaşın altındaki genç nüfusumuz, 40 000 000'u aşan bu büyük potansiyel bizim geleceğimizdir, gücümüzdür, dinamizmimizdir, kudretimizdir. Eğer bunu akıllıca, iyi yetiştirir ve yönlendirebilirsek, geleceğimiz o denli ak ve açık olacaktır.

Bugün, eğitim sistemimizin hem yatay hem dikey sorunları var. Yatay sorunlara baktığımız zaman; hâlâ, nüfusumuzun yüzde 13,5'i okuma yazma bilmiyor ve okuma yazma bilmeyenlerin yüzde 80'ini kadınlar teşkil ediyor. Kızlarımızı ve oğullarımızı, kısaca çocuklarımızı hâlâ okuryazar yapamayan bir ulusun, bir devletin, bir milletin geleceğine çok açık ve net bakılması mümkün değildir diye düşünüyorum. Öncelikle, nüfusumuzun tamamını okuryazar hale getirmemiz, artık kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu nedenle, yeterli okul binasının, yeterli öğretmenin, yeterli eğitimcilerin yetiştirilmesi zaruret halinde bulunmaktadır.

Eğitim sistemimizin sorunlarına dikey olarak baktığımız zaman, eğitim sistemimizin dikey yapısında ciddî sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunların başında gelen, öncelikle, para değil, ekonomik güç değil, öncelikle, sorunumuz, bir anlayış sorunudur, bir yaklaşım sorunudur, bir bakış sorunudur. Bu nedenle, çocuklarımızı, okulöncesi eğitimden başlayıp, yükseköğretime ve hayat boyu eğitime yönlendiriş çalışmalarımızda, anlayışımızda yeni bir bakış açısına, yeni bir yaklaşıma ihtiyaç bulunmaktadır.

Bugün, eğitime ayrılan kaynakları rantabl olarak kullanabiliyor muyuz? Eğitime ayrılan kaynaklar, asıl hedefine ulaşabiliyor mu? Eğitimde kullandığımız insangücü, öğretim kadroları -öğretmenler ve öğretim görevlileri- üzerlerine düşeni tam yapabiliyorlar mı? Ayrılan kaynakları tam verime dönüştürebiliyor muyuz? Eğitimin program boyutu, eğitimin yönelişi ve yönlendirilişi, arzu edilen düzeye gelmiş midir? Bu soruların cevabı hâlâ tam verilebilmiş değildir.

Bir başka konuşmamda bir örnek vermiştim; 1950'li yıllarda, Türkiye'nin kişi başına millî geliri 200 dolardı; aynı zaman diliminde, Japonya'nın kişi başına millî geliri 133 dolardı. Bugün Japonya'nın kişi başına millî geliri 40 000 dolara yaklaşmış, Türkiye ise kişi başına millî gelirde, hâlâ 3 000 dolarlarda devam ediyor. Bu problemin arka planına indiğimiz zaman gördüğümüz tablo şudur: Nitelikli eğitim. Türkiye, hem yatay olarak hem dikey olarak, bu coğrafyada, arzu edilen nitelikli eğitimi yakalayabilmiş değildir. Nitelikli eğitim, nitelikli insan unsurunu; nitelikli insan, nitelikli yönetimi; nitelikli yönetim, nitelikli kurumları ve nitelikli üretimi; nitelikli üretim de ulusların zenginleşmesini sağlıyor, refahını artırıyor ve geleceğini rahata kavuşturuyor, toplumunu rahata ulaştırıyor. Bugün, ülkemizin en önemli sorunu, eğitimdeki niteliği henüz yakalayamamış olmamızdır.

Bu nedenle, burada, güzel yasalar çıkarıyoruz, devrim niteliğinde yasalar çıkarıyoruz ve çıkarmaya da devam edeceğiz. Bu yasa da bunlardan biri; ama, zor olan bir konu var -bunu tekrar edeceğim- 22 nci Dönem milletvekilleri olarak bizler dahil olmak üzere, hepimizin bir zihniyet değişimine ihtiyacımız var; bu ülkede, bir zihniyet devrimine ihtiyacımız var. Eğer, bu zihniyet değişimini hep birlikte beceremezsek, biz, burada beceremezsek, bunun  ülke sathında da becerilmesi zorlaşacaktır; hem burada  kendimizi hem ülkemizin bütün vatandaşlarını bir zihniyet değişimine hazır hale getirmek durumundayız.

Ülkemizin sorunu, tekrar ediyorum, öncelikle, ekonomik ve parasal kaynaklar değildir; anlayış ve bakış açısıdır, yeni projeler, yeni yaklaşımlar meselesidir. Bu değişimi sağladığımız gün, Türkiye çok daha güzel olacaktır.

Sözümü fazla uzatmıyorum.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Taşcı.

Şahsı adına,  Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Yasa Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi ve bizleri izleyen sevgili vatandaşlarımızı, özellikle geleceğimizin güvencesi sevgili gençleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Efendim, bu yasa tasarısıyla, özet olarak 4 tane yenilik getirilmektedir. Bunlardan birincisi, günümüze kadar çeşitli kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve gönüllü kuruluşlar tarafından verilmekte olan burs ve kredilerin, bu yasa tasarısıyla, bundan sonra, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından verilmesi amaçlanmaktadır; yani, girift ve karmaşık bir uygulamadan, yeknesak bir uygulamaya geçiş sağlanmaktadır. Bu, elbette ki, daha çok öğrenciye daha yüksek miktarda kredi ya da burs verilmesini sağlayacaktır.

İkinci yenilik ise, genel ve katma bütçeden pay alan kamu kurum ve kuruluşları ile iktisadî devlet teşekkülleri ve 4046 Sayılı Kanun kapsamındaki özelleştirmeye tabi kurumlar ile belediyeler ya da özel kuruluşlar tarafından verilen bursların, özel kuruluşlar ile belediyeler hariç, diğer kamu kurumları tarafından verilenlerin, sadece Yurtkur tarafından verilmesinin sağlanması, artı, bu kuruluşlar tarafından verilen; yani, belediyeler ya da özel kuruluşlar tarafından verilen burs ya da kredilerin ise bir bilgi bankasında toplanıp, bunların üçer aylık periyotlar halinde Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bilgi olarak aktarılması.

Üçüncü yenilik ise, yükseköğrenim gençliğine verilen kredi ve bursların, her türlü vergi, harç ve resimden muaf tutulması; yani, vergi muafiyetinden faydalanması, artı, bu kredilerin, bu bursların hacze tabi olmamasının getirilmesi.

Dördüncü yenilik ise, gerçekten, bir Yurtkur personeli olarak -1988 ile 1995 yılları arasında görev yaptığım- zorluklarını, görev güçlüklerini yakinen bildiğim Yurtkur personeline, gecelerini gündüzlerine katarak vermiş oldukları hizmetten dolayı yaşadıkları zorlukları bir nebze hafifletecek olan ek maddî imkânların getirilmiş olmasıdır. Bu da, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olan bu kuruluş mensuplarının, 1 inci derece devlet memuruna verilmekte olan -ekgösterge, yanödeme vesaire dahil- en yüksek ücretin, brüt yüzde 130'unu aşmamak üzere, devlet bütçesinden sağlanan gelirler dışındaki -351 sayılı Kuruluş Kanununda tadat olunan- diğer gelirlerden elde etmiş olduklarının yüzde 16'sını geçmemek üzere, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü Yönetim Kurulu üyelerince belirlenecek oranlarda eködeme yapılması ve bu eködemelerin -damga vergisi hariç- her türlü vergiden muaf tutulması suretiyle, onlara maddî bir imkânın sağlanmış olması yeniliğinin getirilmesidir. 

Değerli milletvekilleri, gençlik bizim her şeyimiz. Gençlik, bir milletin atiye uzanan kolu, geleceğinin güvencesi, güç kaynağı, baharda tomurcuklanan dalları; yani, mevsimlerin en güzeli olan ilkbaharı. Gençlik, Atatürk'ün gençliğe hitabesiyle yetişecek ve yine, gençlik -kendisini saygıyla andığım, değerli dost, emekli Albay Dursun Yaşa'nın "Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi"ne aynı sayıda kelimeyle cevap verdiği -Atatürk'ün gençliğe güvencesine layık olacak ve Türkiye Cumhuriyetini ve istiklalini korumak için ihtiyaç duyduğu bütün imkânları, kudreti damarlarındaki asil kanda bulabilecek bizim ümidimiz, geleceğimiz, her şeyimizdir. Onun için, Türk gençliğine, bu Yüce Meclis, hangi yasal imkânlarla katkı sağlarsa sağlasın, o gençliğin hakkını elbette ki ödeyemez.

Değerli Meclis üyeleri, bizler, bu kutsal vatanı ve ilelebet baki olacak cumhuriyeti atalarımızdan, ecdadımızdan miras aldık, aynı zamanda, gençlikten de emanet aldık. Sevgili gençliğe, bu vatanı ve cumhuriyeti en iyi şekilde, emanet olarak iade edeceğiz; bundan, hiç, ama hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Evet, yükseköğrenim gençliğinin, sayısı 1 600 000 civarında. Bunların barınma ve beslenme imkânlarını, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 1961 yılından beri karşılamaya çalışıyor. Hakikaten, geçmişte teftişini yaptığımızda -şu tespitimizi sizlerle paylaşmak istiyorum- içerisinde öğrencisi olmayan yurtlar olduğunu, yine, üniversitesi olmayan yerlerde de yurtlar kurulduğunu gördük; ama, şu 2000'li yıllarda, özellikle 2002, 2003 ve 2004 yıllarında, hakikaten, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun yönetimindeki fark fark edilir hale geldi.

Ben, bu kanunda emeği geçen herkesi en içten duygularla selamlarken, özellikle, benden önceki sayın konuşmacı Cumhuriyet Halk Partili Gazalcı'nın da isim vererek belirttiği üzere, bazı sivil toplum örgütleri ya da gönüllü kuruluşların, kendi sübjektif kriterlerine göre, gençliği birtakım tasnife tutup, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı gibi kamu kökenli kuruluşlardan almış oldukları bursları, çeşitli maksatlar için kullandığını, maalesef, acı olarak gördük ve yaşadık. İşte, bu yasa tasarısıyla, bundan sonra, özellikle art düşünceli hiçbir sivil toplum örgütü ya da gönüllü kuruluş, çeşitli maksatlarla, yükseköğrenim gençliğine bu burs ya da krediyi verme imkânını elinde tutamayacak.

Değerli arkadaşlar, biz, cumhuriyet gençliği olarak, her türlü "izm"den uzak, hiçbir siyasî görüş ya da düşünce tarafından kafaları taciz edilmeyen, analitik düşünebilen, gecesini gündüzüne katıp, asla ve asla boş zamanı olmayan... Değerli arkadaşlar özellikle söylüyorum, gençlere bazıları soruyorlar; "efendim, boş zamanınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?" Zaman, bizim her şeyimiz, çok kıymetli bir varlığımız. Zaman, harcandığında geri kazanılmıyor. Onun için, Türk gençliğinin asla boş zamanı olmaz, serbest zamanı olur. O serbest zamanını da ülkesi ve milleti için, vatanı için en iyi şekilde kullanır.

Ben, huzurlarınızda, tekrar, bu tasarıyı gündeme getirdikleri için, başta Sayın Bakanımız olmak üzere, komisyon üyelerine, Meclisimizin değerli milletvekillerine, konsensüs sağlayarak oybirliğiyle bu yasa tasarısına imza atılarak kanunlaşmasına katkı verdikleri için içtenlikle teşekkür ederken; gençlere, gelecek sizlerle, gençlerle gelecektir diyor, hepinize saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Albayrak.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

YÜKSEK ÖĞRENİM ÖĞRENCİLERİNE BURS, KREDİ VERİLMESİNE İLİŞKİN

KANUN TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE l. - Bu Kanunun amacı; yurt içinde yüksek öğrenim gören öğrencilere burs, kredi ve nakdî yardım verilmesiyle ilgili esas ve usulleri düzenlemektir.

Bu Kanun, Kanunda gösterilen tüm kamu kurum ve kuruluşlarını kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekcioğlu; buyurun.

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunmaktayım; heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, dünyadaki en genç nüfusa sahip ülkelerin başında yer almaktadır. Ülkemizin sahip olduğu bu genç kitlenin en önemli bölümünü üniversite gençliği oluşturmaktadır. Üniversite öğrencilerimiz, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de toplumu harekete geçiren, sürükleyen itici güçlerin başında yer almaktadır. Türkiye'nin, üniversite öğrencilerinin üretmemesini, ülkenin gelişimine ve değişimine katkıda bulunmamasını tercih etmek gibi bir lüksü yoktur. Bugün, sağlıklı tartışma zeminleri, doğru iletişim kanalları, saygı ve hoşgörü ortamının sağlanması durumunda, Türkiye'deki üniversite gençliği, 21 inci Yüzyıla ayak uydurabilecek çağdaşlıkta, çağın getirdiği sorunlarla yüzleşebilecek sorumluluk bilincinde; dolayısıyla, geleceğe yön verebilecek kapasitede çalışkan ve başarılı insanlar olup, topluma karşı sorumluluklarını yerine getirebilecek istek ve donanıma sahiptir.

Böylesine gurur verici tabloya rağmen, yükseköğrenim öğrencilerinin acil çözüm bekleyen sorunları bulunmaktadır. Bunlar, bazı özel konularda farklılık gösterse de, genel olarak, tüm yurttaşlarımızı ilgilendiren sosyoekonomik sorunlardan bağımsız değildir. Yükseköğrenimde bulunan öğrencilerimizin büyük çoğunluğu maddî sıkıntı içinde eğitimlerini devam ettirmeye çalışmaktadır.

Bilindiği üzere, ekonomik sorunları olan öğrencilerimizin olanaksızlıkları nedeniyle zor durumda kalmalarını engellemek ve aynı zamanda onların başarılarını ödüllendirerek motive etmek amacıyla, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun verdiği öğrenim ve katkı kredileri yanı sıra, gerek devlet kuruluşları gerekse vakıf, kişi ve özel kuruluşlar tarafından çeşitli burslar verilmekteydi. Bursların miktarı bursu veren vakıf veya kuruluş tarafından her yıl yeniden saptanırken -bazıları karşılıklı, bazıları karşılıksız olarak- burslardan karşılıklı olanların nasıl geri ödeneceği; yani, para olarak mı, yoksa mecburî hizmet olarak mı geri ödeneceği bursu veren kuruluşlar tarafından belirlenmekteydi. Ancak, üzerinde durduğumuz tasarı, birçok kuruluş tarafından birbirinden habersiz şekilde yapılmakta olan ve bazen aynı öğrenciye birden fazla yardımı engelleyerek daha fazla sayıda ihtiyaç sahibi öğrencilere yardım yapılmasını ve bu konuda tek elden Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun yetkili olmasını öngörmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının gerekçesi ve amacı, tarafımızca, olumludur; ancak, yıllardır süren, çeşitli yardım kuruluşları, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, büyük işletmeler, holdingler, kamu kurum ve kuruluşları gibi sayıları binleri bulan, buraya isimlerini sığdıramayacağımız genişlikte kuruluş, başarılı yükseköğrenim öğrencilerine çeşitli burslar vermektedirler.

Her biri ayrı personel ve organizasyon yapısına sahip olan bu kuruluşlar, tamamen kendi belirledikleri ölçütler uyarınca, belirli sayıda belirledikleri öğrenciye farklı niteliklerde burslar vermektedirler. Türkiye'de yükseköğrenim öğrencilerine verilecek tüm bursların, gerek miktarları gerekse bursların başvuru sürecinden başlayarak, kimlere, ne şekilde, hangi miktarda, ne kadar süreyle verileceğiyle ilgili harcanan mesaiyi düşündüğümüzde, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun büyük bir sorumluluk aldığını ve tasarının yürürlüğe girmesinden önce ciddî altyapı çalışmalarının yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Tabiî ki, Yurtkur, konusunda ihtisaslaşmış bir kuruluşumuzdur; ancak, halihazırda verilmekte olan burslar, binlerce farklı kurum ve kuruluş tarafından organize edildiği için, belli bir geçiş dönemi olmadan, birden, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun bunu üstlenmesi, kanımca, istenmeyen karışıklıklara neden olup, burs veren kuruluşlarımıza olumsuz etkisi olabilir. Bu karışıklıklardan dolayı, burs veren hayırsever kurum ve kuruluşlar, sistemin işleyişi konusunda yeterince bilgilendirilmez ise ve talepleri doğrultusunda kendilerine kolaylıklar sağlanamaz ise, burs vermekten vazgeçebilecek ve bu olumsuzluğun etkisi, faturası, ihtiyaç sahibi öğrencilerimize çıkacaktır.

Değerli arkadaşlarım, artık, milletvekili telefonlarıyla, falan bakanın araya girmesiyle, onun bunun torpiliyle burs ayarlanması alışkanlığı, gerek bizler gerekse toplumumuz tarafından terk edilmelidir. Hepimiz yaşıyoruz ve içindeyiz. Kredi ve Yurtlar Kurumuna özellikle bu konuda rahat hareket edebileceği bir özerklik sağlanmalı, kurum, burs verilebilecek öğrencilerin kararını hiçbir etki altında kalmadan verebilmelidir. Hakkı olan öğrenciye hakkı verilmelidir. Ben inanıyorum, hepimizin de isteği budur.

Diğer bir değinmek istediğim konu ise, bursların maddî büyüklüğü konusudur. Bugün aldıkları 50 000 000 ilâ 100 000 000'luk burslarla öğrenciler nasıl yurt parası ödeyecekler, nasıl kitap alacaklar, nasıl beslenecekler, nasıl giyinecekler?! 5 çocuklu bir aile, üniversitede okuyan çocuğuna maddî yardımda bulunamamaktadır. Ayağında düzgün ayakkabısı olmadan okula gelen gençlerimiz vardır. Üniversiteli genç mezun olacak, doğru dürüst elbisesi yoktur. Bu gençliğimize destek olmak ve sorunlarını çözmek gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bunlar, karşı karşıya olduğumuz gerçeklerdir. Bu gerçekleri görmezlikten gelemeyiz, bunları yok sayamayız.

Sivil toplum kuruluşlarının, yükseköğrenim öğrencilerinin sorunlarının çözümünde yaşamsal önemi vardır. Özellikle verdikleri burslarla üniversite gençliğinin büyük destekçisi haline gelmişlerdir. Yurtkurun, bu konuda burs veren kuruluşlarla sürekli dirsek teması halinde olması gerektiğini düşünüyorum. Burs verilecek öğrencilerin ekonomik durumu ile burs miktarı arasındaki ilişki iyi incelenmeli ve bu konuda olabildiğince adil davranılmalıdır.

Önceden birkaç yerden burs alan başarılı ve oldukça yoksul bir öğrenci, belki de, ancak, bu şekilde hayatını, öğrenciliğini sürdürebilmektedir. Bu tip öğrencilerin durumu, ülkemiz ortalama yaşam koşulları gözönüne alınarak değerlendirilmelidir. Hiçbir ekonomik desteği olmayan bu öğrenci, ortalama 70 000 000'dan farklı yerlerden üç bursla toplam 210 000 000'la ihtiyacını zar zor karşılıyorsa, siz kalkıp da bu öğrenciye "tek burs alacaksın" diye ayda sadece 80 000 000-90 000 000 verirseniz, o öğrenci mezun bile olamaz. Hasbelkader mezun olursa da, yetenekli ve kalifiye bu işgücü, beyin göçü dediğimiz şekilde, yabancı ülkelere hizmet etmeye gider. Bugün, Türkiye, dünyada beyin göçü olan 34 ülkeden 24 üncü sıradadır; yani, 100 kaliteli, başarılı öğrencimizden 59'unu mezun olduktan sonra elimizden kaçırmaktayız. Yükseköğrenim öğrencilerimiz açısından diğer bir kötü durum, onlara gelecekle ilgili perspektif sunulmamasıdır.

Bize göre, bütün üniversite öğrencilerinin ortak sorunlarının en önemlileri, sahip oldukları teorik bilgiyi pratikte kullanamama, mesleği hakkında yeterli  bilgi sahibi olamama, dersleri ve mesleği arasında ilişki kurumama ve mezun olduktan sonra hayatına nasıl bir yön vereceğini bilememe şeklinde sıralanabilir.

Son yıllarda, yükseköğrenim öğrencilerinde, çoğunlukla, eğitim sonrasında nerede çalışacaklarına ve nasıl iş bulacaklarına yönelik âdeta bunalıma dönüşmeye açık bir arayış gözlenmektedir; bu aşamada, yine, birkaç üniversitemizin mezunları hariç, girdikleri meslekî seçme sınavlarında başarısız olmaktadırlar. Bu başarısızlığın altında üniversiteyi bitiren öğrencilerin yeteneksizliği ya da bilgisizliği yatmamaktadır; bu, almış oldukları eğitimin yetersiz olması, eğitim verenlerin, çeşitli nedenlerle, üstlendikleri görevleri tam yerine getirememeleri ya da en önemlisi, devletin, hükümetler eliyle, yeterli istihdam kaynaklarını sağlayamamasından kaynaklanmaktadır. Eğer açılan 50 kişilik kadroya 15 000-20 000 kişi başvuruyorsa, başarısızlığın nedenini gençlerimizde aramanın haksızlık olacağına inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, çağdaş Türkiye'yi gençlerle birlikte kuracağız. Gençlik gelecektir, gençlik umuttur. Türkiye'de hedeflerini gerçekleştirecek, çağdaş ve insanca  bir düzen kuracak Cumhuriyet Halk Partisinin, Atatürk gençliğine ve ülkenin geleceğine inancı tamdır.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ekmekcioğlu, teşekkür ederim.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Burs ve kredilerin verilmesi

MADDE 2. - Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu; yurt içinde yüksek öğrenim gören ve bu Kanuna göre çıkarılacak yönetmeliklerle belirtilen usul ve esaslar dahilinde yeterlikleri ve ihtiyaçları tespit edilen öğrencilere burs-kredi verebilir.

Genel bütçeli daireler, katma bütçeli idareler, kamu iktisadî teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları, bütçenin transfer tertibinden yardım alan kuruluşlar, il özel idareleri ve bunların kurdukları birlik, müessese ve işletmeler, özel bütçeli kuruluşlar, özelleştirme kapsam ve programına alınmış hisselerinin yarısından fazlası kamuya ait olan özel hukuk hükümlerine tâbi kuruluşlar, fonlar, döner sermayeler, kamu bankaları, kanunlarla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan kurumlar ile kurul/üst kurullar ve diğer tüm kamu kurum ve kuruluşları (belediyeler hariç) birinci fıkrada belirtilen yüksek öğrenim öğrencilerine, burs, kredi ve nakdî yardım adı altında herhangi bir ödeme yapamazlar; ilgili mevzuatları gereği burs, kredi verilmesini öngördükleri yüksek öğrenim öğrencilerini, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bildirirler.

Genel bütçeli daireler ve katma bütçeli idareler ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu dışında kalan kurum ve kuruluşlarca bildirilen öğrencilere ödeme yapılabilmesi için bu kurum ve kuruluşlarca gerekli meblağ, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunca belirlenen ödeme tarihinden en geç otuz gün öncesine kadar, Kurum hesabına yatırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama, bir şükran borcumu ödeyerek başlamak istiyorum. Ben, Kredi ve Yurtlar Kurumunun kredisiyle okudum. Onun için, Kredi ve Yurtlar Kurumuna, bu kürsüden şükran duygularımı ifade etmek istiyorum.

Bu tasarıyı genelde çok olumlu buluyorum. Bu tasarının çok olumlu yönleri var; ancak, çok da eksikleri var. Bu tasarı, yapay bir tasarı, günü kurtarıyor; olması gereken bir tasarı; ama, tasarının finansmanı ve gelecekteki çocuklarımız için bir fon oluşturmak ve üniversite öğrencilerinin, Türkiye'de okuyan her ihtiyaçlı üniversite öğrencisinin, devlet baba beni okutacak diye, böyle bir garantisinin olduğunu, bu tasarıyla kimse hissetmez.

Anayasamızın 42 nci maddesinde deniliyor ki, Türkiye'de, başarılı öğrencileri mutlak okutmak zorundayız; Anayasa emri; ama, kaynak yetersizliğinden, bir şekilde, bugüne kadar, değişik kurumlarca verilen ve tek elde toplanmayan burslar, Türkiye'de, öğrencilerimizi bizar etmiştir ve her gün, değişik kurumlarda, geçimini sağlamak için, sabahtan akşama kadar bekleyen gençlerimiz var. Öğretim yılı başlayalı yaklaşık altı ayı geçti, bugün bile, bana, 3 öğrenci, burs bulur musun diye geldi. Bu yasanın fon bacağını, finansman bacağını çözmezsek, bu yasa, yine, yarın, aynı şekilde, işlemeyen bir yasa olur. Türkiye'de, ihtiyacı olan bir sürü insan, bu yasa uyarınca burs alamaz.

Onun için, Sayın Bakanım, bu yasayla birlikte, mutlaka, bir kredi fonu oluşturmak zorundayız; yani, bu fona... Bugün, Türkiye'de okul yapan, Türkiye'de sağlıkocağı yapan herkesi teşvik ediyoruz; çok olumlu, mutlak edilmeli ve bunlara birtakım imkânlar sağlıyoruz; ama, onlar bir araç; esas olan insan. İnsana ise, böyle bir fon sağlamıyoruz. Türkiye'de, artık, bunu otomatiğe bağlamak zorundayız. Aynı şekilde, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumumuza, bir şekilde -onurlu Türk gencini, ne olursunuz, onurluca okutun- onurlu Türk gençleri, aldıkları parayı geri öderler Sayın Bakanım.

İnsanlar yükseköğrenime başladığı zaman, ihtiyaçlı olan öğrenci "bursumu alabileceğim" diyebilmeli. Onun için, bu tasarıyı bir şekilde fona dönüştürmezsek...

Çok kolay Sayın Bakanım; eğer, biz, Türkiye'de, 500 000 ihtiyaçlı öğrencimize -bugün, 1 500 000 seviyesinde öğrencimiz üniversitelerde okuyor- 200 000 000'ar liradan -yani, onların onurluca yaşayabilmesi için burs uygulamasına geçersek, böyle bir fon oluşturursak Türkiye'de- sekiz ayda 800 trilyon, ayda 100 trilyon liralık bir fon ayıracaksınız. Bu, yılda 800 trilyonluk bir fon demektir. Alınan bursların geri dönüşümü altı yıl sonra başlayacağı için, bir şekilde, aynen okul yapımı gibi, aynen sağlık ocağı yapımı gibi birtakım kurumları teşvik ederek, sadece Kredi ve Yurtlar Kurumumuza bağlı böyle bir fon oluşturursak... Ben, çözümü burada görüyorum. Aksi halde, her sene devlet bütçesinden yapılacak yardımlarla çok az, çok kısıtlı sayıda öğrencimize burs verebiliriz ve bu gençlerimizin, bir şekilde, hâlâ, devlete olan güvenini, insanlara olan güvenini, ülkeye olan güvenini sağlayamayız Sayın Bakanım. Onun için, bu kanun tasarısının bir sonrasında, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumumuzda mutlaka bir fon oluşturmak zorundayız. Yine söylüyorum Sayın Bakanım; onurlu Türk genci, onurluca aldığı krediyi, onurluca geri öder.

Sayın Bakanım, bir öğrenci "Başbakanlık bursu" denilen bursa müracaat edip burs almaya hak kazanmışsa, daha sonra, o öğrenci, bir şekilde yaşamında -diyelim ki- mağdur olmuşsa; ilk yıl burs çıkmamışsa, ilk yıl hali vakti iyiyse, ama, daha sonraki yıllarda, bu öğrencinin hali vakti bir şekilde yok olmuşsa, bozulmuşsa, Başbakanlık bursundan kesinlikle yararlanamıyordu. Bu, bir kader değildir. İnsanların başına ne zaman ne geleceği belli olmaz Sayın Bakanım. Onun için, Kredi ve Yurtlar Kurumunun bu uygulamasında, mutlaka, üniversitelerin ara sınıflarında okuyan öğrencilere de burs imkânı verilmeli. O insanın, o gün ihtiyacı yoktu; ama, bir sene sonra ihtiyacı olur. "Hayır, ben burs veremem, dört yıl önce, ilk müracaatında sana burs vermedik, 3 üncü sınıfta sana burs veremem" demek, bir insanın insan hakkına aykırıdır, her şeye aykırıdır; kimin ne olacağı belli olmaz. Annesini, babasını kaybetmişse, yoksul duruma düşmüşse, hayır kardeşim, ben sana burs vermiyorum demek, son derece yanlıştır; çünkü, bir kişi, eğer, baştan, Başbakanlık bursunu alamamışsa, daha sonra alamıyor.

Sayın milletvekilleri, tabiî, Kredi ve Yurtlar Kurumu, bugün, Türkiye'deki binlerce Türk gencinin, binlerce insanın, hakikaten, bir evi olmuştur. Ben, hakikaten, teşekkür ediyorum. Son derece ciddî... Tüm öğrencilerin bir annesi, bir babası gibi olmuştur; ancak, çok da büyük eksikleri vardır. Birkaç örnek vereceğim.

Sayın Bakanım, Malatya İnönü Üniversitesinin kampusu içerisinden 100 dönüm arazisi, onsekiz yıl önce, Yurtkur'a devredildi; tek bir çivi çakılmadı. Yine, İnönü Üniversitesi kampusu içerisinde daha önce başlamış 1 000 yataklı -500 kişilik, 500 kişilik olarak ayrılmış- 2 kız öğrenci yurdu için, iki yıldır 500 milyar liralık ödenek çıkmış olmasına rağmen, iki yıldır tek bir çivi çakılmıyor.

Bir kere, acaba, Türkiye'de okuyan üniversite öğrencilerinin yurtları kampus içerisinde olanlar mı başarılı, yoksa, yurtları kampus dışında olan öğrenciler mi başaralı diye bir araştırma yaptıralım; ama, göreceksiniz ki, yurtları kampus içerisinde olan öğrenciler daha başarılı. Onun için, bundan böyle, yapılacak yurtların özellikle kampus içerisinde olmasında büyük yarar görüyorum.

Yine, şehir içerisindeki yurtlarda kalan öğrencilerin büyük sorunları oluyor; en azından, taşıma sorunları oluyor. Size bir örnek vereceğim: Malatya İnönü Üniversitesine giden 20 000 gencimiz var. Üniversite, şehrin 8 kilometre dışında ve insanlar, tüm şehirden tek bir durağa geliyor. O durakta, sabahları 1 500-2 000 kişi kuyruğa giriyor. Yine, şehir dışında olan Battal Gazi Öğrenci Yurdumuz var; durağın daha ilerisinde. Tüm otobüsler dopdolu gittiği için, o yurtta kalan insanlar asla otobüslere binemiyor Sayın Genel Müdürüm.

Ben, Malatya'da, geçen hafta pazartesi günü, 3 tane at arabası kiralayayım dedim; fakat, Sayın Belediye Başkanım haber almış. Sabah bir gittim ki, bir öğrenci bile yok, hepsini taşıyor. Dedim: Ne güzel işte! Amaç bu değil mi... 2 000 kişi soğukta... Fakat, gördüm ki -dün kontrol ettim- hâlâ aynı uygulama devam ediyor.

Onun için, Sayın Bakanım, özellikle yurtlardan üniversiteye taşımak büyük problem. Öğrencilerimiz, son derece zor durumda, okullarına gidemiyorlar, otobüse binemiyorlar. Hatta ve hatta -acı bir şey söyleyeceğim- kız öğrencilerimiz otostop yapmak zorunda kalıyorlar; çok acı!

Bu açıdan, ben, ayrıca, Türkiye'de üniversite gençliğine çok büyük destek veren Eğitim Gönüllüleri Vakfına ve Toplum Gönüllüleri Vakfına -her ikisinin mütevellisi olmaktan onur duyuyorum- şükran duygularımı ifade etmek isterim. Son derece çağdaş, dinamik, sadece Türk gencine hizmet etmek için çalışan, Türkiye'deki tüm gençleri bağrına basan bu iki kurum, hakikaten, Türkiye'de, üniversitelerde önemli görevler yapıyor. Bu gibi kurumlarımıza mutlak destek olmak zorundayız.

Tasarının geneline olumlu baktığımı söyledim; ama, Sayın Bakanım, eğer, bu eksiklikler giderilmezse, bu tasarı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERiT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

FERiT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sayın Bakanım, özellikle finansman bacağını çözemezsek, her sene, acaba, genel bütçeden ne kadar para alırız, ne kadar aktarırız... Bu, üniversitelerimizde okuyan gençlerimizin sorununu çözmez, yine 50 000- 100 000 kişide kalırız; ama, bir fon oluşturup, yılda 800 trilyonluk bir kaynakla, biz 6 yıl içerisinde, üniversitede okuyan herkese kredi veririz ve Türk gençliği de, onurluca bu kredileri geri öder.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin birinci paragrafından sonra aşağıdaki ibarenin eklenmesini dileriz.

"Her bir öğrenciye verilecek burs-kredi asgarî ücretin yarısından daha az olamaz."

 

Hüseyin Özcan

Mustafa Gazalcı

Halil Ünlütepe

 

Mersin

Denizli

Afyon

 

Haşim Oral

Nuri Çilingir

Orhan Sür

 

Denizli

Manisa

Balıkesir

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN- Konuşacak mısınız Sayın Gazalcı?

MUSTAFA GAZALCI (Denizli)- Çok kısa bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN- Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; önergemiz, gençlere verilecek kredi ve bursun asgarî ücretin yarısı kadar olmasını belirliyor. Şimdi Komisyon da, Hükümet de katılmadığını söyledi.

Değerli arkadaşlar, bunun bir alt sınırı olmalıdır; yani, kaynağı da, okul satarak değil tabiî, başka şeyler yaparak değil. Kaynak bulunur. O yüzden ben...

AHMET IŞIK (Konya)- 2/B!.. 2/B!..

MUSTAFA GAZALCI (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, birçok şeye kaynak buluyorsunuz, banka batıranların parasına kaynak buluyorsunuz; çocuk okutmaya gelince "kaynak yok" deniliyor.

Bugünkü bütçe hesapları altüst oluyorsa, biz, bu önergemizin gelecek yıldan başlayarak geçerli olmasını önerdik. Yani, oraya eklenecek paragraf, cümle şu: "Öğrenciye verilen kredi asgarî ücretin yarısı kadar olmalıdır."

Şimdi, öğrenci üstüne nutuk atmak kolay. Düşünün, 90 000 000 lirayla çocuk okuyamaz. 200 000 000 lira, vereceğiniz para. "Asgarî ücret neyse yarısı olsun" diyoruz.

Onun için, milletvekillerinin, gerçekten, bu konuda katkı vermesini diliyor, önergemizi desteklemesini istiyoruz.

Teşekkür ederiz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Diğer kuruluşlarca yapılacak işlemler

MADDE 3. - Bu Kanunun yayımı tarihinden sonra belediyeler tarafından, yüksek öğrenim öğrencilerine burs, kredi verilmesi veya nakdî yardım yapılması halinde, yapılan yardımların türü, miktarı ve kaç öğrenciye ne kadarlık süre için verildiğine ilişkin bilgiler üçer aylık dönemler itibarıyla Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bildirilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılan kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

3 Mart 1924, laikliğin ve öğretim birliği sistemine geçişimizin 80 inci yılı. Maalesef, 2004'te, hâlâ, AKP, laiklik ve eğitim birliği ilkesiyle bir hesaplaşma içerisinde. Seksen yıldır eğitim sistemimizin sorunlarını çözememiş olmak büyük bir talihsizliktir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuşkusuz ki, bir ülkenin kalkınmasında, çağdaşlaşmasında, refah seviyesinin yükselmesinde temel faktör, insan ve insan unsuruna sağlanan eğitim olanaklarıdır. Ne yazık ki, bizler, gençlerimize, gurur duyabileceğimiz bir eğitim olanağı sağlamış değiliz. Ülkemizde her yıl 1 200 000'e yakın çocuğumuz eğitim sürecine dahil oluyor, her geçen gün sorunları daha da büyüyor. Türkiye'de ivedilikle kamusal eğitimin niteliğini yükseltmemiz gerekmektedir. Bunu gerçekleştirmek için, genel bütçeden eğitime daha fazla kaynak aktarmak gerekmektedir. Bakın, İsviçre'de eğitime, bütçenin yüzde 14,3'ü, Fransa'da 11,1'i, Senegal'de 33'ü, Japonya'da 16,2'si gibi kayda değer kaynaklar aktarılmaktadır. Ülkemizde ise, hâlâ, eğitimimiz, bütçeden hak ettiği kaynağı alamamaktadır. 1993'te, eğitime, bütçenin yüzde 14,35'i ayrılırken, AKP İktidarında geçen yıl 6,9; bu yıl ise 7,9 gibi bir pay ayrılmıştır.

Devletin özelleştirmeci uygulamaları ve paralı eğitimin yarattığı fırsat eşitsizliği, kamusal ve ulusal eğitim anlayışına ağırlık verilerek çözülmelidir.

Anayasamızın 42 nci maddesi, devletin, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilere burslar ve başka yollarla gerekli yardımda bulunacağını öngörmektedir. Bu da, sosyal devlet ilkesinin gereğidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliğinin derinleştiği bir dönemde, harç parasını yatıramadığı için kayıt yaptıramayan, yurt parasını ödeyemediği için barınma sorununu çözemeyen gençlerimiz olduğunu gördük.

Üniversite öğrencilerinin barınak sorunu büyük önem arz etmektedir. Devletin, yaşam koşulları çağı yakalamış yurtlar inşa etmesi gerekmektedir. Bunun yanında, yurtlarda yuvalanan radikal siyasal çevrelerin öğrenciler üzerinde baskı oluşturmasının önüne geçilmesi de çok önemlidir. Bu yapılmadığında, gençlerimiz, çarpık ideolojik amaçlarına ulaşmak için üniversite gençliği içerisinde var olmaya çalışan irticaî çevrelerin kucağına itilmiş olacaktır.

Hazırlamış olduğumuz bu tasarı, koordinasyonu kolaylaştıracağı ve kredi, burs olanaklarının artırılmasına olanak sağlayacağı için, yerinde bir çalışma olmuştur. Komisyon aşamasında da, bu özü nedeniyle, bizlerin de desteğiyle, oybirliğiyle kabul edilmişti bu tasarı.

Bu tasarının 2 nci maddesinin Genel Kurulca değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Mutlaka ki, ülke geleceğine yapılacak en büyük yatırımlardan biri, gençlerimize sağlanacak burs ve kredi olanaklarıdır; fakat, öğrencilere verilen burslar, çoğu zaman, siyasal reklam kampanyalarının aracı olarak kullanılmış ve istismar edilmiştir.

Bu tasarının 2 nci maddesi, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna burs ve kredi verme olanağı sağlıyor; diğer kamu kuruluşlarının, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu aracılığıyla burs verebileceğini düzenliyor. Bu, doğru bir uygulama olacaktır; ancak, belediyeler, bu sistemin dışında tutulmamalıdır. Bir yerel yönetim birimi olan il özel idarelerinin bursları Kredi ve Yurtlar Kurumu aracılığıyla vermesi öngörülürken, başka bir yerel yönetim birimi olan belediyeler bu kapsam içine alınmıyor. Burs uygulamasının siyasal kaygılarla istismarının önüne geçmek için, belediyelerin de diğer kurumlarla aynı kapsamda ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle, tasarıdan 3 üncü maddenin çıkarılarak, 2 nci maddenin ikinci paragrafında yer alan "kamu kurum ve kuruluşları" ibaresinden sonra "belediyeler ve belediyelerin kurdukları birlik, müessese ve işletmeler" ibaresi eklenmeli diye düşünüyoruz

Burs ve kredilerin, öğrencilerin, beslenme ve temel ihtiyaçlarını karşılamaları, sağlıklı bir biçimde öğrenimlerini sürdürebilmeleri maksadıyla verildiğini düşünürsek, 90 000 000 olarak ödenen bursların yetersiz olduğunu görüyoruz.

Biraz önce konuşan AKP'li arkadaşlarımız, gençleri çok sevdiklerini iddia ettiler. Eğer, gençleri seviyorsak... Biraz önce vermiş olduğumuz öneriyi keşke kabul etseydiniz. Gerçekten, biz, gençlerin gençliklerini yaşamaları, öğrencilerin öğrenci olarak yaşayacakları bir seviyeye getirilmesi için bu önerimizi sunmuştuk.

Öğrenci, bu parayla, karnını mı doyursun, kitap mı alsın, ulaşım giderleri olarak mı kullansın? Gençlerimizin sosyalleşeceği alanlar olan sinema, tiyatro giderlerini bu miktarlarla karşılamak mümkün müdür?

Eğitimin, sadece ders kitaplarından ibaret olmadığını biliyorsunuz. Öğrencilerimiz gazete, dergi alabilmeli, dünyadaki gelişmeleri takip edebilmelidir. Burs ve kredi miktarları öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir düzeye çıkarılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, üniversite gençliğinin gerçek durumunu, Maliye Bakanlığı Bütçe Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Keskin'in araştırmasından irdeleyelim.

Her 4 öğrenciden 1'i ailesinin gönderdiği 45 000 000 lirayla bir ay geçiniyor. Sonraki yüzde 20'lik dilime, ailesi ancak 119 000 000 lira gönderebiliyor.

Her 10 öğrenciden 1'i çalışarak eğitimini sürdürüyor.

Üniversite öğrencisi başına, Amerika'da 19 802 dolar, İsrail'de 10 765 dolar, Şili'de 8 697 dolar, Yunanistan'da 4 157 dolar, Uruguay'da 2 081 dolar kaynak ayrılırken, ülkemizde ise, devlet, sadece 1 328 dolar kaynakla eğitim sistemimizi ayakta tutmaya çalışıyor.

Üniversitelerin, öğrencilerin gerçek sorunları bunlar. Öğrenci velilerimizin yüzde 80'inin 600 000 000 ve altında gelire sahip olduğunu biliyoruz. En azından, burs ve krediler asgarî ücretin yarısına endekslenseydi, bu velilerimizin sıkıntıları bir nebze de olsa giderilirdi.

Eğitim sistemindeki sorunları çözebilmemiz için, mutlak surette, eğitime genel bütçeden daha fazla kaynak aktarmamız gerekmektedir.

Eğitim-Senin yaptığı bir araştırmaya göre, 1979 yılında, 20 yıllık, 2 çocuklu bir öğretmen, aylık beslenme giderleri için maaşının yüzde 59'unu ayırırken, günümüzde bu oran yüzde 73'e yükselmiştir. Bunun anlamı şu, değerli arkadaşlar: Öğretmenlerimiz, artık, karın tokluğuna çalışır durumdadır. İçlerinden şanslı olanları, taksicilik, boyacılık, seyyar satıcılık gibi öğretmenlik mesleğiyle bağdaşmayacak işler yapmak durumunda kalmaktadır. Dersine kafasında binbir türlü sorunla giren öğretmenin ne kadar verimli olabileceği tartışılmalıdır. Yaşadıkları ekonomik sıkıntı sebebiyle, öğretmenlerimizin, kendilerini geliştirebilecek aktivitelere zaman ayıramadığını görüyoruz.

Eğitim emekçilerinin özlük haklarının ve maaşlarının insanca, onurluca yaşayabilecekleri bir seviyeye getirilmesi, hükümetin öncelikli görevi olmalıdır.

Yine, üniversitelerimiz, ayrılan ödeneklerin yetersizliği sebebiyle, araştırma, geliştirme projelerinde yeteri kadar kaynak aktarılmadığından, çalışamamaktadır.

Türkiye, OECD ülkeleri arasında işsizlik oranı en yüksek ülkedir. En vahimi de, ülkemizde yükseköğrenim görmüş  olan gençlerimizin artan işsizlik oranıdır. Ülke kaynaklarıyla yetiştirdiğimiz gençleri üretime katamıyor, onları yurt dışında gelecek aramaya itiyoruz.

Gençlerimize, bir an önce yeni istihdam olanakları yaratmalıyız;  beyin göçünün önüne geçerek, gençliğimizi ülke kalkınmasının dinamiği haline getirecek özgüveni onlara kazandırmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özcan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu duygu ve düşüncelerle, gençlerin yanında olduğumuzu söylüyoruz, gençlere sahip çıkalım diyoruz. Bugün gençler, eğer, bir kravat, bir elbise alamıyorsa, ailesine yük ise, bu gençlere hep birlikte yardımcı olup, bu  almış oldukları burs ve kredi oranlarını, gelin, tekrar gözden geçirerek, en az asgarî ücretin yarısına kadar çıkaralım diyor, Yüce Heyetinizi saygılarla selamlıyor, bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi bildiriyoruz. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır. Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Yüksel Çorbacıoğlu

Mehmet Parlakyiğit

 

Malatya

Artvin

Kahramanmaraş

 

Halil Ünlütepe

Muhsin Koçyiğit

 

 

Afyon

Diyarbakır

 

Madde 3- Bu Kanunun yayımı tarihinden sonra belediyeler tarafından yükseköğrenim öğrencilerine burs veya kredi verilebilir. Burs veya kredi vermek isteyen belediyeler ne kadar süreyle kaç öğrenciye burs veya kredi vereceğini Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar kurumuna bildirirler. Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu, ilgili belediye,

a) İl belediyesi ise, il belediyesi ve merkez ilçeye bağlı köy sınırları içerisinden,

b) İlçe belediyesi ise, ilgili ilçe ve köylerinden,

c) Belde belediyesi ise, belde sınırları içerisinden,

Yapılan müracaatları dikkate alarak yeterince öğrenciyi saptayarak, ilgili belediyeden gerekli miktardaki burs ve kredi bedelini tahsil ederek, belirlenen öğrencilere ödeme yapılır.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kredi ve burs alacak öğrencilerin daha objektif tespitinin yapılması.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Malî muafiyet ve haciz

MADDE 4. - Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunca verilecek burs-kredi taahhüt senetlerinin noterde tanzim ve tasdik edilmesine ilişkin iş ve işlemler; vergi, resim ve harca tâbi değildir.

Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunca verilen burs-kredi ve nakdî yardımlar haczedilemez.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Ek Ödeme

MADDE 5. - Devlet bütçesinden sağlanan ödenekler dışındaki Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu gelirlerinden karşılanmak üzere Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunda çalışan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi personele, görev unvanı esas alınarak Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Yönetim Kurulunca uygun görülen oran ve miktarlarda her ay ek ödeme verilir. Ek ödemelerin aylık tutarı, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda tanımlanan en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının % 130'unu geçemez. Ek ödemelerde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun aylıklara ilişkin hükümleri uygulanır ve damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaz. Ek ödemeye ilişkin usul ve esaslar Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Yönetim Kurulunca belirlenir. Ek ödemeler, kurumun bir yılda toplanan gelirlerinin % 16'sını geçemez.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Yönetmelik

MADDE 6.- Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığınca müştereken çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE l. - 2 nci maddede belirlenen kurum ve kuruluşlar tarafından, bu Kanunun yayımı tarihinden önce burs, kredi ve nakdî yardım alan öğrencilere yapılmakta olan ödemelerle ilgili iş ve işlemlerin yürütülmesine devam edilir. Ancak, bu durumda olan öğrencilerin aldıkları burs, kredi ve nakdî yardımların türü, miktarı ve kimlik bilgileri ile diğer her türlü bilgiler bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç altmış gün içerisinde Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bildirilir.

BAŞKAN  - Söz talebi?... Yok.

Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici madde 1 kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun yayımı tarihine kadar belediyeler tarafından, burs, kredi veya nakdî yardım yapılmakta olan öğrenciler ile ilgili yardımların türü, miktarı ve kaç öğrenciye ne kadarlık süre için verildiğine ilişkin bilgiler bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç otuz gün içerisinde Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bildirilir.

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

Geçici madde 2'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici madde 2 kabul edilmiştir.

Geçici madde 3'ü okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 3. - 2003-2004 öğretim yılında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ilk defa burs almaya hak kazanan öğrencilerin 1.1.2004 tarihinden itibaren burs ödemeleri Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından yapılır.

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

Geçici madde 3'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 7.- Bu Kanun 1.1.2004  tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 8. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma  rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs, Kredi Verilmesine İlişkin Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                                : 296

Kabul                                : 296 (x)

Kanunun hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Millî Eğitim Bakanımız bir teşekkür konuşması yapacaklardır.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çıkan yasanın, özellikle komisyon aşamasındaki, Genel Kurul aşamasındaki müzakereler esnasında sağladığınız katkılardan dolayı hepinize çok teşekkür ediyorum.

Türkiye'de ilk defa bu yıl, ÖSS kılavuzlarıyla birlikte, burs isteyen, kredi isteyen öğrencilerimiz müracaatta bulunmuşlar, bunlar, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından değerlendirilmiş, bu yıl ilk defa müracaat eden bütün öğrencilerimize kredi veya burs imkânı temin edilmiştir.

                          

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

Maddî durumu diğerlerine göre iyi olmayan; yani, sıralamada ilk 54 000 küsura giren öğrencilerimize burs verilecek; geriye kalan bütün öğrencilerimize, müracaatını yapan, evrakını teslim eden bütün öğrencilerimize de kredi verilecektir.

Hükümetimiz, sene sonu enflasyonu yüzde 18,5 olarak gerçekleştiği halde, bizzat Sayın Başbakanımızın talimatıyla, bir yılda, öğrenci kredilerini 45 000 000'dan 90 000 000'a çıkararak, bu konuda yüzde 100'lük bir artış sağlamıştır.

Gönül ister ki, biz, öğrencilerimize, üniversite öğrencilerimize, gençlerimize çok daha fazlasını verelim. Eminim ki, ekonomideki iyileşmeler bu şekilde devam ettikçe, öğrencilerimize çok daha iyi imkânlar temin edilecektir.

Türkiye'de 800 000'e yakın öğrencimize kredi veya burs verilmektedir. Bundan sonra, bu meseledeki dağınıklık giderilmiştir, bütün krediler ve burslar -belediyeler hariç olmak üzere- Kredi ve Yurtlar Kurumunda toplanmıştır, dublikasyon ve çeşitli konulardaki karışıklıklar önlenmiştir, bu konuda bir derlenme, toparlanma temin edilmiştir.

Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli mensuplarına, bu konuda gösterdikleri duyarlılıktan dolayı, gençliğimize böyle güzel bir yasayı armağan etmiş olmalarından dolayı, Hükümetimiz adına sonsuz teşekkürlerimi arz ederim; iyi akşamlar dilerim efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 4 Mart 2004 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 20.36
V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazILI Sorular ve CevaplarI

1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Çukurova ve Kepez Elektrik AŞ.'nin imtiyaz sözleşmelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1696)

Ê