DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 43
61 inci Birleşim
2 Mart 2004 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Muş Milletvekili Mehmet Şerif
Ertuğrul'un, Muş İlinin yerleşim birimlerinden güvenlik nedeniyle zorunlu
olarak ayrılıp şehirlerin varoşlarına yerleşen ve buralarda yaşam mücadelesi
veren yurttaşların sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı
konuşması
2.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Yeşilay Haftası münasebetiyle Yeşilayın önemine ve mücadele etmekte olduğu kötü
alışkanlıkların boyutlarına ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün,
Karaman İli elma üreticileri ile ihracatçılarının sorunlarına ve alınması
gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1.- Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 65
milletvekilinin, Karadeniz'e bırakılan zehirli atık dolu variller konusunda
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171)
2.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 60
milletvekilinin, Tekelin alkollü içkiler kısmının özelleştirilmesi konusunda
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)
IV.-
ÖNERİLER
A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) Sözlü Sorular ve CevaplarI
1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
ülkemizdeki yabancı askerî üslerin denetimine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/428) ve Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül'ün cevabı
2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
Fransa'da soykırımı temsil ettiği iddia edilen bir anıtın açılışı karşısında
Türkiye'nin tavrına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü
soru önergesi (6/429) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, 4325 sayılı teşvikle ilgili Kanunun süresinin sona ermesi
nedeniyle yeni bir uygulama yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/430) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin'in cevabı
4.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in,
ek göstergesi olmayan ve 1 derece verilmesi uygulamasından faydalanamayan
memurlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/435) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
5.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in,
İzmir-Karşıyaka İlçesinin SSK hastanesi ihtiyacına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/434) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı
6.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in,
isteğe bağlı sigortalıların prim borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/437) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat Başesgioğlu'nun cevabı
7.- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün,
Bağ-Kur ve SSK prim borçları için ödeme kolaylığı sağlanıp sağlanmayacağına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/484) ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı
8.- Denizli Milletvekili Mustafa
Gazalcı'nın, Türkçe konusunda yayımlanan bir genelgeye ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/436) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle
konuşması
9.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
Niğde-Bor'da sanat evi ve müze olarak kullanılacak tarihî ev projelerine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/446) ve yazılı
soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
10.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit'in, Diyarbakır'daki yeni telefon santrallarının ne zaman hizmete
açılacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/447) ve Devlet
Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı
B) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
İzmir'in Konak İlçesindeki SSK'ya ait bir binanın kullanımına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/1850)
2.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
BDDK'nın devraldığı bankaların sorunlu kredi alacaklarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/1853)
3.- İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, telefonu olmayan köylere ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım'ın cevabı (7/1867)
4.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
Niğde-Çiftlik İlçesinde uygulanacak Köykent Projesinin iptalinin ne şekilde
telafi edileceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/1873)
5.- Manisa Milletvekili Hasan Ören'in,
tarımsal üretimde kullanılan enerji maliyetine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1893)
6.- İstanbul Milletvekili Halil Akyüz'ün,
radyo ve televizyon yayın lisanslarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir
Atalay'ın cevabı (7/1899)
7.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
gıda kodeksine aykırı uygulamaların önlenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/1916)
8.- İstanbul Milletvekili Güldal
Okuducu'nun, SHÇEK'de barınan gençlerin istihdamına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Güldal Akşit'in cevabı (7/1920)
9.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın,
doğal afetlere karşı alınacak tedbirlere ve çiftçilerin mağduriyetlerinin
giderilmesine,
- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın,
Antalya'da organize tarım bölgesi kurulup kurulmayacağına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/1931,1932)
10.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın,
genetik yapısı değiştirilmiş ürünlere ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/1947)
11.- Ordu Milletvekili İ.Sami
Tandoğdu'nun, devlet hastanelerindeki yoğunluğa ve aile hekimliği uygulamasına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1949)
12.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın,
SHÇEK yurtlarında yetişenlerin kamuda istihdamına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Güldal Akşit'in cevabı (7/1955)
VI.-
SÖYLEVLER
1.- Avrupa Parlamentosu Başkanı Pat
Cox'un, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkiler konusunda Genel Kurula
hitaben konuşması
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve
Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve
Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)
5.- Spor Müsabakalarında Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor ile İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/699) (S. Sayısı: 392)
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14 .00'te açılarak
beş oturum yaptı.
Birinci ve
İkinci Oturumlar
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523)
(S. Sayısı: 152),
3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305),
Görüşmeleri, daha önce geri alınan
maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden, ertelendi.
4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731)
(S. Sayısı: 349) görüşmelerine devam olunarak, 38 inci maddesine kadar kabul
edildi.
İstanbul Milletvekili Ali Topuz, Erzurum
Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, Partisine sataşması,
Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun,
İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı
görüşleri kendisine atfetmesi,
Nedenleriyle açıklamada bulundular.
Saat 19.30'da toplanmak üzere, İkinci
Oturuma 18.30'da son verildi.
|
|
Nevzat
Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Yaşar
Tüzün |
|
Mehmet
Daniş |
|
Bilecik |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
28 Şubat 2004 Cumartesi günü (bugün)
çalışma süresinin saat 24.00'ten sonra 03.00'e kadar uzatılmasına; 29 Şubat
2004 Pazar ve 1 Mart 2004 Pazartesi günleri Genel Kurul çalışmalarının
yapılmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden
Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731) (S. Sayısı: 349),
görüşmelerine devam olunarak, geçici 1 inci maddesine kadar kabul edildi.
2 Mart 2004 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 02.45'te son verildi.
|
|
Sadık
Yakut |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Yaşar
Tüzün |
|
Mehmet
Daniş |
|
Bilecik |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
No. : 93
II. - GELEN KÂĞITLAR
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hatay Milletvekili
Züheyir Amber ve 65 Milletvekilinin, Karadeniz'e bırakılan zehirli atık dolu
variller konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.2.2004)
2.- Balıkesir
Milletvekili Orhan Sür ve 60 Milletvekilinin, TEKEL'in alkollü içkiler kısmının
özelleştirilmesi konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2004)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, IMF ve dış ülkelerden alınan borçlara ilişkin Devlet Bakanından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/1833)
2.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin'in, bir cenaze törenine katılanların kıyafetlerine ve bunlar
hakkında soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1838)
3.- Iğdır Milletvekili
Dursun Akdemir'in, emniyet mensuplarına düzenlenen konferansta bir profesörün
yaptığı konuşmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1845)
4.- İzmir Milletvekili
Muharrem Toprak'ın, Türk Tarih Kurumu Basımevine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1847)
5.- İstanbul Milletvekili
Onur Öymen'in, ABD'nin Türkiye'deki üsleri kullanmasına ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1848)
6.- İstanbul Milletvekili
Emin Şirin'in, İtalyan basınında çıkan Aria ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1856)
7.- Bursa Milletvekili
Kemal Demirel'in, Bursa'nın Yenihisar İlçesindeki Yarhisar Camii ve Hamamının
restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1860)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
2 Mart 2004 Salı
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er
dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin konuşma süresi 20
dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, Muş
İli ve bölge sorunları hakkında söz isteyen Muş Milletvekili Sayın Mehmet Şerif
Ertuğrul'a aittir.
Sayın Ertuğrul,
konuşmanıza başlamadan önce Genel Kurula şunu belirtmek istiyorum: Yoğun
çalışma gündemimiz var. Dolayısıyla, konuşmalarda, arkadaşlarıma sadece sözlerini
toparlamaları için 1 dakikalık eksüre vereceğim. Arkadaşlarımın bu hususta
Başkanlığı mazur görmelerini ve süreye riayet etmelerini istirham ediyorum.
Buyurun Sayın Ertuğrul.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Muş
Milletvekili Mehmet Şerif Ertuğrul'un, Muş İlinin yerleşim birimlerinden
güvenlik nedeniyle zorunlu olarak ayrılıp şehirlerin varoşlarına yerleşen ve
buralarda yaşam mücadelesi veren yurttaşların sorunları ile alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
MEHMET ŞERİF ERTUĞRUL
(Muş) - Sayın milletvekilleri, güvenlik nedeniyle boşaltılan yerleşim
birimlerinden zorunlu olarak ayrılıp şehirlerin varoşlarına yerleşen ve
buralarda yaşam mücadelesi veren yurttaşlarımızın çektikleri acıları anlatmak
üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 1993 ve 1994 yıllarında yaklaşık 2 400 yerleşim birimi
güvenlik nedeniyle boşaltıldı. Bu yerleşim birimlerinde yaşayan vatandaşlarımız
köylerini terk ederken, maalesef, iki ateş arasında kaldıkları için
hayvanlarını ve eşyalarını kurtaramadılar.
Devletin güvenlik
nedeniyle köy boşaltması olağan sayılabilir. Ancak, devlet her şeyini kaybetmiş
vatandaşını kaderine terk ederse, o devlet, sosyal devlet olmaktan çıkar.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; belki o bölgede asayişi bir ölçüde sağlamışız; ama, bilesiniz,
sosyal barışı sağlayamamışız. Sosyal barış ancak bu yaraların sarılmasıyla
sağlanabilir.
Konuşmamın başında da
belirttiğim üzere, boşaltılan yerleşim birimleriyle birlikte 1 000 000 nüfus da
bir şekilde yerinden oynadı. Yerlerini terk eden bu insanlar bugün Adana,
Mersin, Manisa ve Diyarbakır gibi kentlerin varoşlarında yaşamaktadır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
ben bunları niçin anlatıyorum? Bunları anlatmaktaki maksadım şudur: Güya,
devlet bu yerleşim birimlerine altyapı hizmetleri sunacaktı; yani, o yerleşim
birimlerine yol, su, elektrik gibi hizmetler verildikten sonra evini yapmak
isteyen vatandaşa demir, çimento ve sac yardımı yapılacaktı; maalesef, bu
hizmetlerin hiçbirisi de gitmedi. Şimdi, devlet vatandaşa "sen evini
subasmanı seviyesine kadar çıkaracaksın, daha sonra ben sana demir yardımı
yapacağım" diyor; ama, bir şeyi unutuyorlar; bu insanlarımız her şeylerini
kaybetmiş, evini neyle subasmanı seviyesine çıkarsın? Buna imkân ve ihtimal
yoktur değerli arkadaşlarım. Bu hizmetlerin hepsi yapılsa bile hiçbir zaman
yeterli olmaz ve bu, insanlarımızın mağduriyetlerini asla gidermeyecektir.
Çünkü, bu insanlarımız çiftlerini çubuklarını, hayvanlarını, yataklarını,
yorganlarını; hatta, kap kacaklarını bile kaybetti.
Şimdi, burada, hükümetin
yapacağı tek şey, bunları, geçmişte yaşadıkları yerleşim birimlerine tekrar
yerleştirerek, üretim yapar hale getirmektir. Bunun da çözümü, devlet
tarafından bu yerleşim birimlerinde konut yapımının hızla
gerçekleştirilmesidir.
Akabinde -bunlar
yetmiyor- devlet...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ertuğrul,
1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ŞERİF ERTUĞRUL
(Devamla) - Kanımca, 5 dakikam dolmadı efendim; bir yanlışlık yok mu?
BAŞKAN - Buyurun efendim;
konuşmanızı tamamlayın.
MEHMET ŞERİF ERTUĞRUL
(Devamla) - Şimdi, ne yazık ki, zaman yeterli olmadı.
Müsaade ederseniz, ben,
buradan, Sayın Başbakanımıza seslenmek istiyorum. Sayın Başbakanımız,
geçenlerde, televizyonlardan izlediniz: "Kürtler benim canımdır, Kürtler
benim ciğerimdir" demişti. Şimdi, diyorum ki; Sayın Başbakanım, canımdır
ciğerimdir dediğiniz insanların durumlarını biliyor musunuz? Canımdır
ciğerimdir dediğiniz insanların büyük bir kısmı, açlık sınırında yaşam
mücadelesi veriyor. Canımdır ciğerimdir dediğiniz insanların bir kısmı,
çöplüklerden ekmek toplayarak karnını doyurmaya çalışıyor. Sayın Başbakanım,
umarım, bu duyuruma seyirci kalmazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ertuğrul,
teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞERİF ERTUĞRUL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, Yeşilay
Haftası nedeniyle söz isteyen, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya'ya
aittir.
Sayın Uzunkaya; buyurun.
2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Yeşilay Haftası
münasebetiyle Yeşilayın önemine ve mücadele etmekte olduğu kötü alışkanlıkların
boyutlarına ilişkin gündemdışı konuşması
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de, bugün, gündemdışı
olarak, 1 ve 7 Mart günleri arası idrak edilen Yeşilay Haftası münasebetiyle,
Yeşilayın önemi ve Yeşilayın mücadele etmekte olduğu kötü alışkanlıkların
Türkiye'deki boyutuyla alakalı bir değerlendirme takdim etmek istiyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bilindiği gibi, yılın muhtelif günlerinde, bazı anmalar yapılmaktadır. Örneğin,
bugün, yanılmıyorsam, Rize'nin kurtarılış günü; ben, bu vesileyle, Rizeli
hemşerilerime de, bu kurtarılış gününün kutlu olmasını; memleketimiz toprağına,
düşman çizmesinin bir daha girmemesini ve bunun sonsuza dek devamını niyaz
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
bilindiği gibi, millî mücadele yıllarında, Türkiye'de, bizim millî birlik ve
beraberliğimizi parçalayabilme amacına matuf birkısım çalışmalar, Batı
tarafından organize edilmekteydi. Yapılan tespitlere göre, bunlardan birisi de
uyuşturucu ve içki alışkanlığının, 1920'li yıllarda, o mücadele yılları
içerisinde, topluma sirayetini sağlayıcı yöntemleri uygulamaktı. Bunu fark eden
Şeyhülislam Haydarizade İbrahim Efendi, o günkü, meşhur, bilinen Ord. Prof.
Mazhar Osman'ın öncülük yapmasını isteyerek, "Hilali Ahdar" adı
altında, 5 Mart 1920 tarihinde, yani, Yüce Parlamentonun, Meclisimizin
temellerinin atılmasından birbuçuk ay evvel, İstanbul'da merkezi olan bu
teşkilatı kurdurdu ve ciddî çalışmalar oldu. Yeşilayın yapmış olduğu bu
çalışmalarda, bugüne kadar emeği geçen, rahmeti rahmana kavuşan tüm
emektarlarını, ölenlerini rahmetle, hayatta olanları da minnet ve şükranla yad
etmek boynumuzun borcudur.
Ben, Yeşilayın mücadele
kapsamı içerisinde bulunan, başta, çok hafife alınan ve -bunu üzülerek söyleyeyim- milletvekili arkadaşlarımızın da bu
konuda umursamazlığını gördüğüm sigara içme alışkanlığı olmak üzere, içki ve
uyuşturucuyla mücadele konusunda Yeşilay, bugüne kadar, seksendört yıldır ciddî
mücadeleler verdi. Yeterli midir; elbette değildir. Bu mücadeleyi İçişleri
Bakanlığının, Adalet Bakanlığının, aileden sorumlu Devlet Bakanlığının, hatta
Diyanetten sorumlu Devlet Bakanlığı ve ilgili kurumların yakinen takip etmesi,
bu aktiviteye devlet gücünün de ortaya konularak güç katılması gerekmektedir.
Nitekim, Anayasamızın 58 inci ve 41 inci maddeleri, devleti, hükümeti,
yürütmeyi bu konuda sorumlu tutmaktadır.
Değerli arkadaşlar, ben
bu konuların detaylarına fazla inmek istemiyorum; ama, Türkiye'de erkeklerin
yüzde 53'ü, kadınların yüzde 20'sinin sigara alışkanlığını, artık, bir
yaşamboyu alışkanlık haline getirmiş olması fevkalade üzücü, ürperticidir.
Bakınız, mesela Batı ülkelerindeki sigara içme nispeti, bize oranla... Asya
ülkelerinde sigara içme oranı yüzde 54,5, Afrika ve Ortadoğu'da yüzde 11,8,
Orta ve Doğu Avrupa'da yüzde 10,8, Batı Avrupa'da yüzde 9,3, Latin Amerika'da
yüzde 8,9, Kuzey Amerika'da yüzde 4,7'dir. Görülmektedir ki, Asya ülkeleri,
içinde Türkiye'nin de bulunduğu Asya ülkeleri, dünya ölçeğinde nüfusu
itibariyle çok büyük oranı, yani yüzde 54,5'i sigara tüketen bir ülkeler
birliği konumuna gelmiştir. Bu cümleden olarak, Türkiye'nin yıllık tükettiği
sigara, malî olarak ele alındığı zaman fevkalade ürperticidir, katrilyonlarla
ifade edilen rakamlar vardır. Türkiye'nin, -Tekelin bize, verdiği verilere
göre, kaçak yollarla giren, hâlâ hediye şeklinde giren sigaralar ayrı tutulacak
olursa- takriben yıllık 6 500 000 000 milyar dolarlık sigara tüketimi vardır;
artı, bunun sağlığa arız ettiği rahatsızlıkları -bir o kadar da, meydana gelen
rahatsızlıkları- ele alacak olursak, sigarayla ciddî anlamda mücadele etmek
sadece Yeşilayın işi olmaktan çıkmıştır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bir
şeyi burada söylemek gerekiyor. Türkiye'de, bugün, artık, sigara hafife
alınacak noktadan fevkalade çıkmış ve çıkarılmış; daha boyutlu, büyük
sıkıntılar...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya,
eksürenizi başlatıyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) -
... gençliği saran baly ve benzeri madde bağımlılıkları, hastanelerin cevap
veremeyeceği boyutlara ulaşmıştır. Memleketimizde, âdeta, uyuşturucuların kol
gezdiği, bazı şehirlerde, insanlarımızın, gece belli saatlerde sokaklara
çıkamadığı, hatta bazı yerlerde, gecenin geç saatlerinde -kendi ilimde de
yaşanan olaydır- gecenin 12'sinde, cam kırıklarıyla emniyet görevlilerine
saldırıldığı müşahede edilmektedir.
Değerli arkadaşlar,
sözlerimi toparlarken, burada, şunu açık olarak ifade etmek istiyorum: Yeşilay,
bugüne kadar seksendört yıldır, bu mücadelede, canla başla, elinden geleni
yapmıştır. Yeterli midir; değildir, maddî olarak güçlendirilmesi gerekir.
Yeşilay merkezinin İstanbul'da bulunuyor olması -ki, kuruluş itibariyle, o zaman payitaht İstanbul'du- bazı
hizmetlerin hükümetlerle yakinen diyalog kurarak takibinde sıkıntı veriyor
olabilir. Yeni bir yasal düzenlemeyle, böyle özverili bir cemiyetin daha güçlü
bir hale getirilmesini ve maddeten
desteklenmesini, az önce isimlerini zikrettiğim, Kabinedeki muhtelif bakan ve
bakanlıkların etkin olarak, uyuşturucu, alkol ve sigarayla mücadele etmesini...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSA UZUNKAYA (Devamla) -
...bugün için de, milletvekillerimizin, Yeşilay Haftası vesilesiyle, sigaraya
paydos diye bir kampanya başlatmalarını temenni ediyor, hiç olmazsa,
arkadaşlarımız, sigara içmenin yasak olduğu yerlerde sigara içmezlerse büyük
bir erdem göstermiş olurlar diyerek, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
üçüncü söz, Karaman İli elma üreticilerinin ve ihracatçılarının sorunlarıyla
ilgili olarak söz isteyen Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'e aittir.
Sayın Akgün, buyurun.
3. - Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, Karaman İli elma üreticileri
ile ihracatçılarının sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşması
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı arkadaşlarımızın, bu kürsüden
müteaddit defalar, elma üreticilerinin sorunları konusunda konuştuklarını
biliyorum; ancak, sorunların giderek ağırlaşması, bana, bu konuda bir uyarı
görevi verdi, bu görevimi ifa etmek istiyorum.
Türkiye, dünyanın önde
gelen elma üreticisi ülkelerindendir. Türkiye, elma üretiminde dünya
üçüncüsüdür. Türkiye'deki üretiminin yüzde 16'sı Karaman'da yapılmaktadır;
yani, en büyük üretici konumundaki il Karaman'dır.
Hükümetimizin, gerek
doğrudan gelir desteği gerekse mazot desteği vererek, çiftçimizin ekonomik
yükünü azalttığını hepimiz biliyoruz; ancak, hâlâ yapılacak çok iş var. AK
Parti Hükümetinin, bu alanda da, çiftçimizi ve ihracatçımızı destekleyeceğine
olan inancım tamdır.
Değerli arkadaşlar, şu
anda Karaman'da elma üretimi modern yöntemlerle yapılmaktadır. Üretim ve bakım
yöntemleri itibariyle iyi bir çizgi tutturulmuştur. Özellikle M-9, M-26, M-106,
M-111 gibi, yeni nesil anaçlarla elma üretimi yapılmakta; bu elmalar, gerek iç
gerekse dış piyasaya sunulmaktadır. Çiftçimiz, kaliteli ve cins elma üretiminin
yararını anlamıştır; ancak, 1980'li yıllarda, Türkiye'de üretilen 1 000 000 ton
elmanın yüzde 10'u ihraç edilirken, bugün elma üretimimizin, yaklaşık 2 500 000
tonu bulmasına rağmen, ihracatımız, 1980'li yılların yarısına bile
ulaşmamaktadır.
Bu üzücü tablonun ortadan
kaldırılması, Türkiye'nin, tarım ürünlerinden para kazanan bir ülke haline
getirilmesi gerekmektedir. Bu konuda hükümetimizin acil önlemler alması
gerektiğini düşünüyorum.
Elma üretiminde en önemli
sorum, girdi maliyetlerinin yüksek oluşudur; ilaç fiyatları oldukça
yükselmiştir. Yanlış ilaçlama yöntemleri de, üretim maliyetini yükseltmektedir.
İlaç satışında piyasa denetimi sağlanmalı, üreticilerimize ilaçlama konusunda
yeterli eğitim desteği verilmelidir.
Ayrıca, hükümetimiz, elma
üretim ve bakımına, aynen mazot desteğinde olduğu gibi, teşvik sağlamalıdır.
Üreticilerimiz, elma yetiştirilmesi ve bakımı konusunda eğitilmeli, daha az
para ve emekle yüksek verim alma yöntemleri öğretilmelidir.
Ülkemizin, elma üretimini
gereği gibi değerlendirebilmesi bakımından, pazara yönelik çeşit araştırması
yapılmalı, talebe göre üretim yapılarak bir strateji belirlenmelidir. Bir
standart oluşturmak suretiyle verim ve kalite artırılmalıdır.
İhracat, dünya ölçeğinde
bir bakış açısı oluşturulmak suretiyle değerlendirilmeli; ihracat denilince,
yalnız Avrupa Birliği düşünülmemeli,
diğer pazarlar da mutlaka araştırılmalı, iyi bir pazar araştırması
yapılmalıdır.
Üreticiye modern sulama
teknikleri konusunda bilgilendirici kurslar ile, üretim alanlarında damlama
sulama sistemlerine geçilmesi için devlet tarafından uygun krediler
verilmelidir.
Bodur elma bahçelerinde
kültürel uygulamalar, tekniğine uygun yapılmadığı için erken ağaç ölümleri
meydana gelmektedir; bu da bir elma ağacının on yılda heba olması anlamına
gelmektedir. Bodur elma ağaçlarının tekniğine uygun bakımının yapılması
konusunda çiftçimize yeterli eğitim desteği sağlanmalıdır.
Elma konusuyla ilgili
kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör ve üreticiler arasındaki
koordinasyonsuzluk giderilmeli, sağlıklı iletişim sağlanmalıdır. Dünyanın en
büyük üçüncü elma üreticisi ülke pozisyonunda bulunan ülkemizdeki talep fazlası
elmanın ihracata yönlendirilmesi için zamanında ve uygun oranda mutlaka ihracat
teşviki çıkarılmadır.
Ürettikleri gayri safî
hâsıla, yaptıkları ihracat, oluşturdukları istihdamla, birçok sanayi tesisinden
daha çok ekonominin içinde olan ve devletin çeşitli birimleri tarafından sanayi
tesisi kabul edilen soğukhava tesisleri, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
tarafından ticarethane statüsünde sayılmaktadır. Bu ise, enerji açısından,
sanayi tesisleri ile soğukhava tesisleri arasında bir çifte standart ifade
etmektedir; mutlaka, bu çifte standart ortadan kaldırılmalıdır.
Diğer taraftan, soğukhava
tesislerinin sayısı ile elmanın depolama ve korunma imkânları artırılmalıdır.
Marka ve kalitenin
oluşturulabilmesi bakımından, ucuz elma ithalatının mutlaka önüne geçilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akgün,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şu anda stoklarda
tonlarca elma beklemektedir. Bu stokların ortadan kaldırılması için hem
uluslararası fuarlarda ülkemizde yetişen elmaların tanıtımı yapılmalı hem de
mutlaka, az önce ifade ettiğim gibi, elmaya ihracat teşviki bir an önce verilmelidir.
Yine, okullarda,
öğrencilere süt desteği yanında meyve desteği de yapılmalı, çocuklarımız küçük
yaşlarda meyve tüketmeye özendirilmelidir. Devlet, bu şekilde, üreticinin
elindeki elmayı yararlı bir şekilde değerlendirerek, elma tarımına destek sağlayabilir.
Değerli milletvekilleri,
Türk meyve ziraatının gelişmesi için, acilen hükümetimizin harekete geçmesi
gerekmektedir. Hükümetimizin bu konuya duyarlılık göstereceğine olan inancımı
yinelerken, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akgün.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
2 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutacağım.
Kâtip Üyemizin sunumunu
oturduğu yerden yapması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birinci önergeyi
okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 65 milletvekilinin,
Karadeniz’e bırakılan zehirli atık dolu variller konusunda Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/171)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Onyedi yıldan bu yana
çözümsüz ve duyarsız kalmış olan, 1988 yılında Karadenize İtalya tarafından
bırakılmış ve bunlardan 367 adedinin Samsun ve Sinop kıyılarına vuran toksik
atıkların vermiş ve vermekte olduğu zararlar neticesinde, bölge halkı büyük
mağduriyete uğramış ve uğramaya devam etmektedir.
Ülkemizi, yaşamakta
olduğumuz 21 inci Yüzyılda, bu çağdışı felaketten kurtarmak amacıyla, Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 12.02.2004
1- Züheyir Amber (Hatay)
2- Mehmet Işık (Giresun)
3- Engin Altay (Sinop)
4- Haluk Koç (Samsun)
5- İlyas Sezai Önder (Samsun)
6- Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
7- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
8- Mehmet Boztaş (Aydın)
9- Mehmet Semerci (Aydın)
10- Mustafa Erdoğan
Yetenç (Manisa)
11- Canan Arıtman (İzmir)
12- Şevket Gürsoy (Adıyaman)
13- Salih Gün (Kocaeli)
14- Nurettin Sözen (Sivas)
15- Muzaffer R.
Kurtulmuşoğlu (Ankara)
16- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
17- Ali Arslan (Muğla)
18- Muharrem Doğan (Mardin)
19- Fikret Ünlü (Karaman)
20- Halil Ünlütepe (Afyon)
21- Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)
22- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
23- Hakkı Akalın (İzmir)
24- Osman Kaptan (Antalya)
25- Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
26- Nail Kamacı (Antalya)
27- Atila Emek (Antalya)
28- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
29- Hasan Fehmi Güneş (İstanbul)
30- Abdulkadir Ateş (Gaziantep)
31- Mustafa Özyurt (Bursa)
32- Atilla Başoğlu (Adana)
33- Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
34- Ensar Öğüt (Ardahan)
35- Ufuk Özkan (Manisa)
36- Mustafa Gazalcı (Denizli)
37- Nadir Saraç (Zongulduk)
38- İzzet Çetin (Kocaeli)
39- Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)
40- Hasan Ören (Manisa)
41- A. İsmet Çanakcı (Ankara)
42- Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)
43- Abdulaziz Yazar (Hatay)
44- Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
45- Hüseyin Özcan (Mersin)
46- Şevket Arz (Trabzon)
47- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
48- Bülent Baratalı (İzmir)
49- Atilla Kart (Konya)
50- Muharrem Kılıç (Malatya)
51- Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)
52- Vezir Akdemir (İzmir)
53- Ali Rıza Bodur (İzmir)
54- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
55- Yaşar Tüzün (Bilecik)
56- Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
57- Yavuz Altınorak (Kırklareli)
58- Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
59- Erol Tınastepe (Erzincan)
60- Kemal Demirel (Bursa)
61- Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
62- Tuncay Ercenk (Antalya)
63- N.Gaye Erbatur (Adana)
64- Kemal Sağ (Adana)
65- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
66- Uğur Aksöz (Adana)
Gerekçe:
1988 yılında İtalyan
kaynaklı olduğu kesin delillerle kanıtlanmış olan yaklaşık 3 000 adet toksik
atık dolu varil Şile - Rize arası sahil şeridi arasında Karadenize bırakılmıştır.
Bu varillerden 367 tanesi kıyıya vurmuştur. Ağustos 1988'de ilk variller kıyıya
vurduğunda soruşturma açılarak, kimyasal madde analizi yapılmıştır.
Bu analizler sonucunda
ortaya çıkan sonuç dehşet vericidir. Toksik atıklar, karaciğer, böbrek,
akciğer, merkezî sinir sistemi, bağışıklık sistemi gibi vücudun hemen hemen
bütün organ ve sistemlerine zarar verebilir. Bazıları cenin veya bebeklerin
gelişimini olumsuz yönde etkileyebilir. Gen mutasyonlarına yol açabilmekte,
insan ve hayvanlarda kansere yol açmakta ya da bu konuda risk arz etmektedir.
1989 yılının sonlarında
Sinop-Soğuksu'daki eski bir jandarma karakolu biraz değiştirilerek ve
Samsun-Alaçam'da geçici bir depo inşa edilerek varillerin yüzde 80'i bertaraf
edilmeleri için, kesin bir sonuç bulunana kadar depolanmak üzere buralara
transfer edildi. Ancak, Sinop'taki eski jandarma karakolu, bu tür atıkları
saklamak için uygun değildi. Civardaki 10 köyün muhtarları, deponun
kaldırılması konusunda devlete başvurmuşlar; fakat, hiçbir sonuç alamamışlardır.
Bu depolarda yeterli
önlem alınmadığı için sızıntı başlamıştır. Bu sızıntılardan, özellikle klorlu
organik bileşikler ve ağır metaller toksik oldukları gibi, doğada kalıcıdırlar.
Yayıldıkları noktadan kilometrelerce öteye taşınabilirler. Düşük seviyelerde
dahi bitki ve hayvanların dokularında barınabilir, suda çözünebilir ve yeraltı
sularına karışarak, onlarca yıl boyunca suları kirletebilirler. Anlatılanların
hiçbiri varsayım ve teorik riskler değil, bir gerçektir.
Onyedi yıllık bu skandal
boyunca Çevre Bakanlıkları, yeterli hazırlığı ve çalışmayı yapmadıkları için,
İtalyan Hükümetine Türkiye'nin taleplerini kabul ettirememişlerdir; ancak,
olması gereken, İtalyan Hükümetinin 1988 Ağustosunda verdiği sözü tutarak,
Türkiye kıyılarına vuran atıkları geri alması, Sinop ve Samsun'daki atık
depolarının, toksik atıklardan kirlenmiş bölgenin temizlenmesi için gereken
maddî kaynağı temin etmesini sağlamak ve atıkların Türkiye'de bertaraf
edilmemesi, İtalya'ya geri gönderilmesi için gerekli tüm diplomatik ve yasal
yolların kullanılması gerekmektedir.
Bu yüzden yıllardan beri
çözümsüz ve duyarsız kalmış olan, bölge halkının mağduriyetini gidermek ve
ülkemizi bu felaketten kurtarmak için, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
2. - Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 60 milletvekilinin,
Tekelin alkollü içkiler kısmının özelleştirilmesi konusunda Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/172)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Tekelin Alkollü İçkiler
Sanayi ve Ticaret AŞ'de bulunan yüzde 100 oranındaki idare hissesinin blok
olarak satışı için 7.6.2003 tarihinde ihaleye çıkılmıştır. LİMAK, Nurol, TÜTSAB
ve Özaltın firmalarından oluşan konsorsiyumun teklif ettiği 292 000 000 ABD
Doları fiyatın uygun bulunarak satışın onaylandığı, 22.11.2003 tarihli
Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla kamuoyuna duyurulmuştur.
Özelleştirme
çalışmalarının tüm aşamalarında aşağıda bazıları belirtilen gerekçeler
nedeniyle kamu yararı gözetilmemiştir.
Tekelin yıllık ortalama
550 000 000 ABD Dolarını bulan alkollü içki satışlarının 385 000 000 ABD
Doları, vergi olarak Hazineye aktarılmaktadır. Kayıtdışı ekonominin bir türlü
kayıt altına alınamadığı ülkemizde bu satış sonrasında bu vergi akışının nasıl
sağlanacağı üzerinde büyük kuşkular vardır.
Tekel satışa konu edilen
13 fabrikadan 11 tanesine son beş yıl içinde 258 100 000 ABD Doları makine,
teçhizat ve inşaat harcaması yapmıştır. Bu yatırımlar sonucunda, bu fabrikalar,
en son teknolojiye sahip fabrikalar haline gelmişlerdir. Bu değerin üzerine,
çoğu çok değerli olan fabrikaların arsa değerleri de eklendiğinde toplam 13
fabrikanın varlık değeri 360 000 000 ABD Doları gibi bir rakama ulaşılmaktadır.
Dünyanın önde gelen 25
yüksek alkollü içki markası arasında kaldığı bilinen ve yıllık 470 000 000 ABD
Dolarına yaklaşan cirosunun 350 000 000 ABD Dolarını Hazineye vergi olarak
aktaran, altın yumurtlayan tavuk olan rakı ile aynı durumdaki votkanın
piyasadaki marka değerlerinin en az 220 000 000 ABD Doları olarak hesaplandığı
bilinmekteyken bu değerin satışta dikkate alınmadığı görülmektedir.
Satışa çıkılan tarihten
sonra 2003 sonbaharında alınan üzüm, incir, anason ve şişe gibi üretime yönelik
hammaddeler ile şu anda gerek mamul gerekse yarı mamul olarak kuruluşun
depolarında bulunan stoklar yaklaşık 160 000 000 ABD Doları tutmaktadır.
İhale dokümanlarında ve
şartnamelerde stokların nasıl devredileceğine dair bir saptama yoktur. Bu
durumda, yaklaşık 160 000 000 ABD Doları değerindeki stok, ihaleyi kazanan
firmaya karşılıksız olarak verilmektedir. Bu durum ihaleye giren diğer
firmalara açıkça belirtilmemiş olması nedeniyle de ihaleye katılan firmalar
arasında eşitlik sağlanmamıştır.
İhale şartnamesinde,
kapalı zarf tekliflerinden sonra, komisyonun gerekli görmesi halinde ihalenin
açık artırmayla sonuçlandırılacağı öngörülmesine rağmen, satışa sunulan
varlıkların toplam değerinin sadece yukarıda belirttiğimiz kısımlarının alt
alta yazılarak toplanmasında bile 740 000 000 ABD Dolarına ulaşılırken,
idarenin açık artırmaya giderek firmalararası rekabeti sağlamaması ve 292 000
000 ABD Dolarını yeterli bulması ilginçtir.
İhaleyi kazanan
konsorsiyumun içinde bulunan firmalardan birisinin, Tekelin içki fabrikalarında
yaptığı taahhüt işlerindeki yüzde 3 000'lere varan fiyat artışları ve
benzerleri nedeniyle Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına da
yansıyan haksız kazanç iddiaları, KİT Komisyonunda 1997, 1998, 1999, 2000, 2001
yıllarında Tekelin hesaplarının ibra edilmemesine neden olmuştur.
Diğer bir firmanın ise,
gerek Meclis binamızın yenilenmesindeki usulsüzlükleri gerekse Emlakbank ile
yaptığı işlerde bankanın uğradığı zararlar nedeniyle Bankacılık Yüksek
Denetleme Kurulu raporlarında yer aldığını biliyoruz. Bu zararların sadece
İstanbul Bahçeşehir Projesinin birinci kısmında 360 000 000 ABD Doları civarında
olduğu, geçen hafta KİT Komisyonu tutanaklarına geçmiştir. Bir diğer firma ise,
Tekelin dağıtımını yüklenen kuruluşların ortaklığıyla oluşturulan bir firmadır.
Bu firmaların çoğu Tekele karşı taahhütlerini
yerine getirmedikleri, haksız kazançlar sağladıkları BYDK tarafından
saptanmıştır. Tekelin kendisini zarara uğratan bu firmaları dava ettiği
bilinmektedir.
Ayrıca, bu özelleştirme
nedeniyle işten çıkarılan 1 600 işçinin iş akitlerinin feshedilmesi sonucu
doğan kıdem, ihbar tazminatları ile yıllık izin ücretleri olarak ödenen
yaklaşık 35 000 000 ABD Dolarındaki ücretlerin Tekel tarafından da ödenmesi
idareyi zarara uğratmıştır.
Sonuç olarak, 760 000 000
ABD Doları varlık değerindeki 13 fabrikanın satışı, 3 fabrikanın da beş yıllık
işletme hakkının devredildiği bu işlemde idare 292 000 000 ABD Doları gibi
komik bir teklifi uygun bulmuştur. Sadece 160 000 000 ABD Doları stok ve
işçilere ödenen 35 000 000 ABD Dolarını bu değerden düştüğümüzde satışın gerçek
değerinin 100 000 000 ABD Doları civarı olduğu görülmektedir.
Yukarıda sunduğumuz
bilgilerde, bu özelleştirme işleminde kamunun çıkarlarının gözardı edildiği
görülmekte ve bu işlemin şeffaflıktan uzak olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu
nedenle, bu özelleştirme işlemi hakkında Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
Saygılarımızla.
1. Orhan Sür (Balıkesir)
2. Bayram Ali Meral (Ankara)
3. Mustafa Gazalcı (Denizli)
4. Yaşar Tüzün (Bilecik)
5. Halil Tiryaki (Kırıkkale)
6. V. Haşim Oral (Denizli)
7. Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
8. Sedat Pekel (Balıkesir)
9. Yılmaz Kaya (İzmir)
10. Ali Arslan (Muğla)
11. Feramus Şahin (Tokat)
12. Mahmut Duyan (Mardin)
13. Atilla Kart (Konya)
14. Osman Özcan (Antalya)
15. Atila Emek (Antalya)
16. Osman Coşkunoğlu (Uşak)
17. Birgen Keleş (İstanbul)
18. Tuncay Ercenk (Antalya)
19. Hasan Güyüldar (Tunceli)
20. Enver Öktem (İzmir)
21. Hüseyin Özcan (Mersin)
22. Dursun Akdemir (Iğdır)
23. Osman Kaptan (Antalya)
24. İzzet Çetin (Kocaeli)
25. Mehmet Küçükaşık (Bursa)
26. Orhan Ziya Diren (Tokat)
27. Fahrettin Üstün (Muğla)
28. Ali Dinçer (Bursa)
29. Ali Cumhur Yaka (Muğla)
30. Mustafa Erdoğan
Yetenç (Manisa)
31. Nuri Çilingir (Manisa)
32. Canan Arıtman (İzmir)
33. Abdulkadir Ateş (Gaziantep)
34. Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
35. Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)
36. Fikret Ünlü (Karaman)
37. Emin Koç (Yozgat)
38. Turan Tüysüz (Şanlıurfa)
39. Mesut Değer (Diyarbakır)
40. Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
41. İsmail Değerli (Ankara)
42. A. İsmet Çanakcı (Ankara)
43. Erdal Karademir (İzmir)
44. Mehmet Kartal (Van)
45. Şevket Arz (Trabzon)
46. Ufuk Özkan (Manisa)
47. Ahmet Ersin (İzmir)
48. Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
49. Nejat Gencan (Edirne)
50. Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)
51. Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
52. Mustafa Sayar (Amasya)
53. Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)
54. Mevlüt Coşkuner (Isparta)
55. Mehmet Şerif Ertuğrul (Muş)
56. Muzaffer R.
Kurtulmuşoğlu (Ankara)
57. Ahmet Sırrı Özbek (İstanbul)
58. İsmet Atalay (İstanbul)
59. Oya Araslı (Ankara)
60. Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
61. Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
IV. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 68 Tarihi: 2.3.2004
Genel Kurulun 2.3.2004
Salı günkü (bugün) birleşiminde, sözlü sorular dışındaki diğer denetim
konularının görüşülmemesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 50 nci sırasında yer alan 392,
44 üncü sırasında yer alan 386, 43 üncü sırasında yer alan 385, 10 uncu
sırasında yer alan 371, 42 nci sırasında yer alan 384 ve 31 inci sırasında yer
alan 361 sıra sayılı kanun tasarıları ve teklifinin, bu kısmın 5, 6, 7, 8, 9 ve
10 uncu sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi, çalışma sürelerinin ise, bugünkü birleşimde 392 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar, 3.3.2004 Çarşamba günkü birleşimde
sözlü sorular görüşülmeksizin 385 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
bitimine kadar, 4.3.2004 Perşembe günkü birleşimde de 361 sıra sayılı kanun
teklifinin görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasının Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Salih Kapusuz Ali Topuz
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret
etmekte olan Avrupa Parlamentosu Başkanı Pat Cox, Genel Kurula hitaben bir
konuşma yapmak istemişlerdir.
Bu hususu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu, gündemin "Sözlü
Sorular" kısmındaki, 4, 7 ve 35 inci sıralardaki sorulara birlikte cevap
vermek istemiştir. İstem, sırası geldiğinde yerine getirilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Sayın milletvekilleri,
Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, gündemin "Sözlü Sorular" kısmındaki,
12, 29, 62, 76, 81, 86, 117, 131, 160 ve 164 üncü sıralardaki sorulara birlikte
cevap vermek istemiştir. İstem, sırası geldiğinde yerine getirilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmına geçiyoruz.
V.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) Sözlü Sorular ve CevaplarI
1.- Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, ülkemizdeki yabancı askerî üslerin denetimine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/428) ve Millî Savunma Bakanı Mehmet
Vecdi Gönül'ün cevabı
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların,
Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Atilla Başoğlu
Adana
1- Türkiye'deki yabancı
askerî üslere, üs personeli harici kişi ve emtia giriş çıkışları ne şekilde
gerçekleşmektedir?
2- Bu giriş çıkışlar nasıl denetlenmektedir?
Denetim ve kontrol mekanizmasında Türk makamları yetkili midir? Yetkiliyse,
Türk makamlarının bu kontrol mekanizması içindeki konumu nedir?
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adana
Milletvekili Sayın Atilla Başoğlu'nun Sayın Başbakandan sorduğu sorulara, Sayın
Başbakan adına cevap vermek üzere huzurunuzda bulunuyorum.
Birinci soru:
Türkiye'deki yabancı askerî üslere, üs personeli harici kişi ve emtia giriş
çıkışları ne şekilde gerçekleşmektedir?
Her şeyden önce bilinmesi
gerekir ki, Türkiye'de herhangi bir yabancı üs veya tesis bulunmamaktadır.
Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümetleri arasında 29 Mart 1980
tarihinde imzalanan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması kapsamında, Amerika
Birleşik Devletlerinin müşterek savunma tedbirlerine katılmasına müsaade edilen
Türk Silahlı Kuvvetleri tesisi olarak sadece 10 uncu Tanker Üs
Komutanlığı/İncirlik bulunmaktadır.
Kamuoyunda yaygın anlamda
ABD üssü olarak bilinen Türk Silahlı Kuvvetleri tesisleri geçmiş dönemlerde
kapatılmış ve 10 uncu Tanker Üs Komutanlığı/İncirlik, müşterek kullanımlı tesis
olarak faaliyet göstermeye başlamıştır.
Söz konusu tesise
personel giriş ve çıkışı, yapılan anlaşmaya ek olarak hazırlanan Tesislere
Giriş ve Çıkış Usulleri Talimatında yer alan usuller çerçevesinde
gerçekleştirilmektedir. Tesiste görevli olmayan personele ilişkin talepler
Genelkurmay Başkanlığına iletilmekte, maksat, kapsam ve süre yönünden uygun
bulunan taleplere Genelkurmay Başkanlığınca müsaade edilmektedir.
10 uncu Tanker Üs
Komutanlığınca İncirlik'te bulunan Amerika Birleşik Devletleri unsurlarına ait
askerî destek malzemesinin, emtianın tesise girişinde ise, öncelikle Amerika
Birleşik Devletleri tarafınca, Genelkurmay Başkanlığına anılan talep
iletilmekte, konu, Amerika Birleşik Devletleri tarafından ait malzeme kadro
miktarının belirlendiği ana teçhizat kalemleri kontrol edilmekte ve listede var
olmayan malzeme girişine müsaade edilmemektedir.
Sorunun ikinci bölümünde,
bu giriş çıkışlar nasıl denetlenmektedir; denetim ve kontrol mekanizmasında
Türk makamları yetkili midir; yetkiliyse, Türk makamlarının bu kontrol
mekanizması içindeki konumu nedir denilmektedir.
Söz konusu faaliyet
sürecinde personel giriş çıkışlarına ilişkin denetimler, 10 uncu Tanker Üs
Komutanlığınca ve tamamen Türk askerî personeli tarafından yerine
getirilmektedir. Bu konuda, Amerika Birleşik Devletleri tarafının herhangi bir
yetki ve sorumluluğu bulunmamaktadır.
Tesise, Amerika Birleşik
Devletleri askerî destek malzemesinin girişi, bir başka anlamda yurt dışından
ithali, ülke içinde yer değiştirmesi ve ihraç edilmesi ise, ABD tarafınca
tanzim edilerek Genelkurmay Başkanlığınca onaylanan ön müsaade beyannamesinde
ifade edilen malzeme, 10 uncu Tanker Üs Komutanlığı personeli ve tesis içinde
kurulmuş bulunan İncirlik Gümrük Müdürlüğü görevlilerince, Türk kanun ve
mevzuatı hükümleri doğrultusunda kontrol edilmektedir.
Yukarıda açıklanan
hususlar çerçevesinde, 10 uncu Tanker Üs Komutanlığı/İncirlik'e yönelik her
türlü personel ve malzeme giriş çıkışında tek yetkili makam Türk makamlarıdır.
Arz olunur. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) -
Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın
misafirimiz gelmiş bulunuyorlar; Sayın Cox'a söz vereceğim; daha sonra size söz
vereceğim.
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) -
Tamam efendim.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın
resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Avrupa Parlamentosu Başkanı
Sayın Pat Cox, şu anda, Meclisimizi onurlandırmışlardır; kendilerine, Yüce
Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
Alınan karar gereğince,
Sayın Cox'u, konuşmasını yapmak üzere, kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Cox.
VI. - SÖYLEVLER
1. - Avrupa Parlamentosu Başkanı Pat Cox’un, Avrupa Birliği
ile Türkiye arasındaki ilişkiler konusunda Genel Kurula hitaben konuşması
AVRUPA PARLAMENTOSU
BAŞKANI PAT COX - Sayın Başkan ve sayın parlamenterler; bugün, öğleden sonra,
büyük bir şerefle, Türkiye Büyük Millet Meclisine davet edilmiş bulunuyorum ve
Avrupa Parlamentosunun sizlere hitap eden ilk başkanı olarak sizlerle
beraberim. Sizlere, bu davetiniz için teşekkür ederim.
Hepinize de seslenmek
istiyorum. Bugün, burada bulunmanız beni mutlu ediyor. Biliyorum, yakın bir
gelecekte seçimler var; dolayısıyla, kampanyalara katılıyorsunuz. Siyaset
adamları olarak bizler, kampanyalarımızda kendi seçim bölgelerimize gideriz,
gidip parlamentoda oturmayız. Dolayısıyla, bugün, böylesine siyasî olarak
önemli bir dönemde, buraya gelip beni dinlediğiniz için size teşekkür ediyorum.
Özellikle, benim Avrupa
Parlamentosu fonksiyonlarım açısından önemli bir yıldayız. Avrupa Birliğinde
çok önemli bir yıldır bu, çok önemli bir yılı yaşıyoruz. Burada, Avrupa Birliği
ile Türkiye arasında giderek olgunlaşan ilişkiler gelişiyor.
2004 yılı, Avrupa
Birliğinin yenilenmesi yılıdır; Avrupa Parlamentosunda parlamento seçimleri
var. Bütün Avrupa Kıtası çapında, 2004 yılının haziran ayında, Avrupa Parlamentosu
seçimleri var.
Bu yılın 1 Mayıs günü, 15
üyeden oluşan Avrupa Birliğimiz, 25 üyeli bir Avrupa Birliği haline dönüşüyor.
Yine, bu yıl, anlamlı ve önemli pek çok Avrupa konusunu ele alacağız. Hâlâ,
henüz kendi kendimize sorduğumuz bazı soruların cevabını vermiş değiliz.
Geleceğin anayasası nasıl olacak; kimler aktörler olacak; yeni Avrupa
Birliğinin durumu ne olacak?.. Avrupa Birliğinin karar verme düzeni ne olacak,
bir defa, Avrupa Birliği olarak, bizim, kendi kendimize bu soruyu cevaplamamız
gerekir. Biz, Avrupa Parlamentosunda, umuyoruz ki, bu yıl, 2004 yılı, bütün bu soruların cevabını verecektir.
Şimdi, size de şunu
söylemek isterim: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Avrupa'nın geleceğini
düzenleyen konvansiyonun bir parçası olmuştur. Avrupa Parlamentosundaki
toplantılarda, Türk Hükümeti, hükümetlerarası konferanslara temsilci
yollamıştır. Avrupa Birliği devletleri ve Avrupa Birliğine üye olmak isteyen
ülkelerin temsilcileri bir araya gelmiştir.
Bu yıl sorulacak ikinci
bir Avrupa Birliği sorusu da şu: Avrupa'nın gelecekte Avrupa Birliği bütçesi
açısından kapasitesi nedir? Çok karmaşık, çok sorunlu bir konu. Bu tartışmayı,
bu yıl sonuca ulaştıramayacağız, bu, devam edecek.
Yine, Avrupa'nın bu yıl
sorduğu üçüncü bir soru da şu: Aralık 2004'te, Türkiye'nin Avrupa Birliğine
üyeliği durumu ne olacak? Önümüzdeki ekim ayında görevini bitirmekte olan
Avrupa Birliği Komisyonu, Prodi başkanlığında bu yılla ilgili raporlarını
hazırlayacak, tamamlayacak ve Türkiye'nin katılım ortağı olarak gelişmelerini bir
raporla değerlendirecek. Birkaç hafta önce, Romano Prodi burada durdu,
karşınızda ve size hitap etti, yapacakları değerlendirmenin adil olacağını,
dengeli olacağını ve benzer türde yaptıkları, diğer ülkeler için yaptıkları
değerlendirmelerle eşdeğer olacağını söyledi. Ben de, bugün, bir kere daha
bunun altını çizmek isterim. Avrupa Parlamentosundaki bizler, ekim ayında, bu
sunulacak raporu inceleyeceğiz ve Aralık 2004'ten önce kendi raporumuzu da
hazırlayacağız ve eminim ki, bizim hazırlayacağımız rapor da, bizim
değerlendirmemiz de dengeli ve adil olacak, tıpkı komisyon başkanının kendi değerlendirmelerinde yapacağı gibi.
Dolayısıyla, böylece, aralıktaki randevumuza geleceğiz. Burada yapılacak seçim,
tabiî ki, o zaman yapılacak bir seçimdir, şimdi yapılacak bir seçim değildir.
Bunu özellikle söylüyorum; çünkü, haziran ayında yeni seçilecek olan Avrupa
Parlamentosu bu seçimi yapacak. Biz -Avrupa kurullarındaki bizler- kurumsal
sürekliliğe çok önem veririz, yeni bir parlamentoda her şeye sıfırdan başlamayız,
bugünkü mevcut parlamentonun mirası üzerine çalışmalarımızı sürdürürüz.
Sizlere, şunu söylemek
isterim: Parlamentoda, farklı partilerden, farklı gruplardan kişiler var,
İktidar ve Muhalefet Partisi var; ben, hepinize teşekkür etmek istiyorum.
Sizler, Türkiye'nin Avrupa vizyonunu paylaştınız; bu vizyonun Parlamentoda
benimsenmesi gerekliliği her şeyden önemli. Bu, münhasıran bir partinin malı
değildir. Bu, münhasıran, hükümetin ya da muhalefetin malı değildir. Avrupa
Birliğiyle ilişkilerinizde, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde gördüğümüz gibi ve
Avrupa Birliğinin genişleme sürecindeki diğer ülkelerinde de gördüğümüz gibi,
işbirliği gerekir. Bu ilerlemeyi yapmak istiyorsak, bu atılımı yapmak
istiyorsak, burada mutlaka ulusal bir konsensüs olması gerekir; sadece bir
tarafın isteği ya da öbür tarafın isteği değil, bir fikir birliği, bir
konsensüs olması gerekir, ulusal bir konsensüse ihtiyaç vardır.
Sizlerin, burada, bu
Parlamentoda birlikte çalışmanız, bu konuda birlikte çalışmanız, bana büyük
cesaret veriyor. Sizlere teşekkür etmek istiyorum, özellikle Aralık 2002
tarihindeki Kopenhag Zirvesinden beri, bugüne kadar yaptığınız ilerlemeden
dolayı sizleri kutluyorum.
Ben, 1989'da parlamenter
olarak ilk seçildiğim zaman, sizlerin burada yaptığınız bu çalışmaları mümkün
olamaz diye düşünürdüm. 2002'nin ocak ayında, sizin bu aradaki dönemde
yaptığınız çalışmaların, bu kadar büyük reformların yapılabileceğini
düşlemezdim. Son onsekiz ayda ve daha önceki kırk yılda konuştuklarınızın
hepsini yerine getirdiniz, gerçekleştirdiniz. Bu nedenle, burada, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, sizlere teşekkür ediyorum.
Hem ulusal hem de
uluslararası alanda, Irak sorunu, terörizmle mücadelede, Parlamentoda ve
ülkenizde etkileyici bir şekilde siyasî istikrarı ortaya koydunuz. Bunun için
de size teşekkür ediyorum; çünkü, siz, bu bölgede çok önemli bir oyuncusunuz ve
bölgede önemli bir lidersiniz.
Avrupa Parlamentosu
adına, bugün, size şunu söylemek isterim: Avrupa Parlamentosunda da söylediğim
gibi, biz, ülkenizdeki bütün terör kurbanlarına saygılarımızı, üzüntülerimizi
sunmak isteriz. Son dönemde terör saldırılarında kaybettiğiniz insanlar için,
yaralanan kişiler için, biz de, Avrupa Parlamentosunda, oturumumuzda bir tören
düzenledik. Burada, sizlerle dayanışma içerisindeyiz. Yarın, yine, sizin
Dışişleri Bakanınız Sayın Gül ve İngiliz Dışişleri Bakanı Sayın Straw,
İstanbul'da bu trajik terör saldırılarını bir kere daha hatırlamak üzere bir
araya gelecekler.
Reformlarda büyük aşama
kaydettiniz. Bu demokratik reformları modernleşme yolundaki çabalarınızı
sürdüreceğinize inanıyorum.
Başbakanınız Sayın
Erdoğan "Ankara Kriterleri" tabirini kullandı. Beni çok etkiledi bu.
Etkilendim; çünkü, kendisi bunu sahipleniyor. Bu konulara dışarıdan bakan bir
insan olarak değil; ama, içeriden bunu sahiplenen bir kişi olarak yaklaşıyor.
Dolayısıyla, gerçekten, sizin Başbakanınızın Ankara Kriterleri olarak
adlandırdığı konulara sizin de sahip çıkmanızı umuyoruz. Türk siyasî
parlamenterleri, Türkiye'nin liderleri olarak bunu sizler yapacaksınız ve bunu
yaparken, ileriye doğru, Avrupa Birliğiyle angajmanınız konusunda büyük bir
adım atıyor olacaksınız.
Başarılarınız gayet açık;
Anayasanızdaki reformlar, Ceza Yasasındaki reformlar, Millî Güvenlik Konseyi
konusundaki ilerlemeler, ölüm cezasının kaldırılması... Bildiğiniz gibi,
geçtiğimiz kasım ayında, Avrupa Komisyonu ve Parlamentosu, yaptıkları,
hazırladıkları raporda, kaydettiğiniz ilerlemeleri takdir ettiler, kutladılar
ve ilerlemeleri kutlarken, eksik olan noktaları da eleştirdiler. Dolayısıyla,
Komisyon ve Avrupa Parlamentosu, Türkiye'deki adlî reformların devam etmesine
çok önem veriyor. Bunun ötesinde, Avrupa'daki uygulamalarla ilgili olarak da
kendi ülkenizdeki sivil ve askerî ilişkiler konusunda da ilerlemeler
kaydedeceğinize inanıyoruz. Bireysel ve azınlık hakları konusunda, kültürel
hakların korunması konusunda yapılan ilerlemeler... Reformun ilk aşamasında bu
haklar tanınıyor, uygulamaya geçilmeden önce. Dolayısıyla, önümüzdeki aylarda,
ekim raporu hazırlanmadan, Avrupa Parlamentosunun değerlendirmesi yapılmadan ve
önümüzdeki aralık ayındaki zirvedeki randevumuzdan önce sizlere şunu yapmanızı
öneririm: Liderliğinizi kullanarak, mümkün olduğu kadar, işleri, kâğıttan
uygulamaya dökün. Bir tek kelime söylemem gerekiyorsa o da, uygulama, uygulama,
uygulama...
Şimdi, her şeyin anahtarı
uygulamada. Buradaki yasal ve anayasal reformları hazırladıktan sonra, onları
artık uygulamaya gelmiştir iş. Her kültür, her siyasî toplum için bu
geçerlidir. Kâğıt üzerinde yasalar değiştirilebilir; bunu yapmak gerekir. Bunu
yapmak kolaydır; ama, davranışları, yaklaşımları değiştirmek için daha uzun
süreye ihtiyaç vardır; kararlılığa, liderliğe ihtiyaç vardır. Burada,
Parlamentoda, sizlere sesleniyorum: Bu reformlar öyküsünü anlatın,
reformlarınızı kamu yönetiminize duyurun.
Siz, Sayın Başkan, sizin
ülkeniz uzun yıllar terörizmden çekmiş bir ülkedir. 1980'li yıllar, 1990'lı
yılların uzun bir dönemi, binlerce kişi öldü, binlerce kişi yaralandı, insan
kayıpları, ekonomik kayıplar oldu, sosyal, ekonomik kayıplar oldu. Ne mutlu ki,
artık, bu dönem bitti. Burada, bunu dile getiren ilk ben olmalıyım. Sizin, bir
cumhuriyet olarak, kendi topraklarınızı, topraklarınızın bütünlüğünü savunmaya
hakkınız var, yükümlülüğünüz var. Ben, uzun yıllardan beri çalışmalarınızı izlemekteyim.
Kısaca, Leyla Zana ve arkadaşları konusunda bir iki şey söylemek isterim,
toprak bütünlüğünüz çerçevesi içinde.
Avrupa Parlamentosunda,
biz, bu değişimler zamanında, aynı zamanda, bu konuda da birtakım değişiklikler
olmasını bekliyoruz. Biliyorum, sizin adlî mekanizmanız, hükümetten tamamen
bağımsız ve yargı, hükümetten ve Parlamentodan bağımsız. Biliyorum, ben,
burada, sizin, yargıçlarınıza müdahale etmenizi istemiyorum; bu, çok yanlış bir
şey olur; ama, şu gözlemi yapmama izin verin. Eğer, bugün, sizler, reform ve
modernleşmenin liderleri iseniz ve cumhuriyetinizde böyle bir değişimler denizi
bulunuyorsa, o zaman, bu denizin, değişimler, reformlar denizinin içinde, hâlâ,
bazı, değişikliğe direnç gösteren adacıklar bulunabilir. Dolayısıyla, ben, size
sesleniyorum: Bu modernleşme ve değişme sürecinde, burada hepinizin yaklaşımı
aynı yönde olmalıdır.
Değindiğim davayla ilgili
olarak şunu söylemek isterim: Bizler, Avrupa Parlamentosunda, Türkiye ile
ilişkilerimize bu açıdan bir değerlendirme getirmiyoruz; ama, bu dava, sizin
sınırlarınızın ötesinde sembolik bir değere sahip. Bu nedenle bu konuya değinme
cesaretini buldum.
Sayın Başkan, Avrupa
Birliğinin, Kıbrıs konusunun çözümlenmesi konusunda büyük bir ümidi var, Annan
Planı çerçevesi içinde bunun olacağına inanıyoruz. Anlaşmadan sonra referanduma
gidilecek. Bu noktada şunu söylemek isterim. Bu, bizim, Türkiye'yle olan
diyaloğumuzda yeni bir önşart değildir; ama, bu, ortak çıkarımızdır. Dışişleri
Bakanınız Sayın Gül, burada, bu Parlamentoda şöyle demiştir: "Bu anlaşma,
davranışları etkileyen, bizlere ümit veren bir olgu olacaktır." gerçekten
öyle. Uzlaşmış ve birleşmiş bir Kıbrıs, uzlaşmış ve birleşmiş bir Avrupa'da çok
büyük bir güç olacaktır.
Önümüzdeki haftalarda,
eğer, Kıbrıs'taki iki toplumun liderleri ve iki ana ülkenin liderleri bir
çözümün ana temellerinde buluşurlarsa, o zaman, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa
Birliğinin kurumları, 3 Mayıs 2004 tarihinde Avrupa Parlamentosu toplandığı
zaman, ilk defa Türkçe ve Türk parlamenterler de orada olacak. Eğer, Annan'ın
önerdiği şekilde bir uzlaşmaya gidilirse, oraya gelen Kıbrıslı temsilcilerin
bir kısmı Kıbrıs Türk toplumundan gelecekler ve Türkçe olarak kendilerine
tercüme sunulacak, onların ihtiyaçlarına cevap verebilmek için Türkçe dilinde
hizmet sunulacak.
Gayet iyi anlıyorum,
sizin Meclisinizin anayasal görevleri var ve çözümle ilgili olarak kendi
görüşlerinize sahipsiniz. Bir soru sormak istiyorum, eğer, eşitlikçi, dengeli
bir çözüm ortaya çıkarsa, o zaman sizin de onlara tam destek vermenizi rica
ediyorum.
Yine, biliyorum ki,
yaptığım konuşmalardan, pek çok siyasî liderinizle yaptığım konuşmalardan
biliyorum, bu Büyük Millet Meclisinde birtakım endişeler var. Bazı Avrupa
Birliği üye ülkelerinde ortaya çıkan söylemler ve Avrupa Parlamentosu seçimleri
çerçevesi içinde Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılması konusunda ortaya çıkan
birtakım tavırlar ve söylemler var.
Burada, Ankara'da şu
mesajı vermek isterim: Avrupa Birliğindeki bütün siyasî liderlere sesleniyorum,
eğer, tartışma istiyorsak, demokraside tartışma yapmak çok iyi bir şeydir; ama,
tartışmalarımız sorumlu tartışmalar, dengeli tartışmalar olmalıdır, stratejik
tartışmalar olmalıdır. Ben, bir demokrat olarak tartışmadan kaçmıyorum. Sizler
de politikacısınız, siz de bunu biliyorsunuz, kamuoyunu yönlendirmek bizlerin
görevidir; siyasî liderlerin bir başka görevi de kamuoyunu dinlemek, onların
görüşlerini dinlemektir. Bu, önemli bir Avrupa tartışmasıdır, hatta vakti
geçmiş bir tartışmadır. İlk defa, Avrupa'da bu konunun tartışıldığını görüyorum.
Ben bu tartışmaları nasıl
yorumluyorum söyleyeyim size: Sizin Millî Marşınızın içeriğinde bunlar var,
diyor ki: Korkma korkma, tartışmalardan, kamunun tartışmasından korkma. Bu,
bizim siyasî sistemimizde ileriye doğru atılmış bir adımdır. Türkiye'nin
üyeliği konusunda farklı görüşler oldu bugüne kadar; ama, ilk defa ciddî bir
şekilde Türkiye konusuna insanların odaklandığını görüyoruz. Ciddî bir
yaklaşım... İlk defa oluyor bu. İkinci bir endişe daha var ki, pek çok kez
buradaki parlamenterler ve siyasî liderler bunu dile getirdiler. "Avrupa
Birliği bir Hıristiyan kulübüdür" şeklinde yapılan ifadelere ben ne
diyorum; Avrupa Parlamentosunun geçen seneki raporuna atıfta bulunarak
cevaplamak isterim. Oostlander Raporu vardı bildiğiniz gibi ve büyük bir
çoğunlukla oylandı. Burada, çoğunluğun yazdığı bir paragrafı dikkatinize sunmak
istiyorum: "Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliğinin siyasî değerlerinin
Yuda-Hıristiyan, Yahudi-Hıristiyan değerlere dayandığını bilmektedir; ancak, bu
evrensel değerlerin tekeli hiç kimsenin elinde değildir. Evrensel değerler
dediğimizde, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlık hakları, din
ve inanç özgürlüğü hiç kimsenin tekelinde değildir; dolayısıyla, çoğunluğunun
Müslüman olduğu bir ülke halkının da aynı değerlere inandığını, inanabildiğini
biz de biliyoruz." İşte, Avrupa Birliğinin verdiği cevap buydu.
Dolayısıyla, Avrupa Birliğinin, burada bahsedilen, Kopenhag Kriterlerine uymuş
herkese açık olduğunu ifade eden cümlelerdir bunlar.
Sizin ülkeniz, NATO üyesi
olarak, Avrupa'nın güvenliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Sizin ülkeniz, laik
bir demokrasidir, cumhuriyettir. Burada, Müslüman bir ülke olarak bir denge
kurdunuz, Atatürk'ün mirasını taşıyorsunuz. Bugün, sizin demokrasiniz,
modernleşmeye kendini adamıştır Sayın Başbakan Erdoğan'ın ifadesiyle. Sizin
ülkeniz 21 inci Yüzyıla hazırlanan Türkiye'dir. Atatürk'ün sizlere bıraktığı
vizyon çerçevesi içinde 21 inci Yüzyıla kendini hazırlayan bir ulustur bu.
Heyecanlı bir dönemdeyiz. Önümüzdeki aralıkta tarihle bir randevumuz var.
Sayın Başkan, sözlerimin
sonunda şunu söylemek isterim: Dün akşam Sayın Başkan Arınç'ın yemek davetine
katıldım. Avrupa Birliği temsilcisi büyükelçi de oradaydı. Masa başında, Avrupa
bayrağı bana soruldu; mavi rengin üzerinde 12 tane yıldız. Soru şuydu: Avrupa
Birliği genişledikten sonra bu 12 yıldız sayısı artacak mı? Amerika Birleşik
Devletlerinin bayrağındaki yıldızlar gibi, her katılan eyaletle yıldız sayısı
artacak mı? Hayır, 12 rakamını koruyacağız. Bugün bile, zaten, Avrupa Birliği üyesi
devlet sayısı 15. Peki, bu bayrağın sembolü nedir? Semboller önemlidir çünkü.
Mavi fon, kuzey gökyüzünü ifade ediyor. Sizin literatürünüzde ve İrlanda
literatüründe yıldızlar bizi hayal kurmaya, hayallerimize davet ederler.
Buradaki daire, dairenin üstünlüğü, uyumu ve birliği simgeler. 12 sayısı günün
saatlerini ve yılın aylarını sembolize eder. Dolayısıyla, birlik içinde, uyum
içinde, sürekli olarak ileriye doğru hareket. Tıpkı, Türkiye'nin dönen
dervişleri gibi, sürekli olarak doğruyu aramanın peşinde. Bu dairede, bu
sembolümüzde yıldızlar birbirine değmiyor, birbirinden ayrı, bağımsız.
Dolayısıyla, bu dairemiz açık. Bizim değerlerimizi gerçekten paylaşmaya hazır
olan taraflara açık. İşte, bayrağımızın sembolü bu. Elli yıl önce Strasbourg'da
1954 yılında Avrupa Konseyinde bu bayrak kabul edilmişti. Arşivlerde, o zaman
birtakım sorular sorulduğunu görüyoruz. O zaman da Avrupa'nın Yahudi-Hıristiyan
kökenlere dayandığını varsayarak, bu dairenin tam ortasında bir "haç"
işareti olmalı mı sorusu getirildi; Avrupa Konseyi buna "hayır" dedi;
çünkü, buradaki uyum içinde sürekli olarak ileriye doğru giden değerlere dayalı
boyutlarda herhangi bir bölme, bölücülük söz konusu olamaz. İşte, bu da size
açık seçik bir mesajdır.
Sözlerimin sonunda bir
kere daha sizlere teşekkür etmek istiyorum; bana çok önemli bir fırsat
verdiniz, Parlamentonuza davet ettiniz, sizlere hitap etme fırsatını verdiniz
ve reformlarınızda, modernleşmede çok önemli adımlar attığınızı size söylememe
izin verdiniz. Eminim bu yönde ilerleyeceksiniz; çünkü, bu, Türkiye için çok
önemli, Ankara Kriterleri için çok önemli ve sizin Avrupa Birliği katılımınız
için Kopenhag kriterleri için çok önemli. Bugün yaptıklarınız, Türkiye'nin 21
inci Yüzyıla hazırlanması için
yaptıklarınız, modern, reformcu Atatürk'ün mirasıdır. Cumhuriyetinizi reforme
ettiğinizde, sizler, Atatürk'ün düşüncelerinin mirasçılarısınız demektir.
Dolayısıyla, böylece, Avrupa Birliği adına, sizlere, seçtiğiniz bu yolda, bu
yönde başarılar dilerim.
Bir kere daha, beni davet
ettiğiniz için teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Cox.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.14
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.28
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, 61 inci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
V. - SORULAR VE CEVAPLAR (Devam)
A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI (Devam)
1.- Adana Milletvekili Sayın Atilla Başoğlu'nun, ülkemizdeki
yabancı askerî üslerin denetimine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/428) ve Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül’ün cevabı (Devam)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, birinci sıradaki soru, Sayın Millî Savunma Bakanı tarafından
cevaplandırılmış ve önerge sahibi Sayın Atilla Başoğlu, yerinden, kısa bir
açıklama isteğinde bulunmuştu.
Sayın Başoğlu, buyurun.
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) -
Sayın Bakanım, vermiş olduğunuz bilgiler için çok teşekkür ederim.
Tabiî, açıklamalarınız
-yanlış anlamayın, ama- düz, salt kâğıt üzerindeki ifadeler, bunların hepsi
güzel; ama, ben, Adanalıyım ve Adana'da, İncirlik Üssünün etrafında gayriresmî
çalışan antika tüccarları var ve ülkemizdeki birçok ören yerinden, maalesef,
buraya mal akımı olanca hızıyla devam ediyor. Bunlar da, bu dükkânlardan, çok
basit bir şekilde, üssün kapısından içeriye sokularak, daha sonra da havayolu
sevkıyatıyla yurtdışı ediliyor; bu, birinci problem.
Daha sonra, yine, üs
içerisinden, maalesef, üs mensuplarının, sualtı dalışları yaptığı, kamplar ve
dağlarda treking'e çıktığı gözleniyor ki, bunların da, herhalde, neler
yaptıklarının izlenmesinde fayda olacağını düşünüyorum.
Üçüncü olarak da, özür
dilerim, biraz gündemdışı ama, milletvekillerine, biraz evvel konuşan
saygıdeğer beyefendinin konuşma süresine yakın bir süre verirseniz,
dertlerimizi daha rahat anlatabileceğimizi tahmin ediyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Başoğlu.
2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Fransa'da
soykırımı temsil ettiği iddia edilen bir anıtın açılışı karşısında Türkiye'nin
tavrına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi
(6/429) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak
Sayın Bakan?.. Yok.
Bu önerge, üç birleşim
içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası
uyarınca yazılı soruya çevrilecektir. Önerge gündemden çıkarılmıştır.
Sayın Başoğlu, buyurun
efendim.
Süreniz 5 dakika.
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Fransa'da açılan Ermeni soykırımı
anıtıyla ilgili görüşlerimi bildirmek üzere huzurlarınızda bulunuyor, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
şüphesiz ki, bu konuda, tarihçi yahut diplomat bir arkadaşımız, çok daha
açıklayıcı, bilgilendirici ve doyurucu bir konuşma yapacaktır; ancak, bu
sıfatlardan ne birini ne de diğerini üzerinde taşıyan ben, sade bir Türk
vatandaşı olarak konuşacağım.
Şüphesiz ki, toplumları
etkilemek bilim adamlarının işidir; ancak, bu etkiden doğan tepkileri vermek,
sade vatandaşların ve siyaset adamlarının işi ve vazifesidir. Her ne kadar,
soru önergemi verdiğimden bu yana dokuz ay gibi oldukça uzun bir süre geçmiş
olsa da, bu tepkiyi, bugün, burada, kendi adıma, temsil etmiş olduğum
arkadaşlarım adına, sizlere vermeye çalışacağım.
Burada, asırlardır huzur
ve barış içerisinde yaşayan ve kavmi sadıka olarak adlandırılan bir halkın,
büyük devletlerin stratejileri ve tahrikleriyle, nasıl seyyar teröristlere
dönüştürüldüğünü irdelemek istemiyorum. Hele, Protestan, Katolik ve Ortodoks
kiliselerinin bu hadiselerdeki rolü, yurtdışına tahsil için gönderdiğimiz bazı
gençlerimizin, nasıl olup da, ülkelerine, güzel yurtlarına, bir Türk düşmanı
olarak döndükleri konusuna hiç değinecek değilim. Ne, Fransızların, Almanca
konuşan Alsasları 1939-1940 yıllarında nasıl zorunlu göçe tabi tuttukları ne
Cezayir'e medeniyet götürüşleri ve ne de Pearl Harbour Baskınından sonra,
Amerikalıların yörede yaşayan Japon vatandaşlarını nasıl zorla Mississipi
Vadisine göç ettirdiklerine değineceğim.
Bahsetmek istediğim
şudur: Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, ne yazık ki, dışpolitikayı, hükümetler
arasında yürütülen karşılıklı görüşmelerle gelişmeler kaydeden bir olgu olarak
görmüşlerdir. Oysa ki, dışpolitikanın, tek değil çift kulvarlı bir yapısı
olduğu, bir hükümeti etkilemek kadar o hükümeti işbaşına getiren halkları da
etkilemek gerektiği, ne yazık ki, hep dikkatlerden ve gözden kaçmış veya
kaçırılmıştır.
Yurt dışına çıkanlar sıklıkla
görmüşlerdir; akla gelecek hemen her yerde, Türkiye aleyhine propaganda ve
düşmanlık faaliyetleri, artan bir hızla devam etmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
gerçek ile gerçeklik farklı şeylerdir. Gerçekler somut, nesnel unsurlara
dayanırken, gerçeklikler toplumsaldır. Dolayısıyla, toplumsal olan bir şeyin
veri olmadığı ve kazanımla elde edildiği gözönünde bulundurulursa, onun,
toplumun kolektif zihninde ne şekilde oluştuğu, bir mücadele alanıdır ve
iktidar eliyle, iktidarların çıkarları doğrultusunda oluşturulmaktadır.
Toplumun yazılı, bedensel
ve sembolik dilinde kavramlara karşılık gelen göstergelerin, gösteren, yani,
dışsal ifade ve gösterilen; yani, bilincimizdeki imgelerin birleştirilmesiyle
oluşturulduğu ve anlamın bu ikisinin birleştirilmesiyle oluştuğu, dilbilimciler
tarafından ifade edilmektedir.
İşte, açık ve gizli
iktidarların, baskı aygıtları ve ideolojik aygıtlarıyla yaptıkları şey,
gerçekliklerini kurarken, "biz" ve "öteki" sınırlarını
nasıl çizdikleri ve ötekine nasıl bir anlam yükledikleridir.
İşte, son dönem
sosyologların bedenler üzerine değil de, kafalar üzerine kurulan iktidarlardan
bahsetmelerinin sebebi de budur. Artık her tarafta kabul edilmeye başlayan
Ermeni tasarıları yalanmış, dikilen anıtlar haksızmış, kimin umurunda; gerçekler
çarpıtılmış, toplumlar yalanlarla kandırılmış, kime ne. Soykırımcı gösterilenin
Türk göstereniyle birleştirilmesi sonucunda, yetişen kuşaklar, bunu, sorgulama
ihtiyacı hissetmeksizin kabullenecek. Bu yafta üzerimize yapışacak ve bu
yalana, hiçbir millî eğitimden geçmeksizin ortaya çıkan kendi çocuklarımız dahi
inanacaktır. Bu yalan, halen yapılmakta olduğu gibi, filmlerle, şarkılarla,
şiirlerle; yani, en masum görünen, ancak, en etkili silahlarla dünya kamuoyunun
bilincine ve bilinçaltına işlenecektir.
Paris Belediye Başkanı
Delanoe tarafından "bu anıt, soykırıma uğrayan 1 500 000 Ermeni'yi ifade
ediyor" ifadeleriyle açılan anıtı, dikilmesinden dokuz ay sonra kınıyorum.
Bu hata, bu ayıp, bu gecikme benim değil. Biz, Türk vatandaşı olarak, hükümetimizden,
bu propagandalara karşı daha etkili bir mücadele bekliyoruz; hükümetler
nezdinde yapılan lobi faaliyetlerinin yeterli olmadığını fark etmelerini,
Ermeni olaylarının tetikçilerini değil, azmettiricilerini kendi kamuoylarına
ifşa etmelerini bekliyoruz, Türk baskı gruplarını misillemeye davet etmelerini
bekliyoruz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Başoğlu,
konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.
ATİLLA BAŞOĞLU (Devamla)-
Tamamlıyorum.
...hadiseleri, daha
başlarındayken, bıçak gibi kesip atmalarını, artık ülkemizi ıvır zıvırla
uğraşan değil, büyük devlet politikaları yürüten bir konumda görmeyi
bekliyoruz.
Hükümetimizi, Ermeni
tezleri konferansını acilen düzenleyen ve yalanları, kurulduğu anda ortadan
süpüren bir kararlılıkta görmeyi bekliyoruz.
Her türlü iletişim
araçlarını, her türlü propaganda tekniklerini aktif ve profesyonelce
kullanarak, üzerimize yapıştırılmaya çalışılan bu yaftayı, bu kara lekeyi
temizlemelerini bekliyoruz.
Bekliyoruz, bekliyoruz,
bekliyoruz... Umarız, ölmeden, bizler de, sizler de, Yüce Milletimiz de, bir
şeyler görebiliriz; ama, hükümetimiz neyi bekliyor, bilemiyoruz.
Hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, sözlü
soruların 3 üncü ve 5 inci sıralarındaki sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin, birlikte cevap verecektir.
3- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, 4325
sayılı teşvikle ilgili Kanunun süresinin sona ermesi nedeniyle yeni bir
uygulama yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/430) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in cevabı
4- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, ek göstergesi
olmayan ve 1 derece verilmesi uygulamasından faydalanamayan memurlara ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/435) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali Şahin’in cevabı
BAŞKAN - 3 üncü sıradaki
soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
4325 sayılı Teşvik
Yasasının beş yıllık uygulama süresinin sona ermesiyle yapılacak yeni
yatırımlar için yeni bir uygulama getirilmemiş, bölgeler arasındaki
farklılıklar ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca, bazı bölgelerde yüzde 100 olan
yatırım indirimi, tüm bölgeler için yüzde 40'a indirilmiştir.
Bu uygulama, özellikle
doğu ve güneydoğuda yapılacak yatırımlara büyük bir darbe olmuştur.
Bu bölgelerimiz göçe
zorlanacak, istihdam yaratılmayacak, kendi kaderlerine terk edilecektir.
Bu uygulamayla, üretim ve
yatırım dengeleri bozulacak, ekonomideki büyüme hayal olacaktır.
Konunun ülkemiz açısından
ne derece önemli olduğunu bir kez daha dikkatinize getirirken, bu konuda yeni
bir uygulamanın getirilip getirilmeyeceğini bilgilerinize sunarım.
BAŞKAN - Diğer soru
önergesini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz
ederim.
Vezir Akdemir
İzmir
Devlet Memurları Kanunu
ile bunlara bağlı emekli, dul ve yetimlerimizin mağduriyetlerinin bir nebze de
olsa giderilmesi için, kadro şartı aranmaksızın ve öğrenim durumlarına
bakılmaksızın bir üst dereceye yükseltilmesi uygulaması 20.2.1979 tarihinde
2182 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, ayrıca, 22.9.1991 tarih ve 458 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyle yürürlüğe giren, bulunduğu derece ve kademenin bir
üst derecesine yükseltilme uygulaması daha önceki iktidarlar döneminde
yapılmıştır.
1- 22.9.1991 tarih ve 458
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin uygulama tarihinden sonra devlet memurluğuna
başlayan ve bunların dul ve yetimlerinin bulundukları derece ve kademeleri,
daha önce uygulandığı gibi, bir üst dereceye yükseltilemez mi?
2- Devlet Memurları
Kanununa bağlı memurlar ve bunlara bağlı dul ve yetimlerin mağduriyetlerinin
giderilmesi için 1 ilâ 4 üncü derecede bulunan memurlara verilen ekgösterge, 5
ilâ 15 inci derecede bulunan memurlara da, özlük haklarının düzeltilmesi için
verilemez mi?
BAŞKAN - Soru
önergelerini cevaplamak üzere, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın
Mehmet Ali Şahin; buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
önce, Malatya Milletvekili arkadaşımız Sayın Aslanoğlu'nun sözlü sorusunu
cevaplandırmak istiyorum.
Sayın Aslanoğlu,
Başbakanımız tarafından cevaplandırılmasını istediği bu soru önergesini, bundan
aşağı yukarı on ay önce vermiş. Biraz önce de okunduğu gibi, 4325 sayılı Teşvik
Yasasının beş yıllık uygulama süresinin sona ermesiyle, yapılacak yeni
yatırımlar için yeni bir uygulama getirilmediği, özellikle, bu durumun Doğu ve
Güneydoğu Anadoluda yapılacak yatırımlara büyük bir darbe olacağı hususunu
gündeme taşımışlar.
Siz değerli milletvekili
arkadaşlarımız da yakinen biliyorsunuz; bundan aşağı yukarı iki ay kadar önce,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 5084 sayılı Kanunu kabul etti. Bilindiği gibi, bu
kanun, yatırımların ve istihdamın teşviki amacıyla bazı kanunlarda değişiklik
yapılması hakkında bir kanundu; 29 Ocak 2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisinden geçti ve 6 Şubat 2004'te de Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girdi. Bu kanunun amacı, bazı illerde vergi ve sigorta primi teşvikleri
uygulamak, enerji desteği sağlamak ve yatırımlara bedelsiz arsa ve arazi temin
etmek suretiyle yatırımları ve istihdam imkânlarını artırmak şeklinde ifade
edildi. Sayın Aslanoğlu'nun gündeme getirmiş olduğu bu boşluğu bu kanunun önemli
ölçüde dolduracağını ve özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadoluda bir yatırım
seferberliğinin başlayacağını umut ediyoruz. Diliyorum ki, bu kanun amacına
ulaşır ve gerçekten, Türkiye'de, yatırımların ve istihdamın teşviki konusunda
başarılı olunur.
İzmir Milletvekili
arkadaşımız Sayın Vezir Akdemir, önemli bir konuyu gündeme getirdi. 1979
yılında 20 Şubatta Türkiye Büyük Millet Meclisinden 2182 sayılı Kanun çıkıyor;
yani, yirmibeş yıl önce. Bu kanun, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olan personelin, yani, devlet
memurlarının, ayrıca, ölmüşlerse, bunların varsa dul ve yetimlerinin müktesep
derece ve kademelerine 1 derece ve kademelerine, bir defaya mahsus olmak üzere,
1 derece ilave edilmesi imkânını getiriyor. Soru önergesinde de ifade edildiği gibi,
kadro şartı aranmıyor, öğrenim durumu dikkate alınmıyor. Bu uygulanmış.
Aradan oniki yıl geçmiş,
1991 yılına gelmişiz, bu sefer de demişler ki: "1979 yılından önce kamuda
çalışan memurlarımız bu haktan istifade ettiler, 1979'dan sonra 1991 yılına kadar
memurluğa girmiş olanlara da 1 derece verilmesi lazım. Mademki daha öncekilere
verildi, bunlara da verilmesi lazım." 1991 yılında da, yine, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununa bir geçici madde eklenmek suretiyle, demek ki, oniki
yıl içerisinde devlet memuru olan kişilere, yeniden, 1 derece daha verilmiş.
Şimdi, sorun şu: Sayın
Akdemir "Şu anda 2004 yılındayız, 1991'den bu yana onüç yıl gibi bir zaman
geçmiş, bu onüç yıl içerisinde kamuda görev almış olan devlet memurlarına,
bunların dul ve yetimlerine de 1 derece vermeyi hükümet düşünüyor mu" diye
bir soru yöneltiyor. Belki haklı olarak değerlendirilebilir.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir şey verdiğimizi düşünelim. Sanıyorum bir on yıl sonra, yine, 2004
yılından sonra memurluğa girmiş olanlar da aynı taleple gündeme gelecekler.
Biz, böyle bir uygulamayı, doğrusu, yüzeysel bir tedbir olarak, günü kurtarma
tedbiri olarak değerlendiriyoruz, biraz da palyatif bir tedbir olarak
değerlendiriyoruz. Peki ne yapacaksınız? Bir haftadır burada görüşmekte olduğumuz
kamu yönetimiyle ilgili kanun tasarısı esnasında arkadaşlarımızın sormuş olduğu
sorulara verdiğim cevapta da ifade etmiştim. Şu anda memurlar ve diğer kamu
görevlileri hakkında bir kanun tasarısı hazırlanıyor. Memurlarımızın, yani
kamuda görev yapan personelimizin malî ve sosyal haklarını düzeltecek, bu tür
yüzeysel ve palyatif tedbirlerle değil, köklü olarak düzeltecek bir çalışma
içerisinde olduğumuzu belirtmek istiyorum. Bu konudaki çalışmayı hükümet olarak
da biz yapmıyoruz. Bu çalışmayı TODAİE'ye, yani, Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsüne verdik. Onlar, üniversitelerimizde, özellikle memur
sendikalarımızla ve o sendikalarımızın bağlı olduğu konfederasyonlarla da bir
çalışma yaparak Nisan ayının 15'i veya 20'sine doğru bize bu taslağı getirecekler.
Gerçekten 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 1965'ten beri çokça değişikliğe
uğradı. İşte, demin söyledim, birkaç ek madde ilave edilmiş, onun önümüze
getirdiği bir sorunu tartışıyoruz. Bu değişikliklerle, bir öğretim üyesinin
tabiriyle, âdeta yamalardan oluşan bir bohçaya dönmüş olan 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu yerine yeni bir kanun koyalım, memurlar ve diğer kamu
görevlileri hakkındaki bir kanun olsun. Aslında böyle bir taslağı, biz, Devlet
Personel Başkanlığına hazırlatmıştık; bir taslak var. Belki, TODAİE, bu taslağı
da esas alarak bir çalışma yapacak. Bizim kendilerinden isteğimiz şuydu:
Özellikle memurlarımızın en çok şikayetçi olduğu konu, aynı statüde, aynı
tahsili yapmış olan kişiler arasındaki ücret ve maaş uçurumları... Çokça maaş çeşidi
var. Yani, bu konuda "eşit işe eşit ücret" falan deniyor; ama, bunu
son derece dejenere eden bir uygulama, bir tatbikat var.
Bütün bu sorunları belki
tamamen çözmek mümkün değil; ama, büyük ölçüde çözebilecek olan bir yasal
çalışma için böyle bir görev verdik TODAİE'ye. İnanıyorum ki, ciddî bir
görüşme, ciddî bir çalışma sonucunda bu problemleri önemli ölçüde giderecek bir
taslak gelir Bakanlar Kuruluna; biz de, çalışır, çok kısa sürede, belki mayıs
ayı içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etme imkânı buluruz.
Böylece, memurlarımızın, diğer kamu görevlilerinin malî ve sosyal haklarıyla
ilgili bu yasayla ciddî bir iyileştirme yaparız diye umut ediyorum. Hükümet
olarak bu konuda kararlıyız. Büyük bir ihtimalle birkaç ay içerisinde bu tasarı
Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelecektir ve bu sorunları orada çözmeyi
amaçlıyoruz.
Her iki arkadaşımıza da
soruları sebebiyle çok teşekkür ediyorum; hepinize saygılar sunuyorum efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Bakanıma teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, hiç
ümitvar olmayın; bu yasa işlemeyecektir; hiç ümitvar olmayın. Ben, sizin
ümitlerinizi kırmak istemiyorum. Buradaki tüm milletvekili arkadaşlarımın,
sadece vicdanına sesleniyorum. Hepsi, yasa çıktıktan sonra illerine gittiler;
hepsi, illerinde görüştüler; sanayicilerle görüştüler, odalarla görüştüler. Bu
yasa, sadece 6 ilde işleyecektir Sayın Bakanım. Ben, İstanbul'da 400 Malatyalı
işadamıyla toplantı yaptım; 1 tanesi de, bu yasa çıktı diye, bu yasanın içinde
Malatya'ya gideceğim demedi. Bu yasa, sadece 6 ilde işleyecek. Bu yasayla bazı
illerin sosyal dengelerini de bozacağız. Örneğin, Adana'da fabrikası bitmiş bir
sanayici, Osmaniye'de fabrika yeri alıyor, bitmiş olmasına rağmen. Denizli'de
bir sanayici, acaba Afyon'un Dinar İlçesinin köyünde bir fabrika yapabilir
miyim diyor. Bir kere, bu açıdan bazı sosyal dengeleri de bozacak.
Süre beş yıl; beş yıllık
süreyle, hiçbir sanayici gitmiyor Sayın Bakanım. Ciddî bir yatırımın
planlanması, programlanması iki yıldır Bakanım; üç yıl için biz gitmeyiz
diyorlar. Birinci handikabı bu.
İkinci handikabı, Düzce
dururken -ulaşım yönünden çok yakın; sosyal yönden birtakım imkânlar varken-
ben Hakkâri'ye gitmem diyor. Onun için, bu yasa sosyal dengeleri... Hakkâri'ye,
doğudaki Şırnak'a, Van'a, birtakım illere, bu yasayla kimse gitmez Sayın
Bakanım, burada kademeli uygulamaya geçilmediği sürece. Bu yasa iki açıdan...
Yasanın özü çok doğru; yasa, Türkiye'de, ilk defa, üretime teşvik veren bir
yasa. Özü çok doğru; ama, yasanın uygulama yönünden çıkarılış şekli,
Türkiye'deki sosyal dengeleri bozacak şekilde planlanmıştır, süre açısından ve
illere göre kademe getirilmediği için. Adana'daki sanayici, en yakın
Osmaniye'ye gidiyor. Siz, Şırnak'a kimseyi gönderemezsiniz Sayın Bakanım.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen toparlar mısınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Bitiriyorum.
400 sanayiciden 1 tanesi
bile, Malatya'ya kimse geleceğim demedi. 400 kişi topladım Sayın Bakanım.
Onun için, hiç ümitvar
olmayın. Yasanın özü çok doğru. Bu yasanın uygulanış şekli olarak; yeni bir
yasayla, yani, bu yasaya ilave bir yasayla, en kısa sürede, tekrar, bu yasanın bu yönüyle düzeltilmesi
lazım. Sayın Bakanım, aksi halde, kesinlikle ümidinizi korumayın, bugünden
kaybedin.
İkincisi : İçborç,
maşallah, 200 katrilyon oldu. Artık, şuraya bir levha asalım: Bu ülkenin
içborcu 31.1.2004 itibariyle 200 katrilyon Türk Lirasına ulaşmıştır.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
çok kısa bir açıklama... Yani, onun için, keseceğim mikrofonunuzu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Bitiriyorum.
Sayın Bakanım, onun için,
içborç sorununa çözüm bulmadan bunların hiçbiri olmaz, bu yasa işlemez. Bir kez
daha, ne olursunuz... Ben, o sizin güzel ümitlerinizi kırmak istemezdim; ama,
işin başında kırayım Sayın Bakanım.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
teşekkür ediyorum.
Sayın Akdemir, çok kısa
lütfen... Beni, tekrar, ikaz etmek zorunda bırakmayın; çünkü, çok kısa bir
açıklama emrediyor İçtüzük; kitap şekline
dönüşmesin.
Buyurun.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Tabiî, konuşmamı kısa keseceğim. Zaten, Sayın Bakan
sorumun cevabını verdi; ama, çok iyi niyet çerçevesinde soruyu cevaplandırdı.
Kendisine teşekkür ediyorum; ama, günün koşullarına baktığımız zaman, yıllar
içerisinde geçmiş süreye baktığımız zaman, pek o kadar da iyi niyetli olmamak
gereklidir. Yasaların ne zaman çıkacağının, ne zaman yürürlüğe gireceğinin
kesinliği yoktur.
Sayın Başkan, bana göre,
bu sorumun cevabı, en kısa sürede, memurlarımızın maaşlarını iyileştirecek bir
şekilde, bir nebze de olsa, söz konusu olan soruyu cevaplandırmak şekliyle bir
uygulamaya geçerlerse, seviniriz diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Aslanoğlu, umudunuzu kaybedin
dedi. Umut kaybolduğu yerde hiçbir şey yapılmaz. Henüz, yasa daha yeni
yürürlüğe girdi; uygulamasını ve tatbikatını daha görmedik. kuşkusuz ki, biz de
izleyeceğiz. Biz, herhangi bir işadamını kolundan tutarak herhangi bir yere
göndermeyiz; biz, teşvik için bunları çıkardık. Uygulamaya bakacağız; eğer,
aksayan yönler olursa, Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama organı ve kuşkusuz
ki, Hükümet, gerekli müdahaleleri yapar; ama, çok iyi niyetlerle, biz,
Türkiye'de yatırımı teşvik etmek için bu yasayı yürürlüğe koyduk; şimdi
uygulamasını bekliyoruz, gözleyeceğiz.
Çok teşekkür ederim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Yasanın amacına dikkat ederseniz...
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
5- İzmir Milletvekili Vezir
Akdemir'in, İzmir-Karşıyaka İlçesinin SSK hastanesi ihtiyacına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/434) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı
6- İzmir Milletvekili
Vezir Akdemir'in, isteğe bağlı sigortalıların prim borçlarına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/437) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı
7- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, Bağ-Kur ve SSK
prim borçları için ödeme kolaylığı sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/484) ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 4, 7 ve 35 inci sıralardaki sorulara Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu birlikte cevap verecektir.
Soru önergelerini
sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından sözlü
olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Vezir Akdemir
İzmir
600 000 nüfusu olan
İzmir'in Karşıyaka İlçesinde yaşayan halkın büyük çoğunluğu emekli olan yurttaşlarımızdan
oluşmaktadır. İlçenin en büyük sorunu, sosyal sigortalar hastanesinin olmayışı.
Küçük çapta bir poliklinik mevcut olup, bu da, nüfus oranına göre, gelen
hastalara yeterli hizmeti verememektedir. Bu nedenle, vatandaşlarımız mağdur
olmaktadır.
1- 600 000 nüfusu olan,
İzmir'in ilçesi olan Karşıyaka'da bulunan SSK polikliniğinin yatak kapasitesi
ve mevcut sağlık elemanlarından doktor, hemşire ve hastabakıcı sayısı nedir? Bu
ilçenin nüfus sayısı gözönünde bulundurulduğunda yeterli hizmeti verebiliyor
mu?
2- İlçenin mevcut nüfusu
gözönünde bulundurulduğunda vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için büyük
yatak kapasitesine sahip, cerrahî müdahalelerin yapıldığı, tam kapasiteli
hastane yapılması bir zaruret olup, yeterli hizmeti verebilecek bir hastane
yaptırmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından sözlü
olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Vezir Akdemir
İzmir
İsteğe bağlı olarak
sigortalılıklarını sürdüren vatandaşlarımız, 20.6.1987 tarih ve 3395 sayılı
Kanunun 85 inci maddesine göre, isteğe bağlı sigorta primlerini alt ve üst
sınır arasında belirtilen miktar üzerinden ödemektedirler.
Süresinde ödenmeyen
primler, 6183 sayılı Amme Alacakları Kanununa göre, gecikme zammıyla tahsil
edilmektedir. İsteğe bağlı sigorta primi ödeyen vatandaşlarımız, genellikle
hiçbir sosyal güvencesi olmayan işsiz vatandaşlarımızdan oluşmaktadır.
1 - 3395 sayılı Kanunda
öngörülen malullük, yaşlılık ve ölüm gibi isteğe bağlı sigortaya bağlı olan
vatandaşlarımızın belirlenen miktar üzerinde ödedikleri sigorta primleri
ekonomik güçleri zayıf olduğundan dolayı prim taksitlerini zamanında
ödeyemediklerinden dolayı gecikme zammına tabi tutulmaktadır. Anapara ve buna
bağlı gecikme zammı hesaplandığında yüklü miktar teşkil etmektedir. Bu
vatandaşlarımızın birikmiş borçlarını ödeyebilmeleri için, hesaplanan gecikme
zammının belirli bir miktarının kaldırılarak, kalan borçları ise taksite
bağlanamaz mı?
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirttiğim
soruların Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması hususunu arz ederim.
Saygılarımla.
Fahrettin
Üstün
Muğla
Ekonomik krizin en çok
etkilendiği kesimler bilindiği üzere, esnaf, çiftçi, memur ve işçi kesimidir.
Bu kesim her zaman mağduriyet içerisinde olmuş ve olmaktadır. Bu meyanda, 58
inci ve 59 uncu hükümetle çeşitli kesimlere getirilen af ve ödeme kolaylığından
yararlananlar olmuş; fakat Bağ-Kurlu ve SSK'lı yurttaşlarımıza herhangi bir
imkân tanınmamıştır.
1- Bağ-Kur prim borçları
olan vatandaşlarımıza herhangi bir ödeme kolaylığı sağlanacak mı?
2- SSK prim borçları olan
vatandaşlarımıza herhangi bir ödeme kolaylığı sağlanacak mı?
BAŞKAN - Sayın
Başesgioğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle Sayın Üstün'e ve Sayın Akdemir'e soruları için çok
teşekkür ediyorum. Tabiî, soruların ikisi 2003 yılında verildiği için, bir
manada, güncelliğini de yitirmiş oldu; ama, ben, izninizle, yine, yaptığımız
yasal değişiklikleri de ifade ederek soruları cevaplayacağım.
Sayın Üstün, Bağ-Kur ve
SSK prim borcu olan vatandaşlarımıza herhangi bir ödeme kolaylığı getirilip
getirilmeyeceğini sormuşlar sorularında. Yine, aynı şekilde, Sayın Akdemir de,
isteğe bağlı sigortalıların prim borçları ve gecikme zamlarının ödeme kolaylığı
ve taksitlendirilmesine ilişkin bir soru yöneltmişler Bakanlığımıza.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, 4956 ve 4958 sayılı Yasalarla, hem Sosyal Sigortalar Kurumunda
hem de Bağ-Kurda, bu kuruluşlara birikmiş prim borcu olan vatandaşlarımıza ödeme
kolaylığı getirdik. Bu yasaların çıktığı günden itibaren, bugüne kadar, borç
yapılandırma programı içerisinde Kuruma müracaat eden vatandaşlarımız birikmiş
borçlarını taksitlendirdiler ve büyük ölçüde de bu programa uygun olarak
borçlarını -hem cari hem de birikmiş borçlarını- ödemeye devam ediyorlar.
Bu çerçevede, Sosyal
Sigortalar Kurumunda 398 000 işveren ve isteğe bağlı sigortalımız 3,4 katrilyon
lira borç yapılandırma taahhüdünde bulundular; Bağ-Kurda ise, 421 000
vatandaşımız, yaklaşık 1,5 katrilyon liralık bir borç yapılandırma taahhüdünde
bulundular. Yani, hem SSK'da hem de Bağ-Kurda, yaklaşık 5 katrilyon liralık bir
borç yapılandırma programını, bu sözünü etmiş olduğum kanunlarla birlikte,
gerçekleştirmiş olduk. O günden bugüne kadar da, isteğe bağlı sigortalılar da
dahil olmak üzere, taahhüt ettikleri borç yapılandırma programı çerçevesi
içerisinde, sigortalı vatandaşlarımız, birikmiş borçlarını bu kurumlara ödemeye
devam ediyorlar.
Tabiî, konuyu fazla
dağıtmak istemiyorum. Sosyal Sigortalar Kurumunun, Bağ-Kurun, daha doğrusu
sosyal güvenlik kurumlarının prim alacaklarının affedilip edilmeyeceği,
edilecekse hangi konsept içerisinde edileceği çok tartışılması gereken bir
konu. Ben, zaman zaman, bu konudaki görüşlerimi kamuoyuyla paylaştım. İzninizle,
burada da, kısaca şöyle özetlemek istiyorum:
Sosyal Sigortalar
Kurumunun ve Bağ-Kurun alacakları, aslında, bizatihi kamu alacağı değildir;
vatandaşın, işverenin ve işçimizin ödeneklerinden kestiğimiz paralardır.
Devlete veyahut da Kuruma, yönetilmesi için, değerlendirilmesi için teslim
edilmiş paralardır. Dolayısıyla, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur
alacaklarını, herhangi bir kamu alacağı gibi görmek mümkün değildir. Bu manada,
bu konudaki bir af tasarrufunda, kamunun yetkisi olduğu kanaatinde değilim.
Ayrıca, af, etik
itibariyle, sisteme düzgün prim ödeyen sigortalıların cezalandırılmasıdır;
onlara adil davranmamak adına da, savunulacak bir tarafı olmadığını bir kez
daha ifade etmek istiyorum.
Evet, yine, Sayın
Akdemir'in, İzmir Karşıyaka İlçemizle ilgili bir sorusu söz konusu. Karşıyaka
İlçemiz, malum, İzmir'in büyük ilçelerinden biri, yaklaşık 275 000 civarında
aktif ve pasif sigortalımızın bulunduğu ve bizim de sağlık hizmetlerini bir
dispanser aracılığıyla karşılamaya çalıştığımız bir ilçemiz. Bu dispanserimizde
-o da sorulmuş, onu da cevaplayayım- bugün itibariyle, sağlık personeli ve
idarî personel olarak toplam 92 kişi çalışmaktadır. Bu dispanserimizde, günlük
poliklinik sayımız 1 100 civarındadır.
Elbette, bu kadar yoğun
bir sigortalı nüfusa, bu fizikî imkânlarla ve bu kadroyla hizmet etmek mümkün
değildir. Kurumumuz, bu ihtiyacı gördüğü için, 2003 yılında, İzmir
Karşıyaka'ya, 400 yataklı bir sağlık tesisi yapılması için Planlamaya teklifte
bulunmuştur; ama, malum tasarruf tedbirleri dolayısıyla, 2003 yılında, bu
öneri, yatırım programına girmemiştir.
Biz, bu ihtiyacın elan
devam ettiği inancındayız, sizinle aynı kanaati paylaşıyoruz. Yalnız,
izninizle, şunu da ifade edeyim; artık, kamu sağlık tesislerini ortak kullanım
projesine geçtiğimiz için, eğer o bölgede kamu sağlık tesislerindeki yatak
kapasitesi yeterliyse, benim, SSK olarak, ille ki yeni bir hastane yapma
inadında, ısrarında bulunmam, bu ülkenin kaynaklarını çarçur etmek demektir.
Onun için, bundan sonra,
Sağlık Bakanlığıyla birlikte, Karşıyaka'da diyelim, Bornova'da diyelim, kamunun
sağlık tesisleri bu ihtiyaca cevap verecekse, biz, bu planlarımızı da revize
etmeyi düşünüyoruz.
Kaldı ki, 1 Ocak
tarihinden itibaren -ki, İzmir'de, 1 temmuz tarihinden itibaren kamu sağlık
tesislerini ortak kullanmaya başladık- SSK'lılarımız devlet hastanelerine
gidebiliyorlar; Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve yeşil kart mensupları da, aynı
şekilde, müsait olan Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinde muayene ve tedavi
olabiliyorlar. Bu önemli bir açılım, 1 Ocaktan itibaren bütün Türkiye çapında
ortak kullanım projesini başlattık.
SSK açısından diğer bir
önemli çalışma da, gönüllü mesai uygulamasına başlanacak SSK hastanelerinde.
Doktorlarımızın, mesai sonrası, cumartesi de dahil olmak üzere, hastalarımıza
hizmet vereceği ikinci bir uygulamayı da kısa zamanda başlatmak istiyoruz.
Yine, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinde bir ayı aşan ameliyat randevusu
olduğu takdirde, yapılacak paket anlaşmalar çerçevesinde, bu hastalarımızın da,
özel sağlık kuruluşlarında -cerrahî branşlarda- muayene ve tedavilerine imkân
sağlayacak bir çalışma içerisindeyiz.
Aynı şekilde, bu paket fiyatlar üzerinde anlaşma sağlanabildiği takdirde,
üniversite hastanelerimizden de, Sosyal Sigortalar Kurumu mensuplarımızı
yararlandırmayı amaçlayan bir çalışma içerisindeyiz.
Aynı şekilde, ilaç
konusunda, 24 saat açık eczane uygulamasına da Ankara'da başladık; çok yakında
İstanbul ve İzmir'de de 24 saat açık duracak, burada hizmet verecek
eczanelerimizi de hizmete koyacağız. Dediğim gibi, bu uygulamaya Ankara'da
başladık, İstanbul ve İzmir'de de başlayacağız.
Bütün bunlardan amacımız,
statüsü ne olursa olsun, ister Bağ-Kurlu ister SSK'lı ister Emekli Sandığı
mensubu olsun, bütün vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerinden eşit bir şekilde
yararlanmasını sağlamaktır. Sağlık Bakanlığıyla birlikte gerçekleştirdiğimiz bu
projeler, bizi, belli bir noktada genel sağlık sigortasına götürecektir. Bütün
nüfusu kapsayacak genel sağlık sigortası kapsamı içerisinde, vatandaşlara eşit,
etkin, kaliteli bir sağlık hizmeti sunma imkânını hep birlikte yakalayacağız.
Sorularınız için ve bana
açıklama fırsatı verdikleri için değerli milletvekillerime ve Yüce Genel Kurula
çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Akdemir, buyurun.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce, Sayın Bakana,
açıklamalarından dolayı çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanın da dediği
gibi, Karşıyaka'da küçük bir dispanser olarak hastalara hizmet veren bir
hastanemiz var; ama, çok yetersiz bir hastane olduğu herkesçe de bilinmektedir;
nüfusu 600 000 olan Karşıyaka'ya yeterli değildir.
Sayın Bakanımız, şimdi
"diğer kuruluşlardan da yararlanabilirler" diye ifade etti; ama,
devlet hastanesi de aynı durumdadır, küçük bir hastanedir, yeterli değildir.
Yani, Karşıyakamıza bir devlet hastanesi, bir de SSK hastanesi acilen
gereklidir; bunu belirtmek istiyorum.
Diğer soruma gelince de;
isteğe bağlı sigortalılarla ilgili konuydu. İsteğe bağlı sigorta primi ödeyen
vatandaşlarımızın çoğu işsiz insanlardır, elinde iş imkânları olmayan,
gelirleri çok düşük olan insanlardır. Bu isteğe bağlı prim miktarı, son
dönemlerde çok yüksek bir rakam olarak tespit edildi. O nedenle, bu rakamın hem
yüksek oluşu hem de gecikme cezalarının çok yüksek bir faizle hesaplanmasıyla,
ödemeler o şekilde tespit edilmiştir. Bu geciken ödemelerin faizlerinin
düşürülmesiyle ilgili bir sorumuz vardı. O nedenle, Sayın Bakan bunu tekrar bir
gözden geçirirse seviniriz. O faizlerin çok yüksek olduğunu, ödeme sıkıntısı
yaşadıklarını vurgulamak istiyoruz.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akdemir.
Sayın Bakanım, ilave
edeceğiniz bir şey var mı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlarım; isteğe bağlı sigortalılar konusunda bir çalışmamız devam ediyor
Genel Müdürlüğümüzde, gerek prim oranındaki artış ve gerekse isteğe bağlı
sigortalılığın diğer durumlarıyla ilgili. Çalışma bittiği zaman, inşallah, Yüce
Meclisle ve kamuoyuyla paylaşma imkânını bulacağız. Yani, dikkatimizde ve
önceliğimizde olan bir konu, isteğe bağlı sigortalıların durumu.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sözlü sorular
cevaplandırılmıştır.
8. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Türkçe
konusunda yayımlanan bir genelgeye ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/436) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu önerge, üç birleşim
içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası
uyarınca yazılı soruya çevrilecektir. Önerge gündemden çıkarılmıştır.
Sayın Gazalcı, buyurun.
Sadece 5 dakika... Süre
uzatımına gitmeyeceğim.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, 1 dakikayı da aldınız ve yarım dakika da bitti zaten.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, 5
dakika yeterli; buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tümünüzü saygıyla
selamlarım.
Denetim hakkımızı
kullanıyoruz. O yüzden, zaman açısından daralmayalım.
16 Nisan 2003 tarihinde
"Yaşayan Türkçemiz" adlı, valiliklere ve Bakanlık birimlerine Sayın
Millî Eğitim Bakanlığı bir genelge gönderdi. Bu genelgede "doğu
dillerinden, batı dillerinden gelen, derlediğimiz kelimeler -genelgeyi aynen okuyorum-
zamanla Türkçeleşmiş, artık, bizim malımız olmuştur" diyor Sayın Bakan.
Devam ediyor "yabancı kökenli kelime ve kavramların birlikte var olması,
dilimiz açısından bir zenginliktir" diyor genelgede. Millî Eğitim Bakanı
dil konusunda öncü rolü oynar, o yüzden de, yazışmalarda ve yayınlarda, yaşayan
Türkçe'nin kullanılmasını -yaşayan Türkçe de doğudan, batıdan gelen, yabancı
kökenli, dilimizdeki sözcükleri de varsayıyor- bunu yaparken -Sayın Bakan
Bostancıoğlu zamanında- dilimize özen gösterelim, Türk Dil Kurumunun yazım
kılavuzunu ölçü alalım, Türkçesi varsa, yabancı sözcükleri kullanmayalım diye
Sayın Bostancıoğlu bir genelge çıkarmış; sözde, o genelgeyi ortaya çıkararak,
Sayın Bakan, bu yaşayan Türkçe tartışmasına giriyor ve diyor ki, o sözünü ettiğim
sözlerden sonra: "'Ulus' kullanabilirsiniz, 'millet'i de kullanırsınız;
'özgürlük' kullanabilirsiniz, 'hürriyet'i de kullanırsınız; 'egemenlik',
'hâkimiyet' kullanırsınız; 'bağımsızlık', 'istiklal', bunların hepsi bizim
sözcüklerimizdir."
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Atatürk, dil konusuna bağımsızlık açısından yaklaşmıştır. 1932'de
Dil Kurumunu kurduktan sonra, ulusal duygu ile dil arasındaki bağı söyledikten
sonra "ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Ulusu, dilini
de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır" demiştir. Yani, bu dil
tartışması, biliyorsunuz, genç kalemlerden başlayarak cumhuriyet döneminde
sürmüş ve Atatürk, buna, köklü, özerk bir dil kurumu ile -sonradan onun da
özerkliğini ortadan kaldırmışız- bir yön, yöntem getirmiştir ve Türkçe
karşılığı varsa bir sözün, yabancı sözcüklerin kullanılmamasını istemiştir.
Şimdi, Sayın Bakan
kapıları açıyor Millî Eğitim Bakanı olarak; diyor ki: "Hepsini
kullanabilirsiniz; bunların hepsi bizim malımızdır."
Değerli arkadaşlar, o
zaman, dilde özleşmenin, dilin ulus olmadaki öneminin, hiçbir anlamı kalmaz,
böyle bir şey olmaz. Hepsi bizim malımız değil. Avrupa da böyle düşünmüyor;
Almanya da, Fransa da... Onlar da kendi dillerini zenginleştirmek için, ya
sözcük ortaya koyuyorlar ya da halktan derliyorlar.
Bakın, dilde özleşme
başladığı zaman, Türkçemizde, Arapça ve Farsça kökenli sözcükler yüzde 50
oranındaydı, bugün, bu oran azalmıştır; ama, dilde kirlenme, son zamanlarda,
özellikle Batı'dan gelen sözcüklerle artmıştır. Bakın işyerlerinin adlarına;
sanki Türkiye'de dolaşmıyorsunuz, başka bir ülkede gibisiniz; yani, bir dil
kirlenmesi yaşanıyor. Şimdi, Sayın Bakan da diyor ki: "Bunların tümü bizim
malımızdır; istediğinizi kullanabilirsiniz." Bu, bir yanlış yaklaşımdı;
soru önergemde onu ortaya koydum.
Değerli arkadaşlar
"TÜBA" diye bizim bir bilimsel kuruluşumuz var. Sakın ola ki, TÜBİTAK
gibi, onun da çanına ot tıkamayın. O Türkiye Bilimler Akademisi, çok güzel,
sözcükler üzerinde çalışmalar yapıyor. En son 26-27 Aralık 2003'te, İzzet
Baysal Üniversitesinde bu konuda bilimsel bir toplantı yapmış ve orada, bakın
ne diyor: "Eğitimde ve yayınlarda Türkçe karşılığı olan terimler
kesinlikle Türkçe olarak kullanılmalıdır." Bakın, Sayın Bakanın
söylediğinin tam tersini bir bilim kurulu ortaya koyuyor. "Karşılığı
olmayan terimlerin Türkçe karşılığının bulunması için yaygın çaba
gösterilmelidir. Eğer Türkçe karşılığı yoksa, onu da bulmalıyız" diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Tamamlarım Sayın Başkanım.
Devam ediyor TÜBA:
"Türkçeye yeni giren yabancı terimler sürekli bir biçimde izlenmeli ve en
kısa zamanda karşılıkları önerilmelidir." Bakın, bir bilim kurulunun
önerisi bu.
Değerli arkadaşlar, o
yüzden, Millî Eğitim Bakanlığından öncü olmasını isteriz; ancak, Türkçe
konusunda -kendisi keşke olsaydı, dil konusunda birçok şey söyleyeceğini
biliyorum, ama- böyle bir tartışmaya Millî Eğitim Bakanı kişisel olarak
girebilir. Milletvekiliyken, sık sık, Bostancıoğlu'nun o genelgesi üzerine
konuşma yapmış; ben bir araştırma yaptım. O, öyle düşünebilir; ama, bizim asıl
zenginliğimiz, dil konusunda, Türkçemizin sözcüklerinden oluşur, yabancı
sözcüklerden değil. O yüzden, bu genelgeyi ben yanlış buldum; bir kere daha,
bilim adamlarına, bilimsel kuruluşlara inceletmeli; o doğrultuda çocuklarımıza
telkinlerde bulunmalıdır diyorum; tümünüze saygılar sunuyorum efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Ben teşekkür ederim Sayın Başkan, sağ olun efendim.
9.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Bor'da sanat
evi ve müze olarak kullanılacak tarihî ev projelerine ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından sözlü soru önergesi (6/446) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle
konuşması
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Bu önerge, üç birleşim
içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası
uyarınca yazılı soruya çevrilecektir. Önerge gündemden çıkarılmıştır.
Sayın Eraslan, buyurun.
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Meclisimizin iki görevi
var; biri yasa yapmak, diğeri de denetim görevi. Ne yazıktır ki, 22 nci Dönem
Meclisimizde denetim görevi, İktidar Partisinin olağanüstü gündem
belirlemeleriyle âdeta işletilmez hale geldi. Aylar önce verdiğimiz soru
önergeleri, on ay sonra, dokuz ay sonra, sekiz ay sonra, üç birleşimde
cevaplanamadığı için, sayın bakanlar buna gerek bile görmediği için, yazılı
soruya çevriliyor. Yazılı soruda da, iki satır bir şey yazılıp gönderiliyor;
işte, programa alınmamıştır, yapılmamıştır... Sözlü sorudan amacımız, neden
yapılamayışına iki çift laf söylemek, niye alınmamasına iki çift laf söylemek;
ama, bu olanak da, ne yazık ki, kullandırılmıyor.
Şimdi, Niğde'ye yatırım
programında hiçbir şey yok. Her ne kadar Sayın Başbakan seçim meydanında çok
şeyler vaat ediyor, ama, bu vaat ettikleri şeyleri sorunca, ona benzer şeyler
sorunca, bunun aslının olmadığını anlıyoruz, söz uçar misali. Unutulmuş bir
ilin milletvekiliyiz. Ne kültüründe ne tarımında ne sanayiinde, yatırım
programında doğru dürüst bir şey var; hiçbir şey yok; ama, her şey varmış gibi
gösteriliyor.
Burada, Bor'da
bağışlanmış bir tarihî evin -kültür ve sanat evi olması için- durumuyla ilgili
olarak on ay önce sorduğumuz -yani, çok fazla masraf isteyen bir husus da
değil- bir soru bile cevaplandırılmıyor. Bu şekilde nasıl olacak; onu
bilemiyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
10.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in,
Diyarbakır'daki yeni telefon santrallarının ne zaman hizmete açılacağına
ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/447) ve Devlet Bakanı
Mehmet Aydın’ın cevabı
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan? Burada.
Soru önergesini
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun,
Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Muhsin Koçyiğit
Diyarbakır
Başta Diyarbakır'ın
Çermik İlçesi Gürüz Köyü olmak üzere, Diyarbakır genelinde 13 telefon santralı
binası yapılmış, şebeke hatları çekilmiş ve altyapısı tamamlanmış
bulunmaktadır.
Soru: Söz konusu telefon
santrallarına ödenek tahsis edilerek, topraklama işlemini ve elektrik
bağlantısını gerçekleştirmek suretiyle en geç ne zaman halkın hizmetine açmayı
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır Milletvekili
Sayın Muhsin Koçyiğit'in Ulaştırma Bakanına yönelttiği sözlü soruyu
cevaplandırmak için huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi, saygıyla selamlıyorum.
Diyarbakır Telekom İl
Müdürlüğüne bağlı Çermik-Gürüz, Pınarlı, Armutlu, Dikyol ve Bayat,
Çüngüş-Gökçepelit, Bismil-Çakallı, Karagöz, Eğil-Yatır, Kulp-Narlıca
merkezlerine tahsis edilen telefon santrallarının topraklama ve elektrik
bağlantıları tamamlanmış ve hizmete sunulmuştur.
Kulp-Başbuğ,
Silvan-Boyutlu ve Kumgölü santrallarının devreye alma çalışmaları ise devam
etmekte olup, bunların da çok kısa zamanda gerekli işlemleri yapılarak hizmete
sunulması planlanmıştır.
Yüce Heyetinizi, tekrar,
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın Koçyiğit, buyurun.
MUHSİN KOÇYİĞİT
(Diyarbakır) - Sayın Başkan, Sayın Bakan gerekli bilgileri verdi; kendilerine
teşekkür ediyorum.
Ben bu soruyu geçen sene
mayıs ayında, onbir ay önce sordum. O zaman, 13 santralın tümü, hizmete susamış
durumda bekliyordu, ödenek falan yoktu. Bu soru önergesinden sonra, gelişen
süre içerisinde bunların 11 tanesi hizmete açıldı; bu nedenle, kendilerine
teşekkür ediyorum. Geriye 2 tane telefon santralı kaldı; inşallah, bunlar da en
kısa sürede hizmete açılır.
Bakan Beye buradan,
tekrar, teşekkürlerimizi iletiriz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koçyiğit.
Sayın milletvekilleri,
soru önergesi cevaplandırılmıştır.
Sözlü sorulara ayrılan
süre tamamlandığından, alınan karar gereğince gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3. Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı, Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakeresini
erteliyoruz.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının müzakerelerine devam edeceğiz.
4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden
Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa
Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Komisyon ve Hükümet
bulunmadığından, tasarının müzakerelerini erteliyoruz.
Spor Müsabakalarında
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporlarının
müzakerelerine başlıyoruz.
5.- Spor
Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları
(1/699) (S. Sayısı: 392) (X)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 392 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 392 sıra sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet
ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısının geneli hakkında Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Tasarının genel
değerlendirmesine girmeden önce, izin verirseniz, geçen hafta ile bu hafta
arasındaki ya da geçen hafta, yoğun çalışmalar ve yoğun Cumhuriyet Halk Partisi
direncine rağmen yasalaşan Kamu Yönetimi Yasası ile...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Yasalaşmadı daha!..
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - ... bugünkü tasarıdaki anlayış farklılıklarına kısaca değinmek
istiyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisinin muhalefet yapış şeklinde üç unsur, sürekli, esas olarak bizi
yönlendirmekte ve yasa tasarılarına karşı bu anlayışla, bu değerlendirmeyle
hareket etmekteyiz. Bunlardan birincisi, Cumhuriyet Halk Partisinin siyasî
anlayışıdır. Kendi siyasî anlayışımız doğrultusunda, Meclise gelmiş olan yasa
tasarılarında en doğru, en uygun olanı bulmak, yaratmak ve bu konuda İktidar
Partisine doğruları ifade etmek suretiyle, en doğru yasanın çıkmasına katkı
koymak amacıyla gayret gösteriyoruz. Yalnız, Cumhuriyet Halk Partisinin bu
siyasî anlayışını temelde güçlendiren, esasında ülke ve toplum menfaatlarıdır.
Yani, Cumhuriyet Halk Partisinin siyasî anlayışı eşittir ülke menfaatları,
eşittir geniş kitlelerin ve toplumun menfaatı. Bu anlayışımızı tamamlayan
üçüncü unsur, yasa tasarılarındaki hukuka uygunluktur. Hukuka uygun
bulmadığımız birçok yasa tasarısında, Mecliste üzerimize düşen muhalefet
görevini o anlamıyla yerine getirmeye çalıştık ve Meclise ifade edemediğimiz ya
da oy çoğunluğu nedeniyle Adalet ve Kalkınma Partisinin Grubunu ikna
edemediğimiz hususlarda, hukuka uygun olmayan konularda ilgili mercilere gittik
ve sanırım, pek de küçümsenmeyecek oranda, bu mercilerde, Cumhuriyet Halk
Partisinin siyasî görüşü ve haklılığı bir şekilde kanıtlanmış oldu.
Bugün, gündemimizdeki
Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine İlişkin Yasa
Tasarısını, İktidar Partisinin sunduğu bu tasarıyı, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak uygun bulmaktayız; ancak, tasarının bazı bölümlerinde birtakım
değişikliklere ihtiyaç duyulmakta. Bu ihtiyaçları, biz, altkomisyonda görev
yaptığımız sürece ifade ettik, Adalet Komisyonunda bir kez daha ifade ettik;
ama, her nasılsa, gözden kaçmış birkaç husus var ve bugün, yasa tasarısı o
şekliyle Meclisin huzuruna getirilmiş oldu.
Şimdi, burada, kapsamı
belirleyen 3 üncü maddede, yayın kuruluşlarının tanımlanmadığını görmekteyiz;
bunu, altkomisyonda da görüşmüş olmamıza rağmen, her nasılsa, gözden kaçtığını
düşünüyorum. Mevcut yasal düzenlememizi, olabildiğince araştırma yaparak gözden
geçirdim. Mevcut Basın Yasamızda da, bu konuda, herhangi bir yayın kuruluşu
tanımı yok. Oysaki tasarımızda, yayın kuruluşlarına yönelik birtakım
kısıtlamalar ve bu kısıtlamalara karşı verilecek cezalar var. Hal böyle olunca,
3 üncü maddeye bir değişiklik önergesiyle, yayın kuruluşlarının tanımını ilave
etmemiz, onu eklememiz gerektiği düşüncesindeyiz.
Arkadaşlar, yine, bu
tasarımızda, ülkemizde pek alışık olmadığımız özel güvenlik güçlerinin, özel güvenlik
oluşumunun yaratılması ve spor alanlarında, müsabakalarda, bu özel güvenlik
birimlerinin, güvenliği temin yönünde, genel güvenliğe hizmet etmesi söz
konusu.
Biz, bu hizmeti yapacak
olan özel güvenlik birimlerinin herhangi bir şekilde yanlış bir uygulama
yapmamaları konusunda çok ciddî çekincelere sahiptik. Belki, benzetme çok
sağlıklı bir benzetme olmayacak; ama, birtakım eğlence yerlerinde veya özel
kişilerin korunmalarında bu koruma görevini yapan özel kişilerin, yasadışı
uygulamalarda bulunduklarını, vatandaşlarımızı inanılmaz cebirlerle
hırpaladıklarını, örselediklerini ve dövdüklerini sık sık duyuyoruz ya da
görsel basında izliyoruz. İstedik ki, bu özel güvenlik birimleri, bu anlamda,
bir yanlışlığa neden olmasınlar. İşte, bu nedenle, hükümet tasarısında, özel
güvenlik birimlerini kulüplerin kurması yolunda bir açılım vardı; ama, biz, bu
özel güvenlik kuvvetlerinin kulüpler tarafından kurulmasını değil, yasalar
tahtında kurulmuş özel güvenlik şirketlerinden hizmet alınması suretiyle yerine
getirilmesi konusunda altkomisyonda ve komisyonda uzlaştık ve özel güvenlik
biriminin tasarıda bu şekliyle yer almasının doğru olacağını düşündük. Böylece
de, özel güvenlik birimlerinden doğabilecek sakıncaları mümkün olduğunca
bertaraf etmeye çalıştık.
Yine, tasarıda, özellikle
müsabaka alanlarının dışında özel güvenlik birimlerinin halkla doğrudan temas
etmesini önlemenin tedbirlerini almaya çalıştık. Bu birimler, sahanın
içerisindeki görevlerde çalışacak; ancak, saha dışında, o stadyum çevresindeki
alanlarda özel güvenlik birimlerinin görev almamasının doğru olacağı
düşüncesinden hareket ettik ve yasal düzenlemeyi bu yönüyle yaptık.
Bu arada, 21 inci
maddede, gözden kaçan çok ilginç bir husus olmuş. 21 inci maddede, 15 inci
maddede belirtilen beyanlarda bulunan spor yöneticileri, idareciler, taraftar
dernekleri vesaire denildikten sonra, bir de "sporcuları" sözcüğü
geçiyor; yani, bu kitlenin hepsi, 15 inci maddede belirtilen suçları
işlerlerse, 21 inci maddeye göre tecziye edilecekler; ama, 21 inci maddede "tecziye"
sözcüğü ifade edilirken "spor müsabakalarını seyirden men cezası"
diye geçmişiz. Oysaki, eğer, sporcular da beyanatlarından ötürü ceza
göreceklerse, tecziye edileceklerse, herhangi bir sporcuya, spor müsabakasından
men şeklinde bir ceza vermek mümkün değil; eğer, bu şekilde algılarsak, men'i
dile getireceğiz; ama, spor yapmasını ve sahaya çıkıp top oynamasını
engelleyebilecek bir hüküm bu maddede yer almamış. O nedenle, bir değişiklik
önergesiyle, 21 inci maddenin bir kez daha ele alınması gerekiyor ve sporcular
yönünden verilecek olan cezanın, diğer idareci ve benzeri kadrolardan farklı
bir ceza olarak belirlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Hükümet tasarısında eksik
kalan bazı hususlardan biri de, sahalarda atılan sloganların nitelikleriyle
ilgiliydi. Burada, hakaret, küfür, sövme ve karşı taraf kulüp taraftarlarını
kışkırtıcı beyanlar esas alınmışken, daha sonra komisyonumuzda, buna, dil, din,
ırk, mezhep, etnik ayırımcılık ve hatta, daha da geneliyle siyasî ayırımcılığa
yönelik eylemleri de katmış bulunuyoruz, bunları da suç niteliği kapsamına
almış bulunuyoruz.
Değerli milletvekilleri,
yalnız, bu tasarının oluşumu sırasında bir şey dikkatimi çekti, o da şu: Yayın
kuruluşlarına verilecek olan cezada; yani, yayın kuruluşlarının kışkırtıcı
amaçlı davranışları sonunda onların da cezalandırılmasına yönelik birtakım
hükümler mevcuttu; tasarı komisyonumuza ilk geldiğinde hapis cezası söz
konusuydu. Yayın kuruluşlarına hapis cezası verilmesinin uygun olmayacağı
düşüncesiyle, alt komisyonda, bu cezayı, meslekten men cezası olarak
değiştirdik; ama, daha sonra olayın boyutu bir kez daha değişti ve meslekten
men cezasını da kaldırarak para cezasına dönüştürdük.
Bakın, bunu para cezasına
dönüştürürken, aklıma, her fırsatta şu kürsüde söylediğimiz bir iddiamızın
doğruluğu geldi; bunu o komisyonda gözlemledik. Nasıl gözlemledik arkadaşlarım;
her fırsatta söylüyoruz, özellikle, bir yasa teklifi hazırlanırken, o konunun
tarafları ve ilgilileriyle görüşmeden, onların görüşlerini almadan bir teklif
tanzim eder getirirsek sağlıklı olmaz ve tarafları bütünleştirici, toplumun
onayını alıcı bir teklif niteliğinde olmaz. Bu iddiayı o gün komisyonda gördük.
Biz, basına verilecek olan men cezasını biraz daha aşağıya çekmeye çalışırken,
o anda, orada hazır bulunan basın emekçisi birkaç arkadaşımız, Komisyon
Başkanımızın da anlayışı tahtında "eğer, böyle bir men cezası uygulanırsa,
hepimiz ekmeğimizden oluruz. İki ay, üç ay, dört ay gibi bir süre, bir
eylemimizden ötürü bizi meslekten men ederseniz; o basın kuruluşu, bizi işten
çıkarma hakkını elde eder ve biz basın emekçilerinin çoğu da işsiz
kalırız" diye bir ifadede bulundular. Bu ifade, komisyonda hep birlikte
değerlendirildi, uygun bulundu ve yasa metninden bu husus da çıkarıldı.
Tasarıda uygun olan bir
madde de, bu yasayla elde edilecek idarî para cezalarından doğacak kaynaklara
yönelik.
Arkadaşlar, bu
kaynakların belirli bir fonda toplanması ve düzenlenecek yönetmelikle, bu
fondaki paraların yüzde 50'sinin Engelliler Federasyonuna, geri kalan yüzde
50'sinin ise, fair play kurallarına uygun hareket eden amatör spor kulüpleri
ile okul sporlarının geliştirilmesine hizmet etmek üzere tahsisine karar
verildi. Böylece, bir taraftan özürlü vatandaşlarımızın spor yapmada önünü açma
şansını elde edeceğiz; diğer yandan okul sporlarının ve amatör kulüplerin biraz
daha güçlenmesine imkân sağlamış olacağız.
Yalnız, bu tasarıda bir
eksik daha kaldı. Sporda şiddetin, sadece yasaklarla önlenmesinin mümkün
olacağına inanmıyoruz. Bunun yanında, ne olursa olsun, bu şiddeti yaratmaya yönelik
taraftar kitlelerinin eğitilmesi çalışmalarının mutlaka yaygınlaştırılması ve
gerekli eğitim çalışmalarının yönetmelikle düzenlenmesi gerekir. Bu konuda,
tasarının 9 uncu maddesinde, sadece taraftar derneklerinin böyle bir görevi
var; ama, ben, kulüp idarecilerinin, federasyonların ve bu tasarı kapsamında
kalan kurumların hep birlikte böyle bir eğitim çalışmasını yerine getirmeleri
gerektiğine inanıyorum.
Bu saydıklarımın sonunda,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ilke anlamında, 392 sıra sayılı bu yasa
tasarısını onayladığımızı ve katkı koyduğumuzu ifade etmek istiyorum; ancak,
izin verirseniz, seçimlerin çok yaklaştığı şu günlerde, seçim atmosferine
girildiğinde, birtakım yanlış ifadelerin, yanlış beyanların, gerek yöresel
ortamlarda gerekse Türkiye genelinde ifade bulmaya başladığını üzülerek
gözlemlemekteyiz. Bunların bir tanesi benim yöremde oldu. Bir milletvekili
arkadaşımız, konuşma yaptığı bir ortamda aynen şu sözleri sarf etti:
"AKP'ye oy vermeyen belediyeler beş yıl müddetle hükümetten destek
alamazlar." Tekirdağ yerel basınında bu konu önemli yer tuttu. Ben, seçim
atmosferine girdiğimiz bu dönemde, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup
milletvekili arkadaşlarımın özellikle hassasiyet göstermelerini ve hükümet olma
avantajının, Demokles'in kılıcı gibi, yörelerimizdeki vatandaşların başlarına
inecek şekilde tutulmasını doğru bulmuyorum, ahlakî de bulmuyorum. Eğer, yerel
seçimlerde, Adalet ve Kalkınma Partisi haricinde bir başka siyasî partinin
seçimi alması halinde, hükümet anlayışı olarak o belediyelere hizmet ve destek
vermemeyi taahhüt ediyorsanız, bunu, lütfen, bu yerel seçimler bildirgesine
alınız, halkımıza, bunları, partinin görüşü olarak ifade ediniz; o zaman biz de
gerekli cevabı o şekilde verelim; ama, yörelerimizde, bu tarz bir ifadenin
kullanılmasını ben doğru bulmuyorum.
Bir ikinci husus da, hiç
umulmadık, beklenmedik bir söz! Bunu basında okudum, şok oldum dersem, inanın,
tamamen doğru bir tanımlama olur.
Basındaki söz şöyle:
"Cumhuriyet Halk Partisinin kökleri bereketsiz." Bu sözü sarf eden
değerli arkadaşımız da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan.
Arkadaşlar, bu sözün,
benim anladığım anlamıyla, muhtemelen sizlerin de anlayacağınız anlamıyla bir
tek ifadesi var; Cumhuriyet Halk Partisinin kökleri işe yaramaz.
Bugünün Cumhuriyet Halk
Partisiyle ilgili olarak eleştiri yapmak mümkün, muhalefet görevinde
eksiklikler var demek mümkün. Bu tür ifadelerin siyasî bir yarış içinde
söylenmesini anlarım; ama, Cumhuriyet Halk Partisinin köklerine laf söylenmesi,
bu ülkeyi kuran Cumhuriyet Halk Partisinin köklerine kadar uzanması demektir.
Yani, bu ülkenin kuruluşuna kadar uzanıp, bereketsiz bir ülke kurma anlamını
taşıyacak bu talihsiz sözlerin bir dil sürçmesi olduğu düşüncesiyle ve zaman
içinde mutlaka telafi yoluna gidileceği düşüncesi tasarıyla ilgili görüşlerimi
sizlere ifade etme fırsatı buldum; Yüce Meclisi sevgilerimle selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
AK Parti Grubu adına,
Konya Milletvekili Sayın Harun Tüfekci; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HARUN TÜFEKCİ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; Spor
Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Yasa Tasarısı üzerinde
AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hükümet tasarısı olarak
Millî Eğitim Komisyonundan ve İçişleri Komisyonundan geçerek Adalet
Komisyonumuza gelen ilgili yasa tasarısı alt komisyonumuzda uzun boylu
tartışılmış, uzman kişileri dinleme fırsatı doğmuştur. Öncelikle, UEFA Asbaşkanı
Şenes Erzik Bey olmak üzere, spor yazarları, spor müdürleri, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün yetkilileri, İçişleri Bakanlığının ve Emniyet Genel
Müdürlüğünün yetkilileri olmak üzere, birçok uzman kişi dinlenilmiştir.
Yıllardır tartışılan, ancak
bir türlü yasal mevzuat haline getirilemeyen böylesine önemli bir konuda ilgili
olabilecek herkese tasarı gönderilmesine rağmen, maalesef, yeterli bilgi
aktarımı gerçekleşmemiştir. Komisyonlarda görüşülen ve kamuoyunun gündeminde
olan bu konuya yazılı ve görsel basında, medyada, spor programlarında yer
verilmemesini ve kamuoyunda tartışılmamasını da büyük bir eksiklik olarak
görmekteyiz. Tasarı yasalaşmadan, kendilerinden istenildiği halde görüşlerini
bildirmeyenlerin, tasarının yasalaşmasından sonra konuyu tartışmaya açmalarını
veya acımasızca eleştiri getirmelerini hakkaniyete uygun bulmuyoruz.
Uluslararası uygulamalar
ile özellikle futbolun beşiği olan İngiltere ve Hollanda gibi ülkelerdeki spor
müsabakalarındaki uygulamalar dikkate alınmış olup, Türkiye şartlarında
uygulanabilir bir yasanın hazırlanması için elimizden gelen gayreti göstermiş
bulunuyoruz. Tabiî, çok mükemmel bir tasarı hazırlandığını da iddia etmiyoruz,
mutlaka eksiklikleri vardır; ancak, ilk defa Türkiye gündemine gelen böylesine önemli
bir yasa tasarısı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü öncülüğünde hazırlanmış ve
komisyonlara gelmiştir. Buralarda yine değişik tartışmalar yapılmak suretiyle,
bu şekilde, gayretli bir çalışmayla Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Parti
üyelerinden oluşan Adalet Komisyonunda bu tasarıyı belli bir çerçeveye
oturtmaya gayret ettik.
Spor Müsabakalarında
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısıyla ne hedeflenmektedir,
ne gibi düzenlemeler getirilmektedir; bu konu üzerinde durmak istiyorum. Son
yüzyılda spora olan ilginin artması, sporun profesyonelce ve organizeli
yapılmasının ardından kurumsallaşmasını ve eğlence aracı olmakla birlikte, para
kazanılan bir sektör olmasını da sağlamıştır. Spor dünyasındaki bu hızlı
gelişme, haliyle, sorunları da Arka arkaya sıralanmıştır.
Spor alanında gelişen
olaylar, sporcuların ve ilgililerin haklarının korunması ve sportif alanlarda
ortaya çıkan düzensizlik ve şiddet olayları, basit bir asayiş sorununun
ötesinde, kamu menfaatının gerektirdiği yeni düzenlemeler yapma gereğini de
doğurmuştur. Özellikle, futbol ve taraftar kitlelerince izlenen diğer spor
dallarında, spor yöneticileri ve medyanın olumsuz tutumundan kaynaklanan
profesyonel futbolculara yönelik şiddet ve saldırılar, futbolcuların ve diğer
ilgililerin kişilik haklarının ihlali ve hatta ortadan kaldırılması sonucunu
doğuran eylemlerin önlenmesi ve ortadan kaldırılmasına yönelik kamusal
önlemlerin ve cezaî yaptırımların yaşama geçirilmesi gerekliliğini ortaya
koymuştur.
Taraftarların, maddî
değeri olan madenî paraları, kendilerine göre değersiz addettikleri karşı takım
sporcularına veya hakeme atmaları bile, esasen, sporda fanatizm ve holiganizmin
geldiği noktayı göstermektedir. Bu örnek dahi, sporcuların ve ilgililerin can
güvenliği konularının salt ulusal bazda değil, uluslararası alanda da sporun
temel sorunu olarak algılanması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Spor, kitlelerin eğlence
ve stres attıkları bir alan olarak ortaya çıkmış, bu arada, kazanç kapısı bir
sektör haline gelmesiyle, belirli kesimler tarafından hedefinden saptırılmak
suretiyle, şiddetin kol gezdiği, toplumun ailesiyle beraber spor alanlarına
gitmeye çekindiği, seyir güvenliği ve keyfinin ortadan kalktığı bir alan haline
gelmiştir. Bu gelişmeler, kamuoyunda ciddî bir rahatsızlığı da beraberinde
getirmiştir.
Sporun temel amacı,
insanın beden ve ruh sağlığını geliştirmek, iradesini güçlü kılmak ve toplumda
kardeşlik ve dayanışma duygusunu yaygın hale getirmektir. Sporun bu özelliği,
sportif faaliyet ve organizasyonların, sporun ruhuna ve spor ahlakına uygun,
centilmenlik duyguları içerisinde cereyan etmesi, yaygın bir sosyal beklentiyi
de gündeme getirmektedir.
Buna yönelik uluslararası
normlara uygun Avrupa sözleşmeleri imzalanmış, ayrıca, Anayasamızın 59 uncu
maddesinde de, sporun kitlelere yayılması teşvik edilmiştir. Yönetmeliklerin,
UEFA'nın uluslararası futbol karşılaşmasına dair uygulamalarına paralellik
göstermediğinin anlaşılması, futbol müsabakalarında şiddet ve düzensizliğin
önlenmesiyle ilgili geniş kapsamlı yeni bir tasarı hazırlanmasını zorunlu
kılmıştır.
Sportif suçların
işlenmesinde, spor kulüplerinin, taraftar derneklerinin, taraftar
temsilcilerinin, medyanın, kulüp başkanlarının ve sporcuların, suç işleyen
kişileri teşvik veya tahrik konusunda
önemli rol aldıkları tespit edilmiştir. Bu nedenle, işlenen suça karşı verilen
ceza da, suçu işleyen kişiyle birlikte kulüp, dernek ve işle ilgili diğer
kişilerin de cezalandırılmasını, yani, kısaca, kolektif ceza verilmesi esasını
zorunlu olarak belirlemiştir, ki, kulübünü seven bir taraftarın, mutlaka,
kulübü zarar görmesin diye daha dikkatli, daha itinalı davranması zorunluluğu
da böylece yasal mevzuatın ruhuyla, inşallah, kendini göstermiş olacaktır.
Spor müsabakası yapılan
alanlara patlayıcı, parlayıcı, yanıcı, yakıcı, kesici veya delici maddeler ile
taş, metal gibi fırlatılabilecek ve kişileri yaralayıcı sert cisimler ve
tehlike arz edebilecek diğer maddelerin sokulması yasaklanmış, bu eylemi
işleyenler hakkında seyirden men cezası
ile idarî para cezası da getirilmiş, hatta, daha da ileri gidildiği zaman, ona
ilişkin hapis cezasının da öngörülmesi gündeme getirilmiştir.
Spor alanlarında sağlık
ve güvenlik ile her türlü düzenlemeyi yapma görevi evsahibi kulübe verilmiştir.
Seyirci ile müsabakanın yapıldığı yer arasına tel örgü, duvar ve bariyer gibi
fizikî engeller konulabileceği gibi, il spor güvenlik kararıyla, bu engellerin
kaldırılması da söz konusu olabilecektir. Temennimiz, Türkiye'de tel örgülerin
kaldırıldığı, Avrupaî tarzda spor müsabakalarını izleme imkânını hep beraber
yakalamaktır.
Spor alanlarında
seyircilerin oturma yerlerinin, numaralandırılması, koltuk sayısı kadar bilet
bastırılması ve kapasitenin üstünde seyirci alınmaması öngörülmüştür. Spor
alanlarında güvenliğin sağlanması için gerekli teknik donanımların kurulması
zorunlu hale getirilmiştir. Ayrıca, koltuk sayısı kadar bilet bastırmayla
beraber, numaralandırmayla beraber, isme de bilet basılması yönünde, yani, isme
bilet verilmesiyle alakalı bir çalışma düşünülmüş; ama, Türkiye şartlarında
erken olduğu düşünüldüğü için, bunun, bu anlamda, ileriki bir aşamada
değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
Spor müsabakalarına giriş
için, sahte, kullanılmış, tahrif edilmiş veya benzer şekilde hazırlanmış olan
müsabaka biletlerini satan, satılmasına aracılık eden, bu biletleri basan veya
satışa hazırlayan kimselere altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ve her bir
bilet için de 250 000 000 lira ağır para cezası verilmesi öngörülmektedir.
Ayrıca, seyir alanlarına
kapasitesinden fazla seyirci alınması veya bilette yazılı fiyatın üstünde satış
yapılması halinde, kulüplerin maddî durumları dikkate alınarak, maddî
durumlarıyla orantılı, bir ölçüde satmış oldukları kombine biletler de dahil,
ona göre idarî para cezası getirilmiş; yani, her kulübün maddî gücüne göre
idarî para cezasıyla karşı karşıya kalması yönünde, altkomisyonda böyle bir
çalışma da gerçekleştirilmiştir.
Spor kulüpleri, güvenliği
sağlamaya yetecek sayıda özel güvenlik elemanı hizmeti satın almaya yetkili
kılınmıştır. Böylece, saha içinde, öncelikle, güvenliğin sağlanması ve şiddetin
önlenmesi hususunda spor kulüplerinin oluşturduğu özel güvenlik güçlerince
tedbirlerin alınması zorunluluğu getirilmiş; ancak, eğer, bu özel güvenlik
güçleri tedbirleri almada yetersiz kalırsa, kolluk kuvvetlerinin sorumluluğu
anlamında mutlaka müdahale etme durumu da gündeme getirilmiştir.
Emniyet teşkilatı
tarafından fanatizmin önlenmesi, faillerin tespiti, eylemlerin
delillendirilmesi, verilen cezaların takibi ve bu kanuna aykırı eylem ve
davranışların engellenmesi amacıyla bilgi bankası oluşturulmuş ve toplanan
bilgilerin her üç ayda bir ilgili federasyona bildirilmesi zorunluluğu
getirilmiştir.
Evsahibi spor
kulüplerinin sorumlulukları, federasyonların görev ve sorumlulukları ile
taraftar dernekleri ve taraftar temsilcilerinin görev ve sorumlulukları yasayla
tanımlanmıştır.
Müsabakanın yapılacağı
yerde veya yakın çevresindeki yollarda, meydanlarda, caddelerde veya benzeri
yerlerde, toplutaşım araçlarında, umuma açık diğer mekânlarda, ferdî veya toplu
olarak, rakip takım ile taraftarlarını ve ilgili kulüp başkan ve
yöneticilerini, antrenörünü ve sporcularını, hakemleri ve diğer ilgilileri söz
veya hareketlerle aşağılayıcı, tahrik ve taciz edici kötü söz niteliğinde
slogan atılması ve çirkin tezahüratta bulunulması yasaklanmış, bu suçu
işleyenler hakkında idarî para cezası ile seyirden men cezası getirilmiştir.
Âdeta, spor sahalarını, tribünleri, kendi içlerindeki kötü sözleri sarf etmek
için bir deşarj aracı olarak görenlerin, artık, bundan sonra, böyle bir ortamda
kötü söz sarf etmesinin önlenmesi adına önemli bir çalışma yapılmıştır.
Spor kulübü başkan ve
yöneticilerinin, idarî veya teknik personelin ve diğer ilgililerin, yazılı veya
görsel medyaya, kendi taraftarlarını kışkırtıcı, hakemleri, rakiplerini veya
taraftarlarını tahrik edici veya aşağılayıcı beyan vermeleri yasaklanmıştır. Bu
suçu işleyenler hakkında, seyirden men cezası ile idarî para cezası
öngörülmüştür.
Spor müsabakalarını canlı
olarak yayımlayan yayın kuruluşu ile diğer yazılı ve görsel yayın kuruluşunun,
bu kanunun amacına aykırı nitelikte, afiş, pankart, söz, fiil ve davranışları
yayımlaması, kulüplerarası husumete veya suça teşvik edici eylem ve
davranışlarda bulunması, eleştiri amacı dışında aşağılayıcı yorum ve haber
yapılması yasaklanmıştır.
Spor ahlakına aykırı,
tahrik edici, aşağılayıcı, dil, din, mezhep, ırk, cinsiyet, etnik ve siyasî
ayırımcılığa yönelik söz sarf edilmesi veya bu mahiyette afiş ve pankartların
müsabaka alanına veya yakın çevresine asılması halinde, idarî para cezası da
ayrıca öngörülmüştür.
İşledikleri fiillerle
müsabakanın yapıldığı spor alanının zarara uğramasına sebebiyet veren kişilere,
seyirden men cezasıyla birlikte idarî para cezası öngörülmüş, zarara sebebiyet
veren taraftarların mensubu bulunduğu kulüplerden, zararın tazminiyle beraber,
ayrıca, aynı misilde, aynı miktarda idarî para
cezasının da tanzim edilmesi yönünde bir karar verilmiştir.
Bu kanun kapsamında,
verilecek olan hürriyeti bağlayıcı cezaların da para cezasına çevrilmesi veya
tecil edilmesi önlenmiştir. Böylece, yasanın caydırıcı olması için, bir ölçüde,
Avrupa'daki ağır şartlara biraz daha yaklaşmış böyle bir düzenlemeyi getirmeye
gayret ettik.
Bu kanuna aykırı
eylemlerde bulunanlar hakkında, spor güvenlik kurulunun resen veya kendisine
gelen şikâyet ve ihbarlar üzerine yapacağı inceleme sonucunda, mahallin en
büyük mülkî idare amiri tarafından, bu kanundaki idarî para cezalarının veya
tedbirlerin uygulanması öngörüldü. Cezalara karşı, ayrıca, tebliğden itibaren
yedi gün içerisinde idare mahkemesine başvurma hakkı da, suçu işleyen kişilere
verilmiş oldu.
Belki de, bu yasa
tasarısının en önemli düzenlemesi, idarî para cezalarının, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü bünyesinde açılacak özel bir hesaba yatırılması ve hesaptaki bu
paranın yüzde 50'sinin Engelliler Spor Federasyonu ile engelliler kulüp ve
faaliyetlerine, yüzde 50'sinin de fair play kurallarına uygun hareket eden
amatör spor kulüpleri ile okul sporlarının geliştirilmesi için kullanılacak
olmasıdır. Bu, inşallah -inanıyoruz- bir ölçüde, bu tür engellilerin ve fair
play anlamında kendini geliştirmeye gayret eden spor kulüplerinin önünü
açmamıza vesile olur.
Hazırlanan bu yasa
tasarısının, ülkemizde, sporun, uluslararası normlara uygun, insan sağlığı ve
ruh yapısını geliştirici, birlik ve beraberliği pekiştirici, millî duyguları ve
centilmenlik hislerimizi artırıcı yasal mevzuatlar manzumesi olmasını temenni
eder, Türk sporu için hayırlı olmasını dilerim.
Spor Müsabakalarında
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Yasa Tasarısına AK Parti Grubu olarak
olumlu oy vereceğimizi belirtir, Yüce Heyeti saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tüfekci.
Saygıdeğer
milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.15
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, 61 inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
392 sıra sayılı kanun
tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5. - Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ile İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları
(1/699) (S. Sayısı: 392) (Devam)
BAŞKAN- Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına Ağrı Milletvekili Mehmet Melik Özmen; buyurun.
MEHMET MELİK ÖZMEN
(Ağrı)- Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; 392 sıra sayılı Spor
Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı
hakkında şahsım adına görüşlerimi açıklamak için huzurlarınızdayım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli Başkanım,
kıymetli arkadaşlar; bildiğiniz gibi, sporda şiddetle ilgili olarak son
zamanlarda, özellikle kitlelerin ilgi göstermiş olduğu spor alanlarında,
statlarımızda, sevinç ve hüznü devamlı birlikte yaşıyoruz. Bunun sebebi,
geleneksel toplumlarda bildiğiniz gibi kimlik sorunu değil; bireyler, kendi
toplumları içerisinde bir yere sahipler ve o yerde kendilerine verilmiş olan
rolü oynuyorlar; ancak, zaman içerisinde, kente göçle, kişilerin kişilikleri
daha bireyselleşmeye başladı ve böylelikle "modern birey" dediğimiz
bireyler ya da kentte yaşayan bireyler, yalnızlaşmaya ve kendilerini daha iyi
ifade edebilme uğruna rekabetçi bir yapıya dönüşmeye başladılar.
Sosyoekonomik değişimleri
gerçekleştiremeyen bireyler ve gruplar, "biz ve onlar" duygusuyla,
zayıflık ve korkudan kaynaklanan tepkilerini, birtakım kimlik arayışlarıyla
-onlara karşı- barikat olarak dikmeye başladılar. Böylelikle, kimlik açıklarını
da gidermeye çalışıyorlar.
Bireylerin spora
bağlanmaları, bir örgüte üye olup çevre edinme istekleri, hareket dürtüleri,
kendilerini ölçme ve değerlendirme istekleri saldırganlık duygularıyla
birleşmek suretiyle -toplumsal yaşamda da eğer kendisini kanıtlayamama gibi bir
durumla karşı karşıyaysa- onları birtakım sportif etkinliklerde şiddet
olaylarıyla karşılaşır duruma sokuyor. Kendi güvensizliklerini, sıkıntılarını,
bunalımlarını ve psikolojik bozukluklarını, böylelikle, bir spor taraftarlığı
kimliğine bürünmek suretiyle öne çıkarıyorlar.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; örnek olarak verirsek, özellikle futbolda taraf olmak bir
seçimdir aslında ve birey, ait olma duygusunu tatmin etmek ister; bu durum,
aynı zamanda, bir ait olma, korunma ve gelişme içgüdüsüdür. Birey, ait olduğu
grupla bütünleşerek varlığına bir anlam verir.
Bu bağlamda, taraf
olmanın doğası gereği, birey tercihini yaparken, bunu bir davranış boyutundan
çok, kimlik boyutuna getiriyor. Bilinçli taraftarlık davranışı gösteren birey,
takımıyla gurur duyup, tercihinin sorumluluklarını alıp, gerekirse, kendisinden
farklı düşünen rakip takım taraftarı arkadaşlarıyla şakalaşabilme bilincini
gösterirken, bu bilince erememiş olan taraftar ise, maalesef, kendi inanç ve
değerler bütünü içerisinde, kimlik boyutunda kabul edilen birtakım olgun
davranışları sergileyemiyor. Dolayısıyla, öncelikle kendini bir takımın üyesi
varsayıyor, daha sonra, o takımın içerisinde, o takımla kendini
bütünleştiriyor, o bütünleşme içerisinde o takım oyuncularından birisiyle kendi
kimliğini birleştiriyor ve yenilgiyi kendisine yapılmış bir hakaret olarak
algılıyor. Bunu doğal bir şekilde karşılayamıyor ve hepimizin bildiği, şiddet
olayları böylelikle doğmaya başlıyor; örneğin, küfür, karşı tarafı aşağılama,
hatta yok etme eğilimi şeklinde tezahür ediyor.
Özetle, kendini hasta
adam durumuna sokan bu davranışlar, kendisine ve özellikle de etrafına zarar
vermesine de, maalesef, yol açıyor. Halbuki, futbol, basketbol ve voleybol gibi
büyük halk topluluklarının seyrettiği, seyretmekten zevk aldığı kitle spor
müsabakalarını seyretmek, bununla ilgili birtakım fikirler yürütmek bir kültür
işidir. Biz, çocuklarımıza, aslında, çocukluklarında birtakım kuralları
öğrenebilmeleri için her zaman takım oyunları içerisinde yer almalarını
öğütleriz. Böylece, toplumsal yaşam içerisinde birtakım kurallarla yaşamasını,
kendi arkadaşlarıyla eşit düzeyde öğrenmeye başlarlar. Maalesef, bireysel davranış
ve "benim dediğim olacak" düşüncesi, topluma özgü bir davranış biçimi
olarak görünmüyor.
Sayın Başkanım, kıymetli
milletvekilleri; bu süre içerisinde arkadaşlarımız tasarının teknik ayrıntıları
hakkında birtakım bilgiler verdiler; ben de birkaç şey daha söyleyip, sözlerime
son vermek istiyorum. Özellikle, getirilen tasarıda futbol müsabakalarında kulüplerin sorumluluğunun önplana çıkarılmış
olması, kulüplerin özel güvenlik teşkilatı oluşturması ve bununla saha içi ve
müsabaka içi güvenliği sağlamış olmalarının amaçlanması, toplutaşım
araçlarındaki seyirciye çirkin söz ve davranışlarda bulunan -militan diyeceğim-
militan ruhlu kişilere ağır müeyyideler getirilmiş olması; ailevî, ahlakî,
manevî ve kişilik değerlerine yapılacak saldırıların önlenmesine dönük birtakım
yaptırımlarla donatılmış olması, kötü tezahüratın engellenmesine dönük birtakım
mekanizmaların kurulmuş olması, statlarda anarşiye neden olan kişilerle ilgili
bilgi bankası oluşturulması, bu bilgi bankasına göre o kişilerin statlara belli süre alınmamasıyla
ilgili müeyyideler getirilmesi, hatta, taraftar temsilcileri ve o taraftar
temsilcileri yoluyla birtakım fanatik seyircilerin eğitilmesi gibi amaçların
güdülmüş olması, bence son derece önemli. Ancak, ben bu tasarıya bir katkı
olabilir amacıyla şunları söylemek istiyorum.
Kıymetli Başkan, kıymetli
arkadaşlar; sanat, insanların duygularına hitap eden en önemli kurumsal,
fonksiyonel işlevlerden bir tanesidir. Çocuklarımızı mutlaka ilköğretim
çağından itibaren belli birtakım sanat dallarıyla ilişkilendirmemiz gerekiyor.
Onların bir enstrüman çalmayı öğrenmesi ya da toplumsal sanat özelliklerinin
işlendiği tiyatro gibi, sinema gibi, opera ve bale gibi birtakım toplumsal
sanat olaylarıyla ilgilenmesi, ilişkilendirilmesi -ki, özellikle folklor
oyunlarımız da var bizim Anadolumuzda- gerekiyor. Eğer, çocuklarımız, bir sanat
dalıyla ilgilenirlerse, bu, onların, sanatın kendi estetiği içerisinde hem
duruşlarına hem davranışlarına hem konuşmalarına hem de diğer kişilerle
etkileşimlerine büyük katkıda bulunur; büyüdüklerinde de, bu estetik donanımla
donatılmış oldukları için, birtakım yalnız kalma psikolojisi içerisinde
saldırgan olma duygularını da ortadan kaldırır diye düşünüyorum.
Tasarının ülkemize
hayırlar getirmesini temenni ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi amacıyla Hükümetimizce hazırlanan bir
kanun tasarısını görüşüyoruz. Böyle bir kanun tasarısını, doğrusu, Türkiye
Büyük Millet Meclisine sevk etmeyi ve bu alanda böyle bir düzenleme yapmayı hiç
de arzu etmezdik; çünkü, spor centilmenliktir. Spor ve şiddet, spor ve kan,
spor ve hakaret asla yanyana gelmemesi gereken kavramlardır diye düşünüyoruz;
çünkü, sporun ruhunda, ilke ve kurallarında şiddet yoktur, kan yoktur, ailevî
ve manevî değerlere hakaret yoktur, olmamalıdır.
Beden eğitimi ve sporun
temel amacı insanın beden ve ruh sağlığını geliştirmek, iradesini güçlü kılmak
ve toplumda kardeşlik ve dayanışma duygusunu yaygın hale getirmektir.
Atatürk'ün şu veciz sözü herhalde bu anlamda söylenmiş en güzel sözlerden
biridir: "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim." Bu,
deminden beri ifade ettiklerimi bir tek cümleyle en güzel şekilde ifade eden
cümlelerden biridir.
Tabiî, geçtiğimiz yüzyıl
ve içinde yaşadığımız bu yüzyılda her alandaki gelişmelere paralel olarak,
özellikle bilim ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak spor ve spor
branşları da çeşitlenmeye başladı ve özellikle yayın araçlarındaki gelişmeler
sporun da yaygınlaşmasını beraberinde getirdi. Çok büyük kitleler, sporla
ilgilenmeye başladı. Özellikle, sporun, ülkelerin tanıtımındaki müspet etkisi,
spora ilgiyi daha da artırdı ve tabiî, profesyonel spor önplana çıktı. Spor,
sporcular ve spor yöneticileri profesyonel hale gelince, herhalde, tribünde
müsabakaları izleyen seyirciler de bundan etkilendiler. Gündeme, son yıllarda,
profesyonel bir anlayışla tribünde müsabakaları izleyen seyirci anlayışı
gelmeye başladı. Tribün liderliği, amigoluk, belki, önce amatörce başladı; ama,
daha sonra, -altını çizerek ifade etmeliyim ki- bazı spor kulüplerinin
yöneticilerinin de hataları sonucu, tribünlerde, tribün liderliği ve amigoluk
da profesyonel hale gelmeye başladı. Bu, tabiî, ciddî bir rekabeti, fanatizmi
doğurdu ve son yıllarda, üzülerek ifade etmeliyim ki, bizim sahalarımızda da,
tribünlerde de hiç hoş olmayan, hepimizi rahatsız eden görüntüler görmeye
başladık. Bu, toplum güvenliğini de tehdit etmeye başladı. O bakımdan, Hükümet
olarak ve Parlamento olarak, bütün bu yaşananlar karşısında seyirci kalamazdık.
İşte, bu nedenlerle, böyle bir tasarıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirdik.
Tali komisyon olarak
İçişleri Komisyonunda ve esas komisyon olarak da Adalet Komisyonunda görüşüldü.
Ben, komisyon üyesi arkadaşlarıma -başta komisyon başkanı arkadaşlarım olmak
üzere- ilgileri sebebiyle çok teşekkür ediyorum. Adalet Komisyonunda, bir de, altkomisyon
kuruldu; altkomisyonda, İktidar ve muhalefet partilerinden oluşan milletvekili
arkadaşlarımızca ciddî bir çalışma yapıldı; bizim göndermiş olduğumuz tasarı
üzerinde bazı değişiklikler de yaptılar; bu değişikliklere, Hükümet olarak biz
de katıldık. O bakımdan, komisyonda yapılmış olan çalışma, Parlamentonun bir
çalışması olarak önümüze geldi; çünkü, İktidar Partisine ve Anamuhalefet
Partisine mensup olan arkadaşlarımız, Türkiye için önem arz eden bu konuda,
birlikte kafa kafaya verdiler; mevcut şartlar içerisinde, en iyisi olabilecek
bir tasarıyı hazırlayarak, şu anda görüşülür hale getirdiler ve bu tasarıyı
görüşüyoruz.
Biraz önce, Sayın Saygun
ve Sayın Tüfekci, gruplar adına görüşlerini ifade ettiler, Sayın Özmen de
kişisel görüşlerini ifade etti. Özellikle Sayın Tüfekçi, bu tasarının niçin
hazırlandığını, hangi hususlarda düzenlemeler yapıldığını, kimlere
sorumluluklar yüklediğini, bu sorumlulukların yerine getirilmemesi halinde ne
gibi müeyyideler öngörüldüğünü burada anlattı. Ben, kıymetli vakitlerinizi
fazla almamak için, Sayın Tüfekci'nin ve Sayın Saygun'un burada anlattığı
hususlara yeniden girmek istemiyorum; çünkü, zaten, önünüzdeki tasarıyla ilgili
raporda, bunlar, ayrıntılı şekilde yer alıyor.
Tabiî, bizim amacımız,
Hükümet olarak bu tasarıdaki birinci
amacımız, spor müsabakasının yapıldığı alanlar ile çevresine ve tabiî,
müsabakalardan sonra patlayıcı, parlayıcı, delici, yaralayıcı maddelerin
taşınmasını, bulundurulmasını ve spor müsabakalarının yapıldığı alana
sokulmasını önlemek. Ayrıca, kişilik haklarına, ailevî ve manevî değerlere
yönelik birtakım aşağılayıcı sloganların önlenmesi. Böylece, huzur ve güvenliği
temin etmektir. Üç cümleyle ifade edecek olursam, bu tasarıyla amacımız budur.
Bunu nasıl
gerçekleştireceğiz; biraz önce, arkadaşlarımız, bu konunun ayrıntılarını size
verdiler. Her il ve ilçede spor güvenlik kurullarını daha da güçlü hale
getiriyoruz.
Saha güvenliğini evsahibi
spor kulübüne veriyoruz. Bu güvenliği sağlayabilmek için, kulüplerimiz,
gerekirse, özel güvenlik kurumlarından hizmet alma imkânına sahip olacaklar.
Bizim sevk ettiğimiz tasarıda, özel güvenlik teşkilatı kurma imkânı
getiriyorduk; ama, Adalet Komisyonunda
-özellikle altkomisyonda- hizmet satın alma yoluyla bu ihtiyacın
karşılanabileceği hususu ağırlık bastı; biz de Hükümet olarak buna katıldık.
Müsabaka güvenliğini de,
kuşkusuz ki, Emniyet Teşkilatımız sağlayacaktır. İl ve ilçelerimizde, rütbeli
bir emniyet görevlisi, müsabaka güvenliğini sağlamakla ve koordinasyonla
görevli olacaktır; zaten, bu, böyledir. Bu konuda, daha ciddî tedbirler
alacağız.
Ayrıca, tribünlerde
meydana gelen olaylara sebep olanları nasıl cezalandıracaksınız sorusu, belki
önemli bir sorudur. Bu konuyla ilgili faillerin tespiti ve eylemlerin
delillendirilmesi için, Emniyet Teşkilatımız bünyesinde bilgi bankası
oluşturulmaktadır.
Ayrıca, kulüplerimize
teknik donanımla ilgili görev verilmektedir; bunu, bir yıl içerisinde yerine
getirecekler. Kameraları, farklı imkânları değerlendirmek suretiyle,
tribünlerde bu olaylara sebep olanları tespit ederek bunların değerlendirilmesi
ve yakalanması, öngörülen cezaların tatbiki ve bütün bunlarla ilgili hangi
tedbirlerin alınacağı da, bu yasa tasarısında öngörülmektedir.
Şunu hemen ifade edeyim
ki, bu yasa tasarısı kanunlaştıktan sonra çıkarılacak yönetmelik, tabiî ki, bu
kanunun nasıl uygulanacağı konusunda hükümler içerecektir. Bir kanunun
maddeleri içine her şeyi sığdırmanız mümkün değildir; uygulamanın nasıl
yapılacağı, çıkarılacak yönetmelikle belli olacaktır. Eğer, Genel Kurulumuz bu
kanun tasarısını yasalaştırır ve Sayın Cumhurbaşkanımızın onayından sonra Resmî
Gazetede de yayımlanırsa, hemen yönetmelik çalışmalarına başlanacaktır.
Adalet Komisyonumuzda bu
tasarıya önemli bir fıkra eklendi. İdarî para cezalarının Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü bünyesindeki özel bir hesapta toplanmasını ve bu paranın da, engelli
sporcularımız için, centilmenlik örneği gösteren amatör spor kulüplerimiz için
ve bir de, okul sporları için kullanılacak olmasını da önemli bir imkân olarak
değerlendiriyorum. Bu da, Adalet Komisyonumuzun bu tasarıya yapmış olduğu
önemli bir katkıydı.
Sözlerimi şöyle
tamamlamak istiyorum. Hükümetler, bir tasarıyı, uygulansın diye Parlamentoya
gönderir, milletvekili arkadaşlarımız kanun tekliflerini, uygulansın diye
Parlamentoya gönderir ve uygulansın diye Parlamentodan çıkarılır. Biz, bu yasa
tasarısının, yasalaştıktan sonra uygulanmasını hiç istemiyoruz doğrusu; yani,
böyle bir ihtiyaç olmamasını arzu ediyoruz; tribünlerimizde, sahalarımızda,
kardeşliğin, dostluğun egemen olmasını arzu ediyoruz. İnşallah, bu ülkede, bu
yasa tasarısını uygulamaya bizi mecbur edecek görüntüleri hiç yaşamayız, buna
mecbur kalmayız diye temenni ediyorum.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum) - İnşallah caydırıcı olur.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tabiî ki, bir yasa ve onun hükümleri,
caydırıcı olsun diye çıkar.
Herkesi, sorumlu olmaya
davet ediyorum. Spor kulüplerimizi, onların yöneticilerini, basın-yayın
organlarımızı ve tabiî ki vatandaşlarımızı, sporseverleri, sorumlu olmaya davet
ediyorum. Eğer, bu yasaya aykırı davranışlar tespit edilirse, kendileriyle
ilgili, para cezası var, müsabakalardan men cezası var, hatta, hapis cezası
var. Bunları uygulama imkânı bulmamayı temenni ettiğimi ifade etmiştim.
Desteklerinizle, bu yasa
tasarısının kanunlaşacağını ve Türkiye'de ihtiyaç duyulan bir alanda yasal
düzenleme yapacağımızı düşünüyorum. Şimdiden, vereceğiniz destek için hepinize
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Şahsı adına, Artvin
Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun. (Alkışlar)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa
tasarısıyla ilgili, şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi
saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Konu, belki, size basit
gelebilir; ama, inanın, düzenlenmesi çok zor olan bir alan; yani, yasal
düzenlemenin çok zor yapıldığı bir alan. Bu tasarının, hükümet tarafından iyi
niyetle -ki, bunu kesinlikle kabul ediyorum; hükümetin de iyi niyetini,
komisyonun ve hepimizin iyi niyetini kabul ediyorum- gelmesine rağmen, çok zor
düzenlendiğini de söylemek istiyorum.
Bir örnek vereceğim size;
yasanın amacı, aslında, tabiî, sporda şiddet ve düzensizliği önlerken, bunu
önlemenin yolunun nereden geçtiğini hepimiz biliyoruz. Şiddeti yaratan unsurlar
var, taraftar var. "Taraftar" derken, olaya sebep olan taraftar; ama,
bunu tetikleyen yönetici veya spor ilgilisi, yazarı var. Burada şiddeti önlemek
istiyorsanız, doğal olarak suça eğilimli olan veya şiddeti yaratan insanlara
sorumluluğu vererek bunu önlemiş olabilirdiniz; ki, yasada bu amaç vardı.
Hatta, Sayın Bakanımın dediği gibi, 5 inci maddede, bu saha güvenliğinin
sağlanmasıyla ilgili, bu konuda komisyona gelen öneri, spor kulüplerinin, saha
güvenliğinin sağlanması konusunda özel güvenlik birimi kurabilme yetkisi veya
satın alma yetkisi vardı; biz bunu değiştirdik, sadece satın alma dedik. Kurma
yetkisinin amacı şu idi: Olası suça eğilimli insanları, taraftarları, o özel
güvenlik biriminde değerlendirerek o suç ortamından arındıracaktınız,
sorumluluk yükleyecektiniz ve böylelikle, nispeten amacınız gerçekleşecekti.
Ancak, bunu yaparken bir tehlike daha var; siz, bu anlamda, taraftar olan,
fanatik bir taraftara bu yetkiyi, sorumluluğu verirseniz, bunu kulübü lehine,
rakip takım aleyhine de kullanabilir. Bunu örnek olarak anlatıyorum; niçin;
çünkü, çok zor bir konu. O nedenle, bütün zorluklara rağmen önümüze böyle bir
taslak geldi; ama, ben yine, üç konuda endişelerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bu endişelerim sadece amacıyla ilgili değil, hukuk tekniği
açısından. Şöyle ki:
15 inci maddede yasak
beyan ve demeçler, 16 ncı maddede de yayın yasağı düzenlenmiştir; ama, her iki
maddede de aynı eylem; yani, bir sporcu veya yönetici veya kulüp başkanı yasak
beyan ve demeç verirse müeyyidesi var veya yayın kuruluşu, o kulüp başkanının
söylediğinin aynısını kendi yaparsa onun da müeyyidesi var. Yalnız, kanun
düzenlenirken... 16 ncı maddenin son bendini okuyorum: "Yayın kuruluşu,
eleştiri amacı dışında aşağılayıcı yorum veya haber yayımlayamaz...".
Şimdi, orada, yayın kuruluşuna eleştiri hakkını verdik; ancak, 15 inci maddede
"aşağılayıcı şekilde beyan veya demeç veremezler" deniliyor. Burada
eleştiri hakkını vermedik. Bu, bir ayırım. Bence, spor kulüplerinin başkan,
yönetici, sporcu ve taraftarlarına eleştiri hakkını da vermemiz lazım. Neden;
bir futbolcu, maç sonunda kendisine mikrofon uzatıldığında, hakem burada yanlış
karar verdi, yenilmemize neden oldu derse, bu, eleştiri hakkıdır; ama, eğer bu
nedenle insanlar tahrik olur, olaylara sebep verirse de suçlu duruma düşer. O
nedenle, burada eleştiri hakkını vermemiz lazımdı. Bu, bana göre birinci
çelişki.
İkincisi, bu kanun
tasarısının 18, 20 ve 24 üncü maddelerinde hürriyeti bağlayıcı ceza hükümleri
var. Para cezası ayrı. Hürriyeti bağlayıcı cezaların, bu kanun tasarısının 27
nci maddesiyle, tecil edilmesi veya paraya çevrilmesi mümkün değil.
Sayın milletvekilleri,
biz, genel kural olarak, yargıya, yargıçlara, yapılan yargılama sonucu vereceği
kararın süresine göre, cezanın miktarına göre, paraya çevirme veya erteleme
takdir hakkını veriyoruz; ancak, burada, bu hakkı elinden alıyoruz. Çok özel
durumlarda bu hakkı elinden alabilirsiniz, ama, burada, bu hakkın yargının
elinden alınması doğru değil; neden; çarpıcı olsun diye size söyleyeyim: 11
inci maddede, spor müsabakalarına sokulması veya kullanılması yasak olan
maddelerin içinde ne var biliyor musunuz arkadaşlar; konfeti var. Bakın,
konfetiyi soktunuz veya o konfetiyi attınız. Sonuçta, size, 18 inci maddeye
göre, seyirden men cezası veriliyor. Eğer men cezanız varken maça giderseniz,
bir aydan bir yıla kadar ceza veriliyor ve erteleyemiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri,
bu, çok ağır bir hükümdür; yani, görevini kötüye kullanmış, bu memleketi
milyarlarca dolar zarara uğratmış kamu yöneticisine, görevini kötüye
kullanmadan verdiğiniz cezayı erteleyebiliyorsunuz -son zamanlarda yaşadık,
hepimiz basından takip ediyoruz- bu kadar ağır sonucu olan olaylarda suçluların
cezasını erteleyebiliyorsunuz; ama, konfeti atmış bir seyirci, men cezasını
delerek maça giderse, alacağı cezayı ertelemiyorsunuz!.. Bu takdir hakkını
yargıçlarımızdan almayı, ben bir hukukçu olarak, adaletli bulmuyorum, vicdanî
bulmuyorum.
Değerli arkadaşlar,
üçüncü konu ise yine bir çelişki. 18 inci madde, 21 inci madde ve 24 üncü
maddelerde seyirden men cezaları var; bu bir ceza. 18 inci maddede verilen
seyirden men cezasına uymayana hapis cezası veriyorsunuz; fakat, 21 inci
maddede de seyirden men cezası verilmiş, ona hapis cezası vermiyorsunuz!.. 24
üncü maddede de aynı eksiklik var. Tasarının amacı belli ise, tek ise, bu
tasarıda aynı durum aynı müeyyideyle cezalandırılmıyorsa burada bir çelişki var
demektir. 18 inci maddede, yasak madde sokana dört ay veya sekiz ay; tekrarı halinde
altı aydan bir yıla kadar seyirden men cezası veriliyor. "Yasaklı
olmalarına rağmen müsabakaya girmeleri halinde, faillere bir aydan bir yıla
kadar hapis cezası verilir" deniliyor.
21 inci maddeye
geliyorum: Yasak beyan ve demeç verene, ilk seferde üç aydan altı aya; tekrarı
halinde altı aydan bir yıla kadar ceza veriliyor. İyi de, uymadı; yani, men
cezası verdiniz, yine geldi, maç seyrediyor. Ne yapacaksınız? Burada bir boşluk
var. Denge de yok; diğer maddeyle de çelişiyor.
24 üncü maddede de aynı şey
var: "Spor alanlarına zarar verenlere altı ay; tekrarı halinde bir
yıl" diye devam ediyor. Evet, orada da verdiniz men cezasını; ama, ben de
geldim seyrediyorum... Ne yapacaksınız? Bunu, ilgili yargı merciine
götürürseniz, orada, ben beraat edeceğim; ama, 18 inci maddeye göre ceza
alacağım. Bu, olmaz; yani, hukuk tekniği açısından bunun da düzeltilmesi lazım
diyorum.
Sözlerimi daha fazla
uzatmak istemiyorum. Bu konuda, arkadaşlarımız, eğer, bir değerlendirme yapar
ve... Asıl komisyonda çok uğraştık, tali komisyonlarda da gerçekten uğraşıldı;
ama, yine de eksiklik var, belki, bu düzeltmelerden sonra da yine eksiklik
çıkacaktır; ama, en azından bu söylediklerimin hukuk tekniği açısından
düzeltilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Beni dinlediğiniz için
hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çorbacıoğlu.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
SPOR MÜSABAKALARINDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİNE
DAİR KANUN TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1. - Bu Kanunun
amacı; spor müsabakalarının yapıldığı alanlar ile bunların eklenti ve
çevresinde müsabaka öncesinde, müsabaka esnasında veya sonrasında şiddetli
rekabet ve bunun doğurduğu fanatizm sonucu patlayıcı, parlayıcı, yanıcı,
yakıcı, kesici veya delici maddelerin kullanılmasının, şiddet ve düzensizliğin,
kişilik haklarına, ailevî veya manevî değerlere yönelik hakaret, sövme ve
aşağılayıcı slogan ve davranışların yer aldığı sporun ruhuna, ilke ve
kurallarına uymayan kötü tezahüratın önlenmesi suretiyle huzur ve güvenliğin,
kişi dokunulmazlığı ve kamu düzeninin sağlanmasına yönelik olarak alınacak
önlemler ve uygulanacak yaptırımlarla ilgili usul ve esasları düzenlemektir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar
söz istemiştir.
Sayın Neşşar, bir
saniye...
Sayın İpek, 1 inci madde
üzerinde AK Parti Grubu adına konuşmacı var mı?
HALUK İPEK (Ankara) - Yok
efendim.
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
şahsınız adına da söz istemişsiniz; sürelerinizi birleştiriyorum.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sizleri fazla sıkmadan,
inşallah 15 dakikaya da gerek kalmadan konuşmamı bitiririm diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 392 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sporun amacı, bireyi fiziksel ve moral olarak yükseltmek, geliştirmektir; ama,
maalesef, spor sahalarında, âdeta bunun tam aksini kanıtlamak istercesine,
şiddetin kaçınılmaz olduğunu görüyoruz. Bir eski hakemimize ve spor yorumcusuna
yapılan saldırıyı, buna en son örnek olarak gösterebiliriz. Bu bakımdan,
hükümetin hazırladığı tasarıyı destekliyoruz, uygun buluyoruz ve olumlu oy
vereceğiz.
Ayrıca, bu tasarının,
Avrupa Parlamentosunun 1999'da aldığı ve 2000 yılında Dışişleri Bakanları
Konseyinin onayladığı bir yasayla uyuşması bakımından da, Türkiye'nin Avrupa
vizyonunu ortaya koyması bakımından da uygun bir tasarı olduğunu düşünüyorum.
Tasarının amacını ortaya
koyan 1 inci maddeyle ilgili konuşmamı da, izninizle, bir parça, hem Avrupa
Parlamentosu kararlarıyla uyumu yansıtan açılardan hem de bu amacın altını
dolduracak bazı bilgilerle zenginleştirerek sunmayı uygun buldum.
Belki de, bu yasanın
hedeflediği sportmenliği, bu yasayı çıkaracak olan Meclis de, öncelikle, iç
işleyişi sırasında, kendisine, daha güzel, daha renkli bir ortamda, daha
sportmence çalışmalar yapmak bakımından bir örnek olarak alabilir diye
düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sporda şiddetin prototipi, modeli, en tipik örneği, futbol
sahalarında görülen holiganizmdir. Holiganizm, bilimsel ortamlarda bir davranış
bozukluğu olarak tanımlanmaktadır ve ilk defa 1960'lı yıllarda İngiltere'de
ortaya çıkmıştır ve hemen 1960'lı yılların sonunda, başta yine İngiltere olmak
üzere, Avrupa'da, akademik dünyada, Marksist sosyologlardan sosyal psikologlara
kadar değişik pencerelerden çok yoğun bir şekilde incelenmiş, araştırılmış,
nedenleri ve önlenme yolları ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Ben bu konuşmamda,
holiganizm üzerinde çoğunlukla araştırmalar olduğu için, o konudaki bilgileri
aktarmak istiyorum; sporun genelindeki şiddete bir örnek oluşturur diye
düşünüyorum. Avrupa ülkelerinin tarihî, sosyal, ekonomik, politik ve kültürel
etkilerle, değişik boyutlarda holiganizm gösterdikleri, spor şiddeti ortaya
koydukları saptanmış. Türkiye, burada, arada sırada bu olayların görüldüğü
ülkeler statüsünde Yunanistan, Çekoslovakya, Arnavutluk'la birlikte
anılmaktadır. Bu işin, çıktığı, aynı zamanda en sık görüldüğü ve liderliğini
yapan ülke İngiltere, bildiğiniz gibi. İkinci sırada, İtalya, Almanya, Hollanda
ve Belçika geliyor. Bu ikinci sırada yer alan ülkelerdeki taraftarların yüzde 10'unun,
maçlarda şiddet eğilimi taşıdığı ortaya konulmuş, bilimsel çalışmalarda. Üçüncü
kategoride ise, Avusturya, İsveç ve Danimarka var. Danimarka'da, son yıllarda
biraz da holigana cinas olsun diye, roligan diye ortaya atılan ve kendi
dillerinde "barışçı" anlamına gelen "rolig" kelimesinden
türetilen, karnavalımsı eğlence tarzında tezahürat yapan gruplar ortaya
çıkmıştır. Bu da, sporda, belki, sahalara giderek ya da tribünlere giderek
boşaltmak istediğimiz fazla enerjinin daha barışçıl şekilde boşaltılabileceğinin,
deşarjının sağlanabileceğinin bir örneği olarak ortaya konulabilir.
Ayrıca, tek evrensel
açıklaması da yoktur, niye insanlar sahalarda böyle şiddet gösteriyorlar;
fakat, değişik ülkelerde, değişik nedenlerle bu şiddetin ortaya konulduğu da
gösterilmiş. İngiltere'de, sosyal sınıflar arasındaki bazı çatışmaların
tribünlere yansıtıldığı, İskoçya'da ve İrlanda'da dinî motiflerin, İspanya'da
bazı etnik altkimliklerin; İtalya'da da, hepimizin çok iyi bildiği, değişik
bölgeler arasında tarihler boyunca gidip gelen rekabetin tribünlere yansıdığı
iddia edilmiştir.
Bütün Avrupa ülkelerinde
bu şiddet eğilimleri daha çok yurtiçi karşılaşmalarda ortaya çıkarken,
İngiltere, tek istisna olarak, daha çok, fanatizmin millî maçlara yansıdığı ve
daha çok da İngiliz holiganların deplasmanlarda şiddet eğilimi sergiledikleri
bir ülke olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ancak, bu şiddet
eğiliminin gelişme aşamaları bakımından ülkeler arasında bir benzerlik var,
aşamalar açısından bir benzerlik var. Birinci aşamada, sporda görülen şiddetin
ilk aşamasında, daha çok, saha içinde hakeme ve sporculara yönelik şiddet
ortaya çıkıyor. İkinci aşamada, taraftarlar arasında ya da taraftarlar ile
güvenlik kuvvetleri arasında çatışmalar görülüyor. Son aşamada, üçüncü aşamada
ise, stadyumun dışına olayların taştığı görülüyor ki, maalesef, ülkemizin, bu
üçüncü aşamaya kadar ulaştığı hepimiz tarafından fark edilen bir gerçek olarak
karşımızda duruyor.
Spor alanlarında şiddetin
kaynakları, nereden kaynaklandığı konusunda medyanın rolü, ırkçılığın etkileri
ve alkolün yeri de araştırılmış, irdelenmiş. Sporda medya çok önemli bir yer
tutuyor. Medyanın yaklaşımı, bu konuya ayrılan özel programlar, televole
programları, dergilerin, gazetelerin özel sayıları, maçlarda bu şiddeti davet
eden etkenler arasında sıralanmakta. Burada yapılan yorumlar, kimi zaman bazı
maçlarla ilgili ortaya atılan öngörüler, bazen televole programları diye
anabileceğimiz programlarda yapılan yorumların dozunu kaçırması bu şiddeti
davet ediyor diye bazı akademik çevrelerde kabul görmektedir.
İngiltere'de de basının
bu ırkçılığı, en azından, 1996 yılında Avrupa Şampiyonasında İngiltere-Almanya
maçını İkinci Dünya Savaşının -en az bir gazetede- rövanşı olarak yansıttığı,
internetteki bazı sitelerde karşımıza çıkan bir bilgi.
Medyaya, taraftar da
büyük ilgi gösteriyor. Medyanın desteğini, taraftarlar, kimi zaman rekabet
anlamında da kullanıyorlar; falanca gazete bana daha çok yer veriyor, filanca
program bana daha çok destek çıktı diye. Bunun da, spordaki bu gergin ortama
katkı sağladığı söyleniyor. Fakat, mutlaka, her alanda medyanın, olumsuz değil,
bazen de olumlu etkileri de saptanmış. Örneğin, yukarıda sözünü ettiğimiz
Danimarka'daki roliganlar ve İskoçların şiddet yanlısı olmayan "tartan
ordusu" diye anılan taraftarlarının basındaki rekabetle de öne çıkmakla övündükleri, yine, bilgiler
arasında yer alıyor.
Avrupa Parlamentosunun,
bütün bu bilgiler ışığında, aldığı kararda, sporda medyanın sansasyonel
yaklaşımlar yerine fairplayi, sportmenliği desteklemesi konusunda bir tavsiye
kararı aldığını ya da tavsiyelerinin arasında bunun da olduğunu dile getirmemiz
gerekiyor.
Sporda ırkçılığın ilk
izleri 1970'li yıllarda gözüküyor ve özellikle, siyahî futbolculara karşı
değişik gıda maddeleri, meyveler ya da değişik seslerle ortaya çıkıyor. Daha
sonra, aşırı sağcı akımlar bu şiddet eğilimini sahipleniyorlar; özellikle,
Avusturya ve Almanya'da ve en son, yakın zamanlara kadar Almanya'daki
fanatiklerin yüzde 20'sinin Neonazi yanlısı olarak kendilerini tanıttıkları
dile getirilmektedir. Ancak, bu konuda değişik inisiyatifler, Avrupa'da
başlatılan "Hollanda'da ırkçılık kazanırsa spor kaybeder" sloganıyla,
İtalya'da "ırkçılığa hayır" sloganıyla bu tür yaklaşımların ortadan
kaldırılmasına büyük etki sağlamış.
Avrupa'nın, Avrupa Birliğinin
de vizyonunu ortaya koyması bakımından "hepsi farklı, hepsi eşit (all
different-all equal)" sloganıyla spordaki bu şiddetin engellenmesine büyük
katkı sağlamış olması, Avrupa Birliğinin vizyonunu göstermesi bakımından da
güzel bir örnek diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; alkol ve spor çok araştırılmış, çok tartışılmış, acaba, alkol,
spor karşılaşmalarında şiddete etki yapıyor mu yapmıyor mu; ayrıca, acaba alkol
kullanımını, tüketimini bu maçlarda yasaklayalım mı diye. Bizim yasamız da
yasaklıyor ve Avrupa Parlamentosu, aldığı tavsiye kararında da, spor
sahalarında, özellikle futbol sahalarında -legal statüsü tam belirlenmemiş,
netleşmemiş olmakla birlikte- alkol satışını engelliyor; fakat, acaba alkol
tüketimi, maçlarda fanatizmi artıyor mu azaltıyor mu, o konuda da tartışmalı
bulgular var. Örneğin, son on yılda, spor sahalarında, futbol sahalarında
şiddetin azaldığı belirgin bir şekilde ortaya çıkan İskoçların, içki içme
alışkanlıklarını eski şiddetiyle sürdürmekte olduklarını ve demin de söz
ettiğim, iyi huylu, iyi yönlü, karnavalımsı bir manzarada tezahürat yapan
İskoçların tartan ordusu ya da Danimarkalıların roliganlarının da bol miktarda
alkol tüketerek, bunu, bir neşeli hava için zemin oluşturmak için kullandıkları
da bilinen bir gerçek. Bunun tam karşıtı da, İtalyanların ultralar olarak
adlandırılan aşırı fanatik ve yıkıcı fanatik gruplarının, alkolle aralarının
hiç iyi olmadığı, bunların alkol tüketiminde çok istekli, ısrarlı olmadıkları
da ayrı bir bilgi.
Bunun dışında, madem
sahada alkol alamıyor arkadaşlarımız, sahaya gelmeden önce ya da maçtan hemen
sonra bu eksiği fazlasıyla gidererek, sahanın da dışına taşmış olan şiddet
olaylarını yine alkolle destekleyebilecekleri gerçeğinden de hareket ederek,
alkolün kısıtlanmasının bu olaya ne kadar pozitif etki yapacağının, açıkçası,
tartışması hâlâ sürmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; spor karşılaşmalarının ayrılmaz bir parçası coşku ve
heyecandır. Bir de, işe, bir parça hekim gözüyle, bir parça bir taraftar ya da
bir spor izleyicisi gözüyle bakarsak, sporu yasalarla ne kadar
sınırlandırabileceğimiz tartışılabilir. Spor seyircisini, sinema seyircisiyle,
opera seyircisiyle bir tutamayız; oradaki o heyecanın, o coşkunun kimi zaman
sınırlı bazı taşkınlıklara kadar ulaşabilmesini de sanırım normal karşılamamız
lazım; ama, bütün bilimsel doğruları da gözden geçirdiğimiz zaman, sporda
şiddetin ne oluş nedeni ne de nasıl engellenebileceği konusunda net bir görüş,
bir fikir birliği de var; ama, yine de, bizim bunu engellemek üzere çıkarmakta
olduğumuz bir yasanın, buna katkısı olacağını düşünüyorum.
Dedik ki, bilimsel
doğrularımız yok, bilimsel kanıtlarımız yok; bunu geçmeden, İngiltere'nin
Hillsbrough taraftarlarının ölümüyle sonuçlanan en az bir bilimsel araştırma
var. Bu taraftarların ölümünden sonra hükümet karar alıyor, stadın etrafına tel
örgüler ya da taraftar ile sporcu arasına tel örgüler yerleştiriliyor. Aradan
belli bir zaman geçtikten sonra Taylor denen bir araştırmacı tarafından yapılan
araştırma, bu tel örgülerin olmasının ya da olmamasının buradaki şiddeti
engellemeyeceğini ortaya koyuyor. Arkasından bu tel örgüler kaldırıldıktan
sonra da, buradaki fanatizmin, holiganizmin artmadığı, aksine azaldığı
gözleniyor. Dolayısıyla, yasaklayıcı bazı önlemlerin de, spor sahalarında
gördüğümüz ya da görmek istemediğimiz; ama, gördüğümüz bazı olayların
oluşmasını aslında engellemediği karşımıza çıkmış oluyor; fakat, yine de, demin
de dile getirdik Avrupa Parlamentosunu; ondan önce, öncelikle İngiltere'de,
daha sonra Almanya, Hollanda ve Belçika'da başlayan duyarlılık, bu tür aşırı
fanatizme karşı yasal önlemlerin alınmasını gerekli kılmış ve başta İngiltere
olmak üzere, yasal önlemler alınmış. Türkiye'nin de bu aldığı kararın, bu
doğrultuda ve doğru olduğunu hepimiz biliyoruz, destekliyoruz.
Avrupa Birliğinin biraz
önce değişik örneklerini verdiğim kararları da, 1999 yılında 1434 sayılı
tavsiye kararıyla alınmış ve Avrupa Birliğinin Bakanlar Konseyi 31 Mayıs 2000
tarihli toplantısında, futbolda holiganizmin spora karşı tehdit oluşturduğunu
kabul etmiş ve Parlamentonun bu tavsiye kararlarına uyduğunu, uygulamaya
koyacağını ve desteklediği yönündeki kararını açıklamıştır.
Benim burada, sözlerimi
bitirirken dileğim, Parlamentomuzun yasa çıkarma biçimiyle iradesini ortaya koyduğu
bu davranış bozuklukları karşısında...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Parlamentomuzun, yasa
çıkarma biçimiyle tavrını ve ağırlığını koyduğu bu fanatizm karşısında,
taraftarlarımızın, Federasyonumuzun, taraftar derneklerimizin ve
yurttaşlarımızın, bu kanun maddelerinin hiçbir tanesinin, hiçbir gün
uygulanmayacağı bir sportmenlik anlayışı içerisinde spor karşılaşmalarına
gitmelerini, desteklemelerini ve bu yasal önlemlerin uygulanmasına gerek
kalmadığı, hiçbir taraftarın sahaya alınmama cezası ya da maça gittiği için
hapis cezası alması gibi bir ortamın oluşmadığı günlere ulaşmamız dileğiyle
sözlerimi bitiriyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Trabzon Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl; buyurun.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) -
Sayın Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanunun büyük bir
boşluğu dolduracağına ben şahsen inanıyorum ve bu duygularla, Sayın Bakanı,
tasarıyı hazırlayan bütün bürokratları ve emeği geçen bütün komisyon üyelerini,
herkesi tebrik ediyorum.
Ben, bu tasarıya -aslında
bir hekim, bir kardiyoloji uzmanı gözüyle- kabaca bakarak bir değerlendirme
yapmak istiyorum. Sporcuların, yapılan muayenelerinde, lisans muayenelerinde,
yeterli hekim ve yeterli dikkat olmasına rağmen, maalesef, çok defa
sahalarımızda üzücü olaylarla karşılaşmaktayız; özellikle, genç sporcular,
sahalarda maalesef, ölmektedirler. Bunlar da bizi cidden ilgilendirmektedir.
Özellikle ilk defa
yarışma sporu yapacak olan kişilerin, muhakkak ve muhakkak çok ciddî bir
kalp muayenesinden geçirilmesi lazım;
eğer sağlıklı ise, spor yapmasına müsaade edilmesi lazım. Özellikle, ailesinde
kalp hastalığı olanların, spor yapmadan önce, özellikle yarışma sporlarını
yapmadan önce, muhakkak ve muhakkak, bir kardiyolojik muayeneden geçirilmesi
gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, sahalarda ölen genç sporcuların büyük
çoğunluğunun ölüm sebebi kalp hastalığıdır. Ortopedik hasarlardan dolayı, bacak
kırığı, kol kırığı; bunlardan kişiler ölmemektedir; pek azı da, beyin travması,
kafa travması nedeniyle ölmektedir; ama, bu ölümlerin büyük çoğunluğu kalp
hastalıklarına bağlıdır. Onun için, bu gencecik sporcularımızın sahada yığılıp
kalmaması için, özellikle, tekrar ediyorum, yarışma sporu yapacak olanların,
muhakkak, lisans işlemleri yapılırken, çok ciddî bir kardiyolojik muayeneden
geçirilmesi gerekir. Bunun için, gerekli hekim, gerekli cihazlar, alet edevat
Türkiye'de mevcuttur. Bunun, bir noktada, zorunluluk haline getirilmesi, şu
anki koşullarda elzem hale gelmiştir.
Halı sahalarda görülen
ölümlerle ilgili de bir iki cümle söylemek istiyorum. Hayatında hiç spor
yapmamış veya pek az spor yapmış bir kişi, gideyim, şurada, bir halı sahada top
oynayayım diyor ve sahada yığılıp kalıyor. Burada da, çok ciddî bir hukukî
boşluğun olduğunu görmekteyim. Bu halı saha dediğimiz saha tiplerinde, gerekli
sağlık personeli yoktur, gerekli müdahaleyi yapabilecek hiç kimse yoktur. Canı
isteyen herkes, gidip buralarda spor yapabilmektedir ve maalesef, sporcuların
veya spor yapanların öldükleri en önemli sahalardan biri de, bu halı
sahalardır. Mutlaka, bir sonraki aşamada, bu halı sahalara ve orada yapılan
sportif müsabakalara bir çekidüzen verilmesinin gerekliliğine, ben şahsen
inanmaktayım. Özellikle, belli yaşın üzerindeki spor yapacak olan kişilerin,
muhakkak ve muhakkak, bir sağlık muayenesinden geçirildikten sonra buralarda
spor yapmalarının, bence, hekim gözüyle baktığımızda, daha doğru olacağını,
hatta ve hatta, zorunlu olması gerektiğini düşünmekteyim.
Bu tasarı, taş, sopa,
bıçak, döner bıçağı vesaire pek çok olumsuz materyalin sahalarımıza,
statlarımıza girmesine mâni olacak bir tasarıdır. Bunun, dostluk, kardeşlik ve
barışın simgesi olan sporun sağlıklı ortamda yapılmasını sağlayacak önemli bir
adım olduğunu düşünüyorum.
Yine, aynı şekilde, eğer
söylediğimiz tedbirler alınacak olursa, özellikle genç sporcularımızın maruz
kaldığı... Sadece amatör sporcuların bu ölümlere maruz kaldığını düşünmeyelim,
profesyonel sporcuların da, dünya çapında ünlü sporcuların da, maalesef,
özellikle futbol karşılaşmalarında, boks karşılaşmalarında, sahalarda,
stadyumlarda öldüğünü biliyoruz. Yazılı ve görsel basında, bunlara ait çok
miktarda dikkatimizi çekecek yayınlar olmaktadır. Bunların önlenmesi için
tedbir alınacak tek yer, sporcuların, spor yapmadan önce, muhakkak ciddî bir
sağlık taramasından geçirilmesidir. Maalesef, memleketimizde birçok yerde,
usulen yapılan bu muayenelerin çok ciddî bir şekilde yapılıp ondan sonra
sporcuların spor yapmalarına müsaade edilmesini, şahsen, en azından, ileride
böyle olacağını ümit ediyor, bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Erdöl.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2. - Bu Kanun; spor
müsabakalarının yapılacağı alanlarda uygulanacak güvenlik önlemlerini, yasak
fiil ve davranışları, bunlara uygulanacak yaptırımları, spor kulüplerinin,
taraftarların, taraftar derneklerinin, taraftar temsilcilerinin, spor
federasyonlarının, yayın kuruluşları ile diğer ilgili kişi ve kurumların spor
müsabakalarında şiddet ve düzensizliğin önlenmesine ilişkin hususlardaki görev
ve sorumluluklarını kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun.
Sayın Kurtulmuşoğlu,
şahsınız adına da söz talebiniz var, ikisini birleştirerek size söz veriyorum.
CHP GRUBU ADINA MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Spor
Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Sayın milletvekilleri,
futbol, insanları bir noktada buluşturan, dertlerin, tasaların bir yerlerde unutulduğu
evrensel bir spor dalıdır. Dünyanın dört bir yanında futbola karşı özel bir
ilgi ve merak vardır. Zamanı durduran bu spor etkinliğinin, varlıklarından
haberleri bile olmayan ülkeleri birbirine tanıttığı, herkes tarafından bilinen
bir gerçektir; ancak, nedense, bu kadar sevilen ve ilgiyle takip edilen
futbolun, spor dalları arasında insanların birbirini en çok kırıp döktüğü ve
hatta ölümlere yol açan bir spor dalı haline geldiği, bir vakıadır. Bu konuda
yapılan tüm iyileştirmelere, kurallar konulmasına, geniş güvenlik önlemlerine
rağmen, olacakların önüne bir türlü geçilemiyor.
Ülkemizde, en son, İzmir
ve ardından Trabzon'da meydana gelen tatsız ve acı olayların artık bardağı
taşırdığını hepimiz görüyoruz. Türkiye Spor Yazarları Derneği Ege Dostluk Kupasında,
Karşıyaka ile Göztepe arasında oynanan karşılaşmada, Karşıyaka taraftarlarının
bulunduğu tribünde kavga çıkmış, olay sırasında Murat Kongu adlı genç çeşitli
yerlerinden bıçaklanmıştır; ağır yaralanan Kongu, tedavi edildiği Alsancak
Devlet Hastanesinde hayatını kaybetmiştir. Trabzon'da ise, Süper Ligde, Hüseyin
Avni Aker Stadyumunda oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe maçında, iki takımın
taraftarları arasında arbede yaşanmış, karşılaşmanın ikinci devresi başlamadan
önce, karşılıklı küfürleşmenin ardından, iki takımın taraftarları birbirlerine
taş, sopa ve koltuk fırlatmışlardır. Atılan koltuklardan dolayı 5 polis ve
yaklaşık 10 taraftar yaralanmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
Milliyet Gazetesinden Tamer Heper, bu olaylar üzerine "İzmir'deki maçta
iki takımın taraftarları çatıştı, içlerinden bir delikanlı bıçaklandı ve
öldü" diye yazıyordu. Orada "Sen Ağlama Oğlum" diye bir başlık
atılmıştı. Onun sebebi neydi; eğer yazıyı okuduysanız...
Sayın Heper'in mahkemesi
var, mahkemeye gitmiş. O ara, mahkemeye 2 kapkaççı geliyor. Bunlar birbirlerini
tanımıyorlar. Biri diğerine "içeri girdiğinde hâkimin karşısında ağla;
ağlamayı sakın unutma" diyor. İkisi birden tekrar çıkıyor; ağlayan
serbest, ağlamayan hapse atılıyor. "Ben, sana ağla demedim mi; ağlamadın
oğlum" diyor. Yani, buradan şuraya gelmek istiyorum: İzmir'de ölen o çocuk
bizim evladımız olamaz mıydı; benim olamaz mıydı; sizin olamaz mıydı?..
Sevgili arkadaşlarım,
biliyor musunuz, ne oldu; savcı takipsizlik kararı verdi, mahkemeye bile
çıkarmadı. Bunu gören bir taraftarın, fanatiğin, yarın, başka bir sahada
insanları öldürmeyeceğini kim garanti edebilir. Onun için, bu yasanın çıkması için, ben, bardağı taşıran son
damla olduğunu düşünerek, 10'uncu ayın 3'ünde Meclise bir yasa teklifi verdim.
Sonra, hükümet bir tasarı gönderdi. Hükümet, komisyonlarda, şu küçücük teklifi
bile birleştirmedi; ama, hükümetin de, benim de gayemiz birdi, birleştirmedi;
şık da olmadı.
Futbol, din, ırk
gözetmeden, uzak-yakın, yağmur-çamur demeden, aynı renklere gönül veren
taraftarları bir araya getiren bir spor dalıdır; ancak, ne yazıktır ki, yalnız
Türkiye'de değil, diğer ülkelerde de olayların en çok çıktığı ve canların
yandığı bir spor dalı haline gelmiştir.
Sayın milletvekilleri,
futbol sahalarında yaşanan olaylar, toplumumuzun huzurunu bozucu boyutlara
ulaşmıştır. Stad içerisine, vurucu sopa, taş vesaire; kesici, delici, yanıcı,
yakıcı araç gereç sokulması, alınan tüm güvenlik önlemlerine rağmen
önlenememektedir. Özellikle küfür ve fiilî tecavüz, hakeme saldırılar, stad içerisinde
izleyicilere karşı yapılan saldırılar, ne yazık ki, bugüne kadar
önlenememiştir.
Değerli arkadaşlarım,
maçlardaki kafa burun kırıklarını hatırlayınız, hatta, Kayseri'de,
Kayserispor-Rizespor maçında, milletvekili dahi tartaklanmadı mı ve yaralanmadı
mı?! Gazetelerde, kan revan içerisinde boy boy resimleri görüp, içimiz
burkulmadı mı?!
"Spor, dostluk,
kardeşlik, barıştır" sloganıyla yola çıkanlar, birbirlerini döverek,
hatta, sloganları çirkin atarak, sahalarda terör yaratıyorlar. Bu olaylar Türk
futbolu için çok kötü sonuçlar doğurmaktadır. Bu olayların oluş nedeni,
tedbirsizlik ve bu olayları meydana getiren kişilere yasal olarak ceza
uygulanmamasıdır.
Dünyanın hiçbir yerinde,
oyun sahasına, kim olursa olsun, sivil insan giremez; ancak, ödül törenlerinde
girebilirler. Maçtan sonra veya maç esnasında sahaya atlayan seyirciye bile çok
ağır cezalar verilir. Bizde ise, statlar, torpilli birsürü siville dolup
taşıyor; böyle olunca da olayları önleme şansımız olmuyor. Yaralanan insanların
aileleri ve çocukları, babalarını televizyondan izliyorlar ve ne gibi bir ruh
hali yaşıyorlar, hiç düşündünüz mü! Ben, çok üzülüyorum bir hekim olarak,
bunları zaman zaman gördüğümde içim sızlıyor.
Statların birinci lig
takımlarına verilmesi artık kaçınılmaz olmuştur. Bu sayede, hem federasyon hem
de kulüpler rahatlayacaktır.
Size ilginç bir olay
anlatmak istiyorum: Saha içerisine nasıl sokuluyorsa, seyirci, vurucu, kırıcı
araç ve gereci sokuyor, polis bunları almaya kalkıyor. Polis bunu zorla aldı
diye bu elinden alınan maddenin sahibi vatandaş, polisi mahkemeye veriyor.
Sonunda ne oluyor; polis suçlu bulunuyor. Bu polisten nasıl bir daha vazife
beklersiniz sevgili arkadaşlarım?!
Değerli milletvekilleri,
terörün önlenmesi bizim için çok mühimdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi de bunu
önlemek için her türlü yasayı çıkarmak durumundadır. Bunu buraya getirdiği için
Sayın Bakana teşekkür ediyorum, her ne kadar benim teklifimi birleştirmemişse
dahi. Mühim olan benim olması değil teklifin; yasanın çıkmasıdır; toplumun huzurlu
hale getirilmesi için yapılmıştır. Kendilerine tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, son
on yıl içinde dünyada sahalarda meydana gelen olaylardan bazı örnekler vermek
istiyorum: 13 Ocak 1991, Güney Afrika'da 40 ölü; 5 Mayıs 1992, Korsika'da 17
ölü, 1 900 yaralı; 16 Haziran 1996, Zambiya'da 9 ölü, 78 yaralı; 14 Temmuz
1996, Libya'da 50 ölü... Yani, bunu saymakla bitmiyor. Bu sonuçlar insanlık
için yüz kızartıcıdır. Bu olayların ülkemizde de olmasını istemiyorsak, derhal
tedbirlerimizi almak zorundayız, onun için burada bulunuyoruz. Bunun için,
kulüpler, profesyonel güvenlik birimlerini oluşturmalıdır. Bu birimler, emniyet
güçlerimize yardımcı olacak şekilde eğitilmelidir. Taraftar dernekleri ile
emniyet ve kulüp yöneticileri işbirliği yapmalıdır.
Sayın milletvekilleri,
medya ve spor adamlarına çok büyük görevler düşmektedir. Spor adamları,
televizyon programlarında, ayrı ayrı görüşten öte, meydana gelen stat
anarşisini önlemek için görüş birliğinde bulunmalıdırlar. Eğer, görüş birliği
içinde halka mesaj vermezlerse, yapılan çalışmalar başarıya ulaşamaz. O
nedenle, bir kez daha tekrar ediyorum, yapılan programlarda, tek ağızdan
söyleniyormuş gibi, şiddet karşıtı konuşmalar yapılmalıdır diye düşünüyorum.
Deplasman maçlarına, kulüpler,
otobüslerle seyirci götürmemelidir diye düşünüyorum. Dışarıdan gelen seyirci, o
bölgenin seyircisine yabancı olduğu için, kavganın daha kolay çıkmasına neden
olmaktadır; bunu önlemek için de, kulüpler, kesinlikle seyirci taşımamalıdır
diye düşünüyorum.
Stada maç izlemeye gelen
izleyiciler alkol testi yapılmadan içeriye alınmamalıdır. Bazı arkadaşlarım,
tabiî "alkollü de gelebilir alkolsüz de" diyor. Niçin gelecekmiş
alkollü?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Alkollü niçin gelecekmiş?! Sonra, adamı
öldürdükten sonra "ben alkollüydüm" demek için mi oraya gelecek?! (AK
Parti sıralarından alkışlar) Orada hepimiz varız. Orada Türkiye var. Orada
fanatikler yok sadece, orada ölen annenin çocuğu bizim çocuğumuz olamaz mı diye
tekrarlıyorum ve yineliyorum.
AHMET YENİ (Samsun)-
Tasarıda yoksa ekleyelim...
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Ekleyin tabiî.
Sahalara konfeti, maytap,
bozukpara, pet bardaklarla satılan suyun, hatta cep telefonlarının bile
sokulmasını önlemeliyiz diye düşünüyorum; çünkü, bu araç ve gereçler ciddî
şekilde yaralanmalara neden olmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu
konfetiler stat içine nasıl sokuluyor hiç düşündünüz mü? Tribünlere
bakıyorsunuz, sanki statlar yanıyor. Kulüp yöneticilerinin haberi olmadan
hiçbir madde stada giremez diye düşünüyorum ve giremez de. Burada meydana gelen
olaylarda, kulüpler, kesinlikle -büyük küçük kulüp ayırımı yapılmadan- en ağır
şekilde cezalandırılmalıdır diye düşünüyorum, bir daha da bu olayların tekrarı
olmasın diyorum.
Sayın milletvekilleri,
maçın başlamasından bitimine kadar stat çevresi polis tarafından
denetlenmelidir. Stat çevresinde güvenlik boşluğu yaratılmamalıdır; çünkü,
statların içine, dışarıda bulunan kişiler tarafından, iple, her türlü vurucu,
kesici, delici araç ve gereçler kolaylıkla gönderilebilmektedir.
Sayın milletvekilleri,
statlarda meydana gelen olaylarda direkt amigolar suçlanıyor, seyircinin hiç mi
suçu yoktur?! Hani, hep deriz ya, evsahibi suçlu da hırsızın hiç mi suçu yok.
Seyircinin bu tür durumlarda kendisine hâkim olması gerekiyor.
Stada her türlü
yaralayıcı alet sokanlar, bunları fiiliyata, yani, eyleme dökenler ve aletlerin
statlara sokulmasına göz yumanlar hakkında kanunî soruşturma yapılmalıdır.
Bunlar kimlerdir; bu aletlerin sokulmasında kusurlu bulunan güvenlik
görevlileri ve stat görevlileridir. Eğer, bu görevliler hakkında soruşturma
açmazsanız, terörü önlemede çok fazla yol alamazsınız; çünkü, kim olursa olsun,
görevi ihmal varsa, gereği yapılmalıdır diye düşünüyorum.
Karşı takımın
taraftarlarına, sporcularına ve hatta hakeme, kulüp yöneticilerine
saldıranlara, sahaya atlayanlara, güvenlik güçlerine ve stat yöneticilerine
karşı gelenlere en az altı aydan bir yıla kadar hapis cezası verilmelidir diye
düşünüyorum. Öyle, maçtan men etmekle bir şey olmaz Sayın Bakan. 1 milyardan 5
milyar liraya kadar para cezası verilmeli diye düşünüyorum. Olaylara neden
olan, körükleyen ve olayların çıkmaması için önleyici tedbir almayan ve suçlu
bulunan kulüplere de en az 20 milyar ile 50 milyar lira arasında para cezası verilmesi
lazım diye düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri,
yaralama ve ölüm olaylarında ise, bu olaylara sebebiyet veren şahıslar ağır
cezada yargılanmalıdır. Bu kişilere verilen cezalar kesinlikle hiçbir aftan
yararlanmamalıdır. Böyle olursa, kısa sürede,
"futbol terörü" dediğimiz bu şiddet olaylarını önleyebiliriz diye
düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Kurtulmuşoğlu, size, 1'er dakikadan 2 dakika eksüre veriyorum; 2 dakika
içerisinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Sağ olun.
Sayın milletvekilleri,
futbol sahalarındaki olayları önlemeye yönelik kanun teklifini, söylemiştim,
Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili olarak 3 Ekimde verdim, hükümet ise 10
Kasımda verdi, birleştirilmedi. Gönlüm isterdi ki, tekrar söylüyorum, bu teklif
ve tasarı birleştirilsin. Çok da bir şey değildi yani. Ama, gelinen noktada, ne
olursa olsun "ben yaptım, oldu" mantığıyla karşılaştık. Mühim değil.
Tasarı, birleştirilerek gelmedi ve bu da şık olmadı. Mühim olan benim vermem
veya tekrarlıyorum, hükümetin vermesi değil, mühim olan suçların önlenmesidir,
olayların önlenmesidir.
Her zaman söylüyorum,
daima -alınmayınız ama- hükümet olarak da, her şeyi "çoğunluğumla ben
yapıyorum" olmuyor. Muhalefete de söylemeniz lazım, muhalefete de sormanız
lazım diye düşünüyorum. Buradaki amaç hizmetse, iktidar-muhalefet kavgası
değil, hizmeti birlikte götürmemizde yarar var diyorum, o puan yine sizin olsun
diyorum.
Her ne olursa olsun,
önemli olan halkımızın sorunlarını çözmektir. Bu uğurda, size rağmen, biz de
elimizden geleni yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz.
Stat terörünün olmadığı
futbolun özlemiyle, konuşmamı burada tamamlıyorum, hepinize beni dinlediğiniz
için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kurtulmuşoğlu.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, yerimden küçük bir
açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Sayın Kurtulmuşoğlu'na çok teşekkür ederim. Kendisi de ayrıca bir kanun teklifi
vermiş; tasarı ile onun niçin birleştirilemediğini bana sordular. İçtüzüğün 35
inci maddesine göre, bu konudaki görev, hükümetin, yani, bakanın değil, ilgili
komisyonun görevidir. Keşke, komisyon birleştirmiş olsaydı, çok daha iyi
olurdu; keşke, bizde böyle bir yetki olsaydı da, biz, onu yapabilseydik. Görev
bizim değil, komisyonundur. Bunu ifade etmek ve Sayın Kurtulmuşoğlu'na açıklama
yapmak için söz aldım.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Trabzon Milletvekili Sayın Asım Aykan; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biraz önce şahsı adına burada söz almış olan
arkadaşımızın yanlış anlaşılmaya sebebiyet vereceğinden endişe etmiş olduğum
bir sözünü tavzih etmek için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu yasa tasarısının
hazırlanmasında emeği geçen başta Sayın Bakanımızı ve ilgili arkadaşlarımızı
kutluyorum. Gerçekten, Türkiye'nin ihtiyacına cevap verecek olan bir yasa
tasarısını bugün burada müzakere ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, spor,
evrensel kurallar vazeden bir olay; ırkları, renkleri, ihtilafları,
farklılıkları ortadan kaldıran, dünyayı belli ortak paydalarda buluşturan bir
olay. Hatırlarsınız, Amerika ile İran -siyasî anlamda uzun süre birbiriyle
rekabet halinde olan iki ülke- futbol müsabakasında, ortak kurallarda
buluştular. Dolayısıyla, özü barış ve kardeşlik olan, centilmenlik olan bir
olayı daha değişik zeminlere kayacak noktada gördüğümüz için, bugün böyle bir
yasal düzenlemeyi yapıyoruz.
Değerli arkadaşımız
konuşmasında, İzmir'de ve Trabzon'da meydana gelen en son olaylardan bahsetmek
suretiyle -inanıyorum, niyeti bu değildir, ama- Trabzon'u, spor müsabakalarının
kurallar dışında oynandığı bir yer olarak sunmak gibi bir anlayışı ortaya
çıkarmış bulunuyor. Bundan dolayı, özellikle bir olayı vurgulamakta fayda
görüyorum: Şiddete, nerede olursa olsun, hangi vilayette olursa olsun, hep
beraber karşı çıkmamız gerekir; ama, bazı vilayetlerde olduğu zaman ses
çıkarmayıp, bazı vilayetlerde bu iş çok oluyormuş biçiminde bir anlayışla bunu
sunmak fevkalade yanlıştır.
Trabzon, futbolun
tarlasıdır ve Türkiye'de futbolun kitabının yazıldığı ilk yer Trabzon'dur.
Bunu, özellikle burada vurgulamak istiyorum. İstanbul Kartal'da Trabzonspor
Müzesine giderseniz, burada, bu kitabı görürsünüz. Trabzonspor seyircisi Türkiye'nin
en centilmen seyircilerinden bir tanesidir. Niçin bunu söylüyorum; bakın, biz,
Beşiktaş'la Trabzon'da bir maç yaptık ve 5-0 kaybettik. 5-0 kaybettiğimiz
müsabakada, bizim seyircimiz kendi futbol takımına protesto gösterisinde
bulundu, hatta, koltukları söktü, olmaması gerektiği halde söktü; fakat,
kendisine zarar verdi, Beşiktaş'ı ise alkışladı. Bu centilmenliği gösteren çok
az seyirci var Türkiye'de. Her şey Trabzon'da oluyormuş biçiminde bir anlayışı,
burada, özellikle düzeltmekte fayda görüyorum. Tam tersine, İstanbul'da
olanlar, Trabzon'un yanında çok çok daha ötededir; ama, nerede olursa olsun,
hep beraber bu olaylara karşı çıkmamız lazım ve bir kenti, yanlış anlaşılmaya
meydan verecek sözlerle incitmemek gerekiyor. Bu vesileyle, düzeltmek ihtiyacını
duydum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aykan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 3. - Bu Kanunda
geçen;
Genel Müdürlük : Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğünü,
Spor alanları : Spor
müsabakalarının gerçekleştirilmesine elverişli müsabaka alanları ile
seyircilere ait seyir alanları, sporculara ait soyunma odası ve diğer spor
yapmaya elverişli alanlar ile bunların eklenti ve çevresini,
Federasyonlar : Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren federasyonlar ile Türkiye
Futbol Federasyonunu,
Spor kulüpleri : Belirli
kurallara göre kurulan, üyelerinin her birinin yetki ve sorumlulukları belli
olan, amatör veya profesyonel spor dallarında topluma hizmet veren; her yaş
grubunun spor yapabileceği tesis, araç ve gereçlere sahip olan, yüksek
performanslı sporcuların yetiştirilmesini hedefleyen kuruluşları,
Taraftar dernekleri : Her
ne ad altında olursa olsun, bir spor kulübünü desteklemek amacıyla kurulan
dernekleri,
Taraftar temsilcileri :
Spor kulüplerinin kendi taraftarları arasından belirledikleri ve spor kulübünün
bulunduğu yerdeki en büyük mülkî idare amiri tarafından görevlendirilen
kişileri,
İl spor güvenlik kurulu : Her ilde vali veya vali yardımcısının
başkanlığında belediye başkanlığı, il jandarma komutanlığı, il emniyet
müdürlüğü, gençlik ve spor il müdürlüğü, ilgili federasyon, il sağlık müdürlüğü
temsilcileri ve gerekli görülecek spor kulüplerinin yetkilileri ile basın
kuruluşlarının ve ilgili kamu kuruluşlarının temsilcilerinden oluşturulan
kurulu,
İlçe spor güvenlik kurulu
: Her ilçede kaymakam başkanlığında il spor güvenlik kurulunda yer alan kurum
ve kuruluşların ilçedeki temsilcilerinden oluşturulan kurulu,
İfade eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?..Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum
:
İKİNCİ BÖLÜM
Esas Hükümler
Spor alanlarının
düzenlenmesi
MADDE 4. - Spor
alanlarında, sağlık ve güvenlikle ilgili her türlü düzenlemeyi yapmak görevi ev
sahibi kulübe aittir.
Spor alanlarına, seyri
engellemeyecek nitelikte, federasyonun bağlı olduğu uluslararası federasyonun
talimatlarına uygun olarak, seyirci ile müsabakanın yapıldığı yer arasına tel,
duvar, bariyer ve benzeri fizikî engeller konulabilir.
Fizikî engeller, ilgili
güvenlik biriminin olumlu görüşü ve il spor güvenlik kurulu kararı ile
kaldırılabilir.
Spor alanlarında;
çocuklar ve engellilerin müsabakaları izleyebilmeleri için durumlarına uygun
yerler tahsis edilir.
Spor alanlarında
seyircilerin oturma yerleri numaralandırılır. Koltuk sayısı kadar bilet bastırılır
ve satışa sunulur. Spor alanlarına kapasitenin üzerinde ve biletsiz seyirci
alınamaz.
Spor alanlarında;
güvenliğin sağlanması ve bu Kanuna aykırı davrananların tespiti amacıyla, spor
alanlarının durumuna uygun olarak gerekli teknik donanımlar kurulur. Kurulacak
güvenlik sistemlerinin giderleri, 1. Futbol Ligi ile tesis olarak fizikî yapısı
uygun olan 2. ve 3. Futbol Liglerinde mücadele eden ev sahibi kulüpler
tarafından karşılanır. Diğer tüm branşlardaki teknik donanımlar ise, spor
tesisinin mülkiyetine veya kullanımına sahip bulunan kulüp, kurum ve kuruluşlar
tarafından kurulur.
Spor tesislerinde hangi
güvenlik sistemi veya teknik donanımın uygulanacağı yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM
ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; arkadaşlarımı fazla
tutmayacağım, kısacık konuşacağım.
Öncelikle, bu yasanın
çıkmasının, gerçekten, Türkiye için gerekli olduğunu düşünenlerdenim. Bu konuda
gayret gösteren komisyon üyelerine, Sayın Bakana, Sayın Genel Müdüre, bu konuda
gayret sarf edecek olan, daha doğrusu, bu yasanın uyarlanmasında bizzat katkı
koyacak olan bütün güvenlik güçlerine şimdiden başarı diliyorum; çünkü,
gerçekten, çok önemli bir yasa. Yasaların çıkması kadar, uygulanması daha
önemlidir.
Bir de, çok eskiden,
özellikle bu tip olayların ilk çıktığı Sivas-Kayseri maçı sırasında, ben,
Sivas'ta oturuyordum. Dolayısıyla, o zaman yaşanan acıları unutmuş değilim;
belleğimde yer etmiş bir olaydır.
Yine, bütün dünyada
herkesin hatırladığı Brüksel'deki Heisel Stadı olayları, dünya kamuoyunu
yakından sarsmıştır. Tabiî, bütün bunların...
Yine, parti görevim
nedeniyle İzmir'deyken, en son, Göztepe-Karşıyaka maçı sırasında stat dışındaki
olaylara da, bir yurttaş olarak, bizzat şahit oldum ve çok üzüldüm.
Dolayısıyla, stadın içi kadar dışının da önemli olduğunu düşünenlerdenim.
Stadın dışı demek, kamuoyu demektir. Kamuoyu da, tabiî, medyayla oluşturuluyor,
kulüp başkanlarıyla ve yöneticilerle oluşturuluyor. Bu konuda herkesin ciddî
katkılarının olması gerekiyor. Yani, Sayın Bakan, Sayın Genel Müdür, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çıkardığı yasaların esas takipçisi olacak insanlar,
spor kamuoyunu oluşturan kişilerdir diye düşünüyorum; bunun içine yöneticiler
de girer, seyirciler de girer. Dolayısıyla, bu konudaki hassasiyetin, yasa
çıktıktan sonra da devam etmesi gerektiğini söylüyorum.
Tabiî, ben, özel bir
yerden geliyorum, Denizli Milletvekiliyim. Türkiye'de tel örgülerin ilk
kalktığı saha, Denizli Stadıdır. Denizli Stadında şimdiye kadar nahoş tek bir
olay olmamıştır. Bu yüzden, hem Denizli'nin milletvekili olarak hem Türkiye'nin
milletvekili olarak, ben, öncelikle hemşerilerimi kutlamak istiyorum; çünkü,
Denizlili hemşerilerim, gerçekten, bu konuda bütün Türkiye'ye örnek olmuşlardır
ve bizim stadımızın girişinde "fair play, ilkemiz" yazar. Denizli'nin
seyircisi de, futbolcusu da bu konuda özen göstermeye çalışmıştır. Bunu da,
kamuoyunun dikkatine tekrar sunmak istiyorum.
Tabiî, statların
korunması da bir o kadar önemli; çünkü -sanıyorum, en son oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçındaydı- o
statların o hale gelmesi, gerçekten, bir şuursuzluktur diye düşünüyorum, bir
kayıptır diye düşünüyorum. Bu konuda herkesin özen göstermesi gerekiyor. Ben
de, özellikle, spor sahalarında özel güvenlik teşkilatları ile Emniyet
Teşkilatımızın koordineli çalışması da bunları, yani, özellikle, yaşanan bu
holiganizmi ortadan kaldıracaktır diye güvencimi ve inancımı tekrar etmek
istiyorum.
Tekrar Denizli'ye
dönüyorum ve özellikle Denizli seyircisinin, Denizlispor Başkanı Sayın Zafer
Katrancı'nın ve Denizli'nin örnek olmasını sağlayan Denizli'deki emniyet
mensuplarımızın, bu yasa marifetiyle, örnek olarak Türkiye'ye sunulması
gerektiğini söylemek benim boynumun borcudur diye düşünüyorum.
Bu arada -muhalefetten
iktidara hep eleştiri gelmez- Sayın Genel Müdürü de kutlamak istiyorum; çünkü,
özellikle kulüp başkanları -referansım Sayın Zafer Katrancı'dır, referansım Sayın Cavcav'dır- Sayın Genel Müdürden ve mevcut
Bakanımızdan, futbola olan katkılarından dolayı çok memnun olduklarını
söylemişlerdir, ben de bunu söylemekten gurur duyuyorum, başarılarının devamını
diliyorum. Bu konuda, özellikle, Genel Müdürlük bünyesinde çalışan insanların
en az Sayın Genel Müdür kadar duyarlı, en az Sayın Genel Müdür kadar mütevazı,
en az Sayın Genel Müdür kadar çalışkan olmalarını diliyorum. Bu konuda da Sayın
Genel Müdürün üzerine düşecek görevler var diye, özellikle belirtmek istiyorum.
Hayırlı olmasını
diliyorum. Herkesin, bu yasanın uygulanmasında, hükümete, iktidara, yerel
yönetimlere, Emniyet Teşkilatımıza yardımcı olmaları gerektiğini söylüyorum.
Hepinize sevgi ve
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Oral.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
Saha güvenliği
MADDE 5. - Spor
kulüpleri, güvenliği sağlamaya yetecek sayıdaki güvenlik elemanlarını müsabaka
öncesinden müsabakanın tamamlanıp seyircinin ve sporcuların tahliyesine kadar
geçecek dönem içerisinde, müsabakanın yapılacağı yerde bulundurmak ve spor
alanının iç güvenliğini sağlamakla yükümlüdürler.
Spor kulüpleri, bu Kanunda
yer alan yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla, müsabaka ve saha
güvenliğinin sağlanmasına yetecek sayı ve nitelikte yasalar çerçevesinde özel
güvenlik hizmeti satın almaya yetkilidir.
Spor alanlarında görev
yapacak özel güvenlik teşkilâtı personeli, 22.7.1981 tarihli ve 2495 sayılı
Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında
Kanunda belirtilen görev ve yetkileri haizdir. Bu Kanundan doğan görevlerinin
ifası sırasında, özel güvenlik görevlilerinin ateşli silâh taşımaları yasaktır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA HAKKI
ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 392 sıra sayılı Spor
Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
sayımız az olsa bile, "Vizontele Tuuba" filminin kütüphane
sahnesindeki durum gibi, arkadaşlarımızın birbirleriyle yakınlaşması gerçekten
sevindirici bir olay. Demek oluyor ki, spor kulüplerinin konuşulduğu bir
ortamda ya da sporun konuşulduğu bir ortamda ya da sporun konuşulduğu bir
ortamda, daha başka bir atmosfer oluşuyor, güzellikler oluşuyor. Bu
güzelliklerin devamı dileğiyle, ben, biraz eleştirel anlamda bazı şeyler
söylemek istiyorum; ama, biliniz ki, bu yasa tasarısı bizim tarafımızdan da
desteklenmektedir. Zaten, her bir konuşmacı arkadaşımız da, bunu,
konuşmalarının sonunda belirttiler.
Ben, dört yıl, bir
profesyonel spor kulübü olan Aliağa Spor Kulübünde yöneticilik yaptım, kulüp
başkanlığı yaptım. Oradan da biliyorum ki, spor, özellikle futbol, günümüzde
sportif uğraştan çok, sosyal bir uğraş alanı olmuştur; ama, o arada, spora,
sporun ruhuna aykırı davranışlar da artmıştır. UEFA, FİFA bu işlerin üstesinden
gelememektedir. Ülkelerin bununla ilgili aldıkları çeşitli önlemler de vardır.
Örneğin, İngiltere -ki, futbolun, buharın sanayide kullanılmasından, önce bu
ülkede başladığı bilinir- bazı stat facialarından sonra, taşkınlığı önlemenin
yolu olarak, kulüplerin kayıtlı taraftar kimliğiyle stada giriş yapılmasını
sağlamıştır. Bu da, kombine bilet uygulamasını beraberinde getirmiştir.
Ancak, bilindiği gibi,
İngiltere ile Türkiye arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Stat içindeki
güvenlik ve düzenin, bu ülkede, polis tarafından değil, kulübün, gözaltına alma
ve polise teslim etme yetkileriyle donatılmış kendi görevliler ordusuyla
sağlanıyor olması... Hatta, stat dışında bile polisin aldığı güvenlik
önlemlerinin bir bedeli olmaktadır ve bu bedel de, kulüpler tarafından
karşılanmaktadır. O yüzden, karşılaşma öncesinde ve sonrasında minimum sayıda
polis bulunmaktadır. Sadece olay çıkması durumunda, polis, gerekli gördüğü
sayıda ekibi bölgeye sevk etmektedir.
Bir başka fark, son
yılların en gergin maçlarından sayılabilecek Leeds United -Galatasaray maçında
görev yapan polis sayısı 300'dür. Nedeni de, polisin maaşını yerel yönetimlerin
vermesidir. O halde, hesap verme konumunda olan yerel yönetim, daha fazla polis
bulundurma konusunda halkına karşı sorumludur.
Bir başka önemli fark da,
şirket statüsünde olan İngiltere'deki kulüplerin avanta bilet uygulaması ya da
Türkiye'deki gibi, besleme taraftar istihdam etmesi mümkün değildir. Bütün
bunları bir araya getirirsek, bu yasal düzenleme, İngiltere gibi sorunlarını
aşmış bir ülkenin yasalarından yararlanmak yerine, uluslararası arenada belli
zamanlarda çıkmış olan olayları da dikkate alarak getirilse idi, daha gerçekçi
olurdu. Bunu biz komisyonda da belirtmiştik. Yoksa, akademik anlamda kamu
yönetiminde bu konunun tek bir uzmanının olmadığı biline biline hazırlanmış bu
tasarı için, belli ki, fırsat bekleyen başka bazı kesimler de var.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1990'da imzaladığımız, 2001'de Meclis tarafından onaylanıp
yürürlüğe sokulan futbolda şiddetin önlenmesine dair Avrupa Sözleşmesi,
bizlere, ihtiyacı büyük ölçüde karşılayan, uygulanması daha rahat ölçütler ve
vizyon sunmaktadır. Bu tasarının bu şekilde gelmesi, ister istemez, bize özgü
olmayan bazı güç odaklarının ortaya çıkmasını beraberinde getirecektir. Zaman
yeterse, biraz sonra o konudan da örnekler vermeye çalışacağım.
Ülkemizin gerçekleri
vardır. Kişi başına düşen ulusal gelirimiz 3 000 dolar civarında seyrederken,
ülkenin üç büyükleri dışındaki kulüplerin, maddî anlamda, hakem paralarını bile
ödeyemediği, statlarının bakımını yaptıramadığı, futbolcularının çoğunun
sigorta primlerini, vergilerini ve taksitlerini veremediği bir ülkede özel
güvenliği ve buna benzer bazı görevleri futbol kulüpleri üzerine yüklemek
demek, şiddeti ve fanatizmi önlemek yerine, hani slogan şeklinde söylenir ya,
belki de "ölmeye, ölmeye, ölmeye geldik" diyenlerin sayısını
çoğaltmak anlamını taşıyacaktır. Hele, birçok olayın kışkırtıcısı durumunda
olduğunu gördüğümüz medyatörlerin bulunduğu bir ülkede, polisin, başta ekonomik
zorluklar olmak üzere, birçok sıkıntının yarattığı bunalımın etkisiyle sık sık
intihar vakalarının olduğu bir ülkede, böyle bir taslağın pratikte çok anlamlı
olamayacağını düşünüyorum.
Bu haliyle bu tasarı,
taraflardan, yani, iki takımdan birini güçlendirmektedir. Bu, gözden
kaçırılmamalıdır. Buna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Deplasman
takımlarına galibiyet yasak olmaktadır.
Şiddeti artıracağına
benim inancım tamdır; çünkü, etki tepkiyi doğuracak, karşı tarafa gidildiğinde,
deplasmanda olunduğunda, daha önce alınmış olan sonucun getireceği diğer bir
sonuç da orada vuku bulacaktır. Belki, çok oturmuyor; ama, Sivas-Kayseri maçı,
geçmişte olmasına rağmen, somut bir örnektir.
O arada, bir şeyi daha
hatırlatmak istiyorum: Futbol takımlarını yönetenler -tabiî ki herkesi
kastetmiyorum; ama, çoğunluğu için söylenebilir- ya kayıtdışı ekonominin
içerisinde bulunanlardır ya da mafyalaşmanın, karapara aklamanın yollarını
arayanlardan oluşmaktadır.
Tabiî, durum böyle
olunca, kayıtdışı ekonominin aklandığı bir yer olarak görüldüğünde, kesinlikle
mafyalaşmanın olması da kaçınılmazdır.
Bakın, size, bununla
ilgili olarak bir başka ülkeden örnek vereyim. Belki futbol takımlarının hepsi
için geçerli değil; ama, bazı futbol takımları, İtalya'da, mafya tarafından
yönetilmektedir. Bu da bilinmektedir; üstelik de, İtalyan Hükümeti tarafından
bilinmektedir. Yasalar çıkarılmakta, buna rağmen önlemler yeterli olmamaktadır.
Nasıl oluyor bu mafya yöntemleri?.. İtalya'da, bilindiği gibi, o meşhur
savcıların birçok mafya örgütünü ortaya çıkardığı dönemlerde, mafya örgütleri,
yavaş yavaş, polislerle birlikte işbirliği yapmış, devlet de, buna karışan
polisleri emekli etmiştir; ama, yerine gelen genç polisler de, yavaş yavaş,
kendinden önce mafyanın yanında yer alan polislere yardımcı olmaya
başlamışlardır. Bu da, zincirleme olarak, oradaki mafyanın yok edilmesi yerine,
güçlendirilmesini beraberinde getirmiştir.
Türkiye'deki duruma
gelince; Türkiye'de de böylesi bir durumla karşılaşabileceğimizi zannediyorum,
eğer önlem alınmazsa. Nasıl?.. Kulüpler eğer özel güvenlik birimleri
oluşturursa, deplasman takımlarına galibiyet de haram olacağına göre,
kulüplerin o özel güvenlik birimlerini beslemeleri için onlara özel kaynak
aktarmaları gerekecektir. Bu da, mafyalaşmayı beraberinde getirecektir ve bir
süre sonra da, o özel güvenlik birimleri, kulüp yöneticileriyle birlikte başka
işlere bulaşmaya başlayacaktır.
Ben, bu konuları da
hatırlatarak ve özellikle tutanaklara geçmesini sağlayarak, ileride
başgösterecek bu tip olaylara ve bu tip mafyalaşmalara geçit verilmemesi
dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum ve tasarıya olumlu oy vereceğimizi
belirtiyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ülkü.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Müsabaka güvenliği
MADDE 6. - Spor
müsabakalarında alınacak güvenlik önlemlerinin yürütülmesi ve denetlenmesi
konularında yetkili olmak üzere o yerin en büyük mülkî amirince belirlenecek
rütbeli emniyet görevlisi, müsabaka güvenlik amiri olarak görevlendirilir.
Müsabaka güvenlik amiri, müsabakanın güvenliği ile ilgili tüm kişi ve kuruluşlarla
gerekli koordinasyonu sağlamakla yetkili ve görevlidir.
Müsabakaların yapılacağı
spor alanlarına, güvenlik güçlerince gerçekleştirilecek kontrolden sonra
seyirci alınır. Spor alanlarının çevresinde, stadyum veya spor salonu girişleri
ile turnike girişlerinde, müsabakayla ilgili olarak hâkim kararı veya
gecikmesinde sakınca olan hallerde mülkî amirin yazılı izni ile genel güvenlik
güçlerince veya genel güvenlik güçlerinin
denetiminde özel güvenlik güçlerince üst araması yapılır ve bu Kanunun
amacına aykırı madde ve cisimlere el konulur.
Spor alanlarının dış
güvenliği genel kolluk güçlerince, saha içi ve tribün güvenliği ise 5 inci
maddeye göre oluşturulacak özel güvenlik birimlerince ve saha yetkililerince
sağlanır. Kapı aramaları özel güvenlik güçleri tarafından yapılır. Müsabaka
güvenlik amirinin talebiyle emniyet güçleri, gerekli hallerde olayın meydana
geldiği alanlara müdahale edebilir.
Emniyet teşkilatı
tarafından; fanatizmin önlenmesi, faillerin tespiti, eylemlerin
delillendirilmesi, verilen cezaların takibi ve bu Kanuna aykırı eylem ve
davranışların engellenmesi amacıyla bilgi bankası oluşturulur ve toplanan
bilgiler üç ayda bir ilgili federasyonlara bildirilir.
Spor kulüpleri, taraftar
dernekleri ve federasyonlar ile diğer ilgililer emniyet güçlerince istenecek
tüm bilgi ve belgeleri vermekle yükümlüdür.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Ev sahibi spor kulüplerin
sorumlulukları
MADDE 7. - Ev sahibi spor
kulüplerince müsabakanın yapılacağı yerde konuk takım seyircilerine bağımsız
bir bölüm ayrılır ve taraftarlar arasında temas olmaması için gerekli önlemler
alınır.
BAŞKAN - Madde üzerinde 1
adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 392
sıra sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısının 7 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Haluk İpek Harun Tüfekci Faruk Özak
Ankara Konya Trabzon
Abdullah Torun Nusret
Bayraktar
Adana İstanbul
Madde 7.- Ev sahibi spor
kulüplerince müsabakanın yapılacağı yerde, konuk takım seyircilerine bağımsız
bir bölüm ayrılır ve taraftarlar arasında temas olmaması için ilgili spor
federasyonları ve uluslararası spor federasyonlarının yönetmelik ve talimatları
paralelinde gerekli önlemler alınır.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Uluslararası gelişmelere
göre ve uluslararası uygulamalara paralellik sağlaması bakımından
federasyonlara böyle bir imkânın verilmesi yerinde olacaktır.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Federasyonların görev ve
sorumlulukları
MADDE 8. - Federasyonlar,
müsabakanın yapıldığı yerdeki temsilcileri vasıtasıyla, sporcu ve taraftarların
güvenliği için gerekli önlemlerin aldırılması, denetlenmesi, bağlı olduğu
uluslararası federasyonların talimatlarının uygulamaya konulması ve gerekli ek
önlemler aldırılması konusunda il veya ilçe spor güvenlik kurulu ile
koordinasyonun sağlanmasından yetkili ve sorumludur.
Kulüplerin bulundurmakla
görevli oldukları özel güvenlik güçlerinin sayısı, gözlem kameraları ve benzeri
teknik donanımların yerleştirilmesi il veya ilçe spor güvenlik kurulu
tarafından, misafir takımın soyunma odaları ile seyirci yerlerinin
belirlenmesi, bilet satışı, güvenlik ise ilgili federasyonların talimatıyla
belirlenir. Kontrol ve denetim konusunda Federasyon yetkilidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
Taraftar dernekleri
MADDE 9. - Her ne ad
altında olursa olsun, bir spor kulübünü desteklemek amacıyla kurulan taraftar
dernekleri, bu Kanunun amacına aykırı faaliyette bulunamaz.
Taraftar dernekleri,
taraftarların spor ahlâkı ve ilkelerine uygun biçimde sportif faaliyetleri
izlemelerini sağlamaya yönelik eğitici faaliyetleri düzenlerler.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
Taraftar temsilcileri
MADDE 10. - Spor
kulüpleri, taraftarları arasından yeterli sayıda taraftar temsilcisi
belirleyerek, bu kişilerin açık kimliklerini, adres ve adlî sicil bilgilerini
spor kulübünün bulunduğu yerdeki il veya ilçe emniyet müdürlüklerine bildirir.
Belirlenen kişiler,
haklarında yürütülecek soruşturma sonucunda, bu görevi yerine getirmeye
engelleri bulunmamaları halinde, en büyük mülkî idare amiri tarafından taraftar
temsilcisi olarak seçilir ve ilgili yerin il veya ilçe emniyet müdürlüklerine
bildirilir. Taraftar temsilcileri, müsabaka öncesinden müsabakanın
sonuçlanmasına kadar sorumlu bulundukları seyir alanında her türlü silâh,
kesici veya delici alet, sis bombası, ses bombası veya maytap gibi patlayıcı,
parlayıcı, yanıcı veya yakıcı maddeler ile taş, metal gibi fırlatılabilecek
veya yaralayıcı nitelikte sert cisim veya tehlike arz edebilecek diğer maddeler
ile alkollü içecekler ve çevreyi kirletecek nitelikte konfeti ve benzeri cisimlerin
kullanılmasının, ferdî veya toplu olarak, rakip takım ile taraftarlarını söz
veya hareketlerle aşağılayıcı veya tahrik edici nitelikte hakaret ve sövme,
kötü söz veya sloganla çirkin tezahüratta bulunulmasının engellenmesine yönelik
önlemlerin uygulanmasında güvenlik güçlerine yardımcı olur.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Spor Müsabakalarında
Şiddet ve Düzensizliğe İlişkin Fiiller
Spor müsabakalarında
satılması, kullanılması ve taşınması yasak olan madde ve cisimler
MADDE 11. - Spor
alanlarında; her türlü silâh, kesici veya delici alet, sis bombası, ses bombası
veya maytap gibi patlayıcı, parlayıcı, yanıcı, yakıcı maddeler ile taş, metal
gibi fırlatılabilecek veya yaralayıcı nitelikte sert cisim veya tehlike arz
edebilecek veya müsabaka düzenini bozabilecek diğer maddeler ile alkollü
içecekler ve çevreyi kirletecek nitelikte konfeti ve benzeri cisimler bulundurulamaz
ve satılamaz.
Yukarıdaki fıkrada yer
alan madde ve cisimlerin, spor müsabakalarının yapıldığı alanlara ve bu
alanlardaki kapalı mekânlara sokulması, saklanması ve bu alanlar içerisinde
taşınması veya kullanılması yasaktır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
Çirkin ve kötü tezahürat
MADDE 12. - Müsabakanın
yapılacağı yerde veya yakın çevresindeki yollarda, meydanlarda, caddelerde veya
benzeri yerlerde, toplu taşıma araçlarında, umuma açık diğer mekanlarda ferdî
veya toplu olarak; rakip takım ile taraftarlarını, kulüp başkan ve
yöneticilerini, antrenörünü ve sporcularını, hakemleri ve federasyon
yöneticilerini, müsabakada görev yapan diğer kişileri, söz veya hareketlerle
aşağılayıcı, tahrik ve taciz edici, kötü söz niteliğinde slogan atılması ve
çirkin tezahüratta bulunulması yasaktır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
Seyir güvenliğini ihlâl
MADDE 13. - Açık
alanlarda yapılan spor müsabakalarında; müsabaka alanının çevresinde bulunan ve
insan hayatı açısından tehlike oluşturabilecek yerlerde müsabakaların seyredilmemesi
için spor güvenlik kurulları gerekli önlemler alınmasını sağlar.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
Usulsüz bilet satışı
MADDE 14. - Spor
müsabakalarının yapıldığı alanlar çevresinde, bilet satışı için ayrılmış yerler
ile ilgili federasyon veya kulüp tarafından uygun görülen yerler ve görevliler
dışında bilet satışı yapılamaz.
Spor müsabakalarında her
ne surette olursa olsun, toplu veya organize biçimde rayiç bedelin altında veya
üstünde müsabaka biletinin temini, dağıtımı, bilette yazılı bedelin üstünde
satılması ve kapasitenin üstünde seyirci alınması veya bu yerlere biletsiz
seyirci kabul edilmesi yasaktır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
Yasak beyan ve demeçler
MADDE 15. - Spor kulübü
başkanı ve yöneticileri, idarî veya teknik personeli veya sporcuları ile spor
kulüplerinin taraftarlarınca kurulan derneklerin başkan ve yönetim kurulu
üyeleri ve taraftar temsilcileri yazılı veya görsel medyaya; kendi
taraftarlarını kışkırtıcı, hakemleri, rakiplerini veya taraftarlarını tahrik
edici veya aşağılayıcı şekilde beyan veya demeç veremezler.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
Yayın yasağı
MADDE 16. - Spor
müsabakalarını canlı olarak yayınlayan yayın kuruluşu ile diğer yazılı ve
görsel yayın kuruluşları, bu Kanunun amacına aykırı nitelikteki afiş, pankart,
söz, fiil ve davranışları yayınlayamaz. Canlı yayın halinde vuku bulan yasak
söz, fiil ve davranışlar, haber amaçlı olsa dahi, altı ay süreyle yayınlanamaz.
Basın ve yayın organları;
söz, yazı veya davranışlarla spor kulüplerini, taraftarlarını, spor adamlarını
şiddete, kulüpler arası fanatizme veya suça teşvik edici eylem ve davranışlarda
bulunamaz, aşağılayıcı yorum ve/veya haber yayınlayamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
Yasak fiiller
MADDE 17. - Müsabaka için
seyircilerin alınmaya başlanmasından, müsabaka sonrası seyircinin tamamen
tahliyesine kadar geçecek sürede ulusal veya uluslararası federasyonların
öngördüğü görevli kişiler dışında kalan kişilerin ve seyircilerin her ne
şekilde olursa olsun müsabaka alanına girmesi yasaktır.
Spor ahlâkına aykırı,
tahrik edici, aşağılayıcı, dil, din, mezhep, ırk, cinsiyet, etnik ve siyasî
ayrımcılığa yönelik söz sarf edilmesi veya bu mahiyette afiş veya pankartların
müsabaka alanına veya yakın çevresine asılması yasaktır.
Yukarıda yazılı yasaklara
aykırı davranan yabancı uyruklu kişiler sınır dışı edilir ve mensubu oldukları
ülkenin diplomatik temsilciliklerine bilgi verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Ceza Hükümleri
Spor müsabakalarında
kullanılması ve taşınması yasak olan maddeleri kullanma ve taşıma
MADDE 18. - Spor
müsabakalarının yapıldığı kapalı veya açık alanlara 11 inci maddede sayılan
maddeleri sokan kişilere; dört ay süreyle spor müsabakalarını seyirden men ve
yediyüz ellimilyon lira, fiilin tekrarı halinde sekiz ay süreyle spor
müsabakalarını seyirden men ve iki milyar beş yüz milyon lira idarî para cezası
verilir. Bu maddeleri kullanan kişilere; altı ay süre ile müsabakaları seyirden
men ve birmilyar lira, fiilin tekrarı halinde bir yıl süre ile müsabakaları
seyirden men ve üçmilyar lira idarî para cezası verilir.
Alınacak kararla bu
kişilerin, spor alanlarına seyirci ya da başka bir sıfatla girmeleri
yasaklanır. Bu kişiler, kararın kendilerine yazılı olarak tebliğ edilmesini
müteakip spor müsabakalarına giremez.
Yasaklı olmalarına rağmen
müsabakaya girmeleri halinde, faillere bir aydan bir yıla kadar hapis cezası
verilir.
Konusu suç teşkil eden
eylemlerin failleri hakkında ilgili kanunların hükümleri saklıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi
okutuyorum:
Tedbirler
MADDE 19. - Üçüncü
Bölümde belirtilen yasaklara uymayanlar hakkında; söz konusu fiil, müsabaka
alanının seyirciye ayrılmış yerlerinde gerçekleştirilmiş ise bu kişi veya
kişiler şartlar müsait olduğu takdirde yetkililer veya güvenlik görevlilerince
müsabaka alanı dışına çıkarılır ve haklarında yasal işlemler başlatılır.
Bu kişi veya kişilerin
müsabaka alanı dışına çıkarılmasına, şartlar uygun bulunmadığı takdirde durum
her türlü kamera, fotoğraf makinesi gibi teknik araçlarla, tanıkla veya diğer
belgelerle tespit edilerek ilgililer hakkında yasal işlem yapılır.
Açıkça anlaşılabilecek
şekilde alkollü veya keyif verici madde kullanan kişiler müsabaka alanına
alınmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi
okutuyorum:
Usulsüz bilet satma
MADDE 20. - Diğer
kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla 14 üncü maddede öngörülen yasaklara
uymayanlar ile sahte, kullanılmış, tahrif edilmiş veya benzer şekilde
hazırlanmış olan müsabaka biletlerini satan, satılmasına aracılık eden, bu
biletleri basan veya satışa hazırlayan kimselere altı aydan bir yıla kadar
hapis cezası ve her bir bilet için ikiyüzellimilyon lira ağır para cezası
verilir. Suçun tekerrür etmesi durumunda bir yıldan üç yıla kadar hapis ve her
bir bilet için birmilyar lira ağır para cezası verilir.
Seyir alanlarına
kapasitesinden fazla veya bilette yazılı olan fiyatın üstünde bilet satışı
yapılması halinde kulübe o müsabakaya ait toplam seyirci hasılatının (bu
müsabakaya isabet eden kombine bilet satışı dahil) % 25'i oranında idarî para
cezası verilir. Kapasitenin üstünde seyirci alınması sebebiyle oluşan izdiham
nedeniyle herhangi bir ölüm veya toplu yaralanma vuku bulması halinde bu idarî
para cezası % 50 oranında uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi
okutuyorum:
Yasak beyan ve demeç
verme
MADDE 21. - Diğer
kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla 15 inci maddeye aykırı biçimde
beyanat veren ilgililer hakkında; Federasyonun tâbi olduğu mevzuata göre
verilecek disiplin cezasının dışında, ilk seferde üç aydan altı aya kadar,
tekrarı halinde altı aydan bir yıla kadar spor müsabakalarını seyirden men
cezası ile birlikte ilk seferde üçmilyar lira, tekrarı halinde altı milyar lira
idarî para cezası da verilir.
Bu Kanun hükümlerine
aykırı faaliyette bulunduğu tespit edilen dernekler hakkında 6.10.1983 tarihli
ve 2908 sayılı Dernekler Kanunu hükümlerine göre yasal işlem yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 392
sıra sayılı kanun tasarısının 21 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Salih Kapusuz Telat Karapınar Asım Aykan
Ankara Ankara Trabzon
M. Kerim Yıldız Yekta
Haydaroğlu
Ağrı Van
"Diğer kanunlardaki
hükümler saklı kalmak kaydıyla ve ilgililerin bağlı olduğu federasyonun tabi
olduğu mevzuata göre verilecek disiplin cezaları dışında; 15 inci maddeye
aykırı biçimde beyanat veren teknik personel ve sporculara beş milyardan elli
milyara kadar idarî para cezası, diğerleri için ise ilk seferde üç aydan altı
aya kadar spor müsabakalarını seyirden men ve beş milyardan otuz milyara kadar
idarî para cezası, tekrarı halinde altı aydan bir yıla kadar spor
müsabakalarını seyirden men cezası ile birlikte on milyardan elli milyara kadar
idarî para cezası verilir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz?..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Sporcu ve teknik
personele bağlı oldukları federasyon tarafından verilecek disiplin cezaları ile
anılan maddede öngörülen ceza arasında uyumsuzluğun önlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi
okutuyorum:
Yayın yasağı
MADDE 22. - 16 ncı
maddeye aykırı davranan görsel yayın kuruluşları hakkında 13.4.1994 tarihli ve
3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun; basın
mensupları hakkında da 15.7.1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanunu hükümleri
saklıdır.
16 ncı maddede yazılı
eylemlerde bulunan gerçek ve tüzel kişilere her yayın için onmilyar lira idarî
para cezası verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 392
sıra sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanun Tasarısının 22 nci maddesinin
ikinci fıkrasının "16 ncı maddede yazılı eylemlerde bulunan gerçek
kişilere her yayın için onmilyar, tüzel kişilere ise, ellimilyar para cezası
verilir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Haluk İpek Harun Tüfekci Faruk Özak
Ankara Konya
Trabzon
Hasan Aydın Abdullah Torun Nusret Bayraktar
Giresun Adana
İstanbul
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yayın kuruluşlarının
olaylara ve yayın ilkelerine karşı daha duyarlı olmaları amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi
okutuyorum:
Yasak fiillere uymama
MADDE 23. - 17 nci
maddenin birinci fıkrasına aykırı davranan kişilere beşyüzmilyon lira, eylemin
tekrarı halinde ise birmilyar lira idarî para cezası verilir.
17 nci maddenin ikinci
fıkrasına aykırı davranan kişilere birmilyar lira, tekrarı halinde ikimilyar
lira idarî para cezası verilir. Fail, kulübün veya bir taraftar derneğinin
mensubu ise suçun tekrarı halinde mensubu bulunduğu kulüp veya dernek hakkında
da üçmilyar lira idarî para cezası verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yoktur.
1 adet önerge vardır;
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 392
sıra sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısının 23 üncü madde başlığının "Yasaklara uymama" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Haluk İpek M. Fehmi Uyanık Telat Karapınar
Ankara Diyarbakır Ankara
Asım Aykan Fahri Keskin
Trabzon Eskişehir
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Madde başlığının madde
içeriği ile uygun hale getirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi
okutuyorum:
Spor alanlarının zarara
uğraması
MADDE 24. - İşledikleri
fiillerle müsabakanın yapıldığı spor alanının zarara uğramasına sebebiyet veren
kişilere, altı ay spor müsabakalarını seyirden men cezası ile birmilyar lira,
tekrarı halinde bir yıl süreyle spor müsabakalarını seyirden men ve ikimilyar
lira idarî para cezası verilir. Fiilin ikiden fazla işlenmesi durumunda altı
aydan bir yıla kadar hapis cezası ve beşmilyar liradan on milyar liraya kadar
ağır para cezası verilir.
Spor kulüpleri,
müsabakanın yapıldığı spor alanının zarara uğramaması için her türlü önlemi
almakla yükümlü olup meydana gelecek gerçek zararlar, zarara sebebiyet veren
taraftarların mensubu bulundukları kulüpten tazmin edilir. Ayrıca zarar kadar
idarî para cezası da verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
25 inci maddeyi
okutuyorum:
Şiddet olaylarının vuku
bulması
MADDE 25. - Kulüplerin
müsabaka yaptıkları spor alanlarında şiddet olaylarının vuku bulması nedeniyle
bağlı bulundukları federasyon tarafından kulübe verilen cezadan ayrı olarak,
ilgili kulübe, o kulübün bir önceki sezon elde ettiği toplam seyirci
hâsılatının % 2'si oranında idarî para cezası verilir. Yeni kurulan kulüplere
verilecek idarî para cezası bir sonraki sezon tahsil edilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi
okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
İstisna
MADDE 26. - Bu Kanunda
belirlenen fiillerden dolayı futbol branşında spor kulüplerine verilmesi
öngörülen cezalarla ilgili olarak; 17.6.1992 tarihli ve 3813 sayılı Türkiye
Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 25 inci maddesi hükmü
uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi
okutuyorum:
Tecil
MADDE 27. - Bu Kanundaki
hürriyeti bağlayıcı cezalar tecil edilemez ve paraya çevrilemez. Ancak,
mahkemelerce 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun
4 üncü maddesinde öngörülen tedbirlerin uygulanmasına karar verilebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi
okutuyorum:
Cezaların uygulanması
MADDE 28. - Bu Kanuna
aykırı eylemlerde bulunanlar hakkında spor güvenlik kurulunun re’sen veya
kendisine gelen şikâyet ve ihbarlar üzerine yapacağı inceleme sonucunda
mahallin en büyük mülkî idare amiri tarafından ilgili hakkında bu Kanundaki
idarî para cezaları veya tedbirlerin uygulanmasına karar verilir.
Bu Kanunda yazılı olan
idarî para cezalarına dair kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı
Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ
tarihinden itibaren yedi gün içinde idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz
cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.
İtiraz zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa
sürede sonuçlandırılır. İdarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.
Bu Kanunun
uygulanmasından doğan para cezaları Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde
açılacak bir hesaba özel ödenek kaydedilir. Toplanan bu paralar Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü tarafından çıkarılacak yönetmelik esaslarına göre % 50'si
Engelliler Spor Federasyonu ile engelliler kulüp ve faaliyetlerine, % 50'si ise
fair play kurallarına uygun hareket eden amatör spor kulüpleri ile okul
sporlarının geliştirilmesine ayrılır.
Bu Kanunda belirtilen
yasaklara uymayan kişilerin kimlik bilgileri, müsabakanın veya eylemin
yapıldığı mahallin emniyet birimlerince fotoğraflı olarak kaydedilir ve bu
kayıtlardaki kişiler takibe alınır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
29 uncu maddeyi
okutuyorum:
Yargılama usulü
MADDE 29. - Bu Kanun
kapsamında konusu suç teşkil eden eylemlerin takibi ve yargılaması 8.6.1936
tarihli ve 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu hükümlerine göre
yapılır.
Bu Kanunda yer alan para
cezalarının artırılmasında 765 sayılı Türk Ceza Kanununun ek 2 nci maddesi
hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
30 uncu maddeyi
okutuyorum:
Yönetmelik
MADDE 30. - Bu Kanun
kapsamında yer alan; spor dalının bağlı bulunduğu federasyon, spor kulüpleri,
taraftar dernekleri ve müsabaka güvenlik amirlerinin görev, yetki ve
sorumlukları ile saha içi ve dışında alınacak güvenlik önlemleri, biletlerin
basılması ve satışa sunulması, müsabaka alanlarının düzenlenmesi, spor
alanlarına giriş ve çıkışlar ile uygulanacak güvenlik sistemleri, sağlık,
emniyet ve itfaiye teşkilâtının alacağı önlemler ve bu Kanunun kapsamına giren
diğer konular hakkındaki usul ve esaslar, ilgili kuruluş ve bakanlıkların
görüşleri alınarak Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanın
teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
31 inci maddeyi
okutuyorum:
Değiştirilen hükümler
MADDE 31. - 17.6.1992
tarihli ve 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunun 25 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "beşyüzmilyon" ibaresi
"beşyüzmilyar" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu
Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içerisinde, spor kulüpleri 5
inci ve 10 uncu maddelerde yazılı yükümlülüklerini yerine getirmek
zorundadırlar.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. - Yeni
bir düzenleme yapılıncaya kadar, Türkiye 1. Futbol Ligiyle tesis olarak fizikî
yapısı uygun olan 2. ve 3. Futbol liglerinde mücadele eden kulüpler dışındaki
tüm profesyonel ve amatör spor kulüplerinin müsabakalarıyla ilgili güvenlik
önlemleri, federasyon veya ilgili kulüp, kamu kurum ve kuruluşlarınca alınır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
32 nci maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 32. - Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Karaman Milletvekili Sayın Fikret Ünlü;
buyurun. (Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FİKRET
ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, sporda şiddetin ve
bugünkü adıyla seyirci taşkınlıklarının önlenebilmesi için, insanlık tarihi
boyunca hep önlemler alınmaya çalışılmıştır.
Bu konudaki ilk önlemler,
bundan üçbin yıl önce -hatta, olimpiyatların başlama tarihi olarak da kabul
edilir- "Tanrı barışı" adı altında alınmıştı. Eski Yunan'da site
devletleri arasında, sürekli savaşlar çıkıyor ve bu savaşlar sırasında da
müsabakalar, insanlar arasında yapılan disiplinli disiplinsiz yarışlar hep
yarıda kalıyor; o zaman deniliyor ki: "Hiç değilse yarışlar sırasında
savaşmayalım; nasıl önlem alalım?"
Bir filozof diyor ki:
"Tanrı Barışı adı altında bir koşul getirelim. Olimpia, kutsal bir
bölgedir; buraya, yarışlar sırasında eli silahlı giren, Tanrı'ya karşı
günahların en büyüğünü işlemiş sayılır ve en ağır cezayla cezalandırılır; buna
göz yumanlar da, aynı şekilde cezalandırılır."
Değerli arkadaşlarım,
üçbin yıldan beri, dediğim gibi, sporda şiddet hep önlenmeye çalışılmıştır.
Tabiî ki, ülkelerin gelişmişlik düzeyiyle de doğru orantılıdır. Avrupa'da, daha
çok, Avrupa Sözleşmesi olarak da spor tarihine geçti; sporda şiddetin önlenmesi
ve özellikle futbol maçlarında şiddetin önlenmesi için, Strasbourg'da, 25 Eylül
1986'da, Avrupa Sözleşmesi olarak gerçekleştirildi. Bizde de, 1990'da, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, bu sözleşme yasalaştı. Aslında, buna ilişkin, bizim
uymamız gereken yasa, Avrupa Sözleşmesi adı altında, 1990'da yapıldı. Daha
sonraları da, tabiî, buna bağlı olarak, Avrupa Konvensiyonunun, sporda şiddetin
ve futbol müsabakalarındaki seyirci taşkınlıklarının önlenmesine ilişkin
komitenin de, benzer tavsiye kararları oldu; onlara da uymaya çalışıyoruz.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakanımız ve bürokratlar, çok değerli bir çalışma yaptılar,
çok da detaylı; fakat, hızlı geçti tabiî ki. Düşünsenize, koca Türkiye Futbol
Federasyonunun yasası bile 34 maddeden oluşuyor; ama, şiddeti önleyebilmek
için, 33 maddelik bir tasarı hazırladılar. Sizlerin oylarıyla, tabiî ki, artık
gerçekleşmiş olacak. Ellerine sağlık diyorum ben değerli arkadaşlarımın. Tabiî,
burada, yasaklarla, cezalarla, sporda şiddetin önlenmesi düşünülemez, beklenmez
de. Onun için, hepimize, Sayın Bakanımıza, hatta, Sayın Başbakanımıza da,
elbirliğiyle, tüm kurumlarda, kuruluşlarımızda, özellikle okullarımızda, beden
eğitimi derslerinin de ders saatini artırarak -benim bakanlık dönemimde, bir
saat artırabilmek için dilimde tüy bitmişti, onu yapabilmiştik; ama, çok azdır
yine de; onu artırarak- ve tüm insanlarımızın spor kültürüyle, spor bilinciyle gelişmesini
ve o ortamlar içerisinde yetişmesini sağlayabilmek için hepimize çok büyük
görevler düşüyor, başta da, tabiî, spor teşkilatımıza büyük görevler düşüyor;
çünkü, eğer, bunu bu şekilde yapabilirsek ancak başarıya ulaşabiliriz ve sporda
şiddeti bir ölçüde önleyebiliriz.
Şimdi, bunu söylerken,
aklıma, yine bundan ikibinyediyüz-ikibinsekizyüz yıl önce söylenmiş bir söz
geldi, onu sizlerle paylaşmak istiyorum. O yıllarda, Solon der ki: "Biz,
gençlere, spor müsabakalarını, spor yarışmalarını yalnız kazansınlar diye
tavsiye etmiyoruz. Onlar, görünüşte çamdan, meşeden, zeytin veya defne dalından
yapılan; ama, özünde tüm insanlığın mutluluğunu taşıyan erdemler uğruna
yarışıyorlar. Ben, bu mutlulukta, tüm insanlığın refahını, huzurunu, şan ve
şerefini, daha doğrusu, tanrılardan diyebileceğimiz en büyük erdemleri
kastediyorum, görüyorum. Biz, onun için, gençleri bu amaca hizmet etmek için
spora yönlendiriyoruz."
Değerli arkadaşlarım, bu
sözler, demin verdiğim örnekte de olduğu gibi, bundan ikibinyediyüz-ikibinsekizyüz
yıl önce söylenmiştir. Daha sonra, tabiî, Büyük Atatürk'ün de benzer, çok güzel
özdeyişleri var; "Türk sporunu, Türk gençliğinin millî terbiyesinin
anaunsurlarından saymak gerekir" der. "Dünyada, spor hayatı, spor
âlemi çok önemlidir" der Büyük Atatürk. Onun için "dünyada bu kadar
önemli olan spor hayatı, spor âlemi, bizim için daha da önemlidir; çünkü,
neslin gelişmesi ve güzelleşmesi meselesidir" der.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî ki bu tür önlemler alınacak, ellerine sağlık, onları destekliyoruz,
bundan sonra çıkarılacak yasalarda da destekliyoruz; ama, takdir edeceğiniz
gibi, işin özü, tüm insanların spor bilincini geliştirmektir, spor kültüründen
geçirmektir insanlarımızı; çünkü, orada, o yarışlar sırasında, o müsabakalarda,
insanlar, uymak zorunda oldukları disiplinlerle, çok farklı bir eğitimden
geçiyorlar. Bir şekilde, bir dağ tırmanışında ya da bir müsabakanın zorlu bir
anında, bir sporcunun özverisinin karşılığında, on yıl eğitimden geçmesi
gerektiği söylenir, ancak on yıllık bir eğitimden geçerse, bir dağ
tırmanışındaki ölüm anında gösterdiği olgunluk ve disipline eşittir. O
bakımdan, bütün bunlar, eğitim sürecinden geçirilerek ancak kazanılabilir.
Ben, fazla zamanınızı
almayayım değerli arkadaşlarım. Yine, tekrar kutluyorum, başarılar diliyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ünlü.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
32 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
33 üncü maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 33.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; spor camiamız ve
milletimiz için hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Sayın Bakanın sizlere bir
teşekkür konuşması olacaktır.
Sayın Bakanım, buyurun.
(Alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
tüm milletvekili arkadaşlarımıza, İktidar Grubuna mensup, Anamuhalefet Grubuna
mensup tüm arkadaşlarımıza, gerçekten, teşekkür ediyorum.
Bugün, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, bu yasa tasarısıyla, kamuoyuna ve spor camiasına çok güçlü bir
mesaj vermiştir. O mesaj bana göre şudur: Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak spora sahip çıkıyoruz, sporun güzelliğine sahip çıkıyoruz; ama, sporu
çirkinleştirmeye karşıyız; bu mesajı vermiştir. Bu mesajın spor camiası
tarafından alınacağını ve bundan sonra hepimizi üzen o görüntülere tanık
olmayacağımızı temenni ediyorum.
Biraz önce Sayın Ünlü'nün
de ifade ettiği gibi, birtakım olumsuzlukları sadece cezaî önlemlerle önlememiz
mümkün değildir. Mutlaka, olayın eğitim boyutu vardır. Gerçekten, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğüyle Millî Eğitim Bakanlığının birlikte yapabilecekleri çok
olumlu şeyler olduğuna ve olacağına inanıyorum. Bu konuda Millî Eğitim
Bakanlığıyla birlikte, özellikle gençlerimizi birer sporcu olarak
yetiştirirken, sporculuğun ahlakî boyutunu da bunun üzerine eklemek suretiyle,
bu ülke, dünya çapında sporcular yetiştirmiştir, bundan sonra daha fazlasını
yetiştirecektir.
Kıymetli vakitlerinizi
almayacağım; hepinize yeniden teşekkür ediyorum. Tabiî ki, İktidar Grubu,
hükümetinin tasarısına sahip çıkacaktı; ama, Anamuhalefet Partisi Grubu,
gerçekten, bugün örnek bir davranışla, anlamlı bir davranışla bu tasarıya destek
vermiştir. Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, Grup Başkanvekili arkadaşımıza ve
milletvekili arkadaşlarımıza hassaten teşekkür ediyorum.
Hepinize hayırlı akşamlar
diliyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 3
Mart 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.29