BIM 2 1 2004-03-22T15:45:00Z 2004-03-22T15:45:00Z 53 35133 200263 TBMM 1668 400 245937 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 43

 

61 inci Birleşim

2 Mart 2004 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Mehmet Şerif Ertuğrul'un, Muş İlinin yerleşim birimlerinden güvenlik nedeniyle zorunlu olarak ayrılıp şehirlerin varoşlarına yerleşen ve buralarda yaşam mücadelesi veren yurttaşların sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Yeşilay Haftası münasebetiyle Yeşilayın önemine ve mücadele etmekte olduğu kötü alışkanlıkların boyutlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün, Karaman İli elma üreticileri ile ihracatçılarının sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 65 milletvekilinin, Karadeniz'e bırakılan zehirli atık dolu variller konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171)

2.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 60 milletvekilinin, Tekelin alkollü içkiler kısmının özelleştirilmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)

IV.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve CevaplarI

1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, ülkemizdeki yabancı askerî üslerin denetimine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/428) ve Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül'ün cevabı

2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Fransa'da soykırımı temsil ettiği iddia edilen bir anıtın açılışı karşısında Türkiye'nin tavrına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/429) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, 4325 sayılı teşvikle ilgili Kanunun süresinin sona ermesi nedeniyle yeni bir uygulama yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/430) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

4.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, ek göstergesi olmayan ve 1 derece verilmesi uygulamasından faydalanamayan memurlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/435) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

5.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir-Karşıyaka İlçesinin SSK hastanesi ihtiyacına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/434) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

6.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, isteğe bağlı sigortalıların prim borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/437) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

7.- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, Bağ-Kur ve SSK prim borçları için ödeme kolaylığı sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/484) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

8.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Türkçe konusunda yayımlanan bir genelgeye ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/436) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

9.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Bor'da sanat evi ve müze olarak kullanılacak tarihî ev projelerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/446) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

10.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır'daki yeni telefon santrallarının ne zaman hizmete açılacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/447) ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı

B) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, İzmir'in Konak İlçesindeki SSK'ya ait bir binanın kullanımına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/1850)

2.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, BDDK'nın devraldığı bankaların sorunlu kredi alacaklarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/1853)

3.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, telefonu olmayan köylere ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/1867)

4.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Çiftlik İlçesinde uygulanacak Köykent Projesinin iptalinin ne şekilde telafi edileceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/1873)

5.- Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, tarımsal üretimde kullanılan enerji maliyetine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1893)

6.- İstanbul Milletvekili Halil Akyüz'ün, radyo ve televizyon yayın lisanslarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/1899)

7.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, gıda kodeksine aykırı uygulamaların önlenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/1916)

8.- İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'nun, SHÇEK'de barınan gençlerin istihdamına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güldal Akşit'in cevabı (7/1920)

9.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, doğal afetlere karşı alınacak tedbirlere ve çiftçilerin mağduriyetlerinin giderilmesine,

- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya'da organize tarım bölgesi kurulup kurulmayacağına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/1931,1932)

10.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, genetik yapısı değiştirilmiş ürünlere ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/1947)

11.- Ordu Milletvekili İ.Sami Tandoğdu'nun, devlet hastanelerindeki yoğunluğa ve aile hekimliği uygulamasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1949)

12.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın, SHÇEK yurtlarında yetişenlerin kamuda istihdamına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güldal Akşit'in cevabı (7/1955)

VI.- SÖYLEVLER

1.- Avrupa Parlamentosu Başkanı Pat Cox'un, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkiler konusunda Genel Kurula hitaben konuşması

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)

5.- Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/699) (S. Sayısı: 392)
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14 .00'te açılarak beş oturum yaptı.

Birinci ve İkinci Oturumlar

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523) (S. Sayısı: 152),

3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305),

Görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden, ertelendi.

4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731) (S. Sayısı: 349) görüşmelerine devam olunarak, 38 inci maddesine kadar kabul edildi.

İstanbul Milletvekili Ali Topuz, Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, Partisine sataşması,

Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun, İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi,

Nedenleriyle açıklamada bulundular.

Saat 19.30'da toplanmak üzere, İkinci Oturuma 18.30'da son verildi.

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Yaşar Tüzün

 

Mehmet Daniş

 

Bilecik

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci Oturumlar

28 Şubat 2004 Cumartesi günü (bugün) çalışma süresinin saat 24.00'ten sonra 03.00'e kadar uzatılmasına; 29 Şubat 2004 Pazar ve 1 Mart 2004 Pazartesi günleri Genel Kurul çalışmalarının yapılmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731) (S. Sayısı: 349), görüşmelerine devam olunarak, geçici 1 inci maddesine kadar kabul edildi.

2 Mart 2004 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 02.45'te son verildi.

 

 

Sadık Yakut

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Yaşar Tüzün

 

Mehmet Daniş

 

Bilecik

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

                                                                                                                        No. : 93

II. - GELEN KÂĞITLAR

2 Mart 2004 Salı

Meclis Araştırması Önergeleri

 

1.- Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 65 Milletvekilinin, Karadeniz'e bırakılan zehirli atık dolu variller konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.2.2004)

2.- Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 60 Milletvekilinin, TEKEL'in alkollü içkiler kısmının özelleştirilmesi konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2004)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, IMF ve dış ülkelerden alınan borçlara ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/1833)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, bir cenaze törenine katılanların kıyafetlerine ve bunlar hakkında soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1838)

3.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, emniyet mensuplarına düzenlenen konferansta bir profesörün yaptığı konuşmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1845)

4.- İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, Türk Tarih Kurumu Basımevine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1847)

5.- İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, ABD'nin Türkiye'deki üsleri kullanmasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1848)

6.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, İtalyan basınında çıkan Aria ile ilgili bazı iddialara  ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1856)

7.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in, Bursa'nın Yenihisar İlçesindeki Yarhisar Camii ve Hamamının restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1860)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

2 Mart 2004 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Muş İli ve bölge sorunları hakkında söz isteyen Muş Milletvekili Sayın Mehmet Şerif Ertuğrul'a aittir.

Sayın Ertuğrul, konuşmanıza başlamadan önce Genel Kurula şunu belirtmek istiyorum: Yoğun çalışma gündemimiz var. Dolayısıyla, konuşmalarda, arkadaşlarıma sadece sözlerini toparlamaları için 1 dakikalık eksüre vereceğim. Arkadaşlarımın bu hususta Başkanlığı mazur görmelerini ve süreye riayet etmelerini istirham ediyorum.

Buyurun Sayın Ertuğrul.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Mehmet Şerif Ertuğrul'un, Muş İlinin yerleşim birimlerinden güvenlik nedeniyle zorunlu olarak ayrılıp şehirlerin varoşlarına yerleşen ve buralarda yaşam mücadelesi veren yurttaşların sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET ŞERİF ERTUĞRUL (Muş) - Sayın milletvekilleri, güvenlik nedeniyle boşaltılan yerleşim birimlerinden zorunlu olarak ayrılıp şehirlerin varoşlarına yerleşen ve buralarda yaşam mücadelesi veren yurttaşlarımızın çektikleri acıları anlatmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1993 ve 1994 yıllarında yaklaşık 2 400 yerleşim birimi güvenlik nedeniyle boşaltıldı. Bu yerleşim birimlerinde yaşayan vatandaşlarımız köylerini terk ederken, maalesef, iki ateş arasında kaldıkları için hayvanlarını ve eşyalarını kurtaramadılar.

Devletin güvenlik nedeniyle köy boşaltması olağan sayılabilir. Ancak, devlet her şeyini kaybetmiş vatandaşını kaderine terk ederse, o devlet, sosyal devlet olmaktan çıkar.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; belki o bölgede asayişi bir ölçüde sağlamışız; ama, bilesiniz, sosyal barışı sağlayamamışız. Sosyal barış ancak bu yaraların sarılmasıyla sağlanabilir.

Konuşmamın başında da belirttiğim üzere, boşaltılan yerleşim birimleriyle birlikte 1 000 000 nüfus da bir şekilde yerinden oynadı. Yerlerini terk eden bu insanlar bugün Adana, Mersin, Manisa ve Diyarbakır gibi kentlerin varoşlarında yaşamaktadır.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben bunları niçin anlatıyorum? Bunları anlatmaktaki maksadım şudur: Güya, devlet bu yerleşim birimlerine altyapı hizmetleri sunacaktı; yani, o yerleşim birimlerine yol, su, elektrik gibi hizmetler verildikten sonra evini yapmak isteyen vatandaşa demir, çimento ve sac yardımı yapılacaktı; maalesef, bu hizmetlerin hiçbirisi de gitmedi. Şimdi, devlet vatandaşa "sen evini subasmanı seviyesine kadar çıkaracaksın, daha sonra ben sana demir yardımı yapacağım" diyor; ama, bir şeyi unutuyorlar; bu insanlarımız her şeylerini kaybetmiş, evini neyle subasmanı seviyesine çıkarsın? Buna imkân ve ihtimal yoktur değerli arkadaşlarım. Bu hizmetlerin hepsi yapılsa bile hiçbir zaman yeterli olmaz ve bu, insanlarımızın mağduriyetlerini asla gidermeyecektir. Çünkü, bu insanlarımız çiftlerini çubuklarını, hayvanlarını, yataklarını, yorganlarını; hatta, kap kacaklarını bile kaybetti.

Şimdi, burada, hükümetin yapacağı tek şey, bunları, geçmişte yaşadıkları yerleşim birimlerine tekrar yerleştirerek, üretim yapar hale getirmektir. Bunun da çözümü, devlet tarafından bu yerleşim birimlerinde konut yapımının hızla gerçekleştirilmesidir.

Akabinde -bunlar yetmiyor- devlet...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ertuğrul, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET ŞERİF ERTUĞRUL (Devamla) - Kanımca, 5 dakikam dolmadı efendim; bir yanlışlık yok mu?

BAŞKAN - Buyurun efendim; konuşmanızı tamamlayın.

MEHMET ŞERİF ERTUĞRUL (Devamla) - Şimdi, ne yazık ki, zaman yeterli olmadı.

Müsaade ederseniz, ben, buradan, Sayın Başbakanımıza seslenmek istiyorum. Sayın Başbakanımız, geçenlerde, televizyonlardan izlediniz: "Kürtler benim canımdır, Kürtler benim ciğerimdir" demişti. Şimdi, diyorum ki; Sayın Başbakanım, canımdır ciğerimdir dediğiniz insanların durumlarını biliyor musunuz? Canımdır ciğerimdir dediğiniz insanların büyük bir kısmı, açlık sınırında yaşam mücadelesi veriyor. Canımdır ciğerimdir dediğiniz insanların bir kısmı, çöplüklerden ekmek toplayarak karnını doyurmaya çalışıyor. Sayın Başbakanım, umarım, bu duyuruma seyirci kalmazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ertuğrul, teşekkür ediyorum.

MEHMET ŞERİF ERTUĞRUL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, Yeşilay Haftası nedeniyle söz isteyen, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya'ya aittir.

Sayın Uzunkaya; buyurun.

2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Yeşilay Haftası münasebetiyle Yeşilayın önemine ve mücadele etmekte olduğu kötü alışkanlıkların boyutlarına ilişkin gündemdışı konuşması

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de, bugün, gündemdışı olarak, 1 ve 7 Mart günleri arası idrak edilen Yeşilay Haftası münasebetiyle, Yeşilayın önemi ve Yeşilayın mücadele etmekte olduğu kötü alışkanlıkların Türkiye'deki boyutuyla alakalı bir değerlendirme takdim etmek istiyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, yılın muhtelif günlerinde, bazı anmalar yapılmaktadır. Örneğin, bugün, yanılmıyorsam, Rize'nin kurtarılış günü; ben, bu vesileyle, Rizeli hemşerilerime de, bu kurtarılış gününün kutlu olmasını; memleketimiz toprağına, düşman çizmesinin bir daha girmemesini ve bunun sonsuza dek devamını niyaz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, millî mücadele yıllarında, Türkiye'de, bizim millî birlik ve beraberliğimizi parçalayabilme amacına matuf birkısım çalışmalar, Batı tarafından organize edilmekteydi. Yapılan tespitlere göre, bunlardan birisi de uyuşturucu ve içki alışkanlığının, 1920'li yıllarda, o mücadele yılları içerisinde, topluma sirayetini sağlayıcı yöntemleri uygulamaktı. Bunu fark eden Şeyhülislam Haydarizade İbrahim Efendi, o günkü, meşhur, bilinen Ord. Prof. Mazhar Osman'ın öncülük yapmasını isteyerek, "Hilali Ahdar" adı altında, 5 Mart 1920 tarihinde, yani, Yüce Parlamentonun, Meclisimizin temellerinin atılmasından birbuçuk ay evvel, İstanbul'da merkezi olan bu teşkilatı kurdurdu ve ciddî çalışmalar oldu. Yeşilayın yapmış olduğu bu çalışmalarda, bugüne kadar emeği geçen, rahmeti rahmana kavuşan tüm emektarlarını, ölenlerini rahmetle, hayatta olanları da minnet ve şükranla yad etmek boynumuzun borcudur.

Ben, Yeşilayın mücadele kapsamı içerisinde bulunan, başta, çok hafife alınan  ve -bunu üzülerek söyleyeyim- milletvekili arkadaşlarımızın da bu konuda umursamazlığını gördüğüm sigara içme alışkanlığı olmak üzere, içki ve uyuşturucuyla mücadele konusunda Yeşilay, bugüne kadar, seksendört yıldır ciddî mücadeleler verdi. Yeterli midir; elbette değildir. Bu mücadeleyi İçişleri Bakanlığının, Adalet Bakanlığının, aileden sorumlu Devlet Bakanlığının, hatta Diyanetten sorumlu Devlet Bakanlığı ve ilgili kurumların yakinen takip etmesi, bu aktiviteye devlet gücünün de ortaya konularak güç katılması gerekmektedir. Nitekim, Anayasamızın 58 inci ve 41 inci maddeleri, devleti, hükümeti, yürütmeyi bu konuda sorumlu tutmaktadır.

Değerli arkadaşlar, ben bu konuların detaylarına fazla inmek istemiyorum; ama, Türkiye'de erkeklerin yüzde 53'ü, kadınların yüzde 20'sinin sigara alışkanlığını, artık, bir yaşamboyu alışkanlık haline getirmiş olması fevkalade üzücü, ürperticidir. Bakınız, mesela Batı ülkelerindeki sigara içme nispeti, bize oranla... Asya ülkelerinde sigara içme oranı yüzde 54,5, Afrika ve Ortadoğu'da yüzde 11,8, Orta ve Doğu Avrupa'da yüzde 10,8, Batı Avrupa'da yüzde 9,3, Latin Amerika'da yüzde 8,9, Kuzey Amerika'da yüzde 4,7'dir. Görülmektedir ki, Asya ülkeleri, içinde Türkiye'nin de bulunduğu Asya ülkeleri, dünya ölçeğinde nüfusu itibariyle çok büyük oranı, yani yüzde 54,5'i sigara tüketen bir ülkeler birliği konumuna gelmiştir. Bu cümleden olarak, Türkiye'nin yıllık tükettiği sigara, malî olarak ele alındığı zaman fevkalade ürperticidir, katrilyonlarla ifade edilen rakamlar vardır. Türkiye'nin, -Tekelin bize, verdiği verilere göre, kaçak yollarla giren, hâlâ hediye şeklinde giren sigaralar ayrı tutulacak olursa- takriben yıllık 6 500 000 000 milyar dolarlık sigara tüketimi vardır; artı, bunun sağlığa arız ettiği rahatsızlıkları -bir o kadar da, meydana gelen rahatsızlıkları- ele alacak olursak, sigarayla ciddî anlamda mücadele etmek sadece Yeşilayın işi olmaktan çıkmıştır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bir şeyi burada söylemek gerekiyor. Türkiye'de, bugün, artık, sigara hafife alınacak noktadan fevkalade çıkmış ve çıkarılmış; daha boyutlu, büyük sıkıntılar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, eksürenizi başlatıyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - ... gençliği saran baly ve benzeri madde bağımlılıkları, hastanelerin cevap veremeyeceği boyutlara ulaşmıştır. Memleketimizde, âdeta, uyuşturucuların kol gezdiği, bazı şehirlerde, insanlarımızın, gece belli saatlerde sokaklara çıkamadığı, hatta bazı yerlerde, gecenin geç saatlerinde -kendi ilimde de yaşanan olaydır- gecenin 12'sinde, cam kırıklarıyla emniyet görevlilerine saldırıldığı müşahede edilmektedir.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi toparlarken, burada, şunu açık olarak ifade etmek istiyorum: Yeşilay, bugüne kadar seksendört yıldır, bu mücadelede, canla başla, elinden geleni yapmıştır. Yeterli midir; değildir, maddî olarak güçlendirilmesi gerekir. Yeşilay merkezinin İstanbul'da bulunuyor olması  -ki, kuruluş itibariyle, o zaman payitaht İstanbul'du- bazı hizmetlerin hükümetlerle yakinen diyalog kurarak takibinde sıkıntı veriyor olabilir. Yeni bir yasal düzenlemeyle, böyle özverili bir cemiyetin daha güçlü bir hale  getirilmesini ve maddeten desteklenmesini, az önce isimlerini zikrettiğim, Kabinedeki muhtelif bakan ve bakanlıkların etkin olarak, uyuşturucu, alkol ve sigarayla mücadele etmesini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - ...bugün için de, milletvekillerimizin, Yeşilay Haftası vesilesiyle, sigaraya paydos diye bir kampanya başlatmalarını temenni ediyor, hiç olmazsa, arkadaşlarımız, sigara içmenin yasak olduğu yerlerde sigara içmezlerse büyük bir erdem göstermiş olurlar diyerek, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, Karaman İli elma üreticilerinin ve ihracatçılarının sorunlarıyla ilgili olarak söz isteyen Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'e aittir.

Sayın Akgün, buyurun.

3. - Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, Karaman İli elma üreticileri ile ihracatçılarının sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı arkadaşlarımızın, bu kürsüden müteaddit defalar, elma üreticilerinin sorunları konusunda konuştuklarını biliyorum; ancak, sorunların giderek ağırlaşması, bana, bu konuda bir uyarı görevi verdi, bu görevimi ifa etmek istiyorum.

Türkiye, dünyanın önde gelen elma üreticisi ülkelerindendir. Türkiye, elma üretiminde dünya üçüncüsüdür. Türkiye'deki üretiminin yüzde 16'sı Karaman'da yapılmaktadır; yani, en büyük üretici konumundaki il Karaman'dır.

Hükümetimizin, gerek doğrudan gelir desteği gerekse mazot desteği vererek, çiftçimizin ekonomik yükünü azalttığını hepimiz biliyoruz; ancak, hâlâ yapılacak çok iş var. AK Parti Hükümetinin, bu alanda da, çiftçimizi ve ihracatçımızı destekleyeceğine olan inancım tamdır.

Değerli arkadaşlar, şu anda Karaman'da elma üretimi modern yöntemlerle yapılmaktadır. Üretim ve bakım yöntemleri itibariyle iyi bir çizgi tutturulmuştur. Özellikle M-9, M-26, M-106, M-111 gibi, yeni nesil anaçlarla elma üretimi yapılmakta; bu elmalar, gerek iç gerekse dış piyasaya sunulmaktadır. Çiftçimiz, kaliteli ve cins elma üretiminin yararını anlamıştır; ancak, 1980'li yıllarda, Türkiye'de üretilen 1 000 000 ton elmanın yüzde 10'u ihraç edilirken, bugün elma üretimimizin, yaklaşık 2 500 000 tonu bulmasına rağmen, ihracatımız, 1980'li yılların yarısına bile ulaşmamaktadır.

Bu üzücü tablonun ortadan kaldırılması, Türkiye'nin, tarım ürünlerinden para kazanan bir ülke haline getirilmesi gerekmektedir. Bu konuda hükümetimizin acil önlemler alması gerektiğini düşünüyorum.

Elma üretiminde en önemli sorum, girdi maliyetlerinin yüksek oluşudur; ilaç fiyatları oldukça yükselmiştir. Yanlış ilaçlama yöntemleri de, üretim maliyetini yükseltmektedir. İlaç satışında piyasa denetimi sağlanmalı, üreticilerimize ilaçlama konusunda yeterli eğitim desteği verilmelidir.

Ayrıca, hükümetimiz, elma üretim ve bakımına, aynen mazot desteğinde olduğu gibi, teşvik sağlamalıdır. Üreticilerimiz, elma yetiştirilmesi ve bakımı konusunda eğitilmeli, daha az para ve emekle yüksek verim alma yöntemleri öğretilmelidir.

Ülkemizin, elma üretimini gereği gibi değerlendirebilmesi bakımından, pazara yönelik çeşit araştırması yapılmalı, talebe göre üretim yapılarak bir strateji belirlenmelidir. Bir standart oluşturmak suretiyle verim ve kalite artırılmalıdır.

İhracat, dünya ölçeğinde bir bakış açısı oluşturulmak suretiyle değerlendirilmeli; ihracat denilince, yalnız Avrupa Birliği düşünülmemeli,  diğer pazarlar da mutlaka araştırılmalı, iyi bir pazar araştırması yapılmalıdır.

Üreticiye modern sulama teknikleri konusunda bilgilendirici kurslar ile, üretim alanlarında damlama sulama sistemlerine geçilmesi için devlet tarafından uygun krediler verilmelidir.

Bodur elma bahçelerinde kültürel uygulamalar, tekniğine uygun yapılmadığı için erken ağaç ölümleri meydana gelmektedir; bu da bir elma ağacının on yılda heba olması anlamına gelmektedir. Bodur elma ağaçlarının tekniğine uygun bakımının yapılması konusunda çiftçimize yeterli eğitim desteği sağlanmalıdır.

Elma konusuyla ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör ve üreticiler arasındaki koordinasyonsuzluk giderilmeli, sağlıklı iletişim sağlanmalıdır. Dünyanın en büyük üçüncü elma üreticisi ülke pozisyonunda bulunan ülkemizdeki talep fazlası elmanın ihracata yönlendirilmesi için zamanında ve uygun oranda mutlaka ihracat teşviki çıkarılmadır.

Ürettikleri gayri safî hâsıla, yaptıkları ihracat, oluşturdukları istihdamla, birçok sanayi tesisinden daha çok ekonominin içinde olan ve devletin çeşitli birimleri tarafından sanayi tesisi kabul edilen soğukhava tesisleri, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı tarafından ticarethane statüsünde sayılmaktadır. Bu ise, enerji açısından, sanayi tesisleri ile soğukhava tesisleri arasında bir çifte standart ifade etmektedir; mutlaka, bu çifte standart ortadan kaldırılmalıdır.

Diğer taraftan, soğukhava tesislerinin sayısı ile elmanın depolama ve korunma imkânları artırılmalıdır.

Marka ve kalitenin oluşturulabilmesi bakımından, ucuz elma ithalatının mutlaka önüne geçilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akgün, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

MEVLÜT AKGÜN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şu anda stoklarda tonlarca elma beklemektedir. Bu stokların ortadan kaldırılması için hem uluslararası fuarlarda ülkemizde yetişen elmaların tanıtımı yapılmalı hem de mutlaka, az önce ifade ettiğim gibi, elmaya ihracat teşviki bir an önce verilmelidir.

Yine, okullarda, öğrencilere süt desteği yanında meyve desteği de yapılmalı, çocuklarımız küçük yaşlarda meyve tüketmeye özendirilmelidir. Devlet, bu şekilde, üreticinin elindeki elmayı yararlı bir şekilde değerlendirerek, elma tarımına destek sağlayabilir.

Değerli milletvekilleri, Türk meyve ziraatının gelişmesi için, acilen hükümetimizin harekete geçmesi gerekmektedir. Hükümetimizin bu konuya duyarlılık göstereceğine olan inancımı yinelerken, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akgün.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutacağım.

Kâtip Üyemizin sunumunu oturduğu yerden yapması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birinci önergeyi okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 65 milletvekilinin, Karadeniz’e bırakılan zehirli atık dolu variller konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Onyedi yıldan bu yana çözümsüz ve duyarsız kalmış olan, 1988 yılında Karadenize İtalya tarafından bırakılmış ve bunlardan 367 adedinin Samsun ve Sinop kıyılarına vuran toksik atıkların vermiş ve vermekte olduğu zararlar neticesinde, bölge halkı büyük mağduriyete uğramış ve uğramaya devam etmektedir.

Ülkemizi, yaşamakta olduğumuz 21 inci Yüzyılda, bu çağdışı felaketten kurtarmak amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 12.02.2004

  1- Züheyir Amber                                 (Hatay)

  2- Mehmet Işık                                (Giresun)

  3- Engin Altay                                (Sinop)

  4- Haluk Koç                                (Samsun)

  5- İlyas Sezai Önder                                (Samsun)

  6- Sıdıka Sarıbekir                                (İstanbul)

  7- Mehmet Mesut Özakcan                                (Aydın)

  8- Mehmet Boztaş                                (Aydın)

  9- Mehmet Semerci                                (Aydın)

10- Mustafa Erdoğan Yetenç                                (Manisa)

11- Canan Arıtman                                (İzmir)

12- Şevket Gürsoy                                (Adıyaman)

13- Salih Gün                                (Kocaeli)

14- Nurettin Sözen                                (Sivas)

15- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu                                (Ankara)

16- Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

17- Ali Arslan                                 (Muğla)

18- Muharrem Doğan                                (Mardin)

19- Fikret Ünlü                                (Karaman)

20- Halil Ünlütepe                                (Afyon)

21- Ahmet Güryüz Ketenci                                (İstanbul)

22- Mehmet Vedat Melik                                (Şanlıurfa)

23- Hakkı Akalın                                (İzmir)

24- Osman Kaptan                                (Antalya)

25- Yüksel Çorbacıoğlu                                (Artvin)

26- Nail Kamacı                                (Antalya)

27- Atila Emek                                (Antalya)

28- Ramazan Kerim Özkan                                (Burdur)

29- Hasan Fehmi Güneş                                 (İstanbul)

30- Abdulkadir Ateş                                (Gaziantep)

31- Mustafa Özyurt                                (Bursa)

32- Atilla Başoğlu                                (Adana)

33- Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

34- Ensar Öğüt                                (Ardahan)

35- Ufuk Özkan                                (Manisa)

36- Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

37- Nadir Saraç                                (Zongulduk)

38- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

39- Muhsin Koçyiğit                                (Diyarbakır)

40- Hasan Ören                                (Manisa)

41- A. İsmet Çanakcı                                (Ankara)

42- Ali Kemal Kumkumoğlu                                (İstanbul)

43- Abdulaziz Yazar                                (Hatay)

44- Hüseyin Bayındır                                (Kırşehir)

45- Hüseyin Özcan                                (Mersin)

46- Şevket Arz                                (Trabzon)

47- Mehmet Yıldırım                                (Kastamonu)

48- Bülent Baratalı                                 (İzmir)

49- Atilla Kart                                (Konya)

50- Muharrem Kılıç                                (Malatya)

51- Ali Rıza Gülçiçek                                (İstanbul)

52- Vezir Akdemir                                (İzmir)

53- Ali Rıza Bodur                                (İzmir)

54- Özlem Çerçioğlu                                (Aydın)

55- Yaşar Tüzün                                (Bilecik)

56- Mehmet Vedat Yücesan                                (Eskişehir)

57- Yavuz Altınorak                                (Kırklareli)

58- Mehmet Ali Arıkan                                (Eskişehir)

59- Erol Tınastepe                                 (Erzincan)

60- Kemal Demirel                                (Bursa)

61- Mehmet S. Kesimoğlu                                (Kırklareli)

62- Tuncay Ercenk                                (Antalya)

63- N.Gaye Erbatur                                (Adana)

64- Kemal Sağ                                (Adana)

65- Mehmet Ziya Yergök                                (Adana)

66- Uğur Aksöz                                (Adana)

Gerekçe:

1988 yılında İtalyan kaynaklı olduğu kesin delillerle kanıtlanmış olan yaklaşık 3 000 adet toksik atık dolu varil Şile - Rize arası sahil şeridi arasında Karadenize bırakılmıştır. Bu varillerden 367 tanesi kıyıya vurmuştur. Ağustos 1988'de ilk variller kıyıya vurduğunda soruşturma açılarak, kimyasal madde analizi yapılmıştır.

Bu analizler sonucunda ortaya çıkan sonuç dehşet vericidir. Toksik atıklar, karaciğer, böbrek, akciğer, merkezî sinir sistemi, bağışıklık sistemi gibi vücudun hemen hemen bütün organ ve sistemlerine zarar verebilir. Bazıları cenin veya bebeklerin gelişimini olumsuz yönde etkileyebilir. Gen mutasyonlarına yol açabilmekte, insan ve hayvanlarda kansere yol açmakta ya da bu konuda risk arz etmektedir.

1989 yılının sonlarında Sinop-Soğuksu'daki eski bir jandarma karakolu biraz değiştirilerek ve Samsun-Alaçam'da geçici bir depo inşa edilerek varillerin yüzde 80'i bertaraf edilmeleri için, kesin bir sonuç bulunana kadar depolanmak üzere buralara transfer edildi. Ancak, Sinop'taki eski jandarma karakolu, bu tür atıkları saklamak için uygun değildi. Civardaki 10 köyün muhtarları, deponun kaldırılması konusunda devlete başvurmuşlar; fakat, hiçbir sonuç alamamışlardır.

Bu depolarda yeterli önlem alınmadığı için sızıntı başlamıştır. Bu sızıntılardan, özellikle klorlu organik bileşikler ve ağır metaller toksik oldukları gibi, doğada kalıcıdırlar. Yayıldıkları noktadan kilometrelerce öteye taşınabilirler. Düşük seviyelerde dahi bitki ve hayvanların dokularında barınabilir, suda çözünebilir ve yeraltı sularına karışarak, onlarca yıl boyunca suları kirletebilirler. Anlatılanların hiçbiri varsayım ve teorik riskler değil, bir gerçektir.

Onyedi yıllık bu skandal boyunca Çevre Bakanlıkları, yeterli hazırlığı ve çalışmayı yapmadıkları için, İtalyan Hükümetine Türkiye'nin taleplerini kabul ettirememişlerdir; ancak, olması gereken, İtalyan Hükümetinin 1988 Ağustosunda verdiği sözü tutarak, Türkiye kıyılarına vuran atıkları geri alması, Sinop ve Samsun'daki atık depolarının, toksik atıklardan kirlenmiş bölgenin temizlenmesi için gereken maddî kaynağı temin etmesini sağlamak ve atıkların Türkiye'de bertaraf edilmemesi, İtalya'ya geri gönderilmesi için gerekli tüm diplomatik ve yasal yolların kullanılması gerekmektedir.

Bu yüzden yıllardan beri çözümsüz ve duyarsız kalmış olan, bölge halkının mağduriyetini gidermek ve ülkemizi bu felaketten kurtarmak için, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Balıkesir Milletvekili Orhan Sür ve 60 milletvekilinin, Tekelin alkollü içkiler kısmının özelleştirilmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tekelin Alkollü İçkiler Sanayi ve Ticaret AŞ'de bulunan yüzde 100 oranındaki idare hissesinin blok olarak satışı için 7.6.2003 tarihinde ihaleye çıkılmıştır. LİMAK, Nurol, TÜTSAB ve Özaltın firmalarından oluşan konsorsiyumun teklif ettiği 292 000 000 ABD Doları fiyatın uygun bulunarak satışın onaylandığı, 22.11.2003 tarihli Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla kamuoyuna duyurulmuştur.

Özelleştirme çalışmalarının tüm aşamalarında aşağıda bazıları belirtilen gerekçeler nedeniyle kamu yararı gözetilmemiştir.

Tekelin yıllık ortalama 550 000 000 ABD Dolarını bulan alkollü içki satışlarının 385 000 000 ABD Doları, vergi olarak Hazineye aktarılmaktadır. Kayıtdışı ekonominin bir türlü kayıt altına alınamadığı ülkemizde bu satış sonrasında bu vergi akışının nasıl sağlanacağı üzerinde büyük kuşkular vardır.

Tekel satışa konu edilen 13 fabrikadan 11 tanesine son beş yıl içinde 258 100 000 ABD Doları makine, teçhizat ve inşaat harcaması yapmıştır. Bu yatırımlar sonucunda, bu fabrikalar, en son teknolojiye sahip fabrikalar haline gelmişlerdir. Bu değerin üzerine, çoğu çok değerli olan fabrikaların arsa değerleri de eklendiğinde toplam 13 fabrikanın varlık değeri 360 000 000 ABD Doları gibi bir rakama ulaşılmaktadır.

Dünyanın önde gelen 25 yüksek alkollü içki markası arasında kaldığı bilinen ve yıllık 470 000 000 ABD Dolarına yaklaşan cirosunun 350 000 000 ABD Dolarını Hazineye vergi olarak aktaran, altın yumurtlayan tavuk olan rakı ile aynı durumdaki votkanın piyasadaki marka değerlerinin en az 220 000 000 ABD Doları olarak hesaplandığı bilinmekteyken bu değerin satışta dikkate alınmadığı görülmektedir.

Satışa çıkılan tarihten sonra 2003 sonbaharında alınan üzüm, incir, anason ve şişe gibi üretime yönelik hammaddeler ile şu anda gerek mamul gerekse yarı mamul olarak kuruluşun depolarında bulunan stoklar yaklaşık 160 000 000 ABD Doları tutmaktadır.

İhale dokümanlarında ve şartnamelerde stokların nasıl devredileceğine dair bir saptama yoktur. Bu durumda, yaklaşık 160 000 000 ABD Doları değerindeki stok, ihaleyi kazanan firmaya karşılıksız olarak verilmektedir. Bu durum ihaleye giren diğer firmalara açıkça belirtilmemiş olması nedeniyle de ihaleye katılan firmalar arasında eşitlik sağlanmamıştır.

İhale şartnamesinde, kapalı zarf tekliflerinden sonra, komisyonun gerekli görmesi halinde ihalenin açık artırmayla sonuçlandırılacağı öngörülmesine rağmen, satışa sunulan varlıkların toplam değerinin sadece yukarıda belirttiğimiz kısımlarının alt alta yazılarak toplanmasında bile 740 000 000 ABD Dolarına ulaşılırken, idarenin açık artırmaya giderek firmalararası rekabeti sağlamaması ve 292 000 000 ABD Dolarını yeterli bulması ilginçtir.

İhaleyi kazanan konsorsiyumun içinde bulunan firmalardan birisinin, Tekelin içki fabrikalarında yaptığı taahhüt işlerindeki yüzde 3 000'lere varan fiyat artışları ve benzerleri nedeniyle Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına da yansıyan haksız kazanç iddiaları, KİT Komisyonunda 1997, 1998, 1999, 2000, 2001 yıllarında Tekelin hesaplarının ibra edilmemesine neden olmuştur.

Diğer bir firmanın ise, gerek Meclis binamızın yenilenmesindeki usulsüzlükleri gerekse Emlakbank ile yaptığı işlerde bankanın uğradığı zararlar nedeniyle Bankacılık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında yer aldığını biliyoruz. Bu zararların sadece İstanbul Bahçeşehir Projesinin birinci kısmında 360 000 000 ABD Doları civarında olduğu, geçen hafta KİT Komisyonu tutanaklarına geçmiştir. Bir diğer firma ise, Tekelin dağıtımını yüklenen kuruluşların ortaklığıyla oluşturulan bir firmadır. Bu firmaların çoğu Tekele karşı taahhütlerini  yerine getirmedikleri, haksız kazançlar sağladıkları BYDK tarafından saptanmıştır. Tekelin kendisini zarara uğratan bu firmaları dava ettiği bilinmektedir.

Ayrıca, bu özelleştirme nedeniyle işten çıkarılan 1 600 işçinin iş akitlerinin feshedilmesi sonucu doğan kıdem, ihbar tazminatları ile yıllık izin ücretleri olarak ödenen yaklaşık 35 000 000 ABD Dolarındaki ücretlerin Tekel tarafından da ödenmesi idareyi zarara uğratmıştır.

Sonuç olarak, 760 000 000 ABD Doları varlık değerindeki 13 fabrikanın satışı, 3 fabrikanın da beş yıllık işletme hakkının devredildiği bu işlemde idare 292 000 000 ABD Doları gibi komik bir teklifi uygun bulmuştur. Sadece 160 000 000 ABD Doları stok ve işçilere ödenen 35 000 000 ABD Dolarını bu değerden düştüğümüzde satışın gerçek değerinin 100 000 000 ABD Doları civarı olduğu görülmektedir.

Yukarıda sunduğumuz bilgilerde, bu özelleştirme işleminde kamunun çıkarlarının gözardı edildiği görülmekte ve bu işlemin şeffaflıktan uzak olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, bu özelleştirme işlemi hakkında Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

1. Orhan Sür                                 (Balıkesir)

2. Bayram Ali Meral                                (Ankara)

3. Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

4. Yaşar Tüzün                                (Bilecik)

5. Halil Tiryaki                                (Kırıkkale)

6. V. Haşim Oral                                (Denizli)

7. Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

8. Sedat Pekel                                (Balıkesir)

  9. Yılmaz Kaya                                (İzmir)

10. Ali Arslan                                (Muğla)

11. Feramus Şahin                                (Tokat)

12. Mahmut Duyan                                (Mardin)

13. Atilla Kart                                (Konya)

14. Osman Özcan                                (Antalya)

15. Atila Emek                                (Antalya)

16. Osman Coşkunoğlu                                (Uşak)

17. Birgen Keleş                                (İstanbul)

18. Tuncay Ercenk                                (Antalya)

19. Hasan Güyüldar                                (Tunceli)

20. Enver Öktem                                (İzmir)

21. Hüseyin Özcan                                (Mersin)

22. Dursun Akdemir                                (Iğdır)

23. Osman Kaptan                                (Antalya)

24. İzzet Çetin                                (Kocaeli)

25. Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

26. Orhan Ziya Diren                                (Tokat)

27. Fahrettin Üstün                                (Muğla)

28. Ali Dinçer                                (Bursa)

29. Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

30. Mustafa Erdoğan Yetenç                                (Manisa)

31. Nuri Çilingir                                (Manisa)

32. Canan Arıtman                                (İzmir)

33. Abdulkadir Ateş                                (Gaziantep)

34. Mustafa Yılmaz                                (Gaziantep)

35. Ali Rıza Gülçiçek                                 (İstanbul)

36. Fikret Ünlü                                (Karaman)

37. Emin Koç                                (Yozgat)

38. Turan Tüysüz                                (Şanlıurfa)

39. Mesut Değer                                (Diyarbakır)

40. Bihlun Tamaylıgil                                (İstanbul)

41. İsmail Değerli                                (Ankara)

42. A. İsmet Çanakcı                                (Ankara)

43. Erdal Karademir                                (İzmir)

44. Mehmet Kartal                                (Van)

45. Şevket Arz                                (Trabzon)

46. Ufuk Özkan                                (Manisa)

47. Ahmet Ersin                                (İzmir)

48. Mehmet  Ali Arıkan                                (Eskişehir)

49. Nejat Gencan                                (Edirne)

50. Muhsin Koçyiğit                                (Diyarbakır)

51. Mehmet Mesut Özakcan                                (Aydın)

52. Mustafa Sayar                                 (Amasya)

53. Ali Kemal Kumkumoğlu                                 (İstanbul)

54. Mevlüt Coşkuner                                (Isparta)

55. Mehmet Şerif Ertuğrul                                (Muş)

56. Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu                                (Ankara)

57. Ahmet Sırrı Özbek                                (İstanbul)

58. İsmet Atalay                                (İstanbul)

59. Oya Araslı                                (Ankara)

60. Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

61. Ramazan Kerim Özkan                                (Burdur)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

         No: 68          Tarihi: 2.3.2004

Genel Kurulun 2.3.2004 Salı günkü (bugün) birleşiminde, sözlü sorular dışındaki diğer denetim konularının görüşülmemesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 50 nci sırasında yer alan 392, 44 üncü sırasında yer alan 386, 43 üncü sırasında yer alan 385, 10 uncu sırasında yer alan 371, 42 nci sırasında yer alan 384 ve 31 inci sırasında yer alan 361 sıra sayılı kanun tasarıları ve teklifinin, bu kısmın 5, 6, 7, 8, 9 ve 10 uncu sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, çalışma sürelerinin ise, bugünkü birleşimde 392 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar, 3.3.2004 Çarşamba günkü birleşimde sözlü sorular görüşülmeksizin 385 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar, 4.3.2004 Perşembe günkü birleşimde de 361 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                                                   Bülent Arınç

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

Salih Kapusuz                                                Ali Topuz

AK Parti Grubu Başkanvekili                                 CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Avrupa Parlamentosu Başkanı Pat Cox, Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir.

Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu, gündemin "Sözlü Sorular" kısmındaki, 4, 7 ve 35 inci sıralardaki sorulara birlikte cevap vermek istemiştir. İstem, sırası geldiğinde yerine getirilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Sayın milletvekilleri, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, gündemin "Sözlü Sorular" kısmındaki, 12, 29, 62, 76, 81, 86, 117, 131, 160 ve 164 üncü sıralardaki sorulara birlikte cevap vermek istemiştir. İstem, sırası geldiğinde yerine getirilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve CevaplarI

1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, ülkemizdeki yabancı askerî üslerin denetimine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/428) ve Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül'ün cevabı

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                 Atilla Başoğlu

                                                                              Adana

1- Türkiye'deki yabancı askerî üslere, üs personeli harici kişi ve emtia giriş çıkışları ne şekilde gerçekleşmektedir?

 2- Bu giriş çıkışlar nasıl denetlenmektedir? Denetim ve kontrol mekanizmasında Türk makamları yetkili midir? Yetkiliyse, Türk makamlarının bu kontrol mekanizması içindeki konumu nedir?

BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adana Milletvekili Sayın Atilla Başoğlu'nun Sayın Başbakandan sorduğu sorulara, Sayın Başbakan adına cevap vermek üzere huzurunuzda bulunuyorum.

Birinci soru: Türkiye'deki yabancı askerî üslere, üs personeli harici kişi ve emtia giriş çıkışları ne şekilde gerçekleşmektedir?

Her şeyden önce bilinmesi gerekir ki, Türkiye'de herhangi bir yabancı üs veya tesis bulunmamaktadır. Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümetleri arasında 29 Mart 1980 tarihinde imzalanan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması kapsamında, Amerika Birleşik Devletlerinin müşterek savunma tedbirlerine katılmasına müsaade edilen Türk Silahlı Kuvvetleri tesisi olarak sadece 10 uncu Tanker Üs Komutanlığı/İncirlik bulunmaktadır.

Kamuoyunda yaygın anlamda ABD üssü olarak bilinen Türk Silahlı Kuvvetleri tesisleri geçmiş dönemlerde kapatılmış ve 10 uncu Tanker Üs Komutanlığı/İncirlik, müşterek kullanımlı tesis olarak faaliyet göstermeye başlamıştır.

Söz konusu tesise personel giriş ve çıkışı, yapılan anlaşmaya ek olarak hazırlanan Tesislere Giriş ve Çıkış Usulleri Talimatında yer alan usuller çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Tesiste görevli olmayan personele ilişkin talepler Genelkurmay Başkanlığına iletilmekte, maksat, kapsam ve süre yönünden uygun bulunan taleplere Genelkurmay Başkanlığınca müsaade edilmektedir.

10 uncu Tanker Üs Komutanlığınca İncirlik'te bulunan Amerika Birleşik Devletleri unsurlarına ait askerî destek malzemesinin, emtianın tesise girişinde ise, öncelikle Amerika Birleşik Devletleri tarafınca, Genelkurmay Başkanlığına anılan talep iletilmekte, konu, Amerika Birleşik Devletleri tarafından ait malzeme kadro miktarının belirlendiği ana teçhizat kalemleri kontrol edilmekte ve listede var olmayan malzeme girişine müsaade edilmemektedir.

Sorunun ikinci bölümünde, bu giriş çıkışlar nasıl denetlenmektedir; denetim ve kontrol mekanizmasında Türk makamları yetkili midir; yetkiliyse, Türk makamlarının bu kontrol mekanizması içindeki konumu nedir denilmektedir.

Söz konusu faaliyet sürecinde personel giriş çıkışlarına ilişkin denetimler, 10 uncu Tanker Üs Komutanlığınca ve tamamen Türk askerî personeli tarafından yerine getirilmektedir. Bu konuda, Amerika Birleşik Devletleri tarafının herhangi bir yetki ve sorumluluğu bulunmamaktadır.

Tesise, Amerika Birleşik Devletleri askerî destek malzemesinin girişi, bir başka anlamda yurt dışından ithali, ülke içinde yer değiştirmesi ve ihraç edilmesi ise, ABD tarafınca tanzim edilerek Genelkurmay Başkanlığınca onaylanan ön müsaade beyannamesinde ifade edilen malzeme, 10 uncu Tanker Üs Komutanlığı personeli ve tesis içinde kurulmuş bulunan İncirlik Gümrük Müdürlüğü görevlilerince, Türk kanun ve mevzuatı hükümleri doğrultusunda kontrol edilmektedir.

Yukarıda açıklanan hususlar çerçevesinde, 10 uncu Tanker Üs Komutanlığı/İncirlik'e yönelik her türlü personel ve malzeme giriş çıkışında tek yetkili makam Türk makamlarıdır.

Arz olunur. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın misafirimiz gelmiş bulunuyorlar; Sayın Cox'a söz vereceğim; daha sonra size söz vereceğim.

ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Tamam efendim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Avrupa Parlamentosu Başkanı Sayın Pat Cox, şu anda, Meclisimizi onurlandırmışlardır; kendilerine, Yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)

Alınan karar gereğince, Sayın Cox'u, konuşmasını yapmak üzere, kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Cox.

VI. - SÖYLEVLER

1. - Avrupa Parlamentosu Başkanı Pat Cox’un, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkiler konusunda Genel Kurula hitaben konuşması

AVRUPA PARLAMENTOSU BAŞKANI PAT COX - Sayın Başkan ve sayın parlamenterler; bugün, öğleden sonra, büyük bir şerefle, Türkiye Büyük Millet Meclisine davet edilmiş bulunuyorum ve Avrupa Parlamentosunun sizlere hitap eden ilk başkanı olarak sizlerle beraberim. Sizlere, bu davetiniz için teşekkür ederim.

Hepinize de seslenmek istiyorum. Bugün, burada bulunmanız beni mutlu ediyor. Biliyorum, yakın bir gelecekte seçimler var; dolayısıyla, kampanyalara katılıyorsunuz. Siyaset adamları olarak bizler, kampanyalarımızda kendi seçim bölgelerimize gideriz, gidip parlamentoda oturmayız. Dolayısıyla, bugün, böylesine siyasî olarak önemli bir dönemde, buraya gelip beni dinlediğiniz için size teşekkür ediyorum.

Özellikle, benim Avrupa Parlamentosu fonksiyonlarım açısından önemli bir yıldayız. Avrupa Birliğinde çok önemli bir yıldır bu, çok önemli bir yılı yaşıyoruz. Burada, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında giderek olgunlaşan ilişkiler gelişiyor.

2004 yılı, Avrupa Birliğinin yenilenmesi yılıdır; Avrupa Parlamentosunda parlamento seçimleri var. Bütün Avrupa Kıtası çapında, 2004 yılının haziran ayında, Avrupa Parlamentosu seçimleri var.

Bu yılın 1 Mayıs günü, 15 üyeden oluşan Avrupa Birliğimiz, 25 üyeli bir Avrupa Birliği haline dönüşüyor. Yine, bu yıl, anlamlı ve önemli pek çok Avrupa konusunu ele alacağız. Hâlâ, henüz kendi kendimize sorduğumuz bazı soruların cevabını vermiş değiliz. Geleceğin anayasası nasıl olacak; kimler aktörler olacak; yeni Avrupa Birliğinin durumu ne olacak?.. Avrupa Birliğinin karar verme düzeni ne olacak, bir defa, Avrupa Birliği olarak, bizim, kendi kendimize bu soruyu cevaplamamız gerekir. Biz, Avrupa Parlamentosunda, umuyoruz ki, bu yıl, 2004 yılı,  bütün bu soruların cevabını verecektir.

Şimdi, size de şunu söylemek isterim: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Avrupa'nın geleceğini düzenleyen konvansiyonun bir parçası olmuştur. Avrupa Parlamentosundaki toplantılarda, Türk Hükümeti, hükümetlerarası konferanslara temsilci yollamıştır. Avrupa Birliği devletleri ve Avrupa Birliğine üye olmak isteyen ülkelerin temsilcileri bir araya gelmiştir.

Bu yıl sorulacak ikinci bir Avrupa Birliği sorusu da şu: Avrupa'nın gelecekte Avrupa Birliği bütçesi açısından kapasitesi nedir? Çok karmaşık, çok sorunlu bir konu. Bu tartışmayı, bu yıl sonuca ulaştıramayacağız, bu, devam edecek.

Yine, Avrupa'nın bu yıl sorduğu üçüncü bir soru da şu: Aralık 2004'te, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliği durumu ne olacak? Önümüzdeki ekim ayında görevini bitirmekte olan Avrupa Birliği Komisyonu, Prodi başkanlığında bu yılla ilgili raporlarını hazırlayacak, tamamlayacak ve Türkiye'nin katılım ortağı olarak gelişmelerini bir raporla değerlendirecek. Birkaç hafta önce, Romano Prodi burada durdu, karşınızda ve size hitap etti, yapacakları değerlendirmenin adil olacağını, dengeli olacağını ve benzer türde yaptıkları, diğer ülkeler için yaptıkları değerlendirmelerle eşdeğer olacağını söyledi. Ben de, bugün, bir kere daha bunun altını çizmek isterim. Avrupa Parlamentosundaki bizler, ekim ayında, bu sunulacak raporu inceleyeceğiz ve Aralık 2004'ten önce kendi raporumuzu da hazırlayacağız ve eminim ki, bizim hazırlayacağımız rapor da, bizim değerlendirmemiz de dengeli ve adil olacak, tıpkı  komisyon başkanının kendi değerlendirmelerinde yapacağı gibi. Dolayısıyla, böylece, aralıktaki randevumuza geleceğiz. Burada yapılacak seçim, tabiî ki, o zaman yapılacak bir seçimdir, şimdi yapılacak bir seçim değildir. Bunu özellikle söylüyorum; çünkü, haziran ayında yeni seçilecek olan Avrupa Parlamentosu bu seçimi yapacak. Biz -Avrupa kurullarındaki bizler- kurumsal sürekliliğe çok önem veririz, yeni bir parlamentoda her şeye sıfırdan başlamayız, bugünkü mevcut parlamentonun mirası üzerine çalışmalarımızı sürdürürüz.

Sizlere, şunu söylemek isterim: Parlamentoda, farklı partilerden, farklı gruplardan kişiler var, İktidar ve Muhalefet Partisi var; ben, hepinize teşekkür etmek istiyorum. Sizler, Türkiye'nin Avrupa vizyonunu paylaştınız; bu vizyonun Parlamentoda benimsenmesi gerekliliği her şeyden önemli. Bu, münhasıran bir partinin malı değildir. Bu, münhasıran, hükümetin ya da muhalefetin malı değildir. Avrupa Birliğiyle ilişkilerinizde, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde gördüğümüz gibi ve Avrupa Birliğinin genişleme sürecindeki diğer ülkelerinde de gördüğümüz gibi, işbirliği gerekir. Bu ilerlemeyi yapmak istiyorsak, bu atılımı yapmak istiyorsak, burada mutlaka ulusal bir konsensüs olması gerekir; sadece bir tarafın isteği ya da öbür tarafın isteği değil, bir fikir birliği, bir konsensüs olması gerekir, ulusal bir konsensüse ihtiyaç vardır.

Sizlerin, burada, bu Parlamentoda birlikte çalışmanız, bu konuda birlikte çalışmanız, bana büyük cesaret veriyor. Sizlere teşekkür etmek istiyorum, özellikle Aralık 2002 tarihindeki Kopenhag Zirvesinden beri, bugüne kadar yaptığınız ilerlemeden dolayı sizleri kutluyorum.

Ben, 1989'da parlamenter olarak ilk seçildiğim zaman, sizlerin burada yaptığınız bu çalışmaları mümkün olamaz diye düşünürdüm. 2002'nin ocak ayında, sizin bu aradaki dönemde yaptığınız çalışmaların, bu kadar büyük reformların yapılabileceğini düşlemezdim. Son onsekiz ayda ve daha önceki kırk yılda konuştuklarınızın hepsini yerine getirdiniz, gerçekleştirdiniz. Bu nedenle, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, sizlere teşekkür ediyorum.

Hem ulusal hem de uluslararası alanda, Irak sorunu, terörizmle mücadelede, Parlamentoda ve ülkenizde etkileyici bir şekilde siyasî istikrarı ortaya koydunuz. Bunun için de size teşekkür ediyorum; çünkü, siz, bu bölgede çok önemli bir oyuncusunuz ve bölgede önemli bir lidersiniz.

Avrupa Parlamentosu adına, bugün, size şunu söylemek isterim: Avrupa Parlamentosunda da söylediğim gibi, biz, ülkenizdeki bütün terör kurbanlarına saygılarımızı, üzüntülerimizi sunmak isteriz. Son dönemde terör saldırılarında kaybettiğiniz insanlar için, yaralanan kişiler için, biz de, Avrupa Parlamentosunda, oturumumuzda bir tören düzenledik. Burada, sizlerle dayanışma içerisindeyiz. Yarın, yine, sizin Dışişleri Bakanınız Sayın Gül ve İngiliz Dışişleri Bakanı Sayın Straw, İstanbul'da bu trajik terör saldırılarını bir kere daha hatırlamak üzere bir araya gelecekler.

Reformlarda büyük aşama kaydettiniz. Bu demokratik reformları modernleşme yolundaki çabalarınızı sürdüreceğinize inanıyorum.

Başbakanınız Sayın Erdoğan "Ankara Kriterleri" tabirini kullandı. Beni çok etkiledi bu. Etkilendim; çünkü, kendisi bunu sahipleniyor. Bu konulara dışarıdan bakan bir insan olarak değil; ama, içeriden bunu sahiplenen bir kişi olarak yaklaşıyor. Dolayısıyla, gerçekten, sizin Başbakanınızın Ankara Kriterleri olarak adlandırdığı konulara sizin de sahip çıkmanızı umuyoruz. Türk siyasî parlamenterleri, Türkiye'nin liderleri olarak bunu sizler yapacaksınız ve bunu yaparken, ileriye doğru, Avrupa Birliğiyle angajmanınız konusunda büyük bir adım atıyor olacaksınız.

Başarılarınız gayet açık; Anayasanızdaki reformlar, Ceza Yasasındaki reformlar, Millî Güvenlik Konseyi konusundaki ilerlemeler, ölüm cezasının kaldırılması... Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz kasım ayında, Avrupa Komisyonu ve Parlamentosu, yaptıkları, hazırladıkları raporda, kaydettiğiniz ilerlemeleri takdir ettiler, kutladılar ve ilerlemeleri kutlarken, eksik olan noktaları da eleştirdiler. Dolayısıyla, Komisyon ve Avrupa Parlamentosu, Türkiye'deki adlî reformların devam etmesine çok önem veriyor. Bunun ötesinde, Avrupa'daki uygulamalarla ilgili olarak da kendi ülkenizdeki sivil ve askerî ilişkiler konusunda da ilerlemeler kaydedeceğinize inanıyoruz. Bireysel ve azınlık hakları konusunda, kültürel hakların korunması konusunda yapılan ilerlemeler... Reformun ilk aşamasında bu haklar tanınıyor, uygulamaya geçilmeden önce. Dolayısıyla, önümüzdeki aylarda, ekim raporu hazırlanmadan, Avrupa Parlamentosunun değerlendirmesi yapılmadan ve önümüzdeki aralık ayındaki zirvedeki randevumuzdan önce sizlere şunu yapmanızı öneririm: Liderliğinizi kullanarak, mümkün olduğu kadar, işleri, kâğıttan uygulamaya dökün. Bir tek kelime söylemem gerekiyorsa o da, uygulama, uygulama, uygulama...

Şimdi, her şeyin anahtarı uygulamada. Buradaki yasal ve anayasal reformları hazırladıktan sonra, onları artık uygulamaya gelmiştir iş. Her kültür, her siyasî toplum için bu geçerlidir. Kâğıt üzerinde yasalar değiştirilebilir; bunu yapmak gerekir. Bunu yapmak kolaydır; ama, davranışları, yaklaşımları değiştirmek için daha uzun süreye ihtiyaç vardır; kararlılığa, liderliğe ihtiyaç vardır. Burada, Parlamentoda, sizlere sesleniyorum: Bu reformlar öyküsünü anlatın, reformlarınızı kamu yönetiminize duyurun.

Siz, Sayın Başkan, sizin ülkeniz uzun yıllar terörizmden çekmiş bir ülkedir. 1980'li yıllar, 1990'lı yılların uzun bir dönemi, binlerce kişi öldü, binlerce kişi yaralandı, insan kayıpları, ekonomik kayıplar oldu, sosyal, ekonomik kayıplar oldu. Ne mutlu ki, artık, bu dönem bitti. Burada, bunu dile getiren ilk ben olmalıyım. Sizin, bir cumhuriyet olarak, kendi topraklarınızı, topraklarınızın bütünlüğünü savunmaya hakkınız var, yükümlülüğünüz var. Ben, uzun yıllardan beri çalışmalarınızı izlemekteyim. Kısaca, Leyla Zana ve arkadaşları konusunda bir iki şey söylemek isterim, toprak bütünlüğünüz çerçevesi içinde.

Avrupa Parlamentosunda, biz, bu değişimler zamanında, aynı zamanda, bu konuda da birtakım değişiklikler olmasını bekliyoruz. Biliyorum, sizin adlî mekanizmanız, hükümetten tamamen bağımsız ve yargı, hükümetten ve Parlamentodan bağımsız. Biliyorum, ben, burada, sizin, yargıçlarınıza müdahale etmenizi istemiyorum; bu, çok yanlış bir şey olur; ama, şu gözlemi yapmama izin verin. Eğer, bugün, sizler, reform ve modernleşmenin liderleri iseniz ve cumhuriyetinizde böyle bir değişimler denizi bulunuyorsa, o zaman, bu denizin, değişimler, reformlar denizinin içinde, hâlâ, bazı, değişikliğe direnç gösteren adacıklar bulunabilir. Dolayısıyla, ben, size sesleniyorum: Bu modernleşme ve değişme sürecinde, burada hepinizin yaklaşımı aynı yönde olmalıdır.

Değindiğim davayla ilgili olarak şunu söylemek isterim: Bizler, Avrupa Parlamentosunda, Türkiye ile ilişkilerimize bu açıdan bir değerlendirme getirmiyoruz; ama, bu dava, sizin sınırlarınızın ötesinde sembolik bir değere sahip. Bu nedenle bu konuya değinme cesaretini buldum.

Sayın Başkan, Avrupa Birliğinin, Kıbrıs konusunun çözümlenmesi konusunda büyük bir ümidi var, Annan Planı çerçevesi içinde bunun olacağına inanıyoruz. Anlaşmadan sonra referanduma gidilecek. Bu noktada şunu söylemek isterim. Bu, bizim, Türkiye'yle olan diyaloğumuzda yeni bir önşart değildir; ama, bu, ortak çıkarımızdır. Dışişleri Bakanınız Sayın Gül, burada, bu Parlamentoda şöyle demiştir: "Bu anlaşma, davranışları etkileyen, bizlere ümit veren bir olgu olacaktır." gerçekten öyle. Uzlaşmış ve birleşmiş bir Kıbrıs, uzlaşmış ve birleşmiş bir Avrupa'da çok büyük bir güç olacaktır.

Önümüzdeki haftalarda, eğer, Kıbrıs'taki iki toplumun liderleri ve iki ana ülkenin liderleri bir çözümün ana temellerinde buluşurlarsa, o zaman, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliğinin kurumları, 3 Mayıs 2004 tarihinde Avrupa Parlamentosu toplandığı zaman, ilk defa Türkçe ve Türk parlamenterler de orada olacak. Eğer, Annan'ın önerdiği şekilde bir uzlaşmaya gidilirse, oraya gelen Kıbrıslı temsilcilerin bir kısmı Kıbrıs Türk toplumundan gelecekler ve Türkçe olarak kendilerine tercüme sunulacak, onların ihtiyaçlarına cevap verebilmek için Türkçe dilinde hizmet sunulacak.

Gayet iyi anlıyorum, sizin Meclisinizin anayasal görevleri var ve çözümle ilgili olarak kendi görüşlerinize sahipsiniz. Bir soru sormak istiyorum, eğer, eşitlikçi, dengeli bir çözüm ortaya çıkarsa, o zaman sizin de onlara tam destek vermenizi rica ediyorum.

Yine, biliyorum ki, yaptığım konuşmalardan, pek çok siyasî liderinizle yaptığım konuşmalardan biliyorum, bu Büyük Millet Meclisinde birtakım endişeler var. Bazı Avrupa Birliği üye ülkelerinde ortaya çıkan söylemler ve Avrupa Parlamentosu seçimleri çerçevesi içinde Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılması konusunda ortaya çıkan birtakım tavırlar ve söylemler var.

Burada, Ankara'da şu mesajı vermek isterim: Avrupa Birliğindeki bütün siyasî liderlere sesleniyorum, eğer, tartışma istiyorsak, demokraside tartışma yapmak çok iyi bir şeydir; ama, tartışmalarımız sorumlu tartışmalar, dengeli tartışmalar olmalıdır, stratejik tartışmalar olmalıdır. Ben, bir demokrat olarak tartışmadan kaçmıyorum. Sizler de politikacısınız, siz de bunu biliyorsunuz, kamuoyunu yönlendirmek bizlerin görevidir; siyasî liderlerin bir başka görevi de kamuoyunu dinlemek, onların görüşlerini dinlemektir. Bu, önemli bir Avrupa tartışmasıdır, hatta vakti geçmiş bir tartışmadır. İlk defa, Avrupa'da bu konunun tartışıldığını görüyorum.

Ben bu tartışmaları nasıl yorumluyorum söyleyeyim size: Sizin Millî Marşınızın içeriğinde bunlar var, diyor ki: Korkma korkma, tartışmalardan, kamunun tartışmasından korkma. Bu, bizim siyasî sistemimizde ileriye doğru atılmış bir adımdır. Türkiye'nin üyeliği konusunda farklı görüşler oldu bugüne kadar; ama, ilk defa ciddî bir şekilde Türkiye konusuna insanların odaklandığını görüyoruz. Ciddî bir yaklaşım... İlk defa oluyor bu. İkinci bir endişe daha var ki, pek çok kez buradaki parlamenterler ve siyasî liderler bunu dile getirdiler. "Avrupa Birliği bir Hıristiyan kulübüdür" şeklinde yapılan ifadelere ben ne diyorum; Avrupa Parlamentosunun geçen seneki raporuna atıfta bulunarak cevaplamak isterim. Oostlander Raporu vardı bildiğiniz gibi ve büyük bir çoğunlukla oylandı. Burada, çoğunluğun yazdığı bir paragrafı dikkatinize sunmak istiyorum: "Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliğinin siyasî değerlerinin Yuda-Hıristiyan, Yahudi-Hıristiyan değerlere dayandığını bilmektedir; ancak, bu evrensel değerlerin tekeli hiç kimsenin elinde değildir. Evrensel değerler dediğimizde, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlık hakları, din ve inanç özgürlüğü hiç kimsenin tekelinde değildir; dolayısıyla, çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülke halkının da aynı değerlere inandığını, inanabildiğini biz de biliyoruz." İşte, Avrupa Birliğinin verdiği cevap buydu. Dolayısıyla, Avrupa Birliğinin, burada bahsedilen, Kopenhag Kriterlerine uymuş herkese açık olduğunu ifade eden cümlelerdir bunlar.

Sizin ülkeniz, NATO üyesi olarak, Avrupa'nın güvenliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Sizin ülkeniz, laik bir demokrasidir, cumhuriyettir. Burada, Müslüman bir ülke olarak bir denge kurdunuz, Atatürk'ün mirasını taşıyorsunuz. Bugün, sizin demokrasiniz, modernleşmeye kendini adamıştır Sayın Başbakan Erdoğan'ın ifadesiyle. Sizin ülkeniz 21 inci Yüzyıla hazırlanan Türkiye'dir. Atatürk'ün sizlere bıraktığı vizyon çerçevesi içinde 21 inci Yüzyıla kendini hazırlayan bir ulustur bu. Heyecanlı bir dönemdeyiz. Önümüzdeki aralıkta tarihle bir randevumuz var.

Sayın Başkan, sözlerimin sonunda şunu söylemek isterim: Dün akşam Sayın Başkan Arınç'ın yemek davetine katıldım. Avrupa Birliği temsilcisi büyükelçi de oradaydı. Masa başında, Avrupa bayrağı bana soruldu; mavi rengin üzerinde 12 tane yıldız. Soru şuydu: Avrupa Birliği genişledikten sonra bu 12 yıldız sayısı artacak mı? Amerika Birleşik Devletlerinin bayrağındaki yıldızlar gibi, her katılan eyaletle yıldız sayısı artacak mı? Hayır, 12 rakamını koruyacağız. Bugün bile, zaten, Avrupa Birliği üyesi devlet sayısı 15. Peki, bu bayrağın sembolü nedir? Semboller önemlidir çünkü. Mavi fon, kuzey gökyüzünü ifade ediyor. Sizin literatürünüzde ve İrlanda literatüründe yıldızlar bizi hayal kurmaya, hayallerimize davet ederler. Buradaki daire, dairenin üstünlüğü, uyumu ve birliği simgeler. 12 sayısı günün saatlerini ve yılın aylarını sembolize eder. Dolayısıyla, birlik içinde, uyum içinde, sürekli olarak ileriye doğru hareket. Tıpkı, Türkiye'nin dönen dervişleri gibi, sürekli olarak doğruyu aramanın peşinde. Bu dairede, bu sembolümüzde yıldızlar birbirine değmiyor, birbirinden ayrı, bağımsız. Dolayısıyla, bu dairemiz açık. Bizim değerlerimizi gerçekten paylaşmaya hazır olan taraflara açık. İşte, bayrağımızın sembolü bu. Elli yıl önce Strasbourg'da 1954 yılında Avrupa Konseyinde bu bayrak kabul edilmişti. Arşivlerde, o zaman birtakım sorular sorulduğunu görüyoruz. O zaman da Avrupa'nın Yahudi-Hıristiyan kökenlere dayandığını varsayarak, bu dairenin tam ortasında bir "haç" işareti olmalı mı sorusu getirildi; Avrupa Konseyi buna "hayır" dedi; çünkü, buradaki uyum içinde sürekli olarak ileriye doğru giden değerlere dayalı boyutlarda herhangi bir bölme, bölücülük söz konusu olamaz. İşte, bu da size açık seçik bir mesajdır.

Sözlerimin sonunda bir kere daha sizlere teşekkür etmek istiyorum; bana çok önemli bir fırsat verdiniz, Parlamentonuza davet ettiniz, sizlere hitap etme fırsatını verdiniz ve reformlarınızda, modernleşmede çok önemli adımlar attığınızı size söylememe izin verdiniz. Eminim bu yönde ilerleyeceksiniz; çünkü, bu, Türkiye için çok önemli, Ankara Kriterleri için çok önemli ve sizin Avrupa Birliği katılımınız için Kopenhag kriterleri için çok önemli. Bugün yaptıklarınız, Türkiye'nin 21 inci Yüzyıla hazırlanması  için yaptıklarınız, modern, reformcu Atatürk'ün mirasıdır. Cumhuriyetinizi reforme ettiğinizde, sizler, Atatürk'ün düşüncelerinin mirasçılarısınız demektir. Dolayısıyla, böylece, Avrupa Birliği adına, sizlere, seçtiğiniz bu yolda, bu yönde başarılar dilerim.

Bir kere daha, beni davet ettiğiniz için teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Cox.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.14

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.28

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, 61 inci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - SORULAR VE CEVAPLAR (Devam)

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI (Devam)

1.- Adana Milletvekili Sayın Atilla Başoğlu'nun, ülkemizdeki yabancı askerî üslerin denetimine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/428) ve Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül’ün cevabı (Devam)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, birinci sıradaki soru, Sayın Millî Savunma Bakanı tarafından cevaplandırılmış ve önerge sahibi Sayın Atilla Başoğlu, yerinden, kısa bir açıklama isteğinde bulunmuştu.

Sayın Başoğlu, buyurun.

ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Bakanım, vermiş olduğunuz bilgiler için çok teşekkür ederim.

Tabiî, açıklamalarınız -yanlış anlamayın, ama- düz, salt kâğıt üzerindeki ifadeler, bunların hepsi güzel; ama, ben, Adanalıyım ve Adana'da, İncirlik Üssünün etrafında gayriresmî çalışan antika tüccarları var ve ülkemizdeki birçok ören yerinden, maalesef, buraya mal akımı olanca hızıyla devam ediyor. Bunlar da, bu dükkânlardan, çok basit bir şekilde, üssün kapısından içeriye sokularak, daha sonra da havayolu sevkıyatıyla yurtdışı ediliyor; bu, birinci problem.

Daha sonra, yine, üs içerisinden, maalesef, üs mensuplarının, sualtı dalışları yaptığı, kamplar ve dağlarda treking'e çıktığı gözleniyor ki, bunların da, herhalde, neler yaptıklarının izlenmesinde fayda olacağını düşünüyorum.

Üçüncü olarak da, özür dilerim, biraz gündemdışı ama, milletvekillerine, biraz evvel konuşan saygıdeğer beyefendinin konuşma süresine yakın bir süre verirseniz, dertlerimizi daha rahat anlatabileceğimizi tahmin ediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başoğlu.

2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Fransa'da soykırımı temsil ettiği iddia edilen bir anıtın açılışı karşısında Türkiye'nin tavrına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/429) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu önerge, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir. Önerge gündemden çıkarılmıştır.

Sayın Başoğlu, buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Fransa'da açılan Ermeni soykırımı anıtıyla ilgili görüşlerimi bildirmek üzere huzurlarınızda bulunuyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, şüphesiz ki, bu konuda, tarihçi yahut diplomat bir arkadaşımız, çok daha açıklayıcı, bilgilendirici ve doyurucu bir konuşma yapacaktır; ancak, bu sıfatlardan ne birini ne de diğerini üzerinde taşıyan ben, sade bir Türk vatandaşı olarak konuşacağım.

Şüphesiz ki, toplumları etkilemek bilim adamlarının işidir; ancak, bu etkiden doğan tepkileri vermek, sade vatandaşların ve siyaset adamlarının işi ve vazifesidir. Her ne kadar, soru önergemi verdiğimden bu yana dokuz ay gibi oldukça uzun bir süre geçmiş olsa da, bu tepkiyi, bugün, burada, kendi adıma, temsil etmiş olduğum arkadaşlarım adına, sizlere vermeye çalışacağım.

Burada, asırlardır huzur ve barış içerisinde yaşayan ve kavmi sadıka olarak adlandırılan bir halkın, büyük devletlerin stratejileri ve tahrikleriyle, nasıl seyyar teröristlere dönüştürüldüğünü irdelemek istemiyorum. Hele, Protestan, Katolik ve Ortodoks kiliselerinin bu hadiselerdeki rolü, yurtdışına tahsil için gönderdiğimiz bazı gençlerimizin, nasıl olup da, ülkelerine, güzel yurtlarına, bir Türk düşmanı olarak döndükleri konusuna hiç değinecek değilim. Ne, Fransızların, Almanca konuşan Alsasları 1939-1940 yıllarında nasıl zorunlu göçe tabi tuttukları ne Cezayir'e medeniyet götürüşleri ve ne de Pearl Harbour Baskınından sonra, Amerikalıların yörede yaşayan Japon vatandaşlarını nasıl zorla Mississipi Vadisine göç ettirdiklerine değineceğim.

Bahsetmek istediğim şudur: Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, ne yazık ki, dışpolitikayı, hükümetler arasında yürütülen karşılıklı görüşmelerle gelişmeler kaydeden bir olgu olarak görmüşlerdir. Oysa ki, dışpolitikanın, tek değil çift kulvarlı bir yapısı olduğu, bir hükümeti etkilemek kadar o hükümeti işbaşına getiren halkları da etkilemek gerektiği, ne yazık ki, hep dikkatlerden ve gözden kaçmış veya kaçırılmıştır.

Yurt dışına çıkanlar sıklıkla görmüşlerdir; akla gelecek hemen her yerde, Türkiye aleyhine propaganda ve düşmanlık faaliyetleri, artan bir hızla devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, gerçek ile gerçeklik farklı şeylerdir. Gerçekler somut, nesnel unsurlara dayanırken, gerçeklikler toplumsaldır. Dolayısıyla, toplumsal olan bir şeyin veri olmadığı ve kazanımla elde edildiği gözönünde bulundurulursa, onun, toplumun kolektif zihninde ne şekilde oluştuğu, bir mücadele alanıdır ve iktidar eliyle, iktidarların çıkarları doğrultusunda oluşturulmaktadır.

Toplumun yazılı, bedensel ve sembolik dilinde kavramlara karşılık gelen göstergelerin, gösteren, yani, dışsal ifade ve gösterilen; yani, bilincimizdeki imgelerin birleştirilmesiyle oluşturulduğu ve anlamın bu ikisinin birleştirilmesiyle oluştuğu, dilbilimciler tarafından ifade edilmektedir.

İşte, açık ve gizli iktidarların, baskı aygıtları ve ideolojik aygıtlarıyla yaptıkları şey, gerçekliklerini kurarken, "biz" ve "öteki" sınırlarını nasıl çizdikleri ve ötekine nasıl bir anlam yükledikleridir.

İşte, son dönem sosyologların bedenler üzerine değil de, kafalar üzerine kurulan iktidarlardan bahsetmelerinin sebebi de budur. Artık her tarafta kabul edilmeye başlayan Ermeni tasarıları yalanmış, dikilen anıtlar haksızmış, kimin umurunda; gerçekler çarpıtılmış, toplumlar yalanlarla kandırılmış, kime ne. Soykırımcı gösterilenin Türk göstereniyle birleştirilmesi sonucunda, yetişen kuşaklar, bunu, sorgulama ihtiyacı hissetmeksizin kabullenecek. Bu yafta üzerimize yapışacak ve bu yalana, hiçbir millî eğitimden geçmeksizin ortaya çıkan kendi çocuklarımız dahi inanacaktır. Bu yalan, halen yapılmakta olduğu gibi, filmlerle, şarkılarla, şiirlerle; yani, en masum görünen, ancak, en etkili silahlarla dünya kamuoyunun bilincine ve bilinçaltına işlenecektir.

Paris Belediye Başkanı Delanoe tarafından "bu anıt, soykırıma uğrayan 1 500 000 Ermeni'yi ifade ediyor" ifadeleriyle açılan anıtı, dikilmesinden dokuz ay sonra kınıyorum. Bu hata, bu ayıp, bu gecikme benim değil. Biz, Türk vatandaşı olarak, hükümetimizden, bu propagandalara karşı daha etkili bir mücadele bekliyoruz; hükümetler nezdinde yapılan lobi faaliyetlerinin yeterli olmadığını fark etmelerini, Ermeni olaylarının tetikçilerini değil, azmettiricilerini kendi kamuoylarına ifşa etmelerini bekliyoruz, Türk baskı gruplarını misillemeye davet etmelerini bekliyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Başoğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

ATİLLA BAŞOĞLU (Devamla)- Tamamlıyorum.

...hadiseleri, daha başlarındayken, bıçak gibi kesip atmalarını, artık ülkemizi ıvır zıvırla uğraşan değil, büyük devlet politikaları yürüten bir konumda görmeyi bekliyoruz.

Hükümetimizi, Ermeni tezleri konferansını acilen düzenleyen ve yalanları, kurulduğu anda ortadan süpüren bir kararlılıkta görmeyi bekliyoruz.

Her türlü iletişim araçlarını, her türlü propaganda tekniklerini aktif ve profesyonelce kullanarak, üzerimize yapıştırılmaya çalışılan bu yaftayı, bu kara lekeyi temizlemelerini bekliyoruz.

Bekliyoruz, bekliyoruz, bekliyoruz... Umarız, ölmeden, bizler de, sizler de, Yüce Milletimiz de, bir şeyler görebiliriz; ama, hükümetimiz neyi bekliyor, bilemiyoruz.

Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, sözlü soruların 3 üncü ve 5 inci sıralarındaki sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin, birlikte cevap verecektir.

3- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, 4325 sayılı teşvikle ilgili Kanunun süresinin sona ermesi nedeniyle yeni bir uygulama yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/430) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

4- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, ek göstergesi olmayan ve 1 derece verilmesi uygulamasından faydalanamayan memurlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/435) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

BAŞKAN - 3 üncü sıradaki soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                          Malatya

4325 sayılı Teşvik Yasasının beş yıllık uygulama süresinin sona ermesiyle yapılacak yeni yatırımlar için yeni bir uygulama getirilmemiş, bölgeler arasındaki farklılıklar ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca, bazı bölgelerde yüzde 100 olan yatırım indirimi, tüm bölgeler için yüzde 40'a indirilmiştir.

Bu uygulama, özellikle doğu ve güneydoğuda yapılacak yatırımlara büyük bir darbe olmuştur.

Bu bölgelerimiz göçe zorlanacak, istihdam yaratılmayacak, kendi kaderlerine terk edilecektir.

Bu uygulamayla, üretim ve yatırım dengeleri bozulacak, ekonomideki büyüme hayal olacaktır.

Konunun ülkemiz açısından ne derece önemli olduğunu bir kez daha dikkatinize getirirken, bu konuda yeni bir uygulamanın getirilip getirilmeyeceğini bilgilerinize sunarım.

BAŞKAN - Diğer soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                Vezir Akdemir

                                                                               İzmir

Devlet Memurları Kanunu ile bunlara bağlı emekli, dul ve yetimlerimizin mağduriyetlerinin bir nebze de olsa giderilmesi için, kadro şartı aranmaksızın ve öğrenim durumlarına bakılmaksızın bir üst dereceye yükseltilmesi uygulaması 20.2.1979 tarihinde 2182 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, ayrıca, 22.9.1991 tarih ve 458 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yürürlüğe giren, bulunduğu derece ve kademenin bir üst derecesine yükseltilme uygulaması daha önceki iktidarlar döneminde yapılmıştır.

1- 22.9.1991 tarih ve 458 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin uygulama tarihinden sonra devlet memurluğuna başlayan ve bunların dul ve yetimlerinin bulundukları derece ve kademeleri, daha önce uygulandığı gibi, bir üst dereceye yükseltilemez mi?

2- Devlet Memurları Kanununa bağlı memurlar ve bunlara bağlı dul ve yetimlerin mağduriyetlerinin giderilmesi için 1 ilâ 4 üncü derecede bulunan memurlara verilen ekgösterge, 5 ilâ 15 inci derecede bulunan memurlara da, özlük haklarının düzeltilmesi için verilemez mi?

BAŞKAN - Soru önergelerini cevaplamak üzere, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; önce, Malatya Milletvekili arkadaşımız Sayın Aslanoğlu'nun sözlü sorusunu cevaplandırmak istiyorum.

Sayın Aslanoğlu, Başbakanımız tarafından cevaplandırılmasını istediği bu soru önergesini, bundan aşağı yukarı on ay önce vermiş. Biraz önce de okunduğu gibi, 4325 sayılı Teşvik Yasasının beş yıllık uygulama süresinin sona ermesiyle, yapılacak yeni yatırımlar için yeni bir uygulama getirilmediği, özellikle, bu durumun Doğu ve Güneydoğu Anadoluda yapılacak yatırımlara büyük bir darbe olacağı hususunu gündeme taşımışlar.

Siz değerli milletvekili arkadaşlarımız da yakinen biliyorsunuz; bundan aşağı yukarı iki ay kadar önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 5084 sayılı Kanunu kabul etti. Bilindiği gibi, bu kanun, yatırımların ve istihdamın teşviki amacıyla bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkında bir kanundu; 29 Ocak 2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçti ve 6 Şubat 2004'te de Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu kanunun amacı, bazı illerde vergi ve sigorta primi teşvikleri uygulamak, enerji desteği sağlamak ve yatırımlara bedelsiz arsa ve arazi temin etmek suretiyle yatırımları ve istihdam imkânlarını artırmak şeklinde ifade edildi. Sayın Aslanoğlu'nun gündeme getirmiş olduğu bu boşluğu bu kanunun önemli ölçüde dolduracağını ve özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadoluda bir yatırım seferberliğinin başlayacağını umut ediyoruz. Diliyorum ki, bu kanun amacına ulaşır ve gerçekten, Türkiye'de, yatırımların ve istihdamın teşviki konusunda başarılı olunur.

İzmir Milletvekili arkadaşımız Sayın Vezir Akdemir, önemli bir konuyu gündeme getirdi. 1979 yılında 20 Şubatta Türkiye Büyük Millet Meclisinden 2182 sayılı Kanun çıkıyor; yani, yirmibeş  yıl önce. Bu kanun, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olan personelin, yani, devlet memurlarının, ayrıca, ölmüşlerse, bunların varsa dul ve yetimlerinin müktesep derece ve kademelerine 1 derece ve kademelerine, bir defaya mahsus olmak üzere, 1 derece ilave edilmesi imkânını getiriyor. Soru önergesinde de ifade edildiği gibi, kadro şartı aranmıyor, öğrenim durumu dikkate alınmıyor. Bu uygulanmış.

Aradan oniki yıl geçmiş, 1991 yılına gelmişiz, bu sefer de demişler ki: "1979 yılından önce kamuda çalışan memurlarımız bu haktan istifade ettiler, 1979'dan sonra 1991 yılına kadar memurluğa girmiş olanlara da 1 derece verilmesi lazım. Mademki daha öncekilere verildi, bunlara da verilmesi lazım." 1991 yılında da, yine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa bir geçici madde eklenmek suretiyle, demek ki, oniki yıl içerisinde devlet memuru olan kişilere, yeniden, 1 derece daha verilmiş.

Şimdi, sorun şu: Sayın Akdemir "Şu anda 2004 yılındayız, 1991'den bu yana onüç yıl gibi bir zaman geçmiş, bu onüç yıl içerisinde kamuda görev almış olan devlet memurlarına, bunların dul ve yetimlerine de 1 derece vermeyi hükümet düşünüyor mu" diye bir soru yöneltiyor. Belki haklı olarak değerlendirilebilir.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir şey verdiğimizi düşünelim. Sanıyorum bir on yıl sonra, yine, 2004 yılından sonra memurluğa girmiş olanlar da aynı taleple gündeme gelecekler. Biz, böyle bir uygulamayı, doğrusu, yüzeysel bir tedbir olarak, günü kurtarma tedbiri olarak değerlendiriyoruz, biraz da palyatif bir tedbir olarak değerlendiriyoruz. Peki ne yapacaksınız? Bir haftadır burada görüşmekte olduğumuz kamu yönetimiyle ilgili kanun tasarısı esnasında arkadaşlarımızın sormuş olduğu sorulara verdiğim cevapta da ifade etmiştim. Şu anda memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında bir kanun tasarısı hazırlanıyor. Memurlarımızın, yani kamuda görev yapan personelimizin malî ve sosyal haklarını düzeltecek, bu tür yüzeysel ve palyatif tedbirlerle değil, köklü olarak düzeltecek bir çalışma içerisinde olduğumuzu belirtmek istiyorum. Bu konudaki çalışmayı hükümet olarak da biz yapmıyoruz. Bu çalışmayı TODAİE'ye, yani, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsüne verdik. Onlar, üniversitelerimizde, özellikle memur sendikalarımızla ve o sendikalarımızın bağlı olduğu konfederasyonlarla da bir çalışma yaparak Nisan ayının 15'i veya 20'sine doğru bize bu taslağı getirecekler. Gerçekten 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu 1965'ten beri çokça değişikliğe uğradı. İşte, demin söyledim, birkaç ek madde ilave edilmiş, onun önümüze getirdiği bir sorunu tartışıyoruz. Bu değişikliklerle, bir öğretim üyesinin tabiriyle, âdeta yamalardan oluşan bir bohçaya dönmüş olan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu yerine yeni bir kanun koyalım, memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkındaki bir kanun olsun. Aslında böyle bir taslağı, biz, Devlet Personel Başkanlığına hazırlatmıştık; bir taslak var. Belki, TODAİE, bu taslağı da esas alarak bir çalışma yapacak. Bizim kendilerinden isteğimiz şuydu: Özellikle memurlarımızın en çok şikayetçi olduğu konu, aynı statüde, aynı tahsili yapmış olan kişiler arasındaki ücret ve maaş uçurumları... Çokça maaş çeşidi var. Yani, bu konuda "eşit işe eşit ücret" falan deniyor; ama, bunu son derece dejenere eden bir uygulama, bir tatbikat var.

Bütün bu sorunları belki tamamen çözmek mümkün değil; ama, büyük ölçüde çözebilecek olan bir yasal çalışma için böyle bir görev verdik TODAİE'ye. İnanıyorum ki, ciddî bir görüşme, ciddî bir çalışma sonucunda bu problemleri önemli ölçüde giderecek bir taslak gelir Bakanlar Kuruluna; biz de, çalışır, çok kısa sürede, belki mayıs ayı içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etme imkânı buluruz. Böylece, memurlarımızın, diğer kamu görevlilerinin malî ve sosyal haklarıyla ilgili bu yasayla ciddî bir iyileştirme yaparız diye umut ediyorum. Hükümet olarak bu konuda kararlıyız. Büyük bir ihtimalle birkaç ay içerisinde bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelecektir ve bu sorunları orada çözmeyi amaçlıyoruz.

Her iki arkadaşımıza da soruları sebebiyle çok teşekkür ediyorum; hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanıma teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, hiç ümitvar olmayın; bu yasa işlemeyecektir; hiç ümitvar olmayın. Ben, sizin ümitlerinizi kırmak istemiyorum. Buradaki tüm milletvekili arkadaşlarımın, sadece vicdanına sesleniyorum. Hepsi, yasa çıktıktan sonra illerine gittiler; hepsi, illerinde görüştüler; sanayicilerle görüştüler, odalarla görüştüler. Bu yasa, sadece 6 ilde işleyecektir Sayın Bakanım. Ben, İstanbul'da 400 Malatyalı işadamıyla toplantı yaptım; 1 tanesi de, bu yasa çıktı diye, bu yasanın içinde Malatya'ya gideceğim demedi. Bu yasa, sadece 6 ilde işleyecek. Bu yasayla bazı illerin sosyal dengelerini de bozacağız. Örneğin, Adana'da fabrikası bitmiş bir sanayici, Osmaniye'de fabrika yeri alıyor, bitmiş olmasına rağmen. Denizli'de bir sanayici, acaba Afyon'un Dinar İlçesinin köyünde bir fabrika yapabilir miyim diyor. Bir kere, bu açıdan bazı sosyal dengeleri de bozacak.

Süre beş yıl; beş yıllık süreyle, hiçbir sanayici gitmiyor Sayın Bakanım. Ciddî bir yatırımın planlanması, programlanması iki yıldır Bakanım; üç yıl için biz gitmeyiz diyorlar. Birinci handikabı bu.

İkinci handikabı, Düzce dururken -ulaşım yönünden çok yakın; sosyal yönden birtakım imkânlar varken- ben Hakkâri'ye gitmem diyor. Onun için, bu yasa sosyal dengeleri... Hakkâri'ye, doğudaki Şırnak'a, Van'a, birtakım illere, bu yasayla kimse gitmez Sayın Bakanım, burada kademeli uygulamaya geçilmediği sürece. Bu yasa iki açıdan... Yasanın özü çok doğru; yasa, Türkiye'de, ilk defa, üretime teşvik veren bir yasa. Özü çok doğru; ama, yasanın uygulama yönünden çıkarılış şekli, Türkiye'deki sosyal dengeleri bozacak şekilde planlanmıştır, süre açısından ve illere göre kademe getirilmediği için. Adana'daki sanayici, en yakın Osmaniye'ye gidiyor. Siz, Şırnak'a kimseyi gönderemezsiniz Sayın Bakanım.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen toparlar mısınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bitiriyorum.

400 sanayiciden 1 tanesi bile, Malatya'ya kimse geleceğim demedi. 400 kişi topladım Sayın Bakanım.

Onun için, hiç ümitvar olmayın. Yasanın özü çok doğru. Bu yasanın uygulanış şekli olarak; yeni bir yasayla, yani, bu yasaya ilave bir yasayla, en kısa sürede,  tekrar, bu yasanın bu yönüyle düzeltilmesi lazım. Sayın Bakanım, aksi halde, kesinlikle ümidinizi korumayın, bugünden kaybedin.

İkincisi : İçborç, maşallah, 200 katrilyon oldu. Artık, şuraya bir levha asalım: Bu ülkenin içborcu 31.1.2004 itibariyle 200 katrilyon Türk Lirasına ulaşmıştır.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, çok kısa bir açıklama... Yani, onun için, keseceğim mikrofonunuzu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bitiriyorum.

Sayın Bakanım, onun için, içborç sorununa çözüm bulmadan bunların hiçbiri olmaz, bu yasa işlemez. Bir kez daha, ne olursunuz... Ben, o sizin güzel ümitlerinizi kırmak istemezdim; ama, işin başında kırayım Sayın Bakanım.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, teşekkür ediyorum.

Sayın Akdemir, çok kısa lütfen... Beni, tekrar, ikaz etmek zorunda bırakmayın; çünkü, çok kısa bir açıklama emrediyor İçtüzük;  kitap şekline dönüşmesin.

Buyurun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Tabiî,  konuşmamı kısa keseceğim. Zaten, Sayın Bakan sorumun cevabını verdi; ama, çok iyi niyet çerçevesinde soruyu cevaplandırdı. Kendisine teşekkür ediyorum; ama, günün koşullarına baktığımız zaman, yıllar içerisinde geçmiş süreye baktığımız zaman, pek o kadar da iyi niyetli olmamak gereklidir. Yasaların ne zaman çıkacağının, ne zaman yürürlüğe gireceğinin kesinliği yoktur.

Sayın Başkan, bana göre, bu sorumun cevabı, en kısa sürede, memurlarımızın maaşlarını iyileştirecek bir şekilde, bir nebze de olsa, söz konusu olan soruyu cevaplandırmak şekliyle bir uygulamaya geçerlerse, seviniriz diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Akdemir, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Aslanoğlu, umudunuzu kaybedin dedi. Umut kaybolduğu yerde hiçbir şey yapılmaz. Henüz, yasa daha yeni yürürlüğe girdi; uygulamasını ve tatbikatını daha görmedik. kuşkusuz ki, biz de izleyeceğiz. Biz, herhangi bir işadamını kolundan tutarak herhangi bir yere göndermeyiz; biz, teşvik için bunları çıkardık. Uygulamaya bakacağız; eğer, aksayan yönler olursa, Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama organı ve kuşkusuz ki, Hükümet, gerekli müdahaleleri yapar; ama, çok iyi niyetlerle, biz, Türkiye'de yatırımı teşvik etmek için bu yasayı yürürlüğe koyduk; şimdi uygulamasını bekliyoruz, gözleyeceğiz.

Çok teşekkür ederim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Yasanın amacına dikkat ederseniz...

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

5- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir-Karşıyaka İlçesinin SSK hastanesi ihtiyacına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/434) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı

6- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, isteğe bağlı sigortalıların prim borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/437) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı

7- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, Bağ-Kur ve SSK prim borçları için ödeme kolaylığı sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/484) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 4, 7 ve 35 inci sıralardaki sorulara Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu birlikte cevap verecektir.

Soru önergelerini sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                Vezir Akdemir

                                                                               İzmir

600 000 nüfusu olan İzmir'in Karşıyaka İlçesinde yaşayan halkın büyük çoğunluğu emekli olan yurttaşlarımızdan oluşmaktadır. İlçenin en büyük sorunu, sosyal sigortalar hastanesinin olmayışı. Küçük çapta bir poliklinik mevcut olup, bu da, nüfus oranına göre, gelen hastalara yeterli hizmeti verememektedir. Bu nedenle, vatandaşlarımız mağdur olmaktadır.

1- 600 000 nüfusu olan, İzmir'in ilçesi olan Karşıyaka'da bulunan SSK polikliniğinin yatak kapasitesi ve mevcut sağlık elemanlarından doktor, hemşire ve hastabakıcı sayısı nedir? Bu ilçenin nüfus sayısı gözönünde bulundurulduğunda yeterli hizmeti verebiliyor mu?

2- İlçenin mevcut nüfusu gözönünde bulundurulduğunda vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için büyük yatak kapasitesine sahip, cerrahî müdahalelerin yapıldığı, tam kapasiteli hastane yapılması bir zaruret olup, yeterli hizmeti verebilecek bir hastane yaptırmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                Vezir Akdemir

                                                                               İzmir

İsteğe bağlı olarak sigortalılıklarını sürdüren vatandaşlarımız, 20.6.1987 tarih ve 3395 sayılı Kanunun 85 inci maddesine göre, isteğe bağlı sigorta primlerini alt ve üst sınır arasında belirtilen miktar üzerinden ödemektedirler.

Süresinde ödenmeyen primler, 6183 sayılı Amme Alacakları Kanununa göre, gecikme zammıyla tahsil edilmektedir. İsteğe bağlı sigorta primi ödeyen vatandaşlarımız, genellikle hiçbir sosyal güvencesi olmayan işsiz vatandaşlarımızdan oluşmaktadır.

1 - 3395 sayılı Kanunda öngörülen malullük, yaşlılık ve ölüm gibi isteğe bağlı sigortaya bağlı olan vatandaşlarımızın belirlenen miktar üzerinde ödedikleri sigorta primleri ekonomik güçleri zayıf olduğundan dolayı prim taksitlerini zamanında ödeyemediklerinden dolayı gecikme zammına tabi tutulmaktadır. Anapara ve buna bağlı gecikme zammı hesaplandığında yüklü miktar teşkil etmektedir. Bu vatandaşlarımızın birikmiş borçlarını ödeyebilmeleri için, hesaplanan gecikme zammının belirli bir miktarının kaldırılarak, kalan borçları ise taksite bağlanamaz mı?

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirttiğim soruların Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                       Fahrettin Üstün

                                                                              Muğla

Ekonomik krizin en çok etkilendiği kesimler bilindiği üzere, esnaf, çiftçi, memur ve işçi kesimidir. Bu kesim her zaman mağduriyet içerisinde olmuş ve olmaktadır. Bu meyanda, 58 inci ve 59 uncu hükümetle çeşitli kesimlere getirilen af ve ödeme kolaylığından yararlananlar olmuş; fakat Bağ-Kurlu ve SSK'lı yurttaşlarımıza herhangi bir imkân tanınmamıştır.

1- Bağ-Kur prim borçları olan vatandaşlarımıza herhangi bir ödeme kolaylığı sağlanacak mı?

2- SSK prim borçları olan vatandaşlarımıza herhangi bir ödeme kolaylığı sağlanacak mı?

BAŞKAN - Sayın Başesgioğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın Üstün'e ve Sayın Akdemir'e soruları için çok teşekkür ediyorum. Tabiî, soruların ikisi 2003 yılında verildiği için, bir manada, güncelliğini de yitirmiş oldu; ama, ben, izninizle, yine, yaptığımız yasal değişiklikleri de ifade ederek soruları cevaplayacağım.

Sayın Üstün, Bağ-Kur ve SSK prim borcu olan vatandaşlarımıza herhangi bir ödeme kolaylığı getirilip getirilmeyeceğini sormuşlar sorularında. Yine, aynı şekilde, Sayın Akdemir de, isteğe bağlı sigortalıların prim borçları ve gecikme zamlarının ödeme kolaylığı ve taksitlendirilmesine ilişkin bir soru yöneltmişler Bakanlığımıza.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, 4956 ve 4958 sayılı Yasalarla, hem Sosyal Sigortalar Kurumunda hem de Bağ-Kurda, bu kuruluşlara birikmiş prim borcu olan vatandaşlarımıza ödeme kolaylığı getirdik. Bu yasaların çıktığı günden itibaren, bugüne kadar, borç yapılandırma programı içerisinde Kuruma müracaat eden vatandaşlarımız birikmiş borçlarını taksitlendirdiler ve büyük ölçüde de bu programa uygun olarak borçlarını -hem cari hem de birikmiş borçlarını- ödemeye devam ediyorlar.

Bu çerçevede, Sosyal Sigortalar Kurumunda 398 000 işveren ve isteğe bağlı sigortalımız 3,4 katrilyon lira borç yapılandırma taahhüdünde bulundular; Bağ-Kurda ise, 421 000 vatandaşımız, yaklaşık 1,5 katrilyon liralık bir borç yapılandırma taahhüdünde bulundular. Yani, hem SSK'da hem de Bağ-Kurda, yaklaşık 5 katrilyon liralık bir borç yapılandırma programını, bu sözünü etmiş olduğum kanunlarla birlikte, gerçekleştirmiş olduk. O günden bugüne kadar da, isteğe bağlı sigortalılar da dahil olmak üzere, taahhüt ettikleri borç yapılandırma programı çerçevesi içerisinde, sigortalı vatandaşlarımız, birikmiş borçlarını bu kurumlara ödemeye devam ediyorlar.

Tabiî, konuyu fazla dağıtmak istemiyorum. Sosyal Sigortalar Kurumunun, Bağ-Kurun, daha doğrusu sosyal güvenlik kurumlarının prim alacaklarının affedilip edilmeyeceği, edilecekse hangi konsept içerisinde edileceği çok tartışılması gereken bir konu. Ben, zaman zaman, bu konudaki görüşlerimi kamuoyuyla paylaştım. İzninizle, burada da, kısaca şöyle özetlemek istiyorum:

Sosyal Sigortalar Kurumunun ve Bağ-Kurun alacakları, aslında, bizatihi kamu alacağı değildir; vatandaşın, işverenin ve işçimizin ödeneklerinden kestiğimiz paralardır. Devlete veyahut da Kuruma, yönetilmesi için, değerlendirilmesi için teslim edilmiş paralardır. Dolayısıyla, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur alacaklarını, herhangi bir kamu alacağı gibi görmek mümkün değildir. Bu manada, bu konudaki bir af tasarrufunda, kamunun yetkisi olduğu kanaatinde değilim.

Ayrıca, af, etik itibariyle, sisteme düzgün prim ödeyen sigortalıların cezalandırılmasıdır; onlara adil davranmamak adına da, savunulacak bir tarafı olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Evet, yine, Sayın Akdemir'in, İzmir Karşıyaka İlçemizle ilgili bir sorusu söz konusu. Karşıyaka İlçemiz, malum, İzmir'in büyük ilçelerinden biri, yaklaşık 275 000 civarında aktif ve pasif sigortalımızın bulunduğu ve bizim de sağlık hizmetlerini bir dispanser aracılığıyla karşılamaya çalıştığımız bir ilçemiz. Bu dispanserimizde -o da sorulmuş, onu da cevaplayayım- bugün itibariyle, sağlık personeli ve idarî personel olarak toplam 92 kişi çalışmaktadır. Bu dispanserimizde, günlük poliklinik sayımız 1 100 civarındadır.

Elbette, bu kadar yoğun bir sigortalı nüfusa, bu fizikî imkânlarla ve bu kadroyla hizmet etmek mümkün değildir. Kurumumuz, bu ihtiyacı gördüğü için, 2003 yılında, İzmir Karşıyaka'ya, 400 yataklı bir sağlık tesisi yapılması için Planlamaya teklifte bulunmuştur; ama, malum tasarruf tedbirleri dolayısıyla, 2003 yılında, bu öneri, yatırım programına girmemiştir.

Biz, bu ihtiyacın elan devam ettiği inancındayız, sizinle aynı kanaati paylaşıyoruz. Yalnız, izninizle, şunu da ifade edeyim; artık, kamu sağlık tesislerini ortak kullanım projesine geçtiğimiz için, eğer o bölgede kamu sağlık tesislerindeki yatak kapasitesi yeterliyse, benim, SSK olarak, ille ki yeni bir hastane yapma inadında, ısrarında bulunmam, bu ülkenin kaynaklarını çarçur etmek demektir.

Onun için, bundan sonra, Sağlık Bakanlığıyla birlikte, Karşıyaka'da diyelim, Bornova'da diyelim, kamunun sağlık tesisleri bu ihtiyaca cevap verecekse, biz, bu planlarımızı da revize etmeyi düşünüyoruz.

Kaldı ki, 1 Ocak tarihinden itibaren -ki, İzmir'de, 1 temmuz tarihinden itibaren kamu sağlık tesislerini ortak kullanmaya başladık- SSK'lılarımız devlet hastanelerine gidebiliyorlar; Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve yeşil kart mensupları da, aynı şekilde, müsait olan Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinde muayene ve tedavi olabiliyorlar. Bu önemli bir açılım, 1 Ocaktan itibaren bütün Türkiye çapında ortak kullanım projesini başlattık.

SSK açısından diğer bir önemli çalışma da, gönüllü mesai uygulamasına başlanacak SSK hastanelerinde. Doktorlarımızın, mesai sonrası, cumartesi de dahil olmak üzere, hastalarımıza hizmet vereceği ikinci bir uygulamayı da kısa zamanda başlatmak istiyoruz. Yine, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinde bir ayı aşan ameliyat randevusu olduğu takdirde, yapılacak paket anlaşmalar çerçevesinde, bu hastalarımızın da, özel sağlık kuruluşlarında -cerrahî branşlarda- muayene ve tedavilerine imkân sağlayacak  bir çalışma içerisindeyiz. Aynı şekilde, bu paket fiyatlar üzerinde anlaşma sağlanabildiği takdirde, üniversite hastanelerimizden de, Sosyal Sigortalar Kurumu mensuplarımızı yararlandırmayı amaçlayan bir çalışma içerisindeyiz.

Aynı şekilde, ilaç konusunda, 24 saat açık eczane uygulamasına da Ankara'da başladık; çok yakında İstanbul ve İzmir'de de 24 saat açık duracak, burada hizmet verecek eczanelerimizi de hizmete koyacağız. Dediğim gibi, bu uygulamaya Ankara'da başladık, İstanbul ve İzmir'de de başlayacağız.

Bütün bunlardan amacımız, statüsü ne olursa olsun, ister Bağ-Kurlu ister SSK'lı ister Emekli Sandığı mensubu olsun, bütün vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanmasını sağlamaktır. Sağlık Bakanlığıyla birlikte gerçekleştirdiğimiz bu projeler, bizi, belli bir noktada genel sağlık sigortasına götürecektir. Bütün nüfusu kapsayacak genel sağlık sigortası kapsamı içerisinde, vatandaşlara eşit, etkin, kaliteli bir sağlık hizmeti sunma imkânını hep birlikte yakalayacağız.

Sorularınız için ve bana açıklama fırsatı verdikleri için değerli milletvekillerime ve Yüce Genel Kurula çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Akdemir, buyurun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce, Sayın Bakana, açıklamalarından dolayı çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanın da dediği gibi, Karşıyaka'da küçük bir dispanser olarak hastalara hizmet veren bir hastanemiz var; ama, çok yetersiz bir hastane olduğu herkesçe de bilinmektedir; nüfusu 600 000 olan Karşıyaka'ya yeterli değildir.

Sayın Bakanımız, şimdi "diğer kuruluşlardan da yararlanabilirler" diye ifade etti; ama, devlet hastanesi de aynı durumdadır, küçük bir hastanedir, yeterli değildir. Yani, Karşıyakamıza bir devlet hastanesi, bir de SSK hastanesi acilen gereklidir; bunu belirtmek istiyorum.

Diğer soruma gelince de; isteğe bağlı sigortalılarla ilgili konuydu. İsteğe bağlı sigorta primi ödeyen vatandaşlarımızın çoğu işsiz insanlardır, elinde iş imkânları olmayan, gelirleri çok düşük olan insanlardır. Bu isteğe bağlı prim miktarı, son dönemlerde çok yüksek bir rakam olarak tespit edildi. O nedenle, bu rakamın hem yüksek oluşu hem de gecikme cezalarının çok yüksek bir faizle hesaplanmasıyla, ödemeler o şekilde tespit edilmiştir. Bu geciken ödemelerin faizlerinin düşürülmesiyle ilgili bir sorumuz vardı. O nedenle, Sayın Bakan bunu tekrar bir gözden geçirirse seviniriz. O faizlerin çok yüksek olduğunu, ödeme sıkıntısı yaşadıklarını vurgulamak istiyoruz.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akdemir.

Sayın Bakanım, ilave edeceğiniz bir şey var mı?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; isteğe bağlı sigortalılar konusunda bir çalışmamız devam ediyor Genel Müdürlüğümüzde, gerek prim oranındaki artış ve gerekse isteğe bağlı sigortalılığın diğer durumlarıyla ilgili. Çalışma bittiği zaman, inşallah, Yüce Meclisle ve kamuoyuyla paylaşma imkânını bulacağız. Yani, dikkatimizde ve önceliğimizde olan bir konu, isteğe bağlı sigortalıların durumu.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sözlü sorular cevaplandırılmıştır.

8. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Türkçe konusunda yayımlanan bir genelgeye ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/436) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu önerge, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir. Önerge gündemden çıkarılmıştır.

Sayın Gazalcı, buyurun.

Sadece 5 dakika... Süre uzatımına gitmeyeceğim.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, 1 dakikayı da aldınız ve yarım dakika da bitti zaten.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, 5 dakika yeterli; buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tümünüzü saygıyla selamlarım.

Denetim hakkımızı kullanıyoruz. O yüzden, zaman açısından daralmayalım.

16 Nisan 2003 tarihinde "Yaşayan Türkçemiz" adlı, valiliklere ve Bakanlık birimlerine Sayın Millî Eğitim Bakanlığı bir genelge gönderdi. Bu genelgede "doğu dillerinden, batı dillerinden gelen, derlediğimiz kelimeler -genelgeyi aynen okuyorum- zamanla Türkçeleşmiş, artık, bizim malımız olmuştur" diyor Sayın Bakan. Devam ediyor "yabancı kökenli kelime ve kavramların birlikte var olması, dilimiz açısından bir zenginliktir" diyor genelgede. Millî Eğitim Bakanı dil konusunda öncü rolü oynar, o yüzden de, yazışmalarda ve yayınlarda, yaşayan Türkçe'nin kullanılmasını -yaşayan Türkçe de doğudan, batıdan gelen, yabancı kökenli, dilimizdeki sözcükleri de varsayıyor- bunu yaparken -Sayın Bakan Bostancıoğlu zamanında- dilimize özen gösterelim, Türk Dil Kurumunun yazım kılavuzunu ölçü alalım, Türkçesi varsa, yabancı sözcükleri kullanmayalım diye Sayın Bostancıoğlu bir genelge çıkarmış; sözde, o genelgeyi ortaya çıkararak, Sayın Bakan, bu yaşayan Türkçe tartışmasına giriyor ve diyor ki, o sözünü ettiğim sözlerden sonra: "'Ulus' kullanabilirsiniz, 'millet'i de kullanırsınız; 'özgürlük' kullanabilirsiniz, 'hürriyet'i de kullanırsınız; 'egemenlik', 'hâkimiyet' kullanırsınız; 'bağımsızlık', 'istiklal', bunların hepsi bizim sözcüklerimizdir."

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Atatürk, dil konusuna bağımsızlık açısından yaklaşmıştır. 1932'de Dil Kurumunu kurduktan sonra, ulusal duygu ile dil arasındaki bağı söyledikten sonra "ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır" demiştir. Yani, bu dil tartışması, biliyorsunuz, genç kalemlerden başlayarak cumhuriyet döneminde sürmüş ve Atatürk, buna, köklü, özerk bir dil kurumu ile -sonradan onun da özerkliğini ortadan kaldırmışız- bir yön, yöntem getirmiştir ve Türkçe karşılığı varsa bir sözün, yabancı sözcüklerin kullanılmamasını istemiştir.

Şimdi, Sayın Bakan kapıları açıyor Millî Eğitim Bakanı olarak; diyor ki: "Hepsini kullanabilirsiniz; bunların hepsi bizim malımızdır."

Değerli arkadaşlar, o zaman, dilde özleşmenin, dilin ulus olmadaki öneminin, hiçbir anlamı kalmaz, böyle bir şey olmaz. Hepsi bizim malımız değil. Avrupa da böyle düşünmüyor; Almanya da, Fransa da... Onlar da kendi dillerini zenginleştirmek için, ya sözcük ortaya koyuyorlar ya da halktan derliyorlar.

Bakın, dilde özleşme başladığı zaman, Türkçemizde, Arapça ve Farsça kökenli sözcükler yüzde 50 oranındaydı, bugün, bu oran azalmıştır; ama, dilde kirlenme, son zamanlarda, özellikle Batı'dan gelen sözcüklerle artmıştır. Bakın işyerlerinin adlarına; sanki Türkiye'de dolaşmıyorsunuz, başka bir ülkede gibisiniz; yani, bir dil kirlenmesi yaşanıyor. Şimdi, Sayın Bakan da diyor ki: "Bunların tümü bizim malımızdır; istediğinizi kullanabilirsiniz." Bu, bir yanlış yaklaşımdı; soru önergemde onu ortaya koydum.

Değerli arkadaşlar "TÜBA" diye bizim bir bilimsel kuruluşumuz var. Sakın ola ki, TÜBİTAK gibi, onun da çanına ot tıkamayın. O Türkiye Bilimler Akademisi, çok güzel, sözcükler üzerinde çalışmalar yapıyor. En son 26-27 Aralık 2003'te, İzzet Baysal Üniversitesinde bu konuda bilimsel bir toplantı yapmış ve orada, bakın ne diyor: "Eğitimde ve yayınlarda Türkçe karşılığı olan terimler kesinlikle Türkçe olarak kullanılmalıdır." Bakın, Sayın Bakanın söylediğinin tam tersini bir bilim kurulu ortaya koyuyor. "Karşılığı olmayan terimlerin Türkçe karşılığının bulunması için yaygın çaba gösterilmelidir. Eğer Türkçe karşılığı yoksa, onu da bulmalıyız" diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tamamlarım Sayın Başkanım.

Devam ediyor TÜBA: "Türkçeye yeni giren yabancı terimler sürekli bir biçimde izlenmeli ve en kısa zamanda karşılıkları önerilmelidir." Bakın, bir bilim kurulunun önerisi bu.

Değerli arkadaşlar, o yüzden, Millî Eğitim Bakanlığından öncü olmasını isteriz; ancak, Türkçe konusunda -kendisi keşke olsaydı, dil konusunda birçok şey söyleyeceğini biliyorum, ama- böyle bir tartışmaya Millî Eğitim Bakanı kişisel olarak girebilir. Milletvekiliyken, sık sık, Bostancıoğlu'nun o genelgesi üzerine konuşma yapmış; ben bir araştırma yaptım. O, öyle düşünebilir; ama, bizim asıl zenginliğimiz, dil konusunda, Türkçemizin sözcüklerinden oluşur, yabancı sözcüklerden değil. O yüzden, bu genelgeyi ben yanlış buldum; bir kere daha, bilim adamlarına, bilimsel kuruluşlara inceletmeli; o doğrultuda çocuklarımıza telkinlerde bulunmalıdır diyorum; tümünüze saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Ben teşekkür ederim Sayın Başkan, sağ olun efendim.

9.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Bor'da sanat evi ve müze olarak kullanılacak tarihî ev projelerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/446) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu önerge, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir. Önerge gündemden çıkarılmıştır.

Sayın Eraslan, buyurun.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Meclisimizin iki görevi var; biri yasa yapmak, diğeri de denetim görevi. Ne yazıktır ki, 22 nci Dönem Meclisimizde denetim görevi, İktidar Partisinin olağanüstü gündem belirlemeleriyle âdeta işletilmez hale geldi. Aylar önce verdiğimiz soru önergeleri, on ay sonra, dokuz ay sonra, sekiz ay sonra, üç birleşimde cevaplanamadığı için, sayın bakanlar buna gerek bile görmediği için, yazılı soruya çevriliyor. Yazılı soruda da, iki satır bir şey yazılıp gönderiliyor; işte, programa alınmamıştır, yapılmamıştır... Sözlü sorudan amacımız, neden yapılamayışına iki çift laf söylemek, niye alınmamasına iki çift laf söylemek; ama, bu olanak da, ne yazık ki, kullandırılmıyor.

Şimdi, Niğde'ye yatırım programında hiçbir şey yok. Her ne kadar Sayın Başbakan seçim meydanında çok şeyler vaat ediyor, ama, bu vaat ettikleri şeyleri sorunca, ona benzer şeyler sorunca, bunun aslının olmadığını anlıyoruz, söz uçar misali. Unutulmuş bir ilin milletvekiliyiz. Ne kültüründe ne tarımında ne sanayiinde, yatırım programında doğru dürüst bir şey var; hiçbir şey yok; ama, her şey varmış gibi gösteriliyor.

Burada, Bor'da bağışlanmış bir tarihî evin -kültür ve sanat evi olması için- durumuyla ilgili olarak on ay önce sorduğumuz -yani, çok fazla masraf isteyen bir husus da değil- bir soru bile cevaplandırılmıyor. Bu şekilde nasıl olacak; onu bilemiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

10.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, Diyarbakır'daki yeni telefon santrallarının ne zaman hizmete açılacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/447) ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan? Burada.

Soru önergesini okutuyorum:          

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                            Muhsin Koçyiğit

                                                                       Diyarbakır

Başta Diyarbakır'ın Çermik İlçesi Gürüz Köyü olmak üzere, Diyarbakır genelinde 13 telefon santralı binası yapılmış, şebeke hatları çekilmiş ve altyapısı tamamlanmış bulunmaktadır.

Soru: Söz konusu telefon santrallarına ödenek tahsis edilerek, topraklama işlemini ve elektrik bağlantısını gerçekleştirmek suretiyle en geç ne zaman halkın hizmetine açmayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit'in Ulaştırma Bakanına yönelttiği sözlü soruyu cevaplandırmak için huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi, saygıyla selamlıyorum.

Diyarbakır Telekom İl Müdürlüğüne bağlı Çermik-Gürüz, Pınarlı, Armutlu, Dikyol ve Bayat, Çüngüş-Gökçepelit, Bismil-Çakallı, Karagöz, Eğil-Yatır, Kulp-Narlıca merkezlerine tahsis edilen telefon santrallarının topraklama ve elektrik bağlantıları tamamlanmış ve hizmete sunulmuştur.

Kulp-Başbuğ, Silvan-Boyutlu ve Kumgölü santrallarının devreye alma çalışmaları ise devam etmekte olup, bunların da çok kısa zamanda gerekli işlemleri yapılarak hizmete sunulması planlanmıştır.

Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Koçyiğit, buyurun.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, Sayın Bakan gerekli bilgileri verdi; kendilerine teşekkür ediyorum.

Ben bu soruyu geçen sene mayıs ayında, onbir ay önce sordum. O zaman, 13 santralın tümü, hizmete susamış durumda bekliyordu, ödenek falan yoktu. Bu soru önergesinden sonra, gelişen süre içerisinde bunların 11 tanesi hizmete açıldı; bu nedenle, kendilerine teşekkür ediyorum. Geriye 2 tane telefon santralı kaldı; inşallah, bunlar da en kısa sürede hizmete açılır.

Bakan Beye buradan, tekrar, teşekkürlerimizi iletiriz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.

Sayın milletvekilleri, soru önergesi cevaplandırılmıştır.

Sözlü sorulara ayrılan süre tamamlandığından, alınan karar gereğince gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3. Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı, Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakeresini erteliyoruz.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının müzakerelerine devam edeceğiz.

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Komisyon ve Hükümet bulunmadığından, tasarının müzakerelerini erteliyoruz.

Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

5.-  Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/699) (S. Sayısı: 392) (X)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 392 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) -  Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 392 sıra sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısının geneli hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Tasarının genel değerlendirmesine girmeden önce, izin verirseniz, geçen hafta ile bu hafta arasındaki ya da geçen hafta, yoğun çalışmalar ve yoğun Cumhuriyet Halk Partisi direncine rağmen yasalaşan Kamu Yönetimi Yasası ile...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yasalaşmadı daha!..

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - ... bugünkü tasarıdaki anlayış farklılıklarına kısaca değinmek istiyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet yapış şeklinde üç unsur, sürekli, esas olarak bizi yönlendirmekte ve yasa tasarılarına karşı bu anlayışla, bu değerlendirmeyle hareket etmekteyiz. Bunlardan birincisi, Cumhuriyet Halk Partisinin siyasî anlayışıdır. Kendi siyasî anlayışımız doğrultusunda, Meclise gelmiş olan yasa tasarılarında en doğru, en uygun olanı bulmak, yaratmak ve bu konuda İktidar Partisine doğruları ifade etmek suretiyle, en doğru yasanın çıkmasına katkı koymak amacıyla gayret gösteriyoruz. Yalnız, Cumhuriyet Halk Partisinin bu siyasî anlayışını temelde güçlendiren, esasında ülke ve toplum menfaatlarıdır. Yani, Cumhuriyet Halk Partisinin siyasî anlayışı eşittir ülke menfaatları, eşittir geniş kitlelerin ve toplumun menfaatı. Bu anlayışımızı tamamlayan üçüncü unsur, yasa tasarılarındaki hukuka uygunluktur. Hukuka uygun bulmadığımız birçok yasa tasarısında, Mecliste üzerimize düşen muhalefet görevini o anlamıyla yerine getirmeye çalıştık ve Meclise ifade edemediğimiz ya da oy çoğunluğu nedeniyle Adalet ve Kalkınma Partisinin Grubunu ikna edemediğimiz hususlarda, hukuka uygun olmayan konularda ilgili mercilere gittik ve sanırım, pek de küçümsenmeyecek oranda, bu mercilerde, Cumhuriyet Halk Partisinin siyasî görüşü ve haklılığı bir şekilde kanıtlanmış oldu.

Bugün, gündemimizdeki Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine İlişkin Yasa Tasarısını, İktidar Partisinin sunduğu bu tasarıyı, Cumhuriyet Halk Partisi olarak uygun bulmaktayız; ancak, tasarının bazı bölümlerinde birtakım değişikliklere ihtiyaç duyulmakta. Bu ihtiyaçları, biz, altkomisyonda görev yaptığımız sürece ifade ettik, Adalet Komisyonunda bir kez daha ifade ettik; ama, her nasılsa, gözden kaçmış birkaç husus var ve bugün, yasa tasarısı o şekliyle Meclisin huzuruna getirilmiş oldu.

Şimdi, burada, kapsamı belirleyen 3 üncü maddede, yayın kuruluşlarının tanımlanmadığını görmekteyiz; bunu, altkomisyonda da görüşmüş olmamıza rağmen, her nasılsa, gözden kaçtığını düşünüyorum. Mevcut yasal düzenlememizi, olabildiğince araştırma yaparak gözden geçirdim. Mevcut Basın Yasamızda da, bu konuda, herhangi bir yayın kuruluşu tanımı yok. Oysaki tasarımızda, yayın kuruluşlarına yönelik birtakım kısıtlamalar ve bu kısıtlamalara karşı verilecek cezalar var. Hal böyle olunca, 3 üncü maddeye bir değişiklik önergesiyle, yayın kuruluşlarının tanımını ilave etmemiz, onu eklememiz gerektiği düşüncesindeyiz.

Arkadaşlar, yine, bu tasarımızda, ülkemizde pek alışık olmadığımız özel güvenlik güçlerinin, özel güvenlik oluşumunun yaratılması ve spor alanlarında, müsabakalarda, bu özel güvenlik birimlerinin, güvenliği temin yönünde, genel güvenliğe hizmet etmesi söz konusu.

Biz, bu hizmeti yapacak olan özel güvenlik birimlerinin herhangi bir şekilde yanlış bir uygulama yapmamaları konusunda çok ciddî çekincelere sahiptik. Belki, benzetme çok sağlıklı bir benzetme olmayacak; ama, birtakım eğlence yerlerinde veya özel kişilerin korunmalarında bu koruma görevini yapan özel kişilerin, yasadışı uygulamalarda bulunduklarını, vatandaşlarımızı inanılmaz cebirlerle hırpaladıklarını, örselediklerini ve dövdüklerini sık sık duyuyoruz ya da görsel basında izliyoruz. İstedik ki, bu özel güvenlik birimleri, bu anlamda, bir yanlışlığa neden olmasınlar. İşte, bu nedenle, hükümet tasarısında, özel güvenlik birimlerini kulüplerin kurması yolunda bir açılım vardı; ama, biz, bu özel güvenlik kuvvetlerinin kulüpler tarafından kurulmasını değil, yasalar tahtında kurulmuş özel güvenlik şirketlerinden hizmet alınması suretiyle yerine getirilmesi konusunda altkomisyonda ve komisyonda uzlaştık ve özel güvenlik biriminin tasarıda bu şekliyle yer almasının doğru olacağını düşündük. Böylece de, özel güvenlik birimlerinden doğabilecek sakıncaları mümkün olduğunca bertaraf etmeye çalıştık.

Yine, tasarıda, özellikle müsabaka alanlarının dışında özel güvenlik birimlerinin halkla doğrudan temas etmesini önlemenin tedbirlerini almaya çalıştık. Bu birimler, sahanın içerisindeki görevlerde çalışacak; ancak, saha dışında, o stadyum çevresindeki alanlarda özel güvenlik birimlerinin görev almamasının doğru olacağı düşüncesinden hareket ettik ve yasal düzenlemeyi bu yönüyle yaptık.

Bu arada, 21 inci maddede, gözden kaçan çok ilginç bir husus olmuş. 21 inci maddede, 15 inci maddede belirtilen beyanlarda bulunan spor yöneticileri, idareciler, taraftar dernekleri vesaire denildikten sonra, bir de "sporcuları" sözcüğü geçiyor; yani, bu kitlenin hepsi, 15 inci maddede belirtilen suçları işlerlerse, 21 inci maddeye göre tecziye edilecekler; ama, 21 inci maddede "tecziye" sözcüğü ifade edilirken "spor müsabakalarını seyirden men cezası" diye geçmişiz. Oysaki, eğer, sporcular da beyanatlarından ötürü ceza göreceklerse, tecziye edileceklerse, herhangi bir sporcuya, spor müsabakasından men şeklinde bir ceza vermek mümkün değil; eğer, bu şekilde algılarsak, men'i dile getireceğiz; ama, spor yapmasını ve sahaya çıkıp top oynamasını engelleyebilecek bir hüküm bu maddede yer almamış. O nedenle, bir değişiklik önergesiyle, 21 inci maddenin bir kez daha ele alınması gerekiyor ve sporcular yönünden verilecek olan cezanın, diğer idareci ve benzeri kadrolardan farklı bir ceza olarak belirlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Hükümet tasarısında eksik kalan bazı hususlardan biri de, sahalarda atılan sloganların nitelikleriyle ilgiliydi. Burada, hakaret, küfür, sövme ve karşı taraf kulüp taraftarlarını kışkırtıcı beyanlar esas alınmışken, daha sonra komisyonumuzda, buna, dil, din, ırk, mezhep, etnik ayırımcılık ve hatta, daha da geneliyle siyasî ayırımcılığa yönelik eylemleri de katmış bulunuyoruz, bunları da suç niteliği kapsamına almış bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, yalnız, bu tasarının oluşumu sırasında bir şey dikkatimi çekti, o da şu: Yayın kuruluşlarına verilecek olan cezada; yani, yayın kuruluşlarının kışkırtıcı amaçlı davranışları sonunda onların da cezalandırılmasına yönelik birtakım hükümler mevcuttu; tasarı komisyonumuza ilk geldiğinde hapis cezası söz konusuydu. Yayın kuruluşlarına hapis cezası verilmesinin uygun olmayacağı düşüncesiyle, alt komisyonda, bu cezayı, meslekten men cezası olarak değiştirdik; ama, daha sonra olayın boyutu bir kez daha değişti ve meslekten men cezasını da kaldırarak para cezasına dönüştürdük.

Bakın, bunu para cezasına dönüştürürken, aklıma, her fırsatta şu kürsüde söylediğimiz bir iddiamızın doğruluğu geldi; bunu o komisyonda gözlemledik. Nasıl gözlemledik arkadaşlarım; her fırsatta söylüyoruz, özellikle, bir yasa teklifi hazırlanırken, o konunun tarafları ve ilgilileriyle görüşmeden, onların görüşlerini almadan bir teklif tanzim eder getirirsek sağlıklı olmaz ve tarafları bütünleştirici, toplumun onayını alıcı bir teklif niteliğinde olmaz. Bu iddiayı o gün komisyonda gördük. Biz, basına verilecek olan men cezasını biraz daha aşağıya çekmeye çalışırken, o anda, orada hazır bulunan basın emekçisi birkaç arkadaşımız, Komisyon Başkanımızın da anlayışı tahtında "eğer, böyle bir men cezası uygulanırsa, hepimiz ekmeğimizden oluruz. İki ay, üç ay, dört ay gibi bir süre, bir eylemimizden ötürü bizi meslekten men ederseniz; o basın kuruluşu, bizi işten çıkarma hakkını elde eder ve biz basın emekçilerinin çoğu da işsiz kalırız" diye bir ifadede bulundular. Bu ifade, komisyonda hep birlikte değerlendirildi, uygun bulundu ve yasa metninden bu husus da çıkarıldı.

Tasarıda uygun olan bir madde de, bu yasayla elde edilecek idarî para cezalarından doğacak kaynaklara yönelik.

Arkadaşlar, bu kaynakların belirli bir fonda toplanması ve düzenlenecek yönetmelikle, bu fondaki paraların yüzde 50'sinin Engelliler Federasyonuna, geri kalan yüzde 50'sinin ise, fair play kurallarına uygun hareket eden amatör spor kulüpleri ile okul sporlarının geliştirilmesine hizmet etmek üzere tahsisine karar verildi. Böylece, bir taraftan özürlü vatandaşlarımızın spor yapmada önünü açma şansını elde edeceğiz; diğer yandan okul sporlarının ve amatör kulüplerin biraz daha güçlenmesine imkân sağlamış olacağız.

Yalnız, bu tasarıda bir eksik daha kaldı. Sporda şiddetin, sadece yasaklarla önlenmesinin mümkün olacağına inanmıyoruz. Bunun yanında, ne olursa olsun, bu şiddeti yaratmaya yönelik taraftar kitlelerinin eğitilmesi çalışmalarının mutlaka yaygınlaştırılması ve gerekli eğitim çalışmalarının yönetmelikle düzenlenmesi gerekir. Bu konuda, tasarının 9 uncu maddesinde, sadece taraftar derneklerinin böyle bir görevi var; ama, ben, kulüp idarecilerinin, federasyonların ve bu tasarı kapsamında kalan kurumların hep birlikte böyle bir eğitim çalışmasını yerine getirmeleri gerektiğine inanıyorum.

Bu saydıklarımın sonunda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ilke anlamında, 392 sıra sayılı bu yasa tasarısını onayladığımızı ve katkı koyduğumuzu ifade etmek istiyorum; ancak, izin verirseniz, seçimlerin çok yaklaştığı şu günlerde, seçim atmosferine girildiğinde, birtakım yanlış ifadelerin, yanlış beyanların, gerek yöresel ortamlarda gerekse Türkiye genelinde ifade bulmaya başladığını üzülerek gözlemlemekteyiz. Bunların bir tanesi benim yöremde oldu. Bir milletvekili arkadaşımız, konuşma yaptığı bir ortamda aynen şu sözleri sarf etti: "AKP'ye oy vermeyen belediyeler beş yıl müddetle hükümetten destek alamazlar." Tekirdağ yerel basınında bu konu önemli yer tuttu. Ben, seçim atmosferine girdiğimiz bu dönemde, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımın özellikle hassasiyet göstermelerini ve hükümet olma avantajının, Demokles'in kılıcı gibi, yörelerimizdeki vatandaşların başlarına inecek şekilde tutulmasını doğru bulmuyorum, ahlakî de bulmuyorum. Eğer, yerel seçimlerde, Adalet ve Kalkınma Partisi haricinde bir başka siyasî partinin seçimi alması halinde, hükümet anlayışı olarak o belediyelere hizmet ve destek vermemeyi taahhüt ediyorsanız, bunu, lütfen, bu yerel seçimler bildirgesine alınız, halkımıza, bunları, partinin görüşü olarak ifade ediniz; o zaman biz de gerekli cevabı o şekilde verelim; ama, yörelerimizde, bu tarz bir ifadenin kullanılmasını ben doğru bulmuyorum.

Bir ikinci husus da, hiç umulmadık, beklenmedik bir söz! Bunu basında okudum, şok oldum dersem, inanın, tamamen doğru bir tanımlama olur.

Basındaki söz şöyle: "Cumhuriyet Halk Partisinin kökleri bereketsiz." Bu sözü sarf eden değerli arkadaşımız da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan.

Arkadaşlar, bu sözün, benim anladığım anlamıyla, muhtemelen sizlerin de anlayacağınız anlamıyla bir tek ifadesi var; Cumhuriyet Halk Partisinin kökleri işe yaramaz.

Bugünün Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili olarak eleştiri yapmak mümkün, muhalefet görevinde eksiklikler var demek mümkün. Bu tür ifadelerin siyasî bir yarış içinde söylenmesini anlarım; ama, Cumhuriyet Halk Partisinin köklerine laf söylenmesi, bu ülkeyi kuran Cumhuriyet Halk Partisinin köklerine kadar uzanması demektir. Yani, bu ülkenin kuruluşuna kadar uzanıp, bereketsiz bir ülke kurma anlamını taşıyacak bu talihsiz sözlerin bir dil sürçmesi olduğu düşüncesiyle ve zaman içinde mutlaka telafi yoluna gidileceği düşüncesi tasarıyla ilgili görüşlerimi sizlere ifade etme fırsatı buldum; Yüce Meclisi sevgilerimle selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

AK Parti Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Harun Tüfekci; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HARUN TÜFEKCİ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Yasa Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükümet tasarısı olarak Millî Eğitim Komisyonundan ve İçişleri Komisyonundan geçerek Adalet Komisyonumuza gelen ilgili yasa tasarısı alt komisyonumuzda uzun boylu tartışılmış, uzman kişileri dinleme fırsatı doğmuştur. Öncelikle, UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik Bey olmak üzere, spor yazarları, spor müdürleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yetkilileri, İçişleri Bakanlığının ve Emniyet Genel Müdürlüğünün yetkilileri olmak üzere, birçok uzman kişi dinlenilmiştir.

Yıllardır tartışılan, ancak bir türlü yasal mevzuat haline getirilemeyen böylesine önemli bir konuda ilgili olabilecek herkese tasarı gönderilmesine rağmen, maalesef, yeterli bilgi aktarımı gerçekleşmemiştir. Komisyonlarda görüşülen ve kamuoyunun gündeminde olan bu konuya yazılı ve görsel basında, medyada, spor programlarında yer verilmemesini ve kamuoyunda tartışılmamasını da büyük bir eksiklik olarak görmekteyiz. Tasarı yasalaşmadan, kendilerinden istenildiği halde görüşlerini bildirmeyenlerin, tasarının yasalaşmasından sonra konuyu tartışmaya açmalarını veya acımasızca eleştiri getirmelerini hakkaniyete uygun bulmuyoruz.

Uluslararası uygulamalar ile özellikle futbolun beşiği olan İngiltere ve Hollanda gibi ülkelerdeki spor müsabakalarındaki uygulamalar dikkate alınmış olup, Türkiye şartlarında uygulanabilir bir yasanın hazırlanması için elimizden gelen gayreti göstermiş bulunuyoruz. Tabiî, çok mükemmel bir tasarı hazırlandığını da iddia etmiyoruz, mutlaka eksiklikleri vardır; ancak, ilk defa Türkiye gündemine gelen böylesine önemli bir yasa tasarısı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü öncülüğünde hazırlanmış ve komisyonlara gelmiştir. Buralarda yine değişik tartışmalar yapılmak suretiyle, bu şekilde, gayretli bir çalışmayla Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Parti üyelerinden oluşan Adalet Komisyonunda bu tasarıyı belli bir çerçeveye oturtmaya gayret ettik.

Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısıyla ne hedeflenmektedir, ne gibi düzenlemeler getirilmektedir; bu konu üzerinde durmak istiyorum. Son yüzyılda spora olan ilginin artması, sporun profesyonelce ve organizeli yapılmasının ardından kurumsallaşmasını ve eğlence aracı olmakla birlikte, para kazanılan bir sektör olmasını da sağlamıştır. Spor dünyasındaki bu hızlı gelişme, haliyle, sorunları da Arka arkaya sıralanmıştır.

Spor alanında gelişen olaylar, sporcuların ve ilgililerin haklarının korunması ve sportif alanlarda ortaya çıkan düzensizlik ve şiddet olayları, basit bir asayiş sorununun ötesinde, kamu menfaatının gerektirdiği yeni düzenlemeler yapma gereğini de doğurmuştur. Özellikle, futbol ve taraftar kitlelerince izlenen diğer spor dallarında, spor yöneticileri ve medyanın olumsuz tutumundan kaynaklanan profesyonel futbolculara yönelik şiddet ve saldırılar, futbolcuların ve diğer ilgililerin kişilik haklarının ihlali ve hatta ortadan kaldırılması sonucunu doğuran eylemlerin önlenmesi ve ortadan kaldırılmasına yönelik kamusal önlemlerin ve cezaî yaptırımların yaşama geçirilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur.

Taraftarların, maddî değeri olan madenî paraları, kendilerine göre değersiz addettikleri karşı takım sporcularına veya hakeme atmaları bile, esasen, sporda fanatizm ve holiganizmin geldiği noktayı göstermektedir. Bu örnek dahi, sporcuların ve ilgililerin can güvenliği konularının salt ulusal bazda değil, uluslararası alanda da sporun temel sorunu olarak algılanması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Spor, kitlelerin eğlence ve stres attıkları bir alan olarak ortaya çıkmış, bu arada, kazanç kapısı bir sektör haline gelmesiyle, belirli kesimler tarafından hedefinden saptırılmak suretiyle, şiddetin kol gezdiği, toplumun ailesiyle beraber spor alanlarına gitmeye çekindiği, seyir güvenliği ve keyfinin ortadan kalktığı bir alan haline gelmiştir. Bu gelişmeler, kamuoyunda ciddî bir rahatsızlığı da beraberinde getirmiştir.

Sporun temel amacı, insanın beden ve ruh sağlığını geliştirmek, iradesini güçlü kılmak ve toplumda kardeşlik ve dayanışma duygusunu yaygın hale getirmektir. Sporun bu özelliği, sportif faaliyet ve organizasyonların, sporun ruhuna ve spor ahlakına uygun, centilmenlik duyguları içerisinde cereyan etmesi, yaygın bir sosyal beklentiyi de gündeme getirmektedir.

Buna yönelik uluslararası normlara uygun Avrupa sözleşmeleri imzalanmış, ayrıca, Anayasamızın 59 uncu maddesinde de, sporun kitlelere yayılması teşvik edilmiştir. Yönetmeliklerin, UEFA'nın uluslararası futbol karşılaşmasına dair uygulamalarına paralellik göstermediğinin anlaşılması, futbol müsabakalarında şiddet ve düzensizliğin önlenmesiyle ilgili geniş kapsamlı yeni bir tasarı hazırlanmasını zorunlu kılmıştır.

Sportif suçların işlenmesinde, spor kulüplerinin, taraftar derneklerinin, taraftar temsilcilerinin, medyanın, kulüp başkanlarının ve sporcuların, suç işleyen kişileri teşvik veya  tahrik konusunda önemli rol aldıkları tespit edilmiştir. Bu nedenle, işlenen suça karşı verilen ceza da, suçu işleyen kişiyle birlikte kulüp, dernek ve işle ilgili diğer kişilerin de cezalandırılmasını, yani, kısaca, kolektif ceza verilmesi esasını zorunlu olarak belirlemiştir, ki, kulübünü seven bir taraftarın, mutlaka, kulübü zarar görmesin diye daha dikkatli, daha itinalı davranması zorunluluğu da böylece yasal mevzuatın ruhuyla, inşallah, kendini göstermiş olacaktır.

Spor müsabakası yapılan alanlara patlayıcı, parlayıcı, yanıcı, yakıcı, kesici veya delici maddeler ile taş, metal gibi fırlatılabilecek ve kişileri yaralayıcı sert cisimler ve tehlike arz edebilecek diğer maddelerin sokulması yasaklanmış, bu eylemi işleyenler hakkında seyirden men  cezası ile idarî para cezası da getirilmiş, hatta, daha da ileri gidildiği zaman, ona ilişkin hapis cezasının da öngörülmesi gündeme getirilmiştir.

Spor alanlarında sağlık ve güvenlik ile her türlü düzenlemeyi yapma görevi evsahibi kulübe verilmiştir. Seyirci ile müsabakanın yapıldığı yer arasına tel örgü, duvar ve bariyer gibi fizikî engeller konulabileceği gibi, il spor güvenlik kararıyla, bu engellerin kaldırılması da söz konusu olabilecektir. Temennimiz, Türkiye'de tel örgülerin kaldırıldığı, Avrupaî tarzda spor müsabakalarını izleme imkânını hep beraber yakalamaktır.

Spor alanlarında seyircilerin oturma yerlerinin, numaralandırılması, koltuk sayısı kadar bilet bastırılması ve kapasitenin üstünde seyirci alınmaması öngörülmüştür. Spor alanlarında güvenliğin sağlanması için gerekli teknik donanımların kurulması zorunlu hale getirilmiştir. Ayrıca, koltuk sayısı kadar bilet bastırmayla beraber, numaralandırmayla beraber, isme de bilet basılması yönünde, yani, isme bilet verilmesiyle alakalı bir çalışma düşünülmüş; ama, Türkiye şartlarında erken olduğu düşünüldüğü için, bunun, bu anlamda, ileriki bir aşamada değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

Spor müsabakalarına giriş için, sahte, kullanılmış, tahrif edilmiş veya benzer şekilde hazırlanmış olan müsabaka biletlerini satan, satılmasına aracılık eden, bu biletleri basan veya satışa hazırlayan kimselere altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ve her bir bilet için de 250 000 000 lira ağır para cezası verilmesi öngörülmektedir.

Ayrıca, seyir alanlarına kapasitesinden fazla seyirci alınması veya bilette yazılı fiyatın üstünde satış yapılması halinde, kulüplerin maddî durumları dikkate alınarak, maddî durumlarıyla orantılı, bir ölçüde satmış oldukları kombine biletler de dahil, ona göre idarî para cezası getirilmiş; yani, her kulübün maddî gücüne göre idarî para cezasıyla karşı karşıya kalması yönünde, altkomisyonda böyle bir çalışma da gerçekleştirilmiştir.

Spor kulüpleri, güvenliği sağlamaya yetecek sayıda özel güvenlik elemanı hizmeti satın almaya yetkili kılınmıştır. Böylece, saha içinde, öncelikle, güvenliğin sağlanması ve şiddetin önlenmesi hususunda spor kulüplerinin oluşturduğu özel güvenlik güçlerince tedbirlerin alınması zorunluluğu getirilmiş; ancak, eğer, bu özel güvenlik güçleri tedbirleri almada yetersiz kalırsa, kolluk kuvvetlerinin sorumluluğu anlamında mutlaka müdahale etme durumu da gündeme getirilmiştir.

Emniyet teşkilatı tarafından fanatizmin önlenmesi, faillerin tespiti, eylemlerin delillendirilmesi, verilen cezaların takibi ve bu kanuna aykırı eylem ve davranışların engellenmesi amacıyla bilgi bankası oluşturulmuş ve toplanan bilgilerin her üç ayda bir ilgili federasyona bildirilmesi zorunluluğu getirilmiştir.

Evsahibi spor kulüplerinin sorumlulukları, federasyonların görev ve sorumlulukları ile taraftar dernekleri ve taraftar temsilcilerinin görev ve sorumlulukları yasayla tanımlanmıştır.

Müsabakanın yapılacağı yerde veya yakın çevresindeki yollarda, meydanlarda, caddelerde veya benzeri yerlerde, toplutaşım araçlarında, umuma açık diğer mekânlarda, ferdî veya toplu olarak, rakip takım ile taraftarlarını ve ilgili kulüp başkan ve yöneticilerini, antrenörünü ve sporcularını, hakemleri ve diğer ilgilileri söz veya hareketlerle aşağılayıcı, tahrik ve taciz edici kötü söz niteliğinde slogan atılması ve çirkin tezahüratta bulunulması yasaklanmış, bu suçu işleyenler hakkında idarî para cezası ile seyirden men cezası getirilmiştir. Âdeta, spor sahalarını, tribünleri, kendi içlerindeki kötü sözleri sarf etmek için bir deşarj aracı olarak görenlerin, artık, bundan sonra, böyle bir ortamda kötü söz sarf etmesinin önlenmesi adına önemli bir çalışma yapılmıştır.

Spor kulübü başkan ve yöneticilerinin, idarî veya teknik personelin ve diğer ilgililerin, yazılı veya görsel medyaya, kendi taraftarlarını kışkırtıcı, hakemleri, rakiplerini veya taraftarlarını tahrik edici veya aşağılayıcı beyan vermeleri yasaklanmıştır. Bu suçu işleyenler hakkında, seyirden men cezası ile idarî para cezası öngörülmüştür.

Spor müsabakalarını canlı olarak yayımlayan yayın kuruluşu ile diğer yazılı ve görsel yayın kuruluşunun, bu kanunun amacına aykırı nitelikte, afiş, pankart, söz, fiil ve davranışları yayımlaması, kulüplerarası husumete veya suça teşvik edici eylem ve davranışlarda bulunması, eleştiri amacı dışında aşağılayıcı yorum ve haber yapılması yasaklanmıştır.

Spor ahlakına aykırı, tahrik edici, aşağılayıcı, dil, din, mezhep, ırk, cinsiyet, etnik ve siyasî ayırımcılığa yönelik söz sarf edilmesi veya bu mahiyette afiş ve pankartların müsabaka alanına veya yakın çevresine asılması halinde, idarî para cezası da ayrıca öngörülmüştür.

İşledikleri fiillerle müsabakanın yapıldığı spor alanının zarara uğramasına sebebiyet veren kişilere, seyirden men cezasıyla birlikte idarî para cezası öngörülmüş, zarara sebebiyet veren taraftarların mensubu bulunduğu kulüplerden, zararın tazminiyle beraber, ayrıca, aynı misilde, aynı miktarda idarî para  cezasının da tanzim edilmesi yönünde bir karar verilmiştir.

Bu kanun kapsamında, verilecek olan hürriyeti bağlayıcı cezaların da para cezasına çevrilmesi veya tecil edilmesi önlenmiştir. Böylece, yasanın caydırıcı olması için, bir ölçüde, Avrupa'daki ağır şartlara biraz daha yaklaşmış böyle bir düzenlemeyi getirmeye gayret ettik.

Bu kanuna aykırı eylemlerde bulunanlar hakkında, spor güvenlik kurulunun resen veya kendisine gelen şikâyet ve ihbarlar üzerine yapacağı inceleme sonucunda, mahallin en büyük mülkî idare amiri tarafından, bu kanundaki idarî para cezalarının veya tedbirlerin uygulanması öngörüldü. Cezalara karşı, ayrıca, tebliğden itibaren yedi gün içerisinde idare mahkemesine başvurma hakkı da, suçu işleyen kişilere verilmiş oldu.

Belki de, bu yasa tasarısının en önemli düzenlemesi, idarî para cezalarının, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde açılacak özel bir hesaba yatırılması ve hesaptaki bu paranın yüzde 50'sinin Engelliler Spor Federasyonu ile engelliler kulüp ve faaliyetlerine, yüzde 50'sinin de fair play kurallarına uygun hareket eden amatör spor kulüpleri ile okul sporlarının geliştirilmesi için kullanılacak olmasıdır. Bu, inşallah -inanıyoruz- bir ölçüde, bu tür engellilerin ve fair play anlamında kendini geliştirmeye gayret eden spor kulüplerinin önünü açmamıza vesile olur.

Hazırlanan bu yasa tasarısının, ülkemizde, sporun, uluslararası normlara uygun, insan sağlığı ve ruh yapısını geliştirici, birlik ve beraberliği pekiştirici, millî duyguları ve centilmenlik hislerimizi artırıcı yasal mevzuatlar manzumesi olmasını temenni eder, Türk sporu için hayırlı olmasını dilerim.

Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Yasa Tasarısına AK Parti Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi belirtir, Yüce Heyeti saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüfekci.

Saygıdeğer milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.15

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 61 inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

392 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. - Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile  İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/699) (S. Sayısı: 392) (Devam)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Ağrı Milletvekili Mehmet Melik Özmen; buyurun.

MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı)- Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; 392 sıra sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına görüşlerimi açıklamak için huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli Başkanım, kıymetli arkadaşlar; bildiğiniz gibi, sporda şiddetle ilgili olarak son zamanlarda, özellikle kitlelerin ilgi göstermiş olduğu spor alanlarında, statlarımızda, sevinç ve hüznü devamlı birlikte yaşıyoruz. Bunun sebebi, geleneksel toplumlarda bildiğiniz gibi kimlik sorunu değil; bireyler, kendi toplumları içerisinde bir yere sahipler ve o yerde kendilerine verilmiş olan rolü oynuyorlar; ancak, zaman içerisinde, kente göçle, kişilerin kişilikleri daha bireyselleşmeye başladı ve böylelikle "modern birey" dediğimiz bireyler ya da kentte yaşayan bireyler, yalnızlaşmaya ve kendilerini daha iyi ifade edebilme uğruna rekabetçi bir yapıya dönüşmeye başladılar.

Sosyoekonomik değişimleri gerçekleştiremeyen bireyler ve gruplar, "biz ve onlar" duygusuyla, zayıflık ve korkudan kaynaklanan tepkilerini, birtakım kimlik arayışlarıyla -onlara karşı- barikat olarak dikmeye başladılar. Böylelikle, kimlik açıklarını da gidermeye çalışıyorlar.

Bireylerin spora bağlanmaları, bir örgüte üye olup çevre edinme istekleri, hareket dürtüleri, kendilerini ölçme ve değerlendirme istekleri saldırganlık duygularıyla birleşmek suretiyle -toplumsal yaşamda da eğer kendisini kanıtlayamama gibi bir durumla karşı karşıyaysa- onları birtakım sportif etkinliklerde şiddet olaylarıyla karşılaşır duruma sokuyor. Kendi güvensizliklerini, sıkıntılarını, bunalımlarını ve psikolojik bozukluklarını, böylelikle, bir spor taraftarlığı kimliğine bürünmek suretiyle öne çıkarıyorlar.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; örnek olarak verirsek, özellikle futbolda taraf olmak bir seçimdir aslında ve birey, ait olma duygusunu tatmin etmek ister; bu durum, aynı zamanda, bir ait olma, korunma ve gelişme içgüdüsüdür. Birey, ait olduğu grupla bütünleşerek varlığına bir anlam verir.

Bu bağlamda, taraf olmanın doğası gereği, birey tercihini yaparken, bunu bir davranış boyutundan çok, kimlik boyutuna getiriyor. Bilinçli taraftarlık davranışı gösteren birey, takımıyla gurur duyup, tercihinin sorumluluklarını alıp, gerekirse, kendisinden farklı düşünen rakip takım taraftarı arkadaşlarıyla şakalaşabilme bilincini gösterirken, bu bilince erememiş olan taraftar ise, maalesef, kendi inanç ve değerler bütünü içerisinde, kimlik boyutunda kabul edilen birtakım olgun davranışları sergileyemiyor. Dolayısıyla, öncelikle kendini bir takımın üyesi varsayıyor, daha sonra, o takımın içerisinde, o takımla kendini bütünleştiriyor, o bütünleşme içerisinde o takım oyuncularından birisiyle kendi kimliğini birleştiriyor ve yenilgiyi kendisine yapılmış bir hakaret olarak algılıyor. Bunu doğal bir şekilde karşılayamıyor ve hepimizin bildiği, şiddet olayları böylelikle doğmaya başlıyor; örneğin, küfür, karşı tarafı aşağılama, hatta yok etme eğilimi şeklinde tezahür ediyor.

Özetle, kendini hasta adam durumuna sokan bu davranışlar, kendisine ve özellikle de etrafına zarar vermesine de, maalesef, yol açıyor. Halbuki, futbol, basketbol ve voleybol gibi büyük halk topluluklarının seyrettiği, seyretmekten zevk aldığı kitle spor müsabakalarını seyretmek, bununla ilgili birtakım fikirler yürütmek bir kültür işidir. Biz, çocuklarımıza, aslında, çocukluklarında birtakım kuralları öğrenebilmeleri için her zaman takım oyunları içerisinde yer almalarını öğütleriz. Böylece, toplumsal yaşam içerisinde birtakım kurallarla yaşamasını, kendi arkadaşlarıyla eşit düzeyde öğrenmeye başlarlar. Maalesef, bireysel davranış ve "benim dediğim olacak" düşüncesi, topluma özgü bir davranış biçimi olarak görünmüyor.

Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; bu süre içerisinde arkadaşlarımız tasarının teknik ayrıntıları hakkında birtakım bilgiler verdiler; ben de birkaç şey daha söyleyip, sözlerime son vermek istiyorum. Özellikle, getirilen tasarıda futbol müsabakalarında  kulüplerin sorumluluğunun önplana çıkarılmış olması, kulüplerin özel güvenlik teşkilatı oluşturması ve bununla saha içi ve müsabaka içi güvenliği sağlamış olmalarının amaçlanması, toplutaşım araçlarındaki seyirciye çirkin söz ve davranışlarda bulunan -militan diyeceğim- militan ruhlu kişilere ağır müeyyideler getirilmiş olması; ailevî, ahlakî, manevî ve kişilik değerlerine yapılacak saldırıların önlenmesine dönük birtakım yaptırımlarla donatılmış olması, kötü tezahüratın engellenmesine dönük birtakım mekanizmaların kurulmuş olması, statlarda anarşiye neden olan kişilerle ilgili bilgi bankası oluşturulması, bu bilgi bankasına göre o  kişilerin statlara belli süre alınmamasıyla ilgili müeyyideler getirilmesi, hatta, taraftar temsilcileri ve o taraftar temsilcileri yoluyla birtakım fanatik seyircilerin eğitilmesi gibi amaçların güdülmüş olması, bence son derece önemli. Ancak, ben bu tasarıya bir katkı olabilir amacıyla şunları söylemek istiyorum.

Kıymetli Başkan, kıymetli arkadaşlar; sanat, insanların duygularına hitap eden en önemli kurumsal, fonksiyonel işlevlerden bir tanesidir. Çocuklarımızı mutlaka ilköğretim çağından itibaren belli birtakım sanat dallarıyla ilişkilendirmemiz gerekiyor. Onların bir enstrüman çalmayı öğrenmesi ya da toplumsal sanat özelliklerinin işlendiği tiyatro gibi, sinema gibi, opera ve bale gibi birtakım toplumsal sanat olaylarıyla ilgilenmesi, ilişkilendirilmesi -ki, özellikle folklor oyunlarımız da var bizim Anadolumuzda- gerekiyor. Eğer, çocuklarımız, bir sanat dalıyla ilgilenirlerse, bu, onların, sanatın kendi estetiği içerisinde hem duruşlarına hem davranışlarına hem konuşmalarına hem de diğer kişilerle etkileşimlerine büyük katkıda bulunur; büyüdüklerinde de, bu estetik donanımla donatılmış oldukları için, birtakım yalnız kalma psikolojisi içerisinde saldırgan olma duygularını da ortadan kaldırır diye düşünüyorum.

Tasarının ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi amacıyla Hükümetimizce hazırlanan bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Böyle bir kanun tasarısını, doğrusu, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmeyi ve bu alanda böyle bir düzenleme yapmayı hiç de arzu etmezdik; çünkü, spor centilmenliktir. Spor ve şiddet, spor ve kan, spor ve hakaret asla yanyana gelmemesi gereken kavramlardır diye düşünüyoruz; çünkü, sporun ruhunda, ilke ve kurallarında şiddet yoktur, kan yoktur, ailevî ve manevî değerlere hakaret yoktur, olmamalıdır.

Beden eğitimi ve sporun temel amacı insanın beden ve ruh sağlığını geliştirmek, iradesini güçlü kılmak ve toplumda kardeşlik ve dayanışma duygusunu yaygın hale getirmektir. Atatürk'ün şu veciz sözü herhalde bu anlamda söylenmiş en güzel sözlerden biridir: "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim." Bu, deminden beri ifade ettiklerimi bir tek cümleyle en güzel şekilde ifade eden cümlelerden biridir.

Tabiî, geçtiğimiz yüzyıl ve içinde yaşadığımız bu yüzyılda her alandaki gelişmelere paralel olarak, özellikle bilim ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak spor ve spor branşları da çeşitlenmeye başladı ve özellikle yayın araçlarındaki gelişmeler sporun da yaygınlaşmasını beraberinde getirdi. Çok büyük kitleler, sporla ilgilenmeye başladı. Özellikle, sporun, ülkelerin tanıtımındaki müspet etkisi, spora ilgiyi daha da artırdı ve tabiî, profesyonel spor önplana çıktı. Spor, sporcular ve spor yöneticileri profesyonel hale gelince, herhalde, tribünde müsabakaları izleyen seyirciler de bundan etkilendiler. Gündeme, son yıllarda, profesyonel bir anlayışla tribünde müsabakaları izleyen seyirci anlayışı gelmeye başladı. Tribün liderliği, amigoluk, belki, önce amatörce başladı; ama, daha sonra, -altını çizerek ifade etmeliyim ki- bazı spor kulüplerinin yöneticilerinin de hataları sonucu, tribünlerde, tribün liderliği ve amigoluk da profesyonel hale gelmeye başladı. Bu, tabiî, ciddî bir rekabeti, fanatizmi doğurdu ve son yıllarda, üzülerek ifade etmeliyim ki, bizim sahalarımızda da, tribünlerde de hiç hoş olmayan, hepimizi rahatsız eden görüntüler görmeye başladık. Bu, toplum güvenliğini de tehdit etmeye başladı. O bakımdan, Hükümet olarak ve Parlamento olarak, bütün bu yaşananlar karşısında seyirci kalamazdık. İşte, bu nedenlerle, böyle bir tasarıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdik.

Tali komisyon olarak İçişleri Komisyonunda ve esas komisyon olarak da Adalet Komisyonunda görüşüldü. Ben, komisyon üyesi arkadaşlarıma -başta komisyon başkanı arkadaşlarım olmak üzere- ilgileri sebebiyle çok teşekkür ediyorum. Adalet Komisyonunda, bir de, altkomisyon kuruldu; altkomisyonda, İktidar ve muhalefet partilerinden oluşan milletvekili arkadaşlarımızca ciddî bir çalışma yapıldı; bizim göndermiş olduğumuz tasarı üzerinde bazı değişiklikler de yaptılar; bu değişikliklere, Hükümet olarak biz de katıldık. O bakımdan, komisyonda yapılmış olan çalışma, Parlamentonun bir çalışması olarak önümüze geldi; çünkü, İktidar Partisine ve Anamuhalefet Partisine mensup olan arkadaşlarımız, Türkiye için önem arz eden bu konuda, birlikte kafa kafaya verdiler; mevcut şartlar içerisinde, en iyisi olabilecek bir tasarıyı hazırlayarak, şu anda görüşülür hale getirdiler ve bu tasarıyı görüşüyoruz.

Biraz önce, Sayın Saygun ve Sayın Tüfekci, gruplar adına görüşlerini ifade ettiler, Sayın Özmen de kişisel görüşlerini ifade etti. Özellikle Sayın Tüfekçi, bu tasarının niçin hazırlandığını, hangi hususlarda düzenlemeler yapıldığını, kimlere sorumluluklar yüklediğini, bu sorumlulukların yerine getirilmemesi halinde ne gibi müeyyideler öngörüldüğünü burada anlattı. Ben, kıymetli vakitlerinizi fazla almamak için, Sayın Tüfekci'nin ve Sayın Saygun'un burada anlattığı hususlara yeniden girmek istemiyorum; çünkü, zaten, önünüzdeki tasarıyla ilgili raporda, bunlar, ayrıntılı şekilde yer alıyor.

Tabiî, bizim amacımız, Hükümet olarak bu tasarıdaki birinci  amacımız, spor müsabakasının yapıldığı alanlar ile çevresine ve tabiî, müsabakalardan sonra patlayıcı, parlayıcı, delici, yaralayıcı maddelerin taşınmasını, bulundurulmasını ve spor müsabakalarının yapıldığı alana sokulmasını önlemek. Ayrıca, kişilik haklarına, ailevî ve manevî değerlere yönelik birtakım aşağılayıcı sloganların önlenmesi. Böylece, huzur ve güvenliği temin etmektir. Üç cümleyle ifade edecek olursam, bu tasarıyla amacımız budur.

Bunu nasıl gerçekleştireceğiz; biraz önce, arkadaşlarımız, bu konunun ayrıntılarını size verdiler. Her il ve ilçede spor güvenlik kurullarını daha da güçlü hale getiriyoruz.

Saha güvenliğini evsahibi spor kulübüne veriyoruz. Bu güvenliği sağlayabilmek için, kulüplerimiz, gerekirse, özel güvenlik kurumlarından hizmet alma imkânına sahip olacaklar. Bizim sevk ettiğimiz tasarıda, özel güvenlik teşkilatı kurma imkânı getiriyorduk; ama, Adalet Komisyonunda  -özellikle altkomisyonda- hizmet satın alma yoluyla bu ihtiyacın karşılanabileceği hususu ağırlık bastı; biz de Hükümet olarak buna katıldık.

Müsabaka güvenliğini de, kuşkusuz ki, Emniyet Teşkilatımız sağlayacaktır. İl ve ilçelerimizde, rütbeli bir emniyet görevlisi, müsabaka güvenliğini sağlamakla ve koordinasyonla görevli olacaktır; zaten, bu, böyledir. Bu konuda, daha ciddî tedbirler alacağız.

Ayrıca, tribünlerde meydana gelen olaylara sebep olanları nasıl cezalandıracaksınız sorusu, belki önemli bir sorudur. Bu konuyla ilgili faillerin tespiti ve eylemlerin delillendirilmesi için, Emniyet Teşkilatımız bünyesinde bilgi bankası oluşturulmaktadır.

Ayrıca, kulüplerimize teknik donanımla ilgili görev verilmektedir; bunu, bir yıl içerisinde yerine getirecekler. Kameraları, farklı imkânları değerlendirmek suretiyle, tribünlerde bu olaylara sebep olanları tespit ederek bunların değerlendirilmesi ve yakalanması, öngörülen cezaların tatbiki ve bütün bunlarla ilgili hangi tedbirlerin alınacağı da, bu yasa tasarısında öngörülmektedir.

Şunu hemen ifade edeyim ki, bu yasa tasarısı kanunlaştıktan sonra çıkarılacak yönetmelik, tabiî ki, bu kanunun nasıl uygulanacağı konusunda hükümler içerecektir. Bir kanunun maddeleri içine her şeyi sığdırmanız mümkün değildir; uygulamanın nasıl yapılacağı, çıkarılacak yönetmelikle belli olacaktır. Eğer, Genel Kurulumuz bu kanun tasarısını yasalaştırır ve Sayın Cumhurbaşkanımızın onayından sonra Resmî Gazetede de yayımlanırsa, hemen yönetmelik çalışmalarına başlanacaktır.

Adalet Komisyonumuzda bu tasarıya önemli bir fıkra eklendi. İdarî para cezalarının Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesindeki özel bir hesapta toplanmasını ve bu paranın da, engelli sporcularımız için, centilmenlik örneği gösteren amatör spor kulüplerimiz için ve bir de, okul sporları için kullanılacak olmasını da önemli bir imkân olarak değerlendiriyorum. Bu da, Adalet Komisyonumuzun bu tasarıya yapmış olduğu önemli bir katkıydı.

Sözlerimi şöyle tamamlamak istiyorum. Hükümetler, bir tasarıyı, uygulansın diye Parlamentoya gönderir, milletvekili arkadaşlarımız kanun tekliflerini, uygulansın diye Parlamentoya gönderir ve uygulansın diye Parlamentodan çıkarılır. Biz, bu yasa tasarısının, yasalaştıktan sonra uygulanmasını hiç istemiyoruz doğrusu; yani, böyle bir ihtiyaç olmamasını arzu ediyoruz; tribünlerimizde, sahalarımızda, kardeşliğin, dostluğun egemen olmasını arzu ediyoruz. İnşallah, bu ülkede, bu yasa tasarısını uygulamaya bizi mecbur edecek görüntüleri hiç yaşamayız, buna mecbur kalmayız diye temenni ediyorum.

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - İnşallah caydırıcı olur.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tabiî ki, bir yasa ve onun hükümleri, caydırıcı olsun diye çıkar.

Herkesi, sorumlu olmaya davet ediyorum. Spor kulüplerimizi, onların yöneticilerini, basın-yayın organlarımızı ve tabiî ki vatandaşlarımızı, sporseverleri, sorumlu olmaya davet ediyorum. Eğer, bu yasaya aykırı davranışlar tespit edilirse, kendileriyle ilgili, para cezası var, müsabakalardan men cezası var, hatta, hapis cezası var. Bunları uygulama imkânı bulmamayı temenni ettiğimi ifade etmiştim.

Desteklerinizle, bu yasa tasarısının kanunlaşacağını ve Türkiye'de ihtiyaç duyulan bir alanda yasal düzenleme yapacağımızı düşünüyorum. Şimdiden, vereceğiniz destek için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahsı adına, Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun. (Alkışlar)

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısıyla ilgili, şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Konu, belki, size basit gelebilir; ama, inanın, düzenlenmesi çok zor olan bir alan; yani, yasal düzenlemenin çok zor yapıldığı bir alan. Bu tasarının, hükümet tarafından iyi niyetle -ki, bunu kesinlikle kabul ediyorum; hükümetin de iyi niyetini, komisyonun ve hepimizin iyi niyetini kabul ediyorum- gelmesine rağmen, çok zor düzenlendiğini de söylemek istiyorum.

Bir örnek vereceğim size; yasanın amacı, aslında, tabiî, sporda şiddet ve düzensizliği önlerken, bunu önlemenin yolunun nereden geçtiğini hepimiz biliyoruz. Şiddeti yaratan unsurlar var, taraftar var. "Taraftar" derken, olaya sebep olan taraftar; ama, bunu tetikleyen yönetici veya spor ilgilisi, yazarı var. Burada şiddeti önlemek istiyorsanız, doğal olarak suça eğilimli olan veya şiddeti yaratan insanlara sorumluluğu vererek bunu önlemiş olabilirdiniz; ki, yasada bu amaç vardı. Hatta, Sayın Bakanımın dediği gibi, 5 inci maddede, bu saha güvenliğinin sağlanmasıyla ilgili, bu konuda komisyona gelen öneri, spor kulüplerinin, saha güvenliğinin sağlanması konusunda özel güvenlik birimi kurabilme yetkisi veya satın alma yetkisi vardı; biz bunu değiştirdik, sadece satın alma dedik. Kurma yetkisinin amacı şu idi: Olası suça eğilimli insanları, taraftarları, o özel güvenlik biriminde değerlendirerek o suç ortamından arındıracaktınız, sorumluluk yükleyecektiniz ve böylelikle, nispeten amacınız gerçekleşecekti. Ancak, bunu yaparken bir tehlike daha var; siz, bu anlamda, taraftar olan, fanatik bir taraftara bu yetkiyi, sorumluluğu verirseniz, bunu kulübü lehine, rakip takım aleyhine de kullanabilir. Bunu örnek olarak anlatıyorum; niçin; çünkü, çok zor bir konu. O nedenle, bütün zorluklara rağmen önümüze böyle bir taslak geldi; ama, ben yine, üç konuda endişelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu endişelerim sadece amacıyla ilgili değil, hukuk tekniği açısından. Şöyle ki:

15 inci maddede yasak beyan ve demeçler, 16 ncı maddede de yayın yasağı düzenlenmiştir; ama, her iki maddede de aynı eylem; yani, bir sporcu veya yönetici veya kulüp başkanı yasak beyan ve demeç verirse müeyyidesi var veya yayın kuruluşu, o kulüp başkanının söylediğinin aynısını kendi yaparsa onun da müeyyidesi var. Yalnız, kanun düzenlenirken... 16 ncı maddenin son bendini okuyorum: "Yayın kuruluşu, eleştiri amacı dışında aşağılayıcı yorum veya haber yayımlayamaz...". Şimdi, orada, yayın kuruluşuna eleştiri hakkını verdik; ancak, 15 inci maddede "aşağılayıcı şekilde beyan veya demeç veremezler" deniliyor. Burada eleştiri hakkını vermedik. Bu, bir ayırım. Bence, spor kulüplerinin başkan, yönetici, sporcu ve taraftarlarına eleştiri hakkını da vermemiz lazım. Neden; bir futbolcu, maç sonunda kendisine mikrofon uzatıldığında, hakem burada yanlış karar verdi, yenilmemize neden oldu derse, bu, eleştiri hakkıdır; ama, eğer bu nedenle insanlar tahrik olur, olaylara sebep verirse de suçlu duruma düşer. O nedenle, burada eleştiri hakkını vermemiz lazımdı. Bu, bana göre birinci çelişki.

İkincisi, bu kanun tasarısının 18, 20 ve 24 üncü maddelerinde hürriyeti bağlayıcı ceza hükümleri var. Para cezası ayrı. Hürriyeti bağlayıcı cezaların, bu kanun tasarısının 27 nci maddesiyle, tecil edilmesi veya paraya çevrilmesi mümkün değil.

Sayın milletvekilleri, biz, genel kural olarak, yargıya, yargıçlara, yapılan yargılama sonucu vereceği kararın süresine göre, cezanın miktarına göre, paraya çevirme veya erteleme takdir hakkını veriyoruz; ancak, burada, bu hakkı elinden alıyoruz. Çok özel durumlarda bu hakkı elinden alabilirsiniz, ama, burada, bu hakkın yargının elinden alınması doğru değil; neden; çarpıcı olsun diye size söyleyeyim: 11 inci maddede, spor müsabakalarına sokulması veya kullanılması yasak olan maddelerin içinde ne var biliyor musunuz arkadaşlar; konfeti var. Bakın, konfetiyi soktunuz veya o konfetiyi attınız. Sonuçta, size, 18 inci maddeye göre, seyirden men cezası veriliyor. Eğer men cezanız varken maça giderseniz, bir aydan bir yıla kadar ceza veriliyor ve erteleyemiyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bu, çok ağır bir hükümdür; yani, görevini kötüye kullanmış, bu memleketi milyarlarca dolar zarara uğratmış kamu yöneticisine, görevini kötüye kullanmadan verdiğiniz cezayı erteleyebiliyorsunuz -son zamanlarda yaşadık, hepimiz basından takip ediyoruz- bu kadar ağır sonucu olan olaylarda suçluların cezasını erteleyebiliyorsunuz; ama, konfeti atmış bir seyirci, men cezasını delerek maça giderse, alacağı cezayı ertelemiyorsunuz!.. Bu takdir hakkını yargıçlarımızdan almayı, ben bir hukukçu olarak, adaletli bulmuyorum, vicdanî bulmuyorum.

Değerli arkadaşlar, üçüncü konu ise yine bir çelişki. 18 inci madde, 21 inci madde ve 24 üncü maddelerde seyirden men cezaları var; bu bir ceza. 18 inci maddede verilen seyirden men cezasına uymayana hapis cezası veriyorsunuz; fakat, 21 inci maddede de seyirden men cezası verilmiş, ona hapis cezası vermiyorsunuz!.. 24 üncü maddede de aynı eksiklik var. Tasarının amacı belli ise, tek ise, bu tasarıda aynı durum aynı müeyyideyle cezalandırılmıyorsa burada bir çelişki var demektir. 18 inci maddede, yasak madde sokana dört ay veya sekiz ay; tekrarı halinde altı aydan bir yıla kadar seyirden men cezası veriliyor. "Yasaklı olmalarına rağmen müsabakaya girmeleri halinde, faillere bir aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir" deniliyor.

21 inci maddeye geliyorum: Yasak beyan ve demeç verene, ilk seferde üç aydan altı aya; tekrarı halinde altı aydan bir yıla kadar ceza veriliyor. İyi de, uymadı; yani, men cezası verdiniz, yine geldi, maç seyrediyor. Ne yapacaksınız? Burada bir boşluk var. Denge de yok; diğer maddeyle de çelişiyor.

24 üncü maddede de aynı şey var: "Spor alanlarına zarar verenlere altı ay; tekrarı halinde bir yıl" diye devam ediyor. Evet, orada da verdiniz men cezasını; ama, ben de geldim seyrediyorum... Ne yapacaksınız? Bunu, ilgili yargı merciine götürürseniz, orada, ben beraat edeceğim; ama, 18 inci maddeye göre ceza alacağım. Bu, olmaz; yani, hukuk tekniği açısından bunun da düzeltilmesi lazım diyorum.

Sözlerimi daha fazla uzatmak istemiyorum. Bu konuda, arkadaşlarımız, eğer, bir değerlendirme yapar ve... Asıl komisyonda çok uğraştık, tali komisyonlarda da gerçekten uğraşıldı; ama, yine de eksiklik var, belki, bu düzeltmelerden sonra da yine eksiklik çıkacaktır; ama, en azından bu söylediklerimin hukuk tekniği açısından düzeltilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çorbacıoğlu.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

SPOR MÜSABAKALARINDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİNE

DAİR KANUN TASARISI

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam ve Tanımlar

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı; spor müsabakalarının yapıldığı alanlar ile bunların eklenti ve çevresinde müsabaka öncesinde, müsabaka esnasında veya sonrasında şiddetli rekabet ve bunun doğurduğu fanatizm sonucu patlayıcı, parlayıcı, yanıcı, yakıcı, kesici veya delici maddelerin kullanılmasının, şiddet ve düzensizliğin, kişilik haklarına, ailevî veya manevî değerlere yönelik hakaret, sövme ve aşağılayıcı slogan ve davranışların yer aldığı sporun ruhuna, ilke ve kurallarına uymayan kötü tezahüratın önlenmesi suretiyle huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığı ve kamu düzeninin sağlanmasına yönelik olarak alınacak önlemler ve uygulanacak yaptırımlarla ilgili usul ve esasları düzenlemektir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar söz istemiştir.

Sayın Neşşar, bir saniye...

Sayın İpek, 1 inci madde üzerinde AK Parti Grubu adına konuşmacı var mı?

HALUK İPEK (Ankara) - Yok efendim.

BAŞKAN - Sayın Neşşar, şahsınız adına da söz istemişsiniz; sürelerinizi birleştiriyorum.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sizleri fazla sıkmadan, inşallah 15 dakikaya da gerek kalmadan konuşmamı bitiririm diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 392 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sporun amacı, bireyi fiziksel ve moral olarak yükseltmek, geliştirmektir; ama, maalesef, spor sahalarında, âdeta bunun tam aksini kanıtlamak istercesine, şiddetin kaçınılmaz olduğunu görüyoruz. Bir eski hakemimize ve spor yorumcusuna yapılan saldırıyı, buna en son örnek olarak gösterebiliriz. Bu bakımdan, hükümetin hazırladığı tasarıyı destekliyoruz, uygun buluyoruz ve olumlu oy vereceğiz.

Ayrıca, bu tasarının, Avrupa Parlamentosunun 1999'da aldığı ve 2000 yılında Dışişleri Bakanları Konseyinin onayladığı bir yasayla uyuşması bakımından da, Türkiye'nin Avrupa vizyonunu ortaya koyması bakımından da uygun bir tasarı olduğunu düşünüyorum.

Tasarının amacını ortaya koyan 1 inci maddeyle ilgili konuşmamı da, izninizle, bir parça, hem Avrupa Parlamentosu kararlarıyla uyumu yansıtan açılardan hem de bu amacın altını dolduracak bazı bilgilerle zenginleştirerek sunmayı uygun buldum.

Belki de, bu yasanın hedeflediği sportmenliği, bu yasayı çıkaracak olan Meclis de, öncelikle, iç işleyişi sırasında, kendisine, daha güzel, daha renkli bir ortamda, daha sportmence çalışmalar yapmak bakımından bir örnek olarak alabilir diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sporda şiddetin prototipi, modeli, en tipik örneği, futbol sahalarında görülen holiganizmdir. Holiganizm, bilimsel ortamlarda bir davranış bozukluğu olarak tanımlanmaktadır ve ilk defa 1960'lı yıllarda İngiltere'de ortaya çıkmıştır ve hemen 1960'lı yılların sonunda, başta yine İngiltere olmak üzere, Avrupa'da, akademik dünyada, Marksist sosyologlardan sosyal psikologlara kadar değişik pencerelerden çok yoğun bir şekilde incelenmiş, araştırılmış, nedenleri ve önlenme yolları ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Ben bu konuşmamda, holiganizm üzerinde çoğunlukla araştırmalar olduğu için, o konudaki bilgileri aktarmak istiyorum; sporun genelindeki şiddete bir örnek oluşturur diye düşünüyorum. Avrupa ülkelerinin tarihî, sosyal, ekonomik, politik ve kültürel etkilerle, değişik boyutlarda holiganizm gösterdikleri, spor şiddeti ortaya koydukları saptanmış. Türkiye, burada, arada sırada bu olayların görüldüğü ülkeler statüsünde Yunanistan, Çekoslovakya, Arnavutluk'la birlikte anılmaktadır. Bu işin, çıktığı, aynı zamanda en sık görüldüğü ve liderliğini yapan ülke İngiltere, bildiğiniz gibi. İkinci sırada, İtalya, Almanya, Hollanda ve Belçika geliyor. Bu ikinci sırada yer alan ülkelerdeki taraftarların yüzde 10'unun, maçlarda şiddet eğilimi taşıdığı ortaya konulmuş, bilimsel çalışmalarda. Üçüncü kategoride ise, Avusturya, İsveç ve Danimarka var. Danimarka'da, son yıllarda biraz da holigana cinas olsun diye, roligan diye ortaya atılan ve kendi dillerinde "barışçı" anlamına gelen "rolig" kelimesinden türetilen, karnavalımsı eğlence tarzında tezahürat yapan gruplar ortaya çıkmıştır. Bu da, sporda, belki, sahalara giderek ya da tribünlere giderek boşaltmak istediğimiz fazla enerjinin daha barışçıl şekilde boşaltılabileceğinin, deşarjının sağlanabileceğinin bir örneği olarak ortaya konulabilir.

Ayrıca, tek evrensel açıklaması da yoktur, niye insanlar sahalarda böyle şiddet gösteriyorlar; fakat, değişik ülkelerde, değişik nedenlerle bu şiddetin ortaya konulduğu da gösterilmiş. İngiltere'de, sosyal sınıflar arasındaki bazı çatışmaların tribünlere yansıtıldığı, İskoçya'da ve İrlanda'da dinî motiflerin, İspanya'da bazı etnik altkimliklerin; İtalya'da da, hepimizin çok iyi bildiği, değişik bölgeler arasında tarihler boyunca gidip gelen rekabetin tribünlere yansıdığı iddia edilmiştir.

Bütün Avrupa ülkelerinde bu şiddet eğilimleri daha çok yurtiçi karşılaşmalarda ortaya çıkarken, İngiltere, tek istisna olarak, daha çok, fanatizmin millî maçlara yansıdığı ve daha çok da İngiliz holiganların deplasmanlarda şiddet eğilimi sergiledikleri bir ülke olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ancak, bu şiddet eğiliminin gelişme aşamaları bakımından ülkeler arasında bir benzerlik var, aşamalar açısından bir benzerlik var. Birinci aşamada, sporda görülen şiddetin ilk aşamasında, daha çok, saha içinde hakeme ve sporculara yönelik şiddet ortaya çıkıyor. İkinci aşamada, taraftarlar arasında ya da taraftarlar ile güvenlik kuvvetleri arasında çatışmalar görülüyor. Son aşamada, üçüncü aşamada ise, stadyumun dışına olayların taştığı görülüyor ki, maalesef, ülkemizin, bu üçüncü aşamaya kadar ulaştığı hepimiz tarafından fark edilen bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

Spor alanlarında şiddetin kaynakları, nereden kaynaklandığı konusunda medyanın rolü, ırkçılığın etkileri ve alkolün yeri de araştırılmış, irdelenmiş. Sporda medya çok önemli bir yer tutuyor. Medyanın yaklaşımı, bu konuya ayrılan özel programlar, televole programları, dergilerin, gazetelerin özel sayıları, maçlarda bu şiddeti davet eden etkenler arasında sıralanmakta. Burada yapılan yorumlar, kimi zaman bazı maçlarla ilgili ortaya atılan öngörüler, bazen televole programları diye anabileceğimiz programlarda yapılan yorumların dozunu kaçırması bu şiddeti davet ediyor diye bazı akademik çevrelerde kabul görmektedir.

İngiltere'de de basının bu ırkçılığı, en azından, 1996 yılında Avrupa Şampiyonasında İngiltere-Almanya maçını İkinci Dünya Savaşının -en az bir gazetede- rövanşı olarak yansıttığı, internetteki bazı sitelerde karşımıza çıkan bir bilgi.

Medyaya, taraftar da büyük ilgi gösteriyor. Medyanın desteğini, taraftarlar, kimi zaman rekabet anlamında da kullanıyorlar; falanca gazete bana daha çok yer veriyor, filanca program bana daha çok destek çıktı diye. Bunun da, spordaki bu gergin ortama katkı sağladığı söyleniyor. Fakat, mutlaka, her alanda medyanın, olumsuz değil, bazen de olumlu etkileri de saptanmış. Örneğin, yukarıda sözünü ettiğimiz Danimarka'daki roliganlar ve İskoçların şiddet yanlısı olmayan "tartan ordusu" diye anılan taraftarlarının basındaki rekabetle  de öne çıkmakla övündükleri, yine, bilgiler arasında yer alıyor.

Avrupa Parlamentosunun, bütün bu bilgiler ışığında, aldığı kararda, sporda medyanın sansasyonel yaklaşımlar yerine fairplayi, sportmenliği desteklemesi konusunda bir tavsiye kararı aldığını ya da tavsiyelerinin arasında bunun da olduğunu dile getirmemiz gerekiyor.

Sporda ırkçılığın ilk izleri 1970'li yıllarda gözüküyor ve özellikle, siyahî futbolculara karşı değişik gıda maddeleri, meyveler ya da değişik seslerle ortaya çıkıyor. Daha sonra, aşırı sağcı akımlar bu şiddet eğilimini sahipleniyorlar; özellikle, Avusturya ve Almanya'da ve en son, yakın zamanlara kadar Almanya'daki fanatiklerin yüzde 20'sinin Neonazi yanlısı olarak kendilerini tanıttıkları dile getirilmektedir. Ancak, bu konuda değişik inisiyatifler, Avrupa'da başlatılan "Hollanda'da ırkçılık kazanırsa spor kaybeder" sloganıyla, İtalya'da "ırkçılığa hayır" sloganıyla bu tür yaklaşımların ortadan kaldırılmasına büyük etki sağlamış.

Avrupa'nın, Avrupa Birliğinin de vizyonunu ortaya koyması bakımından "hepsi farklı, hepsi eşit (all different-all equal)" sloganıyla spordaki bu şiddetin engellenmesine büyük katkı sağlamış olması, Avrupa Birliğinin vizyonunu göstermesi bakımından da güzel bir örnek diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; alkol ve spor çok araştırılmış, çok tartışılmış, acaba, alkol, spor karşılaşmalarında şiddete etki yapıyor mu yapmıyor mu; ayrıca, acaba alkol kullanımını, tüketimini bu maçlarda yasaklayalım mı diye. Bizim yasamız da yasaklıyor ve Avrupa Parlamentosu, aldığı tavsiye kararında da, spor sahalarında, özellikle futbol sahalarında -legal statüsü tam belirlenmemiş, netleşmemiş olmakla birlikte- alkol satışını engelliyor; fakat, acaba alkol tüketimi, maçlarda fanatizmi artıyor mu azaltıyor mu, o konuda da tartışmalı bulgular var. Örneğin, son on yılda, spor sahalarında, futbol sahalarında şiddetin azaldığı belirgin bir şekilde ortaya çıkan İskoçların, içki içme alışkanlıklarını eski şiddetiyle sürdürmekte olduklarını ve demin de söz ettiğim, iyi huylu, iyi yönlü, karnavalımsı bir manzarada tezahürat yapan İskoçların tartan ordusu ya da Danimarkalıların roliganlarının da bol miktarda alkol tüketerek, bunu, bir neşeli hava için zemin oluşturmak için kullandıkları da bilinen bir gerçek. Bunun tam karşıtı da, İtalyanların ultralar olarak adlandırılan aşırı fanatik ve yıkıcı fanatik gruplarının, alkolle aralarının hiç iyi olmadığı, bunların alkol tüketiminde çok istekli, ısrarlı olmadıkları da ayrı bir bilgi.

Bunun dışında, madem sahada alkol alamıyor arkadaşlarımız, sahaya gelmeden önce ya da maçtan hemen sonra bu eksiği fazlasıyla gidererek, sahanın da dışına taşmış olan şiddet olaylarını yine alkolle destekleyebilecekleri gerçeğinden de hareket ederek, alkolün kısıtlanmasının bu olaya ne kadar pozitif etki yapacağının, açıkçası, tartışması hâlâ sürmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; spor karşılaşmalarının ayrılmaz bir parçası coşku ve heyecandır. Bir de, işe, bir parça hekim gözüyle, bir parça bir taraftar ya da bir spor izleyicisi gözüyle bakarsak, sporu yasalarla ne kadar sınırlandırabileceğimiz tartışılabilir. Spor seyircisini, sinema seyircisiyle, opera seyircisiyle bir tutamayız; oradaki o heyecanın, o coşkunun kimi zaman sınırlı bazı taşkınlıklara kadar ulaşabilmesini de sanırım normal karşılamamız lazım; ama, bütün bilimsel doğruları da gözden geçirdiğimiz zaman, sporda şiddetin ne oluş nedeni ne de nasıl engellenebileceği konusunda net bir görüş, bir fikir birliği de var; ama, yine de, bizim bunu engellemek üzere çıkarmakta olduğumuz bir yasanın, buna katkısı olacağını düşünüyorum.

Dedik ki, bilimsel doğrularımız yok, bilimsel kanıtlarımız yok; bunu geçmeden, İngiltere'nin Hillsbrough taraftarlarının ölümüyle sonuçlanan en az bir bilimsel araştırma var. Bu taraftarların ölümünden sonra hükümet karar alıyor, stadın etrafına tel örgüler ya da taraftar ile sporcu arasına tel örgüler yerleştiriliyor. Aradan belli bir zaman geçtikten sonra Taylor denen bir araştırmacı tarafından yapılan araştırma, bu tel örgülerin olmasının ya da olmamasının buradaki şiddeti engellemeyeceğini ortaya koyuyor. Arkasından bu tel örgüler kaldırıldıktan sonra da, buradaki fanatizmin, holiganizmin artmadığı, aksine azaldığı gözleniyor. Dolayısıyla, yasaklayıcı bazı önlemlerin de, spor sahalarında gördüğümüz ya da görmek istemediğimiz; ama, gördüğümüz bazı olayların oluşmasını aslında engellemediği karşımıza çıkmış oluyor; fakat, yine de, demin de dile getirdik Avrupa Parlamentosunu; ondan önce, öncelikle İngiltere'de, daha sonra Almanya, Hollanda ve Belçika'da başlayan duyarlılık, bu tür aşırı fanatizme karşı yasal önlemlerin alınmasını gerekli kılmış ve başta İngiltere olmak üzere, yasal önlemler alınmış. Türkiye'nin de bu aldığı kararın, bu doğrultuda ve doğru olduğunu hepimiz biliyoruz, destekliyoruz.

Avrupa Birliğinin biraz önce değişik örneklerini verdiğim kararları da, 1999 yılında 1434 sayılı tavsiye kararıyla alınmış ve Avrupa Birliğinin Bakanlar Konseyi 31 Mayıs 2000 tarihli toplantısında, futbolda holiganizmin spora karşı tehdit oluşturduğunu kabul etmiş ve Parlamentonun bu tavsiye kararlarına uyduğunu, uygulamaya koyacağını ve desteklediği yönündeki kararını açıklamıştır.

Benim burada, sözlerimi bitirirken dileğim, Parlamentomuzun yasa çıkarma biçimiyle iradesini ortaya koyduğu bu davranış bozuklukları karşısında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Neşşar, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Parlamentomuzun, yasa çıkarma biçimiyle tavrını ve ağırlığını koyduğu bu fanatizm karşısında, taraftarlarımızın, Federasyonumuzun, taraftar derneklerimizin ve yurttaşlarımızın, bu kanun maddelerinin hiçbir tanesinin, hiçbir gün uygulanmayacağı bir sportmenlik anlayışı içerisinde spor karşılaşmalarına gitmelerini, desteklemelerini ve bu yasal önlemlerin uygulanmasına gerek kalmadığı, hiçbir taraftarın sahaya alınmama cezası ya da maça gittiği için hapis cezası alması gibi bir ortamın oluşmadığı günlere ulaşmamız dileğiyle sözlerimi bitiriyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, şahsı adına, Trabzon Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl; buyurun.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanunun büyük bir boşluğu dolduracağına ben şahsen inanıyorum ve bu duygularla, Sayın Bakanı, tasarıyı hazırlayan bütün bürokratları ve emeği geçen bütün komisyon üyelerini, herkesi tebrik ediyorum.

Ben, bu tasarıya -aslında bir hekim, bir kardiyoloji uzmanı gözüyle- kabaca bakarak bir değerlendirme yapmak istiyorum. Sporcuların, yapılan muayenelerinde, lisans muayenelerinde, yeterli hekim ve yeterli dikkat olmasına rağmen, maalesef, çok defa sahalarımızda üzücü olaylarla karşılaşmaktayız; özellikle, genç sporcular, sahalarda maalesef, ölmektedirler. Bunlar da bizi cidden ilgilendirmektedir.

Özellikle ilk defa yarışma sporu yapacak olan kişilerin, muhakkak ve muhakkak çok ciddî bir kalp   muayenesinden geçirilmesi lazım; eğer sağlıklı ise, spor yapmasına müsaade edilmesi lazım. Özellikle, ailesinde kalp hastalığı olanların, spor yapmadan önce, özellikle yarışma sporlarını yapmadan önce, muhakkak ve muhakkak, bir kardiyolojik muayeneden geçirilmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, sahalarda ölen genç sporcuların büyük çoğunluğunun ölüm sebebi kalp hastalığıdır. Ortopedik hasarlardan dolayı, bacak kırığı, kol kırığı; bunlardan kişiler ölmemektedir; pek azı da, beyin travması, kafa travması nedeniyle ölmektedir; ama, bu ölümlerin büyük çoğunluğu kalp hastalıklarına bağlıdır. Onun için, bu gencecik sporcularımızın sahada yığılıp kalmaması için, özellikle, tekrar ediyorum, yarışma sporu yapacak olanların, muhakkak, lisans işlemleri yapılırken, çok ciddî bir kardiyolojik muayeneden geçirilmesi gerekir. Bunun için, gerekli hekim, gerekli cihazlar, alet edevat Türkiye'de mevcuttur. Bunun, bir noktada, zorunluluk haline getirilmesi, şu anki koşullarda elzem hale gelmiştir.

Halı sahalarda görülen ölümlerle ilgili de bir iki cümle söylemek istiyorum. Hayatında hiç spor yapmamış veya pek az spor yapmış bir kişi, gideyim, şurada, bir halı sahada top oynayayım diyor ve sahada yığılıp kalıyor. Burada da, çok ciddî bir hukukî boşluğun olduğunu görmekteyim. Bu halı saha dediğimiz saha tiplerinde, gerekli sağlık personeli yoktur, gerekli müdahaleyi yapabilecek hiç kimse yoktur. Canı isteyen herkes, gidip buralarda spor yapabilmektedir ve maalesef, sporcuların veya spor yapanların öldükleri en önemli sahalardan biri de, bu halı sahalardır. Mutlaka, bir sonraki aşamada, bu halı sahalara ve orada yapılan sportif müsabakalara bir çekidüzen verilmesinin gerekliliğine, ben şahsen inanmaktayım. Özellikle, belli yaşın üzerindeki spor yapacak olan kişilerin, muhakkak ve muhakkak, bir sağlık muayenesinden geçirildikten sonra buralarda spor yapmalarının, bence, hekim gözüyle baktığımızda, daha doğru olacağını, hatta ve hatta, zorunlu olması gerektiğini düşünmekteyim.

Bu tasarı, taş, sopa, bıçak, döner bıçağı vesaire pek çok olumsuz materyalin sahalarımıza, statlarımıza girmesine mâni olacak bir tasarıdır. Bunun, dostluk, kardeşlik ve barışın simgesi olan sporun sağlıklı ortamda yapılmasını sağlayacak önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.

Yine, aynı şekilde, eğer söylediğimiz tedbirler alınacak olursa, özellikle genç sporcularımızın maruz kaldığı... Sadece amatör sporcuların bu ölümlere maruz kaldığını düşünmeyelim, profesyonel sporcuların da, dünya çapında ünlü sporcuların da, maalesef, özellikle futbol karşılaşmalarında, boks karşılaşmalarında, sahalarda, stadyumlarda öldüğünü biliyoruz. Yazılı ve görsel basında, bunlara ait çok miktarda dikkatimizi çekecek yayınlar olmaktadır. Bunların önlenmesi için tedbir alınacak tek yer, sporcuların, spor yapmadan önce, muhakkak ciddî bir sağlık taramasından geçirilmesidir. Maalesef, memleketimizde birçok yerde, usulen yapılan bu muayenelerin çok ciddî bir şekilde yapılıp ondan sonra sporcuların spor yapmalarına müsaade edilmesini, şahsen, en azından, ileride böyle olacağını ümit ediyor, bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdöl.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2. - Bu Kanun; spor müsabakalarının yapılacağı alanlarda uygulanacak güvenlik önlemlerini, yasak fiil ve davranışları, bunlara uygulanacak yaptırımları, spor kulüplerinin, taraftarların, taraftar derneklerinin, taraftar temsilcilerinin, spor federasyonlarının, yayın kuruluşları ile diğer ilgili kişi ve kurumların spor müsabakalarında şiddet ve düzensizliğin önlenmesine ilişkin hususlardaki görev ve sorumluluklarını kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun.

Sayın Kurtulmuşoğlu, şahsınız adına da söz talebiniz var, ikisini birleştirerek size söz veriyorum.

CHP GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, futbol, insanları bir noktada buluşturan, dertlerin, tasaların bir yerlerde unutulduğu evrensel bir spor dalıdır. Dünyanın dört bir yanında futbola karşı özel bir ilgi ve merak vardır. Zamanı durduran bu spor etkinliğinin, varlıklarından haberleri bile olmayan ülkeleri birbirine tanıttığı, herkes tarafından bilinen bir gerçektir; ancak, nedense, bu kadar sevilen ve ilgiyle takip edilen futbolun, spor dalları arasında insanların birbirini en çok kırıp döktüğü ve hatta ölümlere yol açan bir spor dalı haline geldiği, bir vakıadır. Bu konuda yapılan tüm iyileştirmelere, kurallar konulmasına, geniş güvenlik önlemlerine rağmen, olacakların önüne bir türlü geçilemiyor.

Ülkemizde, en son, İzmir ve ardından Trabzon'da meydana gelen tatsız ve acı olayların artık bardağı taşırdığını hepimiz görüyoruz. Türkiye Spor Yazarları Derneği Ege Dostluk Kupasında, Karşıyaka ile Göztepe arasında oynanan karşılaşmada, Karşıyaka taraftarlarının bulunduğu tribünde kavga çıkmış, olay sırasında Murat Kongu adlı genç çeşitli yerlerinden bıçaklanmıştır; ağır yaralanan Kongu, tedavi edildiği Alsancak Devlet Hastanesinde hayatını kaybetmiştir. Trabzon'da ise, Süper Ligde, Hüseyin Avni Aker Stadyumunda oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe maçında, iki takımın taraftarları arasında arbede yaşanmış, karşılaşmanın ikinci devresi başlamadan önce, karşılıklı küfürleşmenin ardından, iki takımın taraftarları birbirlerine taş, sopa ve koltuk fırlatmışlardır. Atılan koltuklardan dolayı 5 polis ve yaklaşık 10 taraftar yaralanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Milliyet Gazetesinden Tamer Heper, bu olaylar üzerine "İzmir'deki maçta iki takımın taraftarları çatıştı, içlerinden bir delikanlı bıçaklandı ve öldü" diye yazıyordu. Orada "Sen Ağlama Oğlum" diye bir başlık atılmıştı. Onun sebebi neydi; eğer yazıyı okuduysanız...

Sayın Heper'in mahkemesi var, mahkemeye gitmiş. O ara, mahkemeye 2 kapkaççı geliyor. Bunlar birbirlerini tanımıyorlar. Biri diğerine "içeri girdiğinde hâkimin karşısında ağla; ağlamayı sakın unutma" diyor. İkisi birden tekrar çıkıyor; ağlayan serbest, ağlamayan hapse atılıyor. "Ben, sana ağla demedim mi; ağlamadın oğlum" diyor. Yani, buradan şuraya gelmek istiyorum: İzmir'de ölen o çocuk bizim evladımız olamaz mıydı; benim olamaz mıydı; sizin olamaz mıydı?..

Sevgili arkadaşlarım, biliyor musunuz, ne oldu; savcı takipsizlik kararı verdi, mahkemeye bile çıkarmadı. Bunu gören bir taraftarın, fanatiğin, yarın, başka bir sahada insanları öldürmeyeceğini kim garanti edebilir.  Onun için, bu yasanın çıkması için, ben, bardağı taşıran son damla olduğunu düşünerek, 10'uncu ayın 3'ünde Meclise bir yasa teklifi verdim. Sonra, hükümet bir tasarı gönderdi. Hükümet, komisyonlarda, şu küçücük teklifi bile birleştirmedi; ama, hükümetin de, benim de gayemiz birdi, birleştirmedi; şık da olmadı.

Futbol, din, ırk gözetmeden, uzak-yakın, yağmur-çamur demeden, aynı renklere gönül veren taraftarları bir araya getiren bir spor dalıdır; ancak, ne yazıktır ki, yalnız Türkiye'de değil, diğer ülkelerde de olayların en çok çıktığı ve canların yandığı bir spor dalı haline gelmiştir.

Sayın milletvekilleri, futbol sahalarında yaşanan olaylar, toplumumuzun huzurunu bozucu boyutlara ulaşmıştır. Stad içerisine, vurucu sopa, taş vesaire; kesici, delici, yanıcı, yakıcı araç gereç sokulması, alınan tüm güvenlik önlemlerine rağmen önlenememektedir. Özellikle küfür ve fiilî tecavüz, hakeme saldırılar, stad içerisinde izleyicilere karşı yapılan saldırılar, ne yazık ki, bugüne kadar önlenememiştir.

Değerli arkadaşlarım, maçlardaki kafa burun kırıklarını hatırlayınız, hatta, Kayseri'de, Kayserispor-Rizespor maçında, milletvekili dahi tartaklanmadı mı ve yaralanmadı mı?! Gazetelerde, kan revan içerisinde boy boy resimleri görüp, içimiz burkulmadı mı?!

"Spor, dostluk, kardeşlik, barıştır" sloganıyla yola çıkanlar, birbirlerini döverek, hatta, sloganları çirkin atarak, sahalarda terör yaratıyorlar. Bu olaylar Türk futbolu için çok kötü sonuçlar doğurmaktadır. Bu olayların oluş nedeni, tedbirsizlik ve bu olayları meydana getiren kişilere yasal olarak ceza uygulanmamasıdır.

Dünyanın hiçbir yerinde, oyun sahasına, kim olursa olsun, sivil insan giremez; ancak, ödül törenlerinde girebilirler. Maçtan sonra veya maç esnasında sahaya atlayan seyirciye bile çok ağır cezalar verilir. Bizde ise, statlar, torpilli birsürü siville dolup taşıyor; böyle olunca da olayları önleme şansımız olmuyor. Yaralanan insanların aileleri ve çocukları, babalarını televizyondan izliyorlar ve ne gibi bir ruh hali yaşıyorlar, hiç düşündünüz mü! Ben, çok üzülüyorum bir hekim olarak, bunları zaman zaman gördüğümde içim sızlıyor.

Statların birinci lig takımlarına verilmesi artık kaçınılmaz olmuştur. Bu sayede, hem federasyon hem de kulüpler rahatlayacaktır.

Size ilginç bir olay anlatmak istiyorum: Saha içerisine nasıl sokuluyorsa, seyirci, vurucu, kırıcı araç ve gereci sokuyor, polis bunları almaya kalkıyor. Polis bunu zorla aldı diye bu elinden alınan maddenin sahibi vatandaş, polisi mahkemeye veriyor. Sonunda ne oluyor; polis suçlu bulunuyor. Bu polisten nasıl bir daha vazife beklersiniz sevgili arkadaşlarım?!

Değerli milletvekilleri, terörün önlenmesi bizim için çok mühimdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi de bunu önlemek için her türlü yasayı çıkarmak durumundadır. Bunu buraya getirdiği için Sayın Bakana teşekkür ediyorum, her ne kadar benim teklifimi birleştirmemişse dahi. Mühim olan benim olması değil teklifin; yasanın çıkmasıdır; toplumun huzurlu hale getirilmesi için yapılmıştır. Kendilerine tekrar tekrar teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, son on yıl içinde dünyada sahalarda meydana gelen olaylardan bazı örnekler vermek istiyorum: 13 Ocak 1991, Güney Afrika'da 40 ölü; 5 Mayıs 1992, Korsika'da 17 ölü, 1 900 yaralı; 16 Haziran 1996, Zambiya'da 9 ölü, 78 yaralı; 14 Temmuz 1996, Libya'da 50 ölü... Yani, bunu saymakla bitmiyor. Bu sonuçlar insanlık için yüz kızartıcıdır. Bu olayların ülkemizde de olmasını istemiyorsak, derhal tedbirlerimizi almak zorundayız, onun için burada bulunuyoruz. Bunun için, kulüpler, profesyonel güvenlik birimlerini oluşturmalıdır. Bu birimler, emniyet güçlerimize yardımcı olacak şekilde eğitilmelidir. Taraftar dernekleri ile emniyet ve kulüp yöneticileri işbirliği yapmalıdır.

Sayın milletvekilleri, medya ve spor adamlarına çok büyük görevler düşmektedir. Spor adamları, televizyon programlarında, ayrı ayrı görüşten öte, meydana gelen stat anarşisini önlemek için görüş birliğinde bulunmalıdırlar. Eğer, görüş birliği içinde halka mesaj vermezlerse, yapılan çalışmalar başarıya ulaşamaz. O nedenle, bir kez daha tekrar ediyorum, yapılan programlarda, tek ağızdan söyleniyormuş gibi, şiddet karşıtı konuşmalar yapılmalıdır diye düşünüyorum.

Deplasman maçlarına, kulüpler, otobüslerle seyirci götürmemelidir diye düşünüyorum. Dışarıdan gelen seyirci, o bölgenin seyircisine yabancı olduğu için, kavganın daha kolay çıkmasına neden olmaktadır; bunu önlemek için de, kulüpler, kesinlikle seyirci taşımamalıdır diye düşünüyorum.

Stada maç izlemeye gelen izleyiciler alkol testi yapılmadan içeriye alınmamalıdır. Bazı arkadaşlarım, tabiî "alkollü de gelebilir alkolsüz de" diyor. Niçin gelecekmiş alkollü?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Alkollü niçin gelecekmiş?! Sonra, adamı öldürdükten sonra "ben alkollüydüm" demek için mi oraya gelecek?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Orada hepimiz varız. Orada Türkiye var. Orada fanatikler yok sadece, orada ölen annenin çocuğu bizim çocuğumuz olamaz mı diye tekrarlıyorum ve yineliyorum.

AHMET YENİ (Samsun)- Tasarıda yoksa ekleyelim...

MUZAFFER  R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Ekleyin tabiî.

Sahalara konfeti, maytap, bozukpara, pet bardaklarla satılan suyun, hatta cep telefonlarının bile sokulmasını önlemeliyiz diye düşünüyorum; çünkü, bu araç ve gereçler ciddî şekilde yaralanmalara neden olmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu konfetiler stat içine nasıl sokuluyor hiç düşündünüz mü? Tribünlere bakıyorsunuz, sanki statlar yanıyor. Kulüp yöneticilerinin haberi olmadan hiçbir madde stada giremez diye düşünüyorum ve giremez de. Burada meydana gelen olaylarda, kulüpler, kesinlikle -büyük küçük kulüp ayırımı yapılmadan- en ağır şekilde cezalandırılmalıdır diye düşünüyorum, bir daha da bu olayların tekrarı olmasın diyorum.

Sayın milletvekilleri, maçın başlamasından bitimine kadar stat çevresi polis tarafından denetlenmelidir. Stat çevresinde güvenlik boşluğu yaratılmamalıdır; çünkü, statların içine, dışarıda bulunan kişiler tarafından, iple, her türlü vurucu, kesici, delici araç ve gereçler kolaylıkla gönderilebilmektedir.

Sayın milletvekilleri, statlarda meydana gelen olaylarda direkt amigolar suçlanıyor, seyircinin hiç mi suçu yoktur?! Hani, hep deriz ya, evsahibi suçlu da hırsızın hiç mi suçu yok. Seyircinin bu tür durumlarda kendisine hâkim olması gerekiyor.

Stada her türlü yaralayıcı alet sokanlar, bunları fiiliyata, yani, eyleme dökenler ve aletlerin statlara sokulmasına göz yumanlar hakkında kanunî soruşturma yapılmalıdır. Bunlar kimlerdir; bu aletlerin sokulmasında kusurlu bulunan güvenlik görevlileri ve stat görevlileridir. Eğer, bu görevliler hakkında soruşturma açmazsanız, terörü önlemede çok fazla yol alamazsınız; çünkü, kim olursa olsun, görevi ihmal varsa, gereği yapılmalıdır diye düşünüyorum.

Karşı takımın taraftarlarına, sporcularına ve hatta hakeme, kulüp yöneticilerine saldıranlara, sahaya atlayanlara, güvenlik güçlerine ve stat yöneticilerine karşı gelenlere en az altı aydan bir yıla kadar hapis cezası verilmelidir diye düşünüyorum. Öyle, maçtan men etmekle bir şey olmaz Sayın Bakan. 1 milyardan 5 milyar liraya kadar para cezası verilmeli diye düşünüyorum. Olaylara neden olan, körükleyen ve olayların çıkmaması için önleyici tedbir almayan ve suçlu bulunan kulüplere de en az 20 milyar ile 50 milyar lira arasında para cezası verilmesi lazım diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, yaralama ve ölüm olaylarında ise, bu olaylara sebebiyet veren şahıslar ağır cezada yargılanmalıdır. Bu kişilere verilen cezalar kesinlikle hiçbir aftan yararlanmamalıdır.  Böyle olursa, kısa sürede, "futbol terörü" dediğimiz bu şiddet olaylarını önleyebiliriz diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, size, 1'er dakikadan 2 dakika eksüre veriyorum; 2 dakika içerisinde konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Sağ olun.

Sayın milletvekilleri, futbol sahalarındaki olayları önlemeye yönelik kanun teklifini, söylemiştim, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili olarak 3 Ekimde verdim, hükümet ise 10 Kasımda verdi, birleştirilmedi. Gönlüm isterdi ki, tekrar söylüyorum, bu teklif ve tasarı birleştirilsin. Çok da bir şey değildi yani. Ama, gelinen noktada, ne olursa olsun "ben yaptım, oldu" mantığıyla karşılaştık. Mühim değil. Tasarı, birleştirilerek gelmedi ve bu da şık olmadı. Mühim olan benim vermem veya tekrarlıyorum, hükümetin vermesi değil, mühim olan suçların önlenmesidir, olayların önlenmesidir.

Her zaman söylüyorum, daima -alınmayınız ama- hükümet olarak da, her şeyi "çoğunluğumla ben yapıyorum" olmuyor. Muhalefete de söylemeniz lazım, muhalefete de sormanız lazım diye düşünüyorum. Buradaki amaç hizmetse, iktidar-muhalefet kavgası değil, hizmeti birlikte götürmemizde yarar var diyorum, o puan yine sizin olsun diyorum.

Her ne olursa olsun, önemli olan halkımızın sorunlarını çözmektir. Bu uğurda, size rağmen, biz de elimizden geleni yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz.

Stat terörünün olmadığı futbolun özlemiyle, konuşmamı burada tamamlıyorum, hepinize beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kurtulmuşoğlu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, yerimden küçük bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Kurtulmuşoğlu'na çok teşekkür ederim. Kendisi de ayrıca bir kanun teklifi vermiş; tasarı ile onun niçin birleştirilemediğini bana sordular. İçtüzüğün 35 inci maddesine göre, bu konudaki görev, hükümetin, yani, bakanın değil, ilgili komisyonun görevidir. Keşke, komisyon birleştirmiş olsaydı, çok daha iyi olurdu; keşke, bizde böyle bir yetki olsaydı da, biz, onu yapabilseydik. Görev bizim değil, komisyonundur. Bunu ifade etmek ve Sayın Kurtulmuşoğlu'na açıklama yapmak için söz aldım.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Madde üzerinde, şahsı adına, Trabzon Milletvekili Sayın Asım Aykan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ASIM AYKAN (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biraz önce şahsı adına burada söz almış olan arkadaşımızın yanlış anlaşılmaya sebebiyet vereceğinden endişe etmiş olduğum bir sözünü tavzih etmek için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu yasa tasarısının hazırlanmasında emeği geçen başta Sayın Bakanımızı ve ilgili arkadaşlarımızı kutluyorum. Gerçekten, Türkiye'nin ihtiyacına cevap verecek olan bir yasa tasarısını bugün burada müzakere ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, spor, evrensel kurallar vazeden bir olay; ırkları, renkleri, ihtilafları, farklılıkları ortadan kaldıran, dünyayı belli ortak paydalarda buluşturan bir olay. Hatırlarsınız, Amerika ile İran -siyasî anlamda uzun süre birbiriyle rekabet halinde olan iki ülke- futbol müsabakasında, ortak kurallarda buluştular. Dolayısıyla, özü barış ve kardeşlik olan, centilmenlik olan bir olayı daha değişik zeminlere kayacak noktada gördüğümüz için, bugün böyle bir yasal düzenlemeyi yapıyoruz.

Değerli arkadaşımız konuşmasında, İzmir'de ve Trabzon'da meydana gelen en son olaylardan bahsetmek suretiyle -inanıyorum, niyeti bu değildir, ama- Trabzon'u, spor müsabakalarının kurallar dışında oynandığı bir yer olarak sunmak gibi bir anlayışı ortaya çıkarmış bulunuyor. Bundan dolayı, özellikle bir olayı vurgulamakta fayda görüyorum: Şiddete, nerede olursa olsun, hangi vilayette olursa olsun, hep beraber karşı çıkmamız gerekir; ama, bazı vilayetlerde olduğu zaman ses çıkarmayıp, bazı vilayetlerde bu iş çok oluyormuş biçiminde bir anlayışla bunu sunmak fevkalade yanlıştır.

Trabzon, futbolun tarlasıdır ve Türkiye'de futbolun kitabının yazıldığı ilk yer Trabzon'dur. Bunu, özellikle burada vurgulamak istiyorum. İstanbul Kartal'da Trabzonspor Müzesine giderseniz, burada, bu kitabı görürsünüz. Trabzonspor seyircisi Türkiye'nin en centilmen seyircilerinden bir tanesidir. Niçin bunu söylüyorum; bakın, biz, Beşiktaş'la Trabzon'da bir maç yaptık ve 5-0 kaybettik. 5-0 kaybettiğimiz müsabakada, bizim seyircimiz kendi futbol takımına protesto gösterisinde bulundu, hatta, koltukları söktü, olmaması gerektiği halde söktü; fakat, kendisine zarar verdi, Beşiktaş'ı ise alkışladı. Bu centilmenliği gösteren çok az seyirci var Türkiye'de. Her şey Trabzon'da oluyormuş biçiminde bir anlayışı, burada, özellikle düzeltmekte fayda görüyorum. Tam tersine, İstanbul'da olanlar, Trabzon'un yanında çok çok daha ötededir; ama, nerede olursa olsun, hep beraber bu olaylara karşı çıkmamız lazım ve bir kenti, yanlış anlaşılmaya meydan verecek sözlerle incitmemek gerekiyor. Bu vesileyle, düzeltmek ihtiyacını duydum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aykan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 3. - Bu Kanunda geçen;

Genel Müdürlük : Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünü,

Spor alanları : Spor müsabakalarının gerçekleştirilmesine elverişli müsabaka alanları ile seyircilere ait seyir alanları, sporculara ait soyunma odası ve diğer spor yapmaya elverişli alanlar ile bunların eklenti ve çevresini,

Federasyonlar : Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren federasyonlar ile Türkiye Futbol Federasyonunu,

Spor kulüpleri : Belirli kurallara göre kurulan, üyelerinin her birinin yetki ve sorumlulukları belli olan, amatör veya profesyonel spor dallarında topluma hizmet veren; her yaş grubunun spor yapabileceği tesis, araç ve gereçlere sahip olan, yüksek performanslı sporcuların yetiştirilmesini hedefleyen kuruluşları,

Taraftar dernekleri : Her ne ad altında olursa olsun, bir spor kulübünü desteklemek amacıyla kurulan dernekleri,

Taraftar temsilcileri : Spor kulüplerinin kendi taraftarları arasından belirledikleri ve spor kulübünün bulunduğu yerdeki en büyük mülkî idare amiri tarafından görevlendirilen kişileri,

İl spor güvenlik kurulu      : Her ilde vali veya vali yardımcısının başkanlığında belediye başkanlığı, il jandarma komutanlığı, il emniyet müdürlüğü, gençlik ve spor il müdürlüğü, ilgili federasyon, il sağlık müdürlüğü temsilcileri ve gerekli görülecek spor kulüplerinin yetkilileri ile basın kuruluşlarının ve ilgili kamu kuruluşlarının temsilcilerinden oluşturulan kurulu,

İlçe spor güvenlik kurulu : Her ilçede kaymakam başkanlığında il spor güvenlik kurulunda yer alan kurum ve kuruluşların ilçedeki temsilcilerinden oluşturulan kurulu,

İfade eder.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum :

İKİNCİ BÖLÜM

Esas Hükümler

Spor alanlarının düzenlenmesi

MADDE 4. - Spor alanlarında, sağlık ve güvenlikle ilgili her türlü düzenlemeyi yapmak görevi ev sahibi kulübe aittir.

Spor alanlarına, seyri engellemeyecek nitelikte, federasyonun bağlı olduğu uluslararası federasyonun talimatlarına uygun olarak, seyirci ile müsabakanın yapıldığı yer arasına tel, duvar, bariyer ve benzeri fizikî engeller konulabilir.

Fizikî engeller, ilgili güvenlik biriminin olumlu görüşü ve il spor güvenlik kurulu kararı ile kaldırılabilir.

Spor alanlarında; çocuklar ve engellilerin müsabakaları izleyebilmeleri için durumlarına uygun yerler tahsis edilir.

Spor alanlarında seyircilerin oturma yerleri numaralandırılır. Koltuk sayısı kadar bilet bastırılır ve satışa sunulur. Spor alanlarına kapasitenin üzerinde ve biletsiz seyirci alınamaz.

Spor alanlarında; güvenliğin sağlanması ve bu Kanuna aykırı davrananların tespiti amacıyla, spor alanlarının durumuna uygun olarak gerekli teknik donanımlar kurulur. Kurulacak güvenlik sistemlerinin giderleri, 1. Futbol Ligi ile tesis olarak fizikî yapısı uygun olan 2. ve 3. Futbol Liglerinde mücadele eden ev sahibi kulüpler tarafından karşılanır. Diğer tüm branşlardaki teknik donanımlar ise, spor tesisinin mülkiyetine veya kullanımına sahip bulunan kulüp, kurum ve kuruluşlar tarafından kurulur.

Spor tesislerinde hangi güvenlik sistemi veya teknik donanımın uygulanacağı yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; arkadaşlarımı fazla tutmayacağım, kısacık konuşacağım.

Öncelikle, bu yasanın çıkmasının, gerçekten, Türkiye için gerekli olduğunu düşünenlerdenim. Bu konuda gayret gösteren komisyon üyelerine, Sayın Bakana, Sayın Genel Müdüre, bu konuda gayret sarf edecek olan, daha doğrusu, bu yasanın uyarlanmasında bizzat katkı koyacak olan bütün güvenlik güçlerine şimdiden başarı diliyorum; çünkü, gerçekten, çok önemli bir yasa. Yasaların çıkması kadar, uygulanması daha önemlidir.

Bir de, çok eskiden, özellikle bu tip olayların ilk çıktığı Sivas-Kayseri maçı sırasında, ben, Sivas'ta oturuyordum. Dolayısıyla, o zaman yaşanan acıları unutmuş değilim; belleğimde yer etmiş bir olaydır.

Yine, bütün dünyada herkesin hatırladığı Brüksel'deki Heisel Stadı olayları, dünya kamuoyunu yakından sarsmıştır. Tabiî, bütün bunların...

Yine, parti görevim nedeniyle İzmir'deyken, en son, Göztepe-Karşıyaka maçı sırasında stat dışındaki olaylara da, bir yurttaş olarak, bizzat şahit oldum ve çok üzüldüm. Dolayısıyla, stadın içi kadar dışının da önemli olduğunu düşünenlerdenim. Stadın dışı demek, kamuoyu demektir. Kamuoyu da, tabiî, medyayla oluşturuluyor, kulüp başkanlarıyla ve yöneticilerle oluşturuluyor. Bu konuda herkesin ciddî katkılarının olması gerekiyor. Yani, Sayın Bakan, Sayın Genel Müdür, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı yasaların esas takipçisi olacak insanlar, spor kamuoyunu oluşturan kişilerdir diye düşünüyorum; bunun içine yöneticiler de girer, seyirciler de girer. Dolayısıyla, bu konudaki hassasiyetin, yasa çıktıktan sonra da devam etmesi gerektiğini söylüyorum.

Tabiî, ben, özel bir yerden geliyorum, Denizli Milletvekiliyim. Türkiye'de tel örgülerin ilk kalktığı saha, Denizli Stadıdır. Denizli Stadında şimdiye kadar nahoş tek bir olay olmamıştır. Bu yüzden, hem Denizli'nin milletvekili olarak hem Türkiye'nin milletvekili olarak, ben, öncelikle hemşerilerimi kutlamak istiyorum; çünkü, Denizlili hemşerilerim, gerçekten, bu konuda bütün Türkiye'ye örnek olmuşlardır ve bizim stadımızın girişinde "fair play, ilkemiz" yazar. Denizli'nin seyircisi de, futbolcusu da bu konuda özen göstermeye çalışmıştır. Bunu da, kamuoyunun dikkatine tekrar sunmak istiyorum.

Tabiî, statların korunması da bir o kadar önemli; çünkü -sanıyorum, en son oynanan  Galatasaray-Fenerbahçe maçındaydı- o statların o hale gelmesi, gerçekten, bir şuursuzluktur diye düşünüyorum, bir kayıptır diye düşünüyorum. Bu konuda herkesin özen göstermesi gerekiyor. Ben de, özellikle, spor sahalarında özel güvenlik teşkilatları ile Emniyet Teşkilatımızın koordineli çalışması da bunları, yani, özellikle, yaşanan bu holiganizmi ortadan kaldıracaktır diye güvencimi ve inancımı tekrar etmek istiyorum.

Tekrar Denizli'ye dönüyorum ve özellikle Denizli seyircisinin, Denizlispor Başkanı Sayın Zafer Katrancı'nın ve Denizli'nin örnek olmasını sağlayan Denizli'deki emniyet mensuplarımızın, bu yasa marifetiyle, örnek olarak Türkiye'ye sunulması gerektiğini söylemek benim boynumun borcudur diye düşünüyorum.

Bu arada -muhalefetten iktidara hep eleştiri gelmez- Sayın Genel Müdürü de kutlamak istiyorum; çünkü, özellikle kulüp başkanları -referansım Sayın Zafer Katrancı'dır, referansım Sayın  Cavcav'dır- Sayın Genel Müdürden ve mevcut Bakanımızdan, futbola olan katkılarından dolayı çok memnun olduklarını söylemişlerdir, ben de bunu söylemekten gurur duyuyorum, başarılarının devamını diliyorum. Bu konuda, özellikle, Genel Müdürlük bünyesinde çalışan insanların en az Sayın Genel Müdür kadar duyarlı, en az Sayın Genel Müdür kadar mütevazı, en az Sayın Genel Müdür kadar çalışkan olmalarını diliyorum. Bu konuda da Sayın Genel Müdürün üzerine düşecek görevler var diye, özellikle belirtmek istiyorum.

Hayırlı olmasını diliyorum. Herkesin, bu yasanın uygulanmasında, hükümete, iktidara, yerel yönetimlere, Emniyet Teşkilatımıza yardımcı olmaları gerektiğini söylüyorum.

Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oral.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Saha güvenliği

MADDE 5. - Spor kulüpleri, güvenliği sağlamaya yetecek sayıdaki güvenlik elemanlarını müsabaka öncesinden müsabakanın tamamlanıp seyircinin ve sporcuların tahliyesine kadar geçecek dönem içerisinde, müsabakanın yapılacağı yerde bulundurmak ve spor alanının iç güvenliğini sağlamakla yükümlüdürler.

Spor kulüpleri, bu Kanunda yer alan yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla, müsabaka ve saha güvenliğinin sağlanmasına yetecek sayı ve nitelikte yasalar çerçevesinde özel güvenlik hizmeti satın almaya yetkilidir.

Spor alanlarında görev yapacak özel güvenlik teşkilâtı personeli, 22.7.1981 tarihli ve 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunda belirtilen görev ve yetkileri haizdir. Bu Kanundan doğan görevlerinin ifası sırasında, özel güvenlik görevlilerinin ateşli silâh taşımaları yasaktır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun.

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 392 sıra sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sayımız az olsa bile, "Vizontele Tuuba" filminin kütüphane sahnesindeki durum gibi, arkadaşlarımızın birbirleriyle yakınlaşması gerçekten sevindirici bir olay. Demek oluyor ki, spor kulüplerinin konuşulduğu bir ortamda ya da sporun konuşulduğu bir ortamda ya da sporun konuşulduğu bir ortamda, daha başka bir atmosfer oluşuyor, güzellikler oluşuyor. Bu güzelliklerin devamı dileğiyle, ben, biraz eleştirel anlamda bazı şeyler söylemek istiyorum; ama, biliniz ki, bu yasa tasarısı bizim tarafımızdan da desteklenmektedir. Zaten, her bir konuşmacı arkadaşımız da, bunu, konuşmalarının sonunda belirttiler.

Ben, dört yıl, bir profesyonel spor kulübü olan Aliağa Spor Kulübünde yöneticilik yaptım, kulüp başkanlığı yaptım. Oradan da biliyorum ki, spor, özellikle futbol, günümüzde sportif uğraştan çok, sosyal bir uğraş alanı olmuştur; ama, o arada, spora, sporun ruhuna aykırı davranışlar da artmıştır. UEFA, FİFA bu işlerin üstesinden gelememektedir. Ülkelerin bununla ilgili aldıkları çeşitli önlemler de vardır. Örneğin, İngiltere -ki, futbolun, buharın sanayide kullanılmasından, önce bu ülkede başladığı bilinir- bazı stat facialarından sonra, taşkınlığı önlemenin yolu olarak, kulüplerin kayıtlı taraftar kimliğiyle stada giriş yapılmasını sağlamıştır. Bu da, kombine bilet uygulamasını beraberinde getirmiştir.

Ancak, bilindiği gibi, İngiltere ile Türkiye arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Stat içindeki güvenlik ve düzenin, bu ülkede, polis tarafından değil, kulübün, gözaltına alma ve polise teslim etme yetkileriyle donatılmış kendi görevliler ordusuyla sağlanıyor olması... Hatta, stat dışında bile polisin aldığı güvenlik önlemlerinin bir bedeli olmaktadır ve bu bedel de, kulüpler tarafından karşılanmaktadır. O yüzden, karşılaşma öncesinde ve sonrasında minimum sayıda polis bulunmaktadır. Sadece olay çıkması durumunda, polis, gerekli gördüğü sayıda ekibi bölgeye sevk etmektedir.

Bir başka fark, son yılların en gergin maçlarından sayılabilecek Leeds United -Galatasaray maçında görev yapan polis sayısı 300'dür. Nedeni de, polisin maaşını yerel yönetimlerin vermesidir. O halde, hesap verme konumunda olan yerel yönetim, daha fazla polis bulundurma konusunda halkına karşı sorumludur.

Bir başka önemli fark da, şirket statüsünde olan İngiltere'deki kulüplerin avanta bilet uygulaması ya da Türkiye'deki gibi, besleme taraftar istihdam etmesi mümkün değildir. Bütün bunları bir araya getirirsek, bu yasal düzenleme, İngiltere gibi sorunlarını aşmış bir ülkenin yasalarından yararlanmak yerine, uluslararası arenada belli zamanlarda çıkmış olan olayları da dikkate alarak getirilse idi, daha gerçekçi olurdu. Bunu biz komisyonda da belirtmiştik. Yoksa, akademik anlamda kamu yönetiminde bu konunun tek bir uzmanının olmadığı biline biline hazırlanmış bu tasarı için, belli ki, fırsat bekleyen başka bazı kesimler de var.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1990'da imzaladığımız, 2001'de Meclis tarafından onaylanıp yürürlüğe sokulan futbolda şiddetin önlenmesine dair Avrupa Sözleşmesi, bizlere, ihtiyacı büyük ölçüde karşılayan, uygulanması daha rahat ölçütler ve vizyon sunmaktadır. Bu tasarının bu şekilde gelmesi, ister istemez, bize özgü olmayan bazı güç odaklarının ortaya çıkmasını beraberinde getirecektir. Zaman yeterse, biraz sonra o konudan da örnekler vermeye çalışacağım.

Ülkemizin gerçekleri vardır. Kişi başına düşen ulusal gelirimiz 3 000 dolar civarında seyrederken, ülkenin üç büyükleri dışındaki kulüplerin, maddî anlamda, hakem paralarını bile ödeyemediği, statlarının bakımını yaptıramadığı, futbolcularının çoğunun sigorta primlerini, vergilerini ve taksitlerini veremediği bir ülkede özel güvenliği ve buna benzer bazı görevleri futbol kulüpleri üzerine yüklemek demek, şiddeti ve fanatizmi önlemek yerine, hani slogan şeklinde söylenir ya, belki de "ölmeye, ölmeye, ölmeye geldik" diyenlerin sayısını çoğaltmak anlamını taşıyacaktır. Hele, birçok olayın kışkırtıcısı durumunda olduğunu gördüğümüz medyatörlerin bulunduğu bir ülkede, polisin, başta ekonomik zorluklar olmak üzere, birçok sıkıntının yarattığı bunalımın etkisiyle sık sık intihar vakalarının olduğu bir ülkede, böyle bir taslağın pratikte çok anlamlı olamayacağını düşünüyorum.

Bu haliyle bu tasarı, taraflardan, yani, iki takımdan birini güçlendirmektedir. Bu, gözden kaçırılmamalıdır. Buna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Deplasman takımlarına galibiyet yasak olmaktadır.

Şiddeti artıracağına benim inancım tamdır; çünkü, etki tepkiyi doğuracak, karşı tarafa gidildiğinde, deplasmanda olunduğunda, daha önce alınmış olan sonucun getireceği diğer bir sonuç da orada vuku bulacaktır. Belki, çok oturmuyor; ama, Sivas-Kayseri maçı, geçmişte olmasına rağmen, somut bir örnektir.

O arada, bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum: Futbol takımlarını yönetenler -tabiî ki herkesi kastetmiyorum; ama, çoğunluğu için söylenebilir- ya kayıtdışı ekonominin içerisinde bulunanlardır ya da mafyalaşmanın, karapara aklamanın yollarını arayanlardan oluşmaktadır.

Tabiî, durum böyle olunca, kayıtdışı ekonominin aklandığı bir yer olarak görüldüğünde, kesinlikle mafyalaşmanın olması da kaçınılmazdır.

Bakın, size, bununla ilgili olarak bir başka ülkeden örnek vereyim. Belki futbol takımlarının hepsi için geçerli değil; ama, bazı futbol takımları, İtalya'da, mafya tarafından yönetilmektedir. Bu da bilinmektedir; üstelik de, İtalyan Hükümeti tarafından bilinmektedir. Yasalar çıkarılmakta, buna rağmen önlemler yeterli olmamaktadır. Nasıl oluyor bu mafya yöntemleri?.. İtalya'da, bilindiği gibi, o meşhur savcıların birçok mafya örgütünü ortaya çıkardığı dönemlerde, mafya örgütleri, yavaş yavaş, polislerle birlikte işbirliği yapmış, devlet de, buna karışan polisleri emekli etmiştir; ama, yerine gelen genç polisler de, yavaş yavaş, kendinden önce mafyanın yanında yer alan polislere yardımcı olmaya başlamışlardır. Bu da, zincirleme olarak, oradaki mafyanın yok edilmesi yerine, güçlendirilmesini beraberinde getirmiştir.

Türkiye'deki duruma gelince; Türkiye'de de böylesi bir durumla karşılaşabileceğimizi zannediyorum, eğer önlem alınmazsa. Nasıl?.. Kulüpler eğer özel güvenlik birimleri oluşturursa, deplasman takımlarına galibiyet de haram olacağına göre, kulüplerin o özel güvenlik birimlerini beslemeleri için onlara özel kaynak aktarmaları gerekecektir. Bu da, mafyalaşmayı beraberinde getirecektir ve bir süre sonra da, o özel güvenlik birimleri, kulüp yöneticileriyle birlikte başka işlere bulaşmaya başlayacaktır.

Ben, bu konuları da hatırlatarak ve özellikle tutanaklara geçmesini sağlayarak, ileride başgösterecek bu tip olaylara ve bu tip mafyalaşmalara geçit verilmemesi dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum ve tasarıya olumlu oy vereceğimizi belirtiyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Müsabaka güvenliği

MADDE 6. - Spor müsabakalarında alınacak güvenlik önlemlerinin yürütülmesi ve denetlenmesi konularında yetkili olmak üzere o yerin en büyük mülkî amirince belirlenecek rütbeli emniyet görevlisi, müsabaka güvenlik amiri olarak görevlendirilir. Müsabaka güvenlik amiri, müsabakanın güvenliği ile ilgili tüm kişi ve kuruluşlarla gerekli koordinasyonu sağlamakla yetkili ve görevlidir.

Müsabakaların yapılacağı spor alanlarına, güvenlik güçlerince gerçekleştirilecek kontrolden sonra seyirci alınır. Spor alanlarının çevresinde, stadyum veya spor salonu girişleri ile turnike girişlerinde, müsabakayla ilgili olarak hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca olan hallerde mülkî amirin yazılı izni ile genel güvenlik güçlerince veya genel güvenlik güçlerinin  denetiminde özel güvenlik güçlerince üst araması yapılır ve bu Kanunun amacına aykırı madde ve cisimlere el konulur.

Spor alanlarının dış güvenliği genel kolluk güçlerince, saha içi ve tribün güvenliği ise 5 inci maddeye göre oluşturulacak özel güvenlik birimlerince ve saha yetkililerince sağlanır. Kapı aramaları özel güvenlik güçleri tarafından yapılır. Müsabaka güvenlik amirinin talebiyle emniyet güçleri, gerekli hallerde olayın meydana geldiği alanlara müdahale edebilir.

Emniyet teşkilatı tarafından; fanatizmin önlenmesi, faillerin tespiti, eylemlerin delillendirilmesi, verilen cezaların takibi ve bu Kanuna aykırı eylem ve davranışların engellenmesi amacıyla bilgi bankası oluşturulur ve toplanan bilgiler üç ayda bir ilgili federasyonlara bildirilir.

Spor kulüpleri, taraftar dernekleri ve federasyonlar ile diğer ilgililer emniyet güçlerince istenecek tüm bilgi ve belgeleri vermekle yükümlüdür.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Ev sahibi spor kulüplerin sorumlulukları

MADDE 7. - Ev sahibi spor kulüplerince müsabakanın yapılacağı yerde konuk takım seyircilerine bağımsız bir bölüm ayrılır ve taraftarlar arasında temas olmaması için gerekli önlemler alınır.

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum: 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 392 sıra sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin  aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Haluk İpek Harun Tüfekci             Faruk Özak

             Ankara                     Konya                  Trabzon

          Abdullah Torun           Nusret Bayraktar

              Adana                   İstanbul

Madde 7.- Ev sahibi spor kulüplerince müsabakanın yapılacağı yerde, konuk takım seyircilerine bağımsız bir bölüm ayrılır ve taraftarlar arasında temas olmaması için ilgili spor federasyonları ve uluslararası spor federasyonlarının yönetmelik ve talimatları paralelinde gerekli önlemler alınır.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Uluslararası gelişmelere göre ve uluslararası uygulamalara paralellik sağlaması bakımından federasyonlara böyle bir imkânın verilmesi yerinde olacaktır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Federasyonların görev ve sorumlulukları

MADDE 8. - Federasyonlar, müsabakanın yapıldığı yerdeki temsilcileri vasıtasıyla, sporcu ve taraftarların güvenliği için gerekli önlemlerin aldırılması, denetlenmesi, bağlı olduğu uluslararası federasyonların talimatlarının uygulamaya konulması ve gerekli ek önlemler aldırılması konusunda il veya ilçe spor güvenlik kurulu ile koordinasyonun sağlanmasından yetkili ve sorumludur.

Kulüplerin bulundurmakla görevli oldukları özel güvenlik güçlerinin sayısı, gözlem kameraları ve benzeri teknik donanımların yerleştirilmesi il veya ilçe spor güvenlik kurulu tarafından, misafir takımın soyunma odaları ile seyirci yerlerinin belirlenmesi, bilet satışı, güvenlik ise ilgili federasyonların talimatıyla belirlenir. Kontrol ve denetim konusunda Federasyon yetkilidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Taraftar dernekleri

MADDE 9. - Her ne ad altında olursa olsun, bir spor kulübünü desteklemek amacıyla kurulan taraftar dernekleri, bu Kanunun amacına aykırı faaliyette bulunamaz.

Taraftar dernekleri, taraftarların spor ahlâkı ve ilkelerine uygun biçimde sportif faaliyetleri izlemelerini sağlamaya yönelik eğitici faaliyetleri düzenlerler.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Taraftar temsilcileri

MADDE 10. - Spor kulüpleri, taraftarları arasından yeterli sayıda taraftar temsilcisi belirleyerek, bu kişilerin açık kimliklerini, adres ve adlî sicil bilgilerini spor kulübünün bulunduğu yerdeki il veya ilçe emniyet müdürlüklerine bildirir.

Belirlenen kişiler, haklarında yürütülecek soruşturma sonucunda, bu görevi yerine getirmeye engelleri bulunmamaları halinde, en büyük mülkî idare amiri tarafından taraftar temsilcisi olarak seçilir ve ilgili yerin il veya ilçe emniyet müdürlüklerine bildirilir. Taraftar temsilcileri, müsabaka öncesinden müsabakanın sonuçlanmasına kadar sorumlu bulundukları seyir alanında her türlü silâh, kesici veya delici alet, sis bombası, ses bombası veya maytap gibi patlayıcı, parlayıcı, yanıcı veya yakıcı maddeler ile taş, metal gibi fırlatılabilecek veya yaralayıcı nitelikte sert cisim veya tehlike arz edebilecek diğer maddeler ile alkollü içecekler ve çevreyi kirletecek nitelikte konfeti ve benzeri cisimlerin kullanılmasının, ferdî veya toplu olarak, rakip takım ile taraftarlarını söz veya hareketlerle aşağılayıcı veya tahrik edici nitelikte hakaret ve sövme, kötü söz veya sloganla çirkin tezahüratta bulunulmasının engellenmesine yönelik önlemlerin uygulanmasında güvenlik güçlerine yardımcı olur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğe İlişkin Fiiller

Spor müsabakalarında satılması, kullanılması ve taşınması yasak olan madde ve cisimler

MADDE 11. - Spor alanlarında; her türlü silâh, kesici veya delici alet, sis bombası, ses bombası veya maytap gibi patlayıcı, parlayıcı, yanıcı, yakıcı maddeler ile taş, metal gibi fırlatılabilecek veya yaralayıcı nitelikte sert cisim veya tehlike arz edebilecek veya müsabaka düzenini bozabilecek diğer maddeler ile alkollü içecekler ve çevreyi kirletecek nitelikte konfeti ve benzeri cisimler bulundurulamaz ve satılamaz.

Yukarıdaki fıkrada yer alan madde ve cisimlerin, spor müsabakalarının yapıldığı alanlara ve bu alanlardaki kapalı mekânlara sokulması, saklanması ve bu alanlar içerisinde taşınması veya kullanılması yasaktır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Çirkin ve kötü tezahürat

MADDE 12. - Müsabakanın yapılacağı yerde veya yakın çevresindeki yollarda, meydanlarda, caddelerde veya benzeri yerlerde, toplu taşıma araçlarında, umuma açık diğer mekanlarda ferdî veya toplu olarak; rakip takım ile taraftarlarını, kulüp başkan ve yöneticilerini, antrenörünü ve sporcularını, hakemleri ve federasyon yöneticilerini, müsabakada görev yapan diğer kişileri, söz veya hareketlerle aşağılayıcı, tahrik ve taciz edici, kötü söz niteliğinde slogan atılması ve çirkin tezahüratta bulunulması yasaktır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum: 

Seyir güvenliğini ihlâl

MADDE 13. - Açık alanlarda yapılan spor müsabakalarında; müsabaka alanının çevresinde bulunan ve insan hayatı açısından tehlike oluşturabilecek yerlerde müsabakaların seyredilmemesi için spor güvenlik kurulları gerekli önlemler alınmasını sağlar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum: 

Usulsüz bilet satışı

MADDE 14. - Spor müsabakalarının yapıldığı alanlar çevresinde, bilet satışı için ayrılmış yerler ile ilgili federasyon veya kulüp tarafından uygun görülen yerler ve görevliler dışında  bilet satışı yapılamaz.

Spor müsabakalarında her ne surette olursa olsun, toplu veya organize biçimde rayiç bedelin altında veya üstünde müsabaka biletinin temini, dağıtımı, bilette yazılı bedelin üstünde satılması ve kapasitenin üstünde seyirci alınması veya bu yerlere biletsiz seyirci kabul edilmesi yasaktır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum: 

Yasak beyan ve demeçler

MADDE 15. - Spor kulübü başkanı ve yöneticileri, idarî veya teknik personeli veya sporcuları ile spor kulüplerinin taraftarlarınca kurulan derneklerin başkan ve yönetim kurulu üyeleri ve taraftar temsilcileri yazılı veya görsel medyaya; kendi taraftarlarını kışkırtıcı, hakemleri, rakiplerini veya taraftarlarını tahrik edici veya aşağılayıcı şekilde beyan veya demeç veremezler.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

Yayın yasağı

MADDE 16. - Spor müsabakalarını canlı olarak yayınlayan yayın kuruluşu ile diğer yazılı ve görsel yayın kuruluşları, bu Kanunun amacına aykırı nitelikteki afiş, pankart, söz, fiil ve davranışları yayınlayamaz. Canlı yayın halinde vuku bulan yasak söz, fiil ve davranışlar, haber amaçlı olsa dahi, altı ay süreyle yayınlanamaz.

Basın ve yayın organları; söz, yazı veya davranışlarla spor kulüplerini, taraftarlarını, spor adamlarını şiddete, kulüpler arası fanatizme veya suça teşvik edici eylem ve davranışlarda bulunamaz, aşağılayıcı yorum ve/veya haber yayınlayamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Yasak fiiller

MADDE 17. - Müsabaka için seyircilerin alınmaya başlanmasından, müsabaka sonrası seyircinin tamamen tahliyesine kadar geçecek sürede ulusal veya uluslararası federasyonların öngördüğü görevli kişiler dışında kalan kişilerin ve seyircilerin her ne şekilde olursa olsun müsabaka alanına girmesi yasaktır.

Spor ahlâkına aykırı, tahrik edici, aşağılayıcı, dil, din, mezhep, ırk, cinsiyet, etnik ve siyasî ayrımcılığa yönelik söz sarf edilmesi veya bu mahiyette afiş veya pankartların müsabaka alanına veya yakın çevresine asılması yasaktır.

Yukarıda yazılı yasaklara aykırı davranan yabancı uyruklu kişiler sınır dışı edilir ve mensubu oldukları ülkenin diplomatik temsilciliklerine bilgi verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Ceza Hükümleri

Spor müsabakalarında kullanılması ve taşınması yasak olan maddeleri kullanma ve taşıma

MADDE 18. - Spor müsabakalarının yapıldığı kapalı veya açık alanlara 11 inci maddede sayılan maddeleri sokan kişilere; dört ay süreyle spor müsabakalarını seyirden men ve yediyüz ellimilyon lira, fiilin tekrarı halinde sekiz ay süreyle spor müsabakalarını seyirden men ve iki milyar beş yüz milyon lira idarî para cezası verilir. Bu maddeleri kullanan kişilere; altı ay süre ile müsabakaları seyirden men ve birmilyar lira, fiilin tekrarı halinde bir yıl süre ile müsabakaları seyirden men ve üçmilyar lira idarî para cezası verilir.

Alınacak kararla bu kişilerin, spor alanlarına seyirci ya da başka bir sıfatla girmeleri yasaklanır. Bu kişiler, kararın kendilerine yazılı olarak tebliğ edilmesini müteakip spor müsabakalarına giremez.

Yasaklı olmalarına rağmen müsabakaya girmeleri halinde, faillere bir aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.

Konusu suç teşkil eden eylemlerin failleri hakkında ilgili kanunların hükümleri saklıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Tedbirler

MADDE 19. - Üçüncü Bölümde belirtilen yasaklara uymayanlar hakkında; söz konusu fiil, müsabaka alanının seyirciye ayrılmış yerlerinde gerçekleştirilmiş ise bu kişi veya kişiler şartlar müsait olduğu takdirde yetkililer veya güvenlik görevlilerince müsabaka alanı dışına çıkarılır ve haklarında yasal işlemler başlatılır.

Bu kişi veya kişilerin müsabaka alanı dışına çıkarılmasına, şartlar uygun bulunmadığı takdirde durum her türlü kamera, fotoğraf makinesi gibi teknik araçlarla, tanıkla veya diğer belgelerle tespit edilerek ilgililer hakkında yasal işlem yapılır.

Açıkça anlaşılabilecek şekilde alkollü veya keyif verici madde kullanan kişiler müsabaka alanına alınmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

Usulsüz bilet satma

MADDE 20. - Diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla 14 üncü maddede öngörülen yasaklara uymayanlar ile sahte, kullanılmış, tahrif edilmiş veya benzer şekilde hazırlanmış olan müsabaka biletlerini satan, satılmasına aracılık eden, bu biletleri basan veya satışa hazırlayan kimselere altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ve her bir bilet için ikiyüzellimilyon lira ağır para cezası verilir. Suçun tekerrür etmesi durumunda bir yıldan üç yıla kadar hapis ve her bir bilet için birmilyar lira ağır para cezası verilir.

Seyir alanlarına kapasitesinden fazla veya bilette yazılı olan fiyatın üstünde bilet satışı yapılması halinde kulübe o müsabakaya ait toplam seyirci hasılatının (bu müsabakaya isabet eden kombine bilet satışı dahil) % 25'i oranında idarî para cezası verilir. Kapasitenin üstünde seyirci alınması sebebiyle oluşan izdiham nedeniyle herhangi bir ölüm veya toplu yaralanma vuku bulması halinde bu idarî para cezası % 50 oranında uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Yasak beyan ve demeç verme

MADDE 21. - Diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla 15 inci maddeye aykırı biçimde beyanat veren ilgililer hakkında; Federasyonun tâbi olduğu mevzuata göre verilecek disiplin cezasının dışında, ilk seferde üç aydan altı aya kadar, tekrarı halinde altı aydan bir yıla kadar spor müsabakalarını seyirden men cezası ile birlikte ilk seferde üçmilyar lira, tekrarı halinde altı milyar lira idarî para cezası da verilir.

Bu Kanun hükümlerine aykırı faaliyette bulunduğu tespit edilen dernekler hakkında 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanunu hükümlerine göre yasal işlem yapılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 392 sıra sayılı kanun tasarısının 21 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Salih Kapusuz Telat Karapınar           Asım Aykan

             Ankara                    Ankara                  Trabzon

M. Kerim Yıldız             Yekta Haydaroğlu

                 Ağrı                          Van

"Diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla ve ilgililerin bağlı olduğu federasyonun tabi olduğu mevzuata göre verilecek disiplin cezaları dışında; 15 inci maddeye aykırı biçimde beyanat veren teknik personel ve sporculara beş milyardan elli milyara kadar idarî para cezası, diğerleri için ise ilk seferde üç aydan altı aya kadar spor müsabakalarını seyirden men ve beş milyardan otuz milyara kadar idarî para cezası, tekrarı halinde altı aydan bir yıla kadar spor müsabakalarını seyirden men cezası ile birlikte on milyardan elli milyara kadar idarî para cezası verilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz?..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sporcu ve teknik personele bağlı oldukları federasyon tarafından verilecek disiplin cezaları ile anılan maddede öngörülen ceza arasında uyumsuzluğun önlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

Yayın yasağı

MADDE 22. - 16 ncı maddeye aykırı davranan görsel yayın kuruluşları hakkında 13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun; basın mensupları hakkında da 15.7.1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanunu hükümleri saklıdır.

16 ncı maddede yazılı eylemlerde bulunan gerçek ve tüzel kişilere her yayın için onmilyar lira idarî para cezası verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 392 sıra sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun  Tasarısının 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının "16 ncı maddede yazılı eylemlerde bulunan gerçek kişilere her yayın için onmilyar, tüzel kişilere ise, ellimilyar para cezası verilir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Haluk İpek Harun Tüfekci              Faruk Özak

             Ankara                      Konya                   Trabzon

Hasan Aydın Abdullah Torun     Nusret Bayraktar

            Giresun                       Adana                    İstanbul

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yayın kuruluşlarının olaylara ve yayın ilkelerine karşı daha duyarlı olmaları amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Yasak fiillere uymama

MADDE 23. - 17 nci maddenin birinci fıkrasına aykırı davranan kişilere beşyüzmilyon lira, eylemin tekrarı halinde ise birmilyar lira idarî para cezası verilir.

17 nci maddenin ikinci fıkrasına aykırı davranan kişilere birmilyar lira, tekrarı halinde ikimilyar lira idarî para cezası verilir. Fail, kulübün veya bir taraftar derneğinin mensubu ise suçun tekrarı halinde mensubu bulunduğu kulüp veya dernek hakkında da üçmilyar lira idarî para cezası verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yoktur.

1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 392 sıra sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısının 23 üncü madde başlığının "Yasaklara uymama" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Haluk İpek M. Fehmi Uyanık        Telat Karapınar

             Ankara                Diyarbakır                    Ankara

Asım Aykan Fahri Keskin                                

           Trabzon                 Eskişehir                               

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde başlığının madde içeriği ile uygun hale getirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Spor alanlarının zarara uğraması

MADDE 24. - İşledikleri fiillerle müsabakanın yapıldığı spor alanının zarara uğramasına sebebiyet veren kişilere, altı ay spor müsabakalarını seyirden men cezası ile birmilyar lira, tekrarı halinde bir yıl süreyle spor müsabakalarını seyirden men ve ikimilyar lira idarî para cezası verilir. Fiilin ikiden fazla işlenmesi durumunda altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ve beşmilyar liradan on milyar liraya kadar ağır para cezası verilir.

Spor kulüpleri, müsabakanın yapıldığı spor alanının zarara uğramaması için her türlü önlemi almakla yükümlü olup meydana gelecek gerçek zararlar, zarara sebebiyet veren taraftarların mensubu bulundukları kulüpten tazmin edilir. Ayrıca zarar kadar idarî para cezası da verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

Şiddet olaylarının vuku bulması

MADDE 25. - Kulüplerin müsabaka yaptıkları spor alanlarında şiddet olaylarının vuku bulması nedeniyle bağlı bulundukları federasyon tarafından kulübe verilen cezadan ayrı olarak, ilgili kulübe, o kulübün bir önceki sezon elde ettiği toplam seyirci hâsılatının % 2'si oranında idarî para cezası verilir. Yeni kurulan kulüplere verilecek idarî para cezası bir sonraki sezon tahsil edilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Çeşitli Hükümler

İstisna

MADDE 26. - Bu Kanunda belirlenen fiillerden dolayı futbol branşında spor kulüplerine verilmesi öngörülen cezalarla ilgili olarak; 17.6.1992 tarihli ve 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 25 inci maddesi hükmü uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

Tecil

MADDE 27. - Bu Kanundaki hürriyeti bağlayıcı cezalar tecil edilemez ve paraya çevrilemez. Ancak, mahkemelerce 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde öngörülen tedbirlerin uygulanmasına karar verilebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum:

Cezaların uygulanması

MADDE 28. - Bu Kanuna aykırı eylemlerde bulunanlar hakkında spor güvenlik kurulunun re’sen veya kendisine gelen şikâyet ve ihbarlar üzerine yapacağı inceleme sonucunda mahallin en büyük mülkî idare amiri tarafından ilgili hakkında bu Kanundaki idarî para cezaları veya tedbirlerin uygulanmasına karar verilir.

Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezalarına dair kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. İtiraz zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İdarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.

Bu Kanunun uygulanmasından doğan para cezaları Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde açılacak bir hesaba özel ödenek kaydedilir. Toplanan bu paralar Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından çıkarılacak yönetmelik esaslarına göre % 50'si Engelliler Spor Federasyonu ile engelliler kulüp ve faaliyetlerine, % 50'si ise fair play kurallarına uygun hareket eden amatör spor kulüpleri ile okul sporlarının geliştirilmesine ayrılır.

Bu Kanunda belirtilen yasaklara uymayan kişilerin kimlik bilgileri, müsabakanın veya eylemin yapıldığı mahallin emniyet birimlerince fotoğraflı olarak kaydedilir ve bu kayıtlardaki kişiler takibe alınır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum:

Yargılama usulü

MADDE 29. - Bu Kanun kapsamında konusu suç teşkil eden eylemlerin takibi ve yargılaması 8.6.1936 tarihli ve 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunu hükümlerine göre yapılır.

Bu Kanunda yer alan para cezalarının artırılmasında 765 sayılı Türk Ceza Kanununun ek 2 nci maddesi hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

30 uncu maddeyi okutuyorum:

Yönetmelik

MADDE 30. - Bu Kanun kapsamında yer alan; spor dalının bağlı bulunduğu federasyon, spor kulüpleri, taraftar dernekleri ve müsabaka güvenlik amirlerinin görev, yetki ve sorumlukları ile saha içi ve dışında alınacak güvenlik önlemleri, biletlerin basılması ve satışa sunulması, müsabaka alanlarının düzenlenmesi, spor alanlarına giriş ve çıkışlar ile uygulanacak güvenlik sistemleri, sağlık, emniyet ve itfaiye teşkilâtının alacağı önlemler ve bu Kanunun kapsamına giren diğer konular hakkındaki usul ve esaslar, ilgili kuruluş ve bakanlıkların görüşleri alınarak Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

31 inci maddeyi okutuyorum:

Değiştirilen hükümler

MADDE 31. - 17.6.1992 tarihli ve 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 25 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "beşyüzmilyon" ibaresi "beşyüzmilyar" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içerisinde, spor kulüpleri 5 inci ve 10 uncu maddelerde yazılı yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadırlar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - Yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar, Türkiye 1. Futbol Ligiyle tesis olarak fizikî yapısı uygun olan 2. ve 3. Futbol liglerinde mücadele eden kulüpler dışındaki tüm profesyonel ve amatör spor kulüplerinin müsabakalarıyla ilgili güvenlik önlemleri, federasyon veya ilgili kulüp, kamu kurum ve kuruluşlarınca alınır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

32 nci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 32. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Karaman Milletvekili Sayın Fikret Ünlü; buyurun. (Alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, sporda şiddetin ve bugünkü adıyla seyirci taşkınlıklarının önlenebilmesi için, insanlık tarihi boyunca hep önlemler alınmaya çalışılmıştır.

Bu konudaki ilk önlemler, bundan üçbin yıl önce -hatta, olimpiyatların başlama tarihi olarak da kabul edilir- "Tanrı barışı" adı altında alınmıştı. Eski Yunan'da site devletleri arasında, sürekli savaşlar çıkıyor ve bu savaşlar sırasında da müsabakalar, insanlar arasında yapılan disiplinli disiplinsiz yarışlar hep yarıda kalıyor; o zaman deniliyor ki: "Hiç değilse yarışlar sırasında savaşmayalım; nasıl önlem alalım?"

Bir filozof diyor ki: "Tanrı Barışı adı altında bir koşul getirelim. Olimpia, kutsal bir bölgedir; buraya, yarışlar sırasında eli silahlı giren, Tanrı'ya karşı günahların en büyüğünü işlemiş sayılır ve en ağır cezayla cezalandırılır; buna göz yumanlar da, aynı şekilde cezalandırılır."

Değerli arkadaşlarım, üçbin yıldan beri, dediğim gibi, sporda şiddet hep önlenmeye çalışılmıştır. Tabiî ki, ülkelerin gelişmişlik düzeyiyle de doğru orantılıdır. Avrupa'da, daha çok, Avrupa Sözleşmesi olarak da spor tarihine geçti; sporda şiddetin önlenmesi ve özellikle futbol maçlarında şiddetin önlenmesi için, Strasbourg'da, 25 Eylül 1986'da, Avrupa Sözleşmesi olarak gerçekleştirildi. Bizde de, 1990'da, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu sözleşme yasalaştı. Aslında, buna ilişkin, bizim uymamız gereken yasa, Avrupa Sözleşmesi adı altında, 1990'da yapıldı. Daha sonraları da, tabiî, buna bağlı olarak, Avrupa Konvensiyonunun, sporda şiddetin ve futbol müsabakalarındaki seyirci taşkınlıklarının önlenmesine ilişkin komitenin de, benzer tavsiye kararları oldu; onlara da uymaya çalışıyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımız ve bürokratlar, çok değerli bir çalışma yaptılar, çok da detaylı; fakat, hızlı geçti tabiî ki. Düşünsenize, koca Türkiye Futbol Federasyonunun yasası bile 34 maddeden oluşuyor; ama, şiddeti önleyebilmek için, 33 maddelik bir tasarı hazırladılar. Sizlerin oylarıyla, tabiî ki, artık gerçekleşmiş olacak. Ellerine sağlık diyorum ben değerli arkadaşlarımın. Tabiî, burada, yasaklarla, cezalarla, sporda şiddetin önlenmesi düşünülemez, beklenmez de. Onun için, hepimize, Sayın Bakanımıza, hatta, Sayın Başbakanımıza da, elbirliğiyle, tüm kurumlarda, kuruluşlarımızda, özellikle okullarımızda, beden eğitimi derslerinin de ders saatini artırarak -benim bakanlık dönemimde, bir saat artırabilmek için dilimde tüy bitmişti, onu yapabilmiştik; ama, çok azdır yine de; onu artırarak- ve tüm insanlarımızın spor kültürüyle, spor bilinciyle gelişmesini ve o ortamlar içerisinde yetişmesini sağlayabilmek için hepimize çok büyük görevler düşüyor, başta da, tabiî, spor teşkilatımıza büyük görevler düşüyor; çünkü, eğer, bunu bu şekilde yapabilirsek ancak başarıya ulaşabiliriz ve sporda şiddeti bir ölçüde önleyebiliriz.

Şimdi, bunu söylerken, aklıma, yine bundan ikibinyediyüz-ikibinsekizyüz yıl önce söylenmiş bir söz geldi, onu sizlerle paylaşmak istiyorum. O yıllarda, Solon der ki: "Biz, gençlere, spor müsabakalarını, spor yarışmalarını yalnız kazansınlar diye tavsiye etmiyoruz. Onlar, görünüşte çamdan, meşeden, zeytin veya defne dalından yapılan; ama, özünde tüm insanlığın mutluluğunu taşıyan erdemler uğruna yarışıyorlar. Ben, bu mutlulukta, tüm insanlığın refahını, huzurunu, şan ve şerefini, daha doğrusu, tanrılardan diyebileceğimiz en büyük erdemleri kastediyorum, görüyorum. Biz, onun için, gençleri bu amaca hizmet etmek için spora yönlendiriyoruz."

Değerli arkadaşlarım, bu sözler, demin verdiğim örnekte de olduğu gibi, bundan ikibinyediyüz-ikibinsekizyüz yıl önce söylenmiştir. Daha sonra, tabiî, Büyük Atatürk'ün de benzer, çok güzel özdeyişleri var; "Türk sporunu, Türk gençliğinin millî terbiyesinin anaunsurlarından saymak gerekir" der. "Dünyada, spor hayatı, spor âlemi çok önemlidir" der Büyük Atatürk. Onun için "dünyada bu kadar önemli olan spor hayatı, spor âlemi, bizim için daha da önemlidir; çünkü, neslin gelişmesi ve güzelleşmesi meselesidir" der.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki bu tür önlemler alınacak, ellerine sağlık, onları destekliyoruz, bundan sonra çıkarılacak yasalarda da destekliyoruz; ama, takdir edeceğiniz gibi, işin özü, tüm insanların spor bilincini geliştirmektir, spor kültüründen geçirmektir insanlarımızı; çünkü, orada, o yarışlar sırasında, o müsabakalarda, insanlar, uymak zorunda oldukları disiplinlerle, çok farklı bir eğitimden geçiyorlar. Bir şekilde, bir dağ tırmanışında ya da bir müsabakanın zorlu bir anında, bir sporcunun özverisinin karşılığında, on yıl eğitimden geçmesi gerektiği söylenir, ancak on yıllık bir eğitimden geçerse, bir dağ tırmanışındaki ölüm anında gösterdiği olgunluk ve disipline eşittir. O bakımdan, bütün bunlar, eğitim sürecinden geçirilerek ancak kazanılabilir.

Ben, fazla zamanınızı almayayım değerli arkadaşlarım. Yine, tekrar kutluyorum, başarılar diliyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünlü.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

32 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

33 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 33.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; spor camiamız ve milletimiz için hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Sayın Bakanın sizlere bir teşekkür konuşması olacaktır.

Sayın Bakanım, buyurun. (Alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; tüm milletvekili arkadaşlarımıza, İktidar Grubuna mensup, Anamuhalefet Grubuna mensup tüm arkadaşlarımıza, gerçekten, teşekkür ediyorum.

Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu yasa tasarısıyla, kamuoyuna ve spor camiasına çok güçlü bir mesaj vermiştir. O mesaj bana göre şudur: Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak spora sahip çıkıyoruz, sporun güzelliğine sahip çıkıyoruz; ama, sporu çirkinleştirmeye karşıyız; bu mesajı vermiştir. Bu mesajın spor camiası tarafından alınacağını ve bundan sonra hepimizi üzen o görüntülere tanık olmayacağımızı temenni ediyorum.

Biraz önce Sayın Ünlü'nün de ifade ettiği gibi, birtakım olumsuzlukları sadece cezaî önlemlerle önlememiz mümkün değildir. Mutlaka, olayın eğitim boyutu vardır. Gerçekten, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle Millî Eğitim Bakanlığının birlikte yapabilecekleri çok olumlu şeyler olduğuna ve olacağına inanıyorum. Bu konuda Millî Eğitim Bakanlığıyla birlikte, özellikle gençlerimizi birer sporcu olarak yetiştirirken, sporculuğun ahlakî boyutunu da bunun üzerine eklemek suretiyle, bu ülke, dünya çapında sporcular yetiştirmiştir, bundan sonra daha fazlasını yetiştirecektir.

Kıymetli vakitlerinizi almayacağım; hepinize yeniden teşekkür ediyorum. Tabiî ki, İktidar Grubu, hükümetinin tasarısına sahip çıkacaktı; ama, Anamuhalefet Partisi Grubu, gerçekten, bugün örnek bir davranışla, anlamlı bir davranışla bu tasarıya destek vermiştir. Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, Grup Başkanvekili arkadaşımıza ve milletvekili arkadaşlarımıza hassaten teşekkür ediyorum.

Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 3 Mart 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.29