BIM 2 0 2004-03-11T14:56:00Z 2004-03-11T14:56:00Z 91 56211 320406 TBMM 2670 640 393481 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 42       YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

58 inci Birleşim

26 Şubat 2004 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu'nun, Kastamonu İlinin kalkınmasında üniversite kurulmasının önemi ile ilin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Millî Eğitim eski Bakanlarından Hasan Âli Yücel'in 43 üncü ve eğitimci Rauf İnan'ın 8 inci ölüm yıldönümlerine ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Nevşehir Milletvekili Osman Seyfi'nin, Nevşehir İlinin tarımsal potansiyeliyle, bu konuda yapılması gereken çalışmalara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

 

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Cidde Ekonomik Forumuna katılmak üzere Suudî Arabistan'a yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/484)

2. - Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın görüşmelerde bulunmak üzere Bulgaristan'a yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/485)

3. - Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un Dakka'da düzenlenen "Küresel Ekonomi ve Çok Yanlılığın Zorlukları" konulu konferansa katılmak üzere Bangladeş'e yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/485)

4. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşmelerde bulunmak üzere Kore Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/487)

5. - Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın görüşmelerde bulunmak üzere Romanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/488)

6. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşmelerde bulunmak üzere Amerika Birleşik Devletlerine yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/489)

V. - ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. - Genel Kurulun çalışma saatlerine ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi

2. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349)

 

VII. - AÇIKLAMA VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri Grubuna atfetmesi nedeniyle konuşması

2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, şahsıyla ilgili ileri sürmüş olduğu görüşler nedeniyle açıklaması

3. - İstanbul Milletvekili Ünal Kacır'ın, Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral'in şahsına sataşması nedeniyle açıklaması

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Irak'taki durumla ilgili televizyon yayınlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/1782)

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, dünyada ve ülkemizde yaşanan değişimler karşısında kültür alanında karşılaşılacak risklere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/1863)

3. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, sosyoekonomik değişim ve küreselleşme sürecinde kültür alanındaki proje ve politikalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/1864)

4. - İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'nun, koruyucu aile uygulamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güldal Akşit'in cevabı (7/1900)

5. - İstanbul Milletvekili Erdal Karademir'in, İzmir'de ortaya çıkan trişinellozis hastalığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1906)

 


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak yedi oturum yaptı.

Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan, ilaçta fiyatlandırma ve kâr marjı konusunda yapılacak yeni düzenlemelerin ulusal ilaç sanayiine ve Türk eczacılığına etkilerine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere,

Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, Tekel Bilecik İçki Fabrikası özelleştirilmesinin yarattığı sorunlara,

Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan, Zonguldak'ın ekonomik, sosyal, güncel sorunları ve Türkiye Taşkömürü Kurumu ile Ereğli Demir-Çelik Fabrikaları faaliyetlerinin il ekonomisine katkılarına,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Belçika Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyaretine ilişkin Başkanlık tezkeresi;

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, TBMM Başkanvekilliğinden,

Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun'un, (9/5, 6) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden,

Çekildiklerine ilişkin önergeleri;

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte Azerbaycan ve İran'a,

Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, İngiltere'ye,

Yaptıkları resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri, kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523) (S. Sayısı: 152),

3 üncü sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305),

Görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden, ertelendi.

4 üncü sırasında bulunan, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/731) (S. Sayısı: 349) görüşmelerine devam olunarak, 22 nci maddesine kadar kabul edildi; 22 nci madde üzerinde bir süre görüşüldü.

26 Şubat 2004 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 24.00'te son verildi.

Sadık Yakut

Başkanvekili

Mehmet Daniş Yaşar Tüzün           Enver Yılmaz

        Çanakkale                      Bilecik                        Ordu

Kâtip Üye Kâtip Üye                Kâtip Üye

No. : 91

II. - GELEN KÂĞITLAR

26 Şubat 2004 Perşembe

 

Tasarılar

1. - Türk Ticaret Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/761) (Adalet ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.2.2004)

2. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Sağlık Bakanlığı ile Kosova Geçici Öz Yönetim Kurumları (Sağlık Bakanlığı) Adına Görev Yapan Birleşmiş Milletler Kosova Geçici Yönetimi Arasında Sağlık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/762) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.2.2004)

3. - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Önündeki Yargılama Sürecine Katılan Kişilere İlişkin Avrupa Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/763) (Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.2.2004)

Teklifler

1. - Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Yalova İlinde Taşköprü Adında Yeni Bir İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifi (2/254) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2004)

2. - Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın İtibarlarının İadesi Hakkında Kanun Teklifi (2/255) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2004)

3. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/256) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2004)

4. - Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar ve 53 Milletvekilinin; Denizciler, Gözcüler, Karaağaç ve Payas Adlarıyla  Dört İlçe, İskenderun Adı ile Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/257) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.2.2004)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

26 Şubat 2004 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Kastamonu İlinin kalkınmasında üniversite kurulmasının önemi ve ilin problemleri hakkında söz isteyen, Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Sıvacıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu'nun, Kastamonu İlinin kalkınmasında üniversite kurulmasının önemi ile ilin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu kısa süre içerisinde, mümkün olduğunca, Kastamonu'nun problemlerini anlatmaya çalışacağım.

Kastamonu İlinin kalkınmasında üniversite kurulmasının önemi ve ilin problemleri konusunda gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir toplumun gelişmişliği veya geri kalmışlığı ile o toplumun eğitim sistemi arasında bir ilişkinin bulunduğu, tüm dünyaca kabul edilen bir gerçektir. Ülkeler, sağlıklı bir eğitim sistemi ve okullaşmanın artışıyla kalkınabilirler. Nitelikli ve çağın gereklerine uygun eğitim, kalkınmanın temeli ve lokomotifidir. Asıl olan, insanların kapasite ve yetenekleri doğrultusunda, her yerde ve her düzeyde, devlet tarafından, kişilere eğitim imkânı sağlanmasıdır. Eğitimde, ülkenin doğal ve ekonomik kaynaklarının geliştirilerek insanların hizmetine sunulması esastır. Bu bağlamda, ülkemizin gelişmişliğine ve eğitimine katkıda bulunmak için, Kastamonu'da bir üniversite kurulmasında büyük yarar bulunmaktadır. Kastamonu'nun stratejik önemi, bölgenin ihtiyaçları gözönünde bulundurulduğunda, adı geçen ilde üniversite kurulması ihtiyacı açıkça görülmektedir. İlin şu andaki durumu gözönünde bulundurulduğunda, okulöncesi eğitimden üniversiteye kadar tüm eğitim metotlarıyla, beşerî kaynakların, yetişkinlik düzeylerinin hızla yükseltilmesi gerekmektedir.

Kastamonu, cumhuriyetten önce Üsküdar'a kadar uzanan önemli bir sancaktı. O dönemde, bugünkü fakültelere eşit olan 35 adet medreseyi sadece il merkezi barındırmakta idi. Bu haliyle de önemli bir ilim ve kültür merkeziydi.

İlimizde bir üniversite kurulma zamanı çoktan gelmiştir. Kastamonu, bir üniversite kurulması için gerek altyapı gerekse öğrenci sayısı itibariyle bu potansiyele sahiptir. Halihazırda Kastamonu'da üç fakülte, iki yüksekokul, bir meslek yüksekokulu, bir de polis meslek yüksekokulu bulunmaktadır. Bunlar, Gazi Üniversitesine bağlı olarak eğitim ve öğretimini sürdüren Eğitim Fakültesi, Orman Fakültesi, Fen ve Edebiyat Fakültesi, Beden Eğitimi Yüksekokulu, Sağlık Hizmetleri Yüksekokulu; Ankara Üniversitesine bağlı olarak eğitim ve öğretimini sürdüren Meslek Yüksekokuludur. Bu eğitim kurumlarında 152 öğretim elemanı ile 6 700 öğrenci bulunmaktadır.

İlimize üniversite kurulması halinde, komşu iller bu imkândan büyük oranda yararlanacaklardır; Karabük, Bartın, Sinop, Çankırı ve diğer büyük ilçeler olmak üzere.

Nüfusunun büyük çoğunluğunu İstanbul ve Ankara gibi illere göç veren Kastamonu'da üniversite kurulması, bu göçlerin azalmasına katkı sağlayacak; üniversite, ilimizin eğitim ve kültür seviyesi ve istihdamını artıracak, ekonomik canlanmanın da itici gücü olacaktır.

13 000 kilometrekare yüzölçüme sahip olan Kastamonu, yüzölçümü bakımından iller arasında 17 nci sırayı almakta, kilometrekareye de 28 kişi düşmektedir. Karadenizde 170 kilometre sahil şeridi vardır. 1990 yılı genel nüfus sayısında 423 000 olan nüfus, 2000 yılı genel nüfus sayımına göre 375 000'e gerilemiştir. Nüfusu en az artan iller arasında Tunceli, Ardahan, Sinop ve Kilis'ten sonra 5 inci sırayı almaktadır. Gelir kaynakları sadece orman ve tarıma dayalı olan ilimizden, her geçen gün büyük şehirlere göç artmaktadır.

1 071 köyü, 2 558 yerleşim yeriyle, Sivas'tan sonra Türkiye'de 2 nci sırada yer almaktadır.

Özellikle Osmanlı döneminde el sanatlarıyla ünlenen Kastamonu, daha sonraki yıllarda geri kalmışlık çemberini bir türlü kıramayarak, küçüle küçüle bugünkü halini almıştır.

Evliyalar şehri olarak bilinen, İstiklal Savaşında hayatî rol oynamış olan Kastamonu, hiç de işgale uğramadığı halde, taa İnebolu'dan Ankara'ya kadar cephane taşımış, vatanın kurtulması için tüm çabayı sarf etmiş, Çanakkale Savaşında en fazla şehit veren ilimiz olmuştur.

İstiklal Savaşı yazarı Mehmet Âkif Ersoy'un İstiklal Savaşı sırasında Nasrullah Camiinde verdiği vaazlarla, Kastamonu, Kurtuluş Savaşı kıvılcımının çakılmasında öncü olmuştur.

Bunca tarihî geçmişine, doğal zenginliklerine ve hiçbir dönemde merkezî idareye karşı problemlere neden olmamasına rağmen, ilimiz, sürekli kan kaybetmektedir. Bunun nedenleri de, yollarının ve suyunun yetersiz olması, sağlık hizmetlerinin yeterince verilememesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sıvacıoğlu, konuşmanızı toparlar mısınız.

Buyurun.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Kastamonu'nun bu çıkmazdan kurtulabilmesi için, başta ulaşım olmak üzere, özellikle, projesi onaylanan Ilgaz tünelinin açılması suretiyle, İstiklal Savaşındaki hizmetlerinden dolayı, bu yolun adının "istiklal yolu" olarak değerlendirilmesi ve isimlendirilmesi, Kastamonu halkını mutlu kılacaktır.

Şu anda su problemi olan şehir merkezine ileride su sağlayacak ve 11 000 hektar araziyi sulayacak olan Kırık barajının bir an evvel yapımına başlanması, Kastamonu halkının en büyük dileğidir.

Yüzde 98 fizikî gerçekleşmesi tamamlanan organize sanayi bölgesi ile uzun zamandan beri yapımı devam eden İnebolu limanının bitirilmesinin, ticaret borsası kurulmasında yardımcı olunarak Taşköprü sarmısağının, Tosya pirincinin değerlendirilmesinin, ilimiz ekonomisine katkısı bakımından büyük yararları olacaktır.

Tarihî ve doğal güzellikleriyle turizm cenneti olan Kastamonu'nun bu potansiyeli de değerlendirilerek, hem ilin kalkınması sağlanmış olacak hem de ülke ekonomisine büyük katkısı olacaktır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, muhtelif görüşmelerimde "siz Kastamonu'yu gördünüz mü" dediğimde, aşağı yukarı 100'e yakın milletvekili arkadaşımın Kastamonu'yu görmediğini tespit ettim. Hemen, buradan otobüse bindiğiniz takdirde, üç saatte Ilgaz Dağlarındasınız, orada güzel konaklama yerlerimiz var. Şu anda da otobüs firmaları arasında rekabet var -bitti mi bilemiyorum ama- 5 000 000 liraya Ilgaz Dağlarına ulaşabiliyorsunuz. Hepiniz Ilgaz Dağlarında misafirimsiniz; davet ediyorum.

Yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sıvacıoğlu.

Gündemdışı ikinci söz, Hasan Âli Yücel'in 43 üncü, eğitimci Rauf İnan'ın ise 8 inci ölüm yıldönümleri nedeniyle söz isteyen Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'ya aittir.

Buyurun Sayın Gazalcı. (CHP sıralarından alkışlar)

2. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Millî Eğitim eski Bakanlarından Hasan Âli Yücel'in 43 üncü ve eğitimci Rauf İnan'ın 8 inci ölüm yıldönümlerine ilişkin gündemdışı konuşması

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim eski Bakanlarından Hasan Âli Yücel'i 26 Şubat 1961'de; yine, eğitimci Mehmet Rauf İnan'ı 29 Şubat 1996'da yitirmiştik. Bu iki değerli eğitimciyi anmak için gündemdışı söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlarım.

Hasan Âli Yücel, 1897'de İstanbul'da, Rauf İnan ise, 1905 yılında Bingöl'de doğdu. Savaş, acı, direniş ve kurtuluş içinde büyüyüp okuyan, sürekli kendini yetiştiren bu iki insan, önce ayrı ayrı, sonra birlikte ülkemize ve insanlığa sayısız hizmetler verdi. Hasan Âli Yücel, İzmir Öğretmen Okulunda, Rauf İnan ise Kayseri-Zincidere Öksüz Yurdunda ilk öğretmenliğine başladı.

Rauf İnan, 1928 yılında, pedagoji konusunda üç yıllığına Viyana'ya, 1930'da da Hasan Âli Yücel Paris'e gönderildi.

Hasan Âli Yücel, müfettişlik, Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü yaptıktan sonra, 1935'te İzmir Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi.

Rauf İnan ise, yine, müfettişlik, 1937'de Manisa'da Millî Eğitim Müdürlüğü yaptı. Burada çalışırken, Horoz Köyünde ilk eğitmen kurslarından birisini açtı ve yürüttü. Daha sonra da öğretmen federasyonlarının önerisi üzerine, 1960'da, Kurucu Meclis üyesi olarak Meclise geldi.

Hasan Âli Yücel'in 1938 yılında başladığı yedi yıl yedi ay yedi gün sürecek başarılı Millî Eğitim Bakanlığı sırasında, Rauf İnan, önce, 1938-1945 arasında Eskişehir-Çifteler'de, daha sonra da 1945-1947 yılları arasında Hasanoğlan'da köy enstitüsü müdürlüğü yaptı.

Hasan Âli Yücel, Tonguç, Rauf İnan ve arkadaşları, eğitim yoluyla toplumu geliştirmek, bilinçli üretici insan yetiştirmek için gece gündüz çalıştılar. Yurt dışına, bilgisini, görgüsünü artırmak için yurtsever, laik insanları gönderdiler. İkinci Dünya Savaşının koşulları içerisinde, faşizmden kaçıp gelen aydınları ülkeye aldılar.

Rauf İnan, 2 ciltte topladığı "Bir Ömrün Öyküsü" adlı kitabında o günleri şöyle anlatır: "Türkiye Cumhuriyetinin bir eğitim ve ekin devleti olma niteliği kazandığı o yılların atılımında, öğrenenler, anlayan başlar ve duyan yürekler, inanıyorum ki, şu kanıya varacaklardır: Halkevlerini, köy enstitülerini, öğretmen örgütlerini, tümüyle köy eğitimini, halk eğitimini yok edenler, yalnız Türk Ulusuna değil, insanlığa, özellikle gelişmekte olan ülkelere kötülük etmişlerdir, çok şeyler yitirtmişlerdir."

Rauf İnan, aynı kitapta "eğitim, gözleri iyi görmeye, kulakları iyi işitmeye, elleri iyi iş yapmaya, beyinleri iyi düşünmeye, ağızları iyi konuşmaya, yürekleri iyi duymaya, insanı iyi davranmaya alıştırmaktır, ona bu alışkanlıkları kazandırmaktır" diyordu. Onlar, hep bunun için uğraştı.

Ne yazık ki, 1946 yılında, Hasan Âli Yücel Millî Eğitim Bakanlığından, kısa bir süre sonra da Rauf İnan köy enstitüsü müdürlüğünden alındı. Rauf İnan, oradan oraya sürüldü, Hasan Âli Yücel'e de olmadık acılar çektirildi; ama, bu iki seçkin insan, küsmedi, yılmadı, insanlığa ve ülkesine hizmet etmeye devam etti. İkisi de UNESCO'da görev aldı, başarılı çalışmalar yaptı.

Rauf İnan'ın 30'a yakın, Hasan Âli Yücel'in birbirinden değerli 60'a yakın yayımlanmış kitabı vardır. Rauf İnan, ölmeden bir yıl önce, bakanlığı döneminde eğitim ve kültür için büyük çağ açan Hasan Âli Yücel için yazdığı kitabın adını "Atatürkçü Destansal Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel" koymuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Rauf İnan, yine, aynı kitapta, Hasan Âli Yücel'i "millî eğitim tarihimizde ve dünya eğitim tarihinde yer alacak, durmayan adam" olarak nitelemiş, yaptığı hizmetleri özellikle yeni kuşak öğretmenlere tanıtmak için, eğitim fakültelerini göreve çağırmıştı. Onun adının, yüzyıllar boyunca, yazılarında, yapıtlarında, bakanlığındaki eşsiz, büyük başarılarında ve eğitim tarihinde yaşayacağını söylemişti.

Ne acı ki, Hasan Âli Yücel'in ve Rauf İnan'ın uyguladığı, özlediği eğitim, kültür düzeyi, bugün Türkiye'de yok. Özellikle, eğitim paralı hale getirilmiş, eğitimde fırsat eşitliği yok edilmiş durumdadır.

Hasan Âli Yücel, Rauf İnan ve arkadaşlarının öğretim birliği içerisinde verdikleri laik, üretici eğitimden, fırsat eşitliğinden bugün çok uzaklaşıldı; ama, ileriye dönük umudumuz hiç sönmedi ve sönmeyecek. Onların düşünceleri, günümüz koşullarına uyarlanarak, er geç, bu ülkede geçerli olacaktır.

Sözlerimi, 1944 yılında Hasan Âli Yücel'in Köy Enstitüsü Dergisinde yayımladığı birkaç satırla bitirmek istiyorum. "Ne için yaşadığımızı bilmek, ne aldanmak, ne aldatmak; gözü pek, yüreği yumuşak olmak; doğruyu kuşun ötüşü gibi söylemek."

Ülkesine, insanlığa sayısız hizmetlerde bulunan ve kalıcı yapıtlar bırakan Hasan Âli Yücel'i ölümünün 43 üncü, yine büyük eğitimci Rauf İnan'ı ölümünün 8 inci yılında saygıyla anıyorum.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Gündemdışı üçüncü söz, Nevşehir İlinin tarım sorunları hakkında söz isteyen, Nevşehir Milletvekili Osman Seyfi'ye aittir.

Buyurun Sayın Seyfi.(AK Parti sıralarından alkışlar)

3. - Nevşehir Milletvekili Osman Seyfi'nin, Nevşehir İlinin tarımsal potansiyeliyle, bu konuda yapılması gereken çalışmalara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

OSMAN SEYFİ (Nevşehir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Nevşehir İlinin tarım sorunları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Nevşehir, ekonomisi tarıma dayalı bir ilimizdir. 550 000 hektar tarım arazisinden 350 000 hektarı ekilebilir arazidir. Bunun da ancak 50 000 hektarında sulu tarım yapılabilmektedir. Devlet tarafından yapılan gölet, baraj, kanal, pompaj vesaire gibi tesislerle yapılan sulama, ancak 8 000 - 10 000 hektar civarındadır. Geriye kalan 40 000 hektarlık alanı ise, vatandaşlar, kendileri tarafından açılan kuyulardan su motorları veyahut elektrik motorlarıyla sulamaktadırlar.

Tarım yapılan alanların 25 000 hektarında patates, 22 000 hektarında bağcılık, 250 000 hektarında tahıl, 6 000 hektarında da şekerpancarı üretilmektedir. Ben, burada, zaman darlığı sebebiyle, sadece patates üreticilerinin bazı durumlarından -sorunları demiyorum- söz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de üretilen 5 500 000 ton patatesin yarısını Nevşehir ve Niğde İllerimiz üretmektedir; yani, Nevşehir'de üretilen patates 1 000 000 ile 1 200 000 ton arasında değişmektedir. Ortalama 4 500 çiftçi ailesi Nevşehir'de patates ekimiyle uğraşmakta, geçimini bu yoldan temin etmekte ve bunların ikinci bir gelir kaynakları da bulunmamaktadır. Bugün itibariyle, patates üreticisinin durumu gerçekten perişan bir haldedir.

Biraz önce bahsettiğim gibi, patates üreticisi, sulamasuyunu yeraltından temin etmektedir. Su seviyeleri aşağıya inmiş olduğundan, bazı yerlerde 30-40 metreden çekilen su, Nevşehir'de patates üreticileri tarafından 150 ilâ 250 metre derinlikten çekilmekte, bu da yakıt masraflarının artışına sebep olmaktadır. Yılda ortalama 8 defa sulanan patatesi, 2003 yılında havaların kurak geçmesi ve aynı zamanda sıcak olması sebebiyle, üretici, 14-15 defa sulamak zorunda kalmıştır.

2002 yılında elektriğin kilovat/saati 96 000 lira iken 2003 yılında elektriğin kilovat/saati 141 500 Türk Lirasına çıktığından, üreticinin elektrik maliyetindeki artış yüzde 200'e yaklaşmıştır. Bu ve buna benzer diğer girdilerdeki artış sebebiyle 2003 yılında ürünün maliyet fiyatı 180 000 liraya çıkmıştır. Şu anda patates 110 000 ilâ 120 000 liraya satılmaktadır; bu fiyata dahi alıcı bulamamaktadır. Şu anda, Nevşehir'de depolarda bekleyen 600 000 tona yakın patates vardır; fakat, biraz önce söylediğim gibi, satış, maalesef yoktur.

Bu çiftçilerin, tarımsal sulamadan dolayı, TEDAŞ'a 76 trilyon lira borçları bulunmaktadır. Gerçi, TEDAŞ bu borcu taksitlendirmiş, 3 taksite bağlamıştır; fakat, faizle taksite bağladığı için, çiftçi bunu ödeyemeyecek durumdadır. Burada şu konunun da üzerinde durmak istiyorum: Şu anda kredi faizleri bankalarda yüzde 2'den aşağıya çekilmişken, TEDAŞ'ın, elektrik borcundan dolayı üreticiyi yüzde 4'le taksite bağlamış olmasını hakkaniyetle bağdaştıramıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, durum bu haldeyken, Tarım Bakanlığımız Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğünün, 21.1.2004 tarihinde, 81 il tarım müdürlüğüne gönderdiği bir genelgeyle, Nevşehir ve Niğde İllerinde üretilen tohumlukların kullanılmaması tamim edilmiştir. Bu, tarım il müdürlüklerince yanlış anlaşılmış, hallere bildirilmiştir. Hallerde de şu anda Nevşehir ve Niğde'de üretilen patatesler hakkında bir şüphe uyanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Seyfi.

OSMAN SEYFİ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu tamimde, olay, hastalık, gereği gibi araştırılmamıştır. Kendileriyle bizzat konuştuğumuzda,  1 000 dekarlık bir alandan bahsetmektedirler; fakat, söyledikleri, tamimde bahsedilen alan 20 000 dekarlık, 30 000 dekarlık bir alandır. Bundan dolayı, olayken, münferit bir olayken, sanki genelmiş gibi yaygınlaştırılmıştır. Bundan dolayı, bu tamimin bir an önce düzeltilmesini Sayın Bakanımızdan beklemekteyiz.

Ayrıca, eğer Ziraî Karantina Kanunu hükümleri uygulanacaksa, onun tazminatla ilgili hükümlerinin de faaliyete geçirilmesini dilemekteyiz.

Sayın Bakanımızdan, bir an önce, patates tüketen kurumlarla diyaloğa geçilerek, patates tüketiminin artırılması ve onlara pazarlanması yönünde bize yardımcı olmasını, üreticilere yardımcı olmasını diliyoruz. Ayrıca, her yıl patatese ton başına ihracat primi olarak ödenen 19 ilâ 20 dolarlık primin de bir an önce çıkarılarak yürürlüğe konulmasını diliyoruz.

Bu duygular ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bu imkânı verdiği için de Sayın Başkanımıza teşekkür ediyorum; sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seyfi.

Gündemdışı konuşmaya, Hükümet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Güçlü. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Nevşehir Milletvekilimiz Sayın Osman Seyfi'nin, Nevşehir İlinin tarım sorunlarıyla ilgili yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap vermek için söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilimiz, bölgesi için, şehri için çok önem arz eden üründen bahsettiler. Bu ürün, dünyada beslenme ihtiyacı bakımından da gerçekten çok önemli bir konumdadır, tahıllardan sonra en fazla kullanılan bitkidir; ucuzluğu, birim alandan fazla verim alınması, besin değerinin yüksek oluşu, sindirim kolaylığı, kullanım alanının geniş olması ve her çeşit iklimde yetişmesi gibi nedenlerle, hemen hemen bütün dünya ülkeleri tarafından üretilmekte ve tüketilmektedir.

Ülkemizde de geniş bir alanda üretim yapılmakta. Tohumluk patatesin en iyi yetiştiği yerler Kars, Erzurum, Uludağ, Bolu yaylalarıdır. Patates üretiminde önde gelen illerimiz ise, başta Nevşehir olmak üzere, Niğde, Çorum, Erzurum, Trabzon, Kayseri, Sivas, Konya, Kütahya, Adapazarı ve Afyon'dur.

Türkiye'nin yıllık üretimi 5 000 000 tonun üzerindedir. Elde ettiği verim ise dünya ortalamasının çok üzerinde bir seviyeye çıkmıştır. Dünyada ortalama dekar başına 1,6 ton verim elde edilirken, Türkiye'de 2,6'dır, Nevşehir'de bu rakam 4 tona kadar yükselmiştir.

Sayın milletvekilimizin ifade ettiği konu, elde kalan, şu anda stoklarda bulunan ve 500 000 tonun üzerinde olan patates miktarının bir biçimde tüketilmesi ve bunun için gerek yurtiçi gerekse yurtdışı piyasalarda bir imkânın aranması, bulunması yönündedir.

İkinci önemli konu ise, patates üreticilerinin kullandığı elektriğin fiyatlarının ve maliyetinin çok yüksek bir seviyede olduğu, büyük bir borç birikiminin söz konusu olduğu ve dolayısıyla, bununla ilgili bir tedbirin alınmasıdır.

Gerçekten de, yeraltı su seviyelerinde meydana gelen büyük düşme ve patates üretiminin duyduğu sulama ihtiyacının çokluğu, elektrikle çıkarılan suların maliyetini çok artırmıştır ve bugün, bu bölgede büyük miktarlarda elektrik borcu birikimiyle karşı karşıyayız. TEDAŞ'ın bu konuda aldığı tedbirler konuya tam bir çözüm getirememiş ve aylık faiz oranlarının yüzde 4 seviyesinde olması, milletvekilimizin ifade ettiği gibi, bize yansıyan şikâyetlerden de, oldukça yüksek bulunmaktadır; biz de, bu konuyla ilgili olarak Enerji Bakanlığımızla ve ilgili genel müdürlükle görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Sanıyorum TEDAŞ bu konuda yeni bir öneri hazırlamaktadır, hem ödeme planı konusunda tüketicilerin taleplerini dikkate alacağını hem de bu konuda, iyileştirme konusunda arayış içerisinde olduğunu ifade ediyorum.

Ben, burada, özellikle patates üretiminin yoğunlaştığı Niğde ve Nevşehir'le ilgili olarak söyleyeceğim hususları birkaç noktada toplamak istiyorum; o da şu: Ülkemizde bu dönemde sadece patates değil, bunun yanında geçen hafta konuştuğumuz elma, bunun dışında domates ve yumurta üreticileri de benzer bir sorunla karşı karşıyadır. Bu ürünlerin üretiminde meydana gelen artış, pazarlamada aynı oranda bir gelişmeyi beraberinde sağlayamadığımız için, bir soruna dönüşmüştür ve dolayısıyla, bu ürünlerin bir bütün olarak değerlendirilmesi söz konusudur.

Bununla ilgili olarak yaptığımız çalışmaları ve değerlendirmeleri sizlerle paylaşmak ve bu konuda, kendi bölgesinde bu ürünler yoğun olarak üretilen milletvekillerimizin de desteğini almak düşüncesiyle, bunları size aktarmak istiyorum:

Bugün için, ülkede, yaklaşık 500 000 ton patates ve bundan biraz daha fazla, 700 000 tona yakın bir elma stokunun olduğunu biliyoruz. Buna ilaveten, domates ve yumurtada da benzer bir sorun vardır. İlk iki ürün, yani, patates ve elmayla ilgili olarak, ülkemizde kamu kurumları içerisinde, bakanlıklarımız içerisinde, özellikle Millî Savunma, Millî Eğitim ve Adalet Bakanlıklarımızın bu konularda büyük tüketim potansiyeli vardır, bunlarla temas kurduk ve bu ürünlerin, ek bir maliyet getirmeden tüketilmesi konusunda bir artışın nasıl sağlanabileceğini araştırıyoruz.

İkincisi, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun illere gönderdiği yardımlarla ilgili olarak, daha ziyade doğrudan yardıma muhtaç insanlara aktarılan aynî yardımlara bu ürünlerin dahil edilmesini gündeme getirdik.

Ekmek üretiminde belli oranda patates ununun kullanılması konusunu, şu anda, büyükşehir belediyeleri ve Fırıncılar Federasyonu başta olmak üzere, ilgili kurumlarla görüşüyoruz. İlaveten, elma suyu ve özünü çıkaran, işleten tesislerin, daha düşük fiyatlarla bunları alıp işlemesi ve pazarlayabilmesi için DEFİF kaynaklarından bir imkânın bu işletmelere sağlanabilmesi, üzerinde durduğumuz bir başka husus.

Bunun dışında -yine Sayın Milletvekilimizin belirttiği konudur ve hepinizin de dikkatine sunuyorum- patates ve elmada ihracat desteği verilmesi konusunda Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulunun kararı gerekmektedir. Bununla ilgili olarak, sadece patates için değil, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın, aralık ayında patates için, şubat ayında elma için, yine aralık ayında domates ve yumurta için, benzer bir kararı, ihracat fon desteği verilmesi konusunda bir teklifi olmuştur. Bununla ilgili görüşmeleri de kısa sürede sonuçlandırmaya çalışacağız ve dolayısıyla, az da olsa, ihracatla ilgili bir imkânın artırılması da şarttır.

Tabiî, en temel sorun şudur: Türkiye'de, bazı ürünlerin üretimini artırmakta, teknik ve coğrafî özellik bakımından fazla bir mahzur ve engel yoktur; ancak, pazarlama konusunda, maalesef, büyük bir problemle karşı karşıyayız. Bunu aşmak için de, ilave teşviklere ihtiyaç vardır. Ben, bu ürünlerin yoğun olarak üretildiği illerimizin milletvekili olan arkadaşlarımıza da, bu hususta bizlere yardımcı olmalarını, gerekli, konuyla ilgili kurumlar arasında işbirliğine katkı sağlamalarını temenni ediyorum.

Burada, esas konunun, Nevşehir açısından ifade ettiği önemi belirtmek için, Sayın Milletvekilimize dönerek şunu söylemek istiyorum: Nevşehir'de, dekar başına verim 4 tona kadar çıkmıştır; bu, dünyada çok yüksek seviyeye ulaşan bir verimliliktir; ama, bu verimliliğe rağmen, çok sulama ihtiyacının duyulması, yılda 8 defa sulama ihtiyacının duyulması ve kurak zaman dilimlerinde bunun 12-15'e kadar çıkmış olması ve suyun da elektrik enerjisiyle çok derin kuyulardan çekilecek olması, bu üretimi ekonomik olmaktan çıkarmaktadır. Dolayısıyla, biz, bu vesileyle, bölge milletvekilleri olarak ve konuyla ilgili tarım örgütleriyle münavebeye geçmek zorundayız. Bu, hem Türkiye'de patates üretiminin daha kontrollü bir şekilde yapılmasını hem de Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu başka ürünlerin o bölgede üretilmesini mümkün kılacaktır. Elbette, üreticimiz açısından burada bir gelir kaybı söz konusu olacaktır. Bu gelir kaybını telafi edici bir sistemi eğer geliştirebilirsek, bu, bölgenin topraklarının hem daha iyi, verimli kullanılmasını hem de daha uzun süreli kullanılmasını sağlayacaktır.

Yine, sayın milletvekilimizin bahsettiği hastalıkla ilgili konuda, elde edilen bilgiler genel olarak doğru; ancak, toplam 1 316 dekarlık bir alanda gözlem ve denetimde bulunmak zorundayız. Bu alan çok büyük bir alan değildir. Bu alanla ilgili olarak da, burada üretimi sınırlamanın, bir müddet zorunlu olarak başka ürünlerin üretilmesinin -yani, burada yağlı tohumların, yem bitkilerinin ekilmesi, meyvecilik yapılması- ve buna karşılık, gelir kaybını telafi edici bir ödemeyi buradaki üreticilerimize yaparak, onların da gönüllü olarak bu faaliyete destek vermesinin ve sorunlu alanların yayılmasının önüne geçmemiz gerektiğine inanıyorum.

Bu patates mevzuuyla ve -Nevşehir bölgemizin bu temel sorunuyla- aslında elma, domates ve yumurtayla ilgili konularda da yapılması gereken çalışmalar için genel bir çerçeve çizmeye çalıştım. Tekrar, milletvekili arkadaşlarımızın bu hususta desteğini talep ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Divan Üyesinin sunuşları oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 6 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Cidde Ekonomik Forumuna katılmak üzere Suudî Arabistan'a yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/484)

25.2.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cidde Ekonomik Forumuna katılmak üzere bir heyetle birlikte 17-19 Ocak 2004 tarihlerinde Suudî Arabistan'a yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararı sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre, gereğini arz ederim.

        Recep Tayyip Erdoğan

                 Başbakan

Liste:

Ömer Çelik                                (Adana)

Asım Kulak                                (Bartın)

Egemen Bağış                                (İstanbul)

Cengiz Kaptanoğlu                                (İstanbul)

Şaban Dişli                                (Sakarya)

BAŞKAN - Kabul edenler...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Arayacağım...

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Sayın milletvekilleri, birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati :14.40

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.58

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler ve Önergeler (Devam)

1. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Cidde Ekonomik Forumuna katılmak üzere Suudî Arabistan'a yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/484)(Devam)

BAŞKAN - Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş tezkeresinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, tezkereyi tekrar oya sunup karar yetersayısı arayacağım.

Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, tezkere kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. - Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın görüşmelerde bulunmak üzere Bulgaristan'a yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/485)

25.2.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, görüşmelerde bulunmak üzere 14-15 Ocak 2004 tarihlerinde Bulgaristan'a yaptığı resmî ziyarete, Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere'nin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

        Recep Tayyip Erdoğan

                 Başbakan

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3. - Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un Dakka'da düzenlenen "Küresel Ekonomi ve Çok Yanlılığın Zorlukları" konulu konferansa katılmak üzere Bangladeş'e yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/485)

25.2.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un, 17-18 Ocak 2004 tarihlerinde Dakka'da düzenlenen "Küresel Ekonomi ve Çok Yanlılığın Zorlukları" konulu konferansa katılmak üzere 15-19 Ocak 2004 tarihlerinde Bangladeş'e yaptığı resmî ziyarete, İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş'ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

        Recep Tayyip Erdoğan

                 Başbakan

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

4. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşmelerde bulunmak üzere Kore Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/487)

25.2.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 7-10 Şubat 2004 tarihlerinde Kore Cumhuriyetine yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

        Recep Tayyip Erdoğan

                 Başbakan

 

Liste:

Ömer Çelik                                (Adana)

Egemen Bağış                                (İstanbul)

Canan Arıtman                                (İzmir)

İsmail Katmerci                                (İzmir)

Soner Aksoy                                (Kütahya)

Hasan Ali Çelik                                (Sakarya)

Şaban Dişli                                (Sakarya)

Haluk Koç                                (Samsun)

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

5. - Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın görüşmelerde bulunmak üzere Romanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/488)

25.2.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın, görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 20-21 Ocak 2004 tarihlerinde Romanya'ya yaptığı resmî ziyarete, Sinop Milletvekili Mustafa Öztürk'ün de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

        Recep Tayyip Erdoğan

                 Başbakan

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

6. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşmelerde bulunmak üzere Amerika Birleşik Devletlerine yaptığı resmî ziyarete katılan milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/489)

25.2.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 25 Ocak-1 Şubat 2004 tarihlerinde Amerika Birleşik Devletlerine yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

        Recep Tayyip Erdoğan

                 Başbakan

Liste:

Ömer Çelik     (Adana)

Egemen Bağış     (İstanbul)

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V. - ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. - Genel Kurulun çalışma saatlerine ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi

26.2.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 26.2.2004 Perşembe günü saat 13.00'te yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, geçmiş uygulamalarda bir veya iki maddesi kalan tasarı ve teklifler ile görüşülmesi zorunlu olan bütçe takviminin tamamlanması gibi durumlarda gündemin veya görüşmenin bitimine kadar müzakereler uzatılmaktaydı. Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı gibi önemli bir tasarının, dört günde ancak 21 maddesi üzerindeki görüşmelerin tamamlandığı, 60 maddelik bir tasarının bitimine kadar müzakerenin uzatılması yürürlükteki mevzuatımıza, Anayasamıza ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine aykırı düşmektedir. Bu nedenle, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

K. Kemal Anadol

                İzmir

CHP Grup Başkanvekili

Genel Kurulun 26.2.2004 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde çalışma süresinin saat 24.00'e kadar olması önerilmiştir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Öneri üzerinde söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini sizlere sunmak için huzurunuza çıktım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, önce kamuoyunda uzun süre tartışıldı. Belli olmayan taslaklar üzerinde tartışmalar yapıldı, soyut tartışmalar; çünkü, ortada somut metinler yoktu, Bakanlar Kurulundan çıkmış, ete kemiğe bürünmüş bir tasarı yoktu. Uzun süre, hayalî tartışmalar oldu, hayalî metinler üzerinde. Daha sonra, Bakanlar Kurulu tasarısı haline dönüştü Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ve sonradan Meclise geldi.

Aşağı yukarı dört beş gündür, bu tasarı üzerinde, Mecliste uzun süren görüşmeler yapılıyor. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu yasanın, halkımızın mutluluğuna olmadığına, idarî sistemimizi olumsuz anlamda altmış yetmiş sene ipotek altına alacağına inanıyoruz, Anayasa hukukuna ters olduğuna inanıyoruz, hukukun evrensel ilkelerine aykırı olduğuna inanıyoruz ve bu nedenle, bu tasarının geri çekilmesini istiyoruz, hükümetten. Tasarının müellifine, mimarına, esastan, özden itirazımız var. Bu muhalefetlerimizi, bildiğiniz gibi, bu kürsüden, defalarca, sözcülerimiz aracılığıyla dile getiriyoruz. Siz de, bir iktidar olarak, istediğiniz tasarıyı Meclisten geçirme yolunda ısrarda bulunabilirsiniz. Bu ısrara muhalefet olarak saygı göstermek zorundayız; ama, şunu belirtmek durumundayım: Artık, yaptığınız eylem, sözcük anlamıyla ısrar olmaktan çıktı, sözcük anlamıyla bir inada dönüştü, inat, telaş egemen oldu; bir an evvel, bunu bu Meclisten çıkarmak, ne olursa olsun bu Meclisten çıkarmak...

Şimdi, bunu, bir soyut iddia olarak ortaya atmıyorum. Salı günü Danışma Kurulu toplandı. Danışma Kurulunda anlaşamadık. Neden; çünkü, şu günde, şu saatlerde anlaşamadık, bakın; Salı günü mesai saatleri 15.00-24.00, çarşamba günü saat 14.00-24.00, perşembe günü, yani bugün, 14.00 ve bitimine kadar. Böyle, hukuksal anlamda belirsiz, mesai saati kavramının dışında bir anlayış sergilediği için saat 14.00 ve bitimine kadar, buna karşı çıktık, karşı çıktığımız için anlaşamadık, anlaşamayınca, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisi olarak huzurunuza geldi, Meclisin oy çoğunluğuyla kabul edildi ve bu gündem, salı, çarşamba günü uygulandı ve bugün, perşembe günü devam ediyor. Yani, saat 14.00'te toplandık, yasa tasarısının bitimine kadar çalışacağız. Ne demek bu; toplam 60 madde, 21 maddesi geçmiş, tam 38 madde bitinceye kadar bu Meclis çalışacak demektir.

Arkadaşlar, şimdi, geçmiş uygulamalardan bahsediyorum, genel uygulamalardan. Bir tasarının, teklifin iki maddesi kalır, oturumu yöneten Meclis Başkanı oylama yapar, maddeler bitinceye kadar müzakerelerin uzamasını önerir, Meclis kabul eder veya bütçe müzakereleri olur, üç bakanlığın bütçesi biter, dördüncüsü -örneğin, Bayındırlık Bakanlığı kalmıştır- ertesi güne sarkmasın, bütçe görüşme takvimi bozulmasın diye Bayındırlık Bakanlığının bütçesi bitinceye kadar uzaması teklif edilir, Meclis Genel Kurulu bunu kabul eder; ama, öyle değil, 38 maddeyi bitimine kadar görüşeceğiz...

Şimdi, bir hukukçu olarak merak ettim, küçük bir inceleme yaptım. 3008 sayılı İş Kanunundan başladım; Türkiye Cumhuriyetinin ilk İş Kanunu, 1936'da kabul edilmiş. "Seferberliğe hazırlık ve seferberlik esnasında İcra Vekilleri Heyeti, memleket müdafaası ihtiyaçlarını temin eden işyerlerinde fazla çalışmaya lüzum görürse, işlerin cinsine ve ihtiyacın şiddetine göre, günlük iş müddetini, işçinin azamî çalışma kabiliyetine çıkarabilir." Orada bile, seferberlik halinde bile, İcra Vekilleri Heyeti -İkinci Dünya Savaşında- işçinin azamî çalışma kabiliyetine göre çıkarabiliyor.

Nedir bu azamî çalışma kabiliyeti arkadaşlar; nedir?.. Herhalde, 38 maddeyi üç gün, kırksekiz saat, altmış saat müzakere etmek değil.

RECEP GARİP (Adana) - Hayır, şu demek: Önergeyi geri çekeceksiniz...

K.KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakın, aynı şekilde, 1971'de çıkarılan 1475 sayılı İş Kanununda "fazla çalışma süresi günde üç saati geçemez" deniliyor. Uzun uzun madde saymıyorum. Son kabul ettiğiniz, bu Parlamentonun kabul ettiği 22.5.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4857 sayılı Kanunda, aynı şekilde, fazla çalışmanın haftalık kırkbeş saati aşan çalışma olduğu belirtiliyor. Bölün kırkbeş saati 5'e; kaç saat çıkıyor?

Arkadaşlar, Meclisin çalışma saati, bir yanılgıya düşmeyelim, 14.00'te veya 15.00'te başlamıyor, Meclisin resmî mesai saati 09.30'dur. 24.00'e kadar tam ondörtbuçuk saat süre geçiyor.

Telafi çalışması diye bir hüküm var; orada da "telafi çalışmaları, günlük en çok çalışma süresini aşmamak koşulu ile günde üç saatten fazla olamaz" deniliyor. Sizin kabul ettiğiniz, bizim kabul ettiğimiz son İş Kanunu.

Fazla çalışma uygulama esaslarını gösteren yönetmelik var, devlet memurlarının haftada kırk saat çalışacağını öngörüyor, cumartesi pazar tatiliyle. Devlet Memurları Kanunu aynı. İçişleri Bakanlığının Trafik Kanununa göre çıkardığı bir yönetmelik var "şoför, devamlı beş saat araç kullanabilir, dinlenerek toplam dokuz saat kullanabilir" deniliyor. Neden; çünkü, kaza yapar. Bizim burada kaza yapmamızı engelleyen iki şey var, iki unsur: Bir, Cumhurbaşkanı geri gönderebilir, ikinci ısrar hakkı yok; bir de, Anayasa Mahkemesi bozabilir. Başka, kaza yapmamızı engelleyen hüküm yok. Siz, burada, normal çalışma koşullarını anormal hale getirirseniz, insanların, Türkiye Büyük Millet Meclisinde halkımızı temsil eden milletvekillerinin sağlıklı çalışma ortamını zorlarsanız, yanlış yapmaya itersiniz bu Genel Kurulu.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Engellemeyin o zaman.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Aynı şekilde, Yargıtayın bir içtihadını okuyacağım size. Kabule göre, yemeğin çalışma yerinde yenmiş olması, davacının anılan yasada öngörülen ara dinlenmesinden yararlandığını göstermez, 12 saatten fazla çalışma yapılmaz; Yargıtay kararları var. Zabıta personeliyle ilgili, itfaiyeyle ilgili... (AK Parti sıralarından gürültüler)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Burası Meclis, belediye değil.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakınız, bakınız, çeşitli yerlerden örnek veriyorum. Zabıta, polis, işçi, memur... Anayasanın 18 inci maddesinde "hiç kimse zorla çalıştırılamaz, angarya yasaktır" deniliyor.

Şimdi, bakınız, Anayasa Mahkemesi, yasanın bir maddesini bozduğu an, yaptığımız çalışmalar da angarya olur. Neden; çünkü, aynı şeyi bir daha yapacağız; boşuna çalıştırmış olacaksınız. Arkadaşlar, 3 Kasımdan bu tarafa, angarya çalıştığımızı gösteren örneklerle doludur Meclis tutanakları. Anayasa Mahkemesinin bozduğu bütün yasalardaki çalışmalarımız angarya oldu, angarya! Şimdi, bir daha angarya olmasın...

Arkadaşlar, Danışma Kurulu toplantısında, Sayın Millet Meclisi Başkanımıza sordum; o da bürokratlara sordu "bu Meclis yapıldığında, 1960'larda kömürle ısıtılıyordu" dediler teknik bilgi veren bürokratlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bitireceğim Sayın Başkan.

Kliması 1960'tan bu tarafa el değiştirmemiş; bu salonun havalandırma sistemi gayri sıhhî; siz, ısrar ediyorsunuz...

Şimdi, vaktim azaldı, atlıyorum; şunu söyleyeyim: Arkadaşlar, şekle uygunluk, kanunî meşruiyet, her zaman hukukî meşruiyeti, sosyal meşruiyeti, siyasal meşruiyeti getirmez. Siz, her şeye rağmen, yaptığımız bütün itirazlara rağmen, ille ne olursa olsun, salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi, Pazar, 60 saat üst üste, o telaşla, o inatla bu Yüce Parlamentoyu çalışmaya zorlarsanız, bu çıkaracağınız yasanın siyasal, hukuksal meşruiyetine gölge düşürürsünüz, etik meşruiyetine gölge düşürürsünüz. Bizi de bu gölge düşürmeye ortak etme mecburiyetinde bırakmayın; uyarıyorum sizi.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Fatsa, konuşacak mısınız?

EYÜP FATSA (Ordu) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lehinde mi, aleyhinde mi Sayın Fatsa?

EYÜP FATSA (Ordu) - Aleyhinde Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aleyhinde konuşmak üzere, Sayın Fatsa, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre talep etmiş olduğu grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz hafta ve bu hafta Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde Kamu Reformu Yasası Tasarısı var. Dolayısıyla, Meclis gündemini ve çalışma saatlerini tespit edebilmek için, bu, aynı tasarı üzerinde üçüncü kere verilmiş Danışma Kurulu önerisidir. Geçtiğimiz hafta Meclis çalışma saatlerini tespit ederken, iktidar grubu olarak, bizim, salı, çarşamba günleri saat 24.00'e kadar, perşembe günü de saat 14.00'ten bitimine kadar diye bir talebimiz olmuştu; ancak, Danışma Kurulundan önce, Anamuhalefet Partisinden gelen öneri üzerine, perşembe günkü bitimine kadar olan süreyi Danışma Kurulu önerisinden çıkararak, saat 24.00'le sınırlandırdık ve geçtiğimiz hafta, bu tasarı üzerindeki çalışmaları, bu süreyle, bu zamanla kayıtlı kalarak görüştük.

Bu hafta başında, yine bizim talebimiz üzerine, Meclis çalışma saatlerinin ve gündeminin tespit edilmesi doğrultusunda, Danışma Kurulunda, bir önerimiz oldu. Bu öneri de, Genel Kurulda, Kamu Reformu Yasası Tasarısının görüşmelerinin, 24 Şubat 2004 Salı günü 15.00-24.00 saatleri arasında, çarşamba günü 14.00-24.00 saatleri arasında, perşembe günü de saat 14.00'te başlayıp bitimine kadar devam edilmesiyle alakalı bir öneriydi. Kurulda bir mutabakat sağlanamadığı için bunu Genel Kurula getirmiştik ve Genel Kurulun kararıyla bu saatler tespit edilmişti.

Ancak, bugün, Anamuhalefet Partimizin, Danışma Kurulunda, bir talebi oldu. Bu talepte "sabahlara kadar çalışmak, çalışma verimliliği açısından da çok sağlıklı olmuyor; dolayısıyla, bu saatleri, bitimine kadar değil de 14.00-24.00'le sınırlandıralım" denildi. Biraz önce, Sayın Anadol da, bu teklifi üzerinde, burada, düşüncelerini ve görüşlerini ifade etti. Biz de, gelen bu teklif üzerine, 26 Şubat 2004 Perşembe günü (bugün) bitimine kadar olan süreyle ilgili muhalefetin getirmiş olduğu öneriyi makul kabul ettik ve üzerinde bir anlaşma, bir mutabakat oldu; yani, saat 24.00'ten sonra, bitimine kadar bir çalışma olmayacak. Dolayısıyla, muhalefetin getirmiş olduğu bu öneriye, biz, olumlu katkıda bulunacağız.

Ancak, bizim de bir karşı önerimiz oldu, bir teklifimiz oldu. Biraz sonra, o teklif de burada okunarak oylarınıza sunulacaktır. Cuma, cumartesi, pazar ve pazartesi günleri de, Meclisin, ara vermeden, 14.00-24.00 saatleri arasında çalışmalarına devam etmesi yönünde bir teklifimiz var. Biraz sonra, bu teklif de okunacak, oylarınıza sunulacaktır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Anadol'u dinledik. Tabiî, kendilerine göre, haklı gerekçeler ortaya koydular; ama, biz, biliyoruz ki -baştan beri tavırlarını açık olarak ortaya koydukları için, bu bir tahmin ve vehim de değil- Kamu Reformu Yasası Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesine şiddetle karşılar. Zaten, bunu istemediler. Bu tasarı Genel Kurula gelmeden önce de bu düşüncelerini açıkça ifade ettiler. Ayrıca, Genel Kurulda bu tasarı görüşülürken, İçtüzüğün kendilerine vermiş olduğu bütün hakları ve yetkileri kullanarak, engelleme noktasında da -özellikle, bu çalışma saatleriyle ilgili olarak- ellerinden geleni yaptılar.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi, kurulduğundan bugüne kadar, çoğu zaman, ihtiyaç duyulduğunda, normal çalışma saatlerinin dışına çıkarak, çalışma kararları almıştır. Burada, uzun yıllar Parlamentoda görev yapan arkadaşlarımız var veya Parlamento çalışmalarını izleyen arkadaşlarımız da hatırlayacaktır. Burada, bazen, bir gün, iki gün, üç gün, hatta haftayı bulan inkıtasız çalışmalar yapılmıştır.

Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde fazla çalışma saatinin konulması, AK Partiye ait, yani, AK Partinin ortaya koyduğu, icat ettiği bir anlayış değildir; bundan önce de var olan ve ihtiyaç duyulduğunda da başvurulan bir yöntemdir.

Değerli arkadaşlar, yine, çalışma saatleriyle ilgili değişik ifadeler ve özellikle bu süreyle ilgili, verimli çalışma süresiyle ilgili birtakım kararlar okudu burada Sayın Anadol; "Eksüreyle beraber, ilave süreyle beraber bu çalışma saati günlük 9 saati geçmemelidir" dedi. Zaten 14.00-24.00 saatlerine baktığımız zaman, bu, 10 saatlik bir süredir; ancak, bunun içerisinden ihtiyaç ve yemek için verilen 1 saatlik arayı da çıkardığımızda, zaten bu süre de 9 saati geçmiyor. Dolayısıyla, bu süre, Sayın Anadol'un ortaya koymuş olduğu gerekçeye uygun bir süredir.

YILMAZ KAYA (İzmir)- 14.00'ten önce kahvede mi oturuyorsunuz Sayın Fatsa?!

ALİ DİNÇER (Bursa)- Hem angarya...

EYÜP FATSA (Devamla)- Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarının angarya olduğunu ifade edebilmek için biraz düşünmek gerekir.

Değerli arkadaşlar, şunu söylemek istiyorum: Yine, bu yoğun çalışmaya arkadaşlarımız şu gerekçelerle itiraz ediyorlar; diyorlar ki : "Olabilir. Biz burada yoğun bir çalışma yapıyoruz; ama, Sayın Cumhurbaşkanından bu geri dönebilir." Gerekçelerinden birisi bu. Yine, bir diğer gerekçe olarak da "Anayasa Mahkemesinden de dönebilir; dolayısıyla, bizim bu yapmış olduğumuz çalışmalar angarya çalışma sınıfına düşer" gibi iddiaları var.

Değerli arkadaşlar, bu Meclisin normal çalışma saatlerinde görüşüp kanunlaştırdığı birçok kanun Sayın Cumhurbaşkanından dönmüştür; bizim dönemimizde de dönmüştür, bizden önce geçen 58 hükümet döneminde de, cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne kadar geçen 58 hükümet döneminde de, zaman zaman, buradan çıkan kanunlar, Cumhurbaşkanı tarafından bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiştir; aynı gerekçeyle Anayasa Mahkemesinden de dönmüş, tekrar iade edilen, kabul edilmeyen, Anayasa Mahkemesinde Anayasaya aykırı bulunan kanunlar da olmuştur. Yani, Sayın Cumhurbaşkanı nasılsa bu yasayı geri çevirecek, Anayasa Mahkemesi nasıl olsa bu yasayı geri çevirecek gibi bir düşünceyle hareket edersek, o zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisinde hiçbir yasayı görüşmemize gerek kalmaz. Böyle bir mantığı kabul etmek de mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, onun için, bu tasarıyla ilgili, bu tasarının ruhuyla ilgili, özüyle ilgili çok farklı düşünceler ifade edildi. Ben, bunları tekrar etmek istemiyorum. Tabiî, muhalefettir; kendi görüşlerini, düşüncelerini ifade edecektir; saygı duyarız. Ancak, bu tasarıya karşı çıkış gerekçelerinin hiçbirisi, bu tasarının önemini, bu tasarının Türkiye için elzemliğini, gerekliliğini ortadan kaldırmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın Başkan, sözlerimi toparlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Fatsa.

EYÜP FATSA (Devamla) - Zaten, kendileri de ifade ediyorlar; Türkiye'nin bir kamu reformu yasası tasarısına, Türkiye'nin böyle bir tasarıya ihtiyacı olduğunu; ancak, bu ihtiyaç duyulan tasarının iktidarın getirdiği tasarı değil de muhalefetin teklif ettiği tasarı olduğunu söylüyorlar; yoksa, bu tasarı, böyle bir kamu reformu yasası tasarısı çıkmasın demiyorlar, böyle bir şeye Türkiye'nin ihtiyacının olmadığını da söylemiyorlar.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Böyle bir yasa yüzde 35'le çıkmaz.

EYÜP FATSA (Devamla) - Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, her türlü eleştirinize, her türlü tenkidinize ve İçtüzükten kaynaklanan her türlü engelleme hakkınıza saygı duyuyoruz.

Ancak, tabiî, şunu da bilmek gerekir: Türkiye, 28 Mart 2004 tarihi itibariyle bir yerel seçimler sathı mailine girmiştir; hem iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızın hem muhalefet partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızın, bir an önce, seçim bölgelerine gitme noktasında acele ettiklerini biliyoruz. Dolayısıyla, muhalefet diyor ki, "bir an önce bunu Genel Kurul gündeminden çekin, seçim mahallerine dönelim." Biz de diyoruz ki: Evet, seçim mahallerine dönelim; ama, biz de, bu yasayı çıkarmak üzere kamuoyuna söz verdik; bu yasayı çıkaralım, sonra, hep beraber seçim bölgelerimize dönelim.

Bu duygu ve düşüncelerle, muhalefetin getirmiş olduğu, perşembe günü...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Kamuoyuna başka sözleriniz de var; dokunulmazlıkları kaldıracağınız sözünü de verdiniz televizyonda!..

EYÜP FATSA (Devamla) - Biz verdik efendim, biz verdik ve sözümüzde duruyoruz.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - IMF'ye söz verdiniz!

EYÜP FATSA (Devamla) - Hayır, biz, IMF'ye filan söz vermedik; bu aziz millete söz verdik ve millete verdiğimiz sözün de arkasındayız.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Başka sözleriniz de var! Millete verilmiş söz var, söz!

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, eğer, IMF tartışmalarına girersek, bunun arkasından Sayın Derviş ve 57 nci hükümet çıkar.

Dolayısıyla, biz, AK Parti Grubu olarak, muhalefetin getirmiş olduğu 26 Şubat 2004 Perşembe günü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EYÜP FATSA (Devamla) - ...14.00-24.00 saatleri arasındaki çalışma taleplerine olumlu oy vereceğiz. Ancak, ben, Genel Kurulda biraz sonra bizim de grup önerimiz okunacaktır, oradaki talebimize Genel Kurulun olumlu cevap vereceği düşüncesiyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Önerinin lehinde konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

Sayın Koç, bir saniye... Yalnız, iki kişi, önerinin lehinde konuştu.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Fatsa, aleyhinde konuştu. (AK Parti sıralarından "lehinde konuştu" sesleri)

BAŞKAN - Ama, lehinde konuştu, bizden, lehinde konuşmak için söz istedi.

HALUK KOÇ (Samsun) - O, lehinde konuştuysa, ben aleyhinde konuşacağım.(AK Parti sıralarından gürültüler, CHP sıralarından "aleyhinde konuştu" sesleri)

BAŞKAN - Kendi önerinizin aleyhinde mi konuşacaksınız?!

AHMET IŞIK (Konya) - Hocama saygı duyuyoruz, sözüne sadık kalacağına inanıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Koç, bundan sonra, yine, bir öneri var; ama...

HALUK KOÇ (Samsun) - Evet, Sayın Fatsa, lehinde konuştuysa, ben aleyhinde konuşacağım.

AHMET IŞIK (Konya) - Hocam ilkeli bir insandır, sözüne inanıyoruz.

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde konuşacaksanız, önce, bunu oradan bir deklare edin.

Buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Mikrofonu açtıysanız söyleyebilirim.

BAŞKAN - Sayın Koç, önerinin lehinde mi aleyhinde mi konuşacaksınız?

HALUK KOÇ (Samsun) - Şimdi, Sayın Fatsa, bu verdiğimiz öneriye Grubunun olumlu oy vereceğini açıklarsa, ben de aleyhinde konuşacağım. Yani, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde oy kullanacağını, cumartesi, pazar, pazartesi mesai olmadan, salı günü de... İşte, önergede farklılık var.

Sayın Başkan, önce, Sayın İçişleri Bakanı salondayken, ben bir konuyu, kendi dikkatlerine sunmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Koç...

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan, sözlerime başladım. Müsaade ederseniz...

Sayın İçişleri Bakanı salondayken, salonu terk etmeden, bir konuda kendisini bilgilendirmek istiyorum.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, önce, lehinde mi aleyhinde mi konuşacak; onu söylesin.

BAŞKAN - Sayın Koç, bir saniye... Önce, lehinde mi aleyhinde mi konuşacağınızı kesinleştirelim, ondan sonra...

Önerinin lehinde mi konuşacaksınız, aleyhinde mi; ona göre...

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan, beş kere söyledim, aleyhinde konuşacağım.

BAŞKAN - Buyurun o zaman.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Eyüp Bey, aleyhinde söz aldı. Teyit etti burada.

HALUK KOÇ (Devamla) - Tutanaklara bakılsın Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tutanaklara bakın efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Devamla) - Tutanaklara bakılsın, Sayın Eyüp Fatsa aleyhinde konuştu.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç, tamam, aleyhinde konuşacaksanız buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Eyüp Fatsa aleyhinde konuştu Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır, lehinde söz istedi Sayın Koç. Lütfen, ama...

HALUK KOÇ (Devamla) - Tutanaklara bakın.

BAŞKAN - Tutanaklarda lehinde tabiî.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Hayır, tutanaklara bakın.

HALUK KOÇ (Devamla) - Yazıyor mu o şekilde?

BAŞKAN - Biz lehinde verdik tabiî.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Tutanaklarda aleyhinde Sayın Başkan. Aleyhinde konuştu.

BAŞKAN - Şimdi Sayın Koç, Sayın Fatsa...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Aleyhinde söz aldı efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Fark etmez efendim, hoca ne derse yeridir.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, ara verilsin, tutanaklara bakılsın.

BAŞKAN - Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 15.31

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.46

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalara kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - ÖNERİLER (Devam)

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ (Devam)

1. - Genel Kurulun çalışma saatlerine ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerisi üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

Önerinin lehinde, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç söz istemiştir.

Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başkanın, tutanaklardan, Sayın Eyüp Fatsa'nın Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almasını tespit etmesi dolayısıyla teşekkür ediyorum. Dolayısıyla, bir takıyye içinde olmadan, grup önerimizin lehinde söz alma hakkını kullanmak istiyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İlgili bölüme geçmeden önce, Sayın İçişleri Bakanı buradayken bir konuyu bilgilerinize sunmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Cumhuriyet Halk Partisinin karşı görüşüne ve konuyla ilgili duyarlılıklarını sözcüleri aracılığıyla ifade etmesine karşın, görüşülmeye devam ediliyor.

Şimdi, bu süreç içerisinde, bu yasa tasarısının getirdiği bazı uygulamalara, çeşitli toplum kesimlerinden demokratik tepkiler gelmesi son derece olağan bir olaydır. Türkiye'nin değişik bölgelerinde, çeşitli sivil toplum örgütleri, çeşitli şekillerde, kendilerinin demokratik haklarını kullanma özgürlüğünü yaşamak istiyorlar. Biraz önce gelen iki telefon bilgisi dahilinde konuşuyorum -Genel Kurulun ara vermesi sırasında Sayın Bakanla da bu konuyu konuştuk- bunlardan bir tanesi Balıkesir'de, bir tanesi Samsun'da. Balıkesir'de, bu yasa tasarısının aleyhinde görüşlerini bir basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurmak isteyen Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonuna bağlı 11 sendikacı, polis tarafından, zor kullanılarak, gözaltına alınmıştır. Aynı şekilde, tam birleşime ara verildiğinde -İktidar Partisi Grubundan Samsun Milletvekili iki arkadaşım da yanımdaydı-Samsun'da da "Gazi" dediğimiz beldemizde, yine, bir açıklama sırasında, zor kullanma olayları yaşandığı, olayda sıkıntılar yaşandığı, bölge milletvekili olarak bana ifade edildi.

Değerli milletvekilleri, bakın, Avrupa Birliği yolunda adımlar atmaya çalışıyoruz. Hep beraber, hepimiz, kendimize düşen görevler cephesinde, bu sorunu taşımaya çalışıyoruz. Daha dün, 60 kordiplomat eşine, Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki tutumunu ve neler yaptığını, Türk kadınının Türkiye Cumhuriyeti döneminde neler kazandığını ve Türk kadınının siyasetteki görevini, parlamento çalışmalarına katılmalarını, Türkiye'de kadın haklarının gelişimini ifade ettik. Yine, Sayın Onur Öymen, çeşitli günlük gazetelerde, Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda yaptığı çalışmaları ifade ediyor.

Şimdi, bakın, uyum yasaları çıkardık. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarını da kapsayan, temel özgürlüklerle ilgili kararlar kabul ettik. Ayrıca, 1993 Avrupa Kopenhag Kriterlerinin "Demokratik hak ve özgürlükler" bölümünün Türkiye'de uygulanmasına, içinizden biri karşı çıkabilir mi; mümkün değil. Peki, siyasî irade, bunların bu şekilde olmaması yönünde; ama, çevredeki uygulamada, oradaki görevlilerin, bunu henüz algılayamayıp, uygulamada birtakım sıkıntılara yol açacak davranışlar sergiledikleri düşünülebilir; ama, burada da siyasî iradeye görev düşüyor.

Ben, Sayın Bakan burada otururken, bir kere daha hatırlatmak istiyorum: Balıkesir'de, şu anda, savcılıkta, zor kullanılarak, dövülerek ifade veren 11 KESK üyesinin bu haklarını kullanmalarına engel olmamalarını talep ediyorum; bunu, sizler adına da istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Samsun'da, basın açıklaması yapan kamu emekçilerinin önüne polis engeli çıkarılmasını kınıyorum ve Sayın Bakanın bu konuda gerekli yerlere talimat vereceğine de inanmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi konusunda, Sayın Anadol çeşitli açıklamalarda bulundu, çeşitli mevzuatlardan örnekler verdi. Ben, bir hekim olarak olaya yaklaşacağım ve bu şekildeki bir sorumluluğun, tıbbî boyutta bu kadar yoğunluktaki bir mesaiyle sağlıklı götürülemeyeceğinin gerekçelerini sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Her şeyden önce, insan belleği, tıpkı insanın yürüyüş yaparken, koşarken kas gücünü kullanması gibi bir güce dayanır, bir sınırı vardır. Evet, şunu söyleyeceğinize ben hiç inanmıyorum: “Görüşülen yasa tasarısının ilgili maddesi bizim için çok önemli değil; bunun içeriği ne getiriyor ne götürüyor, bizim için çok önemli değil; bu yasanın çıkması gerektiği bize ifade edildi; biz, o konuda siyasî irademizi burada el kaldırarak sergileyebiliriz." Böyle düşüneceğinize inanmıyorum, mümkün de değil; çünkü, o yasa tasarısının o maddesinin neler getirip neler götürebileceğini, olumlu-olumsuz yanlarını irdelemeniz gerekiyor, değerlendirmeniz gerekiyor, bilgi sahibi olmamız gerekiyor hepimizin. Belki, sizin görmediğiniz birtakım eksik noktaları, Cumhuriyet Halk Partisi, sözcülerinin burada yaptığı konuşmalarla tamamlama fırsatı veriyor size. Yani, bunları, bu bellek kısmını hiç düşünmeden, belleğe harcayacağımız mesai zamanını düşünmeden, sadece süre içerisinde bir direnç yarışına dönüştürerek, kim tükenirse o çekilsin, biz yolumuza devam ederiz mantığıyla götürmek yanlış. Bu, saygın bir parlamenter çalışma düzeni değil değerli arkadaşlarım. Bunu, gerçekten, sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bakın, 14.00-24.00 arası... Sayın Fatsa'nın yanıldığı bir husus var; ben, hiçbir milletvekilimizin, saat 14.00'te mesaiye başladığını düşünmüyorum. Sabahın çok erken saatlerinden itibaren, seçmenlerinizle ilgili olarak veya önünüze gelecek kanun tasarılarıyla ilgili olarak veya komisyonlardaki görevleriniz dolayısıyla komisyon gündemindeki tasarılarla ilgili olarak mesai harcıyorsunuz, bir bellek enerjisini kullanıyorsunuz. Bu şekilde biteviye bir çalışma temposu, sağlıklı yasa çıkarma bellek süzgecini aşındırır; mümkün değildir. Onun için, bir milletvekilinin sadece Parlamentoda yasama göreviyle yükümlü olduğunu düşünmek de yanlış. Bakın, hafta sonlarında, değişik milletvekillerimizin -sizlerin arasında da var- değişik yerlerde konuşma programları var, değişik yerlerde çalışma randevuları var. En basiti, yaklaşan yerel seçimler dolayısıyla, seçim bölgelerinizdeki adaylarınıza çalışma sözünüz var, destek göreviniz var; hepimizin var. Şimdi, cuma, cumartesi, pazar, pazartesi, salı... Değerli arkadaşlarım, lütfen, Parlamentonun bu çalışma sistemini tahrip etmeden bunu yapalım; diğer görevlerimize zaman kalsın. Ben, sizden, özellikle istirham ediyorum. Bakın, bugün (Perşembe) 24.00'e kadar çalışma kararı alalım, grup önerimizin lehinde oy kullanın -gelin, konsensüsü burada başlatalım- cumartesi, pazar, pazartesi, yine, milletvekili olarak, Parlamento dışındaki normal görevlerimizi yapalım; salı günü, tekrar, bir grup önerisi gelirse, denetim kalkabilir, kalkmayabilir, normal takvimine devam edelim; bugün, zaten, tasarının yarısına geliniyor.

Ben, bu konuda, sizlerin de, bir kere, muhalefet partisi bu görüşü getirdi, mutlaka karşısında olmalıyız düşüncesinden sıyrılacağınıza inanıyorum. Belki, kalan 1,5 dakikam boyunca, Sayın Grup Başkanvekili arkadaşımın, Partisinin daha yetkili kurullarıyla bir temas etme fırsatı olur. Şu çalışma takvimini, bu düzene göre planlayalım; sizlerin de gönülden katıldığı bu öneriyi, Partinizin önerisi olarak da birleştirelim; hafta sonunu, diğer çalışmalarımıza uyarlayalım ve ondan sonraki hafta içerisinde de mesaimize devam edelim düşüncesindeyim.

Sayın Bakanın, ilk yaptığım açıklamalara, mutlaka, bir görüş belirteceğini... Balıkesir ve Samsun'daki olaylarla ilgili olarak, demin, bir telefon konuşması yaptı. Sayın emniyet müdürleri "bize intikal eden bir şey yok" diyor; ama, sokak öyle demiyor Sayın Bakan, sokaktan gelen sesler öyle demiyor.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Samsun'da 35 kişi tutuklandı...

HALUK KOÇ (Devamla) - Lütfen, sayın emniyet müdürünün  dışında da birtakım noktalardan, hiç olmazsa onun bilgi almasını bekleyerek, sağlayarak, talep ederek sorularıma cevap verin.

Hepinizden, demin söylediğim noktada, sağlıklı bir milletvekili olarak görev yapabilmek için, Sayın Fatsa'nın da katılacağı, grup önerisinin lehinde oy kullanmanızı rica ediyorum; bu, hepimiz için bir gereklilik.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Müsaade eder misiniz Sayın Başkan?

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Bakan, İçtüzük gereği size söz veremiyorum; ancak, yerinizden, kısa bir açıklamada bulunabilirsiniz.

Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sayın konuşmacı biraz önce kendi önerileri lehine konuşurken iki olayı da gündeme getirdiler.

HALUK KOÇ (Samsun) - Samsun'da 35 kişi, darpla, gözaltına alınmış!

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, elbette ki, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri, çeşitli konulardaki tepkilerini yasalara uygun olarak yerine getirebilirler; elbette ki, demokratik haklarını yasalar çerçevesinde kullanabilirler. Bize müracaat eden herkese söylediğimiz de budur; buyurun, tepkinizi, söyleyeceklerinizi, yasalara uygun olarak yapın; ama, ben demokratik hakkımı kullanıyorum, ben gerekli tepkimi koyacağım, ama, ben bunu yaparken de kanuna uymayacağım, kanunsuz yürüyüş yapacağım, toplantı yapacağım demeye de kimsenin hakkı yoktur. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim... Bakın, siz konuştunuz, dinledim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, açıklamanız kısa olursa...

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşü yapıldığında, bu kanunsuzluğu önlemek polisin görevidir, vazifesidir; yapmazsa, biz, görevini yapmadın deriz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, bunu yaparken...

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Sayın Bakan, cuma yürüyüşü yapanlara niye uygulamıyorsunuz?!

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Evet... Lütfen dinle..

Bunu yaparken, tabiî ki aynı şekilde, kibar, nazik, kırmadan davranması gerektiğini söylüyoruz. Bakın, her iki olayı da incelettim; doğrudur, bugün bir vizite eylemi yapmışlardır, eylemden sonra büyük gruplar halinde yürümeye kalkmışlar; sadece masum bir basın toplantısı değil.

Yürüyüş yapmadan iki gün önce Balıkesir İlimizde kendilerine ikaz edilmiş; "Yürüyüş yapacaksanız, toplantı yapacaksanız bize iki satırlık bir dilekçe verin, buyurun yapın." Ben bunu bizzat sayın genel başkanlarına da söyledim bir ay kadar önce bir eylemleri sırasında; yapacağınız toplantılar kanunî olsun, buyurun; Ankara'nın, İstanbul'un yasalara göre miting yapacağınız her meydanında, gelin her gün konuşun, size mâni olmayız; ama, yasaların yasakladığı yerde yürüyüş ve toplantı yapamazsınız. Mesela, yasalar der ki, Meclise yakın, 1 kilometre mesafede toplantı yapılamaz, bunu yapamaz kimse. Polisin görevi de bunu önlemek; ama, bütün bu sivil toplum örgütlerinin, basın toplantılarını kendi binalarının içinde yapmalarına rağmen, dışarıda yapmalarına da müsamaha ediyoruz. Bakın, Balıkesir'de de Samsun'da da basın toplantısını yapmışlar; ama, Samsun'da, basın toplantısından sonra, kalabalık bir grup halinde, caddede, toplantı yürüyüş güzergâhı olmayan ve izin alınmamış bir caddede yürümeye başlamışlar. Polis, trafik tıkanmadan yürümelerini temin etmiş; ama, bir noktaya gelmişler, caddeyi trafiğe kapatmışlar. O zaman, polis, caddenin açılması için müdahale etmiş ve savcının talimatıyla, hem Samsun'da hem Balıkesir'de gözaltına alınanlar...

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlar mısınız...

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Toparlıyorum efendim.

Cumhuriyet savcısının "mevcutlu olarak getirin" talimatı üzerine, o direnenler, kanunsuz yürüyüşte, toplantıda direnen, birinde 11 kişi, birinde sayısını bilemiyorum, siz söylediniz...

HALUK KOÇ (Samsun) - 35 kişi...

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - ... şu anda cumhuriyet savcılığına götürülmüşlerdir, olay budur.

Elbette ki, nazik bir şekilde davranılacak; ama, herkes, bu hakkını kullanırken yasalara uygun kullanmalıdır.

Arz ediyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Çok nazik oldu Sayın Bakan! Darp var, darp!

BAŞKAN - Öneriyi yeniden okutup oylarınıza sunacağım.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Coplamak hakları mı?! Kemiklerini kırmışlar! (AK Parti sıralarından "otur yerine" sesleri)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Yok öyle bir şey.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sizin işiniz gücünüz parmak kaldırmak; indir, kaldır; başka bir şey yok! (AK Parti sıralarından "otur yerine" sesleri)  Fikrinizi söyleyemiyorsunuz, talimata göre hareket ediyorsunuz!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yerinize oturur musunuz.

Öneriyi okutuyorum:

Öneri:

Genel Kurulun 26.2.2004 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde çalışma süresinin saat 24.00'e kadar olması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

2. - Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 26.2.2004 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

       Eyüp Fatsa

    Ordu AK Parti Grup Başkanvekili

Öneri:

Genel Kurulun 27 Şubat 2004 Cuma, 28 Şubat 2004 Cumartesi, 29 Şubat 2004 Pazar ve 1 Mart 2004 Pazartesi günleri saat 14.00-24.00 saatleri arasında çalışması ile bu birleşimlerde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneri hakkında söz talebi?..

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Önerinin aleyhinde söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; bu toplantı başlamadan önce, değerli arkadaşım Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanvekili Eyüp Fatsa ile birlikte Danışma Kuruluna katıldık. Orada, Meclis Başkanımız Sayın Arınç'a, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili olarak, Sayın Başkanım, sizi, Yüce Meclisin Başkanı olarak, hepimizin Başkanı olarak, bu konuya el koymaya davet ediyorum; hakemliğinizi baştan kabul ediyorum, vereceğiniz kararın şu anlaşmazlığı giderici yolda olacağına inanıyorum ve sizden istirham ediyorum, bu duruma el koyun, hakemliğinizi yerine getirin dedim.

Hemen bir adım daha attım, böyle "bitimine kadar" gibi hukuksal olarak tartışmalı bir kavram yerine, bugün saat 24.00'te çalışma bitsin, cuma günü, Yüce Meclis bir çalışma yapsın, yine  saat 24.00'e kadar çalışsın; ama, milletvekillerini, cumartesi, pazar, pazartesi boş bırakalım, istedikleri gibi çalışmalarını yapsınlar, seçim bölgelerine giden gitsin, milletvekili biraz rahat nefes alsın; salı günü de Meclis, normal mesai saati içerisinde toplansın, çalışmalarına başlasın dedim.

 Değerli arkadaşlarım, size bilgi veriyorum.

Sayın Meclis Başkanımız, Anamuhalefet Partisi Grup Başkanvekilinin sözlerinden cesaret alarak, Sayın Eyüp Fatsa'nın da orada olmasından yararlanarak "ben bir öneri sunuyorum: O zaman, cumaya ilaveten -Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, cuma günü saat 24.00'e kadar çalışmayı kabul etti- cumartesi günü de Meclis  saat 24.00'e kadar çalışsın, pazar ve pazartesi milletvekilleri serbest kalsın, salı günü çalışmaya başlasın" önerisinde bulundu.

Arkadaşlar, Sayın Bülent Arınç'ın bu önerisi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili tarafından uygun bulunmadı; reddedildi. Şimdi, bu öneriyle karşı karşıya kaldık; yani, bugün saat 24.00'e kadar çalışacağız, yarın saat 24.00'e kadar çalışacağız, öbür gün saat 24.00'e kadar çalışacağız, daha öbür gün saat 24.00'e kadar çalışacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - O alkışlayanlar buradan ayrılmayacak ama; kaytarma yok, oturacaklar burada.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Arkadaşlar, demin, değerli arkadaşım, çok saydığım arkadaşım Sayın Fatsa, kendisine yakıştıramadığım bir cümle kullandı burada: "Meclis çalışmalarına, CHP Grup Başkanvekili angarya diyor" yakıştırması yaptı. (AK Parti sıralarından "dedin" sesi)

Demedim. Çok üzüldüm bu ifadeden.

Arkadaşlar, şunu söyledim ve söylüyorum, altını tekrar çiziyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun değerli sözcüleri, daha önce, bu Mecliste, bu gündemde bulunan çeşitli yasaların tartışılmasında yaptıkları gibi, her maddede belirttiler. Anayasaya nereden aykırı; bunları, teker teker burada belirttiler. Anayasaya aykırı hükümleri, teker teker vukufla belirttiler ve dediler ki, yapmayın, bu, Cumhurbaşkanından geri gelir veya Anayasa Mahkemesi bunu iptal eder. Bu Meclisin maliyeti yüksektir. Birçok personel var, teknik hizmetler var; yasa çıkarma maliyeti yüksek bir Meclistir; fakir fukaranın, saçı bitmedik yetimin hakkı olan bütçeden karşılanıyor, masrafa sokmayın; çünkü, tekrar çalışacağız; bir daha bozulacak, bir daha çalışacağız; angarya haline getirmeyin. Bunu söyledik. Yüce Meclisin saygınlığına gölge düşürmemek için, bunu yapmayın dedik. Ben, onları tekrarladım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Her maddede aynı önergeyi niye veriyorsunuz o zaman?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Tekrar ediyorum; bu telaş içinde, bu acele içinde, bu Yüce Meclisi, sağlıklı karar verme niteliğinden uzak tutarak, anormal çalıştırarak, insan sağlığına aykırı olarak anormal koşullarda çalıştırarak; cuma, cumartesi, pazar, pazartesi çalıştırarak; sağlıklı karar vermeyi, düşünmeyi, oy kullanmayı âdeta engelleyerek, bu zor çalışma koşullarında zorlarsanız, bunun anlamı ne? Bunun anlamı ne?

Şimdi, Anayasa Mahkemesi bir yasayı iptal eder, sonra da süre verir. Şu süre içinde Meclis yasa çıkarmak zorundadır. Öyle bir durum var mı; yok. (AK Parti sıralarından "var" sesleri)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Nerede var?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Nerede var? Nerede var?

Veya süresinde Yüce Meclisin onaylaması gereken bir uluslararası anlaşma vardır, süreye bağlıdır; mecburdur Meclis, o süre içerisinde o yasayı çıkarmaya, o sözleşmeyi, anlaşmayı onaylamaya; buna bir diyeceğimiz yok.

Tekrar ediyorum, zabıtlara geçsin diye tekrar ediyorum -istediğiniz kadar bana kızın- göreceksiniz, çıkacak olan bu yasa, Anayasa Mahkemesinden -birkaç maddesi- geri dönecektir. Bakayım o zaman ne diyeceksiniz?! O zaman ne diyeceksiniz?!

EKREM ERDEM (İstanbul) - Yine çıkar...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hah, işte bu laf, bu söz var ya "yine çıkar" sözü var ya, bu, Meclisin çalışmasını angaryaya dönüştürmenin ikrarıdır. "Dönerse dönsün, biz yine çıkarırız" demek, bu anlayışı simgeliyor.

Onun için, Meclisin saygınlığına gölge düşürmeyin arkadaşlar. Sağlıklı çalışalım, sağduyuyla karar verelim, sağduyuyla oy kullanalım; Anayasa Mahkemesinden geri dönecek yasalar değil, hukukun üstünlüğünü kendi içerisinde yansıtan yasalar çıkaralım. Bunu söylüyoruz; ama, siz ısrar ediyorsunuz, yangından mal kaçırır gibi. Bu ısrarınızı anlamak mümkün değil. Çıkardığınız yasanın zaten toplumsal meşruiyeti yok bu tartışmalarda... Sadece şekle uygunluk, bir yerde, siyasal, hukuksal ve toplumsal meşruiyeti sağlamaz. Biz, baştan beri, bir toplumsal uzlaşma, bir millî mutabakat sağlansın, bu yasa öyle çıksın diye uğraşıyoruz. Çünkü, hepimizin, sadece iki partinin değil, tüm halkın, en az elli altmış senelik geleceğiyle ilgili bir yasadır bu... Bu ciddiyet içerisinde çalışalım diyoruz. Siz "hayır; önümüze ne konulduysa, ne konuşulursa konuşulsun, biz elimizi kaldıracağız indireceğiz, bunu çıkaracağız" diyorsunuz. Buna, hayırlı olsun demek de mümkün değildir.

Ben, tekrar, Millet Meclisi Başkanımız Sayın Bülent Arınç'ın gösterdiği sağduyuyu size hatırlatıyorum ve o doğrultuda oy kullanmanızı istirham ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.

EYÜP FATSA (Ordu) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN -Sayın Fatsa, lehinde mi, aleyhinde mi konuşacaksınız?

EYÜP FATSA (Ordu) - Lehinde, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, kayıkçı kavgasına döndü bu iş; bir lehinde, bir aleyhinde!..

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; grup önerimizin lehinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşım, ben kürsüye çıkarken "bir lehinde, bir aleyhinde; kayıkçı kavgasına döndü bu iş" dedi. Zaten, bir mutabakat olsaydı, bir lehinde, bir aleyhinde konuşma olmazdı. Bunun fıtratında olan, doğasında olan bir tartışma şekli, görüşme, müzakere şeklidir; dolayısıyla, lehinde ve aleyhinde konuşmakta yadırganacak bir şey olduğu kanaatinde değilim.

Değerli arkadaşlar, bu grup önerimize, Genel Kurulun olumlu oy vereceği kanaatimi ifade etmek istiyorum. Bunları tekrar tekrar konuşmak istemiyorum; ancak, saygı duyduğum Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanvekili Sayın Anadol, şahsımı da ismen zikrederek "Sayın Anadol bu çalışmalara angarya diyor" gibi, benden kaynaklandığını ifade ettiği bir düşünce ortaya koydu. Ben, eğer konuşmam öyle anlaşıldıysa, Sayın Anadol'dan özür diliyorum; ancak, ben şunu söylemiştim: "Nasılsa, bu yasa Anayasa Mahkemesinden geri dönecek; dolayısıyla, bizim bu çalışmalar angarya sınıfına geçecektir" diye ifade edilince, ben, bunun üzerine şunu söyledim: Eğer, görüşülen tasarılar Sayın Cumhurbaşkanından geri döner endişesiyle ve Anayasa Mahkemesinden geri döner endişesiyle hareket edersek, bu Meclisin, hiçbir kanun tasarısını görüşmeye ihtiyacı olmaz. O zaman, nasılsa geri dönecek düşüncesiyle, hiçbir şeyi burada görüşmemize gerek kalmaz. Bir şey daha söylemiştim; burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmasının angarya olduğunu ifade edecek hiçbir sayın milletvekilinin de olmadığına inanıyorum.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Dönmeyen yasalar ne peki?!

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, çoğu zaman, ittifakla çıkmış yasaların da, Anayasa Mahkemesinden ve Cumhurbaşkanından geriye döndüğünü hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, işin teamülü sizin ifade ettiğiniz gibi değildir.

Grup önerimize Genel Kurulun olumlu oy vereceği kanaatiyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Ben, sadece bir düzeltme yapmak üzere söz aldım.

Saygılar sunuyorum, sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.

Sayın Koç, buyurun.

Sayın Koç, lehinde mi, aleyhinde mi konuşacaksınız?

HALUK KOÇ (Samsun) - Aleyhinde...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Tam ortadan konuşacak, ne lehinde ne aleyhinde!

HALUK KOÇ (Devamla) - Hangisinde konuşmamı istiyorsunuz Zülfü Bey?!

Normal olarak İçtüzük uygulanıyor. Bir grup önerisi var. Danışma Kurulunda uzlaşma sağlanamadığı için, grup önerisinin lehinde ve aleyhinde 10'ar dakikayı geçmemek üzere iki kişi söz alır; İçtüzük hükmüdür. İçtüzük hükmünü uyguluyor Sayın Başkan.

Sizin yerinize konuştum galiba; özür dilerim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın İçişleri Bakanı, yoğun mesaisi dolayısıyla Genel Kurulu terk etmek zorunda kaldı. Bu iş yoğunluğunda bunu anlayışla karşılamak mümkün. Fakat, Samsun'da gelişen olay şudur...

HASAN ANĞI (Konya) - Ne alakası var?!

HALUK KOÇ (Devamla) - Efendim, son derece alakalı. Türkiye'nin demokratikleşmesiyle ilgili bir husus. Bilgi sahibi olmanız gerekiyor. Bakın, aranızda sendikacı arkadaşlar var, aranızda sendikacı milletvekili arkadaşlar var. Bunları, toplumda olanları bu kürsüde dile getirmek bizim görevimiz, muhalefet olarak bunları getirmek bizim görevimiz; onu da getireceğim; 10 dakikalık sürem içerisinde konuşacağım. O zaman, bakın, 10 dakikalık süre var; siz de çıkın, lehinde konuşun.

HASAN ANĞI (Konya) - Konuşacağım.

HALUK KOÇ (Devamla) - Tabiî, çıkın konuşun... Çıkın, konuşun...

Yani, Türkiye'de bazı şeyler yaşanacak, Türkiye'de bazı olaylar olacak; biz, Genel Kurulda bir dayatmayla karşı karşıya, bu olayları görmeyeceğiz, hissetmeyeceğiz, toplumun sesi olmayacağız, yaşananları  buraya  aktarmayacağız ve ondan  sonra muhalefet görevi yapacağız!  Böyle bir şey olur mu?!

BAŞKAN - Sayın Koç, öneriyle ilgili konuşur musunuz.

HALUK KOÇ (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, Samsun'da yapılan iş, Adalet ve Kalkınma Partisi ilçe binasının önüne siyah çelenk bırakma eylemi. Yani, şimdi, bu tasarı görüşülüyor; toplumda tepkiler artıyor, bu tepkilerden, acaba, siz, iktidar olarak çekiniyor musunuz?! (AK Parti sıralarından "ne alakası var" sesleri) O zaman, ne alakası yoksa, bunlara sabırlı olacaksınız; demokratik bir toplumdayız.

Bakın, daha önce de söyledim; uyum yasaları çıkardık. Bu uyum yasalarının uygulamasını yapamadıktan sonra, istediğiniz kadar ülkeye, istediğiniz kadar heyetle gidelim, hiçbir şekilde inandırıcı olamayız, hiçbir şekilde inandırıcı olamayız.

Ben, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, artık, sabah, televizyonlarda, yabancı televizyon ekranlarında, Fransız, İngiliz kanallarında dolaşırken "no comment" diye, yorumsuz, Türkiye'de, saçından başından sürüklenen, tekmeyle, dipçikle polis otolarına sıkıştırılan insanlar görmek istemiyorum, siz de istemiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Gelin, bunu birlikte yapalım; gelin, bunu birlikte yapalım. Bu, Türkiye'nin manzarası için hoş bir olay değil. Bırakın tepkilerini göstersinler. Siyah çelenk koymakla siz kararmazsınız; ama, bu şekilde inat ederseniz, kararırsınız toplumun gözünde.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan gitti; umarım, ona iletilir bu konuşma; umarım, bu tutanak iletilir. Bir bakanın söylemesi gereken, kalıp içerisinde, burada, yasal kurallar dışına çıkılırsa, polis müdahale eder. Polis ancak enterne eder. Polis onları etkisizleştirir. Polis, 19 kişinin darp altında adlî tıbba gitmesine sebep olmaz uygar bir ülkede. Yanlış mı söylüyorum?! Buna niye tepki gösteriyorsunuz?! Ortak bir sorunu paylaşıyorum; niye tepki gösteriyorsunuz?!

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu yasa tasarısı toplumda sıkıntılara yol açacak. Sayın Anadol vurguladı. Türkiye'nin önümüzdeki elli altmış yılına mal olacak bir yasa. Belli duyarlılıklar var; bu duyarlılıklar... Sayın Fatsa konuşmasında şöyle bir ifadede bulundu : "Bu yasa tasarısını Türkiye istiyor." Türkiye istemiyor bunu Sayın Fatsa, Türkiye istemiyor.

EYÜP FATSA (Ordu) - İstiyor... İstiyor...

HALUK KOÇ (Devamla) - Bakın, içinizde millî duyarlılığı olan arkadaşlarıma seslenmek istiyorum. Bu yasa tasarısının yasalaşmasını Dünya Bankası istiyor, IMF istiyor; hatta, Abu Dabi'de yapılan, şu anda kullanılmayan kredi anlaşmasındaki maddeye konulan gerekçe istiyor. Bu kadar açık. Türkiye'nin ulusal kaynaklarını, ulusal değerlerini, yabancı, çokuluslu şirketlere zaman içerisinde aktarmayı düşünen, planlayan, amaçlayan, tehlikeli tuzaklar var. Bu tuzakları söylüyoruz, duyarlılığa davet ediyoruz. Hepimiz, bu ülkenin birliği, bütünlüğü, yücelmesi için görev yapıyoruz. Bu görevimiz sırasında gördüğümüz bu tuzakları sizlerle paylaşmayacağız da kiminle paylaşacağız?! Siz çoğunluktasınız, bu noktalardaki bu tuzaklara dikkat çekmek zorundayız biz; yani, bu duyarlılığı hep beraber sergilemek zorundayız. Onun için, çalışma takvimi... Lütfen, bakın, birçok arkadaşım, üzülerek söylüyorum, karar yetersayısının aranılması istenildiğinde ya da 20 kişi bir yoklama talebinde bulunduğunda, koşar adım, kulisten içeriye koşarak, hangi madde için ne istendiği bilinmeden... Onları da suçlayamıyorum; bir yerel seçim aşamasındayız; örgütleriyle sorunları olabilir, yoğun işleri olabilir, tam irdeleyememiş olabilirler, bilgi sahibi olmamış olabilirler; ama, buradaki konuşmaları değerlendirmeden... Bakın, bir 43 üncü madde gelecek; 43 üncü maddeye, yine, aynı şekilde, bir orkestra gibi "evet" diyecek olursanız, Türkiye'yi felakete götüreceksiniz. 43 üncü madde...

ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Ne demek bir orkestra gibi?!

HALUK KOÇ (Devamla) - Ne demek olduğunu söylüyorum. 43 üncü madde gelecek, göreceksiniz; bunun gibi birkaç madde daha geçti. Dün, burada, insan kaynakları konusunda bir açıklama yaptım "insan kaynakları" teriminin nereye götürmek istediğini söyledim. Verdiğimiz iki önergenin de lehinde söz aldım. Bunları, lütfen, doğru olursa paylaşın; ama, el kaldıramıyorsanızda, hiç olmazsa yüreğiniz de bunun yargılamasını yapın.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini erteliyoruz.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları raporlarının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 22 nci maddesinin görüşmeleri ve soru-cevap işlemi tamamlanmıştı.

Madde üzerinde 8 adet önerge vardır; bunlardan 7 adedini önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinde geçen "ilçelerde teşkilatlanır" ibaresinin "nüfusu 25 000'den fazla olan ilçelerde" olarak değiştirilmesini arz ederim.

     Orhan Erdem

          Konya

                             

(x) 349 S. Sayılı Basmayazı 18.2.2004 tarihli 54 üncü Birleşim Tutanağına eklidir.

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin (d) fıkrasında geçen "Bakanlar Kurulu kararı ile kurulur" ibaresinden sonra  "veya değiştirilir" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

     Mustafa Demir

          Samsun

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin (c) fıkrasında geçen "zorunlu kıldığı hallerde" ibaresinden sonra "acil ihtiyaç olduğu takdirde"  ibaresinin eklenmesini arz ederim.

     Orhan Erdem

          Konya

BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinde geçen "b) Bakanlıklar ve bağlı kuruluşların il ve ilçelerde, tek bir taşra teşkilatı kurmaları esastır" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

     Mustafa Demir

             Samsun

BAŞKAN - Beşinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"f) Bölge teşkilatlarının kuruluşu bazı bakanlıklarda bakanın imzasıyla kurulabilir."

     Kerim Özkul

         Konya

BAŞKAN - Altıncı önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının "Taşra teşkilatı ve kuruluşuna ilişkin esaslar" başlıklı 22 nci maddesinin (d) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Haluk Koç Haşim Oral Ferit Mevlüt Aslanoğlu

            Samsun                     Denizli                   Malatya

           R.Kerim Özkan              Enis Tütüncü        Kemal Kılıçdaroğlu

             Burdur                   Tekirdağ                    İstanbul

BAŞKAN - Yedinci önerge, aynı zamanda en aykırı önerge olduğu için okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının "Taşra teşkilatı ve kuruluşuna ilişkin esaslar" başlıklı 22 nci maddesinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Haluk Koç Haşim Oral Ferit Mevlüt Aslanoğlu

            Samsun                     Denizli                   Malatya

           R.Kerim Özkan              Enis Tütüncü        Kemal Kılıçdaroğlu

             Burdur                  Tekirdağ                    İstanbul

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçe mi okunsun?

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

22 nci maddenin (a) bendinde "taşra teşkilatı, görev ve hizmetlerinin niteliğine, sosyal ve ekonomik şartlara ve nüfus durumuna göre farklı yapıda kurulabilir" düzenlemesine yer verilmiştir. Bu düzenleme Anayasanın 126 ncı maddesinin birinci fıkrasına aykırıdır. Anayasanın "Merkezî idare" başlıklı 126 ncı maddesinin birinci fıkrasında "Türkiye, merkezî idare kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre, illere; iller de diğer kademeli bölümlere ayrılır" hükmüne yer verilmiştir. Anayasanın 126 ncı maddesinin son fıkrasında ise, kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla, birden çok ili içine alan merkezî idare teşkilatı bulunabileceği bildirilmiştir.

22 nci maddenin (d) bendinde bölge kuruluşları dışındaki taşra teşkilatının Bakanlar Kurulu kararıyla kurulabileceği belirtilmiştir. Bu düzenleme Anayasanın 123 üncü maddesinin birinci fıkrasına aykırıdır. Çünkü bakanlıkların taşra teşkilatı yapısına ilişkin esasların ve hangi bakanlıkların taşra teşkilatı kurabileceği hususunun önce yasayla gösterilmesi gerekir. Bakanlar Kurulu ancak bu hususlar yasayla gösterildikten sonra, bu yasalarda belirtilen ilkeler çerçevesinde herhangi bir bakanlığın taşra teşkilatı kurmasına karar verme yetkisiyle donatılabilir. Anayasanın "İdarenin bütünlüğü ve kamu tüzelkişiliği" başlıklı 123 üncü maddesinde "idare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir" hükmü yer almaktadır. 22 nci maddenin (d) bendinde yukarıda değinilen hususlar gözetilmeden taşra teşkilatının kurulması yetkisinin Bakanlar Kuruluna bırakılması Anayasanın yasama yetkisinin devredilmezliği ilkelerine aykırıdır. Anayasanın 7 nci maddesinde "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez" denilerek, yasama yetkisinin devredilmezliği vurgulanmıştır. Tasarının 22 nci maddesinde ise, Anayasanın 126 ncı maddesinde belirtilen il ve ildeki kademeli bölümler esasına dayalı örgütlenme ilkesine bağlanmadan, görev ve hizmetin niteliğine, sosyal ve ekonomik şartlara ve durumuna göre farklı yapılarda merkezî idare taşra örgütü kurulmasına izin verilerek Anayasanın 126 ncı maddesiyle uyum halinde olmayan bir düzenleme yapılmıştır.

Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı olan bir düzenlemenin, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesiyle de bağdaşmayacağı ortadadır.

Çünkü hukuk devleti kavramı, vatandaşların hukukî güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi anlatır. Anayasa Mahkemesi de hukuk devletini "bütün işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygunluğunu başlıca geçerlik koşulu sayan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa ve hukuk kurallarına bağlılığa özen gösteren, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde, yasa koyucunun da uymak zorunda olduğu temel hukuk ilkeleri ile Anayasanın bulunduğu bilinci olan devlet" şeklinde tanımlanmıştır.

Bu tanımlar ortada dururken, yasama erkinin Anayasaya aykırı bir düzenleme yapması hukukun üstünlüğünü zedeler ve dolayısıyla Anayasanın 2 nci maddesinin yanı sıra, Anayasanın 11 inci maddesinde ifade edilen Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkeleriyle de çelişir.

Yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasaya aykırı hükümler içeren 349 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci maddesinin yeniden düzenlemek üzere tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısının bulunup bulunmadığını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yok, yok...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yok Sayın Başkan. Bu bir rezalet.

BAŞKAN - Sayın Çetin, niye acele ediyorsunuz, sayıyor arkadaşlar.

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının "Taşra teşkilatı ve kuruluşuna ilişkin esaslar" başlıklı 22 nci maddesinin (d) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

    Haluk Koç (Samsun)ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısının ve bu maddenin, bir kez daha, Anayasaya aykırılığını söylemek için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından "aynı şeyleri söyleyeceksiniz" sesleri)

Evet, aynı şeyleri söylemeye devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, hem merkezî hem de yerel yönetimleri, kamu hizmeti görme bakımından yasaklamaktadır. Bu yasakçı zihniyet, önceki maddelerde ortaya konulmuştu. Merkezî yönetim, buna ek olarak, bir de yerel yönetimler lehine olacak şekilde, bir kez daha yasaklanmaktadır. Bu yasaklar, idarenin kuruluşuna getirilen yasaklamalarla garanti altına alınmıştır. Yaratılmaya çalışılan idare, iş görme yetkisi, kabiliyeti ve araçları bakımından kötürüm bir idaredir.

Taşrada örgütlenebilecek bakanlık sayısı sadece 6'dır. Bunlardan, Millî Savunma Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı, görev alanları gereğince, taşra genel yönetimi içerisinde farklı konumdadır. Valilikler, askerî makamlara ve adlî makamlara emir veremez ve bunları denetleyemez. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, zaten, tüm illerde örgütlü değildir; 23 bölge müdürlüğü vardır; 81 ilde, il çalışma müdürlüğü yoktur; ilçelerde de, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının herhangi bir örgütü yoktur. Geriye, Maliye, İçişleri, Millî Eğitim Bakanlıkları kalmıştır. Millî Eğitim Bakanlığının, kamuoyunun zorlamasıyla bu kapsama alındığını herkes bilmektedir. AKP milletvekilleri, Millî Eğitimin taşra kapsamından çıkarılması ısrarından vazgeçmiş değildir. Gerçekte, devletin il ve ilçelerdeki varlığı, 3 bakanlıkla sınırlı kalmaktadır. Bu yapı, Anayasadaki "illerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır" hükmünü fiilen ortadan kaldırmaktadır. Bu tasarıyla, illerin idaresi yerellik esasına dayandırılmıştır; Anayasa ihlal edilmektedir. Bu tasarıya göre, topu topu 6 bakanlık taşrada örgütlenebilir. Bunlar bile, eli kolu bağlı hale getirilmiştir. Sınırlı sayıda kalan taşra örgütünün, eli kolu 22 nci maddeyle bağlanmıştır. Bu madde, 6 bakanlık için şunu söylemektedir: İllerde örgütlen; ilçelerde örgütlenmen arzu edilmez. İlçelerde örgütlenmen, hizmet niteliğine ve ihtiyaçlara göre, zorunluysa olabilir.

Değerli arkadaşlarım, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı devlete, merkezî yönetime ait olan önemli bir görev alanını yerel yönetimlere devrederek, ilin genel idaresini gerçekleştirme olanağını fiilen yerel yönetime devretmektedir. Anayasal tarihimizde bilinen şey, böyle bir işbölümü, tefriki vezaif, yani görevler ayrılığı ilkesinin benimsenmesi anlamına gelir. Bu, yüzotuz yıllık büyük bir tartışmadır. Bu tartışmanın bir yanında, illerin idaresinde mülkî sistemin genel yetkili olmasını savunan İttihat ve Terakki ile 1919'dan sonra cumhuriyetçi tercihi vardır; öbür yanında ise, illerin genel idaresinde özel idarenin, yani yerel güçlerin, TESEV'in, YASED'in, TOBB'un, TÜSİAD'ın doğrudan yönetimini savunan Prens Sabahattinci Hürriyet ve İtilaf ve numaralı cumhuriyetçilerin tercihi yer almaktadır. Yapılan bu düzenleme, ikinci tarafın yeniden canlanışından ibarettir.

İllerin genel yönetiminde merkezcil mülkî idare yerine yerel güçlerin yönetimini asıl hale getirmek, yüzotuz yıldan bu yana yerel güçlerin aşiret, cemaat, yerel çıkar grupları ve önceki yüzyılın başında olduğu gibi etnik kimlik ve yabancı şirket faktörlerine iktidar vermek anlamına gelmektedir. Bu unsurların yerel iktidarları üç büyük tehlike taşımaktadır; birincisi, ulusal birliğin çözülmesi; ikincisi, toplumsal eşitsizliklerin artırılması; üçüncüsü de, ücretli çalışanların iş güvencesi ve sendikal örgütlenme haklarından mahrum bırakılmasıdır.

Böyle bir yasal düzenlemenin, böyle bir maddenin bu kadar açık bir şekilde Anayasaya aykırılığı ortada iken, ısrarınızı sizlerin anlayışına bırakıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"f) Bölge teşkilatlarının kuruluşu bazı bakanlıklarda bakanın imzasıyla kurulabilir."

     Kerim Özkul

         Konya

KERİM ÖZKUL (Konya) - Geri çekiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinde geçen "b) Bakanlıklar ve bağlı kuruluşların il ve ilçelerde tek bir taşra teşkilatı kurmaları esastır" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

     Mustafa Demir

          Samsun

MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Geri çekiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin (c) fıkrasında geçen "zorunlu kıldığı hallerde" ibaresinden sonra "acil ihtiyaç olduğu takdirde" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

     Orhan Erdem

          Konya

ORHAN ERDEM (Konya) - Her ikisini de geri çekiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Orhan Erdem'e ait önergeler geri çekilmiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin (d) fıkrasında geçen "Bakanlar Kurulu kararı ile kurulur" ibaresinden sonra "veya değiştirilir" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

     Mustafa Demir

          Samsun

MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Geri çekiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Yurtdışı hizmetlerinin yürütülmesi

MADDE 23. - Dışişleri Bakanlığı ile Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı hariç, bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşları yurtdışı teşkilatı kuramazlar. Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarından hangilerinin hangi ülkelerde yurtdışı hizmeti sunacağı Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir. Bu suretle belirlenecek kurum ve kuruluşların yurtdışı hizmetleri ilgili kurum veya kuruluş personelinin Dışişleri Bakanlığı kadrolarına belirli süreli olarak görevlendirilmesi suretiyle yürütülür. Bu görevlere Dışişleri Bakanlığı elemanları atanamaz ve görevlendirilemez.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen... Yok.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ben konuşacağım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zorunlu bir yer değişikliği oldu. Herhalde, Onur Bey bir telefon görüşmesinde, özür diliyorum Grubum adına, Grup Başkanvekili olarak bu görevi ben üstlenmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 23 üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini arz etmek için huzurunuzdayım.

Öncelikle şunu ifade etmek gerekiyor. Dün akşamki görüşmeler sırasında, Sayın Bakan, çeşitli üniversitelerden görüş aldıklarını, en çok da Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerinden yararlandıklarını söylemişti; kendisine, gerçekten, bizim görüşlerimizden yararlandıkları için teşekkür ediyoruz; ancak, Cumhuriyet Halk Partisinin hangi görüşünden yararlandıklarını açıklarlarsa, bu teşekkür dileğimiz çok daha netlik kazanacak. Örneğin, Sayın Öymen, tasarının görüşüldüğü ve bir tartışmasının yapıldığı Marmara Üniversitesinde, Başbakanlık Sayın Müsteşarı ve konuyla ilgili önemli bazı akademisyenlerin katıldığı bir seminerde Partimizin görüşlerini açıklamış; özetle, bu tasarının, gelişmiş ülkelerin kamu reformu yasalarının da dikkate alınarak yeniden yazılması gerektiğini, orada da, Cumhuriyet Halk Partisi adına söylemişti ve çeşitli ülkelerden, bu konudaki hükümlerle ilgili de örnekler vermişti.

Şimdi, başından beri savunduğumuz, tasarının yeniden yazılması ya da görüşlerimizin yeniden tartışmaya açılması konusundaki eleştirilerimizin hiç dikkate alınmadığını, defaatle, Sayın Bakanın açıklamalarından tespit ediyoruz.

23 üncü madde, devletin yurtdışı hizmetinin sunulmasında bugünkü uygulamaya nazaran köklü değişiklikler getiren bir maddedir. Halen, Türkiye Cumhuriyetinin dış ilişkilerini ne şekilde yürüteceği, Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında, 5 Mayıs 1969 tarihli ve 1173 sayılı Kanunla düzenlenmiştir. Ayrıca, bir de, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında 12 Aralık 1983 tarihli ve 189 sayılı Kanun Hükmünde Kararname bulunmaktadır.

Gündemimizdeki tasarı, çeşitli devlet kuruluşlarına mensup personelin Dışişleri kadrosunda geçici olarak görevlendirilmesini amaçlamaktadır. Bugünkü uygulamada, yurtdışı hizmetleri, Dışişleri Bakanlığının eşgüdümünde, bir bütünlük içinde, etkin biçimde yürütülmektedir; bu, bilinen bir husustur.

Değerli arkadaşlarım, ilgili kurum ve kuruluşların personelinin yurtdışına atanmaları, Dışişleri Bakanının da imzasının olduğu bir kararnameyle yapılmaktadır. Yurtdışında, misyon şefleri, diğer kurum ve kuruluşların disiplin amiri konumundadırlar. Yine, Dışişlerinin görüşü alınarak, yurtdışındaki çeşitli kurumlara ait birimlerin ve personel sayılarının azaltılması mümkün olmaktadır.

Başka kurumların personelinin Dışişleri Bakanlığının kadrolarına atanması, Bakanlığın bütçesi üzerinde, gerçekten büyük bir yük oluşturacaktır. Ayrıca, atamalarda bürokratik işlemler artacak, diğer kurum ve kuruluşların yurtdışına atanacak personelinin özlük konularının izlenmesinde güçlükler ortaya çıkaracaktır.

Bu söylediklerimiz önemli noktalar. Eğer, bu maddenin yazılış biçimine Dışişleri Bakanlığımız onay vermişse, oldukça şaşırtıcı bir durum; bunu da paylaşmak istiyoruz. Yurtdışına atanacak diğer kuruluş memurlarının Dışişleri kadrolarında görevlendirilmelerinin ne büyük sorunlara yol açabileceği, yaşanan değişik tecrübelerle ortadadır. Tasarı bu haliyle yasalaşırsa, gerçekten, ileride büyük sıkıntılara yol açacak bir husustur.

Sayın milletvekilleri, tasarının başka bir maddesi, müsteşarların bakanla beraber gelip bakanla beraber gideceği hükmünü getiriyor. Sadece Millî Savunma Bakanlığı Müsteşarı bundan muaf tutuluyor. Yani, siz, bu uygulamayla, maalesef, Dışişleri Müsteşarlığını da siyasî bir makam haline getiriyorsunuz. Bu, bizim öteden beri vurguladığımız seksen yıllık Dışişleri geleneğine gerçekten aykırı bir durumdur; ulusal dışpolitikanın devamlılığı bakımından, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığının siyasî bir konuma getirilmemesi gerekir.

Tasarı, ayrıca, bakanlıklar arasında memur değişimini yasallaştırıyor. Dışişleri gibi, özelliği olan, sadece belirli sınavlar kazanılarak girilebilen bir bakanlığa, başka bakanlıklardan memur atanabilir mi? Sayın Bakan -buradalar- diyeceklerdir ki, böyle bir niyetimiz yok. O zaman, bu istisnaları tasarıya niye açıkça yazmadınız; bunları sorma gereğini hissediyoruz veya sizin şu anda niyetiniz olmayabilir; ama, bu, bir uygulama safhası kazandıktan sonra, sizden sonra geleceklerin böyle bir niyet taşımadığını sizler garanti edebilir misiniz; bu da ayrı bir soru.

23 üncü maddeye, yine, yurtdışı hizmetlerinin, ilgili kurum veya kuruluş personelinin yürüteceği yurtdışı görevlerinde Dışişleri Bakanlığı elemanlarının görevlendirilemeyeceği hükmü konulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, bu hüküm, uygulanması hiç mümkün olmayan bir niteliktedir; çünkü -bilgilerinize bazı rakamlar sunacağım, paylaşmak istiyorum- Türkiye'nin, yurt dışında, 93 büyükelçiliği, 11 daimî temsilciliği, 57'si faal olmak üzere, 60 konsolosluğu bulunmasına rağmen, ticaret müşaviri sayısı 71'den ibarettir, ekonomi müşaviri sayısı 24'tür, Maliye Bakanlığı temsilcilerinin sayısı 19'dur, Devlet Planlama Teşkilatının 7 kadrosu, Millî Eğitim müşavirliğinin de 33 kadar kadrosu vardır, basın müşaviri sayısı ise 17'dir. Bu kadroların önemli bir bölümü de boştur. Örneğin, Kültür ve Turizm Bakanlığına ait 60 kadrodan 41'i halen boş bulunmaktadır. Boş kadroların bulunduğu bu temsilciliklerimize görevi kim yapacaktır? Siz, Dışişleri memurlarını görevlendirmezseniz buralarda devlet hizmeti görülemeyecektir anlamı çıkmaktadır.

Sayın milletvekilleri, kültürden söz ederken, bir başka konuya da değinmek gerekiyor. Dış kültür hizmetlerini yürütürken, size yön verecek dünya görüşü, düşünce nedir? Eğer, bu yasanın mimarının bir süre önce yazdığı ve şimdi de sahip çıktığı makaledeki görüşlere bakacak olursanız, bu zihniyetin çağdaş değerlerle pek bağdaşmadığını göreceksiniz.

Bakınız, o makalede bu bölümle ilgili şöyle deniliyor: "Bizim kendi müziğimiz yasaklanırken, diğer taraftan, Batı musikisi ya da senfoni orkestraları Anadolu'nun şehirlerinde gezdirilerek vatandaşlara zorla dinlettirilmiştir."

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu düşünce, Atatürk'ün kültür devrimine karşı bir tepki belirtmedir. Atatürk'ün, Batı müziğinin ülkemize yerleştirilmesi, sevdirilmesi, benimsetilmesi için sarf ettiği çabaların da bir inkârı anlamına gelmektedir. Bırakınız Atatürk dönemini, bu, 19 uncu Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun Batı kültürüne açılma çabalarına bile ters düşen bir yaklaşımdır. II. Mahmut, Guiseppe Donizetti'ye kurdurduğu orkestranın 1829 yılında verdiği konserlerine bizzat katılıyor ve çalınan eserleri ayakta alkışlıyordu; bunları belirtmek lazım. Abdülmecit, 1849'da, Franz Lizst'in konserini bizzat izliyordu. İşte, önümüzdeki tasarının mimarlarının dünya görüşü, kültür anlayışı, maalesef, üzülerek söylüyorum, atalarımızdan II. Mahmut'un da Abdülmecit'in de gerisinde gözükmektedir.

Değerli milletvekilleri, görüleceği gibi pek çok ülkedeki büyükelçiliğimizde ve başkonsolosluğumuzda bu kurum ve kuruluşlarımızın görevlileri yoktur. Onların görevleri doğal olarak Dışişleri memurları tarafından yapılmaktadır. "Bu görevlerde Dışişleri memurlarına vazife verilemez" demek "dünyanın pek çok ülkesinde bu hizmet hiç yapılamayacak" demektir. Kaldı ki, çeşitli kurum ve kuruluşlarımızın dış temsilciliklerimizde görevlendireceği memurların tümünün, önemli müzakereleri yürütecek lisan bilgisine sahip olmadıkları da bir gerçektir; bunu da paylaşmak gerekiyor. O bakımdan, bu eksiklik, daima Dışişleri memurları tarafından doldurulmakta ve devlet hizmeti yurt dışında ancak böyle yürütülebilmektedir. İşte, Yüce Meclisimizin huzurundaki tasarı, bu olanağı ortadan kaldırmaktadır. Demin grup önerilerinin lehinde, aleyhinde konuşurken duyarlılık noktalarına dikkat çekmiştim, bir başka nokta da burada doğuyor. Böylece, reform adı altında sunulan bu tasarı, bugünkü durumu bile aratma tehlikesini doğurmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, evvelce, ekonomi bürokrasisine mensup bazı memurların yeterli yabancı dil bilmedikleri için yurt dışına atanmalarına Dışişleri Bakanlığının izin vermediği hallerde ekonomi bürokrasisinin, baskı yapmak amacıyla, Dışişleri Bakanlığının tahsisatlarını kestiğini de hepimiz hatırlıyoruz. Reform yapılacaksa bu konularda yapılması gerekli; yani, çok iyi yabancı dil bilmeyen personelin yurtdışına atanmasına olanak vermeyen hükümler getirilmeli. Bu, ülkenin prestiji bakımından da son derece önemlidir; önümüzdeki amaçlar bakımından, Avrupa Birliği yönünden, son derece önemlidir.

Yine, kamu yönetimi reformu eğer yapılacaksa, devlet kuruluşları arasındaki uyumsuzluğu, iletişimsizliği, işbirliği eksikliğini gideren hükümler getirilmelidir. Doğrusunu söylemek gerekirse, Türk bürokrasisinin bu konudaki durumu hazin bir manzara sergilemektedir. Batılı ülkelerde, Dışişleri ile ekonomi bürokrasisi ve diğer ilgili bakanlıklar arasında politikaların oluşturulması ve uygulanmasında ve dış hizmetin finansmanında çok yakın bir eşgüdüm ve işbirliği mevcuttur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Devamla)- Teşekkür ederim.

Örneğin, Fransa'da, parlamentonun, yerel yönetimlerin hatta hükümet dışı kuruluşların dış temaslarının yürütülmesinde Dışişleri Bakanlığıyla çok yakın bir işbirliği bulunmaktadır. Bütün bu koordinasyonu sağlamak için Fransız bütçesinde 28 değişik kalem bulunmaktadır. Bu amaçla, elektronik iletişim vasıtaları yaygın biçimde kullanılmaktadır. Yurt dışındaki bu çalışmaların yürütülmesi için 1994 yılında, bakanlıklar arasındaki koordinasyonu sağlayacak SIMEE adında bir kuruluş oluşturulmuştur. Bizde ise, kuruluşların birbirinden bilgi saklaması ve eşgüdüm eksikliği nedeniyle devlet hizmetlerinin yürütülmesi maalesef aksatılmaktadır. Örneğin, yıllardan beri IMF ile yürütülen temaslar ve görüşmeler hakkında Dışişleri Bakanlığına hiçbir bilgi verilmemektedir. O nedenle, IMF'nin siyasî sonuçlar verebilecek bazı talepleri, beklentileri ve koşulları hakkında bilgi sahibi olmayan Dışişleri Bakanlığı, dışpolitikayı yönlendirmekte ulusal çıkarlar açısından büyük zorluklarla karşılaşmaktadır. Bu, özellikle paylaşmak istediğimiz bir husus. Aynı şekilde, ekonomi bürokrasisini ziyaret eden yabancı büyükelçilerin temasları hakkında da, çoğu zaman Dışişleri Bakanlığına herhangi bir bilgi verilmemektedir. İşte, Türk bürokrasisinde düzeltilmesi gereken bunlardır.

Şimdi,  buna benzer uyum ve işbirliğine  yönelik önlemler  getireceğiniz yerde,  tam tersine, 23 üncü maddenin son paragrafında olduğu gibi, bürokratik kuruluşlar arasına bu tasarıyla duvarlar örülmektedir. O nedenle, bu madde, kesinlikle kabul edilemez niteliktedir.

Değerli arkadaşlarım, yine, konunun dış boyutuyla ilgili bir iki hususu belirtmek istiyoruz. Kamu yönetiminde reform çalışmaları bir tek Türkiye'de yapılmıyor, 18 ülkede yürütülen bu çalışmalar hakkında OECD'nin hazırladığı raporlar var. Bu raporları incelediğiniz zaman görüyorsunuz ki, raporlar hazırlanırken toplumun tüm kesimlerinin görüşleri alınmaktadır. Üniversitelerin ilgili fakültelerinin fikirleri mutlaka sorulmaktadır; oysa, öğrendiğimize göre...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Koç, eksüre de doldu, teşekkür edin.

HALUK KOÇ (Devamla) - Evet, birçok aksaklık belirtildi; ama, özellikle dışpolitika açısından, ülkenin ulusal çıkarları bakımından, Dışişleri Bakanlığının burada devredışı kalmasının mahzurlarını belirtmeye çalıştım. Ben, bir aracı konuşma dile getirdim; bu konudaki duyarlılıkları, umarım Sayın Öymen'in vurgusuyla aktarabildim.

Duyarlılığınızı rica ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına Konya Milletvekili Halil Ürün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Ürün, aynı zamanda şahsınız adına da söz talebiniz var; konuşma süreniz 15 dakikadır.

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL ÜRÜN (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, bu maddede ifade edilen hususlara baktığımızda, Dışişleri Bakanlığı ile Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı dışındaki kurumlardan, yurt dışında görev almak isteyen, görev ve hizmet yapmak isteyen bakanlık mensuplarının, kendi uzmanlık alanlarındaki bu görevlerini Dışişleri Bakanlığının bünyesindeki kadrolarda yapmaları öngörülmektedir. Bu, aslında, çok yerinde bir hükümdür; çünkü, uzmanlık alanındaki bir görevi eğer siz Dışişleri yetkililerine verecek olursanız, bu görevlerin uygun tarzda yürütülmesi imkânından mahrum kalınacaktır. Dışişleri Bakanlığının yetkilileri burada tamamen devredışı bırakılmış olmayacaktır, onlar da fahrî olarak mutlaka bu hizmetlerin koordinasyonunda yer alacaktır. Dolayısıyla, bu madde, oldukça yerinde bir maddedir.

Yurtdışı hizmetlerinin yürütülmesindeki bürokratik birtakım sıkıntıları da bu maddeyle gidermiş oluyoruz aslında. Diğer bakanlıkların, bu yoldaki çalışmalarını, bu yoldaki hizmetlerini kendi kadrolarıyla yürütmek üzere kuruluşlar tesis etmeleri, birtakım teşkilatlar kurmaları, aslında, bürokratik açıdan da, ülkemizin tasarruf tedbirleri açısından da yerinde değildir. Daha az elemanla daha çok süreli iş görebilme anlayışını biz öngördüğümüze göre, bu yolda, bu madde, bu tasarıyı tamamlayan bir maddedir ve tasarının bütünlüğü içerisinde bu maddeyi görmek gerekir.

Maddenin muhtevasında, ayrıca, bu meselenin tabiî ki uzmanlık alanına girdiğini dikkate aldığımızda, süresini de dikkate aldığımızda, sadece belli bir süreyle bunun yapılacağını görmüş oluyoruz; dolayısıyla, süresi de belirtildiğine göre, bunun, bu çalışmaları daha da rahatlatacağını, daha da uygun hale getireceği açıkça görülmektedir. Daha rasyonel, daha rantabl bir hizmetin verilebilmesi açısından Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısında bu maddenin yer almış olması yerindedir. Yurtdışı hizmetlerinin yürütülmesinde bu madde esas alınacak olan bir maddedir.

Değerli arkadaşlar, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, tabiî, bir bütün olarak ele alınmak zorundadır. Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısını ele alırken, bu maddeleri bağımsız olarak düşünmek mümkün değildir.

Bazı tespitleri yeri gelmişken ifade etmek istiyorum. Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, sadece burada görüşeceğimiz maddelerden ibaret değildir. Bunun hemen arkasından, belediyeler yasa tasarısı, büyükşehir belediyeleri kanunu tasarısı, il özel idareleri kanunu tasarısı gelecektir; bunlarla ilgili gelirler, bunlarla ilgili personel düzenlemeleri gelecektir. Dolayısıyla, bazı tenkitleri yaparken, bazı itirazlarda bulunulurken, bütün bu muhtevayı gözönünde tutmak lazım. Yani, bireysel olarak, eğer, biz, sadece kanun tasarısının bu maddelerini dikkate alır, buna göre itirazlarımızı yapacak olursak -özellikle, muhalefet grubunun buna dikkat etmesi gerekir diye düşünüyorum- bu hususta yanılırız. Dolayısıyla, işte, zikrettiğim, bütün -gelecek olanlar da dahil olmak üzere- bu tasarıların tamamı dikkate alınarak bu değerlendirmeleri yapmak gerekir.

Grupları adına konuşan arkadaşlarımız, bu tasarının maddeleri üzerinde söz alırken, açıkça, sıkça, aynı hususlara değiniyor ve biraz da ütopik, biraz teorik, biraz kişisel, biraz hayalî, biraz da ideolojik birtakım vurgularla meseleyi ele alıyorlar; bu da yanlış.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Konuşmayı hiç dinlememişsin.

HALİL ÜRÜN (Devamla) - Aslında, meselenin bilimsel platformda ele alınması lazım. Bu düzenlemeler, medenî dünyanın, gelişmiş ülkelerin ve özellikle de, Avrupa Birliği ülkelerinin halen uyguladıkları hükümleri ihtiva ediyor ve elbette, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının hükümlerini ihtiva ediyor, ki, altında imzamız var. Bu imzayı biz atmadık; ama, bizden önce atılan bu imzada, ben inanıyorum ki, Cumhuriyet Halk Partisinin de emeği vardır. Onları da, bu, noktada kutluyorum; çünkü, bu kanun tasarısının buraya gelişine de bu sebep teşkil etmiştir.

Bakınız, uygulamadan gelen biri olarak, pratikten gelen biri olarak şunu söylemek istiyorum: Emredici hükümler olmamasına rağmen, yasaklayıcı hüküm de bulunmadığı için, biz, belediyelerde, pek çok konuda, burada, devri sakat görülen, devri uygun görülmeyen pek çok hizmeti yerine getirdik. Bu hizmetler sosyal amaçlı hizmetlerdir, bu hizmetler sağlık alanındaki hizmetlerdir, bu hizmetler eğitim alanındaki hizmetlerdir, bu hizmetler kültürel alandaki, sportif alandaki hizmetlerdir. Dolayısıyla, bu kanun tasarısının bugün buraya gelişinin asıl amacı, burada, emredici hükümlerle, bunun bütün belediyelerimize yaygınlaştırılması, kamu yönetiminin bu şartlar içerisinde daha rantabl, daha verimli, daha üretken, daha katılımcı, daha pratik, daha ciddî hizmetleri daha süratli bir şekilde verebilmesi, kalitenin artması hedeflenmiştir, esas alınmıştır. Pek çok yerel yönetim bunu zaten yapmaktadır, bugün için de yapmaktadır ve bunların arasında, ben inanıyorum ki, Cumhuriyet Halk Partili belediyeler de vardır. Esasen, Cumhuriyet Halk Partili grup yöneticileri veya sözcüleri birazcık kendi yerel yöneticilerine kulak verseler, eminim ki, burada daha az itiraz eder durumuna geçerler.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Olur!..

HALİL ÜRÜN (Devamla) - Bu kanun tasarısı Meclisten geçtiği zaman, ben inanıyorum ki, en fazla bundan istifade edecek olan parti Cumhuriyet Halk Partisi olacaktır.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Teşekkür ederiz, sağ olun!..

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Allah, Allah!..

HALİL ÜRÜN (Devamla) - Neden Cumhuriyet Halk Partisi olacaktır; çünkü, zaten, iktidarda olmayan bir durumları var; ama, hasbelkader, eğer 28 Martta bazı belediyeleri alacak olurlarsa, iktidar erkini de orada kullanma imkânları olacaktır; dolayısıyla, onların buna taraftar olmalarını bekliyoruz.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ne ilgisi var?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ne alakası var yahu?!

HALİL ÜRÜN (Devamla) - Ama, eğer, halktan korkuları varsa, halktan çekinceleri varsa, Samsun'u bahane gösterirler, başka yeri bahane gösterirler; bu da netice vermez, netice sağlamaz.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Dışişleriyle ne alakası var?!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Belediye başkanıyken iktidarda mıydınız... Ayıp!.. Ayıp!..

HALİL ÜRÜN (Devamla) -Bakınız, bu tasarının muhtevasına pek çok önemli kavram girmiştir. Bunlardan biri "performans" kavramıdır, bunlardan biri, elbette "stratejik plan" kavramıdır. Bütün bunların hepsini, biz, kendi yapısı içerisinde iç içe ele aldığımızda, bunların, mutlaka, bu ülkenin daha iyi noktaya gelebilmesi açısından şart olduğunu görürüz. Performans, ekonomiklik, verimlilik, etkililik ve hizmette üretimi daha da üst düzeye çıkarabilmeyi esas alan bir kriterdir, bir kıstastır ve bu kanunun kapsamı içerisinde yer almıştır. Biz, kendi hizmetlerimizi bu çerçevede yürütürken, bu hizmetleri bu ölçülere dikkat ederek yürütmüş olacağız.

Bu hizmetlerin yürütülmesinde, kamu yönetimini, sadece merkezî yönetim olarak anlamıyoruz. Elbette, kamu yönetiminin en önemli üyelerinden, öğelerinden biri de yerel yönetimlerdir. Siz, yerel yönetimleri kamu yönetiminin bir parçası saymazsanız, yarım bir bakışla bakmış olursunuz; esasen, yerel yönetimlerin hüviyetini, yerel yönetimlerin etkililiğini, yerel yönetimlerin etkinliğini, yerel yönetimlerin Türk siyasî hayatındaki yerini görmemiş olursunuz. Bu bakımdan, bazı yetkilerin yerel yönetimlere devrinin mutlaka şart olduğuna ve bunların da, elbette, üniter yapıyı bozmadan yapılması gerektiğine inanıyoruz.

Üniter yapının bozulması hangi durumlarda olur; eğer, siz, yasama yetkisini verirseniz, eğer, siz, yargı yetkisini verirseniz üniter yapı bozulur. Eğer, siz, eğitimdeki birliği bozacak olan eğitimle ilgili müfredat programlarının ana hatlarını yerel yönetimlere verirseniz, işte o zaman yerel yönetimlerin üniter yapıyı bozmasından veya bu yetkilerin yerel yönetimlere verilmesinin üniter yapıyı bozacağından söz edebilirsiniz. Halbuki, burada, yasama, yürütme ve yargının sadece yürütmeye ait olan bazı hususları ve bu hususlarda da belli ölçüde bazı yetkileri -yine, yetkiler merkezde kalmak kaydıyla- belki verilmektedir; bu da, kesinlikle, bahsedilen konuda hiçbir zaman aykırı bir durum meydana getirmeyecektir.

Sendikaların yetkileri kısılıyor, sendikalar, artık, iş göremez hale gelecek, sendikalar, bu ülkede, bu ülke insanının, emekçinin, memurun, işçinin hakkını gözetemez durama gelecek deniliyor. Bu, kesinlikle asılsızdır; çünkü, şu şartlarda, Avrupa ülkeleri dahil, gelişmiş ülkeler dahil, belki, birçok hizmetin sivilleştiğini dahi, özelleştiğini dahi görmemize rağmen, o özel sektörde de sendikalar vardır ve bunlar, işçinin hakkını gözetmektedir, bunlar, memurun hakkını gözetmektedir. Hele hele, kamu yönetiminde, yetkilerin yerel yönetimlere devriyle bu kısıtlamanın doğabileceğini düşünmek kesinlikle manasızdır, anlamsızdır; çünkü, bugün, gerçekten, yerel yönetimlerin tamamında sendikalar vardır ve sendikalar, burada da, en faal bir şekilde, işçinin de hakkını gözetmektedir.

İlk defa memur sendikalarının yer aldığı yerel yönetimler, bizzat benim başında bulunduğum yerel yönetimlerdir. Bu bakımdan da, kesinlikle, ne memurun ne işçinin hakkının zayi olacağını; onun sosyal alandaki taleplerinin kesinlikle yok olamayacağını buradan ifade etmek istiyorum.

"Bu kanun tasarısı sosyal içerikli değildir" demek de yanlıştır; çünkü, bu kanun tasarısının muhtevasına baktığımız zaman, yerel yönetimlerin, pek çok konuda, sosyal içerikli projelere imza atacağı yer almaktadır. Geçmişte de bu yapıldı; fakat, emredici olmadığı için, bazı yerel yönetimler, bunu çok ciddîye almadılar; ama, biz, bugün, burada, bu imkânları vererek -bunu yasal düzenlemeyle vererek- yerel yönetimlerin, çok daha sosyal, çok daha ciddî ve toplumun tamamını kuşatan projelere imza atmalarını istiyoruz.

Aslolan, yetkinin, halka en yakın olan yönetimlere verilmesidir. Burada, yetki, eğer, halka yakın olan idareciye verilecek olursa, halkın daha rahat hesap sorma imkânı doğar ve esasen, en uygun vasat da, bu vasattır; ama, elbette, ülkenin birliği ve bütünlüğü açısından, merkezde kalması lazım gelen yetkilerin merkezde kalması, yerele devredilmesi lazım gelen yetkilerin yerele devredilmesi suretiyle, en rantabl, en uygun çözümü bulma konusunda bir irade ortaya konulmaktadır. AK Parti Grubu bu iradeyi ortaya koyuyor; biz arzu ederiz ki, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da, birtakım engellemeleri bırakarak, bu konuda daha yapıcı davransın. Birçok konuda, elbette, yapıcı davrandıklarını görüyoruz; ama, kendilerine en çok lazım olan bu hususta da, AK Parti Grubuna yardımcı olmalarını, kesinlikle, Türkiye'nin yapısını, birlik ve bütünlüğünü bozmayacak, Türkiye'deki toplum yapısı üzerinde müspet etki bırakacak olan bu kanun tasarılarının, bu kanun dizilerinin altında imzalarının bulunmasını arzu ediyoruz. Bu imza, gelecekte onları mahcup etmeyecektir, daha fazla sevindirecektir.

Ben, görüşülmekte olan kanun tasarısının 23 üncü maddesinde yer alan, yurt dışındaki belirli bazı görevlerin -uzman kişilerin buralardaki kadrolarda tutularak- Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla, onun koordinesinde yapılmasının, bu çıkacak kanunun bütünlüğü içerisinde uygun düştüğünü, Grubumuzun bu doğrultuda olumlu katkıda bulunacağını ve olumlu oy kullanacağını ifade ediyor; bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ürün.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısının 23 üncü maddesi üzerinde kişisel görüşlerimi belirtmek üzere söz aldım.

Bu madde, tasarının tamamında gördüğümüz birçok zafiyeti de içerisinde taşıyor; fakat, bunlara girmeden önce, genellikle slogan düzeyinde söylenen birtakım sözlere kısa bir atıfta bulunmak istiyorum.

Benden önceki AKP'li sayın konuşmacı, örneğin, performans kavramına değindi "performansı ölçeceğiz" dedi. Otururken, birden, bu, bana bir küçük hesap yaptırdı. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı üzerinde, Yüce Meclis, şu ana kadar, yaklaşık 34 saat çalışma yapmıştır. Yaklaşık 300 kişinin -gerek çay içerek olsun gerek burada olsun- bununla angaje olduğunu düşünürsek, bu da yaklaşık 10 000 milletvekili saati demektir. Bu da -kaba hesaplarla haftada 50 saat mesai olarak düşünürsek- 200 işgünü demektir ve haftada 5 mesai günü düşünürsek, 40 hafta demektir. Neredeyse, bir milletvekilinin bir yıllık mesaisine, biz, burada, iktidarın, ne toplumsal ne de muhalefetle... Toplumsaldan kastım; hizmet götürmeyi, hizmeti ayağına götürmeyi düşündüğü, halkımızın temsilcisi olan sivil toplum örgütlerine sorup, onlarla uzlaşma aramamasının, muhalefetle uzlaşma aramamasının sonucu olarak bu israf önümüzdeyken, biz, yeni Kamu Yönetimi Temel Yasası Tasarısıyla kamuda israfı önleyeceğimizi söylüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, küreselleşme, yasa tasarısının gerekçesinin birinci kelimesi ve sık sık da geçiyor. Küreselleşmenin bir olgu olduğu ve bunun gereğinin yapılacağını sık sık yasa tasarısının çeşitli gerekçelerinde ve çeşitli konuşmalarda görüyoruz. Küreselleşmeye karşı politikaları iki aşırı uçta gözleyebiliriz: Birisi tam teslimiyettir, öbürü, tümden karşı çıkmaktır. İkisinin de yanlış olduğu aşikâr. Bu geniş spektrum içerisinde bu tasarı küreselleşme karşısında nasıl bir tavır alıyor; bu tasarının, küreselleşme karşısında Türkiye'nin ulusal çıkarlarını koruyacak güçlü bir devlet... Güçlü bir devlet, hemen üretim yapan, şu bu devlet değildir, halkı ezen devlet de değildir; ama, dış rekabette, uluslararası rekabet gücünde olsun; ama, sadece ekonomide değil, kültürel bağlamda da, uluslararası anlaşmalarda da, Türkiyeyi, güçlü temsil edilebilecek bir devlet anlayışını bu tasarıda görmek mümkün değil; bunun neresinde olduğunu, baştan sona baktım, bulamadım. Bunu soru olarak da Sayın Bakana soracağım. Ondan sonra, o zaman gerekçelere baktım.

Bu tasarının, destekleyen bir kitabı var, hepimize verildi. Bakın, bu kitabın içinde diğer ülkelerdeki örneklerden bahsediliyor ve bu bahsedilen diğer ülkelerin arasında -ki, bu da yanlıştır; bu ülkeler hep gelişmiş ülkeler, belli bir noktaya geldikten sonra, ben, bunun neden-sonuç ilişkisini Sayın Bakana sormuştum; konuyu inceleyeceğini söylemişti- birinci örnek Amerika Birleşik Devletleridir. Bakın, Amerika Birleşik Devletlerinden iki örnek vereyim size. Bir tanesi, bundan önceki başkan, Demokrat Partiden Başkan Clinton'un söylemiş olduğu bir laftır: "Uluslararası şirketler nedeniyle, ben, ülkemi doğru dürüst yönetemez hale geliyorum."

Biliyorsunuz, şu sıralar, Amerika yeni bir seçime hazırlanıyor. Seçimde iki parti arasındaki, iki partinin başkan adayları arasındaki çekişmenin en önemli gündem maddesi nedir, biliyor musunuz; Amerika'dan dünyaya, küreselleşme sonucunda iş ihracatıdır. Ne demektir bu; Amerikan yatırımcısının gidip başka yerlerde yatırım yapmasıdır. Bu konu, seçimin birinci gündem maddesi haline gelebiliyor ve bunun karşısında belli devlet politikalarının geliştirilmesi zorunluluğu üzerinde iki rakip aday görüş bildiriyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, tamamlar mısınız.

Buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Küreselleşme karşısında verdiğiniz örnek, liberal, kapitalist ekonomiyi özümsemiş bir ülke örneğinde bile, güçlü küresel akımlara karşı devleti güçlü kılmak için politikaları veya güçlü kılamamanın kaygıları varken, böyle bir kaygıyı Türkiye Cumhuriyeti Devletinde görmemek de, biraz önemli bir ihmalmiş gibi gelebiliyor bana.

Bunun ikinci kanıtını da, gerek AKP'nin gerekse hükümetin ideologu olduğunu anladığımız Sayın Başbakanlık Müsteşarının makalesinde görüyoruz. Aynen makaleden okuyorum: "Rekabetin uluslararasılaşmasıyla ilgili bir başka husus da, milliyetçilik ilkesinin zayıflaması, anlamını kaybeden bir ilke haline gelmesidir. Uluslararası işbirlikleri, aslında, başlangıçta ekonomik bir ilişkiyle başlarken, giderek siyasallaşmakta ve ulusal devlet fikri, yerini daha çok, bölgesel devletlere bırakmaktadır."

Yani, ideoloğun, bir ulusalcılık, bir ulusal devlet anlayışının artık anlamını yitirdiğini söylediği bir ortamda, ancak bir bölge devletinin -hangi bölge; İslam coğrafyasına arkasından giriyor, oraya girmiyorum- söz konusu olduğu da, ideoloğunuzun, hükümetin ideoloğunun makalesinde yer alıyor. Dolayısıyla, bu tasarının bu maddesi de ayrıca zafiyetler taşıyor ve gerek küresel rekabet içerisinde olsun gerekse küresel kültürel baskılar altında olsun, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, eğer, biz, çıkarlarını savunmak istiyorsak... İleride kurulacak bölgesel devlet düşünüyorsak o ayrı; ama, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güçlü olup, çıkarlarını savunacak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Coşkunoğlu.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Eğer, ileride kurulması öngörülen bir bölge devleti için değil, Türkiye Cumhuriyeti Devletini küresel baskılar karşısında güçlü kılmaya yönelik bir yasa düşünüyorsak, bu yasa o değildir, bu madde onu yerine getirmez. Bunu, tekrar, dikkatlerinize getirir, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla, "kamuda ilk kez, bütün kamu kurumlarının uyması gereken temel ilkelerin bir bütün olarak ortaya konduğu, kamuda katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik, etkililik, hizmetlerin sonucuna odaklılık, insan haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta sadelik, bilgi teknolojilerinden yararlanma ve benzeri ilkelerin uygulanabilir hale getirildiği, teşkilat yapıları, yatay organizasyon ve yetki devri esası uyarınca yeni ve etkin bir çerçeveye kavuşturulmakta olduğu, bakanlıklar ve kuruluşlar arasındaki görev dağılımı netleştirilerek mükerrerliklerin önlenmesinin öngörüldüğü, gereksiz hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin tasfiyesi veya uygun birimlere devri gündeme getirildiği, merkezî idare ile mahallî idareler arasında yetki ve görev paylaşımı netleştirilerek merkezî idarenin stratejik düzeyde etkinliği artırılırken, mahallî idarelerin operasyonel düzeyde esneklikleri ve kaynaklarının genişletildiği, devletin aslî hizmetleri dışında bakanlıkların taşra teşkilatı ortadan kaldırılarak yerel ve yerinden yönetim birimlerinin güçlendirildiği, kamuda stratejik yönetim anlayışının benimsendiği ve kaynak tahsisi mekanizmalarıyla ilişkisinin kurulduğu, denetim sistemi performans esaslı ve içdenetim boyutu güçlendirilmiş hale getirildiği, halk denetçisi (ombudsman) mekanizması dahil olmak üzere kamu denetiminin güçlendirildiği, bu kapsamda, merkezî idarenin görev ve fonksiyonlarının belirlendiği, mahallî müşterek nitelikli görev ve hizmetlerin mahallî idarelere bırakıldığı, yine bu kapsamda merkezî birimlerin strateji geliştirme, genel koordinasyon ve yönlendirme kapasitesi artırılırken, mahallî idarelerin inisiyatif kullandırma ve operasyonel esnekliğinin vurgulandığı, değişen koşulların gerektirdiği farklılaşma ihtiyacını giderecek esneklikler verilirken, bütünlük içinde uyumlu çalışmanın gerektirdiği minimum genel standart birliğinin de korunduğu, etkililik ve ekonomiklik ilkelerinden vazgeçmeden, mahallî ihtiyaçların yerel düzeyde karşılanması ilkesinden hareket edildiği, ayrıca, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısında kamu yönetiminde bütünlük ilkesinin korunmasına, merkezî yapılar ile mahallî idareler arasında tamamlayıcı bir anlayışla, işbirliği ile koordinasyona azamî önem verildiği, yine idarî usul, saydamlık ve vatandaşın bilgi edinme hakkı, e-dönüşüm Türkiye projesi ve e-devlet bürokrasinin azaltılması ve basitleştirilmesi, vatandaş memnuniyetinin ölçülmesi, performans sistemine ve ödüllendirmeye geçiş, kamuda etik kuralların gözden geçirilmesi gibi birçok alanda yapılacak düzenlemelerle, bu kanunda öngörülen çağdaş yönetim anlayışı hayata geçirileceği" genel gerekçede belirtilmiş ise de, tasarı, kamuoyunda, sivil toplum kuruluşlarında yeteri kadar tartışılamadığı için, aceleyle yapılacak bir düzenlemeyle, uygulamada büyük sorunlarla karşılaşılacak, kamu yönetiminde arzu edilen kaliteye ulaşılamayacak ve tasarının genel gerekçesinde ve madde gerekçesinde belirtilen hedeflere de erişilemeyecektir.

Kamu yönetimi Temel Kanunu Tasarısının yasalaşmasıyla kamu hizmetlerinin yerinden yönetimle daha etkin olarak sunulacağı söylenmektedir. Oysa, sorun, bu hizmetleri merkezî kamu yönetiminin mi yoksa yerel yönetimlerin mi sunacağından önce, devletin bu hizmetleri sunmayı temel görev sayıp saymadığıdır, bu hizmetler için yeterli ödenek ayırıp ayırmadığıdır. Yeni düzenlemenin böyle bir meselesi yoktur. Daha doğrusu, kamu hizmeti sunma sorumluluğu merkezî yönetimin üzerinden atılmaya çalışılmaktadır. Üstelik, kamu hizmeti üretimi sadece yerele aktarılmamakta yerel yönetimler aracılığıyla bir bölümü piyasaya, özel üretime aktarılmakta, "vatandaş" kavramı yerine "müşteri" kavramı getirilmektedir.

Bütün bu nedenlerle, maddenin görüşülmesine devam edilerek konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa kavuşmasında sayısız ve sınırsız yarar bulunduğuna inandığımız için, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 72 nci maddesi uyarınca, görüşülmekte olan maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesi için bu önerge verilmiştir.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının görüşülmekte olan 23 üncü maddesiyle ilgili görüşmelerin, İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca devam edilmesine karar verilmesini arz ederiz.

Haluk Koç V. Haşim Oral           Halil Tiryaki

            Samsun                    Denizli                 Kırıkkale

Bayram Ali Meral                           Mustafa Gazalcı

             Ankara                                                    Denizli

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma süresi 5 dakikadır.

Buyurun Sayın Işık.

AHMET IŞIK (Konya) - Mikrofon açılmadı Sayın Başkan.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Zamanı öldürüyor Sayın Başkan, doğru bir hareket değil.

AHMET IŞIK (Konya) - Benim elimde olan bir şey değil.

BAŞKAN - Sayın Meral, niye acele ediyorsunuz! Teknik bir arıza söz konusu, niye heyecanlanıyorsunuz!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Niyetini biliyoruz da onun için.

YILMAZ KAYA (İzmir) - O zaman, süreyi durdurun, süreyi sıfırlayın Sayın Başkan.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Her şeyi tersinden yorumlamayın lütfen!

AHMET IŞIK (Konya) -Sayın Başkan, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Meral, süreyi yeniden başlattım.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan .

BAŞKAN - Buyurun Sayın Işık.

AHMET IŞIK (Konya) - Bakanlık ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yurt dışında çok sayıda teşkilat kurdukları ve bunların rasyonel esasa dayanmadığı konularında çeşitli eleştiriler yapıldığı, 1977 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan bir Meclis araştırmasında da bu eleştirileri haklı gören sonuçlara ulaşıldığı, bu eleştiriler dikkate alındığında, bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yurt dışında teşkilatlanma konusunun yeniden düzenlenmesi ihtiyacının ortaya çıktığı, yapılan düzenlemeyle, Dışişleri Bakanlığı ve TİKA Başkanlığı dışındaki bakanlık kurum ve kuruluşlarının yurtdışı hizmetlerini yerine getirmek için yurtdışı teşkilatı kuramayacakları, bu hizmetlerin, ilgili bakanlık ve kurum personelinin Dışişleri Bakanlığı kadrolarına belirli süreli olarak görevlendirilmesi suretiyle yürütüleceği, bu hizmetlerin özel uzmanlık gerektirmesi nedeniyle, bu kadrolarda, sadece, ilgili kurum ve kuruluş personelinin görevlendirilmesinin öngörüldüğü, böylece, yurtdışı hizmetlerinin bütünlük içinde ve bir şekilde yönetilmesinin amaçlandığı hükümetçe öngörülmektedir.

Sorum: Yurtdışı hizmetlerinin yürütülmesinde, bakanlık ve çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının çeşitli teşkilatlar kurdukları ve bunların rasyonel esasa dayanmadığından bahsedilmektedir. Sayın Bakanım, diğer bakanlıkların yurtdışı teşkilatları neden kapatılmaktadır ve rasyonel esas kriterleri nelerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Meral, heyecanınızı şimdi anlıyorum.

Buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkanım, müsaadenizle, Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum: Görüşülmekte olan bu yasa tasarısının mimarı Müsteşarımız Sayın Ömer Dinçer, demokratik, laik cumhuriyete karşı olduğunu, değişmesi gerektiğini birçok kez açıklamıştır. Böyle bir müsteşarla çalışmak, Sayın Müsteşarın düşüncelerini kabullenmek anlamına gelmez mi? Sayın Bakanıma bunu sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.

Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Görüştüğümüz bu maddeye göre, Dışişleri Bakanlığı ile Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı dışında bakanlık ve kuruluş yurt dışında örgüt kuramayacak. Bakanlıklar ile öteki kurum ve kuruluşların hangilerinin hizmet sunacağına ilişkin kararı da hükümet verecek. Burada hükümetin ölçütü ne olacak, neye göre bu kuruluşları seçecek?

Yurt dışındaki yurttaşlarımız, Türkiye'deki seçimlerde, bulundukları yerde değil sınırlarda oy kullanabiliyor. Tabiî, karşı hükümetlerin de bu konuda tutumları var; ama, hükümet bunları düzeltmek için, şimdiye değin ne yapıyor?

Bu yasa çıkarsa, Millî Eğitim Bakanlığı yurt dışına eleman gönderebilecek mi? 24.2.2004 tarihli Resmî Gazetede, Millî Eğitim Bakanlığı, Yurt Dışı Teşkilatına Sürekli Görevle Atanacak Personelin Seçimine İlişkin Yönetmelik yayımladı. Burada, laiklik ölçütlerini kaldırdı ve "millî şuur" adı altında bir şey topladı. Buradaki niyet ne? Eğer, Millî Eğitim Bakanlığı, gerçekten bir teşkilat kuramayacaksa, eleman gönderemeyecekse bu yasaya göre, niçin bu yönetmeliği bu biçimde çıkardı?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana bir sorum var: Sayın Başbakan 2003 yılı bütçesine ilişkin eleştirileri Genel Kurulda cevaplandırırken yapmış olduğu konuşmada, ülkemizin hedeflerini sıralarken, Türkiye'nin, bölgenin süpermarketi olmaya aday bir ülke olduğunu; zira, beşerî sermayesinin yeterli ve güçlü olduğunu önemle ve gururla ifade etmiştir. İnsan unsurunu "beşerî sermaye" olarak nitelendiren ve ülkenin hedefini, böylesine talihsiz bir ifadeyle değerlendiren Sayın Başbakanın bu değerlendirmesi, aslında, bu tasarının da özünü ifade etmektedir; yani, işveren-taşeron-müşteri ilişkisi bundan daha veciz bir şekilde ifade edilemezdi. Böyle bir değerlendirmeyi kamu hizmeti ve sosyal devlet kavramıyla nasıl bağdaştırıyorsunuz, nasıl açıklıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

Soru sorma süresi bitmiştir.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Önce, Sayın Işık'ın sorusundan başlamak istiyorum; diğer bakanlıkların yurtdışı teşkilatı neden kapatılmaktadır diye bir soru yönelttiler.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu konuda çalışmayı yaparken ve özellikle bu maddeyle ilgili değerlendirmeyi yaparken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1997 yılında yapmış olduğu bir Meclis araştırması raporundan büyük ölçüde yararlandığımızı ifade etmek istiyorum. Bu araştırma önergesi, Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli diplomatlardan biri olan ve bakanlık da yapmış olan Sayın Kâmran İnan ve arkadaşları tarafından verilmişti ve 9 kişilik bir komisyon kurulmuştu. Bu komisyonda görev yapan 7 arkadaşımız, şu anda Parlamentoda değil; ama, 2 arkadaşımız, şu anda Parlamentoda parlamenterlik görevini yürütüyorlar; bunlardan biri Sayın Hüseyin Kansu'dur, bir diğeri de Sayın Birgen Keleş Hanımefendidir. Bu raporda, Dışişleri Bakanlığı ve diğer bakanlıkların yurt dışındaki temsilcilikleriyle ilgili çok ciddî değerlendirmeler yapılmış ve bu değerlendirmeler şu şekilde toparlanmış: Yurt dışında teşkilatlanan kurum ve kuruluşların gereğinden fazla ülkede teşkilatlanmış oldukları -birinci tespit bu- gereğinden fazla eleman istihdam ettikleri ve ayrıca, burada istihdam edilenlere çok fazla ücret ödendiği gibi birtakım tespitler yapıldıktan sonra, öneri bölümünde "yurt dışındaki görevler bir bütün olarak ele alınmalı ve yeni oluşan dengeler, çağın koşulları, Türkiye'nin konumu ve yararları dikkate alınarak yeniden tanımlanmalıdır. Mevcut durum veri kabul edilmeden, bu görevlerin en etkin ve verimli şekilde nasıl yerine getirileceği tasarlanmalı ve ondan sonra, temsilcilik açılıp açılmayacağı, ne büyüklükte olacağı ve hangi bakanlık ve kuruluşların buralarda temsilci bulunduracakları belirlenmelidir" şeklinde öneriler getirildiğini görüyoruz. Biz de, bu çalışmayı yaparken, arkadaşlarımızın biraz önce üstünde görüşlerini ifade ettikleri 23 üncü maddeyi, demin okunduğu ve üstünde tartışıldığı şekilde düzenledik.

Burada, görüldüğü gibi, Dışişleri Bakanlığı ve Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı dışındaki bakanlıklarımızın ve kuruluşlarımızın yurtdışı teşkilatları kuramayacakları belirlendikten sonra; "ama, ihtiyaç olursa ne yapacak" sorusunun cevabı da ikinci cümlede verilmektedir ve "Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarından hangilerinin hangi ülkelerde yurtdışı hizmeti sunacağı Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir" denilmektedir. Biraz önceki raporda da ifade edildiği gibi, bu konuda değerlendirme yapılması önerilmiş, biz de, bu değerlendirmenin Bakanlar Kurulu tarafından yapılacağı hükmünü buraya koyduk; dolayısıyla, hangi bakanlığın, hangi kuruluşun yurt dışında temsilci bulundurabilecekleri ve buralarda, ne kadar görevliyle bu temsil görevini ifa edecekleri Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek.

Peki, bunlar nerede görevlendirilecek? İşte, maddede bunun da cevabı vardır. Bu suretle belirlenecek kurum ve kuruluşların yurtdışı hizmetleri ilgili kurum ve kuruluş personelinin Dışişleri Bakanlığı kadrolarına belirli süreli olarak görevlendirilmesi suretiyle yürütüleceği ifade edilmiş; ayrıca, Dışişleri Bakanlığı elemanlarının da bu görevlere atanamayacakları ve görevlendirilemeyecekleri ifade edilmiştir.

Sayın Başkanım, tabiî, Sayın Meral'in, Sayın Gazalcı'nın ve Sayın Kart'ın sorularına zaman...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, 1 dakikalık süreniz var.

Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Tamam.

Sayın Meral'in sorusunun, kuşkusuz, üzerinde görüşmekte olduğumuz maddeyle bir ilgisi yok. Bir kamu bürokratının düşüncesini ifade etmek suretiyle, geçmişte, dokuz yıl önce yazmış olduğu bir makaleden bahsetmek suretiyle...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - "Arkasında duruyorum" diyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - ...onun rejim karşıtı, laik, demokratik rejime karşı olduğunu ifade ediyor.

Ben, Başbakanlık Müsteşarı Sayın Dinçer'i tanıyorum, onunla birlikte de çalıştık ve çalışıyoruz. Ben, kendisinin, Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerine karşı bir düşünce yapısında olduğu kanaatinde değilim, kendisinden hiçbir zaman böyle bir izlenim almadım.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Bakan, kendi söylüyor, ben söylemiyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bu ülkenin yetiştirdiği en önemli bürokratlardan birisidir ve kendisine profesörlük payesi verilmiş bir arkadaşımızdır.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Maşallah, Allah bağışlasın!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -Sayın Meral, siz ve bu konuda kuşkusu bulunan arkadaşlarımız -çünkü, ben burada bulunmayan bir arkadaşımızla ilgili soru sormayı da doğrusu beşerî kurallara pek uygun görmediğimi ifade etmek istiyorum- kendisini ziyaret edin, Başbakanlıktadır, konuşun, bu konularla ilgili düşüncelerini öğrenin. (CHP sıralarından gürültüler)

Bu tür münasebetlerde ben yarar olduğu kanaatindeyim. Ancak, şunu hemen ifade edeyim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, cevap verme süresini dikkate alırsanız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Eğer Sayın Dinçer'in farklı bir düşüncesi var ise, eğer var ise, o yapmış olduğu konuşma yasalarımıza göre suç teşkil ediyorsa, şimdiye kadar hakkında mutlaka bir soruşturma açılmalı, mutlaka yargılanmalı ve kamu hizmetlerinden mahrum edilmeliydi. Biz, bir kişiyi kamu görevine alırken onun adlî siciline bakarız, adlî sicilinde bir şey yoksa, yeterli şartları taşıyorsa kamu görevine alınır; nitekim teklif edilmiş, Sayın Cumhurbaşkanımız da onamış ve Başbakanlık Müsteşarlığına gelmiştir. Eğer bunun dışında adli mercilerin görevlerini layıkı şekilde yapmadığı, ortada bir suç varsa bu suçun üzerine gitmediği şeklinde kuşkunuz varsa, cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunabilirsiniz; ama, bunun dışında, Anayasa, hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan kimsenin suçlu ilan edilemeyeceğini ifade ediyor. Bunu siz, bu kürsüden kaç defa ifade ettiniz, neden bu hükme ve kendi düşüncelerinize şimdi bu noktada sahip çıkmıyorsunuz?!

Sayın Başkan, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde 7 adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesinde geçen "Dışişleri Bakanlığı kadrolarına belirli süreli" ibaresinin "bir yıl süreli" olarak değiştirilmesini arz ederim. 

     Kerim Özkul

          Konya

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesinde geçen "Dışişleri Bakanlığı elamanları atanamaz" ibaresinin "Bakan onayı olmadıkça Dışişleri Bakanlığı elamanları atanamaz" olarak değiştirilmesini arz ederim. 

     Orhan Erdem

          Konya

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesinde geçen "hangi ülkelerde yurtdışı hizmeti sunacağı" ibaresinden sonra "ilgili Bakanlık tarafından belirlenir" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

     Mustafa Demir

          Samsun

BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

a) Yurtdışı hizmet verecek olan kamu kuruluşları kanunla belirlenir.

     Orhan Erdem

          Konya

BAŞKAN - Beşinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

a) Dışişleri Bakanlığı kadrosuna süreli olarak atanan memurlar Dışişleri Bakanlığının malî haklarından faydalanır.

     Kerim Özkul

          Konya

BAŞKAN - Altıncı önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının "Yurtdışı hizmetlerinin yürütülmesi" başlıklı 23 üncü maddesinde yer alan "Bu görevlere Dışişleri Bakanlığı elamanları atanamaz ve görevlendirilemez" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Haluk Koç Haşim Oral           Halil Tiryaki

            Samsun                    Denizli                 Kırıkkale

Onur Öymen Mustafa Gazalcı         Bayram Meral

           İstanbul                    Denizli                    Ankara

BAŞKAN - Son ve en aykırı önergeyi okutup, işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanunu tasarısının "Yurtdışı hizmetlerinin yürütülmesi" başlıklı 23 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Haluk Koç Haşim Oral           Halil Tiryaki

            Samsun                    Denizli                 Kırıkkale

Onur Öymen Mustafa Gazalcı         Bayram Meral

           İstanbul                    Denizli                    Ankara

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, önergeyle ilgili Sayın Öymen konuşacaklar.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öymen.

ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; son iki önerge hakkında görüşlerimizi arz etmek için söz almış bulunuyorum.

Sayın Haluk Koç, biraz önce 23 üncü maddeyle ilgili Grubumuzun görüşlerini açıkladı; ona ilaveten bir iki unsuru belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şunu ifade edeyim ki, bu tasarının 23 üncü maddesi, uygulanması mümkün olmayan bir maddedir. Bu madde yasalaştığı takdirde, devlet hizmeti, işlemez, yerine getirilemez hale gelecektir. Arkadaşım söyledi, dünyanın pek çok ülkesinde bu sözü edilen görevler, dışticaret hizmetleri, kültür hizmetleri, turizm hizmetleri, eğitim hizmetleriyle ilgili ataşelikler, müşavirlikler bulunmamaktadır. Bu görevler, Dışişleri Bakanlığının meslek memurları tarafından yürütülmektedir.

Şimdi, bu tasarı kanunlaşınca "bu görevlere Dışişleri memurları atanamaz ve bu görevlerde görevlendirilemez" dediğiniz takdirde, bu görevi kim yapacaktır?! Hangi devlet memurları bu görevi yerine getirecektir?! Bu mümkün değildir. Birçok ülkede, bu görevler için tahsis edilen kadrolar boştur; o ülkelerde kim yapacak bu görevleri?! Memurların bulunduğu ülkelerde -kendi tecrübemi size anlatayım- pek çok durumda, ilgili makamlar tarafından atanan devlet görevlileri, Dışişleri memurlarının desteğini kendileri talep ediyorlar, birlikte çalışıyorlar, müzakerelere birlikte gidiyorlar, devletimizi birlikte temsil ediyorlar; çok da başarılı oluyorlar. Niçin bu sistemi kaldıracaksınız ortadan?!

Değerli arkadaşlarım, bir kere daha söylüyorum; bu madde böyle yasalaşırsa, devleti işlemez hale getirirsiniz. Bu madde, uygulanması mümkün olmayan bir maddedir.

Biz, bunu daha önce söyledik mi; söyledik; nerede söyledik; Sayın Haluk Koç'un sözünü ettiği Marmara Üniversitesindeki seminerde, ben, Sayın Başbakanlık Müsteşarına bizzat söyledim. Yalnız bunu söylemedim; diğer ülkelerin yaptığı reform kanunları hakkında bilgi verdim. Dedim ki: "Bakın, sizin hazırladığınız bu tasarı, o kadar değişik ki, diğer ülkelerden, Avrupa ülkelerinden, Amerika'dan, Japonya'dan o kadar farklı ki, onlarla kıyasladığınız zaman, bunu bir kamu yönetimi reformu yasası saymak kabil değildir." O seminere katılan çeşitli bilim adamlarımız vardı, ünlü profesörlerimiz vardı; biri bile, ama biri bile çıkıp da bu yasa tasarısı çok uygundur, ülkemizin çıkarlarına uygundur demedi; bizim eleştirilerimize iştirak ettiler.

Değerli arkadaşlarım, size bir bilgi vereyim. Bu çalışmalar ilk defa yapılmıyor. Bundan önceki Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel zamanında, Fransa'nın Devlet Reformu Projesini yürüten çok ünlü bir uzmanı var, Piek; bizzat Cumhurbaşkanımız tarafından Türkiye'ye davet edildi ve kendisiyle Cumhurbaşkanlığında toplantılar yaptık. Fransız sistemini, Fransa'daki devlet reformu anlayışını ve uygulamalarını anlattı. Ben de bunları, o seminerde, Sayın Başbakanlık Müsteşarına anlattım. Bu tasarıda bir tanesi bile yoktur. Hani, Sayın Bakan, iyi niyetli olarak "muhalefetin görüşlerinden yararlandık" diyor; fakat, kendisine söyleyeyim ki, bizim edindiğimiz bu tecrübelerden tek bir satır yoktur bu projede ve bu projenin, diğer tasarılarla birlikte, diğer ülkelerin yasalarıyla birlikte okunduğu zaman, bir reform tasarısı niteliğiyle yakından uzaktan ilgisi yoktur. Bu tasarı, bazı yetkileri yerel yönetimlere devretme tasarısıdır. Orada da o kadar ileri gidilmiştir ki -efendim, biz üniter devleti koruyacağız diyorlar- federal devlette merkezî yönetime ait bazı yetkiler burada mahallî yönetimlere bırakılıyor; mesela, çevre konusu. Almanya, federal hükümettir; Almanya'da federal Çevre Bakanı var. Bizde merkezî hükümete bırakılan yetkiler içerisinde çevre konuları yok; yani, bu tasarı, o kadar sakatlıklarla doludur ki, size çok açık söylüyorum -o toplantıda ifade ettik- bu tasarının baştan aşağıya yeniden yazılması lazım; çaresi yok. Biz, reforma sizin kadar inanıyoruz, sizden daha çok inanıyoruz. Devletimizin tepeden tırnağa reforma ihtiyacı var, doğrudur; yerel yönetimlerin daha çok yetkiye ihtiyacı var, doğrudur; daha çok parasal kaynağa ihtiyacı var, hepsi doğrudur; ama, bu, bu yasayla sağlanacak iş değil. Onun için, bizim size önerimiz, bu yasayı olduğu gibi geri çekmektir; birlikte çalışalım, ülkemize layık bir yasa yapalım.

Değerli arkadaşlarım, bir de şunu söyleyeyim: Bizi rahatsız eden en önemli unsur, bu yasayı hazırlayan zihniyettir. Bunu, çok açık yüreklilikle, huzurunuzda ifade etmek istiyorum. Şimdi, bu yasa ne diyor; şeffaflık diyor. Bu yasa ne diyor; halkın haber alma, bilgi alma ihtiyacı diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öymen.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Sayın Başkan, zannediyorum ki, ikinci önergeyle ilgili olarak, bir 5 dakika daha konuşma hakkım var, müsaade buyurursanız.

Şimdi, bu yasa ne diyor; bu yasa, demin söylediğim gibi şeffaflıktan bahsediyor, halkın haber alma ihtiyacından bahsediyor.

Şimdi, bu yasanın mimarı Başbakanlık Müsteşarıdır deniliyor, diğer devlet memurlarından bahsediliyor.

Değerli arkadaşlarım, bizce, bu yasanın esas mimarı hükümettir. Hükümetin başında olan da Sayın Başbakandır. O bakımdan, Sayın Bakana şunu ifade etmek istiyorum ki, bizim esas eleştirilerimiz, siyasî sorumluluk taşıyan hükümetedir.

Bakınız, Sayın Bakan "dokuz sene önce söylenmiş laflar için bugün yargıda bulunmak doğru mudur, eleştiride bulunmak doğru mudur" diyor.

Peki, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; dün söylenmiş, 24 saat önce söylenmiş sözlere ne diyelim? 24 saat önce, Sayın Başbakan, basın mensuplarına diyor ki: "Basın kendi kendini sansür etsin." Şimdi, hangi demokratik ülkede, bir Başbakan böyle bir şeyi söylemiştir?! Basın ile sansür, aynı cümlede, ne zaman yan yana getirilmiştir?! "Kıbrıs'la ilgili haberleri verirken, basın dikkatli olsun, kendini sansür etsin" diyor. Gazetelerde okuduk, tekzip eden olmadı.

Peki, bu zihniyetle mi hazırladık biz bu raporu?! Bu tasarının içindeki hükümler, bu zihniyetle bağdaşıyor mu arkadaşlar?!

Dikkatinizi çekmek isterim; bu konuda, hükümet, çok açık bir tavır ortaya koymalıdır. Ya çağdaş, Avrupa'nın gerektirdiği, Avrupa Birliğinin gerektirdiği bir reform tasarısı hazırlayacağız diyorsanız, o zaman sizinle beraberiz, birlikte, otururuz, hazırlarız veya "biz çağdaş dünyanın değerlerini, görüşlerini benimsemiyoruz..." O zaman hazırlayacağımız tasarılar, Türkiye'yi ileri değil geriye götürür. Bu konuda, Yüce Heyetinizin dikkatini özellikle çekmek istiyorum.

Bir de, işi aceleye getirme girişimi var. Deniliyor ki, efendim, saat 24.00'e kadar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Sayın Başkan, sanıyorum diğer önergede de söz isteğim vardı.

BAŞKAN - Sayın Öymen, teşekkür için söz vereyim. Önerge okunmadan söz hakkınızı bununla birleştirmem mümkün değil.

Teşekkür için söz veriyorum; buyurun.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, görüşlerimi ifade ettim. Öbür önergeyle ilgili olarak birkaç söz daha söyleyeceğim.

Yüce Heyete saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.

Önergeyi oylarınıza...

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.48

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.00

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), MEHMET DANİŞ (Çanakkale),

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

349 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 23 üncü maddesi üzerinde verilen, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. 23 üncü maddenin metinden çıkarılmasına ilişkin önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının "Yurtdışı hizmetlerin yürütülmesi" başlıklı 23 üncü maddesinde yer alan "bu görevlere Dışişleri Bakanlığı elemanları atanamaz ve görevlendirilemez" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                        Onur Öymen (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öymen.

ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; deminki oylamayı büyük bir üzüntüyle izledik. Sizi, bu mesleğe kırk yılını vermiş bir arkadaşınız olarak uyardım, Türkiye'de uygulanması imkânı olmayan bir maddeyi yürürlüğe koyacaksınız dedim ve siz bile bile oy verdiniz. Derin bir üzüntü duyuyorum. Bu yaklaşımlarla bu devleti çağdaş bir ülke haline getirme imkânımız var mıdır?! Size, uygulanamayacağını söylediğim, açıkça ilan ettiğim ve kanıtladığım bir metni kabul etmenizden derin üzüntü duydum. Bunu çok açıklıkla ifade etmek istiyorum.

Şimdi, bu defa verdiğimiz önerge, gene bununla ilgilidir. Size şu soruyu soruyorum: Değerli arkadaşlarım, diğer ülkeleri incelediniz mi? Diğer ülkelerde, kendi dışişleri bakanlığı memurlarının bu gibi faaliyetlerde bulunmalarını yasaklayan bir hüküm var mı? Bu yasa tasarısını Avrupa Uyum Komisyonuna havale ettiniz mi? Diğer ülkelerle mukayese etme imkânını sağlamak için, diğer ülkelerin uygulamaları hakkında bilgi edinmek için, bunu, Avrupa Uyum Komisyonuna havale ettiniz mi; etmediniz. İşte, size tavsiye ediyoruz. Bu metnin, hiç değilse, bu bölümünü geri çekiniz. Avrupa Uyum Komisyonuna sorunuz; bizden başka yasasında böyle bir hüküm bulunan ülke var mıdır?

Biz, hayatımız boyunca yabancı diplomatlarla çalışıyoruz ve pekâlâ, her gün görüyoruz ki, diplomatlar, Dışişleri Bakanlığı memurları, ekonomik konularda da, kültürel konularda da, başka konularda da faaliyet gösteriyorlar. Başka türlü diplomasi hizmeti veremezsiniz. Bu tasarının, hangi anlayışla, hangi düşünceyle kaleme alındığını anlamakta çok zorluk çekiyoruz. Demin anlattım, bir kere daha söylüyorum: Şimdi, bu, çağdaşlaşma yasasıdır, Türkiye'yi çağdaş ülkeler düzeyine yükseltme amacıyla kaleme alınmış bir tasarıdır ve bu tasarıyı hazırlayan hükümetin, beklenir ki, çağdaşlığı özümsediğini bütün halkımız görsün, kabul etsin. Ne görüyoruz; tam tersini görüyoruz. İşte, demin örneğini verdim. Basının kendine sansür uygulamasını tavsiye eden bir uygar ülke başbakanı biliyor musunuz?! Biliyorsanız, bize de söyleyin. Şimdi, bu zihniyetle, bu anlayışla, biz, çağdaş bir yasa yapacağız.

Bir noktaya daha değineyim. Şimdi, büyük bir acele var; büyük bir telaşla bunu yasalaştırmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, diğer ülkelerde de buna benzer yasalar çıktı. Acaba, o ülkelerin hükümetleri de meclislerini gece yarıları çalıştırarak mı  çıkardılar bunu; cumartesi, pazar çalıştırarak mı çıkardılar?! Hiç merak ettiniz mi?! Merak ettiyseniz, size söyleyeyim. Bakın, diğer ülkelerde ne oldu; mesela, İngiltere'de kamu yönetimi reformu tasarısı ortaya atıldığında, bir üniversite ile, bir araştırma kuruluşunun işbirliğiyle, hükümet, ülke vatandaşlarının ortalama kesitini temsil eden 5 000 kişiyi saptadı; 5 000 kişi, bir reform yasasının nasıl bir metin olması gerektiğini üç yıl boyunca araştırdı. Diğer ülkelerde bu yasalar böyle hazırlanıyor, böyle geliştiriliyor ve sonra sonuçlandırılıyor. Biz ne yapıyoruz; yangından mal kaçırır gibi, geceyarılarına kadar Meclisi çalıştırarak bu yasa tasarısını süratle geçireceğiz. Buyurun mübarek olsun! Ama, sizi açıkça uyarıyorum; uygar ülkelerde bu işler böyle olmuyor. Kanada'da ne yaptılar? Kanada'da şunu yaptılar: Pilot proje uyguladılar; acaba bu yasa tasarımız başarılı olacak mı olmayacak mı diye 9 000 kişiyi kapsayan bir pilot proje hazırladılar, adım adım gittiler, baktılar, başarılar oluyor mu olmuyor mu. Biz ne yapıyoruz; bütün bunları bir tarafa bırakıyoruz ve bir an önce, geceyarılarına kadar çalışarak, yanlış, uygulama şansı olmayan bir yasayı çıkarıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu yasada bir hüküm var; diyor ki: "Müsteşarlar, bakanla birlikte gelir gider." Tek istisnası Millî Savunma Bakanlığı Müsteşarı; yani, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, bakan gidince  gidecek.  Şimdi,  ben,  bu görevi  yapmış bir arkadaşınızım;  size şunu  söyleyeyim:  Ben 6 hükümetle çalıştım, 6 hükümet zamanında görev yaptım. Hükümetler geliyor, gidiyor; ama, müsteşar, sürekliliği sağlıyor. Öyle bakanlar oldu ki bu dönemde, bir ay görev yaptı; siz her ay müsteşar mı değiştireceksiniz?! Üç ay görev yapan bakan oldu; üç ayda bir müsteşar mı değiştireceksiniz?! Şimdi, bu hükümler doğru mudur; vicdanınıza sığıyor mu; bunu yapmakla doğru bir iş yaptığınıza inanıyor musunuz? İşte, onun için diyoruz ki, bu tasarı alelacele hazırlanmıştır, iyi düşünülmeden hazırlanmıştır ve bu tasarı yasalaşırsa eğer...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

...Türkiye, sizin umduğunuz gibi, çağdaş ülkeler arasında yer almayacaktır, Türkiye geri gidecektir; çünkü, çağdaş ülkelerin yasalarında bu maddeler yoktur. Onun için geri çekmenizi tavsiye ediyoruz. İşte, bu önergeyi bunun için verdik. Belki Sayın Bakan görüşünü ifade etme fırsatını bulursa, umarım ki, hiç değilse bu noktada bizim haklı olduğumuzu kabul edecektir. Biz, hükümete destek olmak için bunları söylüyoruz; içpolitika yapmak için söylemiyoruz. Uzun vadede ülkemizin yapısını, geleceğini etkileyen bir tasarıyı konuşuyoruz ve bunun, ülkemize en yararlı biçimi alması için çalışıyoruz; ama, siz, bütün bu önerilerimizi kulak arkası ederseniz, bizim söyleyecek bir tek sözümüz olur değerli arkadaşlar; o da şudur: İyi geceler Türkiye!

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"a) Dışişleri Bakanlığı kadrosuna süreli olarak atanan memurlar Dışişleri Bakanlığının malî haklarından faydalanır."

                                                                   Kerim Özkul

                                                                             Konya

KERİM ÖZKUL (Konya) - Sayın Başkan, bunu ve diğer önergemi geri çekiyorum.

BAŞKAN - İki önerge de geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"a) Yurtdışı hizmet verecek olan kamu kuruluşları kanunla belirlenir."

                                                                   Orhan Erdem

                                                                             Konya

ORHAN ERDEM (Konya) - Sayın Başkan, her iki önergemi de geri çekiyorum.

BAŞKAN - Her iki önerge de geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesinde geçen "hangi ülkelerde yurtdışı hizmeti sunacağı" ibaresinden sonra "ilgili bakanlık tarafından belirlenir" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

                                                               Mustafa Demir

                                                                            Samsun

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçe mi okunsun?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: İlgili bakanın bu konuda yetkili kılınması.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Bağlı kuruluşlar

MADDE 24. - Bağlı kuruluşlar, bir bakanlığın hizmet ve görev alanına giren anahizmetlerden özel önemi bulunanları yürütmek üzere, kanunla kurulan kuruluşlardır. Başbakanlığa bağlı olanların dışında müsteşarlık şeklinde bağlı kuruluş kurulamaz.

Bağlı kuruluşlar, merkez teşkilatı ile istisnai ve zorunlu hallere münhasır olmak üzere ihtiyaca göre kurulan taşra teşkilatından oluşur. Ancak, bölge düzeyinde teşkilatlanan bağlı kuruluşlar illerde, illerde teşkilatlanan bağlı kuruluşlar bölge düzeyinde teşkilatlanamaz. Bağlı kuruluşların taşra teşkilatı kanunla kurulur.

Bağlı kuruluşların anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleri 18 inci madde ile bakanlık merkez teşkilatına ilişkin diğer hükümler gözönünde bulundurularak hizmet özelliklerine göre kuruluş kanunlarında belirlenir. Ayrıca, bağlı kuruluşlarda temel görev ve hizmetlerin bir gereği olarak, kurum dışı işyeri, mükellef veya üçüncü kişi ve kuruluşlara yönelik olmak üzere, kuruluş kanunlarında belirtilmek şartıyla anahizmet birimi şeklinde rehberlik ve denetim birimi oluşturulabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, İzmir Milletvekili Enver Öktem; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öktem, konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısının 24 üncü maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Konuşmama başlamadan önce, Sayın Bakanın, Sayın Meral'in bir sorusuna yönelik verdiği cevapla ilgili bir tespitte bulunmak istiyorum. Sayın Bakan, Başbakan Müsteşarıyla ilgili, "çok iyi bir bürokrattır, profesör unvanına sahiptir; böyle nitelikli, kaliteli eleman bulmak her zaman mümkün değildir" gibi bir ifade kullandı. Yine, bu yasa tasarısının iki üç gündür süren müzakereleri boyunca da, her seferinde, gerek Sayın Bakan gerekse Komisyon Başkanı, Sayın Müsteşarın görüşlerinin hiçbir şekilde bu tasarıya yansıtılmadığını ifade etmişlerdir.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Makale... Makale...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Madem ki, bu müsteşar, çok iyi, nitelikli, verimli, üretken bir insandı, neden o zaman düşüncelerini tasarıya yansıtmadınız ya da yasa tasarısına düşüncelerin yansıması kadar tehlikeli bir şey yoksa, neden o müsteşara sahip çıkıyorsunuz diye bir soruyu kendisine yöneltmek gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, tasarının 24 üncü maddesiyle ilgili görüşlerimi açıklayacağım. Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, görüşmekte olduğumuz bu tasarı, hazırlayıcılarından hazırlanışına, içeriğinden savunucularına kadar ayrı ayrı değerlendirilebilecek bir özellik taşımaktadır. Bu tasarının nasıl bir zihniyet tarafından hazırlandığını, bu zihniyetle cumhuriyetin süreç içinde sürekli erozyona uğrayacağını, CHP olarak, sürekli dile getirdik.

Yine, devletin işleyişini kökten değiştirecek böyle kapsamlı bir  tasarının, hiçbir devlet tecrübesi bulunmayan ve bu anlamda Türk yönetim kültüründen de bihaber olan bir kadro tarafından nasıl alelacele hazırlandığını da belirtmiştik; tasarının içeriğinden de zaten anlaşılmaktadır. Bu tasarının, hangi kesimlerin özel ısrarı ve dayatmasıyla gündeme alındığı da bellidir. Bu kesimlerin, Türk toplumsal gerçekliğini dikkate almadıkları, tamamen küresel piyasanın kâr güdüsüyle hareket ettikleri ve hâkim olmasını istedikleri yönetim kültürünün asla ulusal olmadığı ve olmayacağı tasarının gerekçesinde de net bir biçimde yer almaktadır.

Bütün bu ön tespitleri bir kenara bırakalım. Tasarının maddelerini incelediğimizde de, getirilmek istenen sistemin, bu topraklara yabancı, dayatılmış bir sistem olduğu çok net bir şekilde anlaşılmaktadır. Yani, aslında hükümet, takdire şayan bir cesaretlilik içerisinde, cumhuriyetin yapı taşlarını ortadan kaldıracak böyle bir tasarının yasalaşması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmasına seyirci kalabilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde böyle bir komedi, böyle bir garabet, böyle bir çaresizlik yaşanmamıştır.

Önümüzde bir metin var, yasalaşması istenen bir metin. Bu metin yasalaşırsa, cumhuriyeti ayakta tutan temel kurumlar sarsılacak. Bunu herkes söylüyor, saygın bilim adamları söylüyor, devlet tecrübesi olan siyaset adamları söylüyor, demokratik kitle örgütleri söylüyor, siyasî partiler söylüyor, biz söylüyoruz; ama, şu komediye bakın ki, bu yasa tasarısını hazırlayanlar da aynı şeyleri söylüyorlar, tasarının gerekçesi de aynı şeyi ifade ediyor, tasarı da söylüyor. Yani, biz de, onlar da yasanın getirecekleri konusunda aynı şeyleri söylüyoruz.

Yasa tasarısını hazırlayanlar, aslında, bizim söylediğimiz her eleştiriyi, uyarıyı aynen kabul ediyorlar; ama, bu tasarıdaki düşünceleri bir tehdit olarak algılamıyorlar, tam tersine, savunuyorlar. Tasarının teknik hazırlayıcısı olan bürokratın düşünceleri, aynı bürokrat tarafından yazılmış olan ve Başbakanlık bünyesinde hazırlanmış olan gerekçeli kitaptan ve yasanın resmî gerekçesinden de anlaşılıyor.

Yani, biraz dramatize ederek söylersek, tasarının hazırlayıcılarıyla aramızda, sanki şöyle bir diyalog geçmektedir: Biz "cumhuriyet kurumları tehdit altındadır" diyoruz; onlar "zaten bu tehdit her zaman vardır" diyorlar. Biz "bu tasarı yasalaşırsa ulusal bütünlük sarsılır" diyoruz; onlar "tam üstüne bastınız, demek ki, bu tasarıyla bütünlüğü sağlayacağız" diyorlar. Biz "bu yasayla birlikte devletin sorumluluğu diye bir şey kalmayacak" diyoruz; onlar "maalesef, ulusal güvenlik, dışpolitika gibi bazı konularda da devlet hâlâ yetkili, bunu aşamadık" diyorlar. Biz "bu yasayla kamu sorumluluğundaki hizmetler özelleştiriliyor, paralı hale getiriliyor, kamu hizmeti diye bir kavram kalmıyor" diyoruz; onlar "en kısa zamanda, özelleştiremediklerimizi de özelleştirmeye devam edeceğiz" diyorlar. Biz "bu yasa yerel yönetimlerin değil, yerel oligarşinin, rantiyeciliğin güçlendirilmesine hizmet eder" diyoruz; onlar "bırakın da buna onlar karar versin, yerel demokrasinin gereği budur" diyorlar. Biz "ulusal devlet gidiyor" diyoruz; onlar "sorumlusu biz değiliz" diyorlar. Biz "laiklik tehlikede" diyoruz; onlar "o kadarını biz de beklemiyorduk, sahi mi" diye, karşı soruyla kaçamak cevap veriyorlar. Biz "bu yasayla, kamu hizmetiyle birlikte planlama düşüncesinden vazgeçildiğini, her şeyin, piyasaya, kâr-zarar mekanizmasına havale edildiğini, bu durumun ekonomik adaletsizliği, sosyal çöküntüyü ve idarî çarpıklığı daha da artıracağını" söylüyoruz; onlar "doğrudur, ama, piyasa tanrısına müdahale edemeyiz" diyorlar. Biz "bu yasayla, sosyal devlet tarihe karışacak" diyoruz; onlar "karıştıracağız inşallah" diyorlar. Biz "vatandaş, cumhuriyetin varlık nedenidir; bu yasa, vatandaş kavramı yerine müşteriyi getiriyor" diyoruz; onlar "iyi anlamışsınız, aynen öyledir" diyorlar. Üstelik, bu düşüncelerini, gerekçe kitaplarında da aynen yazmışlardır.

Peki, biz, burada, neyi konuşacağız; neyi tartışacağız?! Aslında, tartışmaya açılanın, basit bir tasarının maddelerinin olmadığı o kadar açık ki, her şey o kadar uluortada oluyor ki.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarı, ilk defa, burada, takıyye bile yapmamaktadır. Alenen, cumhuriyetin temel ilkelerini ve kurumlarını tartışmaya açmaktadır. Devrimle kurulan bir cumhuriyetin temel niteliklerini, temel bir yasayla, dönüştürmeye çalışmaktadır. Bu tasarının "Değişimin Yönetimi İçin Yönetimde Değişim" isimli gerekçe kitabının 159 uncu sayfasında, kamu kurumlarının vatandaşa müşteri olarak bakmalarının zorunluluğundan bahsediliyor; aynen bu ifadeler kullanılıyor. Zaten, tasarının temel felsefesi de, kamu hizmetinin ticarî ilişkiye, kamu alanının piyasalara, vatandaşın müşteriye dönüştürülmesi üzerine kurulmuştur.

Şimdi "bu tasarı, cumhuriyeti dönüştürüp, şeriat düzeninin veya piyasa otonomlarının yolunu açacak" denildiği zaman küplere binen milletvekillerine soruyorum: Vatandaşın müşteriye dönüştüğü bir ülkede, cumhuriyetten söz etmek mümkün müdür? Cumhuriyetin varlıksal temeli vatandaş değil midir. Bu tasarı, en önce, vatandaş kavramını değiştirmeyi amaçlamıyor mu?! Bu anlayış, gerekçe metinlerinde çok açık bir şekilde ifade edilmiyor mu?!

Değerli milletvekilleri, artık, şu gerçek kesinlikle bilinmeli ve kabul edilmelidir ki, bu tasarı, bir idarî reform tasarısı değildir; çünkü, idarî reformun dayanağı olan kamu yönetimi parçalanmaktadır. Hükümet, sorunu kökten halletmeyi düşünüyor. "Şu mektepler olmasa, Millî Eğitimi ne güzel idare ederim" diyen Millî Eğitim Bakanının misalini andırmaktadır. Etkin yönetim için, yönetimin felsefesi ve kurumlarıyla birlikte ortadan kaldırılması gibi bir mantaliteyi radikal bir idarî reform zannediyorsunuz. Vatandaşı da müşteri kılığına sokarak piyasalara havale etti mi, ortada ne yönetim ne sorumluluk, tabiî, ne de sorun kalacaktır. İşte, Hükümetin reform anlayışı budur.

Sayın milletvekilleri, tasarının kamu yönetimi yapısını âdeta ticarî bir işletme gibi düşündüğünü, devletin kamu hizmeti sorumluluğunu piyasada satın alınabilir bir ticarî hizmete dönüştürme amacı taşıdığını söylemiştik. Tasarı, bununla yetinmeyip, bunun doğal sonucu olarak, kamu çalışanlarının statü, görev ve hizmet tanımlarını da değiştirmektedir; kamu personelinin kamu hukukunun işleyişi bakımından önemli olan çalışma güvencesini de büyük oranda ortadan kaldırmaktadır. Tasarının esas mantığı, kamu hizmetlerinin yerelleştirilmesi ve özelleştirilmesidir. Bu, aslında, devlet memuru kavramını da, klasik anlamıyla, ortadan kaldırmaktadır ve niteliği ne olursa olsun,  nasıl  olursa  olsun,  devletin iş gördüğü,  hizmetli anlamında  devletin memuru  kavramı önplana çıkarılmaktadır. Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan tarafından sık sık tekrarlanan "bu yasayla birlikte, kamu çalışanları üstlerine hizmet etmek yerine, halka hizmet eder hale gelecektir" sözü de burada anlam kazanmaktadır. Burada, bu tasarının felsefesinin de gereği olarak, "üstler" kelimesini nitelikleriyle, görev, sorumluluk ve gelenekleriyle birlikte "devlet" olarak, "halk" kelimesini de, vatandaş ortadan kaldırıldığına göre, "piyasa" olarak algılamak mümkündür. Tayyip Erdoğan'ın ve onun düşüncelerini taşıyan bu tasarı, kamu çalışanlarının devlet hizmeti, kamusal hizmet yürütümünden rahatsızdır; bu hizmetlerin piyasa aktörleri tarafından yapılması gerekmektedir.

Sayın Erdoğan'ın yukarıdaki sözünün Türkçesi şudur: Bu yasayla birlikte, kamu çalışanları vatandaşa kamu hizmeti üretmek yerine, parası olan müşteriye hizmet eder hale gelecektir. Bu sözde kamu reformuyla birlikte, kamusal çalışma yaşamında taşeronluğun, sözleşmeliliğin ve bu çerçevede hizmetlerin özelleştirilmesinin de önü açılacağına göre, artık, devlet memuru, devletin hizmet sorumluluğuna göre değil, yasayla birlikte, piyasanın talep yoğunluğuna göre çalıştırılan piyasa memuru özelliği taşıyacaktır. Böyle bir yapılanmadan, nasıl ki, İş Kanunu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öktem.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Bu yasada memur sendikacılığının yapı taşları ortadan kaldırılmaktadır. Tasarı, kamu personeli rejimini düzensizleştirmekte, ücret sistemini dengesizleştirmekte, hizmet sunumunda yerelliği önplana çıkardığı için bölgesel dengesizliği de derinleştirmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarıda çoğu maddenin içeriğinde karşılaştığımız gerekçede de, daha açık bir biçimde gördüğümüz çok çarpık bir kamu hizmeti anlayışı tanımlaması vardır. Kamu yönetimi sisteminin fonksiyonu ve kamu çalışanlarının bu sistem içerisinde pozisyonları da çarpık anlayışa göre belirlenmiştir. Tasarıda kamu hizmeti sanki kamunun, kamu yönetiminin yapmak zorunda olduğu işler, görevler değilmiş gibi, hizmeti verenlerde hizmetin kendisi önplanda tutulmuştur. Bu yerel alanın başka nelerle, hangi iktidar odaklarınca doldurulacağını, genişletileceğini ve nasıl yerel iktidarlar oluşturulacağını şimdilik bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey var, bu yerel iktidarlar meşruiyetini vatandaştan değil, piyasadan alacaklardır ve bu iktidarlar güçlendikçe, halk iktidarı, yani demokrasi, yani cumhuriyet zayıflayacaktır. Bu kara düzenin mimarı da AKP Hükümeti olacaktır.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öktem.

EYÜP FATSA (Ordu) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Fatsa, madde üzerinde mi konuşacaksınız, sataşmadan dolayı mı?

EYÜP FATSA (Ordu) - Sataşmadan dolayı söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Hangi konuda sataşma olduğu hakkında bir açıklama yaparsanız, anlarız Sayın Başkan.

VII. - AÇIKLAMA VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri Grubuna atfetmesi nedeniyle konuşması

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kamu Reformu Yasası Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmeye başlandığı günden itibaren, hatta, tümü üzerinde görüşmeler yapılırken, gerek grup sözcülerimizin gerekse Grubumuz adına konuşan arkadaşlarımızın ısrarla reddettiği; ama, muhalefet grubunun da, olmayan bir şeyi ısrarla varmış gibi göstermeye çalıştığını ve iddialarının hiçbirisinin de gerçeği yansıtmadığını, bir kere daha huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Öktem, burada, diyalog halinde bir konuşma yaptı, sanki bizimle karşılıklı görüşüyor, konuşuyor gibi ve ısrarla, baştan beri, hep şunu söylediler. "Bu tasarıyla, AK Parti ve bu tasarıyı Meclise getiren irade, cumhuriyetin temel ilkelerine karşı gizli hesap peşindedir. Yönelişler vardır, laik cumhuriyete karşı yönelişler vardır" gibi, bizim kökten reddettiğimiz suçlamalarla bizi itham etmeye çalışıyorlar.

Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi burada milletvekili olan arkadaşlarımın -iktidar ve muhalefete mensup- ve bizi dinleyen aziz milletimizin bütün fertlerinin her birinin ailesinin, bu cumhuriyetin mayasında kanı vardır. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Dolayısıyla, dedesinin kanıyla kurduğu cumhuriyeti yıkacak bir şerefsiz insan bu Mecliste yoktur. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, biz, bu ülkede cumhuriyet düşmanlarını gördük. Bu aziz millet, cumhuriyet düşmanlarına karşı evlatlarını dağlarda şehit verdi. Cumhuriyet düşmanlarını bu aziz millet tanıyor ve ona karşı tedbirlerini de alıyor, almaya da devam edecek, buna da gücü yeter; ama, bir şeyi daha biliyor bu aziz millet, cumhuriyet istismarcılarını da biliyor. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bir diğer husus da şudur: Bu yasa tasarısı görüşülürken -daha önce Sayın Bakan da ifade etti- seksen yıllık Cumhuriyet Halk Partisinin, anamuhalefet konumunda olan bir partinin, böyle ciddî bir meseleyi müsteşar seviyesine düşürmüş olmasını da, doğrusunu isterseniz, burada, üzüntüyle takip ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bir fıkra anlatmak istiyorum. Sadece bu bürokratla ilgili, muhalefetin iddialarını, bütün lisanımızla anlatmaya çalıştık, bütün gerçekleriyle anlatmaya çalıştık; ama, anlaşılmadı. Bu fıkra, belki bunu iyi anlatır diye düşünüyorum.

Temel sınıfta... Özür diliyorum...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Temel... Başka neyiniz var zaten!

EYÜP FATSA (Devamla) - Öğretmen Temel'e "evladım, bana öyle bir şey söyle ki, içinde (p) harfi olsun" diyor. Temel "şişe, öğretmenim" diye cevap veriyor. "Evladım, şişenin neresinde (p) harfi var" diye sorunca,. Temel "hocam, tıpasında" diyor. Herhalde, muhalefet de, olayı böyle bir mantıkla anlatmaya çalışıyor!..

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sayın sözcü, Cumhuriyet Halk Partisine dönük olarak "cumhuriyet istismarcısı" suçlamasında bulunmuştur; Grubum adına söz istiyorum.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Değil efendim, değil; öyle bir sataşma yok. (CHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Kapusuz, sataşma olup olmadığına Sayın Başkan karar verecek, siz değil.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - İstismar etmiyorsunuz ki... Ediyor musunuz?..(CHP sıralarından gürültüler) İstismar mı ediyorsunuz arkadaşlar?

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Niye korkuyorsunuz?! "Cumhuriyet istismarcısı" suçlaması yapılmıştır.

BAŞKAN - Sayın Koç, madde üzerinde Grubunuz adına konuşan Sayın Enver Öktem Beyin konuşmasına karşılık Grup Başkanvekili söz istedi...

HALUK KOÇ (Samsun) - "Cumhuriyet istismarcısı" suçlaması yapıldı. (AK Parti sıralarından "Değil, değil" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Hayır; tutanakları getirteceğim.

Madde üzerinde söz isteyen, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral...

HALUK KOÇ (Samsun) - Grubum adına kısa açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Tutanakları getirteceğim Sayın Koç...(CHP sıralarından gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Şu anda cevap vermek istiyorum Sayın Başkan. Demin, tutanakları getirtmeden söz verdiniz. Ortamı gerginleştirecek bir açıklama yapmayacağım "cumhuriyet istismarcısı" suçlamasına cevap vereceğim.

BAŞKAN - Hayır, ortamı gerdirmiyorum.

Sayın Oral, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bakın...

BAŞKAN - Sayın Koç, tutanakları getirteceğim... Söz vermeyeceğim demiyorum ki. (Gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Kabul etmiyorsanız, siz bilirsiniz Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan "cumhuriyet istismarcısı" suçlaması yapıldı. Partim adına bunu kabul edemem, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Tutanakları getirtip, size söz vereceğim. (CHP sıralarından gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, biraz önce tutanakları getirtmeden söz verdiniz. Cevap vermem gerekir, benim görevim bu.

BAŞKAN - Sayın Koç, göreviniz... Görevinize itirazım yok benim. Söz vermeyeceğim demiyorum. Sayın Oral'ın konuşması sırasında tutanakları getirtip inceleyeceğim. 

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ilgili madde uyarınca tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Oral, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Vermiyorum Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, söz istiyorum; İçtüzüğün ilgili maddesine göre, takdir hakkınız yok; tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Tutanakları getirtip inceleyeceğim diyorum; niye itiraz ediyorsunuz Sayın Koç?

HALUK KOÇ (Samsun) - Tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Tutumunuz hakkında söz istiyorum; takdir hakkınız yok.

BAŞKAN - Buyurun konuşun, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Emin olabilirsiniz, müsamahanızı suiistimal etmeyeceğim; ama, bir konuda açıklama getirmek istiyorum.

Değerli Grup Başkanvekili arkadaşım, herhalde Cumhuriyet Halk Partisini ima ederek "cumhuriyet istismarcıları" diye bir suçlamada bulundu. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Efendim, müsaade edin, açıklama yapayım.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bizim dile getirmek istediğimiz konular, size yaldızlı bir şekilde sunulan bu kanun tasarısının altında birtakım tuzakların olabileceği konusunda sizleri bilgilendirmek hususunda düğümleniyor, orada odaklanıyor.

Şimdi, bakın, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ulusal bütünlüğüne, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üniter devlet yapısına, Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkelerine dönük birtakım tehditler olabileceği, sadece Cumhuriyet Halk Partisinin ortaya koyduğu bir iddia değil.

EYÜP FATSA (Ordu) - Cumhuriyet düşmanlığıyla bunun alakası yok, anlayışla bunun alakası yok. Her sözcünüz, cumhuriyetin temel ilkelerine karşı gizli hesaplar yapıldığını söylüyor.

HALUK KOÇ (Devamla) - Bakın, elimde, Bilgi Üniversitesi dışında değişik üniversitelerin raporları var. Bunlar, bu raporların hepsinde dile getiriliyor; yani, bunları, bir tek sizin doğrultunuzda konuşan üniversitelerin ya da bilim adamlarının görüşleri içermiyor. Böyle bir tehdit yok anlamında nasıl değerlendirebilirsiniz? Karşı görüşlere, olası birtakım tehlikelere, bazı tuzaklara, Türkiye'nin başına sıkıntı getirebilecek bazı gelişmelere dikkat çekmek suç mu?!

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bunun sataşmayla ne alakası var?!

HALUK KOÇ (Devamla) - Suç mu?!.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Koç... Sayın Koç...

BAŞKAN - Sayın milletvekili, oturur musunuz lütfen.

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, bu konuda, bakın, biz, inandıklarımızı söyleyeceğiz. Herhalde, Cumhuriyet Halk Partisine karşı söylenebilecek en hafif yaklaşım "cumhuriyet istismarcısı" suçlamasıdır. Bunu, aynen reddediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

 

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349) (Devam)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Oral.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben, Sayın Eyüp Fatsa'nın söylediklerinden yola çıkarak, onu destekleyerek sözlerime başlıyorum. Eğer, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin içinde, bilerek veya bilmeyerek, gizli, dışında veya içinde, bu cumhuriyeti yıkmak isteyen şerefsiz varsa, o bu Meclisi terk etsin! (CHP sıralarından alkışlar) Olmadığı halde, böyle bir şeyin altına biz imza atarız; ama... Ben, cumhuriyet istismarcısıyım. Niye biliyor musunuz; ben, cumhuriyeti nalına mıhına korumak isteyen bir partinin neferiyim; tarikatlarla ilgisi olmayan, ay yıldızlı bayraktan başkasını kabul etmeyen ve Amerika istedi diye, PKK'ya, Hizbullaha af çıkarmayan bir Cumhuriyet Halk Partisinin neferiyim. (CHP sıralarından alkışlar) Bunları söylerken hiç kimse gocunmasın, bunları söylerken hiç kimse aldanmasın; çünkü, dünyanın hiçbir ülkesinde insan...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Maddeye gel delikanlı, maddeye!

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Delikanlı mı!.. Ne dediniz siz!..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Arkadaşlarım yahu, istirham ediyorum, şu yasayla bunların ne alakası var!

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Başkan...

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sen ne diyorsun bana! "Delikanlı" diye sen bana konuşamazsın, alo!..

BAŞKAN - Sayın Oral...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Böyle bir anlayış olamaz!..

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sen, bana "delikanlı" diyemezsin; ayıptır yahu!

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Böyle olmaz işte!..

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sen, Grup Başkanvekilisin!..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Olmaz işte böyle!..

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sen, bana "delikanlı" diyemezsin!.. Sen onu diyemezsin!.. Ben, delikanlıyım; ama, sen, bana milletvekili diyeceksin.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Beyefendi, burada bu şekilde de konuşamazsınız!

BAŞKAN - Sayın Başkan...

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sen bana "delikanlı" diyemezsin. Ben milletvekiliyim, doğru düzgün konuş!..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yaşlandın mı yoksa?!

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Doğru düzgün konuş!.. Sen, Grup Başkanvekilisin, doğru düzgün konuş!

BAŞKAN - Sayın Oral... (Gürültüler)

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.38

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.48

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

349 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

24 üncü madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Haşim Oral; buyurun.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Şimdi, bu yasa tasarısı gündeme geldiğinden beri en çok konuşulan şey, Sayın Bakanımızın da bizlere özellikle söylediği "biz, bu yasa tasarısını hazırlarken, Cumhuriyet Halk Partisinin daha önceki çalışmalarından yararlandık" şeklindeki ifadesidir. Tabiî, aslında bir bakıma doğrudur; ama, ne yaptığınız değil, nasıl yaptığınız önemlidir, bunun altını çizerek söylemek istiyorum öncelikli olarak.

Şimdi, cumhuriyeti kuran parti olarak, Cumhuriyet Halk Partisinin kamu yönetimi ve yerel yönetim reformu anlayışı ile, "muhafazakârlık" ve "tüccar siyaset" gibi nitelemeleri kimliğin temel unsurları olarak benimseyen, temel kamu hizmetlerini yerelleştirme görüntüsü altında piyasa koşullarına terk etmeyi amaçlayan, kamu hizmetinin odağına insanı, yurttaşı koymak yerine müşteriyi koyan, dolayısıyla, sosyal devlet sorumluluklarından kaçışı hızlandıran, esnek istihdam biçimlerini kamu çalışma ilişkileri alanında dahi egemen kılmaya çalışan, sözde kamu yönetimi reformunu millî görüşçü kadrolaşmanın bir fırsatı olarak gören, saydamlıktan, katılımdan, denetimden, hesap vermekten kaçan, cumhuriyetin temel değerlerini aşındırmaya, bunun için tüm kazanımları yok sayarak kamu kurumlarını parçalamaya yönelen, dış ekonomik ve siyasî odakların telkinleriyle uluslaşma sürecini kesintiye uğratacak girişimleri kendi emelleri açısından uygun gören, teslimiyetçi ve laik cumhuriyetle çok bağdaşmayan bir sağ siyasetin -ki bunun örnekleri daha önce de görülmüştür- Cumhuriyet Halk Partisinin programıyla, Cumhuriyet Halk Partisinin ilkeleriyle aynı kefeye konulması düşünülemez.

Şimdi, bakın, size, çok net bir şey söyleyeceğim. Türkiye'de 3 215 tane belediye var, 81 tane de il var, toplam 3 296 tane birime bu hizmeti dağıtacaksınız. Şimdi, ben, soruyorum ve Türkiye'de herkesi bir şekilde düşünmeye davet ediyorum: İstanbul'daki, Denizli'deki -benim kendi ilimdir- devletten alınan payla, Artvin'deki, Bitlis'teki, Muş'taki, Bingöl'deki aynı mıdır; mümkün değil, aynı değildir. Dolayısıyla, buralara aktarılacak, özel idarelere aktarılacak paylarla bu insanları kendi kaderlerine mahkûm etmek, ne kadar mantıklı ne kadar akılcıdır?

Demin, Sayın Onur Öymen anlattı, dedi ki: Başka ülkelerde bu yasalarla ilgili çalışmalar yapılırken, böyle üç beş günde, oniki saati hedefleyen çalışmalarla değil, çok ciddî pazar araştırmalarıyla -yani, sizin tabirinizle, çok ciddî kamuoyu araştırmalarıyla- bu işler yapılır. Bütün dünyada, bütün yerel yönetimlerle ilgili çalışmalar önce devlet tarafından başlatılmıştır, bizde bu yön eksiktir.

İlk günlerde arz etmeye çalışmıştım, bizim Ağrı milletvekili arkadaşımız burada konuşurken, Ağrı'daki yerel yönetimin sıkıntısından bahsederken, hem o yerel yönetimin sıkıntısından hem insanlarımızın oradaki sıkıntılarından bahsediyordu.

Şimdi, Ağrı'daki insanı hâlâ kaderine mahkûm etmek, yani, orada devletin yapması gereken altyapıları tamamlamaması, eğitimle ilgili, herkesin eğitimden eşit şekilde faydalanmasını sağlamadan, sağlıkla ilgili her türlü birimleri tahsis etmeden "ben, şimdiye kadar bu kadarını yaptım, bundan sonrası size ait, buyurun, size vereceğim üç beş kuruşla bunu yapın" demek, ne çağdaşlıkla ne yurtseverlikle ne de yurttaşlık bilinciyle örtüşür diye düşünüyorum. Dolayısıyla, bütün dünyada olduğu gibi, bizde de devlet, önce hakkı gözeterek, önce öncelikleri gözeterek, önce o bölgenin ihtiyaçlarını gözeterek o bölgenin insanına hizmet verme konusundaki sorumluluğunu yerine getirmelidir. Evet, devlet, bu konuda zafiyete düşmüştür; doğrudur; ama, bu devletin zafiyet göstermesinin sebebi, devletin çalışma arzusu veya o insanların ihtiyacının bitmesi değildir, şimdiye kadarki o çok övündüğümüz sağ iktidarların Türkiye'ye getirdiği haldir. Bunu hiç kimse inkar etmesin.

Şöyle bir düşünün Allahaşkınıza, şu yaklaşık altmış yılda olanları bir düşünün, şapkasıyla siyaset yapanlar, iki gün önce de Uzanlara UZİ silahı verdiği tespit edilen bir cumhurbaşkanı modeli; dünyanın neresinde var böyle bir insan?! Soruyorum size, dünyanın neresinde var?!. Sayın Özal gibi bir Cumhurbaşkanı, eşi, çocuğu yargılanan, prensleriyle bankaları hortumlatan ve açıkça söyleyeyim "Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz" diyen siyaset, bu devletin bu hale gelmesine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAMİT TAŞÇI (Ordu) - Onun için değiştirmeye çalışıyoruz.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Onun arkasından konuşma.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Oral.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Bunun, dünyanın neresinde olduğunu sizlere soruyorum ve diyorum ki, eğer, biz, gerçekten doğruyu yapmak istiyorsak, önce, şimdiye kadar bu hizmetleri yapamayanların, yapmayanların yapması gerekenleri yapalım; yani, hortumcuların hortumlarını tıkayalım; yani, hesap soralım; yani, insanlarımızı kaderlerine mahkûm etmeyelim.

Açıkça söylemek gerekirse, bu yasa tasarısının bizim ulus bütünlüğümüze, insanımızın ihtiyacına cevap vermekten uzak olduğunu ısrarla düşünüyor ve söylüyorum. Yasa tasarısının gözden geçirilmesi için elimizde yeterince zaman olacak. Şuna sığınmak istemiyorum; bakın, bu, Anayasa Mahkemesinden döner, Cumhurbaşkanından döner, nereden dönerse döner; ama, doğru olan bir şey var, yanlış hesap bir yerden döner. Onun için, sizlerden istirhamım, ricam, bu konudaki duyarlılığımızı lütfen paylaşın ve insanlarımızın bizden beklediğini hakça ve onların hak ettiği çağdaş insanlık haklarını veya hizmetlerini verme konusunda -kâğıt üzerinde değil de, onların gönülleriyle- geçmişte yapılan hataları bertaraf ederek yapmaya çalışalım.

Sayın Başkanım, bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyor, Yüce Meclisi ve Yüce Türk Ulusunu saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Ayhan Zeynep Tekin Börü; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesi hakkında, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, kürsü heyecanımız var, biz "Türkiye'ye iyi geceler" diyen kırk yıllık bürokrat, Saygıdeğer Milletvekili Sayın Öymen gibi düşünmüyoruz; ben "günaydın Türkiye" diye Türkiye'yi selamlıyorum "aydınlık günlere" diye selamlıyorum. Bizi buraya taşıyan insanları karanlığa gömmeye, o temennilerde bulunmaya herhalde hakkımız yok diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ayrıca "biz ve onlar" kavramını Sayın Enver Öktem'in hangi amaçla kullandığını da çok merak ediyorum. Biz ve onlar... Bizi buraya binbir umutla taşıyan halkımıza bu haksızlığı yapmaya hiç kimsenin hakkının olmadığını düşünüyorum.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Herkes birinci sınıf olacak.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Devamla) - 24 üncü maddeyle, bağlı kuruluşlar tanımlanmakta ve teşkilatlanmalarına ilişkin esaslar, görev alanına giren ve özel önemi bulunan anahizmetlerin ayrı bir kuruluşla yürütülmesi ihtiyacından doğmaktadır.

Tasarıyla, bağlı kuruluş şeklinde yürütülen anahizmetlerin, ayrıca bakanlık içinde birim kurularak yürütülmesi engellenmektedir. Bu şekilde, dublikasyon engellendiği gibi, yetki çatışmalarının ve kaynak israfının da önüne geçilmektedir.

58 inci hükümetimiz döneminde bağlı kuruluş sayısı neredeyse yarıya indirilerek ilgili bakanlıklara bağlanmıştır; bu, Başbakanlığın koordinasyon alanını artırmıştır. Bağlı kuruluşların, ihtiyaca göre taşra teşkilatı oluşturması mümkündür. Ancak, illerde teşkilatlanan bağlı kuruluşlar bölgelerde, bölgelerde teşkilatlananlar ise illerde teşkilatlanmayacaktır. Böylece, bütün organizasyonlar için temel bir eğilim olan gereksiz büyümenin ve hantallaşmanın önüne geçilmektedir. Bağlı kuruluşlar ile ilgili ayrıntılı düzenlemeler, kendi kuruluş kanunları gözden geçirilirken yapılacaktır. Bu düzenlemeler yapılırken, esas itibariyle, bakanlıkların teşkilatlanmasında belirlenen hükümler geçerli olacaktır.

Maddeyle ilgili bu düzenlemeleri, kamuda getirdiğimiz yeni yönetim anlayışı içinde değerlendirmek gerekir. Özel öneme sahip konularda görev yapacak olan bu kurumların hantal olmaması, dinamik bir yapıya sahip olması son derece önemlidir.

Biz, sadece yerel yönetimleri güçlendirmekle kalmıyoruz, merkezî idareyi de daha etkin bir konuma kavuşturuyoruz. Gereksiz yüklerden arınmış merkezî kuruluşlarımız, dünyayı daha iyi izleyecek, yeni politikalar oluşturacak, genel standartlar geliştirecek, bunları etkin şekilde uygulayacak, uygulama sonrası etkin bir izleme ve değerlendirme sistemiyle, sonuç odaklı bir şekilde çalışacaktır. Bu çalışma düzeninde, katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik gibi çağdaş yönetim ilkeleri hayata geçirilecektir.

Sonuç itibariyle, halkımızın kaynaklarıyla çalışan bu kurumlarımızın, halka, daha hızlı, daha fazla, daha kaliteli hizmet sunması sağlanacaktır. Maddenin kamuya getireceği yararlar gözle görülür şekilde ortadadır.

Kaldı ki, biraz önce Sayın Haşim Oral'ın da bahsettiği asrın vurgunu Uzan efsanesinin durumunu ortaya çıkaran AK Parti Hükümeti, bugüne kadar hiçbir hükümetin yapamadığını, belki de yapmak istemediğini cesurca gerçekleştirmiştir; bunu gözardı edemeyiz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu ve benzeri hizmetlerimizden dolayı oy oranımız her geçen gün artmaktadır. Yüksek oy, güven demektir; güven, istikrar demektir. Türkiye'nin en kıdemli muhalefet partisi olarak, hiç değilse bu fırsatı iyi değerlendirin ki, hızla düşen oy oranınıza yararı olsun.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sen kendine bak!

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Devamla) - Halkımızı yok sayıp, onlara tepeden bakma huyunuzdan da vazgeçin lütfen. "Aynı şeyleri tekrar etmeyin" diyorsunuz; ancak, siz, yine, temcit pilavı gibi, cumhuriyet konusundaki asılsız suçlamalarınızdan vazgeçmiyorsunuz.

Şunu söylemeden edemeyeceğim: Ulu Önder Atatürk'ün kurduğu cumhuriyete en az sizler kadar sahibiz ve sonsuza dek de sahip olacağız. (Alkışlar)

Siz, belki, dilinizle ikrar ediyorsunuz cumhuriyeti; ama, biz, yüreğimizde yaşıyoruz.

Ben, bir asker çocuğu olarak, Karboğazı'nın tepelerinde şalvarıyla düşmanın yolunu şaşırtan Fatma'nın akrabası olarak, bütün arkadaşlarımın da en az benim kadar cumhuriyete sahip olduğunu bilmek istiyorum.

Bu konuda bizi bir daha incitmemenizi temenni ediyor, hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Börü.

Birleşime, saat 20.00'ye kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.00

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.05

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

349 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Madde üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş 1 önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ile "kamuda ilk kez, bütün kamu kurumlarının uyması gereken temel ilkelerin bir bütün olarak ortaya konulduğu, kamuda katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik, etkililik, hizmetlerin sonucuna odaklılık, insan haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta sadelik, bilgi teknolojilerinden yararlanma ve benzeri ilkelerin uygulanabilir hale getirildiği, teşkilat yapıları, yatay organizasyon ve yetki devri esası uyarınca yeni ve etkin bir çerçeveye kavuşturulmakta olduğu; bakanlıklar ve kuruluşlar arasında görev dağılımı netleştirilerek, mükerrerliklerin önlenmesinin öngörüldüğü, gereksiz hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin tasfiyesi veya uygun birimlere devri gündeme getirildiği, merkezî idare ile mahallî idareler arasında yetki ve görev paylaşımı netleştirilerek, merkezî idarenin stratejik düzeyde etkinliği artırılırken, mahallî idarelerin operasyonel düzeyde esneklikleri ve kaynaklarının genişletildiği, devletin aslî hizmetleri dışında bakanlıkların taşra teşkilatının ortadan kaldırılarak yerel ve yerinden yönetim birimlerinin güçlendirildiği, kamuda stratejik yönetim anlayışının benimsendiği ve kaynak tahsisi mekanizmalarıyla ilişkisinin kurulduğu, denetim sistemi performans esaslı ve içdenetim boyutunun güçlendirilmiş hale getirildiği, halk denetçisi (ombudsman) mekanizması dahil olmak üzere kamu denetiminin güçlendirildiği, bu kapsamda merkezî idarenin görev ve fonksiyonlarının belirlendiği, mahallî müşterek nitelikli görev ve hizmetlerin mahallî idarelere bırakıldığı, yine bu kapsamda merkezî birimlerin strateji geliştirme, genel koordinasyon ve yönlendirme kapasitesi artırılırken, mahallî idarelerin inisiyatif kullandırma ve operasyonel esnekliğinin vurgulandığı, değişen koşulların gerektirdiği farklılaşma ihtiyacını giderecek esneklikler verilirken bütünlük içinde uyumlu çalışmanın gerektirdiği minimum genel standart birliğinin de korunduğu, etkililik ve ekonomiklik ilkelerinden vazgeçmeden, mahallî ihtiyaçların yerel düzeyde karşılanması ilkesinden hareket edildiği, ayrıca, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısında kamu yönetiminde bütünlük ilkesinin korunmasına, merkezî yapılar ile mahallî idareler arasında tamamlayıcı bir anlayışla, işbirliği ile koordinasyona azamî önem verildiği, yine, idarî usul, saydamlık ve vatandaşın bilgi edinme hakkı, e-dönüşüm Türkiye projesi ve e-devlet bürokrasinin azaltılması ve basitleştirilmesi, vatandaş memnuniyetinin ölçülmesi, performans sistemine ve ödüllendirmeye geçiş, kamuda etik kuralların gözden geçirilmesi gibi birçok alanda yapılacak düzenlemelerle bu Kanunda öngörülen çağdaş yönetim anlayışı hayata geçirileceği" genel gerekçede belirtilmiş ise de, tasarı, kamuoyunda, sivil toplum kuruluşlarında yeteri kadar tartışılmadığı için, aceleyle yapılacak bir düzenlemeyle, uygulamada büyük sorunlarla karşılaşılacak, kamu yönetiminde arzu edilen kaliteye ulaşılamayacak ve tasarının genel gerekçesinde ve madde gerekçesinde belirtilen hedeflere de erişilemeyecektir.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının yasalaşmasıyla kamu hizmetlerinin yerinden yönetimle daha etkin olarak sunulacağı söylenmektedir. Oysa sorun, bu hizmetleri merkezî kamu yönetiminin mi yoksa yerel yönetimlerin mi sunacağından önce, devletin bu hizmetleri sunmayı temel görev sayıp saymadığıdır, bu hizmetler için yeterli ödenek ayırıp ayırmadığıdır. Yeni düzenlemenin böyle bir meselesi yoktur; daha doğrusu, kamu hizmeti sunma sorumluluğu merkezî yönetimin üzerinden atılmaya çalışılmaktadır.

Üstelik, kamu hizmeti üretimi sadece yerele aktarılmamakta, yerel yönetimler aracılığıyla bir bölümü piyasaya, özel üretime aktırılmakta, "vatandaş" kavramı yerine "müşteri" kavramı getirilmektedir.

Bütün bu nedenlerle, maddenin görüşülmesine devam edilerek konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa kavuşmasında sayısız ve sınırsız yarar bulunduğuna inandığımız için, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 72 nci maddesi uyarınca görüşülmekte olan maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesi için bu önerge verilmiştir.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının görüşülmekte olan 24  üncü maddesiyle ilgili görüşmelerin İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca devam etmesine karar verilmesini arz ederiz.

Haluk Koç Halil Tiryaki              Haşim Oral

            Samsun                 Kırıkkale                    Denizli

           Mehmet Tomanbay                   Mustafa Gazalcı

             Ankara                                                    Denizli

BAŞKAN - Önergeyi...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 20.12

 


YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.25

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

349 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

24 üncü maddeyle ilgili olarak İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilen, görüşmelerin devamına ilişkin önergenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, dost ve kardeş Makedonya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Boris Trajkovski'nin, bir uçak kazası sonucunda, ölümünü büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, Makedonya Halkının ve Trajkovski ailesinin acılarını paylaşıyor ve metanet diliyoruz.

Madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma süresi 5 dakikadır.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Maddede, bağlı kuruluşların tanımı yapılarak, buna göre, bağlı kuruluşların, bir bakanlığın hizmet ve görev alanına giren anahizmetlerden özel önemi bulunanları yürütmek üzere kanunla kurulan kuruluşlar olduğu; dolayısıyla, esasında, bağlı kuruluşlar, bir bakanlığın anahizmet birimi olarak da teşkilatlanabilecek kuruluşlar olduğu; maddeyle, ayrıca, Başbakanlığa bağlı olanların dışında müsteşarlık şeklinde bağlı kuruluş kurulmamasının öngörüldüğü; bazı hizmetlerin yerine getirilebilmesi bakımından, bağlı kuruluşların taşrada teşkilatlanması gerekebileceği; bu nedenle, bu kuruluşların taşra teşkilatı kurabilmelerine imkân tanındığı; ancak, bağlı kuruluşların tamamının değil, taşra teşkilatı kurmaları zorunlu olanların bunları kurmalarına imkân sağlandığı ve bu amaçla, bağlı kuruluşların taşra teşkilatının zorunlu ve istisnaî hallere münhasır olarak ancak kanunla kurulabileceği hükme bağlandığı; kamu yönetiminde teşkilatlanma bakımından bu zamana kadar yaşanan deneyimlerin, kurumların hem dikey örgütlenme hem de aynı kurum için gereksiz yere birden fazla örgütlenme yoluna gidildiğini göstermekte olduğu; bu anlamda, mesela, bağlı kuruluşların hem bölge düzeyinde örgütlendiği hem de il düzeyinde örgütlendikleri, bunun gibi yeni gereksiz örgütlenmelerin önüne geçebilmek için, bağlı kuruluşların taşra teşkilatı bakımından bir sınırlama daha getirildiği ve bölge düzeyinde teşkilatlananların il düzeyinde, il düzeyinde teşkilatlananların ise bölge düzeyinde teşkilatlanmalarının önlendiği; bağlı kuruluşların anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleri, hizmet özelliklerine göre 18 inci madde ile bakanlık merkez teşkilatına ilişkin diğer hükümler gözönünde bulundurularak teşkilat kanunlarında belirleneceği, tasarıda ifade edilmektedir.

Sayın Bakanım, Başbakanlık dışında diğer bakanlıklarda müsteşarlık şeklinde bağlı kuruluşlar kurulmamaktadır.

BAŞKAN - Sayın Işık, soruyu sorar mısınız.

AHMET IŞIK (Konya) - Soruyu soruyorum efendim.

Neden böyle bir düzenlemeye gerek duyulmuştur?

İkinci sorum ise şu: Bağlı kuruluşların, esas olarak, bakanlığın anahizmet birimi olması gerekirken, daha rahat hareket imkânı sağlanması için ayrı kurulmaları öngörülmüştür. Bu durumun, bakanlık ile bağlı kuruluş arasında yetki çatışmasına yol açması söz konusu değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Buyurun Sayın Karademir.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bakanıma sormak istiyorum; tasarının bu maddesinde, bağlı kuruluşların, bir bakanlığın hizmet ve görev alanına giren anahizmetlerden özel önemi bulunanları yürütmek üzere, kanunla kurulan kuruluşlar olduğu belirtilmektedir. O halde, bu bağlı kuruluşlar, üstlendikleri kamu hizmetlerini piyasaya gördürme yetkisine de sahip olacaklar mıdır? Eğer olacaklarsa, bu hizmetler hangi hizmetlerdir; hangi koşul ve yöntemler kullanılarak yapılacaktır?

İkinci sorum da şöyle: Tasarıda, topraklarımızın, meralarımızın, ormanlarımızın ve kıyılarımızın yönetiminin ve sorumluluğunun yerel yönetimlere devredilmesinin; diğer taraftan, yine Meclisçe bundan önce çıkarılmış olan Milletlerarası Tahkim Yasası, Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Yasa, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasasının gerçek amacı, yerli ve uluslararası sermayeye kârlı bulduğu her alanda sınırsız şekilde daha kolay ve düşük maliyette üretim yapmasını sağlamak mıdır?

Tasarı, bu haliyle, Anayasamızın 6 ncı maddesinde vurgulanan egemenlik ilkesine aykırılık teşkil etmekte midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Buyurun Sayın Akbulut.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisinin "Yerel Çözüm 2000" programında "şimdi yerel yönetimlerde köklü bir reform zamanıdır; sistemin tümüyle yenilenmesi gerekmektedir; yerel yönetimlerin yeniden yapılandırılması görevi de CHP'ye düşmektedir..."

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Evet, doğru...

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - "...bunu başaracak deneyim, birikim ve cesaret CHP'de mevcuttur" deniliyor.

Yine, değerli birçok CHP'li sözcü arkadaşımızın eleştirdiği şu husus yer almış programda: "Merkezî yönetimin kültür ve sanat, çevre, turizm, toplukonut ve iskân, özellikle köy hizmetleri, spor, gençlik, kadın -birçok kuruluş sayıldıktan sonra- ilgili görevler yerel yönetimlerin sorumluluğuna bırakılacaktır" deniliyor. Kamu yönetiminde reformun deneyim, birikim ve cesaret işi olduğu Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar tarafından da dile getiriliyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakana zaman kalmadı.

BAŞKAN - Sayın Akbulut...

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Ben Sayın Bakanımdan şunu soruyorum: Değerli Bakanım, tasarıdaki birçok hususla bu programda belirtilen reformlar örtüşüyor; tasarı hazırlanırken bu programdan yararlanılmış mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, ben de teşekkür ederim.

Önce, Sayın Işık'ın yönelttiği sorudan başlamak istiyorum. Sayın Işık, sorusunda, Başbakanlık dışındaki bakanlıklarda müsteşarlık şeklinde bağlı kuruluş kurulamayacağını, bunun nedeninin ne olabileceğini sordular. Anladığım kadarıyla, sorusu bu şekilde özetlenebilir. Tabiî, sorusu içerisinde, bağlı kuruluşun ne anlama geldiğini, ne gibi fonksiyonları olduğunu da ayrıca ifade ettiler; o bakımdan da teşekkür ediyorum.

Sayın Işık, bağlı kuruluşlar anahizmet birimidir; yani, bir bakanlığın yerine getirmesi gereken aslî görevleri ve hizmetleri yapan kuruluşlardır. Dolayısıyla, bir bakanlıkta anahizmet birimi şeklinde yürütülmesi gereken hizmetlerin, müsteşarlık şeklinde kurulması halinde, hizmetlerde koordinasyonu sağlamanın çok zor olacağı düşünüldüğü için, bakanlıklarda müsteşarlık şeklinde bir örgütlenmeye bu tasarı yer vermemektedir. Hemen şunu da ifade edeyim ki, şu andaki uygulama da aslında bu şekildedir; yani, böyle bir düzenlemeyle getirilmiş büyük bir değişiklik de yoktur.

Ayrıca, bir soru daha sordunuz. "Bağlı kuruluşlar için öngörülen sistemin bir yetki çatışmasına yol açması mümkün müdür" diye sordunuz. Bilindiği gibi, bağlı kuruluşlar, doğrudan bakana ve dolayısıyla, bakan adına hareket edebilen müsteşara bağlıdır. Dolayısıyla, bakan ve müsteşar, bu koordinasyonu -şu ana kadar, Türkiye'de, uygulamada- başarıyla yürüttükleri için, bundan sonra da böyle bir yetki çatışması olmayacağı düşüncesindeyiz.

Sayın Karademir "bağlı kuruluşlar, hizmetlerini özel sektöre de gördürecekler midir" diye bir soru yönelttiler.

Sayın Karademir, benim bakanlığıma bağlı kuruluşlar var. Bunlardan bir tanesi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüdür, bir diğeri de Vakıflar Genel Müdürlüğüdür. Geçtiğimiz hafta, Plan ve Bütçe Komisyonundan, sponsorlukla ilgili bir yasa tasarısını, iktidar ve muhalefete mensup komisyon üyesi arkadaşlarımızın da desteğiyle ve koordinasyonuyla komisyondan geçirdik ve şu anda, yanılmıyorsam, elimizdeki gündemin de 42 nci sırasında yer aldı. Yani, Anayasa, devlete sporun tabana yaygınlaştırılması görevini yüklemiş.

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Sayın Bakanım, Akbulut'un sorusuna da cevap verin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Dinleyin... Dinleyin... Bir saniye...

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, spor tesislerini yapması, Anayasanın yüklediği bir görevidir; ancak, 2000'li yıllarda bir sponsorluk yasası çıktı; yani, birtakım kişiler, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yapması gereken bu hizmetleri yapar hale geldiler.

Şimdi, biz, bu sponsorluk yasasıyla...

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Bakanım, bizim sorumuz şu...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - İzin verin... Ben cevap vereyim, sonra tekrar sorarsınız; nasıl olsa çok soru soracaksınız; çünkü, zamanım doldu, 16 saniyem var.

Yani, bağlı kuruluşların yapmış olduğu hizmetlere özel sektör şöyle veya böyle girdiği gibi, biz bu konuda yasa çıkarma hazırlığı içerisindeyiz ve kaldı ki, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce falan ilde bir kapalı spor salonu yaptırılacak; nasıl yaptıracağız onu; ihaleye çıkarıyoruz, özel sektör giriyor ve burada...

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Şu anda özel sektöre yaptırılıyor; ama, bu yasadan sonra hangi hizmetler yaptırılacak?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -...ihalede en iyi teklifi veren kişi geliyor, bu spor salonunu yapıyor.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Mesela, sağlık hizmetleri yaptırılacak mı?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kuşkusuz ki, bağlı kuruluşların yapması gereken hizmetlerin ifasında özel sektöre de görev düşmektedir. Burada yadırganacak bir şey yoktur. Şu andaki uygulama da zaten bu şekildedir.

Sürem doldu Sayın Başkan; teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Soruma cevap vermiyorsunuz ki...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.

BAŞKAN - Madde üzerinde 7 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinde geçen "Başbakanlığa bağlı olanların dışında müsteşarlık" ibaresinin "Genel Müdürlük" olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                   Kerim Özkul

                                                                             Konya

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinde geçen "Bağlı kuruluşların taşra teşkilatı kanunla kurulur" ibaresinin "Bağlı kuruluşların taşra teşkilatı kanunla ya da Bakanlar Kurulu kararıyla değiştirilir" olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                   Orhan Erdem

                                                                             Konya

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinde geçen "Müsteşarlık şeklinde bağlı" ibaresinden sonra "ve ilgili kuruluş" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

                                                                   Orhan Erdem

                                                                             Konya

BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"a) Aynı görevi yapan ikinci bir bağlı kuruluş kurulamaz."

                                                                   Kerim Özkul

                                                                             Konya

BAŞKAN - Beşinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"a) Bağlı kuruluşların bağlanacağı bakanlıklar kanunla belirlenir."

                                                               Mustafa Demir

                                                                            Samsun

BAŞKAN - Altıncı önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının "Bağlı kuruluşlar" başlıklı 24 üncü maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Haluk Koç Halil Tiryaki              Haşim Oral

            Samsun                 Kırıkkale                    Denizli

Bayram Meral Mehmet Tomanbay     Mustafa Gazalcı

             Ankara                    Ankara                    Denizli

BAŞKAN - Son ve en aykırı olan önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının "Bağlı kuruluşlar" başlıklı 24 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Haluk Koç Halil Tiryaki     Mustafa Gazalcı

            Samsun                 Kırıkkale                    Denizli

       Muharrem Kılıç Haşim Oral         Bayram Meral

           Malatya                    Denizli                    Ankara

                        Mehmet Tomanbay

                                            Ankara

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Koç, gerekçeyi mi?..

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, gerekçenin okunmasını arz ediyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

349 sıra sayılı kanun tasarısının "Bağlı kuruluşlar" başlıklı 24 üncü maddesinin madde gerekçesinde aynen şu ifadelere yer verilmiştir:

"Maddede bağlı kuruluşların tanımı yapılmaktadır. Buna göre, bağlı kuruluşlar, bir bakanlığın hizmet ve görev alanına giren anahizmetlerden özel önemi bulunanları yürütmek üzere kanunla kurulan kuruluşlardır. Dolayısıyla, esasında bağlı kuruluşlar bir bakanlığın anahizmet birimi olarak da teşkilatlanabilecek kuruluşlardır.

Madde ile, ayrıca, Başbakanlığa bağlı olanların dışında müsteşarlık şeklinde bağlı kuruluş kurulamaması öngörülmektedir.

Bazı hizmetlerin yerine getirilebilmesi bakımından bağlı kuruluşların taşrada teşkilatlanması gerekebilir. Bu nedenle, bu kuruluşların taşra teşkilatı kurabilmelerine imkân tanınmaktadır. Ancak, bağlı kuruluşların tamamının değil, taşra teşkilatı kurmaları zorunlu olanların bunları kurmalarına imkân sağlanmış ve bu amaçla bağlı kuruluşların taşra teşkilatının zorunlu ve istisnaî hallere münhasır olarak ancak kanunla kurulabileceği hükme bağlanmıştır.

Kamu yönetiminde teşkilatlanma bakımından bu zamana kadar yaşanan deneyimler, kurumların hem dikey örgütlenme hem de aynı kurum için gereksiz yere birden fazla örgütlenme yoluna gidildiğini göstermektedir. Bu anlamda, mesela bağlı kuruluşlar hem bölge düzeyinde örgütlenmişler hem de il düzeyinde örgütlenmişlerdir. Bunun gibi yeni gereksiz örgütlenmelerin önüne geçebilmek için bağlı kuruluşların taşra teşkilatı bakımından bir sınırlama daha getirilmekte ve bölge düzeyinde teşkilatlananların il düzeyinde, il düzeyinde teşkilatlananların ise bölge düzeyinde teşkilatlanmaları önlenmektedir.

Bağlı kuruluşların anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleri, hizmet özelliklerine göre 18 inci maddeyle bakanlık merkez teşkilatına ilişkin diğer hükümler göz önünde bulundurularak teşkilat kanunlarında belirlenecektir."

349 sıra sayılı kanun tasarısının 24 üncü maddesinin birinci fıkrasında, 3046 Sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında 174 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 13.12.1983 gün ve 174 Sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Kaldırılması ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında 202 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun "Bakanlık bağlı kuruluşları" başlıklı 10 uncu maddesinde mevcut olan hükümlere yer verilmiştir. Bu bakımdan, 24 üncü madde, tasarının genel gerekçesinde vurgulanan kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması amacından uzak, mevcut mevzuatın tekrarı niteliğindedir.

349 sıra sayılı kanun tasarısının yürürlüğe girmesi durumunda birçok soruna çözüm getirileceği iddiasındaki bir tasarının, mevcut mevzuatı tekrar etmesi, bu konuda yaratılan beklentileri karşılamaktan uzaktır.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısını tanıtmak üzere milletvekillerine sunulan kitapçıklarda, 24 üncü maddede yer alan "kurumdışı işyeri" kavramı yerine "kurumdışı müşteri" kavramı kullanılmıştır. Tasarının 24 üncü maddesine ilişkin tanıtım taslağında "müşteri" kavramının öngörülmüş olması, sivil toplum kuruluşlarının tasarıya yönelik olarak "vatandaş kavramını yok ederek, bunun yerine müşteri kavramı getirilmek isteniyor" şeklinde yaptıkları eleştirileri de doğrulamaktadır.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle ve tasarı metninin oluşturulmasında sivil toplum kuruluşlarının da katılımını sağlamak amacıyla 24 üncü maddenin yeniden düzenlenmek üzere tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısının bulunup bulunmadığını arayacağım Sayın Anadol.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının "Bağlı kuruluşlar" başlıklı 24 üncü maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                        Haluk Koç (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Koç, gerekçe mi okunsun?

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, gerekçenin okunmasını arz ediyorum.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

349 sıra sayılı kanun tasarısının "Bağlı kuruluşlar" başlıklı 24 üncü maddesinin madde gerekçesinde aynen şu ifadelere yer verilmiştir:

"Maddede bağlı kuruluşların tanımı yapılmaktadır. Buna göre, bağlı kuruluşlar, bir bakanlığın hizmet ve görev alanına giren anahizmetlerden özel önemi bulunanları yürütmek üzere kanunla kurulan kuruluşlardır. Dolayısıyla, esasında bağlı kuruluşlar bir bakanlığın anahizmet birimi olarak da teşkilatlanabilecek kuruluşlardır.

Maddeyle, ayrıca, Başbakanlığa bağlı olanların dışında müsteşarlık şeklinde bağlı kuruluş kurulamaması öngörülmektedir.

Bazı hizmetlerin yerine getirilebilmesi bakımından bağlı kuruluşların taşrada teşkilatlanması gerekebilir. Bu nedenle, bu kuruluşların taşra teşkilatı kurabilmelerine imkân tanınmaktadır. Ancak, bağlı kuruluşların tamamının değil, taşra teşkilatı kurmaları zorunlu olanların bunları kurmalarına imkân sağlanmış ve bu amaçla bağlı kuruluşların taşra teşkilatının zorunlu ve istisnaî hallere münhasır olarak ancak kanunla kurulabileceği hükme bağlanmıştır.

Kamu yönetiminde teşkilatlanma bakımından bu zamana kadar yaşanan deneyimler, kurumların hem dikey örgütlenme hem de aynı kurum için gereksiz yere birden fazla örgütlenme yoluna gidildiğini göstermektedir. Bu anlamda, mesela bağlı kuruluşlar hem bölge düzeyinde örgütlenmişler, hem de il düzeyinde örgütlenmişlerdir. Bunun gibi yeni gereksiz örgütlenmelerin önüne geçebilmek için bağlı kuruluşların taşra teşkilatı bakımından bir sınırlama daha getirilmekte ve bölge düzeyinde teşkilatlananların il düzeyinde, il düzeyinde teşkilatlananların ise bölge düzeyinde teşkilatlanmaları önlenmektedir.

Bağlı kuruluşların anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleri, hizmet özelliklerine göre 18 inci madde ile bakanlık merkez teşkilatına ilişkin diğer hükümler göz önünde bulundurularak teşkilat kanunlarında belirlenecektir."

349 sıra sayılı kanun tasarısının 24 üncü maddesinin birinci fıkrasında, 3046 Sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında 174 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 13.12.1983 Gün ve 174 Sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Kaldırılması ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında 202 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun "Bakanlık bağlı kuruluşları" başlıklı  10 uncu maddesinde mevcut olan  hükümlere yer verilmiştir.  Bu bakımdan, 24 üncü madde, tasarının genel gerekçesinde vurgulanan kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması amacından uzak, mevcut mevzuatın tekrarı niteliğindedir.

349 sıra sayılı kanun tasarısının yürürlüğe girmesi durumunda birçok soruna çözüm getirileceği iddiasındaki bir tasarının mevcut mevzuatı tekrar etmesi, bu konuda yaratılan beklentileri karşılamaktan uzaktır.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısını tanıtmak üzere milletvekillerine sunulan kitapçıklarda, 24 üncü maddede yer alan "kurumdışı işyeri" kavramı yerine "kurumdışı müşteri" kavramı kullanılmıştır. Tasarının 24 üncü maddesine ilişkin tanıtım taslağında "müşteri" kavramının öngörülmüş olması, sivil toplum kuruluşlarının tasarıya yönelik olarak "vatandaş kavramını yok ederek, bunun yerine müşteri kavramı getirilmek isteniyor" şeklinde yaptıkları eleştirileri de doğrulamaktadır.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle ve tasarı metninin oluşturulmasında sivil toplum kuruluşlarının da katılımını sağlamak amacıyla, 24 üncü maddenin son fıkrasının madde metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"a) Bağlı kuruluşların bağlanacağı bakanlıklar kanunla belirlenir."

                                                               Mustafa Demir

                                                                            Samsun

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın İpek, gerekçeyi mi okutayım?

HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Keyfekeder bir şekilde bağlı kuruluşların bağlı olduğu bakanlıkların değiştirilmesi işleminin daha ciddî bir kurala bağlanması uygun olacaktır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

a) Aynı görevi yapan ikinci bir bağlı kuruluş kurulamaz.

                                                                   Kerim Özkul

                                                                             Konya

KERİM ÖZKUL (Konya) - Bunu ve diğer önergemi geri çekiyorum.

BAŞKAN - İki önerge de geri çekilmiştir.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sana da bu yakışır...

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinde geçen "müsteşarlık şeklinde bağlı" ibaresinden sonra "ve ilgili kuruluş" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

                                                                   Orhan Erdem

                                                                             Konya

ORHAN ERDEM (Konya) - İki önergeyi de geri çekiyorum.

BAŞKAN - İki önerge de geri çekilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

İlgili kuruluşlar

MADDE 25. - İlgili kuruluşlar; özel kanun veya statü ile kurulan, iktisadî devlet teşekkülleri ve kamu iktisadî kuruluşları ile bunların müessese, ortaklık ve iştirakleri veya özel hukukî, malî ve idarî statüye tâbi, hizmet bakımından yerinden yönetim kuruluşlarıdır.

Bu kuruluşların görev, yetki ve sorumlulukları ile teşkilâtlanmalarına ilişkin esaslar ve ilgili olduğu bakanlık, kuruluş kanunu veya statülerinde belirlenir. Müsteşarlık şeklinde ilgili kuruluş kurulamaz.

İlgili kuruluşların anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleri, 18 inci madde ile bakanlık merkez ve bağlı kuruluşlarının teşkilâtlanmasına ilişkin diğer hükümler göz önünde bulundurularak hizmet özelliklerine göre kuruluş kanunlarında veya statülerinde belirlenir

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ankara Milletvekili Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 25 inci maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddeye göre -biraz önce okunduğu gibi- yerinden yönetim birimlerinin oluşturulması için -18 inci maddeye de atıfta bulunulmuş- müsteşarlık hariç, gerekli birimler, Bakanlar Kurulu kararına göre oluşturuluyor; yani, özü şu: Bir taraftan kapat, bir taraftan yeni birimler aç, orada istediğin kadroları oluştur.

Değerli arkadaşlarım, başta Türk-İş olmak üzere, 16 kuruluş, bu tasarının geri çekilmesi için faks göndermişlerdi; dünkü konuşmamda, bunu, burada okudum. Bu tasarının geri çekilmeyeceğini çok iyi biliyordum; çünkü, IMF'ye, Dünya Bankasına, hatta ve hatta Avrupa Birliğine, gereken görüş bildirilmiş, kamu küçültülecek denilmiş, bunun sözü verilmiş.

Muhterem arkadaşlarım, kamu küçültülecek de ne olacak; bunların işleri, özel sektöre, yerel yönetimlere verilecek; daha doğrusu, taşeron mafyasına yeni iş sahaları açılacak.

Bazı konularda birbirimizin ifadelerine alınganlık göstermeyelim değerli arkadaşlarım. Bizim üzüldüğümüz bir konu, milletvekillerimiz burada konuştuğunda, hep eleştiri yapıyorlar gözüyle bakıyorsunuz. Hiç mi, bizim, madde metinleriyle ilgili söylediklerimizin doğru bir tarafı yok; bunları bir kez olsun gözden geçirmediniz?! Kusura bakmayın, laf gelip yine bir tarafa dayanıyor, söylemeye üzülüyorum; ama, bunun mimarı olan müsteşar -birçok yerde bunu söylemiş- diyor ki: "Tek cümlesi bile değiştirilmeden, bu tasarı metni Meclisten çıkarılacak." Bunu demek beni üzüyor; ama, demek zorunda kalıyorum.

Kamu küçülecek, tasarruf yapılacak... Vatandaş "Sayın Başkan, tasarruf yapacaklarsa, 550 milletvekilini de 300'e indirin; tasarruf yapılacaksa, o da fazla" diyor. Vatandaşın bu dediğine aynen katılıyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - O zaman sen buraya gelemezsin ki!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ben gelemezsem, sen de gelemezsin ya!

Değerli arkadaşlarım, bir gerçeği kabul edelim, niye bu kadar tereddüt geçiriyoruz? Yasa eksik çıkmış fazla çıkmış, zaman bunu halleder; önemli olan, o yasayı yürüten siyasî iktidarların niyetidir, tutumudur, davranışıdır. Şimdi, kusura bakmayın; yani, gözümüzün içine baka baka, demokratik, laik cumhuriyete karşı olan bir müsteşarın hazırladığı tasarıyı, onun söylediklerinin arkasında duran bir bakanın, bir Başbakanın, hakkaniyet ölçüleri içerisinde yürüteceğinden şüphemiz var; işin özü budur. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, size de hak veriyorum. Şimdi, içinizden "Sayın Başkan, bu müsteşarı alsak, bunun gibi 10 tanesi var; hangi birisiyle uğraşalım" diyebilirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Belki, bunda da haklı bir tarafınız var, temeli değiştiremiyoruz diyebilirsiniz; bunda haklısınız. Bunları açık açık söyleyin de, ne kendinizi ezdirin ne de bizi burada konuşturun; tamam Başkan, doğrudur deyin ve doğrudur.

Değerli arkadaşlarım, öyle bir sistem istiyorsunuz ki, denetim olmasın. Dünyanın hiçbir ülkesinde denetimsiz bir sistem gördünüz mü? Aklımdan şu geçti: Bu müfettişler, zamanında sizi biraz sıkıştırdı, acaba bunlara karşı bir intikam isteği mi var? Niye böyle yapıyorsunuz? Kafamdan öyle geçiyor. Belki olmayabilir; ama, konuya biraz da haklı tarafım var gözüyle bakıyorum.

Onun için, tasarıyı, iki konu nedeniyle... Geri çekemezsiniz; bunu biliyorum; ama, bir iki konuyu gözden geçirmenizde bir yarar var; bunlardan birisi, teftiş kurullarının durumları, ikincisi de -yine, kendi müesseselerini düşünüyor demezseniz- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüdür. Her nedense, bazı milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu teşkilattan intikam alırcasına ifadeler kullandılar. Sonradan, bütçe görüşmeleri sırasında, birçok milletvekili, çıktı, teşkilatı methetti; dedi ki: "Görüşümüzü değiştirdik." Bu ne biçim görüş değiştirmek?! Ne yaptı bu müessese; bu müessesede bir zamanlar yakıt parası yokken, işçiler, aralarında para topladı, teşkilatı çalıştırdı. İçinizde buna şahit olan birçok arkadaşınız var. Şimdi bu teşkilatı yerle bir ediyorsunuz. Sebep?.. Sayın Bakan diyor ki: "Efendim, bunlar, yerel yönetimlerle birlikte çalışıyor, daha da çalışır."

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın getireceklerini biliyor musunuz; bu yasa tasarısı neye benziyor biliyor musunuz; maazallah, İstanbul'da bir kaza oldu ya; bir tanker, Allah göstermesin, önünde, güzergâhında ne kadar kamyon varsa, makine varsa, ezdi götürdü ya bu tasarı da yasalaşırsa, işçi bırakmayacaktır, memur bırakmayacaktır değerli arkadaşlarım, yok edip götürecektir; çünkü, bunun altında yatan ne var biliyor musunuz; kısa süreli çalışma, mevsimlik çalışma ve taşeronlaşma. Taşeron işçisinin kıdem tazminatı var mı, ihbar öneli var mı? Kuşa çevirdiniz, kuşa...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - İş Kanununda da aynı şeyleri söyledin, gerçekleşmedi.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kim o İş Kanunu diyen? İş Kanunundan bile haberi yok.

Kuşa çevirdiniz... Taşeron işçisine İş Kanunu uygulanır mı allahınızı severseniz... İçinizde müteahhidiniz var, işvereniniz var; taşeron işçisinin sendikası var mı, emeklisi var mı, kıdem tazminatı var mı, ihbar öneli var mı; bu tasarıyla onları getiriyorsunuz.

Bir şey daha getiriyorsunuz değerli arkadaşlarım, yazık ediyorsunuz, düne kadar devletin memuru "ben, devletin memuruyum" diyordu, bundan sonra "ben, falan siyasî partinin memuruyum, işçisiyim" diyecek. Yaptığınız tahribatın farkında mısınız?..

Bir şey daha var; bir ilden bir ile, ne bir işçinin tayini olabilecek ne de bir memurun tayini olacak.

Bir şey daha olacak, kırk başlılık olacak, kırk başlılık! Oradaki bir memurun, bir işçinin bugün 4 amiri varsa, yarın 100 amiri olacaktır. O işyerinden verim mi bekliyorsunuz siz! Biz, bunları söylüyoruz. Verim mi olacak orada; yok. Bilmiyorsunuz, kafanızdan diyorsunuz ki, acaba öyle mi; öyle, değerli arkadaşlarım.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Tasarıyı iyi okumamışsın!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, bunları söylüyoruz, "efendim, bunlar hepsini eleştiriye alışmışlar; işte, bunlar muhalefet, bunlar böyle söyler..." Bunlarda bir yalan var mı muhterem arkadaşlarım, bir eksiklik var mı?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - 100 amiri olacak diye nerede yazıyor?..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bazen, müfettişlik yaptığınızı söylüyorsunuz. Ben araştırdım, öğleye doğru gidiyormuşsunuz işyerine, pilav, komposto; ondan sonra, işveren bir araba vermiş altına... Araştırdım senin iş müfettişliğini. Böyle bir iş müfettişinin diyeceği böyle olur.(CHP sıralarından alkışlar)

Muhterem arkadaşlarım, bakınız, IMF, Dünya Bankası bizden öyle şeyler istiyor ki, bu lafımı lütfen samimî kabul edin, gelecekte bunları isteseniz dahi yerine koyamayacaksınız. İstense dahi yerine konmaz; çünkü, dünyada bunların ödettiği bir bedel var. Dünyanın birçok ülkesi bu bedeli ödedi, şimdi Türkiye'ye ödettiriyorlar. Ne veriyorlar; kredi veriyorlar. Nereye gidiyor kredi; borçlara. Yatırıma bir şey yapabiliyor musunuz; ver parayı, geri al. Gerisinden ne istiyorsun; şuraları tahrip et. Ondan sonra, binlerce insanı kapının dışına koy. Yarın, bu tasarı çıktıktan sonra binlerce adamı resen emekli edeceksiniz, kapı dışına koyacaksınız, başka yolunuz yok.(AK Parti sıralarından "nerede yazıyor" sesi")

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Değerli hemşerim, nerede yazdığını oku. Köy Hizmetlerinde bölge var, il var. Hadi, işçiyi bir yere gönderdiniz, kapattınız genel müdürlüğü; dünya kadar daire başkanı var, genel müdür yardımcısı var, genel müdür var, var da var... Nereye gönderiyorsun bunları; kar programına mı göndereceksin?.. Oturtacaksın bir yerde; bunu söylüyorum. Lütfen, biraz kulak verin, ne olur, allahaşkına!.. Oturacaklar bunlar bir yerde. Ne yaptıracaksınız bunlara; hiçbir şey.

Şimdi, aktif bir kadro var, üretken bir kadro var. Bunlar, iş yapmak istiyor. Biz, şimdi, bunların elini kolunu bağlıyoruz; diyoruz ki, kapattım. Kapatırsınız; ama, bir gün gelir açamazsınız değerli arkadaşlarım. Bu müesseseler kolay kolay kurulmamış. Bir müessesenin kuruluşunu düşünün, onun telefonunu düşünün, onun santralını düşünün, onun masasını düşünün, onun sandalyesini düşünün, onun binasını düşünün, onun servis araçlarını düşünün. Bunları bir kalemde yok ediyorsunuz. Ne oluyor; iyi yaptık...

VEZİR AKDEMİR (İzmir)- Satarlar!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- İyi yapmıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Yarın dönüş yapsanız, buna hükümetin gücü yetmez, bütçenin gücü yetmez. Onun için, gelin, değerli arkadaşlarım muhalefet, muhalefet yapıyor demeyin. Muhalefetin söyledikleri, bazen... Çok ciddî, kayda değer muhalefet yaptığımız da oluyor. Kayda değer konular var.

Onun için, ne olur muhterem arkadaşlarım, bir gözden geçirin. Siz de bu ülkeye hizmet etmek istiyorsunuz, biz de bu ülkeye hizmet etmek istiyoruz. Bu anlayışımızı niye oluşturamıyoruz, birleştiremiyoruz?.. Farklı mı düşünüyoruz ülkemiz için?.. Yani, siz, iş buldunuz da biz sizi alkışlamadık mı?.. Hortumcudan, talancıdan hesap sordunuz da niye soruyorsunuz mu dedik?..

Değerli arkadaşlarım...

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye)- Dediniz ya! Geçen hafta demediniz mi?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Sen, onu, VIP salonunda oturan, "ayakkabısı bir memurumun parası ediyor" diyen "parfüm kokuyor" diyen bakanına sor!.. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye)- Ben ona da karşıyım...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Benim ömrüm, talancıyla, vurguncuyla mücadele etmekle geçti.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye)- Senin ömrün saltanatla geçti!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Allah'tan kork!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Ömrüm mücadele etmekle geçmiş; onu söyleme bana. Başka bir şey söyle de onu söyleme.

Değerli arkadaşlarım, geliniz, daha güzelini yapalım, birlikte bir ses çıkaralım. Vatandaş bizden hizmet bekliyor, vatandaş bizden görev bekliyor, gelin, gücümüzü, kuvvetimizi, kudretimizi, düşüncemizi, fikrimizi birleştirelim, daha güzel şeyler yapalım.

Saygılar sunuyorum hepinize.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Meral, teşekkür ediyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, şahsıma karşı sataşma oldu.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Şahsıma karşı sataşma oldu efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 349 sıra sayılı Kamu Reformu Yasası Tasarısının 25 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, değerli sözcü arkadaşlarımızı bugüne kadar eleştirileriyle, değerlendirmeleriyle dinledik. Ben, değerli sözcü arkadaşların...

Sayın Koç, eğer kalırsanız, size de bir iki açıklamam olabileceğini zannediyorum, memnun olurum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Peki...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ben de kalayım mı?!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Zatıâliniz de kalabilirsiniz efendim. Hatta, CHP'nin tümü gelseydi daha iyi olurdu. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sen kendi arkadaşlarını topla!

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, Genel Kurula hitap eder misiniz.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben, Sayın Meral'in az önceki temennisine aynen katılıyorum. Keşke, Cumhuriyet Halk Partisinin çok değerli üyeleri, Adalet, Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarında bu yasa tasarısı için gerekli katkılarını -birkısım yasalarda olduğu gibi- ciddî anlamda verebilmiş olsalardı. En azından, kendilerinin hazırladıkları mahallî idarelerle ilgili, kendilerine göre reform, bize göre de reform diye nitelenen o değerlendirmelerinden, burada da biz yararlanmış olabilirdik.

Yine, Sayın Deniz Baykal'ın, Muhterem Genel Başkanınızın 12.10.1992 tarihinde Yüce Parlamentoda bu konuyla ilgili yaptığı konuşmaları, bir katkı olarak, siz de, bu komisyonlara getirebilmiş olsaydınız; ama, yöntem olarak farklı bir yöntemi tercih ettiniz. Çünkü, siz, tasarının içeriğine bakmadan -açık olarak söylüyorum- değerlendirmeden, bir mantık önermesiyle ortaya çıktınız. Dediniz ki: "Bu tasarının arkasında bir bürokrat var, Sayın Ömer Dinçer var; bize göre Ömer Dinçer sakıncalıdır." Ömer Dinçer sakıncalıysa, bu tasarının içerisinde onun da adı varsa -ki, yok adı, ama, hazırlayan kurmaylar içerisinde olması bittabiî normaldi- öyleyse, bu mantık önermesiyle, bu küçük önerme diye adlandırdığımız önermenizle, dediniz ki, bu tasarı da sakıncalıdır. Nereden hareketle; kendinize göre önce bir sakıncalı piyade uydurdunuz, ardından da tasarıyı sakıncalı ilan ettiniz. Keşke, sakıncalı diye nitelendirdiğiniz maddeler üzerinde, az önce arz ettiğim gibi, bütün bu komisyonlarda katkılarınızı sağlamış olsaydınız; fakat, yöntemi yanlış seçtiniz. Yani, protesto ettiniz, boykot ettiniz, hatta yetmedi, işgal ettiniz. Bunlar bir gerçek. Komisyonları işgal ettiniz.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ama, hazine arazilerini işgal etmedik!..

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben, bu yöntemi de çok yadırgamıyorum; çünkü, yeni yöntemlerinde, gerilla yöntemini dahi telaffuz edebilecek arkadaşların, işgal dahil, birçok şeyi yapabilmeleri mümkündü; nitekim, onlar da yapılmış oldu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bugün burada yapılan sadece tribünlere oynamak, son dakikalarda zamanı ne kadar uzatabiliriz, hakemi maçı ne kadar geç bitirmeye sevk edebilirizin mücadelesidir. Hatta, o kadar olmuştur ki, bugün, çok değerli bir grup başkanvekili arkadaşımız, değerli hemşerim, ajite edici anlamda, kamu reformunu...

Şimdi, diyor ki Sayın Meral, 14 tane sendika sokaklara düştü. Kusura bakmayın, o sokaklara düşenleri kimlerin düşürdüğünü biliyoruz biz.

Bu, demokratik haktır; ama, bu hakkın nasıl istismar edildiğini ve insanların nasıl istiskal edildiğini çok iyi biliyoruz.

Değerli arkadaşlar...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Siz, camilerde yaptınız onu, camilerde!..

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Camie hayatta girmedin ki, ne bilirsin camide ne konuşulur!

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Ben, senden daha fazla Müslümanım, bayrağıma daha fazla saygılıyım!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Yani, girmediğin yeri bana tarif etme.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Camileri unuttunuz mu?!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, Samsun'da bugün gösteri yapıldı; doğrudur...

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Kamu kuruluşlarından özür dileyin, özür!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Samsun'da, bugün...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Allah'ın evini işgal ettiniz!..

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sendikalardan özür dileyin!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bana sataşmayla hiçbiriniz söz yetiştiremezsiniz; bunu bilin.

Değerli arkadaşlar, Samsun'da, bugün Gazi Caddesi işgal edildi; normaldir, ben buna bir şey demiyorum, bir hakkı kullandılar; fakat, bir şeyi söylüyorum; Türkiye genelinde benzeri hareketler yapıldı, yapılıyor, yapılmaya devam ediyor. Samsun Emniyetiyle de Valiliğiyle de görüştüm; kendilerine, arkadaşlara rica edildi "kamu reformunu protesto edebilirsiniz -nitekim, Mecliste de protesto edildi- siz de sokakta edin, mahzuru yok; ama, yasal hakkınızı yasalar çerçevesinde kullanın. İzin isteyin; bu, normal yasal hakkınızdır." denildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Teşkilatımın önü işgal edildi, siyah çelenk konuldu, denildi ki... Siyahla siyahlanmayız. Sizin siyahınızla veya çelenklerin siyahıyla değil, 28 Martta milletin oyuyla biz rengimizi, göreceğiz; siz de renginizi göreceksiniz AK Parti de rengini görecek! (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Yeşil bayrağı çek, yeşil bayrağı!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ancak, bir şeyi söylüyorum, bakın, gözaltına alındı denilen arkadaşlar 35 değil, 19 kişi. Bunların 15'i erkek, 4'ü bayan. Adlî tıbba sevk edilmesi olayını, doktor olan bir grup başkanvekilimizin çok iyi biliyor olması lazım. Emniyette gözaltına alınanların her biri adliyeye sevk edilirken, darp edilip edilmediklerinin tespiti için adlî tıbba gönderilir, rapor alınmak istenir. Ne Balıkesir'de ne de Samsun'da, tek bir günlük iş kaybı diye, en ufak bir darp işareti olmadı ve iş kaybı raporu verilmeksizin, arkadaşlar, adliyeye sevk edilmeden serbest bırakılmıştır. Yani, bunu niçin söylüyorum; birkısım haberler yanlış gelebilir, bunları ajite edip Meclis ekranına getirmenin doğru olmadığını düşünüyorum; en azından, duyarlı olan bir partinin çok duyarlı olması gereken bir grup başkanvekili, konuları çok iyi tahlil ederek, Yüce Parlamentoda gerçekten gündeme getirilmesi gerekiyorsa, onu gündeme getirmesinden tabiî bir şey olamaz.

Bu hakların savunuculuğunu yıllarca bu kürsüden yaptık. Aynı özgürlüğün savunulması konusunda, AK Parti olarak, sizden daha çok mücadeleciyiz; çünkü, bunların, haksızlığın ne anlama geldiğini siz görmediniz; ama, biz çok yaşadık bunun ne olduğunu.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, bu yasa tasarısıyla ilgili eleştirilerinizin -açık olarak söylüyorum- sağlıklı, en kayda değer bir argümanını ortaya koymanız mümkün değil. Hele hele "Yerel Çözüm 2000" adlı raporunuz ortada. Sayın Deniz Baykal'ın bu konulardaki, daha önce, 1992 yılından beri, oniki yıldır iddiaları ortadayken... İsterseniz bunları size okuyabilirim; ama, zamanımın kifayetsizliği nedeniyle bunları size elbette arz etmem mümkün değil; ancak, bir şey söyleyeyim, halen internet sayfanızda diyorsunuz ki "merkezî yönetimin yerel yönetimlere devredilen işlevlerinin yürütülmesinde valiye bağlı olarak görev yapan kamu görevlileri, milletin seçtiği il meclislerine bağlı olarak çalıştırılır." Bundan daha demokratik bir söylem olabilir mi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, teşekkür eder misiniz.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Pekâlâ, siz bunun neyine karşı çıkıyorsunuz?.. Neyi koparmış olacağız burada?..

Sayın arkadaşlar, bir şeyi yapıyorsunuz siz; bu, tribünlere oynamaktır. Bu, muhalefetin âdetidir, oynar. Sağlıklı oynayın, oy toplayın. Biz bunları yaptık; ama, sadece laf olsun diye yapmadık; haklı olarak yaptık, haklılığımız bizi bir yerlere getirdi; fakat, sizin bu siyasetteki tavrınız seksen yıldır sizi orada oturtuyor, üzülüyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Madde üzerinde, şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan; buyurun.

Sayın Özcan, konuşma süreniz 5 dakikadır.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 25 inci madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının 25 inci maddesi, iktisadî devlet teşekkül ve müesseselerinin, hizmet bakımından yerinde yönetim kuruluşlarının genel hukukî çerçevesini çizmektedir. Bu kanunun 2003 yılı taslağında ilgili kuruluşların listesi vardı; ama, şimdi, huzurunuza gelen tasarıda ilgili kuruluşların listesi bulunmamaktadır; bu, çok büyük bir eksikliktir.

Değerli arkadaşlarım, yerel yönetimlerin daha geniş görev alanı olmasını destekliyoruz, daha fazla yetkisinin olmasını biz de istiyoruz, kaynaklarla donatılmasının yanındayız. Zaten, geçen yıl, bütçede belediye paylarını yüzde 6'dan yüzde 5'e indiren sizdiniz; yüzde 6'da kalsın diye mücadele veren de bizdik; bunu, siz de biliyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla, yerel düzeyde, mafyanın, şeyhlerin, bölücü terör örgütlerinin gücü artacaktır. Terör örgütü PKK/KADEK'in 2003 yılı haziran ayında yapılan kongresinde -dikkatinizi çekmek istiyorum- yerel yönetimlere ilişkin olarak alınan 2,5 sayfalık kararın 4 üncü maddesini aynen okuyorum: "Yerel yönetimlerin yetkileri artırılarak, sağlık ve kültür başta olmak üzere, bazı hizmetler yerel yönetimlere bırakılarak, demokrasinin derinleşmesi sağlanmalıdır."

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla, devlet ile halk arasındaki bağlar kopacaktır. Devlet, halka hizmet götürerek etkisini sürdürebilir, ulusal bütünlüğü pekiştirebilir. Bu tasarıyla, devletin halka hizmet götürme kanalları yok edilmektedir, devletin yerini yerel güç odakları almaktadır.

Arkadaşlar, sağlık hizmetlerini devlet götürürse ulusal birlik ve bütünlük artar. Sağlık hizmeti özelleşir veya devletten alınarak yerel yönetimlere verilirse, bunu, vakıflar veya yerel güç odakları vermeye başlar. Bu da, bölgeciliği, cemaatçiliği önplana çıkarır, ulusal bütünlüğü de tahrip eder.

Değerli arkadaşlarım, toplum, vergisini veriyor; bunun karşılığında da kamu hizmetinin nitelikli bir şekilde kendisine yansımasını istiyor. Bunu neyle sunacaksınız; vergi gelirlerinin yüzde 66'sını faizlere veren bir bütçeyle mi?!

"Ekonomi iyiye gidiyor" diye masallar anlatmaya devam edebilirsiniz. Borcumuz, birbuçuk yıl içinde 54 milyar dolar arttı mı artmadı mı; çıkın, bunu konuşun.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Millî gelir ne oldu?!

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Bunları çok iyi görüyorsunuz. Nasrettin Hoca'nın hikâyesi gibi "parayı veren düdüğü çalar" diyerek, kamu hizmetini paralı hale getirmeye uğraşıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü tamamen tasfiye etmektedir. Köy Hizmetleri, kamu kesiminin en verimli çalışan kuruluşlarından biridir. Bu kuruluş, merkezî idare adına, halkımız ile devletimiz arasındaki bağları pekiştiren bir kuruluştur. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü gibi kuruluşların kapatılması, köye ve köylüye olduğu kadar, ulusal bütünlüğe bir darbe indirmek değil de nedir?!

Değerli arkadaşlarım, bu kanun, büyük bir ihtimalle, Cumhurbaşkanından geri dönecektir; fakat, siz, emri büyük yerden aldınız, inat edeceksiniz, tasdik edeceksiniz. Bu sefer ne olacaktır; Anayasa Mahkemesinden dönecektir.

Ben, seçim bölgeme gidiyorum, vatandaşlarla, asillerle konuşuyorum. "Hocam, çok güzel çalışıyorsunuz, Meclis çok güzel çalışıyor, güzel kanunlar çıkarıyorsunuz; ama, bu kadar masrafa yazık olmuyor mu? Kanunlar, Anayasa Mahkemesinden geri dönüyor. Yahu, Hocam, bu Mecliste, kanunların Anayasaya uygunluğunu bilen uzmanlar yok mu" diyorlar.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Var, var...

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, o zaman benim boynum bükülüyor. Eğer sizin boynunuz bükülmüyorsa pes doğrusu demekten de kendimi alamıyorum.

Değerli arkadaşlarım, işin özü, bu kanunla devletimiz zayıflayacaktır, ulusal bilinç tasfiye edilerek, etnik kimlik temelinde küçücük temeller oluşacaktır.

Değerli arkadaşlarım, benzetmek gibi olmasın, bu yasa, Rumlar ile İngilizlerin gizlice hazırlayıp Annan'a verdiği Kıbrıs planına benzemektedir.

Hepinizi saygı ve sevgilerle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, benim bir talebim vardı efendim...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sataşılmıştı efendim...

BAŞKAN - Sayın Kacır, tutanakları istedim; inceleyeceğim ve ona göre söz vereceğim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla "kamuda ilk kez, bütün kamu kurumlarının uyması gereken temel ilkelerin bir bütün olarak ortaya konduğu, kamuda katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik, etkililik, hizmetlerin sonucuna odaklılık, insan haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta sadelik, bilgi teknolojilerinden yararlanma vb. ilkelerin uygulanabilir hale getirildiği teşkilat yapıları, yatay organizasyon ve yetki devri esası uyarınca yeni ve etkin bir çerçeveye kavuşturulmakta olduğu, bakanlıklar ve kuruluşlar arasındaki görev dağılımı netleştirilerek, mükerrerliklerin önlenmesinin öngörüldüğü, gereksiz hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin tasfiyesi veya uygun birimlere devri gündeme getirildiği, merkezî idare ile mahallî idareler arasında yetki ve görev paylaşımı netleştirilerek merkezî idarenin stratejik düzeyde etkinliği artırılırken, mahallî idarelerin operasyonel düzeyde esneklikleri ve kaynaklarının genişletildiği, devletin aslî hizmetleri dışında bakanlıkların taşra teşkilatının ortadan kaldırılarak yerel ve yerinden yönetim birimlerinin güçlendirildiği, kamuda stratejik yönetim anlayışının benimsendiği ve kaynak tahsisi mekanizmalarıyla ilişkisinin kurulduğu, denetim sistemi performans esaslı ve içdenetim boyutunun güçlendirilmiş hale getirildiği, halk denetçisi (ombudsman) mekanizması dahil olmak üzere kamu denetiminin güçlendirildiği, bu kapsamda merkezî idarenin görev ve fonksiyonlarının belirlendiği, mahallî müşterek nitelikli görev ve hizmetlerin mahallî idarelere bırakıldığı, yine bu kapsamda merkezî birimlerin strateji geliştirme, genel koordinasyon ve yönlendirme kapasitesi artırılırken, mahallî idarelerin inisiyatif kullandırma ve operasyonel esnekliğinin vurgulandığı, değişen koşulların gerektirdiği farklılaşma ihtiyacını giderecek esneklikler verilirken bütünlük içinde uyumlu çalışmanın gerektirdiği minimum genel standart birliğinin de korunduğu, etkililik ve ekonomiklik ilkelerinden vazgeçmeden, mahallî ihtiyaçların yerel düzeyde karşılanması ilkesinden hareket edildiği, ayrıca, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısında kamu yönetiminde bütünlük ilkesinin korunmasına, merkezî yapılar ile mahallî idareler arasında tamamlayıcı bir anlayışla, işbirliği ile koordinasyona azamî önem verildiği, yine, idarî usul, saydamlık ve vatandaşın bilgi edinme hakkı, e-dönüşüm Türkiye projesi ve e-devlet bürokrasinin azaltılması ve basitleştirilmesi, vatandaş memnuniyetinin ölçülmesi, performans sistemine ve ödüllendirmeye geçiş, kamuda etik kuralların gözden geçirilmesi gibi birçok alanda yapılacak düzenlemelerle bu kanunda öngörülen çağdaş yönetim anlayışı hayata geçirileceği" genel gerekçede belirtilmiş ise de, tasarı, kamuoyunda, sivil toplum kuruluşlarında yeteri kadar tartışılamadığı için, aceleyle yapılacak bir düzenlemeyle, uygulamada büyük sorunlarla karşılaşılacak, kamu yönetiminde arzu edilen kaliteye ulaşılamayacak ve tasarının genel gerekçesinde ve madde gerekçesinde belirtilen hedeflere de erişilemeyecektir.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının yasalaşmasıyla kamu hizmetlerinin yerinden yönetimle daha etkin olarak sunulacağı söylenmektedir. Oysa, sorun, bu hizmetleri merkezî kamu yönetiminin mi yoksa yerel yönetimlerin mi sunacağından önce, devletin bu hizmetleri sunmayı temel görev sayıp saymadığıdır, bu hizmetler için yeterli ödenek ayırıp ayırmadığıdır. Yeni düzenlemenin böyle bir meselesi yoktur; daha doğrusu, kamu hizmeti sunma sorumluluğu merkezî yönetimin üzerinden atılmaya çalışılmaktadır.

Üstelik, kamu hizmeti üretimi sadece yerele aktarılmamakta, yerel yönetimler aracılığıyla bir bölümü piyasaya, özel üretime aktırılmakta, "vatandaş" kavramı yerine "müşteri" kavramı getirilmektedir.

Bütün bu nedenlerle, maddenin görüşülmesine devam edilerek konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa kavuşmasında sayısız ve sınırsız yarar bulunduğuna inandığımız için, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 72 nci maddesi uyarınca, görüşülmekte olan maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesi için bu önerge verilmiştir.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının görüşülmekte olan 25 inci maddesiyle ilgili görüşmelerin İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca devam etmesine karar verilmesini arz ederiz.

Haluk Koç Haşim Oral           Halil Tiryaki

            Samsun                    Denizli                 Kırıkkale

          Fahrettin Üstün                           Mustafa Gazalcı

              Muğla                                                    Denizli

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. Soru sorma süresi 5 dakikadır.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sanıyorum, ben Türkçe konuşuyorum; fakat, ne hikmetse, Sayın Bakana sorduğum hiçbir soruya doğru dürüst yanıt alamıyorum. Acaba, Sayın Bakan benim anlatımlarımı anlayamıyor mu; o konuda da biraz zorlanıyorum.

Sayın Bakana çok açık ve net bir soru sordum: Bu tasarıyı, Türkiye'deki binlerce sivil toplum örgütünden destekleyen üç tanesini sayabilir misiniz dedim. Sayın Bakan bana ne yanıt veriyor; Sayın Bakan diyor ki: "Tasarıyı hazırlarken Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsüyle birlikte çalıştık." Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü bir sivil toplum örgütü değil, bir kamu kurumudur. Yine Sayın Bakan diyor ki: "Ankara'daki üniversitelerin kamu hukuku bölümlerindeki hocalarla görüştük." Bunlar da sivil toplum örgütü değil. Bir üçüncü yanıt: "İstanbul'da Bilgi Üniversitesiyle beraber çalıştık ve onlardan görüş aldık." Üniversitenin bir sivil toplum örgütü olduğunu da Sayın Bakandan duyuyoruz. Böyle bir örnek literatürde de yok.

Yine bir başka soru sordum, Sayın Bakanın verdiği yanıt: "Herkesin üzerinde mutabık kaldığı bir yasa tasarısını hazırlamak mümkün değil." Herkes üzerinde mutabık kalmaz; ama, toplumun önemli bir kesimi destek verebilir. Şimdi, bu, bu yasa tasarısıyla ilgili olarak Türkiye'deki binlerce sivil toplum örgütünden üç tanesinin dahi sayılamadığı, destek veren bir sivil toplum örgütünün olmadığı bir ortamda bu yasa tasarısına yapılan eleştirilerin ne kadar haklı, tutarlı, yerinde olduğunu göstermiyor mu acaba Sayın Bakanım?

Yine, Sayın Bakan, bir soruya verdiği yanıtta, temmuz ayında kamu personeli sınavının yapılacağını,  işçi sınavlarının da aynı tarihe denk getirileceğini,  objektif bir sınav  yapılacağını söyledi.

Sayın Bakanın yapacağı bu çalışmadan ötürü kendisini kutluyoruz; ancak, şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum: Sayın Bakan, sizin hükümetten önce, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde sıfır puan alıp da kamu görevlisi olarak atanan başka bir memur var mıdır? Sayın Bakan bana açıkça desin ki, şu hükümet, şu tarihte bir sınav yaptı; o sınavda da sıfır puan alan şu kadar kişi yerleştirildi. Biz de öğrenmiş oluruz.

Yine, Sayın Bakanımız, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal politikalarıyla ilgili olarak Grup Başkanvekilimizin sorduğu bütün sorulara kaçamak yanıt verdi.

Şimdi, ben, Sayın Bakana, çok açık ve net bir soru sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Başbakan, bayramda Safranbolu'da gezerken yurttaşlar arasından bir kadıncağız, Sayın Başbakanın önüne çıkıp "7 tane yetimim var; birisine iş verin" diyor. Sayın Başbakanın verdiği yanıt şu: "Bende de 70 000 000 yetim var."

Şimdi, merak ediyorum; acaba, Sayın Bakan ve Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın 70 000 000'luk yetim sınıfına giriyorlar mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Buyurun Sayın Karademir.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bu tasarı, merkezî yönetim ile yerel yönetimler arasındaki ilişkileri, herhangi bir federal siyasal yapılanmada görülebilen federal devlet ve eyaletler arasındaki ilişkileri paralel biçimde kurmaktadır.

Tasarıda, her ne kadar, kamu yönetiminin kuruluş ve işleyişinin temel ilkeleri arasında anayasal temel hüküm olan "idarenin bütünlüğü" ilkesine yer verilmişse de, aynı maddedeki "kamu kurum ve kuruluşlarında görev, yetki ve sorumluluklar, hizmetten yararlananlara en uygun ve yakın birimde verilir" hükmünde de görüldüğü gibi, tüm tasarıya "yerellik" ilkesi egemendir. Bu bağlamda, bu ilke, federal bir devlet yapısına dönüştürme sürecinde uygulanacak siyasî nitelikte bir yönetim ilkesi midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Buyurun Sayın Işık.

AHMET  IŞIK (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, ilgili kuruluşlar, hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşlarıdır ve merkezî idarenin tanımına da alınmamıştır. Böyle bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyulmuştur?

İkinci sorum: İlgili kuruluşlar da, rehberlik ve denetim birimi oluşturabilecekler midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Soru sorma süresi dolmuştur.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Önce Sayın Kılıçdaroğlu'nun sorularına cevap vererek başlamak istiyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu, bu tasarıyı destekleyen 3 tane sivil toplum örgütü sayabilir misiniz diye daha önce de sorduklarını, bir türlü cevap alamadıklarını ifade ettiler. Hükümetler, yasalaşmasını düşündükleri alanlarda tasarı hazırlarken, geniş bir inceleme, araştırma yaparlar, mümkün olduğunca birçok yerden görüş alırlar; ancak, kamuoyunda, sivil toplum örgütleri bazında, örneğin -soruda olduğu gibi- bir anket yaparak, bunu yasalaştıralım mı yasalaştırmayalım mı diye bir soru sormazlar, böyle bir gelenek yoktur.

Biz, cumhuriyet hükümetlerinin birikimi olan bir konuda yasal düzenleme yapıyoruz. Taa 1930'larda başlayan kamuda yeniden yapılanma birikimini şu anda hayata geçiriyoruz. 1962 yılında MEHTAP Projesi, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarda olduğu, rahmetli İnönü'nün Başbakan olduğu dönemde hazırlandı.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - O projeyle bunların hiçbir ilgisi yok.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz, onların üzerine eklenen diğer projeleri ve kendi birikimlerimizi ve Cumhuriyet Halk Partisinin son birikimlerini de bir araya getirerek, Türkiye için yararlı gördüğümüz bir yasal düzenleme yapıyoruz. İki gün önce, burada, yine bir soru üzerine verdiğim cevapta da ifade ettiğim gibi, biz, hükümet olarak, sivil toplum örgütlerinden, üniversitelerden görüşler alırız; ancak, bazı sivil toplum örgütleri -isimlerini burada sayacak değilim- bana gelmişlerdir, şu maddeyi buradan çıkarırsanız...

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın; isimlerini söylemekten çekinmeyin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bakın, ismini vermiyorum; çünkü, saygı duyuyorum bu sivil toplum örgütüne ve başkanlarına; şu maddeyi şuradan çıkarın, 59 maddesine destek vereceğiz demişlerdir. O madde de onlarla ilgilidir. O bakımdan, böylesi bir mantıkla yaklaşılırsa, bu işin içinden çıkmak mümkün değildir. O bakımdan, yasa yapmanın tekniği, yolu yordamı vardır; biz, bu yolu yordamı kullanarak bu tasarıyı önünüze getirdik.

"Sıfır puan alıp, atanan bir memur var mıdır" dediler. Bu, bizim devralmış olduğumuz sistemin bir ürünüdür; yanlıştır, bunu düzelteceğiz. Niye; bakınız, Sağlık Bakanlığında, müracaat edenlerden, tercihlerini bildirmeleri istenmiş bildiğim kadarıyla. Bir yere, sıfır puan... Sıfır puan olur mu, onu da bilemiyorum; yani, bir okulu bitirmiş olan bir kişi, kendisine sorulan soruların hiçbirini yapamayabilir mi, onu da anlayabilmiş değilim.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Boş kâğıt verirse sıfır alır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Diyelim ki sıfır puan almıştır. Bir yeri sadece bir kişi istemişse ve oraya da biri atanacaksa, onun atanacağı şeklinde bir düzenleme vardır, şu anda mevcuttur; şimdi, biz onu değiştirmeye çalışıyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu bu itirazında da haklıdır. Bu yanlıştır; bu, kamu vicdanını da rahatsız eder; burada kendisine hak veriyorum.

Sayın Başbakanın bir konuşmasından bir cümle ifade ettiler. Biliyorsunuz, milletvekili arkadaşlarımız yazılı ve sözlü soru sorabiliyorlar. Sayın Başbakana bunu sorun, herhalde cevabını verecektir; ben, Sayın Başbakan adına, bunu hangi amaçla söylediği konusunda burada açıklama yapmaya mezun değilim.

Şimdi, Sayın Karademir'in sorusunu anlayamadım; ancak, biraz önce konuşan değerli arkadaşımız Sayın Bayram Meral o kadar çok şey söyledi ki konuşurken, doğrusu, hayretler içerisinde kaldım.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sorulara cevap verin Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Denetimi ortadan kaldırdığımızı, memurların başına 100 tane amir getireceğimizi ve buna benzer birçok şey söyledi.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Belediye meclisi üyeleri onların emrinde çalışmayacak mı?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kendisi konuşurken, kusura bakmasın -Sayın Kılıçdaroğlu Safranbolu'dan bahsetti- Sayın Bayram Meral de konuşurken, Safranbolu türküsü vardır, o aklıma geldi. Sayın Anadol bunu çok iyi bilir. "Manda yuva yapmış söğüt dalına, yavrusunu sinek kapmış duydun mu" sözündeki ifadeler ne kadar gerçekse, Bayram Meral'in söyledikleri de o kadar gerçektir! (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Tosya... Tosya...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde 7 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 25 inci maddesinde geçen "müsteşarlık şeklinde ilgili kuruluş kurulamaz" ibaresinden sonra "kurulmuşsa kaldırılır" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

                                                                   Orhan Erdem

                                                                             Konya

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 25 inci maddesinde geçen "veya statülerinde" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                               Mustafa Demir

                                                                            Samsun

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 25 inci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "veya statülerinde" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                   Kerim Özkul

                                                                             Konya

BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 25 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"İlgili kuruluşlar Bakanlığın talebi üzerine başka bir işleme gerek kalmaksızın lağvedilebilir."

                                                               Mustafa Demir

                                                                            Samsun

BAŞKAN - Beşinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 25 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"Kanun hükmünde kararname ile ilgili kuruluş kurulamaz."

                                                                   Orhan Erdem

                                                                             Konya

BAŞKAN - Altıncı önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının "İlgili kuruluşlar" başlıklı 25 inci maddesinin birinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Hüseyin Ekmekcioğlu  Haluk Koç  V. Haşim Oral

           Antalya                    Samsun                    Denizli

Halil Tiryaki Fahrettin Üstün     Mustafa Gazalcı

          Kırıkkale                      Muğla                    Denizli

BAŞKAN - En aykırı olan son önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının "İlgili kuruluşlar" başlıklı 25 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Haluk Koç V. Haşim Oral           Halil Tiryaki

            Samsun                    Denizli                 Kırıkkale

           Mustafa Gazalcı      Hüseyin Ekmekcioğlu      Fahrettin Üstün

             Denizli                   Antalya                      Muğla

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önergeyle ilgili görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım. Bu arada, gelişen konuşmalar boyutunda da, bu süre içerisinde, görüşlerimi ifade edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, maddenin, niye tasarıdan çıkarılması gerektiği bütün konuşmacılarımız tarafından ifade ediliyor. Bu arada, biraz önce, şahsı adına söz alan Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya, bugün yaşanan olayları benim abartarak Meclis kürsüsüne getirdiğim noktasında bir görüş belirttiler. Sayın İçişleri Bakanı buradaydı ben konuşurken; kendisi de, Balıkesir ve Samsun İllerinin Emniyet Müdürleriyle görüştü telefonla ve ondan sonra da, kendi bakan jargonu içerisinde bir açıklama yaptı.

Gelişen olaylar Samsun'da oldukça boyutludur; bunu, bir kere ifade etmek istiyorum. Hiçbir şey olmamış değildir. Gazi Caddesinde başlayan olay, Adalet ve Kalkınma Partisinin ilçe binasının önüne bir siyah çelenk koymaya dönük bir eylem; fakat, bu, emniyet güçleri tarafından zor kullanılarak püskürtülmüştür. Şöyle ki: Bu sırada yaşanan arbedede -hiçbir şey olmamış" dedi Sayın Uzunkaya- bir kamu emekçisi, bir sendika yetkilisi arkadaş ortada dövülerek kafa travması geçirmiş ve gözaltında tutulduğu yerden sadece adlî tıp kurumuna değil, oradan devlet hastanesine götürülerek beyin tomografisi çekilmiş ve müşahede altında alınmıştır, Sayın Uzunkaya.

Balıkesir'le ilgili bilgilere gelince, Sayın Uzunkaya sanki bir televizyon kamerası gibi anlattı olayları. Sayın İçişleri Bakanından ben bilgi almadığından eminim. Balıkesir'deki olayları bir Balıkesir milletvekili kadar yakından izlediğine göre, o zaman çok yakın birinden bilgi aldı Sayın Uzunkaya. Onu da ben size söyleyeyim, merak ediyorsanız; bunu daha önce ifade etmemiştim. Evet, Balıkesir Emniyet Müdüründen bilgi almıştır belki; çünkü, Balıkesir Emniyet Müdürü, Sayın Musa Uzunkaya'nın ağabeyi Sayın Celal Uzunkaya'dır.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Onu da yanlış biliyorsunuz, kardeşim, kardeşim.

HALUK KOÇ (Devamla) -Balıkesir Emniyet Müdürü Sayın İhsan Yılmaztürk, daha süresini doldurmadan merkeze alınmış ve Sayın Başbakanın "eş dost, akraba ataması yapmayacağız" telkinine, genelgesine, duyurularına rağmen, Sayın Uzunkaya'nın ağabeyi Balıkesir Emniyet Müdürlüğüne atanmıştır. Bu bilgiyi bu kadar yakın alabilir ki, bu kadar detaylı bir ajans haberi gibi buraya aktarabilir.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Koç, bilmiyorum, benden 7 yaş küçük olan bir insanı nasıl ağabeyim diye tanıtıyorsunuz!

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi...

SUAT KILIÇ (Samsun) - Bir emniyet müdürünü bu şekilde tanıtamazsınız; kariyeri hakkında bilgi sahibi misiniz?

HALUK KOÇ (Devamla) - Efendim, bir daha söz alır, çıkar, konuşursunuz... Bir daha söz alır konuşursunuz... Bir daha söz alır konuşursunuz.

Ben ilk konuşmamda bu konuya değinmeyecektim; ama, siz söz alıp bu şekilde bir olayı gündeme getirince söyledim.

Şuna gelince...

SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Koç, CHP Genel Merkezine gelen eylemcileri nasıl püskürttünüz?! Partililerinizi CHP Genel Merkezinden nasıl püskürttünüz?! Bunu söyleyebilir misiniz?

HALUK KOÇ (Devamla) - Şuna gelince, kamu emekçilerinin bu yasa tasarısıyla ilgili yaptıkları her türlü demokratik hak gösterisinde, sadece Samsun Milletvekili Haluk Koç olarak değil, Cumhuriyet Halk Partisinin  bütün örgütleri olarak, Cumhuriyet Halk Partisinin bütün milletvekilleri olarak onların yanlarında olduk ve olacağız. (CHP sıralarından alkışlar) Bu, bizim emeğe bakışımızdır.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Koç, CHP Genel Merkezi, CHP örgütünü partiden püskürttü.

HALUK KOÇ (Devamla) - Bu, bizim sendikal haklara, toplusözleşmeli haklara, işçi haklarına bakışımızdır. Bunun gereğini yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz ve onların burada uğradıkları haksızlıklar konusunda düşüncelerimizi özgürce ifade edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım...

SUAT KILIÇ (Samsun) - Genel merkezdeki CHP'lileri nasıl püskürttünüz Sayın Koç; bir anlatın da, öğrenelim!..

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, Sayın Bakan, sorular konusunda oldukça sıkıntı çekiyor anlaşılan ve birtakım darbımesellerle, birtakım benzetmelerle cevap vermeye uğraşıyor. Sayın Bakana sorulan sorulara cevap veriş tarzı -ben, bu üslubu kullanmayacaktım; ama, kendi üslubuyla, bir benzetmeyle cevap vereyim- "dam üstünde saksağan, bu ne biçim lacivert" benzetmesi; evet...

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Koç, CHP Genel Merkezindeki partilileri nasıl püskürttünüz?!

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkanım, şahsımla ilgili yanlış bir bilgi sunulduğu için, lütfen...

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, bulunduğunuz yerden...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - İstirham ediyorum, iki dakika... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VII. - AÇIKLAMA VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, şahsıyla ilgili ileri sürmüş olduğu görüşler nedeniyle açıklaması

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;  ben, tabiî, iki Samsun Milletvekilinin birbirine cevap veriyor olmasından üzüldüğümü, şahsım adına değil, ama, Sayın Koç adına özellikle üzüldüğümü ifade ediyorum; çünkü...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Siz söylerken iyi de...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Koç, yoklar mı?..

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Burada, burada, dinliyor...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ooo, Koç, kuzu olmuş, yok olmuş.

Değerli arkadaşlar... 

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Kuzu orada, Kuzu orada!.. Koç burada, Kuzu orada!..

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ama, Koçunuz kayboldu!

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, Genel Kurula hitap eder misiniz.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tamamen açıklamalar...

Bakın, samimî bir şey söyleyeyim. Şimdi, bir şeyi, insan, buradan söylerken... Sayın Kepenek -ki, kendisine çok saygı duyduğum, hakikaten bir dostumdur, yakinen sevdiğim birisidir- daha önce, burada, bölgemizde bir yakınımın atanmasıyla ilgili "hele, Sayın Uzunkaya, sen hiçbir şey söyleme" dedi. Sanki, ben, büyük ceraim işlemiş, ağır cezada yargılanan bir kişi konumuna düşürülmüşüm gibi oldum. Asla alakası olmayan bir olaydı olay. Sayın Kepenek olayı çok iyi biliyor.

Sayın Celal Uzunkaya, bir kere, benim 7 yaş küçüğümdür. İkincisi, Celal Uzunkaya'nın devresi Ankara Emniyet Müdürü, yedi yıldır il müdürüdür; Celal Uzunkaya, dokuz senedir, Musa Uzunkaya'dan dolayı il emniyet müdürü olamamıştır. Bu gerçeği niye görmezlikten geliyorsunuz?! (AK Parti sıralarından alkışlar)  Dokuz yıldır...

Bundan önceki bir İçişleri Bakanı, şurada oturan bir İçişleri Bakanı, bana aynen şunu söylemiştir: "Polis kolejini birincilikle, akademiyi birincilikle bitirmiş, meslek hayatı başarılarla dolu bir müdür; ancak, Fazilet Partisi milletvekilinin kardeşini il emniyet müdürü yaparsam, önce, kendi başımı benim partililerim yer." Birinci sınıf emniyet müdürü olduğu halde senelerce APK'da ve teftişte tutmuşlardır. Celal Uzunkaya, hudâyînâbit, semadan hakkı olmayan bir yere düşmemiş, bilakis dokuz sene teahhura uğrayan hakkı bir hükümet döneminde adaletin gereği olarak kendisine verilmiştir. Bunu önce böyle bilmeniz lazım.

İkinci bir şeyi daha bilmeniz lazım.

V.HAŞİM ORAL (Denizli) - Keşke bakan olsaydı...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bakın, ben, burada kardeşimden bahsetmekten teeddüp ederim; keşke Balıkesir milletvekilleri anlatsa burada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Niye söylüyorum; bir aydır Balıkesir'de her türlü mafya ve benzeri faaliyetlerin...

Ali Kemal Bey, sen de biliyorsun bunu; geçtiğimiz hafta gazetelerde de yazıldı. Bu olumsuz haberleri de veren sizsiniz.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Daha kaç ay oldu geleli; bir şeyini görmedik daha.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bunlar aile meseleleri.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bir ayda bütün bunların soluğunu kesti.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, toparlar mısınız...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ama, siz, şahsı buraya taşıyarak haksız bir değerlendirme yapıyorsunuz.

Samsun'da da travmalı tek bir hasta yoktur. Bakın, işte, açsınlar Samsun hastanesine sorsunlar, açsınlar Samsun Valisine sorsunlar. Olayı tamamen ajite ederek yanlış boyuta getirmenin anlamı yoktur, gerçekleri olduğu gibi aktarmak zorundasınız. Bütün bu bilgilerin ne kadar yanlış olduğu bir hakikat olarak ortaya çıkıyorsa, Samsun'la ilgili iddialar da aynı şekilde hilafi hakikattir.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Uzunkaya, daha iki üç ay oldu; bir şeyini görmedik daha.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının "İlgili kuruluşlar" başlıklı 25 inci maddesinin birinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya) ve arkadaşları 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçe mi okunsun?

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

349 sıra sayılı kanun tasarısının "İlgili kuruluşlar" başlıklı 25 inci maddesinin madde gerekçesinde aynen şu ifadelere yer verilmiştir:

"Türk kamu yönetiminde bağlı kuruluş kapsamında değerlendirilemeyen bir idarî birim çeşidi de ilgili kuruluş olarak tanımlanan kurum ve kuruluşlardır. Bunlar iktisadî devlet teşekkülleri ve kamu iktisadî kuruluşlarından oluşan kamu iktisadî teşebbüsleri ya da özel hukukî, malî ve idarî statüye tabi diğer kuruluşlardır.

Bu kuruluşlar, merkezî idare ile mahallî idarelere dahil kuruluşlara benzemedikleri için ayrı bir kategori olarak değerlendirilmekte ve bunların görev, yetki ve sorumlulukları ile teşkilatlanmalarına ilişkin esaslar kuruluş kanunlarına veya statülerine bırakılmaktadır. Ancak, ilgili kuruluşlar için, özellikleri nedeniyle teşkilatlanma bakımından bağlı kuruluşlardan farklı esaslar da öngörülmüştür.

Bu kuruluşların anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleri, bu Kanunda belirlenen hiyerarşik kademeler ile bakanlık merkez ve bağlı kuruluşlarının teşkilatlanmalarına ilişkin diğer hükümler gözönünde bulundurularak hizmet özelliklerine göre belirlenecektir. Ayrıca, müsteşarlık şeklinde ilgili kuruluş kurulamayacağı öngörülmek suretiyle 24 üncü maddede bağlı kuruluşlar için getirilen sınırlama bunlar için daha geniş bir şekilde hükme bağlanmaktadır."

Tasarının ilgili kuruluşları düzenleyen 25 inci maddesinde ilgili kuruluşlar, özel kanun veya statüyle kurulan, iktisadî devlet teşekkülleri ve kamu iktisadî kuruluşları ile bunların müessese, ortaklık ve iştirakleri veya özel hukukî, malî ve idarî statüye tabi, hizmet bakımından yerinden yönetim kuruluşları olarak tanımlanmıştır. Belirtilen düzenleme, 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında 174 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 13.12.1983 Gün ve 174 Sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Kaldırılması ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında 202 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun "Bakanlık ilgili kuruluşları" başlıklı 11 inci maddesinde yer alan düzenlemelerin tekrarı niteliğindedir.

349 sıra sayılı kanun tasarısının genel gerekçesinde aynen şu ifadelere yer verilmiştir: "Bu genel çerçeve içinde hazırlanan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı yeni ve kapsamlı bir perspektif içinde kamu yönetiminde yeniden yapılanma sürecini başlatmak ve bu sürece rehberlik etmek üzere hazırlanmıştır. Kamu yönetimi zihniyetinde, yaklaşımında ve yöntemleri ile organizasyon yapısında köklü değişiklikler öngören tasarı; kapsamlı bir çerçeve ve uzun vadeli bir perspektif içinde, merkezî idare ve mahallî idarelerde 'iyi yönetişim' ilkelerini hayata geçirmeyi hedeflemektedir."

Gerekçedeki ifadelerden de görüldüğü gibi kamu yönetiminde yeniden yapılanma sürecini başlattığı iddia edilen bir tasarının yürürlükteki mevzuatla aynı hükümleri taşıması ve yeniliklere yer vermemesi çelişkidir. Bu konuda oluşturulan toplumsal beklentileri karşılamak için, mevcut mevzuatın tekrarı yerine, kamu yönetimini iyileştirici somut adımların atılması gerekmektedir.

Bu bakımdan tasarının 25 inci maddesinin kapsaması gerekli konuları kapsamadığı, özensiz olarak hazırlandığı ve çelişkiler içerdiği görülmektedir.

Belirtilen gerekçelerle 349 sıra sayılı tasarının 25 inci maddesinin birinci fıkrasının madde metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 25 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"Kanun hükmünde kararname ile ilgili kuruluş kurulamaz"

                                                                   Orhan Erdem

                                                                          (Konya)

ORHAN ERDEM (Konya) - Sayın Başkan, önergelerimi geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önergeler geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 25 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"İlgili kuruluşlar Bakanlığın talebi üzerine başka bir işleme gerek kalmaksızın lağvedilebilir."

                                                               Mustafa Demir

                                                                            Samsun

MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Önergelerimi geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önergeler geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 25 inci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "veya statülerinde" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                   Kerim Özkul

                                                                             Konya

KERİM ÖZKUL (Konya) - Önergemi geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Maddeyi oylarınıza...

III. -  Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, biz 20 milletvekili ayağa kalktık, İçtüzüğün 57 nci maddesine göre yoklama yapılmasını talep ediyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Şu anda 20 kişi kalkmadı ayağa.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - 20 kişi ayaktayız.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Usulü de öğreteceğiz.

HALUK KOÇ (Samsun) - İsimlerimizi kaydederseniz...

BAŞKAN -Sayın Haluk Koç, Sayın Haşim Oral, Sayın Halil Tiryaki, Sayın Hüseyin Ekmekcioğlu, Sayın Mehmet Kartal, Sayın Orhan Diren, Sayın Feramus Şahin, Sayın Necati Uzdil, Sayın Abdulaziz Yazar, Sayın Ali Rıza Gülçiçek, Sayın Ali Cumhur Yaka, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Sayın Feridun Baloğlu, Sayın Şevket Arz, Sayın Ali Topuz, Sayın Ramazan Kerim Özkan, Sayın Ali Kemal Deveciler, Sayın Mustafa Özyürek, Sayın Birgen Keleş, Sayın İzzet Çetin yoklama isteminde bulunmuşlardır.

Yoklama yapılacaktır.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349) (Devam)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Sayın Ünal Kacır, Sayın Bayram Meral'in konuşması sırasında şahsına sataştığı...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Efendim, isim yok orada...

BAŞKAN - ... şeklinde müracaatı olduğundan, kendisine söz veriyorum.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - İsim yok...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kacır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VII. - AÇIKLAMA VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3. - İstanbul Milletvekili Ünal Kacır'ın, Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral'in şahsına sataşması nedeniyle açıklaması

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bayram Meral, burada, konuşması sırasında, tasarının maddesiyle ilgili olmadığı halde, kendi kafasındaki vehimlerden hareketle... (CHP sıralarından gürültüler)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - "Vehim" olmaz!.. Yapma!..

ÜNAL KACIR (Devamla) - ... "bundan böyle, işçilerin ve memurların yüzlerce amiri olacak" şeklindeki sözleri üzerine...

BAŞKAN - Sayın Kacır, başka bir sataşmaya mahal vermeden bahsederseniz...

Buyurun.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Hayır efendim... Vermeyeceğim efendim...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - "Vehim" dedi, sataştı...

ÜNAL KACIR (Devamla) - Bendeniz, bu maddede böyle bir şey yok, nereden çıkarıyorsunuz şeklinde söylediğimde...

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Yani, oradan laf atarken mi demek istiyorsunuz!.. Yani, oradan laf mı attınız?!

ÜNAL KACIR (Devamla) - ... "seni araştırdım, müfettişken işyerlerine yemek saatinde gidiyormuşsun ve pilav, komposto yiyormuşsun" şeklinde sözler söylediler. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Laf atmaya cevap vermek diye bir şey var mı?! Hem laf atıyor hem cevap veriyor!..

BAŞKAN - Sayın milletvekili, hatibin konuşmasını dinler misiniz.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Biz de sayın milletvekilinin yaptığı işi yapalım...

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Bu mu sataşma!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Haşlama da var!

ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, bendeniz, Çalışma Bakanlığında 1977-1985 yılları arasında şerefimle müfettişlik görevi yaptım. Yapılan araştırmaları sonucunda sadece tesadüfen, belki işyerlerine gittiğimizde işçilerin karavanasından pilav, komposto -onların deyimiyle- hoşaf yemişiz.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Afiyet olsun...

ÜNAL KACIR (Devamla) - Onlar öyle söylüyorlar, ben hatırlamıyorum, olabilir. Ama, bu memlekette hiçbir müfettiş işçi karavanasından yemek yemek için yemek saatini gözlemez Sayın Meral. Çalışma Bakanlığındaki iş güvenliği müfettişleri işçilerin haklarının korunması doğrultusunda çalışma yaparlar, bendeniz de o doğrultuda çalışmalar yaptım. Zatıâliniz, işçilerin sırtından kazanırken ve o kazandıklarınızı beş yıldızlı otel odalarında çaldırırken, biz, işçilerin hakkını arıyorduk oralarda. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, Kamu Yönetimi Kanunu Tasarısının bu sözlerle ilgisi ne?! Türk-İş kongresi mi burası?!.. Bu ne biçim konuşma! Böyle konuşulmaz!.. Ayıp!

ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın Başkan, elbette söylenecek çok söz var; ama, bu arkadaşlarımızın gayesi, zaten, sataşmalarla işi geçiştirmek, yasayı geciktirmek, yasayı engellemek. Bunun için sözü fazla uzatmayacağım. Şerefiyle müfettişlik yapan yüzlerce, binlerce işyerini teftiş eden bir müfettiş olarak, eski bir müfettiş olarak beni İstanbul'da herkes tanır; şerefimle seçildim, şerefimle buradayım.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kacır.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sataşma var...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Çok ağır ithamda bulundu, söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Meral'in konuşması sırasında "bazen müfettişlik yaptığını söylüyorsunuz. Ben araştırdım, öğleye doğru gidiyormuşsunuz işyerine, pilav, komposto... Ondan sonra, işveren bir araba vermiş altına, araştırdım senin iş müfettişliğini, böyle bir iş müfettişinin diyeceği böyle olur" şeklindeki sözlerinden dolayı Sayın Kacır'a söz hakkı verdim.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Orada isim var mı isim?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Meral, kime söylediniz?

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Şimdi sataşma var...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şu anda sataşma oldu.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Efendim, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Meral, oturduğunuz yerden, kısa bir söz hakkı veriyorum; buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Hayır efendim... Sayın Başkanım, çok rica ediyorum...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - "Beş yıldızlı otellerde paraları çaldırırken" dedi; vallahi, öyle söyledi. Böyle laf edilir mi yahu?!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Meral, cevap hakkınız kısa olsun ve yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Çok kıymetli arkadaşlarım, buraya her çıktığımda sayın milletvekilleri bana takılır, ben bunlardan hiç rahatsızlık duymam, bazen de espri yaparsınız; ama, benim, devletin hakkını koruyan, çalışanın hakkını koruyan bütün müfettişlere hürmetim vardır, saygım vardır. Ben bunları her zaman konuşmuşumdur. Ben, namusumla, haysiyetimle sendikacılık yaptım, hükümetlere karşı mücadele ettim; hiçbir hükümet de, benim hakkımda tek kuruşluk bir usulsüzlük bulamadı, alnımın akıyla karşınızdayım; bu, bir.

İkincisi, beş yıldızlı otelde para çalınmış. Sevindin mi? Hırsızın biri çaldı; sevindin mi yani buna? Arkadaşların avansını aldım...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Beş yıldızlı otelde ne işin vardı?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Beş yıldızlı otel değil beyefendi. Cenevre'de, beş yıldızlı değil, iki yıldızlı değil; yurtdışına giden herkes, ucuz otel bulur, orada kalır.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Orada ne işin vardı?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Biraz sabreder misin?! Anan seni altı ayda mı doğurdu?!

Değerli arkadaşlarım, buradan giderken arkadaşların avansını aldım -genel başkanım- gittim, parayı çaldılar. Çalanı da biliyorum, tespit ettim; ama, ne fayda. Bir şey daha var. Biliyor musunuz, benim dışımda, aynı otelde, bir doktor hemşerimizin 30 000 dolarını çaldılar orada ve uluslararası otelcilik, o otele mim koydu. Bu otel böyledir.

Sayın milletvekilim, eğer çok rahatsız oluyorsan, sen de laf atma. Ben eksik söyledim, özür dilerim -bana söyleneni söylüyorum, sana iftira etmiyorum- yalnız pilav, hoşaf değil, haşlama da var.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.03


SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.13

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

349 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 26 ncı maddesini okutuyorum:

İlişkili kuruluşlar

MADDE 26. - İlişkili kuruluşlar, piyasalara ilişkin düzenleyici ve denetleyici görev yapan, kamu tüzel kişiliği ile idarî ve malî özerkliği haiz, özel kanunla kurulan kuruluşlardır.

Bu kuruluşların ilişkili olduğu bakanlık, kuruluş kanununda gösterilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 26 ncı maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz tasarının kapsamına alınmadan önce ve özellikle 59 uncu hükümet döneminde, özerk idarî otoriteler ya da bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumlar olarak adlandırılan kuruluşlar, gündemdeki yerini sürekli olarak korumuştur. 2003 yılı içinde bu kurumlara yönelik bir tasarı hazırlanmış, uzun süre tartışılmış ve şu an beklemektedir.

Düzenleyici ve denetleyici kurumlar ya da özerk idarî otoritelerin kuruluşundan işleyişine, verimliliğinden yurt dışındaki uygulamalara kadar geniş bir perspektifte bakılması gerekir. Özerk kurumların ortaya çıkış nedenleri incelendiğinde bunların üç temel başlıkta toplandığını görmekteyiz. Bu nedenlerin ilki, devletin klasik işleyişinin günümüz toplumunun ihtiyaçlarına tam olarak yanıt vermez duruma geldiği noktada, klasik devlet yapısının iş yapış şekillerine alternatif olarak belli sektörlerin işleyişine ilişkin devletin düzenleme ve denetleme görevinin, siyasetten uzak ve ilgili sektörde uzmanlık kazanmış kadroların oluşturacağı dinamik ve bağımsız bir yapılanma tarafından yerine getirilmesi gereğini doğurmaktadır.

İkinci neden, Anayasada düzenlenmiş olan bazı temel hak ve özgürlükler ile bankacılık, sermaye piyasası işlemleri gibi bazı ekonomik etkinliklerin kaynak kullanımı ve ekonomik verimliliği artıracak bazı mekanizmalara ihtiyaç duyar hale gelmiş olmasıdır.

Üçüncü neden ise, özelleştirme uygulamaları ile faaliyetten çekilmiş olduğu bazı sektörlerde, devletin, denetim, gözetim görevini yerine getirmesinin sağlanmasıdır. Ülkemizde de, 1980 yılından sonra bazı bağımsız kurullar, kurumlar örnekler olarak ortaya çıkmıştır.

Ülkemizde idare hukukunun bağımsız otorite olarak tanımladığı üst kurullar, kendi özel kanunlarında belirlenen görev ve yetkileri idarî ve malî özerklik içinde kullanan, faaliyet gösterdikleri ekonomik ve sosyal alanda düzenleme, gözetim, denetim, yaptırım yetkileri bulunan ve ayrıca, kendi alanlarında danışmanlık yapma, uyuşmazlık çözme işlevleri bulunan kurumlardır. Bir kurumun özerkliği, kurumsal yapılanmasında ve karar alma mekanizmalarında bağımsız hareket etmesine bağlıdır. Burada bağımsızlıktan anlaşılması gereken, bu kurumların karar alma yetkisi bulunan kurulları ile tüm personelinin her türlü siyasî baskı, etki ve telkinden arındırılmış bir statü taşıması gereğidir. Ancak bu şekilde, bu kurumlar, siyasî baskı ve yönlendirmeden uzak bir şekilde, kendilerine verilen düzenleme ve denetleme yetkisini kullanabileceklerdir.

Bağımsızlık dile getirilirken, kime karşı bağımsız olunacaktır; bu başlıkları iyi belirlemek gerekiyor. Bu karşılaştırdığımız bağımsızlık noktaları, siyaset, sektörel bağımsızlık, diğer bürokratik kurumlardan bağımsızlık, medyadan bağımsızlık, uluslararası kurum ve örgütlerden bağımsızlıktır. İşte, bağımsız kurulların kamu idarî yapısı içerisinde oluşan yerinin, bu değerlendirmeler ışığında sağlanacak bağımsız karar alma olgusunun ortaya konulmasıyla işleyişini sağlıklı yerine getireceği unutulmamalıdır.

Tasarının 26 ncı maddesinin gerekçesinde, özerk idarî otoritelerin merkezî idareyle olan ilişkilerinde ne bağlı kuruluşlara ne de ilgili kuruluşlara benzediğinden hareketle, bu kuruluşlar, üçüncü bir kategori olarak "ilişkili kuruluşlar" şeklinde adlandırılmaktadır.

Özerk kurum oluşumunun başlıca gerekçelerinden biri, uzmanlığı ve hesap verebilirliği olan bir kurum oluşturmak olmalıdır. Böyle bir uzmanlık gerektiren kurumsal yapılanımda, burada çalışacak kişilerin siyasî baskıdan uzak, işin gerektirdiği uzman kimliğe sahip olmaları gerekmektedir; dünyadaki gelişmeleri izleyecek ve kararlarını buna göre vereceklerdir. Özerk kurumlar, ne derece kurumsal bir yapıya kavuşursa, görevlerini ne derece iyi yerine getirirlerse ve kamuoyuna saygın bakış açısını kazanırlarsa, o ölçüde güçlenirler ve siyasî yapıya karşı o ölçüde bağımsız olabilirler. Bu noktada en önemli faktör, kurumlara atanan kişilerin taşımış olduğu niteliklerin üstünlüğü olacaktır; ancak, bunun yerine, genelde sizin tercih ettiğiniz kriter olan, sadece dili yakın, düşüncesi paralel kişileri yeterli görmek temel nitelik olmamalıdır.

Bu özerk kurulların yönetimi oluşturulacak. Peki, bu yöneticilerin kurul üyeliği sonrasındaki çalışma hayatları nasıl düzenlenecek? Bugün bu konuda çağdaş yaklaşım, bu tür kurullarda çalışanların görevleri bitince başka bir bürokratik göreve getirilmemesi ya da politikaya atılmamaları yönündedir. Bunun dayanağıysa, kurulda görev yapan bir kimsenin, süresi dolduktan sonra, gerek bürokratik gerekse bir politik beklentiye girerek, politikacı karşısında özerkliğini koruyamayacağıdır.

Daha önce hazırlanan, bağımsız, düzenleyici ve denetleyici kurumlar hakkında kanun tasarısı kamuoyunda uzun bir süre tartışılmıştır. Görüşmekte olduğumuz tasarı, bir çerçeve yasa olarak nitelendirildiğine ve bunun bir başlangıç olduğu dile getirildiğine göre, diğer konularda olduğu gibi, denetleyici kurullarla, düzenleyici kurullarla ilgili olarak da yeni bir yasa tasarısı gündeme gelecek demektir. Peki, bu ilişki derecesi, ilişkili kuruluşlarda nasıl belirlenecektir, hangi bakış açısı etkin olacaktır; bu noktada önemli bir iki başlığa dikkatinizi çekmek istiyorum.

8 Kasım 2002; o dönemde Sayın Başbakan, AKP Genel Başkanı sıfatında ve kendisi, kurullara bakış açısını şöyle dile getiriyor: Hormonal büyüme içinde olan üst kurulları sistemde tutmanın anlamı olmadığını vurguluyor ve kamu harcamalarında tasarrufu başlatacaksak, bakanlıkları tasfiye edeceksek, hormonal büyüme içinde olan kurulları bu yapı içinde tutmanın anlamı yok diyor.

Diğer taraftan, Sayın Bakanımız, geçtiğimiz yıl, bir bağımsız düzenleyici kurumlar seminerinde konuşma yapıyor ve bu konuşmada diyorlar ki, "bağımsız düzenleyici kurullar, ülkemizde birçok alanda ve birçok kez olduğu gibi bir dayatma ve zorlama sonucu oluştu." Bugün, ilişkili kuruluş olarak tanımlanacak bu kurumların oluşumunda yapılacak olan yasal çalışma da bu düşüncenin hâkimiyeti ne kadar olacak; yoksa, uluslararası normlar ve ilkelerde özerkliğin sağlandığı bir yapılanım mı ortaya çıkacak? Bu yaklaşımın, sayın hükümetin üst kurullara bakış açısını özetlediğini düşünüyorum. Bu noktadan baktığımızda, hükümetin esas görüşü ve IMF'ye verilen taahhütler bir arada düşünüldüğünde, bu çerçeve yasaya dayanılarak hazırlanacak olan düzenlemenin ne olacağı da şekillenmektedir.

26 ncı maddede yer alan ilişkili kuruluş tanımı, ileride, bağımsız idare otoritelerini de herhangi bir kamu kurumu ya da bakanlık yapısına dönüştürmenin yolunu mu açacaktır? Siyasetin bu kurumlara da müdahale etmesi, kararlarda ve kadro yapısında siyasetin etkili olmasının sağlanması, tasarruf ya da IMF taahhütleri görüntüsü altında mı gerçekleşecektir? Bu, yalnızca, eski tarz siyaset anlayışının uygulanmasında, üst kurulların araç olarak kullanılması anlamına mı gelecektir?

Değerli arkadaşlar, size, gelin, bir örnek vereyim. Dün, Sayın Başbakan, medya temsilcileriyle yaptığı toplantıda, Kıbrıs konusunda sansür uygulanmasını istedi. Böyle bir zihniyet, bunu yazılı medyadan isteyebilecek gücü kendinde görüyorsa, malum bu yasayı, RTÜK'ü siyasî erkle ilişkilendirip, ulusal ve yerel tüm televizyonlara talimat verir gibi haber seçtirilebilecek veya sansür uygulanabilecektir.

Tasarıda, kurumların Sayıştay denetimine tabi tutulması gibi bir maddeye yer verilmiş; ama, aynı zamanda, Sayıştayın da, temsilci gönderebileceği kurullara atanabileceği söylenmekte. Bir kurumun, başka bir kurumun hem yönetiminde hem de denetiminde yer alması mümkün müdür?

Diğer taraftan, bir çerçeve yasa hazırlandı ve bu çerçeve yasa, peşpeşe gelecek diğer yasalarla doldurulacak ve siz, uzun zamandır Sayın Müsteşarın bu konularla ilgilenmediğini söylüyorsunuz kamuoyuna arkadaşlar. Bu içi doldurulacak -ki, en önemli kısmını oluşturan- kısmını hazırlayan ve sunan, Sayın Müsteşarımızdır.

Ancak, ben, burada, bir noktayı, büyük üzüntü duyduğum bir noktayı da dile getirmek istiyorum. Biraz önce, zannedersem 24 üncü madde görüşmeleri sırasında, AKP Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa, bu konuyu müsteşar aşamasına indirdiğimizi ve bunu anlatamadıklarını dile getirdi. Anlatırken de öyle bir fıkrayla örnek verdi ki, teşbihte hata olmaz değil, teşbihte çok büyük bir hata yaptı. Ben, bu fıkrayı burada tekrarlayamıyorum; çünkü, bu, bürokrasinin en büyük makamına -bu makamda oturan kişiye olan eleştiriler farklıdır; ama- o makama yapılmış olan böyle bir teşbihin esef uyandıracak bir sonucudur. Ben, bunu, tekrarlamaktan, gerçekten, tekrarlamaktan çok büyük üzüntü duyuyorum.

Çerçeve yasa olarak yansıtılan görüşmekte olduğumuz tasarı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tamaylıgil.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - ...ve buna bağlı düzenlemelerin gerekçelerinin altında, aslında, ülke yönetimini istenilen konuma getirmek mi amaçlanmaktadır?

Aslında, yapılması gereken, diğer konularda olduğu gibi, özerk kurullar konusunda da, ileride hazırlanacak kanunî düzenlemelerin, açık ve şeffaf bir yaklaşımla, toplumun ilgili tüm kesimlerinden gelen uyarıları dikkate alarak, kamuoyunun görüşlerine daha fazla dikkat gösterilerek, toplumun yararına olacak şekilde hazırlanmasının gerçekleştirilmesi yönünde olmalıdır.

Değerli arkadaşlar, yasalar, katılımcı demokrasinin gerektirdiği ilkelerle hazırlanmalıdır. Bunu önemsemeyen, dayatmacı, tüm değerlendirmelere kulak tıkayan, anayasal yapıyı dikkate almayan bir yaklaşımla, yasamanın başarısının ortadan kaldırılacağı unutulmamalıdır.

Bu hassasiyet içerisinde ilgili taslağı değerlendirmenizi diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tamaylıgil.

Madde üzerinde şahsı adına söz, isteyen Ordu Milletvekili Cemal Uysal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; şahsım adına konuşmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Toplumun ihtiyacı olan her türlü mal ve hizmeti üreten iki ana organizasyon var; bunlardan bir tanesi devlet, bir tanesi özel sektör. Devlet, maliyet minimizasyonu esasına göre çalışır; özel sektör, kâr maksimizasyonu esasına göre çalışır.

Özel sektör, özellikle son yirmi-yirmibeş yılında, tüketici tercihlerine dayalı olarak ve serbest piyasa ekonomisi içerisinde oldukça büyük başarılar elde etti ve ülkede, bütün ülkelerde, hem çeşitleri artırdı hem kaliteyi yükseltti ve hem de maliyetleri ucuzlattı, ucuz mal sattı, toplumu memnun etti. Toplum, özel sektörü benimsedi ve bu, özel sektöre büyük bir prestij kazandırdı, itibar kazandırdı. Aynı toplum, devletten bir hizmet veya mal almaya kalktığı zaman, burada aynı başarıyı göremedi. Aynı başarıyı göremediği için de, vatandaş, vergisinin hesabını sormaya başladı. Gerçekten de, devletin, katı, hantal, fleksibiliteden yoksun tutumu, davranışı, toplumu, devlet karşısında, devlete karşı itimatsız bir hale getirdi. Bu durumda, bunun için bir çare arandı. Bu çare, devletin küçültülmesi ve merkezî yapının azaltılması oldu. Esasında, bütün iktisat ve cemiyet sistemlerinde, merkezî yapı, bağnazlığın, toplumu ezmenin bir vasıtası gibi oldu. Eğer, çok merkezî yapılar başarılı olsaydı, kolektivist sistemler ve sosyalist sistemler yıkılmazdı. O bakımdan, merkezî yapıların mutlaka dağıtılması gerekir.

Bu kanun tasarısı içerisinde, aynı zamanda, 24, 25 ve 26 ncı maddeler, devletin katı kuralları içerisinde yapılamayacak olan işlerin, bağlı, ilişkili kuruluşlar tarafından yapılmasını öngörmektedir.

Ben, bu kısa açıklamadan sonra, çok sayın muhalefet milletvekillerinin, özellikle, bazı konularda ileri sürdükleri iddialara değinmek istiyorum.

En çok hayret ettiğim, sosyal devletin çok zayıflatıldığı konusudur. Bugün, Türkiye'de, sosyal devletin, sosyal politikaların uygulamasının ana merkezi, ana üssü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıdır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bütün kurumlarıyla, taşra teşkilatıyla, bu yapı içerisinde, bu kanun tasarısı içerisinde yer almaktadır. Hatta, bundan dört beş ay evvel, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve İŞKUR'un kanunlarını çıkardık. Daha önce bağımsız olan, özerk olan bu kurumlar, bizim dört beş ay evvel çıkardığımız kanunlarla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesi içerisine alındı, daha da merkezîleştirildi daha da merkezî bir sisteme kavuşturuldu. Hatta, elimde bulunan şu kanun taslağı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlandı, bizim hükümetimizin de hem acil eylem planında hem de programında var. Böylece, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve İşçi Bulma Kurumu kaldırılıyor, bir yaşlılık sigortası kurumu kuruluyor; yani, daha merkezî bir hale getiriliyor; genel sağlık sigortası getiriliyor. Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devri ve Sosyal Sigortalar Kurumunun Sağlık Bakanlığıyla birleştirilmesi suretiyle, bir yerde, genel sağlık sigortası haline getiriliyor. O bakımdan da, sosyal devletin bu tasarıda yok edildiği iddiasının hiçbir mesnedi yoktur.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Bilmediğin şeyi konuşuyorsun; senin o anlattığın şey doğru değil. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekili, lütfen...

CEMAL UYSAL (Devamla) - Bak, bir şey söyleyeyim: Benim bildiğimin zekâtını versem, sen böyle konuşmazsın! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

ENVER ÖKTEM (İzmir) - İşçileri pazarlama bürosu kurdunuz... Bilmediğin şeyleri konuşuyorsun!

CEMAL UYSAL (Devamla) - Eğer, burada, sana, bildiklerimin Damga Vergisini versem, sen, böyle konuşmazsın!

Çok değerli milletvekilleri, bakın, daha sonra...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Kime söylüyorsun sen, işçi pazarlama bürosu kurduğunuzu söylesene!

BAŞKAN - Sayın Öktem...

Buyurun Sayın Uysal.

CEMAL UYSAL (Devamla) - Bakın, burada bir şey daha var; insanı yüceltmekten bahsediliyor. Hiçbir merkezî yapıda, insan yüceltilmez.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Siz, yanıltıyorsunuz. Çıkardığınız yasayı unutmuşsunuz; çıkardığınız yasadan memnun musunuz?

CEMAL UYSAL (Devamla) - "Devleti, şirket haline, vatandaşı da müşteri haline getirdiniz" deniliyor. (CHP sıralarından "Doğru" sesleri)

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Aynen öyle, doğru.

CEMAL UYSAL (Devamla) - Bakın, çok değerli kardeşlerim, keşke bu mümkün olsa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Türkiye'ye söyle, Türkiye'ye...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Uysal.

CEMAL UYSAL (Devamla) - Bakın, en son yirmi yıldan beri, kamu tercihi teorisinde yapılan çalışmalar sonunda, bu konuyu ele alan ünlü iktisatçı James Buchanan Nobel Ekonomi Ödülü aldı. Bakın, burada öyle şeyler var ki, bu yapılan çalışmalar sonunda...

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Bize değil, vatandaşa konuş; müşteri vatandaşa konuş!

CEMAL UYSAL (Devamla) - Hatta, partiler arasındaki çekişmeyi, partiler arasındaki yarışmayı, bir nevi, şirket yarışmasına; oy maksimizasyonunu, bir yerde, şirketler arasındaki kâr maksimizasyonuna benzeten çalışmalar var. Bununla Nobel Ekonomi Ödülü alındı. Eğer, bilmiyorsanız, James Buchanan'ın "Anayasal İktisat ve Kamu Tercihi Teorisi" adlı kitabını okuyun.

Çok değerli milletvekilleri, gerçekten de...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Size de bir ödül vereceğiz; devleti yok etme ödülü!

CEMAL UYSAL (Devamla) - Devlet yok olmaz; hiç canınızı sıkmayın, devlet yok olmaz.

O bakımdan, dünyada çok önemli gelişmeler var. Bu gelişmelerin sonunda da merkezî yapılar yok oluyor. Merkezî yapı yok oluyor dediğim zaman, gerçekten de, merkezî yapının belli bölümleri taşraya devrediliyor.

Bakın, burada, bir özel sektörü bile andıran 3 tane madde var; 24, 25 ve 26 ncı maddelerde, devletin ilişkili kuruluşları özerk kuruluşlar haline getiriliyor. O bakımdan da, bu taslaktan hiçbir şüphe edilmemesi gerekir. Bu taslak, Türkiye'de vilayetler arasında da bir yarışma getirecektir. Bu, aynı zamanda, bir kamu harcama reformudur, bu, aynı zamanda bir idarî reformdur, bu, aynı zamanda, bir kontrol reformudur; çünkü, bugün, hiçbir vatandaş, buraya gelip, bakanla görüşemiyor...

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Görüşsün...

CEMAL UYSAL (Devamla) - ... genel müdürle görüşemiyor, müsteşarla görüşemiyor; ama, kendi seçtiği insanları, mahallesinde, kapısının önünde, sokakta bulacak, taşrada sorgulayacaktır.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Valiyle görüşecek herhalde... Vali onların sorununu çözer...

CEMAL UYSAL (Devamla) - Bu, çok iyi bir denetim sistemidir.

Bakın, bir örnek veriyorum size; çok değerli milletvekilleri, bu, 2001 senesinde benim memleketimde oldu: "Bir garip soruşturma..." Türkiye'nin en büyük gazetesinde deniliyor ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uysal, buyurun.

CEMAL UYSAL (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

"Bayındırlık Bakanlığının 3,5 trilyon liraya ihaleye çıkarmak istediği adliyeyi 350 milyar liraya mal eden başsavcı hakkında soruşturma açıldı." Gerçekten de açıldı. Bu, benim memleketimde oldu. Bakanlık "3,5 trilyon liraya çıkacak, ödenek veremem" dedi, sonra, bu iş halledildi, 350 milyar liraya emanet usulüyle çıkarıldı...

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Olmaz böyle bir şey... Olmaz böyle şey... Olmaz...

CEMAL UYSAL (Devamla) - Yani, vilayetleri yarışa sokmak lazım, mutlaka, kaynakları rasyonel kullanmak lazım.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Olmaz böyle bir şey.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - At yarışı mı oynuyoruz biz burada?! At yarışı mı oynanacak?!

CEMAL UYSAL (Devamla) - Çok değerli milletvekilleri, bakın, bu dünyada, devlet, artık, katrilyonlar harcıyor; 163 katrilyon liralık bütçemiz var, 110 milyar dolarlık bütçe harcıyoruz. Vatandaş bunun hesabını soracak, bunun hesabını veremeyiz. Mutlaka, devleti rasyonel bir hale getirmek lazım. Devlet, tabiî ki, rantabl çalışamaz; ama, rasyonel çalışmak zorundadır.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uysal.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu tasarı, gerçekten, çok gergin bir ortamda görüşülmeye devam ediyor. Merak ediyorum, bu yasa tasarısını kim istiyor? İşçi örgütleri istemiyor, Anamuhalefet Partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi istemiyor; gözlerinize bakıyorum, sizin aranızda da kerhen isteyenler var. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Senin gözlerinde bir şey var; gözlerin bozuk!

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar -sana söylüyorum; mühendis olan arkadaşlarım burada; sen de dahil, ben de dahil- eğer, siz, burada "Bayındırlık Bakanlığı bir ihalede 3,5 trilyon liralık keşif yaptı" deyip de "bir başsavcı 350 milyar liraya çıkardı" derseniz; bir taraftan "şu anda, devletin ve Köy Hizmetlerinin imkânlarıyla, devletin işçisiyle pahalı iş yaptırıyoruz, özel sektöre yaptıralım" bir taraftan da "emanet işte daha ucuz iş yaptırıyoruz" derseniz, kendi kendinizle çelişki içerisine düşersiniz; duble yollarda düştüğünüz duruma düşersiniz.

Bakın, hepimiz, duble yol veya bölünmüş yol çalışmasına destek verdik. Sayın Başbakan da, iki gün önce Sayın Bakan da, burada, Köy Hizmetlerinin atıl duran makine parkının ve işçisinin ve Karayollarının, bölünmüş yolların yapılmasında büyük hizmet verdiğini ifade etti ve bunları valilerin yaptığını söyledi.

Değerli arkadaşlar, valiler yol müdürü değil; valiler yol şantiye şefi değil, valiler yol mühendisi değil.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Organizatör o...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Herkes işini yapacak; vali valiliğini yapacak, yol müdürü yol müdürlüğünü yapacak, dozer operatörü dozer operatörlüğünü yapacak, kamyon şoförü kamyon şoförlüğünü yapacak; herkes bu ülke için, herkes bu millet için üretmeye devam edecek. Hani, sevgili milletvekilimin demin dediği gibi, öyle bir şey olmaz değerli arkadaşlar. Eğer, siz, inanıyorsanız -şu anda, Bayındırlık Bakanlığı, hükümet, Başbakanlık sizin elinizde- 3.5 trilyon lirayı Bayındırlık Bakanlığının mühendisleri oraya dayatma olarak, keşif bedeli olarak göndermişlerse, Adalet Bakanlığının savcısı, onu 350 milyar liraya yaptırmışsa, yer yerinden oynamalı.

Hani,  geçenlerde,  ilk  geldiğiniz  günlerde,  Karadeniz  bölünmüş  yolunun  yapılmasında "340 000 000 dolar fazla ödeme var" diye Bayındırlık Bakanlığının bütçe kitabına koymuştunuz. Şimdi, bu bölünmüş yol devam etmekte, o şirketler işini yapmakta, hakedişler ödenmekte. Hani fazla ödeme vardı, hani dağ fare mi doğurdu, oraya ne oldu? Keşif artışlarını fazla ödeme gibi göstererek, insanları karalamaya çalışmayalım, mühendislere çamur atmayalım. Hiçbir zaman 350 milyara...

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, madde üzerinde konuşacak mısınız?

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Geliyorum efendim... Maddeyle ilgisi var...

Değerli arkadaşlar, Köy Hizmetlerinin yapmış olduğu bu yatırımlara da, bu anlayışla devam edeceksiniz.

Bir şeyi düzeltmek istiyorum. Sayın Bakan, az önce, bir Kastamonu Tosya türküsünü... (AK Parti sıralarından "Safranbolu" sesleri) Hayır, Tosya türküsünü, Safranbolu türküsü olarak buraya, Yüce Meclise anlatmaya çalıştı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Safranbolu Türküsü.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Bakanım, o türkü, Kastamonu Tosya türküsüdür. "Manda yuva yapmış söğüt dalına" türküsü, Tosya türküsüdür ve mahkemeyle tescil edilmiştir. Lütfen sapla samanı birbirine karıştırmayalım diyorum.

Değerli arkadaşlar, AK Parti sıralarında mühendis arkadaşım var. Ben konuşurken diyor ki: Evet Mehmet Yıldırım, 3,5 trilyonluk bir keşif, 350 milyara yapılmaz. Eğer kürsüye çıkıp milletvekili arkadaşlarım bunu böyle anlatıyorsa, Türkiye'de büyük yolsuzluk olduğu şeklinde şaibeler yaratırız diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Yıldırım.

MEHMET YILDIRIM (Devamla)- Sayın Başkan, bitiriyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısının en önemli olaylarından birisi de, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılması ve bunun il müdürlüklerinin bağlanmasıdır.

Bakın, Kastamonu'dan örnek vermek istiyorum. Şu anda 660 köyümüzün yolları kapalı. Kastamonu'nun Tosya İlçemizde büyük kar afeti olmuştur ve 11 fabrika çökmüştür. Kastamonu Bayındırlık Müdürlüğü keşif yapmıştır. Basına göre 8 trilyon, Bayındırlık Müdürlüğünün yapmış olduğu 2003 keşfine göre 4 trilyon kayıp vardır. Tuğla fabrikaları yok olmuştur. 1 adet tuğla üreten vatandaşım baharda tuğla üretmeye başlayacaktır. Hem iş üretecektir hem ekmek çıkaracaktır hem istihdam yaratacaktır. Bununla birlikte, devlete de yüzde 18 KDV verecektir.

Bu yasa çıktığı zaman, bayındırlık iskân müdürlüğü -örneğin Kastamonu, Diyarbakır veya Şırnak- valilerin emrine girmektedir, buradaki Afet İşleri Genel Müdürlüğüyle bağı kesilmektedir. Bu insanlarımızın dertleri ne olacaktır? Bu yasada buna nasıl ilişki kurduracağız? Örneğin, Kastamonu'da 1 070 köy var, İstanbul'da 173 köy var.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul)- 256 köy var.

MEHMET YILDIRIM (Devamla)- Kadıköy de dahil herhalde bu işe.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul)- Dahil!.. Dahil!..

MEHMET YILDIRIM (Devamla)- Kadıköy, Bakırköy, Çengelköy...

Evet, değerli arkadaşlar, özel idarenin aldığı pay 100 trilyon; ama, Kastamonu'da ve Kastamonu gibi arazisi apik olan yörelerde, Karadenizde kamudan aldığı pay 5 trilyon arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bunun maddî gerekçesi nerede?

Bu yasa tasarısı yanlıştır. Bu yasa tasarısını geri çekin; meydanlar hareketlendi, pim çekilmiştir, AK Parti de sandıkta hesabını verecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla "kamuda ilk kez, bütün kamu kurumlarının uyması gereken temel ilkelerin bir bütün olarak ortaya konduğu, kamuda katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik, etkililik, hizmetlerin sonucuna odaklılık, insan haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta sadelik, bilgi teknolojilerinden yararlanma ve benzeri ilkelerin uygulanabilir hale getirildiği teşkilat yapıları, yatay organizasyon ve yetki devri esası uyarınca yeni ve etkin bir çerçeveye kavuşturulmakta olduğu; bakanlıklar ve kuruluşlar arasındaki görev dağılımı netleştirilerek mükerrerliklerin önlenmesinin öngörüldüğü, gereksiz hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin tasfiyesi veya uygun birimlere devri gündeme getirildiği, merkezî idare ile mahallî idareler arasında yetki ve görev paylaşımı netleştirilerek, merkezî idarenin stratejik düzeyde etkinliği artırılırken, mahallî idarelerin operasyonel düzeyde esneklikleri ve kaynaklarının genişletildiği, devletin aslî hizmetleri dışında bakanlıkların taşra teşkilatının ortadan kaldırılarak yerel ve yerinden yönetim birimlerinin güçlendirildiği, kamuda stratejik yönetim anlayışının benimsendiği ve kaynak tahsisi mekanizmalarıyla ilişkisinin kurulduğu, denetim sistemi performans esaslı ve içdenetim boyutunun güçlendirilmiş hale getirildiği, halk denetçisi (ombudsman) mekanizması dahil olmak üzere kamu denetiminin güçlendirildiği, bu kapsamda merkezî idarenin görev ve fonksiyonlarının belirlendiği, mahallî müşterek nitelikli görev ve hizmetlerin mahallî idarelere bırakıldığı, yine bu kapsamda merkezî birimlerin strateji geliştirme, genel koordinasyon ve yönlendirme kapasitesi artırılırken, mahallî idarelerin inisiyatif kullandırma ve operasyonel esnekliğinin vurgulandığı, değişen koşulların gerektirdiği farklılaşma ihtiyacını giderecek esneklikler verilirken bütünlük içinde uyumlu çalışmanın gerektirdiği minimum genel standart birliğinin de korunduğu, etkililik ve ekonomiklik ilkelerinden vazgeçmeden, mahallî ihtiyaçların yerel düzeyde karşılanması ilkesinden hareket edildiği, ayrıca, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısında kamu yönetiminde bütünlük ilkesinin korunmasına, merkezî yapılar ile mahallî idareler arasında tamamlayıcı bir anlayışla, işbirliği ile koordinasyona azamî önem verildiği, yine idarî usul, saydamlık ve vatandaşın bilgi edinme hakkı, e-dönüşüm Türkiye projesi ve e-devlet bürokrasinin azaltılması ve basitleştirilmesi, vatandaş memnuniyetinin ölçülmesi, performans sistemine ve ödüllendirmeye geçiş, kamuda etik kuralların gözden geçirilmesi gibi birçok alanda yapılacak düzenlemelerle bu kanunda öngörülen çağdaş yönetim anlayışının hayata geçirileceği" genel gerekçede belirtilmiş ise de, tasarı, kamuoyunda, sivil toplum kuruluşlarında yeteri kadar tartışılmadığı için, aceleyle yapılacak bir düzenlemeyle, uygulamada büyük sorunlarla karşılaşılacak, kamu yönetiminde arzu edilen kaliteye ulaşılamayacak ve tasarının genel gerekçesinde ve madde gerekçesinde belirtilen hedeflere erişilemeyecektir.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının yasalaşmasıyla kamu hizmetlerinin yerinden yönetimle daha etkin olarak sunulacağı söylenmektedir. Oysa sorun, bu hizmetleri merkezî kamu yönetiminin mi yoksa yerel yönetimlerin mi sunacağından önce, devletin bu hizmetleri sunmayı temel görev sayıp saymadığıdır, bu hizmetler için yeterli ödenek ayırıp ayırmadığıdır. Yeni düzenlemenin böyle bir meselesi yoktur; daha doğrusu, kamu hizmeti sunma sorumluluğu merkezî yönetimin üzerinden atılmaya çalışılmaktadır.

Üstelik, kamu hizmeti üretimi sadece yerele aktarılmamakta, yerel yönetimler aracılığıyla bir bölümü piyasaya, özel üretime aktırılmakta, "vatandaş" kavramı yerine "müşteri" kavramı getirilmektedir.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Gerekçeyi anlayamıyoruz Sayın Başkan; nasıl oy vereceğiz?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kendi aranızda konuşmazsanız anlarsınız.

Buyurun, okumaya devam edin.

Bütün bu nedenlerle, maddenin görüşülmesine devam edilerek konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa kavuşmasında sayısız ve sınırsız yarar bulunduğuna inandığımız için, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 72 nci maddesi uyarınca görüşülmekte olan maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesi için bu önerge verilmiştir.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının görüşülmekte olan 26 ncı maddesiyle ilgili görüşmelerin İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca devam etmesine karar verilmesini arz ederiz.

Haluk Koç Halil Tiryaki      Fahrettin Üstün

            Samsun                 Kırıkkale                      Muğla

İzzet Çetin                                       Mehmet Kartal

            Kocaeli                                                          Van

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza...

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını talep ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma süresi 5 dakikadır.

Buyurun Sayın Uzdil.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, öncelikle, size teşekkür ediyorum bize bu olanağı yarattığınız için. Eğer siz olmasanız, inanın, soru da sordurmazlar gibi geliyor bana.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Uzdil.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Gerçekten, çok önemli bir konuyu görüştüğümüze, ben, yürekten inanıyorum. Bunu, laf olarak da söylemiyorum bir başkaları gibi. Kamu yönetimi yasası, toplumun geleceğini şekillendirecek; bazı arkadaşlarımın dediği gibi, kırk elli yılını belirleyecek diyoruz. Ben, buna yürekten inanıyorum. Peki, yürekten siz de inanıyorsanız, bu yasanın önemini idrak ediyorsanız, gerçekten, aceleniz niye?!

ASIM AYKAN (Trabzon) - Ne acelesi kardeşim, kaç sene oldu!

NECATİ UZDİL (Devamla) - Çalışmaları aralıksız sürdürmeniz niye; bu kadar önemli, reform diye sunulan bir yasada acelecilik niye diye düşünüyorum. Buna, Bakanımın yine cevap vermeyeceğini, yazılı cevap vereceğini biliyorum; ama, yine de sormadan edemiyorum.

Peki, bu yasa bu kadar önemli; hani, nerede; nerede bu halk, nerede?! Günlerdir, bir tek izleyici yok sevgili arkadaşlarım. Evet... Milletvekillerimiz diyor ki, reform yapıyoruz, reform yapıyoruz; yasa çok önemli; çok önemli, doğru...

BAŞKAN - Sayın Uzdil, soru sorar mısınız.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Şurada oturma zahmetine bile katlanmayıp, maçları seyretmek, bunun önemini mi gösteriyor acaba Sevgili Bakanım?!

RESUL TOSUN (Tokat) - Soru sormuyor Sayın Başkanım.

NECATİ UZDİL (Devamla) -Soru soruyorum, evet...

Söylüyoruz, günlerdir söylüyoruz. Üniversitelerden hangi üniversiteler, demokratik kitle örgütlerinden hangileri, meslek odalarından hangileri bu yasaya olumlu görüş bildirdi diyoruz; ama, cevap yok, veremezsiniz; çünkü, olumlu görüş bildiren yok. Değerli arkadaşlarım, yine soruyoruz, en doğal hakkımız, soracağız da.

Arkadaşlarım, bir yere daha gelmek istiyorum. Sevgili Bakanım, yüzde 35 oy aldı AKP; Cumhuriyet Halk Partisi de yaklaşık yüzde 20 oy aldı. Şu Meclis, vatandaşın yüzde 55 oyuyla ayakta. Peki, geri kalan yüzde 45'in hakkı yok mu? Siz, olumlu görüşü onun için bildirmiyorsunuz. Bu toplumun, en azından...

BAŞKAN - Sayın Uzdil, maddeyle ilgili soru sorar mısınız...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Soruyorum efendim.

Yüzde 35 oyla yüzde 70'in hakkını kullanarak bu ülkenin yapı taşlarıyla oynamaya hakkınız var mı?! Anayasaya aykırı olduğunu bile bile yüzde 35 oyla bunu sağlamaya hakkınız var mı?! Soruyu böyle soruyorum.

Değerli arkadaşlarım, yüzde 65'in oyuna karşı, sizin böyle bir yasayı çıkarmanızı yüzde 65'e saygısızlık olarak düşünebilir miyiz? Bu da bir soru.

Bu soruları bana sorma olanağı verdiği için Sayın Başkanıma, tekrar, teşekkür ediyorum. Bakanımın da cevap vereceğini zannetmiyorum.

Saygılar sunuyorum.

RESUL TOSUN (Tokat) - Soru sormadı ki cevap versin! Soru yok ortada.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzdil.

Buyurun Sayın Işık.

AHMET IŞIK (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk idarî sisteminde 1980'li yıllardan itibaren görülmeye başlanan ve özellikle 2000'li yıllarda sayıları giderek artan bir yapılanma şeklinin de düzenleyici ve denetleyici kurumlar veya özerk idarî otoriteler olduğu; ancak, bu kurumların merkezî idareyle olan ilişkileri, ne bağlı kuruluşlara ne de ilgili kuruluşlara benzemediği; bu nedenle, bunların üçüncü bir kategori olarak "ilişkili kuruluşlar" şeklinde adlandırılmakta olduğu; bu kurumların temel özelliklerinin, çalışmalarında herhangi bir merkezî kuruluşla hiyerarşik ilişkilerinin olmaması...

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Soruya gel, soruya!..

AHMET IŞIK (Konya) - Tamamen soruyla alakalı, tamamen soruyla alakalı...

RESUL TOSUN (Tokat) - Soru böyle sorulur; soruyu dinle!..

AHMET IŞIK (Konya) - Lütfen dinleyin, yararlanın lütfen.

...idarî ve malî özerkliğe sahip olmaları, belli alanlarda düzenleme ve denetleme yetkilerinin olduğu tasarıda ifade edilmiştir.

Sayın Bakanım, kanun tasarısının metninde ilişkili kuruluşlarla ilgili yeterli düzenleme bulunmamaktadır. Bu konuda başka bir düzenleme yapılmakta mıdır?

İkinci sorum: İlişkili kuruluşların ilişkili bulunduğu bakanlıkla olan bağı idarî ve malî özerkliği zedeleyecek nitelik taşımakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Soru sorma süresi dolmuştur.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Sayın Uzdil, benim sorularına cevap vermeyeceğimi düşünerek "herhalde cevap vermeyecektir" dedi. Ben, tüm sorulara cevap vermeye özen gösteriyorum; ama, kendisi de telefonla konuşmayı bırakarak beni dinlerlerse, çok daha anlamlı olur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, Sayın Uzdil, Sayın Başkanımıza, "bana soru sorma imkânı verdiğiniz için teşekkür ederim" dedi. Bu imkânı Sayın Başkan değil, İçtüzük veriyor. İçtüzüğün vermiş olduğu bir hakkı milletvekili arkadaşlarımız kullanıyorlar ve en doğal haklarını kullanıyorlar.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - İçtüzüğün verdiği çok imkân var; ama, kullandırmıyorsunuz.

Teşekkür ediyorum Başkanıma.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Uzdil "aceleniz ne" dedi. Bu, bir yıllık bir çalışmanın ürünü değildir; elli yıllık cumhuriyet tarihinin, tüm cumhuriyet hükümetlerinin özlemidir, çalışmalarının birikimidir; bunu gerçekleştirmek de, AK Parti İktidarına nasip olmuştur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Daha  gerçekleştirmek  nasip  olmadı;  bu  devletin  daha hukuku var.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Uzdil, en azından bu tasarıyı hazırlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirmek bizim iktidarımıza nasip olmuştur; o şekilde ifade edeyim.

"Yüzde 35 oyla yüzde 70'in temsiline hakkınız var mı" dedi. Bunu da yasalar verdi; seçim yasaları, mevzuat, neyse; bu mevzuatı, bu seçim yasalarını biz düzenlemedik, bizden önce vardı bunlar; biz de mevcut kurallar içerisinde partimizi kurduk, seçime girdik ve işte, halkımızın verdiği oyla buradayız.

Sayın Işık, bağımsız düzenleyici kurullarla ilgili bir soru yöneltti. Aynı konuya, Grubu adına konuşan Sayın Tamaylıgil de temas etmişti; hatta, şöyle bir soru da sormuştu. Benim TÜSİAD'da yapmış olduğum bir konuşmada, bu bağımsız kurullarla ilgili eleştirel bir demeç verdiğimi, konuşma yaptığımı ve hatta Sayın Başbakanımızın da "hormonal büyüme içerisindeler" diye eleştirdiğini ifade etmişti. Biz, hemen şunu ifade edelim ki, bağımsız kurulların, yani, üst kurulların sistemimiz içerisinde mevcudiyetlerini sürdürmelerini düşünüyoruz, bu düşüncedeyiz; ancak, bu konuda bir yasa taslağı çalışmasını da yapmakta olduğumuzu belirtmek istiyorum. Biz, bu kurumların, piyasa düzeni içerisinde kamunun ve tüketicinin menfaatlarını korumalarını önplana çıkaracak bir düzenleme içerisindeyiz. Kuşkusuz ki, bu çalışma yapılırken, hükümet politikaları çerçevesinde, bağımsız karar alacak, gerçekten bağımsız karar alacak, bağımsız ve düzenleyici kurullar olmalarını arzu ediyoruz. Şu hususlara özen göstereceğiz: Bu konuda hazırlayacağımız düzenleme, standart birliğini sağlamayı amaçlayacaktır; kamuoyuna ve Meclise karşı şeffaf olmayı getirmeyi amaçlayacaktır. Ayrıca, nasıl denetleneceklerini net hale getirecektir. Şu anda, 10 civarında bağımsız ve düzenleyici kurul vardır. Bu kurulların işleyişiyle ilgili, son zamanlarda işlevsel birtakım adımların atıldığını sizler de takip ediyorsunuz. Özellikle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun son haftalarda yapmış olduğu çalışmalar, bu kurumlara olan güveni de artırmıştır. Bundan sonra, düşündüğümüz yasa tasarısı gerçekleştiğinde, sanıyorum, bu konudaki şikâyetler de en asgarîye inecektir.

Sayın Başkanım, böylece, sorulara kısaca cevap vermiş oldum. Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Madde üzerinde 7 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum: 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 26 ncı  maddesinde geçen "kuruluş kanununda gösterilir" ibaresinin "Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenir" olarak değiştirilmesini arz ederim. 

                                                                      Sabri Varan

                                                                     Gümüşhane

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 26 ncı  maddesinde geçen "bakanlık kuruluş kanununda gösterilir" ibaresinden sonra "ve kamu reformu yasasına eklenir" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

                                                                   Kerim Özkul

                                                                             Konya

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum: 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 26 ncı  maddesinde geçen "düzenleyici ve denetleyici" ibaresinden sonra "kanunla verilmiş görevler" ibaresinin eklenmesini  arz ederim. 

                                                                   Kerim Özkul

                                                                             Konya

BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum: 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 26 ncı  maddesinde geçen "düzenleyici ve denetleyici" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederim. 

                                                               Mustafa Demir

                                                                            Samsun

BAŞKAN - Beşinci önergeyi okutuyorum: 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 26 ncı  maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"a) İlişkili kuruluşların yönetim kurulu ilişkili olduğu bakan değiştiğinde yeniden atanır."

                                                                   Orhan Erdem

                                                                             Konya

BAŞKAN - Altıncı önergeyi okutuyorum: 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının "İlişkili kuruluşlar" başlıklı 26 ncı  maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Erdal Karademir Fahrettin Üstün    Haşim Oral

                İzmir                      Muğla                    Denizli

Haluk Koç                   Hüseyin Ekmekcioğlu   İzzet Çetin

            Samsun                   Antalya                    Kocaeli

Halil Tiryaki Muharrem Doğan          Feramus Şahin

          Kırıkkale                    Mardin                      Tokat

                           Orhan Ziya Diren

                                              Tokat

BAŞKAN - En aykırı olan son önergeyi okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının "İlişkili kuruluşlar" başlıklı 26 ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Haluk Koç Feramus Şahin   Orhan Ziya Diren

            Samsun                       Tokat                       Tokat

           Hüseyin Ekmekcioğlu Haşim Oral   Halik Tiryaki

           Antalya                     Denizli                  Kırıkkale

                Erdal Karademir                   Muharrem Doğan

                İzmir                                                    Mardin

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; isterseniz gecenin ilerleyen bu saatinde, mandayı da söğüt dalını da bir kenara bırakalım; bu maddenin gerektirdiği daha ciddî açıklamaları bu önerge vesilesiyle yapmama müsaade edin.

Şimdi, bu 26 ncı maddede "İlişkili kuruluşlar, piyasalara ilişkin düzenleyici ve denetleyici görev yapan, kamu tüzelkişiliği ile idarî ve malî özerkliği haiz, özel kanunla kurulan kuruluşlardır" deniliyor.

Şimdi, ilişkili kuruluştan kastedilen yapılar, BDDK, Enerji Piyasası Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Şeker Piyasası Üst Kurulu gibi kuruluşlardır. Bunların sayısı, bugün, bir düzineye kadar ulaşmıştır.

Değerli arkadaşlarım "düzenleme ve denetleme" adını taşıyan bu kurullar, ülkemizin gündemine, hepinizin bildiği gibi, IMF stand-by anlaşmalarıyla, düzenlemeleriyle girmiş ve malum küresel ve bölgesel örgütlerce daha da bağımsız, daha da denetlenemez; ama, daha fazla kamu yetkisiyle donanmış olması için dışdünya tarafından da gerçekten sürekli bir destek programına tabi tutulmuştur.

Bakın, bu kurullar, bakanlıkların yetkilerini devralmaktadır. Bakanlıkların yönetim alanı, bu kurullara devredilen her kamu yetkisiyle biraz daha daraltılmaktadır. Bunlar, bir bakanlığa bağlı değildir, bir bakanlıkla ilgili değildir, ilişkilidir sadece. Bu kurullar, Anayasaya yabancı, Türk kamu hukuku sistemine yabancı, hukuksal tanımı muğlak, aslında, askıda olan kuruluşlardır. Aranızda hukukçu birçok arkadaşımız var.

Birçok arkadaşım, yukarıda yazan, Mustafa Kemal Atatürkün deyişini gösterdi: "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." Şimdi, bakın, bununla uyuşmamız lazım. Bu kurullar, millete ait yetkileri, halkça seçilmiş ve seçilenlerce atanmış tarafsız olmakla yükümlü kamu temsilcilerinden değil, özel sektör ile sivil toplum kurumları temsilcilerinden almaktadır.

Şimdi, kamu adına karar alma, danışma, denetleme, cezalandırma yetkisi kullanan bu kuruluşlarda şimdiye kadar bakanlıklarca kullanılan yetkiler kullanılmaya başlanmıştır. İlişkili kuruluş olacak düzenleyici kuruluşların yapısal özellikleri arasında en önemlisi, bağımsızlık ve tarafsızlıktır. Kimden bağımsız; değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinden ve hükümetten mi bağımsız; bu yazıyla uyuşuyor mu bu?! Şimdi, bakın, kendi söylediklerinizle çelişkiye düşüyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, hiçbir ulusal devlette, kamu kudreti, o ülkenin parlamentosundan ve o ülkenin hükümetinden bağımsız olamaz.

Bu sözler üzerine alkışlamanızı beklerdim.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Yorulduk...

HALUK KOÇ (Devamla) - Yoruldunuz; ama, bunlar önemli konular.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, kimden bağımsız bu kurullar; bakın, hükümetten ve parlamentodan bağımsız; ama, dünya genelindeki kartellerden, tröstlerden, dev şirketlerden bağımsız değil, birbiriyle rekabet esasında çalışması gereken özel sektör ile aktörlerinin her birinden de bağımsız değil. Aralarındaki rekabeti sağlamak için bu şart olduğuna göre, bu bağımsızlığı sağlayacak yapı nedir değerli arkadaşlarım? Peki, sağlanamazsa eğer, Türkiye'de Şeker Piyasası Üst Kurulunda bir dünya devi yabancı şirketin işi ne değerli milletvekilleri?!

Herkes şereften bahsetti; kimsenin bu ülkenin çıkarları dışında davranmayacağını, aksine olursa şerefsiz olacağını söylediler. Şimdi, dünya devi yabancı bir şirketin Türkiye Şeker Piyasası Üst Kurulunda işi ne?! Kamuyu arkasına alarak, orada, Türkiye'de -yaklaşık sayısını da vereyim size- 450 000 şekerpancarı üreticisinin cebinde eli ne arıyor?!

Değerli arkadaşlar, şimdi, -önemli bir konu, dikkatinizi çekmek istiyorum- bir yabancı şirketin, bu ülkenin şeker politikasını belirlemesi, bu kurulun bağımsızlığı anlamına mı geliyor; ben, bunu reddediyorum. O zaman ülkenin bağımsızlığı ne oluyor?! Şeker fabrikaları satılınca, bunların en önemli kısmını alacak şirket, özel sektörün ikinci temsilcisi olarak da bu kurula yerleşecek. Bu kurul nereden bağımsızdır?!

Düzenleme kurulları, baştan sona gözden geçirilerek, ülkenin çıkarı için, bu ulusun çıkarı için, Türkiye'nin çıkarı için Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti yönetiminde, halkı temsil eden üyelerle çalışan, gerçek kamu kurumları haline dönüştürülmek zorundadır.

Sayın milletvekilleri, ben, sık sık sizin duyarlılığınıza seslenmek istiyorum. Şimdi, bu ülkenin 450 000 şeker pancarı üreticisini doğrudan ilgilendiren bir konu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Birçok değerli arkadaşım, kendi seçim bölgelerinde, bu üreticilerin yaşadığı sıkıntıya yakından tanık oluyor. Şimdi, böyle bir alanın yönetimi, yerlisi-yabancısı ayırt edilmeden, nasıl şirket temsilcilerine devredilebilir?!

Arkadaşlarım, bakın, yabancı şirketler, bu ülkeye, teknoloji, istihdam, sermaye artışı getirdikleri sürece, hani o benzersiz konukseverliğimizi, ev sahipliğimizi tabiî ki hak edeceklerdir, başımızın üstünde yerleri var; ama, ülkemizin bakanlıklarınca kullanılan yetkileri devralan üst kurullarda dünya devi şirketlerin, yabancı kuruluşların yer almasına olanak tanıyan irade kimindir?!

Değerli arkadaşlarım, bakın, şimdi söyleyeceğim en acı bölüm. Lütfen, sizinle paylaşmak istiyorum ve bana bu konuda destek verecek çok sayıda arkadaşımın olduğuna da inanıyorum. İşte, bir ülkenin ekonomik bağımsızlığı, topsuz, tüfeksiz, silahsız böyle işgal edilir ve sonrasında da, son dönemlerde yaşadığımız, Irak gibi, Kıbrıs gibi kendi kaderimizi yakından etkileyen ana sorunlarda, dışpolitika sorunlarında kendi irademizle kendi kaderimizi belirleyecek kararları bize aldırtmayacak duruma getirirler bizi.

Değerli arkadaşlarım, daha sonrasında ne mi olur; daha sonrasında, işte "öyle bir tehlike yok, siz nereden uyduruyorsunuz bunu" diye suçlamalar geliyor. Biz, bu duyarlılığı dile getiriyoruz. Bakın, bu maddede örneklerle anlattım. Daha sonra da, bu güç odaklarının Türkiye Cumhuriyetinde, bağımsızlık savaşı vererek yıktığımız o Sevr Anlaşmasının koşullarının, pek yakında, Türkiye için makul ve mazur gösterilmesi yönünde talepleri olacaktır. İşte, ulusal bütünlüğümüzü tehdit eden olay budur değerli arkadaşlarım. Bunları, sizlerle paylaşmak istiyorum.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Yasaları bu Meclis yapıyor Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Devamla) - Duyarlı olan milletvekilleriyle paylaşmak istiyorum; sizi ilgilendirmeyebilir Sayın Vekilim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum; bağlıyorum.

Onun için, gerçekten, sizi, bu millî konularda, bu ulusal konularda, duyarlılığa ve sağduyuya davet ediyoruz. Yaptığımız, yıkıcı muhalefet değil; yaptığımız, uyarı. Türkiye'nin ulusal bütünlüğünün tehlike altında olması savını size çok güzel özetledim.

Sayın milletvekilim, demin, sosyal devlet ile sosyal güvenlik, sosyal sigorta kavramını karıştırdı kendi mesleğiyle ilgili olduğu için. Zamanım kalmadığından, sosyal devleti tekrar açıklayamadım. Sosyal güvenlik başka, sosyal devlet başkadır.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının "İlişkili kuruluşlar" başlıklı 26 ncı maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                        Erdal Karademir (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Koç?..

HALUK KOÇ (Samsun) - Benim konuşmam yetmiyor; siz, gerekçeyi okutun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

349 sıra sayılı tasarının genel gerekçesinde şu tespitlerde bulunulmuştur:

"Küreselleşme ve sanayi toplumu şartlarından bilgi toplumuna geçiş şeklinde özetlenebilecek olan dünyadaki gelişmeler ile halkımızın artan ve çeşitlenen talepleri, etkililiğin artırılması ve katılımcılık ekseninde, kamu yönetiminde kapsamlı bir yeniden yapılanma ihtiyacını gündeme getirmiştir.

Esasen, ülkemizde, kamu yönetiminde yeniden yapılanma çabaları uzun bir geçmişe sahiptir. 1930'lu yıllarda başlayan bu yöndeki çalışmalar, 1950'li yıllarda devam etmiş, 1960 sonrası 'Merkezî Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesi' (MEHTAP) başta olmak üzere çeşitli çabalarla sürdürülmüş, 1988 yılında Altıncı Plan hazırlıkları kapsamında, ilk kez AB'ye uyumu ve vatandaş odaklı olmayı gündeme getiren Kamu Yönetimi Araştırması (KAYA) projesiyle belli bir olgunluğa ulaşmıştır. Çeşitli plan ve programlarda olduğu gibi, 2001-2005 dönemini kapsayan Sekizinci Plan kapsamında da yönetimde yeniden yapılanma ihtiyacı dile getirilmiş ve bu amaçla, özel ihtisas komisyonlarınca çalışmalar yapılmıştır.

Ancak, tüm bu çabalar, çeşitli nedenlerle başarısız kalmış ve kamu yönetiminde arzu edilen kaliteye ulaşılamamıştır. Yapılan çeşitli araştırmalara, yayımlanan raporlara ve alınan kararlara karşılık, ülkemizin 1980 sonrası ekonomi alanında gerçekleştirdiği serbestleşmeyi ve değişimi kamu yönetimi alanında tam olarak başardığı söylenemez. Bugün yaşadığımız sorunların temelinde, bu kısmî değişimin doğurduğu uyum sorunları önemli bir yer tutmaktadır. 1990'lı yıllarda daha belirgin hale gelen kamuda yeniden yapılanma ihtiyacı ihmal edilmiş ve ülkemiz, bu alanda diğer ülkelerin gerçekleştirdikleri değişimin oldukça gerisine düşmüştür. Dünya genelinde yaşanan hızlı değişim ve özellikle, ülkemizin son yıllarda yaşanan krizlerle sürdürülemez olduğu belirginleşen mevcut yönetim anlayışı ve yapısı dikkate alındığında, kamuda yeniden yapılanmanın vaktinin çoktan gelip geçtiği, bu alanda ihtiyacın da ötesinde bir gerekliliğin oluştuğu gözlenmektedir.

Bu genel çerçeve içinde hazırlanan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, yeni ve kapsamlı bir perspektif içinde kamu yönetiminde yeniden yapılanma sürecini başlatmak ve bu süreçte rehberlik etmek üzere hazırlanmıştır. Kamu yönetimi zihniyetinde, yaklaşımında ve yöntemleri ile organizasyon yapısında köklü değişiklikler öngören tasarı, kapsamlı bir çerçeve ve uzun vadeli bir perspektif içinde, merkezî idare ve mahallî idarelerde, iyi yönetişim, ilkelerini hayata geçirmeyi hedeflemektedir."

349 sıra sayılı kanun tasarısının 26 ncı maddesinde, ilişkili kuruluşlar, piyasalara ilişkin düzenleyici ve denetleyici görev yapan, kamu tüzelkişiliği ile idarî ve malî özerkliği haiz, özel kanunla kurulan kuruluşlar olarak tanımlanmıştır. 26 ncı maddenin madde gerekçesinde de, ilişkili kuruluş yapılanmasının Türk idarî sistemine girişinin 1980'li yıllar olduğu ve 2000'li yıllarda sayılarının giderek arttığı tespitinde bulunulmuştur. 3046 sayılı Kanunda ilişkili kuruluşlara ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Yukarıda belirtilen genel gerekçesinde kamu yönetiminde köklü değişiklikler gerçekleştirileceği iddiasında olan bir tasarıda, ilişkili kuruluşlar hakkında yetersiz bir düzenleme yapılması bir çelişkidir. Tasarının 26 ncı maddesinin madde gerekçesinde Türk idarî yapısında 2000'li yıllardan sonra sayısal olarak arttığı tespitinde bulunan özerk idarî otoritelerinin üstlendikleri görev ve sorumlulukların ağırlığı bu konuda daha kapsamlı bir düzenleme yapmayı gerektirmektedir. Bu bakımdan tasarının 26 ncı maddesinin kapsaması gerekli konuları kapsamadığı için eksiklikler içerdiği ve özensiz olarak hazırlandığı görülmektedir.

Tasarının 26 ncı maddesinin son fıkrasında ilişkili kuruluşların ilişkili olduğu bakanlığın kuruluş kanunlarında belirtileceği hükmüne yer verilmiştir. Ancak, ilişkili bakanlıkla olan ilişki hakkında yeterli açıklayıcı bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Belirtilen gerekçelerle 349 sıra sayılı kanun tasarısının 26 ncı maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 26 ncı maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

a) İlişkili kuruluşların yönetim kurulu ilişkili olduğu bakan değiştiğinde yeniden atanır.

                                                                   Orhan Erdem

                                                                             Konya

ORHAN ERDEM (Konya) - Geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 26 ncı maddesinde geçen "düzenleyici ve denetleyici" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                               Mustafa Demir

                                                                            Samsun

MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 26 ncı maddesinde geçen "düzenleyici ve denetleyici" ibaresinden sonra "kanunla verilmiş görevler" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

                                                                   Kerim Özkul

                                                                             Konya

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Duruma göre kanunla yeni görevler verilebileceğinden bu cümlenin eklenmesi uygun olacaktır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 26 ncı maddesinde geçen "bakanlık, kuruluş kanununda gösterilir" ibaresinden sonra "ve kamu reformu yasasına eklenir" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

                                                                   Kerim Özkul

                                                                             Konya

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHIN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, önerge hakkında konuşacak mısınız?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kamu reformu yasası genel bir kanun olduğundan değişikliklerin bu yasada güncelleşmesi uygun olacaktır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 26 ncı maddesinde geçen "kuruluş kanununda gösterilir" ibaresinin "Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenir" olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                      Sabri Varan

                                                                     Gümüşhane

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHIN (İstanbul) - Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, önerge hakkında konuşacak mısınız?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu ibarenin madde metninde bulunması ilgili bakanlığın sürekli kanunla belirlenmesi şartını getirmektedir. Bu şartın konulması ancak bürokrasiyi artıracağından değiştirilmesi uygun olacaktır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

Strateji Geliştirme Kurulu ve diğer sürekli kurullar

MADDE 27. - Bakanlıklarda, bakanlık stratejilerinin, amaç ve politikalarının belirlenmesine, bakanlık hizmet ve teşkilatının geliştirilmesine, bakanlık faaliyetlerinin performans sonuçlarının değerlendirilmesine yardımcı olmak üzere Strateji Geliştirme Kurulu oluşturulur. Kurul, bakanlık müsteşarının başkanlığında, bakanlıkların kuruluş kanunlarında belirtilen birim amirlerinden oluşur ve konu ile ilgili kişiler, kamu veya özel kuruluş ve sivil toplum örgütü temsilcileri çağrılabilir. Kurulun sekreterya hizmetleri Strateji Geliştirme Başkanlığınca yürütülür.

Ayrıca bakanlıklarda ve bağlı kuruluşlarda, görevleri ve teşekkül tarzı kuruluş kanunlarında gösterilmek kaydıyla sürekli kurullar oluşturulabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Zeynep Damla Gürel; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ZEYNEP DAMLA GÜREL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Yönetimi Temel Yasası Tasarısının 27 nci maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygılarımla ve sevgilerimle selamlarım.

Bugün, Türkiye'de kamu yönetiminde ciddî problemlerin varlığını hiçbirimiz görmezden gelemeyiz. Her şeyden önce, kamu yönetiminin ve çalışanlarının en önemli görevi dünyadaki çağdaş gelişmeleri de dikkate alarak, vatandaşlarımızın her türlü ihtiyacını karşılamak ve hayatını kolaylaştırmaktır. Bizlerin de yasal düzenlemeler yaparken, başlangıç noktası olarak bu hususu dikkate almamız son derece önemlidir.

Kamu yönetiminin vatandaşlarımızın gerçek ihtiyaçlarına, en etkili, en doğru, en hızlı şekilde hizmet üretebilmesi ve yanıt verebilmesi açısından bir stratejik boyuta sahip olması büyük önem taşımaktadır. Bugün tartışmakta olduğumuz Kamu Yönetim Temel Yasası Tasarısının en önemli eksikliklerinden bir tanesi, bu stratejik boyuta ilişkin genel ilkeleri ortaya koyması gerekirken, yer yer fazla detaya girerek, ayrıntılı düzenlemeler getirmeye çalışması, kimi yerlerde ise, ortaya koymaya çalıştığı ilkeleri yeterince belirginleştirememesi, ya da kamu yönetiminin önemli düzenleme alanlarıyla kopuk kalmasıdır.

Değerli milletvekilleri, 27 nci maddede, stratejik yönetim anlayışıyla, bakanlıklarda, strateji geliştirme kurulları ve diğer sürekli kurullar oluşturulması öngörülmektedir. Bu oluşturulacak kurulun, sekreterya hizmetlerinin de, Strateji Geliştirme Başkanlığınca yürütüleceği belirtilmektedir. Bakanlıkların yönetiminde stratejik bir yaklaşımın ortaya konup, hayata geçirilmesi, gerçekten, çok önemli ve gerekli bir düzenlemedir. İlke olarak bunun doğruluğunu yadsımak mümkün değildir; ancak, getirilmek istenen düzenlemenin, gerçekten, bu amaca hizmet için ihtiyaç duyulan yapı ve işleyişi de sağlaması gerekir.

Bu tasarıda, Strateji Geliştirme Kurulunun, gerek orta ve uzun vadeli hedeflerle gerekse bütçe gelir-gider çerçevesiyle bağlantılı olması gereken stratejik yaklaşımı nasıl hayata geçireceği yeterince belirgin değildir. Yani, kısaca, stratejik yönetim ile stratejik planlama arasındaki bağ yeterince açık değildir. Çünkü, birincisi, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Yasasında düzenlenen stratejik planla ilgili 9 uncu maddesinde "stratejik planların hangi kamu idarelerince hazırlanacağına Devlet Planlama Teşkilatınca karar verilecek" denilmektedir.

İkincisi, stratejik yönetimde bütçeyle ilgili olan bağın ne kadar önemli bir faktör olduğu ortadadır. Bu tasarının 30 uncu maddesinde, bütçe hazırlama görevi Strateji Geliştirme Başkanlığına verilmiştir. Oysa, aynı tasarının 20 nci maddesinin gerekçesinde, Strateji Geliştirme Başkanlığının bir danışma birimi olduğu ifade edilmiştir.

Üçüncüsü, 27 nci maddenin ve 20 nci maddenin gerekçelerine bakacak olursak, Strateji Geliştirme Kurulu ile Strateji Geliştirme Başkanlığının işlevleri ve bunlar arasındaki ayırımlar belirsizdir. Bunun da ötesinde, müsteşarın başkanlığındaki bir kurulun işlevleri bir danışma birimininkiler gibi tanımlanmakta, bir danışma birimi olarak ifade edilen Strateji Geliştirme Başkanlığı ise, belirleyici işlevlerle yükümlü tutulmaktadır.

Sayın milletvekilleri, görüldüğü gibi, stratejik yönetimin vazgeçilmez temel koşullarından biri olan netlik, açıklık durumundan oldukça uzaktayız. Bunun önemli bir nedeni, başta da belirttiğim gibi, bu tasarının ilkelerle yetinmemesi, düzenlediği ayrıntılarda da net bir kurumsal çerçeveye dayanmamasıdır. Oysa, bakanlıkların teşkilatlanmasına ilişkin ayrıntılı hususların, bu tasarıyla eşzamanlı, ama, ayrı bir yasa çerçevesinde düzenlenmesi gerekirdi. Açıkça ifade etmek gerekirse, şu anda, bu durum, bizi, zaten, bütünü de bulanık olan resmin parçalarıyla birlikte ortaya konulmamasının yol açtığı uyumsuzluk ve belirsizliklerle karşı karşıya bırakmaktadır. Şimdi, yürürlük maddesinde durmak suretiyle bu eksikliğin giderileceğinden söz edilmektedir; ama, ortaya bu dağınık ve kopukluğu giderecek net bir yol haritası konulmamış, amaçladığı söylenen strateji boyutuna uygun bir davranış, maalesef, sergilenmemiştir. Nitekim, bu  çerçevede en fazla kaygı duyulması gereken hususlardan biri, Strateji Geliştirme Kurulunun sekreterya görevini yürütecek olan Strateji Geliştirme Başkanlığının, başlangıçta iyi niyetle kurulmuş; ancak, daha sonra siyasî kızak mekanizması haline dönüşmüş olan APK kurullarının akıbetine uğrayabileceği tehlikesidir. Ayrıca, bir de, görev tanımı netleştirilmemiş, ihtiyaç halinde oluşturulması planlanan sürekli kurulların varlığından bahsedilmektedir. Bütün bu dağınıklıklar, bugünkü belirgin kadrolaşma çabası ve süreci de gözönüne alındığında, kaygılarımızı daha da artırmaktadır.

Değerli milletvekilleri, öte yandan, 27 nci maddede, Strateji Geliştirme Kurulunun toplantılarına özel ve kamu kuruluşları ile sivil toplum temsilcilerinin de katılabileceğinden söz edilmektedir.

Şimdi, hepimiz, katılımcı demokrasi kavramını gerçekten çok seviyoruz, çok da benimsedik gibi gözüküyor. Sivil toplum ve siyasetin el ele vermesi, temsilî demokrasi sürecinden katılımcı demokrasi sürecine hızla geçmeye çalışmamız, konu bazında uzmanlaşmış sivil toplum örgütleriyle, siyasîlerin ve bürokratların görüş alışverişinde bulunması, benim gibi, sivil toplumdan siyasete girmiş biri için ne kadar önemlidir hepiniz tahmin edebilirsiniz; ancak, üzülerek ifade etmem gerekir ki, bu düşünceler, zaman zaman sadece kâğıt üzerinde kalıyor. Katılımcı demokrasi felsefesi, kâğıt üzerinde çok seviliyor, benimseniyor; ama, iş pratiğe dönünce, uygulamak bir yana, sivil topluma rağmen, alınan kararlarda zaman zaman ısrarcı olunuyor ve bütün uyarılara kulaklar tıkanıyor. Bugüne kadarki performansı gözönüne alınacak olursa, hükümetin, sivil toplumun ya da bir başka deyişle, vatandaşın sesinden yararlanmaya pek de eğilimli olduğu söylenemez.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; son olarak, kamu reformu açısından hepimiz için büyük önem taşıması gerektiğini düşündüğüm bir  konuya daha değinmek arzusundayım. Konunun sizi sıktığını ve üzdüğünü biliyorum; ama, değinmek mecburiyetindeyim.

27 nci maddede oluşturulması hedeflenen kurul Strateji Geliştirme Kuruludur. Hepimizin bildiği gibi, stratejiler belirli hedefler için oluşturulur. İşte, bu noktada akla gelen ve açıkçası net olarak cevaplanamayan soru şu: Bakanlıklar bünyesinde oluşturulacak Strateji Geliştirme Kurulunda, bu tasarının mimarı olan, bir zamanlar yazdığı makalelerde ifade ettiği ve bugün de ısrarla arkasında durduğunu söyleyen Sayın Müsteşarın hedeflerine yönelik stratejiler mi oluşturulacak, yoksa, iktidarıyla muhalefetiyle hepimizin ortak hedefi olması gereken modern, çağdaş, şeffaf, demokrat, laik, hukukun üstünlüğüne inanan, Avrupa Birliği üyeliği yolunda ilerleyen bir Türkiye için mi stratejiler oluşturulacak.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, her ne kadar aksi iddia edilse de, Sayın Müsteşar, bu tasarının gerçek mimarıdır, bunu hepimiz biliyoruz. Birbirimize karşı ve millete karşı, bence, son derece açık olmalıyız burada; çünkü, ben, kendisini, geçtiğimiz ekim ayında KalDer'in İstanbul'daki bir toplantısında kendi tasarısının sunumunu yaparken de dinledim. Şimdi, burada benim endişem, belki tasarının içeriğinden daha da önemli olan bir endişem var; tasarının düzenlemeyi amaçladığı kamu yönetimi açısından bugün hâlâ en kilit görevde tutulan birisinin stratejik hedefleriyle aslında bizlerin, yani iktidarıyla muhalefetiyle hepimizin, Meclisin ortaya koymuş olduğu Avrupa Birliği hedefinin örtüşmediği noktasındadır. Eğer bir hedef birlikteliği yoksa, o zaman ilerlenen yolda belirlenecek stratejilerin de ne şekilde oluşturulacağı şüphe uyandırmaktadır. Elbette ki siyasî tercihler arasında farklılıklar olacaktır, olması doğaldır, gerekir de; fakat, hepimizin ortak düşüncesi olduğuna inanmak istediğim, Türkiye'nin çağdaş uygarlığa uygun temel hedefleriyle zıt hedefler, çağdaşlaşma ve modernleşme adı altında savunulamaz. Bu konudaki iki farklı ve bağdaşmaz söylemden hangisi geçerlidir? Bence bu soruyu kendinize sorma cesaretini gösterdiğiniz ve yanıtını net bir şekilde ortaya koyduğunuz takdirde kamu yönetimindeki stratejik yaklaşımlar konusundaki gerçek niyet ortaya çıkacaktır ve bu açıklık, tutarlı bir stratejik yaklaşım için başlangıç noktası olacaktır.

Bu düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gürel.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 27 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, 27 nci maddede getirilen düzenleme, kamu yönetimi anlayışımıza ve hukuk düzenimize ilk defa girmiş bir müesseseyi ifade ediyor. Aslında, bu kanun tasarısının Türkiye'nin en önemli öncelikleri arasında bulunduğunu belirtmeliyim.

Dünyada, gelişmiş ülkelerin yönetim anlayışlarını gözönüne aldığınızda, bürokrasinin olabildiğince azaltıldığı, özgürlüklerin teminat altına alındığı, ben bilirimci yönetim anlayışından, birlikte biliriz ve başarırız anlayışına geçildiğini görmekteyiz.

Dünyada, ciddî anlamda hızlı bir değişim gözlenmekte, bu hızlı değişime ayak uyduramayan yönetimler çok çabuk eskimektedir. Eskiyen, değişime ayak uyduramayan, bilgi ve tecrübeye yetişemeyenleri ise, fakirlik, yoksulluk ve hatta yokluk beklemektedir. Bu yönetim anlayışıyla var olabilmek neredeyse imkânsız hale gelmektedir. Dahası, kendi toplumuna güvenmeyen, toplumunu, yönetilmesi ve yönlendirilmesi gereken bir topluluk olarak telakki edenlerin, önümüzdeki yüzyılda var olma imkânları ortadan kalkacaktır.

Hükümetimizin, Meclis gündemine taşımış olduğu bu kanun tasarısıyla yönetimden yönetişime geçilmiş olacaktır. Bu tasarıyla bilgi, tecrübe ve danışmaya ağırlık verilecek, bir kurumda çalışan ve o kuruma emek veren kişilerin yanında, sivil toplumun bilgi, tecrübe ve önerilerinden azamî ölçüde istifade yoluna gidilecektir.

Üzerinde konuşmuş olduğumuz maddeyle, aslında, kamu yönetimi alanında bir reform gerçekleştirilmiş olunmaktadır. Bu maddeyle, kamu yönetimine demokratik bir açılım getirilmekte ve kamu yönetimi sivil toplumun önerilerine açık hale gelmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısıyla, devlet, denetimden de vazgeçmiş olmamaktadır; ancak, denetimin alanı ve tanımı değiştirilmektedir. Tasarıda, hizmetlerin süreç ve sonuçlarının mevzuata uygunluğu ile performans ölçütlerine ve kalite standartlarına uygunluğu denetim faaliyetinin konuları olarak ifade edilmektedir. Halen, yürürlükteki yasalarda, performans ölçütlerine ve kalite standartlarına uygunluk, denetim konusuna girmemektedir. Mevcut yasalarda, denetim, mevzuata uygunluk açısından yapılmaktadır. Getirilen düzenlemeyle, mevzuata uygunluğun yanında, performans ölçütleri ve kalite standartları da denetim kapsamına girmektedir. Artık, devlet yönetiminde, geleceğin planlaması ve sonuç odaklılık anlayışı hâkim olmalıdır. Geçmişte yapılan işlerin denetimi yerine, kurum faaliyetlerinin sonuçlarını periyodik olarak gözden geçirmek ve değerlendirmek esas alınmalı; yani, sonuca odaklanılmalıdır. Eğer, bir kurum, sonuçta iyi bir performans ortaya koyuyorsa, iyi bir kalite standardı yakalamışsa, bu, takdir edilmelidir.

27 nci maddede yapılmak istenilen düzenlemeyle, performans ölçütlerini ve kalite standartlarını belirleyecek bir kurul oluşturulmaktadır. Bu kurul, kamu veya özel kuruluş ve sivil toplum örgütlerini de kapsamına almak suretiyle, kamu yönetimine demokratik bir açılım sağlamaktadır. Kamu yönetiminde tarafları ilgilendiren bir mevzu ilgili taraflarca tartışıldıktan sonra karar bağlanabilecektir; bu da, ortaya konulan kararların daha sağlıklı olmasını beraberinde getirecektir. 

Tasarıda getirilen bir düzenlemeyle, kamu yönetiminde, geleceğin tasarlanması da gündeme gelmektedir. Kurumlar, kendilerine bir hedef belirleyecek, bu hedefin tutturulması konusunda planlamalar yapacaklardır. Kurumların ve personelin başarısı, performans değerlendirmesine göre yapılacaktır; bu ise, kamu yönetiminde kaliteyi ve verimliliği artıracaktır. Sonuç üzerinde odaklanmak suretiyle, iş performansında artış, verimlilikte de kalite hâkim olacaktır.

Eğer, çağı yakalamak, gelecek nesillerimizi daha iyi imkânlarla donatmak, gelişmek, bilgi ve kültürle donanmak ve geleceğin dünyasında biz olarak, kendimiz olarak kalmak istiyorsak, değişime ayak uydurmak zorundayız; bu ise, dünyadaki gelişmeleri takip ederek, ona göre vaziyet alarak olur.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının bunu sağlamada bir destek olmasını umuyor; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akgün.

Madde üzerinde şahsı adına Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 27 nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 27 nci madde, bakanlıklarda strateji geliştirme kurulu ve diğer sürekli kurulların kuruluşunu düzenlemektedir. Bakanlıkların örgütlenme yapılarına yeni getirilen bu kurul, aslında, devletin, sosyal devlet rolünün düzenleyici devlet rolüne dönüşümüne paralel olarak, son yıllarda, hemen her alanda ortaya çıkan üst kurullar uygulamasının bir uzantısıdır. Bu düzenleyici kurullar, bağımsız idarî otoriteler olarak bilinmektedir. Bu maddede, kurulun yapı itibariyle farkı ise, bağımsız olmayıp, ilgili bakanlığa bağlı bir kurul olmasıdır; çünkü, kurul, bakanlık müsteşarının başkanlığında, maddede belirtilen kişilerden oluşacaktır.

Bu kurul hangi ihtiyaçtan ortaya çıkmıştır? Bu sorunun cevabı madde gerekçesinde vardır. Gerekçede "kurum ve kuruluşların stratejileri ve politikaları, kurum içi ve dışı ilgili tüm tarafları kapsayacak bir yaklaşım içinde iyi yönetişim ilkeleri doğrultusunda oluşturulacaktır" denilmektedir.

Burada, önemli gördüğüm için, yönetişim kavramı üzerinde durmak istiyorum. Yönetişim kavramı, son yıllarda, devletin rolünün değişmeye başlamasıyla birlikte yaygınlaşan yeniden yapılandırma girişimleriyle gündemimize geldi. Bu kavramın ne anlama geldiği konusunda akademik çevrelerin yapmış olduğu çok sayıda çalışma var. İlk bakışta, iktidarı sivil topluma devretme, yönetime katılım kanallarını çeşitlendiren formül olarak algılanan bu kavram, aslında, iktidarı, sermayeyle paylaşmanın, hatta, oraya devretmenin bir aracıdır. Nitekim, bütün düzenleyici kurullar bu yönetişim temeli üzerinde kurulmuş ve buradaki karar organlarında yerli ve yabancı sermaye grupları, ulusötesi şirketler yer almıştır. Biraz evvel Grup Başkanvekilimiz Sayın Haluk Koç'un da belirttiği gibi, bunun en somut örneği, Şeker Üst Kuruludur. Türkiye şeker sisteminin tam yetkili karar organında, ulusötesi Amerikan firması Cargil oturmaktadır ve Maliye Bakanının oğlunun da, Cargil firmasından tavuk yemi ithal ettiğini hepinize hatırlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, düzenleyici kurullar, sosyal devletin gereği olan kamu yararını değil, piyasanın yararını gözetirler ve piyasanın kendi kurallarına göre düzenlenmesiyle ilgilenirler. Piyasa kurallarına aykırı girişimler yasaklanır, tıpkı bu tasarının genel mantığında olduğu gibi.

27 nci maddeyle öngörülen Strateji Geliştirme Kurulu da aynı amaca hizmet etmektedir. "Kurul, bakanlık müsteşarının başkanlığında, bakanlıkların kuruluş kanunlarında belirtilen birim amirlerinden oluşur ve konu ile ilgili kişiler, kamu veya özel kuruluş ve sivil toplum örgütü temsilcileri çağrılabilir" denilmektedir.

Sermaye kesimi, bu bakanlığın amaç ve politikalarının belirlenmesine hem doğrudan hem de örgütlü oldukları sivil toplum kuruluşu aracılığıyla dolaylı olarak katılmaktadır. Burada bahsedilen sivil toplum kuruluşlarının sadece sermayeyi kapsadığı iddia edilebilir; ancak, tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmeden önce görüşlerine başvurulan sivil toplum kuruluşlarını dikkate aldığımızda, sermayeyi TOBB'un, sivil toplum kuruluşlarını TESEV ve YASED'in oluşturduğunu yine hatırlatıyorum. Burada kastedilenin sermaye tabanlı sivil toplum kuruluşları olduğu açık.

Emek tabanlı örgütlerin başında gelen sendikaların, bu tasarının tümü hakkındaki görüşlerinin alınmadığını biliyoruz. Bu nedenle, bu maddeyle öngörülen kurula katılımların söz konusu olmadığı da bir gerçektir.

Burada, bakanlık birim amirleri ve diğer kamu temsilcileri, bürokrasi ayağını; özel sektör, şirketlerin temsilcisi ayağını; sivil toplum örgütleri ise, sermaye tabanlı ayağını oluşturmaktadır. Böyle üç ayaklı bu kurulun iki ayağını sermaye oluşturuyor.

Değerli milletvekilleri, burada değinmek istediğim bir konu da, her seferinde katılımcı bir yönetim öngördüğü ileri sürülen tasarının bütününde olduğu gibi bu maddede de, bakanlığın, kendi çalışanlarının örgütlerinin katılımına açık olmamasıdır. Bunun nedenini de, tasarıyı hazırlayanların, kamu çalışanları örgütlülüğünü dikkate almamasında aramak gerekir.

Sonuçta, bu tasarı tümüyle dikkate alındığında, bugünkü anlamıyla "kamu çalışanı" kavramı yok edileceğinden, bunun doğal sonucu olarak, onların örgütleri de zaafa uğratılmış olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Halbuki, bir bakanlığın amaç ve politikalarının belirlenmesinde, ilgili kişilerden, özel sektörden önce o bakanlığın çalışanları ve onların örgütleri olan sendikalar yer almalıydı.

Değerli milletvekilleri, burada, çok açıkça, stratejik planın kalkınma planları yerine geçeceğ, 12 nci madde görüşülürken gündeme geldi. "Stratejik plan" kavramının getirilip, beş yıllık kalkınma plancılığından vazgeçilip vazgeçilmediğine hükümet bir türlü cevap vermedi. Sayın Bakana iki kez sordum, buradan üçüncü kez soruyorum. Yani, bakanların hangi temel metinlere bağlı olacağını belirlemek, bunların arasında kalkınma planının ve programının yer alıp almayacağını öğrenmek, herhalde, hepimizin hakkı. Plansız, programsız hiçbir kurulun, hiçbir kurumun, hiçbir örgütün, hiçbir ülkenin doğru dürüst strateji planı geliştirip uygulayabilmesi olanağının olmadığını hepiniz çok iyi biliyorsunuz. O nedenle, kalkınma planlarının çöpe atılıp atılmadığını, bundan sonra, gelecekte dikkate alınıp alınmayacağını, Yüce Milletimizin huzurunda, Sayın Bakana bir kez daha soruyorum.

Bir başka sorum şu: Bakanların görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin bağlı olması gereken esaslardan bir tanesi de, millî güvenlik siyasetine bağlılıktır. Sayın Bakana, bakanlıkların millî güvenlik siyasetine uymakla yükümlü olup olmadıklarını, bir kez daha soru olarak yöneltiyorum ve cevaplanmasını diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Madde üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre verilmiş 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla "kamuda ilk kez, bütün kamu kurumlarının uyması gereken temel ilkelerin bir bütün olarak ortaya konduğu, kamuda katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik, etkililik, hizmetlerin sonucuna odaklılık, insan haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta sadelik, bilgi teknolojilerinden yararlanma vb.  ilkelerin uygulanabilir hale getirildiği, teşkilat yapıları yatay organizasyon ve yetki devri esası uyarınca yeni ve etkin bir çerçeveye kavuşturulmakta olduğu, bakanlıklar ve kuruluşlar arasındaki görev dağılımı netleştirilerek mükerrerliklerin önlenmesinin öngörüldüğü, gereksiz hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin tasfiyesi veya uygun birimlere devri gündeme getirildiği, merkezî idare ile mahallî idareler arasında yetki ve görev paylaşımı netleştirilerek, merkezî idarenin stratejik düzeyde etkinliği artırılırken, mahallî idarelerin operasyonel düzeyde esneklikleri ve kaynaklarının genişletildiği, devletin aslî hizmetleri dışında bakanlıkların taşra teşkilatının ortadan kaldırılarak yerel ve yerinden yönetim birimlerinin güçlendirildiği, kamuda stratejik yönetim anlayışının benimsendiği ve kaynak tahsisi mekanizmalarıyla ilişkisinin kurulduğu, denetim sistemi performans esaslı ve içdenetim boyutunun güçlendirilmiş hale getirildiği, halk denetçisi (ombudsman) mekanizması dahil olmak üzere kamu denetiminin güçlendirildiği, bu kapsamda merkezî idarenin görev ve fonksiyonlarının belirlendiği, mahallî müşterek nitelikli görev ve hizmetlerin mahallî idarelere bırakıldığı, yine bu kapsamda merkezî birimlerin strateji geliştirme, genel koordinasyon ve yönlendirme kapasitesi artırılırken, mahallî idarelerin inisiyatif kullanma ve operasyonel esnekliğinin vurgulandığı, değişen koşulların gerektirdiği farklılaşma ihtiyacını giderecek esneklikler verilirken bütünlük içinde uyumlu çalışmanın gerektirdiği minimum genel standart birliğinin de korunduğu, etkililik ve ekonomiklik ilkelerinden vazgeçmeden, mahallî ihtiyaçların yerel düzeyde karşılanması ilkesinden hareket edildiği, ayrıca, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısında kamu yönetiminde bütünlük ilkesinin korunmasına, merkezî yapılar ile mahallî idareler arasında tamamlayıcı bir anlayışla, işbirliği ile koordinasyona azamî önem verildiği, yine, idarî usul, saydamlık ve vatandaşın bilgi edinme hakkı, e-dönüşüm Türkiye projesi ve e-devlet, bürokrasinin azaltılması ve basitleştirilmesi, vatandaş memnuniyetinin ölçülmesi, performans sistemine ve ödüllendirmeye geçiş, kamuda etik kuralların gözden geçirilmesi gibi birçok alanda yapılacak düzenlemelerle bu kanunda öngörülen çağdaş yönetim anlayışı hayata geçirileceği" genel gerekçede belirtilmiş ise de, tasarı, kamuoyunda, sivil toplum kuruluşlarında yeteri kadar tartışılamadığı için, aceleyle yapılacak bir düzenlemeyle, uygulamada büyük sorunlarla karşılaşılacak, kamu yönetiminde arzu edilen kaliteye ulaşılamayacak ve tasarının genel gerekçesinde ve madde gerekçesinde belirtilen hedeflere de erişilemeyecektir.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının yasalaşmasıyla kamu hizmetlerinin yerinden yönetimle daha etkin olarak sunulacağı söylenmektedir. Oysa, sorun, bu hizmetleri merkezî kamu yönetiminin mi yoksa yerel yönetimlerin mi sunacağından önce, devletin bu hizmetleri sunmayı temel görev sayıp saymadığıdır, bu hizmetler için yeterli ödenek ayırıp ayırmadığıdır. Yeni düzenlemenin böyle bir meselesi yoktur; daha doğrusu, kamu hizmeti sunma sorumluluğu merkezî yönetimin üzerinden atılmaya çalışılmaktadır.

Üstelik, kamu hizmeti üretimi sadece yerele aktarılmamakta, yerel yönetimler aracılığıyla bir bölümü piyasaya, özel üretime aktırılmakta, "vatandaş" kavramı yerine "müşteri" kavramı getirilmektedir.

Bütün bu nedenlerle, maddenin görüşülmesine devam edilerek konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa kavuşmasında sayısız ve sınırsız yarar bulunduğuna inandığımız için, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 72 nci maddesi uyarınca görüşülmekte olan maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesi için bu önerge verilmiştir.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının görüşülmekte olan 27 nci maddesiyle ilgili görüşmelerin İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca devam etmesine karar verilmesini arz ederiz.

Haluk Koç Mehmet Yıldırım                  Hüseyin Ekmekcioğlu

            Samsun              Kastamonu                   Antalya

           Mehmet Parlakyiğit                          Necati Uzdil

Kahramanmaraş                                              Osmaniye

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma süresi 5 dakikadır.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)- Teşekkürler Sayın Başkan.

Sıfır puan alanların atanmasıyla ilgili olarak daha önce sorduğum soruya Sayın Bakan "bize devredilen sistemin bir ürünüdür bu" şekilde cevap verdi ve bunun yanlış olduğunu vurguladı. Önce, yanlış olduğunu söylemesi açısından Sayın Bakanı kutluyorum; ancak, Sayın Bakana şunu hatırlatayım: Sınav, Kamu Personeli Seçme Sınavı değil, ÖSYM tarafından yapılmamıştır. Sınav, eskiden devredilen bir sistem değildir, Millî Eğitim Bakanlığı yapmıştır bu sınavı; dolayısıyla da, torpile, sübjektif pek çok değer yargısına yol açmıştır ve gerçekten de kamuoyunda ciddî tepkiler doğurmuştur.

Şimdi şu soruyu sormak istiyorum: Teftiş kurullarına eleman alımı son derece ciddî sınavlarla yapılmaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisinin içinde de teftiş kurulundan gelen son derece saygın milletvekillerimiz bulunmaktadır. Merak ettiğim konu şu: Teftiş kurullarını kapatmak, acaba teftiş kurullarından bir intikam almanın gereği olarak mı düşünülmüştür? Daha önce de söyledim, 2003 yılı temmuz ayında bu tasarı hazırlanırken, teftiş kurulları güçlendirilerek tasarıda muhafaza edilmişti; ama, daha sonra Başbakanlık Müsteşarı Sayın Ömer Dinçer hakkında soruşturma açılıp yargıya sevk edildikten sonra, teftiş kurullarının kapatılması bu tasarıyla gündeme gelmiştir. Her saygın ülke, denetim mekanizmalarının objektif olması için, denetimin tutarlı olması için, denetim elemanlarının kendi objektif değer yargılarını koruyabilmeleri için mutlaka çaba harcar. Bakınız, İngiltere'nin Sayın Maliye Bakanı, İngiltere'nin bütçesini 50 yıldır aynı çantayla parlamentoya götürür; köklü, saygın gelenekler oluştururlar.

Biz, cumhuriyetten, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana kurduğumuz, değer verdiğimiz, üzerine titrediğimiz teftiş kurullarını, şimdi, bir yasa değişikliğiyle kaldırıyoruz; bu, doğru değildir. Bu konuda acaba, Sayın Bakan ne düşünüyor?

Şimdi, Sayın Bakanım, bir diğer soru: Belediyelere geniş yetkiler veriliyor. Doğrudur; yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerektiğini, bu Parlamentoda görev yapan bütün milletvekilleri kabul ediyorlar ve bunun böyle olması gerektiğini düşünüyorlar; ama, yetkiyi kullanacak olan belediyenin, eğer, sağlıklı bir kaynağı yoksa, bu yetkiyi ne yapacak?

Şimdi, bakın, yerel yönetimlerin, aşağı yukarı tümü bir ağlama duvarı halinde. Sayın Maliye Bakanı burada olsaydı, belediyelerden gelen, belediye başkanlarından gelen binlerce şikâyeti, sitemi dinlerdi. Aylardır maaş ödeyemeyen belediyeler var ve şimdi, biz, bu belediyelere yetki vereceğiz. Bu belediyeler bu yetkiyi nasıl kullanacaklar?

Keşke, bu tasarıdan önce, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, onlara kaynak aktarılması, kaynak yaratılmasıyla ilgili bir tasarı gelseydi ve biz de o tasarıyı bu Parlamentoda kabul edebilseydik.

Şimdi, benim sormak istediğim son bir soru şudur: Sayın Başbakanlık Müsteşarı, Türkiye Cumhuriyetinde bürokrasiye, düşünceleri itibariyle yakışmayacak bir kişidir. Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerini kendi temel değerleriyle -olabilir, o yola inanabilir- örtüştürmek isteyen bir kişidir. Bu kişi, Başbakanlık Müsteşarlığı görevinden ne zaman ayrılacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Buyurun Sayın Karademir.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bu tasarıyla önerdiğiniz sistem uygulandığında, il özel idarelerinin başındaki atanmış valilik kurumunun sürmesi, il özel idarelerinin gerçek yerel yönetim olup olmamaları bakımından hemen hiçbir anlam ifade etmeyecektir; çünkü, valilik kurumunun gücünü veren bakanlıkların taşra örgütlenmesi valilikten çıkıp, il özel idaresinin yönetimine geçmiş, il harcamalarında genel yetkili kurum, il genel meclisi olmuş olacaktır. Bu konum, valinin, merkezin değil, il seçmenlerinin temsilcisi kimliğini baskın kılacaktır. Bu durum, gücün kaynağı ve atama usulü arasındaki kan uyuşmazlığı nedeniyle, gündemin, kısa bir zaman sonra, valilerin seçimle işbaşına gelmeleri tartışmalarıyla işgal edilmesi sonucunu doğurmayacak mıdır?

Bir soru daha sormak istiyorum. Bu tasarı, tercihini "sosyal devlet" yerine "düzenleyici devlet" ilkesinden yana yapmaktadır. Sosyal devlet, toplumsal eşitsizlikleri ortadan kaldırma amaçlı devlettir; düzenleyici devlet ise, piyasa mekanizmalarına dayanan bir sistemi, piyasanın gerekliliklerine göre yönetme amacına bağlıdır. Düzenleyici devleti yaratmanın ilk şartı, sosyal devletin, mal ve hizmet üreten, dağıtan, yöneten tüm kurum ve mekanizmalarını tasfiye etmek, devletin bu tür kurumlaşmaya gitmesini yasaklamak olacağına göre, halkın ihtiyaçları ve toplumsal fırsat eşitliği nasıl sağlanacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Soru sorma süresi dolmuştur.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -  Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Sayın Kılıçdaroğlu "teftiş kurullarını kapatmakla intikam mı alıyorsunuz" diye bir soru sordu. Devlet ve devlet erkini kullanan hükümetler, intikamcı olmazlar. Devlete ve devlet erkini kullanan hükümetlere "intikamcı" kelimesini izafe etmeyi, büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyorum.

Biz, hükümet olarak, bu tasarıyla farklı bir denetim anlayışını gündeme getirdik; bu, çağdaş denetim anlayışıdır. Ülkemizde uygulanan denetim anlayışı, hataları bulma üzerine bina edilmiş bir denetim anlayışıdır. Biz, bu tasarıyla, hataları bulmanın yanı sıra, rehberlik, eğitim ve danışmanlık yaklaşımını da önplana çıkaran bir denetim anlayışını Türkiye'ye getirmek istiyoruz. Yani, hatalar ortaya çıkmadan önce, o hataları önlemeyi de bir denetim görevi olarak değerlendiriyoruz. Ayrıca, yine bu tasarıyla -daha önce de ifade etmiştim- hukuka uygunluk denetimi yapılacaktır, malî denetim yapılmaya devam edilecektir, performans denetimi yapılmaya devam edilecektir. Ayrıca -daha önce görüştük- 18 inci maddenin son fıkrasıyla, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, anahizmet birimi şeklinde, rehberlik ve denetim birimi oluşturma imkânına sahip olacaktır. Denetim organlarının isminin şu veya bu olmuş olması, aslında bir anlam ifade etmez, onların ne yapacakları önemlidir. Dolayısıyla, bizim getirmiş olduğumuz bu sistem, daha hızlı, daha geniş kapsamlı, ama, çağdaş bir denetim anlayışını Türkiye'ye getirmeyi amaçlamıştır.

"Belediyelerin sağlıklı bir kaynağı yok; siz, belediyelere verdiğiniz bu görevleri o belediyelere hangi kaynaklarla yaptıracaksınız" diye sordu Sayın Kılıçdaroğlu. Aslında, son derece mantıklı bir soru; ama, daha önce, biliyorsunuz -şu anda hangi madde olduğunu hatırlayamadım- bu konuyla ilgili düzenlemeyi burada görüştük. Biz, belediyelerimize, yerel yönetimlere, merkezden bazı görev ve yetkileri aktarırken, kaynaklarıyla birlikte aktaracağımızı, bu tasarının bir maddesine özel olarak yazdık. Kuşkusuz ki, bu görevleri ve yetkileri aktarırken, kaynaklarını da aktaracaksınız. Sayın Kılıçdaroğlu "keşke belediye yasalarıyla gelseydi" dedi. Belediyeler Kanunu Tasarısı, Büyükşehir Belediye Kanunu Tasarısı, İl Özel İdaresi Kanunu Tasarısı Bakanlar Kurulunun imzasına açıldı; çok yakın bir zamanda, belki önümüzdeki hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulacak. Ayrıca, Belediye Gelirleri Kanunu üzerinde de şu anda çalışmalarımız devam ediyor. O çalışmayı da sonuçlandırdığımızda, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve yasama organının önüne onu da getireceğiz.

Ben, bu arada, Sayın Koç'a, bir önceki maddeyle ilgili yapmış olduğu, özellikle düzenleyici ve denetleyici kurullarla ilgili yapmış olduğu konuşma nedeniyle, Şeker Kuruluyla ilgili yapmış olduğu konuşma nedeniyle gerçekten teşekkür ediyorum. Yapmış olduğu konuşma, bizim böyle bir düzenlemeyi yapmamızın en önemli gerekçelerinden biridir. Bu konuda -biraz önce de ifade etmiştim- biz, bağımsız ve düzenleyici kurullarla ilgili, bunlar arasında standart birliğini sağlayacak, kamuoyuna ve Meclise karşı şeffaf olmaları konusunu getirecek, aynı zamanda, denetimle ilgili hususları netleştirecek olan bir yasal düzenleme üzerinde çalışıyoruz. Hemen şunu ifade edeyim: Tabiî ki, Şeker Kurumuyla ilgili kanun, sizin İstanbul Milletvekiliniz Sayın Derviş'in ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı olduğu dönemde bu Parlamentodan geçti. Eğer bunun bir vebali varsa Sayın Derviş'e aittir. Onu siz kendi aranızda halledin.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yanlış varsa düzeltin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ama, biz, bu konulardaki, sizin ifade ettiğiniz aksaklıkları ve eksiklikleri gidermek istiyoruz. Siz de bu konuda bize destek olursanız sevinirim.

Ayrıca, bilmiyorum vaktim var mı Sayın Başkan; süre de doldu.

BAŞKAN - Süre tamamlandı Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Mehmet Yıldırım'ın "valiler yol müdürü mü" şeklinde bana bir sorusu olmuştu ve tabiî ki Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kaldırılmasıyla bağlantılı olarak bu soruyu sormuştu. Ben, sevgili dostum ve aynı zamanda hemşerim Sayın Yıldırım'a şöyle bir cevap vereyim: Bakın, 2003 yılında, il özel idareleri, yani, valinin de başkanı bulunduğu il özel idareleri 71 ilimizde 9 344 kilometre köy yolu yapmış. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü -yine 2003 yılında- 10 562 kilometre yol yapmış. Devam ediyorum; il özel idareleri 2003 yılında 4 365 köye içmesuyu getirmiş, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün içmesuyu getirdiği köy sayısı da 4 576; yani, il özel idarelerinin köylere getirmiş olduğu hizmetler ile Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün getirmiş olduğu hizmetler aşağı yukarı birbirine yakın.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Size bağlı...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Şimdi, biz, şunu düşünüyoruz: Bakın, işte, elimizdeki resmî rakamlardır. Bir şey söylemek istiyorum: Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu hizmetler 100'e mal oluyorsa, il özel idarelerinin yapmış olduğu hizmetlerin bedeli onun en az yarısına mal oluyor.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Tabiî!.. Tabiî!..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Peki, devlette iktisadı nasıl sağlayacaksınız; savurganlığa karşı nasıl tedbir alacaksınız...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Köy Hizmetleri size bağlı, Tarım Bakanlığına bağlı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - ...en ucuz şekilde nasıl yapıyorsa... Zaten, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün personeli, araçları, o ilde, valinin de işbirliğiyle köylerimize hizmet götürüyor.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Vali getirmedi, para getirdi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bunları il özel idarelerine bağlayarak bu hizmetleri daha çabuk, daha hızlı, daha randımanlı olarak ve daha ucuza getirmek bu ülkenin menfaatına değil midir.

O bakımdan, ne işçimiz mağdur olacaktır ne memurumuz mağdur olacaktır; sadece, ülkemiz insanına daha çabuk, daha hızlı, daha kaliteli hizmet gelecektir.

Sayın Başkan, çok teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Böylece, madde üzerindeki soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Çalışma süremiz tamamlandığı için, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Şubat 2004 Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 24.00