DÖNEM : 22 CİLT : 41 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
54 üncü Birleşim
18 Şubat 2004 Çarşamba
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç'ın, Eğitime Yüzde Yüz Destek
Kampanyasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik'in cevabı
2.- Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, özellikle Çin ve Uzakdoğu ülkelerinden ithal edilen ve ekonomiyi olumsuz yönde etkileyen, standartdışı, ucuz ve kalitesiz ürünlere karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı
3.-
Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, özellikle Çin ve Uzakdoğu ülkelerinden
ithal edilen ve ekonomiyi olumsuz yönde etkileyen, standartdışı, ucuz ve
kalitesiz ürünlere karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI
VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Van
Milletvekili Cüneyit Karabıyık ve 83 milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin
önlenmesi ve yöredeki turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/168)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/476)
2.- Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, Türkiye - Letonya Parlamentolararası Dostluk Grubunun
kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/477)
V.- ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki
sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu
önerisi
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
2.- Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
4.- Kamu
Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.
Sayısı: 349)
VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Hasan Fehmi Güneş'in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet
Ali Şahin'in, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesi nedeniyle konuşması
VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, kanalların ulusal düzeyde yayın haklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/1820)
2.- Tunceli
Milletvekili Sinan Yerlikaya'nın, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunca
verilen öğrenim kredisine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik'in cevabı (7/1849)
3.-
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İstanbul Hadımköy'deki TEM gişesi
çıkışına sinyalizasyon sistemi kurulmamasının sebebine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1875)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.
Gümüşhane Milletvekili Temel Yılmaz,
Gümüşhane'nin düşman işgalinden kurtarılışının 86 ncı yıldönümüne,
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan,
Ilıca, Hasankale ve Köprüköy Deliçermik termal kaynak sularının yararları ile
ekonomik anlamda daha çok yararlanabilmek için yapılması gerekenlere,
Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel, inşaat
sektörünün sorunlarına, teknik denetimin önemine ve alınması gereken önlemlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 22
milletvekilinin, ABD ile ekonomik ilişkiler alanındaki bazı konular hakkında
(8/8),
İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve 22
milletvekilinin, TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesi konusunda (8/9),
Genel görüşme açılmasına ilişkin
önergeleri, Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini
alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Genel Kurulun 17.2.2004 Salı günkü
birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler" kısmının 139 uncu sırasında yer alan, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve
İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Kıbrıs konusunda Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına
ilişkin (8/7) esas numaralı Genel Görüşme önergesinin öngörüşmesinin
yapılmasına, sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi, kabul edildi.
Balıkesir Milletvekili Ali Kemal
Deveciler'in, Balıkesir İlinde Altınoluk Adı ile Bir İlçe Kurulması Hakkında
Kanun Teklifinin (2/64),
Kars Milletvekili Selami Yiğit'in, 4876
Sayılı T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından
Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
(2/191),
Doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve İstanbul Milletvekili Ali
Topuz'un, Kıbrıs konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin (8/7),
yapılan öngörüşmelerden sonra;
Kabul edilmediği açıklandı.
18 Şubat 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 18.36'da son verildi.
Nevzat Pakdil
Başkanvekili
|
Ahmet Küçük |
Suat Kılıç |
|
|
|
|
Çanakkale |
Samsun |
|
|
|
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
|
|
No.: 85
II. - GELEN KÂĞITLAR
18 Şubat 2004 Çarşamba
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Van Milletvekili
Cüneyit Karabıyık ve 83 Milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve
yöredeki turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/168) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.2.2004)
Açılma Saati : 15.00
18 Şubat 2004 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er
dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin konuşma süresi 20
dakikadır.
Gündemdışı ilk söz,
eğitime yüzde yüz destek kampanyası hakkında söz isteyen, İstanbul Milletvekili
Tayyar Altıkulaç'a aittir.
Sayın Altıkulaç, buyurun
efendim.
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç'ın, Eğitime Yüzde Yüz Destek
Kampanyasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in
cevabı
TAYYAR ALTIKULAÇ
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu olarak, mutlu bir vesileyle
huzurlarınızdayız. Sözlerime başlamadan önce sizleri selamlıyorum; saygılarımı
sunuyorum.
Bildiğiniz gibi, hızlı
artan bir nüfusumuz var; ancak, yine, hepimizin bildiği nedenlerle, okullaşma
oranımız nüfusun artışına paralel bir gelişme göstermemiş, gösterememiş, onun
çok gerisinde kalmıştır. Buna bağlı olarak, kendilerini geleceğe çok iyi
hazırlamak sorumluluğunu taşıdığımız çocuklarımız, çoğu okulda 3, hatta bazı
durumlarda 4 öğrencinin aynı sırayı paylaştığı, bir başka deyişle, 70-80
öğrencinin bir arada ders yaptığı sınıflarda öğrenimlerini sürdürmek
zorunluluğunu yaşamaktadır.
Ülke çocuklarının bu
olumsuz şartlarını biraz olsun iyileştirmek üzere, zaman zaman eğitime destek
kampanyaları düzenlenmiş ise de, öğrenci sayımız hep daha önde, derslik sayımız
ise onun çok gerisinde kalmayı ne yazık ki, sürdürmüştür. Nitekim, yetkililerin
yaptığı açıklamalardan öğreniyoruz ki, bugün, çocuklarımızın ihtiyacı olan
derslik sayısı 100 000'in üzerindedir. Biz, burada, bu vesileyle, bugüne kadar,
eğitimimize, okul, derslik ya da araç gereç kazandıran tüm hayırseverleri,
işadamlarımızı, sanatçılarımızı minnet ve şükranla anıyor, bugün hayatta
olmayanlara Allah'tan rahmet diliyoruz.
Hatırlayacağınız üzere,
bu konuda yapılan son kampanya, Millî Eğitim Bakanlığımız tarafından 11 Eylül
2003 tarihinde "Eğitime Yüzde Yüz Destek" adıyla başlatılmıştır. Bu
kampanyayı diğerlerinden ayıran husus, Sayın Başbakanın bizzat konuyla
ilgilenerek kampanyayı başlatması, aynı gün akşamı "ulusa sesleniş"
konuşmasının yaklaşık 3/4'ünde bu konu üzerinde durması; ama, bundan da önemli
olan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm üyelerinin, iktidar ve muhalefet el
ele, okul inşaı için yapılacak harcamaların yüzde 100'ünün vergiden düşülmesini
sağlayan yasayı çıkarmalarıdır. Bu konuya katkı sağlayan tüm
milletvekillerimize, eğitimciler olarak, şükran borçluyuz.
Değerli arkadaşlar,
bizler Millî Eğitim Komisyonu olarak, sözünü ettiğim bu son Eğitime Yüzde Yüz
Destek kampanyasını özel bir ilgiyle değerlendirmek gereğini hissettik ve bu
konuda farklı sorumluluğumuz bulunduğunu düşündük. Memnuniyetle belirtmeliyim
ki, 24.12.2003 günü yapılan toplantı sonunda, komisyon olarak bu kampanyaya ne
tür bir katkı sağlanabileceği hususu gündemdışı bir konuşmayla açıldığı zaman,
iktidar ve muhalefete mensup hemen tüm üyeler, sanki, aynı şeyleri düşünmüş ve
söz, dilinin ucuna gelmiş de bir vesile bekliyormuş gibi heyecanlanmış, bu
konuda neler yapabileceğimiz sorusu, aynı oturumda ve daha sonra konuyla ilgili
olarak yapılan özel toplantılarda müzakere edilmiştir.
Alınan karar gereğince,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç ziyaret edilerek, biraz
sonra açıklayacağım ve o an için taslak niteliğindeki düşünceler kendisine arz
edilmiş, görüşleri alınmış ve desteği istenmiştir. Sayın Başkanın konuya
ilişkin çok olumlu yaklaşımları ve destek vaat etmeleri üzerine, taslak proje yeniden
müzakere edilerek, sözü edilen kampanyaya yapılacak katkı şu şekilde
belirlenmiştir:
1- Türkiye Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunun tüm üyeleri, eğitime yüzde yüz destek
kampanyasına katkı sağlamak üzere, oniki ay süreyle, ayda 100 000 000'ar Türk
Lirası bağış yapacaklardır.
2- Türkiye Büyük Millet
Meclisinin tüm üyelerinin kampanyaya aynı ölçüde katılımları için kendilerine
çağrı yapılacaktır.
Bendeniz, yüksek
müsamahanıza güvenerek, şimdi sizlere bu çağrıyı yapmış bulunuyorum.
3- Türkiye Büyük Millet
Meclisinin diğer çalışanlarının, statülerine göre, her ay 5 ile 20 000 000 Türk
Lirası arasında değişen miktarda ve 12 ay süreyle kampanyaya katılmaları
istenilecektir.
4- Sayın
milletvekillerinin şüphe etmediğimiz değerli ilgi ve katkılarıyla, diğer
fedakâr Meclis çalışanlarının bağışlarının oluşturacağı bütçeyle, Ankara'da bir
ilköğretim okulu veya lise, meslek lisesi
ya da çok programlı lise, her neyse, bir okul
yaptırılacak ve bu okul "TBMM 22 nci Dönem İlköğretim Okulu" veya
"Lisesi" adını alacaktır.
Yapılacak okul, dış
mimarisi açısından, ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi binasını, yani, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk'ün Meclisini görüntüleyecek, bugünkü Meclisimizle
birlikte bir kompleks oluşturması şeklindeki öneri de proje çalışmaları
sırasında değerlendirilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Yapılacak bağışlar özel bir hesapta toplanılacak, konuyla ilgili
tüm çalışmalar, içimizden seçtiğimiz 5 kişilik bir yürütme kurulu tarafından
gerçekleştirilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; komisyonumuzun öncülüğünde yapılacak bu okulla ülkemizdeki
derslik sorununu çözmek gibi bir iddiamız elbette yoktur; ancak, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak gerçekleştirmeyi arzu ettiğimiz bu projenin, toplumumuzun
değişik kesimleri ve hatta kamu kuruluşlarımız için güzel ve özel bir örnek
oluşturacağına, okul yaptırabilecek durumda olan hayırsever yurttaşlarımıza
konuyu bir kez daha hatırlatma görevi yapacağına inanıyoruz. Sözgelimi, din
görevlilerimizle, öğretmenlerimizle, hekimlerimizle, adliye mensuplarımızla,
ormancılarımızla ve diğer kamu çalışanlarımızla; ama, herkesin, her ay
maaşından vereceği 5 000 000-10 000 000'la bu örneklemeleri niçin ortaya koyamayalım
diyoruz. Aksi takdirde, Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyasının, biraz farklı da
olsa, öncekiler gibi, problemin gerisinde kalarak sonuçlanacağını düşünüyoruz.
Konuşmamı bitirirken,
belirtmeliyim ki, bizler, Komisyon olarak, siz değerli üyelere ve Meclisimizin
diğer çalışanlarına güvenerek yola çıkmış bulunuyoruz. Bu projeye gerekli
desteği vereceğinize inanıyoruz. Projenin ve bu örneklemenin başarıya ulaşması
durumunda, TBMM 23 üncü Dönem İlköğretim Okulu, TBMM 24 üncü Dönem Lisesi, TMBM
25 inci Dönem Ticaret ve Turizm Lisesi ve diğerleriyle, ülkemizin dört bir
köşesinde eğitimimize farklı bir anlam, farklı bir ilgi ve farklı bir heyecan
kazandıracağımızı düşünüyoruz.
İlginiz için teşekkür
ediyorum; şahsım ve Komisyon üyesi tüm arkadaşlarım adına sizleri tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gündemdışı konuşmaya,
Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik cevap verecektir.
Sayın Çelik, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Millî
Eğitim Komisyonu Başkanımız İstanbul Milletvekili Sayın Tayyar Altıkulaç'ın,
Türkiye Büyük Millet Meclisi mensupları tarafından, Eğitime Yüzde Yüz Destek
Kampanyası çerçevesinde bir okul yaptırmasıyla ilgili olarak yapmış olduğu
gündemdışı konuşmaya Hükümet adına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum;
Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Eğitime Yüzde Yüz Destek
Kampanyasının bugün geldiği aşamayı sizlerle paylaşma fırsatı verdiği için
Sayın Altıkulaç'a teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Ankara'dan top sesleri duyulduğu zaman, millî mücadele esnasında, savaş
ortamında bile, Büyük Millet Meclisinde heyeti ilmiyeler oluşturuluyordu ve
Büyük Atatürk tarafından eğitim kongreleri toplanıyordu. Dolayısıyla, şartlar
ne olursa olsun, ülkenin içerisinde bulunduğu şartlar ne olursa olsun, bizim,
olmazsa olmaz, kesinlikle vazgeçilmez ilgi alanlarımızdan birisi mutlaka
eğitimdir ve eğitim olmalıdır.
Bu yıl, sizlerin de büyük
destekleriyle Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde
ilk defa savunma bütçesinin önüne geçti. Bu, takdire şayandır; bundan dolayı
Hükümetimizi ve Meclisimizi tebrik ediyorum.
Üniversitelerimizin
bütçesi dahil edildiği zaman, Türkiye'de eğitimin bütçesi 17 katrilyon
civarındadır. Bu, aşağı yukarı 14 milyar dolar eder. Büyük bir paradır, büyük
bir kaynaktır; ancak, aşağı yukarı 20 000 000'luk nüfusumuzun eğitim gördüğü
hesaba katılırsa, bu meblağın yetmediği, çağdaş ülkelerde, kalkınmış ülkelerde
verilen eğitimin kalitesine ulaşmak için harcamamız gereken, bu kaynağa
katmamız gereken daha başka kaynaklar olması gerektiği gerçeği ortaya
çıkıyor. Dolayısıyla, sadece konsolide
bütçenin imkânlarını değil, özel sektörün imkânlarını da millî eğitimin emrine
tahsis etmemiz gerekiyor, çekmemiz gerekiyor. Bu arada, üçüncü sektör dediğimiz
vakıfların, derneklerin, sivil toplum örgütlerinin de eğitim alanına ilgisini
artırmamız gerekiyor, bu alana yatırım yapmalarını teşvik etmemiz gerekiyor.
Bu amaçla, Hükümetimiz
bir tasarı getirdi. Bu, 4842 sayılı Yasa olarak, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden geçti, 24 Nisan 2003 tarihinde bu yasa çıktı. Bu tasarıyı getirdiği
için başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, Hükümetimize teşekkür ediyorum ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin siz değerli mensuplarına da, eğitime
yapılabilecek en büyük katkılardan birisi olan bu yasayı çıkardığınız için
teşekkür ediyorum.
4842 sayılı Yasanın
getirdiği şey özetle şuydu: Daha önce işadamları, vergi mükellefleri, okul
yaptırdıkları zaman, yurt yaptırdıkları zaman veya eğitimle ilgili herhangi bir
harcama yaptıkları zaman, yaptıkları harcamaların ancak yüzde 5'ini gider
göstererek vergiden düşebiliyorlardı. Bu yasayla birlikte, bu, yüzde 100'e
çıkarılmıştır; yapılan bütün harcamalar gider gösterilerek vergiden
düşülebiliyor.
Biz de, bu yüzde 100
esprisinden hareket ederek Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası adı altında bir
kampanya başlattık; 11 Eylülde, Millî Eğitim Şûra Salonunda, Sayın Başbakanımızın
öncülüğünde bu başlatıldı. Bütün il valilerimiz, bütün millî eğitim
müdürlerimiz bu toplantıya davet edildiler; bazı sanatçılarımız, devlet
adamlarımız bu toplantıda bulundular; onların hazır bulunduğu bu toplantıda bu
kampanya başlatılmış oldu.
Değerli arkadaşlarım,
bugün itibariyle bu kampanyanın vardığı sonucu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli Başkan Sayın Altıkulaç "bu kampanyanın hedefine ulaşması, daha
önce açılan kampanyalara benzememesi için bizlerin de gayret göstermesi
gerekiyor" dedi. Elbette bu gayret, takdire şayan bir gayrettir; ancak,
bugün bile, bu kampanya, aslında, hedefine ulaşmış durumdadır; fakat, yapılması
gereken daha birçok şey vardır.
Bakın, kampanyanın
başladığı tarih olan 11 Eylülden bu yana, 220 okulun yapılması için, işadamlarıyla,
hayırseverlerle protokol imzalanmıştır; 220 okul. Bu arada, 82 ekbinayla ilgili
protokol imzalanmıştır. Bu 220 okulun, bir kısmı eğitim öğretime başlamıştır,
bir kısmı inşa halindedir, şu anda inşaatı devam ediyor, bir kısmının da
-protokol imzalanmıştır- mevsimin müsait olduğu bir zamanda temeli atılacaktır
ve 2004 yılı için bizim hedefimiz 500 okula ulaşmaktır.
Ayrıca, 2 tanesi fakülte
binası olmak üzere, 82 tane de ekbina yapılmasıyla ilgili -dediğim gibi-
protokol imzalanmıştır ve 136 000 metrekare, eğitim amaçlı olarak, arazi hibe
edilmiştir. Bu kampanyaya, bazı insanlar arsalarını, arazilerini
bağışlamışlardır.
Değerli arkadaşlarım,
bunun dışında, biz, Türkiye'deki ilk 500 firmaya, en büyük 500 firmaya,
vakıflara, derneklere, işçi ve işveren kuruluşlarına mektuplar yazarak, onların
da bu kampanyaya katılmalarını temin etmeye çalıştık. Memur sendikaları, spor
kulüpleri ve Türkiye'deki sanatçılar, hayırseverler, bu kampanyaya dahil
edilmeye çalışılmıştır. Ben, bu konuda, gerek televizyonlarımıza gerekse
gazetelerimize huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. Hazırladığımız reklam
ilanları, hazırladığımız fragmanlar, yani reklam filmleri, bu kampanyayı
tanıtıcı olan fragmanlar, bilâücret, ücret alınmadan, birçok televizyon
kanalımız tarafından yayımlanmıştır. Bu televizyon kanallarımızın sahiplerine
ve genel yayın yönetmenlerine de, huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç
biliyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bir değerli komisyonunun başkanı ve üyeleri birlikte bir karar
almışlar; Millî Eğitim Komisyonunun Değerli Başkanı ve üyeleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çıkardığı bu 4842 sayılı Yasanın getirdiği -dediğim gibi-
imkânlarla başlatılan bu kampanyaya kendileri bizzat katılma iradesini ortaya
koymuş ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli mensuplarını da bu kampanyaya
katılmaya çağırmışlardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Değerli Başkanı Sayın
Arınç, buna destek vermiştir. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin,
çıkardıkları yasaya bizzatihi kendilerinin, güzel bir örnekle, numune bir
davranışla katılmış olmalarını çok anlamlı buluyorum. Millî eğitim camiası
adına, Türk millî eğitimi adına, Millî Eğitim Komisyonunun Değerli Başkanına ve
Millî Eğitim Komisyonunun değerli üyelerine huzurlarınızda çok çok teşekkür
ediyorum.
Hele hele, bu yapılacak
olan okulumuzun, inşa edilecek okulumuzun, eski Meclis ile mevcut Meclisin
mimarî özelliklerini taşıyacak olması, âdeta Türkiye Büyük Millet Meclisinin
mücessem bir hizmeti olacaktır, cisim haline gelmiş bir sembolü olacaktır;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin eğitime gösterdiği önemin bir ifadesi
olacaktır. Ben, bunu, son derece anlamlı buluyorum ve değerli milletvekili
arkadaşlarımın kendi maaşlarından her ay 100 000 000 kesilmesine müsaade
edeceklerine inandığım gibi, içimizde tüccar olan, sanayici olan, müteahhit
olan, işadamı olan milletvekili arkadaşlarımız var; bunların ayda 100 000
000'la katılmaları, sanırım kendilerini de tatmin etmez; biz, bu
milletvekillerimizden, müstakil okullar yapmalarını bekliyoruz; içimizde varlık
sahibi olan milletvekillerimizin olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu da, bir
sinerjinin oluşmasına, topluma bizim örnek olmamıza vesile olacaktır diyorum.
Tabiî, bu, kendi iradeleriyle olabilecek, kendi tercihlerinin sonucu olacak bir
şeydir; ama, bütün milletvekillerimizin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
personelinin böyle sembol bir okul yapmış olmaları, tek başına çok anlamlıdır,
tek başına da olsa çok anlamlıdır diyorum. Bu teşebbüsün hayırlı olmasını
diliyorum, Türkiye'de yeni bir sinerjinin oluşmasına vesile olacağını umuyorum.
İktidarıyla
muhalefetiyle, bütün arkadaşlarımızın bu meseleye omuz vermiş olmasından
dolayı, ben, hem İktidar Partimize hem anamuhalefet Partisine, bu güzel jestten
dolayı huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Fikri bizatihi Komisyona
getiren Sayın Başkana ve Komisyonun değerli üyelerine ve siz değerli
arkadaşlarıma, teşekkürlerimle beraber, en derin saygılarımı sunuyorum efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Gündemdışı ikinci söz,
ekonomiyi etkileyen standartdışı ürünlerle ilgili söz isteyen, Tokat
Milletvekili Resul Tosun'a aittir.
Sayın Tosun, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
2.-
Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, özellikle Çin ve Uzakdoğu ülkelerinden ithal
edilen ve ekonomiyi olumsuz yönde etkileyen, standartdışı, ucuz ve kalitesiz
ürünlere karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı
RESUL TOSUN (Tokat) -
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, çok değerli
üyeler; bu nezih Heyetinizi en içten duygularımla, saygıyla selamlıyorum.
3 Kasım seçimlerinden
sonra teşekkül eden hükümetimizin, Türkiye'nin devasa sorunlarına cesaretle ve
dirayetle yaklaştığını ve bu sorunları teker teker çözüm yoluna koyduğunu, her
birimiz yaşayarak görüyoruz. Özellikle ekonomik göstergeler, hükümetimizin
başarısının hangi boyutlarda olduğunu çok daha net bir şekilde göstermektedir.
Bir yandan faizler düşerken, enflasyon inerken, Türk Lirası değerlenirken ve
topyekûn halkımız icraatlardan memnun olduğunu izhar ederken, öte yandan,
ekonomideki bu iyi gidişe aykırı gibi görünen ve özellikle esnafımızın sık sık
gündeme getirdiği, bu iyileşmeye tezat teşkil eden bir şikâyet noktası var. Bu
şikâyet noktası şudur değerli milletvekilleri: Maalesef, piyasalara girmiş olan
standartdışı kimi ürünlerin özellikle orta sınıf esnafımızı ve üreticimizi
olumsuz yönde etkilediğini görmekteyiz.
Bayram tatilinin yarısını
İstanbul'da geçirdim ve orada kimi sanayicilerle ve esnafla bir araya geldim.
Bazılarının, umulmadık biçimde hükümete son derece güvendiklerini, ancak,
kapılarına kilit vurma noktasına geldiklerini ifade etmeleri hakikaten
şaşırttı, şaşırtıcıydı. Neden böyle oluyor diye 20 civarında esnafla tek tek
görüştüm. Hepsinin birleştiği ortak bir tespit vardı; o da, özellikle
Uzakdoğu'dan, ülkemize, standartdışı, son derece ucuz, kalitesiz birtakım
ürünlerin piyasaya girmesi neticesinde, 5 000 000'a mal edilen bir ürünün 1 000
000'a piyasada satılması nedeniyle işyerlerimizin, esnafımızın bundan olumsuz
etkilenmesiydi. Özellikle Çin malları diye piyasada geçiyor; ama, Çin malları,
bazen Dubai'den, başka markalarla geliyor, bazen Romanya'dan, başka damgalar
vurularak getiriliyor; bazen, Çin'de, hatta, TSE damgası vurularak Türkiye'ye
sokulmak suretiyle piyasamızı altüst ediyor.
Ben, bu konuşmayı,
hükümeti eleştirmek için değil, bu konuya hükümetimizin bir açıklık getirmesini
sağlamak, fırsat vermek amacıyla yaptım, yapıyorum. Sayın Bakanımız da biraz
sonra cevap verecek. Şimdiden, yapacağı açıklama için, hükümetimize,
Bakanımızın şahsında, teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar, fiyatlar
konusunda sadece bir örnek vereceğim Şu anda aramızda bulunan bir milletvekili
arkadaşımız, benim bu konuda konuşma yapacağımı öğrenince -canlı misal- dedi ki: "Kendi vilayetimde bir çanta
satın almak istedim; sordum, fiyatı 70 000 000 liraydı; geldim Ankara'ya, spot
çarşıda, Kızılay'da 22 000 000 liraya daha güzel görünümlüsü vardı."
Şimdi, arkadaşlar, çanta piyasasını düşünün, 70 000 000 lira bir tarafta, 22
000 000 lira bir tarafta...
Evet, pekala, bu mallar
piyasamıza hangi sektörlerde giriyor; 30 civarında sektör, şu anda, bu
mallardan bizardır; bunların sadece isimlerini sayıyorum zaman darlığı
itibariyle: Mesela, oyuncak sektörü, inşaat malzemeleri, hırdavat, kimyevî
madde, boya ve yan sanayii, halı, mobilya, elektrikli cihaz ve malzeme,
fotoğraf malzemeleri, motorlu taşıt ve yedek parça, kırtasiye, eşantiyon,
matbaa, nalburiye, gözlük, bilgisayar aksamı ve bilgisayar, klima, konfeksiyon,
manifatura, tıbbî malzeme, büro makineleri, cep telefonu, elektronik eşya, oto
lastiği, saraciye, hediyelik eşya, cam ve cam ürünleri, ayakkabı, beyaz eşya,
mefruşat, ecza, tuhafiye ve mensucat sektörleri, maalesef, olumsuz
etkilenmekte. Bunlar ülkemize nasıl giriş yapıyor arkadaşlar; bunlar, şu
şekilde giriyor ülkemize: Kimileri TSE damgalı ve garanti belgeli olarak
giriyor ki, bunlara itirazımız yok; zaten şartlara uygun gelmişler. Bir de,
asıl, piyasayı sarsan bazı ithalat bozuklukları var ki, o da, mesela, bazı
ürünler, gümrük kapılarında az gösterilerek; 200 ithal ediyorsa, 100 gösteriyor
ve ucuzluğu sağlıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Tosun.
RESUL TOSUN (Devamla) -
Teşekkür ederim.
İkinci olarak, bazı
ürünleri gümrük kapısında hiç beyan etmiyorlar; yine, hem vergi kaçakçılığı hem
de ucuz girmiş oluyor. Büyük hacimli malların içine küçük mallar doldurarak
soktukları iddia ediliyor; bavul ticareti yoluyla geliyor; laboratuvar belgesi
üzerinde malın niteliği farklı gösterilerek getiriliyor ve bunlar, TSE'de
kontrolden geçirilmiyor.
Dolayısıyla, bunlar
piyasamızı nasıl etkiliyor; zaman dar olduğu için sadece başlıkları söylüyorum.
Standartdışı malların bu şekilde piyasaya girmesi;
1- İstihdamı olumsuz
etkiliyor; işsizlik...
2- Vergi kaybına sebep
oluyor; biraz önce bahsettiğim nedenlerden dolayı.
3- İşyerleri kapanmaya
başlıyor. 75 000 000'a satılan mal ile 22 000 000'a satılan mal aynı mı; değil.
4- Kayıtdışı ekonomi
kendiliğinden büyümüş oluyor.
5- Sanayici, Çin'de fason
üretme yoluna gittiği için sermaye transferi buradan o tarafa gitmiş oluyor.
6- Tüketici, kalitesiz,
dayanıksız ve sağlıksız mal kullandığı için, aile bütçesi ve sağlığı olumsuz
yönde etkileniyor.
7- Türk sanayiinin
rekabet gücü de ister istemez böylece düşürülmüş oluyor.
Ticaret odalarımızın bu
konuda kimi zamanlar yaptığı çalışmalar, değerlendirmeler var.
Ben, bütün sorunların
üzerine cesaretle ve dirayetle giden hükümetimizin bu sorunu da kökten
çözeceğine inanıyor; Sayın Bakanımıza, şimdiden, vereceği cevap için teşekkür
ediyor; Tayyar Hocamızın teklifi için de sadece bir cümle söylemek istiyorum.
Milletvekillerinden 100 000 000'ar kesilmesi isteniyor. Bence,
milletvekillerine biraz zam yapalım, 500 000 000'ar keselim.
Teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gündemdışı üçüncü söz,
Uzakdoğu'da üretilen malların Türk ekonomisine etkileriyle ilgili söz isteyen
Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'a aittir.
Sayın Küçükaşık, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
3.-
Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, özellikle Çin ve Uzakdoğu ülkelerinden
ithal edilen ve ekonomiyi olumsuz yönde etkileyen, standartdışı, ucuz ve
kalitesiz ürünlere karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Tesadüf ki, Sayın Resul
Tosun da bugün aynı nedenle söz almış. Ben, Sayın Resul Tosun'un
anlattıklarının bir kısmını teyit edeceğim; fakat, ikinci olarak da, bizim
yapmamız gerekenler konusunda bir şeyler söylemek istiyorum.
Bugün, ülkemizdeki en
büyük sorun olarak, üretim ve istihdamın artırılması gelmektedir. Bunun için
yapılması gereken, ülkemizde yerli ve yabancı yatırımcının, ihracatçının önünün
açılmasıdır. Bunun için, yatırımcımızın kullandığı tüm girdileri, maliyetleri
düşürmek, mevcut vergi ve sigorta muafiyetlerini korumak, mümkünse genişletmek,
sigorta primlerini katlanılabilir bir seviyeye indirmek, döviz kurunda
istikrarı korumak ve ihracatçımıza her türlü desteği vermemiz gerekmektedir.
Ancak, bugün, ülkemiz sanayicisinin önündeki en büyük engel, ürettikleri
malları dışpazarlara satabilmesi değil, Uzakdoğu'dan, özellikle Çin'den ithal
edilen ürünler nedeniyle içpazarımızı tamamen Çin mallarının işgal etmesi ve 30
yerli sektörün durma noktasına gelmiş olmasıdır.
Ankara Ticaret Odası ve
Bursa Ticaret ve Sanayi Odasının bugüne kadar yapmış olduğu uyarılar, ne yazık
ki, ilgililer tarafından dikkate alınmamıştır. Bugün, resmî rakamlara göre,
Çin'den 2 065 265 000 dolarlık ithalat yapılırken, bu ülkeye 532 799 000
dolarlık mal ihraç ediyoruz. Her iki odamızın yaptığı araştırmalar, durumun
daha da kötü olduğunu, gerçek ithalatın 5 milyar dolar ilâ 7 milyar dolar
seviyelerinde olduğunu göstermektedir. Bunun nedeni, Çin ve Uzakdoğu mallarının
gerek gümrüklerimizden kaçak olarak geçmesi gerekse normal olarak Çin'den
ithalat yapılması veya ucuz Çin mallarının üçüncü ülkelerden, özellikle
Ortadoğu ülkelerinden, bu ülkelerin etiketiyle yeniden ihraç edilmesidir.
Şu anda tüm
hipermarketlerimizde, mağazalarımızda, hatta semt pazarlarımızda gerek gerçek
Çin malı etiketli malları gerekse uluslararası markaların taklitleri gerçek
değerlerinin üçte 1'i fiyatla satılmaktadır. Zaten ekonomik zorluk içerisinde
yer alan tüketicimiz ise, bu mallara fazlasıyla rağbet etmektedir. Bu ise,
yerli üreticimizin bitme noktasına gelmesine neden olmaktadır.
Sektörel bazda örnek
vermek gerekirse, ATO kayıtlarına göre, ülkemiz genelinde, oyuncak sektörünün
yüzde 95'i, inşaat malzemeleri sektörünün yüzde 20'si, kırtasiye malzemelerinin
yüzde 45'i, bilgisayar ve aksamının yüzde 50'si, konfeksiyonda trikoların yüzde
40'ı, abiye kumaşların yüzde 90'ı, manifaturada taşlanmış ipek, battaniye ve
muhtelif kumaşların yüzde 45'i, elektronik eşyanın yüzde 55'i, mensucatta
pamuklu mensucatın yüzde 75'i, kadifenin yüzde 50'si Çin ve Uzakdoğu mallarının
kontrolü altındadır.
Bilindiği üzere,
özellikle bu sektörler, ihracatımızın temel sektörlerini oluşturmaktadır.
Özellikle en büyük ihraç kaynağımız ve övüncümüz olan tekstil ürünleri
konusunda büyük rakibimiz Çin olacaktır. 2003 yılı rakamlarıyla, Çin 63 milyar
dolarlık, Türkiye 11 500 000 000 dolarlık tekstil ve hazır giyim ihracatı
yapmaktadır. Kota uygulandığı halde, dünya tekstil ihracatının yüzde 30'unu Çin
gerçekleştirmektedir. 2005 yılında Çin'e uygulanan tekstil kotalarının
kalkacağı gözönüne alınırsa, tüm içpazarımızı ve ihracat yaptığımız Avrupa
ülkelerindeki pazar payımızı ucuz Çin mallarına kaptıracağımız kuşkusuzdur. Bu
ise, tekstil ve hazır giyim sektörümüzün iflasına ve ülkemizde 2 000 000'u
aşkın tekstil çalışanının işsiz kalmasına yol açacaktır. Bu da, yeni bir
ekonomik krizin doğmasına sebep olacaktır.
Niye Çin'le özellikle
dünyada üçüncü olduğumuz tekstil ve hazır giyim sektöründe rekabet edemiyoruz;
Çin'de firmalar devlet tarafından destekleniyor; ücretler düşük, işçilik
maliyetleri Türkiye'de 400 dolar iken, Çin'de sadece 50 dolar; vergiler düşük;
enerji maliyetleri düşük, bizde elektriğin fiyatı 9,5 sent, Çin'de ise 2 ilâ 3
sent.
Oysa biz ne yapıyoruz;
yatırımların ve istihdamın artırılması amacıyla millî geliri 1 500 doların
altındaki 36 ile yeni teşvikler verilmesini öngören yasanın 9 uncu maddesiyle,
3218 sayılı Serbest Bölgeler Yasasına geçici 3 üncü madde eklenerek serbest
bölgelerdeki vergi istisnası, hem vergi türleri hem de süreleri itibariyle
önemli şekilde daraltılmıştır. Gelir veya Kurumlar Vergisinden müstesna kılınma
süreleri, ruhsatlarında belirtilen süreyle sınırlandırılmıştır. Bu bölgelerde
çalışan personele ödenen ücretler mevzuata göre, Gelir Vergisi stopajından
istisna tutulmuş iken, bu süre en fazla 31.12.2008 tarihine kadar
daraltılmaktadır. Bu bölgelerde gerçekleştirilen faaliyetlerle ilgili yapılan
işlemler, ancak 31.12.2008 tarihine kadar her türlü vergi, resim ve harçtan
müstesna tutulacaktır.
Asıl amacı, yatırım
avantajı sağlayarak istihdamı artırmak olan ve mal ve sermayenin dolaşımından
daha fazla pay almak için oluşturulan, alternatif bir yapılanma olan "serbest
bölge" kavramı ve uygulaması, bu yasayla son bulmuştur. 2003 yılında
Türkiye'nin toplam ticaret hacminin yüzde 14'üne karşılık gelen 16 600 000 000
dolar tutarındaki ticaret hacmi ve 34 402 kişilik istihdam, serbest bölgelerde
yaratılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Özellikle, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası öncülüğünde kurulan ve
Türkiye'nin 19 uncu serbest bölgesi olan Bursa Serbest Bölgesinde 163 firma
faaliyet göstermekte ve toplam 1 200 kişiye istihdam sağlanmaktadır. Mart
ayında YAZAKİ firmasının üretime geçmesiyle 2 500 kişiye daha istihdam
sağlanacaktır. Aralık ayında 37 firma kullanım izni için başvurmuştur. 2003
yılı itibariyle ticaret hacmi 1 108 767 000 dolara yükselmiştir. Oysa bu
maddeyle, kısa bir süre önce mevcut koşullara güvenerek yatırım yapan ve
yapmaya hazırlanan yerli ve yabancı yatırımcıların ve sanayi devlerinin
yatırımdan veya yeni yatırımlarından vazgeçmesine neden olacak olumsuz bir
gelişme oluşmuştur.
Yine, BOTAŞ'tan Bursa
Ticaret ve Sanayi Odasına gönderilen 14 Şubat 2004 tarihli yazıda, doğalgazdaki
arz-talebin dengelenememesi nedeniyle Bursa'daki 3, Türkiye'deki 52
otoprodüktör şirketinin doğalgazı kesilmiş bulunmaktadır.
BOTAŞ Genel Müdürlüğüyle
16 Şubat 2004 günü yaptığım telefon görüşmesinde, doğalgazın en geç 21 Şubat
2004 tarihinde verileceği bildirilmesine karşın, 16 Şubat 2004 tarihinde TEAŞ
tarafından Bursa Ticaret ve Sanayi Odasına gönderilen yazıda, Bursa'da ve tüm
Marmara Bölgesinde organize sanayi bölgelerinde bulunan fabrikaların elektrik
tüketiminde yüzde 30 kesinti yapılması, aksi halde, ulusal elektrik sisteminin
çökeceği belirtilmiştir. Bu ise sanayiciye, yüzde 30 daha az çalışın, daha az
üretim yapın demektir. Fabrikalar zaten yüzde 50 kapasiteyle çalışırken, yüzde
30 daha az çalıştırılması düşünülemez. Yapılan görüşmeler neticesi, 16.2.2004
tarihinde tekrar doğalgaz verilmiştir.
Sanayiciye yapılan
"kısıntı yapın" isteği, ocak ayında doğalgaza yapılan yüzde 5,2
oranındaki zammın baskılar sonucu geri alınmasından mı; elektrik ve doğalgaz
sıkıntısından mı, iletim hattı eksikliğinden mi, yoksa, doğalgaz tarifelerini
değiştirme isteğinden mi kaynaklanmaktadır? Bu sorunun yanıtını Sayın Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanımız vermelidir.
Yine, sanayicinin
kullandığı tüm girdiler, dolar kuru 1 650 000 Türk Lirasından kullanıldığı
halde, Merkez Bankası tarafından dolar 1 350 00 Türk Lirası civarında tutulmuş,
ihracatçı bilerek zarar ettirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık,
lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Bitirmek üzereyim efendim.
Asgarî ücretten alınan
180 000 000 Türk Lirası sigorta primi, 25 Ocak 2004 tarihinde 195 000 000 Türk
Lirasına çıkarılmıştır.
Bu karamizah ekonomi
anlayışıyla Çin tehdidiyle baş etmemiz mümkün değildir. Bu nedenle, 2005 yılına
hazırlanırken; serbest bölgelere tanınan muafiyetlerin devam etmesi, kurulu
ancak yatırım alamayan OSB'lere de yeni muafiyetler tanınması, markalaşmaya
önem verilmesi, bölge ülkeleriyle ticarî ilişkilerin artırılması, Gümrük
Birliği Anlaşmasında aleyhimize sonuç verebilecek unsurların telafisine yönelik
stratejiler geliştirilmesi, verimliliği artırıcı çalışmaların hızlandırılması,
koruma tedbirlerinin artırılması, kamu ve özel sektör arasında sinerji oluşturabilecek
ortak çalışmalara ağırlık verilmesi zorunludur.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gündemdışı konuşmalara,
Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen cevap verecektir.
Sayın Bakan buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ekonomiyi etkileyen standartdışı
ürünler ve Uzakdoğu'da üretilen malların Türk ekonomisine etkileri hakkında
gündemdışı konuşma yapan Tokat Milletvekilimiz Sayın Resul Tosun ve Bursa
Milletvekilimiz Sayın Mehmet Küçükaşık'ın konuşmalarıyla ilgili görüşlerimi arz
etmek istiyorum.
Tabiî, burada işin genel
bir çerçevesini çizmemiz lazım; yani, görülen ve ana hatlarıyla Milletvekilimiz
Sayın Resul Tosun tarafından, daha çok Çin ve Uzakdoğu mallarına odaklı olarak
ortaya konulan, bu ithal mallarının hem değer hem miktar olarak Türk
piyasasında çok fazla artması, artı, yine, Sayın Mehmet Küçükaşık'ın
konuşmasında belirttiği, ülkedeki girdi maliyetlerinin yüksekliği ve burada
rekabet ortamının iyi bir şekilde hazırlanması gerekliliği önemli konulardır.
İki sayın milletvekilimiz de çok önemli iki konuyu gündeme getirmişlerdir.
Şu anda, Uzakdoğu
mallarının Türk ithal pazarının içerisinde gitgide daha fazla yer almasının nedenlerinden
bir tanesi, kendi agresif dışticaret politikaları, son derece hızlı bir şekilde
pazar payı artırma mücadeleleri yapmaları ve senelerdir önemli bir stratejiyi
uygulamaya sokmalarıdır. Şöyle ki, Çin, senede yaklaşık 50 milyar dolar yabancı
sermaye girişi olan bir ülkedir; ihracatı, ithalatından 60 milyar dolar daha
fazla veren bir ülkedir -2003 rakamlarına göre söylüyorum- ve ekonomisi,
neresinden bakarsanız, son onbeş senede, hepimizin takip ettiği gibi, yaklaşık
yüzde 13-15 arasında büyüme hızını yakalamış bir ekonomidir. Bütün bunlara
rağmen, parasının değerini devamlı düşük tutarak, bir başka deyişle, devamlı
günlük küçük devalüasyonlarla yurt dışında pazar payını artırmaya
çalışmaktadır. Bütün bunlara ilaveten, işgücü maliyetlerinin düşüklüğü, girdi
maliyetlerinin düşüklüğü ve devlet desteklerinin fazla olmasıyla, tabiî,
böylesine bir platformda, son derece dışpolitika aracı olarak, dışticaret aracı
olarak kullandığı bu mekanizmayla dış pazarlarda yayılma stratejisini hızla
sürdürmektedir.
Bütün bunlar dünyanın o
tarafında cereyan ederken, bizim ülkemizde de, son zamanlarda, artık -benim bir
sene önce yapmış olduğum konuşmalara bakarsanız, görürsünüz- yavaş yavaş, aşırı
değerlenen Türk Lirasının da etkisiyle, yurtdışı mallar son derece cazip hale
gelmeye başlamıştır. Yani, bir şekilde, içeride ürettiğimiz aramalları yerine,
dışarıdan aramalları ikame edilme dönemi başlamaktadır. Dışarıdan gelen ürünler
zaten değeri son derece aşağıda tutularak Türkiye piyasasına verilmeye
çalışılırken, yine, aynı şekilde, Türk Lirasının aşırı değerlenmesi sonucu, bu
tip ürünler son derece ucuza gelmektedir. Tabiî, bu, üzerimizdeki baskıyı, yani
ithalattaki baskıyı iki misli artırmaktadır.
Bu genel çerçeveden
sonra... Yurt dışından getirdiğimiz malları da aramalı ve sermaye malı olarak
burada işlemden geçirdikten sonra yurtdışına gönderdiğimiz için, genelde
ihracat artışımızda çok büyük bir kaybımız olmamıştır. Geçen sene, yaklaşık 48
000 000 000 -47 900 000 000- dolarlık ihracat rakamımızla, bir önceki seneye göre
yüzde 32'lik bir artış sağlamış durumdayız. Tabiî, yine, dışarıdan gelen
aramalları da burada var; fakat, daha çok, Türkiye'deki, kendi içerisindeki
içdinamiklerini son derece zorlayarak, ihracatçılarımızın kârsız satışlarıyla,
dışpazarlarda pazar payını artırmak için, o pazar paylarını ellerinde
tutabilmeleri için yaptıkları özverili çalışmalarla bunu sağladık; ama, burada,
dışarıdan gelen aramalların işlenip Türkiye'den gitmesi de önemli bir rol
oynadı. Dolayısıyla, Türkiye'nin büyümesine baktığınız zaman, ithalatın
büyümesi, Türkiye'nin genel büyümesi içerisinde çok önemli bir rol
oynamaktadır. Bir başka deyişle, bizim dışticaret hacmimizin geçen sene
yaklaşık 115 milyar dolara gelmesinde bu faktörler de önemli rol oynamıştır.
Tabiî, burada, para ve kur politikalarına sadece dışticaret penceresinden
bakmak yanlış olabilir; bugün özellikle ithalat gündeme geldiği için, geçen
senenin aynı dönemiyle karşılaştırdığımızda, ithalattaki canlanmayı burada
sizlerle beraber analiz etmekte büyük yarar görüyorum.
Bir kere, başında da
söylediğim gibi, bu, kurla direkt alakalı. Türk Lirasının reel olarak değer
kazanması, içfiyat ve dışfiyat dengesini önemli ölçüde değiştirmiş, ithalatı
daha çok cazip kılmıştır, bu açık; ama, sermaye malı, aramalı ve hammadde
açısından, tüketim malları ithalatında da -baktığımız zaman- bu, çok önemli bir
şekilde kendisini daima hissettirir. Tabiî, haksız rekabete konu olmaması lazım
bunların.
Burada Çin'le olan
ithalatımız vurgulandı, ona şöyle bir bakmak istiyorum. 2003 yılı ocak-kasım
dönemi istatistikleri elimde; yüzde 31,4 oranında bir artış olduğunu görüyoruz.
Ocak-kasım dönemindeki ithalatımızın yüzde 31,4 oranında artması, toplam
ithalat rakamının ocak-kasım dönemi için 60 700 000 000 dolar seviyesine
ulaştığını gösteriyor.
Uzakdoğu ülkelerinden
ithalatımıza baktığımız zaman, yüzde 45,6 oranında bir artış var ve bu, 6 900
000 000 dolar civarında olmuş. Uzakdoğu ülkelerinden yapılan ithalatın toplam
ithalat içerisindeki payı, geçen yılın aynı dönemine göre 1 puan artmış ve yüzde
11,4 olarak gerçekleşmiş.
Şikâyetlerin büyük
çoğunluğu Çin Halk Cumhuriyeti menşeli ürünlerde yoğunlaştığı için, özellikle,
baktığımız zaman, 2003 yılının ilk 11 ayında, bir önceki yılın aynı dönemine
göre, resmî kayıtlı ithalatın yüzde 82,7 oranında arttığını görüyoruz ve bu
ithalat, ilk 11 ayda yaklaşık 2 200 000 000 dolara çıkmış durumda, sene sonu
itibariyle 2 500 000 000 ile 2 700 000 000 dolar arası bir rakam. Tabiî, bu
rakamlar, Devlet İstatistik Enstitüsünden tam olarak geldikten sonra revize ediliyor,
ondan sonra daha rahat bir rakam vermek mümkün; ama, üç aşağı beş yukarı, bu
rakamlar gerçekleşir.
Çin'den ithal ettiğimiz
ürünlerin yüzde 77'sinin imalat sanayiine yönelik ara ve sermaye mallarından
oluştuğunu görüyoruz. Çin'den yapılan ithal tüketim mallarında ise 3 puan
azalma var, yüzde 21,7'lik bir oranla gerçekleşmiş durumda. İthalattaki tüketim
malları payının toplam ithalatımızdaki tüketim mallarının payı içerisinde yüzde
10,7 oranında olduğu dikkate alındığında, yine, yüksek bir oran olarak
gözüküyor.
Tabiî, biz, Dünya Ticaret
Örgütü sisteminin bir parçasıyız, bize sunduğu imkânlardan azamî yararı
sağlamaya çalışıyoruz ve bu şekilde bu ithalatı DTÖ ve gümrük birliği
kurallarına uygun olarak regüle etmeye, yönlendirmeye çalışıyoruz.
Bu iş, Dış Ticaret ve Gümrük
Müsteşarlığımızca yakinen takip ediliyor, özellikle dampinge karşı vergilerin,
aktif bir şekilde, etkinliğinin artırılmasını ve yerli üreticilerimizin
mağduriyetlerinin en kısa sürede giderilebilmesini teminen, damping soruşturmaları,
uluslararası yükümlülüklerimizi ihlal etmeyecek, mümkün olan en kısa zamanda
tamamlanmaya çalışılıyor.
Çin Halk Cumhuriyeti
menşeli ürünlere karşı halihazırda 5 soruşturma devam ediyor. Dampinge karşı, 1
geçici ve 15 kesin önlem şeklinde vergi yürürlükte bulunmakta. Çin Halk
Cumhuriyeti menşeli ürünlere yönelik olarak uygulamaya konulmuş vergiler,
doldurulabilen gazlı cep çakmakları -az evvel sözü edildi- boru bağlantı
parçaları, sunî ve devamsız liflerden mensucat, duvar saatleri, sentetik filamentten
mensucat, doldurulamayan gazlı cep çakmakları ve aksam parçaları, yine akrilik
mink battaniye, cırtbant, kurşunkalemler, bisiklet iç ve dış lastikleri,
motosiklet iç ve dış lastikleri, kapı kilitleri, cam kapak, gemi zincirleri ve
menteşeleri kapsıyor.
Şimdi, alınan dampinglere
karşı önlemlerin, yerli üreticilerin maruz kaldığı haksız rekabetin
önlenmesinde etkili olduğu görülüyor; fakat, dampinge karşı vergi uygulanan
bazı mallarda yerli üreticilerin şikâyetlerinin devam etmesi üzerine, bu
malların ithalatını da, biz, bu konuda izlemeye almış durumdayız.
2003 yılında, Bazı
Maddelerin İthalatının İzlenmesine İlişkin Tebliğ uygulamaya konuldu ve anılan
tebliğ ekindeki listede yer alan 20 maddeyi, belirtilen referans fiyatların
altında fiyatlarla ithal etmek isteyen ithalatçılara Dış Ticaret
Müsteşarlığından ithal izin belgesi alma zorunluluğu getirildi.
Gümrük birliği sonucunda
üstlenilmiş olan Avrupa Birliğinin tekstil ve konfeksiyon ürünlerinde
uyguladığı kota ve gözetim önlemleri kapsamında, halihazırda, özellikle Çin
Halk Cumhuriyeti menşeli 37 tekstil kategorisinde miktar kısıtlaması
uygulamaktayız. Ayrıca, Avrupa Birliği yükümlülüklerimiz dışında Çin Halk
Cumhuriyeti menşeli 13 tekstil -ağırlıklı olarak bunlar konfeksiyon alanında-
kategorisinde de gözetim uygulaması ülkemizce yürürlüğe konulmuş durumdadır.
Özellikle, dokuma ve örgü mensucat ithalatında referans maliyet hesabı yöntemi
uygulamaya konularak, gerçekdışı beyan suretiyle yapılan ithalatın önüne
geçilmiştir. Öte yandan, konfeksiyon ithalatında sanayiin durumu ele alınarak,
gerekli görüldüğü durumlarda fiyat uygunluğu ilgili ihracatçı birlikleri
kanalıyla da incelemeye tabi tutulmaktadır.
Tekstildışı ürünlerde Çin
Halk Cumhuriyeti menşeli 15 ürün grubunda kota uygulaması ve 32 üründe gözetim
uygulaması mevcuttur. Gümrük birliği kapsamında üstlenilmiş olan Avrupa
Birliğinin miktar kısıtlamaları ve gözetim uygulamaları haricinde, ülkemizce
yürütülen soruşturmalar sonucunda şerit metreler, seramikten izolatörler,
vantilatörler, gözlük çerçeveleri ve güneş gözlüklerine yönelik olarak miktar
kısıtlamaları uygulamaya konulmuştur. Ayrıca, sofra ve mutfak eşyası, gözlük
camları, bisiklet çerçeveleri, buharlı ütüler, çatal ve kaşıklar, telefon
cihazları, musluklar, çanta, valiz ve benzeri eşyalar, diş fırçaları,
ayakkabılar, porselenden ve seramikten eşyalar, bisikletler ve çuvallara
yönelik olarak, yine, Çin Halk Cumhuriyeti de dahil olmak üzere tüm ülkelere;
yani, bütün Uzakdoğu ülkelerine ve tüm ülkelere bunu getirdik. Burada bir
parantez açmakta yarar var; sadece, Çin'den gelen mallar değil, artık,
baktığınız zaman, ülkeler, eğer oraya bir tarife koyuyorsanız, eğer orada bir
engelleme yapıyorsanız, hemen yolda konteynırı değiştirip, başka ülkenin
menşeiyle gelmeye çalışıyorlar. Bugün, Gümrük Birliği çerçevesinde, Avrupa
Birliği üzerinden Çin malları geliyor. Oradaki gümrük vergisi çok düşük olduğu
için, ortak gümrük tarifesine geçiyorlar; yüzde 3, yüzde 4 oranında gümrük
vergisi ve oradan bu sefer, ülkeye yönlendiriliyor. Bizim de anlaşmalarımız
çerçevesinde, ortak gümrük tarifesi alınmış bir ürünü, aynen, aynı şekilde
Türkiye'ye getiriyorsunuz. Dolayısıyla, her yol deneniyor; biz de, her yola
karşı elimizden geldiği kadar DTÖ kuralları ve Avrupa Birliğiyle yapmış
olduğumuz Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde, kurallar içerisinde hareket
ederek tedbir koyuyoruz.
Şimdi, bu mevzuat
değişiklikleri sonucunda, ülkemiz, 2016 yılına kadar Çin Halk Cumhuriyetine
karşı yürüteceği damping soruşturmalarında, piyasa ekonomisi uygulamayan
ülkeler için geçerli olan şartları uygulamaya ve 2013 yılına kadar, münferiden
Çin Halk Cumhuriyeti menşeli ürünlere yönelik koruma önlemleri almaya -kota,
gözetim, tarife artışı- devam edebilecek ve 2008 yılına kadar Çin Halk
Cumhuriyeti menşeli tekstil ve konfeksiyon ürünleri ithalatının ticaretin
düzenli gelişimini engellemesi halinde, Çin Halk Cumhuriyeti menşeli tekstil
ürünlerindeki miktar kısıtlamalarını yeniden uygulamaya başlayabilecektir.
Tabiî, Çin Halk
Cumhuriyetinden ithal edilen ürünler, Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve
Standardizasyon mevzuatı kapsamında, ithal malları ile yerli ürünler arasında
farklılık yaratmayacak şekilde, sağlık, emniyet ve çevrenin korunmasıyla,
ulusal güvenlik gereklerini sağlamak ve düşük kaliteden kaynaklanan haksız
rekabetin ve yanıltıcı uygulamaların önlenmesi amaçlarıyla ithalatta denetime
tabi tutulmaktadır.
Söz konusu mevzuat
kapsamında içpiyasada zorunlu uygulamada bulunan sanayi ürünleriyle ilgili
standartlar kapsamı ürünlerin uygunluğu, ithalatta, ilgili standartlarına göre,
Türk Standartları Enstitüsü tarafından değerlendirilmektedir.
Diğer taraftan, çevre
yönünden risk taşıyan kimyasal maddeler, metal hurdaları, bazı katı yakıtlar ve
tekstil atıkları -ve benzeri- ithalatı Çevre Bakanlığının; ilaç, kozmetik,
temizlik maddeleri ile bunların hammaddeleri ve bazı tıbbî sarf malzemelerinin
ithalatı Sağlık Bakanlığının; gıda maddeleri, tarım ürünleri, hayvansal
ürünler, veteriner ve ziraî mücadele ilaçları ve bunların hammaddelerinin
ithalatı ise Tarım ve Köyişleri Bakanlığının kontrolüne tabi bulunmaktadır.
Bahsettiğimiz ticaret
politikası önlemlerine tabi eşyanın tercihsiz menşei, Gümrük Yönetmeliğinin 6
numaralı ekinde yer alan menşe şahadetnamesiyle ispat edilmektedir. Yapılan
düzenleme sonucunda, menşe şahadetnamesi, ticaret politikası önlemlerine tabi
eşyanın serbest dolaşıma girişinde gümrük beyannamesinin düzenlendiği ortama
-manuel/elektronik- bağlı olarak -çünkü, yeni bir sistem getirdik orada-
beyannamenin tescili veya kabulü sırasında gümrük idaresince aranmaktadır. Bu
suretle, ithal eşyanın menşeinin farkı beyan edilerek ticaret politikası
önlemlerinin aşılması önlenmiştir. Yani, siz burada tedbir alıyorsunuz; ama,
dışarıda da bu işi en az sizin kadar düşünenler var; tabi, onlar da bir tedbir
alıyor. Dolayısıyla, bu süreç devam edecek.
Tabiî, burada, gümrük
idaresinin uygulamaları kritik bir öneme sahip. Bunu üç grup içerisinde
sınıflandırmak mümkün. Birincisi, ihtisas gümrüğü uygulamasıdır. Başta Çin Halk
Cumhuriyeti olmak üzere, Uzakdoğu menşeli eşyanın ülkemiz üzerindeki olumsuz
etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla, ülkemiz sanayicilerini etkileyen bazı
eşya türlerinin ithalatının sadece belirli gümrük idarelerinden yapılması
uygulaması yürütülmektedir. Bu suretle, bu tür eşyaların ithalatı daha sıkı
denetim altında tutulmaktadır. Otomotiv, tekstil, solvent, bazı petrol
ürünleri, telefon cihazı, lüks lambası, çakmaklar ve diğer ateşleyiciler,
porselenden sofra ve mutfak eşyası, kullanılmış alet ve makinelerdeki ihtisas
gümrükleri uygulamasına ilaveten, 2003 yılında yeni ihtisas gümrükleri
oluşturduk; düz cam, halı, işlenmiş deride ve bu tip alanlarda da ihtisas
gümrüğü uygulaması getirdik.
Yeni bir gümrük
uygulaması getirdik bu arada. O da, risk analizlerine dayalı firma denetimleri.
Şimdi, Uzakdoğu ülkelerinden, son dönemde artan ve yerli üreticiler üzerinde
olumsuz etkiler yaratan ithalata yönelik olarak, sektör talepleri
doğrultusunda, sektör analizleri yapıyoruz. Gümrük kontrolörlerinden kurduğumuz
bir ekip, risk analizi yapmak suretiyle, laminant parke, kalemler, matkap uçlu
vidalar, oyuncaklar, demir-çelik ürünleri, çakmaklar, sunî deri, telefon, halı,
düz cam, gözlük çerçevesi, televizyonlar, muslukçu eşyası ve elektromekanik
cihazlar gibi konularda toplam 454 tarife pozisyonunda inceleme başlattı. Bu çerçevede,
41 gümrük kontrolörü tarafından 20 sektör, 390 firma incelendi; bunlar
arasından 73 firmanın incelenmesi sonuçlandırıldı. İnceleme sonucunda, yaklaşık
6 826 000 dolar gümrük vergisi matrahı tespit edildi. Yine, toplam 471 200 000
000 eksik vergi ödendiği tespit edildi. Ayrıca, vergi eksikliğiyle bağlantılı
olarak da, 1 419 200 000 000 lira para cezası tahsil edilmesi de öngörüldü.
Düşük kıymetli ithalatın
önlenmesi diğer önemli bir mücadele alanımız. Özellikle Uzakdoğu ülkelerinden
ve Çin Halk Cumhuriyetinden yapılan ithalatta, beyan edilen kıymetin, diğer
ülkelerden ithal edilen eşyalara göre düşük olduğunu gözlüyoruz. Bu nedenle,
beyan edilen kıymetin gerçekliği ve doğruluğunun incelenmesinde bazı referans
fiyatlardan ve veri kıymetlerinden yararlanıyoruz.
Referans fiyat
uygulamasına, ithalatta haksız rekabetin önlenmesi hakkında mevzuat ile korunma
önlemi ve gözetim uygulamasına ilişkin mevzuat çerçevesinde, uygulamada
karşılaşılan sorunlar ve tekstil sektörünün problemleriyle ilgili olarak Müsteşarlığımız,
Dış Ticaret Müsteşarlığı ve sektör temsilcileriyle yapılan toplantılar
sonucunda karar verilmiştir. Dokuma kumaş ve örme kumaş cinsi eşyada referans
fiyat uygulamasına 2003 yılında başladık. Ayrıca, çakmak, ayakkabı, çay, şeker,
kömür, petrokimyasal ürünler gibi bazı ürünlerin fiyatlarına ilişkin olarak
bilgi geldikçe, yine, aynı şekilde, veri olarak kullanılmak üzere gümrük
idarelerine gönderiyoruz. Tabiî, burada, herkesin çok hızlı davranması
gerekiyor. Bize bilgi geldikten sonra, bununla ilgili dosyayı çok kısa zamanda
hazırlayabiliyoruz. Eskiden bu iş altı ay falan sürüyordu; ama, şimdi, artık,
bunu bir aya indirdik. Dolayısıyla, bütün ihracatçılarımızın, içpiyasada
sıkıntı çekenlerin, hiç çekinmeden, bu konularla ilgili çok hızlı hareket ederek,
bizim bu dosyaları tamamlamamızda çaba göstermeleri gerekiyor.
Tabiî, yine, aynı
şekilde, tarife ve kıymet problemlerinin değerlendirilmesine yönelik o idarede
çalışan tüm memurların katılımıyla oluşan, gümrüklerde bir muayene kurulu
uygulamasına geçtik. Bütün bu konularda görüş alışverişinde bulunulup, bütün
sektörlerle... Burada, kamu -özel sektör ayırımı yok, hep beraber; çünkü, bunun
bir millî dava olarak görülmesi lazım ve o şekilde davranmak lazım. Bu
çalışmalar önemli.
Çin, tabiî, yerli üretici
açısından, bizim açımızdan, bu şekilde -bu çalışmalar sonucunda- ciddî bir
tehdit unsuru; bunu bir fırsat unsuru haline getirmeye çalışacağız. Ancak,
burada iki nokta çok önemli. Yani, bu, düşük fiyat uygulaması ve yine, aynı
şekilde, menşeyle ilgili olarak değişik menşe uygulamaları... Tabiî, bu arada,
Avrupa Birliğinde ve diğer dünya ülkelerinde de çeşitli çalışmalar var. Yani,
bu konular, şu anda sadece Türkiye tarafından değil, diğer ülkeler tarafından
da sık sık gündeme getiriliyor. Bu konularda, çifte faturalandırma konusunda,
artık, ciddî tedbirler alınıyor. Diğer ülkelerin aldığı tedbirlere paralel
olarak biz de tedbirler alıyoruz.
Yine, bizim açımızdan...
Biz, burada, haksız rekabete karşı kendimizi korumalıyız, sistemin
avantajlarını iyi kullanmalıyız. Tabiî, Çin de, artık, kapalı ekonomi
kurallarını değiştirmeye başladı; katı, merkezî ve kapalı ekonomi olmayı
tamamıyla terk etmeye başladı ve dünya ekonomisiyle entegre olmaya başladı. Biz
de, bu arada, Çin'e olan ihracatımızı geçen seneye göre yüzde 80 artırdık; ama,
tabiî, arada dağlar kadar fark var; yani, biz 500 000 000 dolarlık mal
satıyoruz, oradan yaklaşık 2 500 000 000 dolarlık mal alıyoruz. Bu konularda
çalışmalarımız devam ediyor; ama, ana nokta, dediğim gibi, ithalat baskısını
yaratan, tamamıyla, Türk Lirasının aşırı değerlenmesi; burada, en ağırlıklı
eleman bu.
Tabiî, bütün dünya
ülkelerinin bu çalışmaları sonucunda, Çin de, hızlı bir şekilde dünya
piyasalarından pazar kapma yarışında.Önümüzdeki yıllarda biraz gerileyecek;
ama, bizim, o zamana kadar, kendi yerli sanayimizi korumamız lazım, çalışmaları
çok ciddî bir şekilde sürdürmemiz lazım. Bu, devam edecek.
Gümrük birliğinin
beraberinde getirdiği mevzuat uyumu faydalı oldu. "CE" işareti
uygulaması bu açıdan çok önemli; çünkü, kalitesiz malların ülkemize girişi,
standartdışı malların piyasaya sürülmesiyle alakalı olarak, bu "CE"
işareti konusunun, bu standartların çok iyi takip edilmesi lazım.
Biz, Dış Ticaret olarak,
yönetmelikleri ilgili bakanlıklara gönderdik, onlar hemen hazırlasınlar, kendi
çalışmalarını yapsınlar diye. Diğer bakanlıklarda da bu çalışmalar
sürdürülüyor. Tabiî, içpiyasada da "CE" işareti uygulaması
zorunluluğu getirildi. Burada "CE" İşareti Taşıması Gereken Ürünlerin
İthalatına İlişkin Dışticarette Standardizasyon Tebliğini hazırladık ve hemen
uygulamaya soktuk.
Yine, tebliğ
çerçevesinde, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde serbest dolaşıma girmiş ürünler
ile diğer ülkelerden ithal edilen ürünler arasında farklı uygulamaya gidildi.
Bu çerçevede, Avrupa Birliğinde serbest dolaşıma girmiş olan ürünlerin ciddî
risk ve tehlike oluşturma yönünden şüpheli özellikler göstermesi durumunun
ilgili gümrük idarelerince tespit edilmesi hariç olmak üzere, ürünün ithalatına
doğrudan izin veriliyor. Ancak, burada, tabiî, çok iyi bir takip söz konusudur;
bu ürünlerin bizim açımızdan ciddî risk ve tehlike oluşturmaması lazım.
Avrupa Birliği teknik
mevzuatına uyum, Türk tüketicilerine daha emniyetli, standartlaşmış, daha
kaliteli ürünleri beraberinde getirmektedir. Teknik uyum çerçevesinde yapılan
bütün çalışmalar son derece titiz yürütülüyor. İthalat aşamasında teknik
mevzuata uyum konusunda gümrüklerimiz de son derece hassastır ve denetimleri de
mümkün olduğunca etkin bir şekilde yapmaya çalışıyorlar.
Tabiî, bu arada, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığımızda yapılan çalışmalar var. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımız, aynı şekilde, yine, bu tip, kalitesiz, standart ve teknik
düzenlemelere aykırı ürünlerle ilgili olarak, özel sektörün ve kamu
kuruluşlarının katılımıyla, tedbirler alma yolunda harekete geçti ve birtakım
tedbirler alındı.
Alınması gereken
tedbirler şu şekilde belirlendi:
Gümrük kontrollerinin
artırılması. Biz, zaten, takip ediyoruz.
TSE standardı taşımayan
ürünlerin gümrüklerden girişinin
engellenmesi.
Grev, lokavt sözleşmesi
olmayan, ILO sözleşmesi bulunmayan veya bu kriterlere uymayan ülkelerden
ithalat yapılmaması.
Laboratuvar destekli
ihtisas gümrüklerinin kurulması.
Yine aynı şekilde, ithal
edilecek ürünlerde TSE EN standartlarına uygunluk şartı aranması.
Antidampinge ve haksız
rekabeti önleyici mekanizmalara başvurularak kota uygulanması.
Menşei belli olmayan
ürünlerin ithal edilmemesi.
CE uygulamalarının
yaygınlaştırılması.
İllegal yollardan yapılan
ithalatın önlenmesi.
Garanti belgesiz malların
ithal edilmemesi.
Referans fiyat
uygulamalarına geçilerek, tespit edilen fiyatın altındaki ürünlerin ithalatının
engellenmesi.
Türk malı kullanma
bilinci ve sorumluluğunun yaygınlaşması.
Biz, yine, Sanayi ve
Ticaret Bakanımız, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı, Gümrük Müsteşarı
ve Dış Ticaret Müsteşarıyla gümrüklerde bir toplantı yaptık. Burada yapılan
çalışmalarda, gerek Etiket, Tarife ve Fiyat Listeleri Yönetmeliği gerekse
Tanıtma ve Kullanım Kılavuzu Uygulamaları Esasları Hakkında Yönetmelik
hazırlanması; ürünlerin, Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelikler
çerçevesinde etiketlenmesi ve Türkçe tanıtma ve kullanma kılavuzu ve garanti
belgesiyle satılması konusunda tüm tedbirlerin alınması ve konuyla ilgili
denetimlerin ülke genelinde sürdürülmesi gerekliliği bir kez daha ortaya çıktı.
Bu, çok önemli. Dışarıda,
aldığınız bir ürünün, o ülkenin kendi lisanıyla yazılmış bir prospektüsü var,
kullanım kılavuzu var, etiketi var. Yani, ilaç reçetesi gibi, ürünün içerisinde
nelerin olduğunun, garanti süresinin belirtilmesi lazım; ama, bize gelen
ürünlere baktığımız zaman -tabiî, bunun başka birimlerle koordineli bir şekilde
yapılması lazım ama- bizim dışarıdan aldığımız o ürünler için de bu şekilde
zorunlulukların getirilmesi gerekiyor; ancak ondan sonra ithaline izin
verilmesi lazım. Bu koordinasyonu da, tabiî, biz, elimizden geldiği kadar
sürdürmeye çalışıyoruz.
EMİN KOÇ (İstanbul) -
Sayın Başkan, ne zaman bitecek bu konuşma?!.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
toparlar mısınız.
DEVLET BAKANI KÜRSAD
TÜZMEN (Devamla) - Sayın Başkanım, tabiî, iki gündemdışı konuşmaya
birleştirerek cevap verdiğim için, anlayışınıza sığınıyorum.
Burada, bir noktayı daha
dile getirmekte yarar var. Şimdi, burada, serbest bölgelerle ilgili -tabiî,
Sayın Milletvekilimizin söylediği çok önemli hususlar var- konulara epey emek
vermiş bir kişi olarak konuşuyorum. Türkiye'de, 57 nci hükümet döneminde,
maalesef, IMF'nin, bu serbest bölgeler üzerine getirdiği birtakım tedbirlerle
ilgili çalışmalar başlatılmıştı ve vergi sisteminin içerisinde yer alması ile
Türkiye serbest bölgelerine, özellikle yabancı sermayenin girişi açısından ve
mevcut yabancı sermayeli firmalarımızın istikrar göstergesi açısından çok
önemli idi. Tabiî, bu konuda çeşitli çalışmalar yapıldı; ama, ancak, üretim
hattı, serbest bölgelerdeki üretici firmalarını, serbest bölgeler bünyesinde,
ileriye doğru, vergi muafiyetlerinden yararlanması kısmı kalabildi. Ancak,
burada, özel sektör kuruluşlarımızın talepleri doğrultusunda, yine, Maliye
Bakanlığıyla görüşmelerimiz devam ediyor. Yani, önümüzdeki dönemde Türkiye
serbest bölgelerinin cazibesini artırıcı... Burada, parantez içerisinde, yine
şunu söyleyeyim: Bugün, Türkiye serbest bölgelerinden, yaklaşık 16 milyar
dolarlık bir dışticaret yapıyoruz. Bu, bir zamanlar Türkiye'nin toplam dışticaret
hacminin, 1983 Türkiyesinin toplam dışticaret hacminin 2 katı bir dışticaret
hacmidir ve dengeleri de aynıdır. Dolayısıyla, Türkiye serbest bölgeleri,
Türkiye için çok yararlı oldu, o dönemlerde çok faydalı hizmetleri oldu. Bizim,
serbest bölgelerimizi, aynı şekilde, ileri kuşaklara doğru taşımamız
gerekmekte.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiî, biz bu çalışmaları yapıyoruz. Dediğim gibi, bir ülkenin
malı dışarıda çok ucuz, Türkiye'de ise, aynı şekilde, kendi ürünlerimiz çok
pahalı ise, bunlarda girdi maliyetlerinin azaltılması konusunda ve ürün
rekabetini, dışticaret rekabetini sağlayacak çalışmaların yapılması gerekmekte.
Bu, topyekûn bir çalışmadır. Tabiî, Hükümetimiz, bu çalışma için elinden gelen
gayreti gösteriyor; ancak, bir mal dışarıda çok ucuz, içeride çok pahalı ise,
bir şekilde -bu, bileşik kaplar gibi; denge sistemi- dışarıdan içeriye
girişinde, siz, mümkün olduğu kadar elinizden gelen tedbirleri almaya
çalışacaksınız. Aksi takdirde, ithalat baskısı yaratıyor. Fakat, bir nokta var.
Geçtiğimiz günlerde -Değerli Milletvekillerimiz de vardı- Sayın Başbakanımızın
başkanlığında Güney Kore'ye bir heyet gitti. Orada gözümüze çarpan şey şu:
Ülke, kendi vatandaşını çok iyi bir şekilde bilinçlendirmiş durumda. Senelerce
kendi ülke kapılarını açmadığı için eleştirilen Güney Kore, bugün tamamıyla
liberal bir ekonomiye sahip. Yani, bir başka deyişle, siz bugün istediğiniz
malı Güney Kore'ye ihraç edebilirsiniz. Gümrük vergileri de o kadar yüksek
değil. Ancak, Güney Kore vatandaşı hiçbir şekilde yabancı malı tercih etmiyor.
Bu da, bence, nihaî tüketicinin bilinçlendirilmesiyle alakalı. Esas, gerçek
milliyetçilik de bence bu diye adlandırıyorum; çünkü, eğer sizin içinizde kendi
ürünleriniz kaliteliyse, siz bunları üretiyorsanız, siz aramalı ve sermaye malı
gibi ürünleri üretebiliyorsanız, tüketim mallarını kendi ülkenizde
üretebiliyorsanız, bu sizin tercihinizdir. Kendi ürünleriniz belki biraz daha
fiyatlı olabilir; ancak, dışarıdan gelen ürünler yerine kendi ürünlerinizi
kullandığınız zaman, hem kendi işsizlik sorununuzu çözmeye daha fazla katkıda
bulunmuş olursunuz hem de ülke ekonomisini en iyi noktalara getirmede bir örnek
mücadeleyi Türkiye'nin geneline göstermiş olursunuz.
Bu duygu ve düşüncelerle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Bir Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
B)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Van Milletvekili
Cüneyit Karabıyık ve 83 milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve
yöredeki turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/168)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Nemrut volkanının
patlaması sonucu oluşan, dışarı akışı bulunmayan, 390 000 hektarlık
yüzölçümüyle ülkemizin en büyük gölü olan, uluslararası öneme sahip sulak
alanlar içerisinde yer alan ve yeryüzünün en büyük sodalı gölü özelliğine sahip
olan Van Gölünde son yıllarda önemli bir kirlilik yaşanmaktadır. Van Gölünde
meydana gelen bu kirliliğin nedenlerinin ve bu kirliliğin giderilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve ayrıca, önemli bir doğal ve tarihî
değerimiz olan Van Gölü Havzasında turizmin geliştirilmesine yönelik
tedbirlerin araştırılması amacıyla, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 98 inci ve
TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1. Cüneyit Karabıyık (Van)
2. Mehmet Emin Tutan (Bursa)
3. Faruk Çelik (Bursa)
4. Haluk İpek (Ankara)
5. Telat Karapınar (Ankara)
6. Muharrem Karslı (İstanbul)
7. Fehmi Öztünç (Hakkâri)
8. Yahya Akman (Şanlıurfa)
9. Ahmet Çağlayan (Uşak)
10. Musa Sıvacıoğlu (Kastamonu)
11. Ali Yüksel Kavuştu (Çorum)
12. Alim Tunç (Uşak)
13. Ayhan Zeynep Tekin (Adana)
14. Tayyar Altıkulaç (İstanbul)
15. Cavit Torun (Diyarbakır)
16. Şükrü Önder (Yalova)
17. Şerif Birinç (Bursa)
18. Yahya Baş (İstanbul)
19. İmdat Sütlüoğlu (Rize)
20. Osman Seyfi (Nevşehir)
21. Mehmet Nezir
Nasıroğlu (Batman)
22. Sabahattin Cevheri (Şanlıurfa)
23. Medeni Yılmaz (Muş)
24. Abdurrahman Anik (Bingöl)
25. Halide İncekara (İstanbul)
26. Süleyman Bölünmez (Mardin)
27. Ahmet Gökhan Sarıçam (Kırklareli)
28. Zeyid Aslan (Tokat)
29. Recep Koral (İstanbul)
30. Ünal Kacır (İstanbul)
31. Nusret Bayraktar (İstanbul)
32. Ahmet Yeni (Samsun)
33. Mehmet Sekmen (İstanbul)
34. Hasan Kara (Kilis)
35. Mustafa Cumur (Trabzon)
36. Nur Doğan Topaloğlu (Ankara)
37. Cemal Uysal (Ordu)
38. Muharrem Tozçöken (Eskişehir)
39. Osman Akman (Antalya)
40. Halil Ürün (Konya)
41. Mehmet Dülger (Antalya)
42. Ahmet Rıza Acar (Aydın)
43. Sabri Varan (Gümüşhane)
44. Muzaffer Külcü (Çorum)
45. Hasan Bilir (Karabük)
46. İbrahim Köşdere (Çanakkale)
47. Tevfik Ziyaeddin
Akbulut (Tekirdağ)
48. Ahmet Kambur (Tekirdağ)
49. Ali Ayağ (Edirne)
50. Mustafa Tuna (Ankara)
51. Mehmet Çiçek (Yozgat)
52. Taner Yıldız (Kayseri)
53. Burhan Kuzu (İstanbul)
54. Abdullah Veli Seyda (Şırnak)
55. Ali Aydın Dumanoğlu (Trabzon)
56. Selahattin Dağ (Mardin)
57- Ahmet Ertürk (Aydın)
58- Mehmet Özyol (Adıyaman)
59- Nevzat Doğan (Kocaeli)
60- Şemsettin Murat (Elazığ)
61- Serpil Yıldız (İzmir)
62- Cahit Can (Sinop)
63- İdris Naim Şahin (İstanbul)
64- Mustafa Ataş (İstanbul)
65- Selami Uzun (Sivas)
66- Mehmet Yılmazcan (Kahramanmaraş)
67- Akif Gülle (Amasya)
68- Salih Kapusuz (Ankara)
69- Mehmet S. Tekelioğlu (İzmir)
70- Hikmet Özdemir (Çankırı)
71- İbrahim Çakmak (Tokat)
72- İsmail Soylu (Hatay)
73- Ömer Özyılmaz (Erzurum)
74- Fetani Battal (Bayburt)
75- İbrahim Hakkı Birlik (Şırnak)
76- Resul Tosun (Tokat)
77- Mehmet Salih Erdoğan (Denizli)
78-Abdullah Çalışkan (Adana)
79- Kenan Altun (Ardahan)
80- Ekrem Erdem (İstanbul)
81- İnci Özdemir (İstanbul)
82- Mustafa Nuri Akbulut (Erzurum)
83- Mustafa Ilıcalı (Erzurum)
84-Muzaffer Gülyurt (Erzurum)
Gerekçe:
Van ve Bitlis İllerimizin
sınırları içinde yer alan, kıyısında bulunan 6 ilçe ve 136 köyde yaklaşık 1 000
000 kişi yaşayan Van Gölü, ülkemizin en büyük gölüdür .
Gölde bulunan ve 1990
yılında arkeolojik SİT alanı ilan edilen 4 ada ile Ahlat Sazlıkları, Dönemeç
Deltası, Karasu Deltası, Bendimahi Deltası ve Gölün kuzeyinde sazlıklarla kaplı
bir tatlısu gölü olan Nurşun Gölü, kuşlar açısından önem taşıyan alanlar olup,
çok sayıda balık ve büyük çoğunluğu nesli tükenen canlılar grubundan olan 200
civarındaki kuş türü, Van Gölünün uluslararası öneme sahip sulak alanlar
içerisinde yer almasını sağlamıştır .
Ülkemiz ve dünya
ölçeğinde çok değerli bir doğal alan olan Van Gölünde, ne yazık ki son yıllarda
ciddî boyutlarda kirlenme yaşanmaktadır
Kirliliğin en önemli
sebebi, Göl çevresindeki yerleşim birimlerinin sıvı atıklarının arıtılmaksızın
göle verilmesidir. Yöre belediyelerinin bir kısmına ait arıtma tesisi mevcut
ise de, enerji sıkıntısı ve diğer bazı nedenlerle çalıştırılamamaktadır.
Birçoğunda ise altyapı, yani kanalizasyon sistemi bulunmamakta, bu nedenle de
sıvı atıklar dereler yoluyla doğrudan göle deşarj edilmektedir.
Göle uzaklığı yaklaşık 2
km olan Van Organize Sanayi Bölgesi de, bir arıtma tesisinin olmaması nedeniyle
tehdit oluşturmaktadır.
Van Gölüne dökülen
yaklaşık 19 dereye bırakılan katı atıklar da, Gölü kirletmektedir. Van şehir
merkezinden akmakta olan Akköprü Deresinin iskele sahilinde yaptığı kirlilik de
ciddî boyutlara ulaşmıştır.
Göle taşınan tarımsal
kirliliğin en büyük kaynaklarını havzadaki en büyük 3 ova olan Muradiye, Erciş
ve Van Ovaları oluşturmaktadır. Kırsal alanlar, azot ve fosfor parametreleri
için evsel kirlilikten sonra en büyük kirlilik kaynağıdır.
Sonuç olarak; bütün bunlar
Gölde çökelmeye, kimyasal ve biyolojik kirlenmeye neden olmakta, son yıllardaki
bakteriyel kirlenmeyle de hastalıkların oluşmasına kaynaklık etmekte, besin
zincirini olumsuz etkilemektedir. Koku ve bakteriyel kirlenme Göle yakın yerde
yaşayan insanlara zarar verebilir hale gelmiştir.
Van Gölü çevresindeki
tarım arazilerinin yüzde 90'ında erozyon problemi mevcuttur.
Yanlış arazi idaresi ve
meralarda aşırı otlatma sonucu doğal örtünün tahribata uğraması, erozyonu
şiddetlendirmektedir.
İnşa edilen yollar, tarım
alanları, yerleşim yerleri ve tarihî eserler heba olup gitmiştir.
Van Gölü ve çevresi,
doğal ve arkeolojik değerler açısından da Doğu Anadolu Bölgesinin turizm
potansiyeli yüksek alanlarındandır.
Uygarlıklar zincirinin
derinliği, uzmanlarca belgelenen tüm tarih, kültür, yaşam ve doğa değerleriyle
birlikte, her biri geçmişin önemli merkezlerini oluşturmuş Van yerleşimlerini
kucaklayan Van Gölü Havzasının, geçmişten geleceğe uygarlık ve gelişme
kaynaklarının korunması büyük önem arz etmektedir.
İl ekonomisine ciddî
katkı sağlayan ve endemik bir tür olan inci kefalinin korunmasıyla yöresel
balıkçılığın güçlendirilmesi, yine yöreye özgü bir uygarlık mirası olan
tarihsel su kanalları "kehriz"lerin korunması ve değerlendirilmesi,
tarih içindeki tüm kültürlerin simgesi ve tanıklıklarını yansıtan anıtsal ve
sivil mimarî zenginlikler ile eski yerleşme dokularının elde kalabilen tüm
örneklerinin, bundan böyle daha fazla eksilmeden ve yıpranmalarına karşı da
önlemler alınarak, Van Gölü Havzasının kimlik ve kalkınma kaynakları olarak
sahiplenilip değerlendirilmesi gerekmektedir.
Tarihî, turistik, doğal
ve arkeolojik değerleriyle ülke ve il turizmi ve ekonomisi açısından büyük önem
taşıyan Van Gölü ve çevresinin kurtarılması, Van Gölündeki kirliliğin giderilmesi
ve yörenin turizm potansiyelinin hayata geçirilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın, İçtüzüğün
75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
C) TEZKERELER VE
ÖNERGELER
1.- Özelleştirme
Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/476)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi: 19.2.2003 tarihli
ve B.02.0.KKG.0.10/101-593/772 sayılı yazımız.
İlgide kayıtlı yazımızla
Başkanlığınıza arz edilen Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, İçtüzüğün 75 inci maddesine
göre, yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Plan ve Bütçe
Komisyonunda bulunan tasarı geri verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, Türkiye - Letonya Parlamentolararası Dostluk Grubunun
kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/477)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
ile Letonya Parlamentosu arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulması,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca Genel Kurulun tasvibine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır;
okutup oylarınıza sunacağım.
V.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU
ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama
ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
18.2.2004 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim
Eyüp
Fatsa
Ordu
AK Parti Grup Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurulun 18.2.2004
Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesi, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 22 nci sırasında yer alan 349 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın
4 üncü sırasına, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31 inci sıralarında yer alan 371,
365, 367,369, 364, 373, 366, 368 sıra sayılı kanun tasarılarının ise yine bu
kısmın 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17 nci sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, çalışma sürelerinin 18.2.2004
Çarşamba ve 19.2.2004 Perşembe günkü birleşimlerde 15.00-24.00 saatleri
arasında olması önerilmiştir.
BAŞKAN - Sayın Koç,
konuşma talebiniz var; buyurun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Benim de var...
BAŞKAN - Sayın Koç,
süreniz 10 dakika.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin bugünkü ve
yarınki gündemle ilgili Grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, bugün gündeme getirmek istediğiniz yasa tasarısı, Cumhuriyet
Halk Partisinin başından itibaren karşı çıktığı, toplumda ilgili kesimler
tarafından yeterince tartışılmadığını öne sürdüğümüz bir yasa tasarısı. Bu yasa
tasarısının tartışma boyutunun, mutfak aşamasında, yeterince yapılmadığı savını
defaatle ifade ettik ve bu yasa tasarısıyla ilgili çekincelerimizi belirttik.
Çeşitli toplum kesimlerinin bu konuda itirazları yükseldi bütün Türkiye'de ve
bütün bunlar gözardı edilerek, tekrardan, bugün, yarın, yetmezse önümüzdeki
hafta gündeme getirilmesi öneriliyor Grubunuz tarafından.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, komisyondaki görüşmelerden sonra bu yasa tasarısını Kanunlar ve Kararlar
Dairesi Başkanlığına verdiğiniz gün saat 16.15'te Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
tarafından bir davranış sergilenmiştir; ben bunu bilgilerinize sunmak
istiyorum. Bu davranış şudur: Bu 51 maddelik yasa tasarısının, geçici
maddeleriyle beraber 60 maddelik yasa tasarısının tüm maddelerindeki kişisel
konuşmalar ve 7'şer önerge verme hakkı, aynı saatte, 16.15'te, Grubunuz
tarafından -deyimi özür dileyerek söylüyorum- kapatılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
bu, tek başına iktidar olan bir siyasal partinin başvuracağı bir yol değildir.
Bu, otoriter, totaliter bir arayışın, ancak, olsa olsa, yansıması olur.
Şimdi, neden böyle bir
davranış sergileme ihtiyacı duydunuz; bunu, konudan haberdar olmayan
milletvekili arkadaşlarımın da bilgisine sunmak istiyorum. Bugün, grubu olan
iki siyasî partinin oluşturduğu bir parlamento çatısı altında, yasama göreviyle
yükümlüyüz. İki tane siyasî parti grubu var. Bu iki siyasî parti grubunun görev
yaptığı bu çatı altında, muhalefetin çeşitli noktalarda eleştiri getireceği,
çeşitli noktalarda görüşünü ifade edeceği bu mekanizmaları neden kapatma
ihtiyacı duydunuz?
Şimdi, konudan haberi
olmayan milletvekili arkadaşlarıma, ben seslenmek istiyorum: Yöneticileriniz,
acaba, Cumhuriyet Halk Partisinin, muhalefet sıralarında, bu yasa tasarısıyla
ilgili görüşlerini ifade etmesinden rahatsızlık duyacağını mı düşünüyor?
Değerli arkadaşlarım, muhalefet, tabiî ki görevini yapacak; muhalefet uyaracak,
muhalefet eleştirecek; buna katlanacaksınız. Bundan, işinize gelen taraf
olursa, fayda da çıkaracaksınız. Bu hakkı kapatmanın, iki partili bir yapıda,
parlamentoda ne yararı olabilir?! Neden çekiniyorsunuz?!
Yine, bilgisi olmayan
milletvekili arkadaşlarımın, ben, iyi niyetine sunmak istiyorum bunu; doğru bir
yaklaşım mıdır bu ve ondan sonra, biz, grup başkanvekili arkadaşlarımızla temas
ederek, ikili ilişkiler kurarak, hiç olmazsa, iki kişisel söz hakkından birini
muhalefetin kullanmasının doğal olduğunu ifade ederek, rica ederek, sizlerin
inayetiyle, izniyle, oluruyla muhalefet yapma hakkını mı kullanacağız burada?!
Böyle bir şey olur mu demokrasilerde?! Buna nasıl tenezzül ettiniz?! Sizlerin
bilgisi yoksa, Grup yöneticilerinizden bu bilgiyi almak en doğal hakkınızdır.
İnanıyorum, buna karşı çıkanlarınız çok olacaktır arada. Muhalefet, engelleme
de yapabilir; engelleme hakkını da kullanacaktır, İçtüzüğün kendisine tanıdığı yetkileri,
hakları kullanacaktır; bundan doğal bir şey olamaz. Dünya parlamentolarını
izliyorsunuz, dünya parlamentolarını televizyonlardan görüyorsunuz... Yani,
teksesli bir meclis, teksesli bir iktidar; çatlak sese, eleştiriye tahammülü
yok!...
Bunun bir başka perde
arkası daha var. Yeterince tartışılmadan, toplum kesimleri tarafından
paylaşılmadan getirilmek istenen bu yasa tasarısının, acaba, aceleye
getirilerek, kapkaç usulüyle, mümkün olduğu kadar ses keserek, engelleyerek,
toplumun bilgisinde uzun süre tartışılmadan geçmesini mi istiyorsunuz?
Böyle bir şey demokratik
değildir değerli arkadaşlarım; kendine güvenen, iyi bir iş yaptığını sanan bir
iktidarın başvuracağı bir yöntem değildir, kesinlikle değildir. Kendine güvenen
iktidar, iddialarını ortaya koyar, muhalefetin eleştirilerini göğüsler, karşı
cevabını verir; doğru eleştirilerden pay almak istiyorsa, pay alır, bir yasa
tasarısı öyle çıkar.
Sayın milletvekilleri, bu
yasa tasarısı, toplumsal geleceğimizi oluşturma savındaki bir yasa tasarısı ve inanın,
kaçar göçer bir hazırlık dönemi oldu. Sayın Bakan "Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunda da bunu tartıştık" diyor. Geçen sene, bir saat, hiçbir soru-
cevap faslı da olmadan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna sadece bir sunu
yapıldı. Tavır bu. Bir karşı görüş alınmadı, bir karşı görüş arayışına
girilmedi.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, kimlerin görüşünü aldınız biliyor musunuz; sermaye tabanlı bütün
örgütlerin, bütün kuruluşların görüşünü aldınız. Emek tabanlı hiçbir örgütün
görüşüne başvurmadınız. Başka kimlere başvurmadınız, biliyor musunuz; bakın,
kamu yöneticisi yetiştiren Türkiye'deki üniversitelere başvurmadınız, Siyasal
Bilgiler Fakültesine başvurmadınız, Mülkiyeliler Derneğine başvurmadınız, Türk
İdareciler Derneğine başvurmadınız, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi
Başkanlığında çalışanlara, oranın kurullarına başvurmadınız. Bu nasıl
paylaşımcılık ?! Bu nasıl sivil toplumun ortak görüşünü aldık tezi?!
Sayın milletvekilleri,
belki sizin dışınızda oluyor bazı olaylar, çok kalabalık bir grupsunuz; ama, bunun
arka perdesini lütfen görün. Lütfen görün...
Sayın milletvekilleri,
şimdi, çok sık kullandığınız bir slogan var "Millete hizmet... Millet için
yapıyoruz..." Şimdi, bu süslerle, gerekçelerde, metni oluşturuyorsunuz.
Bu, alışılagelmiş bir siyaset kandırmacası, Türkiye'de. Bunu bilerek
söylüyorum; çünkü, yine, yeniden, daha önce benzer çizgide olan iktidarlar
gibi, ısıtılıp ısıtılıp tekrar sahneye konan bir slogan. Şimdi, bakın, size,
içine düştüğünüz ya da içinde bulunduğunuz çok değişik bir koalisyonunun
yapısını söyleyeceğim ve sizler, bu koalisyonun neresinde, hangi parçasında
bulunduğunuzu lütfen takdir ediniz, değerlendiriniz.
Bu tasarının
gerekçesinde, Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kuruluşların
yönlendirmesinin bulunduğu açıkça itiraf ediliyor. Şimdi, bu yapısal uyarlama
yasası, bu kuruluşların direktifinde, bu kuruluşların yönlendirmesinde
hazırlanınca, bunun adı, siyasî ve yönetsel bir teslimiyettir. Hani,
seçimlerden önce IMF'ye karşıydınız?! Hani, Dünya Bankasına karşıydınız?! Hani,
Türkiye'yi teslim alan bu kuruluşlara karşı onur savaşı verecektiniz?! Şimdi
onların direktifiyle hareket etme tezadına düşüyorsunuz.
Sayın milletvekilleri, bu
yasanın getireceği sıkıntılar, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri tarafından
açıklanacaktır. Şunu çok sık dile getireceksiniz, ben peşinen söylüyorum:
"Efendim, Cumhuriyet Halk Partisinin Çözüm 2000 Programında da bunlar
var..." Hiç yanılmayın, hiç buna düşmeyin, onların cevapları verilecek;
ama, Cumhuriyet Halk Partisinin bu hizmetleri yerele aktarma projesinin
altında, sizinkiyle bizimki arasında siyahla beyaz kadar, yazla kış kadar fark
var. Bir defa, Cumhuriyet Halk Partisinin programında, cumhuriyetin temel
ilkelerine dönük, kafamızın karışık olduğuna dair hiçbir belirti yok.
Türkiye'nin üniter yapısıyla ilgili gizli ya da açık bir arayış hiçbir şekilde
yok. Bir defa, Cumhuriyet Halk Partisinin programında sosyal devleti ortadan
kaldıracak bir girişim yok; vatandaşın vergi ödeyerek alma hakkına sahip olduğu
hizmetleri, tekrar ücret ödeyerek almalarını sağlayacak bir girişim yok. Bu
kadar büyük fark var. Oradaki bir iki cümleyle, bir iki başlıkla, lütfen
aramızda bir benzerlik kurmayın; Cumhuriyet Halk Partisine haksızlık yapmayın,
Cumhuriyet Halk Partisinin temel görüşlerine haksızlık yapmayın; kendinizi de,
Cumhuriyet Halk Partisi gibi düşünüyor göstermeyin kamuoyuna.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Aman, Allah korusun!
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın milletvekilleri, burada, üniter yapıya duyarsız bir içerik mevcut. Bakın,
bugün, Sayın Adalet Bakanı bir açıklama yapıyor: "Hâlâ, üniter devletle
ilgili endişeler var; bunu, artık bu saatten sonra tartışıp, başkalarının
aklına karpuz kabuğu düşürmenin bir anlamı yok..." Çok ağır bir laf bu
-Anadolu Ajansından düşen bilgi- Sayın Cemil Çiçek söylüyor. Ben, Sayın Bakana
pek yakıştıramadım bunu; çünkü, Türkçede bir deyim var...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç, 2
dakika eksüre veriyorum.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Toparlıyorum.
BAŞKAN - Yalnız, süreniz
bitince sözünüzü keseceğim, haberiniz olsun.
Buyurun efendim.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Şimdi, kimin aklına
karpuz kabuğu düşüyor?! Türkçedeki deyim çok açıktır; işte, Anadolu'da, su ve
yük taşımak için bir binek hayvanı kullanılır ve "bunun aklına karpuz
kabuğu düştü" denir. Şimdi, Sayın Bakan ifadesinde "üniter devlet, bu
ülkenin vazgeçmeyeceği bir konudur. Başkalarının aklına karpuz kabuğu
düşürmenin anlamı yok" diyor. Kim bu başkaları?! Bu başkaları kim sayın
milletvekilleri?!
BURHAN KUZU (İstanbul) -
Teşbihte hata olmaz.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Yani, bu "başkaları"yla ifade edilen, acaba, bu binek hayvanına mı
benzetiliyor?! Talihsiz bir açıklama!..
Değerli arkadaşlarım,
söylenecek çok şey var. Şimdi, bakın, bir defa, üniter bir devlette, bir
anayasa devletinde "temel yasa" , "çerçeve yasa" diye bir
tanım yoktur. Bunlar hep söylendi; hiç dinlemiyorsunuz. Temelde aykırılıklar
var. Temel yasa, çerçeve yasa federatif devletlerde vardır. Şimdi, burada,
bunun temel yasa olarak sunulması, başlı başına bir tezattır, bir yanlıştır.
Efendim, birçok noktada,
konuşmacılarınız "Cumhuriyet Halk Partisi, her platformda, 1982 Anayasası
değiştirilmesin diye tavır koyuyor" dedi. Bakın, açıklıkla söylüyoruz;
1982 Anayasasının hazırlanışına, o dönemin koşullarına, halkoyuna sunuluş
şekline ve dayatılmasına, Cumhuriyet Halk Partisi dün de karşıydı, bugün de
karşıdır. Hep beraber bir anayasa hazırlayalım, sivil, demokratik bir anayasa
hazırlayalım; ama, isterseniz, 83 üncü ve 100 üncü maddeleri, gelin, bir
tartışmaya açalım, ondan sonra hazırlayalım; bu, çok açık.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Katkılarınızı bekliyoruz.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Kuzu, sizin, bu konudaki düşüncelerinizi biliyoruz, kaçamak
davranışlarınızı biliyoruz, tekrarlatmayın bana.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Hepsi beraber olsun diyoruz.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Şimdi, son cümlemi söylüyorum. Sayın Başkan, son cümlem; bitiriyorum...
Şimdi, IMF ve Dünya
Bankası çizgisi, son yıllarda, küreselleşme rüzgârlarıyla, ulus devleti eritme,
çözme projesi çalıştırıyor. Şimdi, bu projeye, Türkiye'nin cumhuriyet yapısını
eritmek...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan, son cümlemi söylüyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Şimdi, bu projeye sarılanlara, Türkiye'nin cumhuriyet yapısını çözmek
isteyenler de katılıyor; böylece, çok kutsal bir işbirliği ortaya çıkıyor! Bu
kutsal işbirliğinin etrafınıza bir bakın, bu işbirliğinin taraflarının her
yerde cirit attıklarını göreceksiniz. Sahnedeki oyun, aktörler, dekor, alkışlayanlar, yazanlar, çizenler,
hepsi ortada; ama, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ne derseniz deyin, kim ne
yorum yaparsa yapsın, bu ulusun değerlerini de, bu milletin haklarını da
korumaya, sonuna kadar devam edeceğiz. Bu yürek bizde var, bu cesaret de bizde
var.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önerinin aleyhinde, İzmir
Milletvekili Kemal Anadol; buyurun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, önerinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; hepinizi, içtenlikle,
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
yasa tasarısı üzerinde, İktidar Partisinin ve Anamuhalefet partisinin ayrı ayrı
duyarlılıkları var. İktidar Partisi bu yasaya çok duyarlı. Nasıl duyarlı; ne
olursa olsun, ne kadar çabuk olursa olsun, ne kadar hızlı olursa olsun, ister
az incelensin ister çok incelensin, ister milletvekilleri yeteri kadar bilgi
sahibi olsun ister olmasın; ama geçsin, bir an önce geçsin. Duyarlılığı bu,
İktidar Partisinin.
Bizim duyarlılığımız ise
çok daha farklı, biraz sonra dile getirmeye çalışacağım. Ben işin özüne
girmeyeceğim; özü hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun çok değerli
sözcüleri hem Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini dile getirecekler hem de
yasa üzerindeki eleştirileri yapacaklar ve medyada estirilen havanın nasıl
yanlış olduğunu dile getirecekler; yani, Cumhuriyet Halk Partisi sadece körü
körüne tasarıya karşı çıkar, hiçbir seçenek ileri sürmez, alternatifi yok,
kendi görüşü yok safsatasının da geçersizliğini bu kürsüden, biraz sonra,
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri, gerek tasarının tümü hakkında, gerekse
maddeler üzerindeki görüşmelerde dile getirecekler; ancak, ben, iktidarın
duyarlılığı üzerinde birkaç söz söylemek istiyorum.
Arkadaşlar, şimdi,
İktidar Partisinin çoğu milletvekilinin haberi yoktur, özellikle sizlere
sesleniyorum.
Değerli arkadaşlarım,
saat 12.00'den beri, bu önemli, yaşamsal, ülkeyi ilgilendiren, ülkenin
geleceğini ilgilendiren, en az elli altmış senesini ipotek altına alacak olan
bu önemli tasarıyı izlemek için; kendilerini ilgilendiren, çalışma koşullarını
ilgilendiren, iç güvencelerini ilgilendiren bu önemli tasarının müzakerelerini
izlemek için Meclisin kapısında bekleyen, millî iradenin tecelligâhı olan bu
Yüce Meclisin kapısında bekleyen meslek odaları temsilcileri, sendika
temsilcileri, üyeleri, sıradan yurttaşlarımız, değerli yurttaşlarımız, saat
12.00'den bu tarafa, bu Meclise girebilmek için, kendi Parlamentolarına
girebilmek için, müthiş bir çaba harcıyorlar Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri yardımcı olmak istiyor; ama, bir türlü...
EYÜP FATSA (Ordu) -
Buradalar...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Anlatacağım oraya nasıl girdiklerini, anlatacağım şimdi...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Bari buna itiraz etmeyin!..
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Bekliyorlar hâlâ orada...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Arkadaşlar, 3 tane polis barikatı var, 12.00'den bu tarafa ve Meclis Başkanı
-polislerin ifadesini söylüyorum, eğer bir yalan varsa, ifade eden polislere
aittir- önce "20 kişi girebilir" demiş, sonra "40 kişi
girebilir" demiş. Ben şimdi soruyorum size, Meclis Başkanının yetkilerini
düzenleyen İçtüzüğün 14 üncü maddesinde, Başkanın böyle bir yetkisi var mı?! Bu
Yüce Meclisin, sahibinin bu halk olduğu, millet olduğu bu Meclisin, şu izleyici
localarını sınırlamak, oraya gelenleri tahdit etmek hakkı hangi maddede var arkadaşlar?! Böyle şey olur mu?!. (CHP
sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından "öyle bir şey yok"
sesleri)
"Öyle bir şey
yok" sesleri geliyor...
RESUL TOSUN (Tokat) - İlk
defa uygulanmıyor...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Gidin de sorun onlara, onlar ne cevap verecek...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu burada; polis, yakasına yapıştı,
Milletvekilimiz ne yapmak istiyordu; birkaç
vatandaşı, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşını içeri alıp, şu balkonlara
oturtmak istiyordu, polis yakasına yapıştı!
Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekilleri olarak, değerli milletvekili arkadaşlarımıza, Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekillerine sürekli rica ettik ve onlar, üç saattir,
dışarıda, soğukta mücadele veriyorlar. Meclis açıldığı vakit baktım, sadece 3
kişi vardı dinleyici localarında; dinleyici balkonunda sadece 3 kişi vardı.
Milletvekilleri gittiler, Cumhuriyet Halk Partili İdare Amiri, Manisa
Milletvekili Sayın Erdoğan Yetenç, Meclis Başkanıyla özel görüşmeler yaptı ve
sonunda... (AK Parti sıralarından "Geliyorlar" sesleri)
"Geliyorlar"
diyorsunuz; biz, içeride, rahat koltuklarımızda oturuyoruz; onlar soğukta
bekliyorlar 12.00'den bu yana ve çoğu geriye döndü, içeri giremedikleri için.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Canlı yayın var...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Kendilerini ilgilendiren en önemli yasayı, bu balkondan izleme hakkını
onlardan esirgedik. Şimdi, olay ortaya çıkınca... (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Rahatsız olmayın,
rahatsız olmayın. Baştan doldursaydınız, ben de bu konuşmaları yapmasaydım, ben
de bu konuşmaları yapma durumunda kalmasaydım.
Arkadaşlar, iki yerde alenîlik
olmazsa, o, orada alınan kararların meşruiyetini tartıştırır; biri
mahkemelerdeki alenîlik, biri de Türkiye Büyük Millet Meclisi müzakerelerinin
alenîliği.
AHMET IŞIK (Konya) -
Alenî işte, canlı yayın var.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- 70 inci madde vardır, kapalı oturum yaparsınız; yoksa sınırlayamazsınız...
(AK Parti sıralarından gürültüler) Sınırlayamazsınız.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Canlı yayın var; alenî değil mi?
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Canlı yayın yetmez; vatandaş oraya gelecek, izleyecek. Vatandaşa Meclisin
kapılarını kapatamazsınız. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
gürültüler)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Çarşamba, perşembe günleri ziyaretçi alınmaması için karar var; altında İdare
Amirinizin imzası var.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- O, Meclis kulisine... Meclis kulisine... Meclisin...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Ziyaretçi alınmayacak diye İdare Amirinizin imzası var.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Ziyaretçi alınmayacak, ne olacak; dinleyici de alınmayacak öyle mi?!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
İdare Amirinizin imzası var.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Hayır, Cumhuriyet Halk Partili İdare Amiri, balkona dinleyici gelmesin diye
imza atmaz. Oraları doldurabilmek için, burayı izlemek için soğukta bekleyen
yurttaşları balkona sokabilmek için deminden beri uğraşıyor Sayın Erdoğan
Yetenç. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Sürekli laf
atıyorsunuz...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Sürekli laf atıyorsunuz, beni teyit ediyorsunuz, doğruluyorsunuz. Bu tasarı
bir an evvel geçsin, nasıl geçerse geçsin çabası, attığınız laflardan,
huysuzluğunuzdan, rahatsızlığınızdan belli olmuyor mu; onu söylüyorum ben de.
Tek derdiniz, bu tasarı bir an evvel geçsin...
AHMET YENİ (Samsun) -
Doğrudur.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- "Doğrudur" diyorsunuz; güzel.
Şimdi, biraz dinlemenizi
istiyorum... (AK Parti sıralarından süre, bitti süre" sesleri)
Süre bitti değil mi?!.
Aynen maç seyircisine benziyorsunuz; aynen maç seyircisine... (CHP sıralarından
alkışlar) Hem konuşturmuyorsunuz, bu kürsüdeki Cumhuriyet Halk Partili
konuşmacının meramını anlatmaması için elinizden geleni yapıyorsunuz hem de
süre bitti diyorsunuz.
Arkadaşlar, eğri oturup
doğru konuşalım. Bakın, doğru bir şey yapıyorsunuz, biz doğruyu da
söylüyoruz...
MEHMET SEKMEN (İstanbul)
- Eğri oturmuyoruz, doğru oturuyoruz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Beni dinleyin bir dakika, dinleyin, sabırlı olun.
MEHMET SEKMEN (İstanbul)
- Doğru oturup doğru konuşalım.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bakın, doğruları da söylüyoruz. Adalet Komisyonunda, aylardır doğru bir şey
yapılıyor. Türk Ceza Yasası gibi, gerçekten, halkımızı, yurttaşlarımızı çok
yakından ilgilendiren, hepimizi yakından ilgilendiren bir tasarı oluşacak,
hükümet tasarısına dönüşecek. Bunun için, ülkenin değerli hukukçuları, İktidar
ve Anamuhalefet Partisinin komisyon üyeleri, komisyon üyesi olmayan siz değerli
milletvekilleri -isteyen arkadaşlarımız- bu çalışmalara katılıyorlar ve bütün
kamuoyunun ilgisini çekiyor. Adalet Komisyonunun, Ceza Yasasını tartışan,
konuşan, karara bağlayan altkomisyon çalışmaları tüm Türkiye'de izleniyor, ben
de takdirle izliyorum, takdirle belirtiyorum. Neden; çünkü, bu kadar önemli bir
yasa, aceleye getirilmez. Türk Ceza Yasası bu. Doğru yapıyorsunuz ve aylardır
tartışılıyor, enine boyuna tartışılıyor; üzerinde lehinde, aleyhinde görüşler
ileri sürülüyor. Zaman zaman İktidar ve Anamuhalefet Partisi milletvekilleri
anlaşıyor, o mutabakat sonucu, bazı maddeleri çıkarıyorlar, bazılarına yeni
şekil veriyorlar ve orada, bu Meclisin yapması gereken bir çalışma oluyor.
Eğrisiyle doğrusuyla konuşalım dediğimiz bu.
Şimdi, soruyorum size...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Anadol, Sayın Koç'a olduğu gibi, size
de 2 dakika eksüre veriyorum; yalnız, sürenizi uzatmayacağım. Lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Peki, Sayın Başkan.
Müsaade etmediniz ki...
Ama, bizim Cumhuriyet Halk Partisinin çok değerli sözcüleri, size doğruları
anlatacaklar, doğru yolu gösterecekler.
Şimdi, bugün Yüce Meclisin
huzuruna getirdiğiniz tasarının, Ceza Yasası kadar önemi yok mu? Türkiye'nin en
az elli altmış senesini, seksen senesini ipotek altına alacak. Taa Tanzimattan
bu tarafa, Türkiye'nin idarî sistemi tartışılıyor. Fransız sistemi getirildi;
hâlâ, günümüzde, o sistemi, eleştirdiğimiz sistemi uyguluyoruz, uyguladık.
ALİM TUNÇ (Uşak) - İşte
değiştirme fırsatı.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Yerel yönetimlerimiz, bu aksayan sistemin acısını çekiyor, yurttaşlarımız bu
hantal sistemin acısını çekiyor. Bunu, bir ulusal mutabakat halinde, toplumun
bütün kesimleriyle anlaşarak, uzlaşarak, Türkiye'nin geleceğini, gelecek
kuşakları etkileyecek bu yasayı, niye, uzun uzun, rahat rahat, Ceza Yasasını
tartıştığımız gibi tartışmıyoruz?! Niye bir mutabakat peşinde değiliz?! Ulusal
mutabakat... Sadece bizim de değil, Parlamentonun mutabakatı da yetmez, İktidar
Partisi ile Anamuhalefet Partisinin mutabakatı da yetmez, Parlamentonun dışında
güçler var, sivil toplum örgütleri var, hukuk örgütleri var, yurttaş örgütleri
var, kadın örgütleri var, odalar var, sendikalar var, bu yasanın doğrudan
etkileyeceği insanlar var. Sendikal hak ve özgürlükler gibi kazanılmış haklar
tehlikeye giriyor -özüne girmek istemiyorum- niye bu konularda mutabakat
aramıyorsunuz?! Neden?! Neden; çünkü, yasayı, bir an evvel geçirmek
istiyorsunuz.
Bizim
duyarlılıklarımızı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Anadol,
son cümlenizi alayım.
Buyurun efendim.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Sayın Başkan, yüksek müsamahanızla son cümlemi söylemek istiyorum.
Arkadaşların rahatsızlığı yüzünden, konuşma yaparken sürekli taciz etmeleri
yüzünden, meramımı istediğim gibi anlatamadım, sadece usulî birtakım
şikâyetlerimi dile getirebildim.
Dolayısıyla, ben, böyle
önemli bir yasanın aceleye getirilmemesini, yangından mal kaçırırcasına burada
müzakere edilmesi yerine geri çekilmesini diliyorum ve Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Anadol.
Önerinin lehinde, Adalet
ve Kalkınma Partisi Ordu Milletvekili ve Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum; Grup
önerimizin lehinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatleriyle ilgili ve 349 sıra sayılı
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 22 nci sıradan 4 üncü sıraya alınmasıyla
alakalı bir Danışma Kurulu toplantısı talebimiz oldu; fakat, Danışma Kurulunda
bir mutabakat sağlanamadığı için, biz, önerimizi Genel Kurula taşımak
mecburiyetinde kaldık ve şimdi, bu önerinin lehinde, Grubumuzun görüşlerini ve
düşüncelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Muhalefet partisi sözcülerinin
gerekçelerini ve itirazlarını hep beraber dinledik. Muhalefet sözcüsü
arkadaşlarımın, zaman zaman bizlere yöneltmiş olduğu, tasarının görüşülme usulü
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilme usulüyle ilgili
itirazlarının ne kadar doğru olup olmadığını sizlerle paylaşmak üzere huzurlarınızdayım.
Değerli arkadaşlar, Kamu
Reformu Yasası Tasarısı, Türkiye'nin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
kamuoyunun gündemine AK Partiyle beraber gelmiş bir yasa tasarısı değildir;
onlarca yıldan beri, Türkiye'nin ve Parlamentonun gündeminde olan bir tasarıdır
bu. Dolayısıyla, bizden önce kurulan cumhuriyet hükümetlerinin her birisi, bunu
komisyonlarda görüşerek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmeyi
çok arzu etmişlerdir ve bununla ilgili de ciddî çalışmalar olmuştur. Uzun
yıllardan beri Parlamentoda görev yapan milletvekili arkadaşlarım ve Parlamento
çalışmasını takip eden arkadaşlarım ve kamuoyu, bunun böyle olduğunu
hatırlayacaklardır ve bileceklerdir.
Değerli arkadaşlar, AK
Partinin ve hükümetimizin, belki, kendinden önce kurulan hükümetlerden farkı,
işte bu noktada ortaya çıkıyor. Bu bir refleks meselesidir, bu bir cesaret
meselesidir; bu, kendine, ülkesine bir güven meselesidir. Diğerleri bu cesareti
gösterememiş, bu güveni ortaya koyamamış, AK Parti böyle bir güveni ortaya koymuş
ve bu cesareti göstererek, kanun tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirmiştir. Burada itiraz edilmesi gereken bir konu olmadığı gibi,
hükümetin bu tavrı, alkışlanması gereken bir tavırdır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Şimdi, Sayın Koç,
toplumda ilgili kesimler tarafından yeterince tartışılmadığını ve muhalefetin
de bu konuda ciddî manada görüşlerinin ve düşüncelerinin ortaya konulması için
kendilerine bir fırsat verilmediğini ifade etti. 2 dönemdir Türkiye Büyük
Millet Meclisindeyim; 3, 4 hatta daha fazla dönemden beri de bu Mecliste görev
yapan milletvekili arkadaşlarım vardır. Dolayısıyla, benim bile bildiğim,
Türkiye'nin gündeminde bu kadar kalarak, bu kadar, enine boyuna ve bir seneyi
aşkın, Türkiye'nin bütün kesimleri tarafından, siyasîler tarafından, aydınlar,
entelektüeller tarafından, sivil toplum örgütleri tarafından ve üniversiteler
tarafından bu kadar tartışılarak üzerinde müzakere yapılmış, görüş beyan
edilmiş bir kanun tasarısını ben hatırlamıyorum; hatırlayanlar varsa, lütfen,
gelsinler, burada, bundan daha fazla tartışılan kanun tasarıları da olmuştur,
topluma mal olmuş tasarılar vardır diye ifade etsinler.
Değerli arkadaşlar...
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Kimlerle görüştünüz, ismini açıklayın! Kimlerle tartıştınız; işadamlarıyla mı
tartıştınız?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim...
EYÜP FATSA (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, biraz önce Grup sözcünüz de ifade etti; bir sene önce de
olsa, gelindi, bu konuyla ilgili bizim Grubumuz bilgilendirildi diye kendiniz
de ifade ettiniz. Bütün sivil toplum örgütlerine ve bütün üniversitelere bu
tasarı gönderilmiş, hatta, üniversitelerin kamu yönetimi bölümlerinde günlerce,
aylarca, kamu yönetimi profesörleriyle, ilim adamlarıyla atölye çalışmaları yapılmıştır.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Hangi ilim adamları?
EYÜP FATSA (Devamla) -
Yani, bu, birden bire Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve kamuoyunun gündemine
gelmiş bir kanun tasarısı değildir. Hatta, birtakım sivil toplum örgütleri
bununla ilgili kitap yazmışlardır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Ömer Dinçer de makale yazdı!
EYÜP FATSA (Devamla) -
Müsaade edin... Müsaade edin... Lütfen...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Kitap yazanlar sizin besledikleriniz.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Bakın değerli arkadaşlar, müsaade edin... İtirazlarınızı ortaya koydunuz.
Şimdi, her isteyen, bu
tasarıya katkıda bulunmak isteyen herkes, ama, herkes bu tasarıyı önünde
bulmuştur. Buna çok olumlu katkıda bulunan üniversiteler ve ilim adamlarımız
olduğu gibi, sivil toplum kuruluşlarımız da olmuştur. Bazıları bulunmamışsa,
bulunmayış gerekçelerini, gelsinler, burada ifade etsinler.
Değerli arkadaşlar,
muhalefet partisine gelince, Anamuhalefet Partimize gelince... Ben, 2000
yılında yeni çözümlerle ilgili hiçbir şey söylemek istemiyorum; ama, bu tasarı
burada görüşülürken, elbette ki, Grubunuza mensup sözcüler ve bizim Grubumuza
mensup sözcüler bununla ilgili çok şey söyleyeceklerdir. İçişleri Komisyonunda
ve Anayasa Komisyonunda bu tasarı görüşülürken Cumhuriyet Halk Partisinin
takınmış olduğu tavrı, şimdi, 70 000 000 -hâlâ hafızalarındadır- hatırlıyor,
biliyor. Yorumuna girmek istemiyorum.
OYA ARASLI (Ankara) -
Komisyonda çalışırken konuşturmadınız bile!
EYÜP FATSA (Devamla) -
Eğer bu tasarıyla ilgili lehte, aleyhte bir düşünceniz, bir çekinceniz, bir
endişeniz var idiyse, neden komisyon çalışmalarında buna katkıda bulunmadınız?!
Neden bulunmadınız?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara) -
Herkes biliyor, korsan toplantı oldu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Korsan toplantı oldu, Sayın Fatsa!
EYÜP FATSA (Devamla) -
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan ihtisas komisyonlarının, İçtüzüğe göre,
nasıl toplanacağı, nasıl çalışacağı bellidir. Kimse yeni bir İçtüzük maddesi
filan da ihdas etmiş değildir.
Değerli arkadaşlar, yine,
Anamuhalefet Partisine mensup sözcü arkadaşlarımız şunu söylediler; dediler ki:
"Efendim, biz gördük ki, İktidar Partisine mensup milletvekili
arkadaşlarımız -veya grup olarak söylediler; halbuki grupla ilgili bir tasarruf
değildir- bu kanun yazıma verildiği gün, lehte aleyhte söz haklarını ve önerge
haklarını kullanmak istemişlerdir." Bu, ilk defa bu dönemde veya bu
tasarıyla ilgili bu Mecliste başvurulan bir yöntem değildir; geçmişte de
sayısız derecede bunun örnekleri vardır, vardır...
EMİN KOÇ (Yozgat) - Onlar
gitti; onlar Mecliste değil.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Dolayısıyla, biz, bunu gördük. Arkadaşlarımızın bütün önergeleri ve kişisel söz
taleplerini kapattığını görünce, daha Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan
Grubumuza böyle bir teklif gelmeden önce, biz, kendi Grup yönetimimizde, bunun
doğru olmayacağını, bu önergelerin ve kişisel söz taleplerinin, yani, Mecliste
muhalefete düşen bölümünün, Cumhuriyet Halk Partisine, kendilerine verilmesi
kararını aldık ve Sayın Koç da ifade etti. Netice itibariyle, bu karar
doğrultusunda da, hem yeteri kadar önerge verme imkânı hem de kişisel söz
talepleri konusunda iktidar ve muhalefet arasında bir fark kalmamıştır.
Dolayısıyla, onlar da, biz de, İçtüzüğün bize tanıdığı yetkiyi sonuna kadar
kullandık ve kullanacağız.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Ağlatacaksınız bizi!
EYÜP FATSA (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, yine, çok anlamadığımız, kimsenin de anlayamadığı; ama,
muhalefet sözcülerinin ısrarla, hangi gerekçelerle söylediklerini, bu tasarının
içerisindeki hangi maddeye istinaden, hangi yazılı metne istinaden bunu
söylediklerini de anlamadığımız...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Evet, muhalefet sözcüleri diyorlar ki: "Bu, cumhuriyetin temel ilkelerine
karşı bir yöneliştir, üniter yapıya karşı bir yöneliştir."
Değerli arkadaşlar, dün,
burada, Kıbrıs'la ilgili bir görüşme yapıldı. Anamuhalefet Partisine mensup
sözcü arkadaş Sayın Öymen "Kıbrıs konusunda hiç böyle bir niyetimiz
olmadığı halde, İktidar Partisine mensup niyet okuyucuları, bizi bu konuda
statükocularla yan yana getirdiler ve bizi hak etmediğimiz bir şeyle itham
ediyorlar" diye ifade etti; tutanaklarda vardır.
Şimdi, arkadaşlar, bu
tasarının hiçbir yerinde, hiçbir maddesinde böyle bir yazı yok, böyle bir iddia
yok, böyle bir şey yok.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Bir
de yazacak mısınız açıkça?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Bir de yazacak mısınız?!
EYÜP FATSA (Devamla) -
Siz, şimdi, kendiniz için kabul etmediğiniz bu niyet okuyuculuğunu, acaba,
İktidar Partisinin ve hükümetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
getirmiş olduğu Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının neresinde buluyorsunuz,
neresinden çıkarıp bunu böyle iddia ediyorsunuz, doğrusunu isterseniz, bunu,
Genel Kurulun ve aziz milletin takdirlerine, bilgisine arz ediyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Genel Kurul belki, ama, millet uyumaz.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Sayın Başkan bitiriyorum.
Arkadaşlar, bir diğer
husus, denildi ki "Ziyaretçilere veya bu tasarıyı izlemek için Türkiye
Büyük Millet Meclisine gelen arkadaşlara, insanlara engel oldu iktidar; bunu
dikkatlerden kaçırmak istiyor." Doğrusunu isterseniz, bu bir canlı
yayındır, 70 000 000 bizi izliyor; yani, bu kapalı oturum olsaydı, belki böyle
bir şeyi düşünmek mümkün olabilirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Ziyaretçi ile dinleyici farklı.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, son
cümlenizi alayım; çünkü, Sayın Kapusuz da konuşacak.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Son cümlemi söylüyorum.
Bu, ilk defa uygulanan
bir yöntem değildir ve muhalefet sözcüsü arkadaşlarımız, bu yöntemin, bu
kararın altında muhalefete mensup hiçbir idarecinin ve yetkilinin imzasının
olmadığını, sanki, bunu, iktidarın şahsî, özel bir tasarrufuymuş gibi takdim
etmeye çalıştılar.
Öncelikle şunu söylemek
istiyorum: Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tasarrufudur. Bu
tasarrufun altında da -işte, yazı buradadır; Meclisin her tarafında, bütün
kapılarda ve girişlerde de asılıdır- deniliyor ki...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Ziyaretçi başka, dinleyici başka!
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Dinleyici...
EYÜP FATSA (Devamla) -
Müsaade edin!
"...Genel Kurul
çalışmalarını etkin ve süratli bir biçimde sürdürebilmek için, haftanın
çarşamba ve perşembe günleri Türkiye Büyük Millet Meclisine ziyaretçi
alınmaması..."
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Dinleyici... Dinleyici...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Dinleyici onlar, dinleyici...
EYÜP FATSA (Devamla) -
"...tavsiye kararını almıştır.
|
Abdullah Çalışkan |
Kemalettin Göktaş |
Erdoğan Yetenç |
|
Adana Milletvekili |
Trabzon Milletvekili |
Manisa Milletvekili |
|
TBMM İdare Amiri |
TBMM İdare Amiri |
TBMM İdare Amiri" |
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Fatsa, o kapının üzerinde ziyaretçi locası mı yazıyor, dinleyici locası
mı?!
EYÜP FATSA (Devamla) -
Arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz ki, ziyaretçi...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Kavram kargaşası yaratmayın; ziyaretçi mi, dinleyici mi?
EYÜP FATSA (Devamla) -
...ziyaretçi ve dinleyici, bu Mecliste hepsi aynı şekilde anılmaktadır ve
dolayısıyla, ziyaretçi olarak gelen herkesin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul çalışmalarını izleme ve takip etme imkânı ve hakkı olduğunu da
hepiniz bilmektesiniz
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Ayrı ayrı şeyler...
EYÜP FATSA (Devamla) -
Ben, bu düşüncelerle, önerimizin kabulü yönünde Genel Kurulun irade ortaya
koyacağını umuyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Fatsa.
Sayın Kapusuz, konuşacak
mısınız efendim?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Hayır, yeterli Sayın Başkan, kâfi.
BAŞKAN - Tamam.
Sayın milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisini tekrar okutup, oylarınıza
sunacağım.
Öneriyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
18.2.2004 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Eyüp
Fatsa
Ordu
AK
Parti Grup Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurulun 18.2.2004
Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesi, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 22 nci sırasında yer alan 349 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın
4 üncü sırasına, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31 inci sıralarında yer alan 371,
365, 367, 369, 364, 373, 366, 368 sıra sayılı kanun tasarılarının ise, yine bu
kısmın 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17 nci sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, çalışma sürelerinin 18.2.2004
Çarşamba ve 19.2.2004 Perşembe günkü birleşimlerde 15.00-24.00 saatleri
arasında olması önerilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisini...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Sayın Başkan, sonra bir açıklama yapmak için söz istiyorum.
BAŞKAN - Neyle ilgili...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Dinleyici alımı konusunda, şahsımla ilgili konuşulmuş.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
İsmi söylendi.
BAŞKAN - Sayın Yetenç,
öneriyi okuttum, oylayacağım; söz isteğinizi sonra değerlendireceğim.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Sayın Yetenç,
mikrofonunuzu açacağım, yerinizden açıklama yaparsanız sevinirim.
Buyurun.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Oradan yapayım Sayın Başkan, ne fark eder.
BAŞKAN - Yok,
yerinizden... Tasarı nasıl olsa gece boyu görüşülecek, buradan da anlatırsınız
sonra.
Sayın Yetenç,
mikrofonunuz açık efendim; buyurun.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çarşamba ve
perşembe günleri Meclise ziyaretçi alınmaması konusunda, üç idare amiri olarak
aldığımız kararın altında benim de imzam var; ancak...
AHMET YENİ (Samsun) - Vaz
mı geçtiniz?!
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Vazgeçmedim.
Ancak, eğer o kararı
okursanız, Meclise milletvekilini ziyarete gelen ziyaretçilerin alınmayacağı
konusunda bir karar aldık. Bunun amacı şudur: Milletvekili arkadaşlarımız rahat
çalışsınlar, yasama görevlerini yerine getirmekte bir zorlukla
karşılaşmasınlar, ziyaretçiler onları meşgul etmesin diye bu karar alınmıştır.
Şu anda, yukarıda, salonda, dinleyici locasında oturan arkadaşlar, bu statüde
değiller; onlar, izleyici; ziyaretçi değil. (AK Parti sıralarından alkışlar
[!])
AHMET IŞIK (Konya) -
İçtihat... İçtihat...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Eğer, siz, bu inceliği anlamadıysanız, çok ayıp; anlayıp da
anlamazlıktan geliyorsanız, o daha ayıp; çünkü, bu arkadaşlar,
milletvekillerini ziyarete gelmiyorlar, mensubu oldukları... (AK Parti
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) -
Nereden bilelim?!
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Değerli arkadaşlarım, bu Parlamento, orada oturan insanların
Parlamentosu; biz, onları temsilen burada oturuyoruz. Onlar, çalışmayı izlemeye
geldiler; onlar, ziyaretçi değildir, ziyaretçi statüsünde değiller. Onun için,
kararı, bir daha, dikkatle okumanızı tavsiye ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Sayın Başkan, teşekkür
ederim söz hakkı verdiğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yetenç,
teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu husustaki, gerekli... (CHP sıralarından gürültüler)
Müsaade eder misiniz.
Ziyaretçi, dinleyici
alınıp alınmamasındaki husus, Meclis Başkanlığına arz edilmiştir. Sayın Meclis
Başkanımızın da talimatları doğrultusunda, izlemek isteyen dinleyiciler salona
alınmışlardır. Maksat hâsıl olmuştur.
Teşekkür ediyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Güllerle alınmışlardır, çiçeklerle karşılanmışlardır!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Üç
saatte alındı; zorla alındı, üç saatte...
BAŞKAN - Şevket Bey,
lütfen...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Ama, üç saatte alındı; üç saat orada beklediler.
BAŞKAN - Maksat hâsıl
olmuştur.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.- Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2.- Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini
erteliyoruz.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları
raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
4.- Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı:
349) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri,
komisyon raporu 349 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın Bakanım, Hükümet
adına söz talebiniz var mı?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, kişisel son sözden önce
söz almak istiyorum.
BAŞKAN - Tasarının tümü
üzerinde söz alanların isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş; AK Parti Grubu adına, Mersin
Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat.
Şahısları adına, Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir, Trabzon Milletvekili Asım Aykan, Konya
Milletvekili Ahmet Işık, Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve Konya
Milletvekili Atilla Kart.
İlk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş'e aittir.
Sayın Güneş, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır
efendim.
CHP GRUBU ADINA HASAN
FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan; sayın milletvekilleri, kamu yönetiminin
yeniden düzenlenmesi iddiasını taşıyan bu projeyi, gerçekten, yeterince
olgunlaşmadan görüşmek durumunda olduğumuzu kabul etmeliyiz. Bu tasarı, bu
proje, yeterince, Yüce Meclisin önüne getirilecek düzeyde olgunlaşmamıştır,
hazırlanmamıştır. Neden bilinmez, aceleye getirilmektedir, yanlış
yapılmaktadır. Bir yararı yoktur; böyle görüşülmesinin bir yararı olmadığı
görülecektir.
Kamu yönetimi, devlet
örgütünün yönetimi demektir. Kamu yönetimi, devletin, toplumun ortak
gereksinmelerini karşılamak ve toplumsal yarar sağlamak amacıyla oluşturduğu
tüm örgünün ve sürekli, düzenli eylemlerin yönetimi demektir. Kamu yönetimi,
bireylerin özgürlüğünü, mutluluğunu, yaşamının kolaylaştırılmasını, daha güzel,
daha aydınlık, daha bolluk, daha gönençli bir yaşam sağlanmasını güvenceye almaya
yöneliktir. Bu nedenle, kamu yönetimi, tüm bireyleri ilgilendirir, tüm yaşamsal
düzeyi ilgilendirir. Toplumsal geleceğimizi şekillendirecek bir düzeni
konuşuyoruz. Önemli bir tasarımdır. O nedenle, bütün toplum tarafından kabul
edilmelidir, bütün toplumun uzlaşmaya varacağı bir metin olmalıdır. Toplumsal
uzlaşma gerekir; çünkü, toplumumuzun uzun bir geleceğini düzenleme
iddiasındadır. Yüce Meclisin önüne getirilmeden, gerçekten, toplumun ilgili tüm
katmanlarında, özellikle sendikalarda, meslek odalarında, derneklerde, diğer
sivil toplum örgütlerinde, üniversitelerde tüm ayrıntılarıyla tartışılmalı,
katkı konulmalı, görüş sunulmalı, mükemmel bir ortak ürün olarak benimsenmeli
ve Yüce Meclis, bu ortak metni, bu uzlaşma metnini yasalaştırmalı idi. Böyle yapılmadı;
ne kadar itiraz edilirse edilsin böyle yapılmadı; çünkü, bu süreci baştan beri
yakından izliyoruz, önem veriyoruz, önemle izliyoruz, katkı yapmaya
çalışıyoruz. Böyle yapılmadı, böyle yapılmak istenmedi, toplumsal uzlaşma
aranmadı; aksine, yapılan ayırımcılıktır. Sivil toplum örgütlerinin bir
bölümüne "sivil toplum örgütü" denildi, bir bölümü sivil toplum
örgütü sayılmadı; bir bölümü imtiyazlı kabul edildi, bir bölümü dışlandı.
Tasarının hazırlanmasında, özellikle sermaye tabanlı örgütlerin aktif katılımı
sağlandı; onların görüş, öneri ve yönlendirmeleri tasarıya yansıdı. Buna
karşılık, emek tabanlı örgütler, sendikalar, gençlik örgütleri, kadın
örgütleri, meslek odaları, ziraatçı örgütler, memur örgütleri, Atatürkçü,
çağdaş, ilerici dernekler bu çalışmalarda karşı taraf kabul edilerek, uzak
tutuldu, dışlandı. Kimse bunun aksini söyleyemez; böyle yapıldı. Katılımcılık
bu mu, demokratiklik bu mu; bu değil. Bütün toplum katmanlarında aykırı
konuşacaklara da, itiraz edeceklere de, kabul etmeyeceklere de söz hakkı
verilerek tartışılmalıydı; bu yapılmadı. Grup Başkanvekili arkadaşımız -az
evvel- diyor ki: "Toplumsal gündemde çok uzun süre kaldı." Kaldı,
doğru; çünkü, çok itiraz ediliyor, kabul edilmiyor. Toplumsal gündemde
kalışının nedeni bu.
Evet, bu konuda kitaplar
yazıldı, bir kütüphaneyi dolduracak kadar kitap yazıldı; ama, lütfen, alın,
okuyun; hepsi buna karşı, hepsi itiraz ediyor, bunun yanlışlarını ortaya...
(CHP sıralarından alkışlar) Kitap yazıldı da, bunu onaylayan bir kitap yok.
Ben, hepsini okumaya çalışan bir arkadaşınızım.
Bu konuda daha da ileri
gidildi değerli arkadaşlar. Yasalarda yetkili ve resmen görevli olan kurumlara
bile danışılmadı. Mesela, Danıştay Yasasının 23 üncü maddesinde denilir ki:
"Hükümet, çıkaracağı tasarılarla ilgili Danıştaydan görüş
isteyebilir." Danıştaydan bu görüş istenilmedi. Danıştaydan bu görüşün
istenilmemiş olduğunu, Danıştay Başkanı, kendilerinin düzenledikleri bir
toplantıda, çok acı bir dille, çok iğneli bir dille itiraf etti.
Yüzkırkdört yıldır
devletimize kamu yöneticisi yetiştiren Siyasal Bilgiler Fakültesinden görüş
alınmadı, orada görüşülmedi. Kamu yönetimi uzmanı yetiştiren Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, bizim değerli bir varlığımızdır; buradan görüş
alınmadı, geçiştirildi. Mülkiyeliler Birliği, Türk İdareciler Derneği gibi
kurumlar -ki, oradakiler, yaşamlarını bu konulara adamış gönüllü insanlardır-
yok sayıldı. Bu konuda, sadece, bir özel, çok özel bir üniversiteden görüş
alındı -gerisi, 74 özel ve devlet üniversitesi- 74 üniversiteden görüş
alınmadı. O üniversiteler toplandılar, bu konuyu konuştular, bu konuda
bildiriler yayımladılar, bunun yanlış olduğunu, bunun çıkarılmaması
gerektiğini, bunun bir uzlaşma gerektirdiğini açıklayan bildiriler
hazırladılar, kaleme aldılar, yayımladılar. Onları okumanızı öneriyorum.
Bunların hepsi mi peşin fikirli?!. Bu bilimsel alanlardan gelen seslere kulak
verilmedi.
Bu kapalı devre hazırlık,
bu gözlerden kaçırma gayreti, bu tasarının kamu yönetimine getireceğini -çoğu
maddelerinde- ileri sürdüğü şeffaflık anlayışına uygun mu?! Şeffaflık bu mu?!
Şeffaflığı getireceğini ileri sürmektedir. Bu tasarı, savunur gibi göründüğü
pek çok ilkeye ters bir tutumla oluşturulmuştur; onu söylemek istiyorum.
Demokrasiden, katılımdan şeffaflıktan bahsedilmektedir; ama, hazırlanışında
katılım yoktur, demokratiklik yoktur, uzlaşma yoktur, şeffaflık yoktur.
Demokratik olmayan, katılımcı olmayan, uzlaşmacı olmayan araçlarla -bu tasarı
öyle bir araçtır- demokratik, katılımcı, uzlaşmacı amaçlara, hedeflere
varılamaz; oluşturmaya çalıştığınız araç o yönde gitmez, yürümez, yapısı ona
uygun değil; çünkü, öyle bir çalışmanın ürünü değil, kendisi demokratik ve
şeffaf değil.
Sayın milletvekilleri,
tasarının noksanlığı ve olgunlaşmamışlığı bundan ibaret de değil. Biliyoruz ki,
kamu yönetimi, bir dizge, bütünlüğü olan bir sistem. Önümüzdeki proje, kamu
yönetimi alanını 10 kadar yeni yasayla düzenlemek iddiasındadır. Elimizdeki
tasarı bunlardan sadece biridir, "çerçeve" ya da "temel
yasa" diye isimlendirilen biri. Hemen ben de belirtmeliyim ki, üniter
devletlerin yasama hiyerarşilerinde "çerçeve yasa" kavramı yoktur.
Aynı nedenle, bizim yasama düzenimizde de "çerçeve yasa" kavramı
kullanılmaz. Bu nedenle, adı ne olursa olsun, görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısı sıradan bir yasa tasarısıdır, o kadar.
Kurguyu oluşturan diğer
8-10 yasadan haberimiz yok. Onların sadece 3'ü biraz açıklandı, diğerleri
hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. 10 kadar yasanın bir sistem bütünlüğü oluşturup
oluşturmadığını, uyum içinde olup olamayacağını bilemiyoruz, kontrol
edemiyoruz; çünkü, onları göremedik. Bu nedenle, 10 kadar gelecek düzenlemenin,
bu yasayla, şimdi görüşmekte olduğumuz yasa tasarısıyla uyumlu olup
olmadıklarını görmeden, siz Sayın Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri,
siz de görmeden, bilmeden, bir bütün oluşturup oluşturmadığı konusunda bir
kanaate varmadan "bu yasayı onaylayın, ötekiler de bunlara uygun
gelecek" sözüyle buna oy vermenin yasama ciddiyetiyle, yasama ağırlığıyla
mütenasip olduğuna inanıyor musunuz, kabili telif görüyor musunuz?! (CHP
sıralarından alkışlar) Bunu kabul edemeyiz; bu bir noksanlıktır, bu, yasama
ciddiyetine aykırılıktır. Hazırlanması gizli kapaklı yürütülen, bütünleyici
parçaları saklanan tasarı ne getiriyor? Bu tasarı ne, bu tasarı ne değil?
Yakından bakın lütfen bu tasarıya değerli milletvekilleri. Bu tasarı, bir kamu
yönetimi yasası tasarısı kimliğinden çok, bir işletme yönetimi yasası tanımına
uymaktadır. (AK Parti sıralarından "doğru" sesi)
Evet, doğru, bu bir
işletme yönetimi yasasıdır. Devlet başka bir şey; devlet daha büyük, daha
büyük... İşletme ile devlete "doğru, öyle geliniyor" derseniz, çok
mahcup olursunuz, çok mahcup olursunuz. Doğru değil... Doğru değil...
SABRİ VARAN (Gümüşhane)-
Sana göre...
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(Devamla)- Sana göre de doğru olmaması lazım. Bana göre değil, hiç değil, genel
olarak değil. Bir aykırı düşünce onu değiştirmez.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, ayrıca, bu tasarı, size göre de, bana göre de yerli değil,
özgün değil. Tasarının gerekçesinde bakın ne deniliyor; aynen aldım, okuyorum:
"Dünya Bankası ve IMF gibi kurumlar ülkemize sağladıkları malî destek
karşılığında çeşitli yapısal değişim projelerini benimseme koşulu getirmiş; bu
kapsamda kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasına ilişkin hususlar da
gündeme gelmiştir." Bugün yürütülmekte olan birçok reform, bu etkinin açık
göstergesidir. Onlar dayattılar da çıkarıyoruz diyorsunuz. Bir başka deyişle,
tasarı, tasarıyla getirilen model, Dünya Bankası, OECD, IMF gibi kuruluşların
borç anlaşmalarında önkoşul olarak dayattıkları ortak üründür. Bu, bir el
atmadır. O yüzden, belki aceleye getirilmek istenmektedir; çünkü, bu, defolu
bir itiraftır; çünkü, temel amaç, temel ayıp, ulusal, yönetsel, sosyoekonomik
düzenin makro düzeyde, sektörel düzeyde, politika düzeyinde, plan program düzeyinde
küresel kapitalizmin istem ve beklentilerine uyarlanmasıdır; yani, yapısal
uyarlama, bu dayatmalara boyun bükmektir. Bu küresel plan, inanıyorum ki,
Adalet ve Kalkınma Partisinin icadı değil, onun teslim olduğu bir plandır.
Tasarı, kamu yönetimini
iyileştirmiyor da. Tasarı, kamu yönetimindeki olumsuzlukları gidererek, daha
modern, daha çağdaş, daha demokratik, daha katılımcı bir yapı oluşturacak
yöntemleri getirmiyor, bu doğrultuda bir açılım içermiyor. Bu düzenleme, bir
ileriye atılış değil, bu düzenleme, bir reform hiç değil.
Biz, devrimci bir
partiyiz. Mustafa Kemal, Cumhuriyet Halk Partisini, aydınlanma devriminin
siyasal örgütü olarak tanımlamış ve yönlendirmiştir. Biz, bu kurumsal
kimliğimizle, bu kurumsal kimliğimize uygun düşecek bir süreçten geliyoruz.
Çağdaşlık yönündeki, ilericilik yönündeki, köklü reformlar yönündeki tüm ulusal
kazanımlarda öncülüğümüz var, emeğimiz var, katkımız var, imzamız var. Yine, o
tür girişimlerde katkımız olur, imzamız olur; ama, işte, bu tam bağımsız çizginin
siyasal kurumu olarak iddia ediyoruz ki, bu tasarı, reform ifade etmiyor,
ilerici değil, çağdaş değil, iyileştirici değil. Sayın milletvekilleri, tasarı,
kamu yönetimi, kamu hizmeti, toplum yararı, ulusal çıkar, kamusal ortak
gereksinme gibi kamu, devlet ve toplum yaşamımızın temel değerlerini
yürürlükten kaldırmaktadır. Kamu hizmetini, kamu görevini kamu kurumlarının
görevi olmaktan çıkarmakta, yerli-yabancı -tercihen yabancı- özel sektöre
devretmekte, kamu kurumu yerine yerli-yabancı -tercihen yabancı- şirketler,
kamu hizmetini talep eden vatandaş yerine sıradan müşteri, kamu hizmetlerini
talep etme hakkı yerine maliyet, fiyat, kamu yararı yerine kârlılık anlayışını
yasalaştırmaktadır. Bu yönelişin temel hedefi sosyal devlettir; çünkü, modelin
özü, devleti, kamu hizmeti üretecek ekonomik olanaklardan yoksun bırakmaktadır;
kâr için değil, sadece kamu yararı için kamu hizmeti sunan kamu kurumlarını
özel sektöre devretmektir. Buna müsaade edecek misiniz? Devletin aslî ve
sürekli görevlerini özelleştirmektir. Bu amaçla, memur kavramını aşındırmayı,
kamu çalışanlarını tasfiye etmeyi hedeflemektedir. Bu planda, devlet, ekonomik,
sosyal ve yönetsel yaşamdan çekilmektedir değerli milletvekilleri.
Devlet, piyasa lehine
daraltılmakta ve faaliyetleri yer yer yasaklanmaktadır; yer yer yasaklayan
maddeler vardır. Sırası geldikçe arkadaşlarım söyleyecek. Bu, devletin
saygınlığına yaraşmaz; bu, devletin saygınlığını geliştirmez, devleti büyütmez,
kamu yönetimini yenileştirmez; bir tek şey yapar; yok eder, yok eder, yok eder.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Neyi?..
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(Devamla) - Kamu yönetimini yok eder. Anlamadıysanız, yazılı vereyim
isterseniz... (CHP sıralarından alkışlar)
Bu proje, toplumsal
refaha, toplumsal esenliğe yükseltici etki yapmaz, yaşamı kolaylaştırmaz,
toplumsal mutluluğu kalıcılaştırmaz.
Tasarıyı hazırlayanlar,
sosyal devlete, Romalı komutan Caton gibi, Caton'un Kartaca'ya baktığı gibi
bakmaktadırlar. Kartaca-Roma arasındaki uzun Pön Savaşları sonunda, Caton
"Kartaca yıkılmalıdır" diye emretmiş ve Kartaca yerle bir edilmiştir.
Tasarı da, sosyal devleti yok etmek istemektedir; oysa, sosyal devlet
korunmalıdır. Biz, bu milletin vekilleri olarak, yürürlükteki Anayasanın
devleti oluşturan öğeleri arasında saydığı sosyal devleti savunmakla da
yükümlüyüz; yemin ettik bu konuda. Sosyal devlet sonlanırsa, ilaç bulamayan
bebekler, okul bulamayan çocuklar, üniversite kapısında bekleyen gençler,
milyonlarca işsiz, günde 1 doların altında gelirle açlık sınırında yaşayan
yoksullar, fakirler, tüm toplum mağdurları sahipsiz kalırlar, yalnız kalırlar,
umutsuz kalırlar. Buna hakkımız yok; bu yıkıntıya katkı yapmamalıyız. Bu
nedenle "toplum için sosyal devlet" kavramı yerine, "piyasa için
devlet" kavramını koymaya odaklanan bu girişime karşı çıkılmalıdır. Biz,
karşı çıkıyoruz, sonuna kadar karşı çıkacağız.
Bu tasarı, üniter
devlete, üniter yapıya duyarlı değil. Düzenlemeyle, merkezde aşırı düzeyde
yığılmış yetkilerin, görevlerin ve kaynakların yerele aktarılarak, hem merkezin
demokratik hantal yapısının yeniden düzenleneceği, dinamizm ve etkinlik
kazandırılacağı hem de yerel yönetimlerin güçlendirileceği, devlet örgüsünün
çağdaşlaştırılacağı iddiası vardır. Bu yönelişin çok aşırı bir yansıması
olarak, tasarının 7 nci maddesinde, merkezî idarenin görev ve hizmetleri
sayılarak sınırlandırılmış, geriye kalan tüm görev ve yetkiler yerel
yönetimlere bırakılmıştır. Bu, federalist bir yaklaşımdır; çünkü, merkezin asıl
öğe olduğu yapı üniter yapıdır, yerel yönetimlerin asıl unsur olduğu yapı
federatif yapıdır. Bu nedenle, yapılanma tasarımı "üniter devlet kavramına
terstir. Üniter yapıyı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Güneş, bir
dakikanızı rica edeyim.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki görüşmelerde, hatiplerin, hazırladığı
metni Genel Kurula ve izleyen vatandaşlarımıza sunmaları için sözlerini
kesmeyeceğim; ama, maddelerine geçildiğinde, gruplar adına konuşmalar için
sadece 2 dakikalık, şahıslar adına konuşmalar için 1 dakikalık eksüre verip,
konuşmaları bitireceğim.
Sayın Güneş, buyurun
efendim.
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ben teşekkür
ederim.
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(Devamla) - Merkezin yetkilerini ve görevlerini azaltan, merkezi zayıflatan ve
güçsüzleştiren bir süreç tasarlanmaktadır. Üstelik, yerel yönetimler de
güçlendirilmemektedir sayın milletvekilleri. Belki, üzerinde çok durulması
gereken budur. Bu senaryoda, yerel yönetimler güçlendirilmemektedir. Merkezden
alınan birkısım görev ve yetkiler, özelleştirilmek üzere, piyasaya aktarılmak
üzere yerel yönetimlere verilmektedir; yani, yerel yönetimler, devlet
yetkilerinin piyasaya aktarılması için bir istasyon görevi yapacaktır, o kadar;
güçlenecek değil.
Evet öyle; Kaymakam Bey,
evet öyle.
Bu yaklaşım, üniter
yapıyı gevşetmeyi, federalizme kapı aralamayı gündeme getirici niteliktedir.
Biliyoruz ki, yönetimin mükemmel olması, yapıların şematik durumlarıyla
ilişkili değildir. Üniter devletlerde de mükemmel kamu idareleri vardır,
federatif devletlerde de mükemmel kamu idareleri vardır. Bizim için,
çağdaşlaşmanın yolu, değiştirmek değil, üniter devleti çözmek, yok etmek değil,
onu, daha sosyal, daha halkçı, daha demokratik düzeye yükseltmektir. Bu
tasarının asıl amacı ise, yönetimi çağdaşlaştırmak değil, başkalaştırmaktır.
Bu tasarı, kamu
emekçileri için de ciddî bir tehdit niteliğindedir. Tasarı, şişkinliği giderme
gerekçesiyle, açık bir tasfiye ve işsizleştirme planlandığını, gerekçesinde,
kararlılıkla vurgulamaktadır.
Tasarı, minimal -en aza
indirilmiş- devletin, minimal aslî görevlerini yürütecek, minimal memur
kadrosunu hedeflemektedir. Diğer hizmetler, çağrıya bağlı, kısmî zamanlı
çalışma, nakil, devir ve özel hukuk sözleşmeli gibi esnek çalışma yöntemleriyle
istihdam edilecek güvencesiz elemanlarla yürütülecektir.
Ayrıca, tasarıda, kamuda
çalışanlara yönelik siyasallaştırma -çünkü, partiyle gelip gidecek- yükselme yolunu kesik piramitle
durdurma -çünkü, bürokrasiden gelenler o düzeye hiçbir zaman ulaşamayacaklar,
piramit orada kesilecek- ayırımcılık ve kayırıcılık gibi çağdışı uygulamalara
yeşil ışık yakılmaktadır. Tasarı, kamuda çalışanlar için yaşamı
zorlaştırmaktadır, ciddî tuzaklar kurmaktadır.
Anayasal açıdan, tasarı,
ilginç bir tavır sergilemektedir. Tasarının Anayasa karşısındaki durumunu,
bildik, sıradan sözcüklerle ve tüm boyutlarıyla anlatabilmek mümkün değildir.
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, özüyle sözüyle Anayasaya öylesine yabancı
ki, öylesine başka dünyalara ait ki, hangi konularda Anayasaya aykırı olduğunu
konuşmak yerine, Anayasaya uygun yönünün bulunup bulunmadığını konuşmak, zaman
ve sözcük ekonomisi açısından daha doğru olacaktır. Temel kamusal karar erkini
piyasa aktörlerine devretmeyi, ülkeyi bir pazar yerine, bir market haline
dönüştürmeyi hedefleyen bir yaklaşımın anayasa algılamasının, anayasa
duyarlılıklarının, anayasa dikkatinin sınırlı olması, kısa kalması doğal
karşılanabilir; ancak, kabul edilemez. Bu boyutuyla, tasarı, hem yürürlükteki
Anayasayla hem de çağdaş devlet felsefesinin "anayasaların üstünlüğü"
kuramıyla şiddetli bir kan uyuşmazlığı durumundadır. Hiç kuşkusuz, bu konuda
kimin haklı olduğunu -eğer, yasa çıkarsa- Anayasa Mahkemesi belirleyecektir.
Laik cumhuriyet açısından
tasarıya ben de bakmak istiyorum; bir niyet analizi değil. Tasarı, pek çok
konuda Anayasaya aykırılıkla inatlaşmaktadır. Üniter yapıyı seyreltip,
federalizmi çağrıştırmaktadır. Kamusala ilişkin tüm kavram, yetki, ilke, görev
ve hizmetleri özelleştirmektedir. Hiç itiraz etmeyin, böyle.
Kamu hizmetini devrettiği
özel sektörün denetimini de özel sektöre devretmektedir. Devleti düzenleyici
piyasanın ve özel sektörün iş ve işleyişini kolaylaştırıcı bir role hapsetme
kararının mahkûmiyet hükmü, infaz belgesi niteliği almıştır. Kamuda
çalışanların tasfiyesini parlak bir başarı olarak sunmaktadır. Devletin
egemenlik araçları ve erk kaynakları, piyasa devleti uğruna tahrip edilmektedir
ya da elinden alınmaktadır.
Hiçbir çağdaş, parlak
yenilik ve çözüm getirmemektedir. Buna rağmen, ulus devlete dönük böylesi
yıkıcı bir niyetin desteklenmesi, hatta gönüllü desteklenmesi niye? Tehlikeyi
algılama noksanlığından mı? Bir başka çok özel nedeni mi var? Bu kuşkuları
uyandıran sorunun cevabı, bu gönüllü desteğin asıl nedeni, bu tasarıda parmak
izleri olan laik demokratik cumhuriyete inançsız karşıdevrimcilerin derin ve
karanlık hesabında aranabilir, bulunabilir.
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Bakan, yakışmadı.
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(Devamla) - Hiçbirinizi incitmek için söylemiyorum. İzin verirseniz
tamamlayayım...
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Çıkın deyin ki, bu maddede şu var...
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(Devamla) - O maddeleri söylerim; ama, bunu yazdılar, metin halinde var.
AHMET YENİ (Samsun)- O
maddede o şeyi de okuyun.
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(Devamla)- Okuyacağım efendim.
Çünkü, bu çevreler, kendi
hesapları ile küresel süreç dayatmasının ulus devletin yok edileceği öngörülen
son aşamadaki ereğinin aynileşeceği, kesişeceği, örtüşeceği umudunu
taşımaktadırlar. Bu hesaba göre "küreselleşme, sonuç itibariyle,
yerelleşmeye ve mahallî kültüre dayanmak zorundadır. Bizim yerel kültürümüz
ise, dinci yoğunlukludur. Globalleşme ne kadar artarsa, dincilik de o kadar
artacak, güçlenecektir; varlığını ve gücünü hissettirmeye başlayacaktır."
Bu ileri sürüldü, bu yazıldı. "Ve işte küresel sürecin son aşamasında,
küresel sürecin çözüp aşındırdığı demokratik cumhuriyetin yerini, tüm temel
ilkelerinin dinselleştiği, daha ademî merkeziyetçi, daha dinci bir yapıya
devretmesi zorunlu olacaktır. Bunun zamanı gelmiştir." (AK Parti
sıralarından "Nerde yazıyor" sesi) Bir makale var, vereyim, merak
ediyorsanız. Bu tasarıda da parmak izi olan arkadaşlarımızın yazdığı makale.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)-
Müsteşar... Müsteşar... Makale. Okumadınız mı?!
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(Devamla)- Ulus devleti yıkım projesi, bu noktada, iki ayrı yönden gelen
küreselleşmeci ve karşıdevrimci saldırıların bilinçli işbirliği ve
dayanışmasıyla güçlenmektedir. Bu bir karşıdevrim özlemidir. Buna izin
veremeyiz, buna izin verilemez.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)-
Sayın Başkan, tartışılacak konular bunlar değildir. Reformu konuşacağız.
Lütfen, bunları buraya taşımayın.
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(Devamla)- Benim tercih ettiğim terimler değil, benim tarzım değil; ama, kolay
anlaşılsın diye söylüyorum: Kaldı ki, son kullanma tarihi seksen yıl önce
geçmiş olan bu bayat safsatanın günümüzdeki değeri ve geçerliliği sıfırdır; o
kadar.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Güneş.
AK Parti Grubu adına,
Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat.
Sayın Fırat, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Mersin) - Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli,
çok saygın milletvekilleri; hepinizi, Grubum adına ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Sizi özellikle
kutluyorum; çünkü, 22 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak,
bugün, cumhuriyet tarihimizin en önemli yasalarından birini görüşüp
yasalaştıracağız. Bu, uzun bir hikâye, uzun bir hayal...
EMİN KOÇ (Yozgat) - Ne
için kutluyorsun?!
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Dinlersen öğrenirsin... Dinlerseniz öğrenirsiniz...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sizin öğreneceğiniz çok şey var.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Haydi canım sende!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri... Sayın milletvekilleri...
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, biraz evvel burada bir safsata dile getirildi.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Safsata ne demek!
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Efendim, buraya, dinleyiciler alınmamışmış...
Yalnız, bir şeyi
unutuyorlar herhalde; TRT-3'ün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm
oturumlarını canlı olarak yayımladığını unutuyorlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Dolayısıyla, bizi, burada, 300-400 kişi değil, 70 000 000 Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı izliyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Kapatın o zaman!
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Hatta, yurt dışından dahi izleniyoruz.
İSMAİL ÖZAY (Çanakkale) -
Maçları niye canlı yayımlıyorsunuz...
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, ben yine sizi kutluyorum; ama, buradaki
tartışmalar o noktaya getirildi ki, acaba, ilkokulda öğretilen yurttaşlık
bilgisi derslerinden nasibimizi almadık mı diye düşündüm; çünkü, hatırladığım
kadarıyla, yurttaşlık bilgisi kitaplarımızda, ilkokulda okuduğumuz kitaplarda,
devleti tanımlarken, işte, üniter devletin, federal devletin unsurlarının neler
olduğunu ilkokulda öğretirlerdi; yani, üniter devlet nedir, federal devlet
nedir, ikisinin ayrışması nasıl olur... Bunun için uluslararası bir eğitim
görmeye lüzum yok, bunun için hukuk eğitim görmeye lüzum yok, ilkokulda öğretilir.
Eğer, federal bir yapı tercihiniz ise, federe devletlerde yasama gücünün olması
lazım, yargı gücünün olması lazım, vergi koyma gücünün olabilmesi lazım. Peki,
affedersiniz, ben, bu tasarıyı on defadır tartıştık, bakıyorum, bakıyorum,
acaba ben mi atladım bir yerde diye bakıyorum, yok burada federe devlet; üniter
bir devlet!..
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Bir sonraki aşama o!
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Burası, bakın, bu ademi merkeziyetçilik, Türkiye'nin, hatta Osmanlı
İmparatorluğunun yüzelli sene önce başlamış olan bir ideali, bir hayali; Prens
Sabahattin'den başlamış bu dönem.
Çok enteresan, dün, 1920
Meclisinin, yani, 1 inci Dönem Meclisinin zabıtlarını okudum. Teşkilatı Esasiye
Kanununun 11 inci maddesi görüşülüyor; o oturum tamamen bu maddeye şey. Orada
Tunalı Hilmi Beyin bir sözü var -söz almış, konuşuyor- diyor ki: "Bu 11
inci madde, benim otuz yıllık hayalimdi ve gerçekleşiyor. Dolayısıyla, 1 inci
Meclisi kutluyorum." Eğer, vaktiniz var ise, lütfen, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kütüphanesine gidip bu 11 inci maddeyi -ki, o zaman 12 nci madde olarak gündeme
gelmiş- tetkik etmenizi rica ederim. Ne diyor 11 inci madde; yani, atalarımız,
dedelerimiz, Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 inci
Dönemi, Polatlı'da Yunan askerlerinin, Yunan birliklerinin top atışlarının
sesleri o binada duyulurken, bu Anayasayı yapıyorlar ve o Anayasanın 11 inci
maddesinde şöyle deniyor, özgün haliyle: "Vilâyet mahallî umurda manevî
şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. Haricî ve dahilî siyaset, şer'i adlî ve
askerî umur, beynelminel iktisadî münasebat ve hükümetin umumî tekâlifi ile
menafii birden ziyade vilâyeta, şâmil hususat müstesna olmak üzere..."
Bunlar yok. Bunlar, merkezî hükümet tarafından yapılacak.
"... Büyük Millet
Meclisince vaz edilecek kavanin mucibince Evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye,
İktisat, Ziraat, Nafıa ve Muaveneti içtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi
vilâyet şûralarının salâhiyeti dahilindedir."
Bugün tartışılan bu yasa,
şu 1 inci Dönem ve 1921 Anayasasında öngörülen genişlikte değil, çok daha dar
bir anlamda yerine getirilmiştir. Dolayısıyla, 22 nci Dönem olarak, 1 inci
Dönemdeki milletvekili dedelerimizle aynı işlemi yapıyorsunuz. Onun için ben
sizi kutladım, yine de kutluyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
EMİN KOÇ (Yozgat) -
Mücadeleyi biz yaptık, biz..
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Tezkerede de aynı şeyi söylemiştiniz.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Ne anlatıyor ne anladınız; ben anlamadım.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Tabiî, anlayamazsınız. Siz, Millî Mücadelenin dilini dahi
bilmiyorsunuz, ben ne yapayım!.. O, benim kusurum değil. Siz, cumhuriyeti kuran
bir siyasî partinin devamı olduğunuzu söylüyorsunuz. Herhalde, 1 inci Meclisin
ne demek istediğini size ben öğretecek değilim.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin
ortak şikâyet alanlarından biri de kamu yönetimidir. Gerçekten de, sade
yurttaştan politikacısına, bilim insanından sivil toplum örgütlerine, kamu
yönetiminde çalışan bürokrattan işadamlarına kadar toplumun hemen hemen tüm
kesimleri, sağlıklı çalışmayan, üretmeyen, kırtasiyeciliğe boğulmuş bir kamu
yönetiminin varlığından şikâyetçidir. Bunun aksi düşünülemez zaten.
Bu çalışma yapılırken,
yani, bu yasa çalışması yapılırken, AB'yi oluşturan ülkelerdeki kamu yönetimi
yapıları gözden geçirilmiş, Türkiye'nin de koşulları dikkate alınarak
olabildiğince uygulanabilir sağlıklı çözümlere ulaşılmaya çalışılmıştır.
Değerli arkadaşlar,
yeniden yapılanmada ana amaç, bireysel ve toplumsal refahın
azamîleştirilmesidir. Ne toplum için birey feda edilmeli ne de bireysel
çıkarlar için kolektif çıkarlar ikinci plana itilmelidir. Bu ise kaçınılmaz
olarak, hem daha demokratik hem de daha etkin bir yapılanmayı gerektirmektedir.
Bunun için de, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda daha etkin ve
demokratik katılımcı bir yapılanmaya doğru gidilmelidir. Çünkü, yeniden
yapılanma toplum tarafından benimsenmedikçe, kalıcı olamaz.
Avrupa Birliği Türkiye
için referans oluşturmaktadır. Avrupa zaten cumhuriyet öncesinden başlayarak
pek çok alanda Türkiye'deki düzenlemelere örnek olmuştur. Şimdi Türkiye'nin AB
ile bütünleşme amacı da gözönüne alındığında, siyasal, ekonomik, sosyal ve
kültürel yapılanmalar bakımından Avrupa Birliği çerçevesine uyum sağlamak
kaçınılmaz olmaktadır; ancak, bugün AB'yi oluşturan ülkelere baktığımızda,
tekdüze bir yapılanma görmemekle birlikte, bir temel felsefe etrafında
toplandıklarını görmekteyiz.
Değerli arkadaşlar, yerel
yönetimler -tayin, terfi dahil- yurttaşa direkt hizmet götürmeyle ilgili
hizmetlerin çoğunu yapmakla sorumlu olmalıdır. Bir kez daha altını çiziyorum;
yerel yönetimler -tayin ve terfi dahil- yurttaşa direkt hizmet götürmeyle
ilgili hizmetlerin çoğunu yapmakla sorumlu olmalıdırlar. Yerel yönetimlere önce
eğitim ve sağlık kuruluşları devredilerek sistemin aşama aşama yerinden yönetime
ağırlık veren bir yapıya kavuşturulması ise uygun olacaktır.
Kamu yönetimi, yargı
denetimin yanı sıra, Parlamento adına Sayıştay tarafından denetlenmeli,
kurumiçi denetim organları dışındaki denetim birimleri Sayıştay bünyesi içine
alınmalıdır. Sayıştay, yerindelik denetimini de yapar hale getirilmelidir.
Sayıştaya performans denetimi yetkisi mutlaka verilmelidir.
Ombudsmanlık müessesesini
söylememe lüzum yok.
Peki, soruyorum; bunlara
hayır diyebilmek mümkün mü?
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Evet...
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Hayır denebilir mi bunlara?
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Deriz.
EMİN KOÇ (Yozgat) -
Eğitimi yerel yönetim mi yapar?!.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Dersiniz; çünkü "Devletin Yeniden Yapılanması, Kamu Yönetimi
ve Siyasette Yeniden Yapılanma" Dr. Yavuz Ege, Birgen Keleş, Kemal
Kılıçdaroğlu tarafından yazılmış ve sizin resmî evrakınız bu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Ama, yine de yok
derseniz, ben, makul karşılarım, ben makul karşılarım. Belki, bunun yazıldığı
1999 veya 2000 yılında kendinizi
sosyaldemokrat olarak nitelendiriyordunuz; olabilir; ama, bugün kendinizi eğer
sosyaldemokrat olarak nitelendirmiyorsanız...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Ulus kimliğimizi kaybetmeden, ulus kimliğimizi!..
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - ...onda karar tamamen size aittir...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Ulus kimliğimizi kaybetmeden, ümmetçi toplum olmadan...
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - ...çünkü, çünkü...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
İkisini birbirine karıştırma!..
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Ben, neyi karıştırıp karıştırmadığımı biliyorum.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Ayyıldızlı bayrağın yerine başka bayrak çektirmeden... ( AK Parti sıralarından
"Sus da dinle" sesi)
Sen konuşma!..
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Bu da yeni yayınınız. "Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı
karanlık tasarıdır." Bununla bu bir çelişkidir. 2000 ile 2004 arasındaki
çelişkiniz, maalesef budur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Ulus kimliğimize sahip çıkıyoruz; elmayla armutu karıştırma!..
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Bir dakika... Heyecanlanmayın beyler!
Ben sizin resmî
evraklarınızı, sizin kütüphanenizde yer almış olan şeyleri size hatırlatmak
istiyorum. Belki unutmuş olabilirsiniz, unutmuş olabilirsiniz...
ALİ ARSLAN (Muğla) - Oku,
oku, içini oku!..
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - "Yerel olarak sunulabilen tüm hizmetlerde merkeziyetçiliğin
aşılması ve yerelleşmenin sağlanması, ülkede demokratikleşmenin ve yönetimde
etkinliğin temel koşuludur.
Merkezî yönetim ile yerel
yönetim arasında yetki-görev bölüşümünü yeniden düzenleyeceğiz. Yerel
yönetimlere, kendi sınırları içinde yerel nitelikli tüm hizmetleri özgürce
yürütme yetkisi ve sorumluluğu vereceğiz."
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kaymakamlar
padişah yapılıyor; yerel yönetim değil ki o!..
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - "Yeni oluşturacağımız il meclisi, belediyelerin yetki alanları
dışındaki görevleri yapacak ve bugünkü il genel meclisinin yerini alacaktır.
Dışpolitika, millî
savunma, adalet, maliye, sosyal güvenlik, bayındırlık, ulaştırma, enerji ve
sair hizmetleri, bazı sağlık ve eğitim hizmetleri ile, ülke ölçeğinde genel
planlama, eşgüdüm ve denetim dışında kalan tüm yetkiler, beş yıl içinde yerel
yönetimlere aktarılacaktır.
Merkezî yönetimin kültür
ve sanat, çevre, turizm, kentiçi trafiğin düzenlenmesi, toplukonut ve iskân,
köy hizmetleri, spor, gençlik, okulöncesi eğitim, meslekiçi eğitim, halk
eğitimi, ikinci kademe sağlık hizmetleri, engelliler, bakıma muhtaç çocuklar,
sokakta yaşayan çocuklar, bakıma muhtaç yaşlılarla ilgili olarak, merkezî
yönetim, yalnızca koordinasyon ve denetimini yapacaktır. Bunların tamamı yerel
yönetimlere devredilecektir." (CHP sıralarından gürültüler)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın sözcü, genel müdürlükler kapatılıyor demiyorsunuz, Köy Hizmetleri
kapatılıyor demiyorsunuz...
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Bir şey yok, bir şey yok bunda! Çok güzel, harika!.. Altına imza
atıyorum ben bunun. AK Parti olarak, sizin hayalinizdeki şeyi biz gerçekleştiriyoruz,
yasal hale getiriyoruz; ne istiyorsunuz! (AK Parti sıralarından alkışlar)
"Yerel yönetimler,
eğitim programlarının hazırlanması..." Dikkat edelim "yerel
yönetimler, eğitim programlarının hazırlanmasıyla, uygulamanın denetimi Millî
Eğitim Bakanlığınca yapılmak üzere, temel ve ortaöğretimle ilgili fizikî
altyapının, Millî Eğitim Bakanlığının öngördüğü niteliklere sahip eğitim
kadrosunun oluşturulmasını sağlayacaktır.
Koruyucu sağlık
hizmetleriyle ilgili fizikî altyapının oluşturulması ve Sağlık Bakanlığının
öngördüğü nitelikleri haiz sağlık personelinin sağlanması yerel yönetimlere
bırakılacaktır."
Ama, daha iyi, daha ileri
olan şeyler var. Bunlar, mutlaka yapılmalı, Türkiye'ye mutlaka getirilmeli.
"Yerel yönetimleri
merkezî yönetimin vesayetinden, malî açıdan yoğun bağımlılıktan kurtaracağız.
Yerel yönetimlere özerklik sağlayacağız. Yerel yönetimleri özerk, güçlü,
demokratik kurumlara dönüştüreceğiz. Yerel yönetimlerin yürüttükleri hizmetler
üzerinde yalnız hukuka uygunluk değil, aynı zamanda yerel yönetimlerin
bütçeleri, bazı meclis kararları, personel işlemleri ve başka birçok kararları
üzerinde yerindelik denetimi yapmaya olanak sağlayan, böylelikle, yerel
yönetimler üzerinde merkezî yönetimine vesayet yetkisi tanıyan uygulamayı değiştireceğiz.
Yerel yönetimlerin idarî
ve malî denetiminde Sayıştayı ve vergi denetimini temel unsur kılacağız. İmar
planı uygulamalarıyla ilgili denetimlerin mülkiye müfettişleri yerine, yerel
yönetimler bakanlığının bu konuda uzman yetkililerince yapılmasını
sağlayacağız. Memurin Muhakemat Kanununu kaldıracağız, suç işleyen kamu
görevlisinin yargılanmasını sağlayacağız.
Vergilendirmede -bakın,
dikkat edin arkadaşlar, bu yasada noksan olan bir şeyi ben söylüyorum-
buçuklama yetkisinin yerel yönetimler için sağlanması, var olan sistemi
bozmaksızın yeni kaynakların oluşturulmasının önünü açacak ve yerel
yönetimlerin özerkliğini pekiştirecektir. Bu konuda karar yetkisi yerel
meclislerin olacaktır. Yerel vergi kararları o yörede halkoylamasıyla yürürlüğe
girecektir. Yerel yönetimlere vergidışı yollarla da kaynak yaratma yetkisi
verilecektir."
Ben, bu önerinin altına,
Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkan Yardımcısı olarak, Adalet ve
Kalkınma Partisinin bir milletvekili olarak imza atıyorum, doğru buluyorum;
ama, dört yıl sonra beş yıl sonra bunlardan vazgeçerek değil, bunu hayata
geçirerek hep birlikte yapmak durumundayız; çünkü, bu söz, sizin sözünüz. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Siz bu sözü vermişsiniz, biz vermedik.
HALUK KOÇ (Samsun) - Çok
farklı olduğunu siz de biliyorsunuz.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Sizin vermiş olduğunuz sözü yerine getirme durumundayız biz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Çok
farklı olduğunu siz de biliyorsunuz; NTV'de tartıştık sizinle bunu.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) -Çünkü, şu da var; yerine niye getiriyoruz; biz, İktidar Partisiyiz,
muhalefet partisi değiliz. Biz, bir yerde muhalefet partisinin doğrularını da
hayata geçirmek durumundayız. Dolayısıyla, sizin doğrularınızı hayata
geçiriyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu
Kamu Yönetimi Yasasında, yerel yönetimler niye çok önemli, burada
belirtilmemiş. Çok kısa olarak belirtilmiş; ama, ben şunu belirtmek isterim...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Söyleminizle eyleminiz farklı.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Merkezî yönetimler, işte, bir iktidar partisi, hükümet olan iktidar
partisi veya partileri, artı, Türkiye'yi idare eden üst düzey bir bürokrasi.
Zaten bürokratik bir devlet yapısı içerisinde sivil iktidara ne kadar imkân
tanınırsa, ne kadar bir alan tanınırsa, burada, Ankara'da demokrasi oyunu
oynanır ve bugüne kadar da bu böyle gelmiştir. Biz, büyük çoğunluğumuza rağmen,
elimizdeki bu imkânları, iktidar imkânlarını, Anadolu'nun her köşesindeki
vatandaşla paylaşmak istiyoruz. Bu yasa, o yasadır, bu yetkimizden feragat
ediyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onlara kaynak aktarıyoruz, onlara
imkân aktarıyoruz ve şu anda, belediye başkanları, il genel meclisi üyelikleri
ve belediye meclisi üyeliklerini, iki partimiz de, diğer partiler de
belirliyor.
Burada bir mutlu
gelişmeden sizi haberdar etmek isterim: Bugüne kadar, belediye meclislerine ve
il genel meclisi üyeliklerine, bu işi artık meslek edinmiş birkısım insanlar
talip olurdu. O gün, bir toplantıdan çıkarken, yanıma bir beyefendi yaklaştı,
elinde kalınca bir kitap, bunu bana verdi "ben, ilimle ilgili, bu beldeyle
ilgili bir çalışma yaptım, önerilerim var ve ben, bir hukuk profesörüyüm"
dedi. Herhalde bizden büyük bir şehrin belediye başkanlığını isteyecek
zannettim. "Buyurun hocam, nedir emriniz" dedim. "Ben, belediye
meclisi üyesi olmak istiyorum" dedi. Bugün, bu yetki yasalarından dolayı,
il genel meclisi üyeliklerimize, avukatlar, mimarlar, mühendisler müracaat
etmeye başladı. Belediye meclisi üyeliklerine -yine, kalite çok yükseldi-
baktığımız zaman, lisansüstü, doktora yapmış olan birçok arkadaşımızın müracaat
ettiğini görüyoruz; çünkü, bizim haiz olduğumuz, merkezî hükümetin haiz olduğu
yetkilerin ve malî kaynakların büyük bir kısmını onlara aktarıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Fırat, devam edin.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Ne var bunda korkacak; niye halktan korkuyorsunuz?! Sizi seçenler
onlar. İktidar yapmıyorlar; o, ayrı bir mesele; muhalefet olmak da güzel bir
şey. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, bizi seçen onlar; biz, onlar
sayesinde buraya geldik; biz, onları temsil ediyoruz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Bizi kim seçti; gökten mi indik?! Oyla geldik.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Biz, oyla geldik; biz, o yetkiyi, onlara veriyoruz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Halkla ne ilgisi var?!
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Biz, bu yetkiyi halka veriyoruz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Siz, tüccarlara veriyorsunuz, tüccarlara!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Halkla ne ilgisi var?!
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Şununla, 550 kişilik bir milletvekili grubunun yanında, 250 000
kişi belediye meclislerinde, il genel meclislerinde, belediye başkanlıklarında
görev alacak.
OYA ARASLI (Ankara) -
Halk seçti; ama, özel sektöre devredelim diye değil.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Kendi yöresini idare edecek, kendi yatırımını kendisi yapacak;
hesap verecek, vatandaşına da hesap verecek.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Dubai'den bahset!.. Dubai'den bahset!...
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Dolayısıyla, yapılan tüm kamuoyu yoklamalarında hiç tartışılmadı
denilen bu kamu reformu yasası tasarısı konusu vatandaşa sorulduğunda, yüzde
70'lere varan bir memnuniyetin ortaya çıktığını da görmek mümkün.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sen sandığa bak, sandığa!..
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Onun için mi barikat kurdunuz Meclisin girişine?!
HALİL AKYÜZ (İstanbul) -
Anayasa da yüzde 92'yle kabul edilmişti.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Türkiye'de, yönetim obezleşmiştir; yani, şişmiştir. Ben, size bir
soru sormak istiyorum: Türkiye'nin en ağır ve en geniş kitabı, ansiklopedi
hariç, hangisidir dersem bana ne cevap verirsiniz bilmiyorum; ama, ben, size
göstereyim: "Türkiye Cumhuriyeti Devlet Teşkilatı Rehberi."
Türkiye'nin en büyük, en ağır kitabı bu kitaptır; çünkü, buna baktığınız zaman,
birer milletvekili olarak, fonksiyonunun ne olduğunu bilmediğiniz, ismini dahi
duymadığınız birçok teşkilatla karşılaşırsınız; burada, fonksiyonunu yitirmiş
birçok teşkilatın ismine ilk defa rastlarsınız. Bu, önleniyor artık; bu,
önlenecek.
Tabiî ki, birileri,
statülerini kaybetme korkusuyla direneceklerdir; doğrudur; ama, bu süreç,
Adalet ve Kalkınma Partisinin bir süreci değildir. Bu süreç, bu tasarıyla biten
bir süreç değildir. Bu bir süreçtir ve oldukça uzun bir süreçtir; beş yıl, on
yıl, yirmi yıl, belki otuz yıla sirayet edebilecek bir değişimdir. Bu tasarı,
bu sürecin basit bir parçasıdır. Bundan evvel de, aslında, iki tane çok önemli
yasa çıktı; ama, kimse bunun farkında olmadı yahut farkındaydı belki,
menfaatlarını şey yapmadığı için... Nedir bunlar: Burada, kamu finansmanıyla
ilgili bir yasa çıktı, önemli bir yasaydı; çünkü, oraya, mahalline kaynak
aktarma o yasayla yapılacaktı ve şu yeni idarî yapılanmanın bir örneğiydi o da.
Bilgi Edinme Hakkı Yasası bunun bir parçasıydı, çıktı. Bunun yanında,
büyükşehir belediyeleri ve özel idarelerle ilgili tasarılar, çok kısa bir süre
sonra karşınıza gelecek. İdarî usul yasası tasarısı da bir süre sonra gelecek.
Bakanlıklar ve diğer kurumların yeniden yapılanmalarıyla ilgili yeni yasa
tasarıları gelecek; bunlardan birisi de Sayıştay Yasasıyla ilgilidir ve hazırlıkları da bitmiştir. E-devletle
ilgili, vatandaş memnuniyetinin ölçülmesiyle ilgili tasarılar gelecektir.
Performans ve ödüllendirmeye geçiş tasarısı gelecektir; ama, bunun ötesinde,
devlet personel yasası tasarısı gelecektir.
Yine, ben, size sormak
istiyorum: Kamu yönetiminde, en yüksekten en düşüğe net ücreti sıralarsak, kaç
tane sıra çıkar diye sorduğum zaman, birçok arkadaşım, 300 veya 400 sayısından
bahsediyor; fakat, öyle değil arkadaşlar. Türkiye'de, 1 200 tane, farklı maaş
alan kamu personeli var. Burada, okumak imkânına sahip değilim; arzu eden her
arkadaşa verebilirim; çünkü, bunların bir kısmını, milletvekili olarak 21 inci
Dönemde sorduğumda, Maliye Bakanlığı, maalesef, gizlidir diye bunu
cevaplandırmamıştı; ama bugün elimde; 1 200 tane, ayrı maaş alan, farklı maaş
alan devlet personeli var. Bununla, artık, bir yere varabilmek mümkün değil,
bunların değişmesi lazım, değiştireceğiz de.
Değerli arkadaşlar, kaldı
ki, taraf olduğumuz Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının da gereğini
yerine getirmek için bu yasa değişikliklerini de yapmak zorundayız; yani, bu
şartın altına Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri imza attı ve bunu, Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak sizler kanunlaştırdınız; bir söz verdiniz, bu söz yerine
getiriliyor.
Değerli arkadaşlar,
dolayısıyla, ben, sizi kutlamak istiyorum; çünkü, 2002, 2003 Türkiyesini
devraldığımızda, Türkiye, millî gelirde dünyanın 21 incisiydi, bilgi toplumunun
37 ncisiydi, rekabet liginin 46 ncısıydı; yolsuzluk ve rüşvette üst
sıralardaydı.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - İşsizlik?..
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Birbirine güvende sondan ikinci idi, beyin göçünde ön sıralardaydı,
sosyal güvenlikte OECD'nin sonuncusu idi, para aklamada ilk sıralardaydı,
yabancı sermaye girişinde sonlardaydı; 400 000 kahvehaneye karşı 394 tane
kütüphaneye sahipti.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
İşsizlik?...
DENGİR MİR MEHMET FIRAT
(Devamla) - Biz, bu tabloyu değiştirmekle görevliyiz, yükümlüyüz; çünkü,
vatandaşlarımıza biz bu sözü verdik. Sizler de bunu yapıyorsunuz. İşsizliğe de
son vereceksiniz, ekonomiyi de düzelteceksiniz, her şeyi yapacaksınız; çünkü
sizin arkanızda halk var, halk; en büyük güç. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ben, hem size hem bizi
izleyen 70 000 000 vatandaşımıza hayırlı uğurlu olmasını diliyorum bu yasanın.
Onları tebrik ediyorum; parlak yarınlara, daha nice yasalarla beraber
geçeceğiz. Ekonomide, diğer bütün şeylerde elde ettiğimiz başarıyı bunda da
elde edeceğiz.
Hepinize kutlu ve mutlu
olsun diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Fırat,
teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, sayın konuşmacı, bana ait olan iddialarımı "safsata"
olarak nitelendirdi; 69 uncu maddeye göre söz istiyorum, tutanaklar geldiği
zaman takdirlerinize arz ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Anadol,
tutanakları getirteyim, bakayım; öyle bir ifade varsa, bir sataşma varsa, size
söz veririm.
Sayın Akdemir, buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, burada, Kamu Yönetimi Temel Yasası
Tasarısını görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz; şahsım ve Doğru Yol Partisi
adına hepinizi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli Başkan, sayın
arkadaşlarım; dünya tarihi, son çeyrek asırda yaşadığı kadar teknolojik
gelişme, kavrayış ve anlayış değişikliğini bir arada yaşamadı. Bundan sonrası,
daha da yoğun değişimin yaşanacağı bir dönem olarak karşımıza çıkacaktır.
Birey olarak, hiçbir
maddî sıkıntımız olmasa dahi, günlük yaşantımızda, teknolojik gelişmelere
adapte olmakta güçlük çekiyor, konuları algılamakta zorlanıyoruz elbette. Çağın
gerisinde kaldığımızı görüyoruz. Eğitim ihtiyacımız sürekli artıyor. Yaşantımız
sürekli olarak değişiyor ve üyesi bulunduğumuz toplumdan ve bağlı olduğumuz
devletten taleplerimiz farklılaşıyor, mantalitemiz değişiyor.
Peki, insanlar böyle;
acaba, devletler yeterince değişiyor mu, çağa uyum sağlayabiliyorlar mı; işte,
devletler de, bireylere hizmet verebilmek için, bu değişim ve gelişimi sağlamak
durumundadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; ben, bu yasa tasarısının karşısında değilim.
Toplumda, kamu yönetiminin daha çağdaş düzeye getirilmesi ve bireylerin insanca
yaşayabilmesi için merkeziyetçiliğin azaltılması gerekir.
Bir Fransız bilim
adamının tarif ettiği gibi, merkeziyetçilik, toplumda çok büyük sıkıntılar
yaratır; şöyle der: "Merkeziyetçilik, aynen şuna benzer: Merkezde
çalışanlar, aynen saralı hastanın kol ve bacakları gibi çırpınırlar,
taşradakiler ise felçli hastaların kol ve bacakları gibi
hareketsizdirler." Dolayısıyla, merkeziyetçiliğin ortadan kaldırılması
için, böyle bir yapı değişikliğine ihtiyaç vardır; ancak, bu yapı değişikliği
hazırlanırken, toplumun tüm katmanlarının razı olduğu, tabip odalarının, hukuk
odalarının, üniversitelerin, sendikaların, Parlamento dışındaki ve içindeki tüm
siyasî partilerin, velhasıl, tüm halkın görüşünün alınması gerekirdi; ama,
maalesef, görüyoruz ki, bu temel yasa tasarısı hazırlanırken buna hiç ihtiyaç
duyulmamıştır. Hatta, bu konuda üniversiteler toplantı düzenlemiş, hukukçular
toplantı yaparak bu yasa tasarısının getirmiş olduğu noksanlıkların ileride
topluma pahalıya mal olacağı bildirildiği halde, topluma danışılmamıştır. O
nedenle, bu yasa değişikliğinin, bir farklılaşma olarak ortaya çıkacağını
burada belirtmek istiyorum. Doğru Yol Partisi olarak, kamu yönetiminde, gerçek
anlamda köklü bir değişikliğin yapılmasını arzu etmekteyiz. Bu nedenle, kamu
yönetiminde değişiklik getiren yasa tasarısını daha iyi kavrayabilmek için,
aşağıdaki fikirlerin açıklanmasında fayda ummaktayım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
kamu hizmetlerinde sorun nerede; bildiğimiz gibi, kamu yönetimi kavramı, geniş
anlamda, yürütme, yasama ve yargı erklerini, bir anlamda ise yalnızca yürütme
erkini kapsar. Türkiye'nin kamu yönetimindeki sorunu, yalnızca yürütmede
değildir; aynı zamanda, yargı ve yasamada da sorun vardır. Dolayısıyla sorunu,
yalnızca bakanlıklar, merkez, taşra teşkilatıyla ilgili olarak algılamak,
yanlış ve dar bir bakış açısını gündeme getirir.
Tespitlerimize göre, kamu
hizmetlerinde genel olarak sunum anlayışı yanlıştır. Kamu hizmetlerinde,
görevliler, kamunun ve kendilerinin, vatandaşın önünde olduğunu; vatandaşın,
devleti için var olduğunu, özel sektörün ve özel şirketlerin, kamu
kuruluşlarına rakip kuruluşlar; hatta, devleti istismar eden kuruluşlar olduğunu
sanarak veya bu söyleme uygun anlayış içerisinde bir tutumla, moralsiz, şevksiz
ve çok kötü bir hizmet vermektedirler. Dolayısıyla, bu konuda sunum anlayışını
irdelemek istedim.
Eğitim yetersizdir.
Türkiye'de genel sorun olan eğitim, kamu hizmetlerinde çok bariz bir şekilde
ortaya çıkmaktadır. Hizmetiçi eğitim yetersizliği, aynı zamanda, genel eğitim
yetersizliğine ilave olduğunda, kamu hizmetlerindeki kötü sunum, eğitim sorunu
olarak da önplana çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
diğer taraftan, teknoloji yetersizdir. Çağdaş kamu yönetimlerinin en önemli
özelliklerinden birisi de teknolojinin yoğun ve etkili olarak kullanımıdır.
Teknoloji, hız, güven, koordinasyon, eğitim ve denetim açılarından da çok
olumlu sonuçlar doğurmaktadır.
Türkiye'de, bilgisayarların
daktilo olarak kullanıldığı, maliyetli, gerekli eğitim, bütünsel planlar ve
yazılım desteğinden yoksun bir kamu hizmeti verilmekte ve bizatihi teknoloji,
kamu sorunu oluşturmaktadır.
Kamu kuruluşlarının
tümünün vatandaş ve tüzelkişiler için ortak kullandığı bir numaralama olmaması
ve ortak bir veri tabanı oluşturulamaması, teknolojik açıdan çok önemli bir
zaaftır.
Değerli arkadaşlarım,
diğer taraftan, organizasyon yetersizdir. Genel olarak, kamu organizasyonu ve
dolayısıyla, iş akışı bozuktur. Gereksiz kadrolar oluşturulmuş, standart yapı
bozulmuş; hem kamu organizasyonunun genel yapısı hem de tek tek kurumların
yapıları çarpık ve iş göremez hale gelmiştir.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; yine, bu sistemde koordinasyon yetersizdir, kamu
kuruluşları arasında koordinasyon yoktur; örneğin, aynı kitleye hitap eden
Gelirler Genel Müdürlüğü ve SSK kayıtlarına göre işyeri sayıları 3 misli
farklıdır.
Değerli arkadaşlarım,
aynı zamanda, kaynak yetersizliği ve kaynakların yanlış kullanımı had
safhadadır. Kamuda, kaynak yetersizliği yüzünden binlerce fizibl proje ve
bitmek üzere olan tesis çürümeye terk edilmiş vaziyette durmaktadır. Kaynak
yetersizliği, bugün için, kamunun en acil, fakat, çözümsüz bir konusudur.
Diğer taraftan, denetim,
etkisiz ve amacından sapmış durumdadır. Genel kamu anlayışıyla birlikte denetim
fonksiyonu da anlamını yitirmiş, hem politize olmuş hem de etkisizleşmiştir.
Kamunun en eğitimli kadroları, denetim birimlerinde yanlış bir şekilde
kullanılmaktadır.
Bu genel saptamalara
ilave olarak, aşağıdaki tespitleri de yapmak daha uygun olacaktır:
Sunumunda sorun olan ve
yetersiz kamu kuruluşları, sağlıkta, sosyal güvenlikte -tekrar eğitimi
vurgulamak istiyorum- eğitimde, emniyette, adalette, ulaştırmada, velhasıl tüm
kuruluşlardadır. Pahalı ve verimsiz olan veya fizibl olmayan kamu hizmetleri
ise, maliye, bayındırlık, enerji, savunma, ulaştırma alanlarının tümündedir;
tümünde aynı sorun vardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; ancak, burada, daha önce de belirttiğimiz üzere,
kamu hizmetlerindeki sorunu yalnızca bakanlıklarla sınırlı tutmamak gerekiyor;
sistemde de sorun vardır. Yasama organının yürütmeyle uğraştığı, yürütmenin
yasa yaptığı, yargının ise hem çok geç karar verip hem de zaman zaman adil
olamadığı bir yapının varlığı sorunlarımızı artırmaktadır.
Kamu yönetimi sorunu en
tepede, öncelikle bir anayasa sorunudur. Sayın Anayasa Hocamıza, Anayasa
Komisyonu Başkanımıza seslenmek istiyorum; bu yasa tasarısı ele alınırken,
Anayasanın gözden geçirilmesi ve bu yasa tasarısının Anayasada bulunan
maddelerle çelişki içinde olmaması gerekirdi; ki, Anayasayla çelişkilidir.
Aslında, sorun, ağırlıklı olarak buradadır. Yani, sorun, bu aşamada, yetkinin
merkez veya çevre tarafından kullanımından ziyade, eğitimsiz, teknolojisi geri,
koordinasyonu ve yeterli kaynağı olmayan bir şekilde, devleti her şeyin üstünde
gören kadro ve anlayışla yürütülüyor olmasıdır. Somut olarak belirtmek
gerekirse, sorun, bilgisayarı kullanamayan memurdan, bilgisayarı ortak bir vatandaşlık
numarasına bağlayamayan sistemden, vatandaşı küçümseyen anlayıştan ve kaynak
yetersizliğinden doğmaktadır. Bu sorunlar, merkez için de, taşra için de aynen
geçerlidir ve kamu yönetiminin yapısı ve anlayışından kaynaklanan sorunlar
nedeniyle, acil bir kamu yönetimi reformuna gerçekten ihtiyaç vardır, köklü
şekilde bir reform yapılmalıdır; ama, demin de belirttiğim gibi, topluma
danışılmadan, sivil toplum örgütlerine danışılmadan bu tasarı hazırlanmıştır;
eksiklik buradadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
buyurun efendim.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Önceki bölümde kamu yönetimi için sayılan sorunlar arasında öncelikli
olanlar, eğitim, teknoloji, mantalite ve kaynakla ilgili olanlardır.
Vatandaşları ve tüzelkişileri ortak bir numarayla otomasyon ortamında her
alanda takip edilemeyen, eğitimi yetersiz "her şey devlet için"
anlayışında olan kamu kuruluşlarının, organizasyonları ve mevzuatları nasıl
olursa olsun, başarılı olmaları mümkün değildir. Dolayısıyla, kamu kuruluşları,
nüfus, seçmen sayısı, işyeri sayısı, gelir gibi vatandaşlarla doğrudan ilgili
konularda doğru bilgiye sahip değillerdir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, mahallî idarelerin aldığı bir yatırım kararı tekrar merkeze
gelecek, orada değerlendirilecek ve uygun görülürse kaynak tahsis edilecek!
Tekrar merkeziyetçilik ortaya çıkıyor. İşte, bu yasa değişikliği, farklılaşma
bunu getiriyor. Gerçek anlamda yerinden yönetim olmayacağı gibi, değişen bir
şey de olmayacaktır; ancak, eğer yerel yönetimlerin kaynak oluşturma, yani,
vergi alma ve serbestçe harcama hakları da olursa, bu, Türkiye'nin üniter
yapısını değiştirecek, federalizme kayılmış olacaktır. Özellikle, bu yasanın
uygulanışında bu olabilir; bu noktaya dikkat çekmek istiyorum değerli arkadaşlarım.
Mevcut durumda, İktidarca önerilen bir reform tasarısı değil, yalnızca kamu
organizasyonunun bir miktar farklılaşmasıdır diye söz edebilirim.
Değerli arkadaşlarım,
demin, İktidar Partisi sözcüsü arkadaşımın ifade ettiğine göre, toplumda herkes
kabul ediyor bu yasayı; ama, şunu buradan belirtmek istiyorum ki, ulusalcı ve
milliyetçi olarak adlandırılan cepheden, yani, MHP'yi tutun, İşçi Partisini
tutun, tümüyle karşı; Kamu-Sen karşı, DİSK karşı, KESK karşı, Türk-İş karşı.
Ayrıca, bakanlıkta teftiş kurulları karşı, merkezî idare bürokrasisi bu
değişikliğe karşı! Dolayısıyla, burada oturup, tekrar bir değerlendirme yapmak
gerekiyor. Neden bunların tümü karşı acaba?! Bu soruyu sormamız gerekiyor.
Onun için diyorum, tekrar
hatırlatmak istiyorum ki, eğer bu yasa tasarısı bu şekilde kanunlaşırsa,
merkezî otorite zaafa uğrayacaktır, yetki karmaşası çıkacaktır, denetimler
etkisiz hale gelecektir -ki, denetimlerin etkisiz hale gelmesi, keyfî ve
otoriter bir yönetim biçimini ortaya çıkaracaktır- yolsuzluklar daha da
artacaktır. Sayıştaya verilen görevlerde başkasına da iş yaptırma hakkı olduğu
için, taşeronluk çıkacaktır; yani, Sayıştay taşeron çalıştıracaktır.
Ayrıca, bu yasa
tasarısının bazı maddeleri Anayasaya açıkça aykırıdır ve bu konu üzerinde durmak gerekiyor. Müsteşar
ve genel müdürlerin değiştirilmesi; yani, her hükümet gelip gittikçe müsteşar
ve genel müdürlerin de değişmesi ganimet toplama geleneğini getirecektir.
Bu konuya özellikle
vurgulama yaptıktan sonra, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyor; Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum Sayın Akdemir.
Tasarının tümü üzerinde,
Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin;
buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer
üyeleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bu yasama döneminde,
sanıyorum, en önemli tasarılardan birini görüşüyoruz. Benden önce yapılan
konuşmalarda da ifade edildiği gibi, bu tasarı, sadece Partimizin veya
Hükümetimizin bir özlemi değildi. Taa 1930'lardan beri, kamuda yeniden
yapılanma, kamu yönetiminde günün şartlarına göre yeni düzenlemeler yapma
ihtiyacı hep gündemde olmuştur. Dolayısıyla, bu kanun tasarısı, cumhuriyet
dönemi boyunca özlemi duyulan bir yasal düzenleme ihtiyacının sonucudur ve
ürünüdür. Bizden önceki hükümetler döneminde de -o hükümetlerin programlarını
inceleyiniz- kamuda yeniden yapılanma ihtiyacının vurgulandığını, merkezde
toplanmış olan birtakım yetki ve görevlerin yerel yönetimlere aktarılmasının
vaat edildiğini göreceksiniz. Özellikle son yıllarda kurulmuş olan tüm
hükümetlerin programlarında bu ihtiyaç açıkça vurgulanmış ve böyle bir yasal
düzenlemenin yapılacağı, hükümet programlarında yer almıştır; ancak, şu ana
kadar, bizim Hükümetimize kadar, bu konuda, hiçbir cumhuriyet hükümeti, böyle
bir tasarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelemedi. Bunun değişik
nedenleri olabilir. İstemelerine, arzu etmelerine rağmen, böyle bir tasarıyı
veya buna benzer bir tasarıyı hazırlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
edemediler. Belki, son yıllarda hep koalisyon hükümetleriyle yönetiliyor
olmamızdan da kaynaklanabilir; çünkü, koalisyonlarla ülkenin yönetiminin ne
kadar zor olduğunu burada bulunan arkadaşlarımızın birçoğu yakinen bilir;
çünkü, bir metinde uzlaşmak her zaman kolay olmaz. Belki, bu yasama döneminin
bir farkı, tek başına bir siyasî partinin iktidar olmuş olması, işte, öteden
beri özlemi duyulan böyle bir düzenleme tasarısını Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk etme imkânı sağladı; yani, 59 uncu cumhuriyet hükümeti, siyasî
irade koydu, uzun süredir özlemi duyulan böyle bir yasa tasarısını Türkiye
Büyük Millet Meclisine sevk etti.
Hemen şunu belirteyim:
Sayın Başbakanca, bu tasarının hazırlanmasında görev şahsıma verilmiştir.
Dolayısıyla, koordinasyon görevini baştan beri ben yaptım. Bu tasarının
hazırlanmasında, tasarı haline gelmesinde hep ilk sırada bendeniz yer aldı. O
bakımdan, kimlerle görüşüldü, nasıl bir çalışma yapıldı, kimlerin fikirlerine
başvuruldu; bunu yakinen ben biliyorum.
Sanıyorum -biraz önce
Sayın Fatsa da ifade etti- hiçbir yasa tasarısı, sevk edilmeden önce,
kamuoyunda bu denli görüş alışverişine muhatap olmamıştır. Bakın, son iki ay
içerisinde -Sayın Güneş aksini iddia etti; cevaben ifade ediyorum- memur
sendikalarımız ve bu sendikaların bağlı olduğu konfederasyon başkanlarıyla ve
yöneticileriyle ben görüştüm; KESK'le, Kamu-Senle, bugün Memur-Senle ve
BASK'la. Bütün bu konfederasyonlarımızın sayın başkanları, geldi, bu konularla
ilgili düşüncelerini, kimi sözlü olarak ifade etti, kimi de yazılı metinler
haline getirdi, bazıları da bu konuda hazırlanmış olan kitapçıkları getirdi.
Onların da görüşlerinden yararlandık. Hatta, Sayın Güneş dediler ki: "Bu konuda
en etkin kurumlarımızdan, yüksek yargı organlarımızdan biri olan Danıştayın
görüşü bile alınmadı."
Değerli arkadaşlar,
Danıştay bu konuda bir sempozyum yaptı; ben katıldım buraya ve Danıştayda,
Danıştay daire başkanlarının katılımıyla, Danıştay Başkanımız Sayın Nuri
Alan'ın da bulunduğu atölye çalışması yaptık bir gün boyunca. Nitekim, bu
atölye çalışmasında ortaya konulan görüşler istikametinde yasa tasarısında bazı
değişiklikler yaptık; yani, Danıştayımızın Sayın Başkanının ve oradaki daire
başkanı yargıçlarımızın önerilerinin önemli bir bölümünü, biz, bu yasa
tasarısında değerlendirme imkânı bulduk.
Dolayısıyla, yeteri kadar
tartışılmadı, yeteri kadar fikir alışverişi yapılmadı şeklindeki
değerlendirmeye katılmak mümkün değildir; ancak, zaman zaman, her konuda olduğu
gibi bu konuda da kurumsal milliyetçilik yapılıyor; altını çizerek ifade
ediyorum. Sayın Başbakan, bu yasa tasarısı taslak halinde Bakanlar Kurulunda
görüşülmeye başladığı gün tüm bakan arkadaşlarımıza hitaben şunu söyledi:
"Hiç kimse bu yasa tasarısını, taslağını tartışırken, lütfen, kurumsal
milliyetçilik içerisinde olmasın, herkes objektif davransın; çünkü, başında
bulunduğumuz bakanlıkla ilgili birtakım düzenlemeler rahatsız edebilir,
bürokrat arkadaşlarımızın bu konuda talepleri olabilir, onlar bizi
etkileyebilir; burada bakan olduğunuzu unutacaksınız; Türkiye için nasıl bir
yasa gereklidir; Türkiye için, halkımız için bu düzenlemeler lüzumlu mudur
değil midir; bu açıdan, bu çerçeveden bakacaksınız."
Benim görüştüğüm birtakım
sivil toplum örgütleri, özellikle memur sendikalarımızın ve
konfederasyonlarımızın çok değerli başkanları -ki, onların hepsi benim
arkadaşımdır- zaman zaman kendi sendikaları ve konfederasyonları açısından,
onların gelecekle ilgili bir zarara uğrayıp uğramaması açısından yaklaştılar.
Mesela, dediler ki: "Şu maddeyi şuradan çıkarın, biz destek
vereceğiz." Sadece bir madde.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Sayın Bakan, kim dedi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tabiî, böylesine, mensubu bulunduğumuz
kurumun veya sivil toplum örgütünün beklentilerini önplanda tutarak, bir
tasarıya yaklaşırsanız, bir uzlaşma sağlanması mümkün olmaz. Bütün bu görüşleri
telif ederek, bir yasa tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermekte
zorlanırsınız.
Değerli arkadaşlarım, her
yasa tasarısı eleştirilebilir. Kuşkusuz ki, Türkiye için önemli bir yasa
tasarısı olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı da eleştirilecektir,
eleştirilebilir. Biz eleştirilerden asla korkmadık, her eleştiriyi büyük bir dikkatle
izledik, bu olumlu olumsuz eleştirileri alarak değerlendirmeye gayret ettik,
çalıştık.
Eleştiri iki şekilde
olabilir; yani, bir yasa tasarısına kişi veya kurumlar bana göre iki şekilde
karşı çıkabilir; birincisi, mevcut yapıdan memnun olunabilir, mevcut düzen
iyidir onlara göre, hiç değiştirilmemesi gerekir; ben buna da saygı duyarım.
Mevcut sisteme bir yeni değişiklikle yaklaşmanın doğru olmadığını, kişi veya
kurum, değerlendirebilir; bu saygın bir görüştür veya o yasa tasarısında
eksiklikler görülebilir, fazlalıklar görülebilir, Anayasaya aykırılık
iddialarında bulunulabilir. Kuşkusuz ki, bunlar da değerli görüşlerdir.
Nitekim, biz, bir yıl boyunca bu taslak üzerinde çalışırken bu konudaki
değerlendirmeleri, önerileri büyük ölçüde dikkate almaya gayret ettik; ama,
şunu huzurunuzda belirtmek istiyorum ve sizlerle paylaşmak istiyorum ki, hemen
hemen herkes, her kurum, her siyasî parti, Türkiye'de kamu alanında yeniden
yapılanmanın zaruretine inanmaktadır. Mutlaka, kamu yönetiminde yeni bir
düzenlemeye ihtiyaç vardır; bu fikri, kendileriyle görüştüğüm herkes
konuşmasının başında zikretmektedir. Evet, Türkiye'de hantal bir yapı vardır,
yetkiler merkezde toplanmıştır, bunların önemli bir bölümünün merkezî
yönetimden yerel yönetimlere aktarılması gerekir; bu düşünceyi, aşağı yukarı,
görüştüğüm, görüş aldığım her kişi ve kurum ifade etmiştir. Nitekim, biraz önce
burada dinlediğimiz muhalefet partilerimize mensup arkadaşlarımız, gerek Sayın
Güneş gerekse Doğru Yol Partisi milletvekili arkadaşımız, bu kanaatlerini ifade
ettiler "evet, kamu yönetiminde yeniden bir değişime ihtiyaç vardır"
dediler.
İşte, biz de bu ihtiyacı
gördük; nitekim, parti programımızda vardı, hükümet programımızda vardı. Biz,
hükümet programımızda, bu konudaki yasal düzenlemeyi bir yıl içinde
yapacağımızı vaat ettik. Biz, belki diğer hükümetlerden farklı bir hükümetiz;
neyi, ne zaman yapacağımızı takvime bağlayan bir hükümetiz. Dolayısıyla, acil
eylem planımıza almış olduğumuz ve bir yıl içinde gerçekleştirmeyi vaat
ettiğimiz bu yasa tasarısını, biraz geç de olsa Türkiye Büyük Millet Meclisine
sevk ettik.
Bizi acelecilikle
suçluyorlar, aslında, bizi geç kaldığımız için suçlamanız lazım "niye geç
kaldınız, bir yıl içinde yapacaktınız, neden onbeş ay sonra bunu
getirdiniz" diye bizi eleştirmeniz lazım; muhalefetten biz bunu bekleriz.
Cumhuriyet Halk Partisi
sözcüsü arkadaşımı dinlerken doğrusu hayretler içerisinde kaldığımı ifade etmek
istiyorum, kusura bakmasınlar. Sayın Güneş diyorlar ki: "Bu tasarı,
devleti yok etmektedir. Federal bir yaklaşımdır, üniter yapıya ters
düşmektedir. Ülkeyi bir pazar yeri gibi görmektedir. Karşıdevrimcilerin
niyetini taşımaktadır."
Değerli arkadaşlarım,
eğer, bir ülkede yasama yetkisini, yargı yetkisini yerel yönetimlere
devrederseniz, işte orada üniter yapı bozulur, orada federal bir yapıdan
bahsedilebilir. Allahaşkına, bu tasarının neresinde, yasama yetkisi, yargı
yetkisi yerel yönetimlere devredilmektedir?!
RESUL TOSUN (Tokat) -
Onların kafasında...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Böyle bir değerlendirme yapılabilir
mi?!
Şimdi, Sayın Güneş, 30
dakikaya yakın süren konuşması esnasında hep "devlet" dedi, bir de
eksik olmasınlar "memurlar kamuda çalışanlar için yaşamı zorlaştıracak
olan bir kanun tasarısıdır" dedi.
Değerli arkadaşlarım,
biz, bu kanun tasarısını, 70 000 000 halkımız için çıkarıyoruz; onların
hayatını kolaylaştırmak için çıkarıyoruz; onların yaşam standartlarını
yükseltmek için çıkarıyoruz. Onlar, kamu hizmetlerini alırken "bugün git,
yarın gel" sözüyle karşılaşmasınlar, işleri çabucacık görülsün, en ufak
bir meseleleri için Ankaralara gelmesinler, yerinde çözülebilecek sorunlar
yerinde çözülsün; bunun için bu yasa tasarısını sevk ettik. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Güneş, sizin
partinizin ismi Cumhuriyet Halk Partisi; konuşmanızın içerisinde hiç halktan
bahsetmediniz; hiç halktan bahsetmediniz... (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu tasarı halk için
çıkıyor, halk için!.. (CHP sıralarından gürültüler)
OYA ARASLI (Ankara) -
Anlamamışsınız!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Halkımızın memnuniyetini esas alan,
halk memnuniyetini esas alan ve şu anda...
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Siz de hiç "adalet ve kalkınma" demediniz; ne olacak?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - ...kamu kurum ve kuruluşlarının
hizmetlerinden büyük ölçüde memnuniyetsizlik içerisinde bulunan halkımızın,
kamu hizmetlerinden, devletten, merkezî yönetimden memnun olmasını sağlamak
için hazırlandı. Böyle olursa, ne olur biliyor musunuz; böyle olursa, rejim
daha da güçlenir, devlete olan bağlılık daha da artar.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Demagoji yapma!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - İşte, üniter yapı bozuluyor; işte,
rejim burada ciddî tehlike içerisine giriyor falan... Hayır, bu tür tasarıları
biz yasalaştırdığımızda ve başarıyla uyguladığımızda, işte o zaman, demokratik
cumhuriyet daha da güçlenir.
O bakımdan, bu tür
endişeleri, son derece yersiz buluyorum; ancak, kuşkusuz ki, muhalefet
partileri, iktidarın getirdiği her yasa tasarısına destek verecekler, sahip
çıkacaklar diye bir kural da yoktur; muhalefet de muhalefetliğini yapacaktır ve
kaldı ki, iyi muhalefet yapamıyorsunuz diye eleştirilen Cumhuriyet Halk
Partisinin, bu yasa tasarısı karşısında, tabiî ki, bir...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Daha iyi muhalefet...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - ...can alıcı veya daha etkin bir
muhalefet yapma arzusunu, ben saygıyla karşılıyorum.
OYA ARASLI (Ankara) - Siz
de, iyi iktidar olamadınız o zaman.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Kuşkusuz ki, gelecekler,
eleştirecekler. Daha önce söylediklerinin, aşağı yukarı tamamını içerisinde
taşıyan, hatta onun biraz daha gerisinde olan, kendi programlarının biraz daha
gerisinde olan bu yasa tasarısına karşı olabilirler. Ben, üç dönemdir
buradayım; buna benzer, muhalefetlerin konuşmalarını yakinen biliyorum ve
hatırlıyorum. O nedenle, bu tür konuşmaları anlayışla karşıladığımı belirtmek
istiyorum.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- "Biz de böyle yapardık" mı demek istiyorsunuz?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, peki, biz,
halkımızın hayatını nasıl kolaylaştıracağız bu yasa tasarısıyla, onların hayat
kalitesini nasıl geliştireceğiz...
Kuşkusuz, halkımıza, kamu
hizmetlerini adil, ayırımsız ve eşit sunmak istiyoruz; süratli, kaliteli,
etkili ve verimli bir şekilde sunmak istiyoruz; Peki, bunu nasıl
sağlayacaksınız? Bunun yolu yöntemi nedir? Bunun yolu yöntemi bize göre şudur:
Merkezî idare ile mahallî idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarını yeniden
belirlemektir. Yani, merkezdeki birtakım yetkilerde, yerinde çözülebilecek olan
birtakım hizmetlerin yerinden çözülmesini sağlayacak bir düzenleme yapmaktır;
bir de, merkezî idarenin yeniden yapılanmasını sağlamaktır. İşte, bu tasarı, bu
iki amacı hedeflemektedir. Yani, merkezî idare ile mahallî idarelerin görev,
yetki ve sorumluluklarını yeniden belirliyor, merkezî idare teşkilatını yeniden
yapılandırıyor. Peki, bunu gerçekleştirmek için hangi adımların atılması zarurî
görülüyor; bu tasarı, kamuda ilk kez, bütün kamu kurum ve kuruluşlarının uyması
gereken temel ilkelere sahip olmayı hedefliyor.
Tüm kamu kurum ve
kuruluşları sürekli gelişim içerisinde olacaklar; bu, en önemli ilkelerimizden
biridir. Yani, bir sene önceki, iki sene önceki kamu hizmetinin kalitesiyle,
iki sene sonraki kamu hizmetinin kalitesi aynı olmamalıdır, olmayacaktır, bu
sürekli denetlenecektir. Performans denetimleri işte bunun için getiriliyor.
Tüm kamu kurum ve kuruşları, burada çalışanlar sürekli gelişim içerisinde
olacaktır.
Katılımcılık da kamu
yönetiminde esas olmalıdır. Bu ne anlama geliyor; işte, 3 numaralı
kitapçığımız; belediye yasaları ve il özel idaresi yasalarıyla ilgili tasarılar
buraya geldiğinde bunun açık cevabını göreceksiniz. Tabiî, vaktim çok sınırlı
olduğu için detaylara giremiyorum.
Kuşkusuz ki, kamu
yönetimdeki saydamlık, hesap verilebilirlik, öngörülebilirlik gibi ilkeler de
mutlaka kamu kurum ve kuruluşlarının hizmetlerinde esas alınacaktır. Bilgi
Edinme Kanununu çıkardık biliyorsunuz ve onun da uygulaması başladı.
Vatandaşlarımız, öğrenmek istedikleri herhangi bir konuda -istisnaları var
biliyorsunuz- kamu kurum kamu kuruluşlarından bilgi alma imkânına sahip
olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarıyla, biz, devlet bakanlıklarının sayısı şu anda 20 iken -20'ye kadar
sayıda devlet bakanı atayabilirsiniz- 8'e indiriyoruz. Aslında, bizim gibi bir
siyasî partinin, tek başına iktidara gelmiş, güçlü bir gruba sahip olan bir
siyasî partinin böyle bir şey düşünmemesi gerekir. Daha fazla milletvekili
arkadaşına bakanlık vermek herhalde popülist açıdan daha doğrudur diye
değerlendirilebilir; ama, biz, devlet bakanlıklarının sayısını 8'le
sınırlandırmak suretiyle, aslında, kendi iktidarını değil, ülkeyi ve halkını
düşünen bir iktidar izlenimini verdiğimizi herhalde takdir edersiniz.
Değerli arkadaşlarım,
ayrıca, 15 icracı bakanlıktan 6'sı dışındaki bakanlıkların taşra teşkilatlarını
bu tasarı yerel yönetimlere devrediyor. Şimdi, izin verirseniz, tasarı
elinizde; bunlar üniter yapıyı bozar mı, rejim için bir tehdit oluşturur mu,
bir bakalım. Bu tasarı yasalaşıp yürürlüğe girdiğinde ne olacak? Aslında,
geçici 1 inci maddede, bu yasa tasarısının yasalaşması halinde neyin olacağı
yazılıdır. İşte, bakalım: "a) Sağlık Bakanlığı taşra teşkilâtının görev ve
yetkileri, eğitim hastaneleri hariç, sağlık evi, sağlık ocağı, sağlık merkezi,
dispanser ile hastaneler ve donatım müdürlükleri araç, gereç, taşınır ve taşınmaz
malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak
üzere personeli il özel idarelerine devredilecektir." Şimdi, bir sağlık
ocağının, bir sağlık merkezinin, bir dispanserin il özel idaresine devrinin
memlekete ne zararı olabilir allahaşkına?! Cumhuriyete ne zararı olabilir
allahaşkına?! Bir sağlık ocağının, bir dispanserin boyaya ihtiyacı varsa, bir
yeri kırılmışsa, bunun ödeneğini Ankara'dan bekle, Sağlık Bakanlığı bütçesine
konulsun, Devlet Planlama Teşkilatından onay alınsın, Meclise gelsin,
komisyonlarda görüşülsün, buradan çıksın... Yahu, milletimizi bunun için
bekletmeye ne hakkınız var?! Bu, yerinde çözülebilecek bir iştir, il özel
idarelerine verirsiniz, onlar bunu şıkır şıkır yapar. Bunun, vatandaşımıza
getirdiği kolaylığın dışında, hizmetlerin çabuk görülmesinin dışında,
allahaşkına, ne zararı olabilir?! Nasıl bunlara karşı çıkabilirsiniz?!
"Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı ve ulusal nitelik taşımayan kütüphane, devlet güzel sanatlar
galerisi ve müzeler ile halk kütüphaneleri ve kültür merkezleri, belediye
sınırları içinde belediyelere, belediye sınırları dışında il özel
idarelerine..."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, ne kadar sürem kaldı?
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
buyurun, devam edin efendim.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Bakan, Köy Hizmetleri ne olacak?
DEVLET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) - Geliyorum, geliyorum... Onlar, Köy Hizmetlerine taktılar.
Sayın Bayram Meral Köy
Hizmetlerinin bağlı bulunduğu sendikanın eski başkanıydı ya, o da kurumsal
milliyetçilik yapıyor. Şu kurumsal milliyetçilikten bir kurtulsak bu ülkede çok
şeyler yapacağız Sayın Meral. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Allahaşkına, İstanbul'da
köy mü kaldı Sayın Meral? İstanbul Büyükşehir Belediyesi bütün o köylere hizmet
götürmeye layık değil mi?! Tabiî ki Köy hizmetlerini lağvedeceğiz, artık
ihtiyaç kalmadı.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Erzurum'un, Ağrı'nın, Bitlis'in, Siirt'in köyü yok mu?
DEVLET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) - Bunlar, il özel idareleri tarafından çok daha güzel
halledilir.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Çiftçiler dinliyor Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) - Evet; gayet tabiî, dinliyorlar. Biz, köylümüze daha çabuk
hizmet götüreceğiz il özel idareleri kanalıyla.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Hizmeti satacaksınız.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Bedelini kim ödeyecek?
DEVLET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) - Köy Hizmetlerinin, şu anda, illerimizdeki, bölgelerimizdeki
personelini kolundan tutup atmıyoruz, onlar il özel idarelerinin personeli
olacaklar...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Özelleştirme yaparken de öyle diyordunuz, insanlar işsiz kaldı, sokakta
geziyor.
DEVLET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) - ... araç gereçler de il özel idarelerine ait olacak ve
hizmetler çok daha çabuk görülecek, çok daha süratli görülecek ve böylece
halkımız, köyüne asfalt istiyorsa, bu asfalt daha çabuk gidecek. Bunu istemenin
neresine karşı çıkıyorsunuz, ben anlayamadım doğrusu.
Bakınız, sizin şu seçim
beyannamenize "Yerel Çözüm 2000"e bir bakın allahaşkına yahu?! Şunu
okuduğunuzda, asıl üniter yapı işte o zaman bozuluyor. Diyorsunuz ki burada
"il meclisi, valinin vesayetinden çıkacak." İşte, bu zaman üniter
yapı bozulur. Siz diyorsunuz ki aynı zamanda "yerel yönetimler vergi koyma
hakkına da sahip olsun..." İşte, o zaman üniter yapı tehlikeye girer.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Üniter devlet yapısı Anayasada yazılı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım,
cumhuriyeti ve cumhuriyetin temel niteliklerini koruma noktasında biz sizden
daha hassasız, daha hassas olduğumuz için böyle bir tasarıyı getirdik. (AK
Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar [!])
Siz, burada, Millî Eğitim
Bakanlığının taşra teşkilatlarını da belediyelere vermeyi düşünüyorsunuz.
Bakın, biz, ülkemizin içinde bulunduğu özel şartlar nedeniyle, bunu dahi
tasarımızdan çıkardık; ama, sizin önerinizde bu da var. Demek ki, biz,
Türkiye'nin bütünlüğü, üniter yapısının korunması konusunda sizden daha
hassasız. Cumhuriyeti koruma, cumhuriyete sahip çıkma konusunda bizimle
yarışamazsınız. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar [!])
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Necmettin Hocadayken böyle konuşmuyordun Sayın Şahin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Çevre ve Orman
Bakanlığına bağlı fidanlıkları, piknik ve dinlenme yerlerini belediyelere
verelim diyoruz, buna karşı çıkıyorsunuz. Bir dernek, bir vakıf, yazın piknik
yapmak istiyor, fidanlığı veya bir piknik yerini kiralamak istiyor, bunu Çevre
ve Orman Bakanlığına mı sorsun allahaşkına; bunu belediyeye verirsiniz,
belediyeden halleder işini. Bu iş, bu kadar basit.
Bakın, niye karşı
çıktığınızı bilmiyorsunuz...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Satarlar diye...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -...tasarıyı doğru dürüst okumamışsınız,
geliyorsunuz, burada milletin kafasını karıştırıyorsunuz; sanki kötü bir şey
yapıyormuşuz gibi izlenim vermeye çalışıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarı; yani, şu anda üzerinde görüşmeler yapmakta olduğumuz Kamu Yönetimi
Temel Kanunu Tasarısı bu Parlamentodan geçince iş bitmiyor, başlıyor. Bu, bize
daha büyük sorumluluklar yüklüyor; çünkü, bu, tek başına bir şey ifade etmez,
bunun arkasından diğer yasalar gelecek. Belediyeler Yasasını, Büyükşehir
Belediyesi Yasasını, İl Özel İdaresi Yasasını, Köy Kanununu, Belediye Gelirleri
Kanununu şu anda tartışmaya açtık, bunların üzerinde çalışıyoruz. Şu anda onlar
üzerinde çalışıyoruz, 3 kanunla ilgili çalışmaları kitaplaştırdık, yakın bir
zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edeceğiz.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Ömer Ağabey öyle mi diyor?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - O bakımdan, Türkiye'de, yeniden
yapılanma açısından, önemli birsürecin başlamış olduğunu belirtmek istiyorum ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyelerinin, Türkiye'de, kamu
yönetiminde, halkımızı memnun edecek, onun hayatını kolaylaştıracak olan ve bu
amaçla hazırlanmış olan bu yasa tasarısına destek vereceğini, sahip çıkacağını
düşünüyorum.
Bu düşüncelerle,
hepinizi, yeniden, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Güneş,
gönderdiğiniz pusulada, görüşlerinizin farklı anlaşıldığını gösterir görüşlerin
Bakan tarafından ileri sürüldüğünü ifade ediyorsunuz; ama, soyut bir ifade;
müşahhas, somut bir şey... Mesela, hangi görüşlerinizden farklı görüşler ileri
sürüldü?
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(İstanbul) - Mesela, benim, Danıştayla ilgili görüşmenin yapılmadığı
konusundaki görüşümü, Sayın Bakan, daha farklı biçimde açıkladı.
BAŞKAN - Yani, siz,
Danıştayla görüş alışverişinde bulunulmadığını, Sayın Bakanın da bulunulduğunu
söylediğini mi belirtiyorsunuz; onu mu kastediyorsunuz?
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(İstanbul) - Danıştaydan görüş istenmedi; Sayın Bakan, onu, başka bir biçimde
algıladı; izin verirseniz, çok kısa, bunları açıklayacağım. (AK Parti
sıralarından "gerek yok" sesleri)
BAŞKAN - Ama, şimdi,
buradaki olay şu: Yani, Sayın Bakan "Sayın Nuri Alan'ın da olduğu bir
toplantıda, bir gün, fikir alışverişinde bulunduk" diyor.
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(İstanbul) - Sayın Başkan, Danıştaydan, Danıştay Yasasının 23 üncü maddesine
göre görüş istenmemiştir.
BAŞKAN - Yazılı olarak?..
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(İstanbul) - Görüş istenmemiştir... Yazılı- yazısız, görüş istenmemiştir.
Danıştay Başkanıyla konuşmak başka bir şey, sohbet etmek başka bir şey,
Danıştaydan, hükümet adına, şu yasayla ilgili görüşünüzü bildirin diye görüş
istemek başka bir şeydir. Bunu açıklamak istiyorum müsaade ederseniz. (AK Parti
sıralarından "Bakan açıkladı" sesleri)
Bakan açıklamadı,
hayır...
BAŞKAN - Sayın Bakan
burada. Şimdi, Sayın Bakanın söylediği...
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(İstanbul) - Sayın Başkan... Sayın Başkan, lütfen...
BAŞKAN - Sayın Güneş,
Sayın Bakan açıklama yapsın; eğer, tatmin olmazsanız...
Buyurun Sayın Bakan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Meramını anlatsın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Müsaade edin...
Lütfen, müsaade edin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, evet, Danıştaydan
görüş istenebilir; ama, biz, görüş istemeden, daha etkin bir yol olan,
Danıştaya bizzat giderek, tam gün atölye çalışması yapmak suretiyle, Danıştay
Başkanımızın, daire başkanlarımızın görüşlerini almak suretiyle bunu
hazırladık. Bu, görüş istemekten daha etkindir, Danıştaya gidip bu görüşü
bizzat almak Danıştaya daha çok değer vermektir. Biz, bu yolu denedik ve
nitekim ortaya konulan görüşleri de tasarımızda değerlendirdik.
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(İstanbul) - Görüş istemek değil efendim...
BAŞKAN - Sayın Güneş, o
zaman, çok kısa olarak, lütfen, tashih edeceğiniz hususu belirtin.
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Hasan Fehmi Güneş'in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in,
ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle
konuşması
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
Danıştay Yasasının 23 üncü maddesine göre, hükümetlerin, Danıştaydan
tasarılarla ilgili Anayasaya uygunluk yahut hukuka uygunluk açısından görüş
isteme yetkisi vardır; Danıştay da bu konuda görüş bildirmekle görevlidir;
isterse, bildirecek "ben karışmam" diyemeyecek. Bu tasarı konusunda
hükümet, Danıştaydan bu maddeye dayanarak bir görüş istememiştir. Sayın Bakan
buyuruyorlar ki, Danıştay Başkanıyla bizzat görüşmüşler, o giderek yahut
kendisi giderek. O bir görüşme, görüş isteme farklı bir şey. Nitekim, Danıştay
Başkanı bir toplantıda, bir panelde yana yakıla bunu anlatmış "bize
görevimizi yapma imkânı tanımadınız" demiştir. Konuşma metni çantamda var,
Sayın Başkan isterse derhal veririm; bu bir, bu böyle, bunu tashih ediyorum.
İkincisi, üniter yapı
konusunda yanlış anlamalara meydan vermeyelim. Üniter yapıda, Sayın Fırat'ın
dediği gibi, yasama yetkisinin de devredilmesi gerekir. Bu tasarı, yasama
yetkisinin yerele devredileceğine ilişkin bir kural getirmemektedir. O nedenle
"üniter yapı yok ediliyor" iddiasında değiliz. İddiamız şudur: Bu
tasarı, merkezî hükümeti gevşetmekte, onun üniter bir yapıya dönüşüm yollarını
açık tutmaktadır. Bu ikisi farklı. Nereden çıkarıyorum bunu; şuradan
çıkarıyorum: Önünüzde varsa, yasa tasarısının 7 nci maddesine bakın lütfen; 7
nci madde, merkezî hükümetin görevlerini tanımlıyor, geriye kalan yetki ve
görevler yerel yönetimlerindir diyor. Hiçbir üniter devlette merkezî hükümetin
yetkileri tanımlanmaz, sayılmaz. Önce, yerel yönetimlerinki sayılır, geri kalan
merkezî hükümetindir denilir; çünkü, asıl olan, egemen olan merkezî hükümettir
üniter devletlerde. İşte, 7 nci maddeye bakarak diyoruz ki, bu madde üniter
devlet kavramını zayıflatır, üniter devleti gevşetir, federal yapıya yol açar.
Çünkü, federal devletlerde merkezî hükümetin görevleri tadat edilir, gerisi
yerel yönetimlerindir denilir. Bunu söylüyoruz, bunu böyle anlayın lütfen ve
bakarsanız, bunun haklı olduğunu göreceksiniz.
Şimdi, bir konu daha var.
Sizin tasarınızda yerel yönetimlere -Akyazı Belediye Başkanım burada; ben
Akyazılıyım- veriliyormuş gibi görünen, yerel yönetimlere devrediliyormuş gibi
gösterilen görev, yetki ve sorumluluklar yerel yönetimler kanalıyla
özelleştirilecektir. Yerel yönetimler -açık; ama, orada görünüyor- orada bir
aktarma istasyonu olacaktır. Kaldı ki, Sayın Bakan, Sayın İçişleri Bakanının
gönderdiği belediyelerle ilgili yasada, il özel idareleriyle ilgili yasada,
öyle getirirseniz eğer, bizim elimize geçen metinlerde o kuruluşların mallarının
haczedilmesine de kolaylık getiriyorsunuz; bu, o devirden sonra, o yerel
yönetimlerin ne kadar zor duruma düşeceğinin de göstergesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Güneş,
lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
HASAN FEHMİ GÜNEŞ
(Devamla)- Bitiriyorum...
Sayın Başkan, Sayın Bakan
beni yanlış anlamış, önemli değil; o aramızdaki bir mesele, onu hallederiz;
ama, ne yazık ki, Sayın Bakan -bana öyle geldi- buradaki konuşmasında, kendi
savunmak konumunda olduğu tasarıyı da yanlış anlamış. Şimdi, Hegel diyor ki:
"Beni hayatta yalnız bir kişi anladı, o da yanlış anladı." Ben, bu
yasa tasarısını anlasa anlasa Sayın Bakan anlar diye düşünüyordum; anlıyorum
ki, o da yanlış anlamış. Bence, bu yasa tasarısını doğru anladığı zaman, benim
gibi düşünecektir.
Halkçılık konusundaki
önerine çok teşekkür ederim; ama, izin verirseniz, ben, halkçılık konusunu
sizlerden öğrenecek yaşı geçtim, beni bağışla lütfen Sayın Bakan.
Hepinize çok teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, biz, burada usul tartışması açacak olursak, hakikaten sıkıntı
çekeriz; yani, böyle bir usul, böyle bir konuşma, zannedersem, İçtüzüğün hiçbir
yerine girmez.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Başkana akıl verme.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Dolayısıyla, Başkanlık olarak size bir hatırlatmak yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Önergemiz var efendim.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, biraz önce, Sayın Anadol'un söz isteme talebiyle ilgili olarak
tutanakları incelettirdim; burada herhangi bir sataşma görmedim; onun için,
Sayın Anadol'a, bu konuda, söz vermeyeceğim.
VI- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden
Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa
Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349) (Devam)
BAŞKAN - Tasarının
müzakeresine devam ediyoruz.
Şahsı adına son konuşmacı
Trabzon Milletvekili Sayın Asım Aykan; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı
üzerinde şahsım adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, gerçekten,
Meclisimiz için tarihî bir gün. Biraz önce arkadaşlarımız ifade ettiler, aynı
görüşlere katılıyorum. Bu çalışmada emeği geçen bütün arkadaşlarımı
huzurlarınızda kutluyorum.
Değerli arkadaşlar, 3
Kasım seçimlerinde, halkımız, Türkiye'de siyasî istikrarı temin etmiş ve
yönetim krizini ortadan kaldırmıştır ve Parlamentomuza, hem iktidarıyla hem
muhalefetiyle tarihî bir görev vermiştir. Bu, ülke meselelerine ciddî, köklü ve
kalıcı çözümler üretme görevidir. Bugün karşı karşıya bulunduğumuz, şu an
görüştüğümüz yasa tasarısı, böyle bir anlayışın sonucudur. Bunu özellikle
vurgulamakta fayda görüyorum.
Milletimizin 3 Kasımda
bizlere verdiği bu tarihî sorumluluğun, AK Parti olarak bilincindeyiz. Bu
yoldan kesinlikle ayrılmayacağız ve milletin verdiği yetkiyi sonuna kadar
kullanacağız.
Değerli arkadaşlar, AK
Parti Hükümetlerinden önce 57 tane hükümet kuruldu. Bu hükümetlerdeki
arkadaşlarımız da, tabiî ki, güzel şeyler yapmak istediler; ancak, bugünkü
tabloya baktığımız zaman, karşımızda devasa problemler var ve bizimle beraber
yarışa çıkan ülkelerle aramızdaki makas giderek açılmış durumdadır. Bu tabloyu
gördükten sonra, dönüp, kendi kendimize bir düşünmemiz ve bakmamız gerekir;
nerede hata yapıyoruz, problem nerededir, ne yapmamız gerekiyor.
Siyasî tarihimizi iyi
incelediğimiz zaman, karşımıza çok çarpıcı bir gerçek çıkıyor -bunu özellikle
vurgulamak istiyorum- ülke meselelerine, zamanında, doğru ve köklü çözümler
üretmeyen iktidarları, gerekli müdahaleyi yapmayan iktidarları, vatandaşımız,
sandıkta müdahale yapmak suretiyle, gönderiyor. Biz, sandıktan gönderilmek
istemiyoruz; biz, hizmet yapmak için geldik; onların düştüğü hataya
düşmeyeceğiz. Millet neyi istiyorsa, bu devletin, milletin mecburiyetleri
neyse, çekinmeden, sonuna kadar, bunu, millet adına kullanacağız. Yani, başka
bir deyimle, zamanında dönüştürmeyeni ve değiştirmeyeni, vatandaş sandıkta
değiştirmektedir. Onun için, biz, zamanında dönüştüreceğiz ve değiştireceğiz.
Bu bilincin, hem iktidar tarafından hem de muhalefet tarafından paylaşılması
gerektiği kanaatindeyim; çünkü, iktidar doğruyu yaparken doğrunun karşısında
direnenlerin de vatandaş tarafından sandıkta değiştirileceğini unutmayalım.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Erbakan'ı da öyle mi yaptınız?!
ASIM AYKAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, AK Partiyle, idarei maslahat dönemi bitmiştir, ciddî
icraatlar yapma dönemi başlamıştır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Önce fabrikayı ver, sonra başkalarını...
ASIM AYKAN (Devamla) - Bu
ciddî değişimler nelerdir...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Balıkesir Süt Endüstrisi Kurumunun satışı...
ASIM AYKAN (Devamla) -
Sabırlı ol, sabırlı ol...
Özgürlük, zenginlik, adil
paylaşım, hukuk devleti, demokrasi ve idarede yeniden yapılanma, bizim, altını
çizdiğimiz, mutlaka yerine getireceğimiz hususlardır. Halkımızın da bizden
beklentileri bunlardır.
Bugünkü gündem maddemiz,
idarede yeniden yapılanma, onu konuşuyoruz. Aslında, bu konu bugünün gündem
maddesi değil. Biraz önce değerli konuşmacılarımız ifade ettiler, Osmanlı'dan
beri tartışılan ve cumhuriyetle devam eden bir konuyu konuşuyoruz. Onun için,
Parlamento, bugün çok önemli bir görev yapıyor. 1860 yılında, Tuna Eyaletinde
"ademi merkeziyet" diye tabir edilen; yani, yetkilerin, yavaş yavaş
taşraya bırakılması, bugünkü deyimiyle Anadolu'ya bırakılması konuşulmuş,
bundan tam 144 sene önce. Bu tartışma, 1921 Anayasasına kadar gelmiş ve 1921
Anayasasıyla bir karar verilmiş. Bu, çok önemli, biraz önce, değerli
konuşmacılarımız ifade ettiler; Anadolu güçlenecek, merkez, bazı yetkilerini
yavaş yavaş bırakacak. O gün çıkarılan özel idare mevzuatını inceleyin, bugünkünden çok daha çağdaştır. Sene 1921,
biz, 2004'teyiz. Herkes bunları görmek zorunda arkadaşlar. 1921'den sonra gelen
1924 Anayasası, merkezi biraz daha güçlendiren bir yapı ortaya çıkarmıştır.
Devam ediyorum,
arkasından, 1930'da, Mustafa Kemal Atatürk'ün zamanında çıkarılan 1580 sayılı
Yasa, çok çağdaş ve modern bir yasadır. Altını çiziyorum, Trabzon'da sekizbuçuk
yıl belediye başkanlığı yaptım, yasaya, özü itibariyle, vâkıfım, bu konuda
vukuf sahibiyim. Daha sonra, bu yasadan, birçok yetki, cımbızlanmak suretiyle,
tekrar, Ankara'ya çekilmiştir.
1855'ten rahmetli Özal
zamanında çıkarılan 3030 sayılı Yasaya kadar, 19 kere, yerel yönetimlerde ve
idarî anlamda değişiklik yapılmış ve rahmetli Özal'dan yirmi sene sonra, biz,
şu anda, bu konuyu konuşuyoruz. Bu kilometretaşlarını, böyle, bilerek zikrettim
ki, konu anlaşılsın. Önümüzde, bugün, reform niteliğinde bir yasa var. Bu,
genel bir çerçeve çiziyor. Tabiî,
arkasından, büyükşehir, il (vilayet) ve özel idareler gelecektir.
Çıkacak yasanın temel
esprisi şudur: Devletin üniter yapısını titizlikle korumak ve güvenlik
mecburiyetlerini gözardı etmeden, hizmetleri, yerinden, verimli ve etkin
kılmaktır; yerinden, verimli ve etkin kılmaktır... Yani, başka bir deyimle,
Ankara'yı küçültmeden Anadolu büyümez. Dünyada, bu usule dönmeden, bu yönü
ihtiyar etmeden, merkezin elindeki birçok yetkiyi, uygun biçimde -kontrol etmek
şartıyla- taşraya bırakmayan hiçbir dünya devleti kalkınmamıştır, bu noktaya gelmemiştir.
Bizim hedefimiz, Ankara'yı küçültüp Türkiye'yi büyütmektir. Bunu yaparken de,
beraber yapmak istiyoruz, birlikte yapmak istiyoruz; çünkü, milletimiz, bir
dönemi tasfiye etti, size ve bize beraber yetkiyi verdi. Bunun, hep beraber
bilincinde olmamız gerektiği kanaatindeyim.
Evet, en verimli hizmetin
en yakından verilen hizmet olduğunu da, bir kez daha, burada vurgulamakta fayda
görüyorum. Bugün, yılların özlemi istikametinde bir adım atıyoruz ve bu yasanın
çıkmasıyla, rahmetli Recep Yazıcıoğlu'nun mezarında kemiklerinin sızlamadığını
umuyorum; çünkü, kendisinin ve o istikamette birçok insanın ne kadar gayret
ettiğini çok yakinen bilen bir insanım.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Müneccim misin?!
ASIM AYKAN (Devamla) -
Ülkemize sıçrama getirecek olan bu yasanın, hepimiz için bir milat olmasını
diliyorum.
Konuşma yapan Cumhuriyet
Halk Partili arkadaşlarımızdan birisi bir konu üzerinde durdu; burada, bir
cümleyle ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, artık "devlet"
kavramını yeniden gözden geçirmekte fayda var. Lütfen, kamu ile devleti
birbirinden ayırın. Devlet, 70 000 000'un enerjisinin toplamıdır. Özeliyle
sivil toplum örgütleriyle, kamusuyla, hepsiyle, bütün gücümüzün toplamı
devlettir. Eğer, siz "her şeyi kamu yapacak" diyorsanız, Ortaasya'ya
da Sümerbankı gönderip bir basma fabrikası kurdurmanız gerekiyor. O dönemler
bitti, böyle dönemler bitti arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -Böyle
bir talep yok!.. Hadi kurdurun bakalım...
ASIM AYKAN (Devamla) -
Oraya özel sektör gidip fabrika kuracak, özel sektör! Bunun altını çizmekte
fayda görüyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Siz hangi fabrikayı kurdunuz, söyler misiniz?.. Hangi anlayışla?..
ASIM AYKAN (Devamla) -
Evet, sizin kamu ile devleti karıştırdığınız kanaatindeyim, onu vurgulamak
istedim.
Bir diğeri:
Arkadaşlarımızı dinleyince, Cumhuriyet Halk Partisinin, 22 dönemdir yapılan
seçimlerde, niçin hep ebedî muhalefet kaldığını çok daha iyi görme imkânımız
oldu. Neden...
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Siz, yüzde 34 rey aldınız, biz yüzde 42 rey aldık.
ASIM AYKAN (Devamla) -
Biz bir yıllık parti iken yüzde 34 aldık, siz seksen yıllık parti iken yüzde 20
aldınız.(AK Parti sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aykan,
lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
ASIM AYKAN (Devamla) -
Evet, biz bir yıllık parti iken yüzde 34 oy aldık, siz yüzde 20 oyu, 80 yıllık
parti iken aldınız. Neden; AK Parti milletin partisi, siz devletin
partisisiniz, onun için.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, daha önce hangi partinin belediye başkanı idin, söyler misin!..
ASIM AYKAN (Devamla) -
Biz, milletin partisiyiz, iftihar ediyoruz; siz, devletin partisisiniz, onun
için bu hallere düştünüz. Bunu bilin.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Geçmişi ne çabuk unuttunuz, geçmişinizi unutmayın.
BAŞKAN - Sayın Aykan,
lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız... Lütfen Genel Kurula hitap edin.
ASIM AYKAN (Devamla) -
1930'lu yıllarda Konya'da yazılan bir tebrik kartını söylüyorum. Tebriki
yazdıktan sonra vatandaşımız altına imza atıyor "Cumhuriyet Halk Partisi
İl Başkanı ve Konya Valisi" diye. Bu dönemler bitti arkadaşlar; bundan
sonra hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aykan.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Saat 20.00'de toplanmak
üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.08
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.00
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun); Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale),
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 54 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden
Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa
Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?...
Yerinde.
Hükümet?... Yerinde.
Tasarının 1 inci
maddesini okutuyorum:
KAMU YÖNETİMİ TEMEL KANUNU TASARISI
BİRİNCİ KISIM
Kamu Yönetiminin Amaç,
İlke ve Görevleri
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Tanımlar ve
Temel İlkeler
Amaç
MADDE 1. - Bu Kanunun
amacı, katılımcı, saydam, hesap verebilir, insan hak ve özgürlüklerini esas
alan bir kamu yönetiminin oluşturulması; kamu hizmetlerinin adil, süratli,
kaliteli, etkili ve verimli bir şekilde yerine getirilmesi için merkezî idare
ile mahallî idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi; Merkezî
idare teşkilatının yeniden yapılandırılması ve kamu hizmetlerine ilişkin temel
ilke ve esasları düzenlemektir.
BAŞKAN - 1 inci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan;
buyurun (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Oyan, ayrıca,
şahsınız adına da söz talebiniz vardır; ikisini birleştirerek söz vereceğim
size.
Süreniz 15 dakika.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yemek sonrasının bu boşluğu
önünde konuşmak, doğrusu, tercih ettiğim bir ortam değildi; ama, sonuç
itibariyle, Türkiye'de, milyonlarca insanın bu tartışmaları büyük bir ilgiyle
izlediğini düşünerek, en azından, toplum, Mecliste olduğundan daha ilgili diye
düşünmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
burada, tartıştığımız, konuştuğumuz tasarı, Türkiye'nin önümüzdeki çok uzun bir
dönemini etkileyecek, hatta, altüst edecek bir tasarıdır. Dolayısıyla, buradaki
bu tasarıyı tartışırken, burada AKP sözcülerinin yaptığı gibi, Sayın Bakanın
yaptığı gibi, Anamuhalefet Partisi Cumhuriyet Halk Partisinin söylediklerini
farklı bir şekilde ya da onun konumunu çarpıtarak yorumlamak yerine ya da
referansları cumhuriyet dönemi dışındaki yerlerden almak yerine, biraz daha,
galiba, dikkatimizi, neyin benzer neyin farklı olduğuna çevirirsek ve
Cumhuriyet Halk Partisinin neyi söylemek istediğini anlamaya çalışırsak,
herhalde, bu, İktidar Partisi açısından da bir ilerleme olabilir.
Bakınız, buraya gelen AKP
Sözcüsü Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat, referans verirken 1921'deki bir yasamaya
gidiyor ve orada kalıyor; çok ilginç bir şey. Cumhuriyet 1921'de kurulmadı
değerli arkadaşlarım; cumhuriyet 1923'te kuruldu. Ondan sonraki bütün
cumhuriyet dönemi ilerlemelerini yok mu sayıyorsunuz?! Referans noktanız
cumhuriyet öncesi mi?! Cumhuriyet öncesindeki 1920 ile 1923 arasındaki dönem,
Türkiye'de, henüz, merkezî idarenin bütün bir ülkeye, o parçalanmış ülkeye hâkim
olamadığı bir dönemdir zaten. Dolayısıyla, orada elindeki yetkileri merkezî
olarak tutması mümkün değildir. Siz, 1921'i örnek vereceğinize, seksen yıllık
cumhuriyet tarihinin bu konudaki gelişmelerini örnek almaya çalışın,
referansınızı cumhuriyet içinde tutmaya çalışın.
Bakınız, şimdi, bu
yasayla ilgili Sayın Bakan "siz burada eleştiri yapıyorsunuz da halk adına
ne söylüyorsunuz" dedi.
Şimdi, bu yasa, kuşkusuz,
bir kamu yönetimi yasası. Kamu yönetimi yasası, esas itibariyle, soyut bir
düzenlemedir; ama, ben, Sayın Bakan söyledi diye değil, zaten öyle söyleyeceğim
için, ama, Sayın Bakanın da, herhalde, söylemesine de bir cevap olacaktır;
toplum ne bekliyor, siz ne öneriyorsunuz, oradan gireyim.
Değerli arkadaşlarım,
toplum ne bekliyor; topluma siz diyorsunuz ki: "Biz, düzenleme yapıyoruz; bu düzenlemeyi yapınca
toplum daha iyi hizmet alacak." Acaba?.. Gerçekten öyle mi? Sizin
yaptığınız düzenlemeyle, toplumun beklentileri
arasında uçurumlar var, okyanuslar var.
Toplumun talebi nedir;
yeterli ve nitelikli kamu hizmeti almaktır. Toplumun böyle bir talebi var. Peki, siz, bu hizmeti
sunabiliyor musunuz? Böyle bir hizmet bugün sunulabiliyor mu? Türkiye'de
merkeziyetçilik mi hizmeti sunamamanın nedeni? Toplam vergi gelirinin yüzde
66'sını, 2004 bütçesinde faize aktaracaksınız. Düzelmiş dediğiniz 2004 yılında dahi topladığınız vergilerin
üçte 2'sini faize aktaracaksınız.
Toplum, "ak
kedi" ya da "kara kedi" demiyor. Toplum, kedinin fareyi tutmasını istiyor; yani,
kamunun, kamu hizmeti üretmesini istiyor. Yani, bunu merkez ya da yerel
üretmiş, birinci meselesi bu değil toplumun, halkın. Halkın birinci meselesi,
hizmetin üretilmesi.
Türkiye'de devlet, hizmet
üretemez noktadadır. Türkiye'de bu anlamda devlet, meşruiyetini yitirme
noktasındadır. Siz, böyle bir noktada nasıl bir davranış içindesiniz; siz böyle
bir noktada diyorsunuz ki, bu IMF programlarının sadık uygulayıcıları olarak,
giderek daha da az kamu hizmeti üreten bir iktidar olarak, ne yapıyorsunuz,
ben, bu hizmet üretemez yapıda üzerimdeki sorumluluktan kurtulayım, bunu
üstümden yerel yönetimlere atayım, o hizmetler yapılıyormuş gibi olsun orada.
Ne kadar kaynak aktaracaksınız belli değil. Bu üçüncü kitap olarak dağıttığınız
şeyde belli değil. İl özel idarelerine ne kadar kaynak aktaracaksınız; büyük
bölümü oraya aktarıyor. Daha önceki taslaklarda yüzde 6'ydı. Yani, yüzde 1
yerine yüzde 6'ya çıkaracaksınız. Yani, yüzde 5'lik bir ilave pay aktarıp, ne
haliniz varsa görün, bütün hizmetleri yapın diyeceksiniz. Vergilerin yüzde
66'sını faize aktarmaktan vaz mı geçeceksiniz? Vergilerin yüzde 66'sı faize
gitmeye devam edecek, siz ne yapacaksınız; alın size yüzde 5, hizmet üretin...
Bu, kamu hizmeti üretme sorumluluğunu üzerinden atmaktır, bundan kaçmaktır.
İkinci bir kaçış noktanız
şudur: Sadece yerele atmıyorsunuz, hizmet üretme sorumluluğunu, sadece IMF
programları için o üretemediğiniz hizmetleri üzerinizden atmıyorsunuz, bir
başka şeyi daha yapıyorsunuz; yerel yönetimler aracılığıyla piyasaya
aktarıyorsunuz ve bunu bir fazilet olarak savunuyorsunuz. Gerekçelerinize
bakın, bu tasarının yönetim anlayışının birinci gerekçesinde "piyasaya
saygılıdır ve mümkün olduğu ölçüde piyasa araçlarını kullanır" deniyor.
Yani, sizin gerekçenizin birinci maddesi, niçin bunu yapıyorsunuzun birinci
maddesi piyasadır, kamu hizmetini, kamu hizmeti olmaktan çıkarmaktır; bu mu
sosyallik, bu mu adalet değerli arkadaşlarım?! Bu, Türkiye'de sosyal devletin
idam fermanıdır. Bu, daha da ötesinde, Türkiye'de kamu hizmeti üretiminin idam
fermanıdır. Siz, bu yasada şunu söylüyor musunuz; halkın talebi şu: Halk
"ben vergi ödüyorum, eğitimi bedava almak istiyorum, özel okulda
değil" diyor, ya da "kamu kurumuna, aile birliğine, yakacak yardımı
yaparak, karneyi parayla satın alarak çocuğumu okutmak istemiyorum" diyor.
Sizin bu yasanız bu konuda ne diyor Sayın Bakan? Halk "ben sağlık primimi
ödüyorum, ben sigortamı ödüyorum, bunu ödedikten sonra bir de hastanede gidip
ayrıca özel muayene parası ödemek istemiyorum" diyor; sizin yasanız buna
ne getiriyor? Kamu hizmetini yerelleştirmek ve özelleştirmekten, piyasaya
devretmekten başka ne getiriyor Sayın Bakan? Halk bunu soruyor; halk ne diyor
dediniz, işte halk bunu soruyor. Halk, Avrupa'da olduğu gibi...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Diğer yasalarda...
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Sayın Bakan, konuşma hakkınız sınırsız, oradan laf atmayın, konuşursunuz.
Halk, aile yardımı
yapılmasını istiyor. Yoksullar, Türkiye'de, sizden, sadaka, iane, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yardım için ilçe teşkilatları önünde
kuyruktan geçmek istemiyor. Bu halk, sizden, yasayla tanınmış haklar istiyor,
aile yardımı istiyor. Şimdi, siz, burada, diyorsunuz ki: "Malî açığı
kapatacağız." Hangi malî açığı kapatacaksınız?! Kapatırsınız tabiî!.. Siz,
bu yasayla, kamunun üzerindeki bütün hizmet üretme sorumluluğunu, yerele ve
oradan özele atarak, kamunun, artık işlevsiz... Kamunun tek işlevi ne kalıyor;
borç ödemek; yani, IMF'nin bekçiliğini yaptığı bu para akımlarının tepesinde
bir bekçilik görevi yapmak; yani, siz, geçmiş iktidarlardan daha fazlasını
yapıyorsunuz; ona, birazdan geleceğim. Değerli arkadaşlarım, bu, sizin
iktidarınızın bir icraat biçimi olabilir; ama, Türkiye'de, toplumun talebi bu
değildir.
İkinci konu, toplumun bir
diğer beklentisi, kamu hizmetlerinin hiçbir ayırımcılığa yol açılmadan, kamu
hizmetlerinin hiçbir partizanlığa yer verilmeden, kamu hizmetlerinin hiçbir
savurganlığa, hiçbir israfa yol açılmadan, yolsuzluklara yol açılmadan
gerçekleştirilmesidir; yani, daha iyi denetim, daha iyi denetimdir; bütün rant
kanallarının tıkanmasıdır. Sizin yaptığınız bu mu?! Siz, burada, teftiş
kurullarının tasfiyesine varan bir düzenleme getiriyorsunuz, diyorsunuz ki,
Sayıştay denetimi... Sayıştay denetimi zaten var, yeni bir şey getirmiyorsunuz.
Bütün yerel yönetim kurumları Sayıştay denetimine zaten tabidir. Burada, sizin
yaptığınız nedir; orada, sorgulama hakkına da sahip olan ve sorgulama, teftiş,
inceleme ve sorgulama haklarını kullanan bu teftiş kurullarının -bütün halıyı alttan çekerek-
tasfiyesine yol açıyorsunuz. Bu mu hesap verme sorumluluğu... Hesap verme
sorumluluğu gibi süslü laflar bu tasarıda var mı, var; ama, altı boş,
mekanizması yok; yani, kime hesap verecek... Özellikle de, Kamu Malî Yönetimi
ve Kontrol Kanununda bu geldi, mekanizması orada da yoktu; ama, bu tasarıyla
iyice kalkıyor. Bir vali, bu kadar çok kamu hizmetinin sorumluluğunu üstlenen
bir vali, hangi bakana, nasıl hesap verecek?! O bakan, gelecek, burada, bize,
nasıl hesap verecek?! Bunun hiçbir mekanizması, hiçbir performans denetim
ölçütü burada yoktur; buna bağlı olarak çıkan ya da taslaklarını gördüğümüz
diğer yasalarda da yoktur.
Değerli arkadaşlarım,
sizin teftiş kurullarını etkisizleştirmenizin arkasındaki yatan nedeni biz
biliyoruz. Siz, bugün, kendi üzerinizdeki dosyaları, dokunulmazlık zırhı
arkasına saklanarak eğer gündeme getiremiyorsanız, milletvekillinin
dokunulmazlığını kaldırma sözünü, ya da sınırlandırma sözünü bütün herkes için
burada uygulayamıyorsanız, şimdi bu denetim dışına kaçışla, teftiş kurullarının
tasfiyesiyle yapmak istediğiniz ve yapacağınız şey, kendi döneminizdeki
icraatlarınızla ilgili her türlü denetim kurumlarının kurumsal hafızasını yok
etmektir. Kurumsal hafızayı yok eden bir icraatın başlangıcını burada
açıyorsunuz. Dolayısıyla, gerekçenizde süslü bir laf olarak duran o
"performans açığını kapatacağız" sözü, hiçbir altyapısı olmayan,
hiçbir dayanağı olmayan bir hükümden başka bir şey değildir.
Üçüncü olarak, siz,
burada diyorsunuz ki, küreselleşmenin sonuçlarıdır, çağdaşlıktır; yani, dünya
böyle gidiyor, biz de böyle gideceğiz. Bakınız, size bir kere şunu söyleyeyim:
Küreselleşme iki taraflı bir bıçaktır. Küreselleşme, bir taraftan çok güçlü
devletleri, Amerika gibi, Avrupa Birliği gibi -bunların bütününü de bir küresel
devlet diye düşünün- o birliği de ya da onun içinde tek tek bir Fransa, bir
Almanya, Türkiye'den çok daha fazla ulus devlettir hâlâ, birlikiçi ilişkiye
rağmen; ama küreselleşme simetrik olmayan bir ilişki yaratıyor. Bir, Amerika
gibi çok güçlü devletler kendi ulus devletlerini aşırı güçlendiriyorlar, bunu
güçlendirirken de, bizim gibi, çevre, üçüncü dünya ülkeleri dediklerini unufak
etmeye çalışıyorlar. Oradaki o ulus devlet yapısını darmadağın etmeye
çalışıyorlar; yani, küreselleşme böyle çalışıyor. Dolayısıyla, küreselleşme ile
yerelleşme bir arada gidiyor. Niye küreselleşme ile yerelleşme birbirinin zıttı
değildir de, kardeşidir; işte bu nedenle öyledir. Küresel güçler, bunun içinde
siyasî güçler ve ekonomik güçler, hepsi daha fazla yerel yönetimlere yetki
devredilmesini istiyorlar. Çokuluslu şirket, yatırım yapacağı zaman bir ülkeyle
değil, gidip bir belediyeyle o ilişkiyi kurmak istiyor, karşısında daha zayıf
bir güçle o pazarlığı yürütmek istiyor.
Siz, burada bu
küreselleşmeyle bağlantıyı nasıl bir şey görüyorsunuz, ne istiyorsunuz, toplum
ne istiyor? Toplum, küreselleşmeden ne bekliyor; "biz, bu küreselleşmeden
dünyanın ileri ülkeleri gibi daha fazla refah istiyoruz, daha fazla zenginleşme
istiyoruz" diyor, toplumun talebi bu. Sizin talebiniz ne; başmüsteşara
bakın, ne istiyor; başmüsteşar diyor ki yazısında: Globalleşmenin; yani
küreselleşmenin olduğu her yerde mahalli kültürler gelişmeye başlar. Bizim
ülkemiz söz konusu olduğu için, mahallî kültür İslamdır. Globalleşme ne kadar
artarsa İslamlaşma da o kadar çok artacaktır. Yani, arkasından, devam ediyor,
onun için laiklik, cumhuriyet, bizim bunları zayıflatmamızın yolu ademi
merkeziyettir; yani, yerel yönetimleri güçlendirelim... Buradan, biz,
Türkiye'deki ulus devleti...
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Öyle bir şey yok...
OĞUZ OYAN (Devamla) - Var
işte; yani, sizin, halen Başmüsteşar sıfatını... Kimin Başmüsteşarı;
Başbakanın, Başbakanın koruduğu, kolladığı, hâlâ devam eden... Böyle bir
müsteşarın hazırladığı bir tasarıyla karşımıza çıkıyorsunuz ve Türkiye
Cumhuriyeti dönemine bile referans vermeye gitmeden, 1921'den
bahsediyorsunuz... Bu, Türkiye Cumhuriyetine karşı bir tehdittir. Bu yasa ve
sizin bu anlayışınız, cumhuriyete, laik cumhuriyetin varlığına bir tehdittir.
(CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - O
da bitti, o konuşmanız da bitti...
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Burada öngörülen şey bir yönetsel federalizmdir. Bu yönetsel federalizm, bu
yasanın 7 nci maddesiyle kendini ele vermektedir. Biraz önce burada dile
getirildi; merkezî hükümete sadece 10 tane hizmet alanı sayan, gerisini tamamen
yerel yönetime veren bir yasa, üniter bir devletin yasası olamaz. Burada bir
yönetsel federalizm amaçlanmaktadır.
Şunu da söyleyeyim:
Başlangıçta, yanlış olarak, kendi kitaplarında da söylediler sanıyorum; biz
CHP'ye de brifing verdik, onlardan görüş aldık... Bize, sadece, dokuz on ay
önce -sanırım nisan ayıydı- bir sunuş yapıldı, yani bilgi verildi. Bu sunuşta
biz, şunu söyledik: Sizin bu taslağınız, bu şekliyle, merkezî iktidarın görev
alanını sınırlandıran, 10 maddeyle sınırlandıran, gerisini tümüyle yerel
yönetime bırakan bir taslak, bir tasarı. Bu, atanmış vali sistemiyle gitmez,
bizi, seçilmiş vali sistemine götürür dedik. Hemen Ömer Dinçer oradan atladı
"tamam, siz destek verin, seçilmiş valiye geçelim" dedi; yani, bu gizlenemez,
saklanamaz bir ihtiras olarak, bunun arkasında gizli gündem olarak duruyor
zaten; yani, bunu, biz, kendi Grubumuzda yaptığımız görüşmede, 30 kadar
arkadaşımızın önünde yaptığımız görüşmede tespit edebildik.
Dolayısıyla, burada şu
tespiti yapmama izin verin: Burada, gerek Dünya Bankası gerek IMF'nin dayattığı
bir yapısal reform olmasının ötesinde, sizin de çok arzu ettiğiniz bir
düzenleme var. 57 nci hükümetten sizin farkınız bu. 57 nci hükümet, önüne
getirilen bu IMF yasalarını olduğu gibi imzaladı, çıkardı. Siz bundan bir adım
öteye gidiyorsunuz, bu tür düzenlemelere sadece boyun eğmiyorsunuz, ondan yarar
umuyorsunuz, kendi gizli gündeminizi ortaya koymak için bir de ondan yarar
umuyorsunuz; birlikte, cumhuriyetin kalelerine nasıl saldırabiliriz hesabı yapıyorsunuz.
Dolayısıyla, bu, içeride meşruiyet arayışını, dış güçler üzerinden meşruiyet
arayışını sürdüren bir iktidarın, Türkiye açısından bir talihsizlik olduğunu
düşünüyorum.
Son olarak şunu
söyleyeyim: Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kuşkusuz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oyan,
sözlerinizi tamamlamanız için süre vereceğim; ancak, bir hususu belirtmek
istiyorum. Tasarıyı eleştirebilirsiniz, beğenmeyebilirsiniz, ifadelerinize
Başkanlık olarak biz de saygı duyuyoruz; ama, konuşmanız içinde şöyle bir ifade
geçti: "Bu yasa tasarısı laik cumhuriyetin varlığına bir tehdittir."
Burada bulunan bütün milletvekilleri laik cumhuriyetin teminatıdır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Dolayısıyla bir kısmın, sadece bir grubun, kendisini
cumhuriyetin teminatı olarak görmesi veya diğerlerini eleştirmesi, Meclis Genel
Kurulunda uygun değildir. Dolayısıyla, bu sözünüzü açıklamanız gerekir; yani bu
şekilde bir ifade...
HALUK KOÇ (Samsun) - Bir
tespit yapıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, müsaade
eder misiniz; bakınız, ifadesini aynen okudum. Sayın Oyan'ın bu ifadesi uygun
düşmemiştir; onu belirtiyorum.
Sayın Oyan, bu ifadenize
lütfen bir açıklık getirin. Yoksa, herkes, her istediği şekilde, uygun olmayan
ifadeleri kullanırsa doğru olmaz.
Buyurun efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Net, sarih bir şey söyledi.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
İzin verirseniz, önce bunu söyleyeyim: Ben, burada herhangi bir kişiden
değil... Bakın, tekrar söylüyorum, bu tasarıyı geri çekerseniz bu tehdit
ortadan kalkar; ama, bu tasarı bu haliyle laik cumhuriyete bir tehdittir. Yani,
bu tasarı -laikliği de bırakayım- cumhuriyetin kurumlarına bir tehdittir;
laiklik de dahil olmak üzere. Bu nedenle, bu tasarıyı geri çekmek zorundasınız.
AHMET YENİ (Samsun) -
Başka emrin var mı?!
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakınız, ben size şunu söyleyeyim: Cumhuriyet Halk
Partisi, kuşkusuz yerel yönetimlerin daha geniş görev alanı, daha fazla yetki,
daha fazla kaynakla donatılarak bir yeniden yapılandırma içine sokulmasından
yanadır. Bunda kimsenin kuşkusu olamaz. Zaten bu nedenle biz, şimdiye kadar,
bütün uygulamalarımızda bunu gösterdik. Biz, bu nedenle sizin büyük bir
samimiyetsizlik örneği olarak... Bugün, burada yerel yönetimci olarak
geliyorsunuz; geçen yılın bütçesinde, yüzde 6'lık belediye payını yüzde 5'e
indirdiniz. Bunun kavgasını kim verdi; bunun kavgasını biz verdik. Bütçe
Yasasıyla getirdiniz; gittik, Anayasa Mahkemesinde bunu iptal ettirdik; ama,
siz öylesine yerel yönetimcisiniz ki, gittiniz, yasalarda bunu bir daha
değiştirdiniz, şimdi Anayasa Mahkemesine bir daha başvurduk, bir daha sonucu
bekliyoruz. Yani, böyle samimiyet olabilir mi? Yani, siz nasıl yerel
yönetimcisiniz, daha çok kaynak aktaracağız, daha çok görev alanı aktaracağız
diyorsunuz?!
Bu tasarı, bu şekliyle,
muhafazakâr ve tüccar siyaset diye nitelenen bir anlayışa cuk oturmaktadır,
gerçekten ölçülü elbise gibi üzerine oturmaktadır; Prens Sabahattin
yakıştırmasına çok güzel oturmaktadır, sözcü burada belirtti, temel kamu
hizmetlerini yerelleştirme görüntüsü altında, piyasa koşullarına aktarma
anlayışı, bugünkü iktidarın anlayışıyla çok güzel örtüşmektedir; yurttaş yerine
müşteriyi ya da işyerini koyan bir anlayışla çok güzel örtüşmektedir. Esnek
istihdam biçimlerini getirerek, çalışma ilişkilerini bozmaya, orada dahi
kuraldışılığa özendiren bir yasa, çok güzel, İş Yasanızla da çok uyumlu
olacaktır.
Kamu yönetimi reformunu
bir kadrolaşma aracı olarak kullanmanız, sizin, şimdiye kadar yaptıklarınızın
bir devamı niteliğinde olacaktır. Üst düzey kadrolarda partizanlaşma eğilimini
güçlendireceksiniz, bütün genel müdürler her iktidarda değişecek. Sizin, bu
dönem içinde bir hükümet değişikliğinizle de bu uygulama gündeme gelebilir. Her
türlü saydamlıktan, katılımdan, denetimden, hesap vermekten kaçan anlayışla son
derece uyumludur ve tabiî, dış ekonomik ve siyasî odakların telkinleri, iş
yapma anlayışına son derece uygundur, o açıdan kutlamak lazım; ama, Cumhuriyet
Halk Partisinin bu anlayışlarla hiçbir benzerliği olamaz.
Burada, Cumhuriyet Halk
Partisi için, bakın, siz de şunları şunları söylediniz dedi arkadaşlar. Değerli
arkadaşlar, size bir şey söyleyeyim, kimse alınmasın: Evet, insan ile şempanze
arasında da yüzde 98,5 genetik benzerlik vardır; ama, onlar başka varlıklardır.
Hiç kimse, bize, siz de bunları söylüyorsunuz diyemez. Biz, bu yasanın
felsefesine karşıyız, bu yasanın 7 nci maddesinden başlamak üzere, temel
anlayışına karşıyız. İşte, bu anlayışla bu yasanın geri çekilmesini istiyoruz.
Bu yasa, cumhuriyette büyük tartışmalar yaratacak bir yasadır ve siz bu yasanın
altında kalırsınız. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Kimin altında kalacağı 28 Martta belli olur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Oyan.
1 inci madde üzerinde, AK
Parti Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika Sayın
Işık.
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi hakkında, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi, Grubum ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; değişimin ve dönüşümün çarpıcı bir hızla ve yoğunlukta
yaşandığı küresel şartlarda, hedefleri belli olan Türkiye'nin, kamusal yönetim
dönüşümünde tarihî yapılanmanın dışında kalması mümkün değildir. Aslında,
1930'lu yıllarda başlayarak -1950 ve
1988 yılları dahil- zamana yaygın bir süreçte, belli bir noktaya gelmiş olan
kamu yönetiminde yeniden yapılanma gayretleri, bu çalışmalar, üzülerek ifade
ediyoruz ki, değişik nedenlerle başarısızlıkla sonuçlanmış ve istenilen
kaliteye ulaşılamamıştır.
Tarihî bir adım ve büyük
bir kararlılıkla, 59 uncu hükümet, kamu yönetiminde temel değişiklikleri
öngören işbu tasarıyı Yüce Meclisin gündemine taşımış bulunmaktadır. Tasarıda,
yeni ve kapsamlı bir perspektif içerisinde, kamu yönetiminde yeniden yapılanma
sürecini başlatmak ve bu sürece rehberlik etmek üzere hazırlandığı; kamu
yönetiminin zihniyetinde, yaklaşımında, yöntemlerinde ve organizasyon yapısında
köklü değişikliklerin öngörüldüğü; kapsamlı bir çerçeve ve uzun vadeli bir
perspektif içinde, merkezî idare ve mahallî idarelerde iyi yönetişim
ilkelerinin hayata geçirilmesinin hedeflendiği vurgulanmaktadır. Hükümet,
dünyada yönetim anlayışını ve yapılarını köklü bir şekilde etkileyen veya
uyaran değişim faktörlerini, ekonomi teorisinde değişim, yönetim teorisinde
değişim, özel sektörün rekabetçi yapısı ve kaydettiği ilerlemeler, toplumsal
eleştiri ve değişim talebi ile sivil toplumun gelişimi başlıkları altında
özetlemektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamu kuruluşları, özel sektörün daha verimli üretim yaptığı
alanları terk etmekte; eskiden doğal tekel olarak düşünülüp devletin kontrolüne
bırakılan alanlar dahi, düzenleyici yapılar kurulmak suretiyle özel kesime
açılmakta; bazı kamu hizmetleri sivil toplum kuruluşlarına devredilmekte;
merkezî yapılar yerine, yerinden yönetim anlayışının hâkim hale geldiği ABD,
İngiltere, Kanada, İrlanda, Yeni Zelanda gibi birçok gelişmiş ülkenin,
küreselleşme ve bilgi toplumu şartları tarafından ana çerçevesi çizilen bu
yeniden yapılanma sürecinde öncü bir rol oynadığı; eski doğu bloku ülkeleri ile
gelişmekte olan ülkelerden birçoğunun da bu sürece katıldığı ve yönetim
yapılarında köklü reformlar yapma yönünde adımlar atıldığı belirtilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hükümet düzenlemesinde, ulusal gelişme ve dünya
konjonktüründeki değişimlerin ve eğilimlerin ulusal bazda kamu yönetimi alanına
yansıtılamadığı, sorunların devasa hale geldiği; taşranın Ankara'ya taşınmaya,
aşırı büyüyen ve merkezîleşen kamu idaresinin harcamaları gelirlerini aşmaya,
yönetimde ve kaynakları verimli kullanımda başarısızlığa sebebiyet verdiği;
değişimi yöneterek dönüşümü ve verimliliği yakalamak yerine, değişimden olumsuz
etkilenme sonucunda değişime maruz kalındığı; kamu kurum ve kuruluşlarının
değişen şartlara uyumsuzlaşması verimsizleşme ve etkisizleşme sonucunu
doğururken, değişen dünya şartlarında rekabet edemez hale geldiği; yumaklaşan sorunlar
ve tıkanan yönetimin, kamu hizmetlerinde ileri boyutlarda performans açığı da
doğurduğu vurgulanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarıda, kamu yönetimindeki performans yetersizliğinde siyasî
istikrarsızlıkların da çok büyük katkısı olduğu, ülkemizde, kamu yönetiminin,
siyasal iktidarların siyaset anlayışı nedeniyle çoğu zaman sağlıklı ve verimli
bir temele de oturtulamadığı ifade edilmektedir.
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısı 21 inci Yüzyılda çağdaş bir yönetim anlayışını ortaya koyarak,
katılımcı ve paylaşımcı bir anlayışla, vatandaş odaklı, şeffaf, etkili, maliyet
azaltıcı, öngörülebilirliğin üst noktaya taşındığı, rekabete açık, halkın
rızasına dayalı, nitelikli insanları cezbeden bir yapı öngörülmüştür.
Tasarıyla, anlaşılabilir mevzuat, insanı geliştirmeyi ve güçlendirmeyi
hedefleyen, performans ve kalitenin öne çıktığı, sivil toplum örgütlerinin
yeterince algılandığı, yerellik ve yerindelik yapılarını öne çıkaran bir
anlayış ortaya konulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hükümet, bu tasarıda, son yıllarda belirgin hale gelen strateji açığını ve
güven açığını kapatıp, yaşanan olumsuz süreci tersine çevirerek, bu kapsamda,
özelleştirme, sivil toplumu güçlendirme ve yerelleşme yoluyla, hantal merkezî
birimlerin daha küçük, daha etkin bir yapıya dönüştürüleceğine ve
performanslarının artırılacağına, yüklerinden arınan merkezî yapılarda
stratejik düşünme boyutunun güçlendirileceğine, kaynak kullanımında stratejik
planlar esas alınarak verimlilik sağlanacağına, her şeyden önemlisi, halkın
yönetime olan katılımının artırılarak güvenin tazeleneceğine vurgu yapmaktadır.
Yine, tasarıda, geçmiş
yönelimli bir yönetimden gelecek ve amaç yönelimli bir yönetime, çözüm
yönelimli bir anlayıştan teşhis yönelimli bir anlayışa, kapalı ve tek taraflı
bir yaklaşımdan açık ve katılımcı bir yaklaşıma, ceza yönelimli bir uygulamadan
ödül yönelimli bir uygulamaya geçilmesi öngörülmektedir. Ortaya konulan yeni
zihniyete uygun bir şekilde geleceğe dair tasarım geliştirme, misyon ve vizyon
belirleme, temel amaç, politika ve öncelikleri şekillendirme, merkezî yönetim
yerine yerinden yönetim, esnek ve yatay organizasyon yapıları, çakışmaların ve
çatışmaların engellenmesi, gereksiz hizmetlerin tasfiyesi, hizmet satın alma
gibi unsurlar desteklenmekte; kamuda, ilk kez, bütün kamu kurumlarının uyması
gereken temel ilkeler bir bütün olarak ortaya konulmakta; kamuda katılımcılık,
şeffaflık, hesap verilebilirlik, etkinlik, hizmetlerin sonucuna odaklılık,
insan haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta sadelik, bilgi
teknolojilerinden yararlanma gibi ilkeler uygulanabilir hale getirilmektedir.
Teşkilat yapıları, yatay organizasyon ve yetki devri esası uyarınca yeni ve
etkin çerçeveye kavuşturulmakta; bakanlıklar ve kuruluşlar arasındaki görev
dağılımı netleştirilerek mükerrerliklerin önlenmesi öngörülmektedir. Gereksiz
hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin tasfiyesi veya uygun birimlere devri
gündeme getirilmekte; merkezî idare ile mahallî idareler arasında yetki ve
görev paylaşımı netleştirilmekte, merkezî idarenin stratejik düzeyde etkinliği
artırılırken mahallî idarelerin operasyonel düzeyde esneklikleri ve kaynakları
geliştirilmekte; devletin aslî hizmetleri dışında bakanlıkların taşra teşkilatı
ortadan kaldırılarak yerel ve yerinden yönetim biçimleri güçlendirilmekte,
kamuda stratejik yönetim anlayışı benimsenmekte ve kaynak tahsisi
mekanizmalarıyla ilişkisi kurulmakta; denetim sistemi, performans esaslı ve iç
denetim boyutlu güçlendirilmiş hale getirilmekte; halk denetçisi (ombudsman)
mekanizması dahil olmak üzere, kamuoyu denetimi güçlendirilmekte olduğu ifade
edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüzyılımızda, etkin ve katılımcı kamu yönetimi anlayışının
hayata geçtiği, ulusal kalkınmışlık şartlarının gerçekleştiği sürecin
sonuçlanması temenni ve dileğiyle, Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Işık.
1 inci madde üzerinde,
şahsı adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Muzaffer Baştopçu; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sayın Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi hakkında kişisel
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce,
Yüce Heyetinizi ve bizi izleyen çok değerli vatandaşlarımızı en içten sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepimiz biliyoruz ki, değişen, gelişen ve bilgi toplumuna
dönüşen dünyamızda, artık, o eski kuralcı, şekilci, katı, hiyerarşik yapıdaki
merkeziyetçi yönetim modelleri çok gerilerde kaldı. Hele, gelişmiş ülkeler,
bunları tamamıyla bıraktılar; gelişmekte olan ülkeler de yeniden
yapılandırmalarıyla onları bırakmaktalar.
Günümüzde, devletin
vatandaş nezdinde sevecen olabilmesi için, güvenilir olabilmesi için, kamu
yönetimlerinde kırtasiyeciliğin, kaynak israfının, içe kapanıklılığın,
verimsizlik ve hantallığın olmaması gerekmektedir. Çağdaş dünya ülkeleri, bilgi
çağında, acaba ne yaparsak halkımıza daha iyi hizmet edebiliriz, acaba ne
yaparsak daha iyi yönetimler sergileyebiliriz diye kendilerine soruyorlar ve bu
sorunun cevaplarını yaptıklarıyla da ortaya koyuyorlar. İşte, her alanda
değişim içinde gelişimi ve yeniden yapılanmayı sağlayan gelişmiş ülkeler bu
örnekleri verirken, üzülerek ifade ediyorum ki, biz, kendi ülkemiz için, bugüne
kadar olan kısır çekişmelerden dolayı, maalesef, başta çok zaman kaybettik ve
çok geri kaldık. Artık, diyoruz ki, zaman kaybetmeyelim, geri kalmayalım.
Dünya hızla dönüyordu;
ama, sanki, birileri, bir zaman "durdurun dünyayı Türkiye inecek"
demiş ve ülkemizi büyük sorun ve sıkıntıların durağında indirmişlerdi. Çok
şükür ki, AK Parti Hükümetimiz ve Parlamentomuz, çok başarılı çalışmalarıyla o
kara günleri geride bıraktı. Artık, ülkemiz, dönen dünyayla birlikte, aydınlık
yarınlara, artan bir hızla gitmektedir. Devlet-millet bütünleşmemizle bugüne
kadar elde ettiğimiz olumlu sonuçlara ne kadar sevinsek de azdır.
AK Parti, ülkenin
düğümlerini, sorunlarını çözüyor, önünü açıyor, yolsuzluklarla ve yoksullukla
kıyasıya mücadele ediyor. Birileri istese de istemese de, fincancı binitleri
ürkse de ürkmese de, bu yolda devam edilecektir. Milletimizin bize verdiği bu
saygın iradeyi, her zaman, yüreklice, sonuna kadar kullanacağız; bundan hiç
kimsenin kuşkusu olmasın.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, bu
ülkenin insanlarının yıllardan beri özlemle beklediği kanunlardan biridir.
Artık, insanımız, devletinin kendisine vereceği hizmetin kaliteli, etkili,
verimli, adil ve hızlı olmasını istiyor. İnsanımız, ayrıca, bu hizmetler
üretilirken, bütün çağdaş ve uygar ülkelerde olduğu gibi, kamu yönetiminin,
öncelikle insan hak ve özgürlüklerini esas alıp, her aşamasının katılımcı, saydam
ve hesap verebilir bir nitelikte olmasını talep ediyor.
İşte, bu kanunla,
vatandaşlarımızın bu istek ve talepleri yerine getirilmekte; diğer bir deyişle,
AK Parti seçim meydanlarında milletimize verdiği sözlerden birini daha yerine
getirmektedir.
Milletimiz çok iyi
bilmektedir ki, AK Parti, bütün iyi niyet, samimiyet ve yürekliliğiyle
vatandaşına en iyi hizmeti verme çabasında olup, amacı bağcıyı severek üzüm
yemektir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Bağcıya üzüm kalmadı.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Devamla) - Bu kanunla, siyasî tarihimizde ilk defa, bütün kamu kurumlarının
uyması gereken bütün temel ilkeler bir bütünlük içinde ortaya konmakta olup,
yine, bu kanunla birlikte, önümüzdeki günlerde görüşeceğimiz büyükşehir
belediyeleri, belediyeler ve il özel idareleri kanunlarıyla yerel yönetimde
yeniden yapılanmanın temelleri oluşturulmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Baştopçu,
1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; izlediğimiz kadarıyla, her
zaman olduğu gibi, istemezük cephesi, bu kanun için, bu uygulamalar çağdaş
dünyada yoktur demiyor, diyemiyor; çünkü, bu kanun, tamamen çağdaş bir anlayış
ve içerikle oluşturulmuştur. Karşı tarafın söylemi, sadece, biz beğenmedik, o
yüzden siz de bunu çıkarmayındır. Değerli arkadaşlarım, dünyanın hiçbir
ülkesinde millet iradesiyle gelmiş bir iktidara böylesi bir teklifte
bulunulamaz.
Unutmayalım ki, kusurumuz
ne kadar çoksa, o kadar çok kusur ararız.
Bir hukuk devleti olan
ülkemizde, hiç kimse ve grup, bir diğerine, dayanaksız, "potansiyel
suçlusun" nitelemesi ve muamelesi yapamaz. Bu ülkede, artık, yersiz korku
ve endişelerle, öcü senaryolarıyla toplumun kafasını karıştırmaya hiç kimsenin
gücü yetmeyecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Halkımız, cumhuriyetimizi
de, üniter devlet yapımızı da, bu ülkenin bölünmezliğini de çok iyi
bilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Çok güzel konuşuyor, devam etsin.
BAŞKAN - Sayın Baştopçu,
lütfen, son cümlenizi alayım.
Buyurun.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Devamla) - Çaresizliğin bir tezahürü olarak şimdiki zamandan ayrılıp geçmiş
zamana giderek, fal bakıp niyet okuyarak, sanal ortamlarda insanları ve
kurumları yargılamak, demokratlık, halkçılık, yurtseverlik ve vicdanla
bağdaşmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Öyle horozlar vardır ki,
öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ülkemizin geleceği için çok önemli olan bu temel yasanın
hazırlanmasında emeği geçen, katkısı olan herkesi, kurum ve kuruluşları,
hükümetimizi, Parlamentomuzu yürekten kutluyor, şükranlarımı sunuyorum.
Bu ülke insanımızın hak
edip, bizlerden beklediği daha nice kanunlara derken, hepinize en içten sevgi
ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar; CHP sıralarından alkışlar [!])
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, anlaşmazlık varsa, ara verin isterseniz!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince verilmiş olan bir önerge
vardır; önergeyi okutup, görüşmesiz oylarınıza sunacağım.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Daha, önergeler var Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının görüşülmekte olan 1 inci maddesiyle ilgili görüşmelerin,
İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca devam etmesine karar verilmesini arz ederiz.
|
Haluk Koç |
Erdoğan Yetenç |
Yücel Artantaş |
|
Samsun |
Manisa |
Iğdır |
|
Kemal Sağ |
Oya Araslı |
|
|
Adana |
Ankara |
|
Gerekçe :
HALUK KOÇ (Samsun) -
Gerekçe değil efendim, üzerinde konuşmak istiyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Görüşülmekte olan Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla kamuda ilk kez bütün kamu kurumlarının uyması
gereken temel ilkelerin bir bütün olarak ortaya konduğu, kamuda katılımcılık,
şeffaflık, hesap verebilirlik, etkililik, hizmetlerin sonucuna odaklılık, insan
haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta sadelik, bilgi
teknolojilerinden yararlanma ve benzeri ilkelerin uygulanabilir hale
getirildiği, teşkilat yapıları yatay organizasyon ve yetki devri esası uyarınca
yeni ve etkin bir çerçeveye kavuşturulmakta olduğu, bakanlıklar ve kuruluşlar
arasındaki görev dağılımı netleştirilerek, mükerrerliklerin önlenmesinin öngörüldüğü,
gereksiz hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin tasfiyesi veya uygun
birimlere devri gündeme getirildiği, merkezî idare ile mahallî idareler
arasında yetki ve görev paylaşımı netleştirilerek merkezî idarenin stratejik
düzeyde etkinliği artırılırken mahallî idarelerin operasyonel düzeyde
esneklikleri ve kaynaklarının genişletildiği, devletin aslî hizmetleri dışında
bakanlıkların taşra teşkilâtı ortadan kaldırılarak yerel ve yerinden yönetim
birimlerinin güçlendirildiği, kamuda stratejik yönetim anlayışının benimsendiği
ve kaynak tahsisi mekanizmasıyla ilişkisinin kurulduğu, denetim sistemi
performans esaslı ve içdenetim boyutu güçlendirilmiş hale getirildiği, halk
denetçisi (ombudsman) mekanizması dahil olmak üzere kamuoyu denetiminin
güçlendirildiği; bu kapsamda, merkezî idarenin görev ve fonksiyonlarının
belirlendiği, mahallî müşterek nitelikli görev ve hizmetlerin mahallî idarelere
bırakıldığı; yine, bu kapsamda merkezî birimlerin strateji geliştirme, genel
koordinasyon ve yönlendirme kapasitesi artırılırken, mahallî idarelerin
inisiyatif kullanma ve operasyonel esnekliğin vurgulandığı, değişen koşulların
gerektirdiği farklılaşma ihtiyacını giderecek esneklikler verilirken, bütünlük
içinde uyumlu çalışmanın gerektirdiği minimum genel standart birliğinin de
korunduğu, etkililik ve ekonomiklik ilkelerinden vazgeçmeden, mahallî
ihtiyaçların yerel düzeyde karşılanması ilkesinden hareket edildiği; ayrıca,
Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısında, kamu yönetiminde bütünlük ilkesinin
korunmasına, merkezî yapılar ile mahallî idareler arasında tamamlayıcı bir
anlayış ve işbirliği ile koordinasyona azamî önem verildiği; yine, idarî usul,
saydamlık ve vatandaşın bilgi edinme hakkı, e-dönüşüm Türkiye projesi ve
e-devlet bürokrasinin azaltılması ve basitleştirilmesi, vatandaş memnuniyetinin
ölçülmesi, performans sistemine ve ödüllendirmeye geçiş, kamuda etik kuralların
gözden geçirilmesi gibi birçok alanda yapılacak düzenlemelerle bu Kanunda
öngörülen çağdaş yönetim anlayışı hayata geçirileceği genel gerekçede belirtilmiş
ise de, tasarı, kamuoyunda, sivil toplum kuruluşlarında yeteri kadar
tartışılamadığı için, aceleyle yapılacak bir düzenlemeyle, uygulamada büyük
sorunlarla karşılaşılacak, kamu yönetiminde arzu edilen kaliteye ulaşılamayacak
ve tasarının genel gerekçesine ve madde gerekçesinde belirtilen hedeflere de
erişilemeyecektir.
Bütün bu nedenlerle,
maddenin görüşülmesine devam edilerek, konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa
kavuşmasında sayısız ve sınırsız yarar bulunduğuna inandığımız için, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 72 nci maddesi uyarınca, görüşülmekte olan
maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesi için bu önerge
verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Başkanlığımıza verilen 1
önerge var. "İçtüzüğün 81 inci maddesi uyarınca, 349 sıra sayılı tasarının
1 inci maddesi üzerinde, Sayın Bakanın yanıtlaması amacıyla soru sorma
hakkımızı kullanmak istiyoruz" diyorlar, Sayın Haluk Koç ve Sayın Oğuz Oyan.
Bu defa, size ifade
ediyorum; yalnız, bundan sonra sisteme girerseniz, daha rahat olur. Şu anda,
Sayın Haluk Koç ve Sayın Oğuz Oyan'ın sisteme girmelerini rica ediyorum.
OĞUZ OYAN (İzmir) - 1
inci madde üzerinde 2 önerge daha vardı; onları atladınız.
BAŞKAN - Hayır,
atlamadık. O önergeler, sorulardan sonra; sırasıyla takip ediyoruz. Şu anda,
sisteme girerseniz... Yalnız, 5 dakika içerisinde soru sorma hakkınızı
kullanacaksınız; Sayın Bakan da, 5 dakika içerisinde cevap hakkını kullanacak.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Soru mu soracaklar?
BAŞKAN - Evet, şimdi soru
soracaklar.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Maddelere geçildikten sonra soru
sorulabiliyor mu?
BAŞKAN - Maddeler üzerinde,
10 dakika soru sorma hakkı var Sayın Bakan.
Sayın Oyan, buyurun.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Bakan, bu 1 inci madde, yani, amaç maddesi, bu tasarıda yapılan temel
düzenlemeleri tam yansıtan bir amaç maddesi olmaktan uzaktır. 7 nci maddenin
varlığını, bu 1 inci maddede, amaç maddesinde hissetmek mümkün değildir. Bir
kere, bu amaç maddesini bu şekilde değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
İkincisi, Türkiye'de,
Anayasa uyarınca, yönetim birliğini sağlamadan, yani yerel ve merkezî yönetim
birimleri arasında bir hedef birliği oluşturulmadan, Türkiye'de gerek çevresel
ve tarihsel değerlerin gerek yaşanabilir kentlerin gerekse kentlere yeni göç
dalgalarıyla artması muhtemel olan kırsal göçün dizginlenmesi, tarımsal destek
politikalarını merkezî olarak oluşturmadan, kırsal sanayi politikalarını
geliştirmeden, kırsal alan yönetimi iyileştirilmesi ve bölgesel özel istihdam
projeleri olgunlaştırılmadan, acaba, bir merkez-yerel yönetim işbirliği
olmadan, bu amaçlar gerçekleşebilir mi? Dolayısıyla, Anayasanın yönetim birliği
esasına aykırı olan bu düzenlemenin, bu amaç maddesi itibariyle değiştirilmesi
gerekmez mi?
Teşekkür ederim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, hemen cevap vereyim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, Sayın Oğuz Oyan
Beyefendinin...
OĞUZ OYAN (İzmir) -
"Oyan"...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - ... "1 inci maddenin yeniden
düzenlenmesi düşünülüyor mu" şeklindeki sorusuna cevap vereyim. 1 inci
madde olan amaç maddesinin, şu düzenleniş haliyle ihtiyaca yettiği ve yeni bir
düzenlemeye gerek olmadığı düşüncesindeyim.
Ayrıca, 7 nci maddeden
bahsettiler. Yani, 7 nci maddede, merkezî yönetimin yetkilerinin tadadî olarak
sayıldığını, bunun Anayasaya aykırı olduğunu ifade ettiler. Kendisine hemen
hatırlatırım ki, bu kanun tasarısını bir bütün olarak değerlendirmek gerekir. 8
inci maddeyle birlikte değerlendirildiğinde, 8 inci maddede, mahallî idarelere
bırakılan görevlerin sadece mahallî müşterek hizmetlere ilişkin olduğu
görülecektir. Böylece, bu kanun tasarısının maddeleri arasında bir çelişki
olmadığı gibi, Anayasanın ortaya koyduğu önemli ilkelerden olan idarî bütünlük
ve idarî vesayet ilkelerine de aykırılık teşkil etmemektedir. Oğuz Beyin
sorusuna bu şekilde cevap veriyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Benim sorum şu şekilde:
Konuşmanız sırasında -bu maddeyle de ilgili, tasarının tümüyle de ilgili- kamu
hizmetini kamusal olma niteliğini ortadan kaldıracak, sosyal devlet ilkesini
unutturacak bazı şeyleri çok farklı bir şekilde sundunuz. Sosyal devlet
hizmeti, mesela, vatandaşa hizmet olarak sunduğunuz bazı olayları açık
yüreklilikle söyleyebilir misiniz; yani,
yerele devredilen, yerele aktarılan sağlık hizmetlerini, çevre
hizmetlerini, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün şu anda yaptığı hizmetleri,
bütün bunları, vatandaşın vergisini ödeyerek alması gereken doğal, kamusal bu
hizmetleri, acaba, bir sonraki kademede, vatandaşa, ücreti mukabilinde
piyasalaştırma noktasında bir çekinceniz var mı; yoksa, planlarınız içinde mi
bu piyasalaştırmak, kamu hizmetlerini bu şekilde ücretli olarak sunmak? Bunu
sayın milletvekillerinin de herhalde bilmesi gerekir. Kendi bölgelerinde bu
hizmeti alacak, talep edecek insanların, bulundukları illerin kişi başına düşen
millî gelirini de hesap edecek olursak, nasıl para ödeyerek bu hizmetleri
alabileceği konusunda bir açıklama yapabilir misiniz Sayın Bakan. Özellikle
bunu ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Sayın Bakan, buyurun
efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Koç'a teşekkür ediyorum. Haluk
Bey ve biraz önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli
arkadaşlarımız da, bu tasarının sosyal devlet anlayışını ortadan kaldırdığı
iddiasında bulundular. Ben inanarak ifade ediyorum ki, bu tasarı, sosyal
devleti ortadan kaldırmak bir yana, daha da güçlendirmektedir...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sosyal devlet konusunda anlaşamıyoruz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - ... çünkü, merkezî yönetimin gereksiz yüklerden arınması, etkin
bir kamu yönetimine Türkiye'nin kavuşmuş olması kamu hizmeti için ayrılacak
olan imkânları daha da artıracaktır. Bu artış, kuşkusuz ki, vatandaşa hizmete
olarak yansıyacaktır. İşte, sosyal devlet de, vatandaşa daha iyi ve daha fazla
hizmet yapmak değil midir?! Hep yakınmıyor muyuz; devletin hantal yapısından,
israftan, yüklerden yakınmıyor muyuz?! Merkezî yönetimi bu hantallıktan, bu
yüklerden arındırıp, artan değerleri mahallî yönetimlere aktararak yerinden
yönetimleri güçlendirmek ve vatandaşın yerinde görülebilecek hizmetlerini yerinde
daha çabuk görmek sosyal devlet ilkesine daha uygun değil midir?!
O bakımdan, bu tasarı,
sosyal devleti ortadan kaldırmak bir yana, daha da güçlendirecek olan bir
tasarıdır.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sosyal devlet anlayışlarımız farklı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Olacak o kadar görüş ayrılığımız. İki ayrı partiyiz; tabiî ki
farklı farklı görüşlerimiz olacak.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, sürem var mı?
BAŞKAN - Hayır Sayın Başkan,
süreniz tamamlandı; Mahfuz Bey soru soracak, onun mikrofonunu açıyorum.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, ben soru
sormayacağım, sayın hükümete ve Sayın Bakana teşekkür etmek istiyorum. (CHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])
Evet, evet...
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Zaman çalıyor!..
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Sizin gibi provokatif şeyler söylemiyorum, şov yapmıyorum... (CHP sıralarından
gürültüler)
YILMAZ KAYA (İzmir) - Ne
şovu!..
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Bir dakika... Bir dakika... Şov yapıyorsunuz. Akşamdan beri engellemeye
çalışıyorsunuz; ama, gücünüz yetmeyecek.
BAŞKAN - Sayın Güler,
lütfen, Bakana sorunuzu yöneltir misiniz.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Sayın Başkan, reform niteliğindeki bu tasarıyı gündeme getirdiği için sayın
hükümete ve Sayın Bakana teşekkür etmek istiyorum. (CHP sıralarından
gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, İçtüzüğün 81 inci maddesi sadece "soru" diyor.
BAŞKAN - Sayın Güler,
sorunuzu yöneltir misiniz.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Sayın Başkan, tasarının tümü üzerinde şu soruyu sormak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerin, özellikle, doğu ve güneydoğuda çok ciddî
sıkıntılar yaşadığını, eleman temininde güçlük çektiklerini hepimiz biliyoruz.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Hepsi gelir, hepsi gelir...
BAŞKAN - Sayın Güler, siz
buyurun lütfen.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Bu bölgelerdeki hastanelerimizin yeniden bir reforma tabi tutulup
tutulmayacağını, eksik olan sağlık elemanı temininde yeni bir taslağın olup
olmadığını sormak istiyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, sadece 1
dakikalık süre var; buyurun.
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, usul hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Araslı,
usul hakkında olan bir şey yok.
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, biraz önce konuşma yapan arkadaşımız Meclis çalışmalarını şov
olarak niteledi. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine saygısızlıktır. Arkadaşımız
bu sözlerini geri alsın lütfen.
BAŞKAN - Efendim, burada
pek çok konuşma var.
Teşekkür ederim Sayın
Araslı.
OYA ARASLI (Ankara) -
Burada hiç kimse şov yapmıyor, hiç kimsenin de Meclis çalışmasını şov diye
nitelemeye hakkı yoktur.
BAŞKAN - Sayın Araslı,
biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup olan arkadaşlarımızın
ifadelerini burada rahatça dinlediniz, o ifadelerde bir şey demedik.
OYA ARASLI (Ankara) -
Kullansaydınız yetkinizi.
BAŞKAN - Başkanlık
Divanının görevlerine lütfen müdahale etmeyiniz.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, bu tasarının geçici 1
inci maddesinin (a) fıkrası, Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir düzenleme
içermektedir. Sağlık Bakanlığı taşra teşkilatının görev ve yetkileri, eğitim
hastaneleri hariç, sağlık evi, sağlık ocağı, sağlık merkezî, dispanser ile
hastaneler ve donatım müdürlükleri, araç-gereç, taşınır ve taşınmaz malları,
alacak ve borçları bütçe ödenekleri ve kadrolarıyla birlikte olmak üzere
personeli il özel idarelerine bırakılmaktadır. Dolayısıyla, bu tasarı, Sağlık
Bakanlığı açısından, eğitim hastaneleri hariç, diğer hastane ve ünitelerinin
yerel yönetimlere devrini ve hizmetlerin bu şekilde daha çabuk, daha kaliteli
yapılacağını öngörüyor.
Sayın Güler, personel
alımıyla ilgili, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da sağlık personelinin açık
olduğuyla ilgili bir beyanda bulundular. Bilindiği gibi, Sağlık Bakanlığı,
sözleşmeli personel alımı şeklinde bir düzenlemeye geçti ve özellikle sağlık
personeli az olan bölgelerimizde daha fazla sağlık personeli istihdamıyla
ilgili birtakım teşvik edici düzenlemeler de içerdi. Kısa sürede bu açığın
kapatılacağı kanaatindeyiz.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ederim.
Süre doldu.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde verilmiş 3 adet önerge vardır.
Önergeleri, önce, geliş
sıralarına göre okutacağım, sonra, aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının adının "Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri
ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Hüsnü Ordu |
Ümmet Kandoğan |
|
Ordu |
Kütahya |
Denizli |
|
Ali Yüksel Kavuştu |
Ahmet Çağlayan |
|
|
Çorum |
Uşak |
|
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 349
sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının "Amaç" başlıklı 1
inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Ali Kemal Kumkumoğlu |
Halil Akyüz |
|
İzmir |
İstanbul |
İstanbul |
|
Mehmet Parlakyiğit |
Necati Uzdil |
|
|
Kahramanmaraş |
Osmaniye |
|
Madde 1.- Bu kanunun
amacı, katılımcı, saydam, hesap verebilir, insan hak ve özgürlüklerini esas
alan bir kamu yönetiminin oluşturulması; kamu hizmetlerinin adil, süratli,
kaliteli, etkili ve verimli bir şekilde yerine getirilmesi için merkezî idare
ile mahallî idarelerin görev yetki ve sorumluluklarının çağdaş kamu yönetimi
ilke ve uygulamaları çerçevesinde belirlenmesi; merkezî idare teşkilatının
yeniden yapılandırılması ve kamu hizmetlerine ilişkin temel ilke ve esasları
düzenlemektir.
BAŞKAN - Şimdi okutacağım
son önerge en aykırı önergedir; okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 349
sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının "Amaç" başlıklı 1
inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Ali Kemal Kumkumoğlu |
Halil Akyüz |
|
İzmir |
İstanbul |
İstanbul |
|
Necati Uzdil |
Mehmet Parlakyiğit |
|
|
Osmaniye |
Kahramanmaraş |
|
Madde 1.- Bu kanunun
amacı, katılımcı, saydam, hesap verebilir, insan hak ve özgürlüklerini esas
alan bir kamu yönetiminin oluşturulması; kamu hizmetlerinin adil, süratli,
kaliteli, etkili, tutumlu ve verimli bir şekilde yerine getirilmesi için
merkezî idare ile mahallî idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarının çağdaş
kamu yönetimi ilke ve uygulamaları çerçevesinde belirlenmesi; merkezî idare
teşkilatının yeniden yapılandırılması ve kamu hizmetlerine ilişkin temel ilke
ve esasları düzenlemektir.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge sahipleri
önerge üzerinde konuşacak mı, gerekçeyi mi okutayım?
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Konuşacağım.
BAŞKAN - Peki, buyurun.
Sayın Oyan, süreniz 5
dakika; önergeler üzerinde süre uzatımı yapmayacağım süreniz bittiği zaman
sözünüz kesilecektir.
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu 1 inci maddenin bu
şekliyle dahi eksik bir düzenleme olduğunu belirten bir önergemiz bu.
Değerli arkadaşlarım, bu
kanun, bir kere, amaçları itibariyle bizim zaten benimsemediğimiz bir yasa.
Buradaki önergemiz iki değişiklik getiriyor; bir, "tutumlu"
kelimesini ekliyor; iki, "çağdaş kamu yönetimi ilke ve uygulamaları
çerçevesinde belirlenmesi" diyor. Niçin bunları diyor;.. bir kere,
tutumluyu söylüyor; çünkü, burada bu eksikliği gördük ve bir şeyi daha gördük;
bu düzenleme, önemli ölçüde, kamu hizmetlerinde savurganlığı artıracak bir
düzenlemedir; kamu hizmeti üretim maliyetini artıracaktır ve ayrıca,
savurganlığı artıracaktır ve yerel yönetimler üzerinden üretilen, oradan, piyasa
üzerinden üretilen hizmetlerin denetim aksaklıkları ortaya önemli ölçüde
çıkacağı için -çünkü, Türkiye'de denetim sistemi merkezî kamu kurumlarını
denetlemek üzere seksen yıllık bir birikime sahiptir- bu mekanizma ortadan
kalktığı için, yolsuzlukların artması üzerinden de maliyetlerin, kamu hizmeti
üretim maliyetinin yükseleceği bir sisteme gidiyoruz.
Tabiî, bütün bu yapının,
tıpkı Fransa uygulamasında olduğu gibi... Yani, Fransa uygulaması nedir; Fransa
uygulaması, 1980'lerden sonra bir üniter yapı içerisinde, ama, yerelleşmeye
yönelen bir sistem oluşturdu ve bugün bunun muhasebesini yapıyor Fransızlar.
Ortaya çıkan şey şu: En fazla kim yararlandı bu yerelleşmeden; en fazla
yararlanan kesimler, yerel olarak etkin güçler; Türkçesiyle söylerseniz, eşraf.
Yani, bu tür bir düzenlemeden, önce halk değil, bu yerel yönetimin artan
imkânlarını daha yerel ihalelerle falan kendisine doğru yönlendirecek olan o
yerel sermaye grupları faydalanacaktır. Dolayısıyla, bir kere, burada, bu
açıdan da bu tasarının elden geçirilmesi gerekir.
Çağdaş kamu yönetimi ilke
ve uygulamaları çerçevesinde belirlenmesi dedik; çünkü, bu tasarı, kullandığı
kavramların içini doldurmamıştır. Bu tasarıda var olan hesap verme sorumluluğu,
söz olarak, sözcük olarak vardır, bunun arkası boştur; dolayısıyla, biz, burada
çağdaş kamu yönetimi ilke ve uygulamaları dediğimiz zaman, kastettiğimiz şey
budur; çünkü, bu tasarı, bütün görüntüsüne rağmen, bütün o dekoruna, vitrinine
rağmen, çağdaş olmayan, çağdaş denetim uygulamalarını, ölçülebilir performans
denetimi esaslarını sistem içine almayan bir düzenlemedir. Bunun olabilmesi
nasıl mümkün olurdu? Bir kere mevcut sistem açısından bakarsak, olay şudur: Bir
bakan, sahip olduğu yetkiler çerçevesinde, aldığı kaynaklarla -diyelim, bütçe
imkânlarıyla, her yıl kendisine tahsis edilen bütçeyle- belli hizmetleri üretme
sözü verir. Bu üretme sözünü verirken, kendi teşkilatına da döner, der ki; bu
hizmetleri, şu amaçlara ulaşmak üzere, şu hedeflere ulaşmak üzere üretelim.
Orada, mekanizmada, bakanın bürokratları bakana karşı hesap verirler, ona karşı
sorumludurlar. Bakanın kendisi de, Meclise karşı, buraya, yasamaya karşı hesap
verme sorumluluğu altındadır. Mekanizma böyle çalışmalı. Peki, böyle bir
mekanizmamız var mı bizim; sözde, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Yasası böyle
bir şeye gelmiş gibi; ama, bu yok, bu mekanizma olmadan geldi, sadece hesap
verme sorumluluğu adı altında geldi. Yani, bakan, aldığı yetki ve kaynaklar
karşılığında hangi hizmeti ne kadar
üretecek, hangi ölçülebilir kriterlerle bunun hesabını verecek; bu yok.
Şimdi, siz, bunun
üzerine, bir de, idarenin bütünlüğünü parçalayan bir yeni düzenleme
getiriyorsunuz. Bu yeni düzenleme nedir; taşra teşkilatında bakanlıkların büyük
bir bölümünü kaldırıyorsunuz, taşra teşkilatları olmayan bakanlıklar. Peki, o
hizmetleri kim üretecek; il özel idareleri diyelim daha yakın birim olarak ve
belediyeler. Peki, hesabı, kim, nasıl verecek? Bir kere, bakan hesabı kimden
alacak? Valiler, bütün kamu hizmetlerinin üretiminden sorumlu -neredeyse hepsi-
dışilişkiler hariç. Peki, bu valiler, bu her bir hizmet birimi için hesabı
bakana nasıl verecekler; biz, bu bakandan nasıl hesap soracağız?
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Şimdi de hesap veriyorlar...
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Şimdi hesabı soruyoruz işte, şimdi bu hesabı soruyoruz...
Bu denetimden kaçış
yasasının, hesap vermekten kaçış yasasının, süslü kelimeler arkasına
saklanarak, toplumu kandırmaya yeterli olmayacağını söylüyoruz.
Dolayısıyla, bu önergemiz
de, aslında, kabul edilse bile bu yasayı kurtarmaya yetmez.
Teşekkür ederim.
AHMET YENİ (Samsun) -
Halka hesap verilecek, halka!
BAŞKAN - Ben teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Oylama yaparken
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın milletvekilleri,
kâtip üyeler arasında ihtilaf olmuştur; önergeyi elektronik cihazla oylayacağım
ve karar yetersayısını arayacağım.
Oylama için 2 dakikalık süre veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 349
sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının "Amaç" başlıklı 1
inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan (İzmir) ve
arkadaşları
Madde 1- Bu kanunun
amacı, katılımcı, saydam, hesap verebilir, insan hak ve özgürlüklerini esas
alan bir kamu yönetiminin oluşturulması; kamu hizmetlerinin adil, süratli,
kaliteli, etkili ve verimli bir şekilde yerine getirilmesi için merkezî idare
ile mahallî idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarının çağdaş kamu yönetimi
ilke ve uygulamaları çerçevesinde belirlenmesi; merkezî idare teşkilatının
yeniden yapılandırılması ve kamu hizmetlerine ilişkin temel ilke ve esasları
düzenlemektir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, 5 isim olacak; 5 ismin okunması gerekiyor; belki
arkadaşlarımızdan biri konuşabilir.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, belki konuşacağız, 5 kişinin ismini bir okursa... "Oğuz Oyan
ve arkadaşları" diye okudu.
BAŞKAN - Önergeyi ilk
okuduğumuzda en az 5 ismi okuduk, ikinci okuduğumuzda ilk imza ve
arkadaşları...
HALUK KOÇ (Samsun) - Ama,
ayrı bir önerge...
BAŞKAN - Sayın Koç, bu
önerge de ikinci kez okunuyor; usule de riayet ediyoruz, Tüzük hükümlerine
uyuyoruz.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, ben konuşmak istiyorum ismim varsa.
BAŞKAN - Sayın Koç,
önergede adınız yok.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Önergenizi kabul ediyoruz Sayın Koç.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sırf konuşma hakkımızı yok etmek için katılıyorsunuz Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bize teşekkür etmeniz lazım.
BAŞKAN - Sayın
milletvekili arkadaşlarım, önergede Sayın Haluk Koç'un ismi yok; önerge
sahiplerinden birisi konuşabilir.
Önerge sahiplerinden
konuşmak isteyen var mı?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Yok.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının, katılımcılığı, saydamlığı, hesap verebilirliği esas alan
bir kamu yönetiminin oluşturulması amacıyla hazırlandığı ileri sürülse de,
tasarıda, kamu yönetiminde bu kavramların temel ilkeler olmasını sağlayacak
mekanizmalara yer verilmemiştir. Bu kavramlar, yeni ortaya çıkmış kavramlar
değildir. Genel kabul gören uluslararası tanımları ve uygulamaları vardır. Tasarının ilerleyen maddelerinde de
görüleceği üzere, getirilen tanımlar ve uygulamaya ilişkin kurallar,
uluslararası tanım ve uygulamalara uygun değildir.
Tasarının çağdaş ve kamu
yönetimi ilke ve uygulamaları çerçevesinde yeniden düzenlenmesi için, amaç
maddesinde bu değişikliğin yapılmasının uygun olacağı düşüncesiyle değişiklik
önergesi hazırlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının adının "Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri
ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Eyüp Fatsa (Ordu) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
EYÜP FATSA (Ordu) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanunun içeriğini daha
iyi ifade etmesi nedeniyle bu değişiklik öngörülmüştür.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
kabul edilen önergeler doğrultusunda 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2. - Bu Kanun,
Merkezî idare ile mahallî idareleri ve bunların bağlı, ilgili ve ilişkili kurum
ve kuruluşlarını kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel, adından
rahatsızlık duydunuz herhalde, değiştirdiğiniz isme uygun olarak okuyacağım;
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Grubum adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, burada yapılan konuşmalar, gerçekten, amacını tam olarak ortaya
koymaktan uzak bir şekilde, İktidar Partisince gündeme getiriliyor. Gerçekten,
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının amacını, kapsamını çok iyi irdelememiz
gerekir. 2 nci madde kapsamla ilgili olmakla birlikte, çok açık, net olarak,
bir cümleyle "bu Kanun, Merkezî idare ile mahallî idareleri ve bunların
bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşlarını kapsar" deniliyor.
Sayın Bakan da, az evvel
yapmış olduğu konuşmada -bütünü üzerinde yapılan konuşmalardan sonra- bu
tasarının geçici maddesi görüşülürken, Köy Hizmetlerinin kaldırılacağını, başka
kurumların belli yerlere aktarılacağını, bunların lüzumsuz olduğunu, şunun,
şunun, şunun kaldırılacağını söyledi. Peki Sayın Bakan, o zaman sormazlar mı,
bütününü kapsıyor, bunları yapıyorsunuz da, kamu personel rejimi yasası
taslağını, bölge kalkınma ajansları kanunu taslağını, üst kurullar kanunu
taslağını, kamu sermaye şirketleri kanunu taslağını, idarî usul taslaklarını
hazırladığınızı söylediniz, onların işi ne?! Yani, bu yasa tasarısı, toplumun
seksen yıllık, cumhuriyetten bugüne kadar geçen süre içerisindeki idarî
yapısını köklü olarak değiştirmeyi hedefleyen bir yasa tasarısı.
Şunu açıkça belirtmek
istiyorum: Türkiye'nin, kuşkusuz, bir idarî reforma ihtiyacı var; fakat bunun,
hem idarî işlerin basitleştirilmesi ve hızlandırılması hem de suiistimalleri
önleyecek ciddî bir denetim sisteminin geliştirilmesi suretiyle yapılması
gerekirken, tasarıda böyle bir nitelik gözükmüyor.
Ayrıca, mahallî
idarelerin daha etkin olması isteniyorsa, onlara merkezin önemli görevlerinin
devredilmesi yerine, eskimiş yasal düzenlemeler yerine, çağdaş ve akılcı
yöntemlerle düzenleme yapılması, bunların daha özerk bir yapıya kavuşturularak
çalışmalarını kolaylaştırıcı tedbirlerin alınması ve malî imkânlarının
artırılması daha iyi olmaz mı?
Biraz evvel, AKP Grup
sözcüsü "kamuda reform yapılması sizin de sözünüz" diyerek, bizim,
1999 yılında hazırlanan "Çözüm 2000" raporumuzu gösteriyor; gerçekten
bu doğrudur. Biz de, kamu yönetiminin hantal yapısının değiştirilmesini ve ciddî
önlemler alınmasını bir ihtiyaç olarak görüyoruz; ama biz, sizin göstermelik
olarak, şeffaflık, katılım, saydamlık, verimlilik artışı ve sair saydıklarınızı
sadece topluma şirin gözükmek ya da buradaki gerçek amacımızı gizlemek için
değil, daha demokratik, gerçekten daha katılımcı ve yereli güçlendirilmiş bir
kamu yönetimini savunuyoruz. Burada, yerel güçlendirilmiyor, özele vermenin ara
istasyonu haline getiriliyor. Bu tasarıyla, Türkiye'de 81 ara istasyon, bundan
sonra yerli- yabancı özel sermaye gruplarına, yabancı şirketlere hizmet sunan
ara istasyon haline getiriliyor.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten bu tasarı bir bütün olarak değerlendirildiğinde -bütün konuşmacılar
söyledi- teftiş ve denetim mekanizmalarını yok edici hükümler içeriyor. Sayın
Oğuz Oyan Hocamız da söyledi konuşmasında, denetimden kaçmanın mantığını ben
bulamıyorum, göremiyorum; yani, kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri,
kendi denetçilerini kendileri tayin edecek; niçin diye sorduğumda, aklıma bazı
uygulamalarınız geldi.
Bir konuşmacınız,
yolsuzluklarla mücadele ettiğinizi söylüyor. Keşke, gerçek anlamda
yolsuzluklarla mücadele verseniz de, biz de katkıda bulunsak. Yolsuzluklarla
mücadele veriliyor gibi gözüküyor; ama, Balıkesir SEKA Fabrikası 1 100 000
dolara Albayraklara veriliyor, altı ay sonra, Sayın Başbakanın kızı ile
Albayrakların oğlu nişanlanıyor! (AK Parti sıralarından "Ne alakası
var" sesleri)
AHMET YENİ (Samsun) -
Sana mı soracağız?
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Bunun denetimi yapılmasın, bunun konuşması yapılmasın istiyorsunuz.
Yine, sayın
bakanlarınızdan birinin oğlu, ortaokulu arka kapıdan bitiriyor; 20 yaşında filo
sahibi olacak neredeyse!
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Yasayla ne alakası var?..
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Yine, bir bakanınız, bir kamu kuruluşu hakkında soruşturma açtırıyor,
arkasından, oğlu, o kamu kuruluşuna, 7 500 000 000 lira maaşla müşavir
atanınca, o dava düşüyor! Tabiî ki denetim mekanizmalarını yok edeceksiniz;
ama, unutmayınız, bunları, bugün, bu çoğunlukla gizlemiş olsanız bile,
gelecekte, bunların hesabı, mutlak surette birileri tarafından sorulacak,
hiçbir şey denetimsiz kalmayacak. Yolsuzluklarla mücadele edebilmenin yolu,
denetim mekanizmasını güçlendirmekten ve ciddileştirmekten geçer.
Değerli arkadaşlarım,
kamu yönetimi, gerçekten, kamu diye tanımlanan toplumun, yani, halkın yönetimi
demektir. Kaynakların nasıl ve hangi çıkar grupları doğrultusunda
dağıtılacağının bir mekanizmasıdır kamu yönetimi. Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında -her ne kadar Sayın Başbakan, geçtiğimiz yıl, Malezya'da, Türkiye
Cumhuriyetini modern bir İslam cumhuriyeti olarak tanımlamışsa da- Türkiye
Cumhuriyeti...
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Böyle bir tabiri kim kullandı?..
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Müdahale etmeniz lazım Sayın Başkan.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
... tam bağımsız, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak
tanımlanmaktadır. Anayasamıza göre, kamuyu yönetenler gücünü ulusun egemenlik
hakkından almak zorundadır. Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, kamunun
yönetimini egemenlerin çıkarlarına göre tanımlarken, kamuyu yönetenlerin gücünü
de sermayenin belirleyeceği örgütlenmelere bırakmaktadır. Burada sorun, düne
kadar devletin etkin olduğu eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, trafik,
kanalizasyon, maden, ulaştırma, orman alanları gibi alanlarda özel kesimin boy
göstermesi değildir. Sorun, bu alanların nasıl yönetileceği; yatırım, üretim ve
gelirin nasıl paylaşılacağı ve karar mekanizmalarını kimlerin oluşturacağıyla
ilgilidir.
Öte yandan, kamu hizmeti
olarak tanımlanan alanların özel kesim tarafından işletilmesi, hem bu hizmetleri
metalaştırıyor hem de kullanıcıları, yani yurttaşları müşteri haline getiriyor;
yani hizmetlerin satın alma gücü olanlar için üretildiği bir yönetim biçimi
ortaya çıkıyor. Bu kapsamda, halkın refah içinde yaşaması için üretilen
hizmetlerden eşit ve adil yararlanma ilkesi ortadan kalkıyor.
Aynı hizmetlerden
devletin nasıl yararlanacağına gelince, devletin, kamu hizmeti alanlarından
çekilerek, bu alanı yerli yabancı özel kesime bırakması, devleti vazgeçilmez
bir müşteri konumuna sokacaktır. Bu noktada, devlet, sosyal devlet olma
özelliğinden hızla uzaklaşacaktır. Daha bugünden, hastanelerden okullara,
Silahlı Kuvvetlerimizden Türkiye Büyük Millet Meclisine, havayollarından
belediyelere, temizlik, su, yemek hizmetleri, ulaşım gibi konularda ihale alan
yabancı firmalara bir bakın; kamunun yemek ihalelerine giren firmalar, bir
yabancı yemek tekeline rüşvet vermeden ihale alamaz konuma geldi. Yani,
şimdiden bunlar açıkken, kamu hizmetlerinin tamamını özele devretme mantığı çok
doğru gelmiyor.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye gibi az gelişmişlik koşulları yaşayan bir ülkede, devletin sosyal
hizmet alanının genişlemesine, yaşamsal önemde gereksinim var. Bölgelerarası
eşitsizlik, doğrudan devletin sosyoekonomik girişimleriyle ortadan
kaldırılabilir. Sınıflar arasındaki, kentler içinde semtler arasındaki
eşitsizliği gidermede, kamu kesiminin çok önemli rolleri üstlenmesi gerekir.
Devletin, sosyal devletten düzenleyici devlet haline getirilmesi, Türkiye'de
var olan toplumsal eşitsizliği baş edilemez bir düzeyde derinleştirecektir.
Tasarının amaç maddesinde
belirlenen hedef, yani, rekabetçi piyasa şartlarına odaklanmış, temel işlevi
düzenlemeyle sınırlanmış bir devlet hedefi, tüm toplumsal yaşamı piyasa
gereklerine göre organize edecek bir devlet yaratmak demektir. Toplumsal
eşitsizlik sorununu piyasa sistemine bırakan, bu nedenle eşitsizlikleri
bugünkünden daha da baş edilmez hale getiren böyle bir ilkenin kabul edilmesi
mümkün değildir. Üreten ve dağıtan değişince, kamunun, yani, halkın diye
tanımladığımız hizmetler, kâr maksimizasyonu amacıyla arz edilen hizmetler
haline dönüştürülecektir. Üreten ve dağıtan devletin yerini, piyasanın
çıkarlarını gözeten devlet alacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin,
eksürenizi başlatıyorum, sonunda uzatmayacağım.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Devletin kendi örgütleriyle müşteri konumunda olduğu bir yönetimde, yurttaş da
müşteridir. Hal böyle olunca, kamu yönetiminin kimin elinde olduğuna bakmak
gerekir.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısına bir bütün olarak baktığımda, bu
yasa tasarısı, dış belirleyiciler ile iç belirleyicilerin, yani, dayatmacılar
ile işbirlikçilerinin amaçlarının örtüştüğü bir tasarıdır.
Bu tasarının yeni dünya
düzeninin gereği olarak sunulması, ilk defa gündeme gelmiyor. Bundan seksendört
yıl önce, yani 1920 yılının başında kurulan Ali Rıza Paşa Hükümetince, İtilaf
Devletleri Olağanüstü Komiserliğinin direktifiyle hazırlanan ve o günkü
Meclisten güvenoyu alan beyannameyi sizlere aktarmak istiyorum.
1- Devlet işlerinin il
genel meclisine devredilmesini,
2- İllerin yerinden
yönetimle yönetilmesini,
3- Adalet, maliye,
bayındırlık ve güvenlik işlerinin, yabancı uzmanların danışmanlık ve
denetiminde yapılmasını,
4- Tüm sivil yönetim
kademelerinde yabancıların denetim hakkı olmasını,
İçermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin,
teşekkür ediyorum.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Hayır,
söylemiştim, uzatmayacağımı söylemiştim.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Bu anlayış, Damat Ferit anlayışıdır; bizim anlayışımız da, Mustafa Kemal
anlayışıdır.
BAŞKAN - Sayın Çetin,
lütfen yerinize buyurun efendim.
Teşekkür ederim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, bana neden 1 dakika eksüre verdiniz? Ben grup adına konuştum.
Herkese 2 dakika eksüre verdiniz. Adaletinize güvenmek isterdim!
BAŞKAN - Sayın Çetin, ne
kadar müsamahakâr bir yönetim gösterdiğimi herkes biliyor; lütfen...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, Hükümet adına söz
istiyorum bu madde üzerinde.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Değerli milletvekili
arkadaşlarımı yeniden selamlıyorum.
Sayın Çetin, 2 nci madde
üzerinde yapmış olduğu konuşmada, bu tasarıyla, bizim, denetimden kaçtığımızı
ve bunun mantığını anlayamadığını ifade etti.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarı, yeni bir denetim, çağdaş bir denetim anlayışı getirmektedir. Kamu kurum
ve kuruluşlarında niçin denetim yapılır, hangi türden denetim yapılır; bu
tasarı, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, şu tür denetimlerin yapılacağı
bu tasarıda yer almaktadır:
Hukuka uygunluk denetimi
yapılacağı bu tasarıda vardır; yani, eylem ve işlemlerin, ilgili kanun, tüzük,
yönetmelik ve diğer mevzuata uygun olup olmadığı bakımından, kamu kurum ve
kuruluşlarında denetim yapılacaktır.
Ayrıca, yine, bu tasarıda
malî denetimin de yapılacağı yazılıdır; yani, gelir, gider ve mallara ilişkin
hesap ve işlemlerin doğruluğunun da denetleneceği, bu tasarıda açıkça
yazılıdır.
Ayrıca, yine bu tasarıda,
üçüncü bir denetim yolu olarak, performans denetiminin yapılacağı, yani,
yönetimin faaliyetleri ve uygulamalarının ekonomik olup olmadığı, verimli olup
olmadığı ve etkin olup olmadığı açısından da bir denetim yapılacağı söz
konusudur.
Kim yapacak bu denetimi?
İki türlü denetim var; içdenetim, dışdenetim. İçdenetim, içdenetim
elemanlarınca, yani, kamu kurum ve kuruluşlarının kendi yöneticileri ve denetim
elemanlarınca yapılacak, dışdenetimse, Sayıştayca yapılacaktır. Yine bu
tasarının sanıyorum 18 inci maddesinin son fıkrasında, İçişleri, Maliye, Millî
Eğitim, Sağlık ile Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlıklarında, ana hizmet birimi şeklinde rehberlik ve denetim
birimi de oluşturulacağı ayrıca yazılıdır. Yani "siz, teftiş kurullarını
kaldırıyorsunuz, bunun yerine herhangi bir kurul da önermiyorsunuz" diye
eleştiri var; aslında, demin saydığım 5 önemli bakanlık bünyesinde, teftiş
kurullarını anımsatacak bir denetim biriminin de oluşturulacağı ayrıca bu
tasarıda yazılıdır. O bakımdan, tasarıyı bir bütün olarak, gerekçeleriyle
birlikte iyice incelemek ve ona göre değerlendirmelerde bulunmanın daha doğru
olacağı kanaatindeyim.
Sayın Çetin burada yapmış
olduğu konuşmada, Sayın Başbakanımızı itham eden bir beyanda bulundular. Şimdi,
özelleştirmeye, şartlarını taşıyan herkes talip olabilir. Balıkesir SEKA
Fabrikasının özelleştirilmesine "Albayrak" veya
"Albayraklar" isimli bir firma da teklif vermiş, en iyi teklifi bu
verdiği için, yanılmıyorsam bunun üstünde kalmış; ancak, bununla, Balıkesir
SEKA Fabrikasının özelleştirilmesi sonucunda, bu fabrikayı alan Albayrakların
oğluyla, kızının nişanlandığını söylediniz. Sayın Çetin, her sakallıyı dedeniz
mi zannedersiniz siz?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Her Albayrak soyadının,
SEKA Fabrikasını alan Albayrak olduğunu mu zannediyorsunuz?! Bakın, ben
İstanbul Milletvekiliyim; Albayrakları iyi tanırım; yani, basında yer alan ve
Amerika Birleşik Devletlerinde tahsilde bulunan, soyadı Albayrak olan genç,
başka bir ilimizden, gazeteci yazar Sadık Albayrak'ın oğludur. Siz, soyadı
Albayrak olan bir başka kişiyle bunu ilişkilendirerek, güya, Başbakanımızı
burada eleştirmeye kalkıştınız. Bu tür beyanlar Sayın Başbakana bir leke
getirmez; ama, size leke getirir, sizin saygınlığınıza gölge düşürür; bu, size
hiç yakışmamıştır. (CHP sıralarından gürültüler; AK Parti sıralarından
alkışlar)
Ayrıca, Sayın Başbakanın,
Malezya'da, Türkiye'nin modern bir İslam cumhuriyeti olduğu şeklinde ifade
kullandığını söylediniz. Sayın Başbakan böyle bir ifade falan kullanmamıştır.
Siz, tabiî, zaman zaman, öküzün altında buzağı arama yoluna da gidiyorsunuz;
yine, aynı taktiği uyguladınız. Sayın Başbakan "halkının çoğunluğu
Müslüman olan modern bir cumhuriyettir" tabirini kullanmış olmalıdır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Basının tercümesi var. Ben soru önergesi verdim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Siz de, Sayın Başbakanın, konuşurken,
Türkçe'yi ne kadar güzel kullandığını gayet iyi bilirsiniz. Onun,
cumhuriyetimizle, onun temel ilkeleriyle ilgili düşüncesini gayet iyi
bilirsiniz. Onun, Partimizi kurarken belirlediği kırmızı çizgileri gayet iyi
bilirsiniz.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) -
Amerika'da Nakşibendi şeyhiyle ne kadar samimî olduğunu da biliriz!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Dolayısıyla, bu tür konuları buraya
getirerek, güya, Sayın Başbakana ve Genel Başkanımıza yönelik, acaba,
televizyonları başında bu tartışmaları, bu oturumu dinleyen vatandaşlarımızın
hafızalarında birtakım tereddütlere yol açabilir miyiz diye düşünüyorsunuz;
ama, beyhude gayretlerdir bunlar. Buraya çıkın; lütfen, bu kanun tasarısının
maddeleri üzerinde, eğer, olumlu düşünceleriniz, teklifleriniz, yararlanabileceğimiz
önerileriniz varsa, getirin bunları, istifade edelim. Yoksa, birbirimize
sataşarak yasama görevini layıkıyla yapamayız diye düşünüyorum ve hepinizi,
yeniden, saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Şahsı adına, Adana
Milletvekili Sayın Ali Küçükaydın; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Küçükaydın, süre
hususundaki titizliğimiz bundan sonra devam edecektir.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) -
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; kamu yönetiminin temel ilkeleri ve
yeniden yapılandırılması hakkında kanunun 2 nci maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım,
kamu yönetiminde reform anlayışı yeni bir olay ve yeni bir olgu değildir; bu,
19 uncu Yüzyılın ikinci yarısında başlayan, özellikle İttihat Terakki döneminde
başlayan ve bizim açımızdan, mülkî yönetim açısından da çok köklü gelişmelere,
değişmelere sahne olan bir süreçtir. Sonra, 1921 ve 1924 Anayasaları, her kim
ne derse desin, bizim yerel yönetimimiz açısından, özellikle mülkî idare
açısından çok önemli hükümler içeriyordu. Daha sonra, 1960 ve 1982
Anayasalarımızda birtakım kırılmalar ve ihtilal sonrası anayasalarımızda
merkezî yönetim ağırlık kazanmaya başladı; taşranın birtakım yetkileri merkezde
toplanmaya başladı.
Şunu anlamak çok zor:
Biz, hep, seçilmişlere, seçilmiş yönetimlere çok önemli bir değer vermemiz
gerekirken, sanki, seçilmiş yönetimler bu memlekette hizmetlerde birtakım
kusurlar işleyecek gibi bir tavır ve tutum içine giriyoruz. Ayrıca, bu tasarıyla,
biz, yetkilerin, yani, taşraya vereceğimiz yetkilerin önemli bir kısmını
valilerimize ve kaymakamlarımıza veriyoruz. Vali ve kaymakamlarımız, tarihî
boyunca, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin bütün değerlerini en iyi
koruyan kişi ve kurumlardır. Aslında, onlara bir nevi güvenmemek gibi bir tutum
ve tavır içine giriyoruz. Arkadaşlarımız burada bahsetti;. valiler, üzerlerine
aldığı bu kadar görevi nasıl yapacak diye. Zaten, şu anda, fiilen, valilerimiz
bu görevi yapıyor. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve birçok genel müdürlük,
merkezden, sadece kamu personelinin, yani çalıştırdığı personelin ücretini
ödüyor. Mesela, illerinizde yapılan altyapıların (asfalt, yol, su) bütün bu
hizmetlerin yüzde 90'ı özel idare imkânlarıyla ve kaynaklarıyla yapılıyor.
Demek ki, zaten şu anda bu işler bu şekilde yapılıyor. Kültür işlerine,
bayındırlık işlerine, eğitim öğretim işlerine verilen bütün hizmetler bu
anlayışla veriliyor. Mesela -ben Adana Milletvekiliyim- bu yıl Adana'ya 300
kilometre asfalt yapıldı; bunun Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz bütçesinden
yapılanı sadece 15 kilometresi; diğer kalanlarının hepsi, valimiz ve özel idare
kaynaklarıyla yapılıyor. Dolayısıyla, bunlar, onun emrindeki seçilmiş
kişilerin, il genel meclisimizin aldığı karar doğrultusunda yapılıyor. Bundan
kaçınmanın bir anlamı yok. Çağdaş yönetim, daha çok yerinden verilen
hizmetlerle mümkündür. Siz, Adana'nın Tufanbeylisindeki bir göleti ya da
oradaki bir asfalt yolu ya da bir çeşmeyi merkezden planlayıp uygulamaya
kalkarsanız, bunu -bütün samimiyetimle söylüyorum- götürmeniz, yürütmeniz
mümkün değildir. İşte, bugünkü bu anlayış, bizi buralara getirmiş, çıkmaza
sokmuştur.
Bugün Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün bütçesine 1,6 katrilyon dersek, bunun yüzde 85'i zaten
personel harcamalarına gidiyor, sadece yüzde 15'i birtakım hizmetlere gidiyor.
Değerli arkadaşlarım,
demek ki, çağdaş anlayış, yerel yönetimi, yerel yönetimi de merkezî yönetimle
beraber çalıştırmaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki valilerimizin çok aktif
görev yaptıklarını görüyoruz. Bu, onlara verilen o günkü imkânlarla mümkün
oluyordu. Bugün, aynı şekilde değil işlerimiz. Yine, arkadaşlarımız
"valiler tek başına bu işi nasıl yürütecek" diyor. Bizim, her
ilimizde, her valinin emrinde en az 3-4 vali yardımcısı var. Mesela, Ankara
gibi, İstanbul gibi büyük illerimizde 15-20 vali yardımcısı var; hizmetler
onların eliyle görülüyor; yani, orada hizmet bölüşümü var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Küçükaydın, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; konuşmanızı tamamlayın, süre
uzatımı yoktur.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, bu
kanun, bizim, yirmibeş yıldan beri, ben mesleğe girdiğimde, beklediğimiz
hayallerimizdi. Bir emekli valimiz, geçende, İdareciler Gününde şunu söyledi:
"Ben 81 yaşımdayım. -İçişleri Bakanımıza dönerek- Sayın İçişleri Bakanı,
siz doğmadan, ben, bu kamu reformu yasası için çalışanlardanım. Artık, ölmeden,
bunun çıktığını görmek istiyorum."
Ben, o valimize diyorum
ki, artık, bu kanunun çıktığını şu anda görüyorsunuz. İnşallah, bu noktada
gözünüz açık gitmeyecektir diyor; hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Küçükaydın.
Şahsı adına, Denizli
Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 349 sıra sayılı
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla ilgili kişisel görüşlerimi açıklamak
için 2 nci maddede söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, yasanın
kapsamını belirliyor. Genel ve yerel yönetimlerde çok köklü bir değişiklik
yapan, yetki konusunda, sorumluluk konusunda düzenlemeler getiren bu denli
geniş bir tasarının, aslında, gerçekten, kamuoyunda ve Mecliste uzlaşmayla
olması gerekirdi.
Deniliyor ki, uzunca
süredir, biz, kişilere, kuruluşlara soruyoruz. Ben, burada, ilgili Bakan ve
sözcü arkadaşlar "biz, uzlaştık, tartıştık, anlaştık, görüş aldık"
dedikçe, AKP'yle ayrı dünyada mı yaşıyoruz acaba diye kendi kendime
düşünüyorum. Gerçekten, gözlerimiz ayrı şeyler mi görüyor!
Hangi kamu çalışanının
örgütü, konfederasyon, bilim kurulu, bu tasarıya ilişkin bir olumlu görüş
bildirmiştir?! Onlarca kitap, yüzlerce bildiri var, birçok eylem var, Meclisin
önünde yığılan örgüt temsilcileri var; diyorlar ki: "Kaygılıyız,
haklarımız budanıyor, alınıyor." Siz de diyorsunuz ki: "Hayır, biz
herkesten görüş aldık." Peki nasıl bir görüştür ki bu, bilim kurulları,
üniversiteler, kamu çalışanlarının konfederasyonları, tümü, ortak eylem
yapıyorlar "bizim haklarımız alınıyor, budanıyor, biz kaygılıyız, bu
tasarı bize bir hak getirmiyor" diyorlar?!
Şimdi, konuştuğumuz
tasarı, kamu yönetimi bu! Kamu yönetimi kimin aracılığıyla yürürlüğe girer;
kamu çalışanları aracılığıyla. Kamu çalışanları için ne getiriyor bu tasarı;
ben şimdi soruyorum hükümete. Kamu hizmetini, kamu yönetimini kiminle
yapacaksınız; kamu çalışanlarıyla yapacaksınız. Peki, olumlu bir şey söyleyin
bana kamu çalışanlarına bu tasarı şu hakkı getiriyor diye; ama, ben, size, bu
tasarının kamu çalışanlarını daha geri bir duruma getirdiğini söyleyebilirim.
En azından 1 500 000 kamu çalışanı sözleşmeli oluyor.
Değerli arkadaşlar,
bakın, hep, burada diyorsunuz ki, bilgi toplumu, çağdaşlık... Kamu çalışanlarının,
çağdaş ülkelerde, toplusözleşmeli grevli sendika hakkı var, siyaset yapma hakkı
var. Bu tasarıda bırakın onlara toplusözleşmeli, grevli sendika hakkını, var
olan kadrolarını, iş güvencelerini de alıyorsunuz, sözleşmeli yapıyorsunuz.
Elbette, yatırım yapmazsanız, kamu çalışanına yeni hak vermezseniz, onların
ücretini düşük tutarsanız, nitelik bir ölçüde, verim bir ölçüde aksar. Bunu
kasıtla yaptı hükümetler şimdiye kadar. Nasıl, KİT'leri özelleştirmek için
uzunca bir süre onları yenilemedilerse; onları, teknoloji bakımından, yenilik
bakımından, kamu personeli bakımından, yönetim bakımından geri bir duruma
getirip, ondan sonra da, bunlar, devlete, millete yüktür diye, önce bozup,
sonra özelleştirdilerse, şimdi zarar edenler de, kâr edenler de yavaş yavaş
özelleştirmeyle gitti; iş, kamu hizmetlerini özelleştirmeye geldi arkadaşlar.
Bu tasarıda en büyük
kayıplardan biri de kamu hizmetinin özelleştirilmesidir. Bu tasarı iki büyük
temel değişiklik getiriyor değerli arkadalar; birincisi, yetki ve görev dağılımıyla
ilgili; ikincisi, kamu hizmetlerinin özel kesime devri. Bakın, buradaki
değişiklik reform falan değil. Reform, bir iyileştirmedir; reform, bir süreci,
bir kurumu daha çağdaş, daha ileri değişiklikle getirmektir; ama, burada
yapılan tam tersine.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
eksürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Yeni başlamıştım Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hayır,
kesinlikle uzatma yok; eksüreniz bittiği anda tamam.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Peki efendim.
Değerli arkadaşlar, bu
tasarı, gerçekten, AKP'nin bundan önce yaptığı gibi, biz çağdaş yapıyoruz
diyerek, hukuka uygun yapıyoruz diyerek, aynen TÜBİTAK'ta yaptığı gibi, yerel
yönetim yasalarında yaptığı gibi ve daha birçok yasada yaptığı gibi, bizim
sayımız çok, hükümetiz, istediğimizi yaparız anlayışıyla dayatılmaktadır kamuya
ve topluma. Bunun içinde halk yoktur, bunun içinde şirketler vardır.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Hangi şirketler?
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Kamu çalışanlarına bir şey getirmemektedir. Bütün bu çağdaşlık, bilgi
toplumu, küreselleşme, bu söylediğiniz güzel sözlerin altında yatan kamu
hizmetlerinin yok edilmesidir gerçekten; çünkü, özelleştirme var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Demin buraya çıkan değerli AKP'li sözcü arkadaş şöyle dedi:
"Özelleştirmeyi yerelleştirerek daha verimli hale getireceğiz."
Bakın, niyet budur.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Bunda ne var?!
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
teşekkür ediyorum.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Tümünüze saygı sunuyorum. İnşallah, Grup adına konuştuğumda...
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Özelleştirmeye karşı mısınız?!
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Burada halka hizmet yoktur...
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca verilmiş olan bir önerge vardır; okutacağım,
daha sonra görüşmesiz, oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının görüşülmekte olan 2 nci maddesiyle ilgili görüşmelerin,
İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca devam etmesine karar verilmesini arz ederiz.
|
Haluk Koç |
Canan Arıtman |
Ersoy Bulut |
|
Samsun |
İzmir |
Mersin |
|
Enis Tütüncü |
Mehmet Boztaş |
Mehmet Nuri Saygun |
|
Tekirdağ |
Aydın |
Tekirdağ |
Gerekçe:
Görüşülmekte olan Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla kamuda ilk kez bütün kamu kurumlarının uyması
gereken temel ilkelerin bir bütün olarak ortaya konduğu, kamuda katılımcılık,
şeffaflık, hesap verebilirlik, etkililik, hizmetlerin sonucuna odaklılık, insan
haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta sadelik, bilgi
teknolojilerinden yararlanma ve benzeri ilkelerin uygulanabilir hale
getirildiği, teşkilat yapıları yatay organizasyon ve yetki devri esası uyarınca
yeni ve etkin bir çerçeveye kavuşturulmakta olduğu, bakanlıklar ve kuruluşlar
arasındaki görev dağılımı netleştirilerek, mükerrerliklerin önlenmesinin
öngörüldüğü, gereksiz hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin tasfiyesi veya
uygun birimlere devri gündeme getirildiği, merkezî idare ile mahallî idareler
arasında yetki ve görev paylaşımı netleştirilerek merkezî idarenin stratejik
düzeyde etkinliği artırılırken mahallî idarelerin operasyonel düzeyde
esneklikleri ve kaynaklarının genişletildiği, devletin aslî hizmetleri
dışında... (CHP sıralarından "anlaşılmıyor, anlaşılır okusun"
sesleri)
BAŞKAN - Efendim, şu
anda, spikerlik yapmış olan bir arkadaşımız okuyor, lütfen... (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kılıç.
...bakanlıkların taşra
teşkilatının ortadan kaldırılarak yerel ve yerinden yönetim birimlerinin
güçlendirildiği, kamuda stratejik yönetim anlayışının benimsendiği ve kaynak
tahsisi mekanizmalarıyla ilişkisinin kurulduğu, denetim sistemi performans
esaslı ve içdenetim boyutu güçlendirilmiş hale getirildiği, halk denetçisi
(ombudsman) mekanizması dahil olmak üzere kamu denetiminin güçlendirildiği, bu
kapsamda, merkezî idarenin görev ve fonksiyonlarının belirlendiği, mahallî
müşterek nitelikli görev ve hizmetlerin mahallî idarelere bırakıldığı; yine, bu
kapsamda, merkezî birimlerin strateji geliştirme, genel koordinasyon ve
yönlendirme kapasitesi artırılırken, mahallî idarelerin inisiyatif kullandırma
ve operasyonel esnekliğin vurgulandığı, değişik koşulların gerektirdiği
farklılaşma ihtiyacını giderecek esneklikler verilirken, bütünlük içinde uyumlu
çalışmanın gerektirdiği minimum genel standart birliğinin de korunduğu,
etkililik ve ekonomiklik ilkelerinden vazgeçmeden, mahallî ihtiyaçların yerel
düzeyde karşılanması ilkesinden hareket edildiği; ayrıca, Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısında, kamu yönetiminde bütünlük ilkesinin korunmasına, merkezî
yapılar ile mahallî idareler arasında tamamlayıcı bir anlayışla, işbirliği ile
koordinasyona azamî önem verildiği; yine, idarî usul, saydamlık ve vatandaşın
bilgi edinme hakkı, e-dönüşüm Türkiye projesi ve e-devlet bürokrasisinin
azaltılması ve basitleştirilmesi, vatandaş memnuniyetinin ölçülmesi, performans
sistemine ve ödüllendirmeye geçiş, kamuda etik kuralların gözden geçirilmesi
gibi birçok alanda yapılacak düzenlemelerle bu Kanunda öngörülen çağdaş yönetim
anlayışının hayata geçirileceği genel gerekçede belirtilmiş ise de, tasarı,
kamuoyunda, sivil toplum kuruluşlarında yeteri kadar tartışılamadığı için,
aceleyle yapılacak bir düzenlemeyle, uygulamada büyük sorunlarla karşılaşılacak,
kamu yönetiminde arzu edilen kaliteye ulaşılamayacak ve tasarının genel
gerekçesinde ve madde gerekçesinde belirtilen hedeflere de erişilemeyecektir.
Bütün bu nedenlerle,
maddenin görüşülmesine devam edilerek, konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa
kavuşmasında sayısız ve sınırsız yarar bulunduğuna inandığımız için, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 72 nci maddesi uyarınca, görüşülmekte olan
maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesi için bu önerge
verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını arzu ediyoruz.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, bu karışıklıkta sağlıklı bir sayım yapamayacaksınız; sadece,
Sayın Bakanın 2 oyu belli, o kadar.
BAŞKAN - Yapıyoruz,
yapıyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Mükerrer oylar var Sayın Başkan.
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Sayın Başkan, çıkıyorlar, bir daha giriyorlar; öyle şey olmaz.
BAŞKAN -Sayın
milletvekilleri, lütfen, yerlerinize oturarak el kaldırır mısınız; sayacağım.
Sayın Kılıç, Sayın Küçük;
buyurun... Lütfen, sayınız...
Arkadaşlar, ayakta
kalmayalım, oturalım lütfen.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, gözle görülür bir fark var...
BAŞKAN - Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 2
nci madde üzerinde 10 dakikalık soru-cevap işlemine başlayacağız.
İlk 5 dakikada sayın
milletvekillerimizin sorularını alacağız, sonraki 5 dakikada da Sayın Bakanımız
cevap vereceklerdir.
Sayın Koç, buyurun
efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanla üzerinde
anlaşma sağlayamadığımız önemli bir konu var; sosyal devlet kavramı. Ben, bu
konuyla ilgili, genelde maddeyle de bağlantısı olduğundan, şu soruyu yöneltmek
istiyorum:
Sayın Bakan, sosyal
devlet, ne kişinin devredilemez ve vazgeçilemez klasik hak ve özgürlüklerini
keyfî olarak elinden almaya çalışan bir zorba ne de kişiyi kaderiyle baş başa bırakan,
kişiye sadece fiziksel güvence sağlamakla yetinen 19 uncu Yüzyılın liberal
devletidir.
Sosyal devlet, bütün
vatandaşlarının yarınlarına güvenle bakmalarını sağlayacak önlemleri kişi hak
ve özgürlüklerini zedelemeden almayı görev kabul eden bir devlettir. Gelişen
toplum düzeni içinde, vatandaşın kendisine tanınan hak ve özgürlüklerden
yararlanabilmesi için, devletin kendisine kolaylık göstermesi, ihtiyaçlarından
bir kısmının devletçe karşılanması gerekmektedir, hele de Türkiye'nin gelir
dağılımı çarpıklığı karşısında Sayın Bakan. Üstelik, bunların vatandaşa bir hak
olarak tanınması, devlete karşı ileri sürebileceği, talep edebileceği kamusal
nitelikli bir alacak hakkı, isteme hakkı olarak kabul edilmesi zorunludur Sayın
Bakan. İşte, bu hakka sosyal hak, bu hakların tamamına da sosyal ve ekonomik
haklar denilmektedir. Bu tasarıyla, sizin, demin çizmeye çalıştığınız sosyal
devlet kavramı bağdaşıyor mu Sayın Bakan?
BAŞKAN - Sayın Koç,
teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Uzdil.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Öncelikle, Sayın Başkanım, size teşekkür ediyorum bana bu soruyu sorma şansı
yarattığınız için.
Sayın Bakanım, bugün,
buradaki konuşmanızda, birçok demokratik kitle örgütü, oda temsilcileri,
üniversite yetkilileriyle görüşmeler yaptığınızı söylediniz. Bu tasarıya olumlu
yanıt bildiren üniversiteler, demokratik kitle örgütleri ve meslek odalarının
isimlerini bize bildirebilir misiniz? Ayrıca, olumlu yanıtlarını odalarımıza
gönderebilir misiniz?
İkinci sorum: Sayın
Bakanım, az önce, oylamalarda, milletvekillerimizin çoğunun, bu yasanın
tartışmasını değil, maçı seyrettiğini hep birlikte gördük. AKP Grubunun bu
kadar önem verdiği bu yasanın görüşülmesinde maç seyretmelerini uygun bulup,
oylamada buraya koşmaları bu Meclisin ciddiyetiyle bağdaşır mı diye de sormak
istiyorum.
Ayrıca...
BAŞKAN - Diğer
arkadaşlara da fırsat verelim isterseniz Sayın Uzdil.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Ben şunu da söyleyip sözlerimi keseyim o zaman.
Konuşmacı arkadaşlarımız
"biz, vatandaşımıza söz verdik" dediler. Şunu da hatırlatmak
istiyorum: Peki, bu yasayla vatandaşımıza söz verdik, biz de söz verdik; ama,
sizin düşündüğünüz gibi çıkmasını istemiyoruz. Peki, çiftçi borçlarının faizsiz
erteleneceği konusunda söz vermediniz mi? Bu sözünüzü niye tutmadınız Sayın
Bakanım?
Ayrıca, şunu söylemek
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Uzdil...
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda, vatandaşlarımıza, televizyon
ekranlarında, miting meydanlarında, kahvelerde söz vermediniz mi? Bu sözünüzü
niye tutmuyorsunuz sevgili arkadaşlarım?
Diğer bir konu...
BAŞKAN - Sayın Uzdil,
benim için mahzuru yok, 5 dakikalık süre dolduğunda keseceğim., Diğer
arkadaşlarınızın soru sorma hakkını kullanmış oluyorsunuz, haberiniz olsun.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Peki o zaman; diğer arkadaşların konuşabilmeleri için sözümü kesiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
buyurun.
MEHMET NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımın şu hususu
cevaplandırmasını istiyorum: 2 nci maddede, kanun kapsamı belirtilirken,
merkezî idare ile mahallî idareler ve bunların bağlı, ilgili ve ilişkili kurum
ve kuruluşları kapsadığı belirtiliyor. Kamu kaynağı veya kamu gücü kullanan
kurum ve kuruluşlardan herhangi biri bu kanun kapsamı dışında kalacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Sayın Bakanım, 5
dakikalık süre var...
AHMET ERSİN (İzmir) -
Daha 2 saniye var Sayın Başkan.
BAŞKAN - 5 dakika soru, 5
dakika cevap; soru sorma süresi tamamlandı, Sayın Bakan cevap süresini
kullanacak.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kuşkusuz ki, milletvekili
arkadaşlarımız, gruplarımız, İçtüzüğün kendilerine vermiş olduğu hakları
kullanacaklardır, bunda yadırganacak bir şey yoktur; o bakımdan, her maddeyle
ilgili soru-cevap hakkının kullanılmasını da İçtüzüğün vermiş olduğu bir hak
olarak değerlendiriyorum ve bu anlayışla, sorulan sorulara kısaca cevap vermeye
gayret edeceğim.
Sayın Koç, sosyal devlet
konusunda bizimle anlaşamadığını, aynı düşünmediğimizi ifade etti. Kuşkusuz ki,
yorum farklarımız olacaktır. Kendisi, biraz önce, sosyal devletin tarifiyle
ilgili, sanıyorum bir makaleden bölüm okudular. Ben de, izin verirseniz, sizin
sorunuza Anayasadan cevap vermeye gayret edeyim.
Benim sosyal devlet
anlayışım, Anayasanın öngörmüş olduğu, Anayasada yazılı tarzdaki bir sosyal
devlet anlayışıdır.
Anayasamızın Üçüncü
Bölümü "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" başlığını taşımaktadır.
Burada, devlete, devletin şahsında hükümete yüklenmiş olan sosyal ve ekonomik
ödevler, yani, görevler sayılırken, 41 inci maddede "ailenin
korunması" yazılıdır ve dolayısıyla, devlet olarak ve hükümet olarak,
Anayasamızda belirlenmiş olan bu görevimizi yapmanın bir sosyal devlet anlayışı
olduğu kanaatini belirtmek istiyorum. Ben de, Anayasanın öngörmüş olduğu bu
görevleri yerine getirmenin, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal devlet olma
anlayışının bir gereği ve bir sonucu olduğu düşüncesindeyim.
Ayrıca, eğitim ve öğrenim
hakkı ve ödevi de, Anayasamızın "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve
Ödevler" başlığını taşıyan bölümü içerisinde yer almaktadır. "Kimse,
eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz" şeklindeki fıkra ve cümle,
hem devletimize hem Hükümetimize hem de Türkiye Büyük Millet Meclisine, Anayasanın,
eğitim ve öğrenim alanında yüklemiş olduğu önemli bir görevdir. Dolayısıyla,
biz, her Türk vatandaşının eğitim ve öğrenim hakkını kullanabilmesi konusunda
titiz davranmak durumundayız. Eğer, bu konuda, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarından herhangi biri, şu veya bu nedenle eğitim ve öğrenim hakkından
mahrum kalıyorsa veya bırakılıyorsa, bunu ortadan kaldırmayı bir sosyal devlet
anlayışının gereği ve sonucu olarak değerlendirdiğimi ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, yine, aynı başlık
altında, çalışma ve sözleşme hürriyeti, yine, sosyal ve ekonomik haklar
arasında sayılmaktadır. Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine
sahiptir, özel teşebbüsler kurmakta serbesttir. Dolayısıyla, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ve bu devlet erkini kullanan hükümetler, kurumlar ve tabiî
ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi de, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının
çalışma ve sözleşme hürriyetine saygı göstererek, bu alanı mümkün olduğu kadar
genişletme çabası ve gayreti içerisinde olmalıdır.
Ayrıca, Anayasamızda
"özel teşebbüsler kurmak serbesttir" denilmiştir. Artık, bugün
dünyada piyasa ekonomisi uygulanmakta, hükümetler, serbest piyasa ekonomisinin
koşullarının yaygınlaşması gibi bir yolu tercih etmektedirler. Biz de,
Türkiye'nin kalkınmasında, özel teşebbüsün, hür teşebbüsün bir motor görevi
yapması gerektiğini düşünüyoruz. O bakımdan, özel teşebbüsün önündeki yatırım
yapma konusunda bir mâni varsa o mâniyi ortadan kaldırmayı da hükümet
politikası olarak gördüğümüzden, bu
konuda Parlamentoya birçok yasa tasarısı sevk ettik; bunların bir kısmını
yasalaştırdık, bir kısmını da Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmek
istiyoruz.
Sayın Koç benim sosyal
devlet anlayışımın ne olduğunu sordu. Ben de sosyal devlet anlayışımın,
Anayasadaki çerçeve içerisinde bir anlayış olduğunu söyledim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sosyal devletle ilgisi yok.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
süreniz doldu. Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde verilmiş 6 adet önerge vardır.
Önergeleri, önce, geliş
sıralarına göre okutacağım; sonra, aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesine aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ederim.
"Millî Savunma Bakanlığı
bu kanun kapsamı dışındadır."
Kerim Özkul
Konya
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "merkezî
idare" ibaresinden sonra "ve taşra teşkilatları" ibaresinin
eklenmesini arz ederim.
Orhan Erdem
Konya
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "merkezî
idare" ibaresinden sonra "birlikte" ibaresinin eklenmesini arz
ederim.
Orhan Erdem
Konya
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "merkezî
idare" ibaresinin "Başbakanlık ve bakanlıklar" olarak
değiştirilmesini arz ederim.
Kerim Özkul
Konya
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "mahallî
idareler" ibaresinin "yerel yönetimleri" olarak değiştirilmesini
arz ederim.
Kerim Özkul
Konya
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi, maddeye en aykırı son önergeyi okutup, işleme alacağım.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, bir maruzatta bulunmak istiyorum.
İlk önerge ciddiyetten
uzak bir önergedir. Çünkü, ilk önergede geçen Millî Savunma Bakanlığı, 48 inci
madde kapsamı içindedir. Yani, önergeyle doldurmak amacıyla, maddeyle ilgisiz
önerge vermiş arkadaşımız; hatırlatıyorum.
BAŞKAN - Sayın Koç...
Sayın Kılıç, buyurun
okuyunuz efendim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
İzzet Çetin Ensar Öğüt Mehmet Nuri Saygun
Kocaeli Ardahan Tekirdağ
Mehmet Boztaş Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Aydın Malatya
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Çetin?..
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Söz istiyorum.
BAŞKAN - Peki, buyurun.
Sayın Çetin, süreniz 5
dakika; önergeler üzerindeki görüşmelerde süreyi uzatmıyoruz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu kanun tasarısının 2
nci maddesinin tasarıdan çıkarılmasını talep ediyoruz. Biraz evvel -bu talebin
gerekçesini açıklamadan önce- Sayın Bakanın vermiş olduğu bilgiler
doğrultusunda, eğer bir yanlış anlaşılma veyahut da yanlış anlama varsa onu
düzeltmek istiyorum. O da, eğer, Sayın Başbakanın Albayraklarla, Sadık
Albayraklar'ın diğer Albayraklarla bir ilişkisi yoksa, onu, o sözcüklerimi geri
aldığımı açıkça ifade etmek istiyorum.
Tasarıdan çıkmasını
istediğimiz konu son derece açık, önergelerde de görülüyor; Sayın Grup Başkanvekili
arkadaşımız da gündeme getirdi. Sadece Millî Savunma Bakanlığının kapsam dışına
çıkarılmasıyla ilgili önerge bile -48 inci maddede var iken böyle önergelerle
doldurulmuş olması- Meclisin, bir bakıma, muhalefetin sesinin İktidar Partisi
çoğunluğu tarafından kısılmak istendiğini açıkça gösteriyor.
Katılımcılık, şeffaflık,
demokratlık adına söylemlerinizin hepsi belki güzel; fakat, hiçbirinin özü dolu
değil. Gerçekten, bu kanun tasarısı kanunlaştıktan sonra, diğer yasal
düzenlemeler de yürürlüğe girdiğinde, göreceğiz ki, ülkemizde kanunun temel
kavramı değişmiş olsa bile, özü değişmeyeceği için... Örneğin; açıkça
söyleyeyim: Bölge kalkınma ajansları kanunu taslağını da getireceğini Sayın
Bakan ifade etti; orada da tartışacağız, göreceğiz. Her biri, üniter yapı
yerine federal yapının önünü açıcı, ona yol gösterici bir tutum ifade ediyor.
Her ne kadar -çok açıkça
söylüyorum- AKP olarak, siz, bu yasal düzenlemeyi biz yaptık diyorsanız da, bu
yasal düzenlemeler sizin eseriniz değil, sizin döneminizde de başlamadı.
Bunların dış dayatmacıları var; IMF gibi, Dünya Bankası gibi. Türkiye'de bunu
uygulamak isteyen kesimler var.
Biraz evvel, sosyal
devlet anlayışını Sayın Bakan açıkladı; Anayasada var olduğu şekliyle diyor.
Değerli arkadaşlar, demin de söyledim; sosyal devlet, düzenleyici devlet
değildir. Devletin eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, ulaştırma gibi, iç ve dış
güvenlik gibi vazgeçilmez görevleri vardır. Daha 1992, 1993 yılında, bırakınız
kamu hizmetlerinin, demin saydığımız hizmetlerin özelleştirilmesini, yerel
idareler tarafından şirketlere devredilmesini, bundan on yıl önce, bu ülkenin
güvenliğinin bile, sınır güvenliğinin bile, o yıllarda, ihale edilmesi
tartışıldı. Gerçekten, son derece ciddî tehditleri içeren, iyi düzenlenmemiş,
iyice çalışılmamış; ne muhalefet partisi milletvekillerinin ne İktidar Partisi
milletvekillerinin ne de sivil toplum örgütlerinin katkısı alınmış.
Sivil toplum örgütü
kavramından, sadece sermaye tabanlı sivil toplum örgütlerini anlamayınız.
"NGO" dedikleri o sivil toplum örgütleri... Yeni dünya düzeni
yutturmacasını bize dayatanlar, sermaye tabanlı sivil toplum örgütlerini
anlıyorlar; ama, gerçekten emek örgütlerinin, halkın kendi istemleriyle, hiçbir
çıkar gözetmeksizin kurduğu sivil toplum örgütlenmelerinin de görüşü alınmadı
bu tasarıda.
O nedenle, kapsamı
bütününü kapsıyor. İşte, 2 nci madde
gerekçesinde de açıkça yazılı. Yaşamın tüm alanlarını düzenleyen bu madde, hiç
olmazsa bir kez gözden geçirilsin, madde metninden çıkarılsın, kapsamı daraltılsın,
uygulamada görülen aksaklıklardan sonra eğer ülke menfaatınaysa o zaman gerekli
düzenlemeler yapılır ve kapsam alanı genişletilerek tüm ülke sathına yayılır.
Özü itibariyle, sadece
madde değil bu kanun tasarısının geri çekilmesi en doğru yöntemdir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum
:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "mahallî idareler" ibaresinin "yerel
yönetimler" olarak değiştirilmesini arz ederim.
Kerim Özkul
Konya
BAŞKAN - Sayın Özkul?..
KERİM ÖZKUL (Konya) -
Önergemi geri çekiyorum.
BAŞKAN - Önergenizi geri
çekiyorsunuz.
Diğer önergeyi okutuyorum
:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "merkezî
idare" ibaresinin "Başbakanlık ve bakanlıklar" olarak
değiştirilmesini arz ederim.
Kerim Özkul
Konya
KERİM ÖZKUL (Konya)
-Önergemi geri çekiyorum efendim.
BAŞKAN - Önerge geri
çekilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "merkezî
idare" ibaresinden sonra "birlikte" ibaresinin eklenmesini arz
ederim.
Orhan Erdem
Konya
ORHAN ERDEM (Konya) -
Sayın Başkan, önergemi geri çekiyorum.
BAŞKAN - Önerge geri
çekilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "merkezî
idare" ibaresinden sonra "ve taşra teşkilatları" ibaresinin
eklenmesini arz ederim.
Orhan Erdem
Konya
ORHAN ERDEM (Konya) -
Sayın Başkan, önergemi geri çekiyorum.
BAŞKAN - Önerge geri
çekilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesine aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ederim.
"Millî Savunma
Bakanlığı bu kanun kapsamı dışındadır"
Kerim Özkul
Konya
KERİM ÖZKUL (Konya) -
Sayın Başkan, önergemi geri çekiyorum.
BAŞKAN - Önerge geri
çekilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 2
nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci
madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 3. - Bu Kanunda
geçen deyimlerden;
a) Merkezî idare:
Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı kuruluşları,
b) Mahallî idare: İl özel
idaresi, belediye ve köyü,
c) Stratejik plan: Kamu
kurum ve kuruluşlarının orta ve uzun vadeli amaçlarını, temel ilke ve
politikalarını, hedef ve önceliklerini, performans ölçütlerini, bunlara ulaşmak
için izlenecek yöntemler ile kaynak dağılımlarını içeren planı,
İfade eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Tütüncü, şahsınız
adına da söz istemişsiniz, ikisini birleştirerek söz veriyorum. Eksüreyi
kullanıp kullanmamak size aittir; ama, ben hepsini birlikte veriyorum; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
bu maddeyle, kanun tasarısında geçen kavramlardan bazılarının tanımları
yapılıyor. Benim, dikkatinize sunmak istediğim konu, stratejik planlamadır.
Buradaki tanımıyla stratejik plan, aslında, makro düzeyde değil, kuruluşların,
işletmelerin yaptıkları bütçeleme süreçleriyle ilgili bir kavramdır. Buradaki
stratejik plan kavramının içeriği yetersizdir ve ulusal makro planla irtibatı
gereğince kurulmadan düzenlenmiştir. Bu kavramın, bu haliyle bu maddede
bulunmasının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Bu konudaki ayrıntılı
görüşlerimizi, önergemiz görüşülürken dile getireceğim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekillerimiz; bu yasa tasarısının gerekçesi üzerine dikkatlerinizi çekmek
istiyorum. Bize göre, iki gerekçeli bir yasa tasarısıyla karşı karşıyayız.
Birinci gerekçe, görünen gerekçedir; Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan
metindeki gerekçedir. İkinci gerekçe ise, zabıtlara geçmeyen gerekçedir. Bu
gerekçenin özü, Başbakanlık Müsteşarının Sivas'ta dile getirdiği düşüncelerdir.
Bu düşünceler, 29 Ekim 1923'ten rövanş alma mücadelesine yönelik düşüncelerdir.
(AK Parti sıralarından "Ne alakası var" sesleri)
Ne söylediğimi çok iyi
biliyorum, sözlerimin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum. Değerli
milletvekilleri, sizlerin de, sözlerimi, lütfen, öküz altında buzağı arama
anlayışının ve mantığının dışında değerlendirmenizi, bilhassa, rica ediyorum.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Sayın Müsteşar,
söylediklerinin bugün de arkasında durduğunu söylüyor. Sayın Başbakan da, bunu
bile bile, Sayın Müsteşara sahip çıkıyor; öyle değil mi; sahip çıkıyor.
Sayın milletvekilleri,
yasa tasarısının nitelikleri de ortadayken, bu durumda, bu tasarının zabıtlara
geçmeyen gerekçesinden söz etmemek mümkün müdür allahaşkına?! Nitekim, yasa
tasarısının bazı maddelerine baktığımızda, Başbakanlık Müsteşarının sözlerinin
arkasında durulmasının ne anlam ifade ettiği görülmektedir. Bu konu, olağanüstü
derecede önemlidir.
Sayın milletvekilleri,
Sayın Müsteşar konuşmasında, siyasî öncelikli İslamî hareketlerden söz ediyor
ve bunları şöyle tanımlıyor: "Bu hareketler, aslında, devlet yönetimini ve
karar merkezlerini ele geçirerek, toplumda değişikliği sağlamaya yönelik
hareketler olarak ifade edilebilir. Karar gücünü elinizde bulunduracaksınız.
Birtakım değişimleri, bu karar gücüyle gerçekleştirmeye çalışırsınız."
Değerli milletvekilleri,
burada kastedilen değişim nasıl bir değişimdir, Sayın Başbakanlık Müsteşarının
o malum konuşmasındaki değişim nasıl bir değişimdir, aynen aktarıyorum. Sayın
Müsteşar diyor ki: "Modern devletin bize aşılamaya çalıştığı veya
dayatmaya çalıştığı düşünceye karşı bir değişim." Yine, devam ediyor,
diyor ki: "Modern devlet, şeriatçılık ve Müslümanlık gibi iki farklı
kavram varmış gibi, yıllardır, bize bir dayatma içindedir; bu, yanlıştır.
İslam, bir hayat tarzıdır, hayatın bütün yönlerini kapsayan bir sistemdir.
Siyaseten de karar gücüne yönelik hareketler yapmak zorundadır." Bu sözler
ne anlama geliyor sayın milletvekilleri; bu kürsüde ettiğimiz yemini
hatırlayalım ve elimizi vicdanımıza koyalım, bu sözler, cumhuriyet ve demokrasi
anlayışına karşı olan bir değişimi önermiyor mu... Bu sözler, modern devleti
yok etmeye yönelik bir karşı devrim düşüncesinin somut örnekleri değil midir...
AHMET YENİ (Samsun) -
Değildir.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Bu düşüncelerin sahibi, Başbakanlık Müsteşarı olarak, yerinde oturmuyor mu?..
Yine devam ediyor Sayın
Müsteşar ve diyor ki: "Karar gücünde etkin olma talebimiz karşısında
modern devlet ve onun bürokratik yapısı bize şunu vazedecektir: Siyasî güçte
karar mercii olarak yerini almak için, yani, ülkeyi yönetmek için Müslüman kimliğini
bırakmalısın diyecektir. İslam asla bunu kabul etmez. Bu riyakâr bir tavırdır
ve kimlik bozulması demektir."
Bu çatı altında bu
sözlerin arkasında duracak bir kişinin dahi bulunduğunu düşünmek ve kabul etmek
istemiyorum.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu)
- Bu maddede ne yazıyor?
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Deniyor ki: "İslamı öğrendikçe göreceğimiz şey şu idi -Başbakanlık
Müsteşarı, yerinde oturan Başbakanlık Müsteşarının sözleri bunlar- İslam, bir
bütündür ve hayat tarzıdır; siyaseten de karar gücüne yönelik; yani, hükümet
etmeye yönelik hareketler yapmak zorundadır."
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu nasıl bir anlayıştır? Bu anlayışa göre şu anda Türkiye'de
yaşayan nüfusun yüzde 90'ına yakın bir bölümü, Müslümanlık açısından, dini
açısından kimlik bunalımı içinde demektir, AKP'ye oy verenlerin büyük bölümü de
dahil olmak üzere. Başbakanlık Müsteşarının bu sözleri bu anlama geliyor; rica
ediyorum.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) -
Önerge verin o zaman.
AHMET YENİ (Samsun) - Bu
maddeyle ilgili bir diyeceğiniz var mı?
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Bu anlayışa göre, bin yıldır bu topraklarda yaşayan bu halk İslamı hâlâ
öğrenememiş, öğrenme süreci devam ediyor, bu nedenle, halk, halkımız, dinî
açıdan kimlik bunalımında bulunuyor. Bir an için bu anlayışı savunanlar gibi
düşünelim ve diyelim ki, tamam, haklısınız; haklısınız Sayın Müsteşar,
haklısınız Sayın Müsteşar gibi düşünenler. Şeriatçılık ve Müslümanlık farklı
iki kavram olamaz; haklısınız. Müslüman olan şeriatı savunmak zorundadır;
haklısınız. Peki, ama, bu durumda Suudî Arabistan'daki şeriat mı savunulacak,
İran'daki şeriat mı savunulacak ya da başka bir ülkedeki şeriat mı
savunulacak?!
AHMET YENİ (Samsun) - Siz
hangisini isterseniz!..
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Sayın milletvekilleri, gerçekten, son derece üzgünüm. Şu hale bakınız, bu
kutsal çatı altında neleri konuşma durumuna geldik, neleri konuşur duruma
geldik!
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Siz konuşuyorsunuz...
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Başbakanlık Müsteşarı orada oturduğu müddetçe, bunları konuşacağız, bunları
konuşmalıyız, siz de burada dinleyeceksiniz, sabırla dinleyeceksiniz, 70 000
000'luk halkımız da bunları dinleyecek ve sizi bu şekilde değerlendirecek.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- 28 Martta göreceksiniz...
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Siz vehimlerinizle kavga ediyorsunuz!
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Emin olun, şu anda, Ulusal Kurtuluş Savaşı yapanların ve Türkiye Büyük Millet
Meclisini kuranların kemikleri sızlamaktadır.
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Hepinizin hatası...
AHMET YENİ (Samsun) -
Sizin o konuşmalarınızdan sızlıyor!..
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuşmamı, lütfen, şu açıdan
değerlendiriniz; öküz altında buzağı aramıyorum, lütfen, şu açıdan
değerlendiriniz: Bilindiği gibi, Türkiye, güzel Türkiyemiz, uluslaşma sürecini
tamamlayamadan, 1950'li yıllardan itibaren, hem içeriden hem de dışarıdan,
çeşitli olumsuz siyasî ve ideolojik saldırılara maruz kaldı. Bu saldırıların
öncelikli hedefinin, oluşum sürecindeki ulus devlet anlayışını ve onun
yurttaşlık bilincini sarsmak ve yıpratmak olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Söz
konusu yurttaşlık bilinci ve değerlerimiz, ne yazık ki, belli ölçüde
yıpratılmış bulunmaktadır. Türkiye, ulus devlet anlayışıyla, onun yurttaşlık
bilincinde meydana getirilen tahribatı, Avrupa Birliği standartları ve Kopenhag
Kriterleri esas alınarak, yeni bir anlayışla onarmak mecburiyetindedir.
"İşte biz bunu yapmaya çalışıyoruz" demeye sakın yeltenmeyin! Çünkü,
elimizdeki yasa tasarısının kimi maddelerine baktığımızda, sizin, bu anlayışta
olmadığınız açıkça ortaya çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öte yandan, 1980'li yıllardaki yeni teknolojik devrim ve
bundan kaynaklanan küreselleşme olgusu, üretim ilişkilerini yeniden
şekillendirirken, emek kavramının içeriğini de değiştirmiştir; bu değişim
süreci devam etmektedir. Örneğin, üretimin bileşiminde kol gücüne dayalı emek
önemini yitirirken, beyin gücüne, kafa gücüne dayanan emeğin ağırlığı,
hâkimiyeti artmaktadır. Geleceğin dünyasında, bilişim teknolojileri,
biyoteknoloji, nükleer fizik, uzay teknolojisi gibi, yeni teknoloji
sektörlerinin egemen olacağı gözlenmektedir. Bu üretim sürecinde, kol gücüne
dayanan üretim birimleri ile buralarda çalışan işçiler söz konusu değişime uyum
göstermekte zorlanmaktadır. Yine bu değişim sürecinde, dünya genelinde kimi
yeni olanaklar, haklar ve talepler ortaya çıkmaktadır.
Bu bağlamda, örneğin,
farklı etnik grupların kendi altkimliklerini ve kendi kültürlerini geliştirmeye
yönelik istemleri, giderek yükselmektedir. Geniş halk yığınlarının, daha özgür,
daha eşitlikçi bir dünyada, daha temiz bir doğada, daha yüksek yaşam
standartlarında yaşama özlemleri ve iddiaları her geçen gün güç kazanmaktadır.
Ne var ki, anılan yeni olanaklar, haklar ve talepler ile ulus devletin
gerektirdiği görevler, sorumluluklar arasında uyumsuzluklar, hatta sürtüşmeler
meydana gelmeye başlamıştır.
Dünya genelinde uluslaşma
sürecini 19 uncu Yüzyılda tamamlamış olan gelişmiş ülkelerde söz konusu değişim
sürecinde ortaya çıkan uyumsuzlukların sorun yaratmadan aşılmakta olduğu
gözlenmektedir. Ne var ki, bu değişim süreci, esasen zayıflamış ulusçuluk
bilincinin yarattığı karmaşa ortamında mevcut ekonomik ve toplumsal
sıkıntılarla bir arada, özellikle güzel Türkiyemizin sorunlarını daha da
ağırlaştırmaya başlamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; işte, Türkiye'de siyasetin önündeki en önemli mesele,
kanımızca, böylesine karmaşık ve güç koşullar içerisinden, Türkiye'nin güçlü
olarak esenliğe çıkarılabileceğinin gösterilmesidir, buna halkın
inandırılmasıdır ve bunun gereğinin yerine getirilmesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dile getirmeye çalıştığım düşünceler ışığında, bu yasa
tasarısının geri çekilmesini tekrar tekrar talep ediyoruz. Geniş halk
yığınlarınca, bir konsensüs çerçevesinde, daha da yoğurarak, Türkiye'nin
gerçekten ihtiyacı olan değişimi, elbirliğiyle, halkımızın yararına yapma
ihtiyacı içerisindeyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle,
size ve değerli milletvekillerine saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tütüncü.
Şahsı adına, Kastamonu
Milletvekili Sayın Sinan Özkan; buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
SİNAN ÖZKAN (Kastamonu) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere,
şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlarım.
Ben, diğer konuşmacı
arkadaşlardan farklı olarak, hakikaten, 3 üncü madde üzerinde görüşlerimi ifade
etmek üzere söz aldım; ancak, burada, konuşan konuşmacılar öylesine ağır
ithamlarda bulundular, bize karşı öylesine ciddî suçlamalarda bulundular ki,
bunlara değinmeden de geçmek istemiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
Değerli
milletvekilleri...
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Daha değinmedi bile, bekleyin bakalım.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Arkadaşlar, siz, burada, İçtüzükten doğan haklarınızı kullanıyorsunuz,
İçtüzükten doğan yükümlülükleriniz de var; onları yerine getirin, dinleyin. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özkan,
Genel Kurula hitap ediniz efendim.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Devletin otoriter yapısını bozmaktan yola çıktık.
Değerli arkadaşlar, bunu
söyleyince biraz bozuluyorsunuz; ama, sizin seçim bildirgelerinizde, seçim
beyannamelerinizde, bizim burada getirmeye çalıştığımız reform niteliğindeki
düzenlemelerin daha ileri aşaması yok mu?.. "Yok" diyebiliyor
musunuz?.. Peki, siz getirdiğiniz zaman devletin otoriter yapısı bozulmuyor da,
Adalet ve Kalkınma Partisi getirdiği zaman mı bozuluyor?! Böylesine bir çifte
standart düşünce olabilir mi?!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Oku da, anlarsın; orada ne yazıyor, oku da, anlarsın.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Ben okudum, sen oku beyannameyi.
İkinci mesele: Nereden
çıkardı bilemiyorum bu değerli arkadaşımız; Türkiye'ye, Adalet ve Kalkınma
Partisi şeriat düzenini getirecekmiş, yerleştirecekmiş!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Devleti yönetenlersiniz, devletle uğraşmayın.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti yolunu çizmiştir; Anayasada, Türkiye Devletinin
yönetim şekli bellidir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
O Anayasaya yemin ettiniz.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Bu Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri de Anayasada sayılmıştır ve bunun en
önemli güvencesi de, bu Gruptur. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
Şimdi, seçim meydanlarına
çıkacaksınız, diyeceksiniz ki "bizler, artık, hantallaşmış, içinden
çıkılmaz hale gelmiş yönetim sistemimizi reforme edeceğiz." Demediniz mi,
seçim beyannamelerinizde yok mu? Niye rahatsız oluyorsunuz?!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Dedik... Yine edeceğiz.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Buraya, bu taahhütlerin altına imza atıp geleceksiniz, millete bu taahhütlerde
bulunup, seçilip geleceksiniz; ondan sonra "biz vazgeçtik"
diyeceksiniz!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Taahhütlerini unutma!..
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Anadolu'da bir tabir vardır, türkülere de söz olmuştur "karakolda doğru
söyler, mahkemede şaşar." Karakolda niye doğruyu söyleyip, buraya gelince
şaşıyorsunuz?.. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Televizyonda Başbakanın 70 000 000'un karşısında verdiği söz ne olacak?! O
taahhüdünüzü yerine getirin.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Burada, bizim, gecenin bu saatinde görüştüğümüz...
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Gecenin bu saatinde çalışmayı siz getirdiniz; akşam 7'ye kadardı.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Müsaade ederseniz, konuşmamı bitireyim...
BAŞKAN - Sayın Özkan, bir
dakika...
Sayın Uzdil... Sayın
Uzdil...
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Yorulduk efendim, 24.00'e kadar siz çalıştırıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Uzdil,
lütfen!.. Hatibe söz yetiştiriyorsunuz, diğer arkadaşlara söz
yetiştiriyorsunuz; lütfen!..
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Yorulduk, dengemizi yitirdik; sorumlusu sizsiniz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özkan.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar...
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Zaten onun için siz 24.00'e kadar yaptınız, millet ilgilenmesin, herkes kaçsın
diye.
BAŞKAN - Sayın Uzdil,
lütfen!..
Sayın Özkan, buyurun
efendim.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Siz, seçim beyannamelerinizde taahhüt ettiğiniz, halka söz verdiğiniz şeyleri
burada unutursanız, bu seçimde taahhüt ettiğiniz birtakım şeyleri yerine
getireceğinize nasıl inansın bu millet!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Başkanım, bakın, bir tane dinleyici yok; televizyonda da seyretmiyorlar; herkes
yatıyor...
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Burada, gecenin bu geç saatinde, milletimizin bütün kesimleriyle, istisnasız,
sivil toplum örgütleri de dahil, yıllardan beri özlemini çektiği idarî
yapılanmayla ilgili bir reform tasarısını görüşüyoruz. Yöneteniyle,
yönetileniyle, sivil toplum örgütleriyle, toplumun her kesimiyle, yıllardan
beri özlenen, beklenen bir düzenleme. Sizler de vaat ettiniz, bizler de vaat
ettik. Bizler, samimî olarak bunu getirdik; şimdi, burada, birlikte
konuşuyoruz.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Hangi sivil toplum örgütleri!..
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Ama, siz vazgeçtiyseniz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan, ek
1 dakikalık sürenizi başlatıyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Ancak, siz taahhütlerinizden vazgeçtiyseniz, tabiî, önünüz açık; bundan sonraki
seçimlerde çıkar dersiniz ki, biz merkeziyetçi idareden yanayız; biz,
yerelleşmeden, demokratikleşmeden, katılımcılıktan, saydamlıktan hazzetmiyoruz;
bundan sonra bizim politikamız bu olacak... Samimî olacaksak, böyle olacak.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Siz,
tam tersini getiriyorsunuz.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Samimî olacaksanız, bu samimiyetinizi ya seçimden önce ya da burada ispat
edeceksiniz değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)
Ben, milletimizin önünü
açmak için, hizmette kalite, verimlilik ve etkinliği sağlamak için getirdiğimiz
bu reform çalışmasının, bu yasal düzenlemenin memleketimize, milletimize
hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özkan,
teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca verilmiş olan bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının görüşülmekte olan 3 üncü maddesiyle ilgili görüşmelerin
İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca devam etmesine karar verilmesini arz ederiz.
|
Haluk Koç |
Emin Koç |
Ali Rıza Gülçiçek |
|
Samsun |
Yozgat |
İstanbul |
|
Bayram Meral |
Naci Aslan |
|
|
Ankara |
Ağrı |
|
Gerekçe:
Görüşülmekte olan Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla kamuda ilk kez bütün kamu kurumlarının uyması
gereken temel ilkelerin bir bütün olarak ortaya konulduğu, kamuda katılımcılık,
şeffaflık, hesap verebilirlik, etkililik, hizmetlerin sonucuna odaklılık, insan
haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta sadelik, bilgi
teknolojilerinden yararlanma ve benzeri ilkelerin uygulanabilir hale
getirildiği, teşkilat yapıları, yatay organizasyon ve yetki devri esası
uyarınca yeni ve etkin bir çerçeveye kavuşturulmakta olduğu, bakanlıklar ve
kuruluşlar arasındaki görev dağılımının netleştirilerek, mükerrerliklerin
önlenmesinin öngörüldüğü, gereksiz hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin
tasfiyesi veya uygun birimlere devri gündeme getirildiği, merkezî idare ile
mahallî idareler arasında yetki ve görev paylaşımı netleştirilerek merkezî
idarenin stratejik düzeyde etkinliği artırılırken mahallî idarelerin
operasyonel düzeydeki esneklikleri ve kaynaklarının genişletildiği, devletin
aslî hizmetleri dışında bakanlıkların taşra teşkilatının ortadan kaldırılarak
yerel ve yerinden yönetim birimlerinin güçlendirildiği, kamuda stratejik
yönetim anlayışının benimsendiği ve kaynak tahsisi mekanizmalarıyla ilişkisinin
kurulduğu, denetim sistemi performans esaslı içdenetim boyutunun güçlendirilmiş
hale getirildiği, halk denetçisi (ombudsman) mekanizması dahil olmak üzere kamu
denetiminin güçlendirildiği, bu kapsamda, merkezî idarenin görev ve
fonksiyonlarının belirlendiği, mahallî müşterek nitelikli görev ve
hizmetlerinin mahallî idarelere bırakıldığı; yine, bu kapsamda, merkezî
birimlerin strateji geliştirme, genel koordinasyon ve yönlendirme kapasitesi
artırılırken, mahallî idarelerin inisiyatif kullandırma ve operasyonel
esnekliğin vurgulandığı, değişen koşulların gerektirdiği farklılaşma ihtiyacını
giderecek esneklikler verilirken, bütünlük içinde uyumlu çalışmanın
gerektirdiği minimum genel standart birliğinin de korunduğu, etkililik ve
ekonomiklik ilkelerinden vazgeçmeden, mahallî ihtiyaçların yerel düzeyde
karşılanması ilkesinden hareket edildiği; ayrıca, Kamu Yönetimi Temel Kanunu
Tasarısında, kamu yönetiminde bütünlük ilkesinin korunmasına, merkezî yapılar
ile mahallî idareler arasında tamamlayıcı bir anlayışla, işbirliği ile
koordinasyona azamî önem verildiği; yine, idarî usul, saydamlık ve vatandaşın
bilgi edinme hakkı, e-dönüşüm Türkiye projesi ve e-devlet bürokrasisinin
azaltılması ve basitleştirilmesi, vatandaş memnuniyetinin ölçülmesi, performans
sistemine ve ödüllendirmeye geçiş, kamuda etik kuralların gözden geçirilmesi
gibi birçok alanda yapılacak düzenlemelerle bu Kanunda öngörülen çağdaş yönetim
anlayışının hayata geçirileceği genel gerekçede belirtilmiş ise de, tasarı,
kamuoyunda, sivil toplum kuruluşlarında yeteri kadar tartışılmadığı için,
aceleyle yapılacak bir düzenlemeyle, uygulamada büyük sorunlarla
karşılaşılacak, kamu yönetiminde arzu edilen kaliteye ulaşılamayacak ve
tasarının genel gerekçesinde ve madde gerekçesinde belirtilen hedeflere de
erişilemeyecektir.
Bütün bu nedenlerle,
maddenin görüşülmesine devam edilerek, konunun daha açık aydınlığa ve açıklığa
kavuşmasında sayısız ve sınırsız yarar bulunduğuna inandığımız için, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 72 nci maddesi uyarınca, görüşülmekte olan
maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesi için bu önerge
verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Tamam.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, yerimden bir şey ifade edebilir miyim.
Her seferinde, 72 nci
maddeye göre, şimdiye kadar bu Mecliste hiç uygulanmamış, bir kez uygulandığı
arkadaşlar tarafından tespit edilmiş ve buradaki kuralın suiistimali anlamına
gelecek bir uygulama yapılıyor. Böyle bir uygulama, bundan sonraki çalışmalar
açısından fevkalade sıkıntılar meydana getirir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, bu konuşma dışarıdaki milletvekillerini içeriye davet etmek için
zaman kazanmaktır.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Dolayısıyla, değerli arkadaşların böyle bir hakkı kullanmaması lazım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Bakın efendim, bakın, hakkın suiistimali budur!.. Hakkın suiistimali budur!..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, halen ben konuşuyorum, arkadaşım değil...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Bu konuşma dışarıdakiler içeriye gelsin diye yapılıyor.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, Sayın Anadol'a mı söz verdiniz, bana mı?!
BAŞKAN - Sayın Kapusuz,
anladım efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Bakın, biraz önce Grup sözcüsü buraya çıktı; 3 üncü maddenin merkezî yönetim,
mahallî yönetim ve stratejik planda geçen üç maddelik kısmından bir türlü
bahsetmedi...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Önerge bizim, sen ne konuşuyorsun!..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Ayrıca, bunun tekraren müzakere edilmesini talep etmek, bunun ruhuyla
uyuşmamaktadır.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Kapusuz, önerge bizim, sen ne konuşuyorsun yahu!
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Dolayısıyla, arkadaşlarımız bu konuda, burada bir yanlışlık yapıyor;
düzeltilmesi...
OYA ARASLI (Ankara) -
Maddenin enine boyuna konuşulmasını istemek mi suiistimal, olmadık önergeler
verip geri çekmek mi?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir;
karar yetersayısı vardır.
İçtüzüğün 81 inci maddesi
uyarınca soru-cevap işlemi yapacağız.
Soru-cevap işlemi 10
dakikalık süredir. 5 dakikasını soru soracak sayın milletvekillerimiz
kullanacaklardır, 5 dakikasını da Sayın Bakan cevap vermek üzere kullanacaktır.
Sayın Karademir, buyurun.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, Anayasa Mahkemesi, imar hizmetine ilişkin bir kararında
"yerel planların ülke ve bölge düzeyindeki planlarla, çevresel ve varsa
metropoliten alan planlamalarıyla uyum içinde olması gerekir. Bu nedenle imar
planlamasının mutlaka ve yalnızca yerel bir gereksinim olarak nitelendirilmesi
zordur" şeklinde bir karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, esas 1990/38,
karar 1991/32, karar tarihi 26.9.1991.
Görüldüğü gibi, kentsel
toprakların planlanması gibi yerellik niteliğinden kuşku duyulmayan bir
ihtiyacın bile ülke ve bölge düzeyindeki sonuçları, merkezî idarenin yerel
hizmetlere müdahil olmasını haklı kılmaktadır. O halde, çevre, orman, tarım,
bayındırlık, iskân vesaire hizmetleri, ulusal ve bölgesel düzeyde planlamayı
gerektiren ve ulusal bir politikası olan, kamu yararı bulunan hizmetlerdir. Bu
hizmetlerin yerele devredilmesi Anayasaya aykırı değil midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
buyurun.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkanım, tanımlar
içerisinde Cumhurbaşkanlığı makamı yasa kapsamı dışında tutuluyor. Kamu kaynağı
ve kamu gücü kullanan kurum ve kuruluşlardan herhangi biri bu istisnalardan
biri midir, yasa kapsamında mıdır; bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Şimdi, Sayın Bakan ile biz, soru-cevap kısmında bazı şeyleri aydınlatma yolunda
herhalde mesaimize devam edeceğiz.
Sayın Bakan, bakın,
sosyal devleti, siz, Anayasadan bazı bölümleri okuyarak, nasıl kavradığınızı,
nasıl özümsediğinizi ifade ettiniz. Şimdi, gerçekten de, başlangıçta sosyal
haklar olarak tarif edilen haklar, maddî güçleri bulunmayan düşkünler ve
zayıflar için, yoksullara zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için devletçe
yapılan yardımlar kapsamında değerlendiriliyordu. Şimdi, bu anlamda
yardımların, klasik hak ve özgürlüklerle donatılmış, liberal devlet anlayışına
dokunmadan hayır dernekleri aracılığıyla yapılması da mümkün görülüyordu.
Günümüzde sosyal devlet ilkesini öyle uygulamalarla sulandırıyorsunuz ki, bunu,
bir iane devleti, bir hayır devleti, kurumsal olmaktan uzak bir yapılanma içine
alıyorsunuz. Şimdi, bir haksa bu, mutlaka, kurallara bağlı, yasal çerçeve
içerisinde hak sahiplerine devletin vermesi gereken haklar manzumesidir,
demetidir sosyal haklar ve sosyal devlet de, bu hakların korunduğu ve
geçerlilikte olduğu bir devlet yapısını dile getirir.
Şimdi, Türkiye'de nüfusun
yüzde 50'sinin ulusal gelirden yüzde 13,5 pay aldığı çarpık bir gelir dağılımı
tablosunda, Sayın Bakan, siz, kamusal hizmetleri piyasalaştırarak hangi
vatandaşın bu gelir diliminde parasını ödeyerek sağlık, parasını ödeyerek
köyünün yolunu yaptırma, parasını ödeyerek sağlıklı bir çevre elde etme hakkını
sosyal devlet hakkı, tanımı, kapsamı içinde değerlendiriyorsunuz?
Sizinle anlaşamayacağımız
çok açık. Sosyal devlet ilkesini, Anayasa kitabından okuyarak kendinize göre
bir yorumla bana anlatamazsınız. Bu konuda açığınız çok.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Tomanbay,
buyurun.
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Sayın Bakan, maddede, biliyorsunuz, merkezî idarenin ve mahallî idarelerin
tanımları yapılmakta. Bu, getirdiğiniz tasarıda önemli bir nokta. Özellikle
bağlı kuruluşların bir kısmının yapısını değiştiriyorsunuz, başka bakanlıklara
bağlıyorsunuz ve yine, özellikle de, bir kısmının tüzelkişiliğini ortadan
kaldırıp devlet tüzelkişiliği içine alıyorsunuz. Örneğin, Orman Genel
Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü gibi
kurumlar katma bütçeli kuruluş olmaktan çıkarılıyor.
Burada önemli olan nokta,
acaba bu kuruluşların katma bütçeli kuruluş olmaktan çıkarılarak mal
varlıklarının kolaylıkla ve rahatlıkla illere devredilmesi midir? İllere devredildikten
sonra da bu kuruluşların, sosyal devlet ilkesine uygun bir şekilde nasıl hizmet
icra edebileceklerini merak ediyorum; bu, çok önemli bir noktadır. Katma
bütçeli kuruluş olmaktan çıkarılmalarının altında, bunun dışında, bir başka
büyük, önemli bir amaç var mıdır? Birinci sorum bu.
İkinci sorum da, yine, bu
maddede özellikle bakanları ve bakanlıkları tanımlıyorsunuz; ancak, tasarıda
bakanların hesap vermekle sorumlu olduğu dile getiriliyor; ama, şu ana kadar
gördüğümüz kadarıyla, bu hesap verme konusundaki mekanizmalar yok. Halbuki,
bütün çağdaş parlamentolarda, çağdaş tasarılarda, bakanların hesap verme
sorumluluğu belirtildiği gibi, nasıl hesap vereceği konusundaki mekanizmalar da
belli edilmektedir. Bu noktada hiçbir mekanizma dile getirilmemekle, acaba,
gerçekten, bu bakanların ve milletvekillerinin; ama, burada özellikle
bakanların, hesap verme sorumluluğundan kaçma; yani, dokunulmazlıklardan kaçması gibi bir amaç mı amaçlanmıştır? Bu
soruyu da özellikle yanıtlamanızı rica ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Soru sorma
süresi tamamlanmıştır.
Sayın Bakan, buyurun
efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, gerek Sayın
Karademir'e gerek Sayın Akbulut'a, Sayın Koç'a ve Sayın Tomanbay'a, sorduğu
soruların cevaplarını yazılı olarak vermeyi düşünüyorum; çünkü, çokça soru
sordular, onları 5 dakikaya sığdırarak cevap vermem mümkün değil; kendilerine
yazılı cevap vereceğim.
Teşekkür ederim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, o zaman, soru soracak diğer
arkadaşlar süreyi tamamlasınlar.
BAŞKAN - Sayın Yeni,
buyurun.
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Başkan, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, küreselleşme ve sanayi
toplumu şartlarından bilgi toplumuna geçiş şeklinde özetlenebilecek olan
dünyadaki gelişmeler ile halkımızın artan ve çeşitlenen talepleri, etkinliğinin
artırılması ve katılımcılık ekseninde, kamu yönetiminde kapsamlı bir yeniden
yapılanmaya ihtiyaç duyulduğu bilinmektedir. Bu kanun tasarısında halkımızın ve
çalışanlarımızın aleyhine işleyecek herhangi bir madde var mıdır?
İkincisi, gelişmiş
ülkelerde, bu kanun tasarısına uygun uygulamalar var mıdır?
Üçüncüsü, bu kanun
tasarısına, ülkemizde modern, çağdaş yönetim tarzına ayak uyduramayanlar karşı
gelmektedir; bu, doğru mudur?
Teşekkür ederim.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Bakan, yazılı cevap verin!
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, izin verirseniz, Sayın
Yeni'nin sorusuna birkaç cümleyle cevap vereyim.
"Gelişmiş ülkelerde
kamu yönetimi alanında bu tür düzenlemeler var mıdır" dediler. Şimdi,
özellikle Avrupa Birliği ülkeleri incelendiğinde, Batı ülkeleri incelendiğinde,
burada, kamu kurum ve kuruluşlarına ait yetkilerin önemli bir bölümünün yerel
yönetimler tarafından kullanıldığı gerçeğiyle karşılaşıyorsunuz.
V. HAŞİM ORAL (Denizli)
-Hangisinde ve ne zaman?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hatta, burada, Avrupa Birliği
ülkeleriyle ilgili bir değerlendirme yaptığınızda, 15 ülkenin kamu yönetimiyle
ilgili bir inceleme yaptığınızda, orada kamu hizmetlerinin büyük ölçüde yerel
yönetimler tarafından yerine getirildiğini göreceksiniz ve hatta, Avrupa'da
bazı ülkelerde, sizin yerel yönetimlerle ilgili düzenlemenizde öngördüğünüz gibi,
Millî Eğitim Bakanlığının hizmetleri de belediyeler tarafından görülmektedir.
Yani, bazı Avrupa ülkelerinde millî eğitim hizmetleri, belediyeler tarafından
yerine getirilmektedir.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Billahi yalan!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz, bu tasarımızda, bunu, önce,
öngörmüştük; yani, Millî Eğitim Bakanlığının taşra teşkilatlarının da yerel
yönetimlere devredilmesini öngörmüştük. Sayın Cumhurbaşkanımızı ziyarete
gittiğimizde, Sayın Cumhurbaşkanımız, Millî Eğitim Bakanlığının taşra
teşkilatlarına devriyle ilgili sürenin, diğerlerinden biraz farklı mütalaa
edilmesini, beş yıllık bir zamana yayılmasını bize tavsiye ettiler. Biz, bunu
daha sonra Bakanlar Kurulunda değerlendirdik, ileriki bir düzenlemede, Millî
Eğitim Bakanlığının taşra teşkilatlarını yerel yönetimlere devretme hakkını
mahfuz tutmak suretiyle, bu önünüze getirmiş olduğumuz tasarıda, Millî Eğitim
Bakanlığının taşra teşkilatlarını yerel yönetimlere devretmeyerek, şimdi olduğu
gibi muhafaza etmeye karar verdik. Yani, şunu söylemek istiyorum: Batılı
ülkelerin birçoğunda uygulanan, şu anda getirdiğimiz sistem, ileride yapılacak
düzenlemelerle daha da mükemmel hale gelecektir. Hemen şunu da ifade edeyim son
cümle olarak: Anayasanın ilgili maddelerinde değişiklik yapmadan, reformist
anlamda, kamu yönetiminde bir değişikliği gerçekleştirmek de mümkün değildir.
Biz, bu Anayasa sınırları içerisinde bu adımı atalım, bu tekeri döndürelim;
daha sonra gelecek olan yasal düzenlemelerle, bunun daha mükemmelini
yapabileceğiz düşüncesi içerisindeyiz.
Sayın Başkanım, bu soruya
bu şekilde cevap veriyorum.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
soru-cevap işlemi için ayrılan süre sona ermiştir.
Madde üzerinde 6 adet
önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra
aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (a) bendinde geçen
"bakanlıklar" ibaresinden sonra "ve taşra teşkilatları"
ibaresinin eklenmesini arz ederim.
Kerim
Özkul
Konya
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (a) bendinde geçen
"bağlı" ibaresinden sonra "kurum ve" ibaresinin eklenmesini
arz ederim.
Orhan
Erdem
Konya
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (b) bendinde geçen "ve
köyü" ibaresinden sonra "ile bağlı kuruluşları" ibaresinin
eklenmesini arz ederim.
Kerim
Özkul
Konya
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, bu önergelerin hepsi geçersizdir; tek imzayla verilmiştir.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Görüşmeler başlamadan önce 1 imzayla
verilebilir; görüşmeler başladıktan sonra 5 imza gerekiyor.
BAŞKAN - Sayın Koç,
görüşmelere başlamadan önce, İçtüzüğün 87 nci maddesine göre, 1 milletvekili
tarafından dahi önergeler verilebilir. Verilen önergeler bu kapsamda
verilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bir
ara çektiler, burada tekrar verdiler Sayın Başkan. Tekrar verince 5 imza
gerekiyor.
BAŞKAN - Önergeleri
okutmaya devam ediyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (b) bendinde geçen
"mahallî idare" ibaresinin "yerel yönetimler" olarak
değiştirilmesini arz ederim.
Kerim Özkul
Konya
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı 3 üncü maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Birgen Keleş |
Ersoy Bulut |
Enis Tütüncü |
|
İstanbul |
Mersin |
Tekirdağ |
|
Muharrem Eskiyapan |
Emin Koç |
Bayram Meral |
|
Kayseri |
Yozgat |
Ankara |
BAŞKAN - En son önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin c bendinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Oya Araslı |
Ersoy Bulut |
Enis Tütüncü |
|
Ankara |
Mersin |
Tekirdağ |
|
Birgen Keleş |
Bayram Meral |
Salih Gün |
|
İstanbul |
Ankara |
Kocaeli |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Araslı,
konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
OYA ARASLI (Ankara) -
Konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır;
önerge görüşmeleri üzerinde uzatma yapmıyoruz.
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, bunun üzerinde bildiğim kadarıyla 10 dakika görüşme.
BAŞKAN - Yok, akşamdan
itibaren önergeler üzerinde hiç söz uzatmadım.
Buyurun efendim.
OYA ARASLI (Devamla) -
Uzatma değil efendim; yani, bu, şahsî görüş değil ki, önergeyle ilgili
açıklama; genel hükümler muvacehesinde 10 dakika olması gerekir.
Peki efendim, şu andan
itibaren anlatayım ben.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasamızın 166 ncı maddesinde planlamayla ilgili hükümler
yer almaktadır ve burada, planın bütünlüğü ve planın bütünlüğünün
bozulmamasıyla ilgili ilkeler ifade edilmiştir ve Anayasanın 166 ncı maddesinde
planın bütünlüğünü bozacak değişikliklerin önlenmesine ilişkin usul ve
esasların da kanunla düzenleneceği bildirilerek Türkiye Büyük Millet Meclisine
bu konuda görev verilmiştir.
349 sıra sayılı kanun
kasarısının 3 üncü maddesinin (c) bendine baktığımız zaman, burada bir
"stratejik plan" kavramına yer verildiği görülmektedir. Ben, burada,
stratejik planın gerekliliği, uygun olup olmadığı konusunda bir tartışma açmak
istemiyorum, tanımıyla ilgili bir Anayasaya aykırılık problemi olduğunu dile
getirmek istiyorum. Bu stratejik planın tanımı yapılırken, bunun merkezî
kalkınma planıyla hiçbir ilişkisi kurulmamıştır ve bu ilişkinin kurulmaması
nedeniyle, sanki stratejik plan merkezî kalkınma planının dışında, onunla ilgi
kurulmaması gereken, böyle bir zaruret olmayan bir plan türü olarak ortaya
konulmuştur ve böyle konulduğu için, Anayasamızın 166 ncı maddesinde yer alan
planın bağlayıcılığı, planın bütünlüğü ve merkezî planlama ilkelerine tamamen
zıt, karşıt bir durum ortaya çıkmaktadır ve bu nedenle de, söz konusu düzenleme
Anayasaya aykırı bir düzenleme niteliği taşımaktadır. Ayrıca, hepimizin bildiği
gibi, Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı olan bir düzenleme, hukuk devleti
ilkesini de zedelemektedir. Hukuk devlet ilkesi, Anayasamızın 2 nci maddesinde
yer alan bir ilkedir ve bu nedenle, söz konusu düzenleme, stratejik plan
hakkındaki tanımlama, Anayasanın 2 nci maddesine de aykırıdır.
Anayasamızın 11 inci
maddesi, Anayasanın üstünlüğünü ve bağlayıcılığını ifade etmiştir. Yani, yasama,
yürütme ve yargı organları, bütün gerçek ve tüzelkişiler, Anayasa hükümlerine
uygun hareket etmek zorundadırlar. Anayasanın 166 ncı maddesindeki ilkelere
aykırı olan stratejik plan kavramı, bu nedenle, Anayasanın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü ilkelerine, dolayısıyla, Anayasanın 11 inci maddesine de aykırıdır;
ama, ne yazık ki, hükümet, Anayasaya uygunluk konusunda, her zaman olduğu gibi,
bu noktada da özensizlik göstermiştir ve sanki Anayasanın 166 ncı maddesinde,
merkezî plan anlayışı, planın bütünlüğü gibi ilkeler yer almıyormuşçasına,
böyle bir tanım getirmekte tereddüt görmemiştir. Bu konuda sürekli ikazlarda
bulunuyoruz; ama, sürekli olarak, ne bizim ikazlarımız ne Anayasanın hükümleri,
bu tasarıları hazırlayan hükümet tarafından dikkate alınıyor. Bu, bir hükümet
etme anlayışı ve Anayasaya aykırı hareket etmekte zerre kadar sakınca görmeyen,
Anayasaya uymak gibi bir kaygısı olmayan bir hükümet anlayışı. Çeşitli
vesilelerle, bu anlayışın varlığı, varlığını her dakika sürdürmekte olduğu,
Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarıyla ortaya konulmuş durumda. Biz
burada ikazlarımızı yapıyoruz, bu dikkate alınmıyor; Cumhurbaşkanı ikazlarını
yapıyor, o da dikkate alınmıyor; bir kere daha görüşüyoruz, o esnada da bu
ikazlar dikkate alınmıyor ve sürekli olarak, hemen her kanun için Anayasa
Mahkemesini meşgul ediyoruz ve neticede, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor bu
kanunları ve biz burada boş yere vakit sarf etmiş oluyoruz. O nedenle, bu ikazı
yapmayı ve yol yakınken bu yanlıştan dönülmesini sağlamayı bir görev biliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Araslı,
lütfen, son cümlenizi alayım.
Buyurun.
OYA ARASLI (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
İktidar Partisi Grubu ve
hükümet, devamlı, muhalefetin katkı vermemesinden söz ediyor. Buyurun, işte, bu
da bir katkı. Sürekli vermekte olduğumuz bir katkı ve bu katkıdan
yararlanılmasını, bu Anayasa yanlışlığının, Anayasaya aykırı düzenlemenin
ortadan kaldırılmasını, Anayasaya uygun bir düzenleme yapılmasını sağlamak
amacıyla bu önergeyi vermiş bulunuyoruz. Katkılarınızı bekliyoruz.
Saygılarımı sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Araslı.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığımıza verilen bir yoklama talebi var.
"Görüşülmekte olan
349 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin oylamasına geçilmeden önce
İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince yoklama yapılmasını arz ederiz"
deniyor.
HALUK KOÇ (Samsun) - Daha
önerge var Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önergelerdeyiz,
evet, ben erken davrandım belki.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Birgen
Keleş (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu efendim?
ANAYASAYA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Keleş,
gerekçeyi mi okutalım?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Tütüncü konuşacaklar.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Tütüncü.
Süreniz 5 dakika.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; stratejik plan kavramının, 3 üncü
maddenin gerekçesinde aramamıza rağmen, bulunamadığını öncelikle bilgilerinize
sunmak istiyorum.
Bu nedenle, gerekçede
kayıp, gerekçede bulunmayan bir kavram üzerinde önerge vermiş bulunuyoruz;
kusurumuza bakmayınız.
Stratejik plan denilince,
Türkiye'de, genellikle, öncelikli sektörler planlaması anlaşılmaktadır. Bu
konu, genelde, strateji ve siyaset planlamasıyla karıştırılmaktadır. Buradaki
tanımıyla stratejik plan, aslında, makro düzeyde değil, kuruluşların,
işletmelerin yaptıkları bütçeleme süreçleriyle ilgili bir kavramdır. Böyle bir
stratejik planın dört ayağı vardır:
Birinci ayağı, durum
tespitidir. Kuruluşlar ya da işletmeler durum tespitlerini yapıyorlar.
İkinci ayağı, kuruluşu
nereye götürmek istediğinizin belirlenmesidir. Bu çerçevede kuruluşlar,
misyonlarını, yani, kimliklerini, vizyonlarını, ilkelerini, stratejik
amaçlarını ve hedeflerini belirliyorlar.
Üçüncü ayağı, işletmeyi
belirlediğiniz yere nasıl götüreceksiniz; yöntemleriniz, projeleriniz,
faaliyetleriniz neler olacaktır; bunların saptanmasıdır.
Dördüncü ayağı,
verimlilik, kârlılık açısından izleme ve değerlendirme, raporlama, performans
kriterleriyle ölçme etkinlikleridir.
Stratejik plan kavramının
madde gerekçesinde bulunmaması bir yana, bu kavram, 3 üncü maddeyle, son derece
yetersiz bir şekilde ifade edilmiş, makro planla irtibatı kurulmamış bir
şekilde düzenlenmeye çalışılmıştır.
Bu maddede ulusal
kalkınma planı tanımlanmıyor. Ulusal kalkınma planı gözardı edilirse, yalnızca
stratejik planlamayla yetinilirse, tüm devlet hizmetleri şirket işi haline
getirilmiş olur. Bu tasarıda kalkınma planı yalnızca 9 uncu, yani mahallî
idareler maddesinde anılmıştır.
Buradan şimdi size
soruyorum değerli milletvekilleri; AKP'nin makro düzeydeki planlama anlayışı
nedir, beş yıllık planlama uygulamalarına devam edilecek midir; yoksa, başka
bir planlama anlayışına mı geçilecektir? Yani, rolling plan, yuvarlanan plan mı
yapılacaktır? Avrupa Birliği için hazırlanan ulusal plan ile yürürlükteki mevcut
plan birbirinin alternatifi midir? Acil eylem planıyla makro planlama kavramı
çerçevesinde nereye gelmek istiyorsunuz?
Bölge kalkınma ajansları
kurmayı düşünüyorsunuz. Bu ajansların dağılımı, ülkede federatif bir yapıya
geçilmesinin yapı taşlarından biri olarak algılanamaz mı? Bu ajanslarla
kuruluşların yapacağı stratejik planların ve ulusal makro planların irtibatları
nasıl olacaktır?
Evet, bir an görüyorum ki
kafalarımız karıştı, öyle değil mi değerli milletvekilleri? (AK Parti
sıralarından "karışmaz" sesleri)
Hiç kimse, bu kürsüye
çıkıp, efendim, kafalarımız karışmadı, bu konular daha sonra düzenlenecektir
demesin, diyemez, teknik açıdan diyemez. Sorduğum soruların yanıtları ana
hatlarıyla burada, bu tasarıda belli olmalıdır. Aksi halde işlerin arapsaçına
dönmesini önleyemeyiz. Sonra size, siz şirket mi yönetiyorsunuz süpermarket mi
yönetiyorsunuz yoksa devlet mi yönetiyorsunuz diye sorarlar; bizden uyarması.
Bu soruların yanıtı tasarı metninde bulunmadığı için, stratejik plan kavramının
bir başına metinde yer almasının hiçbir yararı bulunmamaktadır.
Önerimize destek
vermenizi bekliyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tütüncü.
Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (b) bendinde geçen
"mahallî idare" ibaresinin "yerel yönetimler" olarak
değiştirilmesini arz ederim.
Kerim Özkul
Konya
KERİM ÖZKUL (Konya) -
Önergemi geri çekiyorum.
BAŞKAN - Önerge geri
çekilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (b) bendinde geçen "ve
köyü" ibaresinden sonra "ile bağlı kuruluşları" ibaresinin
eklenmesini arz ederim.
Kerim Özkul
Konya
KERİM ÖZKUL (Konya) - Önergemi geri
çekiyorum.
BAŞKAN - Önerge geri
çekilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (a) bendinde geçen
"bağlı" ibaresinden sonra "kurum ve" ibaresinin eklenmesini
arz ederim.
Orhan Erdem
Konya
ORHAN ERDEM (Konya) - Önergemi geri
çekiyorum.
BAŞKAN - Önerge geri
çekilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (a) bendinde geçen
"bakanlıklar" ibaresinden sonra "ve taşra teşkilatları"
ibaresinin eklenmesini arz ederim.
Kerim Özkul
Konya
KERİM ÖZKUL (Konya) -
Önergemi geri çekiyorum.
BAŞKAN - Önerge geri
çekilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 3
üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III. -YOKLAMA
BAŞKAN - Maddenin
oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır; şimdi, bu talebi yerine
getireceğim.
Önce, yoklama talebinde
bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup, salonda bulunup bulunmadıklarını
tespit edeceğim; yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla
yoklama yapacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 349
sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin oylamasına geçilmeden önce, İçtüzüğün
57 nci maddesi gereğince yoklama yapılmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Haluk Koç?..
Burada.
Hüseyin Ekmekcioğlu?..
Burada.
Osman Özcan?.. Burada.
Erdal Karademir?..
Burada.
Abdulkadir Ateş?..
Burada.
Mehmet Siyam Kesimoğlu?..
Burada.
İsmail Özay?.. Burada.
Atilla Kart?.. Burada.
Mevlüt Coşkuner?..
Burada.
Ali Cumhur Yaka?..
Burada.
Hakkı Ülkü?.. Burada.
Yakup Kepenek?.. Burada.
Haşim Oral?.. Burada.
Ali Kemal Kumkumoğlu?..
Burada.
Yaşar Tüzün?.. Burada.
Halil Ünlütepe?.. Burada.
Tuncay Ercenk?.. Burada.
Kemal Kılıçdaroğlu?..
Burada.
Nezir Büyükcengiz?..
Burada.
Mehmet Küçükaşık?..
Burada.
BAŞKAN - Yeter sayıda milletvekili vardır.
Adları okunan sayın
üyelerin, yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama için 2 dakika
süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden
Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa
Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349) (Devam)
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum
:
Kamu yönetiminin temel
amaç ve görevi
MADDE 4. - Kamu
yönetiminin temel amaç ve görevi, halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur,
güvenlik ve refahını sağlamak, hayat kalitesini geliştirmek, kişilerin hak ve
özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak ve bu amaçlarla
kanunlarla verilen görev ve hizmetleri yerine getirmektir.
BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Ercenk, süreniz 10
dakika.
CHP GRUBU ADINA TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
4 üncü maddenin amacı,
halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur, güvenlik ve refahını sağlamak şeklinde
devam ediyor; ancak, kamu yönetiminin amacının, ilkesinin kamu yararı olduğunu
unutmamak lazım. Eğer, kamu hizmetini üretmeyi, kamunun dışında bir sektöre,
özel sektöre devrederseniz, burada, kamu yararını değil, kâr yararını öne almış
olursunuz. Oysa, kamu yönetiminde esas, kamu yararıdır. Böyle bir yasa
görüşülürken, öyle sanıyorum ki, toplumun tüm kesimlerinin de görüşü ve desteği
alınmalıydı.
Ayrıca, kişi hak ve
özgürlüklerinin kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılması da 4 üncü
maddede sayılmış; ancak, Anayasamızın 5 inci maddesinde de buna benzer bir
hüküm var ve bağlayıcıdır. Anayasada düzenlenmiş bir hükmü kanun hükmü haline
getirmek, bizce yasa tekniği açısından uygun değildir. Burada, acaba
"kamusal alan" deyiminin bir başka şekilde kullanılması veya
değerlendirilmesi mi düşünülüyor diye gözden uzak tutmamak lazım.
Şimdi, kamu yönetimi
kavramı maddede çok soyut kavramlarla geçmiş. Oysa, kamu yönetiminin somut
kavramlarla ele alınması lazım. Nedir o; halkın sağlığını, sosyal güvenliğini,
eğitimini, açlığını, yoksulluğunu nasıl çözeceksiniz, bunların somut olarak ele
alınıp değerlendirilmesi gerekirdi diye düşünüyorum; bunların hiç birisi
yapılmamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
gerekçelerle birlikte incelediğiniz zaman, yasanın çok temel bir aksaklığını
gözönüne sermek lazım. Gerekçenin 3 üncü sayfasını okuyorum: "1980'li
yıllarda uygulanan ve daha çok engelleri kaldırma üzerine kurulu 'birinci
dalga' yapısal uyum politikaları, yeniden yapılanma yapısal uyum
politikalarıyla desteklenmediği için, bugünkü sonuca ulaşılmıştır"
deniliyor gerekçede. Şimdi, "birinci dalga" dediğiniz zaman, 24 Ocak
kararlarını gözönüne getirmemiz lazım. 24 Ocak kararlarına uygulanma biçimi ve
uygulayıcıları açısından baktığımız zaman da, bizce, ülkemizde, yolsuzluğun,
yozlaşmanın, rüşvetin, adam kayırmanın temel niteliklerini görürsünüz. Eğer,
siz, bu birinci dalgayı, ikinci dalgayla, yani yeniden yapılanmayla destekleme
yoluna gidecekseniz, inanıyorum ki, yolsuzluğun, yozlaşmanın, adam kayırmanın,
siyaset-ticaret-mafya ilişkisinin daha da fazla ileri gitmesine neden
olursunuz. O dönemde, dürüstlük, ahlak kavramları erozyona uğramıştır. Bunu
kaldırmak mı istiyoruz, devam ettirmek mi istiyoruz? Bu açıdan bakıldığı zaman,
bence, çok dikkatli şekilde yasa tasarısını incelememiz lazım. Deniliyor ki:
"Birinci dalga ikinci dalgayla tamamlanmadığı için bu sorunlar ortaya
çıkıyor." Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının, bunu çözmek için gündeme
getirildiği söyleniyor. Demek ki, yolsuzluk ve rüşvet, daha fazla olacak; hele
bir de denetimi kaldırıyorsanız ortadan, bunun önünü almanız mümkün değildir
diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerekçenin 4 üncü sayfasında "kamu idaresi planlamadan yoksun olduğu için,
stratejik planlamadan yoksun olduğu için, verimli kullanılmayan kaynaklar
nedeniyle bütçe açığı verilmektedir. Halkın beklentilerine olumlu yanıt
verilmediği için, performans açığı meydana geliyor ve bu performans açığının da
sonucu olarak, halkın güveni eriyor" deniliyor. Şimdi, bu yolsuzluk ve
halkın güvenini eriten anlayış, kurumsal olarak hangi dönemde meydana
gelmiştir; birinci dalga döneminde meydana gelmiştir. Şimdi, siz, o çok
övdüğünüz birinci dalganın, ikinci dalgayla, yani, getirilen tasarıyla daha da
şiddetlenmesini arzu ediyorsunuz gibi bir görünüm var. Şimdi, o dönemde
"benim memurum işini bilir" diyen bir anlayış, "ben zenginleri
severim" diyen bir anlayış, "verdimse ben verdim" diyen bir
anlayış, "rüşvetin belgesi mi olur" diyen bir anlayış şimdi daha
fazla destekleniyor gibi bir anlayış var.
Değerli arkadaşlarım, bu
döneme baktığınız zaman da, bir süre önce Yargıtayca onaylanmış bir dosya var,
Necmettin Erbakan dosyası ve burada, şu anda, hükümette görevli iki bakanın
ismi geçiyor; ayrıca, naylon fatura nedeniyle yargılanan bir Maliye Bakanı var,
fezlekesi Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaşan bir Başbakan var; şimdi,
dokunulmazlıkları kaldırılmaması için uğraşılan milletvekilleri var. Peki, bu
tablo içine baktığınız zaman, bu ikinci dalga bunları nasıl önleyecek; bu
yolsuzlukları nasıl çözeceksiniz? Onu, bu yasa tasarısından çıkarmak mümkün
değil diye düşünüyorum. Hem halkın güveni sarsılmış diyorsunuz hem de halkın
güvenini sarsacak eylem ve işlemlerde bulunuyorsunuz; bu, büyük bir çelişkidir.
Değerli arkadaşlarım,
halkın güveni nasıl kayboluyor? Bakın, bir kere din ile siyaseti
karıştırmayacaksınız.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Ne alakası var?!
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bir dakika...
Ülkenin geleceği olan
ormanların satışına "evet" demeyeceksiniz. PKK, Hizbullah ve Sivas
katliamı sanıklarının affı yoluna gitmeyeceksiniz.
Irak'ta askerin kafasına
çuval geçirildiği zaman çıtınız çıkmayacak...
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Ne alakası var?!
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Kıbrıs'ta ver kurtul diyeceksin.
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) - Seçmene selam göndereceksiniz!..
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bak, şimdi, dinle, dinle...
Irak'a dış baskılarla,
kredi nedeniyle, asker göndermeye çalışacaksınız. Çalışanı mağdur edeceksiniz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Ne alakası var?!
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
İkinci dalgayı söylüyorum.
Çalışanı mağdur
edeceksiniz; ondan sonra, halkın güveni sarsılmıştır diyeceksiniz, hepsi bu.
Bunların bütün sorumluluğu size ait.
Değerli arkadaşlarım,
geriye gidilerek yeniden yapılanma olmaz; hep ileriye gideceksiniz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Geriye değil, ileriye doğru gidiyoruz.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bakın, yeniden yapılanmanın öncüsü Cumhuriyet Halk Partisidir. (AK Parti
sıralarından gülüşmeler) Bakın, 1919'larda başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşının
getirdiği sonuçları dikkate alsaydınız, şu gülme krizine yakalanmayacaktınız.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Bak sen seksen sene öncesine!..
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bakın, söyleyeyim ben, söyleyeyim. Saltanatı ve hilafeti kaldıran Cumhuriyet
Halk Partisi düşüncesidir. Evet, cumhuriyeti kuran Cumhuriyet Halk Partisi
düşüncesidir. Demokrasi ve çokpartili yaşama geçen anlayış Cumhuriyet Halk
Partisi anlayışıdır. seksen yıl önce dağılmış olan ülkeyi, devleti, kamuyu
toparlayan Cumhuriyet Halk Partisi düşüncesidir.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Halen aynı yerdesin.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Şimdi, siz seksen yıl önce topladığımız bu devleti, bu kamuyu dağıtmaya
çalışıyorsunuz getirdiğiniz tasarıyla. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Şimdi, dinleyelim,
dinleyelim...
Bakın, gerekçenin 5 inci
sayfasını okuyorum: "Ağır borç yükü altında kamu maliyesi halkın
taleplerini karşılamaktan uzaklaşmış, insanımızın geleceğe dair umutları
kırılmıştır." Şimdi, bunu hükümet, bu getirdiği tasarıya gerekçe olarak
almış. Şimdi, ben bakıyorum, Kasım 2002
- Aralık 2003, 15 aylık süre içinde bu hükümetin borçlanma miktarı 62
katrilyon; Ocak 2003 - Aralık 2003, 12 aylık sürede 53 katrilyon. Şimdi, bu
gerekçeyle uygulama arasında açık bir çelişkinin varlığını kabul etmek lazım.
Eğer bir yasa çıkaracaksak, gerekçelerimizi doğru yazmak zorundayız; buna
dikkat etmek lazım.
Gerekçenin 9 uncu
sayfası: "İsraf ve yolsuzluklar devam ettiği sürece, halk ile devlet
arasındaki güven sağlanamaz." Doğru. "Hesap verme sorumluluğu, kamuoyu
denetimi şarttır, aksi halde sorunlar çözülmez" deniyor. Peki, bu
yolsuzluklar nasıl önlenecek, kamuya hesap verirseniz önlenecek. Şimdi, biz
halk ile devlet arasındaki güvenin sağlanmasını nasıl sağlayacağız; denetimle
sağlayacağız. Eğer biz kendi otokontrolümüzü yapmayacak isek, yapmıyor isek,
kesinlikle, kamunun, halkın bize güveni sarsılmaya devam edecektir. Bunu,
buraya gerekçe olarak almak halkın bize olan güvenini sağlamaya yetmez.
Bu devleti siyasetçi
yönetiyor. Bu söylediğimiz yolsuzluğun ve yozlaşmanın bir ayağı da siyasetçi.
Bakın, eğer biz siyasetçi olarak, siyasete ve siyasetçiye güveni sağlamaz isek,
elbette halk ile devlet arasında güven sarsılır. Bunun da yolu, bir karabasan
gibi Meclisin üstüne çökmüş olan dokunulmazlık felaketinden kurtulmaktır.
Bakın, bugün bir komisyon toplantımız vardı,
-diğer arkadaşlarım da katılıyorlar bu toplantıya- dönem sonuna kadar
ertelenmesi... Neden dönem sonuna kadar ertelenmesi... Bunu anlamak mümkün
değil.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ercenk, 1
dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen, 1 dakika içinde konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Şimdi, israfın ve yolsuzluğun bir ayağı siyasetçi olunca, halk, ister istemez,
kendisinin içine düştüğü duruma, adlî açıdan düştüğü duruma baktığı zaman, çok
olumsuz koşullarla karşılaştığını görüyor; ama, siyasetçinin, bir
milletvekilinin, bir bakanın, bu dokunulmazlık zırhı altında kurtulduğunu
görünce, siyasete ve siyasetçiye güveni de kalmıyor. Bu hususa özellikle dikkat
edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Bize düşen görev, bu dokunulmazlığı bir an
evvel kaldırmak.
Değerli arkadaşlarım,
eğer, gerçekten, biz bir suç işlememiş isek, buna güveniyor isek, beraat
edeceğimize inanıyor isek, niye dokunulmazlık zırhını üstümüze çekiyoruz?! Onun
için, halk ile devlet arasında güven bunalımı doğuyor. Bunu aşmanın yolu,
siyasetçiye olan güveni sağlamaktır. Siyasetçiye olan güven de, ancak,
dokunulmazlık zırhını üstünden kaldırmakla mümkündür. Bunu özellikle belirtmek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
teşekkür ediyorum.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
1 dakika daha yok mu Sayın Başkan?
BAŞKAN - Hayır, veremem;
çünkü, son eksüreydi, söylemiştim.
Teşekkür ederim.
Sahsı adına, Aydın
Milletvekili Atilla Koç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Koç, süreniz 5
dakika.
ATİLLA KOÇ (Aydın) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce konuşan Anamuhalefet Partisi
Sayın Konuşmacısının hangi maddeyi konuştuğunu doğrusu hiç anlayamadım!..
Anlamaya çalışacağım ama. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Görüşülmekte olan Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesi hakkında şahsım adına söz
almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, Anayasanın 5
inci maddesinde geçen "kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır" şeklinde hükme bağlanan devletin temel
amaç ve görevleriyle beraber mütalaa edilmelidir diye düşünmekteyim.
Devletin görev, yetki ve
sorumlulukları ve devletin toplumla, devletin özel sektörle ilişkileri
anlayışlarında son zamanlarda büyük değişiklikler olmuştur. Bu değişiklikleri
dikkate alarak, kamu yönetimi anlayışında da bir değişikliğe gitmek zarureti
hâsıl olmuştur. Kamu yönetiminin, hizmet sunduklarına daha duyarlı olması,
sivil toplumun gücünden daha çok yararlanması, bireylerin hak ve özgürlüklerini
daha çok kullanmasına imkân tanıması, başlıca gayesi olmalıdır. İşte, bu madde,
bunu gerçekleştirmek için düzenlenmiştir. Bu maddeyle, Anayasanın 5 inci maddesinin
direktiflerine de uyulmuştur.
"Kamu yönetiminin
temel amaç ve görevi, halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur, güvenlik ve
refahını sağlamak, hayat kalitesini geliştirmek, kişilerin hak ve
özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak ve bu kanunlarla
verilen görev ve hizmetleri yerine getirmektir" ifadesine katılıyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Çok teşekkür
ederim Sayın Koç.
Şahsı adına, Konya
Milletvekili Atilla Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika efendim.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarı üzerinde kişisel
görüşlerimi beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
günümüzde çağdaş devletin temel vasıfları, bankacılık yapmaması, kamu
kaynakları ve imkânları aracılığıyla özel sektörü zengin etmemesi, devleti
yönetenlerin, devletle iş yapan özel sektörde, doğrudan veya dolaylı olarak
yönetici veya ortak olmamaları, sosyal devlet niteliğini kaybetmeden özel
sektörün önünü açması gibi konularda yoğunlaşmaktadır.
Bütün bunlar yapılırken,
eğitim, adalet, güvenlik, ulaşım ve sağlık konularında devletin belirleyici ve
yönlendirici olma özelliğini herhalde kaybetmemesi gerekir. Devlet, bu anlayış
içerisinde fonksiyonunu sürdürürken, kamu yönetiminin teknik ve objektif
yapılanmasını sağlayacak ilkelerin getirilmesi önem kazanmaktadır. Başka bir
anlatımla, devletin yeni baştan yapılacak düzenlemelerle, laik, demokratik ve sosyal
hukuk devleti nitelikleri mutlaka korunarak, bunların yanında teknik devlet
yapılanmasının gerçekleştirilmesi gerekir. Devletin, kamu adına düzenleyici ve
denetleyici olma vasfı, her halükârda korunması gereken bir vasıftır.
Değerli arkadaşlarım, çağdaş
devlet, hamaset yapmayan, dinî, etnik ve şovenist duygular üzerine politika
yapmayan, bu tür arayışlar içerisine girmeyen; ancak, bunların yanında, kar
yağışıyla nasıl mücadele edeceğini bilen, depremin sonuçlarına nasıl müdahale
edileceğini planlayan, göçük facialarına yol açılmasını önleyen, trafik
kazalarının sosyal bir drama dönüşmesini engelleyen, sağlık ve yangın
afetleriyle nasıl mücadele edileceğini bilen, vatandaşını belirli bir refah
düzeyine, sosyal dengeler içerisinde ulaştıran ve en nihayet, kamu yönetiminde
adaleti tesis eden devlettir.
Görüşülmekte olan tasarı,
bu ve benzeri ihtiyaçların hangisine cevap veriyor? Bu tasarının
değerlendirilmesinde, herhalde, nazara alınması gereken, gözardı edilmemesi
gereken temel ölçü bu diye düşünüyoruz.
Devletin teknik
yapılanmasının sağlanabilmesi, yolsuzlukla mücadele edilebilmesi ve kamu
denetiminin etkin olabilmesi için idarî, adlî ve yasama birimlerindeki denetim
mekanizmalarının tutarlı ve tamamlayıcı olması gerekir. Bu denetim
mekanizmalarının, mevcut yapı içerisinde de yeterli olmadığı bir vakıadır
değerli arkadaşlarım; ancak, ilginç olan konu, 58 ve 59 uncu hükümetler
döneminde, bu mevcut denetim mekanizmalarının da, bilinçli ve tertipli olarak
işlemez hale getirilmek istenildiğini, rejime yönelik boyutun dışında ve
özellikle sistemin, kurumların ve kuralların içinin boşaltılmak istenildiğini,
üzülerek ve kaygıyla görüyoruz.
Sayın milletvekilleri,
idarî denetim mekanizmaları içerisinde, kabul etmek gerekir ki, teftiş
kurullarının ayrı bir önemi ve etkisi vardır. Bu yapının "iç ve
dışdenetim" adı altında değiştirilerek, denetim kavramıyla bağdaşmayacak
şekilde ve tamamen yürütme organına tabi olacak şekilde, ast-üst ilişkisi
içerisinde bir düzenleme yapılmak istenildiğini görüyoruz. Her nedense, idarî
yapı içerisinde, yürütme organı adına ve teknik anlamda denetim yapan maliye,
mülkiye, hesap uzmanları gibi kurullar özellikle hedef alınarak, bu mekanizma
devreden çıkarılmak istenilmektedir. Bunların yerine, tamamen yürütmenin denetiminde olan ve halen
uygulamada mevcut olan kontrolör sistemiyle bu iş yapılmak istenilmektedir.
Kayıp trilyon davası,
Maliye Bakanıyla ilgili sahte belge ve hayalî ihracat dosyası, İstanbul
Büyükşehir Belediyesiyle bağlantılı zimmet, nitelikli dolandırıcılık gibi dosyalardaki
raporların bu kurullar tarafından hazırlanmış olmasının siyasî iktidarı
rahatsız ettiği ve endişeye sevk ettiği açıkça görülüyor. Oysa, biliyoruz ki,
idarî yapı içerisindeki sağlıklı denetim mekanizmaları, hem yürütmenin hizmet
üretmesini kolaylaştırması ve hem de ihtilafları büyümeden önlemesi ve bu
suretle, yargının yükünü de azaltması sebebiyle, son derece önemli ve yerinde
olan mekanizmalardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kart, 1
dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen tamamlayın konuşmanızı.
Buyurun efendim.
ATİLLA KART (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu mekanizma, siyasî
iktidar tarafından, yukarıda açıkladığım ve benzeri gerekçelerle bu tasarıda
ortadan kaldırılmak istenilmektedir değerli arkadaşlarım.
Bakıyoruz, adlî denetim
mekanizmalarında da aynı anlayışı çok açık bir şekilde görüyoruz. Yargının bazı
sorunlarını yargıya güvenmeme noktasına taşıyan ve bunu kendince bir gerekçe
olarak kullanmaya çalışan siyasî iktidarın, yargının bu sorunlarını istismar
etme ve yargıyı bağımlı hale getirme arayışlarını daha da hızlandırdığını
görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu
maddeyle bağlantılı olarak, 5 inci ve 12 nci maddede görüşlerimi açıklamaya
devam edeceğim. Bu sebeple konuşmamı burada bitiriyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kart.
Sayın milletvekilleri,
İçtüzüğün 72 nci maddesi mucibince verilmiş bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının görüşülmekte olan 4 üncü maddesiyle ilgili görüşmelerin
İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca devam etmesine karar verilmesini arz ederiz.
|
Haluk Koç |
Emin Koç |
Bayram Meral |
|
Samsun |
Yozgat |
Ankara |
|
Ali Kemal Kumkumoğlu |
Ali Rıza Gülçiçek |
Ensar Öğüt |
|
İstanbul |
İstanbul |
Ardahan |
|
|
Canan Arıtman |
|
|
|
İzmir |
|
Gerekçe:
Görüşülmekte olan Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla kamuda ilk kez bir bütün, kamu kurumlarının
uyması gereken temel ilkelerin bir bütün olarak ortaya konulduğu, kamuda,
kanunda, bir bütün olarak ortaya konulduğu kamuda...
KÂTİP ÜYE SUAT KILIÇ
(Samsun) - Sayın Başkan, yazının okunması çok güç; el yazısı...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Ağır ağır okursan çözülür.
KÂTİP ÜYE SUAT KILIÇ
(Samsun) - Efendim, Sayın Küçük el yazılarını daha iyi tanıyabilir. Ben, Sayın
Küçük'ü davet etmek istiyorum. Sayın Başkan, okunması mümkün olmayan bir
şekilde, ilerideki sayfalarda tamamen okunması mümkün olmayan bir şekilde,
âdeta, burada bir hiyeroglif yazı var; çivi yazısı...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şu ana kadar, ben, daha önce de -burada arkadaşlarımız var, Kanunlar Dairesi Başkanı arkadaşımız
da burada- geçmişteki uygulamaları incelettirdim. Esas itibariyle, sadece
önerge okunmuş, gerekçesi vesaire okunmadan oylamaya geçilmiş. Bu minval üzere
devam eden olumlu görüşmeler noktasında, ben, yetkimi kullanarak bunu okuttum;
ama, şu anda, hakikaten, arkadaşlarımızın bu yazıyı okumakta zorlanacakları
aşikârdır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, diğer Kâtip Üye okusun.
BAŞKAN - Geçmişteki
uygulamalar doğrultusunda, önergeyi görüşmeden oylarınıza sunuyorum...
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) -
Önergeyi bilmiyoruz. Neyi oylatıyorsunuz?
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) -
Başkanım, neyi kabul etmedik?!
BAŞKAN - Evet, soru-cevap
kısmına geçiyorum.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) -
Neyi kabul etmedik?!. Bilmediğimiz bir şeyi oylatamazsınız!
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri... Saygıdeğer milletvekilleri, uzatılmasını istiyorsunuz. Bakınız,
defaatle...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, daha sonraki uygulamalara çok kötü bir emsal olur!..
BAŞKAN - Efendim,
bakınız...
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Okunmadan bir önerge oylanmaz efendim!
BAŞKAN - Efendim,
bakınız...
Sayın Anadol, bakınız,
sol tarafımda oturan üye Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşımızdır;
buyurun, okuyun ve ben, geçmişten itibaren... Bakınız, iyiniyetimi...
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) -
Sayın Başkan, bilmediğimiz bir konuyu oylatıyorsunuz, bilmediğimiz bir konuda
oylama yaptırıyorsunuz!
BAŞKAN - Müsaade eder misiniz... Geçmişteki
uygulama...
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) -
Burası Parlamento... Bilmediğimiz bir konuyu oylayamazsınız!
BAŞKAN - Bakınız...
Beyefendi, yüksek sesle konuşarak bir şey elde edilmez.
Sayın Milletvekilim...
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) -
İşleme koymayın!..
BAŞKAN - Sayın
Milletvekilim, geçmişteki uygulamaları anlattım size; önergeyi oyladım ve kabul
edilmemiştir.
Şu anda soru-cevap
işlemine geçiyorum...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
buyurun efendim.
Soru-cevap işlemine
başlıyorum.
Süreyi de başlattım
efendim; buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
tasarıyla, bakanlıkların taşra teşkilatları, birkaç istisnayla, ortadan
kaldırılıyor; yetki, taşranın sorunlarıyla ilgili, sorunların çözümüyle ilgili
yetki, tamamen yerel yönetimlere bırakılıyor. Bu durumda, tarım sektörü başta
olmak üzere, birçok sektör de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalınmayacak
mıdır; işsizliğe, ülke ekonomisinin daha da dışa bağımlı hale gelmesine yol
açılmayacak mıdır; köyden kente göçün hızlanması kaçınılmaz olmayacak mıdır?
Bu soruların yanıtlarını
Sayın Bakandan rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, buyurun efendim.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana, bu maddeyle
ilgili birkaç sorum var. Birincisi: AKP sözcüleri tarafından, çok sık, bu yasa
tasarısının Türkiye'yi bilgi toplumuna, bilgi çağına taşıyacağı gibi iddialar
yapıldı. Ben, bu, yönetimin temel amaç ve görevleri içerisinde böyle bir şey
görmüyorum. Bunun çok sık sözü edildi. Bunu nasıl bağdaştırıyorsunuz? Bilgi
toplumunun tanımıyla ilgili bu temel amaç ve görevler, ona nasıl hizmet edecek?
Bunu sormak istiyorum.
İkincisi: Yine, çok sık
sözü edilen diğer bir konu da, Avrupa'da ve Batı demokrasilerinde benzer
durumun olduğudur, benzer bir şekilde yerel yönetimlere bazı yetkilerin
devredildiğidir. Şimdi, gelişmiş ülkelerde bu böyledir diyoruz; buradaki
neden-sonuç ilişkilerini acaba incelediniz mi? Yani, geliştikten sonra mı şu
anda taklit edilmek istenen böyle bir durum olmuştur, yoksa, gelişmeyi sağlayan
düzen farklıydı da, geliştikten sonra mı böyle olmuştur? Yani, böyle bir
düzende mi gelişme olmuştur, yoksa, gelişme tamamlandıktan sonra mı böyle bir
düzen ortaya çıkmıştır? "Avrupa'da böyle" diye, sık sık sözü
ediliyor. Avrupa'da, seçimden, yerel seçimlerden önce, örneğin, iktidar
partileri seçmenlerine kömür dağıtıyor mu, yoksa, belli bir sivil toplum kuruluşu
gücü, belli bir sendikal güç oluştuktan sonra mı acaba böyle şeyler oldu? Bu
neden-sonuç ilişkilerini acaba düşündünüz mü? Onu sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Koç,
buyurun...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Eğer sıra bulabilirsem,
sosyal devlet ve yardım devleti arasındaki temel farklara daha sonra devam
edeceğim; çünkü, 4 üncü maddede Sayın Bakana sormam gereken başka bir konu
mevcut.
4 üncü madde, temel amaç
ve görevleri özetliyor ve burada "halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur,
güvenlik ve refahını sağlamak, hayat kalitesini geliştirmek" birinci hedef
olarak alınıyor; ikinci olarak "kişilerin hak ve özgürlüklerini
kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak" ibaresi var; üçüncü olarak
da "bu amaçlarla kanunlarla verilen görevleri yapmak, kamu yönetiminin
temel amaç ve görevleridir" deniliyor.
Sayın Bakanım, şu soruyu
yöneltmek istiyorum: Bu ifadede bazı eksiklikler var; bunları, konuşmacılarımız
da söyledi. Bunların arasında, ülkenin kalkınmasını sağlamak, ülkenin
bağımsızlığını güvence altına almak, toplumda farklı gelir grupları, bölgeler,
semtler arasında her türlü alanda toplumsal eşitsizlikleri kaldırmak, acaba,
kamu yönetiminin temel amaç ve görevleri içerisinde, bu madde içerisinde yer
alması gerekmiyor muydu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Soru sorma
süresi tamamlandı.
Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Soru yönelten 3 arkadaşıma da teşekkür ediyorum.
Sayın Tütüncü, taşra
teşkilatlarının yerel yönetimlere devredilen bakanlıklardan biri olan Tarım
Bakanlığıyla ilgili bir soru yönelttiler. Tarım sektörünün bundan zarar görüp
görmeyeceğini ve tarım kesiminde hayatlarını sürdüren vatandaşlarımızın, tarım
kesimi bundan olumsuz etkilenirse, acaba, göçü hızlandırır mı şeklinde bir
kaygıyla soru yönelttiler.
Değerli arkadaşlarım,
tasarımızın geçici 1 inci maddesinin (d) fıkrası şöyle bir düzenleme içeriyor:
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı taşra teşkilatının görev ve yetkileri, ulusal veya
bölgesel düzeyde faaliyet gösteren araştırma enstitüleri ve laboratuvarlar
hariç, enstitü ve laboratuvarları ile üretme istasyonları bina, araç, gereç,
taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve
kadrolarıyla birlikte olmak üzere personeli il özel idarelerine
devredilmektedir.
Burada gördüğümüz şudur:
"Ulusal veya bölgesel düzeyde faaliyet gösteren araştırma enstitüleri ve
laboratuvarlar hariç." Eğer taşra teşkilatında Tarım Bakanlığına bağlı
araştırma enstitüleri ve laboratuvarlar varsa, bunlar, yine, merkezî yönetimde;
yani, Tarım ve Köyişleri Bakanlığında kalmaya devam edeceklerdir; ancak,
enstitü ve laboratuvar ile üretme istasyonları var ise, bunlar taşra
teşkilatlarına devredileceklerdir. Bunun, tarım kesiminde yaşayan
vatandaşlarımızı olumsuz etkilemesi ve Sayın Tütüncü'nün kaygı duyduğu
gelişmelerin olması mümkün değildir. Düşününüz; yani, bir enstitünün, bir
laboratuvarın, bir üretme istasyonunun merkezî yönetim yerine yerel yönetimler
tarafından idare ediliyor olmasının tarım kesiminde yaşayan vatandaşlarımıza ne
gibi olumsuzlukları olabilir?!
Ayrıca, Sayın Coşkunoğlu
"bilgi toplumundan bahsediliyor, konuşmalarda bilgi teknolojilerini
kullanalım diye birtakım ifadelerde bulunuluyor; ancak, bu, tasarının neresinde
vardır" diye bir soru yönelttiler. Biraz sonra görüşeceğimiz 5 inci
maddenin (h) bendi, kamu hizmetlerinde bilgi teknolojilerinden etkili ve yaygın
şekilde yararlanmayı, kamu yönetiminin kuruluş ve işleyişinin temel ilkeleri
arasında saymıştır. Kuşkusuz ki, kamu hizmetlerinde bilgi teknolojilerinden
etkili ve yaygın şekilde nasıl yararlanılacağı ayrıntılı olarak yönetmeliklerle
tayin edilecektir.
Sayın Coşkunoğlu bir soru
daha yönelttiler; dediler ki: "Gelişmiş ülkeler yerinden yönetim organlarına
yetkileri devrederken, bunu geliştikten sonra mı yaptılar, yoksa, gelişmeden
önce mi yaptılar?" Bunun, gelişme sürecine girmeden önce
gerçekleştirildiğini tahmin ediyorum. Bir araştırmaya tabiî ki ihtiyaç vardır;
ama, mademki sordular, ben, Batılı ülkelerin, merkezdeki yetki, görev ve
sorumlulukların önemli bölümünün yerel yönetimlere aktarılmasından sonra
gelişme sürecinde hız kazandıklarını düşünüyorum.
Sayın Coşkunoğlu eğer
anlayış gösterirlerse, ayrıntılı bilgiyi yazılı olarak takdim edeyim.
Sayın Haluk Koç da
"temel amaç ve görevlerde bir eksiklik var mı; neden kalkınmadan
bahsedilmemiş" dediler. Zaten halkımızın hayatını kolaylaştırmak için,
onun refahını sağlamak için mutlaka kalkınmayı sağlamanız gerekir; yani, bunun
içerisinde zaten o var. Ayrıca, başka kelimelerle burayı daha da
zenginleştirmek mümkün olabilirdi; ama,
halkımızın refahını sağlamak, onun hayat kalitesini yükseltmek ve
hayatını kolaylaştırmak için, mutlaka, ekonomik alanda da kalkınmayı gerçekleştirmeniz
gerekir. Bu bakımdan, ben, bu maddede bir eksiklik olduğu kanaatinde değilim.
Sayın Başkanım, teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Ben teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 5 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre
okutup, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinde geçen "hayat
kalitesini geliştirmek" ibaresinin "hayat kalitesini yükseltmek"
olarak değiştirilmesini arz ederim.
Kerim Özkul
Konya
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinde geçen "kişilerin"
ibaresinden sonra "temel" ibaresinin eklenmesini arz ederim.
Kerim Özkul
Konya
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinde geçen "hayat
kalitesini" ibaresinin "yaşam kalitesini" olarak
değiştirilmesini arz ederim.
Orhan
Erdem
Konya
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
349 sıra sayılı Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesindeki "...ve bu amaçlarla
kanunlarla" ibaresinin "...ve kanunlarla" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Hacı Biner |
Ali Osman Sali |
|
Ordu |
Van |
Balıkesir |
|
Nur Doğan Topaloğlu |
Hüsnü Ordu |
|
|
Ankara |
Kütahya |
|
BAŞKAN - En aykırı
önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıda belirtilen
gerekçelerle tasarı metninden çıkarılmasını, arz ve talep ederiz.
|
Enver Öktem |
M. Nuri Saygun |
Ziya Yergök |
|
İzmir |
Tekirdağ |
Adana |
|
Tuncay Ercenk |
M. Vedat Yücesan |
Bayram Meral |
|
Antalya |
Eskişehir |
Ankara |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.
Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.
Önerge sahipleri,
gerekçeyi mi okutayım, önergeniz hakkında konuşacak mısınız?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 4 üncü
maddesinde kamu yönetiminin temel amaç ve görevleri, diğer bazı görevler
yanında "kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki
engelleri kaldırmak" olarak açıklanmaktadır.
Yasal ve etik sınırlama
olmaksızın, kişi hak ve özgürlüklerinin önündeki engellerin kaldırılmasından
söz edilmesi, bu hak ve özgürlüklerin sınırsız olacağını ifade etmektedir. Kişi
hak ve özgürlükleri, başka kişilerin ve kamunun hak ve özgürlükleriyle
çatışmadığı sürece korunabilir. Yasalar, bu çatışma noktalarını düşünerek
gerekli kuralları koymakta ve kişi hak ve özgürlüklerinin biçimlenmesini
sağlamaktadır.
Meriyetteki birçok
yasada, özellikle Türk Ceza Yasasında, kişi hak ve özgürlükleri
sınırlandırılmıştır. İnsan haklarına aykırı bir sınırlama, elbette kabul
edilemez; ama, bu hak ve özgürlüklerin sınırsız olduğu da kabul edilemez. Aksi
halde, kuralsız bir toplum yaşamı söz konusu olur. Ayrıca, kişi hak ve
özgürlüklerine ilişkin bu tanım, Anayasamızın 12, 13 ve 14 üncü maddeleriyle de
çelişmektedir. Yine, devletin temel amaç ve görevlerini belirleyen Anayasanın 5
inci maddesi de, bu maddeyle uyumlu değildir.
Sonuç olarak, sosyal
engelleri, sosyal hukuk devleti anlayışını bertaraf etmeye yönelik bu maddenin
yasa metninden çıkarılması uygun olacaktır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun getirdiği teklif ve Genel
Kuru-lumuzun aldığı karar gereğince, şu anda saat 24.00 olmuştur ve çalışma
süremiz tamamlanmıştır.
Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 19 Şubat 2004 perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 23.59