BIM 2 8 2004-02-27T14:56:00Z 2004-02-27T14:56:00Z 85 56456 321800 TBMM 2681 643 395192 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 41                                                 YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

54 üncü Birleşim

18 Şubat 2004 Çarşamba

 

 

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç'ın, Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

2.- Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, özellikle Çin ve Uzakdoğu ülkelerinden ithal edilen ve ekonomiyi olumsuz yönde etkileyen, standartdışı, ucuz ve kalitesiz ürünlere karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı

3.- Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, özellikle Çin ve Uzakdoğu ülkelerinden ithal edilen ve ekonomiyi olumsuz yönde etkileyen, standartdışı, ucuz ve kalitesiz ürünlere karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık ve 83 milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve yöredeki turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/168)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/476)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye - Letonya Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/477)

V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349)

VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş'in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, kanalların ulusal düzeyde yayın haklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/1820)

2.- Tunceli Milletvekili Sinan Yerlikaya'nın, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunca verilen öğrenim kredisine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/1849)

3.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İstanbul Hadımköy'deki TEM gişesi çıkışına sinyalizasyon sistemi kurulmamasının sebebine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1875)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

Gümüşhane Milletvekili Temel Yılmaz, Gümüşhane'nin düşman işgalinden kurtarılışının 86 ncı yıldönümüne,

Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan, Ilıca, Hasankale ve Köprüköy Deliçermik termal kaynak sularının yararları ile ekonomik anlamda daha çok yararlanabilmek için yapılması gerekenlere,

Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel, inşaat sektörünün sorunlarına, teknik denetimin önemine ve alınması gereken önlemlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 22 milletvekilinin, ABD ile ekonomik ilişkiler alanındaki bazı konular hakkında (8/8),

İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve 22 milletvekilinin, TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesi konusunda (8/9),

Genel görüşme açılmasına ilişkin önergeleri, Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Genel Kurulun 17.2.2004 Salı günkü birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 139 uncu sırasında yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Kıbrıs konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin (8/7) esas numaralı Genel Görüşme önergesinin öngörüşmesinin yapılmasına, sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, kabul edildi.

Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in, Balıkesir İlinde Altınoluk Adı ile Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/64),

Kars Milletvekili Selami Yiğit'in, 4876 Sayılı T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/191),

Doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra;

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Kıbrıs konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin (8/7), yapılan öngörüşmelerden sonra;

Kabul edilmediği açıklandı.

18 Şubat 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.36'da son verildi.

 

Nevzat Pakdil

Başkanvekili

 

 

Ahmet Küçük

Suat Kılıç

 

 

 

 

Çanakkale

Samsun

 

 

 

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

No.: 85

II. - GELEN KÂĞITLAR

18 Şubat 2004 Çarşamba

 

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık ve 83 Milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve yöredeki turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/168) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.2.2004)

                       

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

18 Şubat 2004 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 54 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, eğitime yüzde yüz destek kampanyası hakkında söz isteyen, İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç'a aittir.

Sayın Altıkulaç, buyurun efendim.

 IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

 A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç'ın, Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu olarak, mutlu bir vesileyle huzurlarınızdayız. Sözlerime başlamadan önce sizleri selamlıyorum; saygılarımı sunuyorum.

Bildiğiniz gibi, hızlı artan bir nüfusumuz var; ancak, yine, hepimizin bildiği nedenlerle, okullaşma oranımız nüfusun artışına paralel bir gelişme göstermemiş, gösterememiş, onun çok gerisinde kalmıştır. Buna bağlı olarak, kendilerini geleceğe çok iyi hazırlamak sorumluluğunu taşıdığımız çocuklarımız, çoğu okulda 3, hatta bazı durumlarda 4 öğrencinin aynı sırayı paylaştığı, bir başka deyişle, 70-80 öğrencinin bir arada ders yaptığı sınıflarda öğrenimlerini sürdürmek zorunluluğunu yaşamaktadır.

Ülke çocuklarının bu olumsuz şartlarını biraz olsun iyileştirmek üzere, zaman zaman eğitime destek kampanyaları düzenlenmiş ise de, öğrenci sayımız hep daha önde, derslik sayımız ise onun çok gerisinde kalmayı ne yazık ki, sürdürmüştür. Nitekim, yetkililerin yaptığı açıklamalardan öğreniyoruz ki, bugün, çocuklarımızın ihtiyacı olan derslik sayısı 100 000'in üzerindedir. Biz, burada, bu vesileyle, bugüne kadar, eğitimimize, okul, derslik ya da araç gereç kazandıran tüm hayırseverleri, işadamlarımızı, sanatçılarımızı minnet ve şükranla anıyor, bugün hayatta olmayanlara Allah'tan rahmet diliyoruz.

Hatırlayacağınız üzere, bu konuda yapılan son kampanya, Millî Eğitim Bakanlığımız tarafından 11 Eylül 2003 tarihinde "Eğitime Yüzde Yüz Destek" adıyla başlatılmıştır. Bu kampanyayı diğerlerinden ayıran husus, Sayın Başbakanın bizzat konuyla ilgilenerek kampanyayı başlatması, aynı gün akşamı "ulusa sesleniş" konuşmasının yaklaşık 3/4'ünde bu konu üzerinde durması; ama, bundan da önemli olan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm üyelerinin, iktidar ve muhalefet el ele, okul inşaı için yapılacak harcamaların yüzde 100'ünün vergiden düşülmesini sağlayan yasayı çıkarmalarıdır. Bu konuya katkı sağlayan tüm milletvekillerimize, eğitimciler olarak, şükran borçluyuz.

Değerli arkadaşlar, bizler Millî Eğitim Komisyonu olarak, sözünü ettiğim bu son Eğitime Yüzde Yüz Destek kampanyasını özel bir ilgiyle değerlendirmek gereğini hissettik ve bu konuda farklı sorumluluğumuz bulunduğunu düşündük. Memnuniyetle belirtmeliyim ki, 24.12.2003 günü yapılan toplantı sonunda, komisyon olarak bu kampanyaya ne tür bir katkı sağlanabileceği hususu gündemdışı bir konuşmayla açıldığı zaman, iktidar ve muhalefete mensup hemen tüm üyeler, sanki, aynı şeyleri düşünmüş ve söz, dilinin ucuna gelmiş de bir vesile bekliyormuş gibi heyecanlanmış, bu konuda neler yapabileceğimiz sorusu, aynı oturumda ve daha sonra konuyla ilgili olarak yapılan özel toplantılarda müzakere edilmiştir.

Alınan karar gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç ziyaret edilerek, biraz sonra açıklayacağım ve o an için taslak niteliğindeki düşünceler kendisine arz edilmiş, görüşleri alınmış ve desteği istenmiştir. Sayın Başkanın konuya ilişkin çok olumlu yaklaşımları ve destek vaat etmeleri üzerine, taslak proje yeniden müzakere edilerek, sözü edilen kampanyaya yapılacak katkı şu şekilde belirlenmiştir:

1- Türkiye Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunun tüm üyeleri, eğitime yüzde yüz destek kampanyasına katkı sağlamak üzere, oniki ay süreyle, ayda 100 000 000'ar Türk Lirası bağış yapacaklardır.

2- Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm üyelerinin kampanyaya aynı ölçüde katılımları için kendilerine çağrı yapılacaktır.

Bendeniz, yüksek müsamahanıza güvenerek, şimdi sizlere bu çağrıyı yapmış bulunuyorum.

3- Türkiye Büyük Millet Meclisinin diğer çalışanlarının, statülerine göre, her ay 5 ile 20 000 000 Türk Lirası arasında değişen miktarda ve 12 ay süreyle kampanyaya katılmaları istenilecektir.

4- Sayın milletvekillerinin şüphe etmediğimiz değerli ilgi ve katkılarıyla, diğer fedakâr Meclis çalışanlarının bağışlarının oluşturacağı bütçeyle, Ankara'da bir ilköğretim okulu veya lise, meslek lisesi  ya da  çok  programlı lise, her neyse, bir okul yaptırılacak ve bu okul "TBMM 22 nci Dönem İlköğretim Okulu" veya "Lisesi" adını alacaktır.

Yapılacak okul, dış mimarisi açısından, ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi binasını, yani, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Meclisini görüntüleyecek, bugünkü Meclisimizle birlikte bir kompleks oluşturması şeklindeki öneri de proje çalışmaları sırasında değerlendirilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Yapılacak bağışlar özel bir hesapta toplanılacak, konuyla ilgili tüm çalışmalar, içimizden seçtiğimiz 5 kişilik bir yürütme kurulu tarafından gerçekleştirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; komisyonumuzun öncülüğünde yapılacak bu okulla ülkemizdeki derslik sorununu çözmek gibi bir iddiamız elbette yoktur; ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak gerçekleştirmeyi arzu ettiğimiz bu projenin, toplumumuzun değişik kesimleri ve hatta kamu kuruluşlarımız için güzel ve özel bir örnek oluşturacağına, okul yaptırabilecek durumda olan hayırsever yurttaşlarımıza konuyu bir kez daha hatırlatma görevi yapacağına inanıyoruz. Sözgelimi, din görevlilerimizle, öğretmenlerimizle, hekimlerimizle, adliye mensuplarımızla, ormancılarımızla ve diğer kamu çalışanlarımızla; ama, herkesin, her ay maaşından vereceği 5 000 000-10 000 000'la bu örneklemeleri niçin ortaya koyamayalım diyoruz. Aksi takdirde, Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyasının, biraz farklı da olsa, öncekiler gibi, problemin gerisinde kalarak sonuçlanacağını düşünüyoruz.

Konuşmamı bitirirken, belirtmeliyim ki, bizler, Komisyon olarak, siz değerli üyelere ve Meclisimizin diğer çalışanlarına güvenerek yola çıkmış bulunuyoruz. Bu projeye gerekli desteği vereceğinize inanıyoruz. Projenin ve bu örneklemenin başarıya ulaşması durumunda, TBMM 23 üncü Dönem İlköğretim Okulu, TBMM 24 üncü Dönem Lisesi, TMBM 25 inci Dönem Ticaret ve Turizm Lisesi ve diğerleriyle, ülkemizin dört bir köşesinde eğitimimize farklı bir anlam, farklı bir ilgi ve farklı bir heyecan kazandıracağımızı düşünüyoruz.

İlginiz için teşekkür ediyorum; şahsım ve Komisyon üyesi tüm arkadaşlarım adına sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gündemdışı konuşmaya, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik cevap verecektir.

Sayın Çelik, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Millî Eğitim Komisyonu Başkanımız İstanbul Milletvekili Sayın Tayyar Altıkulaç'ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi mensupları tarafından, Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası çerçevesinde bir okul yaptırmasıyla ilgili olarak yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya Hükümet adına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyasının bugün geldiği aşamayı sizlerle paylaşma fırsatı verdiği için Sayın Altıkulaç'a teşekkürlerimi sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Ankara'dan top sesleri duyulduğu zaman, millî mücadele esnasında, savaş ortamında bile, Büyük Millet Meclisinde heyeti ilmiyeler oluşturuluyordu ve Büyük Atatürk tarafından eğitim kongreleri toplanıyordu. Dolayısıyla, şartlar ne olursa olsun, ülkenin içerisinde bulunduğu şartlar ne olursa olsun, bizim, olmazsa olmaz, kesinlikle vazgeçilmez ilgi alanlarımızdan birisi mutlaka eğitimdir ve eğitim olmalıdır.

Bu yıl, sizlerin de büyük destekleriyle Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa savunma bütçesinin önüne geçti. Bu, takdire şayandır; bundan dolayı Hükümetimizi ve Meclisimizi tebrik ediyorum.

Üniversitelerimizin bütçesi dahil edildiği zaman, Türkiye'de eğitimin bütçesi 17 katrilyon civarındadır. Bu, aşağı yukarı 14 milyar dolar eder. Büyük bir paradır, büyük bir kaynaktır; ancak, aşağı yukarı 20 000 000'luk nüfusumuzun eğitim gördüğü hesaba katılırsa, bu meblağın yetmediği, çağdaş ülkelerde, kalkınmış ülkelerde verilen eğitimin kalitesine ulaşmak için harcamamız gereken, bu kaynağa katmamız gereken daha başka kaynaklar olması gerektiği gerçeği ortaya çıkıyor.  Dolayısıyla, sadece konsolide bütçenin imkânlarını değil, özel sektörün imkânlarını da millî eğitimin emrine tahsis etmemiz gerekiyor, çekmemiz gerekiyor. Bu arada, üçüncü sektör dediğimiz vakıfların, derneklerin, sivil toplum örgütlerinin de eğitim alanına ilgisini artırmamız gerekiyor, bu alana yatırım yapmalarını teşvik etmemiz gerekiyor.

Bu amaçla, Hükümetimiz bir tasarı getirdi. Bu, 4842 sayılı Yasa olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçti, 24 Nisan 2003 tarihinde bu yasa çıktı. Bu tasarıyı getirdiği için başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, Hükümetimize teşekkür ediyorum ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin siz değerli mensuplarına da, eğitime yapılabilecek en büyük katkılardan birisi olan bu yasayı çıkardığınız için teşekkür ediyorum.

4842 sayılı Yasanın getirdiği şey özetle şuydu: Daha önce işadamları, vergi mükellefleri, okul yaptırdıkları zaman, yurt yaptırdıkları zaman veya eğitimle ilgili herhangi bir harcama yaptıkları zaman, yaptıkları harcamaların ancak yüzde 5'ini gider göstererek vergiden düşebiliyorlardı. Bu yasayla birlikte, bu, yüzde 100'e çıkarılmıştır; yapılan bütün harcamalar gider gösterilerek vergiden düşülebiliyor.

Biz de, bu yüzde 100 esprisinden hareket ederek Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası adı altında bir kampanya başlattık; 11 Eylülde, Millî Eğitim Şûra Salonunda, Sayın Başbakanımızın öncülüğünde bu başlatıldı. Bütün il valilerimiz, bütün millî eğitim müdürlerimiz bu toplantıya davet edildiler; bazı sanatçılarımız, devlet adamlarımız bu toplantıda bulundular; onların hazır bulunduğu bu toplantıda bu kampanya başlatılmış oldu.

Değerli arkadaşlarım, bugün itibariyle bu kampanyanın vardığı sonucu sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli Başkan Sayın Altıkulaç "bu kampanyanın hedefine ulaşması, daha önce açılan kampanyalara benzememesi için bizlerin de gayret göstermesi gerekiyor" dedi. Elbette bu gayret, takdire şayan bir gayrettir; ancak, bugün bile, bu kampanya, aslında, hedefine ulaşmış durumdadır; fakat, yapılması gereken daha birçok şey vardır.

Bakın, kampanyanın başladığı tarih olan 11 Eylülden bu yana, 220 okulun yapılması için, işadamlarıyla, hayırseverlerle protokol imzalanmıştır; 220 okul. Bu arada, 82 ekbinayla ilgili protokol imzalanmıştır. Bu 220 okulun, bir kısmı eğitim öğretime başlamıştır, bir kısmı inşa halindedir, şu anda inşaatı devam ediyor, bir kısmının da -protokol imzalanmıştır- mevsimin müsait olduğu bir zamanda temeli atılacaktır ve 2004 yılı için bizim hedefimiz 500 okula ulaşmaktır.

Ayrıca, 2 tanesi fakülte binası olmak üzere, 82 tane de ekbina yapılmasıyla ilgili -dediğim gibi- protokol imzalanmıştır ve 136 000 metrekare, eğitim amaçlı olarak, arazi hibe edilmiştir. Bu kampanyaya, bazı insanlar arsalarını, arazilerini bağışlamışlardır.

Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, biz, Türkiye'deki ilk 500 firmaya, en büyük 500 firmaya, vakıflara, derneklere, işçi ve işveren kuruluşlarına mektuplar yazarak, onların da bu kampanyaya katılmalarını temin etmeye çalıştık. Memur sendikaları, spor kulüpleri ve Türkiye'deki sanatçılar, hayırseverler, bu kampanyaya dahil edilmeye çalışılmıştır. Ben, bu konuda, gerek televizyonlarımıza gerekse gazetelerimize huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. Hazırladığımız reklam ilanları, hazırladığımız fragmanlar, yani reklam filmleri, bu kampanyayı tanıtıcı olan fragmanlar, bilâücret, ücret alınmadan, birçok televizyon kanalımız tarafından yayımlanmıştır. Bu televizyon kanallarımızın sahiplerine ve genel yayın yönetmenlerine de, huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir değerli komisyonunun başkanı ve üyeleri birlikte bir karar almışlar; Millî Eğitim Komisyonunun Değerli Başkanı ve üyeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı bu 4842 sayılı Yasanın getirdiği -dediğim gibi- imkânlarla başlatılan bu kampanyaya kendileri bizzat katılma iradesini ortaya koymuş ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli mensuplarını da bu kampanyaya katılmaya çağırmışlardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Değerli Başkanı Sayın Arınç, buna destek vermiştir. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, çıkardıkları yasaya bizzatihi kendilerinin, güzel bir örnekle, numune bir davranışla katılmış olmalarını çok anlamlı buluyorum. Millî eğitim camiası adına, Türk millî eğitimi adına, Millî Eğitim Komisyonunun Değerli Başkanına ve Millî Eğitim Komisyonunun değerli üyelerine huzurlarınızda çok çok teşekkür ediyorum.

Hele hele, bu yapılacak olan okulumuzun, inşa edilecek okulumuzun, eski Meclis ile mevcut Meclisin mimarî özelliklerini taşıyacak olması, âdeta Türkiye Büyük Millet Meclisinin mücessem bir hizmeti olacaktır, cisim haline gelmiş bir sembolü olacaktır; Türkiye Büyük Millet Meclisinin eğitime gösterdiği önemin bir ifadesi olacaktır. Ben, bunu, son derece anlamlı buluyorum ve değerli milletvekili arkadaşlarımın kendi maaşlarından her ay 100 000 000 kesilmesine müsaade edeceklerine inandığım gibi, içimizde tüccar olan, sanayici olan, müteahhit olan, işadamı olan milletvekili arkadaşlarımız var; bunların ayda 100 000 000'la katılmaları, sanırım kendilerini de tatmin etmez; biz, bu milletvekillerimizden, müstakil okullar yapmalarını bekliyoruz; içimizde varlık sahibi olan milletvekillerimizin olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu da, bir sinerjinin oluşmasına, topluma bizim örnek olmamıza vesile olacaktır diyorum. Tabiî, bu, kendi iradeleriyle olabilecek, kendi tercihlerinin sonucu olacak bir şeydir; ama, bütün milletvekillerimizin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi personelinin böyle sembol bir okul yapmış olmaları, tek başına çok anlamlıdır, tek başına da olsa çok anlamlıdır diyorum. Bu teşebbüsün hayırlı olmasını diliyorum, Türkiye'de yeni bir sinerjinin oluşmasına vesile olacağını umuyorum.

İktidarıyla muhalefetiyle, bütün arkadaşlarımızın bu meseleye omuz vermiş olmasından dolayı, ben, hem İktidar Partimize hem anamuhalefet Partisine, bu güzel jestten dolayı huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Fikri bizatihi Komisyona getiren Sayın Başkana ve Komisyonun değerli üyelerine ve siz değerli arkadaşlarıma, teşekkürlerimle beraber, en derin saygılarımı sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz, ekonomiyi etkileyen standartdışı ürünlerle ilgili söz isteyen, Tokat Milletvekili Resul Tosun'a aittir.

Sayın Tosun, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

 2.- Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, özellikle Çin ve Uzakdoğu ülkelerinden ithal edilen ve ekonomiyi olumsuz yönde etkileyen, standartdışı, ucuz ve kalitesiz ürünlere karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı

RESUL TOSUN (Tokat) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, çok değerli üyeler; bu nezih Heyetinizi en içten duygularımla, saygıyla selamlıyorum.

3 Kasım seçimlerinden sonra teşekkül eden hükümetimizin, Türkiye'nin devasa sorunlarına cesaretle ve dirayetle yaklaştığını ve bu sorunları teker teker çözüm yoluna koyduğunu, her birimiz yaşayarak görüyoruz. Özellikle ekonomik göstergeler, hükümetimizin başarısının hangi boyutlarda olduğunu çok daha net bir şekilde göstermektedir. Bir yandan faizler düşerken, enflasyon inerken, Türk Lirası değerlenirken ve topyekûn halkımız icraatlardan memnun olduğunu izhar ederken, öte yandan, ekonomideki bu iyi gidişe aykırı gibi görünen ve özellikle esnafımızın sık sık gündeme getirdiği, bu iyileşmeye tezat teşkil eden bir şikâyet noktası var. Bu şikâyet noktası şudur değerli milletvekilleri: Maalesef, piyasalara girmiş olan standartdışı kimi ürünlerin özellikle orta sınıf esnafımızı ve üreticimizi olumsuz yönde etkilediğini görmekteyiz.

Bayram tatilinin yarısını İstanbul'da geçirdim ve orada kimi sanayicilerle ve esnafla bir araya geldim. Bazılarının, umulmadık biçimde hükümete son derece güvendiklerini, ancak, kapılarına kilit vurma noktasına geldiklerini ifade etmeleri hakikaten şaşırttı, şaşırtıcıydı. Neden böyle oluyor diye 20 civarında esnafla tek tek görüştüm. Hepsinin birleştiği ortak bir tespit vardı; o da, özellikle Uzakdoğu'dan, ülkemize, standartdışı, son derece ucuz, kalitesiz birtakım ürünlerin piyasaya girmesi neticesinde, 5 000 000'a mal edilen bir ürünün 1 000 000'a piyasada satılması nedeniyle işyerlerimizin, esnafımızın bundan olumsuz etkilenmesiydi. Özellikle Çin malları diye piyasada geçiyor; ama, Çin malları, bazen Dubai'den, başka markalarla geliyor, bazen Romanya'dan, başka damgalar vurularak getiriliyor; bazen, Çin'de, hatta, TSE damgası vurularak Türkiye'ye sokulmak suretiyle piyasamızı altüst ediyor.

Ben, bu konuşmayı, hükümeti eleştirmek için değil, bu konuya hükümetimizin bir açıklık getirmesini sağlamak, fırsat vermek amacıyla yaptım, yapıyorum. Sayın Bakanımız da biraz sonra cevap verecek. Şimdiden, yapacağı açıklama için, hükümetimize, Bakanımızın şahsında, teşekkür ediyorum.

Arkadaşlar, fiyatlar konusunda sadece bir örnek vereceğim Şu anda aramızda bulunan bir milletvekili arkadaşımız, benim bu konuda konuşma yapacağımı öğrenince -canlı misal-  dedi ki: "Kendi vilayetimde bir çanta satın almak istedim; sordum, fiyatı 70 000 000 liraydı; geldim Ankara'ya, spot çarşıda, Kızılay'da 22 000 000 liraya daha güzel görünümlüsü vardı." Şimdi, arkadaşlar, çanta piyasasını düşünün, 70 000 000 lira bir tarafta, 22 000 000 lira bir tarafta...

Evet, pekala, bu mallar piyasamıza hangi sektörlerde giriyor; 30 civarında sektör, şu anda, bu mallardan bizardır; bunların sadece isimlerini sayıyorum zaman darlığı itibariyle: Mesela, oyuncak sektörü, inşaat malzemeleri, hırdavat, kimyevî madde, boya ve yan sanayii, halı, mobilya, elektrikli cihaz ve malzeme, fotoğraf malzemeleri, motorlu taşıt ve yedek parça, kırtasiye, eşantiyon, matbaa, nalburiye, gözlük, bilgisayar aksamı ve bilgisayar, klima, konfeksiyon, manifatura, tıbbî malzeme, büro makineleri, cep telefonu, elektronik eşya, oto lastiği, saraciye, hediyelik eşya, cam ve cam ürünleri, ayakkabı, beyaz eşya, mefruşat, ecza, tuhafiye ve mensucat sektörleri, maalesef, olumsuz etkilenmekte. Bunlar ülkemize nasıl giriş yapıyor arkadaşlar; bunlar, şu şekilde giriyor ülkemize: Kimileri TSE damgalı ve garanti belgeli olarak giriyor ki, bunlara itirazımız yok; zaten şartlara uygun gelmişler. Bir de, asıl, piyasayı sarsan bazı ithalat bozuklukları var ki, o da, mesela, bazı ürünler, gümrük kapılarında az gösterilerek; 200 ithal ediyorsa, 100 gösteriyor ve ucuzluğu sağlıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tosun.

RESUL TOSUN (Devamla) - Teşekkür ederim.

İkinci olarak, bazı ürünleri gümrük kapısında hiç beyan etmiyorlar; yine, hem vergi kaçakçılığı hem de ucuz girmiş oluyor. Büyük hacimli malların içine küçük mallar doldurarak soktukları iddia ediliyor; bavul ticareti yoluyla geliyor; laboratuvar belgesi üzerinde malın niteliği farklı gösterilerek getiriliyor ve bunlar, TSE'de kontrolden geçirilmiyor.

Dolayısıyla, bunlar piyasamızı nasıl etkiliyor; zaman dar olduğu için sadece başlıkları söylüyorum. Standartdışı malların bu şekilde piyasaya girmesi;

1- İstihdamı olumsuz etkiliyor; işsizlik...

2- Vergi kaybına sebep oluyor; biraz önce bahsettiğim nedenlerden dolayı.

3- İşyerleri kapanmaya başlıyor. 75 000 000'a satılan mal ile 22 000 000'a satılan mal aynı mı; değil.

4- Kayıtdışı ekonomi kendiliğinden büyümüş oluyor.

5- Sanayici, Çin'de fason üretme yoluna gittiği için sermaye transferi buradan o tarafa gitmiş oluyor.

6- Tüketici, kalitesiz, dayanıksız ve sağlıksız mal kullandığı için, aile bütçesi ve sağlığı olumsuz yönde etkileniyor.

7- Türk sanayiinin rekabet gücü de ister istemez böylece düşürülmüş oluyor.

Ticaret odalarımızın bu konuda kimi zamanlar yaptığı çalışmalar, değerlendirmeler var.

Ben, bütün sorunların üzerine cesaretle ve dirayetle giden hükümetimizin bu sorunu da kökten çözeceğine inanıyor; Sayın Bakanımıza, şimdiden, vereceği cevap için teşekkür ediyor; Tayyar Hocamızın teklifi için de sadece bir cümle söylemek istiyorum. Milletvekillerinden 100 000 000'ar kesilmesi isteniyor. Bence, milletvekillerine biraz zam yapalım, 500 000 000'ar keselim.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gündemdışı üçüncü söz, Uzakdoğu'da üretilen malların Türk ekonomisine etkileriyle ilgili söz isteyen Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'a aittir.

Sayın Küçükaşık, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

 3.- Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, özellikle Çin ve Uzakdoğu ülkelerinden ithal edilen ve ekonomiyi olumsuz yönde etkileyen, standartdışı, ucuz ve kalitesiz ürünlere karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in cevabı

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Tesadüf ki, Sayın Resul Tosun da bugün aynı nedenle söz almış. Ben, Sayın Resul Tosun'un anlattıklarının bir kısmını teyit edeceğim; fakat, ikinci olarak da, bizim yapmamız gerekenler konusunda bir şeyler söylemek istiyorum.

Bugün, ülkemizdeki en büyük sorun olarak, üretim ve istihdamın artırılması gelmektedir. Bunun için yapılması gereken, ülkemizde yerli ve yabancı yatırımcının, ihracatçının önünün açılmasıdır. Bunun için, yatırımcımızın kullandığı tüm girdileri, maliyetleri düşürmek, mevcut vergi ve sigorta muafiyetlerini korumak, mümkünse genişletmek, sigorta primlerini katlanılabilir bir seviyeye indirmek, döviz kurunda istikrarı korumak ve ihracatçımıza her türlü desteği vermemiz gerekmektedir. Ancak, bugün, ülkemiz sanayicisinin önündeki en büyük engel, ürettikleri malları dışpazarlara satabilmesi değil, Uzakdoğu'dan, özellikle Çin'den ithal edilen ürünler nedeniyle içpazarımızı tamamen Çin mallarının işgal etmesi ve 30 yerli sektörün durma noktasına gelmiş olmasıdır.

Ankara Ticaret Odası ve Bursa Ticaret ve Sanayi Odasının bugüne kadar yapmış olduğu uyarılar, ne yazık ki, ilgililer tarafından dikkate alınmamıştır. Bugün, resmî rakamlara göre, Çin'den 2 065 265 000 dolarlık ithalat yapılırken, bu ülkeye 532 799 000 dolarlık mal ihraç ediyoruz. Her iki odamızın yaptığı araştırmalar, durumun daha da kötü olduğunu, gerçek ithalatın 5 milyar dolar ilâ 7 milyar dolar seviyelerinde olduğunu göstermektedir. Bunun nedeni, Çin ve Uzakdoğu mallarının gerek gümrüklerimizden kaçak olarak geçmesi gerekse normal olarak Çin'den ithalat yapılması veya ucuz Çin mallarının üçüncü ülkelerden, özellikle Ortadoğu ülkelerinden, bu ülkelerin etiketiyle yeniden ihraç edilmesidir.

Şu anda tüm hipermarketlerimizde, mağazalarımızda, hatta semt pazarlarımızda gerek gerçek Çin malı etiketli malları gerekse uluslararası markaların taklitleri gerçek değerlerinin üçte 1'i fiyatla satılmaktadır. Zaten ekonomik zorluk içerisinde yer alan tüketicimiz ise, bu mallara fazlasıyla rağbet etmektedir. Bu ise, yerli üreticimizin bitme noktasına gelmesine neden olmaktadır.

Sektörel bazda örnek vermek gerekirse, ATO kayıtlarına göre, ülkemiz genelinde, oyuncak sektörünün yüzde 95'i, inşaat malzemeleri sektörünün yüzde 20'si, kırtasiye malzemelerinin yüzde 45'i, bilgisayar ve aksamının yüzde 50'si, konfeksiyonda trikoların yüzde 40'ı, abiye kumaşların yüzde 90'ı, manifaturada taşlanmış ipek, battaniye ve muhtelif kumaşların yüzde 45'i, elektronik eşyanın yüzde 55'i, mensucatta pamuklu mensucatın yüzde 75'i, kadifenin yüzde 50'si Çin ve Uzakdoğu mallarının kontrolü altındadır.

Bilindiği üzere, özellikle bu sektörler, ihracatımızın temel sektörlerini oluşturmaktadır. Özellikle en büyük ihraç kaynağımız ve övüncümüz olan tekstil ürünleri konusunda büyük rakibimiz Çin olacaktır. 2003 yılı rakamlarıyla, Çin 63 milyar dolarlık, Türkiye 11 500 000 000 dolarlık tekstil ve hazır giyim ihracatı yapmaktadır. Kota uygulandığı halde, dünya tekstil ihracatının yüzde 30'unu Çin gerçekleştirmektedir. 2005 yılında Çin'e uygulanan tekstil kotalarının kalkacağı gözönüne alınırsa, tüm içpazarımızı ve ihracat yaptığımız Avrupa ülkelerindeki pazar payımızı ucuz Çin mallarına kaptıracağımız kuşkusuzdur. Bu ise, tekstil ve hazır giyim sektörümüzün iflasına ve ülkemizde 2 000 000'u aşkın tekstil çalışanının işsiz kalmasına yol açacaktır. Bu da, yeni bir ekonomik krizin doğmasına sebep olacaktır.

Niye Çin'le özellikle dünyada üçüncü olduğumuz tekstil ve hazır giyim sektöründe rekabet edemiyoruz; Çin'de firmalar devlet tarafından destekleniyor; ücretler düşük, işçilik maliyetleri Türkiye'de 400 dolar iken, Çin'de sadece 50 dolar; vergiler düşük; enerji maliyetleri düşük, bizde elektriğin fiyatı 9,5 sent, Çin'de ise 2 ilâ 3 sent.

Oysa biz ne yapıyoruz; yatırımların ve istihdamın artırılması amacıyla millî geliri 1 500 doların altındaki 36 ile yeni teşvikler verilmesini öngören yasanın 9 uncu maddesiyle, 3218 sayılı Serbest Bölgeler Yasasına geçici 3 üncü madde eklenerek serbest bölgelerdeki vergi istisnası, hem vergi türleri hem de süreleri itibariyle önemli şekilde daraltılmıştır. Gelir veya Kurumlar Vergisinden müstesna kılınma süreleri, ruhsatlarında belirtilen süreyle sınırlandırılmıştır. Bu bölgelerde çalışan personele ödenen ücretler mevzuata göre, Gelir Vergisi stopajından istisna tutulmuş iken, bu süre en fazla 31.12.2008 tarihine kadar daraltılmaktadır. Bu bölgelerde gerçekleştirilen faaliyetlerle ilgili yapılan işlemler, ancak 31.12.2008 tarihine kadar her türlü vergi, resim ve harçtan müstesna tutulacaktır.

Asıl amacı, yatırım avantajı sağlayarak istihdamı artırmak olan ve mal ve sermayenin dolaşımından daha fazla pay almak için oluşturulan, alternatif bir yapılanma olan "serbest bölge" kavramı ve uygulaması, bu yasayla son bulmuştur. 2003 yılında Türkiye'nin toplam ticaret hacminin yüzde 14'üne karşılık gelen 16 600 000 000 dolar tutarındaki ticaret hacmi ve 34 402 kişilik istihdam, serbest bölgelerde yaratılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Özellikle, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası öncülüğünde kurulan ve Türkiye'nin 19 uncu serbest bölgesi olan Bursa Serbest Bölgesinde 163 firma faaliyet göstermekte ve toplam 1 200 kişiye istihdam sağlanmaktadır. Mart ayında YAZAKİ firmasının üretime geçmesiyle 2 500 kişiye daha istihdam sağlanacaktır. Aralık ayında 37 firma kullanım izni için başvurmuştur. 2003 yılı itibariyle ticaret hacmi 1 108 767 000 dolara yükselmiştir. Oysa bu maddeyle, kısa bir süre önce mevcut koşullara güvenerek yatırım yapan ve yapmaya hazırlanan yerli ve yabancı yatırımcıların ve sanayi devlerinin yatırımdan veya yeni yatırımlarından vazgeçmesine neden olacak olumsuz bir gelişme oluşmuştur.

Yine, BOTAŞ'tan Bursa Ticaret ve Sanayi Odasına gönderilen 14 Şubat 2004 tarihli yazıda, doğalgazdaki arz-talebin dengelenememesi nedeniyle Bursa'daki 3, Türkiye'deki 52 otoprodüktör şirketinin doğalgazı kesilmiş bulunmaktadır.

BOTAŞ Genel Müdürlüğüyle 16 Şubat 2004 günü yaptığım telefon görüşmesinde, doğalgazın en geç 21 Şubat 2004 tarihinde verileceği bildirilmesine karşın, 16 Şubat 2004 tarihinde TEAŞ tarafından Bursa Ticaret ve Sanayi Odasına gönderilen yazıda, Bursa'da ve tüm Marmara Bölgesinde organize sanayi bölgelerinde bulunan fabrikaların elektrik tüketiminde yüzde 30 kesinti yapılması, aksi halde, ulusal elektrik sisteminin çökeceği belirtilmiştir. Bu ise sanayiciye, yüzde 30 daha az çalışın, daha az üretim yapın demektir. Fabrikalar zaten yüzde 50 kapasiteyle çalışırken, yüzde 30 daha az çalıştırılması düşünülemez. Yapılan görüşmeler neticesi, 16.2.2004 tarihinde tekrar doğalgaz verilmiştir.

Sanayiciye yapılan "kısıntı yapın" isteği, ocak ayında doğalgaza yapılan yüzde 5,2 oranındaki zammın baskılar sonucu geri alınmasından mı; elektrik ve doğalgaz sıkıntısından mı, iletim hattı eksikliğinden mi, yoksa, doğalgaz tarifelerini değiştirme isteğinden mi kaynaklanmaktadır? Bu sorunun yanıtını Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız vermelidir.

Yine, sanayicinin kullandığı tüm girdiler, dolar kuru 1 650 000 Türk Lirasından kullanıldığı halde, Merkez Bankası tarafından dolar 1 350 00 Türk Lirası civarında tutulmuş, ihracatçı bilerek zarar ettirilmiştir.

BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, lütfen toparlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bitirmek üzereyim efendim.

Asgarî ücretten alınan 180 000 000 Türk Lirası sigorta primi, 25 Ocak 2004 tarihinde 195 000 000 Türk Lirasına çıkarılmıştır.

Bu karamizah ekonomi anlayışıyla Çin tehdidiyle baş etmemiz mümkün değildir. Bu nedenle, 2005 yılına hazırlanırken; serbest bölgelere tanınan muafiyetlerin devam etmesi, kurulu ancak yatırım alamayan OSB'lere de yeni muafiyetler tanınması, markalaşmaya önem verilmesi, bölge ülkeleriyle ticarî ilişkilerin artırılması, Gümrük Birliği Anlaşmasında aleyhimize sonuç verebilecek unsurların telafisine yönelik stratejiler geliştirilmesi, verimliliği artırıcı çalışmaların hızlandırılması, koruma tedbirlerinin artırılması, kamu ve özel sektör arasında sinerji oluşturabilecek ortak çalışmalara ağırlık verilmesi zorunludur.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gündemdışı konuşmalara, Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen cevap verecektir.

Sayın Bakan buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

 DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ekonomiyi etkileyen standartdışı ürünler ve Uzakdoğu'da üretilen malların Türk ekonomisine etkileri hakkında gündemdışı konuşma yapan Tokat Milletvekilimiz Sayın Resul Tosun ve Bursa Milletvekilimiz Sayın Mehmet Küçükaşık'ın konuşmalarıyla ilgili görüşlerimi arz etmek istiyorum.

Tabiî, burada işin genel bir çerçevesini çizmemiz lazım; yani, görülen ve ana hatlarıyla Milletvekilimiz Sayın Resul Tosun tarafından, daha çok Çin ve Uzakdoğu mallarına odaklı olarak ortaya konulan, bu ithal mallarının hem değer hem miktar olarak Türk piyasasında çok fazla artması, artı, yine, Sayın Mehmet Küçükaşık'ın konuşmasında belirttiği, ülkedeki girdi maliyetlerinin yüksekliği ve burada rekabet ortamının iyi bir şekilde hazırlanması gerekliliği önemli konulardır. İki sayın milletvekilimiz de çok önemli iki konuyu gündeme getirmişlerdir.

Şu anda, Uzakdoğu mallarının Türk ithal pazarının içerisinde gitgide daha fazla yer almasının nedenlerinden bir tanesi, kendi agresif dışticaret politikaları, son derece hızlı bir şekilde pazar payı artırma mücadeleleri yapmaları ve senelerdir önemli bir stratejiyi uygulamaya sokmalarıdır. Şöyle ki, Çin, senede yaklaşık 50 milyar dolar yabancı sermaye girişi olan bir ülkedir; ihracatı, ithalatından 60 milyar dolar daha fazla veren bir ülkedir -2003 rakamlarına göre söylüyorum- ve ekonomisi, neresinden bakarsanız, son onbeş senede, hepimizin takip ettiği gibi, yaklaşık yüzde 13-15 arasında büyüme hızını yakalamış bir ekonomidir. Bütün bunlara rağmen, parasının değerini devamlı düşük tutarak, bir başka deyişle, devamlı günlük küçük devalüasyonlarla yurt dışında pazar payını artırmaya çalışmaktadır. Bütün bunlara ilaveten, işgücü maliyetlerinin düşüklüğü, girdi maliyetlerinin düşüklüğü ve devlet desteklerinin fazla olmasıyla, tabiî, böylesine bir platformda, son derece dışpolitika aracı olarak, dışticaret aracı olarak kullandığı bu mekanizmayla dış pazarlarda yayılma stratejisini hızla sürdürmektedir.

Bütün bunlar dünyanın o tarafında cereyan ederken, bizim ülkemizde de, son zamanlarda, artık -benim bir sene önce yapmış olduğum konuşmalara bakarsanız, görürsünüz- yavaş yavaş, aşırı değerlenen Türk Lirasının da etkisiyle, yurtdışı mallar son derece cazip hale gelmeye başlamıştır. Yani, bir şekilde, içeride ürettiğimiz aramalları yerine, dışarıdan aramalları ikame edilme dönemi başlamaktadır. Dışarıdan gelen ürünler zaten değeri son derece aşağıda tutularak Türkiye piyasasına verilmeye çalışılırken, yine, aynı şekilde, Türk Lirasının aşırı değerlenmesi sonucu, bu tip ürünler son derece ucuza gelmektedir. Tabiî, bu, üzerimizdeki baskıyı, yani ithalattaki baskıyı iki misli artırmaktadır.

Bu genel çerçeveden sonra... Yurt dışından getirdiğimiz malları da aramalı ve sermaye malı olarak burada işlemden geçirdikten sonra yurtdışına gönderdiğimiz için, genelde ihracat artışımızda çok büyük bir kaybımız olmamıştır. Geçen sene, yaklaşık 48 000 000 000 -47 900 000 000- dolarlık ihracat rakamımızla, bir önceki seneye göre yüzde 32'lik bir artış sağlamış durumdayız. Tabiî, yine, dışarıdan gelen aramalları da burada var; fakat, daha çok, Türkiye'deki, kendi içerisindeki içdinamiklerini son derece zorlayarak, ihracatçılarımızın kârsız satışlarıyla, dışpazarlarda pazar payını artırmak için, o pazar paylarını ellerinde tutabilmeleri için yaptıkları özverili çalışmalarla bunu sağladık; ama, burada, dışarıdan gelen aramalların işlenip Türkiye'den gitmesi de önemli bir rol oynadı. Dolayısıyla, Türkiye'nin büyümesine baktığınız zaman, ithalatın büyümesi, Türkiye'nin genel büyümesi içerisinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Bir başka deyişle, bizim dışticaret hacmimizin geçen sene yaklaşık 115 milyar dolara gelmesinde bu faktörler de önemli rol oynamıştır. Tabiî, burada, para ve kur politikalarına sadece dışticaret penceresinden bakmak yanlış olabilir; bugün özellikle ithalat gündeme geldiği için, geçen senenin aynı dönemiyle karşılaştırdığımızda, ithalattaki canlanmayı burada sizlerle beraber analiz etmekte büyük yarar görüyorum.

Bir kere, başında da söylediğim gibi, bu, kurla direkt alakalı. Türk Lirasının reel olarak değer kazanması, içfiyat ve dışfiyat dengesini önemli ölçüde değiştirmiş, ithalatı daha çok cazip kılmıştır, bu açık; ama, sermaye malı, aramalı ve hammadde açısından, tüketim malları ithalatında da -baktığımız zaman- bu, çok önemli bir şekilde kendisini daima hissettirir. Tabiî, haksız rekabete konu olmaması lazım bunların.

Burada Çin'le olan ithalatımız vurgulandı, ona şöyle bir bakmak istiyorum. 2003 yılı ocak-kasım dönemi istatistikleri elimde; yüzde 31,4 oranında bir artış olduğunu görüyoruz. Ocak-kasım dönemindeki ithalatımızın yüzde 31,4 oranında artması, toplam ithalat rakamının ocak-kasım dönemi için 60 700 000 000 dolar seviyesine ulaştığını gösteriyor.

Uzakdoğu ülkelerinden ithalatımıza baktığımız zaman, yüzde 45,6 oranında bir artış var ve bu, 6 900 000 000 dolar civarında olmuş. Uzakdoğu ülkelerinden yapılan ithalatın toplam ithalat içerisindeki payı, geçen yılın aynı dönemine göre 1 puan artmış ve yüzde 11,4 olarak gerçekleşmiş.

Şikâyetlerin büyük çoğunluğu Çin Halk Cumhuriyeti menşeli ürünlerde yoğunlaştığı için, özellikle, baktığımız zaman, 2003 yılının ilk 11 ayında, bir önceki yılın aynı dönemine göre, resmî kayıtlı ithalatın yüzde 82,7 oranında arttığını görüyoruz ve bu ithalat, ilk 11 ayda yaklaşık 2 200 000 000 dolara çıkmış durumda, sene sonu itibariyle 2 500 000 000 ile 2 700 000 000 dolar arası bir rakam. Tabiî, bu rakamlar, Devlet İstatistik Enstitüsünden tam olarak geldikten sonra revize ediliyor, ondan sonra daha rahat bir rakam vermek mümkün; ama, üç aşağı beş yukarı, bu rakamlar gerçekleşir.

Çin'den ithal ettiğimiz ürünlerin yüzde 77'sinin imalat sanayiine yönelik ara ve sermaye mallarından oluştuğunu görüyoruz. Çin'den yapılan ithal tüketim mallarında ise 3 puan azalma var, yüzde 21,7'lik bir oranla gerçekleşmiş durumda. İthalattaki tüketim malları payının toplam ithalatımızdaki tüketim mallarının payı içerisinde yüzde 10,7 oranında olduğu dikkate alındığında, yine, yüksek bir oran olarak gözüküyor.

Tabiî, biz, Dünya Ticaret Örgütü sisteminin bir parçasıyız, bize sunduğu imkânlardan azamî yararı sağlamaya çalışıyoruz ve bu şekilde bu ithalatı DTÖ ve gümrük birliği kurallarına uygun olarak regüle etmeye, yönlendirmeye çalışıyoruz.

 Bu iş, Dış Ticaret ve Gümrük Müsteşarlığımızca yakinen takip ediliyor, özellikle dampinge karşı vergilerin, aktif bir şekilde, etkinliğinin artırılmasını ve yerli üreticilerimizin mağduriyetlerinin en kısa sürede giderilebilmesini teminen, damping soruşturmaları, uluslararası yükümlülüklerimizi ihlal etmeyecek, mümkün olan en kısa zamanda tamamlanmaya çalışılıyor.

Çin Halk Cumhuriyeti menşeli ürünlere karşı halihazırda 5 soruşturma devam ediyor. Dampinge karşı, 1 geçici ve 15 kesin önlem şeklinde vergi yürürlükte bulunmakta. Çin Halk Cumhuriyeti menşeli ürünlere yönelik olarak uygulamaya konulmuş vergiler, doldurulabilen gazlı cep çakmakları -az evvel sözü edildi- boru bağlantı parçaları, sunî ve devamsız liflerden mensucat, duvar saatleri, sentetik filamentten mensucat, doldurulamayan gazlı cep çakmakları ve aksam parçaları, yine akrilik mink battaniye, cırtbant, kurşunkalemler, bisiklet iç ve dış lastikleri, motosiklet iç ve dış lastikleri, kapı kilitleri, cam kapak, gemi zincirleri ve menteşeleri kapsıyor.

Şimdi, alınan dampinglere karşı önlemlerin, yerli üreticilerin maruz kaldığı haksız rekabetin önlenmesinde etkili olduğu görülüyor; fakat, dampinge karşı vergi uygulanan bazı mallarda yerli üreticilerin şikâyetlerinin devam etmesi üzerine, bu malların ithalatını da, biz, bu konuda izlemeye almış durumdayız.

2003 yılında, Bazı Maddelerin İthalatının İzlenmesine İlişkin Tebliğ uygulamaya konuldu ve anılan tebliğ ekindeki listede yer alan 20 maddeyi, belirtilen referans fiyatların altında fiyatlarla ithal etmek isteyen ithalatçılara Dış Ticaret Müsteşarlığından ithal izin belgesi alma zorunluluğu getirildi.

Gümrük birliği sonucunda üstlenilmiş olan Avrupa Birliğinin tekstil ve konfeksiyon ürünlerinde uyguladığı kota ve gözetim önlemleri kapsamında, halihazırda, özellikle Çin Halk Cumhuriyeti menşeli 37 tekstil kategorisinde miktar kısıtlaması uygulamaktayız. Ayrıca, Avrupa Birliği yükümlülüklerimiz dışında Çin Halk Cumhuriyeti menşeli 13 tekstil -ağırlıklı olarak bunlar konfeksiyon alanında- kategorisinde de gözetim uygulaması ülkemizce yürürlüğe konulmuş durumdadır. Özellikle, dokuma ve örgü mensucat ithalatında referans maliyet hesabı yöntemi uygulamaya konularak, gerçekdışı beyan suretiyle yapılan ithalatın önüne geçilmiştir. Öte yandan, konfeksiyon ithalatında sanayiin durumu ele alınarak, gerekli görüldüğü durumlarda fiyat uygunluğu ilgili ihracatçı birlikleri kanalıyla da incelemeye tabi tutulmaktadır.

Tekstildışı ürünlerde Çin Halk Cumhuriyeti menşeli 15 ürün grubunda kota uygulaması ve 32 üründe gözetim uygulaması mevcuttur. Gümrük birliği kapsamında üstlenilmiş olan Avrupa Birliğinin miktar kısıtlamaları ve gözetim uygulamaları haricinde, ülkemizce yürütülen soruşturmalar sonucunda şerit metreler, seramikten izolatörler, vantilatörler, gözlük çerçeveleri ve güneş gözlüklerine yönelik olarak miktar kısıtlamaları uygulamaya konulmuştur. Ayrıca, sofra ve mutfak eşyası, gözlük camları, bisiklet çerçeveleri, buharlı ütüler, çatal ve kaşıklar, telefon cihazları, musluklar, çanta, valiz ve benzeri eşyalar, diş fırçaları, ayakkabılar, porselenden ve seramikten eşyalar, bisikletler ve çuvallara yönelik olarak, yine, Çin Halk Cumhuriyeti de dahil olmak üzere tüm ülkelere; yani, bütün Uzakdoğu ülkelerine ve tüm ülkelere bunu getirdik. Burada bir parantez açmakta yarar var; sadece, Çin'den gelen mallar değil, artık, baktığınız zaman, ülkeler, eğer oraya bir tarife koyuyorsanız, eğer orada bir engelleme yapıyorsanız, hemen yolda konteynırı değiştirip, başka ülkenin menşeiyle gelmeye çalışıyorlar. Bugün, Gümrük Birliği çerçevesinde, Avrupa Birliği üzerinden Çin malları geliyor. Oradaki gümrük vergisi çok düşük olduğu için, ortak gümrük tarifesine geçiyorlar; yüzde 3, yüzde 4 oranında gümrük vergisi ve oradan bu sefer, ülkeye yönlendiriliyor. Bizim de anlaşmalarımız çerçevesinde, ortak gümrük tarifesi alınmış bir ürünü, aynen, aynı şekilde Türkiye'ye getiriyorsunuz. Dolayısıyla, her yol deneniyor; biz de, her yola karşı elimizden geldiği kadar DTÖ kuralları ve Avrupa Birliğiyle yapmış olduğumuz Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde, kurallar içerisinde hareket ederek tedbir koyuyoruz.

Şimdi, bu mevzuat değişiklikleri sonucunda, ülkemiz, 2016 yılına kadar Çin Halk Cumhuriyetine karşı yürüteceği damping soruşturmalarında, piyasa ekonomisi uygulamayan ülkeler için geçerli olan şartları uygulamaya ve 2013 yılına kadar, münferiden Çin Halk Cumhuriyeti menşeli ürünlere yönelik koruma önlemleri almaya -kota, gözetim, tarife artışı- devam edebilecek ve 2008 yılına kadar Çin Halk Cumhuriyeti menşeli tekstil ve konfeksiyon ürünleri ithalatının ticaretin düzenli gelişimini engellemesi halinde, Çin Halk Cumhuriyeti menşeli tekstil ürünlerindeki miktar kısıtlamalarını yeniden uygulamaya başlayabilecektir.

Tabiî, Çin Halk Cumhuriyetinden ithal edilen ürünler, Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon mevzuatı kapsamında, ithal malları ile yerli ürünler arasında farklılık yaratmayacak şekilde, sağlık, emniyet ve çevrenin korunmasıyla, ulusal güvenlik gereklerini sağlamak ve düşük kaliteden kaynaklanan haksız rekabetin ve yanıltıcı uygulamaların önlenmesi amaçlarıyla ithalatta denetime tabi tutulmaktadır.

Söz konusu mevzuat kapsamında içpiyasada zorunlu uygulamada bulunan sanayi ürünleriyle ilgili standartlar kapsamı ürünlerin uygunluğu, ithalatta, ilgili standartlarına göre, Türk Standartları Enstitüsü tarafından değerlendirilmektedir.

Diğer taraftan, çevre yönünden risk taşıyan kimyasal maddeler, metal hurdaları, bazı katı yakıtlar ve tekstil atıkları -ve benzeri- ithalatı Çevre Bakanlığının; ilaç, kozmetik, temizlik maddeleri ile bunların hammaddeleri ve bazı tıbbî sarf malzemelerinin ithalatı Sağlık Bakanlığının; gıda maddeleri, tarım ürünleri, hayvansal ürünler, veteriner ve ziraî mücadele ilaçları ve bunların hammaddelerinin ithalatı ise Tarım ve Köyişleri Bakanlığının kontrolüne tabi bulunmaktadır.

Bahsettiğimiz ticaret politikası önlemlerine tabi eşyanın tercihsiz menşei, Gümrük Yönetmeliğinin 6 numaralı ekinde yer alan menşe şahadetnamesiyle ispat edilmektedir. Yapılan düzenleme sonucunda, menşe şahadetnamesi, ticaret politikası önlemlerine tabi eşyanın serbest dolaşıma girişinde gümrük beyannamesinin düzenlendiği ortama -manuel/elektronik- bağlı olarak -çünkü, yeni bir sistem getirdik orada- beyannamenin tescili veya kabulü sırasında gümrük idaresince aranmaktadır. Bu suretle, ithal eşyanın menşeinin farkı beyan edilerek ticaret politikası önlemlerinin aşılması önlenmiştir. Yani, siz burada tedbir alıyorsunuz; ama, dışarıda da bu işi en az sizin kadar düşünenler var; tabi, onlar da bir tedbir alıyor. Dolayısıyla, bu süreç devam edecek.

Tabiî, burada, gümrük idaresinin uygulamaları kritik bir öneme sahip. Bunu üç grup içerisinde sınıflandırmak mümkün. Birincisi, ihtisas gümrüğü uygulamasıdır. Başta Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere, Uzakdoğu menşeli eşyanın ülkemiz üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla, ülkemiz sanayicilerini etkileyen bazı eşya türlerinin ithalatının sadece belirli gümrük idarelerinden yapılması uygulaması yürütülmektedir. Bu suretle, bu tür eşyaların ithalatı daha sıkı denetim altında tutulmaktadır. Otomotiv, tekstil, solvent, bazı petrol ürünleri, telefon cihazı, lüks lambası, çakmaklar ve diğer ateşleyiciler, porselenden sofra ve mutfak eşyası, kullanılmış alet ve makinelerdeki ihtisas gümrükleri uygulamasına ilaveten, 2003 yılında yeni ihtisas gümrükleri oluşturduk; düz cam, halı, işlenmiş deride ve bu tip alanlarda da ihtisas gümrüğü uygulaması getirdik.

Yeni bir gümrük uygulaması getirdik bu arada. O da, risk analizlerine dayalı firma denetimleri. Şimdi, Uzakdoğu ülkelerinden, son dönemde artan ve yerli üreticiler üzerinde olumsuz etkiler yaratan ithalata yönelik olarak, sektör talepleri doğrultusunda, sektör analizleri yapıyoruz. Gümrük kontrolörlerinden kurduğumuz bir ekip, risk analizi yapmak suretiyle, laminant parke, kalemler, matkap uçlu vidalar, oyuncaklar, demir-çelik ürünleri, çakmaklar, sunî deri, telefon, halı, düz cam, gözlük çerçevesi, televizyonlar, muslukçu eşyası ve elektromekanik cihazlar gibi konularda toplam 454 tarife pozisyonunda inceleme başlattı. Bu çerçevede, 41 gümrük kontrolörü tarafından 20 sektör, 390 firma incelendi; bunlar arasından 73 firmanın incelenmesi sonuçlandırıldı. İnceleme sonucunda, yaklaşık 6 826 000 dolar gümrük vergisi matrahı tespit edildi. Yine, toplam 471 200 000 000 eksik vergi ödendiği tespit edildi. Ayrıca, vergi eksikliğiyle bağlantılı olarak da, 1 419 200 000 000 lira para cezası tahsil edilmesi de öngörüldü.

Düşük kıymetli ithalatın önlenmesi diğer önemli bir mücadele alanımız. Özellikle Uzakdoğu ülkelerinden ve Çin Halk Cumhuriyetinden yapılan ithalatta, beyan edilen kıymetin, diğer ülkelerden ithal edilen eşyalara göre düşük olduğunu gözlüyoruz. Bu nedenle, beyan edilen kıymetin gerçekliği ve doğruluğunun incelenmesinde bazı referans fiyatlardan ve veri kıymetlerinden yararlanıyoruz.

Referans fiyat uygulamasına, ithalatta haksız rekabetin önlenmesi hakkında mevzuat ile korunma önlemi ve gözetim uygulamasına ilişkin mevzuat çerçevesinde, uygulamada karşılaşılan sorunlar ve tekstil sektörünün problemleriyle ilgili olarak Müsteşarlığımız, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve sektör temsilcileriyle yapılan toplantılar sonucunda karar verilmiştir. Dokuma kumaş ve örme kumaş cinsi eşyada referans fiyat uygulamasına 2003 yılında başladık. Ayrıca, çakmak, ayakkabı, çay, şeker, kömür, petrokimyasal ürünler gibi bazı ürünlerin fiyatlarına ilişkin olarak bilgi geldikçe, yine, aynı şekilde, veri olarak kullanılmak üzere gümrük idarelerine gönderiyoruz. Tabiî, burada, herkesin çok hızlı davranması gerekiyor. Bize bilgi geldikten sonra, bununla ilgili dosyayı çok kısa zamanda hazırlayabiliyoruz. Eskiden bu iş altı ay falan sürüyordu; ama, şimdi, artık, bunu bir aya indirdik. Dolayısıyla, bütün ihracatçılarımızın, içpiyasada sıkıntı çekenlerin, hiç çekinmeden, bu konularla ilgili çok hızlı hareket ederek, bizim bu dosyaları tamamlamamızda çaba göstermeleri gerekiyor.

Tabiî, yine, aynı şekilde, tarife ve kıymet problemlerinin değerlendirilmesine yönelik o idarede çalışan tüm memurların katılımıyla oluşan, gümrüklerde bir muayene kurulu uygulamasına geçtik. Bütün bu konularda görüş alışverişinde bulunulup, bütün sektörlerle... Burada, kamu -özel sektör ayırımı yok, hep beraber; çünkü, bunun bir millî dava olarak görülmesi lazım ve o şekilde davranmak lazım. Bu çalışmalar önemli.

Çin, tabiî, yerli üretici açısından, bizim açımızdan, bu şekilde -bu çalışmalar sonucunda- ciddî bir tehdit unsuru; bunu bir fırsat unsuru haline getirmeye çalışacağız. Ancak, burada iki nokta çok önemli. Yani, bu, düşük fiyat uygulaması ve yine, aynı şekilde, menşeyle ilgili olarak değişik menşe uygulamaları... Tabiî, bu arada, Avrupa Birliğinde ve diğer dünya ülkelerinde de çeşitli çalışmalar var. Yani, bu konular, şu anda sadece Türkiye tarafından değil, diğer ülkeler tarafından da sık sık gündeme getiriliyor. Bu konularda, çifte faturalandırma konusunda, artık, ciddî tedbirler alınıyor. Diğer ülkelerin aldığı tedbirlere paralel olarak biz de tedbirler alıyoruz.

Yine, bizim açımızdan... Biz, burada, haksız rekabete karşı kendimizi korumalıyız, sistemin avantajlarını iyi kullanmalıyız. Tabiî, Çin de, artık, kapalı ekonomi kurallarını değiştirmeye başladı; katı, merkezî ve kapalı ekonomi olmayı tamamıyla terk etmeye başladı ve dünya ekonomisiyle entegre olmaya başladı. Biz de, bu arada, Çin'e olan ihracatımızı geçen seneye göre yüzde 80 artırdık; ama, tabiî, arada dağlar kadar fark var; yani, biz 500 000 000 dolarlık mal satıyoruz, oradan yaklaşık 2 500 000 000 dolarlık mal alıyoruz. Bu konularda çalışmalarımız devam ediyor; ama, ana nokta, dediğim gibi, ithalat baskısını yaratan, tamamıyla, Türk Lirasının aşırı değerlenmesi; burada, en ağırlıklı eleman bu.

Tabiî, bütün dünya ülkelerinin bu çalışmaları sonucunda, Çin de, hızlı bir şekilde dünya piyasalarından pazar kapma yarışında.Önümüzdeki yıllarda biraz gerileyecek; ama, bizim, o zamana kadar, kendi yerli sanayimizi korumamız lazım, çalışmaları çok ciddî bir şekilde sürdürmemiz lazım. Bu, devam edecek.

Gümrük birliğinin beraberinde getirdiği mevzuat uyumu faydalı oldu. "CE" işareti uygulaması bu açıdan çok önemli; çünkü, kalitesiz malların ülkemize girişi, standartdışı malların piyasaya sürülmesiyle alakalı olarak, bu "CE" işareti konusunun, bu standartların çok iyi takip edilmesi lazım.

Biz, Dış Ticaret olarak, yönetmelikleri ilgili bakanlıklara gönderdik, onlar hemen hazırlasınlar, kendi çalışmalarını yapsınlar diye. Diğer bakanlıklarda da bu çalışmalar sürdürülüyor. Tabiî, içpiyasada da "CE" işareti uygulaması zorunluluğu getirildi. Burada "CE" İşareti Taşıması Gereken Ürünlerin İthalatına İlişkin Dışticarette Standardizasyon Tebliğini hazırladık ve hemen uygulamaya soktuk.

Yine, tebliğ çerçevesinde, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde serbest dolaşıma girmiş ürünler ile diğer ülkelerden ithal edilen ürünler arasında farklı uygulamaya gidildi. Bu çerçevede, Avrupa Birliğinde serbest dolaşıma girmiş olan ürünlerin ciddî risk ve tehlike oluşturma yönünden şüpheli özellikler göstermesi durumunun ilgili gümrük idarelerince tespit edilmesi hariç olmak üzere, ürünün ithalatına doğrudan izin veriliyor. Ancak, burada, tabiî, çok iyi bir takip söz konusudur; bu ürünlerin bizim açımızdan ciddî risk ve tehlike oluşturmaması lazım.

Avrupa Birliği teknik mevzuatına uyum, Türk tüketicilerine daha emniyetli, standartlaşmış, daha kaliteli ürünleri beraberinde getirmektedir. Teknik uyum çerçevesinde yapılan bütün çalışmalar son derece titiz yürütülüyor. İthalat aşamasında teknik mevzuata uyum konusunda gümrüklerimiz de son derece hassastır ve denetimleri de mümkün olduğunca etkin bir şekilde yapmaya çalışıyorlar.

Tabiî, bu arada, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızda yapılan çalışmalar var. Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız, aynı şekilde, yine, bu tip, kalitesiz, standart ve teknik düzenlemelere aykırı ürünlerle ilgili olarak, özel sektörün ve kamu kuruluşlarının katılımıyla, tedbirler alma yolunda harekete geçti ve birtakım tedbirler alındı.

Alınması gereken tedbirler şu şekilde belirlendi:

Gümrük kontrollerinin artırılması. Biz, zaten, takip ediyoruz.

TSE standardı taşımayan ürünlerin gümrüklerden girişinin  engellenmesi.

Grev, lokavt sözleşmesi olmayan, ILO sözleşmesi bulunmayan veya bu kriterlere uymayan ülkelerden ithalat yapılmaması.

Laboratuvar destekli ihtisas gümrüklerinin kurulması.

Yine aynı şekilde, ithal edilecek ürünlerde TSE EN standartlarına uygunluk şartı aranması.

Antidampinge ve haksız rekabeti önleyici mekanizmalara başvurularak kota uygulanması.

Menşei belli olmayan ürünlerin ithal edilmemesi.

CE uygulamalarının yaygınlaştırılması.

İllegal yollardan yapılan ithalatın önlenmesi.

Garanti belgesiz malların ithal edilmemesi.

Referans fiyat uygulamalarına geçilerek, tespit edilen fiyatın altındaki ürünlerin ithalatının engellenmesi.

Türk malı kullanma bilinci ve sorumluluğunun yaygınlaşması.

Biz, yine, Sanayi ve Ticaret Bakanımız, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı, Gümrük Müsteşarı ve Dış Ticaret Müsteşarıyla gümrüklerde bir toplantı yaptık. Burada yapılan çalışmalarda, gerek Etiket, Tarife ve Fiyat Listeleri Yönetmeliği gerekse Tanıtma ve Kullanım Kılavuzu Uygulamaları Esasları Hakkında Yönetmelik hazırlanması; ürünlerin, Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelikler çerçevesinde etiketlenmesi ve Türkçe tanıtma ve kullanma kılavuzu ve garanti belgesiyle satılması konusunda tüm tedbirlerin alınması ve konuyla ilgili denetimlerin ülke genelinde sürdürülmesi gerekliliği bir kez daha ortaya çıktı.

Bu, çok önemli. Dışarıda, aldığınız bir ürünün, o ülkenin kendi lisanıyla yazılmış bir prospektüsü var, kullanım kılavuzu var, etiketi var. Yani, ilaç reçetesi gibi, ürünün içerisinde nelerin olduğunun, garanti süresinin belirtilmesi lazım; ama, bize gelen ürünlere baktığımız zaman -tabiî, bunun başka birimlerle koordineli bir şekilde yapılması lazım ama- bizim dışarıdan aldığımız o ürünler için de bu şekilde zorunlulukların getirilmesi gerekiyor; ancak ondan sonra ithaline izin verilmesi lazım. Bu koordinasyonu da, tabiî, biz, elimizden geldiği kadar sürdürmeye çalışıyoruz.

EMİN KOÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, ne zaman bitecek bu konuşma?!.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız.

DEVLET BAKANI KÜRSAD TÜZMEN (Devamla) - Sayın Başkanım, tabiî, iki gündemdışı konuşmaya birleştirerek cevap verdiğim için, anlayışınıza sığınıyorum.

Burada, bir noktayı daha dile getirmekte yarar var. Şimdi, burada, serbest bölgelerle ilgili -tabiî, Sayın Milletvekilimizin söylediği çok önemli hususlar var- konulara epey emek vermiş bir kişi olarak konuşuyorum. Türkiye'de, 57 nci hükümet döneminde, maalesef, IMF'nin, bu serbest bölgeler üzerine getirdiği birtakım tedbirlerle ilgili çalışmalar başlatılmıştı ve vergi sisteminin içerisinde yer alması ile Türkiye serbest bölgelerine, özellikle yabancı sermayenin girişi açısından ve mevcut yabancı sermayeli firmalarımızın istikrar göstergesi açısından çok önemli idi. Tabiî, bu konuda çeşitli çalışmalar yapıldı; ama, ancak, üretim hattı, serbest bölgelerdeki üretici firmalarını, serbest bölgeler bünyesinde, ileriye doğru, vergi muafiyetlerinden yararlanması kısmı kalabildi. Ancak, burada, özel sektör kuruluşlarımızın talepleri doğrultusunda, yine, Maliye Bakanlığıyla görüşmelerimiz devam ediyor. Yani, önümüzdeki dönemde Türkiye serbest bölgelerinin cazibesini artırıcı... Burada, parantez içerisinde, yine şunu söyleyeyim: Bugün, Türkiye serbest bölgelerinden, yaklaşık 16 milyar dolarlık bir dışticaret yapıyoruz. Bu, bir zamanlar Türkiye'nin toplam dışticaret hacminin, 1983 Türkiyesinin toplam dışticaret hacminin 2 katı bir dışticaret hacmidir ve dengeleri de aynıdır. Dolayısıyla, Türkiye serbest bölgeleri, Türkiye için çok yararlı oldu, o dönemlerde çok faydalı hizmetleri oldu. Bizim, serbest bölgelerimizi, aynı şekilde, ileri kuşaklara doğru taşımamız gerekmekte.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, biz bu çalışmaları yapıyoruz. Dediğim gibi, bir ülkenin malı dışarıda çok ucuz, Türkiye'de ise, aynı şekilde, kendi ürünlerimiz çok pahalı ise, bunlarda girdi maliyetlerinin azaltılması konusunda ve ürün rekabetini, dışticaret rekabetini sağlayacak çalışmaların yapılması gerekmekte. Bu, topyekûn bir çalışmadır. Tabiî, Hükümetimiz, bu çalışma için elinden gelen gayreti gösteriyor; ancak, bir mal dışarıda çok ucuz, içeride çok pahalı ise, bir şekilde -bu, bileşik kaplar gibi; denge sistemi- dışarıdan içeriye girişinde, siz, mümkün olduğu kadar elinizden gelen tedbirleri almaya çalışacaksınız. Aksi takdirde, ithalat baskısı yaratıyor. Fakat, bir nokta var. Geçtiğimiz günlerde -Değerli Milletvekillerimiz de vardı- Sayın Başbakanımızın başkanlığında Güney Kore'ye bir heyet gitti. Orada gözümüze çarpan şey şu: Ülke, kendi vatandaşını çok iyi bir şekilde bilinçlendirmiş durumda. Senelerce kendi ülke kapılarını açmadığı için eleştirilen Güney Kore, bugün tamamıyla liberal bir ekonomiye sahip. Yani, bir başka deyişle, siz bugün istediğiniz malı Güney Kore'ye ihraç edebilirsiniz. Gümrük vergileri de o kadar yüksek değil. Ancak, Güney Kore vatandaşı hiçbir şekilde yabancı malı tercih etmiyor. Bu da, bence, nihaî tüketicinin bilinçlendirilmesiyle alakalı. Esas, gerçek milliyetçilik de bence bu diye adlandırıyorum; çünkü, eğer sizin içinizde kendi ürünleriniz kaliteliyse, siz bunları üretiyorsanız, siz aramalı ve sermaye malı gibi ürünleri üretebiliyorsanız, tüketim mallarını kendi ülkenizde üretebiliyorsanız, bu sizin tercihinizdir. Kendi ürünleriniz belki biraz daha fiyatlı olabilir; ancak, dışarıdan gelen ürünler yerine kendi ürünlerinizi kullandığınız zaman, hem kendi işsizlik sorununuzu çözmeye daha fazla katkıda bulunmuş olursunuz hem de ülke ekonomisini en iyi noktalara getirmede bir örnek mücadeleyi Türkiye'nin geneline göstermiş olursunuz.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Saygıdeğer milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

 B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık ve 83 milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve yöredeki turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/168)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Nemrut volkanının patlaması sonucu oluşan, dışarı akışı bulunmayan, 390 000 hektarlık yüzölçümüyle ülkemizin en büyük gölü olan, uluslararası öneme sahip sulak alanlar içerisinde yer alan ve yeryüzünün en büyük sodalı gölü özelliğine sahip olan Van Gölünde son yıllarda önemli bir kirlilik yaşanmaktadır. Van Gölünde meydana gelen bu kirliliğin nedenlerinin ve bu kirliliğin giderilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve ayrıca, önemli bir doğal ve tarihî değerimiz olan Van Gölü Havzasında turizmin geliştirilmesine yönelik tedbirlerin araştırılması amacıyla, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 98 inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1. Cüneyit Karabıyık                                       (Van)

2. Mehmet Emin Tutan                                 (Bursa)

3. Faruk Çelik                     (Bursa)

4. Haluk İpek                    (Ankara)

5. Telat Karapınar                                  (Ankara)

6. Muharrem Karslı                                      (İstanbul)

7. Fehmi Öztünç                                     (Hakkâri)

8. Yahya Akman                                   (Şanlıurfa)

9. Ahmet Çağlayan                                      (Uşak)

10. Musa Sıvacıoğlu                           (Kastamonu)

11. Ali Yüksel Kavuştu                                    (Çorum)

12. Alim Tunç                      (Uşak)

13. Ayhan Zeynep Tekin                            (Adana)

14. Tayyar Altıkulaç                                 (İstanbul)

15. Cavit Torun                                  (Diyarbakır)

16. Şükrü Önder                                        (Yalova)

17. Şerif Birinç                                                    (Bursa)

18. Yahya Baş                 (İstanbul)

19. İmdat Sütlüoğlu                                       (Rize)

20. Osman Seyfi                                      (Nevşehir)

21. Mehmet Nezir Nasıroğlu                 (Batman)

22. Sabahattin Cevheri                                  (Şanlıurfa)

23. Medeni Yılmaz                                          (Muş)

24. Abdurrahman Anik                    (Bingöl)

25. Halide İncekara                                  (İstanbul)

26. Süleyman Bölünmez                                (Mardin)

27. Ahmet Gökhan Sarıçam              (Kırklareli)

28. Zeyid Aslan                                          (Tokat)

29. Recep Koral                                       (İstanbul)

30. Ünal Kacır                 (İstanbul)

31. Nusret Bayraktar                                (İstanbul)

32. Ahmet Yeni                                         (Samsun)

33. Mehmet Sekmen                                   (İstanbul)

34. Hasan Kara                                              (Kilis)

35. Mustafa Cumur                                     (Trabzon)

36. Nur Doğan Topaloğlu                                 (Ankara)

37. Cemal Uysal                                           (Ordu)

38. Muharrem Tozçöken                               (Eskişehir)

39. Osman Akman                                    (Antalya)

40. Halil Ürün                   (Konya)

41. Mehmet Dülger                                     (Antalya)

42. Ahmet Rıza Acar                                   (Aydın)

43. Sabri Varan                                          (Gümüşhane)

44. Muzaffer Külcü                                        (Çorum)

45. Hasan Bilir                                                (Karabük)

46. İbrahim Köşdere                               (Çanakkale)

47. Tevfik Ziyaeddin Akbulut               (Tekirdağ)

48. Ahmet Kambur                                  (Tekirdağ)

49. Ali Ayağ                      (Edirne)

50. Mustafa Tuna                                         (Ankara)

51. Mehmet Çiçek                                         (Yozgat)

52. Taner Yıldız                                       (Kayseri)

53. Burhan Kuzu                                       (İstanbul)

54. Abdullah Veli Seyda                                  (Şırnak)

55. Ali Aydın Dumanoğlu                (Trabzon)

56. Selahattin Dağ                                          (Mardin)

57- Ahmet Ertürk                                        (Aydın)

58- Mehmet Özyol                                  (Adıyaman)

59- Nevzat Doğan                                      (Kocaeli)

60- Şemsettin Murat                                         (Elazığ)

61- Serpil Yıldız                                           (İzmir)

62- Cahit Can                      (Sinop)

63- İdris Naim Şahin                                       (İstanbul)

64- Mustafa Ataş                                        (İstanbul)

65- Selami Uzun                                            (Sivas)

66- Mehmet Yılmazcan                   (Kahramanmaraş)

67- Akif Gülle                 (Amasya)

68- Salih Kapusuz                                   (Ankara)

69- Mehmet S. Tekelioğlu    (İzmir)

70- Hikmet Özdemir                                    (Çankırı)

71- İbrahim Çakmak                                       (Tokat)

72- İsmail Soylu                                         (Hatay)

73- Ömer Özyılmaz                               (Erzurum)

74- Fetani Battal                                      (Bayburt)

75- İbrahim Hakkı Birlik                               (Şırnak)

76- Resul Tosun                                         (Tokat)

77- Mehmet Salih Erdoğan                   (Denizli)

78-Abdullah Çalışkan                                     (Adana)

79- Kenan Altun                                      (Ardahan)

80- Ekrem Erdem                                     (İstanbul)

81- İnci Özdemir                                  (İstanbul)

82- Mustafa Nuri Akbulut                (Erzurum)

83- Mustafa Ilıcalı                                      (Erzurum)

84-Muzaffer Gülyurt                                  (Erzurum)

Gerekçe:

Van ve Bitlis İllerimizin sınırları içinde yer alan, kıyısında bulunan 6 ilçe ve 136 köyde yaklaşık 1 000 000 kişi yaşayan Van Gölü, ülkemizin en büyük gölüdür .

Gölde bulunan ve 1990 yılında arkeolojik SİT alanı ilan edilen 4 ada ile Ahlat Sazlıkları, Dönemeç Deltası, Karasu Deltası, Bendimahi Deltası ve Gölün kuzeyinde sazlıklarla kaplı bir tatlısu gölü olan Nurşun Gölü, kuşlar açısından önem taşıyan alanlar olup, çok sayıda balık ve büyük çoğunluğu nesli tükenen canlılar grubundan olan 200 civarındaki kuş türü, Van Gölünün uluslararası öneme sahip sulak alanlar içerisinde yer almasını sağlamıştır .

Ülkemiz ve dünya ölçeğinde çok değerli bir doğal alan olan Van Gölünde, ne yazık ki son yıllarda ciddî boyutlarda kirlenme yaşanmaktadır

Kirliliğin en önemli sebebi, Göl çevresindeki yerleşim birimlerinin sıvı atıklarının arıtılmaksızın göle verilmesidir. Yöre belediyelerinin bir kısmına ait arıtma tesisi mevcut ise de, enerji sıkıntısı ve diğer bazı nedenlerle çalıştırılamamaktadır. Birçoğunda ise altyapı, yani kanalizasyon sistemi bulunmamakta, bu nedenle de sıvı atıklar dereler yoluyla doğrudan göle deşarj edilmektedir.

Göle uzaklığı yaklaşık 2 km olan Van Organize Sanayi Bölgesi de, bir arıtma tesisinin olmaması nedeniyle tehdit oluşturmaktadır.

Van Gölüne dökülen yaklaşık 19 dereye bırakılan katı atıklar da, Gölü kirletmektedir. Van şehir merkezinden akmakta olan Akköprü Deresinin iskele sahilinde yaptığı kirlilik de ciddî boyutlara ulaşmıştır.

Göle taşınan tarımsal kirliliğin en büyük kaynaklarını havzadaki en büyük 3 ova olan Muradiye, Erciş ve Van Ovaları oluşturmaktadır. Kırsal alanlar, azot ve fosfor parametreleri için evsel kirlilikten sonra en büyük kirlilik kaynağıdır.

Sonuç olarak; bütün bunlar Gölde çökelmeye, kimyasal ve biyolojik kirlenmeye neden olmakta, son yıllardaki bakteriyel kirlenmeyle de hastalıkların oluşmasına kaynaklık etmekte, besin zincirini olumsuz etkilemektedir. Koku ve bakteriyel kirlenme Göle yakın yerde yaşayan insanlara zarar verebilir hale gelmiştir.

Van Gölü çevresindeki tarım arazilerinin yüzde 90'ında erozyon problemi mevcuttur.

Yanlış arazi idaresi ve meralarda aşırı otlatma sonucu doğal örtünün tahribata uğraması, erozyonu şiddetlendirmektedir.

İnşa edilen yollar, tarım alanları, yerleşim yerleri ve tarihî eserler heba olup gitmiştir.

Van Gölü ve çevresi, doğal ve arkeolojik değerler açısından da Doğu Anadolu Bölgesinin turizm potansiyeli yüksek alanlarındandır.

Uygarlıklar zincirinin derinliği, uzmanlarca belgelenen tüm tarih, kültür, yaşam ve doğa değerleriyle birlikte, her biri geçmişin önemli merkezlerini oluşturmuş Van yerleşimlerini kucaklayan Van Gölü Havzasının, geçmişten geleceğe uygarlık ve gelişme kaynaklarının korunması büyük önem arz etmektedir.

İl ekonomisine ciddî katkı sağlayan ve endemik bir tür olan inci kefalinin korunmasıyla yöresel balıkçılığın güçlendirilmesi, yine yöreye özgü bir uygarlık mirası olan tarihsel su kanalları "kehriz"lerin korunması ve değerlendirilmesi, tarih içindeki tüm kültürlerin simgesi ve tanıklıklarını yansıtan anıtsal ve sivil mimarî zenginlikler ile eski yerleşme dokularının elde kalabilen tüm örneklerinin, bundan böyle daha fazla eksilmeden ve yıpranmalarına karşı da önlemler alınarak, Van Gölü Havzasının kimlik ve kalkınma kaynakları olarak sahiplenilip değerlendirilmesi gerekmektedir.

Tarihî, turistik, doğal ve arkeolojik değerleriyle ülke ve il turizmi ve ekonomisi açısından büyük önem taşıyan Van Gölü ve çevresinin kurtarılması, Van Gölündeki kirliliğin giderilmesi ve yörenin turizm potansiyelinin hayata geçirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/476)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 19.2.2003 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-593/772 sayılı yazımız.

İlgide kayıtlı yazımızla Başkanlığınıza arz edilen Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre, yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesini arz ederim.

                        Recep Tayyip Erdoğan

                                         Başbakan

BAŞKAN - Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan tasarı geri verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

  2.- Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye - Letonya Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/477)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Letonya Parlamentosu arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca Genel Kurulun tasvibine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

 V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 18.2.2004 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim

                                     Eyüp Fatsa

                                                Ordu

                         AK Parti Grup Başkanvekili

Öneri:

Genel Kurulun 18.2.2004 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 22 nci sırasında yer alan 349 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31 inci sıralarında yer alan 371, 365, 367,369, 364, 373, 366, 368 sıra sayılı kanun tasarılarının ise yine bu kısmın 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17 nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, çalışma sürelerinin 18.2.2004 Çarşamba ve 19.2.2004 Perşembe günkü birleşimlerde 15.00-24.00 saatleri arasında olması önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın Koç, konuşma talebiniz var; buyurun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Benim de var...

BAŞKAN - Sayın Koç, süreniz 10 dakika.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin bugünkü ve yarınki gündemle ilgili Grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, bugün gündeme getirmek istediğiniz yasa tasarısı, Cumhuriyet Halk Partisinin başından itibaren karşı çıktığı, toplumda ilgili kesimler tarafından yeterince tartışılmadığını öne sürdüğümüz bir yasa tasarısı. Bu yasa tasarısının tartışma boyutunun, mutfak aşamasında, yeterince yapılmadığı savını defaatle ifade ettik ve bu yasa tasarısıyla ilgili çekincelerimizi belirttik. Çeşitli toplum kesimlerinin bu konuda itirazları yükseldi bütün Türkiye'de ve bütün bunlar gözardı edilerek, tekrardan, bugün, yarın, yetmezse önümüzdeki hafta gündeme getirilmesi öneriliyor Grubunuz tarafından.

Değerli arkadaşlarım, bakın, komisyondaki görüşmelerden sonra bu yasa tasarısını Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığına verdiğiniz gün saat 16.15'te Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından bir davranış sergilenmiştir; ben bunu bilgilerinize sunmak istiyorum. Bu davranış şudur: Bu 51 maddelik yasa tasarısının, geçici maddeleriyle beraber 60 maddelik yasa tasarısının tüm maddelerindeki kişisel konuşmalar ve 7'şer önerge verme hakkı, aynı saatte, 16.15'te, Grubunuz tarafından -deyimi özür dileyerek söylüyorum- kapatılmıştır.

Sayın milletvekilleri, bu, tek başına iktidar olan bir siyasal partinin başvuracağı bir yol değildir. Bu, otoriter, totaliter bir arayışın, ancak, olsa olsa, yansıması olur.

Şimdi, neden böyle bir davranış sergileme ihtiyacı duydunuz; bunu, konudan haberdar olmayan milletvekili arkadaşlarımın da bilgisine sunmak istiyorum. Bugün, grubu olan iki siyasî partinin oluşturduğu bir parlamento çatısı altında, yasama göreviyle yükümlüyüz. İki tane siyasî parti grubu var. Bu iki siyasî parti grubunun görev yaptığı bu çatı altında, muhalefetin çeşitli noktalarda eleştiri getireceği, çeşitli noktalarda görüşünü ifade edeceği bu mekanizmaları neden kapatma ihtiyacı duydunuz?

Şimdi, konudan haberi olmayan milletvekili arkadaşlarıma, ben seslenmek istiyorum: Yöneticileriniz, acaba, Cumhuriyet Halk Partisinin, muhalefet sıralarında, bu yasa tasarısıyla ilgili görüşlerini ifade etmesinden rahatsızlık duyacağını mı düşünüyor? Değerli arkadaşlarım, muhalefet, tabiî ki görevini yapacak; muhalefet uyaracak, muhalefet eleştirecek; buna katlanacaksınız. Bundan, işinize gelen taraf olursa, fayda da çıkaracaksınız. Bu hakkı kapatmanın, iki partili bir yapıda, parlamentoda ne yararı olabilir?! Neden çekiniyorsunuz?!

Yine, bilgisi olmayan milletvekili arkadaşlarımın, ben, iyi niyetine sunmak istiyorum bunu; doğru bir yaklaşım mıdır bu ve ondan sonra, biz, grup başkanvekili arkadaşlarımızla temas ederek, ikili ilişkiler kurarak, hiç olmazsa, iki kişisel söz hakkından birini muhalefetin kullanmasının doğal olduğunu ifade ederek, rica ederek, sizlerin inayetiyle, izniyle, oluruyla muhalefet yapma hakkını mı kullanacağız burada?! Böyle bir şey olur mu demokrasilerde?! Buna nasıl tenezzül ettiniz?! Sizlerin bilgisi yoksa, Grup yöneticilerinizden bu bilgiyi almak en doğal hakkınızdır. İnanıyorum, buna karşı çıkanlarınız çok olacaktır arada. Muhalefet, engelleme de yapabilir; engelleme hakkını da kullanacaktır, İçtüzüğün kendisine tanıdığı yetkileri, hakları kullanacaktır; bundan doğal bir şey olamaz. Dünya parlamentolarını izliyorsunuz, dünya parlamentolarını televizyonlardan görüyorsunuz... Yani, teksesli bir meclis, teksesli bir iktidar; çatlak sese, eleştiriye tahammülü yok!...

Bunun bir başka perde arkası daha var. Yeterince tartışılmadan, toplum kesimleri tarafından paylaşılmadan getirilmek istenen bu yasa tasarısının, acaba, aceleye getirilerek, kapkaç usulüyle, mümkün olduğu kadar ses keserek, engelleyerek, toplumun bilgisinde uzun süre tartışılmadan geçmesini mi istiyorsunuz?

Böyle bir şey demokratik değildir değerli arkadaşlarım; kendine güvenen, iyi bir iş yaptığını sanan bir iktidarın başvuracağı bir yöntem değildir, kesinlikle değildir. Kendine güvenen iktidar, iddialarını ortaya koyar, muhalefetin eleştirilerini göğüsler, karşı cevabını verir; doğru eleştirilerden pay almak istiyorsa, pay alır, bir yasa tasarısı öyle çıkar.

Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısı, toplumsal geleceğimizi oluşturma savındaki bir yasa tasarısı ve inanın, kaçar göçer bir hazırlık dönemi oldu. Sayın Bakan "Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda da bunu tartıştık" diyor. Geçen sene, bir saat, hiçbir soru- cevap faslı da olmadan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna sadece bir sunu yapıldı. Tavır bu. Bir karşı görüş alınmadı, bir karşı görüş arayışına girilmedi.

Değerli arkadaşlarım, bakın, kimlerin görüşünü aldınız biliyor musunuz; sermaye tabanlı bütün örgütlerin, bütün kuruluşların görüşünü aldınız. Emek tabanlı hiçbir örgütün görüşüne başvurmadınız. Başka kimlere başvurmadınız, biliyor musunuz; bakın, kamu yöneticisi yetiştiren Türkiye'deki üniversitelere başvurmadınız, Siyasal Bilgiler Fakültesine başvurmadınız, Mülkiyeliler Derneğine başvurmadınız, Türk İdareciler Derneğine başvurmadınız, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Başkanlığında çalışanlara, oranın kurullarına başvurmadınız. Bu nasıl paylaşımcılık ?! Bu nasıl sivil toplumun ortak görüşünü aldık tezi?!

Sayın milletvekilleri, belki sizin dışınızda oluyor bazı olaylar, çok kalabalık bir grupsunuz; ama, bunun arka perdesini lütfen görün. Lütfen görün...

Sayın milletvekilleri, şimdi, çok sık kullandığınız bir slogan var "Millete hizmet... Millet için yapıyoruz..." Şimdi, bu süslerle, gerekçelerde, metni oluşturuyorsunuz. Bu, alışılagelmiş bir siyaset kandırmacası, Türkiye'de. Bunu bilerek söylüyorum; çünkü, yine, yeniden, daha önce benzer çizgide olan iktidarlar gibi, ısıtılıp ısıtılıp tekrar sahneye konan bir slogan. Şimdi, bakın, size, içine düştüğünüz ya da içinde bulunduğunuz çok değişik bir koalisyonunun yapısını söyleyeceğim ve sizler, bu koalisyonun neresinde, hangi parçasında bulunduğunuzu lütfen takdir ediniz, değerlendiriniz.

Bu tasarının gerekçesinde, Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kuruluşların yönlendirmesinin bulunduğu açıkça itiraf ediliyor. Şimdi, bu yapısal uyarlama yasası, bu kuruluşların direktifinde, bu kuruluşların yönlendirmesinde hazırlanınca, bunun adı, siyasî ve yönetsel bir teslimiyettir. Hani, seçimlerden önce IMF'ye karşıydınız?! Hani, Dünya Bankasına karşıydınız?! Hani, Türkiye'yi teslim alan bu kuruluşlara karşı onur savaşı verecektiniz?! Şimdi onların direktifiyle hareket etme tezadına düşüyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, bu yasanın getireceği sıkıntılar, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri tarafından açıklanacaktır. Şunu çok sık dile getireceksiniz, ben peşinen söylüyorum: "Efendim, Cumhuriyet Halk Partisinin Çözüm 2000 Programında da bunlar var..." Hiç yanılmayın, hiç buna düşmeyin, onların cevapları verilecek; ama, Cumhuriyet Halk Partisinin bu hizmetleri yerele aktarma projesinin altında, sizinkiyle bizimki arasında siyahla beyaz kadar, yazla kış kadar fark var. Bir defa, Cumhuriyet Halk Partisinin programında, cumhuriyetin temel ilkelerine dönük, kafamızın karışık olduğuna dair hiçbir belirti yok. Türkiye'nin üniter yapısıyla ilgili gizli ya da açık bir arayış hiçbir şekilde yok. Bir defa, Cumhuriyet Halk Partisinin programında sosyal devleti ortadan kaldıracak bir girişim yok; vatandaşın vergi ödeyerek alma hakkına sahip olduğu hizmetleri, tekrar ücret ödeyerek almalarını sağlayacak bir girişim yok. Bu kadar büyük fark var. Oradaki bir iki cümleyle, bir iki başlıkla, lütfen aramızda bir benzerlik kurmayın; Cumhuriyet Halk Partisine haksızlık yapmayın, Cumhuriyet Halk Partisinin temel görüşlerine haksızlık yapmayın; kendinizi de, Cumhuriyet Halk Partisi gibi düşünüyor göstermeyin kamuoyuna.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Aman, Allah korusun!

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, burada, üniter yapıya duyarsız bir içerik mevcut. Bakın, bugün, Sayın Adalet Bakanı bir açıklama yapıyor: "Hâlâ, üniter devletle ilgili endişeler var; bunu, artık bu saatten sonra tartışıp, başkalarının aklına karpuz kabuğu düşürmenin bir anlamı yok..." Çok ağır bir laf bu -Anadolu Ajansından düşen bilgi- Sayın Cemil Çiçek söylüyor. Ben, Sayın Bakana pek yakıştıramadım bunu; çünkü, Türkçede bir deyim var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, 2 dakika eksüre veriyorum.

HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum.

BAŞKAN - Yalnız, süreniz bitince sözünüzü keseceğim, haberiniz olsun.

Buyurun efendim.

HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Şimdi, kimin aklına karpuz kabuğu düşüyor?! Türkçedeki deyim çok açıktır; işte, Anadolu'da, su ve yük taşımak için bir binek hayvanı kullanılır ve "bunun aklına karpuz kabuğu düştü" denir. Şimdi, Sayın Bakan ifadesinde "üniter devlet, bu ülkenin vazgeçmeyeceği bir konudur. Başkalarının aklına karpuz kabuğu düşürmenin anlamı yok" diyor. Kim bu başkaları?! Bu başkaları kim sayın milletvekilleri?!

BURHAN KUZU (İstanbul) - Teşbihte hata olmaz.

HALUK KOÇ (Devamla) - Yani, bu "başkaları"yla ifade edilen, acaba, bu binek hayvanına mı benzetiliyor?! Talihsiz bir açıklama!..

Değerli arkadaşlarım, söylenecek çok şey var. Şimdi, bakın, bir defa, üniter bir devlette, bir anayasa devletinde "temel yasa" , "çerçeve yasa" diye bir tanım yoktur. Bunlar hep söylendi; hiç dinlemiyorsunuz. Temelde aykırılıklar var. Temel yasa, çerçeve yasa federatif devletlerde vardır. Şimdi, burada, bunun temel yasa olarak sunulması, başlı başına bir tezattır, bir yanlıştır.

Efendim, birçok noktada, konuşmacılarınız "Cumhuriyet Halk Partisi, her platformda, 1982 Anayasası değiştirilmesin diye tavır koyuyor" dedi. Bakın, açıklıkla söylüyoruz; 1982 Anayasasının hazırlanışına, o dönemin koşullarına, halkoyuna sunuluş şekline ve dayatılmasına, Cumhuriyet Halk Partisi dün de karşıydı, bugün de karşıdır. Hep beraber bir anayasa hazırlayalım, sivil, demokratik bir anayasa hazırlayalım; ama, isterseniz, 83 üncü ve 100 üncü maddeleri, gelin, bir tartışmaya açalım, ondan sonra hazırlayalım; bu, çok açık.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katkılarınızı bekliyoruz.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Kuzu, sizin, bu konudaki düşüncelerinizi biliyoruz, kaçamak davranışlarınızı biliyoruz, tekrarlatmayın bana.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Hepsi beraber olsun diyoruz.

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, son cümlemi söylüyorum. Sayın Başkan, son cümlem; bitiriyorum...

Şimdi, IMF ve Dünya Bankası çizgisi, son yıllarda, küreselleşme rüzgârlarıyla, ulus devleti eritme, çözme projesi çalıştırıyor. Şimdi, bu projeye, Türkiye'nin cumhuriyet yapısını eritmek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, son cümlemi söylüyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, bu projeye sarılanlara, Türkiye'nin cumhuriyet yapısını çözmek isteyenler de katılıyor; böylece, çok kutsal bir işbirliği ortaya çıkıyor! Bu kutsal işbirliğinin etrafınıza bir bakın, bu işbirliğinin taraflarının her yerde cirit attıklarını göreceksiniz. Sahnedeki oyun, aktörler,  dekor, alkışlayanlar, yazanlar, çizenler, hepsi ortada; ama, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ne derseniz deyin, kim ne yorum yaparsa yapsın, bu ulusun değerlerini de, bu milletin haklarını da korumaya, sonuna kadar devam edeceğiz. Bu yürek bizde var, bu cesaret de bizde var.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Önerinin aleyhinde, İzmir Milletvekili Kemal Anadol; buyurun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, önerinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; hepinizi, içtenlikle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısı üzerinde, İktidar Partisinin ve Anamuhalefet partisinin ayrı ayrı duyarlılıkları var. İktidar Partisi bu yasaya çok duyarlı. Nasıl duyarlı; ne olursa olsun, ne kadar çabuk olursa olsun, ne kadar hızlı olursa olsun, ister az incelensin ister çok incelensin, ister milletvekilleri yeteri kadar bilgi sahibi olsun ister olmasın; ama geçsin, bir an önce geçsin. Duyarlılığı bu, İktidar Partisinin.

Bizim duyarlılığımız ise çok daha farklı, biraz sonra dile getirmeye çalışacağım. Ben işin özüne girmeyeceğim; özü hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun çok değerli sözcüleri hem Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini dile getirecekler hem de yasa üzerindeki eleştirileri yapacaklar ve medyada estirilen havanın nasıl yanlış olduğunu dile getirecekler; yani, Cumhuriyet Halk Partisi sadece körü körüne tasarıya karşı çıkar, hiçbir seçenek ileri sürmez, alternatifi yok, kendi görüşü yok safsatasının da geçersizliğini bu kürsüden, biraz sonra, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri, gerek tasarının tümü hakkında, gerekse maddeler üzerindeki görüşmelerde dile getirecekler; ancak, ben, iktidarın duyarlılığı üzerinde birkaç söz söylemek istiyorum.

Arkadaşlar, şimdi, İktidar Partisinin çoğu milletvekilinin haberi yoktur, özellikle sizlere sesleniyorum.

Değerli arkadaşlarım, saat 12.00'den beri, bu önemli, yaşamsal, ülkeyi ilgilendiren, ülkenin geleceğini ilgilendiren, en az elli altmış senesini ipotek altına alacak olan bu önemli tasarıyı izlemek için; kendilerini ilgilendiren, çalışma koşullarını ilgilendiren, iç güvencelerini ilgilendiren bu önemli tasarının müzakerelerini izlemek için Meclisin kapısında bekleyen, millî iradenin tecelligâhı olan bu Yüce Meclisin kapısında bekleyen meslek odaları temsilcileri, sendika temsilcileri, üyeleri, sıradan yurttaşlarımız, değerli yurttaşlarımız, saat 12.00'den bu tarafa, bu Meclise girebilmek için, kendi Parlamentolarına girebilmek için, müthiş bir çaba harcıyorlar Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri yardımcı olmak istiyor; ama, bir türlü...

EYÜP FATSA (Ordu) - Buradalar...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anlatacağım oraya nasıl girdiklerini, anlatacağım şimdi...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bari buna itiraz etmeyin!..

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Bekliyorlar hâlâ orada...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Arkadaşlar, 3 tane polis barikatı var, 12.00'den bu tarafa ve Meclis Başkanı -polislerin ifadesini söylüyorum, eğer bir yalan varsa, ifade eden polislere aittir- önce "20 kişi girebilir" demiş, sonra "40 kişi girebilir" demiş. Ben şimdi soruyorum size, Meclis Başkanının yetkilerini düzenleyen İçtüzüğün 14 üncü maddesinde, Başkanın böyle bir yetkisi var mı?! Bu Yüce Meclisin, sahibinin bu halk olduğu, millet olduğu bu Meclisin, şu izleyici localarını sınırlamak, oraya gelenleri tahdit etmek hakkı hangi maddede  var arkadaşlar?! Böyle şey olur mu?!. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından "öyle bir şey yok" sesleri)

"Öyle bir şey yok" sesleri geliyor...

RESUL TOSUN (Tokat) - İlk defa uygulanmıyor...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gidin de sorun onlara, onlar ne cevap verecek...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu burada; polis, yakasına yapıştı, Milletvekilimiz ne yapmak istiyordu; birkaç  vatandaşı, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşını içeri alıp, şu balkonlara oturtmak istiyordu, polis yakasına yapıştı!

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri olarak, değerli milletvekili arkadaşlarımıza, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerine sürekli rica ettik ve onlar, üç saattir, dışarıda, soğukta mücadele veriyorlar. Meclis açıldığı vakit baktım, sadece 3 kişi vardı dinleyici localarında; dinleyici balkonunda sadece 3 kişi vardı. Milletvekilleri gittiler, Cumhuriyet Halk Partili İdare Amiri, Manisa Milletvekili Sayın Erdoğan Yetenç, Meclis Başkanıyla özel görüşmeler yaptı ve sonunda... (AK Parti sıralarından "Geliyorlar" sesleri)

"Geliyorlar" diyorsunuz; biz, içeride, rahat koltuklarımızda oturuyoruz; onlar soğukta bekliyorlar 12.00'den bu yana ve çoğu geriye döndü, içeri giremedikleri için.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Canlı yayın var...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Kendilerini ilgilendiren en önemli yasayı, bu balkondan izleme hakkını onlardan esirgedik. Şimdi, olay ortaya çıkınca... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Rahatsız olmayın, rahatsız olmayın. Baştan doldursaydınız, ben de bu konuşmaları yapmasaydım, ben de bu konuşmaları yapma durumunda kalmasaydım.

Arkadaşlar, iki yerde alenîlik olmazsa, o, orada alınan kararların meşruiyetini tartıştırır; biri mahkemelerdeki alenîlik, biri de Türkiye Büyük Millet Meclisi müzakerelerinin alenîliği.

AHMET IŞIK (Konya) - Alenî işte, canlı yayın var.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - 70 inci madde vardır, kapalı oturum yaparsınız; yoksa sınırlayamazsınız... (AK Parti sıralarından gürültüler) Sınırlayamazsınız.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Canlı yayın var; alenî değil mi?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Canlı yayın yetmez; vatandaş oraya gelecek, izleyecek. Vatandaşa Meclisin kapılarını kapatamazsınız. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Çarşamba, perşembe günleri ziyaretçi alınmaması için karar var; altında İdare Amirinizin imzası var.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - O, Meclis kulisine... Meclis kulisine... Meclisin...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ziyaretçi alınmayacak diye İdare Amirinizin imzası var.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ziyaretçi alınmayacak, ne olacak; dinleyici de alınmayacak öyle mi?!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - İdare Amirinizin imzası var.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hayır, Cumhuriyet Halk Partili İdare Amiri, balkona dinleyici gelmesin diye imza atmaz. Oraları doldurabilmek için, burayı izlemek için soğukta bekleyen yurttaşları balkona sokabilmek için deminden beri uğraşıyor Sayın Erdoğan Yetenç. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Sürekli laf atıyorsunuz...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sürekli laf atıyorsunuz, beni teyit ediyorsunuz, doğruluyorsunuz. Bu tasarı bir an evvel geçsin, nasıl geçerse geçsin çabası, attığınız laflardan, huysuzluğunuzdan, rahatsızlığınızdan belli olmuyor mu; onu söylüyorum ben de. Tek derdiniz, bu tasarı bir an evvel geçsin...

AHMET YENİ (Samsun) - Doğrudur.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - "Doğrudur" diyorsunuz; güzel.

Şimdi, biraz dinlemenizi istiyorum... (AK Parti sıralarından süre, bitti süre" sesleri)

Süre bitti değil mi?!. Aynen maç seyircisine benziyorsunuz; aynen maç seyircisine... (CHP sıralarından alkışlar) Hem konuşturmuyorsunuz, bu kürsüdeki Cumhuriyet Halk Partili konuşmacının meramını anlatmaması için elinizden geleni yapıyorsunuz hem de süre bitti diyorsunuz.

Arkadaşlar, eğri oturup doğru konuşalım. Bakın, doğru bir şey yapıyorsunuz, biz doğruyu da söylüyoruz...

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Eğri oturmuyoruz, doğru oturuyoruz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Beni dinleyin bir dakika, dinleyin, sabırlı olun.

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Doğru oturup doğru konuşalım.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakın, doğruları da söylüyoruz. Adalet Komisyonunda, aylardır doğru bir şey yapılıyor. Türk Ceza Yasası gibi, gerçekten, halkımızı, yurttaşlarımızı çok yakından ilgilendiren, hepimizi yakından ilgilendiren bir tasarı oluşacak, hükümet tasarısına dönüşecek. Bunun için, ülkenin değerli hukukçuları, İktidar ve Anamuhalefet Partisinin komisyon üyeleri, komisyon üyesi olmayan siz değerli milletvekilleri -isteyen arkadaşlarımız- bu çalışmalara katılıyorlar ve bütün kamuoyunun ilgisini çekiyor. Adalet Komisyonunun, Ceza Yasasını tartışan, konuşan, karara bağlayan altkomisyon çalışmaları tüm Türkiye'de izleniyor, ben de takdirle izliyorum, takdirle belirtiyorum. Neden; çünkü, bu kadar önemli bir yasa, aceleye getirilmez. Türk Ceza Yasası bu. Doğru yapıyorsunuz ve aylardır tartışılıyor, enine boyuna tartışılıyor; üzerinde lehinde, aleyhinde görüşler ileri sürülüyor. Zaman zaman İktidar ve Anamuhalefet Partisi milletvekilleri anlaşıyor, o mutabakat sonucu, bazı maddeleri çıkarıyorlar, bazılarına yeni şekil veriyorlar ve orada, bu Meclisin yapması gereken bir çalışma oluyor. Eğrisiyle doğrusuyla konuşalım dediğimiz bu.

Şimdi, soruyorum size...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Anadol,  Sayın Koç'a olduğu gibi, size de 2 dakika eksüre veriyorum; yalnız, sürenizi uzatmayacağım. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Peki, Sayın Başkan.

Müsaade etmediniz ki... Ama, bizim Cumhuriyet Halk Partisinin çok değerli sözcüleri, size doğruları anlatacaklar, doğru yolu gösterecekler.

Şimdi, bugün Yüce Meclisin huzuruna getirdiğiniz tasarının, Ceza Yasası kadar önemi yok mu? Türkiye'nin en az elli altmış senesini, seksen senesini ipotek altına alacak. Taa Tanzimattan bu tarafa, Türkiye'nin idarî sistemi tartışılıyor. Fransız sistemi getirildi; hâlâ, günümüzde, o sistemi, eleştirdiğimiz sistemi uyguluyoruz, uyguladık.

ALİM TUNÇ (Uşak) - İşte değiştirme fırsatı.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Yerel yönetimlerimiz, bu aksayan sistemin acısını çekiyor, yurttaşlarımız bu hantal sistemin acısını çekiyor. Bunu, bir ulusal mutabakat halinde, toplumun bütün kesimleriyle anlaşarak, uzlaşarak, Türkiye'nin geleceğini, gelecek kuşakları etkileyecek bu yasayı, niye, uzun uzun, rahat rahat, Ceza Yasasını tartıştığımız gibi tartışmıyoruz?! Niye bir mutabakat peşinde değiliz?! Ulusal mutabakat... Sadece bizim de değil, Parlamentonun mutabakatı da yetmez, İktidar Partisi ile Anamuhalefet Partisinin mutabakatı da yetmez, Parlamentonun dışında güçler var, sivil toplum örgütleri var, hukuk örgütleri var, yurttaş örgütleri var, kadın örgütleri var, odalar var, sendikalar var, bu yasanın doğrudan etkileyeceği insanlar var. Sendikal hak ve özgürlükler gibi kazanılmış haklar tehlikeye giriyor -özüne girmek istemiyorum- niye bu konularda mutabakat aramıyorsunuz?! Neden?! Neden; çünkü, yasayı, bir an evvel geçirmek istiyorsunuz.

Bizim duyarlılıklarımızı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Anadol, son cümlenizi alayım.

Buyurun efendim.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sayın Başkan, yüksek müsamahanızla son cümlemi söylemek istiyorum. Arkadaşların rahatsızlığı yüzünden, konuşma yaparken sürekli taciz etmeleri yüzünden, meramımı istediğim gibi anlatamadım, sadece usulî birtakım şikâyetlerimi dile getirebildim.

Dolayısıyla, ben, böyle önemli bir yasanın aceleye getirilmemesini, yangından mal kaçırırcasına burada müzakere edilmesi yerine geri çekilmesini diliyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.

Önerinin lehinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Ordu Milletvekili ve Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum; Grup önerimizin lehinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatleriyle ilgili ve 349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 22 nci sıradan 4 üncü sıraya alınmasıyla alakalı bir Danışma Kurulu toplantısı talebimiz oldu; fakat, Danışma Kurulunda bir mutabakat sağlanamadığı için, biz, önerimizi Genel Kurula taşımak mecburiyetinde kaldık ve şimdi, bu önerinin lehinde, Grubumuzun görüşlerini ve düşüncelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Muhalefet partisi sözcülerinin gerekçelerini ve itirazlarını hep beraber dinledik. Muhalefet sözcüsü arkadaşlarımın, zaman zaman bizlere yöneltmiş olduğu, tasarının görüşülme usulü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilme usulüyle ilgili itirazlarının ne kadar doğru olup olmadığını sizlerle paylaşmak üzere huzurlarınızdayım.

Değerli arkadaşlar, Kamu Reformu Yasası Tasarısı, Türkiye'nin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve kamuoyunun gündemine AK Partiyle beraber gelmiş bir yasa tasarısı değildir; onlarca yıldan beri, Türkiye'nin ve Parlamentonun gündeminde olan bir tasarıdır bu. Dolayısıyla, bizden önce kurulan cumhuriyet hükümetlerinin her birisi, bunu komisyonlarda görüşerek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmeyi çok arzu etmişlerdir ve bununla ilgili de ciddî çalışmalar olmuştur. Uzun yıllardan beri Parlamentoda görev yapan milletvekili arkadaşlarım ve Parlamento çalışmasını takip eden arkadaşlarım ve kamuoyu, bunun böyle olduğunu hatırlayacaklardır ve bileceklerdir.

Değerli arkadaşlar, AK Partinin ve hükümetimizin, belki, kendinden önce kurulan hükümetlerden farkı, işte bu noktada ortaya çıkıyor. Bu bir refleks meselesidir, bu bir cesaret meselesidir; bu, kendine, ülkesine bir güven meselesidir. Diğerleri bu cesareti gösterememiş, bu güveni ortaya koyamamış, AK Parti böyle bir güveni ortaya koymuş ve bu cesareti göstererek, kanun tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmiştir. Burada itiraz edilmesi gereken bir konu olmadığı gibi, hükümetin bu tavrı, alkışlanması gereken bir tavırdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, Sayın Koç, toplumda ilgili kesimler tarafından yeterince tartışılmadığını ve muhalefetin de bu konuda ciddî manada görüşlerinin ve düşüncelerinin ortaya konulması için kendilerine bir fırsat verilmediğini ifade etti. 2 dönemdir Türkiye Büyük Millet Meclisindeyim; 3, 4 hatta daha fazla dönemden beri de bu Mecliste görev yapan milletvekili arkadaşlarım vardır. Dolayısıyla, benim bile bildiğim, Türkiye'nin gündeminde bu kadar kalarak, bu kadar, enine boyuna ve bir seneyi aşkın, Türkiye'nin bütün kesimleri tarafından, siyasîler tarafından, aydınlar, entelektüeller tarafından, sivil toplum örgütleri tarafından ve üniversiteler tarafından bu kadar tartışılarak üzerinde müzakere yapılmış, görüş beyan edilmiş bir kanun tasarısını ben hatırlamıyorum; hatırlayanlar varsa, lütfen, gelsinler, burada, bundan daha fazla tartışılan kanun tasarıları da olmuştur, topluma mal olmuş tasarılar vardır diye ifade etsinler.

Değerli arkadaşlar...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Kimlerle görüştünüz, ismini açıklayın! Kimlerle tartıştınız; işadamlarıyla mı tartıştınız?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim...

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, biraz önce Grup sözcünüz de ifade etti; bir sene önce de olsa, gelindi, bu konuyla ilgili bizim Grubumuz bilgilendirildi diye kendiniz de ifade ettiniz. Bütün sivil toplum örgütlerine ve bütün üniversitelere bu tasarı gönderilmiş, hatta, üniversitelerin kamu yönetimi bölümlerinde günlerce, aylarca, kamu yönetimi profesörleriyle, ilim adamlarıyla atölye çalışmaları yapılmıştır.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hangi ilim adamları?

EYÜP FATSA (Devamla) - Yani, bu, birden bire Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve kamuoyunun gündemine gelmiş bir kanun tasarısı değildir. Hatta, birtakım sivil toplum örgütleri bununla ilgili kitap yazmışlardır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ömer Dinçer de makale yazdı!

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin... Müsaade edin... Lütfen...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Kitap yazanlar sizin besledikleriniz.

EYÜP FATSA (Devamla) - Bakın değerli arkadaşlar, müsaade edin... İtirazlarınızı ortaya koydunuz.

Şimdi, her isteyen, bu tasarıya katkıda bulunmak isteyen herkes, ama, herkes bu tasarıyı önünde bulmuştur. Buna çok olumlu katkıda bulunan üniversiteler ve ilim adamlarımız olduğu gibi, sivil toplum kuruluşlarımız da olmuştur. Bazıları bulunmamışsa, bulunmayış gerekçelerini, gelsinler, burada ifade etsinler.

Değerli arkadaşlar, muhalefet partisine gelince, Anamuhalefet Partimize gelince... Ben, 2000 yılında yeni çözümlerle ilgili hiçbir şey söylemek istemiyorum; ama, bu tasarı burada görüşülürken, elbette ki, Grubunuza mensup sözcüler ve bizim Grubumuza mensup sözcüler bununla ilgili çok şey söyleyeceklerdir. İçişleri Komisyonunda ve Anayasa Komisyonunda bu tasarı görüşülürken Cumhuriyet Halk Partisinin takınmış olduğu tavrı, şimdi, 70 000 000 -hâlâ hafızalarındadır- hatırlıyor, biliyor. Yorumuna girmek istemiyorum.

OYA ARASLI (Ankara) - Komisyonda çalışırken konuşturmadınız bile!

EYÜP FATSA (Devamla) - Eğer bu tasarıyla ilgili lehte, aleyhte bir düşünceniz, bir çekinceniz, bir endişeniz var idiyse, neden komisyon çalışmalarında buna katkıda bulunmadınız?! Neden bulunmadınız?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (Ankara) - Herkes biliyor, korsan toplantı oldu.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Korsan toplantı oldu, Sayın Fatsa!

EYÜP FATSA (Devamla) - Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan ihtisas komisyonlarının, İçtüzüğe göre, nasıl toplanacağı, nasıl çalışacağı bellidir. Kimse yeni bir İçtüzük maddesi filan da ihdas etmiş değildir.

Değerli arkadaşlar, yine, Anamuhalefet Partisine mensup sözcü arkadaşlarımız şunu söylediler; dediler ki: "Efendim, biz gördük ki, İktidar Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız -veya grup olarak söylediler; halbuki grupla ilgili bir tasarruf değildir- bu kanun yazıma verildiği gün, lehte aleyhte söz haklarını ve önerge haklarını kullanmak istemişlerdir." Bu, ilk defa bu dönemde veya bu tasarıyla ilgili bu Mecliste başvurulan bir yöntem değildir; geçmişte de sayısız derecede bunun örnekleri vardır, vardır...

EMİN KOÇ (Yozgat) - Onlar gitti; onlar Mecliste değil.

EYÜP FATSA (Devamla) - Dolayısıyla, biz, bunu gördük. Arkadaşlarımızın bütün önergeleri ve kişisel söz taleplerini kapattığını görünce, daha Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan Grubumuza böyle bir teklif gelmeden önce, biz, kendi Grup yönetimimizde, bunun doğru olmayacağını, bu önergelerin ve kişisel söz taleplerinin, yani, Mecliste muhalefete düşen bölümünün, Cumhuriyet Halk Partisine, kendilerine verilmesi kararını aldık ve Sayın Koç da ifade etti. Netice itibariyle, bu karar doğrultusunda da, hem yeteri kadar önerge verme imkânı hem de kişisel söz talepleri konusunda iktidar ve muhalefet arasında bir fark kalmamıştır. Dolayısıyla, onlar da, biz de, İçtüzüğün bize tanıdığı yetkiyi sonuna kadar kullandık ve kullanacağız.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Ağlatacaksınız bizi!

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yine, çok anlamadığımız, kimsenin de anlayamadığı; ama, muhalefet sözcülerinin ısrarla, hangi gerekçelerle söylediklerini, bu tasarının içerisindeki hangi maddeye istinaden, hangi yazılı metne istinaden bunu söylediklerini de anlamadığımız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Fatsa, buyurun.

EYÜP FATSA (Devamla) - Evet, muhalefet sözcüleri diyorlar ki: "Bu, cumhuriyetin temel ilkelerine karşı bir yöneliştir, üniter yapıya karşı bir yöneliştir."

Değerli arkadaşlar, dün, burada, Kıbrıs'la ilgili bir görüşme yapıldı. Anamuhalefet Partisine mensup sözcü arkadaş Sayın Öymen "Kıbrıs konusunda hiç böyle bir niyetimiz olmadığı halde, İktidar Partisine mensup niyet okuyucuları, bizi bu konuda statükocularla yan yana getirdiler ve bizi hak etmediğimiz bir şeyle itham ediyorlar" diye ifade etti; tutanaklarda vardır.

Şimdi, arkadaşlar, bu tasarının hiçbir yerinde, hiçbir maddesinde böyle bir yazı yok, böyle bir iddia yok, böyle bir şey yok.

EMİN KOÇ (Yozgat) - Bir de yazacak mısınız açıkça?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bir de yazacak mısınız?!

EYÜP FATSA (Devamla) - Siz, şimdi, kendiniz için kabul etmediğiniz bu niyet okuyuculuğunu, acaba, İktidar Partisinin ve hükümetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirmiş olduğu Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının neresinde buluyorsunuz, neresinden çıkarıp bunu böyle iddia ediyorsunuz, doğrusunu isterseniz, bunu, Genel Kurulun ve aziz milletin takdirlerine, bilgisine arz ediyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Genel Kurul belki, ama, millet uyumaz.

EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın Başkan bitiriyorum.

Arkadaşlar, bir diğer husus, denildi ki "Ziyaretçilere veya bu tasarıyı izlemek için Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen arkadaşlara, insanlara engel oldu iktidar; bunu dikkatlerden kaçırmak istiyor." Doğrusunu isterseniz, bu bir canlı yayındır, 70 000 000 bizi izliyor; yani, bu kapalı oturum olsaydı, belki böyle bir şeyi düşünmek mümkün olabilirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ziyaretçi ile dinleyici farklı.

BAŞKAN - Sayın Fatsa, son cümlenizi alayım; çünkü, Sayın Kapusuz da konuşacak.

Buyurun.

EYÜP FATSA (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum.

Bu, ilk defa uygulanan bir yöntem değildir ve muhalefet sözcüsü arkadaşlarımız, bu yöntemin, bu kararın altında muhalefete mensup hiçbir idarecinin ve yetkilinin imzasının olmadığını, sanki, bunu, iktidarın şahsî, özel bir tasarrufuymuş gibi takdim etmeye çalıştılar.

Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tasarrufudur. Bu tasarrufun altında da -işte, yazı buradadır; Meclisin her tarafında, bütün kapılarda ve girişlerde de asılıdır- deniliyor ki...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ziyaretçi başka, dinleyici başka!

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Dinleyici...

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin!

"...Genel Kurul çalışmalarını etkin ve süratli bir biçimde sürdürebilmek için, haftanın çarşamba ve perşembe günleri Türkiye Büyük Millet Meclisine ziyaretçi alınmaması..."

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Dinleyici... Dinleyici...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Dinleyici onlar, dinleyici...

EYÜP FATSA (Devamla) - "...tavsiye kararını almıştır.

 

Abdullah Çalışkan

Kemalettin Göktaş

Erdoğan Yetenç

 

Adana Milletvekili

Trabzon Milletvekili

Manisa Milletvekili

 

TBMM İdare Amiri

TBMM İdare Amiri

TBMM İdare Amiri"

 

 

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Fatsa, o kapının üzerinde ziyaretçi locası mı yazıyor, dinleyici locası mı?!

EYÜP FATSA (Devamla) - Arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz ki, ziyaretçi...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Kavram kargaşası yaratmayın; ziyaretçi mi, dinleyici mi?

EYÜP FATSA (Devamla) - ...ziyaretçi ve dinleyici, bu Mecliste hepsi aynı şekilde anılmaktadır ve dolayısıyla, ziyaretçi olarak gelen herkesin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul çalışmalarını izleme ve takip etme imkânı ve hakkı olduğunu da hepiniz bilmektesiniz

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ayrı ayrı şeyler...

EYÜP FATSA (Devamla) - Ben, bu düşüncelerle, önerimizin kabulü yönünde Genel Kurulun irade ortaya koyacağını umuyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Fatsa.

Sayın Kapusuz, konuşacak mısınız efendim?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır, yeterli Sayın Başkan, kâfi.

BAŞKAN - Tamam.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisini tekrar okutup, oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 18.2.2004 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                     Eyüp Fatsa

                                                Ordu

                        AK Parti Grup Başkanvekili

Öneri:

Genel Kurulun 18.2.2004 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 22 nci sırasında yer alan 349 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31 inci sıralarında yer alan 371, 365, 367, 369, 364, 373, 366, 368 sıra sayılı kanun tasarılarının ise, yine bu kısmın 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17 nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, çalışma sürelerinin 18.2.2004 Çarşamba ve 19.2.2004 Perşembe günkü birleşimlerde 15.00-24.00 saatleri arasında olması önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisini...

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sayın Başkan, sonra bir açıklama yapmak için söz istiyorum.

BAŞKAN - Neyle ilgili...

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Dinleyici alımı konusunda, şahsımla ilgili konuşulmuş.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İsmi söylendi.

BAŞKAN - Sayın Yetenç, öneriyi okuttum, oylayacağım; söz isteğinizi sonra değerlendireceğim.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın Yetenç, mikrofonunuzu açacağım, yerinizden açıklama yaparsanız sevinirim.

Buyurun.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Oradan yapayım Sayın Başkan, ne fark eder.

BAŞKAN - Yok, yerinizden... Tasarı nasıl olsa gece boyu görüşülecek, buradan da anlatırsınız sonra.

Sayın Yetenç, mikrofonunuz açık efendim; buyurun.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çarşamba ve perşembe günleri Meclise ziyaretçi alınmaması konusunda, üç idare amiri olarak aldığımız kararın altında benim de imzam var; ancak...

AHMET YENİ (Samsun) - Vaz mı geçtiniz?!

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Vazgeçmedim.

Ancak, eğer o kararı okursanız, Meclise milletvekilini ziyarete gelen ziyaretçilerin alınmayacağı konusunda bir karar aldık. Bunun amacı şudur: Milletvekili arkadaşlarımız rahat çalışsınlar, yasama görevlerini yerine getirmekte bir zorlukla karşılaşmasınlar, ziyaretçiler onları meşgul etmesin diye bu karar alınmıştır. Şu anda, yukarıda, salonda, dinleyici locasında oturan arkadaşlar, bu statüde değiller; onlar, izleyici; ziyaretçi değil. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])

AHMET IŞIK (Konya) - İçtihat... İçtihat...

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Eğer, siz, bu inceliği anlamadıysanız, çok ayıp; anlayıp da anlamazlıktan geliyorsanız, o daha ayıp; çünkü, bu arkadaşlar, milletvekillerini ziyarete gelmiyorlar, mensubu oldukları... (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Nereden bilelim?!

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Değerli arkadaşlarım, bu Parlamento, orada oturan insanların Parlamentosu; biz, onları temsilen burada oturuyoruz. Onlar, çalışmayı izlemeye geldiler; onlar, ziyaretçi değildir, ziyaretçi statüsünde değiller. Onun için, kararı, bir daha, dikkatle okumanızı tavsiye ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ederim söz hakkı verdiğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yetenç, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu husustaki, gerekli... (CHP sıralarından gürültüler)

Müsaade eder misiniz.

Ziyaretçi, dinleyici alınıp alınmamasındaki husus, Meclis Başkanlığına arz edilmiştir. Sayın Meclis Başkanımızın da talimatları doğrultusunda, izlemek isteyen dinleyiciler salona alınmışlardır. Maksat hâsıl olmuştur.

Teşekkür ediyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Güllerle alınmışlardır, çiçeklerle karşılanmışlardır!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Üç saatte alındı; zorla alındı, üç saatte...

BAŞKAN - Şevket Bey, lütfen...

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ama, üç saatte alındı; üç saat orada beklediler.

BAŞKAN - Maksat hâsıl olmuştur.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakerelerini erteliyoruz.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349) (x)

 BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 349 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın Bakanım, Hükümet adına söz talebiniz var mı?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, kişisel son sözden önce söz almak istiyorum.

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde söz alanların isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş; AK Parti Grubu adına, Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat.

Şahısları adına, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir, Trabzon Milletvekili Asım Aykan, Konya Milletvekili Ahmet Işık, Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve Konya Milletvekili Atilla Kart.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş'e aittir.

Sayın Güneş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır efendim.

CHP GRUBU ADINA HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan; sayın milletvekilleri, kamu yönetiminin yeniden düzenlenmesi iddiasını taşıyan bu projeyi, gerçekten, yeterince olgunlaşmadan görüşmek durumunda olduğumuzu kabul etmeliyiz. Bu tasarı, bu proje, yeterince, Yüce Meclisin önüne getirilecek düzeyde olgunlaşmamıştır, hazırlanmamıştır. Neden bilinmez, aceleye getirilmektedir, yanlış yapılmaktadır. Bir yararı yoktur; böyle görüşülmesinin bir yararı olmadığı görülecektir.

Kamu yönetimi, devlet örgütünün yönetimi demektir. Kamu yönetimi, devletin, toplumun ortak gereksinmelerini karşılamak ve toplumsal yarar sağlamak amacıyla oluşturduğu tüm örgünün ve sürekli, düzenli eylemlerin yönetimi demektir. Kamu yönetimi, bireylerin özgürlüğünü, mutluluğunu, yaşamının kolaylaştırılmasını, daha güzel, daha aydınlık, daha bolluk, daha gönençli bir yaşam sağlanmasını güvenceye almaya yöneliktir. Bu nedenle, kamu yönetimi, tüm bireyleri ilgilendirir, tüm yaşamsal düzeyi ilgilendirir. Toplumsal geleceğimizi şekillendirecek bir düzeni konuşuyoruz. Önemli bir tasarımdır. O nedenle, bütün toplum tarafından kabul edilmelidir, bütün toplumun uzlaşmaya varacağı bir metin olmalıdır. Toplumsal uzlaşma gerekir; çünkü, toplumumuzun uzun bir geleceğini düzenleme iddiasındadır. Yüce Meclisin önüne getirilmeden, gerçekten, toplumun ilgili tüm katmanlarında, özellikle sendikalarda, meslek odalarında, derneklerde, diğer sivil toplum örgütlerinde, üniversitelerde tüm ayrıntılarıyla tartışılmalı, katkı konulmalı, görüş sunulmalı, mükemmel bir ortak ürün olarak benimsenmeli ve Yüce Meclis, bu ortak metni, bu uzlaşma metnini yasalaştırmalı idi. Böyle yapılmadı; ne kadar itiraz edilirse edilsin böyle yapılmadı; çünkü, bu süreci baştan beri yakından izliyoruz, önem veriyoruz, önemle izliyoruz, katkı yapmaya çalışıyoruz. Böyle yapılmadı, böyle yapılmak istenmedi, toplumsal uzlaşma aranmadı; aksine, yapılan ayırımcılıktır. Sivil toplum örgütlerinin bir bölümüne "sivil toplum örgütü" denildi, bir bölümü sivil toplum örgütü sayılmadı; bir bölümü imtiyazlı kabul edildi, bir bölümü dışlandı. Tasarının hazırlanmasında, özellikle sermaye tabanlı örgütlerin aktif katılımı sağlandı; onların görüş, öneri ve yönlendirmeleri tasarıya yansıdı. Buna karşılık, emek tabanlı örgütler, sendikalar, gençlik örgütleri, kadın örgütleri, meslek odaları, ziraatçı örgütler, memur örgütleri, Atatürkçü, çağdaş, ilerici dernekler bu çalışmalarda karşı taraf kabul edilerek, uzak tutuldu, dışlandı. Kimse bunun aksini söyleyemez; böyle yapıldı. Katılımcılık bu mu, demokratiklik bu mu; bu değil. Bütün toplum katmanlarında aykırı konuşacaklara da, itiraz edeceklere de, kabul etmeyeceklere de söz hakkı verilerek tartışılmalıydı; bu yapılmadı. Grup Başkanvekili arkadaşımız -az evvel- diyor ki: "Toplumsal gündemde çok uzun süre kaldı." Kaldı, doğru; çünkü, çok itiraz ediliyor, kabul edilmiyor. Toplumsal gündemde kalışının nedeni bu.

Evet, bu konuda kitaplar yazıldı, bir kütüphaneyi dolduracak kadar kitap yazıldı; ama, lütfen, alın, okuyun; hepsi buna karşı, hepsi itiraz ediyor, bunun yanlışlarını ortaya... (CHP sıralarından alkışlar) Kitap yazıldı da, bunu onaylayan bir kitap yok. Ben, hepsini okumaya çalışan bir arkadaşınızım.

Bu konuda daha da ileri gidildi değerli arkadaşlar. Yasalarda yetkili ve resmen görevli olan kurumlara bile danışılmadı. Mesela, Danıştay Yasasının 23 üncü maddesinde denilir ki: "Hükümet, çıkaracağı tasarılarla ilgili Danıştaydan görüş isteyebilir." Danıştaydan bu görüş istenilmedi. Danıştaydan bu görüşün istenilmemiş olduğunu, Danıştay Başkanı, kendilerinin düzenledikleri bir toplantıda, çok acı bir dille, çok iğneli bir dille itiraf etti.

Yüzkırkdört yıldır devletimize kamu yöneticisi yetiştiren Siyasal Bilgiler Fakültesinden görüş alınmadı, orada görüşülmedi. Kamu yönetimi uzmanı yetiştiren Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, bizim değerli bir varlığımızdır; buradan görüş alınmadı, geçiştirildi. Mülkiyeliler Birliği, Türk İdareciler Derneği gibi kurumlar -ki, oradakiler, yaşamlarını bu konulara adamış gönüllü insanlardır- yok sayıldı. Bu konuda, sadece, bir özel, çok özel bir üniversiteden görüş alındı -gerisi, 74 özel ve devlet üniversitesi- 74 üniversiteden görüş alınmadı. O üniversiteler toplandılar, bu konuyu konuştular, bu konuda bildiriler yayımladılar, bunun yanlış olduğunu, bunun çıkarılmaması gerektiğini, bunun bir uzlaşma gerektirdiğini açıklayan bildiriler hazırladılar, kaleme aldılar, yayımladılar. Onları okumanızı öneriyorum. Bunların hepsi mi peşin fikirli?!. Bu bilimsel alanlardan gelen seslere kulak verilmedi.

Bu kapalı devre hazırlık, bu gözlerden kaçırma gayreti, bu tasarının kamu yönetimine getireceğini -çoğu maddelerinde- ileri sürdüğü şeffaflık anlayışına uygun mu?! Şeffaflık bu mu?! Şeffaflığı getireceğini ileri sürmektedir. Bu tasarı, savunur gibi göründüğü pek çok ilkeye ters bir tutumla oluşturulmuştur; onu söylemek istiyorum. Demokrasiden, katılımdan şeffaflıktan bahsedilmektedir; ama, hazırlanışında katılım yoktur, demokratiklik yoktur, uzlaşma yoktur, şeffaflık yoktur. Demokratik olmayan, katılımcı olmayan, uzlaşmacı olmayan araçlarla -bu tasarı öyle bir araçtır- demokratik, katılımcı, uzlaşmacı amaçlara, hedeflere varılamaz; oluşturmaya çalıştığınız araç o yönde gitmez, yürümez, yapısı ona uygun değil; çünkü, öyle bir çalışmanın ürünü değil, kendisi demokratik ve şeffaf değil.

Sayın milletvekilleri, tasarının noksanlığı ve olgunlaşmamışlığı bundan ibaret de değil. Biliyoruz ki, kamu yönetimi, bir dizge, bütünlüğü olan bir sistem. Önümüzdeki proje, kamu yönetimi alanını 10 kadar yeni yasayla düzenlemek iddiasındadır. Elimizdeki tasarı bunlardan sadece biridir, "çerçeve" ya da "temel yasa" diye isimlendirilen biri. Hemen ben de belirtmeliyim ki, üniter devletlerin yasama hiyerarşilerinde "çerçeve yasa" kavramı yoktur. Aynı nedenle, bizim yasama düzenimizde de "çerçeve yasa" kavramı kullanılmaz. Bu nedenle, adı ne olursa olsun, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı sıradan bir yasa tasarısıdır, o kadar.

Kurguyu oluşturan diğer 8-10 yasadan haberimiz yok. Onların sadece 3'ü biraz açıklandı, diğerleri hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. 10 kadar yasanın bir sistem bütünlüğü oluşturup oluşturmadığını, uyum içinde olup olamayacağını bilemiyoruz, kontrol edemiyoruz; çünkü, onları göremedik. Bu nedenle, 10 kadar gelecek düzenlemenin, bu yasayla, şimdi görüşmekte olduğumuz yasa tasarısıyla uyumlu olup olmadıklarını görmeden, siz Sayın Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri, siz de görmeden, bilmeden, bir bütün oluşturup oluşturmadığı konusunda bir kanaate varmadan "bu yasayı onaylayın, ötekiler de bunlara uygun gelecek" sözüyle buna oy vermenin yasama ciddiyetiyle, yasama ağırlığıyla mütenasip olduğuna inanıyor musunuz, kabili telif görüyor musunuz?! (CHP sıralarından alkışlar) Bunu kabul edemeyiz; bu bir noksanlıktır, bu, yasama ciddiyetine aykırılıktır. Hazırlanması gizli kapaklı yürütülen, bütünleyici parçaları saklanan tasarı ne getiriyor? Bu tasarı ne, bu tasarı ne değil? Yakından bakın lütfen bu tasarıya değerli milletvekilleri. Bu tasarı, bir kamu yönetimi yasası tasarısı kimliğinden çok, bir işletme yönetimi yasası tanımına uymaktadır. (AK Parti sıralarından "doğru" sesi)

Evet, doğru, bu bir işletme yönetimi yasasıdır. Devlet başka bir şey; devlet daha büyük, daha büyük... İşletme ile devlete "doğru, öyle geliniyor" derseniz, çok mahcup olursunuz, çok mahcup olursunuz. Doğru değil... Doğru değil...

SABRİ VARAN (Gümüşhane)- Sana göre...

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla)- Sana göre de doğru olmaması lazım. Bana göre değil, hiç değil, genel olarak değil. Bir aykırı düşünce onu değiştirmez.

Şimdi, değerli milletvekilleri, ayrıca, bu tasarı, size göre de, bana göre de yerli değil, özgün değil. Tasarının gerekçesinde bakın ne deniliyor; aynen aldım, okuyorum: "Dünya Bankası ve IMF gibi kurumlar ülkemize sağladıkları malî destek karşılığında çeşitli yapısal değişim projelerini benimseme koşulu getirmiş; bu kapsamda kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasına ilişkin hususlar da gündeme gelmiştir." Bugün yürütülmekte olan birçok reform, bu etkinin açık göstergesidir. Onlar dayattılar da çıkarıyoruz diyorsunuz. Bir başka deyişle, tasarı, tasarıyla getirilen model, Dünya Bankası, OECD, IMF gibi kuruluşların borç anlaşmalarında önkoşul olarak dayattıkları ortak üründür. Bu, bir el atmadır. O yüzden, belki aceleye getirilmek istenmektedir; çünkü, bu, defolu bir itiraftır; çünkü, temel amaç, temel ayıp, ulusal, yönetsel, sosyoekonomik düzenin makro düzeyde, sektörel düzeyde, politika düzeyinde, plan program düzeyinde küresel kapitalizmin istem ve beklentilerine uyarlanmasıdır; yani, yapısal uyarlama, bu dayatmalara boyun bükmektir. Bu küresel plan, inanıyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partisinin icadı değil, onun teslim olduğu bir plandır.

Tasarı, kamu yönetimini iyileştirmiyor da. Tasarı, kamu yönetimindeki olumsuzlukları gidererek, daha modern, daha çağdaş, daha demokratik, daha katılımcı bir yapı oluşturacak yöntemleri getirmiyor, bu doğrultuda bir açılım içermiyor. Bu düzenleme, bir ileriye atılış değil, bu düzenleme, bir reform hiç değil.

Biz, devrimci bir partiyiz. Mustafa Kemal, Cumhuriyet Halk Partisini, aydınlanma devriminin siyasal örgütü olarak tanımlamış ve yönlendirmiştir. Biz, bu kurumsal kimliğimizle, bu kurumsal kimliğimize uygun düşecek bir süreçten geliyoruz. Çağdaşlık yönündeki, ilericilik yönündeki, köklü reformlar yönündeki tüm ulusal kazanımlarda öncülüğümüz var, emeğimiz var, katkımız var, imzamız var. Yine, o tür girişimlerde katkımız olur, imzamız olur; ama, işte, bu tam bağımsız çizginin siyasal kurumu olarak iddia ediyoruz ki, bu tasarı, reform ifade etmiyor, ilerici değil, çağdaş değil, iyileştirici değil. Sayın milletvekilleri, tasarı, kamu yönetimi, kamu hizmeti, toplum yararı, ulusal çıkar, kamusal ortak gereksinme gibi kamu, devlet ve toplum yaşamımızın temel değerlerini yürürlükten kaldırmaktadır. Kamu hizmetini, kamu görevini kamu kurumlarının görevi olmaktan çıkarmakta, yerli-yabancı -tercihen yabancı- özel sektöre devretmekte, kamu kurumu yerine yerli-yabancı -tercihen yabancı- şirketler, kamu hizmetini talep eden vatandaş yerine sıradan müşteri, kamu hizmetlerini talep etme hakkı yerine maliyet, fiyat, kamu yararı yerine kârlılık anlayışını yasalaştırmaktadır. Bu yönelişin temel hedefi sosyal devlettir; çünkü, modelin özü, devleti, kamu hizmeti üretecek ekonomik olanaklardan yoksun bırakmaktadır; kâr için değil, sadece kamu yararı için kamu hizmeti sunan kamu kurumlarını özel sektöre devretmektir. Buna müsaade edecek misiniz? Devletin aslî ve sürekli görevlerini özelleştirmektir. Bu amaçla, memur kavramını aşındırmayı, kamu çalışanlarını tasfiye etmeyi hedeflemektedir. Bu planda, devlet, ekonomik, sosyal ve yönetsel yaşamdan çekilmektedir değerli milletvekilleri.

Devlet, piyasa lehine daraltılmakta ve faaliyetleri yer yer yasaklanmaktadır; yer yer yasaklayan maddeler vardır. Sırası geldikçe arkadaşlarım söyleyecek. Bu, devletin saygınlığına yaraşmaz; bu, devletin saygınlığını geliştirmez, devleti büyütmez, kamu yönetimini yenileştirmez; bir tek şey yapar; yok eder, yok eder, yok eder.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Neyi?..

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - Kamu yönetimini yok eder. Anlamadıysanız, yazılı vereyim isterseniz... (CHP sıralarından alkışlar)

Bu proje, toplumsal refaha, toplumsal esenliğe yükseltici etki yapmaz, yaşamı kolaylaştırmaz, toplumsal mutluluğu kalıcılaştırmaz.

Tasarıyı hazırlayanlar, sosyal devlete, Romalı komutan Caton gibi, Caton'un Kartaca'ya baktığı gibi bakmaktadırlar. Kartaca-Roma arasındaki uzun Pön Savaşları sonunda, Caton "Kartaca yıkılmalıdır" diye emretmiş ve Kartaca yerle bir edilmiştir. Tasarı da, sosyal devleti yok etmek istemektedir; oysa, sosyal devlet korunmalıdır. Biz, bu milletin vekilleri olarak, yürürlükteki Anayasanın devleti oluşturan öğeleri arasında saydığı sosyal devleti savunmakla da yükümlüyüz; yemin ettik bu konuda. Sosyal devlet sonlanırsa, ilaç bulamayan bebekler, okul bulamayan çocuklar, üniversite kapısında bekleyen gençler, milyonlarca işsiz, günde 1 doların altında gelirle açlık sınırında yaşayan yoksullar, fakirler, tüm toplum mağdurları sahipsiz kalırlar, yalnız kalırlar, umutsuz kalırlar. Buna hakkımız yok; bu yıkıntıya katkı yapmamalıyız. Bu nedenle "toplum için sosyal devlet" kavramı yerine, "piyasa için devlet" kavramını koymaya odaklanan bu girişime karşı çıkılmalıdır. Biz, karşı çıkıyoruz, sonuna kadar karşı çıkacağız.

Bu tasarı, üniter devlete, üniter yapıya duyarlı değil. Düzenlemeyle, merkezde aşırı düzeyde yığılmış yetkilerin, görevlerin ve kaynakların yerele aktarılarak, hem merkezin demokratik hantal yapısının yeniden düzenleneceği, dinamizm ve etkinlik kazandırılacağı hem de yerel yönetimlerin güçlendirileceği, devlet örgüsünün çağdaşlaştırılacağı iddiası vardır. Bu yönelişin çok aşırı bir yansıması olarak, tasarının 7 nci maddesinde, merkezî idarenin görev ve hizmetleri sayılarak sınırlandırılmış, geriye kalan tüm görev ve yetkiler yerel yönetimlere bırakılmıştır. Bu, federalist bir yaklaşımdır; çünkü, merkezin asıl öğe olduğu yapı üniter yapıdır, yerel yönetimlerin asıl unsur olduğu yapı federatif yapıdır. Bu nedenle, yapılanma tasarımı "üniter devlet kavramına terstir. Üniter yapıyı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güneş, bir dakikanızı rica edeyim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki görüşmelerde, hatiplerin, hazırladığı metni Genel Kurula ve izleyen vatandaşlarımıza sunmaları için sözlerini kesmeyeceğim; ama, maddelerine geçildiğinde, gruplar adına konuşmalar için sadece 2 dakikalık, şahıslar adına konuşmalar için 1 dakikalık eksüre verip, konuşmaları bitireceğim.

Sayın Güneş, buyurun efendim.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - Merkezin yetkilerini ve görevlerini azaltan, merkezi zayıflatan ve güçsüzleştiren bir süreç tasarlanmaktadır. Üstelik, yerel yönetimler de güçlendirilmemektedir sayın milletvekilleri. Belki, üzerinde çok durulması gereken budur. Bu senaryoda, yerel yönetimler güçlendirilmemektedir. Merkezden alınan birkısım görev ve yetkiler, özelleştirilmek üzere, piyasaya aktarılmak üzere yerel yönetimlere verilmektedir; yani, yerel yönetimler, devlet yetkilerinin piyasaya aktarılması için bir istasyon görevi yapacaktır, o kadar; güçlenecek değil.

Evet öyle; Kaymakam Bey, evet öyle.

Bu yaklaşım, üniter yapıyı gevşetmeyi, federalizme kapı aralamayı gündeme getirici niteliktedir. Biliyoruz ki, yönetimin mükemmel olması, yapıların şematik durumlarıyla ilişkili değildir. Üniter devletlerde de mükemmel kamu idareleri vardır, federatif devletlerde de mükemmel kamu idareleri vardır. Bizim için, çağdaşlaşmanın yolu, değiştirmek değil, üniter devleti çözmek, yok etmek değil, onu, daha sosyal, daha halkçı, daha demokratik düzeye yükseltmektir. Bu tasarının asıl amacı ise, yönetimi çağdaşlaştırmak değil, başkalaştırmaktır.

Bu tasarı, kamu emekçileri için de ciddî bir tehdit niteliğindedir. Tasarı, şişkinliği giderme gerekçesiyle, açık bir tasfiye ve işsizleştirme planlandığını, gerekçesinde, kararlılıkla vurgulamaktadır.

Tasarı, minimal -en aza indirilmiş- devletin, minimal aslî görevlerini yürütecek, minimal memur kadrosunu hedeflemektedir. Diğer hizmetler, çağrıya bağlı, kısmî zamanlı çalışma, nakil, devir ve özel hukuk sözleşmeli gibi esnek çalışma yöntemleriyle istihdam edilecek güvencesiz elemanlarla yürütülecektir.

Ayrıca, tasarıda, kamuda çalışanlara yönelik siyasallaştırma -çünkü, partiyle gelip  gidecek- yükselme yolunu kesik piramitle durdurma -çünkü, bürokrasiden gelenler o düzeye hiçbir zaman ulaşamayacaklar, piramit orada kesilecek- ayırımcılık ve kayırıcılık gibi çağdışı uygulamalara yeşil ışık yakılmaktadır. Tasarı, kamuda çalışanlar için yaşamı zorlaştırmaktadır, ciddî tuzaklar kurmaktadır.

Anayasal açıdan, tasarı, ilginç bir tavır sergilemektedir. Tasarının Anayasa karşısındaki durumunu, bildik, sıradan sözcüklerle ve tüm boyutlarıyla anlatabilmek mümkün değildir. Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, özüyle sözüyle Anayasaya öylesine yabancı ki, öylesine başka dünyalara ait ki, hangi konularda Anayasaya aykırı olduğunu konuşmak yerine, Anayasaya uygun yönünün bulunup bulunmadığını konuşmak, zaman ve sözcük ekonomisi açısından daha doğru olacaktır. Temel kamusal karar erkini piyasa aktörlerine devretmeyi, ülkeyi bir pazar yerine, bir market haline dönüştürmeyi hedefleyen bir yaklaşımın anayasa algılamasının, anayasa duyarlılıklarının, anayasa dikkatinin sınırlı olması, kısa kalması doğal karşılanabilir; ancak, kabul edilemez. Bu boyutuyla, tasarı, hem yürürlükteki Anayasayla hem de çağdaş devlet felsefesinin "anayasaların üstünlüğü" kuramıyla şiddetli bir kan uyuşmazlığı durumundadır. Hiç kuşkusuz, bu konuda kimin haklı olduğunu -eğer, yasa çıkarsa- Anayasa Mahkemesi belirleyecektir.

Laik cumhuriyet açısından tasarıya ben de bakmak istiyorum; bir niyet analizi değil. Tasarı, pek çok konuda Anayasaya aykırılıkla inatlaşmaktadır. Üniter yapıyı seyreltip, federalizmi çağrıştırmaktadır. Kamusala ilişkin tüm kavram, yetki, ilke, görev ve hizmetleri özelleştirmektedir. Hiç itiraz etmeyin, böyle.

Kamu hizmetini devrettiği özel sektörün denetimini de özel sektöre devretmektedir. Devleti düzenleyici piyasanın ve özel sektörün iş ve işleyişini kolaylaştırıcı bir role hapsetme kararının mahkûmiyet hükmü, infaz belgesi niteliği almıştır. Kamuda çalışanların tasfiyesini parlak bir başarı olarak sunmaktadır. Devletin egemenlik araçları ve erk kaynakları, piyasa devleti uğruna tahrip edilmektedir ya da elinden alınmaktadır.

Hiçbir çağdaş, parlak yenilik ve çözüm getirmemektedir. Buna rağmen, ulus devlete dönük böylesi yıkıcı bir niyetin desteklenmesi, hatta gönüllü desteklenmesi niye? Tehlikeyi algılama noksanlığından mı? Bir başka çok özel nedeni mi var? Bu kuşkuları uyandıran sorunun cevabı, bu gönüllü desteğin asıl nedeni, bu tasarıda parmak izleri olan laik demokratik cumhuriyete inançsız karşıdevrimcilerin derin ve karanlık hesabında aranabilir, bulunabilir.

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Bakan, yakışmadı.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - Hiçbirinizi incitmek için söylemiyorum. İzin verirseniz tamamlayayım...

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Çıkın deyin ki, bu maddede şu var...

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla) - O maddeleri söylerim; ama, bunu yazdılar, metin halinde var.

AHMET YENİ (Samsun)- O maddede o şeyi de okuyun.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla)- Okuyacağım efendim.

Çünkü, bu çevreler, kendi hesapları ile küresel süreç dayatmasının ulus devletin yok edileceği öngörülen son aşamadaki ereğinin aynileşeceği, kesişeceği, örtüşeceği umudunu taşımaktadırlar. Bu hesaba göre "küreselleşme, sonuç itibariyle, yerelleşmeye ve mahallî kültüre dayanmak zorundadır. Bizim yerel kültürümüz ise, dinci yoğunlukludur. Globalleşme ne kadar artarsa, dincilik de o kadar artacak, güçlenecektir; varlığını ve gücünü hissettirmeye başlayacaktır." Bu ileri sürüldü, bu yazıldı. "Ve işte küresel sürecin son aşamasında, küresel sürecin çözüp aşındırdığı demokratik cumhuriyetin yerini, tüm temel ilkelerinin dinselleştiği, daha ademî merkeziyetçi, daha dinci bir yapıya devretmesi zorunlu olacaktır. Bunun zamanı gelmiştir." (AK Parti sıralarından "Nerde yazıyor" sesi) Bir makale var, vereyim, merak ediyorsanız. Bu tasarıda da parmak izi olan arkadaşlarımızın yazdığı makale.

K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Müsteşar... Müsteşar... Makale. Okumadınız mı?!

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla)- Ulus devleti yıkım projesi, bu noktada, iki ayrı yönden gelen küreselleşmeci ve karşıdevrimci saldırıların bilinçli işbirliği ve dayanışmasıyla güçlenmektedir. Bu bir karşıdevrim özlemidir. Buna izin veremeyiz, buna izin verilemez.

SALİH KAPUSUZ (Ankara)- Sayın Başkan, tartışılacak konular bunlar değildir. Reformu konuşacağız. Lütfen, bunları buraya taşımayın.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla)- Benim tercih ettiğim terimler değil, benim tarzım değil; ama, kolay anlaşılsın diye söylüyorum: Kaldı ki, son kullanma tarihi seksen yıl önce geçmiş olan bu bayat safsatanın günümüzdeki değeri ve geçerliliği sıfırdır; o kadar.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Güneş.

AK Parti Grubu adına, Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat.

Sayın Fırat, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Mersin) - Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli, çok saygın milletvekilleri; hepinizi, Grubum adına ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sizi özellikle kutluyorum; çünkü, 22 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak, bugün, cumhuriyet tarihimizin en önemli yasalarından birini görüşüp yasalaştıracağız. Bu, uzun bir hikâye, uzun bir hayal...

EMİN KOÇ (Yozgat) - Ne için kutluyorsun?!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Dinlersen öğrenirsin... Dinlerseniz öğrenirsiniz...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sizin öğreneceğiniz çok şey var.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Haydi canım sende!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri...

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, biraz evvel burada bir safsata dile getirildi.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Safsata ne demek!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Efendim, buraya, dinleyiciler alınmamışmış...

Yalnız, bir şeyi unutuyorlar herhalde; TRT-3'ün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm oturumlarını canlı olarak yayımladığını unutuyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, bizi, burada, 300-400 kişi değil, 70 000 000 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı izliyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Kapatın o zaman!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Hatta, yurt dışından dahi izleniyoruz.

İSMAİL ÖZAY (Çanakkale) - Maçları niye canlı yayımlıyorsunuz...

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, ben yine sizi kutluyorum; ama, buradaki tartışmalar o noktaya getirildi ki, acaba, ilkokulda öğretilen yurttaşlık bilgisi derslerinden nasibimizi almadık mı diye düşündüm; çünkü, hatırladığım kadarıyla, yurttaşlık bilgisi kitaplarımızda, ilkokulda okuduğumuz kitaplarda, devleti tanımlarken, işte, üniter devletin, federal devletin unsurlarının neler olduğunu ilkokulda öğretirlerdi; yani, üniter devlet nedir, federal devlet nedir, ikisinin ayrışması nasıl olur... Bunun için uluslararası bir eğitim görmeye lüzum yok, bunun için hukuk eğitim görmeye lüzum yok, ilkokulda öğretilir. Eğer, federal bir yapı tercihiniz ise, federe devletlerde yasama gücünün olması lazım, yargı gücünün olması lazım, vergi koyma gücünün olabilmesi lazım. Peki, affedersiniz, ben, bu tasarıyı on defadır tartıştık, bakıyorum, bakıyorum, acaba ben mi atladım bir yerde diye bakıyorum, yok burada federe devlet; üniter bir devlet!..

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bir sonraki aşama o!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Burası, bakın, bu ademi merkeziyetçilik, Türkiye'nin, hatta Osmanlı İmparatorluğunun yüzelli sene önce başlamış olan bir ideali, bir hayali; Prens Sabahattin'den başlamış bu dönem.

Çok enteresan, dün, 1920 Meclisinin, yani, 1 inci Dönem Meclisinin zabıtlarını okudum. Teşkilatı Esasiye Kanununun 11 inci maddesi görüşülüyor; o oturum tamamen bu maddeye şey. Orada Tunalı Hilmi Beyin bir sözü var -söz almış, konuşuyor- diyor ki: "Bu 11 inci madde, benim otuz yıllık hayalimdi ve gerçekleşiyor. Dolayısıyla, 1 inci Meclisi kutluyorum." Eğer, vaktiniz var ise, lütfen, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphanesine gidip bu 11 inci maddeyi -ki, o zaman 12 nci madde olarak gündeme gelmiş- tetkik etmenizi rica ederim. Ne diyor 11 inci madde; yani, atalarımız, dedelerimiz, Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 inci Dönemi, Polatlı'da Yunan askerlerinin, Yunan birliklerinin top atışlarının sesleri o binada duyulurken, bu Anayasayı yapıyorlar ve o Anayasanın 11 inci maddesinde şöyle deniyor, özgün haliyle: "Vilâyet mahallî umurda manevî şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. Haricî ve dahilî siyaset, şer'i adlî ve askerî umur, beynelminel iktisadî münasebat ve hükümetin umumî tekâlifi ile menafii birden ziyade vilâyeta, şâmil hususat müstesna olmak üzere..." Bunlar yok. Bunlar, merkezî hükümet tarafından yapılacak.

"... Büyük Millet Meclisince vaz edilecek kavanin mucibince Evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafıa ve Muaveneti içtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi vilâyet şûralarının salâhiyeti dahilindedir."

Bugün tartışılan bu yasa, şu 1 inci Dönem ve 1921 Anayasasında öngörülen genişlikte değil, çok daha dar bir anlamda yerine getirilmiştir. Dolayısıyla, 22 nci Dönem olarak, 1 inci Dönemdeki milletvekili dedelerimizle aynı işlemi yapıyorsunuz. Onun için ben sizi kutladım, yine de kutluyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

EMİN KOÇ (Yozgat) - Mücadeleyi biz yaptık, biz..

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Tezkerede de aynı şeyi söylemiştiniz.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Ne anlatıyor ne anladınız; ben anlamadım.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Tabiî, anlayamazsınız. Siz, Millî Mücadelenin dilini dahi bilmiyorsunuz, ben ne yapayım!.. O, benim kusurum değil. Siz, cumhuriyeti kuran bir siyasî partinin devamı olduğunuzu söylüyorsunuz. Herhalde, 1 inci Meclisin ne demek istediğini size ben öğretecek değilim.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin ortak şikâyet alanlarından biri de kamu yönetimidir. Gerçekten de, sade yurttaştan politikacısına, bilim insanından sivil toplum örgütlerine, kamu yönetiminde çalışan bürokrattan işadamlarına kadar toplumun hemen hemen tüm kesimleri, sağlıklı çalışmayan, üretmeyen, kırtasiyeciliğe boğulmuş bir kamu yönetiminin varlığından şikâyetçidir. Bunun aksi düşünülemez zaten.

Bu çalışma yapılırken, yani, bu yasa çalışması yapılırken, AB'yi oluşturan ülkelerdeki kamu yönetimi yapıları gözden geçirilmiş, Türkiye'nin de koşulları dikkate alınarak olabildiğince uygulanabilir sağlıklı çözümlere ulaşılmaya çalışılmıştır.

Değerli arkadaşlar, yeniden yapılanmada ana amaç, bireysel ve toplumsal refahın azamîleştirilmesidir. Ne toplum için birey feda edilmeli ne de bireysel çıkarlar için kolektif çıkarlar ikinci plana itilmelidir. Bu ise kaçınılmaz olarak, hem daha demokratik hem de daha etkin bir yapılanmayı gerektirmektedir. Bunun için de, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda daha etkin ve demokratik katılımcı bir yapılanmaya doğru gidilmelidir. Çünkü, yeniden yapılanma toplum tarafından benimsenmedikçe, kalıcı olamaz.

Avrupa Birliği Türkiye için referans oluşturmaktadır. Avrupa zaten cumhuriyet öncesinden başlayarak pek çok alanda Türkiye'deki düzenlemelere örnek olmuştur. Şimdi Türkiye'nin AB ile bütünleşme amacı da gözönüne alındığında, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel yapılanmalar bakımından Avrupa Birliği çerçevesine uyum sağlamak kaçınılmaz olmaktadır; ancak, bugün AB'yi oluşturan ülkelere baktığımızda, tekdüze bir yapılanma görmemekle birlikte, bir temel felsefe etrafında toplandıklarını görmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, yerel yönetimler -tayin, terfi dahil- yurttaşa direkt hizmet götürmeyle ilgili hizmetlerin çoğunu yapmakla sorumlu olmalıdır. Bir kez daha altını çiziyorum; yerel yönetimler -tayin ve terfi dahil- yurttaşa direkt hizmet götürmeyle ilgili hizmetlerin çoğunu yapmakla sorumlu olmalıdırlar. Yerel yönetimlere önce eğitim ve sağlık kuruluşları devredilerek sistemin aşama aşama yerinden yönetime ağırlık veren bir yapıya kavuşturulması ise uygun olacaktır.

Kamu yönetimi, yargı denetimin yanı sıra, Parlamento adına Sayıştay tarafından denetlenmeli, kurumiçi denetim organları dışındaki denetim birimleri Sayıştay bünyesi içine alınmalıdır. Sayıştay, yerindelik denetimini de yapar hale getirilmelidir. Sayıştaya performans denetimi yetkisi mutlaka verilmelidir.

Ombudsmanlık müessesesini söylememe lüzum yok.

Peki, soruyorum; bunlara hayır diyebilmek mümkün mü?

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Evet...

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Hayır denebilir mi bunlara?

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Deriz.

EMİN KOÇ (Yozgat) - Eğitimi yerel yönetim mi yapar?!.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Dersiniz; çünkü "Devletin Yeniden Yapılanması, Kamu Yönetimi ve Siyasette Yeniden Yapılanma" Dr. Yavuz Ege, Birgen Keleş, Kemal Kılıçdaroğlu tarafından yazılmış ve sizin resmî evrakınız bu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ama, yine de yok derseniz, ben, makul karşılarım, ben makul karşılarım. Belki, bunun yazıldığı 1999 veya  2000 yılında kendinizi sosyaldemokrat olarak nitelendiriyordunuz; olabilir; ama, bugün kendinizi eğer sosyaldemokrat olarak nitelendirmiyorsanız...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ulus kimliğimizi kaybetmeden, ulus kimliğimizi!..

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - ...onda karar tamamen size aittir...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ulus kimliğimizi kaybetmeden, ümmetçi toplum olmadan...

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - ...çünkü, çünkü...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İkisini birbirine karıştırma!..

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Ben, neyi karıştırıp karıştırmadığımı biliyorum.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ayyıldızlı bayrağın yerine başka bayrak çektirmeden... ( AK Parti sıralarından "Sus da dinle" sesi)

Sen konuşma!..

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Bu da yeni yayınınız. "Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı karanlık tasarıdır." Bununla bu bir çelişkidir. 2000 ile 2004 arasındaki çelişkiniz, maalesef budur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ulus kimliğimize sahip çıkıyoruz; elmayla armutu karıştırma!..

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Bir dakika... Heyecanlanmayın beyler!

Ben sizin resmî evraklarınızı, sizin kütüphanenizde yer almış olan şeyleri size hatırlatmak istiyorum. Belki unutmuş olabilirsiniz, unutmuş olabilirsiniz...

ALİ ARSLAN (Muğla) - Oku, oku, içini oku!..

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - "Yerel olarak sunulabilen tüm hizmetlerde merkeziyetçiliğin aşılması ve yerelleşmenin sağlanması, ülkede demokratikleşmenin ve yönetimde etkinliğin temel koşuludur.

Merkezî yönetim ile yerel yönetim arasında yetki-görev bölüşümünü yeniden düzenleyeceğiz. Yerel yönetimlere, kendi sınırları içinde yerel nitelikli tüm hizmetleri özgürce yürütme yetkisi ve sorumluluğu vereceğiz."

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kaymakamlar padişah yapılıyor; yerel yönetim değil ki o!..

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - "Yeni oluşturacağımız il meclisi, belediyelerin yetki alanları dışındaki görevleri yapacak ve bugünkü il genel meclisinin yerini alacaktır.

Dışpolitika, millî savunma, adalet, maliye, sosyal güvenlik, bayındırlık, ulaştırma, enerji ve sair hizmetleri, bazı sağlık ve eğitim hizmetleri ile, ülke ölçeğinde genel planlama, eşgüdüm ve denetim dışında kalan tüm yetkiler, beş yıl içinde yerel yönetimlere aktarılacaktır.

Merkezî yönetimin kültür ve sanat, çevre, turizm, kentiçi trafiğin düzenlenmesi, toplukonut ve iskân, köy hizmetleri, spor, gençlik, okulöncesi eğitim, meslekiçi eğitim, halk eğitimi, ikinci kademe sağlık hizmetleri, engelliler, bakıma muhtaç çocuklar, sokakta yaşayan çocuklar, bakıma muhtaç yaşlılarla ilgili olarak, merkezî yönetim, yalnızca koordinasyon ve denetimini yapacaktır. Bunların tamamı yerel yönetimlere devredilecektir." (CHP sıralarından gürültüler)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın sözcü, genel müdürlükler kapatılıyor demiyorsunuz, Köy Hizmetleri kapatılıyor demiyorsunuz...

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Bir şey yok, bir şey yok bunda! Çok güzel, harika!.. Altına imza atıyorum ben bunun. AK Parti olarak, sizin hayalinizdeki şeyi biz gerçekleştiriyoruz, yasal hale getiriyoruz; ne istiyorsunuz! (AK Parti sıralarından alkışlar)

"Yerel yönetimler, eğitim programlarının hazırlanması..." Dikkat edelim "yerel yönetimler, eğitim programlarının hazırlanmasıyla, uygulamanın denetimi Millî Eğitim Bakanlığınca yapılmak üzere, temel ve ortaöğretimle ilgili fizikî altyapının, Millî Eğitim Bakanlığının öngördüğü niteliklere sahip eğitim kadrosunun oluşturulmasını sağlayacaktır.

Koruyucu sağlık hizmetleriyle ilgili fizikî altyapının oluşturulması ve Sağlık Bakanlığının öngördüğü nitelikleri haiz sağlık personelinin sağlanması yerel yönetimlere bırakılacaktır."

Ama, daha iyi, daha ileri olan şeyler var. Bunlar, mutlaka yapılmalı, Türkiye'ye mutlaka getirilmeli.

"Yerel yönetimleri merkezî yönetimin vesayetinden, malî açıdan yoğun bağımlılıktan kurtaracağız. Yerel yönetimlere özerklik sağlayacağız. Yerel yönetimleri özerk, güçlü, demokratik kurumlara dönüştüreceğiz. Yerel yönetimlerin yürüttükleri hizmetler üzerinde yalnız hukuka uygunluk değil, aynı zamanda yerel yönetimlerin bütçeleri, bazı meclis kararları, personel işlemleri ve başka birçok kararları üzerinde yerindelik denetimi yapmaya olanak sağlayan, böylelikle, yerel yönetimler üzerinde merkezî yönetimine vesayet yetkisi tanıyan uygulamayı değiştireceğiz.

Yerel yönetimlerin idarî ve malî denetiminde Sayıştayı ve vergi denetimini temel unsur kılacağız. İmar planı uygulamalarıyla ilgili denetimlerin mülkiye müfettişleri yerine, yerel yönetimler bakanlığının bu konuda uzman yetkililerince yapılmasını sağlayacağız. Memurin Muhakemat Kanununu kaldıracağız, suç işleyen kamu görevlisinin yargılanmasını sağlayacağız.

Vergilendirmede -bakın, dikkat edin arkadaşlar, bu yasada noksan olan bir şeyi ben söylüyorum- buçuklama yetkisinin yerel yönetimler için sağlanması, var olan sistemi bozmaksızın yeni kaynakların oluşturulmasının önünü açacak ve yerel yönetimlerin özerkliğini pekiştirecektir. Bu konuda karar yetkisi yerel meclislerin olacaktır. Yerel vergi kararları o yörede halkoylamasıyla yürürlüğe girecektir. Yerel yönetimlere vergidışı yollarla da kaynak yaratma yetkisi verilecektir."

Ben, bu önerinin altına, Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkan Yardımcısı olarak, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir milletvekili olarak imza atıyorum, doğru buluyorum; ama, dört yıl sonra beş yıl sonra bunlardan vazgeçerek değil, bunu hayata geçirerek hep birlikte yapmak durumundayız; çünkü, bu söz, sizin sözünüz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Siz bu sözü vermişsiniz, biz vermedik.

HALUK KOÇ (Samsun) - Çok farklı olduğunu siz de biliyorsunuz.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Sizin vermiş olduğunuz sözü yerine getirme durumundayız biz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Çok farklı olduğunu siz de biliyorsunuz; NTV'de tartıştık sizinle bunu.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) -Çünkü, şu da var; yerine niye getiriyoruz; biz, İktidar Partisiyiz, muhalefet partisi değiliz. Biz, bir yerde muhalefet partisinin doğrularını da hayata geçirmek durumundayız. Dolayısıyla, sizin doğrularınızı hayata geçiriyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu Kamu Yönetimi Yasasında, yerel yönetimler niye çok önemli, burada belirtilmemiş. Çok kısa olarak belirtilmiş; ama, ben şunu belirtmek isterim...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Söyleminizle eyleminiz farklı.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Merkezî yönetimler, işte, bir iktidar partisi, hükümet olan iktidar partisi veya partileri, artı, Türkiye'yi idare eden üst düzey bir bürokrasi. Zaten bürokratik bir devlet yapısı içerisinde sivil iktidara ne kadar imkân tanınırsa, ne kadar bir alan tanınırsa, burada, Ankara'da demokrasi oyunu oynanır ve bugüne kadar da bu böyle gelmiştir. Biz, büyük çoğunluğumuza rağmen, elimizdeki bu imkânları, iktidar imkânlarını, Anadolu'nun her köşesindeki vatandaşla paylaşmak istiyoruz. Bu yasa, o yasadır, bu yetkimizden feragat ediyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onlara kaynak aktarıyoruz, onlara imkân aktarıyoruz ve şu anda, belediye başkanları, il genel meclisi üyelikleri ve belediye meclisi üyeliklerini, iki partimiz de, diğer partiler de belirliyor.

Burada bir mutlu gelişmeden sizi haberdar etmek isterim: Bugüne kadar, belediye meclislerine ve il genel meclisi üyeliklerine, bu işi artık meslek edinmiş birkısım insanlar talip olurdu. O gün, bir toplantıdan çıkarken, yanıma bir beyefendi yaklaştı, elinde kalınca bir kitap, bunu bana verdi "ben, ilimle ilgili, bu beldeyle ilgili bir çalışma yaptım, önerilerim var ve ben, bir hukuk profesörüyüm" dedi. Herhalde bizden büyük bir şehrin belediye başkanlığını isteyecek zannettim. "Buyurun hocam, nedir emriniz" dedim. "Ben, belediye meclisi üyesi olmak istiyorum" dedi. Bugün, bu yetki yasalarından dolayı, il genel meclisi üyeliklerimize, avukatlar, mimarlar, mühendisler müracaat etmeye başladı. Belediye meclisi üyeliklerine -yine, kalite çok yükseldi- baktığımız zaman, lisansüstü, doktora yapmış olan birçok arkadaşımızın müracaat ettiğini görüyoruz; çünkü, bizim haiz olduğumuz, merkezî hükümetin haiz olduğu yetkilerin ve malî kaynakların büyük bir kısmını onlara aktarıyoruz.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Fırat, devam edin.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Ne var bunda korkacak; niye halktan korkuyorsunuz?! Sizi seçenler onlar. İktidar yapmıyorlar; o, ayrı bir mesele; muhalefet olmak da güzel bir şey. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, bizi seçen onlar; biz, onlar sayesinde buraya geldik; biz, onları temsil ediyoruz.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bizi kim seçti; gökten mi indik?! Oyla geldik.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Biz, oyla geldik; biz, o yetkiyi, onlara veriyoruz.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Halkla ne ilgisi var?!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Biz, bu yetkiyi halka veriyoruz.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Siz, tüccarlara veriyorsunuz, tüccarlara!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Halkla ne ilgisi var?!

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Şununla, 550 kişilik bir milletvekili grubunun yanında, 250 000 kişi belediye meclislerinde, il genel meclislerinde, belediye başkanlıklarında görev alacak.

OYA ARASLI (Ankara) - Halk seçti; ama, özel sektöre devredelim diye değil.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Kendi yöresini idare edecek, kendi yatırımını kendisi yapacak; hesap verecek, vatandaşına da hesap verecek.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Dubai'den bahset!.. Dubai'den bahset!...

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Dolayısıyla, yapılan tüm kamuoyu yoklamalarında hiç tartışılmadı denilen bu kamu reformu yasası tasarısı konusu vatandaşa sorulduğunda, yüzde 70'lere varan bir memnuniyetin ortaya çıktığını da görmek mümkün.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sen sandığa bak, sandığa!..

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Onun için mi barikat kurdunuz Meclisin girişine?!

HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Anayasa da yüzde 92'yle kabul edilmişti.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Türkiye'de, yönetim obezleşmiştir; yani, şişmiştir. Ben, size bir soru sormak istiyorum: Türkiye'nin en ağır ve en geniş kitabı, ansiklopedi hariç, hangisidir dersem bana ne cevap verirsiniz bilmiyorum; ama, ben, size göstereyim: "Türkiye Cumhuriyeti Devlet Teşkilatı Rehberi." Türkiye'nin en büyük, en ağır kitabı bu kitaptır; çünkü, buna baktığınız zaman, birer milletvekili olarak, fonksiyonunun ne olduğunu bilmediğiniz, ismini dahi duymadığınız birçok teşkilatla karşılaşırsınız; burada, fonksiyonunu yitirmiş birçok teşkilatın ismine ilk defa rastlarsınız. Bu, önleniyor artık; bu, önlenecek.

Tabiî ki, birileri, statülerini kaybetme korkusuyla direneceklerdir; doğrudur; ama, bu süreç, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir süreci değildir. Bu süreç, bu tasarıyla biten bir süreç değildir. Bu bir süreçtir ve oldukça uzun bir süreçtir; beş yıl, on yıl, yirmi yıl, belki otuz yıla sirayet edebilecek bir değişimdir. Bu tasarı, bu sürecin basit bir parçasıdır. Bundan evvel de, aslında, iki tane çok önemli yasa çıktı; ama, kimse bunun farkında olmadı yahut farkındaydı belki, menfaatlarını şey yapmadığı için... Nedir bunlar: Burada, kamu finansmanıyla ilgili bir yasa çıktı, önemli bir yasaydı; çünkü, oraya, mahalline kaynak aktarma o yasayla yapılacaktı ve şu yeni idarî yapılanmanın bir örneğiydi o da. Bilgi Edinme Hakkı Yasası bunun bir parçasıydı, çıktı. Bunun yanında, büyükşehir belediyeleri ve özel idarelerle ilgili tasarılar, çok kısa bir süre sonra karşınıza gelecek. İdarî usul yasası tasarısı da bir süre sonra gelecek. Bakanlıklar ve diğer kurumların yeniden yapılanmalarıyla ilgili yeni yasa tasarıları gelecek; bunlardan birisi de Sayıştay Yasasıyla ilgilidir  ve hazırlıkları da bitmiştir. E-devletle ilgili, vatandaş memnuniyetinin ölçülmesiyle ilgili tasarılar gelecektir. Performans ve ödüllendirmeye geçiş tasarısı gelecektir; ama, bunun ötesinde, devlet personel yasası tasarısı gelecektir.

Yine, ben, size sormak istiyorum: Kamu yönetiminde, en yüksekten en düşüğe net ücreti sıralarsak, kaç tane sıra çıkar diye sorduğum zaman, birçok arkadaşım, 300 veya 400 sayısından bahsediyor; fakat, öyle değil arkadaşlar. Türkiye'de, 1 200 tane, farklı maaş alan kamu personeli var. Burada, okumak imkânına sahip değilim; arzu eden her arkadaşa verebilirim; çünkü, bunların bir kısmını, milletvekili olarak 21 inci Dönemde sorduğumda, Maliye Bakanlığı, maalesef, gizlidir diye bunu cevaplandırmamıştı; ama bugün elimde; 1 200 tane, ayrı maaş alan, farklı maaş alan devlet personeli var. Bununla, artık, bir yere varabilmek mümkün değil, bunların değişmesi lazım, değiştireceğiz de.

Değerli arkadaşlar, kaldı ki, taraf olduğumuz Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının da gereğini yerine getirmek için bu yasa değişikliklerini de yapmak zorundayız; yani, bu şartın altına Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri imza attı ve bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak sizler kanunlaştırdınız; bir söz verdiniz, bu söz yerine getiriliyor.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, ben, sizi kutlamak istiyorum; çünkü, 2002, 2003 Türkiyesini devraldığımızda, Türkiye, millî gelirde dünyanın 21 incisiydi, bilgi toplumunun 37 ncisiydi, rekabet liginin 46 ncısıydı; yolsuzluk ve rüşvette üst sıralardaydı.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - İşsizlik?..

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Birbirine güvende sondan ikinci idi, beyin göçünde ön sıralardaydı, sosyal güvenlikte OECD'nin sonuncusu idi, para aklamada ilk sıralardaydı, yabancı sermaye girişinde sonlardaydı; 400 000 kahvehaneye karşı 394 tane kütüphaneye sahipti.

YILMAZ KAYA (İzmir) - İşsizlik?...

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Biz, bu tabloyu değiştirmekle görevliyiz, yükümlüyüz; çünkü, vatandaşlarımıza biz bu sözü verdik. Sizler de bunu yapıyorsunuz. İşsizliğe de son vereceksiniz, ekonomiyi de düzelteceksiniz, her şeyi yapacaksınız; çünkü sizin arkanızda halk var, halk; en büyük güç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ben, hem size hem bizi izleyen 70 000 000 vatandaşımıza hayırlı uğurlu olmasını diliyorum bu yasanın. Onları tebrik ediyorum; parlak yarınlara, daha nice yasalarla beraber geçeceğiz. Ekonomide, diğer bütün şeylerde elde ettiğimiz başarıyı bunda da elde edeceğiz.

Hepinize kutlu ve mutlu olsun diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum; teşekkür ediyorum.  (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Fırat, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, sayın konuşmacı, bana ait olan iddialarımı "safsata" olarak nitelendirdi; 69 uncu maddeye göre söz istiyorum, tutanaklar geldiği zaman takdirlerinize arz ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Anadol, tutanakları getirteyim, bakayım; öyle bir ifade varsa, bir sataşma varsa, size söz veririm.

Sayın Akdemir, buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, burada, Kamu Yönetimi Temel Yasası Tasarısını görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz; şahsım ve Doğru Yol Partisi adına hepinizi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkan, sayın arkadaşlarım; dünya tarihi, son çeyrek asırda yaşadığı kadar teknolojik gelişme, kavrayış ve anlayış değişikliğini bir arada yaşamadı. Bundan sonrası, daha da yoğun değişimin yaşanacağı bir dönem olarak karşımıza çıkacaktır.

Birey olarak, hiçbir maddî sıkıntımız olmasa dahi, günlük yaşantımızda, teknolojik gelişmelere adapte olmakta güçlük çekiyor, konuları algılamakta zorlanıyoruz elbette. Çağın gerisinde kaldığımızı görüyoruz. Eğitim ihtiyacımız sürekli artıyor. Yaşantımız sürekli olarak değişiyor ve üyesi bulunduğumuz toplumdan ve bağlı olduğumuz devletten taleplerimiz farklılaşıyor, mantalitemiz değişiyor.

Peki, insanlar böyle; acaba, devletler yeterince değişiyor mu, çağa uyum sağlayabiliyorlar mı; işte, devletler de, bireylere hizmet verebilmek için, bu değişim ve gelişimi sağlamak durumundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben, bu yasa tasarısının karşısında değilim. Toplumda, kamu yönetiminin daha çağdaş düzeye getirilmesi ve bireylerin insanca yaşayabilmesi için merkeziyetçiliğin azaltılması gerekir.

Bir Fransız bilim adamının tarif ettiği gibi, merkeziyetçilik, toplumda çok büyük sıkıntılar yaratır; şöyle der: "Merkeziyetçilik, aynen şuna benzer: Merkezde çalışanlar, aynen saralı hastanın kol ve bacakları gibi çırpınırlar, taşradakiler ise felçli hastaların kol ve bacakları gibi hareketsizdirler." Dolayısıyla, merkeziyetçiliğin ortadan kaldırılması için, böyle bir yapı değişikliğine ihtiyaç vardır; ancak, bu yapı değişikliği hazırlanırken, toplumun tüm katmanlarının razı olduğu, tabip odalarının, hukuk odalarının, üniversitelerin, sendikaların, Parlamento dışındaki ve içindeki tüm siyasî partilerin, velhasıl, tüm halkın görüşünün alınması gerekirdi; ama, maalesef, görüyoruz ki, bu temel yasa tasarısı hazırlanırken buna hiç ihtiyaç duyulmamıştır. Hatta, bu konuda üniversiteler toplantı düzenlemiş, hukukçular toplantı yaparak bu yasa tasarısının getirmiş olduğu noksanlıkların ileride topluma pahalıya mal olacağı bildirildiği halde, topluma danışılmamıştır. O nedenle, bu yasa değişikliğinin, bir farklılaşma olarak ortaya çıkacağını burada belirtmek istiyorum. Doğru Yol Partisi olarak, kamu yönetiminde, gerçek anlamda köklü bir değişikliğin yapılmasını arzu etmekteyiz. Bu nedenle, kamu yönetiminde değişiklik getiren yasa tasarısını daha iyi kavrayabilmek için, aşağıdaki fikirlerin açıklanmasında fayda ummaktayım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, kamu hizmetlerinde sorun nerede; bildiğimiz gibi, kamu yönetimi kavramı, geniş anlamda, yürütme, yasama ve yargı erklerini, bir anlamda ise yalnızca yürütme erkini kapsar. Türkiye'nin kamu yönetimindeki sorunu, yalnızca yürütmede değildir; aynı zamanda, yargı ve yasamada da sorun vardır. Dolayısıyla sorunu, yalnızca bakanlıklar, merkez, taşra teşkilatıyla ilgili olarak algılamak, yanlış ve dar bir bakış açısını gündeme getirir.

Tespitlerimize göre, kamu hizmetlerinde genel olarak sunum anlayışı yanlıştır. Kamu hizmetlerinde, görevliler, kamunun ve kendilerinin, vatandaşın önünde olduğunu; vatandaşın, devleti için var olduğunu, özel sektörün ve özel şirketlerin, kamu kuruluşlarına rakip kuruluşlar; hatta, devleti istismar eden kuruluşlar olduğunu sanarak veya bu söyleme uygun anlayış içerisinde bir tutumla, moralsiz, şevksiz ve çok kötü bir hizmet vermektedirler. Dolayısıyla, bu konuda sunum anlayışını irdelemek istedim.

Eğitim yetersizdir. Türkiye'de genel sorun olan eğitim, kamu hizmetlerinde çok bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Hizmetiçi eğitim yetersizliği, aynı zamanda, genel eğitim yetersizliğine ilave olduğunda, kamu hizmetlerindeki kötü sunum, eğitim sorunu olarak da önplana çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan, teknoloji yetersizdir. Çağdaş kamu yönetimlerinin en önemli özelliklerinden birisi de teknolojinin yoğun ve etkili olarak kullanımıdır. Teknoloji, hız, güven, koordinasyon, eğitim ve denetim açılarından da çok olumlu sonuçlar doğurmaktadır.

Türkiye'de, bilgisayarların daktilo olarak kullanıldığı, maliyetli, gerekli eğitim, bütünsel planlar ve yazılım desteğinden yoksun bir kamu hizmeti verilmekte ve bizatihi teknoloji, kamu sorunu oluşturmaktadır.

Kamu kuruluşlarının tümünün vatandaş ve tüzelkişiler için ortak kullandığı bir numaralama olmaması ve ortak bir veri tabanı oluşturulamaması, teknolojik açıdan çok önemli bir zaaftır.

Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan, organizasyon yetersizdir. Genel olarak, kamu organizasyonu ve dolayısıyla, iş akışı bozuktur. Gereksiz kadrolar oluşturulmuş, standart yapı bozulmuş; hem kamu organizasyonunun genel yapısı hem de tek tek kurumların yapıları çarpık ve iş göremez hale gelmiştir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; yine, bu sistemde koordinasyon yetersizdir, kamu kuruluşları arasında koordinasyon yoktur; örneğin, aynı kitleye hitap eden Gelirler Genel Müdürlüğü ve SSK kayıtlarına göre işyeri sayıları 3 misli farklıdır.

Değerli arkadaşlarım, aynı zamanda, kaynak yetersizliği ve kaynakların yanlış kullanımı had safhadadır. Kamuda, kaynak yetersizliği yüzünden binlerce fizibl proje ve bitmek üzere olan tesis çürümeye terk edilmiş vaziyette durmaktadır. Kaynak yetersizliği, bugün için, kamunun en acil, fakat, çözümsüz bir konusudur.

Diğer taraftan, denetim, etkisiz ve amacından sapmış durumdadır. Genel kamu anlayışıyla birlikte denetim fonksiyonu da anlamını yitirmiş, hem politize olmuş hem de etkisizleşmiştir. Kamunun en eğitimli kadroları, denetim birimlerinde yanlış bir şekilde kullanılmaktadır.

Bu genel saptamalara ilave olarak, aşağıdaki tespitleri de yapmak daha uygun olacaktır:

Sunumunda sorun olan ve yetersiz kamu kuruluşları, sağlıkta, sosyal güvenlikte -tekrar eğitimi vurgulamak istiyorum- eğitimde, emniyette, adalette, ulaştırmada, velhasıl tüm kuruluşlardadır. Pahalı ve verimsiz olan veya fizibl olmayan kamu hizmetleri ise, maliye, bayındırlık, enerji, savunma, ulaştırma alanlarının tümündedir; tümünde aynı sorun vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ancak, burada, daha önce de belirttiğimiz üzere, kamu hizmetlerindeki sorunu yalnızca bakanlıklarla sınırlı tutmamak gerekiyor; sistemde de sorun vardır. Yasama organının yürütmeyle uğraştığı, yürütmenin yasa yaptığı, yargının ise hem çok geç karar verip hem de zaman zaman adil olamadığı bir yapının varlığı sorunlarımızı artırmaktadır.

Kamu yönetimi sorunu en tepede, öncelikle bir anayasa sorunudur. Sayın Anayasa Hocamıza, Anayasa Komisyonu Başkanımıza seslenmek istiyorum; bu yasa tasarısı ele alınırken, Anayasanın gözden geçirilmesi ve bu yasa tasarısının Anayasada bulunan maddelerle çelişki içinde olmaması gerekirdi; ki, Anayasayla çelişkilidir. Aslında, sorun, ağırlıklı olarak buradadır. Yani, sorun, bu aşamada, yetkinin merkez veya çevre tarafından kullanımından ziyade, eğitimsiz, teknolojisi geri, koordinasyonu ve yeterli kaynağı olmayan bir şekilde, devleti her şeyin üstünde gören kadro ve anlayışla yürütülüyor olmasıdır. Somut olarak belirtmek gerekirse, sorun, bilgisayarı kullanamayan memurdan, bilgisayarı ortak bir vatandaşlık numarasına bağlayamayan sistemden, vatandaşı küçümseyen anlayıştan ve kaynak yetersizliğinden doğmaktadır. Bu sorunlar, merkez için de, taşra için de aynen geçerlidir ve kamu yönetiminin yapısı ve anlayışından kaynaklanan sorunlar nedeniyle, acil bir kamu yönetimi reformuna gerçekten ihtiyaç vardır, köklü şekilde bir reform yapılmalıdır; ama, demin de belirttiğim gibi, topluma danışılmadan, sivil toplum örgütlerine danışılmadan bu tasarı hazırlanmıştır; eksiklik buradadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, buyurun efendim.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Önceki bölümde kamu yönetimi için sayılan sorunlar arasında öncelikli olanlar, eğitim, teknoloji, mantalite ve kaynakla ilgili olanlardır. Vatandaşları ve tüzelkişileri ortak bir numarayla otomasyon ortamında her alanda takip edilemeyen, eğitimi yetersiz "her şey devlet için" anlayışında olan kamu kuruluşlarının, organizasyonları ve mevzuatları nasıl olursa olsun, başarılı olmaları mümkün değildir. Dolayısıyla, kamu kuruluşları, nüfus, seçmen sayısı, işyeri sayısı, gelir gibi vatandaşlarla doğrudan ilgili konularda doğru bilgiye sahip değillerdir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, mahallî idarelerin aldığı bir yatırım kararı tekrar merkeze gelecek, orada değerlendirilecek ve uygun görülürse kaynak tahsis edilecek! Tekrar merkeziyetçilik ortaya çıkıyor. İşte, bu yasa değişikliği, farklılaşma bunu getiriyor. Gerçek anlamda yerinden yönetim olmayacağı gibi, değişen bir şey de olmayacaktır; ancak, eğer yerel yönetimlerin kaynak oluşturma, yani, vergi alma ve serbestçe harcama hakları da olursa, bu, Türkiye'nin üniter yapısını değiştirecek, federalizme kayılmış olacaktır. Özellikle, bu yasanın uygulanışında bu olabilir; bu noktaya dikkat çekmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Mevcut durumda, İktidarca önerilen bir reform tasarısı değil, yalnızca kamu organizasyonunun bir miktar farklılaşmasıdır diye söz edebilirim.

Değerli arkadaşlarım, demin, İktidar Partisi sözcüsü arkadaşımın ifade ettiğine göre, toplumda herkes kabul ediyor bu yasayı; ama, şunu buradan belirtmek istiyorum ki, ulusalcı ve milliyetçi olarak adlandırılan cepheden, yani, MHP'yi tutun, İşçi Partisini tutun, tümüyle karşı; Kamu-Sen karşı, DİSK karşı, KESK karşı, Türk-İş karşı. Ayrıca, bakanlıkta teftiş kurulları karşı, merkezî idare bürokrasisi bu değişikliğe karşı! Dolayısıyla, burada oturup, tekrar bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Neden bunların tümü karşı acaba?! Bu soruyu sormamız gerekiyor.

Onun için diyorum, tekrar hatırlatmak istiyorum ki, eğer bu yasa tasarısı bu şekilde kanunlaşırsa, merkezî otorite zaafa uğrayacaktır, yetki karmaşası çıkacaktır, denetimler etkisiz hale gelecektir -ki, denetimlerin etkisiz hale gelmesi, keyfî ve otoriter bir yönetim biçimini ortaya çıkaracaktır- yolsuzluklar daha da artacaktır. Sayıştaya verilen görevlerde başkasına da iş yaptırma hakkı olduğu için, taşeronluk çıkacaktır; yani, Sayıştay taşeron çalıştıracaktır.

Ayrıca, bu yasa tasarısının bazı maddeleri Anayasaya açıkça aykırıdır ve  bu konu üzerinde durmak gerekiyor. Müsteşar ve genel müdürlerin değiştirilmesi; yani, her hükümet gelip gittikçe müsteşar ve genel müdürlerin de değişmesi ganimet toplama geleneğini getirecektir.

Bu konuya özellikle vurgulama yaptıktan sonra, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyor; Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Tasarının tümü üzerinde, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bu yasama döneminde, sanıyorum, en önemli tasarılardan birini görüşüyoruz. Benden önce yapılan konuşmalarda da ifade edildiği gibi, bu tasarı, sadece Partimizin veya Hükümetimizin bir özlemi değildi. Taa 1930'lardan beri, kamuda yeniden yapılanma, kamu yönetiminde günün şartlarına göre yeni düzenlemeler yapma ihtiyacı hep gündemde olmuştur. Dolayısıyla, bu kanun tasarısı, cumhuriyet dönemi boyunca özlemi duyulan bir yasal düzenleme ihtiyacının sonucudur ve ürünüdür. Bizden önceki hükümetler döneminde de -o hükümetlerin programlarını inceleyiniz- kamuda yeniden yapılanma ihtiyacının vurgulandığını, merkezde toplanmış olan birtakım yetki ve görevlerin yerel yönetimlere aktarılmasının vaat edildiğini göreceksiniz. Özellikle son yıllarda kurulmuş olan tüm hükümetlerin programlarında bu ihtiyaç açıkça vurgulanmış ve böyle bir yasal düzenlemenin yapılacağı, hükümet programlarında yer almıştır; ancak, şu ana kadar, bizim Hükümetimize kadar, bu konuda, hiçbir cumhuriyet hükümeti, böyle bir tasarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelemedi. Bunun değişik nedenleri olabilir. İstemelerine, arzu etmelerine rağmen, böyle bir tasarıyı veya buna benzer bir tasarıyı hazırlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edemediler. Belki, son yıllarda hep koalisyon hükümetleriyle yönetiliyor olmamızdan da kaynaklanabilir; çünkü, koalisyonlarla ülkenin yönetiminin ne kadar zor olduğunu burada bulunan arkadaşlarımızın birçoğu yakinen bilir; çünkü, bir metinde uzlaşmak her zaman kolay olmaz. Belki, bu yasama döneminin bir farkı, tek başına bir siyasî partinin iktidar olmuş olması, işte, öteden beri özlemi duyulan böyle bir düzenleme tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etme imkânı sağladı; yani, 59 uncu cumhuriyet hükümeti, siyasî irade koydu, uzun süredir özlemi duyulan böyle bir yasa tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etti.

Hemen şunu belirteyim: Sayın Başbakanca, bu tasarının hazırlanmasında görev şahsıma verilmiştir. Dolayısıyla, koordinasyon görevini baştan beri ben yaptım. Bu tasarının hazırlanmasında, tasarı haline gelmesinde hep ilk sırada bendeniz yer aldı. O bakımdan, kimlerle görüşüldü, nasıl bir çalışma yapıldı, kimlerin fikirlerine başvuruldu; bunu yakinen ben biliyorum.

Sanıyorum -biraz önce Sayın Fatsa da ifade etti- hiçbir yasa tasarısı, sevk edilmeden önce, kamuoyunda bu denli görüş alışverişine muhatap olmamıştır. Bakın, son iki ay içerisinde -Sayın Güneş aksini iddia etti; cevaben ifade ediyorum- memur sendikalarımız ve bu sendikaların bağlı olduğu konfederasyon başkanlarıyla ve yöneticileriyle ben görüştüm; KESK'le, Kamu-Senle, bugün Memur-Senle ve BASK'la. Bütün bu konfederasyonlarımızın sayın başkanları, geldi, bu konularla ilgili düşüncelerini, kimi sözlü olarak ifade etti, kimi de yazılı metinler haline getirdi, bazıları da bu konuda hazırlanmış olan kitapçıkları getirdi. Onların da görüşlerinden yararlandık. Hatta, Sayın Güneş dediler ki: "Bu konuda en etkin kurumlarımızdan, yüksek yargı organlarımızdan biri olan Danıştayın görüşü bile alınmadı."

Değerli arkadaşlar, Danıştay bu konuda bir sempozyum yaptı; ben katıldım buraya ve Danıştayda, Danıştay daire başkanlarının katılımıyla, Danıştay Başkanımız Sayın Nuri Alan'ın da bulunduğu atölye çalışması yaptık bir gün boyunca. Nitekim, bu atölye çalışmasında ortaya konulan görüşler istikametinde yasa tasarısında bazı değişiklikler yaptık; yani, Danıştayımızın Sayın Başkanının ve oradaki daire başkanı yargıçlarımızın önerilerinin önemli bir bölümünü, biz, bu yasa tasarısında değerlendirme imkânı bulduk.

Dolayısıyla, yeteri kadar tartışılmadı, yeteri kadar fikir alışverişi yapılmadı şeklindeki değerlendirmeye katılmak mümkün değildir; ancak, zaman zaman, her konuda olduğu gibi bu konuda da kurumsal milliyetçilik yapılıyor; altını çizerek ifade ediyorum. Sayın Başbakan, bu yasa tasarısı taslak halinde Bakanlar Kurulunda görüşülmeye başladığı gün tüm bakan arkadaşlarımıza hitaben şunu söyledi: "Hiç kimse bu yasa tasarısını, taslağını tartışırken, lütfen, kurumsal milliyetçilik içerisinde olmasın, herkes objektif davransın; çünkü, başında bulunduğumuz bakanlıkla ilgili birtakım düzenlemeler rahatsız edebilir, bürokrat arkadaşlarımızın bu konuda talepleri olabilir, onlar bizi etkileyebilir; burada bakan olduğunuzu unutacaksınız; Türkiye için nasıl bir yasa gereklidir; Türkiye için, halkımız için bu düzenlemeler lüzumlu mudur değil midir; bu açıdan, bu çerçeveden bakacaksınız."

Benim görüştüğüm birtakım sivil toplum örgütleri, özellikle memur sendikalarımızın ve konfederasyonlarımızın çok değerli başkanları -ki, onların hepsi benim arkadaşımdır- zaman zaman kendi sendikaları ve konfederasyonları açısından, onların gelecekle ilgili bir zarara uğrayıp uğramaması açısından yaklaştılar. Mesela, dediler ki: "Şu maddeyi şuradan çıkarın, biz destek vereceğiz." Sadece bir madde.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Sayın Bakan, kim dedi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tabiî, böylesine, mensubu bulunduğumuz kurumun veya sivil toplum örgütünün beklentilerini önplanda tutarak, bir tasarıya yaklaşırsanız, bir uzlaşma sağlanması mümkün olmaz. Bütün bu görüşleri telif ederek, bir yasa tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermekte zorlanırsınız.

Değerli arkadaşlarım, her yasa tasarısı eleştirilebilir. Kuşkusuz ki, Türkiye için önemli bir yasa tasarısı olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı da eleştirilecektir, eleştirilebilir. Biz eleştirilerden asla korkmadık, her eleştiriyi büyük bir dikkatle izledik, bu olumlu olumsuz eleştirileri alarak değerlendirmeye gayret ettik, çalıştık.

Eleştiri iki şekilde olabilir; yani, bir yasa tasarısına kişi veya kurumlar bana göre iki şekilde karşı çıkabilir; birincisi, mevcut yapıdan memnun olunabilir, mevcut düzen iyidir onlara göre, hiç değiştirilmemesi gerekir; ben buna da saygı duyarım. Mevcut sisteme bir yeni değişiklikle yaklaşmanın doğru olmadığını, kişi veya kurum, değerlendirebilir; bu saygın bir görüştür veya o yasa tasarısında eksiklikler görülebilir, fazlalıklar görülebilir, Anayasaya aykırılık iddialarında bulunulabilir. Kuşkusuz ki, bunlar da değerli görüşlerdir. Nitekim, biz, bir yıl boyunca bu taslak üzerinde çalışırken bu konudaki değerlendirmeleri, önerileri büyük ölçüde dikkate almaya gayret ettik; ama, şunu huzurunuzda belirtmek istiyorum ve sizlerle paylaşmak istiyorum ki, hemen hemen herkes, her kurum, her siyasî parti, Türkiye'de kamu alanında yeniden yapılanmanın zaruretine inanmaktadır. Mutlaka, kamu yönetiminde yeni bir düzenlemeye ihtiyaç vardır; bu fikri, kendileriyle görüştüğüm herkes konuşmasının başında zikretmektedir. Evet, Türkiye'de hantal bir yapı vardır, yetkiler merkezde toplanmıştır, bunların önemli bir bölümünün merkezî yönetimden yerel yönetimlere aktarılması gerekir; bu düşünceyi, aşağı yukarı, görüştüğüm, görüş aldığım her kişi ve kurum ifade etmiştir. Nitekim, biraz önce burada dinlediğimiz muhalefet partilerimize mensup arkadaşlarımız, gerek Sayın Güneş gerekse Doğru Yol Partisi milletvekili arkadaşımız, bu kanaatlerini ifade ettiler "evet, kamu yönetiminde yeniden bir değişime ihtiyaç vardır" dediler.

İşte, biz de bu ihtiyacı gördük; nitekim, parti programımızda vardı, hükümet programımızda vardı. Biz, hükümet programımızda, bu konudaki yasal düzenlemeyi bir yıl içinde yapacağımızı vaat ettik. Biz, belki diğer hükümetlerden farklı bir hükümetiz; neyi, ne zaman yapacağımızı takvime bağlayan bir hükümetiz. Dolayısıyla, acil eylem planımıza almış olduğumuz ve bir yıl içinde gerçekleştirmeyi vaat ettiğimiz bu yasa tasarısını, biraz geç de olsa Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ettik.

Bizi acelecilikle suçluyorlar, aslında, bizi geç kaldığımız için suçlamanız lazım "niye geç kaldınız, bir yıl içinde yapacaktınız, neden onbeş ay sonra bunu getirdiniz" diye bizi eleştirmeniz lazım; muhalefetten biz bunu bekleriz.

Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü arkadaşımı dinlerken doğrusu hayretler içerisinde kaldığımı ifade etmek istiyorum, kusura bakmasınlar. Sayın Güneş diyorlar ki: "Bu tasarı, devleti yok etmektedir. Federal bir yaklaşımdır, üniter yapıya ters düşmektedir. Ülkeyi bir pazar yeri gibi görmektedir. Karşıdevrimcilerin niyetini taşımaktadır."

Değerli arkadaşlarım, eğer, bir ülkede yasama yetkisini, yargı yetkisini yerel yönetimlere devrederseniz, işte orada üniter yapı bozulur, orada federal bir yapıdan bahsedilebilir. Allahaşkına, bu tasarının neresinde, yasama yetkisi, yargı yetkisi yerel yönetimlere devredilmektedir?!

RESUL TOSUN (Tokat) - Onların kafasında...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Böyle bir değerlendirme yapılabilir mi?!

Şimdi, Sayın Güneş, 30 dakikaya yakın süren konuşması esnasında hep "devlet" dedi, bir de eksik olmasınlar "memurlar kamuda çalışanlar için yaşamı zorlaştıracak olan bir kanun tasarısıdır" dedi.

Değerli arkadaşlarım, biz, bu kanun tasarısını, 70 000 000 halkımız için çıkarıyoruz; onların hayatını kolaylaştırmak için çıkarıyoruz; onların yaşam standartlarını yükseltmek için çıkarıyoruz. Onlar, kamu hizmetlerini alırken "bugün git, yarın gel" sözüyle karşılaşmasınlar, işleri çabucacık görülsün, en ufak bir meseleleri için Ankaralara gelmesinler, yerinde çözülebilecek sorunlar yerinde çözülsün; bunun için bu yasa tasarısını sevk ettik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Güneş, sizin partinizin ismi Cumhuriyet Halk Partisi; konuşmanızın içerisinde hiç halktan bahsetmediniz; hiç halktan bahsetmediniz... (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu tasarı halk için çıkıyor, halk için!.. (CHP sıralarından gürültüler)

OYA ARASLI (Ankara) - Anlamamışsınız!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Halkımızın memnuniyetini esas alan, halk memnuniyetini esas alan ve şu anda...

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Siz de hiç "adalet ve kalkınma" demediniz; ne olacak?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - ...kamu kurum ve kuruluşlarının hizmetlerinden büyük ölçüde memnuniyetsizlik içerisinde bulunan halkımızın, kamu hizmetlerinden, devletten, merkezî yönetimden memnun olmasını sağlamak için hazırlandı. Böyle olursa, ne olur biliyor musunuz; böyle olursa, rejim daha da güçlenir, devlete olan bağlılık daha da artar.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Demagoji yapma!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - İşte, üniter yapı bozuluyor; işte, rejim burada ciddî tehlike içerisine giriyor falan... Hayır, bu tür tasarıları biz yasalaştırdığımızda ve başarıyla uyguladığımızda, işte o zaman, demokratik cumhuriyet daha da güçlenir.

O bakımdan, bu tür endişeleri, son derece yersiz buluyorum; ancak, kuşkusuz ki, muhalefet partileri, iktidarın getirdiği her yasa tasarısına destek verecekler, sahip çıkacaklar diye bir kural da yoktur; muhalefet de muhalefetliğini yapacaktır ve kaldı ki, iyi muhalefet yapamıyorsunuz diye eleştirilen Cumhuriyet Halk Partisinin, bu yasa tasarısı karşısında, tabiî ki, bir...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Daha iyi muhalefet...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - ...can alıcı veya daha etkin bir muhalefet yapma arzusunu, ben saygıyla karşılıyorum.

OYA ARASLI (Ankara) - Siz de, iyi iktidar olamadınız o zaman.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Kuşkusuz ki, gelecekler, eleştirecekler. Daha önce söylediklerinin, aşağı yukarı tamamını içerisinde taşıyan, hatta onun biraz daha gerisinde olan, kendi programlarının biraz daha gerisinde olan bu yasa tasarısına karşı olabilirler. Ben, üç dönemdir buradayım; buna benzer, muhalefetlerin konuşmalarını yakinen biliyorum ve hatırlıyorum. O nedenle, bu tür konuşmaları anlayışla karşıladığımı belirtmek istiyorum.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - "Biz de böyle yapardık" mı demek istiyorsunuz?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, peki, biz, halkımızın hayatını nasıl kolaylaştıracağız bu yasa tasarısıyla, onların hayat kalitesini nasıl geliştireceğiz...

Kuşkusuz, halkımıza, kamu hizmetlerini adil, ayırımsız ve eşit sunmak istiyoruz; süratli, kaliteli, etkili ve verimli bir şekilde sunmak istiyoruz; Peki, bunu nasıl sağlayacaksınız? Bunun yolu yöntemi nedir? Bunun yolu yöntemi bize göre şudur: Merkezî idare ile mahallî idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarını yeniden belirlemektir. Yani, merkezdeki birtakım yetkilerde, yerinde çözülebilecek olan birtakım hizmetlerin yerinden çözülmesini sağlayacak bir düzenleme yapmaktır; bir de, merkezî idarenin yeniden yapılanmasını sağlamaktır. İşte, bu tasarı, bu iki amacı hedeflemektedir. Yani, merkezî idare ile mahallî idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarını yeniden belirliyor, merkezî idare teşkilatını yeniden yapılandırıyor. Peki, bunu gerçekleştirmek için hangi adımların atılması zarurî görülüyor; bu tasarı, kamuda ilk kez, bütün kamu kurum ve kuruluşlarının uyması gereken temel ilkelere sahip olmayı hedefliyor.

Tüm kamu kurum ve kuruluşları sürekli gelişim içerisinde olacaklar; bu, en önemli ilkelerimizden biridir. Yani, bir sene önceki, iki sene önceki kamu hizmetinin kalitesiyle, iki sene sonraki kamu hizmetinin kalitesi aynı olmamalıdır, olmayacaktır, bu sürekli denetlenecektir. Performans denetimleri işte bunun için getiriliyor. Tüm kamu kurum ve kuruşları, burada çalışanlar sürekli gelişim içerisinde olacaktır.

Katılımcılık da kamu yönetiminde esas olmalıdır. Bu ne anlama geliyor; işte, 3 numaralı kitapçığımız; belediye yasaları ve il özel idaresi yasalarıyla ilgili tasarılar buraya geldiğinde bunun açık cevabını göreceksiniz. Tabiî, vaktim çok sınırlı olduğu için detaylara giremiyorum.

Kuşkusuz ki, kamu yönetimdeki saydamlık, hesap verilebilirlik, öngörülebilirlik gibi ilkeler de mutlaka kamu kurum ve kuruluşlarının hizmetlerinde esas alınacaktır. Bilgi Edinme Kanununu çıkardık biliyorsunuz ve onun da uygulaması başladı. Vatandaşlarımız, öğrenmek istedikleri herhangi bir konuda -istisnaları var biliyorsunuz- kamu kurum kamu kuruluşlarından bilgi alma imkânına sahip olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla, biz, devlet bakanlıklarının sayısı şu anda 20 iken -20'ye kadar sayıda devlet bakanı atayabilirsiniz- 8'e indiriyoruz. Aslında, bizim gibi bir siyasî partinin, tek başına iktidara gelmiş, güçlü bir gruba sahip olan bir siyasî partinin böyle bir şey düşünmemesi gerekir. Daha fazla milletvekili arkadaşına bakanlık vermek herhalde popülist açıdan daha doğrudur diye değerlendirilebilir; ama, biz, devlet bakanlıklarının sayısını 8'le sınırlandırmak suretiyle, aslında, kendi iktidarını değil, ülkeyi ve halkını düşünen bir iktidar izlenimini verdiğimizi herhalde takdir edersiniz.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, 15 icracı bakanlıktan 6'sı dışındaki bakanlıkların taşra teşkilatlarını bu tasarı yerel yönetimlere devrediyor. Şimdi, izin verirseniz, tasarı elinizde; bunlar üniter yapıyı bozar mı, rejim için bir tehdit oluşturur mu, bir bakalım. Bu tasarı yasalaşıp yürürlüğe girdiğinde ne olacak? Aslında, geçici 1 inci maddede, bu yasa tasarısının yasalaşması halinde neyin olacağı yazılıdır. İşte, bakalım: "a) Sağlık Bakanlığı taşra teşkilâtının görev ve yetkileri, eğitim hastaneleri hariç, sağlık evi, sağlık ocağı, sağlık merkezi, dispanser ile hastaneler ve donatım müdürlükleri araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli il özel idarelerine devredilecektir." Şimdi, bir sağlık ocağının, bir sağlık merkezinin, bir dispanserin il özel idaresine devrinin memlekete ne zararı olabilir allahaşkına?! Cumhuriyete ne zararı olabilir allahaşkına?! Bir sağlık ocağının, bir dispanserin boyaya ihtiyacı varsa, bir yeri kırılmışsa, bunun ödeneğini Ankara'dan bekle, Sağlık Bakanlığı bütçesine konulsun, Devlet Planlama Teşkilatından onay alınsın, Meclise gelsin, komisyonlarda görüşülsün, buradan çıksın... Yahu, milletimizi bunun için bekletmeye ne hakkınız var?! Bu, yerinde çözülebilecek bir iştir, il özel idarelerine verirsiniz, onlar bunu şıkır şıkır yapar. Bunun, vatandaşımıza getirdiği kolaylığın dışında, hizmetlerin çabuk görülmesinin dışında, allahaşkına, ne zararı olabilir?! Nasıl bunlara karşı çıkabilirsiniz?!

"Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı ve ulusal nitelik taşımayan kütüphane, devlet güzel sanatlar galerisi ve müzeler ile halk kütüphaneleri ve kültür merkezleri, belediye sınırları içinde belediyelere, belediye sınırları dışında il özel idarelerine..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, ne kadar sürem kaldı?

BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun, devam edin efendim.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Bakan, Köy Hizmetleri ne olacak?

DEVLET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Geliyorum, geliyorum... Onlar, Köy Hizmetlerine taktılar.

Sayın Bayram Meral Köy Hizmetlerinin bağlı bulunduğu sendikanın eski başkanıydı ya, o da kurumsal milliyetçilik yapıyor. Şu kurumsal milliyetçilikten bir kurtulsak bu ülkede çok şeyler yapacağız Sayın Meral. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Allahaşkına, İstanbul'da köy mü kaldı Sayın Meral? İstanbul Büyükşehir Belediyesi bütün o köylere hizmet götürmeye layık değil mi?! Tabiî ki Köy hizmetlerini lağvedeceğiz, artık ihtiyaç kalmadı.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Erzurum'un, Ağrı'nın, Bitlis'in, Siirt'in köyü yok mu?

DEVLET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bunlar, il özel idareleri tarafından çok daha güzel halledilir.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Çiftçiler dinliyor Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet; gayet tabiî, dinliyorlar. Biz, köylümüze daha çabuk hizmet götüreceğiz il özel idareleri kanalıyla.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Hizmeti satacaksınız.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bedelini kim ödeyecek?

DEVLET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Köy Hizmetlerinin, şu anda, illerimizdeki, bölgelerimizdeki personelini kolundan tutup atmıyoruz, onlar il özel idarelerinin personeli olacaklar...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Özelleştirme yaparken de öyle diyordunuz, insanlar işsiz kaldı, sokakta geziyor.

DEVLET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - ... araç gereçler de il özel idarelerine ait olacak ve hizmetler çok daha çabuk görülecek, çok daha süratli görülecek ve böylece halkımız, köyüne asfalt istiyorsa, bu asfalt daha çabuk gidecek. Bunu istemenin neresine karşı çıkıyorsunuz, ben anlayamadım doğrusu.

Bakınız, sizin şu seçim beyannamenize "Yerel Çözüm 2000"e bir bakın allahaşkına yahu?! Şunu okuduğunuzda, asıl üniter yapı işte o zaman bozuluyor. Diyorsunuz ki burada "il meclisi, valinin vesayetinden çıkacak." İşte, bu zaman üniter yapı bozulur. Siz diyorsunuz ki aynı zamanda "yerel yönetimler vergi koyma hakkına da sahip olsun..." İşte, o zaman üniter yapı tehlikeye girer.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Üniter devlet yapısı Anayasada yazılı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım, cumhuriyeti ve cumhuriyetin temel niteliklerini koruma noktasında biz sizden daha hassasız, daha hassas olduğumuz için böyle bir tasarıyı getirdik. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

Siz, burada, Millî Eğitim Bakanlığının taşra teşkilatlarını da belediyelere vermeyi düşünüyorsunuz. Bakın, biz, ülkemizin içinde bulunduğu özel şartlar nedeniyle, bunu dahi tasarımızdan çıkardık; ama, sizin önerinizde bu da var. Demek ki, biz, Türkiye'nin bütünlüğü, üniter yapısının korunması konusunda sizden daha hassasız. Cumhuriyeti koruma, cumhuriyete sahip çıkma konusunda bizimle yarışamazsınız. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Necmettin Hocadayken böyle konuşmuyordun Sayın Şahin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı fidanlıkları, piknik ve dinlenme yerlerini belediyelere verelim diyoruz, buna karşı çıkıyorsunuz. Bir dernek, bir vakıf, yazın piknik yapmak istiyor, fidanlığı veya bir piknik yerini kiralamak istiyor, bunu Çevre ve Orman Bakanlığına mı sorsun allahaşkına; bunu belediyeye verirsiniz, belediyeden halleder işini. Bu iş, bu kadar basit.

Bakın, niye karşı çıktığınızı bilmiyorsunuz...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Satarlar diye...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -...tasarıyı doğru dürüst okumamışsınız, geliyorsunuz, burada milletin kafasını karıştırıyorsunuz; sanki kötü bir şey yapıyormuşuz gibi izlenim vermeye çalışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı; yani, şu anda üzerinde görüşmeler yapmakta olduğumuz Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı bu Parlamentodan geçince iş bitmiyor, başlıyor. Bu, bize daha büyük sorumluluklar yüklüyor; çünkü, bu, tek başına bir şey ifade etmez, bunun arkasından diğer yasalar gelecek. Belediyeler Yasasını, Büyükşehir Belediyesi Yasasını, İl Özel İdaresi Yasasını, Köy Kanununu, Belediye Gelirleri Kanununu şu anda tartışmaya açtık, bunların üzerinde çalışıyoruz. Şu anda onlar üzerinde çalışıyoruz, 3 kanunla ilgili çalışmaları kitaplaştırdık, yakın bir zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edeceğiz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ömer Ağabey öyle mi diyor?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - O bakımdan, Türkiye'de, yeniden yapılanma açısından, önemli birsürecin başlamış olduğunu belirtmek istiyorum ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyelerinin, Türkiye'de, kamu yönetiminde, halkımızı memnun edecek, onun hayatını kolaylaştıracak olan ve bu amaçla hazırlanmış olan bu yasa tasarısına destek vereceğini, sahip çıkacağını düşünüyorum.

Bu düşüncelerle, hepinizi, yeniden, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Güneş, gönderdiğiniz pusulada, görüşlerinizin farklı anlaşıldığını gösterir görüşlerin Bakan tarafından ileri sürüldüğünü ifade ediyorsunuz; ama, soyut bir ifade; müşahhas, somut bir şey... Mesela, hangi görüşlerinizden farklı görüşler ileri sürüldü?

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Mesela, benim, Danıştayla ilgili görüşmenin yapılmadığı konusundaki görüşümü, Sayın Bakan, daha farklı biçimde açıkladı.

BAŞKAN - Yani, siz, Danıştayla görüş alışverişinde bulunulmadığını, Sayın Bakanın da bulunulduğunu söylediğini mi belirtiyorsunuz; onu mu kastediyorsunuz?

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Danıştaydan görüş istenmedi; Sayın Bakan, onu, başka bir biçimde algıladı; izin verirseniz, çok kısa, bunları açıklayacağım. (AK Parti sıralarından "gerek yok" sesleri)

BAŞKAN - Ama, şimdi, buradaki olay şu: Yani, Sayın Bakan "Sayın Nuri Alan'ın da olduğu bir toplantıda, bir gün, fikir alışverişinde bulunduk" diyor.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, Danıştaydan, Danıştay Yasasının 23 üncü maddesine göre görüş istenmemiştir.

BAŞKAN - Yazılı olarak?..

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Görüş istenmemiştir... Yazılı- yazısız, görüş istenmemiştir. Danıştay Başkanıyla konuşmak başka bir şey, sohbet etmek başka bir şey, Danıştaydan, hükümet adına, şu yasayla ilgili görüşünüzü bildirin diye görüş istemek başka bir şeydir. Bunu açıklamak istiyorum müsaade ederseniz. (AK Parti sıralarından "Bakan açıkladı" sesleri)

Bakan açıklamadı, hayır...

BAŞKAN - Sayın Bakan burada. Şimdi, Sayın Bakanın söylediği...

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan... Sayın Başkan, lütfen...

BAŞKAN - Sayın Güneş, Sayın Bakan açıklama yapsın; eğer, tatmin olmazsanız...

Buyurun Sayın Bakan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Meramını anlatsın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Müsaade edin... Lütfen, müsaade edin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, evet, Danıştaydan görüş istenebilir; ama, biz, görüş istemeden, daha etkin bir yol olan, Danıştaya bizzat giderek, tam gün atölye çalışması yapmak suretiyle, Danıştay Başkanımızın, daire başkanlarımızın görüşlerini almak suretiyle bunu hazırladık. Bu, görüş istemekten daha etkindir, Danıştaya gidip bu görüşü bizzat almak Danıştaya daha çok değer vermektir. Biz, bu yolu denedik ve nitekim ortaya konulan görüşleri de tasarımızda değerlendirdik.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Görüş istemek değil efendim...

BAŞKAN - Sayın Güneş, o zaman, çok kısa olarak, lütfen, tashih edeceğiniz hususu belirtin.

Buyurun.

VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş'in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Danıştay Yasasının 23 üncü maddesine göre, hükümetlerin, Danıştaydan tasarılarla ilgili Anayasaya uygunluk yahut hukuka uygunluk açısından görüş isteme yetkisi vardır; Danıştay da bu konuda görüş bildirmekle görevlidir; isterse, bildirecek "ben karışmam" diyemeyecek. Bu tasarı konusunda hükümet, Danıştaydan bu maddeye dayanarak bir görüş istememiştir. Sayın Bakan buyuruyorlar ki, Danıştay Başkanıyla bizzat görüşmüşler, o giderek yahut kendisi giderek. O bir görüşme, görüş isteme farklı bir şey. Nitekim, Danıştay Başkanı bir toplantıda, bir panelde yana yakıla bunu anlatmış "bize görevimizi yapma imkânı tanımadınız" demiştir. Konuşma metni çantamda var, Sayın Başkan isterse derhal veririm; bu bir, bu böyle, bunu tashih ediyorum.

İkincisi, üniter yapı konusunda yanlış anlamalara meydan vermeyelim. Üniter yapıda, Sayın Fırat'ın dediği gibi, yasama yetkisinin de devredilmesi gerekir. Bu tasarı, yasama yetkisinin yerele devredileceğine ilişkin bir kural getirmemektedir. O nedenle "üniter yapı yok ediliyor" iddiasında değiliz. İddiamız şudur: Bu tasarı, merkezî hükümeti gevşetmekte, onun üniter bir yapıya dönüşüm yollarını açık tutmaktadır. Bu ikisi farklı. Nereden çıkarıyorum bunu; şuradan çıkarıyorum: Önünüzde varsa, yasa tasarısının 7 nci maddesine bakın lütfen; 7 nci madde, merkezî hükümetin görevlerini tanımlıyor, geriye kalan yetki ve görevler yerel yönetimlerindir diyor. Hiçbir üniter devlette merkezî hükümetin yetkileri tanımlanmaz, sayılmaz. Önce, yerel yönetimlerinki sayılır, geri kalan merkezî hükümetindir denilir; çünkü, asıl olan, egemen olan merkezî hükümettir üniter devletlerde. İşte, 7 nci maddeye bakarak diyoruz ki, bu madde üniter devlet kavramını zayıflatır, üniter devleti gevşetir, federal yapıya yol açar. Çünkü, federal devletlerde merkezî hükümetin görevleri tadat edilir, gerisi yerel yönetimlerindir denilir. Bunu söylüyoruz, bunu böyle anlayın lütfen ve bakarsanız, bunun haklı olduğunu göreceksiniz.

Şimdi, bir konu daha var. Sizin tasarınızda yerel yönetimlere -Akyazı Belediye Başkanım burada; ben Akyazılıyım- veriliyormuş gibi görünen, yerel yönetimlere devrediliyormuş gibi gösterilen görev, yetki ve sorumluluklar yerel yönetimler kanalıyla özelleştirilecektir. Yerel yönetimler -açık; ama, orada görünüyor- orada bir aktarma istasyonu olacaktır. Kaldı ki, Sayın Bakan, Sayın İçişleri Bakanının gönderdiği belediyelerle ilgili yasada, il özel idareleriyle ilgili yasada, öyle getirirseniz eğer, bizim elimize geçen metinlerde o kuruluşların mallarının haczedilmesine de kolaylık getiriyorsunuz; bu, o devirden sonra, o yerel yönetimlerin ne kadar zor duruma düşeceğinin de göstergesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Güneş, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (Devamla)- Bitiriyorum...

Sayın Başkan, Sayın Bakan beni yanlış anlamış, önemli değil; o aramızdaki bir mesele, onu hallederiz; ama, ne yazık ki, Sayın Bakan -bana öyle geldi- buradaki konuşmasında, kendi savunmak konumunda olduğu tasarıyı da yanlış anlamış. Şimdi, Hegel diyor ki: "Beni hayatta yalnız bir kişi anladı, o da yanlış anladı." Ben, bu yasa tasarısını anlasa anlasa Sayın Bakan anlar diye düşünüyordum; anlıyorum ki, o da yanlış anlamış. Bence, bu yasa tasarısını doğru anladığı zaman, benim gibi düşünecektir.

Halkçılık konusundaki önerine çok teşekkür ederim; ama, izin verirseniz, ben, halkçılık konusunu sizlerden öğrenecek yaşı geçtim, beni bağışla lütfen Sayın Bakan.

Hepinize çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, biz, burada usul tartışması açacak olursak, hakikaten sıkıntı çekeriz; yani, böyle bir usul, böyle bir konuşma, zannedersem, İçtüzüğün hiçbir yerine girmez.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Başkana akıl verme.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Dolayısıyla, Başkanlık olarak size bir hatırlatmak yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Önergemiz var efendim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önce, Sayın Anadol'un söz isteme talebiyle ilgili olarak tutanakları incelettirdim; burada herhangi bir sataşma görmedim; onun için, Sayın Anadol'a, bu konuda, söz vermeyeceğim.

VI- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının müzakeresine devam ediyoruz.

Şahsı adına son konuşmacı Trabzon Milletvekili Sayın Asım Aykan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ASIM AYKAN (Trabzon) - Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, gerçekten, Meclisimiz için tarihî bir gün. Biraz önce arkadaşlarımız ifade ettiler, aynı görüşlere katılıyorum. Bu çalışmada emeği geçen bütün arkadaşlarımı huzurlarınızda kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, 3 Kasım seçimlerinde, halkımız, Türkiye'de siyasî istikrarı temin etmiş ve yönetim krizini ortadan kaldırmıştır ve Parlamentomuza, hem iktidarıyla hem muhalefetiyle tarihî bir görev vermiştir. Bu, ülke meselelerine ciddî, köklü ve kalıcı çözümler üretme görevidir. Bugün karşı karşıya bulunduğumuz, şu an görüştüğümüz yasa tasarısı, böyle bir anlayışın sonucudur. Bunu özellikle vurgulamakta fayda görüyorum.

Milletimizin 3 Kasımda bizlere verdiği bu tarihî sorumluluğun, AK Parti olarak bilincindeyiz. Bu yoldan kesinlikle ayrılmayacağız ve milletin verdiği yetkiyi sonuna kadar kullanacağız.

Değerli arkadaşlar, AK Parti Hükümetlerinden önce 57 tane hükümet kuruldu. Bu hükümetlerdeki arkadaşlarımız da, tabiî ki, güzel şeyler yapmak istediler; ancak, bugünkü tabloya baktığımız zaman, karşımızda devasa problemler var ve bizimle beraber yarışa çıkan ülkelerle aramızdaki makas giderek açılmış durumdadır. Bu tabloyu gördükten sonra, dönüp, kendi kendimize bir düşünmemiz ve bakmamız gerekir; nerede hata yapıyoruz, problem nerededir, ne yapmamız gerekiyor.

Siyasî tarihimizi iyi incelediğimiz zaman, karşımıza çok çarpıcı bir gerçek çıkıyor -bunu özellikle vurgulamak istiyorum- ülke meselelerine, zamanında, doğru ve köklü çözümler üretmeyen iktidarları, gerekli müdahaleyi yapmayan iktidarları, vatandaşımız, sandıkta müdahale yapmak suretiyle, gönderiyor. Biz, sandıktan gönderilmek istemiyoruz; biz, hizmet yapmak için geldik; onların düştüğü hataya düşmeyeceğiz. Millet neyi istiyorsa, bu devletin, milletin mecburiyetleri neyse, çekinmeden, sonuna kadar, bunu, millet adına kullanacağız. Yani, başka bir deyimle, zamanında dönüştürmeyeni ve değiştirmeyeni, vatandaş sandıkta değiştirmektedir. Onun için, biz, zamanında dönüştüreceğiz ve değiştireceğiz. Bu bilincin, hem iktidar tarafından hem de muhalefet tarafından paylaşılması gerektiği kanaatindeyim; çünkü, iktidar doğruyu yaparken doğrunun karşısında direnenlerin de vatandaş tarafından sandıkta değiştirileceğini unutmayalım.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Erbakan'ı da öyle mi yaptınız?!

ASIM AYKAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, AK Partiyle, idarei maslahat dönemi bitmiştir, ciddî icraatlar yapma dönemi başlamıştır.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Önce fabrikayı ver, sonra başkalarını...

ASIM AYKAN (Devamla) - Bu ciddî değişimler nelerdir...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Balıkesir Süt Endüstrisi Kurumunun satışı...

ASIM AYKAN (Devamla) - Sabırlı ol, sabırlı ol...

Özgürlük, zenginlik, adil paylaşım, hukuk devleti, demokrasi ve idarede yeniden yapılanma, bizim, altını çizdiğimiz, mutlaka yerine getireceğimiz hususlardır. Halkımızın da bizden beklentileri bunlardır.

Bugünkü gündem maddemiz, idarede yeniden yapılanma, onu konuşuyoruz. Aslında, bu konu bugünün gündem maddesi değil. Biraz önce değerli konuşmacılarımız ifade ettiler, Osmanlı'dan beri tartışılan ve cumhuriyetle devam eden bir konuyu konuşuyoruz. Onun için, Parlamento, bugün çok önemli bir görev yapıyor. 1860 yılında, Tuna Eyaletinde "ademi merkeziyet" diye tabir edilen; yani, yetkilerin, yavaş yavaş taşraya bırakılması, bugünkü deyimiyle Anadolu'ya bırakılması konuşulmuş, bundan tam 144 sene önce. Bu tartışma, 1921 Anayasasına kadar gelmiş ve 1921 Anayasasıyla bir karar verilmiş. Bu, çok önemli, biraz önce, değerli konuşmacılarımız ifade ettiler; Anadolu güçlenecek, merkez, bazı yetkilerini yavaş yavaş bırakacak. O gün çıkarılan özel idare mevzuatını inceleyin,  bugünkünden çok daha çağdaştır. Sene 1921, biz, 2004'teyiz. Herkes bunları görmek zorunda arkadaşlar. 1921'den sonra gelen 1924 Anayasası, merkezi biraz daha güçlendiren bir yapı ortaya çıkarmıştır.

Devam ediyorum, arkasından, 1930'da, Mustafa Kemal Atatürk'ün zamanında çıkarılan 1580 sayılı Yasa, çok çağdaş ve modern bir yasadır. Altını çiziyorum, Trabzon'da sekizbuçuk yıl belediye başkanlığı yaptım, yasaya, özü itibariyle, vâkıfım, bu konuda vukuf sahibiyim. Daha sonra, bu yasadan, birçok yetki, cımbızlanmak suretiyle, tekrar, Ankara'ya çekilmiştir.

1855'ten rahmetli Özal zamanında çıkarılan 3030 sayılı Yasaya kadar, 19 kere, yerel yönetimlerde ve idarî anlamda değişiklik yapılmış ve rahmetli Özal'dan yirmi sene sonra, biz, şu anda, bu konuyu konuşuyoruz. Bu kilometretaşlarını, böyle, bilerek zikrettim ki, konu anlaşılsın. Önümüzde, bugün, reform niteliğinde bir yasa var. Bu, genel bir çerçeve çiziyor. Tabiî,  arkasından, büyükşehir, il (vilayet) ve özel idareler gelecektir.

Çıkacak yasanın temel esprisi şudur: Devletin üniter yapısını titizlikle korumak ve güvenlik mecburiyetlerini gözardı etmeden, hizmetleri, yerinden, verimli ve etkin kılmaktır; yerinden, verimli ve etkin kılmaktır... Yani, başka bir deyimle, Ankara'yı küçültmeden Anadolu büyümez. Dünyada, bu usule dönmeden, bu yönü ihtiyar etmeden, merkezin elindeki birçok yetkiyi, uygun biçimde -kontrol etmek şartıyla- taşraya bırakmayan hiçbir dünya devleti kalkınmamıştır, bu noktaya gelmemiştir. Bizim hedefimiz, Ankara'yı küçültüp Türkiye'yi büyütmektir. Bunu yaparken de, beraber yapmak istiyoruz, birlikte yapmak istiyoruz; çünkü, milletimiz, bir dönemi tasfiye etti, size ve bize beraber yetkiyi verdi. Bunun, hep beraber bilincinde olmamız gerektiği kanaatindeyim.

Evet, en verimli hizmetin en yakından verilen hizmet olduğunu da, bir kez daha, burada vurgulamakta fayda görüyorum. Bugün, yılların özlemi istikametinde bir adım atıyoruz ve bu yasanın çıkmasıyla, rahmetli Recep Yazıcıoğlu'nun mezarında kemiklerinin sızlamadığını umuyorum; çünkü, kendisinin ve o istikamette birçok insanın ne kadar gayret ettiğini çok yakinen bilen bir insanım.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Müneccim misin?!

ASIM AYKAN (Devamla) - Ülkemize sıçrama getirecek olan bu yasanın, hepimiz için bir milat olmasını diliyorum.

Konuşma yapan Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızdan birisi bir konu üzerinde durdu; burada, bir cümleyle ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, artık "devlet" kavramını yeniden gözden geçirmekte fayda var. Lütfen, kamu ile devleti birbirinden ayırın. Devlet, 70 000 000'un enerjisinin toplamıdır. Özeliyle sivil toplum örgütleriyle, kamusuyla, hepsiyle, bütün gücümüzün toplamı devlettir. Eğer, siz "her şeyi kamu yapacak" diyorsanız, Ortaasya'ya da Sümerbankı gönderip bir basma fabrikası kurdurmanız gerekiyor. O dönemler bitti, böyle dönemler bitti arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) -Böyle bir talep yok!.. Hadi kurdurun bakalım...

ASIM AYKAN (Devamla) - Oraya özel sektör gidip fabrika kuracak, özel sektör! Bunun altını çizmekte fayda görüyorum.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Siz hangi fabrikayı kurdunuz, söyler misiniz?.. Hangi anlayışla?..

ASIM AYKAN (Devamla) - Evet, sizin kamu ile devleti karıştırdığınız kanaatindeyim, onu vurgulamak istedim.

Bir diğeri: Arkadaşlarımızı dinleyince, Cumhuriyet Halk Partisinin, 22 dönemdir yapılan seçimlerde, niçin hep ebedî muhalefet kaldığını çok daha iyi görme imkânımız oldu. Neden...

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Siz, yüzde 34 rey aldınız, biz yüzde 42 rey aldık.

ASIM AYKAN (Devamla) - Biz bir yıllık parti iken yüzde 34 aldık, siz seksen yıllık parti iken yüzde 20 aldınız.(AK Parti sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aykan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

ASIM AYKAN (Devamla) - Evet, biz bir yıllık parti iken yüzde 34 oy aldık, siz yüzde 20 oyu, 80 yıllık parti iken aldınız. Neden; AK Parti milletin partisi, siz devletin partisisiniz, onun için.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, daha önce hangi partinin belediye başkanı idin, söyler misin!..

ASIM AYKAN (Devamla) - Biz, milletin partisiyiz, iftihar ediyoruz; siz, devletin partisisiniz, onun için bu hallere düştünüz. Bunu bilin.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Geçmişi ne çabuk unuttunuz, geçmişinizi unutmayın.

BAŞKAN - Sayın Aykan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız... Lütfen Genel Kurula hitap edin.

ASIM AYKAN (Devamla) - 1930'lu yıllarda Konya'da yazılan bir tebrik kartını söylüyorum. Tebriki yazdıktan sonra vatandaşımız altına imza atıyor "Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı ve Konya Valisi" diye. Bu dönemler bitti arkadaşlar; bundan sonra hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aykan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saat 20.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 19.08

 

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun); Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale),

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 54 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

 VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.Sayısı: 349) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?... Yerinde.

Hükümet?... Yerinde.

Tasarının 1 inci maddesini okutuyorum: 

KAMU YÖNETİMİ TEMEL KANUNU TASARISI

BİRİNCİ KISIM

Kamu Yönetiminin Amaç, İlke ve Görevleri

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam, Tanımlar ve Temel İlkeler

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, katılımcı, saydam, hesap verebilir, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir kamu yönetiminin oluşturulması; kamu hizmetlerinin adil, süratli, kaliteli, etkili ve verimli bir şekilde yerine getirilmesi için merkezî idare ile mahallî idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi; Merkezî idare teşkilatının yeniden yapılandırılması ve kamu hizmetlerine ilişkin temel ilke ve esasları düzenlemektir.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan; buyurun (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Oyan, ayrıca, şahsınız adına da söz talebiniz vardır; ikisini birleştirerek söz vereceğim size.

Süreniz 15 dakika.

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yemek sonrasının bu boşluğu önünde konuşmak, doğrusu, tercih ettiğim bir ortam değildi; ama, sonuç itibariyle, Türkiye'de, milyonlarca insanın bu tartışmaları büyük bir ilgiyle izlediğini düşünerek, en azından, toplum, Mecliste olduğundan daha ilgili diye düşünmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, tartıştığımız, konuştuğumuz tasarı, Türkiye'nin önümüzdeki çok uzun bir dönemini etkileyecek, hatta, altüst edecek bir tasarıdır. Dolayısıyla, buradaki bu tasarıyı tartışırken, burada AKP sözcülerinin yaptığı gibi, Sayın Bakanın yaptığı gibi, Anamuhalefet Partisi Cumhuriyet Halk Partisinin söylediklerini farklı bir şekilde ya da onun konumunu çarpıtarak yorumlamak yerine ya da referansları cumhuriyet dönemi dışındaki yerlerden almak yerine, biraz daha, galiba, dikkatimizi, neyin benzer neyin farklı olduğuna çevirirsek ve Cumhuriyet Halk Partisinin neyi söylemek istediğini anlamaya çalışırsak, herhalde, bu, İktidar Partisi açısından da bir ilerleme olabilir.

Bakınız, buraya gelen AKP Sözcüsü Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat, referans verirken 1921'deki bir yasamaya gidiyor ve orada kalıyor; çok ilginç bir şey. Cumhuriyet 1921'de kurulmadı değerli arkadaşlarım; cumhuriyet 1923'te kuruldu. Ondan sonraki bütün cumhuriyet dönemi ilerlemelerini yok mu sayıyorsunuz?! Referans noktanız cumhuriyet öncesi mi?! Cumhuriyet öncesindeki 1920 ile 1923 arasındaki dönem, Türkiye'de, henüz, merkezî idarenin bütün bir ülkeye, o parçalanmış ülkeye hâkim olamadığı bir dönemdir zaten. Dolayısıyla, orada elindeki yetkileri merkezî olarak tutması mümkün değildir. Siz, 1921'i örnek vereceğinize, seksen yıllık cumhuriyet tarihinin bu konudaki gelişmelerini örnek almaya çalışın, referansınızı cumhuriyet içinde tutmaya çalışın.

Bakınız, şimdi, bu yasayla ilgili Sayın Bakan "siz burada eleştiri yapıyorsunuz da halk adına ne söylüyorsunuz" dedi.

Şimdi, bu yasa, kuşkusuz, bir kamu yönetimi yasası. Kamu yönetimi yasası, esas itibariyle, soyut bir düzenlemedir; ama, ben, Sayın Bakan söyledi diye değil, zaten öyle söyleyeceğim için, ama, Sayın Bakanın da, herhalde, söylemesine de bir cevap olacaktır; toplum ne bekliyor, siz ne öneriyorsunuz, oradan gireyim.

Değerli arkadaşlarım, toplum ne bekliyor; topluma siz diyorsunuz ki: "Biz,  düzenleme yapıyoruz; bu düzenlemeyi yapınca toplum daha iyi hizmet alacak." Acaba?.. Gerçekten öyle mi? Sizin yaptığınız düzenlemeyle, toplumun beklentileri  arasında uçurumlar var, okyanuslar var.

Toplumun talebi nedir; yeterli ve nitelikli kamu hizmeti almaktır. Toplumun böyle bir  talebi var. Peki, siz, bu hizmeti sunabiliyor musunuz? Böyle bir hizmet bugün sunulabiliyor mu? Türkiye'de merkeziyetçilik mi hizmeti sunamamanın nedeni? Toplam vergi gelirinin yüzde 66'sını, 2004 bütçesinde faize aktaracaksınız. Düzelmiş dediğiniz  2004 yılında dahi topladığınız vergilerin üçte 2'sini faize aktaracaksınız.

Toplum, "ak kedi" ya da "kara kedi" demiyor. Toplum,  kedinin fareyi tutmasını istiyor; yani, kamunun, kamu hizmeti üretmesini istiyor. Yani, bunu merkez ya da yerel üretmiş, birinci meselesi bu değil toplumun, halkın. Halkın birinci meselesi, hizmetin üretilmesi.

Türkiye'de devlet, hizmet üretemez noktadadır. Türkiye'de bu anlamda devlet, meşruiyetini yitirme noktasındadır. Siz, böyle bir noktada nasıl bir davranış içindesiniz; siz böyle bir noktada diyorsunuz ki, bu IMF programlarının sadık uygulayıcıları olarak, giderek daha da az kamu hizmeti üreten bir iktidar olarak, ne yapıyorsunuz, ben, bu hizmet üretemez yapıda üzerimdeki sorumluluktan kurtulayım, bunu üstümden yerel yönetimlere atayım, o hizmetler yapılıyormuş gibi olsun orada. Ne kadar kaynak aktaracaksınız belli değil. Bu üçüncü kitap olarak dağıttığınız şeyde belli değil. İl özel idarelerine ne kadar kaynak aktaracaksınız; büyük bölümü oraya aktarıyor. Daha önceki taslaklarda yüzde 6'ydı. Yani, yüzde 1 yerine yüzde 6'ya çıkaracaksınız. Yani, yüzde 5'lik bir ilave pay aktarıp, ne haliniz varsa görün, bütün hizmetleri yapın diyeceksiniz. Vergilerin yüzde 66'sını faize aktarmaktan vaz mı geçeceksiniz? Vergilerin yüzde 66'sı faize gitmeye devam edecek, siz ne yapacaksınız; alın size yüzde 5, hizmet üretin... Bu, kamu hizmeti üretme sorumluluğunu üzerinden atmaktır, bundan kaçmaktır.

İkinci bir kaçış noktanız şudur: Sadece yerele atmıyorsunuz, hizmet üretme sorumluluğunu, sadece IMF programları için o üretemediğiniz hizmetleri üzerinizden atmıyorsunuz, bir başka şeyi daha yapıyorsunuz; yerel yönetimler aracılığıyla piyasaya aktarıyorsunuz ve bunu bir fazilet olarak savunuyorsunuz. Gerekçelerinize bakın, bu tasarının yönetim anlayışının birinci gerekçesinde "piyasaya saygılıdır ve mümkün olduğu ölçüde piyasa araçlarını kullanır" deniyor. Yani, sizin gerekçenizin birinci maddesi, niçin bunu yapıyorsunuzun birinci maddesi piyasadır, kamu hizmetini, kamu hizmeti olmaktan çıkarmaktır; bu mu sosyallik, bu mu adalet değerli arkadaşlarım?! Bu, Türkiye'de sosyal devletin idam fermanıdır. Bu, daha da ötesinde, Türkiye'de kamu hizmeti üretiminin idam fermanıdır. Siz, bu yasada şunu söylüyor musunuz; halkın talebi şu: Halk "ben vergi ödüyorum, eğitimi bedava almak istiyorum, özel okulda değil" diyor, ya da "kamu kurumuna, aile birliğine, yakacak yardımı yaparak, karneyi parayla satın alarak çocuğumu okutmak istemiyorum" diyor. Sizin bu yasanız bu konuda ne diyor Sayın Bakan? Halk "ben sağlık primimi ödüyorum, ben sigortamı ödüyorum, bunu ödedikten sonra bir de hastanede gidip ayrıca özel muayene parası ödemek istemiyorum" diyor; sizin yasanız buna ne getiriyor? Kamu hizmetini yerelleştirmek ve özelleştirmekten, piyasaya devretmekten başka ne getiriyor Sayın Bakan? Halk bunu soruyor; halk ne diyor dediniz, işte halk bunu soruyor. Halk, Avrupa'da olduğu gibi...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Diğer yasalarda...

OĞUZ OYAN (Devamla) - Sayın Bakan, konuşma hakkınız sınırsız, oradan laf atmayın, konuşursunuz.

Halk, aile yardımı yapılmasını istiyor. Yoksullar, Türkiye'de, sizden, sadaka, iane, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yardım için ilçe teşkilatları önünde kuyruktan geçmek istemiyor. Bu halk, sizden, yasayla tanınmış haklar istiyor, aile yardımı istiyor. Şimdi, siz, burada, diyorsunuz ki: "Malî açığı kapatacağız." Hangi malî açığı kapatacaksınız?! Kapatırsınız tabiî!.. Siz, bu yasayla, kamunun üzerindeki bütün hizmet üretme sorumluluğunu, yerele ve oradan özele atarak, kamunun, artık işlevsiz... Kamunun tek işlevi ne kalıyor; borç ödemek; yani, IMF'nin bekçiliğini yaptığı bu para akımlarının tepesinde bir bekçilik görevi yapmak; yani, siz, geçmiş iktidarlardan daha fazlasını yapıyorsunuz; ona, birazdan geleceğim. Değerli arkadaşlarım, bu, sizin iktidarınızın bir icraat biçimi olabilir; ama, Türkiye'de, toplumun talebi bu değildir.

İkinci konu, toplumun bir diğer beklentisi, kamu hizmetlerinin hiçbir ayırımcılığa yol açılmadan, kamu hizmetlerinin hiçbir partizanlığa yer verilmeden, kamu hizmetlerinin hiçbir savurganlığa, hiçbir israfa yol açılmadan, yolsuzluklara yol açılmadan gerçekleştirilmesidir; yani, daha iyi denetim, daha iyi denetimdir; bütün rant kanallarının tıkanmasıdır. Sizin yaptığınız bu mu?! Siz, burada, teftiş kurullarının tasfiyesine varan bir düzenleme getiriyorsunuz, diyorsunuz ki, Sayıştay denetimi... Sayıştay denetimi zaten var, yeni bir şey getirmiyorsunuz. Bütün yerel yönetim kurumları Sayıştay denetimine zaten tabidir. Burada, sizin yaptığınız nedir; orada, sorgulama hakkına da sahip olan ve sorgulama, teftiş, inceleme ve sorgulama haklarını kullanan bu teftiş kurullarının      -bütün halıyı alttan çekerek- tasfiyesine yol açıyorsunuz. Bu mu hesap verme sorumluluğu... Hesap verme sorumluluğu gibi süslü laflar bu tasarıda var mı, var; ama, altı boş, mekanizması yok; yani, kime hesap verecek... Özellikle de, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununda bu geldi, mekanizması orada da yoktu; ama, bu tasarıyla iyice kalkıyor. Bir vali, bu kadar çok kamu hizmetinin sorumluluğunu üstlenen bir vali, hangi bakana, nasıl hesap verecek?! O bakan, gelecek, burada, bize, nasıl hesap verecek?! Bunun hiçbir mekanizması, hiçbir performans denetim ölçütü burada yoktur; buna bağlı olarak çıkan ya da taslaklarını gördüğümüz diğer yasalarda da yoktur.

Değerli arkadaşlarım, sizin teftiş kurullarını etkisizleştirmenizin arkasındaki yatan nedeni biz biliyoruz. Siz, bugün, kendi üzerinizdeki dosyaları, dokunulmazlık zırhı arkasına saklanarak eğer gündeme getiremiyorsanız, milletvekillinin dokunulmazlığını kaldırma sözünü, ya da sınırlandırma sözünü bütün herkes için burada uygulayamıyorsanız, şimdi bu denetim dışına kaçışla, teftiş kurullarının tasfiyesiyle yapmak istediğiniz ve yapacağınız şey, kendi döneminizdeki icraatlarınızla ilgili her türlü denetim kurumlarının kurumsal hafızasını yok etmektir. Kurumsal hafızayı yok eden bir icraatın başlangıcını burada açıyorsunuz. Dolayısıyla, gerekçenizde süslü bir laf olarak duran o "performans açığını kapatacağız" sözü, hiçbir altyapısı olmayan, hiçbir dayanağı olmayan bir hükümden başka bir şey değildir.

Üçüncü olarak, siz, burada diyorsunuz ki, küreselleşmenin sonuçlarıdır, çağdaşlıktır; yani, dünya böyle gidiyor, biz de böyle gideceğiz. Bakınız, size bir kere şunu söyleyeyim: Küreselleşme iki taraflı bir bıçaktır. Küreselleşme, bir taraftan çok güçlü devletleri, Amerika gibi, Avrupa Birliği gibi -bunların bütününü de bir küresel devlet diye düşünün- o birliği de ya da onun içinde tek tek bir Fransa, bir Almanya, Türkiye'den çok daha fazla ulus devlettir hâlâ, birlikiçi ilişkiye rağmen; ama küreselleşme simetrik olmayan bir ilişki yaratıyor. Bir, Amerika gibi çok güçlü devletler kendi ulus devletlerini aşırı güçlendiriyorlar, bunu güçlendirirken de, bizim gibi, çevre, üçüncü dünya ülkeleri dediklerini unufak etmeye çalışıyorlar. Oradaki o ulus devlet yapısını darmadağın etmeye çalışıyorlar; yani, küreselleşme böyle çalışıyor. Dolayısıyla, küreselleşme ile yerelleşme bir arada gidiyor. Niye küreselleşme ile yerelleşme birbirinin zıttı değildir de, kardeşidir; işte bu nedenle öyledir. Küresel güçler, bunun içinde siyasî güçler ve ekonomik güçler, hepsi daha fazla yerel yönetimlere yetki devredilmesini istiyorlar. Çokuluslu şirket, yatırım yapacağı zaman bir ülkeyle değil, gidip bir belediyeyle o ilişkiyi kurmak istiyor, karşısında daha zayıf bir güçle o pazarlığı yürütmek istiyor.

Siz, burada bu küreselleşmeyle bağlantıyı nasıl bir şey görüyorsunuz, ne istiyorsunuz, toplum ne istiyor? Toplum, küreselleşmeden ne bekliyor; "biz, bu küreselleşmeden dünyanın ileri ülkeleri gibi daha fazla refah istiyoruz, daha fazla zenginleşme istiyoruz" diyor, toplumun talebi bu. Sizin talebiniz ne; başmüsteşara bakın, ne istiyor; başmüsteşar diyor ki yazısında: Globalleşmenin; yani küreselleşmenin olduğu her yerde mahalli kültürler gelişmeye başlar. Bizim ülkemiz söz konusu olduğu için, mahallî kültür İslamdır. Globalleşme ne kadar artarsa İslamlaşma da o kadar çok artacaktır. Yani, arkasından, devam ediyor, onun için laiklik, cumhuriyet, bizim bunları zayıflatmamızın yolu ademi merkeziyettir; yani, yerel yönetimleri güçlendirelim... Buradan, biz, Türkiye'deki ulus devleti...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Öyle bir şey yok...

OĞUZ OYAN (Devamla) - Var işte; yani, sizin, halen Başmüsteşar sıfatını... Kimin Başmüsteşarı; Başbakanın, Başbakanın koruduğu, kolladığı, hâlâ devam eden... Böyle bir müsteşarın hazırladığı bir tasarıyla karşımıza çıkıyorsunuz ve Türkiye Cumhuriyeti dönemine bile referans vermeye gitmeden, 1921'den bahsediyorsunuz... Bu, Türkiye Cumhuriyetine karşı bir tehdittir. Bu yasa ve sizin bu anlayışınız, cumhuriyete, laik cumhuriyetin varlığına bir tehdittir. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - O da bitti, o konuşmanız da bitti...

OĞUZ OYAN (Devamla) - Burada öngörülen şey bir yönetsel federalizmdir. Bu yönetsel federalizm, bu yasanın 7 nci maddesiyle kendini ele vermektedir. Biraz önce burada dile getirildi; merkezî hükümete sadece 10 tane hizmet alanı sayan, gerisini tamamen yerel yönetime veren bir yasa, üniter bir devletin yasası olamaz. Burada bir yönetsel federalizm amaçlanmaktadır.

Şunu da söyleyeyim: Başlangıçta, yanlış olarak, kendi kitaplarında da söylediler sanıyorum; biz CHP'ye de brifing verdik, onlardan görüş aldık... Bize, sadece, dokuz on ay önce -sanırım nisan ayıydı- bir sunuş yapıldı, yani bilgi verildi. Bu sunuşta biz, şunu söyledik: Sizin bu taslağınız, bu şekliyle, merkezî iktidarın görev alanını sınırlandıran, 10 maddeyle sınırlandıran, gerisini tümüyle yerel yönetime bırakan bir taslak, bir tasarı. Bu, atanmış vali sistemiyle gitmez, bizi, seçilmiş vali sistemine götürür dedik. Hemen Ömer Dinçer oradan atladı "tamam, siz destek verin, seçilmiş valiye geçelim" dedi; yani, bu gizlenemez, saklanamaz bir ihtiras olarak, bunun arkasında gizli gündem olarak duruyor zaten; yani, bunu, biz, kendi Grubumuzda yaptığımız görüşmede, 30 kadar arkadaşımızın önünde yaptığımız görüşmede tespit edebildik.

Dolayısıyla, burada şu tespiti yapmama izin verin: Burada, gerek Dünya Bankası gerek IMF'nin dayattığı bir yapısal reform olmasının ötesinde, sizin de çok arzu ettiğiniz bir düzenleme var. 57 nci hükümetten sizin farkınız bu. 57 nci hükümet, önüne getirilen bu IMF yasalarını olduğu gibi imzaladı, çıkardı. Siz bundan bir adım öteye gidiyorsunuz, bu tür düzenlemelere sadece boyun eğmiyorsunuz, ondan yarar umuyorsunuz, kendi gizli gündeminizi ortaya koymak için bir de ondan yarar umuyorsunuz; birlikte, cumhuriyetin kalelerine nasıl saldırabiliriz hesabı yapıyorsunuz. Dolayısıyla, bu, içeride meşruiyet arayışını, dış güçler üzerinden meşruiyet arayışını sürdüren bir iktidarın, Türkiye açısından bir talihsizlik olduğunu düşünüyorum.

Son olarak şunu söyleyeyim: Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kuşkusuz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oyan, sözlerinizi tamamlamanız için süre vereceğim; ancak, bir hususu belirtmek istiyorum. Tasarıyı eleştirebilirsiniz, beğenmeyebilirsiniz, ifadelerinize Başkanlık olarak biz de saygı duyuyoruz; ama, konuşmanız içinde şöyle bir ifade geçti: "Bu yasa tasarısı laik cumhuriyetin varlığına bir tehdittir." Burada bulunan bütün milletvekilleri laik cumhuriyetin teminatıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Dolayısıyla bir kısmın, sadece bir grubun, kendisini cumhuriyetin teminatı olarak görmesi veya diğerlerini eleştirmesi, Meclis Genel Kurulunda uygun değildir. Dolayısıyla, bu sözünüzü açıklamanız gerekir; yani bu şekilde bir ifade...

HALUK KOÇ (Samsun) - Bir tespit yapıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, müsaade eder misiniz; bakınız, ifadesini aynen okudum. Sayın Oyan'ın bu ifadesi uygun düşmemiştir; onu belirtiyorum.

Sayın Oyan, bu ifadenize lütfen bir açıklık getirin. Yoksa, herkes, her istediği şekilde, uygun olmayan ifadeleri kullanırsa doğru olmaz.

Buyurun efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Net, sarih bir şey söyledi.

OĞUZ OYAN (Devamla) - İzin verirseniz, önce bunu söyleyeyim: Ben, burada herhangi bir kişiden değil... Bakın, tekrar söylüyorum, bu tasarıyı geri çekerseniz bu tehdit ortadan kalkar; ama, bu tasarı bu haliyle laik cumhuriyete bir tehdittir. Yani, bu tasarı -laikliği de bırakayım- cumhuriyetin kurumlarına bir tehdittir; laiklik de dahil olmak üzere. Bu nedenle, bu tasarıyı geri çekmek zorundasınız.

AHMET YENİ (Samsun) - Başka emrin var mı?!

OĞUZ OYAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, ben size şunu söyleyeyim: Cumhuriyet Halk Partisi, kuşkusuz yerel yönetimlerin daha geniş görev alanı, daha fazla yetki, daha fazla kaynakla donatılarak bir yeniden yapılandırma içine sokulmasından yanadır. Bunda kimsenin kuşkusu olamaz. Zaten bu nedenle biz, şimdiye kadar, bütün uygulamalarımızda bunu gösterdik. Biz, bu nedenle sizin büyük bir samimiyetsizlik örneği olarak... Bugün, burada yerel yönetimci olarak geliyorsunuz; geçen yılın bütçesinde, yüzde 6'lık belediye payını yüzde 5'e indirdiniz. Bunun kavgasını kim verdi; bunun kavgasını biz verdik. Bütçe Yasasıyla getirdiniz; gittik, Anayasa Mahkemesinde bunu iptal ettirdik; ama, siz öylesine yerel yönetimcisiniz ki, gittiniz, yasalarda bunu bir daha değiştirdiniz, şimdi Anayasa Mahkemesine bir daha başvurduk, bir daha sonucu bekliyoruz. Yani, böyle samimiyet olabilir mi? Yani, siz nasıl yerel yönetimcisiniz, daha çok kaynak aktaracağız, daha çok görev alanı aktaracağız diyorsunuz?!

Bu tasarı, bu şekliyle, muhafazakâr ve tüccar siyaset diye nitelenen bir anlayışa cuk oturmaktadır, gerçekten ölçülü elbise gibi üzerine oturmaktadır; Prens Sabahattin yakıştırmasına çok güzel oturmaktadır, sözcü burada belirtti, temel kamu hizmetlerini yerelleştirme görüntüsü altında, piyasa koşullarına aktarma anlayışı, bugünkü iktidarın anlayışıyla çok güzel örtüşmektedir; yurttaş yerine müşteriyi ya da işyerini koyan bir anlayışla çok güzel örtüşmektedir. Esnek istihdam biçimlerini getirerek, çalışma ilişkilerini bozmaya, orada dahi kuraldışılığa özendiren bir yasa, çok güzel, İş Yasanızla da çok uyumlu olacaktır.

Kamu yönetimi reformunu bir kadrolaşma aracı olarak kullanmanız, sizin, şimdiye kadar yaptıklarınızın bir devamı niteliğinde olacaktır. Üst düzey kadrolarda partizanlaşma eğilimini güçlendireceksiniz, bütün genel müdürler her iktidarda değişecek. Sizin, bu dönem içinde bir hükümet değişikliğinizle de bu uygulama gündeme gelebilir. Her türlü saydamlıktan, katılımdan, denetimden, hesap vermekten kaçan anlayışla son derece uyumludur ve tabiî, dış ekonomik ve siyasî odakların telkinleri, iş yapma anlayışına son derece uygundur, o açıdan kutlamak lazım; ama, Cumhuriyet Halk Partisinin bu anlayışlarla hiçbir benzerliği olamaz.

Burada, Cumhuriyet Halk Partisi için, bakın, siz de şunları şunları söylediniz dedi arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, size bir şey söyleyeyim, kimse alınmasın: Evet, insan ile şempanze arasında da yüzde 98,5 genetik benzerlik vardır; ama, onlar başka varlıklardır. Hiç kimse, bize, siz de bunları söylüyorsunuz diyemez. Biz, bu yasanın felsefesine karşıyız, bu yasanın 7 nci maddesinden başlamak üzere, temel anlayışına karşıyız. İşte, bu anlayışla bu yasanın geri çekilmesini istiyoruz. Bu yasa, cumhuriyette büyük tartışmalar yaratacak bir yasadır ve siz bu yasanın altında kalırsınız. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Kimin altında kalacağı 28 Martta belli olur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oyan.

1 inci madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Işık.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi hakkında, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değişimin ve dönüşümün çarpıcı bir hızla ve yoğunlukta yaşandığı küresel şartlarda, hedefleri belli olan Türkiye'nin, kamusal yönetim dönüşümünde tarihî yapılanmanın dışında kalması mümkün değildir. Aslında, 1930'lu yıllarda başlayarak     -1950 ve 1988 yılları dahil- zamana yaygın bir süreçte, belli bir noktaya gelmiş olan kamu yönetiminde yeniden yapılanma gayretleri, bu çalışmalar, üzülerek ifade ediyoruz ki, değişik nedenlerle başarısızlıkla sonuçlanmış ve istenilen kaliteye ulaşılamamıştır.

Tarihî bir adım ve büyük bir kararlılıkla, 59 uncu hükümet, kamu yönetiminde temel değişiklikleri öngören işbu tasarıyı Yüce Meclisin gündemine taşımış bulunmaktadır. Tasarıda, yeni ve kapsamlı bir perspektif içerisinde, kamu yönetiminde yeniden yapılanma sürecini başlatmak ve bu sürece rehberlik etmek üzere hazırlandığı; kamu yönetiminin zihniyetinde, yaklaşımında, yöntemlerinde ve organizasyon yapısında köklü değişikliklerin öngörüldüğü; kapsamlı bir çerçeve ve uzun vadeli bir perspektif içinde, merkezî idare ve mahallî idarelerde iyi yönetişim ilkelerinin hayata geçirilmesinin hedeflendiği vurgulanmaktadır. Hükümet, dünyada yönetim anlayışını ve yapılarını köklü bir şekilde etkileyen veya uyaran değişim faktörlerini, ekonomi teorisinde değişim, yönetim teorisinde değişim, özel sektörün rekabetçi yapısı ve kaydettiği ilerlemeler, toplumsal eleştiri ve değişim talebi ile sivil toplumun gelişimi başlıkları altında özetlemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu kuruluşları, özel sektörün daha verimli üretim yaptığı alanları terk etmekte; eskiden doğal tekel olarak düşünülüp devletin kontrolüne bırakılan alanlar dahi, düzenleyici yapılar kurulmak suretiyle özel kesime açılmakta; bazı kamu hizmetleri sivil toplum kuruluşlarına devredilmekte; merkezî yapılar yerine, yerinden yönetim anlayışının hâkim hale geldiği ABD, İngiltere, Kanada, İrlanda, Yeni Zelanda gibi birçok gelişmiş ülkenin, küreselleşme ve bilgi toplumu şartları tarafından ana çerçevesi çizilen bu yeniden yapılanma sürecinde öncü bir rol oynadığı; eski doğu bloku ülkeleri ile gelişmekte olan ülkelerden birçoğunun da bu sürece katıldığı ve yönetim yapılarında köklü reformlar yapma yönünde adımlar atıldığı belirtilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümet düzenlemesinde, ulusal gelişme ve dünya konjonktüründeki değişimlerin ve eğilimlerin ulusal bazda kamu yönetimi alanına yansıtılamadığı, sorunların devasa hale geldiği; taşranın Ankara'ya taşınmaya, aşırı büyüyen ve merkezîleşen kamu idaresinin harcamaları gelirlerini aşmaya, yönetimde ve kaynakları verimli kullanımda başarısızlığa sebebiyet verdiği; değişimi yöneterek dönüşümü ve verimliliği yakalamak yerine, değişimden olumsuz etkilenme sonucunda değişime maruz kalındığı; kamu kurum ve kuruluşlarının değişen şartlara uyumsuzlaşması verimsizleşme ve etkisizleşme sonucunu doğururken, değişen dünya şartlarında rekabet edemez hale geldiği; yumaklaşan sorunlar ve tıkanan yönetimin, kamu hizmetlerinde ileri boyutlarda performans açığı da doğurduğu vurgulanmaktadır.

 Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda, kamu yönetimindeki performans yetersizliğinde siyasî istikrarsızlıkların da çok büyük katkısı olduğu, ülkemizde, kamu yönetiminin, siyasal iktidarların siyaset anlayışı nedeniyle çoğu zaman sağlıklı ve verimli bir temele de oturtulamadığı ifade edilmektedir.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı 21 inci Yüzyılda çağdaş bir yönetim anlayışını ortaya koyarak, katılımcı ve paylaşımcı bir anlayışla, vatandaş odaklı, şeffaf, etkili, maliyet azaltıcı, öngörülebilirliğin üst noktaya taşındığı, rekabete açık, halkın rızasına dayalı, nitelikli insanları cezbeden bir yapı öngörülmüştür. Tasarıyla, anlaşılabilir mevzuat, insanı geliştirmeyi ve güçlendirmeyi hedefleyen, performans ve kalitenin öne çıktığı, sivil toplum örgütlerinin yeterince algılandığı, yerellik ve yerindelik yapılarını öne çıkaran bir anlayış ortaya konulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümet, bu tasarıda, son yıllarda belirgin hale gelen strateji açığını ve güven açığını kapatıp, yaşanan olumsuz süreci tersine çevirerek, bu kapsamda, özelleştirme, sivil toplumu güçlendirme ve yerelleşme yoluyla, hantal merkezî birimlerin daha küçük, daha etkin bir yapıya dönüştürüleceğine ve performanslarının artırılacağına, yüklerinden arınan merkezî yapılarda stratejik düşünme boyutunun güçlendirileceğine, kaynak kullanımında stratejik planlar esas alınarak verimlilik sağlanacağına, her şeyden önemlisi, halkın yönetime olan katılımının artırılarak güvenin tazeleneceğine vurgu yapmaktadır.

Yine, tasarıda, geçmiş yönelimli bir yönetimden gelecek ve amaç yönelimli bir yönetime, çözüm yönelimli bir anlayıştan teşhis yönelimli bir anlayışa, kapalı ve tek taraflı bir yaklaşımdan açık ve katılımcı bir yaklaşıma, ceza yönelimli bir uygulamadan ödül yönelimli bir uygulamaya geçilmesi öngörülmektedir. Ortaya konulan yeni zihniyete uygun bir şekilde geleceğe dair tasarım geliştirme, misyon ve vizyon belirleme, temel amaç, politika ve öncelikleri şekillendirme, merkezî yönetim yerine yerinden yönetim, esnek ve yatay organizasyon yapıları, çakışmaların ve çatışmaların engellenmesi, gereksiz hizmetlerin tasfiyesi, hizmet satın alma gibi unsurlar desteklenmekte; kamuda, ilk kez, bütün kamu kurumlarının uyması gereken temel ilkeler bir bütün olarak ortaya konulmakta; kamuda katılımcılık, şeffaflık, hesap verilebilirlik, etkinlik, hizmetlerin sonucuna odaklılık, insan haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta sadelik, bilgi teknolojilerinden yararlanma gibi ilkeler uygulanabilir hale getirilmektedir. Teşkilat yapıları, yatay organizasyon ve yetki devri esası uyarınca yeni ve etkin çerçeveye kavuşturulmakta; bakanlıklar ve kuruluşlar arasındaki görev dağılımı netleştirilerek mükerrerliklerin önlenmesi öngörülmektedir. Gereksiz hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin tasfiyesi veya uygun birimlere devri gündeme getirilmekte; merkezî idare ile mahallî idareler arasında yetki ve görev paylaşımı netleştirilmekte, merkezî idarenin stratejik düzeyde etkinliği artırılırken mahallî idarelerin operasyonel düzeyde esneklikleri ve kaynakları geliştirilmekte; devletin aslî hizmetleri dışında bakanlıkların taşra teşkilatı ortadan kaldırılarak yerel ve yerinden yönetim biçimleri güçlendirilmekte, kamuda stratejik yönetim anlayışı benimsenmekte ve kaynak tahsisi mekanizmalarıyla ilişkisi kurulmakta; denetim sistemi, performans esaslı ve iç denetim boyutlu güçlendirilmiş hale getirilmekte; halk denetçisi (ombudsman) mekanizması dahil olmak üzere, kamuoyu denetimi güçlendirilmekte olduğu ifade edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüzyılımızda, etkin ve katılımcı kamu yönetimi anlayışının hayata geçtiği, ulusal kalkınmışlık şartlarının gerçekleştiği sürecin sonuçlanması temenni ve dileğiyle, Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.

1 inci madde üzerinde, şahsı adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Muzaffer Baştopçu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sayın Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi hakkında kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi ve bizi izleyen çok değerli vatandaşlarımızı en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepimiz biliyoruz ki, değişen, gelişen ve bilgi toplumuna dönüşen dünyamızda, artık, o eski kuralcı, şekilci, katı, hiyerarşik yapıdaki merkeziyetçi yönetim modelleri çok gerilerde kaldı. Hele, gelişmiş ülkeler, bunları tamamıyla bıraktılar; gelişmekte olan ülkeler de yeniden yapılandırmalarıyla onları bırakmaktalar.

Günümüzde, devletin vatandaş nezdinde sevecen olabilmesi için, güvenilir olabilmesi için, kamu yönetimlerinde kırtasiyeciliğin, kaynak israfının, içe kapanıklılığın, verimsizlik ve hantallığın olmaması gerekmektedir. Çağdaş dünya ülkeleri, bilgi çağında, acaba ne yaparsak halkımıza daha iyi hizmet edebiliriz, acaba ne yaparsak daha iyi yönetimler sergileyebiliriz diye kendilerine soruyorlar ve bu sorunun cevaplarını yaptıklarıyla da ortaya koyuyorlar. İşte, her alanda değişim içinde gelişimi ve yeniden yapılanmayı sağlayan gelişmiş ülkeler bu örnekleri verirken, üzülerek ifade ediyorum ki, biz, kendi ülkemiz için, bugüne kadar olan kısır çekişmelerden dolayı, maalesef, başta çok zaman kaybettik ve çok geri kaldık. Artık, diyoruz ki, zaman kaybetmeyelim, geri kalmayalım.

Dünya hızla dönüyordu; ama, sanki, birileri, bir zaman "durdurun dünyayı Türkiye inecek" demiş ve ülkemizi büyük sorun ve sıkıntıların durağında indirmişlerdi. Çok şükür ki, AK Parti Hükümetimiz ve Parlamentomuz, çok başarılı çalışmalarıyla o kara günleri geride bıraktı. Artık, ülkemiz, dönen dünyayla birlikte, aydınlık yarınlara, artan bir hızla gitmektedir. Devlet-millet bütünleşmemizle bugüne kadar elde ettiğimiz olumlu sonuçlara ne kadar sevinsek de azdır.

AK Parti, ülkenin düğümlerini, sorunlarını çözüyor, önünü açıyor, yolsuzluklarla ve yoksullukla kıyasıya mücadele ediyor. Birileri istese de istemese de, fincancı binitleri ürkse de ürkmese de, bu yolda devam edilecektir. Milletimizin bize verdiği bu saygın iradeyi, her zaman, yüreklice, sonuna kadar kullanacağız; bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, bu ülkenin insanlarının yıllardan beri özlemle beklediği kanunlardan biridir. Artık, insanımız, devletinin kendisine vereceği hizmetin kaliteli, etkili, verimli, adil ve hızlı olmasını istiyor. İnsanımız, ayrıca, bu hizmetler üretilirken, bütün çağdaş ve uygar ülkelerde olduğu gibi, kamu yönetiminin, öncelikle insan hak ve özgürlüklerini esas alıp, her aşamasının katılımcı, saydam ve hesap verebilir bir nitelikte olmasını talep ediyor.

İşte, bu kanunla, vatandaşlarımızın bu istek ve talepleri yerine getirilmekte; diğer bir deyişle, AK Parti seçim meydanlarında milletimize verdiği sözlerden birini daha yerine getirmektedir.

Milletimiz çok iyi bilmektedir ki, AK Parti, bütün iyi niyet, samimiyet ve yürekliliğiyle vatandaşına en iyi hizmeti verme çabasında olup, amacı bağcıyı severek üzüm yemektir.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Bağcıya üzüm kalmadı.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Devamla) - Bu kanunla, siyasî tarihimizde ilk defa, bütün kamu kurumlarının uyması gereken bütün temel ilkeler bir bütünlük içinde ortaya konmakta olup, yine, bu kanunla birlikte, önümüzdeki günlerde görüşeceğimiz büyükşehir belediyeleri, belediyeler ve il özel idareleri kanunlarıyla yerel yönetimde yeniden yapılanmanın temelleri oluşturulmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Baştopçu, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; izlediğimiz kadarıyla, her zaman olduğu gibi, istemezük cephesi, bu kanun için, bu uygulamalar çağdaş dünyada yoktur demiyor, diyemiyor; çünkü, bu kanun, tamamen çağdaş bir anlayış ve içerikle oluşturulmuştur. Karşı tarafın söylemi, sadece, biz beğenmedik, o yüzden siz de bunu çıkarmayındır. Değerli arkadaşlarım, dünyanın hiçbir ülkesinde millet iradesiyle gelmiş bir iktidara böylesi bir teklifte bulunulamaz.

Unutmayalım ki, kusurumuz ne kadar çoksa, o kadar çok kusur ararız.

Bir hukuk devleti olan ülkemizde, hiç kimse ve grup, bir diğerine, dayanaksız, "potansiyel suçlusun" nitelemesi ve muamelesi yapamaz. Bu ülkede, artık, yersiz korku ve endişelerle, öcü senaryolarıyla toplumun kafasını karıştırmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Halkımız, cumhuriyetimizi de, üniter devlet yapımızı da, bu ülkenin bölünmezliğini de çok iyi bilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Çok güzel konuşuyor, devam etsin.

BAŞKAN - Sayın Baştopçu, lütfen, son cümlenizi alayım.

Buyurun.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Devamla) - Çaresizliğin bir tezahürü olarak şimdiki zamandan ayrılıp geçmiş zamana giderek, fal bakıp niyet okuyarak, sanal ortamlarda insanları ve kurumları yargılamak, demokratlık, halkçılık, yurtseverlik ve vicdanla bağdaşmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin geleceği için çok önemli olan bu temel yasanın hazırlanmasında emeği geçen, katkısı olan herkesi, kurum ve kuruluşları, hükümetimizi, Parlamentomuzu yürekten kutluyor, şükranlarımı sunuyorum.

Bu ülke insanımızın hak edip, bizlerden beklediği daha nice kanunlara derken, hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından alkışlar [!])

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, anlaşmazlık varsa, ara verin isterseniz!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince verilmiş olan bir önerge vardır; önergeyi okutup, görüşmesiz oylarınıza sunacağım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Daha, önergeler var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının görüşülmekte olan 1 inci maddesiyle ilgili görüşmelerin, İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca devam etmesine karar verilmesini arz ederiz.

 

Haluk Koç

Erdoğan Yetenç

Yücel Artantaş

 

Samsun

Manisa

Iğdır

 

Kemal Sağ

Oya Araslı

 

 

Adana

Ankara

 

 

Gerekçe :

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe değil efendim, üzerinde konuşmak istiyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla kamuda ilk kez bütün kamu kurumlarının uyması gereken temel ilkelerin bir bütün olarak ortaya konduğu, kamuda katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik, etkililik, hizmetlerin sonucuna odaklılık, insan haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta sadelik, bilgi teknolojilerinden yararlanma ve benzeri ilkelerin uygulanabilir hale getirildiği, teşkilat yapıları yatay organizasyon ve yetki devri esası uyarınca yeni ve etkin bir çerçeveye kavuşturulmakta olduğu, bakanlıklar ve kuruluşlar arasındaki görev dağılımı netleştirilerek, mükerrerliklerin önlenmesinin öngörüldüğü, gereksiz hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin tasfiyesi veya uygun birimlere devri gündeme getirildiği, merkezî idare ile mahallî idareler arasında yetki ve görev paylaşımı netleştirilerek merkezî idarenin stratejik düzeyde etkinliği artırılırken mahallî idarelerin operasyonel düzeyde esneklikleri ve kaynaklarının genişletildiği, devletin aslî hizmetleri dışında bakanlıkların taşra teşkilâtı ortadan kaldırılarak yerel ve yerinden yönetim birimlerinin güçlendirildiği, kamuda stratejik yönetim anlayışının benimsendiği ve kaynak tahsisi mekanizmasıyla ilişkisinin kurulduğu, denetim sistemi performans esaslı ve içdenetim boyutu güçlendirilmiş hale getirildiği, halk denetçisi (ombudsman) mekanizması dahil olmak üzere kamuoyu denetiminin güçlendirildiği; bu kapsamda, merkezî idarenin görev ve fonksiyonlarının belirlendiği, mahallî müşterek nitelikli görev ve hizmetlerin mahallî idarelere bırakıldığı; yine, bu kapsamda merkezî birimlerin strateji geliştirme, genel koordinasyon ve yönlendirme kapasitesi artırılırken, mahallî idarelerin inisiyatif kullanma ve operasyonel esnekliğin vurgulandığı, değişen koşulların gerektirdiği farklılaşma ihtiyacını giderecek esneklikler verilirken, bütünlük içinde uyumlu çalışmanın gerektirdiği minimum genel standart birliğinin de korunduğu, etkililik ve ekonomiklik ilkelerinden vazgeçmeden, mahallî ihtiyaçların yerel düzeyde karşılanması ilkesinden hareket edildiği; ayrıca, Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısında, kamu yönetiminde bütünlük ilkesinin korunmasına, merkezî yapılar ile mahallî idareler arasında tamamlayıcı bir anlayış ve işbirliği ile koordinasyona azamî önem verildiği; yine, idarî usul, saydamlık ve vatandaşın bilgi edinme hakkı, e-dönüşüm Türkiye projesi ve e-devlet bürokrasinin azaltılması ve basitleştirilmesi, vatandaş memnuniyetinin ölçülmesi, performans sistemine ve ödüllendirmeye geçiş, kamuda etik kuralların gözden geçirilmesi gibi birçok alanda yapılacak düzenlemelerle bu Kanunda öngörülen çağdaş yönetim anlayışı hayata geçirileceği genel gerekçede belirtilmiş ise de, tasarı, kamuoyunda, sivil toplum kuruluşlarında yeteri kadar tartışılamadığı için, aceleyle yapılacak bir düzenlemeyle, uygulamada büyük sorunlarla karşılaşılacak, kamu yönetiminde arzu edilen kaliteye ulaşılamayacak ve tasarının genel gerekçesine ve madde gerekçesinde belirtilen hedeflere de erişilemeyecektir.

Bütün bu nedenlerle, maddenin görüşülmesine devam edilerek, konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa kavuşmasında sayısız ve sınırsız yarar bulunduğuna inandığımız için, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 72 nci maddesi uyarınca, görüşülmekte olan maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesi için bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Başkanlığımıza verilen 1 önerge var. "İçtüzüğün 81 inci maddesi uyarınca, 349 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesi üzerinde, Sayın Bakanın yanıtlaması amacıyla soru sorma hakkımızı kullanmak istiyoruz" diyorlar, Sayın Haluk Koç ve Sayın Oğuz Oyan.

Bu defa, size ifade ediyorum; yalnız, bundan sonra sisteme girerseniz, daha rahat olur. Şu anda, Sayın Haluk Koç ve Sayın Oğuz Oyan'ın sisteme girmelerini rica ediyorum.

OĞUZ OYAN (İzmir) - 1 inci madde üzerinde 2 önerge daha vardı; onları atladınız.

BAŞKAN - Hayır, atlamadık. O önergeler, sorulardan sonra; sırasıyla takip ediyoruz. Şu anda, sisteme girerseniz... Yalnız, 5 dakika içerisinde soru sorma hakkınızı kullanacaksınız; Sayın Bakan da, 5 dakika içerisinde cevap hakkını kullanacak.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Soru mu soracaklar?

BAŞKAN - Evet, şimdi soru soracaklar.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Maddelere geçildikten sonra soru sorulabiliyor mu?

BAŞKAN - Maddeler üzerinde, 10 dakika soru sorma hakkı var Sayın Bakan.

Sayın Oyan, buyurun.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Bakan, bu 1 inci madde, yani, amaç maddesi, bu tasarıda yapılan temel düzenlemeleri tam yansıtan bir amaç maddesi olmaktan uzaktır. 7 nci maddenin varlığını, bu 1 inci maddede, amaç maddesinde hissetmek mümkün değildir. Bir kere, bu amaç maddesini bu şekilde değiştirmeyi düşünüyor musunuz?

İkincisi, Türkiye'de, Anayasa uyarınca, yönetim birliğini sağlamadan, yani yerel ve merkezî yönetim birimleri arasında bir hedef birliği oluşturulmadan, Türkiye'de gerek çevresel ve tarihsel değerlerin gerek yaşanabilir kentlerin gerekse kentlere yeni göç dalgalarıyla artması muhtemel olan kırsal göçün dizginlenmesi, tarımsal destek politikalarını merkezî olarak oluşturmadan, kırsal sanayi politikalarını geliştirmeden, kırsal alan yönetimi iyileştirilmesi ve bölgesel özel istihdam projeleri olgunlaştırılmadan, acaba, bir merkez-yerel yönetim işbirliği olmadan, bu amaçlar gerçekleşebilir mi? Dolayısıyla, Anayasanın yönetim birliği esasına aykırı olan bu düzenlemenin, bu amaç maddesi itibariyle değiştirilmesi gerekmez mi?

Teşekkür ederim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, hemen cevap vereyim.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, Sayın Oğuz Oyan Beyefendinin...

OĞUZ OYAN (İzmir) - "Oyan"...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - ... "1 inci maddenin yeniden düzenlenmesi düşünülüyor mu" şeklindeki sorusuna cevap vereyim. 1 inci madde olan amaç maddesinin, şu düzenleniş haliyle ihtiyaca yettiği ve yeni bir düzenlemeye gerek olmadığı düşüncesindeyim.

Ayrıca, 7 nci maddeden bahsettiler. Yani, 7 nci maddede, merkezî yönetimin yetkilerinin tadadî olarak sayıldığını, bunun Anayasaya aykırı olduğunu ifade ettiler. Kendisine hemen hatırlatırım ki, bu kanun tasarısını bir bütün olarak değerlendirmek gerekir. 8 inci maddeyle birlikte değerlendirildiğinde, 8 inci maddede, mahallî idarelere bırakılan görevlerin sadece mahallî müşterek hizmetlere ilişkin olduğu görülecektir. Böylece, bu kanun tasarısının maddeleri arasında bir çelişki olmadığı gibi, Anayasanın ortaya koyduğu önemli ilkelerden olan idarî bütünlük ve idarî vesayet ilkelerine de aykırılık teşkil etmemektedir. Oğuz Beyin sorusuna bu şekilde cevap veriyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Benim sorum şu şekilde: Konuşmanız sırasında -bu maddeyle de ilgili, tasarının tümüyle de ilgili- kamu hizmetini kamusal olma niteliğini ortadan kaldıracak, sosyal devlet ilkesini unutturacak bazı şeyleri çok farklı bir şekilde sundunuz. Sosyal devlet hizmeti, mesela, vatandaşa hizmet olarak sunduğunuz bazı olayları açık yüreklilikle söyleyebilir misiniz; yani,  yerele devredilen, yerele aktarılan sağlık hizmetlerini, çevre hizmetlerini, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün şu anda yaptığı hizmetleri, bütün bunları, vatandaşın vergisini ödeyerek alması gereken doğal, kamusal bu hizmetleri, acaba, bir sonraki kademede, vatandaşa, ücreti mukabilinde piyasalaştırma noktasında bir çekinceniz var mı; yoksa, planlarınız içinde mi bu piyasalaştırmak, kamu hizmetlerini bu şekilde ücretli olarak sunmak? Bunu sayın milletvekillerinin de herhalde bilmesi gerekir. Kendi bölgelerinde bu hizmeti alacak, talep edecek insanların, bulundukları illerin kişi başına düşen millî gelirini de hesap edecek olursak, nasıl para ödeyerek bu hizmetleri alabileceği konusunda bir açıklama yapabilir misiniz Sayın Bakan. Özellikle bunu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Koç'a teşekkür ediyorum. Haluk Bey ve biraz önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli arkadaşlarımız da, bu tasarının sosyal devlet anlayışını ortadan kaldırdığı iddiasında bulundular. Ben inanarak ifade ediyorum ki, bu tasarı, sosyal devleti ortadan kaldırmak bir yana, daha da güçlendirmektedir...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sosyal devlet konusunda anlaşamıyoruz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI  VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - ... çünkü, merkezî yönetimin gereksiz yüklerden arınması, etkin bir kamu yönetimine Türkiye'nin kavuşmuş olması kamu hizmeti için ayrılacak olan imkânları daha da artıracaktır. Bu artış, kuşkusuz ki, vatandaşa hizmete olarak yansıyacaktır. İşte, sosyal devlet de, vatandaşa daha iyi ve daha fazla hizmet yapmak değil midir?! Hep yakınmıyor muyuz; devletin hantal yapısından, israftan, yüklerden yakınmıyor muyuz?! Merkezî yönetimi bu hantallıktan, bu yüklerden arındırıp, artan değerleri mahallî yönetimlere aktararak yerinden yönetimleri güçlendirmek ve vatandaşın yerinde görülebilecek hizmetlerini yerinde daha çabuk görmek sosyal devlet ilkesine daha uygun değil midir?!

O bakımdan, bu tasarı, sosyal devleti ortadan kaldırmak bir yana, daha da güçlendirecek olan bir tasarıdır.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sosyal devlet anlayışlarımız farklı.

DEVLET BAKANI  VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Olacak o kadar görüş ayrılığımız. İki ayrı partiyiz; tabiî ki farklı farklı görüşlerimiz olacak.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sürem var mı?

BAŞKAN - Hayır Sayın Başkan, süreniz tamamlandı; Mahfuz Bey soru soracak, onun mikrofonunu açıyorum.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, ben soru sormayacağım, sayın hükümete ve Sayın Bakana teşekkür etmek istiyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])

Evet, evet...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Zaman çalıyor!..

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sizin gibi provokatif şeyler söylemiyorum, şov yapmıyorum... (CHP sıralarından gürültüler)

YILMAZ KAYA (İzmir) - Ne şovu!..

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bir dakika... Bir dakika... Şov yapıyorsunuz. Akşamdan beri engellemeye çalışıyorsunuz; ama, gücünüz yetmeyecek.

BAŞKAN - Sayın Güler, lütfen, Bakana sorunuzu yöneltir misiniz.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, reform niteliğindeki bu tasarıyı gündeme getirdiği için sayın hükümete ve Sayın Bakana teşekkür etmek istiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, İçtüzüğün 81 inci maddesi sadece "soru" diyor.

BAŞKAN - Sayın Güler, sorunuzu yöneltir misiniz.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, tasarının tümü üzerinde şu soruyu sormak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerin, özellikle, doğu ve güneydoğuda çok ciddî sıkıntılar yaşadığını, eleman temininde güçlük çektiklerini hepimiz biliyoruz.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Hepsi gelir, hepsi gelir...

BAŞKAN - Sayın Güler, siz buyurun lütfen.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Bu bölgelerdeki hastanelerimizin yeniden bir reforma tabi tutulup tutulmayacağını, eksik olan sağlık elemanı temininde yeni bir taslağın olup olmadığını sormak istiyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, sadece 1 dakikalık süre var; buyurun.

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Araslı, usul hakkında  olan bir şey yok.

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, biraz önce konuşma yapan arkadaşımız Meclis çalışmalarını şov olarak niteledi. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine saygısızlıktır. Arkadaşımız bu sözlerini geri alsın lütfen.

BAŞKAN - Efendim, burada pek çok konuşma var.

Teşekkür ederim Sayın Araslı.

OYA ARASLI (Ankara) - Burada hiç kimse şov yapmıyor, hiç kimsenin de Meclis çalışmasını şov diye nitelemeye hakkı yoktur.

BAŞKAN - Sayın Araslı, biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup olan arkadaşlarımızın ifadelerini burada rahatça dinlediniz, o ifadelerde bir şey demedik.

OYA ARASLI (Ankara) - Kullansaydınız yetkinizi.

BAŞKAN - Başkanlık Divanının görevlerine lütfen müdahale etmeyiniz.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, bu tasarının geçici 1 inci maddesinin (a) fıkrası, Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir düzenleme içermektedir. Sağlık Bakanlığı taşra teşkilatının görev ve yetkileri, eğitim hastaneleri hariç, sağlık evi, sağlık ocağı, sağlık merkezî, dispanser ile hastaneler ve donatım müdürlükleri, araç-gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları bütçe ödenekleri ve kadrolarıyla birlikte olmak üzere personeli il özel idarelerine bırakılmaktadır. Dolayısıyla, bu tasarı, Sağlık Bakanlığı açısından, eğitim hastaneleri hariç, diğer hastane ve ünitelerinin yerel yönetimlere devrini ve hizmetlerin bu şekilde daha çabuk, daha kaliteli yapılacağını öngörüyor.

Sayın Güler, personel alımıyla ilgili, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da sağlık personelinin açık olduğuyla ilgili bir beyanda bulundular. Bilindiği gibi, Sağlık Bakanlığı, sözleşmeli personel alımı şeklinde bir düzenlemeye geçti ve özellikle sağlık personeli az olan bölgelerimizde daha fazla sağlık personeli istihdamıyla ilgili birtakım teşvik edici düzenlemeler de içerdi. Kısa sürede bu açığın kapatılacağı kanaatindeyiz.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim.

Süre doldu.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde verilmiş 3 adet önerge vardır.

Önergeleri, önce, geliş sıralarına göre okutacağım, sonra, aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının adının "Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Hüsnü Ordu

Ümmet Kandoğan

 

  Ordu

Kütahya

Denizli

 

Ali Yüksel Kavuştu

Ahmet Çağlayan

 

     

Çorum

Uşak

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının "Amaç" başlıklı 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Ali Kemal Kumkumoğlu

Halil Akyüz

 

  İzmir

İstanbul

İstanbul

 

Mehmet  Parlakyiğit

Necati Uzdil

 

 

 Kahramanmaraş

Osmaniye

 

Madde 1.- Bu kanunun amacı, katılımcı, saydam, hesap verebilir, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir kamu yönetiminin oluşturulması; kamu hizmetlerinin adil, süratli, kaliteli, etkili ve verimli bir şekilde yerine getirilmesi için merkezî idare ile mahallî idarelerin görev yetki ve sorumluluklarının çağdaş kamu yönetimi ilke ve uygulamaları çerçevesinde belirlenmesi; merkezî idare teşkilatının yeniden yapılandırılması ve kamu hizmetlerine ilişkin temel ilke ve esasları düzenlemektir.

BAŞKAN - Şimdi okutacağım son önerge en aykırı önergedir; okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının "Amaç" başlıklı 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Ali Kemal Kumkumoğlu

Halil Akyüz

   

İzmir

         İstanbul

   İstanbul

 

Necati Uzdil

Mehmet Parlakyiğit

 

 

  Osmaniye

  Kahramanmaraş

 

 

Madde 1.- Bu kanunun amacı, katılımcı, saydam, hesap verebilir, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir kamu yönetiminin oluşturulması; kamu hizmetlerinin adil, süratli, kaliteli, etkili, tutumlu ve verimli bir şekilde yerine getirilmesi için merkezî idare ile mahallî idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarının çağdaş kamu yönetimi ilke ve uygulamaları çerçevesinde belirlenmesi; merkezî idare teşkilatının yeniden yapılandırılması ve kamu hizmetlerine ilişkin temel ilke ve esasları düzenlemektir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge sahipleri önerge üzerinde konuşacak mı, gerekçeyi mi okutayım?

OĞUZ OYAN (İzmir) - Konuşacağım.

BAŞKAN - Peki, buyurun.

Sayın Oyan, süreniz 5 dakika; önergeler üzerinde süre uzatımı yapmayacağım süreniz bittiği zaman sözünüz kesilecektir.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu 1 inci maddenin bu şekliyle dahi eksik bir düzenleme olduğunu belirten bir önergemiz bu.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun, bir kere, amaçları itibariyle bizim zaten benimsemediğimiz bir yasa. Buradaki önergemiz iki değişiklik getiriyor; bir, "tutumlu" kelimesini ekliyor; iki, "çağdaş kamu yönetimi ilke ve uygulamaları çerçevesinde belirlenmesi" diyor. Niçin bunları diyor;.. bir kere, tutumluyu söylüyor; çünkü, burada bu eksikliği gördük ve bir şeyi daha gördük; bu düzenleme, önemli ölçüde, kamu hizmetlerinde savurganlığı artıracak bir düzenlemedir; kamu hizmeti üretim maliyetini artıracaktır ve ayrıca, savurganlığı artıracaktır ve yerel yönetimler üzerinden üretilen, oradan, piyasa üzerinden üretilen hizmetlerin denetim aksaklıkları ortaya önemli ölçüde çıkacağı için -çünkü, Türkiye'de denetim sistemi merkezî kamu kurumlarını denetlemek üzere seksen yıllık bir birikime sahiptir- bu mekanizma ortadan kalktığı için, yolsuzlukların artması üzerinden de maliyetlerin, kamu hizmeti üretim maliyetinin yükseleceği bir sisteme gidiyoruz.

Tabiî, bütün bu yapının, tıpkı Fransa uygulamasında olduğu gibi... Yani, Fransa uygulaması nedir; Fransa uygulaması, 1980'lerden sonra bir üniter yapı içerisinde, ama, yerelleşmeye yönelen bir sistem oluşturdu ve bugün bunun muhasebesini yapıyor Fransızlar. Ortaya çıkan şey şu: En fazla kim yararlandı bu yerelleşmeden; en fazla yararlanan kesimler, yerel olarak etkin güçler; Türkçesiyle söylerseniz, eşraf. Yani, bu tür bir düzenlemeden, önce halk değil, bu yerel yönetimin artan imkânlarını daha yerel ihalelerle falan kendisine doğru yönlendirecek olan o yerel sermaye grupları faydalanacaktır. Dolayısıyla, bir kere, burada, bu açıdan da bu tasarının elden geçirilmesi gerekir.

Çağdaş kamu yönetimi ilke ve uygulamaları çerçevesinde belirlenmesi dedik; çünkü, bu tasarı, kullandığı kavramların içini doldurmamıştır. Bu tasarıda var olan hesap verme sorumluluğu, söz olarak, sözcük olarak vardır, bunun arkası boştur; dolayısıyla, biz, burada çağdaş kamu yönetimi ilke ve uygulamaları dediğimiz zaman, kastettiğimiz şey budur; çünkü, bu tasarı, bütün görüntüsüne rağmen, bütün o dekoruna, vitrinine rağmen, çağdaş olmayan, çağdaş denetim uygulamalarını, ölçülebilir performans denetimi esaslarını sistem içine almayan bir düzenlemedir. Bunun olabilmesi nasıl mümkün olurdu? Bir kere mevcut sistem açısından bakarsak, olay şudur: Bir bakan, sahip olduğu yetkiler çerçevesinde, aldığı kaynaklarla -diyelim, bütçe imkânlarıyla, her yıl kendisine tahsis edilen bütçeyle- belli hizmetleri üretme sözü verir. Bu üretme sözünü verirken, kendi teşkilatına da döner, der ki; bu hizmetleri, şu amaçlara ulaşmak üzere, şu hedeflere ulaşmak üzere üretelim. Orada, mekanizmada, bakanın bürokratları bakana karşı hesap verirler, ona karşı sorumludurlar. Bakanın kendisi de, Meclise karşı, buraya, yasamaya karşı hesap verme sorumluluğu altındadır. Mekanizma böyle çalışmalı. Peki, böyle bir mekanizmamız var mı bizim; sözde, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Yasası böyle bir şeye gelmiş gibi; ama, bu yok, bu mekanizma olmadan geldi, sadece hesap verme sorumluluğu adı altında geldi. Yani, bakan, aldığı yetki ve kaynaklar karşılığında  hangi hizmeti ne kadar üretecek, hangi ölçülebilir kriterlerle bunun hesabını verecek; bu yok.

Şimdi, siz, bunun üzerine, bir de, idarenin bütünlüğünü parçalayan bir yeni düzenleme getiriyorsunuz. Bu yeni düzenleme nedir; taşra teşkilatında bakanlıkların büyük bir bölümünü kaldırıyorsunuz, taşra teşkilatları olmayan bakanlıklar. Peki, o hizmetleri kim üretecek; il özel idareleri diyelim daha yakın birim olarak ve belediyeler. Peki, hesabı, kim, nasıl verecek? Bir kere, bakan hesabı kimden alacak? Valiler, bütün kamu hizmetlerinin üretiminden sorumlu -neredeyse hepsi- dışilişkiler hariç. Peki, bu valiler, bu her bir hizmet birimi için hesabı bakana nasıl verecekler; biz, bu bakandan nasıl hesap soracağız?

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Şimdi de hesap veriyorlar...

OĞUZ OYAN (Devamla) - Şimdi hesabı soruyoruz işte, şimdi bu hesabı soruyoruz...

Bu denetimden kaçış yasasının, hesap vermekten kaçış yasasının, süslü kelimeler arkasına saklanarak, toplumu kandırmaya yeterli olmayacağını söylüyoruz.

Dolayısıyla, bu önergemiz de, aslında, kabul edilse bile bu yasayı kurtarmaya yetmez.

Teşekkür ederim.

AHMET YENİ (Samsun) - Halka hesap verilecek, halka!

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Oylama yaparken arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, kâtip üyeler arasında ihtilaf olmuştur; önergeyi elektronik cihazla oylayacağım ve  karar yetersayısını arayacağım. Oylama için 2 dakikalık süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum. 

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının "Amaç" başlıklı 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                               Oğuz Oyan (İzmir) ve arkadaşları

Madde 1- Bu kanunun amacı, katılımcı, saydam, hesap verebilir, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir kamu yönetiminin oluşturulması; kamu hizmetlerinin adil, süratli, kaliteli, etkili ve verimli bir şekilde yerine getirilmesi için merkezî idare ile mahallî idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarının çağdaş kamu yönetimi ilke ve uygulamaları çerçevesinde belirlenmesi; merkezî idare teşkilatının yeniden yapılandırılması ve kamu hizmetlerine ilişkin temel ilke ve esasları düzenlemektir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, 5 isim olacak; 5 ismin okunması gerekiyor; belki arkadaşlarımızdan biri konuşabilir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, belki konuşacağız, 5 kişinin ismini bir okursa... "Oğuz Oyan ve arkadaşları" diye okudu.

BAŞKAN - Önergeyi ilk okuduğumuzda en az 5 ismi okuduk, ikinci okuduğumuzda ilk imza ve arkadaşları...

HALUK KOÇ (Samsun) - Ama, ayrı bir önerge...

BAŞKAN - Sayın Koç, bu önerge de ikinci kez okunuyor; usule de riayet ediyoruz, Tüzük hükümlerine uyuyoruz.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ben konuşmak istiyorum ismim varsa.

BAŞKAN - Sayın Koç, önergede adınız yok.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Önergenizi kabul ediyoruz Sayın Koç.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sırf konuşma hakkımızı yok etmek için katılıyorsunuz Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bize teşekkür etmeniz lazım.

BAŞKAN - Sayın milletvekili arkadaşlarım, önergede Sayın Haluk Koç'un ismi yok; önerge sahiplerinden birisi konuşabilir.

Önerge sahiplerinden konuşmak isteyen var mı?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yok.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının, katılımcılığı, saydamlığı, hesap verebilirliği esas alan bir kamu yönetiminin oluşturulması amacıyla hazırlandığı ileri sürülse de, tasarıda, kamu yönetiminde bu kavramların temel ilkeler olmasını sağlayacak mekanizmalara yer verilmemiştir. Bu kavramlar, yeni ortaya çıkmış kavramlar değildir. Genel kabul gören uluslararası tanımları ve uygulamaları vardır.  Tasarının ilerleyen maddelerinde de görüleceği üzere, getirilen tanımlar ve uygulamaya ilişkin kurallar, uluslararası tanım ve uygulamalara uygun değildir.

Tasarının çağdaş ve kamu yönetimi ilke ve uygulamaları çerçevesinde yeniden düzenlenmesi için, amaç maddesinde bu değişikliğin yapılmasının uygun olacağı düşüncesiyle değişiklik önergesi hazırlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının adının "Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                         Eyüp Fatsa (Ordu) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanunun içeriğini daha iyi ifade etmesi nedeniyle bu değişiklik öngörülmüştür.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen önergeler doğrultusunda 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2. - Bu Kanun, Merkezî idare ile mahallî idareleri ve bunların bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşlarını kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel, adından rahatsızlık duydunuz herhalde, değiştirdiğiniz isme uygun olarak okuyacağım; Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, burada yapılan konuşmalar, gerçekten, amacını tam olarak ortaya koymaktan uzak bir şekilde, İktidar Partisince gündeme getiriliyor. Gerçekten, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının amacını, kapsamını çok iyi irdelememiz gerekir. 2 nci madde kapsamla ilgili olmakla birlikte, çok açık, net olarak, bir cümleyle "bu Kanun, Merkezî idare ile mahallî idareleri ve bunların bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşlarını kapsar" deniliyor.

Sayın Bakan da, az evvel yapmış olduğu konuşmada -bütünü üzerinde yapılan konuşmalardan sonra- bu tasarının geçici maddesi görüşülürken, Köy Hizmetlerinin kaldırılacağını, başka kurumların belli yerlere aktarılacağını, bunların lüzumsuz olduğunu, şunun, şunun, şunun kaldırılacağını söyledi. Peki Sayın Bakan, o zaman sormazlar mı, bütününü kapsıyor, bunları yapıyorsunuz da, kamu personel rejimi yasası taslağını, bölge kalkınma ajansları kanunu taslağını, üst kurullar kanunu taslağını, kamu sermaye şirketleri kanunu taslağını, idarî usul taslaklarını hazırladığınızı söylediniz, onların işi ne?! Yani, bu yasa tasarısı, toplumun seksen yıllık, cumhuriyetten bugüne kadar geçen süre içerisindeki idarî yapısını köklü olarak değiştirmeyi hedefleyen bir yasa tasarısı.

Şunu açıkça belirtmek istiyorum: Türkiye'nin, kuşkusuz, bir idarî reforma ihtiyacı var; fakat bunun, hem idarî işlerin basitleştirilmesi ve hızlandırılması hem de suiistimalleri önleyecek ciddî bir denetim sisteminin geliştirilmesi suretiyle yapılması gerekirken, tasarıda böyle bir nitelik gözükmüyor.

Ayrıca, mahallî idarelerin daha etkin olması isteniyorsa, onlara merkezin önemli görevlerinin devredilmesi yerine, eskimiş yasal düzenlemeler yerine, çağdaş ve akılcı yöntemlerle düzenleme yapılması, bunların daha özerk bir yapıya kavuşturularak çalışmalarını kolaylaştırıcı tedbirlerin alınması ve malî imkânlarının artırılması daha iyi olmaz mı?

Biraz evvel, AKP Grup sözcüsü "kamuda reform yapılması sizin de sözünüz" diyerek, bizim, 1999 yılında hazırlanan "Çözüm 2000" raporumuzu gösteriyor; gerçekten bu doğrudur. Biz de, kamu yönetiminin hantal yapısının değiştirilmesini ve ciddî önlemler alınmasını bir ihtiyaç olarak görüyoruz; ama biz, sizin göstermelik olarak, şeffaflık, katılım, saydamlık, verimlilik artışı ve sair saydıklarınızı sadece topluma şirin gözükmek ya da buradaki gerçek amacımızı gizlemek için değil, daha demokratik, gerçekten daha katılımcı ve yereli güçlendirilmiş bir kamu yönetimini savunuyoruz. Burada, yerel güçlendirilmiyor, özele vermenin ara istasyonu haline getiriliyor. Bu tasarıyla, Türkiye'de 81 ara istasyon, bundan sonra yerli- yabancı özel sermaye gruplarına, yabancı şirketlere hizmet sunan ara istasyon haline getiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten bu tasarı bir bütün olarak değerlendirildiğinde -bütün konuşmacılar söyledi- teftiş ve denetim mekanizmalarını yok edici hükümler içeriyor. Sayın Oğuz Oyan Hocamız da söyledi konuşmasında, denetimden kaçmanın mantığını ben bulamıyorum, göremiyorum; yani, kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri, kendi denetçilerini kendileri tayin edecek; niçin diye sorduğumda, aklıma bazı uygulamalarınız geldi.

Bir konuşmacınız, yolsuzluklarla mücadele ettiğinizi söylüyor. Keşke, gerçek anlamda yolsuzluklarla mücadele verseniz de, biz de katkıda bulunsak. Yolsuzluklarla mücadele veriliyor gibi gözüküyor; ama, Balıkesir SEKA Fabrikası 1 100 000 dolara Albayraklara veriliyor, altı ay sonra, Sayın Başbakanın kızı ile Albayrakların oğlu nişanlanıyor! (AK Parti sıralarından "Ne alakası var" sesleri)

AHMET YENİ (Samsun) - Sana mı soracağız?

İZZET ÇETİN (Devamla) - Bunun denetimi yapılmasın, bunun konuşması yapılmasın istiyorsunuz.

Yine, sayın bakanlarınızdan birinin oğlu, ortaokulu arka kapıdan bitiriyor; 20 yaşında filo sahibi olacak neredeyse!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Yasayla ne alakası var?..

İZZET ÇETİN (Devamla) - Yine, bir bakanınız, bir kamu kuruluşu hakkında soruşturma açtırıyor, arkasından, oğlu, o kamu kuruluşuna, 7 500 000 000 lira maaşla müşavir atanınca, o dava düşüyor! Tabiî ki denetim mekanizmalarını yok edeceksiniz; ama, unutmayınız, bunları, bugün, bu çoğunlukla gizlemiş olsanız bile, gelecekte, bunların hesabı, mutlak surette birileri tarafından sorulacak, hiçbir şey denetimsiz kalmayacak. Yolsuzluklarla mücadele edebilmenin yolu, denetim mekanizmasını güçlendirmekten ve ciddileştirmekten geçer.

Değerli arkadaşlarım, kamu yönetimi, gerçekten, kamu diye tanımlanan toplumun, yani, halkın yönetimi demektir. Kaynakların nasıl ve hangi çıkar grupları doğrultusunda dağıtılacağının bir mekanizmasıdır kamu yönetimi. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında -her ne kadar Sayın Başbakan, geçtiğimiz yıl, Malezya'da, Türkiye Cumhuriyetini modern bir İslam cumhuriyeti olarak tanımlamışsa da- Türkiye Cumhuriyeti...

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Böyle bir tabiri kim kullandı?..

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Müdahale etmeniz lazım Sayın Başkan.

İZZET ÇETİN (Devamla) - ... tam bağımsız, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak tanımlanmaktadır. Anayasamıza göre, kamuyu yönetenler gücünü ulusun egemenlik hakkından almak zorundadır. Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, kamunun yönetimini egemenlerin çıkarlarına göre tanımlarken, kamuyu yönetenlerin gücünü de sermayenin belirleyeceği örgütlenmelere bırakmaktadır. Burada sorun, düne kadar devletin etkin olduğu eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, trafik, kanalizasyon, maden, ulaştırma, orman alanları gibi alanlarda özel kesimin boy göstermesi değildir. Sorun, bu alanların nasıl yönetileceği; yatırım, üretim ve gelirin nasıl paylaşılacağı ve karar mekanizmalarını kimlerin oluşturacağıyla ilgilidir.

Öte yandan, kamu hizmeti olarak tanımlanan alanların özel kesim tarafından işletilmesi, hem bu hizmetleri metalaştırıyor hem de kullanıcıları, yani yurttaşları müşteri haline getiriyor; yani hizmetlerin satın alma gücü olanlar için üretildiği bir yönetim biçimi ortaya çıkıyor. Bu kapsamda, halkın refah içinde yaşaması için üretilen hizmetlerden eşit ve adil yararlanma ilkesi ortadan kalkıyor.

Aynı hizmetlerden devletin nasıl yararlanacağına gelince, devletin, kamu hizmeti alanlarından çekilerek, bu alanı yerli yabancı özel kesime bırakması, devleti vazgeçilmez bir müşteri konumuna sokacaktır. Bu noktada, devlet, sosyal devlet olma özelliğinden hızla uzaklaşacaktır. Daha bugünden, hastanelerden okullara, Silahlı Kuvvetlerimizden Türkiye Büyük Millet Meclisine, havayollarından belediyelere, temizlik, su, yemek hizmetleri, ulaşım gibi konularda ihale alan yabancı firmalara bir bakın; kamunun yemek ihalelerine giren firmalar, bir yabancı yemek tekeline rüşvet vermeden ihale alamaz konuma geldi. Yani, şimdiden bunlar açıkken, kamu hizmetlerinin tamamını özele devretme mantığı çok doğru gelmiyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye gibi az gelişmişlik koşulları yaşayan bir ülkede, devletin sosyal hizmet alanının genişlemesine, yaşamsal önemde gereksinim var. Bölgelerarası eşitsizlik, doğrudan devletin sosyoekonomik girişimleriyle ortadan kaldırılabilir. Sınıflar arasındaki, kentler içinde semtler arasındaki eşitsizliği gidermede, kamu kesiminin çok önemli rolleri üstlenmesi gerekir. Devletin, sosyal devletten düzenleyici devlet haline getirilmesi, Türkiye'de var olan toplumsal eşitsizliği baş edilemez bir düzeyde derinleştirecektir.

Tasarının amaç maddesinde belirlenen hedef, yani, rekabetçi piyasa şartlarına odaklanmış, temel işlevi düzenlemeyle sınırlanmış bir devlet hedefi, tüm toplumsal yaşamı piyasa gereklerine göre organize edecek bir devlet yaratmak demektir. Toplumsal eşitsizlik sorununu piyasa sistemine bırakan, bu nedenle eşitsizlikleri bugünkünden daha da baş edilmez hale getiren böyle bir ilkenin kabul edilmesi mümkün değildir. Üreten ve dağıtan değişince, kamunun, yani, halkın diye tanımladığımız hizmetler, kâr maksimizasyonu amacıyla arz edilen hizmetler haline dönüştürülecektir. Üreten ve dağıtan devletin yerini, piyasanın çıkarlarını gözeten devlet alacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, eksürenizi başlatıyorum, sonunda uzatmayacağım.

Buyurun.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Devletin kendi örgütleriyle müşteri konumunda olduğu bir yönetimde, yurttaş da müşteridir. Hal böyle olunca, kamu yönetiminin kimin elinde olduğuna bakmak gerekir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısına bir bütün olarak baktığımda, bu yasa tasarısı, dış belirleyiciler ile iç belirleyicilerin, yani, dayatmacılar ile işbirlikçilerinin amaçlarının örtüştüğü bir tasarıdır.

Bu tasarının yeni dünya düzeninin gereği olarak sunulması, ilk defa gündeme gelmiyor. Bundan seksendört yıl önce, yani 1920 yılının başında kurulan Ali Rıza Paşa Hükümetince, İtilaf Devletleri Olağanüstü Komiserliğinin direktifiyle hazırlanan ve o günkü Meclisten güvenoyu alan beyannameyi sizlere aktarmak istiyorum.

1- Devlet işlerinin il genel meclisine devredilmesini,

2- İllerin yerinden yönetimle yönetilmesini,

3- Adalet, maliye, bayındırlık ve güvenlik işlerinin, yabancı uzmanların danışmanlık ve denetiminde yapılmasını,

4- Tüm sivil yönetim kademelerinde yabancıların denetim hakkı olmasını,

İçermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Hayır, söylemiştim, uzatmayacağımı söylemiştim.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Bu anlayış, Damat Ferit anlayışıdır; bizim anlayışımız da, Mustafa Kemal anlayışıdır.

BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen yerinize buyurun efendim.

Teşekkür ederim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, bana neden 1 dakika eksüre verdiniz? Ben grup adına konuştum. Herkese 2 dakika eksüre verdiniz. Adaletinize güvenmek isterdim!

BAŞKAN - Sayın Çetin, ne kadar müsamahakâr bir yönetim gösterdiğimi herkes biliyor; lütfen...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, Hükümet adına söz istiyorum bu madde üzerinde.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Değerli milletvekili arkadaşlarımı yeniden selamlıyorum.

Sayın Çetin, 2 nci madde üzerinde yapmış olduğu konuşmada, bu tasarıyla, bizim, denetimden kaçtığımızı ve bunun mantığını anlayamadığını ifade etti.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, yeni bir denetim, çağdaş bir denetim anlayışı getirmektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarında niçin denetim yapılır, hangi türden denetim yapılır; bu tasarı, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, şu tür denetimlerin yapılacağı bu tasarıda yer almaktadır:

Hukuka uygunluk denetimi yapılacağı bu tasarıda vardır; yani, eylem ve işlemlerin, ilgili kanun, tüzük, yönetmelik ve diğer mevzuata uygun olup olmadığı bakımından, kamu kurum ve kuruluşlarında denetim yapılacaktır.

Ayrıca, yine, bu tasarıda malî denetimin de yapılacağı yazılıdır; yani, gelir, gider ve mallara ilişkin hesap ve işlemlerin doğruluğunun da denetleneceği, bu tasarıda açıkça yazılıdır.

Ayrıca, yine bu tasarıda, üçüncü bir denetim yolu olarak, performans denetiminin yapılacağı, yani, yönetimin faaliyetleri ve uygulamalarının ekonomik olup olmadığı, verimli olup olmadığı ve etkin olup olmadığı açısından da bir denetim yapılacağı söz konusudur.

Kim yapacak bu denetimi? İki türlü denetim var; içdenetim, dışdenetim. İçdenetim, içdenetim elemanlarınca, yani, kamu kurum ve kuruluşlarının kendi yöneticileri ve denetim elemanlarınca yapılacak, dışdenetimse, Sayıştayca yapılacaktır. Yine bu tasarının sanıyorum 18 inci maddesinin son fıkrasında, İçişleri, Maliye, Millî Eğitim, Sağlık ile  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarında, ana hizmet birimi şeklinde rehberlik ve denetim birimi de oluşturulacağı ayrıca yazılıdır. Yani "siz, teftiş kurullarını kaldırıyorsunuz, bunun yerine herhangi bir kurul da önermiyorsunuz" diye eleştiri var; aslında, demin saydığım 5 önemli bakanlık bünyesinde, teftiş kurullarını anımsatacak bir denetim biriminin de oluşturulacağı ayrıca bu tasarıda yazılıdır. O bakımdan, tasarıyı bir bütün olarak, gerekçeleriyle birlikte iyice incelemek ve ona göre değerlendirmelerde bulunmanın daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Sayın Çetin burada yapmış olduğu konuşmada, Sayın Başbakanımızı itham eden bir beyanda bulundular. Şimdi, özelleştirmeye, şartlarını taşıyan herkes talip olabilir. Balıkesir SEKA Fabrikasının özelleştirilmesine "Albayrak" veya "Albayraklar" isimli bir firma da teklif vermiş, en iyi teklifi bu verdiği için, yanılmıyorsam bunun üstünde kalmış; ancak, bununla, Balıkesir SEKA Fabrikasının özelleştirilmesi sonucunda, bu fabrikayı alan Albayrakların oğluyla, kızının nişanlandığını söylediniz. Sayın Çetin, her sakallıyı dedeniz mi zannedersiniz siz?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Her Albayrak soyadının, SEKA Fabrikasını alan Albayrak olduğunu mu zannediyorsunuz?! Bakın, ben İstanbul Milletvekiliyim; Albayrakları iyi tanırım; yani, basında yer alan ve Amerika Birleşik Devletlerinde tahsilde bulunan, soyadı Albayrak olan genç, başka bir ilimizden, gazeteci yazar Sadık Albayrak'ın oğludur. Siz, soyadı Albayrak olan bir başka kişiyle bunu ilişkilendirerek, güya, Başbakanımızı burada eleştirmeye kalkıştınız. Bu tür beyanlar Sayın Başbakana bir leke getirmez; ama, size leke getirir, sizin saygınlığınıza gölge düşürür; bu, size hiç yakışmamıştır. (CHP sıralarından gürültüler; AK Parti sıralarından alkışlar)

Ayrıca, Sayın Başbakanın, Malezya'da, Türkiye'nin modern bir İslam cumhuriyeti olduğu şeklinde ifade kullandığını söylediniz. Sayın Başbakan böyle bir ifade falan kullanmamıştır. Siz, tabiî, zaman zaman, öküzün altında buzağı arama yoluna da gidiyorsunuz; yine, aynı taktiği uyguladınız. Sayın Başbakan "halkının çoğunluğu Müslüman olan modern bir cumhuriyettir" tabirini kullanmış olmalıdır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Basının tercümesi var. Ben soru önergesi verdim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Siz de, Sayın Başbakanın, konuşurken, Türkçe'yi ne kadar güzel kullandığını gayet iyi bilirsiniz. Onun, cumhuriyetimizle, onun temel ilkeleriyle ilgili düşüncesini gayet iyi bilirsiniz. Onun, Partimizi kurarken belirlediği kırmızı çizgileri gayet iyi bilirsiniz.

HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Amerika'da Nakşibendi şeyhiyle ne kadar samimî olduğunu da biliriz!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Dolayısıyla, bu tür konuları buraya getirerek, güya, Sayın Başbakana ve Genel Başkanımıza yönelik, acaba, televizyonları başında bu tartışmaları, bu oturumu dinleyen vatandaşlarımızın hafızalarında birtakım tereddütlere yol açabilir miyiz diye düşünüyorsunuz; ama, beyhude gayretlerdir bunlar. Buraya çıkın; lütfen, bu kanun tasarısının maddeleri üzerinde, eğer, olumlu düşünceleriniz, teklifleriniz, yararlanabileceğimiz önerileriniz varsa, getirin bunları, istifade edelim. Yoksa, birbirimize sataşarak yasama görevini layıkıyla yapamayız diye düşünüyorum ve hepinizi, yeniden, saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Ali Küçükaydın; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Küçükaydın, süre hususundaki titizliğimiz bundan sonra devam edecektir.

ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; kamu yönetiminin temel ilkeleri ve yeniden yapılandırılması hakkında kanunun 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, kamu yönetiminde reform anlayışı yeni bir olay ve yeni bir olgu değildir; bu, 19 uncu Yüzyılın ikinci yarısında başlayan, özellikle İttihat Terakki döneminde başlayan ve bizim açımızdan, mülkî yönetim açısından da çok köklü gelişmelere, değişmelere sahne olan bir süreçtir. Sonra, 1921 ve 1924 Anayasaları, her kim ne derse desin, bizim yerel yönetimimiz açısından, özellikle mülkî idare açısından çok önemli hükümler içeriyordu. Daha sonra, 1960 ve 1982 Anayasalarımızda birtakım kırılmalar ve ihtilal sonrası anayasalarımızda merkezî yönetim ağırlık kazanmaya başladı; taşranın birtakım yetkileri merkezde toplanmaya başladı.

Şunu anlamak çok zor: Biz, hep, seçilmişlere, seçilmiş yönetimlere çok önemli bir değer vermemiz gerekirken, sanki, seçilmiş yönetimler bu memlekette hizmetlerde birtakım kusurlar işleyecek gibi bir tavır ve tutum içine giriyoruz. Ayrıca, bu tasarıyla, biz, yetkilerin, yani, taşraya vereceğimiz yetkilerin önemli bir kısmını valilerimize ve kaymakamlarımıza veriyoruz. Vali ve kaymakamlarımız, tarihî boyunca, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin bütün değerlerini en iyi koruyan kişi ve kurumlardır. Aslında, onlara bir nevi güvenmemek gibi bir tutum ve tavır içine giriyoruz. Arkadaşlarımız burada bahsetti;. valiler, üzerlerine aldığı bu kadar görevi nasıl yapacak diye. Zaten, şu anda, fiilen, valilerimiz bu görevi yapıyor. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve birçok genel müdürlük, merkezden, sadece kamu personelinin, yani çalıştırdığı personelin ücretini ödüyor. Mesela, illerinizde yapılan altyapıların (asfalt, yol, su) bütün bu hizmetlerin yüzde 90'ı özel idare imkânlarıyla ve kaynaklarıyla yapılıyor. Demek ki, zaten şu anda bu işler bu şekilde yapılıyor. Kültür işlerine, bayındırlık işlerine, eğitim öğretim işlerine verilen bütün hizmetler bu anlayışla veriliyor. Mesela -ben Adana Milletvekiliyim- bu yıl Adana'ya 300 kilometre asfalt yapıldı; bunun Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz bütçesinden yapılanı sadece 15 kilometresi; diğer kalanlarının hepsi, valimiz ve özel idare kaynaklarıyla yapılıyor. Dolayısıyla, bunlar, onun emrindeki seçilmiş kişilerin, il genel meclisimizin aldığı karar doğrultusunda yapılıyor. Bundan kaçınmanın bir anlamı yok. Çağdaş yönetim, daha çok yerinden verilen hizmetlerle mümkündür. Siz, Adana'nın Tufanbeylisindeki bir göleti ya da oradaki bir asfalt yolu ya da bir çeşmeyi merkezden planlayıp uygulamaya kalkarsanız, bunu -bütün samimiyetimle söylüyorum- götürmeniz, yürütmeniz mümkün değildir. İşte, bugünkü bu anlayış, bizi buralara getirmiş, çıkmaza sokmuştur.

Bugün Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bütçesine 1,6 katrilyon dersek, bunun yüzde 85'i zaten personel harcamalarına gidiyor, sadece yüzde 15'i birtakım hizmetlere gidiyor.

Değerli arkadaşlarım, demek ki, çağdaş anlayış, yerel yönetimi, yerel yönetimi de merkezî yönetimle beraber çalıştırmaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki valilerimizin çok aktif görev yaptıklarını görüyoruz. Bu, onlara verilen o günkü imkânlarla mümkün oluyordu. Bugün, aynı şekilde değil işlerimiz. Yine, arkadaşlarımız "valiler tek başına bu işi nasıl yürütecek" diyor. Bizim, her ilimizde, her valinin emrinde en az 3-4 vali yardımcısı var. Mesela, Ankara gibi, İstanbul gibi büyük illerimizde 15-20 vali yardımcısı var; hizmetler onların eliyle görülüyor; yani, orada hizmet bölüşümü var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Küçükaydın, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; konuşmanızı tamamlayın, süre uzatımı yoktur.

ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun, bizim, yirmibeş yıldan beri, ben mesleğe girdiğimde, beklediğimiz hayallerimizdi. Bir emekli valimiz, geçende, İdareciler Gününde şunu söyledi: "Ben 81 yaşımdayım. -İçişleri Bakanımıza dönerek- Sayın İçişleri Bakanı, siz doğmadan, ben, bu kamu reformu yasası için çalışanlardanım. Artık, ölmeden, bunun çıktığını görmek istiyorum."

Ben, o valimize diyorum ki, artık, bu kanunun çıktığını şu anda görüyorsunuz. İnşallah, bu noktada gözünüz açık gitmeyecektir diyor; hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçükaydın.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla ilgili kişisel görüşlerimi açıklamak için 2 nci maddede söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, yasanın kapsamını belirliyor. Genel ve yerel yönetimlerde çok köklü bir değişiklik yapan, yetki konusunda, sorumluluk konusunda düzenlemeler getiren bu denli geniş bir tasarının, aslında, gerçekten, kamuoyunda ve Mecliste uzlaşmayla olması gerekirdi.

Deniliyor ki, uzunca süredir, biz, kişilere, kuruluşlara soruyoruz. Ben, burada, ilgili Bakan ve sözcü arkadaşlar "biz, uzlaştık, tartıştık, anlaştık, görüş aldık" dedikçe, AKP'yle ayrı dünyada mı yaşıyoruz acaba diye kendi kendime düşünüyorum. Gerçekten, gözlerimiz ayrı şeyler mi görüyor!

Hangi kamu çalışanının örgütü, konfederasyon, bilim kurulu, bu tasarıya ilişkin bir olumlu görüş bildirmiştir?! Onlarca kitap, yüzlerce bildiri var, birçok eylem var, Meclisin önünde yığılan örgüt temsilcileri var; diyorlar ki: "Kaygılıyız, haklarımız budanıyor, alınıyor." Siz de diyorsunuz ki: "Hayır, biz herkesten görüş aldık." Peki nasıl bir görüştür ki bu, bilim kurulları, üniversiteler, kamu çalışanlarının konfederasyonları, tümü, ortak eylem yapıyorlar "bizim haklarımız alınıyor, budanıyor, biz kaygılıyız, bu tasarı bize bir hak getirmiyor" diyorlar?!

Şimdi, konuştuğumuz tasarı, kamu yönetimi bu! Kamu yönetimi kimin aracılığıyla yürürlüğe girer; kamu çalışanları aracılığıyla. Kamu çalışanları için ne getiriyor bu tasarı; ben şimdi soruyorum hükümete. Kamu hizmetini, kamu yönetimini kiminle yapacaksınız; kamu çalışanlarıyla yapacaksınız. Peki, olumlu bir şey söyleyin bana kamu çalışanlarına bu tasarı şu hakkı getiriyor diye; ama, ben, size, bu tasarının kamu çalışanlarını daha geri bir duruma getirdiğini söyleyebilirim. En azından 1 500 000 kamu çalışanı sözleşmeli oluyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, hep, burada diyorsunuz ki, bilgi toplumu, çağdaşlık... Kamu çalışanlarının, çağdaş ülkelerde, toplusözleşmeli grevli sendika hakkı var, siyaset yapma hakkı var. Bu tasarıda bırakın onlara toplusözleşmeli, grevli sendika hakkını, var olan kadrolarını, iş güvencelerini de alıyorsunuz, sözleşmeli yapıyorsunuz. Elbette, yatırım yapmazsanız, kamu çalışanına yeni hak vermezseniz, onların ücretini düşük tutarsanız, nitelik bir ölçüde, verim bir ölçüde aksar. Bunu kasıtla yaptı hükümetler şimdiye kadar. Nasıl, KİT'leri özelleştirmek için uzunca bir süre onları yenilemedilerse; onları, teknoloji bakımından, yenilik bakımından, kamu personeli bakımından, yönetim bakımından geri bir duruma getirip, ondan sonra da, bunlar, devlete, millete yüktür diye, önce bozup, sonra özelleştirdilerse, şimdi zarar edenler de, kâr edenler de yavaş yavaş özelleştirmeyle gitti; iş, kamu hizmetlerini özelleştirmeye geldi arkadaşlar.

Bu tasarıda en büyük kayıplardan biri de kamu hizmetinin özelleştirilmesidir. Bu tasarı iki büyük temel değişiklik getiriyor değerli arkadalar; birincisi, yetki ve görev dağılımıyla ilgili; ikincisi, kamu hizmetlerinin özel kesime devri. Bakın, buradaki değişiklik reform falan değil. Reform, bir iyileştirmedir; reform, bir süreci, bir kurumu daha çağdaş, daha ileri değişiklikle getirmektir; ama, burada yapılan tam tersine.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, eksürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Yeni başlamıştım Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hayır, kesinlikle uzatma yok; eksüreniz bittiği anda tamam.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki efendim.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı, gerçekten, AKP'nin bundan önce yaptığı gibi, biz çağdaş yapıyoruz diyerek, hukuka uygun yapıyoruz diyerek, aynen TÜBİTAK'ta yaptığı gibi, yerel yönetim yasalarında yaptığı gibi ve daha birçok yasada yaptığı gibi, bizim sayımız çok, hükümetiz, istediğimizi yaparız anlayışıyla dayatılmaktadır kamuya ve topluma. Bunun içinde halk yoktur, bunun içinde şirketler vardır.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hangi şirketler?

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Kamu çalışanlarına bir şey getirmemektedir. Bütün bu çağdaşlık, bilgi toplumu, küreselleşme, bu söylediğiniz güzel sözlerin altında yatan kamu hizmetlerinin yok edilmesidir gerçekten; çünkü, özelleştirme var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Demin buraya çıkan değerli AKP'li sözcü arkadaş şöyle dedi: "Özelleştirmeyi yerelleştirerek daha verimli hale getireceğiz." Bakın, niyet budur.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Bunda ne var?!

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, teşekkür ediyorum.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tümünüze saygı sunuyorum. İnşallah, Grup adına konuştuğumda...

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Özelleştirmeye karşı mısınız?!

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Burada halka hizmet yoktur...

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca verilmiş olan bir önerge vardır; okutacağım, daha sonra görüşmesiz, oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının görüşülmekte olan 2 nci maddesiyle ilgili görüşmelerin, İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca devam etmesine karar verilmesini arz ederiz.

 

Haluk Koç

Canan Arıtman

Ersoy Bulut

 

Samsun

İzmir

Mersin

 

Enis Tütüncü

Mehmet Boztaş

Mehmet Nuri Saygun

 

Tekirdağ

Aydın

Tekirdağ

Gerekçe:

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla kamuda ilk kez bütün kamu kurumlarının uyması gereken temel ilkelerin bir bütün olarak ortaya konduğu, kamuda katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik, etkililik, hizmetlerin sonucuna odaklılık, insan haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta sadelik, bilgi teknolojilerinden yararlanma ve benzeri ilkelerin uygulanabilir hale getirildiği, teşkilat yapıları yatay organizasyon ve yetki devri esası uyarınca yeni ve etkin bir çerçeveye kavuşturulmakta olduğu, bakanlıklar ve kuruluşlar arasındaki görev dağılımı netleştirilerek, mükerrerliklerin önlenmesinin öngörüldüğü, gereksiz hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin tasfiyesi veya uygun birimlere devri gündeme getirildiği, merkezî idare ile mahallî idareler arasında yetki ve görev paylaşımı netleştirilerek merkezî idarenin stratejik düzeyde etkinliği artırılırken mahallî idarelerin operasyonel düzeyde esneklikleri ve kaynaklarının genişletildiği, devletin aslî hizmetleri dışında... (CHP sıralarından "anlaşılmıyor, anlaşılır okusun" sesleri)

BAŞKAN - Efendim, şu anda, spikerlik yapmış olan bir arkadaşımız okuyor, lütfen... (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Kılıç.

...bakanlıkların taşra teşkilatının ortadan kaldırılarak yerel ve yerinden yönetim birimlerinin güçlendirildiği, kamuda stratejik yönetim anlayışının benimsendiği ve kaynak tahsisi mekanizmalarıyla ilişkisinin kurulduğu, denetim sistemi performans esaslı ve içdenetim boyutu güçlendirilmiş hale getirildiği, halk denetçisi (ombudsman) mekanizması dahil olmak üzere kamu denetiminin güçlendirildiği, bu kapsamda, merkezî idarenin görev ve fonksiyonlarının belirlendiği, mahallî müşterek nitelikli görev ve hizmetlerin mahallî idarelere bırakıldığı; yine, bu kapsamda, merkezî birimlerin strateji geliştirme, genel koordinasyon ve yönlendirme kapasitesi artırılırken, mahallî idarelerin inisiyatif kullandırma ve operasyonel esnekliğin vurgulandığı, değişik koşulların gerektirdiği farklılaşma ihtiyacını giderecek esneklikler verilirken, bütünlük içinde uyumlu çalışmanın gerektirdiği minimum genel standart birliğinin de korunduğu, etkililik ve ekonomiklik ilkelerinden vazgeçmeden, mahallî ihtiyaçların yerel düzeyde karşılanması ilkesinden hareket edildiği; ayrıca, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısında, kamu yönetiminde bütünlük ilkesinin korunmasına, merkezî yapılar ile mahallî idareler arasında tamamlayıcı bir anlayışla, işbirliği ile koordinasyona azamî önem verildiği; yine, idarî usul, saydamlık ve vatandaşın bilgi edinme hakkı, e-dönüşüm Türkiye projesi ve e-devlet bürokrasisinin azaltılması ve basitleştirilmesi, vatandaş memnuniyetinin ölçülmesi, performans sistemine ve ödüllendirmeye geçiş, kamuda etik kuralların gözden geçirilmesi gibi birçok alanda yapılacak düzenlemelerle bu Kanunda öngörülen çağdaş yönetim anlayışının hayata geçirileceği genel gerekçede belirtilmiş ise de, tasarı, kamuoyunda, sivil toplum kuruluşlarında yeteri kadar tartışılamadığı için, aceleyle yapılacak bir düzenlemeyle, uygulamada büyük sorunlarla karşılaşılacak, kamu yönetiminde arzu edilen kaliteye ulaşılamayacak ve tasarının genel gerekçesinde ve madde gerekçesinde belirtilen hedeflere de erişilemeyecektir.

Bütün bu nedenlerle, maddenin görüşülmesine devam edilerek, konunun daha çok aydınlığa ve açıklığa kavuşmasında sayısız ve sınırsız yarar bulunduğuna inandığımız için, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 72 nci maddesi uyarınca, görüşülmekte olan maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesi için bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını arzu ediyoruz.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bu karışıklıkta sağlıklı bir sayım yapamayacaksınız; sadece, Sayın Bakanın 2 oyu belli, o kadar.

BAŞKAN - Yapıyoruz, yapıyoruz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Mükerrer oylar var Sayın Başkan.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, çıkıyorlar, bir daha giriyorlar; öyle şey olmaz.

BAŞKAN -Sayın milletvekilleri, lütfen, yerlerinize oturarak el kaldırır mısınız; sayacağım.

Sayın Kılıç, Sayın Küçük; buyurun... Lütfen, sayınız...

Arkadaşlar, ayakta kalmayalım, oturalım lütfen.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, gözle görülür bir fark var...

BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 2 nci madde üzerinde 10 dakikalık soru-cevap işlemine başlayacağız.

İlk 5 dakikada sayın milletvekillerimizin sorularını alacağız, sonraki 5 dakikada da Sayın Bakanımız cevap vereceklerdir.

Sayın Koç, buyurun efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanla üzerinde anlaşma sağlayamadığımız önemli bir konu var; sosyal devlet kavramı. Ben, bu konuyla ilgili, genelde maddeyle de bağlantısı olduğundan, şu soruyu yöneltmek istiyorum:

Sayın Bakan, sosyal devlet, ne kişinin devredilemez ve vazgeçilemez klasik hak ve özgürlüklerini keyfî olarak elinden almaya çalışan bir zorba ne de kişiyi kaderiyle baş başa bırakan, kişiye sadece fiziksel güvence sağlamakla yetinen 19 uncu Yüzyılın liberal devletidir.

Sosyal devlet, bütün vatandaşlarının yarınlarına güvenle bakmalarını sağlayacak önlemleri kişi hak ve özgürlüklerini zedelemeden almayı görev kabul eden bir devlettir. Gelişen toplum düzeni içinde, vatandaşın kendisine tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanabilmesi için, devletin kendisine kolaylık göstermesi, ihtiyaçlarından bir kısmının devletçe karşılanması gerekmektedir, hele de Türkiye'nin gelir dağılımı çarpıklığı karşısında Sayın Bakan. Üstelik, bunların vatandaşa bir hak olarak tanınması, devlete karşı ileri sürebileceği, talep edebileceği kamusal nitelikli bir alacak hakkı, isteme hakkı olarak kabul edilmesi zorunludur Sayın Bakan. İşte, bu hakka sosyal hak, bu hakların tamamına da sosyal ve ekonomik haklar denilmektedir. Bu tasarıyla, sizin, demin çizmeye çalıştığınız sosyal devlet kavramı bağdaşıyor mu Sayın Bakan?

BAŞKAN - Sayın Koç, teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Uzdil.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Öncelikle, Sayın Başkanım, size teşekkür ediyorum bana bu soruyu sorma şansı yarattığınız için.

Sayın Bakanım, bugün, buradaki konuşmanızda, birçok demokratik kitle örgütü, oda temsilcileri, üniversite yetkilileriyle görüşmeler yaptığınızı söylediniz. Bu tasarıya olumlu yanıt bildiren üniversiteler, demokratik kitle örgütleri ve meslek odalarının isimlerini bize bildirebilir misiniz? Ayrıca, olumlu yanıtlarını odalarımıza gönderebilir misiniz?

İkinci sorum: Sayın Bakanım, az önce, oylamalarda, milletvekillerimizin çoğunun, bu yasanın tartışmasını değil, maçı seyrettiğini hep birlikte gördük. AKP Grubunun bu kadar önem verdiği bu yasanın görüşülmesinde maç seyretmelerini uygun bulup, oylamada buraya koşmaları bu Meclisin ciddiyetiyle bağdaşır mı diye de sormak istiyorum.

Ayrıca...

BAŞKAN - Diğer arkadaşlara da fırsat verelim isterseniz Sayın Uzdil.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ben şunu da söyleyip sözlerimi keseyim o zaman.

Konuşmacı arkadaşlarımız "biz, vatandaşımıza söz verdik" dediler. Şunu da hatırlatmak istiyorum: Peki, bu yasayla vatandaşımıza söz verdik, biz de söz verdik; ama, sizin düşündüğünüz gibi çıkmasını istemiyoruz. Peki, çiftçi borçlarının faizsiz erteleneceği konusunda söz vermediniz mi? Bu sözünüzü niye tutmadınız Sayın Bakanım?

Ayrıca, şunu söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Uzdil...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda, vatandaşlarımıza, televizyon ekranlarında, miting meydanlarında, kahvelerde söz vermediniz mi? Bu sözünüzü niye tutmuyorsunuz sevgili arkadaşlarım?

Diğer bir konu...

BAŞKAN - Sayın Uzdil, benim için mahzuru yok, 5 dakikalık süre dolduğunda keseceğim., Diğer arkadaşlarınızın soru sorma hakkını kullanmış oluyorsunuz, haberiniz olsun.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Peki o zaman; diğer arkadaşların konuşabilmeleri için sözümü kesiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Akbulut, buyurun.

MEHMET NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanımın şu hususu cevaplandırmasını istiyorum: 2 nci maddede, kanun kapsamı belirtilirken, merkezî idare ile mahallî idareler ve bunların bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşları kapsadığı belirtiliyor. Kamu kaynağı veya kamu gücü kullanan kurum ve kuruluşlardan herhangi biri bu kanun kapsamı dışında kalacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Sayın Bakanım, 5 dakikalık süre var...

AHMET ERSİN (İzmir) - Daha 2 saniye var Sayın Başkan.

BAŞKAN - 5 dakika soru, 5 dakika cevap; soru sorma süresi tamamlandı, Sayın Bakan cevap süresini kullanacak.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kuşkusuz ki, milletvekili arkadaşlarımız, gruplarımız, İçtüzüğün kendilerine vermiş olduğu hakları kullanacaklardır, bunda yadırganacak bir şey yoktur; o bakımdan, her maddeyle ilgili soru-cevap hakkının kullanılmasını da İçtüzüğün vermiş olduğu bir hak olarak değerlendiriyorum ve bu anlayışla, sorulan sorulara kısaca cevap vermeye gayret edeceğim.

Sayın Koç, sosyal devlet konusunda bizimle anlaşamadığını, aynı düşünmediğimizi ifade etti. Kuşkusuz ki, yorum farklarımız olacaktır. Kendisi, biraz önce, sosyal devletin tarifiyle ilgili, sanıyorum bir makaleden bölüm okudular. Ben de, izin verirseniz, sizin sorunuza Anayasadan cevap vermeye gayret edeyim.

Benim sosyal devlet anlayışım, Anayasanın öngörmüş olduğu, Anayasada yazılı tarzdaki bir sosyal devlet anlayışıdır.

Anayasamızın Üçüncü Bölümü "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" başlığını taşımaktadır. Burada, devlete, devletin şahsında hükümete yüklenmiş olan sosyal ve ekonomik ödevler, yani, görevler sayılırken, 41 inci maddede "ailenin korunması" yazılıdır ve dolayısıyla, devlet olarak ve hükümet olarak, Anayasamızda belirlenmiş olan bu görevimizi yapmanın bir sosyal devlet anlayışı olduğu kanaatini belirtmek istiyorum. Ben de, Anayasanın öngörmüş olduğu bu görevleri yerine getirmenin, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal devlet olma anlayışının bir gereği ve bir sonucu olduğu düşüncesindeyim.

Ayrıca, eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi de, Anayasamızın "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" başlığını taşıyan bölümü içerisinde yer almaktadır. "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz" şeklindeki fıkra ve cümle, hem devletimize hem Hükümetimize hem de Türkiye Büyük Millet Meclisine, Anayasanın, eğitim ve öğrenim alanında yüklemiş olduğu önemli bir görevdir. Dolayısıyla, biz, her Türk vatandaşının eğitim ve öğrenim hakkını kullanabilmesi konusunda titiz davranmak durumundayız. Eğer, bu konuda, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından herhangi biri, şu veya bu nedenle eğitim ve öğrenim hakkından mahrum kalıyorsa veya bırakılıyorsa, bunu ortadan kaldırmayı bir sosyal devlet anlayışının gereği ve sonucu olarak değerlendirdiğimi ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, yine, aynı başlık altında, çalışma ve sözleşme hürriyeti, yine, sosyal ve ekonomik haklar arasında sayılmaktadır. Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir, özel teşebbüsler kurmakta serbesttir. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bu devlet erkini kullanan hükümetler, kurumlar ve tabiî ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi de, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının çalışma ve sözleşme hürriyetine saygı göstererek, bu alanı mümkün olduğu kadar genişletme çabası ve gayreti içerisinde olmalıdır.

Ayrıca, Anayasamızda "özel teşebbüsler kurmak serbesttir" denilmiştir. Artık, bugün dünyada piyasa ekonomisi uygulanmakta, hükümetler, serbest piyasa ekonomisinin koşullarının yaygınlaşması gibi bir yolu tercih etmektedirler. Biz de, Türkiye'nin kalkınmasında, özel teşebbüsün, hür teşebbüsün bir motor görevi yapması gerektiğini düşünüyoruz. O bakımdan, özel teşebbüsün önündeki yatırım yapma konusunda bir mâni varsa o mâniyi ortadan kaldırmayı da hükümet politikası olarak  gördüğümüzden, bu konuda Parlamentoya birçok yasa tasarısı sevk ettik; bunların bir kısmını yasalaştırdık, bir kısmını da Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmek istiyoruz.

Sayın Koç benim sosyal devlet anlayışımın ne olduğunu sordu. Ben de sosyal devlet anlayışımın, Anayasadaki çerçeve içerisinde bir anlayış olduğunu söyledim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sosyal devletle ilgisi yok.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, süreniz doldu. Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde verilmiş 6 adet önerge vardır.

Önergeleri, önce, geliş sıralarına göre okutacağım; sonra, aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"Millî Savunma Bakanlığı bu kanun kapsamı dışındadır."

   Kerim Özkul

             Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "merkezî idare" ibaresinden sonra "ve taşra teşkilatları" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

 

   Orhan Erdem

             Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "merkezî idare" ibaresinden sonra "birlikte" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

   Orhan Erdem

             Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "merkezî idare" ibaresinin "Başbakanlık ve bakanlıklar" olarak değiştirilmesini arz ederim.

   Kerim Özkul

             Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "mahallî idareler" ibaresinin "yerel yönetimleri" olarak değiştirilmesini arz ederim.

   Kerim Özkul

             Konya

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, maddeye en aykırı son önergeyi okutup, işleme alacağım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir maruzatta bulunmak istiyorum.

İlk önerge ciddiyetten uzak bir önergedir. Çünkü, ilk önergede geçen Millî Savunma Bakanlığı, 48 inci madde kapsamı içindedir. Yani, önergeyle doldurmak amacıyla, maddeyle ilgisiz önerge vermiş arkadaşımız; hatırlatıyorum.

BAŞKAN - Sayın Koç...

Sayın Kılıç, buyurun okuyunuz efendim.

     Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

İzzet Çetin Ensar Öğüt Mehmet Nuri Saygun

            Kocaeli                  Ardahan                  Tekirdağ

           Mehmet Boztaş Ferit Mevlüt Aslanoğlu

              Aydın                  Malatya

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Çetin?..

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söz istiyorum.

BAŞKAN - Peki, buyurun.

Sayın Çetin, süreniz 5 dakika; önergeler üzerindeki görüşmelerde süreyi uzatmıyoruz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısının 2 nci maddesinin tasarıdan çıkarılmasını talep ediyoruz. Biraz evvel -bu talebin gerekçesini açıklamadan önce- Sayın Bakanın vermiş olduğu bilgiler doğrultusunda, eğer bir yanlış anlaşılma veyahut da yanlış anlama varsa onu düzeltmek istiyorum. O da, eğer, Sayın Başbakanın Albayraklarla, Sadık Albayraklar'ın diğer Albayraklarla bir ilişkisi yoksa, onu, o sözcüklerimi geri aldığımı açıkça ifade etmek istiyorum.

Tasarıdan çıkmasını istediğimiz konu son derece açık, önergelerde de görülüyor; Sayın Grup Başkanvekili arkadaşımız da gündeme getirdi. Sadece Millî Savunma Bakanlığının kapsam dışına çıkarılmasıyla ilgili önerge bile -48 inci maddede var iken böyle önergelerle doldurulmuş olması- Meclisin, bir bakıma, muhalefetin sesinin İktidar Partisi çoğunluğu tarafından kısılmak istendiğini açıkça gösteriyor.

Katılımcılık, şeffaflık, demokratlık adına söylemlerinizin hepsi belki güzel; fakat, hiçbirinin özü dolu değil. Gerçekten, bu kanun tasarısı kanunlaştıktan sonra, diğer yasal düzenlemeler de yürürlüğe girdiğinde, göreceğiz ki, ülkemizde kanunun temel kavramı değişmiş olsa bile, özü değişmeyeceği için... Örneğin; açıkça söyleyeyim: Bölge kalkınma ajansları kanunu taslağını da getireceğini Sayın Bakan ifade etti; orada da tartışacağız, göreceğiz. Her biri, üniter yapı yerine federal yapının önünü açıcı, ona yol gösterici bir tutum ifade ediyor.

Her ne kadar -çok açıkça söylüyorum- AKP olarak, siz, bu yasal düzenlemeyi biz yaptık diyorsanız da, bu yasal düzenlemeler sizin eseriniz değil, sizin döneminizde de başlamadı. Bunların dış dayatmacıları var; IMF gibi, Dünya Bankası gibi. Türkiye'de bunu uygulamak isteyen kesimler var.

Biraz evvel, sosyal devlet anlayışını Sayın Bakan açıkladı; Anayasada var olduğu şekliyle diyor. Değerli arkadaşlar, demin de söyledim; sosyal devlet, düzenleyici devlet değildir. Devletin eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, ulaştırma gibi, iç ve dış güvenlik gibi vazgeçilmez görevleri vardır. Daha 1992, 1993 yılında, bırakınız kamu hizmetlerinin, demin saydığımız hizmetlerin özelleştirilmesini, yerel idareler tarafından şirketlere devredilmesini, bundan on yıl önce, bu ülkenin güvenliğinin bile, sınır güvenliğinin bile, o yıllarda, ihale edilmesi tartışıldı. Gerçekten, son derece ciddî tehditleri içeren, iyi düzenlenmemiş, iyice çalışılmamış; ne muhalefet partisi milletvekillerinin ne İktidar Partisi milletvekillerinin ne de sivil toplum örgütlerinin katkısı alınmış.

Sivil toplum örgütü kavramından, sadece sermaye tabanlı sivil toplum örgütlerini anlamayınız. "NGO" dedikleri o sivil toplum örgütleri... Yeni dünya düzeni yutturmacasını bize dayatanlar, sermaye tabanlı sivil toplum örgütlerini anlıyorlar; ama, gerçekten emek örgütlerinin, halkın kendi istemleriyle, hiçbir çıkar gözetmeksizin kurduğu sivil toplum örgütlenmelerinin de görüşü alınmadı bu tasarıda.

O nedenle, kapsamı bütününü  kapsıyor. İşte, 2 nci madde gerekçesinde de açıkça yazılı. Yaşamın tüm alanlarını düzenleyen bu madde, hiç olmazsa bir kez gözden geçirilsin, madde metninden çıkarılsın, kapsamı daraltılsın, uygulamada görülen aksaklıklardan sonra eğer ülke menfaatınaysa o zaman gerekli düzenlemeler yapılır ve kapsam alanı genişletilerek tüm ülke sathına yayılır.

Özü itibariyle, sadece madde değil bu kanun tasarısının geri çekilmesi en doğru yöntemdir.

Hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "mahallî  idareler" ibaresinin "yerel yönetimler" olarak değiştirilmesini arz ederim.

   Kerim Özkul

             Konya

BAŞKAN - Sayın Özkul?..

KERİM ÖZKUL (Konya) - Önergemi geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önergenizi geri çekiyorsunuz.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "merkezî idare" ibaresinin "Başbakanlık ve bakanlıklar" olarak değiştirilmesini arz ederim.

   Kerim Özkul

             Konya

KERİM ÖZKUL (Konya) -Önergemi geri çekiyorum efendim.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "merkezî idare" ibaresinden sonra "birlikte" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

   Orhan Erdem

             Konya

ORHAN ERDEM (Konya) - Sayın Başkan, önergemi geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "merkezî idare" ibaresinden sonra "ve taşra teşkilatları" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

   Orhan Erdem

             Konya

ORHAN ERDEM (Konya) - Sayın Başkan, önergemi geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 2 nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.

"Millî Savunma Bakanlığı bu kanun kapsamı dışındadır"

   Kerim Özkul

             Konya

KERİM ÖZKUL (Konya) - Sayın Başkan, önergemi geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 3. - Bu Kanunda geçen deyimlerden;

a) Merkezî idare: Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı kuruluşları,

b) Mahallî idare: İl özel idaresi, belediye ve köyü,

c) Stratejik plan: Kamu kurum ve kuruluşlarının orta ve uzun vadeli amaçlarını, temel ilke ve politikalarını, hedef ve önceliklerini, performans ölçütlerini, bunlara ulaşmak için izlenecek yöntemler ile kaynak dağılımlarını içeren planı,

İfade eder.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Tütüncü, şahsınız adına da söz istemişsiniz, ikisini birleştirerek söz veriyorum. Eksüreyi kullanıp kullanmamak size aittir; ama, ben hepsini birlikte veriyorum; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu maddeyle, kanun tasarısında geçen kavramlardan bazılarının tanımları yapılıyor. Benim, dikkatinize sunmak istediğim konu, stratejik planlamadır. Buradaki tanımıyla stratejik plan, aslında, makro düzeyde değil, kuruluşların, işletmelerin yaptıkları bütçeleme süreçleriyle ilgili bir kavramdır. Buradaki stratejik plan kavramının içeriği yetersizdir ve ulusal makro planla irtibatı gereğince kurulmadan düzenlenmiştir. Bu kavramın, bu haliyle bu maddede bulunmasının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Bu konudaki ayrıntılı görüşlerimizi, önergemiz görüşülürken dile getireceğim.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; bu yasa tasarısının gerekçesi üzerine dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bize göre, iki gerekçeli bir yasa tasarısıyla karşı karşıyayız. Birinci gerekçe, görünen gerekçedir; Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan metindeki gerekçedir. İkinci gerekçe ise, zabıtlara geçmeyen gerekçedir. Bu gerekçenin özü, Başbakanlık Müsteşarının Sivas'ta dile getirdiği düşüncelerdir. Bu düşünceler, 29 Ekim 1923'ten rövanş alma mücadelesine yönelik düşüncelerdir. (AK Parti sıralarından "Ne alakası var" sesleri)

Ne söylediğimi çok iyi biliyorum, sözlerimin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum. Değerli milletvekilleri, sizlerin de, sözlerimi, lütfen, öküz altında buzağı arama anlayışının ve mantığının dışında değerlendirmenizi, bilhassa, rica ediyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Sayın Müsteşar, söylediklerinin bugün de arkasında durduğunu söylüyor. Sayın Başbakan da, bunu bile bile, Sayın Müsteşara sahip çıkıyor; öyle değil mi; sahip çıkıyor.

Sayın milletvekilleri, yasa tasarısının nitelikleri de ortadayken, bu durumda, bu tasarının zabıtlara geçmeyen gerekçesinden söz etmemek mümkün müdür allahaşkına?! Nitekim, yasa tasarısının bazı maddelerine baktığımızda, Başbakanlık Müsteşarının sözlerinin arkasında durulmasının ne anlam ifade ettiği görülmektedir. Bu konu, olağanüstü derecede önemlidir.

Sayın milletvekilleri, Sayın Müsteşar konuşmasında, siyasî öncelikli İslamî hareketlerden söz ediyor ve bunları şöyle tanımlıyor: "Bu hareketler, aslında, devlet yönetimini ve karar merkezlerini ele geçirerek, toplumda değişikliği sağlamaya yönelik hareketler olarak ifade edilebilir. Karar gücünü elinizde bulunduracaksınız. Birtakım değişimleri, bu karar gücüyle gerçekleştirmeye çalışırsınız."

Değerli milletvekilleri, burada kastedilen değişim nasıl bir değişimdir, Sayın Başbakanlık Müsteşarının o malum konuşmasındaki değişim nasıl bir değişimdir, aynen aktarıyorum. Sayın Müsteşar diyor ki: "Modern devletin bize aşılamaya çalıştığı veya dayatmaya çalıştığı düşünceye karşı bir değişim." Yine, devam ediyor, diyor ki: "Modern devlet, şeriatçılık ve Müslümanlık gibi iki farklı kavram varmış gibi, yıllardır, bize bir dayatma içindedir; bu, yanlıştır. İslam, bir hayat tarzıdır, hayatın bütün yönlerini kapsayan bir sistemdir. Siyaseten de karar gücüne yönelik hareketler yapmak zorundadır." Bu sözler ne anlama geliyor sayın milletvekilleri; bu kürsüde ettiğimiz yemini hatırlayalım ve elimizi vicdanımıza koyalım, bu sözler, cumhuriyet ve demokrasi anlayışına karşı olan bir değişimi önermiyor mu... Bu sözler, modern devleti yok etmeye yönelik bir karşı devrim düşüncesinin somut örnekleri değil midir...

AHMET YENİ (Samsun) - Değildir.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Bu düşüncelerin sahibi, Başbakanlık Müsteşarı olarak, yerinde oturmuyor mu?..

Yine devam ediyor Sayın Müsteşar ve diyor ki: "Karar gücünde etkin olma talebimiz karşısında modern devlet ve onun bürokratik yapısı bize şunu vazedecektir: Siyasî güçte karar mercii olarak yerini almak için, yani, ülkeyi yönetmek için Müslüman kimliğini bırakmalısın diyecektir. İslam asla bunu kabul etmez. Bu riyakâr bir tavırdır ve kimlik bozulması demektir."

Bu çatı altında bu sözlerin arkasında duracak bir kişinin dahi bulunduğunu düşünmek ve kabul etmek istemiyorum.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Bu maddede ne yazıyor?

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Deniyor ki: "İslamı öğrendikçe göreceğimiz şey şu idi -Başbakanlık Müsteşarı, yerinde oturan Başbakanlık Müsteşarının sözleri bunlar- İslam, bir bütündür ve hayat tarzıdır; siyaseten de karar gücüne yönelik; yani, hükümet etmeye yönelik hareketler yapmak zorundadır."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu nasıl bir anlayıştır? Bu anlayışa göre şu anda Türkiye'de yaşayan nüfusun yüzde 90'ına yakın bir bölümü, Müslümanlık açısından, dini açısından kimlik bunalımı içinde demektir, AKP'ye oy verenlerin büyük bölümü de dahil olmak üzere. Başbakanlık Müsteşarının bu sözleri bu anlama geliyor; rica ediyorum.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Önerge verin o zaman.

AHMET YENİ (Samsun) - Bu maddeyle ilgili bir diyeceğiniz var mı?

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Bu anlayışa göre, bin yıldır bu topraklarda yaşayan bu halk İslamı hâlâ öğrenememiş, öğrenme süreci devam ediyor, bu nedenle, halk, halkımız, dinî açıdan kimlik bunalımında bulunuyor. Bir an için bu anlayışı savunanlar gibi düşünelim ve diyelim ki, tamam, haklısınız; haklısınız Sayın Müsteşar, haklısınız Sayın Müsteşar gibi düşünenler. Şeriatçılık ve Müslümanlık farklı iki kavram olamaz; haklısınız. Müslüman olan şeriatı savunmak zorundadır; haklısınız. Peki, ama, bu durumda Suudî Arabistan'daki şeriat mı savunulacak, İran'daki şeriat mı savunulacak ya da başka bir ülkedeki şeriat mı savunulacak?!

AHMET YENİ (Samsun) - Siz hangisini isterseniz!..

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, gerçekten, son derece üzgünüm. Şu hale bakınız, bu kutsal çatı altında neleri konuşma durumuna geldik, neleri konuşur duruma geldik!

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Siz konuşuyorsunuz...

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Başbakanlık Müsteşarı orada oturduğu müddetçe, bunları konuşacağız, bunları konuşmalıyız, siz de burada dinleyeceksiniz, sabırla dinleyeceksiniz, 70 000 000'luk halkımız da bunları dinleyecek ve sizi bu şekilde değerlendirecek.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - 28 Martta göreceksiniz...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Siz vehimlerinizle kavga ediyorsunuz!

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Emin olun, şu anda, Ulusal Kurtuluş Savaşı yapanların ve Türkiye Büyük Millet Meclisini kuranların kemikleri sızlamaktadır.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Hepinizin hatası...

AHMET YENİ (Samsun) - Sizin o konuşmalarınızdan sızlıyor!..

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuşmamı, lütfen, şu açıdan değerlendiriniz; öküz altında buzağı aramıyorum, lütfen, şu açıdan değerlendiriniz: Bilindiği gibi, Türkiye, güzel Türkiyemiz, uluslaşma sürecini tamamlayamadan, 1950'li yıllardan itibaren, hem içeriden hem de dışarıdan, çeşitli olumsuz siyasî ve ideolojik saldırılara maruz kaldı. Bu saldırıların öncelikli hedefinin, oluşum sürecindeki ulus devlet anlayışını ve onun yurttaşlık bilincini sarsmak ve yıpratmak olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Söz konusu yurttaşlık bilinci ve değerlerimiz, ne yazık ki, belli ölçüde yıpratılmış bulunmaktadır. Türkiye, ulus devlet anlayışıyla, onun yurttaşlık bilincinde meydana getirilen tahribatı, Avrupa Birliği standartları ve Kopenhag Kriterleri esas alınarak, yeni bir anlayışla onarmak mecburiyetindedir. "İşte biz bunu yapmaya çalışıyoruz" demeye sakın yeltenmeyin! Çünkü, elimizdeki yasa tasarısının kimi maddelerine baktığımızda, sizin, bu anlayışta olmadığınız açıkça ortaya çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öte yandan, 1980'li yıllardaki yeni teknolojik devrim ve bundan kaynaklanan küreselleşme olgusu, üretim ilişkilerini yeniden şekillendirirken, emek kavramının içeriğini de değiştirmiştir; bu değişim süreci devam etmektedir. Örneğin, üretimin bileşiminde kol gücüne dayalı emek önemini yitirirken, beyin gücüne, kafa gücüne dayanan emeğin ağırlığı, hâkimiyeti artmaktadır. Geleceğin dünyasında, bilişim teknolojileri, biyoteknoloji, nükleer fizik, uzay teknolojisi gibi, yeni teknoloji sektörlerinin egemen olacağı gözlenmektedir. Bu üretim sürecinde, kol gücüne dayanan üretim birimleri ile buralarda çalışan işçiler söz konusu değişime uyum göstermekte zorlanmaktadır. Yine bu değişim sürecinde, dünya genelinde kimi yeni olanaklar, haklar ve talepler ortaya çıkmaktadır.

Bu bağlamda, örneğin, farklı etnik grupların kendi altkimliklerini ve kendi kültürlerini geliştirmeye yönelik istemleri, giderek yükselmektedir. Geniş halk yığınlarının, daha özgür, daha eşitlikçi bir dünyada, daha temiz bir doğada, daha yüksek yaşam standartlarında yaşama özlemleri ve iddiaları her geçen gün güç kazanmaktadır. Ne var ki, anılan yeni olanaklar, haklar ve talepler ile ulus devletin gerektirdiği görevler, sorumluluklar arasında uyumsuzluklar, hatta sürtüşmeler meydana gelmeye başlamıştır.

Dünya genelinde uluslaşma sürecini 19 uncu Yüzyılda tamamlamış olan gelişmiş ülkelerde söz konusu değişim sürecinde ortaya çıkan uyumsuzlukların sorun yaratmadan aşılmakta olduğu gözlenmektedir. Ne var ki, bu değişim süreci, esasen zayıflamış ulusçuluk bilincinin yarattığı karmaşa ortamında mevcut ekonomik ve toplumsal sıkıntılarla bir arada, özellikle güzel Türkiyemizin sorunlarını daha da ağırlaştırmaya başlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, Türkiye'de siyasetin önündeki en önemli mesele, kanımızca, böylesine karmaşık ve güç koşullar içerisinden, Türkiye'nin güçlü olarak esenliğe çıkarılabileceğinin gösterilmesidir, buna halkın inandırılmasıdır ve bunun gereğinin yerine getirilmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dile getirmeye çalıştığım düşünceler ışığında, bu yasa tasarısının geri çekilmesini tekrar tekrar talep ediyoruz. Geniş halk yığınlarınca, bir konsensüs çerçevesinde, daha da yoğurarak, Türkiye'nin gerçekten ihtiyacı olan değişimi, elbirliğiyle, halkımızın yararına yapma ihtiyacı içerisindeyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, size ve değerli milletvekillerine saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Şahsı adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Sinan Özkan; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

SİNAN ÖZKAN (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere, şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

Ben, diğer konuşmacı arkadaşlardan farklı olarak, hakikaten, 3 üncü madde üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım; ancak, burada, konuşan konuşmacılar öylesine ağır ithamlarda bulundular, bize karşı öylesine ciddî suçlamalarda bulundular ki, bunlara değinmeden de geçmek istemiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri...

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Daha değinmedi bile, bekleyin bakalım.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Arkadaşlar, siz, burada, İçtüzükten doğan haklarınızı kullanıyorsunuz, İçtüzükten doğan yükümlülükleriniz de var; onları yerine getirin, dinleyin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özkan, Genel Kurula hitap ediniz efendim.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Devletin otoriter yapısını bozmaktan yola çıktık.

Değerli arkadaşlar, bunu söyleyince biraz bozuluyorsunuz; ama, sizin seçim bildirgelerinizde, seçim beyannamelerinizde, bizim burada getirmeye çalıştığımız reform niteliğindeki düzenlemelerin daha ileri aşaması yok mu?.. "Yok" diyebiliyor musunuz?.. Peki, siz getirdiğiniz zaman devletin otoriter yapısı bozulmuyor da, Adalet ve Kalkınma Partisi getirdiği zaman mı bozuluyor?! Böylesine bir çifte standart düşünce olabilir mi?!

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Oku da, anlarsın; orada ne yazıyor, oku da, anlarsın.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Ben okudum, sen oku beyannameyi.

İkinci mesele: Nereden çıkardı bilemiyorum bu değerli arkadaşımız; Türkiye'ye, Adalet ve Kalkınma Partisi şeriat düzenini getirecekmiş, yerleştirecekmiş!

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Devleti yönetenlersiniz, devletle uğraşmayın.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti yolunu çizmiştir; Anayasada, Türkiye Devletinin yönetim şekli bellidir.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - O Anayasaya yemin ettiniz.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Bu Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri de Anayasada sayılmıştır ve bunun en önemli güvencesi de, bu Gruptur. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

Şimdi, seçim meydanlarına çıkacaksınız, diyeceksiniz ki "bizler, artık, hantallaşmış, içinden çıkılmaz hale gelmiş yönetim sistemimizi reforme edeceğiz." Demediniz mi, seçim beyannamelerinizde yok mu? Niye rahatsız oluyorsunuz?!

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Dedik... Yine edeceğiz.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Buraya, bu taahhütlerin altına imza atıp geleceksiniz, millete bu taahhütlerde bulunup, seçilip geleceksiniz; ondan sonra "biz vazgeçtik" diyeceksiniz!

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Taahhütlerini unutma!..

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Anadolu'da bir tabir vardır, türkülere de söz olmuştur "karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar." Karakolda niye doğruyu söyleyip, buraya gelince şaşıyorsunuz?.. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Televizyonda Başbakanın 70 000 000'un karşısında verdiği söz ne olacak?! O taahhüdünüzü yerine getirin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Burada, bizim, gecenin bu saatinde görüştüğümüz...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Gecenin bu saatinde çalışmayı siz getirdiniz; akşam 7'ye kadardı.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Müsaade ederseniz, konuşmamı bitireyim...

BAŞKAN - Sayın Özkan, bir dakika...

Sayın Uzdil... Sayın Uzdil...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Yorulduk efendim, 24.00'e kadar siz çalıştırıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen!.. Hatibe söz yetiştiriyorsunuz, diğer arkadaşlara söz yetiştiriyorsunuz; lütfen!..

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Yorulduk, dengemizi yitirdik; sorumlusu sizsiniz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkan.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Zaten onun için siz 24.00'e kadar yaptınız, millet ilgilenmesin, herkes kaçsın diye.

BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen!..

Sayın Özkan, buyurun efendim.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Siz, seçim beyannamelerinizde taahhüt ettiğiniz, halka söz verdiğiniz şeyleri burada unutursanız, bu seçimde taahhüt ettiğiniz birtakım şeyleri yerine getireceğinize nasıl inansın bu millet!

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Başkanım, bakın, bir tane dinleyici yok; televizyonda da seyretmiyorlar; herkes yatıyor...

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Burada, gecenin bu geç saatinde, milletimizin bütün kesimleriyle, istisnasız, sivil toplum örgütleri de dahil, yıllardan beri özlemini çektiği idarî yapılanmayla ilgili bir reform tasarısını görüşüyoruz. Yöneteniyle, yönetileniyle, sivil toplum örgütleriyle, toplumun her kesimiyle, yıllardan beri özlenen, beklenen bir düzenleme. Sizler de vaat ettiniz, bizler de vaat ettik. Bizler, samimî olarak bunu getirdik; şimdi, burada, birlikte konuşuyoruz.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Hangi sivil toplum örgütleri!..

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Ama, siz vazgeçtiyseniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özkan, ek 1 dakikalık sürenizi başlatıyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Ancak, siz taahhütlerinizden vazgeçtiyseniz, tabiî, önünüz açık; bundan sonraki seçimlerde çıkar dersiniz ki, biz merkeziyetçi idareden yanayız; biz, yerelleşmeden, demokratikleşmeden, katılımcılıktan, saydamlıktan hazzetmiyoruz; bundan sonra bizim politikamız bu olacak... Samimî olacaksak, böyle olacak.

EMİN KOÇ (Yozgat) - Siz, tam tersini getiriyorsunuz.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Samimî olacaksanız, bu samimiyetinizi ya seçimden önce ya da burada ispat edeceksiniz değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)

Ben, milletimizin önünü açmak için, hizmette kalite, verimlilik ve etkinliği sağlamak için getirdiğimiz bu reform çalışmasının, bu yasal düzenlemenin memleketimize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özkan, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca verilmiş olan bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının görüşülmekte olan 3 üncü maddesiyle ilgili görüşmelerin İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca devam etmesine karar verilmesini arz ederiz.

 

Haluk Koç

Emin Koç

Ali Rıza Gülçiçek

 

Samsun

Yozgat

İstanbul

 

Bayram Meral

Naci Aslan

 

 

Ankara

Ağrı

 

Gerekçe:

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla kamuda ilk kez bütün kamu kurumlarının uyması gereken temel ilkelerin bir bütün olarak ortaya konulduğu, kamuda katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik, etkililik, hizmetlerin sonucuna odaklılık, insan haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta sadelik, bilgi teknolojilerinden yararlanma ve benzeri ilkelerin uygulanabilir hale getirildiği, teşkilat yapıları, yatay organizasyon ve yetki devri esası uyarınca yeni ve etkin bir çerçeveye kavuşturulmakta olduğu, bakanlıklar ve kuruluşlar arasındaki görev dağılımının netleştirilerek, mükerrerliklerin önlenmesinin öngörüldüğü, gereksiz hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin tasfiyesi veya uygun birimlere devri gündeme getirildiği, merkezî idare ile mahallî idareler arasında yetki ve görev paylaşımı netleştirilerek merkezî idarenin stratejik düzeyde etkinliği artırılırken mahallî idarelerin operasyonel düzeydeki esneklikleri ve kaynaklarının genişletildiği, devletin aslî hizmetleri dışında bakanlıkların taşra teşkilatının ortadan kaldırılarak yerel ve yerinden yönetim birimlerinin güçlendirildiği, kamuda stratejik yönetim anlayışının benimsendiği ve kaynak tahsisi mekanizmalarıyla ilişkisinin kurulduğu, denetim sistemi performans esaslı içdenetim boyutunun güçlendirilmiş hale getirildiği, halk denetçisi (ombudsman) mekanizması dahil olmak üzere kamu denetiminin güçlendirildiği, bu kapsamda, merkezî idarenin görev ve fonksiyonlarının belirlendiği, mahallî müşterek nitelikli görev ve hizmetlerinin mahallî idarelere bırakıldığı; yine, bu kapsamda, merkezî birimlerin strateji geliştirme, genel koordinasyon ve yönlendirme kapasitesi artırılırken, mahallî idarelerin inisiyatif kullandırma ve operasyonel esnekliğin vurgulandığı, değişen koşulların gerektirdiği farklılaşma ihtiyacını giderecek esneklikler verilirken, bütünlük içinde uyumlu çalışmanın gerektirdiği minimum genel standart birliğinin de korunduğu, etkililik ve ekonomiklik ilkelerinden vazgeçmeden, mahallî ihtiyaçların yerel düzeyde karşılanması ilkesinden hareket edildiği; ayrıca, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısında, kamu yönetiminde bütünlük ilkesinin korunmasına, merkezî yapılar ile mahallî idareler arasında tamamlayıcı bir anlayışla, işbirliği ile koordinasyona azamî önem verildiği; yine, idarî usul, saydamlık ve vatandaşın bilgi edinme hakkı, e-dönüşüm Türkiye projesi ve e-devlet bürokrasisinin azaltılması ve basitleştirilmesi, vatandaş memnuniyetinin ölçülmesi, performans sistemine ve ödüllendirmeye geçiş, kamuda etik kuralların gözden geçirilmesi gibi birçok alanda yapılacak düzenlemelerle bu Kanunda öngörülen çağdaş yönetim anlayışının hayata geçirileceği genel gerekçede belirtilmiş ise de, tasarı, kamuoyunda, sivil toplum kuruluşlarında yeteri kadar tartışılmadığı için, aceleyle yapılacak bir düzenlemeyle, uygulamada büyük sorunlarla karşılaşılacak, kamu yönetiminde arzu edilen kaliteye ulaşılamayacak ve tasarının genel gerekçesinde ve madde gerekçesinde belirtilen hedeflere de erişilemeyecektir.

Bütün bu nedenlerle, maddenin görüşülmesine devam edilerek, konunun daha açık aydınlığa ve açıklığa kavuşmasında sayısız ve sınırsız yarar bulunduğuna inandığımız için, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 72 nci maddesi uyarınca, görüşülmekte olan maddeyle ilgili görüşmelerin devam etmesine karar verilmesi için bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Tamam.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, yerimden bir şey ifade edebilir miyim.

Her seferinde, 72 nci maddeye göre, şimdiye kadar bu Mecliste hiç uygulanmamış, bir kez uygulandığı arkadaşlar tarafından tespit edilmiş ve buradaki kuralın suiistimali anlamına gelecek bir uygulama yapılıyor. Böyle bir uygulama, bundan sonraki çalışmalar açısından fevkalade sıkıntılar meydana getirir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, bu konuşma dışarıdaki milletvekillerini içeriye davet etmek için zaman kazanmaktır.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Dolayısıyla, değerli arkadaşların böyle bir hakkı kullanmaması lazım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bakın efendim, bakın, hakkın suiistimali budur!.. Hakkın suiistimali budur!..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, halen ben konuşuyorum, arkadaşım değil...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bu konuşma dışarıdakiler içeriye gelsin diye yapılıyor.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Anadol'a mı söz verdiniz, bana mı?!

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, anladım efendim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bakın, biraz önce Grup sözcüsü buraya çıktı; 3 üncü maddenin merkezî yönetim, mahallî yönetim ve stratejik planda geçen üç maddelik kısmından bir türlü bahsetmedi...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Önerge bizim, sen ne konuşuyorsun!..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ayrıca, bunun tekraren müzakere edilmesini talep etmek, bunun ruhuyla uyuşmamaktadır.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Kapusuz, önerge bizim, sen ne konuşuyorsun yahu!

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Dolayısıyla, arkadaşlarımız bu konuda, burada bir yanlışlık yapıyor; düzeltilmesi...

OYA ARASLI (Ankara) - Maddenin enine boyuna konuşulmasını istemek mi suiistimal, olmadık önergeler verip geri çekmek mi?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

İçtüzüğün 81 inci maddesi uyarınca soru-cevap işlemi yapacağız.

Soru-cevap işlemi 10 dakikalık süredir. 5 dakikasını soru soracak sayın milletvekillerimiz kullanacaklardır, 5 dakikasını da Sayın Bakan cevap vermek üzere kullanacaktır.

Sayın Karademir, buyurun.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, Anayasa Mahkemesi, imar hizmetine ilişkin bir kararında "yerel planların ülke ve bölge düzeyindeki planlarla, çevresel ve varsa metropoliten alan planlamalarıyla uyum içinde olması gerekir. Bu nedenle imar planlamasının mutlaka ve yalnızca yerel bir gereksinim olarak nitelendirilmesi zordur" şeklinde bir karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, esas 1990/38, karar 1991/32, karar tarihi 26.9.1991.

Görüldüğü gibi, kentsel toprakların planlanması gibi yerellik niteliğinden kuşku duyulmayan bir ihtiyacın bile ülke ve bölge düzeyindeki sonuçları, merkezî idarenin yerel hizmetlere müdahil olmasını haklı kılmaktadır. O halde, çevre, orman, tarım, bayındırlık, iskân vesaire hizmetleri, ulusal ve bölgesel düzeyde planlamayı gerektiren ve ulusal bir politikası olan, kamu yararı bulunan hizmetlerdir. Bu hizmetlerin yerele devredilmesi Anayasaya aykırı değil midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Akbulut, buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, tanımlar içerisinde Cumhurbaşkanlığı makamı yasa kapsamı dışında tutuluyor. Kamu kaynağı ve kamu gücü kullanan kurum ve kuruluşlardan herhangi biri bu istisnalardan biri midir, yasa kapsamında mıdır; bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Şimdi, Sayın Bakan ile biz, soru-cevap kısmında bazı şeyleri aydınlatma yolunda herhalde mesaimize devam edeceğiz.

Sayın Bakan, bakın, sosyal devleti, siz, Anayasadan bazı bölümleri okuyarak, nasıl kavradığınızı, nasıl özümsediğinizi ifade ettiniz. Şimdi, gerçekten de, başlangıçta sosyal haklar olarak tarif edilen haklar, maddî güçleri bulunmayan düşkünler ve zayıflar için, yoksullara zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için devletçe yapılan yardımlar kapsamında değerlendiriliyordu. Şimdi, bu anlamda yardımların, klasik hak ve özgürlüklerle donatılmış, liberal devlet anlayışına dokunmadan hayır dernekleri aracılığıyla yapılması da mümkün görülüyordu. Günümüzde sosyal devlet ilkesini öyle uygulamalarla sulandırıyorsunuz ki, bunu, bir iane devleti, bir hayır devleti, kurumsal olmaktan uzak bir yapılanma içine alıyorsunuz. Şimdi, bir haksa bu, mutlaka, kurallara bağlı, yasal çerçeve içerisinde hak sahiplerine devletin vermesi gereken haklar manzumesidir, demetidir sosyal haklar ve sosyal devlet de, bu hakların korunduğu ve geçerlilikte olduğu bir devlet yapısını dile getirir.

Şimdi, Türkiye'de nüfusun yüzde 50'sinin ulusal gelirden yüzde 13,5 pay aldığı çarpık bir gelir dağılımı tablosunda, Sayın Bakan, siz, kamusal hizmetleri piyasalaştırarak hangi vatandaşın bu gelir diliminde parasını ödeyerek sağlık, parasını ödeyerek köyünün yolunu yaptırma, parasını ödeyerek sağlıklı bir çevre elde etme hakkını sosyal devlet hakkı, tanımı, kapsamı içinde değerlendiriyorsunuz?

Sizinle anlaşamayacağımız çok açık. Sosyal devlet ilkesini, Anayasa kitabından okuyarak kendinize göre bir yorumla bana anlatamazsınız. Bu konuda açığınız çok.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Tomanbay, buyurun.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın Bakan, maddede, biliyorsunuz, merkezî idarenin ve mahallî idarelerin tanımları yapılmakta. Bu, getirdiğiniz tasarıda önemli bir nokta. Özellikle bağlı kuruluşların bir kısmının yapısını değiştiriyorsunuz, başka bakanlıklara bağlıyorsunuz ve yine, özellikle de, bir kısmının tüzelkişiliğini ortadan kaldırıp devlet tüzelkişiliği içine alıyorsunuz. Örneğin, Orman Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü gibi kurumlar katma bütçeli kuruluş olmaktan çıkarılıyor.

Burada önemli olan nokta, acaba bu kuruluşların katma bütçeli kuruluş olmaktan çıkarılarak mal varlıklarının kolaylıkla ve rahatlıkla illere devredilmesi midir? İllere devredildikten sonra da bu kuruluşların, sosyal devlet ilkesine uygun bir şekilde nasıl hizmet icra edebileceklerini merak ediyorum; bu, çok önemli bir noktadır. Katma bütçeli kuruluş olmaktan çıkarılmalarının altında, bunun dışında, bir başka büyük, önemli bir amaç var mıdır? Birinci sorum bu.

İkinci sorum da, yine, bu maddede özellikle bakanları ve bakanlıkları tanımlıyorsunuz; ancak, tasarıda bakanların hesap vermekle sorumlu olduğu dile getiriliyor; ama, şu ana kadar gördüğümüz kadarıyla, bu hesap verme konusundaki mekanizmalar yok. Halbuki, bütün çağdaş parlamentolarda, çağdaş tasarılarda, bakanların hesap verme sorumluluğu belirtildiği gibi, nasıl hesap vereceği konusundaki mekanizmalar da belli edilmektedir. Bu noktada hiçbir mekanizma dile getirilmemekle, acaba, gerçekten, bu bakanların ve milletvekillerinin; ama, burada özellikle bakanların, hesap verme sorumluluğundan kaçma; yani,  dokunulmazlıklardan kaçması gibi bir amaç mı amaçlanmıştır? Bu soruyu da özellikle yanıtlamanızı rica ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, gerek Sayın Karademir'e gerek Sayın Akbulut'a, Sayın Koç'a ve Sayın Tomanbay'a, sorduğu soruların cevaplarını yazılı olarak vermeyi düşünüyorum; çünkü, çokça soru sordular, onları 5 dakikaya sığdırarak cevap vermem mümkün değil; kendilerine yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ederim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, o zaman,  soru soracak diğer arkadaşlar süreyi tamamlasınlar.

BAŞKAN - Sayın Yeni, buyurun.

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, küreselleşme ve sanayi toplumu şartlarından bilgi toplumuna geçiş şeklinde özetlenebilecek olan dünyadaki gelişmeler ile halkımızın artan ve çeşitlenen talepleri, etkinliğinin artırılması ve katılımcılık ekseninde, kamu yönetiminde kapsamlı bir yeniden yapılanmaya ihtiyaç duyulduğu bilinmektedir. Bu kanun tasarısında halkımızın ve çalışanlarımızın aleyhine işleyecek herhangi bir madde var mıdır?

İkincisi, gelişmiş ülkelerde, bu kanun tasarısına uygun uygulamalar var mıdır?

Üçüncüsü, bu kanun tasarısına, ülkemizde modern, çağdaş yönetim tarzına ayak uyduramayanlar karşı gelmektedir; bu, doğru mudur?

Teşekkür ederim.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Bakan, yazılı cevap verin!

BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, izin verirseniz, Sayın Yeni'nin sorusuna birkaç cümleyle cevap vereyim.

"Gelişmiş ülkelerde kamu yönetimi alanında bu tür düzenlemeler var mıdır" dediler. Şimdi, özellikle Avrupa Birliği ülkeleri incelendiğinde, Batı ülkeleri incelendiğinde, burada, kamu kurum ve kuruluşlarına ait yetkilerin önemli bir bölümünün yerel yönetimler tarafından kullanıldığı gerçeğiyle karşılaşıyorsunuz.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) -Hangisinde ve ne zaman?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hatta, burada, Avrupa Birliği ülkeleriyle ilgili bir değerlendirme yaptığınızda, 15 ülkenin kamu yönetimiyle ilgili bir inceleme yaptığınızda, orada kamu hizmetlerinin büyük ölçüde yerel yönetimler tarafından yerine getirildiğini göreceksiniz ve hatta, Avrupa'da bazı ülkelerde, sizin yerel yönetimlerle ilgili düzenlemenizde öngördüğünüz gibi, Millî Eğitim Bakanlığının hizmetleri de belediyeler tarafından görülmektedir. Yani, bazı Avrupa ülkelerinde millî eğitim hizmetleri, belediyeler tarafından yerine getirilmektedir.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Billahi yalan!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz, bu tasarımızda, bunu, önce, öngörmüştük; yani, Millî Eğitim Bakanlığının taşra teşkilatlarının da yerel yönetimlere devredilmesini öngörmüştük. Sayın Cumhurbaşkanımızı ziyarete gittiğimizde, Sayın Cumhurbaşkanımız, Millî Eğitim Bakanlığının taşra teşkilatlarına devriyle ilgili sürenin, diğerlerinden biraz farklı mütalaa edilmesini, beş yıllık bir zamana yayılmasını bize tavsiye ettiler. Biz, bunu daha sonra Bakanlar Kurulunda değerlendirdik, ileriki bir düzenlemede, Millî Eğitim Bakanlığının taşra teşkilatlarını yerel yönetimlere devretme hakkını mahfuz tutmak suretiyle, bu önünüze getirmiş olduğumuz tasarıda, Millî Eğitim Bakanlığının taşra teşkilatlarını yerel yönetimlere devretmeyerek, şimdi olduğu gibi muhafaza etmeye karar verdik. Yani, şunu söylemek istiyorum: Batılı ülkelerin birçoğunda uygulanan, şu anda getirdiğimiz sistem, ileride yapılacak düzenlemelerle daha da mükemmel hale gelecektir. Hemen şunu da ifade edeyim son cümle olarak: Anayasanın ilgili maddelerinde değişiklik yapmadan, reformist anlamda, kamu yönetiminde bir değişikliği gerçekleştirmek de mümkün değildir. Biz, bu Anayasa sınırları içerisinde bu adımı atalım, bu tekeri döndürelim; daha sonra gelecek olan yasal düzenlemelerle, bunun daha mükemmelini yapabileceğiz düşüncesi içerisindeyiz.

Sayın Başkanım, bu soruya bu şekilde cevap veriyorum.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi için ayrılan süre sona ermiştir.

Madde üzerinde 6 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (a) bendinde geçen "bakanlıklar" ibaresinden sonra "ve taşra teşkilatları" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

                                   Kerim Özkul

                                             Konya

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (a) bendinde geçen "bağlı" ibaresinden sonra "kurum ve" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

                                   Orhan Erdem

                                             Konya

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (b) bendinde geçen "ve köyü" ibaresinden sonra "ile bağlı kuruluşları" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

                                   Kerim Özkul

                                             Konya

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bu önergelerin hepsi geçersizdir; tek imzayla verilmiştir.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Görüşmeler başlamadan önce 1 imzayla verilebilir; görüşmeler başladıktan sonra 5 imza gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Koç, görüşmelere başlamadan önce, İçtüzüğün 87 nci maddesine göre, 1 milletvekili tarafından dahi önergeler verilebilir. Verilen önergeler bu kapsamda verilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bir ara çektiler, burada tekrar verdiler Sayın Başkan. Tekrar verince 5 imza gerekiyor.

BAŞKAN - Önergeleri okutmaya devam ediyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (b) bendinde geçen "mahallî idare" ibaresinin "yerel yönetimler" olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                   Kerim Özkul

                                                                                                             Konya

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı 3 üncü maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Birgen Keleş

Ersoy Bulut

Enis Tütüncü

 

İstanbul

Mersin

Tekirdağ

 

Muharrem Eskiyapan

Emin Koç

Bayram Meral

 

Kayseri

Yozgat

Ankara

BAŞKAN - En son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin c bendinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 

 

Oya Araslı

Ersoy Bulut

Enis Tütüncü

 

Ankara

Mersin

Tekirdağ

 

Birgen Keleş

Bayram Meral

Salih Gün

 

İstanbul

Ankara

Kocaeli

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Araslı, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

OYA ARASLI (Ankara) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır; önerge görüşmeleri üzerinde uzatma yapmıyoruz.

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, bunun üzerinde bildiğim kadarıyla 10 dakika görüşme.

BAŞKAN - Yok, akşamdan itibaren önergeler üzerinde hiç söz uzatmadım.

Buyurun efendim.

OYA ARASLI (Devamla) - Uzatma değil efendim; yani, bu, şahsî görüş değil ki, önergeyle ilgili açıklama; genel hükümler muvacehesinde 10 dakika olması gerekir.

Peki efendim, şu andan itibaren anlatayım ben.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 166 ncı maddesinde planlamayla ilgili hükümler yer almaktadır ve burada, planın bütünlüğü ve planın bütünlüğünün bozulmamasıyla ilgili ilkeler ifade edilmiştir ve Anayasanın 166 ncı maddesinde planın bütünlüğünü bozacak değişikliklerin önlenmesine ilişkin usul ve esasların da kanunla düzenleneceği bildirilerek Türkiye Büyük Millet Meclisine bu konuda görev verilmiştir.

349 sıra sayılı kanun kasarısının 3 üncü maddesinin (c) bendine baktığımız zaman, burada bir "stratejik plan" kavramına yer verildiği görülmektedir. Ben, burada, stratejik planın gerekliliği, uygun olup olmadığı konusunda bir tartışma açmak istemiyorum, tanımıyla ilgili bir Anayasaya aykırılık problemi olduğunu dile getirmek istiyorum. Bu stratejik planın tanımı yapılırken, bunun merkezî kalkınma planıyla hiçbir ilişkisi kurulmamıştır ve bu ilişkinin kurulmaması nedeniyle, sanki stratejik plan merkezî kalkınma planının dışında, onunla ilgi kurulmaması gereken, böyle bir zaruret olmayan bir plan türü olarak ortaya konulmuştur ve böyle konulduğu için, Anayasamızın 166 ncı maddesinde yer alan planın bağlayıcılığı, planın bütünlüğü ve merkezî planlama ilkelerine tamamen zıt, karşıt bir durum ortaya çıkmaktadır ve bu nedenle de, söz konusu düzenleme Anayasaya aykırı bir düzenleme niteliği taşımaktadır. Ayrıca, hepimizin bildiği gibi, Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırı olan bir düzenleme, hukuk devleti ilkesini de zedelemektedir. Hukuk devlet ilkesi, Anayasamızın 2 nci maddesinde yer alan bir ilkedir ve bu nedenle, söz konusu düzenleme, stratejik plan hakkındaki tanımlama, Anayasanın 2 nci maddesine de aykırıdır.

Anayasamızın 11 inci maddesi, Anayasanın üstünlüğünü ve bağlayıcılığını ifade etmiştir. Yani, yasama, yürütme ve yargı organları, bütün gerçek ve tüzelkişiler, Anayasa hükümlerine uygun hareket etmek zorundadırlar. Anayasanın 166 ncı maddesindeki ilkelere aykırı olan stratejik plan kavramı, bu nedenle, Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkelerine, dolayısıyla, Anayasanın 11 inci maddesine de aykırıdır; ama, ne yazık ki, hükümet, Anayasaya uygunluk konusunda, her zaman olduğu gibi, bu noktada da özensizlik göstermiştir ve sanki Anayasanın 166 ncı maddesinde, merkezî plan anlayışı, planın bütünlüğü gibi ilkeler yer almıyormuşçasına, böyle bir tanım getirmekte tereddüt görmemiştir. Bu konuda sürekli ikazlarda bulunuyoruz; ama, sürekli olarak, ne bizim ikazlarımız ne Anayasanın hükümleri, bu tasarıları hazırlayan hükümet tarafından dikkate alınıyor. Bu, bir hükümet etme anlayışı ve Anayasaya aykırı hareket etmekte zerre kadar sakınca görmeyen, Anayasaya uymak gibi bir kaygısı olmayan bir hükümet anlayışı. Çeşitli vesilelerle, bu anlayışın varlığı, varlığını her dakika sürdürmekte olduğu, Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarıyla ortaya konulmuş durumda. Biz burada ikazlarımızı yapıyoruz, bu dikkate alınmıyor; Cumhurbaşkanı ikazlarını yapıyor, o da dikkate alınmıyor; bir kere daha görüşüyoruz, o esnada da bu ikazlar dikkate alınmıyor ve sürekli olarak, hemen her kanun için Anayasa Mahkemesini meşgul ediyoruz ve neticede, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor bu kanunları ve biz burada boş yere vakit sarf etmiş oluyoruz. O nedenle, bu ikazı yapmayı ve yol yakınken bu yanlıştan dönülmesini sağlamayı bir görev biliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Araslı, lütfen, son cümlenizi alayım.

Buyurun.

OYA ARASLI (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

İktidar Partisi Grubu ve hükümet, devamlı, muhalefetin katkı vermemesinden söz ediyor. Buyurun, işte, bu da bir katkı. Sürekli vermekte olduğumuz bir katkı ve bu katkıdan yararlanılmasını, bu Anayasa yanlışlığının, Anayasaya aykırı düzenlemenin ortadan kaldırılmasını, Anayasaya uygun bir düzenleme yapılmasını sağlamak amacıyla bu önergeyi vermiş bulunuyoruz. Katkılarınızı bekliyoruz.

Saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Araslı.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığımıza verilen bir yoklama talebi var.

"Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin oylamasına geçilmeden önce İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince yoklama yapılmasını arz ederiz" deniyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Daha önerge var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergelerdeyiz, evet, ben erken davrandım belki.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Birgen Keleş  (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

ANAYASAYA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Keleş, gerekçeyi mi okutalım?

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Tütüncü konuşacaklar.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tütüncü.

Süreniz 5 dakika.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; stratejik plan kavramının, 3 üncü maddenin gerekçesinde aramamıza rağmen, bulunamadığını öncelikle bilgilerinize sunmak istiyorum.

Bu nedenle, gerekçede kayıp, gerekçede bulunmayan bir kavram üzerinde önerge vermiş bulunuyoruz; kusurumuza bakmayınız.

Stratejik plan denilince, Türkiye'de, genellikle, öncelikli sektörler planlaması anlaşılmaktadır. Bu konu, genelde, strateji ve siyaset planlamasıyla karıştırılmaktadır. Buradaki tanımıyla stratejik plan, aslında, makro düzeyde değil, kuruluşların, işletmelerin yaptıkları bütçeleme süreçleriyle ilgili bir kavramdır. Böyle bir stratejik planın dört ayağı vardır:

Birinci ayağı, durum tespitidir. Kuruluşlar ya da işletmeler durum tespitlerini yapıyorlar.

İkinci ayağı, kuruluşu nereye götürmek istediğinizin belirlenmesidir. Bu çerçevede kuruluşlar, misyonlarını, yani, kimliklerini, vizyonlarını, ilkelerini, stratejik amaçlarını ve hedeflerini belirliyorlar.

Üçüncü ayağı, işletmeyi belirlediğiniz yere nasıl götüreceksiniz; yöntemleriniz, projeleriniz, faaliyetleriniz neler olacaktır; bunların saptanmasıdır.

Dördüncü ayağı, verimlilik, kârlılık açısından izleme ve değerlendirme, raporlama, performans kriterleriyle ölçme etkinlikleridir.

Stratejik plan kavramının madde gerekçesinde bulunmaması bir yana, bu kavram, 3 üncü maddeyle, son derece yetersiz bir şekilde ifade edilmiş, makro planla irtibatı kurulmamış bir şekilde düzenlenmeye çalışılmıştır.

Bu maddede ulusal kalkınma planı tanımlanmıyor. Ulusal kalkınma planı gözardı edilirse, yalnızca stratejik planlamayla yetinilirse, tüm devlet hizmetleri şirket işi haline getirilmiş olur. Bu tasarıda kalkınma planı yalnızca 9 uncu, yani mahallî idareler maddesinde anılmıştır.

Buradan şimdi size soruyorum değerli milletvekilleri; AKP'nin makro düzeydeki planlama anlayışı nedir, beş yıllık planlama uygulamalarına devam edilecek midir; yoksa, başka bir planlama anlayışına mı geçilecektir? Yani, rolling plan, yuvarlanan plan mı yapılacaktır? Avrupa Birliği için hazırlanan ulusal plan ile yürürlükteki mevcut plan birbirinin alternatifi midir? Acil eylem planıyla makro planlama kavramı çerçevesinde nereye gelmek istiyorsunuz?

Bölge kalkınma ajansları kurmayı düşünüyorsunuz. Bu ajansların dağılımı, ülkede federatif bir yapıya geçilmesinin yapı taşlarından biri olarak algılanamaz mı? Bu ajanslarla kuruluşların yapacağı stratejik planların ve ulusal makro planların irtibatları nasıl olacaktır?

Evet, bir an görüyorum ki kafalarımız karıştı, öyle değil mi değerli milletvekilleri? (AK Parti sıralarından "karışmaz" sesleri)

Hiç kimse, bu kürsüye çıkıp, efendim, kafalarımız karışmadı, bu konular daha sonra düzenlenecektir demesin, diyemez, teknik açıdan diyemez. Sorduğum soruların yanıtları ana hatlarıyla burada, bu tasarıda belli olmalıdır. Aksi halde işlerin arapsaçına dönmesini önleyemeyiz. Sonra size, siz şirket mi yönetiyorsunuz süpermarket mi yönetiyorsunuz yoksa devlet mi yönetiyorsunuz diye sorarlar; bizden uyarması. Bu soruların yanıtı tasarı metninde bulunmadığı için, stratejik plan kavramının bir başına metinde yer almasının hiçbir yararı bulunmamaktadır.

Önerimize destek vermenizi bekliyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (b) bendinde geçen "mahallî idare" ibaresinin "yerel yönetimler" olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                                                   Kerim Özkul

             Konya

KERİM ÖZKUL (Konya) - Önergemi geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (b) bendinde geçen "ve köyü" ibaresinden sonra "ile bağlı kuruluşları" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

   Kerim Özkul

             Konya

 KERİM ÖZKUL (Konya) - Önergemi geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (a) bendinde geçen "bağlı" ibaresinden sonra "kurum ve" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

   Orhan Erdem

             Konya

 ORHAN ERDEM (Konya) - Önergemi geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi (a) bendinde geçen "bakanlıklar" ibaresinden sonra "ve taşra teşkilatları" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

   Kerim Özkul

             Konya

KERİM ÖZKUL (Konya) - Önergemi geri çekiyorum.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

 III. -YOKLAMA

BAŞKAN - Maddenin oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır; şimdi, bu talebi yerine getireceğim.

Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup, salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim; yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 349 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin oylamasına geçilmeden önce, İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince yoklama yapılmasını arz ederiz.

BAŞKAN - Haluk Koç?.. Burada.

Hüseyin Ekmekcioğlu?.. Burada.

Osman Özcan?.. Burada.

Erdal Karademir?.. Burada.

Abdulkadir Ateş?.. Burada.

Mehmet Siyam Kesimoğlu?.. Burada.

İsmail Özay?.. Burada.

Atilla Kart?.. Burada.

Mevlüt Coşkuner?.. Burada.

Ali Cumhur Yaka?.. Burada.

Hakkı Ülkü?.. Burada.

Yakup Kepenek?.. Burada.

Haşim Oral?.. Burada.

Ali Kemal Kumkumoğlu?.. Burada.

Yaşar Tüzün?.. Burada.

Halil Ünlütepe?.. Burada.

Tuncay Ercenk?.. Burada.

Kemal Kılıçdaroğlu?.. Burada.

Nezir Büyükcengiz?.. Burada.

Mehmet Küçükaşık?.. Burada.

 BAŞKAN - Yeter sayıda milletvekili vardır.

Adları okunan sayın üyelerin, yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama için 2 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349) (Devam)

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum :

Kamu yönetiminin temel amaç ve görevi

MADDE 4. - Kamu yönetiminin temel amaç ve görevi, halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur, güvenlik ve refahını sağlamak, hayat kalitesini geliştirmek, kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak ve bu amaçlarla kanunlarla verilen görev ve hizmetleri yerine getirmektir.

BAŞKAN - 4 üncü  madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ercenk, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

4 üncü maddenin amacı, halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur, güvenlik ve refahını sağlamak şeklinde devam ediyor; ancak, kamu yönetiminin amacının, ilkesinin kamu yararı olduğunu unutmamak lazım. Eğer, kamu hizmetini üretmeyi, kamunun dışında bir sektöre, özel sektöre devrederseniz, burada, kamu yararını değil, kâr yararını öne almış olursunuz. Oysa, kamu yönetiminde esas, kamu yararıdır. Böyle bir yasa görüşülürken, öyle sanıyorum ki, toplumun tüm kesimlerinin de görüşü ve desteği alınmalıydı.

Ayrıca, kişi hak ve özgürlüklerinin kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılması da 4 üncü maddede sayılmış; ancak, Anayasamızın 5 inci maddesinde de buna benzer bir hüküm var ve bağlayıcıdır. Anayasada düzenlenmiş bir hükmü kanun hükmü haline getirmek, bizce yasa tekniği açısından uygun değildir. Burada, acaba "kamusal alan" deyiminin bir başka şekilde kullanılması veya değerlendirilmesi mi düşünülüyor diye gözden uzak tutmamak lazım.

Şimdi, kamu yönetimi kavramı maddede çok soyut kavramlarla geçmiş. Oysa, kamu yönetiminin somut kavramlarla ele alınması lazım. Nedir o; halkın sağlığını, sosyal güvenliğini, eğitimini, açlığını, yoksulluğunu nasıl çözeceksiniz, bunların somut olarak ele alınıp değerlendirilmesi gerekirdi diye düşünüyorum; bunların hiç birisi yapılmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, gerekçelerle birlikte incelediğiniz zaman, yasanın çok temel bir aksaklığını gözönüne sermek lazım. Gerekçenin 3 üncü sayfasını okuyorum: "1980'li yıllarda uygulanan ve daha çok engelleri kaldırma üzerine kurulu 'birinci dalga' yapısal uyum politikaları, yeniden yapılanma yapısal uyum politikalarıyla desteklenmediği için, bugünkü sonuca ulaşılmıştır" deniliyor gerekçede. Şimdi, "birinci dalga" dediğiniz zaman, 24 Ocak kararlarını gözönüne getirmemiz lazım. 24 Ocak kararlarına uygulanma biçimi ve uygulayıcıları açısından baktığımız zaman da, bizce, ülkemizde, yolsuzluğun, yozlaşmanın, rüşvetin, adam kayırmanın temel niteliklerini görürsünüz. Eğer, siz, bu birinci dalgayı, ikinci dalgayla, yani yeniden yapılanmayla destekleme yoluna gidecekseniz, inanıyorum ki, yolsuzluğun, yozlaşmanın, adam kayırmanın, siyaset-ticaret-mafya ilişkisinin daha da fazla ileri gitmesine neden olursunuz. O dönemde, dürüstlük, ahlak kavramları erozyona uğramıştır. Bunu kaldırmak mı istiyoruz, devam ettirmek mi istiyoruz? Bu açıdan bakıldığı zaman, bence, çok dikkatli şekilde yasa tasarısını incelememiz lazım. Deniliyor ki: "Birinci dalga ikinci dalgayla tamamlanmadığı için bu sorunlar ortaya çıkıyor." Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının, bunu çözmek için gündeme getirildiği söyleniyor. Demek ki, yolsuzluk ve rüşvet, daha fazla olacak; hele bir de denetimi kaldırıyorsanız ortadan, bunun önünü almanız mümkün değildir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerekçenin 4 üncü sayfasında "kamu idaresi planlamadan yoksun olduğu için, stratejik planlamadan yoksun olduğu için, verimli kullanılmayan kaynaklar nedeniyle bütçe açığı verilmektedir. Halkın beklentilerine olumlu yanıt verilmediği için, performans açığı meydana geliyor ve bu performans açığının da sonucu olarak, halkın güveni eriyor" deniliyor. Şimdi, bu yolsuzluk ve halkın güvenini eriten anlayış, kurumsal olarak hangi dönemde meydana gelmiştir; birinci dalga döneminde meydana gelmiştir. Şimdi, siz, o çok övdüğünüz birinci dalganın, ikinci dalgayla, yani, getirilen tasarıyla daha da şiddetlenmesini arzu ediyorsunuz gibi bir görünüm var. Şimdi, o dönemde "benim memurum işini bilir" diyen bir anlayış, "ben zenginleri severim" diyen bir anlayış, "verdimse ben verdim" diyen bir anlayış, "rüşvetin belgesi mi olur" diyen bir anlayış şimdi daha fazla destekleniyor gibi bir anlayış var.

Değerli arkadaşlarım, bu döneme baktığınız zaman da, bir süre önce Yargıtayca onaylanmış bir dosya var, Necmettin Erbakan dosyası ve burada, şu anda, hükümette görevli iki bakanın ismi geçiyor; ayrıca, naylon fatura nedeniyle yargılanan bir Maliye Bakanı var, fezlekesi Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaşan bir Başbakan var; şimdi, dokunulmazlıkları kaldırılmaması için uğraşılan milletvekilleri var. Peki, bu tablo içine baktığınız zaman, bu ikinci dalga bunları nasıl önleyecek; bu yolsuzlukları nasıl çözeceksiniz? Onu, bu yasa tasarısından çıkarmak mümkün değil diye düşünüyorum. Hem halkın güveni sarsılmış diyorsunuz hem de halkın güvenini sarsacak eylem ve işlemlerde bulunuyorsunuz; bu, büyük bir çelişkidir.

Değerli arkadaşlarım, halkın güveni nasıl kayboluyor? Bakın, bir kere din ile siyaseti karıştırmayacaksınız.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Ne alakası var?!

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bir dakika...

Ülkenin geleceği olan ormanların satışına "evet" demeyeceksiniz. PKK, Hizbullah ve Sivas katliamı sanıklarının affı yoluna gitmeyeceksiniz.

Irak'ta askerin kafasına çuval geçirildiği zaman çıtınız çıkmayacak...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Ne alakası var?!

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Kıbrıs'ta ver kurtul diyeceksin.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Seçmene selam göndereceksiniz!..

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bak, şimdi, dinle, dinle...

Irak'a dış baskılarla, kredi nedeniyle, asker göndermeye çalışacaksınız. Çalışanı mağdur edeceksiniz.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Ne alakası var?!

TUNCAY ERCENK (Devamla) - İkinci dalgayı söylüyorum.

Çalışanı mağdur edeceksiniz; ondan sonra, halkın güveni sarsılmıştır diyeceksiniz, hepsi bu. Bunların bütün sorumluluğu size ait.

Değerli arkadaşlarım, geriye gidilerek yeniden yapılanma olmaz; hep ileriye gideceksiniz.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Geriye değil, ileriye doğru gidiyoruz.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bakın, yeniden yapılanmanın öncüsü Cumhuriyet Halk Partisidir. (AK Parti sıralarından gülüşmeler) Bakın, 1919'larda başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşının getirdiği sonuçları dikkate alsaydınız, şu gülme krizine yakalanmayacaktınız.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bak sen seksen sene öncesine!..

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bakın, söyleyeyim ben, söyleyeyim. Saltanatı ve hilafeti kaldıran Cumhuriyet Halk Partisi düşüncesidir. Evet, cumhuriyeti kuran Cumhuriyet Halk Partisi düşüncesidir. Demokrasi ve çokpartili yaşama geçen anlayış Cumhuriyet Halk Partisi anlayışıdır. seksen yıl önce dağılmış olan ülkeyi, devleti, kamuyu toparlayan Cumhuriyet Halk Partisi düşüncesidir.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Halen aynı yerdesin.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi, siz seksen yıl önce topladığımız bu devleti, bu kamuyu dağıtmaya çalışıyorsunuz getirdiğiniz tasarıyla. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Şimdi, dinleyelim, dinleyelim...

Bakın, gerekçenin 5 inci sayfasını okuyorum: "Ağır borç yükü altında kamu maliyesi halkın taleplerini karşılamaktan uzaklaşmış, insanımızın geleceğe dair umutları kırılmıştır." Şimdi, bunu hükümet, bu getirdiği tasarıya gerekçe olarak almış. Şimdi, ben bakıyorum,  Kasım 2002 - Aralık 2003, 15 aylık süre içinde bu hükümetin borçlanma miktarı 62 katrilyon; Ocak 2003 - Aralık 2003, 12 aylık sürede 53 katrilyon. Şimdi, bu gerekçeyle uygulama arasında açık bir çelişkinin varlığını kabul etmek lazım. Eğer bir yasa çıkaracaksak, gerekçelerimizi doğru yazmak zorundayız; buna dikkat etmek lazım.

Gerekçenin 9 uncu sayfası: "İsraf ve yolsuzluklar devam ettiği sürece, halk ile devlet arasındaki güven sağlanamaz." Doğru. "Hesap verme sorumluluğu, kamuoyu denetimi şarttır, aksi halde sorunlar çözülmez" deniyor. Peki, bu yolsuzluklar nasıl önlenecek, kamuya hesap verirseniz önlenecek. Şimdi, biz halk ile devlet arasındaki güvenin sağlanmasını nasıl sağlayacağız; denetimle sağlayacağız. Eğer biz kendi otokontrolümüzü yapmayacak isek, yapmıyor isek, kesinlikle, kamunun, halkın bize güveni sarsılmaya devam edecektir. Bunu, buraya gerekçe olarak almak halkın bize olan güvenini sağlamaya yetmez.

Bu devleti siyasetçi yönetiyor. Bu söylediğimiz yolsuzluğun ve yozlaşmanın bir ayağı da siyasetçi. Bakın, eğer biz siyasetçi olarak, siyasete ve siyasetçiye güveni sağlamaz isek, elbette halk ile devlet arasında güven sarsılır. Bunun da yolu, bir karabasan gibi Meclisin üstüne çökmüş olan dokunulmazlık felaketinden kurtulmaktır. Bakın, bugün bir komisyon toplantımız vardı,    -diğer arkadaşlarım da katılıyorlar bu toplantıya- dönem sonuna kadar ertelenmesi... Neden dönem sonuna kadar ertelenmesi... Bunu anlamak mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ercenk, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen, 1 dakika içinde konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi, israfın ve yolsuzluğun bir ayağı siyasetçi olunca, halk, ister istemez, kendisinin içine düştüğü duruma, adlî açıdan düştüğü duruma baktığı zaman, çok olumsuz koşullarla karşılaştığını görüyor; ama, siyasetçinin, bir milletvekilinin, bir bakanın, bu dokunulmazlık zırhı altında kurtulduğunu görünce, siyasete ve siyasetçiye güveni de kalmıyor. Bu hususa özellikle dikkat edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Bize düşen görev, bu dokunulmazlığı bir an evvel kaldırmak.

Değerli arkadaşlarım, eğer, gerçekten, biz bir suç işlememiş isek, buna güveniyor isek, beraat edeceğimize inanıyor isek, niye dokunulmazlık zırhını üstümüze çekiyoruz?! Onun için, halk ile devlet arasında güven bunalımı doğuyor. Bunu aşmanın yolu, siyasetçiye olan güveni sağlamaktır. Siyasetçiye olan güven de, ancak, dokunulmazlık zırhını üstünden kaldırmakla mümkündür. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ercenk, teşekkür ediyorum.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - 1 dakika daha yok mu Sayın Başkan?

BAŞKAN - Hayır, veremem; çünkü, son eksüreydi, söylemiştim.

Teşekkür ederim.

Sahsı adına, Aydın Milletvekili Atilla Koç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Koç, süreniz 5 dakika.

ATİLLA KOÇ (Aydın) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce konuşan Anamuhalefet Partisi Sayın Konuşmacısının hangi maddeyi konuştuğunu doğrusu hiç anlayamadım!.. Anlamaya çalışacağım ama. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, Anayasanın 5 inci maddesinde geçen "kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır" şeklinde hükme bağlanan devletin temel amaç ve görevleriyle beraber mütalaa edilmelidir diye düşünmekteyim.

Devletin görev, yetki ve sorumlulukları ve devletin toplumla, devletin özel sektörle ilişkileri anlayışlarında son zamanlarda büyük değişiklikler olmuştur. Bu değişiklikleri dikkate alarak, kamu yönetimi anlayışında da bir değişikliğe gitmek zarureti hâsıl olmuştur. Kamu yönetiminin, hizmet sunduklarına daha duyarlı olması, sivil toplumun gücünden daha çok yararlanması, bireylerin hak ve özgürlüklerini daha çok kullanmasına imkân tanıması, başlıca gayesi olmalıdır. İşte, bu madde, bunu gerçekleştirmek için düzenlenmiştir. Bu maddeyle, Anayasanın 5 inci maddesinin direktiflerine de uyulmuştur.

"Kamu yönetiminin temel amaç ve görevi, halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur, güvenlik ve refahını sağlamak, hayat kalitesini geliştirmek, kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak ve bu kanunlarla verilen görev ve hizmetleri yerine getirmektir"  ifadesine katılıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Koç.

Şahsı adına, Konya Milletvekili Atilla Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarı üzerinde kişisel görüşlerimi beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, günümüzde çağdaş devletin temel vasıfları, bankacılık yapmaması, kamu kaynakları ve imkânları aracılığıyla özel sektörü zengin etmemesi, devleti yönetenlerin, devletle iş yapan özel sektörde, doğrudan veya dolaylı olarak yönetici veya ortak olmamaları, sosyal devlet niteliğini kaybetmeden özel sektörün önünü açması gibi konularda yoğunlaşmaktadır.

Bütün bunlar yapılırken, eğitim, adalet, güvenlik, ulaşım ve sağlık konularında devletin belirleyici ve yönlendirici olma özelliğini herhalde kaybetmemesi gerekir. Devlet, bu anlayış içerisinde fonksiyonunu sürdürürken, kamu yönetiminin teknik ve objektif yapılanmasını sağlayacak ilkelerin getirilmesi önem kazanmaktadır. Başka bir anlatımla, devletin yeni baştan yapılacak düzenlemelerle, laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti nitelikleri mutlaka korunarak, bunların yanında teknik devlet yapılanmasının gerçekleştirilmesi gerekir. Devletin, kamu adına düzenleyici ve denetleyici olma vasfı, her halükârda korunması gereken bir vasıftır.

Değerli arkadaşlarım, çağdaş devlet, hamaset yapmayan, dinî, etnik ve şovenist duygular üzerine politika yapmayan, bu tür arayışlar içerisine girmeyen; ancak, bunların yanında, kar yağışıyla nasıl mücadele edeceğini bilen, depremin sonuçlarına nasıl müdahale edileceğini planlayan, göçük facialarına yol açılmasını önleyen, trafik kazalarının sosyal bir drama dönüşmesini engelleyen, sağlık ve yangın afetleriyle nasıl mücadele edileceğini bilen, vatandaşını belirli bir refah düzeyine, sosyal dengeler içerisinde ulaştıran ve en nihayet, kamu yönetiminde adaleti tesis eden devlettir.

Görüşülmekte olan tasarı, bu ve benzeri ihtiyaçların hangisine cevap veriyor? Bu tasarının değerlendirilmesinde, herhalde, nazara alınması gereken, gözardı edilmemesi gereken temel ölçü bu diye düşünüyoruz.

Devletin teknik yapılanmasının sağlanabilmesi, yolsuzlukla mücadele edilebilmesi ve kamu denetiminin etkin olabilmesi için idarî, adlî ve yasama birimlerindeki denetim mekanizmalarının tutarlı ve tamamlayıcı olması gerekir. Bu denetim mekanizmalarının, mevcut yapı içerisinde de yeterli olmadığı bir vakıadır değerli arkadaşlarım; ancak, ilginç olan konu, 58 ve 59 uncu hükümetler döneminde, bu mevcut denetim mekanizmalarının da, bilinçli ve tertipli olarak işlemez hale getirilmek istenildiğini, rejime yönelik boyutun dışında ve özellikle sistemin, kurumların ve kuralların içinin boşaltılmak istenildiğini, üzülerek ve kaygıyla görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, idarî denetim mekanizmaları içerisinde, kabul etmek gerekir ki, teftiş kurullarının ayrı bir önemi ve etkisi vardır. Bu yapının "iç ve dışdenetim" adı altında değiştirilerek, denetim kavramıyla bağdaşmayacak şekilde ve tamamen yürütme organına tabi olacak şekilde, ast-üst ilişkisi içerisinde bir düzenleme yapılmak istenildiğini görüyoruz. Her nedense, idarî yapı içerisinde, yürütme organı adına ve teknik anlamda denetim yapan maliye, mülkiye, hesap uzmanları gibi kurullar özellikle hedef alınarak, bu mekanizma devreden çıkarılmak istenilmektedir. Bunların yerine, tamamen  yürütmenin denetiminde olan ve halen uygulamada mevcut olan kontrolör sistemiyle bu iş yapılmak istenilmektedir.

Kayıp trilyon davası, Maliye Bakanıyla ilgili sahte belge ve hayalî ihracat dosyası, İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle bağlantılı zimmet, nitelikli dolandırıcılık gibi dosyalardaki raporların bu kurullar tarafından hazırlanmış olmasının siyasî iktidarı rahatsız ettiği ve endişeye sevk ettiği açıkça görülüyor. Oysa, biliyoruz ki, idarî yapı içerisindeki sağlıklı denetim mekanizmaları, hem yürütmenin hizmet üretmesini kolaylaştırması ve hem de ihtilafları büyümeden önlemesi ve bu suretle, yargının yükünü de azaltması sebebiyle, son derece önemli ve yerinde olan mekanizmalardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kart, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen tamamlayın konuşmanızı.

 Buyurun efendim.

ATİLLA KART (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu mekanizma, siyasî iktidar tarafından, yukarıda açıkladığım ve benzeri gerekçelerle bu tasarıda ortadan kaldırılmak istenilmektedir değerli arkadaşlarım.

Bakıyoruz, adlî denetim mekanizmalarında da aynı anlayışı çok açık bir şekilde görüyoruz. Yargının bazı sorunlarını yargıya güvenmeme noktasına taşıyan ve bunu kendince bir gerekçe olarak kullanmaya çalışan siyasî iktidarın, yargının bu sorunlarını istismar etme ve yargıyı bağımlı hale getirme arayışlarını daha da hızlandırdığını görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu maddeyle bağlantılı olarak, 5 inci ve 12 nci maddede görüşlerimi açıklamaya devam edeceğim. Bu sebeple konuşmamı burada bitiriyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 72 nci maddesi mucibince verilmiş bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının görüşülmekte olan 4 üncü maddesiyle ilgili görüşmelerin İçtüzüğün 72 nci maddesi uyarınca devam etmesine karar verilmesini arz ederiz.

 

Haluk Koç

Emin Koç

Bayram Meral

 

Samsun

Yozgat

Ankara

 

Ali Kemal Kumkumoğlu

Ali Rıza Gülçiçek

Ensar Öğüt

 

İstanbul

İstanbul

Ardahan

 

 

Canan Arıtman

 

 

 

İzmir

 

 

Gerekçe:

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla kamuda ilk kez bir bütün, kamu kurumlarının uyması gereken temel ilkelerin bir bütün olarak ortaya konulduğu, kamuda, kanunda, bir bütün olarak ortaya konulduğu kamuda...

KÂTİP ÜYE SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yazının okunması çok güç; el yazısı...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ağır ağır okursan çözülür.

KÂTİP ÜYE SUAT KILIÇ (Samsun) - Efendim, Sayın Küçük el yazılarını daha iyi tanıyabilir. Ben, Sayın Küçük'ü davet etmek istiyorum. Sayın Başkan, okunması mümkün olmayan bir şekilde, ilerideki sayfalarda tamamen okunması mümkün olmayan bir şekilde, âdeta, burada bir hiyeroglif yazı var; çivi yazısı...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şu ana kadar, ben, daha önce de  -burada arkadaşlarımız var, Kanunlar Dairesi Başkanı arkadaşımız da burada- geçmişteki uygulamaları incelettirdim. Esas itibariyle, sadece önerge okunmuş, gerekçesi vesaire okunmadan oylamaya geçilmiş. Bu minval üzere devam eden olumlu görüşmeler noktasında, ben, yetkimi kullanarak bunu okuttum; ama, şu anda, hakikaten, arkadaşlarımızın bu yazıyı okumakta zorlanacakları aşikârdır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, diğer Kâtip Üye okusun.

BAŞKAN - Geçmişteki uygulamalar doğrultusunda, önergeyi görüşmeden oylarınıza sunuyorum...

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Önergeyi bilmiyoruz. Neyi oylatıyorsunuz?

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Başkanım, neyi kabul etmedik?!

BAŞKAN - Evet, soru-cevap kısmına geçiyorum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Neyi kabul etmedik?!. Bilmediğimiz bir şeyi oylatamazsınız!

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri... Saygıdeğer milletvekilleri, uzatılmasını istiyorsunuz. Bakınız, defaatle...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, daha sonraki uygulamalara çok kötü bir emsal olur!..

BAŞKAN - Efendim, bakınız...

CANAN ARITMAN (İzmir) - Okunmadan bir önerge oylanmaz efendim!

BAŞKAN - Efendim, bakınız...

Sayın Anadol, bakınız, sol tarafımda oturan üye Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşımızdır; buyurun, okuyun ve ben, geçmişten itibaren... Bakınız, iyiniyetimi...

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Sayın Başkan, bilmediğimiz bir konuyu oylatıyorsunuz, bilmediğimiz bir konuda oylama yaptırıyorsunuz!

 BAŞKAN - Müsaade eder misiniz... Geçmişteki uygulama...

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Burası Parlamento... Bilmediğimiz bir konuyu oylayamazsınız!

BAŞKAN - Bakınız... Beyefendi, yüksek sesle konuşarak bir şey elde edilmez.

Sayın Milletvekilim...

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - İşleme koymayın!..

BAŞKAN - Sayın Milletvekilim, geçmişteki uygulamaları anlattım size; önergeyi oyladım ve kabul edilmemiştir.

Şu anda soru-cevap işlemine geçiyorum...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, buyurun efendim.

Soru-cevap işlemine başlıyorum.

Süreyi de başlattım efendim; buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, tasarıyla, bakanlıkların taşra teşkilatları, birkaç istisnayla, ortadan kaldırılıyor; yetki, taşranın sorunlarıyla ilgili, sorunların çözümüyle ilgili yetki, tamamen yerel yönetimlere bırakılıyor. Bu durumda, tarım sektörü başta olmak üzere, birçok sektör de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalınmayacak mıdır; işsizliğe, ülke ekonomisinin daha da dışa bağımlı hale gelmesine yol açılmayacak mıdır; köyden kente göçün hızlanması kaçınılmaz olmayacak mıdır?

Bu soruların yanıtlarını Sayın Bakandan rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, buyurun efendim.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana, bu maddeyle ilgili birkaç sorum var. Birincisi: AKP sözcüleri tarafından, çok sık, bu yasa tasarısının Türkiye'yi bilgi toplumuna, bilgi çağına taşıyacağı gibi iddialar yapıldı. Ben, bu, yönetimin temel amaç ve görevleri içerisinde böyle bir şey görmüyorum. Bunun çok sık sözü edildi. Bunu nasıl bağdaştırıyorsunuz? Bilgi toplumunun tanımıyla ilgili bu temel amaç ve görevler, ona nasıl hizmet edecek? Bunu sormak istiyorum.

İkincisi: Yine, çok sık sözü edilen diğer bir konu da, Avrupa'da ve Batı demokrasilerinde benzer durumun olduğudur, benzer bir şekilde yerel yönetimlere bazı yetkilerin devredildiğidir. Şimdi, gelişmiş ülkelerde bu böyledir diyoruz; buradaki neden-sonuç ilişkilerini acaba incelediniz mi? Yani, geliştikten sonra mı şu anda taklit edilmek istenen böyle bir durum olmuştur, yoksa, gelişmeyi sağlayan düzen farklıydı da, geliştikten sonra mı böyle olmuştur? Yani, böyle bir düzende mi gelişme olmuştur, yoksa, gelişme tamamlandıktan sonra mı böyle bir düzen ortaya çıkmıştır? "Avrupa'da böyle" diye, sık sık sözü ediliyor. Avrupa'da, seçimden, yerel seçimlerden önce, örneğin, iktidar partileri seçmenlerine kömür dağıtıyor mu, yoksa, belli bir sivil toplum kuruluşu gücü, belli bir sendikal güç oluştuktan sonra mı acaba böyle şeyler oldu? Bu neden-sonuç ilişkilerini acaba düşündünüz mü? Onu sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Koç, buyurun...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Eğer sıra bulabilirsem, sosyal devlet ve yardım devleti arasındaki temel farklara daha sonra devam edeceğim; çünkü, 4 üncü maddede Sayın Bakana sormam gereken başka bir konu mevcut.

4 üncü madde, temel amaç ve görevleri özetliyor ve burada "halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur, güvenlik ve refahını sağlamak, hayat kalitesini geliştirmek" birinci hedef olarak alınıyor; ikinci olarak "kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak" ibaresi var; üçüncü olarak da "bu amaçlarla kanunlarla verilen görevleri yapmak, kamu yönetiminin temel amaç ve görevleridir" deniliyor.

Sayın Bakanım, şu soruyu yöneltmek istiyorum: Bu ifadede bazı eksiklikler var; bunları, konuşmacılarımız da söyledi. Bunların arasında, ülkenin kalkınmasını sağlamak, ülkenin bağımsızlığını güvence altına almak, toplumda farklı gelir grupları, bölgeler, semtler arasında her türlü alanda toplumsal eşitsizlikleri kaldırmak, acaba, kamu yönetiminin temel amaç ve görevleri içerisinde, bu madde içerisinde yer alması gerekmiyor muydu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Soru sorma süresi tamamlandı.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim. Soru yönelten 3 arkadaşıma da teşekkür ediyorum.

Sayın Tütüncü, taşra teşkilatlarının yerel yönetimlere devredilen bakanlıklardan biri olan Tarım Bakanlığıyla ilgili bir soru yönelttiler. Tarım sektörünün bundan zarar görüp görmeyeceğini ve tarım kesiminde hayatlarını sürdüren vatandaşlarımızın, tarım kesimi bundan olumsuz etkilenirse, acaba, göçü hızlandırır mı şeklinde bir kaygıyla soru yönelttiler.

Değerli arkadaşlarım, tasarımızın geçici 1 inci maddesinin (d) fıkrası şöyle bir düzenleme içeriyor: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı taşra teşkilatının görev ve yetkileri, ulusal veya bölgesel düzeyde faaliyet gösteren araştırma enstitüleri ve laboratuvarlar hariç, enstitü ve laboratuvarları ile üretme istasyonları bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadrolarıyla birlikte olmak üzere personeli il özel idarelerine devredilmektedir.

Burada gördüğümüz şudur: "Ulusal veya bölgesel düzeyde faaliyet gösteren araştırma enstitüleri ve laboratuvarlar hariç." Eğer taşra teşkilatında Tarım Bakanlığına bağlı araştırma enstitüleri ve laboratuvarlar varsa, bunlar, yine, merkezî yönetimde; yani, Tarım ve Köyişleri Bakanlığında kalmaya devam edeceklerdir; ancak, enstitü ve laboratuvar ile üretme istasyonları var ise, bunlar taşra teşkilatlarına devredileceklerdir. Bunun, tarım kesiminde yaşayan vatandaşlarımızı olumsuz etkilemesi ve Sayın Tütüncü'nün kaygı duyduğu gelişmelerin olması mümkün değildir. Düşününüz; yani, bir enstitünün, bir laboratuvarın, bir üretme istasyonunun merkezî yönetim yerine yerel yönetimler tarafından idare ediliyor olmasının tarım kesiminde yaşayan vatandaşlarımıza ne gibi olumsuzlukları olabilir?!

Ayrıca, Sayın Coşkunoğlu "bilgi toplumundan bahsediliyor, konuşmalarda bilgi teknolojilerini kullanalım diye birtakım ifadelerde bulunuluyor; ancak, bu, tasarının neresinde vardır" diye bir soru yönelttiler. Biraz sonra görüşeceğimiz 5 inci maddenin (h) bendi, kamu hizmetlerinde bilgi teknolojilerinden etkili ve yaygın şekilde yararlanmayı, kamu yönetiminin kuruluş ve işleyişinin temel ilkeleri arasında saymıştır. Kuşkusuz ki, kamu hizmetlerinde bilgi teknolojilerinden etkili ve yaygın şekilde nasıl yararlanılacağı ayrıntılı olarak yönetmeliklerle tayin edilecektir.

Sayın Coşkunoğlu bir soru daha yönelttiler; dediler ki: "Gelişmiş ülkeler yerinden yönetim organlarına yetkileri devrederken, bunu geliştikten sonra mı yaptılar, yoksa, gelişmeden önce mi yaptılar?" Bunun, gelişme sürecine girmeden önce gerçekleştirildiğini tahmin ediyorum. Bir araştırmaya tabiî ki ihtiyaç vardır; ama, mademki sordular, ben, Batılı ülkelerin, merkezdeki yetki, görev ve sorumlulukların önemli bölümünün yerel yönetimlere aktarılmasından sonra gelişme sürecinde hız kazandıklarını düşünüyorum.

Sayın Coşkunoğlu eğer anlayış gösterirlerse, ayrıntılı bilgiyi yazılı olarak takdim edeyim.

Sayın Haluk Koç da "temel amaç ve görevlerde bir eksiklik var mı; neden kalkınmadan bahsedilmemiş" dediler. Zaten halkımızın hayatını kolaylaştırmak için, onun refahını sağlamak için mutlaka kalkınmayı sağlamanız gerekir; yani, bunun içerisinde zaten o var. Ayrıca, başka kelimelerle burayı daha da zenginleştirmek mümkün olabilirdi; ama,  halkımızın refahını sağlamak, onun hayat kalitesini yükseltmek ve hayatını kolaylaştırmak için, mutlaka, ekonomik alanda da kalkınmayı gerçekleştirmeniz gerekir. Bu bakımdan, ben, bu maddede bir eksiklik olduğu kanaatinde değilim.

Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 5 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutup, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinde geçen "hayat kalitesini geliştirmek" ibaresinin "hayat kalitesini yükseltmek" olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                   Kerim Özkul

                                                                             Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinde geçen "kişilerin" ibaresinden sonra "temel" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

   Kerim Özkul

             Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinde geçen "hayat kalitesini" ibaresinin "yaşam kalitesini" olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                   Orhan Erdem

                                             Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

349 sıra sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesindeki "...ve bu amaçlarla kanunlarla" ibaresinin "...ve kanunlarla" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Hacı Biner

Ali Osman Sali

 

Ordu

Van

Balıkesir

 

Nur Doğan Topaloğlu

Hüsnü Ordu

 

 

Ankara

Kütahya

 

BAŞKAN - En aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıda belirtilen gerekçelerle tasarı metninden çıkarılmasını, arz ve talep ederiz.

                  

 

Enver Öktem

M. Nuri Saygun

Ziya Yergök

 

İzmir

Tekirdağ

Adana

 

Tuncay Ercenk

M. Vedat Yücesan

Bayram Meral

 

Antalya

Eskişehir

Ankara

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.

Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.

Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutayım, önergeniz hakkında konuşacak mısınız?

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının 4 üncü maddesinde kamu yönetiminin temel amaç ve görevleri, diğer bazı görevler yanında "kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak" olarak açıklanmaktadır.

Yasal ve etik sınırlama olmaksızın, kişi hak ve özgürlüklerinin önündeki engellerin kaldırılmasından söz edilmesi, bu hak ve özgürlüklerin sınırsız olacağını ifade etmektedir. Kişi hak ve özgürlükleri, başka kişilerin ve kamunun hak ve özgürlükleriyle çatışmadığı sürece korunabilir. Yasalar, bu çatışma noktalarını düşünerek gerekli kuralları koymakta ve kişi hak ve özgürlüklerinin biçimlenmesini sağlamaktadır.

Meriyetteki birçok yasada, özellikle Türk Ceza Yasasında, kişi hak ve özgürlükleri sınırlandırılmıştır. İnsan haklarına aykırı bir sınırlama, elbette kabul edilemez; ama, bu hak ve özgürlüklerin sınırsız olduğu da kabul edilemez. Aksi halde, kuralsız bir toplum yaşamı söz konusu olur. Ayrıca, kişi hak ve özgürlüklerine ilişkin bu tanım, Anayasamızın 12, 13 ve 14 üncü maddeleriyle de çelişmektedir. Yine, devletin temel amaç ve görevlerini belirleyen Anayasanın 5 inci maddesi de, bu maddeyle uyumlu değildir.

Sonuç olarak, sosyal engelleri, sosyal hukuk devleti anlayışını bertaraf etmeye yönelik bu maddenin yasa metninden çıkarılması uygun olacaktır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun getirdiği teklif ve Genel Kuru-lumuzun aldığı karar gereğince, şu anda saat 24.00 olmuştur ve çalışma süremiz tamamlanmıştır.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 19 Şubat 2004 perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 23.59