BIM 2 4 2004-02-10T15:22:00Z 2004-02-10T15:22:00Z 61 39646 225985 TBMM 1883 451 277525 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 39       YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

46 ncı Birleşim

22 Ocak 2004 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Hirfanlı Baraj Gölünün su sporları merkezi haline dönüştürülmesinin önemine ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Ağrı Milletvekili Cemal Kaya'nın, YÖK'le ilgili sorunlara ve İstanbul Üniversitesinde öğrenci hakları konusunda yaşananlara ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, yurt çapında yürütülmekte olan ulusal eğitime destek kampanyasına ilişkin gündemdışı konuşması

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 23 milletvekilinin, Başbakanlık Müsteşarının bazı görüş ve uygulamaları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/5)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu hakkında tanzim edilen soruşturma dosyasının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/451)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4.- Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/701) (S.Sayısı: 334)

5.- Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair 17.12.2003 tarihli ve 5023 sayılı Kanun ile Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/724) (S. Sayısı: 339)

6.- Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanların Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/745) (S. Sayısı: 354)

7.- Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/690) (S. Sayısı: 289)

8.- Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvence Fonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 350)

9.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/716) (S. Sayısı: 319)

10.- 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/353) (S. Sayısı: 269)

11.- Askerî Ceza Kanunu ile Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma ve Adalet Komisyonları Raporları (1/606) (S. Sayısı: 270)

12.- Öğretmen ve Eğitim Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim Kurumlarında Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/670) (S. Sayısı: 281)

13.- Askerî Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/685) (S. Sayısı: 331)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, reçetesiz satılan beşerî tıbbî ürünlerle ilgili tedbir alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1569)

2.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un, Türkbank’ın, kapatılmasının nedenlerine ve çalışanlarının başka bir kuruma aktarılıp aktarılmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/1680)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan İli Göle İlçesi Halk Bankası şubesinin kapatılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/1792)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın,

Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi'nin,

İş ve İşçi Bulma Kurumunun kuruluşunun 58 inci yıldönümüne,  ülkemizdeki işsizlik sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmalarına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu,

Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, Uğur Mumcu'nun ölümünün 11 inci yıldönümünde gazeteci yazarın eserlerine; terörle mücadele için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu,

Cevap verdi.

Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, (6/515, 6/516, 6/517) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu, soruların geri verildiği bildirildi.

İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 23 milletvekilinin, TMSF'ye devredilen bankalar ile kamu bankalarından kaynaklanan zararların (10/158),

Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 22 milletvekilinin, Millî Saraylardaki eserlerin sahteleriyle değiştirilerek yurt dışına kaçırıldığı iddialarının (10/159),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

(9/4, 7) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

21.1.2004 Çarşamba günü (bugün) bastırılarak dağıtılan ve gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan 354 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 7 nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Türkbank ihalesi sürecinde, malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında kurulması kabul edilen (9/5, 6) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliklerine, gruplarınca kendilerine düşen üyelikler için 3 katı olarak gösterdikleri adaylar arasından, her grup için ayrı adçekme suretiyle tespit edilen milletvekilleri seçildiler.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci  sırasında                   bulunan                    (6/399),

33 üncü

"

"

(6/440),

34 üncü

"

"

(6/442),

36 ncı

"

"

(6/445),

Esas numaralı sorulara, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü;

2 nci   sırasında                   bulunan                    (6/400),

9 uncu           "                              "                   (6/407),

Esas numaralı sorulara, Devlet Bakanı Beşir Atalay;

3 üncü sırasında bulunan (6/401),

8 inci sırasında bulunan (6/406),

12 nci sırasında bulunan (6/410),

Esas numaralı sorulara, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe;

Cevap verdi; (6/400) esas numaralı soru sahibi de karşı görüşlerini açıkladı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523) (S. Sayısı: 152),

3 üncü sırasında bulunan Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305),

Görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden; ertelendi.

4 üncü sırasında bulunan, Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/234) (S. Sayısı: 336), görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

5 inci sırasında bulunan, Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısının (1/701) (S. Sayısı: 334), tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, 1 inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

22 Ocak 2004 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.58'de son verildi.

 

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Ahmet Küçük

 

Mehmet Daniş

 

Çanakkale

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


                                                                           No. : 71

II. - GELEN KÂĞITLAR

22 Ocak 2004 Perşembe

Tasarı

1.- Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/746) (Adalet ve Dışişleri ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2004)

Teklifler

1.- Mersin Milletvekili Şefik Zengin'in; 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Yasasının 35 inci Maddesinin Birinci Fıkrasının (d) Bendinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/241) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2004)

2.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/242) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2004)

3.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/243) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2004)

4.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın; Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/244) (Anayasa ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.1.2004)

Rapor

1.- Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanların Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/745) (S. Sayısı: 354'e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 22.1.2004) (GÜNDEME)

 

 

 

 

                                                                  No. : 71'e Ek

22 Ocak 2004 Perşembe

Genel Görüşme Önergesi

1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 23 Milletvekilinin, Başbakanlık Müsteşarının bazı görüş ve uygulamaları konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/5) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2004)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

22 Ocak 2004 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46 ncı Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır.

Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Hirfanlı Barajının su sporları merkezi olmasıyla ilgili söz isteyen Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'a aittir.

Sayın Arslan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Hirfanlı Baraj Gölünün su sporları merkezi haline dönüştürülmesinin önemine ilişkin gündemdışı konuşması

MİKAİL ARSLAN (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kırşehir İlimizin sorunları arasında, genel olarak, sanayileşememe, tarım ve hayvancılık ve işsizlik bulunmaktadır. Gençlerin kahvehane köşelerinden kurtarılarak, enerjilerini beden ve ruh sağlığını geliştirmekte kullanmaları önem arz etmektedir. Bu nedenlerden dolayı, sportif faaliyetlerin desteklenmesi çok önemlidir.

Yukarıda arz ettiğim sorunlar, geri kalmış birçok ilimiz için geçerli olmasına rağmen, Kırşehir'de sportif faaliyetlerin geliştirilebilmesiyle ilgili önemli altyapı da mevcuttur. Bunlardan en önemlisi ise, Hirfanlı Baraj Gölüdür. Biraz sonra bu konuya değineceğim.

Kırşehir'in sporla ilgili tesislerine bir bakacak olursak; 1 500 kişilik kapalı spor salonu, 7 500 seyirci kapasiteli stadyumu, Kaman ve Mucur İlçelerinde 500 kişilik kapalı spor salonu ve muhtelif toprak sahalar il ve ilçe merkezlerinde bulunmaktadır.

İlimizin en önemli ihtiyaçlarından bir tanesi, 1 500 kişilik kapalı spor salonu yerine, 2 500 kişilik modern bir kapalı spor salonunun yapılabilmesidir. Bunun yanı sıra, olimpik yüzme havuzu ve muhtelif semt sahaları il ve ilçelerimizde yapılmak durumundadır. Bunlar, basketbol sahaları, voleybol sahaları ve tenis kortları olarak anlatılabilir. Gerçekten, Kırşehir'in hiçbir ilçesinde hiçbir sportif faaliyet neredeyse bulunmamaktadır.

Kırşehirspor, İkinci Lig (B) kategorisinde ikinci sırada şampiyonluk mücadelesi vermektedir. Dolayısıyla, Kırşehir halkı, Kırşehirsporun başarılarından dolayı sportif faaliyetlerle de son derece ilgilidir.

Stadyumun maraton tribününün kapatılması, stadın ışıklandırılması ve skorbordun elektronik skorbord haline getirilmesi de önemlidir. Kırşehir olarak, her türlü ulusal şampiyonaya evsahipliği de yapabilecek durumdayız.

Hirfanlı Barajının inşaatına 1954 yılında başlanmış ve 1957 yılında hizmete açılmıştır. Hirfanlı Barajı Türkiye'nin dördüncü büyük barajıdır. Gölün alanı 262 kilometrekare, hacmi 5 700 000 000 milyar metreküp, uzunluğu 75 kilometre, en geniş yeri maksimum 15 kilometredir. Hirfanlı'nın Ankara'ya uzaklığı ise 140 kilometredir.

Ankara-Kulu yol ayrımı, Bâlâ-Karakeçili-Kaman yolunun, bölünmüş yol acil eylem planında olmasından dolayı, bu yol takriben 100 kilometreye düşecek ve Ankara-Hirfanlı Baraj Gölü ulaşımı 100 kilometre seviyesine kadar inebilecektir. İnşaatı sürmekte olan yol tamamlandığında, mesafenin kısalmasından dolayı, buradaki hizmetler de artırılabilecektir.

Hirfanlı Baraj Gölünün sosyal tesislerinde 3 000 dönüm arazi, 112 adet lojman, 2 adet misafirhane, yazlık ve kışlık lokaller, bekâr koğuşları, idarî binalar, kantin, fırın, cami, su depoları gibi her türlü altyapıya hizmet verebilecek donanımlar mevcuttur.

Ayrıca, Hirfanlı Baraj Gölünün kenarında Karakurt ve Savcılı'da termal kaplıcalar bulunmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığımız tarafından turizm alanı ilan edilme çalışmaları yürütülmekte olup, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü tarafından Hirfanlı ve Savcılı'da planlama çalışmaları yürütülmektedir. Ayrıca, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı da Hirfanlı'da çalışmalarına devam etmektedir.

Hirfanlı Baraj Gölümüzün hemen güneyinde, Büğüz civarında bir baraj gölü daha bulunmaktadır; takriben 10 kilometre civarındadır. Ağaçlandırma Genel Müdürlüğümüz, burada ağaçlandırma çalışmalarını yürütmektedir. Dolayısıyla, bu alanda bir rekreasyon çalışması yapıldığında, burada koşu parkurları, yürüyüş parkurları ve bisiklet yolları da yapılabilecektir.

Hirfanlı Baraj Gölü, bir içdeniz olması hüviyetiyle, Su Kayağı, Sualtı Zıpkınla Avlanma, Kürek ve Yelken Federasyonlarının da her türlü faaliyetlerine açık bir alandır. Hirfanlı Baraj Gölünde, 1957 yılında hizmete açılmasından bugüne kadar, maalesef, neredeyse hiçbir sportif etkinlik yapılamamıştır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün bu bölgede yapmış olduğu çalışmalarla, bölgede sportif faaliyetlerin canlandırılmasını ve bu bölgenin tekrar keşfedilmesini istiyoruz. Pedallı deniz bisikletleri, sürat tekneleri, paraşüt tekneleri gibi eğlence sporuna yönelik sportif faaliyetler de bu bölgede icra edilebilecek durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MİKAİL ARSLAN (Devamla) - Ayrıca, su sporları eğitim merkezi ve su ürünleri meslek yüksekokulu ve fakültesi de açılabilecek durumdadır.

Gerçekten, Hirfanlı Baraj Gölü ve sosyal tesisleri Ankara için bir cazibe merkezi, bir çekim merkezi olabilecek durumdadır. Hirfanlı'nın Ankara'ya yönelik bir cazibe merkezi olması durumunda, bu alanda çok değerli hizmetler verilebileceği gibi, bölgenin gelişmişliği ve kalkınmışlığı yolunda da büyük hizmetler verilebilecektir.

Bilindiği gibi, Kırşehir, kişi başına millî geliri 1 500 doların altındaki illerden bir tanesidir. Bölgenin hemen Kapadokya'nın eşiğinde bulunması itibariyle, Hirfanlı Baraj Gölünün, Kapadokya turizmiyle entegre edilmesi de, bu bölgenin bir cazibe merkezi olmasında ve gelişmişliğinde önemli katkılarda bulunabilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya'ya gitmeye gerek yok. İç Anadolunun hemen yanı başında, Başkentin hemen yanı başında bulunan Hirfanlı Baraj Gölünün, ilgili bakanlığımızın yapacağı değerli çalışmalarla tekrar keşfedilerek, turizme kazandırılmasını, aynı zamanda, etrafında bulunan kültür hazinelerinin de açığa çıkarılarak, bir kültür ve turizm ticaret merkezi olmasını özellikle arzu ediyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Gündemdışı ikinci söz, 19.1.2004-22.1.2004 tarihleri arasında İstanbul'daki öğrenci olaylarıyla ilgili söz isteyen, Ağrı Milletvekili Sayın Cemal Kaya'ya aittir.

Sayın Kaya, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Ağrı Milletvekili Cemal Kaya'nın, YÖK'le ilgili sorunlara ve İstanbul Üniversitesinde öğrenci hakları konusunda yaşananlara ilişkin gündemdışı konuşması

CEMAL KAYA (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, herkes bölgesel olaylardan konuşurken...

Türkiye'nin bu çok önemli sürecinde, İstanbul Üniversitesinde, ülkenin demokrasisine bugüne kadar çok büyük katkıları olmuş üniversite öğrencilerine -bedellerini de ödeyerek- bu kürsüde bugün bile oturmamıza çok büyük katkıları olan bu öğrencilere, İstanbul Üniversitesinin başında bulunan bir zat, halay çekmeyi bölücülük suçu olarak sayarak, zılgıtın sesini beğenmeyerek, sakal bırakmayı kendisine ayrı anlamlar taşıyarak, kot giymeyi, parka giymeyi, saç taramayı bile suç unsuru olarak sayıp kendi etrafında kendisi gibi düşünen insanlardan meydana getirmiş oldukları disiplin kuruluyla onlarca, yüzlerce öğrencinin okul disiplin suçu adı altında, halkımızın o zor şartlarda okuyan değerli evlatlarını okul dışında bırakarak öğrenim haklarını ellerinden almaktadır.

Değerli arkadaşlar, bir taraftan demokrasi ve insan haklarından söz ederken, uyum yasalarıyla AB standartlarını yakalamaya çalışırken, diğer taraftan kendisine demokrasi üstü bir süs vererek üniversite diktatörlüğü adı altında, bir "diktatörüm" teziyle üniversiteyi yönetmeye çalışan bu zatın, Meclis tarafından, İnsan Hakları Komisyonu tarafından acilen incelemeye alınması gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bir taraftan ülkenin çağdaş demokrasisinden bahsederken, diğer taraftan ülkenin ve özellikle öğrenci kesiminin bir zat tarafından, sadece İstanbul Üniversitesinin bu şekilde yönetilmesine bu Meclisin müsaade etmemesi gerektiğini düşünüyorum. Demokrasi bakımından duyarlı olan Meclisin birçok milletvekilinin acilen bu olaya el atması ve bu zatın önüne geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Şimdi, ülkenin demokrasisine çok büyük katkısı olan bu üniversite öğrencilerinin, antidemokratik uygulamalarla, demokrasi sürecimizin kesintiye uğratıldığı bir dönemde yasalaşmış olan YÖK'ü de arkasına alarak çağdışı sistemlerle ülkeyi ve üniversiteleri yönetmeye bizim müsaade etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Bu Yasayla beraber YÖK, bu ülke için utanç vericidir. Çağdaş bir Türkiye için, çağdaş demokratik bir üniversite için, çok acilen, bu konuda bilgisi olan bütün bilim adamlarının, bu konuda bilgisi olan bu Meclis çatısı altındaki bütün milletvekillerinin, bu YÖK Yasasının değiştirilmesi için çaba göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Asıl demokratlık, asıl çağdaşlık budur.

3 Kasım seçimlerinde hem Cumhuriyet Halk Partisinin hem AK Partinin seçim bildirgesine ve programına bakın, ikisi de YÖK'e karşı çıkıyor; ama, gelin görün ki, bugün, bu YÖK'ü değiştirmek, sanki ülkenin rejimini değiştirmek gibi bir olay. Cumhuriyeti ve demokrasiyi, ülkenin bir kurumunda var olarak kabul etmek, diğer bir kurumunda varlığından söz etmemek hangi insan haklarına dayanıyor, onu anlayamıyorum.

Şimdi, sizce, YÖK çağdaş bir yönetim midir?! Peki, YÖK'ün, hangi tarihte, hangi anayasayla, hangi şartlarda kurulduğunu hiçbiriniz bilmiyor  musunuz? Hepimiz, bu YÖK'ün, üniversiteleri çağdışı bir yasayla, antidemokratik bir şekilde yönetmeye başladığını, katılımcı üniversiteyi ortadan kaldırdığını bilmiyor  muyuz?!

Öğrenciler ne istiyor; özgür üniversite istiyor. Bırakın, halkın değerlerine sahip çıkan, topluma sahip çıkan, ürettiği bilimselliği ve bilimi  halkıyla bütünleştiren, milletiyle paylaşan bir üniversite kuralım. Bu üniversite için de bu YÖK Yasasının acilen değiştirilmesi gerekiyor.

Şimdi, Sayın Kemal Alemdaroğlu'nun bu yaptıkları, değerli milletvekilleri, sizce doğru mu?

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Doğru.

ERSOY BULUT (Mersin) - Doğru.

CEMAL KAYA (Devamla) - Sayın Bulut, zılgıt çalmak, halay çekmek sizin memleketinizde suç mu?.. Suç mu?.. Size soruyorum: Suç mu?.. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu memlekette sakal bırakmak suç mu, parka giymek suç mu, kot giymek suç mu? Bunlar ne zamandan beri disiplin suçu oldu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMAL KAYA (Devamla) - Sayın Bulut, size soruyorum: Mersin'in neresinde çiftetelli oynamak, halay çekmek suç? Böyle bir şey var mı değerli arkadaşlar?

ERSOY BULUT (Mersin) - Biz ona karşı değiliz.

CEMAL KAYA (Devamla) - Siz, bu zatın antidemokratik uygulamalarını burada savunmakla, Parlamentoya gölge düşürüyorsunuz Sayın Bulut.

ERSOY BULUT (Mersin) - Karıştırma, Cemal!

CEMAL KAYA (Devamla) - Ben arkadaşları tanıyorum. Bu arkadaşlar, slogan atma sanatlarını geliştirdikleri kadar milletle bütünleşme sanatlarını geliştirselerdi, bugün sizin yerinizde olurlardı. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Ben sizi tanıyorum, sizin yüreğinizi biliyorum Sayın Bulut. (CHP sıralarından gürültüler)

ERSOY BULUT (Mersin) - Yapma, Cemal!..

CEMAL KAYA (Devamla) - Bu YÖK Yasasını antidemokratik buluyorsak, bu YÖK Yasasını, katılımcı olmayan, köleci bir sistemi savunan bu YÖK Yasasını burada savunmakla, tarihin sayfalarında herkes hesabını bir gün verecektir. Unutmayın, tarih, demokrasi karşıtlarına her zaman hesap sormuştur, her zaman da bu hesabı verir. Bizim söylemek istediğimiz budur.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Ne çabuk kahraman oldun?!

CEMAL KAYA (Devamla) - Halil, sen patronsun.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Ne çabuk kahraman oldun, ne oldu sana? (AK Parti sıralarından "dinle" sesleri)

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri...

Sayın Kaya, konuşmanız bitti mi?

CEMAL KAYA (Devamla) - Efendim, bırakmıyorlar ki...

BAŞKAN - Siz devam edin; Genel Kurula konuşun.

Buyurun.

CEMAL KAYA (Devamla) - Avrupa Birliği süreci dönülmez bir süreçtir arkadaşlar. Ne Avrupalılar bu süreçten geriye dönebilirler ne de Türk Halkı bu saatten sonra geriye dönebilir; ama, unutmayın ki...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Dedelerin seni iki ayda iyi eğitmiş.

TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Cemal, bu hakları savunacağına DEHAP'a geçseydin daha iyi olurdu.

CEMAL KAYA (Devamla) - Arkadaşlar, demokrasiyi savunmak... Demokrasi sadece DEHAP'a ait değildir; demokrasiyi savunanlar bu Mecliste vardır; sadece, sizin gibi düşünmüyorlar. Bu ülkede her zaman demokratlar vardır. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müsaade ederseniz sayın milletvekilimiz konuşsun.

Sayın Kaya, sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

CEMAL KAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar bu Meclisin, çok acil olarak, halka seçim beyannamelerinde bütün arkadaşlarımın göstermiş oldukları, seçim propagandalarında göstermiş oldukları bu yasayı değiştireceğine, antidemokratik bu YÖK Yasasını değiştireceğine, çağdaş bir Türkiye için, çağdaş ve demokratik bir üniversite için bilimin katkılarının olduğu, katılımcılığın olduğu bir üniversite için, bu Parlamentonun, bu yasayı değiştireceğine inanıyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Saygıdeğer arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; eğer kürsüde olan hatibin konuşmasını engellemeyi usul haline getirirsek, bir müddet sonra çıkacak arkadaşlar için de aynı şey söz konusu olabilir. Lütfen...

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, Genel Kurula konuşsun. Niye laf atıyor?

BAŞKAN - Burada konuşan bütün milletvekilleri Genel Kurula konuşuyor zaten.

NAİL KAMACI (Antalya) - O bizim muhatabımız değil.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, gündemdışı üçüncü söz hakkı sizin; ulusal eğitime destek kampanyasıyla ilgili olarak; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, yurt çapında yürütülmekte olan ulusal eğitime destek kampanyasına ilişkin gündemdışı konuşması

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurt çapında başarılı çalışmalar yürüten Ulusal Eğitime Destek Kampanyası üzerine gündemdışı söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlarım.

Kampanya, 19 Mayıs 2001 tarihinde hazırlıklarına, 8 Eylül 2001 tarihinde Dünya Okuma-Yazma Gününde etkinliklerine başladı; kısa sürede, yurt çapında, çok olumlu çalışmalar yapıldı. Ulusal Eğitime Destek Kampanyasıyla, Türkiye genelinde, sosyoekonomik yoksunluk içinde olan, başta genç kız ve kadınlar olmak üzere, tüm yetişkin yurttaşlarımıza, okuma -yazma yanında, onların yaşamlarını kolaylaştıracak beceriler verildi. Bir seferberlik anlayışıyla yürütülen kampanyanın merkez örgütünde, kamu kuruluşlarının ve üniversitelerin temsilcileri, uzmanlar, illerde valiler, ilçelerde kaymakamlar, demokratik kitle örgütleri, bireysel gönüllü katılımcılar çalışmaktadır. Mayıs 2003'e değin 26 355 okuma-yazma kursuna 520 156 yurttaş katılmıştır; 40 429 beceri ve meslek kursundan 587 555 yurttaş yararlanmıştır; 23 364 sosyokültürel kursta onbinlerce yetişkine, sağlık, beslenme, tarım ve iletişim gibi alanlarda temel destek programları verilmiştir. Biraz önce, televizyonda, Niğde'de vali, bu Ulusal Eğitime Destek Kampanyasında, katılanlara, sağlık taraması ile sağlık hizmetleri de sunmuştur; böylece etkinlik renklendirilmiş.

Özetle, bütün Türkiye'de, bu kampanyayla, iki yıl içerisinde, 90 148 kursta yaklaşık 1 900 000 kişi eğitim almıştır. Bu sayı, o günden bu yana çeşitli alanlarda açılan kurslarla sürekli artmaktadır.

Değerli arkadaşlar, 6 000 000'u kadın olmak üzere, 8 000 000 'un üzerinde okuma-yazma bilmeyen yetişkinin olduğu bir Türkiye'de, bu, çok önemli bir başarıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyet tarihimizde böylesine coşku verici büyük bir kampanyaya, 1928 yılında, yeni "abece" nin kabulüyle tanık oluyoruz. O zaman da, başta, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm kamu, özel kuruluş temsilcileri, açılan halk dershaneleri ve millet mekteplerinde, 1936 yılına kadar binlerce kursta canla başla çalışarak okuma-yazma öğretmişlerdir. O zamanki okuma-yazma seferberliğinde de, 2 546 051 yetişkine diploma verilmiştir. Bu sayı, o zamanki nüfusa göre olağanüstü bir başarıdır. Nitekim, başta Times olmak üzere bütün yurtdışı basınının, bu seferberlik, ilgisini çekmiştir. İnsanımızın aydınlanması, dilimizin daha hızlı biçimde özleşmesini sağlayan harf devrimi, böylesine özverili çalışmalarla gerçekleşmiştir. Ne yazık ki, 1950 yılından sonra, eğitimin her alanında sürdürülen atılımlarda bir duraklama olmuş, hatta, gerileme yaşanmıştır. Özellikle, köy enstitülerinin kapatılması, halkevlerinin söndürülmesiyle, milyonlarca yurttaşımız bir meslek edinmeden, eğitimin ve üretimin dışına düşmüştür. Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer ve eşi Sayın Semra Sezer, işte, ülkemizin bu en önemli sorununa cesaretle el atmışlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla)- Başta, kadınlarımız olmak üzere, milyonlarca yurttaşımızın üretime daha bilinçli katılması, birey olarak etkinliğini artırması, aynı zamanda demokrasimizi, laik demokratik cumhuriyeti güçlendirmektedir.

Ülkemizin aydınlığı, bir yandan çocuklarımıza ve gençlerimize nitelikli, uzun süreli bir eğitim verirken, bir yandan da eğitim dışında kalmış kişilere, işe yarar, yaşam boyu bir eğitim  vermekten geçmektedir. Bunun için, 12 yıllık kesintisiz zorunlu eğitime bir an önce geçilmeli ve çeşitli nedenlerle eğitim dışında kalmış kişilere, işe yarar eğitim verilmelidir. Bu alanda işe başlayalı üç yılı bile dolmadan, çok olumlu çalışmalar yapan Ulusal Eğitime Destek Kampanyasını bütün gücümüzle desteklemeliyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "barış dolu yaşanabilir güzel bir dünya ancak çağdaş eğitimle olur" diyen Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'e, "eğitim ülkemizin en başta gelen, hiçbir zaman savsaklanmaması gereken en önemli konusudur. Özveriyle çalışacağız, hedeflerimizi büyüteceğiz; geliştireceğimiz yeni projelerle, ulusal eğitime destek kampanyasını mutlaka başarıya ulaştıracak ve örnek bir kampanya olarak anılmasını sağlayacağız" diyen Sayın Semra Sezer'e, böylesine anlamlı, örnek, büyük bir kampanyayı yürüttükleri için saygı sunuyoruz.

Yine, Ulusal Eğitime Destek Kampanyasında görev alan, emeği geçen bütün kamu ve gönüllü kuruluşları, kişileri "öğrenmenin yaşı yoktur" diyerek bu kampanyaya cesaretle katılan katılımcıları içtenlikle kutluyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada, Ağrı Doğubeyazıt Ortadirek Köyünde yanan öğrencisini kurtarmak için canını veren öğretmen Aysun Kayalar ve Burçin Uysal'ı ve yaşamını yitiren öğrenci Okan Kömürcü'yü de saygıyla anıyoruz.

Ayrıca, 24 Ocak 2004'te, aramızdan koparılışının 11 inci yıldönümünü anacağımız gazeteci yazar Uğur Mumcu'yu; yine, 31 Ocak 1990'da, laiklik ve demokrasi yolunda öldürülen Muammer Aksoy'u saygıyla anıyoruz. Onların yolunda, adalet, demokrasi, özgürlük ve laiklik için mücadele edenleri de selamlıyoruz.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bir genel görüşme önergesi vardır, okutuyorum:

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 23 milletvekilinin, Başbakanlık Müsteşarının bazı görüş ve uygulamaları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/5)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer, bürokrasideki yeri nedeniyle toplumu ve devlet faaliyetlerini çok yakından ilgilendiren bir konumdadır.

Son haftalarda, Başbakanlık Müsteşarı Dinçer'in kimi görüşleri kamuoyunda yoğun tartışmalara konu olmaktadır.

Bu görüşler;

1- "Laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik" ilkelerinin "ülkemizde yerel kültür İslamdır" anlayışıyla, yerini, "daha ademi merkezî ve daha Müslüman bir yapıya" bırakması;

2- Kültürel öncelikli İslamî hareketlerle siyasî öncelikli İslamî hareketlerin karşılıklı ilişki ve etkileşiminin yeniden tanzim edilmesi,

3- Uluslararası ilişkilerde "Türk dünyasıyla birleşme temayülü" ve "tüm İslam dünyasını birleştirme çabasını bizim için birer kızıl elma olduklarını ... gerçekleşmesi gerekli uzun dönemli misyon" olarak kabul eden bir politika izlenmesi,

biçiminde özetlenebilir.

Kamu yönetiminin en etkili noktasında bulunan ve birçok kurumun yönetimi doğrudan kendisine bağlı olan Müsteşarın görüşlerinin;

a- Kurtuluş Savaşı ve cumhuriyetin kuruluşu sonrasında biçimlenen ilke ve değerlerle, laiklik, cumhuriyet, ulusal egemenlik, eğitimin birliği, çağdaş hukuk ve harf devrimleri ve benzeri ile ne ölçüde bağdaştığını;

b- İç ve dış siyaset, özellikle AB üyeliği ne ölçüde uyumlu olduğunu Meclisin hiç zaman yitirmeden görüşmesi, kaçınılmaz bir görev ve sorumluluk özelliği kazanmaktadır.

Bu nedenler ve aşağıdaki gerekçelerle, Başbakanlık Müsteşarının görüş ve uygulamaları konusunda, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri gereğince genel görüşme açılmasını istiyoruz.

Saygılarımızla.

1- Yakup Kepenek

(Ankara)

2- Ali Rıza Bodur

(İzmir)

3- Yılmaz Kaya

(İzmir)

4- Mehmet Parlakyiğit

(Kahramanmaraş)

5- Necati Uzdil

(Osmaniye)

6- Muharrem Kılıç

(Malatya)

7- Ferit Mevlüt Aslanoğlu

(Malatya)

8- Tacidar Seyhan

(Adana)

9- Ufuk Özkan

(Manisa)

10- Mustafa Sayar

(Amasya)

11-Kemal Kılıçdaroğlu

(İstanbul)

12-Mehmet Küçükaşık

(Bursa)

13-Nejat Gencan

(Edirne)

14- Atila Emek

(Antalya)

15- Mehmet Işık

(Giresun)

16- Vezir Akdemir

(İzmir)

17- Abdurrezzak Erten

(İzmir)

18- Kâzım Türkmen

(Ordu)

19- Salih Gün

(Kocaeli)

20- Ali Cumhur Yaka

(Muğla)

21- Gürol Ergin

(Muğla)

22- Ersoy Bulut

(Mersin)

23- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu

(Ankara)

24- Mehmet Vedat Melik

(Şanlıurfa)

Gerekçe:

Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer'in Bilgi ve Hikmet Dergisinin Güz 1995 sayısında yayımlanan "21 inci Yüzyıla Girerken Dünya ve Türkiye Gündeminde İslam" başlıklı yazısı, "İslam bir hayat tarzıdır ve hayatın bütün yönlerini kapsayan bir sistemdir" sözleriyle başlıyor. Yine de, İslamî hareketleri "siyasî öncelikli" ve "kültürel öncelikli" olarak ayırmak gerektiğini öne sürüyor. İşte kimi alıntılar:

"...modern devletin bizlere birtakım dayatmaları olmuştur. Şeriata karşı olmak ama Müslüman kalmak bunun en önemli boyutlarından bir tanesidir... gerçekte İslamın kültürel bir hareket olduğunun vurgulanması ve ondan ibaret kalması şeklindedir. ...İslam bir bütündür.... siyaseten karar gücüne yönelik hareketler yapmak zorunda idi. Bugünkü kültürel yapı... kültürel hareketler için şunu vazedecektir...

1- Müslüman kimliğini bırak, siyasî güçte karar mercii olarak yer al. İslam bunu asla kabul etmez.

2- Ya da, tamamıyla siyasetten uzak kal tavrı... dayatmacı bir tavır.

...laiklik ilkesinin yerinin İslamla bütünleşmesinin gerekli olduğu... laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini... daha Müslüman bir yapıya bırakması gerektiğini...

 Türkiye'deki kültürel öncelikli İslamî hareketlerle siyasî öncelikli İslamî hareketler... bütünleşmiş bir halde devam ettirilebilirse, Türkiye'de İslamın hiçbir ülkede görülmemiş ..sağlam bir temel üzerinde gelecek vaat ettiği... globalleşme ne kadar artarsa İslamlaşma da o kadar artacaktır...

...uluslararası ilişkilerde genellikle iki temayül olduğunu görüyoruz... ilki Türk dünyasıyla birleşmeye yönelik... Diğeri ise tüm İslam dünyasını bir araya getirme çabasıdır... ben bu iki temayülün de bizim için birer kızıl elma olduklarını düşünüyorum...

...ülkemizde İslam adına buradaki halkın eski gücünü ve onurunu kazanabilmesi adına büyük bir enerji birikimi söz konusudur... İslam iktidara gelince de, tüm dünya Müslüman olsa da, düşmanlara karşı üstünlük sağlansa da Müslümanın kavgası münkere, harama ve kötüye karşı devam eder... "

Dinçer'in, açıkça sahip çıktığı görüşleri, genel görüşme açılırsa ayrıntılı olarak ele alınabilecektir. Genel görüşme, Müsteşarın görüşleriyle, ülkenin anayasal ve yasal yapısı, kurumları ve iç ve dış politikalarıyla uyumunun incelenmesine ve açıklık kazanmasına olanak verecek; uygulamalara da ışık tutacaktır. Ülkenin bu nedenle karşılaşabileceği büyük ekonomik, siyasal ve toplumsal zararların, giderek yıkımların önlenmesi amacıyla, bir an önce genel görüşme açılması, ulusal egemenliği temsil eden Meclisin, kanımızca, kaçınılmaz bir görevidir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu hakkında tanzim edilen soruşturma dosyasının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/451)

                                                                  21 Ocak 2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a) Adalet Bakanlığının 23.09.2003 tarih ve 43365 sayılı yazısı.

b) 30.10.2003 tarihli ve B.02.0.PPG.0.12-310-16435 sayılı yazımız.

c) Adalet Bakanlığının 07.01.2004 tarih ve 833 sayılı yazısı.

Hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçunu işlediği iddia olunan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası Adalet Bakanlığının ilgi (a) yazısı ekinde alınarak, Anayasanın 83 üncü maddesine göre gereği yapılmak üzere ilgi (b) yazımızda sunulmuştu.

Ancak, Adalet Bakanlığının ilgi (c) yazısı eki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 29.12.2003 tarihli ve 2003/924 CM sayılı yazısıyla, soruşturma evrakının tekrar değerlendirilmek üzere iadesi talep edilmektedir.

Gereğini arz ederim.

                                                        Recep Tayyip Erdoğan

                                                                         Başbakan

BAŞKAN - Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan dosya hükümete geri verilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı;, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile, Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakeresini erteliyoruz.

Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

4.- Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/701) (S.Sayısı: 334) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 1 inci maddesi üzerindeki görüşmeler sona ermişti.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, 1 inci maddeyle ilgili bizim söz hakkımız vardı.

BAŞKAN - Efendim?..

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - 1 inci maddeyle ilgili CHP Grubu adına söz istemiştik.

BAŞKAN - 1 inci maddeyle ilgili...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - 1 inci maddeyle ilgili ve onunla ilgili...

BAŞKAN - 1 inci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlandı, önergelere geçtik.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, tamamlanmadı, 1 inci maddeyle ilgili siz Sayın Bakana söz verdiniz; ama, muhalefet grubuna söz vermediniz; çünkü, birleşimi kapattınız. Şimdi, biz o söz hakkımızı talep ediyoruz.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, gruplar adına konuşma hakkını verdik. Sizin, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bir söz talebi olmadığı için, en son olarak... Hatta, dikkat ederseniz, Sayın Bakan tümü üzerinde söz istemişti, maddelerine geçtiğimiz için Sayın Bakana "bu aşamada size söz veremeyeceğiz; çünkü, önergelere geçtik" dedim ve 1 inci madde üzerinde o zaman söz verdik.

2 nci madde üzerinde söz talebiniz varmış zaten.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - 1 inci maddeyle ilgili bizim söz talebimizi, yazılı olarak...

BAŞKAN - Önergelerin okunması aşamasına geldikten sonra, tekrar size söz veremem.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Tamam.

BAŞKAN - Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 334 sıra sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki "kanunla kurulan dernek ve vakıflar, vakıf üniversiteleri ve Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenecek vakıflar bu kanun kapsamı dışındadır" cümlesinin "kanunla kurulan dernek ve vakıflar bu kanun kapsamı dışındadır" şeklinde değiştirilmesini teklif ediyoruz.

Saygılarımızla.

 

Resul Tosun

Reyhan Balandı

Mehmet Sarı

 

Tokat

Afyon

Osmaniye

 

Mikail Arslan

Cavit Torun

 

 

Kırşehir

Diyarbakır

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

                                  

(x) 334 S. Sayılı Basmayazı 21.1.2004 tarihli 45 inci Birleşim tutanağına eklidir.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Buyurun, Sayın Tosun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşlarımız, kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir işlemlerini yürütmek istediklerinde, sürekli, zorunlu olarak katkı, bağış ve benzeri birtakım meblağların tahsil edildiğini ve bunun, artık, isimsiz birer vergi haline dönüştüğünü hepimiz çok iyi biliyoruz. AK Parti Hükümeti ve AK Parti, bu sorunun çözülebilmesi için yasal bir düzenleme yapılacağının sözünü vermiş ve şu anda görüşmekte olduğumuz bu düzenleme, bu amaca yönelik olarak huzurlarımıza gelmiş bulunmaktadır. Kutluyoruz, memnunuz; ancak, kanun tasarısını bizim verdiğimiz önerge muvacehesinde değerlendirdiğimizde, 1982 Anayasasının düzenlenmesinden farklı olmadığını müşahede ediyoruz. 1982 Anayasası da "ancak"ları ve ancaktan sonraki cümleleri çıkardığınız zaman mükemmele yakın bir anayasadır; ama, birtakım haklar verir, ondan sonra bir ancak kelimesi getirir, verdiği hakların birçoğunu elinden alır.

Kamu kurum ve kuruluşlarının isimlerini kullanarak, personelini kullanarak, resmî işlemlerde kamu kurum ve kuruluşlarının icraatlarında  -zarfında, formunda vesairesinde-  bu derneklere, zorunlu olarak, maalesef, vatandaştan, adı konulmamış vergiler tahsil edilmektedir. Bu tasarıyla bunu kaldırıyoruz; ancak, bir istisna getiriyoruz; diyoruz ki "Kanunla kurulan vakıf ve derneklerle vakıf üniversiteleri ve Bakanlar Kurulunun izin vereceği vakıf ve dernekler bu kanun kapsamının dışındadır. "

Değerli arkadaşlar, kanunla kurulmuş vakıf ve derneklere diyeceğimiz yok. Bu Meclis, o vakıflarla ilgili kanunu çıkarmıştır; arkadaşlarımızın, Meclisimizin bu Kanununa saygı göstermek durumundayız; ancak, vakıf üniversitelerini de hangi gerekçeyle, hangi alakayla buraya sokuyoruz? Vakıf üniversitelerinin, parasız kaldığı zaman kamu kurum ve kuruluşlarının elemanına, para aktarımına yahut da ondan bağış ve sair katkı bedellerini almaya ihtiyacı varsa, bu, zaten vakıf değildir, vakıf olmaktan çıkmıştır. Vakıf, kendi varlığıyla insanlara hizmet eden kurumdur. Şimdi, özellikle, burada, Bakanlar Kuruluna bu yetkiyi verdiğimiz takdirde -bakanlarımızı tenzih ediyorum; ama- yarın bürokratlar gelecekler, sayın bakanım şu hizmeti yürütmek için şu vakfın şu şekilde devreye girmesine ihtiyaç hâsıl olmuştur diyecekler ve bakanımızı ikna edecekler. Bakanımız, Bakanlar Kuruluna getirdiği zaman, hangi bakan arkadaşı, bakan arkadaşının getirdiği belgeyi imzalamaktan istinkâf edecektir?! Ben bakan olsam, ben de imzalarım, siz olsanız, siz de imzalarsınız.

Dolayısıyla, eğer bu kapıyı açarsak, bir sene sonra, iki sene sonra, şu geldiğimiz noktaya geri döneriz; yeniden, milletten milyonlarca liraların tahsil edildiğini görürüz ve bunun vebali de, bu tasarıya parmak kaldıran her birimizin üzerinde olur.

Ben, Bakanımızı da, Komisyonumuzu da anlayışla karşılıyorum; "katılmıyorum" derken, elbette ki, attıkları imzanın arkasında duracaklar, bunu anlayışla karşılıyorum; ama, siz, değerli arkadaşlar, asıl sorumluluk sizlerdedir. Sizler, Bakan ile vicdanınız, Bakan ile Komisyon arasında kalmayın, Bakan ile halk arasında kalın; çünkü, yarın halka gittiğimiz zaman, yarın, yine bunlar, bu tür vergiler, bu tür paralar kesilmeye başladığı zaman, vatandaş bize soracaktır "çıkardığınız kanun bu mudur, böyle midir..."

Biz, verdiğimiz önergeyle, tasarıda, sadece "kanunla kurulan dernek ve vakıflar, bu kanun kapsamı dışındadır" diyoruz. Bunun dışında "...vakıf üniversiteleri ve Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenecek vakıflar" ifadesini çıkararak, hem devletimiz için hem vatandaşlarımız için, adil ve eşit olanı sağlamış oluyoruz. Aksi takdirde, diğer vakıflara, diğer derneklere haksızlık etmiş oluruz ve eşitsizliğe yol açmış oluruz. Kamu kuruluşlarında hizmet veren 19 000 civarında vakıf ve derneklerimiz var. Bunların her birinin, zaman zaman -nezih bir şekilde çalışanları tenzih ediyoruz, ama- vatandaşımızın sırtında ne büyük yükler oluşturduğunu her birimiz biliyoruz. Ruhsat almaya gittiğinizde, işlem yapmaya gittiğinizde, 50 kuruşluk kâğıda 500 lira, 50 liralık kâğıda 5 000 000, 10 000 000, 50 000 000, 500 000 000 lira, bu vatandaş vergi gibi veriyor; vermediği takdirde de o işlem yapılmıyor. Bu, bir haksızlıktır. Bu haksızlığın giderilmesi hepimizin boynunun borcudur. Yanlışın neresinden dönülürse kârdır.

Önergeye hepinizden destek bekliyor ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Temel ilkeler

MADDE 2.- a) Dernek ve vakıflar, kamu kurum ve kuruluşlarının ismini alamaz, bu kurum ve kuruluşların hizmet binaları ve müştemilatı içinde faaliyet gösteremez ve bu kuruluşlara ait araç ve gereci kullanamaz,

b) Dernek ve vakıflar kamu kurum ve kuruluşlarının sundukları hizmetlerle ilgili olarak gerçek ve tüzel kişilerden ücret, bağış, katkı payı ve benzeri adlar altında herhangi bir karşılık alamaz,

c) Kamu hizmetlerinde kullanılan araç, gereç, evrak, form ve benzeri malzemenin, bu Kanun kapsamındaki dernek ve vakıflardan temin edilmesi istenemez,

d) Kamu görevlileri görev unvanlarını kullanarak dernek ve vakıf organlarında görev alamaz,

e) Dernek ve vakıf organlarında görev alan kamu görevlileri, bu görevleri nedeniyle ücret, huzur hakkı veya başka bir ad altında herhangi bir karşılık alamaz.

f) Dernek ve vakıfların yardım toplama ve bağış kabul hizmetlerinde kamu görevlileri çalıştırılamaz.

g) Kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerinden bu Kanun kapsamındaki dernek ve vakıflara ödenek, yardım veya herhangi bir kaynak aktarılamaz.

h) Kamu kurum ve kuruluşları, personel maaş ve ücretlerinden kaynağında kesinti yaparak bu Kanun kapsamındaki dernek ve vakıflara aktarma yapamaz.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu söz istemişlerdir.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz; ama, şu soruyu, acaba kendimize sorduk mu: Niçin, kamu kuruluşlarının bünyesinde dernek ve vakıf kurulur; bu insanlar keyfî mi yaparlar bu işi; kendilerine çıkar sağlamak amacıyla mı yaparlar? Sayın Bakan, yasanın sunuşu sırasında, iki amaçla kurulduğunu söylemişti. Bunlardan birisi, o kurumda çalışanlara ek sosyal güvenlik hakkı sağlamak; ikincisi ise, kamu hizmetinin karşılanmasında ortaya çıkan maddî açıkları gidermek.

Şimdi, şu soruyu yine kendimize soralım: Acaba, Türkiye Cumhuriyetinde kurulu olan devlet hastaneleri, SSK hastaneleri, üniversite hastanelerinin hangisinde dernek veya vakıf yok; hepsinde var. Hangi okulda, üniversitede, dernek veya vakıf yok; hepsinde var. Niçin kuruluyor bunlar; çünkü, yeterli ödenek gönderilmediği zaman, insanlar, kamu hizmetini karşılamak için, bir şekliyle dernek kurmak zorunda kalıyorlar.

Şimdi, buradan, hükümete seslenmek istiyorum. Biz de bu tasarıya destek veriyoruz. Dernek ve vakıflar bundan böyle halktan para almayacaklar; ama, bu hastanelerin ve okulların badanası, boyası, kırılan camın takılması, temizlenmesi, bütün bu harcamaları karşılayacak parayı bu hükümetin göndermesi lazım. Bu hükümet göndermezse ne olur; ben size söyleyeyim. Bu hükümet göndermezse, bu dernek ve vakıflar faaliyetlerine devam ederler. Nasıl devam ederler?.. Sayın Bakan diyor ki: "Buraya hüküm koyuyoruz, bir daha bu kuruluşların içinde kurulmayacak." Kurulmasın; yan taraftaki binada kurulur; bir katı alırlar, derneği o kata taşırlar, derneğin de adını değiştirirler. Vatandaş gelecek, benim bu işimi yap diye; diyecekler, yan taraftaki şu adrese git, oraya bir bağışını yatır, sonra gel buraya, makbuzunu da beraber getirmeyi unutma. Bunu engelleyen bir düzenleme var mı; hayır, hiçbir düzenleme yok.

Şimdi, bunu niçin söylüyorum değerli arkadaşlar?.. Gerçi, Sayın Bakan, konuşması sırasında söyledi ki, bu konuda, bugüne kadar, hiçbir hükümet, hiçbir önlem almamış. Hayır efendim; bakın, ben size söyleyeyim: 26.10. 1998'de Vakıflar Genel Müdürlüğü bir tebliğ yayımlıyor. 1998/28 sayılı genelgede açıkça -Resmî Gazetede- diyor ki "bir daha, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde kurulan vakıf, dernek hiçbir şekilde bağış, yardım alamaz." 1998'den bu yana alınmıyor mu; hepimiz biliyoruz ki, alınıyor. Bu iş, kanun çıkarmaktan ziyade siyasî irade olayıdır. Eğer, bir kurumun başındaki bakan bir genelge çıkarıp "arkadaş, buradaki dernek vatandaştan beş kuruş para alırsa, ben, önce o dernek yöneticilerini görevden alırım..." Bakın bakalım, alır mı, almaz mı?! Ama, siyasî iradeyi, biz, şimdi, Parlamentonun iradesi haline dönüştürdük; ama, Parlamentonun iradesini göreceksiniz, para gitmediği zaman, oradaki başhekim gidecektir, o derneği kuracaktır. Adı şöyle veya böyle... Hatta, makbuzu da odacıya verecektir. "Sen yan taraftaki adrese göre, şu makbuza göre paraları al bakalım..."

Bütün sorun şu, değerli arkadaşlar: 1980 yılından bu yana, Başbakanlığın yayımlamış olduğu tasarruf genelgeleri bu derneklerin kurulmasına yol açmıştır. İzin alacaksınız. Genelgeler var. Şimdi bu prosedürü düşünebiliyor musunuz? Hakkâri'deki bir hastanenin ihtiyacı için Ankara'daki Bakanlığa yazacak, Bakanlık Başbakanlığa yazacak, Başbakanlık izin verecek, Hakkâri'deki adam harcama yapacak! Nereden çıkacak o zaman bu? Hasta nerede bekleyecek? Bütün bu sorunların aşılması, o kuruluşlara yeterli kaynak aktarılmasına bağlıdır.

Bir de, burada, sayın konuşmacılar dediler ki: "Bu konudaki dernek ve vakıfların sayısını bilemiyoruz." Hatta, Sayın Bakanımız da 608 vakıf olduğunu ifade etti. Ben size gerçek rakamları da söyleyeyim. Kamu bünyesinde kurulan derneklerin sayısı 18 037; yine, aynı kamu kurumlarının bünyesinde bulunan vakıfların sayısı ise 622. Bu vakıflardan 52'sine de Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti verilmiş. Burada, üzerinde durulması gereken çok daha önemli bir şey var.

RESUL TOSUN (Tokat) - Dün, Sayın Bakan rakamları bu şekilde verdi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın Bakan rakamları 608 olarak verdi; çünkü, ben not aldım. 622 rakamını da Sayın Bakan verdi; yani, iki Sayın Bakanımız benim bir soru önergeme verdikleri yazılı yanıtta bunu verdiler. Hatta, vakıflardan sorumlu Sayın Bakana ben sormuştum, bu vakıfların son beş yıllık gelirleri nedir, bir öğrenebilir miyiz diye; "bu konuda hazırlıklarımız devam ediyor; bitince, size cevap vereceğiz" dendi; ama, aradan uzun süre geçmiş olmasına karşın, bugüne kadar Sayın Bakandan ve Vakıflar Genel Müdürlüğünden herhangi bir bilgi ulaşmış değil.

Değerli arkadaşlar, Sayın Açba konuşmasını yaparken "1980 sonrası âdeta mantar gibi çoğaldılar" demişti bu dernek ve vakıflar için. Son derece doğru bir saptama. Mantar gibi çoğalmasının temelinde de, az önce söylediğim hükümet politikaları yatıyor. Kaynak gönderilmiyor, "başının çaresine bak" deniyor. Bir başhekim başının çaresine nasıl bakacak?! Kendi aldığı maaşı belli. Bir öğretmen, ilkokul müdürü nasıl bakacak başının çaresine?! Bir lise müdürü nasıl bakacak başının çaresine; mecburen dernek kuracak. Okulun badana ve boyasını yapacak bir parayı eğer merkezî hükümet göndermiyorsa, bu adamcağız nasıl götürecek bu işi?!

Şimdi, pek çok okulda yakıt sorunu var. Yakıt sorununu nasıl çözecek?! Siz para göndermiyorsunuz. Çocuklar kışın üşüdüğü zaman da gazetelerde haber oluyor; müdür "zor durumda kalıyorum" diyor; ne yapacak?! Dernek ve vakıf kurmayacak bu adam; ama, bu sefer gidecek işadamlarına yalvaracak "şu bizim okulun kışlık şu ihtiyacını karşılayın" veya "şu camı takın, şu pencereyi takın..." Hadi, bir istediniz, iki istediniz, üç istediniz; dördüncüsünde ne olacak?! Yani, sistemin kendi içinde ciddî bir açmazı var. Bu açmazın elbirliğiyle kalkması için, biz de Parlamento olarak çaba gösteriyoruz.

Ayrıca, az önce Sayın Tosun'un vermiş olduğu önerge dolayısıyla da kendisini kutluyorum; çünkü, biz, bu konudaki şikâyetlerimizi Plan ve Bütçe Komisyonunda da dile getirdik. Bakanlar Kuruluna gelebilecek bu taleplerin ardı arkası kesilmeyecekti; çünkü, binlerce dernek ve vakıf var.

Bakın, şu elimdeki, sadece vakıfların listesi arkadaşlar. Her ilde aşağı yukarı, var; en çok da İstanbul'da var. Aynı üniversite içinde 20'ye yakın vakıf var. Aynı üniversite içinde belki 100'e yakın dernek var. Biz bunları çözecek miyiz?! Siz kaynağı aktarırsanız, bu sorunlar ortadan kalkar; ama, kaynağı aktarmazsanız, bürokrasi, gene o parlak zekâsıyla, değişik yöntemler bulacaktır.

Yine, sanıyorum, önümüzdeki aylarda, bu yasa çıkmış olmasına karşın, bu hastanelerde, okullarda nasıl bağış ve yardım alındığına hep beraber tanık olacağız. Benim üzüntüm bu. Yeter ki, biz, bu sağlığa, eğitime kaynak ayıralım. O insanlar, kamu hizmetini daha kaliteli, daha nitelikli, yurttaşlarımıza sunabilsinler.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, yerimden kısa bir açıklama yapabilir miyim sayıyla ilgili? Yanlış anlama olmasın...

BAŞKAN - Kürsüden de konuşabilirsiniz; yerinizden mi açıklama?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Kılıçdaroğlu, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyette bulunan vakıf sayılarıyla ilgili benim dün vermiş olduğum rakamın üstünde bir rakam ifade ettiler. En son rakamlar bizdedir. Gerçekten, bir tarihlerde, Sayın Kılıçdaroğlu'nun verdiği rakamlardı; ancak, geçtiğimiz süre içerisinde bazı vakıflar, dağılma davası sonucu dağılmış sayıldılar ve dolayısıyla, şu anda, en son kamu vakfı diye nitelediğimiz vakıf sayısı 608 adettir. Zabıtlara geçmesi ve okuyanların doğru bilgilenmesi açısından bu açıklamayı yapma ihtiyacını hissettim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakana, açıklaması için teşekkür ediyoruz.

2 nci madde üzerinde, şahsı adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN ASLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dünden beri görüşülmekte olan kanun tasarısıyla alakalı, aslında, bir konuda bir açıklık getirilmesi için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Tasarının 1 inci maddesiyle, kanunla kurulmuş bulunan vakıflar istisna kapsamına alınmıştır. Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı,  çalışmasını, 3201 sayılı Yasaya eklenmiş ek geçici maddeyle sürdüren bir vakıftır. Nitekim, bunun böyle olduğunu bilmekle beraber, 2004 malî yılı bütçesinin 5 inci maddesinin ikinci bendinde, emniyet teşkilatına mübadele yoluyla alınacak taşıtlar nedeniyle oluşacak fiyat farkının, özel tertibe kaydedilen ödenek ve Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı gelirlerinden karşılanacağı hüküm altına alınmıştır.

Ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğünün edineceği taşıtların cins ve sayılarının belirtildiği 2004 Malî Yılı Bütçe Kanununun (T) işaretli cetvelinde, bütçenin özel tertibinden alınacak 430 adet taşıt dışındaki 2 800 adet taşıtın, Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfınca karşılanacağı belirtilmiştir.

Kanunla faaliyetini devam ettirmesine hüküm konulan, gelirleri kanunlarla tespit edilmiş ve emniyet teşkilatının taşıt ihtiyacını gidermek üzere bütçe kanununda yetki verilmiş, son derece faydalı işler yapan bu vakfın faaliyetlerini devam ettirebilmesi için, kanunla kurulan vakıflar arasında değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Görüşülmekte olan yasaya göre, Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfının, kanunla kurulmuş vakıf olduğundan, istisna kapsamında olduğu açık ise de, Sayın Bakanımdan, Başbakan Yardımcımdan, bu konuya açıklık getirmesini arz ediyorum.

Bunun için söz almış bulunuyordum; bu vesileyle, tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesine aşağıdaki (ı) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk İpek

İbrahim Köşdere

Tayyar Altıkulaç

 

Ankara

Çanakkale

İstanbul

 

Osman Kılıç

Öner Ergenç

Selahattin Dağ

 

Sıvas

Siirt

Mardin

"(ı) İhaleyi yapan kurum ve kuruluş bünyesinde bulunan veya bu kurum ve kuruluşlarla ilgili her ne amaçla kurulmuş olursa olsun vakıf ve dernekler ile bunların sermayesinin yarıdan fazlasına sahip oldukları şirketler, bu kurum ve kuruluşların 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa göre yapacakları ihalelere katılamazlar."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Yeterli sayımız olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın İpek?..

HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ile idarelerin bünyesinde bulunan veya bu idarelerle ilgili olarak kurulmuş bulunan vakıf ve derneklerin, bu idarelerin ihalelerine katılmaları önlenmiştir. Maddeye eklenecek bu bentle, benzeri şekilde kurum ve kuruluş bünyesinde kurulan veya bunlarla ilgili olarak kurulmuş bulunan vakıf ve dernekler ile bunların sermayesinin yarısından fazlasına sahip oldukları şirketlerin, bu kurum ve kuruluşların 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa göre yapılacak satış, kiraya verme, trampa ve mülkiyetin gayri aynî hak tesisi ihalelerine katılmaları önlenmektedir.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun katılamadığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Cezalar

MADDE 3.- 2 nci maddede belirtilen ilkelere aykırı hareket eden kamu görevlileri ile dernek ve vakıf yöneticileri, eylemleri başka bir suç oluşturmadığı takdirde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ayrıca dernek ve vakıf yöneticileri hakkında görevden alma işlemi uygulanır.

Hizmetin verilebilmesi için dernek veya vakfa bağış yapılması ya da kullanılacak malzemenin dernek veya vakıftan temin edilmesinin zorunlu kılınması nedeniyle, kamu hizmeti engellenmiş veya geciktirilmiş ise ceza yarı nispetinde artırılarak tatbik edilir.

Dernek tüzüğü veya vakıf senedi bu Kanuna aykırı olan veya bu Kanuna aykırı işlemleri tespit edilen dernek ve vakıflar, genel hükümlere göre kapatılır. Kapatılan dernek malları hazineye, vakıf malları ise Vakıflar Genel Müdürlüğüne intikal eder. Bu dernek ve vakıfların yöneticileri hakkında birinci fıkra hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce kurulan dernek ve vakıflar, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde, dernek tüzüklerini veya vakıf senetlerini bu Kanun hükümlerine uygun hale getirir.

Dernek tüzüğünü veya vakıf senedini altı ay içinde bu Kanuna uygun hale getirmeyen veya bu Kanuna aykırı işlemleri tespit edilen dernek ve vakıflar genel hükümlere göre kapatılır. Kapatılan dernek malları hazineye, vakıf malları ise Vakıflar Genel Müdürlüğüne intikâl eder. Ayrıca, dernek tüzüğünü veya vakıf senedini bu süre içinde bu Kanuna uygun hale getirmeyen yöneticiler hakkında 3 üncü maddenin birinci fıkrası hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Geçici 1 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 4. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 5. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

5 inci Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun.

Sayın Bakanım, konuşma yapacak mısınız?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Teşekkür edelim efendim Genel Kurula.

BAŞKAN - Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önemli bir konuda, çok daha önemli sonuçlar doğurabilecek olan bir yasal düzenleme yaptığımız kanaatindeyim. Destekleriniz için, önerileriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Sanıyorum, vatandaşlarımız, bundan böyle, kamu kurum ve kuruluşlarında kamu hizmeti alırken çokça şikâyet ettikleri ve onların vekili olarak size de bu şikâyetleri intikal ettirdikleri önemli bir sorundan da kurtulmuş olacaklardır.

Destekleriniz için, katkılarınız için, Hükümetim adına her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Saygıdeğer milletvekilleri, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair 17.12.2003 tarihli ve 5023 sayılı Kanun ile Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin müzakerelerine başlayacağız.

5.- Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair 17.12.2003 tarihli ve 5023 sayılı Kanun ile Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/724) (S. Sayısı: 339)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Kanunun görüşülmesi ertelenmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanların Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporunun müzakeresine başlıyoruz.

6.- Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanların Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/745) (S. Sayısı: 354) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 354 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanların Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, görüşmekte olduğumuz tasarı, toplumumuzun yaklaşık 5 000 000'un üzerindeki kişisiyle ilgili bir tasarı; hele, 2004 yılında emekli olacakları da hesaba katarsak, bu, 5 500 000'e yakın kişi demektir; bir de bunların ailelerini hesaba katarsak, 20 000 000'un üzerindeki vatandaşımızı endirekt de olsa ilgilendiren bir yasa tasarısını konuşacağız demektir. Şimdiden, bu düzenlemenin ülkemize ve emeklilerimize hayırlı olmasını diliyor, sözlerime başlıyorum.

Ülkemize uzun yıllar hizmet ettikten sonra, emeklerinin karşılığını, rahat bir hayat yaşamayı hak eden bu vatandaşlarımız, maalesef, yıllarca ihmal edilmiş, âdeta ikinci plana itilmiştir. Ülkemizde yıllar boyu yaşanan yüksek enflasyon ve peş peşe gelen krizler, her kesimdeki dargelirlimizi, sabit gelirlimizi olumsuz yönde etkilediği gibi, emeklilerimizi de olumsuz etkilemiş, reel gelirlerini erozyona uğratarak gelir dağılımındaki adaletsizliği daha da artırmıştır.

Diğer taraftan, 1990'lı yıllardan bu yana yapılan bazı popülist uygulamalar, sosyal güvenlik sistemimizi âdeta çökertecek noktaya getirmiştir. Yüzde 50'leri bulan kayıtdışı istihdam ve bunun sonucunda primlerin yetersiz kalışıyla, gelişmiş ülkelerin çağdaş sigortacılık sistemlerindeki 4-5 aktif sigortalıya 1 pasif sigortalı oranı, ülkemizde, maalesef, yaklaşık 2 aktif sigortalıya 1 pasif sigortalı oranı şeklinde gerçekleşmiştir. Böyle bir durumda, kurum kendine tasarruf yolları aramış, özellikle sağlık harcamalarında kısıntılara gitmiş, ilave olarak da genel bütçeden ek transferler gerçekleşmiştir. Mesela, bu yıl, sosyal güvenlik kuruluşlarımıza yaklaşık 15,5 katrilyon lira civarında bir ek  transfer bekleniyor. Sonuçta, tüm bu olumsuzluklar, maalesef, emeklilerimizin maaşlarına ve özellikle de aldıkları sağlık hizmetlerine yansımıştır.

AK Parti İktidarıyla, 58 inci ve 59 uncu hükümetlerin programında, sosyal güvenlik sistemindeki bu çok parçalı yapıyı ortadan kaldıracak, sosyal güvenliği tek bir çatı altında toplayacak ve bu olumsuz gidişi durduracak maddeler ve önlemler yer almaktaydı. Yeniden yapılandırılan bir sosyal güvenlik sistemi oluşturulabilmesi için, genel sağlık sigortası sistemi ve kurumu, emeklilik sigortaları sistemi ve kurumu, sosyal hizmetler ve sosyal yardım kurumu ve sosyal güvenlik kurumu gibi gerekli birimlerin kuruluş çalışmalarına hızla başlandı. Çağdaş bir sosyal güvenlik sistemini hayata geçirmek için işverenin aylık bildirimlerini elektronik ortamda gerçekleştirebilmesini sağlayacak e-bildirge de dahil her türlü düzenlemelerin yapılmasını gerçekleştirecek bir çalışma programı başlatmıştır.

Diğer taraftan, yıllarca, kanun olmadığından, yeterli personel tahsisi, gerekli bina, tesisat temini yapılamadığından, SSK Sağlık İşleri tarafından yürütülen sağlık hizmetleri yetersiz kalmakta, tüm sigortalılarımız, dolayısıyla emekli sigortalılarımız mağdur olmaktaydı; hatta, muayene olamadıkları için sağlıklarını, tedavilerini ertelemek zorunda kalmaktaydılar. Bu konuda da, hükümetimiz, bir an önce halkımızın ertelediği sağlık hizmetlerinden faydalanabilmesi için, Sağlık Bakanlığıyla SSK hastanelerinin ortak kullanımına açılmasını gerçekleştirmiştir. Böyle olunca ne olmuştur; bir SSK'lı amcamız, artık, araca binip şehre gidip, sabahın köründe sıraya girmek yerine, evine en yakın sağlık ocağına gidip tansiyonunu ölçtürebilmekte, muayenesini olmakta, gerekirse tedavisini ve tahlillerini yaptırabilme şansını elde etmektedir. İnşallah, yakın zamanda bu emekli amcamız, ilacı için de bu tür kuyruklara girmeyecek, ilacını da kendisine en yakın eczaneden alabilecektir. Bu konuyla ilgili olarak Bakanlığımızda yürütülen çalışmaları da memnuniyetle takip ediyoruz.

Ayrı bir konu da, Bakanlığımızın, emekli maaşlarının ödenmesinde meydana gelen kuyruklarda yıllardır çile çeken emeklilerimizi rahatlatma çalışmalarıydı. Emeklilerimizin aylıklarını alabilmelerinde, emeklilerin dışında dul ve yetimlerin maaş ödemelerini rahatça temin edebilmelerinde 4 günde olan ödemeleri 10 güne çıkarılmış, -yine kolaylık olması açısından- eylül ayından bu yana uygulamaya konulan 5 290 banka şubesinde ve PTT şubelerinde bu ödemelerin gerçekleşebilmesini sağlamıştır. Önümüzdeki günlerde yapılacak ilave çalışmalarla, emeklilerimizin de, emekli kuyruklarındaki bu çilelerinin tamamen kalktığını, inşallah, hep birlikte göreceğiz.

Şöyle bir söz vardır "yaşlısına saygısı olmayanın kendisine saygısı yoktur." Görüldüğü gibi hükümetimiz, bu düşünce paralelinde, emeklilerimize, diğer bir ifadeyle bu ülkeye fedakârca hizmet etmiş ve artık istirahat ettiği dönemde rahat yaşamayı hak eden bu insanlarımıza, yaptığı icraatlarla ve gösterdiği hassasiyetle, önemli rahatlamalar sağlamıştır.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa Sosyal Şartı gibi uluslararası belgelerde, insanın onurlu yaşam hakkına sahip olduğu açıkça vurgulanmaktadır, insanların yoksulluğa mahkûm edilmeme gibi evrensel bir hakları olduğu vurgulanmaktadır. Yoksulluğun ortadan kaldırılması, ahlakî bir insanlık görevi olarak da yönetimin, sosyal devletin temel görevleri arasındadır; bu, Anayasamızda da belirtilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yönetimler, ülkemizde, yıllardır sosyal devlet ilkesini dile getirmiş, sosyal vaatlerde bulunmuş; ama, bunu daha ötesine maalesef götürememiştir. AK Parti ise, kurulduğu ilk günlerden beri, sosyal devleti, refah devletini bir aşama daha ileriye götürmüş, refah toplumuna erişmeyi hedeflemiştir. Bildiğiniz gibi, bu konulurda büyük bir hassasiyet gösteren başta Sayın Genel Başkanımız ve hükümetimiz, geçtiğimiz yıl SSK, Bağ-Kur, tarım sigortalıları, emekli, dul ve yetimlerin durumlarını iyileştirmek maksadıyla, bütün kıt kaynaklara ve imkânsızlıklara rağmen, ek destekleme için bir çalışma yaptı.

Yine, bildiğiniz gibi, daha önceki iktidarlar döneminde, 1999 yılında çıkarılan 4447 sayılı Yasayla, emeklilerin maaşlarındaki artış bir önceki aydaki TÜFE değişimine göre yapılmaktaydı. Hükümetimiz, bu zam oranının emeklilerimizin beklentilerini karşılayamayacak derecede düşük olması nedeniyle, SSK ve Bağ-Kur emeklilerimizin maaşlarına "sosyal destek ödemesi" adı altında seyyanen 75 000 000 ile 100 000 000 lira arasında, bildiğiniz gibi, bir artış sağladı. Sadece TÜFE değişimi bu açılan makası kapatmaya yetmeyecekti. Böylece, bu artışla en düşük SSK'lı emekli maaşı 332 000 000'a, en düşük Bağ-Kurlu maaşı da 281 000 000'a yükseltilmişti ve bu yasa uyarınca da, sosyal destek ödemesi devam ettiği sürece söz konusu ödeme bitene kadar herhangi bir maaş artışı yapılmayacaktı; ancak, bildiğiniz gibi, hükümetimiz, emeklilerimizin içinde bulunduğu ekonomik durumu dikkate alarak tüm bütçe imkânlarını zorlamış ve emeklilerimizin maaşlarında yeniden bir iyileştirme yapılmasını kararlaştırmıştır. Bu maliyetin bütçeye hiçbir yük getirmeden, yapılacak tasarruflarla sağlanması da ayrı bir sevindirici yanıdır. Bugün çıkaracağımız yasayla, ocak ayında yüzde 10, temmuz ayında yüzde 10 olmak üzere, SSK ve Bağ-Kur emeklilerimize, toplamda, kümülatif olarak yüzde 21 oranında bir maaş artışı sağlanacaktır. Bunun, 2004'teki enflasyonu yüzde 12 olarak düşünürsek, neredeyse enflasyonun 2 katı olduğu görülecektir.

Bu yeni artışla, en düşük SSK aylığı, ocak ayında, yani, bu ay 364 000 000'a, temmuz ayında ise 400 000 000'a çıkacaktır; yine, en düşük Bağ-Kur emekli aylığı, bu ay 309 000 000'a, temmuz ayında da 340 000 000'a ulaşacaktır. Bu artışların bütçemize getireceği yükün yaklaşık olarak 3 katrilyon lira civarında olacağı düşünülmektedir.

Değerli arkadaşlar, emeklilerimizin maaşlarına yapılan bu zam çok mu az mı bunun değerlendirmesini yapabiliriz burada; ancak, objektif olarak şunu ifade etmeliyiz ki, AK Parti İktidarında, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine geçmiş dönemlere kıyasla en iyi iyileştirmeler yapılmıştır. Geçmiş dönemlerde olmayan çok önemli bir ayrıntı daha vardır; nedir bu ayrıntı? Geçmiş dönemlerde vatandaşımız şunu diyordu: "Bize kaşıkla veriyorlar; ama, kepçeyle alıyorlar."

Bakın, bizde neler olmuş; elektrik fiyatları düşmüş, doğalgaz fiyatları düşmüş, enflasyon düşmüş, faizler düşmüş, döviz düşmüş. Görüldüğü gibi, artık, kaşıkla verip, kepçeyle alma devri bitmiştir. Belki de, hükümetimiz, kaşıkla tam verememiş olabilir, ona yakın bir miktarda vermiş olabilir; ama, en azından, bu verdiğini, geçmiş dönemlerdeki gibi, artık, geriye almıyor. Elimizdeki göstergeler, objektif, tarafsız bakanlar tarafından da böyle değerlendiriliyor.

Kıt kaynaklarla hükümetimizin yaptığı bu önemli artışların, tabiî ki, emeklilerimizin maaşlarını bizim arzu ettiğimiz miktara getirmediğini biz de biliyoruz ve bu maaşları gerçekten yeterli bulmuyoruz. Uzun yıllar hizmet veren bu insanların, emeklerinin karşılığı olarak rahat bir yaşamayı hak eden bu vatandaşlarımızın, inşallah, önümüzdeki yıllarda, hükümetimizin her yıl bu şekilde yapacağı fazladan artışlarla arzu ettiğimiz noktalara geleceğine biz gönülden inanıyoruz.

Milletimizin büyük teveccühüyle iktidar olmuş AK Parti Hükümetinin en büyük amaçlarından biri, ülkemiz insanlarının yaşadığı yoksulluk ve fakirlik zincirini kırıp, gelir dağılımındaki adaletsizliği gidermektir. Bunu, sadece emekli kesiminde değil, toplumun her kesiminde gerçekleştirmeyi hedeflemektedir.

Bilindiği gibi, asgarî ücret tespit edilirken hedef enflasyon esas alınıyor ve bu oranda artışlar yapılıyordu ve toplumun her kesimi demiştik. Sayın Başbakanımızın da, hükümetimizin de çok önemsediği bu asgarî ücret konusunda da geçmiş dönemlere göre çok yüksek ve çok önemli bir artış gerçekleştirilmiştir.

İşte, eğer, biz, 2004 yılındaki enflasyon hedefiyle asgarî ücreti artırmış olsaydık, asgarî ücret 225 000 000 liradan 253 000 000 liraya çıkacaktı; halbuki, Asgarî Ücret Tespit Komisyonunun açıkladığı rakam    303 000 000'dur; bu da, yaklaşık, yüzde 34'lük bir artış demektir ve bu artışla, son beş yılda, asgarî ücretle geçinen işçilerimizin, özellikle, alamadıkları miktarlar kısmen de olsa telafi edilmiş ve bir ölçü de, bir nebze de olsa, alınterinin karşılığı verilmiştir.

Değerli arkadaşlar, denge, kainatı, kurumları, kısacası, bütün varlıkları ayakta tutan bir şeydir. Öyle bir denge kurmalıyız ki, emeklilerimizin daha insanca yaşamaları için maaş artışı yapmalıyız; diğer taraftan ise, bütçe dengelerini sarsmamalıyız, popülist davranmamalıyız. En büyük sorunumuz olan işsizliği bir an önce çözmek için, yatırımcının önünü açmalıyız, teşvik etmeliyiz; ama, öbür taraftan da, kaynaklarımızı çarçur ettirmemeliyiz.

Yine, asgarî ücreti insanca yaşanabilir bir noktaya çekmeliyiz ve bu noktaya çıkarmalıyız; ancak, öbür taraftan da, yatırımcının şevkini kırmayıp, istihdam alanlarının açılmasına engel olacak adımlardan kaçınmalıyız; kısacası, fotoğrafın bütününe bakmalıyız. En büyük sorunumuz olan işsizlikle ilgili, özellikle asgarî ücretteki bu artışın, belki de yeni iş sahalarının açılmasını olumsuz etkileyeceğini söyleyenler vardır; ama, bizim beklentimiz öyle değildir.

İşte, hükümetimizin, bu hassasiyetlerin hepsini gözeterek, dengesini bozmadan, emin adımlarla hedefine doğru yürüdüğünü hep birlikte görüyoruz. Halkıyla birlikte nefes alıyor, birlikte nefes veriyor ve halkın dertleriyle dertlenen bir iktidar olduğunu herkes görüyor. Emeklilerimizin maaş artışlarının ve farklarının bayramdan önce verilecek olması da, milletin iktidarı olduğunun bir göstergesi oluyor.

Sonuç olarak, AK Parti Grubu olarak, emeklilerimize, açılan makasın kapanması anlamında önemli bir destek olacak bu düzenlemenin hayırlı olmasını diliyoruz;  Sayın Başbakanımıza ve sayın bakanlarımıza, gece gündüz cansiparane çalışmalarından dolayı şükranlarımızı arz ediyoruz.

Halkımız şunu bilmelidir ki; bugün, dünden daha iyiyiz, yarın daha iyi olacağız.

Hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde başka söz talebi yoktur.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Var, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Grubunuzca, Başkanlığa iletilmiş bir öneri yok.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Meral konuşacaklar Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Meral, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kurumunun toplam itibariyle çalışanlarıyla ilgili 354 sayılı kanun tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, yasa tasarısında, öncelikle ele alınan konu, hakikaten, biraz önce, arkadaşımızın, AK Partinin saygıdeğer sözcüsünün ballandıra ballandıra anlattığı gibi -hoşuma gitti- yüzde 10'luk artışlar.

Değerli arkadaşlarım, bu emekli kim; emekli, genç yaşta işe girmiş, gecesini gündüzüne katmış, işverenine yanlış bir işlem yapmamak için bütün dikkatini işine vermiş, belli bir kademeye gelmek için amirine her zaman başüstüne demiş, kar programlarında, tozda dumanda çalışmış ve emekli olmuş arkadaşlarımız. Şimdi, bunların üzerinde, bunlara takdir edilecek yüzde 10 zamları düşünüyoruz ve onları konuşuyoruz.

Saygıdeğer arkadaşım biraz önce konuştu. Hakikaten, iyi şeyler yapılırsa alkışlarız, teşekkür ederiz; ama, bir şey merakımı çekti; siz, Kızılay'a hiç inmiyor musunuz; oradaki memurların isyanına, televizyonlara çıkan emeklilerin isyanına hiç dikkat etmiyor musunuz?! Yani, size özel bir kanal mı var, hep orayı izliyorsunuz da, diğer kanallara hiç bakmıyorsunuz?! Yapmayın değerli arkadaşlarım; bugün, emeklisi de, memuru da, işçisi de son derece sıkıntı içerisinde. Sıkıntı içerisinde olmayan bir tek IMF ve IMF programlarını uygulayan geçmişteki ve bugünkü hükümetler. Onların da sıkıntı içerisinde olmadığını düşünmüyorum; ama, ne yapsın, sözcü, burada çıksın ne desin "meydanlarda işsize iş, aşsıza aş sözü verdik, bunu şimdi yapamıyoruz" diyecek hali yok ya! Ona da saygı duyuyoruz. Öyle diyeceksiniz elbette ki.

Değerli arkadaşlarım, sayın sözcü, yine, konuşmasında asgarî ücretten bahsetti. Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanımız -öyle bir hava estirdi ki- asgarî ücret net 500 000 000'un üzerine çıkacak havasını estirdi; siz de televizyonlarda dinlediniz.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Öyle bir şey söylemedi.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hatta, Maliye Bakanı tepki gösterdi "bir yanlışlık var" dedi. Gele gele nereye geldik!

Şunu bilin ki, o asgarî ücreti uygulamayanlar da var; bunu biliniz. Lütfen, bunu denetleyin. Bu asgarî ücreti uygulamayanlar da var. Bu kadar kayıt dışına çare buluyordunuz; ne oldu?!

Primler, kesintiler yüksek; hakikaten, bu konuda işverenlerin de itirazı var, kabul ediyorum; hani bir ayarlama yapacaktınız? Kısa vadeli işlerle bir yere doğru gidiyorsunuz; ama, dönüp dönüp gerinize bakıyorsunuz ki, ne kalmış ne kalmamış!

Elbette ki, devletin resmî kayıtlarına göre 4 000 000'un üzerinde kayıtdışı işçi çalışıyor. Nedir bu kayıtdışılık; devlete vergisini vermeyen, Sosyal Sigortalar Kurumuna primi kesilmeyen, sessiz sedasız kaçak çalışan insanlar. Bunların kayıplarını biliyor musunuz?! Hani, sosyal devletten bahsettik biraz önce; sosyal devlet, vatandaşını her yönüyle kucaklayan, yaşadığı sürece, çalıştığı süre içerisinde, emekli olduğunda onun huzurunu, onun refahını düşünen anlamındadır.

Kayıtdışı insandan prim kesilmiyorsa, ne oluyor; bunun emekliliği söz konusu olur mu; olmaz; çoluğunu çocuğunu hastaneye götürüp tedavi ettirmesi mümkün olur mu; olmaz. Sigorta primi kesilmeyen bir insandan devlete vergi kesilmez, devletin de kaybını biliyor musunuz?! Hani, bunları düzeltecektiniz, ne oldu?! Burada, güzel güzel, güllük gülistanlık... Keşke öyle olsa da, ben de "amin" desem; ama, öyle değil değerli arkadaşlarım.

Memurun, Kızılay'ın göbeğinde bordroları yaktığını görmediniz mi, kira bedelini zarfa koyup, Sayın Başbakana iade ettiğini duymadınız mı?! Siz televizyon izlemiyor musunuz?!

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Yok öyle bir şey.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Boş vaktimiz yok ki, televizyon izleyelim.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Oraları açma Başkan, oralara vurma.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ne oldu; işçiye verdik; toplusözleşmeyi bağladık... İşçiye verdiğiniz yüzde 5; ne yapayım; dua edin ki, Bayram Meral orada yoktu, dua edin; bunu çok samimî söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Zamanında ne yaptınız?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Küstüm; size cevap vermiyorum.

Toplu sözleşmelerde verdiğiniz yüzde 5; peki, enflasyon yüzde 5 mi değerli arkadaşlarım?!

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Yüzde 34 ne oluyor?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bakınız, Sayın Başbakan, geçen günkü konuşmasında beni üzdü. Bugün, Tasarruffu Teşvik Fonunda, işçinin, memurun 10 katrilyonun üzerinde alacağı var değerli arkadaşlarım.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Yüzde 34'e cevap ver.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Nerede yüzde 34?! Yüzde 5...

CAVİT TORUN (Devamla) - Asgarî ücrette artış yaptık.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bakın, asgarî ücreti şimdi konuştuk. Sayın Başbakan "500 000 000 liranın üzerinde" dedi, siz de izlediniz. Sonradan, bir teknik yanlışlık oldu herhalde, sürçülisan oldu, tekrar 300 000 000'a indi. Bunu siz de biliyorsunuz değerli arkadaşlarım.

Muhterem arkadaşlarım, bakınız, gelelim emeklilere. Öyle yanlışlıklar yapılıyor ki... Bu yanlışlıkları siz de yaptınız, siz de yapıyorsunuz; geçmişte ne söylediyseniz, şuraya oturduktan sonra tersini yaptınız; şurada farklıydınız, şurada farklı oldunuz!

Değerli arkadaşlarım, peki "resen emekliliğe hayır" diyen siz değil miydiniz?! "Genç yaşta emekliliğe hayır" diyen siz değil miydiniz?! "Mezarda emekliliğe hayır" diyen siz değil miydiniz?! Bunların hepsini unuttunuz! Ne oldu şimdi; geldiniz, hemen, geçmişteki hükümetler nasıl resen emeklilik getirdiyse, aynı şeyi siz de yaptınız ve binlerce insanı, çalışan işçiyi, genç yaşta kapının dışına koydunuz. Ne oldu; efendim, IMF istiyor...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - 60 yaşından sonra emeklilik getirdik.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yani, hem 60 yaşın üzerindekileri emekli edebilmek için yasa çıkardınız, onun altında, resen emekli yaptınız.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - 60 yaşından sonra emeklilik getirdik; Anayasa Mahkemesi bozdu.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, arkadaşlarımdan aldığım bilgilere göre, 5 223 000 zorunlu sigortalı, 215 000 çırak, 942 000 isteğe bağlı sigortalı, 33 000 topluluk (avukat ve sair) sigortasına dahil olan sigortalı, 150 000 tarım sigortalısı olmak üzere toplam 6 563 000 aktif sigortalı var, emekli sayısı ise 3 936 000.

Değerli arkadaşlarım, bu demektir ki, neredeyse, 1 çalışana 1 emekli düşmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumu, hakikaten, her yönden hırpalanmış, ezilmiş, horlanmış, siyasîlerin cirit oynadığı bir kurum haline getirilmiştir.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Cirit, atılır.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -Hatta şunu da özellikle ifade etmek istiyorum ki, bir zamanlar bu kürsüden konuşurken izledim, bir bakanımız -Sayın Bakanım kusura bakmasın, onun öyle bir şey yaptığını söylemek istemiyorum- kendi ilindeki mezarlığı Sosyal Sigortalar Kurumuna satın almış. Sosyal Sigortalar Kurumu, işte böyle noktalardan buralara kadar geldi.

Şimdi, efendim, emekliye şunu verdik, bunu verdik... Emekli öyle bir hale getirildi ki, emeklilerin tek bir işi var; kim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı oluyorsa ona çiçek vermek, kim Başbakan oluyorsa ona çiçek vermek!.. Emekliler bu hale getirildi. Değerli arkadaşlarım, olmaz... Emekliler bunları hak etmedi, etmiyor.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Ne anlatıyorsun?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Orada gülen arkadaşım, belki ben emekli olsaydım, sen halen gülerdin!

Değerli arkadaşlarım, bir milletvekili -çok demiyorum- aldığı ücretle bu ülkede geçinemediğini bas bas bağırdı. Sen, emekliye 30 000 000 lira, 40 000 000 lira zam yapmışsın, bir de buna gülüyorsun. Asıl gülünecek senin halin, emeklinin değil. (CHP sıralarından alkışlar)

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) -Türk-İşteki geçmişini bilmiyor muyuz... Türk-İşteki konuşmalarını biliyoruz. Ondan sonra da burada konuşuyorsun!.. Vatandaş kimin nasıl konuştuğunu biliyor.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ben orada da konuşuyordum, burada da konuşuyorum; hiç merak etme.

Beni Kızılay Meydanı tanıyor, beni Türkiye tanıyor, beni işçi tanıyor... Hiç merak etme...

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Orada da konuş.

BAŞKAN - Sayın Kastal, lütfen...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ben bir şeyimle çok övünüyorum; cumhuriyet tarihinde 100 000'leri Kızılay Meydanına getir, hiçbir işçinin burnu kanamasın, hiçbir vatandaşın malına zarar verilmesin; o toplantılar dağıtılsın. Bunu yapan, burada konuşuyor. Kendimle gurur duyuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Ve ilaveten, o toplantılara katılıp, beni yalnız bırakmayanlardan da yüz bin defa gurur duydum;  onlara şükran borçluyum.

Muhterem arkadaşlarım, şimdi, burada, Sosyal Sigortalar Kurumunda, Bağ-Kurda, dula, yetime yapılan aylık artışlarını tartışıyoruz. Avrupa Birliğinden bahsediyoruz -inşallah rüyanız gerçek çıkar- Avrupa Birliğindeki emekli işçi, Türkiye'ye geliyor, tatil yapıyor; senin emeklilerin de, ya bir yerde bekçilik yapıyor ya boyacılık yapıyor ya simit satıyor ya bilet satıyor değerli arkadaşlarım. İşte, bizim yarattığımız; yani, bugüne kadar gelen hükümetlerin yarattığı emekli tablosu.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir)- Politika yapıyorsunuz işçinin üzerinden.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)- Daha ne yapacak, politika yapıyor tabiî.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir)- İşçi üzerinden yapıyor.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)- Hayır; gerçekleri konuşmuyor mu?! Politika yapıyor tabiî. Gerçekleri konuşuyor.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir)- Politika yapıyor.

BAŞKAN- Sayın Keskin, lütfen...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)- Allah Allah!.. Yarın senin anan baban da emekli olacak.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir)- İşçi üzerinden politika yapıyor diyorum.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)- Allah Allah!.. Şuna bak be! Oturuyorlar, laf atıyorlar.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Şimdi, değerli arkadaşlarım...

BAŞKAN- Sayın Meral, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.

Buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Siyaset yapıyorsunuz filan... Burada işçiyi konuşuyoruz herhalde. Neyi konuşmam lazım?! Hayır, konuşacağım başka bir şey varsa...

FAHRİ KESKİN (Eskişehir)- Türkiye'nin gerçekleri de var ama.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Müsaade eder misin.

BAŞKAN- Sayın Keskin...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Sizin biraz önce konuşan sözcünüz neyi konuşuyordu?! O neyi konuşuyorsa, ben de onun bir benzerini konuşuyorum. Neyi siyaset bunun?! Yani, emekli demek siyaset mi, işçi demek siyaset mi, memur demek siyaset mi, mühendis demek siyaset mi, müfettiş demek siyaset mi?!. Bunlar siyasetse, neyi konuşacağım ben burada?!

FAHRİ KESKİN (Eskişehir)- Türkiye'nin gerçeklerini konuş.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Efendim, neyi konuşayım?.. Gerçeği mi var yani?! Şu anda, bununla emekliye yaptığınız 40 000 000 lira artış.

Bir şey daha yapıyorsunuz bakın burada. Sayın Bakanıma da şimdi bir takrir hazırladık. Geçen sene 75 000 000 ve 100 000 000 lira zam yaptınız, TÜFE'yi durdurdunuz, yani, mahsup ettirdiniz. Şimdi yüzde 10 zam veriyorsunuz, TÜFE artışını yine durduruyorsunuz. Bakınız, çok rica ediyorum, şu önünüzdeki tasarıyı bir okuyun. İçinizde bu işlerin piri var, iyi bilenler var. Şu anda yine duruyor. Bakınız, yaptığınıza bakınız. Neyi tartışıyorsunuz; burada çıktım, emekli şudur, filan şudur. İşte ortada ne verdiğiniz... Güllük gülistanlıktan bahsediyorsunuz. Güllük gülistanlık oldu da, bunu alkışlamayan ülkesini de sevmez, vatanını da sevmez. Şu anda yüzde 10 zam veriyorsunuz, TÜFE'yi yine durduruyorsunuz.

Şimdi, bir önerge verdik; eğer, o emekliden yanaysanız, o duldan, yetimden yanaysanız, elinizi kaldırırsınız; göreceğim şimdi. Neyi konuşuyoruz değerli arkadaşlarım? Kusura bakmayın, tabiî ki, Meclisin işleyişine bir diyeceğim yok; ama, "komisyon katıldı mı; katılmadı" "hükümet katıldı mı; katılmadı." Kafana uygun, yatkın bir şey olursa elini kaldırıyorsun. Yani, demokrasi güzel de, bunun neresi demokrasi? Demokrasi güzel; elini kaldırıyorsun inanmaya inanmaya...

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - O konuya hiç girme.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, geleceğim, bakacağım burada. Şimdi, şurada, TÜFE yine duruyor; yüzde 10 zam veriyorsunuz, onu durduruyorsunuz. Şimdi, onunla ilgili, elinizi kaldırır mısınız, kaldırmaz mısınız göreceğim.

Değerli arkadaşlarım, Sosyal Sigortalar Kurumu, şu anda ciddî sıkıntılar içerisinde. Bu kurumu çok iyi bilen, orada başhekimlik yapmış, müfettişlik yapmış, genel müdürlük yapmış, genel müdür yardımcılığı yapmış değerli arkadaşlarımız var. Bakıyorum da, onlardan görünürde hiç kimse yok. Niye; çünkü, hakikaten, kurum, geçmişte siyasetin tahribatlarına uğradı. Hangi bakan geldiyse, devlet dairelerinin odalarını -bunu geçmişte siz de söylüyordunuz- Sosyal Sigortalar Kurumunun imkânlarından döşettirdi, araba aldırttı, bilmem ne yaptı... Sosyal Sigortalar Kurumu öyle bir hale geldi ki, sosyal niteliğini kaybetme noktasına geldi.

Değerli arkadaşlarım, bir şey daha yapıldı. Gelen bütün siyasîlerin büyük bir bölümü, Sosyal Sigortalar Kurumu prim affını alışkanlık haline getirdi ve Türkiye'de ne oldu; primini yatıran, vergisini veren işveren işini bilmeyen işveren; primini yatırmayan, siyasetçilere baskı yapan, prim affı çıkaran işverenler de işini bilen işveren oldu; Sosyal Sigortalar Kurumuna prim ödenmez hale geldi ve bu hale getirildi.

Dahası yapıldı değerli arkadaşlarım, siyasîler, bazı doktorları, örneğin, kadrosu Erzurum'da ise, Ağrı'da ise, Antalya'da gösterdi; kadro orada, kendisi Antalya'da. Ne oldu o zaman doğudaki, güneydoğudaki hasta; doktor yok. Nereye gitmesi lazım; Ankara'ya gitmesi lazım, İstanbul'a gitmesi lazım, merkezî yerlere gitmesi lazım. Kimden gidiyor bu imkânlar; Sosyal Sigortalar Kurumundan. Sosyal Sigortalar Kurumu bu hale getirildi ve hepimizin bazı eksikleri oldu. Sosyal Sigortalar Kurumunda yeterli doktor olduğu halde, ben orayı beğenmiyorum diyenleri ya bir özel hastaneye ya bir başka hastaneye havale etme yoluyla, Sosyal Sigortalar Kurumunu, güvenilmez, işlemez bir hale getirdik. Bu, bugün de devam ediyor.

Devlet hastaneleriyle birleştirdik, ne yaptık şimdi; daha iyi hizmet üretilecek... Arkadaşlarım, yapılan hizmete eksik demiyorum, o da oraya gitsin, bu da gitsin. Şimdi, bizim Türk-İş genel kurulunda Sayın Genel Başkanımız "Sosyal Sigortalar Kurumu işçinin kurumudur; bugün devlet, bundan kendi imkânlarını çekti" dedi. Devlet bizim devletimizdir; fakat, Sosyal Sigortalar Kurumundaki hastanın, devlet hastanelerine gitmesiyle sorunu çözülmüyor, sıkıntıları daha da artıyor. Evrakı bir yerde kaydettiriyor, ufak bir eksiklik oluyor, bir daha Sosyal Sigortalar Kurumuna gidecek, düzeltecek!.. İlaçta da durum aynı muhterem arkadaşlarım. Bir rahatlık bekleyen hastaların sorunları, sıkıntıları daha da arttı. Burada arkadaşım konuştu, kendisi sağlıkçıdır; Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerine hiç uğramıyor mu, oradaki hastaların ne durumda olduğunu görmüyor mu, beton üzerinde yatan, sedye üzerinde yatan hastaların durumunu görmüyor mu?! Yani, devlet hastanelerinin kapısını açmakla bu sorun çözülmedi değerli arkadaşlarım. Oradaki sıkıntılar bütün hızıyla, bütün gücüyle artmaktadır.

Şimdi, burada, Sosyal Sigortalar Kurumundan, çok saygıdeğer doktor vardır, çok saygıdeğer sağlık personeli vardır, genel müdürü vardır, yöneticisi vardır. Benim sizden isteğim değerli arkadaşlarım, bakınız, doktorluk ayrı bir meslektir. Ben bunu her zaman söylerim, kendi toplantımda da söyledim, yani, Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonunda da söyledim; benim, Allah'tan, peygamberden sonra inanacağım, saygı duyacağım bir meslek doktorluk mesleğidir. Çünkü, ben kendimi ona teslim ediyorum; onun elinde bıçak, ben ondan şifa bekliyorum. Bu gibi müesseseleri, değerli arkadaşlarım, köhneleştirmeyelim. İşini yapmayan başhekim varsa, hay hay; sorun yaratan başhekim varsa, hay hay; ama, sizin hoşunuza gitmeyen bir doktor hastanın hoşuna giderse, bunlara dokundurtmayın değerli arkadaşlarım; Sayın Bakana, Sayın Genel Müdüre, baskı yapmayın değerli arkadaşlarım. Bu meslek, ayrı bir meslektir. Senin beğenmediğini, senin tasvip etmediğini, senin siyasî görüşüne belki ters olan, benim siyasî  görüşüme belki ters olan bir insan -doğaldır- hastanın beğendiği, inandığı bir doktor olabilir. Bunu oradan kaldırıp da bir başka yere sürdürmeyin. Bazı şikâyetler kulağımıza geliyor; bundan da rahatsızlık duyuyoruz. Ben inanıyorum ki, Sayın Bakanımız, inandığı, güvendiği doktoru, hiçbir zaman, bir taraftan bir tarafa tayin etmez.

Değerli arkadaşlarım, Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleri yıllardır bakımsızlıkla karşı karşıyadır. Mustafa Bey burada oturuyor; Erzurum'a gitti. En büyük şikâyeti, Sosyal Sigortalar Kurumumun bir hastanesi değil mi?

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Çözüldü... Çözüldü...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hepsi öyle değil mi? Birçok müessese öyle değil mi? Duruyor orada.

Değerli arkadaşlarım, kusura bakmayın, yine bir konu anlatayım; Sayın Genel Müdür, Sayın Bakanım da dinlesin. Erzurum'a gittiğimde -bir firmaya yaptırmışlar inşaatı- yaz günü, binanın içine girdim, yukarıdan su akıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, size şimdi 2 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

Yeter mi efendim?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Canın sağ olsun. Ağanın eli tutulmaz. 2 dakika daha verirsin, olur 4. Ne yapayım...

Bakınız, saygıdeğer milletvekilleri, yukarıdan su akıyor. Sordum oradaki mühendise: Bu ne? Dedi ki: "Suladık, suyun akması herhalde ondandır." "Peki, kar yağdığında bu ne olacak" dedim. Kar yağarsa Erzurum gibi yerde... Üzerinde kat yok, üzerine beton dökmüşler. Oradaki yemekhanenin olduğu yer.

Şimdi, bu gibi yatırımların üzerinde... Ben özellikle rica ediyorum, bunu yapan kim ise; kaptıkaçtı cinsi bazı müteahhitler var; bunların üzerinde de durun.

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; şunu özellikle söylemek istiyorum: Çok güzel konuşuyorsunuz. Bu, iktidarın avantajıdır. Hani bir laf var ya, zenginin arabası karlı dağdan aşar, fakirinki düz yolda şaşar. Şimdi, siz, zengin konumundasınız; ama, dağın karını bilmezsiniz, dağın yolunu bilmezsiniz. Bakınız, her gün -biraz önce işsizliğe de çözüm bulunacağı söylendi- binlerce insan kapımızı dövüyor. Genç kuşak işsiz, perişan. Bugün, emekli, iş bulamayan çocuğuna da bakıyor. Memur perişan, dul yetim perişan; perişan da perişan... Diyorsunuz ki, her şeyi yaptık...

Dostça, size bir şey daha söylüyorum: Kardeş kardeşe kazancını bağışlamıyor. Bu ülkeye çivi çakmanın yollarını arayın. Ne IMF bir gün gelir size rahmet okur, ne de Avrupa Birliği size rahmet okur. Avrupalı, belli bir yaşa geldikten sonra çocuğunu beslemiyor; kazancını size vermez değerli arkadaşlarım. Onun için, bu ülkeye çivi çakın, yatırım yapın, istihdamı artırın, üretimi artırın; emekli de buradan payını alsın, işsiz de iş bulsun, işveren de huzur bulsun. Bunu yapmadığınız sürece, burada tatlı tatlı konuşursunuz. Sizi dinleyenler de, acaba bir şey yapılıyor da bizim haberimiz mi yok der. Yapılan bir şey yok. İnşallah, yaparsınız; ben de sizi alkışlarım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

A.YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Yapıyoruz, yapıyoruz, merak etmeyin.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.

Hükümet adına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu.

Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 354 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde, Hükümetimiz adına, görüşlerimizi açıklamak üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önce konuşan arkadaşlarımızın konuşmalarından da anlaşıldığı üzere, görüşmekte olduğumuz tasarı, Hükümetimiz tarafından Bağ-Kur ve SSK emekli maaşlarında yapılan iyileştirmelere paralel olarak yapılması gereken yasal düzenlemeleri içermektedir. Yine, diğer bir bölümü de, Asgarî Ücret Komisyonu tarafından açıklanmış olan, yeni asgarî ücrete ilişkin yapılması gereken çeşitli kanunlardaki değişiklikleri düzenlemek üzere hazırlanmıştır. Bunun dışındaki diğer bölümler de bazı teknik hususları içermektedir.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; 2003 Aralık ayı itibariyle, Sosyal Sigortalar Kurumunda 3 917 000, Bağ-Kurda da 1 314 000 olmak üzere toplam 5 232 000 emeklimiz bulunmaktadır. 2004 yılında da, tahminen 334 000 civarında sigortalımızın emeklilik sistemine dahil olacağı tahmin edilmektedir.

Hepinizin yakından bildiği gibi, Bağ-Kur ve SSK emeklilerimizin emekli maaşlarındaki iyileştirme, 1999 yılında çıkan 4447 sayılı Yasaya göre yapılmaktadır. Bu yasa da bir önceki ayın TÜFE değişim oranı kadar bir artışı öngörmektedir.

Hükümetimiz, gerek 58 inci Hükümetimiz, gerekse 59 uncu Hükümetimiz, bu TÜFE'ye bağlı artış oranlarının emeklilerimizi tatmin etmeyeceğini düşünerek, bu sistemden ayrılarak, iki yıldır değişik bir uygulama yapmaktadır. Bildiğiniz üzere, geçtiğimiz yıl, emekli aylıklarında, sosyal destek ödemesi altında 75 000 000 ve 100 000 000 liralık bir iyileştirme yapılmıştır. Bu yıl da, Hükümetimiz, Ocak 2004 itibariyle yüzde 10, Temmuz 2004 itibariyle de yüzde 10 olmak üzere toplam yüzde 21'lik bir artışı, Bağ-Kur ve SSK emekli maaşlarında iyileştirmeyi öngörerek, bu maaşların seviyesini, gerek gerçekleşen enflasyon gerekse öngörülen enflasyon hedeflerinin çok üzerinde bir artışla gerçekleştirmiştir.

Denilebilir ki, emeklilerimizin şu anda, halihazırda almakta oldukları aylıklar, geçim şartları karşısında yetersizdir; doğrudur; bu gerçeği inkâr etmek mümkün değildir; ama, şunu açıklıkla ifade edeyim ki, iki yıldır yapılan bu iyileştirmeler yaklaşık yüzde 35 mertebesindedir ve baz çok düşük olduğu için, yapılan iyileştirmelerin de, bu emeklilerimizin beklentilerini büyük ölçüde karşılamadığını hepimiz biliyoruz. Örneğin, bizim göreve geldiğimizde Bağ-Kurlunun en düşük maaşı 150 000 000 liraydı, biz, bu 150 000 000 liralık emekli maaşına bir kalemde 100 000 000 liralık bir ilave artış yapmak suretiyle 250 000 000 liralık bir emekli aylığını gerçekleştirmiş bulunduk.

Değerli arkadaşlarım, bu yıl yapılan iyileştirmelerle, 2003 Aralık ayında 332 000 000 lira olan asgarî aylık -SSK için arz ediyorum- 2004 Ocak ayında 364 000 000 liraya ve 2004 Temmuz ayında da 400 000 000 liraya ulaşacaktır. Yine, 2003 Aralık ayında 598 000 000 lira olan azamî aylıksa, 2004 Ocak ayında 657 000 000, 2004 Temmuz ayındaysa 722 000 000 liraya ulaşacaktır.

Aynı şekilde, Bağ-Kur emeklilerimiz için de ifade etmem gerekirse; 1 inci basamakta bulunan emeklimiz için 2003 Aralık ayında 236 000 000 lira olan aylık, Ocak 2004'te 259 000 000, Temmuz 2004'te de 285 000 000 liraya ulaşacaktır.

En çok emeklimizin bulunduğu 6 ncı basamaktaysa, 2003 Aralık ayında 281 000 000 Türk Lirası olan aylık, 2004 Ocak ayında 309 000 000, 2004 Temmuz ayında ise 340 000 000 Türk Lirasına ulaşacaktır. 24 üncü basamakta bulunan bir emeklimizin şu anda almakta olduğu 755 000 000 Türk Lirası ise 2004 Temmuz ayında 914 000 000 Türk Lirasına ulaşacaktır. Bunun gibi, tarım sigortalılarımızın emekli aylıklarında da toplam yüzde 21 nispetinde önemli artışlar gerçekleşmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tasarımızın önemli bölümlerinden birisi de, yeni ilan edilen asgarî ücrete ilişkin hükümleridir. Bu yıl, asgarî ücret, reel bazda, yüzde 34,1 mesabesinde artırılmıştır. Bu artış oranı, son beş yılın en yüksek artış oranıdır. 226 000 000 lira olan net asgarî ücret, bu yeni düzenlemeyle, 303 000 000 liraya ulaşmış bulunmaktadır. Bu açıklanan kısım, yılın ilk yarısı içindir, altı ay için ilan edilmiş rakamdır; bunu da, takdirlerinize arz etmek istiyorum.

Hükümetimiz, bu yıl, sadece asgarî ücretin ilan edilmesiyle yetinmemiş, asgarî ücret artışından doğan maliyetin paylaşımı konusunda da önemli adımlar atmıştır. Nedir bu adımlar; izninizle, onları da kısaca ifade etmek istiyorum. Öncelikle, işletmelerimize, Sayın Başbakanımızın ifade ettiği yüzde 20'lik maliyet artışı üzerinde herhangi bir artış getirilmemiştir. Yüzde 20'lik  maliyet artışının üzerindeki artışlar, Hazine tarafından karşılanacaktır.

Diğer bir husus, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur prim oranlarının artışıyla ilgilidir. Hepinizin yakından bildiği gibi, Bağ-Kur ve SSK prim oranlarımızı, 1 Nisan 2004 tarihinde, bir önceki yıl gerçekleşen gelişme hızı ve TÜFE'ye göre, yüzde 26 nispetinde artırmamız gerekiyordu. Hükümet olarak, bu yüzde 26'lık artıştan vazgeçtik ve yüzde 26'lık artış yerine, yüzde 20'lik bir artışı öngördük. Nisanda yapılacak bu artış da, 1 Ocak 2004 tarihi itibariyle yürürlüğe girecektir. Yine, bu prim artışlarında önemli bir değişiklik yaptık; bu da, gerçekleşen enflasyona göre değil, yıllık programda öngörülen, hedeflenen enflasyona göre bir prim artış oranı da önümüzdeki yıllarda gerçekleşecektir. Zannediyorum bunlar, işletmelerimizin maliyet unsurları açısından çok önemli bir iyileştirme olarak dikkate değer hususlardır.

Değerli arkadaşlarım, bu iki konuda yapmış olduğumuz iyileştirmelerin ek maliyet olarak yükü, yaklaşık 3,5 katrilyon lira civarındadır. Bu konuda çok konuşuldu, çok tartışıldı, ekonomik istikrar programından sapıldı, sapma gösterildi gibi çeşitli görüşler ileri sürüldü. Hiç kimse endişe etmesin -geçen yıl olduğu gibi- emeklimize vermiş olduğumuz iyileştirmenin maliyeti, bütçe dengeleri içerisinde regüle edilmiştir. Bu yıl da, aynı şekilde, hem asgarî ücret dengelerine ilave maliyet hem de emeklilerimize vermiş olduğumuz yaklaşık 2,6 katrilyon lira civarındaki iyileştirmenin maliyetinin bütçe büyüklükleri içerisinde regüle edilmesi mümkün olacaktır. Bunun için, hiç kimsenin endişeye kapılmasına gerek yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarımızdaki diğer bir husus da, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinde başlayacağımız değişik bir uygulamaya ilişkindir. Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerindeki yığılmaları, yoğunluğu gidermek için, önemli adımlar attık. Sağlık Bakanlığıyla ortak protokol uygulamasına geçerek, kamu tesislerinin ortak kullanılması konusunda, sigortalılarımıza çeşitli alternatifler sunduk. Bunun dışında, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinde, mesai saatleri dışında da çalışmayı öngören bir yeni düzenleme içerisindeyiz; yani, saat 16.00'dan itibaren, 20.00'ye kadar gönüllü uygulamasını tekrar başlatacağız; belki, cumartesi günü de, yarım gün çalışmak suretiyle, sosyal sigorta mensuplarına, sağlık hizmetlerine erişim konusunda, olabildiğince kolaylık sağlamayı düşünüyoruz. Yine sağlık hizmetlerini satınalma konusunda özel sağlık kuruluşlarını da, özel hastaneleri de devreye sokarak, bu hastanelerimizdeki yoğunluğu ve sıkıntıyı gidermek için önemli adımlar atmanın arifesindeyiz.

Daha önce çıkarılmış bulunan bu gönüllü uygulamasında, katılım payının yüzde 50 nispetinde alınması öngörülmüştü; yani mesai saatleri dışında Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık tesislerine gelen vatandaşlarımızdan muayenelerinde ve ameliyatlarında yüzde 50 katılım payı alınması öngörülüyordu. Bu, yüzde 50 katılım payının çok yüksek olduğunu gördük ve bütçe uygulama talimatının yüzde 25'ini geçmeyecek şekilde bir indirime gittik. Bu konuya ilişkin değişiklik maddesi de bu tasarı içerisinde yer almış bulunmaktadır.

Diğer bir değişiklik de sosyal güvenlik destek primi kesilmesine ilişkin bir hükümdür. Burada, bütün sosyal güvenlik kuruluşlarından emekli olan ve tekrar çalışan vatandaşlarımızdan aynı şekilde sosyal destek primi kesilmesini öngören bir düzenlemeyi de huzurunuza getirmiş bulunmaktayız.

Değerli zamanlarınızı fazla işgal etmek istemiyorum; tasarımız bu değişiklikleri içermektedir. Gerçi, Grubumuz adına konuşan değerli milletvekilimiz, bu emekli maaş farklarının bayramdan önce yetişebileceğini ifade ettiler, bizim de arzumuz odur; ama, zaman, burada, çok sıkışmıştır, Sayın Cumhurbaşkanınca da tasarının onayını düşünürsek, belki bayramdan önce bu farkları bütün iyiniyetli çabalarımıza rağmen yetiştiremeyebiliriz; ama, ilk fırsatta, şubat ayı içerisinde, maaşlarıyla birlikte; gerek Bağ-Kurlularımızın gerekse SSK emeklilerimizin bu maaş farklarını en kısa zamanda ödemeyi de planlıyoruz.

Burada görüş ifade eden değerli grup sözcülerine ve bundan sonra konuşacak, katkı verecek değerli arkadaşlara teşekkür ediyor, tasarının tüm çalışanlarımıza, emeklilerimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerinde başka bir söz talebi?.. Yoktur.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma saati : 17.09

 

 

 

 

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.22

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

354 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanların Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/745) (S. Sayısı: 354) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.

1 inci maddeyi okutuyorum:

SOSYAL SİGORTALAR KANUNU, TARIM İŞÇİLERİ SOSYAL SİGORTALAR KANUNU,

ESNAF VE SANATKÂRLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ ÇALIŞANLAR SOSYAL SİGORTALAR

KURUMU KANUNU İLE TARIMDA KENDİ ADINA VE HESABINA ÇALIŞANLAR SOSYAL

SİGORTALAR KANUNUNA GÖRE GELİR VEYA AYLIK ALMAKTA OLANLARIN

GELİR VE AYLIKLARINDA ARTIŞ VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI

HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1.- 2004 yılı Ocak ayı ödeme dönemi ile 2005 yılı Ocak ayı ödeme dönemi arasında, 17.7.1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa göre;

a) Gelir veya aylık almakta olanlara, 2003 yılı Aralık ayı ödeme döneminde 8.1.2003 tarihli ve 4784 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında Kanun uyarınca yapılan sosyal destek ödemesi tutarları gelir ve aylıklara eklenerek bulunacak gelir ve aylıklar ile 506 sayılı Kanunun geçici 76 ncı maddesine göre yapılan telafi edici ödemeler 2004 yılı Ocak ayı ödeme döneminden itibaren % 10 oranında, 2004 yılı Temmuz ayı ödeme döneminden itibaren de bir önceki aya göre % 10 oranında artırılarak ödenir.

b) 2004 yılında malullük veya yaşlılık aylığı bağlanması talebinde bulunan sigortalılar ile ölen sigortalıların hak sahiplerine bağlanacak aylıklar, 506 sayılı Kanunun 55, 61, 67 ve geçici 82 nci maddelerine göre 2004 yılı Ocak ayı itibarıyla hesaplanan aylık tutarları, 2004 yılı Ocak ayı ödeme döneminden itibaren % 10 oranında, 2004 yılı Temmuz ayı ödeme döneminden itibaren de bir önceki aya göre % 10 oranında artırılmak suretiyle belirlenir.

c) İş kazaları ile meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan gelirlere esas günlük kazanç hesabına giren son takvim ayı 2004 yılının birinci yarısına ait olanlara bağlanacak gelirler, son takvim ayı itibarıyla hesaplanan gelir tutarı % 10 oranında, 2004 yılı Temmuz ayı ödeme döneminden itibaren de bir önceki aya göre % 10 oranında artırılarak belirlenir. Son takvim ayı 2004 yılının ikinci yarısına ait olanlara bağlanacak gelirler, son takvim ayı itibarıyla hesaplanan gelir tutarı % 10 oranında artırılarak belirlenir. Ancak bunlara 2004 yılı Ocak ayı ödeme dönemine ait artış uygulanmaz.

d) Bağlanan gelir ve aylıklar ile telafi edici ödemelerin artırılmasında ve yukarıdaki (b) ve (c) bentleri uygulanmak suretiyle bağlanacak gelir ve aylıkların artırılmasında, 506 sayılı Kanunun ek 38 inci maddesi hükümleri; 2004 yılında malullük veya yaşlılık aylığı bağlanması talebinde bulunan sigortalılar ile ölen sigortalıların hak sahiplerinin 506 sayılı Kanunun geçici 82 nci maddesine göre 2004 yılı Ocak ayı itibarıyla hesaplanan aylıkları için, Ocak 2004 ile aylık başlangıç tarihi arasında Devlet istatistik Enstitüsü tarafından açıklanan tüketici fiyatları indeksi artış oranları ile iş kazaları ile meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan gelirlere esas günlük kazanç hesabına giren son takvim ayı 2004 yılına ait olanların gelirlerinin artırılmasında 506 sayılı Kanunun ek 44 üncü maddesi hükümleri uygulanmaz.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, bir redaksiyon yapmak istiyoruz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güler.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkanım, (c) bendindeki "yüzde 10 oranında, 2004 yılı Temmuz" ibaresinde "ayı" kelimesi unutulmuş. Aynı şekilde, (d) bendindeki "Ocak 2004" ibaresi "Ocak ayı 2004" şeklinde olacak. Her ikisine de "ayı" kelimesinin ilave edilmesini istiyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim Sayın Başkan.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinin (d) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ramazan Kerim Özkan

Sedat Pekel

Bayram Ali Meral

 

Burdur

Balıkesir

Ankara

 

Kemal Kılıçdaroğlu

Ufuk Özkan

 

 

İstanbul

Manisa

 

d) Emekli aylıklarına uygulanmakta olan TÜFE artışlarının ayrıca uygulanmasına devam olunur.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Efendim, katılmıyoruz, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Meral, gerekçe mi okunsun, konuşacak mısınız?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Konuşacağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; biraz önce, saygıdeğer konuşmacılar, daha doğrusu İktidar Partisi sözcüsü, emeklilere birçok nameler okudu, verilen ücretlerin azlığından bahsetti, emekliden yana olduklarını söyledi.  Şimdi, bunun hayata geçmesini istiyoruz; sözde değil, tatbikatta olması gerekir.

4447 sayılı Yasayı çıkardık değerli arkadaşlarım; burada "emeklilere her ay TÜFE artışı uygulanır" dedik. 2003 yılında bunu dondurduk. Sayın Bakanımın da buyurduğu gibi, fazladır, eksiktir... Eksikse, TÜFE artışları oranında bir ayarlama yapılırdı. 2003 yılında bunu dondurduk ve 75 000 000 lira, 100 000 000 lira artış sağladık, TÜFE artışlarıyla da bunun bir bölümünü mahsup ettik.

Şimdi, 2004 yılı için de yüzde 10 artış yapıyoruz; ama, TÜFE artışı uygulamasını yine durduruyoruz; yani, 4447 sayılı Yasayla verdiğimiz bir hakkı durduruyoruz.

Değerli arkadaşlarım -bu konuyu Sayın Bakanımla da konuştum, arkadaşlarım da bilir- daha önce emekli olan arkadaşlarımızın intibakları yapılmadı; intibakları yapılmadığı için, bunların büyük bölümünün ücretleri düşüktür ve büyük bir hak kayıpları vardır. Bunu, Sayın Bakanım da biliyor, Sayın Başkanvekilim de biliyor, Sayın Genel Müdürüm de biliyor, Sayın Komisyon Başkanımız da biliyor. Bu insanları, her sahada mağdur etmeyelim.

Biz diyoruz ki, yasada TÜFE artışını veriyoruz, bu yüzde 10'luk artışı da buna ilave edelim, böylece, emeklilerin mağduriyetinin -kısmen de olsa- aza inmesini sağlayalım. Biraz önce, siz de buna paralel konuşmalar yaptınız. Umuyorum ki -emekli arkadaşlarım da bizi izliyor; bunu bekliyorlar- AK Partili sayın milletvekillerim de emekliden yanadırlar, emekli yakınları vardır, emekli akrabaları vardır, emekli kardeşleri vardır; onlar da şimdi televizyondan izliyorlar. Şimdi diyorlardır ki, bu meydanlarda güzel vaatte bulunan, oyumuzu verip Meclise gönderdiğimiz AK Partililer bu takrire elini kaldıracak mı kaldırmayacak mı. Elinizi kaldırırsanız -onların adına- size verdikleri oylar helal olsun; elinizi kaldırmazsanız, onlar bir daha size oy verirse elleri kırılsın.

Saygılar sunuyorum size. (CHP sıralarından alkışlar)

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Böyle beddua etmekle olmaz bu işler; millete beddua edilmez ki!

RECEP KORAL (İstanbul) - Ne biçim adamsın sen! bir de sosyal demokrat geçiniyorsun! Milletin eli kırılsın ne demek?!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Onlar öyle söylediler; bana telefonda dediler ki, çık, öyle konuş; ben de öyle konuştum.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyemizin, sunumunu oturduğu yerden yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 2.9.1971 tarih ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 tarih ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre;

a) Malullük, yaşlılık ve ölüm aylığı alanların, 2003 yılı Aralık ayı ödeme döneminde aldıkları aylıklara, 4784 sayılı Kanuna göre ödenen sosyal destek ödemesi eklenerek bulunacak aylıklar, aylık ödeme tarihlerinden geçerli olmak üzere ayrıca 2004 yılı Ocak ayından itibaren % 10 oranında ve 2004 yılı Temmuz ayından itibaren de bir önceki aya göre % 10 oranında artırılarak ödenir.

b) 2004 yılında bağlanacak aylıklar 2003 yılı Aralık ayında yürürlükte bulunan gelir tablosu ve gösterge tutarları esas alınarak hesaplanır. Bu şekilde hesaplanan aylığa önce 8.1.2003 tarihli ve 4784 sayılı Kanuna göre hesaplanacak miktarda sosyal destek ödemesi eklenir ve bulunan tutar ayrıca (a) bendine göre artırılarak ödenir.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kurtulmuşoğlu, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanların Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclise ve bizleri izleyen tüm vatandaşlara saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; işçi emeklilerinin, tarımda kendi adına çalışanlar ile Sosyal Sigortalar Kanununa göre aylık almakta olanların aylıklarına, 2004 yılı itibariyle, ocak ayında yüzde 10, temmuz ayında da yüzde 10 olmak üzere, yıllık toplam yüzde 20 zam düşünülmektedir.

Sayın milletvekilleri, bakınız, taban aylığı 332 000 000 olan bir emekliye birinci dönemde 32 000 000 zam verildiğinde maaşı 364 000 000 oluyor; temmuz ayında 364 000 000'a 36 000 000 daha eklediğimizde, ocak ve temmuz ayı artışıyla emekli bir insanın maaşı 400 000 000 oluyor. Açlık sınırının 452 000 000 veya 460 000 000 ve yoksulluk sınırının ise 1 350 000 000 olduğu ülkemizde, hükümetimizin ocak ve temmuz ayı artışı toplam  68 000 000'dur. Bu 68 000 000' farkı da dahil edersek, bu maaşla 3 çocuklu bir ailenin geçinmesi olası mıdır sevgili vatandaşlarım?.. Bununla ilgili, kalkıp, medyada ve yazılı basında çarşaf çarşaf beyanatlar vererek "işçi emeklilerine enflasyonun üzerinde zam yaptım" demek, bence çok şık olmayan bir açıklamadır.

Arkadaşlar, bu insanların yerine kendimizi koyalım; işte, o zaman, çok şeyi daha rahat halledebiliriz diye düşünüyorum. Sadece emekliler değil, şu anda görev yapan memurlar, işçiler, daha doğrusu, devletten maaş alan hiçbir kesim mutlu değildir. Üstüne üstlük, yüzde 10 zam yaptım diye, IMF "bunun karşılığında kaynak bulun" diyor; yani, elektriğe, suya, doğalgaza ve her şeye zam yapın diyor.

Sevgili arkadaşlarım, oralara kadar gitmeye lüzum yok. Müsaade ederseniz, belki başınızı ağrıtacağım, ama, bir misal vereceğim. IMF'e vereceğiniz cevabı ben size söyleyeyim. Bu emeklinin, işçinin, esnafın, birinin arabasının değerinin geçen sene 15 milyar olduğunu düşünelim. 15 milyarlık araba için, geçen sene 270 000 000 vergi veriyordu. Aynı vatandaş, bu sene, arabasına 1 100 000 000 vergi veriyor.

Şimdi, buradan, kısaca bir hesap yapalım. 1 100 000 000'dan     270 000 000'u düşersek, fark 830 000 000 olur. Vatandaşın maaşının da 332 000 000 olduğunu düşünelim; yılda 408 000 000 maaşına zam yapmış oluruz.

Şimdi, bu 830 000 000'dan 408 000 000'u düşerseniz, aşağı yukarı 422 000 000, vatandaşın, hükümetten alacağı var. Hiç lüzum yok sağa sola gitmeye; ne elektriğe zam yapalım ne suya zam yapalım ne de doğalgaza zam yapalım; hemen IMF'ye diyelim ki, arkadaş, işte, geçen sene arabadan 270 000 000 alırken, bu sene 1 100 000 000 alıyorum!..

Arkadaşlarım, eğer yanlışsa söyleyin. Ben 1959-1960 fen mezunuyum, belki hesabım tutmayabilir; ama, bir de siz bakınız bakalım, bir yanlışlık yapmış olabilirim...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Gerçekten yanlışlık yapmışsınız.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Çünkü, ben, hiçbir zaman dersime çalışmadan gelmem, belki bugün biraz az çalışmış olabilirim. Yanlış yapıp yapmadığımı da söyleyeyim size:  1801-2000 cm3 motor hacimli arabadan 1 100 000 000 lira vergi alınıyor. Dr. Kurtulmuşoğlu 1960 fen mezunu; ama yanlış yapmadığımı da söyleyeyim size.

Sevgili arkadaşlarım, tabiî ki, öyle olsun böyle olsun; yani, düşünün, eğer 3 kişi olan bir aile 408 000 000 lirayla geçinebiliyorsa, hiçbirimiz bir şey demeyelim tabiî ki, normaldir; ama, sevgili arkadaşlarım, zannedersem bütün milletin gözü bu Mecliste. Bunu, seçim bölgelerine gittiğinizde hepiniz görüyorsunuz.

Tabiî ki, hükümetler de kendine göre hesap yapacak, ona göre maaşlara zam yapacak, ona göre artırma yapacak; ama, bunun da bir ölçüsü olması lazım diye düşünüyorum. O insanların yerine kendimi koyuyorum. Eğer burada siyaset yapmazsanız arkadaşlar, bir an düşündüğünüzde, biraz önce Sevgili Bayram Meral'in söylediği gibi, kim olursa olsun, bu emekliler bizim kardeşlerimiz, bu emekliler bizim ağabeylerimiz, bu emekliler bizim babalarımız belki. Böyle düşünürsek, siyaset yapmazsak, siyasî olarak düşünmezsek, çok şeyi hallederiz diye düşünüyorum. Bu Meclis, Türkiye'de, kolay kolay bir daha gelmez.

Sevgili arkadaşlarım, 368 milletvekili ne demek. Biz komisyonlarda ne konuşursak konuşalım, ne söylersek söyleyelim, ne yaparsak yapalım, parmak hesabına gelince, ben yaptım oluyor!.. Sevgili arkadaşlarım, olmaz. Ben siyaseti yaparken de hep gerçekler üzerinden giderim; yani, siyaset olsun diye, sizi tenkit etmek için hiçbir zaman bunu yapmam, yapmıyorum da. Doğru yaptığınız şeye -arkadaşlarım bilirler, komisyonlarda da görüyorlar- doğru olan hiçbir şeye yanlış demem, siyaset yaparak, aksine oy kullanmam; çünkü, bugün yaptığımız kanun, yarın siz muhalefete geçtiğinizde, belki muhalefette olan partinin iktidar olmasıyla onun eline geçecek. Ne değişti o zaman?! Asıl mesele, "ben yaptım, olur" demektense, yasaları yaparken, daha evvelden muhalefetin görüşü alınarak "bakınız, biz bir yasa hazırlıyoruz, geliniz buna siz de katkıda bulununuz" denilse, inanın çok şeyi daha güzel hallederiz diye düşünüyorum; ama, nedense, dün de iktidarlar böyleymiş, bugün de böyle yapıyor, belki yarın da böyle yapacak; ama, ülkemiz kaybediyor sevgili arkadaşlarım!

Geçenlerde -sürem de hemen bitti nedense- Uzakdoğuya, Tayvan'a gittik; 1949'da bağımsızlığını almış... 22 000 000  insan... Sevgili arkadaşlarım, 15 000 dolar millî hâsılası...

CEMAL UYSAL (Ordu) - Kişi başına...

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Kişi başına...

Bugün herhalde yeni bir yasa tasarısı geliyor, millî geliri 1 500 dolardan az olan illere, zannedersem 35-40 tane ile öncelik tanıyoruz... Ne diyorsunuz o şeye?.. (CHP sıralarından "Teşvik" sesleri)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, buyurun.

MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, öncelik tanınıyor, vergiden, elektrikten, sudan muaf tutulması için. Kişi başına geliri 1 500 dolardan aşağı, zannedersem 35-40 tane vilayet var. Tayvan'ın, zannedersem, 4 tane veya 5 tane vilayeti var, 15 000 dolar...

Biz, seksen yıllık bir devletiz, biz niye bunları yapamıyoruz?.. Niye yapamıyoruz biliyor musunuz; hepimiz çok biliyoruz. Hepimiz çok bildiği için de, hele iktidara gelen arkadaşlarım, iktidar oldu mu, çok bilince, bu hale düşüyoruz.

Geliniz, bugüne kadar diğer iktidarların yaptığını siz yapmayın, hep birlikte bu ülkeyi omuzlayalım, yüceltelim, Atatürk'ün söylediği gibi, muasır memleketler seviyesine çıkaralım diyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- 1479 sayılı Kanun ile 2926 sayılı Kanuna tâbi sigortalılara yapılacak yardımlar ve yönetim giderlerini karşılamak üzere sigortalılardan alınacak primlere esas olan ve 2003 yılı Aralık ayında yürürlükte bulunan gelir tablosu ile katsayı sabit kalmak kaydıyla gösterge tablosu 2004 yılında % 20 oranında artırılarak uygulanır.

1479 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları ve 50 nci maddesinin ikinci cümlesi hükmü ile 2926 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin birinci fıkrası hükmü 2004 yılı için uygulanmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bayram Ali Meral

Sedat Pekel

Kemal Kılıçdaroğlu

 

Ankara

Balıkesir

İstanbul

 

Ufuk Özkan

Halil Tiryaki

 

 

Manisa

Kırıkkale

 

"Emekli aylıklarına uygulanmakta olan TÜFE artışlarının ayrıca uygulanmasına devam olunur."

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu efendim?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Meral, gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Konuştum; aynısı... Gerekçe okunsun. Nasıl olsa reddediyorlar...

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Emeklilerin TÜFE artışlarından kaynaklanan hakları, bu tasarıyla askıya alınmaktadır. Önergeyle, bu haksızlık giderilmeye çalışılmıştır.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- 2926 sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 33 üncü maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Primlere ve aylıklara esas gelir basamakları

Madde 33.- Bu Kanuna göre sigortalıların ödeyecekleri primler ile aylıkların hesabında, aşağıda tespit edilen basamak göstergelerinin katsayı ile çarpılması suretiyle bulunacak tutarlar esas alınır.

 

Gelir

 

 

Basamakları

Göstergeler

 

  1

2880

 

  2

3270

 

  3

3660

 

  4

4050

 

  5

4440

 

  6

4830

 

  7

5220

 

  8

5610

 

  9

6000

 

10

6390

 

11

6780

 

12

7170

 

13

7940

 

14

8690

 

15

9440

 

16

10190

 

17

10940

 

18

11690

 

19

12440

 

20

13190

 

21

13940

 

22

14690

 

23

15440

 

24

16190

Göstergelerin değiştirilmesine ve bağlanmış ve bağlanacak aylıklara uygulama tarihini belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- 2926 sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 34 üncü maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Basamak seçilmesi :

Madde 34.- Sigortalı bu Kanuna göre sigortalılığın başladığı tarihte 33 üncü maddeye göre belirlenen aylık gelir basamaklarından ilk 12 basamaktan dilediğini seçer ve en geç üç ay içinde Kuruma vereceği giriş bildirgesi üzerinde veya dilekçesinde yazılı olarak bildirir. Üç ay içinde basamak seçilmemesi halinde birinci basamak seçilmiş sayılır. Ancak, diğer sosyal güvenlik kanunlarına tâbi bir işte çalıştıktan sonra bu Kanun kapsamına girenlerin basamakları diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında geçirilen süre dikkate alınarak intibak ettirilmek suretiyle belirlenir.

Bu Kanun kapsamından çıkarak diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında sigortalı olduktan sonra tekrar bu Kanun kapsamına girenlerin basamakları, diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında geçirilen süre dikkate alınarak daha önce bulundukları son basamak üzerine intibak ettirilmek suretiyle yeniden belirlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- 2926 sayılı Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 35 inci maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Basamak yükseltilmesi :

Madde 35.- Sigortalının Bu Kanuna göre seçtiği, intibak ettirildiği veya yükseltildiği ilk oniki basamakta bekleme süresi bir yıl, onüçüncü basamaktan itibaren her bir basamakta bekleme süresi ise iki yıldır.

İlk onbir basamakta sıra itibarıyla basamak yükseltilmesi, prim ödemeye ve talebe bakılmaksızın Kurumca yapılır. Onikinci basamaktan itibaren basamak yükseltilebilmesi için, sigortalının yazılı talepte bulunması ve talep tarihinden önceki dönem sonu itibarıyla prim ve diğer borçlarını ödemiş olması şarttır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- 506, 2925, 1479 ve 2926 sayılı kanunlara göre gelir ve aylık alanlara 2004 Malî Yılı Bütçe Kanununun 49 uncu maddesinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan (r) bendine göre ayrıca sosyal destek ödemesi yapılmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- 506 sayılı Kanunun 37 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Yersiz veya haksız olarak geçici iş göremezlik ödeneği aldığı tespit edilenler yersiz veya haksız surette aldıkları geçici iş göremezlik ödeneğini üç katı olarak Kuruma iade etmek zorundadırlar."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- 506 sayılı Kanunun 78 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu Kanun gereğince alınacak prim ve verilecek ödeneklerin hesabına esas tutulan günlük kazancın alt sınırı 18.321.000 TL. üst sınırı ise alt sınırın beş katıdır. Günlük kazanç alt sınırı her yıl 1 Ocaktan geçerli olmak üzere, yıllık programda öngörülen yıl sonu tüketici fiyat indeksi tahmini artış oranı kadar artırılarak bulunan tutara, gayri safi yurt içi hâsıla sabit fiyatlarla gelişme hızı tahmini artış oranı uygulanmak suretiyle belirlenir. Ancak yıl içinde, tüketici fiyat indeksi artış oranının yıl sonu için öngörülenden daha yüksek gerçekleşmesi halinde, öngörülen oranın aşıldığı ayı takip eden ay başından geçerli olmak üzere günlük kazanç alt sınırı Bakanlar Kurulunca yeniden belirlenir. Bu şekilde belirlenecek günlük kazanç alt sınırının hesabında 1.000 liranın kesirleri 1.000 liraya tamamlanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10.- 506 sayılı Kanunun 79 uncu maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Bu maddenin birinci fıkrası uyarınca verilmesi gereken belgenin, internet, elektronik ve benzeri ortamda Kuruma gönderilmesinde; işyerinin ve belgenin niteliği, çalıştırılan sigortalı sayısı, illerin gelişmişlik durumu ile bilişim ve teknoloji alanındaki gelişmeler gibi hususları dikkate alarak, işverenleri zorunlu tutmaya Kurum Yönetim Kurulu yetkilidir.

Bu şekilde belirlenen işverenlerin yukarıda belirtilen yükümlülüğü, bu maddenin birinci fıkrasında öngörülen sürede yerine getirmemeleri halinde, bu Kanunun 140 ıncı maddesinin (c) fıkrasına göre işlem yapılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11.- 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun ek 42 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"İşverenin, bu Kanunun 79 uncu maddesinin birinci fıkrasına göre Kuruma vermekle yükümlü olduğu belgenin internet, elektronik ve benzeri ortamda vermesi zorunlu olduğu halde, internet ya da Kurumun elektronik iletişim için kullandığı alternatif iletişim hatlarının tümünde birden meydana gelebilecek arızalar, Kurum bilgi işlem sistemlerinin herhangi bir nedenle hizmet dışı kalması sonucu, belgelerin Kanunda öngörülen sürenin son gününde Kuruma gönderilememesi ve primlerin yasal süresi içinde ödenememesi halinde, internet veya elektronik ortamda hizmeti engelleyen bu durumların resmî nitelikteki belgelerle kanıtlanması kaydıyla, yukarıda belirtilen sorunların ortadan kalkmasını takiben ikinci iş gününün sonuna kadar belge internet veya elektronik ortamda verilir ve muhteviyatı primler de aynı sürede ödenirse bu yükümlülüklerin Kanunda öngörülen sürede yerine getirilmiş olduğu kabul edilir. "

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12.- 29.7.2003 tarihli ve 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 35 inci maddesinde yer alan "68 inci maddesinin VII numaralı bendindeki" ibaresi "68 inci maddesinin VI numaralı bendindeki" şeklinde değiştirilmiş, 506 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin (I) numaralı bendinin (C) bendinin (a) alt bendinde yer alan "erkek" ibaresi madde metninden çıkarılmış, 80 inci maddesinin beşinci fıkrasına "Hazine Müsteşarlığınca açıklanacak" ibaresinden sonra gelmek üzere "bir önceki aya ait" ibaresi eklenmiş ve ek 3 üncü maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Kurum sağlık tesislerinde mesai saatleri dışında acil sağlık hizmetleri hariç olmak üzere yürütülen sağlık hizmetlerinden, bu Kanunun 32, 35, 36, 40 ve 42 nci maddeleri uyarınca yararlananlardan sadece yapılacak muayene ve ameliyatları için her yıl Maliye Bakanlığınca yayınlanan tedavi yardımlarıyla ilgili bütçe uygulama talimatı ile belirlenen fiyatların % 25'ini geçmemek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulunun kararı ile belirlenecek oranda katkı payı alınır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13.- 506 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 89.- 1.1.2000 tarihinden önce bağlanan malullük, yaşlılık ve ölüm aylıkları ve iş kazası ile meslek hastalığı sonucu bağlanan ölüm gelirleriyle geçici 82 nci madde gereğince bağlanan ve bağlanacak aylıklar; 506 sayılı Kanunun 4447 sayılı Kanunla değiştirilmeden önceki 96 ncı maddesi hükümleri uygulanmak suretiyle 31.12.1999 tarihi itibarıyla hesaplanarak bu tarihten sonra gelir ve aylıklarda yapılan artışların eklenmesi sonucunda bulunan miktarın altında olamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Geçici 89 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 90 ıncı maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 90.- 1.1.2004 ile 30.6.2004 tarihleri arasında; sigortalının günlük kazancı, bu Kanunun 78 inci maddesine göre belirlenen günlük kazancın alt sınırının altında ise, bu kazanç ile alt sınır arasındaki farka ait işverence ödenmesi gereken sigorta primlerinin, işsizlik sigortası priminin ve sosyal güvenlik destek priminin sigortalı ve işveren hisselerinin tümü, bu tarihler arasındaki aylara ait prim tahakkukuna esas belgelerin en geç 2.8.2004 tarihine kadar verilmesi kaydıyla Hazinece karşılanır.

Hazinece karşılanacak tutarları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinin ilgili tertibinden Sosyal Sigortalar Kurumuna aktarılan ödenekten mahsup etmeye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yetkilidir.

Hazinece karşılanacak olan prim tutarının Sosyal Sigortalar Kurumuna ödenmesine ilişkin usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlıkça müştereken belirlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Geçici madde 90'ı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 89 ve 90 ıncı maddelerle birlikte madde 13'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14.- 1479 sayılı Kanunun 50 nci maddesinin ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Tabloda yer alan gelir basamakları her yıl 1 Ocaktan geçerli olmak üzere, önce yıllık programda öngörülen yıl sonu tüketici fiyat indeksi tahmini artış oranı kadar artırılarak bulunan tutara, gayri safi yurt içi hâsıla sabit fiyatlarla gelişme hızı tahmini artış oranı uygulanmak suretiyle belirlenir. Ancak yılı içinde tüketici fiyat indeksi artış oranının yıl sonu için öngörülenden yüksek gerçekleşmesi halinde öngörülen oranın aşıldığı ayı takip eden aybaşından geçerli olmak üzere gelir basamakları Bakanlar Kurulunca yeniden belirlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 15.- 1479 sayılı Kanunun ek 20 nci maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu Kanuna göre yaşlılık aylığı bağlananlardan, 24 üncü maddenin (I) numaralı bendinde belirtilen çalışmalarına devam edenlerin veya daha sonra çalışmaya başlayanların, sosyal yardım zammı dahil tahakkuk eden aylıklarından, aylığın bağlandığı veya tekrar çalışmaya başlanıldığı tarihi takip eden aybaşından itibaren, çalışmalarının sona erdiği ay dahil % 10 oranında sosyal güvenlik destek primi kesilir."

"Diğer sosyal güvenlik kanunlarına göre yaşlılık ve malullük aylığı bağlananlardan, 24 üncü maddenin (I) numaralı bendinde belirtilen kapsamda çalışmaya başlayanlar, çalışmaya başladıkları ayı takip eden ay başından itibaren, çalışmalarının sona erdiği ay dahil, bu Kanunun 50 nci maddesine göre belirlenen onikinci gelir basamağının %10'u oranında sosyal güvenlik destek primi öderler."

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16.- 24.7.2003 tarihli ve 4956 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun ve Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Yürürlükten Kaldırılması ve Bu Kanunlara Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanunun 56 ncı maddesinin (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"d) 2926 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (c) bendi , ikinci kısmındaki 14, 18 ve 24 üncü maddeleri hariç diğer maddelerinin tamamı, üçüncü kısmındaki 31 inci maddesi hariç diğer maddelerinin tamamı, dördüncü kısmındaki 40 ıncı madde dahil 62 nci maddeye kadar olan maddelerinin tamamı ile ek 2 nci maddesi, geçici 1, 3, 4, 5, 6 ve 7 nci maddeleri bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren, ikinci kısmında yer alan 14,18, 24 üncü maddeleri ile üçüncü kısmında yer alan 31 inci maddesi 1.1.2005 tarihinden itibaren, "

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Yürürlükten kaldırılan hükümler

MADDE 17.- 506 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin (C) bendinin son paragrafı, 24.12.2003 tarihli ve 5027 sayılı 2004 Malî Yılı Bütçe Kanununun 49 uncu maddesinin (h) bendinin ikinci, üçüncü ve dördüncü paragrafları ile (r) bendi bu Kanunun yayımı tarihinde, 2926 sayılı Kanunun bu Kanunla yeniden düzenlenen 33, 34 ve 35 inci maddeleri 1.1.2005 tarihinde yürürlükten kalkar.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Komisyon Başkanı Sayın Mahfuz Güler'in söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Güler.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Burada, yine bir matbaa hatası var. "Yürürlükten kaldırılan hükümler" diye bir bölüm yok. Bu başlığın çıkarılmasını istiyorum; öyle bir başlık yok.

Bir de, son cümledeki "kaldırılmıştır" kelimesi "kalkacaktır" olacak efendim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekli düzeltme yapılmıştır; ben teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18.- Bu Kanunun;

a) 1 ve 2 nci maddeleri 2004 yılı Ocak ayı ödeme döneminden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

b) 3, 7, 9 ve 13 üncü maddeleri 1.1.2004 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

c) 4, 5, 6 ncı maddeleri 8.8.2001 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

d) 12 nci maddesi 1.2.2004 tarihinde,

e) 10 ve 11 inci maddeleri 1.5.2004 tarihinde,

f) 14 üncü maddesi 1.1.2005 tarihinde,

g) 16 ncı maddesi 2.8.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

h) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,

Yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 19.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Güler, bu 17 nci maddedeki düzeltmenizde "kaldırılmıştır" kelimesini "kalkacaktır" olarak değiştirmiştiniz; bunun "kalkar" olarak değiştirilmesi gerekmiyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Evet efendim "kalkar" olsun, tamam.

BAŞKAN - Tamam.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; başta Başkanlık Divanı olmak üzere, Çalışma Komisyonumuza, siyasî parti gruplarımıza ve teker teker milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Bu yeni getirilen düzenlemelerin sosyal güvenlik hayatımıza hayırlı olmasını diliyorum.

BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum Sayın Bakan; hayırlı, uğurlu olsun.

Saygıdeğer milletvekilleri, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

7.- Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/690) (S. Sayısı : 289) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 289 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Giresun Milletvekili Adem Tatlı; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA ADEM TATLI (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 289 sıra sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

                     

(x) 289 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, nüfusun önemli bir kesimi hayvancılıkla uğraşmaktadır. Son yıllarda, hayvansal üretimde ekonomik ve politik gelişmelerden kaynaklanan olumsuzluklar, maliyetlerin aşırı artması, ülkemizin hayvan varlığını ve hayvansal gıda üretimini büyük ölçüde azaltmıştır. Bu gelişmeye bağlı olarak da, her geçen gün, ülkemizde, hayvansal protein açığı artmaktadır.

Hayvancılıkla uğraşan nüfusun büyük bir kısmı kırsal kesimde yaşamaktadır. Bu sebeple, hayvancılıkta takip edilen dengesiz politikalar köyden kente göçü artırmış, ithalatı teşvik etmiştir. Bu durum, yerli üretimin piyasadaki rekabet gücünü azaltırken, ülkemizde birçok ekonomik ve sosyal olaylara da neden olmuştur.

Dünyada hayvan varlığı bakımından üst sıralarda yer alan ülkemiz, bu düzeyde üretim yapamamaktadır. Bunun nedeni, verimsiz ırklar, hayvancılıkla ilgili teknik ve kültürel altyapının yetersizliği, pazarlama sorunları, kalitesiz üretim, ihracatın yapılanamaması, yem ve ilaç maliyetlerinin artmasıdır.

Hayvancılıkta en önemli girdi yemdir. Yem maliyetini artıran sebepler, doğrudan hayvansal üretimi etkilemektedir. Gelişmiş ülkelerde bu konuda önemli sübvansiyonlar uygulanarak, üretim dengelenmektedir.

Değerli milletvekilleri, başka bir geliri olmayan üreticiler, zaman zaman bilerek veya bilmeyerek maliyetlerini düşürmek ve daha fazla gelir sağlamak için, sağlıksız ve toplum sağlığını tehdit etme pahasına üretimi artırıcı kimyasal ve biyolojik maddelere başvurmakta, ayrıca, yeterli denetimin yapılamaması, bu yöndeki kullanımı pekiştirmektedir. Dolayısıyla, piyasada haksız rekabet artmakta, dürüst üreticiler yeterli geliri sağlayamadığı için hayvancılığı bırakmakta; bundan da ülke ekonomisi ve toplum sağlığı zarar görmektedir.

Yeterli gelir elde edemeyen üretici ve sanayici bu alana yatırım yapmaktan kaçınmaktadır. Bu nedenle, ülkemizde, her geçen gün, hayvansal protein açığı artmaktadır. Hayvansal protein, genç neslin sağlıklı yetişmesinde yeri doldurulamaz bir öneme sahiptir. Hayvansal proteinin, özellikle et, süt ve süt ürünlerinin çocukların ve gençlerin büyümelerinde, gelişmelerinde hayatî öneme sahip olduğu düşünülürse, konunun önemi daha iyi anlaşılacaktır.

Bununla birlikte, hayvansal proteinin önemi, gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerin tüketim oranlarına bakıldığında çok daha açık bir şekilde görülecektir. Hayvansal gıda tüketimimiz, gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında çok düşüktür. Bu sıralamada, gelişmemiş üçüncü dünya ülkelerine daha yakınız. Örneğin, yıllık et tüketimimiz -balık, kırmızı ve beyaz et dahil- kişi başına 15 kilogram, süt tüketimimiz ise 150 litre civarındadır. Halbuki, bu oranlar gelişmiş Batı ülkelerinde 3-4 kat daha fazladır.

Değerli arkadaşlar, hayvansal üretimin en önemli problemlerinden biri de kalite ve çiftlikten sofraya kadar gıda güvenliğinin sağlanması sorunudur. Bu sorun, insan, hayvan ve çevre sağlığını, ihracatımızı, turizmi yakından ilgilendirmektedir. Kalitesiz üretim, insan sağlığını olumsuz etkilemekte ve her yıl, insanlarda bilinen ve bilinmeyen birçok hastalıklara neden olmaktadır. Bu durum, ilaç ve sağlık hizmetlerine gereksiz harcamalar yapılarak kaynak israfına yol açmaktadır. Bu konuda çekilen sıkıntıların da bir ölçüsü bulunmamaktadır.

Hayvan sağlığı ve hayvansal ürünlerdeki kaliteyi etkileyen hususların belki de en önemlisi, hayvansal gıdalardaki kalıntı maddeleridir. Bu maddeler, çeşitli hormonlar, antibiyotikler, antiparaziter ilaçlar, gelişmeyi artırıcı biyolojik ve kimyasal maddelerdir. Bunlar, bazen hayvanlarda bir zorunluluktan dolayı kullanılırlar. Ancak belli bir süre bekletildikten sonra bu hayvanların etleri ve sütleri tüketilebilir, sağlık açısından da bir soruna sebep olmaz. Eğer, bu hayvanların etleri ve sütleri belli bir süre bekletilmeden tüketime verilirse, insan sağlığını tehdit eder.

Hayvanlarda bilinçsiz ilaç kullanımı, verim düşüklüklerine, ilaçlardan yararlanamamaya, alerjik reaksiyonlara, gebelik problemlerine, yemden yararlanmanın azalması gibi problemlerin doğmasına yol açar. Bu hayvanlardan elde edilen gıdalar, insanlarda, kanser dahil birçok hastalığa sebep olduğu gibi, çocuklarda gelişme bozukluklarına, birçok ilacın etkisinin azalmasına, alerjik reaksiyonlara, hamilelerde düşüklere, anormal çocuk doğumlarına yol açabilir.

Aynı zamanda, gıdalardaki kalıntı problemi, hayvansal ürün ihracatını engellemekte, gelişmiş ülkeler arasındaki ülke itibarımızı zedelemektedir. Gelişmiş Avrupa Birliği ülkeleri, hayvansal gıdalardaki kalıntı problemini çok önemsemekte ve her türlü ithalat durumunda kendi ülke vatandaşlarının sağlığını garanti altına almaktadır. Bu kalıntı sorununun halledilmesi, ülkemizde, insan ve hayvan sağlığı bakımından önemli bir gelişme olarak kabul edilmelidir. Ülkemiz açısından geç kalınmış olunsa da, bu tasarıyla birlikte, bundan sonrası için önemli bir kanunî değişiklik gerçekleştirilmiş olacaktır.

Turizm açısından, insanlar, gidecekleri ülkenin gıda hijyeni ve gıda güvenliğini önemsemektedirler. Turistler, gıdalarla ilgili herhangi bir problem yaşamak istememekte, sonucun neye mal olacağını düşünmektedir. Aksi takdirde, tatil, dinlenme, eğlenme ve kültür faaliyeti olma yerine, önemli sıkıntılara neden olabilir. Turizmden önemli bir gelir elde eden ülkemiz açısından bu sorun gözardı edilemez.

Değerli milletvekilleri, günümüzde, gıda güvenliğinin sağlanması tüm dünya ülkelerinin gündeminde olan bir konudur. Bu bakımdan, gerek insan ve çevre sağlığı gerekse ülkemizin dış itibarı ve hayvansal gıda ticareti açısından, canlı hayvan, et, süt, bal ve yumurta gibi hayvansal ürünlerde yapılacak kalıntı kontrolleri önem taşımaktadır. Bu konudaki çalışmalar "Ülkesel Kalıntı Kontrol Planı" adı altında, Avrupa Birliği mevzuatı da temel alınarak devam ettirilmektedir; ancak, üretim zincirinin her aşamasında yapılması gereken kontroller ile ihlaller durumunda alınacak önlemler açısından yeterli kanunî dayanak bulunmamaktadır. Yine, bu konuda yeterli kanunî dayanak bulunmadığı, Ekim 2001'de ülkemize gelerek canlı hayvan ve hayvansal ürünlerde kalıntı kontrolü konusundaki çalışmaları denetleyen Avrupa Gıda ve Veterinerlik Ofisi uzmanlarınca hazırlanan raporda da vurgulanmıştır. Bu kontrollerin yapılabilmesi için, gerekli sayıda uzman personelin yetiştirilmesi, araç gereç temini, bu konuyla ilgili bölge laboratuvarlarının kurulması ve mevcut teknolojik altyapının ihtiyaçlara uygun hale getirilmesi bir an önce sağlanmalıdır.

Denetimlerin etkili ve devamlı olması, satış noktalarından üretim noktalarına doğru bir gidiş, bu alanda bir otokontrolü de devreye sokacaktır. Satış noktalarından geriye doğru denetim, piyasada istikrar sağlayacak, haksız rekabeti önleyecek, rasgele ilaç kullanımını azaltacak, kötü niyetli uygulamaları durduracaktır. Üretici ve satıcı, piyasaya sürdüğü ürünün sağlık kurallarına uygun üretildiğini garanti etmek zorunda kalacaktır.

Kalitesiz mal üreten üretici, malını satamayacağı ve bir de cezayla karşılaşacağı için, daha dikkatli ve sorumluluğunun idrakinde, piyasaya mal üretecektir. Bu durum, hem birçok sağlık sorunlarını çözecek hem de kısa sürede ürün kalitesini artıracaktır. Ülkemizin dışticareti bu gelişmeden olumlu etkilenecek ve hayvansal gıda tüketiminde üçüncü dünya ülkesi görünümünden kurtulacağız. İhraç edilen hayvansal ürünlerimizin de kalıntıdan dolayı geri dönmesi engellenmiş olacaktır.

Değerli arkadaşlar, tarımsal üretimimizin temel dinamiklerinden olan hayvancılığımızın daha üst standartlara ulaşmasını sağlayacağına, insan ve çevre sağlığı açısından gelecek nesillerimizin sağlıklı gelişimini güvence altına alacağına inandığımız bu tasarının önemli bir düzenleme olduğu kanaatindeyiz.

Bu kanaatlerle, tasarının hayırlı olmasını temenni ediyor, bir kez daha, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Tatlı, teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin Üstün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gıda konusundaki eksik bir mevzuatı gidermede Komisyonun vermiş olduğu katkılardan dolayı, huzurunuzda Komisyona teşekkür ediyorum.

İnsanlık tarihi boyunca, vazgeçilemez unsur olan gıda, önemini ileriki yıllarda ve yüzyıllarda giderek artıracaktır. Günümüzde, çiftlikten sofraya kadar gıda güvenliğinin sağlanması, tüm dünyanın olduğu gibi, ülkemizin gündeminde de önemli bir yer tutmaktadır. Bu kapsamda, gerek tüketicinin sağlığı ve gerekse ülkemizin dışticareti açısından canlı hayvan, et, süt, su ürünleri, bal ve yumurta gibi hayvansal ürünlerde yapılacak kontroller, büyük önem taşımaktadır.

Bu konudaki çalışmalar Ülkesel Kalıntı Kontrol Planı çerçevesinde, Avrupa Birliği mevzuatı da temel alınarak başlatılmış olmakla birlikte, hatalı uygulamalar durumunda alınacak önlemler ile üretim zincirinin her aşamasındaki kontroller açısından yeterli kanunî dayanak bulunmamaktadır.

Uygulamanın tamamına temel oluşturacak kapsamlı kanunî dayanağın oluşturulması ve böylece yapılan çalışmalar esnasında ortaya çıkan sıkıntıların giderilmesi amacıyla bu tasarı hazırlanmıştır.

Gıda kaynaklı hastalıklar ve kirleticiler, tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, insanlar için ciddî sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Gıdanın gerekliliği kadar, sağlıklı olması da çok önemlidir.

Hayvansal gıdalar, insanların beslenmesinde ne kadar önemli ise, gıda kaynaklı zehirlenmeler ve diğer tehlikelerin yüzde 90'ı da hayvansal gıdalarla ilgilidir. Gıda kaynaklı 250'den fazla mikrobiyel hastalık ve zehirlenme tanımlanmıştır. Bunlardan özellikle bakteriyel (salmonelloz, bruselloz, listeriyoz, kampiylobakteriyoz, verem, şarbon, leptospiroz,  tricinellozi, listeriyoz, yersiniyoz gibi) ve viral (kuduz gibi) hastalıklar ile zehirlenmeler (clostridium toksinleri, botulismus toksinleri, shigella toksin, e.coli gibi) ve paraziter hastalıklar (kist hidatis, teniazis, askariazis, sistiserkoz, sarkosporidioz, kriptosporidioz gibi) olmak üzere, gıdalardaki çevre kirleticileri (dioksinler, poliklorobifeniller, tarım ilaçları gibi) doğal kaynaklı zehirli maddeler (biyolojik zehirler, mikotoksinler, alkaloidler gibi) veteriner hekimliği ilaçları (antibiyotikler, antelmintikler, insektisidler gibi) ve anabolik maddelerin (zerenol gibi) kalıntıları, halk sağlığı açısından ciddî tehlikeler oluşturmaktadır.

Dünyada 1998'de, 1 800 000'i çocuk, 2 200 000 kişi ishalle seyreden hastalıklardan ölmüştür. Bunların önemli bir kısmını, mikroorganizmalarla bulaşık gıda maddelerinin tüketilmesi ve suların kullanılması oluşturmaktadır.

Tüm zehirlenmelerin ABD'de yüzde 25'ini, İngiltere'de yüzde 50'sini, et ve ürünlerinden ileri gelen zehirlenmeler oluşturmaktadır. ABD'de yılda 76 000 000 kişi gıda kaynaklı zehirlenmelerle karşılaşmakta, bunların 325 000'i hekime başvurmakta, 5 000 ile 9 000 arasında ölüm oluşmaktadır. Yapılan tıbbî harcama ve verim kaybı, yıllık 37 milyar doları aşmaktadır.

Türkiye'de, Sağlık Bakanlığı kayıtlarına göre, 1999 yılında 11 432 insanımızda bruselloz, 96 insanımızda botulismus, 460 insanda şarbon ve 5 146 insanda diğer zehirlenmelerle karşılaşılmıştır.

Dünyadaki gıda üretimi aslında herkese yetecek miktardadır. Açlık ve beslenme yetersizliği, gıda üretimindeki eksiklikten ziyade, gıdanın dağılımındaki dengesizlikten ileri gelmektedir. Bu durum, gelir dağılımındaki dengesizlikle de paralellik göstermektedir.

Bazı ülkelerde insanlar, satın alma güçlerinin iyi olması sebebiyle aşırı şekilde beslenirken, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise, 1 500 000 000'dan fazla insan günde 1 doların altındaki bir gelirle yaşam mücadelesi vermekte, bu sayı giderek artmaktadır.

Dünya nüfusunun en zengin yüzde 20'si et ve balığın yüzde 45'ini tüketirken, en yoksul yüzde 20'si de sadece yüzde 5,5'ini tüketmektedir. Tüketilen et miktarı gelişmiş ülkelerde 75 kilogramın üzerindeyken, gelişmekte olan ülkelerde 20 ile 25 kilogram arasındadır.

Küreselleşme ve piyasa ekonomisi, tekelleşmeye yol açmış, gelişmekte olan ülkelerin ithal gıdaya olan bağımlılığını artırmıştır. Bugün, gelişmekte olan 132 ülkeden 104'ü net olarak gıda dış alımcısıdır.

Gelişmiş ülkeler, her sene çiftçilerine 300 milyar dolardan fazla yardımda bulunurken, Gıda Tarım Örgütü vasıtasıyla, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yaptıkları yardımda ise son derece cimri davranmaktadırlar.

Gıda maddeleri stratejik özelliktedir. Gelişmiş ülkelerin strateji tespiti gıda merkezli olmaktadır. Son yüzyılda, hayvan kaynaklı olanlar başta olmak üzere, gıdalar, gelişmiş ülkeler tarafından, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere karşı, vahşice, ekonomik ve politik silah olarak kullanılmaktadır. Bu sebeple, Roma'da 1996 yılında yapılan Dünya Gıda Zirvesinde, 186 ülke tarafından herkesin yeterli ve güvenli gıdaya ulaşma hakkı olduğu, ülkeler tarafından gıdanın politik ve ekonomik baskı aracı olarak kullanılmaması gerektiği vurgulanmış ve 2015 yılında aç insanların sayısının en azından yarıya indirilmesi hedeflenmiştir.

Dünyada durum böyleyken Türkiye'de nasıldır:

Türkiye, yıllardır dünyada gıda üretimi yönünden kendi kendine yeterli birkaç ülkeden biri olmuştur; ama, yeterli ve dengeli beslenme bakımından düşünüldüğünde, özellikle hayvansal gıdalar bakımından olmak üzere, tarihinin hiçbir döneminde kendi kendine yeterli olamamıştır.

Türkiye'de, bugün, nüfusun yarısından fazlası yoksulluk sınırının altındadır. Yüzde 20'den fazlası, yani, 14 000 000'un üzerindeki insanımız, açlık sınırının altında bir gelirle yaşamaya çalışmaktadır.

Türkiye, hayvan sayısı bakımından dünyada altıncı, Avrupa Birliği ülkeleri arasında üçüncü sırada yer almasına rağmen, et ve hayvansal ürünler bakımından yeterli ve dengeli beslenememektedir.

Hayvan başına verim, gelişmiş ülkelerin son derece gerisindedir. Sığırlarda karkas ağırlığı 160-170 kilogram, süt verimi 1 600-1 700 litre arasındadır. Bu miktarlar, gelişmiş ülkelerle kıyaslanamayacak kadar azdır. Bu ülkelerde sığırlarda karkas ağırlığı 250-320 kilogram, süt verimi de 5 000 litrenin üzerindedir.

Türkiye'de 1998 yılında yaklaşık 1 600 000 ton et, 10 000 000 ton süt ve yaklaşık 868 000 ton yumurta üretilmiştir. Hayvan sayısındaki ciddî azalmaya rağmen, 1963-1998 döneminde, kanatlı ve su ürünü dahil, et üretimi 3,3 kat ve yumurta üretimi de 12,5 kat artmıştır. Bu artışa rağmen, Türkiye, 1990 yılından itibaren, hayvansal gıdalarda net dışalımcı duruma gelmiştir, beyaz et ve yumurta dışında her türlü hayvansal üründe dışa bağımlıdır, hatta, beyaz et ve yumurta üretiminde gerekli damızlıklar için de tümüyle dışa bağımlı haldedir.

Genel kırsal kalkınma içinde, hayvansal üretim ve tüketim miktarları ülkelerin gelişmişliğinin göstergesidir. Türkiye, ekonomik kalkınmasını hızla gerçekleştirerek, halkın yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmesini güvence altına almalıdır.

Halkın sağlığı büyük ölçüde gıdaların güvenilirliği ve kalitesine bağlıdır. Vücudun fiziksel ve fizyolojik doyumunun yanında ruhsal doyumu da çok önemlidir. Tüketicilerimizin çoğunun zihinlerini, bugün, yedikleri gıdaların eskisi kadar doğal olmadığı, satın aldıkları ve yedikleri et, süt, yumurta gibi çok değerli ve pahalı gıda maddelerinin elde edildiği hayvanların neyle ve nasıl beslendikleri, nereden geldikleri, çoğu kez ilaç veya ilaçlı büyütme faktörleri kullanıldığı, böylece kendileri için öldürücü ve zararlı olabilecek veteriner ve tarım ilacı, hormon, çevre kirleticisi gibi madde kalıntıları içerip içermediği soruları meşgul etmektedir. Bunda da haksız değildirler. Şöyle ki: 1998'den beri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından bazı hayvansal gıdalarda (bal, balık, süt, beyaz et gibi) ilaç ve hormon kalıntısı için Ülkesel Kalıntı İzleme Planı uygulanmaktadır. Türkiye'de veteriner hekimlikte kullanılan tüm ilaçları kapsamayan 1999 ve 2000 yılına ait bazı sonuçlar, son derece ürperticidir. Örneğin, 2000 yılında analiz edilen bal örneklerinin yüzde 12'sinde oksitetrasiklin, yüzde 18'inde sülfadimidin ve yüzde 32'sinde de naftalen kalıntısı; süt örneklerinin yüzde 24'ünde beta-laktam antibiyotik, yüzde 8'inde sülfadimidin ve yüzde 15'inde de AFM kalıntısı bulunmuştur. Bu durum, gıda güvenliği ve halk sağlığı bakımından, Türkiye'de ilgili bakanlığın, Ülkesel Kalıntı İzleme Planına, 96/23/EC'de olduğu gibi, kırmızı et de dahil, hayvansal gıdalara ve tüm veteriner hekimliği ilaçlarını katmasını ve uygulamasını zorunlu kılmaktadır.

Türkiye'de 803 belediye, 96 özel sektör mezbaha ve kombinası, 9 Et ve Balık Ürünleri AŞ'ye ait kombina ile çok sayıda parçalama ve mamul madde üretim tesisi ve soğuk hava deposu ile 4 000'den fazla süt ve süt ürünleri işleme tesisi vardır. Bunların önemli bir kısmı ruhsatsız, istenen ölçüde hijyenik değil ve yeterli teknoloji kullanmamaktadır. Bu durum, insan ve hayvan sağlığı ile çevre sağlığı için ciddî tehlike oluşturmaktadır. Çiftlikten sofraya gıda güvenliği yaklaşımı ile tarımsal üretim ve yemin hazırlanmasından, tüketicinin sofrasına kadar uzanan yetiştirme, üretim, işleme, hazırlama, ambalajlama, dağıtım, depolama, pazarlama ve tüketim zincirinin her halkasında ham ve işlenmiş gıdalarda kalite ve sağlık kontrolü yapılmalıdır.

Sonuç olarak, açlık ve yoksulluk kabul edilemez; mutlaka yenilmelidir. Açlık ve gıda yetersizliği, insan ömrünü kısaltmaktadır. Açlık, yetersiz ve sağlıksız beslenme, insanları, aileleri ve toplumları olumsuz etkilemekte, insanların gelecekten ümitlerini kırmakta, karartmakta, toplumların barış ve refahına zarar vermektedir.

Daha fazla miktarda ve sağlıklı gıda üretilmesi ve stokların artırılması için, gerekli tedbirlerin alınması yanında, açlığın sebepleri hızlı ve kalıcı bir şekilde giderilmelidir. Yoksulluk yenilmeden açlığın önlenmesi için gerekli yapısal değişiklikler ve kalıcı ilerlemelerin sağlanması mümkün değildir.

İnsanların her zaman sağlıklı, mutlu ve etkin çalışır halde olması için ekonomik bir şekilde, yeterli güvenlikte ve besleyici özellikteki gıdaya ulaşmaları gerekir. Buna ulaşıldığında gıda güvencesi de sağlanmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, kamuoyunu son günlerde meşgul eden trichinella enfeksiyonuyla ilgili olarak da sizleri bilgilendirmek isterim.

Erişkinleri, başta domuz olmak üzere, insan, fare ve rat'ların, ince bağırsak mukozasında gömülü olarak bulunur. Larvaları çizgili kaslarda kist veya kapsül içinde kıvrılmış olarak bulunabilir. Hem erişkin hem de larvaları aynı konakçıda bulunabilen yegane nematoddur. Çiftleşen fertlerden dişiler birinci larvayı çıkarmaya başlar. Birinci larvalar tüm vücuda göç eder; ancak, çizgili kaslardakiler canlı kalır; kaslarda etrafı çevrili kistler şekillenir.

İnsanlar enfekte domuz etini çiğ veya az pişmiş olarak yediğinde, domuz etinin kaslarındaki larvalar insan bağırsağında olgunlaşır üremeye başlar; bunlar da çizgili kaslara kanla taşınarak enfeksiyonu oluştururlar. Bu gelişme ortalama yedi haftayı alır. Kas yangısı, ateş ve alerjik lezyonlar, göz çevresinde ve tüm vücutta yaygın ödem görülür. Ağır enfeksiyonlarda solunum kaslarının felci sonucu ölüm görülebilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, ABD'de başta olmak üzere, gündemde olan, Bovine Spongiform Encephalopatgy olarak adlandırılan delidana hastalığıyla ilgili sizleri bilgilendirmek isterim.

Yerli hayvancılığı korumak maksadıyla 1996'dan beri tüketim amaçlı et ve hayvan ithalatını yasaklayan Bakanlık son üç yılda büyük işletmelerin kurulmasını sağlamak üzere, yaklaşık 1 500 damızlık hayvan ithalatına izin vermiştir. Bakanlığın o dönemde yaptığı açıklamada, damızlık ithalatının tamamı, BSE açısından risksiz kabul edilen ABD'den yapılmıştır; ama, son günlerde ABD'de BSE hastalığının varlığı tespit edilmiştir. Bunun üzerine bu damızlıklar da şimdi Bakanlıkça izlemeye alınmıştır. İthalat beraberinde riskleri de getirmekte ve ülke hayvancılığına darbe vurmaktadır. Sevindirici olan, ülkemizde bugüne kadar BSE'nin görülmemiş olmasıdır. BSE, 1986 yılında, İngiltere'de, scrapie'li -yine bir viral hastalık- koyunların imha edilmesi gerekirken, büyükbaş hayvanlara yem olarak "rendelik" denilen işletmelerde, tesislerde işlemden geçirilip hazırlanmasıyla ilk görülmeye başlanmıştır. Görülme süresi, enfeksiyona yakalanma süresi, hastalık belirtilerinin ortaya çıkış süresi 1 ile 30 yıl arasındadır. Bu, prionlar aracılığıyla olmaktadır; prionlar da, virüslerin 100 katı kadar küçük, hastalık etmeni taşıyan, hastalık yapabilme gücüne sahip maddelerdir.

Yem sanayimizde hayvansal ürünlerin kullanılmaması, özellikle, ülkemizde scrapie'nin olmaması, bu hastalığın ülkemizde görülmemesinin en başlıca nedenidir.

Tasarıyı destekliyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Üstün, teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkanı, değerli milletvekilleri; 289 sıra sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlarım.

Bu arada, dün ve bugün, Burdur-Çeltikçi ve köylerinde, Bucak ve köylerinde meydana gelen yağış ve fırtınalardan dolayı zorunlu olarak öğrenime ara verildiğini öğrenmiş bulunuyorum. Muhtarlardan ve yöre halkından aldığım bilgilere göre, geçen gün gündemdışı konuşmamda da anlatmaya çalıştığım -önlemlerin alınması için, bölgedeki düdenlerin ve kanalların acilen açılması gerektiğini söyledim- Ürkütlü, Yüreğil, Heybeli, Keçili, Kestel, Kuşbaba, Üzümlübel ve Karaliler Köyleri, yine, yeni bir afetle karşılaşmışlardır. Tüm bölge halkına geçmiş olsun dileklerimi iletirim. Devletimizin yardım elini, bölge halkı, acilen, maddî ve manevî katkı olarak, dam başlarında beklemektedir. Önlemlerin en kısa zamanda alınmasını diliyor, çalışmaları yakinen takip ediyorum; çalışanlara kolaylıklar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, konumuz, canlı hayvan, et, süt, su ürünleri, bal ve yumurta. Bunlar, insanoğlunun temel gıdalarıdır. Sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenme için, 21 inci Yüzyılda insanca yaşayabilmek için, sağlıklı nesiller için, düşünebilen ve üretebilen beyinler için, bunların çiftlikten sofraya kadar gıda güvenliğinin sağlanması bir zorunluluktur.

Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk bir sözünde şöyle der: "Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür." Değerli arkadaşlarım, kültürün temeli de sağlıklı beslenmedir; yani, ettir, süttür, yumurtadır. Bunları sağlayan tüm üretici yurttaşlarımı süt beyazı duygularla selamlıyorum.

Bugün, burada, hatalı uygulamalar durumunda alınacak önlemler ile üretim zincirinin her aşamasındaki kontrolleri yasal bir çerçeveye oturtuyoruz. Yani, insanlarımız, artık, sofrasındaki gıdanın güvenli olmasını istiyor. Biz de, bu tasarıyı, grubumuz olarak destekliyoruz.

Gıda Kanunu, suiistimale çok açıktır. Yirmi yıl özveriyle çalışan bir veteriner hekim olarak, Antalya, Korkuteli, Elmalı, Döşemealtı  ilçe ve köylerinde, Burdur, Bucak, Kızılkaya, Ürkütlü belde ve köylerinde, Çavdır, Söğüt beldesi ve köylerinde, Muğla, Fethiye yayla köylerinde yaptığım çalışmalarda aksaklıkları canlı olarak yaşamış bir arkadaşınızım.

Hayvan hastadır. Üretici, veteriner hekimi çağırır. Veteriner hekim sağıtıma başlar. Öyle bir durum olur ki, hasta sağıtıma cevap vermez, kesimi gerekir. Hayvanın değeri 1 500 000 000-2 000 000 000'dır. Üretici, hayvanın etinin değerlendirilmesini ister. Üretici haklıdır. Canından çok sevdiği hayvanı sağıtıma cevap vermemiştir. Ancak, onun ekonomik getirisinden yararlanmak ister. "Mal canın yongasıdır" sözü işlerlik kazanır. Fakat, hayvana enjekte edilen ilaçlar, insan sağlığına zararlıdır. Buna hekim rapor vermese de, bu hayvan, insan gıdası olarak tüketime sunulacaktır. Hal böyle olunca, kaçak kesim ortaya çıkmaktadır. Bunu engellemek için devletimizin bütçeye bir destekleme bedeli koyması gerekir. Böylece, hayvanların hiç olmazsa piyasa fiyatlarının yarısına alınıp, devlet tarafından, veteriner hekim nezaretinde imhası sağlanmalıdır.

Ayrıca, bir örnek daha vereyim. Hasta hayvana veteriner hekim ulaşmadan önce, üreticilerimiz, evinde bulundurduğu ilaçlarla tedavi etmeye başlar. Hasta tedaviye cevap vermeyince veteriner hekime ulaşır. Şayet, veteriner hekim hastanın tedaviye cevap vermeyeceği kararını verirse, üretici, etinin değerlendirilmesini ister. Bu durumda rapor vermeyen veteriner hekim çaresiz kalır; çünkü, veteriner hekim hasta mahallinden ayrıldıktan sonra hasta hayvan bir şekilde kesime tabi tutulacaktır. Bunları önlemenin yolu zabıta tedbirleriyle olmuyor. Kendisi için tüketeceği gündeme gelmiştir. Bu durum onun için de zararlıdır. Üreticilerimiz bu konuda aydınlatılırsa, tazminatlı hastalıklarda olduğu gibi, imhası gereken hayvanların bedelleri, raporu takiben kısa sürede ödenirse, böyle durumlarla karşılaşma riski azalacaktır Bunlar yapılmadığı takdirde kaçak kesimlerin, kaçak tüketimlerin ve hayvanlardan insanlara geçen hastalıkların önlenmesi mümkün olmayacaktır.

Etin, sütün, yumurtanın, balın, canlı hayvanın ve su ürünlerinin iç ve dışticaret anlamında katkısını hepimiz önemsiyoruz; fakat, bunların sorunlarını hiç dile getirmiyoruz. Yurttaşlarımız, kendinin ve çocuklarının  en acil ihtiyaçlarını  karşılayamazken, önce hayvanlarının barınağını, suyunu, yemini, samanını, aydınlanmasını  düşünür; ineğini, buzağısını, koyununu, kuzusunu, arısını, balığını, tavuğunu, her şeyin önünde tutar.

Bu arada bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim. Bir gün, Ziraat Bankası uzman heyeti, kredilendirme için Burdur Bucak Ürkütlü Kasabasından Abdullah Keleş Amcanın ahırına gider. Vatandaş, tüm sevecenliğiyle banka yetkililerini karşılar. Ahıra girilir, gerekli kontroller yapılır. Kontrol sonucunda, ahırın badanasının olmadığı, pencerelerinin küçük olduğu, havalandırmasının bulunmadığı, yerlerin de beton olmadığı söylenir. Abdullah Keleş Amca, kredinin verilmeyeceği kuşkusuyla, hemen, yetkililerin olumsuzluğuna karşı "sayın müdürüm, buyurun yukarı çıkalım" der. Müdür, teşekkür eder, bir yandan da bir ikram mı var diye düşünür ve "amca, yukarıya niçin çıkalım" der. Abdullah Keleş Amca "sayın müdürüm, herhalde kredi vermeyeceksiniz. Eğer kredi verecekseniz, biz aşağıya, ahıra ineriz. Yeter ki bize kredi verin. Yukarıda evim badanalı, pencereleri geniş, havalandırması var, tabanı da beton" der. Bunu, vatandaşımızın hayvana ve üretime verdiği değeri bilmeniz için anlatıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yumurta üreticisinin de sorunları var. Yumurta, sağlık için küçük bir dünyadır. Bugün, maliyeti 95 000 lira, toptan satış fiyatı da 95 000 lira. Yumurta üreticisi karın tokluğuna çalışıyor. Hammadde sıkıntısı had safhada ve pahalı. Bugün, İran ve İsrail bizden daha ucuza yumurta üretiyor; dış piyasada rekabet edemiyoruz. Çözüm; soya, mısır ve ayçiçeği üretiminin artırılması, üretim desteklerinin sağlanmasıdır. Bunlar yerine getirildiğinde, girdi maliyetlerini olumlu olarak etkileyecektir. Tavukçuluk, et ve yumurta üretimi anlamında, düşük faizli kredilerle desteklenmelidir. Tavukçuluk, lokanta, pastane, bisküvi fabrikaları gibi birçok sektörün hammadde kaynağıdır. Buna verilen destek, ekonominin kayıt altına alınmasını sağlayacak, kayıtdışılık ortadan kalkacaktır.

Bugün, büyük ve küçükbaş hayvancılıkta finansman sıkıntısı mevcuttur. Küçük ve orta ölçekli işletmeler, tarımsal kredilerle destek beklemektedir. Büyükbaşta 5 ile 10 ve kanatlılarda 5 000 ile 10 000'lik işletmelere kredi sağlanmalıdır. Bugün, tarımsal faizler yüzde 35'ten yüzde 33'e çekilmiştir; fakat, kimse bu krediyi kullanamamaktadır; çünkü, kredi faizleri enflasyonun çok üzerindedir. Faizlerin, yüzde 20'lere, yani, enflasyona endekslenmesi gerekir. Kısaca, yatırım kredilerine fırsat verilmelidir. Tavukçuluğa, su ürünlerine (alabalık, çipura, levrek), arıcılığa, koyun ve süt inekçiliğine verilecek yatırım kredileri yüzde 20'lere çekilirse, birçok işsizimize iş ve aş sağlanacaktır. Bugün, ülkede sorun, iş ve aştır.

Güvenli gıda, hepimizin isteğidir. Bunun için, ürünlere hile yapılmasını istemiyorsak, üretim maliyeti, üretilen ve satışa sunulan mamulün satış fiyatından fazla olmamalıdır. Bunun için, üretim maliyetleri tespit edilerek, artı değer konulup, satış fiyatları belirlenmelidir. Hayvansal ürünlerde, üreticinin belirli bir fiyat ve pazar garantisinin olması gerekir. Yurttaşlarımız, önünü görebilmelidir. Bu olmadığı takdirde, faaliyetler, istenen ölçüde geliştirilemiyor ve yönlenmeler engelleniyor. Üretim birimleri, zaten, çok dağınık yapıdadır. Bu dağınık yapı nedeniyle, yetiştiriciler, pazarlama örgütleri kurmada, pazar şartlarını takip etmede, üretimin talebe göre ayarlanmasında güçlük çekmektedir. Hayvansal ürünlerin fiyatı, serbest piyasa koşullarında oluşmaktadır. Pazarlama kanalı içerisinde aracı sayısının çok olması, üretici ve tüketici fiyatları arasındaki farkın büyümesine neden olmaktadır. Tüketicinin ödediği fiyatın ancak yüzde 30-35'i üreticiye dönmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Kısaca, üretici, eli hamur, karnı aç konumdadır.

Bunları niçin söylüyoruz; yurttaşlarımız, kazandıkları takdirde, hilesiz, zararsız, kontrollere açık üretim yapmaktan haz duyacaklardır.

Hayvansal kaynaklı gıda maddelerinin temel gıdalar olduğu bilimsel bir gerçektir; bu anlamda, sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenme için, 21 inci Yüzyılda Türkiye insanının insanca yaşayabilmesi için, sağlıklı nesiller ve düşünebilen, üretebilen beyinler için gerekli olduğunu yüksek sesle bir kez daha tekrar ediyor, tasarıya olumlu oy vereceğimizi bildiriyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özkan, teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, 1 inci maddenin başlığını okutuyorum:

"Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 1 inci maddenin müzakeresine geçmeden önce, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.

Bu nedenle, önergeyi okutup, komisyona soracağım. Komisyon, önergeye salt çoğunlukla, 13 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde, yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan 289 sıra sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına aşağıdaki maddenin çerçeve 1 inci madde olarak eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk İpek

M. Fehmi Uyanık

Hasan Aydın

 

Ankara

Diyarbakır

Giresun

 

Ufuk Özkan

Hüseyin Özcan

Halil Tiryaki

 

Manisa

Mersin

Kırıkkale

"Madde 1.- 8.5.1986 tarihli ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununun 32 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 32/A maddesi eklenmiştir."

İzin ve denetim

Madde 32/A- Hayvancılık işletmelerinin kamu sağlığı, hayvan sağlığı ve gıda güvenliği yönünden; ilgili mevzuat kapsamında her türlü izin ve ruhsatlarının verilmesi ile bu işletmelerin kontrol ve denetimleri Bakanlıkça yapılır. Kamu sağlığı, hayvan sağlığı ve gıda güvenliğine uygun olmayan işletmelere eksikliklerini düzeltmeleri için süre verilerek uyarılır. Gerekli tedbirleri almayanlar faaliyetten men edilirler.

Bu hususlara ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz efendim?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılmış olduğundan, önerge üzerinde, yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

HALUK İPEK (Ankara) - Sayın Başkan, gerekçeyi okutunuz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Kamuoyundan intikal ettiği üzere, son zamanlarda bazı kontrolsüz işletmelerin faaliyette bulunduğu, sağlıksız şartlarda çalışan bu tür işletmelerden elde edilen hayvansal kökenli gıda maddelerinin kamu sağlığını, hayvan sağlığını ve gıda güvenliğini tehdit ettiği görülmektedir. Bu tür işletmelerin daha etkin kontrol ve denetimlerinin yapılabilmesi amacıyla bu önerge hazırlanmıştır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarıdaki 1 inci maddeyi 2 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 2. - 8.5.1986 tarihli ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun Birinci Kısmının Yedinci Bölümünün başlığı "Gıda Olarak Faydalanılacak Hayvanlar ve Hayvansal Kökenli Gıda Maddelerinin Kontrol ve Muayeneleri" olarak değiştirilmiş ve aynı Kanunun 33 üncü maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

Gıda olarak faydalanılacak hayvanlardan elde edilen ürünlerin halk sağlığına zararlı olmasını engellemek amacıyla canlı hayvanlar ve hayvansal kökenli gıda maddelerinde kullanımına izin verilmeyen ve/veya belirli seviyelerde bulunmasına izin verilen farmakolojik veya toksikolojik etkiye sahip maddelerin varlığını araştırmak üzere, Bakanlıkça kalıntı izleme planı uygulanır. Bu plan, kalıntı izlenmesine yönelik olarak çiftlikten satış noktası dahil tüm alanlar ile ithalatı yapılan hayvan ve hayvansal ürünlerde yapılacak kontrolleri, alınacak numunelerin analizini ve kalıntı tespitinde yapılacak işlemleri kapsar.

Yapılan kontrollerde ve/veya analiz sonucunda, canlı hayvanlarda kullanımına izin verilen bir maddenin mevzuatla izin verilen düzeyinin üzerindeki miktarın tespiti durumunda, bu hayvanların kesimine izin verilmez. Tekrarlanan kontrol ve/veya analiz sonucunda kesime uygun bulunan hayvanların kesimine izin verilir.

Yapılan kontrollerde ve/veya analiz sonucunda canlı hayvanlarda izin verilmeyen bir madde tespiti halinde hayvanlar kasaplık amaçlı kullanılamaz.

Yapılan kontroller ve/veya analiz sonucunda izin verilmeyen madde veya izin verilen bir maddenin mevzuatla izin verilen düzeyinin üzerindeki miktarın tespiti durumunda, menşe çiftlikte bunun nedenleri araştırılır, kontrollerin sayısı artırılır ve gerekli kanunî işlem yapılır. Bu tür hayvansal kökenli gıda maddeleri tüketime sunulmaz.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça hazırlanarak yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Önerge yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi 3 üncü madde olarak okutuyorum:

MADDE 3. - 3285 sayılı Kanunun 53 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

Bakanlıkça hayvanlarda kullanımına izin verilmemiş veya kullanımı farmakolojik veya toksikolojik etkileri sebebiyle yasaklanmış her türlü maddenin besleme, tedavi, koruma, araştırma ve benzeri amaçlarla hayvanlara yedirilmesi, içirilmesi veya vücuduna zerk edilmesi yasaktır. Bu maddeleri hayvanlara uygulayanlar ve bilerek bu maddeleri hayvanlarına uygulatan hayvan sahipleri iki milyar Türk Lirası idarî para cezası ile cezalandırılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Önerge yoktur.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi 4 üncü madde olarak okutuyorum:

MADDE 4. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi 5 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 5. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun.

Sayın Bakan bir teşekkür konuşması yapacaklar.

Sayın Bakanım, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, Bakanlığımızın sorumluluğunu çok büyük ölçüde artıran bir kanun tasarısını kabul ettik. Komisyonumuz çok özverili davrandı, salt çoğunluğu sağlayacak bir sayıya ulaştık, Meclisimiz de bu teklifi uygun gördü. Gerçekten de, Meclisimizin, ülkemizin sorunlarına yönelik konuların çabucak kanunlaşabileceğini göstermesi bakımından da örnek bir olay olarak geçecektir.

Efendim, bildiğiniz gibi, son zamanlarda, kamuoyumuzu çok rahatsız eden birkısım çiftliklerde gördüğümüz manzaralar, hepimiz açısından, gerçekten, üzüntü vericiydi. Sorumluluk sahibi kuruluşlarız; ama, mevzuattaki bir eksiklik de, bu hususta bazen insanı çaresiz bırakabiliyordu. Bu işletmelerin kuruluşunda, Sağlık Bakanlığımız "gayri sıhhî müessese" kapsamında izin veriyor, belediyeler çalışma izni veriyorlar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, bölgedeki tarımsal faaliyetlere uygunluk, Çevre Bakanlığı da çevreye uyum konusunda izin veriyorlardı; ama, neticede, bu sorumluluğun dört ayrı kuruma dağılmış olması, bazen alınabilecek tedbirleri çok geciktiriyordu. Bunu önlemek için, bugün "hayvancılık işletmelerinin kamu sağlığı, hayvan sağlığı ve gıda güvenliği yönünden -çok genel ifadelerle- ilgili mevzuat kapsamında her türlü izin ve ruhsatlarının verilmesi ile bu işletmelerin kontrol ve denetimleri Bakanlıkça yapılır" dedik. Yani, bu hizmetler Tarım ve Köyişleri Bakanlığına geçmiş oluyor. Kamu sağlığı, hayvan sağlığı ve gıda güvenliğine uygun olmayan işletmelere bir uyarı yapılıyor, daha sonra da faaliyetten men ediliyor. Dolayısıyla, gerçekten, Bakanlığımıza çok büyük bir sorumluluk geldi; ama, gıda güvenliği ve halk sağlığı bakımından da, bir geniş yetkinin -objektif kullanılmak üzere- bulunmasının da önemi açıkça ortadadır.

Ben, bu hususta özverili bir çalışma gösteren arkadaşlarıma ve Meclisimizin saygıdeğer üyelerine teşekkür ediyorum.

Size, bir sevindirici haber daha vermek istiyorum. Bu da, kamuoyumuza intikal etmesi bakımından önemli. Biliyorsunuz, bir hafta kadar önce, Türkiye'de, ilaç kalıntıları konusunda çok önemli gelişmeler oldu, kamuoyunda çok tartışıldı. Türkiye'de tükettiğimiz sebze ve meyvelerin, ilaç kalıntıları ihtiva ettiği ve sağlığımızı çok tehdit ettiği söylendi. Hatta, ihraç edilen Türk menşeli ürünlerin geri dönüşlerinde, hiçbir kontrole tabi olmadan, iç piyasada satıldığı söylendi. Tabiî, bu hadise de kamuoyunda bir tedirginliğe yol açtı. Gerekli incelemeleri, araştırmaları yapma ve aydınlatma konusunda üzerimize düşen görevleri yapmaya çalıştık; ancak, hepimiz biliyoruz ki,bu hususta daha özenli bir şekilde görevimizi yerine getirmeliyiz. Bakanlığımız, kendi iç bünyesinde şöyle bir karar aldı; müsaadenizle okuyorum:

"Ülkemizde yaş meyve, sebze üretiminde seraların yüzde 80'ini teşkil eden Antalya, Adana, Mersin ve Muğla İllerinde ilaç kalıntılarının tespiti amacıyla, seralardan, hal, pazar ve marketlerden domates, biber, patlıcan, hıyar, fasulye örneklerinden ayda iki kez alınarak analizlerinin yapılması ve sonuçlarının aylık raporlar halinde Genel Müdürlüğümüze bildirilmesi konusunda gerek yazılı gerekse telefonla ayrıntılı bir şekilde il müdürlükleri ve il kontrol laboratuvarlarıyla görüşülmüş ve 20.1.2004 tarihi itibariyle talimat verilmiştir. Bu illerden gelecek olan analiz sonuçları, bulunan aktif maddelerin o konudaki tavsiyesi ve maksimum kodeks değerleri dikkate alınarak değerlendirilecek ve rapor halinde makama sunulacaktır. Kamuoyu da bilgilendirilecektir."

Şunu demek istiyorum: Ülkemizde, sebze ve meyvelerle ilgili hususlarda bir kaygı taşınıyor. Bununla ilgili olarak da, Bakanlığımız çok özverili bir çalışmanın içerisine girecek ve kamuoyuna bu hususta bilgi vereceğiz. Bununla ilgili olarak, Ankara'nın dört büyük gıda satış merkezinden aldığımız numunelerden  -bunu üç gün önce gerçekleştirdik- yaptığımız tahlillerde limit üstü hiçbir kalıntı unsuruna rastlayamadık. Dolayısıyla, bu hususta da milletimizin ve siz saygıdeğer milletvekillerimizin gönlünün rahat olmasını diliyoruz.

Kontrollerimizi sürekli olarak yapmalıyız ve halkımızı da aydınlatmalıyız. Eğer, bu konuda tehlike arz eden bir durum varsa, bunu da cesaretle söylemeliyiz ve tedbirlerini almalıyız.

Bugünkü Kanunla, inşallah, kamuoyunda büyük bir rahatsızlığa yol açan meseleler, çok kısa bir süre içerisinde çözülme imkânı bulacaktır. Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvence Fonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

8. -  Birleşmiş Milletler Sınaî Kalkınma Örgütü ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvence Fonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 350) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 350 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Taner Yıldız'ın, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan'ın söz talepleri vardır.

AK Parti Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Taner Yıldız; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ülkemizin enerji misyonuna önemli bir katkı sağlayacak olan Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezinin kurulmasına ilişkin anlaşma hakkında bilgi sunmak üzere, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığımızın uzun süreden beri üzerinde çalıştığı ve dünyanın ilk Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezinin İstanbul'da kurulmasına ilişkin çok önemli bir anlaşma, 21 Ekim 2003 tarihinde, hükümetimiz adına Sayın Bakanımız ile Birleşmiş Milletler Sınaî Kalkınma Örgütü (UNIDO) arasında, Avusturya'da imzalanmıştır.

                             

(x) 350 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Merkez, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında, hidrojen enerjisi teknolojilerinin araştırılması ve geliştirilmesinde bir köprü vazifesi üstlenecektir. Bu bağlamda, ülkemiz ve Birleşmiş Milletler arasında imzalanmış bu anlaşma, ülkemizi, 171 ülke içerisinde, hidrojen enerjisi teknolojilerinde lider bir konuma getirecektir. 2004 yılında, içerisinde bulunduğumuz yılda faaliyete geçecek olan bu merkez, İstanbul'a, geleceğin teknolojilerini taşımada da önemli bir görev üstlendirecektir.

Yeni bir teknolojinin öncülüğünü yapmanın önemi tartışılmaz. Bu, özellikle, sıradan ikili anlaşmaların çok dışında bir anlaşmadır ve Türkiye'yi ileri götürebilecek, enerji sektöründe ileriye taşıyabilecek çok ciddî bir konu üzerinde bulunuyoruz.

Bu tür bir merkezin ev sahipliğini yapmanın ve bunun İstanbul'da olmasının, ülkemize uluslararası alanda kazandıracağı çok yüksek seviyede konular vardır. Ben, kısaca bunlardan bahsetmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bilindiği üzere, dünya ekonomisi hızlı bir entegrasyon içerisindedir. Bu sürece Türkiye'nin ayak uydurabilmesinin tek yolu da, enerji problemini çözmekten geçiyor. Enerji probleminin çözümü ise, özellikle, ithal girdilerin aza indiği ve Türkiye'nin yenilenebilir kendi kaynaklarından, temiz enerji kaynaklarından faydalanması üzerinedir. O yüzden, bu bilgi toplumunu oluşturmada ve kültürel birikimi sağlamada, bu hidrojen enerjisi üzerinde durmamız gerekiyor.

Özellikle, ekonomide yaşanan, ülkenin yaşadığı son krizler ve deprem, sektörü, talep konusunda çok ciddî bir sıkıntıya sokmuştu. Bu talep düşüklüğünü, ancak arz fazlalığıyla telafi edebiliriz. Şu anda, enerjimiz yeterince vardır; ancak, bu enerjiyi ileriye dönük taşıyabilmenin tek yolu da, hidrojen enerjisiyle olacaktır.

Bugün itibariyle, ülkemiz, tükettiği her 3 birim enerjinin 2 birimini ithal etmektedir. Bu dışa bağımlılık, 2020 yılına doğru daha da artacaktır; özellikle, yerli kaynaklardan sağlanabilir enerji miktarı, toplam enerji miktarının yüzde 22'sini aşmayacaktır. O yüzden, bu konunun önemi, daha fazla açığa çıkmaktadır.

Özellikle, gerek emniyet açısından gerekse maliyetler açısından sürdürülebilir olmayan bu dışa bağımlılık trendinin değiştirilmesini teminen, yerli kaynaklarımıza yönelik arama, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine öncelik verilmesi, yeni teknolojiler üzerinde faaliyet gösterilmesi ve bu konuda, vakit kaybetmeden, hızla ilerlenmesi gerekmektedir.

Biz, burada, bir anlamda, geleceğin enerjisini konuşuyoruz. Hidrojenin enerji kaynağı olduğunun anlaşılması bundan ikiyüz yıl kadar önce olsa da, bunun biriktirilebilmesi ve stok yapılabilmesi yenidir ve 21 inci Yüzyıla damgasını vurabilecek bir gelişmedir. Özellikle, elimizde bulunan enerji kaynakları, petrol ve gaz rezervlerinin ömrünün gittikçe azalması, bunların kırk elli yıllık bir ömrünün bulunması ve kömür kaynaklarının -ikiyüz, üçyüz yıllık olsa bile- bitebilecek olması, bizi bu enerji kaynağına daha fazla itmektedir. Petrol, kömür ve doğalgaz gibi konvansiyonel enerji türlerinin yerine geçecek yeni enerji türünün hem kolayca elde edilebilmesi hem de çevre dostu olması, en belirgin kazançlarından bir tanesidir; bunun da yegâne kaynağı, hidrojendir.

En büyük hidrojen kaynağı sudur. Hidrojen, ayrıca, doğalgaz, kömür gibi fosil yakıtlarından da üretilebilmektedir. Türkiye'de yapılması düşünülen bu teknolojinin önemi, know-how hizmetleriyle beraber kazanılmasının yanında, öncelikle bizim kullanmadığımız zamanlarda ürettiğimiz enerji miktarının suya verilmesiyle ortaya çıkacak enerjinin depolanabilir ve istediğimiz zaman da kullanılabilir olmasından kaynaklanmaktadır. Bunu, insan, hayatında da, teknolojik ürünlere rahatlıkla yansıtabilmektedir. Özellikle mevsim değişikliğinden ve saat farklılığından kaynaklanabilen kullanım farklılıklarını giderebilmenin tek yolu, depolanabilir hidrojen kaynaklarıdır. Özellikle, Sayın Bakanımızın ve ekibinin, Ulusal Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsüyle beraber bu çalışmalarını sürdürebilmesi çok daha anlamlıdır.

Hidrojenden elektrik, yakıt pilleri sayesinde, özellikle akü bataryasına benzer bir sistemle yapılacaktır; çalışma prensibi de içten yanmalı motorlara benzemektedir. Kısaca, sistem, elektrolizin tersine çevrilmesi şeklinde izah edilebilir. Bu teknolojinin geliştirilmesiyle, dizüstü  bilgisayarların kullanımından tutun, cep telefonlarına ve dijital kameralara varıncaya kadar, her türlü konuda, kültür birikimiyle beraber, bu, ileriye taşınabilecektir ve kolaylık sağlayacaktır.

Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin, Amerika'nın ve Japonya'nın bu konuda ayırdığı fonlar ibret vericidir. Bu konuda, Avrupa Birliği ilk beş yıl için 5 milyar Euro'luk bir rakam, Amerika Birleşik Devletleri 1 700 000 000 dolar, Japonya ise, 2020 yılına kadar 4 milyar dolarlık bir rakam bu işe ayırmıştır.

Hidrojen araştırmalarıyla ilgili dünyanın önde gelen bilim adamlarından birisi de, Miami University'de Temiz Enerji Enstitüsü Başkanı Olan Prof. Dr. Nejat Veziroğlu'dur. Nejat Veziroğlu'nun, merkezin Türkiye'de kurulmasıyla ilgili uluslararası arenada gösterdiği çaba takdire değerdir. Dünyaca ünlü bilim adamımızın katkılarının devamının, ülkemizin hidrojen enerji teknolojileri alanında da gelişmesinde önemli yarar sağlayacağı muhakkaktır ve bu işin başında bulunacaktır.

Özellikle hidrojen enerjisi alanında faaliyet gösterecek olan merkez, Türkiye'nin, çevreye ve özellikle temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına, geliştirme ve iklim değiştirme konularına verdiği önemi göstermektedir. Dünya gittikçe ısınmaktadır. En son yapılan araştırmalarda dünyanın ısısı 4,5 ilâ 5 derece artmıştır. Bunun temel sebebi ise kirli enerji kaynaklarından kaynaklanmaktadır. O yüzden, bütün ülkelerin, gelişmiş ülkelerin ve gelişmekte olan ülkelerin hidrojen enerjisi üzerine sarf ettiği çabalar, özellikle Kyoto anlaşmalarından sonra bu alana kaymıştır.

Tabiî, bu işin merkezinin Türkiye'de kurulması ve bütün Birleşmiş Milletler ülkeleriyle beraber bu koordinasyonun sağlanmasının, know-how ve diğer hizmetler açısından da, ucuza mal edilebilmesi açısından da çok fazla önemi vardır ve bununla alakalı 40 000 000 dolarlık ilk beş yıl içerisinde hibe söz konusudur. 1992 yılından bu yana, gelmiş bütün hükümetlerin üzerinde durduğu bir konudur; ancak, diğer gelişmiş işlerde olduğu gibi, başarılı olduğumuz işlerde olduğu gibi enerji sektöründe de bu hükümetimiz zamanında tamamlanmıştır. Çok ciddî, inşallah, önümüzdeki yıllarda çocuklarımızın da görebileceği bu kültür birikiminin bu Meclisin kararıyla alınmış olmasının bizler açısından da çok fazla önemi vardır. Özellikle, merkezin ileri aşamalarda diğer enerji konularına da yoğunlaşarak Uluslararası Atom Enerji Kurumuyla beraber daha etkin, hatta daha da etkin çalışması söz konusudur.

Sözlerime son verirken, bu anlaşmanın Yüce Meclis tarafından en kısa sürede onaylanmasının ve yürürlüğe girmesinin daha müreffeh bir Türkiye için vazgeçilmez bir unsur olduğunu ve enerji sektörümüzün ilerisiyle, geleceğiyle alakalı ciddî bir karar oluşturduğunu bildiriyor, hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yıldız, teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Sınaî Kalkınma Örgütü ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvence Fonu Anlaşmasının  Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1965 Aralık ayında kabul ettiği bir kararla "Birleşmiş Milletler Sınaî Kalkınma İçin Örgüt" adı altında bir örgütün oluşturulmasını tavsiye etmiştir. Bunun üzerine, 17 Kasım 1966 tarihinde örgütün ismi yeniden düzenlenmiş ve böylece, Birleşmiş Milletler Sınaî Kalkınma Örgütü, yani UNIDO, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği içinde otonom bir kuruluş olarak faaliyete başlamıştır.

Birleşmiş Milletler Sınaî Kalkınma Örgütü, 1 Ocak 1986 tarihinde Birleşmiş Milletler sistemi içinde bir uzmanlık kuruluşuna dönüşmüştür. Örgütün temel amacı, gelişme yolunda olan ülkelerin sınaî kalkınmalarını teşvik etmektir. Diğer amaçları; gelişme yolunda olan ülkelerde mahallî kaynaklar ile insangücünün tam kullanımını sağlayan sanayilerin kurulmasına katkıda bulunmak, sanayileşmiş ve gelişme yolunda olan ülkeler arasında uluslararası bir forum olarak görev yapmak, üye ülkeler arasında sınaî işbirliğini teşvik etmek ve Birleşmiş Milletler sistemi içinde sınaî kalkınmayla ilgili bütün faaliyetlerin koordinasyonunu sağlamaktır.

UNIDO'nun başlıca 4 organı vardır; bunlar: Genel Konferans, Sınaî Kalkınma Kurulu, Program ve Bütçe Komitesi ile Genel Direktörlüktür. Genel Konferansa, 1990 yılında, 151 ülke üyedir. Sınaî Kalkınma Kurulu, Genel Konferans tarafından seçilen 53 üyeden oluşur. 53 üyenin yarısı 4 yıllığına, diğer yarısı ise 2 yıllığına seçilir. Kurul yılda bir defa toplanır. Türkiye, 1976-1989 döneminde Sınaî Kalkınma Kurulunda görev yapmıştır.

Örgüt, sınaî kalkınma uzmanlarını dünyanın değişik bölgelerine gönderip, Birleşmiş Milletler hesabına araştırma, inceleme çalışmaları yaptırmaktadır. Örgütün sanayi yardım fonlarının en büyük kısmı, Afrika, Pasifik ve Latin Amerika'ya gitmektedir. Yapılan yardımlar en çok tarımsal sanayi, alternatif enerji kaynakları, kimya ve metalürji sanayii, mühendislik hizmetleri ve profesyonel eğitime yöneliktir.

Örgütün gelişme yolunda olan ülkelerin sınaî kalkınmalarına katkısı, özel teknik yardım projeleri aracılığıyla olmaktadır. Türkiye'de örgütün teknik yardım projeleri gittikçe artmış ve Birleşmiş Milletlerin Türkiye'deki toplam teknik yardımının en önemli kısmını oluşturmuştur. Bugün, teknik insangücünün eğitimi, kalite kontrol, paketleme, proje hazırlama ve değerlendirme, temel sınaî sektörlerin planlanması, küçük sanayiin geliştirilmesi gibi özel teknik yardım projeleri, UNIDO-Türkiye işbirliğinde yürütülmektedir.

Ayrıca, Türkiye, UNIDO'nun gelişmekte olan ülkelerin sınaî kalkınmaları için yürüttüğü faaliyetlerde de önemli ve aktif rol oynamaktadır. 1979 yılından bu yana, Türkiye'de, çimento, şeker, döküm, demir çelik sektörlerinde düzenlenen eğitim programları çerçevesinde çok sayıda stajyer eğitim görmüştür.

UNIDO'yu Birleşmiş Milletlerin bir uzmanlık kuruluşuna döndürme çalışmalarıyla ilgili olarak, Türkiye, UNIDO Sözleşmesini 8 Nisan 1979 tarihinde onaylamıştır. 21 Aralık 1981 tarihinde sözleşme Bakanlar Kurulunca onaylanmış; onay belgesi ise, 5 Mayıs 1982 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine tevdi edilmiştir.

İşte, bu örgüt ve Türkiye arasında onaylanacak anlaşmaların içeriğinden bahsetmek istiyorum. Bundan sonra, örgütün alternatif enerji kaynaklarına yönelik projelerinin çok önemli bir ayağı Türkiye'de olacaktır. Birleşmiş Milletler Sınaî Kalkınma Örgütüyle 1992 yılında yapılan anlaşma gereği kurulması öngörülen, ancak çeşitli engeller nedeniyle kurulması geciken Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi, yani, UHETEM, bu yıl İstanbul'da faaliyete geçecektir. Anlaşma hükümlerine göre, Türkiye'nin örgüte taahhüt ettiği toplam katkı, beş yıllık bir sürede 40 000 000 dolardır.

Kendi alanında dünyanın ilk Uluslararası Hidrojen Teknolojileri Araştırma Merkezi olan UHETEM, Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında, 171 ülkenin ortak katılımıyla gerçekleştirilmektedir. Böylece, Türkiye'nin 171 ülkeyle ortak teknoloji projeleri geliştirmesi ve hidrojen enerjisiyle ilgili bilim ve teknolojinin ülkeye girmesi mümkün olacaktır.

Merkezin Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulması, Türkiye'nin uluslararası kuruluşlar arasındaki itibarını artıracağı gibi, birçok bilim adamının Türkiye'ye gelmesine de olanak sağlayacaktır. Ar-ge projeleri kapsamında dış fonların ve özel sektör imkânlarının bu merkeze yönlendirilmesiyle, Türkiye'ye önemli miktarda finansman gelmesi de beklenmektedir. Merkez, ilerideki yıllarda, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumuna benzer bir yapıya kavuşturulacaktır.

Ülkemizde yüksek miktarda bor madeninin bulunması, hidrojenin depolanması ve güvenli biçimde yakıt olarak kullanılması yönünde yapılacak araştırmalara hammadde sağlamaktadır. Bu nedenle, Ulusal Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsünün, UHETEM ile yakın işbirliği kurması planlanmaktadır. Ayrıca, Karadeniz'de bol miktarda bulunan hidrojen sülfit maddesi, UHETEM'in çalışmalarında önemli bir rol oynayacaktır.

Değerli milletvekilleri, dünyada fosil yakıt olarak da bilinen kömür, doğalgaz ve petrol rezervleri gün geçtikçe azalmaktadır. Örneğin, British Petrollerinin Haziran 2003 istatistiklerine göre, bilinen petrol rezervlerinin ömrü dünyada 41 yıl iken, Türkiye'de 14 yıldır. Yine, bilinen doğalgaz rezervlerinin ömrü dünyada 61 yıl iken, Türkiye'de 16 yıldır. Kömürün ise, bugünkü kullanımla birkaç yüzyıllık rezervi bulunmaktadır. Ancak, bundan da önemlisi, fosil yakıtlar, yaşamı tehdit edici çevresel etkilere sahiptir.

Dünyada halen yüzde 80 fosil yakıt kullanılmaktadır ve artan nüfusa paralel olarak enerji ihtiyacının da artmasına rağmen, sınırlı fosil yakıt üretimi 2015 yılından itibaren gittikçe azalacaktır. O bakımdan, 2015 yılından sonra yeni bir enerji kaynağı bulunması gerekmektedir.

Dünyadaki enerji tüketimi eşit bir biçimde dağılmamıştır. Bugün, yaklaşık 1 600 000 000 insan çağdaş enerji hizmetlerine erişimden yoksundur. Dünya nüfusunun yüzde 20'si toplam enerji tüketiminin yüzde 60'ını, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan yaklaşık 5 milyar nüfus ise enerji tüketiminin yüzde 40'ını gerçekleştirmektedir.

Değerli arkadaşlar, enerji, bir ülkenin ekonomik ve sosyal gelişmesinin en temel ve sürükleyici gereksinimlerinden biridir. Enerji politikalarında temel ilkemiz, kesintisiz, güvenilir, temiz ve ucuz enerji olmalıdır. Bütün bu kriterleri üzerinde toplayan depolanabilir yegâne enerji kaynağı ve taşıyıcısı, hidrojendir. Tüm bu özellikleriyle hidrojen, geleceğin enerji türü olarak dünyada kabul edilmiş durumdadır. "Hidrojen medeniyeti" kavramı, bilim adamları tarafından sıkça ifade edilmektedir.

Hidrojen kaynakları, evrende son derece bol ve yaygındır. En büyük hidrojen kaynağı sudur. Hidrojenden enerji elde edilmesi sırasında çevreyi kirletici ve sera etkisini artırıcı hiçbir gaz ve zararlı kimyasal madde üretimi söz konusu değildir. Hidrojenin büyük miktarlarda edinilmesi, suyun elektroliziyle gerçekleşmektedir. Elektroliz için rüzgâr, güneş ve su enerjisi gibi yenilenebilir enerjiden istifade edilebilir. Zira ülkemiz, yenilenebilir enerji kaynakları bakımından çok zengindir.

Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili olarak Türkiye, güneş enerjisi konusunda coğrafî olarak iyi bir konumdadır. Meteorolojik verilere göre, Türkiye'de yıllık ortalama güneş ışığı süresi 2 640 saattir. Rüzgâr enerjisi bakımından da zengin olan ülkemiz, buna ilaveten, Avrupa'da en yüksek hidroenerji potansiyeli olan ülkelerden biridir. Ülkenin toplam geliştirilebilir ekonomik enerji, hidroenerji üretim potansiyeli yılda 124 000 gegavat/saat olarak tahmin edilmektedir.

Bir ülkenin enerji planlamasında gözetilmesi gereken ilkeler, enerji-ekonomi-ekoloji dengesi, sürdürülebilir kalkınma, kaynak çeşitliliği ve enerji güvenliğidir.

Değerli arkadaşlarım, hidrojen, bütün bu özellikleri taşıyan bir enerji türüdür. Ayrıca, hidrojenin boru hatlarıyla iletiminin maliyeti, elektrik dağıtım hatlarının maliyetinin sadece yüzde 25'i kadardır.

Hidrojen gaz halinde yakılarak, ısınma, taşıt yakıtı ve mutfak için kullanılabilecek; yakıt pili formunda ise, dizüstü bilgisayar ve cep telefonlarında şarj, otomobillerde benzin alma sorunu büyük ölçüde çözülebilecektir. Bir yıl içinde kartuşlu bilgisayarların ve hidrojen yakıtlı araçların piyasaya sürülmesi beklenmektedir. Çok yüksek bir verime sahip hidrojen yakıtıyla çalışan motorlu araçlar, elektronik cihazlar ve telekomünikasyon aletleri giderek ticarî kullanıma sunulmaktadır.

Teknolojik açıdan önde olmak kaygısını taşıyan ülkeler, araştırma merkezleri ve sınaî şirketler, hidrojen teknolojisine daha fazla eğilmekte ve bu alanda çok yüklü yatırımlara girişmektedirler. Avrupa Birliği, hidrojenli yakıt pili teknolojisi için ilk beş yılda 5 milyar euro, Amerika Birleşik Devletleri hidrojenli otomobiller için 1 700 000 000 Amerikan Doları, Japonya ise 2020 yılına kadar 4 milyar Amerikan Doları harcamayı planlamıştır.

Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği arasında hidrojen ekonomisi hususunda işbirliği yapılması amacıyla ortak çalışmalar başlatılmıştır. Amerikan Senatosu, konutlarda uygulanan hidrojen yakıt sistemleri için kilovat başına 1 000 doları konut vergisinden düşmek kaydıyla, hidrojen kullanımını teşvik etmektedir. Zaman, petrolün aleyhine, hidrojenin lehine işlemektedir. Bunu gören dünyanın en büyük petrol üreticisi Suudî Arabistan Hükümeti, en büyük hidrojen üretim tesisini kurmaktadır.

Zaman içinde hidrojenin dünyadaki kullanımına baktığımızda, 1970'li yıllarda, hidrojen enerjisi, hidrojen ekonomisi ve hidrojen enerji sistemi gibi kavramlar enerji literatüründe yer almıyordu. Hidrojen ancak roket yakıtı olarak kullanılıyor, süper devletler çalışmalarını gizlilik içinde yürütüyordu. 1974 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde Florida'da Miami Üniversitesinin Temiz Enerji Enstitüsü tarafından düzenlenen Hidrojen Ekonomisi Miami Enerji Konferansı, bu konuların yayılması ve hidrojen enerjisi kullanımına başlangıç oluşturması açısından son derece önemlidir. Bu toplantıyla, Uluslararası Hidrojen Enerjisi Birliği kurulmuştur. İşte bu enstitüde çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Nejat Veziroğlu, UHETEM Projesinin bir devlet politikası olarak benimsenmesini sağlayan çok değerli bir bilim insanıdır. 16 Ekim 2003'te İzmir'de bir konferansta yaptığı konuşmadan, sizlere şunları aktarmak istiyorum:

"Petrol şirketleri, hidrojen fikri ilk ortaya atıldığında karşı çıktılar. Biz, hidrojen derneğini kurduktan sonra, hidrojen konferansı yapmaya başladık. İlki 1976'da Miami'de, daha sonra dünyanın büyük şehirlerinde düzenlenen kongreler iki yılda bir yapıldı ve 1998 yılında Brezilya'da yapılacak konferans için büyük petrol şirketlerini konferansa davet ettik. Petrolün ardından ne satacaklarını açıklamalarını istedik. Sadece Shell Company 15 mühendisiyle konferansa katıldı ve iki ay sonra hidrojen dolum istasyonları kurdu. Shell, hidrojen kervanına katıldıktan hemen sonra, diğer enerji şirketleri de katıldı ve 2000 yılında bütün enerji sektörü bu olaya girmiş oldu. 1974 yılında 2000'e kadar geçen sürede, üniversite ve araştırma merkezlerinde yapılan araştırmalarla, hidrojen enerji sisteminin temelleri atılmış oldu. 21 inci Yüzyılın başında hidrojene ilk geçiş, Mercedesin hidrojenle çalışan otobüsler imal edip satışıyla oldu. Bu yıl Avrupa'nın birçok şehrinde hidrojenli otobüsler işliyor olacak. General Motors 1 milyar dolar bütçeyle hidrojenli otomobil üretimine geçmeye hazırlanıyor. Toyota ve Honda Şirketleri, Tokyo, Yokohama ve Los Angeles şehirlerinde hidrojenli otomobilleri kiraya vermeye başladı. Birçok petrol şirketi, hidrojen dolum istasyonları kurdu ve şu anda, dünyada 60-70 tane hidrojen dolum istasyonu bulunmakta, bunların çoğu, Amerika, Avrupa ve Japonya'da. Ayrıca, bu ülkelerin yanı sıra İzlanda'da da 1 adet dolum istasyonu kuruldu. Bu yatırımın nedeni de, İzlanda bir konsorsiyum kurarak, üniversite, elektrik şirketi, otobüs şirketi ve balıkçılık şirketi iştirak etti. Ayrıca, DaimlerChrysler Şirketi ve Shell Şirketi, konsorsiyum kurarak, İzlanda'yı 2030 yılına kadar hidrojene dönüştürecek ve hidrojenin çoğu da jeotermik enerjiden üretilecek çalışma içerisine girdiler. Ülkemizde de, Ege'de, bol jeotermal enerjiden yararlanarak hidrojen enerjisi üretmek mümkündür. Ayrıca, Karadeniz'in 60 metrenin altındaki yerlerinde bol miktarda hidrojensülfür vardır ve Türkiye'nin hidrojen madeni gibidir. Hidrojensülfürden, düşük maliyette hidrojen elde edilebilir, aynı zamanda, rüzgâr, güneş, su enerjisinden de hidrojen üretilebilir. Hidrojenle elektrik üreten sistemler, Japonya, Amerika ve Avrupa firmaları tarafından üretilmekte ve satılmaktadır. Hidrojen elektrik pilleri de ticarî olarak satılıyor. Yaptığımız model çalışmalarına göre, eğer hidrojen için İzlanda'nın yaptığı gibi özendirici tedbirler alınmazsa bile, şimdiki yasalarla devam edersek, hidrojene geçiş 2074 yılında tamamlanacaktır. Eğer ülkeler arasında rekabet olur ve özendirici tedbirler alınırsa, bu süre daha da kısalır."

Yine, Prof. Dr. Sayın Nejat Veziroğlu, devamla şöyle ifade ediyor: "1974'te hidrojen ekonomisi fikrini ortaya attıktan sonra, dönem dönem Amerika Birleşik Devletlerine danışmanlık yaptım. Hidrojen enerjisinin dünya ekonomisine ve kalkınmakta olan ülkelere etkisi ne olacaktır gibi konularda rapor hazırladım. 1990'da verdiğim bir raporda, dünyanın hidrojene geçişinde nâzım rol oynayacak bir milletlerarası merkez kurulmasını önerdim. Bu görüşü, Birleşmiş Milletlerin Viyana'daki UNIDO teşkilatı olumlu buldu ve benden merkezin nerede kurulması gerektiğiyle ilgili rapor istediler. Raporumda, bu merkezin, endüstriyel ülkelerle kalkınmakta olan ülkelerin arasında, üç kıtayı bağlayan bir noktada, Türkiye'de kurulmasını önerdim. Kendi içlerinde yaptıkları toplantı sonunda da, merkezin İstanbul'da kurulmasına karar verildi. Sonra, Ankara'yla görüşmeler yapıldı ve birçok ülkenin enerji bakanlıkları ve dışişleri bakanlıkları ziyaret edildi ve merkezin Türkiye'de kurulmasına onay verildi.

Benim konvansiyonel enerji sistemleri için önerim, petrol ve doğalgaz aramaları hızlandırılmalı; çünkü, hâlâ, hidrojen elde edebilmek için bunlara ihtiyaç var. Doğalgaz boru hatları yaygınlaştırılmalı; bunun nedeni de, hidrojen enerjisine geçildiğinde, bu boru hatlarının kullanılacak olması. Elektrik santralları yapımı hızlandırılmalı. Kömürlü ve linyitli santrallar yapılmamalı; çünkü, bunların zararı faydasından daha fazla. Nükleer santral yapımı özendirilmeli. Yatırımların çoğu özel sektör tarafından yapılmalı. Devlet, enerji tesislerini özelleştirmeli."

Prof. Dr. Sayın Nejat Veziroğlu son paragrafta konuyu şöyle bağlıyor: "Hidrojen enerji sistemi için önerilerim ise; UNIDO Milletlerarası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi kurulmalı. GEF finansmanıyla pilot bölgeler kurulmalı, hatta Türkiye'de ilk hidrojenle çalışan otobüsler İzmir'e gelmelidir. Kömür, linyit çıkan yerlerde hidrojen üretim tesisleri kurulmalı ve dağıtım hidrojen olarak yapılmalı. Doğalgaz boru hatları hidrojen taşıyacak nitelikte yapılmalı. Temiz enerji yatırımları özendirilmelidir."

Değerli arkadaşlarım, dünyada çeşitli ülkelerde hidrojen enerji araştırmaları yapılmaktadır. Japonya, Almanya, Suudî Arabistan, Kanada, İzlanda, İtalya, İspanya, Norveç ve Amerika Birleşik Devletlerinde hidrojen üzerine programlar yürütülmekte ve işbirliği yapılmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri, 2030 yılından sonra, toplam enerji ihtiyacının yüzde 10'unu hidrojenden karşılamayı düşünmektedir. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush "petrole bağımlılıktan kurtulmak için bu enerjiye geçmeliyiz" diyerek, 3 milyar dolar kaynak ayırdığını açıklamıştır.

Petrol, doğalgaz ve kömürün dünyaya bir yılda verdiği zarar 5 trilyon dolardır. Hidrojen, bu yakıtlara göre ısı enerjisinde yüzde 20, otomobillerde yüzde 18, elektrikli motorlarda ise yüzde 50 daha verimlidir.

Hidrojenin yaygınlığı, temel kaynağının su olmasının yanı sıra, enerjiye dönüşürken ısı ve suyun dışında hiçbir yan etki oluşturmaması, bu gazı, gelecek için çok önemli bir alternatif haline getirmektedir. Hidrojen enerjisi alanında faaliyet gösterecek olan merkez, Türkiye'nin çevreye, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirme ve iklim değiştirme konularına verdiği önemi gösterecektir.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi bitirirken, enerji diplomasisinin ülkemiz açısından arz ettiği öneme kısaca eğilmek istiyorum. Enerji diplomasisini bir ülkenin gücünden ve birikiminden kaynaklanan, genelde stratejik hedeflere ulaşmayı amaçlayan ve dışpolitika hedeflerinin gerçekleştirilmesine katkı sağlayan çok yönlü faaliyetler ve temaslar olarak değerlendirebiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkan.

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Türkiye, dünya toplam petrol ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 70'inin bulunduğu bir bölgede yer almaktadır. Türkiye, bölgesinde enerji terminali olma iddiasındadır. Türkiye'nin enerji talebi yılda yaklaşık yüzde 5 oranında büyümektedir; yıllık elektrik tüketimi ise yaklaşık yüzde 7-8 oranında artmaktadır. Bunlar, OECD ülkeleri arasında en yüksek oranlardır. Bütün bu hususlar, enerji konularının ve enerji diplomasisinin Türkiye açısından ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye, enerji diplomasisine verdiği değerler ölçüsünde bölgesindeki ve dünyadaki gücünü ve önemini artıracaktır.

Bu bağlamda, Cumhuriyet Halk Partisinin, enerji konusuna büyük bir önem vermekte olduğunu, enerji danışmanlarımızın her ay kapsamlı bir şekilde hazırladığı raporları kamuoyunun bilgisine sunmakta olduğunu da belirtmek istiyorum.

Dünya enerji alanında önümüzdeki dönemlerde önemli değişiklik ve gelişmeler beklenirken, Türkiye'yi bu süreçten soyutlamak mümkün değildir. Önümüzdeki çağ, hidrojen çağıdır. Hiçbir ülke bu çağdaş gelişimden soyutlanamaz. Türkiye'de kurulacak merkez, uluslararası bir platform niteliği taşıyacak ve ülkenin stratejik önemini daha da artıracaktır. Yeni gelişmekte olan bir teknoloji alanında uluslararası bir merkeze sahip olunması dünyanın dikkatini Türkiye'deki bilimsel ve teknolojik ilerlemelere çekecektir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, anlaşmayı destekliyor, ülkemize ve milletimize faydalı olacağına inanıyoruz.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özkan, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SINAİ KALKINMA ÖRGÜTÜ VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ

HÜKÜMETİ ARASINDA GÜVENCE FONU ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ

UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - Viyana'da 21 Ekim 2003 tarihinde imzalanan "Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvence Fonu Anlaşması"nın onaylanması, söz konusu anlaşmanın imza tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi suretiyle uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde, Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvence Fonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                                : 217

Kabul                                : 217(x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, birleşime saat 20.05'te toplanmak üzere ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 19.34

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                  

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.05

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

9.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/716) (S. Sayısı: 319) (x)

Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu, 319 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt; buyurun. (Alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 319 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısına ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; bildiğiniz gibi, üniversiteler, toplumlara, ekonomik, kültürel ve yönetsel açılardan yol gösterici oldukları ve öncülük ettikleri günümüzde daha iyi anlaşılmış olan kurumlarımızdır. Gerçi, son yıllarda sayısı hızla arttığından, kalite olarak herhangi bir değişiklik olmadığı söylenmekteyse de, bana göre, köklü üniversitelerimiz ile yeni açılan veya açılma aşamasında olan üniversitelerimiz arasında çok büyük kalite farkı olduğu gerçektir; çünkü, giriş sınavında bu üniversitelere giren öğrencilerin aldıkları puanlarla, bu, ortadadır. Her ne kadar, biz, yeni açılanlar da çok kaliteli, çok üstün üniversiteler desek de, bu, gerçek değildir.

Bugün, şu anda, ülkemizde, 53 tane devlet üniversitesi, 24'ü kuruluşunu tamamlamış ve 1 tanesi de Odalar ve Borsalar Birliğinin kuruluş aşamasında olan üniversitesi olmak üzere, 25 tane vakıf üniversitesi vardır. 

Devlet üniversitelerimizde, şu anda, aşağı yukarı -bunlar, geçen senenin rakamlarıdır- 1 829 863 öğrenci öğrenim görmekte, 26 029 öğretim üyesi ve 43 205 öğretim elemanı da görev yapmaktadır. Vakıf üniversitelerimizde, 64 216 öğrenci öğrenim görmekte, 1 588 öğretim üyesi ile 3 312 öğretim elemanı da görev yapmaktadır.

Bu tasarı gündeme geldiğinde, konuşmayı hazırlamak için bazı hazırlıklar yaparken, bu arada, vakıf üniversitelerimizin sorunları olup olmadığını araştırmak için, en köklü, en yerleşik üniversitelerimizden Yeditepe Üniversitesinin Mütevelli Heyet Başkanı Sayın Bedrettin Dalan'ı aradım ve kendisine, vakıf üniversitesinin sorunları olup olmadığını sordum. Sayın Dalan "pek çok sorun var; ama, bunları daha sonra gündeme getirmeye çalışalım. Öğretim üyelerinin ve öğretim elemanlarının Sosyal Sigortalar kapsamında olması zaman zaman rahatsızlık yaratmaktadır; bunu, bir şekilde, Emekli Sandığına geçirmenin yolları var mıdır, yok mudur, bunu bilemiyorum; ama, öncelikle bunu dile getirirseniz sevinirim; çünkü, bu öğretim üyeleri yurt dışına giderken yeşil pasaport alamadıkları için zaman zaman büyük sorunlar yaşamaktadır" dedi; ben de, bunu size aktarmak istiyorum.

Bugün, aslında, aşağı yukarı yüzyirmi yıldır ülkemizde eğitim vermekte olan köklü bir kuruluşumuzdan söz etmek istiyorum; o da, Mimar Sinan Üniversitesi denilen üniversitemiz.

Mimar Sinan Üniversitesi, sanat tarihçi, arkeolog, ressam ve müzeci Osman Hamdi Bey tarafından, 1882 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi Âlisi adı altında 3 Mart 1883 yılında eğitime açılmıştır. Üstüne üstlük, bu kurum, o zaman da en çağdaş kurumlardan birisiydi, bugün de, yine, en çağdaş kurumlarımızdan bir tanesidir. Sanat ve mimarlık alanında da, ülkemizdeki ilk yükseköğrenim kurumudur; bu da, iftihar edilecek bir olaydır.

Cumhuriyetin kurulmasından sonra, Büyük Atatürk, çağdaş uygarlık hedefine ulaşmak için Sanayi-i Nefise Mektebi Âlisinin adını, Cumhuriyetin hemen akabinde, 1928 senesinde, Güzel Sanatlar Akademisi olarak değiştirmiştir ve aşağı yukarı, içimizdeki genç arkadaşlar dışında, bizim kuşağımızda olanların hepsi, bu okulu Güzel Sanatlar Akademisi olarak bilirler.

Bu okulumuz çok sayıda sanatçı ve mimar yetiştirmiştir; hâlâ da, bu üstünlüğünü sürdürmektedir. 1982 yılında çıkan 2547 sayılı Kanunla, bir gece içinde, bu Güzel Sanatlar Akademisinin ismi Mimar Sinan Üniversitesi olarak değiştirilmiştir. Gerçi, ülkemizin yetiştirdiği en büyük mimar Mimar Sinan'dır, buna söyleyecek hiçbir şeyimiz yok; ama, bu yükseköğretim kurumunun adı yıllardan beri Güzel Sanatlar Akademisi olduğu için, bu durum, hem şu andaki üniversite öğretim üyeleri hem öğrenciler hem de mezunlar arasında bir kırıklık nedeni olmuştur, "güzel sanatlar" kelimesinin çıkarılması bir hoşnutsuzluk yaratmıştır. Hepimizin bildiği gibi, burası, güzel sanatlar yüksekokulu veya üniversitesidir.

Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul'un Avrupa yakasında yerleşiktir. Toplam yerleşim alanı 43 463 metrekaredir. Rektörlük, Güzel Sanatlar Fakültesi, Mimarlık Fakültesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Araştırma ve Uygulama Merkezi, Oditoryum, Sanat Galerisi, Fındıklı'daki merkez binalarında bulunmaktadır; Fen Edebiyat Fakültesi ve bazı idarî birimler de Beşiktaş'tadır; yine, Devlet Konservatuvarı Beşiktaş-Akaretler'dedir, Sinema Televizyon Merkezi Balmumcu'da, Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü Salıpazarı'nda bulunmaktadır. Tophanei Amire Binası ise, bu üniversitemizin kültür merkezi olarak kullanılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Mimar Sinan Üniversitesinin 3 tane fakültesi vardır. Bunlardan 1 tanesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 1 tanesi Mimarlık Fakültesi, 1 tanesi de, 2547 sayılı Yasanın getirmiş olduğu zorunluluktan dolayı kurulan Fen Edebiyat Fakültesidir.

Bu 3 fakülte içerisinde, tabiî, bu üniversitenin her zaman ağırlığı olan fakültesi Güzel Sanatlar Fakültesidir. Ağırlıklı olarak uygulamalı resim eğitimi yapan heykel, grafik, seramik, tekstil, sinema, sahne dekorları, kostüm, fotoğraf, geleneksel Türk el sanatları ve temel eğitim bölümleri olmak üzere, bu fakültenin 10 tane bölümü bulunmaktadır.

Mimarlık Fakültesi ise, mimarlık, şehir ve bölge planlaması, iç mimarlık ve endüstri ürünleri tasarımı bölümlerini içermektedir.

Fen Edebiyat Fakültesinde ise, her fen edebiyat fakültesinde olduğu gibi, istatistik, fizik, Türk Dili ve edebiyatı, sosyoloji, tarih ve eğitim bölümleri bulunmaktadır.

Devlet Konservatuvarında ise, müzik bölümü, sahne sanatları bölümü ve müzikoloji bölümü bulunmaktadır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; dikkat ettinizse, konuşmamın başından bu yana sıklıkla kullandığım, hep "güzel sanatlar" kelimeleridir. Gerçekten, bu üniversitenin temelini oluşturan da güzel sanatlar olduğu için, bu sözcüklerin üniversitenin adından çıkarılmış olması, dediğim gibi, bir rahatsızlık ve huzursuzluk yaratmıştır. Üniversite Senatosu da, bu üniversitenin adına, artık "güzel sanatlar" kelimelerinin eklenmesini istemektedir.

Bu nedenle, onların hazırlamış olduğu ve hükümet tarafından Meclise sevk edilen bu tasarıya biz de sıcak bakıyoruz. Mimar Sinan Üniversitesinin adının, bundan sonra, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olarak değiştirilmesi teklifine, Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu bakıyoruz ve olumlu oy vereceğiz.

İnşallah, bu üniversitemiz, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi yeni ismiyle, bize, hem güzel sanatlar dalında hem de mimarî dalında yeni elemanlar yetiştirir, ülkemize de hayırlı işler yapar.

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özyurt, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLÂTI KANUNUNUN BİR MADDESİNDE

DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 28.3.1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununun 16 ncı maddesinin başlığında ve birinci fıkrasında yer alan "Mimar Sinan Üniversitesi" ibareleri "Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Çeşitli mevzuatta Mimar Sinan Üniversitesine yapılmış olan atıflar Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesine yapılmış sayılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

10.- 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/353) (S. Sayısı: 269) (X)

                                   

(x) 269 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 269 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 269 sıra sayılı 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, tedavi sanatı, insanlığın kendisi kadar eskidir; dolayısıyla, tedavi sanatını da içine alan veteriner hekimlik mesleği, insanlık tarihinin en eski mesleklerinden biridir.

Veteriner hekimlik, aldığı multidisipliner eğitim gereği, hayvan hastalıklarının sağaltımından, zoonoz hastalıklar yönüyle halk sağlığından, hayvan neslinin ıslah ve üretiminden, hayvansal ürünlerin üretiminden tüketimine kadar olan aşamalarından ve kontrolünden, su ürünlerinin üretiminden, hastalıkların sağaltımından, kontrolünden sorumlu ve yetkili meslek erbabı olarak tanımlanır.

Türkiye'de veteriner hekimlik eğitimi beş yıldır ve veteriner fakültelerinden mezun olanlara, dünyadaki diğer örnekleri gibi, yükseklisans adı altında veteriner hekim unvanı verilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, kamu sektöründe çalışan veteriner hekimlerin uzmanlık hakları, dönersermayeden yararlanma hakları ellerinden alınmakta, çalışma şevk ve heyecanı ortadan kaldırılarak, uygulamalar yapılmakla birlikte, üstüne üstlük, bir de veteriner hekim unvanı dahi çok görülmektedir ve bugün, bakanlık kadrolarında unvanımız veteriner olarak kullanılmaktadır. Oysa, bilindiği üzere, veteriner hekimlik mesleği, hayvanların tohumlamasından, doğumuna, yetiştirilmesine, ıslahına, beslenmesine, kesilmesine, yan mamuller elde edilmesine, pazarlanmasına, ithalat ve ihracatına ve tüm gıda kontrol hizmetlerinden, laboratuvar hizmetlerine kadar uzanan geniş bir yelpazede hizmetler sunmaktadır.

Veteriner hekimlerin yetki ve sorumlulukları, başka meslek gruplarına nasip olamayacak kadar çoktur; ancak, ne yazık ki, veteriner hekimlerin yetki ve sorumlulukları her geçen gün kısıtlanmakta ve veteriner hekimler sadece hayvan hastalıklarının tedavi ve takibiyle ilgili meslek grubu olarak görülmektedir.

Bu görevi yapan meslek grubu da, hekim olarak tanımlanmasına rağmen, ne yazıktır ki, bugüne kadar, hekim unvanı bile çok görülmüştür. Bunun son örneği, 57 nci hükümetin son günlerinde aceleye getirilerek çıkarılan Sunî Tohumlama Yönetmeliği ve 560 sayılı Gıda Kanununa bağlı olarak yapılan yönetmelik ve talimatlarda "veteriner hekim" ifadesi dahi geçirilmeyerek, mesleğimize gereken saygının gösterilmeyişidir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca, anılan yönetmelikte, veteriner hekim ifadesi geçmesi gereken maddelerin, ilgili bölümlerinde "15 gün kurs gören ya da yüksekokul mezunu olan ve belli bir süre kursa tabi tutulan" ifadesine yer verilmekteydi. Neyse ki, bu yönetmelik, meslek kurum ve kuruluşlarının haklı ikaz ve çabalarıyla iptal edilmiş bulunmaktadır. Sayın Bakanımıza da, buradan, bu konudaki duyarlılığından dolayı şahsım ve meslektaşlarım adına teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, yıllardan beri hükümetlerce uygulanan yanlı ve yanlış hayvancılık politikalarıyla, köylüyü aç bırakarak şehirleşmeyi amaçlayan bu politikalarla günümüzde hayvancılık sektörü can çekişir bir konuma getirilmiştir. Yine, son yıllarda yaşanan ekonomik ve siyasî krizler dolayısıyla belirginleşen durumlar karşısında, ülkemiz yetiştiricisi, bırakın hayvancılık yapmayı, elindeki damızlık hayvanını dahi elden çıkarmaktadır. Hükümetlerin günü kurtarma adına yaptığı projeler ve popülist bir politikayla vermiş olduğu göstermelik desteklemeler dahi yetiştiricinin ıstırabına çare olamamıştır. Sözde, geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlayan bir ülkede, 1 litre sütün fiyatı, şişelenmiş 1 litre suyun fiyatının bile altındadır. Yetiştiricilerimiz, bırakın hayvancılıktan gelir elde etmeyi, boğazından, giyiminden, ilacından tasarruf ederek hayvanlarının karnını doyurmaya çalışmaktadır. Eskilerde "sütten elde edilen gelir yem parasını karşılar, ineğin buzağısı yetiştiricinin kârıdır" şeklinde bir görüş vardı; şimdi ise, bırakın buzağıyı, yetiştiricimiz, borçlarını ödeyebilmek için damızlık ineğini dahi gözü yaşlı bir şekilde pazara götürmektedir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemiz hayvancılığı için tüm bu olumsuzluklar yaşanırken, şu sıralarda, hükümetin, bazı kurum ve kuruluşlardaki damızlık ihtiyacını karşılamak üzere damızlık sığır ithalatına hazırlandığını ve bunun için gerekli girişimlerin başlatıldığını üzülerek duyuyoruz. Bu girişim son derece yanlıştır ve önceki yıllarda yapılan bu ithalatların ülkemiz hayvancılığını ne  denli geriye götürdüğü ortadadır. Bu ithalatlarla birlikte ülkemize sağlıksız ve niteliksiz damızlıklar getirilmiş ve ülkemizde görülmeyen bazı sığır hastalıkları da ülkemiz sığırcılığında görülmeye başlamıştır.

Bir diğer husus da, Avrupa Birliğine girmeye hazırlandığımız şu dönemlerde yapılan mevzuat çalışmalarındaki yanlışlıklardır. Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğiyle ilgili mevzuatların yüzde 30'unun veteriner hekimlik mesleğiyle ilgili olduğunu biliyor musunuz? Hayvansal kökenli gıdalarda çiftlikten sofraya kadar her aşamada veteriner hekim kontrolünün zorunlu hale getirildiği Avrupa Birliğindeki kuralların ülkemizde de uygulanması için gerekli önlemler alınmalı ve ona uygun altyapı ve mevzuatlar oluşturulmalıdır. Fakat, ne yazık ki, ülkemizde, Avrupa Birliği mevzuatlarına, temelde uyum yerine görünüşte uyum için çalışmalar yapılmaktadır. Avrupa Birliği mevzuatına göre, veteriner hekimliği, doğrudan bakana bağlı, bütçesine, personeline, taşra örgütüne kadar tamamen bağımsız bir yapıyı içermektedir.

Şu anda ise yapılan çalışmalarda, bugünkü Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğünün tabelası indirilip, yerine, veteriner işleri genel müdürlüğünün tabelası asılmak istenilmektedir. Böylece, bırakınız Avrupa Birliği normundaki veteriner işleri genel müdürlüğünün kurulmasını, veteriner hekimlerin Bakanlıkta bugün var olan etkinliği daha da azaltılacaktır.

Yapılması gereken, reorganizasyon öncesindeki veteriner işleri genel müdürlüğünün yapısını yeniden oluşturmaktır; personeli, bütçesi ve taşra teşkilatıyla tamamen ayrı bir yapı kurulmalıdır. Avrupa Birliği mevzuatı, mesleğimiz ve hayvancılığımız açısından son derece önemlidir.

Veteriner hekimlik mesleği, Avrupa ölçeğinde olduğu gibi, hak ettiği yere ülkemizde de gelebilmelidir. Bu mevzuatın hazırlanmasında Bakanlık birimlerinden ve Bakanlık dışındaki üniversite ve ilgili meslek kuruluşlarından da görüşler alınmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, 1980'li yılların ortalarına kadar, bahsettiğim birçok konuda hizmet veren veteriner hekimler ve onlarla omuz omuza hizmet veren veteriner sağlık teknisyenleri ve teknikerler, sözümona, veteriner ve ziraat hizmetlerinin birleştirilmesi amacıyla 1985 yılında Amerika Birleşik Devletlerinden uyarlanarak ülkemiz hayvancılığına monte edilmeye çalışılan çarpık bir organizasyonla devredışı bırakılmış ve yetkisizleştirilmişlerdir.

Bu organizasyondan sadece veteriner hekimler değil, ziraat mühendisleri ve yetiştiricilerimiz de son derece rahatsızdır. Bu nedenle, acilen, Bakanlık bünyesinde, veteriner hekimlerin en azından bir müsteşarlık düzeyinde yetkilendirildiği yeni bir yapılanmanın gündeme gelmesi gerekmektedir. Böylelikle, hayvancılık hizmetleri çokbaşlılıktan kurtarılacak, salgın hastalıklarla mücadele, koruyucu veteriner hekimlik, gıda kontrolü, su ürünleri, ıslah, araştırma ve yetiştiricilikle ilgili konular tek bir çatı altında toplanmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, benim mezun olduğum 1982 yılında ülkemizdeki veteriner fakültesi sayısı sadece 4'tü; bugün ise, tam 21 adet veteriner fakültesi mevcuttur. Bu fakültelerin, ne yazık ki, birçoğu maalesef, hem öğretim üyesi yönüyle hem de klinik laboratuvar ve derslik gibi fizikî altyapı yönüyle yetersizdir. Ayrıca, madem, bu kadar veteriner fakültesi açılıyor ve veteriner hekim ihtiyacı var; niçin bu okullardan mezun olan veteriner hekimler kamuda istihdam edilmiyor?

Uzun zamandan beri, kamuda veteriner hekim istihdam edilmemesi nedeniyle, veteriner hekimlik hizmetlerinde büyük ölçüde aksamalar olmuştur. Veteriner hekimler hayvan sağlığı dışında, dolaylı olarak insan sağlığıyla ve beslenmesiyle çok yakından ilgilidir. Ancak, Sağlık Bakanlığındaki veteriner hekim kadroları yeterli değildir. Veteriner hekimler av ve yaban hayatını korumada öncelikli görevler üstlenirler. Ancak, ilgili bakanlığın veteriner hekim kadroları son derece sınırlıdır. Bu kadroları artırmak için kuduz vakalarının artmasını mı beklemek gerekir?! Veteriner hekimler, doğada 9 000 bitki türüne karşılık, 80 000 hayvan türüyle hijyen çevre, biyolojik yapı ve kirlilik konularında bilgi sahibidir. Buna rağmen, Orman Bakanlığı, Çevre Bakanlığıyla birleştirilirken, veteriner hekim kadrolarının artırılması dahi düşünülmemiştir.

Yine, hayvan ve hayvansal ürünlerin ithalat ve ihracatında çalışan ve gümrük görevini yürüten veteriner hekimler için, ilgili Devlet Bakanlığında veteriner hekim kadrosu var mıdır? Ayrıca, veteriner hekimler, kontrolsüz kesimler hayvan kaçakçılığı ve sınırlarda hayvan sağlık zabıtası görevlerini yürütmektedirler. Peki, ya İçişleri Bakanlığındaki veteriner hekim kadroları yeterli midir?

İçişleri Bakanlığına bağlı olan ve belediyelerde görev yapan veteriner hekimlerin durumları daha bir içler acısıdır. Bazı belediyeler, belediye bütçesine yük getirdiği gerekçesiyle veteriner hekim istihdam etmekten kaçınmakta, bunun yerine 200 000 000-250 000 000  gibi bir ücretle sözleşmeli personel bulundurmaktadırlar. Bu nedenle, mezbahası olan her belediyeye kadrolu veteriner hekim istihdam etme zorunluluğu getirilmelidir. Belediyeler, mezbahalara, kâr eden değil, sağlıklı et üreten kuruluşlar olarak bakmalıdırlar. Ayrıca, belediye veteriner hekimleri, gerek kesim öncesi gerekse kesim sonrası yaptıkları muayenelerle birçok zoonos; yani hayvanlardan insanlara geçen hastalıklara maruz kalmalarına rağmen, fiilî hizmet tazminatından yararlanamamaktadırlar. Bu adaletsizliğin önüne geçilmesi için gerekli yasal düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır.

Veteriner hekimlik mesleğine karşı yapılan adaletsizlikler sadece bunlardan ibaret değildir. Yıllarca ülkemiz sınırlarını aşarak hizmet vermiş olan veteriner kontrol ve araştırma enstitülerine yeni veteriner hekim alınmaması ve uzmanlık yönetmeliğinin iptal edilmesi nedeniyle yetişmiş personel konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun yürürlüğe girmesiyle mesleğimizin uzmanlık eğitimi maalesef kesintiye uğramıştır.

Bakanlıkça yaptırılan uzmanlık eğitiminin, Maliye Bakanlığı, YÖK ve dolayısıyla fakülteler tarafından kabul edilmemesiyle, veteriner hekimlik mesleğinin bilimselleşmesi engellenmiştir.

Dünyanın yöneldiği uzmanlaşma eğitimine ülkemizde vurulan darbe neticesinde araştırma enstitülerinde ciddî boyutlarda bir uzman eksikliği hissedilmektedir. Bu nedenle de, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda geçen "tıpta uzmanlık" ifadelerinin "beşerî veya veteriner tıp uzmanlığı" şeklinde değiştirilmesi veya eklenmesiyle mesleğimizde uzmanlığın yolu açılacak ve bu bilimsel eksiklik ortadan kaldırılacaktır.

Bir diğer konu da, bir önceki hükümet döneminde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı dönersermaye kanununda yapılan değişiklikle, enstitülerde görevli veteriner hekimlerin dönersermayeden yararlanmalarının engellenmesidir. Veteriner hekim meslektaşlarımız, özverili çalışmaları ve bağlı bulundukları dönersermayelerine büyük miktarda katkıda bulunmalarına rağmen, dönersermayeden pay alamamaktadırlar. Bu da, doğal olarak, eşdeğer görevler yapan ve dönersermayelerinden pay alan meslek gruplarıyla kıyaslandığında ciddî sıkıntılar yaratmaktadır. Dolayısıyla da meslektaşlarımızın çalışma  arzusunu ve şevkini kırmaktadır.

Bu konuyla ilgili kanun tasarısı, benim de üyesi  bulunduğum Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonundan geçmiş; ancak, uzun bir süreden beri Plan ve Bütçe Komisyonunda bekletilmektedir. Bütçeye hiçbir yük getirmeyecek olan bu tasarının bir an önce Genel Kurula getirilmesi gerekmektedir.

Yine, eski hükümetler döneminde, veteriner ilaçlarının fiyatlandırılması konusunda da çok yanlış uygulamalar yapılmıştır. Serbest rekabetçi ortamda ilaç fiyatlarının dengeleneceği görüşünün aksine, ilaç firmaları ellerindeki inisiyatifi kullanarak gelişigüzel fiyat artışına gitmişlerdir. Bu, hem yetiştiriciyi zor durumda bırakmış hem de sunî bir spot ilaç piyasasının oluşmasına yol açarak denetimsiz ve ruhsatsız birçok ilacın piyasada pazarlanmasına yol açmıştır. Ayrıca, ilaçların dağıtım ve satışının yasal olarak eczane ve veteriner hekim muayenehaneleri aracılığıyla olması gerekirken, yetkileri olmadığı halde, kooperatifler, yetiştirici birlikleri, ziraat odaları ve ziraaî ilaç bayileri ilaç satışı yapmaktadır. Bu amaçla, Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, veteriner ilaçlarıyla ilgili mevzuatlar ve kurumsal yapılar tek bir çatı altında toplanmalı, fiyatlandırma, dağıtım ve satış politikaları yeniden ele alınmalıdır.

Bu arada, sırası gelmişken özel veteriner hekimlikten de söz etmek istiyorum. Öncelikle, mevzuatta yer alan "serbest" sözcüğünün itici olması ve dünyadaki örneklerine uyulması gerekçesiyle "özel" sözcüğüyle değiştirilerek tanımlanmasının daha uygun olacağı görüşündeyim.

Bugün, özel veteriner hekimler, gerek sayılarının çokluğu ve gerekse de getirilen ağır vergiler ve muayenehane yönetmeliğindeki ağır şartlar nedeniyle çok zor durumdadır, birçoğu bu şartlar karşısında muayenehanelerini kapatmak ya da küçük ücretler karşılığında diğer bazı işlerde çalışmak zorunda kalmıştır. Ayrıca, özel veteriner hekimlerin denetiminin hayvan sağlığı şube müdürlükleri tarafından yapılması birtakım kişisel sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle denetim görevlilerinin iş ilişkisinin olmaması sağlanmalıdır. Yine, ilaç firmaları, depolar, market, mandıra, mezbaha, hayvan pazarı, yem fabrikaları, hayvansal gıda üreten fabrika ve imalathaneler gibi işkollarında çalışan veteriner hekimler için güvenceli çalışma şartlarının oluşturulacağı gerekli yasal mevzuatlar bir an önce hazırlanarak hayata geçirilmelidir. Bu konuda, meslek odası, dernek ve kuruluşlarla temasa geçilerek kendilerinden bu gibi yasal mevzuatların hazırlanmasında yardım istenmelidir. Ayrıca, işyeri açmak isteyen veteriner hekimlere ruhsat verme, konuya ilişkin düzenlemeleri yapma ve denetleme yetkisi doğrudan veteriner hekim odalarına verilmelidir.

Bu arada, meslektaşlarımızın bir isteğine de değinmek istiyorum. Birçok meslek grubu, taşıma ruhsatlı silah sahibidir. Gece gündüz, dağ bayır demeden dolaşan veteriner hekimler de, yapılacak yasal bir düzenlemeyle, taşıma ruhsatlı silah sahibi olmak istemektedir.

Diğer bir önemli sorun da, yürürlükte olan kırmızıet ve et ürünlerinin kuruluş, açılış, çalışma ve denetleme usul ve esaslarına ait yönetmeliklerdir. Önceki yönetmeliklerde, kombina ve mezbahalarda, sorumlu yöneticinin veteriner hekim olma koşulu ve buna ilaveten, Avrupa Birliğinde olduğu gibi, resmî hükümet veterinerinin kesim esnasında hazır bulunması zorunluluğu vardı. Hangi sebeple olduğu bilinmeyen bir şekilde bu yönetmelik değiştirilerek, yerine, herhangi bir meslek grubuna ait bir yöneticinin sorumluluğunda en az  bir muayene veteriner hekiminin bulunması şartı getirilmiştir. Yine, soğuk hava, parçalama tesisi ve mamul madde üretim tesislerinde veteriner hekim bulundurma zorunluluğu kaldırılmıştır. Dolayısıyla, bütün kontrol, işyeri sahiplerinin inisiyatifine bırakılmıştır. Bunun da, hayvan ve hayvansal ürünlerden bulaşabilen hastalıklar ya da mamullerin hijyen ve sağlık kontrollerinin yapılamaması nedeniyle, ne kadar büyük bir risk oluşturduğu ortadadır. Amacında ciddî şüpheler hissettiğimiz ve insan sağlığını doğrudan tehdit eden bu yönetmeliğin, acilen yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, diğer bir husus da gıda güvenliğidir. Gıdalara ilişkin yaşanan sorunların yüzde 90'ı hayvansal kökenli gıdalardan kaynaklanmaktadır. Hayvansal kökenli gıdaların güvenliği de hayvanlara yedirilen yemlerden başlamaktadır. Bu nedenle, dolaylı olarak insan sağlığından da sorumlu olan veteriner hekimler, hayvanlara yedirilen her türlü yem maddesini bilmek ve denetlemek durumundadır; zira, zararlı olan bazı maddelerin yemlerle hayvansal dokulara ve dolayısıyla da insanlara geçeceği bilinen bir gerçektir. Son yıllarda görülen, halk tabiriyle, delidana hastalığı bunun en iyi örneklerinden biridir. Hayvan yemlerinde karşılaşılan bazı sorunlar hayvan ve hayvansal ürün ticaretini de doğrudan etkilemekte ve ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Bu nedenlerle, hayvanlara yedirilecek yemlerin güvenilirliğini sağlamak için, devlet, denetim görevini etkin bir şekilde yapmalıdır. Bunun için de ihtiyaç duyulan laboratuvar donanımı ve gerekli veteriner hekim istihdamı sağlanarak, kontrol şube müdürlükleri bu amaçla desteklenmelidir.

Hayvansal kökenli gıda maddeleri çabuk bozulması, enfeksiyon ve toksikasyon riski taşıması nedeniyle, gıda kontrolü içerisinde önemli bir yer tutar. Bu tür gıdaların planlanması, üretilmesi, taşınması, muhafazası, ruhsatlandırılması, ithalatı ve ihracatında veteriner hekimler mutlaka etkin görev yapmalı, organizasyon ve yönlendirmede etkili ve yetkili olmalıdırlar. Tabiî ki, diğer meslek gruplarında değişik aşamalarda görev yapacaklardır; ancak, bunlar, destek hizmetleri şeklinde olmalıdır. Ne yazık ki, ülkemizde, yıllardır bunun tam tersi yapılmakta, veteriner hekimler destek hizmeti şeklinde çalıştırılmaktadır.

Hayvansal kökenli gıdalarda, çiftlikten sofraya kadar her aşamada veteriner hekim kontrolünün zorunlu hale getirildiği Avrupa Birliğindeki kuralların ülkemizde de uygulanması acilen sağlanmalıdır. Bu amaçla da, gerekli kurum ve kuruluşlarda istihdam edilmek üzere yeni veteriner hekim kadroları verilmesi ve buralara atanacak meslektaşlarımızın çağdaş bilgi ve teknolojiler konusunda eğitilmesi ve bilgilendirilmesi gereklidir.

Bu arada, Trakya yöresinin şap, tüberküloz ve bruselladan âri bölge olmasında emeği geçen meslektaşlarıma; 1991 yılında ülkemizde görülen sığır vebası hastalığının çok kısa bir sürede söndürülmesinde emeği geçen enstitülerde görevli meslektaşlarıma, laborantlara, yardımcı personele ve gece gündüz demeden, tek bir hayvan bırakmadan, büyük bir özveriyle aşılama çalışması yapan veteriner hekim ve veteriner sağlık teknisyenlerine, buradan, minnet duygularımı iletmek isterim.

Değerli arkadaşlarım, bu sorunlar, veteriner hekimlik mesleğinin sorunlarından, konuşma süreme sığdırabildiğim, sadece bir kısmıdır. Ayrıca, bu sorunlar, yalnızca veteriner hekimlerin sorunları değildir; hayvancılığımızın sorunlarıdır, halk sağlığının sorunlarıdır, toplumumuzun sorunlarıdır. Veteriner hekimlere verilen önem, hükümetlerin halk sağlığına verdiği önemdir, topluma verdiği değerdir, insana verdiği değerdir.

Konuşmamı tamamlarken, bu kanun tasarısına Grubumuzun olumlu oy vereceğini bildirir; çok gecikmeli de olsa, verilen bu kadro unvanımızın, özveriyle çalışan tüm meslektaşlarımıza hayırlı olması dileğiyle, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

GENEL KADRO VE USULÜ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEYE

BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 14.12.1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 9. - Bu Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetvellerde yer alan "veteriner" unvanlı kadrolar, "veteriner hekim" olarak değiştirilmiştir.

Halen bu kadrolarda çalışmakta olan personel başka bir işleme gerek olmaksızın yeni kadrolarına atanmış sayılırlar."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - Bu Kanun, yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Askerî Ceza Kanunu ile Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma ve Adalet Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

11.- Askerî Ceza Kanunu ile Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma ve Adalet Komisyonları Raporları  (1/606) (S. Sayısı: 270) (X)

BAŞKAN -Komisyon ?..Burada.

Hükümet ?..Burada.

Komisyon raporu, 270 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Askerî Ceza Kanunu ile Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geneli hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bizler, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Meclis çalışmalarına her zaman olumlu katkılarda bulunmak için tüm gücümüzle çalıştık. Muhalefet olarak, iktidardan gelen tasarı ve teklifleri tümüyle reddetmeden, değerlendirerek, ülkemizin ve halkımızın çıkarına olacak şekilde katkılarda bulunduk.

Bu getirilen tasarı da, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu değerlendirdiğimiz tasarılardandır. Bu tasarıda yapılmak istenilen düzenlemelerle, Askerî Ceza Kanununda, seferberlik ve savaş hali dışında ölüm cezaları kaldırılmaktadır. Yapılan bu düzenleme, Askerî Ceza Kanununun, Anayasamızın 38 inci maddesiyle uyumlu hale getirilmesini sağlamaktadır. Bu düzenleme, çağdaş ceza sistemine de uygundur. Kaldı ki, idam cezasının bir ceza olup olmadığı hususunda da hukukçular arasında tartışmalar bulunmaktadır. Cezanın amacı, ıslah ve eğitimle kişinin topluma kazandırılmasıdır; oysa, idam edilen insan, ölüm anının dışında ne cezayı hissedebilmekte ne de bu cezanın sonuçlarından faydalanabilmektedir. Bu nedenle, bu düzenlemeyi çağdaş normlara uygun olduğundan, destekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, tasarıda getirilen diğer düzenlemelerle, Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunundaki hükümlerin, Anayasamızın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" başlıklı 19 uncu maddesindeki hükümlerle uyumlu hale getirilmesi sağlanmaktadır. Böylece, askerî mahkemeler yargılama usulü kapsamında yargılanan sanıklar da, Anayasamızda öngörüldüğü gibi, kişi hürriyeti ve güvenliğinden en iyi şekilde faydalanacaktır. Yani, kişinin yakalandığı veya tutuklandığı yakınlarına bildirilecek, arama ve elkoyma kararı hâkim tarafından verilecek, gecikmesinde sakınca olduğu durumlarda da hâkim onayı aranacaktır. Kanuna aykırı olarak elde edilen bulgular delil olarak kabul edilemeyecektir.

Ayrıca, toplusuçlarda sanıklar,en geç dört gün içinde hâkim karşısına çıkarılacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ülkemizin demokratikleştirilmesi, insanlarımızın temel hak ve hürriyetlerinin korunması ve geliştirilmesi, düşünce ve ifade özgürlüğünün tam olarak sağlanması için, her zaman göreve hazırız. Zira, Partimiz, geçmişte olduğu gibi bugün de değişimden, ilerlemeden yanadır.

Bu duygu ve düşüncelerle, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, getirilen tasarıyı desteklediğimizi bildirir, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ASKERÎ CEZA KANUNU İLE ASKERÎ MAHKEMELER KURULUŞU VE YARGILAMA

USULÜ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 22.5.1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanununun 91 inci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"3. Taarruz, amirin veya mafevkin vücudunda tahribatı mucip olmuşsa on beş seneden az olmamak üzere ağır hapis, eğer ölümü mucip olmuşsa müebbet ağır hapis, az vahim hâllerde yirmi dört seneden otuz seneye kadar ağır hapis cezası verilir.

4. Taarruz veya taarruza teşebbüs seferberlikte yapılmışsa yirmi seneden, az vahim hâllerde on beş seneden az olmamak üzere ağır hapis, eylem amir veya mafevkin vücudunda tahribatı mucip olmuşsa müebbet ağır hapis, ölümü mucip olmuş ise ölüm cezası verilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 1632 sayılı Kanunun 101 inci maddesinin (1) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"1. Askerî isyanın (M. 100) reisi veya mürettibi veya ön ayak olanları ile âsilerden amire ve mafevke zorla müessir fiillerde bulunanlar münferiden yaptıkları suç müebbet ağır hapis cezasını mucip değilse, on seneden az olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezası ile cezalandırılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 1632 sayılı Kanunun ek 4 üncü maddesinin (B) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"B) Seferberlikte veya harp hâlinin devamı müddetince vahim hâllerde ölüm cezası hükmolunur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 1632 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 91 inci maddenin (4) numaralı fıkrası kapsamına giren suçlardan dolayı haklarında idam cezası verilen hükümlülerin dosyalarından;

a) Henüz Askerî Yargıtaya gönderilmemiş olan veya Askerî Yargıtay Başsavcılığında bulunan yahut Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş olanlar, hükmü veren askerî mahkemece duruşma açılarak,

b) Askerî Yargıtayda bulunanlar, ilgili dairesince ele alınarak,

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde karara bağlanır.

Askerî Yargıtay Başsavcılığında ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan dosyalar, gelişlerindeki usule uygun olarak, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde, hükmü veren askerî mahkemeye geri gönderilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 25.10.1963 tarihli ve 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun 66 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 66. - Aramaya ve zapta karar verme yetkisi; millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, askerî mahkemeye aittir.

Yukarıda belirtilen sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde askerî savcılar, teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt'a komutanı veya askerî kurum amirleri ve bunların verecekleri yazılı emir üzerine diğer askerî makamlar da arama ve zapt işlemi yapabilirler. Arama ve zapt işlemleri, yirmi dört saat içinde yetkili askerî mahkemenin onayına sunulur. Askerî mahkeme, kararını arama ve zapt işleminden itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, zapt kendiliğinden kalkar.

Askerî mahallerde yapılacak arama ve zapttan o yerdeki askerî birlik komutanı veya kurum amiri haberdar edilir.

Askerî mahkemenin onayına sunulmayan arama ve zapt işlemleri hakkında, aleyhine arama ve zapt işlemi yapılan kimse, askerî mahkemeden her zaman bu hususta bir karar verilmesini isteyebilir.

Yukarıdaki fıkralara göre verilecek kararlara karşı yedi gün içinde en yakın askerî mahkemeye itiraz edilebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - 353 sayılı Kanunun 72 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İkiden ziyade kişinin bir suçun icrasına iştiraki suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda; sanık sayısının çokluğu veya sanıkların yahut delillerin durumu veya suçun niteliği sebebiyle birinci fıkra hükmünün uygulanamaması hâlinde sanık, soruşturmanın bitiminde ve her hâlde dört gün içinde yetkili mahkeme veya hâkim önüne çıkarılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - 353 sayılı Kanunun 73 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 73. - Sanığın tutuklanmasından; yakınları, teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt'a komutanı veya askerî kurum amiri ile sanığın mensup olduğu askerî birlik komutanı veya askerî kurum amiri derhal haberdar edilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - 353 sayılı Kanunun 80 inci maddesinin ikinci fıkrası ile dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu makam, yakalanan kişiden askerî savcıyı ve Cumhuriyet savcısını haberdar eder. Kişinin yakalandığı yakınlarına derhal bildirilir."

"İkiden ziyade kişinin bir suçun icrasına iştiraki suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda; sanık sayısının çokluğu veya sanıkların yahut delillerin durumu veya suçun niteliği sebebiyle birinci fıkra hükmünün uygulanamaması hâlinde sanık, soruşturmanın bitiminde ve her hâlde dört gün içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılır."

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyon Başkanımızın bir söz talebi vardır.

Sayın Başkan, buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım burada "uygulanmaması" şeklinde geçen ifade -tapaj hatası olmuş- "uygulanamaması" şeklinde olacak. Onu arz ediyoruz efendim.

BAŞKAN - Belirttiğiniz şekilde düzeltilmiştir Sayın Başkanım,.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9. - 353 sayılı Kanunun 163 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Öğretmen ve Eğitim Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim Kurumlarında Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

12.- Öğretmen ve Eğitim Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim Kurumlarında Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/670) (S. Sayısı: 281) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 281 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

 CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; gecenin bu saatinde görüştüğümüz 281 sıra sayılı yasa tasarısı, öğretmen ve eğitim uzmanı yetiştiren yükseköğretim kurumlarında parasız yatılı veya burslu okuyan öğrencilerin sağlık yardımlarından nasıl yararlanacağına ilişkin bir düzenlemedir.

Değerli arkadaşlar, aslında, yükseköğrenimde parasız yatılı okuyan öğretmen ve eğitim uzmanı yok, burslu okuyanlar var; ama, tasarının adı böyle yazılmış. Bu öğrenciler, hem üniversitenin sağlık kuruluşlarından yararlanıyordu hem de Millî Eğitim Bakanlığı bir fon ayırıyordu. İşte, bu karmaşayı gidermek için, tasarı, yükseköğrenimdeki öğretmen adaylarının ve eğitim uzmanı adaylarının, yalnızca üniversite sağlık kuruluşlarından yararlanmasını getiriyor; buna biz de olumlu bakıyoruz.

Bu tasarı vesilesiyle, kimi düşüncelerimizi anlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, yükseköğrenimdeki gençlerimizden "eğitime katkı payı" adı altında bir harç alınmaktadır. Bu harçlar, eğitim açısından caydırıcı olmakta, astronomik rakamlara da ulaşmaktadır. Sözünü ettiğim, 5 000-10 000 dolar arasında para vererek, vakıf üniversitelerinde okuyan çocuklardan değil, devlet üniversitelerinde okuyan öğrencilerimizden aldığımız harçlar. Bu harçları niye anlatıyorum; çünkü Bakanlar Kurulunun "bu harçlar, öğrencilerin beslenme, barınma ve sağlık hizmetlerine ayrılacak" şeklinde, 1999 yılında aldığı bir kararı var.

Bakın, bugün, devlet üniversitelerinde -bunları, size, 2003 yılına ait bir Resmî Gazeteden okuyorum- örneğin, tıp fakültesine giden bir öğrenci 375 000 000 lira ödemek zorunda. Mühendislik fakültelerinde okuyan bir öğrenci 245 000 000 lira ödüyor.

Şimdi okuyacağım örnek, yine bir devlet üniversitesi; ikinci öğretimde okuyan -bu, 3 Eylül 2003 tarihli 25218 sayılı Resmî Gazetede yayımlandı- veteriner fakültesindeki bir öğrenci 1 360 000 000 lira ödemek zorunda. Mühendislik fakültelerinde okuyan öğrenci ise 975 000 000 lira ödüyor.

Zaman almamak için bir iki tane daha okuyacağım. Örneğin, sivil havacılık yüksekokulunda okuyan bir öğrenci 2 715 000 000 lira katkı payı ödemek zorunda. Yabancı diller yüksekokulunda ise, öğrenci, 3 805 000 000 lira öderse, okuyabiliyor.

Değerli arkadaşlar, 3 805 000 000 lirayı Türkiye'de kaç öğrenci verebilir? Kurslardan, dershanelerden geçerek, çok iyi bir puan alan. -örneğin, yetenekli, sanatçı olacak- bir çocuğun devlet konservatuvarında okuyabilmesi için 2 715 000 000 lira vermesi gerekir. Bu, gerçekten caydırıcıdır ve eğitimin paralı duruma geldiğinin göstergesidir.

                               

(x) 281 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bunca paralar toplandığı halde, bizim, yükseköğrenimdeki çocuklarımız, maalesef, yurt sorunu tam çözülmediği için, Yurt-kurun ve üniversitelerin yurtları yetmediği için, dışarılarda çok sağlıksız koşullarda barınmakta, beslenmektedir; dolayısıyla, sağlıkları da kaybolmaktadır. Hatta, çocuk, bu harçları ödeyebilmek için, bir miktar harçlığını çıkarabilmek, harcını karşılayabilmek için parça başı işlere giriyor, sağlığı da bozuluyor.

Diyeceksiniz ki, zaten çocuklara burs veriliyor. Daha, yeni, 90 000 000 lira bir kredi verilmeye başlandı. Biliyorsunuz, daha önce 30 000 000 lira civarında olan bir para, yeni yükseltildi. Yani, ne kadar destek olursanız olun, gerçekten, ailesinden ayrı yerde okuyan bir çocuğun, yurt sorununu çözmezseniz, beslenme sorununu çözmezseniz, sağlıklı koşullarda öğrencilik yapması için gerekli donanımı almazsanız, o çocuk, yetenekleri doğrultusunda bu ülkeye hizmet edemez, ülkenin yönetimine katılamaz. Hatta, yurt ve beslenme, salt yükseköğrenimdeki çocuklar için değil, ortaöğrenim için de, bence çok gereklidir; çünkü, köylerimizde, bildiğiniz gibi, ortaöğrenim yoktur, lise yoktur. O çocuk, ilçeye, ile geldiği zaman, kimin yanına gidecektir, kimden medet umacaktır, mutlaka, devletin onu okutması gerekir; ama, öğretmen olacak çocuklara, son yıllarda bir destek gelmiştir; bu, sevindirici bir olaydır. Şimdi görüştüğümüz tasarıya konu olan öğretmen olacak çocuklar, artık, eğitim fakültesine yüksek puanla girebilmektedirler; hatta, öyle ki, birçok yerin tıp fakültesinde olan puandan daha yüksek bir puan tutturması gerekir ki, o çocuklar, burslu olarak eğitim fakültelerine girebilsin; çünkü, bunda, biraz da, öğretmen olduktan sonra atanma kolaylığı vardır.

Değerli arkadaşlar, bu öğrencilerin araştırma yapmaları konusunda, üniversitelerin araştırma yapmaları konusunda, bu tasarı nedeniyle birkaç şey söylemek istiyorum. Maalesef, hükümet, üniversitelere giderek daha az para ayırdığı halde, 2003'ün sonunda, birden araştırma fonlarına da el koydu. Maliye Bakanlığı dedi ki "bunların fonlarını ben aldım; gerekli olanları bana bildirin, ben bunların ödemesini yapayım." Bu araştırma fonları genel bütçeden verilen parayla oluşturulan fonlar değildir; onlar, dönersermayenin en az yüzde 5'iyle oluşturulan fonlardır. Bütün rektörler buna tepki gösterdi, bütün üniversite elemanları tepki gösterdi.

Üniversitelerin iyi, nitelikli eğitim yapabilmesi, dünya üniversiteleriyle yarışabilmesi için, bu araştırma fonlarının mutlaka bulunması gerekiyor. 130 trilyon lira civarında bir paraya, Maliye Bakanlığı tarafından, bir gecede el konuldu. Dediğim gibi, bu para, üniversitelerin kendi kaynaklarıyla yarattığı bir kaynaktı.

Değerli arkadaşlar, örneğin, İstanbul Üniversitesinden 13 trilyon 62 milyar lira kesildi. Dünyanın en büyük üniversitelerinden birisi  -bilmiyorum hiç gidip gördünüz mü- Eskişehir'deki Anadolu Üniversitesidir. Gerçekten, çok güzel işler yapıyor; bir açıköğretim işini, hiç ayağa düşürmeden, en iyi düzeyde götüren bir üniversitemizdir. Anadolu Üniversitesinin, araştırma için devletten aldığı destek, sadece 310 milyar lira, yatırım için bütçeden aldığı pay 8,5 trilyon lira -2003 yılı için söylüyorum- ama, el konulan parası 10 trilyon lira; yani, devlet, hem araştırma için para vermiyor hem yatırım için para vermiyor hem de üniversitenin kendi kaynaklarından ayırdığı paraya el koyuyor ve diyor ki "devam eden projeleriniz varsa bana bildirin, ben para gönderirim." Biz, bir yandan da "malî özerklik, bilimsel özerklik" diyoruz! Üstelik, yükseklisans ve doktora yapacak insanlar da bu fonlardan yararlanıyor; yani, bir çeşit, akademisyen yetiştirmenin yolları da böylece tıkanmış oluyor. Örneğin, Gazi Üniversitesinin 4,5 trilyon lirasına yine böyle el konulmuştur. Birçok üniversitemizin kendi kaynaklarından yarattıkları 130 trilyonluk fona el konuldu ve bu da, eğitimi olumsuz biçimde etkilemiş oldu.

Değerli arkadaşlar, gecenin bu saatinde, tabiî, bütün üniversite çocuklarının sorunlarını, üniversitenin sorunlarını anlatmaya gerek duymuyorum. O yüzden, zamanı da iyi kullanmak gerektiğini düşünüyorum; ama, şunu söylüyorum ki, elbette, öğretmen olacak çocuklara, gerçekten, çok iyi bir eğitim vermek gerekir. Onlara, gerekirse, ek birtakım olanaklar vermek gerekir. Bu tasarıda bir "eğitim uzmanlığı" sözü var. Maalesef, YÖK, 1997 yılında, 4 Kasımda, rehberliğin dışında eğitim uzmanlıkları bölümlerini kapattı. Eskiden, eğitim bilimleri fakültesinde, eğitim yöneticisi bölümü vardı, eğitim planlamacısı yetiştirirdi, halk eğitimcisi yetiştirirdi; program geliştirme vardı, ölçme-değerlendirme vardı; bu bölümler kaldırıldı. Yani, eğitim uzmanı sözü var burada, tasarıda; ama, kendisi yok, rehberliğin dışında. "Parasız yatılı" adı var; ama, parasız yatılı, maalesef yok yükseköğrenimde, öğretmen olacak çocuklar için.

Dünyanın her yerinde, öğretmen adayları çok iyi seçilir ve öğretmenlik eğitimi çok iyi koşullarda yapılır, desteklenir; çünkü, çocukları, yarının insanını onlar yetiştirecektir. Maalesef, Türkiye de çok güzel modeller bulduğu halde, geçmişte, bizim tarihimizde hep yıkılmıştır. Örneğin, köy öğretmen okulları, ilköğretmen okulları, köy enstitüleri, yüksek öğretmen okulu ve eğitim enstitüsü gibi, dönemine göre son derece başarılı öğretmen yetiştiren kurumlarımızı yapmışız, yıkmışız; yapmışız, yıkmışız... 1980'den sonra da eğitim fakülteleri üniversitelerin içerisinde var; ama, son zamanlarda birçok yerde başarılı olmasına karşın bunlar arasında bir eşgüdüm yok. Eski, kapattığımız köy enstitülerinin binaları, ağaçları duruyor; oralarda yalnız anadolu öğretmen liseleri var. Aslında, süreleri uzatılıp, oralar birer eğitim fakültesi olabilirdi; ama, bu da yapılmadı. Dilerim, bundan sonra, öğretmen adayları daha çok desteklenir ve onların öğretmen olduktan sonra da hakları verilir; çünkü, bugün, öğretmenliğe hak kazanmış, okumuş, diploma almış birçok genç, öğretmenlik ataması için beklemektedir. Belki, sizlere de birçok başvuru oluyor, bizlere de oluyor; ama, onları öğretmen olarak gönderemiyoruz, kadro yok diye.

Ben, bu yasanın, gerçekten, öğrencilere yarar getirmesini diliyorum; hepinize saygı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ÖĞRETMEN VE EĞİTİM UZMANI YETİŞTİREN YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA

PARASIZ YATILI VEYA BURSLU ÖĞRENCİ OKUTMA VE BUNLARA YAPILACAK

SOSYAL YARDIMLARA İLİŞKİN KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA

KANUN TASARISI

MADDE 1. - 15.6.1989 tarihli ve 3580 sayılı Öğretmen ve Eğitim Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim Kurumlarında Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanunun 11 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Eğitim giderlerinin karşılanması

Madde 11. - Parasız yatılı öğrencilerin belirlenecek miktarda kitap, kırtasiye ve diğer eğitim giderleri Bakanlıkça karşılanır."

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 3580 sayılı Kanunun 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 14. - Bakanlıkça öğretmen ve eğitim uzmanı yetiştiren yükseköğretim kurumlarında parasız yatılı veya burslu okutulacak öğrencilerde aranacak şartlara; kontenjanların tespit ve dağıtımına; seçimine; parasız yatılı öğrencilikten burslu öğrenciliğe, burslu öğrencilikten parasız yatılı öğrenciliğe geçmeye; öğrenim süresine; eğitim giderlerinin karşılanmasına; parasız yatılı veya burslu öğrenciliğin sona ermesine; parasız yatılı veya burslu öğrencilerin okul değiştirmelerine ilişkin hususlarla bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili diğer hususlar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar  Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Askerî Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

13. - Askerî Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/685) (S. Sayısı: 331) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu, 331 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1632 sayılı Askerî Ceza Kanununun 67 nci maddesindeki değişiklikle ilgili söz almış bulunuyorum; öncelikle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, bu tasarı, yurt dışına çıkan askerî personelin cezalarının indirilmesini öngören ve nitelikli personelin görevden atılması durumunu ortadan kaldırmayı amaçlayan, bu gerekçelerle hazırlanan bir tasarı. Bizler de, Millî Savunma Bakanlığımızın hazırlamış olduğu bu tasarıya, Silahlı Kuvvetlerimizin bir ihtiyacı gözüyle bakarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu oy kullanma düşüncesindeyiz.

Muhakkak ki, bölgemizde, bölge barışının sağlanabilmesinin temel koşulu, bölgede modern, güçlü bir silahlı kuvvetler bulundurmaktan geçer. Silahlı Kuvvetlerimiz, bölge barışının teminatıdır. Biz, gücünü milletten alan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri de, bölgemizde, Silahlı Kuvvetlerimizin her türlü ihtiyacını karşılamak ve onu, bölge barışını tesis edecek, temin edecek göreve hazır durumda bulundurmaktan sorumluyuz.

Fakat, bunun yanında, son günlerde ülke olarak hep beraber yaşadığımız bir konuyu da, huzurunuza çıkmışken ifade etmeden geçemeyeceğim. Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz günlerde, Bakanlar Kurulu, Irak'taki Amerikan askerlerinin geri çekilmesi ve rotasyonuyla ilgili olarak Amerika'yla yapmış olduğu gizli anlaşma neticesinde, konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirmeden, bir tezkere meselesine gerek duymadan, böyle bir iznin verilmesinin uygun olduğunu mütalaa etmiş ve 123 000 Amerikan askerinin Irak'tan geri çekilmesi ve yerine 100 000 Amerikan askerinin gitmesi işleminin İncirlik Hava Üssü aracılığıyla yapılmasına olanak sağlayan anlaşmayı yapmıştır. Tabiî ki, bu, bir siyasî karardır. Hükümetler, böyle durumlarda kararlar alır, anlaşmalar yapar ve bu siyasî kararın arkasında durur; doğrudur veya yanlıştır. Neticesinde de, o hükümetlerin icraatını bir sonraki seçim döneminde halk değerlendirir, doğruluğuna veya yanlışlığına karar verir; ama, burada, dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus vardır. Bu konuyla ilgili hem dikkatlerinizi çekmek istiyorum hem de hükümetimizi uyarmak istiyorum.

Bu olayla ilgili yapılan açıklamalarda, Sayın Başbakan "konuyu, Genelkurmay Başkanı ve Dışişleri Bakanıyla görüştük; onların onayıyla, oluruyla" şeklinde yorumlamıştır. Sayın Dışişleri Bakanı da "Genelkurmay Başkanımızla oturduk, görüştük, doğruluğunu benimsedik ve ona göre böyle bir adım attık" demiştir. Sayın Grup Başkanvekilinin de açıklamaları "Dışişleri Bakanı ile Genelkurmay Başkanı oturdu, konuyu görüştü ve alınan karar gereğince, bunun bir tezkere olarak Meclise gelmeden yapılabilir olduğu görüşü hâkim oldu ve uygulama yapıldı" şeklindedir.

Burada hata şudur: Türk Silahlı Kuvvetleri, hepimizin, ulusumuzun ortak değeridir; bu ülkede yaşayan bütün insanların, siyasî görüşü, dili, dini ne olursa olsun, bütün insanların, ulusun ortak değeridir. Şimdi, alınan karar, bir siyasî karardır. Bu karar, bize göre yanlıştır, size göre doğru olabilir. Bu kararın doğru veya yanlışlığı, bundan sonraki seçimlerde halk tarafından irdelenecektir; ama, alınan bu karara Genelkurmayı da ortak etmeye çalışmak, çok yanlıştır. Bu, dikkat edilmesi gereken, bundan sonraki söylemlerde, bundan sonraki icraatlarda dikkat edilmesi gereken çok önemli bir konudur. Bu konuda Bakanlar Kurulunun yapmış olduğu anlaşma ve almış olduğu kararla ilgili "bunu, Genelkurmayın görüşünü alarak yaptık" demesinin sebebi, ya aldığın karara kendin tam olarak inanmıyorsun, bir destekçi arıyorsun veyahut da bu konuda bir ortak, aldığın karara bir ortak arıyorsun. Bu, uzun dönemde, çok yanlış bir davranış biçimidir. Tabiî ki, Bakanlar Kurulu, istediği konuda, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütün kurumlarının görüşünü alabilir; bu, çok doğaldır; ama, o görüşü alır, kararı siyasî olarak kendisi açıklar. "Ben, buna dayalı olarak böyle bir karar verdim" deme hakkı, siyasî erkin, yoktur.

Bu duygu ve düşüncelerle, çıkacak olan yasanın Silahlı Kuvvetlerimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Çakır, teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ASKERÎ CEZA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 22.5.1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanununun 67 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 67. - Aşağıda yazılı fiilleri işleyen asker kişiler, yabancı ülkeye kaçmış sayılarak bir seneden beş seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.

A) Herhangi bir nedenle izinli olsa dahi, yabancı ülkeye gitme müsaadesi bulunmaksızın ülke sınırları dışında üç günü geçirenler,

B) Ülke sınırları dışındaki bir askerî birlik veya görev yerinden, deniz veya hava aracından kaçıp da bu durumda üç günü geçirenler,

C) Ülke sınırları dışındaki bir askerî birlikten, deniz veya hava aracından herhangi bir nedenle ayrı düşüp de askerî veya sivil bir Türk resmî makamına veya müttefik devlet makamlarına özürsüz olarak müracaat etmeksizin üç günü geçirenler,

D) Harp esiri iken serbest bırakılıp da askerî veya sivil bir Türk resmî makamına veya müttefik devlet makamlarına teslim olmak üzere harekete geçme imkânı doğduğu halde, özürsüz olarak hareketsiz kalan ve bu durumda üç günü geçirenler.

Aşağıda yazılı hallerde üç seneden yedi seneye kadar hapis cezası verilir.

A) Fail beraberinde silah, mühimmat, savaş araç veya gerecini götürmüş ise,

B)Fail hizmet yaparken kaçmış ise,

C) Fail mükerrir ise.

Seferberlik ve savaş halinde, bu maddede yazılı mehil bir güne iner. Bu maddedeki suçu seferberlikte işleyenlere beş seneden, savaş halinde işleyenlere ise yedi seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası verilir."

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 27 Ocak 2004 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 21.22

 


VI. - YAZILI SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İzmir Milletvekili Enver Öktem’in, reçetesiz satılan beşerî tıbbî ürünlerle ilgili tedbir alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/1569)