DÖNEM
: 22 CİLT : 39 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
46 ncı Birleşim
22 Ocak 2004 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Kırşehir Milletvekili Mikail
Arslan'ın, Hirfanlı Baraj Gölünün su sporları merkezi haline dönüştürülmesinin
önemine ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Ağrı Milletvekili Cemal Kaya'nın,
YÖK'le ilgili sorunlara ve İstanbul Üniversitesinde öğrenci hakları konusunda
yaşananlara ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın,
yurt çapında yürütülmekte olan ulusal eğitime destek kampanyasına ilişkin
gündemdışı konuşması
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve
Meclıs Araştirmasi Önergelerı
1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve
23 milletvekilinin, Başbakanlık Müsteşarının bazı görüş ve uygulamaları
konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/5)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu hakkında tanzim edilen soruşturma dosyasının geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/451)
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
4.- Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve
Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/701) (S.Sayısı: 334)
5.- Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair
17.12.2003 tarihli ve 5023 sayılı Kanun ile Anayasanın 89 uncu maddesi
gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/724) (S. Sayısı: 339)
6.- Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım
İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanların
Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/745) (S. Sayısı: 354)
7.- Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (1/690) (S. Sayısı: 289)
8.- Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma
Örgütü ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvence Fonu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/742) (S. Sayısı: 350)
9.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun
Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/716) (S. Sayısı: 319)
10.- 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/353) (S. Sayısı: 269)
11.- Askerî Ceza Kanunu ile Askerî
Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Millî Savunma ve Adalet Komisyonları Raporları (1/606) (S.
Sayısı: 270)
12.- Öğretmen ve Eğitim Uzmanı Yetiştiren
Yükseköğretim Kurumlarında Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara
Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/670) (S.
Sayısı: 281)
13.- Askerî Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/685) (S. Sayısı:
331)
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in,
reçetesiz satılan beşerî tıbbî ürünlerle ilgili tedbir alınıp alınmayacağına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1569)
2.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un,
Türkbank’ın, kapatılmasının nedenlerine ve çalışanlarının başka bir kuruma
aktarılıp aktarılmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/1680)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
Ardahan İli Göle İlçesi Halk Bankası şubesinin kapatılmasına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/1792)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın,
Manisa Milletvekili Hüseyin
Tanrıverdi'nin,
İş ve İşçi Bulma Kurumunun kuruluşunun 58
inci yıldönümüne, ülkemizdeki işsizlik
sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmalarına
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu,
Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in,
Uğur Mumcu'nun ölümünün 11 inci yıldönümünde gazeteci yazarın eserlerine;
terörle mücadele için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşmasına, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu,
Cevap verdi.
Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, (6/515,
6/516, 6/517) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi
okundu, soruların geri verildiği bildirildi.
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve
23 milletvekilinin, TMSF'ye devredilen bankalar ile kamu bankalarından
kaynaklanan zararların (10/158),
Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 22
milletvekilinin, Millî Saraylardaki eserlerin sahteleriyle değiştirilerek yurt
dışına kaçırıldığı iddialarının (10/159),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
(9/4, 7) esas numaralı Meclis Soruşturması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan ve kâtip üye seçimine ilişkin
tezkeresi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
21.1.2004 Çarşamba günü (bugün)
bastırılarak dağıtılan ve gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan 354 sıra sayılı
kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 7 nci sırasına alınmasına
ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi kabul edildi.
Türkbank ihalesi sürecinde, malın
satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu
eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla, eski
Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında
kurulması kabul edilen (9/5, 6) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu
üyeliklerine, gruplarınca kendilerine düşen üyelikler için 3 katı olarak
gösterdikleri adaylar arasından, her grup için ayrı adçekme suretiyle tespit
edilen milletvekilleri seçildiler.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan
(6/399),
33 üncü |
" |
" |
(6/440), |
34 üncü |
" |
" |
(6/442), |
36 ncı |
" |
" |
(6/445), |
Esas numaralı sorulara,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü;
2 nci sırasında bulunan
(6/400),
9 uncu " " (6/407),
Esas numaralı sorulara,
Devlet Bakanı Beşir Atalay;
3 üncü sırasında bulunan
(6/401),
8 inci sırasında bulunan
(6/406),
12 nci sırasında bulunan
(6/410),
Esas numaralı sorulara, Çevre ve Orman
Bakanı Osman Pepe;
Cevap verdi; (6/400) esas numaralı soru
sahibi de karşı görüşlerini açıkladı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523)
(S. Sayısı: 152),
3 üncü sırasında bulunan Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305),
Görüşmeleri, daha önce geri alınan
maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden; ertelendi.
4 üncü sırasında bulunan, Telgraf ve
Telefon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/234) (S.
Sayısı: 336), görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan
sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.
5 inci sırasında bulunan, Dernek ve
Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısının
(1/701) (S. Sayısı: 334), tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, 1 inci maddesi
üzerinde bir süre görüşüldü.
22 Ocak 2004 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 18.58'de son verildi.
|
|
Nevzat Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Ahmet Küçük |
|
Mehmet Daniş |
|
Çanakkale |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No. : 71
II. - GELEN KÂĞITLAR
22 Ocak 2004 Perşembe
Tasarı
1.- Pasaport Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/746) (Adalet ve Dışişleri ve
İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2004)
Teklifler
1.- Mersin Milletvekili
Şefik Zengin'in; 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Yasasının 35 inci
Maddesinin Birinci Fıkrasının (d) Bendinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun
Teklifi (2/241) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.1.2004)
2.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı'nın; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/242) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2004)
3.- Bursa Milletvekili
Ertuğrul Yalçınbayır'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/243) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.1.2004)
4.- Bursa Milletvekili
Ertuğrul Yalçınbayır'ın; Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunun Kaldırılmasına Dair Kanun Teklifi (2/244) (Anayasa ve Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.1.2004)
Rapor
1.- Sosyal Sigortalar
Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta
Olanların Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/745) (S. Sayısı: 354'e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 22.1.2004)
(GÜNDEME)
No. : 71'e Ek
22 Ocak 2004 Perşembe
Genel Görüşme Önergesi
1.- Ankara Milletvekili
Yakup Kepenek ve 23 Milletvekilinin, Başbakanlık Müsteşarının bazı görüş ve
uygulamaları konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri
uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/5) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.1.2004)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
22 Ocak 2004 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46 ncı Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er
dakikadır.
Hükümet bu konuşmalara
cevap verebilir. Hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz,
Hirfanlı Barajının su sporları merkezi olmasıyla ilgili söz isteyen Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'a aittir.
Sayın Arslan, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.-
Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, Hirfanlı Baraj Gölünün su sporları
merkezi haline dönüştürülmesinin önemine ilişkin gündemdışı konuşması
MİKAİL ARSLAN (Kırşehir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kırşehir İlimizin sorunları arasında,
genel olarak, sanayileşememe, tarım ve hayvancılık ve işsizlik bulunmaktadır.
Gençlerin kahvehane köşelerinden kurtarılarak, enerjilerini beden ve ruh
sağlığını geliştirmekte kullanmaları önem arz etmektedir. Bu nedenlerden dolayı,
sportif faaliyetlerin desteklenmesi çok önemlidir.
Yukarıda arz ettiğim
sorunlar, geri kalmış birçok ilimiz için geçerli olmasına rağmen, Kırşehir'de
sportif faaliyetlerin geliştirilebilmesiyle ilgili önemli altyapı da mevcuttur.
Bunlardan en önemlisi ise, Hirfanlı Baraj Gölüdür. Biraz sonra bu konuya
değineceğim.
Kırşehir'in sporla ilgili
tesislerine bir bakacak olursak; 1 500 kişilik kapalı spor salonu, 7 500
seyirci kapasiteli stadyumu, Kaman ve Mucur İlçelerinde 500 kişilik kapalı spor
salonu ve muhtelif toprak sahalar il ve ilçe merkezlerinde bulunmaktadır.
İlimizin en önemli
ihtiyaçlarından bir tanesi, 1 500 kişilik kapalı spor salonu yerine, 2 500
kişilik modern bir kapalı spor salonunun yapılabilmesidir. Bunun yanı sıra,
olimpik yüzme havuzu ve muhtelif semt sahaları il ve ilçelerimizde yapılmak
durumundadır. Bunlar, basketbol sahaları, voleybol sahaları ve tenis kortları
olarak anlatılabilir. Gerçekten, Kırşehir'in hiçbir ilçesinde hiçbir sportif
faaliyet neredeyse bulunmamaktadır.
Kırşehirspor, İkinci Lig
(B) kategorisinde ikinci sırada şampiyonluk mücadelesi vermektedir.
Dolayısıyla, Kırşehir halkı, Kırşehirsporun başarılarından dolayı sportif
faaliyetlerle de son derece ilgilidir.
Stadyumun maraton
tribününün kapatılması, stadın ışıklandırılması ve skorbordun elektronik
skorbord haline getirilmesi de önemlidir. Kırşehir olarak, her türlü ulusal
şampiyonaya evsahipliği de yapabilecek durumdayız.
Hirfanlı Barajının
inşaatına 1954 yılında başlanmış ve 1957 yılında hizmete açılmıştır. Hirfanlı
Barajı Türkiye'nin dördüncü büyük barajıdır. Gölün alanı 262 kilometrekare,
hacmi 5 700 000 000 milyar metreküp, uzunluğu 75 kilometre, en geniş yeri
maksimum 15 kilometredir. Hirfanlı'nın Ankara'ya uzaklığı ise 140 kilometredir.
Ankara-Kulu yol ayrımı,
Bâlâ-Karakeçili-Kaman yolunun, bölünmüş yol acil eylem planında olmasından
dolayı, bu yol takriben 100 kilometreye düşecek ve Ankara-Hirfanlı Baraj Gölü
ulaşımı 100 kilometre seviyesine kadar inebilecektir. İnşaatı sürmekte olan yol
tamamlandığında, mesafenin kısalmasından dolayı, buradaki hizmetler de
artırılabilecektir.
Hirfanlı Baraj Gölünün
sosyal tesislerinde 3 000 dönüm arazi, 112 adet lojman, 2 adet misafirhane,
yazlık ve kışlık lokaller, bekâr koğuşları, idarî binalar, kantin, fırın, cami,
su depoları gibi her türlü altyapıya hizmet verebilecek donanımlar mevcuttur.
Ayrıca, Hirfanlı Baraj
Gölünün kenarında Karakurt ve Savcılı'da termal kaplıcalar bulunmaktadır.
Kültür ve Turizm Bakanlığımız tarafından turizm alanı ilan edilme çalışmaları
yürütülmekte olup, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü tarafından Hirfanlı ve Savcılı'da
planlama çalışmaları yürütülmektedir. Ayrıca, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı da
Hirfanlı'da çalışmalarına devam etmektedir.
Hirfanlı Baraj Gölümüzün
hemen güneyinde, Büğüz civarında bir baraj gölü daha bulunmaktadır; takriben 10
kilometre civarındadır. Ağaçlandırma Genel Müdürlüğümüz, burada ağaçlandırma
çalışmalarını yürütmektedir. Dolayısıyla, bu alanda bir rekreasyon çalışması
yapıldığında, burada koşu parkurları, yürüyüş parkurları ve bisiklet yolları da
yapılabilecektir.
Hirfanlı Baraj Gölü, bir
içdeniz olması hüviyetiyle, Su Kayağı, Sualtı Zıpkınla Avlanma, Kürek ve Yelken
Federasyonlarının da her türlü faaliyetlerine açık bir alandır. Hirfanlı Baraj
Gölünde, 1957 yılında hizmete açılmasından bugüne kadar, maalesef, neredeyse
hiçbir sportif etkinlik yapılamamıştır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün bu
bölgede yapmış olduğu çalışmalarla, bölgede sportif faaliyetlerin
canlandırılmasını ve bu bölgenin tekrar keşfedilmesini istiyoruz. Pedallı deniz
bisikletleri, sürat tekneleri, paraşüt tekneleri gibi eğlence sporuna yönelik
sportif faaliyetler de bu bölgede icra edilebilecek durumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MİKAİL ARSLAN (Devamla) -
Ayrıca, su sporları eğitim merkezi ve su ürünleri meslek yüksekokulu ve
fakültesi de açılabilecek durumdadır.
Gerçekten, Hirfanlı Baraj
Gölü ve sosyal tesisleri Ankara için bir cazibe merkezi, bir çekim merkezi
olabilecek durumdadır. Hirfanlı'nın Ankara'ya yönelik bir cazibe merkezi olması
durumunda, bu alanda çok değerli hizmetler verilebileceği gibi, bölgenin
gelişmişliği ve kalkınmışlığı yolunda da büyük hizmetler verilebilecektir.
Bilindiği gibi, Kırşehir,
kişi başına millî geliri 1 500 doların altındaki illerden bir tanesidir.
Bölgenin hemen Kapadokya'nın eşiğinde bulunması itibariyle, Hirfanlı Baraj
Gölünün, Kapadokya turizmiyle entegre edilmesi de, bu bölgenin bir cazibe
merkezi olmasında ve gelişmişliğinde önemli katkılarda bulunabilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Antalya'ya gitmeye gerek yok. İç Anadolunun hemen yanı
başında, Başkentin hemen yanı başında bulunan Hirfanlı Baraj Gölünün, ilgili
bakanlığımızın yapacağı değerli çalışmalarla tekrar keşfedilerek, turizme
kazandırılmasını, aynı zamanda, etrafında bulunan kültür hazinelerinin de açığa
çıkarılarak, bir kültür ve turizm ticaret merkezi olmasını özellikle arzu
ediyorum.
Beni dinlediğiniz için
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Arslan.
Gündemdışı ikinci söz,
19.1.2004-22.1.2004 tarihleri arasında İstanbul'daki öğrenci olaylarıyla ilgili
söz isteyen, Ağrı Milletvekili Sayın Cemal Kaya'ya aittir.
Sayın Kaya, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
2.- Ağrı Milletvekili Cemal Kaya'nın, YÖK'le ilgili
sorunlara ve İstanbul Üniversitesinde öğrenci hakları konusunda yaşananlara
ilişkin gündemdışı konuşması
CEMAL KAYA (Ağrı) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben, herkes bölgesel olaylardan konuşurken...
Türkiye'nin bu çok önemli
sürecinde, İstanbul Üniversitesinde, ülkenin demokrasisine bugüne kadar çok
büyük katkıları olmuş üniversite öğrencilerine -bedellerini de ödeyerek- bu
kürsüde bugün bile oturmamıza çok büyük katkıları olan bu öğrencilere, İstanbul
Üniversitesinin başında bulunan bir zat, halay çekmeyi bölücülük suçu olarak
sayarak, zılgıtın sesini beğenmeyerek, sakal bırakmayı kendisine ayrı anlamlar
taşıyarak, kot giymeyi, parka giymeyi, saç taramayı bile suç unsuru olarak
sayıp kendi etrafında kendisi gibi düşünen insanlardan meydana getirmiş
oldukları disiplin kuruluyla onlarca, yüzlerce öğrencinin okul disiplin suçu
adı altında, halkımızın o zor şartlarda okuyan değerli evlatlarını okul dışında
bırakarak öğrenim haklarını ellerinden almaktadır.
Değerli arkadaşlar, bir
taraftan demokrasi ve insan haklarından söz ederken, uyum yasalarıyla AB
standartlarını yakalamaya çalışırken, diğer taraftan kendisine demokrasi üstü
bir süs vererek üniversite diktatörlüğü adı altında, bir "diktatörüm"
teziyle üniversiteyi yönetmeye çalışan bu zatın, Meclis tarafından, İnsan
Hakları Komisyonu tarafından acilen incelemeye alınması gerektiğini
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bir taraftan ülkenin çağdaş demokrasisinden bahsederken, diğer taraftan
ülkenin ve özellikle öğrenci kesiminin bir zat tarafından, sadece İstanbul
Üniversitesinin bu şekilde yönetilmesine bu Meclisin müsaade etmemesi
gerektiğini düşünüyorum. Demokrasi bakımından duyarlı olan Meclisin birçok
milletvekilinin acilen bu olaya el atması ve bu zatın önüne geçmesi gerektiğini
düşünüyorum. Şimdi, ülkenin demokrasisine çok büyük katkısı olan bu üniversite
öğrencilerinin, antidemokratik uygulamalarla, demokrasi sürecimizin kesintiye
uğratıldığı bir dönemde yasalaşmış olan YÖK'ü de arkasına alarak çağdışı
sistemlerle ülkeyi ve üniversiteleri yönetmeye bizim müsaade etmememiz gerektiğini
düşünüyorum. Bu Yasayla beraber YÖK, bu ülke için utanç vericidir. Çağdaş bir
Türkiye için, çağdaş demokratik bir üniversite için, çok acilen, bu konuda
bilgisi olan bütün bilim adamlarının, bu konuda bilgisi olan bu Meclis çatısı
altındaki bütün milletvekillerinin, bu YÖK Yasasının değiştirilmesi için çaba
göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Asıl demokratlık, asıl çağdaşlık budur.
3 Kasım seçimlerinde hem
Cumhuriyet Halk Partisinin hem AK Partinin seçim bildirgesine ve programına
bakın, ikisi de YÖK'e karşı çıkıyor; ama, gelin görün ki, bugün, bu YÖK'ü
değiştirmek, sanki ülkenin rejimini değiştirmek gibi bir olay. Cumhuriyeti ve
demokrasiyi, ülkenin bir kurumunda var olarak kabul etmek, diğer bir kurumunda
varlığından söz etmemek hangi insan haklarına dayanıyor, onu anlayamıyorum.
Şimdi, sizce, YÖK çağdaş
bir yönetim midir?! Peki, YÖK'ün, hangi tarihte, hangi anayasayla, hangi
şartlarda kurulduğunu hiçbiriniz bilmiyor
musunuz? Hepimiz, bu YÖK'ün, üniversiteleri çağdışı bir yasayla,
antidemokratik bir şekilde yönetmeye başladığını, katılımcı üniversiteyi
ortadan kaldırdığını bilmiyor muyuz?!
Öğrenciler ne istiyor;
özgür üniversite istiyor. Bırakın, halkın değerlerine sahip çıkan, topluma
sahip çıkan, ürettiği bilimselliği ve bilimi
halkıyla bütünleştiren, milletiyle paylaşan bir üniversite kuralım. Bu
üniversite için de bu YÖK Yasasının acilen değiştirilmesi gerekiyor.
Şimdi, Sayın Kemal
Alemdaroğlu'nun bu yaptıkları, değerli milletvekilleri, sizce doğru mu?
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Doğru.
ERSOY BULUT (Mersin) -
Doğru.
CEMAL KAYA (Devamla) -
Sayın Bulut, zılgıt çalmak, halay çekmek sizin memleketinizde suç mu?.. Suç
mu?.. Size soruyorum: Suç mu?.. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu memlekette sakal
bırakmak suç mu, parka giymek suç mu, kot giymek suç mu? Bunlar ne zamandan
beri disiplin suçu oldu?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CEMAL KAYA (Devamla) -
Sayın Bulut, size soruyorum: Mersin'in neresinde çiftetelli oynamak, halay
çekmek suç? Böyle bir şey var mı değerli arkadaşlar?
ERSOY BULUT (Mersin) -
Biz ona karşı değiliz.
CEMAL KAYA (Devamla) -
Siz, bu zatın antidemokratik uygulamalarını burada savunmakla, Parlamentoya
gölge düşürüyorsunuz Sayın Bulut.
ERSOY BULUT (Mersin) -
Karıştırma, Cemal!
CEMAL KAYA (Devamla) -
Ben arkadaşları tanıyorum. Bu arkadaşlar, slogan atma sanatlarını
geliştirdikleri kadar milletle bütünleşme sanatlarını geliştirselerdi, bugün
sizin yerinizde olurlardı. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Ben sizi tanıyorum, sizin
yüreğinizi biliyorum Sayın Bulut. (CHP sıralarından gürültüler)
ERSOY BULUT (Mersin) -
Yapma, Cemal!..
CEMAL KAYA (Devamla) - Bu
YÖK Yasasını antidemokratik buluyorsak, bu YÖK Yasasını, katılımcı olmayan,
köleci bir sistemi savunan bu YÖK Yasasını burada savunmakla, tarihin
sayfalarında herkes hesabını bir gün verecektir. Unutmayın, tarih, demokrasi
karşıtlarına her zaman hesap sormuştur, her zaman da bu hesabı verir. Bizim
söylemek istediğimiz budur.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Ne çabuk kahraman oldun?!
CEMAL KAYA (Devamla) -
Halil, sen patronsun.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Ne çabuk kahraman oldun, ne oldu sana? (AK Parti sıralarından
"dinle" sesleri)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri...
Sayın Kaya, konuşmanız
bitti mi?
CEMAL KAYA (Devamla) -
Efendim, bırakmıyorlar ki...
BAŞKAN - Siz devam edin;
Genel Kurula konuşun.
Buyurun.
CEMAL KAYA (Devamla) -
Avrupa Birliği süreci dönülmez bir süreçtir arkadaşlar. Ne Avrupalılar bu
süreçten geriye dönebilirler ne de Türk Halkı bu saatten sonra geriye
dönebilir; ama, unutmayın ki...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Dedelerin seni iki ayda iyi eğitmiş.
TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa)
- Cemal, bu hakları savunacağına DEHAP'a geçseydin daha iyi olurdu.
CEMAL KAYA (Devamla) -
Arkadaşlar, demokrasiyi savunmak... Demokrasi sadece DEHAP'a ait değildir;
demokrasiyi savunanlar bu Mecliste vardır; sadece, sizin gibi düşünmüyorlar. Bu
ülkede her zaman demokratlar vardır. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, müsaade ederseniz sayın milletvekilimiz konuşsun.
Sayın Kaya, sözlerinizi
tamamlar mısınız.
Buyurun.
CEMAL KAYA (Devamla) -
Değerli arkadaşlar bu Meclisin, çok acil olarak, halka seçim beyannamelerinde
bütün arkadaşlarımın göstermiş oldukları, seçim propagandalarında göstermiş
oldukları bu yasayı değiştireceğine, antidemokratik bu YÖK Yasasını
değiştireceğine, çağdaş bir Türkiye için, çağdaş ve demokratik bir üniversite
için bilimin katkılarının olduğu, katılımcılığın olduğu bir üniversite için, bu
Parlamentonun, bu yasayı değiştireceğine inanıyor, hepinize saygı ve
sevgilerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kaya.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
sayın milletvekilleri; eğer kürsüde olan hatibin konuşmasını engellemeyi usul
haline getirirsek, bir müddet sonra çıkacak arkadaşlar için de aynı şey söz
konusu olabilir. Lütfen...
NAİL KAMACI (Antalya) -
Sayın Başkan, Genel Kurula konuşsun. Niye laf atıyor?
BAŞKAN - Burada konuşan
bütün milletvekilleri Genel Kurula konuşuyor zaten.
NAİL KAMACI (Antalya) - O
bizim muhatabımız değil.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
gündemdışı üçüncü söz hakkı sizin; ulusal eğitime destek kampanyasıyla ilgili
olarak; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Denizli
Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, yurt çapında yürütülmekte olan ulusal eğitime
destek kampanyasına ilişkin gündemdışı konuşması
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurt çapında başarılı çalışmalar
yürüten Ulusal Eğitime Destek Kampanyası üzerine gündemdışı söz aldım; tümünüzü
saygıyla selamlarım.
Kampanya, 19 Mayıs 2001
tarihinde hazırlıklarına, 8 Eylül 2001 tarihinde Dünya Okuma-Yazma Gününde
etkinliklerine başladı; kısa sürede, yurt çapında, çok olumlu çalışmalar
yapıldı. Ulusal Eğitime Destek Kampanyasıyla, Türkiye genelinde, sosyoekonomik
yoksunluk içinde olan, başta genç kız ve kadınlar olmak üzere, tüm yetişkin
yurttaşlarımıza, okuma -yazma yanında, onların yaşamlarını kolaylaştıracak
beceriler verildi. Bir seferberlik anlayışıyla yürütülen kampanyanın merkez
örgütünde, kamu kuruluşlarının ve üniversitelerin temsilcileri, uzmanlar,
illerde valiler, ilçelerde kaymakamlar, demokratik kitle örgütleri, bireysel
gönüllü katılımcılar çalışmaktadır. Mayıs 2003'e değin 26 355 okuma-yazma
kursuna 520 156 yurttaş katılmıştır; 40 429 beceri ve meslek kursundan 587 555
yurttaş yararlanmıştır; 23 364 sosyokültürel kursta onbinlerce yetişkine,
sağlık, beslenme, tarım ve iletişim gibi alanlarda temel destek programları
verilmiştir. Biraz önce, televizyonda, Niğde'de vali, bu Ulusal Eğitime Destek
Kampanyasında, katılanlara, sağlık taraması ile sağlık hizmetleri de sunmuştur;
böylece etkinlik renklendirilmiş.
Özetle, bütün Türkiye'de,
bu kampanyayla, iki yıl içerisinde, 90 148 kursta yaklaşık 1 900 000 kişi
eğitim almıştır. Bu sayı, o günden bu yana çeşitli alanlarda açılan kurslarla
sürekli artmaktadır.
Değerli arkadaşlar, 6 000
000'u kadın olmak üzere, 8 000 000 'un üzerinde okuma-yazma bilmeyen yetişkinin
olduğu bir Türkiye'de, bu, çok önemli bir başarıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cumhuriyet tarihimizde böylesine coşku verici büyük bir
kampanyaya, 1928 yılında, yeni "abece" nin kabulüyle tanık oluyoruz.
O zaman da, başta, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm kamu,
özel kuruluş temsilcileri, açılan halk dershaneleri ve millet mekteplerinde,
1936 yılına kadar binlerce kursta canla başla çalışarak okuma-yazma
öğretmişlerdir. O zamanki okuma-yazma seferberliğinde de, 2 546 051 yetişkine
diploma verilmiştir. Bu sayı, o zamanki nüfusa göre olağanüstü bir başarıdır.
Nitekim, başta Times olmak üzere bütün yurtdışı basınının, bu seferberlik,
ilgisini çekmiştir. İnsanımızın aydınlanması, dilimizin daha hızlı biçimde
özleşmesini sağlayan harf devrimi, böylesine özverili çalışmalarla
gerçekleşmiştir. Ne yazık ki, 1950 yılından sonra, eğitimin her alanında
sürdürülen atılımlarda bir duraklama olmuş, hatta, gerileme yaşanmıştır.
Özellikle, köy enstitülerinin kapatılması, halkevlerinin söndürülmesiyle,
milyonlarca yurttaşımız bir meslek edinmeden, eğitimin ve üretimin dışına
düşmüştür. Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer ve eşi Sayın Semra Sezer,
işte, ülkemizin bu en önemli sorununa cesaretle el atmışlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI
(Devamla)- Başta, kadınlarımız olmak üzere, milyonlarca yurttaşımızın üretime
daha bilinçli katılması, birey olarak etkinliğini artırması, aynı zamanda
demokrasimizi, laik demokratik cumhuriyeti güçlendirmektedir.
Ülkemizin aydınlığı, bir
yandan çocuklarımıza ve gençlerimize nitelikli, uzun süreli bir eğitim
verirken, bir yandan da eğitim dışında kalmış kişilere, işe yarar, yaşam boyu
bir eğitim vermekten geçmektedir. Bunun
için, 12 yıllık kesintisiz zorunlu eğitime bir an önce geçilmeli ve çeşitli
nedenlerle eğitim dışında kalmış kişilere, işe yarar eğitim verilmelidir. Bu
alanda işe başlayalı üç yılı bile dolmadan, çok olumlu çalışmalar yapan Ulusal
Eğitime Destek Kampanyasını bütün gücümüzle desteklemeliyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; "barış dolu yaşanabilir güzel bir dünya ancak çağdaş
eğitimle olur" diyen Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'e,
"eğitim ülkemizin en başta gelen, hiçbir zaman savsaklanmaması gereken en
önemli konusudur. Özveriyle çalışacağız, hedeflerimizi büyüteceğiz;
geliştireceğimiz yeni projelerle, ulusal eğitime destek kampanyasını mutlaka
başarıya ulaştıracak ve örnek bir kampanya olarak anılmasını sağlayacağız"
diyen Sayın Semra Sezer'e, böylesine anlamlı, örnek, büyük bir kampanyayı
yürüttükleri için saygı sunuyoruz.
Yine, Ulusal Eğitime
Destek Kampanyasında görev alan, emeği geçen bütün kamu ve gönüllü kuruluşları,
kişileri "öğrenmenin yaşı yoktur" diyerek bu kampanyaya cesaretle
katılan katılımcıları içtenlikle kutluyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu arada, Ağrı Doğubeyazıt Ortadirek Köyünde yanan öğrencisini
kurtarmak için canını veren öğretmen Aysun Kayalar ve Burçin Uysal'ı ve
yaşamını yitiren öğrenci Okan Kömürcü'yü de saygıyla anıyoruz.
Ayrıca, 24 Ocak 2004'te,
aramızdan koparılışının 11 inci yıldönümünü anacağımız gazeteci yazar Uğur
Mumcu'yu; yine, 31 Ocak 1990'da, laiklik ve demokrasi yolunda öldürülen Muammer
Aksoy'u saygıyla anıyoruz. Onların yolunda, adalet, demokrasi, özgürlük ve
laiklik için mücadele edenleri de selamlıyoruz.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gündemdışı konuşmalar
tamamlanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Bir genel görüşme
önergesi vardır, okutuyorum:
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve
Meclıs Araştirmasi Önergelerı
1.- Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve 23 milletvekilinin, Başbakanlık Müsteşarının bazı
görüş ve uygulamaları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/5)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Başbakanlık Müsteşarı
Prof. Dr. Ömer Dinçer, bürokrasideki yeri nedeniyle toplumu ve devlet
faaliyetlerini çok yakından ilgilendiren bir konumdadır.
Son haftalarda,
Başbakanlık Müsteşarı Dinçer'in kimi görüşleri kamuoyunda yoğun tartışmalara
konu olmaktadır.
Bu görüşler;
1- "Laiklik,
cumhuriyet ve milliyetçilik" ilkelerinin "ülkemizde yerel kültür
İslamdır" anlayışıyla, yerini, "daha ademi merkezî ve daha Müslüman
bir yapıya" bırakması;
2- Kültürel öncelikli
İslamî hareketlerle siyasî öncelikli İslamî hareketlerin karşılıklı ilişki ve
etkileşiminin yeniden tanzim edilmesi,
3- Uluslararası
ilişkilerde "Türk dünyasıyla birleşme temayülü" ve "tüm İslam
dünyasını birleştirme çabasını bizim için birer kızıl elma olduklarını ...
gerçekleşmesi gerekli uzun dönemli misyon" olarak kabul eden bir politika
izlenmesi,
biçiminde özetlenebilir.
Kamu yönetiminin en
etkili noktasında bulunan ve birçok kurumun yönetimi doğrudan kendisine bağlı
olan Müsteşarın görüşlerinin;
a- Kurtuluş Savaşı ve
cumhuriyetin kuruluşu sonrasında biçimlenen ilke ve değerlerle, laiklik,
cumhuriyet, ulusal egemenlik, eğitimin birliği, çağdaş hukuk ve harf devrimleri
ve benzeri ile ne ölçüde bağdaştığını;
b- İç ve dış siyaset,
özellikle AB üyeliği ne ölçüde uyumlu olduğunu Meclisin hiç zaman yitirmeden
görüşmesi, kaçınılmaz bir görev ve sorumluluk özelliği kazanmaktadır.
Bu nedenler ve aşağıdaki
gerekçelerle, Başbakanlık Müsteşarının görüş ve uygulamaları konusunda,
Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri gereğince genel
görüşme açılmasını istiyoruz.
Saygılarımızla.
1- Yakup Kepenek |
(Ankara) |
2- Ali Rıza Bodur |
(İzmir) |
3- Yılmaz Kaya |
(İzmir) |
4- Mehmet Parlakyiğit |
(Kahramanmaraş) |
5- Necati Uzdil |
(Osmaniye) |
6- Muharrem Kılıç |
(Malatya) |
7- Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
8- Tacidar Seyhan |
(Adana) |
9- Ufuk Özkan |
(Manisa) |
10- Mustafa Sayar |
(Amasya) |
11-Kemal Kılıçdaroğlu |
(İstanbul) |
12-Mehmet Küçükaşık |
(Bursa) |
13-Nejat Gencan |
(Edirne) |
14- Atila Emek |
(Antalya) |
15- Mehmet Işık |
(Giresun) |
16- Vezir Akdemir |
(İzmir) |
17- Abdurrezzak Erten |
(İzmir) |
18- Kâzım Türkmen |
(Ordu) |
19- Salih Gün |
(Kocaeli) |
20- Ali Cumhur Yaka |
(Muğla) |
21- Gürol Ergin |
(Muğla) |
22- Ersoy Bulut |
(Mersin) |
23- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
(Ankara) |
24- Mehmet Vedat Melik |
(Şanlıurfa) |
Gerekçe:
Başbakanlık Müsteşarı
Prof. Dr. Ömer Dinçer'in Bilgi ve Hikmet Dergisinin Güz 1995 sayısında
yayımlanan "21 inci Yüzyıla Girerken Dünya ve Türkiye Gündeminde
İslam" başlıklı yazısı, "İslam bir hayat tarzıdır ve hayatın bütün
yönlerini kapsayan bir sistemdir" sözleriyle başlıyor. Yine de, İslamî
hareketleri "siyasî öncelikli" ve "kültürel öncelikli"
olarak ayırmak gerektiğini öne sürüyor. İşte kimi alıntılar:
"...modern devletin
bizlere birtakım dayatmaları olmuştur. Şeriata karşı olmak ama Müslüman kalmak
bunun en önemli boyutlarından bir tanesidir... gerçekte İslamın kültürel bir
hareket olduğunun vurgulanması ve ondan ibaret kalması şeklindedir. ...İslam
bir bütündür.... siyaseten karar gücüne yönelik hareketler yapmak zorunda idi.
Bugünkü kültürel yapı... kültürel hareketler için şunu vazedecektir...
1- Müslüman kimliğini
bırak, siyasî güçte karar mercii olarak yer al. İslam bunu asla kabul etmez.
2- Ya da, tamamıyla
siyasetten uzak kal tavrı... dayatmacı bir tavır.
...laiklik ilkesinin
yerinin İslamla bütünleşmesinin gerekli olduğu... laiklik, cumhuriyet ve
milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini... daha Müslüman bir yapıya
bırakması gerektiğini...
Türkiye'deki kültürel öncelikli İslamî
hareketlerle siyasî öncelikli İslamî hareketler... bütünleşmiş bir halde devam
ettirilebilirse, Türkiye'de İslamın hiçbir ülkede görülmemiş ..sağlam bir temel
üzerinde gelecek vaat ettiği... globalleşme ne kadar artarsa İslamlaşma da o
kadar artacaktır...
...uluslararası
ilişkilerde genellikle iki temayül olduğunu görüyoruz... ilki Türk dünyasıyla
birleşmeye yönelik... Diğeri ise tüm İslam dünyasını bir araya getirme
çabasıdır... ben bu iki temayülün de bizim için birer kızıl elma olduklarını
düşünüyorum...
...ülkemizde İslam adına
buradaki halkın eski gücünü ve onurunu kazanabilmesi adına büyük bir enerji
birikimi söz konusudur... İslam iktidara gelince de, tüm dünya Müslüman olsa
da, düşmanlara karşı üstünlük sağlansa da Müslümanın kavgası münkere, harama ve
kötüye karşı devam eder... "
Dinçer'in, açıkça sahip
çıktığı görüşleri, genel görüşme açılırsa ayrıntılı olarak ele alınabilecektir.
Genel görüşme, Müsteşarın görüşleriyle, ülkenin anayasal ve yasal yapısı,
kurumları ve iç ve dış politikalarıyla uyumunun incelenmesine ve açıklık
kazanmasına olanak verecek; uygulamalara da ışık tutacaktır. Ülkenin bu nedenle
karşılaşabileceği büyük ekonomik, siyasal ve toplumsal zararların, giderek
yıkımların önlenmesi amacıyla, bir an önce genel görüşme açılması, ulusal
egemenliği temsil eden Meclisin, kanımızca, kaçınılmaz bir görevidir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın bir
tezkeresi vardır; okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu hakkında tanzim edilen soruşturma
dosyasının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/451)
21 Ocak 2004
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi: a) Adalet
Bakanlığının 23.09.2003 tarih ve 43365 sayılı yazısı.
b) 30.10.2003 tarihli ve
B.02.0.PPG.0.12-310-16435 sayılı yazımız.
c) Adalet Bakanlığının
07.01.2004 tarih ve 833 sayılı yazısı.
Hizmet nedeniyle emniyeti
suiistimal suçunu işlediği iddia olunan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu hakkında tanzim edilen soruşturma dosyası Adalet Bakanlığının ilgi
(a) yazısı ekinde alınarak, Anayasanın 83 üncü maddesine göre gereği yapılmak
üzere ilgi (b) yazımızda sunulmuştu.
Ancak, Adalet
Bakanlığının ilgi (c) yazısı eki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 29.12.2003
tarihli ve 2003/924 CM sayılı yazısıyla, soruşturma evrakının tekrar
değerlendirilmek üzere iadesi talep edilmektedir.
Gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan dosya hükümete
geri verilmiştir.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
2.- Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısı;, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile, Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin müzakeresini
erteliyoruz.
Dernek ve Vakıfların Kamu
Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan
ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
4.- Dernek
ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısı
ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/701) (S.Sayısı: 334)
(x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının 1 inci maddesi
üzerindeki görüşmeler sona ermişti.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, 1 inci maddeyle ilgili bizim söz hakkımız vardı.
BAŞKAN - Efendim?..
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - 1 inci maddeyle ilgili CHP Grubu adına söz istemiştik.
BAŞKAN - 1 inci maddeyle
ilgili...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - 1 inci maddeyle ilgili ve onunla ilgili...
BAŞKAN - 1 inci maddeyle
ilgili görüşmeler tamamlandı, önergelere geçtik.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, tamamlanmadı, 1 inci maddeyle ilgili siz Sayın
Bakana söz verdiniz; ama, muhalefet grubuna söz vermediniz; çünkü, birleşimi
kapattınız. Şimdi, biz o söz hakkımızı talep ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu, gruplar adına konuşma hakkını verdik. Sizin, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına bir söz talebi olmadığı için, en son olarak... Hatta,
dikkat ederseniz, Sayın Bakan tümü üzerinde söz istemişti, maddelerine geçtiğimiz
için Sayın Bakana "bu aşamada size söz veremeyeceğiz; çünkü, önergelere
geçtik" dedim ve 1 inci madde üzerinde o zaman söz verdik.
2 nci madde üzerinde söz
talebiniz varmış zaten.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - 1 inci maddeyle ilgili bizim söz talebimizi, yazılı olarak...
BAŞKAN - Önergelerin
okunması aşamasına geldikten sonra, tekrar size söz veremem.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Tamam.
BAŞKAN - Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 334
sıra sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine
Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki "kanunla
kurulan dernek ve vakıflar, vakıf üniversiteleri ve Bakanlar Kurulu kararı ile
belirlenecek vakıflar bu kanun kapsamı dışındadır" cümlesinin
"kanunla kurulan dernek ve vakıflar bu kanun kapsamı dışındadır"
şeklinde değiştirilmesini teklif ediyoruz.
Saygılarımızla.
|
Resul
Tosun |
Reyhan
Balandı |
Mehmet
Sarı |
|
Tokat |
Afyon |
Osmaniye |
|
Mikail
Arslan |
Cavit
Torun |
|
|
Kırşehir |
Diyarbakır |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
(x) 334 S. Sayılı Basmayazı 21.1.2004 tarihli 45 inci
Birleşim tutanağına eklidir.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN - Buyurun, Sayın
Tosun.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşlarımız, kamu kurum ve
kuruluşlarında herhangi bir işlemlerini yürütmek istediklerinde, sürekli,
zorunlu olarak katkı, bağış ve benzeri birtakım meblağların tahsil edildiğini
ve bunun, artık, isimsiz birer vergi haline dönüştüğünü hepimiz çok iyi
biliyoruz. AK Parti Hükümeti ve AK Parti, bu sorunun çözülebilmesi için yasal
bir düzenleme yapılacağının sözünü vermiş ve şu anda görüşmekte olduğumuz bu
düzenleme, bu amaca yönelik olarak huzurlarımıza gelmiş bulunmaktadır.
Kutluyoruz, memnunuz; ancak, kanun tasarısını bizim verdiğimiz önerge
muvacehesinde değerlendirdiğimizde, 1982 Anayasasının düzenlenmesinden farklı
olmadığını müşahede ediyoruz. 1982 Anayasası da "ancak"ları ve
ancaktan sonraki cümleleri çıkardığınız zaman mükemmele yakın bir anayasadır;
ama, birtakım haklar verir, ondan sonra bir ancak kelimesi getirir, verdiği
hakların birçoğunu elinden alır.
Kamu kurum ve
kuruluşlarının isimlerini kullanarak, personelini kullanarak, resmî işlemlerde
kamu kurum ve kuruluşlarının icraatlarında
-zarfında, formunda vesairesinde-
bu derneklere, zorunlu olarak, maalesef, vatandaştan, adı konulmamış
vergiler tahsil edilmektedir. Bu tasarıyla bunu kaldırıyoruz; ancak, bir
istisna getiriyoruz; diyoruz ki "Kanunla kurulan vakıf ve derneklerle
vakıf üniversiteleri ve Bakanlar Kurulunun izin vereceği vakıf ve dernekler bu
kanun kapsamının dışındadır. "
Değerli arkadaşlar,
kanunla kurulmuş vakıf ve derneklere diyeceğimiz yok. Bu Meclis, o vakıflarla
ilgili kanunu çıkarmıştır; arkadaşlarımızın, Meclisimizin bu Kanununa saygı
göstermek durumundayız; ancak, vakıf üniversitelerini de hangi gerekçeyle,
hangi alakayla buraya sokuyoruz? Vakıf üniversitelerinin, parasız kaldığı zaman
kamu kurum ve kuruluşlarının elemanına, para aktarımına yahut da ondan bağış ve
sair katkı bedellerini almaya ihtiyacı varsa, bu, zaten vakıf değildir, vakıf
olmaktan çıkmıştır. Vakıf, kendi varlığıyla insanlara hizmet eden kurumdur.
Şimdi, özellikle, burada, Bakanlar Kuruluna bu yetkiyi verdiğimiz takdirde
-bakanlarımızı tenzih ediyorum; ama- yarın bürokratlar gelecekler, sayın
bakanım şu hizmeti yürütmek için şu vakfın şu şekilde devreye girmesine ihtiyaç
hâsıl olmuştur diyecekler ve bakanımızı ikna edecekler. Bakanımız, Bakanlar
Kuruluna getirdiği zaman, hangi bakan arkadaşı, bakan arkadaşının getirdiği
belgeyi imzalamaktan istinkâf edecektir?! Ben bakan olsam, ben de imzalarım,
siz olsanız, siz de imzalarsınız.
Dolayısıyla, eğer bu
kapıyı açarsak, bir sene sonra, iki sene sonra, şu geldiğimiz noktaya geri
döneriz; yeniden, milletten milyonlarca liraların tahsil edildiğini görürüz ve
bunun vebali de, bu tasarıya parmak kaldıran her birimizin üzerinde olur.
Ben, Bakanımızı da,
Komisyonumuzu da anlayışla karşılıyorum; "katılmıyorum" derken,
elbette ki, attıkları imzanın arkasında duracaklar, bunu anlayışla
karşılıyorum; ama, siz, değerli arkadaşlar, asıl sorumluluk sizlerdedir. Sizler,
Bakan ile vicdanınız, Bakan ile Komisyon arasında kalmayın, Bakan ile halk
arasında kalın; çünkü, yarın halka gittiğimiz zaman, yarın, yine bunlar, bu tür
vergiler, bu tür paralar kesilmeye başladığı zaman, vatandaş bize soracaktır
"çıkardığınız kanun bu mudur, böyle midir..."
Biz, verdiğimiz
önergeyle, tasarıda, sadece "kanunla kurulan dernek ve vakıflar, bu kanun
kapsamı dışındadır" diyoruz. Bunun dışında "...vakıf üniversiteleri
ve Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenecek vakıflar" ifadesini çıkararak,
hem devletimiz için hem vatandaşlarımız için, adil ve eşit olanı sağlamış
oluyoruz. Aksi takdirde, diğer vakıflara, diğer derneklere haksızlık etmiş
oluruz ve eşitsizliğe yol açmış oluruz. Kamu kuruluşlarında hizmet veren 19 000
civarında vakıf ve derneklerimiz var. Bunların her birinin, zaman zaman -nezih
bir şekilde çalışanları tenzih ediyoruz, ama- vatandaşımızın sırtında ne büyük
yükler oluşturduğunu her birimiz biliyoruz. Ruhsat almaya gittiğinizde, işlem
yapmaya gittiğinizde, 50 kuruşluk kâğıda 500 lira, 50 liralık kâğıda 5 000 000,
10 000 000, 50 000 000, 500 000 000 lira, bu vatandaş vergi gibi veriyor;
vermediği takdirde de o işlem yapılmıyor. Bu, bir haksızlıktır. Bu haksızlığın
giderilmesi hepimizin boynunun borcudur. Yanlışın neresinden dönülürse kârdır.
Önergeye hepinizden
destek bekliyor ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Temel ilkeler
MADDE 2.- a) Dernek ve
vakıflar, kamu kurum ve kuruluşlarının ismini alamaz, bu kurum ve kuruluşların
hizmet binaları ve müştemilatı içinde faaliyet gösteremez ve bu kuruluşlara ait
araç ve gereci kullanamaz,
b) Dernek ve vakıflar
kamu kurum ve kuruluşlarının sundukları hizmetlerle ilgili olarak gerçek ve tüzel
kişilerden ücret, bağış, katkı payı ve benzeri adlar altında herhangi bir
karşılık alamaz,
c) Kamu hizmetlerinde
kullanılan araç, gereç, evrak, form ve benzeri malzemenin, bu Kanun
kapsamındaki dernek ve vakıflardan temin edilmesi istenemez,
d) Kamu görevlileri görev
unvanlarını kullanarak dernek ve vakıf organlarında görev alamaz,
e) Dernek ve vakıf
organlarında görev alan kamu görevlileri, bu görevleri nedeniyle ücret, huzur
hakkı veya başka bir ad altında herhangi bir karşılık alamaz.
f) Dernek ve vakıfların
yardım toplama ve bağış kabul hizmetlerinde kamu görevlileri çalıştırılamaz.
g) Kamu kurum ve
kuruluşlarının bütçelerinden bu Kanun kapsamındaki dernek ve vakıflara ödenek,
yardım veya herhangi bir kaynak aktarılamaz.
h) Kamu kurum ve
kuruluşları, personel maaş ve ücretlerinden kaynağında kesinti yaparak bu Kanun
kapsamındaki dernek ve vakıflara aktarma yapamaz.
BAŞKAN - 2 nci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu söz istemişlerdir.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
CHP GRUBU ADINA KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir
yasa tasarısını görüşüyoruz; ama, şu soruyu, acaba kendimize sorduk mu: Niçin,
kamu kuruluşlarının bünyesinde dernek ve vakıf kurulur; bu insanlar keyfî mi
yaparlar bu işi; kendilerine çıkar sağlamak amacıyla mı yaparlar? Sayın Bakan,
yasanın sunuşu sırasında, iki amaçla kurulduğunu söylemişti. Bunlardan birisi,
o kurumda çalışanlara ek sosyal güvenlik hakkı sağlamak; ikincisi ise, kamu
hizmetinin karşılanmasında ortaya çıkan maddî açıkları gidermek.
Şimdi, şu soruyu yine
kendimize soralım: Acaba, Türkiye Cumhuriyetinde kurulu olan devlet
hastaneleri, SSK hastaneleri, üniversite hastanelerinin hangisinde dernek veya
vakıf yok; hepsinde var. Hangi okulda, üniversitede, dernek veya vakıf yok;
hepsinde var. Niçin kuruluyor bunlar; çünkü, yeterli ödenek gönderilmediği
zaman, insanlar, kamu hizmetini karşılamak için, bir şekliyle dernek kurmak
zorunda kalıyorlar.
Şimdi, buradan, hükümete
seslenmek istiyorum. Biz de bu tasarıya destek veriyoruz. Dernek ve vakıflar
bundan böyle halktan para almayacaklar; ama, bu hastanelerin ve okulların
badanası, boyası, kırılan camın takılması, temizlenmesi, bütün bu harcamaları
karşılayacak parayı bu hükümetin göndermesi lazım. Bu hükümet göndermezse ne
olur; ben size söyleyeyim. Bu hükümet göndermezse, bu dernek ve vakıflar
faaliyetlerine devam ederler. Nasıl devam ederler?.. Sayın Bakan diyor ki:
"Buraya hüküm koyuyoruz, bir daha bu kuruluşların içinde kurulmayacak."
Kurulmasın; yan taraftaki binada kurulur; bir katı alırlar, derneği o kata
taşırlar, derneğin de adını değiştirirler. Vatandaş gelecek, benim bu işimi yap
diye; diyecekler, yan taraftaki şu adrese git, oraya bir bağışını yatır, sonra
gel buraya, makbuzunu da beraber getirmeyi unutma. Bunu engelleyen bir
düzenleme var mı; hayır, hiçbir düzenleme yok.
Şimdi, bunu niçin
söylüyorum değerli arkadaşlar?.. Gerçi, Sayın Bakan, konuşması sırasında
söyledi ki, bu konuda, bugüne kadar, hiçbir hükümet, hiçbir önlem almamış.
Hayır efendim; bakın, ben size söyleyeyim: 26.10. 1998'de Vakıflar Genel
Müdürlüğü bir tebliğ yayımlıyor. 1998/28 sayılı genelgede açıkça -Resmî
Gazetede- diyor ki "bir daha, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde kurulan
vakıf, dernek hiçbir şekilde bağış, yardım alamaz." 1998'den bu yana
alınmıyor mu; hepimiz biliyoruz ki, alınıyor. Bu iş, kanun çıkarmaktan ziyade
siyasî irade olayıdır. Eğer, bir kurumun başındaki bakan bir genelge çıkarıp
"arkadaş, buradaki dernek vatandaştan beş kuruş para alırsa, ben, önce o
dernek yöneticilerini görevden alırım..." Bakın bakalım, alır mı, almaz
mı?! Ama, siyasî iradeyi, biz, şimdi, Parlamentonun iradesi haline dönüştürdük;
ama, Parlamentonun iradesini göreceksiniz, para gitmediği zaman, oradaki
başhekim gidecektir, o derneği kuracaktır. Adı şöyle veya böyle... Hatta,
makbuzu da odacıya verecektir. "Sen yan taraftaki adrese göre, şu makbuza
göre paraları al bakalım..."
Bütün sorun şu, değerli
arkadaşlar: 1980 yılından bu yana, Başbakanlığın yayımlamış olduğu tasarruf
genelgeleri bu derneklerin kurulmasına yol açmıştır. İzin alacaksınız.
Genelgeler var. Şimdi bu prosedürü düşünebiliyor musunuz? Hakkâri'deki bir
hastanenin ihtiyacı için Ankara'daki Bakanlığa yazacak, Bakanlık Başbakanlığa
yazacak, Başbakanlık izin verecek, Hakkâri'deki adam harcama yapacak! Nereden
çıkacak o zaman bu? Hasta nerede bekleyecek? Bütün bu sorunların aşılması, o
kuruluşlara yeterli kaynak aktarılmasına bağlıdır.
Bir de, burada, sayın
konuşmacılar dediler ki: "Bu konudaki dernek ve vakıfların sayısını
bilemiyoruz." Hatta, Sayın Bakanımız da 608 vakıf olduğunu ifade etti. Ben
size gerçek rakamları da söyleyeyim. Kamu bünyesinde kurulan derneklerin sayısı
18 037; yine, aynı kamu kurumlarının bünyesinde bulunan vakıfların sayısı ise
622. Bu vakıflardan 52'sine de Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti verilmiş.
Burada, üzerinde durulması gereken çok daha önemli bir şey var.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Dün, Sayın Bakan rakamları bu şekilde verdi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Sayın Bakan rakamları 608 olarak verdi; çünkü, ben not aldım. 622
rakamını da Sayın Bakan verdi; yani, iki Sayın Bakanımız benim bir soru
önergeme verdikleri yazılı yanıtta bunu verdiler. Hatta, vakıflardan sorumlu
Sayın Bakana ben sormuştum, bu vakıfların son beş yıllık gelirleri nedir, bir
öğrenebilir miyiz diye; "bu konuda hazırlıklarımız devam ediyor; bitince,
size cevap vereceğiz" dendi; ama, aradan uzun süre geçmiş olmasına karşın,
bugüne kadar Sayın Bakandan ve Vakıflar Genel Müdürlüğünden herhangi bir bilgi
ulaşmış değil.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Açba konuşmasını yaparken "1980 sonrası âdeta mantar gibi çoğaldılar"
demişti bu dernek ve vakıflar için. Son derece doğru bir saptama. Mantar gibi
çoğalmasının temelinde de, az önce söylediğim hükümet politikaları yatıyor.
Kaynak gönderilmiyor, "başının çaresine bak" deniyor. Bir başhekim
başının çaresine nasıl bakacak?! Kendi aldığı maaşı belli. Bir öğretmen,
ilkokul müdürü nasıl bakacak başının çaresine?! Bir lise müdürü nasıl bakacak
başının çaresine; mecburen dernek kuracak. Okulun badana ve boyasını yapacak
bir parayı eğer merkezî hükümet göndermiyorsa, bu adamcağız nasıl götürecek bu
işi?!
Şimdi, pek çok okulda
yakıt sorunu var. Yakıt sorununu nasıl çözecek?! Siz para göndermiyorsunuz.
Çocuklar kışın üşüdüğü zaman da gazetelerde haber oluyor; müdür "zor
durumda kalıyorum" diyor; ne yapacak?! Dernek ve vakıf kurmayacak bu adam;
ama, bu sefer gidecek işadamlarına yalvaracak "şu bizim okulun kışlık şu
ihtiyacını karşılayın" veya "şu camı takın, şu pencereyi takın..."
Hadi, bir istediniz, iki istediniz, üç istediniz; dördüncüsünde ne olacak?!
Yani, sistemin kendi içinde ciddî bir açmazı var. Bu açmazın elbirliğiyle
kalkması için, biz de Parlamento olarak çaba gösteriyoruz.
Ayrıca, az önce Sayın
Tosun'un vermiş olduğu önerge dolayısıyla da kendisini kutluyorum; çünkü, biz,
bu konudaki şikâyetlerimizi Plan ve Bütçe Komisyonunda da dile getirdik.
Bakanlar Kuruluna gelebilecek bu taleplerin ardı arkası kesilmeyecekti; çünkü,
binlerce dernek ve vakıf var.
Bakın, şu elimdeki,
sadece vakıfların listesi arkadaşlar. Her ilde aşağı yukarı, var; en çok da
İstanbul'da var. Aynı üniversite içinde 20'ye yakın vakıf var. Aynı üniversite
içinde belki 100'e yakın dernek var. Biz bunları çözecek miyiz?! Siz kaynağı
aktarırsanız, bu sorunlar ortadan kalkar; ama, kaynağı aktarmazsanız,
bürokrasi, gene o parlak zekâsıyla, değişik yöntemler bulacaktır.
Yine, sanıyorum,
önümüzdeki aylarda, bu yasa çıkmış olmasına karşın, bu hastanelerde, okullarda
nasıl bağış ve yardım alındığına hep beraber tanık olacağız. Benim üzüntüm bu.
Yeter ki, biz, bu sağlığa, eğitime kaynak ayıralım. O insanlar, kamu hizmetini
daha kaliteli, daha nitelikli, yurttaşlarımıza sunabilsinler.
Hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, yerimden kısa bir
açıklama yapabilir miyim sayıyla ilgili? Yanlış anlama olmasın...
BAŞKAN - Kürsüden de
konuşabilirsiniz; yerinizden mi açıklama?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
Sayın Kılıçdaroğlu, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyette bulunan
vakıf sayılarıyla ilgili benim dün vermiş olduğum rakamın üstünde bir rakam
ifade ettiler. En son rakamlar bizdedir. Gerçekten, bir tarihlerde, Sayın
Kılıçdaroğlu'nun verdiği rakamlardı; ancak, geçtiğimiz süre içerisinde bazı
vakıflar, dağılma davası sonucu dağılmış sayıldılar ve dolayısıyla, şu anda, en
son kamu vakfı diye nitelediğimiz vakıf sayısı 608 adettir. Zabıtlara geçmesi
ve okuyanların doğru bilgilenmesi açısından bu açıklamayı yapma ihtiyacını
hissettim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakana,
açıklaması için teşekkür ediyoruz.
2 nci madde üzerinde,
şahsı adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
OSMAN ASLAN (Diyarbakır)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dünden beri görüşülmekte
olan kanun tasarısıyla alakalı, aslında, bir konuda bir açıklık getirilmesi
için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla, hürmetle
selamlıyorum.
Tasarının 1 inci
maddesiyle, kanunla kurulmuş bulunan vakıflar istisna kapsamına alınmıştır.
Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı,
çalışmasını, 3201 sayılı Yasaya eklenmiş ek geçici maddeyle sürdüren bir
vakıftır. Nitekim, bunun böyle olduğunu bilmekle beraber, 2004 malî yılı
bütçesinin 5 inci maddesinin ikinci bendinde, emniyet teşkilatına mübadele
yoluyla alınacak taşıtlar nedeniyle oluşacak fiyat farkının, özel tertibe
kaydedilen ödenek ve Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı gelirlerinden
karşılanacağı hüküm altına alınmıştır.
Ayrıca, Emniyet Genel
Müdürlüğünün edineceği taşıtların cins ve sayılarının belirtildiği 2004 Malî
Yılı Bütçe Kanununun (T) işaretli cetvelinde, bütçenin özel tertibinden
alınacak 430 adet taşıt dışındaki 2 800 adet taşıtın, Türk Polis Teşkilatını
Güçlendirme Vakfınca karşılanacağı belirtilmiştir.
Kanunla faaliyetini devam
ettirmesine hüküm konulan, gelirleri kanunlarla tespit edilmiş ve emniyet
teşkilatının taşıt ihtiyacını gidermek üzere bütçe kanununda yetki verilmiş,
son derece faydalı işler yapan bu vakfın faaliyetlerini devam ettirebilmesi
için, kanunla kurulan vakıflar arasında değerlendirilmesi gerektiğini
düşünüyorum.
Görüşülmekte olan yasaya
göre, Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfının, kanunla kurulmuş vakıf
olduğundan, istisna kapsamında olduğu açık ise de, Sayın Bakanımdan, Başbakan
Yardımcımdan, bu konuya açıklık getirmesini arz ediyorum.
Bunun için söz almış
bulunuyordum; bu vesileyle, tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aslan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Dernek
ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısının
2 nci maddesine aşağıdaki (ı) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk İpek |
İbrahim Köşdere |
Tayyar Altıkulaç |
|
Ankara |
Çanakkale |
İstanbul |
|
Osman Kılıç |
Öner Ergenç |
Selahattin Dağ |
|
Sıvas |
Siirt |
Mardin |
"(ı) İhaleyi yapan
kurum ve kuruluş bünyesinde bulunan veya bu kurum ve kuruluşlarla ilgili her ne
amaçla kurulmuş olursa olsun vakıf ve dernekler ile bunların sermayesinin
yarıdan fazlasına sahip oldukları şirketler, bu kurum ve kuruluşların 2886
sayılı Devlet İhale Kanununa göre yapacakları ihalelere katılamazlar."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Yeterli sayımız olmadığı için katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın İpek?..
HALUK İPEK (Ankara) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
4734 sayılı Kamu İhale
Kanunu ile idarelerin bünyesinde bulunan veya bu idarelerle ilgili olarak
kurulmuş bulunan vakıf ve derneklerin, bu idarelerin ihalelerine katılmaları
önlenmiştir. Maddeye eklenecek bu bentle, benzeri şekilde kurum ve kuruluş
bünyesinde kurulan veya bunlarla ilgili olarak kurulmuş bulunan vakıf ve
dernekler ile bunların sermayesinin yarısından fazlasına sahip oldukları
şirketlerin, bu kurum ve kuruluşların 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa göre yapılacak
satış, kiraya verme, trampa ve mülkiyetin gayri aynî hak tesisi ihalelerine
katılmaları önlenmektedir.
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, Komisyonun katılamadığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
Cezalar
MADDE 3.- 2 nci maddede
belirtilen ilkelere aykırı hareket eden kamu görevlileri ile dernek ve vakıf
yöneticileri, eylemleri başka bir suç oluşturmadığı takdirde, üç aydan bir yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ayrıca dernek ve vakıf yöneticileri
hakkında görevden alma işlemi uygulanır.
Hizmetin verilebilmesi
için dernek veya vakfa bağış yapılması ya da kullanılacak malzemenin dernek
veya vakıftan temin edilmesinin zorunlu kılınması nedeniyle, kamu hizmeti
engellenmiş veya geciktirilmiş ise ceza yarı nispetinde artırılarak tatbik
edilir.
Dernek tüzüğü veya vakıf
senedi bu Kanuna aykırı olan veya bu Kanuna aykırı işlemleri tespit edilen
dernek ve vakıflar, genel hükümlere göre kapatılır. Kapatılan dernek malları
hazineye, vakıf malları ise Vakıflar Genel Müdürlüğüne intikal eder. Bu dernek
ve vakıfların yöneticileri hakkında birinci fıkra hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce kurulan dernek ve vakıflar, Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde, dernek tüzüklerini veya
vakıf senetlerini bu Kanun hükümlerine uygun hale getirir.
Dernek tüzüğünü veya
vakıf senedini altı ay içinde bu Kanuna uygun hale getirmeyen veya bu Kanuna
aykırı işlemleri tespit edilen dernek ve vakıflar genel hükümlere göre
kapatılır. Kapatılan dernek malları hazineye, vakıf malları ise Vakıflar Genel
Müdürlüğüne intikâl eder. Ayrıca, dernek tüzüğünü veya vakıf senedini bu süre
içinde bu Kanuna uygun hale getirmeyen yöneticiler hakkında 3 üncü maddenin
birinci fıkrası hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Geçici 1 inci
madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Geçici 1 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 4. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 5. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
5 inci Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarı, kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun.
Sayın Bakanım, konuşma
yapacak mısınız?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Teşekkür edelim efendim Genel Kurula.
BAŞKAN - Buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
önemli bir konuda, çok daha önemli sonuçlar doğurabilecek olan bir yasal
düzenleme yaptığımız kanaatindeyim. Destekleriniz için, önerileriniz için her
birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Sanıyorum,
vatandaşlarımız, bundan böyle, kamu kurum ve kuruluşlarında kamu hizmeti
alırken çokça şikâyet ettikleri ve onların vekili olarak size de bu şikâyetleri
intikal ettirdikleri önemli bir sorundan da kurtulmuş olacaklardır.
Destekleriniz için,
katkılarınız için, Hükümetim adına her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair 17.12.2003 tarihli ve 5023 sayılı
Kanun ile Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin müzakerelerine başlayacağız.
5.-
Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir
Geçici Madde Eklenmesine Dair 17.12.2003 tarihli ve 5023 sayılı Kanun ile
Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere
geri gönderme tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/724) (S. Sayısı:
339)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Kanunun görüşülmesi
ertelenmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar
Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanların Gelir ve Aylıklarında Artış ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporunun müzakeresine başlıyoruz.
6.- Sosyal
Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre
Gelir veya Aylık Almakta Olanların Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/745) (S. Sayısı: 354) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 354 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal
Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre
Gelir veya Aylık Almakta Olanların Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere,
görüşmekte olduğumuz tasarı, toplumumuzun yaklaşık 5 000 000'un üzerindeki
kişisiyle ilgili bir tasarı; hele, 2004 yılında emekli olacakları da hesaba
katarsak, bu, 5 500 000'e yakın kişi demektir; bir de bunların ailelerini
hesaba katarsak, 20 000 000'un üzerindeki vatandaşımızı endirekt de olsa
ilgilendiren bir yasa tasarısını konuşacağız demektir. Şimdiden, bu
düzenlemenin ülkemize ve emeklilerimize hayırlı olmasını diliyor, sözlerime
başlıyorum.
Ülkemize uzun yıllar
hizmet ettikten sonra, emeklerinin karşılığını, rahat bir hayat yaşamayı hak
eden bu vatandaşlarımız, maalesef, yıllarca ihmal edilmiş, âdeta ikinci plana
itilmiştir. Ülkemizde yıllar boyu yaşanan yüksek enflasyon ve peş peşe gelen
krizler, her kesimdeki dargelirlimizi, sabit gelirlimizi olumsuz yönde
etkilediği gibi, emeklilerimizi de olumsuz etkilemiş, reel gelirlerini erozyona
uğratarak gelir dağılımındaki adaletsizliği daha da artırmıştır.
Diğer taraftan, 1990'lı
yıllardan bu yana yapılan bazı popülist uygulamalar, sosyal güvenlik
sistemimizi âdeta çökertecek noktaya getirmiştir. Yüzde 50'leri bulan kayıtdışı
istihdam ve bunun sonucunda primlerin yetersiz kalışıyla, gelişmiş ülkelerin
çağdaş sigortacılık sistemlerindeki 4-5 aktif sigortalıya 1 pasif sigortalı
oranı, ülkemizde, maalesef, yaklaşık 2 aktif sigortalıya 1 pasif sigortalı
oranı şeklinde gerçekleşmiştir. Böyle bir durumda, kurum kendine tasarruf
yolları aramış, özellikle sağlık harcamalarında kısıntılara gitmiş, ilave
olarak da genel bütçeden ek transferler gerçekleşmiştir. Mesela, bu yıl, sosyal
güvenlik kuruluşlarımıza yaklaşık 15,5 katrilyon lira civarında bir ek transfer bekleniyor. Sonuçta, tüm bu
olumsuzluklar, maalesef, emeklilerimizin maaşlarına ve özellikle de aldıkları
sağlık hizmetlerine yansımıştır.
AK Parti İktidarıyla, 58
inci ve 59 uncu hükümetlerin programında, sosyal güvenlik sistemindeki bu çok
parçalı yapıyı ortadan kaldıracak, sosyal güvenliği tek bir çatı altında
toplayacak ve bu olumsuz gidişi durduracak maddeler ve önlemler yer almaktaydı.
Yeniden yapılandırılan bir sosyal güvenlik sistemi oluşturulabilmesi için,
genel sağlık sigortası sistemi ve kurumu, emeklilik sigortaları sistemi ve
kurumu, sosyal hizmetler ve sosyal yardım kurumu ve sosyal güvenlik kurumu gibi
gerekli birimlerin kuruluş çalışmalarına hızla başlandı. Çağdaş bir sosyal
güvenlik sistemini hayata geçirmek için işverenin aylık bildirimlerini
elektronik ortamda gerçekleştirebilmesini sağlayacak e-bildirge de dahil her
türlü düzenlemelerin yapılmasını gerçekleştirecek bir çalışma programı
başlatmıştır.
Diğer taraftan, yıllarca,
kanun olmadığından, yeterli personel tahsisi, gerekli bina, tesisat temini
yapılamadığından, SSK Sağlık İşleri tarafından yürütülen sağlık hizmetleri
yetersiz kalmakta, tüm sigortalılarımız, dolayısıyla emekli sigortalılarımız
mağdur olmaktaydı; hatta, muayene olamadıkları için sağlıklarını, tedavilerini
ertelemek zorunda kalmaktaydılar. Bu konuda da, hükümetimiz, bir an önce
halkımızın ertelediği sağlık hizmetlerinden faydalanabilmesi için, Sağlık
Bakanlığıyla SSK hastanelerinin ortak kullanımına açılmasını
gerçekleştirmiştir. Böyle olunca ne olmuştur; bir SSK'lı amcamız, artık, araca
binip şehre gidip, sabahın köründe sıraya girmek yerine, evine en yakın sağlık
ocağına gidip tansiyonunu ölçtürebilmekte, muayenesini olmakta, gerekirse
tedavisini ve tahlillerini yaptırabilme şansını elde etmektedir. İnşallah,
yakın zamanda bu emekli amcamız, ilacı için de bu tür kuyruklara girmeyecek, ilacını
da kendisine en yakın eczaneden alabilecektir. Bu konuyla ilgili olarak Bakanlığımızda
yürütülen çalışmaları da memnuniyetle takip ediyoruz.
Ayrı bir konu da,
Bakanlığımızın, emekli maaşlarının ödenmesinde meydana gelen kuyruklarda
yıllardır çile çeken emeklilerimizi rahatlatma çalışmalarıydı. Emeklilerimizin
aylıklarını alabilmelerinde, emeklilerin dışında dul ve yetimlerin maaş
ödemelerini rahatça temin edebilmelerinde 4 günde olan ödemeleri 10 güne
çıkarılmış, -yine kolaylık olması açısından- eylül ayından bu yana uygulamaya
konulan 5 290 banka şubesinde ve PTT şubelerinde bu ödemelerin gerçekleşebilmesini
sağlamıştır. Önümüzdeki günlerde yapılacak ilave çalışmalarla, emeklilerimizin
de, emekli kuyruklarındaki bu çilelerinin tamamen kalktığını, inşallah, hep
birlikte göreceğiz.
Şöyle bir söz vardır
"yaşlısına saygısı olmayanın kendisine saygısı yoktur." Görüldüğü
gibi hükümetimiz, bu düşünce paralelinde, emeklilerimize, diğer bir ifadeyle bu
ülkeye fedakârca hizmet etmiş ve artık istirahat ettiği dönemde rahat yaşamayı
hak eden bu insanlarımıza, yaptığı icraatlarla ve gösterdiği hassasiyetle,
önemli rahatlamalar sağlamıştır.
İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi ve Avrupa Sosyal Şartı gibi uluslararası belgelerde, insanın onurlu
yaşam hakkına sahip olduğu açıkça vurgulanmaktadır, insanların yoksulluğa
mahkûm edilmeme gibi evrensel bir hakları olduğu vurgulanmaktadır. Yoksulluğun
ortadan kaldırılması, ahlakî bir insanlık görevi olarak da yönetimin, sosyal
devletin temel görevleri arasındadır; bu, Anayasamızda da belirtilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yönetimler, ülkemizde, yıllardır sosyal devlet ilkesini dile
getirmiş, sosyal vaatlerde bulunmuş; ama, bunu daha ötesine maalesef
götürememiştir. AK Parti ise, kurulduğu ilk günlerden beri, sosyal devleti,
refah devletini bir aşama daha ileriye götürmüş, refah toplumuna erişmeyi
hedeflemiştir. Bildiğiniz gibi, bu konulurda büyük bir hassasiyet gösteren
başta Sayın Genel Başkanımız ve hükümetimiz, geçtiğimiz yıl SSK, Bağ-Kur, tarım
sigortalıları, emekli, dul ve yetimlerin durumlarını iyileştirmek maksadıyla,
bütün kıt kaynaklara ve imkânsızlıklara rağmen, ek destekleme için bir çalışma
yaptı.
Yine, bildiğiniz gibi,
daha önceki iktidarlar döneminde, 1999 yılında çıkarılan 4447 sayılı Yasayla,
emeklilerin maaşlarındaki artış bir önceki aydaki TÜFE değişimine göre
yapılmaktaydı. Hükümetimiz, bu zam oranının emeklilerimizin beklentilerini
karşılayamayacak derecede düşük olması nedeniyle, SSK ve Bağ-Kur
emeklilerimizin maaşlarına "sosyal destek ödemesi" adı altında
seyyanen 75 000 000 ile 100 000 000 lira arasında, bildiğiniz gibi, bir artış
sağladı. Sadece TÜFE değişimi bu açılan makası kapatmaya yetmeyecekti. Böylece,
bu artışla en düşük SSK'lı emekli maaşı 332 000 000'a, en düşük Bağ-Kurlu maaşı
da 281 000 000'a yükseltilmişti ve bu yasa uyarınca da, sosyal destek ödemesi
devam ettiği sürece söz konusu ödeme bitene kadar herhangi bir maaş artışı
yapılmayacaktı; ancak, bildiğiniz gibi, hükümetimiz, emeklilerimizin içinde
bulunduğu ekonomik durumu dikkate alarak tüm bütçe imkânlarını zorlamış ve
emeklilerimizin maaşlarında yeniden bir iyileştirme yapılmasını
kararlaştırmıştır. Bu maliyetin bütçeye hiçbir yük getirmeden, yapılacak
tasarruflarla sağlanması da ayrı bir sevindirici yanıdır. Bugün çıkaracağımız
yasayla, ocak ayında yüzde 10, temmuz ayında yüzde 10 olmak üzere, SSK ve
Bağ-Kur emeklilerimize, toplamda, kümülatif olarak yüzde 21 oranında bir maaş
artışı sağlanacaktır. Bunun, 2004'teki enflasyonu yüzde 12 olarak düşünürsek,
neredeyse enflasyonun 2 katı olduğu görülecektir.
Bu yeni artışla, en düşük
SSK aylığı, ocak ayında, yani, bu ay 364 000 000'a, temmuz ayında ise 400 000
000'a çıkacaktır; yine, en düşük Bağ-Kur emekli aylığı, bu ay 309 000 000'a,
temmuz ayında da 340 000 000'a ulaşacaktır. Bu artışların bütçemize getireceği
yükün yaklaşık olarak 3 katrilyon lira civarında olacağı düşünülmektedir.
Değerli arkadaşlar,
emeklilerimizin maaşlarına yapılan bu zam çok mu az mı bunun değerlendirmesini
yapabiliriz burada; ancak, objektif olarak şunu ifade etmeliyiz ki, AK Parti
İktidarında, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine geçmiş dönemlere kıyasla en iyi
iyileştirmeler yapılmıştır. Geçmiş dönemlerde olmayan çok önemli bir ayrıntı
daha vardır; nedir bu ayrıntı? Geçmiş dönemlerde vatandaşımız şunu diyordu:
"Bize kaşıkla veriyorlar; ama, kepçeyle alıyorlar."
Bakın, bizde neler olmuş;
elektrik fiyatları düşmüş, doğalgaz fiyatları düşmüş, enflasyon düşmüş, faizler
düşmüş, döviz düşmüş. Görüldüğü gibi, artık, kaşıkla verip, kepçeyle alma devri
bitmiştir. Belki de, hükümetimiz, kaşıkla tam verememiş olabilir, ona yakın bir
miktarda vermiş olabilir; ama, en azından, bu verdiğini, geçmiş dönemlerdeki
gibi, artık, geriye almıyor. Elimizdeki göstergeler, objektif, tarafsız
bakanlar tarafından da böyle değerlendiriliyor.
Kıt kaynaklarla
hükümetimizin yaptığı bu önemli artışların, tabiî ki, emeklilerimizin
maaşlarını bizim arzu ettiğimiz miktara getirmediğini biz de biliyoruz ve bu
maaşları gerçekten yeterli bulmuyoruz. Uzun yıllar hizmet veren bu insanların,
emeklerinin karşılığı olarak rahat bir yaşamayı hak eden bu vatandaşlarımızın,
inşallah, önümüzdeki yıllarda, hükümetimizin her yıl bu şekilde yapacağı
fazladan artışlarla arzu ettiğimiz noktalara geleceğine biz gönülden inanıyoruz.
Milletimizin büyük
teveccühüyle iktidar olmuş AK Parti Hükümetinin en büyük amaçlarından biri,
ülkemiz insanlarının yaşadığı yoksulluk ve fakirlik zincirini kırıp, gelir
dağılımındaki adaletsizliği gidermektir. Bunu, sadece emekli kesiminde değil,
toplumun her kesiminde gerçekleştirmeyi hedeflemektedir.
Bilindiği gibi, asgarî
ücret tespit edilirken hedef enflasyon esas alınıyor ve bu oranda artışlar
yapılıyordu ve toplumun her kesimi demiştik. Sayın Başbakanımızın da,
hükümetimizin de çok önemsediği bu asgarî ücret konusunda da geçmiş dönemlere
göre çok yüksek ve çok önemli bir artış gerçekleştirilmiştir.
İşte, eğer, biz, 2004
yılındaki enflasyon hedefiyle asgarî ücreti artırmış olsaydık, asgarî ücret 225
000 000 liradan 253 000 000 liraya çıkacaktı; halbuki, Asgarî Ücret Tespit
Komisyonunun açıkladığı rakam 303 000
000'dur; bu da, yaklaşık, yüzde 34'lük bir artış demektir ve bu artışla, son
beş yılda, asgarî ücretle geçinen işçilerimizin, özellikle, alamadıkları
miktarlar kısmen de olsa telafi edilmiş ve bir ölçü de, bir nebze de olsa,
alınterinin karşılığı verilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
denge, kainatı, kurumları, kısacası, bütün varlıkları ayakta tutan bir şeydir.
Öyle bir denge kurmalıyız ki, emeklilerimizin daha insanca yaşamaları için maaş
artışı yapmalıyız; diğer taraftan ise, bütçe dengelerini sarsmamalıyız,
popülist davranmamalıyız. En büyük sorunumuz olan işsizliği bir an önce çözmek
için, yatırımcının önünü açmalıyız, teşvik etmeliyiz; ama, öbür taraftan da,
kaynaklarımızı çarçur ettirmemeliyiz.
Yine, asgarî ücreti
insanca yaşanabilir bir noktaya çekmeliyiz ve bu noktaya çıkarmalıyız; ancak,
öbür taraftan da, yatırımcının şevkini kırmayıp, istihdam alanlarının
açılmasına engel olacak adımlardan kaçınmalıyız; kısacası, fotoğrafın bütününe
bakmalıyız. En büyük sorunumuz olan işsizlikle ilgili, özellikle asgarî
ücretteki bu artışın, belki de yeni iş sahalarının açılmasını olumsuz
etkileyeceğini söyleyenler vardır; ama, bizim beklentimiz öyle değildir.
İşte, hükümetimizin, bu
hassasiyetlerin hepsini gözeterek, dengesini bozmadan, emin adımlarla hedefine
doğru yürüdüğünü hep birlikte görüyoruz. Halkıyla birlikte nefes alıyor,
birlikte nefes veriyor ve halkın dertleriyle dertlenen bir iktidar olduğunu
herkes görüyor. Emeklilerimizin maaş artışlarının ve farklarının bayramdan önce
verilecek olması da, milletin iktidarı olduğunun bir göstergesi oluyor.
Sonuç olarak, AK Parti
Grubu olarak, emeklilerimize, açılan makasın kapanması anlamında önemli bir
destek olacak bu düzenlemenin hayırlı olmasını diliyoruz; Sayın Başbakanımıza ve sayın bakanlarımıza,
gece gündüz cansiparane çalışmalarından dolayı şükranlarımızı arz ediyoruz.
Halkımız şunu bilmelidir
ki; bugün, dünden daha iyiyiz, yarın daha iyi olacağız.
Hepinize saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Doğan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde başka söz talebi yoktur.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Var, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Grubunuzca,
Başkanlığa iletilmiş bir öneri yok.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Meral konuşacaklar Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Meral,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sosyal
Sigortalar Kurumunun toplam itibariyle çalışanlarıyla ilgili 354 sayılı kanun
tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada, yasa tasarısında,
öncelikle ele alınan konu, hakikaten, biraz önce, arkadaşımızın, AK Partinin
saygıdeğer sözcüsünün ballandıra ballandıra anlattığı gibi -hoşuma gitti- yüzde
10'luk artışlar.
Değerli arkadaşlarım, bu
emekli kim; emekli, genç yaşta işe girmiş, gecesini gündüzüne katmış,
işverenine yanlış bir işlem yapmamak için bütün dikkatini işine vermiş, belli
bir kademeye gelmek için amirine her zaman başüstüne demiş, kar programlarında,
tozda dumanda çalışmış ve emekli olmuş arkadaşlarımız. Şimdi, bunların
üzerinde, bunlara takdir edilecek yüzde 10 zamları düşünüyoruz ve onları
konuşuyoruz.
Saygıdeğer arkadaşım
biraz önce konuştu. Hakikaten, iyi şeyler yapılırsa alkışlarız, teşekkür
ederiz; ama, bir şey merakımı çekti; siz, Kızılay'a hiç inmiyor musunuz;
oradaki memurların isyanına, televizyonlara çıkan emeklilerin isyanına hiç
dikkat etmiyor musunuz?! Yani, size özel bir kanal mı var, hep orayı
izliyorsunuz da, diğer kanallara hiç bakmıyorsunuz?! Yapmayın değerli
arkadaşlarım; bugün, emeklisi de, memuru da, işçisi de son derece sıkıntı
içerisinde. Sıkıntı içerisinde olmayan bir tek IMF ve IMF programlarını
uygulayan geçmişteki ve bugünkü hükümetler. Onların da sıkıntı içerisinde
olmadığını düşünmüyorum; ama, ne yapsın, sözcü, burada çıksın ne desin
"meydanlarda işsize iş, aşsıza aş sözü verdik, bunu şimdi
yapamıyoruz" diyecek hali yok ya! Ona da saygı duyuyoruz. Öyle
diyeceksiniz elbette ki.
Değerli arkadaşlarım, sayın
sözcü, yine, konuşmasında asgarî ücretten bahsetti. Değerli arkadaşlarım, Sayın
Başbakanımız -öyle bir hava estirdi ki- asgarî ücret net 500 000 000'un üzerine
çıkacak havasını estirdi; siz de televizyonlarda dinlediniz.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Öyle bir şey söylemedi.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Hatta, Maliye Bakanı tepki gösterdi "bir yanlışlık var"
dedi. Gele gele nereye geldik!
Şunu bilin ki, o asgarî
ücreti uygulamayanlar da var; bunu biliniz. Lütfen, bunu denetleyin. Bu asgarî
ücreti uygulamayanlar da var. Bu kadar kayıt dışına çare buluyordunuz; ne
oldu?!
Primler, kesintiler
yüksek; hakikaten, bu konuda işverenlerin de itirazı var, kabul ediyorum; hani
bir ayarlama yapacaktınız? Kısa vadeli işlerle bir yere doğru gidiyorsunuz;
ama, dönüp dönüp gerinize bakıyorsunuz ki, ne kalmış ne kalmamış!
Elbette ki, devletin
resmî kayıtlarına göre 4 000 000'un üzerinde kayıtdışı işçi çalışıyor. Nedir bu
kayıtdışılık; devlete vergisini vermeyen, Sosyal Sigortalar Kurumuna primi
kesilmeyen, sessiz sedasız kaçak çalışan insanlar. Bunların kayıplarını biliyor
musunuz?! Hani, sosyal devletten bahsettik biraz önce; sosyal devlet,
vatandaşını her yönüyle kucaklayan, yaşadığı sürece, çalıştığı süre içerisinde,
emekli olduğunda onun huzurunu, onun refahını düşünen anlamındadır.
Kayıtdışı insandan prim
kesilmiyorsa, ne oluyor; bunun emekliliği söz konusu olur mu; olmaz; çoluğunu
çocuğunu hastaneye götürüp tedavi ettirmesi mümkün olur mu; olmaz. Sigorta
primi kesilmeyen bir insandan devlete vergi kesilmez, devletin de kaybını
biliyor musunuz?! Hani, bunları düzeltecektiniz, ne oldu?! Burada, güzel güzel,
güllük gülistanlık... Keşke öyle olsa da, ben de "amin" desem; ama,
öyle değil değerli arkadaşlarım.
Memurun, Kızılay'ın
göbeğinde bordroları yaktığını görmediniz mi, kira bedelini zarfa koyup, Sayın
Başbakana iade ettiğini duymadınız mı?! Siz televizyon izlemiyor musunuz?!
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Yok öyle bir şey.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Boş vaktimiz yok ki, televizyon izleyelim.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Oraları açma Başkan, oralara vurma.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Ne oldu; işçiye verdik; toplusözleşmeyi bağladık... İşçiye
verdiğiniz yüzde 5; ne yapayım; dua edin ki, Bayram Meral orada yoktu, dua
edin; bunu çok samimî söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Zamanında ne yaptınız?!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Küstüm; size cevap vermiyorum.
Toplu sözleşmelerde
verdiğiniz yüzde 5; peki, enflasyon yüzde 5 mi değerli arkadaşlarım?!
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Yüzde 34 ne oluyor?!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Bakınız, Sayın Başbakan, geçen günkü konuşmasında beni üzdü. Bugün,
Tasarruffu Teşvik Fonunda, işçinin, memurun 10 katrilyonun üzerinde alacağı var
değerli arkadaşlarım.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Yüzde 34'e cevap ver.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Nerede yüzde 34?! Yüzde 5...
CAVİT TORUN (Devamla) -
Asgarî ücrette artış yaptık.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Bakın, asgarî ücreti şimdi konuştuk. Sayın Başbakan "500 000
000 liranın üzerinde" dedi, siz de izlediniz. Sonradan, bir teknik
yanlışlık oldu herhalde, sürçülisan oldu, tekrar 300 000 000'a indi. Bunu siz
de biliyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Muhterem arkadaşlarım,
bakınız, gelelim emeklilere. Öyle yanlışlıklar yapılıyor ki... Bu yanlışlıkları
siz de yaptınız, siz de yapıyorsunuz; geçmişte ne söylediyseniz, şuraya
oturduktan sonra tersini yaptınız; şurada farklıydınız, şurada farklı oldunuz!
Değerli arkadaşlarım,
peki "resen emekliliğe hayır" diyen siz değil miydiniz?! "Genç
yaşta emekliliğe hayır" diyen siz değil miydiniz?! "Mezarda
emekliliğe hayır" diyen siz değil miydiniz?! Bunların hepsini unuttunuz!
Ne oldu şimdi; geldiniz, hemen, geçmişteki hükümetler nasıl resen emeklilik
getirdiyse, aynı şeyi siz de yaptınız ve binlerce insanı, çalışan işçiyi, genç
yaşta kapının dışına koydunuz. Ne oldu; efendim, IMF istiyor...
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- 60 yaşından sonra emeklilik getirdik.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Yani, hem 60 yaşın üzerindekileri emekli edebilmek için yasa
çıkardınız, onun altında, resen emekli yaptınız.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- 60 yaşından sonra emeklilik getirdik; Anayasa Mahkemesi bozdu.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, arkadaşlarımdan aldığım bilgilere
göre, 5 223 000 zorunlu sigortalı, 215 000 çırak, 942 000 isteğe bağlı
sigortalı, 33 000 topluluk (avukat ve sair) sigortasına dahil olan sigortalı,
150 000 tarım sigortalısı olmak üzere toplam 6 563 000 aktif sigortalı var,
emekli sayısı ise 3 936 000.
Değerli arkadaşlarım, bu
demektir ki, neredeyse, 1 çalışana 1 emekli düşmektedir. Sosyal Sigortalar
Kurumu, hakikaten, her yönden hırpalanmış, ezilmiş, horlanmış, siyasîlerin
cirit oynadığı bir kurum haline getirilmiştir.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Cirit, atılır.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) -Hatta şunu da özellikle ifade etmek istiyorum ki, bir zamanlar bu
kürsüden konuşurken izledim, bir bakanımız -Sayın Bakanım kusura bakmasın, onun
öyle bir şey yaptığını söylemek istemiyorum- kendi ilindeki mezarlığı Sosyal
Sigortalar Kurumuna satın almış. Sosyal Sigortalar Kurumu, işte böyle
noktalardan buralara kadar geldi.
Şimdi, efendim, emekliye
şunu verdik, bunu verdik... Emekli öyle bir hale getirildi ki, emeklilerin tek
bir işi var; kim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı oluyorsa ona çiçek vermek,
kim Başbakan oluyorsa ona çiçek vermek!.. Emekliler bu hale getirildi. Değerli
arkadaşlarım, olmaz... Emekliler bunları hak etmedi, etmiyor.
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) - Ne anlatıyorsun?!
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Orada gülen arkadaşım, belki ben emekli olsaydım, sen halen
gülerdin!
Değerli arkadaşlarım, bir
milletvekili -çok demiyorum- aldığı ücretle bu ülkede geçinemediğini bas bas
bağırdı. Sen, emekliye 30 000 000 lira, 40 000 000 lira zam yapmışsın, bir de
buna gülüyorsun. Asıl gülünecek senin halin, emeklinin değil. (CHP sıralarından
alkışlar)
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) -Türk-İşteki geçmişini bilmiyor muyuz... Türk-İşteki konuşmalarını
biliyoruz. Ondan sonra da burada konuşuyorsun!.. Vatandaş kimin nasıl
konuştuğunu biliyor.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Ben orada da konuşuyordum, burada da konuşuyorum; hiç merak etme.
Beni Kızılay Meydanı
tanıyor, beni Türkiye tanıyor, beni işçi tanıyor... Hiç merak etme...
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) - Orada da konuş.
BAŞKAN - Sayın Kastal,
lütfen...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Ben bir şeyimle çok övünüyorum; cumhuriyet tarihinde 100 000'leri
Kızılay Meydanına getir, hiçbir işçinin burnu kanamasın, hiçbir vatandaşın
malına zarar verilmesin; o toplantılar dağıtılsın. Bunu yapan, burada
konuşuyor. Kendimle gurur duyuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Ve ilaveten, o
toplantılara katılıp, beni yalnız bırakmayanlardan da yüz bin defa gurur
duydum; onlara şükran borçluyum.
Muhterem arkadaşlarım,
şimdi, burada, Sosyal Sigortalar Kurumunda, Bağ-Kurda, dula, yetime yapılan
aylık artışlarını tartışıyoruz. Avrupa Birliğinden bahsediyoruz -inşallah
rüyanız gerçek çıkar- Avrupa Birliğindeki emekli işçi, Türkiye'ye geliyor,
tatil yapıyor; senin emeklilerin de, ya bir yerde bekçilik yapıyor ya boyacılık
yapıyor ya simit satıyor ya bilet satıyor değerli arkadaşlarım. İşte, bizim
yarattığımız; yani, bugüne kadar gelen hükümetlerin yarattığı emekli tablosu.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)-
Politika yapıyorsunuz işçinin üzerinden.
HALİL TİRYAKİ
(Kırıkkale)- Daha ne yapacak, politika yapıyor tabiî.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)-
İşçi üzerinden yapıyor.
HALİL TİRYAKİ
(Kırıkkale)- Hayır; gerçekleri konuşmuyor mu?! Politika yapıyor tabiî.
Gerçekleri konuşuyor.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)-
Politika yapıyor.
BAŞKAN- Sayın Keskin,
lütfen...
HALİL TİRYAKİ
(Kırıkkale)- Allah Allah!.. Yarın senin anan baban da emekli olacak.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)-
İşçi üzerinden politika yapıyor diyorum.
HALİL TİRYAKİ
(Kırıkkale)- Allah Allah!.. Şuna bak be! Oturuyorlar, laf atıyorlar.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla)- Şimdi, değerli arkadaşlarım...
BAŞKAN- Sayın Meral,
lütfen Genel Kurula hitap ediniz.
Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla)- Siyaset yapıyorsunuz filan... Burada işçiyi konuşuyoruz herhalde.
Neyi konuşmam lazım?! Hayır, konuşacağım başka bir şey varsa...
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)-
Türkiye'nin gerçekleri de var ama.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla)- Müsaade eder misin.
BAŞKAN- Sayın Keskin...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla)- Sizin biraz önce konuşan sözcünüz neyi konuşuyordu?! O neyi
konuşuyorsa, ben de onun bir benzerini konuşuyorum. Neyi siyaset bunun?! Yani,
emekli demek siyaset mi, işçi demek siyaset mi, memur demek siyaset mi, mühendis
demek siyaset mi, müfettiş demek siyaset mi?!. Bunlar siyasetse, neyi
konuşacağım ben burada?!
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)-
Türkiye'nin gerçeklerini konuş.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla)- Efendim, neyi konuşayım?.. Gerçeği mi var yani?! Şu anda, bununla
emekliye yaptığınız 40 000 000 lira artış.
Bir şey daha yapıyorsunuz
bakın burada. Sayın Bakanıma da şimdi bir takrir hazırladık. Geçen sene 75 000
000 ve 100 000 000 lira zam yaptınız, TÜFE'yi durdurdunuz, yani, mahsup
ettirdiniz. Şimdi yüzde 10 zam veriyorsunuz, TÜFE artışını yine
durduruyorsunuz. Bakınız, çok rica ediyorum, şu önünüzdeki tasarıyı bir okuyun.
İçinizde bu işlerin piri var, iyi bilenler var. Şu anda yine duruyor. Bakınız,
yaptığınıza bakınız. Neyi tartışıyorsunuz; burada çıktım, emekli şudur, filan
şudur. İşte ortada ne verdiğiniz... Güllük gülistanlıktan bahsediyorsunuz.
Güllük gülistanlık oldu da, bunu alkışlamayan ülkesini de sevmez, vatanını da
sevmez. Şu anda yüzde 10 zam veriyorsunuz, TÜFE'yi yine durduruyorsunuz.
Şimdi, bir önerge verdik;
eğer, o emekliden yanaysanız, o duldan, yetimden yanaysanız, elinizi
kaldırırsınız; göreceğim şimdi. Neyi konuşuyoruz değerli arkadaşlarım? Kusura
bakmayın, tabiî ki, Meclisin işleyişine bir diyeceğim yok; ama, "komisyon
katıldı mı; katılmadı" "hükümet katıldı mı; katılmadı." Kafana
uygun, yatkın bir şey olursa elini kaldırıyorsun. Yani, demokrasi güzel de,
bunun neresi demokrasi? Demokrasi güzel; elini kaldırıyorsun inanmaya
inanmaya...
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
O konuya hiç girme.
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Şimdi, geleceğim, bakacağım burada. Şimdi, şurada, TÜFE yine
duruyor; yüzde 10 zam veriyorsunuz, onu durduruyorsunuz. Şimdi, onunla ilgili,
elinizi kaldırır mısınız, kaldırmaz mısınız göreceğim.
Değerli arkadaşlarım,
Sosyal Sigortalar Kurumu, şu anda ciddî sıkıntılar içerisinde. Bu kurumu çok
iyi bilen, orada başhekimlik yapmış, müfettişlik yapmış, genel müdürlük yapmış,
genel müdür yardımcılığı yapmış değerli arkadaşlarımız var. Bakıyorum da,
onlardan görünürde hiç kimse yok. Niye; çünkü, hakikaten, kurum, geçmişte
siyasetin tahribatlarına uğradı. Hangi bakan geldiyse, devlet dairelerinin
odalarını -bunu geçmişte siz de söylüyordunuz- Sosyal Sigortalar Kurumunun
imkânlarından döşettirdi, araba aldırttı, bilmem ne yaptı... Sosyal Sigortalar
Kurumu öyle bir hale geldi ki, sosyal niteliğini kaybetme noktasına geldi.
Değerli arkadaşlarım, bir
şey daha yapıldı. Gelen bütün siyasîlerin büyük bir bölümü, Sosyal Sigortalar
Kurumu prim affını alışkanlık haline getirdi ve Türkiye'de ne oldu; primini
yatıran, vergisini veren işveren işini bilmeyen işveren; primini yatırmayan,
siyasetçilere baskı yapan, prim affı çıkaran işverenler de işini bilen işveren
oldu; Sosyal Sigortalar Kurumuna prim ödenmez hale geldi ve bu hale getirildi.
Dahası yapıldı değerli
arkadaşlarım, siyasîler, bazı doktorları, örneğin, kadrosu Erzurum'da ise,
Ağrı'da ise, Antalya'da gösterdi; kadro orada, kendisi Antalya'da. Ne oldu o
zaman doğudaki, güneydoğudaki hasta; doktor yok. Nereye gitmesi lazım;
Ankara'ya gitmesi lazım, İstanbul'a gitmesi lazım, merkezî yerlere gitmesi
lazım. Kimden gidiyor bu imkânlar; Sosyal Sigortalar Kurumundan. Sosyal Sigortalar
Kurumu bu hale getirildi ve hepimizin bazı eksikleri oldu. Sosyal Sigortalar
Kurumunda yeterli doktor olduğu halde, ben orayı beğenmiyorum diyenleri ya bir
özel hastaneye ya bir başka hastaneye havale etme yoluyla, Sosyal Sigortalar
Kurumunu, güvenilmez, işlemez bir hale getirdik. Bu, bugün de devam ediyor.
Devlet hastaneleriyle
birleştirdik, ne yaptık şimdi; daha iyi hizmet üretilecek... Arkadaşlarım,
yapılan hizmete eksik demiyorum, o da oraya gitsin, bu da gitsin. Şimdi, bizim
Türk-İş genel kurulunda Sayın Genel Başkanımız "Sosyal Sigortalar Kurumu
işçinin kurumudur; bugün devlet, bundan kendi imkânlarını çekti" dedi.
Devlet bizim devletimizdir; fakat, Sosyal Sigortalar Kurumundaki hastanın,
devlet hastanelerine gitmesiyle sorunu çözülmüyor, sıkıntıları daha da artıyor.
Evrakı bir yerde kaydettiriyor, ufak bir eksiklik oluyor, bir daha Sosyal
Sigortalar Kurumuna gidecek, düzeltecek!.. İlaçta da durum aynı muhterem
arkadaşlarım. Bir rahatlık bekleyen hastaların sorunları, sıkıntıları daha da
arttı. Burada arkadaşım konuştu, kendisi sağlıkçıdır; Sosyal Sigortalar Kurumu
hastanelerine hiç uğramıyor mu, oradaki hastaların ne durumda olduğunu görmüyor
mu, beton üzerinde yatan, sedye üzerinde yatan hastaların durumunu görmüyor mu?!
Yani, devlet hastanelerinin kapısını açmakla bu sorun çözülmedi değerli
arkadaşlarım. Oradaki sıkıntılar bütün hızıyla, bütün gücüyle artmaktadır.
Şimdi, burada, Sosyal
Sigortalar Kurumundan, çok saygıdeğer doktor vardır, çok saygıdeğer sağlık
personeli vardır, genel müdürü vardır, yöneticisi vardır. Benim sizden isteğim
değerli arkadaşlarım, bakınız, doktorluk ayrı bir meslektir. Ben bunu her zaman
söylerim, kendi toplantımda da söyledim, yani, Sağlık ve Sosyal İşler
Komisyonunda da söyledim; benim, Allah'tan, peygamberden sonra inanacağım,
saygı duyacağım bir meslek doktorluk mesleğidir. Çünkü, ben kendimi ona teslim
ediyorum; onun elinde bıçak, ben ondan şifa bekliyorum. Bu gibi müesseseleri,
değerli arkadaşlarım, köhneleştirmeyelim. İşini yapmayan başhekim varsa, hay
hay; sorun yaratan başhekim varsa, hay hay; ama, sizin hoşunuza gitmeyen bir
doktor hastanın hoşuna giderse, bunlara dokundurtmayın değerli arkadaşlarım;
Sayın Bakana, Sayın Genel Müdüre, baskı yapmayın değerli arkadaşlarım. Bu
meslek, ayrı bir meslektir. Senin beğenmediğini, senin tasvip etmediğini, senin
siyasî görüşüne belki ters olan, benim siyasî
görüşüme belki ters olan bir insan -doğaldır- hastanın beğendiği,
inandığı bir doktor olabilir. Bunu oradan kaldırıp da bir başka yere
sürdürmeyin. Bazı şikâyetler kulağımıza geliyor; bundan da rahatsızlık
duyuyoruz. Ben inanıyorum ki, Sayın Bakanımız, inandığı, güvendiği doktoru,
hiçbir zaman, bir taraftan bir tarafa tayin etmez.
Değerli arkadaşlarım,
Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleri yıllardır bakımsızlıkla karşı karşıyadır.
Mustafa Bey burada oturuyor; Erzurum'a gitti. En büyük şikâyeti, Sosyal
Sigortalar Kurumumun bir hastanesi değil mi?
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
- Çözüldü... Çözüldü...
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Hepsi öyle değil mi? Birçok müessese öyle değil mi? Duruyor orada.
Değerli arkadaşlarım,
kusura bakmayın, yine bir konu anlatayım; Sayın Genel Müdür, Sayın Bakanım da
dinlesin. Erzurum'a gittiğimde -bir firmaya yaptırmışlar inşaatı- yaz günü,
binanın içine girdim, yukarıdan su akıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral,
size şimdi 2 dakika eksüre veriyorum.
Buyurun.
Yeter mi efendim?
BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Canın sağ olsun. Ağanın eli tutulmaz. 2 dakika daha verirsin, olur
4. Ne yapayım...
Bakınız, saygıdeğer
milletvekilleri, yukarıdan su akıyor. Sordum oradaki mühendise: Bu ne? Dedi ki:
"Suladık, suyun akması herhalde ondandır." "Peki, kar yağdığında
bu ne olacak" dedim. Kar yağarsa Erzurum gibi yerde... Üzerinde kat yok,
üzerine beton dökmüşler. Oradaki yemekhanenin olduğu yer.
Şimdi, bu gibi
yatırımların üzerinde... Ben özellikle rica ediyorum, bunu yapan kim ise;
kaptıkaçtı cinsi bazı müteahhitler var; bunların üzerinde de durun.
Sayın milletvekilleri,
değerli arkadaşlarım; şunu özellikle söylemek istiyorum: Çok güzel
konuşuyorsunuz. Bu, iktidarın avantajıdır. Hani bir laf var ya, zenginin
arabası karlı dağdan aşar, fakirinki düz yolda şaşar. Şimdi, siz, zengin
konumundasınız; ama, dağın karını bilmezsiniz, dağın yolunu bilmezsiniz.
Bakınız, her gün -biraz önce işsizliğe de çözüm bulunacağı söylendi- binlerce
insan kapımızı dövüyor. Genç kuşak işsiz, perişan. Bugün, emekli, iş bulamayan
çocuğuna da bakıyor. Memur perişan, dul yetim perişan; perişan da perişan...
Diyorsunuz ki, her şeyi yaptık...
Dostça, size bir şey daha
söylüyorum: Kardeş kardeşe kazancını bağışlamıyor. Bu ülkeye çivi çakmanın
yollarını arayın. Ne IMF bir gün gelir size rahmet okur, ne de Avrupa Birliği
size rahmet okur. Avrupalı, belli bir yaşa geldikten sonra çocuğunu beslemiyor;
kazancını size vermez değerli arkadaşlarım. Onun için, bu ülkeye çivi çakın,
yatırım yapın, istihdamı artırın, üretimi artırın; emekli de buradan payını
alsın, işsiz de iş bulsun, işveren de huzur bulsun. Bunu yapmadığınız sürece,
burada tatlı tatlı konuşursunuz. Sizi dinleyenler de, acaba bir şey yapılıyor
da bizim haberimiz mi yok der. Yapılan bir şey yok. İnşallah, yaparsınız; ben
de sizi alkışlarım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
A.YEKTA HAYDAROĞLU (Van)
- Yapıyoruz, yapıyoruz, merak etmeyin.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Meral.
Hükümet adına, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu.
Sayın Bakan, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 354 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde, Hükümetimiz adına,
görüşlerimizi açıklamak üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Benden önce konuşan
arkadaşlarımızın konuşmalarından da anlaşıldığı üzere, görüşmekte olduğumuz
tasarı, Hükümetimiz tarafından Bağ-Kur ve SSK emekli maaşlarında yapılan
iyileştirmelere paralel olarak yapılması gereken yasal düzenlemeleri
içermektedir. Yine, diğer bir bölümü de, Asgarî Ücret Komisyonu tarafından
açıklanmış olan, yeni asgarî ücrete ilişkin yapılması gereken çeşitli
kanunlardaki değişiklikleri düzenlemek üzere hazırlanmıştır. Bunun dışındaki
diğer bölümler de bazı teknik hususları içermektedir.
Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; 2003 Aralık ayı itibariyle, Sosyal Sigortalar Kurumunda 3 917 000,
Bağ-Kurda da 1 314 000 olmak üzere toplam 5 232 000 emeklimiz bulunmaktadır.
2004 yılında da, tahminen 334 000 civarında sigortalımızın emeklilik sistemine
dahil olacağı tahmin edilmektedir.
Hepinizin yakından
bildiği gibi, Bağ-Kur ve SSK emeklilerimizin emekli maaşlarındaki iyileştirme,
1999 yılında çıkan 4447 sayılı Yasaya göre yapılmaktadır. Bu yasa da bir önceki
ayın TÜFE değişim oranı kadar bir artışı öngörmektedir.
Hükümetimiz, gerek 58
inci Hükümetimiz, gerekse 59 uncu Hükümetimiz, bu TÜFE'ye bağlı artış
oranlarının emeklilerimizi tatmin etmeyeceğini düşünerek, bu sistemden
ayrılarak, iki yıldır değişik bir uygulama yapmaktadır. Bildiğiniz üzere, geçtiğimiz
yıl, emekli aylıklarında, sosyal destek ödemesi altında 75 000 000 ve 100 000
000 liralık bir iyileştirme yapılmıştır. Bu yıl da, Hükümetimiz, Ocak 2004
itibariyle yüzde 10, Temmuz 2004 itibariyle de yüzde 10 olmak üzere toplam
yüzde 21'lik bir artışı, Bağ-Kur ve SSK emekli maaşlarında iyileştirmeyi
öngörerek, bu maaşların seviyesini, gerek gerçekleşen enflasyon gerekse
öngörülen enflasyon hedeflerinin çok üzerinde bir artışla gerçekleştirmiştir.
Denilebilir ki,
emeklilerimizin şu anda, halihazırda almakta oldukları aylıklar, geçim şartları
karşısında yetersizdir; doğrudur; bu gerçeği inkâr etmek mümkün değildir; ama,
şunu açıklıkla ifade edeyim ki, iki yıldır yapılan bu iyileştirmeler yaklaşık
yüzde 35 mertebesindedir ve baz çok düşük olduğu için, yapılan iyileştirmelerin
de, bu emeklilerimizin beklentilerini büyük ölçüde karşılamadığını hepimiz
biliyoruz. Örneğin, bizim göreve geldiğimizde Bağ-Kurlunun en düşük maaşı 150
000 000 liraydı, biz, bu 150 000 000 liralık emekli maaşına bir kalemde 100 000
000 liralık bir ilave artış yapmak suretiyle 250 000 000 liralık bir emekli
aylığını gerçekleştirmiş bulunduk.
Değerli arkadaşlarım, bu
yıl yapılan iyileştirmelerle, 2003 Aralık ayında 332 000 000 lira olan asgarî
aylık -SSK için arz ediyorum- 2004 Ocak ayında 364 000 000 liraya ve 2004
Temmuz ayında da 400 000 000 liraya ulaşacaktır. Yine, 2003 Aralık ayında 598
000 000 lira olan azamî aylıksa, 2004 Ocak ayında 657 000 000, 2004 Temmuz
ayındaysa 722 000 000 liraya ulaşacaktır.
Aynı şekilde, Bağ-Kur
emeklilerimiz için de ifade etmem gerekirse; 1 inci basamakta bulunan emeklimiz
için 2003 Aralık ayında 236 000 000 lira olan aylık, Ocak 2004'te 259 000 000,
Temmuz 2004'te de 285 000 000 liraya ulaşacaktır.
En çok emeklimizin
bulunduğu 6 ncı basamaktaysa, 2003 Aralık ayında 281 000 000 Türk Lirası olan
aylık, 2004 Ocak ayında 309 000 000, 2004 Temmuz ayında ise 340 000 000 Türk
Lirasına ulaşacaktır. 24 üncü basamakta bulunan bir emeklimizin şu anda almakta
olduğu 755 000 000 Türk Lirası ise 2004 Temmuz ayında 914 000 000 Türk Lirasına
ulaşacaktır. Bunun gibi, tarım sigortalılarımızın emekli aylıklarında da toplam
yüzde 21 nispetinde önemli artışlar gerçekleşmiş bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; tasarımızın önemli bölümlerinden birisi de, yeni ilan edilen
asgarî ücrete ilişkin hükümleridir. Bu yıl, asgarî ücret, reel bazda, yüzde
34,1 mesabesinde artırılmıştır. Bu artış oranı, son beş yılın en yüksek artış
oranıdır. 226 000 000 lira olan net asgarî ücret, bu yeni düzenlemeyle, 303 000
000 liraya ulaşmış bulunmaktadır. Bu açıklanan kısım, yılın ilk yarısı içindir,
altı ay için ilan edilmiş rakamdır; bunu da, takdirlerinize arz etmek
istiyorum.
Hükümetimiz, bu yıl,
sadece asgarî ücretin ilan edilmesiyle yetinmemiş, asgarî ücret artışından
doğan maliyetin paylaşımı konusunda da önemli adımlar atmıştır. Nedir bu
adımlar; izninizle, onları da kısaca ifade etmek istiyorum. Öncelikle,
işletmelerimize, Sayın Başbakanımızın ifade ettiği yüzde 20'lik maliyet artışı
üzerinde herhangi bir artış getirilmemiştir. Yüzde 20'lik maliyet artışının üzerindeki artışlar,
Hazine tarafından karşılanacaktır.
Diğer bir husus, Sosyal
Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur prim oranlarının artışıyla ilgilidir. Hepinizin
yakından bildiği gibi, Bağ-Kur ve SSK prim oranlarımızı, 1 Nisan 2004
tarihinde, bir önceki yıl gerçekleşen gelişme hızı ve TÜFE'ye göre, yüzde 26
nispetinde artırmamız gerekiyordu. Hükümet olarak, bu yüzde 26'lık artıştan
vazgeçtik ve yüzde 26'lık artış yerine, yüzde 20'lik bir artışı öngördük.
Nisanda yapılacak bu artış da, 1 Ocak 2004 tarihi itibariyle yürürlüğe girecektir.
Yine, bu prim artışlarında önemli bir değişiklik yaptık; bu da, gerçekleşen
enflasyona göre değil, yıllık programda öngörülen, hedeflenen enflasyona göre
bir prim artış oranı da önümüzdeki yıllarda gerçekleşecektir. Zannediyorum
bunlar, işletmelerimizin maliyet unsurları açısından çok önemli bir iyileştirme
olarak dikkate değer hususlardır.
Değerli arkadaşlarım, bu
iki konuda yapmış olduğumuz iyileştirmelerin ek maliyet olarak yükü, yaklaşık
3,5 katrilyon lira civarındadır. Bu konuda çok konuşuldu, çok tartışıldı,
ekonomik istikrar programından sapıldı, sapma gösterildi gibi çeşitli görüşler
ileri sürüldü. Hiç kimse endişe etmesin -geçen yıl olduğu gibi- emeklimize
vermiş olduğumuz iyileştirmenin maliyeti, bütçe dengeleri içerisinde regüle
edilmiştir. Bu yıl da, aynı şekilde, hem asgarî ücret dengelerine ilave maliyet
hem de emeklilerimize vermiş olduğumuz yaklaşık 2,6 katrilyon lira civarındaki
iyileştirmenin maliyetinin bütçe büyüklükleri içerisinde regüle edilmesi mümkün
olacaktır. Bunun için, hiç kimsenin endişeye kapılmasına gerek yoktur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarımızdaki diğer bir husus da, Sosyal Sigortalar Kurumu
hastanelerinde başlayacağımız değişik bir uygulamaya ilişkindir. Sosyal
Sigortalar Kurumu hastanelerindeki yığılmaları, yoğunluğu gidermek için, önemli
adımlar attık. Sağlık Bakanlığıyla ortak protokol uygulamasına geçerek, kamu
tesislerinin ortak kullanılması konusunda, sigortalılarımıza çeşitli
alternatifler sunduk. Bunun dışında, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinde,
mesai saatleri dışında da çalışmayı öngören bir yeni düzenleme içerisindeyiz;
yani, saat 16.00'dan itibaren, 20.00'ye kadar gönüllü uygulamasını tekrar
başlatacağız; belki, cumartesi günü de, yarım gün çalışmak suretiyle, sosyal
sigorta mensuplarına, sağlık hizmetlerine erişim konusunda, olabildiğince
kolaylık sağlamayı düşünüyoruz. Yine sağlık hizmetlerini satınalma konusunda
özel sağlık kuruluşlarını da, özel hastaneleri de devreye sokarak, bu
hastanelerimizdeki yoğunluğu ve sıkıntıyı gidermek için önemli adımlar atmanın
arifesindeyiz.
Daha önce çıkarılmış
bulunan bu gönüllü uygulamasında, katılım payının yüzde 50 nispetinde alınması
öngörülmüştü; yani mesai saatleri dışında Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık
tesislerine gelen vatandaşlarımızdan muayenelerinde ve ameliyatlarında yüzde 50
katılım payı alınması öngörülüyordu. Bu, yüzde 50 katılım payının çok yüksek
olduğunu gördük ve bütçe uygulama talimatının yüzde 25'ini geçmeyecek şekilde
bir indirime gittik. Bu konuya ilişkin değişiklik maddesi de bu tasarı
içerisinde yer almış bulunmaktadır.
Diğer bir değişiklik de
sosyal güvenlik destek primi kesilmesine ilişkin bir hükümdür. Burada, bütün
sosyal güvenlik kuruluşlarından emekli olan ve tekrar çalışan
vatandaşlarımızdan aynı şekilde sosyal destek primi kesilmesini öngören bir
düzenlemeyi de huzurunuza getirmiş bulunmaktayız.
Değerli zamanlarınızı
fazla işgal etmek istemiyorum; tasarımız bu değişiklikleri içermektedir. Gerçi,
Grubumuz adına konuşan değerli milletvekilimiz, bu emekli maaş farklarının
bayramdan önce yetişebileceğini ifade ettiler, bizim de arzumuz odur; ama,
zaman, burada, çok sıkışmıştır, Sayın Cumhurbaşkanınca da tasarının onayını
düşünürsek, belki bayramdan önce bu farkları bütün iyiniyetli çabalarımıza
rağmen yetiştiremeyebiliriz; ama, ilk fırsatta, şubat ayı içerisinde,
maaşlarıyla birlikte; gerek Bağ-Kurlularımızın gerekse SSK emeklilerimizin bu
maaş farklarını en kısa zamanda ödemeyi de planlıyoruz.
Burada görüş ifade eden
değerli grup sözcülerine ve bundan sonra konuşacak, katkı verecek değerli
arkadaşlara teşekkür ediyor, tasarının tüm çalışanlarımıza, emeklilerimize
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerinde
başka bir söz talebi?.. Yoktur.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma saati : 17.09
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 17.22
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 46 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
354 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.- Sosyal
Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre
Gelir veya Aylık Almakta Olanların Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/745) (S. Sayısı: 354) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet burada.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU, TARIM İŞÇİLERİ SOSYAL SİGORTALAR
KANUNU,
ESNAF VE SANATKÂRLAR VE DİĞER BAĞIMSIZ ÇALIŞANLAR SOSYAL
SİGORTALAR
KURUMU KANUNU İLE TARIMDA KENDİ ADINA VE HESABINA ÇALIŞANLAR
SOSYAL
SİGORTALAR KANUNUNA GÖRE GELİR VEYA AYLIK ALMAKTA OLANLARIN
GELİR VE AYLIKLARINDA ARTIŞ VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI
HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1.- 2004 yılı Ocak
ayı ödeme dönemi ile 2005 yılı Ocak ayı ödeme dönemi arasında, 17.7.1964
tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 17.10.1983 tarihli ve 2925
sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa göre;
a) Gelir veya aylık
almakta olanlara, 2003 yılı Aralık ayı ödeme döneminde 8.1.2003 tarihli ve 4784
sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf
ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre
Gelir veya Aylık Almakta Olanlara Sosyal Destek Ödemesi Yapılması Hakkında
Kanun uyarınca yapılan sosyal destek ödemesi tutarları gelir ve aylıklara
eklenerek bulunacak gelir ve aylıklar ile 506 sayılı Kanunun geçici 76 ncı
maddesine göre yapılan telafi edici ödemeler 2004 yılı Ocak ayı ödeme
döneminden itibaren % 10 oranında, 2004 yılı Temmuz ayı ödeme döneminden
itibaren de bir önceki aya göre % 10 oranında artırılarak ödenir.
b) 2004 yılında malullük
veya yaşlılık aylığı bağlanması talebinde bulunan sigortalılar ile ölen
sigortalıların hak sahiplerine bağlanacak aylıklar, 506 sayılı Kanunun 55, 61,
67 ve geçici 82 nci maddelerine göre 2004 yılı Ocak ayı itibarıyla hesaplanan
aylık tutarları, 2004 yılı Ocak ayı ödeme döneminden itibaren % 10 oranında,
2004 yılı Temmuz ayı ödeme döneminden itibaren de bir önceki aya göre % 10
oranında artırılmak suretiyle belirlenir.
c) İş kazaları ile meslek
hastalıkları sigortasından hak kazanılan gelirlere esas günlük kazanç hesabına
giren son takvim ayı 2004 yılının birinci yarısına ait olanlara bağlanacak
gelirler, son takvim ayı itibarıyla hesaplanan gelir tutarı % 10 oranında, 2004
yılı Temmuz ayı ödeme döneminden itibaren de bir önceki aya göre % 10 oranında
artırılarak belirlenir. Son takvim ayı 2004 yılının ikinci yarısına ait
olanlara bağlanacak gelirler, son takvim ayı itibarıyla hesaplanan gelir tutarı
% 10 oranında artırılarak belirlenir. Ancak bunlara 2004 yılı Ocak ayı ödeme
dönemine ait artış uygulanmaz.
d) Bağlanan gelir ve
aylıklar ile telafi edici ödemelerin artırılmasında ve yukarıdaki (b) ve (c)
bentleri uygulanmak suretiyle bağlanacak gelir ve aylıkların artırılmasında,
506 sayılı Kanunun ek 38 inci maddesi hükümleri; 2004 yılında malullük veya
yaşlılık aylığı bağlanması talebinde bulunan sigortalılar ile ölen
sigortalıların hak sahiplerinin 506 sayılı Kanunun geçici 82 nci maddesine göre
2004 yılı Ocak ayı itibarıyla hesaplanan aylıkları için, Ocak 2004 ile aylık
başlangıç tarihi arasında Devlet istatistik Enstitüsü tarafından açıklanan
tüketici fiyatları indeksi artış oranları ile iş kazaları ile meslek
hastalıkları sigortasından hak kazanılan gelirlere esas günlük kazanç hesabına
giren son takvim ayı 2004 yılına ait olanların gelirlerinin artırılmasında 506
sayılı Kanunun ek 44 üncü maddesi hükümleri uygulanmaz.
BAŞKAN - 1 inci madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, bir
redaksiyon yapmak istiyoruz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Güler.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkanım, (c)
bendindeki "yüzde 10 oranında, 2004 yılı Temmuz" ibaresinde
"ayı" kelimesi unutulmuş. Aynı şekilde, (d) bendindeki "Ocak
2004" ibaresi "Ocak ayı 2004" şeklinde olacak. Her ikisine de
"ayı" kelimesinin ilave edilmesini istiyoruz.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Ben teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
tasarının 1 inci maddesinin (d) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Ramazan Kerim Özkan |
Sedat Pekel |
Bayram Ali Meral |
|
Burdur |
Balıkesir |
Ankara |
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
Ufuk Özkan |
|
|
İstanbul |
Manisa |
|
d) Emekli aylıklarına
uygulanmakta olan TÜFE artışlarının ayrıca uygulanmasına devam olunur.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Efendim, katılmıyoruz,
takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Meral,
gerekçe mi okunsun, konuşacak mısınız?
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Konuşacağım efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; biraz önce, saygıdeğer
konuşmacılar, daha doğrusu İktidar Partisi sözcüsü, emeklilere birçok nameler
okudu, verilen ücretlerin azlığından bahsetti, emekliden yana olduklarını
söyledi. Şimdi, bunun hayata geçmesini
istiyoruz; sözde değil, tatbikatta olması gerekir.
4447 sayılı Yasayı
çıkardık değerli arkadaşlarım; burada "emeklilere her ay TÜFE artışı
uygulanır" dedik. 2003 yılında bunu dondurduk. Sayın Bakanımın da
buyurduğu gibi, fazladır, eksiktir... Eksikse, TÜFE artışları oranında bir
ayarlama yapılırdı. 2003 yılında bunu dondurduk ve 75 000 000 lira, 100 000 000
lira artış sağladık, TÜFE artışlarıyla da bunun bir bölümünü mahsup ettik.
Şimdi, 2004 yılı için de
yüzde 10 artış yapıyoruz; ama, TÜFE artışı uygulamasını yine durduruyoruz;
yani, 4447 sayılı Yasayla verdiğimiz bir hakkı durduruyoruz.
Değerli arkadaşlarım -bu
konuyu Sayın Bakanımla da konuştum, arkadaşlarım da bilir- daha önce emekli
olan arkadaşlarımızın intibakları yapılmadı; intibakları yapılmadığı için,
bunların büyük bölümünün ücretleri düşüktür ve büyük bir hak kayıpları vardır.
Bunu, Sayın Bakanım da biliyor, Sayın Başkanvekilim de biliyor, Sayın Genel
Müdürüm de biliyor, Sayın Komisyon Başkanımız da biliyor. Bu insanları, her
sahada mağdur etmeyelim.
Biz diyoruz ki, yasada
TÜFE artışını veriyoruz, bu yüzde 10'luk artışı da buna ilave edelim, böylece,
emeklilerin mağduriyetinin -kısmen de olsa- aza inmesini sağlayalım. Biraz
önce, siz de buna paralel konuşmalar yaptınız. Umuyorum ki -emekli arkadaşlarım
da bizi izliyor; bunu bekliyorlar- AK Partili sayın milletvekillerim de
emekliden yanadırlar, emekli yakınları vardır, emekli akrabaları vardır, emekli
kardeşleri vardır; onlar da şimdi televizyondan izliyorlar. Şimdi diyorlardır
ki, bu meydanlarda güzel vaatte bulunan, oyumuzu verip Meclise gönderdiğimiz AK
Partililer bu takrire elini kaldıracak mı kaldırmayacak mı. Elinizi
kaldırırsanız -onların adına- size verdikleri oylar helal olsun; elinizi
kaldırmazsanız, onlar bir daha size oy verirse elleri kırılsın.
Saygılar sunuyorum size.
(CHP sıralarından alkışlar)
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Böyle beddua etmekle olmaz bu işler; millete beddua edilmez ki!
RECEP KORAL (İstanbul) -
Ne biçim adamsın sen! bir de sosyal demokrat geçiniyorsun! Milletin eli
kırılsın ne demek?!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Onlar öyle söylediler; bana telefonda dediler ki, çık, öyle konuş; ben de
öyle konuştum.
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Kâtip Üyemizin, sunumunu oturduğu yerden yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 2.9.1971 tarih
ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17.10.1983 tarih ve 2926 sayılı Tarımda Kendi
Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre;
a) Malullük, yaşlılık ve
ölüm aylığı alanların, 2003 yılı Aralık ayı ödeme döneminde aldıkları
aylıklara, 4784 sayılı Kanuna göre ödenen sosyal destek ödemesi eklenerek
bulunacak aylıklar, aylık ödeme tarihlerinden geçerli olmak üzere ayrıca 2004
yılı Ocak ayından itibaren % 10 oranında ve 2004 yılı Temmuz ayından itibaren
de bir önceki aya göre % 10 oranında artırılarak ödenir.
b) 2004 yılında
bağlanacak aylıklar 2003 yılı Aralık ayında yürürlükte bulunan gelir tablosu ve
gösterge tutarları esas alınarak hesaplanır. Bu şekilde hesaplanan aylığa önce
8.1.2003 tarihli ve 4784 sayılı Kanuna göre hesaplanacak miktarda sosyal destek
ödemesi eklenir ve bulunan tutar ayrıca (a) bendine göre artırılarak ödenir.
BAŞKAN - 2 nci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın
Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kurtulmuşoğlu,
süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal
Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile
Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre
Gelir veya Aylık Almakta Olanların Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclise ve bizleri izleyen tüm
vatandaşlara saygılarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; işçi emeklilerinin, tarımda kendi adına çalışanlar ile Sosyal
Sigortalar Kanununa göre aylık almakta olanların aylıklarına, 2004 yılı
itibariyle, ocak ayında yüzde 10, temmuz ayında da yüzde 10 olmak üzere, yıllık
toplam yüzde 20 zam düşünülmektedir.
Sayın milletvekilleri,
bakınız, taban aylığı 332 000 000 olan bir emekliye birinci dönemde 32 000 000
zam verildiğinde maaşı 364 000 000 oluyor; temmuz ayında 364 000 000'a 36 000
000 daha eklediğimizde, ocak ve temmuz ayı artışıyla emekli bir insanın maaşı
400 000 000 oluyor. Açlık sınırının 452 000 000 veya 460 000 000 ve yoksulluk
sınırının ise 1 350 000 000 olduğu ülkemizde, hükümetimizin ocak ve temmuz ayı
artışı toplam 68 000 000'dur. Bu 68 000
000' farkı da dahil edersek, bu maaşla 3 çocuklu bir ailenin geçinmesi olası
mıdır sevgili vatandaşlarım?.. Bununla ilgili, kalkıp, medyada ve yazılı
basında çarşaf çarşaf beyanatlar vererek "işçi emeklilerine enflasyonun
üzerinde zam yaptım" demek, bence çok şık olmayan bir açıklamadır.
Arkadaşlar, bu insanların
yerine kendimizi koyalım; işte, o zaman, çok şeyi daha rahat halledebiliriz
diye düşünüyorum. Sadece emekliler değil, şu anda görev yapan memurlar,
işçiler, daha doğrusu, devletten maaş alan hiçbir kesim mutlu değildir. Üstüne
üstlük, yüzde 10 zam yaptım diye, IMF "bunun karşılığında kaynak
bulun" diyor; yani, elektriğe, suya, doğalgaza ve her şeye zam yapın
diyor.
Sevgili arkadaşlarım,
oralara kadar gitmeye lüzum yok. Müsaade ederseniz, belki başınızı ağrıtacağım,
ama, bir misal vereceğim. IMF'e vereceğiniz cevabı ben size söyleyeyim. Bu
emeklinin, işçinin, esnafın, birinin arabasının değerinin geçen sene 15 milyar
olduğunu düşünelim. 15 milyarlık araba için, geçen sene 270 000 000 vergi
veriyordu. Aynı vatandaş, bu sene, arabasına 1 100 000 000 vergi veriyor.
Şimdi, buradan, kısaca
bir hesap yapalım. 1 100 000 000'dan
270 000 000'u düşersek, fark 830 000 000 olur. Vatandaşın maaşının da
332 000 000 olduğunu düşünelim; yılda 408 000 000 maaşına zam yapmış oluruz.
Şimdi, bu 830 000 000'dan
408 000 000'u düşerseniz, aşağı yukarı 422 000 000, vatandaşın, hükümetten
alacağı var. Hiç lüzum yok sağa sola gitmeye; ne elektriğe zam yapalım ne suya
zam yapalım ne de doğalgaza zam yapalım; hemen IMF'ye diyelim ki, arkadaş,
işte, geçen sene arabadan 270 000 000 alırken, bu sene 1 100 000 000
alıyorum!..
Arkadaşlarım, eğer
yanlışsa söyleyin. Ben 1959-1960 fen mezunuyum, belki hesabım tutmayabilir;
ama, bir de siz bakınız bakalım, bir yanlışlık yapmış olabilirim...
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Gerçekten yanlışlık yapmışsınız.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Çünkü, ben, hiçbir zaman dersime çalışmadan gelmem, belki bugün
biraz az çalışmış olabilirim. Yanlış yapıp yapmadığımı da söyleyeyim size: 1801-2000 cm3 motor hacimli arabadan 1 100
000 000 lira vergi alınıyor. Dr. Kurtulmuşoğlu 1960 fen mezunu; ama yanlış
yapmadığımı da söyleyeyim size.
Sevgili arkadaşlarım, tabiî
ki, öyle olsun böyle olsun; yani, düşünün, eğer 3 kişi olan bir aile 408 000
000 lirayla geçinebiliyorsa, hiçbirimiz bir şey demeyelim tabiî ki, normaldir;
ama, sevgili arkadaşlarım, zannedersem bütün milletin gözü bu Mecliste. Bunu,
seçim bölgelerine gittiğinizde hepiniz görüyorsunuz.
Tabiî ki, hükümetler de
kendine göre hesap yapacak, ona göre maaşlara zam yapacak, ona göre artırma
yapacak; ama, bunun da bir ölçüsü olması lazım diye düşünüyorum. O insanların
yerine kendimi koyuyorum. Eğer burada siyaset yapmazsanız arkadaşlar, bir an
düşündüğünüzde, biraz önce Sevgili Bayram Meral'in söylediği gibi, kim olursa
olsun, bu emekliler bizim kardeşlerimiz, bu emekliler bizim ağabeylerimiz, bu
emekliler bizim babalarımız belki. Böyle düşünürsek, siyaset yapmazsak, siyasî
olarak düşünmezsek, çok şeyi hallederiz diye düşünüyorum. Bu Meclis,
Türkiye'de, kolay kolay bir daha gelmez.
Sevgili arkadaşlarım, 368
milletvekili ne demek. Biz komisyonlarda ne konuşursak konuşalım, ne söylersek
söyleyelim, ne yaparsak yapalım, parmak hesabına gelince, ben yaptım oluyor!..
Sevgili arkadaşlarım, olmaz. Ben siyaseti yaparken de hep gerçekler üzerinden
giderim; yani, siyaset olsun diye, sizi tenkit etmek için hiçbir zaman bunu
yapmam, yapmıyorum da. Doğru yaptığınız şeye -arkadaşlarım bilirler,
komisyonlarda da görüyorlar- doğru olan hiçbir şeye yanlış demem, siyaset
yaparak, aksine oy kullanmam; çünkü, bugün yaptığımız kanun, yarın siz
muhalefete geçtiğinizde, belki muhalefette olan partinin iktidar olmasıyla onun
eline geçecek. Ne değişti o zaman?! Asıl mesele, "ben yaptım, olur"
demektense, yasaları yaparken, daha evvelden muhalefetin görüşü alınarak
"bakınız, biz bir yasa hazırlıyoruz, geliniz buna siz de katkıda
bulununuz" denilse, inanın çok şeyi daha güzel hallederiz diye
düşünüyorum; ama, nedense, dün de iktidarlar böyleymiş, bugün de böyle yapıyor,
belki yarın da böyle yapacak; ama, ülkemiz kaybediyor sevgili arkadaşlarım!
Geçenlerde -sürem de
hemen bitti nedense- Uzakdoğuya, Tayvan'a gittik; 1949'da bağımsızlığını almış...
22 000 000 insan... Sevgili
arkadaşlarım, 15 000 dolar millî hâsılası...
CEMAL UYSAL (Ordu) - Kişi
başına...
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Kişi başına...
Bugün herhalde yeni bir
yasa tasarısı geliyor, millî geliri 1 500 dolardan az olan illere, zannedersem
35-40 tane ile öncelik tanıyoruz... Ne diyorsunuz o şeye?.. (CHP sıralarından
"Teşvik" sesleri)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Kurtulmuşoğlu, buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Şimdi, öncelik tanınıyor, vergiden, elektrikten, sudan muaf
tutulması için. Kişi başına geliri 1 500 dolardan aşağı, zannedersem 35-40 tane
vilayet var. Tayvan'ın, zannedersem, 4 tane veya 5 tane vilayeti var, 15 000
dolar...
Biz, seksen yıllık bir
devletiz, biz niye bunları yapamıyoruz?.. Niye yapamıyoruz biliyor musunuz;
hepimiz çok biliyoruz. Hepimiz çok bildiği için de, hele iktidara gelen
arkadaşlarım, iktidar oldu mu, çok bilince, bu hale düşüyoruz.
Geliniz, bugüne kadar
diğer iktidarların yaptığını siz yapmayın, hep birlikte bu ülkeyi omuzlayalım,
yüceltelim, Atatürk'ün söylediği gibi, muasır memleketler seviyesine çıkaralım
diyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
Kurtulmuşoğlu, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, 2
nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- 1479 sayılı
Kanun ile 2926 sayılı Kanuna tâbi sigortalılara yapılacak yardımlar ve yönetim giderlerini
karşılamak üzere sigortalılardan alınacak primlere esas olan ve 2003 yılı
Aralık ayında yürürlükte bulunan gelir tablosu ile katsayı sabit kalmak
kaydıyla gösterge tablosu 2004 yılında % 20 oranında artırılarak uygulanır.
1479 sayılı Kanunun 36
ncı maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları ve 50 nci maddesinin ikinci cümlesi
hükmü ile 2926 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin birinci fıkrası hükmü 2004
yılı için uygulanmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır;
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
tasarının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde düzenlenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Bayram Ali Meral |
Sedat Pekel |
Kemal Kılıçdaroğlu |
|
Ankara |
Balıkesir |
İstanbul |
|
Ufuk Özkan |
Halil Tiryaki |
|
|
Manisa |
Kırıkkale |
|
"Emekli aylıklarına
uygulanmakta olan TÜFE artışlarının ayrıca uygulanmasına devam olunur."
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu efendim?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Meral,
gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Konuştum; aynısı... Gerekçe okunsun. Nasıl olsa reddediyorlar...
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Emeklilerin TÜFE
artışlarından kaynaklanan hakları, bu tasarıyla askıya alınmaktadır. Önergeyle,
bu haksızlık giderilmeye çalışılmıştır.
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- 2926 sayılı
Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 33 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
yeniden düzenlenmiştir.
"Primlere ve
aylıklara esas gelir basamakları
Madde 33.- Bu Kanuna göre
sigortalıların ödeyecekleri primler ile aylıkların hesabında, aşağıda tespit
edilen basamak göstergelerinin katsayı ile çarpılması suretiyle bulunacak
tutarlar esas alınır.
|
Gelir |
|
|
Basamakları |
Göstergeler |
|
1 |
2880 |
|
2 |
3270 |
|
3 |
3660 |
|
4 |
4050 |
|
5 |
4440 |
|
6 |
4830 |
|
7 |
5220 |
|
8 |
5610 |
|
9 |
6000 |
|
10 |
6390 |
|
11 |
6780 |
|
12 |
7170 |
|
13 |
7940 |
|
14 |
8690 |
|
15 |
9440 |
|
16 |
10190 |
|
17 |
10940 |
|
18 |
11690 |
|
19 |
12440 |
|
20 |
13190 |
|
21 |
13940 |
|
22 |
14690 |
|
23 |
15440 |
|
24 |
16190 |
Göstergelerin
değiştirilmesine ve bağlanmış ve bağlanacak aylıklara uygulama tarihini
belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5.- 2926 sayılı
Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 34 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
yeniden düzenlenmiştir.
"Basamak seçilmesi :
Madde 34.- Sigortalı bu
Kanuna göre sigortalılığın başladığı tarihte 33 üncü maddeye göre belirlenen
aylık gelir basamaklarından ilk 12 basamaktan dilediğini seçer ve en geç üç ay
içinde Kuruma vereceği giriş bildirgesi üzerinde veya dilekçesinde yazılı
olarak bildirir. Üç ay içinde basamak seçilmemesi halinde birinci basamak
seçilmiş sayılır. Ancak, diğer sosyal güvenlik kanunlarına tâbi bir işte
çalıştıktan sonra bu Kanun kapsamına girenlerin basamakları diğer sosyal
güvenlik kanunları kapsamında geçirilen süre dikkate alınarak intibak
ettirilmek suretiyle belirlenir.
Bu Kanun kapsamından
çıkarak diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında sigortalı olduktan sonra
tekrar bu Kanun kapsamına girenlerin basamakları, diğer sosyal güvenlik
kanunları kapsamında geçirilen süre dikkate alınarak daha önce bulundukları son
basamak üzerine intibak ettirilmek suretiyle yeniden belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- 2926 sayılı
Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 35 inci maddesi aşağıdaki şekilde
yeniden düzenlenmiştir.
"Basamak
yükseltilmesi :
Madde 35.- Sigortalının
Bu Kanuna göre seçtiği, intibak ettirildiği veya yükseltildiği ilk oniki
basamakta bekleme süresi bir yıl, onüçüncü basamaktan itibaren her bir
basamakta bekleme süresi ise iki yıldır.
İlk onbir basamakta sıra
itibarıyla basamak yükseltilmesi, prim ödemeye ve talebe bakılmaksızın Kurumca
yapılır. Onikinci basamaktan itibaren basamak yükseltilebilmesi için,
sigortalının yazılı talepte bulunması ve talep tarihinden önceki dönem sonu
itibarıyla prim ve diğer borçlarını ödemiş olması şarttır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- 506, 2925, 1479
ve 2926 sayılı kanunlara göre gelir ve aylık alanlara 2004 Malî Yılı Bütçe
Kanununun 49 uncu maddesinin bu Kanunla yürürlükten kaldırılan (r) bendine göre
ayrıca sosyal destek ödemesi yapılmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8.- 506 sayılı
Kanunun 37 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Yersiz veya haksız
olarak geçici iş göremezlik ödeneği aldığı tespit edilenler yersiz veya haksız
surette aldıkları geçici iş göremezlik ödeneğini üç katı olarak Kuruma iade
etmek zorundadırlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9.- 506 sayılı
Kanunun 78 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu Kanun gereğince
alınacak prim ve verilecek ödeneklerin hesabına esas tutulan günlük kazancın
alt sınırı 18.321.000 TL. üst sınırı ise alt sınırın beş katıdır. Günlük kazanç
alt sınırı her yıl 1 Ocaktan geçerli olmak üzere, yıllık programda öngörülen
yıl sonu tüketici fiyat indeksi tahmini artış oranı kadar artırılarak bulunan
tutara, gayri safi yurt içi hâsıla sabit fiyatlarla gelişme hızı tahmini artış
oranı uygulanmak suretiyle belirlenir. Ancak yıl içinde, tüketici fiyat indeksi
artış oranının yıl sonu için öngörülenden daha yüksek gerçekleşmesi halinde,
öngörülen oranın aşıldığı ayı takip eden ay başından geçerli olmak üzere günlük
kazanç alt sınırı Bakanlar Kurulunca yeniden belirlenir. Bu şekilde
belirlenecek günlük kazanç alt sınırının hesabında 1.000 liranın kesirleri
1.000 liraya tamamlanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
9 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10.- 506 sayılı
Kanunun 79 uncu maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Bu maddenin birinci
fıkrası uyarınca verilmesi gereken belgenin, internet, elektronik ve benzeri
ortamda Kuruma gönderilmesinde; işyerinin ve belgenin niteliği, çalıştırılan
sigortalı sayısı, illerin gelişmişlik durumu ile bilişim ve teknoloji
alanındaki gelişmeler gibi hususları dikkate alarak, işverenleri zorunlu
tutmaya Kurum Yönetim Kurulu yetkilidir.
Bu şekilde belirlenen
işverenlerin yukarıda belirtilen yükümlülüğü, bu maddenin birinci fıkrasında
öngörülen sürede yerine getirmemeleri halinde, bu Kanunun 140 ıncı maddesinin
(c) fıkrasına göre işlem yapılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
10 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11.- 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanununun ek 42 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"İşverenin, bu
Kanunun 79 uncu maddesinin birinci fıkrasına göre Kuruma vermekle yükümlü
olduğu belgenin internet, elektronik ve benzeri ortamda vermesi zorunlu olduğu
halde, internet ya da Kurumun elektronik iletişim için kullandığı alternatif
iletişim hatlarının tümünde birden meydana gelebilecek arızalar, Kurum bilgi
işlem sistemlerinin herhangi bir nedenle hizmet dışı kalması sonucu, belgelerin
Kanunda öngörülen sürenin son gününde Kuruma gönderilememesi ve primlerin yasal
süresi içinde ödenememesi halinde, internet veya elektronik ortamda hizmeti
engelleyen bu durumların resmî nitelikteki belgelerle kanıtlanması kaydıyla,
yukarıda belirtilen sorunların ortadan kalkmasını takiben ikinci iş gününün
sonuna kadar belge internet veya elektronik ortamda verilir ve muhteviyatı
primler de aynı sürede ödenirse bu yükümlülüklerin Kanunda öngörülen sürede
yerine getirilmiş olduğu kabul edilir. "
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
11 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12.- 29.7.2003
tarihli ve 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 35 inci maddesinde
yer alan "68 inci maddesinin VII numaralı bendindeki" ibaresi
"68 inci maddesinin VI numaralı bendindeki" şeklinde değiştirilmiş,
506 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin (I) numaralı bendinin (C) bendinin (a)
alt bendinde yer alan "erkek" ibaresi madde metninden çıkarılmış, 80
inci maddesinin beşinci fıkrasına "Hazine Müsteşarlığınca
açıklanacak" ibaresinden sonra gelmek üzere "bir önceki aya ait"
ibaresi eklenmiş ve ek 3 üncü maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Kurum sağlık
tesislerinde mesai saatleri dışında acil sağlık hizmetleri hariç olmak üzere
yürütülen sağlık hizmetlerinden, bu Kanunun 32, 35, 36, 40 ve 42 nci maddeleri
uyarınca yararlananlardan sadece yapılacak muayene ve ameliyatları için her yıl
Maliye Bakanlığınca yayınlanan tedavi yardımlarıyla ilgili bütçe uygulama
talimatı ile belirlenen fiyatların % 25'ini geçmemek üzere Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulunun kararı ile belirlenecek
oranda katkı payı alınır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
12 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 13.- 506 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 89.-
1.1.2000 tarihinden önce bağlanan malullük, yaşlılık ve ölüm aylıkları ve iş
kazası ile meslek hastalığı sonucu bağlanan ölüm gelirleriyle geçici 82 nci
madde gereğince bağlanan ve bağlanacak aylıklar; 506 sayılı Kanunun 4447 sayılı
Kanunla değiştirilmeden önceki 96 ncı maddesi hükümleri uygulanmak suretiyle
31.12.1999 tarihi itibarıyla hesaplanarak bu tarihten sonra gelir ve aylıklarda
yapılan artışların eklenmesi sonucunda bulunan miktarın altında olamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Geçici 89 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 90 ıncı maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 90.-
1.1.2004 ile 30.6.2004 tarihleri arasında; sigortalının günlük kazancı, bu
Kanunun 78 inci maddesine göre belirlenen günlük kazancın alt sınırının altında
ise, bu kazanç ile alt sınır arasındaki farka ait işverence ödenmesi gereken
sigorta primlerinin, işsizlik sigortası priminin ve sosyal güvenlik destek
priminin sigortalı ve işveren hisselerinin tümü, bu tarihler arasındaki aylara
ait prim tahakkukuna esas belgelerin en geç 2.8.2004 tarihine kadar verilmesi
kaydıyla Hazinece karşılanır.
Hazinece karşılanacak
tutarları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinin ilgili tertibinden
Sosyal Sigortalar Kurumuna aktarılan ödenekten mahsup etmeye Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı yetkilidir.
Hazinece karşılanacak
olan prim tutarının Sosyal Sigortalar Kurumuna ödenmesine ilişkin usul ve
esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine
Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlıkça müştereken belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Geçici madde 90'ı
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 89 ve 90 ıncı
maddelerle birlikte madde 13'ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 14.- 1479 sayılı
Kanunun 50 nci maddesinin ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Tabloda yer alan
gelir basamakları her yıl 1 Ocaktan geçerli olmak üzere, önce yıllık programda
öngörülen yıl sonu tüketici fiyat indeksi tahmini artış oranı kadar artırılarak
bulunan tutara, gayri safi yurt içi hâsıla sabit fiyatlarla gelişme hızı
tahmini artış oranı uygulanmak suretiyle belirlenir. Ancak yılı içinde tüketici
fiyat indeksi artış oranının yıl sonu için öngörülenden yüksek gerçekleşmesi
halinde öngörülen oranın aşıldığı ayı takip eden aybaşından geçerli olmak üzere
gelir basamakları Bakanlar Kurulunca yeniden belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
14 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 15.- 1479 sayılı
Kanunun ek 20 nci maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu Kanuna göre
yaşlılık aylığı bağlananlardan, 24 üncü maddenin (I) numaralı bendinde
belirtilen çalışmalarına devam edenlerin veya daha sonra çalışmaya
başlayanların, sosyal yardım zammı dahil tahakkuk eden aylıklarından, aylığın
bağlandığı veya tekrar çalışmaya başlanıldığı tarihi takip eden aybaşından
itibaren, çalışmalarının sona erdiği ay dahil % 10 oranında sosyal güvenlik
destek primi kesilir."
"Diğer sosyal
güvenlik kanunlarına göre yaşlılık ve malullük aylığı bağlananlardan, 24 üncü
maddenin (I) numaralı bendinde belirtilen kapsamda çalışmaya başlayanlar,
çalışmaya başladıkları ayı takip eden ay başından itibaren, çalışmalarının sona
erdiği ay dahil, bu Kanunun 50 nci maddesine göre belirlenen onikinci gelir
basamağının %10'u oranında sosyal güvenlik destek primi öderler."
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
15 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 16.- 24.7.2003
tarihli ve 4956 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanununun ve Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Yürürlükten
Kaldırılması ve Bu Kanunlara Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanunun 56 ncı
maddesinin (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"d) 2926 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinin (c) bendi , ikinci kısmındaki 14, 18 ve 24 üncü maddeleri
hariç diğer maddelerinin tamamı, üçüncü kısmındaki 31 inci maddesi hariç diğer
maddelerinin tamamı, dördüncü kısmındaki 40 ıncı madde dahil 62 nci maddeye
kadar olan maddelerinin tamamı ile ek 2 nci maddesi, geçici 1, 3, 4, 5, 6 ve 7
nci maddeleri bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren, ikinci kısmında yer alan
14,18, 24 üncü maddeleri ile üçüncü kısmında yer alan 31 inci maddesi 1.1.2005
tarihinden itibaren, "
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
16 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
Yürürlükten kaldırılan
hükümler
MADDE 17.- 506 sayılı
Kanunun 60 ıncı maddesinin (C) bendinin son paragrafı, 24.12.2003 tarihli ve
5027 sayılı 2004 Malî Yılı Bütçe Kanununun 49 uncu maddesinin (h) bendinin
ikinci, üçüncü ve dördüncü paragrafları ile (r) bendi bu Kanunun yayımı
tarihinde, 2926 sayılı Kanunun bu Kanunla yeniden düzenlenen 33, 34 ve 35 inci
maddeleri 1.1.2005 tarihinde yürürlükten kalkar.
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri,
Komisyon Başkanı Sayın Mahfuz Güler'in söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Güler.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Burada, yine bir matbaa
hatası var. "Yürürlükten kaldırılan hükümler" diye bir bölüm yok. Bu
başlığın çıkarılmasını istiyorum; öyle bir başlık yok.
Bir de, son cümledeki
"kaldırılmıştır" kelimesi "kalkacaktır" olacak efendim.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekli düzeltme
yapılmıştır; ben teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
isteyen?.. Yok.
17 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 18.- Bu Kanunun;
a) 1 ve 2 nci maddeleri
2004 yılı Ocak ayı ödeme döneminden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
b) 3, 7, 9 ve 13 üncü
maddeleri 1.1.2004 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
c) 4, 5, 6 ncı maddeleri
8.8.2001 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
d) 12 nci maddesi
1.2.2004 tarihinde,
e) 10 ve 11 inci
maddeleri 1.5.2004 tarihinde,
f) 14 üncü maddesi
1.1.2005 tarihinde,
g) 16 ncı maddesi
2.8.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
h) Diğer maddeleri yayımı
tarihinde,
Yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
18 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 19.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
19 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Güler, bu 17 nci
maddedeki düzeltmenizde "kaldırılmıştır" kelimesini
"kalkacaktır" olarak değiştirmiştiniz; bunun "kalkar"
olarak değiştirilmesi gerekmiyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Evet efendim
"kalkar" olsun, tamam.
BAŞKAN - Tamam.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Sayın Bakanım, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; başta Başkanlık Divanı olmak üzere, Çalışma Komisyonumuza, siyasî
parti gruplarımıza ve teker teker milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Bu
yeni getirilen düzenlemelerin sosyal güvenlik hayatımıza hayırlı olmasını
diliyorum.
BAŞKAN - Ben de teşekkür
ediyorum Sayın Bakan; hayırlı, uğurlu olsun.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun
müzakeresine başlıyoruz.
7.- Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu
(1/690) (S. Sayısı : 289) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 289 sıra
sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Giresun Milletvekili Adem Tatlı; buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA ADEM
TATLI (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 289 sıra sayılı Hayvan
Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(x) 289 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde, nüfusun önemli bir kesimi hayvancılıkla uğraşmaktadır. Son yıllarda,
hayvansal üretimde ekonomik ve politik gelişmelerden kaynaklanan olumsuzluklar,
maliyetlerin aşırı artması, ülkemizin hayvan varlığını ve hayvansal gıda
üretimini büyük ölçüde azaltmıştır. Bu gelişmeye bağlı olarak da, her geçen
gün, ülkemizde, hayvansal protein açığı artmaktadır.
Hayvancılıkla uğraşan
nüfusun büyük bir kısmı kırsal kesimde yaşamaktadır. Bu sebeple, hayvancılıkta
takip edilen dengesiz politikalar köyden kente göçü artırmış, ithalatı teşvik
etmiştir. Bu durum, yerli üretimin piyasadaki rekabet gücünü azaltırken,
ülkemizde birçok ekonomik ve sosyal olaylara da neden olmuştur.
Dünyada hayvan varlığı
bakımından üst sıralarda yer alan ülkemiz, bu düzeyde üretim yapamamaktadır.
Bunun nedeni, verimsiz ırklar, hayvancılıkla ilgili teknik ve kültürel
altyapının yetersizliği, pazarlama sorunları, kalitesiz üretim, ihracatın
yapılanamaması, yem ve ilaç maliyetlerinin artmasıdır.
Hayvancılıkta en önemli
girdi yemdir. Yem maliyetini artıran sebepler, doğrudan hayvansal üretimi
etkilemektedir. Gelişmiş ülkelerde bu konuda önemli sübvansiyonlar uygulanarak,
üretim dengelenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
başka bir geliri olmayan üreticiler, zaman zaman bilerek veya bilmeyerek
maliyetlerini düşürmek ve daha fazla gelir sağlamak için, sağlıksız ve toplum
sağlığını tehdit etme pahasına üretimi artırıcı kimyasal ve biyolojik maddelere
başvurmakta, ayrıca, yeterli denetimin yapılamaması, bu yöndeki kullanımı
pekiştirmektedir. Dolayısıyla, piyasada haksız rekabet artmakta, dürüst
üreticiler yeterli geliri sağlayamadığı için hayvancılığı bırakmakta; bundan da
ülke ekonomisi ve toplum sağlığı zarar görmektedir.
Yeterli gelir elde
edemeyen üretici ve sanayici bu alana yatırım yapmaktan kaçınmaktadır. Bu
nedenle, ülkemizde, her geçen gün, hayvansal protein açığı artmaktadır.
Hayvansal protein, genç neslin sağlıklı yetişmesinde yeri doldurulamaz bir
öneme sahiptir. Hayvansal proteinin, özellikle et, süt ve süt ürünlerinin
çocukların ve gençlerin büyümelerinde, gelişmelerinde hayatî öneme sahip olduğu
düşünülürse, konunun önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Bununla birlikte, hayvansal
proteinin önemi, gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerin tüketim oranlarına
bakıldığında çok daha açık bir şekilde görülecektir. Hayvansal gıda
tüketimimiz, gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında çok düşüktür. Bu
sıralamada, gelişmemiş üçüncü dünya ülkelerine daha yakınız. Örneğin, yıllık et
tüketimimiz -balık, kırmızı ve beyaz et dahil- kişi başına 15 kilogram, süt
tüketimimiz ise 150 litre civarındadır. Halbuki, bu oranlar gelişmiş Batı
ülkelerinde 3-4 kat daha fazladır.
Değerli arkadaşlar,
hayvansal üretimin en önemli problemlerinden biri de kalite ve çiftlikten
sofraya kadar gıda güvenliğinin sağlanması sorunudur. Bu sorun, insan, hayvan
ve çevre sağlığını, ihracatımızı, turizmi yakından ilgilendirmektedir.
Kalitesiz üretim, insan sağlığını olumsuz etkilemekte ve her yıl, insanlarda
bilinen ve bilinmeyen birçok hastalıklara neden olmaktadır. Bu durum, ilaç ve
sağlık hizmetlerine gereksiz harcamalar yapılarak kaynak israfına yol
açmaktadır. Bu konuda çekilen sıkıntıların da bir ölçüsü bulunmamaktadır.
Hayvan sağlığı ve
hayvansal ürünlerdeki kaliteyi etkileyen hususların belki de en önemlisi,
hayvansal gıdalardaki kalıntı maddeleridir. Bu maddeler, çeşitli hormonlar,
antibiyotikler, antiparaziter ilaçlar, gelişmeyi artırıcı biyolojik ve kimyasal
maddelerdir. Bunlar, bazen hayvanlarda bir zorunluluktan dolayı kullanılırlar.
Ancak belli bir süre bekletildikten sonra bu hayvanların etleri ve sütleri
tüketilebilir, sağlık açısından da bir soruna sebep olmaz. Eğer, bu hayvanların
etleri ve sütleri belli bir süre bekletilmeden tüketime verilirse, insan
sağlığını tehdit eder.
Hayvanlarda bilinçsiz
ilaç kullanımı, verim düşüklüklerine, ilaçlardan yararlanamamaya, alerjik
reaksiyonlara, gebelik problemlerine, yemden yararlanmanın azalması gibi
problemlerin doğmasına yol açar. Bu hayvanlardan elde edilen gıdalar,
insanlarda, kanser dahil birçok hastalığa sebep olduğu gibi, çocuklarda gelişme
bozukluklarına, birçok ilacın etkisinin azalmasına, alerjik reaksiyonlara,
hamilelerde düşüklere, anormal çocuk doğumlarına yol açabilir.
Aynı zamanda, gıdalardaki
kalıntı problemi, hayvansal ürün ihracatını engellemekte, gelişmiş ülkeler
arasındaki ülke itibarımızı zedelemektedir. Gelişmiş Avrupa Birliği ülkeleri,
hayvansal gıdalardaki kalıntı problemini çok önemsemekte ve her türlü ithalat
durumunda kendi ülke vatandaşlarının sağlığını garanti altına almaktadır. Bu
kalıntı sorununun halledilmesi, ülkemizde, insan ve hayvan sağlığı bakımından
önemli bir gelişme olarak kabul edilmelidir. Ülkemiz açısından geç kalınmış
olunsa da, bu tasarıyla birlikte, bundan sonrası için önemli bir kanunî
değişiklik gerçekleştirilmiş olacaktır.
Turizm açısından,
insanlar, gidecekleri ülkenin gıda hijyeni ve gıda güvenliğini
önemsemektedirler. Turistler, gıdalarla ilgili herhangi bir problem yaşamak
istememekte, sonucun neye mal olacağını düşünmektedir. Aksi takdirde, tatil,
dinlenme, eğlenme ve kültür faaliyeti olma yerine, önemli sıkıntılara neden
olabilir. Turizmden önemli bir gelir elde eden ülkemiz açısından bu sorun
gözardı edilemez.
Değerli milletvekilleri,
günümüzde, gıda güvenliğinin sağlanması tüm dünya ülkelerinin gündeminde olan
bir konudur. Bu bakımdan, gerek insan ve çevre sağlığı gerekse ülkemizin dış
itibarı ve hayvansal gıda ticareti açısından, canlı hayvan, et, süt, bal ve
yumurta gibi hayvansal ürünlerde yapılacak kalıntı kontrolleri önem
taşımaktadır. Bu konudaki çalışmalar "Ülkesel Kalıntı Kontrol Planı"
adı altında, Avrupa Birliği mevzuatı da temel alınarak devam ettirilmektedir;
ancak, üretim zincirinin her aşamasında yapılması gereken kontroller ile
ihlaller durumunda alınacak önlemler açısından yeterli kanunî dayanak
bulunmamaktadır. Yine, bu konuda yeterli kanunî dayanak bulunmadığı, Ekim
2001'de ülkemize gelerek canlı hayvan ve hayvansal ürünlerde kalıntı kontrolü
konusundaki çalışmaları denetleyen Avrupa Gıda ve Veterinerlik Ofisi
uzmanlarınca hazırlanan raporda da vurgulanmıştır. Bu kontrollerin
yapılabilmesi için, gerekli sayıda uzman personelin yetiştirilmesi, araç gereç
temini, bu konuyla ilgili bölge laboratuvarlarının kurulması ve mevcut
teknolojik altyapının ihtiyaçlara uygun hale getirilmesi bir an önce
sağlanmalıdır.
Denetimlerin etkili ve
devamlı olması, satış noktalarından üretim noktalarına doğru bir gidiş, bu
alanda bir otokontrolü de devreye sokacaktır. Satış noktalarından geriye doğru
denetim, piyasada istikrar sağlayacak, haksız rekabeti önleyecek, rasgele ilaç
kullanımını azaltacak, kötü niyetli uygulamaları durduracaktır. Üretici ve
satıcı, piyasaya sürdüğü ürünün sağlık kurallarına uygun üretildiğini garanti
etmek zorunda kalacaktır.
Kalitesiz mal üreten
üretici, malını satamayacağı ve bir de cezayla karşılaşacağı için, daha
dikkatli ve sorumluluğunun idrakinde, piyasaya mal üretecektir. Bu durum, hem
birçok sağlık sorunlarını çözecek hem de kısa sürede ürün kalitesini artıracaktır.
Ülkemizin dışticareti bu gelişmeden olumlu etkilenecek ve hayvansal gıda
tüketiminde üçüncü dünya ülkesi görünümünden kurtulacağız. İhraç edilen
hayvansal ürünlerimizin de kalıntıdan dolayı geri dönmesi engellenmiş olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
tarımsal üretimimizin temel dinamiklerinden olan hayvancılığımızın daha üst
standartlara ulaşmasını sağlayacağına, insan ve çevre sağlığı açısından gelecek
nesillerimizin sağlıklı gelişimini güvence altına alacağına inandığımız bu
tasarının önemli bir düzenleme olduğu kanaatindeyiz.
Bu kanaatlerle, tasarının
hayırlı olmasını temenni ediyor, bir kez daha, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Tatlı,
teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin Üstün; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gıda konusundaki eksik
bir mevzuatı gidermede Komisyonun vermiş olduğu katkılardan dolayı, huzurunuzda
Komisyona teşekkür ediyorum.
İnsanlık tarihi boyunca,
vazgeçilemez unsur olan gıda, önemini ileriki yıllarda ve yüzyıllarda giderek
artıracaktır. Günümüzde, çiftlikten sofraya kadar gıda güvenliğinin sağlanması,
tüm dünyanın olduğu gibi, ülkemizin gündeminde de önemli bir yer tutmaktadır.
Bu kapsamda, gerek tüketicinin sağlığı ve gerekse ülkemizin dışticareti
açısından canlı hayvan, et, süt, su ürünleri, bal ve yumurta gibi hayvansal
ürünlerde yapılacak kontroller, büyük önem taşımaktadır.
Bu konudaki çalışmalar
Ülkesel Kalıntı Kontrol Planı çerçevesinde, Avrupa Birliği mevzuatı da temel
alınarak başlatılmış olmakla birlikte, hatalı uygulamalar durumunda alınacak
önlemler ile üretim zincirinin her aşamasındaki kontroller açısından yeterli
kanunî dayanak bulunmamaktadır.
Uygulamanın tamamına
temel oluşturacak kapsamlı kanunî dayanağın oluşturulması ve böylece yapılan
çalışmalar esnasında ortaya çıkan sıkıntıların giderilmesi amacıyla bu tasarı
hazırlanmıştır.
Gıda kaynaklı hastalıklar
ve kirleticiler, tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, insanlar için ciddî
sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Gıdanın gerekliliği kadar, sağlıklı olması
da çok önemlidir.
Hayvansal gıdalar,
insanların beslenmesinde ne kadar önemli ise, gıda kaynaklı zehirlenmeler ve
diğer tehlikelerin yüzde 90'ı da hayvansal gıdalarla ilgilidir. Gıda kaynaklı
250'den fazla mikrobiyel hastalık ve zehirlenme tanımlanmıştır. Bunlardan
özellikle bakteriyel (salmonelloz, bruselloz, listeriyoz, kampiylobakteriyoz,
verem, şarbon, leptospiroz,
tricinellozi, listeriyoz, yersiniyoz gibi) ve viral (kuduz gibi)
hastalıklar ile zehirlenmeler (clostridium toksinleri, botulismus toksinleri,
shigella toksin, e.coli gibi) ve paraziter hastalıklar (kist hidatis, teniazis,
askariazis, sistiserkoz, sarkosporidioz, kriptosporidioz gibi) olmak üzere,
gıdalardaki çevre kirleticileri (dioksinler, poliklorobifeniller, tarım
ilaçları gibi) doğal kaynaklı zehirli maddeler (biyolojik zehirler,
mikotoksinler, alkaloidler gibi) veteriner hekimliği ilaçları (antibiyotikler,
antelmintikler, insektisidler gibi) ve anabolik maddelerin (zerenol gibi)
kalıntıları, halk sağlığı açısından ciddî tehlikeler oluşturmaktadır.
Dünyada 1998'de, 1 800
000'i çocuk, 2 200 000 kişi ishalle seyreden hastalıklardan ölmüştür. Bunların
önemli bir kısmını, mikroorganizmalarla bulaşık gıda maddelerinin tüketilmesi
ve suların kullanılması oluşturmaktadır.
Tüm zehirlenmelerin
ABD'de yüzde 25'ini, İngiltere'de yüzde 50'sini, et ve ürünlerinden ileri gelen
zehirlenmeler oluşturmaktadır. ABD'de yılda 76 000 000 kişi gıda kaynaklı
zehirlenmelerle karşılaşmakta, bunların 325 000'i hekime başvurmakta, 5 000 ile
9 000 arasında ölüm oluşmaktadır. Yapılan tıbbî harcama ve verim kaybı, yıllık
37 milyar doları aşmaktadır.
Türkiye'de, Sağlık Bakanlığı
kayıtlarına göre, 1999 yılında 11 432 insanımızda bruselloz, 96 insanımızda
botulismus, 460 insanda şarbon ve 5 146 insanda diğer zehirlenmelerle
karşılaşılmıştır.
Dünyadaki gıda üretimi
aslında herkese yetecek miktardadır. Açlık ve beslenme yetersizliği, gıda
üretimindeki eksiklikten ziyade, gıdanın dağılımındaki dengesizlikten ileri
gelmektedir. Bu durum, gelir dağılımındaki dengesizlikle de paralellik
göstermektedir.
Bazı ülkelerde insanlar,
satın alma güçlerinin iyi olması sebebiyle aşırı şekilde beslenirken, az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise, 1 500 000 000'dan fazla insan günde
1 doların altındaki bir gelirle yaşam mücadelesi vermekte, bu sayı giderek
artmaktadır.
Dünya nüfusunun en zengin
yüzde 20'si et ve balığın yüzde 45'ini tüketirken, en yoksul yüzde 20'si de
sadece yüzde 5,5'ini tüketmektedir. Tüketilen et miktarı gelişmiş ülkelerde 75
kilogramın üzerindeyken, gelişmekte olan ülkelerde 20 ile 25 kilogram
arasındadır.
Küreselleşme ve piyasa
ekonomisi, tekelleşmeye yol açmış, gelişmekte olan ülkelerin ithal gıdaya olan
bağımlılığını artırmıştır. Bugün, gelişmekte olan 132 ülkeden 104'ü net olarak
gıda dış alımcısıdır.
Gelişmiş ülkeler, her
sene çiftçilerine 300 milyar dolardan fazla yardımda bulunurken, Gıda Tarım
Örgütü vasıtasıyla, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yaptıkları yardımda
ise son derece cimri davranmaktadırlar.
Gıda maddeleri stratejik
özelliktedir. Gelişmiş ülkelerin strateji tespiti gıda merkezli olmaktadır. Son
yüzyılda, hayvan kaynaklı olanlar başta olmak üzere, gıdalar, gelişmiş ülkeler
tarafından, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere karşı, vahşice, ekonomik ve
politik silah olarak kullanılmaktadır. Bu sebeple, Roma'da 1996 yılında yapılan
Dünya Gıda Zirvesinde, 186 ülke tarafından herkesin yeterli ve güvenli gıdaya
ulaşma hakkı olduğu, ülkeler tarafından gıdanın politik ve ekonomik baskı aracı
olarak kullanılmaması gerektiği vurgulanmış ve 2015 yılında aç insanların
sayısının en azından yarıya indirilmesi hedeflenmiştir.
Dünyada durum böyleyken Türkiye'de
nasıldır:
Türkiye, yıllardır
dünyada gıda üretimi yönünden kendi kendine yeterli birkaç ülkeden biri
olmuştur; ama, yeterli ve dengeli beslenme bakımından düşünüldüğünde, özellikle
hayvansal gıdalar bakımından olmak üzere, tarihinin hiçbir döneminde kendi
kendine yeterli olamamıştır.
Türkiye'de, bugün,
nüfusun yarısından fazlası yoksulluk sınırının altındadır. Yüzde 20'den
fazlası, yani, 14 000 000'un üzerindeki insanımız, açlık sınırının altında bir
gelirle yaşamaya çalışmaktadır.
Türkiye, hayvan sayısı
bakımından dünyada altıncı, Avrupa Birliği ülkeleri arasında üçüncü sırada yer
almasına rağmen, et ve hayvansal ürünler bakımından yeterli ve dengeli
beslenememektedir.
Hayvan başına verim,
gelişmiş ülkelerin son derece gerisindedir. Sığırlarda karkas ağırlığı 160-170
kilogram, süt verimi 1 600-1 700 litre arasındadır. Bu miktarlar, gelişmiş
ülkelerle kıyaslanamayacak kadar azdır. Bu ülkelerde sığırlarda karkas ağırlığı
250-320 kilogram, süt verimi de 5 000 litrenin üzerindedir.
Türkiye'de 1998 yılında
yaklaşık 1 600 000 ton et, 10 000 000 ton süt ve yaklaşık 868 000 ton yumurta
üretilmiştir. Hayvan sayısındaki ciddî azalmaya rağmen, 1963-1998 döneminde,
kanatlı ve su ürünü dahil, et üretimi 3,3 kat ve yumurta üretimi de 12,5 kat
artmıştır. Bu artışa rağmen, Türkiye, 1990 yılından itibaren, hayvansal
gıdalarda net dışalımcı duruma gelmiştir, beyaz et ve yumurta dışında her türlü
hayvansal üründe dışa bağımlıdır, hatta, beyaz et ve yumurta üretiminde gerekli
damızlıklar için de tümüyle dışa bağımlı haldedir.
Genel kırsal kalkınma
içinde, hayvansal üretim ve tüketim miktarları ülkelerin gelişmişliğinin
göstergesidir. Türkiye, ekonomik kalkınmasını hızla gerçekleştirerek, halkın
yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmesini güvence altına almalıdır.
Halkın sağlığı büyük
ölçüde gıdaların güvenilirliği ve kalitesine bağlıdır. Vücudun fiziksel ve
fizyolojik doyumunun yanında ruhsal doyumu da çok önemlidir. Tüketicilerimizin
çoğunun zihinlerini, bugün, yedikleri gıdaların eskisi kadar doğal olmadığı, satın
aldıkları ve yedikleri et, süt, yumurta gibi çok değerli ve pahalı gıda
maddelerinin elde edildiği hayvanların neyle ve nasıl beslendikleri, nereden
geldikleri, çoğu kez ilaç veya ilaçlı büyütme faktörleri kullanıldığı, böylece
kendileri için öldürücü ve zararlı olabilecek veteriner ve tarım ilacı, hormon,
çevre kirleticisi gibi madde kalıntıları içerip içermediği soruları meşgul
etmektedir. Bunda da haksız değildirler. Şöyle ki: 1998'den beri, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı tarafından bazı hayvansal gıdalarda (bal, balık, süt, beyaz
et gibi) ilaç ve hormon kalıntısı için Ülkesel Kalıntı İzleme Planı
uygulanmaktadır. Türkiye'de veteriner hekimlikte kullanılan tüm ilaçları kapsamayan
1999 ve 2000 yılına ait bazı sonuçlar, son derece ürperticidir. Örneğin, 2000
yılında analiz edilen bal örneklerinin yüzde 12'sinde oksitetrasiklin, yüzde
18'inde sülfadimidin ve yüzde 32'sinde de naftalen kalıntısı; süt örneklerinin
yüzde 24'ünde beta-laktam antibiyotik, yüzde 8'inde sülfadimidin ve yüzde
15'inde de AFM kalıntısı bulunmuştur. Bu durum, gıda güvenliği ve halk sağlığı
bakımından, Türkiye'de ilgili bakanlığın, Ülkesel Kalıntı İzleme Planına,
96/23/EC'de olduğu gibi, kırmızı et de dahil, hayvansal gıdalara ve tüm
veteriner hekimliği ilaçlarını katmasını ve uygulamasını zorunlu kılmaktadır.
Türkiye'de 803 belediye,
96 özel sektör mezbaha ve kombinası, 9 Et ve Balık Ürünleri AŞ'ye ait kombina
ile çok sayıda parçalama ve mamul madde üretim tesisi ve soğuk hava deposu ile
4 000'den fazla süt ve süt ürünleri işleme tesisi vardır. Bunların önemli bir
kısmı ruhsatsız, istenen ölçüde hijyenik değil ve yeterli teknoloji
kullanmamaktadır. Bu durum, insan ve hayvan sağlığı ile çevre sağlığı için
ciddî tehlike oluşturmaktadır. Çiftlikten sofraya gıda güvenliği yaklaşımı ile
tarımsal üretim ve yemin hazırlanmasından, tüketicinin sofrasına kadar uzanan
yetiştirme, üretim, işleme, hazırlama, ambalajlama, dağıtım, depolama,
pazarlama ve tüketim zincirinin her halkasında ham ve işlenmiş gıdalarda kalite
ve sağlık kontrolü yapılmalıdır.
Sonuç olarak, açlık ve
yoksulluk kabul edilemez; mutlaka yenilmelidir. Açlık ve gıda yetersizliği,
insan ömrünü kısaltmaktadır. Açlık, yetersiz ve sağlıksız beslenme, insanları,
aileleri ve toplumları olumsuz etkilemekte, insanların gelecekten ümitlerini
kırmakta, karartmakta, toplumların barış ve refahına zarar vermektedir.
Daha fazla miktarda ve
sağlıklı gıda üretilmesi ve stokların artırılması için, gerekli tedbirlerin
alınması yanında, açlığın sebepleri hızlı ve kalıcı bir şekilde giderilmelidir.
Yoksulluk yenilmeden açlığın önlenmesi için gerekli yapısal değişiklikler ve
kalıcı ilerlemelerin sağlanması mümkün değildir.
İnsanların her zaman
sağlıklı, mutlu ve etkin çalışır halde olması için ekonomik bir şekilde,
yeterli güvenlikte ve besleyici özellikteki gıdaya ulaşmaları gerekir. Buna
ulaşıldığında gıda güvencesi de sağlanmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
kamuoyunu son günlerde meşgul eden trichinella enfeksiyonuyla ilgili olarak da
sizleri bilgilendirmek isterim.
Erişkinleri, başta domuz
olmak üzere, insan, fare ve rat'ların, ince bağırsak mukozasında gömülü olarak
bulunur. Larvaları çizgili kaslarda kist veya kapsül içinde kıvrılmış olarak
bulunabilir. Hem erişkin hem de larvaları aynı konakçıda bulunabilen yegane
nematoddur. Çiftleşen fertlerden dişiler birinci larvayı çıkarmaya başlar.
Birinci larvalar tüm vücuda göç eder; ancak, çizgili kaslardakiler canlı kalır;
kaslarda etrafı çevrili kistler şekillenir.
İnsanlar enfekte domuz
etini çiğ veya az pişmiş olarak yediğinde, domuz etinin kaslarındaki larvalar
insan bağırsağında olgunlaşır üremeye başlar; bunlar da çizgili kaslara kanla
taşınarak enfeksiyonu oluştururlar. Bu gelişme ortalama yedi haftayı alır. Kas
yangısı, ateş ve alerjik lezyonlar, göz çevresinde ve tüm vücutta yaygın ödem
görülür. Ağır enfeksiyonlarda solunum kaslarının felci sonucu ölüm görülebilir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine, ABD'de başta olmak üzere, gündemde olan, Bovine
Spongiform Encephalopatgy olarak adlandırılan delidana hastalığıyla ilgili sizleri
bilgilendirmek isterim.
Yerli hayvancılığı
korumak maksadıyla 1996'dan beri tüketim amaçlı et ve hayvan ithalatını
yasaklayan Bakanlık son üç yılda büyük işletmelerin kurulmasını sağlamak üzere,
yaklaşık 1 500 damızlık hayvan ithalatına izin vermiştir. Bakanlığın o dönemde
yaptığı açıklamada, damızlık ithalatının tamamı, BSE açısından risksiz kabul
edilen ABD'den yapılmıştır; ama, son günlerde ABD'de BSE hastalığının varlığı
tespit edilmiştir. Bunun üzerine bu damızlıklar da şimdi Bakanlıkça izlemeye alınmıştır.
İthalat beraberinde riskleri de getirmekte ve ülke hayvancılığına darbe
vurmaktadır. Sevindirici olan, ülkemizde bugüne kadar BSE'nin görülmemiş
olmasıdır. BSE, 1986 yılında, İngiltere'de, scrapie'li -yine bir viral
hastalık- koyunların imha edilmesi gerekirken, büyükbaş hayvanlara yem olarak
"rendelik" denilen işletmelerde, tesislerde işlemden geçirilip
hazırlanmasıyla ilk görülmeye başlanmıştır. Görülme süresi, enfeksiyona yakalanma
süresi, hastalık belirtilerinin ortaya çıkış süresi 1 ile 30 yıl arasındadır.
Bu, prionlar aracılığıyla olmaktadır; prionlar da, virüslerin 100 katı kadar
küçük, hastalık etmeni taşıyan, hastalık yapabilme gücüne sahip maddelerdir.
Yem sanayimizde hayvansal
ürünlerin kullanılmaması, özellikle, ülkemizde scrapie'nin olmaması, bu
hastalığın ülkemizde görülmemesinin en başlıca nedenidir.
Tasarıyı destekliyor,
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Üstün,
teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde,
şahsı adına, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkanı, değerli milletvekilleri; 289 sıra sayılı Hayvan
Sağlığı ve Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla
selamlarım.
Bu arada, dün ve bugün,
Burdur-Çeltikçi ve köylerinde, Bucak ve köylerinde meydana gelen yağış ve
fırtınalardan dolayı zorunlu olarak öğrenime ara verildiğini öğrenmiş
bulunuyorum. Muhtarlardan ve yöre halkından aldığım bilgilere göre, geçen gün
gündemdışı konuşmamda da anlatmaya çalıştığım -önlemlerin alınması için,
bölgedeki düdenlerin ve kanalların acilen açılması gerektiğini söyledim-
Ürkütlü, Yüreğil, Heybeli, Keçili, Kestel, Kuşbaba, Üzümlübel ve Karaliler
Köyleri, yine, yeni bir afetle karşılaşmışlardır. Tüm bölge halkına geçmiş
olsun dileklerimi iletirim. Devletimizin yardım elini, bölge halkı, acilen,
maddî ve manevî katkı olarak, dam başlarında beklemektedir. Önlemlerin en kısa
zamanda alınmasını diliyor, çalışmaları yakinen takip ediyorum; çalışanlara
kolaylıklar diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
konumuz, canlı hayvan, et, süt, su ürünleri, bal ve yumurta. Bunlar,
insanoğlunun temel gıdalarıdır. Sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenme için, 21
inci Yüzyılda insanca yaşayabilmek için, sağlıklı nesiller için, düşünebilen ve
üretebilen beyinler için, bunların çiftlikten sofraya kadar gıda güvenliğinin
sağlanması bir zorunluluktur.
Yüce Önder Mustafa Kemal
Atatürk bir sözünde şöyle der: "Türkiye Cumhuriyetinin temeli
kültürdür." Değerli arkadaşlarım, kültürün temeli de sağlıklı beslenmedir;
yani, ettir, süttür, yumurtadır. Bunları sağlayan tüm üretici yurttaşlarımı süt
beyazı duygularla selamlıyorum.
Bugün, burada, hatalı
uygulamalar durumunda alınacak önlemler ile üretim zincirinin her aşamasındaki
kontrolleri yasal bir çerçeveye oturtuyoruz. Yani, insanlarımız, artık,
sofrasındaki gıdanın güvenli olmasını istiyor. Biz de, bu tasarıyı, grubumuz
olarak destekliyoruz.
Gıda Kanunu, suiistimale
çok açıktır. Yirmi yıl özveriyle çalışan bir veteriner hekim olarak, Antalya,
Korkuteli, Elmalı, Döşemealtı ilçe ve
köylerinde, Burdur, Bucak, Kızılkaya, Ürkütlü belde ve köylerinde, Çavdır,
Söğüt beldesi ve köylerinde, Muğla, Fethiye yayla köylerinde yaptığım
çalışmalarda aksaklıkları canlı olarak yaşamış bir arkadaşınızım.
Hayvan hastadır. Üretici,
veteriner hekimi çağırır. Veteriner hekim sağıtıma başlar. Öyle bir durum olur
ki, hasta sağıtıma cevap vermez, kesimi gerekir. Hayvanın değeri 1 500 000 000-2
000 000 000'dır. Üretici, hayvanın etinin değerlendirilmesini ister. Üretici
haklıdır. Canından çok sevdiği hayvanı sağıtıma cevap vermemiştir. Ancak, onun
ekonomik getirisinden yararlanmak ister. "Mal canın yongasıdır" sözü
işlerlik kazanır. Fakat, hayvana enjekte edilen ilaçlar, insan sağlığına
zararlıdır. Buna hekim rapor vermese de, bu hayvan, insan gıdası olarak
tüketime sunulacaktır. Hal böyle olunca, kaçak kesim ortaya çıkmaktadır. Bunu
engellemek için devletimizin bütçeye bir destekleme bedeli koyması gerekir. Böylece,
hayvanların hiç olmazsa piyasa fiyatlarının yarısına alınıp, devlet tarafından,
veteriner hekim nezaretinde imhası sağlanmalıdır.
Ayrıca, bir örnek daha
vereyim. Hasta hayvana veteriner hekim ulaşmadan önce, üreticilerimiz, evinde
bulundurduğu ilaçlarla tedavi etmeye başlar. Hasta tedaviye cevap vermeyince
veteriner hekime ulaşır. Şayet, veteriner hekim hastanın tedaviye cevap
vermeyeceği kararını verirse, üretici, etinin değerlendirilmesini ister. Bu
durumda rapor vermeyen veteriner hekim çaresiz kalır; çünkü, veteriner hekim
hasta mahallinden ayrıldıktan sonra hasta hayvan bir şekilde kesime tabi
tutulacaktır. Bunları önlemenin yolu zabıta tedbirleriyle olmuyor. Kendisi için
tüketeceği gündeme gelmiştir. Bu durum onun için de zararlıdır. Üreticilerimiz
bu konuda aydınlatılırsa, tazminatlı hastalıklarda olduğu gibi, imhası gereken
hayvanların bedelleri, raporu takiben kısa sürede ödenirse, böyle durumlarla
karşılaşma riski azalacaktır Bunlar yapılmadığı takdirde kaçak kesimlerin, kaçak
tüketimlerin ve hayvanlardan insanlara geçen hastalıkların önlenmesi mümkün
olmayacaktır.
Etin, sütün, yumurtanın,
balın, canlı hayvanın ve su ürünlerinin iç ve dışticaret anlamında katkısını
hepimiz önemsiyoruz; fakat, bunların sorunlarını hiç dile getirmiyoruz.
Yurttaşlarımız, kendinin ve çocuklarının
en acil ihtiyaçlarını
karşılayamazken, önce hayvanlarının barınağını, suyunu, yemini,
samanını, aydınlanmasını düşünür;
ineğini, buzağısını, koyununu, kuzusunu, arısını, balığını, tavuğunu, her şeyin
önünde tutar.
Bu arada bir anımı
anlatmadan geçemeyeceğim. Bir gün, Ziraat Bankası uzman heyeti, kredilendirme
için Burdur Bucak Ürkütlü Kasabasından Abdullah Keleş Amcanın ahırına gider.
Vatandaş, tüm sevecenliğiyle banka yetkililerini karşılar. Ahıra girilir,
gerekli kontroller yapılır. Kontrol sonucunda, ahırın badanasının olmadığı,
pencerelerinin küçük olduğu, havalandırmasının bulunmadığı, yerlerin de beton
olmadığı söylenir. Abdullah Keleş Amca, kredinin verilmeyeceği kuşkusuyla,
hemen, yetkililerin olumsuzluğuna karşı "sayın müdürüm, buyurun yukarı
çıkalım" der. Müdür, teşekkür eder, bir yandan da bir ikram mı var diye
düşünür ve "amca, yukarıya niçin çıkalım" der. Abdullah Keleş Amca
"sayın müdürüm, herhalde kredi vermeyeceksiniz. Eğer kredi verecekseniz,
biz aşağıya, ahıra ineriz. Yeter ki bize kredi verin. Yukarıda evim badanalı,
pencereleri geniş, havalandırması var, tabanı da beton" der. Bunu,
vatandaşımızın hayvana ve üretime verdiği değeri bilmeniz için anlatıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yumurta
üreticisinin de sorunları var. Yumurta, sağlık için küçük bir dünyadır. Bugün,
maliyeti 95 000 lira, toptan satış fiyatı da 95 000 lira. Yumurta üreticisi
karın tokluğuna çalışıyor. Hammadde sıkıntısı had safhada ve pahalı. Bugün,
İran ve İsrail bizden daha ucuza yumurta üretiyor; dış piyasada rekabet
edemiyoruz. Çözüm; soya, mısır ve ayçiçeği üretiminin artırılması, üretim
desteklerinin sağlanmasıdır. Bunlar yerine getirildiğinde, girdi maliyetlerini
olumlu olarak etkileyecektir. Tavukçuluk, et ve yumurta üretimi anlamında,
düşük faizli kredilerle desteklenmelidir. Tavukçuluk, lokanta, pastane, bisküvi
fabrikaları gibi birçok sektörün hammadde kaynağıdır. Buna verilen destek,
ekonominin kayıt altına alınmasını sağlayacak, kayıtdışılık ortadan
kalkacaktır.
Bugün, büyük ve küçükbaş
hayvancılıkta finansman sıkıntısı mevcuttur. Küçük ve orta ölçekli işletmeler,
tarımsal kredilerle destek beklemektedir. Büyükbaşta 5 ile 10 ve kanatlılarda 5
000 ile 10 000'lik işletmelere kredi sağlanmalıdır. Bugün, tarımsal faizler
yüzde 35'ten yüzde 33'e çekilmiştir; fakat, kimse bu krediyi kullanamamaktadır;
çünkü, kredi faizleri enflasyonun çok üzerindedir. Faizlerin, yüzde 20'lere,
yani, enflasyona endekslenmesi gerekir. Kısaca, yatırım kredilerine fırsat
verilmelidir. Tavukçuluğa, su ürünlerine (alabalık, çipura, levrek), arıcılığa,
koyun ve süt inekçiliğine verilecek yatırım kredileri yüzde 20'lere çekilirse,
birçok işsizimize iş ve aş sağlanacaktır. Bugün, ülkede sorun, iş ve aştır.
Güvenli gıda, hepimizin
isteğidir. Bunun için, ürünlere hile yapılmasını istemiyorsak, üretim maliyeti,
üretilen ve satışa sunulan mamulün satış fiyatından fazla olmamalıdır. Bunun
için, üretim maliyetleri tespit edilerek, artı değer konulup, satış fiyatları
belirlenmelidir. Hayvansal ürünlerde, üreticinin belirli bir fiyat ve pazar
garantisinin olması gerekir. Yurttaşlarımız, önünü görebilmelidir. Bu olmadığı
takdirde, faaliyetler, istenen ölçüde geliştirilemiyor ve yönlenmeler
engelleniyor. Üretim birimleri, zaten, çok dağınık yapıdadır. Bu dağınık yapı
nedeniyle, yetiştiriciler, pazarlama örgütleri kurmada, pazar şartlarını takip
etmede, üretimin talebe göre ayarlanmasında güçlük çekmektedir. Hayvansal
ürünlerin fiyatı, serbest piyasa koşullarında oluşmaktadır. Pazarlama kanalı
içerisinde aracı sayısının çok olması, üretici ve tüketici fiyatları arasındaki
farkın büyümesine neden olmaktadır. Tüketicinin ödediği fiyatın ancak yüzde
30-35'i üreticiye dönmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özkan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - Kısaca, üretici, eli hamur, karnı aç konumdadır.
Bunları niçin söylüyoruz;
yurttaşlarımız, kazandıkları takdirde, hilesiz, zararsız, kontrollere açık
üretim yapmaktan haz duyacaklardır.
Hayvansal kaynaklı gıda
maddelerinin temel gıdalar olduğu bilimsel bir gerçektir; bu anlamda, sağlıklı,
dengeli ve yeterli beslenme için, 21 inci Yüzyılda Türkiye insanının insanca
yaşayabilmesi için, sağlıklı nesiller ve düşünebilen, üretebilen beyinler için
gerekli olduğunu yüksek sesle bir kez daha tekrar ediyor, tasarıya olumlu oy
vereceğimizi bildiriyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özkan,
teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Şimdi, 1 inci maddenin
başlığını okutuyorum:
"Hayvan Sağlığı ve
Zabıtası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 1 inci maddenin müzakeresine geçmeden önce, yeni madde
ihdasına dair bir önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan
tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı
veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen
ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi
okutup, komisyona soracağım. Komisyon, önergeye salt çoğunlukla, 13 üyesiyle
katılırsa, önerge üzerinde, yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun
salt çoğunlukla katılmaması halinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda
görüşülmekte olan 289 sıra sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına aşağıdaki maddenin çerçeve 1 inci
madde olarak eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Haluk İpek |
M. Fehmi Uyanık |
Hasan Aydın |
|
Ankara |
Diyarbakır |
Giresun |
|
Ufuk Özkan |
Hüseyin Özcan |
Halil Tiryaki |
|
Manisa |
Mersin |
Kırıkkale |
"Madde 1.- 8.5.1986
tarihli ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununun 32 nci maddesinden
sonra gelmek üzere aşağıdaki 32/A maddesi eklenmiştir."
İzin ve denetim
Madde 32/A- Hayvancılık
işletmelerinin kamu sağlığı, hayvan sağlığı ve gıda güvenliği yönünden; ilgili
mevzuat kapsamında her türlü izin ve ruhsatlarının verilmesi ile bu
işletmelerin kontrol ve denetimleri Bakanlıkça yapılır. Kamu sağlığı, hayvan
sağlığı ve gıda güvenliğine uygun olmayan işletmelere eksikliklerini
düzeltmeleri için süre verilerek uyarılır. Gerekli tedbirleri almayanlar
faaliyetten men edilirler.
Bu hususlara ilişkin usul
ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz efendim?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz vardır,
katılıyoruz.
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılmış olduğundan,
önerge üzerinde, yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
HALUK İPEK (Ankara) -
Sayın Başkan, gerekçeyi okutunuz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Kamuoyundan intikal
ettiği üzere, son zamanlarda bazı kontrolsüz işletmelerin faaliyette bulunduğu,
sağlıksız şartlarda çalışan bu tür işletmelerden elde edilen hayvansal kökenli
gıda maddelerinin kamu sağlığını, hayvan sağlığını ve gıda güvenliğini tehdit
ettiği görülmektedir. Bu tür işletmelerin daha etkin kontrol ve denetimlerinin
yapılabilmesi amacıyla bu önerge hazırlanmıştır.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarıdaki 1 inci maddeyi
2 nci madde olarak okutuyorum:
MADDE 2. - 8.5.1986
tarihli ve 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun Birinci Kısmının
Yedinci Bölümünün başlığı "Gıda Olarak Faydalanılacak Hayvanlar ve
Hayvansal Kökenli Gıda Maddelerinin Kontrol ve Muayeneleri" olarak değiştirilmiş
ve aynı Kanunun 33 üncü maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
Gıda olarak
faydalanılacak hayvanlardan elde edilen ürünlerin halk sağlığına zararlı
olmasını engellemek amacıyla canlı hayvanlar ve hayvansal kökenli gıda
maddelerinde kullanımına izin verilmeyen ve/veya belirli seviyelerde bulunmasına
izin verilen farmakolojik veya toksikolojik etkiye sahip maddelerin varlığını
araştırmak üzere, Bakanlıkça kalıntı izleme planı uygulanır. Bu plan, kalıntı
izlenmesine yönelik olarak çiftlikten satış noktası dahil tüm alanlar ile
ithalatı yapılan hayvan ve hayvansal ürünlerde yapılacak kontrolleri, alınacak
numunelerin analizini ve kalıntı tespitinde yapılacak işlemleri kapsar.
Yapılan kontrollerde
ve/veya analiz sonucunda, canlı hayvanlarda kullanımına izin verilen bir
maddenin mevzuatla izin verilen düzeyinin üzerindeki miktarın tespiti
durumunda, bu hayvanların kesimine izin verilmez. Tekrarlanan kontrol ve/veya
analiz sonucunda kesime uygun bulunan hayvanların kesimine izin verilir.
Yapılan kontrollerde
ve/veya analiz sonucunda canlı hayvanlarda izin verilmeyen bir madde tespiti
halinde hayvanlar kasaplık amaçlı kullanılamaz.
Yapılan kontroller
ve/veya analiz sonucunda izin verilmeyen madde veya izin verilen bir maddenin
mevzuatla izin verilen düzeyinin üzerindeki miktarın tespiti durumunda, menşe
çiftlikte bunun nedenleri araştırılır, kontrollerin sayısı artırılır ve gerekli
kanunî işlem yapılır. Bu tür hayvansal kökenli gıda maddeleri tüketime
sunulmaz.
Bu maddenin uygulanmasına
ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça hazırlanarak yürürlüğe konulacak
yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Önerge yoktur.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi 3 üncü
madde olarak okutuyorum:
MADDE 3. - 3285 sayılı
Kanunun 53 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Bakanlıkça hayvanlarda
kullanımına izin verilmemiş veya kullanımı farmakolojik veya toksikolojik
etkileri sebebiyle yasaklanmış her türlü maddenin besleme, tedavi, koruma,
araştırma ve benzeri amaçlarla hayvanlara yedirilmesi, içirilmesi veya vücuduna
zerk edilmesi yasaktır. Bu maddeleri hayvanlara uygulayanlar ve bilerek bu
maddeleri hayvanlarına uygulatan hayvan sahipleri iki milyar Türk Lirası idarî
para cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Önerge yoktur.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi 4 üncü
madde olarak okutuyorum:
MADDE 4. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 4 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi 5 inci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 5. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - 5 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun.
Sayın Bakan bir teşekkür
konuşması yapacaklar.
Sayın Bakanım, buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, Bakanlığımızın
sorumluluğunu çok büyük ölçüde artıran bir kanun tasarısını kabul ettik.
Komisyonumuz çok özverili davrandı, salt çoğunluğu sağlayacak bir sayıya
ulaştık, Meclisimiz de bu teklifi uygun gördü. Gerçekten de, Meclisimizin,
ülkemizin sorunlarına yönelik konuların çabucak kanunlaşabileceğini göstermesi
bakımından da örnek bir olay olarak geçecektir.
Efendim, bildiğiniz gibi,
son zamanlarda, kamuoyumuzu çok rahatsız eden birkısım çiftliklerde gördüğümüz
manzaralar, hepimiz açısından, gerçekten, üzüntü vericiydi. Sorumluluk sahibi
kuruluşlarız; ama, mevzuattaki bir eksiklik de, bu hususta bazen insanı çaresiz
bırakabiliyordu. Bu işletmelerin kuruluşunda, Sağlık Bakanlığımız "gayri
sıhhî müessese" kapsamında izin veriyor, belediyeler çalışma izni
veriyorlar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, bölgedeki tarımsal faaliyetlere
uygunluk, Çevre Bakanlığı da çevreye uyum konusunda izin veriyorlardı; ama,
neticede, bu sorumluluğun dört ayrı kuruma dağılmış olması, bazen alınabilecek
tedbirleri çok geciktiriyordu. Bunu önlemek için, bugün "hayvancılık işletmelerinin
kamu sağlığı, hayvan sağlığı ve gıda güvenliği yönünden -çok genel ifadelerle-
ilgili mevzuat kapsamında her türlü izin ve ruhsatlarının verilmesi ile bu
işletmelerin kontrol ve denetimleri Bakanlıkça yapılır" dedik. Yani, bu
hizmetler Tarım ve Köyişleri Bakanlığına geçmiş oluyor. Kamu sağlığı, hayvan
sağlığı ve gıda güvenliğine uygun olmayan işletmelere bir uyarı yapılıyor, daha
sonra da faaliyetten men ediliyor. Dolayısıyla, gerçekten, Bakanlığımıza çok
büyük bir sorumluluk geldi; ama, gıda güvenliği ve halk sağlığı bakımından da,
bir geniş yetkinin -objektif kullanılmak üzere- bulunmasının da önemi açıkça
ortadadır.
Ben, bu hususta özverili
bir çalışma gösteren arkadaşlarıma ve Meclisimizin saygıdeğer üyelerine
teşekkür ediyorum.
Size, bir sevindirici
haber daha vermek istiyorum. Bu da, kamuoyumuza intikal etmesi bakımından
önemli. Biliyorsunuz, bir hafta kadar önce, Türkiye'de, ilaç kalıntıları
konusunda çok önemli gelişmeler oldu, kamuoyunda çok tartışıldı. Türkiye'de
tükettiğimiz sebze ve meyvelerin, ilaç kalıntıları ihtiva ettiği ve sağlığımızı
çok tehdit ettiği söylendi. Hatta, ihraç edilen Türk menşeli ürünlerin geri
dönüşlerinde, hiçbir kontrole tabi olmadan, iç piyasada satıldığı söylendi.
Tabiî, bu hadise de kamuoyunda bir tedirginliğe yol açtı. Gerekli incelemeleri,
araştırmaları yapma ve aydınlatma konusunda üzerimize düşen görevleri yapmaya
çalıştık; ancak, hepimiz biliyoruz ki,bu hususta daha özenli bir şekilde
görevimizi yerine getirmeliyiz. Bakanlığımız, kendi iç bünyesinde şöyle bir
karar aldı; müsaadenizle okuyorum:
"Ülkemizde yaş
meyve, sebze üretiminde seraların yüzde 80'ini teşkil eden Antalya, Adana,
Mersin ve Muğla İllerinde ilaç kalıntılarının tespiti amacıyla, seralardan,
hal, pazar ve marketlerden domates, biber, patlıcan, hıyar, fasulye
örneklerinden ayda iki kez alınarak analizlerinin yapılması ve sonuçlarının
aylık raporlar halinde Genel Müdürlüğümüze bildirilmesi konusunda gerek yazılı
gerekse telefonla ayrıntılı bir şekilde il müdürlükleri ve il kontrol laboratuvarlarıyla
görüşülmüş ve 20.1.2004 tarihi itibariyle talimat verilmiştir. Bu illerden
gelecek olan analiz sonuçları, bulunan aktif maddelerin o konudaki tavsiyesi ve
maksimum kodeks değerleri dikkate alınarak değerlendirilecek ve rapor halinde
makama sunulacaktır. Kamuoyu da bilgilendirilecektir."
Şunu demek istiyorum:
Ülkemizde, sebze ve meyvelerle ilgili hususlarda bir kaygı taşınıyor. Bununla
ilgili olarak da, Bakanlığımız çok özverili bir çalışmanın içerisine girecek ve
kamuoyuna bu hususta bilgi vereceğiz. Bununla ilgili olarak, Ankara'nın dört
büyük gıda satış merkezinden aldığımız numunelerden -bunu üç gün önce gerçekleştirdik- yaptığımız tahlillerde limit
üstü hiçbir kalıntı unsuruna rastlayamadık. Dolayısıyla, bu hususta da milletimizin
ve siz saygıdeğer milletvekillerimizin gönlünün rahat olmasını diliyoruz.
Kontrollerimizi sürekli
olarak yapmalıyız ve halkımızı da aydınlatmalıyız. Eğer, bu konuda tehlike arz
eden bir durum varsa, bunu da cesaretle söylemeliyiz ve tedbirlerini almalıyız.
Bugünkü Kanunla,
inşallah, kamuoyunda büyük bir rahatsızlığa yol açan meseleler, çok kısa bir
süre içerisinde çözülme imkânı bulacaktır. Bu vesileyle, hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
Hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri,
Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Güvence Fonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
8. - Birleşmiş
Milletler Sınaî Kalkınma Örgütü ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Güvence Fonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 350) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 350 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Taner Yıldız'ın, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan'ın söz talepleri
vardır.
AK Parti Grubu adına,
Kayseri Milletvekili Sayın Taner Yıldız; buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ülkemizin enerji
misyonuna önemli bir katkı sağlayacak olan Uluslararası Hidrojen Enerjisi
Teknolojileri Merkezinin kurulmasına ilişkin anlaşma hakkında bilgi sunmak
üzere, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığımızın uzun süreden beri üzerinde çalıştığı ve dünyanın ilk
Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezinin İstanbul'da kurulmasına
ilişkin çok önemli bir anlaşma, 21 Ekim 2003 tarihinde, hükümetimiz adına Sayın
Bakanımız ile Birleşmiş Milletler Sınaî Kalkınma Örgütü (UNIDO) arasında,
Avusturya'da imzalanmıştır.
(x) 350 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Merkez, gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkeler arasında, hidrojen enerjisi teknolojilerinin
araştırılması ve geliştirilmesinde bir köprü vazifesi üstlenecektir. Bu
bağlamda, ülkemiz ve Birleşmiş Milletler arasında imzalanmış bu anlaşma,
ülkemizi, 171 ülke içerisinde, hidrojen enerjisi teknolojilerinde lider bir
konuma getirecektir. 2004 yılında, içerisinde bulunduğumuz yılda faaliyete
geçecek olan bu merkez, İstanbul'a, geleceğin teknolojilerini taşımada da önemli
bir görev üstlendirecektir.
Yeni bir teknolojinin
öncülüğünü yapmanın önemi tartışılmaz. Bu, özellikle, sıradan ikili
anlaşmaların çok dışında bir anlaşmadır ve Türkiye'yi ileri götürebilecek,
enerji sektöründe ileriye taşıyabilecek çok ciddî bir konu üzerinde bulunuyoruz.
Bu tür bir merkezin ev
sahipliğini yapmanın ve bunun İstanbul'da olmasının, ülkemize uluslararası
alanda kazandıracağı çok yüksek seviyede konular vardır. Ben, kısaca bunlardan
bahsetmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bilindiği üzere, dünya ekonomisi hızlı bir entegrasyon
içerisindedir. Bu sürece Türkiye'nin ayak uydurabilmesinin tek yolu da, enerji
problemini çözmekten geçiyor. Enerji probleminin çözümü ise, özellikle, ithal
girdilerin aza indiği ve Türkiye'nin yenilenebilir kendi kaynaklarından, temiz
enerji kaynaklarından faydalanması üzerinedir. O yüzden, bu bilgi toplumunu
oluşturmada ve kültürel birikimi sağlamada, bu hidrojen enerjisi üzerinde durmamız
gerekiyor.
Özellikle, ekonomide
yaşanan, ülkenin yaşadığı son krizler ve deprem, sektörü, talep konusunda çok
ciddî bir sıkıntıya sokmuştu. Bu talep düşüklüğünü, ancak arz fazlalığıyla
telafi edebiliriz. Şu anda, enerjimiz yeterince vardır; ancak, bu enerjiyi
ileriye dönük taşıyabilmenin tek yolu da, hidrojen enerjisiyle olacaktır.
Bugün itibariyle,
ülkemiz, tükettiği her 3 birim enerjinin 2 birimini ithal etmektedir. Bu dışa
bağımlılık, 2020 yılına doğru daha da artacaktır; özellikle, yerli kaynaklardan
sağlanabilir enerji miktarı, toplam enerji miktarının yüzde 22'sini
aşmayacaktır. O yüzden, bu konunun önemi, daha fazla açığa çıkmaktadır.
Özellikle, gerek emniyet
açısından gerekse maliyetler açısından sürdürülebilir olmayan bu dışa
bağımlılık trendinin değiştirilmesini teminen, yerli kaynaklarımıza yönelik
arama, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine öncelik verilmesi, yeni
teknolojiler üzerinde faaliyet gösterilmesi ve bu konuda, vakit kaybetmeden,
hızla ilerlenmesi gerekmektedir.
Biz, burada, bir anlamda,
geleceğin enerjisini konuşuyoruz. Hidrojenin enerji kaynağı olduğunun
anlaşılması bundan ikiyüz yıl kadar önce olsa da, bunun biriktirilebilmesi ve
stok yapılabilmesi yenidir ve 21 inci Yüzyıla damgasını vurabilecek bir
gelişmedir. Özellikle, elimizde bulunan enerji kaynakları, petrol ve gaz
rezervlerinin ömrünün gittikçe azalması, bunların kırk elli yıllık bir ömrünün
bulunması ve kömür kaynaklarının -ikiyüz, üçyüz yıllık olsa bile- bitebilecek
olması, bizi bu enerji kaynağına daha fazla itmektedir. Petrol, kömür ve
doğalgaz gibi konvansiyonel enerji türlerinin yerine geçecek yeni enerji
türünün hem kolayca elde edilebilmesi hem de çevre dostu olması, en belirgin kazançlarından
bir tanesidir; bunun da yegâne kaynağı, hidrojendir.
En büyük hidrojen kaynağı
sudur. Hidrojen, ayrıca, doğalgaz, kömür gibi fosil yakıtlarından da
üretilebilmektedir. Türkiye'de yapılması düşünülen bu teknolojinin önemi,
know-how hizmetleriyle beraber kazanılmasının yanında, öncelikle bizim
kullanmadığımız zamanlarda ürettiğimiz enerji miktarının suya verilmesiyle
ortaya çıkacak enerjinin depolanabilir ve istediğimiz zaman da kullanılabilir
olmasından kaynaklanmaktadır. Bunu, insan, hayatında da, teknolojik ürünlere
rahatlıkla yansıtabilmektedir. Özellikle mevsim değişikliğinden ve saat
farklılığından kaynaklanabilen kullanım farklılıklarını giderebilmenin tek
yolu, depolanabilir hidrojen kaynaklarıdır. Özellikle, Sayın Bakanımızın ve
ekibinin, Ulusal Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsüyle beraber bu
çalışmalarını sürdürebilmesi çok daha anlamlıdır.
Hidrojenden elektrik,
yakıt pilleri sayesinde, özellikle akü bataryasına benzer bir sistemle
yapılacaktır; çalışma prensibi de içten yanmalı motorlara benzemektedir.
Kısaca, sistem, elektrolizin tersine çevrilmesi şeklinde izah edilebilir. Bu
teknolojinin geliştirilmesiyle, dizüstü
bilgisayarların kullanımından tutun, cep telefonlarına ve dijital
kameralara varıncaya kadar, her türlü konuda, kültür birikimiyle beraber, bu,
ileriye taşınabilecektir ve kolaylık sağlayacaktır.
Özellikle Avrupa Birliği
ülkelerinin, Amerika'nın ve Japonya'nın bu konuda ayırdığı fonlar ibret
vericidir. Bu konuda, Avrupa Birliği ilk beş yıl için 5 milyar Euro'luk bir
rakam, Amerika Birleşik Devletleri 1 700 000 000 dolar, Japonya ise, 2020
yılına kadar 4 milyar dolarlık bir rakam bu işe ayırmıştır.
Hidrojen araştırmalarıyla
ilgili dünyanın önde gelen bilim adamlarından birisi de, Miami University'de
Temiz Enerji Enstitüsü Başkanı Olan Prof. Dr. Nejat Veziroğlu'dur. Nejat
Veziroğlu'nun, merkezin Türkiye'de kurulmasıyla ilgili uluslararası arenada
gösterdiği çaba takdire değerdir. Dünyaca ünlü bilim adamımızın katkılarının
devamının, ülkemizin hidrojen enerji teknolojileri alanında da gelişmesinde
önemli yarar sağlayacağı muhakkaktır ve bu işin başında bulunacaktır.
Özellikle hidrojen
enerjisi alanında faaliyet gösterecek olan merkez, Türkiye'nin, çevreye ve
özellikle temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına, geliştirme ve iklim
değiştirme konularına verdiği önemi göstermektedir. Dünya gittikçe ısınmaktadır.
En son yapılan araştırmalarda dünyanın ısısı 4,5 ilâ 5 derece artmıştır. Bunun
temel sebebi ise kirli enerji kaynaklarından kaynaklanmaktadır. O yüzden, bütün
ülkelerin, gelişmiş ülkelerin ve gelişmekte olan ülkelerin hidrojen enerjisi
üzerine sarf ettiği çabalar, özellikle Kyoto anlaşmalarından sonra bu alana
kaymıştır.
Tabiî, bu işin merkezinin
Türkiye'de kurulması ve bütün Birleşmiş Milletler ülkeleriyle beraber bu
koordinasyonun sağlanmasının, know-how ve diğer hizmetler açısından da, ucuza
mal edilebilmesi açısından da çok fazla önemi vardır ve bununla alakalı 40 000
000 dolarlık ilk beş yıl içerisinde hibe söz konusudur. 1992 yılından bu yana,
gelmiş bütün hükümetlerin üzerinde durduğu bir konudur; ancak, diğer gelişmiş
işlerde olduğu gibi, başarılı olduğumuz işlerde olduğu gibi enerji sektöründe
de bu hükümetimiz zamanında tamamlanmıştır. Çok ciddî, inşallah, önümüzdeki
yıllarda çocuklarımızın da görebileceği bu kültür birikiminin bu Meclisin
kararıyla alınmış olmasının bizler açısından da çok fazla önemi vardır.
Özellikle, merkezin ileri aşamalarda diğer enerji konularına da yoğunlaşarak
Uluslararası Atom Enerji Kurumuyla beraber daha etkin, hatta daha da etkin
çalışması söz konusudur.
Sözlerime son verirken,
bu anlaşmanın Yüce Meclis tarafından en kısa sürede onaylanmasının ve yürürlüğe
girmesinin daha müreffeh bir Türkiye için vazgeçilmez bir unsur olduğunu ve
enerji sektörümüzün ilerisiyle, geleceğiyle alakalı ciddî bir karar
oluşturduğunu bildiriyor, hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yıldız,
teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan;
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler
Sınaî Kalkınma Örgütü ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvence Fonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1965 Aralık ayında kabul ettiği bir kararla
"Birleşmiş Milletler Sınaî Kalkınma İçin Örgüt" adı altında bir
örgütün oluşturulmasını tavsiye etmiştir. Bunun üzerine, 17 Kasım 1966
tarihinde örgütün ismi yeniden düzenlenmiş ve böylece, Birleşmiş Milletler
Sınaî Kalkınma Örgütü, yani UNIDO, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği
içinde otonom bir kuruluş olarak faaliyete başlamıştır.
Birleşmiş Milletler Sınaî
Kalkınma Örgütü, 1 Ocak 1986 tarihinde Birleşmiş Milletler sistemi içinde bir
uzmanlık kuruluşuna dönüşmüştür. Örgütün temel amacı, gelişme yolunda olan
ülkelerin sınaî kalkınmalarını teşvik etmektir. Diğer amaçları; gelişme yolunda
olan ülkelerde mahallî kaynaklar ile insangücünün tam kullanımını sağlayan
sanayilerin kurulmasına katkıda bulunmak, sanayileşmiş ve gelişme yolunda olan
ülkeler arasında uluslararası bir forum olarak görev yapmak, üye ülkeler
arasında sınaî işbirliğini teşvik etmek ve Birleşmiş Milletler sistemi içinde
sınaî kalkınmayla ilgili bütün faaliyetlerin koordinasyonunu sağlamaktır.
UNIDO'nun başlıca 4
organı vardır; bunlar: Genel Konferans, Sınaî Kalkınma Kurulu, Program ve Bütçe
Komitesi ile Genel Direktörlüktür. Genel Konferansa, 1990 yılında, 151 ülke
üyedir. Sınaî Kalkınma Kurulu, Genel Konferans tarafından seçilen 53 üyeden
oluşur. 53 üyenin yarısı 4 yıllığına, diğer yarısı ise 2 yıllığına seçilir.
Kurul yılda bir defa toplanır. Türkiye, 1976-1989 döneminde Sınaî Kalkınma
Kurulunda görev yapmıştır.
Örgüt, sınaî kalkınma
uzmanlarını dünyanın değişik bölgelerine gönderip, Birleşmiş Milletler hesabına
araştırma, inceleme çalışmaları yaptırmaktadır. Örgütün sanayi yardım
fonlarının en büyük kısmı, Afrika, Pasifik ve Latin Amerika'ya gitmektedir.
Yapılan yardımlar en çok tarımsal sanayi, alternatif enerji kaynakları, kimya
ve metalürji sanayii, mühendislik hizmetleri ve profesyonel eğitime yöneliktir.
Örgütün gelişme yolunda
olan ülkelerin sınaî kalkınmalarına katkısı, özel teknik yardım projeleri
aracılığıyla olmaktadır. Türkiye'de örgütün teknik yardım projeleri gittikçe
artmış ve Birleşmiş Milletlerin Türkiye'deki toplam teknik yardımının en önemli
kısmını oluşturmuştur. Bugün, teknik insangücünün eğitimi, kalite kontrol,
paketleme, proje hazırlama ve değerlendirme, temel sınaî sektörlerin
planlanması, küçük sanayiin geliştirilmesi gibi özel teknik yardım projeleri,
UNIDO-Türkiye işbirliğinde yürütülmektedir.
Ayrıca, Türkiye,
UNIDO'nun gelişmekte olan ülkelerin sınaî kalkınmaları için yürüttüğü
faaliyetlerde de önemli ve aktif rol oynamaktadır. 1979 yılından bu yana,
Türkiye'de, çimento, şeker, döküm, demir çelik sektörlerinde düzenlenen eğitim
programları çerçevesinde çok sayıda stajyer eğitim görmüştür.
UNIDO'yu Birleşmiş
Milletlerin bir uzmanlık kuruluşuna döndürme çalışmalarıyla ilgili olarak,
Türkiye, UNIDO Sözleşmesini 8 Nisan 1979 tarihinde onaylamıştır. 21 Aralık 1981
tarihinde sözleşme Bakanlar Kurulunca onaylanmış; onay belgesi ise, 5 Mayıs
1982 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine tevdi edilmiştir.
İşte, bu örgüt ve Türkiye
arasında onaylanacak anlaşmaların içeriğinden bahsetmek istiyorum. Bundan
sonra, örgütün alternatif enerji kaynaklarına yönelik projelerinin çok önemli
bir ayağı Türkiye'de olacaktır. Birleşmiş Milletler Sınaî Kalkınma Örgütüyle
1992 yılında yapılan anlaşma gereği kurulması öngörülen, ancak çeşitli engeller
nedeniyle kurulması geciken Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri
Merkezi, yani, UHETEM, bu yıl İstanbul'da faaliyete geçecektir. Anlaşma
hükümlerine göre, Türkiye'nin örgüte taahhüt ettiği toplam katkı, beş yıllık
bir sürede 40 000 000 dolardır.
Kendi alanında dünyanın
ilk Uluslararası Hidrojen Teknolojileri Araştırma Merkezi olan UHETEM,
Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında, 171 ülkenin ortak katılımıyla
gerçekleştirilmektedir. Böylece, Türkiye'nin 171 ülkeyle ortak teknoloji
projeleri geliştirmesi ve hidrojen enerjisiyle ilgili bilim ve teknolojinin
ülkeye girmesi mümkün olacaktır.
Merkezin Birleşmiş
Milletler bünyesinde kurulması, Türkiye'nin uluslararası kuruluşlar arasındaki
itibarını artıracağı gibi, birçok bilim adamının Türkiye'ye gelmesine de olanak
sağlayacaktır. Ar-ge projeleri kapsamında dış fonların ve özel sektör
imkânlarının bu merkeze yönlendirilmesiyle, Türkiye'ye önemli miktarda
finansman gelmesi de beklenmektedir. Merkez, ilerideki yıllarda, Uluslararası
Atom Enerjisi Kurumuna benzer bir yapıya kavuşturulacaktır.
Ülkemizde yüksek miktarda
bor madeninin bulunması, hidrojenin depolanması ve güvenli biçimde yakıt olarak
kullanılması yönünde yapılacak araştırmalara hammadde sağlamaktadır. Bu
nedenle, Ulusal Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsünün, UHETEM ile yakın
işbirliği kurması planlanmaktadır. Ayrıca, Karadeniz'de bol miktarda bulunan
hidrojen sülfit maddesi, UHETEM'in çalışmalarında önemli bir rol oynayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
dünyada fosil yakıt olarak da bilinen kömür, doğalgaz ve petrol rezervleri gün
geçtikçe azalmaktadır. Örneğin, British Petrollerinin Haziran 2003
istatistiklerine göre, bilinen petrol rezervlerinin ömrü dünyada 41 yıl iken,
Türkiye'de 14 yıldır. Yine, bilinen doğalgaz rezervlerinin ömrü dünyada 61 yıl
iken, Türkiye'de 16 yıldır. Kömürün ise, bugünkü kullanımla birkaç yüzyıllık
rezervi bulunmaktadır. Ancak, bundan da önemlisi, fosil yakıtlar, yaşamı tehdit
edici çevresel etkilere sahiptir.
Dünyada halen yüzde 80
fosil yakıt kullanılmaktadır ve artan nüfusa paralel olarak enerji ihtiyacının
da artmasına rağmen, sınırlı fosil yakıt üretimi 2015 yılından itibaren
gittikçe azalacaktır. O bakımdan, 2015 yılından sonra yeni bir enerji kaynağı
bulunması gerekmektedir.
Dünyadaki enerji tüketimi
eşit bir biçimde dağılmamıştır. Bugün, yaklaşık 1 600 000 000 insan çağdaş
enerji hizmetlerine erişimden yoksundur. Dünya nüfusunun yüzde 20'si toplam
enerji tüketiminin yüzde 60'ını, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan yaklaşık 5
milyar nüfus ise enerji tüketiminin yüzde 40'ını gerçekleştirmektedir.
Değerli arkadaşlar,
enerji, bir ülkenin ekonomik ve sosyal gelişmesinin en temel ve sürükleyici
gereksinimlerinden biridir. Enerji politikalarında temel ilkemiz, kesintisiz,
güvenilir, temiz ve ucuz enerji olmalıdır. Bütün bu kriterleri üzerinde
toplayan depolanabilir yegâne enerji kaynağı ve taşıyıcısı, hidrojendir. Tüm bu
özellikleriyle hidrojen, geleceğin enerji türü olarak dünyada kabul edilmiş
durumdadır. "Hidrojen medeniyeti" kavramı, bilim adamları tarafından
sıkça ifade edilmektedir.
Hidrojen kaynakları,
evrende son derece bol ve yaygındır. En büyük hidrojen kaynağı sudur.
Hidrojenden enerji elde edilmesi sırasında çevreyi kirletici ve sera etkisini
artırıcı hiçbir gaz ve zararlı kimyasal madde üretimi söz konusu değildir.
Hidrojenin büyük miktarlarda edinilmesi, suyun elektroliziyle
gerçekleşmektedir. Elektroliz için rüzgâr, güneş ve su enerjisi gibi
yenilenebilir enerjiden istifade edilebilir. Zira ülkemiz, yenilenebilir enerji
kaynakları bakımından çok zengindir.
Yenilenebilir enerji
kaynaklarıyla ilgili olarak Türkiye, güneş enerjisi konusunda coğrafî olarak
iyi bir konumdadır. Meteorolojik verilere göre, Türkiye'de yıllık ortalama
güneş ışığı süresi 2 640 saattir. Rüzgâr enerjisi bakımından da zengin olan
ülkemiz, buna ilaveten, Avrupa'da en yüksek hidroenerji potansiyeli olan
ülkelerden biridir. Ülkenin toplam geliştirilebilir ekonomik enerji,
hidroenerji üretim potansiyeli yılda 124 000 gegavat/saat olarak tahmin
edilmektedir.
Bir ülkenin enerji
planlamasında gözetilmesi gereken ilkeler, enerji-ekonomi-ekoloji dengesi,
sürdürülebilir kalkınma, kaynak çeşitliliği ve enerji güvenliğidir.
Değerli arkadaşlarım,
hidrojen, bütün bu özellikleri taşıyan bir enerji türüdür. Ayrıca, hidrojenin
boru hatlarıyla iletiminin maliyeti, elektrik dağıtım hatlarının maliyetinin
sadece yüzde 25'i kadardır.
Hidrojen gaz halinde
yakılarak, ısınma, taşıt yakıtı ve mutfak için kullanılabilecek; yakıt pili
formunda ise, dizüstü bilgisayar ve cep telefonlarında şarj, otomobillerde
benzin alma sorunu büyük ölçüde çözülebilecektir. Bir yıl içinde kartuşlu
bilgisayarların ve hidrojen yakıtlı araçların piyasaya sürülmesi
beklenmektedir. Çok yüksek bir verime sahip hidrojen yakıtıyla çalışan motorlu
araçlar, elektronik cihazlar ve telekomünikasyon aletleri giderek ticarî kullanıma
sunulmaktadır.
Teknolojik açıdan önde
olmak kaygısını taşıyan ülkeler, araştırma merkezleri ve sınaî şirketler,
hidrojen teknolojisine daha fazla eğilmekte ve bu alanda çok yüklü yatırımlara
girişmektedirler. Avrupa Birliği, hidrojenli yakıt pili teknolojisi için ilk
beş yılda 5 milyar euro, Amerika Birleşik Devletleri hidrojenli otomobiller
için 1 700 000 000 Amerikan Doları, Japonya ise 2020 yılına kadar 4 milyar
Amerikan Doları harcamayı planlamıştır.
Amerika Birleşik
Devletleri ve Avrupa Birliği arasında hidrojen ekonomisi hususunda işbirliği
yapılması amacıyla ortak çalışmalar başlatılmıştır. Amerikan Senatosu,
konutlarda uygulanan hidrojen yakıt sistemleri için kilovat başına 1 000 doları
konut vergisinden düşmek kaydıyla, hidrojen kullanımını teşvik etmektedir.
Zaman, petrolün aleyhine, hidrojenin lehine işlemektedir. Bunu gören dünyanın
en büyük petrol üreticisi Suudî Arabistan Hükümeti, en büyük hidrojen üretim
tesisini kurmaktadır.
Zaman içinde hidrojenin
dünyadaki kullanımına baktığımızda, 1970'li yıllarda, hidrojen enerjisi,
hidrojen ekonomisi ve hidrojen enerji sistemi gibi kavramlar enerji
literatüründe yer almıyordu. Hidrojen ancak roket yakıtı olarak kullanılıyor,
süper devletler çalışmalarını gizlilik içinde yürütüyordu. 1974 yılında Amerika
Birleşik Devletlerinde Florida'da Miami Üniversitesinin Temiz Enerji Enstitüsü
tarafından düzenlenen Hidrojen Ekonomisi Miami Enerji Konferansı, bu konuların
yayılması ve hidrojen enerjisi kullanımına başlangıç oluşturması açısından son
derece önemlidir. Bu toplantıyla, Uluslararası Hidrojen Enerjisi Birliği
kurulmuştur. İşte bu enstitüde çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Nejat
Veziroğlu, UHETEM Projesinin bir devlet politikası olarak benimsenmesini
sağlayan çok değerli bir bilim insanıdır. 16 Ekim 2003'te İzmir'de bir
konferansta yaptığı konuşmadan, sizlere şunları aktarmak istiyorum:
"Petrol şirketleri,
hidrojen fikri ilk ortaya atıldığında karşı çıktılar. Biz, hidrojen derneğini
kurduktan sonra, hidrojen konferansı yapmaya başladık. İlki 1976'da Miami'de,
daha sonra dünyanın büyük şehirlerinde düzenlenen kongreler iki yılda bir
yapıldı ve 1998 yılında Brezilya'da yapılacak konferans için büyük petrol
şirketlerini konferansa davet ettik. Petrolün ardından ne satacaklarını
açıklamalarını istedik. Sadece Shell Company 15 mühendisiyle konferansa katıldı
ve iki ay sonra hidrojen dolum istasyonları kurdu. Shell, hidrojen kervanına
katıldıktan hemen sonra, diğer enerji şirketleri de katıldı ve 2000 yılında
bütün enerji sektörü bu olaya girmiş oldu. 1974 yılında 2000'e kadar geçen
sürede, üniversite ve araştırma merkezlerinde yapılan araştırmalarla, hidrojen
enerji sisteminin temelleri atılmış oldu. 21 inci Yüzyılın başında hidrojene
ilk geçiş, Mercedesin hidrojenle çalışan otobüsler imal edip satışıyla oldu. Bu
yıl Avrupa'nın birçok şehrinde hidrojenli otobüsler işliyor olacak. General
Motors 1 milyar dolar bütçeyle hidrojenli otomobil üretimine geçmeye
hazırlanıyor. Toyota ve Honda Şirketleri, Tokyo, Yokohama ve Los Angeles
şehirlerinde hidrojenli otomobilleri kiraya vermeye başladı. Birçok petrol
şirketi, hidrojen dolum istasyonları kurdu ve şu anda, dünyada 60-70 tane
hidrojen dolum istasyonu bulunmakta, bunların çoğu, Amerika, Avrupa ve Japonya'da.
Ayrıca, bu ülkelerin yanı sıra İzlanda'da da 1 adet dolum istasyonu kuruldu. Bu
yatırımın nedeni de, İzlanda bir konsorsiyum kurarak, üniversite, elektrik
şirketi, otobüs şirketi ve balıkçılık şirketi iştirak etti. Ayrıca, DaimlerChrysler
Şirketi ve Shell Şirketi, konsorsiyum kurarak, İzlanda'yı 2030 yılına kadar
hidrojene dönüştürecek ve hidrojenin çoğu da jeotermik enerjiden üretilecek
çalışma içerisine girdiler. Ülkemizde de, Ege'de, bol jeotermal enerjiden
yararlanarak hidrojen enerjisi üretmek mümkündür. Ayrıca, Karadeniz'in 60
metrenin altındaki yerlerinde bol miktarda hidrojensülfür vardır ve Türkiye'nin
hidrojen madeni gibidir. Hidrojensülfürden, düşük maliyette hidrojen elde
edilebilir, aynı zamanda, rüzgâr, güneş, su enerjisinden de hidrojen
üretilebilir. Hidrojenle elektrik üreten sistemler, Japonya, Amerika ve Avrupa
firmaları tarafından üretilmekte ve satılmaktadır. Hidrojen elektrik pilleri de
ticarî olarak satılıyor. Yaptığımız model çalışmalarına göre, eğer hidrojen
için İzlanda'nın yaptığı gibi özendirici tedbirler alınmazsa bile, şimdiki
yasalarla devam edersek, hidrojene geçiş 2074 yılında tamamlanacaktır. Eğer
ülkeler arasında rekabet olur ve özendirici tedbirler alınırsa, bu süre daha da
kısalır."
Yine, Prof. Dr. Sayın
Nejat Veziroğlu, devamla şöyle ifade ediyor: "1974'te hidrojen ekonomisi
fikrini ortaya attıktan sonra, dönem dönem Amerika Birleşik Devletlerine
danışmanlık yaptım. Hidrojen enerjisinin dünya ekonomisine ve kalkınmakta olan
ülkelere etkisi ne olacaktır gibi konularda rapor hazırladım. 1990'da verdiğim
bir raporda, dünyanın hidrojene geçişinde nâzım rol oynayacak bir
milletlerarası merkez kurulmasını önerdim. Bu görüşü, Birleşmiş Milletlerin
Viyana'daki UNIDO teşkilatı olumlu buldu ve benden merkezin nerede kurulması
gerektiğiyle ilgili rapor istediler. Raporumda, bu merkezin, endüstriyel
ülkelerle kalkınmakta olan ülkelerin arasında, üç kıtayı bağlayan bir noktada,
Türkiye'de kurulmasını önerdim. Kendi içlerinde yaptıkları toplantı sonunda da,
merkezin İstanbul'da kurulmasına karar verildi. Sonra, Ankara'yla görüşmeler
yapıldı ve birçok ülkenin enerji bakanlıkları ve dışişleri bakanlıkları ziyaret
edildi ve merkezin Türkiye'de kurulmasına onay verildi.
Benim konvansiyonel
enerji sistemleri için önerim, petrol ve doğalgaz aramaları hızlandırılmalı;
çünkü, hâlâ, hidrojen elde edebilmek için bunlara ihtiyaç var. Doğalgaz boru
hatları yaygınlaştırılmalı; bunun nedeni de, hidrojen enerjisine geçildiğinde,
bu boru hatlarının kullanılacak olması. Elektrik santralları yapımı
hızlandırılmalı. Kömürlü ve linyitli santrallar yapılmamalı; çünkü, bunların
zararı faydasından daha fazla. Nükleer santral yapımı özendirilmeli. Yatırımların
çoğu özel sektör tarafından yapılmalı. Devlet, enerji tesislerini
özelleştirmeli."
Prof. Dr. Sayın Nejat
Veziroğlu son paragrafta konuyu şöyle bağlıyor: "Hidrojen enerji sistemi
için önerilerim ise; UNIDO Milletlerarası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri
Merkezi kurulmalı. GEF finansmanıyla pilot bölgeler kurulmalı, hatta Türkiye'de
ilk hidrojenle çalışan otobüsler İzmir'e gelmelidir. Kömür, linyit çıkan
yerlerde hidrojen üretim tesisleri kurulmalı ve dağıtım hidrojen olarak
yapılmalı. Doğalgaz boru hatları hidrojen taşıyacak nitelikte yapılmalı. Temiz
enerji yatırımları özendirilmelidir."
Değerli arkadaşlarım,
dünyada çeşitli ülkelerde hidrojen enerji araştırmaları yapılmaktadır. Japonya,
Almanya, Suudî Arabistan, Kanada, İzlanda, İtalya, İspanya, Norveç ve Amerika
Birleşik Devletlerinde hidrojen üzerine programlar yürütülmekte ve işbirliği
yapılmaktadır.
Amerika Birleşik
Devletleri, 2030 yılından sonra, toplam enerji ihtiyacının yüzde 10'unu
hidrojenden karşılamayı düşünmektedir. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush
"petrole bağımlılıktan kurtulmak için bu enerjiye geçmeliyiz"
diyerek, 3 milyar dolar kaynak ayırdığını açıklamıştır.
Petrol, doğalgaz ve
kömürün dünyaya bir yılda verdiği zarar 5 trilyon dolardır. Hidrojen, bu
yakıtlara göre ısı enerjisinde yüzde 20, otomobillerde yüzde 18, elektrikli
motorlarda ise yüzde 50 daha verimlidir.
Hidrojenin yaygınlığı,
temel kaynağının su olmasının yanı sıra, enerjiye dönüşürken ısı ve suyun
dışında hiçbir yan etki oluşturmaması, bu gazı, gelecek için çok önemli bir
alternatif haline getirmektedir. Hidrojen enerjisi alanında faaliyet gösterecek
olan merkez, Türkiye'nin çevreye, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarını
geliştirme ve iklim değiştirme konularına verdiği önemi gösterecektir.
Değerli milletvekilleri,
sözlerimi bitirirken, enerji diplomasisinin ülkemiz açısından arz ettiği öneme
kısaca eğilmek istiyorum. Enerji diplomasisini bir ülkenin gücünden ve
birikiminden kaynaklanan, genelde stratejik hedeflere ulaşmayı amaçlayan ve
dışpolitika hedeflerinin gerçekleştirilmesine katkı sağlayan çok yönlü
faaliyetler ve temaslar olarak değerlendirebiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özkan.
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Türkiye, dünya toplam petrol ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 70'inin bulunduğu
bir bölgede yer almaktadır. Türkiye, bölgesinde enerji terminali olma
iddiasındadır. Türkiye'nin enerji talebi yılda yaklaşık yüzde 5 oranında
büyümektedir; yıllık elektrik tüketimi ise yaklaşık yüzde 7-8 oranında artmaktadır.
Bunlar, OECD ülkeleri arasında en yüksek oranlardır. Bütün bu hususlar, enerji
konularının ve enerji diplomasisinin Türkiye açısından ne denli önemli olduğunu
ortaya koymaktadır. Türkiye, enerji diplomasisine verdiği değerler ölçüsünde
bölgesindeki ve dünyadaki gücünü ve önemini artıracaktır.
Bu bağlamda, Cumhuriyet
Halk Partisinin, enerji konusuna büyük bir önem vermekte olduğunu, enerji
danışmanlarımızın her ay kapsamlı bir şekilde hazırladığı raporları kamuoyunun
bilgisine sunmakta olduğunu da belirtmek istiyorum.
Dünya enerji alanında
önümüzdeki dönemlerde önemli değişiklik ve gelişmeler beklenirken, Türkiye'yi
bu süreçten soyutlamak mümkün değildir. Önümüzdeki çağ, hidrojen çağıdır.
Hiçbir ülke bu çağdaş gelişimden soyutlanamaz. Türkiye'de kurulacak merkez,
uluslararası bir platform niteliği taşıyacak ve ülkenin stratejik önemini daha
da artıracaktır. Yeni gelişmekte olan bir teknoloji alanında uluslararası bir
merkeze sahip olunması dünyanın dikkatini Türkiye'deki bilimsel ve teknolojik
ilerlemelere çekecektir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, anlaşmayı
destekliyor, ülkemize ve milletimize faydalı olacağına inanıyoruz.
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özkan,
teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SINAİ KALKINMA ÖRGÜTÜ VE TÜRKİYE
CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA GÜVENCE FONU ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - Viyana'da 21
Ekim 2003 tarihinde imzalanan "Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü
ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvence Fonu Anlaşması"nın
onaylanması, söz konusu anlaşmanın imza tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi
suretiyle uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde, Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyun
rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine,
oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvence Fonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 217
Kabul : 217(x)
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, birleşime saat 20.05'te toplanmak üzere ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.34
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 20.05
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46 ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun müzakeresine
başlıyoruz.
9.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/716) (S. Sayısı: 319) (x)
Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu, 319 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt;
buyurun. (Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 319 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısına ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi en
içten saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekili arkadaşlarım; bildiğiniz gibi, üniversiteler, toplumlara,
ekonomik, kültürel ve yönetsel açılardan yol gösterici oldukları ve öncülük
ettikleri günümüzde daha iyi anlaşılmış olan kurumlarımızdır. Gerçi, son
yıllarda sayısı hızla arttığından, kalite olarak herhangi bir değişiklik
olmadığı söylenmekteyse de, bana göre, köklü üniversitelerimiz ile yeni açılan
veya açılma aşamasında olan üniversitelerimiz arasında çok büyük kalite farkı
olduğu gerçektir; çünkü, giriş sınavında bu üniversitelere giren öğrencilerin
aldıkları puanlarla, bu, ortadadır. Her ne kadar, biz, yeni açılanlar da çok
kaliteli, çok üstün üniversiteler desek de, bu, gerçek değildir.
Bugün, şu anda,
ülkemizde, 53 tane devlet üniversitesi, 24'ü kuruluşunu tamamlamış ve 1 tanesi
de Odalar ve Borsalar Birliğinin kuruluş aşamasında olan üniversitesi olmak
üzere, 25 tane vakıf üniversitesi vardır.
Devlet
üniversitelerimizde, şu anda, aşağı yukarı -bunlar, geçen senenin rakamlarıdır-
1 829 863 öğrenci öğrenim görmekte, 26 029 öğretim üyesi ve 43 205 öğretim
elemanı da görev yapmaktadır. Vakıf üniversitelerimizde, 64 216 öğrenci öğrenim
görmekte, 1 588 öğretim üyesi ile 3 312 öğretim elemanı da görev yapmaktadır.
Bu tasarı gündeme
geldiğinde, konuşmayı hazırlamak için bazı hazırlıklar yaparken, bu arada,
vakıf üniversitelerimizin sorunları olup olmadığını araştırmak için, en köklü,
en yerleşik üniversitelerimizden Yeditepe Üniversitesinin Mütevelli Heyet
Başkanı Sayın Bedrettin Dalan'ı aradım ve kendisine, vakıf üniversitesinin
sorunları olup olmadığını sordum. Sayın Dalan "pek çok sorun var; ama,
bunları daha sonra gündeme getirmeye çalışalım. Öğretim üyelerinin ve öğretim
elemanlarının Sosyal Sigortalar kapsamında olması zaman zaman rahatsızlık
yaratmaktadır; bunu, bir şekilde, Emekli Sandığına geçirmenin yolları var
mıdır, yok mudur, bunu bilemiyorum; ama, öncelikle bunu dile getirirseniz
sevinirim; çünkü, bu öğretim üyeleri yurt dışına giderken yeşil pasaport
alamadıkları için zaman zaman büyük sorunlar yaşamaktadır" dedi; ben de,
bunu size aktarmak istiyorum.
Bugün, aslında, aşağı
yukarı yüzyirmi yıldır ülkemizde eğitim vermekte olan köklü bir kuruluşumuzdan
söz etmek istiyorum; o da, Mimar Sinan Üniversitesi denilen üniversitemiz.
Mimar Sinan Üniversitesi,
sanat tarihçi, arkeolog, ressam ve müzeci Osman Hamdi Bey tarafından, 1882
yılında Sanayi-i Nefise Mektebi Âlisi adı altında 3 Mart 1883 yılında eğitime
açılmıştır. Üstüne üstlük, bu kurum, o zaman da en çağdaş kurumlardan
birisiydi, bugün de, yine, en çağdaş kurumlarımızdan bir tanesidir. Sanat ve
mimarlık alanında da, ülkemizdeki ilk yükseköğrenim kurumudur; bu da, iftihar
edilecek bir olaydır.
Cumhuriyetin
kurulmasından sonra, Büyük Atatürk, çağdaş uygarlık hedefine ulaşmak için
Sanayi-i Nefise Mektebi Âlisinin adını, Cumhuriyetin hemen akabinde, 1928
senesinde, Güzel Sanatlar Akademisi olarak değiştirmiştir ve aşağı yukarı, içimizdeki
genç arkadaşlar dışında, bizim kuşağımızda olanların hepsi, bu okulu Güzel
Sanatlar Akademisi olarak bilirler.
Bu okulumuz çok sayıda
sanatçı ve mimar yetiştirmiştir; hâlâ da, bu üstünlüğünü sürdürmektedir. 1982
yılında çıkan 2547 sayılı Kanunla, bir gece içinde, bu Güzel Sanatlar
Akademisinin ismi Mimar Sinan Üniversitesi olarak değiştirilmiştir. Gerçi,
ülkemizin yetiştirdiği en büyük mimar Mimar Sinan'dır, buna söyleyecek hiçbir
şeyimiz yok; ama, bu yükseköğretim kurumunun adı yıllardan beri Güzel Sanatlar
Akademisi olduğu için, bu durum, hem şu andaki üniversite öğretim üyeleri hem
öğrenciler hem de mezunlar arasında bir kırıklık nedeni olmuştur, "güzel
sanatlar" kelimesinin çıkarılması bir hoşnutsuzluk yaratmıştır. Hepimizin
bildiği gibi, burası, güzel sanatlar yüksekokulu veya üniversitesidir.
Mimar Sinan Üniversitesi,
İstanbul'un Avrupa yakasında yerleşiktir. Toplam yerleşim alanı 43 463
metrekaredir. Rektörlük, Güzel Sanatlar Fakültesi, Mimarlık Fakültesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Araştırma ve Uygulama Merkezi, Oditoryum, Sanat Galerisi,
Fındıklı'daki merkez binalarında bulunmaktadır; Fen Edebiyat Fakültesi ve bazı
idarî birimler de Beşiktaş'tadır; yine, Devlet Konservatuvarı
Beşiktaş-Akaretler'dedir, Sinema Televizyon Merkezi Balmumcu'da, Geleneksel
Türk El Sanatları Bölümü Salıpazarı'nda bulunmaktadır. Tophanei Amire Binası
ise, bu üniversitemizin kültür merkezi olarak kullanılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Mimar
Sinan Üniversitesinin 3 tane fakültesi vardır. Bunlardan 1 tanesi Güzel
Sanatlar Fakültesi, 1 tanesi Mimarlık Fakültesi, 1 tanesi de, 2547 sayılı
Yasanın getirmiş olduğu zorunluluktan dolayı kurulan Fen Edebiyat Fakültesidir.
Bu 3 fakülte içerisinde,
tabiî, bu üniversitenin her zaman ağırlığı olan fakültesi Güzel Sanatlar
Fakültesidir. Ağırlıklı olarak uygulamalı resim eğitimi yapan heykel, grafik,
seramik, tekstil, sinema, sahne dekorları, kostüm, fotoğraf, geleneksel Türk el
sanatları ve temel eğitim bölümleri olmak üzere, bu fakültenin 10 tane bölümü
bulunmaktadır.
Mimarlık Fakültesi ise,
mimarlık, şehir ve bölge planlaması, iç mimarlık ve endüstri ürünleri tasarımı
bölümlerini içermektedir.
Fen Edebiyat Fakültesinde
ise, her fen edebiyat fakültesinde olduğu gibi, istatistik, fizik, Türk Dili ve
edebiyatı, sosyoloji, tarih ve eğitim bölümleri bulunmaktadır.
Devlet Konservatuvarında
ise, müzik bölümü, sahne sanatları bölümü ve müzikoloji bölümü bulunmaktadır.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; dikkat ettinizse, konuşmamın başından bu yana
sıklıkla kullandığım, hep "güzel sanatlar" kelimeleridir. Gerçekten,
bu üniversitenin temelini oluşturan da güzel sanatlar olduğu için, bu
sözcüklerin üniversitenin adından çıkarılmış olması, dediğim gibi, bir
rahatsızlık ve huzursuzluk yaratmıştır. Üniversite Senatosu da, bu
üniversitenin adına, artık "güzel sanatlar" kelimelerinin eklenmesini
istemektedir.
Bu nedenle, onların
hazırlamış olduğu ve hükümet tarafından Meclise sevk edilen bu tasarıya biz de
sıcak bakıyoruz. Mimar Sinan Üniversitesinin adının, bundan sonra, Mimar Sinan
Güzel Sanatlar Üniversitesi olarak değiştirilmesi teklifine, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak olumlu bakıyoruz ve olumlu oy vereceğiz.
İnşallah, bu
üniversitemiz, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi yeni ismiyle, bize, hem
güzel sanatlar dalında hem de mimarî dalında yeni elemanlar yetiştirir,
ülkemize de hayırlı işler yapar.
Beni sabırla dinlediğiniz
için hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özyurt,
teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLÂTI KANUNUNUN BİR MADDESİNDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 28.3.1983
tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununun 16 ncı
maddesinin başlığında ve birinci fıkrasında yer alan "Mimar Sinan
Üniversitesi" ibareleri "Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Çeşitli
mevzuatta Mimar Sinan Üniversitesine yapılmış olan atıflar Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesine yapılmış sayılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Geçici madde 1'i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.
190 Sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair
Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
10.- 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve
Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/353) (S. Sayısı: 269) (X)
(x) 269 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 269 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim
Özkan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 269 sıra sayılı
190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
tedavi sanatı, insanlığın kendisi kadar eskidir; dolayısıyla, tedavi sanatını
da içine alan veteriner hekimlik mesleği, insanlık tarihinin en eski
mesleklerinden biridir.
Veteriner hekimlik,
aldığı multidisipliner eğitim gereği, hayvan hastalıklarının sağaltımından,
zoonoz hastalıklar yönüyle halk sağlığından, hayvan neslinin ıslah ve
üretiminden, hayvansal ürünlerin üretiminden tüketimine kadar olan
aşamalarından ve kontrolünden, su ürünlerinin üretiminden, hastalıkların
sağaltımından, kontrolünden sorumlu ve yetkili meslek erbabı olarak tanımlanır.
Türkiye'de veteriner
hekimlik eğitimi beş yıldır ve veteriner fakültelerinden mezun olanlara,
dünyadaki diğer örnekleri gibi, yükseklisans adı altında veteriner hekim unvanı
verilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
kamu sektöründe çalışan veteriner hekimlerin uzmanlık hakları, dönersermayeden
yararlanma hakları ellerinden alınmakta, çalışma şevk ve heyecanı ortadan
kaldırılarak, uygulamalar yapılmakla birlikte, üstüne üstlük, bir de veteriner
hekim unvanı dahi çok görülmektedir ve bugün, bakanlık kadrolarında unvanımız
veteriner olarak kullanılmaktadır. Oysa, bilindiği üzere, veteriner hekimlik
mesleği, hayvanların tohumlamasından, doğumuna, yetiştirilmesine, ıslahına,
beslenmesine, kesilmesine, yan mamuller elde edilmesine, pazarlanmasına,
ithalat ve ihracatına ve tüm gıda kontrol hizmetlerinden, laboratuvar
hizmetlerine kadar uzanan geniş bir yelpazede hizmetler sunmaktadır.
Veteriner hekimlerin
yetki ve sorumlulukları, başka meslek gruplarına nasip olamayacak kadar çoktur;
ancak, ne yazık ki, veteriner hekimlerin yetki ve sorumlulukları her geçen gün
kısıtlanmakta ve veteriner hekimler sadece hayvan hastalıklarının tedavi ve
takibiyle ilgili meslek grubu olarak görülmektedir.
Bu görevi yapan meslek
grubu da, hekim olarak tanımlanmasına rağmen, ne yazıktır ki, bugüne kadar,
hekim unvanı bile çok görülmüştür. Bunun son örneği, 57 nci hükümetin son
günlerinde aceleye getirilerek çıkarılan Sunî Tohumlama Yönetmeliği ve 560
sayılı Gıda Kanununa bağlı olarak yapılan yönetmelik ve talimatlarda
"veteriner hekim" ifadesi dahi geçirilmeyerek, mesleğimize gereken
saygının gösterilmeyişidir.
Tarım ve Köyişleri
Bakanlığınca, anılan yönetmelikte, veteriner hekim ifadesi geçmesi gereken
maddelerin, ilgili bölümlerinde "15 gün kurs gören ya da yüksekokul mezunu
olan ve belli bir süre kursa tabi tutulan" ifadesine yer verilmekteydi.
Neyse ki, bu yönetmelik, meslek kurum ve kuruluşlarının haklı ikaz ve
çabalarıyla iptal edilmiş bulunmaktadır. Sayın Bakanımıza da, buradan, bu
konudaki duyarlılığından dolayı şahsım ve meslektaşlarım adına teşekkür etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yıllardan beri hükümetlerce uygulanan yanlı ve yanlış hayvancılık
politikalarıyla, köylüyü aç bırakarak şehirleşmeyi amaçlayan bu politikalarla
günümüzde hayvancılık sektörü can çekişir bir konuma getirilmiştir. Yine, son
yıllarda yaşanan ekonomik ve siyasî krizler dolayısıyla belirginleşen durumlar
karşısında, ülkemiz yetiştiricisi, bırakın hayvancılık yapmayı, elindeki
damızlık hayvanını dahi elden çıkarmaktadır. Hükümetlerin günü kurtarma adına
yaptığı projeler ve popülist bir politikayla vermiş olduğu göstermelik
desteklemeler dahi yetiştiricinin ıstırabına çare olamamıştır. Sözde, geçimini
tarım ve hayvancılıktan sağlayan bir ülkede, 1 litre sütün fiyatı, şişelenmiş 1
litre suyun fiyatının bile altındadır. Yetiştiricilerimiz, bırakın
hayvancılıktan gelir elde etmeyi, boğazından, giyiminden, ilacından tasarruf
ederek hayvanlarının karnını doyurmaya çalışmaktadır. Eskilerde "sütten
elde edilen gelir yem parasını karşılar, ineğin buzağısı yetiştiricinin
kârıdır" şeklinde bir görüş vardı; şimdi ise, bırakın buzağıyı,
yetiştiricimiz, borçlarını ödeyebilmek için damızlık ineğini dahi gözü yaşlı
bir şekilde pazara götürmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemiz hayvancılığı için tüm bu olumsuzluklar yaşanırken, şu sıralarda,
hükümetin, bazı kurum ve kuruluşlardaki damızlık ihtiyacını karşılamak üzere
damızlık sığır ithalatına hazırlandığını ve bunun için gerekli girişimlerin
başlatıldığını üzülerek duyuyoruz. Bu girişim son derece yanlıştır ve önceki
yıllarda yapılan bu ithalatların ülkemiz hayvancılığını ne denli geriye götürdüğü ortadadır. Bu
ithalatlarla birlikte ülkemize sağlıksız ve niteliksiz damızlıklar getirilmiş ve
ülkemizde görülmeyen bazı sığır hastalıkları da ülkemiz sığırcılığında
görülmeye başlamıştır.
Bir diğer husus da,
Avrupa Birliğine girmeye hazırlandığımız şu dönemlerde yapılan mevzuat
çalışmalarındaki yanlışlıklardır. Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğiyle
ilgili mevzuatların yüzde 30'unun veteriner hekimlik mesleğiyle ilgili olduğunu
biliyor musunuz? Hayvansal kökenli gıdalarda çiftlikten sofraya kadar her
aşamada veteriner hekim kontrolünün zorunlu hale getirildiği Avrupa
Birliğindeki kuralların ülkemizde de uygulanması için gerekli önlemler alınmalı
ve ona uygun altyapı ve mevzuatlar oluşturulmalıdır. Fakat, ne yazık ki,
ülkemizde, Avrupa Birliği mevzuatlarına, temelde uyum yerine görünüşte uyum
için çalışmalar yapılmaktadır. Avrupa Birliği mevzuatına göre, veteriner
hekimliği, doğrudan bakana bağlı, bütçesine, personeline, taşra örgütüne kadar
tamamen bağımsız bir yapıyı içermektedir.
Şu anda ise yapılan
çalışmalarda, bugünkü Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğünün tabelası indirilip,
yerine, veteriner işleri genel müdürlüğünün tabelası asılmak istenilmektedir.
Böylece, bırakınız Avrupa Birliği normundaki veteriner işleri genel
müdürlüğünün kurulmasını, veteriner hekimlerin Bakanlıkta bugün var olan
etkinliği daha da azaltılacaktır.
Yapılması gereken,
reorganizasyon öncesindeki veteriner işleri genel müdürlüğünün yapısını yeniden
oluşturmaktır; personeli, bütçesi ve taşra teşkilatıyla tamamen ayrı bir yapı
kurulmalıdır. Avrupa Birliği mevzuatı, mesleğimiz ve hayvancılığımız açısından
son derece önemlidir.
Veteriner hekimlik
mesleği, Avrupa ölçeğinde olduğu gibi, hak ettiği yere ülkemizde de gelebilmelidir.
Bu mevzuatın hazırlanmasında Bakanlık birimlerinden ve Bakanlık dışındaki
üniversite ve ilgili meslek kuruluşlarından da görüşler alınmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
1980'li yılların ortalarına kadar, bahsettiğim birçok konuda hizmet veren
veteriner hekimler ve onlarla omuz omuza hizmet veren veteriner sağlık
teknisyenleri ve teknikerler, sözümona, veteriner ve ziraat hizmetlerinin
birleştirilmesi amacıyla 1985 yılında Amerika Birleşik Devletlerinden
uyarlanarak ülkemiz hayvancılığına monte edilmeye çalışılan çarpık bir
organizasyonla devredışı bırakılmış ve yetkisizleştirilmişlerdir.
Bu organizasyondan sadece
veteriner hekimler değil, ziraat mühendisleri ve yetiştiricilerimiz de son
derece rahatsızdır. Bu nedenle, acilen, Bakanlık bünyesinde, veteriner
hekimlerin en azından bir müsteşarlık düzeyinde yetkilendirildiği yeni bir
yapılanmanın gündeme gelmesi gerekmektedir. Böylelikle, hayvancılık hizmetleri
çokbaşlılıktan kurtarılacak, salgın hastalıklarla mücadele, koruyucu veteriner
hekimlik, gıda kontrolü, su ürünleri, ıslah, araştırma ve yetiştiricilikle
ilgili konular tek bir çatı altında toplanmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
benim mezun olduğum 1982 yılında ülkemizdeki veteriner fakültesi sayısı sadece
4'tü; bugün ise, tam 21 adet veteriner fakültesi mevcuttur. Bu fakültelerin, ne
yazık ki, birçoğu maalesef, hem öğretim üyesi yönüyle hem de klinik laboratuvar
ve derslik gibi fizikî altyapı yönüyle yetersizdir. Ayrıca, madem, bu kadar
veteriner fakültesi açılıyor ve veteriner hekim ihtiyacı var; niçin bu
okullardan mezun olan veteriner hekimler kamuda istihdam edilmiyor?
Uzun zamandan beri,
kamuda veteriner hekim istihdam edilmemesi nedeniyle, veteriner hekimlik
hizmetlerinde büyük ölçüde aksamalar olmuştur. Veteriner hekimler hayvan
sağlığı dışında, dolaylı olarak insan sağlığıyla ve beslenmesiyle çok yakından
ilgilidir. Ancak, Sağlık Bakanlığındaki veteriner hekim kadroları yeterli
değildir. Veteriner hekimler av ve yaban hayatını korumada öncelikli görevler
üstlenirler. Ancak, ilgili bakanlığın veteriner hekim kadroları son derece
sınırlıdır. Bu kadroları artırmak için kuduz vakalarının artmasını mı beklemek
gerekir?! Veteriner hekimler, doğada 9 000 bitki türüne karşılık, 80 000 hayvan
türüyle hijyen çevre, biyolojik yapı ve kirlilik konularında bilgi sahibidir.
Buna rağmen, Orman Bakanlığı, Çevre Bakanlığıyla birleştirilirken, veteriner
hekim kadrolarının artırılması dahi düşünülmemiştir.
Yine, hayvan ve hayvansal
ürünlerin ithalat ve ihracatında çalışan ve gümrük görevini yürüten veteriner
hekimler için, ilgili Devlet Bakanlığında veteriner hekim kadrosu var mıdır?
Ayrıca, veteriner hekimler, kontrolsüz kesimler hayvan kaçakçılığı ve
sınırlarda hayvan sağlık zabıtası görevlerini yürütmektedirler. Peki, ya
İçişleri Bakanlığındaki veteriner hekim kadroları yeterli midir?
İçişleri Bakanlığına
bağlı olan ve belediyelerde görev yapan veteriner hekimlerin durumları daha bir
içler acısıdır. Bazı belediyeler, belediye bütçesine yük getirdiği gerekçesiyle
veteriner hekim istihdam etmekten kaçınmakta, bunun yerine 200 000 000-250 000
000 gibi bir ücretle sözleşmeli
personel bulundurmaktadırlar. Bu nedenle, mezbahası olan her belediyeye kadrolu
veteriner hekim istihdam etme zorunluluğu getirilmelidir. Belediyeler, mezbahalara,
kâr eden değil, sağlıklı et üreten kuruluşlar olarak bakmalıdırlar. Ayrıca,
belediye veteriner hekimleri, gerek kesim öncesi gerekse kesim sonrası
yaptıkları muayenelerle birçok zoonos; yani hayvanlardan insanlara geçen
hastalıklara maruz kalmalarına rağmen, fiilî hizmet tazminatından
yararlanamamaktadırlar. Bu adaletsizliğin önüne geçilmesi için gerekli yasal
düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır.
Veteriner hekimlik
mesleğine karşı yapılan adaletsizlikler sadece bunlardan ibaret değildir.
Yıllarca ülkemiz sınırlarını aşarak hizmet vermiş olan veteriner kontrol ve
araştırma enstitülerine yeni veteriner hekim alınmaması ve uzmanlık
yönetmeliğinin iptal edilmesi nedeniyle yetişmiş personel konusunda sıkıntılar
yaşanmaktadır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun yürürlüğe girmesiyle
mesleğimizin uzmanlık eğitimi maalesef kesintiye uğramıştır.
Bakanlıkça yaptırılan
uzmanlık eğitiminin, Maliye Bakanlığı, YÖK ve dolayısıyla fakülteler tarafından
kabul edilmemesiyle, veteriner hekimlik mesleğinin bilimselleşmesi
engellenmiştir.
Dünyanın yöneldiği
uzmanlaşma eğitimine ülkemizde vurulan darbe neticesinde araştırma
enstitülerinde ciddî boyutlarda bir uzman eksikliği hissedilmektedir. Bu
nedenle de, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda geçen "tıpta uzmanlık"
ifadelerinin "beşerî veya veteriner tıp uzmanlığı" şeklinde
değiştirilmesi veya eklenmesiyle mesleğimizde uzmanlığın yolu açılacak ve bu
bilimsel eksiklik ortadan kaldırılacaktır.
Bir diğer konu da, bir
önceki hükümet döneminde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı dönersermaye
kanununda yapılan değişiklikle, enstitülerde görevli veteriner hekimlerin
dönersermayeden yararlanmalarının engellenmesidir. Veteriner hekim
meslektaşlarımız, özverili çalışmaları ve bağlı bulundukları dönersermayelerine
büyük miktarda katkıda bulunmalarına rağmen, dönersermayeden pay
alamamaktadırlar. Bu da, doğal olarak, eşdeğer görevler yapan ve dönersermayelerinden
pay alan meslek gruplarıyla kıyaslandığında ciddî sıkıntılar yaratmaktadır.
Dolayısıyla da meslektaşlarımızın çalışma
arzusunu ve şevkini kırmaktadır.
Bu konuyla ilgili kanun
tasarısı, benim de üyesi bulunduğum
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonundan geçmiş; ancak, uzun bir süreden beri
Plan ve Bütçe Komisyonunda bekletilmektedir. Bütçeye hiçbir yük getirmeyecek olan
bu tasarının bir an önce Genel Kurula getirilmesi gerekmektedir.
Yine, eski hükümetler
döneminde, veteriner ilaçlarının fiyatlandırılması konusunda da çok yanlış
uygulamalar yapılmıştır. Serbest rekabetçi ortamda ilaç fiyatlarının
dengeleneceği görüşünün aksine, ilaç firmaları ellerindeki inisiyatifi
kullanarak gelişigüzel fiyat artışına gitmişlerdir. Bu, hem yetiştiriciyi zor
durumda bırakmış hem de sunî bir spot ilaç piyasasının oluşmasına yol açarak
denetimsiz ve ruhsatsız birçok ilacın piyasada pazarlanmasına yol açmıştır. Ayrıca,
ilaçların dağıtım ve satışının yasal olarak eczane ve veteriner hekim
muayenehaneleri aracılığıyla olması gerekirken, yetkileri olmadığı halde,
kooperatifler, yetiştirici birlikleri, ziraat odaları ve ziraaî ilaç bayileri
ilaç satışı yapmaktadır. Bu amaçla, Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi,
veteriner ilaçlarıyla ilgili mevzuatlar ve kurumsal yapılar tek bir çatı
altında toplanmalı, fiyatlandırma, dağıtım ve satış politikaları yeniden ele
alınmalıdır.
Bu arada, sırası
gelmişken özel veteriner hekimlikten de söz etmek istiyorum. Öncelikle,
mevzuatta yer alan "serbest" sözcüğünün itici olması ve dünyadaki
örneklerine uyulması gerekçesiyle "özel" sözcüğüyle değiştirilerek
tanımlanmasının daha uygun olacağı görüşündeyim.
Bugün, özel veteriner
hekimler, gerek sayılarının çokluğu ve gerekse de getirilen ağır vergiler ve
muayenehane yönetmeliğindeki ağır şartlar nedeniyle çok zor durumdadır, birçoğu
bu şartlar karşısında muayenehanelerini kapatmak ya da küçük ücretler
karşılığında diğer bazı işlerde çalışmak zorunda kalmıştır. Ayrıca, özel
veteriner hekimlerin denetiminin hayvan sağlığı şube müdürlükleri tarafından
yapılması birtakım kişisel sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle denetim
görevlilerinin iş ilişkisinin olmaması sağlanmalıdır. Yine, ilaç firmaları,
depolar, market, mandıra, mezbaha, hayvan pazarı, yem fabrikaları, hayvansal
gıda üreten fabrika ve imalathaneler gibi işkollarında çalışan veteriner
hekimler için güvenceli çalışma şartlarının oluşturulacağı gerekli yasal
mevzuatlar bir an önce hazırlanarak hayata geçirilmelidir. Bu konuda, meslek
odası, dernek ve kuruluşlarla temasa geçilerek kendilerinden bu gibi yasal
mevzuatların hazırlanmasında yardım istenmelidir. Ayrıca, işyeri açmak isteyen
veteriner hekimlere ruhsat verme, konuya ilişkin düzenlemeleri yapma ve
denetleme yetkisi doğrudan veteriner hekim odalarına verilmelidir.
Bu arada,
meslektaşlarımızın bir isteğine de değinmek istiyorum. Birçok meslek grubu,
taşıma ruhsatlı silah sahibidir. Gece gündüz, dağ bayır demeden dolaşan veteriner
hekimler de, yapılacak yasal bir düzenlemeyle, taşıma ruhsatlı silah sahibi
olmak istemektedir.
Diğer bir önemli sorun
da, yürürlükte olan kırmızıet ve et ürünlerinin kuruluş, açılış, çalışma ve
denetleme usul ve esaslarına ait yönetmeliklerdir. Önceki yönetmeliklerde,
kombina ve mezbahalarda, sorumlu yöneticinin veteriner hekim olma koşulu ve
buna ilaveten, Avrupa Birliğinde olduğu gibi, resmî hükümet veterinerinin kesim
esnasında hazır bulunması zorunluluğu vardı. Hangi sebeple olduğu bilinmeyen bir
şekilde bu yönetmelik değiştirilerek, yerine, herhangi bir meslek grubuna ait
bir yöneticinin sorumluluğunda en az
bir muayene veteriner hekiminin bulunması şartı getirilmiştir. Yine,
soğuk hava, parçalama tesisi ve mamul madde üretim tesislerinde veteriner hekim
bulundurma zorunluluğu kaldırılmıştır. Dolayısıyla, bütün kontrol, işyeri
sahiplerinin inisiyatifine bırakılmıştır. Bunun da, hayvan ve hayvansal
ürünlerden bulaşabilen hastalıklar ya da mamullerin hijyen ve sağlık
kontrollerinin yapılamaması nedeniyle, ne kadar büyük bir risk oluşturduğu
ortadadır. Amacında ciddî şüpheler hissettiğimiz ve insan sağlığını doğrudan
tehdit eden bu yönetmeliğin, acilen yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
diğer bir husus da gıda güvenliğidir. Gıdalara ilişkin yaşanan sorunların yüzde
90'ı hayvansal kökenli gıdalardan kaynaklanmaktadır. Hayvansal kökenli
gıdaların güvenliği de hayvanlara yedirilen yemlerden başlamaktadır. Bu
nedenle, dolaylı olarak insan sağlığından da sorumlu olan veteriner hekimler,
hayvanlara yedirilen her türlü yem maddesini bilmek ve denetlemek durumundadır;
zira, zararlı olan bazı maddelerin yemlerle hayvansal dokulara ve dolayısıyla
da insanlara geçeceği bilinen bir gerçektir. Son yıllarda görülen, halk
tabiriyle, delidana hastalığı bunun en iyi örneklerinden biridir. Hayvan
yemlerinde karşılaşılan bazı sorunlar hayvan ve hayvansal ürün ticaretini de
doğrudan etkilemekte ve ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Bu nedenlerle,
hayvanlara yedirilecek yemlerin güvenilirliğini sağlamak için, devlet, denetim
görevini etkin bir şekilde yapmalıdır. Bunun için de ihtiyaç duyulan laboratuvar
donanımı ve gerekli veteriner hekim istihdamı sağlanarak, kontrol şube
müdürlükleri bu amaçla desteklenmelidir.
Hayvansal kökenli gıda
maddeleri çabuk bozulması, enfeksiyon ve toksikasyon riski taşıması nedeniyle,
gıda kontrolü içerisinde önemli bir yer tutar. Bu tür gıdaların planlanması,
üretilmesi, taşınması, muhafazası, ruhsatlandırılması, ithalatı ve ihracatında
veteriner hekimler mutlaka etkin görev yapmalı, organizasyon ve yönlendirmede
etkili ve yetkili olmalıdırlar. Tabiî ki, diğer meslek gruplarında değişik
aşamalarda görev yapacaklardır; ancak, bunlar, destek hizmetleri şeklinde
olmalıdır. Ne yazık ki, ülkemizde, yıllardır bunun tam tersi yapılmakta,
veteriner hekimler destek hizmeti şeklinde çalıştırılmaktadır.
Hayvansal kökenli
gıdalarda, çiftlikten sofraya kadar her aşamada veteriner hekim kontrolünün
zorunlu hale getirildiği Avrupa Birliğindeki kuralların ülkemizde de
uygulanması acilen sağlanmalıdır. Bu amaçla da, gerekli kurum ve kuruluşlarda
istihdam edilmek üzere yeni veteriner hekim kadroları verilmesi ve buralara
atanacak meslektaşlarımızın çağdaş bilgi ve teknolojiler konusunda eğitilmesi
ve bilgilendirilmesi gereklidir.
Bu arada, Trakya
yöresinin şap, tüberküloz ve bruselladan âri bölge olmasında emeği geçen
meslektaşlarıma; 1991 yılında ülkemizde görülen sığır vebası hastalığının çok
kısa bir sürede söndürülmesinde emeği geçen enstitülerde görevli meslektaşlarıma,
laborantlara, yardımcı personele ve gece gündüz demeden, tek bir hayvan
bırakmadan, büyük bir özveriyle aşılama çalışması yapan veteriner hekim ve
veteriner sağlık teknisyenlerine, buradan, minnet duygularımı iletmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, bu
sorunlar, veteriner hekimlik mesleğinin sorunlarından, konuşma süreme
sığdırabildiğim, sadece bir kısmıdır. Ayrıca, bu sorunlar, yalnızca veteriner
hekimlerin sorunları değildir; hayvancılığımızın sorunlarıdır, halk sağlığının
sorunlarıdır, toplumumuzun sorunlarıdır. Veteriner hekimlere verilen önem,
hükümetlerin halk sağlığına verdiği önemdir, topluma verdiği değerdir, insana
verdiği değerdir.
Konuşmamı tamamlarken, bu
kanun tasarısına Grubumuzun olumlu oy vereceğini bildirir; çok gecikmeli de
olsa, verilen bu kadro unvanımızın, özveriyle çalışan tüm meslektaşlarımıza
hayırlı olması dileğiyle, saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
GENEL KADRO VE USULÜ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEYE
BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 14.12.1983
tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 9. -
Bu Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetvellerde yer alan "veteriner"
unvanlı kadrolar, "veteriner hekim" olarak değiştirilmiştir.
Halen bu kadrolarda
çalışmakta olan personel başka bir işleme gerek olmaksızın yeni kadrolarına
atanmış sayılırlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?..Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum
:
MADDE 2. - Bu Kanun,
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?..Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum
:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?..Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü üzerindeki
müzakereler tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Askerî Ceza Kanunu ile Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma ve Adalet
Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.
11.- Askerî
Ceza Kanunu ile Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma ve Adalet
Komisyonları Raporları (1/606) (S.
Sayısı: 270) (X)
BAŞKAN -Komisyon
?..Burada.
Hükümet ?..Burada.
Komisyon raporu, 270 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Askerî Ceza Kanunu ile
Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının geneli hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bizler, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Meclis
çalışmalarına her zaman olumlu katkılarda bulunmak için tüm gücümüzle çalıştık.
Muhalefet olarak, iktidardan gelen tasarı ve teklifleri tümüyle reddetmeden,
değerlendirerek, ülkemizin ve halkımızın çıkarına olacak şekilde katkılarda
bulunduk.
Bu getirilen tasarı da,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu değerlendirdiğimiz tasarılardandır.
Bu tasarıda yapılmak istenilen düzenlemelerle, Askerî Ceza Kanununda,
seferberlik ve savaş hali dışında ölüm cezaları kaldırılmaktadır. Yapılan bu
düzenleme, Askerî Ceza Kanununun, Anayasamızın 38 inci maddesiyle uyumlu hale
getirilmesini sağlamaktadır. Bu düzenleme, çağdaş ceza sistemine de uygundur.
Kaldı ki, idam cezasının bir ceza olup olmadığı hususunda da hukukçular
arasında tartışmalar bulunmaktadır. Cezanın amacı, ıslah ve eğitimle kişinin
topluma kazandırılmasıdır; oysa, idam edilen insan, ölüm anının dışında ne
cezayı hissedebilmekte ne de bu cezanın sonuçlarından faydalanabilmektedir. Bu
nedenle, bu düzenlemeyi çağdaş normlara uygun olduğundan, destekliyoruz.
Sayın milletvekilleri,
tasarıda getirilen diğer düzenlemelerle, Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama
Usulü Kanunundaki hükümlerin, Anayasamızın "Kişi hürriyeti ve
güvenliği" başlıklı 19 uncu maddesindeki hükümlerle uyumlu hale
getirilmesi sağlanmaktadır. Böylece, askerî mahkemeler yargılama usulü
kapsamında yargılanan sanıklar da, Anayasamızda öngörüldüğü gibi, kişi
hürriyeti ve güvenliğinden en iyi şekilde faydalanacaktır. Yani, kişinin
yakalandığı veya tutuklandığı yakınlarına bildirilecek, arama ve elkoyma kararı
hâkim tarafından verilecek, gecikmesinde sakınca olduğu durumlarda da hâkim
onayı aranacaktır. Kanuna aykırı olarak elde edilen bulgular delil olarak kabul
edilemeyecektir.
Ayrıca, toplusuçlarda
sanıklar,en geç dört gün içinde hâkim karşısına çıkarılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, ülkemizin demokratikleştirilmesi, insanlarımızın temel hak ve
hürriyetlerinin korunması ve geliştirilmesi, düşünce ve ifade özgürlüğünün tam
olarak sağlanması için, her zaman göreve hazırız. Zira, Partimiz, geçmişte
olduğu gibi bugün de değişimden, ilerlemeden yanadır.
Bu duygu ve düşüncelerle,
yukarıda da belirttiğimiz gibi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, getirilen
tasarıyı desteklediğimizi bildirir, saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
ASKERÎ CEZA KANUNU İLE ASKERÎ MAHKEMELER KURULUŞU VE
YARGILAMA
USULÜ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 22.5.1930
tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanununun 91 inci maddesinin (3) ve (4)
numaralı fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"3. Taarruz, amirin
veya mafevkin vücudunda tahribatı mucip olmuşsa on beş seneden az olmamak üzere
ağır hapis, eğer ölümü mucip olmuşsa müebbet ağır hapis, az vahim hâllerde
yirmi dört seneden otuz seneye kadar ağır hapis cezası verilir.
4. Taarruz veya taarruza
teşebbüs seferberlikte yapılmışsa yirmi seneden, az vahim hâllerde on beş
seneden az olmamak üzere ağır hapis, eylem amir veya mafevkin vücudunda
tahribatı mucip olmuşsa müebbet ağır hapis, ölümü mucip olmuş ise ölüm cezası
verilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 1632 sayılı
Kanunun 101 inci maddesinin (1) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"1. Askerî isyanın
(M. 100) reisi veya mürettibi veya ön ayak olanları ile âsilerden amire ve
mafevke zorla müessir fiillerde bulunanlar münferiden yaptıkları suç müebbet
ağır hapis cezasını mucip değilse, on seneden az olmamak üzere muvakkat ağır
hapis cezası ile cezalandırılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - 1632 sayılı
Kanunun ek 4 üncü maddesinin (B) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"B) Seferberlikte
veya harp hâlinin devamı müddetince vahim hâllerde ölüm cezası
hükmolunur."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4. - 1632 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 2. -
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 91 inci maddenin (4) numaralı
fıkrası kapsamına giren suçlardan dolayı haklarında idam cezası verilen
hükümlülerin dosyalarından;
a) Henüz Askerî Yargıtaya
gönderilmemiş olan veya Askerî Yargıtay Başsavcılığında bulunan yahut Türkiye
Büyük Millet Meclisine gönderilmiş olanlar, hükmü veren askerî mahkemece
duruşma açılarak,
b) Askerî Yargıtayda
bulunanlar, ilgili dairesince ele alınarak,
Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren üç ay içinde karara bağlanır.
Askerî Yargıtay
Başsavcılığında ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan dosyalar,
gelişlerindeki usule uygun olarak, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren bir ay içinde, hükmü veren askerî mahkemeye geri gönderilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5. - 25.10.1963
tarihli ve 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun
66 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 66. - Aramaya
ve zapta karar verme yetkisi; millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak,
askerî mahkemeye aittir.
Yukarıda belirtilen
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde askerî savcılar,
teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt'a komutanı veya askerî kurum amirleri
ve bunların verecekleri yazılı emir üzerine diğer askerî makamlar da arama ve
zapt işlemi yapabilirler. Arama ve zapt işlemleri, yirmi dört saat içinde
yetkili askerî mahkemenin onayına sunulur. Askerî mahkeme, kararını arama ve
zapt işleminden itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, zapt
kendiliğinden kalkar.
Askerî mahallerde
yapılacak arama ve zapttan o yerdeki askerî birlik komutanı veya kurum amiri
haberdar edilir.
Askerî mahkemenin onayına
sunulmayan arama ve zapt işlemleri hakkında, aleyhine arama ve zapt işlemi
yapılan kimse, askerî mahkemeden her zaman bu hususta bir karar verilmesini
isteyebilir.
Yukarıdaki fıkralara göre
verilecek kararlara karşı yedi gün içinde en yakın askerî mahkemeye itiraz
edilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 353 sayılı
Kanunun 72 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İkiden ziyade
kişinin bir suçun icrasına iştiraki suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda;
sanık sayısının çokluğu veya sanıkların yahut delillerin durumu veya suçun
niteliği sebebiyle birinci fıkra hükmünün uygulanamaması hâlinde sanık,
soruşturmanın bitiminde ve her hâlde dört gün içinde yetkili mahkeme veya hâkim
önüne çıkarılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - 353 sayılı
Kanunun 73 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 73. - Sanığın
tutuklanmasından; yakınları, teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt'a komutanı
veya askerî kurum amiri ile sanığın mensup olduğu askerî birlik komutanı veya
askerî kurum amiri derhal haberdar edilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8. - 353 sayılı
Kanunun 80 inci maddesinin ikinci fıkrası ile dördüncü fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Bu makam, yakalanan
kişiden askerî savcıyı ve Cumhuriyet savcısını haberdar eder. Kişinin
yakalandığı yakınlarına derhal bildirilir."
"İkiden ziyade
kişinin bir suçun icrasına iştiraki suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda;
sanık sayısının çokluğu veya sanıkların yahut delillerin durumu veya suçun
niteliği sebebiyle birinci fıkra hükmünün uygulanamaması hâlinde sanık,
soruşturmanın bitiminde ve her hâlde dört gün içinde yetkili hâkim veya mahkeme
önüne çıkarılır."
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, Komisyon Başkanımızın bir söz talebi vardır.
Sayın Başkan, buyurun.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım burada "uygulanmaması"
şeklinde geçen ifade -tapaj hatası olmuş- "uygulanamaması" şeklinde
olacak. Onu arz ediyoruz efendim.
BAŞKAN - Belirttiğiniz
şekilde düzeltilmiştir Sayın Başkanım,.
Saygıdeğer
milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9. - 353 sayılı
Kanunun 163 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kanuna aykırı
olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
9 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
11 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olmasını temenni
ediyorum.
Öğretmen ve Eğitim Uzmanı
Yetiştiren Yükseköğretim Kurumlarında Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma
ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
raporunun müzakeresine başlıyoruz.
12.-
Öğretmen ve Eğitim Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim Kurumlarında Parasız Yatılı
veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/670) (S. Sayısı: 281) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 281 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa
Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; gecenin bu saatinde görüştüğümüz 281 sıra
sayılı yasa tasarısı, öğretmen ve eğitim uzmanı yetiştiren yükseköğretim
kurumlarında parasız yatılı veya burslu okuyan öğrencilerin sağlık
yardımlarından nasıl yararlanacağına ilişkin bir düzenlemedir.
Değerli arkadaşlar,
aslında, yükseköğrenimde parasız yatılı okuyan öğretmen ve eğitim uzmanı yok,
burslu okuyanlar var; ama, tasarının adı böyle yazılmış. Bu öğrenciler, hem
üniversitenin sağlık kuruluşlarından yararlanıyordu hem de Millî Eğitim
Bakanlığı bir fon ayırıyordu. İşte, bu karmaşayı gidermek için, tasarı,
yükseköğrenimdeki öğretmen adaylarının ve eğitim uzmanı adaylarının, yalnızca
üniversite sağlık kuruluşlarından yararlanmasını getiriyor; buna biz de olumlu
bakıyoruz.
Bu tasarı vesilesiyle,
kimi düşüncelerimizi anlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
yükseköğrenimdeki gençlerimizden "eğitime katkı payı" adı altında bir
harç alınmaktadır. Bu harçlar, eğitim açısından caydırıcı olmakta, astronomik
rakamlara da ulaşmaktadır. Sözünü ettiğim, 5 000-10 000 dolar arasında para
vererek, vakıf üniversitelerinde okuyan çocuklardan değil, devlet
üniversitelerinde okuyan öğrencilerimizden aldığımız harçlar. Bu harçları niye
anlatıyorum; çünkü Bakanlar Kurulunun "bu harçlar, öğrencilerin beslenme, barınma
ve sağlık hizmetlerine ayrılacak" şeklinde, 1999 yılında aldığı bir kararı
var.
Bakın, bugün, devlet
üniversitelerinde -bunları, size, 2003 yılına ait bir Resmî Gazeteden okuyorum-
örneğin, tıp fakültesine giden bir öğrenci 375 000 000 lira ödemek zorunda.
Mühendislik fakültelerinde okuyan bir öğrenci 245 000 000 lira ödüyor.
Şimdi okuyacağım örnek,
yine bir devlet üniversitesi; ikinci öğretimde okuyan -bu, 3 Eylül 2003 tarihli
25218 sayılı Resmî Gazetede yayımlandı- veteriner fakültesindeki bir öğrenci 1
360 000 000 lira ödemek zorunda. Mühendislik fakültelerinde okuyan öğrenci ise
975 000 000 lira ödüyor.
Zaman almamak için bir
iki tane daha okuyacağım. Örneğin, sivil havacılık yüksekokulunda okuyan bir
öğrenci 2 715 000 000 lira katkı payı ödemek zorunda. Yabancı diller
yüksekokulunda ise, öğrenci, 3 805 000 000 lira öderse, okuyabiliyor.
Değerli arkadaşlar, 3 805
000 000 lirayı Türkiye'de kaç öğrenci verebilir? Kurslardan, dershanelerden
geçerek, çok iyi bir puan alan. -örneğin, yetenekli, sanatçı olacak- bir
çocuğun devlet konservatuvarında okuyabilmesi için 2 715 000 000 lira vermesi
gerekir. Bu, gerçekten caydırıcıdır ve eğitimin paralı duruma geldiğinin
göstergesidir.
(x) 281 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Bunca paralar toplandığı
halde, bizim, yükseköğrenimdeki çocuklarımız, maalesef, yurt sorunu tam
çözülmediği için, Yurt-kurun ve üniversitelerin yurtları yetmediği için,
dışarılarda çok sağlıksız koşullarda barınmakta, beslenmektedir; dolayısıyla,
sağlıkları da kaybolmaktadır. Hatta, çocuk, bu harçları ödeyebilmek için, bir
miktar harçlığını çıkarabilmek, harcını karşılayabilmek için parça başı işlere
giriyor, sağlığı da bozuluyor.
Diyeceksiniz ki, zaten
çocuklara burs veriliyor. Daha, yeni, 90 000 000 lira bir kredi verilmeye
başlandı. Biliyorsunuz, daha önce 30 000 000 lira civarında olan bir para, yeni
yükseltildi. Yani, ne kadar destek olursanız olun, gerçekten, ailesinden ayrı
yerde okuyan bir çocuğun, yurt sorununu çözmezseniz, beslenme sorununu
çözmezseniz, sağlıklı koşullarda öğrencilik yapması için gerekli donanımı almazsanız,
o çocuk, yetenekleri doğrultusunda bu ülkeye hizmet edemez, ülkenin yönetimine
katılamaz. Hatta, yurt ve beslenme, salt yükseköğrenimdeki çocuklar için değil,
ortaöğrenim için de, bence çok gereklidir; çünkü, köylerimizde, bildiğiniz
gibi, ortaöğrenim yoktur, lise yoktur. O çocuk, ilçeye, ile geldiği zaman,
kimin yanına gidecektir, kimden medet umacaktır, mutlaka, devletin onu okutması
gerekir; ama, öğretmen olacak çocuklara, son yıllarda bir destek gelmiştir; bu,
sevindirici bir olaydır. Şimdi görüştüğümüz tasarıya konu olan öğretmen olacak
çocuklar, artık, eğitim fakültesine yüksek puanla girebilmektedirler; hatta,
öyle ki, birçok yerin tıp fakültesinde olan puandan daha yüksek bir puan
tutturması gerekir ki, o çocuklar, burslu olarak eğitim fakültelerine
girebilsin; çünkü, bunda, biraz da, öğretmen olduktan sonra atanma kolaylığı
vardır.
Değerli arkadaşlar, bu
öğrencilerin araştırma yapmaları konusunda, üniversitelerin araştırma yapmaları
konusunda, bu tasarı nedeniyle birkaç şey söylemek istiyorum. Maalesef,
hükümet, üniversitelere giderek daha az para ayırdığı halde, 2003'ün sonunda,
birden araştırma fonlarına da el koydu. Maliye Bakanlığı dedi ki "bunların
fonlarını ben aldım; gerekli olanları bana bildirin, ben bunların ödemesini
yapayım." Bu araştırma fonları genel bütçeden verilen parayla oluşturulan
fonlar değildir; onlar, dönersermayenin en az yüzde 5'iyle oluşturulan
fonlardır. Bütün rektörler buna tepki gösterdi, bütün üniversite elemanları
tepki gösterdi.
Üniversitelerin iyi,
nitelikli eğitim yapabilmesi, dünya üniversiteleriyle yarışabilmesi için, bu
araştırma fonlarının mutlaka bulunması gerekiyor. 130 trilyon lira civarında
bir paraya, Maliye Bakanlığı tarafından, bir gecede el konuldu. Dediğim gibi,
bu para, üniversitelerin kendi kaynaklarıyla yarattığı bir kaynaktı.
Değerli arkadaşlar,
örneğin, İstanbul Üniversitesinden 13 trilyon 62 milyar lira kesildi. Dünyanın
en büyük üniversitelerinden birisi
-bilmiyorum hiç gidip gördünüz mü- Eskişehir'deki Anadolu
Üniversitesidir. Gerçekten, çok güzel işler yapıyor; bir açıköğretim işini, hiç
ayağa düşürmeden, en iyi düzeyde götüren bir üniversitemizdir. Anadolu
Üniversitesinin, araştırma için devletten aldığı destek, sadece 310 milyar
lira, yatırım için bütçeden aldığı pay 8,5 trilyon lira -2003 yılı için
söylüyorum- ama, el konulan parası 10 trilyon lira; yani, devlet, hem araştırma
için para vermiyor hem yatırım için para vermiyor hem de üniversitenin kendi
kaynaklarından ayırdığı paraya el koyuyor ve diyor ki "devam eden
projeleriniz varsa bana bildirin, ben para gönderirim." Biz, bir yandan da
"malî özerklik, bilimsel özerklik" diyoruz! Üstelik, yükseklisans ve
doktora yapacak insanlar da bu fonlardan yararlanıyor; yani, bir çeşit,
akademisyen yetiştirmenin yolları da böylece tıkanmış oluyor. Örneğin, Gazi
Üniversitesinin 4,5 trilyon lirasına yine böyle el konulmuştur. Birçok
üniversitemizin kendi kaynaklarından yarattıkları 130 trilyonluk fona el
konuldu ve bu da, eğitimi olumsuz biçimde etkilemiş oldu.
Değerli arkadaşlar,
gecenin bu saatinde, tabiî, bütün üniversite çocuklarının sorunlarını,
üniversitenin sorunlarını anlatmaya gerek duymuyorum. O yüzden, zamanı da iyi
kullanmak gerektiğini düşünüyorum; ama, şunu söylüyorum ki, elbette, öğretmen
olacak çocuklara, gerçekten, çok iyi bir eğitim vermek gerekir. Onlara,
gerekirse, ek birtakım olanaklar vermek gerekir. Bu tasarıda bir "eğitim
uzmanlığı" sözü var. Maalesef, YÖK, 1997 yılında, 4 Kasımda, rehberliğin
dışında eğitim uzmanlıkları bölümlerini kapattı. Eskiden, eğitim bilimleri
fakültesinde, eğitim yöneticisi bölümü vardı, eğitim planlamacısı yetiştirirdi,
halk eğitimcisi yetiştirirdi; program geliştirme vardı, ölçme-değerlendirme
vardı; bu bölümler kaldırıldı. Yani, eğitim uzmanı sözü var burada, tasarıda;
ama, kendisi yok, rehberliğin dışında. "Parasız yatılı" adı var; ama,
parasız yatılı, maalesef yok yükseköğrenimde, öğretmen olacak çocuklar için.
Dünyanın her yerinde,
öğretmen adayları çok iyi seçilir ve öğretmenlik eğitimi çok iyi koşullarda
yapılır, desteklenir; çünkü, çocukları, yarının insanını onlar yetiştirecektir.
Maalesef, Türkiye de çok güzel modeller bulduğu halde, geçmişte, bizim
tarihimizde hep yıkılmıştır. Örneğin, köy öğretmen okulları, ilköğretmen
okulları, köy enstitüleri, yüksek öğretmen okulu ve eğitim enstitüsü gibi,
dönemine göre son derece başarılı öğretmen yetiştiren kurumlarımızı yapmışız,
yıkmışız; yapmışız, yıkmışız... 1980'den sonra da eğitim fakülteleri
üniversitelerin içerisinde var; ama, son zamanlarda birçok yerde başarılı
olmasına karşın bunlar arasında bir eşgüdüm yok. Eski, kapattığımız köy
enstitülerinin binaları, ağaçları duruyor; oralarda yalnız anadolu öğretmen
liseleri var. Aslında, süreleri uzatılıp, oralar birer eğitim fakültesi
olabilirdi; ama, bu da yapılmadı. Dilerim, bundan sonra, öğretmen adayları daha
çok desteklenir ve onların öğretmen olduktan sonra da hakları verilir; çünkü,
bugün, öğretmenliğe hak kazanmış, okumuş, diploma almış birçok genç,
öğretmenlik ataması için beklemektedir. Belki, sizlere de birçok başvuru
oluyor, bizlere de oluyor; ama, onları öğretmen olarak gönderemiyoruz, kadro
yok diye.
Ben, bu yasanın,
gerçekten, öğrencilere yarar getirmesini diliyorum; hepinize saygı sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
ÖĞRETMEN VE EĞİTİM UZMANI YETİŞTİREN YÜKSEKÖĞRETİM
KURUMLARINDA
PARASIZ YATILI VEYA BURSLU ÖĞRENCİ OKUTMA VE BUNLARA
YAPILACAK
SOSYAL YARDIMLARA İLİŞKİN KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI
HAKKINDA
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 15.6.1989
tarihli ve 3580 sayılı Öğretmen ve Eğitim Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim
Kurumlarında Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak
Sosyal Yardımlara İlişkin Kanunun 11 inci maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Eğitim giderlerinin
karşılanması
Madde 11. - Parasız
yatılı öğrencilerin belirlenecek miktarda kitap, kırtasiye ve diğer eğitim giderleri
Bakanlıkça karşılanır."
BAŞKAN - Söz talebi?..
Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 3580 sayılı
Kanunun 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 14. -
Bakanlıkça öğretmen ve eğitim uzmanı yetiştiren yükseköğretim kurumlarında
parasız yatılı veya burslu okutulacak öğrencilerde aranacak şartlara;
kontenjanların tespit ve dağıtımına; seçimine; parasız yatılı öğrencilikten
burslu öğrenciliğe, burslu öğrencilikten parasız yatılı öğrenciliğe geçmeye;
öğrenim süresine; eğitim giderlerinin karşılanmasına; parasız yatılı veya
burslu öğrenciliğin sona ermesine; parasız yatılı veya burslu öğrencilerin okul
değiştirmelerine ilişkin hususlarla bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili diğer
hususlar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Söz talebi?..
Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Söz talebi?..
Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Söz talebi?..
Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Askerî Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun
müzakeresine başlıyoruz.
13. - Askerî Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/685) (S. Sayısı: 331) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu, 331 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır;
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 1632 sayılı Askerî Ceza Kanununun 67 nci
maddesindeki değişiklikle ilgili söz almış bulunuyorum; öncelikle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, bu
tasarı, yurt dışına çıkan askerî personelin cezalarının indirilmesini öngören
ve nitelikli personelin görevden atılması durumunu ortadan kaldırmayı
amaçlayan, bu gerekçelerle hazırlanan bir tasarı. Bizler de, Millî Savunma
Bakanlığımızın hazırlamış olduğu bu tasarıya, Silahlı Kuvvetlerimizin bir
ihtiyacı gözüyle bakarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu oy
kullanma düşüncesindeyiz.
Muhakkak ki, bölgemizde,
bölge barışının sağlanabilmesinin temel koşulu, bölgede modern, güçlü bir
silahlı kuvvetler bulundurmaktan geçer. Silahlı Kuvvetlerimiz, bölge barışının
teminatıdır. Biz, gücünü milletten alan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
de, bölgemizde, Silahlı Kuvvetlerimizin her türlü ihtiyacını karşılamak ve onu,
bölge barışını tesis edecek, temin edecek göreve hazır durumda bulundurmaktan
sorumluyuz.
Fakat, bunun yanında, son
günlerde ülke olarak hep beraber yaşadığımız bir konuyu da, huzurunuza
çıkmışken ifade etmeden geçemeyeceğim. Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz günlerde,
Bakanlar Kurulu, Irak'taki Amerikan askerlerinin geri çekilmesi ve rotasyonuyla
ilgili olarak Amerika'yla yapmış olduğu gizli anlaşma neticesinde, konuyu
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirmeden, bir tezkere meselesine gerek
duymadan, böyle bir iznin verilmesinin uygun olduğunu mütalaa etmiş ve 123 000
Amerikan askerinin Irak'tan geri çekilmesi ve yerine 100 000 Amerikan askerinin
gitmesi işleminin İncirlik Hava Üssü aracılığıyla yapılmasına olanak sağlayan
anlaşmayı yapmıştır. Tabiî ki, bu, bir siyasî karardır. Hükümetler, böyle
durumlarda kararlar alır, anlaşmalar yapar ve bu siyasî kararın arkasında
durur; doğrudur veya yanlıştır. Neticesinde de, o hükümetlerin icraatını bir sonraki
seçim döneminde halk değerlendirir, doğruluğuna veya yanlışlığına karar verir;
ama, burada, dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus vardır. Bu konuyla
ilgili hem dikkatlerinizi çekmek istiyorum hem de hükümetimizi uyarmak
istiyorum.
Bu olayla ilgili yapılan
açıklamalarda, Sayın Başbakan "konuyu, Genelkurmay Başkanı ve Dışişleri
Bakanıyla görüştük; onların onayıyla, oluruyla" şeklinde yorumlamıştır.
Sayın Dışişleri Bakanı da "Genelkurmay Başkanımızla oturduk, görüştük,
doğruluğunu benimsedik ve ona göre böyle bir adım attık" demiştir. Sayın
Grup Başkanvekilinin de açıklamaları "Dışişleri Bakanı ile Genelkurmay
Başkanı oturdu, konuyu görüştü ve alınan karar gereğince, bunun bir tezkere
olarak Meclise gelmeden yapılabilir olduğu görüşü hâkim oldu ve uygulama
yapıldı" şeklindedir.
Burada hata şudur: Türk
Silahlı Kuvvetleri, hepimizin, ulusumuzun ortak değeridir; bu ülkede yaşayan
bütün insanların, siyasî görüşü, dili, dini ne olursa olsun, bütün insanların,
ulusun ortak değeridir. Şimdi, alınan karar, bir siyasî karardır. Bu karar,
bize göre yanlıştır, size göre doğru olabilir. Bu kararın doğru veya
yanlışlığı, bundan sonraki seçimlerde halk tarafından irdelenecektir; ama,
alınan bu karara Genelkurmayı da ortak etmeye çalışmak, çok yanlıştır. Bu,
dikkat edilmesi gereken, bundan sonraki söylemlerde, bundan sonraki icraatlarda
dikkat edilmesi gereken çok önemli bir konudur. Bu konuda Bakanlar Kurulunun
yapmış olduğu anlaşma ve almış olduğu kararla ilgili "bunu, Genelkurmayın
görüşünü alarak yaptık" demesinin sebebi, ya aldığın karara kendin tam
olarak inanmıyorsun, bir destekçi arıyorsun veyahut da bu konuda bir ortak,
aldığın karara bir ortak arıyorsun. Bu, uzun dönemde, çok yanlış bir davranış
biçimidir. Tabiî ki, Bakanlar Kurulu, istediği konuda, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin bütün kurumlarının görüşünü alabilir; bu, çok doğaldır; ama, o
görüşü alır, kararı siyasî olarak kendisi açıklar. "Ben, buna dayalı
olarak böyle bir karar verdim" deme hakkı, siyasî erkin, yoktur.
Bu duygu ve düşüncelerle,
çıkacak olan yasanın Silahlı Kuvvetlerimize ve ülkemize hayırlı olmasını
diliyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Çakır,
teşekkür ederim.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
ASKERÎ CEZA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1. - 22.5.1930
tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanununun 67 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 67. - Aşağıda
yazılı fiilleri işleyen asker kişiler, yabancı ülkeye kaçmış sayılarak bir
seneden beş seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.
A) Herhangi bir nedenle
izinli olsa dahi, yabancı ülkeye gitme müsaadesi bulunmaksızın ülke sınırları
dışında üç günü geçirenler,
B) Ülke sınırları
dışındaki bir askerî birlik veya görev yerinden, deniz veya hava aracından
kaçıp da bu durumda üç günü geçirenler,
C) Ülke sınırları
dışındaki bir askerî birlikten, deniz veya hava aracından herhangi bir nedenle
ayrı düşüp de askerî veya sivil bir Türk resmî makamına veya müttefik devlet
makamlarına özürsüz olarak müracaat etmeksizin üç günü geçirenler,
D) Harp esiri iken
serbest bırakılıp da askerî veya sivil bir Türk resmî makamına veya müttefik
devlet makamlarına teslim olmak üzere harekete geçme imkânı doğduğu halde,
özürsüz olarak hareketsiz kalan ve bu durumda üç günü geçirenler.
Aşağıda yazılı hallerde
üç seneden yedi seneye kadar hapis cezası verilir.
A) Fail beraberinde
silah, mühimmat, savaş araç veya gerecini götürmüş ise,
B)Fail hizmet yaparken
kaçmış ise,
C) Fail mükerrir ise.
Seferberlik ve savaş
halinde, bu maddede yazılı mehil bir güne iner. Bu maddedeki suçu seferberlikte
işleyenlere beş seneden, savaş halinde işleyenlere ise yedi seneden aşağı
olmamak üzere ağır hapis cezası verilir."
BAŞKAN - Söz talebi?..
Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Söz talebi?..
Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Söz talebi?..
Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 27 Ocak 2004 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati : 21.22
VI. - YAZILI SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. - İzmir Milletvekili Enver Öktem’in, reçetesiz satılan
beşerî tıbbî ürünlerle ilgili tedbir alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/1569)