BIM 2 1 2004-02-05T15:08:00Z 2004-02-05T15:08:00Z 38 24584 140134 TBMM 1167 280 172094 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 39       YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

45 inci Birleşim

21 Ocak 2004 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın, İş ve İşçi Bulma Kurumunun kuruluşunun 58 inci yıldönümüne, ülkemizdeki işsizlik sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

2.- Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi'nin, İş ve İşçi Bulma Kurumunun kuruluşunun 58 inci yıldönümüne, ülkemizdeki işsizlik sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

3.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, Uğur Mumcu'nun ölümünün 11 inci yıldönümünde gazeteci yazarın eserlerine; terörle mücadele için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, (6/515, 6/516, 6/517) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/136)

2.- (9/4, 7) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/450)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 23 milletvekilinin, TMSF'ye devredilen bankalar ile kamu bankalarından kaynaklanan zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/158)

2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 22 milletvekilinin, Millî Saraylardaki eserlerin sahteleriyle değiştirilerek yurt dışına kaçırıldığı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/159)

V.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.- 354 sıra sayılı kanun tasarısının gündemin 7 nci sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI.- SEÇİMLER

A) Komİsyonlara Üye Seçİmİ

1.- (9/5, 6) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna üye seçimi

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve CevaplarI

1.- Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Denizli'nin bazı ilçelerindeki tütün ve anason üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/399) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

2.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, hububat taban fiyatlarının açıklanmasına ve TMO'nun yapacağı alımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/440) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

3.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, şerbetçiotu üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/442) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

4.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Altunhisar-Ulukışla Kasabasının süt inekçiliği projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/445) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

5.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, RTÜK'ün yapacağı frekans ihalesinde istenen ulusal güvenlik belgesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/400) ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı

6.- Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, RTÜK'ün görev süresi biten üyelerinin yerine ne zaman yeni üyelerin seçileceğine ilişkin Devlet Bakanından  sözlü soru önergesi (6/407) ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı

7.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, orman yangınlarının takibine ve orman çalışanlarının özlük haklarına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/401) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

8.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde İlinde ve Çamardı İlçesinde ağaçlandırma çalışması yapılıp yapılmayacağına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/406) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

9.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, orman alanlarının değerlendirilmesi ve gelirlerinin artırılması projelerine ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/410) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

B) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Düzce İlinde deprem sonrası yapılan sağlık yatırımlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1532)

2.- Adana Milletvekili N.Gaye Erbatur'un, Adana-Seyhan'daki Adlî Tıp Kurumu morgunun taşınıp taşınmayacağına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/1591)

3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bazı akademik unvanlardaki personelin ücretlerinde iyileştirme yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1641)

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4.- Afyon Milletvekili Ahmet Koca ve 2 Milletvekilinin, Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/234) (S. Sayısı: 336)

5.- Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/701) (S. Sayısı: 334)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in, Türkiye'deki elma yetiştiricilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere,

Ağrı Milletvekili Naci Aslan'ın, sağlık personeli yerleştirme sınavında, çiftçilere yapılan gelir desteği ödemelerine ve Ağrı İlinde yaşanan bazı temel sorunlara,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü;

İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, İstanbul-Kasımpaşa'da yaşanan hırsızlık ve gasp olaylarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu;

Cevap verdi.

Avrupa-Akdeniz Parlamenterler Forumunun Brüksel'de yapılacak çalışma grubu toplantısına katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının:

Nisan, Mayıs ve Haziran 2002 Ayları (5/2) (S. Sayısı: 328),

Temmuz, Ağustos ve Eylül 2002 Ayları (5/3) (S. Sayısı: 329),

Ekim, Kasım ve Aralık 2002 Ayları (5/4) (S. Sayısı: 330),

Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporları;

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak ve 26 milletvekilinin, Kelkit Havzasının ekonomik, sosyal ve çevresel sorunlarının araştırılarak bölgenin kalkınması ve potansiyelinin değerlendirilmesi için (10/156),

Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 21 milletvekilinin, katı atıklardan kaynaklanan sorunların araştırılarak (10/157),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref'in, Genel Kurula hitaben konuşma yapma isteği;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Avrupa Parlamentosu Başkanının AB genişleme sürecine katılan ülkelerin parlamento başkanlarıyla Budapeşte'de gerçekleştireceği toplantıya katılmasına,

Bazı milletvekillerinin, belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına,

İlişkin Başkanlık tezkereleri;

Genel Kurulun 20.1.2004 Salı günkü birleşiminde; gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 25 inci sırasında yer alan (10/51) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmesinin yapılmasına, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 23 üncü sırasında yer alan 336 sıra sayılı, 22 nci sırasında yer alan 334 sıra sayılı, 20 nci sırasında yer alan 289 sıra sayılı, 5 inci sırasında yer alan 319 sıra sayılı, 15 inci sırasında yer alan 269 sıra sayılı, 16 ncı sırasında yer alan 270 sıra sayılı, 19 uncu sırasında yer alan 281 sıra sayılı, 21 inci sırasında yer alan 331 sıra sayılı kanun tasarıları ve teklifinin, bu kısmın 4, 5, 7, 9, 10, 11, 12 ve 13 üncü sıralarına, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılan 339 ve 350 sıra sayılı kanun tasarılarının ise, 48 saat geçmeden 6 ncı ve 8 inci sıralarına alınmasına, 22.1.2004 Perşembe günkü birleşimde de, çalışma süresinin, 331 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi;

Kabul edildi.

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün; 4876 sayılı T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/191), İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.

Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref, Türkiye-Pakistan ilişkileri ve dünyadaki gelişmeler konusunda Genel Kurula hitaben bir konuşma yaptı.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/381),

6 ncı            "  "                   (6/394),

22 nci          "  "                   (6/412),

24 üncü       "  "                   (6/414),

39 uncu       "  "                   (6/432),

45 inci         "  "                   (6/438),

46 ncı          "  "                   (6/439),

48 inci         "  "                   (6/441),

54 üncü       "  "                   (6/448),

56 ncı          "  "                   (6/452),

Esas numaralı sorulara, Sağlık Bakanı Recep Akdağ;

2 nci sırasında bulunan   (6/382),

3 üncü      "     "                  (6/384),

Esas numaralı sorulara, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik;

7 nci sırasında bulunan   (6/396),

8 inci      "      "                 (6/397),

9 uncu    "      "                 (6/398),

Esas numaralı sorulara, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu;

Cevap verdi; (6/381), (6/412), (6/396), (6/397), (6/398) esas numaralı soru sahipleri de karşı görüşlerini açıkladılar.

4 üncü sırasında bulunan (6/385),

5 inci         "   "                  (6/389),

Esas numaralı sorular, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildi.

Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 23 milletvekilinin, tarım ve hayvancılık alanındaki sorunların araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/51) öngörüşmelerine bir süre devam edildi.

21 Ocak 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.52'de son verildi.

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mehmet Daniş

 

Ahmet Küçük

 

Çanakkale

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                       

           No. : 70

II. - GELEN KÂĞITLAR

21 Ocak 2004 Çarşamba

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kendi Vatandaşlarının Geri Kabulüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/671) (S. Sayısı: 347) (Dağıtma tarihi: 21.1.2004) (GÜNDEME)

2.- Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S. Sayısı: 349) (Dağıtma tarihi: 21.1.2004) (GÜNDEME)

3.- Özel Karayolu Taşıtlarının Geçici İthaline Dair Gümrük Sözleşmesi Değişikliklerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/415) (S. Sayısı: 351) (Dağıtma tarihi: 21.1.2004) (GÜNDEME)

4.- Eşyanın Sınırlardaki Kontrollerinin Uyumlaştırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/430) (S. Sayısı: 352) (Dağıtma tarihi: 21.1.2004) (GÜNDEME)

5.- Geçici İthalat Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/679) (S. Sayısı: 353) (Dağıtma tarihi: 21.1.2004) (GÜNDEME)

6.- Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanların Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/745) (S. Sayısı: 354) (Dağıtma tarihi: 21.1.2004) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesi sürecine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/924) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.1.2004)

2.- Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in, trafik ekiplerinin bulundurması gereken araç ve gereçler ile kaza yerine intikal süresine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/925) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2004)

3.- Samsun Milletvekili İlyas Sezai Önder'in, çeltik üreticilerinin elektrik borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/926) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2004)

4.- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği personeline ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/927) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2004)

Yazılı  Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Kur'an kurslarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1874) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.1.2004)

2.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İstanbul-Hadımköy'deki TEM gişesi çıkışına sinyalizasyon sistemi kurulmamasının sebebine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1875) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.1.2004)

3.- Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesi ihalesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1876) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.1.2004)

4.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu'nun, büyükbaş hayvan yetiştiriciliğindeki küçük işletmeler sorununa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1877) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.1.2004)

5.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, yönetici atama ve yer değiştirmeleriyle ilgili yönetmelik değişikliklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1878) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2004)

6.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, eğitim kurumları yöneticilerinin atama ve yer değiştirmeleri hakkındaki yönetmeliğe ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1879) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2004)

7.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, taşımalı eğitim yapılmayan illere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1880) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2004)

8.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Genelkurmay Başkanlığının verdiği brifinge ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1881) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.1.2004)

9.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, manipülasyon davalarına, SPK ve İMKB ile ilgili bazı konulara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/1882) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.1.2004)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 23 milletvekilinin, TMSF'ye devredilen bankalar ile kamu bankalarından kaynaklanan zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/158) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2004)

2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 22 milletvekilinin, Millî Saraylardaki eserlerin sahteleriyle değiştirilerek yurt dışına kaçırıldığı iddialarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/159) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2004)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

21 Ocak 2004 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Çok değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, İş ve İşçi Bulma Kurumunun (İŞKUR) kuruluş yıldönümüyle ilgili söz isteyen Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'a aittir. Buyurun Sayın Varan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın, İş ve İşçi Bulma Kurumunun kuruluşunun 58 inci yıldönümüne, ülkemizdeki işsizlik sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 21 Ocak. Bugün  21 Ocak 1946 yılında kurulan İş ve İşçi Bulma Kurumunun, bugünkü ismiyle İŞKUR'un 58 inci kuruluş yıldönümü; kurum çalışanlarına ve milletimize hayırlı olsun diyorum.

Verilen kısa süre içerisinde iş ve işsizlik konusunu tartışmak, tabiî ki mümkün değil. Sürem elverdiğince, konuyla ilgili görüşlerimizi aktarmak istiyorum.

İşsizlik, bugün, gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere, hemen hemen her ülkenin karşı karşıya bulunduğu en önemli sorunlardan biridir. Ülkemizde de, işsizlik sorunu, ekonomik krizlerin de etkisiyle, yoğun olarak yaşanmaktadır.

Devlet İstatistik Enstitüsü hanehalkı işgücü anketi sonuçlarına göre, bugün, ülkemizde, açık işsiz sayısı 2 350 000'e yaklaşmıştır. Ülke ortalamasında işsizlik oranımız yüzde 9,4'tür. Milletvekili bulunduğum ilim Gümüşhane'nin de işsizlik oranı, Türkiye ortalamasıyla aynıdır; yani, yüzde 9'dur. Bu oran, OECD ülkelerinde yüzde 7,3; Avrupa Birliği üye ülkeleri ortalamasında da yüzde 8,8'dir. Tarımdışı sektörlerde de işsizlik oranı yüzde 17'lere ulaşmıştır.

Nüfus artış hızının getirdiği artan genç işsizliği, düşük istihdam oranı, kayıtdışılık, ülkemiz işsizlik sorununun yapısal özelliklerinin başlıcalarıdır.

İşsizliği azaltmanın ve istihdamı artırmanın en etkili yolu, şüphesiz ki, ekonomik büyümedir; ancak, tek başına ekonomik büyüme de, mevcut işsizlere ve iş piyasasına yeni girecek gençlere iyi işlerin temini için yeterli değildir.

Ekonomik büyümenin yanı sıra, işgücü piyasasına yönelik kurumsal reformların yapılması da, sorunun çözümünde önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle, 58 inci ve 59 uncu AK Parti Hükümetlerimiz, programlarında, işsizlikle mücadelede ekonomik politikaların yanı sıra, istihdam ve işgücü piyasası politikaları ile sosyal politikalara da büyük önem vermiştir.

Sürdürülebilir yüksek büyüme, yatırım için uygun makroekonomik ortamın sağlanması, istihdamın ekonomi politikalarının merkezine konulması, reel sektör yatırımları, üretime dönük politikaların geliştirilmesi, esnafın, sanatkârın ve KOBİ'lerin desteklenmesi, işgücünün niteliklerinin artırılmasına yönelik meslekî ve teknik eğitimin yaygınlaştırılması, işgücü piyasasının ihtiyaçlara uygun hale getirilmesi, bu politikalardan bazılarıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 yılı, hükümetimizce istihdam yılı ilan edildi. İşte, tam bu cümleden hareketle, 59 uncu hükümetimizin istihdam yılı ilan ettiği 2004 yılında, bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmekte olan, kişi başına millî geliri 1 500 dolar ve aşağısında olan ülkemizin 36 ilinin teşvik edileceğine ilişkin tasarının önümüzdeki hafta kanunlaşacak olması, bu tasarının teşvik verdiği iller arasında ilimizin de bulunması sevindiricidir. Ülkemizdeki işsizliğin azaltılması yönünde, hükümetimizin ilan ettiği istihdam yılı gerçeğine bir defa daha işaret etmek istiyorum. Gerçekten, bu teşvik kanunlaştığı zaman, benim ilim Gümüşhane gibi, diğer 35 ilde de yeni işler, yeni iş alanları açılacak ve işsizler iş ve ekmek kapısı bulacak. Bu kanun tasarısını hazırlayıp kanunlaşma safhasına getiren bütün bürokrat, bakan ve siz değerli milletvekillerime, ilim adına teşekkür etmek istiyorum.

Yine, Toplu Konut İdaresinin, 2004 yılında 100 000 konut ihalesi yapacağını ve bu konutları süratle bitireceğini belirtmesinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Varan.

SABRİ VARAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

... konut ihalelerinin de, konut ihtiyacı olan illerde yapılmaya ve konut temellerinin atılmaya başlanmasının, ilk etapta, Gümüşhane'de 400 konutun temelinin atılmasının, ilimizde var olan işsizliğin azaltılmasına ve diğer 100 000 konutun da ülkemizin diğer vilayetlerindeki işsizliğin azaltılmasına katkıda bulunacağını umuyorum. Bu konuda Toplu Konut İdaresine, Bayındırlık Bakanlığına ve Sayın Başbakanımıza huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İŞKUR'un büyük ölçüde modernize edilmesine ve çağdaş, etkin bir istihdam kurumuna dönüştürülmesine ihtiyaç vardır. Ayrıca, kurumun Batı'daki iş kurumlarına benzer hale getirilmesi, hem üyesi olma yolunda başvurumuzun kabul edildiği Avrupa Birliğine uyum hem de ülkemizde ciddî boyutlarda seyreden yapısal işsizlik sorunuyla mücadele açısından büyük önem taşımaktadır.

24 Temmuz 2003 tarihinde kabul edilen Ulusal Programın sosyal politika ve istihdam bölümünde, Türkiye İş Kurumunun altyapı ihtiyaçlarının karşılanması, kuruma yeni personel alımı ve alınan personelin eğitimi, aktif istihdam tedbirleri projesinin kurum tarafından yürütülmesi, ortak değerlendirme belgesinin hazırlanması üzerinde durulmuştur. Bu kapsamda İŞKUR'un 50 000 000 euroluk projesiyle, 2004-2005 yıllarında 25 000 işsizimize hizmet verilmesi ve bunların yüzde 50'sinin işgücü piyasasına girmesi hedeflenmektedir.

Bu kapsamda, Gümüşhane İŞKUR tarafından 6 proje değerlendirilmiş, 200 gencimiz de iş bulmak için eğitim seminerlerine başlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; Türkiye için, Türkiye İş Kurumuna bundan sonra da desteğinizi bekliyor, kurumun çağın gereklerini yeterli şekilde karşılayacak altyapıya kavuşturulmasında vereceğiniz destek için teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyor ve buradan bütün hemşerilerime de saygılarımı gönderiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Varan.

Gündemdışı ikinci söz, İŞKUR'un kuruluşuyla ilgili söz isteyen, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi'ye aittir.

Buyurun Sayın Tanrıverdi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin, İş ve İşçi Bulma Kurumunun kuruluşunun 58 inci yıldönümüne, ülkemizdeki işsizlik sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye İş Kurumunun kuruluşunun 58 inci yılı dolayısıyla gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, işsizlik, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin yanında, tüm dünyanın sorunu haline gelmiştir. Bugün, başta Batı ülkeleri olmak üzere, tüm dünya, toplumlarını derinden sarsan işsizlik problemine çare bulmak için projeler geliştirmekte, politikalar uygulamaktadır. İşsizlik, şüphesiz, diğer sorunlarımıza da kaynak teşkil etmektedir. İşsizlikle mücadele, sadece yürütme ve yasama organlarının değil, toplum olarak hepimizin görevidir.

Anayasanın 49 uncu maddesinde belirtilen "...çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır" hükmü çerçevesinde, 21 Ocak 1946 tarihinde, İş ve İşçi Bulma Kurumu olarak kurulan ve 24 Temmuz 2003 tarihinde; yani, AK Parti İktidarımız döneminde yasal değişiklikle Türkiye İş Kurumu adını alan İŞKUR, bu görevi üstlenmiştir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sosyal dokumuzda açılan yaralar, AK Parti İktidarıyla, bir bir kapatılmaya başlanılmıştır. En çabuk şekilde kapatılması gereken yaralardan biri de, kuşkusuz, işsizliktir. Devlet İstatistik Enstitüsü hanehalkı işgücü anketi 2003 yılı üçüncü dönem sonuçlarına göre, ülkemizdeki işsiz sayısı 2 325 000; işsizlik oranı yüzde 9,4; istihdam oranı da yüzde 45,7'dir.

Sözlerimin başında belirttiğim gibi, işsizlik, siyasal, sosyal ve ekonomik sorunlara da yataklık etmektedir. İşsizliğin had safhada olduğu bir ülkede, toplumsal huzurun sağlanması, neredeyse imkânsızdır. Partimiz, bu gerçekten hareketle, söz konusu realiteyi ülke gündeminden çıkarmak için bütün gücünü ortaya koymaktadır. İşsizlikle mücadeleye, hükümet programımızın ilk sıralarında yer verilmiştir.

İşsizlik ve istihdam sorununu çözmek ancak siyasî istikrar ve sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyle mümkündür. Ülkemizde, artık, siyasî istikrar sağlanmış, sürdürülebilir ekonominin temelleri de atılmıştır. Bu anlamda, geçtiğimiz  bir  yıl içerisinde, birçok alanda önemli yasalar çıkarılmıştır, bu yasalardan birisi de İŞKUR Yasasıdır. Yeni yasayla görev alanı genişletilen İŞKUR, klasik iş ve işçi bulma hizmetlerinin yanı sıra, aktif işgücü programlarını da etkin olarak uygulayabilen, Batı ülkelerindeki kurumlara benzer, çağdaş, yasal bir altyapıya kavuşturulmuştur; ancak, şu iyi bilinmelidir: Bu mücadelede, devlet ve özel sektör ayağının yanında, üçüncü sektör diye nitelendirilen gönüllü kuruluşların da katkısı kaçınılmazdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Partimiz Genel Başkanı ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın beyanlarında sıkça belirttiği gibi, 2004 yılı, Türkiye için, işsizlikle mücadele yılı olacaktır. Halkımızın yıllardır çektiği enflasyon çilesi, nihayet, AK Parti İktidarıyla son bulmuştur. Türkiye, Partimizin iktidarı döneminde, sıfırlı ve eksi rakamlı enflasyonla tanışmıştır. Her gün ardı arkası kesilmeyen zamların yerini, artık, fiyat indirimleri almıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tanrıverdi.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2004 yılının en büyük ve ilk hedefi de işsizlikle mücadeledir. İşsizliğin ortadan kaldırılabilmesi için öncelikle gerçekleştirilmesi gereken önlem, yatırım ve istihdamın teşvik edilmesidir. Hükümetimiz, bu konuda, yapısal ve yasal düzenlemeleri yapmaktadır; ancak, ülkemizdeki yabancı yatırım eksikliği halen hissedilmektedir. Yatırımın istenilen düzeyde gerçekleşebilmesi için, güven ve istikrar ortamının sağlanması gerekmektedir.

3 Kasım sonrasında işbaşına gelen AK Parti İktidarı, büyük bir sorumluluk içinde çalışmalara başlamış, halkımız ile devletimiz arasındaki güvensizliği ortadan kaldırmıştır. Yakalanan istikrar ortamı herkes için bir kazançtır; ama, en büyük kazanç, şüphesiz, ekonomimiz için olmuştur. Gece demeden, gündüz demeden milletimiz için çalışan hükümetimiz, 2003 yılında olduğu gibi 2004 yılında da hedeflerine zorlanmadan ulaşacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimizin işsizliği önlemeye yönelik olarak aldığı insangücü planlamasının etkin bir şekilde yapılması, insangücünün niteliğinin artırılması için kısa süreli eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin etkin olarak sürdürülmesi ve kayıtdışı istihdamı ve yabancı kaçak işçi çalıştırılmasını önlemeye yönelik kararlar işgücü piyasalarını olumlu etkilemiştir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanımızın açıkladığı gibi, 2003 yılında 1 600 kilometre duble yol, 11 000 toplukonut yapıldı. 2004 yılında da 3 000 kilometre duble yol, 90 000 toplukonut inşaı hedeflenmektedir. Böylece, yeni iş sahaları açılacak, yolların hizmete girmesiyle yan sektörler devreye girecek, ticaret ritmi daha da hızlanacaktır. 2001'de yaşanan ağır kriz sonrasında yaşanan çöküntü, artık, yerini güvene ve istikrara bırakmıştır. Kriz neticesinde işsiz kalan milyonlarca insanımız, psikolojik yıpranmayı, yeni umutlarla, yeni imkânlarla üzerinden atacaktır. Kapanan kepenkler bir bir açılıyor. Siftahsız kapanan tezgâhlar 3 Kasımdan bu yana, hiç olmazsa, yarın için güven besliyor; bu, çok önemli bir gelişmedir; çünkü, ekonomi çevrelerinin de belirttiği gibi, işsizlik, ekonomik canlanmanın etkisiyle 2004'te etkisini azaltacaktır.

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, konuşmanızı tamamlar mısınız.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sözlerime burada son verirken, kuruluşunun 58 inci yılını kutlayan Türkiye İş Kurumunun, ülkemizde işsizliğin önlenmesi yolundaki çalışmalarında başarılar diliyor, tekrar, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tanrıverdi.

Gündemdışı iki konuşmaya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümüşhane Milletvekilimiz Sayın Sabri Varan ve Manisa Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Tanrıverdi'nin gündemdışı yapmış oldukları konuşmalara cevap vermek üzere huzurunuzdayım; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarıma, Türkiye'nin önemli istihdam kurumu olan Türkiye İş Kurumunun, daha önceki adıyla İş ve İşçi Bulma Kurumumuzun kuruluşuna ilişkin önemli bir günde bu konuyu hem Parlamentoyla hem de kamuoyuyla paylaşma imkânı verdikleri için çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bundan tam 58 yıl önce, 1946 yılında, 4837 sayılı Kanunla kamu istihdam hizmetlerini vermek üzere İş ve İşçi Bulma Kurumu kurulmuştur. Kurumun görevini yasa şu şekilde tanımlamaktadır: İşçilere vasıflarına uygun işler bulmak ve işverenlere de işlerine uygun vasıfta işçi bulmak; yani, bu görev iş ve işçi bulmaya aracılık olarak belirlenmiş bulunmaktadır.

İş ve İşçi Bulma Kurumu, 1946 yılından itibaren, işgücü piyasasında iş ve işçi bulmaya aracılık hizmetini vermeye başlamış, özellikle gelişmekte olan sanayiin işgücü ihtiyacını karşılama ve işgücünün sektörel ve coğrafî hareketliliğini sağlamada kendisine verilen görevi uzun süre başarıyla yerine getirmiştir.

1960'lı yıllarda, başta Almanya olmak üzere, sanayileşmiş ülkelerin artan işgücü ihtiyaçları ve bu ihtiyacı yabancı işçi yoluyla da karşılamaları üzerine, İş ve İşçi Bulma Kurumu, yurt dışına işçi gönderme faaliyetini yoğunlaştırmıştır. 1973 petrol krizinden sonra sanayileşmiş ülkelerde yaşanan durgunluk ve artan işsizlik yurt dışından işgücü talebinin durmasına neden olmuştur. Bu gelişme, yurt dışına işçi gönderme faaliyetine odaklaşan iş ve işçi bulma ve kamu istihdam hizmetleri için gerileme sürecinin başlangıcı olmuştur. Kurum, değişen işgücü piyasasının ihtiyacı olan hizmetleri vermede kendini yenileyememiş ve işgücü piyasasında kamu hizmetlerinin rolü gittikçe azalmaya başlamıştır.

Ancak, özellikle, 1990'lı yıllardan itibaren kamu istihdam kurumlarının önemi artmaya başlamıştır. Bunun temel nedeni, gelişmiş ya da gelişmekte olan tüm ülkelerde işsizliğin artma eğiliminde olmasıdır. ILO tahminlerine göre, dünyadaki işsiz sayısı, iki yılda 20 000 000 artarak, 2002 yılı sonunda 180 000 000'a ulaşmıştır. Üstelik, işsizlik rakamları sorunun boyutunu tam yansıtmamakta, iş bulamayan yığınlar, işgücü piyasasından çekildiğinden, işsiz sayısına dahil edilememektedir. Yüksek işsizlik yapısal bir hal almakta; yapısal işsizliğin azaltılması da gittikçe güçleşmektedir.

Birey için işsizlik ne kadar uzun sürerse, yeniden işe girişi o kadar güçleşmektedir. İşsiz bireyler, fakirlik ve sosyal dışlanmaya maruz kalmakta; bu da psikolojik ve fizyolojik rahatsızlıklara neden olmaktadır. Ayrıca, vasıflı işçilerle düşük vasıflılar arasındaki ücret farklılıkları ve gelir dağılımı, eşitsizliği artırmaktadır.

Devletin, başta dezavantajlı gruplar olmak üzere, her geçen gün sayıları artan işsizlere iş bulma sürecinde yardımı gerekli olmaktadır. Kamu istihdam kurumlarının güçlendirilerek hizmetlerinin etkinleştirilmesi, devletin kullanabileceği en etkili politika aracı olarak ortaya çıkmıştır.

Biz de, ülkemiz istihdam kurumunda önemli adımlar attık. Bu adımların başında, değişen işgücü piyasalarında geniş kitlelere kaliteli hizmet veren, aktif ve pasif işgücü piyasası politikalarını etkin uygulayan, ülkemiz işsizlik sorununa çözümler üreten modern bir istihdam kurumunun kurulması gelmektedir ve bunun siz değerli milletvekillerimizin onayıyla kanunlaştırdık. Bildiğiniz üzere, 5 Temmuz 2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 4904 sayılı Kanunla, İş ve İşçi Bulma Kurumunu kapatarak, yeni adıyla Türkiye İş Kurumunu kurduk. Kanunun getirdiği yenilikleri üç ana başlıkta toplamak mümkün.

Değerli arkadaşlarım, bunlardan birincisi, İŞKUR'un görev alanı genişletilmiştir. İş bulmaya aracılık yanında, istihdam politikalarının oluşturulması, işgücü ve meslek eğitimi, kariyer danışmanlığı gibi aktif politikalar ile işsizlik sigortası uygulaması, kurumun yeni görevleri arasındadır.

İkincisi, İŞKUR'un kurumsal yapısında köklü değişikliklere gidilmiştir. İŞKUR Yasasıyla, sosyal diyaloğa açık, katılımcı bir çalışma ve örgütlenme modeli getirilmiştir. Yönetimine, başta işçi ve işveren kuruluşları olmak üzere, sosyal taraflar dahil edilerek, üç yeni kurul oluşturulmuştur. Bunlar, genel kurul, yönetim kurulu ve il istihdam kuruludur.

Üçüncüsü ise, kurumun istihdam alanındaki tekel yetkisi kaldırılmıştır. İstihdam hizmetlerinde liberalizasyona gidilerek, yurtiçi ve yurtdışı iş ve işçi bulma faaliyetlerinde bulunmak üzere, özel istihdam bürolarının kurulması imkânı sağlanmıştır. Özel istihdam büroları, İŞKUR'dan izin ve lisans almak kaydıyla, kamu kesimi dışında iş ve işçi bulma faaliyetlerinde bulunabilecekler ve İŞKUR'un denetimine tabi olacaklardır. Bu konuda yönetmelik taslağı hazırdır; önümüzdeki günlerde yayımlanacak ve özel istihdam bürolarına da yasal çerçevede gerekli izinler verilecektir. Tüm bu düzenlemelerle, işgücü piyasasında verilen hizmetlerin kapsamını artırmayı ve kalitesini iyileştirmeyi hedefliyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; benden önce konuşan değerli milletvekillerimizin de ifade ettiği gibi, Türkiye'deki işsizlik oranları, yapılan istatistiklere göre, çok yüksek seyretmektedir. İşsizlik, uzun yıllardır biriken sorunlar neticesinde yapısal bir sorun halini almıştır. Elbette, işsizliğin önlenmesinde, ekonomik büyümenin sürdürülebilir bir şekilde devam etmesi mutlaktır.

Bunun yanında, kamu istihdam kurumlarının da, uygulayacakları aktif işgücü politikalarıyla, bu işsizliğin azaltılması konusunda önemli görevler yerine getireceğine inanıyorum ve bu manada, Türkiye İş Kurumuna, gerek uygulamakta olduğu Özelleştirme Sosyal Destek Projesinde gerekse meslekî eğitim faaliyetlerine katkısı dolayısıyla çok önemli görevler düşecektir. Yeni İş Kurumu, bu görevlerin bilincindedir; Parlamentomuzun desteğiyle de, bu görevleri en iyi şekilde yerine getirecektir.

Bu inancımı da sizlerle paylaşıyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Uğur Mumcu'nun ölüm yıldönümüyle ilgili söz isteyen, Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'e attir.

Sayın Coşkuner, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3. - Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Uğur Mumcu’nun ölümünün 11 inci yıldönümünde gazeteci yazarın eserlerine, terörle mücadele için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Aldülkadir Aksu’nun cevabı

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uğur Mumcu'nun ölüm yıldönümü nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

80'li yıllardan sonra, yine, bugünkü gibi vurgunların, talanların, çetelerin boy gösterdiği bir dönemde bir ses duyuyoruz. O ses, Anadolu'ya, Türkiye'ye dalga dalga yayılıyor.

O ses,

"Ben, Atatürkçüyüm,

Ben, cumhuriyetçiyim,

Ben, laikim,

Ben, antiemperyalistim,

Ben, tam bağımsız Türkiye'den yanayım,

Ben, özgürlükçüyüm.

Ben, insan hakları savunucusuyum,

Ben, terörün karşısındayım,

Ben, yobazların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım" diyor; çünkü, o günlerde, ülkede, şöyle bir genç yetiştirilmek isteniyor: Yargılamayan, sorgulamayan, yurt sorunlarına, ulus sorunlarına duyarsız kalan, "tamam efendim", "olur efendim" diyen, ben merkeziyetçi bir zihniyet hâkim kılınmak isteniyor.

Bu söz ne kadar doğru ki, Sevgili Uğur Mumcu'nun o sözleri bugünlere kadar geliyor.

İşte, böyle bir anlayışın, böyle bir aydının, Uğur Mumcu'nun, 24 Ocak 1993 tarihinde aracına yerleştirilen bombanın patlamasıyla yaşamını yitirmesinden bu yana onbir yıl geçti.

Cumhuriyetin, Atatürk ilke ve devrimlerinin ödünsüz savunucusu Uğur Mumcu, daha 80'li yıllarda çeteleri, siyaset-tarikat-ticaret ilişkilerini, aydınlatılmayan cinayetleri, terör ile kaçakçılık arasındaki bağı, dinselliğe ya da ırkçılığa ödün veren siyasal iktidarların içyüzünü gözler önüne  sererken, demokrat, laik, cumhuriyetçi, tam bağımsızlıktan, emekten, tüm hak ve özgürlükten yana 5 000'i aşkın yazı yazmış, diziler hazırlamış, söyleşiler yapmıştı. Tüm yazıları, araştırmacılığı yaşama biçimine dönüştürmüş bir gazetecinin beslenme kaynaklarını çok iyi bilen bir aydının duyarlılığını yansıtıyordu.

Uğur Mumcu, aydınlanma devrimini özümsemiş, ödünsüz bir devrimciydi. Düşünce ve davranışları bu değerlerden oluşuyordu. Araştırmacı gazetecilik ilkesini benimsemiş, yazılarında eleştirel düşüncesini şu sözlerle anlatmıştı: "Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz." Yazı ve kitapları, benimsediği bu ilkenin tanıkları oldu.

Mumcu'nun bükülmeyen, tükenmeyen kalemi, karanlık güçleri öfkelendiriyor, çileden çıkarıyordu. O, bir an olsun umutsuzluğa kapılmadı, en ön safta görevini üstlendi; giderek, toplumumuzun gözü, kulağı, beyni oldu.

Mumcu, belgesiz ve bilgisiz hiçbir konu hakkında yazmadı; işin kolayına kaçmadı. Siyaset-mafya-şeriat ilişkilerini çözmek istiyordu. Biliyordu ki, bu ilişkiler ortaya çıkarılıp kaldırılmadıkça, ülkenin huzura kavuşması, anayasa ve hukuk düzeninin işlemesi olanaksızdı. Bunun için okudu, bunun için araştırdı ve düşündü. Ona göre, çağımızın en büyük suçu, haksızlıklara, adaletsizliklere, yolsuzluklara, halkın malını çalanlara, savaş kışkırtıcılığına karşı çıkmayarak susmaktı. Uğur Mumcu, bu suçu işlemediği için öldürüldü.

Ölümü, ülkeyi ayağa kaldırdı; çünkü, öldürülen, ülkenin, halkın kendisiydi; Uğur Mumcu'nun bedeniyle birlikte parçalanan, yığınların düşüncesiydi, özlemleri ve umutlarıydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Coşkuner.

MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) - Saldırı, laikliğe, cumhuriyete, demokrasiye, dürüst gazeteciliğe, yurtseverliğe yönelikti. Tetiği çekenler yakalandı; ama, cinayetleri tezgâhlayanlara hiçbir zaman ulaşılamadı. Hükümetler değişip davalar sürerken, Türkiye'nin aydınları birer birer teröre hedef olmaya devam etti. 1990 ile 2000 yılları arasında, Profesör Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Onat Kutlar, Ahmet Taner Kışlalı ve son olarak da Necip Hablemitoğlu, ardı ardına, terörün kurbanı oldu. 49 uncu hükümet döneminde gerçekleşen suikastın ardından, devlet yöneticileri, bu cinayeti aydınlatmanın namus borcu olduğunu söylediler; ancak, bu borç ödenmediği gibi, yeni cinayetler eklendi.

Uğur Mumcu, ABD'nin Ortadoğu'da oynadığı oyunların fotoğrafını, daha o zamanlarda çekmişti. 4 Eylül 1990 tarihli yazısında şunları söylüyordu: "Ortadoğu, emperyalizmin savaş alanıdır. Petrol, Latincede 'petro oleum=taş yağı' demektir. Bu taş yağında, Ortadoğu çöllerinde, kum gibi kaynayan gizli servislerin, iğrenç pazarlıkların, hükümet darbelerinin, emperyalizmin ajanlığını yapan kralların, generallerin ve siyasetçilerin izlerini ve çirkin yüzlerini görebiliriz."

16 Mart 1991 tarihli yazısında da şöyle diyor: "ABD, bilardo sopasıyla Irak'ı vuruyor; Irak topu Kürt topuna vuruyor, Kürt topu da Kıbrıs topuna vuruyor. Zincirleme reaksiyon, Türk dışsiyasetini kendi alanına sıkıştırıyor."

Uğur Mumcu cinayeti hâlâ aydınlanmamıştır. Neyse ki, ciltler dolusu kitaplar yazdı ki, o kitapları okuyanlar bunları anlayacaktır; ama, sonuç olarak da, şunu söylemeliyiz:

Bugün de aynı oyunlar yaşanmaktadır ve gençliğimiz, artık, Atatürk'ün kendine emanet ettiği ülkeye sahip çıkıp, bugünkü oyunları bozmalıdır diyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkuner.

Gündemdışı konuşmaya, İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu cevap verecektir.

Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta Milletvekili Sayın Mevlüt Coşkuner'in, Uğur Mumcu suikastının yıldönümü nedeniyle yaptığı gündemdışı konuşma üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Merhum Uğur Mumcu, yakın tarihimizde, araştırmacı kimliğiyle tanınan önemli bir gazeteci arkadaşımızdı. Anarşi ve terörün ülkemizin en önemli gündem maddesi olduğu yıllarda yaşadı. Kısa ömrünün çok büyük bölümünü ülke meselelerine ayırdı. Günlük yazılarıyla ve araştırmalarıyla okuyucularına daima yeni bir bakış açısı göstermeye gayret etti. Ülkenin sorunlarına duyarsız kalmadığı için, terör konusunda da makaleler yazdı. Kendine has yorumları ve çözümlemeleri hep ilgiyle takip edildi. Merhum Mumcu'nun da tespit ve teşhis ettiği gibi, terörün hedefi, millî birlik ve beraberliğimiz ile ülkemizin anayasal düzenini bozmaktı. O nedenle, terör örgütleri, toplumsal gerilimi daima kullanmak istemişler ve ülke istikrarını bu yöntemle bozmayı planlamışlardır. Nitekim, merhum Uğur Mumcu'nun hedef seçilmesindeki en önemli neden de bu olmalıdır diye düşünüyorum.

Aradan geçen uzun zaman nedeniyle, bugün, artık, herkes daha serinkanlı bir biçimde geçmişte yaşanan olayları yorumlama imkânına sahip. Bu bakımdan, millî birlik ve beraberliğin ne denli önemli olduğunun daha rahat anlaşılmaya başlandığını sanıyorum. Terörle mücadelede ortak toplumsal kabulün, iç bünyenin sağlam tutulmasında olduğunu düşünüyorum. Daha sonraki aşamada uluslararası işbirliğine önem verilmesi lazım geldiğini de, yine, fikir birliği sağlanan noktalardan biri olarak kabul ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, onbir yıl önce, millî birlik ve beraberliğimize kasteden terör grubu, toplumsal kesimleri karşı karşıya getirmek üzere merhum Uğur Mumcu'yu hedef seçti. Merhum, 24 Ocak 1993 tarihinde, saat 13.25 sıralarında, evinin önünde park halindeki otosuna bindiği esnada, önceden yerleştirilen patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu olay yerinde yaşamını yitirdi. Âdeta, vatandaşta, bu tür suikastların aydınlatılamayacağı izlenimi oluşturulmaya çalışıldı; ama, başta cumhuriyet hükümetleri olmak üzere, tüm güvenlik birimleri ve ilgili kuruluşlar, olayın bir an evvel çözüme kavuşturulması için olağanüstü gayret sarf etmiştir. Nitekim, bu çalışmalar sonucunda, yeni bir yapılanma olan ve o tarihe kadar varlığı tespit edilemeyen bir terör örgütünün bu eylemi gerçekleştirdiği anlaşılmıştır.

Uğur Mumcu'nun öldürülmesi eyleminin, Ferhan Özmen, Necdet Yüksel ve halen firarda olan Oğuz Demir isimli kişilerce gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Bu teröristlerden Ferhan Özmen ve Necdet Yüksel yakalanarak adalete teslim edilmiş, Oğuz Demir ise halen firardadır. Bu şahsın da yakalanması için çokyönlü çalışmalar devam etmektedir. Yakalanan şahısların, Uğur Mumcu'nun yanı sıra Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmeleri eylemlerinin de aralarında bulunduğu toplam 18 öldürme, yaralama ve bombalama eylemini gerçekleştirdikleri, ifadelerinden ve ele geçen silahların yapılan kriminal laboratuvar tetkiklerinden anlaşılmıştır.

Belirtilen örgütle ilgili dava Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından yürütülmekte olup, yargılama süreci halen devam etmektedir. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinin 7.1.2002 gün ve 2000/102 esas kararıyla, Uğur Mumcu'nun öldürülmesi eylemine katılmaktan dolayı Ferhan Özmen ve Necdet Yüksel idama mahkûm edilmiştir. Yargıtay tarafından Ferhan Özmen hakkındaki karar eksik soruşturma nedeniyle bozulmuş; fakat, Necdet Yüksel'e ilişkin idam cezası kararı onanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; terör, kimden gelirse gelsin ve kime yönelirse yönelsin insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur, toplumsal huzura ve barışa kastetmektedir. Bu nedenle, öncelikle, bütün toplumsal kesimlerin, bu konuda çok açık bir biçimde tavır alması gerekmektedir. Biz, Hükümet olarak, daima terörü lanetliyoruz, terör örgütleriyle ciddî ve kararlı bir mücadele içerisindeyiz, karanlıkta tek bir olayın bile kalmaması için azamî gayret sarf ediyoruz. İnanıyoruz ki, hukuk devleti ilkeleri ışığında, teknolojiyle desteklenerek, failleri kısa sürede adlî merciin önüne çıkarmak, en etkili terör mücadelesi yöntemidir.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Bakan, o yüzden mi af çıkardınız?!

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Nitekim, bu inançla hareket edilerek, İstanbul'da vuku bulan son terör eylemleri aydınlatılmıştır. Bundan sonra da aynı kararlılıkla hareket edeceğiz. Terör örgütleriyle mücadelede hiç duraksama gösterilmeyecektir.

Türkiyemiz, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, hukuk devleti ilkelerine bağlı ve ekonomik refahı tabana yaymayı hedef olarak kabul etmiş, laik ve demokratik bir ülkedir, ne olursa olsun, bu tercihten taviz verecek de değildir. Bunun herkes tarafından böyle kabul edilmesi gerekir diyerek, merhum Uğur Mumcu'ya, tekrar, Allah'tan rahmet diliyorum.

Sözlerime son verirken, bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyoruz.

Biz de, bu vesileyle, terörü bir kere daha lanetliyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Tokat Milletvekili Resul Tosun’un, (6/515, 6/516, 6/517) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/136)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 92, 93 ve 94 üncü sıralarında yer alan (6/515), (6/516) ve (6/517) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

    Resul Tosun

               Tokat

BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 23 milletvekilinin, TMSF’ye devredilen bankalar ile kamu bankalarından kaynaklanan zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/158)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde yaşanan ekonomik krizler özellikle bankacılık sektörünü derinden etkilemiştir. Ayrıca, kamu ve özel sektör bankalarındaki yönetim yanlışlıkları, sektörde 21 bankanın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmesiyle sonuçlanmış; ayrıca, kamu bankası olan Emlak Bankası ise Ziraat Bankasıyla birleştirilmiştir. Bankalarda oluşan zararlar, halkın malî kayıpları yanı sıra, sisteme olan güveni de sarsmıştır. Sonuçta bankacılık sektörü büyük yara almış ve ülkemiz ekonomisinde çok olumsuz sonuçlar yaşanmış ve yaşanmaktadır. Gelinen noktada, söz konusu batıkların tahsili ve sorumluların tespiti ile yargıya intikali üzerinde geniş bir toplumsal mutabakat bulunmaktadır.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna, devredilen bankalar ve kamu bankalarının görev zararlarından dolayı yaklaşık 50 milyar dolarlık kamu kaynağı aktarılmıştır. Aktarılan kaynaklar kamuya geri dönmemiştir.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna aktarılan kaynakların öncelikle geri alınması, mevcut yasalar ve yeni yasal düzenlemelerle mutlaka sağlanmalıdır.

Diğer taraftan, kamu tarafından aktarılan kaynakların yaklaşık 22 milyar dolarlık kısmı kamu bankalarının görev zararları için yapılmıştır. Ancak, bu görev zararlarının nereden kaynaklandığı belirtilmemektedir.

Bu nedenle,

1.- Bankacılık sektöründe yaşanan sorunun bir bütün olarak ele alınması ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna aktarılan bankalardan oluşan zarar ile kamu bankalarından oluşan zararların ayrı ayrı tespit edilmesi,

2.- Kamu bankalarında oluşan zararın nerelerden oluştuğunun ayrıca tespit edilmesi,

3.- Kamu bankalarında oluşan zarara ilişkin sorumluların belirlenmesi,

4.- Söz konusu sorumluların sorumluluklarının saptanması,

5.- Kamu bankalarınca açılan ve tahsil edilemeyen kredilerle ilgili olarak yeni yasal düzenlemelerin yapılması,

6.- Kamu bankalarınca açılan ve tahsil edilemeyen kredilerle ilgili olarak, müşteri isimlerinin belirlenmesi amacıyla Bankalar Kanununda gerekli yasal düzenleme yapılarak, bankacılık sırrı kavramının yeniden düzenlenmesi,

Amacıyla Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla. 3.12.2003

1- Bihlun Tamaylıgil                                (İstanbul)

2- Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                (Malatya)

3- Ali Rıza Bodur                                (İzmir)

4- Yılmaz Kaya                                (İzmir )

5- Mehmet Parlakyiğit                                (Kahramanmaraş)

6- Necati Uzdil                                (Osmaniye)

7- Muharrem Kılıç                                (Malatya)

8- Tacidar Seyhan                                (Adana)

9- Ufuk Özkan                                (Manisa)

10 - Mustafa Sayar                                (Amasya)

11- Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

12- Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

13- Nejat Gencan                                (Edirne)

14- Atila Emek                                (Antalya)

15- Mehmet Işık                                (Giresun)

16- Vezir Akdemir                                (İzmir)

17- Abdurrezzak Erten                                (İzmir)

18- Kâzım Türkmen                                (Ordu)

19 - Salih Gün                                (Kocaeli)

20 - Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

21- Gürol Ergin                                (Muğla)

22- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu                                 (Ankara)

23- Mehmet Vedat Melik                                (Şanlıurfa)

24- Ersoy Bulut                                (Mersin)

Gerekçe:

Ülkemizde 1980'li yıllarda başlayan ekonomik serbestleşme politikalarıyla gelişmeye başlayan bankacılık sektörü, bu tarihlerden itibaren sektörde yaşanan sorunları ve banka soygunu olaylarını da beraberinde getirmiştir. Öncelikle bazı kamu bankalarında ortaya çıkan banka yolsuzlukları, Kasım 2000 ve Şubat 2001 tarihlerinde gerçekleşen ve tüm ekonomimizi derinden etkileyen ekonomik krizlerle yeni bir boyut kazanmıştır.

Bu süreçte en fazla tahribatın bankacılık sektöründe gerçekleşmiş olması nedeniyle, bu krizler kimi zaman "bankacılık krizi" olarak nitelendirilmiş, malî yapısının bozulması nedeniyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrolunan birçok bankada yapısal sorunların yaşandığı ortaya çıkmış ve bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılması gereği kendini göstermiştir.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devralınan bankalarda oluşan batıkların tahsilinde yaşanan zorluklar, geçen zaman içinde sisteme olan güveni zedelemiş, bankacılık sistemiyle birlikte hukuk sisteminin sorgulanmasını da beraberinde getirmiştir. Gelinen son noktada, Adalet Bakanlığı tarafından, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devralınan bankalarda oluşan zararların tahsiline yönelik olarak "Bankalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı" hazırlanmıştır. Tasarının gerekçesinde de belirtildiği gibi, bu tasarı, esas olarak, Fonun batık banka alacaklarının tahsilinde hukukî açıdan yetersiz kalması karşısında, Fonun devralmış olduğu tüm mal ile hak ve alacaklarının tamamının devlet hazinesine kanunla intikalinin sağlanması gereğinden hareketle hazırlanmıştır.

Söz konusu tasarıyla ilgili birçok sakınca, meslek birlikleri ve uzmanlar tarafından çeşitli defalar dile getirilmiş ve getirilmektedir. Bütün sakıncaları saklı kalmak üzere, tasarının hazırlanış amacı dikkate alındığında gözden kaçırılmaması gereken nokta, çeşitli defalar dile getirilen 43 600 000 000 dolar tutarındaki batık banka alacağının yarısının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devralınan bankalardan, diğer yarısının ise kamu bankalarının görev zararlarından kaynaklanmakta olduğudur.

Bu durumda "halkın parasını hortumlayanlardan her kuruşu tahsil etmek" amacının kamu bankaları için de geçerli olması, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devralınan bankalarda oluşan banka batıklarına gösterilen hassasiyetin kamu bankalarında oluşan görev zararına da gösterilmesi, bu zararların nedenlerinin, tutarlarının ve sorumlularının belirlenmesi ve yargıya intikalinin sağlanması gerekmektedir.

Bu nedenle, kamu bankalarında oluşan batıkların tahsiliyle ilgili olarak da bir yasa tasarısı hazırlanması ve yapılacak düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması yapılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 22 milletvekilinin, Millî Saraylardaki eserlerin sahteleriyle değiştirilerek yurt dışına kaçırıldığı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/159)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Millî Saraylarımızdaki pek çok değerli objenin sahteleriyle değiştirilmek suretiyle yurt dışına çıkarıldığı yolunda haberler sıklıkla alınmakta, söz konusu objelerle yurt dışında karşılaşılması, aynı objenin, aynı anda, iki farklı yerde olabileceğini düşünmek, mantığın temel ilkelerine aykırı olacağından, anılan haberlerin doğruluğu hususundaki şüphelerimizi ortadan kaldırmaktadır.

Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, söz konusu olayların doğru olup olmadığının "karbon yöntemi" gibi bilimsel metotlarla araştırılması, doğru ise sorumluların tespit edilmesi ve doğan zararın giderilmesi, ileriye dönük olarak alınabilecek önlemlerin nasıl daha etkin bir şekilde hükümet politikalarına yansıtılacağı hususlarının tespit edilmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1. Atilla Başoğlu                                (Adana)

2. Kemal Sağ                                (Adana)

3. Mehmet Kartal                                (Van)

4. Tacidar Seyhan                                (Adana)

5. Uğur Aksöz                                 (Adana)

6. Özlem Çerçioğlu                                (Aydın)

7. Hüseyin Özcan                                (Mersin)

8. İdris Sami Tandoğdu                                (Ordu)

9. İsmail Değerli                                (Ankara)

10. Bülent Baratalı                                (İzmir)

11. Erdal Karademir                                (İzmir)

12. Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

13. Sıdıka Sarıbekir                                (İstanbul)

14. Mehmet Boztaş                                (Aydın)

15. Mehmet Mesut Özakcan                                (Aydın)

16. Kemal Demirel                                (Bursa)

17. Ahmet Yılmazkaya                                (Gaziantep)

18. Mustafa Yılmaz                                (Gaziantep)

19. Ramazan Kerim Özkan                                (Burdur)

20. Mevlüt Coşkuner                                (Isparta)

21. Şefik Zengin                                (Mersin)

22. Nail Kamacı                                (Antalya)

23. Osman Özcan                                (Antalya)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında kurulan (9/4, 7) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun başkan ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2. - (9/4, 7) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/450)

        20.1.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere 20.1.2004 Salı günü saat 17.20'de Ana Bina PTT Karşısı Soruşturma Komisyonu Toplantı Salonunda 13 üyeyle toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

              Kâzım Türkmen

                Ordu

       Komisyon Geçici Başkanı

   Adı ve Soyadı      Seçim Bölgesi Aldığı Oy

Başkan       : Musa Sıvacıoğlu              Kastamonu                        10

Kâtip         : Fatma Şahin               Gaziantep                         9

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - 354 sıra sayılı kanun tasarısının gündemin 7 nci sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 62  Tarihi: 21.1.2004               

21.1.2004 Çarşamba günü (bugün) bastırılarak dağıtılan ve gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan 354 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 7 nci sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                                                    Yılmaz Ateş

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                       Başkanı V.

Haluk İpek                                               Ali Topuz

AK Parti Grubu Başkanvekili                                CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

Şimdi, Genel Kurulun 9.12.2003 tarihli ve 25 inci Birleşiminde kurulması kabul edilen (9/5,6) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun üye seçimini yapacağız.

Meclis soruşturmasını yürütecek komisyonun üyeleri, Anayasanın 100 üncü maddesine göre, siyasî partilerin güçleri oranında verecekleri üye sayısının 3 katı olarak gösterdikleri adaylar arasından adçekmek suretiyle tespit edilecektir. Bu soruşturma komisyonunda, Adalet ve Kalkınma Partisi 10, Cumhuriyet Halk Partisi 5 üyelikle temsil edilecektir.

Şimdi, Türkbank ihalesi sürecinde, malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında kurulması kabul edilen (9/5,6) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna üye seçimine başlıyoruz.

VI. - SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. - (9/5, 6) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN - Siyasî partilerin kendilerine düşen üyelikler için 3 kat olarak gösterdikleri adayların adlarını okutuyorum:

(9/5,6) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Üye Aday listesi: (45)

Adı ve Soyadı      Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (30)

Ziyattin Yağcı                                (Adana)

Halil Özyolcu                                (Ağrı)

Orhan Yıldız                                 (Artvin)

Zafer Hıdıroğlu                                (Bursa)

Niyazi Pakyürek                                (Bursa)

Muzaffer Külcü                                (Çorum)

Mehmet Salih Erdoğan                                (Denizli)

Mehmet Mehdi Eker                                (Diyarbakır)

Cavit Torun                                (Diyarbakır)

Metin Kaşıkoğlu                                (Düzce)

Mustafa Nuri Akbulut                                (Erzurum)

Muharrem Tozçöken                                (Eskişehir)

Fuat Geçen                                 (Hatay)

Mehmet Ali Bulut                                (Kahramanmaraş)

Mustafa Elitaş                                (Kayseri)

Ramazan Can                                (Kırıkkale)

Ahmet Gökhan Sarıçam                                (Kırklareli)

Mikail Arslan                                (Kırşehir)

Hasan Kara                                (Kilis)

Kerim Özkul                                (Konya)

Harun Tüfekçi                                (Konya)

Süleyman Sarıbaş                                (Malatya)

Hakan Taşçı                                 (Manisa)

Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu                                (Muğla)

Osman Seyfi                                (Nevşehir)

Mahmut Uğur Çetin                                (Niğde)

Mustafa Demir                                 (Samsun)

Ahmet Yeni                                (Samsun)

Ahmet Çağlayan                                 (Uşak)

Cüneyit Karabıyık                                (Van)

               Cumhuriyet Halk Partisi (15)

Zekeriya Akıncı                                (Ankara)

Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

Atila Emek                                (Antalya)

Ali Kemal Deveciler                                (Balıkesir)

Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

İsmail Özay                                (Çanakkale)

Yücel Artantaş                                (Iğdır)

İsmet Atalay                                (İstanbul)

Hasan Aydın                                (İstanbul)

Enver Öktem                                (İzmir)

Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                (Malatya)

Hasan Ören                                (Manisa)

Mustafa Özyürek                                (Mersin)

Nurettin Sözen                                (Sivas)

Emin Koç                                (Yozgat)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, siyasî partilerin gösterdikleri adayların adları iki ayrı torbaya konulmuştur. Her torbadan üçte 1 oranında isim çekeceğiz.

Adçekmeye, Adalet ve Kalkınma Partisinin gösterdiği adaylardan başlıyoruz.

10 üye seçilecektir.

Kerim Özkul                                (Konya)

Muzaffer Külcü                                (Çorum)

Fuat Geçen                                (Hatay)

Mikail Arslan                                (Kırşehir)

Mahmut Uğur Çetin                                (Niğde)

Ramazan Can                                (Kırıkkale)

Muharrem Tozçöken                                (Eskişehir)

Mustafa Demir                                (Samsun)

Ahmet Çağlayan                                 (Uşak)

Cavit Torun                                (Diyarbakır)

BAŞKAN- Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi adayları arasından, kurayla 5 üye seçimi yapacağız.

İsmet Atalay                                (İstanbul)

Yücel Artantaş                                (Iğdır)

Ali Kemal Deveciler                                (Balıkesir)

Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, (9/5,6) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna üye seçimi tamamlanmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçmeden önce Sayın Bakanların önerilerini okuyorum:

1,33,34 ve 36 ncı sıralardaki sorulara Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü; 2 ve 9 uncu sıralardaki sorulara Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay; 13 ve 16 ncı sıralardaki sorulara da Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik cevap vereceklerdir.

Bilgilerinize sunarım.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Denizli'nin bazı ilçelerindeki tütün ve anason üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/399) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı

2.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, hububat taban fiyatlarının açıklanmasına ve TMO'nun yapacağı alımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/440) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı

3.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, şerbetçiotu üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/442) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı

4.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Altunhisar-Ulukışla Kasabasının süt inekçiliği projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/445) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyemizin sözlü soru önergelerini oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, sözlü soru önergelerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım Bakanı Prof. Dr. Sami Güçlü tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygıyla dilerim. 16.4.2003

V. Haşim Oral

             Denizli

1.- Gelir desteğinin gündemden çıkarıldığı bu süreçte Denizli'nin Çal, Acıpayam, Buldan, Güney ilçeleri ile diğer ilçelerindeki tütün üreticilerinin durumlarının iyileştirilmesi için projeniz var mı?

2.- Tekelin 200 kilogram tütünü alıp "diğerlerini isterseniz yakın" dediği ve "Ankara böyle istiyor" dediği doğru mu?

3.- Çal İlçesi Belevi Beldesindeki 485 ekici yaklaşık 210 000 kg anason üretecektir. 157 çiftçinin Tekelle sözleşme hakkı olup, en fazla 31 400 kg anason satacaktır. Kalan 328 üreticiyle yaklaşık 178 000 kg anasonu tüccara yarı fiyatına satmak yerine, Yunanistan'a ihraç edilmesine, yurt dışına pazarlanmasına nasıl katkı koyarsınız?

4.- Vergi uzlaşması ve duble vergilerden elde edilecek gelirden "destek taksiti" veya "ucuz mazot" desteğini sağlama niyet ve talebiniz var mı?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Anayasanın 98 inci maddesi ve TBMM İçtüzüğünün 96 ncı ve devamı maddeleri uyarınca Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü tarafından sözlü yanıtlanmasını saygıyla dilerim.                 30.4.2004

M. Vedat Melik

          Şanlıurfa

Sorular:

1 - Hasat mevsimine girdiğimiz bu günlerde, hububat tabanfiyatlarını açıklamayı düşünüyor musunuz?

2 - Toprak Mahsulleri Ofisince kaç ton ürün alınması düşünülmektedir?

3 - Toprak Mahsulleri Ofisince satın alınacak bu ürünlerin bedelini nasıl ödemeyi düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

    Yaşar Tüzün

             Bilecik

 

1.- Türkiye'de sadece Bilecik İli Pazaryeri İlçesi ve köylerinde yetiştirilen şerbetçiotunun daha ucuza ithal edilmesiyle, üretimi azaltılmıştır. Yaklaşık 4 000 ailenin, yani, 15 000 nüfusun geçim kaynağı olan şerbetçiotu için, Bakanlık olarak teşvik kanunu çıkarmayı düşünüyor musunuz?

2.- 4 000 ailenin nafakasını çıkardığı, ancak, bu ithal etme anlayışından mağdur olan bu aileleri ve üreticileri tabanfiyat uygulamasıyla niçin desteklemiyorsunuz? En azından uzun vadeli kredilerle üreticileri desteklemeyi düşünmüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

  Orhan Eraslan

               Niğde

Niğde İli Altunhisar İlçesi Ulukışla Kasabasının süt inekçiliğiyle ilgili projesi Bakanlığımızda 2001 yılı mart ayından beri beklemekte olup herhangi bir sonuç alınamamıştır.

Soru: Bakanlık olarak söz konusu kasabanın süt inekçiliği projesine destek olmayı düşünüyor musunuz? Eğer düşünülüyor ise gerçekleşme programı nasıl olacaktır?

BAŞKAN - Okunan sözlü soru önergelerini cevaplandırmak üzere Tarım ve Köyişleri Bakanı Prof. Dr. Sami Güçlü; buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün, sizlere, 4 milletvekili arkadaşımızın sorularını kısa kısa cevaplandırmaya çalışacağım; bu vesileyle söz almış bulunuyorum.

Tabiî, bu soruların -tahmin ediyorum- 7 ilâ 9 ay önce sorulmuş olduğu anlaşılıyor; ama, biraz da güncelleştirerek, hadiseyi, bugüne de getirerek ifade etmeye çalışacağım.

Denizli Milletvekilimiz Sayın Haşim Oral, biraz önce okunan sorularında, özellikle Denizli İlinin bazı ilçelerinde tütün üreticileriyle ilgili, anason üreticileriyle ilgili sorularını sordu. Ben onlara şöyle cevap veriyorum:

Bakanlığımız tarafından yürütülen doğrudan gelir desteği, bildiğiniz gibi, devam etmektedir. Sayın Milletvekilimiz, gündemden çıkarıldığını ifade etmiş sorusunda. 2003 yılından kalan doğrudan gelir desteği ödemeleri halen devam etmektedir. 2004 Ocak ayı içerisinde Denizli'nin Akköy, Çal, Çivril ve Tavas İlçelerinde, şubat ayında da Babadağ, Bozkurt, Buldan, Çardak, Honaz, Serinhisar ve Sarayköy İlçelerinde ödemeler yapılacaktır. Bunlar, kesin bir tasnif şeklinde anlaşılmamalıdır; ama, ilçelerin gelişmişlik derecesine baktığımızda, muhtemel bir dağılım olarak ifade ediliyor. Toplam olarak 27 trilyon lira civarında bir ödeme yapılacak. Halen Denizli'ye 13,5 trilyon liralık bir ödeme gerçekleşmiştir.

Denizli İlinin Çal, Acıpayam, Buldan, Güney İlçeleri ile diğer ilçelerindeki tütün üreticilerinin durumlarına yönelik olarak özel bir projemiz olup olmadığını soruyorlar.

Biliyorsunuz, alternatif ürün kapsamında, fındık ve tütünle ilgili çalışmalar ülke çapında devam ediyor. Fındıkta alınan mesafe çok sınırlı olmakla birlikte, tütünde nispeten bir iyileşme var; bu, üretimdeki düşmeyi telafi edecek şekilde. Ayrıca, bölgenin, birkısım primle desteklenen ürünlerin üretimine elverişli olan yerlerinde bu geçişin daha kolay olacağını biliyoruz. Hepinizin bildiği gibi, başta, ayçiçeği, yem bitkileri, soya, kanola, pamukta prim destekleri uygulamalarımız devam ediyor. Dolayısıyla, üreticilerimiz açısından, bölgemizdeki tarım teşkilatlarımızla birlikte, başta bu ürünler olmak üzere, ekonomik değeri olan ürünlere geçiş konusunda eğitim çalışmalarımız sürüyor.

Üretilen tütünlerin Tekele satılmasıyla ilgili olarak da, ilgili kurumdan aldığımız bilgilere dayanarak şu ifadeleri kullanabiliyorum: Tekel ile tütün üreticileri arasında, bilindiği gibi, 2002 yılında yapılan sözleşmeye göre üretici başına 200 kilogram tütün alımı öngörülmüştür; Tekel, bu miktarı ve yüzde 10 fazlası tütünü üreticiden almıştır. 2002 yılında ekicinin elinde kalan sözleşme fazlası ve sözleşmesiz üretilen tütünler ise, Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından açık artırma başlangıç fiyatlarından tespitleri yapılarak katalog alımlarına imkân tanınmıştır ve yapılan bu artırma sonucunda 2 000 üreticiden yaklaşık 1 000 ton tütün satın alınmıştır. Ayrıca, hepinizin bildiği gibi, 30 Temmuz 2003 tarihinde çıkarılan bir yasayla "2002 yılı ürünü ekici tütünlerinden bu kanunun 6 ncı maddesi çerçevesinde yazılı sözleşme yapılmaksızın üretilip açık artırma merkezlerinde alıcısı çıkmadığı için açık artırma yöntemiyle satılma imkânı da bulunmayan tütünler, bir defaya mahsus olmak üzere ve kurum tarafından belirlenip tebliğ edilmiş açık artırma başlangıç fiyatlarının yüzde 50'sinden aşağı olmamak kaydıyla Tekel Genel Müdürlüğünce satın alınabilir" denilmektedir ve buna uygun olarak yapılan işlemlerin sonucunda da 6 640 ton tütünün alım işlemi tamamlanmıştır.

Tekelin yıllık anason ihtiyacı, rakı satışları ve anason ihtiyacı, rakı satışları ve anason stokları gözönüne alınarak, önceden belirlenmekte ve ekici başına alınacak anason miktarı ile toplam anason ihtiyacı hükümet bildirisi şeklinde, TRT kanalıyla, ekim öncesi üreticilerimize duyurulmaktadır. 2003 yılına yönelik olarak 2002 Aralık ayında yayımlanan bildiriyle, üretici başına en fazla 200 kilogram anason alınacağı ilkesiyle sözleşme yapılacağı ve toplam alım miktarının da 5 000 ton olacağı üreticilere duyurulmuştur. Bu bağlamda, Denizli İlinde 7 800, Çal İlçesi Belevi Kasabasında ise 233 ekiciyle sözleşme imzalanmış olup, Denizli İlinde toplam olarak 1 560 ton anason alınmıştır.

Ürünlerin iç ve dış pazarlarda rekabet şansının artırılabilmesi için üretim maliyetlerinin düşürülmesi, elbette, büyük önem taşır. Bu konuda girdi desteği olarak gübre, ilaç ve tarımsal kredilerde, bilindiği gibi, geçen dönem içerisinde bir katkı sağlanamamıştır; ancak, sınırlı ölçüde bir mazot desteği gerçekleştirilebilmiştir; bu üretim maliyetleri konusunda, özellikle tahıl grubu üreticilerimiz açısından, çok önemli bir fayda sağlamıştır. Prim destekleri yanında, doğrudan gelir desteği ödemeleri ve girdi desteği içerisinde de mazot desteği ödemesi devam etmektedir halen yürütülen projeler içerisinde.

Efendim, Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Vedat Melik'in, yine oldukça uzun bir zaman önce sorduğu soruda -yani, 2003 yılının muhtemelen mayıs ayında bu soru sorulmuştur- hububat taban fiyatları ve Toprak Mahsulleri Ofisinin ne kadar ürün alacağı sorulmaktadır. Bu sorulara şöyle bir cevap aktarmaya çalışıyorum: 2003-2004 dönemi hububat ürününün alımı ve satımı hakkında Bakanlar Kurulu kararı 30 Mayıs 2003 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanmış olup, Toprak Mahsulleri Ofisine, başlangıç alım fiyatı ile yıl sonuna kadar satış fiyatını birlikte açıklama imkânı tanınmıştır ve bu karar kapsamında uygulama yürütülmüştür. Ama, esas önemli olan husus şudur: Hükümetin hububat destekleme alım fiyatlarını belirlemesi uygulamasından 2001-2002 kampanyasından itibaren vazgeçilmiştir. Bu yıldan itibaren, Toprak Mahsulleri Ofisince, ürün maliyeti, üretimin sürdürülebilirliği, ülkenin ekonomik durumu ve dünya piyasa şartlarının dikkate alındığı başlangıç alım fiyatı açıklanmaktadır. Bilahara, başlangıç alım fiyatlarında, serbest piyasa ve borsa fiyatları göz önünde tutularak artış yapılmaktadır. Açıklanan başlangıç alım fiyatları garanti fiyat niteliğindedir; yani, üretici, bu fiyatın üzerinde bir fiyattan ürününü piyasada değerlendiremiyorsa, belirlenen fiyattan ürününü TMO'ya satabilmektedir. Bu yıl da uygulama bu şekilde gerçekleşmiştir; önümüzdeki dönemde de benzer şekilde olacaktır.

Hepinizin bildiği gibi, 2003 yılı mayıs ayında açıklanan tahıllarla ilgili fiyatlar, üreticilerimiz tarafından da çok tatmin edici bulunmuş ve bir oran vermek gerekirse -bir yıl önceki fiyatlara nispetle- hububatta yüzde 41,3 oranında bir artış sağlanmıştır. Enflasyonun yüzde 20'nin altında olduğunu dikkate aldığımızda, özellikle tahıl üreticisi açısından çok pozitif geçen bir yıl olmuştur.

Diğer tahıllarda da benzer durum söz konusudur. Mesela, mısırdaki fiyat artışı yüzde 41,9 seviyesindedir ve 2003-2004 alım kampanyasında toplam olarak -2004 yılı ocak ayı sonu itibariyle söylüyorum- 544 000 tonu buğday olmak üzere, 1 134 000 ton, Toprak Mahsulleri Ofisi, ürün almıştır; bunun karşılığında da, üreticimize 461 trilyonluk bir ödeme yapmıştır. Burada çok sevinilecek bir ifade vardır; o da şu: Toprak Mahsulleri Ofisi, üç yıldır sürdürdüğü bu politikanın sonucunda, 2003 yılı uygulamalarında hiçbir dış kaynak kullanmadan -yani, uluslararası kaynağı kastetmiyorum- kendi özkaynaklarının dışında bir kaynak kullanmadan bu kampanya dönemini finanse edebilmiştir. Üreticilere 461 trilyonluk bir ödeme yapmış ve en geç onbeş gün sonra tüm borcunu ödeyerek bunu yapmış ve şu anda, üreticilere bir borcu da kalmamıştır. Dolayısıyla, sezonun değerlendirilmesi itibariyle, kendi kurumumuz açısından, Toprak Mahsulleri açısından, çok başarılı bir yıl geçtiğini söyleyebiliriz. Bu, özellikle pirinç ve mısırla ilgili, bu dönem uyguladığımız politikalarda, bu üretim faaliyetlerine yakın olan milletvekillerimiz tarafından da bilindiği gibi, üreticimizi çok himaye edici, koruyucu bir şekilde sürdürülmüştür.

Ben, Bilecik Milletvekilimiz Sayın Yaşar Tüzün'ün şerbetçiotuyla ilgili sorusuna da şöyle cevap vermek istiyorum. Bu ürünün, ülkemizde sadece Bilecik İlimizin belirli bölgelerinde ve Bursa İlimizin bir kısım köylerinde üretimi yapılmaktadır. Dünyada üretilen şerbetçiotunun tamamı, bira sanayiinde maya olarak kullanılmaktadır; istatistik bilgilere girmeyecek kadar, çok az miktarda, ilaç sanayiinde de kullanıldığı bilinmektedir. Ülkemize 1954 yıllarında girmiş, ancak, bu bölgede bir gelişme  imkânı ortaya çıkmış ve dolayısıyla, son on yıla baktığımızda, üretilen miktar, yaş şerbetçiotu olarak, yaklaşık 1 100 ton, kuru olarak da 300 ton civarındadır. Dolayısıyla, bu süre içerisinde üretim miktarında gerçekten bir miktar azalma ortaya çıkmıştır ve ithalat da söz konusudur. Yaklaşık olarak, 1998 yılında, 259 ton, 2002'de de 282 ton civarında, yani, yaklaşık toplam tüketimin yüzde 20'si kadar da ithalat yapılmaktadır.

Bilecik İlimizde bu ürünün üretimi, sözleşmeli bir şekilde yapılmaktadır; iki alıcısı vardır. Dolayısıyla, bölgede valiliğin kontrolünde tarım teşkilatı ve orman işletmesi müdürlüğü, Tekel kurumunun ilgili temsilcilerinin de katılmasıyla oluşturulan bir teknik komite, bu ürünün alıcılarıyla bir araya gelerek bir fiyat belirleme çalışması yapmakta, böylece, üreticimizi korumaya yönelik bir tedbir almakta; bu ürünün ekim alanlarının gelişmesi konusunda gayretler, tesis maliyetinin yüksek oluşu sebebiyle, oldukça zor ilerlemektedir; ancak, bu alanın, özel idare kaynaklarıyla da genişletilmesi konusunda gayretler vardır.

Sayın Milletvekilimizin söylediği husus, bu ürünün ekim alanlarının geliştirilmesi ve teşvik edilmesi hususudur. Tabiî, ülkemizde, teşvik kapsamı, doğrudan gelirin dışında, ancak prim sistemiyle mümkündür. Bir ürünün prim sistemine girebilmesi, bu ürünün stratejik değeri, ithalat miktarı, ithalattaki toplam payı, artan önemi, sanayi açısından ifade ettiği anlam gibi birkısım değerlerle ölçülmektedir ve bildiğiniz gibi, ancak 5 ürün bu kapsamdadır. Dolayısıyla, üretim miktarı itibariyle henüz çok sınırlı ölçüde üretilen bu ürünümüz, teşviki için, bugüne kadar prim kapsamına alınamamıştır; elbette, doğrudan gelir kapsamına dahildir. Bu ürünün ilk tesis maliyetlerinin değerlendirilebilmesi açısından, bu yıl uygulanacak olan indirimli faizli tarımsal krediler konusunda bir imkânın, bu bölgemiz çiftçileri için de kullanılabilir hale geleceğini ümit ediyorum.

Niğde Milletvekilimiz Sayın Orhan Eraslan, Ulukışla Kasabasının süt inekçiliğiyle ilgili projesinin 2001 yılında tamamlandığını; ancak, bugüne kadar desteklenmediğini söylüyor ve bununla ilgili gelişmenin ne olduğunu soruyor.

Bu konuyla ilgili olarak daha önceki benzer sorulara verdiğim cevapları dikkate alarak, bu konuyu şöyle cevaplandırabilirim. Özellikle küçük çiftçinin desteklenmesi konusunda, kooperatifçilik destekleri çok büyük bir imkân sunmaktadır. Mesela, 100 üyenin bulunduğu, 200 büyükbaş hayvanın verildiği bir kooperatife, toplam destek miktarı 800-900 milyar lira arasında değişmektedir. Bu, bir köy için çok önemli bir kaynak olabilmekte ve böyle bir desteği alan çiftçilerimiz bakımından, eğer gerekli şartlar varsa, özellikle yem bitkisi bakımından gerekli ortam varsa, bu hayvanların net aylık getirisi 340 000 000'a kadar ulaşabilmektedir. Kırsal kesimde 340 000 000 liralık bir aylık getirinin, şehirlerimizde 1 000 000 000 liralık bir satın alma gücüne eşit olduğunu, herhalde çok rahatlıkla kabul edebiliriz; dolayısıyla, çok büyük bir talep vardır. Şu anda, 1 500'e yakın kooperatif destek beklemektedir; ama, sevinilecek olan husus şudur: 2004 yılında desteklenecek kooperatif sayısı 270 olacaktır. Bir önceki yıl yaklaşık 25 olduğu düşünülürse, artışın gerçekten de hayvancılık sektörümüz bakımından çok büyük bir gelişmeye imkân vereceğini düşünüyorum.

Efendim, benim cevaplarım bu şekildedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

Sayın milletvekilleri 2 nci ve 9 uncu sıralardaki sorular, Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından birlikte cevaplandırılacaktır.

5.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, RTÜK'ün yapacağı frekans ihalesinde istenen ulusal güvenlik belgesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/400) ve Devlet Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

6.- Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, RTÜK'ün görev süresi biten üyelerinin yerine ne zaman yeni üyelerin seçileceğine ilişkin Devlet Bakanından  sözlü soru önergesi (6/407) ve Devlet Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2 nci ve 9 uncu sıralardaki sorular, Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından birlikte cevaplandıracaktır.

Şimdi, soru önergelerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

           Malatya

Ülkemiz bir hukuk devletidir. Ülkemiz vatandaşlarının temel hak ve hukuku Anayasamızda açıkça belirlenmesine karşın Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından yapılacak frekans ihalesi için aranan ulusal güvenlik belgesi, Başbakanlık Güvenlik İşleri Başkanlığı tarafından hiçbir hukukî dayanağı olmayan sübjektif bilgilere istinaden düzenlenmekte ve ilgili yayın kuruluşundan ortaklık yapısının değiştirilmesi istenmektedir.

Anayasamızın 10 ve 22 nci maddelerine aykırı bu uygulamanın yerine, hukukî dayanakları olan bir uygulamaya geçmeyi düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yer alan sorularımın Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

Yücel Artantaş

                 Iğdır

1- Radyo Televizyon Üst Kurulu üyeleri Mehmet Doğan, Emin Başer ve Güneş Müftüoğlu'nun görev sürelerinin Mayıs 2002 tarihinde dolmasına karşın, yerlerine yeni atama yapılmamasının gerekçeleri nedir?

2- Görev süresi biten üyelerin yerine yeni üyelerin seçilmesine ilişkin sürecin ne zaman başlatılması düşünülmektedir?

BAŞKAN - Sözlü soru önergelerini cevaplandırmak üzere, Devlet Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay; buyurun.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli üyeler; önce saygıyla selamlıyorum hepinizi ve ilk soru olarak, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Sayın Başbakanımıza sorduğu, ulusal güvenlik belgelerine ilişkin sorusunu cevaplandıracağım.

Bildiğiniz gibi 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanuna dayanılarak çıkarılan ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından yayımlanan, Özel Radyo ve Televizyon Yayın Kuruluşlarının Uyması Gerekli Asgarî İdarî ve Malî Şartlarla Yayın Alanı, Yayın Saat ve Süreleri Hakkında Yönetmelik; Radyo ve Televizyon Yayın İzni ve Lisans Yönetmeliği; Uydu Yayını Lisans ve İzin Yönetmeliği; Kablolu Yayın Lisans ve İzin Yönetmeliğiyle özel radyo ve televizyon kuruluşlarına ulusal güvenlik belgesi alma zorunluluğu getirilmiştir.

Söz konusu yönetmeliklerde, yayın kuruluşlarının ortakları, yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile sorumlu müdürleri hakkında Başbakanlıktan alacakları ulusal güvenlik açısından sakınca bulunmadığını gösterir bu belgeyi Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna verme, belgeyle ilgili uyulacak objektif esas ve kriterlerin de Başbakanlıkça belirleneceği hükmü bulunmaktadır.

Yukarıda belirtilen hükümler gereği hazırlanan, özel radyo ve televizyon kuruluşlarına ulusal güvenlik belgesi verilmesinde uygulanacak esaslar, zamanın Başbakanı Sayın Bülent Ecevit'in oluruyla 22.3.1999 tarihinde yürürlüğe konulmuş; bu esaslar çerçevesinde, ulusal güvenlik belgesi çalışmalarının sekreterya hizmetinin Başbakanlık Güvenlik İşleri Başkanlığı tarafından yürütüleceği esasa bağlanmıştır.

Başbakan oluruyla yürürlüğe giren esaslar gereğince, özel radyo ve televizyon yayın kuruluşlarının ortak ve yetkilileri hakkında gerekli araştırmalar yaptırılarak, ulusal güvenlik açısından yayıncılık yapmalarına engel bir hal olup olmadığı bir komisyon tarafından değerlendirilmekte; engel hali tespit edilip olumsuz değerlendirilenlerin, yayın kuruluşundan, değiştirilmeleri istenmektedir. Yaptırılan araştırma sonucunda, olumlu değerlendirilen ortak ve yöneticilere sahip kuruluşlar ile değişim sonucu yeniden araştırması yaptırılan ve olumsuzluğu tespit edilmeyen kuruluşlara, araştırmaya tabi tutulan yetkili ve sorumlular esas alınarak, ulusal güvenlik belgesi verilmektedir.

1999 yılından bugüne kadar, Türkiye genelinde bulunan 1 300 civarında radyo ve televizyon kuruluşundan 799 adet müracaatta bulunulmuş; bunlardan 603'üne ulusal güvenlik belgesi verilmiş, 196 kuruluş için de değişim istenmiştir.

Sayın Milletvekilimiz, sorusunda "bu konu üzerinde çalışılmakta mıdır" diyorlar; bu konu üzerinde çalışılmaktadır. Esasen, bunun hepsine bir bütün olarak bakılmaktadır Hükümetimizce. Bildiğiniz gibi, sayın milletvekillerimizin diğer soruları da var; sırası geldiğinde onlara da burada cevap arz edeceğiz, RTÜK Yasasıyla ilgili, frekans ihalesiyle ilgili. Bütün bunlar üzerinde, toplu olarak, Hükümetimizce çalışılmaktadır. RTÜK Yasası üzerinde çalışmalarımız önemli bir safhaya gelmiştir.

Ayrıca, esasen, bu sözlü soruya konu ulusal güvenlik belgesi veya frekans ihalesi gibi konular, şu anda, Avrupa Birliğiyle uyum süreci içinde ve Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalara paralel olarak değerlendirilmektedir. Avrupa Birliği üyesi ve aday ülkelerin iletişim bakanları toplantılarına katıldığımızda da, bu konular birlikte değerlendirilmektedir.

Esasen, şu anda, Avrupa Birliği ülkelerinde dijital yayına doğru hızlı bir geçiş vardır. Dijital yayına geçmemiş üye veya aday ülkeler de, kendilerine bir takvim koymuşlar ve belli süre sonra dijital yayına geçme hazırlığı yapmaktadırlar. Biz de, şu anda, bu konular üzerinde çalışıyoruz. Bu, başkanlığını yürüttüğüm Haberleşme Yüksek Kurulunun gündemine de yakında gelecektir. Türkiye dijital yayına ne zaman geçebilir, bunun ekonomik boyutu nedir, fizibilitesi nedir; bu konularda uzmanlar seviyesinde çalışmalar yapılıyor. Bu uyum süreci içinde, belki, bizim de, dijital yayınla ilgili bir zamanlama, bir takvim yapmamız gerekmektedir. Bütün bunlar, zaten, dijital yayına geçildiğinde veya geçilme kararı verildiğinde, çok farklı şekilde ele alınacaktır.

İkinci soru, Iğdır Milletvekili Sayın Yücel Artantaş'ın, görev süresi biten RTÜK üyeleriyle ilgilidir. Bu konuda, sizlerin de bildiği gibi, şu anda, gerçekten bir tıkanma söz konusudur. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, özellikle burada ismi geçen Mehmet Doğan, Emin Başer ve Güneş Müftüoğlu, 3984 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 22.5.1996 tarihli 55 inci Birleşiminde seçilmişlerdir -biliyorsunuz, eski RTÜK Yasasına göre, RTÜK üyeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca seçiliyordu- ve bunlar, altı yıl görev yapmak üzere RTÜK'te görevlerine başlamışlardır; fakat, bunların görev süreleri, yani, altı yılları tamamlanmadan önce, hatırlarsınız, 15.5.2002 tarihinde, 3984 sayılı RTÜK Yasasında  bir değişiklik yapılmıştır ve burada, üyelerin seçimi ve süreleri yeniden düzenlenmiştir. Birkısım üyelerin seçimi, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş, bir kısmı ise, değişik kuruluşlardan gelecek kontenjanlara verilmiştir; fakat, bu düzenleme -yani, RTÜK Yasasındaki, üyelerin seçimi ve süresiyle ilgili bu madde- Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, Anayasaya aykırılığı sebebiyle, Anayasa Mahkemesine götürülmüştür. Anayasa Mahkemesi de bu maddenin yürürlüğünü 12.6.2002 tarihinde durdurmuştur; fakat, esas hakkında Anayasa Mahkemesinin de hükmü henüz tesis olunmamıştır. Bu sebeple, burada bir boşluk doğmuştur; fakat, aynı tarihlerde -yani, 2002'de- RTÜK Yasasındaki değişiklikte "mevcut Üst Kurul üyeleri yeni Üst Kurul üyeleri atanıncaya kadar görevlerine devam ederler" şeklinde bir hüküm getirilmiştir. Bu, geçici bir maddedir. İşte, bugünkü RTÜK üyeleri, süreleri dolsa bile, bu geçici maddeye dayalı olarak görevlerini sürdürmektedirler; çünkü, zaten yeni bir atama da yapılamamaktadır. Kanunun ilgili maddesinin yürürlüğü Anayasa Mahkemesince durdurulmuştur. Henüz, Anayasa Mahkemesi esasa ilişkin kararını vermemiştir. Dolayısıyla, bu Üst Kurul üyeleri de görevlerini sürdürmektedir. Tabiî, bu safhada, esas olarak, Anayasa Mahkemesinin esasa ilişkin kararı beklenmektedir.

Ayrıca, şunu da tekrar belirteyim: Zaten, Hükümetimizin RTÜK Yasası üzerindeki çalışmaları da devam ediyor. Bu çalışmalar içerisinde tabiî ki, yürürlüğü durdurulan, üyelerin atanması ve süreleriyle ilgili madde de yeniden düzenlenecektir. Bu çerçevede, oradaki süreç tekrar işleyecektir.

Teşekkür ediyorum. Hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru önergesi sahiplerinin açıklamaları var.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

Ülkemiz bir hukuk devletidir. Bir kişinin suçlu olup olmadığını, Türkiye'de, yasalar belirler; ama, bu ulusal güvenlik belgesi denilen olguyla, devlet baba, insanları müstakbel suçlu yapıyor. Başbakanlığa, ulusal güvenlik belgesi veren makama gidip, soruyoruz: Nedir bu insanın suçu? "Vallahi, bilmiyorum" diyor. Peki nedir?.. "Vallahi, söyleyemeyiz..." Peki, bu insanı, diyelim ki, belediye meclisi üyesi yapıyorsun veya il genel meclisi üyesi yapıyorsun veya devletin her türlü makamında, seçilmiş bir insan olarak, tertemiz belge veriyorsun, bu insanın hiçbir suçu yok diyorsun, savcılıkta tek bir izi yok... "Vallahi, sen suçlusun..."

Devlet baba, kimseyi müstakbel suçlu ilan etmez. Bu insanın belgeli, bilgili suçu varsa, savcılığa şikâyet edilir; temiz mi değil mi, kararını savcılık verir. Yani, 4 tane, ulusal güvenlik belgesi düzenleyen... Kimler olduğunu da bilmiyoruz. Maalesef, devlet baba, insanları suçlu yapıyor. Diyorlar ki "vallahi, idare mahkemesine gidin, kararı idare mahkemesi versin." Devlet, hiçbir suçu olmamasına rağmen, tertemiz belgesi olmasına rağmen bir insanı suçlu ilan edecek, ondan sonra-en kolay yolu- diyecek ki "vallahi, idare mahkemesine gidin." Bu insanları idare mahkemesine gönderiyor. Tek yaptıkları da bu.

Onun için, bu ulusal güvenlik belgesi, açık, şeffaf olmalı ve insanlar suçluysa, sen suçlusun demeli devlet baba; aksi halde Sayın Bakanım, bu insanlar, bu toplumda hep müstakbel suçlu... Demek ki bunun çok büyük suçu var, cürüm işlemiş diyorlar bu insan için. Bu konu çok hassas; bir kez daha bilgilerinize sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın milletvekilimize teşekkür ederim.

Aynı yönde düşünüyoruz. Tabiî, bütün suç ve cezaların hukuk temeline dayalı olması lazım. Bu, biraz önce de ifade ettiğim gibi, Hükümetimizden önce ihdas edilmiş bir süreç. Zaten, bugün aldığım bilgiye göre, idare mahkemesine başvurulurda da, yayın kuruluşu, epeyce davayı kazanıyor. Konu Hükümetimizin gündemindedir, bu konu üzerinde çalışılmaktadır.

Tekrar, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Bakan.

7.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, orman yangınlarının takibine ve orman çalışanlarının özlük haklarına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/401) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin cevabı

8.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde İlinde ve Çamardı İlçesinde ağaçlandırma çalışması yapılıp yapılmayacağına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/406) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin cevabı

9.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, orman alanlarının değerlendirilmesi ve gelirlerinin artırılması projelerine ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/410) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin cevabı

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 3, 8 ve 12 nci sırasındaki sorulara, Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Osman Pepe birlikte cevap vermek istemektedir.

İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem'in, orman yangınlarının takibine ve orman çalışanlarının özlük haklarına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Orman Bakanı Sayın Osman Pepe tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

   Enver Öktem

                İzmir

1- Dünyada orman yangınlarını takipte uzaydan algılama yöntemi, en etkin yöntem olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır. Orman yangınlarının artışa geçeceği yaz ayları öncesinde Bakanlığınızın bu yönde bir çalışması var mıdır?

2- Hafta sonları ve saat sınırlaması olmaksızın, gece gündüz görev yapan orman çalışanlarının özlük haklarıyla ilgili bir düzenleme yapılmakta mıdır? Varsa, ne aşamadadır? Orman çalışanlarına, çalışma koşullarının özgünlüğüne uygun olarak, fazla mesai ve ek tazminat ödenmekte midir?

3- Orman yangınlarının söndürülmesi sırasında, vazife uğruna, yanarak şehit olan 63 orman çalışanı için herhangi bir tazminat ödenmiş midir?

BAŞKAN - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde İlinde ve Çamardı İlçesinde ağaçlandırma çalışması yapılıp yapılmayacağına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Orman Bakanı Sayın Osman Pepe tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.17.4.2003

  Orhan Eraslan

               Niğde

Bilindiği üzere Niğde, orman bakımından en fakir illerimizden olup, arazinin ancak yüzde 6 kadarı ormanlıktır. Gerek orman alanlarının azlığı gerekse arazi yapısı nedeniyle toprak erozyona uğramaktadır.

Bu nedenle;

Soru 1- Niğde İlinde bu yıl ağaçlandırma çalışması yapılacak mıdır?

Soru 2- Niğde İline bağlı Çamardı İlçesinde bu yıl ağaçlandırma çalışması yapılacak mıdır?

BAŞKAN - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, orman alanlarının değerlendirilmesi ve gelirlerinin artırılması projelerine ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Orman Bakanı Sayın Osman Pepe tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

   Enver Öktem

                İzmir

1- Orman Genel Müdürlüğü, tali ürünlerden, 2002 yılı içinde ne kadar gelir elde etmiştir? Türkiye'nin yüzde 26,7'sini kaplayan 20 700 000 hektar araziden elde edilen gelir ne kadardır? Sizce bu gelirler potansiyeli yansıtmakta mıdır? Bu gelirleri artırmak için gerçekçi projeleriniz var mıdır?

2- Ege Bölgesinde çok iyi bir gelişme gösteren ve köylümüze büyük gelir sağlayan fıstık çamı ormanlarının çoğaltılması amacıyla geliştirilmiş ve uygulanmış projeleriniz var mı? Varsa bu uygulamaların yapıldığı yerler nerelerdir ve bu köy veya bölgelere ne gibi katkılar sağlanmıştır?

3- Ormaniçi su alanlarının değerlendirilmesi için neler yapılmaktadır? Bu alanların, sosyoekonomik yönden kalkındırılmaları gereken orman köylümüze kazandırılması hususunda neler düşünüldü ve neler uygulandı? Köylümüze nerelerde neler kazandırıldı?

BAŞKAN - Sözlü soru önergelerini, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe cevaplandıracaktır.

Sayın Bakan, buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem'in, orman yangınları ve orman yangınlarında çalışanların özlük haklarıyla alakalı sormuş olduğu sözlü soru önergesini cevaplamak üzere huzurlarınızdayım; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, yaz aylarının en aktüel, en tartışılan, kamuoyunu en çok meşgul eden gündem maddelerinden biri orman yangınlarıdır. Orman yangınlarıyla Türkiye'nin zaten yetersiz olan orman varlığının elden çıkacağını ve Türkiye'nin erozyonda kaybetmiş olduğu millî servet olan toprağının yerine konulmasının mümkün olamayacağını bilen hükümetlerin, Türkiye'de bu konuda sözü olan, fikri olan, projesi olan herkesin ortak paydası, Türkiye'nin ormanlarının korunması ve geliştirilmesinden yanadır.

Türkiye, ne yazık ki, dünyanın orman zengini ülkelerinden biri değildir. Böyle olmakla birlikte, Türkiye, Akdeniz havzasında olmasının gereği olarak, yazın son derece sıcak geçen mevsimin, nispî nemin yüzde 10'lara, yüzde 5'lere düşen klima özelliklerinden dolayı çok ciddî orman yangını riskleriyle karşı karşıyadır. Bakanlığımızın bu konuda yapmış olduğu çalışmalar, elbette ki, yangın çıkmadan önce alınan tedbirler ve çıkan yangınlara müdahale noktasında odaklanmaktadır. Elbette ki, orman yangınlarının çıkmasını önlemek açısından, bütün kurum ve kuruluşlarla tam bir koordinasyon çalışması, yangın sezonu başlamadan yapılmaktadır. Yangın gözetleme kulelerinde -ki, bunların sayısı yaklaşık 800 kadardır- işçilerimiz, memurlarımız tarafından 24 saat nöbet esasına göre gözetlemeler yapılmaktadır. Keşif uçuşlarıyla, yangına hassas günlerde, meteoroloji raporları da dikkate alınarak kontroller yapılmaktadır. Jandarma ile Sahil Güvenlik Komutanlığının ilgili birimleriyle tam bir koordinasyon içerisinde, doğabilecek istenmeyen bir duruma anında müdahale etmek için gerekli çalışmaları Bakanlığımız yapmaktadır.

Tabiî, şu realiteyi görmek lazım: Türkiye, orman yangınlarıyla mücadelede, dünyadaki en iyi ülkelerden birisidir. Son on yılın yangınlarında kaybedilen orman miktarı yıllık ortalaması yaklaşık 14 000 hektarken, 2003 yılı içerisinde bu rakam 6 500 hektar civarında kalmıştır. Yani, Bakanlığımızın bu konuda yapmış olduğu koordinasyon çalışmaları, anında müdahale, süratle müdahale, bize, bu büyük başarıyı gerçekleştirme imkânı vermiştir.

Yine, Bakanlığımızın yangın işçileri olarak istihdam etmiş olduğu, yaklaşık 10 000 mevsimlik işçimiz var. Bu mevsimlik 10 000 işçi, yangın tazminatı olarak almış olduğu ücretlerle birlikte, normal ücretlerin 1,75 katı kadar bir ücret almaktadırlar. Yine, gözetleme kulelerinde nöbet tutan  bizim memurlarımızın tazminatları vardır.

Yalnız, bugüne kadar, Türkiye'de, orman yangınlarına müdahalede canını dişine takarak, gerektiği zaman canını veren bölge müdürlerimiz olmuştur, işletme müdürlerimiz olmuştur, mühendislerimiz olmuştur, pilotlarımız olmuştur; ama, bunların, maalesef, bir tazminatı söz konusu olmamıştır ve bu, Bakanlığın çalışanları arasında çok ciddî bir huzursuzluğun da kaynağı olan bir husustur. Bugün, burada, bu vesileyle, bunu bütün Bakanlık çalışanlarına ve kamuoyuna ilan etmek istiyorum ki, biraz önce, Bakanlar Kuruluna gelen bu konudaki kanun teklifimizin imzaları tamamlanmıştır; zannediyorum, önümüzdeki günlerde de kanunlaşması için Genel Kurulumuza gelecektir. Mayıs ve kasım ayları arasında yangında fiilî olarak görev alan bölge müdürü, işletme müdürü, işletme şefi, mühendis, her kademedeki idarî personelimiz de, bundan sonra tazminat alacaklardır. Bugüne kadar, hakikaten, herkesin şikâyet ettiği, ama Bakanlık çalışanlarının en fazla şikâyet etmiş olduğu bu hususun da vuzuha kavuşturulacağını, çözüme kavuşturulacağını burada ifade etmekten bahtiyarlık duyuyorum.

Değerli arkadaşlar, elbette ki, orman yangınlarında şehit olanlarla alakalı bizim bir tazminat mekanizmamız var; 6831 sayılı Orman Kanununun 71 inci maddesi doğrultusunda, birinci derece memurun 3-5 misli maaşı tutarı kadar bir tazminat ödenmesi söz konusu. Yani, bir pilotumuzu kaybediyoruz, buna ödeyebilecek olduğumuz tazminat bu kadarla sınırlı oluyor. Maalesef, bunun yeterli olmadığını, bunun günün şartlarına mutlaka... Biraz önce ifade etmiş olduğum yangınlarda mücadele eden ve bugün iftihar etmiş olduğumuz bu başarı tablosunun ortaya konulmasında pay sahibi olan bütün Bakanlık çalışanı arkadaşlarımızın bu sıkıntıları da, önümüzdeki süreç içerisinde, inanıyorum ki, giderilecektir.

Yine, 2004 yılı yangın çalışmalarıyla, yangına müdahalede yapacak olduğumuz organizasyonla alakalı, daha şimdiden, ocak ayı içerisinde, bunun planlamasını ve koordinasyonunu yapıyoruz; çünkü, günü geldiği zaman her şeyin hazır olması lazım. Helikopterlerin, uçakların kiralama çalışmasının, şimdiden, süreçlerini başlattık. Yine, bütün valiliklerimizle, konuya hassas bölgelerin mülkî amirleriyle bu çalışmalarımızı yapıyoruz; Jandarma Genel Komutanlığıyla yapmış olduğumuz görüşmelerimiz var, Sahil Güvenlik Komutanlığıyla yapmış olduğumuz görüşmelerimiz, çalışmalarımız var. Bunlar da, bizi, bu konuda fevkalade rahatlatacak neticeleri ortaya koyan çalışmalardır.

Değerli milletvekilleri, sözlü soruların 8 inci sırasındaki Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan'ın, Niğde İlinde ve Çamardı İlçesindeki ağaçlandırma çalışmalarıyla alakalı sormuş olduğu bir soru var. Bu konuyla alakalı, sizlere şunu ifade etmek istiyorum: 2003 yılı içerisinde, ağaçlandırma çalışmaları noktasında, Bakanlığımız, hakikaten, tarihî bir başarıya imza atmıştır. Biz, hükümet olmadan, bakan olmadan önceki, 2002'den önceki son on yılın ortalamasına baktığımız zaman, son on yıl içerisinde Türkiye'deki ağaçlandırma ve erozyonla mücadele çalışmasının yıllık 40 000 hektara ulaştığını, yani, 40 000 hektarlık bir ağaçlandırma ve erozyonla mücadele  çalışması yapılabildiğini görüyoruz. Son on yılın ortalaması bu iken, biz, bu rakamı, 2003 yılı içerisinde, yaklaşık 110 000 hektara çıkardık; yani, 2,5 katından daha yukarı bir seviyeye çıkardık ve bu hedeflerimizi de... Süresi içerisinde, Bakanlık çalışanları, sivil toplumun, özel idarelerin, valiliklerin, vakıfların, askerî birliklerin yapmış olduğu çalışmalar, bu rakamın tamamen dışındaki çalışmalardır; bunu da ifade edeyim. Yani, bu 110 000 hektarlık rakam, bizim, Bakanlık olarak, Ağaçlandırma Genel Müdürlüğümüz marifetince, onlar tarafınca gerçekleştirilen miktardır.

Bununla birlikte de, yaklaşık olarak 90 trilyonluk, orman köylüsüne, bu ağaçlandırma çalışması yapan, kırsal bölgede yaşayan insanlarımıza bir kaynak transferi söz konusu olmuştur. Sosyal devletin gereği olarak, ülkemizdeki millî gelirden en alt düzeyde pay alan orman köylüsünün bu şekilde desteklenmesi de, elbette ki, hepimizin üzerinde ısrarla durması gereken bir husustur. 2004 yılı içerisinde, bu çalışmalarımız daha üst düzeye çıkarılacaktır.

Niğde İliyle alakalı olarak, Çamardı İlçesinde söz konusu yerler genellikle mera vasfında olduğu için, mera vasfında olan yerlerle alakalı ağaçlandırma noktasında ilgili kanunlardan doğan birtakım haklar söz konusu olunca, oralarda bizim ağaçlandırma çalışması yapmamız, maalesef, mümkün değildir.

Yalnız, şunu ifade edeyim: Niğde İli içerisinde yapılan ağaçlandırma ve erozyonla mücadele çalışmalarına, aşağı yukarı 300 milyarlık bir kaynağı, 2003 yılı içerisinde Niğde İline aktardık ve proje uygulamalarında bunları da kullandık. 2004 yılı içerisinde Niğde İlinde ve ağaçlandırma noktasında orman fakiri olan illerimize öncelik tanımak üzere, bu projelerimizi güçlendirerek, hızlandırarak devam ettireceğiz. Bilhassa, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüyle, yaklaşık 35 000 000 ağacın, 35 000 000 fidanın toprakla buluşturulacağı çalışmaların protokolünü yaptık, bunların startını verdik.

Havza olarak bizim barajlarımızın -ömürlerinin kısalmasının sebebi olan- dolarak, ekonomik ömürlerinin, ekonomik değerlerinin azalması, hepimizin, elbette ki, yüreğini sızlatan bir gerçektir; çünkü, Türkiye'de erozyon mücadelesinde, eğer, gerekli adımlar atılmazsa, hem ülke toprağı kayıp gidiyor, akıp gidiyor hem de enerji üretiminde ve sulamada kullanmış olduğumuz barajlarımızın ekonomik ömürlerinin, kâğıt üzerinde hesap edilen rakamı, bugünkü şartlarda, bulmaları mümkün değil, mutlaka koruma altına alınmaları lazım. Bu çalışmalardan olmak üzere, Diyarbakır'da, Adıyaman'da bu sene ağırlıklı olarak bu çalışmalarımızı da yapacağımızı, bu vesileyle, ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem'in, orman alanlarının değerlendirilmesi ve gelirlerinin artırılmasıyla alakalı, sözlü soru önergelerinin 12 nci sırasında yer alan sorusuyla ilgili olarak da şunları ifade etmek istiyorum:

Türkiye'de, orman denildiği zaman, genellikle, herkesin aklına, hemen, ormanlardan kesilecek olan odun yahut da kereste gelmektedir. Halbuki, çağdaş dünya, ormana, bu bakışın dışındaki bir gözlükle bakmaktadır. O bakış da, ormanın rekreatif özellikleri, sosyal olarak insanların ihtiyaçları... İnsanların konfor içerisinde, refah içerisinde yaşayabilmesi için su kaynaklarının düzenlenmesi açısından, havanın temizlenmesi açısından çevrecilik açısından, ormancılık, bugün, dünyanın en fazla üzerinde durmuş olduğu projelerden biridir.

Elbette ki, biz, Orman Genel Müdürlüğümüz marifetiyle, 2003 yılı içerisinde, yaklaşık olarak, 700 trilyonluk orman ürünü satışını gerçekleştirdik. Tabiî, bu, 700 trilyonluk orman envalinin satışından orman köylüsüne, yaklaşık olarak, direkt ve indirekt olarak, 500 trilyonluk bir kaynak transferi yaptık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Orman Genel Müdürlüğü 2003 yılı içerisinde 146 trilyon kârla bilançosunu kapatmıştır. 2002 yılı içerisinde, Orman Genel Müdürlüğünün kârı 40 trilyon iken, bizim, tedbirli tüccar anlayışıyla dikili satışa öncelik veren, piyasa gelişmelerini içeride ve dışarıda takip ederek yapmış olduğumuz üretimin ortaya koymuş olduğu başarı, 2002 yılı içerisinde 40 trilyon kâr etmiş olan Orman Genel Müdürlüğüm, 2003 yılını 146 trilyon kârla kapatmıştır. Elbette ki, Orman Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu üretimin artması, kârının artması, aynı zamanda... Ülkenin en yoksul kesimi olan orman köylüsü; ki, Türkiye'de, 7 500 000-8 000 000 orman köylüsü insanımız var. Bu insanlarımızın millî gelirden almış oldukları pay da, millî gelirin, ne yazık ki, onda 1'i civarındadır; yani, ülkenin en yoksul kesimi orman köylüleridir. Orman köylüsü insanlarımızın, mutlaka ve mutlaka desteklenmesi lazım.

İşte, bu fasıldan olmak üzere, kendilerine, Orman Genel Müdürlüğü üretiminden yapılan aktarmaların yanında, bir de odundışı ürünler diye, kekikten ıhlamura, kestaneye, vesaire, bunların değerlendirilmesi söz konusudur. Bunlar, açık artırmayla, çok cüzi fiyatlarla, sembolik rakamlarla, orman köylüsüne verilmektedir. Onlar da, bunları, pazara çıkarmaktadırlar, satışlarını yapmaktadırlar.

2002 yılı içerisinde, buralardan ne kadar gelir elde edildiğine dair bir soru var; yani, o odundışı ürünlerden ne kadar gelir elde edilmiştir; bu, 2002 yılı içerisinde, yaklaşık 767 trilyon olmuştur; çünkü, bu soru önergeleri, 2003 yılı içerisinde verilmiş soru önergeleri olduğu için, 2003 yılında, 2002 yılını sormuşlardı; bugün, tabiî, 2004. Biz, şimdi, 2004 yılı içerisinde de, yapacak olduğumuz çalışmalarla, alabalık tesislerinin, buralardaki bu aşılı kestanelerin, fıstıkçamlarının orman köylüsüne tahsis edilmesi suretiyle, onların millî gelirden daha fazla pay almalarını özellikle destekliyoruz.

Orköy marifetiyle yapmış olduğumuz destekleme çalışmaları neticesinde, yaklaşık olarak 40 trilyonluk bir kredi vermemiz söz konusu olmuştur 2003 yılı içerisinde orman köylülerimize.

Fıstıkçamıyla alakalı bir soru var burada. Fıstıkçamı, Türkiye'nin Marmara Bölgesinde, Ege Bölgesinin 60 kilometre kadar içlerinde yetişen, hem kök özelliği dolayısıyla erozyonu önleyen bir ağaç türü hem kozalağındaki fıstıklarla da ekonomik değeri son derece yüksek olan bir ağaç türüdür. Bu konuda kurulan kooperatifleri destekliyoruz. Onlara, hakikaten... Şu anda köylerin isimlerini hatırlayamıyorum; ama, Balıkesir Bandırma'da, 10'dan fazla köyün bir araya gelerek kurmuş olduğu fıstıkçamının fıstığının içini işleyecek olan tesis yaklaşık olarak 1 trilyon 200 milyar liralık bir projeydi. Bu projenin Bakanlığımız tarafından desteklendiğini ve bu projenin birkaç yıl içerisinde geri dönebileceğini, İzmir'in Bergama İlçesi Kızıklı Beldesindeki fıstıkçamı plantasyonunun bölgenin sosyal ve ekonomik refah düzeyini fevkalade yükselttiğini, bizim, bu projeleri fevkalade desteklediğimizi ve bu bölümde şu konuyu da ifade etmekte fayda görüyorum.

Birkaç hafta önce "Kendi Ormanını Kendin Yetiştir" diye, bir projeye start verdik. O projeyle, biz, 2004 yılı içerisindeki özel ağaçlandırmayı 10 000 hektarın üzerine taşımayı düşünüyoruz. Bu, 10 000 hektarın içerisinde ağaçlandırma çalışması yapacak olan vatandaşlarımıza hazine arazilerini bedelsiz olarak veriyoruz. Yine, orman vasfı kaybolmak üzere olan vasıfsız ormanların bulunmuş olduğu bölgelerdeki orman arazilerini bedelsiz veriyoruz, kredilendiriyoruz, vergi kolaylıkları getiriyoruz, yeter ki, vatandaş, üretim yapabilsin, ağaç diksin, onun ürününü satsın, ürününü satmakla kalmasın, yarın öbür gün, eğer, onu kereste olarak satacaksa, lifli yongaya satacaksa da, bundan bizzat istifade etsin, kendisinden herhangi bir vergi veyahut da herhangi bir ad altında herhangi bir bedel talep olunmayacaktır.

Fıstıkçamının ürününün dış piyasalarda çok yüksek rakamlarla alıcı bulduğunu ve Türkiye'nin bu ve benzer projelerini odundışı ürünler olarak desteklediğimizi, bu desteğimizin 2004 yılı içerisinde artarak süreceğini ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.07
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.25

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Afyon Milletvekili Ahmet Koca ve 2 Milletvekilinin, Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

4.- Afyon Milletvekili Ahmet Koca ve 2 Milletvekilinin, Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/234) (S. Sayısı: 336) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 336 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve AK Parti Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Ahmet Koca'nın söz talepleri vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, aslında, şu anda görüştüğümüz yasa teklifi, önemli bir yasa teklifi; iki önemli kurumun -Aycell ile Arianın- birleşmesine olanak sağlayan bir teklif. Bu kadar önemli bir teklifin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine hükümet tasarısı olarak gelmemesi, gerçekten, çok ilginç; çünkü, normalde, Telekomla ilgili olarak, Ulaştırma Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığı arasındaki görevlendirmede, hükümet, acaba, kendi arasında uzlaşamadı mı? Oysa, Sayın Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda, böyle bir uzlaşmanın olduğunu söylemişti. Acaba, çok acil bir kanun muydu da, üç değerli milletvekili böyle bir yasa teklifini verdiler? Aslında, çok acil de değil, maddeleri de çok uzun değil.

Aslında, yine, bunu hazırlayanlar da, büyük bir olasılıkla, bürokrat arkadaşlar; nitekim, değerli milletvekillerimiz de, kendilerine bürokrat arkadaşların yardımcı olduklarını söylediler. Biz, bu kadar önemli bir yasanın, hükümet tasarısı olarak gelmesini isterdik.

Bir başka konu da şu: Bu teklif, bir anlamda, Ulaştırma Bakanlığı ile Hazine Müşteşarlığı arasında bir görev dağılımı da yapıyor. Aslında, bu işin içerisinde bir kargaşa var mıydı; sanmıyorum; fakat, gerekçeye baktığımız zaman -gerekçeden aynen okuyorum- "Bu durum, Türk Telekomu hantal bir hale getirmekte ve gelişen teknolojilere ayak uyduramaması nedeniyle de gün geçtikçe rekabet gücü azalmaktadır" denilmektedir. Aslında, yapılan düzenleme ile bu düzenlemeden önceki uygulamayla, bu gerekçe arasında bir bağlantı da kuramadık. Nedeni de şu: Hazine Müsteşarlığı mı acaba, yetkilerini çok kötü kullandı da, Türk Telekom çok hantal bir yapıya geldi. Oysa, hükümetimiz, hiç böyle bir yasal düzenleme yapmadan, iki bakanı arasında görev dağılımını yapabilir; hangi bakanın hangi konulara bakacağı belirlenebilirdi. Nitekim, biz, muhalefet gerekçemizde de bunu belirttik. Yasal düzenlemeye hiç gerek yok. Ama, madem ki, böyle bir düzenleme geliyor; umuyoruz, bu düzenlemenin sonucunda, Türk Telekom hantal yapıdan kurtulmuş olur.

Burada çok önemli bir şey var: Türk Telekom özelleştirilmek isteniyor; ama, Türk Telekomun tekel olma hakkı kaldırıldı. Tekel olmadığına göre Türk Telekom,  bundan sonra, özelleştirilse bile, beklenen fiyatın çok altında bir gelir getireceği de meydanda.

Değerli milletvekilleri, biz, bu teklifle getirilen ve iki büyük şirketin birleşmesine olanak sağlayan düzenlemeyi yerinde ve uygun görüyoruz; çünkü, iki şirket de zarardaysa bunların birleşmesiyle yeni bir sinerjinin doğabileceğini ve güçlü bir telefon ağının, GSM ağının oluşabileceğini düşünüyoruz ve umuyoruz, bu beklentilerimiz gerçekleşir ve böylece de, bugün Türkiye'nin gündeminde önemli bir sorun olarak duran bu sorun çözümlenmiş olur.

Sayın Bakanın belirttiği gibi, özellikle, İtalyan firmasının tahkime başvurması ve bunun sonucunda oluşabilecek bir olumsuz karar ciddî sonuçlar doğurabilecektir; bununla ilgili bir önlemi bu yasayla almış oluyor hükümet.

Burada, eleştirmek istediğimiz aslında bir başka temel konu var; o da, hükümetin özelleştirme politikası.

Değerli milletvekilleri, Tekel, çok önemli bir kurumdu. Tekelin sigara fabrikaları özelleştirilmek istenildi; fakat, maalesef, özelleştirme gerçekleşemedi hatta özelleştirmeden sorumlu Sayın Bakan tarafından, özelleştirme rakamları açıklanmasına rağmen, Japonların peşinde bir süre koşarak, acaba, bu rakamı artırabilir misiniz denildi; fakat, Japonlar artırmadılar ve olay bitti.

Şimdi, arkadan, TÜPRAŞ özelleştirmesiyle ilgili sonuçlar açıklandı. TÜPRAŞ, değerinin çok altında bir bedelle, üç yıllık kârıyla satılıyor. 4 büyük rafineri elden çıkarılacak ve yeni bir tekel oluşturulacak.

Düne kadar Tekelin özelleştirilmesinde izlenen politika, TÜPRAŞ konusunda hiç izlenmedi. Verilen ikinci fiyat teklifinin dikkate alınmayacağı söylendi ve Sayın Bakan "bununla biz sorunu çözeceğiz" dedi. Eğer, TÜPRAŞ, bu haliyle -tabiî, Rekabet Kurulunun bu olaya nasıl bakacağını bilmiyorum ama- özelleşirse, yeni bir tekel yaratılmış olacak, petrolün rafinerisi bir şirkete geçmiş olacak ve üç yıllık kârıyla geçmiş olacak.

Değerli milletvekilleri, eğer, bu bağlamda bir özelleştirme olursa, yeni şirket, hazineye vergi vermeyecek. Bugün, önemli miktarda, devlete gelir sağlayan bu kuruluş, bir anlamda, devlete gelir sağlamayan bir kuruluş haline dönüşmüş olacak.

Değerli arkadaşlarım, biz, ısrarla, bu kürsüden şunu vurguladık: Özelleştirme politikasında sağlıklı bir stratejinin oluşması gerek dedik; bu strateji henüz oluşmuş değil. Özelleştirme politikasında "ver kurtul" anlayışından uzaklaşmak gerekiyor dedik; bu anlayış henüz aşılmış değil. Özelleştirme politikasında yeni tekellerin yaratılmaması gerektiğini özenle vurguladık; ama, hükümet, henüz, bu tekel politikasından da vazgeçmiş değil. Özelleştirme politikasının sosyal boyutunu, orada çalışanların haklarının korunması gerektiğini yine ısrarla vurguladık; ama, bu konuda da, henüz, daha, beklediğimiz gelişmeyi hükümetten görmüş, bulmuş değiliz.

Ben, bu teklifin, yasalaştığı takdirde hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Afyon Milletvekili Ahmet Koca; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET KOCA (Afyon) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkındaki görüşlerimi Grubum adına arz edeceğim.

Saygıdeğer Başkan ve Yüce Milletimizin değerli ve sayın milletvekilleri; teklif hakkında görüşlerimi sunmaya başlamadan önce, 2004 yılının ve gelecek kurban bayramının, Meclisimize, milletimize, devletimize ve dünyaya huzur getirmesini, hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Dünyada ve Türkiye'de, gelişen teknolojiye paralel olarak, telekomünikasyon sektöründe büyük bir değişim, gelişim ve çeşitlilik yaşanmaktadır. Bu değişimin bir yönü de, piyasada tekel olarak yürütülen hizmetlerin serbestleştirilmesi ve rekabet ortamının sağlanmasıdır. Söz konusu serbestleşme ve oluşturulacak rekabet ortamı, telekomünikasyon hizmetlerinde, erişimin çeşitlenmesini, fiyatların düşmesini ve kalitenin yükselmesini sağlayacaktır. Dünyadaki gelişmelere ayak uyduramayan sektörlerin geri kalması, atıllaşması ve sonuçta, hantallaşması kaçınılmazdır.

Özellikle bilgi çağında iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin çok ileri bir düzeye gelmesi, yetkililerin yeni ortaya çıkan ihtiyaçlara hemen cevap verebilmesini sağlayacak düzenlemeleri gerektirmektedir. Sayılan bu nedenlerle, Türk Telekom, günümüzde, dünyanın en önemli sektörlerinden biri olan bilgi ve iletişim teknolojilerinin gerektirdiği çağdaş hizmet sunumuna ve dinamik bir yapıya kavuşturulmak zorundadır. Bu, dünyaya entegre ve bilgi toplumu olmak isteyen ülkemiz için bir zorunluluktur. Hızla gelişen ve değişen dünyaya ayak uydurmak, çağın gerektirdiği değişimleri yakalamak, var olan potansiyelleri bekletmeden harekete geçirmek, kararları anında ve süratle almak gerekmektedir.

Türk Telekom, bugün itibariyle, sermayesinin tamamı Hazine Müsteşarlığına ait olarak faaliyet göstermektedir. Hazine Müsteşarlığı, Türk Telekom üzerinde, hisselerine sahip olmasından dolayı birtakım haklara sahip bulunmaktadır. Türk Telekom üzerinde, Ulaştırma Bakanlığının da, gerek kanundan gerek anasözleşmeden doğan birkısım yetkileri vardır. Bu durum, Türk Telekomun olması gerektiği kadar hızlı hareket edememesine, gelişen teknolojilere ayak uyduramamasına neden olmaktadır.

Kaldı ki, Türk Telekomun piyasadaki tekel hakkı da sona ermiş bulunduğundan, ağır yapısından bir an önce kurtulması ve diğer firmalarla rekabet edebilmesi için bu kanuna ihtiyaç vardır.

Ayrıca, bu kanun teklifiyle, Türk Telekom Yönetim Kuruluna, imtiyazlı hisseyi temsilen, Ulaştırma bakanlığınca bir üye atanacağı hükmü getirilmiştir. Bu düzenleme de, değişikliğin doğal bir neticesi olup, yetkili kurum olan Ulaştırma Bakanlığının temsili sağlanmıştır.

Türk Telekomun özelleşmesi, yıllardan beri tartışılan, fakat, bir türlü gerçekleştirilmemiş çok önemli bir konudur. Bugüne kadar gelinen noktada bu konuda daha fazla gecikilmesinin sakıncaları görülmüş ve bu sürecin hızlandırılması ihtiyacı hissedilmiştir.

Türk Telekomun tekel hakkının 1.1.2004 tarihi itibariyle ortadan kalktığı ve sektörün rekabete açıldığı da dikkate alındığında, Ulaştırma Bakanlığının telekomünikasyon sektöründeki birikim ve uzmanlığından yararlanılması bir zorunluluk halinde görülmektedir; çünkü, serbestleşmeyle birlikte, sektörde çabuk karar alma ve bu kararları ivedi şekilde uygulama gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Bu değişikliğin amacı, özelleştirilmesi uzun yıllardır gündemde bulunan Türk Telekomun, özelleştirmeye hazırlık aşamasında telekomünikasyon alanında görevli ve uzman bir bakanlık tarafından idare edilmesini sağlamaktır.

Türk Telekomun Ulaştırma Bakanlığı bünyesindeki uzman kadrolar tarafından idare edilerek, özelleştirilmeye hazır hale getirilmesindeki kamu yararı, teklifin bu şekilde düzenlenmesinde etkili olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifi, telekomünikasyon hizmetlerinin, etkin, güvenilir ve verimli olarak yeni teknolojik gelişmelerle ortaya çıkan ve giderek artan ihtiyaçlara özel sektör anlayışı çerçevesinde cevap verebilecek şekilde yeniden düzenlenmesi ve Hazine Müsteşarlığı ile Ulaştırma Bakanlığının Türk Telekom üzerindeki yetkilerini açıkça ve tereddüte yer vermemek üzere düzenlenmesini teminen hazırlanmıştır.

Kanun teklifi hazırlarınken Türk Telekomun tamamen devlete ait olduğu unutulmamış, aksine, özelleştirme arifesinde bulunduğundan, değerini artıracak faaliyetlerde bulunulmasına imkân sağlanmıştır.

Bu cümleden olarak, Hazine Müsteşarlığının Türk Telekomdaki pay sahipliğine dayalı oy, yönetim, temsil, denetim gibi hak ve yetkilerinin, geçmişten gelen bir sektörel birikime ve uzmanlığa sahip olan Ulaştırma Bakanlığınca kullanılması, buna karşın, özelleştirme bedelinin Hazine Müsteşarlığına aktarılması ve pay sahipliğine dayalı malî hakların da Hazine Müsteşarlığınca kullanılması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.

Bu teklifle, kamuoyunun gündemini meşgul eden Aycellin başka bir işletmeciyle birleşmesinin önündeki engeller de kaldırılmaktadır. Bilindiği üzere, 4971 sayılı Kanun uyarınca Türk Telekom tarafından kurulmuş bulunan Aycellin, başka bir işletmeci şirketle, Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde kurulacak yeni bir şirket aracılığıyla birleştirilmesi imkânı sağlanmıştır. Ancak, bu birleşmenin sorunsuz bir şekilde gerçekleşmesinde ülkemizin stratejik ve ekonomik öncelik ve çıkarları mevcut olmakla birlikte, 4971 sayılı Kanunla getirilen düzenlemenin bu ihtiyaca cevap vermekten uzak olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle, bu birleşmenin usul ve şartlarının da ayrıntılı olarak düzenlenmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır; dolayısıyla, teklif, bu ihtiyaca da cevap verecektir.

Aycellin başka bir işletmeciyle, şirketle birleşmesi, ülke ekonomisi ve telekomünikasyon sektörü açısından çok önemli görülmektedir. Ayrıca, böyle bir birleşme nedeniyle ortaya çıkan güçlü bir şirket, sektöre yeni bir hareketlilik katacak ve rekabeti artıracaktır. Bu durum, gerek hizmetlerin kalitesinin artmasına gerekse fiyatların düşmesine neden olacaktır. Bu durum, milletimizin de menfaatınadır.

Bu birleşme, kamu kaynaklarının, milletin ve devletin menfaatları doğrultusunda etkin ve verimli kullanılması için de gereklidir.

Bu tür bir birleşmenin ayrıntı sayılabilecek hususlarının yasama organının takdirine sunulmasının ve onun direktifleri doğrultusunda işlem yapılmasının öngörülmesinin nedeni, aslî yetkiye sahip Türkiye Büyük Millet Meclisine ilk elden ve önceden denetleme olanağı sağlamaktır. Böylece, Yüce Meclise, önemli bir kamu yatırımı üzerinde doğrudan söz sahibi olması imkânı tanınmıştır.

Değişiklikle, birleşmenin gerçekleşebilmesi, ülkenin stratejik ve ekonomik önceliklerinin gözetilmesi şartına bağlanmıştır. Böylece, özellikle, daha önce Anayasa Mahkemesi kararlarında da vurgulandığı gibi, ülke savunması ve güvenliği açısından büyük önem taşıyan telekomünikasyon hizmetlerinin ulusal çıkarlara uygun biçimde yürütülmesi garanti altına alınmış olunmaktadır.

Biraz önce değindiğim gibi, teklifte, Aycell ve sektörde faaliyet gösteren başka bir işletmeci şirketin birleşme şartları ve usulü açıkça hükme bağlanmak suretiyle, Anayasaya uygun bir yol izlenmiş ve olası bir birleşmenin sorunsuz ve hızlı bir şekilde gerçekleşmesinin önü açılmıştır. Aynı gerekçeyle, birleşmenin, Türk Ticaret Kanununun birleşme usulü hakkındaki hükümleri uygulanmaksızın gerçekleştirilmesi öngörülmüş; ticaret hukuku ve malî hukuk açısından, birleşme sözleşmesinin genel kurullarca onaylandığı tarihteki bilançoların esas alınması hükme bağlanmış; birleşmenin, birleşen şirketlerin genel kurulları tarafından kabulünü takiben, birleşme kararının ticaret siciline tescil ve ilanıyla birlikte tamamlanacağı düzenlenmiştir.

Burada, yalnızca Türk Ticaret Kanununun birleşme süreci ve birleşmenin usulüne ilişkin hükümlerinden ayrılınmış olup, birleşme sonrasında Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanacağı ve bu çerçevede, alacaklılarının da adı geçen kanun çerçevesinde korunacağı açıktır.

Başka bir ifadeyle, bu birleşmenin esasına ilişkin herhangi bir değişiklik öngörülmemiş, sadece şekil şartlarında birtakım kolaylıklar sağlanarak, sürecin hızlandırılması amaçlanmıştır.

Teklifte, ayrıca, birleşmeden beklenen kamusal yarar gözetilerek ve birleşmeye ilave bir külfet yüklenmemesini teminen, birleşme nedeniyle ve neticesinde doğacak malî yükümlülüklerden arındırılması öngörülmüştür.

Çıkacak bu kanunun ülkemizin ve milletimizin menfaatına ve gerekli olduğuna inancım sonsuz olup, takdir siz Yüce Meclisindir.

Bu teklife destek veren Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna da teşekkürlerimi arz ediyorum. Çıkacak bu kanunun ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Koca, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TELGRAF VE TELEFON KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.- 4.2.1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun Ek 17 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Türk Telekom yönetim kurulunda imtiyazlı hisseyi temsilen bir üye bulundurulur. Bu üye Ulaştırma Bakanlığınca atanır. İmtiyazlı hisse sahibinin Genel Kurula katılma ve konuşma hakkı vardır. İmtiyazlı hisse sahibi, sermaye artırımlarına katılmaz ve kârdan pay almaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Telgraf  ve Telefon  Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 30.- Özelleştirme bedeli Hazine Müsteşarlığına aktarılmak ve Hazine Müsteşarlığının mülkiyet hakkı ile kâr payı hakkına halel gelmemek ve Kamunun pay sahipliğinden kaynaklanan bütün malî hakları Hazine Müsteşarlığında kalmak kaydıyla, Hazine Müsteşarlığının Türk Telekom'daki pay sahipliğine dayanan oy, yönetim, temsil, denetim gibi hak ve yetkileri Ulaştırma Bakanlığı tarafından kullanılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Telgraf ve Telefon Kanununun geçici 7 nci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Birleşme, ülkenin stratejik ve ekonomik öncelikleri gözetilmek kaydıyla gerçekleşebilir.

Türk Telekom, Aycell Haberleşme ve Pazarlama Hizmetleri A.Ş.'ni borçtan arındırarak ve birleşme sonrasında bünyesinde birleşilen şirketin kayıtlarındaki toplam lisans ücreti tutarının en fazla % 10'unu da ödemek suretiyle bünyesinde birleşilen şirketin % 40 payına sahip olur.

Birleşme, Türk Ticaret Kanununun, birleşme süreci ve birleşme usulü hakkındaki hükümleri uygulanmaksızın, birleşme sözleşmesinin ve bilançolarının mevcut haliyle birleşen şirketlerin genel kurulları tarafından kabulünü takiben, birleşme kararının ticaret siciline tescil ve ilanıyla tamamlanmış olur.

Birleşme nedeniyle ve birleşme neticesinde doğacak kazanç, kurumlar vergisinden; birleşmeyle ilgili bütün devir, temlik ve intikal işlemleri ve bu işlemlerle ilgili olarak düzenlenecek her türlü sözleşme, protokol ve kâğıtlar katma değer vergisi ve damga vergisi dahil her türlü vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerden istisnadır.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usulî işlemler, Ulaştırma Bakanlığınca yürütülür."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?... Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Afyon Milletvekili Ahmet Koca ve 2 Milletvekilinin, Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                      :                           212

Kabul              :                          211

Ret                  :                          1(x)

Teklif, böylece kanunlaşmıştır; hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Teklifin kanunlaşması vesilesiyle, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım'ın sizlere bir teşekkür konuşması olacaktır.

Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün yasalaşan bu düzenlemeyle birlikte, iki önemli konuyu çözmüş bulunuyoruz. Bunlardan bir tanesi: Aria, yani, İş-Tim, bildiğiniz gibi, bir süreden beri Türkiye'de faaliyet gösteren ve doğrudan en büyük yabancı yatırımı yapan bir cep telefonu şirketiydi. Bu şirketin Aycellle birleştirilmesi sonucu sektörde bir sinerji oluşacak ve böylelikle, GSM sektöründe gerekli rekabet şartlarına sahip 3 adet operatör bundan sonra faaliyet gösterecektir. Bununla beraber, yabancı sermayenin, ülkemize daha fazla gelmesi ve duyduğu güvensizliğin giderilmesinde de bu birleşme çok önemli bir rol oynayacaktır. Bir başka avantajı ise, söz konusu şirketin, bir süre önce ülkemiz aleyhine açtığı tahkim davasını da bu birleşmeyle birlikte sulhen çözme imkânına kavuşmuş olmamızdır.

Diğer yandan, Türk Telekomun genel kurul yetkisinin Ulaştırma Bakanlığına devredilmesiyle de, serbestleşme dönemine giren telekomünikasyon sektöründe karar sürecinin hızlanması, yatırımların vaktinde ve hızlı bir şekilde yapılması, sektörle ilgili bütün kararların tek otorite tarafından verilmesi gibi önemli bir kararı vermiş oluyoruz.

Bu düzenlemelerin yasalaşmasında gösterdiğiniz anlayış ve işbirliği için, tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, ülkemiz için hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekilleri, Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

5. - Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/701) (S. Sayısı: 334) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 334 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek, AK Parti Grubu adına Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba'nın söz talepleri vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'e aittir.

Sayın Kepenek, buyurun.

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, oturanlar ve ayakta duranlar ve değerli izleyiciler ve kendi aralarında konuşanlar; hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

Görüşmekte olduğumuz Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine...

BAŞKAN - Sayın Kepenek, müsaade eder misiniz?

Sayın milletvekilleri, hatip, lisanı münasiple salondaki uğultuyu belirttiler, ifade ettiler. Lütfen, sayın hatibin konuşmasının dinlenebilmesi için daha sakin davranalım, sükûnet içerisinde dinleyelim.

Buyurun efendim.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben bunu sağlamaya çalışacağım, ayrıca, sözlerimle.

Değerli arkadaşlar, değerli izleyenler; ülkemizin yıllardır yaşamakta olduğu çok önemli bir sorunu üzerinde bir yasa değişikliği ya da tasarısı konusunda çalışma yapıyoruz ve ben en baştan şunu söyleyeyim; bu konunun gündeme getirilmesinde, bu konunun yasa konusu yapılmasında ve Yüce Meclise sunulmasında emeği geçenlere ve çaba harcayanlara teşekkür ederek sözlerime başlıyorum, kendilerini kutluyorum.

Ülkemizde, kamu hizmetlerine ilişkin olarak, çok sayıda dernek ve vakıf olduğu bilinmektedir. Bunların tamamının kamu hizmetlerinin yürütülmesine yardım adı altında ya da o amaçla kuruldukları öne sürülmektedir ve bildiğiniz gibi, durum hiç de öyle değildir. Bu tür dernek ve vakıfların toplam sayısı bilinmemektedir. Kimi yayınlarda bunların sayısının 600'ün üzerinde olduğu kimilerinde ise 4 571 olduğu öne sürülmektedir. Önce bu bilinmezliğin giderilmesi gerekir. Devletin yapması gereken, bu alandaki faaliyetlerin miktarını, boyutlarını, sayısal yönlerini saptamak olmalıdır.

Sonra, uygulamada tam bir haraç, zoralım söz konusudur. Halktan, kamu hizmetlerini yapma karşılığında zorla paralar tahsil edilmektedir. Şimdi, bu paraların toplamını söylersem, işin, konunun boyutları anlaşılır. 2002 yılı verilerine göre bu yolla toplanan paraların toplamı 6 milyar dolar olarak tahmin edilmektedir. Bu miktar, toplam Gelir Vergisinin üçte 2'sinin üzerindedir. Bu çok büyük bir paradır ve bu para, halktan hiçbir yasal dayanak olmadan toplanmaktadır. Önce, bu işlemde, bu uygulamada çok büyük hukuksuzluk var. Bunun altını çizmemiz gerekiyor. Vakıf, bilinen tanımıyla, bir özel mülkün kamu yararına tahsis edilmesidir, verilmesidir. Bu nedenle, kamu vakıflarının, bu anlamda, tanıma girmediği ve bu tanımın dışında kaldığı, önüne gelenin vakıf adı altında halktan para topladığı da bilinen bir gerçektir.

Önemli bir başka hukuksuzluk şudur: Kamu hizmeti, adı üzerinde bedelsizdir, karşılıksızdır. Yıllardır, ülkemizde, hukukun bu en temel ilkesi çiğnenmektedir. İnsanlardan, kamu hizmeti karşılığında, daha o hizmet yapılmadan paralar tahsil edilmektedir. Çok önemli bir nokta daha var; yoksul insanlar, yurttaşlar, demokratik bir toplumda olmaması gereken bir şekilde, hak alamamakta, haraç vermeleri nedeniyle, güçleri yetmediği için, yeterli para, gelir sahibi olmadıkları için kamu hizmetinden yararlanamamaktadır. Bunlar büyük eksikliklerdir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da vurgulandığı gibi, kamu görevlilerinin kurmuş olduğu vakıfların kamu hizmetlerinin sunumunda devreye girmesinin önüne geçilmesi istenmektedir. Yine, hükümetin acil eylem planlarında bu konuda kamuoyuna söz verilmiştir. Dolayısıyla, bu yasal düzenleme gerekliydi, doğruydu, yapılmalıydı.

Şimdi, buraya kadar birlikte geldik; bundan sonrasında önemli bir ayrışma noktası gündeme geliyor.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde, bir kural konulur, bir yasal düzenleme yapılır; ancak, bir yerlere bir istisna sıkıştırılır, bir kapsamdışılık konulur ve o yasal düzenleme, o kural, o ilke, hiçbir zaman uygulanamaz. Üzülerek belirteyim ki, bu yasa tasarısının durumu da budur.

 Bu yasa tasarısında, bu doğru ilke ve kurallar, bu doğru yaklaşımlar, düzenlemeler, getirilen istisnalarla, daha doğmadan, daha işin başında yok edilmektedir, ortadan kaldırılmaktadır.

Peki, burada, bu yasanın kapsamı dışına çıkarılanlar nelerdir; okuyalım: "Kanunla kurulan dernek ve vakıflar..." Bu, anlaşılır bir şeydir. Yani, yasayla dernek ve vakıf kurulmuşsa, bunun, bu yasanın kapsamı dışında tutulması, kendi özel yasası içinde ele alınması anlaşılır bir şeydir. Ancak, kalan iki istisnanın benimsenir, anlaşılır hiçbir tarafı yoktur.

Bunlardan bir tanesi, vakıf üniversiteleriyle ilgili olandır. Vakıf üniversitelerinin kurduğu dernek ve vakıflar, bu yasa kapsamının dışındadır. Burada, bir eski üniversite mensubu olarak, şu noktayı belirteyim: Ülkemizde, vakıf üniversiteleri, yeterince ve doğru dürüst denetlenmemektedir; bu ayrı bir konu, bu ayrı bir dert.

İkincisi; burada yapılan, vakıf üniversitelerine getirilen bu kapsamdışılıkla, bu istisnayla, üniversiteler arasında olması gereken eşitlik ilkesi zedelenecektir. Bu da, devlet üniversitelerine karşı yapılacak haksız bir uygulamadır ve düzeltilmelidir.

Aslında, vakıf üniversitelerine ilişkin olarak, sorunun ne kadar büyük olduğu, geçtiğimiz aylarda görevini tamamlayan, yolsuzluklarla ilgili Meclis araştırması komisyonunun tutanaklarında da yer almıştır ve bu çok önemli konunun kapsamdışı tutulması ayrı bir sorun yaratacaktır. Asıl büyük tehlike, asıl büyük kapsamdışılık, tasarının 1 inci maddesinin son paragrafında yer alıyor. Burada deniliyor ki: "...Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenecek vakıflar bu yasa kapsamı dışındadır. "

Değerli arkadaşlar, şimdi, olacak olan şudur: Var olan ve maalesef sayıları bilinmeyen, binlerce, sözümona, vakıf niteliğini taşımadığı halde "vakıf" adını taşıyan ve halkın, yurttaşların iyi duygularını, dürüstlüklerini, doğruluklarını, vakıf kavramına olan saygılarını sömüren mekanizmalar artarak devam edecektir. Neden artarak devam edecektir; çünkü, bir vakıf kurup, Bakanlar Kuruluna başvurmak, bu iş için yeterli sayılacaktır; Bakanlar Kurulunun evet diyeceği, Bakanlar Kurulunun belirleyeceği vakıflar, kapsam dışına çıkarılacaktır.

Değerli arkadaşlar, burada Bakanlar Kurulunun, bu kararı verirken, nesnel, objektif, eşitlikçi, hakça davranacağını varsayalım; ama, bu ölçüler, bu eşitlikçilik, bu ilkeler, bu doğruluk, bu dürüstlük ya da haklılık, nesnellik hiçbir biçimde buralarda yer almamaktadır, görülmemektedir; bu, çok büyük bir eksikliktir. Var olan ve sayısını bilmediğimiz binlerce vakfa binlerce yeni vakıf eklenecek ve bunlar, bakanlara veya hükümete yakınlıklarına göre Ankara'da sıraya gireceklerdir ve yasa kapsamı dışında olacaklardır; daha doğrusu, denetim dışına çıkarılacaklardır. Bu yanlıştır; başta da söyledim, bu, var olan sistemin düzelmesine değil, mekanizmanın iyiye gitmesine değil, daha da kötüleşmesine, daha da haksız yönlere doğru gitmesine neden olacaktır.

Burada bir başka nokta daha var. Bu yasa tasarısı tartışmaları çerçevesinde şu konu gündeme gelmektedir, şu soru, doğal olarak kamuoyunda sorulmaktadır: Acaba, kimi bakanlar, bakanlıklarına bağlı vakıfların kalmasını ve bu yasanın kapsamı dışında tutulmasını istemişler midir, bu konuda istekte bulunmuşlar mıdır? Eğer böyleyse, durum çok da sağlıklı değildir, durum gerçekten vahimdir. Bu konu açıklık kazanmamıştır; ancak, ben, değerli ilgili bakana teşekkür ediyorum; tasarının komisyonda görüşülmesi sırasında, bu tür istisnaların, özellikle Bakanlar Kuruluna bağlı kapsamdışılıkların, istisnaların uygulanmayacağı yönünde, çok net, çok açık sözler söyledi sayın bakan, tavır sergiledi; ben, o tavrın uygulamada da sürdürülmesini istiyorum, hepimizin bunu istemesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer, bu istisnalar, bu kapsamdışılıklar uygulamaya yansırsa -ki, korkarım yansıyacak- o zaman, bu yasal düzenlemenin anlamı da, gereği de kalmayacak demektir ve biz, bir şeyler yapmaya çalışırken, onu yapmak yerine, işleyen mekanizmayı ya da var olan mekanizmayı düzeltecek yerde, çok daha bozucu bir noktaya doğru gitmiş olacağız. Dilerim, umarım, uygulamada böyle bir yanılgıya, böyle bir yanlışa gidiş olmaz, sürüklenme olmaz ve bu yasa, amacına uygun olarak uygulanır, yürürlükte olur.

Ben, bu anlayışla, yeniden, yasanın, ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum. Bu yasayla getirilen uygulamanın, kamu hizmeti alan yurttaşlarımızın önemli bir derdini, bir sorununu, bir çilesini ortadan kaldıracağı umuduyla, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

AK Parti Grubu adına, Afyon Milletvekili Sait Açba; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 334 sıra sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz bu tasarı, toplumun bütün kesimlerini yakından ilgilendiren bir tasarıdır; çünkü, kamu hizmeti alan herkes, bu tasarıyla birebir ilişkilidir. Bugün, kamu kurumlarına baktığımızda, kamu kurumlarının bünyesinde "dernek" veya "vakıf" adı altında, yine kamu kurumlarının ismiyle başlamak üzere, bazı kuruluşların yer aldığını görüyoruz. Bu kuruluşların, bir taraftan, kamu hizmeti kanalıyla, kamu hizmetinden faydalananlardan, daha çok zorunlu bağış tarzında birtakım kaynakları almak suretiyle, bir taraftan da vakıf bünyesinde elde ettikleri prim ve aidatlarla hayatlarını sürdürdüklerini ifade etmek gerekiyor.

Türkiye'deki vakıflarla ilgili uygulamalara baktığımızda, bilhassa kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesindeki vakıfların, ağırlıklı bir biçimde, 1980 sonrası âdeta mantar gibi türemiş olduğunu görebiliyoruz. Tabiî, bu vakıfların işleyiş mekanizmasına baktığımızda, daha çok personel vakfı tarzında vakıfların önplanda olduğunu ve personel vakfı tarzında olmalarına rağmen, bunların, kamu hizmeti aracılığıyla "bağış" adı altında, kendi prim ve aidatlarının çok ötesinde, kat be kat aşan miktarlarda gelir elde ettiklerini görebiliyoruz. Sadece bağışlar değil; yine, kamu hizmeti aracılığıyla, değişik biçimlerde, birtakım belgelerin düzenlenmesi, basımı ve satımıyla ilgili düzenlemelerin de vakfa verilmek suretiyle, bu tür gelirlerin elde edildiğini görebiliyoruz. Tabiî, bütün kurumlarla ilgili olarak şöyle bir genel değerlendirme yapılacak olursa, hangi kuruma giderseniz gidin, hangi bakanlığa giderseniz gidin, çatısı altında, bir vakfın ya da birden fazla vakfın kurulu olduğunu açıkça görürsünüz. Örneğin, Tapu İdaresine gidiyorsunuz, hemen elinize bir makbuz tutuşturuluyor, 10 000 000 lira ödüyorsunuz ve daha sonra tapu işleminiz yapılıyor; işleminizi bitirdikten sonra, Tapu İdaresinin kapısından çıkarken, elinizdeki makbuzun üzerine bakıyorsunuz, makbuzda "Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Mensupları Sosyal Yardımlaşma, Eğitim ve Emeklilik Vakfı" yazıyor. Güzel; tapu çalışanları, emeklilikle ilgili olarak, karşılıklı yardımlaşmayla ilgili olarak bir personel vakfı kurmuşlar ve yardımlaşıyorlar; fakat, niçin siz buraya bağış yapıyorsunuz, niçin bu personel vakfı kalkıp da kamu hizmeti kanalıyla para topluyor, pek anlam veremiyorsunuz. Fazla da yorum yapamıyorsunuz; çünkü, sizden, bir taraftan tapu harcı alınıyor, bir taraftan da tapu haracı alınıyor; harç ile haraç arasında, âdeta, düşünme melekelerinizi kaybediyorsunuz.

Yine, ehliyet almak için, motorlu araç tescil belgesi almak için, pasaport almak için Emniyete gidiyorsunuz, ilgili kuruma başvuruyorsunuz; yine, elinize bir makbuz tutuşturuluyor ve üzerinde "Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı" yazıyor. Yine, adalet hizmeti için başvuruyorsunuz, karşınıza Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı çıkıyor. Nüfusa başvuruyorsunuz, Nüfus Hizmetlerini Güçlendirme Vakfı çıkıyor. Bir de bakıyorsunuz Nüfus Hizmetlerini Güçlendirme Vakfı  makbuzuna, inşaat, taahhüt, ticaret anonim şirketi gibi, bir şirketin varlığını da görüyorsunuz ve nüfus hizmetlerini güçlendirme ile bu inşaat şirketi arasında bir bağ da kuramıyorsunuz.

Sağlık kurumlarına gidiyorsunuz; örneğin, bir hastaneye gidiyorsunuz, bir tomografi çektireceksiniz; size, onbeş gün, bir aylık bir süre sonrası için sıra veriyorlar. Tabiî, beklemeye tahammülünüz yok ve beklemeye tahammülünüzün olmadığını da bildikleri için, size yol gösteriyorlar "hastanenin bir alt katına ininiz, orada 40 000 000 lira ödemek suretiyle hemen vakfın makinesinden bu hizmeti alabilirsiniz" diyorlar ve çoğu vatandaşlarımız gidiyor, o hizmeti, o şekilde alıyor.

Yine, gümrüğe gidiyorsunuz, bilhassa basılı belgeler üzerinden Gümrük Vakfına pek çok paralar ödüyorsunuz. Tabiî, buradaki uygulamalara baktığımızda, maalesef, kamu hizmeti kanalıyla, bu şekilde, çoğu personel vakfı tarzında olan vakıflara kaynak aktarımının adaletli ve hukukî olduğunu da söylememiz mümkün değildir.

Bakınız, bazı vakıflara, kamu kurumlarının yaptıkları protokollerle kaynak aktarılabiliyor. Örneğin, Gümrük Vakfını düşününüz, Gümrük Müsteşarlığı, bir protokolle, vakfa, belge, beyanname, mühür, bilgi formları, tahlil raporları basım ve dağıtım yetkisi veriyor ve bu protokol çerçevesinde vakıf, gelirlerinin önemli bir kısmını, bu belgeleri talep edenlerden elde ediyor, hatta daha da ileri gitmek suretiyle, bu vakıf gelirlerinden yüzde 15'i Gümrük Müsteşarlığı makamının tasarrufu doğrultusunda cari ve diğer harcamalara da aktarılabiliyor.

Vakıfta üyelerden alınan aidatlar ile üyelere yapılan gider arasındaki ilişkiye baktığınızda, gerçekten çok çarpık bir ilişkinin var olduğunu görüyorsunuz. Örneğin, bir personel vakfında, prim ve aidat tarzında üyelerin vermiş olduğu paylar var, diğer taraftan bu vakfın üyelerinin faydalandıkları giderler var. Örneğin, Gümrük Vakfında 2002 yılında üyelerden alınan aidatın 191 milyar olduğunu, üyeler için yapılan giderlerin de 926 milyar lira olduğunu düşünürseniz, arada korkunç bir uçurumun olduğunu ve bu farkın da bağış tarzında, zorunlu bağışlarla ve yine kamu hizmeti kanalıyla aktarıldığını açıkça görürsünüz. Tabiî, bunun, adaletli olduğunu savunmamız hiçbir zaman için mümkün değildir.

Bugün, Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı, sürücü belgelerinin bastırılması ve kaplanması işini üstlenmiş. Tabiî, Karayolları Trafik Kanununda yapılan bir değişiklikle, bu tip belgelerin basılması, satılması işi vakfa verilmiş; yani, kamu hizmeti aracılığıyla, vakfın, bu tarz gelir elde edebilmesi imkânı sağlanmıştır. Burada, alınacak olan payların tayininin de, İçişleri Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Derneğinden oluşan komisyon tarafından tespit edileceği hükme bağlanmıştır. Tabiî, dayanağını bir bakıma kanundan almaktadır; ama, dayanağını kanundan alsa dahi, bu şekilde, kamu hizmeti kanalıyla bir vakfa kaynak aktarmanın, yine, adaletli ve hukukî olduğunu hiçbir zaman için iddia etmemiz mümkün değildir.

Şimdi, bakınız, bu tasarının 2 nci maddesinin (C) fıkrasıyla, kamu hizmetlerinde kullanılan araç, gereç, form, evrak ve benzeri malzemelerin, bu kanun kapsamındaki dernek ve vakıflardan temin edilmesinin önünü kesici bir hüküm düzenliyoruz; ama, karşımıza ne çıkıyor; daha önce kanunla verilen bir hak var, kamu hizmetinin, kanunla vakıflara aktarılması yönünde bir düzenleme yapmışız. Dolayısıyla, şimdi, bizim bu yasa tasarısı çerçevesinde yaptığımız düzenleme ile bu çelişiyor. Dolayısıyla, bu düzenlemenin çok fazla da anlamı kalmıyor ve bu şekilde aktarılan kaynakların yasal dayanağıyla ilgili bir düzenleme yapmadığımız müddetçe, bu kuruluşlar, yine, bu tür gelirleri elde etmeye devam edeceklerdir.

2003 yılı içerisinde, sürücü belgelerinden alınan miktara baktığımızda, vakfa, 4 trilyon 237 milyar lira bir gelir sağlanmıştır. Aynı şekilde, trafik belgesi ve tescil belgesine baktığımızda da, trafik belgesinden 3 000 000 lira, tescil belgesinden ise 4 000 000 lira alınmaktadır. Bunlardan başka, bir de, 44 000 000 lira harç alınmaktadır. Bunların 2003 yılındaki rakamına baktığımızda da, bunun 13 trilyon lira civarında olduğunu görürüz.

Aslında, bu rakamlar nedir; vatandaşın cebinde kalması gereken rakamlardır. Kamu hizmetini veren kurumun, bu hizmetleri karşılaması gerekmektedir. Bu hizmetler kanalıyla, herhangi bir vakfa, vatandaşın sırtından kaynak aktarmak gibi bir yanlışlığın sona erdirilmesi lazımdır. Tabiî, bunun yapılabilmesi için -bu, yasadaki bir eksikliktir- ilgili kanunlarda bir düzenlemenin yapılması ihtiyacı vardır.

Tabiî, bu bağışların, gerçek anlamda bir bağış olduğunu söylememiz mümkün değildir; çünkü, bağışta, herhangi bir karşılığın olması mümkün değildir; halbuki, alınan bu bağışlarda, her kurum açısından, herhangi bir karşılık vardır. Mesela, siz, bir tapu idaresine gidiyorsunuz, işlem yaptıracaksınız, karşılığında bağış ödüyorsunuz; yani, işlem yaptıranlar bağış ödüyor. Dolayısıyla, bu nedir; zoraki bir bağıştır.

Bu bağışların yanı sıra -biraz önce ifade ettiğim gibi- vakıflara aktarılan birtakım gelir kaynaklarına da başvurulmaktadır.

Diğer taraftan, bazı vakıflar da, değişik yöntemlerle kamu gücünü kullanmak suretiyle gelir elde edebilmektedirler. Örneğin, TÜBİTAK, bir matbaaya sahip olduğu halde, baskı işlerini, bedel karşılığı, kendi kurduğu Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfına yaptırmaktadır. Yine, SEKA'ya bakacak olursak, ihtiyaç duymuş olduğu fuel-oili POAŞ'tan almak yerine, SEKA Mensupları Eğitim, Sağlık ve Yardım Vakfına başvurmak suretiyle bu hizmeti karşılamaktadır, böyle bir gelire başvurmaktadır, böyle bir geliri elde etmektedir.

Kamu kurumlarında işleri çok olan vatandaşlarımız, Türkiye'nin gerçekten, bir vakıf cenneti haline geldiğini açıkça görmektedir; âdeta, bununla gururlanmaktadır. Evet, bir zamanlar, gerçekten, bir vakıf medeniyeti vardı; sadece insanlar değil hayvanlar da bu medeniyetten nasiplerini alıyordu; insanlar, vermenin, yardım etmenin, verirken mutlu olmanın hazzını yaşıyorlardı. Vakıf medeniyetiyle, bu medeniyeti besleyen üstün ahlak ve seciyeyle cemiyetimiz, gerçekten, geçmişte şahika noktasına çıkmıştır. Ne zaman ki, vermekten değil de almaktan hoşlanmaya, zevk almaya başladık, bunu düstur edindik, işte, o zaman yozlaşma çığırımız da başlamış oldu. Gerçekten, kamu kurumu çatısı altında kurulmuş olan vakıfları, bunların uygulamalarını kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkileri çerçevesinde düşündüğümüzde, ciddî anlamda bir yozlaşmanın, bilhassa 1980'li yıllardan sonra yoğun bir şekilde yaşandığını açıkça ifade edebiliriz.

Kamu kurum ve kuruluşlarında vatandaşı âdeta haraca bağlayan, devlet dairelerindeki kepazeliği, maalesef, hiçbir iktidar, bugüne kadar görmemiştir; hiçbir iktidar, bu konuda herhangi bir tedbir almamıştır. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında bu konuda düzenleme yapılacağına dair açıkça hüküm ifade edilmesine rağmen, gelen geçen iktidarların hiçbiri bu konuda tedbir alıp, bu meseleye el atmamıştır. Maalesef, vakıflar kanalıyla ciddî istismarlar da yaşanmıştır. Bir taraftan da bu kuruluşların, bir bakıma, bakanların örtülü ödeneği olarak kullanıldığının altını çizmemiz gerekiyor. İlk defa, AK Parti İktidarıyla taşlar yerinden oynamaya başlamıştır. Uzun yıllardır, haraç uygulamasına, her geçen iktidar göz yummuştur. Bu göz yumma, artık, bu yasal çerçevede yapılan düzenlemelerle birlikte ortadan kalkmış olacaktır.

Yine, AK Partinin, bu konuda, acil eylem planında yapmış olduğu taahhütler, bu tasarıyla birlikte hayata geçmektedir. Yine, AK Partinin Programında öngördüğü taahhütler de, bu tasarıyla hayata geçmektedir. Dolayısıyla, CHP Grubunun da, bu konuda, gerek komisyonda gerekse Genel Kuruldaki hassasiyetini dikkate aldığımızda, buradaki yozlaşmanın sona erdirilmesi açısından önemli bir adım atmanın hazzını, hep beraber, Parlamento olarak yaşamaktayız.

Tabiî, yozlaşmanın nasıl yaşandığı ve sistemin, bu vakıflar kanalıyla nasıl çalıştığına dair bilgi edinmek, meseleyi daha iyi kavramak açısından, bir vakıfla ilgili uygulamayı da sizlere aktarmak istiyorum.

Örneğin, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Mensupları Sosyal Yardımlaşma, Eğitim ve Emeklilik Vakfı. Kuruluş amacı, vakıf üyeleri arasında sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı gerçekleştirmektir. Kuruluş yılı 1989. Kuruluş mal varlığına bakıyoruz; sadece 20 000 000 000 lira bilanço değeri olan kuruluş gayrimenkulü var, bir de, sadece 1 000 000 lira kuruluş menkulü var.

Aradan onbeş yıl geçmiş, 2003 yılı sonu itibariyle, kuruluş mal varlığı dışındaki gayrimenkullerine bakıyoruz; 5 bina, 4 işyeri, 1 arsa. Menkullerine bakıyoruz; 1 otomobil, 2 kamyonet, 2 minibüs. Nakit varlığına bakıyoruz; 21 trilyon 400 milyar lira. 2003 yılı sonu itibariyle özvarlığına bakıyoruz; 28 trilyon lira. Vakfın, iktisadî işletme, şirket ve iştiraklerine bakıyoruz; 4 tane şirketi, iştiraki var. Sosyal tesis, işletmeler ve misafirhanelerine bakıyoruz; 6 büyük ilde 6 misafirhane var.

En önemli gelir kaynağına bakıyoruz -bu, sadece bu vakıf için geçerli değil, kamu kurumları bünyesinde kurulmuş olan çoğu vakıflar için geçerlidir- en önemli gelirleri faaliyetdışı alandan gelmektedir; yani, faiz gelirleridir. Bu vakfın, 2003 yılı itibariyle faiz geliri 6 trilyon 933 milyar liradır; bağış ve yardımlardan elde ettiği gelir 3 trilyon liradır; üyelerin verdiği prim ve aidatlardan 1 trilyon 700 milyar lira gelir elde etmiştir. Gördüğümüz gibi, prim ve aidat gelirleri, bağış gelirlerinin yarısı kadardır; faiz geliri, prim ve aidat gelirlerinin 5 katına tekabül etmektedir.

Bu gelirler, bir taraftan genel yönetimle ilgili giderler şeklinde, bir taraftan vakıf üyelerinin ihtiyaçları için verilen ihtiyaç kredisi şeklinde harcanmaktadır. Çoğu vakıflarda, bu tarz kredilerin ağırlığı oldukça fazladır. 2003 yılı itibariyle bakarsak, 7 trilyon 634 milyar lira, üyelerine, borç vermiştir bu vakfımız. Tabiî, ayrıca, üyelerine, emeklilik yardımı, ölüm yardımı, sağlık yardımı, öğrenim bursu tarzında birtakım menfaatlar da sağlamaktadır.

Bu kaynakların ağırlıklı bir kısmını, bağış tarzında -tabiî, gerçek anlamda bağış değil, zoraki alınan bağışlar- kaynaklar oluşturmaktadır. Ülkemizin her ilinde, her ilçesinde yapılan tapu işlemlerinden bağış adı altında bir gelir elde edilmektedir; bu gelirin yüzde 30'u illere bırakılmaktadır illerdeki cari ihtiyaçlar için, yüzde 5'i bölge müdürlüklerine gönderilmekte, yüzde 65'i de vakfın genel merkezine gelmektedir.

Burada, bu vakfın, bilhassa iller düzeyinde ayırmış olduğu yüzde 30'luk pay, bütçeyle karşılanmayan birtakım ihtiyaçları karşılamak için aktarılan paradır, aktarılan kısımdır. Geçici personel çalıştırmaktadırlar, bunun dışında, kırtasiye ve buna benzer birtakım cari ihtiyaçları karşılamak için bu kaynakları kullanmaktadırlar.

Tabiî, burada dikkat çekilmesi gereken husus şudur: Bir tarafta prim ve aidat var bir tarafta da prim ve aidat dışında, kamu hizmeti kanalıyla aktarılan kaynaklar var; ama, kamu hizmeti kanalıyla aktarılan kaynakların boyutları oldukça fazla. Dolayısıyla, bu tür vakıflara yönelik olarak kamu kanalından aktarılan kaynaklar, şu anda yapılan yasal düzenlemeyle, ne yapılmaktadır; ortadan kalkmaktadır; ama, daha önce birikmiş olan ciddî bir mal varlığı, ciddî bir nakit varlığı da söz konusudur. Tabiî, bunun en önemli yönü, kamu hizmetleri kanalıyla aktarılan kaynakların sistem içinde ağırlıklı olmasıdır.

Tabiî, burada, bağış sistemini devreden çıkarıyoruz ve bu kurumların, hemen hemen hepsi bağış alamıyorlar; ama, biraz önce ifade ettiğim gibi, bunlar, kamu hizmeti kanalıyla, bir kısmı, eğer yasalarında herhangi bir düzenleme yapılmazsa, daha önce kendilerine kanunî olarak verilen, birtakım, gelir toplama, gelir elde etme kanalları kapatılmazsa, bu yasayla, birtakım vakıflar, yine, kamu hizmeti kanalıyla gelir elde etme imkânlarını, ne yapabileceklerdir; muhafaza edebileceklerdir. Örneğin, sürücü belgelerinde olduğu gibi, motorlu araçlar tescil ve trafik belgelerinde olduğu gibi, Karayolları Trafik Kanunu çerçevesinde, ne yapılmıştır; bu vakıflara, bu belgelerin bastırılması, satışı hakkı verilmiştir, bu şekilde gelir elde etmektedirler; ama, biz, vakıflarla ilgili olarak, her türlü belge, evrak vesaire, bu tür işlemlerin, kamu hizmetleriyle ilişkili olarak vakıflara yaptırılmaması tarzında bir hüküm getiriyoruz buraya; ama, kanunla verilmiş olan bu haklarda, ilgili kanunlarında düzenleme yapmadığımız takdirde, bu hükmün de boşlukta olduğunun, yine, altını çizmemiz gerekiyor.

Tabiî, bu tasarı, her yönüyle, Türkiye'de, yıllardır, gerçekten, kamu yönetiminde kangren haline gelmiş olan, bilhassa halkımız arasında haraç olarak nitelendirilen yanlış bir uygulamanın ortadan kaldırılması açısından çok önemli bir tasarıdır; hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Açba.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 81 ve 60 ıncı maddelerine göre soru-cevap işlemi talebi vardır. Sayın Resul Tosun'un ve Sayın Muharrem Tozçöken'in soru sormak için söz talepleri vardır.

Sayın Tosun, buyurun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Hükümetten, cevaplandırılmasını istediğim, konuyla ilgili bir sorum var.

Sorum şöyle: Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısının 1 nci maddesi, kanunla kurulan vakıfları istisna kapsamına almıştır. 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun geçici 15 inci maddesiyle, Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfının faaliyetleri, vakfın ismi, tescil ve senedi açıkça belirtilmek suretiyle kanunî güvenceye kavuşturulmuştur. Bu düzenlemeler çerçevesinde, Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı da bahse konu kanun tasarısında istisna tutulan vakıflar kapsamında değerlendirilmekte midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Tozçöken, buyurun.

MUHARREM TOZÇÖKEN (Eskişehir) - Sayın Başkanım, ben de aynı soruyu soracaktım; onun için, gerek kalmadı.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesinin 2 nci fıkrasında, kanunla kurulan dernek ve vakıfların bu kanunun kapsamı dışında olacağı ifade edilmiştir.

Özel bir soru sordu Sayın Tosun; bir vakıf isminden bahsederek "bu vakıf, kanunla kurulmuş bir vakıf sayılır mı" diye bir soru sordu.

Ben, tabiî, genel konuşmak durumundayım. Herhangi bir vakıf isminden bahsederek burada özel cevap vermemin doğru olmadığını düşünüyorum. Eğer, şu anda faaliyette bulunan herhangi bir vakıf kanunla kurulmuşsa, kanunî dayanağı varsa, kuşkusuz ki, buradaki ifade kapsamı içerisinde yer alır. Ölçü, kanunla kurulmuş olması ölçüsüdür. Bizim getirdiğimiz bu ölçü eğer ileride bir ihtilafa konu olur, eğer yargıya intikal ederse, kanunla kurulup kurulmadığına, kuşkusuz ki, idarî yargı organları karar vereceklerdir. Ben, sadece, burada bir ölçüden bahsetmek durumundayım. Bir vakfın, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyette bulunan herhangi bir vakfın kanunla kurulup kurulmadığı, vakıf senedine bakılarak, dayandığı yasalara bakılarak anlaşılabilir. O nedenle, Sayın Tosun'un zikrettiği vakfın senedini inceleyebilmiş değilim; incelediğimde kendisine daha teferruatlı bilgiyi sözlü olarak veya yazılı olarak ifade edebilirim.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, Hükümete söz vermeyecek misiniz?

BAŞKAN - Söz talebiniz mi var Sayın Bakanım?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika... Müsaade ederseniz, bir usul hatası yapmayalım...

Çünkü, gruplar adına konuşuldu; İçtüzüğe göre, sonra, maddeler üzerinde soru-cevap işlemini de yaptık, bu durumda size hükümet adına söz vermem mümkün değil. 1 inci maddede verebilirim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bildiğiniz gibi, geneli üzerindeki görüşmelerden sonra hükümet söz isteyebilir; ben de söz istedim.

BAŞKAN - Söz isteyebilir; ama, sizin söz talebiniz olmadığı için soru-cevap işlemine geçtik. Soru-cevap işlemi daha sonraki bir işlem olduğu için, o, geride kaldı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ben, şifahî söz talebinde bulunmuştum; ama, kuşkusuz ki, İçtüzüğe uygun davranacaksınız...

BAŞKAN - Evet, duymadık.

O zaman, 1 inci madde üzerinde size söz verelim, geneli üzerinde konuşursunuz. Kusura bakmayın.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Peki, olur, Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

DERNEK VE VAKIFLARIN KAMU KURUM VE KURULUŞLARI İLE

İLİŞKİLERİNE DAİR KANUN TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1.- Bu Kanun; kamu kurum ve kuruluşlarını, kamu hizmetlerini veya personelini desteklemek üzere kurulan dernekler ve Türk Medenî Kanununa göre kurulan vakıflar ile bunların kamu kurum ve kuruluşları ile ilişkilerini düzenler ve kapsar.

Kanunla kurulan dernek ve vakıflar, vakıf üniversiteleri ve Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenecek vakıflar bu Kanun kapsamı dışındadır. Ancak, bu vakıfların hangi esas ve usullere göre faaliyette bulunacakları Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Tasarının 1 inci maddesi üzerinde, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin Beyin söz talebi var.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; 59 uncu Cumhuriyet Hükümeti olarak, hem hükümet programımızda yer alan hem de acil eylem planımızda yapmayı taahhüt ettiğimiz işler arasında sayılan önemli bir kanun tasarısıyla huzurunuzdayız.

Kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyette bulunan dernek ve vakıfların, kamu hizmeti alırken vatandaşlarımızdan "bağış" adı altında almış oldukları paraların, uzun süredir kamuoyunda ve vatandaşlar nezdinde şikâyet konusu olduğunu, herhalde en az benim kadar biliyorsunuz.

Biraz önce bizlere hitap eden Sayın Kepenek ve Sayın Açba da, böyle bir yasal düzenlemenin gerekliliğini vurguladılar ve böyle bir yasal düzenlemenin hangi ihtiyaçtan doğduğu konusunda teferruatlı bilgi verdiler. Bu nedenle, ben, arkadaşlarımın söylediklerini tekrar etmemeye özen göstereceğim; ancak "neden kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde bu tür dernek ve vakıflara ihtiyaç duyulmuştur, bu nereden çıkmıştır" diye bir soru da yöneltilebilir kuşkusuz. Bunu araştırdığımızda, şu iki cevapla karşılaşıyoruz:

Birincisi, kamu kurum ve kuruluşlarımızın, hizmetlerini yapabilmek için, zaman zaman, yeterli ödeneğe sahip olmamaktan dolayı farklı arayışlar içerisine girdiklerine tanık oluyoruz veya yeterli ödeneğe sahip olsalar bile, harcama noktasındaki birtakım formaliteler, bürokratik engeller de, bazen kamu kurum ve kuruluşlarını farklı arayışlara itmiştir. Bu bakımdan, özellikle kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde vakıf adı altında örgütlenmek ve bu vakıflar kanalıyla elde edilecek paraların çok kolay harcanabilir olmasından dolayı da, çok kısa sürede, aşağı yukarı tüm bakanlıkların, kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesinde buna benzer vakıfların birdenbire çoğaldığı gerçeğiyle karşılaştık. Biraz önce de ifade ettiğim gibi, benden önce gruplar adına yapılan konuşmalarda arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, vatandaşlarımızın, bir işimiz için kamu kurum ve kuruluşlarına gittiğimiz zaman, bizden, âdeta ikinci bir vergi gibi para alınıyor şikâyetleriyle karşılaştık. Ben bu göreve geldiğimde, özellikle Vakıflar Genel Müdürlüğünün bana bağlanmasından sonra, doğrusu, mektupla, telefonla, faksla ve başka yollarla vatandaşlarımızdan çokça şikâyet aldım. Bu şikâyetler daha önce de biliniyordu. O nedenle, biz, hem parti olarak bu konuda bir yasal düzenleme yapmayı programımıza aldık hem de hükümet olarak işbaşına geldiğimizde, bir yıl içerisinde, bu konuda bir yasal düzenleme yapacağımızı taahhüt ettik. İşte, üstünde çalışmış olduğumuz bir kanun tasarısıyla, şu anda, huzurunuzdayız.

Biraz önce Sayın Açba çok güzel bir şey söyledi. Aslında vakıf müessesi, tabiî, çok derin kökleri olan bir müessesedir. Vakıf yoluyla ecdadımız, şimdi de istifade ettiğimiz birçok eser bırakmıştır. Aslında vakıf, bir kişinin veya kişiler topluluğunun kendi mal varlıklarını, kendi mamelekini başka insanların istifadesi için tahsis etmesidir; yani, vakıf, özü itibariyle, bir kişinin başka insanların lehine fedakârlıkta bulunmasıdır; yani, özetle, vakıf, vermektir; ama, kamu vakıfları, vermek üzerine değil, almak üzerine kurulmuş; yani, vakfı tersine çevirmiş; alıyor vatandaştan, onu, işte, kamu hizmetleri için kullanıyor. Bu, aslında, bizim geleneksel vakıf kültürümüzle de, vakıf anlayışımızla da bağdaşmayan bir durumdur; vakıf müessesesinin zayıflatılması, tabirimi hoşgörün, dejenere edilmesi gibi bir sonuç doğurmaktadır. O bakımdan, bizim, hem vakıf müessesesine sahip çıkmak hem de vatandaşlarımızın bu konudaki şikâyetlerini dikkate alarak bir yasal düzenleme yapmak zorunluluğumuz vardı. İşte, huzurunuza, Bakanlar Kurulunda da çokça tartışılan bir kanun tasarısıyla geldik.

Şimdi, kısaca, size bazı bilgiler vermek istiyorum. Bu vakıfların yani, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyette bulanan bu vakıf sayısı, şu anda, 608'dir. Kamu kurum kuruluşları bünyesinde faaliyette bulunan derneklerin sayısı konusunda İçişleri Bakanlığı Dernekler Daire Başkanlığından -ki, yeni kurulmuş bir başkanlıktır- aldığım bilgi 18 000 küsur civarındadır. Dolayısıyla, bu vakıf ve dernekleri topladığınızda, aşağı yukarı 19 000 civarında kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyette bulunan dernek ve vakıf vardır.

Bunların bariz vasıfları nedir; bir iki cümleyle bunları da sizlere arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu vakıf ve dernekler kamu gücünü kullanmaktadırlar.

Bünyesinde kurulduğu kamu kurum ve kuruluşunun adını kullanmaktadırlar.

Kamu kurum ve kuruluşlarının hizmet binaları ve müştemilatı içinde faaliyet göstermektedirler; yani, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyet göstermektedirler.

Kamunun araç, gereç ve demirbaşlarını kullanmaktadırlar.

Kamu hizmetlerinde kullanılan araç, gereç, evrak, form ve benzer malzemelerin bu vakıflardan bedeli karşılığında temini istenilmektedir.

Ayrıca, kamu görevlileri, makam ve görev unvanlarını kullanarak, çoğu kez yönetim organlarında, çoğunlukla ekücret alarak görev almaktadırlar.

Kamu görevlileri, ücretleri kamudan karşılandığı halde, mesai saatlerinde vakıf hizmetlerinde çalıştırılmaktadır; yani, kamu kurum ve kuruluşunun personeli, o kamu kurum ve kuruluşundan ücretini alıyor; ama, orada çalışmıyor, gidiyor bu vakıfta çalışıyor.

Biraz önce ifade etmiştim, sayıları sizlere vermiştim. Şimdi, bu durum karşısında ne yapabilirdik?.. Biz, bu yasal düzenlemeyle, hiçbir vakfı veya derneği kapatmıyoruz; çünkü, biz, sivil toplum örgütlerinin sayısının, o ülkede, demokrasinin gelişmesiyle doğru orantılı olduğuna inanıyoruz. Ancak, bazı ilkeler getirmek durumundayız; yani, şu anda, Medenî Kanuna göre kurulmuş 4 500 civarında vakıf vardır. Bu vakıflardan 608 tanesi, kamu kurum ve kuruluşlarında faaliyette bulunmakta ve kamu imkânlarını kullanmaktadırlar. Bunun dışındaki vakıfların böyle bir avantajı yoktur. O halde, tüm vakıfların ve derneklerin de aynı kurallara uymaları gerekir.

İşte, şu anda tasarı elinizde; burada, şu ilkeler getirilmektedir; şu temel ilkelere, bundan sonra, her derneğin ve vakfın -kamu kurum ve kuruluşunun bünyesinde de kurulmuş olsa- uyması istenilmektedir:

Bu vakıflar ve dernekler, kamu kurum ve kuruluşlarının ismini alamayacaklardır. Bu kurum ve kuruluşların hizmet binaları ve müştemilatı içinde faaliyette bulunamayacaklardır. Bu kuruluşlara ait araç ve gereçleri de kullanamayacaklardır.

Dernek ve vakıflar, kamu kurum ve kuruluşlarının sundukları hizmetlerle ilgili olarak, gerçek ve tüzelkişilerden, ücret, bağış, katkı payı ve benzeri adlar altında herhangi bir karşılık alamayacaklardır; yani, bir vatandaşımız, herhangi bir kamu kuruluşuna gittiğinde, orada kamu hizmeti alırken, yasal olarak yapması gereken görevlerini yerine getirecek; ama, şu vakfa da bir bağışta bulunacaksın, onun makbuzunu getirmeden burada senin işlerin olmaz davranışıyla, vatandaşlarımız, eğer bu tasarı yasalaşırsa, karşılaşmayacaklardır.

Kamu hizmetlerinde kullanılan araç, gereç, evrak, form ve benzeri malzemenin bu kanun kapsamındaki dernek ve vakıflardan temin edilmesi de istenemeyecektir.

Vaktim doldu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkanım, sözlerimi tamamlıyorum; sürem doldu.

Bunun dışında, başka ilkeler de var; elinizdeki tasarıda, bu ilkeler ve gerekçeleri açıkça yazılmıştır. Bunlara uyulmaması halinde, vakıfların, derneklerin ve bunların yöneticilerinin hangi müeyyidelerle karşılaşacağı, bu tasarımızın biraz sonra görüşeceğimiz 3 üncü maddesinde de zaten ayrıca yazılı bulunmaktadır.

Biz, Hükümet olarak, önemli bir konuda, cesaretle, ciddî bir yasal düzenleme talebiyle huzurunuza geldiğimiz inancındayız. Bu yasal düzenlemenin burada gerçekleşmesi halinde, vatandaşlarımız açısından ciddî bir memnuniyetle karşılanacağını ve vatandaşlarımızın böyle bir yasal düzenlemeden son derece memnun olacaklarını düşünüyorum; çünkü, biz, onlara hizmet etmek için, onların şikâyetçi olduğu konuları düzelterek, kamu kurum ve kuruluşlarından hizmet alırken herhangi bir zorlukla karşılaşmamalarını da temin etmek durumundayız.

İşte, biz, bu düşüncelerle, böyle bir tasarıyla huzurunuza geldik. İktidar ve muhalefet partilerimiz olarak, bu tasarıya destek vereceğinize inanıyorum. Bu vesileyle, hepinizi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahsı adına, Bilecik Milletvekili Sayın Fahrettin Poyraz; buyurun.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

Görüşülmekte olan kanun tasarısı, hepinizin malumu olduğu üzere, bugüne kadar, ülkemizde kangren haline gelmiş ve vatandaşımızı artık -tabiri caizse- kamu hizmeti almaktan korkar hale getirmiş bir sorunu çözme noktasında önemli bir adımdır.

Ben, bunu, daha önce, siz değerli milletvekillerinin huzuruna "vatandaş Rıza" kıssasıyla taşımıştım. Gerçekten, özellikle o konuşma sonrasındaki tepkileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunu anlatmamdaki neden de şudur: Günlük hayatımızda, bizler, bu konuyla, bu sorunla her alanda o kadar içli dışlı olmuşuz ki, yani, vatandaş, her gelen, milletvekili arkadaşlar da dahil olmak üzere, gerçekten, bunun ne kadar önemli bir sorun olduğu noktasında tebriklerini ilettiler.

Şimdi, bu kanun tasarısıyla, bizim, hükümet olarak, muhalefetteki arkadaşlarımızın da olumlu katkılarıyla önemli bir sorunu aşacağımızı düşünüyorum. Bundan sonra, Sayın Bakanımızın da belirttiği, diğer konuşmacı arkadaşlarımızın da belirttiği, vatandaşın kamu hizmetini alma, kamu hizmetinden yararlanma noktasında, vakfa yaraşır -eğer ortada bir vakıf varsa- ve bu vakıf da gerçekten hizmet etmek istiyorsa, vatandaştan alma kültürüyle değil, tamamen vatandaşa verme, mümkünse karşılıksız verme kültürüne dayalı olarak kamu hizmetine katkı sağlama noktasında vakıf gerçeğini biz ortaya koyabileceksek, bunu sürdürmemiz lazım ve bu yasal düzenleme sonrasında, eminim ki, bundan sonraki çalışmalarımızda, kamu hizmetlerinin daha sağlıklı, daha işler, vatandaşımızın da rızasını alacak şekilde, onu memnun edecek şekilde kamu hizmetinin işlemesi noktasında önemli bir katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Bu noktada fazla vaktinizi almak istemiyorum; ama, kanun tasarısını incelediğimiz zaman göreceğiz, belli bir geçiş süreci var ve bu uygulama sürecinde, geçiş sürecinde belli sıkıntılar yaşanacaktır; bunu da kabul ediyoruz. Yani, şu anda bu kamu vakıflarının tamamının vatandaşımıza eziyet ettiği, zulmettiği anlamında bir çıkarsama yapmak da elbette belli vakıflar için haksızlık olacaktır; ama, özellikle, işte, bu personel yetersizliği noktasındaki, ödenek eksiklikleri noktasındaki, kamu hizmetinin daha rantabl götürülmesi, işletilmesi noktasındaki eksikliklerin de bu geçiş sürecinde tamamlanacağına inanıyorum. Bu noktada hükümetimiz gerçekten kararlıdır.

Sözlerimi toparlarken, kamu yararına çalışan, vatandaşımıza hizmet etmek isteyen vakıfların, gerçek anlamda vakıf kimliğine yaraşır, vatandaşımızı memnun eden ve gittiği zaman da -tekraren söylüyorum- bundan sonraki çalışmalarını alma kültürüne değil, tamamen verme kültürüne dayalı olarak sürdürmelerini diliyorum.

Kanunun, ülkemizdeki tüm insanlarımıza, vatandaşlarımıza hayırlı olması dilek ve temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Poyraz.

Sayın milletvekilleri, tasarının 1 inci maddesi üzerinde verilmiş olan önergeler var; ama, çalışmalarımızın tamamlanmasına da bir iki dakikalık süre kaldı. Çalışma süremiz bugün saat 19.00'a kadar. Dolayısıyla, çalışmalarımızın eksik kalacağı kesindir.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 22 Ocak 2004 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 18.58