DÖNEM
: 22 CİLT : 39 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
45 inci Birleşim
21 Ocak 2004 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın,
İş ve İşçi Bulma Kurumunun kuruluşunun 58 inci yıldönümüne, ülkemizdeki
işsizlik sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı
2.- Manisa Milletvekili Hüseyin
Tanrıverdi'nin, İş ve İşçi Bulma Kurumunun kuruluşunun 58 inci yıldönümüne,
ülkemizdeki işsizlik sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı
3.- Isparta Milletvekili Mevlüt
Coşkuner'in, Uğur Mumcu'nun ölümünün 11 inci yıldönümünde gazeteci yazarın
eserlerine; terörle mücadele için alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Tokat Milletvekili Resul Tosun'un,
(6/515, 6/516, 6/517) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin
önergesi (4/136)
2.- (9/4, 7) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan ve kâtip üye
seçimine ilişkin tezkeresi (3/450)
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve
Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1.- İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgil ve 23 milletvekilinin, TMSF'ye devredilen bankalar ile kamu
bankalarından kaynaklanan zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/158)
2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve
22 milletvekilinin, Millî Saraylardaki eserlerin sahteleriyle değiştirilerek
yurt dışına kaçırıldığı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/159)
V.-
ÖNERİLER
A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ
1.- 354 sıra sayılı kanun tasarısının
gündemin 7 nci sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI.-
SEÇİMLER
A) Komİsyonlara Üye Seçİmİ
1.- (9/5, 6) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonuna üye seçimi
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) Sözlü Sorular ve CevaplarI
1.- Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın,
Denizli'nin bazı ilçelerindeki tütün ve anason üreticilerinin sorunlarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/399) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
2.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
Melik'in, hububat taban fiyatlarının açıklanmasına ve TMO'nun yapacağı alımlara
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/440) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
3.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün,
şerbetçiotu üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/442) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün cevabı
4.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
Niğde-Altunhisar-Ulukışla Kasabasının süt inekçiliği projesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/445) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü'nün cevabı
5.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, RTÜK'ün yapacağı frekans ihalesinde istenen ulusal güvenlik
belgesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/400) ve Devlet Bakanı
Beşir Atalay'ın cevabı
6.- Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın,
RTÜK'ün görev süresi biten üyelerinin yerine ne zaman yeni üyelerin
seçileceğine ilişkin Devlet Bakanından
sözlü soru önergesi (6/407) ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı
7.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in,
orman yangınlarının takibine ve orman çalışanlarının özlük haklarına ilişkin
Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/401) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman
Pepe'nin cevabı
8.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın,
Niğde İlinde ve Çamardı İlçesinde ağaçlandırma çalışması yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/406) ve Çevre
ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
9.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in,
orman alanlarının değerlendirilmesi ve gelirlerinin artırılması projelerine
ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/410) ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman Pepe'nin cevabı
B) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, Düzce İlinde deprem sonrası yapılan sağlık yatırımlarına ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1532)
2.- Adana Milletvekili N.Gaye Erbatur'un,
Adana-Seyhan'daki Adlî Tıp Kurumu morgunun taşınıp taşınmayacağına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/1591)
3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
bazı akademik unvanlardaki personelin ücretlerinde iyileştirme yapılıp
yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı
(7/1641)
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
4.- Afyon Milletvekili Ahmet Koca ve 2
Milletvekilinin, Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/234) (S. Sayısı: 336)
5.- Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve
Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/701) (S. Sayısı: 334)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in,
Türkiye'deki elma yetiştiricilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere,
Ağrı Milletvekili Naci Aslan'ın, sağlık
personeli yerleştirme sınavında, çiftçilere yapılan gelir desteği ödemelerine
ve Ağrı İlinde yaşanan bazı temel sorunlara,
İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sami Güçlü;
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in,
İstanbul-Kasımpaşa'da yaşanan hırsızlık ve gasp olaylarına ve alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu;
Cevap verdi.
Avrupa-Akdeniz Parlamenterler Forumunun
Brüksel'de yapılacak çalışma grubu toplantısına katılacak milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi;
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Saymanlığının:
Nisan, Mayıs ve Haziran 2002 Ayları (5/2)
(S. Sayısı: 328),
Temmuz, Ağustos ve Eylül 2002 Ayları (5/3)
(S. Sayısı: 329),
Ekim, Kasım ve Aralık 2002 Ayları (5/4)
(S. Sayısı: 330),
Hesabına Ait Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporları;
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak ve 26
milletvekilinin, Kelkit Havzasının ekonomik, sosyal ve çevresel sorunlarının
araştırılarak bölgenin kalkınması ve potansiyelinin değerlendirilmesi için
(10/156),
Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 21 milletvekilinin,
katı atıklardan kaynaklanan sorunların araştırılarak (10/157),
Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref'in,
Genel Kurula hitaben konuşma yapma isteği;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bülent Arınç'ın Avrupa Parlamentosu Başkanının AB genişleme sürecine katılan
ülkelerin parlamento başkanlarıyla Budapeşte'de gerçekleştireceği toplantıya
katılmasına,
Bazı milletvekillerinin, belirtilen sebep
ve sürelerle izinli sayılmalarına,
İlişkin Başkanlık tezkereleri;
Genel Kurulun 20.1.2004 Salı günkü
birleşiminde; gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler" kısmının 25 inci sırasında yer alan (10/51) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmesinin yapılmasına, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 23 üncü sırasında yer alan 336 sıra sayılı, 22 nci sırasında yer alan
334 sıra sayılı, 20 nci sırasında yer alan 289 sıra sayılı, 5 inci sırasında yer
alan 319 sıra sayılı, 15 inci sırasında yer alan 269 sıra sayılı, 16 ncı
sırasında yer alan 270 sıra sayılı, 19 uncu sırasında yer alan 281 sıra sayılı,
21 inci sırasında yer alan 331 sıra sayılı kanun tasarıları ve teklifinin, bu
kısmın 4, 5, 7, 9, 10, 11, 12 ve 13 üncü sıralarına, daha önce gelen kâğıtlar
listesinde yayımlanan ve dağıtılan 339 ve 350 sıra sayılı kanun tasarılarının
ise, 48 saat geçmeden 6 ncı ve 8 inci sıralarına alınmasına, 22.1.2004 Perşembe
günkü birleşimde de, çalışma süresinin, 331 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi;
Kabul edildi.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün; 4876
sayılı T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından
Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
(2/191), İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.
Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref,
Türkiye-Pakistan ilişkileri ve dünyadaki gelişmeler konusunda Genel Kurula
hitaben bir konuşma yaptı.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/381),
6 ncı " " (6/394),
22 nci " " (6/412),
24 üncü " " (6/414),
39 uncu " " (6/432),
45 inci " " (6/438),
46 ncı " " (6/439),
48 inci " " (6/441),
54 üncü " " (6/448),
56 ncı " " (6/452),
Esas numaralı sorulara, Sağlık Bakanı
Recep Akdağ;
2 nci sırasında bulunan (6/382),
3 üncü " " (6/384),
Esas numaralı sorulara, Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik;
7 nci sırasında bulunan (6/396),
8 inci " " (6/397),
9 uncu " " (6/398),
Esas numaralı sorulara, İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu;
Cevap verdi; (6/381), (6/412), (6/396),
(6/397), (6/398) esas numaralı soru sahipleri de karşı görüşlerini açıkladılar.
4 üncü sırasında bulunan
(6/385),
5 inci " " (6/389),
Esas numaralı sorular, üç birleşim içinde
cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildi.
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 23
milletvekilinin, tarım ve hayvancılık alanındaki sorunların araştırılarak çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesinin (10/51) öngörüşmelerine bir süre devam edildi.
21 Ocak 2004 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 18.52'de son verildi.
|
|
Nevzat Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mehmet Daniş |
|
Ahmet Küçük |
|
Çanakkale |
|
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
No. : 70
II. - GELEN
KÂĞITLAR
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kendi Vatandaşlarının Geri Kabulüne
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
İçişleri ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/671) (S. Sayısı: 347) (Dağıtma
tarihi: 21.1.2004) (GÜNDEME)
2.- Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı
ile İçişleri, Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/731) (S.
Sayısı: 349) (Dağıtma tarihi: 21.1.2004) (GÜNDEME)
3.- Özel Karayolu Taşıtlarının Geçici
İthaline Dair Gümrük Sözleşmesi Değişikliklerinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/415) (S.
Sayısı: 351) (Dağıtma tarihi: 21.1.2004) (GÜNDEME)
4.- Eşyanın Sınırlardaki Kontrollerinin
Uyumlaştırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/430) (S. Sayısı: 352)
(Dağıtma tarihi: 21.1.2004) (GÜNDEME)
5.- Geçici İthalat Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/679) (S. Sayısı: 353) (Dağıtma tarihi: 21.1.2004) (GÜNDEME)
6.- Sosyal Sigortalar Kanunu, Tarım
İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile Tarımda Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Gelir veya Aylık Almakta Olanların
Gelir ve Aylıklarında Artış ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/745) (S. Sayısı: 354) (Dağıtma tarihi: 21.1.2004) (GÜNDEME)
Sözlü Soru
Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesi sürecine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru
önergesi (6/924) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.1.2004)
2.- Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in,
trafik ekiplerinin bulundurması gereken araç ve gereçler ile kaza yerine
intikal süresine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/925)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2004)
3.- Samsun Milletvekili İlyas Sezai
Önder'in, çeltik üreticilerinin elektrik borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/926) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.1.2004)
4.- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün,
Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği personeline ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/927) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2004)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Kur'an kurslarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi
(7/1874) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.1.2004)
2.- İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, İstanbul-Hadımköy'deki TEM gişesi çıkışına sinyalizasyon
sistemi kurulmamasının sebebine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1875) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.1.2004)
3.- Mersin Milletvekili Mustafa
Özyürek'in, TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesi ihalesine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1876) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.1.2004)
4.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
Kesimoğlu'nun, büyükbaş hayvan yetiştiriciliğindeki küçük işletmeler sorununa
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1877) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.1.2004)
5.- Denizli Milletvekili Mustafa
Gazalcı'nın, yönetici atama ve yer değiştirmeleriyle ilgili yönetmelik
değişikliklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1878) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.1.2004)
6.- Denizli Milletvekili Mustafa
Gazalcı'nın, eğitim kurumları yöneticilerinin atama ve yer değiştirmeleri
hakkındaki yönetmeliğe ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1879) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2004)
7.- İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, taşımalı eğitim yapılmayan illere ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1880) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2004)
8.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Genelkurmay Başkanlığının verdiği brifinge ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1881) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.1.2004)
9.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
manipülasyon davalarına, SPK ve İMKB ile ilgili bazı konulara ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi
(7/1882) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.1.2004)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgil ve 23 milletvekilinin, TMSF'ye devredilen bankalar ile kamu
bankalarından kaynaklanan zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/158)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2004)
2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve
22 milletvekilinin, Millî Saraylardaki eserlerin sahteleriyle değiştirilerek
yurt dışına kaçırıldığı iddialarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/159)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2004)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
21 Ocak
2004 Çarşamba
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Çok değerli milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşimini açıyorum.
III. - Y O
K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik
sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden
yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri,
toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma
gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet
bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, İş ve İşçi Bulma
Kurumunun (İŞKUR) kuruluş yıldönümüyle ilgili söz isteyen Gümüşhane
Milletvekili Sabri Varan'a aittir. Buyurun Sayın Varan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.-
Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın, İş ve İşçi Bulma Kurumunun kuruluşunun
58 inci yıldönümüne, ülkemizdeki işsizlik sorununa ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
Başesgioğlu'nun cevabı
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün 21 Ocak. Bugün
21 Ocak 1946 yılında kurulan İş ve İşçi Bulma Kurumunun, bugünkü ismiyle
İŞKUR'un 58 inci kuruluş yıldönümü; kurum çalışanlarına ve milletimize hayırlı
olsun diyorum.
Verilen kısa süre içerisinde iş ve
işsizlik konusunu tartışmak, tabiî ki mümkün değil. Sürem elverdiğince, konuyla
ilgili görüşlerimizi aktarmak istiyorum.
İşsizlik, bugün, gelişmiş ülkeler de dahil
olmak üzere, hemen hemen her ülkenin karşı karşıya bulunduğu en önemli
sorunlardan biridir. Ülkemizde de, işsizlik sorunu, ekonomik krizlerin de
etkisiyle, yoğun olarak yaşanmaktadır.
Devlet İstatistik Enstitüsü hanehalkı
işgücü anketi sonuçlarına göre, bugün, ülkemizde, açık işsiz sayısı 2 350 000'e
yaklaşmıştır. Ülke ortalamasında işsizlik oranımız yüzde 9,4'tür. Milletvekili
bulunduğum ilim Gümüşhane'nin de işsizlik oranı, Türkiye ortalamasıyla aynıdır;
yani, yüzde 9'dur. Bu oran, OECD ülkelerinde yüzde 7,3; Avrupa Birliği üye
ülkeleri ortalamasında da yüzde 8,8'dir. Tarımdışı sektörlerde de işsizlik
oranı yüzde 17'lere ulaşmıştır.
Nüfus artış hızının getirdiği artan genç
işsizliği, düşük istihdam oranı, kayıtdışılık, ülkemiz işsizlik sorununun
yapısal özelliklerinin başlıcalarıdır.
İşsizliği azaltmanın ve istihdamı artırmanın
en etkili yolu, şüphesiz ki, ekonomik büyümedir; ancak, tek başına ekonomik
büyüme de, mevcut işsizlere ve iş piyasasına yeni girecek gençlere iyi işlerin
temini için yeterli değildir.
Ekonomik büyümenin yanı sıra, işgücü
piyasasına yönelik kurumsal reformların yapılması da, sorunun çözümünde önemli
bir rol oynamaktadır. Bu nedenle, 58 inci ve 59 uncu AK Parti Hükümetlerimiz,
programlarında, işsizlikle mücadelede ekonomik politikaların yanı sıra,
istihdam ve işgücü piyasası politikaları ile sosyal politikalara da büyük önem
vermiştir.
Sürdürülebilir yüksek büyüme, yatırım için
uygun makroekonomik ortamın sağlanması, istihdamın ekonomi politikalarının
merkezine konulması, reel sektör yatırımları, üretime dönük politikaların
geliştirilmesi, esnafın, sanatkârın ve KOBİ'lerin desteklenmesi, işgücünün
niteliklerinin artırılmasına yönelik meslekî ve teknik eğitimin
yaygınlaştırılması, işgücü piyasasının ihtiyaçlara uygun hale getirilmesi, bu
politikalardan bazılarıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2004 yılı, hükümetimizce istihdam yılı ilan edildi. İşte, tam bu cümleden
hareketle, 59 uncu hükümetimizin istihdam yılı ilan ettiği 2004 yılında, bugün
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmekte olan, kişi başına millî geliri 1 500
dolar ve aşağısında olan ülkemizin 36 ilinin teşvik edileceğine ilişkin
tasarının önümüzdeki hafta kanunlaşacak olması, bu tasarının teşvik verdiği
iller arasında ilimizin de bulunması sevindiricidir. Ülkemizdeki işsizliğin
azaltılması yönünde, hükümetimizin ilan ettiği istihdam yılı gerçeğine bir defa
daha işaret etmek istiyorum. Gerçekten, bu teşvik kanunlaştığı zaman, benim
ilim Gümüşhane gibi, diğer 35 ilde de yeni işler, yeni iş alanları açılacak ve
işsizler iş ve ekmek kapısı bulacak. Bu kanun tasarısını hazırlayıp kanunlaşma
safhasına getiren bütün bürokrat, bakan ve siz değerli milletvekillerime, ilim
adına teşekkür etmek istiyorum.
Yine, Toplu Konut İdaresinin, 2004 yılında
100 000 konut ihalesi yapacağını ve bu konutları süratle bitireceğini
belirtmesinin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Varan.
SABRİ VARAN (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
... konut ihalelerinin de, konut ihtiyacı
olan illerde yapılmaya ve konut temellerinin atılmaya başlanmasının, ilk
etapta, Gümüşhane'de 400 konutun temelinin atılmasının, ilimizde var olan
işsizliğin azaltılmasına ve diğer 100 000 konutun da ülkemizin diğer
vilayetlerindeki işsizliğin azaltılmasına katkıda bulunacağını umuyorum. Bu
konuda Toplu Konut İdaresine, Bayındırlık Bakanlığına ve Sayın Başbakanımıza
huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İŞKUR'un büyük ölçüde modernize edilmesine ve çağdaş, etkin bir istihdam
kurumuna dönüştürülmesine ihtiyaç vardır. Ayrıca, kurumun Batı'daki iş
kurumlarına benzer hale getirilmesi, hem üyesi olma yolunda başvurumuzun kabul
edildiği Avrupa Birliğine uyum hem de ülkemizde ciddî boyutlarda seyreden
yapısal işsizlik sorunuyla mücadele açısından büyük önem taşımaktadır.
24 Temmuz 2003 tarihinde kabul edilen
Ulusal Programın sosyal politika ve istihdam bölümünde, Türkiye İş Kurumunun
altyapı ihtiyaçlarının karşılanması, kuruma yeni personel alımı ve alınan
personelin eğitimi, aktif istihdam tedbirleri projesinin kurum tarafından
yürütülmesi, ortak değerlendirme belgesinin hazırlanması üzerinde durulmuştur.
Bu kapsamda İŞKUR'un 50 000 000 euroluk projesiyle, 2004-2005 yıllarında 25 000
işsizimize hizmet verilmesi ve bunların yüzde 50'sinin işgücü piyasasına
girmesi hedeflenmektedir.
Bu kapsamda, Gümüşhane İŞKUR tarafından 6
proje değerlendirilmiş, 200 gencimiz de iş bulmak için eğitim seminerlerine
başlamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekillerim;
Türkiye için, Türkiye İş Kurumuna bundan sonra da desteğinizi bekliyor, kurumun
çağın gereklerini yeterli şekilde karşılayacak altyapıya kavuşturulmasında
vereceğiniz destek için teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyor ve
buradan bütün hemşerilerime de saygılarımı gönderiyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Varan.
Gündemdışı ikinci söz, İŞKUR'un
kuruluşuyla ilgili söz isteyen, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi'ye
aittir.
Buyurun Sayın Tanrıverdi. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
2. - Manisa
Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin, İş ve İşçi Bulma Kurumunun kuruluşunun 58
inci yıldönümüne, ülkemizdeki işsizlik sorununa ve alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
Başesgioğlu’nun cevabı
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye İş Kurumunun kuruluşunun 58
inci yılı dolayısıyla gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan
önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, işsizlik, Türkiye
gibi gelişmekte olan ülkelerin yanında, tüm dünyanın sorunu haline gelmiştir.
Bugün, başta Batı ülkeleri olmak üzere, tüm dünya, toplumlarını derinden sarsan
işsizlik problemine çare bulmak için projeler geliştirmekte, politikalar
uygulamaktadır. İşsizlik, şüphesiz, diğer sorunlarımıza da kaynak teşkil
etmektedir. İşsizlikle mücadele, sadece yürütme ve yasama organlarının değil,
toplum olarak hepimizin görevidir.
Anayasanın 49 uncu maddesinde belirtilen
"...çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye
elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli
tedbirleri alır" hükmü çerçevesinde, 21 Ocak 1946 tarihinde, İş ve İşçi
Bulma Kurumu olarak kurulan ve 24 Temmuz 2003 tarihinde; yani, AK Parti
İktidarımız döneminde yasal değişiklikle Türkiye İş Kurumu adını alan İŞKUR, bu
görevi üstlenmiştir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, sosyal
dokumuzda açılan yaralar, AK Parti İktidarıyla, bir bir kapatılmaya
başlanılmıştır. En çabuk şekilde kapatılması gereken yaralardan biri de,
kuşkusuz, işsizliktir. Devlet İstatistik Enstitüsü hanehalkı işgücü anketi 2003
yılı üçüncü dönem sonuçlarına göre, ülkemizdeki işsiz sayısı 2 325 000;
işsizlik oranı yüzde 9,4; istihdam oranı da yüzde 45,7'dir.
Sözlerimin başında belirttiğim gibi,
işsizlik, siyasal, sosyal ve ekonomik sorunlara da yataklık etmektedir.
İşsizliğin had safhada olduğu bir ülkede, toplumsal huzurun sağlanması,
neredeyse imkânsızdır. Partimiz, bu gerçekten hareketle, söz konusu realiteyi
ülke gündeminden çıkarmak için bütün gücünü ortaya koymaktadır. İşsizlikle
mücadeleye, hükümet programımızın ilk sıralarında yer verilmiştir.
İşsizlik ve istihdam sorununu çözmek ancak
siyasî istikrar ve sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyle mümkündür. Ülkemizde,
artık, siyasî istikrar sağlanmış, sürdürülebilir ekonominin temelleri de
atılmıştır. Bu anlamda, geçtiğimiz
bir yıl içerisinde, birçok
alanda önemli yasalar çıkarılmıştır, bu yasalardan birisi de İŞKUR Yasasıdır.
Yeni yasayla görev alanı genişletilen İŞKUR, klasik iş ve işçi bulma
hizmetlerinin yanı sıra, aktif işgücü programlarını da etkin olarak
uygulayabilen, Batı ülkelerindeki kurumlara benzer, çağdaş, yasal bir altyapıya
kavuşturulmuştur; ancak, şu iyi bilinmelidir: Bu mücadelede, devlet ve özel
sektör ayağının yanında, üçüncü sektör diye nitelendirilen gönüllü kuruluşların
da katkısı kaçınılmazdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Partimiz Genel Başkanı ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın
beyanlarında sıkça belirttiği gibi, 2004 yılı, Türkiye için, işsizlikle
mücadele yılı olacaktır. Halkımızın yıllardır çektiği enflasyon çilesi,
nihayet, AK Parti İktidarıyla son bulmuştur. Türkiye, Partimizin iktidarı
döneminde, sıfırlı ve eksi rakamlı enflasyonla tanışmıştır. Her gün ardı arkası
kesilmeyen zamların yerini, artık, fiyat indirimleri almıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tanrıverdi.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
2004 yılının en büyük ve ilk hedefi de
işsizlikle mücadeledir. İşsizliğin ortadan kaldırılabilmesi için öncelikle
gerçekleştirilmesi gereken önlem, yatırım ve istihdamın teşvik edilmesidir.
Hükümetimiz, bu konuda, yapısal ve yasal düzenlemeleri yapmaktadır; ancak,
ülkemizdeki yabancı yatırım eksikliği halen hissedilmektedir. Yatırımın
istenilen düzeyde gerçekleşebilmesi için, güven ve istikrar ortamının
sağlanması gerekmektedir.
3 Kasım sonrasında işbaşına gelen AK Parti
İktidarı, büyük bir sorumluluk içinde çalışmalara başlamış, halkımız ile
devletimiz arasındaki güvensizliği ortadan kaldırmıştır. Yakalanan istikrar
ortamı herkes için bir kazançtır; ama, en büyük kazanç, şüphesiz, ekonomimiz
için olmuştur. Gece demeden, gündüz demeden milletimiz için çalışan
hükümetimiz, 2003 yılında olduğu gibi 2004 yılında da hedeflerine zorlanmadan
ulaşacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hükümetimizin işsizliği önlemeye yönelik olarak aldığı insangücü planlamasının
etkin bir şekilde yapılması, insangücünün niteliğinin artırılması için kısa
süreli eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin etkin olarak sürdürülmesi ve
kayıtdışı istihdamı ve yabancı kaçak işçi çalıştırılmasını önlemeye yönelik
kararlar işgücü piyasalarını olumlu etkilemiştir.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Başbakanımızın açıkladığı gibi, 2003 yılında 1 600 kilometre duble yol, 11 000
toplukonut yapıldı. 2004 yılında da 3 000 kilometre duble yol, 90 000
toplukonut inşaı hedeflenmektedir. Böylece, yeni iş sahaları açılacak, yolların
hizmete girmesiyle yan sektörler devreye girecek, ticaret ritmi daha da
hızlanacaktır. 2001'de yaşanan ağır kriz sonrasında yaşanan çöküntü, artık,
yerini güvene ve istikrara bırakmıştır. Kriz neticesinde işsiz kalan
milyonlarca insanımız, psikolojik yıpranmayı, yeni umutlarla, yeni imkânlarla
üzerinden atacaktır. Kapanan kepenkler bir bir açılıyor. Siftahsız kapanan tezgâhlar
3 Kasımdan bu yana, hiç olmazsa, yarın için güven besliyor; bu, çok önemli bir
gelişmedir; çünkü, ekonomi çevrelerinin de belirttiği gibi, işsizlik, ekonomik
canlanmanın etkisiyle 2004'te etkisini azaltacaktır.
BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, sözlerime burada son verirken, kuruluşunun 58
inci yılını kutlayan Türkiye İş Kurumunun, ülkemizde işsizliğin önlenmesi
yolundaki çalışmalarında başarılar diliyor, tekrar, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tanrıverdi.
Gündemdışı iki konuşmaya Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu cevap vereceklerdir.
Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümüşhane
Milletvekilimiz Sayın Sabri Varan ve Manisa Milletvekilimiz Sayın Hüseyin
Tanrıverdi'nin gündemdışı yapmış oldukları konuşmalara cevap vermek üzere
huzurunuzdayım; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarıma,
Türkiye'nin önemli istihdam kurumu olan Türkiye İş Kurumunun, daha önceki
adıyla İş ve İşçi Bulma Kurumumuzun kuruluşuna ilişkin önemli bir günde bu
konuyu hem Parlamentoyla hem de kamuoyuyla paylaşma imkânı verdikleri için çok
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bundan
tam 58 yıl önce, 1946 yılında, 4837 sayılı Kanunla kamu istihdam hizmetlerini
vermek üzere İş ve İşçi Bulma Kurumu kurulmuştur. Kurumun görevini yasa şu
şekilde tanımlamaktadır: İşçilere vasıflarına uygun işler bulmak ve işverenlere
de işlerine uygun vasıfta işçi bulmak; yani, bu görev iş ve işçi bulmaya
aracılık olarak belirlenmiş bulunmaktadır.
İş ve İşçi Bulma Kurumu, 1946 yılından
itibaren, işgücü piyasasında iş ve işçi bulmaya aracılık hizmetini vermeye
başlamış, özellikle gelişmekte olan sanayiin işgücü ihtiyacını karşılama ve
işgücünün sektörel ve coğrafî hareketliliğini sağlamada kendisine verilen
görevi uzun süre başarıyla yerine getirmiştir.
1960'lı yıllarda, başta Almanya olmak
üzere, sanayileşmiş ülkelerin artan işgücü ihtiyaçları ve bu ihtiyacı yabancı
işçi yoluyla da karşılamaları üzerine, İş ve İşçi Bulma Kurumu, yurt dışına
işçi gönderme faaliyetini yoğunlaştırmıştır. 1973 petrol krizinden sonra
sanayileşmiş ülkelerde yaşanan durgunluk ve artan işsizlik yurt dışından işgücü
talebinin durmasına neden olmuştur. Bu gelişme, yurt dışına işçi gönderme
faaliyetine odaklaşan iş ve işçi bulma ve kamu istihdam hizmetleri için
gerileme sürecinin başlangıcı olmuştur. Kurum, değişen işgücü piyasasının
ihtiyacı olan hizmetleri vermede kendini yenileyememiş ve işgücü piyasasında
kamu hizmetlerinin rolü gittikçe azalmaya başlamıştır.
Ancak, özellikle, 1990'lı yıllardan
itibaren kamu istihdam kurumlarının önemi artmaya başlamıştır. Bunun temel
nedeni, gelişmiş ya da gelişmekte olan tüm ülkelerde işsizliğin artma
eğiliminde olmasıdır. ILO tahminlerine göre, dünyadaki işsiz sayısı, iki yılda
20 000 000 artarak, 2002 yılı sonunda 180 000 000'a ulaşmıştır. Üstelik,
işsizlik rakamları sorunun boyutunu tam yansıtmamakta, iş bulamayan yığınlar,
işgücü piyasasından çekildiğinden, işsiz sayısına dahil edilememektedir. Yüksek
işsizlik yapısal bir hal almakta; yapısal işsizliğin azaltılması da gittikçe
güçleşmektedir.
Birey için işsizlik ne kadar uzun sürerse,
yeniden işe girişi o kadar güçleşmektedir. İşsiz bireyler, fakirlik ve sosyal
dışlanmaya maruz kalmakta; bu da psikolojik ve fizyolojik rahatsızlıklara neden
olmaktadır. Ayrıca, vasıflı işçilerle düşük vasıflılar arasındaki ücret
farklılıkları ve gelir dağılımı, eşitsizliği artırmaktadır.
Devletin, başta dezavantajlı gruplar olmak
üzere, her geçen gün sayıları artan işsizlere iş bulma sürecinde yardımı
gerekli olmaktadır. Kamu istihdam kurumlarının güçlendirilerek hizmetlerinin
etkinleştirilmesi, devletin kullanabileceği en etkili politika aracı olarak
ortaya çıkmıştır.
Biz de, ülkemiz istihdam kurumunda önemli
adımlar attık. Bu adımların başında, değişen işgücü piyasalarında geniş
kitlelere kaliteli hizmet veren, aktif ve pasif işgücü piyasası politikalarını
etkin uygulayan, ülkemiz işsizlik sorununa çözümler üreten modern bir istihdam
kurumunun kurulması gelmektedir ve bunun siz değerli milletvekillerimizin
onayıyla kanunlaştırdık. Bildiğiniz üzere, 5 Temmuz 2003 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanan 4904 sayılı Kanunla, İş ve İşçi Bulma Kurumunu kapatarak, yeni
adıyla Türkiye İş Kurumunu kurduk. Kanunun getirdiği yenilikleri üç ana başlıkta
toplamak mümkün.
Değerli arkadaşlarım, bunlardan birincisi,
İŞKUR'un görev alanı genişletilmiştir. İş bulmaya aracılık yanında, istihdam
politikalarının oluşturulması, işgücü ve meslek eğitimi, kariyer danışmanlığı
gibi aktif politikalar ile işsizlik sigortası uygulaması, kurumun yeni
görevleri arasındadır.
İkincisi, İŞKUR'un kurumsal yapısında
köklü değişikliklere gidilmiştir. İŞKUR Yasasıyla, sosyal diyaloğa açık,
katılımcı bir çalışma ve örgütlenme modeli getirilmiştir. Yönetimine, başta
işçi ve işveren kuruluşları olmak üzere, sosyal taraflar dahil edilerek, üç
yeni kurul oluşturulmuştur. Bunlar, genel kurul, yönetim kurulu ve il istihdam
kuruludur.
Üçüncüsü ise, kurumun istihdam alanındaki
tekel yetkisi kaldırılmıştır. İstihdam hizmetlerinde liberalizasyona gidilerek,
yurtiçi ve yurtdışı iş ve işçi bulma faaliyetlerinde bulunmak üzere, özel
istihdam bürolarının kurulması imkânı sağlanmıştır. Özel istihdam büroları,
İŞKUR'dan izin ve lisans almak kaydıyla, kamu kesimi dışında iş ve işçi bulma faaliyetlerinde
bulunabilecekler ve İŞKUR'un denetimine tabi olacaklardır. Bu konuda yönetmelik
taslağı hazırdır; önümüzdeki günlerde yayımlanacak ve özel istihdam bürolarına
da yasal çerçevede gerekli izinler verilecektir. Tüm bu düzenlemelerle, işgücü
piyasasında verilen hizmetlerin kapsamını artırmayı ve kalitesini iyileştirmeyi
hedefliyoruz.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; benden
önce konuşan değerli milletvekillerimizin de ifade ettiği gibi, Türkiye'deki
işsizlik oranları, yapılan istatistiklere göre, çok yüksek seyretmektedir.
İşsizlik, uzun yıllardır biriken sorunlar neticesinde yapısal bir sorun halini
almıştır. Elbette, işsizliğin önlenmesinde, ekonomik büyümenin sürdürülebilir
bir şekilde devam etmesi mutlaktır.
Bunun yanında, kamu istihdam kurumlarının
da, uygulayacakları aktif işgücü politikalarıyla, bu işsizliğin azaltılması
konusunda önemli görevler yerine getireceğine inanıyorum ve bu manada, Türkiye
İş Kurumuna, gerek uygulamakta olduğu Özelleştirme Sosyal Destek Projesinde
gerekse meslekî eğitim faaliyetlerine katkısı dolayısıyla çok önemli görevler
düşecektir. Yeni İş Kurumu, bu görevlerin bilincindedir; Parlamentomuzun
desteğiyle de, bu görevleri en iyi şekilde yerine getirecektir.
Bu inancımı da sizlerle paylaşıyor; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Saygıdeğer milletvekilleri, gündemdışı
üçüncü söz, Uğur Mumcu'nun ölüm yıldönümüyle ilgili söz isteyen, Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner'e attir.
Sayın Coşkuner, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
3. -
Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Uğur Mumcu’nun ölümünün 11 inci
yıldönümünde gazeteci yazarın eserlerine, terörle mücadele için alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Aldülkadir
Aksu’nun cevabı
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Uğur Mumcu'nun ölüm yıldönümü nedeniyle gündemdışı söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
80'li yıllardan sonra, yine, bugünkü gibi
vurgunların, talanların, çetelerin boy gösterdiği bir dönemde bir ses
duyuyoruz. O ses, Anadolu'ya, Türkiye'ye dalga dalga yayılıyor.
O ses,
"Ben, Atatürkçüyüm,
Ben, cumhuriyetçiyim,
Ben, laikim,
Ben, antiemperyalistim,
Ben, tam bağımsız Türkiye'den yanayım,
Ben, özgürlükçüyüm.
Ben, insan hakları savunucusuyum,
Ben, terörün karşısındayım,
Ben, yobazların, vurguncuların,
çıkarcıların düşmanıyım" diyor; çünkü, o günlerde, ülkede, şöyle bir genç
yetiştirilmek isteniyor: Yargılamayan, sorgulamayan, yurt sorunlarına, ulus
sorunlarına duyarsız kalan, "tamam efendim", "olur efendim"
diyen, ben merkeziyetçi bir zihniyet hâkim kılınmak isteniyor.
Bu söz ne kadar doğru ki, Sevgili Uğur
Mumcu'nun o sözleri bugünlere kadar geliyor.
İşte, böyle bir anlayışın, böyle bir
aydının, Uğur Mumcu'nun, 24 Ocak 1993 tarihinde aracına yerleştirilen bombanın
patlamasıyla yaşamını yitirmesinden bu yana onbir yıl geçti.
Cumhuriyetin, Atatürk ilke ve
devrimlerinin ödünsüz savunucusu Uğur Mumcu, daha 80'li yıllarda çeteleri,
siyaset-tarikat-ticaret ilişkilerini, aydınlatılmayan cinayetleri, terör ile
kaçakçılık arasındaki bağı, dinselliğe ya da ırkçılığa ödün veren siyasal
iktidarların içyüzünü gözler önüne
sererken, demokrat, laik, cumhuriyetçi, tam bağımsızlıktan, emekten, tüm
hak ve özgürlükten yana 5 000'i aşkın yazı yazmış, diziler hazırlamış,
söyleşiler yapmıştı. Tüm yazıları, araştırmacılığı yaşama biçimine dönüştürmüş
bir gazetecinin beslenme kaynaklarını çok iyi bilen bir aydının duyarlılığını
yansıtıyordu.
Uğur Mumcu, aydınlanma devrimini
özümsemiş, ödünsüz bir devrimciydi. Düşünce ve davranışları bu değerlerden
oluşuyordu. Araştırmacı gazetecilik ilkesini benimsemiş, yazılarında eleştirel
düşüncesini şu sözlerle anlatmıştı: "Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi
olunmaz." Yazı ve kitapları, benimsediği bu ilkenin tanıkları oldu.
Mumcu'nun bükülmeyen, tükenmeyen kalemi,
karanlık güçleri öfkelendiriyor, çileden çıkarıyordu. O, bir an olsun
umutsuzluğa kapılmadı, en ön safta görevini üstlendi; giderek, toplumumuzun
gözü, kulağı, beyni oldu.
Mumcu, belgesiz ve bilgisiz hiçbir konu
hakkında yazmadı; işin kolayına kaçmadı. Siyaset-mafya-şeriat ilişkilerini
çözmek istiyordu. Biliyordu ki, bu ilişkiler ortaya çıkarılıp kaldırılmadıkça,
ülkenin huzura kavuşması, anayasa ve hukuk düzeninin işlemesi olanaksızdı.
Bunun için okudu, bunun için araştırdı ve düşündü. Ona göre, çağımızın en büyük
suçu, haksızlıklara, adaletsizliklere, yolsuzluklara, halkın malını çalanlara,
savaş kışkırtıcılığına karşı çıkmayarak susmaktı. Uğur Mumcu, bu suçu işlemediği
için öldürüldü.
Ölümü, ülkeyi ayağa kaldırdı; çünkü,
öldürülen, ülkenin, halkın kendisiydi; Uğur Mumcu'nun bedeniyle birlikte
parçalanan, yığınların düşüncesiydi, özlemleri ve umutlarıydı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Coşkuner.
MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) - Saldırı,
laikliğe, cumhuriyete, demokrasiye, dürüst gazeteciliğe, yurtseverliğe
yönelikti. Tetiği çekenler yakalandı; ama, cinayetleri tezgâhlayanlara hiçbir
zaman ulaşılamadı. Hükümetler değişip davalar sürerken, Türkiye'nin aydınları
birer birer teröre hedef olmaya devam etti. 1990 ile 2000 yılları arasında,
Profesör Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu,
Onat Kutlar, Ahmet Taner Kışlalı ve son olarak da Necip Hablemitoğlu, ardı
ardına, terörün kurbanı oldu. 49 uncu hükümet döneminde gerçekleşen suikastın
ardından, devlet yöneticileri, bu cinayeti aydınlatmanın namus borcu olduğunu
söylediler; ancak, bu borç ödenmediği gibi, yeni cinayetler eklendi.
Uğur Mumcu, ABD'nin Ortadoğu'da oynadığı
oyunların fotoğrafını, daha o zamanlarda çekmişti. 4 Eylül 1990 tarihli
yazısında şunları söylüyordu: "Ortadoğu, emperyalizmin savaş alanıdır.
Petrol, Latincede 'petro oleum=taş yağı' demektir. Bu taş yağında, Ortadoğu
çöllerinde, kum gibi kaynayan gizli servislerin, iğrenç pazarlıkların, hükümet
darbelerinin, emperyalizmin ajanlığını yapan kralların, generallerin ve
siyasetçilerin izlerini ve çirkin yüzlerini görebiliriz."
16 Mart 1991 tarihli yazısında da şöyle
diyor: "ABD, bilardo sopasıyla Irak'ı vuruyor; Irak topu Kürt topuna
vuruyor, Kürt topu da Kıbrıs topuna vuruyor. Zincirleme reaksiyon, Türk
dışsiyasetini kendi alanına sıkıştırıyor."
Uğur Mumcu cinayeti hâlâ aydınlanmamıştır.
Neyse ki, ciltler dolusu kitaplar yazdı ki, o kitapları okuyanlar bunları
anlayacaktır; ama, sonuç olarak da, şunu söylemeliyiz:
Bugün de aynı oyunlar yaşanmaktadır ve
gençliğimiz, artık, Atatürk'ün kendine emanet ettiği ülkeye sahip çıkıp,
bugünkü oyunları bozmalıdır diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkuner.
Gündemdışı konuşmaya, İçişleri Bakanımız
Sayın Abdülkadir Aksu cevap verecektir.
Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta Milletvekili Sayın Mevlüt
Coşkuner'in, Uğur Mumcu suikastının yıldönümü nedeniyle yaptığı gündemdışı
konuşma üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Merhum Uğur Mumcu, yakın tarihimizde,
araştırmacı kimliğiyle tanınan önemli bir gazeteci arkadaşımızdı. Anarşi ve
terörün ülkemizin en önemli gündem maddesi olduğu yıllarda yaşadı. Kısa ömrünün
çok büyük bölümünü ülke meselelerine ayırdı. Günlük yazılarıyla ve
araştırmalarıyla okuyucularına daima yeni bir bakış açısı göstermeye gayret
etti. Ülkenin sorunlarına duyarsız kalmadığı için, terör konusunda da makaleler
yazdı. Kendine has yorumları ve çözümlemeleri hep ilgiyle takip edildi. Merhum
Mumcu'nun da tespit ve teşhis ettiği gibi, terörün hedefi, millî birlik ve
beraberliğimiz ile ülkemizin anayasal düzenini bozmaktı. O nedenle, terör
örgütleri, toplumsal gerilimi daima kullanmak istemişler ve ülke istikrarını bu
yöntemle bozmayı planlamışlardır. Nitekim, merhum Uğur Mumcu'nun hedef
seçilmesindeki en önemli neden de bu olmalıdır diye düşünüyorum.
Aradan geçen uzun zaman nedeniyle, bugün,
artık, herkes daha serinkanlı bir biçimde geçmişte yaşanan olayları yorumlama
imkânına sahip. Bu bakımdan, millî birlik ve beraberliğin ne denli önemli
olduğunun daha rahat anlaşılmaya başlandığını sanıyorum. Terörle mücadelede
ortak toplumsal kabulün, iç bünyenin sağlam tutulmasında olduğunu düşünüyorum.
Daha sonraki aşamada uluslararası işbirliğine önem verilmesi lazım geldiğini
de, yine, fikir birliği sağlanan noktalardan biri olarak kabul ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işte, onbir yıl önce, millî birlik ve beraberliğimize kasteden terör grubu,
toplumsal kesimleri karşı karşıya getirmek üzere merhum Uğur Mumcu'yu hedef
seçti. Merhum, 24 Ocak 1993 tarihinde, saat 13.25 sıralarında, evinin önünde
park halindeki otosuna bindiği esnada, önceden yerleştirilen patlayıcının
infilak ettirilmesi sonucu olay yerinde yaşamını yitirdi. Âdeta, vatandaşta, bu
tür suikastların aydınlatılamayacağı izlenimi oluşturulmaya çalışıldı; ama,
başta cumhuriyet hükümetleri olmak üzere, tüm güvenlik birimleri ve ilgili
kuruluşlar, olayın bir an evvel çözüme kavuşturulması için olağanüstü gayret
sarf etmiştir. Nitekim, bu çalışmalar sonucunda, yeni bir yapılanma olan ve o
tarihe kadar varlığı tespit edilemeyen bir terör örgütünün bu eylemi
gerçekleştirdiği anlaşılmıştır.
Uğur Mumcu'nun öldürülmesi eyleminin,
Ferhan Özmen, Necdet Yüksel ve halen firarda olan Oğuz Demir isimli kişilerce
gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Bu teröristlerden Ferhan Özmen ve Necdet
Yüksel yakalanarak adalete teslim edilmiş, Oğuz Demir ise halen firardadır. Bu
şahsın da yakalanması için çokyönlü çalışmalar devam etmektedir. Yakalanan
şahısların, Uğur Mumcu'nun yanı sıra Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Ahmet Taner
Kışlalı'nın öldürülmeleri eylemlerinin de aralarında bulunduğu toplam 18
öldürme, yaralama ve bombalama eylemini gerçekleştirdikleri, ifadelerinden ve
ele geçen silahların yapılan kriminal laboratuvar tetkiklerinden anlaşılmıştır.
Belirtilen örgütle ilgili dava Ankara
Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından yürütülmekte olup, yargılama süreci halen
devam etmektedir. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinin 7.1.2002 gün ve 2000/102
esas kararıyla, Uğur Mumcu'nun öldürülmesi eylemine katılmaktan dolayı Ferhan
Özmen ve Necdet Yüksel idama mahkûm edilmiştir. Yargıtay tarafından Ferhan
Özmen hakkındaki karar eksik soruşturma nedeniyle bozulmuş; fakat, Necdet
Yüksel'e ilişkin idam cezası kararı onanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; terör, kimden gelirse gelsin ve kime yönelirse yönelsin insanlığa
karşı işlenmiş bir suçtur, toplumsal huzura ve barışa kastetmektedir. Bu
nedenle, öncelikle, bütün toplumsal kesimlerin, bu konuda çok açık bir biçimde
tavır alması gerekmektedir. Biz, Hükümet olarak, daima terörü lanetliyoruz,
terör örgütleriyle ciddî ve kararlı bir mücadele içerisindeyiz, karanlıkta tek
bir olayın bile kalmaması için azamî gayret sarf ediyoruz. İnanıyoruz ki, hukuk
devleti ilkeleri ışığında, teknolojiyle desteklenerek, failleri kısa sürede
adlî merciin önüne çıkarmak, en etkili terör mücadelesi yöntemidir.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Bakan, o
yüzden mi af çıkardınız?!
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)
- Nitekim, bu inançla hareket edilerek, İstanbul'da vuku bulan son terör
eylemleri aydınlatılmıştır. Bundan sonra da aynı kararlılıkla hareket edeceğiz.
Terör örgütleriyle mücadelede hiç duraksama gösterilmeyecektir.
Türkiyemiz, insan hak ve özgürlüklerine
saygılı, hukuk devleti ilkelerine bağlı ve ekonomik refahı tabana yaymayı hedef
olarak kabul etmiş, laik ve demokratik bir ülkedir, ne olursa olsun, bu
tercihten taviz verecek de değildir. Bunun herkes tarafından böyle kabul
edilmesi gerekir diyerek, merhum Uğur Mumcu'ya, tekrar, Allah'tan rahmet
diliyorum.
Sözlerime son verirken, bu vesileyle,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyoruz.
Biz de, bu vesileyle, terörü bir kere daha
lanetliyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, Başkanlığın
Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına
dair bir önerge vardır; okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Tokat
Milletvekili Resul Tosun’un, (6/515, 6/516, 6/517) esas numaralı sözlü
sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/136)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının 92, 93 ve 94 üncü sıralarında yer alan (6/515), (6/516) ve (6/517)
esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Resul Tosun
Tokat
BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri geri
verilmiştir.
2 adet Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum:
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. -
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 23 milletvekilinin, TMSF’ye
devredilen bankalar ile kamu bankalarından kaynaklanan zararların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/158)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde yaşanan ekonomik krizler
özellikle bankacılık sektörünü derinden etkilemiştir. Ayrıca, kamu ve özel
sektör bankalarındaki yönetim yanlışlıkları, sektörde 21 bankanın Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmesiyle sonuçlanmış; ayrıca, kamu bankası olan
Emlak Bankası ise Ziraat Bankasıyla birleştirilmiştir. Bankalarda oluşan
zararlar, halkın malî kayıpları yanı sıra, sisteme olan güveni de sarsmıştır.
Sonuçta bankacılık sektörü büyük yara almış ve ülkemiz ekonomisinde çok olumsuz
sonuçlar yaşanmış ve yaşanmaktadır. Gelinen noktada, söz konusu batıkların
tahsili ve sorumluların tespiti ile yargıya intikali üzerinde geniş bir
toplumsal mutabakat bulunmaktadır.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna,
devredilen bankalar ve kamu bankalarının görev zararlarından dolayı yaklaşık 50
milyar dolarlık kamu kaynağı aktarılmıştır. Aktarılan kaynaklar kamuya geri
dönmemiştir.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna aktarılan
kaynakların öncelikle geri alınması, mevcut yasalar ve yeni yasal
düzenlemelerle mutlaka sağlanmalıdır.
Diğer taraftan, kamu tarafından aktarılan
kaynakların yaklaşık 22 milyar dolarlık kısmı kamu bankalarının görev zararları
için yapılmıştır. Ancak, bu görev zararlarının nereden kaynaklandığı
belirtilmemektedir.
Bu nedenle,
1.- Bankacılık sektöründe yaşanan sorunun
bir bütün olarak ele alınması ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna aktarılan
bankalardan oluşan zarar ile kamu bankalarından oluşan zararların ayrı ayrı
tespit edilmesi,
2.- Kamu bankalarında oluşan zararın
nerelerden oluştuğunun ayrıca tespit edilmesi,
3.- Kamu bankalarında oluşan zarara
ilişkin sorumluların belirlenmesi,
4.- Söz konusu sorumluların
sorumluluklarının saptanması,
5.- Kamu bankalarınca açılan ve tahsil
edilemeyen kredilerle ilgili olarak yeni yasal düzenlemelerin yapılması,
6.- Kamu bankalarınca açılan ve tahsil
edilemeyen kredilerle ilgili olarak, müşteri isimlerinin belirlenmesi amacıyla
Bankalar Kanununda gerekli yasal düzenleme yapılarak, bankacılık sırrı
kavramının yeniden düzenlenmesi,
Amacıyla Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını arz ve
teklif ederiz.
Saygılarımızla. 3.12.2003
1- Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
2- Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
3- Ali Rıza Bodur (İzmir)
4- Yılmaz Kaya (İzmir )
5- Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
6- Necati Uzdil (Osmaniye)
7- Muharrem Kılıç (Malatya)
8- Tacidar Seyhan (Adana)
9- Ufuk Özkan (Manisa)
10 - Mustafa Sayar (Amasya)
11- Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
12- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
13- Nejat Gencan (Edirne)
14- Atila Emek (Antalya)
15- Mehmet Işık (Giresun)
16- Vezir Akdemir (İzmir)
17- Abdurrezzak Erten (İzmir)
18- Kâzım Türkmen (Ordu)
19 - Salih Gün (Kocaeli)
20 - Ali Cumhur Yaka (Muğla)
21- Gürol Ergin (Muğla)
22- Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu
(Ankara)
23- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
24- Ersoy Bulut (Mersin)
Gerekçe:
Ülkemizde 1980'li yıllarda başlayan
ekonomik serbestleşme politikalarıyla gelişmeye başlayan bankacılık sektörü, bu
tarihlerden itibaren sektörde yaşanan sorunları ve banka soygunu olaylarını da
beraberinde getirmiştir. Öncelikle bazı kamu bankalarında ortaya çıkan banka
yolsuzlukları, Kasım 2000 ve Şubat 2001 tarihlerinde gerçekleşen ve tüm
ekonomimizi derinden etkileyen ekonomik krizlerle yeni bir boyut kazanmıştır.
Bu süreçte en fazla tahribatın bankacılık
sektöründe gerçekleşmiş olması nedeniyle, bu krizler kimi zaman
"bankacılık krizi" olarak nitelendirilmiş, malî yapısının bozulması
nedeniyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrolunan birçok bankada yapısal
sorunların yaşandığı ortaya çıkmış ve bankacılık sisteminin yeniden
yapılandırılması gereği kendini göstermiştir.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devralınan bankalarda oluşan batıkların tahsilinde yaşanan zorluklar, geçen
zaman içinde sisteme olan güveni zedelemiş, bankacılık sistemiyle birlikte
hukuk sisteminin sorgulanmasını da beraberinde getirmiştir. Gelinen son
noktada, Adalet Bakanlığı tarafından, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devralınan bankalarda oluşan zararların tahsiline yönelik olarak "Bankalar
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı"
hazırlanmıştır. Tasarının gerekçesinde de belirtildiği gibi, bu tasarı, esas
olarak, Fonun batık banka alacaklarının tahsilinde hukukî açıdan yetersiz
kalması karşısında, Fonun devralmış olduğu tüm mal ile hak ve alacaklarının
tamamının devlet hazinesine kanunla intikalinin sağlanması gereğinden hareketle
hazırlanmıştır.
Söz konusu tasarıyla ilgili birçok
sakınca, meslek birlikleri ve uzmanlar tarafından çeşitli defalar dile
getirilmiş ve getirilmektedir. Bütün sakıncaları saklı kalmak üzere, tasarının
hazırlanış amacı dikkate alındığında gözden kaçırılmaması gereken nokta,
çeşitli defalar dile getirilen 43 600 000 000 dolar tutarındaki batık banka
alacağının yarısının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devralınan bankalardan,
diğer yarısının ise kamu bankalarının görev zararlarından kaynaklanmakta
olduğudur.
Bu durumda "halkın parasını
hortumlayanlardan her kuruşu tahsil etmek" amacının kamu bankaları için de
geçerli olması, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devralınan bankalarda oluşan
banka batıklarına gösterilen hassasiyetin kamu bankalarında oluşan görev
zararına da gösterilmesi, bu zararların nedenlerinin, tutarlarının ve
sorumlularının belirlenmesi ve yargıya intikalinin sağlanması gerekmektedir.
Bu nedenle, kamu bankalarında oluşan
batıkların tahsiliyle ilgili olarak da bir yasa tasarısı hazırlanması ve
yapılacak düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması yapılması
gerekmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
2. - Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu ve 22 milletvekilinin, Millî Saraylardaki eserlerin
sahteleriyle değiştirilerek yurt dışına kaçırıldığı iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/159)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Millî Saraylarımızdaki pek çok değerli
objenin sahteleriyle değiştirilmek suretiyle yurt dışına çıkarıldığı yolunda
haberler sıklıkla alınmakta, söz konusu objelerle yurt dışında karşılaşılması,
aynı objenin, aynı anda, iki farklı yerde olabileceğini düşünmek, mantığın
temel ilkelerine aykırı olacağından, anılan haberlerin doğruluğu hususundaki
şüphelerimizi ortadan kaldırmaktadır.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, söz
konusu olayların doğru olup olmadığının "karbon yöntemi" gibi
bilimsel metotlarla araştırılması, doğru ise sorumluların tespit edilmesi ve
doğan zararın giderilmesi, ileriye dönük olarak alınabilecek önlemlerin nasıl
daha etkin bir şekilde hükümet politikalarına yansıtılacağı hususlarının tespit
edilmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması yapılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1. Atilla Başoğlu (Adana)
2. Kemal Sağ (Adana)
3. Mehmet Kartal (Van)
4. Tacidar Seyhan (Adana)
5. Uğur Aksöz (Adana)
6. Özlem Çerçioğlu (Aydın)
7. Hüseyin Özcan (Mersin)
8. İdris Sami Tandoğdu (Ordu)
9. İsmail Değerli (Ankara)
10. Bülent Baratalı (İzmir)
11. Erdal Karademir (İzmir)
12. Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
13. Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
14. Mehmet Boztaş (Aydın)
15. Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
16. Kemal Demirel (Bursa)
17. Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
18. Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
19. Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
20. Mevlüt Coşkuner (Isparta)
21. Şefik Zengin (Mersin)
22. Nail Kamacı (Antalya)
23. Osman Özcan (Antalya)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında
kurulan (9/4, 7) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun başkan ve kâtip
seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2. - (9/4,
7) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun
başkan ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/450)
20.1.2004
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü
ve kâtip üyelerini seçmek üzere 20.1.2004 Salı günü saat 17.20'de Ana Bina PTT
Karşısı Soruşturma Komisyonu Toplantı Salonunda 13 üyeyle toplanmış ve aşağıda
isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
Kâzım
Türkmen
Ordu
Komisyon Geçici Başkanı
Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi Aldığı Oy
Başkan : Musa
Sıvacıoğlu Kastamonu 10
Kâtip : Fatma
Şahin Gaziantep 9
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım:
V. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - 354
sıra sayılı kanun tasarısının gündemin 7 nci sırasına alınmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 62 Tarihi: 21.1.2004
21.1.2004 Çarşamba günü (bugün) bastırılarak dağıtılan ve
gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan 354 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat
geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 7 nci sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma
Kurulunca uygun görülmüştür.
Yılmaz Ateş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı V.
Haluk İpek Ali Topuz
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin "Seçim" kısmına
geçiyoruz.
Şimdi, Genel Kurulun 9.12.2003 tarihli ve
25 inci Birleşiminde kurulması kabul edilen (9/5,6) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonunun üye seçimini yapacağız.
Meclis soruşturmasını yürütecek komisyonun
üyeleri, Anayasanın 100 üncü maddesine göre, siyasî partilerin güçleri oranında
verecekleri üye sayısının 3 katı olarak gösterdikleri adaylar arasından
adçekmek suretiyle tespit edilecektir. Bu soruşturma komisyonunda, Adalet ve
Kalkınma Partisi 10, Cumhuriyet Halk Partisi 5 üyelikle temsil edilecektir.
Şimdi, Türkbank ihalesi sürecinde, malın
satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu
eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla, eski
Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında
kurulması kabul edilen (9/5,6) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna
üye seçimine başlıyoruz.
VI. -
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1. - (9/5,
6) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN - Siyasî partilerin kendilerine
düşen üyelikler için 3 kat olarak gösterdikleri adayların adlarını okutuyorum:
(9/5,6) esas numaralı Meclis Soruşturması
Komisyonu Üye Aday listesi: (45)
Adı ve Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet
ve Kalkınma Partisi (30)
Ziyattin Yağcı (Adana)
Halil Özyolcu (Ağrı)
Orhan Yıldız (Artvin)
Zafer Hıdıroğlu (Bursa)
Niyazi Pakyürek (Bursa)
Muzaffer Külcü (Çorum)
Mehmet Salih Erdoğan (Denizli)
Mehmet Mehdi Eker (Diyarbakır)
Cavit Torun (Diyarbakır)
Metin Kaşıkoğlu (Düzce)
Mustafa Nuri Akbulut (Erzurum)
Muharrem Tozçöken (Eskişehir)
Fuat Geçen (Hatay)
Mehmet Ali Bulut (Kahramanmaraş)
Mustafa Elitaş (Kayseri)
Ramazan Can (Kırıkkale)
Ahmet Gökhan Sarıçam (Kırklareli)
Mikail Arslan (Kırşehir)
Hasan Kara (Kilis)
Kerim Özkul (Konya)
Harun Tüfekçi (Konya)
Süleyman Sarıbaş (Malatya)
Hakan Taşçı (Manisa)
Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu (Muğla)
Osman Seyfi (Nevşehir)
Mahmut Uğur Çetin (Niğde)
Mustafa Demir (Samsun)
Ahmet Yeni (Samsun)
Ahmet Çağlayan (Uşak)
Cüneyit Karabıyık (Van)
Cumhuriyet Halk Partisi (15)
Zekeriya Akıncı (Ankara)
Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
Atila Emek (Antalya)
Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
Mehmet Küçükaşık (Bursa)
İsmail Özay (Çanakkale)
Yücel Artantaş (Iğdır)
İsmet Atalay (İstanbul)
Hasan Aydın (İstanbul)
Enver Öktem (İzmir)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
Hasan Ören (Manisa)
Mustafa Özyürek (Mersin)
Nurettin Sözen (Sivas)
Emin Koç (Yozgat)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, siyasî
partilerin gösterdikleri adayların adları iki ayrı torbaya konulmuştur. Her
torbadan üçte 1 oranında isim çekeceğiz.
Adçekmeye, Adalet ve Kalkınma Partisinin
gösterdiği adaylardan başlıyoruz.
10 üye seçilecektir.
Kerim Özkul (Konya)
Muzaffer Külcü (Çorum)
Fuat Geçen (Hatay)
Mikail Arslan (Kırşehir)
Mahmut Uğur Çetin (Niğde)
Ramazan Can (Kırıkkale)
Muharrem Tozçöken (Eskişehir)
Mustafa Demir (Samsun)
Ahmet Çağlayan (Uşak)
Cavit Torun (Diyarbakır)
BAŞKAN- Şimdi, Cumhuriyet
Halk Partisi adayları arasından, kurayla 5 üye seçimi yapacağız.
İsmet Atalay (İstanbul)
Yücel Artantaş (Iğdır)
Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
Mehmet Küçükaşık (Bursa)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, (9/5,6)
esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna üye seçimi tamamlanmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin
"Sözlü Sorular" kısmına geçmeden önce Sayın Bakanların önerilerini
okuyorum:
1,33,34 ve 36 ncı sıralardaki sorulara
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü; 2 ve 9 uncu sıralardaki sorulara
Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay; 13 ve 16 ncı sıralardaki sorulara da Millî
Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik cevap vereceklerdir.
Bilgilerinize sunarım.
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmına
geçiyoruz.
VII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Denizli
Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Denizli'nin bazı ilçelerindeki tütün ve anason
üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/399) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı
2.-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, hububat taban fiyatlarının
açıklanmasına ve TMO'nun yapacağı alımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/440) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü’nün cevabı
3.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, şerbetçiotu üreticilerinin desteklenmesine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/442) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı
4.- Niğde
Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde-Altunhisar-Ulukışla Kasabasının süt
inekçiliği projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/445) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kâtip
Üyemizin sözlü soru önergelerini oturarak okuması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, sözlü soru önergelerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tarım Bakanı Prof.
Dr. Sami Güçlü tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygıyla dilerim.
16.4.2003
V. Haşim Oral
Denizli
1.- Gelir desteğinin gündemden çıkarıldığı
bu süreçte Denizli'nin Çal, Acıpayam, Buldan, Güney ilçeleri ile diğer
ilçelerindeki tütün üreticilerinin durumlarının iyileştirilmesi için projeniz
var mı?
2.- Tekelin 200 kilogram tütünü alıp
"diğerlerini isterseniz yakın" dediği ve "Ankara böyle
istiyor" dediği doğru mu?
3.- Çal İlçesi Belevi Beldesindeki 485
ekici yaklaşık 210 000 kg anason üretecektir. 157 çiftçinin Tekelle sözleşme
hakkı olup, en fazla 31 400 kg anason satacaktır. Kalan 328 üreticiyle yaklaşık
178 000 kg anasonu tüccara yarı fiyatına satmak yerine, Yunanistan'a ihraç
edilmesine, yurt dışına pazarlanmasına nasıl katkı koyarsınız?
4.- Vergi uzlaşması ve duble vergilerden
elde edilecek gelirden "destek taksiti" veya "ucuz mazot"
desteğini sağlama niyet ve talebiniz var mı?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın,
Anayasanın 98 inci maddesi ve TBMM İçtüzüğünün 96 ncı ve devamı maddeleri
uyarınca Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü tarafından sözlü
yanıtlanmasını saygıyla dilerim. 30.4.2004
M. Vedat Melik
Şanlıurfa
Sorular:
1 - Hasat mevsimine girdiğimiz bu
günlerde, hububat tabanfiyatlarını açıklamayı düşünüyor musunuz?
2 - Toprak Mahsulleri Ofisince kaç ton
ürün alınması düşünülmektedir?
3 - Toprak Mahsulleri Ofisince satın
alınacak bu ürünlerin bedelini nasıl ödemeyi düşünüyorsunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami
Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz
ederim.
Yaşar Tüzün
Bilecik
1.- Türkiye'de sadece Bilecik İli
Pazaryeri İlçesi ve köylerinde yetiştirilen şerbetçiotunun daha ucuza ithal
edilmesiyle, üretimi azaltılmıştır. Yaklaşık 4 000 ailenin, yani, 15 000
nüfusun geçim kaynağı olan şerbetçiotu için, Bakanlık olarak teşvik kanunu
çıkarmayı düşünüyor musunuz?
2.- 4 000 ailenin nafakasını çıkardığı,
ancak, bu ithal etme anlayışından mağdur olan bu aileleri ve üreticileri
tabanfiyat uygulamasıyla niçin desteklemiyorsunuz? En azından uzun vadeli
kredilerle üreticileri desteklemeyi düşünmüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Sami Güçlü tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini
arz ederim.
Saygılarımla.
Orhan Eraslan
Niğde
Niğde İli Altunhisar İlçesi Ulukışla
Kasabasının süt inekçiliğiyle ilgili projesi Bakanlığımızda 2001 yılı mart
ayından beri beklemekte olup herhangi bir sonuç alınamamıştır.
Soru: Bakanlık olarak söz konusu kasabanın
süt inekçiliği projesine destek olmayı düşünüyor musunuz? Eğer düşünülüyor ise
gerçekleşme programı nasıl olacaktır?
BAŞKAN - Okunan sözlü soru önergelerini
cevaplandırmak üzere Tarım ve Köyişleri Bakanı Prof. Dr. Sami Güçlü; buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün, sizlere, 4
milletvekili arkadaşımızın sorularını kısa kısa cevaplandırmaya çalışacağım; bu
vesileyle söz almış bulunuyorum.
Tabiî, bu soruların -tahmin ediyorum- 7
ilâ 9 ay önce sorulmuş olduğu anlaşılıyor; ama, biraz da güncelleştirerek,
hadiseyi, bugüne de getirerek ifade etmeye çalışacağım.
Denizli Milletvekilimiz Sayın Haşim Oral,
biraz önce okunan sorularında, özellikle Denizli İlinin bazı ilçelerinde tütün
üreticileriyle ilgili, anason üreticileriyle ilgili sorularını sordu. Ben
onlara şöyle cevap veriyorum:
Bakanlığımız tarafından yürütülen doğrudan
gelir desteği, bildiğiniz gibi, devam etmektedir. Sayın Milletvekilimiz,
gündemden çıkarıldığını ifade etmiş sorusunda. 2003 yılından kalan doğrudan
gelir desteği ödemeleri halen devam etmektedir. 2004 Ocak ayı içerisinde
Denizli'nin Akköy, Çal, Çivril ve Tavas İlçelerinde, şubat ayında da Babadağ,
Bozkurt, Buldan, Çardak, Honaz, Serinhisar ve Sarayköy İlçelerinde ödemeler
yapılacaktır. Bunlar, kesin bir tasnif şeklinde anlaşılmamalıdır; ama,
ilçelerin gelişmişlik derecesine baktığımızda, muhtemel bir dağılım olarak
ifade ediliyor. Toplam olarak 27 trilyon lira civarında bir ödeme yapılacak.
Halen Denizli'ye 13,5 trilyon liralık bir ödeme gerçekleşmiştir.
Denizli İlinin Çal, Acıpayam, Buldan,
Güney İlçeleri ile diğer ilçelerindeki tütün üreticilerinin durumlarına yönelik
olarak özel bir projemiz olup olmadığını soruyorlar.
Biliyorsunuz, alternatif ürün kapsamında,
fındık ve tütünle ilgili çalışmalar ülke çapında devam ediyor. Fındıkta alınan
mesafe çok sınırlı olmakla birlikte, tütünde nispeten bir iyileşme var; bu,
üretimdeki düşmeyi telafi edecek şekilde. Ayrıca, bölgenin, birkısım primle
desteklenen ürünlerin üretimine elverişli olan yerlerinde bu geçişin daha kolay
olacağını biliyoruz. Hepinizin bildiği gibi, başta, ayçiçeği, yem bitkileri,
soya, kanola, pamukta prim destekleri uygulamalarımız devam ediyor.
Dolayısıyla, üreticilerimiz açısından, bölgemizdeki tarım teşkilatlarımızla
birlikte, başta bu ürünler olmak üzere, ekonomik değeri olan ürünlere geçiş
konusunda eğitim çalışmalarımız sürüyor.
Üretilen tütünlerin Tekele satılmasıyla
ilgili olarak da, ilgili kurumdan aldığımız bilgilere dayanarak şu ifadeleri
kullanabiliyorum: Tekel ile tütün üreticileri arasında, bilindiği gibi, 2002
yılında yapılan sözleşmeye göre üretici başına 200 kilogram tütün alımı
öngörülmüştür; Tekel, bu miktarı ve yüzde 10 fazlası tütünü üreticiden
almıştır. 2002 yılında ekicinin elinde kalan sözleşme fazlası ve sözleşmesiz
üretilen tütünler ise, Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası
Düzenleme Kurumu tarafından açık artırma başlangıç fiyatlarından tespitleri
yapılarak katalog alımlarına imkân tanınmıştır ve yapılan bu artırma sonucunda
2 000 üreticiden yaklaşık 1 000 ton tütün satın alınmıştır. Ayrıca, hepinizin
bildiği gibi, 30 Temmuz 2003 tarihinde çıkarılan bir yasayla "2002 yılı
ürünü ekici tütünlerinden bu kanunun 6 ncı maddesi çerçevesinde yazılı sözleşme
yapılmaksızın üretilip açık artırma merkezlerinde alıcısı çıkmadığı için açık
artırma yöntemiyle satılma imkânı da bulunmayan tütünler, bir defaya mahsus
olmak üzere ve kurum tarafından belirlenip tebliğ edilmiş açık artırma
başlangıç fiyatlarının yüzde 50'sinden aşağı olmamak kaydıyla Tekel Genel
Müdürlüğünce satın alınabilir" denilmektedir ve buna uygun olarak yapılan
işlemlerin sonucunda da 6 640 ton tütünün alım işlemi tamamlanmıştır.
Tekelin yıllık anason ihtiyacı, rakı
satışları ve anason ihtiyacı, rakı satışları ve anason stokları gözönüne
alınarak, önceden belirlenmekte ve ekici başına alınacak anason miktarı ile
toplam anason ihtiyacı hükümet bildirisi şeklinde, TRT kanalıyla, ekim öncesi
üreticilerimize duyurulmaktadır. 2003 yılına yönelik olarak 2002 Aralık ayında
yayımlanan bildiriyle, üretici başına en fazla 200 kilogram anason alınacağı
ilkesiyle sözleşme yapılacağı ve toplam alım miktarının da 5 000 ton olacağı üreticilere
duyurulmuştur. Bu bağlamda, Denizli İlinde 7 800, Çal İlçesi Belevi Kasabasında
ise 233 ekiciyle sözleşme imzalanmış olup, Denizli İlinde toplam olarak 1 560
ton anason alınmıştır.
Ürünlerin iç ve dış pazarlarda rekabet
şansının artırılabilmesi için üretim maliyetlerinin düşürülmesi, elbette, büyük
önem taşır. Bu konuda girdi desteği olarak gübre, ilaç ve tarımsal kredilerde,
bilindiği gibi, geçen dönem içerisinde bir katkı sağlanamamıştır; ancak,
sınırlı ölçüde bir mazot desteği gerçekleştirilebilmiştir; bu üretim
maliyetleri konusunda, özellikle tahıl grubu üreticilerimiz açısından, çok
önemli bir fayda sağlamıştır. Prim destekleri yanında, doğrudan gelir desteği
ödemeleri ve girdi desteği içerisinde de mazot desteği ödemesi devam etmektedir
halen yürütülen projeler içerisinde.
Efendim, Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın
Vedat Melik'in, yine oldukça uzun bir zaman önce sorduğu soruda -yani, 2003
yılının muhtemelen mayıs ayında bu soru sorulmuştur- hububat taban fiyatları ve
Toprak Mahsulleri Ofisinin ne kadar ürün alacağı sorulmaktadır. Bu sorulara
şöyle bir cevap aktarmaya çalışıyorum: 2003-2004 dönemi hububat ürününün alımı
ve satımı hakkında Bakanlar Kurulu kararı 30 Mayıs 2003 tarihinde Resmî
Gazetede yayımlanmış olup, Toprak Mahsulleri Ofisine, başlangıç alım fiyatı ile
yıl sonuna kadar satış fiyatını birlikte açıklama imkânı tanınmıştır ve bu
karar kapsamında uygulama yürütülmüştür. Ama, esas önemli olan husus şudur:
Hükümetin hububat destekleme alım fiyatlarını belirlemesi uygulamasından
2001-2002 kampanyasından itibaren vazgeçilmiştir. Bu yıldan itibaren, Toprak
Mahsulleri Ofisince, ürün maliyeti, üretimin sürdürülebilirliği, ülkenin
ekonomik durumu ve dünya piyasa şartlarının dikkate alındığı başlangıç alım
fiyatı açıklanmaktadır. Bilahara, başlangıç alım fiyatlarında, serbest piyasa
ve borsa fiyatları göz önünde tutularak artış yapılmaktadır. Açıklanan
başlangıç alım fiyatları garanti fiyat niteliğindedir; yani, üretici, bu fiyatın
üzerinde bir fiyattan ürününü piyasada değerlendiremiyorsa, belirlenen fiyattan
ürününü TMO'ya satabilmektedir. Bu yıl da uygulama bu şekilde gerçekleşmiştir;
önümüzdeki dönemde de benzer şekilde olacaktır.
Hepinizin bildiği gibi, 2003 yılı mayıs
ayında açıklanan tahıllarla ilgili fiyatlar, üreticilerimiz tarafından da çok
tatmin edici bulunmuş ve bir oran vermek gerekirse -bir yıl önceki fiyatlara
nispetle- hububatta yüzde 41,3 oranında bir artış sağlanmıştır. Enflasyonun
yüzde 20'nin altında olduğunu dikkate aldığımızda, özellikle tahıl üreticisi
açısından çok pozitif geçen bir yıl olmuştur.
Diğer tahıllarda da benzer durum söz
konusudur. Mesela, mısırdaki fiyat artışı yüzde 41,9 seviyesindedir ve
2003-2004 alım kampanyasında toplam olarak -2004 yılı ocak ayı sonu itibariyle
söylüyorum- 544 000 tonu buğday olmak üzere, 1 134 000 ton, Toprak Mahsulleri
Ofisi, ürün almıştır; bunun karşılığında da, üreticimize 461 trilyonluk bir
ödeme yapmıştır. Burada çok sevinilecek bir ifade vardır; o da şu: Toprak
Mahsulleri Ofisi, üç yıldır sürdürdüğü bu politikanın sonucunda, 2003 yılı
uygulamalarında hiçbir dış kaynak kullanmadan -yani, uluslararası kaynağı
kastetmiyorum- kendi özkaynaklarının dışında bir kaynak kullanmadan bu kampanya
dönemini finanse edebilmiştir. Üreticilere 461 trilyonluk bir ödeme yapmış ve
en geç onbeş gün sonra tüm borcunu ödeyerek bunu yapmış ve şu anda, üreticilere
bir borcu da kalmamıştır. Dolayısıyla, sezonun değerlendirilmesi itibariyle,
kendi kurumumuz açısından, Toprak Mahsulleri açısından, çok başarılı bir yıl
geçtiğini söyleyebiliriz. Bu, özellikle pirinç ve mısırla ilgili, bu dönem
uyguladığımız politikalarda, bu üretim faaliyetlerine yakın olan
milletvekillerimiz tarafından da bilindiği gibi, üreticimizi çok himaye edici,
koruyucu bir şekilde sürdürülmüştür.
Ben, Bilecik Milletvekilimiz Sayın Yaşar
Tüzün'ün şerbetçiotuyla ilgili sorusuna da şöyle cevap vermek istiyorum. Bu
ürünün, ülkemizde sadece Bilecik İlimizin belirli bölgelerinde ve Bursa
İlimizin bir kısım köylerinde üretimi yapılmaktadır. Dünyada üretilen
şerbetçiotunun tamamı, bira sanayiinde maya olarak kullanılmaktadır; istatistik
bilgilere girmeyecek kadar, çok az miktarda, ilaç sanayiinde de kullanıldığı
bilinmektedir. Ülkemize 1954 yıllarında girmiş, ancak, bu bölgede bir
gelişme imkânı ortaya çıkmış ve
dolayısıyla, son on yıla baktığımızda, üretilen miktar, yaş şerbetçiotu olarak,
yaklaşık 1 100 ton, kuru olarak da 300 ton civarındadır. Dolayısıyla, bu süre
içerisinde üretim miktarında gerçekten bir miktar azalma ortaya çıkmıştır ve
ithalat da söz konusudur. Yaklaşık olarak, 1998 yılında, 259 ton, 2002'de de
282 ton civarında, yani, yaklaşık toplam tüketimin yüzde 20'si kadar da ithalat
yapılmaktadır.
Bilecik İlimizde bu ürünün üretimi,
sözleşmeli bir şekilde yapılmaktadır; iki alıcısı vardır. Dolayısıyla, bölgede
valiliğin kontrolünde tarım teşkilatı ve orman işletmesi müdürlüğü, Tekel
kurumunun ilgili temsilcilerinin de katılmasıyla oluşturulan bir teknik komite,
bu ürünün alıcılarıyla bir araya gelerek bir fiyat belirleme çalışması
yapmakta, böylece, üreticimizi korumaya yönelik bir tedbir almakta; bu ürünün
ekim alanlarının gelişmesi konusunda gayretler, tesis maliyetinin yüksek oluşu
sebebiyle, oldukça zor ilerlemektedir; ancak, bu alanın, özel idare
kaynaklarıyla da genişletilmesi konusunda gayretler vardır.
Sayın Milletvekilimizin söylediği husus,
bu ürünün ekim alanlarının geliştirilmesi ve teşvik edilmesi hususudur. Tabiî,
ülkemizde, teşvik kapsamı, doğrudan gelirin dışında, ancak prim sistemiyle
mümkündür. Bir ürünün prim sistemine girebilmesi, bu ürünün stratejik değeri,
ithalat miktarı, ithalattaki toplam payı, artan önemi, sanayi açısından ifade
ettiği anlam gibi birkısım değerlerle ölçülmektedir ve bildiğiniz gibi, ancak 5
ürün bu kapsamdadır. Dolayısıyla, üretim miktarı itibariyle henüz çok sınırlı
ölçüde üretilen bu ürünümüz, teşviki için, bugüne kadar prim kapsamına
alınamamıştır; elbette, doğrudan gelir kapsamına dahildir. Bu ürünün ilk tesis
maliyetlerinin değerlendirilebilmesi açısından, bu yıl uygulanacak olan
indirimli faizli tarımsal krediler konusunda bir imkânın, bu bölgemiz
çiftçileri için de kullanılabilir hale geleceğini ümit ediyorum.
Niğde Milletvekilimiz Sayın Orhan Eraslan,
Ulukışla Kasabasının süt inekçiliğiyle ilgili projesinin 2001 yılında
tamamlandığını; ancak, bugüne kadar desteklenmediğini söylüyor ve bununla
ilgili gelişmenin ne olduğunu soruyor.
Bu konuyla ilgili olarak daha önceki
benzer sorulara verdiğim cevapları dikkate alarak, bu konuyu şöyle
cevaplandırabilirim. Özellikle küçük çiftçinin desteklenmesi konusunda,
kooperatifçilik destekleri çok büyük bir imkân sunmaktadır. Mesela, 100 üyenin
bulunduğu, 200 büyükbaş hayvanın verildiği bir kooperatife, toplam destek
miktarı 800-900 milyar lira arasında değişmektedir. Bu, bir köy için çok önemli
bir kaynak olabilmekte ve böyle bir desteği alan çiftçilerimiz bakımından, eğer
gerekli şartlar varsa, özellikle yem bitkisi bakımından gerekli ortam varsa, bu
hayvanların net aylık getirisi 340 000 000'a kadar ulaşabilmektedir. Kırsal
kesimde 340 000 000 liralık bir aylık getirinin, şehirlerimizde 1 000 000 000
liralık bir satın alma gücüne eşit olduğunu, herhalde çok rahatlıkla kabul
edebiliriz; dolayısıyla, çok büyük bir talep vardır. Şu anda, 1 500'e yakın
kooperatif destek beklemektedir; ama, sevinilecek olan husus şudur: 2004
yılında desteklenecek kooperatif sayısı 270 olacaktır. Bir önceki yıl yaklaşık
25 olduğu düşünülürse, artışın gerçekten de hayvancılık sektörümüz bakımından
çok büyük bir gelişmeye imkân vereceğini düşünüyorum.
Efendim, benim cevaplarım bu şekildedir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Soru önergeleri cevaplandırılmıştır.
Sayın milletvekilleri 2 nci ve 9 uncu
sıralardaki sorular, Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından birlikte
cevaplandırılacaktır.
5.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, RTÜK'ün yapacağı frekans ihalesinde
istenen ulusal güvenlik belgesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/400) ve Devlet Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı
6.- Iğdır
Milletvekili Yücel Artantaş'ın, RTÜK'ün görev süresi biten üyelerinin yerine ne
zaman yeni üyelerin seçileceğine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/407) ve Devlet Bakanı
Beşir Atalay’ın cevabı
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2 nci ve 9
uncu sıralardaki sorular, Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından birlikte
cevaplandıracaktır.
Şimdi, soru önergelerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
Ülkemiz bir hukuk devletidir. Ülkemiz
vatandaşlarının temel hak ve hukuku Anayasamızda açıkça belirlenmesine karşın
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından yapılacak frekans ihalesi için aranan
ulusal güvenlik belgesi, Başbakanlık Güvenlik İşleri Başkanlığı tarafından
hiçbir hukukî dayanağı olmayan sübjektif bilgilere istinaden düzenlenmekte ve
ilgili yayın kuruluşundan ortaklık yapısının değiştirilmesi istenmektedir.
Anayasamızın 10 ve 22 nci maddelerine
aykırı bu uygulamanın yerine, hukukî dayanakları olan bir uygulamaya geçmeyi
düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda yer alan sorularımın Devlet Bakanı Sayın Beşir
Atalay tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.
Yücel Artantaş
Iğdır
1- Radyo Televizyon Üst Kurulu üyeleri
Mehmet Doğan, Emin Başer ve Güneş Müftüoğlu'nun görev sürelerinin Mayıs 2002
tarihinde dolmasına karşın, yerlerine yeni atama yapılmamasının gerekçeleri
nedir?
2- Görev süresi biten üyelerin yerine yeni
üyelerin seçilmesine ilişkin sürecin ne zaman başlatılması düşünülmektedir?
BAŞKAN - Sözlü soru önergelerini
cevaplandırmak üzere, Devlet Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay; buyurun.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli üyeler; önce saygıyla selamlıyorum hepinizi ve ilk soru
olarak, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Sayın Başbakanımıza
sorduğu, ulusal güvenlik belgelerine ilişkin sorusunu cevaplandıracağım.
Bildiğiniz gibi 3984 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanuna dayanılarak çıkarılan ve
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından yayımlanan, Özel Radyo ve Televizyon
Yayın Kuruluşlarının Uyması Gerekli Asgarî İdarî ve Malî Şartlarla Yayın Alanı,
Yayın Saat ve Süreleri Hakkında Yönetmelik; Radyo ve Televizyon Yayın İzni ve
Lisans Yönetmeliği; Uydu Yayını Lisans ve İzin Yönetmeliği; Kablolu Yayın
Lisans ve İzin Yönetmeliğiyle özel radyo ve televizyon kuruluşlarına ulusal
güvenlik belgesi alma zorunluluğu getirilmiştir.
Söz konusu yönetmeliklerde, yayın
kuruluşlarının ortakları, yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile sorumlu
müdürleri hakkında Başbakanlıktan alacakları ulusal güvenlik açısından sakınca
bulunmadığını gösterir bu belgeyi Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna verme,
belgeyle ilgili uyulacak objektif esas ve kriterlerin de Başbakanlıkça
belirleneceği hükmü bulunmaktadır.
Yukarıda belirtilen hükümler gereği
hazırlanan, özel radyo ve televizyon kuruluşlarına ulusal güvenlik belgesi
verilmesinde uygulanacak esaslar, zamanın Başbakanı Sayın Bülent Ecevit'in
oluruyla 22.3.1999 tarihinde yürürlüğe konulmuş; bu esaslar çerçevesinde,
ulusal güvenlik belgesi çalışmalarının sekreterya hizmetinin Başbakanlık
Güvenlik İşleri Başkanlığı tarafından yürütüleceği esasa bağlanmıştır.
Başbakan oluruyla yürürlüğe giren esaslar
gereğince, özel radyo ve televizyon yayın kuruluşlarının ortak ve yetkilileri
hakkında gerekli araştırmalar yaptırılarak, ulusal güvenlik açısından
yayıncılık yapmalarına engel bir hal olup olmadığı bir komisyon tarafından
değerlendirilmekte; engel hali tespit edilip olumsuz değerlendirilenlerin,
yayın kuruluşundan, değiştirilmeleri istenmektedir. Yaptırılan araştırma
sonucunda, olumlu değerlendirilen ortak ve yöneticilere sahip kuruluşlar ile
değişim sonucu yeniden araştırması yaptırılan ve olumsuzluğu tespit edilmeyen
kuruluşlara, araştırmaya tabi tutulan yetkili ve sorumlular esas alınarak,
ulusal güvenlik belgesi verilmektedir.
1999 yılından bugüne kadar, Türkiye
genelinde bulunan 1 300 civarında radyo ve televizyon kuruluşundan 799 adet
müracaatta bulunulmuş; bunlardan 603'üne ulusal güvenlik belgesi verilmiş, 196
kuruluş için de değişim istenmiştir.
Sayın Milletvekilimiz, sorusunda "bu
konu üzerinde çalışılmakta mıdır" diyorlar; bu konu üzerinde
çalışılmaktadır. Esasen, bunun hepsine bir bütün olarak bakılmaktadır
Hükümetimizce. Bildiğiniz gibi, sayın milletvekillerimizin diğer soruları da
var; sırası geldiğinde onlara da burada cevap arz edeceğiz, RTÜK Yasasıyla
ilgili, frekans ihalesiyle ilgili. Bütün bunlar üzerinde, toplu olarak,
Hükümetimizce çalışılmaktadır. RTÜK Yasası üzerinde çalışmalarımız önemli bir
safhaya gelmiştir.
Ayrıca, esasen, bu sözlü soruya konu
ulusal güvenlik belgesi veya frekans ihalesi gibi konular, şu anda, Avrupa
Birliğiyle uyum süreci içinde ve Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalara
paralel olarak değerlendirilmektedir. Avrupa Birliği üyesi ve aday ülkelerin
iletişim bakanları toplantılarına katıldığımızda da, bu konular birlikte
değerlendirilmektedir.
Esasen, şu anda, Avrupa Birliği
ülkelerinde dijital yayına doğru hızlı bir geçiş vardır. Dijital yayına
geçmemiş üye veya aday ülkeler de, kendilerine bir takvim koymuşlar ve belli
süre sonra dijital yayına geçme hazırlığı yapmaktadırlar. Biz de, şu anda, bu
konular üzerinde çalışıyoruz. Bu, başkanlığını yürüttüğüm Haberleşme Yüksek
Kurulunun gündemine de yakında gelecektir. Türkiye dijital yayına ne zaman
geçebilir, bunun ekonomik boyutu nedir, fizibilitesi nedir; bu konularda
uzmanlar seviyesinde çalışmalar yapılıyor. Bu uyum süreci içinde, belki, bizim
de, dijital yayınla ilgili bir zamanlama, bir takvim yapmamız gerekmektedir.
Bütün bunlar, zaten, dijital yayına geçildiğinde veya geçilme kararı verildiğinde,
çok farklı şekilde ele alınacaktır.
İkinci soru, Iğdır Milletvekili Sayın
Yücel Artantaş'ın, görev süresi biten RTÜK üyeleriyle ilgilidir. Bu konuda,
sizlerin de bildiği gibi, şu anda, gerçekten bir tıkanma söz konusudur. Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, özellikle burada ismi geçen Mehmet Doğan,
Emin Başer ve Güneş Müftüoğlu, 3984 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi gereğince,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 22.5.1996 tarihli 55 inci
Birleşiminde seçilmişlerdir -biliyorsunuz, eski RTÜK Yasasına göre, RTÜK
üyeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca seçiliyordu- ve bunlar,
altı yıl görev yapmak üzere RTÜK'te görevlerine başlamışlardır; fakat, bunların
görev süreleri, yani, altı yılları tamamlanmadan önce, hatırlarsınız, 15.5.2002
tarihinde, 3984 sayılı RTÜK Yasasında
bir değişiklik yapılmıştır ve burada, üyelerin seçimi ve süreleri
yeniden düzenlenmiştir. Birkısım üyelerin seçimi, yine, Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş, bir kısmı ise, değişik kuruluşlardan gelecek kontenjanlara
verilmiştir; fakat, bu düzenleme -yani, RTÜK Yasasındaki, üyelerin seçimi ve
süresiyle ilgili bu madde- Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, Anayasaya
aykırılığı sebebiyle, Anayasa Mahkemesine götürülmüştür. Anayasa Mahkemesi de
bu maddenin yürürlüğünü 12.6.2002 tarihinde durdurmuştur; fakat, esas hakkında
Anayasa Mahkemesinin de hükmü henüz tesis olunmamıştır. Bu sebeple, burada bir
boşluk doğmuştur; fakat, aynı tarihlerde -yani, 2002'de- RTÜK Yasasındaki
değişiklikte "mevcut Üst Kurul üyeleri yeni Üst Kurul üyeleri atanıncaya
kadar görevlerine devam ederler" şeklinde bir hüküm getirilmiştir. Bu,
geçici bir maddedir. İşte, bugünkü RTÜK üyeleri, süreleri dolsa bile, bu geçici
maddeye dayalı olarak görevlerini sürdürmektedirler; çünkü, zaten yeni bir
atama da yapılamamaktadır. Kanunun ilgili maddesinin yürürlüğü Anayasa
Mahkemesince durdurulmuştur. Henüz, Anayasa Mahkemesi esasa ilişkin kararını
vermemiştir. Dolayısıyla, bu Üst Kurul üyeleri de görevlerini sürdürmektedir.
Tabiî, bu safhada, esas olarak, Anayasa Mahkemesinin esasa ilişkin kararı
beklenmektedir.
Ayrıca, şunu da tekrar belirteyim: Zaten,
Hükümetimizin RTÜK Yasası üzerindeki çalışmaları da devam ediyor. Bu çalışmalar
içerisinde tabiî ki, yürürlüğü durdurulan, üyelerin atanması ve süreleriyle
ilgili madde de yeniden düzenlenecektir. Bu çerçevede, oradaki süreç tekrar
işleyecektir.
Teşekkür ediyorum. Hepinizi, tekrar,
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru önergesi sahiplerinin açıklamaları
var.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum.
Ülkemiz bir hukuk devletidir. Bir kişinin
suçlu olup olmadığını, Türkiye'de, yasalar belirler; ama, bu ulusal güvenlik
belgesi denilen olguyla, devlet baba, insanları müstakbel suçlu yapıyor.
Başbakanlığa, ulusal güvenlik belgesi veren makama gidip, soruyoruz: Nedir bu
insanın suçu? "Vallahi, bilmiyorum" diyor. Peki nedir?..
"Vallahi, söyleyemeyiz..." Peki, bu insanı, diyelim ki, belediye
meclisi üyesi yapıyorsun veya il genel meclisi üyesi yapıyorsun veya devletin
her türlü makamında, seçilmiş bir insan olarak, tertemiz belge veriyorsun, bu
insanın hiçbir suçu yok diyorsun, savcılıkta tek bir izi yok... "Vallahi,
sen suçlusun..."
Devlet baba, kimseyi müstakbel suçlu ilan
etmez. Bu insanın belgeli, bilgili suçu varsa, savcılığa şikâyet edilir; temiz
mi değil mi, kararını savcılık verir. Yani, 4 tane, ulusal güvenlik belgesi
düzenleyen... Kimler olduğunu da bilmiyoruz. Maalesef, devlet baba, insanları
suçlu yapıyor. Diyorlar ki "vallahi, idare mahkemesine gidin, kararı idare
mahkemesi versin." Devlet, hiçbir suçu olmamasına rağmen, tertemiz belgesi
olmasına rağmen bir insanı suçlu ilan edecek, ondan sonra-en kolay yolu-
diyecek ki "vallahi, idare mahkemesine gidin." Bu insanları idare
mahkemesine gönderiyor. Tek yaptıkları da bu.
Onun için, bu ulusal güvenlik belgesi,
açık, şeffaf olmalı ve insanlar suçluysa, sen suçlusun demeli devlet baba; aksi
halde Sayın Bakanım, bu insanlar, bu toplumda hep müstakbel suçlu... Demek ki
bunun çok büyük suçu var, cürüm işlemiş diyorlar bu insan için. Bu konu çok
hassas; bir kez daha bilgilerinize sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Aslanoğlu.
Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Sayın milletvekilimize teşekkür ederim.
Aynı yönde düşünüyoruz. Tabiî, bütün suç
ve cezaların hukuk temeline dayalı olması lazım. Bu, biraz önce de ifade
ettiğim gibi, Hükümetimizden önce ihdas edilmiş bir süreç. Zaten, bugün aldığım
bilgiye göre, idare mahkemesine başvurulurda da, yayın kuruluşu, epeyce davayı
kazanıyor. Konu Hükümetimizin gündemindedir, bu konu üzerinde çalışılmaktadır.
Tekrar, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Bakan.
7.- İzmir
Milletvekili Enver Öktem'in, orman yangınlarının takibine ve orman
çalışanlarının özlük haklarına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi
(6/401) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin cevabı
8.- Niğde
Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde İlinde ve Çamardı İlçesinde ağaçlandırma
çalışması yapılıp yapılmayacağına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi
(6/406) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin cevabı
9.- İzmir
Milletvekili Enver Öktem'in, orman alanlarının değerlendirilmesi ve
gelirlerinin artırılması projelerine ilişkin Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/410) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin cevabı
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri,
gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 3, 8 ve 12 nci sırasındaki
sorulara, Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Osman Pepe birlikte cevap vermek
istemektedir.
İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem'in,
orman yangınlarının takibine ve orman çalışanlarının özlük haklarına ilişkin
Orman Bakanından sözlü soru önergesini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Orman Bakanı Sayın
Osman Pepe tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Enver Öktem
İzmir
1- Dünyada orman yangınlarını takipte
uzaydan algılama yöntemi, en etkin yöntem olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır.
Orman yangınlarının artışa geçeceği yaz ayları öncesinde Bakanlığınızın bu
yönde bir çalışması var mıdır?
2- Hafta sonları ve saat sınırlaması
olmaksızın, gece gündüz görev yapan orman çalışanlarının özlük haklarıyla
ilgili bir düzenleme yapılmakta mıdır? Varsa, ne aşamadadır? Orman
çalışanlarına, çalışma koşullarının özgünlüğüne uygun olarak, fazla mesai ve ek
tazminat ödenmekte midir?
3- Orman yangınlarının söndürülmesi
sırasında, vazife uğruna, yanarak şehit olan 63 orman çalışanı için herhangi
bir tazminat ödenmiş midir?
BAŞKAN - Niğde Milletvekili Orhan
Eraslan'ın, Niğde İlinde ve Çamardı İlçesinde ağaçlandırma çalışması yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Orman Bakanı Sayın
Osman Pepe tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.17.4.2003
Orhan Eraslan
Niğde
Bilindiği üzere Niğde, orman bakımından en
fakir illerimizden olup, arazinin ancak yüzde 6 kadarı ormanlıktır. Gerek orman
alanlarının azlığı gerekse arazi yapısı nedeniyle toprak erozyona uğramaktadır.
Bu nedenle;
Soru 1- Niğde İlinde bu yıl ağaçlandırma
çalışması yapılacak mıdır?
Soru 2- Niğde İline bağlı Çamardı
İlçesinde bu yıl ağaçlandırma çalışması yapılacak mıdır?
BAŞKAN - İzmir Milletvekili Enver
Öktem'in, orman alanlarının değerlendirilmesi ve gelirlerinin artırılması
projelerine ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Orman Bakanı Sayın
Osman Pepe tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Enver Öktem
İzmir
1- Orman Genel Müdürlüğü, tali ürünlerden,
2002 yılı içinde ne kadar gelir elde etmiştir? Türkiye'nin yüzde 26,7'sini
kaplayan 20 700 000 hektar araziden elde edilen gelir ne kadardır? Sizce bu
gelirler potansiyeli yansıtmakta mıdır? Bu gelirleri artırmak için gerçekçi
projeleriniz var mıdır?
2- Ege Bölgesinde çok iyi bir gelişme
gösteren ve köylümüze büyük gelir sağlayan fıstık çamı ormanlarının
çoğaltılması amacıyla geliştirilmiş ve uygulanmış projeleriniz var mı? Varsa bu
uygulamaların yapıldığı yerler nerelerdir ve bu köy veya bölgelere ne gibi
katkılar sağlanmıştır?
3- Ormaniçi su alanlarının
değerlendirilmesi için neler yapılmaktadır? Bu alanların, sosyoekonomik yönden
kalkındırılmaları gereken orman köylümüze kazandırılması hususunda neler
düşünüldü ve neler uygulandı? Köylümüze nerelerde neler kazandırıldı?
BAŞKAN - Sözlü soru önergelerini, Çevre ve
Orman Bakanı Sayın Osman Pepe cevaplandıracaktır.
Sayın Bakan, buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekili Sayın Enver
Öktem'in, orman yangınları ve orman yangınlarında çalışanların özlük haklarıyla
alakalı sormuş olduğu sözlü soru önergesini cevaplamak üzere huzurlarınızdayım;
hepinize saygılarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, yaz
aylarının en aktüel, en tartışılan, kamuoyunu en çok meşgul eden gündem
maddelerinden biri orman yangınlarıdır. Orman yangınlarıyla Türkiye'nin zaten
yetersiz olan orman varlığının elden çıkacağını ve Türkiye'nin erozyonda
kaybetmiş olduğu millî servet olan toprağının yerine konulmasının mümkün
olamayacağını bilen hükümetlerin, Türkiye'de bu konuda sözü olan, fikri olan,
projesi olan herkesin ortak paydası, Türkiye'nin ormanlarının korunması ve
geliştirilmesinden yanadır.
Türkiye, ne yazık ki, dünyanın orman
zengini ülkelerinden biri değildir. Böyle olmakla birlikte, Türkiye, Akdeniz
havzasında olmasının gereği olarak, yazın son derece sıcak geçen mevsimin,
nispî nemin yüzde 10'lara, yüzde 5'lere düşen klima özelliklerinden dolayı çok
ciddî orman yangını riskleriyle karşı karşıyadır. Bakanlığımızın bu konuda
yapmış olduğu çalışmalar, elbette ki, yangın çıkmadan önce alınan tedbirler ve
çıkan yangınlara müdahale noktasında odaklanmaktadır. Elbette ki, orman
yangınlarının çıkmasını önlemek açısından, bütün kurum ve kuruluşlarla tam bir
koordinasyon çalışması, yangın sezonu başlamadan yapılmaktadır. Yangın
gözetleme kulelerinde -ki, bunların sayısı yaklaşık 800 kadardır- işçilerimiz,
memurlarımız tarafından 24 saat nöbet esasına göre gözetlemeler yapılmaktadır.
Keşif uçuşlarıyla, yangına hassas günlerde, meteoroloji raporları da dikkate
alınarak kontroller yapılmaktadır. Jandarma ile Sahil Güvenlik Komutanlığının
ilgili birimleriyle tam bir koordinasyon içerisinde, doğabilecek istenmeyen bir
duruma anında müdahale etmek için gerekli çalışmaları Bakanlığımız yapmaktadır.
Tabiî, şu realiteyi görmek lazım: Türkiye,
orman yangınlarıyla mücadelede, dünyadaki en iyi ülkelerden birisidir. Son on
yılın yangınlarında kaybedilen orman miktarı yıllık ortalaması yaklaşık 14 000
hektarken, 2003 yılı içerisinde bu rakam 6 500 hektar civarında kalmıştır.
Yani, Bakanlığımızın bu konuda yapmış olduğu koordinasyon çalışmaları, anında
müdahale, süratle müdahale, bize, bu büyük başarıyı gerçekleştirme imkânı
vermiştir.
Yine, Bakanlığımızın yangın işçileri
olarak istihdam etmiş olduğu, yaklaşık 10 000 mevsimlik işçimiz var. Bu
mevsimlik 10 000 işçi, yangın tazminatı olarak almış olduğu ücretlerle
birlikte, normal ücretlerin 1,75 katı kadar bir ücret almaktadırlar. Yine,
gözetleme kulelerinde nöbet tutan bizim
memurlarımızın tazminatları vardır.
Yalnız, bugüne kadar, Türkiye'de, orman
yangınlarına müdahalede canını dişine takarak, gerektiği zaman canını veren
bölge müdürlerimiz olmuştur, işletme müdürlerimiz olmuştur, mühendislerimiz
olmuştur, pilotlarımız olmuştur; ama, bunların, maalesef, bir tazminatı söz
konusu olmamıştır ve bu, Bakanlığın çalışanları arasında çok ciddî bir
huzursuzluğun da kaynağı olan bir husustur. Bugün, burada, bu vesileyle, bunu
bütün Bakanlık çalışanlarına ve kamuoyuna ilan etmek istiyorum ki, biraz önce,
Bakanlar Kuruluna gelen bu konudaki kanun teklifimizin imzaları tamamlanmıştır;
zannediyorum, önümüzdeki günlerde de kanunlaşması için Genel Kurulumuza
gelecektir. Mayıs ve kasım ayları arasında yangında fiilî olarak görev alan
bölge müdürü, işletme müdürü, işletme şefi, mühendis, her kademedeki idarî
personelimiz de, bundan sonra tazminat alacaklardır. Bugüne kadar, hakikaten,
herkesin şikâyet ettiği, ama Bakanlık çalışanlarının en fazla şikâyet etmiş
olduğu bu hususun da vuzuha kavuşturulacağını, çözüme kavuşturulacağını burada
ifade etmekten bahtiyarlık duyuyorum.
Değerli arkadaşlar, elbette ki, orman
yangınlarında şehit olanlarla alakalı bizim bir tazminat mekanizmamız var; 6831
sayılı Orman Kanununun 71 inci maddesi doğrultusunda, birinci derece memurun
3-5 misli maaşı tutarı kadar bir tazminat ödenmesi söz konusu. Yani, bir
pilotumuzu kaybediyoruz, buna ödeyebilecek olduğumuz tazminat bu kadarla
sınırlı oluyor. Maalesef, bunun yeterli olmadığını, bunun günün şartlarına
mutlaka... Biraz önce ifade etmiş olduğum yangınlarda mücadele eden ve bugün
iftihar etmiş olduğumuz bu başarı tablosunun ortaya konulmasında pay sahibi
olan bütün Bakanlık çalışanı arkadaşlarımızın bu sıkıntıları da, önümüzdeki
süreç içerisinde, inanıyorum ki, giderilecektir.
Yine, 2004 yılı yangın çalışmalarıyla,
yangına müdahalede yapacak olduğumuz organizasyonla alakalı, daha şimdiden,
ocak ayı içerisinde, bunun planlamasını ve koordinasyonunu yapıyoruz; çünkü,
günü geldiği zaman her şeyin hazır olması lazım. Helikopterlerin, uçakların
kiralama çalışmasının, şimdiden, süreçlerini başlattık. Yine, bütün
valiliklerimizle, konuya hassas bölgelerin mülkî amirleriyle bu çalışmalarımızı
yapıyoruz; Jandarma Genel Komutanlığıyla yapmış olduğumuz görüşmelerimiz var,
Sahil Güvenlik Komutanlığıyla yapmış olduğumuz görüşmelerimiz, çalışmalarımız
var. Bunlar da, bizi, bu konuda fevkalade rahatlatacak neticeleri ortaya koyan
çalışmalardır.
Değerli milletvekilleri, sözlü soruların 8
inci sırasındaki Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan'ın, Niğde İlinde ve
Çamardı İlçesindeki ağaçlandırma çalışmalarıyla alakalı sormuş olduğu bir soru
var. Bu konuyla alakalı, sizlere şunu ifade etmek istiyorum: 2003 yılı
içerisinde, ağaçlandırma çalışmaları noktasında, Bakanlığımız, hakikaten,
tarihî bir başarıya imza atmıştır. Biz, hükümet olmadan, bakan olmadan önceki,
2002'den önceki son on yılın ortalamasına baktığımız zaman, son on yıl
içerisinde Türkiye'deki ağaçlandırma ve erozyonla mücadele çalışmasının yıllık
40 000 hektara ulaştığını, yani, 40 000 hektarlık bir ağaçlandırma ve erozyonla
mücadele çalışması yapılabildiğini
görüyoruz. Son on yılın ortalaması bu iken, biz, bu rakamı, 2003 yılı
içerisinde, yaklaşık 110 000 hektara çıkardık; yani, 2,5 katından daha yukarı
bir seviyeye çıkardık ve bu hedeflerimizi de... Süresi içerisinde, Bakanlık
çalışanları, sivil toplumun, özel idarelerin, valiliklerin, vakıfların, askerî
birliklerin yapmış olduğu çalışmalar, bu rakamın tamamen dışındaki
çalışmalardır; bunu da ifade edeyim. Yani, bu 110 000 hektarlık rakam, bizim,
Bakanlık olarak, Ağaçlandırma Genel Müdürlüğümüz marifetince, onlar tarafınca
gerçekleştirilen miktardır.
Bununla birlikte de, yaklaşık olarak 90
trilyonluk, orman köylüsüne, bu ağaçlandırma çalışması yapan, kırsal bölgede
yaşayan insanlarımıza bir kaynak transferi söz konusu olmuştur. Sosyal devletin
gereği olarak, ülkemizdeki millî gelirden en alt düzeyde pay alan orman
köylüsünün bu şekilde desteklenmesi de, elbette ki, hepimizin üzerinde ısrarla
durması gereken bir husustur. 2004 yılı içerisinde, bu çalışmalarımız daha üst
düzeye çıkarılacaktır.
Niğde İliyle alakalı olarak, Çamardı
İlçesinde söz konusu yerler genellikle mera vasfında olduğu için, mera vasfında
olan yerlerle alakalı ağaçlandırma noktasında ilgili kanunlardan doğan birtakım
haklar söz konusu olunca, oralarda bizim ağaçlandırma çalışması yapmamız,
maalesef, mümkün değildir.
Yalnız, şunu ifade edeyim: Niğde İli
içerisinde yapılan ağaçlandırma ve erozyonla mücadele çalışmalarına, aşağı
yukarı 300 milyarlık bir kaynağı, 2003 yılı içerisinde Niğde İline aktardık ve
proje uygulamalarında bunları da kullandık. 2004 yılı içerisinde Niğde İlinde
ve ağaçlandırma noktasında orman fakiri olan illerimize öncelik tanımak üzere,
bu projelerimizi güçlendirerek, hızlandırarak devam ettireceğiz. Bilhassa,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüyle, yaklaşık 35 000 000 ağacın, 35 000 000
fidanın toprakla buluşturulacağı çalışmaların protokolünü yaptık, bunların
startını verdik.
Havza olarak bizim barajlarımızın
-ömürlerinin kısalmasının sebebi olan- dolarak, ekonomik ömürlerinin, ekonomik
değerlerinin azalması, hepimizin, elbette ki, yüreğini sızlatan bir gerçektir;
çünkü, Türkiye'de erozyon mücadelesinde, eğer, gerekli adımlar atılmazsa, hem
ülke toprağı kayıp gidiyor, akıp gidiyor hem de enerji üretiminde ve sulamada
kullanmış olduğumuz barajlarımızın ekonomik ömürlerinin, kâğıt üzerinde hesap
edilen rakamı, bugünkü şartlarda, bulmaları mümkün değil, mutlaka koruma altına
alınmaları lazım. Bu çalışmalardan olmak üzere, Diyarbakır'da, Adıyaman'da bu
sene ağırlıklı olarak bu çalışmalarımızı da yapacağımızı, bu vesileyle, ifade
etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem'in, orman alanlarının değerlendirilmesi ve
gelirlerinin artırılmasıyla alakalı, sözlü soru önergelerinin 12 nci sırasında
yer alan sorusuyla ilgili olarak da şunları ifade etmek istiyorum:
Türkiye'de, orman denildiği zaman,
genellikle, herkesin aklına, hemen, ormanlardan kesilecek olan odun yahut da
kereste gelmektedir. Halbuki, çağdaş dünya, ormana, bu bakışın dışındaki bir
gözlükle bakmaktadır. O bakış da, ormanın rekreatif özellikleri, sosyal olarak
insanların ihtiyaçları... İnsanların konfor içerisinde, refah içerisinde
yaşayabilmesi için su kaynaklarının düzenlenmesi açısından, havanın
temizlenmesi açısından çevrecilik açısından, ormancılık, bugün, dünyanın en
fazla üzerinde durmuş olduğu projelerden biridir.
Elbette ki, biz, Orman Genel Müdürlüğümüz
marifetiyle, 2003 yılı içerisinde, yaklaşık olarak, 700 trilyonluk orman ürünü
satışını gerçekleştirdik. Tabiî, bu, 700 trilyonluk orman envalinin satışından
orman köylüsüne, yaklaşık olarak, direkt ve indirekt olarak, 500 trilyonluk bir
kaynak transferi yaptık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla)
- Orman Genel Müdürlüğü 2003 yılı içerisinde 146 trilyon kârla bilançosunu
kapatmıştır. 2002 yılı içerisinde, Orman Genel Müdürlüğünün kârı 40 trilyon
iken, bizim, tedbirli tüccar anlayışıyla dikili satışa öncelik veren, piyasa
gelişmelerini içeride ve dışarıda takip ederek yapmış olduğumuz üretimin ortaya
koymuş olduğu başarı, 2002 yılı içerisinde 40 trilyon kâr etmiş olan Orman
Genel Müdürlüğüm, 2003 yılını 146 trilyon kârla kapatmıştır. Elbette ki, Orman
Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu üretimin artması, kârının artması, aynı
zamanda... Ülkenin en yoksul kesimi olan orman köylüsü; ki, Türkiye'de, 7 500
000-8 000 000 orman köylüsü insanımız var. Bu insanlarımızın millî gelirden
almış oldukları pay da, millî gelirin, ne yazık ki, onda 1'i civarındadır;
yani, ülkenin en yoksul kesimi orman köylüleridir. Orman köylüsü insanlarımızın,
mutlaka ve mutlaka desteklenmesi lazım.
İşte, bu fasıldan olmak üzere,
kendilerine, Orman Genel Müdürlüğü üretiminden yapılan aktarmaların yanında,
bir de odundışı ürünler diye, kekikten ıhlamura, kestaneye, vesaire, bunların
değerlendirilmesi söz konusudur. Bunlar, açık artırmayla, çok cüzi fiyatlarla,
sembolik rakamlarla, orman köylüsüne verilmektedir. Onlar da, bunları, pazara
çıkarmaktadırlar, satışlarını yapmaktadırlar.
2002 yılı içerisinde, buralardan ne kadar
gelir elde edildiğine dair bir soru var; yani, o odundışı ürünlerden ne kadar
gelir elde edilmiştir; bu, 2002 yılı içerisinde, yaklaşık 767 trilyon olmuştur;
çünkü, bu soru önergeleri, 2003 yılı içerisinde verilmiş soru önergeleri olduğu
için, 2003 yılında, 2002 yılını sormuşlardı; bugün, tabiî, 2004. Biz, şimdi,
2004 yılı içerisinde de, yapacak olduğumuz çalışmalarla, alabalık tesislerinin,
buralardaki bu aşılı kestanelerin, fıstıkçamlarının orman köylüsüne tahsis
edilmesi suretiyle, onların millî gelirden daha fazla pay almalarını özellikle
destekliyoruz.
Orköy marifetiyle yapmış olduğumuz
destekleme çalışmaları neticesinde, yaklaşık olarak 40 trilyonluk bir kredi
vermemiz söz konusu olmuştur 2003 yılı içerisinde orman köylülerimize.
Fıstıkçamıyla alakalı bir soru var burada.
Fıstıkçamı, Türkiye'nin Marmara Bölgesinde, Ege Bölgesinin 60 kilometre kadar
içlerinde yetişen, hem kök özelliği dolayısıyla erozyonu önleyen bir ağaç türü
hem kozalağındaki fıstıklarla da ekonomik değeri son derece yüksek olan bir
ağaç türüdür. Bu konuda kurulan kooperatifleri destekliyoruz. Onlara,
hakikaten... Şu anda köylerin isimlerini hatırlayamıyorum; ama, Balıkesir
Bandırma'da, 10'dan fazla köyün bir araya gelerek kurmuş olduğu fıstıkçamının
fıstığının içini işleyecek olan tesis yaklaşık olarak 1 trilyon 200 milyar
liralık bir projeydi. Bu projenin Bakanlığımız tarafından desteklendiğini ve bu
projenin birkaç yıl içerisinde geri dönebileceğini, İzmir'in Bergama İlçesi
Kızıklı Beldesindeki fıstıkçamı plantasyonunun bölgenin sosyal ve ekonomik
refah düzeyini fevkalade yükselttiğini, bizim, bu projeleri fevkalade
desteklediğimizi ve bu bölümde şu konuyu da ifade etmekte fayda görüyorum.
Birkaç hafta önce "Kendi Ormanını
Kendin Yetiştir" diye, bir projeye start verdik. O projeyle, biz, 2004
yılı içerisindeki özel ağaçlandırmayı 10 000 hektarın üzerine taşımayı
düşünüyoruz. Bu, 10 000 hektarın içerisinde ağaçlandırma çalışması yapacak olan
vatandaşlarımıza hazine arazilerini bedelsiz olarak veriyoruz. Yine, orman
vasfı kaybolmak üzere olan vasıfsız ormanların bulunmuş olduğu bölgelerdeki
orman arazilerini bedelsiz veriyoruz, kredilendiriyoruz, vergi kolaylıkları
getiriyoruz, yeter ki, vatandaş, üretim yapabilsin, ağaç diksin, onun ürününü
satsın, ürününü satmakla kalmasın, yarın öbür gün, eğer, onu kereste olarak
satacaksa, lifli yongaya satacaksa da, bundan bizzat istifade etsin, kendisinden
herhangi bir vergi veyahut da herhangi bir ad altında herhangi bir bedel talep
olunmayacaktır.
Fıstıkçamının ürününün dış piyasalarda çok
yüksek rakamlarla alıcı bulduğunu ve Türkiye'nin bu ve benzer projelerini
odundışı ürünler olarak desteklediğimizi, bu desteğimizin 2004 yılı içerisinde
artarak süreceğini ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, soru önergeleri
cevaplandırılmıştır.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.07
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 17.25
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VIII. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
2.- Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri
ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
Tasarısı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporları henüz gelmediğinden, tasarıların ve teklifin görüşmelerini
erteliyoruz.
Afyon Milletvekili Ahmet Koca ve 2
Milletvekilinin, Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
4.- Afyon
Milletvekili Ahmet Koca ve 2 Milletvekilinin, Telgraf ve Telefon Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/234) (S. Sayısı: 336) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 336 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve AK Parti
Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Ahmet Koca'nın söz talepleri vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın
Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun.
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, aslında, şu anda
görüştüğümüz yasa teklifi, önemli bir yasa teklifi; iki önemli kurumun -Aycell
ile Arianın- birleşmesine olanak sağlayan bir teklif. Bu kadar önemli bir
teklifin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine hükümet tasarısı olarak
gelmemesi, gerçekten, çok ilginç; çünkü, normalde, Telekomla ilgili olarak,
Ulaştırma Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığı arasındaki görevlendirmede,
hükümet, acaba, kendi arasında uzlaşamadı mı? Oysa, Sayın Bakanımız, Plan ve
Bütçe Komisyonunda, böyle bir uzlaşmanın olduğunu söylemişti. Acaba, çok acil
bir kanun muydu da, üç değerli milletvekili böyle bir yasa teklifini verdiler?
Aslında, çok acil de değil, maddeleri de çok uzun değil.
Aslında, yine, bunu hazırlayanlar da,
büyük bir olasılıkla, bürokrat arkadaşlar; nitekim, değerli milletvekillerimiz
de, kendilerine bürokrat arkadaşların yardımcı olduklarını söylediler. Biz, bu
kadar önemli bir yasanın, hükümet tasarısı olarak gelmesini isterdik.
Bir başka konu da şu: Bu teklif, bir
anlamda, Ulaştırma Bakanlığı ile Hazine Müşteşarlığı arasında bir görev
dağılımı da yapıyor. Aslında, bu işin içerisinde bir kargaşa var mıydı;
sanmıyorum; fakat, gerekçeye baktığımız zaman -gerekçeden aynen okuyorum-
"Bu durum, Türk Telekomu hantal bir hale getirmekte ve gelişen
teknolojilere ayak uyduramaması nedeniyle de gün geçtikçe rekabet gücü
azalmaktadır" denilmektedir. Aslında, yapılan düzenleme ile bu
düzenlemeden önceki uygulamayla, bu gerekçe arasında bir bağlantı da kuramadık.
Nedeni de şu: Hazine Müsteşarlığı mı acaba, yetkilerini çok kötü kullandı da,
Türk Telekom çok hantal bir yapıya geldi. Oysa, hükümetimiz, hiç böyle bir
yasal düzenleme yapmadan, iki bakanı arasında görev dağılımını yapabilir; hangi
bakanın hangi konulara bakacağı belirlenebilirdi. Nitekim, biz, muhalefet
gerekçemizde de bunu belirttik. Yasal düzenlemeye hiç gerek yok. Ama, madem ki,
böyle bir düzenleme geliyor; umuyoruz, bu düzenlemenin sonucunda, Türk Telekom
hantal yapıdan kurtulmuş olur.
Burada çok önemli bir şey var: Türk
Telekom özelleştirilmek isteniyor; ama, Türk Telekomun tekel olma hakkı
kaldırıldı. Tekel olmadığına göre Türk Telekom, bundan sonra, özelleştirilse bile, beklenen fiyatın çok altında
bir gelir getireceği de meydanda.
Değerli milletvekilleri, biz, bu teklifle
getirilen ve iki büyük şirketin birleşmesine olanak sağlayan düzenlemeyi
yerinde ve uygun görüyoruz; çünkü, iki şirket de zarardaysa bunların
birleşmesiyle yeni bir sinerjinin doğabileceğini ve güçlü bir telefon ağının,
GSM ağının oluşabileceğini düşünüyoruz ve umuyoruz, bu beklentilerimiz
gerçekleşir ve böylece de, bugün Türkiye'nin gündeminde önemli bir sorun olarak
duran bu sorun çözümlenmiş olur.
Sayın Bakanın belirttiği gibi, özellikle,
İtalyan firmasının tahkime başvurması ve bunun sonucunda oluşabilecek bir
olumsuz karar ciddî sonuçlar doğurabilecektir; bununla ilgili bir önlemi bu
yasayla almış oluyor hükümet.
Burada, eleştirmek istediğimiz aslında bir
başka temel konu var; o da, hükümetin özelleştirme politikası.
Değerli milletvekilleri, Tekel, çok önemli
bir kurumdu. Tekelin sigara fabrikaları özelleştirilmek istenildi; fakat,
maalesef, özelleştirme gerçekleşemedi hatta özelleştirmeden sorumlu Sayın Bakan
tarafından, özelleştirme rakamları açıklanmasına rağmen, Japonların peşinde bir
süre koşarak, acaba, bu rakamı artırabilir misiniz denildi; fakat, Japonlar
artırmadılar ve olay bitti.
Şimdi, arkadan, TÜPRAŞ özelleştirmesiyle
ilgili sonuçlar açıklandı. TÜPRAŞ, değerinin çok altında bir bedelle, üç yıllık
kârıyla satılıyor. 4 büyük rafineri elden çıkarılacak ve yeni bir tekel
oluşturulacak.
Düne kadar Tekelin özelleştirilmesinde
izlenen politika, TÜPRAŞ konusunda hiç izlenmedi. Verilen ikinci fiyat
teklifinin dikkate alınmayacağı söylendi ve Sayın Bakan "bununla biz
sorunu çözeceğiz" dedi. Eğer, TÜPRAŞ, bu haliyle -tabiî, Rekabet Kurulunun
bu olaya nasıl bakacağını bilmiyorum ama- özelleşirse, yeni bir tekel
yaratılmış olacak, petrolün rafinerisi bir şirkete geçmiş olacak ve üç yıllık
kârıyla geçmiş olacak.
Değerli milletvekilleri, eğer, bu bağlamda
bir özelleştirme olursa, yeni şirket, hazineye vergi vermeyecek. Bugün, önemli
miktarda, devlete gelir sağlayan bu kuruluş, bir anlamda, devlete gelir
sağlamayan bir kuruluş haline dönüşmüş olacak.
Değerli arkadaşlarım, biz, ısrarla, bu
kürsüden şunu vurguladık: Özelleştirme politikasında sağlıklı bir stratejinin
oluşması gerek dedik; bu strateji henüz oluşmuş değil. Özelleştirme
politikasında "ver kurtul" anlayışından uzaklaşmak gerekiyor dedik;
bu anlayış henüz aşılmış değil. Özelleştirme politikasında yeni tekellerin
yaratılmaması gerektiğini özenle vurguladık; ama, hükümet, henüz, bu tekel
politikasından da vazgeçmiş değil. Özelleştirme politikasının sosyal boyutunu,
orada çalışanların haklarının korunması gerektiğini yine ısrarla vurguladık;
ama, bu konuda da, henüz, daha, beklediğimiz gelişmeyi hükümetten görmüş,
bulmuş değiliz.
Ben, bu teklifin, yasalaştığı takdirde
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Kılıçdaroğlu.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu
adına, Afyon Milletvekili Ahmet Koca; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET KOCA (Afyon) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 406
sayılı Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
hakkındaki görüşlerimi Grubum adına arz edeceğim.
Saygıdeğer Başkan ve Yüce Milletimizin
değerli ve sayın milletvekilleri; teklif hakkında görüşlerimi sunmaya
başlamadan önce, 2004 yılının ve gelecek kurban bayramının, Meclisimize,
milletimize, devletimize ve dünyaya huzur getirmesini, hayırlı olmasını temenni
ediyorum.
Dünyada ve Türkiye'de, gelişen teknolojiye
paralel olarak, telekomünikasyon sektöründe büyük bir değişim, gelişim ve
çeşitlilik yaşanmaktadır. Bu değişimin bir yönü de, piyasada tekel olarak
yürütülen hizmetlerin serbestleştirilmesi ve rekabet ortamının sağlanmasıdır.
Söz konusu serbestleşme ve oluşturulacak rekabet ortamı, telekomünikasyon
hizmetlerinde, erişimin çeşitlenmesini, fiyatların düşmesini ve kalitenin yükselmesini
sağlayacaktır. Dünyadaki gelişmelere ayak uyduramayan sektörlerin geri kalması,
atıllaşması ve sonuçta, hantallaşması kaçınılmazdır.
Özellikle bilgi çağında iletişim
teknolojilerindeki gelişmelerin çok ileri bir düzeye gelmesi, yetkililerin yeni
ortaya çıkan ihtiyaçlara hemen cevap verebilmesini sağlayacak düzenlemeleri
gerektirmektedir. Sayılan bu nedenlerle, Türk Telekom, günümüzde, dünyanın en
önemli sektörlerinden biri olan bilgi ve iletişim teknolojilerinin gerektirdiği
çağdaş hizmet sunumuna ve dinamik bir yapıya kavuşturulmak zorundadır. Bu,
dünyaya entegre ve bilgi toplumu olmak isteyen ülkemiz için bir zorunluluktur.
Hızla gelişen ve değişen dünyaya ayak uydurmak, çağın gerektirdiği değişimleri
yakalamak, var olan potansiyelleri bekletmeden harekete geçirmek, kararları
anında ve süratle almak gerekmektedir.
Türk Telekom, bugün itibariyle,
sermayesinin tamamı Hazine Müsteşarlığına ait olarak faaliyet göstermektedir.
Hazine Müsteşarlığı, Türk Telekom üzerinde, hisselerine sahip olmasından dolayı
birtakım haklara sahip bulunmaktadır. Türk Telekom üzerinde, Ulaştırma
Bakanlığının da, gerek kanundan gerek anasözleşmeden doğan birkısım yetkileri
vardır. Bu durum, Türk Telekomun olması gerektiği kadar hızlı hareket
edememesine, gelişen teknolojilere ayak uyduramamasına neden olmaktadır.
Kaldı ki, Türk Telekomun piyasadaki tekel
hakkı da sona ermiş bulunduğundan, ağır yapısından bir an önce kurtulması ve
diğer firmalarla rekabet edebilmesi için bu kanuna ihtiyaç vardır.
Ayrıca, bu kanun teklifiyle, Türk Telekom
Yönetim Kuruluna, imtiyazlı hisseyi temsilen, Ulaştırma bakanlığınca bir üye
atanacağı hükmü getirilmiştir. Bu düzenleme de, değişikliğin doğal bir neticesi
olup, yetkili kurum olan Ulaştırma Bakanlığının temsili sağlanmıştır.
Türk Telekomun özelleşmesi, yıllardan beri
tartışılan, fakat, bir türlü gerçekleştirilmemiş çok önemli bir konudur. Bugüne
kadar gelinen noktada bu konuda daha fazla gecikilmesinin sakıncaları görülmüş
ve bu sürecin hızlandırılması ihtiyacı hissedilmiştir.
Türk Telekomun tekel hakkının 1.1.2004
tarihi itibariyle ortadan kalktığı ve sektörün rekabete açıldığı da dikkate
alındığında, Ulaştırma Bakanlığının telekomünikasyon sektöründeki birikim ve
uzmanlığından yararlanılması bir zorunluluk halinde görülmektedir; çünkü,
serbestleşmeyle birlikte, sektörde çabuk karar alma ve bu kararları ivedi
şekilde uygulama gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Bu değişikliğin amacı, özelleştirilmesi
uzun yıllardır gündemde bulunan Türk Telekomun, özelleştirmeye hazırlık
aşamasında telekomünikasyon alanında görevli ve uzman bir bakanlık tarafından
idare edilmesini sağlamaktır.
Türk Telekomun Ulaştırma Bakanlığı
bünyesindeki uzman kadrolar tarafından idare edilerek, özelleştirilmeye hazır
hale getirilmesindeki kamu yararı, teklifin bu şekilde düzenlenmesinde etkili
olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
kanun teklifi, telekomünikasyon hizmetlerinin, etkin, güvenilir ve verimli
olarak yeni teknolojik gelişmelerle ortaya çıkan ve giderek artan ihtiyaçlara
özel sektör anlayışı çerçevesinde cevap verebilecek şekilde yeniden
düzenlenmesi ve Hazine Müsteşarlığı ile Ulaştırma Bakanlığının Türk Telekom
üzerindeki yetkilerini açıkça ve tereddüte yer vermemek üzere düzenlenmesini
teminen hazırlanmıştır.
Kanun teklifi hazırlarınken Türk Telekomun
tamamen devlete ait olduğu unutulmamış, aksine, özelleştirme arifesinde
bulunduğundan, değerini artıracak faaliyetlerde bulunulmasına imkân
sağlanmıştır.
Bu cümleden olarak, Hazine Müsteşarlığının
Türk Telekomdaki pay sahipliğine dayalı oy, yönetim, temsil, denetim gibi hak
ve yetkilerinin, geçmişten gelen bir sektörel birikime ve uzmanlığa sahip olan
Ulaştırma Bakanlığınca kullanılması, buna karşın, özelleştirme bedelinin Hazine
Müsteşarlığına aktarılması ve pay sahipliğine dayalı malî hakların da Hazine
Müsteşarlığınca kullanılması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Bu teklifle, kamuoyunun gündemini meşgul
eden Aycellin başka bir işletmeciyle birleşmesinin önündeki engeller de
kaldırılmaktadır. Bilindiği üzere, 4971 sayılı Kanun uyarınca Türk Telekom
tarafından kurulmuş bulunan Aycellin, başka bir işletmeci şirketle, Türk
Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde kurulacak yeni bir şirket aracılığıyla
birleştirilmesi imkânı sağlanmıştır. Ancak, bu birleşmenin sorunsuz bir şekilde
gerçekleşmesinde ülkemizin stratejik ve ekonomik öncelik ve çıkarları mevcut
olmakla birlikte, 4971 sayılı Kanunla getirilen düzenlemenin bu ihtiyaca cevap
vermekten uzak olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle, bu birleşmenin usul ve
şartlarının da ayrıntılı olarak düzenlenmesi bir zorunluluk olarak ortaya
çıkmıştır; dolayısıyla, teklif, bu ihtiyaca da cevap verecektir.
Aycellin başka bir işletmeciyle, şirketle
birleşmesi, ülke ekonomisi ve telekomünikasyon sektörü açısından çok önemli
görülmektedir. Ayrıca, böyle bir birleşme nedeniyle ortaya çıkan güçlü bir
şirket, sektöre yeni bir hareketlilik katacak ve rekabeti artıracaktır. Bu
durum, gerek hizmetlerin kalitesinin artmasına gerekse fiyatların düşmesine
neden olacaktır. Bu durum, milletimizin de menfaatınadır.
Bu birleşme, kamu kaynaklarının, milletin
ve devletin menfaatları doğrultusunda etkin ve verimli kullanılması için de
gereklidir.
Bu tür bir birleşmenin ayrıntı
sayılabilecek hususlarının yasama organının takdirine sunulmasının ve onun
direktifleri doğrultusunda işlem yapılmasının öngörülmesinin nedeni, aslî
yetkiye sahip Türkiye Büyük Millet Meclisine ilk elden ve önceden denetleme
olanağı sağlamaktır. Böylece, Yüce Meclise, önemli bir kamu yatırımı üzerinde
doğrudan söz sahibi olması imkânı tanınmıştır.
Değişiklikle, birleşmenin
gerçekleşebilmesi, ülkenin stratejik ve ekonomik önceliklerinin gözetilmesi
şartına bağlanmıştır. Böylece, özellikle, daha önce Anayasa Mahkemesi
kararlarında da vurgulandığı gibi, ülke savunması ve güvenliği açısından büyük
önem taşıyan telekomünikasyon hizmetlerinin ulusal çıkarlara uygun biçimde
yürütülmesi garanti altına alınmış olunmaktadır.
Biraz önce değindiğim gibi, teklifte,
Aycell ve sektörde faaliyet gösteren başka bir işletmeci şirketin birleşme
şartları ve usulü açıkça hükme bağlanmak suretiyle, Anayasaya uygun bir yol
izlenmiş ve olası bir birleşmenin sorunsuz ve hızlı bir şekilde
gerçekleşmesinin önü açılmıştır. Aynı gerekçeyle, birleşmenin, Türk Ticaret
Kanununun birleşme usulü hakkındaki hükümleri uygulanmaksızın
gerçekleştirilmesi öngörülmüş; ticaret hukuku ve malî hukuk açısından, birleşme
sözleşmesinin genel kurullarca onaylandığı tarihteki bilançoların esas alınması
hükme bağlanmış; birleşmenin, birleşen şirketlerin genel kurulları tarafından
kabulünü takiben, birleşme kararının ticaret siciline tescil ve ilanıyla
birlikte tamamlanacağı düzenlenmiştir.
Burada, yalnızca Türk Ticaret Kanununun
birleşme süreci ve birleşmenin usulüne ilişkin hükümlerinden ayrılınmış olup,
birleşme sonrasında Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanacağı ve bu
çerçevede, alacaklılarının da adı geçen kanun çerçevesinde korunacağı açıktır.
Başka bir ifadeyle, bu birleşmenin esasına
ilişkin herhangi bir değişiklik öngörülmemiş, sadece şekil şartlarında birtakım
kolaylıklar sağlanarak, sürecin hızlandırılması amaçlanmıştır.
Teklifte, ayrıca, birleşmeden beklenen
kamusal yarar gözetilerek ve birleşmeye ilave bir külfet yüklenmemesini
teminen, birleşme nedeniyle ve neticesinde doğacak malî yükümlülüklerden
arındırılması öngörülmüştür.
Çıkacak bu kanunun ülkemizin ve
milletimizin menfaatına ve gerekli olduğuna inancım sonsuz olup, takdir siz
Yüce Meclisindir.
Bu teklife destek veren Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna da teşekkürlerimi arz ediyorum. Çıkacak bu kanunun ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Koca, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TELGRAF VE
TELEFON KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1.- 4.2.1924 tarihli ve 406 sayılı
Telgraf ve Telefon Kanununun Ek 17 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Türk Telekom yönetim kurulunda
imtiyazlı hisseyi temsilen bir üye bulundurulur. Bu üye Ulaştırma Bakanlığınca
atanır. İmtiyazlı hisse sahibinin Genel Kurula katılma ve konuşma hakkı vardır.
İmtiyazlı hisse sahibi, sermaye artırımlarına katılmaz ve kârdan pay
almaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Telgraf ve Telefon
Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 30.- Özelleştirme bedeli
Hazine Müsteşarlığına aktarılmak ve Hazine Müsteşarlığının mülkiyet hakkı ile
kâr payı hakkına halel gelmemek ve Kamunun pay sahipliğinden kaynaklanan bütün
malî hakları Hazine Müsteşarlığında kalmak kaydıyla, Hazine Müsteşarlığının
Türk Telekom'daki pay sahipliğine dayanan oy, yönetim, temsil, denetim gibi hak
ve yetkileri Ulaştırma Bakanlığı tarafından kullanılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Telgraf ve Telefon Kanununun
geçici 7 nci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Birleşme, ülkenin stratejik ve
ekonomik öncelikleri gözetilmek kaydıyla gerçekleşebilir.
Türk Telekom, Aycell Haberleşme ve
Pazarlama Hizmetleri A.Ş.'ni borçtan arındırarak ve birleşme sonrasında
bünyesinde birleşilen şirketin kayıtlarındaki toplam lisans ücreti tutarının en
fazla % 10'unu da ödemek suretiyle bünyesinde birleşilen şirketin % 40 payına
sahip olur.
Birleşme, Türk Ticaret Kanununun, birleşme
süreci ve birleşme usulü hakkındaki hükümleri uygulanmaksızın, birleşme
sözleşmesinin ve bilançolarının mevcut haliyle birleşen şirketlerin genel
kurulları tarafından kabulünü takiben, birleşme kararının ticaret siciline
tescil ve ilanıyla tamamlanmış olur.
Birleşme nedeniyle ve birleşme neticesinde
doğacak kazanç, kurumlar vergisinden; birleşmeyle ilgili bütün devir, temlik ve
intikal işlemleri ve bu işlemlerle ilgili olarak düzenlenecek her türlü
sözleşme, protokol ve kâğıtlar katma değer vergisi ve damga vergisi dahil her
türlü vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerden istisnadır.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usulî
işlemler, Ulaştırma Bakanlığınca yürütülür."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?...
Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Afyon
Milletvekili Ahmet Koca ve 2 Milletvekilinin, Telgraf ve Telefon Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 212
Kabul : 211
Ret : 1(x)
Teklif, böylece kanunlaşmıştır; hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum.
Teklifin kanunlaşması vesilesiyle,
Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım'ın sizlere bir teşekkür konuşması
olacaktır.
Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün yasalaşan bu
düzenlemeyle birlikte, iki önemli konuyu çözmüş bulunuyoruz. Bunlardan bir
tanesi: Aria, yani, İş-Tim, bildiğiniz gibi, bir süreden beri Türkiye'de
faaliyet gösteren ve doğrudan en büyük yabancı yatırımı yapan bir cep telefonu
şirketiydi. Bu şirketin Aycellle birleştirilmesi sonucu sektörde bir sinerji
oluşacak ve böylelikle, GSM sektöründe gerekli rekabet şartlarına sahip 3 adet
operatör bundan sonra faaliyet gösterecektir. Bununla beraber, yabancı
sermayenin, ülkemize daha fazla gelmesi ve duyduğu güvensizliğin giderilmesinde
de bu birleşme çok önemli bir rol oynayacaktır. Bir başka avantajı ise, söz
konusu şirketin, bir süre önce ülkemiz aleyhine açtığı tahkim davasını da bu
birleşmeyle birlikte sulhen çözme imkânına kavuşmuş olmamızdır.
Diğer yandan, Türk Telekomun genel kurul
yetkisinin Ulaştırma Bakanlığına devredilmesiyle de, serbestleşme dönemine
giren telekomünikasyon sektöründe karar sürecinin hızlanması, yatırımların
vaktinde ve hızlı bir şekilde yapılması, sektörle ilgili bütün kararların tek
otorite tarafından verilmesi gibi önemli bir kararı vermiş oluyoruz.
Bu düzenlemelerin yasalaşmasında
gösterdiğiniz anlayış ve işbirliği için, tüm milletvekili arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum, ülkemiz için hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekilleri, Dernek ve
Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısı ile
İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
5. - Dernek
ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısı
ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/701) (S. Sayısı: 334)
(x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 334 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek, AK Parti Grubu
adına Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba'nın söz talepleri vardır.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'e aittir.
Sayın Kepenek, buyurun.
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, oturanlar ve
ayakta duranlar ve değerli izleyiciler ve kendi aralarında konuşanlar; hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
Görüşmekte olduğumuz Dernek ve Vakıfların
Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine...
BAŞKAN - Sayın Kepenek, müsaade eder
misiniz?
Sayın milletvekilleri, hatip, lisanı
münasiple salondaki uğultuyu belirttiler, ifade ettiler. Lütfen, sayın hatibin
konuşmasının dinlenebilmesi için daha sakin davranalım, sükûnet içerisinde
dinleyelim.
Buyurun efendim.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan. Ben bunu sağlamaya çalışacağım, ayrıca, sözlerimle.
Değerli arkadaşlar, değerli izleyenler;
ülkemizin yıllardır yaşamakta olduğu çok önemli bir sorunu üzerinde bir yasa
değişikliği ya da tasarısı konusunda çalışma yapıyoruz ve ben en baştan şunu
söyleyeyim; bu konunun gündeme getirilmesinde, bu konunun yasa konusu
yapılmasında ve Yüce Meclise sunulmasında emeği geçenlere ve çaba harcayanlara
teşekkür ederek sözlerime başlıyorum, kendilerini kutluyorum.
Ülkemizde, kamu hizmetlerine ilişkin
olarak, çok sayıda dernek ve vakıf olduğu bilinmektedir. Bunların tamamının
kamu hizmetlerinin yürütülmesine yardım adı altında ya da o amaçla kuruldukları
öne sürülmektedir ve bildiğiniz gibi, durum hiç de öyle değildir. Bu tür dernek
ve vakıfların toplam sayısı bilinmemektedir. Kimi yayınlarda bunların sayısının
600'ün üzerinde olduğu kimilerinde ise 4 571 olduğu öne sürülmektedir. Önce bu
bilinmezliğin giderilmesi gerekir. Devletin yapması gereken, bu alandaki
faaliyetlerin miktarını, boyutlarını, sayısal yönlerini saptamak olmalıdır.
Sonra, uygulamada tam bir haraç, zoralım
söz konusudur. Halktan, kamu hizmetlerini yapma karşılığında zorla paralar
tahsil edilmektedir. Şimdi, bu paraların toplamını söylersem, işin, konunun
boyutları anlaşılır. 2002 yılı verilerine göre bu yolla toplanan paraların
toplamı 6 milyar dolar olarak tahmin edilmektedir. Bu miktar, toplam Gelir
Vergisinin üçte 2'sinin üzerindedir. Bu çok büyük bir paradır ve bu para,
halktan hiçbir yasal dayanak olmadan toplanmaktadır. Önce, bu işlemde, bu
uygulamada çok büyük hukuksuzluk var. Bunun altını çizmemiz gerekiyor. Vakıf,
bilinen tanımıyla, bir özel mülkün kamu yararına tahsis edilmesidir,
verilmesidir. Bu nedenle, kamu vakıflarının, bu anlamda, tanıma girmediği ve bu
tanımın dışında kaldığı, önüne gelenin vakıf adı altında halktan para topladığı
da bilinen bir gerçektir.
Önemli bir başka hukuksuzluk şudur: Kamu
hizmeti, adı üzerinde bedelsizdir, karşılıksızdır. Yıllardır, ülkemizde,
hukukun bu en temel ilkesi çiğnenmektedir. İnsanlardan, kamu hizmeti
karşılığında, daha o hizmet yapılmadan paralar tahsil edilmektedir. Çok önemli
bir nokta daha var; yoksul insanlar, yurttaşlar, demokratik bir toplumda
olmaması gereken bir şekilde, hak alamamakta, haraç vermeleri nedeniyle,
güçleri yetmediği için, yeterli para, gelir sahibi olmadıkları için kamu
hizmetinden yararlanamamaktadır. Bunlar büyük eksikliklerdir. Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planında da vurgulandığı gibi, kamu görevlilerinin kurmuş
olduğu vakıfların kamu hizmetlerinin sunumunda devreye girmesinin önüne
geçilmesi istenmektedir. Yine, hükümetin acil eylem planlarında bu konuda
kamuoyuna söz verilmiştir. Dolayısıyla, bu yasal düzenleme gerekliydi,
doğruydu, yapılmalıydı.
Şimdi, buraya kadar birlikte geldik;
bundan sonrasında önemli bir ayrışma noktası gündeme geliyor.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde, bir kural
konulur, bir yasal düzenleme yapılır; ancak, bir yerlere bir istisna
sıkıştırılır, bir kapsamdışılık konulur ve o yasal düzenleme, o kural, o ilke,
hiçbir zaman uygulanamaz. Üzülerek belirteyim ki, bu yasa tasarısının durumu da
budur.
Bu
yasa tasarısında, bu doğru ilke ve kurallar, bu doğru yaklaşımlar,
düzenlemeler, getirilen istisnalarla, daha doğmadan, daha işin başında yok
edilmektedir, ortadan kaldırılmaktadır.
Peki, burada, bu yasanın kapsamı dışına
çıkarılanlar nelerdir; okuyalım: "Kanunla kurulan dernek ve
vakıflar..." Bu, anlaşılır bir şeydir. Yani, yasayla dernek ve vakıf
kurulmuşsa, bunun, bu yasanın kapsamı dışında tutulması, kendi özel yasası
içinde ele alınması anlaşılır bir şeydir. Ancak, kalan iki istisnanın
benimsenir, anlaşılır hiçbir tarafı yoktur.
Bunlardan bir tanesi, vakıf
üniversiteleriyle ilgili olandır. Vakıf üniversitelerinin kurduğu dernek ve
vakıflar, bu yasa kapsamının dışındadır. Burada, bir eski üniversite mensubu
olarak, şu noktayı belirteyim: Ülkemizde, vakıf üniversiteleri, yeterince ve
doğru dürüst denetlenmemektedir; bu ayrı bir konu, bu ayrı bir dert.
İkincisi; burada yapılan, vakıf
üniversitelerine getirilen bu kapsamdışılıkla, bu istisnayla, üniversiteler
arasında olması gereken eşitlik ilkesi zedelenecektir. Bu da, devlet
üniversitelerine karşı yapılacak haksız bir uygulamadır ve düzeltilmelidir.
Aslında, vakıf üniversitelerine ilişkin
olarak, sorunun ne kadar büyük olduğu, geçtiğimiz aylarda görevini tamamlayan,
yolsuzluklarla ilgili Meclis araştırması komisyonunun tutanaklarında da yer
almıştır ve bu çok önemli konunun kapsamdışı tutulması ayrı bir sorun
yaratacaktır. Asıl büyük tehlike, asıl büyük kapsamdışılık, tasarının 1 inci
maddesinin son paragrafında yer alıyor. Burada deniliyor ki: "...Bakanlar
Kurulu kararıyla belirlenecek vakıflar bu yasa kapsamı dışındadır. "
Değerli arkadaşlar, şimdi, olacak olan
şudur: Var olan ve maalesef sayıları bilinmeyen, binlerce, sözümona, vakıf
niteliğini taşımadığı halde "vakıf" adını taşıyan ve halkın,
yurttaşların iyi duygularını, dürüstlüklerini, doğruluklarını, vakıf kavramına
olan saygılarını sömüren mekanizmalar artarak devam edecektir. Neden artarak
devam edecektir; çünkü, bir vakıf kurup, Bakanlar Kuruluna başvurmak, bu iş
için yeterli sayılacaktır; Bakanlar Kurulunun evet diyeceği, Bakanlar Kurulunun
belirleyeceği vakıflar, kapsam dışına çıkarılacaktır.
Değerli arkadaşlar, burada Bakanlar
Kurulunun, bu kararı verirken, nesnel, objektif, eşitlikçi, hakça davranacağını
varsayalım; ama, bu ölçüler, bu eşitlikçilik, bu ilkeler, bu doğruluk, bu
dürüstlük ya da haklılık, nesnellik hiçbir biçimde buralarda yer almamaktadır,
görülmemektedir; bu, çok büyük bir eksikliktir. Var olan ve sayısını
bilmediğimiz binlerce vakfa binlerce yeni vakıf eklenecek ve bunlar, bakanlara
veya hükümete yakınlıklarına göre Ankara'da sıraya gireceklerdir ve yasa
kapsamı dışında olacaklardır; daha doğrusu, denetim dışına çıkarılacaklardır.
Bu yanlıştır; başta da söyledim, bu, var olan sistemin düzelmesine değil,
mekanizmanın iyiye gitmesine değil, daha da kötüleşmesine, daha da haksız
yönlere doğru gitmesine neden olacaktır.
Burada bir başka nokta daha var. Bu yasa
tasarısı tartışmaları çerçevesinde şu konu gündeme gelmektedir, şu soru, doğal
olarak kamuoyunda sorulmaktadır: Acaba, kimi bakanlar, bakanlıklarına bağlı
vakıfların kalmasını ve bu yasanın kapsamı dışında tutulmasını istemişler
midir, bu konuda istekte bulunmuşlar mıdır? Eğer böyleyse, durum çok da
sağlıklı değildir, durum gerçekten vahimdir. Bu konu açıklık kazanmamıştır;
ancak, ben, değerli ilgili bakana teşekkür ediyorum; tasarının komisyonda
görüşülmesi sırasında, bu tür istisnaların, özellikle Bakanlar Kuruluna bağlı
kapsamdışılıkların, istisnaların uygulanmayacağı yönünde, çok net, çok açık
sözler söyledi sayın bakan, tavır sergiledi; ben, o tavrın uygulamada da
sürdürülmesini istiyorum, hepimizin bunu istemesi gerektiğini düşünüyorum.
Eğer, bu istisnalar, bu kapsamdışılıklar uygulamaya yansırsa -ki, korkarım
yansıyacak- o zaman, bu yasal düzenlemenin anlamı da, gereği de kalmayacak
demektir ve biz, bir şeyler yapmaya çalışırken, onu yapmak yerine, işleyen
mekanizmayı ya da var olan mekanizmayı düzeltecek yerde, çok daha bozucu bir
noktaya doğru gitmiş olacağız. Dilerim, umarım, uygulamada böyle bir yanılgıya,
böyle bir yanlışa gidiş olmaz, sürüklenme olmaz ve bu yasa, amacına uygun
olarak uygulanır, yürürlükte olur.
Ben, bu anlayışla, yeniden, yasanın,
ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum. Bu yasayla getirilen uygulamanın, kamu
hizmeti alan yurttaşlarımızın önemli bir derdini, bir sorununu, bir çilesini
ortadan kaldıracağı umuduyla, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.
AK Parti Grubu adına, Afyon Milletvekili
Sait Açba; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 334 sıra sayılı Dernek ve Vakıfların
Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısının tümü
üzerinde, AK Parti Grubu adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla
selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz bu tasarı, toplumun
bütün kesimlerini yakından ilgilendiren bir tasarıdır; çünkü, kamu hizmeti alan
herkes, bu tasarıyla birebir ilişkilidir. Bugün, kamu kurumlarına baktığımızda,
kamu kurumlarının bünyesinde "dernek" veya "vakıf" adı
altında, yine kamu kurumlarının ismiyle başlamak üzere, bazı kuruluşların yer
aldığını görüyoruz. Bu kuruluşların, bir taraftan, kamu hizmeti kanalıyla, kamu
hizmetinden faydalananlardan, daha çok zorunlu bağış tarzında birtakım
kaynakları almak suretiyle, bir taraftan da vakıf bünyesinde elde ettikleri
prim ve aidatlarla hayatlarını sürdürdüklerini ifade etmek gerekiyor.
Türkiye'deki vakıflarla ilgili
uygulamalara baktığımızda, bilhassa kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesindeki
vakıfların, ağırlıklı bir biçimde, 1980 sonrası âdeta mantar gibi türemiş
olduğunu görebiliyoruz. Tabiî, bu vakıfların işleyiş mekanizmasına
baktığımızda, daha çok personel vakfı tarzında vakıfların önplanda olduğunu ve
personel vakfı tarzında olmalarına rağmen, bunların, kamu hizmeti aracılığıyla
"bağış" adı altında, kendi prim ve aidatlarının çok ötesinde, kat be
kat aşan miktarlarda gelir elde ettiklerini görebiliyoruz. Sadece bağışlar
değil; yine, kamu hizmeti aracılığıyla, değişik biçimlerde, birtakım belgelerin
düzenlenmesi, basımı ve satımıyla ilgili düzenlemelerin de vakfa verilmek
suretiyle, bu tür gelirlerin elde edildiğini görebiliyoruz. Tabiî, bütün
kurumlarla ilgili olarak şöyle bir genel değerlendirme yapılacak olursa, hangi
kuruma giderseniz gidin, hangi bakanlığa giderseniz gidin, çatısı altında, bir
vakfın ya da birden fazla vakfın kurulu olduğunu açıkça görürsünüz. Örneğin,
Tapu İdaresine gidiyorsunuz, hemen elinize bir makbuz tutuşturuluyor, 10 000
000 lira ödüyorsunuz ve daha sonra tapu işleminiz yapılıyor; işleminizi bitirdikten
sonra, Tapu İdaresinin kapısından çıkarken, elinizdeki makbuzun üzerine
bakıyorsunuz, makbuzda "Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Mensupları Sosyal
Yardımlaşma, Eğitim ve Emeklilik Vakfı" yazıyor. Güzel; tapu çalışanları,
emeklilikle ilgili olarak, karşılıklı yardımlaşmayla ilgili olarak bir personel
vakfı kurmuşlar ve yardımlaşıyorlar; fakat, niçin siz buraya bağış
yapıyorsunuz, niçin bu personel vakfı kalkıp da kamu hizmeti kanalıyla para
topluyor, pek anlam veremiyorsunuz. Fazla da yorum yapamıyorsunuz; çünkü,
sizden, bir taraftan tapu harcı alınıyor, bir taraftan da tapu haracı alınıyor;
harç ile haraç arasında, âdeta, düşünme melekelerinizi kaybediyorsunuz.
Yine, ehliyet almak için, motorlu araç
tescil belgesi almak için, pasaport almak için Emniyete gidiyorsunuz, ilgili
kuruma başvuruyorsunuz; yine, elinize bir makbuz tutuşturuluyor ve üzerinde
"Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı" yazıyor. Yine, adalet
hizmeti için başvuruyorsunuz, karşınıza Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı
çıkıyor. Nüfusa başvuruyorsunuz, Nüfus Hizmetlerini Güçlendirme Vakfı çıkıyor.
Bir de bakıyorsunuz Nüfus Hizmetlerini Güçlendirme Vakfı makbuzuna, inşaat, taahhüt, ticaret anonim
şirketi gibi, bir şirketin varlığını da görüyorsunuz ve nüfus hizmetlerini
güçlendirme ile bu inşaat şirketi arasında bir bağ da kuramıyorsunuz.
Sağlık kurumlarına gidiyorsunuz; örneğin,
bir hastaneye gidiyorsunuz, bir tomografi çektireceksiniz; size, onbeş gün, bir
aylık bir süre sonrası için sıra veriyorlar. Tabiî, beklemeye tahammülünüz yok
ve beklemeye tahammülünüzün olmadığını da bildikleri için, size yol
gösteriyorlar "hastanenin bir alt katına ininiz, orada 40 000 000 lira
ödemek suretiyle hemen vakfın makinesinden bu hizmeti alabilirsiniz"
diyorlar ve çoğu vatandaşlarımız gidiyor, o hizmeti, o şekilde alıyor.
Yine, gümrüğe gidiyorsunuz, bilhassa
basılı belgeler üzerinden Gümrük Vakfına pek çok paralar ödüyorsunuz. Tabiî,
buradaki uygulamalara baktığımızda, maalesef, kamu hizmeti kanalıyla, bu
şekilde, çoğu personel vakfı tarzında olan vakıflara kaynak aktarımının
adaletli ve hukukî olduğunu da söylememiz mümkün değildir.
Bakınız, bazı vakıflara, kamu kurumlarının
yaptıkları protokollerle kaynak aktarılabiliyor. Örneğin, Gümrük Vakfını
düşününüz, Gümrük Müsteşarlığı, bir protokolle, vakfa, belge, beyanname, mühür,
bilgi formları, tahlil raporları basım ve dağıtım yetkisi veriyor ve bu
protokol çerçevesinde vakıf, gelirlerinin önemli bir kısmını, bu belgeleri
talep edenlerden elde ediyor, hatta daha da ileri gitmek suretiyle, bu vakıf
gelirlerinden yüzde 15'i Gümrük Müsteşarlığı makamının tasarrufu doğrultusunda
cari ve diğer harcamalara da aktarılabiliyor.
Vakıfta üyelerden alınan aidatlar ile
üyelere yapılan gider arasındaki ilişkiye baktığınızda, gerçekten çok çarpık
bir ilişkinin var olduğunu görüyorsunuz. Örneğin, bir personel vakfında, prim
ve aidat tarzında üyelerin vermiş olduğu paylar var, diğer taraftan bu vakfın
üyelerinin faydalandıkları giderler var. Örneğin, Gümrük Vakfında 2002 yılında
üyelerden alınan aidatın 191 milyar olduğunu, üyeler için yapılan giderlerin de
926 milyar lira olduğunu düşünürseniz, arada korkunç bir uçurumun olduğunu ve
bu farkın da bağış tarzında, zorunlu bağışlarla ve yine kamu hizmeti kanalıyla
aktarıldığını açıkça görürsünüz. Tabiî, bunun, adaletli olduğunu savunmamız
hiçbir zaman için mümkün değildir.
Bugün, Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme
Vakfı, sürücü belgelerinin bastırılması ve kaplanması işini üstlenmiş. Tabiî,
Karayolları Trafik Kanununda yapılan bir değişiklikle, bu tip belgelerin
basılması, satılması işi vakfa verilmiş; yani, kamu hizmeti aracılığıyla,
vakfın, bu tarz gelir elde edebilmesi imkânı sağlanmıştır. Burada, alınacak
olan payların tayininin de, İçişleri Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Türkiye
Şoförler ve Otomobilciler Derneğinden oluşan komisyon tarafından tespit
edileceği hükme bağlanmıştır. Tabiî, dayanağını bir bakıma kanundan almaktadır;
ama, dayanağını kanundan alsa dahi, bu şekilde, kamu hizmeti kanalıyla bir
vakfa kaynak aktarmanın, yine, adaletli ve hukukî olduğunu hiçbir zaman için
iddia etmemiz mümkün değildir.
Şimdi, bakınız, bu tasarının 2 nci
maddesinin (C) fıkrasıyla, kamu hizmetlerinde kullanılan araç, gereç, form,
evrak ve benzeri malzemelerin, bu kanun kapsamındaki dernek ve vakıflardan
temin edilmesinin önünü kesici bir hüküm düzenliyoruz; ama, karşımıza ne
çıkıyor; daha önce kanunla verilen bir hak var, kamu hizmetinin, kanunla
vakıflara aktarılması yönünde bir düzenleme yapmışız. Dolayısıyla, şimdi, bizim
bu yasa tasarısı çerçevesinde yaptığımız düzenleme ile bu çelişiyor.
Dolayısıyla, bu düzenlemenin çok fazla da anlamı kalmıyor ve bu şekilde
aktarılan kaynakların yasal dayanağıyla ilgili bir düzenleme yapmadığımız
müddetçe, bu kuruluşlar, yine, bu tür gelirleri elde etmeye devam edeceklerdir.
2003 yılı içerisinde, sürücü belgelerinden
alınan miktara baktığımızda, vakfa, 4 trilyon 237 milyar lira bir gelir
sağlanmıştır. Aynı şekilde, trafik belgesi ve tescil belgesine baktığımızda da,
trafik belgesinden 3 000 000 lira, tescil belgesinden ise 4 000 000 lira
alınmaktadır. Bunlardan başka, bir de, 44 000 000 lira harç alınmaktadır.
Bunların 2003 yılındaki rakamına baktığımızda da, bunun 13 trilyon lira
civarında olduğunu görürüz.
Aslında, bu rakamlar nedir; vatandaşın
cebinde kalması gereken rakamlardır. Kamu hizmetini veren kurumun, bu
hizmetleri karşılaması gerekmektedir. Bu hizmetler kanalıyla, herhangi bir
vakfa, vatandaşın sırtından kaynak aktarmak gibi bir yanlışlığın sona
erdirilmesi lazımdır. Tabiî, bunun yapılabilmesi için -bu, yasadaki bir
eksikliktir- ilgili kanunlarda bir düzenlemenin yapılması ihtiyacı vardır.
Tabiî, bu bağışların, gerçek anlamda bir
bağış olduğunu söylememiz mümkün değildir; çünkü, bağışta, herhangi bir
karşılığın olması mümkün değildir; halbuki, alınan bu bağışlarda, her kurum
açısından, herhangi bir karşılık vardır. Mesela, siz, bir tapu idaresine
gidiyorsunuz, işlem yaptıracaksınız, karşılığında bağış ödüyorsunuz; yani,
işlem yaptıranlar bağış ödüyor. Dolayısıyla, bu nedir; zoraki bir bağıştır.
Bu bağışların yanı sıra -biraz önce ifade
ettiğim gibi- vakıflara aktarılan birtakım gelir kaynaklarına da
başvurulmaktadır.
Diğer taraftan, bazı vakıflar da, değişik
yöntemlerle kamu gücünü kullanmak suretiyle gelir elde edebilmektedirler.
Örneğin, TÜBİTAK, bir matbaaya sahip olduğu halde, baskı işlerini, bedel
karşılığı, kendi kurduğu Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfına yaptırmaktadır.
Yine, SEKA'ya bakacak olursak, ihtiyaç duymuş olduğu fuel-oili POAŞ'tan almak
yerine, SEKA Mensupları Eğitim, Sağlık ve Yardım Vakfına başvurmak suretiyle bu
hizmeti karşılamaktadır, böyle bir gelire başvurmaktadır, böyle bir geliri elde
etmektedir.
Kamu kurumlarında işleri çok olan
vatandaşlarımız, Türkiye'nin gerçekten, bir vakıf cenneti haline geldiğini
açıkça görmektedir; âdeta, bununla gururlanmaktadır. Evet, bir zamanlar,
gerçekten, bir vakıf medeniyeti vardı; sadece insanlar değil hayvanlar da bu
medeniyetten nasiplerini alıyordu; insanlar, vermenin, yardım etmenin, verirken
mutlu olmanın hazzını yaşıyorlardı. Vakıf medeniyetiyle, bu medeniyeti besleyen
üstün ahlak ve seciyeyle cemiyetimiz, gerçekten, geçmişte şahika noktasına
çıkmıştır. Ne zaman ki, vermekten değil de almaktan hoşlanmaya, zevk almaya
başladık, bunu düstur edindik, işte, o zaman yozlaşma çığırımız da başlamış
oldu. Gerçekten, kamu kurumu çatısı altında kurulmuş olan vakıfları, bunların
uygulamalarını kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkileri çerçevesinde
düşündüğümüzde, ciddî anlamda bir yozlaşmanın, bilhassa 1980'li yıllardan sonra
yoğun bir şekilde yaşandığını açıkça ifade edebiliriz.
Kamu kurum ve kuruluşlarında vatandaşı
âdeta haraca bağlayan, devlet dairelerindeki kepazeliği, maalesef, hiçbir
iktidar, bugüne kadar görmemiştir; hiçbir iktidar, bu konuda herhangi bir
tedbir almamıştır. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında bu konuda düzenleme
yapılacağına dair açıkça hüküm ifade edilmesine rağmen, gelen geçen
iktidarların hiçbiri bu konuda tedbir alıp, bu meseleye el atmamıştır.
Maalesef, vakıflar kanalıyla ciddî istismarlar da yaşanmıştır. Bir taraftan da
bu kuruluşların, bir bakıma, bakanların örtülü ödeneği olarak kullanıldığının
altını çizmemiz gerekiyor. İlk defa, AK Parti İktidarıyla taşlar yerinden
oynamaya başlamıştır. Uzun yıllardır, haraç uygulamasına, her geçen iktidar göz
yummuştur. Bu göz yumma, artık, bu yasal çerçevede yapılan düzenlemelerle
birlikte ortadan kalkmış olacaktır.
Yine, AK Partinin, bu konuda, acil eylem
planında yapmış olduğu taahhütler, bu tasarıyla birlikte hayata geçmektedir.
Yine, AK Partinin Programında öngördüğü taahhütler de, bu tasarıyla hayata
geçmektedir. Dolayısıyla, CHP Grubunun da, bu konuda, gerek komisyonda gerekse
Genel Kuruldaki hassasiyetini dikkate aldığımızda, buradaki yozlaşmanın sona
erdirilmesi açısından önemli bir adım atmanın hazzını, hep beraber, Parlamento
olarak yaşamaktayız.
Tabiî, yozlaşmanın nasıl yaşandığı ve
sistemin, bu vakıflar kanalıyla nasıl çalıştığına dair bilgi edinmek, meseleyi
daha iyi kavramak açısından, bir vakıfla ilgili uygulamayı da sizlere aktarmak
istiyorum.
Örneğin, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
Mensupları Sosyal Yardımlaşma, Eğitim ve Emeklilik Vakfı. Kuruluş amacı, vakıf
üyeleri arasında sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı gerçekleştirmektir. Kuruluş
yılı 1989. Kuruluş mal varlığına bakıyoruz; sadece 20 000 000 000 lira bilanço
değeri olan kuruluş gayrimenkulü var, bir de, sadece 1 000 000 lira kuruluş
menkulü var.
Aradan onbeş yıl geçmiş, 2003 yılı sonu
itibariyle, kuruluş mal varlığı dışındaki gayrimenkullerine bakıyoruz; 5 bina,
4 işyeri, 1 arsa. Menkullerine bakıyoruz; 1 otomobil, 2 kamyonet, 2 minibüs.
Nakit varlığına bakıyoruz; 21 trilyon 400 milyar lira. 2003 yılı sonu
itibariyle özvarlığına bakıyoruz; 28 trilyon lira. Vakfın, iktisadî işletme,
şirket ve iştiraklerine bakıyoruz; 4 tane şirketi, iştiraki var. Sosyal tesis,
işletmeler ve misafirhanelerine bakıyoruz; 6 büyük ilde 6 misafirhane var.
En önemli gelir kaynağına bakıyoruz -bu,
sadece bu vakıf için geçerli değil, kamu kurumları bünyesinde kurulmuş olan
çoğu vakıflar için geçerlidir- en önemli gelirleri faaliyetdışı alandan
gelmektedir; yani, faiz gelirleridir. Bu vakfın, 2003 yılı itibariyle faiz
geliri 6 trilyon 933 milyar liradır; bağış ve yardımlardan elde ettiği gelir 3
trilyon liradır; üyelerin verdiği prim ve aidatlardan 1 trilyon 700 milyar lira
gelir elde etmiştir. Gördüğümüz gibi, prim ve aidat gelirleri, bağış
gelirlerinin yarısı kadardır; faiz geliri, prim ve aidat gelirlerinin 5 katına
tekabül etmektedir.
Bu gelirler, bir taraftan genel yönetimle
ilgili giderler şeklinde, bir taraftan vakıf üyelerinin ihtiyaçları için
verilen ihtiyaç kredisi şeklinde harcanmaktadır. Çoğu vakıflarda, bu tarz
kredilerin ağırlığı oldukça fazladır. 2003 yılı itibariyle bakarsak, 7 trilyon
634 milyar lira, üyelerine, borç vermiştir bu vakfımız. Tabiî, ayrıca,
üyelerine, emeklilik yardımı, ölüm yardımı, sağlık yardımı, öğrenim bursu
tarzında birtakım menfaatlar da sağlamaktadır.
Bu kaynakların ağırlıklı bir kısmını,
bağış tarzında -tabiî, gerçek anlamda bağış değil, zoraki alınan bağışlar- kaynaklar
oluşturmaktadır. Ülkemizin her ilinde, her ilçesinde yapılan tapu işlemlerinden
bağış adı altında bir gelir elde edilmektedir; bu gelirin yüzde 30'u illere
bırakılmaktadır illerdeki cari ihtiyaçlar için, yüzde 5'i bölge müdürlüklerine
gönderilmekte, yüzde 65'i de vakfın genel merkezine gelmektedir.
Burada, bu vakfın, bilhassa iller
düzeyinde ayırmış olduğu yüzde 30'luk pay, bütçeyle karşılanmayan birtakım
ihtiyaçları karşılamak için aktarılan paradır, aktarılan kısımdır. Geçici
personel çalıştırmaktadırlar, bunun dışında, kırtasiye ve buna benzer birtakım
cari ihtiyaçları karşılamak için bu kaynakları kullanmaktadırlar.
Tabiî, burada dikkat çekilmesi gereken
husus şudur: Bir tarafta prim ve aidat var bir tarafta da prim ve aidat
dışında, kamu hizmeti kanalıyla aktarılan kaynaklar var; ama, kamu hizmeti
kanalıyla aktarılan kaynakların boyutları oldukça fazla. Dolayısıyla, bu tür
vakıflara yönelik olarak kamu kanalından aktarılan kaynaklar, şu anda yapılan
yasal düzenlemeyle, ne yapılmaktadır; ortadan kalkmaktadır; ama, daha önce
birikmiş olan ciddî bir mal varlığı, ciddî bir nakit varlığı da söz konusudur.
Tabiî, bunun en önemli yönü, kamu hizmetleri kanalıyla aktarılan kaynakların
sistem içinde ağırlıklı olmasıdır.
Tabiî, burada, bağış sistemini devreden
çıkarıyoruz ve bu kurumların, hemen hemen hepsi bağış alamıyorlar; ama, biraz
önce ifade ettiğim gibi, bunlar, kamu hizmeti kanalıyla, bir kısmı, eğer
yasalarında herhangi bir düzenleme yapılmazsa, daha önce kendilerine kanunî
olarak verilen, birtakım, gelir toplama, gelir elde etme kanalları
kapatılmazsa, bu yasayla, birtakım vakıflar, yine, kamu hizmeti kanalıyla gelir
elde etme imkânlarını, ne yapabileceklerdir; muhafaza edebileceklerdir.
Örneğin, sürücü belgelerinde olduğu gibi, motorlu araçlar tescil ve trafik
belgelerinde olduğu gibi, Karayolları Trafik Kanunu çerçevesinde, ne
yapılmıştır; bu vakıflara, bu belgelerin bastırılması, satışı hakkı verilmiştir,
bu şekilde gelir elde etmektedirler; ama, biz, vakıflarla ilgili olarak, her
türlü belge, evrak vesaire, bu tür işlemlerin, kamu hizmetleriyle ilişkili
olarak vakıflara yaptırılmaması tarzında bir hüküm getiriyoruz buraya; ama,
kanunla verilmiş olan bu haklarda, ilgili kanunlarında düzenleme yapmadığımız
takdirde, bu hükmün de boşlukta olduğunun, yine, altını çizmemiz gerekiyor.
Tabiî, bu tasarı, her yönüyle, Türkiye'de,
yıllardır, gerçekten, kamu yönetiminde kangren haline gelmiş olan, bilhassa
halkımız arasında haraç olarak nitelendirilen yanlış bir uygulamanın ortadan
kaldırılması açısından çok önemli bir tasarıdır; hayırlı, uğurlu olmasını
temenni ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Açba.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 81 ve 60
ıncı maddelerine göre soru-cevap işlemi talebi vardır. Sayın Resul Tosun'un ve
Sayın Muharrem Tozçöken'in soru sormak için söz talepleri vardır.
Sayın Tosun, buyurun.
RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Hükümetten,
cevaplandırılmasını istediğim, konuyla ilgili bir sorum var.
Sorum şöyle: Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum
ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Tasarısının 1 nci maddesi, kanunla
kurulan vakıfları istisna kapsamına almıştır. 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı
Kanununun geçici 15 inci maddesiyle, Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme
Vakfının faaliyetleri, vakfın ismi, tescil ve senedi açıkça belirtilmek
suretiyle kanunî güvenceye kavuşturulmuştur. Bu düzenlemeler çerçevesinde, Türk
Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı da bahse konu kanun tasarısında istisna
tutulan vakıflar kapsamında değerlendirilmekte midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Tozçöken, buyurun.
MUHARREM TOZÇÖKEN (Eskişehir) - Sayın
Başkanım, ben de aynı soruyu soracaktım; onun için, gerek kalmadı.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci
maddesinin 2 nci fıkrasında, kanunla kurulan dernek ve vakıfların bu kanunun
kapsamı dışında olacağı ifade edilmiştir.
Özel bir soru sordu Sayın Tosun; bir vakıf
isminden bahsederek "bu vakıf, kanunla kurulmuş bir vakıf sayılır mı"
diye bir soru sordu.
Ben, tabiî, genel konuşmak durumundayım.
Herhangi bir vakıf isminden bahsederek burada özel cevap vermemin doğru
olmadığını düşünüyorum. Eğer, şu anda faaliyette bulunan herhangi bir vakıf
kanunla kurulmuşsa, kanunî dayanağı varsa, kuşkusuz ki, buradaki ifade kapsamı
içerisinde yer alır. Ölçü, kanunla kurulmuş olması ölçüsüdür. Bizim
getirdiğimiz bu ölçü eğer ileride bir ihtilafa konu olur, eğer yargıya intikal
ederse, kanunla kurulup kurulmadığına, kuşkusuz ki, idarî yargı organları karar
vereceklerdir. Ben, sadece, burada bir ölçüden bahsetmek durumundayım. Bir
vakfın, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyette bulunan herhangi bir
vakfın kanunla kurulup kurulmadığı, vakıf senedine bakılarak, dayandığı
yasalara bakılarak anlaşılabilir. O nedenle, Sayın Tosun'un zikrettiği vakfın
senedini inceleyebilmiş değilim; incelediğimde kendisine daha teferruatlı
bilgiyi sözlü olarak veya yazılı olarak ifade edebilirim.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, Hükümete söz vermeyecek misiniz?
BAŞKAN - Söz talebiniz mi var Sayın
Bakanım?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika...
Müsaade ederseniz, bir usul hatası yapmayalım...
Çünkü, gruplar adına konuşuldu; İçtüzüğe
göre, sonra, maddeler üzerinde soru-cevap işlemini de yaptık, bu durumda size
hükümet adına söz vermem mümkün değil. 1 inci maddede verebilirim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bildiğiniz gibi, geneli üzerindeki görüşmelerden
sonra hükümet söz isteyebilir; ben de söz istedim.
BAŞKAN - Söz isteyebilir; ama, sizin söz
talebiniz olmadığı için soru-cevap işlemine geçtik. Soru-cevap işlemi daha
sonraki bir işlem olduğu için, o, geride kaldı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ben, şifahî söz talebinde bulunmuştum; ama,
kuşkusuz ki, İçtüzüğe uygun davranacaksınız...
BAŞKAN - Evet, duymadık.
O zaman, 1 inci madde üzerinde size söz
verelim, geneli üzerinde konuşursunuz. Kusura bakmayın.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Peki, olur, Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
DERNEK VE VAKIFLARIN KAMU
KURUM VE KURULUŞLARI İLE
İLİŞKİLERİNE DAİR KANUN
TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1.- Bu Kanun; kamu kurum ve
kuruluşlarını, kamu hizmetlerini veya personelini desteklemek üzere kurulan
dernekler ve Türk Medenî Kanununa göre kurulan vakıflar ile bunların kamu kurum
ve kuruluşları ile ilişkilerini düzenler ve kapsar.
Kanunla kurulan dernek ve vakıflar, vakıf
üniversiteleri ve Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenecek vakıflar bu Kanun
kapsamı dışındadır. Ancak, bu vakıfların hangi esas ve usullere göre faaliyette
bulunacakları Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle
düzenlenir.
BAŞKAN - Tasarının 1 inci maddesi
üzerinde, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali
Şahin Beyin söz talebi var.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; 59 uncu
Cumhuriyet Hükümeti olarak, hem hükümet programımızda yer alan hem de acil
eylem planımızda yapmayı taahhüt ettiğimiz işler arasında sayılan önemli bir
kanun tasarısıyla huzurunuzdayız.
Kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde
faaliyette bulunan dernek ve vakıfların, kamu hizmeti alırken
vatandaşlarımızdan "bağış" adı altında almış oldukları paraların,
uzun süredir kamuoyunda ve vatandaşlar nezdinde şikâyet konusu olduğunu,
herhalde en az benim kadar biliyorsunuz.
Biraz önce bizlere hitap eden Sayın
Kepenek ve Sayın Açba da, böyle bir yasal düzenlemenin gerekliliğini
vurguladılar ve böyle bir yasal düzenlemenin hangi ihtiyaçtan doğduğu konusunda
teferruatlı bilgi verdiler. Bu nedenle, ben, arkadaşlarımın söylediklerini
tekrar etmemeye özen göstereceğim; ancak "neden kamu kurum ve kuruluşları
bünyesinde bu tür dernek ve vakıflara ihtiyaç duyulmuştur, bu nereden
çıkmıştır" diye bir soru da yöneltilebilir kuşkusuz. Bunu araştırdığımızda,
şu iki cevapla karşılaşıyoruz:
Birincisi, kamu kurum ve kuruluşlarımızın,
hizmetlerini yapabilmek için, zaman zaman, yeterli ödeneğe sahip olmamaktan
dolayı farklı arayışlar içerisine girdiklerine tanık oluyoruz veya yeterli
ödeneğe sahip olsalar bile, harcama noktasındaki birtakım formaliteler,
bürokratik engeller de, bazen kamu kurum ve kuruluşlarını farklı arayışlara
itmiştir. Bu bakımdan, özellikle kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde vakıf adı
altında örgütlenmek ve bu vakıflar kanalıyla elde edilecek paraların çok kolay
harcanabilir olmasından dolayı da, çok kısa sürede, aşağı yukarı tüm bakanlıkların,
kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesinde buna benzer vakıfların birdenbire
çoğaldığı gerçeğiyle karşılaştık. Biraz önce de ifade ettiğim gibi, benden önce
gruplar adına yapılan konuşmalarda arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi,
vatandaşlarımızın, bir işimiz için kamu kurum ve kuruluşlarına gittiğimiz
zaman, bizden, âdeta ikinci bir vergi gibi para alınıyor şikâyetleriyle
karşılaştık. Ben bu göreve geldiğimde, özellikle Vakıflar Genel Müdürlüğünün
bana bağlanmasından sonra, doğrusu, mektupla, telefonla, faksla ve başka
yollarla vatandaşlarımızdan çokça şikâyet aldım. Bu şikâyetler daha önce de
biliniyordu. O nedenle, biz, hem parti olarak bu konuda bir yasal düzenleme
yapmayı programımıza aldık hem de hükümet olarak işbaşına geldiğimizde, bir yıl
içerisinde, bu konuda bir yasal düzenleme yapacağımızı taahhüt ettik. İşte,
üstünde çalışmış olduğumuz bir kanun tasarısıyla, şu anda, huzurunuzdayız.
Biraz önce Sayın Açba çok güzel bir şey
söyledi. Aslında vakıf müessesi, tabiî, çok derin kökleri olan bir müessesedir.
Vakıf yoluyla ecdadımız, şimdi de istifade ettiğimiz birçok eser bırakmıştır.
Aslında vakıf, bir kişinin veya kişiler topluluğunun kendi mal varlıklarını,
kendi mamelekini başka insanların istifadesi için tahsis etmesidir; yani,
vakıf, özü itibariyle, bir kişinin başka insanların lehine fedakârlıkta
bulunmasıdır; yani, özetle, vakıf, vermektir; ama, kamu vakıfları, vermek
üzerine değil, almak üzerine kurulmuş; yani, vakfı tersine çevirmiş; alıyor
vatandaştan, onu, işte, kamu hizmetleri için kullanıyor. Bu, aslında, bizim
geleneksel vakıf kültürümüzle de, vakıf anlayışımızla da bağdaşmayan bir
durumdur; vakıf müessesesinin zayıflatılması, tabirimi hoşgörün, dejenere
edilmesi gibi bir sonuç doğurmaktadır. O bakımdan, bizim, hem vakıf
müessesesine sahip çıkmak hem de vatandaşlarımızın bu konudaki şikâyetlerini dikkate
alarak bir yasal düzenleme yapmak zorunluluğumuz vardı. İşte, huzurunuza,
Bakanlar Kurulunda da çokça tartışılan bir kanun tasarısıyla geldik.
Şimdi, kısaca, size bazı bilgiler vermek
istiyorum. Bu vakıfların yani, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyette
bulanan bu vakıf sayısı, şu anda, 608'dir. Kamu kurum kuruluşları bünyesinde
faaliyette bulunan derneklerin sayısı konusunda İçişleri Bakanlığı Dernekler
Daire Başkanlığından -ki, yeni kurulmuş bir başkanlıktır- aldığım bilgi 18 000
küsur civarındadır. Dolayısıyla, bu vakıf ve dernekleri topladığınızda, aşağı
yukarı 19 000 civarında kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyette bulunan
dernek ve vakıf vardır.
Bunların bariz vasıfları nedir; bir iki
cümleyle bunları da sizlere arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu vakıf ve dernekler
kamu gücünü kullanmaktadırlar.
Bünyesinde kurulduğu kamu kurum ve
kuruluşunun adını kullanmaktadırlar.
Kamu kurum ve kuruluşlarının hizmet
binaları ve müştemilatı içinde faaliyet göstermektedirler; yani, kamu kurum ve
kuruluşları bünyesinde faaliyet göstermektedirler.
Kamunun araç, gereç ve demirbaşlarını
kullanmaktadırlar.
Kamu hizmetlerinde kullanılan araç, gereç,
evrak, form ve benzer malzemelerin bu vakıflardan bedeli karşılığında temini
istenilmektedir.
Ayrıca, kamu görevlileri, makam ve görev
unvanlarını kullanarak, çoğu kez yönetim organlarında, çoğunlukla ekücret
alarak görev almaktadırlar.
Kamu görevlileri, ücretleri kamudan
karşılandığı halde, mesai saatlerinde vakıf hizmetlerinde çalıştırılmaktadır;
yani, kamu kurum ve kuruluşunun personeli, o kamu kurum ve kuruluşundan
ücretini alıyor; ama, orada çalışmıyor, gidiyor bu vakıfta çalışıyor.
Biraz önce ifade etmiştim, sayıları
sizlere vermiştim. Şimdi, bu durum karşısında ne yapabilirdik?.. Biz, bu yasal
düzenlemeyle, hiçbir vakfı veya derneği kapatmıyoruz; çünkü, biz, sivil toplum
örgütlerinin sayısının, o ülkede, demokrasinin gelişmesiyle doğru orantılı
olduğuna inanıyoruz. Ancak, bazı ilkeler getirmek durumundayız; yani, şu anda,
Medenî Kanuna göre kurulmuş 4 500 civarında vakıf vardır. Bu vakıflardan 608
tanesi, kamu kurum ve kuruluşlarında faaliyette bulunmakta ve kamu imkânlarını
kullanmaktadırlar. Bunun dışındaki vakıfların böyle bir avantajı yoktur. O
halde, tüm vakıfların ve derneklerin de aynı kurallara uymaları gerekir.
İşte, şu anda tasarı elinizde; burada, şu
ilkeler getirilmektedir; şu temel ilkelere, bundan sonra, her derneğin ve
vakfın -kamu kurum ve kuruluşunun bünyesinde de kurulmuş olsa- uyması
istenilmektedir:
Bu vakıflar ve dernekler, kamu kurum ve
kuruluşlarının ismini alamayacaklardır. Bu kurum ve kuruluşların hizmet
binaları ve müştemilatı içinde faaliyette bulunamayacaklardır. Bu kuruluşlara
ait araç ve gereçleri de kullanamayacaklardır.
Dernek ve vakıflar, kamu kurum ve
kuruluşlarının sundukları hizmetlerle ilgili olarak, gerçek ve tüzelkişilerden,
ücret, bağış, katkı payı ve benzeri adlar altında herhangi bir karşılık
alamayacaklardır; yani, bir vatandaşımız, herhangi bir kamu kuruluşuna
gittiğinde, orada kamu hizmeti alırken, yasal olarak yapması gereken
görevlerini yerine getirecek; ama, şu vakfa da bir bağışta bulunacaksın, onun
makbuzunu getirmeden burada senin işlerin olmaz davranışıyla, vatandaşlarımız,
eğer bu tasarı yasalaşırsa, karşılaşmayacaklardır.
Kamu hizmetlerinde kullanılan araç, gereç,
evrak, form ve benzeri malzemenin bu kanun kapsamındaki dernek ve vakıflardan
temin edilmesi de istenemeyecektir.
Vaktim doldu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkanım, sözlerimi tamamlıyorum; sürem
doldu.
Bunun dışında, başka ilkeler de var;
elinizdeki tasarıda, bu ilkeler ve gerekçeleri açıkça yazılmıştır. Bunlara
uyulmaması halinde, vakıfların, derneklerin ve bunların yöneticilerinin hangi
müeyyidelerle karşılaşacağı, bu tasarımızın biraz sonra görüşeceğimiz 3 üncü
maddesinde de zaten ayrıca yazılı bulunmaktadır.
Biz, Hükümet olarak, önemli bir konuda,
cesaretle, ciddî bir yasal düzenleme talebiyle huzurunuza geldiğimiz
inancındayız. Bu yasal düzenlemenin burada gerçekleşmesi halinde,
vatandaşlarımız açısından ciddî bir memnuniyetle karşılanacağını ve
vatandaşlarımızın böyle bir yasal düzenlemeden son derece memnun olacaklarını
düşünüyorum; çünkü, biz, onlara hizmet etmek için, onların şikâyetçi olduğu
konuları düzelterek, kamu kurum ve kuruluşlarından hizmet alırken herhangi bir
zorlukla karşılaşmamalarını da temin etmek durumundayız.
İşte, biz, bu düşüncelerle, böyle bir
tasarıyla huzurunuza geldik. İktidar ve muhalefet partilerimiz olarak, bu
tasarıya destek vereceğinize inanıyorum. Bu vesileyle, hepinizi, sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şahsı adına, Bilecik Milletvekili Sayın
Fahrettin Poyraz; buyurun.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi, saygıyla, muhabbetle
selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun tasarısı,
hepinizin malumu olduğu üzere, bugüne kadar, ülkemizde kangren haline gelmiş ve
vatandaşımızı artık -tabiri caizse- kamu hizmeti almaktan korkar hale getirmiş
bir sorunu çözme noktasında önemli bir adımdır.
Ben, bunu, daha önce, siz değerli milletvekillerinin
huzuruna "vatandaş Rıza" kıssasıyla taşımıştım. Gerçekten, özellikle
o konuşma sonrasındaki tepkileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunu
anlatmamdaki neden de şudur: Günlük hayatımızda, bizler, bu konuyla, bu sorunla
her alanda o kadar içli dışlı olmuşuz ki, yani, vatandaş, her gelen,
milletvekili arkadaşlar da dahil olmak üzere, gerçekten, bunun ne kadar önemli
bir sorun olduğu noktasında tebriklerini ilettiler.
Şimdi, bu kanun tasarısıyla, bizim,
hükümet olarak, muhalefetteki arkadaşlarımızın da olumlu katkılarıyla önemli
bir sorunu aşacağımızı düşünüyorum. Bundan sonra, Sayın Bakanımızın da
belirttiği, diğer konuşmacı arkadaşlarımızın da belirttiği, vatandaşın kamu
hizmetini alma, kamu hizmetinden yararlanma noktasında, vakfa yaraşır -eğer
ortada bir vakıf varsa- ve bu vakıf da gerçekten hizmet etmek istiyorsa,
vatandaştan alma kültürüyle değil, tamamen vatandaşa verme, mümkünse
karşılıksız verme kültürüne dayalı olarak kamu hizmetine katkı sağlama
noktasında vakıf gerçeğini biz ortaya koyabileceksek, bunu sürdürmemiz lazım ve
bu yasal düzenleme sonrasında, eminim ki, bundan sonraki çalışmalarımızda, kamu
hizmetlerinin daha sağlıklı, daha işler, vatandaşımızın da rızasını alacak
şekilde, onu memnun edecek şekilde kamu hizmetinin işlemesi noktasında önemli
bir katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Bu noktada fazla vaktinizi almak
istemiyorum; ama, kanun tasarısını incelediğimiz zaman göreceğiz, belli bir
geçiş süreci var ve bu uygulama sürecinde, geçiş sürecinde belli sıkıntılar
yaşanacaktır; bunu da kabul ediyoruz. Yani, şu anda bu kamu vakıflarının
tamamının vatandaşımıza eziyet ettiği, zulmettiği anlamında bir çıkarsama
yapmak da elbette belli vakıflar için haksızlık olacaktır; ama, özellikle,
işte, bu personel yetersizliği noktasındaki, ödenek eksiklikleri noktasındaki,
kamu hizmetinin daha rantabl götürülmesi, işletilmesi noktasındaki
eksikliklerin de bu geçiş sürecinde tamamlanacağına inanıyorum. Bu noktada
hükümetimiz gerçekten kararlıdır.
Sözlerimi toparlarken, kamu yararına
çalışan, vatandaşımıza hizmet etmek isteyen vakıfların, gerçek anlamda vakıf
kimliğine yaraşır, vatandaşımızı memnun eden ve gittiği zaman da -tekraren
söylüyorum- bundan sonraki çalışmalarını alma kültürüne değil, tamamen verme
kültürüne dayalı olarak sürdürmelerini diliyorum.
Kanunun, ülkemizdeki tüm insanlarımıza,
vatandaşlarımıza hayırlı olması dilek ve temennisiyle, hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Poyraz.
Sayın milletvekilleri, tasarının 1 inci
maddesi üzerinde verilmiş olan önergeler var; ama, çalışmalarımızın
tamamlanmasına da bir iki dakikalık süre kaldı. Çalışma süremiz bugün saat
19.00'a kadar. Dolayısıyla, çalışmalarımızın eksik kalacağı kesindir.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 22 Ocak 2004 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 18.58