DÖNEM
: 22 CİLT : 37 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
40 ıncı Birleşim
8 Ocak 2004 Perşembe I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Uşak Milletvekili Ahmet Çağlayan'ın,
nişasta bazlı şeker üretimine ağırlık verilmesi dolayısıyla şeker
fabrikalarının üretimlerine kota konulmasının zararlarına ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün cevabı
2.- Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un,
Mersin'in düşman işgalinden kurtarılışının 82 nci yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması
3.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut
Kaplan'ın, GAP kapsamında yer alan Suruç Ovası Sulama Projesinin bir an önce
hayata geçirilmesinin bölge tarımına sağlayacağı yararlara ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ve 20 milletvekilinin, polislerin meslekî ve sosyal
sorunları konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/154)
IV. -
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1.- (10/10, 11, 36, 39, 127) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek
Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Mutabakatın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/598) (S.
Sayısı: 251)
5.- Yeni Bitki
Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 323)
VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit'in, muhtarların özlük haklarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1490)
2.- Sivas Milletvekili Nurettin Sözen'in,
bazı televizyon kuruluşlarının ulusal düzeyde yayın izinleriyle ilgili
iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı
(7/1543)
3.- İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın,
Gediz Deltası ve İzmir Kuş Cennetinin bulunduğu yörelerde yapılaşma ve moloz
dökülmesi konusunun araştırılıp araştırılmadığına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/1567)
4.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
orman yangınlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin
cevabı (7/1571)
5.- İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgil'in, TMSF tarafından el konulan bankaların bankacılık yetki
belgelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/1572)
6.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
süresiz vekil imamlık sınavına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet Aydın'ın cevabı (7/1610)
7.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Kur'an kurslarına yönelik yönetmelik değişikliğine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (7/1623)
8.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in,
spor müsabakalarında sağlık personeli bulundurulmasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/1631)
9.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
özelleştirme sonrası Devletce geri alınan tesislere ilişkin Başbakandan sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1644)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Adana Milletvekili Recep Garip, Adana ve
Ceyhan'ın düşman işgalinden kurtarılış yıldönümleri ile Şair Akif İnan'ın ölüm
yıldönümünde, edebî kişiliğine,
Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak, enerji
tasarrufunun önemine ve alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Aydın Milletvekili Mehmet Semerci'nin,
incir üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü, cevap verdi.
Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair 5023
Sayılı Kanunun;
Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında
5025,
Bazı Belediye ve Köylerin Denizli
Belediyesine Katılmasına İlişkin 5026,
Sayılı Kanunların bazı maddelerinin,
Bir kez daha görüşülmek üzere geri
gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı;
Devlet eski Bakanları Mustafa Yılmaz ve
Mehmet Kocabatmaz haklarında, Şırnak İlindeki güvenlik yollarının yapımında
yolsuzluk yapıldığı iddiası konusunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teftiş
Kurulu Başkanlığınca hazırlanan öninceleme raporunun Başbakanlıkça TBMM
Başkanlığına intikal ettirildiğine; Anayasanın 100 üncü maddesine göre, Meclis
soruşturması açılmasının TBMM üye tamsayısının en az onda 1'inin vereceği
önergeyle istenebileceğine; böyle bir önerge olmadan Başkanlığın söz konusu
dosyalarla ilgili bir işlemi resen yürütmesinin mümkün bulunmadığına, daha önce
yapılan uygulamalar doğrultusunda konunun Genel Kurula sunulmasına ve anılan
dosyaların milletvekillerinin tetkik ve takdirlerine açılmasının uygun mütalaa
edildiğine, ilişkin Başkanlık,
Tezkereleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
Türkiye-Özbekistan Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına,
Slovakya Cumhuriyeti Ulusal Meclisi
Savunma ve Güvenlik Komisyonu Başkanı Viktor Bauer'in, TBMM Millî Savunma
Komisyonu Başkanı ve üyelerinden oluşan bir parlamento heyetini Slovakya'ya
resmî davetlerine icabet edilmesine,
İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul
edildi.
Bursa Milletvekili Niyazi Pakyürek'in,
Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in,
Nobel Barış Ödülü Töreni ile Cisco Systems Kamu Hizmetleri Zirvesine katılmak
üzere Norveç'e;
Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın, görüşmelerde
bulunmak üzere bir heyetle birlikte;
Kosova'ya,
Sudan'a;
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,
Brüksel'de yapılan Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesine ve
Hükümetlerarası Konferansa katılmak üzere, bir heyetle birlikte Belçika'ya,
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül'ün, görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte Japonya'ya;
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın,
Tahran'da düzenlenen Türkiye-İran Karma Ulaştırma Komisyonu toplantısına
katılmak üzere İran'a,
Yaptıkları resmî ziyaretlere katılmaları
uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri ile,
Genel Kurulun 7 Ocak 2004 Çarşamba günkü
(bugün) birleşiminde; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 46 ncı sırasında yer alan 322
sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, daha önce gelen
kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 323 sıra sayılı Kanun
Tasarısının ise 48 saat geçmeden bu kısmın 10 uncu sırasına alınmasına, diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ve 8.1.2004 Perşembe günkü
birleşimde, çalışma süresinin, 323 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
bitimine kadar uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,
Kabul edildi.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının;
1 inci sırasında bulunan (6/336), esas numaralı soruya, Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,
8 inci " " (6/348),
17 nci " " (6/364),
Esas numaralı sorulara,
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan,
Cevap verdi.
2 nci sırasında bulunan (6/337),
3 üncü " " (6/338),
4 üncü " " (6/339),
5 inci " " (6/342),
6 ncı " " (6/345),
7 nci " " (6/347),
9 uncu " " (6/349),
10 uncu " " (6/354),
11 inci " " (6/356),
12 nci " " (6/357),
13 üncü " " (6/358),
14 üncü " " (6/359),
15 inci " " (6/362),
Esas numaralı sorular, üç
birleşim içinde cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildi, (6/337),
(6/338), (6/345), (6/356), (6/357), (6/358), (6/362) esas numaralı soru
sahipleri de görüşlerini açıkladı.
16 ncı sırasında bulunan (6/363),
18 inci " " (6/366),
19 uncu " " (6/367),
20 nci " " (6/368),
Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar
Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden,
3 üncü sırasında bulunan, Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212)
(S. Sayısı: 305) görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından,
Ertelendi.
4 üncü sırasına alınan, Çocuk
Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/715) (S. Sayısı: 322),
görüşmelerini takiben yapılan oylamadan sonra,
5 inci sırasına alınan, Türkiye
Cumhuriyeti ve Makedonya Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/493) (S. Sayısı: 240),
6 ncı sırasına alınan, İş Sağlığı ve
Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin 155 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında (1/596) (S.Sayısı: 241),
7 nci sırasına alınan, İş Sağlığı Hizmetlerine
İlişkin 161 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında (1/597)
(S. Sayısı: 242),
8 inci sırasına alınan, Türkiye
Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Türkiye-Yunanistan Gaz
Bağlantısının Gerçekleştirilmesi ve Türkiye Cumhuriyetinden Yunanistan
Cumhuriyetine Doğal Gaz Arzına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair (1/601) (S. Sayısı: 243),
Kanun Tasarılarının, görüşmelerini
müteakiben elektronik cihazla yapılan açık oylamalardan sonra,
Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
8 Ocak 2004 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.00'da son verildi.
|
|
İsmail Alptekin |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mevlüt Akgün |
|
Ahmet Küçük |
|
Karaman |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No. : 63
II. – GELEN
KÂĞITLAR
8 Ocak 2004
Perşembe
Sözlü Soru
Önergesi
1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
açılması düşünülen üniversiteler için gerekli planlama ve hazırlıkların yapılıp
yapılmadığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/915)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)
Yazılı Soru
Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Bankalar Kanunundaki bir düzenlemenin uygulanmasındaki muhtemel sorunlara
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru
önergesi (7/1802) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
DİE'nin açıkladığı enflasyon oranlarına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir
Atalay) yazılı soru önergesi (7/1803) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)
3.- İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in,
İzmir Kentiçi Geçişi Projesine ve çevre yollarına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1804) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)
4.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin,
kamudaki bürokrat sayısına ve sosyal imkânlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1805) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)
5.- Isparta Milletvekili Mevlüt
Coşkuner'in, sözleşmeli sağlık personeli sınavı sonuçlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1806) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)
6.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan'ın,
Antalya İlindeki çiftçilere yapılacak doğrudan gelir desteği ödemelerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1807) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7.1.2004)
7.- İstanbul Milletvekili Algan
Hacaloğlu'nun, millî gelir konusunda yaptığı bir açıklamaya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1808) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)
8.- Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, İmar Bankasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/1809) (Başkanlığa geliş tarihi:
7.1.2004)
9.- Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Türkiye'de neptünyum elementi bulunup bulunmadığına ve kullanım
alanlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1810) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)
10.- İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un,
özürlülere yönelik bilgi kayıtlarına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay)
yazılı soru önergesi (7/1811) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)
11.- Trabzon Milletvekili Kemalettin
Göktaş'ın, Karadeniz Bölgesindeki kanser vakalarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1812) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)
12.- Samsun Milletvekili Mustafa Çakır'ın,
Bafra ve Çarşamba ovaları sulama projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1813) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)
13.- Kırşehir Milletvekili Mikail
Arslan'ın, sınırları bitişik belediyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1814) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)
14.- Samsun Milletvekili Mustafa Çakır'ın,
BM İklim Değişikliği Sözleşmesi kapsamındaki kredi imkânlarından ne ölçüde
istifade edildiğine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1815) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)
15.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın,
konut edindirme yardımının hak sahiplerine ne zaman ödeneceğine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1816) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7.1.2004)
16.- İzmir Milletvekili Erdal
Karademir'in, Başbakanlığa yapılan açıktan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1817 ) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)
Meclis
Araştırması Önergesi
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve
20 Milletvekilinin, polislerin meslekî ve sosyal sorunları konusunda Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/154) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2004)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
8 Ocak 2004
Perşembe
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
40 ıncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden
önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.
İlk söz, Uşak İlindeki şeker
fabrikalarının geleceğiyle ilgili olmak üzere, Uşak Milletvekili Sayın Ahmet
Çağlayan'a aittir.
Sayın Çağlayan, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Uşak
Milletvekili Ahmet Çağlayan'ın, nişasta bazlı şeker üretimine ağırlık verilmesi
dolayısıyla şeker fabrikalarının üretimlerine kota konulmasının zararlarına ve
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak)- Saygıdeğer Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, 2004 yılının Meclisimize, ülkemize,
milletimize ve bütün dünyaya iyilikler getirmesini temenni ediyorum.
Türkiye'de şeker fabrikaları var, Uşak'ta
da şeker fabrikası var ve kota uygulanan ürünlerden birisi de şekerpancarı.
Uşak Şeker Fabrikası, Türkiye'de ilklerden
birisi;. 1923'teki İktisat Kongresinden sonra, karar alınıp- Molla Ömeroğlu
Nuri Bey tarafından, 1907'lerde planlanıp, savaş nedeniyle geciktirilen bir
çalışmanın sonucu olarak- 1926 yılında kurulmuş. Daha önce, ülkemiz, dışarıdan
şeker ithal ediyormuş. Birtakım sıkıntılardan sonra, Türkiye'de, Uşak Şeker
Fabrikası gibi bir 30 kadar daha şeker fabrikası kurulmuş; bunlardan Sakarya
Şeker Fabrikası deprem nedeniyle faaliyetine ara vermiş; ama, diğer şeker
fabrikaları halen üretimlerine devam etmektedir.
Bu şeker fabrikalarının, kota uygulanması
nedeniyle, üretimlerin sınırlamalar getirilmiştir ve özelleştirilmeleri gibi
bir durum da söz konusudur.
Uşak Şeker Fabrikasının geleceğiyle ilgili
bir panele katıldım. Bu panelde, Türkiye'deki şeker sanayiinin, şekerpancarı
üreticilerinin ve işçilerinin sorunlarını dinledik. Gerçekten, bu yapılan
işlemlerin faydaları, zararları tartışıldı, gelecekte Uşak Şeker Fabrikası ve
diğer şeker fabrikaları ne olacaktır, bununla ilgili sorunlar gözden geçirildi.
Şeker sanayii, her şeyden önce, sanayide
ve tarımda bir istihdam sağlamaktadır. Türkiye'de 413 000 tarım işçisi ve 5 000 000 dekar arazide yapılan
tarım, bu kadar insanın çalışmasını... Neticede, Uşak'ı da göz önüne alacak
olursak, Uşak'ta da, 1 000 kadar işçi, 10 000 çiftçi ailesi, 61 000 dekar arazide,
50 000-55 000 insanın istihdamıyla aile ekonomisine katkısı, geçimi denilen bir
olay söz konusudur. Bu işçiler kadar, aileleri, işçi aileleri ve tarımda
çalışan işçiler... Şeker fabrikalarında kömür, kireçtaşı ve kimyevî maddeler
tüketilmektedir. Bunların alım satımıyla, keza, bunların karayolu ve demiryolu
taşımacılığıyla birtakım gelirler elde edilmektedir. Şeker sanayiinde çalışan
işçilerimiz, tarımda çalışan çiftçilerimiz, oradan elde ettikleri gelirleri, o
bölgede bulunan esnafla alışverişinde kullanmakta ve esnaf da, bu şeker
fabrikası ve çevresindeki tarımdan istifade etmektedir.
Göçler olmaktaydı, bununla bu göçler
önlenmiştir. Hayvancılığa etkisi vardır; çünkü, pancarın başı, pancarın
yaprağı, pancarın küspesi ve melas denilen ürünler de yine o yörede
hayvancılığa yardımcı yan ürünlerdir, hayvancılığın gelişmesini temin etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çağlayan, konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) - Şimdi, esas, bu
çalışmaların sebebi, nişasta bazlı şeker, tatlandırıcı üretimidir. Türkiye'ye
dışarıdan gelen, yatırım yapan işadamları, genelde, bu nişasta bazlı şekeri
üretmekte. Bunların neticesinde, kota gelmiş durumdadır. Nişasta bazlı şeker
üretimi, şöyle bir kıyaslandığında, gerek istihdama gerek katmadeğere gerekse o
şekerpancarının üretildiği yerlerdeki, şeker fabrikalarının bulunduğu
yerlerdeki insanların geçimine zarar vermektedir.
Avrupa da, Amerika da, gerçekten,
şekerpancarında, bizimle aynı üretim maliyetine sahip olduğu halde, onlar
bizdeki gibi kota uygulamamışlar veya kotayı dengeli uygulamışlardır. Bizde de,
nişasta bazlı şeker ile şekerpancarı arasındaki dengenin kurulması için ve eğer
bu şeker fabrikaları özelleştirilecekse, bir komisyon kurulsun ve bu
özelleştirme nedeniyle tarımdan, sanayiden ve şekerpancarı nedeniyle gelir elde
eden insanların geçimleri ile nişasta bazlı şeker nedeniyle elde edilenlerden
hangisinin faydalı olduğu konusunda çalışmalar yapılsın; eğer
özelleştirilecekse, bu özelleştirmenin de, pancar üretimine, şeker üretimine
zarar vermeden, o yöredeki insanların geçimine katkı sağlayacak şekilde
yapılması gerekmektedir. Zira, Anayasamızda çalışma hürriyetinden, sözleşme
hürriyetinden bahsedilmektedir. Eğer, bu memleket bizim ise, biz, gerçekten, bu
memleketin nimetlerinden istifade etmeliyiz. Dışarıdan yabancı yatırımcılar
gelecekse, bizim insanımızın geçim kaynaklarını alıp götürerek gelmemelidir;
bize fayda getirmeli, zarar vermemelidir.
Bu hususta hükümetimizin gerekli
çalışmaları yapacağına inanıyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ben, hiç
inanmıyorum; kusura bakma!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çağlayan.
Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü; buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şekerpancarı, kökleri tarımda
olan bir ürün ve onun işlenmesiyle ilgili olan şeker fabrikaları hakkında Uşak
Milletvekili Sayın Ahmet Çağlayan'ın bugünkü gündemdışı konuşmasına cevap
vermek üzere Sanayi ve Ticaret Bakanımız bir metin hazırlamış ve ben, bu kısa
cevabı okumak istiyorum.
Elbette, söylenecek çok şey var. Sayın
Ahmet Çağlayan'ın görüşlerine büyük ölçüde katılıyorum. Bu ürünle tarım
sektörünün, hayvancılık sektörünün yoğun bağlantısını biliyoruz; ama, olayın
bir de teknik tarafı var, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızı ilgilendiren yönü
var; ben, müsaadelerinizle, bu yazılı metni sizlere takdim ediyorum:
"Uşak Şeker Fabrikası, teşekkülümüz
bünyesinde, yani Türkşeker bünyesinde faaliyet gösteren 25 fabrikadan biridir.
Üretim faaliyetini başarıyla sürdüren Uşak Şeker Fabrikasına 2003-2004
kampanyasında 195 000 ton pancar kotası tahsis edilmiş olup, 165 000 ton pancar
işlenerek 25 000 ton şeker elde edilmiştir. Fabrikaya, 2004 yılında, bir önceki
yılda olduğu gibi, 195 000 ton pancar kotası tahsis edilecektir.
Öte yandan, teşekkülümüz, 20.12.2000
tarihinden bu yana özelleştirme kapsamında olup, Haziran 2003 tarih ve 2003/40
sayılı Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketinin Özelleştirilmesine İlişkin
Yol Haritası konulu Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı gereğince, Uşak Şeker
Fabrikasının da aralarında bulunduğu portföy grupları Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına gönderilmiştir. Bundan böyle, teşekkülümüze ait fabrikaların
özelleştirilmesi çalışmaları Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından
yürütülmektedir.
Durumu bilgilerinize arz ederim" diye
bitiyor bu yazılı metin.
Ben de sizlere saygılar sunuyorum efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündemdışı ikinci söz isteği, Mersin
İlinin 3 Ocakta düşman işgalinden kurtarılışı sebebiyle, Mersin Milletvekili
Sayın Ersoy Bulut'a aittir.
Buyurun Sayın Bulut. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Mersin
Milletvekili Ersoy Bulut'un, Mersin'in düşman işgalinden kurtarılışının 82 nci
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
ERSOY BULUT (Mersin) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Mersin İlimizin düşman işgalinden kurtarılışının 82
nci yıldönümü nedeniyle söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti ve televizyonda bizi
izleyen vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, Birinci Dünya Savaşı 1914
yılında başlamıştır. Halkımızın "seferberlik" dediği ve dört yıl
süren bu Dünya Savaşında, Osmanlı orduları çok geniş bir cephede savaşmış,
Osmanlı Devletinin de içerisinde bulunduğu topluluk yenilmişti.
Osmanlı her yandan zedelenmiş, yapılan
müzakereler sonunda, çok ağır koşullar taşıyan Mondros Mütarekenamesi 30 Ekim
1918'de imzalanmış ve aynı günün geceyarısı yürürlüğe girmiştir.
Ulu Önder Atatürk, o günleri, Söylev'inde
şöyle anlatmaktadır: "1919 yılı mayısının 19 uncu günü Samsun'a çıktım.
Genel durum ve görünüş: Büyük savaşın uzun yılları boyunca, ulus, yorgun ve
yoksul bir durumda. Ulusu ve yurdu genel savaşa sürükleyenler, kendi başlarının
kaygısına düşerek, yurttan kaçmışlar. Padişah ve halife olan Vahdettin,
soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça yollar
araştırmakta. Damat Ferit Paşanın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz,
korkak, yalnız padişahın isteklerine uymuş ve onunla birlikte kendilerini
koruyabilecek herhangi bir oluşuma boyun eğmiş. Ordunun elinden silahları
alınmış ve alınmakta."
Değerli milletvekilleri, fevkalade ağır
koşulların hüküm sürdüğü o günlerde, itilaf devletleri, ateşkes anlaşması
hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar ve uydurma nedenlerle, yurdun çeşitli
yerlerini işgal ediyorlardı. Mersin İli de, 17 Aralık 1918 günü, İngiliz ve
Fransız birliklerince işgal edildi.
Değerli arkadaşlarım, millî mücadelede,
gerek Mersin ve gerekse diğer Anadolu şehirlerinin işgaline karşı Anadolu'nun
ortaya koyduğu birlik ve beraberlik çok anlamlıdır. Bu tablo, aynı zamanda,
Anadolu ve Rumeli toprakları üzerinde yaşayan insanların kader ve
gönülbirliğini de ifade etmektedir.
Ulu Önder Atatürk Söylev'inde bu durumu
şöyle açıklamaktadır: "Osmanlı Devletinin temelleri çökmüş, ömrü
tükenmişti. Ortada bir avuç Türkün barındığı atayurdu kalmıştı. Son olarak
bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktaydı. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı,
padişah, halife, hükümet, bunların hepsi, kavramını yitirmiş birtakım anlamsız
sözlerdi. O halde, sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi? Baylar, bu durum
karşısında bir tek karar vardı; o da, ulus egemenliğine dayanan, kayıtsız,
koşulsuz, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak. Bu kararın dayandığı en sağlam
düşünüş ve mantık ise, Türk Ulusunun, onurlu ve şerefli bir ulus olarak
yaşamasıdır. Türkün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus
tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Öyleyse, ya bağımsızlık ya ölüm.
İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır" demektedir. İşte
bu his ve millî duygularla bütün Anadolu'da Kuvayı Milliye oluşturulmuş ve
işgallere karşı konulmuştur.
Düşman işgaline örnek mücadelelerden
birini de Mersin vermiştir. İlçe beylikleri, kadını, erkeği, genci, yaşlısı,
kısaca tüm halk, Fransız ve İngilizlere karşı amansız bir mücadeleye girişmiş,
direniş sürecinde Toroslara çıkmış, teslim olmayarak, ilk şehitlerini Toros
eteklerinde vermiştir. dört yıllık bir mücadele sonucu, Mersin, 3 Ocak 1922
günü düşman işgalinden kurtarılmıştır.
Ulu Önder Atatürk, Mersin'e özel ilgi
göstermiş ve 1938 yılına kadar Mersin'i 6 kez ziyaret etmiş ve Mersinlilere
"Mersinliler, Mersin'e sahip çıkınız" öğüdünde bulunmuştur.
Mersinliler de Mersin'e sahip çıkmış, büyük ölçüde kendi iç dinamikleriyle
kalkınmasını ve gelişmesini sağlayan Mersin, bugünkü konumuna gelmiştir.
15 853 kilometrekare alanı kapsayan Mersin
İlimiz -Merkez dahil- 10 ilçe, 70 belediye ve 513 köyü ve toplam 1 651 400
nüfusuyla Türkiye'nin 8 inci büyük kenti durumundadır.
Mersin, tarım, ticaret ve turizm kenti
olması nedeniyle, bir cazibe merkezi olmuş, bu da, oldukça fazla içgöç almasını
beraberinde getirmiştir. Bu durum ilin gelişmesini olumsuz etkilemektedir.
Tarımsal üretim bakımından; Türkiye'nin yaş meyve ve sebze üretiminin yüzde
7'si...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bulut, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ERSOY BULUT (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
...limon üretiminin yüzde 68'i, portakal
üretiminin yüzde 18'i, greyfurt üretiminin yüzde 14'ü, kayısı üretiminin yüzde
9'u, çilek üretiminin yüzde 58'i, muz üretiminin yüzde 58'i Mersin İlimizden
sağlanmaktadır.
Tarımsal potansiyeli bu kadar yüksek olan
Mersin'de, 4 875 kilometre köy yolu bulunmakta olup, bunun yüzde 46'si asfalt,
geri kalan yüzde 54'ü ise, stabilize ve ham yol durumundadır. Yine,
köylerimizin yüzde 81'inde içmesuyu mevcut olup, yüzde 15'inde yetersiz ve
yüzde 4'ünde ise içmesuyu bulunmamaktadır. Mersin'i, ürettiği değerlerle
karşılaştırdığımızda, bu istatistikler, Mersin kırsalına götürülen altyapı
hizmetlerinin, 82 nci yılını kutladığımız bu kurtarılış gününde yetersiz
kaldığını açıkça göstermektedir.
Değerli arkadaşlarım, Mersin bir ticaret
kentidir ve Türkiye'nin en büyük limanı Mersin'dedir. Türkiye'nin dünyaya
açılan kapısı Mersin Limanıdır ve bu liman Mersin ekonomisi için hayatî önem
taşımaktadır.
Mersin Limanı son yıllarda bir durgunluk
dönemine girmiş, İran-Irak savaşıyla başlayan bu durgunluk, Körfez savaşıyla da
perçinlenmiştir. Mersin Limanını durgunluktan kurtarmak için gerekli adımlar
maalesef atılmamıştır. Ortadoğu'daki son gelişmeler Mersin Limanına alternatif
limanlar ortaya çıkarmaktadır. Geç kalındığında pazarın büyük bir kısmı
kaybedilebilecektir. Böyle bir kayıp, özelde Mersin, genelde de ülke
ekonomisinde büyük kayıplara neden olacaktır.
Türkiye'nin dışa açılan kapısı Mersin'de
havaalanı yoktur. En yakın havaalanı 70 kilometre mesafededir. Ülkemizde ilgili
ilgisiz birçok yere havaalanı yapılırken, asıl ihtiyaç sahibi olan Mersin'e
havaalanı yapılmamıştır. Bir konuşmamda belirttiğim gibi, Mersin, yatırımlar
konusunda hep üvey evlat muamelesi görmüş, devletten yeterli düzeyde yardım ve
destek görmemiştir.
Bu kurtarılış günü nedeniyle Mersin
ekonomisiyle ilgili çok daha güzel şeyler söylemek isterdim. Ne yazık ki,
mevcut durum bu. Umarım, gelecek kurtarılış günü kutlamalarında sorunlarının
büyük çoğunluğu çözümlenmiş bir Mersin görürüz ve güzel şeylerden söz ederiz.
Değerli arkadaşlarım, kurtarılış günü
münasebetiyle, bu güzel yurdu düşmandan kurtarıp cumhuriyeti bizlere armağan
eden Ulu Önder Atatürk'ü, onun silah arkadaşlarını, bu uğurda canlarını vermiş
ve daha sonraki yıllarda aramızdan ayrılmış olan Kurtuluş Savaşının tüm
kahramanlarını minnet ve şükranla anıyorum.
Yüce Heyeti ve televizyonda bizi izleyen
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum; Mersinli hemşerilerimin kurtarılış
bayramlarını kutluyorum.
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.
Gündemdışı üçüncü söz isteği, GAP
kapsamında, Suruç Ovası sulama projesiyle ilgili olarak, Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Mahmut Kaplan'a aittir.
Buyurun Sayın Kaplan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
3.-
Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Kaplan'ın, GAP kapsamında yer alan Suruç Ovası
Sulama Projesinin bir an önce hayata geçirilmesinin bölge tarımına sağlayacağı
yararlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün
cevabı
MAHMUT KAPLAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; GAP kapsamında yer almasına rağmen, bugüne kadar ihmal
edilen Suruç Ovası Sulama Projesi üzerinde gündemdışı söz almış bulunuyorum.
Sözlerimin başında, 2004 yılının ülkemiz ve milletimiz için birlik ve
beraberliğin ve toplumsal dayanışmanın doruk noktasına ulaştığı bir yıl
olmasını ve tüm insanlık âlemine barış, huzur ve mutluluk getirmesini
diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi için Devlet
Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan GAP Master Planı Nihaî Raporuna göre,
1985 yılı itibariyle, bölgenin, ülke nüfusunun yüzde 8,5 kadarını
barındırmasına karşın, gayrı safî millî hâsıladan aldığı pay yüzde 4'tür, kişi
başına düşen millî gelir 862 dolardır. Bu rakam, Türkiye ortalamasının 1/3'üne
tekabül etmektedir. Bu tablo gösteriyor ki, bölgenin ekonomik gelişmişlik
düzeyi, Türkiye ortalamasının, maalesef, çok altındadır.
Yörenin makûs talihini yenmek,
bölgelerarası gelişmişlik farkını gidermek ve ülke ekonomisini güçlendirmek
amacıyla, cumhuriyet tarihimizin en büyük entegre projesi olan Güneydoğu
Anadolu Projesi devreye konulmuştur. GAP, aynı zamanda stratejik öneme sahip,
insan odaklı entegre bir projedir. Projenin gerçekleşmesi durumunda, bölge
ekonomik ve sosyal yönden kalkınacak, fakirlik ve sefalet, bir daha dirilmemek
üzere, tarihe gömülecektir. Projede öngörülen ve bölge gerçekleriyle de örtüşen
bölgesel kalkınmanın lokomotif sektörü durumunda olan tarım sektörü, susuzluk
nedeniyle, bölgenin bazı kesimlerinde ölmüş, suyla canlanacağı günü beklemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dünyada benzerine ender rastlanan ve öncelikleri oldukça isabetli belirlenmiş
olan GAP, bugünkü manzarasıyla, bölge açısından geleceğe ilişkin umut
vermemektedir. Nitekim, elektrik üretiminde gerçekleşme oranı yüzde 70'ler
seviyesine ulaşmış, enerji üretiminde bu sevindirici gelişmeye mukabil, tarım
sektöründe arzulanan gelişme, ne yazıktır ki, sağlanamamıştır. GAP bölgesinde,
yöre insanının can damarı olan tarım sektörü hedeflenenin ancak yüzde 12'ler
seviyesinde kalmıştır. Arzumuz, bölge insanının günlük yaşamını bire bir
ilgilendiren tarım sektöründe de yüzde 70'ler seviyesine gelinmiş olması ve
bölgelerarası kalkınmışlık farkının giderilmesidir. Çünkü, bölgelerarası
kalkınmışlık ve gelir dağılımındaki farklılık, Avrupa Birliği nezdinde ülkemize
yönelik eleştiriler arasında yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
projenin en önemli bileşkelerinden biri olan tarım sektörü bu denli ihmal
edilmemeliydi; ne yazık ki ihmal edildi. Bugün, başta Suruç Ovası olmak üzere,
Viranşehir, Ceylanpınar, Bozova İlçelerimiz henüz baraj suyuyla tanışamadı.
Yöre çiftçisi, Atatürk Barajından suyun tarlasına akacağı günü beklemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz, son yıllarda, cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir kaosun içine
hızla sürüklenmekteyken, AK Parti İktidarımızla rahat bir nefes almıştır.
Ülkenin geleceğine ilişkin umutların yeniden yeşermiş, ekonomik ve siyasî
krizlerin unutulmuş, huzur ve güven ortamının tesis edilmiş olmasından son
derece mutluluk duyuyorum. Ülke genelinde başlatılan ve başarıyla sürdürülen
projelerde yakalanan olumlu hava rüzgâra dönüştürülebilir, yıllarca ihmal
edilmesine karşın siyasî istismar konusu yapılan GAP, sahip çıkılarak bölgenin
makûs talihi yenilebilir ve ülke ekonomisine taze kan sağlanabilir. Bu nedenle,
bölgeyi geri kalmışlıktan kurtarmak ve ekonomik gelişmeyi hızlandırmak için
tespit edilen stratejiler içerisinde ilk sırayı su ve toprak kaynaklarının
süratle geliştirilmesi almakta, bu konu büyük önem taşımaktadır. Bunun yanında,
arazi ve suyun daha verimli kullanılması, pazarlamaya yönelik bitki deseninin
çeşitlendirilmesi, tarıma dayalı gelişmiş sanayi teknolojisine geçilmesi,
işgücü eğitiminin sağlanması ve kaliteli işgücünü bölgeye getirecek
politikaların uygulanması, nihayet, altyapı hizmetlerinin temini ve tesisi gibi
hususların gerekliliği önem arz etmektedir.
Bir entegre proje olan GAP kapsamında,
eğitim, kültür, sağlık, turizm ve sanayi alanlarında yapılması gereken pek çok
işin bulunduğunu belirtmek isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaplan, konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
MAHMUT KAPLAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum.
Üçüncü binyılın başında, Suruç yöresine
baktığımızda, ekonomik zorluklarla pençeleşen halkın, yokluk ve sefalet içinde
yaşadığını üzülerek müşahede ediyoruz. Bu vahim tablonun önemli sebeplerinden
biri kuraklık olsa da, asıl en önemli sebebin, bugüne kadar izlenen yanlış
politikalar ve ilgisizlik olduğu açıktır. Bunun sonucu olarak, Suruç, en çok
göç veren ilçemiz durumuna düşmüştür. Halen, ilçede pek çok köy susuzluk
nedeniyle tamamen boşalmış durumdadır. Bugünkü şartlarda, istenmeyen bu göçü
engellemek de mümkün görülmemektedir. Evini, tarlasını, komşu ve akrabalarını
terk etmek zorunda kalan yüreği yaralı insanlarımız, başta Adana, Mersin ve
İzmir olmak üzere, diğer büyük kentlerimizin varoşlarında uygunsuz şartlarda
yaşam mücadelesi vermektedir. Üyesi olmaya çalıştığımız ileri Batılı ülkelerin
hiçbirinde göremeyeceğimiz bu manzara, zaten büyük kentlerimizde var olan
sosyokültürel ve ekonomik sorunların daha da derinleşmesine neden olmaktadır.
Her yıl Suruç'tan binlerce aile, nisan
ayının ikinci yarısından itibaren, mevsimlik işçi olarak geçimini temin için
başka illere göç etmek zorunda bırakılmıştır. Suruçlu hemşerilerimiz ancak
kasım ayının ortalarında ilçeye dönebilmektedir. Bu durum, masum yavrularımızın
sağlıklı ve yeterli eğitim almalarını da engellemektedir. Bilindiği üzere,
Millî Eğitim Bakanlığımız, köy okullarına bilgisayar gönderdi; ancak, pek çok
yavrumuz okullarına henüz yeni kavuşmaktadır. Bu tablo çok anlamlıdır. Bilişim
ve iletişim teknolojisinin baş döndürücü hızla geliştiği ve bilgi toplumu
sürecini yaşadığımız ülkemizde, çağdışı bu yaşam tarzına son verme zamanı
gelmiş ve geçmiştir.
Değerli arkadaşlarım, aslında, Suruç
halkı, Güneydoğu Anadolu Bölgemizde sulu tarıma öncülük etmiştir. 1960'lı
yıllarda, Suruçlu çiftçiler, kendi imkânlarıyla sondaj kuyuları açmış, yeraltı
sularıyla sulu tarımı başlatmışlardır. Ancak, kurak geçen yıllar suların
azalmasına sebep olmuş ve sulu tarımı imkânsız hale getirmiştir.
Ülke sorunlarına seyirci kalan geçmiş
hükümetlerin kabul edilemez yanlış politikaları, yöre insanımızın umutlarını
tüketmiştir. Geçmişte nar ve kayısı bahçeleriyle, sebze ve pamuk tarlalarıyla
yemyeşil olan Suruç Ovası, âdeta bir çöl görünümünü vermektedir.
Sayın Başbakanımız, seçimler öncesi
Şanlıurfa mitinginde, Suruçlulara her seslenişinde, Suruç Ovası Sulama
Projesinin müjdesini vermişlerdir. Her konuda olduğu gibi, Sayın Başbakanımızın
bu taahhüdünü de gerçekleştireceklerinden kuşku yoktur.
Artık, konunun daha fazla bekletilmeye
tahammülünün kalmadığının ve Suruç Ovası Sulama Projesinin acilen uygulamaya
geçilmesinin zaruretinin altını çizmek istiyorum. Onbinlerce insanımızın
geleceğini ilgilendiren ve yılan hikâyesine dönüştürülen bu yarayı sarmanın
zamanı artık gelmiştir. Bu hayırlı hizmetin şerefinin, milletimizin son ümidi
olarak doğan AK Partimizin öncülüğünde, Yüce Meclisimize ve 59 uncu cumhuriyet
hükümetimize nasip olacağını kuvvetle ümit ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
projenin gerçekleşmesi halinde, çalışkan, girişimci, ticaret kültürü olan
Suruçlu çiftçi, esnaf, tüccar ve işadamlarına yatırım yapma imkânı verecek,
başta Suruç halkı olmak üzere, yöre insanına yeni istihdam alanları
açılacaktır. Bölgenin sosyoekonomik ve kültürel sorunlarının çözümü
kolaylaşacak, eğitim ve sağlık alanında kalite artacak, insanımız özlenen
refaha kavuşacak ve bölgemizin çehresi değişecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce
Meclisimizin saygın üyeleriyle yöremiz açısından böylesine hayatî bir konuyu
paylaşmanın vicdan huzuru içerisinde, hükümetimizin bu önemli konuda gereken
hassasiyeti göstereceğine olan inancımla, Suruç Ovası Sulama Projesinin hayata
geçirileceği umuduyla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Tarım Bakanımız gündemdışı konuşmaya cevap
vereceklerdir.
Tarım Bakanımız Sayın Sami Güçlü; buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın milletvekilleri, Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Mahmut
Kaplan'ın, bölge ve özellikle de Suruç İlçesiyle ilgili olarak yapmış olduğu
gündemdışı konuşma ve dile getirdiği bölge sorunları hususunda ben de
düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
İlk önce, genel bir bakışla konuyu
değerlendirecek olursak, elbette, sulama, tarımsal faaliyetlerin en önemli
hususudur ve verimliliği artıran önemli faktördür. Güneydoğu Anadolu Projesi,
sahip olduğu su ve toprak kaynakları potansiyeli, ülkemiz coğrafyasında yer
aldığı sınır boyu konumu ve ülke ekonomisini etkileyen yapısıyla entegre bir
projedir. GAPın, master planı çerçevesinde 2005 yılında tamamlanması
planlanmıştır; ancak, her yıl yaklaşık 30 000 hektar alanın sulamaya açıldığı
dikkate alındığında, sulama yatırımlarının 2040 gibi çok uzak bir gelecekte
ancak tamamlanması mümkün gözükmektedir.
GAP yatırımları genel olarak
değerlendirildiğinde, nakdî gerçekleşmede genel ortalama yüzde 50
seviyesindedir; ancak, bu gerçekleşmeler sektörel bazda incelendiğinde, enerji
sektöründe yüzde 80, ulaştırmada yüzde 36, diğer kamu hizmetlerinde yüzde 76,
tarım sektöründe, yani sulama ağırlıklı gerçekleşmede ise oran yüzde 18'dir.
Yani, plandan çok önemli ölçüde bir sapma ve geri kalma söz konusudur.
Bölgedeki 7 500 000 hektar alanın 3 200
000 hektarlık kısmı tarımsal faaliyete elverişlidir. Türkiye'nin ekonomik
olarak sulanabilir arazisinin yüzde 20'si bu bölgede bulunmaktadır; bugün
sulamaya açılan alansa, bu alanın sadece yüzde 6'sıdır. Devlet Su İşleri ve Köy
Hizmetleriyle birlikte sulanan toplam alan miktarı 360 000 hektarlık bir
noktaya gelmiştir.
Yıllar itibariyle GAP bölgesindeki
bitkisel üretimlerin dağılımındaki gelişmeyi izleyecek olursak, yoğun olarak
buğday, arpa, mercimek ve nohut üretildiği görülmektedir; bunu, mevcut sulama
imkânlarından yararlanarak ekilen pamuk ve sebzeler izlemektedir. Bölgede yeni
sulamaya açılan alanlardaysa yoğun pamuk üretimi yapılmakta; bu sulama
alanlarını, ülkemizde ihtiyaç duyulan yağlı tohumlu bitkiler, yem bitkileri ve
sebze üretimine kaydırmak için çalışmalar sürdürülmektedir.
Ayrıca, sulamayla birlikte, bölgede,
ikinci ürün olarak soya, mısır ve susam ekiminde de artış görülmektedir.
Özellikle, sulu tarımda, pamuk ve mısırda verim artışları ise oldukça
tatminkârdır. Master planında, ürün deseninde pamuk üretiminin yüzde 25 olması
önerilmişken, Harran'da, bu oran, yüzde 75-80 dolayındadır.
Sulamaya açılan alanlarda drenaj ve
tesviye gibi tarlaiçi hizmetlerinin yapılamaması ve sulama yatırımlarının
geride kalması nedeniyle, aşırı sulama ve yanlış sulama metotları da buna
eklenince, bölgede, yer yer tuzluluk ve çoraklaşma sorunlarıyla
karşılaşılmaktadır.
GAP kapsamında yürütülen sulama
projelerinin tamamlanmasıyla, 1 700 00 hektar alanın sulamaya açılması
hedeflenmektedir. 2002 sonu itibariyle DSİ bünyesinde gerçekleştirilen miktarın
ise, bunun çok gerisinde olduğunu biraz önce ifade ettim.
Aynı zamanda, toplulaştırma konusunda
yapılan çalışmalarda arzu edilen noktaya gelinmemiştir. Harran Ovasında, ancak
toplam 100 000 hektar alanda toplulaştırma gerçekleştirilebilmiştir.
Bölgenin potansiyeliyle ilgili bazı
hususları söylemek istiyorum. Doğal kaynak potansiyelinin çok yüksek olduğu
bilinmektedir. Yerüstü su kaynağı açısından Fırat ve Dicle Nehirlerinin yıllık
ortalama debisi, 53 milyar metreküp/yıldır. Ayrıca, çok önemli yeraltı suyu
potansiyeli de vardır. Bölgenin, Türkiye'nin sulanabilir arazi miktarının yüzde
20'sini oluşturduğunu söylemiştim. Bölgede gerçekleşen ürün deseninde, sulu tarım
alanlarında, pamuk, giderek başürün olma durumundadır; bu alanların yüzde
85'inde üretimi yapılmaktadır.
Bölgede en önemli husus, eğitim
faaliyetlerine olan ihtiyaçtır. GAP bölgesinin özelliği düşünülerek, bölge için
özel projelerin yapılması gerekmektedir. Bu amaçla, Bakanlığımız, bölge için
iki özel proje hazırlamıştır. Bu projelerde yayın baz alınmış olup, çiftçilerin
hızlı bir şekilde eğitimi amaçlanmıştır. Yayın Dairesi Başkanlığında,
televizyon yoluyla çiftçilere hızlı bir şekilde tarım eğitimi vermek amacıyla,
GAP Yöresi Çiftçilerine Eğitim ve Yayın Projesi yürürlüğe konulmuş ve
uygulanmıştır. Bölgede yanlış sulamanın önlenmesi ve çiftçilerin sulama
konusunda eğitilmesi, bitki patternine göre ürün bazında üretimin artırılması
ve toprağın yerinde muhafazasını amaçlayan Güneydoğu Anadolu Bölgesi Sulu Tarım
Alanlarında Sulama Tekniği ve Mekanizasyonu Eğitim Merkezi Projesi
hazırlanarak, çalışmalara başlanmış ve uygulama devam etmektedir.
Ben, Sayın Mahmut Kaplan'ın özel olarak
belirttiği Suruç yöresiyle ilgili de birkaç cümle söylemek istiyorum. Yöre,
yirmi yıl önce, yeraltı sularıyla sulu tarımı gerçekleştiren bir özellik arz
ederken, daha sonra, bu suların çekilmesi, çok derinleşmesi ve sulama imkânının
kalmamasından dolayı büyük bir mağduriyete uğramış ve yöre, eski zenginliğini
ve önemini kaybetmiştir ve dolayısıyla, tekrar o gücüne kavuşma mücadelesi
vermektedir.
Bu kapsamda yürütülen çalışmaları, Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığından aldığım bilgiyi aktararak ifade etmek
istiyorum. GAP Suruç Ovası Pompaj Sulama Projesinin proje sahası, Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde, Fırat havzasında yer almakta olup, kuzeyinde Atatürk
Barajı, batısında Fırat Nehri olup, hizmet alanı 94 000 hektardır ve borulu
sulama şebekesinin su kaynağı Atatürk Barajı rezervuarıdır. GAP Suruç Projesi
planlama çalışmaları 2000 yılında tamamlanmıştır. Bu proje kapsamında, bölgenin
sulanabilmesi amacıyla, ilk temaslar, çok daha önce gerçekleştirilmiştir. 1991
yılında İstanbul'da imzalanan Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümetleri
Arası Ortak Bildiride, bu bölgenin sulanması konusunda ifadelere rast gelinmiş
ve bunun, ABD firmaları tarafından temin edilecek bir finansmanla
gerçekleştirileceği beyan edilmiş, konuyla ilgili 29 firma başvurmuş; ancak,
daha sonra, bu gelişmelerden bir sonuç alınamamıştır. 2001 yılında, Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığı yıllık yatırım programlarında yer
alan projelere dış finansman sağlanmasına ilişkin esas ve usullere dair tebliğ
gereğince, bir projenin hükümetlerarası ikili işbirliği kapsamında kredili
yaptırılabilmesi için uygulama projesinin hazırlanması kaydı getirilmiş; Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğü de bu öngörüden hareketle, gerekli çalışmayı
tamamlamış; ancak, hepimizin bildiği gibi, 2003 yılı ocak ayında 58 inci
hükümetin, Yüksek Planlama Kurulu aracılığıyla almış olduğu karar, dış proje
kredisi kullanımları başlığı altında verilen ve (c) maddesinde yer alan yatırım
programında yer alarak, halen kredi arayışı sürdürülen projelerin yatırım
programında iz ödenek tahsisi suretiyle durdurulması kapsamına dahil edilmiş ve
dolayısıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki sulama projelerinde genel bir
erteleme ortaya çıkmıştır. Bugüne kadar, bu hususta arzu edilen bir gelişme sağlanamamış,
dolayısıyla bölgedeki Suruç Ovasını sulama projesinin hayata geçirilmesi
konusundaki bekleyiş, diğer projelerle birlikte sürmektedir.
Sayın milletvekilimizin de belirttiği
gibi, bölgenin tarımsal potansiyeli çok yüksektir ve dolayısıyla bu büyük
potansiyelin harekete geçirilebilmesi için de, sulama yatırımlarındaki bu büyük
gecikmenin telafi edilmesi gerekmektedir. Bölgenin istihdam ve üretim
kapasitesini artırmanın bundan daha etkin bir yolu yoktur.
Ayrıca, bölgeye tarımsal sanayiini
kurulması konusunda da bir büyük gayrete ihtiyaç vardır. Çünkü, biz, bölgede
sulama yatırımlarının gerçekleşmesiyle birlikte, üretimde meydana gelecek büyük
artışı ve bu artışa konu olacak ürünleri talep edecek sanayi tesislerini orada
kuramazsak, üretim planlaması yapmamıza da imkân yoktur ve belki piyasada talebi
olan ürünler mecburen üretilecektir, bu da bölge açısından çok büyük bir kayba
sebep olacaktır.
Dolayısıyla 2004 yılında ekonomimizdeki
genel gelişmeyle birlikte, sulama yatırımlarında yeni bir gelişmenin, hamlenin
ortaya çıkmasının gerekliliğini dile getiriyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, bir Meclis
araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ve 20 milletvekilinin, polislerin meslekî ve sosyal
sorunları konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/154)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Polislerin çalışma koşulları ve meslekî
sorunları hakkında Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması için gereğinin yapılmasını arz
ederiz.
1- Muharrem İnce (Yalova)
2- Erdoğan Kaplan (Tekirdağ)
3- İzzet Çetin (Kocaeli)
4- Mehmet Semerci (Aydın)
5- Mehmet Boztaş (Aydın)
6- Zekeriya Akıncı (Ankara)
7- Kâzım Türkmen (Ordu)
8- İlyas Sezai Önder (Samsun)
9- Nejat Gencan (Edirne)
10- Salih Gün (Kocaeli)
11- Necdet Budak (Edirne)
12- Nuri Çilingir (Manisa)
13- Kemal Demirel (Bursa)
14- Abdurrezzak Erten (İzmir)
15- Hakkı Ülkü (İzmir)
16- Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
17- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
18- Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
19- Canan Arıtman (İzmir)
20- Orhan Eraslan (Niğde)
21- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
Gerekçe:
Son zamanlarda, polislerimiz arasında
çalışma koşullarına bağlı olarak cinnet geçirme ve intihara varan sonu üzücü
olayların sıkça yaşandığı gözlenmektedir. Son on yıl içinde 315 Emniyet
Teşkilatı mensubu intihar ederken 1 534 polisimiz ise çeşitli meslek
hastalıkları sonucunda yaşamını yitirmiştir.
Türkiye'nin değişik illerinde görev yapan
800 polis üzerinde yapılan bir araştırmada polislerimizin yüzde 75'i yaptıkları
işin psikolojik yapılarını bozduğunu belirtmiştir. Yüzde 74 ise yaptıkları işin
aile düzenlerini bozduğunu düşünmektedir.
Hızlı kentleşme, artan nüfus, gelişen ve
çeşitlenen teknoloji, suç sayılan eylem ve davranışları çoğaltmakta, daha
karmaşık hale getirmektedir. Ülkemizin geçirdiği bu toplumsal değişime ek
olarak ekonomik krizler, küresel terör grupları, kamu güvenliğimize yönelik
tehditleri giderek artırmaktadır ve bu tehditlere karşı en önemli güvencemizin
ise polislerimiz olduğu açıktır.
1990 sonrasında polislerimizin gerek
eğitiminde gerekse araç gereç donanımlarında çok sayıda olumlu adımlar
atılmasına karşın, çalışma koşullarında henüz istenilen düzeye ulaşılamamıştır.
Gelişmiş ülkelerde 250 kişiye bir güvenlik personeli düşerken bu sayı ülkemizde
binlerle ifade edilmektedir. Güvenlik hizmetlerinin doğası gereği 24 saat
kesintisiz devam ettirilmesi gerektiği düşünüldüğünde polislerimiz ağır bir iş
yüküyle karşı karşıya kalmaktadır. Buna özlük hakları ve sosyal statüleriyle
ilgili sorunlar da eklenmelidir.
AB'ye aday bir ülke olarak, suçları,
toplumun dayanabileceği bir sınır içinde tutabilecek güçte, yansız, etkin, kent
yaşamına uygun, görev ve kuruluş yasaları çağın gereklerini içeren, toplumun ve
mesleğin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş, hareket ve iletişim yeteneği üstün,
personeli nitelik ve nicelik olarak yeterli, disiplinli, sosyal ve ekonomik
güvencelere kavuşturulmuş, politik etkilerden uzak bir Emniyet Teşkilatı temel
hedeflerimizden biri olmalıdır.
Bu hedefe ulaşabilmenin en önemli adımı,
bu kurumun aslî unsuru olan polislerin sorunlarını çözmektir. Araştırma
önergemizin kabulüyle kurulacak bir araştırma komisyonu, polislerimizin
yaşadığı sorunları tespit etmekle kalmayacak, bu konuda atılacak adımları da
hızlandıracaktır.
Polislerimizin yaşadığı sorunların, sadece
bürokratik mekanizmaların alacağı kararlarla çözülmeyeceği anlaşılmıştır. Bunun
en önemli nedeni, emniyet bürokrasisi üzerinde tek yönlü bir siyasal-ideolojik
baskının kurulmuş olmasıdır. Bunun doğal sonucu, polislerimizin haklı
taleplerine kamuoyumuzun duyarsız kalması olmuştur. Meclisimizin bu konuya
sahip çıkmasıyla bir ulusal uzlaşma ortamı yaratılabilir ve polisin,
toplumumuzun vicdanı olduğu düşüncesi, Meclisten başlayarak, halka yayılabilir.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Gündemin "Seçim" kısmına
geçiyoruz.
IV. -
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1.- (10/10,
11, 36, 39, 127) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN - Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun
faaliyetlerinin ve bunlara ilişkin iddiaların araştırılarak bankacılık ve
finans sektörünün sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması amacıyla Genel
Kurulun 21.10.2003 tarihli 9 uncu Birleşiminde kurulan (10/10, 11, 36, 39, 127)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti
gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır.
Şimdi, listeyi okutup oylarınıza sunacağım.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun
Faaliyetlerinin ve bunlara ilişkin iddiaların araştırılarak bankacılık ve
finans sektörünün sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması amacıyla kurulan
Meclis Araştırması Komisyonu üyelikleri aday listesi
(10/10,11,36,39,127)
(12)
Adı Soyadı Seçim Çevresi
AKP (8)
Halil Aydoğan (Afyon)
Metin Yılmaz (Bolu)
Muzaffer Külcü (Çorum)
Gülseren Topuz (İstanbul)
İlhan Albayrak (İstanbul)
Ahmet Gökhan Sarıçam (Kırklareli)
Hasan Fehmi Kinay (Kütahya)
Selami Uzun (Sivas)
CHP (4)
Kemal Sağ (Adana)
Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
Ali Rıza Bodur (İzmir)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
BAŞKAN - Efendim, listeyi okuduk,
bilgilerinize sunuldu.
Şimdi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Meclis araştırması komisyonuna seçilmiş
bulunan sayın üyelerin, 8 Ocak 2004 Perşembe günü; yani, bugün, saat 17.00'de,
Halkla İlişkiler Binası B Blok 2 nci kat 4 nolu bankoda bulunan Meclis
araştırması komisyonları toplantı salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.
Komisyonun, toplantı yer ve saati, ayrıca
ilan tahtasına da asılacaktır.
Sayın milletvekilleri, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
2.- Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri
ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz
gelmediğinden, tasarıların müzakerelerini erteliyoruz.
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
3.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi,
teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi, teklifin maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
KAMU İHALE
KANUNUNA GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE
DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1. - 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı
Kamu İhale Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 7. - Sınırları
26.5.1973 tarihli ve 7/6477 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve eki haritada
belirtilen Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı alanı kapsamında yürütülecek
projeler için her türlü mal ve hizmet alımları, danışmanlık hizmetleri ile
yapım ve onarım işleri yedi yıl süreyle bu Kanun hükümlerine tâbi
değildir."
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük; buyurun.
Efendim, sizin bir de şahsınız adına
konuşma talebiniz var, bunları birleştirelim mi?
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Birleştirelim
efendim.
BAŞKAN - Peki.
Süreniz 15 dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Gelibolu Tarihî Millî
Parkı Kanununa bir geçici madde eklenmesi şeklinde Plan ve Bütçe Komisyonuna
gelen, Plan ve Bütçe Komisyonunda değişerek, Kamu İhale Yasasına bir geçici
madde eklenmesi şekline dönüşen ve ilk geldiğinde, beş yıl süreli talep olarak
gerçekleşen; ama, sonra zamlanarak, yedi yıl, böyle bir yetki istemiyle
karşımızda bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi üzerinde şahsım ve Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Gelibolu Tarihî
Millî Parkında yapılacak işlerin çabuk yapılması, çabuk realize edilmesiyle
ilgili olarak, arkadaşlarımızın bir düzenleme yaptığı ve bunu bir talep olarak
karşımıza getirdiği anlaşılıyor. Tabiî, Gelibolu Tarihî Millî Parkında
yapılacak çok işler olduğunu ve bu işlerin çok önemli olduğunu, Türkiye'nin
geçmişinde Kurtuluş Savaşının temellerinin atıldığı yarımadada önemli anıların
tazelenmesi, orada önemli anıtların, düzenlemelerin yapılması, bir projeye
uygun olarak bunların realize edilmesi gerektiğini, uzun uzun anlatmıştık.
Şimdi, burada, alelacele bir şeyler
yapılmak istenildiği kanaati uyanıyor bizde değerli arkadaşlarım. Tabiî, burada
yapılacak işlere karşı olan yok. Burada, önemli işlerin yapılması gerektiğini,
daha önce verdiğimiz Meclis araştırması önergesinde -Cumhuriyet Halk Partisinin
Çanakkale milletvekillerinin birinci ve ikinci imza sahibi olduğu önergede-
zaten, uzun uzun anlatmıştık; ama, burada, bu işlerin acele yapılmasına, acele
edilmesine lüzum yok.
Burada, bir, yapılmaması gereken işler
var; bir de, yapılması acil olan işler var.
Bu işlerin çok önemli olmasına binaen,
ben, çok alışılagelmiş bir anlayışın ötesinde, konuşmamı farklı bir şekilde
devam ettireceğim; çünkü, Sayın Bakanın, hükümetin, söyleyeceğim şeylere çok
dikkat etmesi, uyarıları dikkate alması gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten,
burada, bazı şeyleri yaparken, bazı şeyleri yapmamak gerekiyor; bazı doğruları
yaparken, bazı yanlışları da yapmamak gerekiyor. Bu konularda, tarihî
uyarılarımızı yapmak istiyoruz, düşüncelerimizi ifade etmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, Gelibolu Tarihî Millî
Parkının ve içerisinde yer alan tarihî muharebe alanlarının önemi hepimizin
malumu. Bu kritik coğrafyadaki her türlü gelişme, hem tarihî hem aktüel
boyutlarıyla, ulusal ve uluslararası ölçekte bir dizi konu ve oluşumla direkt
bağlantılıdır.
Bu geçici yasayla, bölgeyle ilgili bir
dizi yeni düzenleme yapılacağı anlaşılmaktadır. Bu işleri yaparken, geri
dönülmesi çok güç, hatta imkânsız hatalara düşülmemelidir. Hem tarihî doku hem
de millî hafızada yeni tahribat yaratılmamasına özen gösterilmelidir. Bu
gelişmeler, değişen oranlarda da olsa, ilgili tüm devlet kurumlarını töhmet
altında bırakabilecek önem taşımaktadır.
Başbakanlıkta, içerisinde Genelkurmay
temsilcisinin de bulunduğu bir koordinasyon kurulu oluşturulduğu medyada yer
almıştır. Kurulun gündeminden basına sızan konular arasında, bir dizi müze,
yol, tanıtım merkezi, mezarlık düzenlemesi, kafe, restoran yapılması, giriş
kapısı konulması gibi pragmatik, palyatif ve aciliyeti olmayan maddeler de
maalesef göze çarpmaktadır.
Tarihî yarımadanın sorunları ve çözüm
önerileri, rahmetli hoca Raci Bademli başkanlığındaki bir ekip tarafından, uzun
vadeli bir gelişme planı, master plan olarak ortaya konulmuştur. "Barış
Parkı Projesi" olarak bilinen bu kapsamlı ve detaylı planifikasyon
çalışması, hocanın ölümünden sonra, projenin önemi ve içeriği hakkında bilgi
almak imkânsız hale gelmiştir. İktidarın, bu projenin içerisinden bazı konuları
cımbızla çekip gündeme getirerek, diğer bileşen ve etmenleri hesaba katmadan,
spekülatif, popülist bir tarzda uygulamaya geçirmek niyetinde olduğu
anlaşılıyor.
Millî park ve tarihî muharebe alanlarında
öncelikli çözüm bekleyen sorunlar vardır ve onları kısaca şöyle
özetleyebiliriz: Muharebe izleri taşıyan bütün taşınmaz ve taşınabilir unsurlar,
orijinal şehitlikler, tabyalar, siper şebekeleri, batıklar, tarihî karargâh ve
muharebe idare yerleri, abide ve anıtların uzman tarihçi ve alan
araştırmacıları yönetiminde tespit edilmesi ve envanter çıkarılması
gerekmektedir.
Yarımadada, maalesef, tek bir noktada
orijinal şehitlik bulunduğu iddia edilmektedir. Seddülbahir Kalesi yanındaki
küçük kabristan dışındaki tüm şehitlikler semboliktir. Bu şehitliklerdeki
isimlerin arşivlerdeki listeden rasgele seçildiği konusunda ciddî iddialar ve
şüpheler vardır. Soğandere, Şahindere, Kiremitdere, Zığındere, Tenkerdere,
Kocadere Köyü civarı, Karayörükdere, Çataldere, İsmailoğlu Tepe eteği,
Hacıemindere, Bigalı Köyü, Değirmen mevkii ve Kireçtepe'de bulunan orijinal
şehitlikler kaderlerine terk edilmiş ve kısmen tarlalaştırılmıştır. Bu
alanların korunmaya alınması ve yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Deniz muharebeleri sırasında kaderimizi
tayin eden tabya ve bataryalar pislik yuvası haline gelmiştir. Hasan-Mevsuf
tabyası, Dardanos, son olarak, radar kulesinin hışmına uğramış ve devlet eliyle
maalesef ötelenmiş, bir miktar öteye taşınmıştır. Bu noktalar acilen
temizlenmeli ve korunmaya alınmalıdır.
Conkbayırı, Ertuğrul tabya gibi turistik
noktalardaki siperler sonradan kazılan turistik siperlerdir. Muharebe arazileri
içerisindeki hakikî siperler ise çöplük haline gelmiştir. Buraların tespiti ve
ıslahı ivedilikle gerçekleştirilmelidir.
Tarihî yarımadanın Ege sahilleri kaçak
dalış cenneti haline gelmiştir. Batıklarda, artık, satılacak bir şey kalmamıştır.
Bu konuda ciddî takip ve tedbirler gerekmektedir. Yarımada içerisindeki abide,
kitabe ve anıtların gerçeklikleriyle ilgili yerli yersiz iddiaların ve
tereddütlerin bilimsel çalışmalarla ortadan kaldırılması gerekmektedir. Tarihî
Seddülbahir Kalesi mezbelelik haline gelmiş, yıkılmaya terk edilmiştir. Acilen
temizlenerek aslına uygun restorasyona gidilmesi gerekmektedir.
Bölgeye gelen yerli turist grupları, büyük
ölçüde, ruhsatsız rehberlere teslim edilmektedir. Bu da, tarihî gerçeklerin
saptırılmasına neden olmakta, bu kişiler tarihî gerçeklerden bahsetmek yerine
"ağaçlar bile acıdan kıvrılmış" veya "ak sakallı bir dede
görülmüş" tarzı hikâyeler uydurarak, buradaki gerçekleri gözönünden
kaçırmakta ve yaşanan olayları doğru bir şekilde ziyaretçilere aktarmamaktadır.
Bu nedenle, bu tür rehberlerin bölgede çalışmasına derhal dur denilmeli ve sıkı
bir denetim getirilmelidir.
Değerli arkadaşlar, tüm bu çalışmalara
ilave olarak, doğal ve tarihî doku tahribatının hemen durdurulması, acil bir
eylem planı hazırlanarak bütün zararların minimize edilmesi gerekmektedir.
Millî park alanı içerisindeki arazi spekülasyonları, gerek imara açılma
heveslilerinin gerekse çeşitli ticarî faaliyet erbabının talepleri
doğrultusunda, son zamanlarda artış göstermektedir.
Son olarak, Alçıtepe girişindeki tarihî
SİT arazileri, şehitliklerin, siperlerin veya karargâh noktalarının bulunduğu
mıntıka bir şarap firması tarafından alınmış ve etrafı çevrilmeye başlanmıştır.
Bu konuda ilgili yasalar özenle uygulanmalı, savaş alanları üzerindeki tahribat
mutlaka giderilmelidir.
Muharebe arazilerinde, gerek Anzak sektörü
gerekse Seddülbahir sektöründe yıllardır hatalı ağaçlandırma çalışmaları
yapılmaktadır. Dikilen çamlar, bölgenin bilinen binlerce yıllık florasına
aykırıdır. Böylelikle, tarihî alanların üzeri kapanmakta ve yer ve nokta
tespitleri imkânsız hale gelmektedir. Ayrıca, her iki rüzgâra cepheden açık
yarımada, maalesef, bundan dokuz yıl önce gerçekleştiği gibi, sürekli olarak
yangın tehdidi altında kalmaktadır. Ağaçlandırma çalışmalarının daha dikkatli
ve bilimsel çalışmalar neticesinde yapılması gerekmektedir.
Yine, bilinçsiz ağaçlandırma çalışmaları
sırasında, tarihî muharebe alanlarında bulunan orijinal siperler ormancıların
açmak zorunda kaldıkları yollar tarafından tahrip edilmiştir. Açılması zorunlu
bu yollardan dolayı, şehitlikler ciddî zararlar görmektedir. Bilinmelidir ki,
tarihî muharebe alanlarında herhangi bir ormanlık alan muamelesi
yapılmamalıdır. Bu alanlarda, arazi uzmanlarına danışılmadan bir patika yol
dahi açılmamalıdır.
Millî park alanı içerisinde, gerek resmî
gerekse bireysel düzeyde kontrolsüz çöp boşaltma ve yakma olayları
yaşanmaktadır. Alçıtepe Köyü batısındaki, Sarıtepe civarındaki denize inen
yamaçlar, çöp vadisi halini almıştır. Bu bölgeler acilen temizlenmelidir.
Park alanı dahilindeki yerleşik kişiler,
harp sahalarında buldukları obje ve parçaları, yerli ve özellikle yabancı
meraklılara satmaktadır. Bunun önüne geçilmesi ve her köyde, tıpkı Alçıtepe'de
olduğu gibi, yerel bir müze oluşturulmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu konuda
gerekli özendirmeler ve desteklemeler mutlaka yapılmalıdır.
Tüm anlattıklarıma ilave olarak, tarihî
Gelibolu Yarımadasının çözüm bekleyen acil sorunları vardır. Hal böyleyken,
Kilye girişine kapı koymak, Abide arkasındaki sembolik mezartaşı sayısını
artırmak, büyük bir bayrak asmak, ses ve ışık gösterileri yapmak, yeni ve
mesnetsiz anıtlar dikmek; dolayısıyla, fotoğrafa gelen, medyaya hoş gelen ucuz
aktiviteleri on milyonlarca dolara mal etmek gibi şov mahiyetindeki işlerle zaman
kesinlikle, geçirilmemelidir.
Değerli arkadaşlarım, Çanakkale Savaşı ve
Çanakkale ruhu, süslü laflar, asılsız destanlar, uydurma menkıbeler ve
göstermelik işlerle değil, ancak belgeye, bilgiye, tanıklara ve arazi etüdüne
dayalı çalışma ve eserlerle yaşatılabilir ve gelecek nesillere, tarihimizi
yalın ve tüm gerçekleriyle aktarmalıyız diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu millî park alanı
içinde ne yaparsak yapalım, ne kadar önemli ve güzel işler yaparsak yapalım,
işleri, mutlaka, tarihî dokuya uygun, dokuya zarar vermeyecek şekilde yapmalı
ve bu dikkat içinde bulunmalıyız. Burada, yetki alınan geçici madde
çerçevesinde yapılacak işlerin mutlaka hatalı yapılacağını söylemek
istemiyorum; ama, bir muhalefet duyarlılığı içerisinde, burada yapılacak
ihalelere başka ihalelerden iki kat daha fazla dikkat göstermenizi istirham
ediyorum; çünkü, Çanakkale'yi, hepimizin kutsal saydığı o bölgeyi kesinlikle
kirletmemeli, en küçük bir şaibe altında bırakmamalıyız. Biz, muhalefet
milletvekilleri olarak, kesinlikle, gözlerimiz uygulamanın üzerinde olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa teklifi
getirilirken, Çanakkale Savaşlarının 90 ıncı yılına işlerin yetiştirilecek
olması nedeniyle böyle bir geçici uygulamaya ihtiyaç olduğu söylenmiştir. 90
ıncı yıla iki yıl kalmıştır; ama, yedi yıllık bir süre istenmektedir. Eğer
işleri acele yapacaksanız, bu beş yıl istenen süre, neden yedi yıla
çıkmaktadır?! O zaman, iki yıl süre verelim. 90 ıncı yıla kadar işleri acil
yapın, ondan sonrasını yavaş yavaş devam edersiniz. Dolayısıyla, isteğiniz ile
talebiniz örtüşmüyor. Burada, mecburen, kafamızda bazı soru işaretleri
beliriyor; bunu ifade etmek istiyoruz, uyarıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, yine, orada ne
yaparsak yapalım, bölgede yaşayan insanları, bölge halkını mutlu etmezsek,
projenin realizasyonunda kesinlikle başarılı olamayız. Bakın, bölgede, tarihî
savaş alanları dışında kalan, tarıma elverişli, boş araziler bulunmakta. Bu
arazilerin, mutlak, tarım amaçlı, bölgeye zarar vermeyecek şekilde
kullanılmasını sağlamalıyız; o bölgedeki insanları üretimin içine sokmalı, o
insanları yaşama bağlamalıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Küçük, konuşmanızı
tamamlarsanız...
AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, yine, Çanakkale'nin tamamında olduğu gibi, bölgedeki insanlar da,
hâlâ, 2003 yılı doğrudan desteklemelerini alamamışlardır. Ben, sabah, yine,
bölgedeki insanlara, bölgeyle ilgili bir konuşma yapacağımı, ifade etmemi
istedikleri bir şey olup olmadığını sorduğumda, "Arabın zoru kırmızı
pabuç, bizim doğrudan desteklemeler ne zaman ödenecek" diyorlar. 2003
bitti, 2004'e girdik. Daha, Çanakkale'de, doğrudan destekleme olarak bir lira
ödenmemiştir arkadaşlar! Şimdi, Sayın Tarım Bakanımız, zaman zaman, gelip,
burada, mart sonuna kadar yarısının ödeneceğini söylüyor.
Değerli arkadaşlarım, 28 Martta yerel
seçim olduğunu ve bunların rüşvet yerine geçeceğini herkes bilsin ve bunları
halk yemeyecektir.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Ne rüşveti?!
AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Hem 2003'ü, siz,
2004'te vereceksiniz hem de bunu üç ay içinde... Neden dört ay içinde değil?!.
Hâlâ Çanakkale'ye bir lira ödenmedi, bir lira!..
Değerli arkadaşlarım, her şeyin parası
ödeniyor; ama, köylünün parası, 2003 bitmiş, hâlâ ödenmemiş.
Değerli arkadaşlarım, onun için, bölge
halkının bu talebini de belirtmekten, özellikle, çok mutlu olmadığımı; ama,
böyle bir talepleri olduğunu ifade ediyorum.
Bu vesileyle, her şeye rağmen, biz ne
dersek diyelim, bu yasa, tabiî ki, iktidarın arzu ettiği biçimde çıkacaktır.
Uygulamanın, bölge halkına, bölgenin duyarlılıklarına zarar vermeyecek uygulama
alanları yaratmasını diliyorum; Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.
Şahsı adına ikinci söz isteği, Çanakkale
Milletvekili Sayın Mehmet Daniş'e ait.
Buyurun Sayın Daniş. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çanakkale Milletvekilimiz İbrahim Köşdere
arkadaşımızla birlikte vermiş olduğumuz Gelibolu Yarımadası Millî Parkında
yapılacak işlemlerle ilgili kanun teklifim üzerinde söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Benden önceki konuşmacı Çanakkale
Milletvekilimiz Ahmet Küçük Beyin sözlerini dikkatle dinledim. Katkılarından
dolayı da teşekkür ediyorum. Onun dile getirmiş olduğu sorunlardan kaynaklanan
bir durumdayız şu anda; yani, biz, yıllardan beri, Çanakkaleliler olarak,
Çanakkale'de yaşayan insanlar olarak veya Türkiye'nin değişik yerlerinden gelip
Çanakkale şehitliklerini ziyaret eden insanların ortak problem olarak tespit
ettiği konularda acilen, süratle ve kaynağı da oluşturularak bir şeyler yapmak
için bu kanun teklifini vermiş bulunmaktayız ve bu fırsatı da Çanakkaleli
olarak yakalamış durumdayız.
Ahmet Beyin konuşmalarına dikkat ettim;
problemleri saydı ve iki cümlesinin başında, hep "acilen müdahale edilmesi
gerekir" ifadesini kullandı; sizin de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Biz
de, zaten, burada şunu savunuyoruz: Abidedeki eksikliklerden başlanmak üzere,
yıllardan beri, müthiş bir ihmalkârlık var Gelibolu Yarımadasına, özellikle
şehitliklere yönelik. Biz, bunların... Sağ olsun, Başbakanımızın, Bakanlar
Kurulundan üç bakanı görevlendirerek, abidedeki eksikliklerin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkındaki eksikliklerin süratle giderilmesi yönünde
talimatları oldu. Sayın Bakanlarımız Çanakkale'ye müteaddit defalar
ziyaretlerde bulundular. Biz de, şimdi, böyle bir desteği almışken, bir an önce
abidedeki eksikliklerin giderilerek bölgenin tekrar ele alınması, hem
geçmişimize saygı hem de gelecek nesillere güzel bir miras bırakabilmenin
çabası içerisindeyiz.
Tabiî, burada, zannediyorum, tartışılan
konu, niye İhale Yasasına bir istisna getirilmek istendiği konusudur.
Arkadaşlar, şimdi, bu bölgede 50 küsur
tabya var. Bu tabyaların hepsi -Ahmet Beyin de ifade ettiği gibi- mezbelelik
durumunda, çöplük durumunda ve birçok tarihî mirasımız şu anda kullanılamaz,
içine girilemez durumda; yani -affedersiniz- hepsi birer çöplük durumunda.
Bunların hepsi, uzun devreli gelişme planını, Rahmetli Raci Bademli Hocanın tesliminden
sonra, Orman Bakanlığının, özellikle de Millî Parklar Genel Müdürlüğünün
bünyesinde 61 proje halinde hazırlandı. Bunların içerisinde müzeler var, 50
küsur tabyanın müze haline getirilmesi var, simülasyon merkezleri var; mevcut
müzelerin iyileştirilmesi var, Alçıtepe Köyünde cephe çalışması var,
Seddülbahir Köyünde -yine Ahmet Beyin ifade ettiği gibi- kalenin yanındaki
arazinin infocenter olarak düzenlenmesi var, yine Kilye Koyunda diğer bir
infocenter'ın kurulması, yine, Kilitbahir Köyünde, Kilitbahir Kalesinin yanında
infocentır kurulması var. Birbirinden bağımsız, birbirinden ayrı uzmanlık alanı
gerektiren; ama, birbiriyle de bir dramatürji içerisinde bağlı 61 proje var ve
bunların, bir şekilde organize edilerek, koordine edilerek, hepsinin hayata
geçirilmesi gerekmekte.
Bu işlerin bazıları, çok uzmanlık
gerektiren, işte, sanat tarihçilerinin -Ahmet Beyin de ifade ettiği gibi- bilim
adamlarının emek sarf etmesini gerektiren projeler. Yani, bunların hepsini
birer birer ihale etmeye kalktığınız zaman, değil yedi yıl, onyedi yılda bile
bitmez bunlar Türkiye bürokrasisinde. Bunları hepimiz yaşıyoruz. Gelibolu Millî
Parkında, 2 kilometrelik yol, yıllardan beri yapılamıyor; bizim derdimiz bu.
Yoksa, burada yapılacak 50 000 000-60 000 000 dolarlık bir yatırım.
Ahmet Bey güzel söyledi; hepimiz bunun
takipçisiyiz. Biz, bu kanun teklifini vermekle - bizim kutsal toprağımız -
şehitliklerin üzerinde bir şeyler yapılacak ve biz, burada yolsuzluk
yapılmasına göz yumacağız veya buna sebep olacağız... Biz, böyle bir manevî
sorumluluğa girmeyiz.
Yine, Ahmet Bey, şehitliklerin sembolik
olduğundan falan da bahsetti. Yani, buradaki şehitliklerin bir kısmı, tabiî ki,
semboliktir. Gelibolu Yarımadasına bakıldığında, hemen hemen tamamına yakını
şehitliktir. Şair, şiirinde "ot değil onlar, dedenin saçları" diyor.
Yani, nereyi kazarsanız kazın, yarım metre, 30 santimetre toprağı kazsanız,
şehitlerimizin giysi parçaları...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Daniş, sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
MEHMET DANİŞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım; tamamlıyorum.
Şunu ifade etmek istiyorum: Arkadaşlar,
belki biliyoruz, belki bilmiyoruz, işte bu girişimlerin sonucunda, şu anda,
abidedeki eksiklikler giderilmeye başlandı. Bunlar, son görüntüleri, bugün
aldığımız fotoğrafları. Buradaki şehitliğin yeri değiştirilip, arkada,
yıllardan beri yapılamayan millî mücadeleyi simgeleyen, aslında, planlarda
gözüken ama olmayan birçok inşaat bugün başladı. Bunlar, özel idareye kaynak
aktarılarak zaten yapılıyor. Bizim amacımız, bunların, kesintiye uğramadan,
maalesef Türkiye'de herkesin şikâyet ettiği bürokrasiye takılmadan, bir an önce
yaptırılmasıdır. Ben, çok samimiyim. Biz bunu Çanakkaleliler olarak da ifade
ediyor, istiyor değiliz, tüm Türk insanları bunu istiyor.
Buradaki şehitliklerde, Türkiye'nin dört
bir yanından gelip de şehit olanlar yattığı gibi, bugün, misakımillînin dışında
kalmış yurtlardan memleketlerden gelip, o günlerde buralarda canlarını vermiş
insanlar da yatmaktadır. Dolayısıyla, Çanakkale Şehitliği ve Gelibolu
Yarımadası Millî Parkı, sadece Çanakkale'nin sorunu değil, geçmişimize olan bir
saygının ifadesi olarak gelecek nesillere de emanet etmeyi, bırakmayı
istediğimiz veya bırakmak zorunda olduğumuz bir mirasımızdır.
Burası için, Sayın Başbakanımızın
talimatları, ilgili bakanların gerçekten müthiş çalışmaları var. Onlara, orada
çalışan bürokrat arkadaşların ve uzman arkadaşların hepsine, ben, Çanakkale
Milletvekili olarak teşekkür ediyorum.
Ben, Anamuhalefet Partisine, Cumhuriyet
Halk Partisine mensup milletvekillerinin ve Çanakkale milletvekili
arkadaşlarımın da bu teklifimize desteklerini bekliyorum. Tabiî ki, biz bunun
takipçisi olalım; ama, ne olur... Burada bir şeyler başladı; bunlar heyecanla
yapılmakta -az önce resimlerini de gösterdiğim gibi- inşaatları devam
etmektedir. Eğer, bunlar, böyle, İhale Yasasına takılacaksa, oradaki iki üç
bürokratın inisiyatifine kalacaksa, ben buna razı değilim.
Ben, bunları sizlerle paylaşmak istedim.
Hepinizin destek vereceğinden emin olmak istiyorum ve bu yönde desteğinizi
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, hoşgörünüz için de
teşekkür ediyorum; sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Daniş.
1 inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 16.17
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.28
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
40 ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
305 sıra sayılı kanun teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu
Yarımadası Tarihi Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305) (Devam)
BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon?..
Bir defa daha soruyorum: Hükümet ve
Komisyon?..Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kebek Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Mutabakatın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun müzakeresine başlıyoruz.
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda
Mutabakatın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/598) (S. Sayısı: 251) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 251 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteği var mı?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz.
BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz.
Buyurun Sayın Akyüz.
CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Kebek
Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Mutabakatın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısıyla ilgili bilgi sunmak üzere söz almış
bulunuyorum; Büyük Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Kanada'nın bir eyaleti olan Kebek'in
yüzölçümü 1 500 000 kilometrekarenin üzerindedir, nüfusu 7 500 000 ve para
birimi de Kanada Dolarıdır. Etnik yapısına baktığımızda, Fransız, Britanyalı,
Aborjin ve Eskimolardan oluşmaktadır. Bu eyaletin yeraltı kaynakları zengindir;
bunlar, altın, bakır, çinko, gümüş ve demirdir.
1976 yılında, Kebek'in Kanada'ya karşı
bağımsızlığını talep eden Kebek Partisi iktidara gelmiş ve 1980'de, Kanada
birliği içinde kalmak şartıyla bağımsızlık referandumunu gerçekleştirmiştir;
fakat, bu istek reddedilmiştir. Eğer Kebek, Kanada'dan ayrılırsa, Kanada,
nüfusunun yüzde 25'ini ve ekonomisinin de yüzde 28'ini kaybedecektir.
Kanada'nın dünyadaki ekonomik rolü değişecek ve G-8 ülkeleri arasındaki
prestiji sarsılacaktır. Kanada'nın madenlerden, hayvancılıktan, ormancılıktan
ve denizcilikten elde ettiği gelirler sıfırlanacağı gibi, kaynaklar bir daha
geri dönmemecesine elinden gidecektir.
Nüfusu zaten az olup, onun da 1/4'ünü
kaybedecek ve o büyük coğrafyayı ihya edebilmek için ucuz işgücü ve
yerleştirecek adam arayacak; yani, Arap, Kürt, Hint, Pakistanlı, Afgan, Çinli
ve Sri Lankalılar Kanada'ya doluşacaktırlar.
Kebek'in bu bağımsızlığı, Kanada ve
Amerika Birleşik Devletleri içindeki diğer bağımsızlık meraklılarını da
harekete geçirecektir.
Kebek'in eyaleti olduğu ülke olan Kanada
ile diplomatik ilişkilerimiz 1943 yılında kurulmuş, 6 Mart 1944'te karşılıklı
olarak büyükelçilikler açılmıştır. Bunun ardından, diplomatik ilişkiler uyumlu
bir şekilde gelişmeye başlamıştır. Soğuk savaş yılları boyunca Türkiye-Kanada
ilişkileri esas olarak NATO çerçevesinde askerî ve güvenlik işbirliği
konularında ağırlık kazanmıştır.
Kebek Eyaletinde yaşayan vatandaşlarımızın
10 000'in üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Montreal fahrî
Başkonsolosluğumuzda kayıtlı bulunan 3 000 civarında vatandaşımıza ilişkin
bilgilere göre, bunların 830'u işsiz, 323'ü işçi, 117'si öğrenci, 88'i mühendis
ve 48'i işadamıdır.
Başkonsolosluğumuzda kayıtlı olmayanlara
ve büyükelçiliğimizce yapılan araştırmalardan edinilen bilgilere göre, çalışan
vatandaşlarımızın yüzde 35-40 oranındaki kesiminin işçi statüsünde olduğu,
serbest çalışan yüzde 30'luk kesimin de küçük esnaf, lokanta, kafeterya ve
marketçilik, taksi şoförlüğü, manifaturacılık, taşımacılık, tamir ve temizleme
hizmetlerinde çalıştığı, ayrıca, kuyumculuk gibi çeşitli sahalara çalışmalarını
yaydıkları görülmektedir.
Çalışma çağında olmakla birlikte, işsiz
olan vatandaşlarımızın yüzde 20 oranında olduğu görülmektedir. Bu oranın yüksek
olması, sırf Türkler bakımından değil, Kanada'ya 1980'lerin ikinci yarısından
sonra gelen tüm göçmen grupları için geçerli olan bir olguyu teşkil etmektedir.
Montreal'deki bir diğer kitleyi de, bilim adamları ile mühendislik, tıp ve
benzeri yüksek ihtisas gerektiren alanlarda çalışan vatandaşlarımız
oluşturmaktadır.
Kanada ve eyaletlerinde, 2002 yılı sonu
itibariyle, 40 000 vatandaşımızın bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunların büyük
bir kısmının göçmen olarak bu ülkeye yerleştiği bilinmektedir.
Değerli milletvekilleri, uluslararası
hukuk çerçevesinde değerlendirildiğinde, federal yapıdaki devletlerin
uluslararası anlaşma yapmalarıyla ilgili ilke, bu yetkinin federal devlete
tanınmış olmasıdır. Bununla birlikte, söz konusu federal devletin anayasal
düzenlemesi çerçevesinde federal devletin izin verdiği hallerde, federe
devletin de, anlaşma yapma yetkisi başta olmak üzere, her türlü hukuksal işlemi
yapmaya yetkisinin bulunduğu kabul edilmektedir. Genel olarak anlaşma yapma
yetkisinin tanındığı hallerde, siyasî nitelikte olmayan konular bakımından
federe devletlere bu yetkinin verildiği gözlenmektedir. Örneğin, Alman Federal
Anayasasının 32 nci maddesi, yasa yapmaya yetkili oldukları alanlarda,
eyaletlerin, federal hükümetin onaylaması kaydıyla, anlaşma yapabileceklerini
öngörmektedir. 29 Mart 1867 tarihli Kanada Federal Anayasasının 91 ve 92 nci
maddeleri, Kanada'nın eyaletlerinin diğer ülkelerle anlaşma yapmasına izin
vermektedir.
Öte yandan, 19 Haziran 1998 tarihinde
Ankara'da imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kanada Hükümeti arasında
sosyal güvenlik anlaşmasının onaylanması Bakanlar Kurulunca 22 Aralık 2000
tarihinde kararlaştırılmıştır.
Ülkemiz ile Kanada Hükümeti arasında
sosyal güvenlik anlaşmasının Kanada'nın bir eyaleti ile anlaşma başlığını taşıyan
21 inci maddesinde şöyle denilmektedir: "Türkiye'nin ilgili makamı ve
Kanada'nın bir eyaleti, bu anlaşmanın hükümleriyle çelişmediği sürece,
Kanada'da eyalet yetkisi içerisinde herhangi bir sosyal güvenlik konusunda
anlaşma yapabilirler."
Bu madde karşısında, uluslararası hukuk
ışığında, "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek Hükümeti Arasında Sosyal
Güvenlik Konusunda Anlaşma" nın yapılmasının hukukî dayanağı
bulunmaktadır.
Kanada ile Kebek'in sosyal güvenlik
sistemlerindeki farklar konusu, tarihî boyutuyla birlikte bakıldığında daha
rahat anlaşılabilmektedir. Kanada'da 1963 yılında iktidara gelen Liberal Parti,
ilk birkaç ay içinde, sosyal güvenlik sisteminin temelini teşkil eden yeni bir
emeklilik planı sunmuş ve bu planın görüşülmesine iki sene devam edilmiştir.
Bu görüşmeler sürerken, Kebek Başbakanı,
federal plandan daha kapsamlı bir plan ortaya koymaya kararlı olduğunu, kendi
planlarının özürlüleri ve malulleri de kapsayacağını ve Kebek sosyal güvenlik
sisteminden yararlanacaklara daha fazla malî katkı sağlayacağını belirtmiştir.
Kebek Başbakanının planı, federal hükümet
ile eyalet hükümeti arasında yapılan görüşmelere konu olmuş, Kebek planının
federal planla yakından koordine edilmesi üzerinde mutabık kalınmıştır.
Kanada Federal Hükümetinin bilgisi
dahilinde, Kebek tarafının önerisi üzerine, iki ülke yetkili kurumları arasında
1996 yılı haziran ayında başlatılan temas ve müzakereler neticesinde, 21 Kasım
2000 tarihinde Kebek'te imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek
Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Anlaşma çerçevesinde hak
sahiplerine sağlanan yararlar şunlardır:
Her iki âkit taraf vatandaşlarının sosyal
güvenlik hak ve yükümlülükleri bakımından eşit işlem görmeleri sağlanacaktır.
Geçici görevlendirilenlerin tabi
olacakları sosyal güvenlik mevzuatı belirlenerek, mükerrer sigortalılık
önlenecektir.
Her iki âkit taraf vatandaşlarının kendi
ülkelerinde geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle, aylık
bağlanması imkânı sağlanacaktır. Buna göre, Türkiye'de, SSK, Bağ-Kur veya
Emekli Sandığına tabi olarak hizmeti bulunan ve ayrıca Kebek'te çalışmış olan
bir vatandaşımıza, bu sürelerin birleştirilmesi suretiyle aylık
bağlanabilecektir.
Ayrıca, aylık almaktayken ikamet yerini
değiştiren kişilerin aylıkları diğer ülkeye transfer edileceği gibi, Kebek
gelirler rejimi ve Türk sosyal güvenlik mevzuatının yaşlılık, malullük ve ölüm
sigortası ilgililerinin tüm menfaatları âkit taraf sigortalılarına ya da hak
sahiplerine sağlanacaktır.
Bunun yanında, tıbbî kontrollerin yapılması,
her iki tarafta geçen hizmet süreleri aylık bağlamaya yeterli olmazsa,
tarafların sözleşme imzaladığı üçüncü ülkelerde geçen hizmet sürelerinin de
dikkate alınması sağlanacaktır.
Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi,
bu hükümler neticesinde, iki ülke arasında sosyal güvenlik konusunda çok olumlu
bir ortam oluşmuştur. Bu nedenle, anlaşmanın onaylanmasının uygun ve yararlı
olacağı düşüncesiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akyüz.
AK Parti Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu; buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN KANSU
(İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Kebek Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Mutabakatın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına ilişkin olarak, AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
insanlık tarihine kuşbakışı bakıldığında, paleolitik çağda, insanların, küçük
öbekler halinde, avcılık ve toplayıcılık anlayışına dayalı bir hayat
sürdürdükleri görülür. İnsanlığın güvenlik arayışı, onun "devlet"
kurumunu ihdas etmesinin motor gücü olmuştur. Hem zorlu tabiat şartlarına karşı
hem de insanların kendi aralarında çıkardığı savaşların getirdiği korku ve
endişelere karşı kendini güvene alma güdüsü, devletin oluşumunun aslî unsuru
olmuştur.
Uygarlığın gelişmiş olduğu çağımızda da,
güvenlik sorunu, hâlâ, insanlığın temel sorununu teşkil etmektedir. Uygarlık
ilerledikçe, insanlığı tehdit eden unsurların, giderek azalması gerekirken,
aksine, daha da çoğaldığı görülmektedir. İnsanlığı tehdit eden enstrümanlar,
âdeta, daha bir modernize edilerek, daha büyük çapta tehdit unsuruna
dönüşebilmektedir. Nitekim, günümüz dünyasının karşı karşıya kaldığı küresel
tehdidin boyutları giderek genişlemektedir. Bu nedenle, devletlerarası sosyal
güvenlik konsepti, giderek daha önemli bir profile oturmaktadır.
"Sosyal güvenlik" kavramının,
genel anlamdaki "güvenlik" kavramından türediği bilinen bir husustur.
Devletler arasında sağlanacak sosyal güvenlik mutabakatlarıyla, daha huzurlu ve
daha barışçıl bir dünyanın tesis edilebileceği gözden uzak tutulmamalıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
İkinci Dünya Savaşı ertesi sürecin, siyasal tarihte, uluslararasılaşma süreci
olduğu bilinmektedir. Günümüzde "küreselleşme" ya da
"globalizm" kavramlarıyla ifadelendirilen bu süreçte, devletlerarası
işbirliği ve mutabakatlar sürekli yenilenmektedir.
İç hukuktaki kodifikasyonlar ne kadar
önemli ise, dış ilişkilerdeki hukuksal metinlerin kodifike edilmesi de en az o
kadar önemlidir. Bu itibarla da, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek
Hükümeti arasında sosyal güvenlik konusunda mutabakat bir kez daha önem
kazanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kanada Hükümeti arasında sosyal
güvenlik mutabakatı 19 Haziran 1998 tarihinde Ankara'da imzalanmıştır.
İmzalanan bu anlaşmanın onaylanması, Bakanlar Kurulunca 22 Aralık 2000
tarihinde kararlaştırılmış olup, söz konusu Bakanlar Kurulu kararı ile anlaşma
metinleri, 22 Ocak 2001 tarihli 24295 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır.
Aktedilen bu anlaşmanın 21 inci maddesine göre, Türkiye'nin ilgili makamı ve
Kanada'nın bir eyaleti, bu anlaşmanın hükümleriyle çelişmediği sürece,
Kanada'da, eyalet yetkisi içerisinde, herhangi bir sosyal güvenlik konusunda
anlaşma yapabilir. Buna göre, Kebek Eyaleti ile Hükümetimiz arasında sosyal
güvenlik mutabakatının aktedilmesinin hukukî dayanağı bulunmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hükümetimiz, devlette sürekliliği esas almaktadır. Önceki hükümetler döneminde
yapılan uluslararası anlaşmalara sürdürülebilirlik kazandırmak hükümetimizin
hedefleri arasındadır. Kebek Eyaletinin sosyal güvenlik konusunda mutabakat
aktettiği ülkeler şunlardır: Avusturya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya,
Yunanistan, İrlanda, İtalya, Portekiz, Norveç, İsviçre, İsveç, ABD, Lüksemburg,
Hırvatistan, Slovenya, Malta, Şili, Dominik, Jamaika, Filipinler ve
Uruguay'dır.
Ülkemizin, Kebek Eyaleti ile sosyal
güvenlik mutabakatı imzalaması, uluslararasılaşma sürecine önemli bir katkı da
sağlayacaktır. Meclisimizin bu mutabakatı onaylaması, ülkemizin uluslararası
arenada rolünü daha da artıracaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Kebek'in, halen, 80'in üzerinde ülkeyle 460 adet ikili düzeyde anlaşması
bulunmaktadır. Bu anlaşmalar, tarım, gıda, kalkınma, finans, sağlık ve bilim
gibi çok geniş bir alana yayılmıştır. Aynı ülkelerle Kanada'nın da anlaşmaları
bulunmakta, bazı hallerde Kebek anlaşmaları Kanada'dan önce onaylanmaktadır.
Bu kanun tasarısına AK Parti Grubu olarak
kabul oyu vereceğimizi belirtiyor, hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kansu.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KEBEK HÜKÜMETİ ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK KONUSUNDA MUTABAKATIN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 21 Kasım 2000 tarihinde
Kebek'te imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek Hükümeti
Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Mutabakat"ın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda
Mutabakatın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 242
Kabul: 241
Ret: 1 (x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Milletvekilleri, Yeni Bitki Çeşitlerine
Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
5.- Yeni
Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 323) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.
Komisyon raporu 323 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz
vereceğim.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NECDET BUDAK (Edirne) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı
Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısının tümü hakkında, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bizleri televizyonları başında
izleyen vatandaşlarımızı, tüm ziraatçı meslektaşlarımı ve Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Görüşeceğimiz bu yasa tasarısı, özellikle
zor durumdaki tarım sektörünü çok önemli derecede etkilemektedir. Türkiye'de
tarım kilitlenmiş durumdadır. Artık Türkiye'deki tarlalar bizi besleyemez
durumdadır. Dünyada ve Türkiye'deki tarım sektörünün üretim ve maliyet
bakımından karşılaştırılması mümkün değildir. Türkiye tarımı, Avrupa Birliği ve
Amerikan tarımıyla rekabet edemez durumdadır. Uluslararası borsalarda Türk
ürünlerinin fiyatları, rekabet gücü bakımından çok zayıftır. Türk tarımındaki
tohum, mazot, gübre gibi girdilerin fiyat yüksekliğinin yanı sıra, tarıma
ayrılan destek çok azdır.
Burada sadece Tarım Bakanına ya da
hükümetlere yüklenmek çok doğru değildir. Tarım, uzun vadeli devlet politikası
gerektirir. Bununla birlikte...
Arkadaşlar, dinlerseniz, çok memnun
olurum; çünkü, 25 000 000 çiftçi var ve şu anda, 20 üniversite ve tüm ziraî
araştırma enstitüleri bu kanun tasarısı üzerindeki görüşmeleri dinliyor.
Türkiye'deki nüfusun yüzde 40'ı tarımla uğraşıyor, çok önemli bir konu; onun
için, dinlemenizi rica ediyorum.
Mevcut hükümetin dokuz aylık tarım
politikasını, 4 Aralık 2003 tarihli yazısında bir köşe yazarı şu rakamlarla
ifade etmektedir: 2003'ün dokuz aylık döneminde yurt dışından 585 000 000
dolarlık hububat getirdik. Hayvansal ve bitkisel yağ ithalatına 375 000 000
dolar ödedik. 320 000 000 dolarlık yağlı tohum ve meyve satın aldık. Sebze ve
meyveyi bile dışarıdan getirmeye başladık. Yılda 300 000 ton pirinç getiriyoruz
bu son dokuz ayda. Ayçiçeğimiz, mısırımız yeterli değil, dışarıdan alıyoruz.
Amerika ve Kanada'dan mercimek satın alıyoruz. Fakirin yemeği kurufasulyeyi
Çin'den getiriyoruz. Simitlerin susamını Sudan'dan getirerek, yılda 35 000 000
dolar ödüyoruz.
Bir de, sanayide kullanılan tarım ürünleri
var; örneğin, pamuk, deri; yılda 625 000 ton pamuk ithal ederek, geçen yıl, bu
ithalatta dünya şampiyonluğunu hiçbir ülkeye kaptırmadık.
2003'ün ilk dokuz ayında, tarım,
ormancılık ve balıkçılık ürünleri, toplam ihracatımız 1 400 000 000 dolar; ithalatımız 2 000 000 000 dolar;
yani, satabildiğimizden daha fazla satın alıyoruz; çünkü, Türkiye'de üretemiyoruz.
Üretimimiz, Türkiye'deki halkın talebini karşılamıyor.
Peki, neden böyle oluyor; nüfusun yüzde
35'i tarımda yaşıyor, toprakların büyük bölümü tarıma ve hayvancılığa müsait,
ama, üretemiyoruz. Tarım üretimi artacak yerde neden azalıyor; tarım uzmanları,
bunun cevabını şöyle veriyorlarr: "Türkiye'deki tarımı dış güçler öldürmek
istiyor." Tarım uzmanları, dış güçlerin tarımı öldürdüğünü düşünüyorlar.
Bunun yanı sıra, şunu da unutmamak gerekir
ki, bu, tarımın önemini küçümseyen, şu anki kanun tasarısına ilgisizlikte de
gördüğümüz gibi, Türkiye'deki milletvekilleri, Tarım Bakanlığının hantal yapısı
ve ilgisizliği, tarım üretimindeki gerilemeye seyirci kalan uzun vadeli
hükümetlerden kaynaklanmaktadır.
Sanayileşmiş ülkelerde tarım kesimi büyük
ölçüde destek görüyor, ileri tarım teknolojileri kullanılıyor. Sanayileşmiş
ülkeler, tarımdaki üretim fazlasını pazarlamak için uluslararası borsalarda,
Türkiye gibi tarımı orta ölçekli ülkelerin tarım ürünlerini öldürüyor; rekabet
edemiyoruz. Ürün girdilerimizle beraber Türk tarımı gerilemekte.
Her malı, en ucuz üretecek üretenden
alacak isek, dövizi nereden bulacağız?!. Bakın, buğdayı döviz vererek alıyoruz;
mısırı, tütünü, ayçiçeğini, pamuğu, mercimeği, pirinci, susamı döviz ödeyerek
alıyoruz. İyi de, bu dövizi nereden karşılayacağız; yine, bu, millî servet
olarak bizim ceplerimizden çıkacak. Böyle bir tablo var dokuz aylık
değerlendirmede. Tarım Bakanlığı yapmak bu koşullarda gerçekten çok zor; ama,
bu zoru başarabilecek güçte olmamız gerekir ve Tarım Bakanı, bu ipi göğüsleyebilmeli;
çünkü, Türkiye'de, güçlü, tek başına bir iktidar dönemi var, tarım politikası
uzun vadeli bir politika gerektirir; bu uzun vadeli politikayı bu iktidar
döneminde yapma şansınız var, bunu yapabilirsiniz ve Cumhuriyet Halk Partisi
olarak biz de katkıda bulunmaya hazırız.
İnanıyorum ki, Mecliste en fazla gündeme
getirilen konulardan birisi tarım; milletvekilleri, iktidar olsun, muhalefet
olsun, çok fazla soru önergesi veriyorlar, kanun teklifi veriyorlar; ama,
milletvekillerinin kendi illerine yönelik dile getirdikleri bu sorunlar, Türk
tarımında ortak sorunlardır. Bu sorunları giderecek orta vadeli politikaların
Tarım Bakanlığı tarafından geliştirilip, Mecliste anlatılması gerekir. Yani,
biz, bu tek başına güçlü iktidar döneminde Türk tarımının nereye gittiğini
bilmeliyiz, bunu Mecliste tartışmalıyız.
2004 yılı istihdamın çözüm yılıysa, hiç
unutmayın ki, tarım sektörü, gizli istihdam için çok önemli bir sektördür ve
şunu da unutmayın; Türkiye, Avrupa Birliğine girdiğinde en güçlü olacağı konu,
Türkiye'nin doğası gereği, tarıma dayalı sanayi olacaktır.
Her yıl olduğu gibi, bu yıl da hükümet
tarafından açıklanan buğday fiyatları büyük bir tartışma yarattı. Daha önceki
yıllarda bu tartışmanın odağında hükümet yer alırdı; bu yıl ise, Toprak
Mahsulleri Ofisinin serbest piyasanın altındaki alım fiyatlarını Tarım
Bakanlığı açıkladığı için, doğal olarak, Tarım Bakanına yönelik tepkiler ortaya
çıktı. Çiftçiler ve köylüler, talihsiz sözleriyle karşı karşıya kaldılar Tarım
Bakanının ve bunlar, hiç olmaması gereken, hoş olmayan tartışmalar oldu. Tarım
Bakanı Sayın Güçlü'nün, politikada, belki de, bizler gibi yeni olması, bu
tartışmayı biraz daha genişletti; bunun yaşanmaması gerekirdi; ama, yaşandı.
Ben, bunu vurgulamaktan çok, bunun neden olduğunu bilimsel olarak ortaya koymak
istiyorum; şimdi, biz, bundan sonra, nasıl bir ders çıkaracağız ve yanlışlardan
doğruları bulacak nasıl çalışmalar yapacağız:
Bugün, dünyada olduğu gibi, bizde de
tarımsal üretimin iki ayağı var; birincisi, üretiyoruz; ikincisi, satış
yapıyoruz. Peki, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, fiyat açıklarken, üretimle
ilgili mi konuşuyordu, mal alımıyla ilgili mi konuşuyordu?! 1985'ten beri
izlediğimiz Tarım ve Köyişleri eski Bakanları, tarımsal ürünlerin ticaretinde
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yetkili olmasını istediler. Bence, bu yaz,
Tarım Bakanının yaşadığı bu tartışmanın temel nedeni, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının, ürünlere fiyat politikası belirlemesi ve geçmiş hükümetlerde
olduğu gibi, fiyat politikasına dayalı Türkiye'de politikalar üretilmesidir.
Ben, buradan şunu öneriyorum: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Türkiye'de tarım
ürünlerinin alımı ve satımıyla ilgili çalışmalara girmemeli, tarım ürünlerinin
alımı ve satımı işine hiç bulaşmamalı; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, sadece
tarımsal üretimi yönlendiren, kontrol eden bir yapıya kavuşturulmalı. Daha açık
bir ifadeyle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görevi, tarımsal üretimi ve ürün
kalitesini artıracak tedbirleri almak olmalı ve Türkiye'nin tarımsal
potansiyelini ve tarım ürünlerini dünyaya tanıtmalıdır. Türkiye'de, dekar
başına ortalama buğday verimi 200 kilogramla dünya ortalamasının altındayken
-İngiltere'de 1 500 kilogram, genetik kapasiteyle buğday verimi alınabiliyor-
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, buğday verimini artırma politikalarını
geliştirmekle uğraşmak yerine, buğday alımı ve satımıyla uğraşması, bence, son
derece anlamsız bir iştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, bu işlerle uğraşacağı
yerde, örneğin, buğday tarımının, Türkiye'nin hangi bölgesinde ekonomik
olduğunu, hangi bölgesinde ekonomik olmadığını, verim ve kaliteyi artırmak için
neler yapılması gerektiğini araştırmalıdır. Unutmayın ki, Türkiye, dünyadaki 7
gen merkezinden birisi; örneğin, makarnalık buğday üretimi bakımından; ama,
Türkiye, kendi makarnasını üretecek kaliteli makarnalık buğday üretemiyor.
Bütün bunlara rağmen, biz, fiyat politikalarıyla toplumun karşısına
çıktığımızda, istenmedik durumlar ortaya çıkabilir; tıpkı, geçtiğimiz yaz
olduğu gibi. Buğday alıp satma, bunun üzerinde politika yapma devri artık
bitmeli diyorum. 3-5 dekarlık tarlalarda, buğday, mısır ve ayçiçeği tarımı
ekonomik değildir; ama, buralarda sebze ve meyve tarımı yapılarak, köylünün
para kazanması sağlanabilir; bu da, ancak, bir köyün veya bölgenin
yönlendirilmesiyle mümkün olur; yani, bir yerden bir tüccarın mal alabilmesi
için, orada, yeterli ve kaliteli üretimin yapılması gerekir.
Avrupa'nın çok büyük sebze ve meyve açığı
var. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Türk köylüsünü organize ederek, bu pazara
sürekli mal göndermesini sağlayabilir. Öte yandan, bir de Japonya pazarı var;
meyve ve sebzenin Avrupa pazarına göre çok daha pahalı olduğu bir pazar;
maalesef, biz, bugüne kadar, Japonya pazarında, ciddî bir şekilde ilerleme
gösteremedik. Neden mi diyeceksiniz; birincisi, bu pazar sürekli mal istiyor.
Biz, önce, bu üretim zincirini kuramadık. İkincisi, tarımsal üretimlerimizin
tanımı yok; halbuki, Türkiye, pazarın istediği sürekli malı üretme konusunda,
Avrupa'nın en şanslı ülkesi. Buradan örnekleme yaparsak, örneğin, ülkemizin
ekolojik farklılıklarından dolayı, pazara, üç ay, hatta dört beş ay kiraz verme
imkânımız var; ama, ne yazık ki, bu imkânları değerlendiremiyoruz. Neden; bütün
bunları organize edecek, köylümüzü, çiftçimizi yönlendirecek bir kurum veya
kuruluş yok. Bunların hepsi Türkiye'de mevcut; en büyük sorun, aralarındaki
koordinasyon eksikliği. Bunu sağlayacak olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
ise, geçmişte olduğu gibi, geçmiş tarım politikalarının devamı bir politikayla
meşgul olması.
Arkadaşlar, bir istatistik vermek
istiyorum: Türkiye'de, 70 000'in üzerinde ziraat ve orman mühendisi var;
peyzaj, gıda ve su ürünleri mühendislerini, meslek okullarından mezun olanları
da sayarsak, 200 000 mühendis ve teknik eleman var. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığında ve Türk köylüsüne hizmet eden 200 000 kadro var ve bunlar maaş
alıyor; yani, bu konuda eğitimli
400 000 insan var. Hollanda'da ise 200 000 çiftçi var. Hollanda'nın
tarım ihracatı 30 milyar dolar, Türkiye'nin tarım ithalat ve ihracat farkı
sadece 1 milyar dolar. Türkiye'de 20 adet ziraat fakültesi var. Ziraat
Fakültelerinde tarım konusunda, gerçekten, çok değerli bilim adamları var.
Ziraî araştırma enstitüleri var, yüzlerce araştırıcı var; öğretim üyesi var;
ama köylüye hizmet götürecek, bunları bir araya getirip, bir güç oluşturup, bir
program çerçevesinde köylünün üretimine katkıda bulunacak mekanizmalar sağlıklı
çalışmıyor. Her türlü insan kaynağının yanı sıra, uygun iklim, toprak, su ve
bitki örtüsü mevcut; bir başka deyimle, un, şeker, yağ var; ama, helva yapacak
bir sisteme ihtiyaç var.
Türkiye, Avrupa'nın en zengin faunasına,
bitki örtüsüne sahip; sadece Anadolu'da 3 000'in üzerinde bitki var. Bunlar,
bakanlık adına -bu çıkarılacak kanun çok gerekli bir kanun- tescil edilmeli,
yerli çeşitlerimize sahip çıkmalıyız. Bununla ilgili -Amerika'da doktora
yaptığım sırada- okuduğum bir makaleyi size dile getirmek istiyorum.
Amerikalı Profesör Harlan, Artvin'in
Yusufeli İlçesine gidiyor ve pazarda tohum topluyor, Türkiye'deki bütün
tohumları topluyor ve Maryland'da bir müzede, bitki kaynakları müzesinde
saklıyor ve Profesör Harlan, Yusufeli'ndeki pazar yerine gittiğinde,
çiftçilerden aldığı tohumlar karşılığında dolar olarak para vermek istiyor;
tabiî, Yusufeli'ndeki bizim vatandaşlarımız da "sen profesör adamsın,
Amerika'dan buraya kadar gelmişsin; biraz tohum vereceğiz, ondan da para mı
alacağız; ayıp olur. Biz Türküz, misafirperveriz, olmaz" diyorlar. Harlan,
bunun üzerine, kitabında, Türkiye'deki bu konuyla ilgili aynen şu cümleyi
yazıyor: "Türkler, tohum teknolojisi konusunda, tohum bilimi konusunda,
bitki örtüsü bakımından, gen kaynakları bakımından neye sahip olduğunu
bilmiyorlar." Türklere bu şekilde hitap ediyor. Tohum teknolojisi, 21 inci
Yüzyılın en büyük teknolojilerinden birisi, özellikle genetik mühendisliği ve
biyoteknolojiyle beraber, bence, petrol kadar önemli bir alan.
Her türlü insan kaynağını söyledik, bu
imkânlar var dedik; ama, biz, bunları niye değerlendiremiyoruz?!. Bakın, bu
çıkacak kanunla beraber, Bangladeş ile Türkiye arasında bir karşılaştırma
yapmak istiyorum.
21 inci Yüzyılda, tohum teknolojisi,
ülkeleri, çok uygun bir şekilde sömürü altında almış durumdadır. Türkiye, yurt
dışından tohum almak için 50 000 000 dolar harcamaktadır. Bangladeş'te
çiftçiler çeltik ekiyorlardı; ama, son on yılda, kendi çeltik tohumlarını,
köylerdeki yerel tohumlarını kaybettiler ve kaybetmelerinin nedeni de şu: Bu
ülkede pirinç tohumu üreten şirketler, kendi geliştirdikleri, ıslah yoluyla,
genetik yolla modifiye ettikleri çeltik tohumlarını hibrit olarak onlara
pazarladılar. Bu firmalar bu tohumların patent haklarına sahip oldukları için,
şu anda, Bangladeş'te, çiftçiler, üretim yapmak için, bu tohumları, tamamıyla,
bu tohum üreten şirketlerden satın almak zorundadırlar. Türkiye de, bu
tasarının yasalaşmasıyla birlikte, eğer, kendi yerel çeşitlerini, Tarım
Bakanlığı adına tescil ettirmezse ve yabancı şirketler, Türkiye'nin bu yerli
çeşitlerinin kendi adlarına patent hakkını alırlarsa -ki, bu kanunla, bu
sağlanmış olacak- Türkiye'deki çiftçiler ve Türkiye'deki tarım, bir bakıma
kesin bir şekilde, yabancı tohum üreten şirketlere bağımlı hale gelecek ve bir
yerde, onların sömürgesi haline geleceğiz.
Biz, bu durumu, Trakya'da, örneğin
ayçiçeğinde yaşıyoruz. Bugün Türkiye'deki yabancı firmalar, ayçiçeği tohumunu
Bergama'da üretiyorlar, Trakya'ya getiriyorlar, kilogramını 15 000 000-20 000
000'a pazarlıyorlar. Trakya'daki çiftçiler, on yıl önce kullandıkları ayçiçeği
tohumunu kaybettiler ve onu arıyorlar; bulabilseler, hibrit çeşitlerine göre,
kendi kullandıkları yerel çeşitlerin ekonomik analizi yapıldığında, belki daha
kârlı olacak; ama, şu anda kendi tohumlarını kaybettikleri için, bu yabancı
şirketlerden tohum almak zorunda kalmaktadırlar.
Yine, ne yazık ki, çiçek ihracatımız
sadece 11 500 000 dolardır; bu -arkadaşlar, hatırlatmak isterim Hollanda'nın
sadece binde 23'ü; Hollanda, 5 milyar dolarlık ihracat yapmakta. Bütün bunlarda
tablo açık ve üzücü bir durumda; ama, bizim, bunları olumlu hale getirmek için
yapabileceğimiz çok şey var.
Burada güçlü bir iktidar var; bu, tarım
için tarihî bir fırsat. Gelin, bu tarım politikasını Meclis olarak masaya
yatıralım, tartışalım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz de katkıda
bulunalım. Uzun vadeli, geniş perspektifli, makro düzeyde, bir tarım,
ormancılık ve hayvancılık planı yapalım; üretim, pazarlama, şehirleşme, ulaşım,
iletişim, kitle eğitimi, ticarileşme ve sanayileşme programları burada
tartışılsın.
Tüm bu saydığım yanlışlıkların sebepleri
nelerdir derseniz; kalitesiz eğitim, yüksek teknolojinin olmayışı ve
makinelerin yetersizliği, bu duruma neden olan sebeplerden birkaçı.
Bir konu daha var; dediğim gibi, genetik
mühendisliği konusunda zafiyetimiz var. Türkiye, genetik mühendisliğinde de
treni kaçıran ülkelerden birisi. Dünyada, tohum şirketleri, artık, ülkeleri
paylaşmış durumda. Siz, bir ülkenin tohumunu çalıp, tarlanıza ekmiş olsanız
bile, o şirket, tarlanızdaki bitkinin yaprağını alarak, DNA testiyle,
elektrofores tekniğiyle, RFLP gibi tekniklerle tohumun kendisine ait olduğunu
ispat edebilir.
Verimlilik anlayışından da yoksunuz;
Türkiye'de, ürünlerde verimliliğin -genetik anlamda- üst potansiyelini
yakalayamadık. Kalite, hâlâ düşük; verimliliği yakalayacağız ve sonra kaliteye
geçeceğiz. Yönetim organizasyonu kavramına önem verilmiyor.
Özetle, yapılması şart olup da bir türlü
gerçekleştirilemeyen bir zihniyet reformuna ihtiyacımız var. Çağdaşlaşmayı,
bilimde aramamız, demokraside aramamız, teknolojide aramamız ve bunu tarıma
uygulamamız gerekiyor.
Üretim girdilerinden tohum, mazot ve gübre
en önemlileri dedik. Gübrede yüzde 90 dışarıya bağımlıyız, tohumda dışarıya
bağımlıyız, mazotta dışarıya bağımlıyız. Hükümetler, doğrudan gelir desteğiyle,
biraz olsun, çiftçiye yardımcı olmaya çalışıyorlar; ama, bu doğrudan gelir
desteği, sadece yaraları hafifletici oluyor; ancak, Türk tarımının kurtarılması
doğrudan gelir desteğiyle mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen konuşmanızı tamamlayın
Sayın Budak.
NECDET BUDAK (Devamla) - Türkiye'de tarım
üretimi, geçmiş yıllardan bugüne, devletin politik ve malî rant yaratıcı
müdahaleleri sonucu, günümüzde çok sorunlu bir hal almıştır.
Tarım üretiminin temel üretim faktörü
arazidir ve Türkiye'de arazi parçalıdır, sulanabilir arazi var olmasına rağmen
sulama yetersizdir.
Tarım üretiminde karşılaşılan en büyük
sorunlardan birisi -ki, bu yasa tasarısıyla ilişkili olan- Türkiye koşullarına
uygun, yeterli miktar ve istenilen kalitede tohum, fidan ve fide üretimidir.
Tarım üretiminin ilk maddesidir, tohum, fidan ve fide. Bu tohum teknolojisi, şu
anda, uluslararası tekellerin hâkimiyeti altına geçmiştir ve Türkiye de, bu
tohum teknolojisi konusunda ve tohumda, özellikle yabancı döllenen bitkilerde
yabancı firmaların tekeline girmiştir.
Burada, bir şeyi açıklamak istiyorum.
Buğday gibi, arpa gibi, pirinç gibi bitkiler kendine döllenebildikleri için,
genetik dejenerasyon az olduğu için, üç dört jenerasyon kullanılabilir; ama,
sebzeler ve ayçiçeği gibi yabancı döllenen bitkiler, bir jenerasyon sonra
genetik dejenerasyon geçirdiklerinden ve yabancı firmalar biyoteknoloji yoluyla
bunları genetik olarak modifiye ettiklerinden, bu ürünler, bir jenerasyon sonra
çiftçiler tarafından satın alınmak zorundadır. Ne yazıktır ki, Türkiye'de kamu
ve özel sektörü kıyasladığımızda, yabancı sektör, Türkiye'de tohumdan
kazanılabilecek ve bu yabancı döllenen bitkilerin tohum üretiminin yaklaşık
yüzde 99'unu üretmektedir. Kamu ise, işin hamallığını yapmaktadır; tabiî ki, o
da gereklidir; ama, sadece, buğday üretimine ağırlık vermektedir.
Burada sözlerimi bitirmek ve bir sonraki
maddede konuşmama devam etmek istiyorum.
Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Budak.
AK Parti Grubu adına, Mersin Milletvekili
Sayın Ömer İnan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER İNAN (Mersin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı
Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, 3 Ocak, Mersin'in
kurtarılış günüydü. Bu vesileyle, Mersin halkına da buradan tebriklerimi
iletiyorum, Allah, bir daha, Kurtuluş Savaşındaki o günleri bu millete
yaşatmasın diye de temenni ediyorum.
Ayrıca, Mersin Milletvekili Dr. Hüseyin
Güler, elim bir trafik kazası geçirmiş ve bu kaza sonucunda eşini ve
kayınvalidesini kaybetmiştir. Buradan, kendisine ve CHP Grubuna başsağlığı
diliyorum; ayrıca, kendisine de acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kanun tasarısıyla ilgili görüşlerimi anlatmadan önce, Türkiye'de tarım
sektörünün bulunduğu yere kısaca bir göz atmakta fayda mülahaza ediyorum.
Bunun için çeşitli rakamlar verilebilir.
Ben, öyle, rakama boğmayacağım, küçük birkaç tane rakam vereceğim. Bunlardan en
önemlisi, gayri safî millî hâsıla.
Tarım sektörünün gayri safî millî hâsıla
içerisindeki payı, 2002 yılı itibariyle yüzde 12 civarında gerçekleşmiştir;
buna mukabil, bu sektörden geçimini temin edenlerin oranı ise yüzde 35'tir;
yani, 24 000 000 insanımız tarım sektöründe yaşamakta ve gayri safî millî
hâsıladan yüzde 12 pay almaktadır.
Yine, gayri safî millî hâsılayla ilgili
bir başka rakam, kişi başına gelir. Türkiye'de, kişi başına gelir 3 000 dolar
civarında; ama, tarım sektöründe yaşayanların kişi başına geliri de 1 000 dolar
civarındadır. Bu, tarım sektörünün içerisinde bulunduğu durumu açık bir şekilde
ifade ediyor.
Bir de, ihracat rakamlarına bakalım:
Ülkemiz, bir tarım ülkesiydi, cumhuriyetin başlangıcından 1960 - 1970'lere
kadar bir tarım ülkesi görünümünü muhafaza etti ve tarımın ihracattaki oranı
oldukça yüksekti. Daha sonraları, özellikle 1980'den sonra, tarımın ihracattaki
payı giderek azalmıştır. 1980'de tarım ürünleri ihracatının toplam ihracata
oranı yüzde 56 iken, 2002'de yüzde 5,8'e düşmüştür. Tabiî, burada, tarıma
dayalı sanayi ürünlerinin de, sanayi ürünü olarak kabul edilmesi dolayısıyla,
bu oran biraz düşüktür; eğer bunu da dahil edersek, bu oran yüzde 13'lerdedir.
Türkiye'de ekili alan, toplam arazinin
üçte 1'idir; yani, 26 500 000 hektardır. Nadasa bırakılan arazileri, çorak
yerleri hariç tuttuğumuzda, 18 400 000 hektar tarım arazisi vardır. Bu araziyi
eken, biçen işletme sayısı da -yani, hane halkı, aile sayısı da- 3 400 000;
yani, 3 400 000 aile, 18 000 000 hektarlık araziyi ekip biçmektedir. Bir
aileye, ortalama -54 dekar- 54 dönüm toprak düşmektedir; Avrupa Birliğinde ise,
bu miktar, 165 dönümdür. Ortalama işletme büyüklüğü Avrupa Birliğindekinin üçte
1'idir, bunun sadece bir ortalama olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Aslında,
50 dekardan daha az toprağa sahip olan ailelerin oranı yüzde 67'dir; yani,
kırsal kesimde yaşayan ailelerin üçte 2'si, 50 dönümden daha az toprağa
sahiptir ve ailelerin sahip olduğu toprak çok parçalıdır; 2, 3, 5, 10, hatta
daha fazla; bunun ortalaması da 5; yani, bir ailenin sahip olduğu toprak,
ortalama 5 parçalı; bu da, verimi olumsuz yönde etkileyen çok önemli bir husus.
Yine, bu ailelerin, üçte 2'si hem hayvancılık hem çiftçilik yapar; yüzde 30'u
sadece çiftçilik yapıyor, sadece yüzde 2,5'i hayvancılıkla iştigal ediyor.
Cumhuriyet tarihi boyunca, tarımda verim
artmıştır. Mesela, cumhuriyetin başında, dönüm başına buğday üretimi 69
kilogram iken, 2001'de, bu, 200 kilograma yükselmiştir. Önemli bir gelişme;
ama, gelişmiş ülkelerdeki verim artışı, Türkiye'dekinden daha fazla olmuştur;
hatta, Türkiye'deki verim, dünya ortalaması olan 270 kilogramın altındadır;
bizde 200 kilogram, dünya ortalaması 270 kilogram. Bir de gelişmiş ülkelere
bakalım: Amerika'da dönüm başına buğday üretimi 271 kilogram, Fransa'da 663
kilogram, Almanya'da 789 kilogram, Pakistan'da bile bizden fazla. Bizim de bu
seviyelere ulaşmamız gerekiyor.
Türkiye'de tarım sektörü, 1950-1980
döneminde tarıma sağlanan teşviklerle, destekleme alımları, prim,
sübvansiyonlarla çiftçinin yüzü bu dönemde gülmüş. 1980 sonrası bu teşvikler
tedricî olarak kaldırıldığı için, tarım kesimi zor günler yaşamış ve halen
yaşıyor. Özellikle son yıllarda tarımın ihmal edilmesi, çiftçimizi fakru
zarurete duçar etmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi bir siyasetçi
olarak değil, iktisatçı olarak konuşuyorum. Yıllardır ihmal edilen tarım, belli
bir dönem için olağanüstü teşviklerle desteklenmelidir. Tabiî, burada teşvikin
dozunu da kaçırmamak lazım. Dün teşvik ettiğimiz tütün, fındık, şekerpancarı
gibi ürünlerin bugün ekilmemesi için çalışıyoruz. Öte yandan, yağlı tohumlar ve
yem bitkilerinin de ekilmesi için çalışıyoruz. Burada, teşvikte, bir doz
ayarlamasını yapmak gerekir; ama, her halükârda tarım desteklenmelidir; çünkü,
tarım, tıpkı inşaat sektörü gibi, ekonominin lokomotifi bir sektördür. Eğer, bu
sektörde çiftçinin cebi para görürse esnafın da cebi para görür. Mobilyacı,
elektrikçi, demirci, kim varsa, herkes bundan faydalanacaktır; yani, ekonomiyi
canlandıracaktır, harekete geçirecektir tarım sektörü; onun için desteklenmeli.
Bir iktisatçı olarak benim görüşüm bu. İnşaat sektörü de aynı şekilde, tarım
sektörü de aynı şekilde olağanüstü teşviklerle desteklenmeli; hem doğrudan hem
dolaylı olarak gayri safî millî hâsılanın artmasına vesile olur bu.
Bir başka husus; bir millet sanayisiz
yaşayabilir; ama, tarımsız asla yaşayamaz. Onun için desteklemeliyiz ve tarımla
ilgili bir karar alırken bu 24 000 000 insanı düşünerek almalıyız, bir avuç
ithalatçıyı dikkate alarak değil. Elbette, ticarette piyasa ekonomisine evet
diyen bir partiyiz; ama, her türlü etkiye maruz bir sektörü yalnız bırakamayız,
bu insanları mağdur edemeyiz.
Tarımda aşırı müdahaleci ülkelere bir
bakalım. Bunlar, Amerika Birleşik Devletleri, EFTA ülkeleri ve Japonya;
bunların hepsi gelişmiş ve liberal ülkeler. Demek ki, tarıma müdahale etmek,
serbest piyasa ekonomisinden vazgeçmek anlamına gelmiyor. Bu ülkeler tarımı
destekliyorlar. Hangi teşviklerle; yüksek gümrük vergileri koyarlar, destekleme
alımları yaparlar, telafi edici yardımlarda bulunurlar, doğrudan gelir desteği
sağlarlar ve ihracatta sübvansiyon uygularlar. Öyle ki, Avrupa Birliği
bütçesinin yüzde 55'i tarıma ayrılmıştır bugün itibariyle, 2003 yılı
itibariyle; bu, 45 milyar euro demektir. Bizim Tarım Bakanlığının bütçesinin ne
olduğunu hepiniz biliyorsunuz.
Bütün bunlara rağmen, bazı ürünlerde
dünyada önemli bir yerimiz var. Mesela, incir, kayısı, sert kabuklu meyve
üretiminde dünyada birinciyiz; nohutta, kuru üzümde ikinci; mercimekte üçüncü;
üzüm, tütün, taze sebzede dördüncü; limonda altıncı; buğday ve pamukta yedinci;
arpa ve taze meyvede sekizinci sıradayız; ama, üretimde önde olmamız, verimde
de önde olduğumuz anlamına gelmiyor. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırdığımızda,
bitkisel üretimde verimimiz düşüktür, hayvansal üretimde daha da düşüktür.
Üretimde verimi artırmak için şunları
yapmamız gerektiği kanaatindeyim... Tabiî, bugüne kadar yapılanları da
ceffelkalem geçmiyoruz, önemli işler başarıldı geçtiğimiz yılda; çiftçi
borçları yeniden yapılandırıldı, mazot fiyatları ucuzlatıldı, doğrudan gelir
desteği ödendi, 1 000 Köye 1 000 Tarım Gönüllüsü Projesi uygulanmaya başlandı,
22 tarımsal kalkınma kooperatifi desteklendi, her aileye 10 koyun verildi ve
benzeri işler... Bu sene tarımsal kalkınma kooperatiflerinin 200'ünün
destekleneceği ifade ediliyor ki, bu, 10 misli bir artış demektir. Bunları
ihmal etmiyoruz, bunları gözardı etmiyoruz; ama, üretimde verimi artırmak için
yapmamız gereken şunlardır diye düşünüyorum:
Birinci olarak, tarım arazilerinin
toplulaştırılması ; ikinci olarak, girdi fiyatlarını aşağı çekmek; üçüncü
olarak da, üretici birliklerini kurmak geliyor; bunlar, bizde verimi
artıracaktır.
Arazilerin toplulaştırılması olayı, ya
kanunla olur veyahut da gönüllü bir şekilde olur. Kanunla oluncaya kadar,
gelin, bunu, gönüllü bir şekilde yapalım. Nasıl; kooperatifler kurmak
suretiyle; 3 dönüm, 5 dönüm arazisi olan insanları bir araya getirerek
kooperatifler kurmak suretiyle; bunlara girdilerde olağanüstü teşvikler
sağlamak suretiyle, toplulaştırma olayını gönüllü bir şekilde sağlayabiliriz;
bu, verimi artırır.
İkinci olarak, girdi fiyatlarını aşağı
çekmek gerekiyor. Girdi fiyatı deyince, gübre, ilaç, tohum, su, elektrik akla
geliyor. Bunların da fiyatlarını ucuzlatmak lazım; ama, şimdiki hale
baktığımızda, hemen önümüzde iki problem var: Gübre fiyatları aşırı yükselmiş,
yem fiyatları aşırı yükselmiş. Hangi sebeplerden gübre fiyatının aşırı
yükseldiğini, Tarım Bakanlığı çok iyi biliyor. Biz, Tarım Komisyonu olarak, bu
hususta gidip görüştük; neler yapılması gerektiğini de söyledik Tarım
Bakanlığına; bunların yapılmasını bekliyoruz.
En pratik çözüm, KDV oranının yüzde 18'den
yüzde 1'e çekilmesi; bunu yapmamız lazım. Yemde de aynı şekilde; yüzde 8 olan
KDV'yi yemde de yüzde 1'e çekmemiz lazım. Bu, maliyecileri sakın gocundurmasın;
gelir kaybı demesinler. Burada gelir kaybı değil, gelir artışı olacaktır.
Neden; çünkü, bugün, Türkiye'de, yem yüzde 90 oranında kaçak satılıyor, ancak
yüzde 10'luk bir kesim faturalı iş görüyor. Eğer, biz, yemdeki bu vergi oranını
yüzde 1'e çekersek, hiç kimse yüzde 1 için tenezzül etmeyecektir kaçak fatura
kullanmaya, sahte iş yapmaya. Dolayısıyla, gelir de artacaktır bu durumda. Bu
iki hususu Bakanın dikkatlerine arz ediyorum. Örgütlü, rekabet gücü yüksek,
sürdürülebilir bir tarım sektörü için bunların yapılması lazım.
Doğrudan gelir desteği iyi bir uygulama
değil benim kanaatime göre. Destek, arazi bazında değil de, üretim bazında,
ürün bazında olmalı. Biz, OECD'den daha mı akıllıyız? OECD ülkelerinde doğrudan
gelir desteğinin toplam tarımsal destek içindeki payı yüzde 5, Türkiye'de yüzde
79 ve 2004 yılında da 3 katrilyon civarında bir para ayrıldı doğrudan gelir
desteği için. Bunu, demin söylediğim girdilerde uygularsak daha iyi olur.
Elbette, Tarım Bakanlığının sıkıntısı var, bütçe yeterli değil; milletvekilleri
olarak ne yapmamız gerekiyorsa yapalım. Biraz destekle, Tarım Bakanlığında
güzel işler yapılacak.
Bakın, geçen sene, Köy Hizmetlerinde
-Mersin için söylüyorum- büyük işler yapıldı; sadece mazot desteği sağlandı ve
geçen yılın, 2002 yılının 12 aylık döneminde yapılandan daha fazla iş yapıldı,
daha fazla yol yapıldı, daha fazla içmesuyu ve sulamasuyu getirildi, gölet
yapıldı, yüzde 100'lük artışlar oldu. Oradaki, başta müdür olmak üzere, bütün
Köy Hizmetleri çalışanlarına teşekkür ediyorum; canla başla çalışıyorlar. Yeter
ki, biraz mazot desteği, biraz ekipman desteği; başka bir şey değil... Onun
için de, Maliye Bakanından rica edelim, bunu sağlayalım.
Sayın milletvekilleri, bugün görüşülmekte
olan kanun tasarısı da, tarım sektörümüzün gelişmesi için Avrupa Birliğine uyum
yolunda atılması gereken bir adım olarak huzurunuza getirilmiştir. Bilindiği
üzere, Türkiye'de tarımsal üretimin yüzde 72'sini bitkisel üretim oluşturmaktadır.
Bitkisel üretimde en önemli girdilerden birisi tohum ve çoğaltım materyalidir.
Ülkemiz agroekolojik yapısı, bitkisel
üretim ve tohumculuk yönünden önemli bir konuma sahiptir. Tarımın veya
tohumculuk endüstrisinin temelini bitki ıslahı araştırmaları ve yeni çeşitlerin
elde edilmesi çalışmaları oluşturmaktadır.
Ülkemizde bitkisel üretimde verimliliği ve
kaliteyi artırmak amacıyla, yeni bitki çeşitlerinin geliştirilmesini teşvik
etmek, bitki ıslahı ve araştırma çalışmalarına kaynak oluşturmak amacıyla bu
kanun tasarısı hazırlanmıştır.
Bu tasarının kanunlaşmasıyla birlikte,
ülkemiz tarımının, gelişmiş ülkelerle rekabet edebilir, dünya pazarlarında
yarışabilir bir noktaya gelmesi hedeflenmiştir. Bilindiği üzere, bitki ıslahı
ve yeni bitki çeşitlerini geliştirme çalışmaları uzun zaman, emek, bilgi ve
teknoloji gerektirmektedir. Elde edilen araştırma sonuçlarının ve yeni bitki
çeşitlerinin korunması, uluslararası ve Avrupa Birliğine uyumlu, fikrî ve sınai
mülkiyet hakları çerçevesinde bir yasal altyapı oluşturulmasıyla mümkündür. Bu
tasarı kanunlaşınca, ülkemizdeki bu konuyla ilgili boşluğu dolduracaktır.
Söz konusu kanun tasarısı, Uluslararası
Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması Uluslararası Birliği (UPOV) Sözleşmesinin
1991 yılı metni ile Avrupa Birliğinin bitki çeşit hakları konusundaki
direktifleri esas alınarak hazırlanmıştır. Dolayısıyla, Avrupa'ya uyumlu bir
yasa tasarısıdır.
Bu tasarının kanunlaşıp yürürlüğe
girmesiyle birlikte, ülkemiz tarım sektörü, bitki ıslahçıları, araştırmacılar
ve çiftçiler önemli faydalar sağlayacaktır. Türkiye önemli bitki türlerinde gen
kaynağıdır; bunun, ülkemizdeki gen kaynaklarının korunmasına katkısı olacaktır.
Islahçılarımız ve araştırmacılarımız tarafından geliştirilen, ıslah edilen yeni
bitki çeşitleri, hem ülkemizde hem de UPOV'a üye ülkelerde, karşılıklılık
prensibi çerçevesinde korumaya alınacaktır. Tohumculuk sektörü, bitkisel
üretim, bitki ıslahı araştırmaları ve yetiştirme teknikleri gibi konularda
bilgi ve teknoloji transferi kolaylaşacaktır. Ülkemizin ihtiyacı olduğu bitki
türlerinde yüksek verimli, kaliteli, hastalık ve zararlılara dayanıklı, sanayie
ve pazar isteklerine uygun yeni bitki çeşitlerine ait tohumlukların temini ve
çiftçinin kullanımına sunulması kolaylaşacaktır. Ülkemizdeki tohumculuk
sektörüyle ilgili üretim, pazarlama, organizasyon ve ihracat olumlu
etkilenecektir.
Bu tasarının yasalaşmasıyla birlikte,
genel olarak, ülkemizde sürdürülebilir tarım, gıda güvenliği, çevrenin
korunması ve genetik çeşitliliğin muhafazasının sağlanması da temel amaçlardan
biridir.
Söz konusu tasarının yasalaşıp uygulamaya
konulmasıyla birlikte, yeni ve üstün vasıflı bitki çeşitlerinin geliştirilmesi
ve elde edilmesi için bitki ıslahçılarına ve araştırmacılara kaynak sağlanarak
bu alandaki olumlu gelişmeler önemli derecede etkilenecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen konuşmanızı tamamlayın
efendim.
ÖMER İNAN (Devamla) - Bütün bu olumlu
katkıların yanında, bu tasarının kanunlaşıp yürürlüğe girmesi, ülkemizin
imzaladığı Türkiye-Avrupa Birliği Gümrük Birliği Anlaşması, Dünya Ticaret
Örgütü Ticaretle Bağlantılı Fikrî ve Sınaî Mülkiyet Hakları Anlaşması ve Avrupa
Birliği müktesebatı ve uyum çalışmaları çerçevesinde zorunludur.
Bu mülahazalarla, söz konusu tasarıya
olumlu oy vereceğimizi ifade eder, hepinizi saygıyla selamlarım.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnan.
Şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın
Mustafa Demir'in söz isteği vardır.
Buyurun Sayın Demir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı
Haklarının Korunmasına ilişkin Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, şahsım adına söz
almamın en önemli nedenlerinden bir tanesi, milletvekili olarak temsil ettiğim
Samsun İlimizin Türkiye'nin tarımsal üretimde ikinci büyük havzası olması
hasebiyle, bugüne kadarki cumhuriyet hükümetlerinin uyguladığı politikalar
neticesinde tarımımızın bugünkü durumuyla birlikte, Samsun'da yaşayan 1 300 000
insanımızın bu olumsuz politikalardan ne ölçüde etkilendiğini ortaya koymak;
önümüze gelen tasarıyla birlikte, 59 uncu hükümetimizin, Tarım Bakanlığımızın
daha önce yaptığı çalışmalar ve bundan sonra yapacak olduğu çalışmalarla daha
etkin bir şekilde katkı sağlayabilmelerine yönelik bir iki şey söylemenin
faydalı olacağını düşünüyor olmamdır.
Değerli konuşmacılarımız benden önce ifade
ettiler. Türkiye nüfusunun çok büyük bir bölümü tarım kesiminde istihdam ediliyor;
ama, istihdam neticesinde ortaya çıkan gayri safî millî hâsıladaki payı yüzde
12 oranında. Bunun Samsun’a yansıması şudur: Nüfusunun yüzde 47'si tarımla
iştigal eden Samsunlular, şu anda, beşerî bir hayata mahkûm edilmiş konumda
yaşantılarını sürdürüyorlar.
Bu politikalar, aslında Türkiye'de birçok
alandaki iyileşmeyi, istihdamı ve gelişmeyi de olumsuz yönde etkileyen
neticelere sebep olmuştur.
Değerli arkadaşlar, bu tasarının,
Türkiye'de tarıma ne tür katkı sağlayacağını benden önceki konuşmacı arkadaşlarımız
dile getirdi; ama, doğrusu şunu beklerdim; Türkiye, bu tasarıyı çok daha
önceleri Türkiye Büyük Millet Meclisine sunarak yasalaştırmalı, tarım
alanındaki bitki ıslahının korunmasına yönelik çalışmalar, bu çağda dünyadan bu
kadar kopuk olmamalıydı.
Değerli arkadaşlar, biz, ülkemizdeki bütün
sektörlerde hep verimliliği esas alıyoruz, bugüne kadar hep öyle aldık. Tarım
sektörüne baktığımızda, aslında, her alanda verimsizlik ortaya çıkmış
vaziyettedir. Türkiye, bugün, bütün iklim avantajlarıyla birlikte,
topraklarımızda yetişebilecek bütün tarım ürünlerini ithal ediyor. Türkiye,
gerekli politikaları uygulayamaması neticesinde, hem o alanda iştigal eden
nüfusu beşerî bir hayata mahkûm etmiş oluyor hem de o alandaki verimliliği
sağlayamadığı için, belli kaynakları yurt dışına transfer etmiş oluyor.
Dolayısıyla, ikinci bir kısır döngüyle birlikte, elde edilen mevcut imkânlarla
ayağa kaldırılabilecek olan bir sektörü, daha zor ayağa kaldırılabilir konuma
getiriyor.
Değerli arkadaşlar, 3 Kasım seçimlerinden
önce Samsun'da üç önemli hadise yaşanmıştı; bu, ulusal basına da yansıdı.
Hafızalarımızı bir yoklayacak olursak; Çarşamba'da bir üreticimiz, tarlasından
fasulyesini topluyor, traktöre yüklüyor, yaptığı masrafı ve alacağı parayı
hesaplayınca, o sıkıntılı kriz anında, fasulyesini ırmağın kenarına döküyor ve
orada intihar ediyor. Bunu, Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Grup Başkanvekili
de çok iyi bilir.
Değerli arkadaşlar -tarım kenti olması
hasebiyle söylüyorum- Samsun'da bir kapıcımız -bu da, yine, ulusal basına
yansımıştı- çocuğunu okula gönderemediği için, kendini asarak, intihar etmişti.
Yine, Samsun'da bir gencimiz, pazarda mısır cipsi isteyen ve alamadığı için
evinde hâlâ ağlamaya devam eden çocuğunu, cinnet geçirip, boğmuştu. Bu, 3 Kasım
öncesi Türkiye'deki Samsun manzaralarından, çok önemli, içler acısı üç
enstantane.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şunu üzülerek beyan etmek istiyorum: İklim şartlarımız, dünyadaki birçok
ülkeden çok daha fazla tarımsal üretime müsait iken, kendi imkânlarımızın
farkına varamamamız neticesinde, bugün, Türkiye'nin ikinci üretim havzası olan
Samsun'da, ne yazık ki, ihracata dayalı bir tarımsal üretim yapamıyoruz,
yapamamaktayız. Bunda da, yanlış üretim politikalarının ve bugün önümüze gelen
bu tasarıda bitki ıslahı konusundaki telif haklarıyla ilgili gayretlerin,
çabaların koruma altına alınmamasının çok büyük etkisi olduğunu düşünüyoruz.
Ben inanıyorum ki, bu tasarı, Türk
tarımına çok güzel şeyler katacaktır; ama, Sayın Bakanımız da buradayken
şunları dile getirmeyi uygun görüyorum: Yalnızca bu yeterli değil; çok kısa
süre içerisinde, gereken imkânlar kullanılarak, tarıma dayalı sanayiin
geliştirilmesi, organik tarımın geliştirilmesi, doğrudan gelir desteği değil,
üretimin desteklenmesi ve gerek tarımsal ürünlerin gerek tarımsal sanayiin
ürettiği ürünlerin ihracatının mutlaka teşvik edilmesi gerektiğinin altını
çizmek istiyorum.
Biz, bugün, Samsun'da, tarıma dayalı
sanayi konusunda, ne yazık ki, sanayi tesisi göremiyoruz. Bu, bugüne kadar
uygulanan politikaların ne kadar yanlış olduğunun ve bizleri nereye
götürdüğünün en açık delilidir.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle, bu
tasarının çok olumlu olduğunu ve şahsım adına olumlu oy kullanacağımı
belirtiyor ve hükümetimizin de, tarıma -hem üretim alanında hem sanayide hem de
ihracatında- çok ciddî teşvikleri, bir an önce, vakit geçirilmeden uygulamaya
sokmasının yararlı olacağını düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine geçilmesine
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelerine
geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
YENİ BİTKİ
ÇEŞİTLERİNE AİT ISLAHÇI HAKLARININ KORUNMASINA İLİŞKİN
KANUN
TASARISI
BİRİNCİ KISIM
Genel Hükümler
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam ve Tanımlar
Amaç ve kapsam
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, bitki
çeşitlerinin geliştirilmesini özendirmek, yeni çeşitlerin ve ıslahçı haklarının
korunmasını sağlamaktır.
Bu Kanun tüm bitki türlerini kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak'ın söz isteği var.
Sayın Budak, sizin şahsî söz isteğiniz de
var, birleştirmek istiyor musunuz?
NECDET BUDAK (Edirne) - Evet.
BAŞKAN - İkisini birleştiriyor ve size 15
dakika süre veriyorum.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA NECDET BUDAK (Edirne) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısının 1 inci maddesi
hakkında konuşmak için tekrar huzurlarınızdayım; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Burada şöyle bir tabloyla karşı
karşıyayız: İktidar milletvekilleri de, Samsun Milletvekili arkadaşımız da,
yine diğer milletvekili arkadaşlar da tarımla ilgili kendi bölgelerine yönelik;
yani, ben, kimseyi suçlamak istemiyorum; ama, bunu hepimiz yapıyoruz, kendi
bölgelerimize yönelik, seçmene selam hesabı, tarımla ilgili çok çeşitli
konuları burada dile getiriyoruz iktidar ve muhalefet olarak. Tarım, gerçekten
yaralı durumda; Samsun'da da böyle intihar eden kişi var, Edirne'de de var,
Adana'da da var; yani, bunları çeşitlendirmek ve acı tabloyu daha acı hale
getirmek istemiyorum; ama, bu da, tarımın, gerçekten, bu dönemde, köklü bir
şekilde ele alınması gerektiğini gösteriyor. İktidar milletvekilleri de aynı
fikirde olduğuna göre, çıkacak bu yasalarla ve yeni çalışmalarla umarım bunlar
düzelir.
Biz, dünyayı, tarımda neden kaçırdık,
dünyada tarımda neler oluyor? Son yirmi yılda dünyada gıda sistemi büyük
değişime uğradı, tarım ve gıda endüstrisi ulusal sınırları aştı, uluslararası
pazarlar halinde, sektörlere dönüştü. Burada, dünyadaki çiftçiler, imalatçılar,
pazarlamacılar, tüketiciler ve gıda zincirini destekleyen hükümetin,
araştırmacıların ve girişimcilerin davranışlarının etkilenemez hale geldiğini
görüyoruz ve gıda endüstrisinin değişiminde rol oynayan birçok faktör var;
teknoloji, biyoteknoloji ve genetik. İşte, bugünkü ıslahçı hakları 21 inci
Yüzyıla damgasını vuruyor. 9 milyar insan, dünyada, besleniyor. Daha önce gübre
devrimi vardı, yeşil devrim vardı, şimdi biyoteknoloji var. İmalat ve
pazarlamada değişim oldu. Devlet politikalarını değiştirdi diğer ülkeler ve
yüksek teknoloji tarıma girdi. Yine, çiftçiden perakendeciye uzanan zincir
işliyor. Sözleşmeli ilişkiler gelişti dünyada. Dökme mallar yerine -Türkiye'deki
gibi- yüksek katmadeğerli ürünlerin ticareti artmaya başladı. Yine, gelişmiş
ülkelerde 1930'lardan kalma piyasalar, çiftçilere yeterli ve istikrarlı gelir
sağlayamaz oldu; bu politikalardan vazgeçildi.
Türkiye'deki duruma baktığımızda ise,
Türkiye'de, şu anda, tüm milletvekilleri dile getirdi -ben, kendi bölgemden de
biliyorum, diğer illere gittiğimizde de görüyorum- örneğin, ben, Edirne'de,
köylere gittiğimde görüyorum -Türkiye'nin diğer köylerinde de- yaşlı insanlar,
tarımcı genç insanlar bir yerde ölümü bekler gibi kahvehanelerde bekliyorlar.
Milletvekili olarak gittiğinizde, o sigara dumanında kahvehane içerisindeki
insanların verimsiz, atıl bir şekilde nasıl bir kenara itildiğini gördüğünüz
zaman ürperiyorsunuz ve titriyorsunuz.
O zaman, şöyle bir şey var Sayın Tarım
Bakanım; ya, biz, tarım sektörünün Türkiye'de artık önemini kaybettiğine,
ekonomik ve sosyal gelişmeye katkısının sınırlı olduğuna karar vereceğiz veya
sorunların politikalardan kaynaklandığını belirleyeceğiz. Ya bunu ayağa
kaldıracağız ya da diyeceğiz ki, arkadaşlar, Türkiye'de, biz, sanayie
kayıyoruz; artık, inanın ki, tarıma destek vermemiz mümkün değil. Bunu dürüstçe
söyleyelim bu insanlara, onlar da başının çaresine baksınlar. Deminden beri bir
çok telefon alıyorum ve köylerden, kahvehanelerden insanlar -iş de yok, güç de
yok; kar kış- bunu izliyorlar ve bir umut bekliyorlar. Tabiî ki, bu da doğru
değil; ama, Türkiye'deki tarım politikalarından dolayı, geçmişten bugüne -ki,
ben, bu hükümette de bunun biraz devamını görüyorum- insanlar, devletten
kendilerine destek vermesini bekliyorlar. Yani, bizim, bunları üretime
yönlendirecek bir tarım politikası geliştirmemiz lazım; bunun için Türkiye'nin
potansiyeli çok fazla.
Türkiye'de tarımdan vazgeçebilir miyiz;
inanın ki, mümkün değil; çünkü, o kadar uygun olanaklar var ki... Tarımda
rekabetçi olabilmek için gerekli olanlar neler; geniş, verimli tarım
alanlarıdır.
Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımızı burada
farklı anlamda eleştirmek istemiyorum; çok iyi niyetli insanlar gelmiş,
bakanlık yapmışlar; ama, son yirmi yılda -şu anda, bizi, 20 üniversitenin bütün
ziraat fakülteleri, araştırma enstitüleri izliyor- yapılan istatistiklere göre
Tarım Bakanı olup da esas mesleği ziraat mühendisliği olanlar bir iki kişiyi
geçmiyor. Yani, burada, ben, o daha iyi yapar bu daha iyi yapar diye söylemek
istemiyorum; ama, bu işte biraz da ziraat mühendislerine öncelik vermemizde
yarar görüyorum.
Becerikli üreticiler lazım, elverişli hava
şartları lazım, ülke koşullarına uygun modern üretim teknikleri lazım, girdi
piyasaları lazım, ulaştırma, işleme ve pazarlama altyapıları lazım. Yani, şu üç
şeyi; üretim, finansman ve pazarlamayı yapabilirsek Türkiye, tarımda bir yere
varabilir. Dediğim gibi, Türkiye'de, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, artık,
fiyat politikalarını bırakıp, verim ve kaliteyi artırma yoluna gitmesi lazım.
Türkiye'nin tarım sektöründeki performans sorununun kaynağı, saydığım bu
nedenlerdir.
Biz, genelde, tarımla ilgili konular
olarak, bir afet oluyor Antalya'da, o konuyu tartışıyoruz; tarım sigortası
kanunu yok. Örneğin, son zamanlarda tartışma konusu, genetik olarak modifiye
edilmiş ürünleri dışarıdan satın alıyoruz; Avrupa karşı, Amerika tüketiyor,
Türkiye gibi ülkelere satılıyor. Ben, inanıyorum ki, Türkiye'de, insanlar, ne
yediğinden emin değiller; yani, böyle bir durumumuz var. Benim en pratik
önerim, kışın sebze meyve tüketmeyin, her şeyi mevsiminde tüketin.
Burada tıp kökenli doktor arkadaşlarımız
var. Devlet İstatistik Enstitüsünden aldığım sağlık verilerine göre, Edirne'de
son dört yılda kanser vakaları -meme ve akciğer kanserleri- tam yüzde 100
arttı; bu yıl itibariyle 450 hasta var. Edirne'deki doktorlar diyorlar ki:
"Her gün, muhakkak, en az 1 adet kanser teşhisi konuluyor." Düşünün
ki, sizin karşınıza doktor geliyor, diyor ki: "Siz kansersiniz."
Allah göstermesin! Yani, bunun nedeni ne; tarımda kontrollü tarımsal ilaç
tüketimi yok; çiftçi, gidiyor, 100 kilogram ilaç alacağım diyor...
Bunu, Trakya Bölgesinde yaşıyoruz; hele
hele, Ergene Nehri kirliliğiyle beraber... Bunu, Çukurova'da yaşıyoruz. Enez'de
toplu halde balık ölümleri oluyor. Yani, tarımsal ilaç tüketiminde kontrol yok,
hormon kullanımı fazla. Dışarıya satılan ürünün Türkiye'ye döndüğünde imha
edildiği söyleniyor; ne derece doğru olduğundan emin değilim; ama, bunlar da
tüketiliyor ve aynı zamanda, bu insanların sağlığıyla oynuyoruz.
Bir başka olay, bu doğrudan gelir desteği
konusu. İnanıyorum ki, 550 milletvekili de, en az bir kez, iki kez, belki on
kez, bölgesindeki insanlara telefonuyla bilgi vermekten yorulmuştur; inanın ki,
ben de yoruldum.
Şu anda Edirneliler de seyrediyordur, tüm
Türkiye de seyrediyordur. Bu, doğrudan gelir desteğini bir cetvele bağlayalım
ve bu insanlara diyelim ki: "Arkadaş, sizin paranızı bu ay içerisinde
ödeyeceğiz." Yani, bunu yapmak çok zor bir şey mi?! "Bu kadar paramız
var, bütçeden, tarımda şu ile bu kadar, şu ile bu kadar ayrıldı..."
Milletvekilleri telefonlarının başında; çiftçiler de çok haklı olarak bir
şeyler bekliyorlar; yani, bunu düzenleyebiliriz.
Artık, bu doğrudan gelir desteği kalkmalı.
Zaten uygun bir destek değil; üretime değil, toprağa, araziye veriyoruz.
İnsanlar diyor ki: "Gübre alacağıma, hiç çekmem, doğrudan gelir desteğini
alırım." Zaten, çiftçi değilim, kasabada esnafım ya da diş hekimiyim;
tapuyu cebine koyuyor... Bunun muhakkak değerlendirilmesi lazım.
Tabiî ki, bu, çiftçi kayıt sistemi
anlamında faydalı oldu; ama, ben, hükümet olarak, doğrudan gelir desteğinden
sonra Türkiye'de nasıl bir destekleme politikasının geliştirileceğini merak
ediyorum. Umarım, bu, doğrudan gelir desteği şeklinde olmaz; çok daha farklı
boyutlarda olması gerekir diye düşünüyorum.
Tabiî, bugünkü yasa tasarısını tartışırken
tarım politikalarını da tartışıyoruz. Üretimde en büyük girdilerden biri
tohumdur ve tarım üretiminde karşılaşılan en büyük sorunlardan biridir. Bitki
ıslahı ve çeşit geliştirme faaliyetleri, uzun zaman, emek, teknoloji ve masraf
isteyen çalışmalardır. Ben, istatistik ve genetik öğretim üyesi olarak,
Amerika'da bu konuda doktora yapmış bir kişi olarak şunu gördüm: Amerika'da,
Tarım Bakanlığı ile araştırma enstitüleri bir arada çalışıyor. Bizde,
üniversiteye gidiyorsun; üniversite, araştırma fonundan, TÜBİTAK'tan para
alamamaktan şikâyetçi. Türkiye'de, Tarım Bakanlığı ile üniversitelerin
neredeyse hiçbir ilişkisi yok. Araştırma enstitülerinin, bir bölgeye, hizmet
anlamında fazla bir şey getirebildiği yok; kendi alet-ekipmanı var.
Üniversitede hocalar teorik anlamda çok güçlü; ama, para yokluğu ve fon
eksikliği nedeniyle, bu bitki ıslahı ve geliştirme faaliyetlerine katkıda
bulunamıyorlar.
Dünyada, 1800'lü yıllarda, özellikle
Amerika'da, yeni bitki çeşitlerinin korunması amacıyla çok çeşitli kanunlar
çıkarıldı; ama, tohum teknolojisinin 21 inci Yüzyıla damgasını vuracağı görüldü
ve 1961 yılında, Fransa'da uluslararası UPOV Anlaşması yapıldı. Bu anlaşma,
bitki çeşit haklarının korunabilmesi sistemine yönelik bir anlaşma.
Burada, tabiî ki, 550 milletvekili var,
hepimiz Türkiyeliyiz, yurtdışına gidince, herkes bizi Türkiyeli görüyor; ama,
şunu da biliyoruz ki, hiçbirimiz birbirimize benzemiyoruz; bitkiler de öyle.
Aynı genotipin içerisinde muhakkak bir farklılık, yeknesaklık, durulmuşluk ve
bir yenilik var. Aynı bölgenin insanı bile olsak, kardeş bile olsak,
birbirimize baktığımızda farklı özellikler görürüz. Bunun için, bitki
ıslahçıları, bu özellikleri değerlendirerek, ıslah yaparak, genetiği
kullanarak, biyoteknolojiyi kullanarak çeşit geliştirirler, bundan tohum
üretirler, bu tohumun üretiminin ticaretini yaparlar; ama, bitki ıslahçıları,
Türkiye'de ve Türkiye gibi ülkelerde çok kolay yetişmiyor.
Ben, buradan bir şeyi dile getirmek
istiyorum. Bana gelen talep var; ben, bu özel talepleri çok fazla da
çözemediğim ve Tarım Bakanlığına iletemediğim için... Türkiye'de yetişen
ıslahçılar, çeşitli siyasî amaçlarla, bir yerden bir yere aktarılıyor. Islahçı,
bulunduğu bölgeyi tanıyor, bölgeye yönelik çeşit geliştiriyor. O bölgede on yıl
kalacak, tecrübe edinecek ki, orada iş yapsın. Yani, Trakyadaki ya da Egedeki
bir kişiyi başka bir bölgeye vermeyin. Bunları yapmamamız lazım; yani, siyaseti
buraya hiç sokmamamız lazım.
Yine, 1995 yılında 551 sayılı Patent
Kanunu çıktı; bu Patent Kanunu bitki türleri ve hayvan ırklarını kapsamıyor
denildi. Arkadaşlar, çıkacak bu yasa -ki, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
kesinlikle destekliyoruz- çok geç kalmış bir yasa; çünkü, bugün, biz,
İsrail'den 1 kilogram domates tohumu aldığımızda 15-20 milyar veriyoruz ve
yıllık 50 milyon dolar harcamamız var. Çıkacak bu yasa, umarım ki,
uygulamaların da düzgün olmasıyla, tüm Türkiye'deki bitki ıslahçılarını,
genetikçileri, biyoteknologları, üniversiteleri, araştırma enstitülerini, hem
bireysel anlamda hem de kurumsal anlamda motive eder ve ülke ekonomisine çok
faydalı olur. Yine, tarımda, ilk önce malzeme sorunlarının çözümü için üniversitelere
araştırma fonları tahsis edilebilir.
Yine, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, ne
yaparsa yapsın, Türkiye'deki üniversiteler ile araştırma enstitülerinin bu
potansiyellerini bir araya getirsin. Gerekirse, TÜBİTAK tarafından, proje
bazında bir ekip kurulsun.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının tarım
girdileriyle ilgili kuruluşları, kaynaklarıyla birlikte üniversitelere
devredilmeli veya kabul edilen projede görev alanların kullanımına açılmalıdır.
Üniversite-özel sektör işbirliği
sağlanmalıdır. Bu konuda, Türkiye'de, başarı sıfır. Arkadaşlar, Amerika'daki
üniversitelerde, öğretim üyeleri, proje yaparken, bir bölgenin tarımla ilgili
sorunlarını çözerken -örneğin, erozyon var, yüksek verimli buğday ıslah edecek-
o bölgedeki buğday üreticileri birliğinden fon alıyor, destek alıyor ve maaşı
da ona göre belirleniyor. Bizde, üniversite-özel sektör işbirliği neredeyse hiç
yok ve devlet tarafından, bu anlamda hiçbir teşvik yok.
Proje seçiminde öncelikler belirlenmeli.
Türkiye'de neyi üreteceğiz, Türkiye neyi üretir de dünya piyasasında rekabet edebilir;
bu ürünleri belirleyelim ve bunlara göre üretim yapalım diyorum.
Yine, özel sektörün, bu patent haklarıyla
beraber, Türkiye'ye çok daha fazla gireceğini düşünüyorum. Ben, bunun faydalı
olduğu kanaatindeyim. Bu bir realitedir. Yabancı sermayeye karşı olmak, bu
anlamda mümkün değil. Özel sektörün girmesiyle beraber hibrit tohum ve yüksek
verim ve kaliteli ürün elde edilmesiyle, tohuma ödenen paranın çok daha fazla
telafi edileceğini düşünüyorum.
Dünyada biyoteknoloji, modern gen
teknolojileri, tarımsal üretimin artırılmasında büyük olanaklar sağladı; ama,
Türkiye'de biyoteknoloji kürsüleri... Yani, biz, biyoteknolojide bir şey
yapacak mıyız, yapmayacak mıyız?.. Şimdi, Avrupa'ya birçok öğretim üyesi
arkadaşımız gidiyor, öğrencimiz gidiyor... Ben biyoteknoloji, genetik konusunda
Amerika'da burslu okudum, Türkiye'ye geldim, bir laboratuvar kurmak mümkün
değil. Yani, biz, burada, büyük bir fırsatı kaçırıyoruz. Artık, insanlar,
Türkiye'nin bitki haritasını, insan haritasını çıkarıyorlar, artık parmak iziyle
Amerika'ya giriyorsunuz. Yani, bunları biz yapacak mıyız yapmayacak mıyız;
bunların ortaya konması lazım.
Sayın Tarım Bakanım, artı bir şey daha
var; yurt dışından, genetik olarak manipüle edilmiş olan bitki tohumlarını,
meyvelerini ya da yapraklarını yiyoruz. Bunlar ne derece kontrolden geçip
Türkiye'ye geliyor... Bu konuda, inanın ki, buradan kamuoyunu da uyarıyorum,
biyogüvenlikle ilgili hiçbir yasal düzenleme yok, tamamen tesadüfen
yaşadığımızı düşünüyorum.
Bütün bunlarla beraber -çok enteresandır-
Türkiye'de hayalperest bir toplum yaratıyoruz ve biz, milletvekilleri olarak,
siyasetçiler olarak, toplumun bu zaafından iyi yararlanıp iyi siyaset
yaptığımızı düşünüyorum ve ben bu durumdan, kişisel olarak çok rahatsızım. Biz,
örneğin, Güneydoğu Anadolu Projesiyle, toplumu yirmi yirmibeş yıldır
avutuyoruz. Amerika'yı giydireceğiz dedik, Türkiye'nin besin ihtiyacını
fazlasıyla karşılayacağız dedik; ama, sonunda, bakıyoruz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Budak, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
NECDET BUDAK (Devamla) - ...görüyoruz ki,
çok fazla bir şey ortaya çıkmıyor ve bunu, bugünlerde, Avrupa Birliğiyle ilgili
yaşıyoruz. Şimdi, öyle bir şey ki, 2004 yılı Türkiye için çok önemli; Kıbrıs,
Avrupa Birliği ve burada tartıştığımız gen teknolojisi olayı da; ama, Avrupa
Birliğinde de, bakıyoruz ki, yani, bize, sanki, kapıları açacaklar, bizim bütün
işsiz insanlarımız oraya gidecek, iş imkânlarını alacaklar vesaire... Biz,
bunu, topluma bu şekilde anlatmamız lazım. Bunu, toplumu eğiterek, Avrupa
Birliğine girişimizde...
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Biz, Avrupa
Birliğini bu şekilde mi anlatıyoruz!
NECDET BUDAK (Devamla)- Evet öyle
anlatılıyor. Kamuoyundaki bilgi bu.
FATMA ŞAHİN (Gaziantep)- Yanlış
biliyorsunuz.
NECDET BUDAK (Devamla)- Yani, siz değil,
kamuoyundaki bilgi böyle. Yanlış anlatılıyor; ama, insanları kandırıyoruz.
Siyasetçiler olarak bunu yapmamamız lazım. Bilinçli sivil toplum örgütleriyle
beraber, siyasetçilerin bunu açıklığa kavuşturması lazım. Çünkü, yüzde 80 herkes
Avrupa Birliğine girmek istiyor. Biz de destekliyoruz; ama, kamuoyunda
yanılgılar var, insanlar hayal kırıklığına uğrayacaklar.
Bir başka örnek vereyim, hayalperestlikle
ilgili. Bakın, Irak savaşında bir çıkar hesabı yaptık. Şu paramız gelir, Musul,
Kerkük... Ama, bu arada Amerikan pirincinin fiyatı yüzde 40 artarak Türkiye'ye
satıldı. İşte, bizim gerçekçi davranmamız lazım.
Tarımda yapılması gerekli reformlarla
ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Tarımda altyapının yenilenmesi lazım.
Çiftçi eğitimi çok eksik, kurumsal altyapı çok kötü, hukukî yönü çok kötü,
Tarım Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı birbiriyle
inanılmaz ilişkiler içerisinde, fiziksel altyapı çok kötü boyutta. Üretim
sürecinin yenilenmesi lazım. Mesela, çiftçi var, arazisi tapulu değil, kayıt
altında değil; ama, üretimde olup olmadığı belli değil.
O kadar çok söylenecek şey var ki, bütün
bunları bir anda dile getirmek mümkün değil; ama, şunu da söyleyeyim: Bu
şekilde tarım politikası devam ettirilirse, önümüzdeki üç beş yıl içerisinde de
çok fazla bir şey değişmeyecek ve Türk tarımı Avrupa Birliğindeki yerini
alamayacak. Çok daha kötü sonuçlar geleceğini düşünüyorum.
Bu vesileyle, bu duygularla, herkesi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Budak.
1 inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır; ancak, bu konuşmalar çerçevesinde hükümetin söz isteği var.
Buyurun Sayın Bakan.
SEDAT PEKEL (Balıkesir)- Söze ne gerek
var, toptan cevaplayın.
BAŞKAN- Efendim, Sayın Bakan bir açıklama
yapacak. Bu açıklama, belki, birçok konuşmayı yapmaya gerek bırakmayabilir.
Elbette ki, hakkıdır.
Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya)- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, bu tasarının görüşülmesi sırasında
söz alan Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Necdet Budak Beye, Mersin
Milletvekilimiz Ömer İnan Beye, Samsun Milletvekilimiz Mustafa Demir Beye
teşekkür ediyorum.
Bir iki hususu belirterek düşüncelerimi
paylaşmak niyetindeyim. Elbette, önemli bir sektörle ilgiliyiz. Bunun
farkındayız. Bunun önemli olduğu hususunu, burada yaşayan insanlarımızın
sayısıyla, içinde bulundukları durumla ilgilendirerek ifade ediyorum. Çok
olumsuz bir tablo çiziliyor. Bu bizim herhalde biraz da genel kültürümüzde var.
Nereye baksak, çok olumsuz görüyoruz hadiseleri; ama, bu doğru olabilir mi!
Yani, biz, bir ülkede yaşıyoruz, konuştuğumuz konuyla ilgili olarak, baktığımız
alanda olumsuzlukları söylüyoruz ve âdeta, iç karartıyoruz ve bunu çok sevdiğim
arkadaşım Necdet Bey de bugün yaptı.
NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Bakan,
yapmayın, hiç eleştirmedim sizi... Yani, o kadar nazik davrandım ki...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Bir saniye... Şahısla ilgili olmadı belki; ama, sektörle ilgili
oldu.
Şimdi, arkadaşlar, ben size bir anekdotla
bu konuya giriş yapmak istiyorum. Bir düşünce adamına derler ki, 1970'li
yıllarda, Türk futbolunun çok kötü olduğu bir dönemde "Türk futbolu
hakkında ne düşünüyorsunuz" o da şöyle bir cevap verir, o gün için,
1970'li yıllarda "Haliç'in hangi noktasından alırsanız alın bir bardak
suyun tahlili çok yakın çıkar." Ben, buradan bir genellemeye geçmek
istiyorum. Biz, Türk toplumu içinde yaşıyoruz, sosyal, siyasî, ahlakî bir
kültürümüz var, çalışma hayatıyla ilgili ortaya koyduğumuz bir sistem var; iyi
veya kötü... Bu, hem (A) sektöründe var, hem (B) sektöründe var, hem eğitimde
var, hem kültürde var, hem sanayide var, hem tarımda var. Şimdi, o zaman,
ülkemizle ilgili genel değerlendirmeleri yaparken, elbette, daha iyi olması
için bir niyet ve gayret taşıyacağız; ama, mevcut hali de çok olumsuz
göstermeyeceğiz. Yani, buna hakkımız da yok.
Sayın Necdet Budak, bir iki defa, bizi çok
sayıda çiftçinin izlediğini, üniversitelerin takip ettiğini, araştırma
enstitülerimizde bulunan arkadaşlarımızın da yine aynı şekilde olayı takip
ettiklerini ifade ettiler. Doğrudur; ama, biz, hem bizi izleyen çiftçilerimizi
hem de toplumumuzu olduğundan daha fazla olumsuz göstermeye de hakkımız yok,
olmamalıdır da. Ayrıca, biz, müspetleri de söylemeliyiz.
Ben size bununla ilgili birkaç husus
söylemek istiyorum, Elbette, Türkiye'nin üretimle ilgili konusuna nispetle
verimle ilgili konusunda sorunlar daha çoktur. Doğrudur; ama, arkadaşlar,
verimle ilgili mukayeseleri yaparken, biraz mukayese edilebilir şartlarda
yapmamız lazım. Yani "Hollanda'da buğday 900 kilogram" derken ve
"Türkiye'de 200 kilogram, 230 kilogram" derken bu mukayese doğru
değildir ki. Hollanda'da yıllık yağış miktarı Türkiye'nin 3 misli, 4 mislidir.
NECDAT BUDAK (Edirne) - Teknik bilgi
zayıf, yağış miktarı aynıdır...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Siz, kuru tarımı, âdeta, tabiî yağıştan dolayı sulama ihtiyacı
duymayan bir bölgeyle eğer mukayese ederseniz, bu doğru olmaz.
Ben, şimdi, size Türkiye'yle ilgili
noktalar söylemek istiyorum. Türkiye'de kuru tarımda dekara 80 ila 350 kilogram
ürün elde edilmektedir; sulu tarımda ise bu 800 kiloya kadar çıkar. Adana
bölgesi milletvekillerimiz bilirler, sulama olmadan 600 kilogram buğday
almaktadırlar. Trakyalılar aynı oranda buğday almaktadırlar, 400-500 kilo
civarında...
NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Bakan, ben
size yüklenmedim; çok yanlış şeyler söylüyorsunuz...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Ne gibi efendim?
NECDET BUDAK (Edirne) - Almanya'daki yağış
600 milimetre, Ege Bölgesindeki yağış da 600 milimetre...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Ege Bölgesindeki verim ne kadar?..
NECDET BUDAK (Edirne) - Yağış miktarı
arasında fark yok, verim ve kalite arasında fark var. Buğdayın başaklanma
döneminde yağış olursa verim alırsınız. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Bakan, siz Genel Kurula
hitap edin.
Sayın Budak, siz, söyleyeceklerinizin
hepsini söylediniz; elbette ki, Bakan açıklama yapacaktır.
NECDET BUDAK (Edirne) - Peki, Sayın
Başkan; cevap vereceğim... Bilgiler yanlış...
BAŞKAN - Buyurun, Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Şimdi efendim, hadise çok basit. Yani, neyi neyle mukayese
edeceğiz; elbette, eşit şartlarda verimi mukayese edeceğiz. Aynı şartlarda,
Sivas'ı, İç Anadolunun başka bölgelerini yıllık yağış miktarı ve toprak
niteliği itibariyle benzer ülkeyle mukayese edeceğiz ve buradaki gelinen durum,
elbette düşük olacak ve düşüktür; ama, Türkiye ortalamasıyla homojen bir
özellik gösteren küçük bir ülkenin verimliliğini mukayese edersek, elbette
yanıltıcı olur. Sadece buğdayda değil, bunun dışında başka ürünlerde de benzer
misalleri verebiliriz. Mesela, pamuk... Pamukta dünya ortalamasının 2 katıdır
Türkiye'nin verimi; gelişmiş ülkelerin birçoğundan daha fazladır. Bunu da
söylemek lazım. Bu, mısırda böyledir, başka ürünlerde de vardır. Dolayısıyla,
verimle ilgili konularda yalnız bunu yeterli bulmak mümkün değildir.
Elbette, Türkiye'nin, diğer bütün
sektörlerde olduğu gibi, iyileşmeye, gelişmeye, üretim artışına, ölçeği
büyütmesine ve rekabet edebilir bir seviyede üretim yapmaya ihtiyacı vardır.
Gelişmenin yolu, yönü budur. Bu sebeple, biz, tarımda da, üretim yanında verim
artışını mutlaka gerçekleştirmeliyiz. Bunun için yapılması gereken, bilgiyi,
teknolojiyi bu sektöre dahil etmeliyiz. Bunun başka bir yolu ve imkânı yoktur.
Tarım sektörüne yatırım yapmadan -ben bugün gündemdışı bir konuşmaya cevap
verirken söyledim- Türkiye, sulama yatırımlarını gerçekleştirmeden, ne tarımsal
üretimde büyük hamle yapabilir ne de verimde hamle yapabilir; ama, Türkiye,
sulanabilir arazilerin yüzde 50'sine daha henüz ulaşmamıştır ve dolayısıyla, bu
konuda, özellikle GAP bölgesinde çok büyük bir gecikme vardır; ama, bu,
Türkiye'nin bir yıllık bir sorunu değildir; çok uzun yıllar alan bir gecikmenin
mahsulüdür ve mutlaka, bu, telafi edilmelidir.
Bilgi ve tecrübenin önemine bütün kalbimle
inanıyorum. Bu inancımın tezahürü olarak, size, kısaca, bir gelişmeden
bahsetmek istiyorum. Şu anda, Tarım Bakanlığının bünyesinde, son onbeş yılda,
müsteşar, genel müdür seviyesinde görev yapmış ve bugün Bakanlığımdan ayrılmış
olan insanlarla bir çalışma grubu oluşturdum ve bu insanlarla çalışıyorum. Bu
insanların ne düşüncesi ne siyasî partisiyle bir alaka kurarak çalışıyorum.
İçinde Haşim Öğüt de var, Mustafa Keten de var, Nazmi Bilgin de var, başka
insanlar da var. Bu tecrübe ve bilgiden faydalanmalıyız.
Biraz önce, yine, konuşmasında, Necdet
Beyin belirttiği bir husus var, "Türkiye'de Tarım Bakanı ile üniversiteler
arasındaki ilişki eksik" dedi. Elbette, bu, çok yönlü anlamda eksik; ama,
düşünün, "üniversite-sanayi işbirliği" diye bir kavram söylüyoruz biz
ve üniversite-sanayi işbirliği konusunda, yıllarca tartışıldığı halde,
Türkiye'nin aldığı bütün mesafe nedir ki!.. Yani, tarımla ilgili hadisede, bu,
kötü bir örnek olarak veriliyor... Elbette, tarım konusunda da, üniversite ile
Tarım Bakanının arasında bir ilişki var, işbirliği var; ama, elbette,
yetersizdir ve mutlaka geliştirilmelidir.
Efendim, 2003'te... Bu Meclisin çatısı
altında, görüşmelerdeki konuşmam sırasında daha önce de söyledim; 2003 yılı
nispî olarak iyi geçmiştir. Neye göre; 2002'ye göre, 2001'e göre geçmiştir. Her
şey hayatta nispîdir dedim; iyilik, güzellik, doğruluk, gelişme, verim... 2003
böyle...
Bununla ilgili nedir ipuçları; bunun
içinde evvela destekler, fiyat uygulamaları, borç yapılandırması, girdi desteği
ve piyasa mekanizmasının lehe çalışan bazı alanları.
Peki, 2004'te, 2004'ün daha iyi geçmesi
için, elbette, Bakanlığımıza düşen, hükümetimize düşen birkısım görevler var.
Bunun dışında, Türkiye tarımının iklimle ilgili gelişmelere de tabi olduğunu
hepimiz biliyoruz; ama, daha maddî anlamda, yani, bizim irademizle ilgili olan
hususlarda, evvela, tarımsal krediler konusu dört yıldan sonra bu yıl
uygulamaya konacaktır ve 1 katrilyon civarında bir kaynağın, Türk çiftçisi
tarafından, tarım sektörüne yatırım amacıyla kullanılması mümkün hale
gelecektir.
Tarım ürünleri sigorta yasasını ocak ayı
içerisinde; ama, yetişmediği takdirde, şubat ayı içerisinde Meclisimize intikal
ettireceğiz; çok önemli olduğunu biliyorsunuz.
Tarım politikaları konusunda, başta,
doğrudan gelir desteği olmak üzere, bu konuları mutlaka tartışacağız ve 2004
yılı içerisinde, kamuoyu önünde, Meclisimizin de çatısı altında ve bu konuda
sözü olan kim var ise, üniversitelerimizle, bilim adamlarımızla...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, mikrofonu açıyorum;
konuşmanızı toparlayın efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Teşekkür ederim efendim.
...tarım politikalarını tartışacağız ve
tarım politikalarını zaten şu anda tartışmaya başladık bile. Kiminle; 2001
yılında bu politikaların belirlenmesinde uzlaşmaya varılan Dünya Bankasıyla ve
bunu yaparken Hazine, Dış Ticaret, Devlet Planlama Teşkilatı ve Tarım Bakanlığı
olarak bir zeminde uzlaştık, sonra gittik ve şu anda, doğrudan gelir desteğinin
yüzde 75'in üzerinde olan payının, yüzde 40'lara, 30'lara çekilmesi konusunda
bir teklifle gittik ve bu oranı düşürmeye kesin kararlıyız . Niçin; biz,
Türkiye olarak, kaynakları kıt bir ülkeyiz; üretimi yönlendirmeyen, verimi
etkilemeyen, planlama yapmaya imkân vermeyen bir destekleme politikasını uzun
süre sürdüremeyiz, sürdürmemeliyiz. Dolayısıyla, bunu, 2005 yılı sonunu
beklemeden, 2004 veya 2005 yılı başında uygulamaya koymalıyız. Hem kaynakları
kıt bir ülkeyiz hem de üretimi ve verimi etkilemeyen bir politika aracı olarak
bu büyük kaynağı bu şekilde kullanmayı daha kısa sürede sona erdirmeliyiz.
Bunun yerine, tarım ürünleri sigortası yasasıyla devlet desteğini katmalıyız.
Tohumculuğa, hayvancılığa, doğrudan gelir desteğinden düşen payları
aktarmalıyız ve başka politik araçları, örneğin, kırsal kalkınmayı öne çekmeliyiz.
Dolaylısıyla, 2004 yılı, daha önce de
söyledim, şimdi tekrar ediyorum bugünkü görüşmeler vesilesiyle, tarım
politikalarımızın çok yoğun olarak tartışılacağı bir dönem olacaktır.
Dolayısıyla, ben, katkı yapacak milletvekili arkadaşlarıma şimdiden teşekkür
ediyorum.
Bunun dışında, 2004 yılında üretici
birlikleri yasası huzurunuza gelecek. Sayın milletvekilimiz biraz önce söyledi;
biz, üreticiyi örgütlemeden tarım sektöründe yapabileceğimiz çalışmaların
elbette sınırlı olduğunu biliyoruz.
Bu ara, kısa dönem içerisinde
vazgeçemeyeceğimiz iki önemli hareketimiz olacak. Çok büyük önem vererek bir
gelişme sağlayacağız. Birincisi, tohumculuk konusunda; başta, tabiî ki,
tahıllar konusunda. Bu konuda sertifikalık tohumluk kullanımını, çok büyük
oranlara çıkarmaya çalışıyoruz. Bu kanun da zaten, uzun vadeli çözüm demektir.
Ziraî mücadele konusu, yine 2004 yılında,
hepinizin gözü önünde çok iyi mesafeler alacağımız bir alan olacaktır ve
hayvancılık konusunda iki büyük ıslah projesini önümüzdeki günlerde
açıklayacağız.
Ben, bugün, bu vesileyle bu düşüncelerimi
dile getirme imkânını buldum. Tarım sektörüyle ilgili konuları, sorunları dile
getiren arkadaşlarıma teşekkür ediyorum; ama, hadiselerin hem olumlu hem
olumsuz yönlerini ve bize bir bakıma ışık saçan, çıkış yollarını gösteren,
gösterme niyetini taşıyan arkadaşlarıma, hepinize teşekkür ederek konuşmamı
sona erdiriyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerindeki müzakereler
tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarı 76 maddeden
oluşuyor, o bakımdan, Kâtip Üyenin oturduğu yerden maddeleri okumasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2. - Bu Kanunda geçen ;
a) Bakanlık : Tarım ve Köyişleri
Bakanlığını,
b) Mahkeme : Fikrî ve sınaî haklar
konusundaki ihtisas mahkemelerini,
c) Islahçı : Yeni bir bitki çeşidini ıslah
eden veya bulan ve geliştiren kişiyi,
d) Hak sahibi : Islahçı veya onun hukukî
haleflerini,
e) Çeşit : Islahçı hakkının verilmesi için
gerekli şartların karşılanıp karşılanmadığına bakılmaksızın, bir veya birden
fazla genotipin ortaya çıkardığı bazı özelliklerin kendisini göstermesiyle
tanımlanan ve aynı tür içindeki diğer genotiplerden en az bir tipik özelliği
ile ayrılan ve değişmeksizin çoğaltmaya uygunluğu bakımından bir birim olarak
kabul edilen en küçük taksonomik kısım içerisinde yer alan bitki grubunu,
f) Tohumluk : Bitkilerin çoğaltımı için
kullanılan vegetatif ve generatif bitki kısımlarını,
g) Çoğaltım veya çoğaltma : Asıl veya
ebeveyn bitkilerle aynı özellikleri taşıyan bir sonraki nesil bitkilerin elde
edilmesini,
h) Üretim veya üretme : Ürün veya çoğaltım
materyali elde etmek amacıyla bitki yetiştirilmesini,
ı) Çoğaltım materyali : Bitkilerin
çoğaltımı için kullanılan bütün bir bitki veya kısımlarını,
i) Tescil : Bu Kanun kapsamındaki
çeşitlerin ıslahçı hakları kütüğüne yazılmasını,
j) Bülten : Bitki Çeşitleri Bültenini,
k) Kütük : Islahçı hakkı başvurusu ve
hakkın tescili ile ilgili hususların kayıtlı olduğu sicilleri,
l) Katalog: İlgili mevzuat çerçevesinde
ticareti yapılan çeşitlerin yayımlandığı listeyi,
m) UPOV Sözleşmesi : Yeni Bitki
Çeşitlerini Koruma Uluslararası Birliği Sözleşmesini,
İfade eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NECDET BUDAK (Edirne) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 nci madde hakkında söz almış
bulunuyorum, tekrar huzurlarınızdayım.
Tabiî, çok geniş bir konu; burada, ben,
tamamen iyi niyetimle ve politika yapmadan, dürüstçe, Türkiye tarımına katkıda
bulunmak amacıyla yorumlar yapıyorum. Biraz önce, arkadaşımız, kamuoyuyla
ilgili, kendi üzerine alındı; hiç öyle bir şey yok. Tarım ve Köyişleri
Bakanımıza da, çok basit eleştiriler yöneltmek istemiyorum, çok fazla da
üzerine gitmiyorum; ama, teknik olarak söylenen yanlışlara da cevap vermek
durumunda kalıyorum; ama, çok da alıngan olursanız, hele iktidar olarak,
muhalefet olarak Allah bize sabır versin. O bakımdan, birbirimize yardımcı
olmamız lazım.
Bizim, Türkiye'de 200 kilogram olan dekar
başına buğday verimi ile Almanya'daki verimi kıyaslamamız tabiî ki mümkün
değil. Bir kere, teknik anlamda, verim ile kalite arasında negatif korelasyon
var. Artı, bir şey daha var; yanlış anlamayın, siz Tarım ve Köyişleri
Bakanısınız; ama, Almanya'daki birçok eyaletteki yağış miktarı ile Türkiye'deki
birçok bölgenin yağış miktarının aynı olduğunu, sizler de milletvekili olarak,
teknik bir bilgi olduğu için, belki bilmiyorsunuzdur; ama, aynı. Buğday
tarımında önemli olan, buğdayın belli dönemlerinde yağışın düşmesi olayıdır.
Türkiye'de, son yirmi yıldır kuraklık var. Ben, TÜBİTAK'ta kuraklıkla ilgili
projeler yürütmüş birisi olarak biliyorum; yani, embriyo gelişmesi
zayıflamakta, verim düşmekte vesaire. O bakımdan biz, ülkeleri kıyaslarken,
üretim bakımından ve kalite bakımından kıyaslayabiliriz. Türkiye'deki kalite
yüksektir, oradaki kalite düşüktür; ama, verimi yüksektir.
Ben, şunu söyleyebilirim, siz de Bakan
olarak söyleyebilmelisiniz -ki, bunu söylerken, sizin negatif bir yönünüz
olarak söylemiyorum; çünkü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, bu bir yıl
içerisinde bir mucize yaratacağını zaten beklemiyoruz- çok güçlü bir iktidar
var; bu tarım olayında -sağlıkla da ilişkili- bu dönemde, bu fırsatı
değerlendirin ve onun için politika geliştirelim. Bu anlamda da, verimi
artırmak bakımından yapılacak çok şey var. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı verim
ve kaliteyi artırmaya yönelik politika geliştirir, fiyat politikalarını bir
kenara bırakır ve biz, bunu, bu dönemde, siyasî malzeme olmaktan çıkarırsak,
Türk tarımına çok büyük katkımız olur; bunu söylemeye çalışıyorum. Verimi nasıl
artıracağız; işte, böyle kanunları çıkararak ve gerçekten, bunların
uygulamasını görerek.
Tabiî ki, burada, kanunu çok detaylı
tartışamıyoruz, tartışmamız gerekir; ama, neler getirip götüreceğini... Belki,
uygulamalarda eksiklikler ortaya çıkacak, düzeltilecek. Verim konusunda,
genetik, önemli bir faktör; çevre, önemli bir faktör. Genetik ile çevrenin
etkileşimi sonucunda ortaya çıkacak fenotipin verimi, genetik kapasitesi,
verimi belirler; ama, tabiî ki, biz, bunu, verdiğimiz bitki ıslahı
derslerinden, genetik derslerinden biliyoruz. Tabiî ki, siz bir işletme
profesörüsünüz; o anlamda, bilemeyebilirsiniz; ama, verimi artıracak çok
çeşitli yollar var. Özellikle, bunu ifade etmek istedim.
Bir de, biz, Türkiye'deki durumu ortaya
koyarken... Bakın, iktidara mensup bir milletvekili arkadaş, kendi bölgesindeki
tarımcının intihar ettiğini söylüyor; yani, kendi milletvekiliniz, benden daha
fazla negatif ortamı ortaya koyuyor. Olumlu davranmak istiyorum; ama, gerçekten
köylerde, bu, böyle; bunu, kabul etmek zorundayız; yani, Türk tarımı, gerçekten
ölmüş, bitmiş durumda. Avrupa Birliği uyum yasalarında, Avrupa Birliğinde en
fazla tartışacağımız konu tarım ve Müktesebatın içeriğinin yüzde 40'ı tarımla
ilgili ve Türk tarımında, belki de, biz... Örneğin, şu anda savaş çıksa -hep
komşularımızı kötülüyoruz- düşünün ki, Türkiye'ye, ne kadar ekmek lazım ve
bizim stoklarımız bir ay yetecek mi; yani, hiçbir ülke bize buğday vermese, bir
ay kendi kendimizi, ekmekle idare edebilecek miyiz? Böyle bir kaynağımız var
mı? Belki iki yıl önce vardı; ama, şu anda yok. Biz bunları da sergilemiyoruz;
ama, bazı stratejik planlamalar yapmamız lazım. Avrupa Birliğinde de en güçlü
olacağımız konu tarım; belki tıbbî bitkiler konusunda, belki boya sanayii
bitkileri konusunda, belki parfüm sanayii bitkileri konusunda; ki, bu alanlarda
ben çok basit bir örnek vereyim. Örneğin, buradan, Hollanda'ya gittiğinizde
-söylediğiniz için söylüyorum- Amsterdam'da bir tohum ofisine gittiğinizde,
küçük bir ofis, telefon ve faks -ben Hollanda Kraliyet Ailesinden burslu
okudum, biliyorum, Hollanda'da uzun süre kaldım- tohumlar nerede; Antalya'da
diyor. Antalya'ya geliyorum, yahu diyorum ben ne kadar enayiyim, Türkiye'den
Hollanda'ya tohum firmasına gidiyorum, adam bana tohumların Antalya'da olduğunu
söylüyor...
Belki bilirsiniz, buğday tarlalarında
açar, beyaz, kırmızı, "gelincik" diye ifade ederiz bölgelerde;
Fransızlar bunu Antalya'da taşeron firmaya tarlada ürettiriyor, bunu alıyor
Fransa'ya götürüyor, Fransa'da ilaç yapıyor, Türkiye'ye geri satıyor. Benim
ülkemin toprağını kullanıyor. Ben niye kullandırtayım?!. Buna yönelik politika
geliştirelim. Ben, fikir saçıyorum size. O zaman ne yapacağım, ben diyeceğim
ki, arkadaş, ayçiçeğinde rekabet edemiyorum; ama, tıbbî bitkiler bir tek
Türkiye'de yetişiyor; ben bunu etkileyebilirim, ben bu projeyi geliştiririm,
ilaç sanayiinde ben söz sahibi olurum, bayanlar için parfüm sanayiinde ben söz
sahibi olabilirim ya da boya sanayiinde... İşte bu fikirleri tartışmamız
gerekiyor. Yoksa, tamamen negatif anlamda bir şey ortaya koyma amacında
değilim.
Yine, buradan şunu söylemekte yarar
görüyorum: Üniversitelerde gerçekten kaliteli öğretim üyeleri var, araştırma
görevlileri var, ıslahçılar var ve Anadolu'ya gittiğinizde, bitki ıslahçıları,
elinde bir cetvel bir terazi, bitki boyu ölçüyor, gözlemleme yapıyor ve buna
göre verimli olmaya çalışıyor; ama, bir gelişmiş ülkede, tabiî ki kıyaslamak
istemiyorum; ama bunları yakalamak zorundayız. Artık, Türkiye'de polis
teşkilatı nasıl DNA testini, elektroforez testini kullanıyorsa; bu, bitki,
hayvan ve tıpta da böyle; biz de, bunu, tıptan sonra, hayvancılıktan sonra,
tarımda da artık kullanmamız gerekir. Eğer bunları kullanırsak, bu genetik
enstrümanları kullanırsak verimi artırırız; verimi artırmanın yolları bunlar.
Biraz burada öğrencilere ders verir gibi
oldu, sakın yanlış anlamayın; ama, bunları da söylemek durumundayız.
Yine kaliteyi artırıcı yönde politikalar
geliştirebiliriz. Bunları geliştirmenin yolu, yine bitki ıslahından geçer,
gübrelemeden geçer. Bunları kullanabiliriz.
Bir kere, Türkiye'de şu var mı:
Türkiye'nin tarım haritası var mı, Türkiye'nin su haritası var mı, Türkiye'nin
toprak haritası var mı? Bunu bir kere somut olarak önümüze koymamız lazım.
Avrupalı, Amerikalı, Türkiye'de ne kadar pamuk yetiştirileceğini, artık uzaydan
algılama sistemiyle tahmin ediyor ve politikasını ona göre belirliyor, doğrudan
gelir desteğini de, bizim gibi, böyle anlamsız bir şekilde uygulamıyor,
borsaları ona göre yönlendiriyor, çiftçisine "bunu ekmezsen, sana bu kadar
ücret vereceğim" diyor. Doğrudan gelir desteğini bu anlamda kullanıyor.
İşte, bizim de bunları değerlendirmemiz lazım. Bunlara dayanarak politika
üretmeliyiz ki, Avrupa'da söz sahibi olalım ki, Türkiye'deki, Samsun'daki o köylü
intihar etmesin, ona katkıda bulunalım, onu kışın da verimli hale getirelim, o
da insanî bir değer olduğunu görsün, böylece birbirimizi kucaklayalım,
Türkiye'yi kucaklayalım. Bizim buradaki bütün iyi niyetimiz bu.
Bunun dışında, üretici birlikleriyle
ilgili... Çok enteresan, Türkiye'de, maalesef -siyasetçiyiz- her kurduğumuz
kuruluşa (A), (B) partisi, (C) partisi, bir şekilde kanalize edelim, bu örgütü
ele geçirelim, şunu ele geçirelim derken, birbirimizi ele geçirirken,
Türkiye'yi kaybediyoruz.
Tarımla ilgili tarımsal kooperatifler var.
Kooperatifler, gerçekten amacına göre işlerse, hiçbir problem yok. Bunun
üzerine üretici birliklerini tekrar çıkarırsak, belki diyebilirsiniz ki,
rekabet olsun vesaire; ama, ben, bunun çok faydalı olacağını düşünmüyorum.
Artı, Türkiye'de, örneğin Trakya yöresinde bir Trakyabirlik, kendi döner
sermayesiyle işini yürütüyor, gücü var; ama, belki bir Fiskobirlik öyle değil;
yani, bizim, bunları da ortaya koymamız lazım ve hatta bunları teşvik etmemiz
lazım.
Dediğim gibi, aslında, olayın tüm özeti,
üretim, finansman ve pazarlama. Bu üçünü biz Türkiye'de yapabiliriz. Bunu niye
yapamadığımızı anlayamıyorum ve bu işe gerçekten gönül vermiş bir arkadaşınız,
bir kardeşiniz olarak burada konuşuyorum, hiçbir şekilde politika yapma
niyetinde de değilim; çünkü, tarım, gerçekten Türkiye'nin kanayan yarası; ama,
siz burada bir yıldır Tarım Bakanısınız. Bu iki üç yıllık olay değil, bu, on
yıldır... Biz zamanında "taban fiyatı ne kadar; 20 lira, merak etme, ben
iki katını veriyorum" demişiz. İşte, biz, bu şekilde tarımı köreltmişiz;
ama, ben bunun devam etmemesini istiyorum. Bu uyarılarım, tamamen bu
anlamdadır.
Bu duygu ve düşüncelerle, tekrar,
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Budak.
2 nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Koruma Şartları ve Korumadan
Yararlanacak Kişiler
Genel şartlar
MADDE 3. - Yeni, farklı, yeknesak ve
durulmuş olduğu tespit edilen bitki çeşitleri, bu Kanunda belirtilen diğer
şartların yerine getirilmesi kaydıyla, ıslahçı hakkı verilerek korunur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Korumadan yararlanacak kişiler
MADDE 4. - Bu Kanun ile sağlanan
korumadan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları veya Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içinde ikametgâhı olan veya iş merkezi bulunan gerçek veya tüzelkişiler veya
UPOV Sözleşmesi hükümleri dahilinde başvuru hakkına sahip kişiler yararlanır.
Birinci fıkra şartlarını taşımamasına
rağmen, Türkiye Cumhuriyeti uyruğundaki kişilere kanunen veya fiilen koruma
tanıyan devletlerin uyruğundaki gerçek veya tüzelkişiler de, karşılıklılık
ilkesi uyarınca bu Kanunun sağladığı korumadan yararlanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Yenilik ve yeniliği etkilemeyen durumlar
MADDE 5. - Bir çeşidin çoğaltım veya hasat
edilmiş materyali; ıslahçı hakkı için başvurunun yapıldığı tarihten geriye
doğru yurt içinde bir yıl, yurt dışında dört yıl, ağaç ve asmalarda altı yıl
öncesine kadar kullanım amacıyla hak sahibi tarafından veya onun rızasıyla
satılmamış veya umuma sunulmamış ise çeşit yeni kabul edilir.
Aşağıda belirtilen haller çeşidin yeni
sayılmasını etkilemez:
a) Hak sahibi aleyhine, hakkın kötüye
kullanımı sayılacak satış veya açıklamalar.
b) Islahçı hakkının devrine ilişkin
sözleşme kapsamında olan satış veya açıklamalar.
c) Çoğaltım materyalinin mülkiyet hakkının
hak sahibinde olması ve bu materyalin bir başka çeşit üretiminde kullanılmaması
kaydıyla hak sahibi adına bu materyalin çoğaltım sözleşmesi kapsamında kalan
faaliyetler.
d) Çeşidin niteliklerini belirlemek
amacıyla bir sözleşme çerçevesinde yapılan tarla veya laboratuvar denemeleri ya
da küçük çaplı ürün işleme denemeleriyle ilgili faaliyetler.
e) Biyolojik güvenlik amacıyla yapılacak
yasal işlemler veya ticareti yapılacak çeşitlerin resmi kataloğa kaydedilmesi
gibi yükümlülüklerden doğan faaliyetler.
f) Çeşidin elde edilişi sırasında ortaya
çıkan artık ürünün veya yan ürün niteliğindeki hasat edilmiş materyalin ya da
(c), (d) ve (e) bentleri çerçevesindeki faaliyetleri sonucu ortaya çıkan
materyalin tüketim amacıyla ve çeşit tanımlanmaksızın satışı veya kamuya
sunulması ile ilgili faaliyetler.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Farklılık
MADDE 6. - Başvuru veya rüçhan hakkı
tarihinde, herkesçe bilinen çeşitlerden açıkça ayırt edilebilen çeşit, farklı
sayılır.
Bir çeşide herhangi bir ülkede başvuru
sonucunda ıslahçı hakkı verilmesi veya çeşidin katalogda yer alması halinde,
çeşidin başvuru tarihinden itibaren herkesçe bilindiği kabul edilir.
Herkesçe bilinme, çeşidin kullanılmaya
başlanması veya meslekî bir kuruluşun çeşitler kataloğunda yer alması veya bir
referans koleksiyonuna dahil edilmesi gibi durumlara bakılarak da tespit
edilebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Yeknesaklık
MADDE 7. - Kullanılan çoğaltım metoduna
bağlı olan muhtemel değişiklikler dışında, ilgili özellikler bakımından bir
örneklik gösteren çeşit, yeknesak kabul edilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok
7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
Durulmuşluk
MADDE 8. - Birbirini izleyen çoğaltımlar
sırasında veya belirli çoğaltım dönemleri sonunda ilgili özellikleri
değişmeksizin aynı kalan çeşit, durulmuş kabul edilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
İsimlendirme ve ismin kullanılması
MADDE 9. - Korunan bir çeşidin ismi onun
umumî ismi haline gelir.
İsim, çeşidin tanınmasını sağlamak
kaydıyla anlamlı veya anlamsız bir kelime veya kelime grubundan, kelime ve
rakamlardan veya harf ve rakamlardan oluşabilir. Çeşit için önerilen ismin
içinde, çeşit ile ilgili ürünler bakımından marka alınmasını markalar mevzuatı
açısından engelleyecek unsurlar bulunamaz.
Çeşit için, Türkiye'de veya UPOV
Sözleşmesine taraf bir ülkede bir isim tescil edilmiş ve kullanılmakta ise
ıslahçı hakkı başvuruları bu isimle yapılır. 42 nci madde hükümlerine aykırı
olmamak kaydıyla, çeşidin diğer ülkelerde kullanılan isimleri de Başvuru
Siciline ve Islahçı Hakları Siciline kaydedilir.
Bir çeşidin Türkiye'de veya UPOV
Sözleşmesine taraf bir ülkede kullanılmakta olan isminin aynısı veya
karışıklığa yol açacak kadar benzeri, aynı veya yakın türdeki bir diğer çeşit
için kullanılamaz. Bu hüküm UPOV Sözleşmesine taraf ülkede tescil edilmiş
isimler için de uygulanır.
Korunan bir çeşidin çoğaltım materyalini
satan veya başka şekilde pazarlayan herkes çeşidin bu ismini kullanmak
zorundadır. Bu hüküm 14 üncü maddenin beşinci fıkrasının (b) bendindeki
çeşitlere de uygulanır.
İsmi kullanım zorunluluğu, ıslahçı hakkı
sona erse bile devam eder.
Çeşidin kullanımıyla ilgili olarak üçüncü
kişilerin önceki hakları saklıdır. Üçüncü kişilerin önceki hakları nedeniyle,
bir çeşide ait ismin kullanılması bu ismi kullanmak zorunda olan kişiye
yasaklanmışsa Bakanlık ıslahçıdan çeşit için yeni bir isim ister.
Satışa sunulan veya diğer şekillerde
piyasaya sürülen bir çeşidin isminin marka, ticaret unvanı veya benzer diğer
işaretler ile birlikte kullanımı ancak çeşit isminin kolayca tanınabilir
şekilde yazılması halinde mümkündür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Koruma Süresi
Koruma süresi
MADDE 10. - Koruma süresi ıslahçı hakkının
tescilinden itibaren 25 yıldır. Bu süre ağaçlar, asmalar ve patates için 30
yıldır.
Koruma süresinin sona ermesi takvim yılı
sonu itibarıyla hesaplanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ KISIM
Hak Sahipliği, Hakkın Kapsamı ve
Sınırlandırma
BİRİNCİ BÖLÜM
Hak Sahipliği ve Hak Sahibinin Yetkileri
Hak sahipliği
MADDE 11. - Bir çeşidin ıslahçı hakkı,
ıslahçıya ve onun hukukî haleflerine aittir.
Islahçının birden çok olması halinde,
taraflar arasında aksine bir anlaşma yoksa, ıslahçılar, müşterek mülkiyet
hükümleri çerçevesinde hak sahibidir.
Her hak sahibi diğerlerinden bağımsız
olarak aşağıdaki işlemleri kendi adına yapabilir:
a) Kendine düşen pay üzerinde serbestçe
tasarrufta bulunabilir.
b) Diğer hak sahiplerine yazılı bildirimde
bulunduktan sonra hak konusu çeşidi kullanabilir.
c) Hak konusu çeşidin korunması için
gerekli önlemleri alabilir.
d) Diğer pay sahipleriyle birlikte,
Bakanlığa yapılan başvuru veya tescilden doğan hakların herhangi bir şekilde
tecavüze uğraması halinde, üçüncü kişilere karşı hukuk ve ceza davası açabilir.
Üçüncü kişilere karşı hukuk veya ceza
davası açılması halinde, diğer hak sahiplerinin davaya katılabilmeleri için
durum davayı açan tarafından, davanın açıldığı tarihten itibaren bir ay içinde
kendilerine bildirilir.
Payın üçüncü kişilere devredilmesi
halinde, diğer pay sahiplerinin önalım hakkı vardır. Payın devri, yazılı olarak
yapılır ve sicile kaydedilir. Bakanlık önalım hakkının kullanılabilmesi için
durumu iki ay içinde diğer paydaşlara bildirir. Önalım hakkı, bildirimin tebellüğünden
itibaren bir ay içinde kullanılır.
Çeşidin kullanılması hakkının üçüncü
kişilere devrinin, hak sahiplerinin tamamının rızasıyla mümkün olmaması
halinde, devredilip devredilemeyeceği hususunu mahkeme takdir eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
Hizmet ilişkisinde hak sahipliği
MADDE 12. - Aralarındaki özel sözleşmeden
veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça, çalışanların işlerini görürken
ıslah ettikleri veya buldukları ve geliştirdikleri çeşitlerin sahibi, bunların
işverenidir.
Sözleşmesi gerektirmediği halde,
işyerindeki bilgi ve araçlardan faydalanmak suretiyle çeşit geliştiren
çalışanların ıslah ettikleri veya buldukları ve geliştirdikleri çeşidin sahibi
işverendir.
Çalışanların, ıslah ettikleri veya
buldukları ve geliştirdikleri çeşitleri için çeşidin ekonomik değeri de göz
önüne alınarak işverenin ve çalışanın birlikte tespit edeceği bir bedele hakları
vardır. Taraflar bedel konusunda anlaşamadıkları takdirde söz konusu bedel
mahkemece tespit edilir. Taraflar bedeli, hizmet sözleşmesine önceden
belirleyip koyabilirler.
Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan
görevlilerden hangilerinin ıslahçı hakkından ne ölçüde ve nasıl yararlanacağı,
ilgili bakanlıkların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından çıkarılacak
yönetmelikte belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
Hizmet sözleşmesi dışında kalan
sözleşmelerde hak sahipliği
MADDE 13. - Sözleşmede aksine bir hüküm
yoksa, hizmet sözleşmesi dışında kalan iş sözleşmeleri çerçevesinde ıslah
edilen veya bulunan ve geliştirilen çeşidin sahibi işi verendir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
Hak sahibinin yetkileri
MADDE 14. - Islahçı hakkı, korunan çeşit
ile ilgili olarak, hak sahibine aşağıdaki inhisari yetkileri verir:
a) Üretmek veya çoğaltmak.
b) Çoğaltım amacıyla hazırlamak.
c) Satışa arz etmek.
d) Satmak veya diğer şekillerde piyasaya
sürmek.
e) İhraç veya ithal etmek.
f) Depolamak.
Koruma altındaki bir çeşide ait çoğaltım
materyalinin izinsiz kullanımı sonucunda sağlanan hasat edilmiş materyal ile
ilgili olarak; birinci fıkrada belirtilen tüm faaliyetler için hak sahibinin
izni gereklidir. Ancak hak sahibi, geçmişte makul bir fırsata sahip olduğu
halde söz konusu çoğaltım materyali üzerindeki bu hakkını kullanmamışsa izin
gerekmez.
Koruma altındaki bir çeşide ait çoğaltım
materyalinin izinsiz kullanımı sonucunda sağlanan hasat edilmiş materyalden
doğrudan elde edilen mamul maddelere de, ikinci fıkra hükümleri uygulanır.
Hak sahibi, yukarıdaki fıkralarda
belirtilen hükümlerdeki yetkilerini şarta bağlayabilir ve bu yetkilerine
sınırlandırma getirebilir.
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümler
aşağıdaki çeşitlere de uygulanır:
a) Koruma altındaki bir çeşidin kendisinin
esas itibarıyla türetilmiş bir çeşit olmaması kaydıyla, bu çeşitten esas
itibarıyla türetilen çeşitlere.
b) Korunan bir çeşitten farklı olmayan
çeşitlere.
c) Üretilmeleri için her defasında koruma
altındaki bir çeşidin kullanımını gerektiren çeşitlere.
Aşağıdaki haller beşinci fıkranın (a)
bendinde sözü edilen diğer bir çeşitten esas itibarıyla türetilmiş çeşitleri
kapsar:
a) Çeşidin, hakim özellikler itibarıyla
bir başlangıç çeşidinden türetilmiş olması veya yine hakim özellikler
itibarıyla başlangıç çeşidinden türetilen diğer bir çeşitten türetilmiş olması
gerekir. Her iki durumda da esas itibarıyla türetilmiş çeşit, başlangıç
çeşidini oluşturan genotip veya genotipler tarafından meydana getirilen asli
özellikleri göstermelidir.
b) Türetilmiş çeşit, başlangıç çeşidinden
açıkça ayırt edilebilir olmalı ve türetme yönteminin yol açtığı farklılıklar
dışında başlangıç çeşidini oluşturan genotip veya genotipler tarafından meydana
getirilen asli özellikleri göstermelidir.
Esas itibarıyla türetme; tabiî veya sunî
mutant seleksiyonu, somaklonal varyant seleksiyonu, başlangıç çeşidi içinden
farklı bireylerin seleksiyonu, geriye melezleme veya genetik mühendisliği
yoluyla transformasyona uğratılmış bitkilerden elde etme gibi yöntemlerle
olabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok
14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
Başvuru ve tescil tarihi arasında kalan
süre içinde yetkiler
MADDE 15. - Islahçı hakkı için yapılan
başvuru tarihi ile hakkın verildiği tarih arasındaki süre içinde, 14 üncü
maddede belirtilen ve hak sahibinin iznini gerektiren faaliyetlerde bulunan
kişi veya kişiler, hak sahibine muhik bir bedel ödemek zorundadır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok
15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Yetkinin Sınırlandırıldığı Haller
Genel sınırlandırma halleri
MADDE 16. - Aşağıdaki haller hak sahibinin
yetkileri dışındadır:
a) Şahsî amaçla sınırlı kalan ve ticarî
amaç taşımayan faaliyetler.
b) Deneme amacıyla yapılan faaliyetler.
c) 14 üncü maddenin beşinci fıkrasındaki
haller dışında başka çeşitlerin elde edilmesi amacıyla yapılan faaliyetler.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok
16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
Çiftçi istisnası
MADDE 17. - Hak sahibinin, 14 üncü maddenin
birinci fıkrasında belirtilen yetkilerine aykırı olmamak kaydıyla, tarımsal
üretimin korunması ve kollanması amacıyla, çiftçilerin kendi arazilerinde
yaptıkları üretim sonucunda elde ettikleri üründen, yine kendi işlediği
arazilerinde yapacakları yeni üretimler için, hibrit ve sentetik çeşitler hariç
olmak üzere, korunan bir çeşidin çoğaltım materyalini kullanabilmeye yetkileri
vardır.
Birinci fıkra hükümleri aşağıdaki türlere
uygulanır:
a) Tahıllar;
1- Buğday (Triticum spp.).
2- Arpa (Hordeum vulgare L.).
3- Çeltik (Oryza sativa L.).
4- Yulaf (Avena sativa L.).
5- Çavdar (Secale cercale L.).
6- Tritikale (Triticosecale).
b) Yemeklik baklagiller;
1- Kuru fasulye (Phaseolus vulgaris L.).
2- Nohut (Cicer arietinum L.).
3- Mercimek (Lens culinaris Medik.).
4- Bezelye (Pisum sativum L.).
5- Bakla (Vicia faba L.).
c) Yem bitkileri;
1- Yonca (Medicago sativa L.).
2- Korunga (Onobrychis sativa L.).
3- Fiğ (Vicia sativa L.).
4- Üçgül (Trifolium spp.).
d) Endüstri bitkileri;
1- Pamuk (Gossypium spp.).
2- Tütün (Nicotiana tabacum L.).
3- Patates (Solanum tuberosum L.).
4- Kolza (Brassica napus L.).
5- Yer fıstığı (Arachis hypogaea L.).
6- Soya (Glycine Max L.).
Birinci fıkra, hak sahibinin ve
çiftçilerin haklarını koruyacak şekilde, aşağıdaki kriterler göz önüne alınarak
uygulanır:
a) Çiftçinin işlediği arazisi için
herhangi bir miktar kısıtlaması olmadan ihtiyaç duyduğu çoğaltım materyalini
kullanmaya hakları vardır. Çiftçinin işlediği arazisi; çiftçinin kendi adına,
kendi sorumluluğu altında bitki yetiştirdiği, mülkiyetindeki veya kiraladığı
veya ortakçılık yoluyla işlediği arazidir.
b) Çiftçi istisnasından küçük çiftçiler
yararlanır. Küçük çiftçiler; ikinci fıkrada belirtilen türlerden en fazla 92
ton tahıl üretmek için kullanılması gerekli araziden daha küçük araziye sahip
çiftçiler veya diğer türler için karşılaştırılabilir kriterleri sağlayan
çiftçilerdir. Karşılaştırılabilir kriterler yönetmelikle belirlenir. Bu
çiftçiler, hak sahibine herhangi bir bedel ödemezler.
c) Korunan çeşidi kullanan ve istisna
dışında kalan çiftçiler hak sahibine belirli bir bedel öderler. Bu bedel, hak
sahibi ile çiftçi arasında yapılacak anlaşmayla belirlenir.
d) İstisnadan yararlanan çiftçiler veya
ürünü işleyenler, hak sahibinin talep ettiği her türlü bilgi ve belgeyi vermek
zorundadır. Hak sahibi, gerektiğinde, bu konuda Bakanlıktan yardım isteyebilir.
Bakanlık, ücreti karşılığında, konuyla ilgili bilgi ve belgeleri hak sahibine
verebilir. Bakanlık, talep edilen bilgi ve belgeleri vermeyi reddederse, ret kararını
gerekçeleriyle birlikte hak sahibine yazılı olarak bildirir.
Çiftçi istisnası ile ilgili uygulamaların
usul ve esasları yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - 17 nci madde üzerinde söz
isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Zorunlu Lisans ve Islahçı Hakkının
Tüketilmesi
Zorunlu lisans
MADDE 18. - Islahçı hakkının tescilinden
itibaren üçüncü yılın sonunda, kamu yararının gerektirmesi halinde, ıslahçı
hakkı zorunlu lisansa konu yapılabilir.
Millî savunma veya halk sağlığı açısından,
korunan çeşidin kullanılmaya başlanması, kullanımının artırılması veya
yaygınlaştırılması büyük önem taşıyorsa, kamu yararının bulunduğu kabul edilir.
Korunan çeşidin kullanılmamasının veya
nitelik ve miktar bakımından yetersiz kullanılmasının ekonomik ve teknolojik
gelişme açısından ciddi zararlara sebep olacağı hallerde de kamu yararının
bulunduğu kabul edilir.
Zorunlu lisansa, Bakanlığın teklifi
üzerine Bakanlar Kurulu karar verir. Korunan çeşidin kullanımının millî savunma
veya halk sağlığı bakımından önemli olması halinde ise zorunlu lisans teklifi,
Bakanlık ile Millî Savunma Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığı tarafından birlikte
yapılır.
Millî savunma nedeni ile verilen zorunlu
lisans kararı, çeşidin bir veya birkaç işletme tarafından kullanılması ile
sınırlandırılabilir.
Korunan çeşidin ihraç edilmesi durumu,
zorunlu lisans gerekçesi olarak kabul edilmez.
Zorunlu lisansla ilgili uygulamaların usul
ve esasları yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
Zorunlu lisansla ilgili arabuluculuğun
talep edilmesi
MADDE 19. - Zorunlu lisans verilmesi için
talepte bulunmak isteyen kişi, önce, aynı çeşit için sözleşmeye dayalı lisans
verilmesi amacıyla Bakanlıktan arabuluculuk etmesini isteyebilir.
Bakanlığın arabuluculuğunu talep etmek
için, yönetmelikte belirtilen ücret ödenir.
Arabuluculuk talebinde aşağıdaki hususlar
yer alır:
a) Talepte bulunan hakkında bilgi.
b) Arabuluculuk talebine konu olan çeşit
ve hak sahibi hakkında bilgi.
c) Zorunlu lisans verilmesini haklı kılan
şartlar.
d) Talep edilen lisansın kapsamı ve
talebin sebepleri.
e) Talepte bulunanın hak konusu çeşidi
etkin şekilde kullanıp kullanamayacağı ve hak sahibi tarafından lisans
verilmesi için istenilen makul teminatın verilip verilemeyeceği konusunda karar
vermeye yetecek bilgiler.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi okutuyorum:
Bakanlığın arabuluculuğu
MADDE 20. - Bakanlık, arabuluculuk talebi
konusundaki kararını talep tarihinden itibaren bir ay içinde verir.
Bakanlık, kendisine yapılan arabuluculuk
talebi ile bu talebe ekli belgelerin incelenmesinden ve yaptığı araştırmadan
sonra, zorunlu lisansın verilmesini gerektiren bir durum bulunduğu, talepte
bulunan kişinin ödeme gücü bulunduğu ve hak konusu çeşidin kullanımı için
gerekli imkânlara sahip olduğu kanısına varırsa, arabuluculuk talebini kabul
eder.
Bakanlık, arabuluculuk talebi konusundaki
kararını, talep sahibine ve ayrıca arabuluculuk talebinin bir sureti ile
birlikte hak sahibine bildirir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi okutuyorum:
Arabuluculuk işleminin yapılması
MADDE 21. - Bakanlık, arabuluculuk
talebini kabul ederse, arabulucu olarak bulunacağı sözleşmeye dayalı lisans
görüşmelerine, ilgili tarafların katılması için gecikmeksizin çağrıda bulunur.
Görüşmeler en çok iki ay sürer.
Arabuluculuk talebinin kabul edildiğinin
taraflara bildirilmesini izleyen iki aylık süreye rağmen, sözleşmeye dayalı bir
lisansın verilmesi mümkün olmamışsa, Bakanlık arabuluculuk ve araştırma
faaliyetinin sona erdiğini açıklar ve bunu ilgililere bildirir.
Bakanlık, lisans sözleşmesinin gerçekten
yapılabileceği kanısına varırsa, tarafların birlikte yapacağı en çok bir aylık
ek süre talebini, iki aylık süre geçmesine rağmen, kabul edebilir.
Bakanlığın kararını vermesinden önce,
sadece tarafların, arabuluculuk işlemleri ile ilgili belgelere bakma ve
suretleri isteme hakları vardır. Taraflar ve Bakanlık, belgelerin içeriğinin
gizliliğine uymakla yükümlüdür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi okutuyorum:
Arabuluculuk faaliyetinin sonuçları
MADDE 22. - Bakanlığın arabulucu olduğu
görüşmeler sonucunda, tarafların hak konusu çeşidin kullanımı ile ilgili lisans
konusunda anlaşmaya varmaları halinde, lisans alanın çeşidi kullanmaya
başlaması için kendisine süre tanınır.
Çeşidin kullanılmaya başlanması için
tanınan süre bir yılı aşamaz ve arabuluculuk faaliyetinin sonuçlanması için
aşağıdaki şartlar aranır:
a) Taraflarca kararlaştırılan lisansın
inhisari lisans olması ve zorunlu lisansa konu olmasını engellememesi.
b) Hak konusu çeşidin kullanılması için,
arabuluculuk talebinde bulunanın gerekli imkânlara sahip olduğunu ve çeşidin
niteliği itibarıyla kullanıma başlamak için süreye ihtiyacı olduğunu kanıtlayan
belgelerin temin edilmesi.
c) Talepte bulunanın, öngörülen süre
içinde hak konusu çeşidi kullanıma başlayamaması halinde, doğabilecek
sorumluluk için, yönetmelikte belirtilen teminatın verilmesi.
d) Yönetmelikte belirtilen arabuluculuk
ücretinin ödenmesi.
Bakanlık, tarafların sundukları belgelere
dayanarak, ikinci fıkrada öngörülen şartların yerine getirilmiş olduğuna ve
tarafların çeşidin kullanımı konusunda hemen harekete geçeceklerine ilişkin
kesin bir kanıya varırsa, arabuluculuk işlemlerini tamamlar ve arabuluculuk
sonucu verilen lisansı Kütüğe kaydeder.
Talepte bulunan, çeşidin kullanımına
başlanılmasıyla ilgili hazırlıklar ve mevcut durum hakkında Bakanlığa bilgi
vermekle yükümlüdür. Bakanlık gerekli gördüğü takdirde, denetime yetkilidir.
Bakanlığın arabuluculuğu sonucunda lisans
alan, hak konusu çeşidin kullanımı için tanınan süre içinde, söz konusu çeşit
için zorunlu lisans verilmesi işlemlerinin durdurulmasını mahkemeden talep
edebilir.
Zorunlu lisans verilmesi işlemlerinin
durdurulması hakkındaki kararın, esaslı bir yanılmaya veya tarafların öngörülen
süre içinde çeşide yönelik ciddi ve sürekli faaliyette bulunamayacakları
düşüncesine dayandığının ispatı halinde, mahkeme durdurma kararını
kaldırabilir.
Bakanlığın arabuluculuk faaliyeti sonucu
lisans alan, öngörülen süre içinde çeşidi kullanmaya başlamazsa, Bakanlık,
lisans alanın lisans verene bir bedel ödemesi gerektiğine karar verebilir.
Bedel, çeşidin kullanılmadığı süreye eşdeğer süreli bir lisans sözleşmesinde
lisans alanın hak sahibine ödemesi gereken lisans bedeline göre hesaplanır.
BAŞKAN - 22 nci madde üzerinde söz
isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi okutuyorum:
Zorunlu lisansın talep edilmesi
MADDE 23. - 21 inci maddede öngörülen
sürenin bitmesinden veya Bakanlığın arabuluculuk yapmasına ilişkin talebi
reddeden kararından itibaren üç aylık süre geçmişse veya Bakanlık tarafından
yapılan arabuluculuk faaliyeti süresi içinde, taraflar lisans sözleşmesi
yapılması konusunda anlaşmaya varamamışlarsa, mahkemeden zorunlu lisans
verilmesi talep edilebilir.
Zorunlu lisans talep eden, daha önce
yapılan arabuluculuk işlemlerine ve bu amaçla sunulan belgelere dayanarak
zorunlu lisansın verilmesi ile ilgili şartların gerçekleştiğini ileri
sürebilir.
Talep sahibi ayrıca çeşidi etkin bir
biçimde kullanmayı sağlayacak imkânları ve lisans verilmesi halinde
gösterebileceği teminatı belirtir.
Zorunlu lisans talebine aşağıdaki belgeler
eklenir:
a) Daha önce yapılmış bir arabuluculuk
faaliyetine ilişkin belgeler bulunmadığı takdirde, zorunlu lisans talebini
inandırıcı bir şekilde destekleyen belgeler.
b) Zorunlu lisans işlemleri için gerekli
olan masrafı karşılamak üzere yönetmelikte belirtilen teminatın verileceği ile
ilgili belgeler.
c) Yönetmelikte belirtilen ücretin
ödendiğini gösterir belge.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 19.30'da toplanmak
üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.58
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.30
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
40 ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
323 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5.- Yeni
Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/669)(S. Sayısı: 323) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının 23 üncü maddesi kabul edilmişti.
Şimdi, 24 üncü maddeyi okutuyorum:
Zorunlu lisans işleminin başlaması
MADDE 24. - 23 üncü maddede belirtilen
şartların gerçekleşmesi halinde, mahkeme zorunlu lisans talebiyle ilgili
işlemlere başlar. Talebin ve ekli belgelerin birer sureti hak sahibine
gönderilir. Hak sahibi, belgelerin alındığı tarihten itibaren en geç bir ay
içinde, bunlara karşı itirazda bulunabilir.
Bakanlığın arabuluculuk talebini reddetmiş
olması sebebiyle zorunlu lisans talebinde bulunulması halinde, hak sahibine
tanınacak itiraz süresi, iki aydan az olamaz.
Hak sahibi tarafından yapılan itirazda,
daha önce Bakanlığın yaptığı arabuluculuk işlemlerine ait belgeler göz önüne
alınır ve bu işlemlerle ilgili olarak ileri sürülen fakat söz konusu belgelerde
yer almayan deliller de sunulur. Delillerin birer sureti mahkeme tarafından hak
sahibine gönderilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
25 inci maddeyi okutuyorum:
Zorunlu lisans kararı
MADDE 25. - Mahkeme, hak sahibi tarafından
yapılan itirazı zorunlu lisans talep edene tebliğ eder. Tebliğ tarihinden
itibaren bir ay içinde, talebin reddine veya zorunlu lisansın verilmesine karar
verilir. Hak sahibi zorunlu lisans talebine itiraz etmemişse, mahkeme
gecikmeksizin zorunlu lisansa karar verir.
Zorunlu lisans kararında, lisansın
kapsamı, bedeli, iki yıldan az dört yıldan fazla olmamak üzere süresi, lisans
alan tarafından gösterilen teminat, lisansın kullanıma başlama zamanı ile
çeşidin etkin kullanımına ilişkin hususlar yer alır.
Kararın temyizi halinde, uygulamanın
durdurulması için hak sahibi tarafından sunulan deliller mahkemece yeterli
görülürse, çeşidin kullanımı, lisansa ilişkin kararın kesinleşmesine kadar
ertelenir. Temyiz talebi kesinleşmiş kararın uygulanmasını geciktirmez.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi okutuyorum:
Zorunlu lisans işlemlerinin durdurulması
MADDE 26. - Zorunlu lisans verilmesi
talebinin yapılmasından sonra mahkeme, lisans verilmesi ile ilgili kararın alınması
bakımından gereken işlemlere başlar. Mahkeme her iki tarafın müştereken ve
gerekçeli talebi üzerine bir defaya mahsus olmak üzere, zorunlu lisans
işlemlerini en çok üç aylık bir süre için durdurabilir. Bu sürenin dolması
üzerine mahkeme, durumu taraflara bildirir ve işlemlere tekrar devam eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
26 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi okutuyorum:
Zorunlu lisansın niteliği
MADDE 27. - Zorunlu lisans inhisari
değildir. Ancak, veriliş amacındaki gerekleri karşılamak kaydıyla, zorunlu
lisans inhisari nitelikte de verilebilir.
Zorunlu lisans verilmesi halinde hak
sahibine muhik bir bedel ödenir. Lisans bedeli, özellikle çeşidin ekonomik
önemi göz önüne alınarak belirlenir.
Hak sahibi, zorunlu lisans alan kişiye
zorunlu lisans süresince çoğaltım materyalini vermekle yükümlüdür.
Zorunlu lisans sebebiyle, hak sahibi ve
lisans alan arasında doğan güven ilişkisi, hak sahibi tarafından ihlal edilirse,
lisans alan, ihlalin hak konusu çeşidin değerlendirilmesindeki etkisine göre,
hak sahibinin isteyebileceği lisans bedelinden indirim yapılmasını talep
edebilir.
Lisans alan veya hak sahibi, sonradan
ortaya çıkan ve değişikliği haklı kılan olaylara dayanarak mahkemeden zorunlu
lisans bedelinde veya şartlarında değişiklik yapılmasını talep edebilir.
Özellikle hak sahibi, zorunlu lisans verilmesinden sonra, zorunlu lisansa göre
daha uygun şartlarda sözleşmeye dayalı lisans yapması halinde böyle bir talepte
bulunabilir.
Zorunlu lisans süresinin dolması halinde,
lisans süresinin uzatılması mahkemeden talep edilebilir. Mahkeme, zorunlu
lisans verilmesini gerektiren şartların devam etmekte olduğunu tespit ederse,
lisans süresini 25 inci maddenin ikinci fıkrası çerçevesinde uzatabilir.
Lisans alan, zorunlu lisanstan doğan
yükümlülüklerini önemli ölçüde ihlal etmekte veya sürekli olarak yerine
getirmemekte ise hak sahibi, tazminat hakları saklı kalmak kaydıyla, zorunlu
lisansın iptali için mahkemeye başvurabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
27 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi okutuyorum:
Zorunlu lisansın devri
MADDE 28. - Zorunlu lisans başkasına
devredilebilir. Zorunlu lisans devrinin geçerli olabilmesi için, işletme ile
birlikte devredilmesi veya lisansın değerlendirilmekte olduğu işletme kısmının
devredilmesi gerekir. Zorunlu lisans devri, Bakanlık tarafından Kütüğe
kaydedilir.
Zorunlu lisans alan alt lisans veremez. Bu
amaçla yapılan işlem geçersizdir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
28 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
29 uncu maddeyi okutuyorum:
Esas itibarıyla türetilmiş çeşitlerde
zorunlu lisans
MADDE 29. - Esas itibarıyla türetilmiş
çeşitlerde de yukarıda belirtilen hükümler çerçevesinde, kamu yararı nedeniyle
zorunlu lisans verilebilir. Esas itibarıyla türetilmiş çeşitlerde zorunlu
lisans verilmesi halinde, arabuluculuk faaliyeti veya dava, başlangıç çeşidinin
hak sahibine de bildirilir. Esas itibarıyla türetilmiş çeşit ile ilgili olarak
verilecek zorunlu lisans kararında, başlangıç çeşidinin hak sahibine muhik bir
bedel ödenmesi hususu da yer alır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
29 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
30 uncu maddeyi okutuyorum:
Sözleşmeye dayalı lisans hükümlerinin
uygulanabilirliği
MADDE 30. - 50 nci ve 51 inci maddelerde
belirtilen sözleşmeye dayalı lisans ile ilgili hükümler, mahiyetine aykırı
olmamak kaydıyla zorunlu lisansa da uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
30 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
31 inci maddeyi okutuyorum:
Islahçı hakkının tüketilmesi
MADDE 31. - Korunan bir çeşide ait veya 14
üncü maddenin beşinci fıkrası hükümlerine giren bir çeşide ait materyal veya bu
materyalden elde edilen materyal, yurt içinde ıslahçı tarafından veya onun
rızasıyla satılmış veya diğer bir şekilde pazarlanmış ise ıslahçı hakkı
tüketilir. Bu nitelikteki materyal veya ürünlerin konu olacağı sonraki
tasarruflara karşı ıslahçı hakkı ileri sürülemez.
Ancak, sonraki tasarruf, hak konusu
çeşidin çoğaltılmasına imkân veren faaliyetlerden oluşmakta ise veya çeşidin
ait olduğu cins ve türü koruma kapsamına almamış bir ülkeye, çeşidin
çoğaltılmasına imkân verecek materyalin ihraç edilmesi faaliyetlerini
içeriyorsa, her iki halde de ıslahçı hakkı ileri sürülebilir. Ancak, ihraç
edilen materyalin nihaî tüketim amacıyla kullanılması halinde, ıslahçı hakkı
tüketilmiş sayılır.
Birinci fıkrada sözü edilen çeşide ait
materyal kavramı; her türlü çoğaltım materyalini, bütün bitkiyi veya bitki
kısımlarını kapsayan hasat edilmiş materyali ve hasat edilmiş materyalden
doğrudan elde edilen her türlü ürünü kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
32 nci maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ KISIM
Başvuru, Tescil, İlân, İtiraz ve Ücretler
BİRİNCİ BÖLÜM
Başvuru Şartları ve Başvuruya İtiraz
Başvuru mercii
MADDE 32. - Bu Kanunun verdiği koruma
hakkından yararlanmak için çeşit sahibi, yazılı olarak Bakanlığa başvurur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
33 üncü maddeyi okutuyorum:
Başvuru şartları
MADDE 33. - Islahçı hakkı tescilini talep
edenin başvuru dilekçesi, aşağıdaki bilgi ve belgeleri ihtiva eder:
a) Başvuru sahibinin veya varsa vekilinin
adı ve adresi.
b) Başvuruyu yapan ıslahçının kendisi
değilse, ıslahçının adı ve adresi ile hakkın ıslahçıdan ne şekilde alındığını
gösterir bilgi ve belge.
c) Çeşidin botanik sınıflandırmadaki
Türkçe ve Latince ismi.
d) Çeşit için önerilen isim veya
ıslahçının kullandığı geçici bir isim.
e) Daha önceki bir başvurudan dolayı
rüçhan hakkı talep ediliyorsa, ilk başvurunun yapıldığı tarih ve makam.
f) Çeşidin teknik özellikleri.
g) Çeşitle ilgili daha önce ticarî bir
işlem yapılmışsa, buna ait bilgi ve belgeler.
h) Başvuru ücretinin ödendiğine dair
belge.
ı) Çeşidin coğrafi orijini.
Başvuruya ilişkin usul ve esaslar
yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
33 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
34 üncü maddeyi okutuyorum:
Rüçhan hakkı
MADDE 34. - Başvuru sahibi veya selefi,
UPOV Sözleşmesine taraf bir ülkede, bir çeşidin korunması için daha önce
başvuruda bulunmuş ve bu başvurunun üzerinden oniki ay geçmemişse, ıslahçı
hakkı almak için Türkiye'de başvuru yapma konusunda rüçhan hakkından
yararlanır. Böyle bir durumda UPOV Sözleşmesine taraf ülkedeki ilk başvuru
tarihi Türkiye'de yapılan başvuru tarihi olarak kabul edilir.
Islahçı, rüçhan hakkından yararlanmak için
daha sonraki başvurusunda, ilk başvurunun öncelik hakkını kullanmak istediğini
Bakanlığa yazılı olarak bildirir. Süresinde kullanılmayan rüçhan hakkı düşer.
Bakanlık, başvuru sahibinden, başvuru
tarihinden itibaren üç ay içinde, ilk başvurusunu yaptığı makama verdiği
belgelerin onaylı suretleri ve tercümeleri ile her iki başvuruya konu olan
çeşidin aynı olduğunu gösteren numune veya delilleri isteyebilir.
Bakanlık, başvuru sahibinin talebi
üzerine, teknik inceleme yapılabilmesi amacıyla gerekli olan bilgi, belge ve
materyal temini için rüçhan hakkı süresinin dolmasından itibaren en çok iki yıl
süre verebilir. İlk başvurunun reddedilmesi veya geri çekilmesi halinde ise
Bakanlık, uzattığı süreden vazgeçerek, teknik incelemenin yapılmasını sağlayacak
bilgi, belge ve materyal temini için başvuru sahibine ret veya geri çekme
tarihinden itibaren en çok oniki aya kadar bir süre verebilir.
BAŞKAN - 34 üncü madde üzerinde söz
isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
35 inci maddeyi okutuyorum:
Başvurunun incelenmesi
MADDE 35. - Bakanlık, yapılan başvuruyu
şeklen ve esastan olmak üzere iki açıdan inceler.
a) Başvurunun şeklen incelenmesinde
aşağıdaki hususlar araştırılır:
1- Başvurunun 32 nci maddeye göre yapılıp
yapılmadığı.
2- Başvurunun 33 üncü madde şartlarına
uygun olup olmadığı.
3- Rüçhan hakkı talebi varsa, 34 üncü
madde hükümlerine uygun olup olmadığı.
4- 46 ncı madde hükümleri gereğince
belirlenecek ücretin öngörülen sürede ödenip ödenmediği.
Başvuru eksik veya yanlış yapılmışsa,
Bakanlık, talebin eline geçtiği tarihten itibaren otuz gün içinde, başvuru
sahibinden bu durumu düzeltmesini ister. Başvuru sahibi verilen süre içinde
eksik veya yanlışlığı düzeltmediği takdirde, başvuru yapılmamış sayılır.
b) Başvurunun esastan incelenmesinde
aşağıdaki hususlar araştırılır:
1- Çeşidin, 5 inci madde hükümlerine göre,
yeni sayılıp sayılmayacağı.
2- Başvuru sahibinin başvuruya yetkili
olup olmadığı.
3- Çeşit için önerilen ismin 9 uncu madde
ve 42 nci maddenin (a) bendi hükümlerine uygun olup olmadığı.
Bakanlık, inceleme sonucunda ıslahçı hakkı
verilmesine bir engel bulunduğunu tespit ederse başvuruyu reddeder. Ret
kararının alındığı tarihten itibaren otuz gün içinde durum gerekçeleriyle
birlikte başvuru sahibine yazılı olarak bildirilir.
Eksiksiz ve doğru yapılan her başvuru,
Kütüğe kaydedilir ve bir başvuru numarası verilir. 33 üncü maddede belirtilen
belgelerin Bakanlıkça alındığı tarih, başvuru tarihi olarak kabul edilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
35 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
36 ncı maddeyi okutuyorum:
Başvurunun Bültende ilanı
MADDE 36. - Bakanlık; başvurunun Kütüğe
kaydedilmesinden itibaren otuz gün içinde, 33 üncü maddenin (a), (b), (c), (d)
ve (e) bentlerinde istenilen bilgileri Bültende yayımlar.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
37 nci maddeyi okutuyorum:
Başvuruya itiraz
MADDE 37. - Başvuruya yapılacak itirazlar,
başvurunun Bültende ilân edildiği tarihten itibaren üç ay içerisinde Bakanlık
nezdinde yapılır.
İtirazlar; çeşidin yeni, farklı, yeknesak
ve durulmuş olmadığı veya başvuru sahibinin hak sahibi olmadığı veya çeşit için
önerilen ismin 9 uncu maddeye ve 42 nci maddenin (a) bendine uygun olmadığı
gerekçelerine dayanılarak, bu gerekçelere ait delil ve belgelerin ekli olduğu
bir dilekçeyle yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
38 inci maddeyi okutuyorum:
Başvuruya itirazın incelenmesi
MADDE 38. - Bakanlık, ıslahçı hakkı
başvurusuna yapılan itirazı başvuru sahibine bildirir ve itiraz karşısında başvuru
sahibi olmaya devam edip etmeyeceğini veya başvurusunda değişiklik yapıp
yapmayacağını üç ay içinde bildirmesini ister. Başvuru sahibinin haklı
nedenlere dayalı talebi üzerine, itirazla ilgili verilen süre en çok iki ay
uzatılabilir.
Verilen sürenin sonunda, başvuru
sahibinden cevap alınamazsa, başvuru geri çekilmiş sayılır. Başvuru sahibi
başvurusuna aynen devam edeceğini veya değişiklik yapacağını bildirirse,
Bakanlık, durumu itiraz edene bildirerek itirazını sürdürüp sürdürmeyeceğini
otuz gün içerisinde bildirmesini ister.
İtiraz eden itirazından vazgeçmiyorsa,
itiraz:
a) Çeşidin yeni olmadığı, başvuru
sahibinin hak sahibi olmadığı veya çeşit için önerilen ismin 9 uncu maddeye ve
42 nci maddenin (a) bendi hükümlerine aykırı olduğu iddiasına dayanıyorsa, bu
takdirde Bakanlık incelemeyi hemen başlatır.
b) Çeşidin farklı, yeknesak ve durulmuş
olmadığı iddiasına dayanıyorsa, bu takdirde inceleme çeşidin teknik incelemesi
sırasında yapılır.
İtirazın gerekçesine uygun şekilde
inceleme yapabilmek için, Bakanlık teknik inceleme yöntemini kendisi belirler.
İtiraz eden kişiden, itirazını
destekleyecek şekilde daha fazla bilgi, belge veya teknik inceleme yapılacak
çoğaltım materyalini vermesi istenebilir. Bu durumda 39 uncu maddenin dördüncü
ve beşinci fıkraları hükümleri uygulanır.
Üçüncü fıkranın (a) bendi çerçevesinde
yapılan itiraz üzerine, Bakanlık tarafından verilen kararın tebliğinden
itibaren otuz gün içinde dava açılabilir.
Gerçek hak sahipliğine dayalı itirazın
kabulüne ilişkin kararın ilgiliye tebliğinden itibaren bir ay içinde, aynı
çeşit hakkında başvuruda bulunan gerçek hak sahibi, reddedilen başvuru
tarihinin kendi başvuru tarihi olarak kabul edilmesini talep etmesi halinde,
Bakanlık tarafından bu talep kabul edilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
39 uncu maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Teknik İnceleme, Tescil, İlân ve Tescile İtiraz
Çeşidin teknik bakımdan incelenmesi
MADDE 39. - Çeşidin teknik incelemeye
alınmasının uygun görülmesinden sonra, çeşit aşağıdaki hususların tespiti için
teknik incelemeye tâbi tutulur:
a) Çeşidin, belirtilen botanik sınıfa ait
olduğunun teyit edilmesi.
b) Çeşidin farklı, yeknesak ve durulmuş
olduğunun tespit edilmesi.
c) Çeşidin (a) ve (b) bentlerindeki
şartlara uyması halinde, çeşit özellik belgesinin hazırlanması.
İncelemenin uygulama şartları, Bakanlıkça
belirlenir ve inceleme Bakanlığın gözetimi altında yapılır. Teknik inceleme
için gerekli olan yetiştirme testleri veya diğer testler, UPOV Sözleşmesine
taraf ülkelerden birisinde o ülkenin yetkili kuruluşu tarafından yapılmış ise
test sonuçlarının Bakanlığa verilmesi kaydıyla, teknik inceleme bu testlerin
sonuçlarına dayandırılabilir. Ancak bu testler, Türkiye ile aynı tarımsal iklim
şartlarına sahip ülkelerde yapılmış olmalıdır.
İncelemenin bu test sonuçlarına
dayandırılamaması durumunda:
a) Bakanlık, teknik incelemeyi ana hizmet
birimlerine veya bağlı ve ilgili kuruluşlarına veya başka kuruluşlara
yaptırabilir. Teknik incelemenin başka kuruluşlara yaptırılması halinde, 46 ncı
madde hükümlerine göre belirlenecek ücret ödenir.
b) Bakanlık, teknik incelemeyi başvuru
sahibine de yaptırabilir. Başvuru sahibi, Bakanlığın talebi üzerine, kendisi
tarafından yapılacak veya yaptırılacak yetiştirme veya diğer testlerin
sonuçlarını Bakanlığa verir. Teknik inceleme bu testlerin sonuçlarına
dayandırılabilir.
Birinci fıkranın (c) bendinde yer alan
çeşit özellik belgesine, tarımsal ve botanik bilgilerdeki değişmelere bağlı olarak
yeni kısımlar eklenebilir veya değiştirilebilir. Ancak koruma konusu bu
durumdan etkilenmez.
Bakanlık, teknik inceleme amacıyla her
türlü bilgi, belge ve materyali başvuru sahibinden ister. Başvuru sahibi haklı
bir nedene dayanmaksızın, Bakanlığın belirleyeceği süre içinde talep edilen
bilgi, belge ve materyali vermediği takdirde, başvuru reddedilir.
Çeşidin teknik bakımdan incelenmesi ile
ilgili uygulamaların usul ve esasları yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
39 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
40 ıncı maddeyi okutuyorum:
İnceleme raporu
MADDE 40. - Teknik incelemeyi Bakanlık
adına yapan kuruluş, çeşide ait özelliklerin belirlenmesinin yeterli olduğu
kanısına varırsa, 6 ncı, 7 nci ve 8 inci maddelerdeki hususların tespitini
içeren bir inceleme raporu ile çeşide ait özellik belgesini Bakanlığa gönderir.
Bakanlık, inceleme raporunu kesin bir
karar vermek için yeterli bulmazsa, başvuru sahibine bilgi verir ve tamamlayıcı
incelemeleri Bakanlık kendisi yapar veya yaptırır. Ret veya kabul kararı
alınıncaya kadar yapılan tamamlayıcı incelemeler, 39 uncu maddenin birinci
fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen incelemelerin bir devamı
olarak kabul edilir.
Kendisine teknik inceleme yaptırılan
kuruluşlar, inceleme sonuçlarını, ancak Bakanlığın izniyle kullanabilir.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
40 ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
41 inci maddeyi okutuyorum:
Geçici ismin kesinleşmesi
MADDE 41. - Başvuru dilekçesinde çeşit
için geçici bir isim bildirilmesi halinde, Bakanlık, tescil aşamasından hemen
önce başvuru sahibinden 9 uncu madde ve 42 nci maddenin (a) bendi hükümlerine
uygun kesin bir ismin bildirilmesini ister. Başvuru sahibi, otuz gün içinde,
çeşit için kesin bir isim bildirir.
Bakanlık, ismi uygun bulduğu takdirde, bu
ismi UPOV Sözleşmesine taraf ülkelere bildirir ve Bültende yayımlar.
İsmin, Bültende yayımlanmasından itibaren
üç ay içinde, 9 uncu madde ve 42 nci maddenin (a) bendi hükümleri çerçevesinde
itiraz edilebilir. UPOV Sözleşmesine taraf ülkelerin ilgili kuruluşları, isimle
ilgili görüşlerini bildirebilir. İtiraz ve görüşler, başvuru sahibine
bildirilerek cevap vermesi için otuz günlük süre tanınır.
Başvuru sahibi tarafından yeni bir ismin
önerilmesi halinde, ikinci ve üçüncü fıkralardaki işlemler tekrar edilir. Her
iki durumda da cevap verilmemesi halinde, başvuru reddedilir. İtirazın kabulü
veya reddine ilişkin olarak Bakanlık tarafından alınan gerekçeli karar
taraflara bildirilir. Kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde dava
açılabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
41 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
42 nci maddeyi okutuyorum:
Başvurunun ret nedenleri
MADDE 42. - Bakanlık, aşağıdakilerden
birinin varlığı halinde başvuruyu re'sen reddeder:
a) Çeşit için önerilen ismin aşağıdaki
şartları taşımaması halinde:
1- Aykırılık durumu itiraza bağlı olan 9
uncu maddenin yedinci fıkrası hariç, isim 9 uncu madde hükümlerine uymuyorsa.
2- Farklı bir isim niteliği taşımıyor veya
dil bilimi açısından çeşidin tanınmasında yetersiz kalıyorsa.
3- Kamu düzeni ve genel ahlaka aykırıysa.
4- İsim sadece bitki çeşitleri ve
tohumculuk sektöründe söz konusu olan tür, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi
orijin veya üretim tarihini belirten işaretlerden ibaretse.
5- Çeşidin özellikleri, değeri ve coğrafî
orijini açısından veya çeşit ile ıslahçı ya da çeşit ile başvuru sahibi
arasındaki irtibat bakımından yanıltıcı veya karışıklığa neden olacak
nitelikteyse.
6- Çeşidin üretimden kalkmış olması veya
yaygın olarak tanınmaması durumlarının dışında, Türkiye'de veya UPOV
Sözleşmesine taraf bir ülkede, aynı türe veya yakın akraba türlere ait tescil
edilmiş bir çeşit isminin aynısı veya karışıklığa neden olacak kadar
benzeriyse.
b) 35 inci madde hükümlerine uyulmaması
halinde.
c) 39 uncu maddenin beşinci fıkrası
hükümlerine uyulmaması halinde.
d) 40 ıncı madde gereğince hazırlanan
inceleme raporuna göre, çeşidin 6 ncı, 7 nci ve 8 inci madde şartlarına
uymaması halinde.
e) 41 inci maddenin birinci fıkrasının
ihlali halinde.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği yok;
ancak, bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 323 sıra sayılı Yeni
Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısının
42 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin "a) çeşit için önerilen
isim:" şeklinde, (1) numaralı alt bendinin "1.- 9 uncu madde
hükümlerine uymuyorsa (9 uncu maddenin yedinci fıkrası hariç)."şeklinde
değiştirilmesini ve (4) numaralı alt bendinin başında yer alan "isim"
ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz. 8.1.2004
|
Eyüp Fatsa |
Ali Öğüten |
Afif Demirkıran |
|
Ordu |
Karabük |
Batman |
|
Ahmet Yeni |
|
Fatih Arıkan |
|
Samsun |
|
Kahramanmaraş |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Efendim, bu değişiklik önergesine katılıyoruz; çünkü, gerekçesinde de
ifade edildiği gibi, bu, konunun daha net anlaşılması için bir ifade
düzeltmesidir.
BAŞKAN - Gerekçe mi okunsun?..
EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
42 nci maddenin (a) bendinin mevcut
durumunda var olan olumsuz ifadenin, alt bentlerle uyum sağlamadığından,
maddenin önerilen şekilde düzenlenmesinin uygun olacağı kanaatindeyiz.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Böylece, kabul edilen önerge
doğrultusunda, 42 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
43 üncü maddeyi okutuyorum:
Tescil
MADDE 43. - Bakanlık, inceleme sonucunda,
korumadan yararlanacak kişilerin 4 üncü maddeye uygunluğunu ve başvuru
sahibinin Kanunda belirlenen gerekli işlemleri yerine getirdiğini tespit
ederse, ıslahçı hakkını Kütüğe kaydederek hak sahibine Islahçı Hakkı Belgesi
verir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
44 üncü maddeyi okutuyorum:
Tescilin ilânı
MADDE 44. - Korunan çeşitle ilgili ıslahçı
hakkının tescili, tescil tarihinden itibaren otuz gün içinde Bültende ilan
edi-lir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
45 inci maddeyi okutuyorum:
Tescile itiraz
MADDE 45.- Tescilin Bültende ilanından
itibaren otuz gün içinde, üçüncü kişiler, tescil işlemine karşı 32 nci, 33
üncü, 34 üncü, 36 ncı, 39 uncu, 40 ıncı, 41 inci ve 44 üncü maddelerde
belirtilen işlemlerde eksiklikler yapıldığı gerekçesi ile Bakanlık nezdinde
itirazda bulunabilir.
Bakanlık tarafından yapılan inceleme
sırasında, ıslahçı hakkının verilmesi ile ilgili bir işlemin yerine
getirilmediği veya önemli bir eksiklik yapıldığı tespit edildiği takdirde,
Bakanlık, tescil ile ilgili işlemin geçersizliğine ve eksikliğin yapıldığı
safhaya kadar geriye dönülmesine ve işlemlerin yeniden yapılmasına karar verir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
45 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
46 ncı maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Ücretler
Ücretler
MADDE 46. - Bakanlık, işlem ücreti ve
yıllık ücret olmak üzere iki tür ücret tahakkuk ettirir.
a) İşlem ücreti aşağıda sayılan işlemler
karşılığında alınır:
1- Başvuru ücreti.
2- Teknik inceleme ücreti.
3- İsim inceleme ücreti.
4- İtiraz ücreti.
5- Tescil ücreti.
6- Zorunlu lisansla ilgili arabuluculuk
ücreti.
7- Suretlerden alınan ücretler.
8- Yayın ücretleri.
9- Diğer ücretler.
b) Yıllık ücret, ıslahçı hakkının koruma
süresince, her yıl Ocak ayı içinde peşin olarak ödenir.
Ücretler ile ilgili uygulamaların usul ve
esasları yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
47 nci maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ KISIM
Tescil Sonrası Hak Sahibinin Yükümlülüğü,
Bakanlıkça Yapılan Denetim ve Islahçı Hakkının Re'sen İptali
Hak sahibinin tescilden sonraki
yükümlülüğü
MADDE 47. - Hak sahibi, hakkın yürürlükte
olduğu sürece, korunan çeşidin veya yerine göre kalıtsal kısımlarının genetik
yapılarının devamından sorumludur.
Bakanlık, koruma süresince, çeşidin veya
yerine göre kalıtsal kısımlarının genetik yapılarının devam edip etmediğini
araştırır. Hak sahibi, korunan çeşidin genetik yapısının devam edip etmediğinin
Bakanlık veya Bakanlığın belirlediği bir kuruluş tarafından araştırılması için
bilgi, belge ve materyal sağlamakla yükümlüdür.
Çeşidin genetik yapısının devamı hususunda
şüpheye düşülürse ve bu şüphe ikinci fıkrada belirtilen bilgi, belge ve
materyal ile giderilemezse, Bakanlık, çeşidin genetik yapısının devam edip
etmediğinin araştırılmasını ister. Bu araştırma, hak sahibi tarafından sağlanan
materyal ile çeşit özellik belgesindeki bilgilerin ve numunelerin yetiştirme
testleri ve diğer testler yapılarak karşılaştırılmalarını ihtiva eder.
Yapılan araştırmalar, çeşidin genetik
yapısını devam ettirmede hak sahibinin başarısız olduğunu ortaya çıkarırsa,
ıslahçı hakkı, 48 inci maddeye göre Bakanlıkça iptal edilmeden önce hak
sahibinin görüşü alınır.
Hak sahibi, belirlenen süre içinde,
korunan çeşidin veya yerine göre kalıtsal kısımlarının yeterli miktarda
numunesini, çeşidin numunesi olmak veya mevcut numuneyi yenilemek veya çeşidin
korunması için diğer çeşitlerle karşılaştırmalı bir inceleme yapabilmek
amacıyla Bakanlığa veya Bakanlığın belirleyeceği yetkili kuruluşa verir.
Bakanlığın gerekli görmesi halinde hak
sahibi, çeşide ait numuneyi Bakanlık adına muhafaza eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
47 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
48 inci maddeyi okutuyorum:
Bakanlık tarafından yapılan denetim ve
ıslahçı hakkının re'sen iptali
MADDE 48. - Hak sahibinin 47 nci maddenin
birinci fıkrası gereğince yerine getirmek zorunda olduğu yükümlülükleri yerine
getirmediği veya çeşidin yeknesaklık ve durulmuşluk özelliklerini kaybettiği
tespit edildiği takdirde, ıslahçı hakkı, Bakanlık tarafından re'sen iptal
edilir.
Aşağıdaki hallerde de ıslahçı hakkı
Bakanlık tarafından re'sen iptal edilir:
a) 47 nci maddenin ikinci fıkrası
gereğince istenen bilgi, belge ve materyalin, Bakanlıkça belirlenen süre içinde
hak sahibi tarafından temin edilmediği durumda.
b) Çeşit isminin mahkeme tarafından iptal
edilmesi halinde, Bakanlıkça belirlenen süre içinde, hak sahibi tarafından
çeşit için yeni bir isim bildirilmemesi durumunda.
Islahçı hakkının iptali, Kütüğe kaydedilme
tarihinden itibaren yürürlüğe girer.
İptal kararı, Kütüğe kaydedildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde Bültende yayımlanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
49 uncu maddeyi okutuyorum:
BEŞİNCİ KISIM
Başvuru ve Tescilden Doğan Hakkın Devri,
İntikali, Rehin Hakkı Tesisi, Haczi ve Lisans
Sözleşmesi
BİRİNCİ BÖLÜM
Devir, İntikal, Rehin ve Haciz
Devir, intikal, rehin ve haciz
MADDE 49. - Bir çeşit ile ilgili olarak,
bu Kanun uyarınca yapılan başvuru veya tescilden doğan hak, bir başkasına
devredilebilir veya miras yoluyla intikal edebilir. Bu haklar üzerinde, ölüme
bağlı tasarrufların yapılması mümkündür.
Başvuru veya tescilden doğan hakkın devri
veya miras yoluyla intikali, 46 ncı maddeye göre belirlenecek ücretin ödenmesi
kaydıyla sicile kaydedilir ve yayımlanır.
Başvuru veya tescilden doğan hak, kanuni
veya akdi rehin hakkına ve hacze konu edilebilir. Bu durumda taraflardan
birinin talebi üzerine ilgili haklar, sicile kaydedilir ve Bültende yayımlanır.
Rehin hakkı ve haciz bakımından, 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu ile 9.6.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun ilgili
hükümleri uygulanır.
Başvuru veya tescilden doğan hak
üzerindeki sağlar arası işlemler, yazılı şekle tâbidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
49 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
50 nci maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Sözleşmeye Dayalı Lisans
Sözleşmeye dayalı lisans
MADDE 50. - Başvuru veya tescilden doğan
hak, ülke sınırları içerisinde geçerli olacak şekilde, lisans sözleşmesine konu
edilebilir. Lisans, inhisari lisans veya inhisari olmayan lisans şeklinde
verilebilir.
Lisans sözleşmesinde aksi
kararlaştırılmamışsa, lisans inhisari değildir. Lisans veren, korunan çeşidi
kendi kullanabileceği gibi üçüncü kişilere aynı çeşide ilişkin başka lisanslar
da verebilir.
İnhisari lisans söz konusu olduğu zaman,
lisans veren başkasına lisans veremez ve hakkını saklı tutmadıkça, kendisi de
hak konusu çeşidi kullanamaz.
Birinci fıkrada öngörülen sözleşmedeki
şartların lisans alan tarafından ihlal edilmesi halinde, başvuru veya tescilden
doğan haklar, hak sahibi tarafından lisans alana karşı, dava yoluyla ileri
sürülebilir.
Aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa,
sözleşmeye dayalı lisans sahipleri lisanstan doğan haklarını üçüncü kişilere
devredemez veya alt lisans veremez.
Sözleşmeye dayalı lisans hakkını alan
kişi, aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa, çeşidin koruma süresince ulusal
sınırların bütünü içinde, hak konusu çeşidin kullanılmasına ilişkin her türlü
tasarrufta bulunabilir.
Lisans sözleşmesi yazılı olarak yapılır.
Lisans sözleşmesi taraflardan birinin yazılı talebi üzerine Bakanlıkça ilgili
sicile kaydedilir ve Bültende yayımlanır.
İnhisari lisans alanlar, lisans
sözleşmesinde aksi kararlaştırılmamışsa, üçüncü kişiler tarafından haklarına
tecavüz edilmesi durumunda, hak sahibinin bu Kanun uyarınca açabileceği
davaları kendi adına açabilir.
İnhisari olmayan lisans alanların dava
açma hakları yoktur. İnhisari olmayan lisans alanlar, hakka tecavüzün olduğu
durumlarda noter kanalıyla yapacağı bir bildirimle, hak sahibinden dava
açmasını isteyebilir. Hak sahibinin bu talebi kabul etmemesi veya bildirimin
alındığı tarihten itibaren üç ay içinde davayı açmaması halinde, lisans alan,
bildirimin bir suretini de ekleyerek, kendi adına dava açabilir ve dava
açtığını hak sahibine bildirir. Lisans alan, ciddi bir zarar tehlikesi varsa,
üç aylık sürenin geçmesini beklemeden, mahkemeden ihtiyati tedbir kararı
alınmasını isteyebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
50 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
51 inci maddeyi okutuyorum:
Hakkın devri ve lisans verilmesinden doğan
sorumluluk
MADDE 51. - Başvuru veya tescilden doğan
hakkını bir bedel karşılığında veya bedelsiz devreden veya lisans veren kişi,
yetkisinin olmadığının anlaşılması veya başvurunun reddedilmesi veya iptal
edilmesi veya hükümsüzlük kararı verilmesi hallerinde, devir alan veya lisans
alanın zararlarını tazmin etmekle yükümlüdür.
Tazminatı talep süresi, ret, iptal veya
hükümsüzlük kararının verilmesinden veya yetkisizliğin öğrenilmesinden itibaren
işlemeye başlar.
Devreden veya lisans verenin kötü niyetle
hareketleri halinde, bunlar, fiillerinden her zaman sorumludur. Devreden veya
lisans veren, üzerinde tasarruf edilen ıslahçı hakkı başvurusu veya hak konusu
olan çeşidin verilen bu hak ile korunabilirliği konusundaki rapor ve kararları
veya bu konuda bildiklerini karşı tarafa bildirmemiş ve bunlara ilişkin
belgelere sözleşmede yer vermemişse kötü niyetin varlığı kabul edilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
51 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
52 nci maddeyi okutuyorum:
ALTINC1 KISIM
Hükümsüzlük Halleri ve Hakkın Sona Ermesi
BİRİNCİ BÖLÜM
Hükümsüzlük
Hükümsüzlük halleri
MADDE 52. - Aşağıdaki hallerden birinin
varlığı durumunda mahkeme tarafından ıslahçı hakkının hükümsüz sayılmasına
karar verilir:
a) Başvuru veya rüçhan hakkı tarihi
itibarıyla, çeşidin 5 inci ve 6 ncı maddelerde belirtilen şartlara uymadığının
anlaşılması.
b) 7 nci ve 8 inci maddede öngörülen
şartların gerçekleşmediğinin anlaşılması.
c) Islahçı hakkı tescilinin 11 inci, 12 nci
ve 13 üncü maddelerde belirtilenler dışında yetkisiz bir kişi adına
yapıldığının anlaşılması.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
53 üncü maddeyi okutuyorum:
Hükümsüzlük talebi
MADDE 53. - Hukukî menfaati olan herkes,
koruma hakkı devam ettiği sürece, mahkeme nezdinde ıslahçı hakkına dair
hükümsüzlük talebinde bulunabilir. 52 nci maddenin (c) bendine göre ise
hükümsüzlük talebi, ancak gerçek hak sahibi tarafından ileri sürülebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.
54 üncü maddeyi okutuyorum:
Hükümsüzlüğün etkisi
MADDE 54. - Islahçı hakkının
hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde, kararın sonuçları geçmişe etkilidir ve
bu Kanun ile sağlanan koruma, hükümsüzlük kapsamında doğmamış sayılır.
Kesinleşmiş bir hükümsüzlük kararı Kütüğe
kaydedilir ve herkese karşı hüküm ifade eder.
Hak sahibinin kötü niyetli olarak hareket
etmesinden kaynaklanan, zararın giderilmesine ilişkin tazminat talep hakkı
saklı kalmak üzere, hükümsüzlüğün geriye dönük etkisi, aşağıdaki durumları
etkilemez:
a) Hakkın hükümsüz sayılmasından önce, söz
konusu hakka tecavüz sebebiyle verilen hukuken kesinleşmiş ve uygulanmış
kararlar.
b) Hakkın hükümsüzlüğüne karar verilmeden
önce yapılmış ve uygulanmış lisans sözleşmeleri.
Ancak, haklı sebepler ve hakkaniyet ilkesi
göz önünde bulundurularak, lisans sözleşmesi uyarınca ödenmiş olan bedelin
kısmen veya tamamen iade edilip edilmeyeceğine mahkemece karar verilir.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
54 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
55 inci maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Hakkın Kendiliğinden Sona Ermesi
Hakkın kendiliğinden sona ermesi
MADDE 55. - Aşağıdaki hallerden birinin
gerçekleşmesiyle ıslahçı hakkı kendiliğinden sona erer:
a) Koruma süresinin sona ermesi.
b) Hak sahibinin hakkından vazgeçmesi.
c) Yıllık ücretlerin belirlenen sürelerde
ödenmemesi.
Hakkın sona ermesi halinde hak konusu
çeşit, sona erme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren umumun malı sayılır.
Bu husus, Bültende yayımlanır.
Hak sahibi, ıslahçı hakkından
vazgeçebilir. Vazgeçmenin yazılı olarak Bakanlığa bildirilmesi gerekir.
Vazgeçme, Kütüğe kaydedilme tarihi itibarıyla hüküm doğurur.
Kütüğe kaydedilmiş diğer hak sahipleri ve
lisans sahiplerinin izni olmadıkça, hak sahibi hakkından vazgeçemez.
Hak üzerinde, bir üçüncü kişi tarafından
hak sahipliği iddia edilmekte ise onun rızası olmadan haktan vazgeçilemez.
Yıllık ücretin süresi içinde ödenmemesi
halinde, ıslahçı hakkı, bu ücretin son ödeme tarihi itibarıyla sona erer.
Yıllık ücretin ödenmemesi nedeniyle hak
sona ermişse, hak sahibinin ödemenin mücbir sebepten dolayı yapılamadığını
ispat etmesi halinde, hak yeniden geçerlilik kazanır.
Mücbir sebeple ilgili talebin, hakkın sona
erdiğine ilişkin ilanın Bültende yayımlanmasından itibaren altı ay içinde
yapılması gerekir. Bu talep Bültende ilan edilir. İlgililer otuz gün içinde
konu hakkındaki görüşlerini bildirebilirler.
Hakkın yeniden geçerlilik kazanması,
Bakanlığın kararı ile olur ve Bültende yayımlanır. Hakkın yeniden geçerlilik
kazanması, hakkın sona ermesi sonucunda bu konuyla ilgili bir kısım haklar
kazanmış olan üçüncü kişilerin kazanılmış haklarını etkilemez.
Hakkın yeniden geçerlilik kazanması
halinde, hak sahibi, ödemediği ücretleri ödemekle yükümlüdür.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
56 ncı maddeyi okutuyorum:
YEDİNCİ KISIM
Hakka Tecavüz Halleri, Davalar ve
Görevli Mahkeme
BİRİNCİ BÖLÜM
Hakka Tecavüz Halleri
Hakka tecavüz sayılan haller
MADDE 56. - Aşağıdaki haller ıslahçı
hakkına tecavüz sayılır:
a) 14 üncü maddede sayılan yetkileri hak
sahibinin rızası olmadan kullanmak.
b) Korunan çeşide ait çoğaltım
materyalinin, hak sahibinin inhisari yetkilerini ihlal etmek suretiyle
üretildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde, söz konusu materyali
çoğaltım amacıyla hazırlamak, çoğaltmak, satışa sunmak, satmak veya diğer
şekillerde piyasaya sürmek, ihraç etmek, ithal etmek veya bu amaçlarla
depolamak.
c) Sözleşmeye dayalı lisans veya zorunlu
lisans ile verilmiş yetkileri izinsiz genişletmek veya bu yetkileri üçüncü
kişilere devretmek.
d) 9 uncu maddenin dördüncü ve beşinci
fıkralarını ihlal etmek.
e) Hakkı gasbetmek.
f) Yukarıdaki bentlerde sayılan fiillere
iştirak veya yardım etmek veya teşvik etmek veya hangi şekil ve şartta olursa
olsun bu fiillerin yapılmasını kolaylaştırmak.
g) Kendisinde bulunan ve haksız olarak
üretilen veya piyasaya sürülen materyalin nereden alındığını veya nasıl
sağlandığını bildirmekten kaçınmak.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
57 nci maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Hukuk Davaları
Hak sahibinin talepleri ve hukuk
davalarında yetkili mahkeme
MADDE 57. - Islahçı hakkının tecavüze
uğraması halinde, hak sahibi mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir:
a) Islahçı hakkından doğan hakka tecavüz
fiillerinin durdurulması.
b) Tecavüzün giderilmesi, maddi ve manevi
tazminat.
c) Hakka tecavüz neticesinde üretilen
materyal ile bunların üretiminde doğrudan doğruya kullanılan araçlara el
konulması.
d) (c) bendi hükmü çerçevesinde el konulan
materyal ve araçlar üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması; bu durumda
el konulan materyalin değeri, (b) bendi hükümlerine göre belirlenecek tazminat
miktarından düşülür. Bu değer, kabul edilen tazminat miktarını aştığı zaman,
hak sahibi, aşan kısmı karşı tarafa öder.
e) Hakka tecavüzün devamını önleyici
tedbirlerin alınması; (c) bendi hükümleri çerçevesinde el konulan materyal ve
araçların şekillerinin değiştirilmesi veya hakka tecavüzün önlenmesi için
imhası.
f) Hakka tecavüz eden kişi aleyhine
verilen mahkeme kararının, masrafları tecavüz eden tarafından karşılanmak
üzere, ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya ilan yoluyla duyurulması.
Hak sahibi tarafından açılacak hukuk
davalarında yetkili mahkeme, davacının ikametgâhının olduğu veya suçun
işlendiği veya tecavüz fiilinin etkilerinin görüldüğü yerdeki mahkemedir.
Davacının Türkiye'de ikamet etmemesi
halinde, yetkili mahkeme Ankara'daki mahkemelerdir.
Üçüncü kişiler tarafından başvuru sahibi
veya hak sahibi aleyhine açılacak davalarda yetkili mahkeme, davalının
ikametgâhının bulunduğu yerdeki mahkemedir. Başvuru veya hak sahibinin
Türkiye'de ikamet etmemesi halinde bu maddenin üçüncü fıkrası hükümleri
uygulanır.
Birden fazla mahkemenin yetkili olduğu
durumda, yetkili mahkeme, ilk davanın açıldığı mahkemedir.
Bakanlığın davacı veya davalı olduğu
durumda, yetkili mahkeme, Ankara'daki mahkemelerdir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
57 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
58 inci maddeyi okutuyorum:
Tazminat
MADDE 58. - Hak sahibinin izni olmaksızın,
korunan çeşidi üreten, satan, dağıtan veya başka şekilde piyasaya süren veya bu
amaçlar için ihraç ve ithal eden veya ticari amaçla elinde bulunduran veya
kullanan kişi, hukuka aykırılığı gidermek ve sebep olduğu zararı tazmin etmekle
yükümlüdür.
Korunan çeşidi herhangi bir şekilde
kullanmakta olan kişi; hak sahibinin hakkın varlığından ve tecavüzden kendisini
haberdar etmesi ve tecavüzü durdurmasını talep etmesi halinde veya kullanmanın
kusurlu bir davranış teşkil etmesi halinde, sebep olduğu zararı tazmin etmekle
yükümlüdür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
58 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
59 uncu maddeyi okutuyorum:
Yoksun kalınan kazanç
MADDE 59. - Hak sahibinin uğradığı zarar,
sadece fiili kaybın değerini değil, buna ilave olarak ıslahçı hakkına tecavüz
neticesinde yoksun kalınan kazancı da kapsar.
Yoksun kalınan kazanç, zarara uğrayan hak
sahibinin seçeceği, aşağıdaki değerlendirme usullerinden birine göre hesap
edilir:
a) Islahçı hakkına tecavüz eden kişinin
rekabeti olmasaydı, hak sahibinin çeşidi kullanması ile elde edebileceği
muhtemel gelire göre.
b) Hakka tecavüz eden kişinin, hak konusu
çeşidi kullanmakla elde ettiği kazanca göre.
c) Hakka tecavüz edenin, korunan çeşidi
bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi
gereken lisans bedeline göre.
Hak konusu çeşidin ekonomik önemi, hakka
tecavüz edildiği anda geçerlilik süresi, tecavüzün yapıldığı esnada korunan
çeşitle ilgili lisansların sayısı veya çeşidi gibi etkenler, yoksun kalınan
kazancın hesaplanmasında göz önüne alınır.
Mahkeme, hak sahibinin bu Kanunda
öngörülen çeşidi kullanma yükümlülüğünü yerine getirmemiş olduğunu tespit
ederse, yoksun kalınan kazanç, ikinci fıkranın (c) bendi hükümleri çerçevesinde
belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
59 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
60 ıncı maddeyi okutuyorum:
Bedel davası
MADDE 60. - Başvuru sahibi veya hak
sahibi, çeşidi kullananların hakkaniyete uygun bedeli ödemesini temin etmek
amacıyla şahsi mahiyette bedel davası açabilir.
Çiftçi istisnası kapsamı dışındaki
çiftçiler tarafından ödenecek bedel ile ilgili olarak açılan bedel davasını,
ıslahçı hakları ile ilgili mesleki kuruluşlar da açabilir.
15 inci maddede belirtilen bedelin
tespitinde ıslahçı hakkının tescil edildiği varsayılarak yapılacak bir lisans
sözleşmesinde ödenecek lisans bedelinin aşılmaması gözetilir.
Dava, bedelin ödenmesini gerektiren fiilin
öğrenilmesinden itibaren bir yıl içinde açılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği? Yok.
60 ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
61 inci maddeyi okutuyorum:
Hakka tecavüzün olmadığı hakkında dava ve
şartları
MADDE 61. - Menfaati olan herkes, hak
sahibine karşı dava açarak, faaliyetlerinin ıslahçı hakkına tecavüz teşkil
etmediğine karar verilmesini talep edebilir.
Dava açılmadan önce, korunan çeşit ile
ilgili yapılan veya yapılacak faaliyetlerin ıslahçı hakkına tecavüz teşkil edip
etmediği hakkında, hak sahibinin görüşlerini bildirmesi noter aracılığı ile
talep edilebilir. Bu talebin hak sahibine tebliğinden itibaren bir ay içinde
hak sahibinin cevap vermemesi veya verilen cevabın menfaat sahibi tarafından
kabul edilmemesi halinde, menfaat sahibi birinci fıkraya göre dava açabilir.
Birinci fıkrada belirtilen dava, ıslahçı
hakkına tecavüzden dolayı kendisine dava açılmış bir kişi tarafından açılamaz.
Dava, korunan çeşit üzerinde hak sahibi
olan ve Kütüğe kaydedilmiş bulunan bütün hak sahiplerine tebliğ edilir.
Bu maddede belirtilen dava, hakkın
hükümsüzlüğü davasıyla birlikte de açılabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği? Yok.
61 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
62 nci maddeyi okutuyorum:
Tespit davası
MADDE 62. - Islahçı hakkına tecavüz davası
açmaya yetkili olan kişi, bu haklara tecavüz sayılabilecek olayların tespitini
mahkemeden isteyebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği? Yok.
62 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
63 üncü maddeyi okutuyorum:
İhtiyati tedbir talebi ve niteliği
MADDE 63. - Bu Kanun uyarınca dava açan
veya dava açacak olan kişiler, dava konusu çeşidin, kendi haklarına tecavüz
teşkil edecek şekilde, Türkiye'de kullanılmakta olduğunu veya kullanılması için
ciddi ve etkin çalışmalar yapıldığını ispat etmek şartıyla, mahkemeden ihtiyati
tedbir kararı verilmesini talep edebilirler.
İhtiyati tedbir talebi, dava açılmadan
önce veya dava ile birlikte veya dava açıldıktan sonra yapılabilir. İhtiyati
tedbir talebi, davadan ayrı olarak incelenir.
İhtiyati tedbir, verilecek hükmün
etkinliğini tamamen sağlayacak nitelikte olmalı ve aşağıda belirtilen
tedbirleri kapsamalıdır:
a) Islahçı hakkına tecavüz teşkil eden
fiillerin durdurulmasını.
b) Islahçı hakkına tecavüz edilerek
üretilen veya ithal edilen hak konusu çeşitle ilgili materyallere, Türkiye
sınırları içinde veya gümrük ve serbest liman veya serbest bölgelerde dahil
olmak üzere bulundukları her yerde el konulması ve bunların zarar görmeyecek
şekilde saklanmasını.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
63 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul Edilmiştir.
64 üncü maddeyi okutuyorum:
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun
uygulanması
MADDE 64. - Tespit davaları, ihtiyati
tedbirler ve ilgili diğer hususlarda, 18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
64 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
65 inci maddeyi okutuyorum:
Zamanaşımı
MADDE 65. - Bu Kanundan doğan özel hukuka
ilişkin taleplerde, 22.4.1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanununun
zamanaşımına ilişkin hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
65 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
66 ncı maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Cezalar ve Usul Hükümleri
İhlâl sayılan haller ve yaptırımlar
MADDE 66. - İhlâl sayılan haller ve bu
hallerde verilecek cezalar aşağıda gösterilmiştir:
a) 56 ncı maddenin (a), (b), (e) ve (f)
bentlerindeki fiilleri kasten işleyenler onüç aydan iki yıla kadar hapis veya
beş milyar liradan onmilyar liraya kadar ağır para cezası veya her ikisi ile
birlikte cezalandırılır ve ticaret ile uğraşanların iş yerlerinin bir yıldan az
olmamak üzere kapatılmasına ve aynı süre ticaretten men edilmelerine karar
verilir.
b) 56 ncı maddenin (c), (d) ve (g)
bentlerini kasten ihlâl edenler beşmilyar liradan onmilyar liraya kadar ağır
para cezası ile cezalandırılır.
c) Gerçeğe aykırı biçimde, kendisini
başvuru sahibi veya hak sahibi olarak tanıtanlar beşmilyar liradan onmilyar
liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.
d) Bu maddenin (a), (b) ve (c) bentlerinde
sayılan fiiller, bir işletmenin çalışanları tarafından, hizmetlerini yerine
getirmeleri esnasında, doğrudan kendilerince veya emir üzerine işlenmişse,
çalışanlar ve suçun işlenmesine mani olmayan işletme sahibi, temsilcisi veya
idareci veya hangi sıfatla olursa olsun işletmeyi fiilen yöneten kişi de aynı
şekilde cezalandırılır. Bir tüzel kişinin işleri yürütülürken, 56 ncı maddede
belirtilen fiillerden herhangi biri işlenirse, tüzel kişi de masraflar ve para
cezasından müteselsilen sorumlu olur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?..Yok.
66 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.
67 nci maddeyi okutuyorum:
Usul ve zamanaşımı
MADDE 67. - 66 ncı maddede sayılan
suçlardan dolayı takibat, hak sahibinin şikâyetine tabidir. 66 ncı maddenin (c)
bendinde belirtilen fiilin işlenmesi halinde, hak sahibinin yanı sıra;
Bakanlık, ıslahçı hakları ile ilgili birlikler, tüketici dernekleri ve 8.3.1950
tarihli ve 5590 sayılı "Ticaret ve Sanayi Odaları", "Ticaret
Odaları", "Sanayi Odaları", "Deniz Ticaret Odaları",
"Ticaret Borsaları" ve "Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret
Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği" Kanunu ile 17.7.1964 tarihli ve 507
sayılı Esnaf ve Küçük Sanatkârlar Kanununa tâbi kuruluşlar da şikâyet hakkına
sahiptir.
Şikâyetin, fiil ve failden haberdar olma
tarihinden itibaren bir yıl içinde yapılması gerekir. Şikâyetler acele işlerden
sayılır. Bu suçlar hakkında, 8.6.1936 tarihli ve 3005 sayılı Meşhud Suçların
Muhakeme Usulü Kanunundaki yargılama usulü uygulanır.
66 ncı madde hükümlerinin uygulanmasında,
4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 344 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendi uygulanmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?..Yok.
67 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
68 inci maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İhtisas Mahkemeleri
Görevli mahkeme
MADDE 68. - Bu Kanunda öngörülen davalarda
görevli mahkeme, ihtisas mahkemeleridir. Asliye hukuk ve asliye ceza
mahkemelerinden hangilerinin ihtisas mahkemesi olarak görevlendirileceğini ve
bu mahkemelerin yargı çevresini, Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu belirler.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?..Yok.
68 incı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
69 uncu maddeyi okutuyorum:
Hükmün ilânı
MADDE 69. - Dava sonucunda haklı çıkan
tarafın, haklı bir sebebinin veya menfaatinin bulunması halinde, masrafları
karşı tarafa ait olmak üzere, kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri
vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesini talep etme hakkı vardır.
İlânın şekli ve kapsamı kararda tespit
edilir. İlan hakkı, kararın kesinleşmesinden sonra üç ay içinde kullanılmazsa
düşer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 69 uncu madde kabul edilmiştir.
70 inci maddeyi okutuyorum:
SEKİZİNCİ KISIM
Çeşitli ve Son Hükümler
Islahçı Hakkı Kütüğü
MADDE 70. - Bakanlık, Başvuru Sicili ve
Islahçı Hakkı Sicilini içeren Islahçı Hakkı Kütüğünü oluşturur.
İlgili olan herkes, başvuruya ve ıslahçı
hakkının tesciline ilişkin belgeler ile diğer belgeleri Kütükten inceleyebilir.
Üretilmesi veya çoğaltılması, diğer
çeşitlerin sürekli kullanımını gerektiren çeşitlerin sahibi, çeşide ait belge
ve testlerin, Kütüğün inceleme kapsamı dışında tutulmasını isteyebilir.
Başvuru Sicili ve Islahçı Hakkı Siciline
ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
71 inci maddeyi okutuyorum:
Bitki Çeşitleri Bülteni
MADDE 71. - Bakanlık tarafından
yayımlanacak Bültende aşağıdaki hususlar yer alır:
a) Islahçı hakkı başvuruları.
b) Çeşit için önerilen isim veya varsa
geçici isim.
c) Başvurudan vazgeçme.
d) Başvurunun reddi.
e) Islahçı hakkının tescili ve tescil
edilen isim.
f) Hak sahibi veya vekili ile ilgili
değişiklikler.
g) Hakkın sona ermesi.
h) Lisanslar.
i) Resmî duyurular.
j) Diğer hususlar.
Bakanlık; korunan çeşitle ilgili olarak
çeşidin sahibi, koruma süresi, tescil tarihi ve ismini içeren bilgiler ile
yayımlanmasını gerekli gördüğü başka bilgilerin yer aldığı yıllık bir rapor
yayımlar.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
71 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
72 nci maddeyi okutuyorum:
Yönetmelikler
MADDE 72. - Bu Kanunun uygulanması ile
ilgili usul ve esasları düzenleyen yönetmelikler Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren altı ay içinde Bakanlıkça çıkarılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
73 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 73. - 21.8.1963 tarihli ve 308
sayılı Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanunun 5 inci
maddesinin (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"a) Tescil: Islah edilmiş çeşitlerin
morfolojik, biyolojik ve tarımsal niteliklerinin tarla denemeleri ve
laboratuvar analizleriyle belirtilmesi, mevcutlardan farklı ve yeni çeşit
olduğu tespit edilerek sertifikasyon amacıyla bir kütüğe kaydedilmesi,"
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
73 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
74 üncü maddeyi okutuyorum:
Yürürlükten kaldırılan mevzuat
MADDE 74. - 308 sayılı Kanunun 5 inci
maddesinin (ş), (t) ve (u) bentleri ile 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrası
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - 26.2.1994 tarihi
itibarıyla yeni, farklı, yeknesak ve durulmuş olduğu tespit edilen bir çeşit
için 308 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasından yararlanan
çeşitlerin sahipleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay
içinde Bakanlığa başvurmaları ve bu Kanundaki diğer şartları yerine getirmeleri
kaydıyla, bu Kanun kapsamındaki korumadan yararlanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun yürürlüğe
girmesinden itibaren bir yıl içinde yapılacak başvurularda yenilik incelemesi
yapılırken 5 inci maddede yurt içi açısından sözü edilen bir yıllık süre bir
defaya mahsus olmak üzere beş yıl olarak uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Geçici 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
75 inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 75. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
76 ncı maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 76. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun diyorum. (Alkışlar)
Sayın Bakanımız teşekkür konuşması
yapacaklar.
Arkadaşlar, 2 dakikanızı rica ediyorum.
Gördüğünüz gibi, gayet rahat bir çalışma yaptık; o bakımdan, acele etmemize
gerek yok.
Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarım sektörümüz bakımından
önemli bir tasarıyı, bugün, Meclisimizde görüştük ve kanunlaşmasını sağladık;
gösterdiğiniz özveri için teşekkür ediyorum. Komisyonumuzun, çok ciddî bir
çalışma yaparak, buraya, kanun tasarısını, hazır bir halde getirmesinin
faydasını da birlikte fark ettik. Ben, bütün komisyon üyelerimize, ayrı ayrı
teşekkür ediyorum.
Bundan sonra, Bakanlığımıza, çok önemli
bir görev düşüyor. Çok kısa süre içerisinde yönetmelikleri hazırlaması ve bu
önemli konunun hayata geçmesi gerekiyor. İnşallah, bu, fikrî ve sınaî
mülkiyetler konusundaki açılımın, tarım alanında bir yansıması olan bu konunun
hayırlı olmasını diliyorum.
İlginize, alakanıza teşekkür ediyorum,
hayırlı akşamlar diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 13 Ocak 2004
Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Hepinize iyi akşamlar diliyorum.
Kapanma
Saati: 20.27