BIM 2 3 2004-01-27T08:27:00Z 2004-01-27T08:27:00Z 60 36041 205434 TBMM 1711 410 252287 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 37       YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

40 ıncı Birleşim

8 Ocak 2004 Perşembe  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Uşak Milletvekili Ahmet Çağlayan'ın, nişasta bazlı şeker üretimine ağırlık verilmesi dolayısıyla şeker fabrikalarının üretimlerine kota konulmasının zararlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

2.- Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un, Mersin'in düşman işgalinden kurtarılışının 82 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Kaplan'ın, GAP kapsamında yer alan Suruç Ovası Sulama Projesinin bir an önce hayata geçirilmesinin bölge tarımına sağlayacağı yararlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 20 milletvekilinin, polislerin meslekî ve sosyal sorunları konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/154)

IV. - SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1.- (10/10, 11, 36, 39, 127) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Mutabakatın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/598) (S. Sayısı: 251)

5.- Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 323)

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, muhtarların özlük haklarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1490)

2.- Sivas Milletvekili Nurettin Sözen'in, bazı televizyon kuruluşlarının ulusal düzeyde yayın izinleriyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/1543)

3.- İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, Gediz Deltası ve İzmir Kuş Cennetinin bulunduğu yörelerde yapılaşma ve moloz dökülmesi konusunun araştırılıp araştırılmadığına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/1567)

4.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, orman yangınlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/1571)

5.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil'in, TMSF tarafından el konulan bankaların bankacılık yetki belgelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/1572)

6.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, süresiz vekil imamlık sınavına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (7/1610)

7.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Kur'an kurslarına yönelik yönetmelik değişikliğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (7/1623)

8.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in, spor müsabakalarında sağlık personeli bulundurulmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/1631)

9.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, özelleştirme sonrası Devletce geri alınan tesislere ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1644)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Adana Milletvekili Recep Garip, Adana ve Ceyhan'ın düşman işgalinden kurtarılış yıldönümleri ile Şair Akif İnan'ın ölüm yıldönümünde, edebî kişiliğine,

Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak, enerji tasarrufunun önemine ve alınması gereken tedbirlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Aydın Milletvekili Mehmet Semerci'nin, incir üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü, cevap verdi.

Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair 5023 Sayılı Kanunun;

Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında 5025,

Bazı Belediye ve Köylerin Denizli Belediyesine Katılmasına İlişkin 5026,

Sayılı Kanunların bazı maddelerinin,

Bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı;

Devlet eski Bakanları Mustafa Yılmaz ve Mehmet Kocabatmaz haklarında, Şırnak İlindeki güvenlik yollarının yapımında yolsuzluk yapıldığı iddiası konusunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığınca hazırlanan öninceleme raporunun Başbakanlıkça TBMM Başkanlığına intikal ettirildiğine; Anayasanın 100 üncü maddesine göre, Meclis soruşturması açılmasının TBMM üye tamsayısının en az onda 1'inin vereceği önergeyle istenebileceğine; böyle bir önerge olmadan Başkanlığın söz konusu dosyalarla ilgili bir işlemi resen yürütmesinin mümkün bulunmadığına, daha önce yapılan uygulamalar doğrultusunda konunun Genel Kurula sunulmasına ve anılan dosyaların milletvekillerinin tetkik ve takdirlerine açılmasının uygun mütalaa edildiğine, ilişkin Başkanlık,

Tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye-Özbekistan Parlamentolararası Dostluk Grubunun kurulmasına,

Slovakya Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Savunma ve Güvenlik Komisyonu Başkanı Viktor Bauer'in, TBMM Millî Savunma Komisyonu Başkanı ve üyelerinden oluşan bir parlamento heyetini Slovakya'ya resmî davetlerine icabet edilmesine,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Bursa Milletvekili Niyazi Pakyürek'in, Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, Nobel Barış Ödülü Töreni ile Cisco Systems Kamu Hizmetleri Zirvesine katılmak üzere Norveç'e;

Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte;

Kosova'ya,

Sudan'a;

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Brüksel'de yapılan Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesine ve Hükümetlerarası Konferansa katılmak üzere, bir heyetle birlikte Belçika'ya,

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün, görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte Japonya'ya;

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın, Tahran'da düzenlenen Türkiye-İran Karma Ulaştırma Komisyonu toplantısına katılmak üzere İran'a,

Yaptıkları resmî ziyaretlere katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri ile,

Genel Kurulun 7 Ocak 2004 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 46 ncı sırasında yer alan 322 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 323 sıra sayılı Kanun Tasarısının ise 48 saat geçmeden bu kısmın 10 uncu sırasına alınmasına, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ve 8.1.2004 Perşembe günkü birleşimde, çalışma süresinin, 323 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Kabul edildi.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının;

1 inci sırasında bulunan   (6/336), esas numaralı soruya, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,

8 inci        "    "                                            (6/348),

17 nci       "    "                                            (6/364),

Esas numaralı sorulara, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan,

Cevap verdi.

2 nci sırasında bulunan      (6/337),

3 üncü      "    "                                            (6/338),

4 üncü      "    "                                            (6/339),

5 inci        "    "                                            (6/342),

6 ncı         "    "                                            (6/345),

7 nci         "    "                                            (6/347),

9 uncu      "    "                                            (6/349),

10 uncu    "    "                                            (6/354),

11 inci      "    "                                            (6/356),

12 nci       "    "                                            (6/357),

13 üncü    "    "                                            (6/358),

14 üncü    "    "                                            (6/359),

15 inci      "    "                                            (6/362),

Esas numaralı sorular, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildi, (6/337), (6/338), (6/345), (6/356), (6/357), (6/358), (6/362) esas numaralı soru sahipleri de görüşlerini açıkladı.

16 ncı sırasında bulunan                    (6/363),

18 inci      "    "                                            (6/366),

19 uncu    "    "                                            (6/367),

20 nci       "    "                                            (6/368),

Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında (1/521) (S. Sayısı: 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden,

3 üncü sırasında bulunan, Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

4 üncü sırasına alınan, Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/715) (S. Sayısı: 322), görüşmelerini takiben yapılan oylamadan sonra,

5 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ve Makedonya Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/493) (S. Sayısı: 240),

6 ncı sırasına alınan, İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin 155 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında (1/596) (S.Sayısı: 241),

7 nci sırasına alınan, İş Sağlığı Hizmetlerine İlişkin 161 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında (1/597) (S. Sayısı: 242),

8 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Türkiye-Yunanistan Gaz Bağlantısının Gerçekleştirilmesi ve Türkiye Cumhuriyetinden Yunanistan Cumhuriyetine Doğal Gaz Arzına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/601) (S. Sayısı: 243),

Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açık oylamalardan sonra,

Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

8 Ocak 2004 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.00'da son verildi.

 

 

 

İsmail Alptekin

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mevlüt Akgün

 

Ahmet Küçük

 

Karaman

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 


     No. : 63

II. – GELEN KÂĞITLAR

8 Ocak 2004 Perşembe

Sözlü Soru Önergesi

1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, açılması düşünülen üniversiteler için gerekli planlama ve hazırlıkların yapılıp yapılmadığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/915) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Bankalar Kanunundaki bir düzenlemenin uygulanmasındaki muhtemel sorunlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/1802) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, DİE'nin açıkladığı enflasyon oranlarına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/1803) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

3.- İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in, İzmir Kentiçi Geçişi Projesine ve çevre yollarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1804) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

4.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, kamudaki bürokrat sayısına ve sosyal imkânlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1805) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

5.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, sözleşmeli sağlık personeli sınavı sonuçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1806) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

6.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan'ın, Antalya İlindeki çiftçilere yapılacak doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1807) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

7.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun, millî gelir konusunda yaptığı bir açıklamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1808) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

8.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İmar Bankasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/1809) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

9.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Türkiye'de neptünyum elementi bulunup bulunmadığına ve kullanım alanlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1810) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

10.- İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, özürlülere yönelik bilgi kayıtlarına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/1811) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

11.- Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş'ın, Karadeniz Bölgesindeki kanser vakalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1812) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

12.- Samsun Milletvekili Mustafa Çakır'ın, Bafra ve Çarşamba ovaları sulama projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1813) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

13.- Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, sınırları bitişik belediyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1814) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

14.- Samsun Milletvekili Mustafa Çakır'ın, BM İklim Değişikliği Sözleşmesi kapsamındaki kredi imkânlarından ne ölçüde istifade edildiğine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1815) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

15.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın, konut edindirme yardımının hak sahiplerine ne zaman ödeneceğine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1816) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

16.- İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in, Başbakanlığa yapılan açıktan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1817 ) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2004)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 20 Milletvekilinin, polislerin meslekî ve sosyal sorunları konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/154) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2004)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

8 Ocak 2004 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40 ıncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.

İlk söz, Uşak İlindeki şeker fabrikalarının geleceğiyle ilgili olmak üzere, Uşak Milletvekili Sayın Ahmet Çağlayan'a aittir.

Sayın Çağlayan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Uşak Milletvekili Ahmet Çağlayan'ın, nişasta bazlı şeker üretimine ağırlık verilmesi dolayısıyla şeker fabrikalarının üretimlerine kota konulmasının zararlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak)- Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, 2004 yılının Meclisimize, ülkemize, milletimize ve bütün dünyaya iyilikler getirmesini temenni ediyorum.

Türkiye'de şeker fabrikaları var, Uşak'ta da şeker fabrikası var ve kota uygulanan ürünlerden birisi de şekerpancarı.

Uşak Şeker Fabrikası, Türkiye'de ilklerden birisi;. 1923'teki İktisat Kongresinden sonra, karar alınıp- Molla Ömeroğlu Nuri Bey tarafından, 1907'lerde planlanıp, savaş nedeniyle geciktirilen bir çalışmanın sonucu olarak- 1926 yılında kurulmuş. Daha önce, ülkemiz, dışarıdan şeker ithal ediyormuş. Birtakım sıkıntılardan sonra, Türkiye'de, Uşak Şeker Fabrikası gibi bir 30 kadar daha şeker fabrikası kurulmuş; bunlardan Sakarya Şeker Fabrikası deprem nedeniyle faaliyetine ara vermiş; ama, diğer şeker fabrikaları halen üretimlerine devam etmektedir.

Bu şeker fabrikalarının, kota uygulanması nedeniyle, üretimlerin sınırlamalar getirilmiştir ve özelleştirilmeleri gibi bir durum da söz konusudur.

Uşak Şeker Fabrikasının geleceğiyle ilgili bir panele katıldım. Bu panelde, Türkiye'deki şeker sanayiinin, şekerpancarı üreticilerinin ve işçilerinin sorunlarını dinledik. Gerçekten, bu yapılan işlemlerin faydaları, zararları tartışıldı, gelecekte Uşak Şeker Fabrikası ve diğer şeker fabrikaları ne olacaktır, bununla ilgili sorunlar gözden geçirildi.

Şeker sanayii, her şeyden önce, sanayide ve tarımda bir istihdam sağlamaktadır. Türkiye'de      413 000 tarım işçisi ve 5 000 000 dekar arazide yapılan tarım, bu kadar insanın çalışmasını... Neticede, Uşak'ı da göz önüne alacak olursak, Uşak'ta da, 1 000 kadar işçi, 10 000 çiftçi ailesi, 61 000 dekar arazide, 50 000-55 000 insanın istihdamıyla aile ekonomisine katkısı, geçimi denilen bir olay söz konusudur. Bu işçiler kadar, aileleri, işçi aileleri ve tarımda çalışan işçiler... Şeker fabrikalarında kömür, kireçtaşı ve kimyevî maddeler tüketilmektedir. Bunların alım satımıyla, keza, bunların karayolu ve demiryolu taşımacılığıyla birtakım gelirler elde edilmektedir. Şeker sanayiinde çalışan işçilerimiz, tarımda çalışan çiftçilerimiz, oradan elde ettikleri gelirleri, o bölgede bulunan esnafla alışverişinde kullanmakta ve esnaf da, bu şeker fabrikası ve çevresindeki tarımdan istifade etmektedir.

Göçler olmaktaydı, bununla bu göçler önlenmiştir. Hayvancılığa etkisi vardır; çünkü, pancarın başı, pancarın yaprağı, pancarın küspesi ve melas denilen ürünler de yine o yörede hayvancılığa yardımcı yan ürünlerdir, hayvancılığın gelişmesini temin etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çağlayan, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) - Şimdi, esas, bu çalışmaların sebebi, nişasta bazlı şeker, tatlandırıcı üretimidir. Türkiye'ye dışarıdan gelen, yatırım yapan işadamları, genelde, bu nişasta bazlı şekeri üretmekte. Bunların neticesinde, kota gelmiş durumdadır. Nişasta bazlı şeker üretimi, şöyle bir kıyaslandığında, gerek istihdama gerek katmadeğere gerekse o şekerpancarının üretildiği yerlerdeki, şeker fabrikalarının bulunduğu yerlerdeki insanların geçimine zarar vermektedir.

Avrupa da, Amerika da, gerçekten, şekerpancarında, bizimle aynı üretim maliyetine sahip olduğu halde, onlar bizdeki gibi kota uygulamamışlar veya kotayı dengeli uygulamışlardır. Bizde de, nişasta bazlı şeker ile şekerpancarı arasındaki dengenin kurulması için ve eğer bu şeker fabrikaları özelleştirilecekse, bir komisyon kurulsun ve bu özelleştirme nedeniyle tarımdan, sanayiden ve şekerpancarı nedeniyle gelir elde eden insanların geçimleri ile nişasta bazlı şeker nedeniyle elde edilenlerden hangisinin faydalı olduğu konusunda çalışmalar yapılsın; eğer özelleştirilecekse, bu özelleştirmenin de, pancar üretimine, şeker üretimine zarar vermeden, o yöredeki insanların geçimine katkı sağlayacak şekilde yapılması gerekmektedir. Zira, Anayasamızda çalışma hürriyetinden, sözleşme hürriyetinden bahsedilmektedir. Eğer, bu memleket bizim ise, biz, gerçekten, bu memleketin nimetlerinden istifade etmeliyiz. Dışarıdan yabancı yatırımcılar gelecekse, bizim insanımızın geçim kaynaklarını alıp götürerek gelmemelidir; bize fayda getirmeli, zarar vermemelidir.

Bu hususta hükümetimizin gerekli çalışmaları yapacağına inanıyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ben, hiç inanmıyorum; kusura bakma!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çağlayan.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü; buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şekerpancarı, kökleri tarımda olan bir ürün ve onun işlenmesiyle ilgili olan şeker fabrikaları hakkında Uşak Milletvekili Sayın Ahmet Çağlayan'ın bugünkü gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere Sanayi ve Ticaret Bakanımız bir metin hazırlamış ve ben, bu kısa cevabı okumak istiyorum.

Elbette, söylenecek çok şey var. Sayın Ahmet Çağlayan'ın görüşlerine büyük ölçüde katılıyorum. Bu ürünle tarım sektörünün, hayvancılık sektörünün yoğun bağlantısını biliyoruz; ama, olayın bir de teknik tarafı var, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızı ilgilendiren yönü var; ben, müsaadelerinizle, bu yazılı metni sizlere takdim ediyorum:

"Uşak Şeker Fabrikası, teşekkülümüz bünyesinde, yani Türkşeker bünyesinde faaliyet gösteren 25 fabrikadan biridir. Üretim faaliyetini başarıyla sürdüren Uşak Şeker Fabrikasına 2003-2004 kampanyasında 195 000 ton pancar kotası tahsis edilmiş olup, 165 000 ton pancar işlenerek 25 000 ton şeker elde edilmiştir. Fabrikaya, 2004 yılında, bir önceki yılda olduğu gibi, 195 000 ton pancar kotası tahsis edilecektir.

Öte yandan, teşekkülümüz, 20.12.2000 tarihinden bu yana özelleştirme kapsamında olup, Haziran 2003 tarih ve 2003/40 sayılı Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketinin Özelleştirilmesine İlişkin Yol Haritası konulu Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı gereğince, Uşak Şeker Fabrikasının da aralarında bulunduğu portföy grupları Özelleştirme İdaresi Başkanlığına gönderilmiştir. Bundan böyle, teşekkülümüze ait fabrikaların özelleştirilmesi çalışmaları Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından yürütülmektedir.

Durumu bilgilerinize arz ederim" diye bitiyor bu yazılı metin.

Ben de sizlere saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz isteği, Mersin İlinin 3 Ocakta düşman işgalinden kurtarılışı sebebiyle, Mersin Milletvekili Sayın Ersoy Bulut'a aittir.

Buyurun Sayın Bulut. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un, Mersin'in düşman işgalinden kurtarılışının 82 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

ERSOY BULUT (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin İlimizin düşman işgalinden kurtarılışının 82 nci yıldönümü nedeniyle söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti ve televizyonda bizi izleyen vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, Birinci Dünya Savaşı 1914 yılında başlamıştır. Halkımızın "seferberlik" dediği ve dört yıl süren bu Dünya Savaşında, Osmanlı orduları çok geniş bir cephede savaşmış, Osmanlı Devletinin de içerisinde bulunduğu topluluk yenilmişti.

Osmanlı her yandan zedelenmiş, yapılan müzakereler sonunda, çok ağır koşullar taşıyan Mondros Mütarekenamesi 30 Ekim 1918'de imzalanmış ve aynı günün geceyarısı yürürlüğe girmiştir.

Ulu Önder Atatürk, o günleri, Söylev'inde şöyle anlatmaktadır: "1919 yılı mayısının 19 uncu günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve görünüş: Büyük savaşın uzun yılları boyunca, ulus, yorgun ve yoksul bir durumda. Ulusu ve yurdu genel savaşa sürükleyenler, kendi başlarının kaygısına düşerek, yurttan kaçmışlar. Padişah ve halife olan Vahdettin, soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça yollar araştırmakta. Damat Ferit Paşanın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak, yalnız padişahın isteklerine uymuş ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir oluşuma boyun eğmiş. Ordunun elinden silahları alınmış ve alınmakta."

Değerli milletvekilleri, fevkalade ağır koşulların hüküm sürdüğü o günlerde, itilaf devletleri, ateşkes anlaşması hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar ve uydurma nedenlerle, yurdun çeşitli yerlerini işgal ediyorlardı. Mersin İli de, 17 Aralık 1918 günü, İngiliz ve Fransız birliklerince işgal edildi.

Değerli arkadaşlarım, millî mücadelede, gerek Mersin ve gerekse diğer Anadolu şehirlerinin işgaline karşı Anadolu'nun ortaya koyduğu birlik ve beraberlik çok anlamlıdır. Bu tablo, aynı zamanda, Anadolu ve Rumeli toprakları üzerinde yaşayan insanların kader ve gönülbirliğini de ifade etmektedir.

Ulu Önder Atatürk Söylev'inde bu durumu şöyle açıklamaktadır: "Osmanlı Devletinin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Ortada bir avuç Türkün barındığı atayurdu kalmıştı. Son olarak bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktaydı. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet, bunların hepsi, kavramını yitirmiş birtakım anlamsız sözlerdi. O halde, sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi? Baylar, bu durum karşısında bir tek karar vardı; o da, ulus egemenliğine dayanan, kayıtsız, koşulsuz, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak. Bu kararın dayandığı en sağlam düşünüş ve mantık ise, Türk Ulusunun, onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Türkün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Öyleyse, ya bağımsızlık ya ölüm. İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır" demektedir. İşte bu his ve millî duygularla bütün Anadolu'da Kuvayı Milliye oluşturulmuş ve işgallere karşı konulmuştur.

Düşman işgaline örnek mücadelelerden birini de Mersin vermiştir. İlçe beylikleri, kadını, erkeği, genci, yaşlısı, kısaca tüm halk, Fransız ve İngilizlere karşı amansız bir mücadeleye girişmiş, direniş sürecinde Toroslara çıkmış, teslim olmayarak, ilk şehitlerini Toros eteklerinde vermiştir. dört yıllık bir mücadele sonucu, Mersin, 3 Ocak 1922 günü düşman işgalinden kurtarılmıştır.

Ulu Önder Atatürk, Mersin'e özel ilgi göstermiş ve 1938 yılına kadar Mersin'i 6 kez ziyaret etmiş ve Mersinlilere "Mersinliler, Mersin'e sahip çıkınız" öğüdünde bulunmuştur. Mersinliler de Mersin'e sahip çıkmış, büyük ölçüde kendi iç dinamikleriyle kalkınmasını ve gelişmesini sağlayan Mersin, bugünkü konumuna gelmiştir.

15 853 kilometrekare alanı kapsayan Mersin İlimiz -Merkez dahil- 10 ilçe, 70 belediye ve 513 köyü ve toplam 1 651 400 nüfusuyla Türkiye'nin 8 inci büyük kenti durumundadır.

Mersin, tarım, ticaret ve turizm kenti olması nedeniyle, bir cazibe merkezi olmuş, bu da, oldukça fazla içgöç almasını beraberinde getirmiştir. Bu durum ilin gelişmesini olumsuz etkilemektedir. Tarımsal üretim bakımından; Türkiye'nin yaş meyve ve sebze üretiminin yüzde 7'si...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bulut, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ERSOY BULUT (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

...limon üretiminin yüzde 68'i, portakal üretiminin yüzde 18'i, greyfurt üretiminin yüzde 14'ü, kayısı üretiminin yüzde 9'u, çilek üretiminin yüzde 58'i, muz üretiminin yüzde 58'i Mersin İlimizden sağlanmaktadır.

Tarımsal potansiyeli bu kadar yüksek olan Mersin'de, 4 875 kilometre köy yolu bulunmakta olup, bunun yüzde 46'si asfalt, geri kalan yüzde 54'ü ise, stabilize ve ham yol durumundadır. Yine, köylerimizin yüzde 81'inde içmesuyu mevcut olup, yüzde 15'inde yetersiz ve yüzde 4'ünde ise içmesuyu bulunmamaktadır. Mersin'i, ürettiği değerlerle karşılaştırdığımızda, bu istatistikler, Mersin kırsalına götürülen altyapı hizmetlerinin, 82 nci yılını kutladığımız bu kurtarılış gününde yetersiz kaldığını açıkça göstermektedir.

Değerli arkadaşlarım, Mersin bir ticaret kentidir ve Türkiye'nin en büyük limanı Mersin'dedir. Türkiye'nin dünyaya açılan kapısı Mersin Limanıdır ve bu liman Mersin ekonomisi için hayatî önem taşımaktadır.

Mersin Limanı son yıllarda bir durgunluk dönemine girmiş, İran-Irak savaşıyla başlayan bu durgunluk, Körfez savaşıyla da perçinlenmiştir. Mersin Limanını durgunluktan kurtarmak için gerekli adımlar maalesef atılmamıştır. Ortadoğu'daki son gelişmeler Mersin Limanına alternatif limanlar ortaya çıkarmaktadır. Geç kalındığında pazarın büyük bir kısmı kaybedilebilecektir. Böyle bir kayıp, özelde Mersin, genelde de ülke ekonomisinde büyük kayıplara neden olacaktır.

Türkiye'nin dışa açılan kapısı Mersin'de havaalanı yoktur. En yakın havaalanı 70 kilometre mesafededir. Ülkemizde ilgili ilgisiz birçok yere havaalanı yapılırken, asıl ihtiyaç sahibi olan Mersin'e havaalanı yapılmamıştır. Bir konuşmamda belirttiğim gibi, Mersin, yatırımlar konusunda hep üvey evlat muamelesi görmüş, devletten yeterli düzeyde yardım ve destek görmemiştir.

Bu kurtarılış günü nedeniyle Mersin ekonomisiyle ilgili çok daha güzel şeyler söylemek isterdim. Ne yazık ki, mevcut durum bu. Umarım, gelecek kurtarılış günü kutlamalarında sorunlarının büyük çoğunluğu çözümlenmiş bir Mersin görürüz ve güzel şeylerden söz ederiz.

Değerli arkadaşlarım, kurtarılış günü münasebetiyle, bu güzel yurdu düşmandan kurtarıp cumhuriyeti bizlere armağan eden Ulu Önder Atatürk'ü, onun silah arkadaşlarını, bu uğurda canlarını vermiş ve daha sonraki yıllarda aramızdan ayrılmış olan Kurtuluş Savaşının tüm kahramanlarını minnet ve şükranla anıyorum.

Yüce Heyeti ve televizyonda bizi izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum; Mersinli hemşerilerimin kurtarılış bayramlarını kutluyorum.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, GAP kapsamında, Suruç Ovası sulama projesiyle ilgili olarak, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mahmut Kaplan'a aittir.

Buyurun Sayın Kaplan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Kaplan'ın, GAP kapsamında yer alan Suruç Ovası Sulama Projesinin bir an önce hayata geçirilmesinin bölge tarımına sağlayacağı yararlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

MAHMUT KAPLAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP kapsamında yer almasına rağmen, bugüne kadar ihmal edilen Suruç Ovası Sulama Projesi üzerinde gündemdışı söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında, 2004 yılının ülkemiz ve milletimiz için birlik ve beraberliğin ve toplumsal dayanışmanın doruk noktasına ulaştığı bir yıl olmasını ve tüm insanlık âlemine barış, huzur ve mutluluk getirmesini diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi için Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan GAP Master Planı Nihaî Raporuna göre, 1985 yılı itibariyle, bölgenin, ülke nüfusunun yüzde 8,5 kadarını barındırmasına karşın, gayrı safî millî hâsıladan aldığı pay yüzde 4'tür, kişi başına düşen millî gelir 862 dolardır. Bu rakam, Türkiye ortalamasının 1/3'üne tekabül etmektedir. Bu tablo gösteriyor ki, bölgenin ekonomik gelişmişlik düzeyi, Türkiye ortalamasının, maalesef, çok altındadır.

Yörenin makûs talihini yenmek, bölgelerarası gelişmişlik farkını gidermek ve ülke ekonomisini güçlendirmek amacıyla, cumhuriyet tarihimizin en büyük entegre projesi olan Güneydoğu Anadolu Projesi devreye konulmuştur. GAP, aynı zamanda stratejik öneme sahip, insan odaklı entegre bir projedir. Projenin gerçekleşmesi durumunda, bölge ekonomik ve sosyal yönden kalkınacak, fakirlik ve sefalet, bir daha dirilmemek üzere, tarihe gömülecektir. Projede öngörülen ve bölge gerçekleriyle de örtüşen bölgesel kalkınmanın lokomotif sektörü durumunda olan tarım sektörü, susuzluk nedeniyle, bölgenin bazı kesimlerinde ölmüş, suyla canlanacağı günü beklemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada benzerine ender rastlanan ve öncelikleri oldukça isabetli belirlenmiş olan GAP, bugünkü manzarasıyla, bölge açısından geleceğe ilişkin umut vermemektedir. Nitekim, elektrik üretiminde gerçekleşme oranı yüzde 70'ler seviyesine ulaşmış, enerji üretiminde bu sevindirici gelişmeye mukabil, tarım sektöründe arzulanan gelişme, ne yazıktır ki, sağlanamamıştır. GAP bölgesinde, yöre insanının can damarı olan tarım sektörü hedeflenenin ancak yüzde 12'ler seviyesinde kalmıştır. Arzumuz, bölge insanının günlük yaşamını bire bir ilgilendiren tarım sektöründe de yüzde 70'ler seviyesine gelinmiş olması ve bölgelerarası kalkınmışlık farkının giderilmesidir. Çünkü, bölgelerarası kalkınmışlık ve gelir dağılımındaki farklılık, Avrupa Birliği nezdinde ülkemize yönelik eleştiriler arasında yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; projenin en önemli bileşkelerinden biri olan tarım sektörü bu denli ihmal edilmemeliydi; ne yazık ki ihmal edildi. Bugün, başta Suruç Ovası olmak üzere, Viranşehir, Ceylanpınar, Bozova İlçelerimiz henüz baraj suyuyla tanışamadı. Yöre çiftçisi, Atatürk Barajından suyun tarlasına akacağı günü beklemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, son yıllarda, cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir kaosun içine hızla sürüklenmekteyken, AK Parti İktidarımızla rahat bir nefes almıştır. Ülkenin geleceğine ilişkin umutların yeniden yeşermiş, ekonomik ve siyasî krizlerin unutulmuş, huzur ve güven ortamının tesis edilmiş olmasından son derece mutluluk duyuyorum. Ülke genelinde başlatılan ve başarıyla sürdürülen projelerde yakalanan olumlu hava rüzgâra dönüştürülebilir, yıllarca ihmal edilmesine karşın siyasî istismar konusu yapılan GAP, sahip çıkılarak bölgenin makûs talihi yenilebilir ve ülke ekonomisine taze kan sağlanabilir. Bu nedenle, bölgeyi geri kalmışlıktan kurtarmak ve ekonomik gelişmeyi hızlandırmak için tespit edilen stratejiler içerisinde ilk sırayı su ve toprak kaynaklarının süratle geliştirilmesi almakta, bu konu büyük önem taşımaktadır. Bunun yanında, arazi ve suyun daha verimli kullanılması, pazarlamaya yönelik bitki deseninin çeşitlendirilmesi, tarıma dayalı gelişmiş sanayi teknolojisine geçilmesi, işgücü eğitiminin sağlanması ve kaliteli işgücünü bölgeye getirecek politikaların uygulanması, nihayet, altyapı hizmetlerinin temini ve tesisi gibi hususların gerekliliği önem arz etmektedir.

Bir entegre proje olan GAP kapsamında, eğitim, kültür, sağlık, turizm ve sanayi alanlarında yapılması gereken pek çok işin bulunduğunu belirtmek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

MAHMUT KAPLAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Üçüncü binyılın başında, Suruç yöresine baktığımızda, ekonomik zorluklarla pençeleşen halkın, yokluk ve sefalet içinde yaşadığını üzülerek müşahede ediyoruz. Bu vahim tablonun önemli sebeplerinden biri kuraklık olsa da, asıl en önemli sebebin, bugüne kadar izlenen yanlış politikalar ve ilgisizlik olduğu açıktır. Bunun sonucu olarak, Suruç, en çok göç veren ilçemiz durumuna düşmüştür. Halen, ilçede pek çok köy susuzluk nedeniyle tamamen boşalmış durumdadır. Bugünkü şartlarda, istenmeyen bu göçü engellemek de mümkün görülmemektedir. Evini, tarlasını, komşu ve akrabalarını terk etmek zorunda kalan yüreği yaralı insanlarımız, başta Adana, Mersin ve İzmir olmak üzere, diğer büyük kentlerimizin varoşlarında uygunsuz şartlarda yaşam mücadelesi vermektedir. Üyesi olmaya çalıştığımız ileri Batılı ülkelerin hiçbirinde göremeyeceğimiz bu manzara, zaten büyük kentlerimizde var olan sosyokültürel ve ekonomik sorunların daha da derinleşmesine neden olmaktadır.

Her yıl Suruç'tan binlerce aile, nisan ayının ikinci yarısından itibaren, mevsimlik işçi olarak geçimini temin için başka illere göç etmek zorunda bırakılmıştır. Suruçlu hemşerilerimiz ancak kasım ayının ortalarında ilçeye dönebilmektedir. Bu durum, masum yavrularımızın sağlıklı ve yeterli eğitim almalarını da engellemektedir. Bilindiği üzere, Millî Eğitim Bakanlığımız, köy okullarına bilgisayar gönderdi; ancak, pek çok yavrumuz okullarına henüz yeni kavuşmaktadır. Bu tablo çok anlamlıdır. Bilişim ve iletişim teknolojisinin baş döndürücü hızla geliştiği ve bilgi toplumu sürecini yaşadığımız ülkemizde, çağdışı bu yaşam tarzına son verme zamanı gelmiş ve geçmiştir.

Değerli arkadaşlarım, aslında, Suruç halkı, Güneydoğu Anadolu Bölgemizde sulu tarıma öncülük etmiştir. 1960'lı yıllarda, Suruçlu çiftçiler, kendi imkânlarıyla sondaj kuyuları açmış, yeraltı sularıyla sulu tarımı başlatmışlardır. Ancak, kurak geçen yıllar suların azalmasına sebep olmuş ve sulu tarımı imkânsız hale getirmiştir.

Ülke sorunlarına seyirci kalan geçmiş hükümetlerin kabul edilemez yanlış politikaları, yöre insanımızın umutlarını tüketmiştir. Geçmişte nar ve kayısı bahçeleriyle, sebze ve pamuk tarlalarıyla yemyeşil olan Suruç Ovası, âdeta bir çöl görünümünü vermektedir.

Sayın Başbakanımız, seçimler öncesi Şanlıurfa mitinginde, Suruçlulara her seslenişinde, Suruç Ovası Sulama Projesinin müjdesini vermişlerdir. Her konuda olduğu gibi, Sayın Başbakanımızın bu taahhüdünü de gerçekleştireceklerinden kuşku yoktur.

Artık, konunun daha fazla bekletilmeye tahammülünün kalmadığının ve Suruç Ovası Sulama Projesinin acilen uygulamaya geçilmesinin zaruretinin altını çizmek istiyorum. Onbinlerce insanımızın geleceğini ilgilendiren ve yılan hikâyesine dönüştürülen bu yarayı sarmanın zamanı artık gelmiştir. Bu hayırlı hizmetin şerefinin, milletimizin son ümidi olarak doğan AK Partimizin öncülüğünde, Yüce Meclisimize ve 59 uncu cumhuriyet hükümetimize nasip olacağını kuvvetle ümit ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; projenin gerçekleşmesi halinde, çalışkan, girişimci, ticaret kültürü olan Suruçlu çiftçi, esnaf, tüccar ve işadamlarına yatırım yapma imkânı verecek, başta Suruç halkı olmak üzere, yöre insanına yeni istihdam alanları açılacaktır. Bölgenin sosyoekonomik ve kültürel sorunlarının çözümü kolaylaşacak, eğitim ve sağlık alanında kalite artacak, insanımız özlenen refaha kavuşacak ve bölgemizin çehresi değişecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisimizin saygın üyeleriyle yöremiz açısından böylesine hayatî bir konuyu paylaşmanın vicdan huzuru içerisinde, hükümetimizin bu önemli konuda gereken hassasiyeti göstereceğine olan inancımla, Suruç Ovası Sulama Projesinin hayata geçirileceği umuduyla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Tarım Bakanımız gündemdışı konuşmaya cevap vereceklerdir.

Tarım Bakanımız Sayın Sami Güçlü; buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın milletvekilleri, Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Mahmut Kaplan'ın, bölge ve özellikle de Suruç İlçesiyle ilgili olarak yapmış olduğu gündemdışı konuşma ve dile getirdiği bölge sorunları hususunda ben de düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

İlk önce, genel bir bakışla konuyu değerlendirecek olursak, elbette, sulama, tarımsal faaliyetlerin en önemli hususudur ve verimliliği artıran önemli faktördür. Güneydoğu Anadolu Projesi, sahip olduğu su ve toprak kaynakları potansiyeli, ülkemiz coğrafyasında yer aldığı sınır boyu konumu ve ülke ekonomisini etkileyen yapısıyla entegre bir projedir. GAPın, master planı çerçevesinde 2005 yılında tamamlanması planlanmıştır; ancak, her yıl yaklaşık 30 000 hektar alanın sulamaya açıldığı dikkate alındığında, sulama yatırımlarının 2040 gibi çok uzak bir gelecekte ancak tamamlanması mümkün gözükmektedir.

GAP yatırımları genel olarak değerlendirildiğinde, nakdî gerçekleşmede genel ortalama yüzde 50 seviyesindedir; ancak, bu gerçekleşmeler sektörel bazda incelendiğinde, enerji sektöründe yüzde 80, ulaştırmada yüzde 36, diğer kamu hizmetlerinde yüzde 76, tarım sektöründe, yani sulama ağırlıklı gerçekleşmede ise oran yüzde 18'dir. Yani, plandan çok önemli ölçüde bir sapma ve geri kalma söz konusudur.

Bölgedeki 7 500 000 hektar alanın 3 200 000 hektarlık kısmı tarımsal faaliyete elverişlidir. Türkiye'nin ekonomik olarak sulanabilir arazisinin yüzde 20'si bu bölgede bulunmaktadır; bugün sulamaya açılan alansa, bu alanın sadece yüzde 6'sıdır. Devlet Su İşleri ve Köy Hizmetleriyle birlikte sulanan toplam alan miktarı 360 000 hektarlık bir noktaya gelmiştir.

Yıllar itibariyle GAP bölgesindeki bitkisel üretimlerin dağılımındaki gelişmeyi izleyecek olursak, yoğun olarak buğday, arpa, mercimek ve nohut üretildiği görülmektedir; bunu, mevcut sulama imkânlarından yararlanarak ekilen pamuk ve sebzeler izlemektedir. Bölgede yeni sulamaya açılan alanlardaysa yoğun pamuk üretimi yapılmakta; bu sulama alanlarını, ülkemizde ihtiyaç duyulan yağlı tohumlu bitkiler, yem bitkileri ve sebze üretimine kaydırmak için çalışmalar sürdürülmektedir.

Ayrıca, sulamayla birlikte, bölgede, ikinci ürün olarak soya, mısır ve susam ekiminde de artış görülmektedir. Özellikle, sulu tarımda, pamuk ve mısırda verim artışları ise oldukça tatminkârdır. Master planında, ürün deseninde pamuk üretiminin yüzde 25 olması önerilmişken, Harran'da, bu oran, yüzde 75-80 dolayındadır.

Sulamaya açılan alanlarda drenaj ve tesviye gibi tarlaiçi hizmetlerinin yapılamaması ve sulama yatırımlarının geride kalması nedeniyle, aşırı sulama ve yanlış sulama metotları da buna eklenince, bölgede, yer yer tuzluluk ve çoraklaşma sorunlarıyla karşılaşılmaktadır.

GAP kapsamında yürütülen sulama projelerinin tamamlanmasıyla, 1 700 00 hektar alanın sulamaya açılması hedeflenmektedir. 2002 sonu itibariyle DSİ bünyesinde gerçekleştirilen miktarın ise, bunun çok gerisinde olduğunu biraz önce ifade ettim.

Aynı zamanda, toplulaştırma konusunda yapılan çalışmalarda arzu edilen noktaya gelinmemiştir. Harran Ovasında, ancak toplam 100 000 hektar alanda toplulaştırma gerçekleştirilebilmiştir.

Bölgenin potansiyeliyle ilgili bazı hususları söylemek istiyorum. Doğal kaynak potansiyelinin çok yüksek olduğu bilinmektedir. Yerüstü su kaynağı açısından Fırat ve Dicle Nehirlerinin yıllık ortalama debisi, 53 milyar metreküp/yıldır. Ayrıca, çok önemli yeraltı suyu potansiyeli de vardır. Bölgenin, Türkiye'nin sulanabilir arazi miktarının yüzde 20'sini oluşturduğunu söylemiştim. Bölgede gerçekleşen ürün deseninde, sulu tarım alanlarında, pamuk, giderek başürün olma durumundadır; bu alanların yüzde 85'inde üretimi yapılmaktadır.

Bölgede en önemli husus, eğitim faaliyetlerine olan ihtiyaçtır. GAP bölgesinin özelliği düşünülerek, bölge için özel projelerin yapılması gerekmektedir. Bu amaçla, Bakanlığımız, bölge için iki özel proje hazırlamıştır. Bu projelerde yayın baz alınmış olup, çiftçilerin hızlı bir şekilde eğitimi amaçlanmıştır. Yayın Dairesi Başkanlığında, televizyon yoluyla çiftçilere hızlı bir şekilde tarım eğitimi vermek amacıyla, GAP Yöresi Çiftçilerine Eğitim ve Yayın Projesi yürürlüğe konulmuş ve uygulanmıştır. Bölgede yanlış sulamanın önlenmesi ve çiftçilerin sulama konusunda eğitilmesi, bitki patternine göre ürün bazında üretimin artırılması ve toprağın yerinde muhafazasını amaçlayan Güneydoğu Anadolu Bölgesi Sulu Tarım Alanlarında Sulama Tekniği ve Mekanizasyonu Eğitim Merkezi Projesi hazırlanarak, çalışmalara başlanmış ve uygulama devam etmektedir.

Ben, Sayın Mahmut Kaplan'ın özel olarak belirttiği Suruç yöresiyle ilgili de birkaç cümle söylemek istiyorum. Yöre, yirmi yıl önce, yeraltı sularıyla sulu tarımı gerçekleştiren bir özellik arz ederken, daha sonra, bu suların çekilmesi, çok derinleşmesi ve sulama imkânının kalmamasından dolayı büyük bir mağduriyete uğramış ve yöre, eski zenginliğini ve önemini kaybetmiştir ve dolayısıyla, tekrar o gücüne kavuşma mücadelesi vermektedir.

Bu kapsamda yürütülen çalışmaları, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığından aldığım bilgiyi aktararak ifade etmek istiyorum. GAP Suruç Ovası Pompaj Sulama Projesinin proje sahası, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, Fırat havzasında yer almakta olup, kuzeyinde Atatürk Barajı, batısında Fırat Nehri olup, hizmet alanı 94 000 hektardır ve borulu sulama şebekesinin su kaynağı Atatürk Barajı rezervuarıdır. GAP Suruç Projesi planlama çalışmaları 2000 yılında tamamlanmıştır. Bu proje kapsamında, bölgenin sulanabilmesi amacıyla, ilk temaslar, çok daha önce gerçekleştirilmiştir. 1991 yılında İstanbul'da imzalanan Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümetleri Arası Ortak Bildiride, bu bölgenin sulanması konusunda ifadelere rast gelinmiş ve bunun, ABD firmaları tarafından temin edilecek bir finansmanla gerçekleştirileceği beyan edilmiş, konuyla ilgili 29 firma başvurmuş; ancak, daha sonra, bu gelişmelerden bir sonuç alınamamıştır. 2001 yılında, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığı yıllık yatırım programlarında yer alan projelere dış finansman sağlanmasına ilişkin esas ve usullere dair tebliğ gereğince, bir projenin hükümetlerarası ikili işbirliği kapsamında kredili yaptırılabilmesi için uygulama projesinin hazırlanması kaydı getirilmiş; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü de bu öngörüden hareketle, gerekli çalışmayı tamamlamış; ancak, hepimizin bildiği gibi, 2003 yılı ocak ayında 58 inci hükümetin, Yüksek Planlama Kurulu aracılığıyla almış olduğu karar, dış proje kredisi kullanımları başlığı altında verilen ve (c) maddesinde yer alan yatırım programında yer alarak, halen kredi arayışı sürdürülen projelerin yatırım programında iz ödenek tahsisi suretiyle durdurulması kapsamına dahil edilmiş ve dolayısıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki sulama projelerinde genel bir erteleme ortaya çıkmıştır. Bugüne kadar, bu hususta arzu edilen bir gelişme sağlanamamış, dolayısıyla bölgedeki Suruç Ovasını sulama projesinin hayata geçirilmesi konusundaki bekleyiş, diğer projelerle birlikte sürmektedir.

Sayın milletvekilimizin de belirttiği gibi, bölgenin tarımsal potansiyeli çok yüksektir ve dolayısıyla bu büyük potansiyelin harekete geçirilebilmesi için de, sulama yatırımlarındaki bu büyük gecikmenin telafi edilmesi gerekmektedir. Bölgenin istihdam ve üretim kapasitesini artırmanın bundan daha etkin bir yolu yoktur.

Ayrıca, bölgeye tarımsal sanayiini kurulması konusunda da bir büyük gayrete ihtiyaç vardır. Çünkü, biz, bölgede sulama yatırımlarının gerçekleşmesiyle birlikte, üretimde meydana gelecek büyük artışı ve bu artışa konu olacak ürünleri talep edecek sanayi tesislerini orada kuramazsak, üretim planlaması yapmamıza da imkân yoktur ve belki piyasada talebi olan ürünler mecburen üretilecektir, bu da bölge açısından çok büyük bir kayba sebep olacaktır.

Dolayısıyla 2004 yılında ekonomimizdeki genel gelişmeyle birlikte, sulama yatırımlarında yeni bir gelişmenin, hamlenin ortaya çıkmasının gerekliliğini dile getiriyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 20 milletvekilinin, polislerin meslekî ve sosyal sorunları konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/154)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Polislerin çalışma koşulları ve meslekî sorunları hakkında Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması için gereğinin yapılmasını arz ederiz.

1- Muharrem İnce                                (Yalova)

2- Erdoğan Kaplan                                (Tekirdağ)

3- İzzet Çetin                                 (Kocaeli)

4- Mehmet Semerci                                (Aydın)

5- Mehmet Boztaş                                (Aydın)

6- Zekeriya Akıncı                                (Ankara)

7- Kâzım Türkmen                                 (Ordu)

8- İlyas Sezai Önder                                (Samsun)

9- Nejat Gencan                                (Edirne)

10- Salih Gün                                (Kocaeli)

11- Necdet Budak                                (Edirne)

12- Nuri Çilingir                                (Manisa)

13- Kemal Demirel                                (Bursa)

14- Abdurrezzak Erten                                (İzmir)

15- Hakkı Ülkü                                (İzmir)

16- Ali Kemal Deveciler                                (Balıkesir)

17- Mehmet Mesut Özakcan                                (Aydın)

18- Mehmet Nuri Saygun                                (Tekirdağ)

19- Canan Arıtman                                (İzmir)

20- Orhan Eraslan                                (Niğde)

21- Özlem Çerçioğlu                                (Aydın)

Gerekçe:

Son zamanlarda, polislerimiz arasında çalışma koşullarına bağlı olarak cinnet geçirme ve intihara varan sonu üzücü olayların sıkça yaşandığı gözlenmektedir. Son on yıl içinde 315 Emniyet Teşkilatı mensubu intihar ederken 1 534 polisimiz ise çeşitli meslek hastalıkları sonucunda yaşamını yitirmiştir.

Türkiye'nin değişik illerinde görev yapan 800 polis üzerinde yapılan bir araştırmada polislerimizin yüzde 75'i yaptıkları işin psikolojik yapılarını bozduğunu belirtmiştir. Yüzde 74 ise yaptıkları işin aile düzenlerini bozduğunu düşünmektedir.

Hızlı kentleşme, artan nüfus, gelişen ve çeşitlenen teknoloji, suç sayılan eylem ve davranışları çoğaltmakta, daha karmaşık hale getirmektedir. Ülkemizin geçirdiği bu toplumsal değişime ek olarak ekonomik krizler, küresel terör grupları, kamu güvenliğimize yönelik tehditleri giderek artırmaktadır ve bu tehditlere karşı en önemli güvencemizin ise polislerimiz olduğu açıktır.

1990 sonrasında polislerimizin gerek eğitiminde gerekse araç gereç donanımlarında çok sayıda olumlu adımlar atılmasına karşın, çalışma koşullarında henüz istenilen düzeye ulaşılamamıştır. Gelişmiş ülkelerde 250 kişiye bir güvenlik personeli düşerken bu sayı ülkemizde binlerle ifade edilmektedir. Güvenlik hizmetlerinin doğası gereği 24 saat kesintisiz devam ettirilmesi gerektiği düşünüldüğünde polislerimiz ağır bir iş yüküyle karşı karşıya kalmaktadır. Buna özlük hakları ve sosyal statüleriyle ilgili sorunlar da eklenmelidir.

AB'ye aday bir ülke olarak, suçları, toplumun dayanabileceği bir sınır içinde tutabilecek güçte, yansız, etkin, kent yaşamına uygun, görev ve kuruluş yasaları çağın gereklerini içeren, toplumun ve mesleğin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş, hareket ve iletişim yeteneği üstün, personeli nitelik ve nicelik olarak yeterli, disiplinli, sosyal ve ekonomik güvencelere kavuşturulmuş, politik etkilerden uzak bir Emniyet Teşkilatı temel hedeflerimizden biri olmalıdır.

Bu hedefe ulaşabilmenin en önemli adımı, bu kurumun aslî unsuru olan polislerin sorunlarını çözmektir. Araştırma önergemizin kabulüyle kurulacak bir araştırma komisyonu, polislerimizin yaşadığı sorunları tespit etmekle kalmayacak, bu konuda atılacak adımları da hızlandıracaktır.

Polislerimizin yaşadığı sorunların, sadece bürokratik mekanizmaların alacağı kararlarla çözülmeyeceği anlaşılmıştır. Bunun en önemli nedeni, emniyet bürokrasisi üzerinde tek yönlü bir siyasal-ideolojik baskının kurulmuş olmasıdır. Bunun doğal sonucu, polislerimizin haklı taleplerine kamuoyumuzun duyarsız kalması olmuştur. Meclisimizin bu konuya sahip çıkmasıyla bir ulusal uzlaşma ortamı yaratılabilir ve polisin, toplumumuzun vicdanı olduğu düşüncesi, Meclisten başlayarak, halka yayılabilir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

IV. - SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1.- (10/10, 11, 36, 39, 127) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN - Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun faaliyetlerinin ve bunlara ilişkin iddiaların araştırılarak bankacılık ve finans sektörünün sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması amacıyla Genel Kurulun 21.10.2003 tarihli 9 uncu Birleşiminde kurulan (10/10, 11, 36, 39, 127) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, listeyi okutup oylarınıza sunacağım.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun Faaliyetlerinin ve bunlara ilişkin iddiaların araştırılarak bankacılık ve finans sektörünün sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu üyelikleri aday listesi

(10/10,11,36,39,127)

(12)

Adı Soyadı                                Seçim Çevresi

AKP (8)

Halil Aydoğan                                (Afyon)

Metin Yılmaz                                (Bolu)

Muzaffer Külcü                                (Çorum)

Gülseren Topuz                                (İstanbul)

İlhan Albayrak                                (İstanbul)

Ahmet Gökhan Sarıçam                                (Kırklareli)

Hasan Fehmi Kinay                                (Kütahya)

Selami Uzun                                (Sivas)

CHP (4)

Kemal Sağ                                (Adana)

Bihlun Tamaylıgil                                (İstanbul)

Ali Rıza Bodur                                (İzmir)

Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                (Malatya)

BAŞKAN - Efendim, listeyi okuduk, bilgilerinize sunuldu.

Şimdi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Meclis araştırması komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 8 Ocak 2004 Perşembe günü; yani, bugün, saat 17.00'de, Halkla İlişkiler Binası B Blok 2 nci kat 4 nolu bankoda bulunan Meclis araştırması komisyonları toplantı salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonun, toplantı yer ve saati, ayrıca ilan tahtasına da asılacaktır.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların müzakerelerini erteliyoruz.

Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

KAMU İHALE KANUNUNA GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE

DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 7. - Sınırları 26.5.1973 tarihli ve 7/6477 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve eki haritada belirtilen Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı alanı kapsamında yürütülecek projeler için her türlü mal ve hizmet alımları, danışmanlık hizmetleri ile yapım ve onarım işleri yedi yıl süreyle bu Kanun hükümlerine tâbi değildir."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük; buyurun.

Efendim, sizin bir de şahsınız adına konuşma talebiniz var, bunları birleştirelim mi?

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Birleştirelim efendim.

BAŞKAN - Peki.

Süreniz 15 dakikadır.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Gelibolu Tarihî Millî Parkı Kanununa bir geçici madde eklenmesi şeklinde Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen, Plan ve Bütçe Komisyonunda değişerek, Kamu İhale Yasasına bir geçici madde eklenmesi şekline dönüşen ve ilk geldiğinde, beş yıl süreli talep olarak gerçekleşen; ama, sonra zamlanarak, yedi yıl, böyle bir yetki istemiyle karşımızda bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi üzerinde şahsım ve Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Gelibolu Tarihî Millî Parkında yapılacak işlerin çabuk yapılması, çabuk realize edilmesiyle ilgili olarak, arkadaşlarımızın bir düzenleme yaptığı ve bunu bir talep olarak karşımıza getirdiği anlaşılıyor. Tabiî, Gelibolu Tarihî Millî Parkında yapılacak çok işler olduğunu ve bu işlerin çok önemli olduğunu, Türkiye'nin geçmişinde Kurtuluş Savaşının temellerinin atıldığı yarımadada önemli anıların tazelenmesi, orada önemli anıtların, düzenlemelerin yapılması, bir projeye uygun olarak bunların realize edilmesi gerektiğini, uzun uzun anlatmıştık.

Şimdi, burada, alelacele bir şeyler yapılmak istenildiği kanaati uyanıyor bizde değerli arkadaşlarım. Tabiî, burada yapılacak işlere karşı olan yok. Burada, önemli işlerin yapılması gerektiğini, daha önce verdiğimiz Meclis araştırması önergesinde -Cumhuriyet Halk Partisinin Çanakkale milletvekillerinin birinci ve ikinci imza sahibi olduğu önergede- zaten, uzun uzun anlatmıştık; ama, burada, bu işlerin acele yapılmasına, acele edilmesine lüzum yok.

Burada, bir, yapılmaması gereken işler var; bir de, yapılması acil olan işler var.

Bu işlerin çok önemli olmasına binaen, ben, çok alışılagelmiş bir anlayışın ötesinde, konuşmamı farklı bir şekilde devam ettireceğim; çünkü, Sayın Bakanın, hükümetin, söyleyeceğim şeylere çok dikkat etmesi, uyarıları dikkate alması gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten, burada, bazı şeyleri yaparken, bazı şeyleri yapmamak gerekiyor; bazı doğruları yaparken, bazı yanlışları da yapmamak gerekiyor. Bu konularda, tarihî uyarılarımızı yapmak istiyoruz, düşüncelerimizi ifade etmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, Gelibolu Tarihî Millî Parkının ve içerisinde yer alan tarihî muharebe alanlarının önemi hepimizin malumu. Bu kritik coğrafyadaki her türlü gelişme, hem tarihî hem aktüel boyutlarıyla, ulusal ve uluslararası ölçekte bir dizi konu ve oluşumla direkt bağlantılıdır.

Bu geçici yasayla, bölgeyle ilgili bir dizi yeni düzenleme yapılacağı anlaşılmaktadır. Bu işleri yaparken, geri dönülmesi çok güç, hatta imkânsız hatalara düşülmemelidir. Hem tarihî doku hem de millî hafızada yeni tahribat yaratılmamasına özen gösterilmelidir. Bu gelişmeler, değişen oranlarda da olsa, ilgili tüm devlet kurumlarını töhmet altında bırakabilecek önem taşımaktadır.

Başbakanlıkta, içerisinde Genelkurmay temsilcisinin de bulunduğu bir koordinasyon kurulu oluşturulduğu medyada yer almıştır. Kurulun gündeminden basına sızan konular arasında, bir dizi müze, yol, tanıtım merkezi, mezarlık düzenlemesi, kafe, restoran yapılması, giriş kapısı konulması gibi pragmatik, palyatif ve aciliyeti olmayan maddeler de maalesef göze çarpmaktadır.

Tarihî yarımadanın sorunları ve çözüm önerileri, rahmetli hoca Raci Bademli başkanlığındaki bir ekip tarafından, uzun vadeli bir gelişme planı, master plan olarak ortaya konulmuştur. "Barış Parkı Projesi" olarak bilinen bu kapsamlı ve detaylı planifikasyon çalışması, hocanın ölümünden sonra, projenin önemi ve içeriği hakkında bilgi almak imkânsız hale gelmiştir. İktidarın, bu projenin içerisinden bazı konuları cımbızla çekip gündeme getirerek, diğer bileşen ve etmenleri hesaba katmadan, spekülatif, popülist bir tarzda uygulamaya geçirmek niyetinde olduğu anlaşılıyor.

Millî park ve tarihî muharebe alanlarında öncelikli çözüm bekleyen sorunlar vardır ve onları kısaca şöyle özetleyebiliriz: Muharebe izleri taşıyan bütün taşınmaz ve taşınabilir unsurlar, orijinal şehitlikler, tabyalar, siper şebekeleri, batıklar, tarihî karargâh ve muharebe idare yerleri, abide ve anıtların uzman tarihçi ve alan araştırmacıları yönetiminde tespit edilmesi ve envanter çıkarılması gerekmektedir.

Yarımadada, maalesef, tek bir noktada orijinal şehitlik bulunduğu iddia edilmektedir. Seddülbahir Kalesi yanındaki küçük kabristan dışındaki tüm şehitlikler semboliktir. Bu şehitliklerdeki isimlerin arşivlerdeki listeden rasgele seçildiği konusunda ciddî iddialar ve şüpheler vardır. Soğandere, Şahindere, Kiremitdere, Zığındere, Tenkerdere, Kocadere Köyü civarı, Karayörükdere, Çataldere, İsmailoğlu Tepe eteği, Hacıemindere, Bigalı Köyü, Değirmen mevkii ve Kireçtepe'de bulunan orijinal şehitlikler kaderlerine terk edilmiş ve kısmen tarlalaştırılmıştır. Bu alanların korunmaya alınması ve yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Deniz muharebeleri sırasında kaderimizi tayin eden tabya ve bataryalar pislik yuvası haline gelmiştir. Hasan-Mevsuf tabyası, Dardanos, son olarak, radar kulesinin hışmına uğramış ve devlet eliyle maalesef ötelenmiş, bir miktar öteye taşınmıştır. Bu noktalar acilen temizlenmeli ve korunmaya alınmalıdır.

Conkbayırı, Ertuğrul tabya gibi turistik noktalardaki siperler sonradan kazılan turistik siperlerdir. Muharebe arazileri içerisindeki hakikî siperler ise çöplük haline gelmiştir. Buraların tespiti ve ıslahı ivedilikle gerçekleştirilmelidir.

Tarihî yarımadanın Ege sahilleri kaçak dalış cenneti haline gelmiştir. Batıklarda, artık, satılacak bir şey kalmamıştır. Bu konuda ciddî takip ve tedbirler gerekmektedir. Yarımada içerisindeki abide, kitabe ve anıtların gerçeklikleriyle ilgili yerli yersiz iddiaların ve tereddütlerin bilimsel çalışmalarla ortadan kaldırılması gerekmektedir. Tarihî Seddülbahir Kalesi mezbelelik haline gelmiş, yıkılmaya terk edilmiştir. Acilen temizlenerek aslına uygun restorasyona gidilmesi gerekmektedir.

Bölgeye gelen yerli turist grupları, büyük ölçüde, ruhsatsız rehberlere teslim edilmektedir. Bu da, tarihî gerçeklerin saptırılmasına neden olmakta, bu kişiler tarihî gerçeklerden bahsetmek yerine "ağaçlar bile acıdan kıvrılmış" veya "ak sakallı bir dede görülmüş" tarzı hikâyeler uydurarak, buradaki gerçekleri gözönünden kaçırmakta ve yaşanan olayları doğru bir şekilde ziyaretçilere aktarmamaktadır. Bu nedenle, bu tür rehberlerin bölgede çalışmasına derhal dur denilmeli ve sıkı bir denetim getirilmelidir.

Değerli arkadaşlar, tüm bu çalışmalara ilave olarak, doğal ve tarihî doku tahribatının hemen durdurulması, acil bir eylem planı hazırlanarak bütün zararların minimize edilmesi gerekmektedir. Millî park alanı içerisindeki arazi spekülasyonları, gerek imara açılma heveslilerinin gerekse çeşitli ticarî faaliyet erbabının talepleri doğrultusunda, son zamanlarda artış göstermektedir.

Son olarak, Alçıtepe girişindeki tarihî SİT arazileri, şehitliklerin, siperlerin veya karargâh noktalarının bulunduğu mıntıka bir şarap firması tarafından alınmış ve etrafı çevrilmeye başlanmıştır. Bu konuda ilgili yasalar özenle uygulanmalı, savaş alanları üzerindeki tahribat mutlaka giderilmelidir.

Muharebe arazilerinde, gerek Anzak sektörü gerekse Seddülbahir sektöründe yıllardır hatalı ağaçlandırma çalışmaları yapılmaktadır. Dikilen çamlar, bölgenin bilinen binlerce yıllık florasına aykırıdır. Böylelikle, tarihî alanların üzeri kapanmakta ve yer ve nokta tespitleri imkânsız hale gelmektedir. Ayrıca, her iki rüzgâra cepheden açık yarımada, maalesef, bundan dokuz yıl önce gerçekleştiği gibi, sürekli olarak yangın tehdidi altında kalmaktadır. Ağaçlandırma çalışmalarının daha dikkatli ve bilimsel çalışmalar neticesinde yapılması gerekmektedir.

Yine, bilinçsiz ağaçlandırma çalışmaları sırasında, tarihî muharebe alanlarında bulunan orijinal siperler ormancıların açmak zorunda kaldıkları yollar tarafından tahrip edilmiştir. Açılması zorunlu bu yollardan dolayı, şehitlikler ciddî zararlar görmektedir. Bilinmelidir ki, tarihî muharebe alanlarında herhangi bir ormanlık alan muamelesi yapılmamalıdır. Bu alanlarda, arazi uzmanlarına danışılmadan bir patika yol dahi açılmamalıdır.

Millî park alanı içerisinde, gerek resmî gerekse bireysel düzeyde kontrolsüz çöp boşaltma ve yakma olayları yaşanmaktadır. Alçıtepe Köyü batısındaki, Sarıtepe civarındaki denize inen yamaçlar, çöp vadisi halini almıştır. Bu bölgeler acilen temizlenmelidir.

Park alanı dahilindeki yerleşik kişiler, harp sahalarında buldukları obje ve parçaları, yerli ve özellikle yabancı meraklılara satmaktadır. Bunun önüne geçilmesi ve her köyde, tıpkı Alçıtepe'de olduğu gibi, yerel bir müze oluşturulmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu konuda gerekli özendirmeler ve desteklemeler mutlaka yapılmalıdır.

Tüm anlattıklarıma ilave olarak, tarihî Gelibolu Yarımadasının çözüm bekleyen acil sorunları vardır. Hal böyleyken, Kilye girişine kapı koymak, Abide arkasındaki sembolik mezartaşı sayısını artırmak, büyük bir bayrak asmak, ses ve ışık gösterileri yapmak, yeni ve mesnetsiz anıtlar dikmek; dolayısıyla, fotoğrafa gelen, medyaya hoş gelen ucuz aktiviteleri on milyonlarca dolara mal etmek gibi şov mahiyetindeki işlerle zaman kesinlikle, geçirilmemelidir.

Değerli arkadaşlarım, Çanakkale Savaşı ve Çanakkale ruhu, süslü laflar, asılsız destanlar, uydurma menkıbeler ve göstermelik işlerle değil, ancak belgeye, bilgiye, tanıklara ve arazi etüdüne dayalı çalışma ve eserlerle yaşatılabilir ve gelecek nesillere, tarihimizi yalın ve tüm gerçekleriyle aktarmalıyız diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu millî park alanı içinde ne yaparsak yapalım, ne kadar önemli ve güzel işler yaparsak yapalım, işleri, mutlaka, tarihî dokuya uygun, dokuya zarar vermeyecek şekilde yapmalı ve bu dikkat içinde bulunmalıyız. Burada, yetki alınan geçici madde çerçevesinde yapılacak işlerin mutlaka hatalı yapılacağını söylemek istemiyorum; ama, bir muhalefet duyarlılığı içerisinde, burada yapılacak ihalelere başka ihalelerden iki kat daha fazla dikkat göstermenizi istirham ediyorum; çünkü, Çanakkale'yi, hepimizin kutsal saydığı o bölgeyi kesinlikle kirletmemeli, en küçük bir şaibe altında bırakmamalıyız. Biz, muhalefet milletvekilleri olarak, kesinlikle, gözlerimiz uygulamanın üzerinde olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa teklifi getirilirken, Çanakkale Savaşlarının 90 ıncı yılına işlerin yetiştirilecek olması nedeniyle böyle bir geçici uygulamaya ihtiyaç olduğu söylenmiştir. 90 ıncı yıla iki yıl kalmıştır; ama, yedi yıllık bir süre istenmektedir. Eğer işleri acele yapacaksanız, bu beş yıl istenen süre, neden yedi yıla çıkmaktadır?! O zaman, iki yıl süre verelim. 90 ıncı yıla kadar işleri acil yapın, ondan sonrasını yavaş yavaş devam edersiniz. Dolayısıyla, isteğiniz ile talebiniz örtüşmüyor. Burada, mecburen, kafamızda bazı soru işaretleri beliriyor; bunu ifade etmek istiyoruz, uyarıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yine, orada ne yaparsak yapalım, bölgede yaşayan insanları, bölge halkını mutlu etmezsek, projenin realizasyonunda kesinlikle başarılı olamayız. Bakın, bölgede, tarihî savaş alanları dışında kalan, tarıma elverişli, boş araziler bulunmakta. Bu arazilerin, mutlak, tarım amaçlı, bölgeye zarar vermeyecek şekilde kullanılmasını sağlamalıyız; o bölgedeki insanları üretimin içine sokmalı, o insanları yaşama bağlamalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Küçük, konuşmanızı tamamlarsanız...

AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine, Çanakkale'nin tamamında olduğu gibi, bölgedeki insanlar da, hâlâ, 2003 yılı doğrudan desteklemelerini alamamışlardır. Ben, sabah, yine, bölgedeki insanlara, bölgeyle ilgili bir konuşma yapacağımı, ifade etmemi istedikleri bir şey olup olmadığını sorduğumda, "Arabın zoru kırmızı pabuç, bizim doğrudan desteklemeler ne zaman ödenecek" diyorlar. 2003 bitti, 2004'e girdik. Daha, Çanakkale'de, doğrudan destekleme olarak bir lira ödenmemiştir arkadaşlar! Şimdi, Sayın Tarım Bakanımız, zaman zaman, gelip, burada, mart sonuna kadar yarısının ödeneceğini söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, 28 Martta yerel seçim olduğunu ve bunların rüşvet yerine geçeceğini herkes bilsin ve bunları halk yemeyecektir.

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Ne rüşveti?!

AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Hem 2003'ü, siz, 2004'te vereceksiniz hem de bunu üç ay içinde... Neden dört ay içinde değil?!. Hâlâ Çanakkale'ye bir lira ödenmedi, bir lira!..

Değerli arkadaşlarım, her şeyin parası ödeniyor; ama, köylünün parası, 2003 bitmiş, hâlâ ödenmemiş.

Değerli arkadaşlarım, onun için, bölge halkının bu talebini de belirtmekten, özellikle, çok mutlu olmadığımı; ama, böyle bir talepleri olduğunu ifade ediyorum.

Bu vesileyle, her şeye rağmen, biz ne dersek diyelim, bu yasa, tabiî ki, iktidarın arzu ettiği biçimde çıkacaktır. Uygulamanın, bölge halkına, bölgenin duyarlılıklarına zarar vermeyecek uygulama alanları yaratmasını diliyorum; Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Çanakkale Milletvekili Sayın Mehmet Daniş'e ait.

Buyurun Sayın Daniş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çanakkale Milletvekilimiz İbrahim Köşdere arkadaşımızla birlikte vermiş olduğumuz Gelibolu Yarımadası Millî Parkında yapılacak işlemlerle ilgili kanun teklifim üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önceki konuşmacı Çanakkale Milletvekilimiz Ahmet Küçük Beyin sözlerini dikkatle dinledim. Katkılarından dolayı da teşekkür ediyorum. Onun dile getirmiş olduğu sorunlardan kaynaklanan bir durumdayız şu anda; yani, biz, yıllardan beri, Çanakkaleliler olarak, Çanakkale'de yaşayan insanlar olarak veya Türkiye'nin değişik yerlerinden gelip Çanakkale şehitliklerini ziyaret eden insanların ortak problem olarak tespit ettiği konularda acilen, süratle ve kaynağı da oluşturularak bir şeyler yapmak için bu kanun teklifini vermiş bulunmaktayız ve bu fırsatı da Çanakkaleli olarak yakalamış durumdayız.

Ahmet Beyin konuşmalarına dikkat ettim; problemleri saydı ve iki cümlesinin başında, hep "acilen müdahale edilmesi gerekir" ifadesini kullandı; sizin de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Biz de, zaten, burada şunu savunuyoruz: Abidedeki eksikliklerden başlanmak üzere, yıllardan beri, müthiş bir ihmalkârlık var Gelibolu Yarımadasına, özellikle şehitliklere yönelik. Biz, bunların... Sağ olsun, Başbakanımızın, Bakanlar Kurulundan üç bakanı görevlendirerek, abidedeki eksikliklerin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkındaki eksikliklerin süratle giderilmesi yönünde talimatları oldu. Sayın Bakanlarımız Çanakkale'ye müteaddit defalar ziyaretlerde bulundular. Biz de, şimdi, böyle bir desteği almışken, bir an önce abidedeki eksikliklerin giderilerek bölgenin tekrar ele alınması, hem geçmişimize saygı hem de gelecek nesillere güzel bir miras bırakabilmenin çabası içerisindeyiz.

Tabiî, burada, zannediyorum, tartışılan konu, niye İhale Yasasına bir istisna getirilmek istendiği konusudur.

Arkadaşlar, şimdi, bu bölgede 50 küsur tabya var. Bu tabyaların hepsi -Ahmet Beyin de ifade ettiği gibi- mezbelelik durumunda, çöplük durumunda ve birçok tarihî mirasımız şu anda kullanılamaz, içine girilemez durumda; yani -affedersiniz- hepsi birer çöplük durumunda. Bunların hepsi, uzun devreli gelişme planını, Rahmetli Raci Bademli Hocanın tesliminden sonra, Orman Bakanlığının, özellikle de Millî Parklar Genel Müdürlüğünün bünyesinde 61 proje halinde hazırlandı. Bunların içerisinde müzeler var, 50 küsur tabyanın müze haline getirilmesi var, simülasyon merkezleri var; mevcut müzelerin iyileştirilmesi var, Alçıtepe Köyünde cephe çalışması var, Seddülbahir Köyünde -yine Ahmet Beyin ifade ettiği gibi- kalenin yanındaki arazinin infocenter olarak düzenlenmesi var, yine Kilye Koyunda diğer bir infocenter'ın kurulması, yine, Kilitbahir Köyünde, Kilitbahir Kalesinin yanında infocentır kurulması var. Birbirinden bağımsız, birbirinden ayrı uzmanlık alanı gerektiren; ama, birbiriyle de bir dramatürji içerisinde bağlı 61 proje var ve bunların, bir şekilde organize edilerek, koordine edilerek, hepsinin hayata geçirilmesi gerekmekte.

Bu işlerin bazıları, çok uzmanlık gerektiren, işte, sanat tarihçilerinin -Ahmet Beyin de ifade ettiği gibi- bilim adamlarının emek sarf etmesini gerektiren projeler. Yani, bunların hepsini birer birer ihale etmeye kalktığınız zaman, değil yedi yıl, onyedi yılda bile bitmez bunlar Türkiye bürokrasisinde. Bunları hepimiz yaşıyoruz. Gelibolu Millî Parkında, 2 kilometrelik yol, yıllardan beri yapılamıyor; bizim derdimiz bu. Yoksa, burada yapılacak 50 000 000-60 000 000 dolarlık bir yatırım.

Ahmet Bey güzel söyledi; hepimiz bunun takipçisiyiz. Biz, bu kanun teklifini vermekle - bizim kutsal toprağımız - şehitliklerin üzerinde bir şeyler yapılacak ve biz, burada yolsuzluk yapılmasına göz yumacağız veya buna sebep olacağız... Biz, böyle bir manevî sorumluluğa girmeyiz.

Yine, Ahmet Bey, şehitliklerin sembolik olduğundan falan da bahsetti. Yani, buradaki şehitliklerin bir kısmı, tabiî ki, semboliktir. Gelibolu Yarımadasına bakıldığında, hemen hemen tamamına yakını şehitliktir. Şair, şiirinde "ot değil onlar, dedenin saçları" diyor. Yani, nereyi kazarsanız kazın, yarım metre, 30 santimetre toprağı kazsanız, şehitlerimizin giysi parçaları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Daniş, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

MEHMET DANİŞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım; tamamlıyorum.

Şunu ifade etmek istiyorum: Arkadaşlar, belki biliyoruz, belki bilmiyoruz, işte bu girişimlerin sonucunda, şu anda, abidedeki eksiklikler giderilmeye başlandı. Bunlar, son görüntüleri, bugün aldığımız fotoğrafları. Buradaki şehitliğin yeri değiştirilip, arkada, yıllardan beri yapılamayan millî mücadeleyi simgeleyen, aslında, planlarda gözüken ama olmayan birçok inşaat bugün başladı. Bunlar, özel idareye kaynak aktarılarak zaten yapılıyor. Bizim amacımız, bunların, kesintiye uğramadan, maalesef Türkiye'de herkesin şikâyet ettiği bürokrasiye takılmadan, bir an önce yaptırılmasıdır. Ben, çok samimiyim. Biz bunu Çanakkaleliler olarak da ifade ediyor, istiyor değiliz, tüm Türk insanları bunu istiyor.

Buradaki şehitliklerde, Türkiye'nin dört bir yanından gelip de şehit olanlar yattığı gibi, bugün, misakımillînin dışında kalmış yurtlardan memleketlerden gelip, o günlerde buralarda canlarını vermiş insanlar da yatmaktadır. Dolayısıyla, Çanakkale Şehitliği ve Gelibolu Yarımadası Millî Parkı, sadece Çanakkale'nin sorunu değil, geçmişimize olan bir saygının ifadesi olarak gelecek nesillere de emanet etmeyi, bırakmayı istediğimiz veya bırakmak zorunda olduğumuz bir mirasımızdır.

Burası için, Sayın Başbakanımızın talimatları, ilgili bakanların gerçekten müthiş çalışmaları var. Onlara, orada çalışan bürokrat arkadaşların ve uzman arkadaşların hepsine, ben, Çanakkale Milletvekili olarak teşekkür ediyorum.

Ben, Anamuhalefet Partisine, Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekillerinin ve Çanakkale milletvekili arkadaşlarımın da bu teklifimize desteklerini bekliyorum. Tabiî ki, biz bunun takipçisi olalım; ama, ne olur... Burada bir şeyler başladı; bunlar heyecanla yapılmakta -az önce resimlerini de gösterdiğim gibi- inşaatları devam etmektedir. Eğer, bunlar, böyle, İhale Yasasına takılacaksa, oradaki iki üç bürokratın inisiyatifine kalacaksa, ben buna razı değilim.

Ben, bunları sizlerle paylaşmak istedim. Hepinizin destek vereceğinden emin olmak istiyorum ve bu yönde desteğinizi istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, hoşgörünüz için de teşekkür ediyorum; sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Daniş.

1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 16.17

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.28

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40 ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

305 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305) (Devam)

BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon?..

Bir defa daha soruyorum: Hükümet ve Komisyon?..Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Mutabakatın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun müzakeresine başlıyoruz.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Mutabakatın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/598) (S. Sayısı: 251) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 251 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteği var mı?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz.

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz.

Buyurun Sayın Akyüz.

CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Kebek Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Mutabakatın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısıyla ilgili bilgi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Büyük Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Kanada'nın bir eyaleti olan Kebek'in yüzölçümü 1 500 000 kilometrekarenin üzerindedir, nüfusu 7 500 000 ve para birimi de Kanada Dolarıdır. Etnik yapısına baktığımızda, Fransız, Britanyalı, Aborjin ve Eskimolardan oluşmaktadır. Bu eyaletin yeraltı kaynakları zengindir; bunlar, altın, bakır, çinko, gümüş ve demirdir.

1976 yılında, Kebek'in Kanada'ya karşı bağımsızlığını talep eden Kebek Partisi iktidara gelmiş ve 1980'de, Kanada birliği içinde kalmak şartıyla bağımsızlık referandumunu gerçekleştirmiştir; fakat, bu istek reddedilmiştir. Eğer Kebek, Kanada'dan ayrılırsa, Kanada, nüfusunun yüzde 25'ini ve ekonomisinin de yüzde 28'ini kaybedecektir. Kanada'nın dünyadaki ekonomik rolü değişecek ve G-8 ülkeleri arasındaki prestiji sarsılacaktır. Kanada'nın madenlerden, hayvancılıktan, ormancılıktan ve denizcilikten elde ettiği gelirler sıfırlanacağı gibi, kaynaklar bir daha geri dönmemecesine elinden gidecektir.

Nüfusu zaten az olup, onun da 1/4'ünü kaybedecek ve o büyük coğrafyayı ihya edebilmek için ucuz işgücü ve yerleştirecek adam arayacak; yani, Arap, Kürt, Hint, Pakistanlı, Afgan, Çinli ve Sri Lankalılar Kanada'ya doluşacaktırlar.

Kebek'in bu bağımsızlığı, Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri içindeki diğer bağımsızlık meraklılarını da harekete geçirecektir.

Kebek'in eyaleti olduğu ülke olan Kanada ile diplomatik ilişkilerimiz 1943 yılında kurulmuş, 6 Mart 1944'te karşılıklı olarak büyükelçilikler açılmıştır. Bunun ardından, diplomatik ilişkiler uyumlu bir şekilde gelişmeye başlamıştır. Soğuk savaş yılları boyunca Türkiye-Kanada ilişkileri esas olarak NATO çerçevesinde askerî ve güvenlik işbirliği konularında ağırlık kazanmıştır.

Kebek Eyaletinde yaşayan vatandaşlarımızın 10 000'in üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Montreal fahrî Başkonsolosluğumuzda kayıtlı bulunan 3 000 civarında vatandaşımıza ilişkin bilgilere göre, bunların 830'u işsiz, 323'ü işçi, 117'si öğrenci, 88'i mühendis ve 48'i işadamıdır.

Başkonsolosluğumuzda kayıtlı olmayanlara ve büyükelçiliğimizce yapılan araştırmalardan edinilen bilgilere göre, çalışan vatandaşlarımızın yüzde 35-40 oranındaki kesiminin işçi statüsünde olduğu, serbest çalışan yüzde 30'luk kesimin de küçük esnaf, lokanta, kafeterya ve marketçilik, taksi şoförlüğü, manifaturacılık, taşımacılık, tamir ve temizleme hizmetlerinde çalıştığı, ayrıca, kuyumculuk gibi çeşitli sahalara çalışmalarını yaydıkları görülmektedir.

Çalışma çağında olmakla birlikte, işsiz olan vatandaşlarımızın yüzde 20 oranında olduğu görülmektedir. Bu oranın yüksek olması, sırf Türkler bakımından değil, Kanada'ya 1980'lerin ikinci yarısından sonra gelen tüm göçmen grupları için geçerli olan bir olguyu teşkil etmektedir. Montreal'deki bir diğer kitleyi de, bilim adamları ile mühendislik, tıp ve benzeri yüksek ihtisas gerektiren alanlarda çalışan vatandaşlarımız oluşturmaktadır.

Kanada ve eyaletlerinde, 2002 yılı sonu itibariyle, 40 000 vatandaşımızın bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunların büyük bir kısmının göçmen olarak bu ülkeye yerleştiği bilinmektedir.

Değerli milletvekilleri, uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirildiğinde, federal yapıdaki devletlerin uluslararası anlaşma yapmalarıyla ilgili ilke, bu yetkinin federal devlete tanınmış olmasıdır. Bununla birlikte, söz konusu federal devletin anayasal düzenlemesi çerçevesinde federal devletin izin verdiği hallerde, federe devletin de, anlaşma yapma yetkisi başta olmak üzere, her türlü hukuksal işlemi yapmaya yetkisinin bulunduğu kabul edilmektedir. Genel olarak anlaşma yapma yetkisinin tanındığı hallerde, siyasî nitelikte olmayan konular bakımından federe devletlere bu yetkinin verildiği gözlenmektedir. Örneğin, Alman Federal Anayasasının 32 nci maddesi, yasa yapmaya yetkili oldukları alanlarda, eyaletlerin, federal hükümetin onaylaması kaydıyla, anlaşma yapabileceklerini öngörmektedir. 29 Mart 1867 tarihli Kanada Federal Anayasasının 91 ve 92 nci maddeleri, Kanada'nın eyaletlerinin diğer ülkelerle anlaşma yapmasına izin vermektedir.

Öte yandan, 19 Haziran 1998 tarihinde Ankara'da imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kanada Hükümeti arasında sosyal güvenlik anlaşmasının onaylanması Bakanlar Kurulunca 22 Aralık 2000 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Ülkemiz ile Kanada Hükümeti arasında sosyal güvenlik anlaşmasının Kanada'nın bir eyaleti ile anlaşma başlığını taşıyan 21 inci maddesinde şöyle denilmektedir: "Türkiye'nin ilgili makamı ve Kanada'nın bir eyaleti, bu anlaşmanın hükümleriyle çelişmediği sürece, Kanada'da eyalet yetkisi içerisinde herhangi bir sosyal güvenlik konusunda anlaşma yapabilirler."

Bu madde karşısında, uluslararası hukuk ışığında, "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Anlaşma" nın yapılmasının hukukî dayanağı bulunmaktadır.

Kanada ile Kebek'in sosyal güvenlik sistemlerindeki farklar konusu, tarihî boyutuyla birlikte bakıldığında daha rahat anlaşılabilmektedir. Kanada'da 1963 yılında iktidara gelen Liberal Parti, ilk birkaç ay içinde, sosyal güvenlik sisteminin temelini teşkil eden yeni bir emeklilik planı sunmuş ve bu planın görüşülmesine iki sene devam edilmiştir.

Bu görüşmeler sürerken, Kebek Başbakanı, federal plandan daha kapsamlı bir plan ortaya koymaya kararlı olduğunu, kendi planlarının özürlüleri ve malulleri de kapsayacağını ve Kebek sosyal güvenlik sisteminden yararlanacaklara daha fazla malî katkı sağlayacağını belirtmiştir.

Kebek Başbakanının planı, federal hükümet ile eyalet hükümeti arasında yapılan görüşmelere konu olmuş, Kebek planının federal planla yakından koordine edilmesi üzerinde mutabık kalınmıştır.

Kanada Federal Hükümetinin bilgisi dahilinde, Kebek tarafının önerisi üzerine, iki ülke yetkili kurumları arasında 1996 yılı haziran ayında başlatılan temas ve müzakereler neticesinde, 21 Kasım 2000 tarihinde Kebek'te imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Anlaşma çerçevesinde hak sahiplerine sağlanan yararlar şunlardır:

Her iki âkit taraf vatandaşlarının sosyal güvenlik hak ve yükümlülükleri bakımından eşit işlem görmeleri sağlanacaktır.

Geçici görevlendirilenlerin tabi olacakları sosyal güvenlik mevzuatı belirlenerek, mükerrer sigortalılık önlenecektir.

Her iki âkit taraf vatandaşlarının kendi ülkelerinde geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle, aylık bağlanması imkânı sağlanacaktır. Buna göre, Türkiye'de, SSK, Bağ-Kur veya Emekli Sandığına tabi olarak hizmeti bulunan ve ayrıca Kebek'te çalışmış olan bir vatandaşımıza, bu sürelerin birleştirilmesi suretiyle aylık bağlanabilecektir.

Ayrıca, aylık almaktayken ikamet yerini değiştiren kişilerin aylıkları diğer ülkeye transfer edileceği gibi, Kebek gelirler rejimi ve Türk sosyal güvenlik mevzuatının yaşlılık, malullük ve ölüm sigortası ilgililerinin tüm menfaatları âkit taraf sigortalılarına ya da hak sahiplerine sağlanacaktır.

Bunun yanında, tıbbî kontrollerin yapılması, her iki tarafta geçen hizmet süreleri aylık bağlamaya yeterli olmazsa, tarafların sözleşme imzaladığı üçüncü ülkelerde geçen hizmet sürelerinin de dikkate alınması sağlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi, bu hükümler neticesinde, iki ülke arasında sosyal güvenlik konusunda çok olumlu bir ortam oluşmuştur. Bu nedenle, anlaşmanın onaylanmasının uygun ve yararlı olacağı düşüncesiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akyüz.

AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Mutabakatın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına ilişkin olarak, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; insanlık tarihine kuşbakışı bakıldığında, paleolitik çağda, insanların, küçük öbekler halinde, avcılık ve toplayıcılık anlayışına dayalı bir hayat sürdürdükleri görülür. İnsanlığın güvenlik arayışı, onun "devlet" kurumunu ihdas etmesinin motor gücü olmuştur. Hem zorlu tabiat şartlarına karşı hem de insanların kendi aralarında çıkardığı savaşların getirdiği korku ve endişelere karşı kendini güvene alma güdüsü, devletin oluşumunun aslî unsuru olmuştur.

Uygarlığın gelişmiş olduğu çağımızda da, güvenlik sorunu, hâlâ, insanlığın temel sorununu teşkil etmektedir. Uygarlık ilerledikçe, insanlığı tehdit eden unsurların, giderek azalması gerekirken, aksine, daha da çoğaldığı görülmektedir. İnsanlığı tehdit eden enstrümanlar, âdeta, daha bir modernize edilerek, daha büyük çapta tehdit unsuruna dönüşebilmektedir. Nitekim, günümüz dünyasının karşı karşıya kaldığı küresel tehdidin boyutları giderek genişlemektedir. Bu nedenle, devletlerarası sosyal güvenlik konsepti, giderek daha önemli bir profile oturmaktadır.

"Sosyal güvenlik" kavramının, genel anlamdaki "güvenlik" kavramından türediği bilinen bir husustur. Devletler arasında sağlanacak sosyal güvenlik mutabakatlarıyla, daha huzurlu ve daha barışçıl bir dünyanın tesis edilebileceği gözden uzak tutulmamalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İkinci Dünya Savaşı ertesi sürecin, siyasal tarihte, uluslararasılaşma süreci olduğu bilinmektedir. Günümüzde "küreselleşme" ya da "globalizm" kavramlarıyla ifadelendirilen bu süreçte, devletlerarası işbirliği ve mutabakatlar sürekli yenilenmektedir.

İç hukuktaki kodifikasyonlar ne kadar önemli ise, dış ilişkilerdeki hukuksal metinlerin kodifike edilmesi de en az o kadar önemlidir. Bu itibarla da, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek Hükümeti arasında sosyal güvenlik konusunda mutabakat bir kez daha önem kazanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kanada Hükümeti arasında sosyal güvenlik mutabakatı 19 Haziran 1998 tarihinde Ankara'da imzalanmıştır. İmzalanan bu anlaşmanın onaylanması, Bakanlar Kurulunca 22 Aralık 2000 tarihinde kararlaştırılmış olup, söz konusu Bakanlar Kurulu kararı ile anlaşma metinleri, 22 Ocak 2001 tarihli 24295 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Aktedilen bu anlaşmanın 21 inci maddesine göre, Türkiye'nin ilgili makamı ve Kanada'nın bir eyaleti, bu anlaşmanın hükümleriyle çelişmediği sürece, Kanada'da, eyalet yetkisi içerisinde, herhangi bir sosyal güvenlik konusunda anlaşma yapabilir. Buna göre, Kebek Eyaleti ile Hükümetimiz arasında sosyal güvenlik mutabakatının aktedilmesinin hukukî dayanağı bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümetimiz, devlette sürekliliği esas almaktadır. Önceki hükümetler döneminde yapılan uluslararası anlaşmalara sürdürülebilirlik kazandırmak hükümetimizin hedefleri arasındadır. Kebek Eyaletinin sosyal güvenlik konusunda mutabakat aktettiği ülkeler şunlardır: Avusturya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Portekiz, Norveç, İsviçre, İsveç, ABD, Lüksemburg, Hırvatistan, Slovenya, Malta, Şili, Dominik, Jamaika, Filipinler ve Uruguay'dır.

Ülkemizin, Kebek Eyaleti ile sosyal güvenlik mutabakatı imzalaması, uluslararasılaşma sürecine önemli bir katkı da sağlayacaktır. Meclisimizin bu mutabakatı onaylaması, ülkemizin uluslararası arenada rolünü daha da artıracaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kebek'in, halen, 80'in üzerinde ülkeyle 460 adet ikili düzeyde anlaşması bulunmaktadır. Bu anlaşmalar, tarım, gıda, kalkınma, finans, sağlık ve bilim gibi çok geniş bir alana yayılmıştır. Aynı ülkelerle Kanada'nın da anlaşmaları bulunmakta, bazı hallerde Kebek anlaşmaları Kanada'dan önce onaylanmaktadır.

Bu kanun tasarısına AK Parti Grubu olarak kabul oyu vereceğimizi belirtiyor, hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kansu.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KEBEK HÜKÜMETİ ARASINDA       SOSYAL GÜVENLİK KONUSUNDA MUTABAKATIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 21 Kasım 2000 tarihinde Kebek'te imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Mutabakat"ın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kebek Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Konusunda Mutabakatın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı:                                242

Kabul:                                241

Ret:                                1 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Milletvekilleri, Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

5.- Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 323) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet hazır.

Komisyon raporu 323 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz vereceğim.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısının tümü hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bizleri televizyonları başında izleyen vatandaşlarımızı, tüm ziraatçı meslektaşlarımı ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Görüşeceğimiz bu yasa tasarısı, özellikle zor durumdaki tarım sektörünü çok önemli derecede etkilemektedir. Türkiye'de tarım kilitlenmiş durumdadır. Artık Türkiye'deki tarlalar bizi besleyemez durumdadır. Dünyada ve Türkiye'deki tarım sektörünün üretim ve maliyet bakımından karşılaştırılması mümkün değildir. Türkiye tarımı, Avrupa Birliği ve Amerikan tarımıyla rekabet edemez durumdadır. Uluslararası borsalarda Türk ürünlerinin fiyatları, rekabet gücü bakımından çok zayıftır. Türk tarımındaki tohum, mazot, gübre gibi girdilerin fiyat yüksekliğinin yanı sıra, tarıma ayrılan destek çok azdır.

Burada sadece Tarım Bakanına ya da hükümetlere yüklenmek çok doğru değildir. Tarım, uzun vadeli devlet politikası gerektirir. Bununla birlikte...

Arkadaşlar, dinlerseniz, çok memnun olurum; çünkü, 25 000 000 çiftçi var ve şu anda, 20 üniversite ve tüm ziraî araştırma enstitüleri bu kanun tasarısı üzerindeki görüşmeleri dinliyor. Türkiye'deki nüfusun yüzde 40'ı tarımla uğraşıyor, çok önemli bir konu; onun için, dinlemenizi rica ediyorum.

Mevcut hükümetin dokuz aylık tarım politikasını, 4 Aralık 2003 tarihli yazısında bir köşe yazarı şu rakamlarla ifade etmektedir: 2003'ün dokuz aylık döneminde yurt dışından 585 000 000 dolarlık hububat getirdik. Hayvansal ve bitkisel yağ ithalatına 375 000 000 dolar ödedik. 320 000 000 dolarlık yağlı tohum ve meyve satın aldık. Sebze ve meyveyi bile dışarıdan getirmeye başladık. Yılda 300 000 ton pirinç getiriyoruz bu son dokuz ayda. Ayçiçeğimiz, mısırımız yeterli değil, dışarıdan alıyoruz. Amerika ve Kanada'dan mercimek satın alıyoruz. Fakirin yemeği kurufasulyeyi Çin'den getiriyoruz. Simitlerin susamını Sudan'dan getirerek, yılda 35 000 000 dolar ödüyoruz.

Bir de, sanayide kullanılan tarım ürünleri var; örneğin, pamuk, deri; yılda 625 000 ton pamuk ithal ederek, geçen yıl, bu ithalatta dünya şampiyonluğunu hiçbir ülkeye kaptırmadık.

2003'ün ilk dokuz ayında, tarım, ormancılık ve balıkçılık ürünleri, toplam ihracatımız          1 400 000 000 dolar; ithalatımız 2 000 000 000 dolar; yani, satabildiğimizden daha fazla satın alıyoruz; çünkü, Türkiye'de üretemiyoruz. Üretimimiz, Türkiye'deki halkın talebini karşılamıyor.

Peki, neden böyle oluyor; nüfusun yüzde 35'i tarımda yaşıyor, toprakların büyük bölümü tarıma ve hayvancılığa müsait, ama, üretemiyoruz. Tarım üretimi artacak yerde neden azalıyor; tarım uzmanları, bunun cevabını şöyle veriyorlarr: "Türkiye'deki tarımı dış güçler öldürmek istiyor." Tarım uzmanları, dış güçlerin tarımı öldürdüğünü düşünüyorlar.

Bunun yanı sıra, şunu da unutmamak gerekir ki, bu, tarımın önemini küçümseyen, şu anki kanun tasarısına ilgisizlikte de gördüğümüz gibi, Türkiye'deki milletvekilleri, Tarım Bakanlığının hantal yapısı ve ilgisizliği, tarım üretimindeki gerilemeye seyirci kalan uzun vadeli hükümetlerden kaynaklanmaktadır.

Sanayileşmiş ülkelerde tarım kesimi büyük ölçüde destek görüyor, ileri tarım teknolojileri kullanılıyor. Sanayileşmiş ülkeler, tarımdaki üretim fazlasını pazarlamak için uluslararası borsalarda, Türkiye gibi tarımı orta ölçekli ülkelerin tarım ürünlerini öldürüyor; rekabet edemiyoruz. Ürün girdilerimizle beraber Türk tarımı gerilemekte.

Her malı, en ucuz üretecek üretenden alacak isek, dövizi nereden bulacağız?!. Bakın, buğdayı döviz vererek alıyoruz; mısırı, tütünü, ayçiçeğini, pamuğu, mercimeği, pirinci, susamı döviz ödeyerek alıyoruz. İyi de, bu dövizi nereden karşılayacağız; yine, bu, millî servet olarak bizim ceplerimizden çıkacak. Böyle bir tablo var dokuz aylık değerlendirmede. Tarım Bakanlığı yapmak bu koşullarda gerçekten çok zor; ama, bu zoru başarabilecek güçte olmamız gerekir ve Tarım Bakanı, bu ipi göğüsleyebilmeli; çünkü, Türkiye'de, güçlü, tek başına bir iktidar dönemi var, tarım politikası uzun vadeli bir politika gerektirir; bu uzun vadeli politikayı bu iktidar döneminde yapma şansınız var, bunu yapabilirsiniz ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de katkıda bulunmaya hazırız.

İnanıyorum ki, Mecliste en fazla gündeme getirilen konulardan birisi tarım; milletvekilleri, iktidar olsun, muhalefet olsun, çok fazla soru önergesi veriyorlar, kanun teklifi veriyorlar; ama, milletvekillerinin kendi illerine yönelik dile getirdikleri bu sorunlar, Türk tarımında ortak sorunlardır. Bu sorunları giderecek orta vadeli politikaların Tarım Bakanlığı tarafından geliştirilip, Mecliste anlatılması gerekir. Yani, biz, bu tek başına güçlü iktidar döneminde Türk tarımının nereye gittiğini bilmeliyiz, bunu Mecliste tartışmalıyız.

2004 yılı istihdamın çözüm yılıysa, hiç unutmayın ki, tarım sektörü, gizli istihdam için çok önemli bir sektördür ve şunu da unutmayın; Türkiye, Avrupa Birliğine girdiğinde en güçlü olacağı konu, Türkiye'nin doğası gereği, tarıma dayalı sanayi olacaktır.

Her yıl olduğu gibi, bu yıl da hükümet tarafından açıklanan buğday fiyatları büyük bir tartışma yarattı. Daha önceki yıllarda bu tartışmanın odağında hükümet yer alırdı; bu yıl ise, Toprak Mahsulleri Ofisinin serbest piyasanın altındaki alım fiyatlarını Tarım Bakanlığı açıkladığı için, doğal olarak, Tarım Bakanına yönelik tepkiler ortaya çıktı. Çiftçiler ve köylüler, talihsiz sözleriyle karşı karşıya kaldılar Tarım Bakanının ve bunlar, hiç olmaması gereken, hoş olmayan tartışmalar oldu. Tarım Bakanı Sayın Güçlü'nün, politikada, belki de, bizler gibi yeni olması, bu tartışmayı biraz daha genişletti; bunun yaşanmaması gerekirdi; ama, yaşandı. Ben, bunu vurgulamaktan çok, bunun neden olduğunu bilimsel olarak ortaya koymak istiyorum; şimdi, biz, bundan sonra, nasıl bir ders çıkaracağız ve yanlışlardan doğruları bulacak nasıl çalışmalar yapacağız:

Bugün, dünyada olduğu gibi, bizde de tarımsal üretimin iki ayağı var; birincisi, üretiyoruz; ikincisi, satış yapıyoruz. Peki, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, fiyat açıklarken, üretimle ilgili mi konuşuyordu, mal alımıyla ilgili mi konuşuyordu?! 1985'ten beri izlediğimiz Tarım ve Köyişleri eski Bakanları, tarımsal ürünlerin ticaretinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yetkili olmasını istediler. Bence, bu yaz, Tarım Bakanının yaşadığı bu tartışmanın temel nedeni, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, ürünlere fiyat politikası belirlemesi ve geçmiş hükümetlerde olduğu gibi, fiyat politikasına dayalı Türkiye'de politikalar üretilmesidir. Ben, buradan şunu öneriyorum: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Türkiye'de tarım ürünlerinin alımı ve satımıyla ilgili çalışmalara girmemeli, tarım ürünlerinin alımı ve satımı işine hiç bulaşmamalı; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, sadece tarımsal üretimi yönlendiren, kontrol eden bir yapıya kavuşturulmalı. Daha açık bir ifadeyle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görevi, tarımsal üretimi ve ürün kalitesini artıracak tedbirleri almak olmalı ve Türkiye'nin tarımsal potansiyelini ve tarım ürünlerini dünyaya tanıtmalıdır. Türkiye'de, dekar başına ortalama buğday verimi 200 kilogramla dünya ortalamasının altındayken -İngiltere'de 1 500 kilogram, genetik kapasiteyle buğday verimi alınabiliyor- Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, buğday verimini artırma politikalarını geliştirmekle uğraşmak yerine, buğday alımı ve satımıyla uğraşması, bence, son derece anlamsız bir iştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, bu işlerle uğraşacağı yerde, örneğin, buğday tarımının, Türkiye'nin hangi bölgesinde ekonomik olduğunu, hangi bölgesinde ekonomik olmadığını, verim ve kaliteyi artırmak için neler yapılması gerektiğini araştırmalıdır. Unutmayın ki, Türkiye, dünyadaki 7 gen merkezinden birisi; örneğin, makarnalık buğday üretimi bakımından; ama, Türkiye, kendi makarnasını üretecek kaliteli makarnalık buğday üretemiyor. Bütün bunlara rağmen, biz, fiyat politikalarıyla toplumun karşısına çıktığımızda, istenmedik durumlar ortaya çıkabilir; tıpkı, geçtiğimiz yaz olduğu gibi. Buğday alıp satma, bunun üzerinde politika yapma devri artık bitmeli diyorum. 3-5 dekarlık tarlalarda, buğday, mısır ve ayçiçeği tarımı ekonomik değildir; ama, buralarda sebze ve meyve tarımı yapılarak, köylünün para kazanması sağlanabilir; bu da, ancak, bir köyün veya bölgenin yönlendirilmesiyle mümkün olur; yani, bir yerden bir tüccarın mal alabilmesi için, orada, yeterli ve kaliteli üretimin yapılması gerekir.

Avrupa'nın çok büyük sebze ve meyve açığı var. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Türk köylüsünü organize ederek, bu pazara sürekli mal göndermesini sağlayabilir. Öte yandan, bir de Japonya pazarı var; meyve ve sebzenin Avrupa pazarına göre çok daha pahalı olduğu bir pazar; maalesef, biz, bugüne kadar, Japonya pazarında, ciddî bir şekilde ilerleme gösteremedik. Neden mi diyeceksiniz; birincisi, bu pazar sürekli mal istiyor. Biz, önce, bu üretim zincirini kuramadık. İkincisi, tarımsal üretimlerimizin tanımı yok; halbuki, Türkiye, pazarın istediği sürekli malı üretme konusunda, Avrupa'nın en şanslı ülkesi. Buradan örnekleme yaparsak, örneğin, ülkemizin ekolojik farklılıklarından dolayı, pazara, üç ay, hatta dört beş ay kiraz verme imkânımız var; ama, ne yazık ki, bu imkânları değerlendiremiyoruz. Neden; bütün bunları organize edecek, köylümüzü, çiftçimizi yönlendirecek bir kurum veya kuruluş yok. Bunların hepsi Türkiye'de mevcut; en büyük sorun, aralarındaki koordinasyon eksikliği. Bunu sağlayacak olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığının ise, geçmişte olduğu gibi, geçmiş tarım politikalarının devamı bir politikayla meşgul olması.

Arkadaşlar, bir istatistik vermek istiyorum: Türkiye'de, 70 000'in üzerinde ziraat ve orman mühendisi var; peyzaj, gıda ve su ürünleri mühendislerini, meslek okullarından mezun olanları da sayarsak, 200 000 mühendis ve teknik eleman var. Tarım ve Köyişleri Bakanlığında ve Türk köylüsüne hizmet eden 200 000 kadro var ve bunlar maaş alıyor; yani, bu konuda eğitimli         400 000 insan var. Hollanda'da ise 200 000 çiftçi var. Hollanda'nın tarım ihracatı 30 milyar dolar, Türkiye'nin tarım ithalat ve ihracat farkı sadece 1 milyar dolar. Türkiye'de 20 adet ziraat fakültesi var. Ziraat Fakültelerinde tarım konusunda, gerçekten, çok değerli bilim adamları var. Ziraî araştırma enstitüleri var, yüzlerce araştırıcı var; öğretim üyesi var; ama köylüye hizmet götürecek, bunları bir araya getirip, bir güç oluşturup, bir program çerçevesinde köylünün üretimine katkıda bulunacak mekanizmalar sağlıklı çalışmıyor. Her türlü insan kaynağının yanı sıra, uygun iklim, toprak, su ve bitki örtüsü mevcut; bir başka deyimle, un, şeker, yağ var; ama, helva yapacak bir sisteme ihtiyaç var.

Türkiye, Avrupa'nın en zengin faunasına, bitki örtüsüne sahip; sadece Anadolu'da 3 000'in üzerinde bitki var. Bunlar, bakanlık adına -bu çıkarılacak kanun çok gerekli bir kanun- tescil edilmeli, yerli çeşitlerimize sahip çıkmalıyız. Bununla ilgili -Amerika'da doktora yaptığım sırada- okuduğum bir makaleyi size dile getirmek istiyorum.

Amerikalı Profesör Harlan, Artvin'in Yusufeli İlçesine gidiyor ve pazarda tohum topluyor, Türkiye'deki bütün tohumları topluyor ve Maryland'da bir müzede, bitki kaynakları müzesinde saklıyor ve Profesör Harlan, Yusufeli'ndeki pazar yerine gittiğinde, çiftçilerden aldığı tohumlar karşılığında dolar olarak para vermek istiyor; tabiî, Yusufeli'ndeki bizim vatandaşlarımız da "sen profesör adamsın, Amerika'dan buraya kadar gelmişsin; biraz tohum vereceğiz, ondan da para mı alacağız; ayıp olur. Biz Türküz, misafirperveriz, olmaz" diyorlar. Harlan, bunun üzerine, kitabında, Türkiye'deki bu konuyla ilgili aynen şu cümleyi yazıyor: "Türkler, tohum teknolojisi konusunda, tohum bilimi konusunda, bitki örtüsü bakımından, gen kaynakları bakımından neye sahip olduğunu bilmiyorlar." Türklere bu şekilde hitap ediyor. Tohum teknolojisi, 21 inci Yüzyılın en büyük teknolojilerinden birisi, özellikle genetik mühendisliği ve biyoteknolojiyle beraber, bence, petrol kadar önemli bir alan.

Her türlü insan kaynağını söyledik, bu imkânlar var dedik; ama, biz, bunları niye değerlendiremiyoruz?!. Bakın, bu çıkacak kanunla beraber, Bangladeş ile Türkiye arasında bir karşılaştırma yapmak istiyorum.

21 inci Yüzyılda, tohum teknolojisi, ülkeleri, çok uygun bir şekilde sömürü altında almış durumdadır. Türkiye, yurt dışından tohum almak için 50 000 000 dolar harcamaktadır. Bangladeş'te çiftçiler çeltik ekiyorlardı; ama, son on yılda, kendi çeltik tohumlarını, köylerdeki yerel tohumlarını kaybettiler ve kaybetmelerinin nedeni de şu: Bu ülkede pirinç tohumu üreten şirketler, kendi geliştirdikleri, ıslah yoluyla, genetik yolla modifiye ettikleri çeltik tohumlarını hibrit olarak onlara pazarladılar. Bu firmalar bu tohumların patent haklarına sahip oldukları için, şu anda, Bangladeş'te, çiftçiler, üretim yapmak için, bu tohumları, tamamıyla, bu tohum üreten şirketlerden satın almak zorundadırlar. Türkiye de, bu tasarının yasalaşmasıyla birlikte, eğer, kendi yerel çeşitlerini, Tarım Bakanlığı adına tescil ettirmezse ve yabancı şirketler, Türkiye'nin bu yerli çeşitlerinin kendi adlarına patent hakkını alırlarsa -ki, bu kanunla, bu sağlanmış olacak- Türkiye'deki çiftçiler ve Türkiye'deki tarım, bir bakıma kesin bir şekilde, yabancı tohum üreten şirketlere bağımlı hale gelecek ve bir yerde, onların sömürgesi haline geleceğiz.

Biz, bu durumu, Trakya'da, örneğin ayçiçeğinde yaşıyoruz. Bugün Türkiye'deki yabancı firmalar, ayçiçeği tohumunu Bergama'da üretiyorlar, Trakya'ya getiriyorlar, kilogramını 15 000 000-20 000 000'a pazarlıyorlar. Trakya'daki çiftçiler, on yıl önce kullandıkları ayçiçeği tohumunu kaybettiler ve onu arıyorlar; bulabilseler, hibrit çeşitlerine göre, kendi kullandıkları yerel çeşitlerin ekonomik analizi yapıldığında, belki daha kârlı olacak; ama, şu anda kendi tohumlarını kaybettikleri için, bu yabancı şirketlerden tohum almak zorunda kalmaktadırlar.

Yine, ne yazık ki, çiçek ihracatımız sadece 11 500 000 dolardır; bu -arkadaşlar, hatırlatmak isterim Hollanda'nın sadece binde 23'ü; Hollanda, 5 milyar dolarlık ihracat yapmakta. Bütün bunlarda tablo açık ve üzücü bir durumda; ama, bizim, bunları olumlu hale getirmek için yapabileceğimiz çok şey var.

Burada güçlü bir iktidar var; bu, tarım için tarihî bir fırsat. Gelin, bu tarım politikasını Meclis olarak masaya yatıralım, tartışalım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz de katkıda bulunalım. Uzun vadeli, geniş perspektifli, makro düzeyde, bir tarım, ormancılık ve hayvancılık planı yapalım; üretim, pazarlama, şehirleşme, ulaşım, iletişim, kitle eğitimi, ticarileşme ve sanayileşme programları burada tartışılsın.

Tüm bu saydığım yanlışlıkların sebepleri nelerdir derseniz; kalitesiz eğitim, yüksek teknolojinin olmayışı ve makinelerin yetersizliği, bu duruma neden olan sebeplerden birkaçı.

Bir konu daha var; dediğim gibi, genetik mühendisliği konusunda zafiyetimiz var. Türkiye, genetik mühendisliğinde de treni kaçıran ülkelerden birisi. Dünyada, tohum şirketleri, artık, ülkeleri paylaşmış durumda. Siz, bir ülkenin tohumunu çalıp, tarlanıza ekmiş olsanız bile, o şirket, tarlanızdaki bitkinin yaprağını alarak, DNA testiyle, elektrofores tekniğiyle, RFLP gibi tekniklerle tohumun kendisine ait olduğunu ispat edebilir.

Verimlilik anlayışından da yoksunuz; Türkiye'de, ürünlerde verimliliğin -genetik anlamda- üst potansiyelini yakalayamadık. Kalite, hâlâ düşük; verimliliği yakalayacağız ve sonra kaliteye geçeceğiz. Yönetim organizasyonu kavramına önem verilmiyor.

Özetle, yapılması şart olup da bir türlü gerçekleştirilemeyen bir zihniyet reformuna ihtiyacımız var. Çağdaşlaşmayı, bilimde aramamız, demokraside aramamız, teknolojide aramamız ve bunu tarıma uygulamamız gerekiyor.

Üretim girdilerinden tohum, mazot ve gübre en önemlileri dedik. Gübrede yüzde 90 dışarıya bağımlıyız, tohumda dışarıya bağımlıyız, mazotta dışarıya bağımlıyız. Hükümetler, doğrudan gelir desteğiyle, biraz olsun, çiftçiye yardımcı olmaya çalışıyorlar; ama, bu doğrudan gelir desteği, sadece yaraları hafifletici oluyor; ancak, Türk tarımının kurtarılması doğrudan gelir desteğiyle mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen konuşmanızı tamamlayın Sayın Budak.

NECDET BUDAK (Devamla) - Türkiye'de tarım üretimi, geçmiş yıllardan bugüne, devletin politik ve malî rant yaratıcı müdahaleleri sonucu, günümüzde çok sorunlu bir hal almıştır.

Tarım üretiminin temel üretim faktörü arazidir ve Türkiye'de arazi parçalıdır, sulanabilir arazi var olmasına rağmen sulama yetersizdir.

Tarım üretiminde karşılaşılan en büyük sorunlardan birisi -ki, bu yasa tasarısıyla ilişkili olan- Türkiye koşullarına uygun, yeterli miktar ve istenilen kalitede tohum, fidan ve fide üretimidir. Tarım üretiminin ilk maddesidir, tohum, fidan ve fide. Bu tohum teknolojisi, şu anda, uluslararası tekellerin hâkimiyeti altına geçmiştir ve Türkiye de, bu tohum teknolojisi konusunda ve tohumda, özellikle yabancı döllenen bitkilerde yabancı firmaların tekeline girmiştir.

Burada, bir şeyi açıklamak istiyorum. Buğday gibi, arpa gibi, pirinç gibi bitkiler kendine döllenebildikleri için, genetik dejenerasyon az olduğu için, üç dört jenerasyon kullanılabilir; ama, sebzeler ve ayçiçeği gibi yabancı döllenen bitkiler, bir jenerasyon sonra genetik dejenerasyon geçirdiklerinden ve yabancı firmalar biyoteknoloji yoluyla bunları genetik olarak modifiye ettiklerinden, bu ürünler, bir jenerasyon sonra çiftçiler tarafından satın alınmak zorundadır. Ne yazıktır ki, Türkiye'de kamu ve özel sektörü kıyasladığımızda, yabancı sektör, Türkiye'de tohumdan kazanılabilecek ve bu yabancı döllenen bitkilerin tohum üretiminin yaklaşık yüzde 99'unu üretmektedir. Kamu ise, işin hamallığını yapmaktadır; tabiî ki, o da gereklidir; ama, sadece, buğday üretimine ağırlık vermektedir.

Burada sözlerimi bitirmek ve bir sonraki maddede konuşmama devam etmek istiyorum.

Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Budak.

AK Parti Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Ömer İnan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER İNAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 3 Ocak, Mersin'in kurtarılış günüydü. Bu vesileyle, Mersin halkına da buradan tebriklerimi iletiyorum, Allah, bir daha, Kurtuluş Savaşındaki o günleri bu millete yaşatmasın diye de temenni ediyorum.

Ayrıca, Mersin Milletvekili Dr. Hüseyin Güler, elim bir trafik kazası geçirmiş ve bu kaza sonucunda eşini ve kayınvalidesini kaybetmiştir. Buradan, kendisine ve CHP Grubuna başsağlığı diliyorum; ayrıca, kendisine de acil şifalar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısıyla ilgili görüşlerimi anlatmadan önce, Türkiye'de tarım sektörünün bulunduğu yere kısaca bir göz atmakta fayda mülahaza ediyorum.

Bunun için çeşitli rakamlar verilebilir. Ben, öyle, rakama boğmayacağım, küçük birkaç tane rakam vereceğim. Bunlardan en önemlisi, gayri safî millî hâsıla.

Tarım sektörünün gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı, 2002 yılı itibariyle yüzde 12 civarında gerçekleşmiştir; buna mukabil, bu sektörden geçimini temin edenlerin oranı ise yüzde 35'tir; yani, 24 000 000 insanımız tarım sektöründe yaşamakta ve gayri safî millî hâsıladan yüzde 12 pay almaktadır.

Yine, gayri safî millî hâsılayla ilgili bir başka rakam, kişi başına gelir. Türkiye'de, kişi başına gelir 3 000 dolar civarında; ama, tarım sektöründe yaşayanların kişi başına geliri de 1 000 dolar civarındadır. Bu, tarım sektörünün içerisinde bulunduğu durumu açık bir şekilde ifade ediyor.

Bir de, ihracat rakamlarına bakalım: Ülkemiz, bir tarım ülkesiydi, cumhuriyetin başlangıcından 1960 - 1970'lere kadar bir tarım ülkesi görünümünü muhafaza etti ve tarımın ihracattaki oranı oldukça yüksekti. Daha sonraları, özellikle 1980'den sonra, tarımın ihracattaki payı giderek azalmıştır. 1980'de tarım ürünleri ihracatının toplam ihracata oranı yüzde 56 iken, 2002'de yüzde 5,8'e düşmüştür. Tabiî, burada, tarıma dayalı sanayi ürünlerinin de, sanayi ürünü olarak kabul edilmesi dolayısıyla, bu oran biraz düşüktür; eğer bunu da dahil edersek, bu oran yüzde 13'lerdedir.

Türkiye'de ekili alan, toplam arazinin üçte 1'idir; yani, 26 500 000 hektardır. Nadasa bırakılan arazileri, çorak yerleri hariç tuttuğumuzda, 18 400 000 hektar tarım arazisi vardır. Bu araziyi eken, biçen işletme sayısı da -yani, hane halkı, aile sayısı da- 3 400 000; yani, 3 400 000 aile, 18 000 000 hektarlık araziyi ekip biçmektedir. Bir aileye, ortalama -54 dekar- 54 dönüm toprak düşmektedir; Avrupa Birliğinde ise, bu miktar, 165 dönümdür. Ortalama işletme büyüklüğü Avrupa Birliğindekinin üçte 1'idir, bunun sadece bir ortalama olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Aslında, 50 dekardan daha az toprağa sahip olan ailelerin oranı yüzde 67'dir; yani, kırsal kesimde yaşayan ailelerin üçte 2'si, 50 dönümden daha az toprağa sahiptir ve ailelerin sahip olduğu toprak çok parçalıdır; 2, 3, 5, 10, hatta daha fazla; bunun ortalaması da 5; yani, bir ailenin sahip olduğu toprak, ortalama 5 parçalı; bu da, verimi olumsuz yönde etkileyen çok önemli bir husus. Yine, bu ailelerin, üçte 2'si hem hayvancılık hem çiftçilik yapar; yüzde 30'u sadece çiftçilik yapıyor, sadece yüzde 2,5'i hayvancılıkla iştigal ediyor.

Cumhuriyet tarihi boyunca, tarımda verim artmıştır. Mesela, cumhuriyetin başında, dönüm başına buğday üretimi 69 kilogram iken, 2001'de, bu, 200 kilograma yükselmiştir. Önemli bir gelişme; ama, gelişmiş ülkelerdeki verim artışı, Türkiye'dekinden daha fazla olmuştur; hatta, Türkiye'deki verim, dünya ortalaması olan 270 kilogramın altındadır; bizde 200 kilogram, dünya ortalaması 270 kilogram. Bir de gelişmiş ülkelere bakalım: Amerika'da dönüm başına buğday üretimi 271 kilogram, Fransa'da 663 kilogram, Almanya'da 789 kilogram, Pakistan'da bile bizden fazla. Bizim de bu seviyelere ulaşmamız gerekiyor.

Türkiye'de tarım sektörü, 1950-1980 döneminde tarıma sağlanan teşviklerle, destekleme alımları, prim, sübvansiyonlarla çiftçinin yüzü bu dönemde gülmüş. 1980 sonrası bu teşvikler tedricî olarak kaldırıldığı için, tarım kesimi zor günler yaşamış ve halen yaşıyor. Özellikle son yıllarda tarımın ihmal edilmesi, çiftçimizi fakru zarurete duçar etmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi bir siyasetçi olarak değil, iktisatçı olarak konuşuyorum. Yıllardır ihmal edilen tarım, belli bir dönem için olağanüstü teşviklerle desteklenmelidir. Tabiî, burada teşvikin dozunu da kaçırmamak lazım. Dün teşvik ettiğimiz tütün, fındık, şekerpancarı gibi ürünlerin bugün ekilmemesi için çalışıyoruz. Öte yandan, yağlı tohumlar ve yem bitkilerinin de ekilmesi için çalışıyoruz. Burada, teşvikte, bir doz ayarlamasını yapmak gerekir; ama, her halükârda tarım desteklenmelidir; çünkü, tarım, tıpkı inşaat sektörü gibi, ekonominin lokomotifi bir sektördür. Eğer, bu sektörde çiftçinin cebi para görürse esnafın da cebi para görür. Mobilyacı, elektrikçi, demirci, kim varsa, herkes bundan faydalanacaktır; yani, ekonomiyi canlandıracaktır, harekete geçirecektir tarım sektörü; onun için desteklenmeli. Bir iktisatçı olarak benim görüşüm bu. İnşaat sektörü de aynı şekilde, tarım sektörü de aynı şekilde olağanüstü teşviklerle desteklenmeli; hem doğrudan hem dolaylı olarak gayri safî millî hâsılanın artmasına vesile olur bu.

Bir başka husus; bir millet sanayisiz yaşayabilir; ama, tarımsız asla yaşayamaz. Onun için desteklemeliyiz ve tarımla ilgili bir karar alırken bu 24 000 000 insanı düşünerek almalıyız, bir avuç ithalatçıyı dikkate alarak değil. Elbette, ticarette piyasa ekonomisine evet diyen bir partiyiz; ama, her türlü etkiye maruz bir sektörü yalnız bırakamayız, bu insanları mağdur edemeyiz.

Tarımda aşırı müdahaleci ülkelere bir bakalım. Bunlar, Amerika Birleşik Devletleri, EFTA ülkeleri ve Japonya; bunların hepsi gelişmiş ve liberal ülkeler. Demek ki, tarıma müdahale etmek, serbest piyasa ekonomisinden vazgeçmek anlamına gelmiyor. Bu ülkeler tarımı destekliyorlar. Hangi teşviklerle; yüksek gümrük vergileri koyarlar, destekleme alımları yaparlar, telafi edici yardımlarda bulunurlar, doğrudan gelir desteği sağlarlar ve ihracatta sübvansiyon uygularlar. Öyle ki, Avrupa Birliği bütçesinin yüzde 55'i tarıma ayrılmıştır bugün itibariyle, 2003 yılı itibariyle; bu, 45 milyar euro demektir. Bizim Tarım Bakanlığının bütçesinin ne olduğunu hepiniz biliyorsunuz.

Bütün bunlara rağmen, bazı ürünlerde dünyada önemli bir yerimiz var. Mesela, incir, kayısı, sert kabuklu meyve üretiminde dünyada birinciyiz; nohutta, kuru üzümde ikinci; mercimekte üçüncü; üzüm, tütün, taze sebzede dördüncü; limonda altıncı; buğday ve pamukta yedinci; arpa ve taze meyvede sekizinci sıradayız; ama, üretimde önde olmamız, verimde de önde olduğumuz anlamına gelmiyor. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırdığımızda, bitkisel üretimde verimimiz düşüktür, hayvansal üretimde daha da düşüktür.

Üretimde verimi artırmak için şunları yapmamız gerektiği kanaatindeyim... Tabiî, bugüne kadar yapılanları da ceffelkalem geçmiyoruz, önemli işler başarıldı geçtiğimiz yılda; çiftçi borçları yeniden yapılandırıldı, mazot fiyatları ucuzlatıldı, doğrudan gelir desteği ödendi, 1 000 Köye 1 000 Tarım Gönüllüsü Projesi uygulanmaya başlandı, 22 tarımsal kalkınma kooperatifi desteklendi, her aileye 10 koyun verildi ve benzeri işler... Bu sene tarımsal kalkınma kooperatiflerinin 200'ünün destekleneceği ifade ediliyor ki, bu, 10 misli bir artış demektir. Bunları ihmal etmiyoruz, bunları gözardı etmiyoruz; ama, üretimde verimi artırmak için yapmamız gereken şunlardır diye düşünüyorum:

Birinci olarak, tarım arazilerinin toplulaştırılması ; ikinci olarak, girdi fiyatlarını aşağı çekmek; üçüncü olarak da, üretici birliklerini kurmak geliyor; bunlar, bizde verimi artıracaktır.

Arazilerin toplulaştırılması olayı, ya kanunla olur veyahut da gönüllü bir şekilde olur. Kanunla oluncaya kadar, gelin, bunu, gönüllü bir şekilde yapalım. Nasıl; kooperatifler kurmak suretiyle; 3 dönüm, 5 dönüm arazisi olan insanları bir araya getirerek kooperatifler kurmak suretiyle; bunlara girdilerde olağanüstü teşvikler sağlamak suretiyle, toplulaştırma olayını gönüllü bir şekilde sağlayabiliriz; bu, verimi artırır.

İkinci olarak, girdi fiyatlarını aşağı çekmek gerekiyor. Girdi fiyatı deyince, gübre, ilaç, tohum, su, elektrik akla geliyor. Bunların da fiyatlarını ucuzlatmak lazım; ama, şimdiki hale baktığımızda, hemen önümüzde iki problem var: Gübre fiyatları aşırı yükselmiş, yem fiyatları aşırı yükselmiş. Hangi sebeplerden gübre fiyatının aşırı yükseldiğini, Tarım Bakanlığı çok iyi biliyor. Biz, Tarım Komisyonu olarak, bu hususta gidip görüştük; neler yapılması gerektiğini de söyledik Tarım Bakanlığına; bunların yapılmasını bekliyoruz.

En pratik çözüm, KDV oranının yüzde 18'den yüzde 1'e çekilmesi; bunu yapmamız lazım. Yemde de aynı şekilde; yüzde 8 olan KDV'yi yemde de yüzde 1'e çekmemiz lazım. Bu, maliyecileri sakın gocundurmasın; gelir kaybı demesinler. Burada gelir kaybı değil, gelir artışı olacaktır. Neden; çünkü, bugün, Türkiye'de, yem yüzde 90 oranında kaçak satılıyor, ancak yüzde 10'luk bir kesim faturalı iş görüyor. Eğer, biz, yemdeki bu vergi oranını yüzde 1'e çekersek, hiç kimse yüzde 1 için tenezzül etmeyecektir kaçak fatura kullanmaya, sahte iş yapmaya. Dolayısıyla, gelir de artacaktır bu durumda. Bu iki hususu Bakanın dikkatlerine arz ediyorum. Örgütlü, rekabet gücü yüksek, sürdürülebilir bir tarım sektörü için bunların yapılması lazım.

Doğrudan gelir desteği iyi bir uygulama değil benim kanaatime göre. Destek, arazi bazında değil de, üretim bazında, ürün bazında olmalı. Biz, OECD'den daha mı akıllıyız? OECD ülkelerinde doğrudan gelir desteğinin toplam tarımsal destek içindeki payı yüzde 5, Türkiye'de yüzde 79 ve 2004 yılında da 3 katrilyon civarında bir para ayrıldı doğrudan gelir desteği için. Bunu, demin söylediğim girdilerde uygularsak daha iyi olur. Elbette, Tarım Bakanlığının sıkıntısı var, bütçe yeterli değil; milletvekilleri olarak ne yapmamız gerekiyorsa yapalım. Biraz destekle, Tarım Bakanlığında güzel işler yapılacak.

Bakın, geçen sene, Köy Hizmetlerinde -Mersin için söylüyorum- büyük işler yapıldı; sadece mazot desteği sağlandı ve geçen yılın, 2002 yılının 12 aylık döneminde yapılandan daha fazla iş yapıldı, daha fazla yol yapıldı, daha fazla içmesuyu ve sulamasuyu getirildi, gölet yapıldı, yüzde 100'lük artışlar oldu. Oradaki, başta müdür olmak üzere, bütün Köy Hizmetleri çalışanlarına teşekkür ediyorum; canla başla çalışıyorlar. Yeter ki, biraz mazot desteği, biraz ekipman desteği; başka bir şey değil... Onun için de, Maliye Bakanından rica edelim, bunu sağlayalım.

Sayın milletvekilleri, bugün görüşülmekte olan kanun tasarısı da, tarım sektörümüzün gelişmesi için Avrupa Birliğine uyum yolunda atılması gereken bir adım olarak huzurunuza getirilmiştir. Bilindiği üzere, Türkiye'de tarımsal üretimin yüzde 72'sini bitkisel üretim oluşturmaktadır. Bitkisel üretimde en önemli girdilerden birisi tohum ve çoğaltım materyalidir.

Ülkemiz agroekolojik yapısı, bitkisel üretim ve tohumculuk yönünden önemli bir konuma sahiptir. Tarımın veya tohumculuk endüstrisinin temelini bitki ıslahı araştırmaları ve yeni çeşitlerin elde edilmesi çalışmaları oluşturmaktadır.

Ülkemizde bitkisel üretimde verimliliği ve kaliteyi artırmak amacıyla, yeni bitki çeşitlerinin geliştirilmesini teşvik etmek, bitki ıslahı ve araştırma çalışmalarına kaynak oluşturmak amacıyla bu kanun tasarısı hazırlanmıştır.

Bu tasarının kanunlaşmasıyla birlikte, ülkemiz tarımının, gelişmiş ülkelerle rekabet edebilir, dünya pazarlarında yarışabilir bir noktaya gelmesi hedeflenmiştir. Bilindiği üzere, bitki ıslahı ve yeni bitki çeşitlerini geliştirme çalışmaları uzun zaman, emek, bilgi ve teknoloji gerektirmektedir. Elde edilen araştırma sonuçlarının ve yeni bitki çeşitlerinin korunması, uluslararası ve Avrupa Birliğine uyumlu, fikrî ve sınai mülkiyet hakları çerçevesinde bir yasal altyapı oluşturulmasıyla mümkündür. Bu tasarı kanunlaşınca, ülkemizdeki bu konuyla ilgili boşluğu dolduracaktır.

Söz konusu kanun tasarısı, Uluslararası Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması Uluslararası Birliği (UPOV) Sözleşmesinin 1991 yılı metni ile Avrupa Birliğinin bitki çeşit hakları konusundaki direktifleri esas alınarak hazırlanmıştır. Dolayısıyla, Avrupa'ya uyumlu bir yasa tasarısıdır.

Bu tasarının kanunlaşıp yürürlüğe girmesiyle birlikte, ülkemiz tarım sektörü, bitki ıslahçıları, araştırmacılar ve çiftçiler önemli faydalar sağlayacaktır. Türkiye önemli bitki türlerinde gen kaynağıdır; bunun, ülkemizdeki gen kaynaklarının korunmasına katkısı olacaktır. Islahçılarımız ve araştırmacılarımız tarafından geliştirilen, ıslah edilen yeni bitki çeşitleri, hem ülkemizde hem de UPOV'a üye ülkelerde, karşılıklılık prensibi çerçevesinde korumaya alınacaktır. Tohumculuk sektörü, bitkisel üretim, bitki ıslahı araştırmaları ve yetiştirme teknikleri gibi konularda bilgi ve teknoloji transferi kolaylaşacaktır. Ülkemizin ihtiyacı olduğu bitki türlerinde yüksek verimli, kaliteli, hastalık ve zararlılara dayanıklı, sanayie ve pazar isteklerine uygun yeni bitki çeşitlerine ait tohumlukların temini ve çiftçinin kullanımına sunulması kolaylaşacaktır. Ülkemizdeki tohumculuk sektörüyle ilgili üretim, pazarlama, organizasyon ve ihracat olumlu etkilenecektir.

Bu tasarının yasalaşmasıyla birlikte, genel olarak, ülkemizde sürdürülebilir tarım, gıda güvenliği, çevrenin korunması ve genetik çeşitliliğin muhafazasının sağlanması da temel amaçlardan biridir.

Söz konusu tasarının yasalaşıp uygulamaya konulmasıyla birlikte, yeni ve üstün vasıflı bitki çeşitlerinin geliştirilmesi ve elde edilmesi için bitki ıslahçılarına ve araştırmacılara kaynak sağlanarak bu alandaki olumlu gelişmeler önemli derecede etkilenecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.

ÖMER İNAN (Devamla) - Bütün bu olumlu katkıların yanında, bu tasarının kanunlaşıp yürürlüğe girmesi, ülkemizin imzaladığı Türkiye-Avrupa Birliği Gümrük Birliği Anlaşması, Dünya Ticaret Örgütü Ticaretle Bağlantılı Fikrî ve Sınaî Mülkiyet Hakları Anlaşması ve Avrupa Birliği müktesebatı ve uyum çalışmaları çerçevesinde zorunludur.

Bu mülahazalarla, söz konusu tasarıya olumlu oy vereceğimizi ifade eder, hepinizi saygıyla selamlarım.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnan.

Şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın Mustafa Demir'in söz isteği vardır.

Buyurun Sayın Demir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına ilişkin Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, şahsım adına söz almamın en önemli nedenlerinden bir tanesi, milletvekili olarak temsil ettiğim Samsun İlimizin Türkiye'nin tarımsal üretimde ikinci büyük havzası olması hasebiyle, bugüne kadarki cumhuriyet hükümetlerinin uyguladığı politikalar neticesinde tarımımızın bugünkü durumuyla birlikte, Samsun'da yaşayan 1 300 000 insanımızın bu olumsuz politikalardan ne ölçüde etkilendiğini ortaya koymak; önümüze gelen tasarıyla birlikte, 59 uncu hükümetimizin, Tarım Bakanlığımızın daha önce yaptığı çalışmalar ve bundan sonra yapacak olduğu çalışmalarla daha etkin bir şekilde katkı sağlayabilmelerine yönelik bir iki şey söylemenin faydalı olacağını düşünüyor olmamdır.

Değerli konuşmacılarımız benden önce ifade ettiler. Türkiye nüfusunun çok büyük bir bölümü tarım kesiminde istihdam ediliyor; ama, istihdam neticesinde ortaya çıkan gayri safî millî hâsıladaki payı yüzde 12 oranında. Bunun Samsun’a yansıması şudur: Nüfusunun yüzde 47'si tarımla iştigal eden Samsunlular, şu anda, beşerî bir hayata mahkûm edilmiş konumda yaşantılarını sürdürüyorlar.

Bu politikalar, aslında Türkiye'de birçok alandaki iyileşmeyi, istihdamı ve gelişmeyi de olumsuz yönde etkileyen neticelere sebep olmuştur.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının, Türkiye'de tarıma ne tür katkı sağlayacağını benden önceki konuşmacı arkadaşlarımız dile getirdi; ama, doğrusu şunu beklerdim; Türkiye, bu tasarıyı çok daha önceleri Türkiye Büyük Millet Meclisine sunarak yasalaştırmalı, tarım alanındaki bitki ıslahının korunmasına yönelik çalışmalar, bu çağda dünyadan bu kadar kopuk olmamalıydı.

Değerli arkadaşlar, biz, ülkemizdeki bütün sektörlerde hep verimliliği esas alıyoruz, bugüne kadar hep öyle aldık. Tarım sektörüne baktığımızda, aslında, her alanda verimsizlik ortaya çıkmış vaziyettedir. Türkiye, bugün, bütün iklim avantajlarıyla birlikte, topraklarımızda yetişebilecek bütün tarım ürünlerini ithal ediyor. Türkiye, gerekli politikaları uygulayamaması neticesinde, hem o alanda iştigal eden nüfusu beşerî bir hayata mahkûm etmiş oluyor hem de o alandaki verimliliği sağlayamadığı için, belli kaynakları yurt dışına transfer etmiş oluyor. Dolayısıyla, ikinci bir kısır döngüyle birlikte, elde edilen mevcut imkânlarla ayağa kaldırılabilecek olan bir sektörü, daha zor ayağa kaldırılabilir konuma getiriyor.

Değerli arkadaşlar, 3 Kasım seçimlerinden önce Samsun'da üç önemli hadise yaşanmıştı; bu, ulusal basına da yansıdı. Hafızalarımızı bir yoklayacak olursak; Çarşamba'da bir üreticimiz, tarlasından fasulyesini topluyor, traktöre yüklüyor, yaptığı masrafı ve alacağı parayı hesaplayınca, o sıkıntılı kriz anında, fasulyesini ırmağın kenarına döküyor ve orada intihar ediyor. Bunu, Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Grup Başkanvekili de çok iyi bilir.

Değerli arkadaşlar -tarım kenti olması hasebiyle söylüyorum- Samsun'da bir kapıcımız -bu da, yine, ulusal basına yansımıştı- çocuğunu okula gönderemediği için, kendini asarak, intihar etmişti. Yine, Samsun'da bir gencimiz, pazarda mısır cipsi isteyen ve alamadığı için evinde hâlâ ağlamaya devam eden çocuğunu, cinnet geçirip, boğmuştu. Bu, 3 Kasım öncesi Türkiye'deki Samsun manzaralarından, çok önemli, içler acısı üç enstantane.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu üzülerek beyan etmek istiyorum: İklim şartlarımız, dünyadaki birçok ülkeden çok daha fazla tarımsal üretime müsait iken, kendi imkânlarımızın farkına varamamamız neticesinde, bugün, Türkiye'nin ikinci üretim havzası olan Samsun'da, ne yazık ki, ihracata dayalı bir tarımsal üretim yapamıyoruz, yapamamaktayız. Bunda da, yanlış üretim politikalarının ve bugün önümüze gelen bu tasarıda bitki ıslahı konusundaki telif haklarıyla ilgili gayretlerin, çabaların koruma altına alınmamasının çok büyük etkisi olduğunu düşünüyoruz.

Ben inanıyorum ki, bu tasarı, Türk tarımına çok güzel şeyler katacaktır; ama, Sayın Bakanımız da buradayken şunları dile getirmeyi uygun görüyorum: Yalnızca bu yeterli değil; çok kısa süre içerisinde, gereken imkânlar kullanılarak, tarıma dayalı sanayiin geliştirilmesi, organik tarımın geliştirilmesi, doğrudan gelir desteği değil, üretimin desteklenmesi ve gerek tarımsal ürünlerin gerek tarımsal sanayiin ürettiği ürünlerin ihracatının mutlaka teşvik edilmesi gerektiğinin altını çizmek istiyorum.

Biz, bugün, Samsun'da, tarıma dayalı sanayi konusunda, ne yazık ki, sanayi tesisi göremiyoruz. Bu, bugüne kadar uygulanan politikaların ne kadar yanlış olduğunun ve bizleri nereye götürdüğünün en açık delilidir.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle, bu tasarının çok olumlu olduğunu ve şahsım adına olumlu oy kullanacağımı belirtiyor ve hükümetimizin de, tarıma -hem üretim alanında hem sanayide hem de ihracatında- çok ciddî teşvikleri, bir an önce, vakit geçirilmeden uygulamaya sokmasının yararlı olacağını düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesine oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

YENİ BİTKİ ÇEŞİTLERİNE AİT ISLAHÇI HAKLARININ KORUNMASINA İLİŞKİN

KANUN TASARISI

BİRİNCİ KISIM

Genel Hükümler

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam ve Tanımlar

Amaç ve kapsam

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, bitki çeşitlerinin geliştirilmesini özendirmek, yeni çeşitlerin ve ıslahçı haklarının korunmasını sağlamaktır.

Bu Kanun tüm bitki türlerini kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak'ın söz isteği var.

Sayın Budak, sizin şahsî söz isteğiniz de var, birleştirmek istiyor musunuz?

NECDET BUDAK (Edirne) - Evet.

BAŞKAN - İkisini birleştiriyor ve size 15 dakika süre veriyorum.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısının 1 inci maddesi hakkında konuşmak için tekrar huzurlarınızdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Burada şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız: İktidar milletvekilleri de, Samsun Milletvekili arkadaşımız da, yine diğer milletvekili arkadaşlar da tarımla ilgili kendi bölgelerine yönelik; yani, ben, kimseyi suçlamak istemiyorum; ama, bunu hepimiz yapıyoruz, kendi bölgelerimize yönelik, seçmene selam hesabı, tarımla ilgili çok çeşitli konuları burada dile getiriyoruz iktidar ve muhalefet olarak. Tarım, gerçekten yaralı durumda; Samsun'da da böyle intihar eden kişi var, Edirne'de de var, Adana'da da var; yani, bunları çeşitlendirmek ve acı tabloyu daha acı hale getirmek istemiyorum; ama, bu da, tarımın, gerçekten, bu dönemde, köklü bir şekilde ele alınması gerektiğini gösteriyor. İktidar milletvekilleri de aynı fikirde olduğuna göre, çıkacak bu yasalarla ve yeni çalışmalarla umarım bunlar düzelir.

Biz, dünyayı, tarımda neden kaçırdık, dünyada tarımda neler oluyor? Son yirmi yılda dünyada gıda sistemi büyük değişime uğradı, tarım ve gıda endüstrisi ulusal sınırları aştı, uluslararası pazarlar halinde, sektörlere dönüştü. Burada, dünyadaki çiftçiler, imalatçılar, pazarlamacılar, tüketiciler ve gıda zincirini destekleyen hükümetin, araştırmacıların ve girişimcilerin davranışlarının etkilenemez hale geldiğini görüyoruz ve gıda endüstrisinin değişiminde rol oynayan birçok faktör var; teknoloji, biyoteknoloji ve genetik. İşte, bugünkü ıslahçı hakları 21 inci Yüzyıla damgasını vuruyor. 9 milyar insan, dünyada, besleniyor. Daha önce gübre devrimi vardı, yeşil devrim vardı, şimdi biyoteknoloji var. İmalat ve pazarlamada değişim oldu. Devlet politikalarını değiştirdi diğer ülkeler ve yüksek teknoloji tarıma girdi. Yine, çiftçiden perakendeciye uzanan zincir işliyor. Sözleşmeli ilişkiler gelişti dünyada. Dökme mallar yerine -Türkiye'deki gibi- yüksek katmadeğerli ürünlerin ticareti artmaya başladı. Yine, gelişmiş ülkelerde 1930'lardan kalma piyasalar, çiftçilere yeterli ve istikrarlı gelir sağlayamaz oldu; bu politikalardan vazgeçildi.

Türkiye'deki duruma baktığımızda ise, Türkiye'de, şu anda, tüm milletvekilleri dile getirdi -ben, kendi bölgemden de biliyorum, diğer illere gittiğimizde de görüyorum- örneğin, ben, Edirne'de, köylere gittiğimde görüyorum -Türkiye'nin diğer köylerinde de- yaşlı insanlar, tarımcı genç insanlar bir yerde ölümü bekler gibi kahvehanelerde bekliyorlar. Milletvekili olarak gittiğinizde, o sigara dumanında kahvehane içerisindeki insanların verimsiz, atıl bir şekilde nasıl bir kenara itildiğini gördüğünüz zaman ürperiyorsunuz ve titriyorsunuz.

O zaman, şöyle bir şey var Sayın Tarım Bakanım; ya, biz, tarım sektörünün Türkiye'de artık önemini kaybettiğine, ekonomik ve sosyal gelişmeye katkısının sınırlı olduğuna karar vereceğiz veya sorunların politikalardan kaynaklandığını belirleyeceğiz. Ya bunu ayağa kaldıracağız ya da diyeceğiz ki, arkadaşlar, Türkiye'de, biz, sanayie kayıyoruz; artık, inanın ki, tarıma destek vermemiz mümkün değil. Bunu dürüstçe söyleyelim bu insanlara, onlar da başının çaresine baksınlar. Deminden beri bir çok telefon alıyorum ve köylerden, kahvehanelerden insanlar -iş de yok, güç de yok; kar kış- bunu izliyorlar ve bir umut bekliyorlar. Tabiî ki, bu da doğru değil; ama, Türkiye'deki tarım politikalarından dolayı, geçmişten bugüne -ki, ben, bu hükümette de bunun biraz devamını görüyorum- insanlar, devletten kendilerine destek vermesini bekliyorlar. Yani, bizim, bunları üretime yönlendirecek bir tarım politikası geliştirmemiz lazım; bunun için Türkiye'nin potansiyeli çok fazla.

Türkiye'de tarımdan vazgeçebilir miyiz; inanın ki, mümkün değil; çünkü, o kadar uygun olanaklar var ki... Tarımda rekabetçi olabilmek için gerekli olanlar neler; geniş, verimli tarım alanlarıdır.

Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımızı burada farklı anlamda eleştirmek istemiyorum; çok iyi niyetli insanlar gelmiş, bakanlık yapmışlar; ama, son yirmi yılda -şu anda, bizi, 20 üniversitenin bütün ziraat fakülteleri, araştırma enstitüleri izliyor- yapılan istatistiklere göre Tarım Bakanı olup da esas mesleği ziraat mühendisliği olanlar bir iki kişiyi geçmiyor. Yani, burada, ben, o daha iyi yapar bu daha iyi yapar diye söylemek istemiyorum; ama, bu işte biraz da ziraat mühendislerine öncelik vermemizde yarar görüyorum.

Becerikli üreticiler lazım, elverişli hava şartları lazım, ülke koşullarına uygun modern üretim teknikleri lazım, girdi piyasaları lazım, ulaştırma, işleme ve pazarlama altyapıları lazım. Yani, şu üç şeyi; üretim, finansman ve pazarlamayı yapabilirsek Türkiye, tarımda bir yere varabilir. Dediğim gibi, Türkiye'de, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, artık, fiyat politikalarını bırakıp, verim ve kaliteyi artırma yoluna gitmesi lazım. Türkiye'nin tarım sektöründeki performans sorununun kaynağı, saydığım bu nedenlerdir.

Biz, genelde, tarımla ilgili konular olarak, bir afet oluyor Antalya'da, o konuyu tartışıyoruz; tarım sigortası kanunu yok. Örneğin, son zamanlarda tartışma konusu, genetik olarak modifiye edilmiş ürünleri dışarıdan satın alıyoruz; Avrupa karşı, Amerika tüketiyor, Türkiye gibi ülkelere satılıyor. Ben, inanıyorum ki, Türkiye'de, insanlar, ne yediğinden emin değiller; yani, böyle bir durumumuz var. Benim en pratik önerim, kışın sebze meyve tüketmeyin, her şeyi mevsiminde tüketin.

Burada tıp kökenli doktor arkadaşlarımız var. Devlet İstatistik Enstitüsünden aldığım sağlık verilerine göre, Edirne'de son dört yılda kanser vakaları -meme ve akciğer kanserleri- tam yüzde 100 arttı; bu yıl itibariyle 450 hasta var. Edirne'deki doktorlar diyorlar ki: "Her gün, muhakkak, en az 1 adet kanser teşhisi konuluyor." Düşünün ki, sizin karşınıza doktor geliyor, diyor ki: "Siz kansersiniz." Allah göstermesin! Yani, bunun nedeni ne; tarımda kontrollü tarımsal ilaç tüketimi yok; çiftçi, gidiyor, 100 kilogram ilaç alacağım diyor...

Bunu, Trakya Bölgesinde yaşıyoruz; hele hele, Ergene Nehri kirliliğiyle beraber... Bunu, Çukurova'da yaşıyoruz. Enez'de toplu halde balık ölümleri oluyor. Yani, tarımsal ilaç tüketiminde kontrol yok, hormon kullanımı fazla. Dışarıya satılan ürünün Türkiye'ye döndüğünde imha edildiği söyleniyor; ne derece doğru olduğundan emin değilim; ama, bunlar da tüketiliyor ve aynı zamanda, bu insanların sağlığıyla oynuyoruz.

Bir başka olay, bu doğrudan gelir desteği konusu. İnanıyorum ki, 550 milletvekili de, en az bir kez, iki kez, belki on kez, bölgesindeki insanlara telefonuyla bilgi vermekten yorulmuştur; inanın ki, ben de yoruldum.

Şu anda Edirneliler de seyrediyordur, tüm Türkiye de seyrediyordur. Bu, doğrudan gelir desteğini bir cetvele bağlayalım ve bu insanlara diyelim ki: "Arkadaş, sizin paranızı bu ay içerisinde ödeyeceğiz." Yani, bunu yapmak çok zor bir şey mi?! "Bu kadar paramız var, bütçeden, tarımda şu ile bu kadar, şu ile bu kadar ayrıldı..." Milletvekilleri telefonlarının başında; çiftçiler de çok haklı olarak bir şeyler bekliyorlar; yani, bunu düzenleyebiliriz.

Artık, bu doğrudan gelir desteği kalkmalı. Zaten uygun bir destek değil; üretime değil, toprağa, araziye veriyoruz. İnsanlar diyor ki: "Gübre alacağıma, hiç çekmem, doğrudan gelir desteğini alırım." Zaten, çiftçi değilim, kasabada esnafım ya da diş hekimiyim; tapuyu cebine koyuyor... Bunun muhakkak değerlendirilmesi lazım.

Tabiî ki, bu, çiftçi kayıt sistemi anlamında faydalı oldu; ama, ben, hükümet olarak, doğrudan gelir desteğinden sonra Türkiye'de nasıl bir destekleme politikasının geliştirileceğini merak ediyorum. Umarım, bu, doğrudan gelir desteği şeklinde olmaz; çok daha farklı boyutlarda olması gerekir diye düşünüyorum.

Tabiî, bugünkü yasa tasarısını tartışırken tarım politikalarını da tartışıyoruz. Üretimde en büyük girdilerden biri tohumdur ve tarım üretiminde karşılaşılan en büyük sorunlardan biridir. Bitki ıslahı ve çeşit geliştirme faaliyetleri, uzun zaman, emek, teknoloji ve masraf isteyen çalışmalardır. Ben, istatistik ve genetik öğretim üyesi olarak, Amerika'da bu konuda doktora yapmış bir kişi olarak şunu gördüm: Amerika'da, Tarım Bakanlığı ile araştırma enstitüleri bir arada çalışıyor. Bizde, üniversiteye gidiyorsun; üniversite, araştırma fonundan, TÜBİTAK'tan para alamamaktan şikâyetçi. Türkiye'de, Tarım Bakanlığı ile üniversitelerin neredeyse hiçbir ilişkisi yok. Araştırma enstitülerinin, bir bölgeye, hizmet anlamında fazla bir şey getirebildiği yok; kendi alet-ekipmanı var. Üniversitede hocalar teorik anlamda çok güçlü; ama, para yokluğu ve fon eksikliği nedeniyle, bu bitki ıslahı ve geliştirme faaliyetlerine katkıda bulunamıyorlar.

Dünyada, 1800'lü yıllarda, özellikle Amerika'da, yeni bitki çeşitlerinin korunması amacıyla çok çeşitli kanunlar çıkarıldı; ama, tohum teknolojisinin 21 inci Yüzyıla damgasını vuracağı görüldü ve 1961 yılında, Fransa'da uluslararası UPOV Anlaşması yapıldı. Bu anlaşma, bitki çeşit haklarının korunabilmesi sistemine yönelik bir anlaşma.

Burada, tabiî ki, 550 milletvekili var, hepimiz Türkiyeliyiz, yurtdışına gidince, herkes bizi Türkiyeli görüyor; ama, şunu da biliyoruz ki, hiçbirimiz birbirimize benzemiyoruz; bitkiler de öyle. Aynı genotipin içerisinde muhakkak bir farklılık, yeknesaklık, durulmuşluk ve bir yenilik var. Aynı bölgenin insanı bile olsak, kardeş bile olsak, birbirimize baktığımızda farklı özellikler görürüz. Bunun için, bitki ıslahçıları, bu özellikleri değerlendirerek, ıslah yaparak, genetiği kullanarak, biyoteknolojiyi kullanarak çeşit geliştirirler, bundan tohum üretirler, bu tohumun üretiminin ticaretini yaparlar; ama, bitki ıslahçıları, Türkiye'de ve Türkiye gibi ülkelerde çok kolay yetişmiyor.

Ben, buradan bir şeyi dile getirmek istiyorum. Bana gelen talep var; ben, bu özel talepleri çok fazla da çözemediğim ve Tarım Bakanlığına iletemediğim için... Türkiye'de yetişen ıslahçılar, çeşitli siyasî amaçlarla, bir yerden bir yere aktarılıyor. Islahçı, bulunduğu bölgeyi tanıyor, bölgeye yönelik çeşit geliştiriyor. O bölgede on yıl kalacak, tecrübe edinecek ki, orada iş yapsın. Yani, Trakyadaki ya da Egedeki bir kişiyi başka bir bölgeye vermeyin. Bunları yapmamamız lazım; yani, siyaseti buraya hiç sokmamamız lazım.

Yine, 1995 yılında 551 sayılı Patent Kanunu çıktı; bu Patent Kanunu bitki türleri ve hayvan ırklarını kapsamıyor denildi. Arkadaşlar, çıkacak bu yasa -ki, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak kesinlikle destekliyoruz- çok geç kalmış bir yasa; çünkü, bugün, biz, İsrail'den 1 kilogram domates tohumu aldığımızda 15-20 milyar veriyoruz ve yıllık 50 milyon dolar harcamamız var. Çıkacak bu yasa, umarım ki, uygulamaların da düzgün olmasıyla, tüm Türkiye'deki bitki ıslahçılarını, genetikçileri, biyoteknologları, üniversiteleri, araştırma enstitülerini, hem bireysel anlamda hem de kurumsal anlamda motive eder ve ülke ekonomisine çok faydalı olur. Yine, tarımda, ilk önce malzeme sorunlarının çözümü için üniversitelere araştırma fonları tahsis edilebilir.

Yine, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, ne yaparsa yapsın, Türkiye'deki üniversiteler ile araştırma enstitülerinin bu potansiyellerini bir araya getirsin. Gerekirse, TÜBİTAK tarafından, proje bazında bir ekip kurulsun.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının tarım girdileriyle ilgili kuruluşları, kaynaklarıyla birlikte üniversitelere devredilmeli veya kabul edilen projede görev alanların kullanımına açılmalıdır.

Üniversite-özel sektör işbirliği sağlanmalıdır. Bu konuda, Türkiye'de, başarı sıfır. Arkadaşlar, Amerika'daki üniversitelerde, öğretim üyeleri, proje yaparken, bir bölgenin tarımla ilgili sorunlarını çözerken -örneğin, erozyon var, yüksek verimli buğday ıslah edecek- o bölgedeki buğday üreticileri birliğinden fon alıyor, destek alıyor ve maaşı da ona göre belirleniyor. Bizde, üniversite-özel sektör işbirliği neredeyse hiç yok ve devlet tarafından, bu anlamda hiçbir teşvik yok.

Proje seçiminde öncelikler belirlenmeli. Türkiye'de neyi üreteceğiz, Türkiye neyi üretir de dünya piyasasında rekabet edebilir; bu ürünleri belirleyelim ve bunlara göre üretim yapalım diyorum.

Yine, özel sektörün, bu patent haklarıyla beraber, Türkiye'ye çok daha fazla gireceğini düşünüyorum. Ben, bunun faydalı olduğu kanaatindeyim. Bu bir realitedir. Yabancı sermayeye karşı olmak, bu anlamda mümkün değil. Özel sektörün girmesiyle beraber hibrit tohum ve yüksek verim ve kaliteli ürün elde edilmesiyle, tohuma ödenen paranın çok daha fazla telafi edileceğini düşünüyorum.

Dünyada biyoteknoloji, modern gen teknolojileri, tarımsal üretimin artırılmasında büyük olanaklar sağladı; ama, Türkiye'de biyoteknoloji kürsüleri... Yani, biz, biyoteknolojide bir şey yapacak mıyız, yapmayacak mıyız?.. Şimdi, Avrupa'ya birçok öğretim üyesi arkadaşımız gidiyor, öğrencimiz gidiyor... Ben biyoteknoloji, genetik konusunda Amerika'da burslu okudum, Türkiye'ye geldim, bir laboratuvar kurmak mümkün değil. Yani, biz, burada, büyük bir fırsatı kaçırıyoruz. Artık, insanlar, Türkiye'nin bitki haritasını, insan haritasını çıkarıyorlar, artık parmak iziyle Amerika'ya giriyorsunuz. Yani, bunları biz yapacak mıyız yapmayacak mıyız; bunların ortaya konması lazım.

Sayın Tarım Bakanım, artı bir şey daha var; yurt dışından, genetik olarak manipüle edilmiş olan bitki tohumlarını, meyvelerini ya da yapraklarını yiyoruz. Bunlar ne derece kontrolden geçip Türkiye'ye geliyor... Bu konuda, inanın ki, buradan kamuoyunu da uyarıyorum, biyogüvenlikle ilgili hiçbir yasal düzenleme yok, tamamen tesadüfen yaşadığımızı düşünüyorum.

Bütün bunlarla beraber -çok enteresandır- Türkiye'de hayalperest bir toplum yaratıyoruz ve biz, milletvekilleri olarak, siyasetçiler olarak, toplumun bu zaafından iyi yararlanıp iyi siyaset yaptığımızı düşünüyorum ve ben bu durumdan, kişisel olarak çok rahatsızım. Biz, örneğin, Güneydoğu Anadolu Projesiyle, toplumu yirmi yirmibeş yıldır avutuyoruz. Amerika'yı giydireceğiz dedik, Türkiye'nin besin ihtiyacını fazlasıyla karşılayacağız dedik; ama, sonunda, bakıyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Budak, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

NECDET BUDAK (Devamla) - ...görüyoruz ki, çok fazla bir şey ortaya çıkmıyor ve bunu, bugünlerde, Avrupa Birliğiyle ilgili yaşıyoruz. Şimdi, öyle bir şey ki, 2004 yılı Türkiye için çok önemli; Kıbrıs, Avrupa Birliği ve burada tartıştığımız gen teknolojisi olayı da; ama, Avrupa Birliğinde de, bakıyoruz ki, yani, bize, sanki, kapıları açacaklar, bizim bütün işsiz insanlarımız oraya gidecek, iş imkânlarını alacaklar vesaire... Biz, bunu, topluma bu şekilde anlatmamız lazım. Bunu, toplumu eğiterek, Avrupa Birliğine girişimizde...

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Biz, Avrupa Birliğini bu şekilde mi anlatıyoruz!

NECDET BUDAK (Devamla)- Evet öyle anlatılıyor. Kamuoyundaki bilgi bu.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep)- Yanlış biliyorsunuz.

NECDET BUDAK (Devamla)- Yani, siz değil, kamuoyundaki bilgi böyle. Yanlış anlatılıyor; ama, insanları kandırıyoruz. Siyasetçiler olarak bunu yapmamamız lazım. Bilinçli sivil toplum örgütleriyle beraber, siyasetçilerin bunu açıklığa kavuşturması lazım. Çünkü, yüzde 80 herkes Avrupa Birliğine girmek istiyor. Biz de destekliyoruz; ama, kamuoyunda yanılgılar var, insanlar hayal kırıklığına uğrayacaklar.

Bir başka örnek vereyim, hayalperestlikle ilgili. Bakın, Irak savaşında bir çıkar hesabı yaptık. Şu paramız gelir, Musul, Kerkük... Ama, bu arada Amerikan pirincinin fiyatı yüzde 40 artarak Türkiye'ye satıldı. İşte, bizim gerçekçi davranmamız lazım.

Tarımda yapılması gerekli reformlarla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Tarımda altyapının yenilenmesi lazım. Çiftçi eğitimi çok eksik, kurumsal altyapı çok kötü, hukukî yönü çok kötü, Tarım Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı birbiriyle inanılmaz ilişkiler içerisinde, fiziksel altyapı çok kötü boyutta. Üretim sürecinin yenilenmesi lazım. Mesela, çiftçi var, arazisi tapulu değil, kayıt altında değil; ama, üretimde olup olmadığı belli değil.

O kadar çok söylenecek şey var ki, bütün bunları bir anda dile getirmek mümkün değil; ama, şunu da söyleyeyim: Bu şekilde tarım politikası devam ettirilirse, önümüzdeki üç beş yıl içerisinde de çok fazla bir şey değişmeyecek ve Türk tarımı Avrupa Birliğindeki yerini alamayacak. Çok daha kötü sonuçlar geleceğini düşünüyorum.

Bu vesileyle, bu duygularla, herkesi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Budak.

1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır; ancak, bu konuşmalar çerçevesinde hükümetin söz isteği var.

Buyurun Sayın Bakan.

SEDAT PEKEL (Balıkesir)- Söze ne gerek var, toptan cevaplayın.

BAŞKAN- Efendim, Sayın Bakan bir açıklama yapacak. Bu açıklama, belki, birçok konuşmayı yapmaya gerek bırakmayabilir. Elbette ki, hakkıdır.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya)- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben, bu tasarının görüşülmesi sırasında söz alan Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Necdet Budak Beye, Mersin Milletvekilimiz Ömer İnan Beye, Samsun Milletvekilimiz Mustafa Demir Beye teşekkür ediyorum.

Bir iki hususu belirterek düşüncelerimi paylaşmak niyetindeyim. Elbette, önemli bir sektörle ilgiliyiz. Bunun farkındayız. Bunun önemli olduğu hususunu, burada yaşayan insanlarımızın sayısıyla, içinde bulundukları durumla ilgilendirerek ifade ediyorum. Çok olumsuz bir tablo çiziliyor. Bu bizim herhalde biraz da genel kültürümüzde var. Nereye baksak, çok olumsuz görüyoruz hadiseleri; ama, bu doğru olabilir mi! Yani, biz, bir ülkede yaşıyoruz, konuştuğumuz konuyla ilgili olarak, baktığımız alanda olumsuzlukları söylüyoruz ve âdeta, iç karartıyoruz ve bunu çok sevdiğim arkadaşım Necdet Bey de bugün yaptı.

NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Bakan, yapmayın, hiç eleştirmedim sizi... Yani, o kadar nazik davrandım ki...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Bir saniye... Şahısla ilgili olmadı belki; ama, sektörle ilgili oldu.

Şimdi, arkadaşlar, ben size bir anekdotla bu konuya giriş yapmak istiyorum. Bir düşünce adamına derler ki, 1970'li yıllarda, Türk futbolunun çok kötü olduğu bir dönemde "Türk futbolu hakkında ne düşünüyorsunuz" o da şöyle bir cevap verir, o gün için, 1970'li yıllarda "Haliç'in hangi noktasından alırsanız alın bir bardak suyun tahlili çok yakın çıkar." Ben, buradan bir genellemeye geçmek istiyorum. Biz, Türk toplumu içinde yaşıyoruz, sosyal, siyasî, ahlakî bir kültürümüz var, çalışma hayatıyla ilgili ortaya koyduğumuz bir sistem var; iyi veya kötü... Bu, hem (A) sektöründe var, hem (B) sektöründe var, hem eğitimde var, hem kültürde var, hem sanayide var, hem tarımda var. Şimdi, o zaman, ülkemizle ilgili genel değerlendirmeleri yaparken, elbette, daha iyi olması için bir niyet ve gayret taşıyacağız; ama, mevcut hali de çok olumsuz göstermeyeceğiz. Yani, buna hakkımız da yok.

Sayın Necdet Budak, bir iki defa, bizi çok sayıda çiftçinin izlediğini, üniversitelerin takip ettiğini, araştırma enstitülerimizde bulunan arkadaşlarımızın da yine aynı şekilde olayı takip ettiklerini ifade ettiler. Doğrudur; ama, biz, hem bizi izleyen çiftçilerimizi hem de toplumumuzu olduğundan daha fazla olumsuz göstermeye de hakkımız yok, olmamalıdır da. Ayrıca, biz, müspetleri de söylemeliyiz.

Ben size bununla ilgili birkaç husus söylemek istiyorum, Elbette, Türkiye'nin üretimle ilgili konusuna nispetle verimle ilgili konusunda sorunlar daha çoktur. Doğrudur; ama, arkadaşlar, verimle ilgili mukayeseleri yaparken, biraz mukayese edilebilir şartlarda yapmamız lazım. Yani "Hollanda'da buğday 900 kilogram" derken ve "Türkiye'de 200 kilogram, 230 kilogram" derken bu mukayese doğru değildir ki. Hollanda'da yıllık yağış miktarı Türkiye'nin 3 misli, 4 mislidir.

NECDAT BUDAK (Edirne) - Teknik bilgi zayıf, yağış miktarı aynıdır...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Siz, kuru tarımı, âdeta, tabiî yağıştan dolayı sulama ihtiyacı duymayan bir bölgeyle eğer mukayese ederseniz, bu doğru olmaz.

Ben, şimdi, size Türkiye'yle ilgili noktalar söylemek istiyorum. Türkiye'de kuru tarımda dekara 80 ila 350 kilogram ürün elde edilmektedir; sulu tarımda ise bu 800 kiloya kadar çıkar. Adana bölgesi milletvekillerimiz bilirler, sulama olmadan 600 kilogram buğday almaktadırlar. Trakyalılar aynı oranda buğday almaktadırlar, 400-500 kilo civarında...

NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Bakan, ben size yüklenmedim; çok yanlış şeyler söylüyorsunuz...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Ne gibi efendim?

NECDET BUDAK (Edirne) - Almanya'daki yağış 600 milimetre, Ege Bölgesindeki yağış da 600 milimetre...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Ege Bölgesindeki verim ne kadar?..

NECDET BUDAK (Edirne) - Yağış miktarı arasında fark yok, verim ve kalite arasında fark var. Buğdayın başaklanma döneminde yağış olursa verim alırsınız. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin.

Sayın Budak, siz, söyleyeceklerinizin hepsini söylediniz; elbette ki, Bakan açıklama yapacaktır.

NECDET BUDAK (Edirne) - Peki, Sayın Başkan; cevap vereceğim... Bilgiler yanlış...

BAŞKAN - Buyurun, Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Şimdi efendim, hadise çok basit. Yani, neyi neyle mukayese edeceğiz; elbette, eşit şartlarda verimi mukayese edeceğiz. Aynı şartlarda, Sivas'ı, İç Anadolunun başka bölgelerini yıllık yağış miktarı ve toprak niteliği itibariyle benzer ülkeyle mukayese edeceğiz ve buradaki gelinen durum, elbette düşük olacak ve düşüktür; ama, Türkiye ortalamasıyla homojen bir özellik gösteren küçük bir ülkenin verimliliğini mukayese edersek, elbette yanıltıcı olur. Sadece buğdayda değil, bunun dışında başka ürünlerde de benzer misalleri verebiliriz. Mesela, pamuk... Pamukta dünya ortalamasının 2 katıdır Türkiye'nin verimi; gelişmiş ülkelerin birçoğundan daha fazladır. Bunu da söylemek lazım. Bu, mısırda böyledir, başka ürünlerde de vardır. Dolayısıyla, verimle ilgili konularda yalnız bunu yeterli bulmak mümkün değildir.

Elbette, Türkiye'nin, diğer bütün sektörlerde olduğu gibi, iyileşmeye, gelişmeye, üretim artışına, ölçeği büyütmesine ve rekabet edebilir bir seviyede üretim yapmaya ihtiyacı vardır. Gelişmenin yolu, yönü budur. Bu sebeple, biz, tarımda da, üretim yanında verim artışını mutlaka gerçekleştirmeliyiz. Bunun için yapılması gereken, bilgiyi, teknolojiyi bu sektöre dahil etmeliyiz. Bunun başka bir yolu ve imkânı yoktur. Tarım sektörüne yatırım yapmadan -ben bugün gündemdışı bir konuşmaya cevap verirken söyledim- Türkiye, sulama yatırımlarını gerçekleştirmeden, ne tarımsal üretimde büyük hamle yapabilir ne de verimde hamle yapabilir; ama, Türkiye, sulanabilir arazilerin yüzde 50'sine daha henüz ulaşmamıştır ve dolayısıyla, bu konuda, özellikle GAP bölgesinde çok büyük bir gecikme vardır; ama, bu, Türkiye'nin bir yıllık bir sorunu değildir; çok uzun yıllar alan bir gecikmenin mahsulüdür ve mutlaka, bu, telafi edilmelidir.

Bilgi ve tecrübenin önemine bütün kalbimle inanıyorum. Bu inancımın tezahürü olarak, size, kısaca, bir gelişmeden bahsetmek istiyorum. Şu anda, Tarım Bakanlığının bünyesinde, son onbeş yılda, müsteşar, genel müdür seviyesinde görev yapmış ve bugün Bakanlığımdan ayrılmış olan insanlarla bir çalışma grubu oluşturdum ve bu insanlarla çalışıyorum. Bu insanların ne düşüncesi ne siyasî partisiyle bir alaka kurarak çalışıyorum. İçinde Haşim Öğüt de var, Mustafa Keten de var, Nazmi Bilgin de var, başka insanlar da var. Bu tecrübe ve bilgiden faydalanmalıyız.

Biraz önce, yine, konuşmasında, Necdet Beyin belirttiği bir husus var, "Türkiye'de Tarım Bakanı ile üniversiteler arasındaki ilişki eksik" dedi. Elbette, bu, çok yönlü anlamda eksik; ama, düşünün, "üniversite-sanayi işbirliği" diye bir kavram söylüyoruz biz ve üniversite-sanayi işbirliği konusunda, yıllarca tartışıldığı halde, Türkiye'nin aldığı bütün mesafe nedir ki!.. Yani, tarımla ilgili hadisede, bu, kötü bir örnek olarak veriliyor... Elbette, tarım konusunda da, üniversite ile Tarım Bakanının arasında bir ilişki var, işbirliği var; ama, elbette, yetersizdir ve mutlaka geliştirilmelidir.

Efendim, 2003'te... Bu Meclisin çatısı altında, görüşmelerdeki konuşmam sırasında daha önce de söyledim; 2003 yılı nispî olarak iyi geçmiştir. Neye göre; 2002'ye göre, 2001'e göre geçmiştir. Her şey hayatta nispîdir dedim; iyilik, güzellik, doğruluk, gelişme, verim... 2003 böyle...

Bununla ilgili nedir ipuçları; bunun içinde evvela destekler, fiyat uygulamaları, borç yapılandırması, girdi desteği ve piyasa mekanizmasının lehe çalışan bazı alanları.

Peki, 2004'te, 2004'ün daha iyi geçmesi için, elbette, Bakanlığımıza düşen, hükümetimize düşen birkısım görevler var. Bunun dışında, Türkiye tarımının iklimle ilgili gelişmelere de tabi olduğunu hepimiz biliyoruz; ama, daha maddî anlamda, yani, bizim irademizle ilgili olan hususlarda, evvela, tarımsal krediler konusu dört yıldan sonra bu yıl uygulamaya konacaktır ve 1 katrilyon civarında bir kaynağın, Türk çiftçisi tarafından, tarım sektörüne yatırım amacıyla kullanılması mümkün hale gelecektir.

Tarım ürünleri sigorta yasasını ocak ayı içerisinde; ama, yetişmediği takdirde, şubat ayı içerisinde Meclisimize intikal ettireceğiz; çok önemli olduğunu biliyorsunuz.

Tarım politikaları konusunda, başta, doğrudan gelir desteği olmak üzere, bu konuları mutlaka tartışacağız ve 2004 yılı içerisinde, kamuoyu önünde, Meclisimizin de çatısı altında ve bu konuda sözü olan kim var ise, üniversitelerimizle, bilim adamlarımızla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, mikrofonu açıyorum; konuşmanızı toparlayın efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.

...tarım politikalarını tartışacağız ve tarım politikalarını zaten şu anda tartışmaya başladık bile. Kiminle; 2001 yılında bu politikaların belirlenmesinde uzlaşmaya varılan Dünya Bankasıyla ve bunu yaparken Hazine, Dış Ticaret, Devlet Planlama Teşkilatı ve Tarım Bakanlığı olarak bir zeminde uzlaştık, sonra gittik ve şu anda, doğrudan gelir desteğinin yüzde 75'in üzerinde olan payının, yüzde 40'lara, 30'lara çekilmesi konusunda bir teklifle gittik ve bu oranı düşürmeye kesin kararlıyız . Niçin; biz, Türkiye olarak, kaynakları kıt bir ülkeyiz; üretimi yönlendirmeyen, verimi etkilemeyen, planlama yapmaya imkân vermeyen bir destekleme politikasını uzun süre sürdüremeyiz, sürdürmemeliyiz. Dolayısıyla, bunu, 2005 yılı sonunu beklemeden, 2004 veya 2005 yılı başında uygulamaya koymalıyız. Hem kaynakları kıt bir ülkeyiz hem de üretimi ve verimi etkilemeyen bir politika aracı olarak bu büyük kaynağı bu şekilde kullanmayı daha kısa sürede sona erdirmeliyiz. Bunun yerine, tarım ürünleri sigortası yasasıyla devlet desteğini katmalıyız. Tohumculuğa, hayvancılığa, doğrudan gelir desteğinden düşen payları aktarmalıyız ve başka politik araçları, örneğin, kırsal kalkınmayı öne çekmeliyiz.

Dolaylısıyla, 2004 yılı, daha önce de söyledim, şimdi tekrar ediyorum bugünkü görüşmeler vesilesiyle, tarım politikalarımızın çok yoğun olarak tartışılacağı bir dönem olacaktır. Dolayısıyla, ben, katkı yapacak milletvekili arkadaşlarıma şimdiden teşekkür ediyorum.

Bunun dışında, 2004 yılında üretici birlikleri yasası huzurunuza gelecek. Sayın milletvekilimiz biraz önce söyledi; biz, üreticiyi örgütlemeden tarım sektöründe yapabileceğimiz çalışmaların elbette sınırlı olduğunu biliyoruz.

Bu ara, kısa dönem içerisinde vazgeçemeyeceğimiz iki önemli hareketimiz olacak. Çok büyük önem vererek bir gelişme sağlayacağız. Birincisi, tohumculuk konusunda; başta, tabiî ki, tahıllar konusunda. Bu konuda sertifikalık tohumluk kullanımını, çok büyük oranlara çıkarmaya çalışıyoruz. Bu kanun da zaten, uzun vadeli çözüm demektir.

Ziraî mücadele konusu, yine 2004 yılında, hepinizin gözü önünde çok iyi mesafeler alacağımız bir alan olacaktır ve hayvancılık konusunda iki büyük ıslah projesini önümüzdeki günlerde açıklayacağız.

Ben, bugün, bu vesileyle bu düşüncelerimi dile getirme imkânını buldum. Tarım sektörüyle ilgili konuları, sorunları dile getiren arkadaşlarıma teşekkür ediyorum; ama, hadiselerin hem olumlu hem olumsuz yönlerini ve bize bir bakıma ışık saçan, çıkış yollarını gösteren, gösterme niyetini taşıyan arkadaşlarıma, hepinize teşekkür ederek konuşmamı sona erdiriyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarı 76 maddeden oluşuyor, o bakımdan, Kâtip Üyenin oturduğu yerden maddeleri okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 2. - Bu Kanunda geçen ;

a) Bakanlık : Tarım ve Köyişleri Bakanlığını,

b) Mahkeme : Fikrî ve sınaî haklar konusundaki ihtisas mahkemelerini,

c) Islahçı : Yeni bir bitki çeşidini ıslah eden veya bulan ve geliştiren kişiyi,

d) Hak sahibi : Islahçı veya onun hukukî haleflerini,

e) Çeşit : Islahçı hakkının verilmesi için gerekli şartların karşılanıp karşılanmadığına bakılmaksızın, bir veya birden fazla genotipin ortaya çıkardığı bazı özelliklerin kendisini göstermesiyle tanımlanan ve aynı tür içindeki diğer genotiplerden en az bir tipik özelliği ile ayrılan ve değişmeksizin çoğaltmaya uygunluğu bakımından bir birim olarak kabul edilen en küçük taksonomik kısım içerisinde yer alan bitki grubunu,

f) Tohumluk : Bitkilerin çoğaltımı için kullanılan vegetatif ve generatif bitki kısımlarını,

g) Çoğaltım veya çoğaltma : Asıl veya ebeveyn bitkilerle aynı özellikleri taşıyan bir sonraki nesil bitkilerin elde edilmesini,

h) Üretim veya üretme : Ürün veya çoğaltım materyali elde etmek amacıyla bitki yetiştirilmesini,

ı) Çoğaltım materyali : Bitkilerin çoğaltımı için kullanılan bütün bir bitki veya kısımlarını,

i) Tescil : Bu Kanun kapsamındaki çeşitlerin ıslahçı hakları kütüğüne yazılmasını,

j) Bülten : Bitki Çeşitleri Bültenini,

k) Kütük : Islahçı hakkı başvurusu ve hakkın tescili ile ilgili hususların kayıtlı olduğu sicilleri,

l) Katalog: İlgili mevzuat çerçevesinde ticareti yapılan çeşitlerin yayımlandığı listeyi,

m) UPOV Sözleşmesi : Yeni Bitki Çeşitlerini Koruma Uluslararası Birliği Sözleşmesini,

İfade eder.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 nci madde hakkında söz almış bulunuyorum, tekrar huzurlarınızdayım.

Tabiî, çok geniş bir konu; burada, ben, tamamen iyi niyetimle ve politika yapmadan, dürüstçe, Türkiye tarımına katkıda bulunmak amacıyla yorumlar yapıyorum. Biraz önce, arkadaşımız, kamuoyuyla ilgili, kendi üzerine alındı; hiç öyle bir şey yok. Tarım ve Köyişleri Bakanımıza da, çok basit eleştiriler yöneltmek istemiyorum, çok fazla da üzerine gitmiyorum; ama, teknik olarak söylenen yanlışlara da cevap vermek durumunda kalıyorum; ama, çok da alıngan olursanız, hele iktidar olarak, muhalefet olarak Allah bize sabır versin. O bakımdan, birbirimize yardımcı olmamız lazım.

Bizim, Türkiye'de 200 kilogram olan dekar başına buğday verimi ile Almanya'daki verimi kıyaslamamız tabiî ki mümkün değil. Bir kere, teknik anlamda, verim ile kalite arasında negatif korelasyon var. Artı, bir şey daha var; yanlış anlamayın, siz Tarım ve Köyişleri Bakanısınız; ama, Almanya'daki birçok eyaletteki yağış miktarı ile Türkiye'deki birçok bölgenin yağış miktarının aynı olduğunu, sizler de milletvekili olarak, teknik bir bilgi olduğu için, belki bilmiyorsunuzdur; ama, aynı. Buğday tarımında önemli olan, buğdayın belli dönemlerinde yağışın düşmesi olayıdır. Türkiye'de, son yirmi yıldır kuraklık var. Ben, TÜBİTAK'ta kuraklıkla ilgili projeler yürütmüş birisi olarak biliyorum; yani, embriyo gelişmesi zayıflamakta, verim düşmekte vesaire. O bakımdan biz, ülkeleri kıyaslarken, üretim bakımından ve kalite bakımından kıyaslayabiliriz. Türkiye'deki kalite yüksektir, oradaki kalite düşüktür; ama, verimi yüksektir.

Ben, şunu söyleyebilirim, siz de Bakan olarak söyleyebilmelisiniz -ki, bunu söylerken, sizin negatif bir yönünüz olarak söylemiyorum; çünkü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, bu bir yıl içerisinde bir mucize yaratacağını zaten beklemiyoruz- çok güçlü bir iktidar var; bu tarım olayında -sağlıkla da ilişkili- bu dönemde, bu fırsatı değerlendirin ve onun için politika geliştirelim. Bu anlamda da, verimi artırmak bakımından yapılacak çok şey var. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı verim ve kaliteyi artırmaya yönelik politika geliştirir, fiyat politikalarını bir kenara bırakır ve biz, bunu, bu dönemde, siyasî malzeme olmaktan çıkarırsak, Türk tarımına çok büyük katkımız olur; bunu söylemeye çalışıyorum. Verimi nasıl artıracağız; işte, böyle kanunları çıkararak ve gerçekten, bunların uygulamasını görerek.

Tabiî ki, burada, kanunu çok detaylı tartışamıyoruz, tartışmamız gerekir; ama, neler getirip götüreceğini... Belki, uygulamalarda eksiklikler ortaya çıkacak, düzeltilecek. Verim konusunda, genetik, önemli bir faktör; çevre, önemli bir faktör. Genetik ile çevrenin etkileşimi sonucunda ortaya çıkacak fenotipin verimi, genetik kapasitesi, verimi belirler; ama, tabiî ki, biz, bunu, verdiğimiz bitki ıslahı derslerinden, genetik derslerinden biliyoruz. Tabiî ki, siz bir işletme profesörüsünüz; o anlamda, bilemeyebilirsiniz; ama, verimi artıracak çok çeşitli yollar var. Özellikle, bunu ifade etmek istedim.

Bir de, biz, Türkiye'deki durumu ortaya koyarken... Bakın, iktidara mensup bir milletvekili arkadaş, kendi bölgesindeki tarımcının intihar ettiğini söylüyor; yani, kendi milletvekiliniz, benden daha fazla negatif ortamı ortaya koyuyor. Olumlu davranmak istiyorum; ama, gerçekten köylerde, bu, böyle; bunu, kabul etmek zorundayız; yani, Türk tarımı, gerçekten ölmüş, bitmiş durumda. Avrupa Birliği uyum yasalarında, Avrupa Birliğinde en fazla tartışacağımız konu tarım ve Müktesebatın içeriğinin yüzde 40'ı tarımla ilgili ve Türk tarımında, belki de, biz... Örneğin, şu anda savaş çıksa -hep komşularımızı kötülüyoruz- düşünün ki, Türkiye'ye, ne kadar ekmek lazım ve bizim stoklarımız bir ay yetecek mi; yani, hiçbir ülke bize buğday vermese, bir ay kendi kendimizi, ekmekle idare edebilecek miyiz? Böyle bir kaynağımız var mı? Belki iki yıl önce vardı; ama, şu anda yok. Biz bunları da sergilemiyoruz; ama, bazı stratejik planlamalar yapmamız lazım. Avrupa Birliğinde de en güçlü olacağımız konu tarım; belki tıbbî bitkiler konusunda, belki boya sanayii bitkileri konusunda, belki parfüm sanayii bitkileri konusunda; ki, bu alanlarda ben çok basit bir örnek vereyim. Örneğin, buradan, Hollanda'ya gittiğinizde -söylediğiniz için söylüyorum- Amsterdam'da bir tohum ofisine gittiğinizde, küçük bir ofis, telefon ve faks -ben Hollanda Kraliyet Ailesinden burslu okudum, biliyorum, Hollanda'da uzun süre kaldım- tohumlar nerede; Antalya'da diyor. Antalya'ya geliyorum, yahu diyorum ben ne kadar enayiyim, Türkiye'den Hollanda'ya tohum firmasına gidiyorum, adam bana tohumların Antalya'da olduğunu söylüyor...

Belki bilirsiniz, buğday tarlalarında açar, beyaz, kırmızı, "gelincik" diye ifade ederiz bölgelerde; Fransızlar bunu Antalya'da taşeron firmaya tarlada ürettiriyor, bunu alıyor Fransa'ya götürüyor, Fransa'da ilaç yapıyor, Türkiye'ye geri satıyor. Benim ülkemin toprağını kullanıyor. Ben niye kullandırtayım?!. Buna yönelik politika geliştirelim. Ben, fikir saçıyorum size. O zaman ne yapacağım, ben diyeceğim ki, arkadaş, ayçiçeğinde rekabet edemiyorum; ama, tıbbî bitkiler bir tek Türkiye'de yetişiyor; ben bunu etkileyebilirim, ben bu projeyi geliştiririm, ilaç sanayiinde ben söz sahibi olurum, bayanlar için parfüm sanayiinde ben söz sahibi olabilirim ya da boya sanayiinde... İşte bu fikirleri tartışmamız gerekiyor. Yoksa, tamamen negatif anlamda bir şey ortaya koyma amacında değilim.

Yine, buradan şunu söylemekte yarar görüyorum: Üniversitelerde gerçekten kaliteli öğretim üyeleri var, araştırma görevlileri var, ıslahçılar var ve Anadolu'ya gittiğinizde, bitki ıslahçıları, elinde bir cetvel bir terazi, bitki boyu ölçüyor, gözlemleme yapıyor ve buna göre verimli olmaya çalışıyor; ama, bir gelişmiş ülkede, tabiî ki kıyaslamak istemiyorum; ama bunları yakalamak zorundayız. Artık, Türkiye'de polis teşkilatı nasıl DNA testini, elektroforez testini kullanıyorsa; bu, bitki, hayvan ve tıpta da böyle; biz de, bunu, tıptan sonra, hayvancılıktan sonra, tarımda da artık kullanmamız gerekir. Eğer bunları kullanırsak, bu genetik enstrümanları kullanırsak verimi artırırız; verimi artırmanın yolları bunlar.

Biraz burada öğrencilere ders verir gibi oldu, sakın yanlış anlamayın; ama, bunları da söylemek durumundayız.

Yine kaliteyi artırıcı yönde politikalar geliştirebiliriz. Bunları geliştirmenin yolu, yine bitki ıslahından geçer, gübrelemeden geçer. Bunları kullanabiliriz.

Bir kere, Türkiye'de şu var mı: Türkiye'nin tarım haritası var mı, Türkiye'nin su haritası var mı, Türkiye'nin toprak haritası var mı? Bunu bir kere somut olarak önümüze koymamız lazım. Avrupalı, Amerikalı, Türkiye'de ne kadar pamuk yetiştirileceğini, artık uzaydan algılama sistemiyle tahmin ediyor ve politikasını ona göre belirliyor, doğrudan gelir desteğini de, bizim gibi, böyle anlamsız bir şekilde uygulamıyor, borsaları ona göre yönlendiriyor, çiftçisine "bunu ekmezsen, sana bu kadar ücret vereceğim" diyor. Doğrudan gelir desteğini bu anlamda kullanıyor. İşte, bizim de bunları değerlendirmemiz lazım. Bunlara dayanarak politika üretmeliyiz ki, Avrupa'da söz sahibi olalım ki, Türkiye'deki, Samsun'daki o köylü intihar etmesin, ona katkıda bulunalım, onu kışın da verimli hale getirelim, o da insanî bir değer olduğunu görsün, böylece birbirimizi kucaklayalım, Türkiye'yi kucaklayalım. Bizim buradaki bütün iyi niyetimiz bu.

Bunun dışında, üretici birlikleriyle ilgili... Çok enteresan, Türkiye'de, maalesef -siyasetçiyiz- her kurduğumuz kuruluşa (A), (B) partisi, (C) partisi, bir şekilde kanalize edelim, bu örgütü ele geçirelim, şunu ele geçirelim derken, birbirimizi ele geçirirken, Türkiye'yi kaybediyoruz.

Tarımla ilgili tarımsal kooperatifler var. Kooperatifler, gerçekten amacına göre işlerse, hiçbir problem yok. Bunun üzerine üretici birliklerini tekrar çıkarırsak, belki diyebilirsiniz ki, rekabet olsun vesaire; ama, ben, bunun çok faydalı olacağını düşünmüyorum. Artı, Türkiye'de, örneğin Trakya yöresinde bir Trakyabirlik, kendi döner sermayesiyle işini yürütüyor, gücü var; ama, belki bir Fiskobirlik öyle değil; yani, bizim, bunları da ortaya koymamız lazım ve hatta bunları teşvik etmemiz lazım.

Dediğim gibi, aslında, olayın tüm özeti, üretim, finansman ve pazarlama. Bu üçünü biz Türkiye'de yapabiliriz. Bunu niye yapamadığımızı anlayamıyorum ve bu işe gerçekten gönül vermiş bir arkadaşınız, bir kardeşiniz olarak burada konuşuyorum, hiçbir şekilde politika yapma niyetinde de değilim; çünkü, tarım, gerçekten Türkiye'nin kanayan yarası; ama, siz burada bir yıldır Tarım Bakanısınız. Bu iki üç yıllık olay değil, bu, on yıldır... Biz zamanında "taban fiyatı ne kadar; 20 lira, merak etme, ben iki katını veriyorum" demişiz. İşte, biz, bu şekilde tarımı köreltmişiz; ama, ben bunun devam etmemesini istiyorum. Bu uyarılarım, tamamen bu anlamdadır.

Bu duygu ve düşüncelerle, tekrar, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Budak.

2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Koruma Şartları ve Korumadan

Yararlanacak Kişiler

Genel şartlar

MADDE 3. - Yeni, farklı, yeknesak ve durulmuş olduğu tespit edilen bitki çeşitleri, bu Kanunda belirtilen diğer şartların yerine getirilmesi kaydıyla, ıslahçı hakkı verilerek korunur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Korumadan yararlanacak kişiler

MADDE 4. - Bu Kanun ile sağlanan korumadan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları veya Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ikametgâhı olan veya iş merkezi bulunan gerçek veya tüzelkişiler veya UPOV Sözleşmesi hükümleri dahilinde başvuru hakkına sahip kişiler yararlanır.

Birinci fıkra şartlarını taşımamasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti uyruğundaki kişilere kanunen veya fiilen koruma tanıyan devletlerin uyruğundaki gerçek veya tüzelkişiler de, karşılıklılık ilkesi uyarınca bu Kanunun sağladığı korumadan yararlanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Yenilik ve yeniliği etkilemeyen durumlar

MADDE 5. - Bir çeşidin çoğaltım veya hasat edilmiş materyali; ıslahçı hakkı için başvurunun yapıldığı tarihten geriye doğru yurt içinde bir yıl, yurt dışında dört yıl, ağaç ve asmalarda altı yıl öncesine kadar kullanım amacıyla hak sahibi tarafından veya onun rızasıyla satılmamış veya umuma sunulmamış ise çeşit yeni kabul edilir.

Aşağıda belirtilen haller çeşidin yeni sayılmasını etkilemez:

a) Hak sahibi aleyhine, hakkın kötüye kullanımı sayılacak satış veya açıklamalar.

b) Islahçı hakkının devrine ilişkin sözleşme kapsamında olan satış veya açıklamalar.

c) Çoğaltım materyalinin mülkiyet hakkının hak sahibinde olması ve bu materyalin bir başka çeşit üretiminde kullanılmaması kaydıyla hak sahibi adına bu materyalin çoğaltım sözleşmesi kapsamında kalan faaliyetler.

d) Çeşidin niteliklerini belirlemek amacıyla bir sözleşme çerçevesinde yapılan tarla veya laboratuvar denemeleri ya da küçük çaplı ürün işleme denemeleriyle ilgili faaliyetler.

e) Biyolojik güvenlik amacıyla yapılacak yasal işlemler veya ticareti yapılacak çeşitlerin resmi kataloğa kaydedilmesi gibi yükümlülüklerden doğan faaliyetler.

f) Çeşidin elde edilişi sırasında ortaya çıkan artık ürünün veya yan ürün niteliğindeki hasat edilmiş materyalin ya da (c), (d) ve (e) bentleri çerçevesindeki faaliyetleri sonucu ortaya çıkan materyalin tüketim amacıyla ve çeşit tanımlanmaksızın satışı veya kamuya sunulması ile ilgili faaliyetler.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Farklılık

MADDE 6. - Başvuru veya rüçhan hakkı tarihinde, herkesçe bilinen çeşitlerden açıkça ayırt edilebilen çeşit, farklı sayılır.

Bir çeşide herhangi bir ülkede başvuru sonucunda ıslahçı hakkı verilmesi veya çeşidin katalogda yer alması halinde, çeşidin başvuru tarihinden itibaren herkesçe bilindiği kabul edilir.

Herkesçe bilinme, çeşidin kullanılmaya başlanması veya meslekî bir kuruluşun çeşitler kataloğunda yer alması veya bir referans koleksiyonuna dahil edilmesi gibi durumlara bakılarak da tespit edilebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Yeknesaklık

MADDE 7. - Kullanılan çoğaltım metoduna bağlı olan muhtemel değişiklikler dışında, ilgili özellikler bakımından bir örneklik gösteren çeşit, yeknesak kabul edilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Durulmuşluk

MADDE 8. - Birbirini izleyen çoğaltımlar sırasında veya belirli çoğaltım dönemleri sonunda ilgili özellikleri değişmeksizin aynı kalan çeşit, durulmuş kabul edilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

İsimlendirme ve ismin kullanılması

MADDE 9. - Korunan bir çeşidin ismi onun umumî ismi haline gelir.

İsim, çeşidin tanınmasını sağlamak kaydıyla anlamlı veya anlamsız bir kelime veya kelime grubundan, kelime ve rakamlardan veya harf ve rakamlardan oluşabilir. Çeşit için önerilen ismin içinde, çeşit ile ilgili ürünler bakımından marka alınmasını markalar mevzuatı açısından engelleyecek unsurlar bulunamaz.

Çeşit için, Türkiye'de veya UPOV Sözleşmesine taraf bir ülkede bir isim tescil edilmiş ve kullanılmakta ise ıslahçı hakkı başvuruları bu isimle yapılır. 42 nci madde hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla, çeşidin diğer ülkelerde kullanılan isimleri de Başvuru Siciline ve Islahçı Hakları Siciline kaydedilir.

Bir çeşidin Türkiye'de veya UPOV Sözleşmesine taraf bir ülkede kullanılmakta olan isminin aynısı veya karışıklığa yol açacak kadar benzeri, aynı veya yakın türdeki bir diğer çeşit için kullanılamaz. Bu hüküm UPOV Sözleşmesine taraf ülkede tescil edilmiş isimler için de uygulanır.

Korunan bir çeşidin çoğaltım materyalini satan veya başka şekilde pazarlayan herkes çeşidin bu ismini kullanmak zorundadır. Bu hüküm 14 üncü maddenin beşinci fıkrasının (b) bendindeki çeşitlere de uygulanır.

İsmi kullanım zorunluluğu, ıslahçı hakkı sona erse bile devam eder.

Çeşidin kullanımıyla ilgili olarak üçüncü kişilerin önceki hakları saklıdır. Üçüncü kişilerin önceki hakları nedeniyle, bir çeşide ait ismin kullanılması bu ismi kullanmak zorunda olan kişiye yasaklanmışsa Bakanlık ıslahçıdan çeşit için yeni bir isim ister.

Satışa sunulan veya diğer şekillerde piyasaya sürülen bir çeşidin isminin marka, ticaret unvanı veya benzer diğer işaretler ile birlikte kullanımı ancak çeşit isminin kolayca tanınabilir şekilde yazılması halinde mümkündür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Koruma Süresi

Koruma süresi

MADDE 10. - Koruma süresi ıslahçı hakkının tescilinden itibaren 25 yıldır. Bu süre ağaçlar, asmalar ve patates için 30 yıldır.

Koruma süresinin sona ermesi takvim yılı sonu itibarıyla hesaplanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ KISIM

Hak Sahipliği, Hakkın Kapsamı ve

Sınırlandırma

BİRİNCİ BÖLÜM

Hak Sahipliği ve Hak Sahibinin Yetkileri

Hak sahipliği

MADDE 11. - Bir çeşidin ıslahçı hakkı, ıslahçıya ve onun hukukî haleflerine aittir.

Islahçının birden çok olması halinde, taraflar arasında aksine bir anlaşma yoksa, ıslahçılar, müşterek mülkiyet hükümleri çerçevesinde hak sahibidir.

Her hak sahibi diğerlerinden bağımsız olarak aşağıdaki işlemleri kendi adına yapabilir:

a) Kendine düşen pay üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilir.

b) Diğer hak sahiplerine yazılı bildirimde bulunduktan sonra hak konusu çeşidi kullanabilir.

c) Hak konusu çeşidin korunması için gerekli önlemleri alabilir.

d) Diğer pay sahipleriyle birlikte, Bakanlığa yapılan başvuru veya tescilden doğan hakların herhangi bir şekilde tecavüze uğraması halinde, üçüncü kişilere karşı hukuk ve ceza davası açabilir.

Üçüncü kişilere karşı hukuk veya ceza davası açılması halinde, diğer hak sahiplerinin davaya katılabilmeleri için durum davayı açan tarafından, davanın açıldığı tarihten itibaren bir ay içinde kendilerine bildirilir.

Payın üçüncü kişilere devredilmesi halinde, diğer pay sahiplerinin önalım hakkı vardır. Payın devri, yazılı olarak yapılır ve sicile kaydedilir. Bakanlık önalım hakkının kullanılabilmesi için durumu iki ay içinde diğer paydaşlara bildirir. Önalım hakkı, bildirimin tebellüğünden itibaren bir ay içinde kullanılır.

Çeşidin kullanılması hakkının üçüncü kişilere devrinin, hak sahiplerinin tamamının rızasıyla mümkün olmaması halinde, devredilip devredilemeyeceği hususunu mahkeme takdir eder.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Hizmet ilişkisinde hak sahipliği

MADDE 12. - Aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça, çalışanların işlerini görürken ıslah ettikleri veya buldukları ve geliştirdikleri çeşitlerin sahibi, bunların işverenidir.

Sözleşmesi gerektirmediği halde, işyerindeki bilgi ve araçlardan faydalanmak suretiyle çeşit geliştiren çalışanların ıslah ettikleri veya buldukları ve geliştirdikleri çeşidin sahibi işverendir.

Çalışanların, ıslah ettikleri veya buldukları ve geliştirdikleri çeşitleri için çeşidin ekonomik değeri de göz önüne alınarak işverenin ve çalışanın birlikte tespit edeceği bir bedele hakları vardır. Taraflar bedel konusunda anlaşamadıkları takdirde söz konusu bedel mahkemece tespit edilir. Taraflar bedeli, hizmet sözleşmesine önceden belirleyip koyabilirler.

Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan görevlilerden hangilerinin ıslahçı hakkından ne ölçüde ve nasıl yararlanacağı, ilgili bakanlıkların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikte belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Hizmet sözleşmesi dışında kalan sözleşmelerde hak sahipliği

MADDE 13. - Sözleşmede aksine bir hüküm yoksa, hizmet sözleşmesi dışında kalan iş sözleşmeleri çerçevesinde ıslah edilen veya bulunan ve geliştirilen çeşidin sahibi işi verendir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Hak sahibinin yetkileri

MADDE 14. - Islahçı hakkı, korunan çeşit ile ilgili olarak, hak sahibine aşağıdaki inhisari yetkileri verir:

a) Üretmek veya çoğaltmak.

b) Çoğaltım amacıyla hazırlamak.

c) Satışa arz etmek.

d) Satmak veya diğer şekillerde piyasaya sürmek.

e) İhraç veya ithal etmek.

f) Depolamak.

Koruma altındaki bir çeşide ait çoğaltım materyalinin izinsiz kullanımı sonucunda sağlanan hasat edilmiş materyal ile ilgili olarak; birinci fıkrada belirtilen tüm faaliyetler için hak sahibinin izni gereklidir. Ancak hak sahibi, geçmişte makul bir fırsata sahip olduğu halde söz konusu çoğaltım materyali üzerindeki bu hakkını kullanmamışsa izin gerekmez.

Koruma altındaki bir çeşide ait çoğaltım materyalinin izinsiz kullanımı sonucunda sağlanan hasat edilmiş materyalden doğrudan elde edilen mamul maddelere de, ikinci fıkra hükümleri uygulanır.

Hak sahibi, yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerdeki yetkilerini şarta bağlayabilir ve bu yetkilerine sınırlandırma getirebilir.

Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümler aşağıdaki çeşitlere de uygulanır:

a) Koruma altındaki bir çeşidin kendisinin esas itibarıyla türetilmiş bir çeşit olmaması kaydıyla, bu çeşitten esas itibarıyla türetilen çeşitlere.

b) Korunan bir çeşitten farklı olmayan çeşitlere.

c) Üretilmeleri için her defasında koruma altındaki bir çeşidin kullanımını gerektiren çeşitlere.

Aşağıdaki haller beşinci fıkranın (a) bendinde sözü edilen diğer bir çeşitten esas itibarıyla türetilmiş çeşitleri kapsar:

a) Çeşidin, hakim özellikler itibarıyla bir başlangıç çeşidinden türetilmiş olması veya yine hakim özellikler itibarıyla başlangıç çeşidinden türetilen diğer bir çeşitten türetilmiş olması gerekir. Her iki durumda da esas itibarıyla türetilmiş çeşit, başlangıç çeşidini oluşturan genotip veya genotipler tarafından meydana getirilen asli özellikleri göstermelidir.

b) Türetilmiş çeşit, başlangıç çeşidinden açıkça ayırt edilebilir olmalı ve türetme yönteminin yol açtığı farklılıklar dışında başlangıç çeşidini oluşturan genotip veya genotipler tarafından meydana getirilen asli özellikleri göstermelidir.

Esas itibarıyla türetme; tabiî veya sunî mutant seleksiyonu, somaklonal varyant seleksiyonu, başlangıç çeşidi içinden farklı bireylerin seleksiyonu, geriye melezleme veya genetik mühendisliği yoluyla transformasyona uğratılmış bitkilerden elde etme gibi yöntemlerle olabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

Başvuru ve tescil tarihi arasında kalan süre içinde yetkiler

MADDE 15. - Islahçı hakkı için yapılan başvuru tarihi ile hakkın verildiği tarih arasındaki süre içinde, 14 üncü maddede belirtilen ve hak sahibinin iznini gerektiren faaliyetlerde bulunan kişi veya kişiler, hak sahibine muhik bir bedel ödemek zorundadır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Yetkinin Sınırlandırıldığı Haller

Genel sınırlandırma halleri

MADDE 16. - Aşağıdaki haller hak sahibinin yetkileri dışındadır:

a) Şahsî amaçla sınırlı kalan ve ticarî amaç taşımayan faaliyetler.

b) Deneme amacıyla yapılan faaliyetler.

c) 14 üncü maddenin beşinci fıkrasındaki haller dışında başka çeşitlerin elde edilmesi amacıyla yapılan faaliyetler.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Çiftçi istisnası

MADDE 17. - Hak sahibinin, 14 üncü maddenin birinci fıkrasında belirtilen yetkilerine aykırı olmamak kaydıyla, tarımsal üretimin korunması ve kollanması amacıyla, çiftçilerin kendi arazilerinde yaptıkları üretim sonucunda elde ettikleri üründen, yine kendi işlediği arazilerinde yapacakları yeni üretimler için, hibrit ve sentetik çeşitler hariç olmak üzere, korunan bir çeşidin çoğaltım materyalini kullanabilmeye yetkileri vardır.

Birinci fıkra hükümleri aşağıdaki türlere uygulanır:

a) Tahıllar;

1- Buğday (Triticum spp.).

2- Arpa (Hordeum vulgare L.).

3- Çeltik (Oryza sativa L.).

4- Yulaf (Avena sativa L.).

5- Çavdar (Secale cercale L.).

6- Tritikale (Triticosecale).

b) Yemeklik baklagiller;

1- Kuru fasulye (Phaseolus vulgaris L.).

2- Nohut (Cicer arietinum L.).

3- Mercimek (Lens culinaris Medik.).

4- Bezelye (Pisum sativum L.).

5- Bakla (Vicia faba L.).

c) Yem bitkileri;

1- Yonca (Medicago sativa L.).

2- Korunga (Onobrychis sativa L.).

3- Fiğ (Vicia sativa L.).

4- Üçgül (Trifolium spp.).

d) Endüstri bitkileri;

1- Pamuk (Gossypium spp.).

2- Tütün (Nicotiana tabacum L.).

3- Patates (Solanum tuberosum L.).

4- Kolza (Brassica napus L.).

5- Yer fıstığı (Arachis hypogaea L.).

6- Soya (Glycine Max L.).

Birinci fıkra, hak sahibinin ve çiftçilerin haklarını koruyacak şekilde, aşağıdaki kriterler göz önüne alınarak uygulanır:

a) Çiftçinin işlediği arazisi için herhangi bir miktar kısıtlaması olmadan ihtiyaç duyduğu çoğaltım materyalini kullanmaya hakları vardır. Çiftçinin işlediği arazisi; çiftçinin kendi adına, kendi sorumluluğu altında bitki yetiştirdiği, mülkiyetindeki veya kiraladığı veya ortakçılık yoluyla işlediği arazidir.

b) Çiftçi istisnasından küçük çiftçiler yararlanır. Küçük çiftçiler; ikinci fıkrada belirtilen türlerden en fazla 92 ton tahıl üretmek için kullanılması gerekli araziden daha küçük araziye sahip çiftçiler veya diğer türler için karşılaştırılabilir kriterleri sağlayan çiftçilerdir. Karşılaştırılabilir kriterler yönetmelikle belirlenir. Bu çiftçiler, hak sahibine herhangi bir bedel ödemezler.

c) Korunan çeşidi kullanan ve istisna dışında kalan çiftçiler hak sahibine belirli bir bedel öderler. Bu bedel, hak sahibi ile çiftçi arasında yapılacak anlaşmayla belirlenir.

d) İstisnadan yararlanan çiftçiler veya ürünü işleyenler, hak sahibinin talep ettiği her türlü bilgi ve belgeyi vermek zorundadır. Hak sahibi, gerektiğinde, bu konuda Bakanlıktan yardım isteyebilir. Bakanlık, ücreti karşılığında, konuyla ilgili bilgi ve belgeleri hak sahibine verebilir. Bakanlık, talep edilen bilgi ve belgeleri vermeyi reddederse, ret kararını gerekçeleriyle birlikte hak sahibine yazılı olarak bildirir.

Çiftçi istisnası ile ilgili uygulamaların usul ve esasları yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - 17 nci madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Zorunlu Lisans ve Islahçı Hakkının

Tüketilmesi

Zorunlu lisans

MADDE 18. - Islahçı hakkının tescilinden itibaren üçüncü yılın sonunda, kamu yararının gerektirmesi halinde, ıslahçı hakkı zorunlu lisansa konu yapılabilir.

Millî savunma veya halk sağlığı açısından, korunan çeşidin kullanılmaya başlanması, kullanımının artırılması veya yaygınlaştırılması büyük önem taşıyorsa, kamu yararının bulunduğu kabul edilir.

Korunan çeşidin kullanılmamasının veya nitelik ve miktar bakımından yetersiz kullanılmasının ekonomik ve teknolojik gelişme açısından ciddi zararlara sebep olacağı hallerde de kamu yararının bulunduğu kabul edilir.

Zorunlu lisansa, Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu karar verir. Korunan çeşidin kullanımının millî savunma veya halk sağlığı bakımından önemli olması halinde ise zorunlu lisans teklifi, Bakanlık ile Millî Savunma Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığı tarafından birlikte yapılır.

Millî savunma nedeni ile verilen zorunlu lisans kararı, çeşidin bir veya birkaç işletme tarafından kullanılması ile sınırlandırılabilir.

Korunan çeşidin ihraç edilmesi durumu, zorunlu lisans gerekçesi olarak kabul edilmez.

Zorunlu lisansla ilgili uygulamaların usul ve esasları yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Zorunlu lisansla ilgili arabuluculuğun talep edilmesi

MADDE 19. - Zorunlu lisans verilmesi için talepte bulunmak isteyen kişi, önce, aynı çeşit için sözleşmeye dayalı lisans verilmesi amacıyla Bakanlıktan arabuluculuk etmesini isteyebilir.

Bakanlığın arabuluculuğunu talep etmek için, yönetmelikte belirtilen ücret ödenir.

Arabuluculuk talebinde aşağıdaki hususlar yer alır:

a) Talepte bulunan hakkında bilgi.

b) Arabuluculuk talebine konu olan çeşit ve hak sahibi hakkında bilgi.

c) Zorunlu lisans verilmesini haklı kılan şartlar.

d) Talep edilen lisansın kapsamı ve talebin sebepleri.

e) Talepte bulunanın hak konusu çeşidi etkin şekilde kullanıp kullanamayacağı ve hak sahibi tarafından lisans verilmesi için istenilen makul teminatın verilip verilemeyeceği konusunda karar vermeye yetecek bilgiler.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

Bakanlığın arabuluculuğu

MADDE 20. - Bakanlık, arabuluculuk talebi konusundaki kararını talep tarihinden itibaren bir ay içinde verir.

Bakanlık, kendisine yapılan arabuluculuk talebi ile bu talebe ekli belgelerin incelenmesinden ve yaptığı araştırmadan sonra, zorunlu lisansın verilmesini gerektiren bir durum bulunduğu, talepte bulunan kişinin ödeme gücü bulunduğu ve hak konusu çeşidin kullanımı için gerekli imkânlara sahip olduğu kanısına varırsa, arabuluculuk talebini kabul eder.

Bakanlık, arabuluculuk talebi konusundaki kararını, talep sahibine ve ayrıca arabuluculuk talebinin bir sureti ile birlikte hak sahibine bildirir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Arabuluculuk işleminin yapılması

MADDE 21. - Bakanlık, arabuluculuk talebini kabul ederse, arabulucu olarak bulunacağı sözleşmeye dayalı lisans görüşmelerine, ilgili tarafların katılması için gecikmeksizin çağrıda bulunur. Görüşmeler en çok iki ay sürer.

Arabuluculuk talebinin kabul edildiğinin taraflara bildirilmesini izleyen iki aylık süreye rağmen, sözleşmeye dayalı bir lisansın verilmesi mümkün olmamışsa, Bakanlık arabuluculuk ve araştırma faaliyetinin sona erdiğini açıklar ve bunu ilgililere bildirir.

Bakanlık, lisans sözleşmesinin gerçekten yapılabileceği kanısına varırsa, tarafların birlikte yapacağı en çok bir aylık ek süre talebini, iki aylık süre geçmesine rağmen, kabul edebilir.

Bakanlığın kararını vermesinden önce, sadece tarafların, arabuluculuk işlemleri ile ilgili belgelere bakma ve suretleri isteme hakları vardır. Taraflar ve Bakanlık, belgelerin içeriğinin gizliliğine uymakla yükümlüdür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

Arabuluculuk faaliyetinin sonuçları

MADDE 22. - Bakanlığın arabulucu olduğu görüşmeler sonucunda, tarafların hak konusu çeşidin kullanımı ile ilgili lisans konusunda anlaşmaya varmaları halinde, lisans alanın çeşidi kullanmaya başlaması için kendisine süre tanınır.

Çeşidin kullanılmaya başlanması için tanınan süre bir yılı aşamaz ve arabuluculuk faaliyetinin sonuçlanması için aşağıdaki şartlar aranır:

a) Taraflarca kararlaştırılan lisansın inhisari lisans olması ve zorunlu lisansa konu olmasını engellememesi.

b) Hak konusu çeşidin kullanılması için, arabuluculuk talebinde bulunanın gerekli imkânlara sahip olduğunu ve çeşidin niteliği itibarıyla kullanıma başlamak için süreye ihtiyacı olduğunu kanıtlayan belgelerin temin edilmesi.

c) Talepte bulunanın, öngörülen süre içinde hak konusu çeşidi kullanıma başlayamaması halinde, doğabilecek sorumluluk için, yönetmelikte belirtilen teminatın verilmesi.

d) Yönetmelikte belirtilen arabuluculuk ücretinin ödenmesi.

Bakanlık, tarafların sundukları belgelere dayanarak, ikinci fıkrada öngörülen şartların yerine getirilmiş olduğuna ve tarafların çeşidin kullanımı konusunda hemen harekete geçeceklerine ilişkin kesin bir kanıya varırsa, arabuluculuk işlemlerini tamamlar ve arabuluculuk sonucu verilen lisansı Kütüğe kaydeder.

Talepte bulunan, çeşidin kullanımına başlanılmasıyla ilgili hazırlıklar ve mevcut durum hakkında Bakanlığa bilgi vermekle yükümlüdür. Bakanlık gerekli gördüğü takdirde, denetime yetkilidir.

Bakanlığın arabuluculuğu sonucunda lisans alan, hak konusu çeşidin kullanımı için tanınan süre içinde, söz konusu çeşit için zorunlu lisans verilmesi işlemlerinin durdurulmasını mahkemeden talep edebilir.

Zorunlu lisans verilmesi işlemlerinin durdurulması hakkındaki kararın, esaslı bir yanılmaya veya tarafların öngörülen süre içinde çeşide yönelik ciddi ve sürekli faaliyette bulunamayacakları düşüncesine dayandığının ispatı halinde, mahkeme durdurma kararını kaldırabilir.

Bakanlığın arabuluculuk faaliyeti sonucu lisans alan, öngörülen süre içinde çeşidi kullanmaya başlamazsa, Bakanlık, lisans alanın lisans verene bir bedel ödemesi gerektiğine karar verebilir. Bedel, çeşidin kullanılmadığı süreye eşdeğer süreli bir lisans sözleşmesinde lisans alanın hak sahibine ödemesi gereken lisans bedeline göre hesaplanır.

BAŞKAN - 22 nci madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Zorunlu lisansın talep edilmesi

MADDE 23. - 21 inci maddede öngörülen sürenin bitmesinden veya Bakanlığın arabuluculuk yapmasına ilişkin talebi reddeden kararından itibaren üç aylık süre geçmişse veya Bakanlık tarafından yapılan arabuluculuk faaliyeti süresi içinde, taraflar lisans sözleşmesi yapılması konusunda anlaşmaya varamamışlarsa, mahkemeden zorunlu lisans verilmesi talep edilebilir.

Zorunlu lisans talep eden, daha önce yapılan arabuluculuk işlemlerine ve bu amaçla sunulan belgelere dayanarak zorunlu lisansın verilmesi ile ilgili şartların gerçekleştiğini ileri sürebilir.

Talep sahibi ayrıca çeşidi etkin bir biçimde kullanmayı sağlayacak imkânları ve lisans verilmesi halinde gösterebileceği teminatı belirtir.

Zorunlu lisans talebine aşağıdaki belgeler eklenir:

a) Daha önce yapılmış bir arabuluculuk faaliyetine ilişkin belgeler bulunmadığı takdirde, zorunlu lisans talebini inandırıcı bir şekilde destekleyen belgeler.

b) Zorunlu lisans işlemleri için gerekli olan masrafı karşılamak üzere yönetmelikte belirtilen teminatın verileceği ile ilgili belgeler.

c) Yönetmelikte belirtilen ücretin ödendiğini gösterir belge.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 19.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.58


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.30

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40 ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

323 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/669)(S. Sayısı: 323) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 23 üncü maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 24 üncü maddeyi okutuyorum:

Zorunlu lisans işleminin başlaması

MADDE 24. - 23 üncü maddede belirtilen şartların gerçekleşmesi halinde, mahkeme zorunlu lisans talebiyle ilgili işlemlere başlar. Talebin ve ekli belgelerin birer sureti hak sahibine gönderilir. Hak sahibi, belgelerin alındığı tarihten itibaren en geç bir ay içinde, bunlara karşı itirazda bulunabilir.

Bakanlığın arabuluculuk talebini reddetmiş olması sebebiyle zorunlu lisans talebinde bulunulması halinde, hak sahibine tanınacak itiraz süresi, iki aydan az olamaz.

Hak sahibi tarafından yapılan itirazda, daha önce Bakanlığın yaptığı arabuluculuk işlemlerine ait belgeler göz önüne alınır ve bu işlemlerle ilgili olarak ileri sürülen fakat söz konusu belgelerde yer almayan deliller de sunulur. Delillerin birer sureti mahkeme tarafından hak sahibine gönderilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

Zorunlu lisans kararı

MADDE 25. - Mahkeme, hak sahibi tarafından yapılan itirazı zorunlu lisans talep edene tebliğ eder. Tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde, talebin reddine veya zorunlu lisansın verilmesine karar verilir. Hak sahibi zorunlu lisans talebine itiraz etmemişse, mahkeme gecikmeksizin zorunlu lisansa karar verir.

Zorunlu lisans kararında, lisansın kapsamı, bedeli, iki yıldan az dört yıldan fazla olmamak üzere süresi, lisans alan tarafından gösterilen teminat, lisansın kullanıma başlama zamanı ile çeşidin etkin kullanımına ilişkin hususlar yer alır.

Kararın temyizi halinde, uygulamanın durdurulması için hak sahibi tarafından sunulan deliller mahkemece yeterli görülürse, çeşidin kullanımı, lisansa ilişkin kararın kesinleşmesine kadar ertelenir. Temyiz talebi kesinleşmiş kararın uygulanmasını geciktirmez.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

Zorunlu lisans işlemlerinin durdurulması

MADDE 26. - Zorunlu lisans verilmesi talebinin yapılmasından sonra mahkeme, lisans verilmesi ile ilgili kararın alınması bakımından gereken işlemlere başlar. Mahkeme her iki tarafın müştereken ve gerekçeli talebi üzerine bir defaya mahsus olmak üzere, zorunlu lisans işlemlerini en çok üç aylık bir süre için durdurabilir. Bu sürenin dolması üzerine mahkeme, durumu taraflara bildirir ve işlemlere tekrar devam eder.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

26 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

Zorunlu lisansın niteliği

MADDE 27. - Zorunlu lisans inhisari değildir. Ancak, veriliş amacındaki gerekleri karşılamak kaydıyla, zorunlu lisans inhisari nitelikte de verilebilir.

Zorunlu lisans verilmesi halinde hak sahibine muhik bir bedel ödenir. Lisans bedeli, özellikle çeşidin ekonomik önemi göz önüne alınarak belirlenir.

Hak sahibi, zorunlu lisans alan kişiye zorunlu lisans süresince çoğaltım materyalini vermekle yükümlüdür.

Zorunlu lisans sebebiyle, hak sahibi ve lisans alan arasında doğan güven ilişkisi, hak sahibi tarafından ihlal edilirse, lisans alan, ihlalin hak konusu çeşidin değerlendirilmesindeki etkisine göre, hak sahibinin isteyebileceği lisans bedelinden indirim yapılmasını talep edebilir.

Lisans alan veya hak sahibi, sonradan ortaya çıkan ve değişikliği haklı kılan olaylara dayanarak mahkemeden zorunlu lisans bedelinde veya şartlarında değişiklik yapılmasını talep edebilir. Özellikle hak sahibi, zorunlu lisans verilmesinden sonra, zorunlu lisansa göre daha uygun şartlarda sözleşmeye dayalı lisans yapması halinde böyle bir talepte bulunabilir.

Zorunlu lisans süresinin dolması halinde, lisans süresinin uzatılması mahkemeden talep edilebilir. Mahkeme, zorunlu lisans verilmesini gerektiren şartların devam etmekte olduğunu tespit ederse, lisans süresini 25 inci maddenin ikinci fıkrası çerçevesinde uzatabilir.

Lisans alan, zorunlu lisanstan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde ihlal etmekte veya sürekli olarak yerine getirmemekte ise hak sahibi, tazminat hakları saklı kalmak kaydıyla, zorunlu lisansın iptali için mahkemeye başvurabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

27 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum:

Zorunlu lisansın devri

MADDE 28. - Zorunlu lisans başkasına devredilebilir. Zorunlu lisans devrinin geçerli olabilmesi için, işletme ile birlikte devredilmesi veya lisansın değerlendirilmekte olduğu işletme kısmının devredilmesi gerekir. Zorunlu lisans devri, Bakanlık tarafından Kütüğe kaydedilir.

Zorunlu lisans alan alt lisans veremez. Bu amaçla yapılan işlem geçersizdir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

28 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum:

Esas itibarıyla türetilmiş çeşitlerde zorunlu lisans

MADDE 29. - Esas itibarıyla türetilmiş çeşitlerde de yukarıda belirtilen hükümler çerçevesinde, kamu yararı nedeniyle zorunlu lisans verilebilir. Esas itibarıyla türetilmiş çeşitlerde zorunlu lisans verilmesi halinde, arabuluculuk faaliyeti veya dava, başlangıç çeşidinin hak sahibine de bildirilir. Esas itibarıyla türetilmiş çeşit ile ilgili olarak verilecek zorunlu lisans kararında, başlangıç çeşidinin hak sahibine muhik bir bedel ödenmesi hususu da yer alır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

29 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

30 uncu maddeyi okutuyorum:

Sözleşmeye dayalı lisans hükümlerinin uygulanabilirliği

MADDE 30. - 50 nci ve 51 inci maddelerde belirtilen sözleşmeye dayalı lisans ile ilgili hükümler, mahiyetine aykırı olmamak kaydıyla zorunlu lisansa da uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

30 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

31 inci maddeyi okutuyorum:

Islahçı hakkının tüketilmesi

MADDE 31. - Korunan bir çeşide ait veya 14 üncü maddenin beşinci fıkrası hükümlerine giren bir çeşide ait materyal veya bu materyalden elde edilen materyal, yurt içinde ıslahçı tarafından veya onun rızasıyla satılmış veya diğer bir şekilde pazarlanmış ise ıslahçı hakkı tüketilir. Bu nitelikteki materyal veya ürünlerin konu olacağı sonraki tasarruflara karşı ıslahçı hakkı ileri sürülemez.

Ancak, sonraki tasarruf, hak konusu çeşidin çoğaltılmasına imkân veren faaliyetlerden oluşmakta ise veya çeşidin ait olduğu cins ve türü koruma kapsamına almamış bir ülkeye, çeşidin çoğaltılmasına imkân verecek materyalin ihraç edilmesi faaliyetlerini içeriyorsa, her iki halde de ıslahçı hakkı ileri sürülebilir. Ancak, ihraç edilen materyalin nihaî tüketim amacıyla kullanılması halinde, ıslahçı hakkı tüketilmiş sayılır.

Birinci fıkrada sözü edilen çeşide ait materyal kavramı; her türlü çoğaltım materyalini, bütün bitkiyi veya bitki kısımlarını kapsayan hasat edilmiş materyali ve hasat edilmiş materyalden doğrudan elde edilen her türlü ürünü kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

32 nci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ KISIM

Başvuru, Tescil, İlân, İtiraz ve Ücretler

BİRİNCİ BÖLÜM

Başvuru Şartları ve Başvuruya İtiraz

Başvuru mercii

MADDE 32. - Bu Kanunun verdiği koruma hakkından yararlanmak için çeşit sahibi, yazılı olarak Bakanlığa başvurur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

33 üncü maddeyi okutuyorum:

Başvuru şartları

MADDE 33. - Islahçı hakkı tescilini talep edenin başvuru dilekçesi, aşağıdaki bilgi ve belgeleri ihtiva eder:

a) Başvuru sahibinin veya varsa vekilinin adı ve adresi.

b) Başvuruyu yapan ıslahçının kendisi değilse, ıslahçının adı ve adresi ile hakkın ıslahçıdan ne şekilde alındığını gösterir bilgi ve belge.

c) Çeşidin botanik sınıflandırmadaki Türkçe ve Latince ismi.

d) Çeşit için önerilen isim veya ıslahçının kullandığı geçici bir isim.

e) Daha önceki bir başvurudan dolayı rüçhan hakkı talep ediliyorsa, ilk başvurunun yapıldığı tarih ve makam.

f) Çeşidin teknik özellikleri.

g) Çeşitle ilgili daha önce ticarî bir işlem yapılmışsa, buna ait bilgi ve belgeler.

h) Başvuru ücretinin ödendiğine dair belge.

ı) Çeşidin coğrafi orijini.

Başvuruya ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

33 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

34 üncü maddeyi okutuyorum:

Rüçhan hakkı

MADDE 34. - Başvuru sahibi veya selefi, UPOV Sözleşmesine taraf bir ülkede, bir çeşidin korunması için daha önce başvuruda bulunmuş ve bu başvurunun üzerinden oniki ay geçmemişse, ıslahçı hakkı almak için Türkiye'de başvuru yapma konusunda rüçhan hakkından yararlanır. Böyle bir durumda UPOV Sözleşmesine taraf ülkedeki ilk başvuru tarihi Türkiye'de yapılan başvuru tarihi olarak kabul edilir.

Islahçı, rüçhan hakkından yararlanmak için daha sonraki başvurusunda, ilk başvurunun öncelik hakkını kullanmak istediğini Bakanlığa yazılı olarak bildirir. Süresinde kullanılmayan rüçhan hakkı düşer.

Bakanlık, başvuru sahibinden, başvuru tarihinden itibaren üç ay içinde, ilk başvurusunu yaptığı makama verdiği belgelerin onaylı suretleri ve tercümeleri ile her iki başvuruya konu olan çeşidin aynı olduğunu gösteren numune veya delilleri isteyebilir.

Bakanlık, başvuru sahibinin talebi üzerine, teknik inceleme yapılabilmesi amacıyla gerekli olan bilgi, belge ve materyal temini için rüçhan hakkı süresinin dolmasından itibaren en çok iki yıl süre verebilir. İlk başvurunun reddedilmesi veya geri çekilmesi halinde ise Bakanlık, uzattığı süreden vazgeçerek, teknik incelemenin yapılmasını sağlayacak bilgi, belge ve materyal temini için başvuru sahibine ret veya geri çekme tarihinden itibaren en çok oniki aya kadar bir süre verebilir.

BAŞKAN - 34 üncü madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

35 inci maddeyi okutuyorum:

Başvurunun incelenmesi

MADDE 35. - Bakanlık, yapılan başvuruyu şeklen ve esastan olmak üzere iki açıdan inceler.

a) Başvurunun şeklen incelenmesinde aşağıdaki hususlar araştırılır:

1- Başvurunun 32 nci maddeye göre yapılıp yapılmadığı.

2- Başvurunun 33 üncü madde şartlarına uygun olup olmadığı.

3- Rüçhan hakkı talebi varsa, 34 üncü madde hükümlerine uygun olup olmadığı.

4- 46 ncı madde hükümleri gereğince belirlenecek ücretin öngörülen sürede ödenip ödenmediği.

Başvuru eksik veya yanlış yapılmışsa, Bakanlık, talebin eline geçtiği tarihten itibaren otuz gün içinde, başvuru sahibinden bu durumu düzeltmesini ister. Başvuru sahibi verilen süre içinde eksik veya yanlışlığı düzeltmediği takdirde, başvuru yapılmamış sayılır.

b) Başvurunun esastan incelenmesinde aşağıdaki hususlar araştırılır:

1- Çeşidin, 5 inci madde hükümlerine göre, yeni sayılıp sayılmayacağı.

2- Başvuru sahibinin başvuruya yetkili olup olmadığı.

3- Çeşit için önerilen ismin 9 uncu madde ve 42 nci maddenin (a) bendi hükümlerine uygun olup olmadığı.

Bakanlık, inceleme sonucunda ıslahçı hakkı verilmesine bir engel bulunduğunu tespit ederse başvuruyu reddeder. Ret kararının alındığı tarihten itibaren otuz gün içinde durum gerekçeleriyle birlikte başvuru sahibine yazılı olarak bildirilir.

Eksiksiz ve doğru yapılan her başvuru, Kütüğe kaydedilir ve bir başvuru numarası verilir. 33 üncü maddede belirtilen belgelerin Bakanlıkça alındığı tarih, başvuru tarihi olarak kabul edilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

35 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

36 ncı maddeyi okutuyorum:

Başvurunun Bültende ilanı

MADDE 36. - Bakanlık; başvurunun Kütüğe kaydedilmesinden itibaren otuz gün içinde, 33 üncü maddenin (a), (b), (c), (d) ve (e) bentlerinde istenilen bilgileri Bültende yayımlar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

37 nci maddeyi okutuyorum:

Başvuruya itiraz

MADDE 37. - Başvuruya yapılacak itirazlar, başvurunun Bültende ilân edildiği tarihten itibaren üç ay içerisinde Bakanlık nezdinde yapılır.

İtirazlar; çeşidin yeni, farklı, yeknesak ve durulmuş olmadığı veya başvuru sahibinin hak sahibi olmadığı veya çeşit için önerilen ismin 9 uncu maddeye ve 42 nci maddenin (a) bendine uygun olmadığı gerekçelerine dayanılarak, bu gerekçelere ait delil ve belgelerin ekli olduğu bir dilekçeyle yapılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

38 inci maddeyi okutuyorum:

Başvuruya itirazın incelenmesi

MADDE 38. - Bakanlık, ıslahçı hakkı başvurusuna yapılan itirazı başvuru sahibine bildirir ve itiraz karşısında başvuru sahibi olmaya devam edip etmeyeceğini veya başvurusunda değişiklik yapıp yapmayacağını üç ay içinde bildirmesini ister. Başvuru sahibinin haklı nedenlere dayalı talebi üzerine, itirazla ilgili verilen süre en çok iki ay uzatılabilir.

Verilen sürenin sonunda, başvuru sahibinden cevap alınamazsa, başvuru geri çekilmiş sayılır. Başvuru sahibi başvurusuna aynen devam edeceğini veya değişiklik yapacağını bildirirse, Bakanlık, durumu itiraz edene bildirerek itirazını sürdürüp sürdürmeyeceğini otuz gün içerisinde bildirmesini ister.

İtiraz eden itirazından vazgeçmiyorsa, itiraz:

a) Çeşidin yeni olmadığı, başvuru sahibinin hak sahibi olmadığı veya çeşit için önerilen ismin 9 uncu maddeye ve 42 nci maddenin (a) bendi hükümlerine aykırı olduğu iddiasına dayanıyorsa, bu takdirde Bakanlık incelemeyi hemen başlatır.

b) Çeşidin farklı, yeknesak ve durulmuş olmadığı iddiasına dayanıyorsa, bu takdirde inceleme çeşidin teknik incelemesi sırasında yapılır.

İtirazın gerekçesine uygun şekilde inceleme yapabilmek için, Bakanlık teknik inceleme yöntemini kendisi belirler.

İtiraz eden kişiden, itirazını destekleyecek şekilde daha fazla bilgi, belge veya teknik inceleme yapılacak çoğaltım materyalini vermesi istenebilir. Bu durumda 39 uncu maddenin dördüncü ve beşinci fıkraları hükümleri uygulanır.

Üçüncü fıkranın (a) bendi çerçevesinde yapılan itiraz üzerine, Bakanlık tarafından verilen kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde dava açılabilir.

Gerçek hak sahipliğine dayalı itirazın kabulüne ilişkin kararın ilgiliye tebliğinden itibaren bir ay içinde, aynı çeşit hakkında başvuruda bulunan gerçek hak sahibi, reddedilen başvuru tarihinin kendi başvuru tarihi olarak kabul edilmesini talep etmesi halinde, Bakanlık tarafından bu talep kabul edilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

39 uncu maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Teknik İnceleme, Tescil, İlân ve Tescile İtiraz

Çeşidin teknik bakımdan incelenmesi

MADDE 39. - Çeşidin teknik incelemeye alınmasının uygun görülmesinden sonra, çeşit aşağıdaki hususların tespiti için teknik incelemeye tâbi tutulur:

a) Çeşidin, belirtilen botanik sınıfa ait olduğunun teyit edilmesi.

b) Çeşidin farklı, yeknesak ve durulmuş olduğunun tespit edilmesi.

c) Çeşidin (a) ve (b) bentlerindeki şartlara uyması halinde, çeşit özellik belgesinin hazırlanması.

İncelemenin uygulama şartları, Bakanlıkça belirlenir ve inceleme Bakanlığın gözetimi altında yapılır. Teknik inceleme için gerekli olan yetiştirme testleri veya diğer testler, UPOV Sözleşmesine taraf ülkelerden birisinde o ülkenin yetkili kuruluşu tarafından yapılmış ise test sonuçlarının Bakanlığa verilmesi kaydıyla, teknik inceleme bu testlerin sonuçlarına dayandırılabilir. Ancak bu testler, Türkiye ile aynı tarımsal iklim şartlarına sahip ülkelerde yapılmış olmalıdır.

İncelemenin bu test sonuçlarına dayandırılamaması durumunda:

a) Bakanlık, teknik incelemeyi ana hizmet birimlerine veya bağlı ve ilgili kuruluşlarına veya başka kuruluşlara yaptırabilir. Teknik incelemenin başka kuruluşlara yaptırılması halinde, 46 ncı madde hükümlerine göre belirlenecek ücret ödenir.

b) Bakanlık, teknik incelemeyi başvuru sahibine de yaptırabilir. Başvuru sahibi, Bakanlığın talebi üzerine, kendisi tarafından yapılacak veya yaptırılacak yetiştirme veya diğer testlerin sonuçlarını Bakanlığa verir. Teknik inceleme bu testlerin sonuçlarına dayandırılabilir.

Birinci fıkranın (c) bendinde yer alan çeşit özellik belgesine, tarımsal ve botanik bilgilerdeki değişmelere bağlı olarak yeni kısımlar eklenebilir veya değiştirilebilir. Ancak koruma konusu bu durumdan etkilenmez.

Bakanlık, teknik inceleme amacıyla her türlü bilgi, belge ve materyali başvuru sahibinden ister. Başvuru sahibi haklı bir nedene dayanmaksızın, Bakanlığın belirleyeceği süre içinde talep edilen bilgi, belge ve materyali vermediği takdirde, başvuru reddedilir.

Çeşidin teknik bakımdan incelenmesi ile ilgili uygulamaların usul ve esasları yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

39 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

40 ıncı maddeyi okutuyorum:

İnceleme raporu

MADDE 40. - Teknik incelemeyi Bakanlık adına yapan kuruluş, çeşide ait özelliklerin belirlenmesinin yeterli olduğu kanısına varırsa, 6 ncı, 7 nci ve 8 inci maddelerdeki hususların tespitini içeren bir inceleme raporu ile çeşide ait özellik belgesini Bakanlığa gönderir.

Bakanlık, inceleme raporunu kesin bir karar vermek için yeterli bulmazsa, başvuru sahibine bilgi verir ve tamamlayıcı incelemeleri Bakanlık kendisi yapar veya yaptırır. Ret veya kabul kararı alınıncaya kadar yapılan tamamlayıcı incelemeler, 39 uncu maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen incelemelerin bir devamı olarak kabul edilir.

Kendisine teknik inceleme yaptırılan kuruluşlar, inceleme sonuçlarını, ancak Bakanlığın izniyle kullanabilir.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

40 ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

41 inci maddeyi okutuyorum:

Geçici ismin kesinleşmesi

MADDE 41. - Başvuru dilekçesinde çeşit için geçici bir isim bildirilmesi halinde, Bakanlık, tescil aşamasından hemen önce başvuru sahibinden 9 uncu madde ve 42 nci maddenin (a) bendi hükümlerine uygun kesin bir ismin bildirilmesini ister. Başvuru sahibi, otuz gün içinde, çeşit için kesin bir isim bildirir.

Bakanlık, ismi uygun bulduğu takdirde, bu ismi UPOV Sözleşmesine taraf ülkelere bildirir ve Bültende yayımlar.

İsmin, Bültende yayımlanmasından itibaren üç ay içinde, 9 uncu madde ve 42 nci maddenin (a) bendi hükümleri çerçevesinde itiraz edilebilir. UPOV Sözleşmesine taraf ülkelerin ilgili kuruluşları, isimle ilgili görüşlerini bildirebilir. İtiraz ve görüşler, başvuru sahibine bildirilerek cevap vermesi için otuz günlük süre tanınır.

Başvuru sahibi tarafından yeni bir ismin önerilmesi halinde, ikinci ve üçüncü fıkralardaki işlemler tekrar edilir. Her iki durumda da cevap verilmemesi halinde, başvuru reddedilir. İtirazın kabulü veya reddine ilişkin olarak Bakanlık tarafından alınan gerekçeli karar taraflara bildirilir. Kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde dava açılabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

41 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

42 nci maddeyi okutuyorum:

Başvurunun ret nedenleri

MADDE 42. - Bakanlık, aşağıdakilerden birinin varlığı halinde başvuruyu re'sen reddeder:

a) Çeşit için önerilen ismin aşağıdaki şartları taşımaması halinde:

1- Aykırılık durumu itiraza bağlı olan 9 uncu maddenin yedinci fıkrası hariç, isim 9 uncu madde hükümlerine uymuyorsa.

2- Farklı bir isim niteliği taşımıyor veya dil bilimi açısından çeşidin tanınmasında yetersiz kalıyorsa.

3- Kamu düzeni ve genel ahlaka aykırıysa.

4- İsim sadece bitki çeşitleri ve tohumculuk sektöründe söz konusu olan tür, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi orijin veya üretim tarihini belirten işaretlerden ibaretse.

5- Çeşidin özellikleri, değeri ve coğrafî orijini açısından veya çeşit ile ıslahçı ya da çeşit ile başvuru sahibi arasındaki irtibat bakımından yanıltıcı veya karışıklığa neden olacak nitelikteyse.

6- Çeşidin üretimden kalkmış olması veya yaygın olarak tanınmaması durumlarının dışında, Türkiye'de veya UPOV Sözleşmesine taraf bir ülkede, aynı türe veya yakın akraba türlere ait tescil edilmiş bir çeşit isminin aynısı veya karışıklığa neden olacak kadar benzeriyse.

b) 35 inci madde hükümlerine uyulmaması halinde.

c) 39 uncu maddenin beşinci fıkrası hükümlerine uyulmaması halinde.

d) 40 ıncı madde gereğince hazırlanan inceleme raporuna göre, çeşidin 6 ncı, 7 nci ve 8 inci madde şartlarına uymaması halinde.

e) 41 inci maddenin birinci fıkrasının ihlali halinde.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği yok; ancak, bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 323 sıra sayılı Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısının 42 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin "a) çeşit için önerilen isim:" şeklinde, (1) numaralı alt bendinin "1.- 9 uncu madde hükümlerine uymuyorsa (9 uncu maddenin yedinci fıkrası hariç)."şeklinde değiştirilmesini ve (4) numaralı alt bendinin başında yer alan "isim" ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz. 8.1.2004

 

Eyüp Fatsa

Ali Öğüten

Afif Demirkıran

 

Ordu

Karabük

Batman

 

Ahmet Yeni

 

Fatih Arıkan

 

Samsun

 

Kahramanmaraş

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Efendim, bu değişiklik önergesine katılıyoruz; çünkü, gerekçesinde de ifade edildiği gibi, bu, konunun daha net anlaşılması için bir ifade düzeltmesidir.

BAŞKAN - Gerekçe mi okunsun?..

EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

42 nci maddenin (a) bendinin mevcut durumunda var olan olumsuz ifadenin, alt bentlerle uyum sağlamadığından, maddenin önerilen şekilde düzenlenmesinin uygun olacağı kanaatindeyiz.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Böylece, kabul edilen önerge doğrultusunda, 42 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

43 üncü maddeyi okutuyorum:

Tescil

MADDE 43. - Bakanlık, inceleme sonucunda, korumadan yararlanacak kişilerin 4 üncü maddeye uygunluğunu ve başvuru sahibinin Kanunda belirlenen gerekli işlemleri yerine getirdiğini tespit ederse, ıslahçı hakkını Kütüğe kaydederek hak sahibine Islahçı Hakkı Belgesi verir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

44 üncü maddeyi okutuyorum:

Tescilin ilânı

MADDE 44. - Korunan çeşitle ilgili ıslahçı hakkının tescili, tescil tarihinden itibaren otuz gün içinde Bültende ilan edi-lir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

45 inci maddeyi okutuyorum:

Tescile itiraz

MADDE 45.- Tescilin Bültende ilanından itibaren otuz gün içinde, üçüncü kişiler, tescil işlemine karşı 32 nci, 33 üncü, 34 üncü, 36 ncı, 39 uncu, 40 ıncı, 41 inci ve 44 üncü maddelerde belirtilen işlemlerde eksiklikler yapıldığı gerekçesi ile Bakanlık nezdinde itirazda bulunabilir.

Bakanlık tarafından yapılan inceleme sırasında, ıslahçı hakkının verilmesi ile ilgili bir işlemin yerine getirilmediği veya önemli bir eksiklik yapıldığı tespit edildiği takdirde, Bakanlık, tescil ile ilgili işlemin geçersizliğine ve eksikliğin yapıldığı safhaya kadar geriye dönülmesine ve işlemlerin yeniden yapılmasına karar verir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

45 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

46 ncı maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Ücretler

Ücretler

MADDE 46. - Bakanlık, işlem ücreti ve yıllık ücret olmak üzere iki tür ücret tahakkuk ettirir.

a) İşlem ücreti aşağıda sayılan işlemler karşılığında alınır:

1- Başvuru ücreti.

2- Teknik inceleme ücreti.

3- İsim inceleme ücreti.

4- İtiraz ücreti.

5- Tescil ücreti.

6- Zorunlu lisansla ilgili arabuluculuk ücreti.

7- Suretlerden alınan ücretler.

8- Yayın ücretleri.

9- Diğer ücretler.

b) Yıllık ücret, ıslahçı hakkının koruma süresince, her yıl Ocak ayı içinde peşin olarak ödenir.

Ücretler ile ilgili uygulamaların usul ve esasları yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

47 nci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ KISIM

Tescil Sonrası Hak Sahibinin Yükümlülüğü, Bakanlıkça Yapılan Denetim ve Islahçı Hakkının Re'sen İptali

Hak sahibinin tescilden sonraki yükümlülüğü

MADDE 47. - Hak sahibi, hakkın yürürlükte olduğu sürece, korunan çeşidin veya yerine göre kalıtsal kısımlarının genetik yapılarının devamından sorumludur.

Bakanlık, koruma süresince, çeşidin veya yerine göre kalıtsal kısımlarının genetik yapılarının devam edip etmediğini araştırır. Hak sahibi, korunan çeşidin genetik yapısının devam edip etmediğinin Bakanlık veya Bakanlığın belirlediği bir kuruluş tarafından araştırılması için bilgi, belge ve materyal sağlamakla yükümlüdür.

Çeşidin genetik yapısının devamı hususunda şüpheye düşülürse ve bu şüphe ikinci fıkrada belirtilen bilgi, belge ve materyal ile giderilemezse, Bakanlık, çeşidin genetik yapısının devam edip etmediğinin araştırılmasını ister. Bu araştırma, hak sahibi tarafından sağlanan materyal ile çeşit özellik belgesindeki bilgilerin ve numunelerin yetiştirme testleri ve diğer testler yapılarak karşılaştırılmalarını ihtiva eder.

Yapılan araştırmalar, çeşidin genetik yapısını devam ettirmede hak sahibinin başarısız olduğunu ortaya çıkarırsa, ıslahçı hakkı, 48 inci maddeye göre Bakanlıkça iptal edilmeden önce hak sahibinin görüşü alınır.

Hak sahibi, belirlenen süre içinde, korunan çeşidin veya yerine göre kalıtsal kısımlarının yeterli miktarda numunesini, çeşidin numunesi olmak veya mevcut numuneyi yenilemek veya çeşidin korunması için diğer çeşitlerle karşılaştırmalı bir inceleme yapabilmek amacıyla Bakanlığa veya Bakanlığın belirleyeceği yetkili kuruluşa verir.

Bakanlığın gerekli görmesi halinde hak sahibi, çeşide ait numuneyi Bakanlık adına muhafaza eder.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

47 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

48 inci maddeyi okutuyorum:

Bakanlık tarafından yapılan denetim ve ıslahçı hakkının re'sen iptali

MADDE 48. - Hak sahibinin 47 nci maddenin birinci fıkrası gereğince yerine getirmek zorunda olduğu yükümlülükleri yerine getirmediği veya çeşidin yeknesaklık ve durulmuşluk özelliklerini kaybettiği tespit edildiği takdirde, ıslahçı hakkı, Bakanlık tarafından re'sen iptal edilir.

Aşağıdaki hallerde de ıslahçı hakkı Bakanlık tarafından re'sen iptal edilir:

a) 47 nci maddenin ikinci fıkrası gereğince istenen bilgi, belge ve materyalin, Bakanlıkça belirlenen süre içinde hak sahibi tarafından temin edilmediği durumda.

b) Çeşit isminin mahkeme tarafından iptal edilmesi halinde, Bakanlıkça belirlenen süre içinde, hak sahibi tarafından çeşit için yeni bir isim bildirilmemesi durumunda.

Islahçı hakkının iptali, Kütüğe kaydedilme tarihinden itibaren yürürlüğe girer.

İptal kararı, Kütüğe kaydedildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Bültende yayımlanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

49 uncu maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ KISIM

Başvuru ve Tescilden Doğan Hakkın Devri, İntikali, Rehin Hakkı Tesisi, Haczi ve Lisans

Sözleşmesi

BİRİNCİ BÖLÜM

Devir, İntikal, Rehin ve Haciz

Devir, intikal, rehin ve haciz

MADDE 49. - Bir çeşit ile ilgili olarak, bu Kanun uyarınca yapılan başvuru veya tescilden doğan hak, bir başkasına devredilebilir veya miras yoluyla intikal edebilir. Bu haklar üzerinde, ölüme bağlı tasarrufların yapılması mümkündür.

Başvuru veya tescilden doğan hakkın devri veya miras yoluyla intikali, 46 ncı maddeye göre belirlenecek ücretin ödenmesi kaydıyla sicile kaydedilir ve yayımlanır.

Başvuru veya tescilden doğan hak, kanuni veya akdi rehin hakkına ve hacze konu edilebilir. Bu durumda taraflardan birinin talebi üzerine ilgili haklar, sicile kaydedilir ve Bültende yayımlanır. Rehin hakkı ve haciz bakımından, 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile 9.6.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.

Başvuru veya tescilden doğan hak üzerindeki sağlar arası işlemler, yazılı şekle tâbidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

49 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

50 nci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Sözleşmeye Dayalı Lisans

Sözleşmeye dayalı lisans

MADDE 50. - Başvuru veya tescilden doğan hak, ülke sınırları içerisinde geçerli olacak şekilde, lisans sözleşmesine konu edilebilir. Lisans, inhisari lisans veya inhisari olmayan lisans şeklinde verilebilir.

Lisans sözleşmesinde aksi kararlaştırılmamışsa, lisans inhisari değildir. Lisans veren, korunan çeşidi kendi kullanabileceği gibi üçüncü kişilere aynı çeşide ilişkin başka lisanslar da verebilir.

İnhisari lisans söz konusu olduğu zaman, lisans veren başkasına lisans veremez ve hakkını saklı tutmadıkça, kendisi de hak konusu çeşidi kullanamaz.

Birinci fıkrada öngörülen sözleşmedeki şartların lisans alan tarafından ihlal edilmesi halinde, başvuru veya tescilden doğan haklar, hak sahibi tarafından lisans alana karşı, dava yoluyla ileri sürülebilir.

Aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa, sözleşmeye dayalı lisans sahipleri lisanstan doğan haklarını üçüncü kişilere devredemez veya alt lisans veremez.

Sözleşmeye dayalı lisans hakkını alan kişi, aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa, çeşidin koruma süresince ulusal sınırların bütünü içinde, hak konusu çeşidin kullanılmasına ilişkin her türlü tasarrufta bulunabilir.

Lisans sözleşmesi yazılı olarak yapılır. Lisans sözleşmesi taraflardan birinin yazılı talebi üzerine Bakanlıkça ilgili sicile kaydedilir ve Bültende yayımlanır.

İnhisari lisans alanlar, lisans sözleşmesinde aksi kararlaştırılmamışsa, üçüncü kişiler tarafından haklarına tecavüz edilmesi durumunda, hak sahibinin bu Kanun uyarınca açabileceği davaları kendi adına açabilir.

İnhisari olmayan lisans alanların dava açma hakları yoktur. İnhisari olmayan lisans alanlar, hakka tecavüzün olduğu durumlarda noter kanalıyla yapacağı bir bildirimle, hak sahibinden dava açmasını isteyebilir. Hak sahibinin bu talebi kabul etmemesi veya bildirimin alındığı tarihten itibaren üç ay içinde davayı açmaması halinde, lisans alan, bildirimin bir suretini de ekleyerek, kendi adına dava açabilir ve dava açtığını hak sahibine bildirir. Lisans alan, ciddi bir zarar tehlikesi varsa, üç aylık sürenin geçmesini beklemeden, mahkemeden ihtiyati tedbir kararı alınmasını isteyebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

50 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

51 inci maddeyi okutuyorum:

Hakkın devri ve lisans verilmesinden doğan sorumluluk

MADDE 51. - Başvuru veya tescilden doğan hakkını bir bedel karşılığında veya bedelsiz devreden veya lisans veren kişi, yetkisinin olmadığının anlaşılması veya başvurunun reddedilmesi veya iptal edilmesi veya hükümsüzlük kararı verilmesi hallerinde, devir alan veya lisans alanın zararlarını tazmin etmekle yükümlüdür.

Tazminatı talep süresi, ret, iptal veya hükümsüzlük kararının verilmesinden veya yetkisizliğin öğrenilmesinden itibaren işlemeye başlar.

Devreden veya lisans verenin kötü niyetle hareketleri halinde, bunlar, fiillerinden her zaman sorumludur. Devreden veya lisans veren, üzerinde tasarruf edilen ıslahçı hakkı başvurusu veya hak konusu olan çeşidin verilen bu hak ile korunabilirliği konusundaki rapor ve kararları veya bu konuda bildiklerini karşı tarafa bildirmemiş ve bunlara ilişkin belgelere sözleşmede yer vermemişse kötü niyetin varlığı kabul edilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

51 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

52 nci maddeyi okutuyorum:

ALTINC1 KISIM

Hükümsüzlük Halleri ve Hakkın Sona Ermesi

BİRİNCİ BÖLÜM

Hükümsüzlük

Hükümsüzlük halleri

MADDE 52. - Aşağıdaki hallerden birinin varlığı durumunda mahkeme tarafından ıslahçı hakkının hükümsüz sayılmasına karar verilir:

a) Başvuru veya rüçhan hakkı tarihi itibarıyla, çeşidin 5 inci ve 6 ncı maddelerde belirtilen şartlara uymadığının anlaşılması.

b) 7 nci ve 8 inci maddede öngörülen şartların gerçekleşmediğinin anlaşılması.

c) Islahçı hakkı tescilinin 11 inci, 12 nci ve 13 üncü maddelerde belirtilenler dışında yetkisiz bir kişi adına yapıldığının anlaşılması.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

53 üncü maddeyi okutuyorum:

Hükümsüzlük talebi

MADDE 53. - Hukukî menfaati olan herkes, koruma hakkı devam ettiği sürece, mahkeme nezdinde ıslahçı hakkına dair hükümsüzlük talebinde bulunabilir. 52 nci maddenin (c) bendine göre ise hükümsüzlük talebi, ancak gerçek hak sahibi tarafından ileri sürülebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

54 üncü maddeyi okutuyorum:

Hükümsüzlüğün etkisi

MADDE 54. - Islahçı hakkının hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde, kararın sonuçları geçmişe etkilidir ve bu Kanun ile sağlanan koruma, hükümsüzlük kapsamında doğmamış sayılır.

Kesinleşmiş bir hükümsüzlük kararı Kütüğe kaydedilir ve herkese karşı hüküm ifade eder.

Hak sahibinin kötü niyetli olarak hareket etmesinden kaynaklanan, zararın giderilmesine ilişkin tazminat talep hakkı saklı kalmak üzere, hükümsüzlüğün geriye dönük etkisi, aşağıdaki durumları etkilemez:

a) Hakkın hükümsüz sayılmasından önce, söz konusu hakka tecavüz sebebiyle verilen hukuken kesinleşmiş ve uygulanmış kararlar.

b) Hakkın hükümsüzlüğüne karar verilmeden önce yapılmış ve uygulanmış lisans sözleşmeleri.

Ancak, haklı sebepler ve hakkaniyet ilkesi göz önünde bulundurularak, lisans sözleşmesi uyarınca ödenmiş olan bedelin kısmen veya tamamen iade edilip edilmeyeceğine mahkemece karar verilir.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

54 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

55 inci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Hakkın Kendiliğinden Sona Ermesi

Hakkın kendiliğinden sona ermesi

MADDE 55. - Aşağıdaki hallerden birinin gerçekleşmesiyle ıslahçı hakkı kendiliğinden sona erer:

a) Koruma süresinin sona ermesi.

b) Hak sahibinin hakkından vazgeçmesi.

c) Yıllık ücretlerin belirlenen sürelerde ödenmemesi.

Hakkın sona ermesi halinde hak konusu çeşit, sona erme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren umumun malı sayılır. Bu husus, Bültende yayımlanır.

Hak sahibi, ıslahçı hakkından vazgeçebilir. Vazgeçmenin yazılı olarak Bakanlığa bildirilmesi gerekir. Vazgeçme, Kütüğe kaydedilme tarihi itibarıyla hüküm doğurur.

Kütüğe kaydedilmiş diğer hak sahipleri ve lisans sahiplerinin izni olmadıkça, hak sahibi hakkından vazgeçemez.

Hak üzerinde, bir üçüncü kişi tarafından hak sahipliği iddia edilmekte ise onun rızası olmadan haktan vazgeçilemez.

Yıllık ücretin süresi içinde ödenmemesi halinde, ıslahçı hakkı, bu ücretin son ödeme tarihi itibarıyla sona erer.

Yıllık ücretin ödenmemesi nedeniyle hak sona ermişse, hak sahibinin ödemenin mücbir sebepten dolayı yapılamadığını ispat etmesi halinde, hak yeniden geçerlilik kazanır.

Mücbir sebeple ilgili talebin, hakkın sona erdiğine ilişkin ilanın Bültende yayımlanmasından itibaren altı ay içinde yapılması gerekir. Bu talep Bültende ilan edilir. İlgililer otuz gün içinde konu hakkındaki görüşlerini bildirebilirler.

Hakkın yeniden geçerlilik kazanması, Bakanlığın kararı ile olur ve Bültende yayımlanır. Hakkın yeniden geçerlilik kazanması, hakkın sona ermesi sonucunda bu konuyla ilgili bir kısım haklar kazanmış olan üçüncü kişilerin kazanılmış haklarını etkilemez.

Hakkın yeniden geçerlilik kazanması halinde, hak sahibi, ödemediği ücretleri ödemekle yükümlüdür.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

56 ncı maddeyi okutuyorum:

YEDİNCİ KISIM

Hakka Tecavüz Halleri, Davalar ve

Görevli Mahkeme

BİRİNCİ BÖLÜM

Hakka Tecavüz Halleri

Hakka tecavüz sayılan haller

MADDE 56. - Aşağıdaki haller ıslahçı hakkına tecavüz sayılır:

a) 14 üncü maddede sayılan yetkileri hak sahibinin rızası olmadan kullanmak.

b) Korunan çeşide ait çoğaltım materyalinin, hak sahibinin inhisari yetkilerini ihlal etmek suretiyle üretildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde, söz konusu materyali çoğaltım amacıyla hazırlamak, çoğaltmak, satışa sunmak, satmak veya diğer şekillerde piyasaya sürmek, ihraç etmek, ithal etmek veya bu amaçlarla depolamak.

c) Sözleşmeye dayalı lisans veya zorunlu lisans ile verilmiş yetkileri izinsiz genişletmek veya bu yetkileri üçüncü kişilere devretmek.

d) 9 uncu maddenin dördüncü ve beşinci fıkralarını ihlal etmek.

e) Hakkı gasbetmek.

f) Yukarıdaki bentlerde sayılan fiillere iştirak veya yardım etmek veya teşvik etmek veya hangi şekil ve şartta olursa olsun bu fiillerin yapılmasını kolaylaştırmak.

g) Kendisinde bulunan ve haksız olarak üretilen veya piyasaya sürülen materyalin nereden alındığını veya nasıl sağlandığını bildirmekten kaçınmak.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

57 nci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Hukuk Davaları

Hak sahibinin talepleri ve hukuk davalarında yetkili mahkeme

MADDE 57. - Islahçı hakkının tecavüze uğraması halinde, hak sahibi mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulunabilir:

a) Islahçı hakkından doğan hakka tecavüz fiillerinin durdurulması.

b) Tecavüzün giderilmesi, maddi ve manevi tazminat.

c) Hakka tecavüz neticesinde üretilen materyal ile bunların üretiminde doğrudan doğruya kullanılan araçlara el konulması.

d) (c) bendi hükmü çerçevesinde el konulan materyal ve araçlar üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması; bu durumda el konulan materyalin değeri, (b) bendi hükümlerine göre belirlenecek tazminat miktarından düşülür. Bu değer, kabul edilen tazminat miktarını aştığı zaman, hak sahibi, aşan kısmı karşı tarafa öder.

e) Hakka tecavüzün devamını önleyici tedbirlerin alınması; (c) bendi hükümleri çerçevesinde el konulan materyal ve araçların şekillerinin değiştirilmesi veya hakka tecavüzün önlenmesi için imhası.

f) Hakka tecavüz eden kişi aleyhine verilen mahkeme kararının, masrafları tecavüz eden tarafından karşılanmak üzere, ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya ilan yoluyla duyurulması.

Hak sahibi tarafından açılacak hukuk davalarında yetkili mahkeme, davacının ikametgâhının olduğu veya suçun işlendiği veya tecavüz fiilinin etkilerinin görüldüğü yerdeki mahkemedir.

Davacının Türkiye'de ikamet etmemesi halinde, yetkili mahkeme Ankara'daki mahkemelerdir.

Üçüncü kişiler tarafından başvuru sahibi veya hak sahibi aleyhine açılacak davalarda yetkili mahkeme, davalının ikametgâhının bulunduğu yerdeki mahkemedir. Başvuru veya hak sahibinin Türkiye'de ikamet etmemesi halinde bu maddenin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır.

Birden fazla mahkemenin yetkili olduğu durumda, yetkili mahkeme, ilk davanın açıldığı mahkemedir.

Bakanlığın davacı veya davalı olduğu durumda, yetkili mahkeme, Ankara'daki mahkemelerdir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

57 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

58 inci maddeyi okutuyorum:

Tazminat

MADDE 58. - Hak sahibinin izni olmaksızın, korunan çeşidi üreten, satan, dağıtan veya başka şekilde piyasaya süren veya bu amaçlar için ihraç ve ithal eden veya ticari amaçla elinde bulunduran veya kullanan kişi, hukuka aykırılığı gidermek ve sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür.

Korunan çeşidi herhangi bir şekilde kullanmakta olan kişi; hak sahibinin hakkın varlığından ve tecavüzden kendisini haberdar etmesi ve tecavüzü durdurmasını talep etmesi halinde veya kullanmanın kusurlu bir davranış teşkil etmesi halinde, sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlüdür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

58 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

59 uncu maddeyi okutuyorum:

Yoksun kalınan kazanç

MADDE 59. - Hak sahibinin uğradığı zarar, sadece fiili kaybın değerini değil, buna ilave olarak ıslahçı hakkına tecavüz neticesinde yoksun kalınan kazancı da kapsar.

Yoksun kalınan kazanç, zarara uğrayan hak sahibinin seçeceği, aşağıdaki değerlendirme usullerinden birine göre hesap edilir:

a) Islahçı hakkına tecavüz eden kişinin rekabeti olmasaydı, hak sahibinin çeşidi kullanması ile elde edebileceği muhtemel gelire göre.

b) Hakka tecavüz eden kişinin, hak konusu çeşidi kullanmakla elde ettiği kazanca göre.

c) Hakka tecavüz edenin, korunan çeşidi bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedeline göre.

Hak konusu çeşidin ekonomik önemi, hakka tecavüz edildiği anda geçerlilik süresi, tecavüzün yapıldığı esnada korunan çeşitle ilgili lisansların sayısı veya çeşidi gibi etkenler, yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında göz önüne alınır.

Mahkeme, hak sahibinin bu Kanunda öngörülen çeşidi kullanma yükümlülüğünü yerine getirmemiş olduğunu tespit ederse, yoksun kalınan kazanç, ikinci fıkranın (c) bendi hükümleri çerçevesinde belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

59 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

60 ıncı maddeyi okutuyorum:

Bedel davası

MADDE 60. - Başvuru sahibi veya hak sahibi, çeşidi kullananların hakkaniyete uygun bedeli ödemesini temin etmek amacıyla şahsi mahiyette bedel davası açabilir.

Çiftçi istisnası kapsamı dışındaki çiftçiler tarafından ödenecek bedel ile ilgili olarak açılan bedel davasını, ıslahçı hakları ile ilgili mesleki kuruluşlar da açabilir.

15 inci maddede belirtilen bedelin tespitinde ıslahçı hakkının tescil edildiği varsayılarak yapılacak bir lisans sözleşmesinde ödenecek lisans bedelinin aşılmaması gözetilir.

Dava, bedelin ödenmesini gerektiren fiilin öğrenilmesinden itibaren bir yıl içinde açılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği? Yok.

60 ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

61 inci maddeyi okutuyorum:

Hakka tecavüzün olmadığı hakkında dava ve şartları

MADDE 61. - Menfaati olan herkes, hak sahibine karşı dava açarak, faaliyetlerinin ıslahçı hakkına tecavüz teşkil etmediğine karar verilmesini talep edebilir.

Dava açılmadan önce, korunan çeşit ile ilgili yapılan veya yapılacak faaliyetlerin ıslahçı hakkına tecavüz teşkil edip etmediği hakkında, hak sahibinin görüşlerini bildirmesi noter aracılığı ile talep edilebilir. Bu talebin hak sahibine tebliğinden itibaren bir ay içinde hak sahibinin cevap vermemesi veya verilen cevabın menfaat sahibi tarafından kabul edilmemesi halinde, menfaat sahibi birinci fıkraya göre dava açabilir.

Birinci fıkrada belirtilen dava, ıslahçı hakkına tecavüzden dolayı kendisine dava açılmış bir kişi tarafından açılamaz.

Dava, korunan çeşit üzerinde hak sahibi olan ve Kütüğe kaydedilmiş bulunan bütün hak sahiplerine tebliğ edilir.

Bu maddede belirtilen dava, hakkın hükümsüzlüğü davasıyla birlikte de açılabilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği? Yok.

61 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

62 nci maddeyi okutuyorum:

Tespit davası

MADDE 62. - Islahçı hakkına tecavüz davası açmaya yetkili olan kişi, bu haklara tecavüz sayılabilecek olayların tespitini mahkemeden isteyebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği? Yok.

62 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

63 üncü maddeyi okutuyorum:

İhtiyati tedbir talebi ve niteliği

MADDE 63. - Bu Kanun uyarınca dava açan veya dava açacak olan kişiler, dava konusu çeşidin, kendi haklarına tecavüz teşkil edecek şekilde, Türkiye'de kullanılmakta olduğunu veya kullanılması için ciddi ve etkin çalışmalar yapıldığını ispat etmek şartıyla, mahkemeden ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep edebilirler.

İhtiyati tedbir talebi, dava açılmadan önce veya dava ile birlikte veya dava açıldıktan sonra yapılabilir. İhtiyati tedbir talebi, davadan ayrı olarak incelenir.

İhtiyati tedbir, verilecek hükmün etkinliğini tamamen sağlayacak nitelikte olmalı ve aşağıda belirtilen tedbirleri kapsamalıdır:

a) Islahçı hakkına tecavüz teşkil eden fiillerin durdurulmasını.

b) Islahçı hakkına tecavüz edilerek üretilen veya ithal edilen hak konusu çeşitle ilgili materyallere, Türkiye sınırları içinde veya gümrük ve serbest liman veya serbest bölgelerde dahil olmak üzere bulundukları her yerde el konulması ve bunların zarar görmeyecek şekilde saklanmasını.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

63 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul Edilmiştir.

64 üncü maddeyi okutuyorum:

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun uygulanması

MADDE 64. - Tespit davaları, ihtiyati tedbirler ve ilgili diğer hususlarda, 18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

64 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

65 inci maddeyi okutuyorum:

Zamanaşımı

MADDE 65. - Bu Kanundan doğan özel hukuka ilişkin taleplerde, 22.4.1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanununun zamanaşımına ilişkin hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

65 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

66 ncı maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Cezalar ve Usul Hükümleri

İhlâl sayılan haller ve yaptırımlar

MADDE 66. - İhlâl sayılan haller ve bu hallerde verilecek cezalar aşağıda gösterilmiştir:

a) 56 ncı maddenin (a), (b), (e) ve (f) bentlerindeki fiilleri kasten işleyenler onüç aydan iki yıla kadar hapis veya beş milyar liradan onmilyar liraya kadar ağır para cezası veya her ikisi ile birlikte cezalandırılır ve ticaret ile uğraşanların iş yerlerinin bir yıldan az olmamak üzere kapatılmasına ve aynı süre ticaretten men edilmelerine karar verilir.

b) 56 ncı maddenin (c), (d) ve (g) bentlerini kasten ihlâl edenler beşmilyar liradan onmilyar liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.

c) Gerçeğe aykırı biçimde, kendisini başvuru sahibi veya hak sahibi olarak tanıtanlar beşmilyar liradan onmilyar liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.

d) Bu maddenin (a), (b) ve (c) bentlerinde sayılan fiiller, bir işletmenin çalışanları tarafından, hizmetlerini yerine getirmeleri esnasında, doğrudan kendilerince veya emir üzerine işlenmişse, çalışanlar ve suçun işlenmesine mani olmayan işletme sahibi, temsilcisi veya idareci veya hangi sıfatla olursa olsun işletmeyi fiilen yöneten kişi de aynı şekilde cezalandırılır. Bir tüzel kişinin işleri yürütülürken, 56 ncı maddede belirtilen fiillerden herhangi biri işlenirse, tüzel kişi de masraflar ve para cezasından müteselsilen sorumlu olur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?..Yok.

66 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

67 nci maddeyi okutuyorum:

Usul ve zamanaşımı

MADDE 67. - 66 ncı maddede sayılan suçlardan dolayı takibat, hak sahibinin şikâyetine tabidir. 66 ncı maddenin (c) bendinde belirtilen fiilin işlenmesi halinde, hak sahibinin yanı sıra; Bakanlık, ıslahçı hakları ile ilgili birlikler, tüketici dernekleri ve 8.3.1950 tarihli ve 5590 sayılı "Ticaret ve Sanayi Odaları", "Ticaret Odaları", "Sanayi Odaları", "Deniz Ticaret Odaları", "Ticaret Borsaları" ve "Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği" Kanunu ile 17.7.1964 tarihli ve 507 sayılı Esnaf ve Küçük Sanatkârlar Kanununa tâbi kuruluşlar da şikâyet hakkına sahiptir.

Şikâyetin, fiil ve failden haberdar olma tarihinden itibaren bir yıl içinde yapılması gerekir. Şikâyetler acele işlerden sayılır. Bu suçlar hakkında, 8.6.1936 tarihli ve 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanunundaki yargılama usulü uygulanır.

66 ncı madde hükümlerinin uygulanmasında, 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 344 üncü maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendi uygulanmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?..Yok.

67 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

68 inci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

İhtisas Mahkemeleri

Görevli mahkeme

MADDE 68. - Bu Kanunda öngörülen davalarda görevli mahkeme, ihtisas mahkemeleridir. Asliye hukuk ve asliye ceza mahkemelerinden hangilerinin ihtisas mahkemesi olarak görevlendirileceğini ve bu mahkemelerin yargı çevresini, Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu belirler.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?..Yok.

68 incı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

69 uncu maddeyi okutuyorum:

Hükmün ilânı

MADDE 69. - Dava sonucunda haklı çıkan tarafın, haklı bir sebebinin veya menfaatinin bulunması halinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere, kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesini talep etme hakkı vardır.

İlânın şekli ve kapsamı kararda tespit edilir. İlan hakkı, kararın kesinleşmesinden sonra üç ay içinde kullanılmazsa düşer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 69 uncu madde kabul edilmiştir.

70 inci maddeyi okutuyorum:

SEKİZİNCİ KISIM

Çeşitli ve Son Hükümler

Islahçı Hakkı Kütüğü

MADDE 70. - Bakanlık, Başvuru Sicili ve Islahçı Hakkı Sicilini içeren Islahçı Hakkı Kütüğünü oluşturur.

İlgili olan herkes, başvuruya ve ıslahçı hakkının tesciline ilişkin belgeler ile diğer belgeleri Kütükten inceleyebilir.

Üretilmesi veya çoğaltılması, diğer çeşitlerin sürekli kullanımını gerektiren çeşitlerin sahibi, çeşide ait belge ve testlerin, Kütüğün inceleme kapsamı dışında tutulmasını isteyebilir.

Başvuru Sicili ve Islahçı Hakkı Siciline ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

71 inci maddeyi okutuyorum:

Bitki Çeşitleri Bülteni

MADDE 71. - Bakanlık tarafından yayımlanacak Bültende aşağıdaki hususlar yer alır:

a) Islahçı hakkı başvuruları.

b) Çeşit için önerilen isim veya varsa geçici isim.

c) Başvurudan vazgeçme.

d) Başvurunun reddi.

e) Islahçı hakkının tescili ve tescil edilen isim.

f) Hak sahibi veya vekili ile ilgili değişiklikler.

g) Hakkın sona ermesi.

h) Lisanslar.

i) Resmî duyurular.

j) Diğer hususlar.

Bakanlık; korunan çeşitle ilgili olarak çeşidin sahibi, koruma süresi, tescil tarihi ve ismini içeren bilgiler ile yayımlanmasını gerekli gördüğü başka bilgilerin yer aldığı yıllık bir rapor yayımlar.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

71 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

72 nci maddeyi okutuyorum:

Yönetmelikler

MADDE 72. - Bu Kanunun uygulanması ile ilgili usul ve esasları düzenleyen yönetmelikler Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Bakanlıkça çıkarılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

73 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 73. - 21.8.1963 tarihli ve 308 sayılı Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"a) Tescil: Islah edilmiş çeşitlerin morfolojik, biyolojik ve tarımsal niteliklerinin tarla denemeleri ve laboratuvar analizleriyle belirtilmesi, mevcutlardan farklı ve yeni çeşit olduğu tespit edilerek sertifikasyon amacıyla bir kütüğe kaydedilmesi,"

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

73 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

74 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürürlükten kaldırılan mevzuat

MADDE 74. - 308 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin (ş), (t) ve (u) bentleri ile 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - 26.2.1994 tarihi itibarıyla yeni, farklı, yeknesak ve durulmuş olduğu tespit edilen bir çeşit için 308 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasından yararlanan çeşitlerin sahipleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Bakanlığa başvurmaları ve bu Kanundaki diğer şartları yerine getirmeleri kaydıyla, bu Kanun kapsamındaki korumadan yararlanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içinde yapılacak başvurularda yenilik incelemesi yapılırken 5 inci maddede yurt içi açısından sözü edilen bir yıllık süre bir defaya mahsus olmak üzere beş yıl olarak uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Geçici 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

75 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 75. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

76 ncı maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 76. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun diyorum. (Alkışlar)

Sayın Bakanımız teşekkür konuşması yapacaklar.

Arkadaşlar, 2 dakikanızı rica ediyorum. Gördüğünüz gibi, gayet rahat bir çalışma yaptık; o bakımdan, acele etmemize gerek yok.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarım sektörümüz bakımından önemli bir tasarıyı, bugün, Meclisimizde görüştük ve kanunlaşmasını sağladık; gösterdiğiniz özveri için teşekkür ediyorum. Komisyonumuzun, çok ciddî bir çalışma yaparak, buraya, kanun tasarısını, hazır bir halde getirmesinin faydasını da birlikte fark ettik. Ben, bütün komisyon üyelerimize, ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Bundan sonra, Bakanlığımıza, çok önemli bir görev düşüyor. Çok kısa süre içerisinde yönetmelikleri hazırlaması ve bu önemli konunun hayata geçmesi gerekiyor. İnşallah, bu, fikrî ve sınaî mülkiyetler konusundaki açılımın, tarım alanında bir yansıması olan bu konunun hayırlı olmasını diliyorum.

İlginize, alakanıza teşekkür ediyorum, hayırlı akşamlar diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 13 Ocak 2004 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 20.27