BIM 2 1 2004-01-20T07:41:00Z 2004-01-20T07:41:00Z 51 35775 203922 TBMM 1699 407 250430 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 36       YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

36 ncı Birleşim

24 Aralık 2003 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/688) (S.Sayısı:284)

 

2.- 2002 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2002 Malî Yılı Genel Bütçeli Daireler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656, 3/370, 3/372, 3/373) (S. Sayısı: 286)

 

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/689) (S.Sayısı:285)

 

4.- 2002 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657, 3/371) (S. Sayısı: 287)

IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün, konuşmasında, Partisinin kurumsal kimliğine sataşması nedeniyle konuşması

V.- ÖNERİLER

A) Danişma Kurulu Önerılerı

1.- Genel Kurulun 25 Aralık 2003 Perşembe günü saat 13.00'te toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazili Sorular ve Cevaplari

1.- Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak'ın, kamuda çalışan mimar, mühendis ve doktorların aylıklarında iyileştirme yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1468)

2.- Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, OHAL dönemindeki gönüllü köy korucularına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1471)

3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Yalova'da onarım ihtiyacı bulunan deprem konutlarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/1485)

4.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, bir denizcilik şirketinin Kıyı Emniyeti ve Gemi Genel Müdürlüğüne olan borcuna ve Genel Müdürün görevden alınmasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/1488)

5.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop'un Erfelek İlçesinde yaşanan sel felaketine ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/1491)

6.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Gerze balıkçı barınağında proje hatası olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/1498)

7.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, Gerze balıkçı barınağında proje hatası olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1513)

8.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, TEDAŞ'ın belediyelerden genel aydınlatma bedeli talep edilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1517)

9.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, Amatör Denizcilik Federasyonunun bazı konularda yetkilendirilmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/1539)

10.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Konya III. Organize Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/1545)

11.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Mevlâna Kültür Merkezi inşaatına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/1546)

12.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, Aliağa Limanında gemi kaynaklı atıkların bertarafına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/1548)

13.- Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, TCDD Genel Müdürlüğüyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/1605)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak yedi oturum yaptı.

2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) görüşmelerine devam olunarak;

Maliye Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesi ile 2002 malî yılı kesinhesabı kabul edildi.

Gelir Bütçesi üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının maddelerinin kabul edildiği ve açık oylamalarının 24 Aralık 2003 Çarşamba günkü birleşimde, son konuşmalardan sonra yapılacağı açıklandı.

Alınan karar gereğince, 24 Aralık 2003 Çarşamba günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 00.22'de son verildi.

 

 

 

İsmail Alptekin

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Enver Yılmaz

 

Türkân Miçooğulları

 

Ordu

 

İzmir

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Ahmet Küçük

 

 

 

Çanakkale

 

 

 

Kâtip Üye

 


                                                                        No. : 54

II. - GELEN KÂĞITLAR

24 Aralık 2003 Çarşamba

Tasarı

1.- Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı (1/722) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2003)

Rapor

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/721) (S. Sayısı: 315) (Dağıtma tarihi: 24.12.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, palm yağı ithalatına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) sözlü soru önergesi (6/892) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

2.- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, Malezya'dan palm yağı ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/893) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

3.- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, Malezya'dan ithal edilen palm yağının kullanım alanlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/894) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

Yazılı  Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, örtülü ödeneğin kullanım usulüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1694) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

2.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, T.C. Merkez Bankası şubelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1695) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

3.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Çukurova ve Kepez Elektrik'in imtiyaz sözleşmelerine ve Uzan Grubu ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1696) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

4.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı'nın, Keçiören ve Altındağ Belediyelerinde göreve başlatılan personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1697) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

5.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı'nın, Altındağ Belediyesinin yatırımlarıyla ilgili usulsüzlük iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1698) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

6.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı'nın, Altındağ Belediyesinin borçlarına ve yaptığı yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1699) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

7.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı'nın, Altındağ ve Keçiören Belediye Başkanlıkları bünyesinde kurulan vakıflara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/1700) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

8.- Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren'in, kick boks dünya şampiyonuna verilen ödüle ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/1701) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

9.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bankacılık sektöründe Devlet borçlanma senetlerine karşı oluşan güven sorununa ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/1702) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

10.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı'nın, Keçiören Belediyesinin Ovacık'ta yürüttüğü bir konut projesiyle ilgili usulsüzlük iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1703) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

11.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı'nın, Keçiören Belediyesinin borçları ile öğrencilere ve ailelere yaptığı yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1704) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

12.- Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı'nın, Ankara'daki LPG istasyonlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1705) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

13.- İzmir Milletvekili Türkan Miçooğulları'nın, 3.11.2002 tarihinden sonra göreve başlatılan kamu personeline ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/1706) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

14.- Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1707) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2003)

15.- Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan'ın, sosyal güvenlik prim borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1708) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2003)

16.- Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir'in, öğretmen atamalarında bölüm önceliği nedeniyle mağduriyet oluştuğu iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1709) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2003)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

24 Aralık 2003 Çarşamba

BAŞKAN: Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

Programa göre, 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki son müzakereye başlıyoruz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/688) (S.Sayısı : 284)  (x)

2.- 2002 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2002 Malî Yılı Genel Bütçeli Daireler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656, 3/370, 3/372, 3/373) ( S.Sayısı: 286)  (x)

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/689) (S.Sayısı : 285)  (x)

4.-  2002 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657, 3/371) (S.Sayısı : 287) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 10 Aralık 2003 tarihli 26 ncı Birleşiminde alınan karar gereğince, bütçe görüşmelerinin sonunda, gruplara ve hükümete 1'er saat süreyle söz verilmesi -bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir- İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması kararlaştırılmıştı.

Şimdi, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Halil Aydoğan, Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Derviş, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu.

Şahısları adına, bütçenin lehinde olmak üzere, Kars Milletvekili Sayın Yusuf Selahattin Beyribey, Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç, Ordu Milletvekili Sayın Hamit Taşcı, Mardin Milletvekili Sayın Beşir Hamidi; aleyhinde olmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı, Elazığ Milletvekili Sayın Mehmet Ağar söz almış bulunuyorlar.

İlk söz, AK Parti Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Halil Aydoğan'ın.

Sayın Aydoğan, arkadaşınızla, süreyi eşit mi kullanacaksınız?

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Evet.

BAŞKAN - Yarımşar saat?..

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, Grubumuz ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Konuşma sürem içerisinde, 2004 yılı bütçesini şekillendiren ekonomipolitik ve kantitatif kurgu bağlamında, AK Partinin tercihlerini, önceliklerini ve yaklaşımlarını sizlerle paylaşacağım.

AK Partinin ve AK Parti hükümetlerinin ekonomi yönetimi anlayışı ve ekonomiye yaklaşımları şu dokümanlarda şekillenmiştir: Parti Programı, Seçim Beyannamesi, 58 inci Hükümet Programı, 59 uncu Hükümet Programı. Bu dokümanlarda, bütçeye ilişkin yaklaşımların tutarlı bir çerçeve sunduğu, kısa, orta ve uzun vadeli perspektifler içerdiği görülecektir.

Devletin sürekliliği çerçevesinde, AK Parti hükümetlerinin, ekonomi yönetimi uygulamaları da şu belgelerde tanımlanmıştır: Acil eylem planı, IMF ile ilişkilerin oluşturduğu stand-by, ekonomik programlar, niyet mektupları, Dünya Bankası ile ilişkilerin oluşturduğu yapısal uyum programları, AB ile ilişkilerin oluşturduğu katılım öncesi ekonomik programlar, 2003 ve 2004 bütçeleri. Söz konusu belgelerde, AK Partinin ekonomi vizyonunun uygulamadaki izdüşümleri yer almaktadır.

2004 yılı bütçesini değerlendirmeden önce, sizlere son bir yılın ekonomik görünümünü ana hatlarıyla sunmak istiyorum. Enflasyon oranları hem toptan eşya fiyatlarında hem de tüketici fiyatlarında gerileme sürecine devam etmektedir. 2002 yılının kasım ayında yüzde 32,8 olan 12 aylık toptan eşya enflasyonu, geçtiğimiz ay, yüzde 16,1'e gerilemiştir. Para politikası hedefi olan tüketici enflasyonu da, 2002 Kasımındaki yüzde 31,8 oranından, yüzde 19,3'e düşmüştür. Böylece, Türkiye, 1983 yılından bu yana gördüğü en düşük, 12 aylık enflasyon oranını yakalamıştır. Bu düşük enflasyon oranına, savaş ortamı dolayısıyla, bölgemizde bizim dışımızda oluşan siyasî belirsizlik ortamı içerisinde ulaşılabilmiş olduğu da vurgulanması gereken önemli bir noktadır.

Sanayi üretim artışı devam etmektedir. Geçen kasım ayında yüzde 77,1 kapasite kullanım oranıyla çalışan sanayi sektörü, bu eylül ayında, kapasitesinin daha da yüksek bir oranını kullanmıştır. Sanayi sektörünün bu kasım ayındaki kapasite kullanım oranı yüzde 79,9'dur. Yüksek kapasite kullanımının devam etmesiyle, sanayi üretimi, son 19 yılın en yüksek seviyesinde gerçekleşmektedir. Sanayi üretimindeki performans gayri safî millî hâsılaya da yansımaktadır. Gayri safî millî hâsılanın en önemli kısmı olan sanayi üretimindeki performansa ve gayri safî millî hâsıla gelişmesindeki ilk yarı yıl gerçekleşmesine dayanarak, bu yılki yüzde 5 büyüme hedefinin rahatlıkla tutturulacağını söyleyebiliriz.

Yıl sonunda kişi başına millî gelir de yükselecektir. Yüzde 5 büyüme ve dolar kurundaki gerileme, 2003 yılı kişi başına düşen gayri safî millî hâsılayı, 2002 yılındaki 2 584 dolar seviyesinden yukarı çekecektir.

AK Parti Hükümeti, yatırımları, önceki hükümete göre daha fazla teşvik etmektedir. AK Parti İktidarı dönemine denk gelen bu yılın ocak-ağustos döneminde 2 839 yatırım teşvik belgesi verilmiştir.

2003 yılı son verileri dikkate alındığında, geçen yıla göre, temel bütçe rasyoları bakımından iyileşme gözlenmiştir. Bu dönemde bütçe açığı da reel olarak gerilemiştir. Uzun süreden beri ilk defa yönetilebilir bir bütçe açığına ulaşılması beklenmektedir. Faizdışı fazlanın, nominal olarak, geçen seneki faizdışı fazlaya yakın bir düzeyde gerçekleşeceği öngörülmektedir.

Hazinenin borçlanma faiz oranları büyük ölçüde gerilemiştir. Türkiye'de 2001 yılının şubat ayında yaşanan krizin ardından 20 Mart 2001'de düzenlenen ilk üç aylık referans bono ihalesinde Hazine Müsteşarlığı yıllık bileşik yüzde 193,7 faiz oranıyla borçlanabilmişti. Referans bono ihalelerinin bileşik faizleri, 2001 kriz yılının ekim ayında düzenlenen ihalede yüzde 78,62; geçtiğimiz yılın ekim ayında ise, yüzde 55,5 oranında gerçekleşmişti. Geçen ay Hazine Müsteşarlığının gerçekleştirdiği ekim ayı referans bono ihalesinde ise, Müsteşarlık, yüzde 26,01 oranında bileşik faizle borçlandı.

Hazinenin borçlanma vadeleri de uzamıştır. Ekonomide ve kamu dengesindeki olumlu tablo, kamu borç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranındaki düşüşle de desteklenmektedir.

2002 yılında millî gelirin yüzde 79'u olarak gerçekleşen kamu borç stoku oranı düşmektedir. 2003 yılı sonunda, kamu net borcunun, millî gelire oranının yüzde 70 seviyesinin altına ineceği tahmin edilmektedir.

Türkiye'nin kredi notları yükselmiştir. Seçimden önceki dönemde Türkiye'nin kredi notunu olumsuza çeviren kredi derecelendirme kuruluşları, şimdi, birer birer not yükseltmektedirler. Geçen yılın ekim ayında, kasım ayında yapılacak seçimlerden güçlü bir hükümet çıkacağı beklentisiyle başlayan ve seçimden tek parti hükümetinin çıkmasının getirdiği güven ortamıyla devam eden Türkiye'ye sermaye girişi, bu yılın ocak-temmuz döneminde 3,47 milyar dolar tutarında gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi, 2003 ihracatı, geçen hafta itibariyle, yıl sonu hedefi olan 40 000 000 000 doları aşmıştır.  Yıl sonunda ise,  46 000 000 000-47 000 000 000 dolarlık ihracat rakamının yakalanabileceği düşünülmektedir. Bu, kamuoyunda yaygın olan "ekim ayından önce döviz kurlarında gözlenen gerilemenin, ihracatta rekabeti büyük ölçüde engellediği" savını kırmaktadır.

Yerli paradan kaçışın bir göstergesi olan döviz kurlarındaki yükselme hız kesmiştir.

Hareketleri, siyasî ve ekonomik istikrara yüksek derecede bağlı olan İMKB-100 endeksi de, geçen kasım ayından bu kasım ayına, bir yıl içerisinde yüzde 54,2 oranında değer kazanmıştır.

2002 Aralık-2003 Eylül döneminde, bankacılık sektöründe, toplam aktifleri içerisinde, ticaret bankalarının payı yüzde 96, mevduat kabul etmeyen bankaların payı ise yüzde 4 düzeyinde -aynı- kalmıştır.

Toplam mevduatın dağılımında, kamusal sermayeli bankaların payı 4 puan artarak yüzde 38'e yükselirken, özel sermayeli bankaların payı yüzde 58'den yüzde 57'ye, fona devredilen bankaların payı ise yüzde 5'ten, yüzde 3'e gerilemiştir. Yabancı bankaların yüzde 2 olan payı ise aynı kalmıştır.

Toplam krediler içinde ticaret bankaları grubunun payı 1 puan artarak, yüzde 90'a yükselmiştir. Ticaret bankaları grubunda özel sermayeli bankaların kredi payı, 2 puan artışla yüzde 67'ye yükselmiştir. Kamusal sermayeli bankaların ve yabancı sermayeli bankaların, sırasıyla, yüzde 17 ve yüzde 4 düzeyinde olan kredi payları aynı kalmıştır. Fona devredilen bankaların payı ise 1 puan azalarak yüzde 2'ye gerilemiştir. 2003 yılı ağustos ayı itibariyle bankaların net dönem kârları bir önceki yılın aynı dönemi seviyesi olan 733 trilyon Türk Lirasından 2,1 katrilyon Türk Lirasına yükselmiştir.

Ekim ayında (M1) para arzı önceki aya göre, yüzde 21,1 artış göstererek, eylül ayındaki 19,2 katrilyon TL seviyesinden 21,3 katrilyon TL'ye çıkmıştır. Eylül ayında 74,6 katrilyon TL seviyesinde olan (M2) para arzı, ekim ayında yüzde 4,8 artışla 78,2 katrilyon TL'ye yükselmiştir. Mevduat bankaları tarafından açılan yurtiçi krediler ekim ayında eylül ayına göre yüzde 11,1 oranında artarak 40,9 katrilyon TL'den 43,2 katrilyon TL'ye yükselmiştir.

OECD ülkelerinde malî pozisyonlar, son yıllarda önemli ölçüde bozulmuştur. Bu ülkelerde -Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, birçok Avrupa Birliği ülkesi, Avusturya, Fransa, Finlandiya, Almanya, İrlanda, İsveç ve İngiltere gibi- özellikle 2002 yılında gelirlerde önemli düşüşler görülmüştür. Beklenen eğilim, vergi düşüşlerinin sonuna gelindiği, harcamalarda daha efektif kısıtlamaların gerekeceğidir. Yeni süreçte, bu ülkeler grubunda yapısal dengeler hızlı bir şekilde yeniden ele alınacak ve vergi hedefleri karşılanacaktır.

Amerika Birleşik Devletlerindeki malî pozisyon bozulması, 2001 ve 2002 yıllarındaki büyük vergi düşüşleriyle Irak savaşı ve yapılanma maliyetinden kaynaklanmıştır. Euro bölgesindeki bozulma ise, önemli ölçüde konjonktüreldir. Aşırı boyuttaki açık süreci, Portekiz, Almanya ve Fransa'nın ekonomik yapı ve ilişkilerinden etkilenmektedir.

Bu arka plan nedeniyle, Avrupa Birliği Komisyonu, dengeye yaklaşma veya fazlaya ulaşma yılını 2004'ten 2006'ya kaydırmıştır. Esas hedef yılı ise 2002 idi. Komisyon, üye ülkelerin yapısal açıklarını 2003'ten başlamak üzere, yıllık yüzde 0,5 oranında azaltmayı öngörmüştür.

Ekonomik birimler, genel olarak, ekonomi yönetiminin rolüne ilişkin değerlendirmelerde doktriner politika yaklaşımı yerine, oldukça pragmatik, gerçek sorunlara yönelik yaklaşımları tercih etmektedir.

Stratejik savunma harcamalarının düzeyi, refah programları ve çalışma süreleri, sağlık ve öğretim sisteminin içerik ve derinliği, ekonomik istikrarı sağlamada etkinlik, endüstriyel politikaların kapsamı gibi konularda oldukça güçlü argümanlar üretiliyor ve sunuluyor olsa da, ekonomi yönetimlerinin sadece özel sektör mekanizmaları tarafından uygun şekilde sunulamayan sosyal programları finanse etmesi konusunda genel bir sosyal konsensüs bulunmaktadır.

Çağdaş ekonomik birimlerin, genel bir eğilim olarak, şu konularda bir ön kabule sahip olduğu görülmektedir:

Devlet, hayatî menfaatları korumak amacıyla uygun bir savunma sistemi oluşturmalı ve korumalıdır.

Devlet, sosyal güvenliğe -eğitim, sağlık, çevre, işsizlik ve fakirliği azaltma- optimum kamu desteği sağlamalıdır.

Devlet, özel sektör için düzenleyici ve denetleyici kurumlar yoluyla evrensel oyun kuralları oluşturmalıdır.

Devlet, kamusal bazlı yaklaşım çerçevesinde temel altyapıları -ulaşım sistemi gibi- oluşturmalı ve korumalıdır.

Devlet, istikrarlı ekonomik ortam ve çevrenin oluşumuna katkıda bulunmalıdır.

Ekonomik birimler, özel sektörün birçok ihtiyacı ve talebi uygun koşullarda ve farklılaştırılmış formlarda karşılayabileceğini düşünmektedir. Bununla beraber, devletin kritik alanlarda, konularda, zamanlarda ve ölçeklerde ekonomik müdahalesinin de gerekliliğine inanmaktadır. Bu nedenle bütçeler hem vergi hem de harcama açısından mikro ve makro düzeyde gelir akımlarını doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen mekanizmaları ve süreçleri etkilemektedir. Ayrıca, bütçe dengesiyle dış denge arasında da yakın bir ilişki bulunmaktadır.

2004 yılı bütçesi genel hatları itibariyle bu çerçevede hazırlanmış, ekonomik yapı ve ilişkiler sistemini buna göre şekillendirmeyi hedeflemektedir. 2004 yılı bütçesi bu anlayışın bir ilk adımı olarak hazırlanmıştır. Performans artışına yönelik uygulamalar ekonomik birimlerle hükümet arasındaki karşılıklı etkileşimler doğrultusunda geliştirilecektir.

2004 yılı bütçesinde esas alınan temel ekonomik büyüklükler ve dünya üretimiyle ticaret hacmi dikkate alındığında; IMF ve Dünya Bankasınca dünya üretimi büyüme oranı yüzde 4,1 ve gelişmekte olan ülkeler grubu üretimi büyüme oranı yüzde 5,6 olarak tahmin edilmiş, hükümetimiz de Türkiye için büyüme oranını yüzde 5 olarak belirlemiştir. Bu ilişki, Türkiye'nin global gelişmelerle uyumlu ekonomik politikalar dizayn ettiğinin bir göstergesidir.

IMF ve Dünya Bankasınca dünya ticaret hacminin yüzde 5,5, gelişmekte olan ülkelerde ithalatın yüzde 7,8, ihracatın ise yüzde 6,9 büyüyeceği tahmin edilmiştir. Hükümetimizce dışticaret hacmimizin yüzde 12, ithalatın yüzde 12 ve ihracatın ise yüzde 13 oranında büyüyeceği öngörülmüştür. Bu ilişki, Türk ekonomisinin mal ve hizmetler açısından global ekonomiye entegrasyonu konusunda özel bir önem taşımaktadır.

2004 yılı bütçesinin genel bütçeye dahil idarelerin ödenekleri dikkate alındığında, toplam bütçe ödenekleri içindeki payları açısından, özellikle adalet, savunma, güvenlik, bayındırlık, eğitim ve sağlık gibi çağdaş ekonomi yönetimlerinin ağırlık verdiği alanlarda sahip olunan imkân ve kaynaklar ölçüsünde daha fazla pay aktarıldığı görülecektir.

2004 yılı bütçesinin gelir ve gider kalemleri dikkate alındığında, gelir ve giderler içinde bazı kalemlerin oransal ağırlığının değiştiği görülmektedir; faiz giderleri ve sosyal güvenlik payları az da olsa düşmüştür, personel giderlerinin ve yatırımların payı az da olsa artmıştır. Bu tablo, ekonomi yönetiminin sorunlu alanlara makul yaklaşımlar geliştirdiğini göstermektedir. Hükümetimize güvenin artması, faiz yükünü azaltmıştır. Sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılması ve özel sigortacılığın teşvikinin bu alandaki kamu harcamalarını azaltacağı beklenmektedir. Personel ve yatırım harcamalarındaki artışlar ise reel sektöre ve sosyal yöne ilişkin tercih ve öncelikleri yansıtmaktadır.

Vergi gelirlerinin toplam gelirler içindeki payı az da olsa artmış olup, bu durum, ekonomi yönetiminin vergi konusunda olumlu bir yaklaşım benimsediğini göstermektedir.

2004 yılı bütçesinin gelir ve gider kalemleri dikkate alındığında, reel bazda, giderler, toplam olarak yüzde 2, personel giderleri yüzde 3,3, yatırımlar yüzde 3,8, faiz giderleri yüzde 0,1 değişmektedir. Toplam gelirler ve vergi gelirleri ise yüzde 2,1 artmaktadır. Bütçe açığının yüzde 1,7 artacağı öngörülmüş olup, bu artış, geçen seneki reel artışa yakın bir orandadır.

2004 yılı bütçesi 2002 ve 2003 yılı bütçelerine göre daha gerçekçi ve kredibl bir özellik taşımaktadır. Bu, ulaşılabilir çerçevede belirlenen tasarruf tedbirleri ve gelir hedeflerinde somut olarak şekillenmiş bulunmaktadır. AK Parti, karar ve uygulamalarıyla ekonomi yönetiminde güven ve itibarı yeniden tesis ederek, beklentilerin olumlu yönde değişmesini sağlayacak ortamı oluşturarak, ekonomik istikrarı yeniden sağlamıştır.

Bütçenin dayandığı temel ekonomik büyüklerden oldukça kritik iki göstergeyi dikkatlerinize sunmak istiyorum; bunlar, faizdışı fazla ve enflasyon hedefidir. Bu göstergeler, ekonominin sosyal içeriğini güçlendirme ve ekonomik istikrarı sağlamada oldukça önemli, kritik rol görmektedir. Faizdışı fazla hedefi daha önceki ekonomi yönetimlerinin borçlanma ya da borç üretme politikalarının neden ve sonucu arasında makul denge kuramaması; borçları ya da kaynakları kullanım, yön ve şekli açısından etkinlik ve verimlilikten uzak belirlemesi; alternatif maliyetleri dikkate almadan değerlendirmesi; kamusal malî ve finans sisteminin kayıt ve raporlama yaklaşımını yeniden şekillendirmesi sonucunda ortaya çıkmıştır.

Faizdışı fazla, bireysel, kurumsal ve toplumsal bazda katmadeğer kaybı; bireysel, sektörel ve bölgesel  çerçevede gelir dağılımı sorunu; önemli oranda potansiyel gayri safî millî hâsıla kaybı üretmektedir. Sadece bu koşul dikkate alınsa bile, ekonomi yönetiminin fayda maksimizasyonu ve maliyet minimizasyonu dengesine odaklı, ekonomik istikrarı gerçekleştirmeye yönelik, oldukça yoğun ve kapsamlı politika ve stratejiler üretme ve uygulamaya koyma işlevini gerçekleştirdiği görülecektir.

Enflasyon hedefi, ekonomik istikrarı sağlamada, TÜFE'yi dikkate alan bir yaklaşımdır. Burada da enflasyon oranı, faiz oranı ve döviz kuru arasındaki nispî dengelerin belirli koşullarda kurulma ve korunma amacı özel önem taşımaktadır. Bu parasal denge ilişkisi, şüphesiz, reel sektör koşullarıyla da yakın ilişki içindedir. Dolayısıyla, ekonomik istikrar, parasal dengeler kadar reel dengelerden de etkilenmektedir.

Ulusal ekonomik güvenlik, literatürde, ülkenin sürdürülebilir çerçevede, evrensel boyutta büyüme ve kalkınma yetkinliği ve refleksini oluşturma ve koruma olarak ele alınmaktadır. Ulusal ekonomik güvenlik, açık bir şekilde reel sektörün yapı ve ilişkiler sisteminin evrensel standartlarda kalitesine bağlıdır. Fiyatların oluşum mekanizmasını kurgulama ve yönetme uygun şekilde dizayn edilmediğinde, ekonomik istikrarsızlık ve ekonomik birimler arasında doğal seleksiyon sürecini de başlatabilmekte veya hızlandırabilmektedir.

Ekonomik istikrarı maksimize etmek isteyen Merkez Bankasının, ne tür bir enflasyon endeksi kullanması gerektiği, son dönemlerin en önemli ekonomi konularından biridir. Enflasyon ölçümüne yaklaşım, tüketim veya üretim odaklılığı yansıtmaktadır. Uygulamalı ekonomi literatüründe bu konuya ilişkin yeni eğilim, ekonomik istikrar endeksini kullanmak şeklinde ortaya çıkmaktadır. Böyle bir fiyat endeksinin oluşturulmasındaki anahtar husus, ekonominin farklı sektörlerindeki fiyatların ağırlıklandırılmasıdır. Yaşam maliyetini ölçmek için bir fiyat endeksi oluşturulduğunda, doğal olarak dikkate alınacak ağırlıklar, standart tüketici bütçesindeki her mal ve hizmetin payı olmaktadır. Buna karşılık, ekonomik istikrarı hedefleyen para otoritesinin hedef olarak dikkate alması gereken bir fiyat endeksi oluşturulmak istendiğinde, diğer bazı önemli hususlar da gündeme gelmektedir. Bu çerçevede, her sektörün konjonktürel duyarlılığı, her sektörün şoklara karşı tepkisi ve değişen koşullara karşı tepki göstermede sektörel fiyat hızları önem kazanmaktadır. Daha açık ifadeyle, istikrar fiyat endeksindeki bir sektörün nasıl ağırlıklandırılacağı, sektörün yapısı ve özelliklerine -ölçeğine, konjonktürel hassasiyetine, fiyat ayarlama eğilimine ve sektörel şokların büyüklüğüne- bağlıdır.

2004 yılı bütçesi, ekonomik strateji ve performans konusunda farklı bir yaklaşımı gündeme getirmektedir. Ekonomi yönetimleri arasında bu konuya ilişkin rekabet avantajı, kurumlararası yönetişim kalitesinden doğmaktadır. Nispeten daha yüksek performans üretebilecek ekonomik stratejiye geçiş süreci, çok boyutu olduğu kadar, oldukça zor süreçleri de içermektedir. Bürokrasinin yeniden yapılandırılması, yetkinliklerin minimum düzeyde yeniden kurgulanması özel önem taşımaktadır. Demokratik çerçeve içinde kısa vadeli popülist yaklaşımlar ile uzun vadeli tercih ve önceliklerin birlikte değerlendirilmesi çok da kolay olmamaktadır.

Bütçenin genel bir değerlendirilmesi yapıldığında iki önemli boyut nispeten ön plana çıkmaktadır. İlk boyutta, şu politikalarla dışa yönelik stratejiler çerçevesinde yaklaşımlar geliştirilmiştir: Optimum değerlemeye dayalı döviz kuru politikası; imalatçıları teşvik etme, serbest teşebbüse dayalı ticaret ve sanayi politikaları; kamu açısından kısıtlayıcı; fakat, özel teşebbüs açısından genişletici etki sağlayıcı maliye politikası; parasal dengeleri korumaya odaklı para politikası; kredi imkân ve kaynaklarını artırmaya yönelik kredi politikası; büyümenin lokomotifi olarak imalat sanayii ihracatını öngören ekonomik yaklaşım. İkinci boyut, üretici odaklı olmaya önem vermektedir. Burada da, evrensel rekabeti ve antitekel yaklaşımları öngören mal ve hizmet piyasaları; banka ve sanayi arasında güçlü ilişkilere, tasarrufu teşvike önem veren finans piyasaları; teknolojiye dayalı rekabeti önplana çıkaran ekonomik mantık gibi alanlar stratejik açıdan yeniden tanımlanmıştır.

Uluslararası tecrübeler ve uygulamalar dikkate alındığında şu sonuçlar genel kabul görmüştür: İçe dönük stratejiler oldukça zayıf performans sergilemekte, dolayısıyla kısa sürede terk edilmektedir. En yüksek büyüme sağlayan stratejiler daha çok dışa dönük ve üretici odaklı bir yaklaşımı gerekli kılmaktadır. Kaynak bakımından zengin ekonomilerde diğer faktörler sabitken, bir dizi özel problem gündeme gelmektedir. Tüketici odaklı stratejiler genel bir özellik olarak rekabetçi olmayan ortamlara ihtiyaç duymaktadır. İçe dönük stratejilerden uzaklaşarak gerekli değişim ve dönüşüm sürecine yönelme bir dizi zorluğu da içermektedir.

Ekonominin etkin yönetimi, esas itibariyle, iki farklı süreci bir arada ele almayı zorunlu kılmaktadır. Bunlar, rekabetçi çevre ve uygun piyasa yapıları yaratarak, piyasa ekonomisinin kendi kendini düzenleyen modern mekanizmalarına yönelme; global gelişme ve uygulamaları dikkate alarak düzenleme ve denetim metot ve formlarında doğru ve uygun bir yapıya ulaşmadır. Uluslararası gelişmeler dikkate alındığında, piyasa ekonomisi çerçevesinde ekonomi yönetiminin yeni roller üstlendiği görülmektedir. 2004 bütçesi, genel çerçeve olarak buna özel bir önem vermektedir.

Ekonomik yapı ve ilişkiler sisteminin, reel ve finansal bazda, uluslararası standartta sağlıklı bir yapıda olup olmadığı, üretim, ticaret, spekülasyon faaliyetlerinin önem ve kârlılık derecelerinin nispî dağılımına bağlıdır. Sağlıklı ve güçlü ekonomilerde, mal ve hizmetle katmadeğer üretimi, her açıdan ilk sırada yer almaktadır. Spekülatif faaliyetler ise, kültürel, yasal ve ekonomik düzenlemelerle minimum düzeye indirilmektedir. Mal ve hizmet piyasalarında fiyat ve kalite rekabeti, büyük ölçüde, fiyat ve kalitesi bakımından uygun üretim faktörlerinin varlığına bağlıdır. Dolayısıyla, faktör piyasalarının yapısı ve özellikleri, mal ve hizmet piyasalarının yapısı ve özelliklerini doğrudan belirlemektedir. Faktör piyasalarının düzenleme ve denetiminde, rekabet yanında, alt piyasaların yapılarına uygun özel düzenlemelere ağırlık verilecek, her faktör kamusal faktör olarak ele alınacak, faktör fiyatlarının dünya ortalamasına inmesine özen gösterilecektir. Aksi durumda, yurt içinde maliyet enflasyonu, yurt dışında ise devalüasyon açmazından kurtulmak mümkün olmayacaktır. 2004 bütçesi, söz konusu hususlar dikkate alınarak hazırlanmış bir bütçedir.

Bütçenin hazırlanma ve değerlendirme sürecinde öneri ve eleştirileriyle katkıda bulanan sayın bakanlarımıza ve bakanlıkların personeline, Sayın Maliye Bakanımıza ve Bakanlık personeline, Plan ve Bütçe Komisyonunun Sayın Başkan ve üyelerine, Yüce Meclisimize ve sayın milletvekillerimize, Grubumuz ve şahsım adına teşekkürlerimi sunar; 2004 yılı bütçesinin, bireysel, kurumsal ve toplumsal katmadeğer üreten ve dağıtan bir ortam oluşturmaya katkıda bulunmasını temenni eder, milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını dilerim.

Ekonomide gerçekleştirilen bu pozitif tablonun temel belirleyicisinin, beklentilerdeki olumlu değişme ve inandırıcılık olduğunda şüphe yoktur. Beklentileri ve inandırıcılığı şekillendiren birçok faktörün söz konusu olduğu ifade edilse de, en önemli belirleyici, AK Parti Hükümeti ve bu hükümetin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır.(AK Parti sıralarından alkışlar)

Yüce Meclisimize ve halkımıza en derin saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Aydoğan, teşekkür ederim; sürenizi tam kullandınız.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Canikli, süreniz 30 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının bütünü üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bugün, muhalefetin çok fazla itibar etmediği bir görüşme yapıyoruz ve aslında, son yedi gündür de konuyu tartışıyoruz; konu, bütün boyutlarıyla, bütün detayıyla irdelendi ve özellikle, muhalefet, söylenmedik herhangi bir şey bırakmadı, konuşulmadık herhangi bir şey kalmadı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 2004 bütçesi üzerinde, belki söylenmesi mümkün olan en dikkat çekici husus şu: 2004 bütçesinin hedeflerinde, özellikle, genel, global hedeflerinde herhangi bir sapma olursa, bu, sürpriz olur. Bunu, neden bu kadar rahatlıkla söyleyebiliyoruz; çünkü, 2003 yılı bütçe performansına baktığınız zaman, 2004 yılında da benzer bir eğilimin ortaya çıkmasının çok büyük bir ihtimal dahilinde olduğunu söylemek, görmek mümkün.

Evet, 2003 yılı bütçesinin, geçmiş yıllar bütçelerinden farklı bir yönü var. Geçmiş yıllarda, özellikle 1990'lı yıllardan sonra uygulamaya konulan bütçelerin hemen hemen hiçbirisinde, temel hedeflerde, istenildiği şekilde bir gerçekleşme olmamıştır. Bir başka ifadeyle, hedeflerden çok ciddî sapmalar olmuştur. Bunlarda, hem harcama büyüklüğü açısından hem bütçe açığı açısından hem de diğer detay kalemler itibariyle, özellikle 1990'lı yıllardan sonra, hiçbir hükümet, hedeflediği rakamları tutturamamıştır. Sonuç itibariyle, 2003 yılı bütçe performansına bu yönüyle bakıldığı zaman, hedeflere uyum son derece önemlidir ve dikkatle irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekir.

İsterseniz, 2003 yılındaki bütçe büyüklüğüne bakalım. Biliyorsunuz, 2003 yılı bütçe büyüklüğü 146 katrilyon lira olarak hedeflenmişti, kasım sonu rakamları, bu rakamın altında bir gerçekleşme olacağını göstermektedir ve çok olağandışı bir sapma olmaz ise aralık ayı harcama rakamlarında, 141 katrilyon lira civarında, 2003 yılı bütçesi harcanmış olacaktır ve harcama büyüklüğüyle bağlanmış olacaktır. Bu da, tabiî, biraz önce belirtmeye çalıştığım gibi, son derece önemli; çünkü, hiçbir bütçede kolay kolay yakalanamayacak bir performanstır.

Aslında, özellikle çok tartışma konusu olan, aynı zamanda spekülasyon konusu olan ve birçok çevre tarafından da iktisadî kalkınmanın, gelişmenin, büyümenin ve bütçe kalemleri arasında, temel harcama kalemleri arasında yeterli ödenek ayrılamamasının sorumlusu olarak gösterilen yüksek faiz ödemelerine baktığınız zaman da, aynı eylemin 2003 yılı bütçesinde ortaya çıktığını görürsünüz.

Yine, yüksek faizin bütçelere yük olmaya başladığı dönemden itibaren, ilk defa 2003 yılı bütçesinde, faiz ödemelerinde, faiz harcamalarında, ciddî olarak değerlendirilebilecek bir büyüklükte tasarruf sağlamış olmasıdır. Yine, 2003 yılı içerisinde faiz harcamaları olarak 65,5 katrilyon lira ödenek konulmuştu ve bu kadar faiz ödemesi, harcaması planlanmıştı; ancak, yine, bugüne kadar ortaya çıkan rakamlardan söyleyebiliyoruz ki, faiz ödemeleri, faiz harcamaları yıl sonu itibariyle 59,5 katrilyon lirada kalacak ve yaklaşık 6 katrilyon liralık bir tasarruf olacak. Tabiî, faiz harcamalarında ilk defa böyle bir sonucun ortaya çıkması, bundan sonraki değerlendirmelerde bizi daha olumlu, daha iyimser yapmaya yetiyor veya daha umutla bakmamızı sağlıyor.

Değerli arkadaşlar, çünkü, bütçe üzerinde, oran olarak ve miktar olarak da daha az faiz harcaması demek, daha fazla, diğer bütçe kalemlerine ödenek ayrılması demektir. Yine, biliyorsunuz, geçtiğimiz yıl, 2002 yılında, toplam bütçe harcamalarının yüzde 45'ten fazlası faiz ödemelerine aktarıldı. Tabiî, eğer, siz bir bütçe yönetiyorsanız, bütçe idare ediyorsanız, aldığınız, topladığınız bütün paraların ya da harcadığınız toplam rakamların yarısına yakın bir rakamı hiç tasarruf etme imkânınız yoksa ve bu rakamları, olduğu gibi, yönlendirme kabiliyeti olmayan bir alana kanalize etmek durumundaysanız, bu bütçeyle, gerçekten, memleket yönetmek son derece zordur. İşte, geçtiğimiz yıl yüzde 45, 2003 yılında da yüzde 44 olarak hedeflenmişti faizin bütçe üzerindeki yükü; ama, bu tasarruftan sonra, bu gelişmelerden sonra, bu düzeltmeden sonra, muhtemelen yüzde 42 olarak gerçekleşecektir. Bu iniş de son derece önemlidir; çünkü, faiz ödemeleri azalmadığı sürece, bütçe üzerindeki ağır yük, ağır kambur devam ettiği sürece, devlet, temel fonksiyonları olan faaliyetlerini yerine getirmekte son derece zorlanır. İşte, eğitime daha fazla kaynak ayırma imkânı ortaya çıkmaz, sağlık harcamaları için yeterli kaynak bulamaz. Dolayısıyla, bütçedeki o dengenin sağlanabilmesi, yani, faiz dışındaki diğer temel harcama kalemlerine kaynak aktarabilmesi için, ki, bunların hepsi de elzemdir, sosyal harcamalar dahil, yatırım harcamaları dahil ve diğer temel sağlık hizmetleri, temel eğitim hizmetleri dahil, bunlara kaynak ayrılabilmesinin temel şartı, bütçedeki faiz ödemelerinin kesinlikle azaltılması, kesinlikle düşürülmesidir.

2003 yılındaki faiz harcamalarına ilişkin sonuçlar, bize, hükümetimizin, bu konunun önemini anladığını işaret etmektedir; yani, bütçe üzerindeki faiz yükünün azaltılmasının hayatî önemi haiz olduğunun farkında olduğunu göstermektedir. Bu da, altı çizilmesi ve dikkatle değerlendirilmesi gereken bir konudur.

2004 yılı bütçesine baktığımızda, aynı eğilimin sürdüğünü görüyoruz; yani, faiz harcamalarının, faiz ödemelerinin bütçe üzerindeki yükünün azalma eğiliminin devam ettiğini görüyoruz ve 2004 yılı bütçesinde planlanan faiz harcamalarının toplam harcamalara oranı da yüzde 41'dir. Geçtiğimiz yıllarda yüzde 48'den yüzde 44'lere kadar düştü, daha sonra yüzde 42'ye düştü, 2003 yılı uygulama sonuçları itibariyle ve inşallah 2004 yılında da, bu oran, yüzde 41'e düşecektir.

Tabiî, belki, şunu söyleyebilirsiniz: Bu azalma yeterli değildir, bu azalmanın daha hızlı oranda olması gerekir. Bu temenni haklı bir temennidir, bu temenni yerinde bir temennidir, bu temenni aynı zamanda bizim de temennimizdir; fakat, arkadaşlar, takdir edersiniz ki, 2002 yılında devletin, Hazinenin hem nominal hem de yüksek reel faizle borçlandığı hususu dikkate alınırsa ve bu yüksek reel ve nominal faizli borçlanmaların bütçeye yansıması 2003 yılı bütçesinde ortaya çıktığı gerçeği hesaba katılırsa, aslında, elde edilen başarının önemli ve büyük bir başarı olduğu ortaya çıkar. Neden; çünkü, teknik olarak böyledir. Hazine, 57 nci hükümet döneminde, 2002 yılında yüksek faizle borçlanıyor ve bu yüksek faiz rakamları, teknik olarak, 2002 yılı içborç stoku rakamlarına ve faiz rakamlarına yansımıyor. Bu ödemeler, 2002 yılı bütçesine değil, yani borçlanmanın yapıldığı yıl bütçesine değil, vadenin olduğu, geri ödemenin, itfanın yapılacağı yıl bütçesine, yani 2003 yılına yansıyor. Dolayısıyla 2002 yılında da nominal ve reel faizlerin son derece yüksek olduğunu dikkate alırsanız ve böyle bir ortamda bu iyileşmenin, bu azalma trendine girmenin sağlandığını hesaba katarsanız, 2003 yılında, başta faiz ödemelerindeki performans olmak üzere, genel bütçe performansının olumlu olduğunun kabul edilmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Olaya, her türlü siyasî önyargıdan veya değerlendirmeden uzak bir şekilde baktığınızda da bunu rahatlıkla görürsünüz.

Değerli arkadaşlar, tabiî irdelenmesi gereken, üzerinde durulması gereken bir başka kalem de bütçe açığı kalemidir. Biraz önce yaptığım değerlendirmeler, bütçe açığı için de geçerlidir. İstisnasız, şu ana kadar -geçmiş yıllar için söylüyorum- bütçe açığı rakamlarını tam olarak tutturan hiçbir hükümet olmamıştır. Yani, bütçe açığı olarak bütçe kanunlarına konulan rakamlar, her zaman aşılmıştır; ilk defa, 2003 bütçesi hariç. Bırakın aşılmayı, bütçe açığı rakamlarında, öngörülenin yüzde 10'a yakın oranında bir azalma söz konusudur. Bunu, daha önce Sayın Bakanımız ve diğer arkadaşlar da ifade ettiler. Bunun da, kesinlikle altının çizilmesi ve vurgulanması gerekir.

Bakın, bütçe açığındaki azalma o kadar önemlidir ki, 2002 yılında bütçe harcamalarının bütçe büyüklüğüne oranı yüzde 35'tir; 2003 yılında yüzde 31 civarında gerçekleşecektir; bu, ciddî bir azalmadır ve önümüzdeki yılda da yine bu azalma eğilimi devam edecektir. 2004 yılında da , yani, şu anda görüşmesini yaptığımız bütçe kanununda veya bütçe rakamlarında da yüzde 29 olarak öngörülmüştür.

2004 yılını da hesaba katarsanız, iki yıl içerisinde, bütçe açığında yüzde 18'lik bir azalma vardır. Bu da son derece önemli bir gelişmedir ve geçmiş yıllarda ekonominin görmediği, yaşamadığı oranda, tarzda ciddî bir maliye politikasının, istikrarlı bir maliye politikasının, kararlı bir maliye politikasının 2003 yılında, AK Parti hükümetlerince uygulandığının en önemli delilidir.

Değerli arkadaşlar, altını çizmek istediğim bir konu da hem 2003 bütçesinde hem de 2004 bütçesinde sosyal güvenlik harcamalarıyla ilgili tartışmalardır. Evet, son yıllarda, bizim dönem de dahil, sosyal güvenlik harcamalarında çok ciddî bir artış meydana gelmiştir ve birçok kesim, bunu bütçenin önemli karadeliklerden bir tanesi olarak nitelendirir, değerlendirir.

Değerli arkadaşlar, aslında, biraz detaya inildiğinde, bunun çok doğru olmadığı görülür. Bütçede yapılan sosyal güvenlik harcamaları, SSK'ya, Bağ-Kura ve Emekli Sandığına yapılan aktarmalardan oluşmaktadır ve biraz önce de belirttiğim gibi, son yıllarda hızlı bir artış eğilimine girmiştir ve bu artış eğilimine girmesi de birçok kesimi rahatsız etmiştir. Evet, artış dikkat çekicidir, artış reeldir; yani, bütçeden sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan aktarmalar reeldir. Burada herhangi bir problem yok. Fakat, yine, muhalefet başta olmak üzere, birçok kesimin eleştirdiği gibi, aslında, biraz detaya inildiğinde, bu harcama kaleminin, aynı zamanda, sosyal amaçlı harcamaları da içerdiğini çok rahat bir şekilde görürsünüz. Neden; biliyorsunuz, 2003 yılı ocak ayında, Sayın Başbakanımızın talimatıyla, bana göre son derece önemli, çok radikal, önemli bir düzenleme yapıldı; sayıları 6 000 000 civarında olan SSK ve Bağ-Kur emeklilerine, muhalefet de dahil olmak üzere birçok kesimin itirazına rağmen, yüksek oranlı, hem hedef enflasyonun hem de geçmişteki enflasyonun çok üzerinde, yaklaşık yüzde 33-35 civarında reel artışlar sağlandı.

Tabiî, bu ödemeler, işte, bu kalemde yer almaktadır; yani, bu, sosyal amaçlı bir harcamadır; 2003 yılı başında, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine aktardığımız para, ciddî anlamda sosyal boyutu önplanda olan bir düzenlemedir, bütçenin sosyal amaçlı transfer ya da sosyal amaçlı diğer kalemlerinde yer almayan bir harcamadır; ama, özü itibariyle, sosyal amaçlı bir harcamadır ve bu kalem içerisindedir.

Eğer muhalefet ya da birileri, hükümete ya da bütçeye, sosyal boyutu yeteri kadar önplana alan harcama kalemleri yoktur ya da yeterli değildir gibi bir eleştiri yöneltecekse, bu gerçeği dikkate alarak, bu hususu gözönünde bulundurarak bu eleştiriyi yapmaları gerekir.

Değerli arkadaşlar, aslında, SSK ve Bağ-Kurla ilgili ve Emekli Sandığı sosyal güvenlik harcamalarına yapılan aktarmalarda gözden kaçan bir husus var. Biraz önce de söyledim, bu, sadece Bağ-Kur ve SSK'ya değil, aynı zamanda Emekli Sandığına yapılan aktarmalardan da oluşmaktadır ve bu sosyal güvenlik harcamalarına, bütçenin transfer tertibinden yapılan aktarmaların, yanlış hatırlamıyorsam, yaklaşık üçte 1'i, Emekli Sandığına yapılmaktadır.

Şimdi, SSK ve Bağ-Kura bütçeden yapılan aktarmaların temel nedeni, özellikle 2001 krizinden sonra, SSK ve Bağ-Kura prim ödeyen insanların sayısında azalma meydana gelmiş olmasıdır. Bir başka ifadeyle, istihdam imkânlarının daralması, işsizliğin artması nedeniyle, SSK'lı çalışan sayısında azalma meydana gelmesidir ve aynı gerekçeyle, yine, Bağ-Kura prim ödeyen sigortalıların sayısında da azalma meydana gelmiş olmasıdır; ayrıca, erken emeklilik yaşıdır.

Şimdi, bir başka ifadeyle, SSK ve Bağ-Kurun bütçeye olan yükü, aslında arızîdir, geçicidir. Yarın, inşallah, ekonomik iyileşmeyle paralel olarak, istihdam imkânlarının genişlemesine paralel olarak ve millî gelirdeki artışa paralel olarak ve ayrıca -biliyorsunuz, o kanun da yürürlükte şu anda, geçici maddeyle geçiş süreci var- Emekli Sandığı, aktuarya hesaplarını dengeye getirecek noktaya geldiği anda, artık, SSK ve Bağ-Kur, bütçeye yük olmayacaktır veya asgarîye inecektir.

Esas, burada, dikkatle izlenmesi gereken, bütçeden Emekli Sandığına yapılan aktarmalardır. Emekli Sandığına yapılan aktarmalarda, böyle bir ihtimal söz konusu değildir; yani, ekonomi iyileşse de, enflasyon düşse de, istihdam imkânları genişlese de, Emekli Sandığına bütçeden yapılan aktarmalar ya da Emekli Sandığının bütçe üzerindeki yükünde herhangi bir hafifleme olmayacaktır. Neden; çünkü, Emekli Sandığına yapılan aktarmalar, büyük oranda tazminatlardan oluşmaktadır. Biliyorsunuz, özellikle yüksek rütbeli memurlar için, aldıkları maaşın bir bölümü tazminat olarak verilir ve bu tazminat, aynı oranda emekliliğe yansır. Bunlar, mevzuat gereği, Hazine tarafından Emekli Sandığına aktarılır. Dolayısıyla, bunlarda, ciddî anlamda bir azalma meydana gelmeyecek, tersine, artış trendi, istikrarlı bir şekilde devam edecektir. Esas dikkate alınması gereken, esas üzerinde çalışılması gereken konu budur değerli arkadaşlar; yani, sosyal güvenlik harcamalarından Emekli Sandığına yapılan aktarmalardır. Bu, önümüzdeki günlerde, inanıyorum, çok daha ciddî olarak tartışılacaktır ve tartışılması gereken bir konudur.

Değerli arkadaşlar, bugünlerde, biliyorsunuz güncel bir tartışma var; asgarî ücretle ilgili tartışmadır bu. Asgarî ücretle ilgili tartışmalar yanında, yine, 2003 yılında SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yapılan yüksek reel zam gibi, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine, önümüzdeki sene için yapılacak zam konusu da, şu anda, ekonomi gündemini belirleyen bir tartışmadır. SSK ve Bağ-Kur emeklileri ile asgarî ücret alan işçilerimizin toplamı, yaklaşık 10 000 000'dur ve bunlar, toplumun en alt gelir grubunda bulunan insanlarıdır, en düşük gelir seviyesinde olan insanlarıdır. Sayın Başbakanımızın bu konuda bir önerisi oldu; yani, belki, sesli olarak bir düşünceyi ifade etti Sayın Başbakanımız -asgarî ücretli için söylüyorum; şu anda, 206 000 000 lira civarında net ücret geçiyor asgarî ücretlinin eline- ve "bu rakamları iyileştirmemiz lazım; bu rakamlar, bir kişinin insanca yaşamasına yetecek seviyede değildir; bu rakamları düzeltmemiz lazım" dedi.  Birtakım rakamlar telaffuz etti Sayın Başbakanımız; net 350 000 000 lira, net 337 500 000 lira gibi rakamlar telaffuz edildi.

İlginçtir, gariptir; yine, 2003 yılı başında SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yaptığımız o yüksek oranlı zamma itiraz eden -başta muhalefet olmak üzere- aynı kesimler, koro halinde itiraza başladılar değerli arkadaşlar.

Şimdi, tabiî, yıllardan beri söylenir; işte, asgarî ücretin vergi dışı bırakılması, asgarî ücretin artırılması konuları herkes tarafından ifade edilir, ortaya konulur, temenni edilir; ama, bir türlü realize edilemez.

Öneri çok açıktır, değerli arkadaşlar ve öneri zekicedir, bunun kabul edilmesi gerekiyor. Sayın Başbakan diyor ki iş âlemine: Yüzde 20'lik bir yükü siz kabul ediyor musunuz? Yani, biz bunu artıracağız; biz bunu, gerçekten, bu insanların daha iyi, insanca yaşayabileceği seviyeye çekecek bir artışı sağlayacağız; siz, yüzde 20'lik bir yükü kabul ediyor musunuz? İş âlemi, aşağı yukarı, kabul ettiğini beyan ediyor; yani, diyor ki, tamam, biz, asgarî ücretin artırılması dolayısıyla bize gelecek olan yüzde 20'lik bir yükü kabul ediyoruz, onu kaldırabiliriz; o, bizim, hem içeride hem dışarıda, uluslararası piyasalardaki rekabet imkânımızı fazla kırmaz, biz bununla baş edebiliriz; ama, gerisine karışamayız.

Tabiî, 337 500 000 veya 350 000 000 liraya çıkardığınız zaman asgarî ücreti, gelecek olan yük yüzde 50'nin üzerinde. Öneri nedir; öneri, aradaki farkın hükümet tarafından karşılanması, daha doğrusu, kamu tarafından karşılanması. Yani, bu, şunu içermektedir: Biz, asgarî ücreti artıralım, yüzde 20'sini işveren üstlensin -işveren bunu kabul ediyor- aradaki farkı da biz, SSK ve ücretler üzerindeki vergi indirimleriyle sağlayalım.

Değerli arkadaşlar, bu düzenleme de son derece önemli bir düzenlemedir. Hem Türkiye'de hem dünyada, IMF destekli bütün programlarda en büyük eleştiri, programların sosyal boyutunun yeterli olmadığı, eksik olduğu yönündedir. Doğru veya yanlış, sürekli bu eleştirilir ve birçok ülkede de, gerçekten, bu boyutun eksikliği ciddî tahribata yol açmıştır; biz bunları yaşadık. İşte, bu tahribatın asgariye indirilmesi veya mümkün olduğu ölçüde hafif hissedilmesi için, 2003 yılında güzel bir düzenleme yapıldı, bunun sonuçlarını aldık; çünkü, 2003 yılının ilk çeyreğinde yakalanan yüzde 7,4'lük büyük kalkınma hızının arkasında en büyük kamçılayıcı faktör, belirleyici faktör, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yapılan yüksek oranlı zamdır. Benzer bir eğilim, daha da büyük boyutlu olarak şu anda karşımıza gelmiş. Biz isterdik ki, başta muhalefet olmak üzere, bütün arkadaşlarım, bütün ilgili çevreler buna destek sağlasın, hükümetimizi tebrik etsin; ama, gerçekten, sadece eleştirmiş olmak mantığıyla eleştirmeyi de kabul etmek veya tasvip etmek mümkün değildir. Bu, tabiî, her şeyden önce sosyal boyutu önplanda olan bir düzenlemedir değerli arkadaşlar; ama, en az onun kadar olumlu ekonomik sonuçları olacak bir düzenlemedir. Neden; biraz önce söyledim; bu kesim, toplumun en alt gelir grubunda bulunan kesimdir, tüketim eğilimi yüksektir; yani, marjinal tüketim eğilimi yüksektir; yani, elde ettikleri ilave gelirlerin tamamını harcama eğilimindedir. Neden; çünkü, zaten, elde ettikleri gelir, şu anda elde ettikleri gelir temel ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. 206 000 000, 210 000 000, 250 000 000, hatta 350 000 000... Dolayısıyla, siz, bu insanlara ilave 60 000 000, 70 000 000, 80 000 000, 100 000 000 liralık bir kaynak aktardığınız zaman, bu insanlar, elde ettikleri bu paranın tamamını harcayacaklardır; yani, bu paranın tamamı tüketim harcaması olarak ekonomiye dönecektir; yani, talep olarak ortaya çıkacaktır; yani, toplam talebi artıracaktır.

Değerli arkadaşlar, ekonomide üretimin, millî gelirin artışının temel belirleyicisi tüketim harcamalarıdır ve ona bağlı olarak taleptir. Dolayısıyla, nasıl, 2003 yılı başında yaptığımız o düzenleme, hükümetimizin yaptığı o düzenleme 2003 yılının ilk çeyreğinde yüzde 7,4 gibi yüksek bir kalkınma hızı yakalamamızı sağlamışsa, aynı şekilde, bu düzenleme, inşallah, göreceksiniz, hem yılın ilk çeyreğinde hem de ikinci çeyreğinde hedef büyüme hızının bir hayli üzerinde bir büyüme trendini yakalamamıza neden olacaktır. Ayrıca, bazı çevrelerin iddia ettiği gibi, efendim, bu çok önemli bir yük ortaya çıkaracaktır kamuya, bunun altından kalkmak mümkün değildir gibi eleştirileri de ciddiye almak mümkün değildir; çünkü, ücretler üzerindeki SSK, vergi ve benzeri malî yükümlülükler azaltıldığı zaman, bu, her şeyden önce, beyan edilen ücretlerin yükseltilmesini sağlayacaktır; yani, beyan edilen matrahların yükseltilmesini sağlayacaktır. Aslında, bu yönüyle, devletin vergi veya SSK'nın prim kaybı asgaride olacaktır ve daha gerçekçi bir ücret sistemine, ücret dünyasına çok önemli bir adım atmış olacağız. Aynı zamanda, yıllardan beri tartıştığımız ve herkesin üzerinde mutabakata vardığı, ücretler üzerindeki vergi ve benzeri yükümlülüklerin azaltılması tezini pilot olarak test etme imkânını sağlayacağız, uygulayacağız.

Değerli arkadaşlar, ayrıca -biraz önce söyledim- ekonomiye dönecek olan 6 katrilyondur, 7 katrilyondur, 8 katrilyondur; bu rakam, ciddî anlamda, başta, dahilde alınan Katma Değer Vergisi rakamlarını, matrahını yükseltecektir. Neden; çünkü, olduğu gibi harcama olarak tekrar ekonomiye dönecektir. Keza, bu harcama yoluyla, Gelir ve Kurumlar Vergisi matrahlarının artmasına yol açacaktır. Dolayısıyla, hangi açıdan bakarsanız bakın, önemli bir düzenlemedir, desteklenmesi gereken bir düzenlemedir ve radikal bir düzenlemedir.

Değerli arkadaşlar, biz, muhalefetten şunu bekliyoruz: Tabiî, yanlış olduğu zaman eleştirin; ona, hiç kimsenin bir itirazı olamaz; ama, güzel şeyler yapıldığı zaman da, gerçekçi olmayan, altyapısı olmayan iddialarla bu güzel düzenlemeleri kamuoyu nezdinde olumsuz göstermeye çalışmayın. Bu da öyle bir düzenlemedir ve bu düzenlemenin de, biz, AK Parti Grubu olarak sonuna kadar arkasındayız ve herkesin de bu düzenlemeyi desteklemesini temenni ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, üzerinde durmak istediğim bir konu da, 2003 yılında ihracatta yaşanan gelişmelerdir. Tabiî, ihracat, Türkiye'nin kalkınmasında önemli, hatta en önemli faktörlerden bir tanesidir. Özellikle, içpiyasada talebin yetersiz olduğu bugünkü gibi ortamlarda dış talep, yani ihracat, kalkınmanın motoru görevini görür. Zaten, Türkiye de, kalkınmasını, esas itibariyle, 1980'li yıllardan sonra ihracatın artırılması üzerine kurmuş bir ekonomidir ve aşağı yukarı, bütün hükümetler tarafından da, bu, genel kabul görmüştür. Bu itibarla, hem kalkınma oranının yakalanması, daha yüksek büyüme hızının yakalanması hem de istihdam imkânlarının iyileştirilmesi açısından ihracatın önemi tartışılmaz.

Şimdi, bu açıdan baktığınız zaman da, eylül sonu itibariyle ihracatımız, bir önceki yılın ihracatına göre yüzde 30 oranında artış göstermiştir. Aynı eğilim, ekim ayında da sürmektedir. Ekim ayı ilk rakamlarına göre, ihracatımız, ekim ayında 5 milyar doları aşacaktır.

Tabiî, şimdi, bunun önemi şuradadır değerli arkadaşlar: İhracat artışı, yüzde 30 çok önemli -yüzde 30'un üzerinde bir artış söz konusu; bu, hükümetimiz tarafından yakalanmıştır- ve bir de Merkez Bankasının düşük kur politikasına rağmen bu oran yakalanmıştır. Düşünün, içeride enflasyon yüzde 20, dövizin kuru ortalama yüzde 20 düşüyor; yani, içeride üretim  yapan sanayicinin üzerine yüzde 40'a yakın bir yük geliyor, kur farkıyla beraber içerideki enflasyon oranını dikkate aldığınız zaman, yüzde 35-40 civarında bir yük ortaya geliyor; ama, buna rağmen, bu zor şartlara rağmen, ihracatımız yüzde 30 oranında artıyor... Bu, gerçekten alkışlanması, takdir edilmesi gereken bir gelişmedir, bir sonuçtur ve burada, hükümetimize ve ilgili Bakanlığımıza, Bakanımıza bu çalışmadan dolayı teşekkür ediyorum. Gerçekten, çok aktif bir ihracat politikası izlenmiştir. Özellikle, ilk defa bu sene yüksek oranlı artışların uygulandığı ülkeleri dikkate aldığınız zaman, göz önünde bulundurduğunuz zaman, hükümetimizin ve ilgili Bakanlığımızın bu konudaki aktif çalışmalarının ne kadar sonuç alıcı bir şekilde uygulandığını görürsünüz. İhracat, her zaman artar; ama, özellikle aksi yönde etkisi olan bir kur politikası uygulandığında bunu yakaladığınız zaman, bu, çok önemli bir başarıdır, takdir edilmesi gereken bir başarıdır değerli arkadaşlar.

Şimdi, tabiî, konu ihracattan açılmışken, yine, bazı çevreler, ihracatımızla ilgili, en azından kamuoyunda kafaları karıştırmak için, yine gerçekdışı bazı iddialar ortaya atıyorlar. Bunların başında "efendim, bu ihracatınızın bir kısmı hayalî, hayalî ihracat..." Değerli arkadaşlar, kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. İhracatımızın tamamına yakını -o da genel bir rezerv bırakıyorum- gerçektir.

Şimdi, burada, sanıyorum, teknik bir hata yapılıyor. Nedir ihracat; mal usulüne uygun bir şekilde gümrük hattı dışına çıkmış ise, bu bir ihracattır, ihracat gerçekleşmiştir. Bu yönüyle herhangi bir sıkıntı yoktur; yani, resmî rakamlarda görülen ihracatta herhangi bir sıkıntı yoktur, ihracat gerçektir. Belki, bazı arkadaşlar, en azından iyi niyetli olduğuna inandığımız bazı arkadaşlar şu konuyu karıştırıyorlar. Biliyorsunuz, ihracatla ilgili iade rakamları bütçeye ödenek olarak konuluyor ve 2003 yılı bütçesinde de KDV iadesi rakamlarında ciddî bir artış var. Bunun bir kısmının nedeni, tabiî ki ihracatımızdaki artıştır. İhracat artarsa, doğal olarak, ihracata verilecek olan iadeler, iade rakamlarını da artar.

Bunların diğer bir kısmı, teknik detaylardan karşılanıyor; buna fazla girmeyeceğim; ama, bazı arkadaşlar şunu karıştırıyorlar: Şimdi, içeride Katma Değer Vergisi iadesi tahsilatıyla, yani, Türkiye içerisindeki KDV tahsilatı ile ihracata ödenen KDV arasındaki ilişkiyi karıştırıyorlar. Bunlar arasında, aslında, doğrudan birebir ilişki yok. Bunlar arasındaki ilişki kopuyor. Neden; çünkü, bir malın ihracat aşamasına gelinceye kadar olan süreci, değişik kademelerden geçmesi ve değişik kurumlar tarafından, mükellefler tarafından bu işin realize edilmesi, aradaki bağlantıyı koparıyor. Global baktığınızda, bir bağlantı olması gerektiği düşünülüyor; ama, birebir baktığınızda bu bağlantı yok.

Şunu anlatmaya çalışıyorum: İçeride Katma Değer Vergisinin kayıp, kaçak olması ayrı bir konudur; bunun ayrıca değerlendirilmesi gerekir, bunun tedbirlerinin ayrıca alınması gerekir; ama, bir mal, gümrük hattı dışına çıkıp ihracat niteliğini kazanmış ise, bunun ayrıca değerlendirilmesi gerekir.

Ayrıca, bazı çevrelerin iddia ettiği bir konu var; efendim, Türkiye'den mal çıkıyor; ama, varış ülkesinin kayıtlarına baktığınız zaman, Türkiye'den çıkan değer ile varış ülkesindeki değer arasında farklılık olduğunu, biz, tespit ediyoruz, görüyoruz. Dolayısıyla, bu yönüyle bakıldığında, hayalî ihracat var gibi iddialar ortaya atılıyor.

Değerli arkadaşlar, aslında, bu da gerçeği yansıtmıyor. Neden; çünkü, bakın, biliyorsunuz, ihracatımızın özellikle son yıllarda yoğun olarak arttığı, yapıldığı birçok ülkede, gümrük rejimi tam olarak oturmamıştır. Türkiye'de mal gerçek değeriyle beyan ediliyor, ihracat olarak yurtdışına çıkıyor; ama, varış ülkesinde -isimlerini belirtmeye gerek yok- yüksek gümrük vergileri nedeniyle ve bu yüksek gümrük vergilerinden kaçınmak için, varış ülkesinde düşük beyan ediliyor, değer olarak düşük beyan ediliyor; ama, Türkiye'deki beyan gerçek, varış ülkesindeki beyan gerçek değil.

Dolayısıyla, bu, bizim sorunumuz değil ve bu tür konuları da belki çok fazla gündeme getirmemek lazım değerli arkadaşlar; çünkü, bizim ihracatımız önemli oranlarda bu ülkelere yapılmaktadır ve zaman zaman da problem olmaktadır bu ülkelerle bizim aramızda. Dolayısıyla, bir konuyu değerlendirirken veya bir iddiayı ortaya atarken çok iyi düşünmek lazım, çok iyi değerlendirmek lazım, teknik detayının çok iyi ortaya konulması gerekir.

Şimdi, bu gerçekler ortadayken, başka türlü önerilerle; yani, sanki hayalî ihracat varmış gibi, değişik oranlı tarifeler veya buna benzer birtakım adımlar atmak da yanlış olur ve ihracatımıza ciddî anlamda bir darbe vurur. Bu konuyu da, biraz önce söylediğim çerçevede değerlendirmek gerekir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; konuşmamın bu bölümünü de, hükümetimiz tarafından dikkat edilmesi gereken, yakından izlenmesi gereken konulara ayırmak istiyorum. Bunların başında, ithalat ve cari açık gelmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Canikli, süreniz bitti; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım.

Şimdi, ithalatımızda da ciddî anlamda bir artış söz konusu; ilk dokuz aylık rakamlara baktığınızda, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 34'lük bir artış söz konusu. Tabiî, ithalattaki artış, aynı oranda dışticaret açığına yansıyor ve aynı oranda cari açığa yansıyor. Tabiî, cari açığa yansıması aynı oranda olmadı; çünkü, eylül rakamlarına baktığınız zaman cari açık -revizelerden sonraki rakamlar itibariyle söylüyorum- biraz beklenenin altında kaldı, 4 milyar dolar civarında kaldı. Bunun nedeni de, özellikle ağustos ve eylül aylarında işçi dövizleri girişlerindeki artışlardır. Böyle bir durum söz konusudur.

İthalattaki artışın temel nedeni, hepinizin tahmin edebileceği gibi, düşük kur politikası. Kur düşünce, bir de içerdeki -biraz önce söylemeye çalıştığım- enflasyon oranıyla beraber kurdaki düşüşü dikkate aldığınızda, ithal malların fiyatlarında nispî olarak ciddî anlamda bir ucuzlama meydana geldi ve bu da, talebin dış piyasaya, dış mallara yönelmesine neden oldu. Bu, aslında, hükümetimizin çok önemli ve akıllıca bir politikasına rağmen oldu; çünkü, kur, gerçekten, çok düştü. Özellikle, hükümetimiz, sanayiin, reel sektörün çok önemli girdi maliyetlerinde bir artış yapmadı, hatta nominal azalışlar da meydana geldi. Başta doğalgaz, keza akaryakıt ürünlerinde aynı şey geçerli, elektrik için aynı şey geçerli; yani, sanayiin kamu malı niteliğindeki girdilerinde hemen hemen nominal artış olmamasına rağmen ithalattaki bu artış yaşandı. Bu da, aslında, Merkez Bankasının kur politikasını daha dikkatli seçmesi gerektiğinin de önemli bir işaretidir.

Şimdi, belki, burada Merkez Bankasının politikasının da sorgulanması gerekir değerli arkadaşlar. Biliyorsunuz, Merkez Bankası, kur politikasıyla ilgili bir açıklama yaptı; kurda aşırı dalgalanmalar söz konusu olduğunda müdahale edeceğini ilan etti ve hükümetimize olan güvenin sonucu, hem içeride yastık altındaki dövizlerin hem de dışarıdan sıcak para veya başka şekilde gelen dövizlerin artmasıyla, döviz piyasasına girmesiyle birlikte döviz arzında çok büyük artışlar meydana geldi ve neredeyse döviz talebi de, bankalar dahil, sıfıra yaklaştı. Tabiî, bu noktada Merkez Bankası, piyasayı dengelemek için günlük alım ihaleleriyle piyasaya girdi; fakat, alım ihalesi rakamını, önce 30 000 000 dolar, sonra 50 000 000 dolar ve daha sonra 50 000 000 artı 30 000 000 dolar olarak yapmaya çalıştı.

Değerli arkadaşlar, bazen, günlük olarak döviz piyasasına giren dövizin 1 milyar dolar olduğunu düşünürseniz; yani, arz tarafının 1 milyar dolar olduğunu düşünürseniz, Merkez Bankasının bu çabalarının, dövizdeki düşüşü, daha doğrusu istikrarsızlığı ortadan kaldırmaya yetecek kadar olmadığını görürsünüz. Ne yapılması gerekirdi? Gerçekten bir dalgalanma var mı; var. Yani, Merkez Bankasının müdahalesini gerektiren -o zamanlar için söylüyorum- dalgalanma var mı; var. Neden, çünkü, döviz arzı 1 milyar dolar, döviz talebi neredeyse sıfıra yakın; bu arızî bir durumdur, bu geçici bir durumdur ve bu dalgalanmaya yol açacak bir durumdur. Dolayısıyla, Merkez Bankasının buna daha etkin bir şekilde müdahale etmesi gerekirdi. 1 milyarlık arz için, siz, 80 000 000 dolar taleple dövizin fiyatının aşağı düşmesini engelleyemezsiniz. Merkez Bankası, bize göre, bana göre burada bir hata yapmıştır ve daha etkin, daha aktif bir politika izlemesi gerekirdi; yani, 1 670 000 lira olarak aldığımız kurun, 1 300 000 liraya gerilemesine gerek yoktu değerli arkadaşlar. İşte, ithalattaki artışın temel nedeni budur ve bu rakamlar da çok dikkatli bir şekilde izlenmesi gerekiyor.

Üzerinde durulması gereken bir nokta, dikkatle izlenmesi gereken bir rakam da içborç stokudur değerli arkadaşlar. Aslında içborç stokunu 2000 yılsonu itibariyle ekim sonu rakamlarına baktığınız zaman yüzde 20'lik bir artış söz konusu. Bu, aslında, gayri safî millî hâsıladaki artışı dikkate aldığınız zaman, reel bir azalış anlamına gelir. Yani, toplam içborç stoku, 2002 sonunda 149,9 katrilyon liradan, 2003 Ekim sonu itibariyle 180,2 katrilyon liraya yükselmiştir. Bu da, yaklaşık yüzde 20'lik bir artış anlamına gelir. Aslına baktığınız zaman, gayri safî millî hâsılayı da, enflasyon oranıyla birlikte dikkate aldığınızda, reel anlamda bir azalış vardır; ama, burada, özellikle, dikkatlerin yoğunlaştırılması gereken nokta, içborç stokunun bileşimidir değerli arkadaşlar.

İçborç stokunun bileşimine baktığınız zaman, görüntü, biraz daha değişmektedir. Biliyorsunuz, içborç stoku, Hazinenin kamuya, yani, kamu kesimine, kamu kuruluşlarına olan borcu ve bir de piyasaya olan borcundan oluşmaktadır; kamu kuruluşlarına olan borcu ise, Merkez Bankasına, TMSF'ye, kamu bankalarına ve diğer kamu kuruluşlarına olan borcundan oluşmaktadır.

Şimdi, Hazinenin, kamuya olan borcundaki artış yüzde 7; ama, piyasaya olan borç stokundaki artış yüzde 35 civarındadır. Esas izlenmesi gereken budur ve Merkez Bankasına olan borcunda da nominal azalma söz konusudur. Yani, biz devraldığımızda, Hazinenin Merkez Bankasına yaklaşık 28 katrilyon lira borcu vardı, bugün itibariyle bu borç, 26,5 katrilyon liraya gerilemiştir. Bunun anlamı şudur: Hazinemiz, piyasadan borçlanmış ve Merkez Bankasına olan borcunu ödemiştir.

Tabiî, burada -yine, geçmişteki uygulamalarında yola çıkarak söylüyorum- Merkez Bankasının çok katı bir tutumu söz konusudur. Merkez Bankasının, 2001 Şubat krizinden sonra, Hazineye sağladığı inanılmaz bir katkı söz konusudur, inanılmaz bir destek söz konusudur ve 2001 Şubat krizinden sonra batan bankaların finansmanında kullanılmak üzere, Merkez Bankası, Hazineyi ciddî anlamda fonlamıştır; ama, aynı olayı, aynı süreci, bugün göremiyoruz. Bu, İmar Bankası olayı için de geçerli. Dolayısıyla, Merkez Bankasının, bu katı tutumunu bırakması gerekir.

Bakın değerli arkadaşlar, eğer, şu bileşim korunabilmiş olsaydı, yani, Hazinenin kamuya ve piyasaya olan borç oranı, 2002 yılı sonundaki borç oranı korunabilmiş olsaydı, inanın, bugün, faiz oranları -ki, tarihin en düşük noktalarını yaşıyoruz şu anda- bugünkünden çok daha aşağı noktalara gelmiş olacaktı. Burada, Merkez Bankası, parasal taban konusunda aşırı hassasiyetli ve tüketime gidecek, yönelecek olan para stokuyla veya emisyon ile portföy yatırımında kullanılacak para arasındaki farkı dikkate almadan ya da onların ekonomik göstergeler üzerindeki farklı etkilerini dikkate almadan, çok katı bir politika yürütmüştür. Bu yönüyle de, Hazineye daha fazla yardımcı olması gerekir, Hazineye daha katkı sağlaması gerekir.

Sayın Başkan, son olarak, bir konuya değinerek tamamlayacağım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biraz önce belirttim; hükümetimizin, sanayiin temel girdi maliyetlerinde, kamu malı niteliğindeki girdi maliyetlerinde, son derece düşük -hatta bazen sıfır- hatta nominal azalışlar yaptığını söylemiştim. Aslında, bu eğilimin de sürmesi gerekir ve bunun sürdürülebileceği önemli bir platform, bir alan ortaya çıkmıştır; bu da -şu anda, tasarı, sanıyorum son aşamasında- 36 ilde, girdi maliyetlerinde ciddî anlamda indirim ve tasarruf sağlayan teşvik kanunu tasarısıdır.

Değerli arkadaşlar, bu da, son derece önemlidir. Tabiî, belki, kur politikasını Merkez Bankası belirliyor; hükümetimizin, bu konuda, doğrudan, direkt müdahalesi söz konusu değil; çünkü, Merkez Bankası bağımsız. O konuda, belki, çok ince ayar yapma konusunda, hükümetimizin inisiyatifi olmayabilir; ama, özellikle girdi maliyetlerinin azaltılması noktasında, son derece önemli bir adımdır bu ve hem ihracatçıya hem de içeride ithalat ve dış mallarla rekabet etme noktasında mücadele eden sanayiciye, reel sektöre katkı sağlamak noktasında, 36 ilin teşvik kapsamına alınması son derece önemlidir; çünkü, buralarda, özellikle son, kurdaki düşüş ve içerideki ihracat nedeniyle rekabet avantajlarındaki azalma, bu şekilde, büyük oranda ortadan kaldırılacak ve bu sektörler, yani, daha doğrusu, 36 ilde yatırım yapan sektörler, uluslararası piyasadaki rekabet avantajlarını tekrar kazanmış olacaklardır ve tabiî, bu düzenlemenin, önemli bir sosyal boyutunun olduğunun da unutulmaması gerekir değerli arkadaşlar. Özellikle, bölgesel kalkınma farklılıklarının ortadan kaldırılması çerçevesinde, ciddî bir katkı sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2004 bütçesi, gerçekçi bir bütçedir ve hedefleri itibariyle, çok büyük bir ihtimalle, çok olağanüstü dış şok yaşamadığımız takdirde, tutacak olan bir bütçedir; çünkü, 2003 yılı bütçesinde hedefler tutmuştur. Bu yönüyle de, sonuç itibariyle, ekonomik dengeleri çok ince bir çizgide götürmeyi hedefleyen, çok dikkatli dizayn edilmiş ve rakamlandırılmış bir bütçedir.

Ben, 2004 yılı bütçe kanunu tasarısının memleketimize, milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Canikli, teşekkür ederim.

Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, birinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Derviş'te.

Sayın Derviş, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Derviş, süreyi eşit mi kullanacaksınız arkadaşınızla?

KEMAL DERVİŞ (İstanbul) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun.

30 dakika süreniz var.

CHP GRUBU ADINA KEMAL DERVİŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye olarak, istikrarı pekiştirip uzun vadeye bakma, uzun vadeye bütün gücümüzü yöneltme zamanı gelmiştir. Aralık 2003 itibariyle, Türkiye ekonomisinde neyi, neleri görüyoruz; rakamlar neye işaret ediyor, bununla başlamak istiyorum. Duruma soğukkanlı biçimde baktığımızda, hem olumlu hem de olumsuz gelişmeler görünüyor.

Olumlu gelişmelerle başlayalım. Hiç kuşkusuz, 1999-2001 yıllarındaki akut kriz ortamından çıkmış bulunuyoruz. Sadece 2001 demiyorum; çünkü, 1990'lı yılların yanlış politikaları tarafından hazırlanan kriz, aslında 1999 yılında başladı. Hatırlayacaksınız, 1999 yılında, Türk ekonomisi eksi 6,5 küçülmüştü. 2000 yılındaki başarılı olmayan ekonomik program denemesinden sonra, 2001 yılında kriz akut safhaya girdi ve Şubat 2001'de ekonomiyi büyük sarsıntıya uğrattı. Yangını söndürmek, sarsıntının Arjantin'e benzer bir yıkıma yol açmasını önlemek kolay olmamıştır. Bunu, ülke olarak hep birlikte başardık. Türkiye, akut kriz ortamından çıkabildi ve bu çıkış 2001 yılının sonundan itibaren 2002'de güç kazanarak devam etti.

Değerli milletvekilleri, dikkat edin, ne Irak'taki savaş ve devam eden olumsuzluklar ne de İstanbul'daki bir ay önce yaşadığımız trajik olaylar, Şubat 2001'deki çok daha küçük sayılabilecek zirve tartışmasının yol açtığı bir paniğe yol açmadı; çünkü, yapı sağlamlaştı, ekonominin binası artık çok daha sağlam durumda. Ekonominin şoklara karşı daha dayanıklı hale gelmiş olması, hiç kuşkusuz olumlu boyutlardan birincisidir. İkinci olumlu gelişme, otuz yıldır çok yüksek olarak devam eden enflasyonun 2002'de yüzde 29'a, 2003'te de yüzde 19'a -sanıyorum olacaktır- inmiş olmasıdır. Bu gelişmenin değerini küçümsemeyelim. Türkiye'nin yaşadığı olumsuzlukların çoğu, örneğin istikrarsızlık, yüksek faiz, reel ekonomideki yatırım eksikliği, gelir dağılımındaki bozukluklar bu yüksek enflasyondan kaynaklanmıştır. Enflasyonun iki yılda yüzde 70'ten -ve son yirmi yılın ortalaması da yüzde 70'e yakındı- yüzde 20'ye düşmesi sevindiricidir ve devam etmelidir. Hükümetin bu konudaki kararlı ifadeleri olumludur ve bu kararlılığın sürmesini diliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bu gelişmeleri değerlendirirken, özellikle enflasyonla ilgili gelişmeleri değerlendirirken, sanıyorum, hepimiz 2001 yılında çağdaş, bağımsız bir statüye kavuşan Merkez Bankasına özellikle teşekkür etmeliyiz. Kendimize vicdanımızı dinleyerek, cevaplamak üzere şu soruyu soralım: Merkez Bankası para politikasını bağımsız olarak yürütemeseydi; yani, 57 nci, 58 inci ve 59 uncu hükümetler Merkez Bankasına eskiden olduğu gibi para politikasında baskı yapabilseydi, ülke olarak enflasyonun bu düşüşünü sağlayabilir miydik? Bu soruyu soralım, vicdanımızı dinleyelim. Bağımsız ve güçlü bir Merkez Bankası olmasaydı, enflasyonu düşürmekteki başarı derecemiz mutlaka çok daha düşük olacaktı. Bakanlık dönemimdeki anılarımı bugün sizlerle paylaşmak istiyorum. Merkez Bankası Kanunu geçtikten sonra, bazı günler, Hazinede, Merkez Bankasının faizleri daha fazla indirmesi gerektiğini tartışıyor, düşünüyorduk. Bazı günler "ah, keşke, şu Merkez Bankasına bir direktif verip şunu yapın diyebilseydik ne iyi olurdu" diye düşündüğüm günler olmuştur ve bu, doğaldır. İşte, bu bağımsız, özerk kurulların, özellikle bağımsız Merkez Bankasının gereği zaten oradan doğuyor. Hükümetteyken, Bakanlık yaptığınız zaman, hiç kuşkusuz, Merkez Bankasının, size daha çok yardımcı olmasını, belki, kısa vadeli düşüncelerle veya kısa vadeli perspektif içerisinde dileyebilirsiniz; ama, ülkenin uzun vadeli selameti bakımından, Merkez Bankasının, bu tür telkinlere boyun eğmemesi, bu tür telkinler karşısında bağımsız olması son derece önemlidir ve bugün, Türkiye olarak, 2001 yılında Meclisin kabul ettiği özerk Merkez Bankası Yasasının, sanıyorum, yararını görüyoruz.

Merkez Bankamızın başarısını kutlarken, bu vesileyle, daha genel olarak, bağımsız kurulların işlevine ve önemine dikkat çekmek istiyorum. Doğrudur, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Rekabet Kurulu, BDDK gibi özerk kurullar uzayda yaşamıyorlar, Türkiye'de yaşıyor ve çalışıyorlar. Bu kurullar, sorumlu oldukları alanlardaki hedefleri, toplumla birlikte, Meclisle birlikte ve elbette, hükümetle birlikte saptamak durumundadır. Örneğin, 2001 yılında kabul edilen yasa, Merkez Bankasının enflasyon hedefini hükümetle birlikte saptamasını açıkça öngörüyor; ancak, o hedefi tutturmak için kullanılacak para politikasını yürütmekte bağımsız ve özerktir. Bu yeni özerkliği, sadece biçimsel olarak değil, özünde de korumamız gerekiyor. Atamalarda siyasal yanlılık, siyasal bağımlılık bu kurumların yöneticileri için de ağır basmaya başlarsa, Türkiye, çok zor elde ettiği bazı kazanımları kaybetme tehlikesiyle yeniden karşı karşıya kalacaktır. Ekonomiye yön veren kurumlarımızda 1990'lı yıllarda yaşanan partizanlık yeniden egemen olursa, hiç kuşkunuz olmasın, kısa bir süre sonra, 1990'lı yıllarda yaşadığımız olumsuzlukları tekrar yaşamaya başlarız. Dileğim bunun olmaması; yer yer geriye dönüş işaretlerini görüyoruz, bunu elbirliğiyle önleyelim ve bu kazanımları Türkiye'ye kaybettirmeyelim.

Krizden çıkış, kamu borcunun sürdürülebilirliliği, enflasyondaki düşüş, bunlar çok sevindirici ve önemli gelişmeler. Ülkemizin coşmasını, yarınlara güvenle bakmamızı, bunu hepimiz istiyoruz. Türkiye olarak, artık, bu uzun yıllardan sonra, sevinmeye ihtiyacımız var; dolayısıyla, sevindirici olan gelişmeleri, hepimiz, iktidar ve muhalefet olarak vurgulamalıyız. Vatandaşımızla birlikte sevinmek, hem hakkımız hem de ihtiyacımız; ancak, aynı zamanda gerçekçi olmaya, olayları abartmadan tartışmaya da ihtiyacımız var; çünkü, gerçekçi olmayan değerlendirmeler yanlış adımlara yol açar.

Ayrıntılara girmeden önce temel zorluğumuzun altını çizmek istiyorum. Türkiye'nin temel zorluğu yeterli ölçüde büyüyememektir. Bu, on yıllarca devam eden bir zorluğumuz; yani, bugün ortaya çıkan, son altı ayın, son oniki ayın, hatta son üç yılın zorluğu değil.

Karşımızdaki tablo şudur: Vatandaşın alım gücünü de hesaba kattığımız zaman, 1950 yılında, 1995 yılı sabit fiyatlarıyla hesapladığımızda, Türkiye'deki kişi başına gelir 1 950 dolardı; yani, 1995 fiyatlarıyla 1950 yılında. Aynı tarihteki kişi başına gelir, İspanya'da 3 300, Portekiz'de 2 000, Yunanistan'da 2 600, Güney Kore'de, bizden düşük olarak, 1 300 dolardı. Elli yıl sonra ise, kişi başına alım gücü Türkiye'de 5 700; yani, kişi başı alım gücüyle hesapladığımızda kişi başına düşen millî gelirimiz 3 000-3 500 değil, 5 700; ancak, İspanya'da 16 500, yola bizimle eşit gelirle çıkmış olan Portekiz'de 15 000 ve bizden geride başlayan Güney Kore'de de 13 000 dolardır. Bunu değiştirmemiz lazım; yani, bu yapıyı mutlaka değiştirmemiz lazım. Özellikle 90'lı yıllar bize mesafe kaybettirmiştir. Üstelik, yetersiz büyüme istihdam sorununu çok ağırlaştırmıştır. İstihdam konusunda çifte sorun yaşıyoruz. Bir taraftan, geçmişten birikip gelen bir işsizlik var; diğer taraftan da, çalışma hayatına yeni giren gençlerimizi tehdit eden bir istihdam sorunu var. Kentlerde eğitimli genç kadın işsizliğinin, 2003 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 38'e ulaşması, hepimizi düşündürmesi gereken bir gerçektir. Parantez içinde, bu noktada, zaten düşük olan kadınların işgücüne katılma oranının daha da düşmesine, sanki zararsız bir şeymiş gibi bakmanın ne kadar yanlış olduğunu da vurgulamak istiyorum; yani, bugün, kadınların işgücüne katılma oranı düştüğünde "ne yapalım evde otursunlar" demek, sanıyorum, çağdaş bir ekonomik veyahut toplumsal yaklaşım değildir.

Şunu kesinlikle belirtmek gerek: İstihdam ve işsizlik sorununu gerçekten ve kalıcı bir şekilde çözmek istiyorsak, Türkiye, en az on yıllık bir dönem için ortalama yılda yüzde 7 hızıyla büyümek mecburiyetindedir. Temel hedefimiz o olmalıdır. Bu, mümkündür, örnekleri vardır. Bazı ülkeler bazı dönemlerde daha da hızlı büyüyebildiler. Artık, dünyada büyük bir deneyim birikimi sonucu, ana nitelikleri iyi bilinen temel politikaları ülkemiz koşullarına uyarlayarak bu sağlanabilir. Türkiye, bunu başarabilir, başarmalıdır. Çok ağır, çok üzücü olan işsizlik sorunumuzu başka türlü çözemeyiz. Genç insanlarımıza hak ettikleri geleceği başka türlü sağlayamayız. Maalesef, bugünlerde, ekonomiyi değerlendirenler arasında, zaman zaman hükümet sözcüleri arasında da, bu hedefe kilitlenmenin ne kadar yaşamsal olduğu yeterli ölçüde vurgulanmıyor diye düşünüyorum. Borcun dönmesi, krizin akut olmaktan çıkmasıyla birlikte, Türkiye, kriz öncesi büyüme temposuna dönüş gibi bir havayı yaşıyor. Bu, bir şeyler değişmediği takdirde, en iyi olasılıkla, ortalama yüzde 5 civarında bir büyümeyle yola devam etmektir. Zaten, geçmiş yirmi yirmibeş yılı da aldığımız zaman, ortalama büyüme hızı yüzde 4 ile yüzde 5 arasındaydı. Kriz oldu, bir çöküş oldu, krizden bir çıkış oldu, şimdi, sanki, eski o yüzde 5'lik tempoya yeniden ekonomi oturuyor gibi bir hava içindeyiz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de hali vakti yerinde olanlar için, önemli sermaye geliri veya rant sahibi olanlar için, krizin tekrarlanmaması kaydıyla, mevcut düzen yeterli sayılabilir. Yüzde 5'lik bir büyüme hızı, toplumun daha varlıklı kesimleri açısından kabul edilebilir de olabilir; ancak, yüzde 5'le yetinen bir yaklaşım, işsizler için, iş bekleyen gençler için, bugün, çok düşük ücretlerle çok güvencesiz işyerlerinde çalışmak durumunda kalanlar için, yoksullukla savaşan büyük bir nüfus kesimi için kabul edilebilir bir hız, yeterli bir hız değildir.

Tekrarlıyorum, bunu, belki bilinçli olarak veya istediğimizden değil, hepimiz mutlaka daha büyük bir büyümeyi istiyoruz, arzuluyoruz; ama, eskiden Türkiye'de bir yapı oluşmuş, yüksek enflasyon, yüzde 4-5'lik bir büyüme.

Değerli milletvekilleri, enflasyonu yenmek üzereyiz, çok seviniyoruz buna haklı olarak; şimdi, o ortalama büyüme hızını yüzde 7'ye doğru çekme zamanı gelmiştir ve bunu devam ettirme zamanı gelmiştir. Yüzde 7'lik bir büyümenin temellerini oluşturmadan, yüzde 7'lik bir büyümeyi rayına oturtmadan her şeyi güllük gülistanlık, düzelmiş gibi göstermenin bir yararı yoktur. Türkiye, yangını 2002 yılında söndürdü, şimdi, bu, yeni büyüme sürecine girmek için önemli bir fırsat var elimizde.

Bina yanarken, binanın genişlemesi, yeni odaların, yeni imkânların eklenmesi elbette mümkün değildi. Yani, son iki yılda, özellikle 2001'de bu atılımı yapmak mümkün değildi; ama, bugün, artık mümkün. Peki, bu yolda temel engeller nelerdir, bugün, bizi endişeye sevk eden unsurlar nelerdir? Niye olmuyor bu? Niye bu raya girmiyoruz? Birinci zorluk, hiç kuşkusuz, aşırı değerlenmiş kurla ilgilidir. İki hafta önce, hatırlayacaksınız, önce, sanayide üretim rakamlarını gördük ve sevindik. Sanayi üretimi hızla büyümeye devam ediyordu. Ne var ki, birkaç gün sonra, üçüncü çeyrek millî gelir büyüme rakamları açıklandı. Bu sefer, üzülerek, büyüme hızında belirgin bir yavaşlamanın olduğunu gördük. Üçüncü çeyrek büyüme hızı yüzde 5'in altında kalmıştı, sanayiin hızla büyümesine rağmen, yani, üretimin hızla artmasına rağmen. Peki, nasıl oluyor da üretim hızla artıyor, ancak, gelirlerdeki artış yavaşlıyor. Nedeni şu: Aşırı değerlenmiş kur, üretim içindeki ithalat payını giderek artırıyor; yani, üretim içindeki ulusal katmadeğer azalıyor ve böylece, üretim artıyor; ancak, gelirimiz çok daha az artıyor, istihdam ise hiç artmıyor, hatta azalıyor. Toplam istihdam, 2003'ün ilk çeyreğinde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 400 000 kişi kadar düşüktü. Bu arada, işsizlik oranında ufak bir düşüş var; ancak, toplam istihdamda da düşüş var; yani, işgücüne katılma oranında düşüş olduğu için, toplam istihdam artmıyor. Maalesef, istihdamda sevinilecek bir durum yok.

İhracatı değerlendirirken de aynı boyuta dikkat etmeliyiz. Dolar bazında, ihracatın yüzde 30'un üstünde arttığını görüyoruz; hatta "bütün rekorlar kırılıyor" diyoruz; ancak, doların aynı dönemde ne kadar değer kaybettiğini çoğu zaman dikkate almıyoruz ve ihracat içindeki ithalat payına da yeterli ölçüde dikkat etmiyoruz. Önemli olan, ulusal katmadeğer yaratan ihracattır. Turizmde de bu böyle; yani, ne kadar turistin geldiğinden çok, ulusal ekonomiye bu turizm ne kadar katkıda bulunuyor; buna bakmamız lazım. Bu katmadeğer ise, aşağı yukarı, hiç artmıyor. Geçen yıl her yüzde 1'lik millî gelir artışına karşılık ithalat yüzde 3,2 oranında artarken, bu yıl bu oran yüzde 4,2'ye yükselmiştir.

Büyümeyi yavaşlatan çok önemli diğer bir faktör var; o da, yatırımlar. Yatırımlardaki, özellikle, kamu yatırımlarındaki yetersizlik çok önemli bir engel teşkil ediyor. 2003 yılının üçüncü çeyreğinde toplam yatırımlardaki artış yüzde 0,4'te kalmıştır. Özel yatırımlar yüzde 9,8 oranındaki artışla belli bir canlılık gösteriyor; ama, 2001 yılı kriziyle ortaya çıkan olağanüstü düşüşlerden sonra, bu oran, düşük kalmaktadır. Esas sorun kamu yatırımlarında. Kamu yatırımlarında ise, yüzde 17,2'lik bir düşüş olmuştur. Değerli milletvekilleri, 2001 yılında, yani, akut kriz yılında bile, kamu yatırımlarının millî gelir içindeki payı, 2003 yılındaki gerçekleşen ve 2004 yılında uygulanacak, bugün üzerinde konuşmakta olduğumuz bu bütçeden ayrılan paydan daha büyüktü. Yani, bu bütçedeki kamu yatırımları payı, akut kriz olan 2001 yılından daha düşük. Bu, kabul edilmesi zor bir gerçek; ama, bir gerçek. Sunulan bütçede uzun vadenin ihmal edildiğini, kısa vadenin önplana çıktığını görüyoruz.

Ne yapılabilir? Esasen, maliye politikasını değerlendirirken, cari harcamaları üretken yatırım harcamalarından ayırmakta yarar var. Yatırımları olağanüstü düşük düzeylere indirdiğimiz zaman, devlet, aslında, orta vadeli kamu dengesini düzeltmiyor, tersine, bozuyor. Brezilya'da sosyal demokrat hükümetin yaptığı gibi, Türkiye'nin de, artık, maliye politikasının hedefleri ve bu arada faizdışı fazla hedefini, vazgeçilmez kamu yatırımlarını, ileride ekonomide önemli verimlilik artışlarını sağlayabilecek kamu yatırımlarını çizginin altına çekerek; yani, faizdışı fazla hesaplanırken harcama kaleminden çıkararak saptaması gerekir.

Bunu biraz açmak istiyorum: Bir cari harcama yaptığınız zaman devlete bir varlık yaratmıyorsunuz; yani, devlete, ileriye dönük bir gelir kaynağı veya ekonomiye bir güç kazandırmıyorsunuz. Elbette ki, cari harcamalar da olacak; ama, cari harcamaların böyle bir boyutu var. Yatırım yaptığınız zaman -tabiî, bu yatırımlar verimli olmak kaydıyla- ileriye dönük, esasen, devletin bilançosunu güçlendiriyorsunuz. Dolayısıyla, faizdışı fazla hesabında, cari harcamalar ile yatırım harcamalarını ayırmakta fayda var. Bu konuda IMF de yanlış yoldadır; bu ayırıma sıcak bakmıyor. Ancak, bence, uluslararası kuruluşlarla müzakerelerimizde, artık, bütçeyi tartıştığımız zaman, maliye politikasını sunduğumuz zaman ve faizdışı fazlayı tanımladığımız zaman, bunu, önceliği olan çok önemli yatırımları çizginin altına indirerek; yani, harcamalara dahil edilmeden saptamamız ve bunu, bu şekilde sunmamız gerekir ve mümkün.

Faizdışı fazla yüzde 6,5 olabilir, hatta, yüzde 7'ye çıkabilir; ama, mesela, millî gelirin yüzde 2'sine, 3'üne tekabül eden önemli bir yatırım paketi, bu faizdışı fazlanın dışında tutulabilir. 2004, 2005, 2006 yıllarında böyle bir maliye politikasına geçişi hazırlamamız gerekir; çünkü -tekrarlıyorum- yatırım, esasen, hem devletin hem kamu maliyesinin hem de ekonominin bir artısıdır, eksisi değildir. Yatırım ile cari harcamaları aynı biçimde ele almak, maliye politikasında, doğru değildir.

Böyle bir maliye politikası uygulamasını başlatmanın zamanı gelmiştir. Elbette, böyle bir uygulamanın kabul görmesi için, faizdışı fazla hedefinden çıkarılan yaşamsal kamu yatırımlarının gerçekten öncelikli olması ve bütün ihale sisteminin çok şeffaf biçimde işlemesi gerekir.

Türkiye'nin en önemli sorunu olan istihdam konusuna gelince: Hiç kuşkusuz, istihdamın artması için yatırımların hızla artması gerekiyor; ama, yeterli değil. Türkiye'de, bugün, hâlâ, emek üzerinde, istihdam üzerinde ağır vergi mevcuttur. Sosyal sigorta kesintileri ve diğer vergiler, bütün dünyaya baktığımız zaman, Türkiye'de istihdamı pahalı kılan çok ağır bir yük teşkil ediyor. Biliyorum, bunu, hemen düzeltmek mümkün değil, hemen azaltmak mümkün değil; ama, artık, buna başlamamız lazım. Tabiî, bunda başarılı olmanın temel koşulu, kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına alabilmektir; yani, kayıtdışıyı kayıt altına alırken, bu vergilerin, bu kesintilerin, bu sosyal yükün, artık, azalması gerekir. Bunu, belki, yine, kriz anında yapamazdık, 2001'de bunu yapmak çok zordu; ama, bugünkü ortamda, artık, burada, ciddî adımlar atmamız gerekiyor. Biliyorum, bazı bölgesel adımlar üzerinde duruluyor; fakat, bunu çok daha hızlı ve çok daha güçlü biçimde ilerletmemiz gerekiyor.

Diğer bir kritik konu da tarımdır. Önemli olan, hem tarımsal nüfusa gerekli gelir desteğini hem de tarımsal gelişme için gerekli koşulları sağlamak; yani, sadece destek değil, aynı zamanda, tarımdaki dönüşümü sağlamaktır.

Sistemin çok önemli bir parçası çiftçi kayıt sistemi olmalıdır.

2003 yılında, bütçede, tarıma ayrılan doğrudan gelir desteği payının son derece düşük olduğu görülünce, Cumhuriyet Halk Partisinin de uyarısıyla, bu pay artırıldı. Kasım sonu itibariyle, 2003'te doğrudan gelir desteği olarak ödenen paranın cari fiyatlarla 1,8 katrilyon Türk Lirasına, yani, 2002'deki düzeye yaklaştığı görülüyor. 2004 yılında da, bunun, yine cari fiyatlarla 3 katrilyona yaklaşması öngörülüyor.

Burada önemli olan, tarımsal nüfusun gerekli gelir düzeyinin altına düşmemesi için ödemeleri gecikmeden yapmaktır. Aynı derecede önemli olan ikinci husus da, tarımsal gelişmenin koşullarını hazırlamak ve yarışma gücünü yükseltmektir. Bunun için atılması gereken somut adımlar arasında şunlar var: Çiftçi kayıt sisteminin güçlendirilmesi; doğrudan gelir desteğinin, bizim tasarladığımız gibi, üretime bağlanması; tarımsal araştırma enstitülerinin gerçek görevleri olan araştırma yapma işlevini uluslararası standartlarda başarmaları; teknolojiyi çiftçiye aktarmak; önerilen ikinci ürünlerin değerlendirilmesini sağlayacak yapı ve piyasa düzenlemelerini hızlandırmak.

Değerli milletvekilleri, oluşmuş istikrarı bozmadan, bütün gücümüzle büyüme ve istihdam hedeflerine yönelmeliyiz. Bunu yaparken, bir dizi ince ayar olarak tanımlayabileceğimiz politika aracını kullanmalıyız, kullanabiliriz. Bunların hiçbiri, tek başına, temel sorunumuzu kökünden çözmeyecektir; ama, birçoğunu bir araya getirerek, büyüme hızını ciddî biçimde artırmak mümkündür. Örneğin, altı ay önce, Irak paniği biter bitmez -önerdiğim gibi- sıcak parayı bir ölçüde caydırabilecek ve dolayısıyla, kuru, daha gerçekçi bir düzeye götürebilecek önlemler alınabilirdi diye düşünüyorum.

Borcu döndürürken, yeni oluşmuş ortamda, borçlanma araçlarında da bazı yenilikler düşünülebilir. Örneğin, kamu kâğıtlarının getirisi büyüme hızıyla ilişkilendirilebilir, kamu kâğıdındaki faiz büyüme hızına bağlanabilir. Büyüme hızı yüzde 5 yerine yüzde 7 ise, 2 puan veya 4 puan ek faiz ödenebilir, daha düşük bir büyümede daha az faiz ödenebilir. Yani, kamu kâğıtlarını alanlar, Türkiye'nin büyümesinin ortağı olabilmelidir. Bunda başarılı olabilirsek, risk primini daha iyi yönetip reel faizleri daha hızlı düşürebiliriz ve dolayısıyla, yatırımları hızlandırabiliriz.

Faizdışı fazlanın tanımıyla ilgili konuya ve istihdam üzerinde vergi yükünü azaltacak önlemlere biraz önce değindim. Buna, üretime dönük dış yatırımları Türkiye'ye çekecek ortamı bir an önce yaratacak önlemleri de eklememiz gerekiyor. Bu konuda, gerçekten, üzücü bir durum var.

2003'ün ilk 9 ayında doğrudan yabancı sermaye yatırımları, net olarak 16 000 000 dolarda kalmıştır; yani, sıfıra yakın bir giriş. Kuşkusuz, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını kısa sürede artırmak kolay değil; ama, burada da harika bir yatırım ortamına ulaştığımız havasını, sanki varmış gibi, bu şekilde bir havayı yaymanın da yararını görmüyorum.

Aslında, sermaye akımlarına baktığımız zaman, gerçekten rahatsız eden, iyi olmayan, sağlıklı olmayan bir yapı oluştu; böyle bir durum var. Bir taraftan, net hata ve noksan kalemine baktığımız zaman, 2003'te 11-12 milyar dolara yakın bir sıcak sermaye girişi var; yani, Türkiye'ye çok ciddî bir sıcak para girişi var. Bu para, yararlı bir para değil; her an yeniden çıkabilir, her an dönebilir. Bunu, geçmişte yaşadık. O para geliyor; ama, öbür tarafta, gerçekten teknoloji getirecek, gerçekten yatırıma yönelecek, gerçekten iş sahası açacak uzun vadeli yatırım hiç gelmiyor. Bunu mutlaka düzeltmemiz gerekir ve bunu düzeltmeden de, durum düzeldi, rahatladık mesajını vermek, bence, tehlikelidir, yanlıştır. Sıcak parayı sevmiyoruz mesajını verelim, gelmesin. Yani, yasaklamayalım; ama, gelmese daha iyi olur. Uzun vadeli yatırımı da çok seviyoruz. İş alanı yaratan, teknoloji getiren, yeni piyasaları açan, uzun vadeli yatırım için de her şeyi yapmalıyız.

Kamu yönetimi reformu konusunda atılacak adımlar da, bu açıdan önemli bir gösterge olacak. Eğer, daha kurallı ve etkin bir kamu yönetimiyle yerel yönetimlere rasyonel ölçüler içerisinde daha çok yetki aktararak, daha katılımcı, verimli bir yönetim sağlanması amaçlanırsa, bu, ülke için son derece yararlı olur; ama, bu reform adımları, belirli bir dünya görüşünü devlette egemen kılmak, yandaşları öne çıkarmak için kullanılmak istenilirse, bu çok yazık olur, gerekli desteği de bulmaz ve bu çok önemli reform başarısız kalır.

Mecliste kabul edilen Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Yasası olumlu unsurlar içermekle birlikte, bu önemli yasanın da, amacı doğrultusunda gerekli yararı sağlaması, öncelikle malî hesap vermeye ilişkin hükümlerin düzeltilip, belirlenmesine bağlı olacaktır.

Değerli milletvekilleri, olumlu gelişmeleri gözardı etmeyelim, vatandaşlarımıza iyimser mesajlar verelim; ancak, rehavete götürecek değerlendirmelerden de sakınalım.

Gerçek şudur: Türkiye olağanüstü bir potansiyele sahip olmasına rağmen, yeterli ölçüde büyüyemiyor, istihdam artmıyor, refah bir türlü tabana yayılamıyor. Bugün için, ekonomide istikrar sağlandı; ama, hızlı büyümenin koşullarını henüz oluşturamadık.

Bu bütçe de, hızlı büyümeye geçişi kâfi derecede oluşturan bir bütçe değildir ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu düşüncelerle, arkadaşlarım, hepimiz bütçeye ret oyu vereceğiz. Amacımız; muhalefet için muhalefet yapmak olmamalıdır; büyümenin istihdam ve diğer açılardan yaşamsal önemini vurgulamaktır. Orta ve uzun vadenin, kısa vadeye feda edilemeyeceğini göstermek istiyoruz. Sıcak para tehlikesinin altını çizmek istiyoruz. Ekonomik programın, disiplinden vazgeçmeden, gelişen koşullara göre uyarlanması gereğine dikkat çekmek istiyoruz ve tabiî, sanıyorum, hepimizin ortak amacı, refahın tabana yayılmasıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sürdürülebilir yüksek hızlı büyüme ve istihdam yönünde her adımı desteklemeye hazırız. Vatandaş, hiç kuşkusuz, bizden gerginlik değil, uzlaşma ve çözüm bekliyor. Ülkemizin geleceğine olan güveni sarsan, gerilim yaratan her olay, her kavga, neticede, özellikle dargelirli vatandaşımızın ekonomik hayatını olumsuz etkilemektedir. Hepimizin bu anlayış içinde olmasını diliyorum.

Hükümetin, Meclisteki Seçim Kanununun cilvelerinden kaynaklanan büyük çoğunluğa dayanarak, partizanlığa, yanlı davranışlara prim vermemesini istiyoruz. Kamu kurum ve kuruluşlarının, herkese eşit mesafeyi benimseyen bir dille ve tarzla çalışmasını istiyoruz. 1990'lı yıllarda aşırı partizanlık yapıldı diye bugün bunun devamı, herhalde savunulamaz. Ekonomiyi yönetenleri, uzun vadeli hızlı büyümeyi sağlayacak bütün önlemleri almaya çağırıyor, bu zor ama zorunlu yolda gereken destekleri vermeye hazır olduğumuzu bir kez daha kaydediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Derviş, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

KEMAL DERVİŞ (Devamla)- Kendilerine, bu doğrultuda atacakları adımlarda başarılar diliyoruz.

Değerli milletvekilleri, ekonomik program sayesinde, Türkiye'nin önünde bir fırsat var; gerçekten, olağanüstü bir fırsat var. Bu fırsatı kaçırmayalım. Gelin, Türkiye'nin önündeki engelleri kaldıralım. Önümüzdeki on yılı, Türkiye'nin olağanüstü bir hızla, ekonomik ve refaha, her alanda çağdaş yaşam standartlarına doğru koştuğu bir dönem yapalım.

Saygılarımı sunarım, teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Derviş, çok teşekkür ederim, sürenizi tam kullandınız.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşma, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu tarafından yapılacak.

Sayın Hacaloğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Hacaloğlu'nun konuşmasının bitimini takiben ara vereceğim.

Süreniz 30 dakika.

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul)- Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2004 yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı olarak söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, son on onbeş yılda, özellikle üç temel alanda -eğitimde, içgüvenlikte ve ekonomi yönetiminde- çok ciddî sorunlar yaşadı. Bu sorunlar, giderek, Türkiye'nin demokratikleşmesinin, insan haklarına duyarlılığın, çağdaş, laik toplum yapılanmasının, ekonomide dengeli, istikrarlı büyümenin ve sosyal devletin gelişmesinin önünde ciddî engeller oluşturdu.

Bu dönemde, Türkiye ekonomisi kötü yönetildi. Sağ iktidarlar ve siyasetçiler, Türkiye ekonomisinin sağlıklı gelişmesinin önünü tıkadılar. İçgüvenlik, eğitim ve ekonomi yönetiminde özellikle oluşan sorunlar ve kötü yönetimde herkes vardı, bir tek Cumhuriyet Halk Partisi yoktu.

Bu dönemde, Türkiye ekonomisi yüzünü dünya piyasalarına çevirdi; piyasa ekonomisinin kurumları gelişti, dışticaretimizde sıçrama sağlandı. Tüm bunlar doğru; ancak, bu doğruların yanında, çok temel bazı büyük yanlışlıklar yapıldı. Ekonomi, yatırıma ve üretime sırtını döndü; ulusal sanayimiz taşeronlaştırıldı; KİT'ler, özelleştirme adı altında sürdürülen ilkesiz ve talancı uygulamalarla büyük ölçüde çökertildi; sosyal devlete destek geri çekildi; insanlarımız, emekleri, hakları ve hukuklarıyla dışlandı. Kaybeden, Türkiye oldu, çiftçisi, işçisi, memuru, emeklisi, esnafı ve gerçek sanayicileriyle halkımız oldu. Kısaca, Türkiye'ye bu dönemde yazık oldu.

Peki, bu ulusal olmayan, kamu yararını gözetmeyen politikalardan kazanan taraf yok muydu, kimler kazandı; sahibi oldukları bankaların içlerini boşaltanlar, kamu bankalarını batık kredilerle soyanlar, hayalî ihracatla devleti dolandıranlar, kamu ihaleleri ve özelleştirme uygulamalarında vurgun yapanlar, her türlü yolsuzluk, kuralsızlık ve hukuksuzluğa kucak açan, onları korumasına alan iktidardaki siyasetçiler kazandı veya kazandıklarını zannettiler.

Sayın milletvekilleri, bu neoliberal, dışkaynaklı, dayatmacı politikalar sonucu, Türkiye, yılların birikimlerini eritti, tüketti. Türkiye ekonomisi, her alanda geri bırakıldı; çokuluslu şirketlere ve tekelci sermayeye ucuz emek deposuna dönüştü. Buna rağmen, ülkeye giren sadece sıcakpara oldu. Doğrudan sermaye yatırımları ülkemizden uzak durdu.

Bu son yirmi yıllık dönemde, neoliberal politikaların yörüngesinde, Türkiye 815 milyar doları iç, 245 milyar doları dış olmak üzere toplam 1 trilyon 60 milyar dolar borç yükü altına girdi. Türkiye, bu dönemde 235 milyar doları içborç faizi, 81 milyar doları dışborç faizi olmak üzere, toplam 316 milyar dolar faiz ödemek durumunda kaldı. Yani, 2004 yılı bütçesinin yaklaşık 3 katı düzeyinde faiz ödemesini bu dönemde gerçekleştirdi. Tüm bu borçlanmaya karşın, son on yılda ekonomimiz yılda ortalama sadece ve sadece yüzde 2,7 oranında büyüdü. Sayın Derviş'in de biraz evvel belirtmiş olduğu gibi, Türkiye büyümede yetersiz kaldı. Oysa, bizim de aralarında bulunduğumuz gelişmekte olan ülkelerde ortalama büyüme hızı, Türkiye'nin 2 katından fazla idi.

Bu dönemde, Türkiye'nin sanayileşmesine fren konuldu, sanayileşmenin önemi geri plana atıldı. Sanayiin ekonomi içindeki ağırlığı giderek azaltıldı. Ulusal sanayi çökme noktasına getirildi. Sanayi sektörü katmadeğerinin gayri safî millî hâsıladaki payı, gelişmiş ülkelerde yüzde 36, AB ülkelerinde yüzde 29 iken, Türkiye'de yüzde 26'ya geriledi. Bütün birikim ve potansiyeline rağmen, sanayileşmede hem aralarında bulunduğumuz gelişmekte olan ülkelerin hem de hedef aldığımız Avrupa Birliği ülkelerinin son derece gerisinde kaldık.

Neoliberal politikaların içinde yüksek reel faiz, yüksek enflasyon, yüksek içborçlanma üçgenine tutsak kılınan, bilgi çağının öncelikli sektörlerinde yatırım ve araştırmayı unutan Türkiye, teknolojik gelişme ve rekabet gücünde de doğal olarak geri kaldı; âdeta, dibe çöktü. Dünya büyüme rekabet edilebilirlik kriterine göre, Kore 18 inci, Yunanistan 35 inci sıradayken, Türkiye 65 inci sırada yer aldı. 58 inci sırada bulunan Mısır'ın dahi gerisine düştü. Bu  gelişmelerin doğal sonucu olarak, Türkiye ekonomisi, refah artışında da, zenginleşmede de geri bırakıldı. Son on yılda kişi başına reel büyüme, İtalya'da yüzde 1,8, Kore'de yüzde 5 iken, Türkiye'de yüzde 0.7 ile sınırlı kaldı. Diğer ülkelerle Türkiye arasında gelişmişlik ve refah farkı giderek arttı.

Hükümetin 2004 yılı için öngörmekte olduğu kişi başına millî gelir, 1997 yılının 3 096 dolarlık düzeyinin dahi altında kalacaktır; yani, aradan sekiz yıl geçmiştir, Türkiye'de refah artacağına, azalmıştır.

Değerli milletvekilleri, yıllar geçiyor; Türkiye ekonomisi yerinde patinaj yapıyor. Bir avuç mutlu azınlık, vergisiz faiz gelirleriyle servetlerine servet katarken, halkımızın çok büyük bölümü, giderek daha çok yoksullaşmakta, yaşama umutlarını yitirmektedirler.

2002 yılında yakalanan belirgin makroekonomik iyileşme ve ekonomide devralınan miras, 2003'te, ekonomik istikrarın sağlanabilmesi için uygun zemin yarattı. Ancak, üzülerek belirtiyorum, iktidar olduğunuzdan beri, Sayın Adalet ve Kalkınma Bankası milletvekilleri... (AK Parti sıralarından "Bankası değil, partisi" sesleri) İktidar olduğunuzdan beri bazı şeyler yerine oturmadı. Türkiye her yönden, içeriden ve dışarıdan kuşatılmış vaziyette.

Mecliste üçte 2 çoğunluğa sahip iktidar partisi olarak, sorunları, ulusal öncelikleri, kamusal ve toplumsal yararları gözeterek çözme sorununuz var. Ancak, sizin bir yıldır sergilemekte olduğunuz öncelikleriniz farklı. Siz, büyük bir sorumsuzlukla ekonominin yönetimini IMF'ye, Kıbrıs sorununu Kofi Annan'a, ulusal güvenliğimizi dış odaklara, çalışanların hak ve hukukunu belirli sermaye kesimlerinin insafına terk ettiniz, âdeta bu alanlardan elinizi ayağınızı çektiniz. Siz, bu temel sorumluluk alanlarınızı bırakmış, sekiz yıllık kesintisiz temel eğitimi nasıl deleriz, İslamcı terör olamayacağına toplumu nasıl ikna ederiz, türbanı nasıl dinî simgeye dönüştürebiliriz konularına takmış vaziyettesiniz.

Değerli arkadaşlar, geliniz, el ele verelim, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve siyaseti, sorun değil, çözüm üreten, güvenilir, saygın, saydam ve temiz bir yapıya kavuşturalım. Ülkemizin ve halkımızın ortak çıkarları için bunu başarabiliriz. Yeter ki, siz, yüzünüzü ve gündeminizi Türkiye'nin gerçek sorunlarına çeviriniz, bu konuda güven veriniz, tutarlı olunuz.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Biz tutarlıyız.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Sayın AKP milletvekilleri, son yirmi yıldır ülke ekonomisini krizlere taşıyan sağ partilerle iki ortak özelliğiniz var. Biri, vizyonsuz olma özelliğiniz. Türkiye ekonomisinin kalıcı olarak kurtuluş ve gelişmesi için bir projeniz yok. Türkiye'nin sosyal ve ekonomik bunalımları geride bırakmasını, her alanda gelişmiş, çağdaş bir ülke olmasını hedef alan bir programınız, bir planınız, bir vizyonunuz yok. Diğer ortak tarafınız ise, dış odaklara ve tekelci sermayeye aşırı bağımlılığınız, âdeta teslimiyetçi olma özelliğiniz. Attığınız adımlarda, ne halkımızın ne ülkemizin birikimlerini ne de ulusal değerlerimizi yeterince önemsiyorsunuz. Bu olumsuzluklara ilaveten, sizin, diğer sağ partilerden farklı bir özelliğiniz daha var. Sayın Maliye Bakanımızın ifade ettiği gibi, kendinizi tüccar siyasetçi olarak tanımlıyorsunuz. Herhalde, kamu yararının korunmasını, sosyal devletin geliştirilmesini, işçinin, çiftçinin, çalışanlar ve emeklilerin refahının artırılmasını önemsemeyen siyasetiniz, bu anlayışınızdan kaynaklanmaktadır. Hiç kimseye danışmadan üçte 2 çoğunluğunuzu kullanarak, sık sık Anayasa Mahkemesinin hukuk duvarına çarparak geçirdiğiniz yasalarla, her alandaki yanlı, çarpık uygulamalarınızla ortaya koyduğunuz gibi, ne kamu yararı ilkesi ne sosyal devlet ilkesi ne de emeğin üstünlüğü ilkesi umurunuzda değil. 2003 Yılı Bütçe Kanununda yer alan 21 madde hakkında Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmıştık. Davalar henüz sonuçlanmadı. Şimdi, siz, büyük bir pervasızlıkla, bu maddeleri, yeniden ve aynen 2004 yılı bütçe tasarısına da aktarmış bulunmaktasınız. Bu tasarrufunuz, en azından, hukuka duyarsızlık, Anayasaya saygısızlıktır. Belli ki, sizin için "günü kurtaralım, bizden sonrası tufan" anlayışınız, "ülkenin tüm birikim ve kaynaklarını, gerekirse, baba baba satarız" anlayışınız geçerli ve önemli. Halkımız, sizin bu gerçek kimliğinizi, her geçen gün daha yakından tanımaktadır. Sadece size ve yandaşlarınıza yarar sağlamakta olan bu siyasetinizin bedelini ödemekte olan halkımız, bunun hesabını, er geç sizden soracaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 yılı bütçesi, birkaç yıldır devam etmekte olan geleneği ve zaafları sürdürmektedir. Bu bir faiz bütçesidir. Bu bütçe, rantiye kesimine vergi-servet transferini programlayan bir belgedir. Bu bütçede, yatırım yok, halka hizmet yok, kamu çalışanlarının emek ve haklarına duyarlık yoktur. 2003'te olduğu gibi, bu yılda, eğitim, sağlık ve adalete bütçeden yeterli para yoktur. Bu bütçe, insanımızı dışlıyor; eğitim, sağlık ve adaleti dışlıyor; çiftçiyi ve tarımı ise, daha çok dışlıyor, kendi kaderine terk ediyor.

1983 yılında faiz ödemelerinin gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 3,2 idi. Son yıllarda, bu oran, taşınamaz düzeylere tırmandı. Zaman zaman, devlet, acze düştü. İktidarınızın ilk yılında faiz ödemelerinin gayri safî millî hâsılaya oranı ise, yüzde 18,5 olarak gerçekleşti. 2004 yılında ise, en azından, sizin rakamlarınıza göre, yüzde 15,8'e ulaşması beklenmektedir. 161 katrilyon liralık, yani, 100 milyar dolarlık bu bütçenin yüzde 41'ini -yani 41 milyar doları- faiz ödemeleri oluşturmakta; toplam gelirlerin üçte 2'si faize gidecek. Henüz, iktidarınızın birinci yılındasınız; ancak, ülkemizde yatırımlar durma noktasına geldi. Toplam kamu yatırımlarının gayri safî millî hâsılaya oranı, 1980'li yıllarda ortalama yüzde 10'larda, 1990'lı yıllarda yüzde 7'lerdeyken, bu yıl yüzde 1,8'e geriledi. 1998 fiyatlarıyla, reel olarak, geçen yıla göre yüzde 22 azaldı. Bu bütçede yatırımlar için öngörülen ödenek 4,7 milyar dolar; yani, bütçenin sadece 4,7'si. Yatırımlara, faiz ödeneklerinin sadece onda 1'ini ayırmış bulunmaktasınız.

TÜSİAD Başkanı "havanda su dövülüyor, yatırım ortamı iyileşmiyor" diye şikâyet ediyor. İNTES, bu durumu, bir israf kaynağı olarak değerlendiriyor.

Acil eylem programınızda, konut seferberliğinin başlatılması öngörülüyordu; ancak, birçok vaadiniz gibi, bu da lafta kaldı. Bu yılın ilk dokuz ayında, konut seferberliği yerine, inşaat sektörü yüzde 16 oranında geriledi. İnşaatın, inşaat sektörünün çökmesi, işsizliğin tırmanmasına, yatırımın gerilemesine, âdeta durmasına yol açtı.

2003 yılı fiyatlarıyla baktığımızda, 1990'ların ikinci yarısında altyapı yatırımlarına 18-19 katrilyon harcanırken, bugün, bu rakam, 10 katrilyonun altındadır.

Kamu yatırımlarının rafa kaldırılmasından en büyük darbeyi tarım projeleri almıştır. Kamu yatırımlarının durması, özel sektör altyapı ve sanayi yatırımlarının da ertelenmesine yol açmaktadır. 2003 yılı yatırım programında yer alan 189 adet DSİ tarım projelerinin kalan yatırım tutarı, 22 katrilyon 340 trilyon liradır; ayrılan ödenek ise, sadece 709 trilyon liradır. Bu düzeyde ödenek tahsisleriyle, söz konusu projeler, ancak, otuziki yılda tamamlanabilir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde vergi terörü esmektedir. Vergi politikalarınız, değerli AKP'li milletvekili arkadaşlarım, tam bir şaşkınlığın ve kayırmacı zihniyetin ürünüdür. 2004 yılında da vergi reformu yapmaya niyetiniz olmadığı ortaya çıkmıştır. Sayın Maliye Bakanı tarafından açıklanan vergi paketinden, yurttaşa, artan vergi yükü, rantiyeye ise, destek çıkmıştır; repoya, devlet tahvili ve hazine bonosu faizlerine, her boyutta mevduat faizlerine, bir yıl daha, vergisiz cennet vaatleri çıkmıştır. Hazine bonoları faiz gelirlerine vergi muafiyetinin bir yıl daha uzatılması, belki borçlanmayı biraz kolaylaştıracaktır; ancak, ülkede yoksullaşmanın ve gelir dağılımında eşitsizliğin daha da artmasına, bütçe açığının daha da büyümesine, yatırımların ve halka hizmetin tamamen durmasına neden olacaktır.

Sayın Maliye Bakanı "bütçeyi ÖTV ve KDV kurtaracaktır"demektedir. Hükümet bu konuda kolayını bulmuştur "vur abalıya" misali, bütçe açığı faiz ödemeleriyle kabardıkça, çözümü, dolaylı vergilere yüklenmekte bulmakta. Dolaylı vergilerin toplam vergilere oranı 1998 yılında yüzde 53 idi; 2003 yılında yüzde 68'e tırmandı; 2004'te ise, bütçenizle, yüzde 70 olarak planlamaktasınız Bu varlıklılardan yana uygulamalarınızla, ülkemizde yoksullaşmayı ve eşitsizliklerin daha da artmasını körüklemekte, sosyal barışın bozulmasına zemin yaratmaktasınız.

Sayın milletvekilleri, 1980'li yıllardan günümüze ekonomide neoliberalizmin koruyucu şemsiyesi altında her alanda yaygınlaşan kuralsızlık, kayıtdışı ekonomiyi yeni boyutlara tırmandırmıştır ve siz, bu konuyu denetlemek yerine, körüklemektesiniz. Malî miladı bir yıl ertelemek yerine tümüyle kaldırarak, kayıtdışı ekonominin sınırlandırılmasına darbe indirdiniz. Kayıtdışı ekonomi, günümüzde kayıtlı ekonominin üçte 2'si düzeyine tırmanmıştır; yani, gelişmekte olan ülkelerdeki ortalama oranın, en az 2 katıdır. Oysa, ülkemizde bu oran, 1985'te yüzde 36 idi.

AKP milletvekillerine yargı dokunamıyor; yani, AKP, siyasette kayıtdışıdır. AKP, malî miladı kaldırıyor, yani AKP, ekonomide kayıtdışıdır.

Değerli AKP'li milletvekilleri, eğer bu tavrınızı değiştirmezseniz, siz, tarihe, bir kayıtdışı iktidar olarak geçeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bundan on yıl evvel bütçe açığının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 3,9 idi, 2003 yılında ise yüzde 11,4 olarak gerçekleşti, belli ki, 2004 yılında da kanama dinmeyecek. 2004 yılı bütçesi, 46 katrilyon lira, yani bütçenin yüzde 29'u oranında açık verecektir. Bütçe açığının Türkiye'deki düzeyi çerçevesinde olan başka hiçbir -piyasa ekonomilerinde- ülke yoktur. ABD'de, tüm ülkelerde bu oran yüzde 2'nin altındadır. Bu açık, Maastricht kriterleri düzeyine çekilmeden, ekonomide sürdürülebilir bir istikrarı sağlayabilmenin mümkün olmadığını bilmek durumundayız.

Enflasyonun indirilmesi, enflasyonda istikrar programı hedefine ulaşılması ve onun sürdürülmesi çok önemlidir. Malî disipline öncelik verilmesine devam edilmelidir; ancak, enflasyondaki düşüşün henüz hane halkına gereğince yansımadığı, mutfaktaki yangının devam etmekte olduğu görülmektedir. Sayın Maliye Bakanının, tüccar siyasetçi olma iddiasına rağmen, bu gerçeğin pek farkında olmadığı, son bir yılda kasaba ve bakkala pek uğramadığı anlaşılmaktadır. Yoksa, arada sırada kasaba uğrasaydı, bir kilo yemeklik kıyma fiyatının, son bir yılda, 9 000 000 liradan, yüzde 39 artarak 12,5 milyon liraya çıktığını bilirdi.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin neoliberal rant ekonomisi politikalarıyla içine taşındığı borç batağı, vizyonsuz ve Türkiye gerçeğinden kopuk iktidarınızla daha da derinleşmektedir. Günümüzde, ekim ayı sonu itibariyle içborç stoku 126 milyar dolara, yani 183 katrilyon liraya, içborç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranıysa yüzde 50'nin üzerine çıkmıştır. Sadece, iktidarınızın bu bir yıllık döneminde, içborç stokunu 39 katrilyon lira artırdınız. 1993 yılında, kişi başına borç, kişi başına millî gelirin yarısı düzeyindeydi; günümüzde ise, sayenizde, kişi başına borç 3 706 dolara tırmanarak, kişi başına millî geliri aşmıştır.

IMF programında öngörüldüğü gibi, 2004 yılında, gayri safî millî hâsılanın yüzde 6,5'i oranında faizdışı fazla sağlanması halinde, yaklaşık 17 milyar dolarlık bir kaynağın faiz ödemelerinde ve anaborç ödemelerinde kullanılabilmesi mümkün olabilecektir. Ancak, yüksek bir büyüme eşliğinde sürdürülemeyen faizdışı fazla politikasıyla yeterli sonuç alınabilmesi mümkün değildir. IMF programı, altına imzamızı attığımız sürdürülmesi gereken bir programdır; ancak, IMF'yle, sizin yaptığınız gibi, teslimiyetçi ilişkiye girmenin anlamı yoktur. Hükümet, 2004 yılı konsolide bütçe faizdışı fazlası konusunda, IMF taleplerine teslim olmuştur. IMF'yi ikna edecek güveni sağlayamamış, kararlılığı ortaya koyamamıştır. 2004 yılı faizdışı fazlası, durma noktasına gelen kamu yatırımlarına acil kaynak ihtiyacı; reel sektörün verimlilik artırmaya, araştırma ve geliştirme yatırımlarına yönelik kamu desteği ihtiyacı; rekor düzeye tırmanarak sosyal bunalıma yol açmakta olan işsizliğin taşınabilir noktaya çekilmesi için uygulanacak proje ve destek politikalarının kaynak ihtiyacı; doğu ve güneydoğu Anadolu’da yöre insanına ekonomik açıdan nefes aldıracak mikrokredi ve benzeri projelerin kaynak ihtiyacı, makul ölçülerde dikkate alınarak belirlenmeliydi. Biraz evvel, Sayın Kemal Derviş'in de değindiği gibi, yüzde 6,5'lik faizdışı fazlanın örneğin yüzde 1,5'lik, yani yaklaşık 4 milyar dolarlık bölümü, bütçe kapsamında harcama fasılları, biraz evvel belirttiğim ihtiyaçlara göre, ayrıntılarıyla belirlenmeleri kaydıyla, bu ihtiyaçlar, bütçe içinde tahsis edilmiş olsaydı, Türkiye, 2004 yılında, birçok alanda ve büyümede ve işsizlik sorunun aşılmasında daha ciddî bir mesafe katedebilirdi.

Sayın milletvekilleri, son on onbeş yıldır Türkiye ekonomisi, rantiye kesimine, bankalara çalıştı. Aslî görevleri, halkın tasarruflarını, mevduatlarını, kurallar içinde, kredi olarak ekonominin kullanımına sunmak olan bankaların önemli bölümü, ne yazık ki, giderek, bu sorumluluklarından geri plana düştüler; yüksek reel faizli kamu kâğıtlarından kolay gelir sağlamaya, kaynaklarını ucuz maliyetle ve yasal limitleri aşan boyutlarda olmak üzere, kendilerinin sahip olduğu şirketlere aktarmaya yöneldiler. 1998 yılında, bankaların ekonominin kullanımına sunduğu krediler toplamının toplam mevduata oranı yüzde 51 idi; oysa, Eylül 2003 tarihi itibariyle bu oran yüzde 31'e gerilemiştir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ise, bu oran, en az, Türkiye'nin 2 katıdır. Dünya ortalaması ise, yüzde 130'dur.

Devleti 47 milyar dolar zarara uğratan 21 batık banka sahiplerinden, şimdilik, son derece sınırlı miktarda bir kaynak geri tahsil edilebilmiştir. Sağ siyasetin, belli kesimlerin desteği altında, cumhuriyetin en üst kademelerinde bulunmuş bazı büyüklerin aile fotoğraflarına girerek etkinlik kazanan bazı kişiler, ne yazık ki, bu vurgunda, önplanda yer almışlardır. İmar Bankasında yaşananlar ise, tam bir soygundur ve toplumsal dramın ve kamusal başıbozukluğun izlerini taşımaktadır. Hükümet, emekli ikramiyelerini, yaşam boyu kıt kanaat gerçekleştirdikleri tasarruflarını, emeklerinin karşılığında onurlu yaşamlarının birikimlerini İmar Bankasında devletin denetimi ve güvencesi altında değerlendiren yurttaşlarımızın, yani İmarzedelerin mağduriyetlerine, derhal son vermelidir.

Bu çerçevede, Sayın Maliye Bakanına bir soru yöneltmek istiyorum: Bonozedelerin suçu nedir? Devlete güvenmek mi? Devlete güvenmek suç olabilir mi? Eğer ortada bir suç varsa, suçlu kimdir?

Sayın milletvekilleri, yıllardır özelleştirmeye tam bir fırsatçı ve yağmacı anlayışla yaklaşılıyor, ilke ve kural dinlenmiyor. Özelleştirme uygulamalarında kamu yararı ve toplum çıkarları, etik kuralları, sanayide yeniden yapılanma ihtiyacı kesinlikle umursanmıyor. Özelleştirmeye, ne bir kamu mülkiyeti taassubu -bir mülkiyet ve tapu koleksiyonculuğu anlayışıyla- ne de kamu girişimlerini tümüyle tasfiyeye yönelik, onu hedef alan bir ideolojik saplantıyla yaklaşılmalıdır. Bu süreçte, başta altın hisse olmak üzere gerekli enstrümanlar kullanılarak, Petkim, TÜPRAŞ, Türk Hava Yolları, Tekel ve benzeri stratejik mal ve hizmet üreten KİT'lerin üzerindeki kamu mülkiyetinin, kamu kontrolünün yitirilmemesi sağlanmalıdır. Özelleştirmede satış, en yüksek parayı vereceğini söyleyene değil, kamu tesisini en iyi işletme ve teknolojik yapılanma gücüne sahip olanlara yapılmalıdır. Dünya Bankası dahi "özelleştirme, özellikle krizler sırasında önemli bir gelir kaynağı olarak görüldü; Türk sanayicilerini rekabetçi hale getirme hedefi ikinci plana düştü" değerlendirmesini yapmaktadır.

Sayın Maliye Bakanı çok yadırgadığımız bir üslupla "KİT'leri duman edeceğim; KİT'leri babalar gibi satacağım; parayı verene satarız; TÜPRAŞ stratejik mi? Kim diyor onu!" diyebilmektedir, bu üslup, özellikle ve öncelikle bu KİT'lerin gerçek sahibi olan halkımıza, bu işletmelerde onurla ve özveriyle çalışmakta olan emekçilerimize gerçek bir saygısızlıktır.

AKP önder kadrolarıyla yakınlığı bilinen Albayrak'ların, AKP tarafından son bir yıldır yürütülen özelleştirme uygulamalarında yıldız firma konumuna geldiği görülmektedir. Albayrak'lar ve benzeri kuruluşların özelleştirme faaliyetlerini dikkatle izlemeye, bu alandaki kayırmacılık, vurgun ve talana, Cumhuriyet Halk Partisi olarak göğüs germeye kararlıyız değerli arkadaşlarım.

Sayın milletvekilleri, gelişmiş ülkeler kendi tarım kesimlerini korurken, gelişmekte olan ülkelere, Türkiye'ye, tarımsal üretici olma yerine tarımsal tüketici olma yolunu açıyorlar, IMF'ye bu konuda jandarma görevini veriyorlar. AKP Hükümeti ise, bu acı tabloyu sadece seyrediyor, âdeta uyukluyor! Tarımı ve çiftçiyi dışlayan çarpık politikalar sonucu, Türkiye, tarım ürünlerinde dışa bağımlı hale gelmiş, ilk defa, bu konuda net ithalatçı duruma düşmüştür. AB ülkeleri, kendi çiftçilerine, kişi başı yıllık 304 dolar, ABD 317 dolar destek verirken, Türkiye 113 dolar destek sağlamaktadır. Kısaca, Batılı ülkeler kendi çiftçisini destekliyor, IMF ve AKP ise, öngördükleri politikalarla, ülkemiz tarım ve çiftçisini çökertmektedir. Tarımda fiyat, kredi, girdi desteği tasfiye edilirken, bunu geçici olarak telafi etmek için getirilen doğrudan gelir desteği, hükümet tarafından bir aldatmacaya dönüştürülüyor, ödemeler sürekli erteleniyor. Tarım ve çiftçiden yana kararlı bir tavır sergileyerek, IMF'nin bu konudaki engeli uzlaşmayla aşılarak, hızla, verimlilik artışını hedef alan, üretime bağlı destekleme politikalarına geçilmeli, tarımsal kredi faiz oranları -karşılığının bütçede yer alması kaydıyla- düşürülmeli, Ziraat Bankası, tarım sektörüne dönük olarak, etkin ve verimli yapıda görev yapan ihtisas bankasına dönüştürülmelidir.

Değerli arkadaşlarım, ekonomideki büyüme halka yansımamaktadır, yoksullaşma ve eşitsizlikler artmaktadır, gelir dağılımındaki uçurum giderek daha derinleşmektedir.

Sosyal devlet, sadece bir anayasal kavram olarak kalmamalıdır. Bunun için, devletin gelir ve harcama politikaları, gelir dağılımını bozucu değil, düzeltici bir rol oynamalıdır. AKP Hükümetini, her geçen gün daha çok tahrip edilmekte olan sosyal devlet konusunda duyarlılığa çağırmayı, Cumhuriyet Halk Partisi olarak kendimize bir görev bilmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, süreniz bitti; lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, nüfusumuzun, gelir düzeylerine göre, en alt yüzde 20'lik diliminde yer alan yurttaşlarımızın millî gelirden sadece yüzde 5,3 oranında pay aldığı bilinmektedir. Bu, 13 800 000 kişi, kişi başına yılda 685 dolar, günde ise sadece ve sadece 2 dolar, yani 3 000 000 lirayla ayakta kalma kavgası vermek demektir.

Toplumun, üst ve alt yüzde 20'lik dilimleri arasında tam 10 misli gelir farkı vardır. Bu koşullarda ülkemizde sosyal barışı sürdürmek, hatta ülkemizde birliği ve bütünlüğü korumak, ülkemizde siyasal ve ekonomik istikrarı sağlamak giderek zorlaşmaktadır. Bu eşitsizliği düzeltmek, tüm siyasî partilerin birinci önceliği olmalıdır. Ne yazık ki, ne AKP'nin geçmiş bir yıllık icraatında ne de tartışmakta olduğumuz 2004 yılı bütçesinde bu konuya yönelik bir duyarlılığın izlerini görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, asgarî ücret konusunda, emekçilerin, işçi sendikalarının yıllardır tekrarlamakta oldukları bir talepleri vardır. İşçilerimiz, asgarî ücretin, memurların en alt kademesinde bulunan, yani 15 inci derecede bulunan memurların aldığı net ücret düzeyinde net gelir talep etmektedir. Bu nedenle, Sayın Başbakandan, lütfen, işçileri oyalamamasını ve işçilerin bu talebini karşılayıp karşılamayacağını açıkça beyan etmesini, bu kürsüden, altını vurgulayarak belirtmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışma hakkı, en temel insan haklarındandır; bir sosyal devletin en önemli görevi, yurttaşlarına yeterli istihdam sağlamaktır. DİE verilerine göre, Ekim 2003 sonu itibariyle, iş aramaktan bıkanlar ile mevsimlik çalışanlar da dahil olmak üzere, işsizlik oranı, Türkiye genelinde yüzde 13,2, kentlerde yüzde 17, eğitimli gençler arasında ise yüzde 34'tür. Yani, eğitimli her 3 gencimizden 1'i işsiz bulunmaktadır. 

İşsizlik, toplumsal bunalım noktalarına tırmanmıştır. İşsizliği aşağı çekebilmek için, öncelikle istikrarlı bir büyümenin, hızlı büyümenin yaşama geçirilmesi zorunludur ve onun eşliğinde, her yıl asgarî 750 000 net istihdam yaratacak yatırım ortamı ve büyüme sağlanmalı; özellikle gençlere yönelik olmak üzere, özel istihdam projeleri uygulamaya konulmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, hükümet, bölgesel kalkınmanın sadece lafını etmekte, geri kalmış yörelerde yatırımları özendirecek teşvikleri, IMF'ye sözünü dinletemediği için olacak, bir yıldır, sözünü verdiği halde, uygulamaya koymamaktadır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu, artık, terörüyle, insan hakları ihlalleriyle, boşaltılan köyleriyle, kapatılan mezralarıyla değil, hangi etnik köken ve inançtan olursa olsun, hukuk önünde eşit yurttaşlarıyla, içbarış ve hoşgörü ortamıyla, ancak, en önemlisi, yatırımlarıyla, yeni kurulacak fabrikalarıyla, istihdam projeleriyle anılmalıdır.

Hukuken sona ermiş olan OHAL uygulaması, fiilen her alanda, her yönüyle sona erdirilmelidir. Ülkemizin sosyal ve ekonomik yönlerden geri kalmış diğer yöre ve bölgeleriyle beraber, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da hızla kalkınmayı sağlayacak projeler ve teşvik uygulamaya konulmalıdır. Sınır ticaretine konulmuş bulunan engeller kaldırılmalıdır. Köye geri dönüş projesi, güvenlik, gönüllülük, kamunun yeterli malî desteği ilkeleri çerçevesinde, eğitim, sağlık ve kırsal altyapısı devlet tarafından sağlanarak, derhal yaşama geçirilmelidir. Bölgede, kırsal altyapı projesi uygulamaya geçirilerek, iş olanakları yaratılmalı, koruculuk sistemi de bu proje bünyesinde tümüyle tasfiye edilmelidir.

Hükümetin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bölgesinde evini terk etmek zorunda kalan Rum bayan Loizidiu'ya verdiği desteğin, ne diye Güneydoğu Anadolu'daki yurttaşlarımızdan esirgendiğini, hem biz hem de yöredeki mağdur yurttaşlarımız, anlamakta zorluk çekmektedir. Bu yurttaşlarımızın haklarını alabilmeleri için, muhakkak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine mi gitmeleri gerekmektedir?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin bunalımdan çıkışı ve sürdürülebilir bir istikrar ve gelişmeyi sağlayabilmesi için, önünde tek bir çözüm yolu vardır. Çözüm, uluslararası kuruluşlarla ilişkisini, özgüven, ulusal çıkarlar ve karşılıklı açık diyalog temelinde geliştiren yapıcı tavrıyla; rekabetçi pazar ekonomisini tüm çağdaş kurum ve kurallarıyla hayata geçirmeyi ve AB'yle bütünleşmeyi gerçekten hedef alan vizyonuyla; omurgasını, üretim, yatırım, teknolojik yapılanma, verimlilik, stratejik planlama, bölgesel kalkınma ve hızlı büyümenin oluşturduğu, odağında insan olan politikalarıyla; Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke ve devrimlerine, onun temellerini attığı Türkiye modeline ödünsüz sahip çıkan, ülkede ve çevresinde, güven ve istikrarın gücünü oluşturan, barışı, insan haklarını, demokratikleşmeyi, laik cumhuriyeti, sosyal hukuk devletini ve kamu yararını yücelten, yolunu, çağdaş sosyal demokrasinin evrensel ilkeleriyle çizen ve aydınlatan siyasettir; yani, çözüm, sosyal demokrasidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Çözüm, laik cumhuriyetin kuruluşunda yer alan, her ırk, inanç ve kökenden insanlarımızın, tüm Türkiye'nin partisi olan, ulusal çıkarlarımıza ve iç barışımıza yönelik her türlü tehdit karşısında ayakta kalabilen ülkemizin tek partisidir; yani, çözüm, Cumhuriyet Halk Partisidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ülkemizin, ekonomimizin ve insanlarımızın ihtiyaç ve özlemlerini karşılamaya yeterli olmayan bu 2004 yılı bütçesine olumsuz oy kullanacağız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan, Sayın Hükümet; bu duygularla, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, teşekkür ederim.

Sayın Hacaloğlu, tutanakları getirtmedim, yanlış anlamış olabilirim; Güney Kıbrıs'ta yaşayan Rum vatandaşı Loizidiu ile Güneydoğu Anadolu'da yaşayan vatandaşlarımız arasında bir benzerlik mi kurdunuz? (AK Parti sıralarından "Doğru, doğru" sesleri)

Yazılı metin varsa, yazılı metinden okuyabilirsiniz.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, bilindiği gibi, Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan bir Rum bayan... (AK Parti sıralarından "Güney Kıbrıs'ta" sesleri)

Efendim, halen Güney Kıbrıs'ta yaşayan, daha evvel Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan Rum bayan, Kuzey Kıbrıs'taki evini terk etmesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaat etmiş...

BAŞKAN - Bunu biliyoruz efendim, bunu bütün arkadaşlarımız biliyorlar.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - ... ve bu konuda hükümet bir tazminat ödemek durumunda kalmıştır. (AK Parti sıralarından gürültüler) Hükümetimiz...

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar; lütfen...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Şu anda, güneydoğuda boşaltılan köylerle ilgili olarak, yüzlerce ve yüzlerce dava gündemdedir. Hatta, bir pilot dava, örnek olarak incelenmektedir. Burada vurgulamak istediğim husus: Bu pilot dava sonuçlanmadan, Güneydoğu Anadolu'da evlerini zorunlu olarak terk etmek durumunda kalan yurttaşlarımızın, köye geri dönüş projesi kapsamında yurttaşlık hakları sağlanarak geri dönüşleri sağlanmalı ve bu yurttaşlarımız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde haklarını arama zorunda bırakılmak yerine, haklarını ülkemizde alabilmelidir.

Belirtmek istediğim husus budur Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Açıklamanıza teşekkür ederim; tutanakları inceleyeceğim.

Değerli arkadaşlar, gruplar adına konuşmalar tamamlanmış bulunmaktadır.

Saat 14.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.25


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.30

BAŞKAN: Bülent ARINÇ

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki son müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/688) (S. Sayısı : 284) (Devam)

2.- 2002 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2002 Malî Yılı Genel Bütçeli Daireler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656, 3/370, 3/372, 3/373) ( S. Sayısı : 286) (Devam)

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı : 285)  (Devam)

4.-  2002 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi İle 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657, 3/371) (S. Sayısı : 287) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Bildiğiniz gibi, gruplar adına yapılan konuşmalar bitmiştir.

Şimdi, söz sırası, bütçenin lehinde olmak üzere, şahsı adına söz isteyen Kars Milletvekili Sayın Yusuf Selahattin Beyribey'indir.

Sayın Beyribey, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının tümü üzerinde, fikir ve düşüncelerimi açıklamak üzere, şahsım adına lehte söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bütçeler, devletin gelirler toplamasına ve bu toplanan gelirlerin kamu hizmetlerinin giderleri olarak harcanabilmesine izin veren kanunlardır. Doğal olarak, bütçe, onu hazırlayan, yürürlüğe koyan siyasî iradenin, yani, onu hazırlayan iktidarın tercih ve önceliklerini ifade eder.

Daha önce uygulanan yanlış programlar, yönetim hataları, gerekli yatırımların zamanında yapılmaması ve yanlış yatırım kararlarıyla kamu kaynaklarının israf edilmesi neticesinde, ülkemiz; yüksek enflasyon, büyük bir kamu borç stoku, istikrarsız ve dalgalı büyüme, dengesiz gelir dağılımı, yüksek oranlara varan işsizlik gibi, ciddî sorunların içerisine düşmüştür.

AK Partinin 59 uncu Hükümeti, bu şartlarla, acil eylem planı çerçevesinde, çoğulcu demokrasi anlayışıyla, hukuka ve insan haklarına saygı temelinde; ekonomik istikrarı sağlamış, rekabetçi bir piyasa yapısı oluşturmuş, sürdürülebilir bir kalkınma hızı yakalamış, bütün nimetleri adil bir şekilde dağıtan, yolsuzluk ve yoksuzluğun üzerine giden, çağdaş dünyayla entegre olmuş, farklılıkları zenginlik olarak algılayan bir anlayışla yeni bir dünyanın inşasına katkıda bulunan bir Türkiye'yi hedeflemiştir.

Değerli milletvekilleri, bütçeler, ülkelerin iç ekonomik işleyişlerine yönelik olarak hazırlanmaları nedeniyle, uluslararası konjonktürle direkt ilişkili metinler olarak görülmeyebilirler. Oysa, malî ve finans dengelerinin tesis edebilmesi, içticaretin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması ve dışticaret açıklarının kapatılması amacına hizmet eden bütçelerin dış ilişkilerde güçlü bir siyaset izlemeye imkân sağlayacağı gözden uzak tutulmamalıdır.

Bitirmekte olduğumuz 2003 yılı, Ortadoğu ekseninde cereyan eden olaylar nedeniyle, ülkemizin dış konjonktürden fazlaca etkilendiği bir yıl olmuştur. Ortadoğu'daki savaşın kısa zamanda sonuçlanması, dünyadaki ve ülkemizdeki olumsuz belirtileri boşa çıkarmış ve çok kısa bir sürede piyasalardaki gerilim ortadan kalkmıştır. Ekonomideki canlanma, açık bir şekilde toplumuzun tüm kesimlerine yansımıştır.

Dünyadaki tüm malî sektörde genel bir iyileşmenin hâkim olduğu, dolayısıyla, dışticaretteki engel ve kısıtlamaların giderek azaldığı, ihracatımızın da artarak devam ettiği görülmektedir.

Ülkemiz ekonomisindeki olumlu gelişmelerde dış etkilerin payı doğal olarak büyüktür; ancak, AK Partinin, istikrarlı basiretli ve tutarlı politikalarının sonucunda yaptığı katkının altını da kırmızı çizgiyle çizmek gerekir.

Geçtiğimiz yıllarda ülkemizde yaşanan resesyonun etkileri oldukça büyük olmuş, ülkemiz, tarihinde hiç olmadığı kadar büyük sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Gecelik repo faizleri 1 000'li seviyelerin üzerine çıkmış; ülkede yatırım ve üretim sektöründe krizler oluşmuş, yasama ve icrada ve bilhassa icranın iki büyük makamı arasındaki anlaşmazlıklar dillere destan olmuş; bu anlaşmazlıklar, finans sektörümüzü derinden etkileyerek, milyarlarca dolar tutarındaki dövizimizin yurtdışına çıkmasına sebebiyet vermiştir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, içeride ve uluslararası arenada üst üste yığılmış, ağırlaşmış ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarla karşı karşıyadır. Büyük reformlar yapacak bir Meclise ihtiyaç duyulmaktadır. Bu da, ne mutludur ki, AK Parti Hükümetine nasip olmuş. Bu Meclis, reformlar ve icra Meclisidir. 

Zira, bu hükümetin, otuz yıldır çözülemeyen Kıbrıs sorununu çözmek zorunda olan hükümet olmasıyla; bu hükümetin, ekonomik kalkınmamızın önünde büyük bir engel teşkil eden yüksek faiz hadlerini düşürmek ve kalkınma hamlesini başlatmak zorunda olan hükümet olmasıyla; bu hükümetin, Avrupa Birliğinin onurlu bir üyesi olabilme hayalimizi gerçekleştirmek durumunda olan bir hükümet olmasıyla; bu hükümetin, yeniden şekillenmekte olan Ortadoğu coğrafyasındaki ülkemizin millî çıkarlarını gözetmek zorunda olan hükümet olmasıyla; bu hükümetin, mensuplarına iyi maaş ve özlük hakları sunan kamu kurumlarının yarattığı ücret ve sosyal yaşam adaletsizliğini düzeltmek zorunda olan hükümet olmasıyla; bu hükümetin, her ne sebepten olursa olsun mazeretlerin arkasına sığınma hakkı dahi olmayan bir hükümet olmasıyla; bu hükümetin, tarım ve sanayide üretimi artırarak işsizliğe çözüm bulması gereken hükümet olmasıyla; bu hükümetin, Türkiyemizin bozulan sosyoekonomik yapısını onarmak, yeniden düzenlemek görevini üstlenmiş olan hükümet olmasıyla ve 22 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin reform ve icra hükümeti olma özelliği apaçık ortadadır.

Değerli milletvekilleri, biz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, bu kutsal vazifenin altına bilerek, isteyerek girdik ve inşallah, bunun altından da yüzümüzün akıyla çıkacağız. Ekonomimizdeki olumlu gelişmeler, düşen faizler, yükselen borsa endeksi ve yıllardır halkımızın yaşadığı sıkıntıların baş sebebi olan enflasyondaki düşüş, bu kararlılığımızın, uyguladığımız doğru politikaların sonucu olarak, görmeyen gözlerin, duymayan kulakların, nasırlaşmış kalplerin bile inkâr edemeyeceği gerçekler olarak ortada durmaktadır.

2003 bütçesi "hedefleri tutturamayacaksınız" diyenlerin, tahminlerinde ne kadar yanıldıklarını gösteren bir bütçedir.

Kamu kesimde büyük boyutlara ulaşan israfın ve hesapsızca harcamaların artık son bulması ve sorumluların hesap vermesi gerektiği inancındayım. Toplumsal ve ekonomik açıdan büyük yara olan bu sorunun tüm açıklığıyla ortaya konulması için, ayrıca, ben, bir Meclis araştırması önergesi vermiştim. Bununla ilgili tespit ettiğim bazı konuları sizlerle paylaşmak istiyorum. Burada, bahsedilen illerin isimlerini ifade etmeden, birkaç örnek vermek istiyorum.

Bir il düşünün, 954 tane lojman yaptırılmış. Bunun kötü olan tarafı neresinde diye düşünebilirsiniz; ama, lojmanların mülkiyeti belirsiz, ekonomiye kazandırılamayan para miktarı 3 trilyon lira.

İlimizin birisinde yüzde 10 kapasiteyle çalışan bir dağ evi yaptırılmış, yanına dağ okulu da ihmal edilmemiş. Lüks ve daha büyük olması için uğraşılmış; doluluk oranı yüzde 5, her iki tesisin 2 personeli var; yakıtı, elektriği, suyu cabası. Yine, aynı ilde, bir başka dağ evi var. Bu dağ evi kışın kayboluyor, yazın ortaya çıkıyor.

Bir başka ilimizde, yüzde 40 kapasiteyle çalışan yükseköğrenim yurdu inşa edilmiş, 750 kişilik. Aynı yerde, ihtiyaç varmış gibi, bir 750 kişilik öğrenci yurdu daha yapılıyor. 30-40 öğrencisi olan bir ilçesine ise, 750 kişilik yurt yapılıyor; 350 kişilik kısmı hizmette, diğer kısmı da boş olarak durmaktadır. Bir başka ilçesinde ise, yurt yapılmış, beş yıldır yüksekokul açılması için bekliyor. Bu arada, 10 000 öğrencisi olan Kars'ta ise, bir tane öğrenci yurdu var ve öğrenciler dışarıdadır.

İlin kaynaklarıyla 2 tane baraj yapılmış. Barajlar su tutmuyor; su tutmadığı için, sondaj beton çalışmaları yapılmış, beton çalışmalarına rağmen de su tutmamış, sadece humuslu toprak birikiyor. Bu toprakları, belediyeler, park ve bahçeler için kullanıyor. Bu ilimize 3 kilometre, 5 kilometre uzaklıktaki köylerde ise, maalesef, yüz yıldır su yok.

Kendisine 50 kilometre uzaklıktaki ilde mevcut olan havaalanına gitmek yerine havaalanı istemektedir ve burayla ilgili program yapılmıştır.

İllerimizin birisinde, TEDAŞ müessese müdürlüğüne ait trilyonluk elektrik direkleri atıl durumda, hidrotermal tesisler işletilmemekte, PTT binaları boş durmaktadır. Atıl tesisler, boş binalar, boş okullar, boş yurtlar ve gereksiz havaalanları gibi hayaller için harcanan kaynakların nasıl yerine konulacağını, toplumca ödediğimiz sosyal ve ekonomik bedellerin nasıl tazmin edileceğini merak ediyorum.

Değerli milletvekilleri, hükümetimiz, pek çok soruna orta ve uzun vadede çözüm üretmeyi amaçlayan reform ve çalışmalarını hızlandırmıştır. Vatandaşlarımıza kamu sektörünce verilen hizmetlerin hızının ve kalitesinin artırılması hedeflenmiştir. Bu amaca yönelik çalışmalar sürdürülürken, kamu kesiminde bir hayli bozulmuş olan malî disiplinin sağlanması ve kamu harcamalarında etkinlik ve verimliliğin artırılması yönünde başlatılmış bulunan reform çalışmaları eşzamanlı olarak devam etmektedir.

Enflasyon muhasebesinin malî yapımıza kazandırılması çok önemli reformlardandır. Geçmişte yaptığımız ve ekonomimize büyük zararlar veren krizlere karşı dirençli bir ekonomik yapı geliştirmek amacıyla hareket edilmektedir. Enflasyonun aşağı seviyelere indirilmesi, öncelikli hedeflerden birisi olarak dikkati çekmektedir ve bu gerçekleştirilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz bitti, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Bu çerçevede, 2004 yılında hükümetimizin hedefleri, enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek, kamu borç stokunu düşürmek, üretimi ve buna bağlı olarak ihracatı artırmak, işsizliği azaltarak istikrarlı ve yüksek bir büyüme performansına ulaşmak olarak ortaya konulmuştur. Bu hedeflere ulaşma kararlılığımız devam edecektir. 2004 bütçesinin büyüklükleri ve dengelerinin, bu makro hedeflere ve öngörülere uygun olarak hazırlanmış olduğunu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2004 bütçesi, Türk bütçe tarihinde yeni bir anlayışın hayata geçirileceği bir bütçedir; çünkü, fonksiyonel sınıflandırmalara dayanan ve birkaç yıldır pilot uygulamaları yapılan analitik bütçe sınıflandırması 2004 bütçesiyle uygulamaya konulacaktır.

Bu bütçe sistemiyle, kamu harcamalarının ekonomik hayattaki etkileri analiz edilebilecek, gerektiğinde uluslararası karşılaştırmalar yapılabilecektir. Analitik bütçe sisteminde, bütçe gelir ve gider kalemlerinin izlenme ve sunum şekli değişmekte; ancak, geçmiş yıllarla karşılaştırma yapabilme imkânı ortaya çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 2004 bütçesi, kamu sektöründe malî disiplini  tavizsiz bir şekilde uygulayarak, kamu harcamalarında tasarrufu ve etkinliği sağlayacak, gelirleri artıracak, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik başta olmak üzere, beşerî ve doğal kaynaklarımızın geliştirilmesine yönelik yatırımlara öncelik verecek şekilde hazırlamıştır.

AB'ye uyum amacıyla ortaya konulan politika ve önceliklerin hayata geçirilmesi için sürdürülen çalışmaların hızla ve zamanında sonuçlanmasına büyük bir özen gösterilmektedir.

Değerli milletvekilleri, 2004 yılı bütçesi dikkatli ve hayalcilikten, özellikle kaçınılarak hazırlanmış bir bütçe olarak görülmektedir. Dünya ekonomisindeki gelişmelerin titizlikle incelenmesi neticesinde elde edilen somut verilerin ışığında ve ekonomilerarası etkileşimin iç ve dış borç hadlerinin sınırlılıkları çerçevesinde hazırlanmış bulunan 2004 yılı bütçesi aleyhinde söylenebilecek hiçbir söz yoktur.

Bu arada, AK Parti Genel Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan'a ve Hükümetine, Karsımızı kırk yıllık susuzluktan kurtardığı için, Erzurum Ekspresini Kars'a kadar getirdiği için teşekkür ediyorum. Susuzluğun ne olduğunu, susuz kalan insanlar bilir; yıllardır susuzdu; o doğrultuda, Kars halkı adına şükranlarımı arz ediyorum.

Bu arada, ayrıca, Ebul Hasan Harakani Külliyesiyle ilgili katkılarından ve bu külliyeyi, Türk Kültürüne ve Türk Milletine kazandırdıklarından dolayı şükranlarımı arz ediyorum.

Kars-Tiflis demiryolu projesinin bir an evvel bitirilmesini, ilimize doğalgazın bir an evvel gelmesini, Sarıkamış Ormanlarının bir an evvel millî park ilan edilmesini, Kars'taki sınır kapılarımızın ticarete açılmasını, sınır ticaret merkezlerimizin bir an evvel hizmete geçirilmesini, Kars Devlet Hastanesinin bir an evvel bitirilmesini Karslılar beklemektedir. Bu doğrultuda, hükümetimizden beklentilerimi ifade ederken, Sayın Başkanıma, söz hakkında bize tolerans tanıdığı için, ayrıca, kıymetli dinleyicilerimiz bizi dinlediği için, hepinize teşekkür ediyorum; saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Beyribey teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma yapan Sayın Algan Hacaloğlu'nun konuşmasıyla ilgili tutanağı getirttim; hem Sayın Hacaloğlu'nun konuşmasını hem daha sonra ikazım üzerine yaptığı açıklamayı okumak istiyorum.

Sayın Hacaloğlu diyor ki: "Hükümetin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bölgesinde, evini terk etmek zorunda kalan Rum bayan Loizidiu'ya verdiği desteğin, ne diye Güneydoğu Anadolu'daki yurttaşlarımızdan esirgendiğini, hem biz hem de yöredeki mağdur yurttaşlarımız, anlamakta zorluk çekmektedir. Bu yurttaşlarımızın haklarını alabilmeleri için, muhakkak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine mi gitmeleri gerekmektedir?"

Ben, bunu önemsedim; çünkü, Sayın Hacaloğlu, şahsı adına değil, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma yapıyor ve kendisinden bir açıklama rica ettim. Konuşmasında, şu açıklamayı yaptı Sayın Hacaloğlu:

"Sayın Başkan, bilindiği gibi, Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan bir Rum bayan... -itiraz ediyorlar- Efendim, halen Güney Kıbrıs'ta yaşayan, daha evvel Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan Rum bayan, Kuzey Kıbrıs'taki evini terk etmesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaat etmiş ve bu konuda hükümet bir tazminat ödemek durumunda kalmıştır.

Şu anda, güneydoğuda boşaltılan köylerle ilgili olarak, yüzlerce ve yüzlerce dava gündemdedir. Hatta, bir pilot dava, örnek olarak incelenmektedir. Burada vurgulamak istediğim husus: Bu pilot dava sonuçlanmadan, Güneydoğu Anadolu'da evlerini zorunlu olarak terk etmek durumunda kalan yurttaşlarımızın, köye geri dönüş projesi kapsamında yurttaşlık hakları sağlanarak geri dönüşleri sağlanmalı ve bu yurttaşlarımız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde haklarını arama zorunda bırakılmak yerine, haklarını ülkemizde alabilmelidir.

Belirtmek istediğim husus budur Sayın Başkan."

Sayın Hacaloğlu, konuşmanız içerisinde "hükümetin, Rum bayan Loizidiu'ya verdiği desteğin, ne diye Güneydoğu Anadolu'daki yurttaşlarımızdan esirgendiği" hususu, ciddî bir husustur. Bu açıklamalarınızı yeterli buluyor musunuz?

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Efendim "destek" kelimesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu kararı uygulama anlamındadır; o anlamda söylenmiştir. (AK Parti sıralarından "duyamıyoruz" sesleri)

BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, mikrofonunuz açıldı; buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Tekrarlıyorum efendim.

Sayın Başkan, burada kullanılan "destek" kelimesi, hükümetin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde kesinleşen, bu bayana yönelik tazminat kararını uygulamasıdır.

Esasında, olayın özünde, Güneydoğu Anadolu'da da, ister güvenlik güçleri ister PKK ister köy korucuları tarafından olsun, zorunlu olarak evlerinden boşaltılmış olan yurttaşlarımızın, barınma haklarının verilmesi, sağlanması, mağduriyetlerinin giderilmesi, Anayasanın kusursuz sorumluluk anlayışı çerçevesi içinde bir doğal haktır; o anlamda ifade edilmiştir. Yoksa, Rum bayana özel bir destek verildiği şeklinde değil, bir mahkeme kararının uygulanması anlamında ifade ettim.

Diğer taraftan, biliyoruz, gerçekten, bazı davalar, Güneydoğu Anadolu'daki boşaltılan köylere ilişkin de kesinleşti. Şimdi, içeriden biliyorum -mahkemeden- çok sayıda dava bekliyor.

BAŞKAN - Bunu açıklamanızda söylediniz zaten.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Evet.

O nedenle, bir ikazda bulunmak istedim ve ben, bunu, zaten, sık sık bu kürsüden dile getiriyorum ve bakanlık yaptığım dönemden beri de, çok yakınen, siyaseten ilgilendiğim bir konudur; ama, ben, avukat değilim. Bu konuda avukatlar para kazanmasın. Bu konuda, yurttaşlar, doğrudan doğruya, kendi haklarını, devletin desteğiyle, gidip orada yaşamlarını sağlayabilecekleri bir ortam, gönüllülük ve güvenlik çerçevesi içinde yerine getirilsin.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Tabiî, bu açıklamanız, sizin ve grubunuz açısından yeterli ise, ben bir şey söylemek imkânına sahip değilim; ancak, Yüce Meclisin Başkanı olarak, hiçbir cumhuriyet hükümetinin bir Güney Kıbrıslı Rum vatandaşa destek sağlaması; ama, bu desteği kendi vatandaşından esirgemesi gibi bir durum kesinlikle söz konusu olamaz. (AK Parti ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar) Bunu, lütfen, bu anlamda kabul ediniz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını bir yargı yeri yetkisi olarak kabul etmiş olan bir hükümetin, kesinleşmiş bir kararı uygulaması, mahkeme kararının bir gereğidir. Bu, bir destek değildir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da eşittir. Bu ülkede birlikte yaşıyoruz, kardeşçe yaşıyoruz. Hiçbir cumhuriyet hükümeti, ne kadar kusurlu olursa olsun, bu şekilde bir desteği kendi vatandaşından esirgemez.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Lütfen... Lütfen...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Oturduğum yerden bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Açıklamalar yapıldı...

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapılan bir konuşmayı, bu açıklamaları yeterli buldunuz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Tutumunuz hakkında söz istemek zorunda bırakmayın beni.

BAŞKAN - Tutumumda ne var?..

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sizin yorumladığınız gibi bir amaç taşımadığını...

BAŞKAN - Yalın... Konuşmaları okudum size.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - ...o konuşmadan sonra öyle bir amaç çıkmadığı açıkça anlaşıldığı halde, bu Mecliste gerginlik yaratmak için neden böyle...

BAŞKAN - Lütfen... Lütfen...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bunu kabul etmiyorum.

BAŞKAN - Tutanakları getirttim, tutanakları okudum; bunları bir başka şekilde anlayan kişi varsa ona hiçbir sözüm yok. Sayın Hacaloğlu da...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sizin anladığınız gibi anlaşılması mümkün değil.

BAŞKAN - Burada bütün milletvekili arkadaşlarımız var ve Türk Milleti bizi izliyor...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Biz de buradayız efendim.

BAŞKAN - Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevî şahsını korumak istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin manevî şahsını korumak istiyorum ve bu, benden çok sizin de göreviniz, en az sizin de bu kadar bir göreviniz ve sorumluğunuz var Sayın Topuz...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bizim ne kadar dikkatli olduğumuzu herkes bilir.

BAŞKAN - Ben bir açıklama rica ettim, bu açıklamayı yeterli görüyorsanız mesele yok.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Siz, bize karşı haksızlık ediyorsunuz; onu tebarüz ettirmek istedim.

AHMET IŞIK (Konya) - Ne alakası var! Lafz gayet açık!..

BAŞKAN - Hayır... Tutanak burada; ben tutanağı okudum sizlere. Lütfen... Lütfen...

Hükümet adına Sayın Başbakan söz istemektedir.

Sayın Başbakan buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başbakan süreniz 1 saat efendim.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Kesinhesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelerde Hükümetimin ve AK Partinin görüşlerini açıklamak için huzurlarınızdayım; Türkiye Büyük Millet Meclisinin siz değerli üyelerini sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Siz saygıdeğer milletvekillerinin şahsında, milletimin bütün fertlerini de, aynı sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında, bu görüşmemizin, ülkemiz için yol gösterici, ufuk açıcı sonuçlar doğurmasını Yüce Allah'tan temenni ediyorum.

2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Meclis Genel Kurulumuzda görüşülmeye başladığı günden bu yana, bakan arkadaşlarımız, kendi çalışma alanları bakımından, Türkiye'nin aldığı olumlu mesafeyi ve önümüzdeki dönemden beklentilerini bütün yönleriyle ortaya koyan konuşmalar yaptılar.

Müsaadelerinizle, ben de bugün, hem Türkiye'nin genel durumunu kısaca özetlemek hem de bütçemize yapılan itirazları da dikkate alarak bir gelecek perspektifi ortaya koymak istiyorum. Şunu sevinerek ifade ediyorum ki, bugün Genel Kurulumuzda görüşmekte olduğumuz 2004 Malî Yılı Bütçe Tasarısı, geçen yılın aynı döneminde hazırlanan tasarıyla karşılaştırıldığında, ülkemizin nereden nereye geldiğini gösteren tarihî bir belge niteliğindedir. Gerçekten de, Türkiye, bugün, hem ekonomik hem de siyasî açıdan 13 ay önce devraldığımız karanlık tablodan oldukça uzaklaşmış, kriz şartları önemli ölçüde aşılmış, piyasalar canlanmış ve şükürler olsun ki, milletimiz, geleceğe, yeniden umutla bakmaya başlamıştır.

Hepimize mutluluk veren bu aydınlık tablonun ortaya çıkmasında emeği geçen herkese şükranlarımı sunmak istiyorum.

Bütün dünya görüyor ve ifade ediyor ki, Türkiye, 2003 yılında dikkat çekici bir iyileşme performansı göstermiş, uyguladığımız kararlı ve istikrarlı politikalar, özellikle dünya ekonomik çevrelerinin takdirini toplamıştır. Aynı iyimser hava, Türkiye'nin ekonomi otoriteleri, piyasa ve sektör temsilcileri ile bizzat vatandaşlarımız tarafından da teneffüs edilmektedir. Bu çerçevede, Anamuhalefet Partimizin Hükümetimize yöneltmiş olduğu itirazlarında "kötüden iyi; ama..." noktasına kadar gelmiş olmasından memnuniyet duyduğumuzu da ifade etmek isterim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şüphesiz ki, bu tavırlar da kutlanacak tavırlardır.

Değerli arkadaşlarım, Hükümet olarak temel önceliğimiz, bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da güven ve istikrar şartlarını koruyarak, koyduğumuz rasyonel hedeflere ulaşmak, ülke kaynaklarını akılcı ve verimli kullanmak, yeni kaynakları hayata geçirmek ve nihayet, israfı, yolsuzlukları önlemek olacaktır. Milletimizin omuzlarımıza yüklediği sorumluluğun bilinci içerisindeyiz. Bu bilinçle şunu açıkça ifade etmek istiyorum ki, popülist politikalara asla prim vermeyeceğiz; ülkemizin geleceğini asla kısır politik çekişmelere kurban etmeyeceğiz. Bu konuda kararlılığımızı zayıflatmak, dikkatimizi dağıtmak ve hevesimizi kırmak isteyenler, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da, karşılarında milletimizinkine eş çelik gibi sağlam bir demokratik irade bulacaklardır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu iradede bir kırılma noktasını bekleyenler, acıdır ki, asıl kırılmayı kendi boş hayallerinde yaşayacaklardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, her şeyden önce şunu vurgulamak zorundayım: Türkiye, ülkelerden bir ülke değildir, dünya devletleri arasında merkezî öneme sahip bir ülkedir. İşin başında bir tespitte bulunduk ve yola çıktık; tespitimiz şuydu: Tarihî ve kültürel derinliğiyle, ekonomik ve beşerî potansiyeliyle Türkiye, büyüklüğüne ve imkânlarına yaraşır bir yönetimin elinde şahlanacaktır. 3 Kasım seçimleriyle, milletimiz, bu büyük iddiaya sahip çıktı; AK Parti, milletin kararıyla tek başına işbaşına geldi. İşbaşına gelirken bütün hedeflerimizin özeti olarak "her şey Türkiye için" dedik. Milletin iktidarı, geçmişin yanlışlarını tekrarlamasın diye, sürekli teyakkuz halinde olduk. Yola çıkarken kötümser senaryolar yazanlar, bize hep şu soruyu sordu: "Kaynak nerede?" Bugün de aynı soruyu soranlar var "kaynak nerede?" O gün dedik ki "kaynak, AK Partidir; kaynak, Türkiye'nin ta kendisidir." Bu kaynak sayesinde, bir yıl gibi kısa bir zaman içinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye'yi bir girdaptan çıkarmıştır. Bu parti, umutların en çok zayıfladığı bir noktada milletin özgüvenini bulmasına öncülük etmiştir. Parti olarak, hükümet olarak, ilk bir yıl için vaat ettiklerimizin çok daha ilerisinde mesafeler aldığımız için mutluyuz, bahtiyarız. Bu başarı, her zaman ifade ettiğim gibi, salt bizim değil, salt milletimizin başarısıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biz, elbette, yaptıklarımızla yetinmiyoruz. Türkiye'nin gelecek ufkundan gözümüzü ayırmıyoruz. İlk bir yılımızı adalete ve demokrasiye yatırım yılı olarak özetliyoruz. En derin anlamıyla adalet, en geniş anlamıyla demokrasi; hareket noktamız bu oldu. Zira, yıllar yılı milletin vicdanı yara almış, adalete, yönetime duyulan güven, zayıf iktidarların elinde daha da zayıflamıştır.

O talihsiz yılları artık unutmak istediğimiz için, devraldığımız Türkiye tablosunu, burada, tekrar hatırlatma ihtiyacı duymuyorum. Şu kadarını ifade etmeliyim ki, sadece Türkiye'nin yönetimini devralmadık, aynı zamanda, krizlerin yönetimini de devraldık. İşte, burada, siyasî irademizin, sorunlara yaklaşım üslubumuzun önemine özellikle işaret etmek istiyorum. AK Parti İktidarıyla Türkiye, bozulan, sarsılan toplumsal, siyasî ve ekonomik dengelerini hızlı bir tamir sürecine girmiştir. Hükümetimiz, ülkeyi hasta yatağından nekahet dönemine taşımış, ardından da ayağa kaldırmıştır. Bu süreçteki en önemli husus, siyasetin usul ve üslubunu yenilememiz, siyasetin toplumla olan bağlarını yeniden kurarak güçlendirmemizdir. Siyaseti, rant dağıtımı temelinden uzaklaştırarak, hizmet ve mutabakat zeminine taşımamamız başarımızın sırrı olmuştur.

3 Kasım 2002 öncesinde Türkiye'de siyaset toplumla bağını koparmış, güdükleşmiş ve sorun çözme kabiliyetini büyük ölçüde yitirmişti; bu, hepimizin ortak kabulüydü. Ülkenin en önemli meseleleri, siyasetin gündeminin dışına itilmiş, siyaset değersizleşmişti. 3 Kasım 2002 seçimleri, siyasetin, yeniden tahkim edilmesi yönünde kuvvetli bir iradeyi ortaya çıkarmıştır. Toplum, sahici bir siyasetin inşası için iradesini açıkça ortaya koymuştur. Bu manada, millet, bir öncülük ve liderlik yapmıştır. Hükümetimiz ve partimiz, toplumun iradesi ile kendi siyaset tarzını birleştirmiş, yeni bir siyaset zemini oluşturulması için ciddî bir gayret sergilemiştir. Çok şükür; bugün, karamsarlık, yerini umuda bırakmıştır ve siyasetin itibarı yükselmeye başlamıştır. Toplumun talepleri siyasetin belirleyici unsuru haline gelmektedir. Toplum, siyasete karşı yeniden ümit beslemektedir.

Türkiye'yi zor bir dönemeçte krizden çıkaran AK Parti İktidarının başarısı tam da bu noktadadır. Çözümün, sahici bir siyaset temelinde olduğuna karar verdik ve işe de böyle başladık. Kısaca, şunu söylemek istiyorum: Ekonomideki başarımız, siyasî başarımızın yansımasıdır. Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefine varmasından toplumsal barışın sağlanmasına kadar bütün alanlarda adalete ve demokrasiye yatırım yapmak en büyük öncülüğümüz oldu. Bölgelerarası adaletten insan hak ve özgürlüklerine, rekabetin önündeki engellerin kalkmasından asgarî ücretin tespitine kadar adalet. Bu anlayışımızın gereği olarak, özgürlükleri ekmeğe feda etmedik; çünkü, biliyorduk ki, gerçek manada refahın önşartı, özgürlük ve demokrasidir.

Demokratikleşme ve hukuk devletini tahkim etme yolunda önemli bir mesafe aldık. Uyum paketleri, hukuk alanındaki yeni düzenlemeler, idareyi demokratikleştirecek kamu yönetimi reformu çalışmaları gibi pek çok örneği burada saymayı gerekli görmüyorum.

Bizim için, bunların daha ötesinde önem taşıyan husus, toplumda ve siyasette teneffüs edilebilen özgürlük havasıdır. Bu hava, toplumsal irade ile siyasî iradenin birlikte var ettiği bir havadır.

Türkiye'de, bütün vatandaşların kendini hukuk güvencesinde hissetmesi, bir millî meseledir. Adaletin ikamesi, bir millî meseledir. Hukuk devleti, millî bir meseledir. Sosyal barış ve adalet, millî bir meseledir. Millet ile devletin bütünleşmesi, bir millî meseledir.

Biz, bu meselelerde toplumla ve muhalefetle birlikte hareket etmenin gereğine inanıyoruz; makul olanı, toplumdaki bütün aktörlerin katılımıyla oluşacak müşterek aklın ışığında bulmaya çalışıyoruz. Hiç kimse, millet ile devlet arasında zaaf alanları oluşturarak, vehimler ve korkular üreterek, kendi milletinin maneviyatını kırarak, toplumu tehdit ederek siyaset yapmaya kalkmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İmalarla, niyet sorgulamalarıyla, önyargılarla siyaset üretilemez. Millî irade, hiçbir siyasal psikiyatri çabasıyla zedelenemez ve sınırlanamaz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer, siyaset üretmek istiyorsanız, toplumun taleplerini dikkate almak zorundasınız. Bu anlamda eğer sahiden siyaset yapmak istiyorsanız, buyurun er meydanına! (AK Parti sıralarından alkışlar) Tezlerinizi topluma kabul ettirin. Toplumun güvenini ve onayını alın, işbaşına geçin. Öyleyse, hepimiz çözüm üretmeye katkıda bulunmalıyız. Niçin; millî meseleler, çözümü, ortak akılla ister de onun için. Hiç kimse devleti milletten esirgeyemez. Halkımız, huzur ve barış istiyor, devlet yönetimine güvenmek istiyor.

Bu ülkede gerilim oyunları geçmişte çok sahnelendi. Bu oyunların senaryolarını da, aktörlerini de, figüranlarını da milletimiz ezberledi artık; bunları çok iyi tanıyor. Gerilim oyunları 3 Kasım seçimleriyle millet tarafından vizyondan kaldırılmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Türkiye, artık, o günlere ve o siyaset anlayışına bir daha geri dönmeyecektir. Hiçbir alanda siyaset üretemeyenler, yaklaşan seçimin de telaşıyla, Türkiye gündemini milletvekili dokunulmazlığı meselesine indirgemeye çalışıyorlar. (CHP sıralarından "Aa" sesleri)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Aa!.. Ayıp, ayıp!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu meseleyi gündeme getirenler...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Televizyonda sözü ben vermedim, siz verdiniz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ...bu konuyu siyasetin zayıflatılması için kullanmak isteyenleri de hesaba katmalıdırlar.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Yarınız içeri gireceksiniz, değil mi?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Siyasetin zayıflatılması; bunun altını önemle çiziyorum. Siyasete ilişkin her düzenlemenin siyasî alanın korunmasına bağlı olarak ele alınması gerektiği unutulmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, AK Parti İktidarı, sadece AK Partililerin değil, milletin iktidarıdır; toplumsal mutabakata özen göstermemiz bu yüzdendir, toplumla birlikte düşünmeye ve karar almaya özen göstermemiz bu yüzdendir. Hükümetimiz, hiçbir dönemde olmadığı kadar, kulaklarını toplumun sesine açmıştır. Topluma rağmen hiçbir kararı hayata geçirmiyoruz. Millet, bize kendi emanetini verdiği günden beri, uzlaşmaya, birlikte düşünmeye özen gösteriyoruz. Tek başına iktidar olduk, evet; ama, yılların birikimi olan yanlışlar var. Bize göre, bu ülkede hiç kimse, millete rağmen yetki sahibi değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Kimse lâyüsel de değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ne demek o; anlamadık ki?! Anlamamız lazım.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bilmediklerinizi bilenlere sorun, onlar size öğretir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi!

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Mecbur muyuz anlamadığımız kelimeleri dinlemeye?! (AK Parti sıralarından "sus be" sesleri, gürültüler)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Arap değiliz!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyin efendim.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Arapça konuşmasın, Türkçe konuşsun!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Türkçe konuşsun!

BAŞKAN - Türkçe konuşuyor efendim, Türkçe konuşuyor.

Sayın Başbakan, buyurun efendim.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Tercümanla mı anlayacağız?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Zaten, siz, hep tercümanla çalışıyorsunuz.

Biz, hatasız olduğumuzu, mükemmel olduğumuzu söylemiyoruz; bunu, asla söylemeyeceğiz.

Biz, emanet bilinciyle ülkemize hizmet etmek istiyoruz. Biz, bu ülkenin emanetini, nereye yıkılacağı belirsiz bir yük olarak değil, bir şeref olarak taşıyoruz.

Bu ülkeye hizmet edeceğiz. Yolsuzlukların kökünü kazıyarak, üretimi şahlandırarak, rekabeti koruyarak ülkemize hizmet edeceğiz. Verimliliğin bütün kanallarını açıyoruz, açacağız. Yatırım yapmak isteyen, istihdam oluşturmak isteyen özel sektörün her zaman yanında olduk, olacağız.

Kamu yönetimi anlayışımızı, üretim ekseninde yeniden düzenleyeceğiz. Hükümetimiz, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasına büyük önem vermektedir. Bu konudaki kararlılığımız aşikârdır. Kamu yönetimini yeniden yapılandırma çalışmalarımızın hedefi, demokratik ve verimli bir idarenin teşkilidir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Pergelle!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Merkezîyetçi, topluma tepeden bakan, toplumsal taleplere karşı duyarsız, hesap verme sorumluluğu hissetmeyen, toplumun katılımına kapalı, geleneksel bürokratik anlayış, Türkiye'nin serpilip gelişmesinin önünde yıllardır ciddî bir engel olarak durmaktadır. Türkiye, demokratik normları, modern dünyanın idarî normlarını esas alan bir kamu yönetimi reformunu hızla hayata geçirmelidir, geçirecektir. Kamu yönetimi reformunu bir bütün olarak düşünüyoruz. Bunun tamamlayıcı unsurları, yerel yönetimlere, kamu malî yönetimine ve idarî usule ilişkin düzenlemelerdir. Bunları da hızla hayata geçireceğiz.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; hükümetimiz, dışpolitika ağırlıklı bir ülke ve dünya gündemiyle işe başladı. 2003 yılının sonuna gelirken, bu yılın ne kadar çetin dönemeçlerle aşıldığını sizler iyi biliyorsunuz; Irak Savaşından Kıbrıs sorununa, transatlantik ilişkilerden terörizm tehdidine kadar, birbirine bağlı konularda son derece dinamik bir politika izledik. Bu zor dönemeçlerden geçerken, demokrasimizi güçlendirmeyi, ekonomik reformları kararlılıkla hayata geçirmeyi ihmal etmedik. Türkiye'nin itibarına itibar kazandırdık bu dönemde.

SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Evet, Irak'ta da!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir yandan Avrupa Birliği hedefimize koşarken, öte yandan Irak gibi, Kıbrıs gibi bizi doğrudan ilgilendiren bölgesel sorunları aşabilmek için yoğun çaba sarf ettik. İftiharla söyleyebilirim ki, bu süreçte aldığımız mesafe bütün dünya nezdinde takdirle karşılanmıştır.

SEDAT PEKEL (Balıkesir) - CHP'nin katkısıyla.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu süreçte, Türkiye'nin merkezî önemi bütün dünyada hissedilmiştir. Bir kez daha görülmüştür ki, Türkiye, dışpolitika gündemi ve sorumluluk alanları açısından herhangi bir ülke, herhangi bir devlet değildir. Tarihî birikimimiz, coğrafî ve kültürel derinliğimiz, stratejik konumumuz Türkiye'nin önemine ve itibarına yaraşır bir temsili gerektirmiştir.

Yanı başımızda yaşanan krizin büyüklüğü ve krizi nasıl yönettiğimiz düşünülürse, AK Parti İktidarının ilk bir yıldaki başarısının tarihî bir başarı olduğu görülür.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yok canım!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Dış politikada dinamik olmak, avantajlar ile riskleri hesap etmek zorundayız. Son derece riskli küresel ve bölgesel sorunlarla yüz yüze olunan bir dönemde işbaşına geldik. En zor zamanlarda riskleri avantaja dönüştürme konusunda, hükümetimiz, tarihî öneme sahip başarılar elde etmiştir.

Devlet ve toplum olarak üzerinde mutabakata vardığımız Avrupa Birliği hedefine yönelik olarak, işbaşına gelir gelmez, yoğun bir gayretin içine girdik. Kararlı bir diplomatik faaliyetin yanında, içhukukumuzun Avrupa Birliği normlarına uyumunu sağlayacak adımları, muhalefetin de takdirle andığımız katkısıyla, hızla attık. Bu katkı dolayısıyla, huzurunuzda, muhalefet partisine ve milletvekillerine bir kere daha teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Avrupa Birliği hedefine yönelik bu adımlarımızın heba olmayacağını samimiyetle ümit etmek istiyorum. Bu konuda, Avrupalı dostlarımızdan da aynı samimiyeti bekliyorum. Türkiye'yi içine almakta tereddüt eden bir Avrupa Birliği, kendi zeminini, kendi ilkelerini inkâr etmiş olur. Türkiye'nin üyeliği, Avrupa Birliğini, ekonomik bir birlik olmanın ötesine taşıyacak en önemli adımdır. Avrupa Birliği, siyasî ve stratejik bir misyona sahip olmak istiyorsa, Türkiye'den vazgeçemez, geçmemelidir. Hep söylüyoruz, bir kez daha söyleyelim; Avrupa Birliğine tam üyelik, Türkiye'nin stratejik hedefidir. Aralık 2004, bunun yanında, dünyanın da sonu değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Türkiye, demokratikleşme ve tam hukuk devleti olma yönündeki adımlarını, kendi toplumu için ve kendi iradesiyle atmaya devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; dışpolitika meselelerinde, iktidar ve muhalefet, içpolitik çekişmeleri bırakarak, birlikte hareket etmelidir. Bugüne kadar, bu hassasiyet bir ölçüde gösterilmiştir. Çoğu zaman iç politik kaygılarla, içeride siyaset üretemeyenler, zaman zaman millî meseleler üzerinden de seçmene selam politikaları gütmüşlerdir. Bugün de, ne yazık ki, böyle olayları zaman zaman yaşıyoruz.

Evet, Kıbrıs meselesi millî meselemizdir. Kıbrıs'ı bugünün meselesi olarak, kimse, siyaset meselesi, hamaset konusu yapamaz. Her kim bu yanlışı yaparsa, altında kalır ve tarihe karşı mahcup olur. Biz, Kıbrıs meselesinin samimiyetle çözümüne dönük bir yaklaşım içerisinde olduk. Ne var ki, bizim iktidarımız, henüz bir yıllık bir iktidardır. Bu süreçte en çok ifade ettiğimiz kavram, çözüm olmuştur; çözüme katkı verecek bütün taraflar, Kıbrıs hassasiyetimizi doğru yorumlamak durumundadır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti seçimleri de çözüm yolunda yol gösterici olmuştur. Dünyada birçok devletin seçimleri kimseyi ilgilendirmezken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yapılan seçimlerle, bu devleti tanımayan herkes ilgilenme ihtiyacı duymuştur. Ne gariptir değil mi?..

Şimdi, önümüzde iyi değerlendirilmesi gereken kritik bir müzakere süreci vardır. Bu sürecin uzlaşı temelinde değerlendirilmesi gerekir. Tek taraflı iyiniyet, tek taraflı özveri istenirse, çözümden uzaklaşırsınız. Adil ve kalıcı bir çözüm için Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ortak bir irade beyan etmiştir. Sadece, beyan etmekle kalmadık, gerekli siyasî iradeyi de ortaya koyduk. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin iyiniyet misyonuna olan desteğimizi sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Çözüme katkıda bulunmak isteyen taraflar, Kıbrıs'ın gerçeklerini hesaba katacaklardır. Ümit ediyorum ki, uzlaşı isteyen herkes, bu sürecin iki tarafın rızasıyla sonuçlanmasına katkı sağlayacaklardır. Kıbrıs'ta seçimler sonucunda ortaya çıkan iradeyi hesaba katmadan, bir politika izlemenin imkânı artık kalmamıştır. Hükümeti oluşturma sürecinin bir an önce tamamlanmasını ve Kıbrıs Türklerinin temel haklarını ve kazanımlarını koruyacak çözüme yönelik müzakerelerin başlatılmasını bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, 2003 yılını sancılı bir yıl kılan gelişmelerden biri de Irak meselesi olmuştur. Irak meselesinde de ta başından beri dengeli bir siyaset izledik. Irak Halkının büyük acılar yaşamasına engel olamadık; ama, her aşamada, doğru kararlar vermek için kılı kırk yaran, ince eleyip sık dokuyan bir yol izledik. Uluslararası camia ikiye, üçe bölünürken, uluslararası örgütler büyük yara alırken, Türkiye bu süreçte son derece dinamik bir dışpolitika izleyerek bütün taraflarla temas halinde olmuştur; Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, İslam dünyası ve Ortadoğu'daki bütün dinamiklerle temas halinde olduk. Yaşanan acıların tekrarlanmaması için, bu ülkenin normalleşmesi ve yeniden inşası için Irak'ın bütünlüğüne her zeminde vurgu yaptık.

Gelinen noktada şunu söylüyoruz: Savaşı değil, barışı kazanması gerekiyor dünyanın. Barışı kazanmadığımız sürece savaş devam ediyor ve şiddet üretiyor; barış zemini sağlanmadıkça, savaş, şiddet ve kötülük üreten kendi mantığını da beraberinde taşıyor. Irak Halkının, bir an önce, geleceğini görebilmesi gerekiyor. Irak'a yapılan müdahalenin tarihî bakımdan anlamlı bir netice vermesi, Irak'ta modern, demokratik bir devletin temellerinin atılması ve geliştirilmesiyle mümkündür. Etnik esasta, Irak'taki bölünme ve kurumlaşmalar ve bunu yansıtan bir devlet yapısı, hem Irak'ı hem de bölgeyi daha da istikrarsız bir hale getirecek tehlikeli bir yöneliş olacaktır. Irak'ta barışı kazanmak isteyen herkes bu tehlikeyi görmek durumundadır. Türkiye, Irak'ın yeniden inşaına ve demokratik bir düzene kavuşmasına elinden gelen katkıyı sağlamaktadır, sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, hep şunu söyledik, dedik ki: Türkiye, Irak'ın gerek fizikî gerek siyasî yapılanmasında muhakkak rol alacaktır. Bizi o gün yalanlayanlar, bugün bir gerçeği görmek durumundadırlar. Nitekim, Türkiye, Irak'ın fizikî yapılanmasında, artık, taşeron değil, pilot ülke durumuna gelmiştir.

Şimdi de, ekonomimizi nereden aldık, nereye getirdik, onu da rakamlarla ifade etmek suretiyle, sizlere tabloyu sergilemek istiyorum.

Türkiye ekonomisi, hem yurt içinde hem de yurt dışında, izleyenleri şaşkınlığa uğratacak bir iyileşme eğilimine girmiştir. Ülkemizde yıllarca ekonomik sorunlara yanlış bir zaviyeden bakılmış, Türkiye'nin gerçeklerinden uzak, zenginliklerinden habersiz, insan unsurunu gözardı eden bir anlayış ekonomi yönetimine hâkim olmuştur.

Yanlış teşhisler, ekonomik sorunları içerisinden çıkılmaz bir hale getirmiş, günü kurtarmak, oy avcılığı yapmak, belli kesimlere şirin gözükmek için, ülkemizin kaynakları çarçur edilmiştir.

İktidar yürüyüşümüz sırasında, Türkiye'nin ekonomik gerçekleri bir bir incelenmiş; sorunlar, nedenleriyle ve sonuçlarıyla araştırılmış, çözüme yönelik çok ayrıntılı politikalar üretilmiştir.

Partimizin ve hükümetimizin ekonomi politikalarına bakıldığında, cumhuriyet tarihindeki en ayrıntılı, en sağlıklı ve en kararlı politikaların bizim tarafımızdan ortaya konulduğu görülecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ekonomi yönetiminde, köklü bir anlayış değişikliği gerçekleştirilmiştir. Bizim ekonomik anlayışımızın merkezinde, insanımızın mutluluğu vardır. Masa başında oturup, ithal politikaları dayatmak yerine; sokaktaki, atölyedeki, fabrikadaki insanımızın derdine deva olacak, yerli ve gerçekçi uygulamalar hayata geçirilmiştir.

Hükümetimiz neyi hedeflediyse, neyin sözünü verdiyse, onu, kararlılıkla gerçekleştirmiş, sözünün arkasında olmuştur.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çadır açmıştır!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 59 uncu Hükümet olarak milletimize ne söz verdiysek, bu sözlerimize sonuna kadar sadık olduğumuzu bir kere daha ifade ediyorum.

Acil eylem planımızda yer verdiğimiz bu sözlerden, bir aylık 14 faaliyetin tamamını, üç aylık 25 faaliyetin 23'ünü, altı aylık 39 faaliyetin 26'sını yerine getirmiş bulunuyoruz. Toplamda acil eylem planımızda öngördüğümüz 78 faaliyet hedefinin 63 adedine ulaşmış bulunuyoruz. Yıllık hedeflerimizin bir kısmına henüz ulaşamamış olmamızın nedeni, kamu yönetimi, yerel yönetimler ve Türk Ceza Kanunu gibi bazı temel kanunların yasama sürecinin devam ediyor olmasıdır.

Türkiye, artık şunu açıkça görmüştür: Bir ekonomik program ne kadar mükemmel olursa olsun; önerileri, tespitleri ve uygulamaları ne kadar gerçekçi olursa olsun; arkasında tam bir politik destek, güven ve istikrar yoksa, başarı şansı da yoktur. Ekonomik programımız, arkasına halkın gücünü, desteğini, güvenini almış; yoksulun, yetimin, dargelirlinin duasını almış; bunu kararlılık ve istikrarla harmanlayarak, âdeta, başarıya kilitlenmiştir.

Türkiye, ekonomik alanda bugüne kadar onlarca hayal kırıklığı yaşamıştır. Ülkemizin ve vatandaşlarımızın yeni hayal kırıklıklarına, yeni ümitsizliklere tahammülü kalmamıştır. Türkiye'nin başarıdan başka şansı, başarmaktan başka alternatifi bulunmamaktadır. Türkiye ekonomisi, hükümetimizde büyük bir rüzgâr yakalamıştır. Toplumun her kesimi, işçiler, işverenler, emekliler, sanayiciler, tüccarlar, sivil toplum örgütleri, tüm kurum ve kuruluşlar tam bir uyum içerisinde başarıya doğru ilerlemektedir. Enflasyonla mücadeledeki performansımız, ekonomik programımızın başarısının en somut göstergesi olmuştur.

2003 yılında, aylık TEFE ve TÜFE oranlarında arka arkaya rekorlar kırılmıştır. Yıl sonu için belirlediğimiz yıllık yüzde 20 hedefini tutturacağımız, hatta bunun da altında bir oran elde edeceğimiz artık bellidir.

2004 yılında yıllık enflasyon hedefimiz yüzde 12 olarak belirlenmiştir. Bu oran, 2005 yılında tek haneli rakamlara düşecek, enflasyon oranlarında Avrupa Birliği standardına böylece ulaşılmış olacaktır.

Enflasyonla mücadelede elde ettiğimiz başarının doğal bir sonucu olarak, bugün, Türkiye, artık, parasından sıfır atmayı gündemine almış bulunmaktadır. 2005 yılı itibariyle paramızdan altı sıfır atılması konusundaki çalışmalar başlatılmıştır.

Bütçe disiplini, hükümetimizin öncelikleri arasında yer almıştır. Bu amaçla, yüzde 6,5 olarak ortaya koyduğumuz faizdışı fazla hedefimizden taviz verilmemiştir. Bu yıl bu orana ulaşıyoruz; gelecek yıl da aynı oranı tutturmak hedeflerimiz arasında yer almaktadır. Yüzde 6,5 faizdışı fazla hedefimize ulaşıyoruz ve gelecek sene de yine aynı oranda yüzde 6,5 faizdışı fazla hedefiyle uyumlu bir bütçe ortaya koyduk.

Değerli arkadaşlar, ne zaman ekonomik programdan bahsedilse, herhalde farkındasınızdır, faizdışı fazlaya önemli bir vurgu yapılır. Faizdışı fazla, genel anlamıyla, bütçenin borç ödeme gücünü gösterdiği gibi, bir başka şeyi daha gösteriyor; buraya da özellikle dikkatinizi çekmek isterim: Faizdışı fazla demek, bu miktar kesinlikle borç ödeme dışında kullanılamaz demektir. Bir düşünün, ya kullanabilseydik!.. Acaba o zaman büyüme oranımız yüzde kaç olurdu?  Bunun altını özellikle çiziyorum.

Yeri gelmişken şunu da söylemek durumundayım: Eğer, bu bütçenin yüzde 6,5'ini halkımızın refahı için kullanamıyorsak, biliniz ki, bunun müsebbipleri, geçmişte ülkeyi bu kadar borçlandıran ve bu borç yükünü bugünlere aktaranlardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hiç borç alınmıyor galiba!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şu anda görüşülmekte olan bütçemiz, bu faizdışı fazla oranıyla tam olarak örtüşen bir bütçedir. Bir ülkenin arka arkaya iki yıl bu kadar yüksek bir faizdışı fazla verebilmesi, dünya tarihinde çok azdır.

Faizlerdeki düşüş 2003 yılında da hızla devam etmiştir. 2002'nin 1 Kasımında hazine bonolarının -lütfen buraya da dikkat edelim- yıllık bileşik faizi yüzde 66 idi, bugün bu oran yüzde 26'dır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Reel faizler?..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ona da geliyorum.

Şunu özellikle dikkatinize sunmak istiyorum: Ekim 2002'de reel faiz yüzde 34 iken, bu rakam, bugün yüzde 12,5'lere inmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Borç miktarı ne kadar Sayın Başbakan?..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Kamu borcumuzun gayri safi millî hâsılaya oranı 2001 yılının sonunda yüzde 92'ye kadar çıkmışken, bu yıl sonu itibariyle -onun da cevabını alıyorsun- yüzde 71 seviyelerine düşmüştür. Bu oran, önümüzdeki yıllarda yüzde 60'lar seviyesine düşecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - İşsizlik?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir yandan bu faizler düşerken bir yandan da borçlanma vadeleri uzamıştır. Dikkat edin, bizden önceki yönetimlerde bunlar yoktu, üç ay, altı ay zor buluyorlardı, bu durumdaydılar. Hem iç borçlanmada hem de dış borçlanmada Türkiye artık daha uzun vadelerle borçlanabilmektedir. Seçimden önce dokuz aydan daha fazla iç borçlanma yapamayan Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi, bugün rahatlıkla, iç piyasada, iki yıl vadeyle ve Türk Lirası bazında borçlanabilmektedir.

Yurt dışındaki tahvillerimize olan ilgi, Türkiye ekonomisindeki değişimin en somut göstergesi olmuştur. Tahvillerimiz, uluslararası piyasada aranan kâğıtlar haline gelmiş, faiz oranları hızla düşmüştür.

Bu arada, sizlere, dünyanın en itibarlı borçlanma kriterlerinden olan uluslararası piyasalarda borçlanma riski priminin sonuçlarından da bahsetmek isterim. Bu kritere göre, 1 Kasım 2002'de Türkiye borçlanma risk primi yüzde 8 iken, bugün bu oran 5 yıllık borçlanmada yüzde 2,5'e, 30 yıla varan borçlanmada ise yüzde 3,5'e düşmüştür. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Tabiî, finans yönetimi nedir; bunu bilmek lazım. Hani "borç yiğidin kamçısıdır" derler ya; kamçı yiğidin elinde olursa, o borcun anlamı var; ama, yiğidin elinde olmazsa, onun hiçbir anlamı yok, daha önce olduğu gibi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, yüksek ve sürdürülebilir büyüme hızı, artık, yakalanmıştır. 2002 yılında, Türkiye, 7,4'lük büyüme oranıyla tüm dikkatleri üzerine çekmiştir; 2003 yılında hedef yüzde 5 olarak belirlenmişken, bu hedefin de aşılabileceği belli olmuştur; 2004 yılı hedefimiz de, yine, yüzde 5 olarak belirlenmiştir. Yılın ilk yarısında gayri safî yurt içi hâsıla yüzde 5,8 artmış ve ilk dokuz ayda, sanayide yüzde 6,8, hizmetler sektöründe yüzde 4,9 büyüme yaşanmıştır. Az çok ekonomik verilerle haşır neşir olan herkes bilir ki, enflasyonla mücadele edilirken, aynı zamanda büyümeyi de gerçekleştirmek çok zordur; çünkü, enflasyonla mücadele, piyasalara durgunluk getirir; talebi kısar, işsizliği körükler ve büyümeyi de durdurur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başbakan, bir saniye efendim; bir arıza var...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Vatandaş kesti sesini...

AHMET IŞIK (Konya) - 28 Martta görüşeceğiz...

BAŞKAN - Sayın Başbakan, mikrofon açıldı; buyurun efendim.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Oysa, bizim dönemimizde, hem enflasyonla mücadelede büyük başarı elde edilmiş hem yüzde 5 seviyesinde ciddî bir büyüme sağlanmış, piyasalar canlanmış, işsizlik artmadığı gibi, az da olsa -ideal değil- azalmıştır.

Yıllık büyüme hedefimizde bir sapma olmayacağı ortaya açıkça çıkmıştır. 17 Aralık tarihi itibariyle, TİM rakamlarına göre, toplam ihracatımız 45,4 milyar dolara ulaşmış bulunuyor. Sadece ekim ayındaki ihracatımız 4,7 milyar dolardır ki, bu rakam, 1981 yılının toplam ihracatının üzerindeki bir rakamdır. 2003 yılı ocak-eylül döneminde ithalatımız yüzde 34,5 artışla 49 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. İthalat ve ihracattaki bu gelişmelerin ardından, dışticaret hacmimizin, yıl sonu itibariyle 115 milyar doları aşması beklenmektedir. Buna karşılık, ilk dokuz ay itibariyle, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 68,5 civarındadır. Bu rakam, bir önceki yılın oranlarıyla aynı seviyededir. İthalatın arttığı doğrudur; fakat, ithalatın içerisindeki tüketim mallarının oranı yüzde 11'ler civarındadır. Diğer ithalat kalemleri, aramalı ve hammadde ihtiyacını karşılamaya dönüktür; ihraç mallarının üretiminde kullanılmaktadır.

Bu göstergeler, Türkiye'nin dışticaret konusunda dengeli ve güvenilir bir çizgi izlediğinin açık ispatıdır. Ekonominin çarklarının sağlıklı işlemeye devam etmesiyle birlikte, dışticaret açığı yavaş yavaş kapanacak, ihracat rakamlarımızla ithalat rakamlarımız arasında bir denge muhakkak kurulacaktır.

Bunu sağlamak üzere, şu geçen 13 aylık sürede tam 60 ülkeye işadamlarımızla birlikte geziler düzenledik. İkili temaslarımızla, ihracatçılarımızın önüne yeni ufaklar açacak gelişmeler kaydettik. İhracattaki artış, arkadan gelecek asıl büyük dışsatım patlamasının habercisi, göstergesidir. Bu konuda, özel sektör temsilcilerimizle birlikte cumhuriyet tarihinin en dinamik performansını, en verimli işbirliğini ortaya koyduğumuz ortadadır ve bu, devam edecektir.

Bütün bu göstergeler ortada; ama, akla bir soru geliyor: Bizim bütün bu ekonomik göstergelerimiz arasında hiç mi olumsuz gösterge yok; var, 2003 yılı bütçesi için öngörülen bütçe açığı, yıl sonunda öngörülenden daha düşük gerçekleşmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)  İşte, tutturamadığımız hesap sadece budur.(AK Parti sıralarından alkışlar) Bu hesabı tutturamamaktan mutlu olduğumuzu söylememe bile herhalde, gerek yok sanırım.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)- Çiftçilere ne yaptınız Sayın Başbakan?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -Geliyorum, biraz sonra onu da dinleyeceksin..

Ekonomide kısa sürede elde ettiğimiz başarı, yabancı yatırımcıların ilgisini Türkiye'ye yöneltmiştir. Yabancı sermayeyi ülkemize çekebilmek için yoğun bir çalışma programı ortaya konulmuştur. Bu konuda önemli mesafeler katedilmiştir. Türkiye'nin yabancı yatırım cenneti olabilmesi için, önündeki engeller, tek tek temizlenmektedir.

Sayın Derviş'in ifade ettiği doğrudur. Şu anda beklediğimiz hedefler bu yıl içerisinde gerçekleşmemiştir; ama, bu yıl, bizim için, âdeta, bir tohumlama mevsimi olmuştur. Bütün yasal düzenlemeler yapılmıştır ve bu düzenlemelerle birlikte, inanıyorum ki, istikrarı gören yabancı sermaye Türkiye'ye yönelecektir.

IMF ve Dünya Bankasıyla ilişkilerde tam bir değişim yaşanmıştır. Türkiye, ilişkilerde edilgen değil, etkin bir rol oynamaya başlamıştır.

Tabiî, burada, bir şeyi, ben, anamuhalefet partisinde görüyorum. Az önce konuşmacıları dinlerken, bakıyorum, değerli konuşmacılardan bir milletvekili arkadaşımız IMF prensiplerini savunurken, bir diğeri de IMF'e teslim olmaktan bahsediyor!.. Bu çelişkiyi de anlamak mümkün değil. Tabiî, bunu anlamak mümkün değil, önce bunu gidermek lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu noktada, muhalefetin, kendi içinde yeknesak bir düşünceyi yakalaması lazım. Bunu yakalamaması talihsizliktir diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İlişkiler, karşılıklı anlayış ve Türkiye gerçekleri ışığında yürütülmektedir. İmzaladığımız niyet mektupları, geçmiştekilerden çok farklı bir tarzda ele alınmaktadır.

Yeri gelmişken, kimi çevrelerin "AK Parti zaten iyi işleyen bir ekonomik program devralmıştır" şeklindeki eleştirilerine, kısa da olsa bir değinmek istiyorum. Her şeyden önce, Mayıs 2001'de IMF'e verilen niyet mektubuyla başlayan güçlü ekonomiye geçiş programı yeni bir program değildir. Zaten, mayıs 2001 tarihli niyet mektubunun başlangıcında da "bu program eski programın devamı niteliğindedir" der. Getirdiği yenilik nedir; sadece kur politikası değiştirilmiştir. Kaldı ki, bu program yürütülememiş ve IMF ile şubat 2002'de, yeni, üç yıllık bir program imzalanmıştır. Peki, biz ne yaptık; gelir gelmez, IMF ile bu programı yeniden masaya yatırdık. Bize göre, programda, mutlaka revize edilmesi gereken bölümler ve mutlaka eklenmesi gereken hususlar vardı; çünkü, o programda halk yoktu, halkın geçim derdi ve problemleri görmezden gelinmişti. Biz bunları sağladık ve bunların gerçekleştiğini de 2003 uygulamalarında gösterdik.

Türkiye, uzun süredir IMF programlarını uygulamaktadır; ancak, bugüne kadar her yapılan program, herhangi bir kriz veya kırılma noktasına gelindiğinde askıya alınmış, yeni programlar yapılmıştır. Biz ise, pazarlığımızı, mücadelemizi en başta yaparız ve bir kerede altına imzamızı attıktan sonra, mutlaka, o imzamıza sahip çıkarız! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bizim programımızın başarısı buradadır. Yanı başımızda cereyan eden Irak olayı gibi büyük krizleri dahi ustalıkla yöneterek, programa zarar vermemesini sağladık. Yani, biz, siyaseti iyi yönettiğimiz için, finansmanı iyi yönettiğimiz için bu noktaya geldik. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ve ekonomide alınan iyi neticelerin gerekçesi, sebebi de budur; yoksa, hiçbir şey kendiliğinden olmuş değildir. Geçmiş zamanlarda da hükümetler vardı; ama, onlar, en ufak bir çalkantıya, en küçük bir krize teslim oldular. Yanı başında öksürdükleri zaman, öbür taraftan zatürree sesleri geldi; bunları hep yaşadık. Biz, onların gittiği yoldan gitmiyoruz.

Bakınız, bu yıl içinde, IMF'ten 1,7 milyar dolar borç alınacak; buna karşılık 2,7 milyar dolar ödeme yapılacaktır. Türkiye, artık, aldığı borçtan fazlasını ödeyecek bir ekonomik seviye kazanmış durumdadır. Nitekim, 2005 yılından itibaren, Türkiye, IMF'le kredi boyutlu ilişkisini sona erdirmeyi hedeflemektedir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Amaç, ekonomide günü kurtarmak değil, Türkiye'yi, hak ettiği saygın konuma ulaştırmaktır.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, insan unutkandır; bazı şeyleri biz bile unuttuk.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Dün söylediklerinizi bugün unuttunuz Sayın Başbakan!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben, bu bütçe konuşması vesilesiyle, sizlere bunlardan kimini hatırlatmak istiyorum. Hatırlayın, hani, gün geçmiyordu ki kamu çalışanları sokaklara dökülüp eylem yapmasın; amaçları, "zorunlu tasarruf" adı altında ücretlerinden kendilerine sorulmadan kesilen paraları ve o paraların nemalarını alabilmekti.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çerçi parası yaptınız!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ne kadarı kaldı Sayın Başbakan?!

CANAN ARITMAN (İzmir) - Doktorlar eylemde Sayın Başbakan...

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu, devletin kronikleşmiş sorunlarından biri haline gelmişti. Biz, bu meseleyi, taraflarla anlaşarak, kökünden söküp attık. Bu, "taraflarla anlaşma" kavramı, başta muhalefet partimiz olmak üzere, bazılarına, bazı şeyler ifade etmeyebilir; oysa, bizim siyaset anlayışımızın ana eksenlerinden biridir bu. Evet, taraflarla anlaşarak, tam 5 000 000 çalışanımızı ilgilendiren bu meseleyi çözdük ve ülkenin gündeminden biz kaldırdık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - 10 katrilyon, Sayın Başbakan... 10 katrilyon, daha, bekliyor... İşçinin, memurun 10 katrilyon  alacağı var...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyin efendim.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - 10 katrilyon alacakları var.

BAŞKAN - Sayın Başbakan, buyurun efendim.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Meral, bu nemalar kesilirken, sen de, belli yeri temsil ediyordun; unutma! (AK Parti sıralarından alkışlar) Senin neyi sahiplendiğini, neyi savunduğunu da çok iyi biliriz; onun için, bu konuda, hele senin hiç konuşmaya hakkın yok.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Benim çok hakkım var Sayın Başbakan; bunu bana söyleyemezsin!.. Bana bunu söylersen... 

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Çalışanların...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ben, senin gibi söyleyen çok başbakanı dize getirdim; tarihin karanlıklarına gömdüm; benimle böyle konuşamazsınız! (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Çalışanların bu fondaki anapara artı nemayla birlikte 11,4...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yakışmıyor bir Başbakana!.. Yakışmıyor!.. Ayıp!.. Ayıp!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ... 11,4 katrilyona ulaşan alacağının 1,4 katrilyonluk anaparasını hemen ödedik.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başbakan, çerçi parası verdiniz, çerçi parası!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bunu anlaşarak ödedik.

BAŞKAN - Sayın Başbakan, Genel Kurula hitap edin efendim.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çerçi parası...

BAŞKAN - Sayın Bayındır... Sayın Bayındır, lütfen, hatibe müdahale etmeyin.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, dinlemesini bilmeleri lazım; bunlar dinlemesini de bilmiyor.

Nemaları ise...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Siz de söylemesini bilmiyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Başbakan, buyurun efendim.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Nemaları ise, TÜFE artı gelir getirecek şekilde taksitlendirerek, 2006 yılının sonunda bitecek şekilde planladık.

Bu bağlamda gerçekleştirilen ikinci bir husus ise, tarımsal desteklemeye yaptığımız katkıdır.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Doğrudan destekleme ne oldu Sayın Başbakan?..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız, 2002 yılında bütçede tarımsal desteklemeye ayrılan pay 1,8 katrilyon iken, bu rakam 2003 yılında 2,8 katrilyona, 2004 yılı bütçesinde ise 3,7 katrilyona çıkarılmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Çiftçilere ucuz mazot temini de bu fasıldan yerine getirilmiş olup, bir seçim vaadi de böylece gerçekleştirilmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, yapılan bir başka iyileştirmeye geliyorum; o da Ziraat Bankası borçlarının yeniden yapılandırılmasıdır. Bu kapsamda tam 809 000 aileyi ilgilendiren 2,9 katrilyonluk çiftçi borçları yeniden yapılandırılarak 1,6 katrilyona indirilmiştir. 724 000 aile müracaat ederek 1,6 katrilyonun 1,4 katrilyonunu ödeme planına bağlamış olup, bu çiftçi aileleri, her fırsatta, gittiğimiz her ilde, bizlere, hamdolsun, teşekkür etmektedir. Bu uygulama da, Ziraat Odaları Birliğiyle anlaşarak yapılmış bir uygulamadır.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çiftçi, gübresiz tohum ekti!.. Gübre alamadı çiftçi...

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekili arkadaşlarım. Şimdi, 2004 yılı bütçesinin çalışmalarını yaptığımız bir sırada, size bir müjde daha vermek istiyorum. Bütçe çerçevesi içinde kalınarak, 2004 yılında hem Ziraat Bankası hem Halk Bankası çiftçi ve esnaf kredilerine yüzde 25 faiz uygulayacaktır. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bunun ne anlama geldiğinin daha iyi anlaşılabilmesi için sizlere 2002 rakamlarını hatırlatmak istiyorum. Ekim 2002'de Halk Bankasının bu tür kredilere uyguladığı faiz yüzde 52, Ziraat Bankasının uyguladığı faiz ise yüzde 65'ti.

EMİN KOÇ (Yozgat) - Enflasyon kaç?..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu arada, 2002 yılbaşında Halk Bankasının esnafa kullandırdığı kredi miktarı 153 trilyon iken, bu rakam, şu anda 659 trilyona ulaşmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) 2004 yılında ise 1,4 katrilyona ulaşması planlanmıştır.

Yetmedi! Halkıma bir müjdem daha var; önümüzdeki sezona ait doğrudan gelir desteğinin yüzde 50'si, aralık ayı dahil, önümüzdeki dört ayda ödenmiş olacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başbakan, 2003'ün parasını ödüyorsunuz, 2004'ten bir şey ödemiyorsunuz!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sadece aralık ayında 540 trilyon ödeme yapılacak, dört ayda ödenecek miktar 1,3 katrilyona ulaşacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu amaçla, yapısal reformlara hız verilmiştir. Türkiye, bugüne kadar yürümesini engelleyen prangalarından, artık kurtulmuştur. 2004 yılı, Türkiye'nin, daha hızlı koşacağı, daha çok engeli aşacağı bir yıl olacaktır.

Görüldüğü gibi, elde ettiğimiz başarının sosyal boyutu olmadığını iddia edenler, insaflı davranmamaktadırlar. 2003 yılında da sosyal politikalara ağırlık verilmiş, özellikle dargelirli ve yoksul kesimlerin rahat bir nefes alabilmesi hedeflenmiştir.

Bu çerçevede yapılanlar, sadece bu saydıklarımızdan da ibaret değildir. Emeklilerimize yüzde 150'ye varan oranlarda iyileştirme yapılmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna, bu yıl, ilk defa, bütçeden 327 trilyon Türk Lirası ayrılmıştır. 2004 yılında da, Fona 380 trilyon ödenek ayrılması öngörülmektedir. Fonun toplam harcaması, 2003'te 1,1 katrilyon olmuştur, 2004'te bu miktar 1,4 katrilyon civarında olacaktır. 1 500 000 aileye 800 000 ton kömür yardımı uygulaması devam etmektedir.

Asgarî ücretin azamî sefalet ücreti olmaktan çıkıp, insanca bir yaşam ücretine dönüştürülebilmesi için çalışmalarımız sürmektedir. Gerçi, bu rakam da insanca yaşamayı getirecek bir rakam değil, bunun farkındayız; ama, biz, şimdi, ciddî bir düzenlemeyle, inşallah bunun ilk adımını atacağız, atıyoruz.

İşsizlik oranları düşme eğilimine girmiştir. Tabiî, burada bir şeyi söyleyeceğim; Sayın Derviş'in tespitini az önce söyledim, yine katılıyorum; ancak, bakın, biz "devlet kapısını artık istihdam kapısı olmaktan çıkardık" dedik. Artık, istihdam kapısı, özel sektör olacak. Biz, özel sektörün önündeki engelleri kaldırıyoruz, özel sektörü teşvik ediyoruz ve ülkemizde işveren adedini artırmanın gayreti içerisindeyiz. Onun için de, kapatılan o kepenkler yeniden açılmaya başlandı ve artık, üretimde atıl kapasiteler doluyor, aktif kapasite haline geliyor ve bunun ardından da, inşallah, yatırım dönemi başlayacaktır. İşte, kişi başına millî geliri 1 500 doların altında olan 36 ilimizle ilgili çıkarılacak yasa da bunu hedeflemektedir. Özel sektördeki canlanmanın da etkisiyle, inşallah, bu oranların 2004 yılında önemli oranda düşeceğini tahmin ediyoruz.

Diğer bütün sektörlerde büyüme yaşanırken, tarım sektöründe ufak bir gerilemenin olduğu doğrudur; ancak, çok uzun yıllardır ihmale uğramış olan Türk tarımının yapısı gereği, 13 ay gibi kısa bir zaman içerisinde sorunlarından tamamen arındırılması mümkün değildir.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - İhmal devam ediyor.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Nüfusumuzun çok önemli bir kısmının ekmeğini kazandığı bu sektörümüz, asla ihmal edilmiş değildir. Çok büyük bir güvenle söylüyorum ki, kısa zamanda bu sektörde de önemli ilerlemeler sağladığımızı hep birlikte göreceğiz. Kimsenin gözünü boyamaya çalışmıyoruz. Siyaset biliminin çağdaş normları içerisinde Türkiye'nin sorunlarına gerçekçi çözümler getirme uğraşısı içerisindeyiz. Türkiye nüfusunun yüzde 40'ının karnını doyurduğu tarım sektörünü ihmal ederek ihmal ederek, ekonomiyi tamamen sağlığına kavuşturamayacağımızın da bilinci içerisindeyiz.

Az önce söylediğim gibi, çiftçilerimize yönelik mazot ve doğrudan gelir desteği ödemeleri, 2003 yılında başarıyla yürütülmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - 2002'yi ödediniz Sayın Başbakan, 2003'ten 1 lira ödemediniz.

BAŞKAN - Sayın Başbakan, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Çiftçi borçlarımız yeniden yapılandırılarak, tarım kesiminin haciz kıskacından kurtarılması sağlanmıştır.

Biz, her gün milletimizle bir aradayız; köylümüzle, çiftçimizle, tarım üreticimizle birlikteyiz. Onların nabzının nerede attığını da yakından biliyoruz. Onlar, Türkiye'nin geleceğinden fazlasıyla umutlular ve bize güvenlerini yeniden ortaya koymaya da hazırlar.

Göreve geldiğimiz günden beri, ekonomik durumumuzun gerektirdiği hassasiyeti gözeterek ve malî disiplinden taviz vermeden, sıkı bütçe uygulamalarına devam ediyoruz. Bütçe harcamalarında hedefin aşılmasına neden olan ödeneküstü harcamalara son verilmiştir. Yatırım programının rasyonelleştirilmesiyle, kamu yatırım harcamalarında israfın önüne geçilmeye çalışılmıştır.

İş dünyamızın talepleri de gözönüne alınarak malî milat uygulaması kaldırılmıştır.

Vergi sisteminin reforme edilmesi çalışmalarına başlanmıştır. Hayata geçirilen Vergi Barışı Projesi, doğru düzenleme ve uygulamaya mükelleflerin ne kadar doğru tepkiler verdiği gerçeğini ortaya koymuştur.

Vergi oranlarını düşürme ve vergiyi tabana yayma hedefleri doğrultusunda kurumlar üzerindeki vergi yükü yüzde 65'ten yüzde 45'e indirilmiş; vergi tabanının genişletilmesi için gerekli çalışmalar ve mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır.

Vatandaşlarımızın eğitim ve sağlık harcamalarının bir kısmını vergi matrahından indirebilmesine imkân sağlanmıştır.

Bunları niye anlatıyorum "vergi konusunda hükümet bir şey yapmamıştır" deniliyor da, bunu da bu konuşmamın içerisinde zikrederek, bir yerde cevabını da bulsun istiyorum.

Dargelirli vatandaşlarımızın tüketim kalıpları içerisinde önemli paya sahip olan temel gıda ve ilaçta KDV indirimine gidilmiştir.

1 Ocak 2004 tarihinden itibaren, çok önemli bir yenilik olarak, enflasyon muhasebesine geçiş sağlanacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ayrıca, bankacılık alanında yaşanan olumsuzlukların önüne geçmek ve dünya ölçeğinde rekabet edilebilir sağlıklı bir bankacılık sisteminin oluşturulması amacıyla başlattığımız yapısal düzenlemeler de, bu yıl içerisinde tamamlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin yaşadığı kriz dönemleri boyunca kaderlerine terk edilen sanayi ve ticaret sektörlerinin birikmiş problemlerini çözebilmek için, kısa bir zaman içerisinde birçok çalışma yürüttük.

Bu çerçevede, yılın ilk on aylık döneminde, 12 438 hektar büyüklüğünde 68 adet organize sanayi bölgesi projesi ile 14 355 işyerinden müteşekkil 102 adet küçük sanayi sitesinin yapımına destek verilmiştir.

Sanayimizin teknoloji açığını kapatabilmek amacıyla ar-ge yatırımlarına hız verilmiş, bu alanda önemli bir altyapı hizmeti sağlayan teknoloji geliştirme bölgesi sayısının 12'ye çıkarılması sağlanmıştır.

KOBİ'lerin desteklenmesi, hükümet olarak üzerinde hassasiyetle durduğumuz konulardan biridir. Bu hassasiyetin bir gereği olarak, KOSGEB destek mekanizması gözden geçirilmiş ve yeni bir KOSGEB Destekleri Yönetmeliği çıkarılmıştır. Bu yönetmelikle, daha önce 8 olan destek türü, 22 ana başlık altında 38 destek türüne çıkarılmış ve bugüne kadar, KOBİ'lere, bu çerçevede, 56 trilyon liralık destek sağlanmıştır.

Yaptığımız yeni yasal düzenleme de, yine, yabancı sermayenin, aynen yerli yatırımcı gibi Türkiye'de yatırım yapabilmesinin önünü açan önemli bir adımdır. Bu adım, eskiden 19 ayrı işlemden geçmek gerekirken, şimdi, bir şirketi kurmak için toplam 3 işlem gerçekleştirmek suretiyle, bir günde bir şirketi kurabiliyorsunuz; yabancı sermaye de yerli sermaye de aynen, bu haktan istifade ediyor.

Tüketicilerimizi, dünyanın en gelişmiş tüketim standartlarına kavuşturan teknik ve yasal düzenlemeler de, yine bu dönemde gerçekleştirilmiştir; 80 000 ailemizin, kredi kartı mağduriyetlerine son verilmiştir.

Göreve geldiğimizde, büyük bir icra - haciz baskısı altında olan ve bir kısmı da, maalesef, işyerlerini kapatmak zorunda kalan esnaf ve sanatkârlarımızın kredi borçları, makul ölçülerde yeniden yapılandırılarak, nefes almaları sağlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, altı ay önce yürürlüğe giren yeni İş Yasamız, bir yandan çalışanların haklarını koruyan, diğer yandan yeni istihdam üretmeye imkân hazırlayan normlar içermektedir.

İşsizlik, ekonomimizin önündeki en önemli sorunlardan biridir. Hükümet olarak, önümüzdeki yılı, işsizlikle mücadele yılı olarak ilan ediyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Piyasaların canlanması, yabancı sermaye girişinin hızlanması, içeride ve dışarıda oluşacak talep artışıyla birlikte oluşan yeni istihdam, katlanarak artacak ve işsizlerimiz birer birer iş sahibi olmaya başlayacaklardır. İstihdam konusunda, kamu imkânları oldukça sınırlıdır. Bu bakımdan, özel sektörümüzün istihdamı artıracak yeni atılımlar içerisinde olmasını da, büyük bir memnuniyetle, gittiğim yerlerde gördüm ve izliyorum.

Biz, kalkınmayı, bütün yurt sathına ve toplumun bütün kesimlerine hakça yaymak ve halkımızı, büyük şehirlere, yoğun bir şekilde göç etmekten kurtarmak istiyoruz. Bu çerçevede, başta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri olmak üzere, ekonomik açıdan geri kalmış yörelerde yatırımların teşvik edilmesi hususu, hükümetimizin, üzerinde durduğu ve desteklediği öncelikli konular arasında yer alacaktır.

Değerli arkadaşlar, bizden önceki hükümetler döneminde kördüğüm haline gelen enerji meselelerini de, birer birer çözüme kavuşturuyoruz. Bugün size iki konunun müjdesini veriyorum: Bunlardan bir tanesi, Türkiye ile Rusya arasında yürütülen uzun ve çetin doğalgaz müzakereleri, Türkiye'nin istediği gibi sonuçlanmıştır. Bu tarihî anlaşmayla, özellikle sanayimizin geleceğini tehdit  eden bir tehlike bertaraf edilmiştir. Rusya'dan alınan doğalgazın fiyatı, rekabet edilebilir bir düzeye çekilmiştir.

Petrol ve doğalgaza bağlı elektrik üretimi oranlarını düşürüyor, buna karşılık, yerli kömür ve hidrolikten elektrik üretimini de artırıyoruz. Bu sayede, yıllık 10 milyar kilovat/saatlik ithal kaynak, yerli kaynakla ikame edilmektedir.

İktidara geldiğimiz günden bu yana, elektriğe zam yapmadık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Zam yapmak bir yana, indirim yaptık; fatura başına kesilen güç bedeli uygulamasına son verdik. Meskenlerde 150 kilovat/saati aşan her kilovat/saat için 50 zamlı tarife uygulamasına son verdik. 1 Kasım 2003 tarihinden itibaren, sanayi elektriğine yüzde 5 oranında indirim yaptık.

Türkiye'de ilk kez, doğalgazda indirim sağlanmış, meskenlerde yüzde 15,31, işyerlerinde yüzde 13,84 oranında indirim yapılmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Doğalgaz tüketimi yüzde 25 oranında artarken, organize sanayi bölgelerinde, ayrıca, yüzde 4 oranında indirim sağlanmıştır.

Ayrıca, tarımsal sulama hizmeti verecek 9 baraj bu yıl içinde bitirilmiş, enerji sektöründe 4 barajda enerji üretimine geçilmiş, 3 baraj da aralık ayı içinde enerji üretimine geçecektir.

Değerli arkadaşlar, hükümetimiz, önemli bir rekora da bayındırlık alanında imza atmıştır. Seksen yılda yapılan yolun yarısını, cumhuriyet döneminin en düşük ödeneğiyle, sekiz ayda tamamlayarak ve bu yıl sonu itibariyle söylüyorum, 1 600 kilometre bölünmüş yol -yani, bilmeyenler öğrensin, söylüyorum, duble yol- ve 364 kilometre de tek istikametli yol bitirilmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Siz bilmiyorsunuz Sayın Başbakan, rakamları yanlış kullanıyorsunuz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu yollar sayesinde, geçen yılın, aynı döneminde -bittiği andan hizmete geçtiği andaki rakamı veriyorum; tespitlerini yaptırdım- iki ayda olan trafik kazalarında 29 vatandaşımızı kaybettik. Bu yıl aynı yollarda 7 vatandaşımızı kaybettik. Bakınız, nereden nereye... İnşallah, hedef gerçekleştiğinde nereye varacağımızı herhalde takdir edersiniz.

2004 yılı içinde, bölünmüş yol yapımları yurt sathında aynı hızla devam edecektir ve bu arada, hedef, inşallah, 2004'te, bölünmüş yolu 3 000 kilometre olarak devam ettirmektir.

Yine, bayındırlık alanında en önem verdiğimiz konulardan biri de konut üretimi. Tabiî, söyleniyor bazı şeyler. Bakın, lütfen, takip etmeden değerlendirme yapmayın. Biz bu konuya çok önem veriyoruz ve şu anda, 2003 yılı içerisinde ihalesi tamamlanmış olan konut -toplu konut olarak, TOKİ'nin- 20 000'dir; 11 000'inin temeli atılmıştır. "Toplu konut yapılmadı, edilmedi" lütfen demeyin. Gelin, bizden de öğrenin bazı şeyleri, sorun bize: "Hakikaten, toplu konut diyordunuz, ne oldu, yapıyor musunuz?" Sadece bir şey söyleyeyim size...

SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Depremzedeler konutlarını bekliyor.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Depremzedelerinkini çok merak ediyorsan, lütfen, Bingöl'ü şöyle bir teşrif et, Bingöl'de konutların ne noktada olduğunu gör. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bak, şimdi buradan söylüyorum: Şubat sonu itibariyle de konutların tamamını sahiplerine teslim edecek bir hükümet işbaşındadır; bunu da böyle bilin. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ama, siz, hayatınızda Bingöl'e gitmiş değilsiniz ki!.. Bizzat dört kez kendim gittim Bingöl'e, bu işler nasıl yürüyor diye. Sorsam, belki, Bingöl nerededir, haritada bunu gösteremeyeceksiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu, bir defa, yakından takip edelim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yakışıyor mu başbakana böyle konuşmak?! Ne biçim başbakansın sen?!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Medreseden gelmedik, cumhuriyet okullarından geldik buraya! Bize hakaret edemezsin!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Okullar yapılıyor. 142 derslik vardı Bingöl'de. Şu anda, önümüzdeki yıla 350 derslikle giriyor Bingöl. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bunu böyle biliniz. Daha değişiğini söylüyorum, o da şudur: Bakın, Sakarya'da 800 konutluk temeli attık. Enteresan olan ne biliyor musunuz; 800 konutun tamamı da, şu anda, satılmış durumda. Bu, bir güveni gösteriyor; bu, bir istikrarı gösteriyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) İnşallah, hedef, 2004 yılı sonunda bu konutların sayısını 100 000'e çıkarmaktır. Bu konutların bedellerinin yüzde 10, yüzde 25'lik peşinatı vardır; geriye kalanı, on yıl gibi, uzun vadeye yayılarak, vatandaşlarımız bu sayede ucuz konut edinme imkânını yakalamıştır.

Geçtiğimiz yıl itibariyle, ulaştırma ve telekomünikasyon alanlarında da önemli çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Her iki faaliyet alanında da Türkiye'nin çağdaş bir çizgi yakalaması için büyük bir gayret sarf edilmektedir. Doğu ve Güneydoğu bu noktada bir cazibe merkezi haline gelecektir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Sektörün büyük ihtiyaç duyduğu Karayolu Taşıma Kanunu Meclisimiz tarafından kabul edilmiş; bu kanunun yürürlüğe girmesiyle bu alanda büyük bir boşluk doldurulmuştur. İnşallah, boğaz tüpgeçit projemizin de 2004'ün en geç nisan sonuna kadar temelini atacağız; çalışmalar bu istikamette yürümektedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Raylı sistemde İstanbul-Ankara arasında yolculuk süresini, ilk etapta 5 saate, ikinci etapta 3 saat 10 dakikaya indirecek olan demiryolu rehabilitasyon çalışmaları başlamış vaziyettedir ve hedef, bunu çok daha modern hale getirmek suretiyle bu süreyi daha da aza indirmektir. Ayrıca, yılda 24 000 000 dolarlık bir kaynağın yurt içinde kalmasını sağlayacak bir projeyle, Kardemir'in yerli ray üretimine başlamasını da, bu dönemde gerçekleştirmiş olduk.

Havayolu taşımacılığında, herhalde, neler olduğunu biliyorsunuz ve havayolu taşımacılığında vergide indirimin yapılmasıyla birlikte, artık, İstanbul-Ankara arası fiyatlar ucuzladığı gibi, özel sektörü de bu işe teşvik etmek suretiyle, İstanbul-Trabzon arasında da ucuz havayolu taşımacılığı başlamıştır. Bu rehabilitasyon çalışmaları devam ederken, daha modern anlamda hava taşımacılığı ve şehirler arasında da hava noktasındaki ulaşımı farklı bir şekilde yerine getirme gayretleri devam etmektedir.

Denizyolu taşımacılığını da özendirmek ve geliştirmek için, limanlarımızdaki fiyat tarifeleri düşürülmüş; özel denizcilik çalışmalarının önünün açılması amacıyla özelleştirme çalışmalarına öncelik verilmiştir.

Telekomünikasyon alanında, gerek telefon gerek internet hatlarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla, ülkemizi dünyanın diğer gelişmiş ülkelerinden geriye bırakmayacak adımlar atıyoruz. Türk Telekomun yürüttüğü hizmetlerin, ülkemiz için, giderek daha hayatî bir fonksiyon kazandığını vurgulamak istiyorum. ADSL projesiyle birlikte, internet kullanıcılarımız, mevcut sisteme göre yaklaşık 40 kat daha hızlı internet imkânına, zaman sınırı olmaksızın kavuşmuş oluyorlar. Türk Telekom ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında yapılan bir protokolle, tam 40 000 okulumuza hızlı internet imkânı sağlamış oluyoruz.

Değerli arkadaşlar, geçen yıl içerisinde, geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüz çocuklarımızın eğitimi alanında önemli projeler ve yapısal düzenlemeler yaptık. Ben, artık, sizlere, ücretsiz kitap dağıtımını söyleyecek değilim. Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası çerçevesinde özel sektörün eğitime destek kampanyasıyla ilgili gayretleri sebebiyle, kendilerine, bu Yüce Çatı altından tekrar teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Millî Eğitim Bakanlığı ile UNICEF işbirliğinde, kız çocuklarının eğitim fırsatlarının artırılması amacıyla çalışmalar yoğunluk kazanmıştır. Eğitim kalitesinin artırılması, okuldışı eğitim imkânlarının geliştirilmesi ve çocuklarımızı geleceğe hazırlayacak donanımın sağlanması amacıyla önemli hazırlıklar içerisindeyiz. Bunlar da kısa zaman içerisinde açıklanacaktır.

Değerli arkadaşlarım, insana hizmeti her şeyin üzerinde tutan bir hükümet olarak, sağlıkla ilgili ihtiyaçların ne kadar vazgeçilmez ihtiyaçlar olduğunun farkındayız. Bu ihtiyaçları hakkıyla karşılayabilmek için, sağlık sistemimizi ve ülkemizin genel sağlık göstergelerini çağdaş seviyeye çıkarmak üzere, Sağlıkta Dönüşüm Programını hazırladık. Bu programla, inşallah, insanlarımızın ücret ödeme güçlükleri yüzünden hastanelerde rehin tutulması ayıbına son verdik, veriyoruz. Yine, bu programla, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığına tabi hastalarımız, bütün sağlıkocağı, dispanser ve hastanelerimizden faydalanıyorlar, faydalanacaklardır.

Bu yıl sonu itibariyle, artık, tüm illerimizde hizmet alımı, Emekli Sandığı, Bağ-Kur, SSK, hepsi için geçerli hale gelecektir. Memur, emekli, dul ve yetimlerimize özel sağlık kuruluşlarından yararlanma yolu da açılmış, vatandaşlarımızın hak ettikleri sağlık hizmetini istedikleri sağlık kuruluşundan almalarına imkân sağlanmıştır.

Çeşitli sıkıntılara neden olduğunu tespit ettiğimiz mecburî hizmet uygulamasına son verilmiş, sözleşmeli sağlık personeli uygulamasına geçilerek, eleman temininde güçlük çekilen bölgelere gönüllü personel gönderilmeye başlanmıştır.

Sağlıkta Dönüşüm Programının getirdiği bir başka yenilik de, çok önem verdiğimiz aile doktorluğu müessesedir. Vatandaşımıza kendi doktorunu seçme hakkını tanıyan bu uygulamanın 2004 yılında başlatılması için hazırlıklar tamamlanmak üzeredir.

İnsanımızın sağlığını olduğu gibi çevre ve kent sağlığını koruma altına almak için de büyük bir dikkat içinde çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Dünyanın en güzel coğrafî bölgelerinden biri üzerinde bulunan ülkemizin doğal varlıklarını korumayı, hükümetimiz, temel görevlerinden biri olarak kabul etmektedir. Bu amaçla, işlerliğini yitirmiş gibi görünen devlet ormancılığı anlayışından millet ormancılığı anlayışına geçiş çalışmaları başlatılmıştır.

Her ilde bir kent ormanı kurma çalışmalarının ilki, Ankara Kent Ormanıyla hayata geçirilmektedir. Bu örneklerin sayısı hızla artırılacaktır.

Çevre ve Orman Bakanlığımızın üstünde yük olan eğitim ve sosyal amaçlı tesislerin tamamı özel sektöre kiralanmış, bu 23 tesisten 4,5 trilyonu aşan bir ekgelir temin edilmiştir. Bu rakam, yıl sonu itibariyle 9,5 trilyonu bulacaktır.

Çevreye duyarlılığımızın bir başka göstergesi de, özel ağaçlandırma çalışmalarına verdiğimiz önemdir.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - SİT alanlarını imara açarak...

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu çerçevede yürütülen çalışmalarla, önceki yıllara göre özel ağaçlandırma miktarı 2003 yılında 6 kat artırılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, büyük bir medeniyetin mirasçıları olarak, tüm dünyadaki kültür değerlerimizi ve Anadolu'da iz bırakmış kültür değerlerini sahiplenmek ve yaşatmak, büyük devlet anlayışımızın bir gereği olmuştur. Cumhuriyetimizin sekseninci yılı kutlamaları çerçevesinde, Kültür ve Turizm Bakanlığımız, bu anlayışla, çeşitli kültür ve sanat etkinlikleri düzenlemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başbakan, bir saniye efendim...

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Kültür varlıklarımızın korunması ve kullanılması, turizm sektörünün teşvik edilmesi, kültür ve sanat eser sahiplerinin telif haklarının korunması ve korsan yayıncılıkla mücadeleye yönelik yasal düzenlemeler tamamlanmış olup, bunlardan bir bölümü uygulamaya konulmuştur.

Kültürel ve tarihî miras yönünden zengin bir potansiyele sahip olan değişik bölgelerimizde, özelliklerine göre iç ve dış turizm geliştirilmektedir. Turizm Teşvik Kanununda gerekli düzenlemeler yapılmış ve sağlıklı, sürdürülebilir, çevreyle uyumlu bir turizm yatırımları seferberliği başlatılmasına yönelik yasal altyapı hazır hale getirilmiştir.

İzlenen doğru politikaların sonuçları, tüm dış olumsuzluklara, Avrupa'da yaşanan ekonomik daralmaya, yanı başımızdaki Irak Savaşına ve bunların sonucunda rakip ülkelerde yüzde 30'lara varan gerilemelere rağmen, Türk turizmi büyümesini sürdürmektedir.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu söylediklerimden çıkan nihaî sonuç şudur: Türkiye kendine gelmiştir, Türkiye kendi gücünün farkına varmıştır, Türkiye bir kere daha imkânsız görüneni başarmıştır ve biz hepimiz, hep birlikte bu muhteşem gemideyiz. Milletçe el ele verirsek, birbirimizin önünü kesmeye çalışmazsak, gereksiz kıskançlıklara ve kuruntulara kapılmazsak, özgüvenimizi kaybetmezsek önümüz açıktır.

Hepinizi, saygıyla selamlıyorum.

Şahsınızda, Yüce Milletime 2004 yılının sağlık, esenlik, mutluluk getirmesi temennisiyle şimdiden yeni yılınızı da kutluyorum; sevgi ve saygıyla. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Başbakan teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, son konuşma, bütçenin aleyhinde olmak üzere, söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek'e aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Şimşek, konuşma süreniz 10 dakika efendim.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, saygıyla selamlarım.

Bütçe görüşmeleri başladığından beri burada rakamlar konuşuluyor, oranlar veriliyor, siyasal çıkarlar doğrultusunda rakamların dili değişiyor, karşılaştırmalar yapılıyor; ama, yıllardır değişmeyen, değiştirilmeyen bir şey var; bütçe içerisinde, sosyal amaçlı harcamalara, eğitime, sağlığa, sosyal güvenliğe ayrılan kaynaklar reel olarak düşürülüyor, sosyal devlet sürekli aşınıyor, aşındırılıyor.

Bu bütçe neyi hedefliyor; bu bütçe, halka sunulan kamu hizmetlerinde miktar ve kalite olarak hangi artışları öngörüyor; halkın günlük yaşamında var olan hangi sorunlara çözüm sunuyor, buna bakmamız gerekiyor. Bunun dışında, ortaya konan rakamlar, yapılan karşılaştırmalar, halka hitap etmiyor.

2002 yılı bütçe görüşmeleri esnasında, hükümet sözcüsüne, bakın, şimdiki Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin, yerinden ne diyor: "Her şey normal de, bu millet neden sıkıntı çekiyor?!" Şimdi, ben, Sayın Şahin'e soruyorum: Her şey normal de, fatma teyzenin filesi neden dolmuyor?! 2004 bütçesini ballandıra ballandıra anlatan rakamlara bakarak, Türkiye'nin şartlarını tozpembe gösteren hükümetin, kendi bakanının ağzından dökülen bu soruya cevap vermesi gerekir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; IMF politikalarının sosyal boyutunun bulunmadığını, bu nedenle, ekonomiye sosyal boyut katmak için IMF'yle görüşeceğini açıklayan hükümetin, programa kattığı, sosyal boyut değil, IMF direktifleri sonucunda konan yeni vergilerdir.

"Barışın da bir bedeli vardır" diyerek, 15,7 açıklayıp, 20,5 katrilyonluk ekvergi koyan hükümetin, barışın bedelini halka ödetme yolunda adımlar attığını Türkiye gördü. Bu yetmedi, halkın 1 katrilyonuna el koydunuz, şimdi, mahsup edeceğiz diyorsunuz.

İktidara geldiğinizde, vergiyi tabana yayacağınızı söylediniz, sonra, malî terör yarattınız. Terör, sadece patlamayla olmaz; arabası olana, evi olana, malî terörü böyle yaşattınız. Madem her şey iyi gidiyor, deprem vergilerini neden kalıcı hale getirdiniz. Piyasanın, bu vergilerle kanını çekiyorsunuz. Bu malî terör nedeniyle çarklar dönmüyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Irak'a asker gönderme konusunun tartışıldığı Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklama yapan Sayın Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, Irak Savaşının, memura verilen zammın düşük olmasına neden olduğunu söylemiştir. Hükümet, barışın bedeli vardır diyerek tüm toplum üzerinde vergi baskısı yaratırken, savaşın bedelini de memurlarımıza, halkımıza yıkmak istemiştir. Irak'a asker gitmediğine göre, memurlarımıza verilen zam neden aynı oranda kalmıştır? Yoksa, ikinci kez barışın bedelini mi ödüyor memurlarımız? Hiç açıklanmayan SSK ve Bağ-Kur emeklileri de barışın bedelini mi ödüyor? Hem barışın hem de savaşın bedeli olmaz, bu bedel, AKP hükümetinin halka uygulattığı bedeldir. Aslında, bu hükümetin bedeli çalışan kesimler tarafından, emekliler tarafından, işsizler tarafından, kadınlar, gençler tarafından, çiftçiler tarafından, sanayiciler tarafından çok ağır bir şekilde ödenmektedir.

Sayın Bakan, yatırım harcamalarında 1,5 katrilyon civarında tasarruf yapıldığını övgüyle anlatıyor. Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu iktisadî sorunların temelinde sabit sermaye stokunun azlığı yatmaktadır. Türkiye, ekonomisini büyütmek zorunda olan, halkını iktisadî kalkınmanın öznesi haline getirmek zorunda olan bir ülkedir. Hem yatırım harcamalarının artmasıyla işsizliğin azalacağının tespitini yapmak hem de yatırım harcamalarını kısmak bu ülkeye yapılan en büyük kötülüktür. Ülkemiz, yıllardan beri kronikleşen, yaygın sonuçları çok ağır bir işsizlik olgusuyla karşı karşıyadır. Ekonominin genişlediği  söylenirken, işsizlik, hem rakamsal olarak hem de acımasız sonuçları itibariyle varlığını sürdürmektedir. Eğitimli nüfusun işsizlik oranı artmaya devam etmektedir; bu oran genelde 31,8, kentlerde yüzde 34,2'ye çıkmış durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, bir saniye efendim.

Sayın milletvekilleri, sistemde bir yorulma var; zaman zaman kesilmeler oluyor, düzeltebiliyoruz.

Yalnız, içeride müthiş bir uğultu var, Sayın Şimşek'in konuşması rahat dinlenemiyor.  Lütfen, arkadaşlar, son konuşmayı daha dikkatle dinleyelim.

Sayın Şimşek, buyurun efendim.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Teşekkür ederim.

Ailelerin büyük sıkıntılarla, büyük fedakârlıklarla üniversitelerde okuttuğu gençlerimizin üçte 1'i iş bulamazken, burada tozpembe bulutların üzerinde uçmaya, sanırım ki, gerek yoktur.

Türkiye'nin borçları artıyor, cari açık büyüyor, kamu yatırımları azalıyor, vergi politikasıyla, üretime, yatırıma, istihdama yönelmesi gereken kaynaklar, halkın elinden bir bir alınıyor ve bunlara rağmen, hükümet, ekonominin iyiye gittiğini söylüyor. Bu, kendi kendimizi ve kendinizi kandırmaktır. Ekonominin iyiye gittiği sadece, ekranlarda, gazete ilânlarında, ekonomi ve borsa sayfalarında. Biraz önce izah etmeye çalıştığım gibi, halkın mutfağında, filesinde, aşında iyiye gittiğini söyleyebilir miyiz? Bir önceki hükümet döneminde, vatandaş, ekmek arası peynir yerken, şimdi, ekmek arası ekmek yiyor. Sizin de anlayacağınız tabirle söyleyeyim: Sıcak ekmeğin arasına bayat ekmek koyup yiyor Sayın Hükümet!..

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Balık koyuyor, balık...

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Sanırım ki, ekmek arası balığı siz yiyorsunuz, halka bayat ekmek yediriyorsunuz; halinizden belli oluyor.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Karaköy'e git, Karaköy'e...

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Stok artışına dayalı olarak büyüyen ekonomiyi doğru tahlil etmek durumundayız. Türkiye'nin elde ettiği büyüme, ne olduğu anlaşılmayan -ki, konuşmacılar da bunu ifade etti- istihdamsız büyüme politikasıdır. Bu büyüme rakamlarına rağmen, işsizlik azalmamıştır, ekonomi tam istihdam noktasında değildir. Bu nedenle, bu rakamları da ciddî bir şekilde sorgulamak durumundayız.

Türkiye, AKP Hükümeti döneminde, 36 katrilyon iç borçlanma, 10 katrilyon da dış borçlanma şeklinde, net olarak toplam 46 katrilyon borç artışı yapmıştır. Türkiye ekonomisinin temel sorunu borçlardır. Elbette, bu borçlar AKP hükümetinin eseri değildir; ama, AKP hükümeti bu borçlanma politikasını devam ettirmiştir, hem de fakir fukara, garip gureba edebiyatı yaparak.

Maliye Bakanımız, yine, bütçe görüşmeleri esnasında borçlarla ilgili değerlendirmeyi yaparken Avrupa Birliği kriterlerini ortaya koyuyor; doğrudur. Maliye Bakanı, sunuş konuşmasında, işine geldiği zaman rakamları yanlış telaffuz ediyor. Bana göre mesleğini de yanlış seçmiştir Sayın Bakanımız; iyi bir tuluat oyuncusu olabilirmiş. Buradan kendisini de saygıyla anıyorum.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Artist sensin beyefendi.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Başbakan gerilim siyasetinden bahsediyor; ama, inanın ki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ilk günden beri, hiçbir gerilime meydan vermiyoruz. Ülkeyi geren sizsiniz ve hatta içinizden birçok milletvekili arkadaşımızla konuştuğumuzda "ne gerek var şimdi bu Kur'an kurslarına, ne gerek var bu katsayı meselesine, ne gerek var türban meselesine" diyen, elinizi vicdanınıza koyun, aranızda bana söyleyen milletvekilleri yok mu? (AK Parti sıralarından "yok, yok" sesleri) Var, var, var beyler, var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Avrupa Birliği 2003 Türkiye ilerleme raporunda "yolsuzluklar ve usulsüzlüklerle mücadele alanında kurumsal yapının oluşturulmasında gecikmeler var" değerlendirmesi yapılıyor. Bu rapora konu olan kamusal yapılardan bir tanesi, hükümetin, kamu yönetimi temel kanunu tasarısında ortadan kaldırmayı hedeflediği teftiş kurullarıdır, diğeri ise, dokunulmazlıkların sınırlandırılmasıdır.

Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal ile Sayın Başbakan -ülke halkı kare kare hatırlıyor bu olayı- bir programa katıldılar seçim öncesi. Sayın Genel Başkan, Sayın Erdoğan'a, Sayın Başbakana, kürsü sorumsuzluğu dışında dokunulmazlığın kalkması gerektiğini söyledi. Sayın Erbakan... (AK Parti sıralarından "Sayın Erdoğan" sesleri) Evet, özür dilerim, dilim sürçtü, affedersiniz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Eski hocası!..

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)- Sayın Erdoğan, Sayın Genel Başkana "Efendim, ne demek kürsü dokunulmazlığı. Simitçi Ahmet Efendi konuşuyor, suç; biz konuşunca suç olmuyor... Kürsü dokunulmazlığını da kaldıracağız" dedi. Sayın Başbakana buradan hatırlatıyorum. Acaba, bu sözde mi unutuldu? Onlarca, yüzlerce kez bunları hatırlattık.

ŞEVKET ARZ (Trabzon)- Unuttular!.. Unuttular!..

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)- Sayın Başbakan "Ahmet Efendiye bu sağlanmıyor" dediği dokunulmazlığın karşısında, lütfen, AKP milletvekillerini özgür bıraksın ve bunun arkasına arkadaşlarımızı saklanmaktan kurtarsın diye düşünüyorum.

Borçlanma konusunda AB kriterlerinden örnek verenler, neden, Avrupa Konseyinin yolsuzlukla mücadelede iki temel sözleşmesinden biri olan Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesini kabul ederken, dokunulmazlıkları düzenleyen 4 üncü maddesine çekince koyuyor acaba? Bu da -sizin anlayacağınız dille söyleyeyim- sanırım, takıyye olsa gerek.

Şimdi "dokunulmazlıkları kaldırın" diyoruz "kaldırmayız; yargıya güvenimiz yok" diyorsunuz. Sayın Başbakana, Erdoğan'a soruyorum: Kendi partisine bile Genel Başkanlığı hukuken tartışmalı iken, o günleri sona erdiren ve kararı veren yargı bağımsız karar alıyor da, şimdi mi yargı bağımsız değil değerli arkadaşlarım? (CHP sıralarından alkışlar)

Ayrıca, şöyle bir şey yaşanıyor. "YAŞ kararları yargı denetimine açılmalı." Böyle diyorsunuz. Kendi dosyalarınızı neden yargı denetimine açmıyorsunuz?! Buyurun, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin dosyalarını yargı denetimine açalım diyoruz.

Dokunulmazlık kurumunun, hangi ülkede, hangi kapsamda, ne amaçla kullanıldığına bakmaksızın, oralarda bakanların, başbakanların kendileriyle ilgili iddialar ortaya atıldığında neler yaptıklarını biliyoruz; istifa ederler veya intihar ederler.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir örnek vereyim size: 1994 yılında, Bonn'da, Başbakan Kohl'ün Ekonomi Bakanı kendi Bakanlığının antetli kâğıdıyla bir şirkete mektup gönderip, akrabasının fabrikasının mallarını övdüğü için Bakanlık koltuğundan istifa etti. Acaba, onlar mı?.. Pekâlâ, geri alayım. Onlar bizden büyük mü? Onlar bizden daha mı onurlu? 550 milletvekili olarak seçilmiş kral gibi burada oturmamız, ülke halkının vicdanını sızlatıyor değerli arkadaşlarım.

Bize neler oluyor?.. Eski bir Başbakanla ilgili mahkûmiyet kararı çıkmışken, aynı davada yargılanan hükümetin üyesi yerinde oturuyor. Hatta, mahkeme kararıyla mallarına tedbir konuluyor ve Sayın Bakan, Genel Kurulda açıklama yapıyor "bu, benim konumumda olanlar beraat etti; ben de yargılansam, beraat ederim" diyor. Ne talihsiz bir açıklamadır... Sayın Dışişleri Bakanı bunu yapıyor! Kendisini, bağımsız yargının yerine koyuyor ve yine kendisi yargılıyor ve kendisi beraat ediyor.

Başbakan "halka her türlü hesabı verdik" diyor. Buyurun Sayın Başbakan, iki Bakanınızı bu anlamda görevden alın; evet, o zaman, halka hesap verdiğinize ben de inanayım, ülke halkı da inansın. (AK Parti sıralarından gürültüler; CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, AB ülkelerinde, hukukun hâkim olduğu yerlerde hiç kimse ne hukukun altındadır ne hukukun üstündedir. Bakan da olsa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, size, 5 dakika eksüre vermiştim, süreniz doldu; lütfen, son cümlenizi almak istiyorum.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Ben de halkın oylarıyla buraya seçilmiş milletvekiliyim. Benden önce...

AHMET IŞIK (Konya) - Mevzuat böyle...

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Onu arz etmek istiyorum.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Kral mısın sen?!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Efendim, istirham ederim...

Benden önce seçilmiş bir milletvekilimiz, şu an Başbakanlık görevini yapan milletvekilimiz, yarım saatten fazla eksüre kullandı; izin verirseniz, konuşmamı tamamlayayım. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Sayın Genel Başkan Deniz Baykal'a 25 dakika eksüre vermiştim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben, Sayın Başbakana, aynı şekilde eksüre vermek zorundayım. Gruplar adına konuşan arkadaşlarımıza, sayın genel başkanlara daha müsamahakâr davranıyorum. Ancak, 10 dakikalık konuşmanıza 5 dakika da eksüre verdikten sonra, herhalde, sizin, sözünüzü tamamlamanız gerekir.

Buyurun efendim.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Efendim, çok teşekkür ederim.

Sayın Genel Başkanım da, Sayın Başbakan da, Yüce Mecliste bulunan milletvekilleri de halkın iradesiyle buraya gelmiştir. Şahsım adına...

BAŞKAN - Hiç kimsenin sınırsız konuşma imkânı yok.

Buyurun efendim.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Efendim, bitireceğim, toparlamaya çalışacağım. Bu zarafetinize teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Benim ülkemin İçişleri ve Dışişleri Bakanları zan altında kalsınlar istemiyorum. Benim ülkemin İçişleri Bakanına ve Dışişleri Bakanına yakışan, yargıya gidip, bu Yüce Meclisi ve milletvekillerini de ciddî anlamda bir övgüye, bir güvene, bir değere -hepimiz adına söylüyorum- kavuşturmalarıdır.

AB ülkelerinde, hukukun hâkim olduğu yerlerde -ifade ettiğim gibi- kimse altında, üstünde değildir, içindedir. Parlamenter demokrasilerde, hiç kimse, sizin algıladığınız biçimde -biraz önce söylediğim gibi- seçilmiş krallar değildir sayın milletvekilleri.

Yatırım harcamalarının istenilen düzeyde artmaması, hem ülkemizin varlık yapısında aşınmaya neden olmakta hem de projelerin sürelerini uzatmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Devletinde, resmî rakamlara göre, 12 200 000 kişinin açlık sınırında yaşadığını unutmayın. Gelir dağılımı adaletsizliği, tüm olumsuz sonuçlarıyla, toplumsal barışı yok etme noktasındadır. En zengin kesim ile en yoksul kesim arasında 8 katın üstünde fark vardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümetin, bu sorunları görmezden gelerek, ülkemizi iyi durumda gösteren açıklamalar yapması gerçekten şaşırtıcı; ama, daha vahim olanı, hükümetin gündemidir. Hükümetin gündeminde ne var; hükümetin gündeminde, kadrolaşma var, kendi dosyalarına dokunmamak var, yargıdan kaçmak var. Hükümetin gündeminde, iftar çadırları, pazar yerleri şovları vardır (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar) duble yol iddiasıyla yola çıkan hükümetin gündeminde, devlet kurumlarıyla çatışmak vardır. Veto edilen ve Anayasa Mahkemesinden dönen yasalarla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, son cümlenizi almak istiyorum.

Buyurun.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

Sayın Başbakan diyor ki: "Kaynak AKP'dir." Kaynak AKP değil, kaynak millettir, halktır, 20,5 katrilyon lira ekvergidir.

Sayın Başbakan diyor ki: "Borç yiğidin kamçısıdır." Farkında olmadığı bir şey var. O kamçı kendi elinde değil, IMF'nin elinde. Kendi elinde kamçıyla ata bindiği günü de hatırlıyoruz. (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Hayal görüyorsunuz.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Efendim, diyor ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kesildi)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, sözünüzü kestim efendim, lütfen...

Süreniz bitti efendim, buyurun.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Demokrat olduğunu ve demokrasiyi savunduğunu söyleyenlerin demokratlığı ve tahammülü bu kadar olmamalı.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Otur yerine! 20 dakikadır konuşuyorsun. Terbiyesiz!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Bütçe müzakerelerinin sonunda bu şekilde gerginliklere hiç gerek yok.

Sayın milletvekilleri, şahsı adına yapılan konuşmalar da son bulmuştur.

Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül, Başkanlığımıza bir tezkere göndermiştir. "Sayın Başkan, sayın konuşmacı, şahsıma, isim vermek suretiyle sataşmıştır. 69 uncu madde gereğince açıklama yapmak istiyorum" demiştir.

Buyurun Sayın Gül.

IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek’in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce burada konuşan değerli milletvekili, açıkça beni kastederek, içini bilmediği, mahiyetini bilmediği konuda, ne yazık ki, yanlış şeyler söylemiştir.

Halka somut yapacak bir şeyleri olmayınca, halka vaat edebilecek bir şeyleri olmayınca, şimdiye kadar da halka yaptıkları hiçbir hizmet olmayınca, bir parti, bugünlerde, sadece bunu diline dolamıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, bu konu şudur...

EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın Başkan, sataşma değil de nedir; asıl sataşma bu.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Geliyorum...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Dokunulmazlıklarınız olmasaydı ne olacaktınız?

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bunu, her ortamda, arkadaşlarınız, hepiniz yapıyorsunuz, onun için bunu söylüyorum. Sadece buradaki konuşmacı yapmadı.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Dokunulmazlığınız olmasaydı nerede olacaktınız?

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bu konunun aslı şudur: Bildiğiniz gibi, kapatılan partiyle ilgili bir kayıp para davası açılmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Partimizin hükmî kişiliğini hedef alarak konuşuyor.

BAŞKAN - Dinliyorum efendim, dinliyorum; merak buyurmayın, dinliyorum.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bununla ilgili iki dava açılmıştır; biri ceza davasıdır, biri hukuk davasıdır. Ceza davasıyla ilgili kesin karar, Yargıtayın da onayıyla ortaya çıkmıştır ve bu karar içerisinde -o zaman dış ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısı olduğum Refah Partisiyle ilgili davadır- Yargıtayın onayladığı, kesinleşen davada, benim statümde olan herkesin beraatı onaylanmıştır. Değil benim statümde, partinin genel muhasibinin bile beraatı onaylanmıştır ki, ben, partinin dış ilişkilerinden sorumlu bir insan olarak, parayla pulla ilgisi olan bir insan değildim.

EMİN KOÇ (Yozgat) - Dokunulmazlığınızı kaldırın, yargılanın, gelin. (AK Parti sıralarından gürültüler)

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Dinle!.. Dinle!.. Dinle!.. Dinle!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Ayrıca, ceza davası kesinlik kazanmıştır ve dediğim gibi, beraat edenler gayet açık şekilde ortadadır.

Hukuk davası devam etmektedir. O kadar karıştırıyorsunuz ki, bunu, bazılarınız bilerek yapıyorsunuz, bazılarınız bilmeyerek yapıyorsunuz. Hukuk davasında dokunulmazlığın hiçbir anlamı yoktur. Benim dokunulmazlığım var, evet; ama, hukuk davasında, benim dokunulmazlığım olduğu için, benimle ilgili dava dondu mu; hayır; yapılıyor, devam ediyor. Bunu, niye dilinize doluyorsunuz?! Benim dokunulmazlığım olduğu halde, hukuk davasında, benimle ilgili dava devam etmektedir.

1999 yılında, dava açıldığında, davada, o zaman, partinin genel başkan yardımcısı olan herkesle ilgili, Sayın Aydın Menderes'ten bana kadar herkesle ilgili ihtiyatî tedbir kararı istenmiştir; ama, mahkeme neticeye varmamıştır; çünkü, ceza davasının neticesini beklemiştir. Ceza davası da kesinleşmiştir, Yargıtay onaylamıştır. Yargıtayın onayladığı...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Siz yargılandınız mı Sayın Gül?

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Ben, yargılanmadım. Yargıtayın...

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Dinle!.. Deminden beri söylüyorum size; Yargıtay, bu davada, genel başkan yardımcısı olan herkesin, değil genel başkan yardımcısı, genel muhasibin bile beraatını onaylamıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Bakan, sizin için tasdik edilmedi.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Dolayısıyla, bu konuyu sadece çamur atmak için kullanmaktasınız; ama, çamur atsanız da izi kalmayacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Haşa... Haşa... Hiç öyle bir şey yok.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal kimliğini hedef alarak konuşmuştur; dolayısıyla, bir söz hakkı doğmuştur; bunu talep ediyoruz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, dinler misiniz.

Sayın Berhan Şimşek'in konuşmasını dinledim; Sayın Başbakana hitaben yaptığı konuşma hükümete yöneliktir ve eleştiridir; ancak, birkaç defa üzerinde durmak suretiyle, açıklanmasına ihtiyaç olan bir konuyu dile getirdiği için, Sayın Dışişleri Bakanına söz verdim. Sayın Dışişleri Bakanı da, mahkemede kendi konumuyla ilgili açıklamada bulunmuştur.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - İlk cümlesine bakın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen yerinize oturun... Lütfen yerinize oturun...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Partimizin kurumsal kimliğini hedef alıyor.

BAŞKAN - Bakınız, ben, burada, her konuşmayı izliyorum. Sayın Berhan Şimşek, Maliye Bakanımıza hitaben "tuluat sanatçısı" kelimelerini kullanmıştır.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Kendisi sanatçı.

BAŞKAN - Bakın, lütfen...

Ben, söz verilmesi gereken yerde söz vermeye çalışıyorum, siz, konuşmacının her cümlesine itiraz ederek, bir şey yaptığınızı zannediyorsunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Her cümlesine değil.

BAŞKAN - Biraz evvel, Sayın Başbakan burada konuşurken her cümlesine itiraz edildi. Böyle bir şey olabilir mi?! Böyle bir konuşma dikkatleri dağıtmaz mı?! Lütfen...

Yani, burada, bütün arkadaşlarımızla birlikte, 2004 yılı bütçesi içerisinde bir konuşma yapıyoruz. Eleştiriler olabilir, hoşa gitmeyen sözler olabilir; yeter ki, ağır eleştiri ve hakaret sınırına varmasın.

Ben, Sayın Dışişleri Bakanının açıklamasında, Cumhuriyet Halk Partisine, onun hukukî varlığına karşı bir sataşma görmüyorum.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Tutanakları bir daha okuyun.

BAŞKAN - Tutanakları getirtirim, sonra görüşürüz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri, lütfen...

Sayın milletvekilleri, Sayın Başkanlığımıza bir pusula gönderilmiştir; okuyorum:

"Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan -Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşmadı, şahsı adına konuştu-benden alenen bahsederek, şahsımla ilgili sataşmada bulunmuştur. İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz talep ediyorum.

              Kemal Unakıtan

             Maliye Bakanı"

Sayın Bakan, çok rica ediyorum... Ben, bundan habersiz olarak bir konuyu dile getirdim. Bu, sizin de yapmanız gereken açıklama için yeterlidir. Çok rica ediyorum...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Yani, çok yakışıksız bir kelimeydi; bunu kabul ediyorum. Lütfen...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Fazla uzatmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki, bir cümle o zaman.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek’in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, burada, 2004 yılı bütçesi için toplandık. Sayın Başbakanımız çok geniş açıklamalarda bulundu. Görüştüğümüz bu bütçe, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bütün hedefleriyle tutturulmuş yegâne bütçe. (AK Parti sıralarından alkışlar)

EMİN KOÇ (Yozgat) - Ne ilgisi var şimdi bunun sataşmayla?!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bu bütçeyle ilgili, çeşitli toplantılarda, bütçe sunuş konuşmamda bilgiler arz ettim, rakamlar söyledim ve bu rakamlar bazılarının işine gelmediği için "efendim, doğru değildir" gibi bazı sataşmalar oldu, bazı açıklamalar oldu. Burada, ben, onların hepsine, detaylı cevaplar verdim. Maliye Bakanının...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Doğru söylemiyor Sayın Başkan, doğru söylemiyor.

BAŞKAN - Sayın Oyan, lütfen...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Sayın Hocam, siz de, ikide bir, çıkıyorsunuz ve maalesef, bütün milleti, yanlış bilgilerle bilgilendiriyorsunuz.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Doğru söylemiyorsunuz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Dün akşam yapmış olduğunuz konuşmada da, borçlanma vadesi gittikçe azalıyor konusunu yanlış bildirdiniz; onu da açıklayacağım. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Bakan... Sayın Bakan...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Cevap veremediniz Sayın Bakan, cevap veremediniz.

BAŞKAN - Sayın Bakan... Sayın Bakan...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Peki Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Bakan, sayın konuşmacının...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Maalesef, cevap veremediniz Sayın Bakan!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bu rakamlar bazılarının hoşlarına gitmiyor. Türk Milletinin sevindiği yerde bazıları üzülüyor; ben, ona şaşırıyorum! (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, hangi konuda söz verdiniz?!

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, bu bir sataşmaya cevap değildir.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Yahu, üzülmeyen allahaşkına; Türk Milleti seviniyor. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler) Üzülmeyin...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bu rakamları, bilenler de, bilmeyenler de bazen çıkıyor. Şimdi, sanatçılıktan tuluat sanatçılığına... Ben şimdiye kadar tiyatro sanatçılığı yapmadım; ama, yapanlar var. Tuluat sanatçılığını da bilmiyorum. Onu benden daha iyi bilenler var. Kendi tecrübelerini, kendi bilgilerini bana yansıtmaya kimse kalkmasın, herkes kimin ne sanatçısı olduğunu gayet iyi biliyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ederim, sağ olun.

Sayın Koç, buyurun efendim...

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Geleneksel sanatlarımızdan habersiz Maliye Bakanı olur mu?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sayın bakanlar konuşur, grup adına konuşmalar yapılır; söyledikleri tutarsız şeylerse, yanlış rakamlarsa, her partinin konuşmacıları vardır, bir sonraki konuşmada çıkarlar ve bunları eleştirirler; ama, topluca "konuşulanların hepsi yalandır, hepsi yanlıştır" diye bir genelleme yapmanın, doğru olmadığını düşünüyorum. Lütfen konuşmalarımızı İçtüzüğün emrettiği şekilde, nezih bir şekilde yapalım. Meclisimize yakışan budur.

Sayın Koç, lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere; buyurun.

3. - Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün, konuşmasında, Partisinin kurumsal kimliğine sataşması nedeniyle konuşması

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütçe maratonunun son gününde, olmasını istemediğimiz tarzda konuşmalar birbiri ardı sıra gelmeye başladı. Ben, Sayın Dışişleri Bakanının, Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal kimliğine dönük birtakım yorumlarını -Sayın Başkanın söz hakkı vermesiyle- burada dile getirmek istiyorum.

Bir defa, Sayın Dışişleri Bakanına şunu hatırlatmak istiyorum: Sayın Bakan, bir vatandaş Abdullah Gül kimliğiyle konuşabilir, buna çok saygım var -bütün söylediklerine saygım var, bütün görüşlerine saygım var- ama, Sayın Abdullah Gül, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hükümetinin Dışişleri Bakanı sıfatıyla konuşuyorsa, o zaman konuştuklarının çok iyi irdelenmesi gerekir, kendisinin de bir öz irdelemeden geçirmesi gerekir.

Ben, Sayın Dışişleri Bakanına şunu soruyorum: Geçen gün, burada, sözlü sorularda da kendisine yöneltilmişti. Kendisinin beraat ettiğini, bu konuyu çok iyi araştırmadan yorum yapmamamız gerektiği söylemişti...

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Hayır, öyle demedi.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Dışişleri Bakanı, acaba, siz, bu davada yargılandınız mı? Yargılanıp mı beraat kararı aldınız, yoksa, üst yargı tarafından sabit görülen ve hüküm verilen bir cezaya, eşit suçtan, eşit oranda, aynı suça iştirakten yargılanmanız mı gerekmektedir? Yargılanın!.. Bakın, dokunulmazlığını kaldırın, kaldıralım, yargılanın, beraat edin, ondan sonra hem vatandaş Abdullah Gül olarak hem Dışişleri Bakanı Abdullah Gül olarak bu görüşleri savunabilirsiniz.

BAŞKAN- Sayın Koç, teşekkür ederim.

HALUK KOÇ (Devamla)- Son cümlemi söylüyorum.

Bir telaş içindesiniz Sayın Dışişleri Bakanı. Bu telaş, daha önce bir devlet büyüğünün ifade ettiği gibi, bazı tavırları sergileyenlerin telaşı olarak gözüküyor.

Saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından gürültüler; CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Gül, bir talebiniz mi var efendim?..

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri)- Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN- Buyurun efendim.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri)- Sayın Başkan, sayın konuşmacı, benim söylemediğim şeyi, söylemiş şeklinde sundu.

HALUK KOÇ (Samsun)- Tutanaklarda var.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri)- O gün burada bana sorulduğunda, ben beraat ettim demedim. Demin söylediğim gibi, benim konumumda olan herkesin beraatını Yargıtay onaylamıştır dedim. Bunu burada da söyledim...

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

ALİ TOPUZ (İstanbul)- Hayır... Hayır... Toptan beraat olmaz, yargılanmadan beraat olmaz. Öyle bir usul yok.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri)- ...ama, siz burada benim söylediğimi çarpıtıp yanlış şey söylediniz. Dolayısıyla, söylediklerinizi aynen reddediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN- Sayın Bakan, teşekkür ederim, sağ olun.

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/688) (S. Sayısı : 284) (Devam)

2.- 2002 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2002 Malî Yılı Genel Bütçeli Daireler Kesinhesap  Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656, 3/370, 3/372, 3/373) ( S. Sayısı : 286) (Devam)

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı : 285) (Devam)

4.- 2002 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657, 3/371) (S. Sayısı : 287) (Devam)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının, 2002 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının, 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının ve 2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylamalarını yapacağız.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Her 4 kanun tasarısının açıkoylamasının elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Sayın Başkan, kabul edenleri sormadınız bile.

BAŞKAN- Sordum. Baktım, sizden de kabul edenler var; o yüzden, kabul edilmiştir dedim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Bakmadınız bile.

1.- 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/688) (S. Sayısı : 284)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini, kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Sonuna gelince başı unutulmuş olabilir; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylamasını yapıyoruz.

Sayın milletvekilleri, ayrı ayrı 4 oylama yapacağız. 4 oylamanın sonunda da, yarınki Genel Kurulla ilgili çok önemli bir konuyu konuşacağız. Dolayısıyla, salondan ayrılmasanız iyi olur.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, açıkoylamanın sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                      :                           482

Kabul              :                          341

Ret                  :                           141                            (x)

2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yerlerinize oturur musunuz lütfen!

2.- 2002 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2002 Malî Yılı Genel Bütçeli Daireler Kesinhesap  Kanunu Tasarısı  ve  Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/656, 3/370, 3/372, 3/373)  (S. Sayısı : 286)

BAŞKAN - Şimdi, 2002 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, yerlerinize oturmazsanız oylamayı nasıl yapacaksınız?.. Lütfen!..

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2002 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu okuyorum:

Kullanılan oy sayısı                      :                          461

Kabul              :                          333

Ret                  :                          128                             (x)

Sayın milletvekilleri, 2002 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı : 285)

BAŞKAN - 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen  de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yapılan oylama, 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı içindir.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                      :                          464

Kabul              :                          330

Ret                  :                          134                             (x)

Böylelikle, 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.

4.- 2002 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657, 3/371) (S. Sayısı : 287)

BAŞKAN - Şimdi, 2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu okuyorum:

Kullanılan oy sayısı                      :                          464

Kabul              :                          334

Ret                  :                          130                             (x)

Sayın milletvekilleri, 2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylelikle Bütçe ve Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; milletimiz ve memleketimiz için hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

Danışma Kurulu önerisini okutuyorum:

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun 25 Aralık 2003 Perşembe günü saat 13.00’te toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No.: 57  Tarihi: 24.12.2003

Genel Kurulun 25.12.2003 Perşembe günü saat 13.00'te toplanmasının, Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

Faruk Çelik                                            Ali Topuz

AK Parti Grubu Başkanvekili                             CHP Grubu Başkanvekili

 

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tekrar dikkatinize sunuyorum, kabul edilen Danışma Kurulu önerisiyle, Genel Kurul yarın saat 13.00'te toplanacaktır.

Kabul edilen bütçe sebebiyle Sayın Başbakan bir teşekkür konuşması yapmak üzere söz istemişlerdir.

Sayın Başbakan, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Kesinhesap Kanunu Tasarısıyla ilgili gerçekten yorucu günler geceler geçti ve siz değerli arkadaşlarım, iktidarıyla muhalefetiyle, burada yoğun bir performans ortaya koydunuz. Belki uykusuz geceler oldu, bunları, gerçekten ben de zaman zaman televizyonlarda da takip ettim, izledim ve gösterdiğiniz bu performans neticesinde, bu kanun tasarısı, sizlerin reyleriyle kabul edilmiş oldu.

İnanıyorum ki, 2004 yılı, sizlerin bu alınteriyle, sizlerin bu samimî gayretleriyle, çok daha anlamlı, çok daha farklı, çok daha dolu dolu bir yıl olacak.

Bizler, hükümet olarak, elimizden gelen gayreti, yine, 2003'deki gibi, göstereceğiz, içeride, dışarıda, gece gündüz demeden koşturacağız ve 2004 yılının, ülkemiz, milletimiz için hayırlara vesile olmasını Allah'tan temenni ederken, Türkiye'nin, dünyadaki o onurlu yerini süratle almasına vesile olmasını temenni ediyor, sizleri, tekrar saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından ayakta alkışlar; CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Başbakan, çok teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 25 Aralık 2003 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 17.21