DÖNEM
: 22 CİLT : 36 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
36 ncı Birleşim
24 Aralık 2003 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/688) (S.Sayısı:284)
2.- 2002 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil
Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2002 Malî Yılı Genel Bütçeli Daireler
Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656, 3/370,
3/372, 3/373) (S. Sayısı: 286)
3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler
Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/689) (S.Sayısı:285)
4.- 2002 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil
Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657, 3/371) (S.
Sayısı: 287)
IV.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül’ün, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in,
konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın,
İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un,
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün, konuşmasında,
Partisinin kurumsal kimliğine sataşması nedeniyle konuşması
V.-
ÖNERİLER
A) Danişma Kurulu Önerılerı
1.- Genel Kurulun 25 Aralık 2003 Perşembe
günü saat 13.00'te toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) Yazili Sorular ve Cevaplari
1.- Kırklareli Milletvekili Yavuz
Altınorak'ın, kamuda çalışan mimar, mühendis ve doktorların aylıklarında
iyileştirme yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan'ın cevabı (7/1468)
2.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
Değer'in, OHAL dönemindeki gönüllü köy korucularına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1471)
3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin,
Yalova'da onarım ihtiyacı bulunan deprem konutlarına ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/1485)
4.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin,
bir denizcilik şirketinin Kıyı Emniyeti ve Gemi Genel Müdürlüğüne olan borcuna
ve Genel Müdürün görevden alınmasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım'ın cevabı (7/1488)
5.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın,
Sinop'un Erfelek İlçesinde yaşanan sel felaketine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/1491)
6.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın,
Gerze balıkçı barınağında proje hatası olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/1498)
7.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in,
Gerze balıkçı barınağında proje hatası olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1513)
8.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
TEDAŞ'ın belediyelerden genel aydınlatma bedeli talep edilmesine ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1517)
9.- Aydın Milletvekili Özlem
Çerçioğlu'nun, Amatör Denizcilik Federasyonunun bazı konularda
yetkilendirilmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın
cevabı (7/1539)
10.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
Konya III. Organize Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/1545)
11.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
Mevlâna Kültür Merkezi inşaatına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Erkan Mumcu'nun cevabı (7/1546)
12.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün,
Aliağa Limanında gemi kaynaklı atıkların bertarafına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/1548)
13.- Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın,
TCDD Genel Müdürlüğüyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/1605)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak
yedi oturum yaptı.
2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656,
3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) görüşmelerine
devam olunarak;
Maliye Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesi
ile 2002 malî yılı kesinhesabı kabul edildi.
Gelir Bütçesi üzerindeki görüşmeler
tamamlandı.
2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının maddelerinin kabul
edildiği ve açık oylamalarının 24 Aralık 2003 Çarşamba günkü birleşimde, son
konuşmalardan sonra yapılacağı açıklandı.
Alınan karar gereğince, 24 Aralık 2003
Çarşamba günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 00.22'de son verildi.
|
|
İsmail
Alptekin |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Enver
Yılmaz |
|
Türkân
Miçooğulları |
|
Ordu |
|
İzmir |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Ahmet
Küçük |
|
|
|
Çanakkale |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No. : 54
II. - GELEN KÂĞITLAR
24 Aralık 2003 Çarşamba
Tasarı
1.- Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi
Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun
Tasarısı (1/722) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2003)
Rapor
1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/721) (S. Sayısı: 315) (Dağıtma tarihi: 24.12.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün'ün, palm yağı ithalatına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad
Tüzmen) sözlü soru önergesi (6/892) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
2.- Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün'ün, Malezya'dan palm yağı ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/893) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
3.- Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün'ün, Malezya'dan ithal edilen palm yağının kullanım alanlarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/894) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.12.2003)
Yazılı Soru
Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Emin Şirin'in, örtülü ödeneğin kullanım usulüne ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1694) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
2.- İstanbul Milletvekili
Emin Şirin'in, T.C. Merkez Bankası şubelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1695) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
3.- İstanbul Milletvekili
Emin Şirin'in, Çukurova ve Kepez Elektrik'in imtiyaz sözleşmelerine ve Uzan
Grubu ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1696)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
4.- Ankara Milletvekili
Zekeriya Akıncı'nın, Keçiören ve Altındağ Belediyelerinde göreve başlatılan
personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1697) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.12.2003)
5.- Ankara Milletvekili
Zekeriya Akıncı'nın, Altındağ Belediyesinin yatırımlarıyla ilgili usulsüzlük
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1698)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
6.- Ankara Milletvekili
Zekeriya Akıncı'nın, Altındağ Belediyesinin borçlarına ve yaptığı yardımlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1699) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.12.2003)
7.- Ankara Milletvekili
Zekeriya Akıncı'nın, Altındağ ve Keçiören Belediye Başkanlıkları bünyesinde
kurulan vakıflara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali
Şahin) yazılı soru önergesi (7/1700) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
8.- Tokat Milletvekili
Orhan Ziya Diren'in, kick boks dünya şampiyonuna verilen ödüle ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi
(7/1701) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
9.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bankacılık sektöründe Devlet borçlanma senetlerine karşı
oluşan güven sorununa ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/1702) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.12.2003)
10.- Ankara Milletvekili
Zekeriya Akıncı'nın, Keçiören Belediyesinin Ovacık'ta yürüttüğü bir konut
projesiyle ilgili usulsüzlük iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1703) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
11.- Ankara Milletvekili
Zekeriya Akıncı'nın, Keçiören Belediyesinin borçları ile öğrencilere ve
ailelere yaptığı yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1704) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
12.- Ankara Milletvekili
Zekeriya Akıncı'nın, Ankara'daki LPG istasyonlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1705) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
13.- İzmir Milletvekili
Türkan Miçooğulları'nın, 3.11.2002 tarihinden sonra göreve başlatılan kamu
personeline ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin)
yazılı soru önergesi (7/1706) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
14.- Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1707) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.12.2003)
15.- Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan'ın, sosyal güvenlik prim borçlarına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1708) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.12.2003)
16.- Samsun Milletvekili
Cemal Yılmaz Demir'in, öğretmen atamalarında bölüm önceliği nedeniyle
mağduriyet oluştuğu iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1709) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
24 Aralık 2003 Çarşamba
BAŞKAN: Bülent ARINÇ
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 36 ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; gündeme geçiyoruz.
Programa göre, 2004 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki son müzakereye
başlıyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMiSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/688) (S.Sayısı : 284)
(x)
2.- 2002 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların
Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile 2002 Malî Yılı Genel Bütçeli Daireler Kesinhesap
Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656, 3/370, 3/372, 3/373)
( S.Sayısı: 286) (x)
3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/689) (S.Sayısı : 285) (x)
4.- 2002 Malî Yılı
Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/657, 3/371) (S.Sayısı : 287) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulun 10 Aralık 2003 tarihli 26 ncı Birleşiminde alınan karar
gereğince, bütçe görüşmelerinin sonunda, gruplara ve hükümete 1'er saat süreyle
söz verilmesi -bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir-
İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10'ar dakika
olması kararlaştırılmıştı.
Şimdi, grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Halil Aydoğan, Giresun
Milletvekili Sayın Nurettin Canikli; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Derviş, İstanbul Milletvekili Sayın Algan
Hacaloğlu.
Şahısları adına, bütçenin
lehinde olmak üzere, Kars Milletvekili Sayın Yusuf Selahattin Beyribey, Samsun
Milletvekili Sayın Suat Kılıç, Ordu Milletvekili Sayın Hamit Taşcı, Mardin
Milletvekili Sayın Beşir Hamidi; aleyhinde olmak üzere, İstanbul Milletvekili
Sayın Berhan Şimşek, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı, Elazığ
Milletvekili Sayın Mehmet Ağar söz almış bulunuyorlar.
İlk söz, AK Parti Grubu
adına, Afyon Milletvekili Sayın Halil Aydoğan'ın.
Sayın Aydoğan,
arkadaşınızla, süreyi eşit mi kullanacaksınız?
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Evet.
BAŞKAN - Yarımşar saat?..
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Peki.
Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2004 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini sizlerle
paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, Grubumuz ve şahsım adına
saygıyla selamlıyorum.
Konuşma sürem içerisinde,
2004 yılı bütçesini şekillendiren ekonomipolitik ve kantitatif kurgu
bağlamında, AK Partinin tercihlerini, önceliklerini ve yaklaşımlarını sizlerle
paylaşacağım.
AK Partinin ve AK Parti
hükümetlerinin ekonomi yönetimi anlayışı ve ekonomiye yaklaşımları şu
dokümanlarda şekillenmiştir: Parti Programı, Seçim Beyannamesi, 58 inci Hükümet
Programı, 59 uncu Hükümet Programı. Bu dokümanlarda, bütçeye ilişkin
yaklaşımların tutarlı bir çerçeve sunduğu, kısa, orta ve uzun vadeli
perspektifler içerdiği görülecektir.
Devletin sürekliliği
çerçevesinde, AK Parti hükümetlerinin, ekonomi yönetimi uygulamaları da şu
belgelerde tanımlanmıştır: Acil eylem planı, IMF ile ilişkilerin oluşturduğu
stand-by, ekonomik programlar, niyet mektupları, Dünya Bankası ile ilişkilerin
oluşturduğu yapısal uyum programları, AB ile ilişkilerin oluşturduğu katılım
öncesi ekonomik programlar, 2003 ve 2004 bütçeleri. Söz konusu belgelerde, AK
Partinin ekonomi vizyonunun uygulamadaki izdüşümleri yer almaktadır.
2004 yılı bütçesini değerlendirmeden
önce, sizlere son bir yılın ekonomik görünümünü ana hatlarıyla sunmak
istiyorum. Enflasyon oranları hem toptan eşya fiyatlarında hem de tüketici
fiyatlarında gerileme sürecine devam etmektedir. 2002 yılının kasım ayında
yüzde 32,8 olan 12 aylık toptan eşya enflasyonu, geçtiğimiz ay, yüzde 16,1'e
gerilemiştir. Para politikası hedefi olan tüketici enflasyonu da, 2002
Kasımındaki yüzde 31,8 oranından, yüzde 19,3'e düşmüştür. Böylece, Türkiye,
1983 yılından bu yana gördüğü en düşük, 12 aylık enflasyon oranını
yakalamıştır. Bu düşük enflasyon oranına, savaş ortamı dolayısıyla, bölgemizde
bizim dışımızda oluşan siyasî belirsizlik ortamı içerisinde ulaşılabilmiş olduğu
da vurgulanması gereken önemli bir noktadır.
Sanayi üretim artışı
devam etmektedir. Geçen kasım ayında yüzde 77,1 kapasite kullanım oranıyla
çalışan sanayi sektörü, bu eylül ayında, kapasitesinin daha da yüksek bir
oranını kullanmıştır. Sanayi sektörünün bu kasım ayındaki kapasite kullanım
oranı yüzde 79,9'dur. Yüksek kapasite kullanımının devam etmesiyle, sanayi
üretimi, son 19 yılın en yüksek seviyesinde gerçekleşmektedir. Sanayi
üretimindeki performans gayri safî millî hâsılaya da yansımaktadır. Gayri safî
millî hâsılanın en önemli kısmı olan sanayi üretimindeki performansa ve gayri
safî millî hâsıla gelişmesindeki ilk yarı yıl gerçekleşmesine dayanarak, bu
yılki yüzde 5 büyüme hedefinin rahatlıkla tutturulacağını söyleyebiliriz.
Yıl sonunda kişi başına
millî gelir de yükselecektir. Yüzde 5 büyüme ve dolar kurundaki gerileme, 2003
yılı kişi başına düşen gayri safî millî hâsılayı, 2002 yılındaki 2 584 dolar
seviyesinden yukarı çekecektir.
AK Parti Hükümeti,
yatırımları, önceki hükümete göre daha fazla teşvik etmektedir. AK Parti
İktidarı dönemine denk gelen bu yılın ocak-ağustos döneminde 2 839 yatırım
teşvik belgesi verilmiştir.
2003 yılı son verileri
dikkate alındığında, geçen yıla göre, temel bütçe rasyoları bakımından iyileşme
gözlenmiştir. Bu dönemde bütçe açığı da reel olarak gerilemiştir. Uzun süreden
beri ilk defa yönetilebilir bir bütçe açığına ulaşılması beklenmektedir.
Faizdışı fazlanın, nominal olarak, geçen seneki faizdışı fazlaya yakın bir
düzeyde gerçekleşeceği öngörülmektedir.
Hazinenin borçlanma faiz
oranları büyük ölçüde gerilemiştir. Türkiye'de 2001 yılının şubat ayında
yaşanan krizin ardından 20 Mart 2001'de düzenlenen ilk üç aylık referans bono
ihalesinde Hazine Müsteşarlığı yıllık bileşik yüzde 193,7 faiz oranıyla
borçlanabilmişti. Referans bono ihalelerinin bileşik faizleri, 2001 kriz
yılının ekim ayında düzenlenen ihalede yüzde 78,62; geçtiğimiz yılın ekim
ayında ise, yüzde 55,5 oranında gerçekleşmişti. Geçen ay Hazine Müsteşarlığının
gerçekleştirdiği ekim ayı referans bono ihalesinde ise, Müsteşarlık, yüzde
26,01 oranında bileşik faizle borçlandı.
Hazinenin borçlanma
vadeleri de uzamıştır. Ekonomide ve kamu dengesindeki olumlu tablo, kamu borç
stokunun gayri safî millî hâsılaya oranındaki düşüşle de desteklenmektedir.
2002 yılında millî
gelirin yüzde 79'u olarak gerçekleşen kamu borç stoku oranı düşmektedir. 2003
yılı sonunda, kamu net borcunun, millî gelire oranının yüzde 70 seviyesinin
altına ineceği tahmin edilmektedir.
Türkiye'nin kredi notları
yükselmiştir. Seçimden önceki dönemde Türkiye'nin kredi notunu olumsuza çeviren
kredi derecelendirme kuruluşları, şimdi, birer birer not yükseltmektedirler.
Geçen yılın ekim ayında, kasım ayında yapılacak seçimlerden güçlü bir hükümet
çıkacağı beklentisiyle başlayan ve seçimden tek parti hükümetinin çıkmasının
getirdiği güven ortamıyla devam eden Türkiye'ye sermaye girişi, bu yılın
ocak-temmuz döneminde 3,47 milyar dolar tutarında gerçekleşmiştir.
Bilindiği gibi, 2003
ihracatı, geçen hafta itibariyle, yıl sonu hedefi olan 40 000 000 000 doları
aşmıştır. Yıl sonunda ise, 46 000 000 000-47 000 000 000 dolarlık
ihracat rakamının yakalanabileceği düşünülmektedir. Bu, kamuoyunda yaygın olan
"ekim ayından önce döviz kurlarında gözlenen gerilemenin, ihracatta
rekabeti büyük ölçüde engellediği" savını kırmaktadır.
Yerli paradan kaçışın bir
göstergesi olan döviz kurlarındaki yükselme hız kesmiştir.
Hareketleri, siyasî ve
ekonomik istikrara yüksek derecede bağlı olan İMKB-100 endeksi de, geçen kasım
ayından bu kasım ayına, bir yıl içerisinde yüzde 54,2 oranında değer
kazanmıştır.
2002 Aralık-2003 Eylül
döneminde, bankacılık sektöründe, toplam aktifleri içerisinde, ticaret
bankalarının payı yüzde 96, mevduat kabul etmeyen bankaların payı ise yüzde 4
düzeyinde -aynı- kalmıştır.
Toplam mevduatın
dağılımında, kamusal sermayeli bankaların payı 4 puan artarak yüzde 38'e
yükselirken, özel sermayeli bankaların payı yüzde 58'den yüzde 57'ye, fona
devredilen bankaların payı ise yüzde 5'ten, yüzde 3'e gerilemiştir. Yabancı
bankaların yüzde 2 olan payı ise aynı kalmıştır.
Toplam krediler içinde
ticaret bankaları grubunun payı 1 puan artarak, yüzde 90'a yükselmiştir.
Ticaret bankaları grubunda özel sermayeli bankaların kredi payı, 2 puan artışla
yüzde 67'ye yükselmiştir. Kamusal sermayeli bankaların ve yabancı sermayeli
bankaların, sırasıyla, yüzde 17 ve yüzde 4 düzeyinde olan kredi payları aynı
kalmıştır. Fona devredilen bankaların payı ise 1 puan azalarak yüzde 2'ye
gerilemiştir. 2003 yılı ağustos ayı itibariyle bankaların net dönem kârları bir
önceki yılın aynı dönemi seviyesi olan 733 trilyon Türk Lirasından 2,1
katrilyon Türk Lirasına yükselmiştir.
Ekim ayında (M1) para
arzı önceki aya göre, yüzde 21,1 artış göstererek, eylül ayındaki 19,2
katrilyon TL seviyesinden 21,3 katrilyon TL'ye çıkmıştır. Eylül ayında 74,6
katrilyon TL seviyesinde olan (M2) para arzı, ekim ayında yüzde 4,8 artışla
78,2 katrilyon TL'ye yükselmiştir. Mevduat bankaları tarafından açılan yurtiçi
krediler ekim ayında eylül ayına göre yüzde 11,1 oranında artarak 40,9
katrilyon TL'den 43,2 katrilyon TL'ye yükselmiştir.
OECD ülkelerinde malî
pozisyonlar, son yıllarda önemli ölçüde bozulmuştur. Bu ülkelerde -Amerika
Birleşik Devletleri, Kanada, birçok Avrupa Birliği ülkesi, Avusturya, Fransa,
Finlandiya, Almanya, İrlanda, İsveç ve İngiltere gibi- özellikle 2002 yılında
gelirlerde önemli düşüşler görülmüştür. Beklenen eğilim, vergi düşüşlerinin
sonuna gelindiği, harcamalarda daha efektif kısıtlamaların gerekeceğidir. Yeni
süreçte, bu ülkeler grubunda yapısal dengeler hızlı bir şekilde yeniden ele
alınacak ve vergi hedefleri karşılanacaktır.
Amerika Birleşik
Devletlerindeki malî pozisyon bozulması, 2001 ve 2002 yıllarındaki büyük vergi
düşüşleriyle Irak savaşı ve yapılanma maliyetinden kaynaklanmıştır. Euro
bölgesindeki bozulma ise, önemli ölçüde konjonktüreldir. Aşırı boyuttaki açık
süreci, Portekiz, Almanya ve Fransa'nın ekonomik yapı ve ilişkilerinden
etkilenmektedir.
Bu arka plan nedeniyle,
Avrupa Birliği Komisyonu, dengeye yaklaşma veya fazlaya ulaşma yılını 2004'ten
2006'ya kaydırmıştır. Esas hedef yılı ise 2002 idi. Komisyon, üye ülkelerin
yapısal açıklarını 2003'ten başlamak üzere, yıllık yüzde 0,5 oranında azaltmayı
öngörmüştür.
Ekonomik birimler, genel
olarak, ekonomi yönetiminin rolüne ilişkin değerlendirmelerde doktriner
politika yaklaşımı yerine, oldukça pragmatik, gerçek sorunlara yönelik yaklaşımları
tercih etmektedir.
Stratejik savunma
harcamalarının düzeyi, refah programları ve çalışma süreleri, sağlık ve öğretim
sisteminin içerik ve derinliği, ekonomik istikrarı sağlamada etkinlik,
endüstriyel politikaların kapsamı gibi konularda oldukça güçlü argümanlar
üretiliyor ve sunuluyor olsa da, ekonomi yönetimlerinin sadece özel sektör
mekanizmaları tarafından uygun şekilde sunulamayan sosyal programları finanse
etmesi konusunda genel bir sosyal konsensüs bulunmaktadır.
Çağdaş ekonomik
birimlerin, genel bir eğilim olarak, şu konularda bir ön kabule sahip olduğu
görülmektedir:
Devlet, hayatî
menfaatları korumak amacıyla uygun bir savunma sistemi oluşturmalı ve
korumalıdır.
Devlet, sosyal güvenliğe
-eğitim, sağlık, çevre, işsizlik ve fakirliği azaltma- optimum kamu desteği
sağlamalıdır.
Devlet, özel sektör için
düzenleyici ve denetleyici kurumlar yoluyla evrensel oyun kuralları
oluşturmalıdır.
Devlet, kamusal bazlı
yaklaşım çerçevesinde temel altyapıları -ulaşım sistemi gibi- oluşturmalı ve korumalıdır.
Devlet, istikrarlı
ekonomik ortam ve çevrenin oluşumuna katkıda bulunmalıdır.
Ekonomik birimler, özel
sektörün birçok ihtiyacı ve talebi uygun koşullarda ve farklılaştırılmış
formlarda karşılayabileceğini düşünmektedir. Bununla beraber, devletin kritik
alanlarda, konularda, zamanlarda ve ölçeklerde ekonomik müdahalesinin de
gerekliliğine inanmaktadır. Bu nedenle bütçeler hem vergi hem de harcama
açısından mikro ve makro düzeyde gelir akımlarını doğrudan ve dolaylı olarak
etkileyen mekanizmaları ve süreçleri etkilemektedir. Ayrıca, bütçe dengesiyle
dış denge arasında da yakın bir ilişki bulunmaktadır.
2004 yılı bütçesi genel
hatları itibariyle bu çerçevede hazırlanmış, ekonomik yapı ve ilişkiler
sistemini buna göre şekillendirmeyi hedeflemektedir. 2004 yılı bütçesi bu
anlayışın bir ilk adımı olarak hazırlanmıştır. Performans artışına yönelik
uygulamalar ekonomik birimlerle hükümet arasındaki karşılıklı etkileşimler
doğrultusunda geliştirilecektir.
2004 yılı bütçesinde esas
alınan temel ekonomik büyüklükler ve dünya üretimiyle ticaret hacmi dikkate
alındığında; IMF ve Dünya Bankasınca dünya üretimi büyüme oranı yüzde 4,1 ve
gelişmekte olan ülkeler grubu üretimi büyüme oranı yüzde 5,6 olarak tahmin
edilmiş, hükümetimiz de Türkiye için büyüme oranını yüzde 5 olarak
belirlemiştir. Bu ilişki, Türkiye'nin global gelişmelerle uyumlu ekonomik
politikalar dizayn ettiğinin bir göstergesidir.
IMF ve Dünya Bankasınca
dünya ticaret hacminin yüzde 5,5, gelişmekte olan ülkelerde ithalatın yüzde
7,8, ihracatın ise yüzde 6,9 büyüyeceği tahmin edilmiştir. Hükümetimizce
dışticaret hacmimizin yüzde 12, ithalatın yüzde 12 ve ihracatın ise yüzde 13
oranında büyüyeceği öngörülmüştür. Bu ilişki, Türk ekonomisinin mal ve
hizmetler açısından global ekonomiye entegrasyonu konusunda özel bir önem
taşımaktadır.
2004 yılı bütçesinin
genel bütçeye dahil idarelerin ödenekleri dikkate alındığında, toplam bütçe
ödenekleri içindeki payları açısından, özellikle adalet, savunma, güvenlik,
bayındırlık, eğitim ve sağlık gibi çağdaş ekonomi yönetimlerinin ağırlık
verdiği alanlarda sahip olunan imkân ve kaynaklar ölçüsünde daha fazla pay
aktarıldığı görülecektir.
2004 yılı bütçesinin
gelir ve gider kalemleri dikkate alındığında, gelir ve giderler içinde bazı
kalemlerin oransal ağırlığının değiştiği görülmektedir; faiz giderleri ve
sosyal güvenlik payları az da olsa düşmüştür, personel giderlerinin ve
yatırımların payı az da olsa artmıştır. Bu tablo, ekonomi yönetiminin sorunlu
alanlara makul yaklaşımlar geliştirdiğini göstermektedir. Hükümetimize güvenin
artması, faiz yükünü azaltmıştır. Sosyal güvenlik sisteminin yeniden
yapılandırılması ve özel sigortacılığın teşvikinin bu alandaki kamu
harcamalarını azaltacağı beklenmektedir. Personel ve yatırım harcamalarındaki
artışlar ise reel sektöre ve sosyal yöne ilişkin tercih ve öncelikleri
yansıtmaktadır.
Vergi gelirlerinin toplam
gelirler içindeki payı az da olsa artmış olup, bu durum, ekonomi yönetiminin
vergi konusunda olumlu bir yaklaşım benimsediğini göstermektedir.
2004 yılı bütçesinin
gelir ve gider kalemleri dikkate alındığında, reel bazda, giderler, toplam
olarak yüzde 2, personel giderleri yüzde 3,3, yatırımlar yüzde 3,8, faiz
giderleri yüzde 0,1 değişmektedir. Toplam gelirler ve vergi gelirleri ise yüzde
2,1 artmaktadır. Bütçe açığının yüzde 1,7 artacağı öngörülmüş olup, bu artış,
geçen seneki reel artışa yakın bir orandadır.
2004 yılı bütçesi 2002 ve
2003 yılı bütçelerine göre daha gerçekçi ve kredibl bir özellik taşımaktadır.
Bu, ulaşılabilir çerçevede belirlenen tasarruf tedbirleri ve gelir hedeflerinde
somut olarak şekillenmiş bulunmaktadır. AK Parti, karar ve uygulamalarıyla
ekonomi yönetiminde güven ve itibarı yeniden tesis ederek, beklentilerin olumlu
yönde değişmesini sağlayacak ortamı oluşturarak, ekonomik istikrarı yeniden
sağlamıştır.
Bütçenin dayandığı temel
ekonomik büyüklerden oldukça kritik iki göstergeyi dikkatlerinize sunmak
istiyorum; bunlar, faizdışı fazla ve enflasyon hedefidir. Bu göstergeler,
ekonominin sosyal içeriğini güçlendirme ve ekonomik istikrarı sağlamada oldukça
önemli, kritik rol görmektedir. Faizdışı fazla hedefi daha önceki ekonomi
yönetimlerinin borçlanma ya da borç üretme politikalarının neden ve sonucu
arasında makul denge kuramaması; borçları ya da kaynakları kullanım, yön ve
şekli açısından etkinlik ve verimlilikten uzak belirlemesi; alternatif
maliyetleri dikkate almadan değerlendirmesi; kamusal malî ve finans sisteminin
kayıt ve raporlama yaklaşımını yeniden şekillendirmesi sonucunda ortaya
çıkmıştır.
Faizdışı fazla, bireysel,
kurumsal ve toplumsal bazda katmadeğer kaybı; bireysel, sektörel ve
bölgesel çerçevede gelir dağılımı
sorunu; önemli oranda potansiyel gayri safî millî hâsıla kaybı üretmektedir.
Sadece bu koşul dikkate alınsa bile, ekonomi yönetiminin fayda maksimizasyonu
ve maliyet minimizasyonu dengesine odaklı, ekonomik istikrarı gerçekleştirmeye
yönelik, oldukça yoğun ve kapsamlı politika ve stratejiler üretme ve uygulamaya
koyma işlevini gerçekleştirdiği görülecektir.
Enflasyon hedefi,
ekonomik istikrarı sağlamada, TÜFE'yi dikkate alan bir yaklaşımdır. Burada da
enflasyon oranı, faiz oranı ve döviz kuru arasındaki nispî dengelerin belirli
koşullarda kurulma ve korunma amacı özel önem taşımaktadır. Bu parasal denge
ilişkisi, şüphesiz, reel sektör koşullarıyla da yakın ilişki içindedir.
Dolayısıyla, ekonomik istikrar, parasal dengeler kadar reel dengelerden de
etkilenmektedir.
Ulusal ekonomik güvenlik,
literatürde, ülkenin sürdürülebilir çerçevede, evrensel boyutta büyüme ve
kalkınma yetkinliği ve refleksini oluşturma ve koruma olarak ele alınmaktadır.
Ulusal ekonomik güvenlik, açık bir şekilde reel sektörün yapı ve ilişkiler
sisteminin evrensel standartlarda kalitesine bağlıdır. Fiyatların oluşum
mekanizmasını kurgulama ve yönetme uygun şekilde dizayn edilmediğinde, ekonomik
istikrarsızlık ve ekonomik birimler arasında doğal seleksiyon sürecini de
başlatabilmekte veya hızlandırabilmektedir.
Ekonomik istikrarı
maksimize etmek isteyen Merkez Bankasının, ne tür bir enflasyon endeksi
kullanması gerektiği, son dönemlerin en önemli ekonomi konularından biridir.
Enflasyon ölçümüne yaklaşım, tüketim veya üretim odaklılığı yansıtmaktadır.
Uygulamalı ekonomi literatüründe bu konuya ilişkin yeni eğilim, ekonomik
istikrar endeksini kullanmak şeklinde ortaya çıkmaktadır. Böyle bir fiyat
endeksinin oluşturulmasındaki anahtar husus, ekonominin farklı sektörlerindeki
fiyatların ağırlıklandırılmasıdır. Yaşam maliyetini ölçmek için bir fiyat
endeksi oluşturulduğunda, doğal olarak dikkate alınacak ağırlıklar, standart
tüketici bütçesindeki her mal ve hizmetin payı olmaktadır. Buna karşılık,
ekonomik istikrarı hedefleyen para otoritesinin hedef olarak dikkate alması
gereken bir fiyat endeksi oluşturulmak istendiğinde, diğer bazı önemli hususlar
da gündeme gelmektedir. Bu çerçevede, her sektörün konjonktürel duyarlılığı,
her sektörün şoklara karşı tepkisi ve değişen koşullara karşı tepki göstermede
sektörel fiyat hızları önem kazanmaktadır. Daha açık ifadeyle, istikrar fiyat
endeksindeki bir sektörün nasıl ağırlıklandırılacağı, sektörün yapısı ve özelliklerine
-ölçeğine, konjonktürel hassasiyetine, fiyat ayarlama eğilimine ve sektörel
şokların büyüklüğüne- bağlıdır.
2004 yılı bütçesi,
ekonomik strateji ve performans konusunda farklı bir yaklaşımı gündeme
getirmektedir. Ekonomi yönetimleri arasında bu konuya ilişkin rekabet avantajı,
kurumlararası yönetişim kalitesinden doğmaktadır. Nispeten daha yüksek
performans üretebilecek ekonomik stratejiye geçiş süreci, çok boyutu olduğu
kadar, oldukça zor süreçleri de içermektedir. Bürokrasinin yeniden yapılandırılması,
yetkinliklerin minimum düzeyde yeniden kurgulanması özel önem taşımaktadır.
Demokratik çerçeve içinde kısa vadeli popülist yaklaşımlar ile uzun vadeli
tercih ve önceliklerin birlikte değerlendirilmesi çok da kolay olmamaktadır.
Bütçenin genel bir
değerlendirilmesi yapıldığında iki önemli boyut nispeten ön plana çıkmaktadır.
İlk boyutta, şu politikalarla dışa yönelik stratejiler çerçevesinde yaklaşımlar
geliştirilmiştir: Optimum değerlemeye dayalı döviz kuru politikası;
imalatçıları teşvik etme, serbest teşebbüse dayalı ticaret ve sanayi
politikaları; kamu açısından kısıtlayıcı; fakat, özel teşebbüs açısından
genişletici etki sağlayıcı maliye politikası; parasal dengeleri korumaya odaklı
para politikası; kredi imkân ve kaynaklarını artırmaya yönelik kredi
politikası; büyümenin lokomotifi olarak imalat sanayii ihracatını öngören
ekonomik yaklaşım. İkinci boyut, üretici odaklı olmaya önem vermektedir. Burada
da, evrensel rekabeti ve antitekel yaklaşımları öngören mal ve hizmet
piyasaları; banka ve sanayi arasında güçlü ilişkilere, tasarrufu teşvike önem
veren finans piyasaları; teknolojiye dayalı rekabeti önplana çıkaran ekonomik
mantık gibi alanlar stratejik açıdan yeniden tanımlanmıştır.
Uluslararası tecrübeler
ve uygulamalar dikkate alındığında şu sonuçlar genel kabul görmüştür: İçe dönük
stratejiler oldukça zayıf performans sergilemekte, dolayısıyla kısa sürede terk
edilmektedir. En yüksek büyüme sağlayan stratejiler daha çok dışa dönük ve
üretici odaklı bir yaklaşımı gerekli kılmaktadır. Kaynak bakımından zengin
ekonomilerde diğer faktörler sabitken, bir dizi özel problem gündeme
gelmektedir. Tüketici odaklı stratejiler genel bir özellik olarak rekabetçi
olmayan ortamlara ihtiyaç duymaktadır. İçe dönük stratejilerden uzaklaşarak
gerekli değişim ve dönüşüm sürecine yönelme bir dizi zorluğu da içermektedir.
Ekonominin etkin
yönetimi, esas itibariyle, iki farklı süreci bir arada ele almayı zorunlu
kılmaktadır. Bunlar, rekabetçi çevre ve uygun piyasa yapıları yaratarak, piyasa
ekonomisinin kendi kendini düzenleyen modern mekanizmalarına yönelme; global
gelişme ve uygulamaları dikkate alarak düzenleme ve denetim metot ve
formlarında doğru ve uygun bir yapıya ulaşmadır. Uluslararası gelişmeler
dikkate alındığında, piyasa ekonomisi çerçevesinde ekonomi yönetiminin yeni
roller üstlendiği görülmektedir. 2004 bütçesi, genel çerçeve olarak buna özel
bir önem vermektedir.
Ekonomik yapı ve
ilişkiler sisteminin, reel ve finansal bazda, uluslararası standartta sağlıklı
bir yapıda olup olmadığı, üretim, ticaret, spekülasyon faaliyetlerinin önem ve
kârlılık derecelerinin nispî dağılımına bağlıdır. Sağlıklı ve güçlü
ekonomilerde, mal ve hizmetle katmadeğer üretimi, her açıdan ilk sırada yer
almaktadır. Spekülatif faaliyetler ise, kültürel, yasal ve ekonomik
düzenlemelerle minimum düzeye indirilmektedir. Mal ve hizmet piyasalarında
fiyat ve kalite rekabeti, büyük ölçüde, fiyat ve kalitesi bakımından uygun
üretim faktörlerinin varlığına bağlıdır. Dolayısıyla, faktör piyasalarının
yapısı ve özellikleri, mal ve hizmet piyasalarının yapısı ve özelliklerini
doğrudan belirlemektedir. Faktör piyasalarının düzenleme ve denetiminde,
rekabet yanında, alt piyasaların yapılarına uygun özel düzenlemelere ağırlık
verilecek, her faktör kamusal faktör olarak ele alınacak, faktör fiyatlarının
dünya ortalamasına inmesine özen gösterilecektir. Aksi durumda, yurt içinde
maliyet enflasyonu, yurt dışında ise devalüasyon açmazından kurtulmak mümkün
olmayacaktır. 2004 bütçesi, söz konusu hususlar dikkate alınarak hazırlanmış
bir bütçedir.
Bütçenin hazırlanma ve
değerlendirme sürecinde öneri ve eleştirileriyle katkıda bulanan sayın
bakanlarımıza ve bakanlıkların personeline, Sayın Maliye Bakanımıza ve Bakanlık
personeline, Plan ve Bütçe Komisyonunun Sayın Başkan ve üyelerine, Yüce
Meclisimize ve sayın milletvekillerimize, Grubumuz ve şahsım adına
teşekkürlerimi sunar; 2004 yılı bütçesinin, bireysel, kurumsal ve toplumsal
katmadeğer üreten ve dağıtan bir ortam oluşturmaya katkıda bulunmasını temenni
eder, milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını dilerim.
Ekonomide
gerçekleştirilen bu pozitif tablonun temel belirleyicisinin, beklentilerdeki
olumlu değişme ve inandırıcılık olduğunda şüphe yoktur. Beklentileri ve
inandırıcılığı şekillendiren birçok faktörün söz konusu olduğu ifade edilse de,
en önemli belirleyici, AK Parti Hükümeti ve bu hükümetin Başbakanı Sayın Recep
Tayyip Erdoğan'dır.(AK Parti sıralarından alkışlar)
Yüce Meclisimize ve
halkımıza en derin saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Aydoğan,
teşekkür ederim; sürenizi tam kullandınız.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Giresun Milletvekili Sayın Nurettin
Canikli; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Canikli, süreniz 30
dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının bütünü üzerinde, AK
Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, bugün, muhalefetin
çok fazla itibar etmediği bir görüşme yapıyoruz ve aslında, son yedi gündür de
konuyu tartışıyoruz; konu, bütün boyutlarıyla, bütün detayıyla irdelendi ve
özellikle, muhalefet, söylenmedik herhangi bir şey bırakmadı, konuşulmadık
herhangi bir şey kalmadı.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, 2004 bütçesi üzerinde, belki söylenmesi mümkün olan en dikkat
çekici husus şu: 2004 bütçesinin hedeflerinde, özellikle, genel, global
hedeflerinde herhangi bir sapma olursa, bu, sürpriz olur. Bunu, neden bu kadar
rahatlıkla söyleyebiliyoruz; çünkü, 2003 yılı bütçe performansına baktığınız
zaman, 2004 yılında da benzer bir eğilimin ortaya çıkmasının çok büyük bir
ihtimal dahilinde olduğunu söylemek, görmek mümkün.
Evet, 2003 yılı
bütçesinin, geçmiş yıllar bütçelerinden farklı bir yönü var. Geçmiş yıllarda,
özellikle 1990'lı yıllardan sonra uygulamaya konulan bütçelerin hemen hemen
hiçbirisinde, temel hedeflerde, istenildiği şekilde bir gerçekleşme olmamıştır.
Bir başka ifadeyle, hedeflerden çok ciddî sapmalar olmuştur. Bunlarda, hem harcama
büyüklüğü açısından hem bütçe açığı açısından hem de diğer detay kalemler
itibariyle, özellikle 1990'lı yıllardan sonra, hiçbir hükümet, hedeflediği
rakamları tutturamamıştır. Sonuç itibariyle, 2003 yılı bütçe performansına bu
yönüyle bakıldığı zaman, hedeflere uyum son derece önemlidir ve dikkatle
irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekir.
İsterseniz, 2003
yılındaki bütçe büyüklüğüne bakalım. Biliyorsunuz, 2003 yılı bütçe büyüklüğü
146 katrilyon lira olarak hedeflenmişti, kasım sonu rakamları, bu rakamın
altında bir gerçekleşme olacağını göstermektedir ve çok olağandışı bir sapma
olmaz ise aralık ayı harcama rakamlarında, 141 katrilyon lira civarında, 2003
yılı bütçesi harcanmış olacaktır ve harcama büyüklüğüyle bağlanmış olacaktır.
Bu da, tabiî, biraz önce belirtmeye çalıştığım gibi, son derece önemli; çünkü,
hiçbir bütçede kolay kolay yakalanamayacak bir performanstır.
Aslında, özellikle çok
tartışma konusu olan, aynı zamanda spekülasyon konusu olan ve birçok çevre
tarafından da iktisadî kalkınmanın, gelişmenin, büyümenin ve bütçe kalemleri
arasında, temel harcama kalemleri arasında yeterli ödenek ayrılamamasının
sorumlusu olarak gösterilen yüksek faiz ödemelerine baktığınız zaman da, aynı
eylemin 2003 yılı bütçesinde ortaya çıktığını görürsünüz.
Yine, yüksek faizin
bütçelere yük olmaya başladığı dönemden itibaren, ilk defa 2003 yılı
bütçesinde, faiz ödemelerinde, faiz harcamalarında, ciddî olarak
değerlendirilebilecek bir büyüklükte tasarruf sağlamış olmasıdır. Yine, 2003
yılı içerisinde faiz harcamaları olarak 65,5 katrilyon lira ödenek konulmuştu
ve bu kadar faiz ödemesi, harcaması planlanmıştı; ancak, yine, bugüne kadar
ortaya çıkan rakamlardan söyleyebiliyoruz ki, faiz ödemeleri, faiz harcamaları
yıl sonu itibariyle 59,5 katrilyon lirada kalacak ve yaklaşık 6 katrilyon
liralık bir tasarruf olacak. Tabiî, faiz harcamalarında ilk defa böyle bir
sonucun ortaya çıkması, bundan sonraki değerlendirmelerde bizi daha olumlu,
daha iyimser yapmaya yetiyor veya daha umutla bakmamızı sağlıyor.
Değerli arkadaşlar,
çünkü, bütçe üzerinde, oran olarak ve miktar olarak da daha az faiz harcaması
demek, daha fazla, diğer bütçe kalemlerine ödenek ayrılması demektir. Yine,
biliyorsunuz, geçtiğimiz yıl, 2002 yılında, toplam bütçe harcamalarının yüzde
45'ten fazlası faiz ödemelerine aktarıldı. Tabiî, eğer, siz bir bütçe
yönetiyorsanız, bütçe idare ediyorsanız, aldığınız, topladığınız bütün
paraların ya da harcadığınız toplam rakamların yarısına yakın bir rakamı hiç
tasarruf etme imkânınız yoksa ve bu rakamları, olduğu gibi, yönlendirme
kabiliyeti olmayan bir alana kanalize etmek durumundaysanız, bu bütçeyle,
gerçekten, memleket yönetmek son derece zordur. İşte, geçtiğimiz yıl yüzde 45,
2003 yılında da yüzde 44 olarak hedeflenmişti faizin bütçe üzerindeki yükü;
ama, bu tasarruftan sonra, bu gelişmelerden sonra, bu düzeltmeden sonra,
muhtemelen yüzde 42 olarak gerçekleşecektir. Bu iniş de son derece önemlidir;
çünkü, faiz ödemeleri azalmadığı sürece, bütçe üzerindeki ağır yük, ağır kambur
devam ettiği sürece, devlet, temel fonksiyonları olan faaliyetlerini yerine
getirmekte son derece zorlanır. İşte, eğitime daha fazla kaynak ayırma imkânı
ortaya çıkmaz, sağlık harcamaları için yeterli kaynak bulamaz. Dolayısıyla,
bütçedeki o dengenin sağlanabilmesi, yani, faiz dışındaki diğer temel harcama
kalemlerine kaynak aktarabilmesi için, ki, bunların hepsi de elzemdir, sosyal
harcamalar dahil, yatırım harcamaları dahil ve diğer temel sağlık hizmetleri,
temel eğitim hizmetleri dahil, bunlara kaynak ayrılabilmesinin temel şartı,
bütçedeki faiz ödemelerinin kesinlikle azaltılması, kesinlikle düşürülmesidir.
2003 yılındaki faiz
harcamalarına ilişkin sonuçlar, bize, hükümetimizin, bu konunun önemini
anladığını işaret etmektedir; yani, bütçe üzerindeki faiz yükünün
azaltılmasının hayatî önemi haiz olduğunun farkında olduğunu göstermektedir. Bu
da, altı çizilmesi ve dikkatle değerlendirilmesi gereken bir konudur.
2004 yılı bütçesine
baktığımızda, aynı eğilimin sürdüğünü görüyoruz; yani, faiz harcamalarının,
faiz ödemelerinin bütçe üzerindeki yükünün azalma eğiliminin devam ettiğini
görüyoruz ve 2004 yılı bütçesinde planlanan faiz harcamalarının toplam
harcamalara oranı da yüzde 41'dir. Geçtiğimiz yıllarda yüzde 48'den yüzde
44'lere kadar düştü, daha sonra yüzde 42'ye düştü, 2003 yılı uygulama sonuçları
itibariyle ve inşallah 2004 yılında da, bu oran, yüzde 41'e düşecektir.
Tabiî, belki, şunu
söyleyebilirsiniz: Bu azalma yeterli değildir, bu azalmanın daha hızlı oranda
olması gerekir. Bu temenni haklı bir temennidir, bu temenni yerinde bir temennidir,
bu temenni aynı zamanda bizim de temennimizdir; fakat, arkadaşlar, takdir
edersiniz ki, 2002 yılında devletin, Hazinenin hem nominal hem de yüksek reel
faizle borçlandığı hususu dikkate alınırsa ve bu yüksek reel ve nominal faizli
borçlanmaların bütçeye yansıması 2003 yılı bütçesinde ortaya çıktığı gerçeği
hesaba katılırsa, aslında, elde edilen başarının önemli ve büyük bir başarı
olduğu ortaya çıkar. Neden; çünkü, teknik olarak böyledir. Hazine, 57 nci
hükümet döneminde, 2002 yılında yüksek faizle borçlanıyor ve bu yüksek faiz
rakamları, teknik olarak, 2002 yılı içborç stoku rakamlarına ve faiz
rakamlarına yansımıyor. Bu ödemeler, 2002 yılı bütçesine değil, yani
borçlanmanın yapıldığı yıl bütçesine değil, vadenin olduğu, geri ödemenin,
itfanın yapılacağı yıl bütçesine, yani 2003 yılına yansıyor. Dolayısıyla 2002
yılında da nominal ve reel faizlerin son derece yüksek olduğunu dikkate
alırsanız ve böyle bir ortamda bu iyileşmenin, bu azalma trendine girmenin
sağlandığını hesaba katarsanız, 2003 yılında, başta faiz ödemelerindeki
performans olmak üzere, genel bütçe performansının olumlu olduğunun kabul
edilmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Olaya, her türlü siyasî önyargıdan veya
değerlendirmeden uzak bir şekilde baktığınızda da bunu rahatlıkla görürsünüz.
Değerli arkadaşlar, tabiî
irdelenmesi gereken, üzerinde durulması gereken bir başka kalem de bütçe açığı
kalemidir. Biraz önce yaptığım değerlendirmeler, bütçe açığı için de
geçerlidir. İstisnasız, şu ana kadar -geçmiş yıllar için söylüyorum- bütçe
açığı rakamlarını tam olarak tutturan hiçbir hükümet olmamıştır. Yani, bütçe
açığı olarak bütçe kanunlarına konulan rakamlar, her zaman aşılmıştır; ilk
defa, 2003 bütçesi hariç. Bırakın aşılmayı, bütçe açığı rakamlarında,
öngörülenin yüzde 10'a yakın oranında bir azalma söz konusudur. Bunu, daha önce
Sayın Bakanımız ve diğer arkadaşlar da ifade ettiler. Bunun da, kesinlikle
altının çizilmesi ve vurgulanması gerekir.
Bakın, bütçe açığındaki
azalma o kadar önemlidir ki, 2002 yılında bütçe harcamalarının bütçe
büyüklüğüne oranı yüzde 35'tir; 2003 yılında yüzde 31 civarında
gerçekleşecektir; bu, ciddî bir azalmadır ve önümüzdeki yılda da yine bu azalma
eğilimi devam edecektir. 2004 yılında da , yani, şu anda görüşmesini yaptığımız
bütçe kanununda veya bütçe rakamlarında da yüzde 29 olarak öngörülmüştür.
2004 yılını da hesaba
katarsanız, iki yıl içerisinde, bütçe açığında yüzde 18'lik bir azalma vardır.
Bu da son derece önemli bir gelişmedir ve geçmiş yıllarda ekonominin görmediği,
yaşamadığı oranda, tarzda ciddî bir maliye politikasının, istikrarlı bir maliye
politikasının, kararlı bir maliye politikasının 2003 yılında, AK Parti
hükümetlerince uygulandığının en önemli delilidir.
Değerli arkadaşlar,
altını çizmek istediğim bir konu da hem 2003 bütçesinde hem de 2004 bütçesinde
sosyal güvenlik harcamalarıyla ilgili tartışmalardır. Evet, son yıllarda, bizim
dönem de dahil, sosyal güvenlik harcamalarında çok ciddî bir artış meydana
gelmiştir ve birçok kesim, bunu bütçenin önemli karadeliklerden bir tanesi
olarak nitelendirir, değerlendirir.
Değerli arkadaşlar,
aslında, biraz detaya inildiğinde, bunun çok doğru olmadığı görülür. Bütçede
yapılan sosyal güvenlik harcamaları, SSK'ya, Bağ-Kura ve Emekli Sandığına
yapılan aktarmalardan oluşmaktadır ve biraz önce de belirttiğim gibi, son
yıllarda hızlı bir artış eğilimine girmiştir ve bu artış eğilimine girmesi de
birçok kesimi rahatsız etmiştir. Evet, artış dikkat çekicidir, artış reeldir;
yani, bütçeden sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan aktarmalar reeldir. Burada
herhangi bir problem yok. Fakat, yine, muhalefet başta olmak üzere, birçok
kesimin eleştirdiği gibi, aslında, biraz detaya inildiğinde, bu harcama
kaleminin, aynı zamanda, sosyal amaçlı harcamaları da içerdiğini çok rahat bir
şekilde görürsünüz. Neden; biliyorsunuz, 2003 yılı ocak ayında, Sayın
Başbakanımızın talimatıyla, bana göre son derece önemli, çok radikal, önemli
bir düzenleme yapıldı; sayıları 6 000 000 civarında olan SSK ve Bağ-Kur
emeklilerine, muhalefet de dahil olmak üzere birçok kesimin itirazına rağmen,
yüksek oranlı, hem hedef enflasyonun hem de geçmişteki enflasyonun çok
üzerinde, yaklaşık yüzde 33-35 civarında reel artışlar sağlandı.
Tabiî, bu ödemeler, işte,
bu kalemde yer almaktadır; yani, bu, sosyal amaçlı bir harcamadır; 2003 yılı
başında, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine aktardığımız para, ciddî anlamda sosyal
boyutu önplanda olan bir düzenlemedir, bütçenin sosyal amaçlı transfer ya da
sosyal amaçlı diğer kalemlerinde yer almayan bir harcamadır; ama, özü
itibariyle, sosyal amaçlı bir harcamadır ve bu kalem içerisindedir.
Eğer muhalefet ya da
birileri, hükümete ya da bütçeye, sosyal boyutu yeteri kadar önplana alan
harcama kalemleri yoktur ya da yeterli değildir gibi bir eleştiri yöneltecekse,
bu gerçeği dikkate alarak, bu hususu gözönünde bulundurarak bu eleştiriyi
yapmaları gerekir.
Değerli arkadaşlar,
aslında, SSK ve Bağ-Kurla ilgili ve Emekli Sandığı sosyal güvenlik
harcamalarına yapılan aktarmalarda gözden kaçan bir husus var. Biraz önce de
söyledim, bu, sadece Bağ-Kur ve SSK'ya değil, aynı zamanda Emekli Sandığına
yapılan aktarmalardan da oluşmaktadır ve bu sosyal güvenlik harcamalarına,
bütçenin transfer tertibinden yapılan aktarmaların, yanlış hatırlamıyorsam,
yaklaşık üçte 1'i, Emekli Sandığına yapılmaktadır.
Şimdi, SSK ve Bağ-Kura
bütçeden yapılan aktarmaların temel nedeni, özellikle 2001 krizinden sonra, SSK
ve Bağ-Kura prim ödeyen insanların sayısında azalma meydana gelmiş olmasıdır.
Bir başka ifadeyle, istihdam imkânlarının daralması, işsizliğin artması
nedeniyle, SSK'lı çalışan sayısında azalma meydana gelmesidir ve aynı
gerekçeyle, yine, Bağ-Kura prim ödeyen sigortalıların sayısında da azalma
meydana gelmiş olmasıdır; ayrıca, erken emeklilik yaşıdır.
Şimdi, bir başka
ifadeyle, SSK ve Bağ-Kurun bütçeye olan yükü, aslında arızîdir, geçicidir.
Yarın, inşallah, ekonomik iyileşmeyle paralel olarak, istihdam imkânlarının
genişlemesine paralel olarak ve millî gelirdeki artışa paralel olarak ve ayrıca
-biliyorsunuz, o kanun da yürürlükte şu anda, geçici maddeyle geçiş süreci var-
Emekli Sandığı, aktuarya hesaplarını dengeye getirecek noktaya geldiği anda,
artık, SSK ve Bağ-Kur, bütçeye yük olmayacaktır veya asgarîye inecektir.
Esas, burada, dikkatle
izlenmesi gereken, bütçeden Emekli Sandığına yapılan aktarmalardır. Emekli
Sandığına yapılan aktarmalarda, böyle bir ihtimal söz konusu değildir; yani,
ekonomi iyileşse de, enflasyon düşse de, istihdam imkânları genişlese de,
Emekli Sandığına bütçeden yapılan aktarmalar ya da Emekli Sandığının bütçe
üzerindeki yükünde herhangi bir hafifleme olmayacaktır. Neden; çünkü, Emekli
Sandığına yapılan aktarmalar, büyük oranda tazminatlardan oluşmaktadır.
Biliyorsunuz, özellikle yüksek rütbeli memurlar için, aldıkları maaşın bir
bölümü tazminat olarak verilir ve bu tazminat, aynı oranda emekliliğe yansır.
Bunlar, mevzuat gereği, Hazine tarafından Emekli Sandığına aktarılır.
Dolayısıyla, bunlarda, ciddî anlamda bir azalma meydana gelmeyecek, tersine,
artış trendi, istikrarlı bir şekilde devam edecektir. Esas dikkate alınması
gereken, esas üzerinde çalışılması gereken konu budur değerli arkadaşlar; yani,
sosyal güvenlik harcamalarından Emekli Sandığına yapılan aktarmalardır. Bu,
önümüzdeki günlerde, inanıyorum, çok daha ciddî olarak tartışılacaktır ve
tartışılması gereken bir konudur.
Değerli arkadaşlar,
bugünlerde, biliyorsunuz güncel bir tartışma var; asgarî ücretle ilgili
tartışmadır bu. Asgarî ücretle ilgili tartışmalar yanında, yine, 2003 yılında
SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yapılan yüksek reel zam gibi, SSK ve Bağ-Kur
emeklilerine, önümüzdeki sene için yapılacak zam konusu da, şu anda, ekonomi
gündemini belirleyen bir tartışmadır. SSK ve Bağ-Kur emeklileri ile asgarî
ücret alan işçilerimizin toplamı, yaklaşık 10 000 000'dur ve bunlar, toplumun
en alt gelir grubunda bulunan insanlarıdır, en düşük gelir seviyesinde olan
insanlarıdır. Sayın Başbakanımızın bu konuda bir önerisi oldu; yani, belki,
sesli olarak bir düşünceyi ifade etti Sayın Başbakanımız -asgarî ücretli için
söylüyorum; şu anda, 206 000 000 lira civarında net ücret geçiyor asgarî
ücretlinin eline- ve "bu rakamları iyileştirmemiz lazım; bu rakamlar, bir
kişinin insanca yaşamasına yetecek seviyede değildir; bu rakamları düzeltmemiz
lazım" dedi. Birtakım rakamlar
telaffuz etti Sayın Başbakanımız; net 350 000 000 lira, net 337 500 000 lira
gibi rakamlar telaffuz edildi.
İlginçtir, gariptir;
yine, 2003 yılı başında SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yaptığımız o yüksek oranlı
zamma itiraz eden -başta muhalefet olmak üzere- aynı kesimler, koro halinde
itiraza başladılar değerli arkadaşlar.
Şimdi, tabiî, yıllardan
beri söylenir; işte, asgarî ücretin vergi dışı bırakılması, asgarî ücretin
artırılması konuları herkes tarafından ifade edilir, ortaya konulur, temenni
edilir; ama, bir türlü realize edilemez.
Öneri çok açıktır,
değerli arkadaşlar ve öneri zekicedir, bunun kabul edilmesi gerekiyor. Sayın
Başbakan diyor ki iş âlemine: Yüzde 20'lik bir yükü siz kabul ediyor musunuz?
Yani, biz bunu artıracağız; biz bunu, gerçekten, bu insanların daha iyi,
insanca yaşayabileceği seviyeye çekecek bir artışı sağlayacağız; siz, yüzde
20'lik bir yükü kabul ediyor musunuz? İş âlemi, aşağı yukarı, kabul ettiğini
beyan ediyor; yani, diyor ki, tamam, biz, asgarî ücretin artırılması
dolayısıyla bize gelecek olan yüzde 20'lik bir yükü kabul ediyoruz, onu
kaldırabiliriz; o, bizim, hem içeride hem dışarıda, uluslararası piyasalardaki
rekabet imkânımızı fazla kırmaz, biz bununla baş edebiliriz; ama, gerisine
karışamayız.
Tabiî, 337 500 000 veya
350 000 000 liraya çıkardığınız zaman asgarî ücreti, gelecek olan yük yüzde
50'nin üzerinde. Öneri nedir; öneri, aradaki farkın hükümet tarafından
karşılanması, daha doğrusu, kamu tarafından karşılanması. Yani, bu, şunu
içermektedir: Biz, asgarî ücreti artıralım, yüzde 20'sini işveren üstlensin
-işveren bunu kabul ediyor- aradaki farkı da biz, SSK ve ücretler üzerindeki
vergi indirimleriyle sağlayalım.
Değerli arkadaşlar, bu
düzenleme de son derece önemli bir düzenlemedir. Hem Türkiye'de hem dünyada,
IMF destekli bütün programlarda en büyük eleştiri, programların sosyal
boyutunun yeterli olmadığı, eksik olduğu yönündedir. Doğru veya yanlış, sürekli
bu eleştirilir ve birçok ülkede de, gerçekten, bu boyutun eksikliği ciddî
tahribata yol açmıştır; biz bunları yaşadık. İşte, bu tahribatın asgariye
indirilmesi veya mümkün olduğu ölçüde hafif hissedilmesi için, 2003 yılında
güzel bir düzenleme yapıldı, bunun sonuçlarını aldık; çünkü, 2003 yılının ilk
çeyreğinde yakalanan yüzde 7,4'lük büyük kalkınma hızının arkasında en büyük
kamçılayıcı faktör, belirleyici faktör, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yapılan
yüksek oranlı zamdır. Benzer bir eğilim, daha da büyük boyutlu olarak şu anda
karşımıza gelmiş. Biz isterdik ki, başta muhalefet olmak üzere, bütün
arkadaşlarım, bütün ilgili çevreler buna destek sağlasın, hükümetimizi tebrik etsin;
ama, gerçekten, sadece eleştirmiş olmak mantığıyla eleştirmeyi de kabul etmek
veya tasvip etmek mümkün değildir. Bu, tabiî, her şeyden önce sosyal boyutu
önplanda olan bir düzenlemedir değerli arkadaşlar; ama, en az onun kadar olumlu
ekonomik sonuçları olacak bir düzenlemedir. Neden; biraz önce söyledim; bu
kesim, toplumun en alt gelir grubunda bulunan kesimdir, tüketim eğilimi
yüksektir; yani, marjinal tüketim eğilimi yüksektir; yani, elde ettikleri ilave
gelirlerin tamamını harcama eğilimindedir. Neden; çünkü, zaten, elde ettikleri
gelir, şu anda elde ettikleri gelir temel ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır.
206 000 000, 210 000 000, 250 000 000, hatta 350 000 000... Dolayısıyla, siz,
bu insanlara ilave 60 000 000, 70 000 000, 80 000 000, 100 000 000 liralık bir
kaynak aktardığınız zaman, bu insanlar, elde ettikleri bu paranın tamamını
harcayacaklardır; yani, bu paranın tamamı tüketim harcaması olarak ekonomiye
dönecektir; yani, talep olarak ortaya çıkacaktır; yani, toplam talebi
artıracaktır.
Değerli arkadaşlar,
ekonomide üretimin, millî gelirin artışının temel belirleyicisi tüketim
harcamalarıdır ve ona bağlı olarak taleptir. Dolayısıyla, nasıl, 2003 yılı
başında yaptığımız o düzenleme, hükümetimizin yaptığı o düzenleme 2003 yılının
ilk çeyreğinde yüzde 7,4 gibi yüksek bir kalkınma hızı yakalamamızı sağlamışsa,
aynı şekilde, bu düzenleme, inşallah, göreceksiniz, hem yılın ilk çeyreğinde
hem de ikinci çeyreğinde hedef büyüme hızının bir hayli üzerinde bir büyüme
trendini yakalamamıza neden olacaktır. Ayrıca, bazı çevrelerin iddia ettiği
gibi, efendim, bu çok önemli bir yük ortaya çıkaracaktır kamuya, bunun altından
kalkmak mümkün değildir gibi eleştirileri de ciddiye almak mümkün değildir;
çünkü, ücretler üzerindeki SSK, vergi ve benzeri malî yükümlülükler azaltıldığı
zaman, bu, her şeyden önce, beyan edilen ücretlerin yükseltilmesini
sağlayacaktır; yani, beyan edilen matrahların yükseltilmesini sağlayacaktır.
Aslında, bu yönüyle, devletin vergi veya SSK'nın prim kaybı asgaride olacaktır
ve daha gerçekçi bir ücret sistemine, ücret dünyasına çok önemli bir adım atmış
olacağız. Aynı zamanda, yıllardan beri tartıştığımız ve herkesin üzerinde
mutabakata vardığı, ücretler üzerindeki vergi ve benzeri yükümlülüklerin
azaltılması tezini pilot olarak test etme imkânını sağlayacağız, uygulayacağız.
Değerli arkadaşlar,
ayrıca -biraz önce söyledim- ekonomiye dönecek olan 6 katrilyondur, 7
katrilyondur, 8 katrilyondur; bu rakam, ciddî anlamda, başta, dahilde alınan
Katma Değer Vergisi rakamlarını, matrahını yükseltecektir. Neden; çünkü, olduğu
gibi harcama olarak tekrar ekonomiye dönecektir. Keza, bu harcama yoluyla,
Gelir ve Kurumlar Vergisi matrahlarının artmasına yol açacaktır. Dolayısıyla,
hangi açıdan bakarsanız bakın, önemli bir düzenlemedir, desteklenmesi gereken
bir düzenlemedir ve radikal bir düzenlemedir.
Değerli arkadaşlar, biz,
muhalefetten şunu bekliyoruz: Tabiî, yanlış olduğu zaman eleştirin; ona, hiç
kimsenin bir itirazı olamaz; ama, güzel şeyler yapıldığı zaman da, gerçekçi
olmayan, altyapısı olmayan iddialarla bu güzel düzenlemeleri kamuoyu nezdinde
olumsuz göstermeye çalışmayın. Bu da öyle bir düzenlemedir ve bu düzenlemenin
de, biz, AK Parti Grubu olarak sonuna kadar arkasındayız ve herkesin de bu
düzenlemeyi desteklemesini temenni ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi,
üzerinde durmak istediğim bir konu da, 2003 yılında ihracatta yaşanan
gelişmelerdir. Tabiî, ihracat, Türkiye'nin kalkınmasında önemli, hatta en
önemli faktörlerden bir tanesidir. Özellikle, içpiyasada talebin yetersiz
olduğu bugünkü gibi ortamlarda dış talep, yani ihracat, kalkınmanın motoru
görevini görür. Zaten, Türkiye de, kalkınmasını, esas itibariyle, 1980'li
yıllardan sonra ihracatın artırılması üzerine kurmuş bir ekonomidir ve aşağı
yukarı, bütün hükümetler tarafından da, bu, genel kabul görmüştür. Bu itibarla,
hem kalkınma oranının yakalanması, daha yüksek büyüme hızının yakalanması hem
de istihdam imkânlarının iyileştirilmesi açısından ihracatın önemi tartışılmaz.
Şimdi, bu açıdan
baktığınız zaman da, eylül sonu itibariyle ihracatımız, bir önceki yılın
ihracatına göre yüzde 30 oranında artış göstermiştir. Aynı eğilim, ekim ayında
da sürmektedir. Ekim ayı ilk rakamlarına göre, ihracatımız, ekim ayında 5
milyar doları aşacaktır.
Tabiî, şimdi, bunun önemi
şuradadır değerli arkadaşlar: İhracat artışı, yüzde 30 çok önemli -yüzde 30'un
üzerinde bir artış söz konusu; bu, hükümetimiz tarafından yakalanmıştır- ve bir
de Merkez Bankasının düşük kur politikasına rağmen bu oran yakalanmıştır.
Düşünün, içeride enflasyon yüzde 20, dövizin kuru ortalama yüzde 20 düşüyor;
yani, içeride üretim yapan sanayicinin
üzerine yüzde 40'a yakın bir yük geliyor, kur farkıyla beraber içerideki enflasyon
oranını dikkate aldığınız zaman, yüzde 35-40 civarında bir yük ortaya geliyor;
ama, buna rağmen, bu zor şartlara rağmen, ihracatımız yüzde 30 oranında
artıyor... Bu, gerçekten alkışlanması, takdir edilmesi gereken bir gelişmedir,
bir sonuçtur ve burada, hükümetimize ve ilgili Bakanlığımıza, Bakanımıza bu
çalışmadan dolayı teşekkür ediyorum. Gerçekten, çok aktif bir ihracat
politikası izlenmiştir. Özellikle, ilk defa bu sene yüksek oranlı artışların
uygulandığı ülkeleri dikkate aldığınız zaman, göz önünde bulundurduğunuz zaman,
hükümetimizin ve ilgili Bakanlığımızın bu konudaki aktif çalışmalarının ne
kadar sonuç alıcı bir şekilde uygulandığını görürsünüz. İhracat, her zaman
artar; ama, özellikle aksi yönde etkisi olan bir kur politikası uygulandığında
bunu yakaladığınız zaman, bu, çok önemli bir başarıdır, takdir edilmesi gereken
bir başarıdır değerli arkadaşlar.
Şimdi, tabiî, konu
ihracattan açılmışken, yine, bazı çevreler, ihracatımızla ilgili, en azından
kamuoyunda kafaları karıştırmak için, yine gerçekdışı bazı iddialar ortaya
atıyorlar. Bunların başında "efendim, bu ihracatınızın bir kısmı hayalî,
hayalî ihracat..." Değerli arkadaşlar, kesinlikle gerçeği
yansıtmamaktadır. İhracatımızın tamamına yakını -o da genel bir rezerv
bırakıyorum- gerçektir.
Şimdi, burada, sanıyorum,
teknik bir hata yapılıyor. Nedir ihracat; mal usulüne uygun bir şekilde gümrük
hattı dışına çıkmış ise, bu bir ihracattır, ihracat gerçekleşmiştir. Bu yönüyle
herhangi bir sıkıntı yoktur; yani, resmî rakamlarda görülen ihracatta herhangi
bir sıkıntı yoktur, ihracat gerçektir. Belki, bazı arkadaşlar, en azından iyi
niyetli olduğuna inandığımız bazı arkadaşlar şu konuyu karıştırıyorlar.
Biliyorsunuz, ihracatla ilgili iade rakamları bütçeye ödenek olarak konuluyor
ve 2003 yılı bütçesinde de KDV iadesi rakamlarında ciddî bir artış var. Bunun
bir kısmının nedeni, tabiî ki ihracatımızdaki artıştır. İhracat artarsa, doğal
olarak, ihracata verilecek olan iadeler, iade rakamlarını da artar.
Bunların diğer bir kısmı,
teknik detaylardan karşılanıyor; buna fazla girmeyeceğim; ama, bazı arkadaşlar
şunu karıştırıyorlar: Şimdi, içeride Katma Değer Vergisi iadesi tahsilatıyla,
yani, Türkiye içerisindeki KDV tahsilatı ile ihracata ödenen KDV arasındaki
ilişkiyi karıştırıyorlar. Bunlar arasında, aslında, doğrudan birebir ilişki
yok. Bunlar arasındaki ilişki kopuyor. Neden; çünkü, bir malın ihracat
aşamasına gelinceye kadar olan süreci, değişik kademelerden geçmesi ve değişik
kurumlar tarafından, mükellefler tarafından bu işin realize edilmesi, aradaki
bağlantıyı koparıyor. Global baktığınızda, bir bağlantı olması gerektiği
düşünülüyor; ama, birebir baktığınızda bu bağlantı yok.
Şunu anlatmaya
çalışıyorum: İçeride Katma Değer Vergisinin kayıp, kaçak olması ayrı bir
konudur; bunun ayrıca değerlendirilmesi gerekir, bunun tedbirlerinin ayrıca
alınması gerekir; ama, bir mal, gümrük hattı dışına çıkıp ihracat niteliğini
kazanmış ise, bunun ayrıca değerlendirilmesi gerekir.
Ayrıca, bazı çevrelerin
iddia ettiği bir konu var; efendim, Türkiye'den mal çıkıyor; ama, varış
ülkesinin kayıtlarına baktığınız zaman, Türkiye'den çıkan değer ile varış
ülkesindeki değer arasında farklılık olduğunu, biz, tespit ediyoruz, görüyoruz.
Dolayısıyla, bu yönüyle bakıldığında, hayalî ihracat var gibi iddialar ortaya
atılıyor.
Değerli arkadaşlar,
aslında, bu da gerçeği yansıtmıyor. Neden; çünkü, bakın, biliyorsunuz,
ihracatımızın özellikle son yıllarda yoğun olarak arttığı, yapıldığı birçok
ülkede, gümrük rejimi tam olarak oturmamıştır. Türkiye'de mal gerçek değeriyle
beyan ediliyor, ihracat olarak yurtdışına çıkıyor; ama, varış ülkesinde
-isimlerini belirtmeye gerek yok- yüksek gümrük vergileri nedeniyle ve bu
yüksek gümrük vergilerinden kaçınmak için, varış ülkesinde düşük beyan ediliyor,
değer olarak düşük beyan ediliyor; ama, Türkiye'deki beyan gerçek, varış
ülkesindeki beyan gerçek değil.
Dolayısıyla, bu, bizim
sorunumuz değil ve bu tür konuları da belki çok fazla gündeme getirmemek lazım
değerli arkadaşlar; çünkü, bizim ihracatımız önemli oranlarda bu ülkelere
yapılmaktadır ve zaman zaman da problem olmaktadır bu ülkelerle bizim aramızda.
Dolayısıyla, bir konuyu değerlendirirken veya bir iddiayı ortaya atarken çok
iyi düşünmek lazım, çok iyi değerlendirmek lazım, teknik detayının çok iyi
ortaya konulması gerekir.
Şimdi, bu gerçekler
ortadayken, başka türlü önerilerle; yani, sanki hayalî ihracat varmış gibi,
değişik oranlı tarifeler veya buna benzer birtakım adımlar atmak da yanlış olur
ve ihracatımıza ciddî anlamda bir darbe vurur. Bu konuyu da, biraz önce
söylediğim çerçevede değerlendirmek gerekir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; konuşmamın bu bölümünü de, hükümetimiz tarafından dikkat edilmesi
gereken, yakından izlenmesi gereken konulara ayırmak istiyorum. Bunların
başında, ithalat ve cari açık gelmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Canikli,
süreniz bitti; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Tamam Sayın Başkanım.
Şimdi, ithalatımızda da
ciddî anlamda bir artış söz konusu; ilk dokuz aylık rakamlara baktığınızda, bir
önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 34'lük bir artış söz konusu. Tabiî,
ithalattaki artış, aynı oranda dışticaret açığına yansıyor ve aynı oranda cari
açığa yansıyor. Tabiî, cari açığa yansıması aynı oranda olmadı; çünkü, eylül
rakamlarına baktığınız zaman cari açık -revizelerden sonraki rakamlar
itibariyle söylüyorum- biraz beklenenin altında kaldı, 4 milyar dolar civarında
kaldı. Bunun nedeni de, özellikle ağustos ve eylül aylarında işçi dövizleri
girişlerindeki artışlardır. Böyle bir durum söz konusudur.
İthalattaki artışın temel
nedeni, hepinizin tahmin edebileceği gibi, düşük kur politikası. Kur düşünce, bir
de içerdeki -biraz önce söylemeye çalıştığım- enflasyon oranıyla beraber
kurdaki düşüşü dikkate aldığınızda, ithal malların fiyatlarında nispî olarak
ciddî anlamda bir ucuzlama meydana geldi ve bu da, talebin dış piyasaya, dış
mallara yönelmesine neden oldu. Bu, aslında, hükümetimizin çok önemli ve
akıllıca bir politikasına rağmen oldu; çünkü, kur, gerçekten, çok düştü.
Özellikle, hükümetimiz, sanayiin, reel sektörün çok önemli girdi maliyetlerinde
bir artış yapmadı, hatta nominal azalışlar da meydana geldi. Başta doğalgaz,
keza akaryakıt ürünlerinde aynı şey geçerli, elektrik için aynı şey geçerli;
yani, sanayiin kamu malı niteliğindeki girdilerinde hemen hemen nominal artış
olmamasına rağmen ithalattaki bu artış yaşandı. Bu da, aslında, Merkez
Bankasının kur politikasını daha dikkatli seçmesi gerektiğinin de önemli bir
işaretidir.
Şimdi, belki, burada
Merkez Bankasının politikasının da sorgulanması gerekir değerli arkadaşlar.
Biliyorsunuz, Merkez Bankası, kur politikasıyla ilgili bir açıklama yaptı; kurda
aşırı dalgalanmalar söz konusu olduğunda müdahale edeceğini ilan etti ve
hükümetimize olan güvenin sonucu, hem içeride yastık altındaki dövizlerin hem
de dışarıdan sıcak para veya başka şekilde gelen dövizlerin artmasıyla, döviz
piyasasına girmesiyle birlikte döviz arzında çok büyük artışlar meydana geldi
ve neredeyse döviz talebi de, bankalar dahil, sıfıra yaklaştı. Tabiî, bu
noktada Merkez Bankası, piyasayı dengelemek için günlük alım ihaleleriyle
piyasaya girdi; fakat, alım ihalesi rakamını, önce 30 000 000 dolar, sonra 50
000 000 dolar ve daha sonra 50 000 000 artı 30 000 000 dolar olarak yapmaya
çalıştı.
Değerli arkadaşlar,
bazen, günlük olarak döviz piyasasına giren dövizin 1 milyar dolar olduğunu
düşünürseniz; yani, arz tarafının 1 milyar dolar olduğunu düşünürseniz, Merkez
Bankasının bu çabalarının, dövizdeki düşüşü, daha doğrusu istikrarsızlığı
ortadan kaldırmaya yetecek kadar olmadığını görürsünüz. Ne yapılması gerekirdi?
Gerçekten bir dalgalanma var mı; var. Yani, Merkez Bankasının müdahalesini
gerektiren -o zamanlar için söylüyorum- dalgalanma var mı; var. Neden, çünkü,
döviz arzı 1 milyar dolar, döviz talebi neredeyse sıfıra yakın; bu arızî bir
durumdur, bu geçici bir durumdur ve bu dalgalanmaya yol açacak bir durumdur.
Dolayısıyla, Merkez Bankasının buna daha etkin bir şekilde müdahale etmesi gerekirdi.
1 milyarlık arz için, siz, 80 000 000 dolar taleple dövizin fiyatının aşağı
düşmesini engelleyemezsiniz. Merkez Bankası, bize göre, bana göre burada bir
hata yapmıştır ve daha etkin, daha aktif bir politika izlemesi gerekirdi; yani,
1 670 000 lira olarak aldığımız kurun, 1 300 000 liraya gerilemesine gerek
yoktu değerli arkadaşlar. İşte, ithalattaki artışın temel nedeni budur ve bu
rakamlar da çok dikkatli bir şekilde izlenmesi gerekiyor.
Üzerinde durulması
gereken bir nokta, dikkatle izlenmesi gereken bir rakam da içborç stokudur
değerli arkadaşlar. Aslında içborç stokunu 2000 yılsonu itibariyle ekim sonu
rakamlarına baktığınız zaman yüzde 20'lik bir artış söz konusu. Bu, aslında,
gayri safî millî hâsıladaki artışı dikkate aldığınız zaman, reel bir azalış
anlamına gelir. Yani, toplam içborç stoku, 2002 sonunda 149,9 katrilyon
liradan, 2003 Ekim sonu itibariyle 180,2 katrilyon liraya yükselmiştir. Bu da,
yaklaşık yüzde 20'lik bir artış anlamına gelir. Aslına baktığınız zaman, gayri
safî millî hâsılayı da, enflasyon oranıyla birlikte dikkate aldığınızda, reel
anlamda bir azalış vardır; ama, burada, özellikle, dikkatlerin yoğunlaştırılması
gereken nokta, içborç stokunun bileşimidir değerli arkadaşlar.
İçborç stokunun
bileşimine baktığınız zaman, görüntü, biraz daha değişmektedir. Biliyorsunuz,
içborç stoku, Hazinenin kamuya, yani, kamu kesimine, kamu kuruluşlarına olan
borcu ve bir de piyasaya olan borcundan oluşmaktadır; kamu kuruluşlarına olan
borcu ise, Merkez Bankasına, TMSF'ye, kamu bankalarına ve diğer kamu
kuruluşlarına olan borcundan oluşmaktadır.
Şimdi, Hazinenin, kamuya
olan borcundaki artış yüzde 7; ama, piyasaya olan borç stokundaki artış yüzde
35 civarındadır. Esas izlenmesi gereken budur ve Merkez Bankasına olan borcunda
da nominal azalma söz konusudur. Yani, biz devraldığımızda, Hazinenin Merkez
Bankasına yaklaşık 28 katrilyon lira borcu vardı, bugün itibariyle bu borç,
26,5 katrilyon liraya gerilemiştir. Bunun anlamı şudur: Hazinemiz, piyasadan
borçlanmış ve Merkez Bankasına olan borcunu ödemiştir.
Tabiî, burada -yine,
geçmişteki uygulamalarında yola çıkarak söylüyorum- Merkez Bankasının çok katı
bir tutumu söz konusudur. Merkez Bankasının, 2001 Şubat krizinden sonra,
Hazineye sağladığı inanılmaz bir katkı söz konusudur, inanılmaz bir destek söz
konusudur ve 2001 Şubat krizinden sonra batan bankaların finansmanında
kullanılmak üzere, Merkez Bankası, Hazineyi ciddî anlamda fonlamıştır; ama,
aynı olayı, aynı süreci, bugün göremiyoruz. Bu, İmar Bankası olayı için de geçerli.
Dolayısıyla, Merkez Bankasının, bu katı tutumunu bırakması gerekir.
Bakın değerli arkadaşlar,
eğer, şu bileşim korunabilmiş olsaydı, yani, Hazinenin kamuya ve piyasaya olan
borç oranı, 2002 yılı sonundaki borç oranı korunabilmiş olsaydı, inanın, bugün,
faiz oranları -ki, tarihin en düşük noktalarını yaşıyoruz şu anda- bugünkünden
çok daha aşağı noktalara gelmiş olacaktı. Burada, Merkez Bankası, parasal taban
konusunda aşırı hassasiyetli ve tüketime gidecek, yönelecek olan para stokuyla
veya emisyon ile portföy yatırımında kullanılacak para arasındaki farkı dikkate
almadan ya da onların ekonomik göstergeler üzerindeki farklı etkilerini dikkate
almadan, çok katı bir politika yürütmüştür. Bu yönüyle de, Hazineye daha fazla
yardımcı olması gerekir, Hazineye daha katkı sağlaması gerekir.
Sayın Başkan, son olarak,
bir konuya değinerek tamamlayacağım.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, biraz önce belirttim; hükümetimizin, sanayiin temel girdi
maliyetlerinde, kamu malı niteliğindeki girdi maliyetlerinde, son derece düşük
-hatta bazen sıfır- hatta nominal azalışlar yaptığını söylemiştim. Aslında, bu
eğilimin de sürmesi gerekir ve bunun sürdürülebileceği önemli bir platform, bir
alan ortaya çıkmıştır; bu da -şu anda, tasarı, sanıyorum son aşamasında- 36
ilde, girdi maliyetlerinde ciddî anlamda indirim ve tasarruf sağlayan teşvik
kanunu tasarısıdır.
Değerli arkadaşlar, bu
da, son derece önemlidir. Tabiî, belki, kur politikasını Merkez Bankası
belirliyor; hükümetimizin, bu konuda, doğrudan, direkt müdahalesi söz konusu
değil; çünkü, Merkez Bankası bağımsız. O konuda, belki, çok ince ayar yapma
konusunda, hükümetimizin inisiyatifi olmayabilir; ama, özellikle girdi
maliyetlerinin azaltılması noktasında, son derece önemli bir adımdır bu ve hem
ihracatçıya hem de içeride ithalat ve dış mallarla rekabet etme noktasında
mücadele eden sanayiciye, reel sektöre katkı sağlamak noktasında, 36 ilin
teşvik kapsamına alınması son derece önemlidir; çünkü, buralarda, özellikle
son, kurdaki düşüş ve içerideki ihracat nedeniyle rekabet avantajlarındaki
azalma, bu şekilde, büyük oranda ortadan kaldırılacak ve bu sektörler, yani,
daha doğrusu, 36 ilde yatırım yapan sektörler, uluslararası piyasadaki rekabet
avantajlarını tekrar kazanmış olacaklardır ve tabiî, bu düzenlemenin, önemli
bir sosyal boyutunun olduğunun da unutulmaması gerekir değerli arkadaşlar.
Özellikle, bölgesel kalkınma farklılıklarının ortadan kaldırılması
çerçevesinde, ciddî bir katkı sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 2004 bütçesi, gerçekçi bir bütçedir ve hedefleri itibariyle, çok
büyük bir ihtimalle, çok olağanüstü dış şok yaşamadığımız takdirde, tutacak
olan bir bütçedir; çünkü, 2003 yılı bütçesinde hedefler tutmuştur. Bu yönüyle
de, sonuç itibariyle, ekonomik dengeleri çok ince bir çizgide götürmeyi
hedefleyen, çok dikkatli dizayn edilmiş ve rakamlandırılmış bir bütçedir.
Ben, 2004 yılı bütçe
kanunu tasarısının memleketimize, milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Canikli,
teşekkür ederim.
Söz sırası, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, birinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal
Derviş'te.
Sayın Derviş, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Derviş, süreyi eşit
mi kullanacaksınız arkadaşınızla?
KEMAL DERVİŞ (İstanbul) -
Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun.
30 dakika süreniz var.
CHP GRUBU ADINA KEMAL
DERVİŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye olarak,
istikrarı pekiştirip uzun vadeye bakma, uzun vadeye bütün gücümüzü yöneltme
zamanı gelmiştir. Aralık 2003 itibariyle, Türkiye ekonomisinde neyi, neleri
görüyoruz; rakamlar neye işaret ediyor, bununla başlamak istiyorum. Duruma
soğukkanlı biçimde baktığımızda, hem olumlu hem de olumsuz gelişmeler
görünüyor.
Olumlu gelişmelerle
başlayalım. Hiç kuşkusuz, 1999-2001 yıllarındaki akut kriz ortamından çıkmış
bulunuyoruz. Sadece 2001 demiyorum; çünkü, 1990'lı yılların yanlış politikaları
tarafından hazırlanan kriz, aslında 1999 yılında başladı. Hatırlayacaksınız,
1999 yılında, Türk ekonomisi eksi 6,5 küçülmüştü. 2000 yılındaki başarılı
olmayan ekonomik program denemesinden sonra, 2001 yılında kriz akut safhaya
girdi ve Şubat 2001'de ekonomiyi büyük sarsıntıya uğrattı. Yangını söndürmek,
sarsıntının Arjantin'e benzer bir yıkıma yol açmasını önlemek kolay olmamıştır.
Bunu, ülke olarak hep birlikte başardık. Türkiye, akut kriz ortamından
çıkabildi ve bu çıkış 2001 yılının sonundan itibaren 2002'de güç kazanarak
devam etti.
Değerli milletvekilleri,
dikkat edin, ne Irak'taki savaş ve devam eden olumsuzluklar ne de İstanbul'daki
bir ay önce yaşadığımız trajik olaylar, Şubat 2001'deki çok daha küçük
sayılabilecek zirve tartışmasının yol açtığı bir paniğe yol açmadı; çünkü, yapı
sağlamlaştı, ekonominin binası artık çok daha sağlam durumda. Ekonominin
şoklara karşı daha dayanıklı hale gelmiş olması, hiç kuşkusuz olumlu
boyutlardan birincisidir. İkinci olumlu gelişme, otuz yıldır çok yüksek olarak
devam eden enflasyonun 2002'de yüzde 29'a, 2003'te de yüzde 19'a -sanıyorum
olacaktır- inmiş olmasıdır. Bu gelişmenin değerini küçümsemeyelim. Türkiye'nin
yaşadığı olumsuzlukların çoğu, örneğin istikrarsızlık, yüksek faiz, reel
ekonomideki yatırım eksikliği, gelir dağılımındaki bozukluklar bu yüksek enflasyondan
kaynaklanmıştır. Enflasyonun iki yılda yüzde 70'ten -ve son yirmi yılın
ortalaması da yüzde 70'e yakındı- yüzde 20'ye düşmesi sevindiricidir ve devam
etmelidir. Hükümetin bu konudaki kararlı ifadeleri olumludur ve bu kararlılığın
sürmesini diliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
bu gelişmeleri değerlendirirken, özellikle enflasyonla ilgili gelişmeleri
değerlendirirken, sanıyorum, hepimiz 2001 yılında çağdaş, bağımsız bir statüye
kavuşan Merkez Bankasına özellikle teşekkür etmeliyiz. Kendimize vicdanımızı
dinleyerek, cevaplamak üzere şu soruyu soralım: Merkez Bankası para
politikasını bağımsız olarak yürütemeseydi; yani, 57 nci, 58 inci ve 59 uncu
hükümetler Merkez Bankasına eskiden olduğu gibi para politikasında baskı
yapabilseydi, ülke olarak enflasyonun bu düşüşünü sağlayabilir miydik? Bu
soruyu soralım, vicdanımızı dinleyelim. Bağımsız ve güçlü bir Merkez Bankası
olmasaydı, enflasyonu düşürmekteki başarı derecemiz mutlaka çok daha düşük
olacaktı. Bakanlık dönemimdeki anılarımı bugün sizlerle paylaşmak istiyorum.
Merkez Bankası Kanunu geçtikten sonra, bazı günler, Hazinede, Merkez Bankasının
faizleri daha fazla indirmesi gerektiğini tartışıyor, düşünüyorduk. Bazı günler
"ah, keşke, şu Merkez Bankasına bir direktif verip şunu yapın
diyebilseydik ne iyi olurdu" diye düşündüğüm günler olmuştur ve bu,
doğaldır. İşte, bu bağımsız, özerk kurulların, özellikle bağımsız Merkez
Bankasının gereği zaten oradan doğuyor. Hükümetteyken, Bakanlık yaptığınız
zaman, hiç kuşkusuz, Merkez Bankasının, size daha çok yardımcı olmasını, belki,
kısa vadeli düşüncelerle veya kısa vadeli perspektif içerisinde
dileyebilirsiniz; ama, ülkenin uzun vadeli selameti bakımından, Merkez
Bankasının, bu tür telkinlere boyun eğmemesi, bu tür telkinler karşısında
bağımsız olması son derece önemlidir ve bugün, Türkiye olarak, 2001 yılında
Meclisin kabul ettiği özerk Merkez Bankası Yasasının, sanıyorum, yararını
görüyoruz.
Merkez Bankamızın
başarısını kutlarken, bu vesileyle, daha genel olarak, bağımsız kurulların
işlevine ve önemine dikkat çekmek istiyorum. Doğrudur, Enerji Piyasası
Düzenleme Kurulu, Rekabet Kurulu, BDDK gibi özerk kurullar uzayda yaşamıyorlar,
Türkiye'de yaşıyor ve çalışıyorlar. Bu kurullar, sorumlu oldukları alanlardaki
hedefleri, toplumla birlikte, Meclisle birlikte ve elbette, hükümetle birlikte
saptamak durumundadır. Örneğin, 2001 yılında kabul edilen yasa, Merkez
Bankasının enflasyon hedefini hükümetle birlikte saptamasını açıkça öngörüyor;
ancak, o hedefi tutturmak için kullanılacak para politikasını yürütmekte
bağımsız ve özerktir. Bu yeni özerkliği, sadece biçimsel olarak değil, özünde
de korumamız gerekiyor. Atamalarda siyasal yanlılık, siyasal bağımlılık bu
kurumların yöneticileri için de ağır basmaya başlarsa, Türkiye, çok zor elde
ettiği bazı kazanımları kaybetme tehlikesiyle yeniden karşı karşıya kalacaktır.
Ekonomiye yön veren kurumlarımızda 1990'lı yıllarda yaşanan partizanlık yeniden
egemen olursa, hiç kuşkunuz olmasın, kısa bir süre sonra, 1990'lı yıllarda
yaşadığımız olumsuzlukları tekrar yaşamaya başlarız. Dileğim bunun olmaması;
yer yer geriye dönüş işaretlerini görüyoruz, bunu elbirliğiyle önleyelim ve bu
kazanımları Türkiye'ye kaybettirmeyelim.
Krizden çıkış, kamu
borcunun sürdürülebilirliliği, enflasyondaki düşüş, bunlar çok sevindirici ve önemli
gelişmeler. Ülkemizin coşmasını, yarınlara güvenle bakmamızı, bunu hepimiz
istiyoruz. Türkiye olarak, artık, bu uzun yıllardan sonra, sevinmeye
ihtiyacımız var; dolayısıyla, sevindirici olan gelişmeleri, hepimiz, iktidar ve
muhalefet olarak vurgulamalıyız. Vatandaşımızla birlikte sevinmek, hem hakkımız
hem de ihtiyacımız; ancak, aynı zamanda gerçekçi olmaya, olayları abartmadan
tartışmaya da ihtiyacımız var; çünkü, gerçekçi olmayan değerlendirmeler yanlış
adımlara yol açar.
Ayrıntılara girmeden önce
temel zorluğumuzun altını çizmek istiyorum. Türkiye'nin temel zorluğu yeterli
ölçüde büyüyememektir. Bu, on yıllarca devam eden bir zorluğumuz; yani, bugün
ortaya çıkan, son altı ayın, son oniki ayın, hatta son üç yılın zorluğu değil.
Karşımızdaki tablo şudur:
Vatandaşın alım gücünü de hesaba kattığımız zaman, 1950 yılında, 1995 yılı
sabit fiyatlarıyla hesapladığımızda, Türkiye'deki kişi başına gelir 1 950
dolardı; yani, 1995 fiyatlarıyla 1950 yılında. Aynı tarihteki kişi başına
gelir, İspanya'da 3 300, Portekiz'de 2 000, Yunanistan'da 2 600, Güney Kore'de,
bizden düşük olarak, 1 300 dolardı. Elli yıl sonra ise, kişi başına alım gücü
Türkiye'de 5 700; yani, kişi başı alım gücüyle hesapladığımızda kişi başına
düşen millî gelirimiz 3 000-3 500 değil, 5 700; ancak, İspanya'da 16 500, yola
bizimle eşit gelirle çıkmış olan Portekiz'de 15 000 ve bizden geride başlayan
Güney Kore'de de 13 000 dolardır. Bunu değiştirmemiz lazım; yani, bu yapıyı mutlaka
değiştirmemiz lazım. Özellikle 90'lı yıllar bize mesafe kaybettirmiştir.
Üstelik, yetersiz büyüme istihdam sorununu çok ağırlaştırmıştır. İstihdam
konusunda çifte sorun yaşıyoruz. Bir taraftan, geçmişten birikip gelen bir işsizlik
var; diğer taraftan da, çalışma hayatına yeni giren gençlerimizi tehdit eden
bir istihdam sorunu var. Kentlerde eğitimli genç kadın işsizliğinin, 2003
yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 38'e ulaşması, hepimizi düşündürmesi gereken bir
gerçektir. Parantez içinde, bu noktada, zaten düşük olan kadınların işgücüne
katılma oranının daha da düşmesine, sanki zararsız bir şeymiş gibi bakmanın ne
kadar yanlış olduğunu da vurgulamak istiyorum; yani, bugün, kadınların işgücüne
katılma oranı düştüğünde "ne yapalım evde otursunlar" demek,
sanıyorum, çağdaş bir ekonomik veyahut toplumsal yaklaşım değildir.
Şunu kesinlikle belirtmek
gerek: İstihdam ve işsizlik sorununu gerçekten ve kalıcı bir şekilde çözmek
istiyorsak, Türkiye, en az on yıllık bir dönem için ortalama yılda yüzde 7
hızıyla büyümek mecburiyetindedir. Temel hedefimiz o olmalıdır. Bu, mümkündür,
örnekleri vardır. Bazı ülkeler bazı dönemlerde daha da hızlı büyüyebildiler.
Artık, dünyada büyük bir deneyim birikimi sonucu, ana nitelikleri iyi bilinen
temel politikaları ülkemiz koşullarına uyarlayarak bu sağlanabilir. Türkiye,
bunu başarabilir, başarmalıdır. Çok ağır, çok üzücü olan işsizlik sorunumuzu
başka türlü çözemeyiz. Genç insanlarımıza hak ettikleri geleceği başka türlü
sağlayamayız. Maalesef, bugünlerde, ekonomiyi değerlendirenler arasında, zaman
zaman hükümet sözcüleri arasında da, bu hedefe kilitlenmenin ne kadar yaşamsal
olduğu yeterli ölçüde vurgulanmıyor diye düşünüyorum. Borcun dönmesi, krizin
akut olmaktan çıkmasıyla birlikte, Türkiye, kriz öncesi büyüme temposuna dönüş
gibi bir havayı yaşıyor. Bu, bir şeyler değişmediği takdirde, en iyi
olasılıkla, ortalama yüzde 5 civarında bir büyümeyle yola devam etmektir. Zaten,
geçmiş yirmi yirmibeş yılı da aldığımız zaman, ortalama büyüme hızı yüzde 4 ile
yüzde 5 arasındaydı. Kriz oldu, bir çöküş oldu, krizden bir çıkış oldu, şimdi,
sanki, eski o yüzde 5'lik tempoya yeniden ekonomi oturuyor gibi bir hava
içindeyiz.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'de hali vakti yerinde olanlar için, önemli sermaye geliri veya rant
sahibi olanlar için, krizin tekrarlanmaması kaydıyla, mevcut düzen yeterli
sayılabilir. Yüzde 5'lik bir büyüme hızı, toplumun daha varlıklı kesimleri
açısından kabul edilebilir de olabilir; ancak, yüzde 5'le yetinen bir yaklaşım,
işsizler için, iş bekleyen gençler için, bugün, çok düşük ücretlerle çok
güvencesiz işyerlerinde çalışmak durumunda kalanlar için, yoksullukla savaşan
büyük bir nüfus kesimi için kabul edilebilir bir hız, yeterli bir hız değildir.
Tekrarlıyorum, bunu,
belki bilinçli olarak veya istediğimizden değil, hepimiz mutlaka daha büyük bir
büyümeyi istiyoruz, arzuluyoruz; ama, eskiden Türkiye'de bir yapı oluşmuş,
yüksek enflasyon, yüzde 4-5'lik bir büyüme.
Değerli milletvekilleri,
enflasyonu yenmek üzereyiz, çok seviniyoruz buna haklı olarak; şimdi, o
ortalama büyüme hızını yüzde 7'ye doğru çekme zamanı gelmiştir ve bunu devam
ettirme zamanı gelmiştir. Yüzde 7'lik bir büyümenin temellerini oluşturmadan,
yüzde 7'lik bir büyümeyi rayına oturtmadan her şeyi güllük gülistanlık,
düzelmiş gibi göstermenin bir yararı yoktur. Türkiye, yangını 2002 yılında
söndürdü, şimdi, bu, yeni büyüme sürecine girmek için önemli bir fırsat var
elimizde.
Bina yanarken, binanın
genişlemesi, yeni odaların, yeni imkânların eklenmesi elbette mümkün değildi.
Yani, son iki yılda, özellikle 2001'de bu atılımı yapmak mümkün değildi; ama,
bugün, artık mümkün. Peki, bu yolda temel engeller nelerdir, bugün, bizi
endişeye sevk eden unsurlar nelerdir? Niye olmuyor bu? Niye bu raya girmiyoruz?
Birinci zorluk, hiç kuşkusuz, aşırı değerlenmiş kurla ilgilidir. İki hafta
önce, hatırlayacaksınız, önce, sanayide üretim rakamlarını gördük ve sevindik.
Sanayi üretimi hızla büyümeye devam ediyordu. Ne var ki, birkaç gün sonra,
üçüncü çeyrek millî gelir büyüme rakamları açıklandı. Bu sefer, üzülerek,
büyüme hızında belirgin bir yavaşlamanın olduğunu gördük. Üçüncü çeyrek büyüme
hızı yüzde 5'in altında kalmıştı, sanayiin hızla büyümesine rağmen, yani,
üretimin hızla artmasına rağmen. Peki, nasıl oluyor da üretim hızla artıyor,
ancak, gelirlerdeki artış yavaşlıyor. Nedeni şu: Aşırı değerlenmiş kur, üretim
içindeki ithalat payını giderek artırıyor; yani, üretim içindeki ulusal
katmadeğer azalıyor ve böylece, üretim artıyor; ancak, gelirimiz çok daha az
artıyor, istihdam ise hiç artmıyor, hatta azalıyor. Toplam istihdam, 2003'ün
ilk çeyreğinde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 400 000 kişi kadar düşüktü.
Bu arada, işsizlik oranında ufak bir düşüş var; ancak, toplam istihdamda da
düşüş var; yani, işgücüne katılma oranında düşüş olduğu için, toplam istihdam
artmıyor. Maalesef, istihdamda sevinilecek bir durum yok.
İhracatı değerlendirirken
de aynı boyuta dikkat etmeliyiz. Dolar bazında, ihracatın yüzde 30'un üstünde
arttığını görüyoruz; hatta "bütün rekorlar kırılıyor" diyoruz; ancak,
doların aynı dönemde ne kadar değer kaybettiğini çoğu zaman dikkate almıyoruz
ve ihracat içindeki ithalat payına da yeterli ölçüde dikkat etmiyoruz. Önemli
olan, ulusal katmadeğer yaratan ihracattır. Turizmde de bu böyle; yani, ne
kadar turistin geldiğinden çok, ulusal ekonomiye bu turizm ne kadar katkıda
bulunuyor; buna bakmamız lazım. Bu katmadeğer ise, aşağı yukarı, hiç artmıyor.
Geçen yıl her yüzde 1'lik millî gelir artışına karşılık ithalat yüzde 3,2
oranında artarken, bu yıl bu oran yüzde 4,2'ye yükselmiştir.
Büyümeyi yavaşlatan çok
önemli diğer bir faktör var; o da, yatırımlar. Yatırımlardaki, özellikle, kamu
yatırımlarındaki yetersizlik çok önemli bir engel teşkil ediyor. 2003 yılının
üçüncü çeyreğinde toplam yatırımlardaki artış yüzde 0,4'te kalmıştır. Özel
yatırımlar yüzde 9,8 oranındaki artışla belli bir canlılık gösteriyor; ama,
2001 yılı kriziyle ortaya çıkan olağanüstü düşüşlerden sonra, bu oran, düşük
kalmaktadır. Esas sorun kamu yatırımlarında. Kamu yatırımlarında ise, yüzde
17,2'lik bir düşüş olmuştur. Değerli milletvekilleri, 2001 yılında, yani, akut
kriz yılında bile, kamu yatırımlarının millî gelir içindeki payı, 2003
yılındaki gerçekleşen ve 2004 yılında uygulanacak, bugün üzerinde konuşmakta
olduğumuz bu bütçeden ayrılan paydan daha büyüktü. Yani, bu bütçedeki kamu
yatırımları payı, akut kriz olan 2001 yılından daha düşük. Bu, kabul edilmesi
zor bir gerçek; ama, bir gerçek. Sunulan bütçede uzun vadenin ihmal edildiğini,
kısa vadenin önplana çıktığını görüyoruz.
Ne yapılabilir? Esasen,
maliye politikasını değerlendirirken, cari harcamaları üretken yatırım
harcamalarından ayırmakta yarar var. Yatırımları olağanüstü düşük düzeylere
indirdiğimiz zaman, devlet, aslında, orta vadeli kamu dengesini düzeltmiyor,
tersine, bozuyor. Brezilya'da sosyal demokrat hükümetin yaptığı gibi,
Türkiye'nin de, artık, maliye politikasının hedefleri ve bu arada faizdışı
fazla hedefini, vazgeçilmez kamu yatırımlarını, ileride ekonomide önemli
verimlilik artışlarını sağlayabilecek kamu yatırımlarını çizginin altına
çekerek; yani, faizdışı fazla hesaplanırken harcama kaleminden çıkararak
saptaması gerekir.
Bunu biraz açmak
istiyorum: Bir cari harcama yaptığınız zaman devlete bir varlık
yaratmıyorsunuz; yani, devlete, ileriye dönük bir gelir kaynağı veya ekonomiye
bir güç kazandırmıyorsunuz. Elbette ki, cari harcamalar da olacak; ama, cari harcamaların
böyle bir boyutu var. Yatırım yaptığınız zaman -tabiî, bu yatırımlar verimli
olmak kaydıyla- ileriye dönük, esasen, devletin bilançosunu güçlendiriyorsunuz.
Dolayısıyla, faizdışı fazla hesabında, cari harcamalar ile yatırım harcamalarını
ayırmakta fayda var. Bu konuda IMF de yanlış yoldadır; bu ayırıma sıcak
bakmıyor. Ancak, bence, uluslararası kuruluşlarla müzakerelerimizde, artık,
bütçeyi tartıştığımız zaman, maliye politikasını sunduğumuz zaman ve faizdışı
fazlayı tanımladığımız zaman, bunu, önceliği olan çok önemli yatırımları
çizginin altına indirerek; yani, harcamalara dahil edilmeden saptamamız ve
bunu, bu şekilde sunmamız gerekir ve mümkün.
Faizdışı fazla yüzde 6,5
olabilir, hatta, yüzde 7'ye çıkabilir; ama, mesela, millî gelirin yüzde 2'sine,
3'üne tekabül eden önemli bir yatırım paketi, bu faizdışı fazlanın dışında
tutulabilir. 2004, 2005, 2006 yıllarında böyle bir maliye politikasına geçişi
hazırlamamız gerekir; çünkü -tekrarlıyorum- yatırım, esasen, hem devletin hem
kamu maliyesinin hem de ekonominin bir artısıdır, eksisi değildir. Yatırım ile
cari harcamaları aynı biçimde ele almak, maliye politikasında, doğru değildir.
Böyle bir maliye
politikası uygulamasını başlatmanın zamanı gelmiştir. Elbette, böyle bir
uygulamanın kabul görmesi için, faizdışı fazla hedefinden çıkarılan yaşamsal
kamu yatırımlarının gerçekten öncelikli olması ve bütün ihale sisteminin çok
şeffaf biçimde işlemesi gerekir.
Türkiye'nin en önemli
sorunu olan istihdam konusuna gelince: Hiç kuşkusuz, istihdamın artması için
yatırımların hızla artması gerekiyor; ama, yeterli değil. Türkiye'de, bugün,
hâlâ, emek üzerinde, istihdam üzerinde ağır vergi mevcuttur. Sosyal sigorta
kesintileri ve diğer vergiler, bütün dünyaya baktığımız zaman, Türkiye'de
istihdamı pahalı kılan çok ağır bir yük teşkil ediyor. Biliyorum, bunu, hemen
düzeltmek mümkün değil, hemen azaltmak mümkün değil; ama, artık, buna
başlamamız lazım. Tabiî, bunda başarılı olmanın temel koşulu, kayıtdışı
ekonomiyi kayıt altına alabilmektir; yani, kayıtdışıyı kayıt altına alırken, bu
vergilerin, bu kesintilerin, bu sosyal yükün, artık, azalması gerekir. Bunu,
belki, yine, kriz anında yapamazdık, 2001'de bunu yapmak çok zordu; ama,
bugünkü ortamda, artık, burada, ciddî adımlar atmamız gerekiyor. Biliyorum,
bazı bölgesel adımlar üzerinde duruluyor; fakat, bunu çok daha hızlı ve çok
daha güçlü biçimde ilerletmemiz gerekiyor.
Diğer bir kritik konu da
tarımdır. Önemli olan, hem tarımsal nüfusa gerekli gelir desteğini hem de
tarımsal gelişme için gerekli koşulları sağlamak; yani, sadece destek değil,
aynı zamanda, tarımdaki dönüşümü sağlamaktır.
Sistemin çok önemli bir
parçası çiftçi kayıt sistemi olmalıdır.
2003 yılında, bütçede,
tarıma ayrılan doğrudan gelir desteği payının son derece düşük olduğu
görülünce, Cumhuriyet Halk Partisinin de uyarısıyla, bu pay artırıldı. Kasım
sonu itibariyle, 2003'te doğrudan gelir desteği olarak ödenen paranın cari
fiyatlarla 1,8 katrilyon Türk Lirasına, yani, 2002'deki düzeye yaklaştığı
görülüyor. 2004 yılında da, bunun, yine cari fiyatlarla 3 katrilyona yaklaşması
öngörülüyor.
Burada önemli olan,
tarımsal nüfusun gerekli gelir düzeyinin altına düşmemesi için ödemeleri
gecikmeden yapmaktır. Aynı derecede önemli olan ikinci husus da, tarımsal
gelişmenin koşullarını hazırlamak ve yarışma gücünü yükseltmektir. Bunun için
atılması gereken somut adımlar arasında şunlar var: Çiftçi kayıt sisteminin
güçlendirilmesi; doğrudan gelir desteğinin, bizim tasarladığımız gibi, üretime
bağlanması; tarımsal araştırma enstitülerinin gerçek görevleri olan araştırma
yapma işlevini uluslararası standartlarda başarmaları; teknolojiyi çiftçiye
aktarmak; önerilen ikinci ürünlerin değerlendirilmesini sağlayacak yapı ve
piyasa düzenlemelerini hızlandırmak.
Değerli milletvekilleri,
oluşmuş istikrarı bozmadan, bütün gücümüzle büyüme ve istihdam hedeflerine
yönelmeliyiz. Bunu yaparken, bir dizi ince ayar olarak tanımlayabileceğimiz
politika aracını kullanmalıyız, kullanabiliriz. Bunların hiçbiri, tek başına,
temel sorunumuzu kökünden çözmeyecektir; ama, birçoğunu bir araya getirerek,
büyüme hızını ciddî biçimde artırmak mümkündür. Örneğin, altı ay önce, Irak
paniği biter bitmez -önerdiğim gibi- sıcak parayı bir ölçüde caydırabilecek ve
dolayısıyla, kuru, daha gerçekçi bir düzeye götürebilecek önlemler alınabilirdi
diye düşünüyorum.
Borcu döndürürken, yeni
oluşmuş ortamda, borçlanma araçlarında da bazı yenilikler düşünülebilir.
Örneğin, kamu kâğıtlarının getirisi büyüme hızıyla ilişkilendirilebilir, kamu
kâğıdındaki faiz büyüme hızına bağlanabilir. Büyüme hızı yüzde 5 yerine yüzde 7
ise, 2 puan veya 4 puan ek faiz ödenebilir, daha düşük bir büyümede daha az
faiz ödenebilir. Yani, kamu kâğıtlarını alanlar, Türkiye'nin büyümesinin ortağı
olabilmelidir. Bunda başarılı olabilirsek, risk primini daha iyi yönetip reel
faizleri daha hızlı düşürebiliriz ve dolayısıyla, yatırımları
hızlandırabiliriz.
Faizdışı fazlanın
tanımıyla ilgili konuya ve istihdam üzerinde vergi yükünü azaltacak önlemlere
biraz önce değindim. Buna, üretime dönük dış yatırımları Türkiye'ye çekecek
ortamı bir an önce yaratacak önlemleri de eklememiz gerekiyor. Bu konuda,
gerçekten, üzücü bir durum var.
2003'ün ilk 9 ayında
doğrudan yabancı sermaye yatırımları, net olarak 16 000 000 dolarda kalmıştır;
yani, sıfıra yakın bir giriş. Kuşkusuz, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını
kısa sürede artırmak kolay değil; ama, burada da harika bir yatırım ortamına
ulaştığımız havasını, sanki varmış gibi, bu şekilde bir havayı yaymanın da
yararını görmüyorum.
Aslında, sermaye
akımlarına baktığımız zaman, gerçekten rahatsız eden, iyi olmayan, sağlıklı
olmayan bir yapı oluştu; böyle bir durum var. Bir taraftan, net hata ve noksan
kalemine baktığımız zaman, 2003'te 11-12 milyar dolara yakın bir sıcak sermaye
girişi var; yani, Türkiye'ye çok ciddî bir sıcak para girişi var. Bu para,
yararlı bir para değil; her an yeniden çıkabilir, her an dönebilir. Bunu,
geçmişte yaşadık. O para geliyor; ama, öbür tarafta, gerçekten teknoloji
getirecek, gerçekten yatırıma yönelecek, gerçekten iş sahası açacak uzun vadeli
yatırım hiç gelmiyor. Bunu mutlaka düzeltmemiz gerekir ve bunu düzeltmeden de,
durum düzeldi, rahatladık mesajını vermek, bence, tehlikelidir, yanlıştır.
Sıcak parayı sevmiyoruz mesajını verelim, gelmesin. Yani, yasaklamayalım; ama,
gelmese daha iyi olur. Uzun vadeli yatırımı da çok seviyoruz. İş alanı yaratan,
teknoloji getiren, yeni piyasaları açan, uzun vadeli yatırım için de her şeyi
yapmalıyız.
Kamu yönetimi reformu
konusunda atılacak adımlar da, bu açıdan önemli bir gösterge olacak. Eğer, daha
kurallı ve etkin bir kamu yönetimiyle yerel yönetimlere rasyonel ölçüler
içerisinde daha çok yetki aktararak, daha katılımcı, verimli bir yönetim
sağlanması amaçlanırsa, bu, ülke için son derece yararlı olur; ama, bu reform
adımları, belirli bir dünya görüşünü devlette egemen kılmak, yandaşları öne
çıkarmak için kullanılmak istenilirse, bu çok yazık olur, gerekli desteği de
bulmaz ve bu çok önemli reform başarısız kalır.
Mecliste kabul edilen
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Yasası olumlu unsurlar içermekle birlikte, bu
önemli yasanın da, amacı doğrultusunda gerekli yararı sağlaması, öncelikle malî
hesap vermeye ilişkin hükümlerin düzeltilip, belirlenmesine bağlı olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
olumlu gelişmeleri gözardı etmeyelim, vatandaşlarımıza iyimser mesajlar
verelim; ancak, rehavete götürecek değerlendirmelerden de sakınalım.
Gerçek şudur: Türkiye
olağanüstü bir potansiyele sahip olmasına rağmen, yeterli ölçüde büyüyemiyor,
istihdam artmıyor, refah bir türlü tabana yayılamıyor. Bugün için, ekonomide
istikrar sağlandı; ama, hızlı büyümenin koşullarını henüz oluşturamadık.
Bu bütçe de, hızlı
büyümeye geçişi kâfi derecede oluşturan bir bütçe değildir ve Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, bu düşüncelerle, arkadaşlarım, hepimiz bütçeye ret oyu
vereceğiz. Amacımız; muhalefet için muhalefet yapmak olmamalıdır; büyümenin
istihdam ve diğer açılardan yaşamsal önemini vurgulamaktır. Orta ve uzun
vadenin, kısa vadeye feda edilemeyeceğini göstermek istiyoruz. Sıcak para
tehlikesinin altını çizmek istiyoruz. Ekonomik programın, disiplinden
vazgeçmeden, gelişen koşullara göre uyarlanması gereğine dikkat çekmek
istiyoruz ve tabiî, sanıyorum, hepimizin ortak amacı, refahın tabana
yayılmasıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, sürdürülebilir yüksek hızlı büyüme ve istihdam yönünde her adımı
desteklemeye hazırız. Vatandaş, hiç kuşkusuz, bizden gerginlik değil, uzlaşma
ve çözüm bekliyor. Ülkemizin geleceğine olan güveni sarsan, gerilim yaratan her
olay, her kavga, neticede, özellikle dargelirli vatandaşımızın ekonomik
hayatını olumsuz etkilemektedir. Hepimizin bu anlayış içinde olmasını
diliyorum.
Hükümetin, Meclisteki
Seçim Kanununun cilvelerinden kaynaklanan büyük çoğunluğa dayanarak,
partizanlığa, yanlı davranışlara prim vermemesini istiyoruz. Kamu kurum ve
kuruluşlarının, herkese eşit mesafeyi benimseyen bir dille ve tarzla çalışmasını
istiyoruz. 1990'lı yıllarda aşırı partizanlık yapıldı diye bugün bunun devamı,
herhalde savunulamaz. Ekonomiyi yönetenleri, uzun vadeli hızlı büyümeyi
sağlayacak bütün önlemleri almaya çağırıyor, bu zor ama zorunlu yolda gereken
destekleri vermeye hazır olduğumuzu bir kez daha kaydediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Derviş,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
KEMAL DERVİŞ (Devamla)-
Kendilerine, bu doğrultuda atacakları adımlarda başarılar diliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
ekonomik program sayesinde, Türkiye'nin önünde bir fırsat var; gerçekten,
olağanüstü bir fırsat var. Bu fırsatı kaçırmayalım. Gelin, Türkiye'nin önündeki
engelleri kaldıralım. Önümüzdeki on yılı, Türkiye'nin olağanüstü bir hızla,
ekonomik ve refaha, her alanda çağdaş yaşam standartlarına doğru koştuğu bir
dönem yapalım.
Saygılarımı sunarım,
teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN- Sayın Derviş, çok
teşekkür ederim, sürenizi tam kullandınız.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ikinci konuşma, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu
tarafından yapılacak.
Sayın Hacaloğlu, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Hacaloğlu'nun
konuşmasının bitimini takiben ara vereceğim.
Süreniz 30 dakika.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul)- Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 2004 yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı olarak söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, son on onbeş yılda, özellikle üç temel alanda -eğitimde, içgüvenlikte
ve ekonomi yönetiminde- çok ciddî sorunlar yaşadı. Bu sorunlar, giderek,
Türkiye'nin demokratikleşmesinin, insan haklarına duyarlılığın, çağdaş, laik
toplum yapılanmasının, ekonomide dengeli, istikrarlı büyümenin ve sosyal
devletin gelişmesinin önünde ciddî engeller oluşturdu.
Bu dönemde, Türkiye
ekonomisi kötü yönetildi. Sağ iktidarlar ve siyasetçiler, Türkiye ekonomisinin
sağlıklı gelişmesinin önünü tıkadılar. İçgüvenlik, eğitim ve ekonomi
yönetiminde özellikle oluşan sorunlar ve kötü yönetimde herkes vardı, bir tek
Cumhuriyet Halk Partisi yoktu.
Bu dönemde, Türkiye
ekonomisi yüzünü dünya piyasalarına çevirdi; piyasa ekonomisinin kurumları
gelişti, dışticaretimizde sıçrama sağlandı. Tüm bunlar doğru; ancak, bu
doğruların yanında, çok temel bazı büyük yanlışlıklar yapıldı. Ekonomi,
yatırıma ve üretime sırtını döndü; ulusal sanayimiz taşeronlaştırıldı; KİT'ler,
özelleştirme adı altında sürdürülen ilkesiz ve talancı uygulamalarla büyük
ölçüde çökertildi; sosyal devlete destek geri çekildi; insanlarımız, emekleri,
hakları ve hukuklarıyla dışlandı. Kaybeden, Türkiye oldu, çiftçisi, işçisi,
memuru, emeklisi, esnafı ve gerçek sanayicileriyle halkımız oldu. Kısaca,
Türkiye'ye bu dönemde yazık oldu.
Peki, bu ulusal olmayan,
kamu yararını gözetmeyen politikalardan kazanan taraf yok muydu, kimler
kazandı; sahibi oldukları bankaların içlerini boşaltanlar, kamu bankalarını
batık kredilerle soyanlar, hayalî ihracatla devleti dolandıranlar, kamu
ihaleleri ve özelleştirme uygulamalarında vurgun yapanlar, her türlü yolsuzluk,
kuralsızlık ve hukuksuzluğa kucak açan, onları korumasına alan iktidardaki
siyasetçiler kazandı veya kazandıklarını zannettiler.
Sayın milletvekilleri, bu
neoliberal, dışkaynaklı, dayatmacı politikalar sonucu, Türkiye, yılların
birikimlerini eritti, tüketti. Türkiye ekonomisi, her alanda geri bırakıldı;
çokuluslu şirketlere ve tekelci sermayeye ucuz emek deposuna dönüştü. Buna
rağmen, ülkeye giren sadece sıcakpara oldu. Doğrudan sermaye yatırımları
ülkemizden uzak durdu.
Bu son yirmi yıllık
dönemde, neoliberal politikaların yörüngesinde, Türkiye 815 milyar doları iç,
245 milyar doları dış olmak üzere toplam 1 trilyon 60 milyar dolar borç yükü
altına girdi. Türkiye, bu dönemde 235 milyar doları içborç faizi, 81 milyar
doları dışborç faizi olmak üzere, toplam 316 milyar dolar faiz ödemek durumunda
kaldı. Yani, 2004 yılı bütçesinin yaklaşık 3 katı düzeyinde faiz ödemesini bu
dönemde gerçekleştirdi. Tüm bu borçlanmaya karşın, son on yılda ekonomimiz
yılda ortalama sadece ve sadece yüzde 2,7 oranında büyüdü. Sayın Derviş'in de
biraz evvel belirtmiş olduğu gibi, Türkiye büyümede yetersiz kaldı. Oysa, bizim
de aralarında bulunduğumuz gelişmekte olan ülkelerde ortalama büyüme hızı,
Türkiye'nin 2 katından fazla idi.
Bu dönemde, Türkiye'nin
sanayileşmesine fren konuldu, sanayileşmenin önemi geri plana atıldı. Sanayiin
ekonomi içindeki ağırlığı giderek azaltıldı. Ulusal sanayi çökme noktasına
getirildi. Sanayi sektörü katmadeğerinin gayri safî millî hâsıladaki payı,
gelişmiş ülkelerde yüzde 36, AB ülkelerinde yüzde 29 iken, Türkiye'de yüzde
26'ya geriledi. Bütün birikim ve potansiyeline rağmen, sanayileşmede hem
aralarında bulunduğumuz gelişmekte olan ülkelerin hem de hedef aldığımız Avrupa
Birliği ülkelerinin son derece gerisinde kaldık.
Neoliberal politikaların
içinde yüksek reel faiz, yüksek enflasyon, yüksek içborçlanma üçgenine tutsak
kılınan, bilgi çağının öncelikli sektörlerinde yatırım ve araştırmayı unutan
Türkiye, teknolojik gelişme ve rekabet gücünde de doğal olarak geri kaldı;
âdeta, dibe çöktü. Dünya büyüme rekabet edilebilirlik kriterine göre, Kore 18
inci, Yunanistan 35 inci sıradayken, Türkiye 65 inci sırada yer aldı. 58 inci
sırada bulunan Mısır'ın dahi gerisine düştü. Bu gelişmelerin doğal sonucu olarak, Türkiye ekonomisi, refah
artışında da, zenginleşmede de geri bırakıldı. Son on yılda kişi başına reel
büyüme, İtalya'da yüzde 1,8, Kore'de yüzde 5 iken, Türkiye'de yüzde 0.7 ile
sınırlı kaldı. Diğer ülkelerle Türkiye arasında gelişmişlik ve refah farkı
giderek arttı.
Hükümetin 2004 yılı için
öngörmekte olduğu kişi başına millî gelir, 1997 yılının 3 096 dolarlık
düzeyinin dahi altında kalacaktır; yani, aradan sekiz yıl geçmiştir, Türkiye'de
refah artacağına, azalmıştır.
Değerli milletvekilleri,
yıllar geçiyor; Türkiye ekonomisi yerinde patinaj yapıyor. Bir avuç mutlu
azınlık, vergisiz faiz gelirleriyle servetlerine servet katarken, halkımızın
çok büyük bölümü, giderek daha çok yoksullaşmakta, yaşama umutlarını
yitirmektedirler.
2002 yılında yakalanan
belirgin makroekonomik iyileşme ve ekonomide devralınan miras, 2003'te,
ekonomik istikrarın sağlanabilmesi için uygun zemin yarattı. Ancak, üzülerek
belirtiyorum, iktidar olduğunuzdan beri, Sayın Adalet ve Kalkınma Bankası
milletvekilleri... (AK Parti sıralarından "Bankası değil, partisi"
sesleri) İktidar olduğunuzdan beri bazı şeyler yerine oturmadı. Türkiye her
yönden, içeriden ve dışarıdan kuşatılmış vaziyette.
Mecliste üçte 2 çoğunluğa
sahip iktidar partisi olarak, sorunları, ulusal öncelikleri, kamusal ve
toplumsal yararları gözeterek çözme sorununuz var. Ancak, sizin bir yıldır
sergilemekte olduğunuz öncelikleriniz farklı. Siz, büyük bir sorumsuzlukla
ekonominin yönetimini IMF'ye, Kıbrıs sorununu Kofi Annan'a, ulusal
güvenliğimizi dış odaklara, çalışanların hak ve hukukunu belirli sermaye
kesimlerinin insafına terk ettiniz, âdeta bu alanlardan elinizi ayağınızı
çektiniz. Siz, bu temel sorumluluk alanlarınızı bırakmış, sekiz yıllık
kesintisiz temel eğitimi nasıl deleriz, İslamcı terör olamayacağına toplumu
nasıl ikna ederiz, türbanı nasıl dinî simgeye dönüştürebiliriz konularına
takmış vaziyettesiniz.
Değerli arkadaşlar,
geliniz, el ele verelim, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve siyaseti, sorun
değil, çözüm üreten, güvenilir, saygın, saydam ve temiz bir yapıya
kavuşturalım. Ülkemizin ve halkımızın ortak çıkarları için bunu başarabiliriz. Yeter
ki, siz, yüzünüzü ve gündeminizi Türkiye'nin gerçek sorunlarına çeviriniz, bu
konuda güven veriniz, tutarlı olunuz.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)
- Biz tutarlıyız.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Sayın AKP milletvekilleri, son yirmi yıldır ülke ekonomisini krizlere taşıyan
sağ partilerle iki ortak özelliğiniz var. Biri, vizyonsuz olma özelliğiniz.
Türkiye ekonomisinin kalıcı olarak kurtuluş ve gelişmesi için bir projeniz yok.
Türkiye'nin sosyal ve ekonomik bunalımları geride bırakmasını, her alanda
gelişmiş, çağdaş bir ülke olmasını hedef alan bir programınız, bir planınız,
bir vizyonunuz yok. Diğer ortak tarafınız ise, dış odaklara ve tekelci
sermayeye aşırı bağımlılığınız, âdeta teslimiyetçi olma özelliğiniz. Attığınız
adımlarda, ne halkımızın ne ülkemizin birikimlerini ne de ulusal değerlerimizi
yeterince önemsiyorsunuz. Bu olumsuzluklara ilaveten, sizin, diğer sağ
partilerden farklı bir özelliğiniz daha var. Sayın Maliye Bakanımızın ifade
ettiği gibi, kendinizi tüccar siyasetçi olarak tanımlıyorsunuz. Herhalde, kamu
yararının korunmasını, sosyal devletin geliştirilmesini, işçinin, çiftçinin,
çalışanlar ve emeklilerin refahının artırılmasını önemsemeyen siyasetiniz, bu
anlayışınızdan kaynaklanmaktadır. Hiç kimseye danışmadan üçte 2 çoğunluğunuzu
kullanarak, sık sık Anayasa Mahkemesinin hukuk duvarına çarparak geçirdiğiniz
yasalarla, her alandaki yanlı, çarpık uygulamalarınızla ortaya koyduğunuz gibi,
ne kamu yararı ilkesi ne sosyal devlet ilkesi ne de emeğin üstünlüğü ilkesi
umurunuzda değil. 2003 Yılı Bütçe Kanununda yer alan 21 madde hakkında Anayasa
Mahkemesinde iptal davası açmıştık. Davalar henüz sonuçlanmadı. Şimdi, siz,
büyük bir pervasızlıkla, bu maddeleri, yeniden ve aynen 2004 yılı bütçe
tasarısına da aktarmış bulunmaktasınız. Bu tasarrufunuz, en azından, hukuka
duyarsızlık, Anayasaya saygısızlıktır. Belli ki, sizin için "günü
kurtaralım, bizden sonrası tufan" anlayışınız, "ülkenin tüm birikim
ve kaynaklarını, gerekirse, baba baba satarız" anlayışınız geçerli ve
önemli. Halkımız, sizin bu gerçek kimliğinizi, her geçen gün daha yakından
tanımaktadır. Sadece size ve yandaşlarınıza yarar sağlamakta olan bu
siyasetinizin bedelini ödemekte olan halkımız, bunun hesabını, er geç sizden
soracaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2004 yılı bütçesi, birkaç yıldır devam etmekte olan geleneği
ve zaafları sürdürmektedir. Bu bir faiz bütçesidir. Bu bütçe, rantiye kesimine
vergi-servet transferini programlayan bir belgedir. Bu bütçede, yatırım yok,
halka hizmet yok, kamu çalışanlarının emek ve haklarına duyarlık yoktur.
2003'te olduğu gibi, bu yılda, eğitim, sağlık ve adalete bütçeden yeterli para
yoktur. Bu bütçe, insanımızı dışlıyor; eğitim, sağlık ve adaleti dışlıyor;
çiftçiyi ve tarımı ise, daha çok dışlıyor, kendi kaderine terk ediyor.
1983 yılında faiz
ödemelerinin gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 3,2 idi. Son yıllarda, bu
oran, taşınamaz düzeylere tırmandı. Zaman zaman, devlet, acze düştü.
İktidarınızın ilk yılında faiz ödemelerinin gayri safî millî hâsılaya oranı
ise, yüzde 18,5 olarak gerçekleşti. 2004 yılında ise, en azından, sizin
rakamlarınıza göre, yüzde 15,8'e ulaşması beklenmektedir. 161 katrilyon
liralık, yani, 100 milyar dolarlık bu bütçenin yüzde 41'ini -yani 41 milyar
doları- faiz ödemeleri oluşturmakta; toplam gelirlerin üçte 2'si faize gidecek.
Henüz, iktidarınızın birinci yılındasınız; ancak, ülkemizde yatırımlar durma noktasına
geldi. Toplam kamu yatırımlarının gayri safî millî hâsılaya oranı, 1980'li yıllarda
ortalama yüzde 10'larda, 1990'lı yıllarda yüzde 7'lerdeyken, bu yıl yüzde 1,8'e
geriledi. 1998 fiyatlarıyla, reel olarak, geçen yıla göre yüzde 22 azaldı. Bu
bütçede yatırımlar için öngörülen ödenek 4,7 milyar dolar; yani, bütçenin
sadece 4,7'si. Yatırımlara, faiz ödeneklerinin sadece onda 1'ini ayırmış
bulunmaktasınız.
TÜSİAD Başkanı
"havanda su dövülüyor, yatırım ortamı iyileşmiyor" diye şikâyet
ediyor. İNTES, bu durumu, bir israf kaynağı olarak değerlendiriyor.
Acil eylem programınızda,
konut seferberliğinin başlatılması öngörülüyordu; ancak, birçok vaadiniz gibi,
bu da lafta kaldı. Bu yılın ilk dokuz ayında, konut seferberliği yerine, inşaat
sektörü yüzde 16 oranında geriledi. İnşaatın, inşaat sektörünün çökmesi,
işsizliğin tırmanmasına, yatırımın gerilemesine, âdeta durmasına yol açtı.
2003 yılı fiyatlarıyla
baktığımızda, 1990'ların ikinci yarısında altyapı yatırımlarına 18-19 katrilyon
harcanırken, bugün, bu rakam, 10 katrilyonun altındadır.
Kamu yatırımlarının rafa
kaldırılmasından en büyük darbeyi tarım projeleri almıştır. Kamu yatırımlarının
durması, özel sektör altyapı ve sanayi yatırımlarının da ertelenmesine yol
açmaktadır. 2003 yılı yatırım programında yer alan 189 adet DSİ tarım
projelerinin kalan yatırım tutarı, 22 katrilyon 340 trilyon liradır; ayrılan
ödenek ise, sadece 709 trilyon liradır. Bu düzeyde ödenek tahsisleriyle, söz
konusu projeler, ancak, otuziki yılda tamamlanabilir.
Sayın milletvekilleri,
ülkemizde vergi terörü esmektedir. Vergi politikalarınız, değerli AKP'li
milletvekili arkadaşlarım, tam bir şaşkınlığın ve kayırmacı zihniyetin
ürünüdür. 2004 yılında da vergi reformu yapmaya niyetiniz olmadığı ortaya
çıkmıştır. Sayın Maliye Bakanı tarafından açıklanan vergi paketinden, yurttaşa,
artan vergi yükü, rantiyeye ise, destek çıkmıştır; repoya, devlet tahvili ve
hazine bonosu faizlerine, her boyutta mevduat faizlerine, bir yıl daha,
vergisiz cennet vaatleri çıkmıştır. Hazine bonoları faiz gelirlerine vergi
muafiyetinin bir yıl daha uzatılması, belki borçlanmayı biraz
kolaylaştıracaktır; ancak, ülkede yoksullaşmanın ve gelir dağılımında
eşitsizliğin daha da artmasına, bütçe açığının daha da büyümesine, yatırımların
ve halka hizmetin tamamen durmasına neden olacaktır.
Sayın Maliye Bakanı
"bütçeyi ÖTV ve KDV kurtaracaktır"demektedir. Hükümet bu konuda
kolayını bulmuştur "vur abalıya" misali, bütçe açığı faiz
ödemeleriyle kabardıkça, çözümü, dolaylı vergilere yüklenmekte bulmakta.
Dolaylı vergilerin toplam vergilere oranı 1998 yılında yüzde 53 idi; 2003
yılında yüzde 68'e tırmandı; 2004'te ise, bütçenizle, yüzde 70 olarak
planlamaktasınız Bu varlıklılardan yana uygulamalarınızla, ülkemizde
yoksullaşmayı ve eşitsizliklerin daha da artmasını körüklemekte, sosyal barışın
bozulmasına zemin yaratmaktasınız.
Sayın milletvekilleri,
1980'li yıllardan günümüze ekonomide neoliberalizmin koruyucu şemsiyesi altında
her alanda yaygınlaşan kuralsızlık, kayıtdışı ekonomiyi yeni boyutlara
tırmandırmıştır ve siz, bu konuyu denetlemek yerine, körüklemektesiniz. Malî
miladı bir yıl ertelemek yerine tümüyle kaldırarak, kayıtdışı ekonominin
sınırlandırılmasına darbe indirdiniz. Kayıtdışı ekonomi, günümüzde kayıtlı
ekonominin üçte 2'si düzeyine tırmanmıştır; yani, gelişmekte olan ülkelerdeki
ortalama oranın, en az 2 katıdır. Oysa, ülkemizde bu oran, 1985'te yüzde 36
idi.
AKP milletvekillerine
yargı dokunamıyor; yani, AKP, siyasette kayıtdışıdır. AKP, malî miladı
kaldırıyor, yani AKP, ekonomide kayıtdışıdır.
Değerli AKP'li
milletvekilleri, eğer bu tavrınızı değiştirmezseniz, siz, tarihe, bir kayıtdışı
iktidar olarak geçeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
bundan on yıl evvel bütçe açığının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 3,9
idi, 2003 yılında ise yüzde 11,4 olarak gerçekleşti, belli ki, 2004 yılında da
kanama dinmeyecek. 2004 yılı bütçesi, 46 katrilyon lira, yani bütçenin yüzde
29'u oranında açık verecektir. Bütçe açığının Türkiye'deki düzeyi çerçevesinde
olan başka hiçbir -piyasa ekonomilerinde- ülke yoktur. ABD'de, tüm ülkelerde bu
oran yüzde 2'nin altındadır. Bu açık, Maastricht kriterleri düzeyine
çekilmeden, ekonomide sürdürülebilir bir istikrarı sağlayabilmenin mümkün
olmadığını bilmek durumundayız.
Enflasyonun indirilmesi,
enflasyonda istikrar programı hedefine ulaşılması ve onun sürdürülmesi çok
önemlidir. Malî disipline öncelik verilmesine devam edilmelidir; ancak,
enflasyondaki düşüşün henüz hane halkına gereğince yansımadığı, mutfaktaki
yangının devam etmekte olduğu görülmektedir. Sayın Maliye Bakanının, tüccar
siyasetçi olma iddiasına rağmen, bu gerçeğin pek farkında olmadığı, son bir
yılda kasaba ve bakkala pek uğramadığı anlaşılmaktadır. Yoksa, arada sırada
kasaba uğrasaydı, bir kilo yemeklik kıyma fiyatının, son bir yılda, 9 000 000
liradan, yüzde 39 artarak 12,5 milyon liraya çıktığını bilirdi.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin neoliberal rant ekonomisi politikalarıyla içine taşındığı borç
batağı, vizyonsuz ve Türkiye gerçeğinden kopuk iktidarınızla daha da derinleşmektedir.
Günümüzde, ekim ayı sonu itibariyle içborç stoku 126 milyar dolara, yani 183
katrilyon liraya, içborç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranıysa yüzde
50'nin üzerine çıkmıştır. Sadece, iktidarınızın bu bir yıllık döneminde, içborç
stokunu 39 katrilyon lira artırdınız. 1993 yılında, kişi başına borç, kişi
başına millî gelirin yarısı düzeyindeydi; günümüzde ise, sayenizde, kişi başına
borç 3 706 dolara tırmanarak, kişi başına millî geliri aşmıştır.
IMF programında
öngörüldüğü gibi, 2004 yılında, gayri safî millî hâsılanın yüzde 6,5'i oranında
faizdışı fazla sağlanması halinde, yaklaşık 17 milyar dolarlık bir kaynağın
faiz ödemelerinde ve anaborç ödemelerinde kullanılabilmesi mümkün
olabilecektir. Ancak, yüksek bir büyüme eşliğinde sürdürülemeyen faizdışı fazla
politikasıyla yeterli sonuç alınabilmesi mümkün değildir. IMF programı, altına
imzamızı attığımız sürdürülmesi gereken bir programdır; ancak, IMF'yle, sizin
yaptığınız gibi, teslimiyetçi ilişkiye girmenin anlamı yoktur. Hükümet, 2004
yılı konsolide bütçe faizdışı fazlası konusunda, IMF taleplerine teslim
olmuştur. IMF'yi ikna edecek güveni sağlayamamış, kararlılığı ortaya koyamamıştır.
2004 yılı faizdışı fazlası, durma noktasına gelen kamu yatırımlarına acil
kaynak ihtiyacı; reel sektörün verimlilik artırmaya, araştırma ve geliştirme
yatırımlarına yönelik kamu desteği ihtiyacı; rekor düzeye tırmanarak sosyal
bunalıma yol açmakta olan işsizliğin taşınabilir noktaya çekilmesi için
uygulanacak proje ve destek politikalarının kaynak ihtiyacı; doğu ve güneydoğu
Anadolu’da yöre insanına ekonomik açıdan nefes aldıracak mikrokredi ve benzeri
projelerin kaynak ihtiyacı, makul ölçülerde dikkate alınarak belirlenmeliydi.
Biraz evvel, Sayın Kemal Derviş'in de değindiği gibi, yüzde 6,5'lik faizdışı
fazlanın örneğin yüzde 1,5'lik, yani yaklaşık 4 milyar dolarlık bölümü, bütçe
kapsamında harcama fasılları, biraz evvel belirttiğim ihtiyaçlara göre,
ayrıntılarıyla belirlenmeleri kaydıyla, bu ihtiyaçlar, bütçe içinde tahsis
edilmiş olsaydı, Türkiye, 2004 yılında, birçok alanda ve büyümede ve işsizlik
sorunun aşılmasında daha ciddî bir mesafe katedebilirdi.
Sayın milletvekilleri,
son on onbeş yıldır Türkiye ekonomisi, rantiye kesimine, bankalara çalıştı.
Aslî görevleri, halkın tasarruflarını, mevduatlarını, kurallar içinde, kredi
olarak ekonominin kullanımına sunmak olan bankaların önemli bölümü, ne yazık
ki, giderek, bu sorumluluklarından geri plana düştüler; yüksek reel faizli kamu
kâğıtlarından kolay gelir sağlamaya, kaynaklarını ucuz maliyetle ve yasal
limitleri aşan boyutlarda olmak üzere, kendilerinin sahip olduğu şirketlere
aktarmaya yöneldiler. 1998 yılında, bankaların ekonominin kullanımına sunduğu
krediler toplamının toplam mevduata oranı yüzde 51 idi; oysa, Eylül 2003 tarihi
itibariyle bu oran yüzde 31'e gerilemiştir. Türkiye gibi gelişmekte olan
ülkelerde ise, bu oran, en az, Türkiye'nin 2 katıdır. Dünya ortalaması ise,
yüzde 130'dur.
Devleti 47 milyar dolar
zarara uğratan 21 batık banka sahiplerinden, şimdilik, son derece sınırlı
miktarda bir kaynak geri tahsil edilebilmiştir. Sağ siyasetin, belli kesimlerin
desteği altında, cumhuriyetin en üst kademelerinde bulunmuş bazı büyüklerin
aile fotoğraflarına girerek etkinlik kazanan bazı kişiler, ne yazık ki, bu
vurgunda, önplanda yer almışlardır. İmar Bankasında yaşananlar ise, tam bir
soygundur ve toplumsal dramın ve kamusal başıbozukluğun izlerini taşımaktadır.
Hükümet, emekli ikramiyelerini, yaşam boyu kıt kanaat gerçekleştirdikleri
tasarruflarını, emeklerinin karşılığında onurlu yaşamlarının birikimlerini İmar
Bankasında devletin denetimi ve güvencesi altında değerlendiren
yurttaşlarımızın, yani İmarzedelerin mağduriyetlerine, derhal son vermelidir.
Bu çerçevede, Sayın
Maliye Bakanına bir soru yöneltmek istiyorum: Bonozedelerin suçu nedir? Devlete
güvenmek mi? Devlete güvenmek suç olabilir mi? Eğer ortada bir suç varsa, suçlu
kimdir?
Sayın milletvekilleri,
yıllardır özelleştirmeye tam bir fırsatçı ve yağmacı anlayışla yaklaşılıyor,
ilke ve kural dinlenmiyor. Özelleştirme uygulamalarında kamu yararı ve toplum
çıkarları, etik kuralları, sanayide yeniden yapılanma ihtiyacı kesinlikle
umursanmıyor. Özelleştirmeye, ne bir kamu mülkiyeti taassubu -bir mülkiyet ve
tapu koleksiyonculuğu anlayışıyla- ne de kamu girişimlerini tümüyle tasfiyeye
yönelik, onu hedef alan bir ideolojik saplantıyla yaklaşılmalıdır. Bu süreçte,
başta altın hisse olmak üzere gerekli enstrümanlar kullanılarak, Petkim,
TÜPRAŞ, Türk Hava Yolları, Tekel ve benzeri stratejik mal ve hizmet üreten
KİT'lerin üzerindeki kamu mülkiyetinin, kamu kontrolünün yitirilmemesi
sağlanmalıdır. Özelleştirmede satış, en yüksek parayı vereceğini söyleyene
değil, kamu tesisini en iyi işletme ve teknolojik yapılanma gücüne sahip
olanlara yapılmalıdır. Dünya Bankası dahi "özelleştirme, özellikle krizler
sırasında önemli bir gelir kaynağı olarak görüldü; Türk sanayicilerini
rekabetçi hale getirme hedefi ikinci plana düştü" değerlendirmesini
yapmaktadır.
Sayın Maliye Bakanı çok
yadırgadığımız bir üslupla "KİT'leri duman edeceğim; KİT'leri babalar gibi
satacağım; parayı verene satarız; TÜPRAŞ stratejik mi? Kim diyor onu!"
diyebilmektedir, bu üslup, özellikle ve öncelikle bu KİT'lerin gerçek sahibi
olan halkımıza, bu işletmelerde onurla ve özveriyle çalışmakta olan
emekçilerimize gerçek bir saygısızlıktır.
AKP önder kadrolarıyla
yakınlığı bilinen Albayrak'ların, AKP tarafından son bir yıldır yürütülen
özelleştirme uygulamalarında yıldız firma konumuna geldiği görülmektedir.
Albayrak'lar ve benzeri kuruluşların özelleştirme faaliyetlerini dikkatle
izlemeye, bu alandaki kayırmacılık, vurgun ve talana, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak göğüs germeye kararlıyız değerli arkadaşlarım.
Sayın milletvekilleri,
gelişmiş ülkeler kendi tarım kesimlerini korurken, gelişmekte olan ülkelere,
Türkiye'ye, tarımsal üretici olma yerine tarımsal tüketici olma yolunu
açıyorlar, IMF'ye bu konuda jandarma görevini veriyorlar. AKP Hükümeti ise, bu
acı tabloyu sadece seyrediyor, âdeta uyukluyor! Tarımı ve çiftçiyi dışlayan
çarpık politikalar sonucu, Türkiye, tarım ürünlerinde dışa bağımlı hale gelmiş,
ilk defa, bu konuda net ithalatçı duruma düşmüştür. AB ülkeleri, kendi
çiftçilerine, kişi başı yıllık 304 dolar, ABD 317 dolar destek verirken,
Türkiye 113 dolar destek sağlamaktadır. Kısaca, Batılı ülkeler kendi çiftçisini
destekliyor, IMF ve AKP ise, öngördükleri politikalarla, ülkemiz tarım ve çiftçisini
çökertmektedir. Tarımda fiyat, kredi, girdi desteği tasfiye edilirken, bunu
geçici olarak telafi etmek için getirilen doğrudan gelir desteği, hükümet
tarafından bir aldatmacaya dönüştürülüyor, ödemeler sürekli erteleniyor. Tarım ve
çiftçiden yana kararlı bir tavır sergileyerek, IMF'nin bu konudaki engeli
uzlaşmayla aşılarak, hızla, verimlilik artışını hedef alan, üretime bağlı
destekleme politikalarına geçilmeli, tarımsal kredi faiz oranları -karşılığının
bütçede yer alması kaydıyla- düşürülmeli, Ziraat Bankası, tarım sektörüne dönük
olarak, etkin ve verimli yapıda görev yapan ihtisas bankasına
dönüştürülmelidir.
Değerli arkadaşlarım,
ekonomideki büyüme halka yansımamaktadır, yoksullaşma ve eşitsizlikler
artmaktadır, gelir dağılımındaki uçurum giderek daha derinleşmektedir.
Sosyal devlet, sadece bir
anayasal kavram olarak kalmamalıdır. Bunun için, devletin gelir ve harcama
politikaları, gelir dağılımını bozucu değil, düzeltici bir rol oynamalıdır. AKP
Hükümetini, her geçen gün daha çok tahrip edilmekte olan sosyal devlet
konusunda duyarlılığa çağırmayı, Cumhuriyet Halk Partisi olarak kendimize bir
görev bilmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu,
süreniz bitti; lütfen, konuşmanızı tamamlayın.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, nüfusumuzun, gelir düzeylerine göre, en alt yüzde
20'lik diliminde yer alan yurttaşlarımızın millî gelirden sadece yüzde 5,3
oranında pay aldığı bilinmektedir. Bu, 13 800 000 kişi, kişi başına yılda 685
dolar, günde ise sadece ve sadece 2 dolar, yani 3 000 000 lirayla ayakta kalma
kavgası vermek demektir.
Toplumun, üst ve alt
yüzde 20'lik dilimleri arasında tam 10 misli gelir farkı vardır. Bu koşullarda
ülkemizde sosyal barışı sürdürmek, hatta ülkemizde birliği ve bütünlüğü
korumak, ülkemizde siyasal ve ekonomik istikrarı sağlamak giderek
zorlaşmaktadır. Bu eşitsizliği düzeltmek, tüm siyasî partilerin birinci
önceliği olmalıdır. Ne yazık ki, ne AKP'nin geçmiş bir yıllık icraatında ne de
tartışmakta olduğumuz 2004 yılı bütçesinde bu konuya yönelik bir duyarlılığın
izlerini görmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım,
asgarî ücret konusunda, emekçilerin, işçi sendikalarının yıllardır
tekrarlamakta oldukları bir talepleri vardır. İşçilerimiz, asgarî ücretin,
memurların en alt kademesinde bulunan, yani 15 inci derecede bulunan memurların
aldığı net ücret düzeyinde net gelir talep etmektedir. Bu nedenle, Sayın
Başbakandan, lütfen, işçileri oyalamamasını ve işçilerin bu talebini karşılayıp
karşılamayacağını açıkça beyan etmesini, bu kürsüden, altını vurgulayarak
belirtmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
çalışma hakkı, en temel insan haklarındandır; bir sosyal devletin en önemli
görevi, yurttaşlarına yeterli istihdam sağlamaktır. DİE verilerine göre, Ekim
2003 sonu itibariyle, iş aramaktan bıkanlar ile mevsimlik çalışanlar da dahil
olmak üzere, işsizlik oranı, Türkiye genelinde yüzde 13,2, kentlerde yüzde 17,
eğitimli gençler arasında ise yüzde 34'tür. Yani, eğitimli her 3 gencimizden
1'i işsiz bulunmaktadır.
İşsizlik, toplumsal
bunalım noktalarına tırmanmıştır. İşsizliği aşağı çekebilmek için, öncelikle
istikrarlı bir büyümenin, hızlı büyümenin yaşama geçirilmesi zorunludur ve onun
eşliğinde, her yıl asgarî 750 000 net istihdam yaratacak yatırım ortamı ve
büyüme sağlanmalı; özellikle gençlere yönelik olmak üzere, özel istihdam
projeleri uygulamaya konulmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
hükümet, bölgesel kalkınmanın sadece lafını etmekte, geri kalmış yörelerde
yatırımları özendirecek teşvikleri, IMF'ye sözünü dinletemediği için olacak,
bir yıldır, sözünü verdiği halde, uygulamaya koymamaktadır.
Doğu ve Güneydoğu
Anadolu, artık, terörüyle, insan hakları ihlalleriyle, boşaltılan köyleriyle,
kapatılan mezralarıyla değil, hangi etnik köken ve inançtan olursa olsun, hukuk
önünde eşit yurttaşlarıyla, içbarış ve hoşgörü ortamıyla, ancak, en önemlisi,
yatırımlarıyla, yeni kurulacak fabrikalarıyla, istihdam projeleriyle
anılmalıdır.
Hukuken sona ermiş olan
OHAL uygulaması, fiilen her alanda, her yönüyle sona erdirilmelidir. Ülkemizin
sosyal ve ekonomik yönlerden geri kalmış diğer yöre ve bölgeleriyle beraber,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da hızla kalkınmayı sağlayacak projeler ve teşvik
uygulamaya konulmalıdır. Sınır ticaretine konulmuş bulunan engeller
kaldırılmalıdır. Köye geri dönüş projesi, güvenlik, gönüllülük, kamunun yeterli
malî desteği ilkeleri çerçevesinde, eğitim, sağlık ve kırsal altyapısı devlet
tarafından sağlanarak, derhal yaşama geçirilmelidir. Bölgede, kırsal altyapı
projesi uygulamaya geçirilerek, iş olanakları yaratılmalı, koruculuk sistemi de
bu proje bünyesinde tümüyle tasfiye edilmelidir.
Hükümetin, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti bölgesinde evini terk etmek zorunda kalan Rum bayan
Loizidiu'ya verdiği desteğin, ne diye Güneydoğu Anadolu'daki yurttaşlarımızdan
esirgendiğini, hem biz hem de yöredeki mağdur yurttaşlarımız, anlamakta zorluk
çekmektedir. Bu yurttaşlarımızın haklarını alabilmeleri için, muhakkak Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine mi gitmeleri gerekmektedir?
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ülkemizin bunalımdan çıkışı ve sürdürülebilir bir istikrar ve
gelişmeyi sağlayabilmesi için, önünde tek bir çözüm yolu vardır. Çözüm,
uluslararası kuruluşlarla ilişkisini, özgüven, ulusal çıkarlar ve karşılıklı
açık diyalog temelinde geliştiren yapıcı tavrıyla; rekabetçi pazar ekonomisini
tüm çağdaş kurum ve kurallarıyla hayata geçirmeyi ve AB'yle bütünleşmeyi
gerçekten hedef alan vizyonuyla; omurgasını, üretim, yatırım, teknolojik
yapılanma, verimlilik, stratejik planlama, bölgesel kalkınma ve hızlı büyümenin
oluşturduğu, odağında insan olan politikalarıyla; Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke
ve devrimlerine, onun temellerini attığı Türkiye modeline ödünsüz sahip çıkan,
ülkede ve çevresinde, güven ve istikrarın gücünü oluşturan, barışı, insan
haklarını, demokratikleşmeyi, laik cumhuriyeti, sosyal hukuk devletini ve kamu
yararını yücelten, yolunu, çağdaş sosyal demokrasinin evrensel ilkeleriyle
çizen ve aydınlatan siyasettir; yani, çözüm, sosyal demokrasidir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Çözüm, laik cumhuriyetin
kuruluşunda yer alan, her ırk, inanç ve kökenden insanlarımızın, tüm
Türkiye'nin partisi olan, ulusal çıkarlarımıza ve iç barışımıza yönelik her
türlü tehdit karşısında ayakta kalabilen ülkemizin tek partisidir; yani, çözüm,
Cumhuriyet Halk Partisidir. (CHP sıralarından alkışlar)
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, ülkemizin, ekonomimizin ve insanlarımızın ihtiyaç ve
özlemlerini karşılamaya yeterli olmayan bu 2004 yılı bütçesine olumsuz oy
kullanacağız.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri, Sayın Başbakan, Sayın Hükümet; bu duygularla, hepinizi en
derin saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu,
teşekkür ederim.
Sayın Hacaloğlu,
tutanakları getirtmedim, yanlış anlamış olabilirim; Güney Kıbrıs'ta yaşayan Rum
vatandaşı Loizidiu ile Güneydoğu Anadolu'da yaşayan vatandaşlarımız arasında
bir benzerlik mi kurdunuz? (AK Parti sıralarından "Doğru, doğru"
sesleri)
Yazılı metin varsa,
yazılı metinden okuyabilirsiniz.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Sayın Başkan, bilindiği gibi, Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan bir Rum bayan... (AK
Parti sıralarından "Güney Kıbrıs'ta" sesleri)
Efendim, halen Güney
Kıbrıs'ta yaşayan, daha evvel Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan Rum bayan, Kuzey
Kıbrıs'taki evini terk etmesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
müracaat etmiş...
BAŞKAN - Bunu biliyoruz
efendim, bunu bütün arkadaşlarımız biliyorlar.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- ... ve bu konuda hükümet bir tazminat ödemek durumunda kalmıştır. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Hükümetimiz...
BAŞKAN - Müdahale etmeyin
arkadaşlar; lütfen...
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Şu anda, güneydoğuda boşaltılan köylerle ilgili olarak, yüzlerce ve yüzlerce
dava gündemdedir. Hatta, bir pilot dava, örnek olarak incelenmektedir. Burada
vurgulamak istediğim husus: Bu pilot dava sonuçlanmadan, Güneydoğu Anadolu'da
evlerini zorunlu olarak terk etmek durumunda kalan yurttaşlarımızın, köye geri
dönüş projesi kapsamında yurttaşlık hakları sağlanarak geri dönüşleri
sağlanmalı ve bu yurttaşlarımız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde haklarını
arama zorunda bırakılmak yerine, haklarını ülkemizde alabilmelidir.
Belirtmek istediğim husus
budur Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Açıklamanıza
teşekkür ederim; tutanakları inceleyeceğim.
Değerli arkadaşlar,
gruplar adına konuşmalar tamamlanmış bulunmaktadır.
Saat 14.30'da toplanmak
üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.25
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.30
BAŞKAN: Bülent ARINÇ
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri,
2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel
ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki son
müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/688) (S. Sayısı : 284) (Devam)
2.- 2002 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların
Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile 2002 Malî Yılı Genel Bütçeli Daireler Kesinhesap
Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656, 3/370, 3/372, 3/373)
( S. Sayısı : 286) (Devam)
3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı : 285) (Devam)
4.-
2002 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait
Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
İle 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/657, 3/371) (S. Sayısı : 287) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Bildiğiniz gibi, gruplar
adına yapılan konuşmalar bitmiştir.
Şimdi, söz sırası,
bütçenin lehinde olmak üzere, şahsı adına söz isteyen Kars Milletvekili Sayın
Yusuf Selahattin Beyribey'indir.
Sayın Beyribey, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde, fikir ve düşüncelerimi açıklamak üzere, şahsım adına
lehte söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
bütçeler, devletin gelirler toplamasına ve bu toplanan gelirlerin kamu
hizmetlerinin giderleri olarak harcanabilmesine izin veren kanunlardır. Doğal
olarak, bütçe, onu hazırlayan, yürürlüğe koyan siyasî iradenin, yani, onu
hazırlayan iktidarın tercih ve önceliklerini ifade eder.
Daha önce uygulanan
yanlış programlar, yönetim hataları, gerekli yatırımların zamanında yapılmaması
ve yanlış yatırım kararlarıyla kamu kaynaklarının israf edilmesi neticesinde,
ülkemiz; yüksek enflasyon, büyük bir kamu borç stoku, istikrarsız ve dalgalı
büyüme, dengesiz gelir dağılımı, yüksek oranlara varan işsizlik gibi, ciddî
sorunların içerisine düşmüştür.
AK Partinin 59 uncu
Hükümeti, bu şartlarla, acil eylem planı çerçevesinde, çoğulcu demokrasi
anlayışıyla, hukuka ve insan haklarına saygı temelinde; ekonomik istikrarı
sağlamış, rekabetçi bir piyasa yapısı oluşturmuş, sürdürülebilir bir kalkınma
hızı yakalamış, bütün nimetleri adil bir şekilde dağıtan, yolsuzluk ve
yoksuzluğun üzerine giden, çağdaş dünyayla entegre olmuş, farklılıkları
zenginlik olarak algılayan bir anlayışla yeni bir dünyanın inşasına katkıda
bulunan bir Türkiye'yi hedeflemiştir.
Değerli milletvekilleri,
bütçeler, ülkelerin iç ekonomik işleyişlerine yönelik olarak hazırlanmaları
nedeniyle, uluslararası konjonktürle direkt ilişkili metinler olarak
görülmeyebilirler. Oysa, malî ve finans dengelerinin tesis edebilmesi,
içticaretin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması ve dışticaret açıklarının
kapatılması amacına hizmet eden bütçelerin dış ilişkilerde güçlü bir siyaset
izlemeye imkân sağlayacağı gözden uzak tutulmamalıdır.
Bitirmekte olduğumuz 2003
yılı, Ortadoğu ekseninde cereyan eden olaylar nedeniyle, ülkemizin dış
konjonktürden fazlaca etkilendiği bir yıl olmuştur. Ortadoğu'daki savaşın kısa
zamanda sonuçlanması, dünyadaki ve ülkemizdeki olumsuz belirtileri boşa
çıkarmış ve çok kısa bir sürede piyasalardaki gerilim ortadan kalkmıştır.
Ekonomideki canlanma, açık bir şekilde toplumuzun tüm kesimlerine yansımıştır.
Dünyadaki tüm malî
sektörde genel bir iyileşmenin hâkim olduğu, dolayısıyla, dışticaretteki engel
ve kısıtlamaların giderek azaldığı, ihracatımızın da artarak devam ettiği
görülmektedir.
Ülkemiz ekonomisindeki
olumlu gelişmelerde dış etkilerin payı doğal olarak büyüktür; ancak, AK
Partinin, istikrarlı basiretli ve tutarlı politikalarının sonucunda yaptığı
katkının altını da kırmızı çizgiyle çizmek gerekir.
Geçtiğimiz yıllarda
ülkemizde yaşanan resesyonun etkileri oldukça büyük olmuş, ülkemiz, tarihinde
hiç olmadığı kadar büyük sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Gecelik repo
faizleri 1 000'li seviyelerin üzerine çıkmış; ülkede yatırım ve üretim
sektöründe krizler oluşmuş, yasama ve icrada ve bilhassa icranın iki büyük
makamı arasındaki anlaşmazlıklar dillere destan olmuş; bu anlaşmazlıklar,
finans sektörümüzü derinden etkileyerek, milyarlarca dolar tutarındaki
dövizimizin yurtdışına çıkmasına sebebiyet vermiştir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz, içeride ve uluslararası arenada üst üste yığılmış, ağırlaşmış
ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarla karşı karşıyadır. Büyük reformlar
yapacak bir Meclise ihtiyaç duyulmaktadır. Bu da, ne mutludur ki, AK Parti
Hükümetine nasip olmuş. Bu Meclis, reformlar ve icra Meclisidir.
Zira, bu hükümetin, otuz
yıldır çözülemeyen Kıbrıs sorununu çözmek zorunda olan hükümet olmasıyla; bu
hükümetin, ekonomik kalkınmamızın önünde büyük bir engel teşkil eden yüksek
faiz hadlerini düşürmek ve kalkınma hamlesini başlatmak zorunda olan hükümet
olmasıyla; bu hükümetin, Avrupa Birliğinin onurlu bir üyesi olabilme hayalimizi
gerçekleştirmek durumunda olan bir hükümet olmasıyla; bu hükümetin, yeniden
şekillenmekte olan Ortadoğu coğrafyasındaki ülkemizin millî çıkarlarını
gözetmek zorunda olan hükümet olmasıyla; bu hükümetin, mensuplarına iyi maaş ve
özlük hakları sunan kamu kurumlarının yarattığı ücret ve sosyal yaşam
adaletsizliğini düzeltmek zorunda olan hükümet olmasıyla; bu hükümetin, her ne
sebepten olursa olsun mazeretlerin arkasına sığınma hakkı dahi olmayan bir
hükümet olmasıyla; bu hükümetin, tarım ve sanayide üretimi artırarak işsizliğe
çözüm bulması gereken hükümet olmasıyla; bu hükümetin, Türkiyemizin bozulan
sosyoekonomik yapısını onarmak, yeniden düzenlemek görevini üstlenmiş olan
hükümet olmasıyla ve 22 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin reform ve
icra hükümeti olma özelliği apaçık ortadadır.
Değerli milletvekilleri,
biz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, bu kutsal vazifenin altına bilerek,
isteyerek girdik ve inşallah, bunun altından da yüzümüzün akıyla çıkacağız.
Ekonomimizdeki olumlu gelişmeler, düşen faizler, yükselen borsa endeksi ve
yıllardır halkımızın yaşadığı sıkıntıların baş sebebi olan enflasyondaki düşüş,
bu kararlılığımızın, uyguladığımız doğru politikaların sonucu olarak, görmeyen
gözlerin, duymayan kulakların, nasırlaşmış kalplerin bile inkâr edemeyeceği
gerçekler olarak ortada durmaktadır.
2003 bütçesi
"hedefleri tutturamayacaksınız" diyenlerin, tahminlerinde ne kadar
yanıldıklarını gösteren bir bütçedir.
Kamu kesimde büyük
boyutlara ulaşan israfın ve hesapsızca harcamaların artık son bulması ve
sorumluların hesap vermesi gerektiği inancındayım. Toplumsal ve ekonomik açıdan
büyük yara olan bu sorunun tüm açıklığıyla ortaya konulması için, ayrıca, ben,
bir Meclis araştırması önergesi vermiştim. Bununla ilgili tespit ettiğim bazı
konuları sizlerle paylaşmak istiyorum. Burada, bahsedilen illerin isimlerini
ifade etmeden, birkaç örnek vermek istiyorum.
Bir il düşünün, 954 tane
lojman yaptırılmış. Bunun kötü olan tarafı neresinde diye düşünebilirsiniz;
ama, lojmanların mülkiyeti belirsiz, ekonomiye kazandırılamayan para miktarı 3
trilyon lira.
İlimizin birisinde yüzde
10 kapasiteyle çalışan bir dağ evi yaptırılmış, yanına dağ okulu da ihmal
edilmemiş. Lüks ve daha büyük olması için uğraşılmış; doluluk oranı yüzde 5,
her iki tesisin 2 personeli var; yakıtı, elektriği, suyu cabası. Yine, aynı
ilde, bir başka dağ evi var. Bu dağ evi kışın kayboluyor, yazın ortaya çıkıyor.
Bir başka ilimizde, yüzde
40 kapasiteyle çalışan yükseköğrenim yurdu inşa edilmiş, 750 kişilik. Aynı
yerde, ihtiyaç varmış gibi, bir 750 kişilik öğrenci yurdu daha yapılıyor. 30-40
öğrencisi olan bir ilçesine ise, 750 kişilik yurt yapılıyor; 350 kişilik kısmı
hizmette, diğer kısmı da boş olarak durmaktadır. Bir başka ilçesinde ise, yurt
yapılmış, beş yıldır yüksekokul açılması için bekliyor. Bu arada, 10 000
öğrencisi olan Kars'ta ise, bir tane öğrenci yurdu var ve öğrenciler
dışarıdadır.
İlin kaynaklarıyla 2 tane
baraj yapılmış. Barajlar su tutmuyor; su tutmadığı için, sondaj beton
çalışmaları yapılmış, beton çalışmalarına rağmen de su tutmamış, sadece humuslu
toprak birikiyor. Bu toprakları, belediyeler, park ve bahçeler için kullanıyor.
Bu ilimize 3 kilometre, 5 kilometre uzaklıktaki köylerde ise, maalesef, yüz
yıldır su yok.
Kendisine 50 kilometre
uzaklıktaki ilde mevcut olan havaalanına gitmek yerine havaalanı istemektedir
ve burayla ilgili program yapılmıştır.
İllerimizin birisinde,
TEDAŞ müessese müdürlüğüne ait trilyonluk elektrik direkleri atıl durumda,
hidrotermal tesisler işletilmemekte, PTT binaları boş durmaktadır. Atıl
tesisler, boş binalar, boş okullar, boş yurtlar ve gereksiz havaalanları gibi
hayaller için harcanan kaynakların nasıl yerine konulacağını, toplumca
ödediğimiz sosyal ve ekonomik bedellerin nasıl tazmin edileceğini merak
ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
hükümetimiz, pek çok soruna orta ve uzun vadede çözüm üretmeyi amaçlayan reform
ve çalışmalarını hızlandırmıştır. Vatandaşlarımıza kamu sektörünce verilen hizmetlerin
hızının ve kalitesinin artırılması hedeflenmiştir. Bu amaca yönelik çalışmalar
sürdürülürken, kamu kesiminde bir hayli bozulmuş olan malî disiplinin
sağlanması ve kamu harcamalarında etkinlik ve verimliliğin artırılması yönünde
başlatılmış bulunan reform çalışmaları eşzamanlı olarak devam etmektedir.
Enflasyon muhasebesinin
malî yapımıza kazandırılması çok önemli reformlardandır. Geçmişte yaptığımız ve
ekonomimize büyük zararlar veren krizlere karşı dirençli bir ekonomik yapı
geliştirmek amacıyla hareket edilmektedir. Enflasyonun aşağı seviyelere
indirilmesi, öncelikli hedeflerden birisi olarak dikkati çekmektedir ve bu
gerçekleştirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Süreniz bitti,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Bu çerçevede, 2004 yılında hükümetimizin hedefleri, enflasyonu tek
haneli rakamlara indirmek, kamu borç stokunu düşürmek, üretimi ve buna bağlı
olarak ihracatı artırmak, işsizliği azaltarak istikrarlı ve yüksek bir büyüme
performansına ulaşmak olarak ortaya konulmuştur. Bu hedeflere ulaşma
kararlılığımız devam edecektir. 2004 bütçesinin büyüklükleri ve dengelerinin,
bu makro hedeflere ve öngörülere uygun olarak hazırlanmış olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
2004 bütçesi, Türk bütçe tarihinde yeni bir anlayışın hayata geçirileceği bir
bütçedir; çünkü, fonksiyonel sınıflandırmalara dayanan ve birkaç yıldır pilot
uygulamaları yapılan analitik bütçe sınıflandırması 2004 bütçesiyle uygulamaya
konulacaktır.
Bu bütçe sistemiyle, kamu
harcamalarının ekonomik hayattaki etkileri analiz edilebilecek, gerektiğinde
uluslararası karşılaştırmalar yapılabilecektir. Analitik bütçe sisteminde,
bütçe gelir ve gider kalemlerinin izlenme ve sunum şekli değişmekte; ancak,
geçmiş yıllarla karşılaştırma yapabilme imkânı ortaya çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
2004 bütçesi, kamu sektöründe malî disiplini
tavizsiz bir şekilde uygulayarak, kamu harcamalarında tasarrufu ve
etkinliği sağlayacak, gelirleri artıracak, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik
başta olmak üzere, beşerî ve doğal kaynaklarımızın geliştirilmesine yönelik
yatırımlara öncelik verecek şekilde hazırlamıştır.
AB'ye uyum amacıyla
ortaya konulan politika ve önceliklerin hayata geçirilmesi için sürdürülen
çalışmaların hızla ve zamanında sonuçlanmasına büyük bir özen gösterilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
2004 yılı bütçesi dikkatli ve hayalcilikten, özellikle kaçınılarak hazırlanmış
bir bütçe olarak görülmektedir. Dünya ekonomisindeki gelişmelerin titizlikle
incelenmesi neticesinde elde edilen somut verilerin ışığında ve ekonomilerarası
etkileşimin iç ve dış borç hadlerinin sınırlılıkları çerçevesinde hazırlanmış
bulunan 2004 yılı bütçesi aleyhinde söylenebilecek hiçbir söz yoktur.
Bu arada, AK Parti Genel
Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan'a ve Hükümetine, Karsımızı kırk yıllık susuzluktan
kurtardığı için, Erzurum Ekspresini Kars'a kadar getirdiği için teşekkür
ediyorum. Susuzluğun ne olduğunu, susuz kalan insanlar bilir; yıllardır
susuzdu; o doğrultuda, Kars halkı adına şükranlarımı arz ediyorum.
Bu arada, ayrıca, Ebul
Hasan Harakani Külliyesiyle ilgili katkılarından ve bu külliyeyi, Türk
Kültürüne ve Türk Milletine kazandırdıklarından dolayı şükranlarımı arz
ediyorum.
Kars-Tiflis demiryolu
projesinin bir an evvel bitirilmesini, ilimize doğalgazın bir an evvel
gelmesini, Sarıkamış Ormanlarının bir an evvel millî park ilan edilmesini,
Kars'taki sınır kapılarımızın ticarete açılmasını, sınır ticaret merkezlerimizin
bir an evvel hizmete geçirilmesini, Kars Devlet Hastanesinin bir an evvel
bitirilmesini Karslılar beklemektedir. Bu doğrultuda, hükümetimizden
beklentilerimi ifade ederken, Sayın Başkanıma, söz hakkında bize tolerans
tanıdığı için, ayrıca, kıymetli dinleyicilerimiz bizi dinlediği için, hepinize
teşekkür ediyorum; saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Beyribey
teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma yapan Sayın Algan
Hacaloğlu'nun konuşmasıyla ilgili tutanağı getirttim; hem Sayın Hacaloğlu'nun
konuşmasını hem daha sonra ikazım üzerine yaptığı açıklamayı okumak istiyorum.
Sayın Hacaloğlu diyor ki:
"Hükümetin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bölgesinde, evini terk etmek
zorunda kalan Rum bayan Loizidiu'ya verdiği desteğin, ne diye Güneydoğu
Anadolu'daki yurttaşlarımızdan esirgendiğini, hem biz hem de yöredeki mağdur
yurttaşlarımız, anlamakta zorluk çekmektedir. Bu yurttaşlarımızın haklarını
alabilmeleri için, muhakkak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine mi gitmeleri gerekmektedir?"
Ben, bunu önemsedim;
çünkü, Sayın Hacaloğlu, şahsı adına değil, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
konuşma yapıyor ve kendisinden bir açıklama rica ettim. Konuşmasında, şu
açıklamayı yaptı Sayın Hacaloğlu:
"Sayın Başkan,
bilindiği gibi, Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan bir Rum bayan... -itiraz ediyorlar-
Efendim, halen Güney Kıbrıs'ta yaşayan, daha evvel Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan Rum
bayan, Kuzey Kıbrıs'taki evini terk etmesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine müracaat etmiş ve bu konuda hükümet bir tazminat ödemek durumunda
kalmıştır.
Şu anda, güneydoğuda
boşaltılan köylerle ilgili olarak, yüzlerce ve yüzlerce dava gündemdedir.
Hatta, bir pilot dava, örnek olarak incelenmektedir. Burada vurgulamak
istediğim husus: Bu pilot dava sonuçlanmadan, Güneydoğu Anadolu'da evlerini
zorunlu olarak terk etmek durumunda kalan yurttaşlarımızın, köye geri dönüş
projesi kapsamında yurttaşlık hakları sağlanarak geri dönüşleri sağlanmalı ve
bu yurttaşlarımız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde haklarını arama zorunda
bırakılmak yerine, haklarını ülkemizde alabilmelidir.
Belirtmek istediğim husus
budur Sayın Başkan."
Sayın Hacaloğlu,
konuşmanız içerisinde "hükümetin, Rum bayan Loizidiu'ya verdiği desteğin,
ne diye Güneydoğu Anadolu'daki yurttaşlarımızdan esirgendiği" hususu,
ciddî bir husustur. Bu açıklamalarınızı yeterli buluyor musunuz?
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Efendim "destek" kelimesi, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin vermiş olduğu kararı uygulama anlamındadır; o anlamda
söylenmiştir. (AK Parti sıralarından "duyamıyoruz" sesleri)
BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu,
mikrofonunuz açıldı; buyurun.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Tekrarlıyorum efendim.
Sayın Başkan, burada
kullanılan "destek" kelimesi, hükümetin, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde kesinleşen, bu bayana yönelik tazminat kararını uygulamasıdır.
Esasında, olayın özünde,
Güneydoğu Anadolu'da da, ister güvenlik güçleri ister PKK ister köy korucuları
tarafından olsun, zorunlu olarak evlerinden boşaltılmış olan yurttaşlarımızın,
barınma haklarının verilmesi, sağlanması, mağduriyetlerinin giderilmesi,
Anayasanın kusursuz sorumluluk anlayışı çerçevesi içinde bir doğal haktır; o
anlamda ifade edilmiştir. Yoksa, Rum bayana özel bir destek verildiği şeklinde
değil, bir mahkeme kararının uygulanması anlamında ifade ettim.
Diğer taraftan,
biliyoruz, gerçekten, bazı davalar, Güneydoğu Anadolu'daki boşaltılan köylere
ilişkin de kesinleşti. Şimdi, içeriden biliyorum -mahkemeden- çok sayıda dava
bekliyor.
BAŞKAN - Bunu
açıklamanızda söylediniz zaten.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Evet.
O nedenle, bir ikazda
bulunmak istedim ve ben, bunu, zaten, sık sık bu kürsüden dile getiriyorum ve
bakanlık yaptığım dönemden beri de, çok yakınen, siyaseten ilgilendiğim bir
konudur; ama, ben, avukat değilim. Bu konuda avukatlar para kazanmasın. Bu
konuda, yurttaşlar, doğrudan doğruya, kendi haklarını, devletin desteğiyle,
gidip orada yaşamlarını sağlayabilecekleri bir ortam, gönüllülük ve güvenlik
çerçevesi içinde yerine getirilsin.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Tabiî, bu açıklamanız,
sizin ve grubunuz açısından yeterli ise, ben bir şey söylemek imkânına sahip
değilim; ancak, Yüce Meclisin Başkanı olarak, hiçbir cumhuriyet hükümetinin bir
Güney Kıbrıslı Rum vatandaşa destek sağlaması; ama, bu desteği kendi
vatandaşından esirgemesi gibi bir durum kesinlikle söz konusu olamaz. (AK Parti
ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar) Bunu, lütfen, bu anlamda kabul ediniz.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını bir yargı yeri yetkisi olarak
kabul etmiş olan bir hükümetin, kesinleşmiş bir kararı uygulaması, mahkeme
kararının bir gereğidir. Bu, bir destek değildir. Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları da eşittir. Bu ülkede birlikte yaşıyoruz, kardeşçe yaşıyoruz. Hiçbir
cumhuriyet hükümeti, ne kadar kusurlu olursa olsun, bu şekilde bir desteği
kendi vatandaşından esirgemez.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Lütfen...
Lütfen...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Oturduğum yerden bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Açıklamalar
yapıldı...
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına yapılan bir konuşmayı, bu açıklamaları yeterli buldunuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Tutumunuz hakkında söz istemek zorunda bırakmayın beni.
BAŞKAN - Tutumumda ne
var?..
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sizin yorumladığınız gibi bir amaç taşımadığını...
BAŞKAN - Yalın...
Konuşmaları okudum size.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
...o konuşmadan sonra öyle bir amaç çıkmadığı açıkça anlaşıldığı halde, bu
Mecliste gerginlik yaratmak için neden böyle...
BAŞKAN - Lütfen... Lütfen...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Bunu kabul etmiyorum.
BAŞKAN - Tutanakları
getirttim, tutanakları okudum; bunları bir başka şekilde anlayan kişi varsa ona
hiçbir sözüm yok. Sayın Hacaloğlu da...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sizin anladığınız gibi anlaşılması mümkün değil.
BAŞKAN - Burada bütün
milletvekili arkadaşlarımız var ve Türk Milleti bizi izliyor...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Biz de buradayız efendim.
BAŞKAN - Ben, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin manevî şahsını korumak istiyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin manevî şahsını korumak
istiyorum ve bu, benden çok sizin de göreviniz, en az sizin de bu kadar bir
göreviniz ve sorumluğunuz var Sayın Topuz...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Bizim ne kadar dikkatli olduğumuzu herkes bilir.
BAŞKAN - Ben bir açıklama
rica ettim, bu açıklamayı yeterli görüyorsanız mesele yok.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Siz, bize karşı haksızlık ediyorsunuz; onu tebarüz ettirmek istedim.
AHMET IŞIK (Konya) - Ne
alakası var! Lafz gayet açık!..
BAŞKAN - Hayır... Tutanak
burada; ben tutanağı okudum sizlere. Lütfen... Lütfen...
Hükümet adına Sayın
Başbakan söz istemektedir.
Sayın Başbakan buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakan süreniz 1
saat efendim.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ve Kesinhesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelerde
Hükümetimin ve AK Partinin görüşlerini açıklamak için huzurlarınızdayım;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin siz değerli üyelerini sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. Siz saygıdeğer milletvekillerinin şahsında, milletimin bütün
fertlerini de, aynı sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında, bu görüşmemizin,
ülkemiz için yol gösterici, ufuk açıcı sonuçlar doğurmasını Yüce Allah'tan
temenni ediyorum.
2004 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının Meclis Genel Kurulumuzda görüşülmeye başladığı günden bu
yana, bakan arkadaşlarımız, kendi çalışma alanları bakımından, Türkiye'nin
aldığı olumlu mesafeyi ve önümüzdeki dönemden beklentilerini bütün yönleriyle
ortaya koyan konuşmalar yaptılar.
Müsaadelerinizle, ben de
bugün, hem Türkiye'nin genel durumunu kısaca özetlemek hem de bütçemize yapılan
itirazları da dikkate alarak bir gelecek perspektifi ortaya koymak istiyorum.
Şunu sevinerek ifade ediyorum ki, bugün Genel Kurulumuzda görüşmekte olduğumuz
2004 Malî Yılı Bütçe Tasarısı, geçen yılın aynı döneminde hazırlanan tasarıyla
karşılaştırıldığında, ülkemizin nereden nereye geldiğini gösteren tarihî bir
belge niteliğindedir. Gerçekten de, Türkiye, bugün, hem ekonomik hem de siyasî
açıdan 13 ay önce devraldığımız karanlık tablodan oldukça uzaklaşmış, kriz
şartları önemli ölçüde aşılmış, piyasalar canlanmış ve şükürler olsun ki,
milletimiz, geleceğe, yeniden umutla bakmaya başlamıştır.
Hepimize mutluluk veren
bu aydınlık tablonun ortaya çıkmasında emeği geçen herkese şükranlarımı sunmak
istiyorum.
Bütün dünya görüyor ve
ifade ediyor ki, Türkiye, 2003 yılında dikkat çekici bir iyileşme performansı
göstermiş, uyguladığımız kararlı ve istikrarlı politikalar, özellikle dünya
ekonomik çevrelerinin takdirini toplamıştır. Aynı iyimser hava, Türkiye'nin
ekonomi otoriteleri, piyasa ve sektör temsilcileri ile bizzat vatandaşlarımız
tarafından da teneffüs edilmektedir. Bu çerçevede, Anamuhalefet Partimizin
Hükümetimize yöneltmiş olduğu itirazlarında "kötüden iyi; ama..."
noktasına kadar gelmiş olmasından memnuniyet duyduğumuzu da ifade etmek
isterim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şüphesiz ki, bu tavırlar da
kutlanacak tavırlardır.
Değerli arkadaşlarım,
Hükümet olarak temel önceliğimiz, bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da
güven ve istikrar şartlarını koruyarak, koyduğumuz rasyonel hedeflere ulaşmak,
ülke kaynaklarını akılcı ve verimli kullanmak, yeni kaynakları hayata geçirmek
ve nihayet, israfı, yolsuzlukları önlemek olacaktır. Milletimizin omuzlarımıza
yüklediği sorumluluğun bilinci içerisindeyiz. Bu bilinçle şunu açıkça ifade
etmek istiyorum ki, popülist politikalara asla prim vermeyeceğiz; ülkemizin
geleceğini asla kısır politik çekişmelere kurban etmeyeceğiz. Bu konuda
kararlılığımızı zayıflatmak, dikkatimizi dağıtmak ve hevesimizi kırmak
isteyenler, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da, karşılarında milletimizinkine
eş çelik gibi sağlam bir demokratik irade bulacaklardır. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu iradede bir kırılma noktasını bekleyenler, acıdır ki, asıl
kırılmayı kendi boş hayallerinde yaşayacaklardır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
her şeyden önce şunu vurgulamak zorundayım: Türkiye, ülkelerden bir ülke
değildir, dünya devletleri arasında merkezî öneme sahip bir ülkedir. İşin
başında bir tespitte bulunduk ve yola çıktık; tespitimiz şuydu: Tarihî ve
kültürel derinliğiyle, ekonomik ve beşerî potansiyeliyle Türkiye, büyüklüğüne
ve imkânlarına yaraşır bir yönetimin elinde şahlanacaktır. 3 Kasım
seçimleriyle, milletimiz, bu büyük iddiaya sahip çıktı; AK Parti, milletin
kararıyla tek başına işbaşına geldi. İşbaşına gelirken bütün hedeflerimizin
özeti olarak "her şey Türkiye için" dedik. Milletin iktidarı, geçmişin
yanlışlarını tekrarlamasın diye, sürekli teyakkuz halinde olduk. Yola çıkarken
kötümser senaryolar yazanlar, bize hep şu soruyu sordu: "Kaynak
nerede?" Bugün de aynı soruyu soranlar var "kaynak nerede?" O
gün dedik ki "kaynak, AK Partidir; kaynak, Türkiye'nin ta
kendisidir." Bu kaynak sayesinde, bir yıl gibi kısa bir zaman içinde,
Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye'yi bir girdaptan çıkarmıştır. Bu parti,
umutların en çok zayıfladığı bir noktada milletin özgüvenini bulmasına öncülük
etmiştir. Parti olarak, hükümet olarak, ilk bir yıl için vaat ettiklerimizin
çok daha ilerisinde mesafeler aldığımız için mutluyuz, bahtiyarız. Bu başarı,
her zaman ifade ettiğim gibi, salt bizim değil, salt milletimizin başarısıdır.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Biz, elbette,
yaptıklarımızla yetinmiyoruz. Türkiye'nin gelecek ufkundan gözümüzü
ayırmıyoruz. İlk bir yılımızı adalete ve demokrasiye yatırım yılı olarak
özetliyoruz. En derin anlamıyla adalet, en geniş anlamıyla demokrasi; hareket
noktamız bu oldu. Zira, yıllar yılı milletin vicdanı yara almış, adalete,
yönetime duyulan güven, zayıf iktidarların elinde daha da zayıflamıştır.
O talihsiz yılları artık
unutmak istediğimiz için, devraldığımız Türkiye tablosunu, burada, tekrar
hatırlatma ihtiyacı duymuyorum. Şu kadarını ifade etmeliyim ki, sadece
Türkiye'nin yönetimini devralmadık, aynı zamanda, krizlerin yönetimini de
devraldık. İşte, burada, siyasî irademizin, sorunlara yaklaşım üslubumuzun
önemine özellikle işaret etmek istiyorum. AK Parti İktidarıyla Türkiye, bozulan,
sarsılan toplumsal, siyasî ve ekonomik dengelerini hızlı bir tamir sürecine
girmiştir. Hükümetimiz, ülkeyi hasta yatağından nekahet dönemine taşımış,
ardından da ayağa kaldırmıştır. Bu süreçteki en önemli husus, siyasetin usul ve
üslubunu yenilememiz, siyasetin toplumla olan bağlarını yeniden kurarak güçlendirmemizdir.
Siyaseti, rant dağıtımı temelinden uzaklaştırarak, hizmet ve mutabakat zeminine
taşımamamız başarımızın sırrı olmuştur.
3 Kasım 2002 öncesinde
Türkiye'de siyaset toplumla bağını koparmış, güdükleşmiş ve sorun çözme
kabiliyetini büyük ölçüde yitirmişti; bu, hepimizin ortak kabulüydü. Ülkenin en
önemli meseleleri, siyasetin gündeminin dışına itilmiş, siyaset
değersizleşmişti. 3 Kasım 2002 seçimleri, siyasetin, yeniden tahkim edilmesi
yönünde kuvvetli bir iradeyi ortaya çıkarmıştır. Toplum, sahici bir siyasetin
inşası için iradesini açıkça ortaya koymuştur. Bu manada, millet, bir öncülük
ve liderlik yapmıştır. Hükümetimiz ve partimiz, toplumun iradesi ile kendi
siyaset tarzını birleştirmiş, yeni bir siyaset zemini oluşturulması için ciddî
bir gayret sergilemiştir. Çok şükür; bugün, karamsarlık, yerini umuda bırakmıştır
ve siyasetin itibarı yükselmeye başlamıştır. Toplumun talepleri siyasetin
belirleyici unsuru haline gelmektedir. Toplum, siyasete karşı yeniden ümit
beslemektedir.
Türkiye'yi zor bir
dönemeçte krizden çıkaran AK Parti İktidarının başarısı tam da bu noktadadır.
Çözümün, sahici bir siyaset temelinde olduğuna karar verdik ve işe de böyle
başladık. Kısaca, şunu söylemek istiyorum: Ekonomideki başarımız, siyasî
başarımızın yansımasıdır. Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefine varmasından
toplumsal barışın sağlanmasına kadar bütün alanlarda adalete ve demokrasiye
yatırım yapmak en büyük öncülüğümüz oldu. Bölgelerarası adaletten insan hak ve
özgürlüklerine, rekabetin önündeki engellerin kalkmasından asgarî ücretin
tespitine kadar adalet. Bu anlayışımızın gereği olarak, özgürlükleri ekmeğe
feda etmedik; çünkü, biliyorduk ki, gerçek manada refahın önşartı, özgürlük ve
demokrasidir.
Demokratikleşme ve hukuk
devletini tahkim etme yolunda önemli bir mesafe aldık. Uyum paketleri, hukuk
alanındaki yeni düzenlemeler, idareyi demokratikleştirecek kamu yönetimi
reformu çalışmaları gibi pek çok örneği burada saymayı gerekli görmüyorum.
Bizim için, bunların daha
ötesinde önem taşıyan husus, toplumda ve siyasette teneffüs edilebilen özgürlük
havasıdır. Bu hava, toplumsal irade ile siyasî iradenin birlikte var ettiği bir
havadır.
Türkiye'de, bütün
vatandaşların kendini hukuk güvencesinde hissetmesi, bir millî meseledir.
Adaletin ikamesi, bir millî meseledir. Hukuk devleti, millî bir meseledir.
Sosyal barış ve adalet, millî bir meseledir. Millet ile devletin bütünleşmesi,
bir millî meseledir.
Biz, bu meselelerde
toplumla ve muhalefetle birlikte hareket etmenin gereğine inanıyoruz; makul
olanı, toplumdaki bütün aktörlerin katılımıyla oluşacak müşterek aklın ışığında
bulmaya çalışıyoruz. Hiç kimse, millet ile devlet arasında zaaf alanları
oluşturarak, vehimler ve korkular üreterek, kendi milletinin maneviyatını
kırarak, toplumu tehdit ederek siyaset yapmaya kalkmasın. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İmalarla, niyet
sorgulamalarıyla, önyargılarla siyaset üretilemez. Millî irade, hiçbir siyasal
psikiyatri çabasıyla zedelenemez ve sınırlanamaz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Eğer, siyaset üretmek istiyorsanız, toplumun taleplerini dikkate
almak zorundasınız. Bu anlamda eğer sahiden siyaset yapmak istiyorsanız,
buyurun er meydanına! (AK Parti sıralarından alkışlar) Tezlerinizi topluma
kabul ettirin. Toplumun güvenini ve onayını alın, işbaşına geçin. Öyleyse, hepimiz
çözüm üretmeye katkıda bulunmalıyız. Niçin; millî meseleler, çözümü, ortak
akılla ister de onun için. Hiç kimse devleti milletten esirgeyemez. Halkımız,
huzur ve barış istiyor, devlet yönetimine güvenmek istiyor.
Bu ülkede gerilim
oyunları geçmişte çok sahnelendi. Bu oyunların senaryolarını da, aktörlerini
de, figüranlarını da milletimiz ezberledi artık; bunları çok iyi tanıyor.
Gerilim oyunları 3 Kasım seçimleriyle millet tarafından vizyondan
kaldırılmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Türkiye, artık, o günlere ve o
siyaset anlayışına bir daha geri dönmeyecektir. Hiçbir alanda siyaset
üretemeyenler, yaklaşan seçimin de telaşıyla, Türkiye gündemini milletvekili dokunulmazlığı
meselesine indirgemeye çalışıyorlar. (CHP sıralarından "Aa" sesleri)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Aa!.. Ayıp, ayıp!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Bu meseleyi gündeme getirenler...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Televizyonda sözü ben vermedim, siz verdiniz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - ...bu konuyu siyasetin zayıflatılması için kullanmak
isteyenleri de hesaba katmalıdırlar.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Yarınız içeri gireceksiniz, değil mi?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Siyasetin zayıflatılması; bunun altını önemle çiziyorum.
Siyasete ilişkin her düzenlemenin siyasî alanın korunmasına bağlı olarak ele
alınması gerektiği unutulmamalıdır.
Değerli milletvekilleri,
AK Parti İktidarı, sadece AK Partililerin değil, milletin iktidarıdır;
toplumsal mutabakata özen göstermemiz bu yüzdendir, toplumla birlikte düşünmeye
ve karar almaya özen göstermemiz bu yüzdendir. Hükümetimiz, hiçbir dönemde
olmadığı kadar, kulaklarını toplumun sesine açmıştır. Topluma rağmen hiçbir
kararı hayata geçirmiyoruz. Millet, bize kendi emanetini verdiği günden beri,
uzlaşmaya, birlikte düşünmeye özen gösteriyoruz. Tek başına iktidar olduk,
evet; ama, yılların birikimi olan yanlışlar var. Bize göre, bu ülkede hiç
kimse, millete rağmen yetki sahibi değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Kimse lâyüsel de değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Ne demek o; anlamadık ki?! Anlamamız lazım.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Bilmediklerinizi bilenlere sorun, onlar size öğretir. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Mecbur muyuz anlamadığımız kelimeleri dinlemeye?! (AK Parti sıralarından
"sus be" sesleri, gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Arap değiliz!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, müdahale etmeyin efendim.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Arapça konuşmasın, Türkçe konuşsun!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Türkçe konuşsun!
BAŞKAN - Türkçe konuşuyor
efendim, Türkçe konuşuyor.
Sayın Başbakan, buyurun
efendim.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Tercümanla mı anlayacağız?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Zaten, siz, hep tercümanla çalışıyorsunuz.
Biz, hatasız olduğumuzu,
mükemmel olduğumuzu söylemiyoruz; bunu, asla söylemeyeceğiz.
Biz, emanet bilinciyle
ülkemize hizmet etmek istiyoruz. Biz, bu ülkenin emanetini, nereye yıkılacağı
belirsiz bir yük olarak değil, bir şeref olarak taşıyoruz.
Bu ülkeye hizmet
edeceğiz. Yolsuzlukların kökünü kazıyarak, üretimi şahlandırarak, rekabeti
koruyarak ülkemize hizmet edeceğiz. Verimliliğin bütün kanallarını açıyoruz,
açacağız. Yatırım yapmak isteyen, istihdam oluşturmak isteyen özel sektörün her
zaman yanında olduk, olacağız.
Kamu yönetimi
anlayışımızı, üretim ekseninde yeniden düzenleyeceğiz. Hükümetimiz, kamu
yönetiminin yeniden yapılandırılmasına büyük önem vermektedir. Bu konudaki
kararlılığımız aşikârdır. Kamu yönetimini yeniden yapılandırma çalışmalarımızın
hedefi, demokratik ve verimli bir idarenin teşkilidir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Pergelle!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Merkezîyetçi, topluma tepeden bakan, toplumsal taleplere
karşı duyarsız, hesap verme sorumluluğu hissetmeyen, toplumun katılımına
kapalı, geleneksel bürokratik anlayış, Türkiye'nin serpilip gelişmesinin önünde
yıllardır ciddî bir engel olarak durmaktadır. Türkiye, demokratik normları,
modern dünyanın idarî normlarını esas alan bir kamu yönetimi reformunu hızla
hayata geçirmelidir, geçirecektir. Kamu yönetimi reformunu bir bütün olarak
düşünüyoruz. Bunun tamamlayıcı unsurları, yerel yönetimlere, kamu malî
yönetimine ve idarî usule ilişkin düzenlemelerdir. Bunları da hızla hayata
geçireceğiz.
Değerli milletvekilleri,
değerli arkadaşlarım; hükümetimiz, dışpolitika ağırlıklı bir ülke ve dünya
gündemiyle işe başladı. 2003 yılının sonuna gelirken, bu yılın ne kadar çetin
dönemeçlerle aşıldığını sizler iyi biliyorsunuz; Irak Savaşından Kıbrıs
sorununa, transatlantik ilişkilerden terörizm tehdidine kadar, birbirine bağlı
konularda son derece dinamik bir politika izledik. Bu zor dönemeçlerden
geçerken, demokrasimizi güçlendirmeyi, ekonomik reformları kararlılıkla hayata
geçirmeyi ihmal etmedik. Türkiye'nin itibarına itibar kazandırdık bu dönemde.
SEDAT PEKEL (Balıkesir) -
Evet, Irak'ta da!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Bir yandan Avrupa Birliği hedefimize koşarken, öte yandan
Irak gibi, Kıbrıs gibi bizi doğrudan ilgilendiren bölgesel sorunları aşabilmek
için yoğun çaba sarf ettik. İftiharla söyleyebilirim ki, bu süreçte aldığımız
mesafe bütün dünya nezdinde takdirle karşılanmıştır.
SEDAT PEKEL (Balıkesir) -
CHP'nin katkısıyla.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Bu süreçte, Türkiye'nin merkezî önemi bütün dünyada
hissedilmiştir. Bir kez daha görülmüştür ki, Türkiye, dışpolitika gündemi ve
sorumluluk alanları açısından herhangi bir ülke, herhangi bir devlet değildir.
Tarihî birikimimiz, coğrafî ve kültürel derinliğimiz, stratejik konumumuz
Türkiye'nin önemine ve itibarına yaraşır bir temsili gerektirmiştir.
Yanı başımızda yaşanan
krizin büyüklüğü ve krizi nasıl yönettiğimiz düşünülürse, AK Parti İktidarının
ilk bir yıldaki başarısının tarihî bir başarı olduğu görülür.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Yok canım!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Dış politikada dinamik olmak, avantajlar ile riskleri hesap
etmek zorundayız. Son derece riskli küresel ve bölgesel sorunlarla yüz yüze
olunan bir dönemde işbaşına geldik. En zor zamanlarda riskleri avantaja
dönüştürme konusunda, hükümetimiz, tarihî öneme sahip başarılar elde etmiştir.
Devlet ve toplum olarak
üzerinde mutabakata vardığımız Avrupa Birliği hedefine yönelik olarak, işbaşına
gelir gelmez, yoğun bir gayretin içine girdik. Kararlı bir diplomatik
faaliyetin yanında, içhukukumuzun Avrupa Birliği normlarına uyumunu sağlayacak
adımları, muhalefetin de takdirle andığımız katkısıyla, hızla attık. Bu katkı
dolayısıyla, huzurunuzda, muhalefet partisine ve milletvekillerine bir kere
daha teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Avrupa Birliği hedefine
yönelik bu adımlarımızın heba olmayacağını samimiyetle ümit etmek istiyorum. Bu
konuda, Avrupalı dostlarımızdan da aynı samimiyeti bekliyorum. Türkiye'yi içine
almakta tereddüt eden bir Avrupa Birliği, kendi zeminini, kendi ilkelerini
inkâr etmiş olur. Türkiye'nin üyeliği, Avrupa Birliğini, ekonomik bir birlik
olmanın ötesine taşıyacak en önemli adımdır. Avrupa Birliği, siyasî ve
stratejik bir misyona sahip olmak istiyorsa, Türkiye'den vazgeçemez,
geçmemelidir. Hep söylüyoruz, bir kez daha söyleyelim; Avrupa Birliğine tam
üyelik, Türkiye'nin stratejik hedefidir. Aralık 2004, bunun yanında, dünyanın
da sonu değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Türkiye, demokratikleşme ve
tam hukuk devleti olma yönündeki adımlarını, kendi toplumu için ve kendi
iradesiyle atmaya devam edecektir.
Değerli milletvekilleri,
değerli arkadaşlarım; dışpolitika meselelerinde, iktidar ve muhalefet,
içpolitik çekişmeleri bırakarak, birlikte hareket etmelidir. Bugüne kadar, bu
hassasiyet bir ölçüde gösterilmiştir. Çoğu zaman iç politik kaygılarla, içeride
siyaset üretemeyenler, zaman zaman millî meseleler üzerinden de seçmene selam
politikaları gütmüşlerdir. Bugün de, ne yazık ki, böyle olayları zaman zaman
yaşıyoruz.
Evet, Kıbrıs meselesi
millî meselemizdir. Kıbrıs'ı bugünün meselesi olarak, kimse, siyaset meselesi,
hamaset konusu yapamaz. Her kim bu yanlışı yaparsa, altında kalır ve tarihe
karşı mahcup olur. Biz, Kıbrıs meselesinin samimiyetle çözümüne dönük bir
yaklaşım içerisinde olduk. Ne var ki, bizim iktidarımız, henüz bir yıllık bir
iktidardır. Bu süreçte en çok ifade ettiğimiz kavram, çözüm olmuştur; çözüme
katkı verecek bütün taraflar, Kıbrıs hassasiyetimizi doğru yorumlamak durumundadır.
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti seçimleri de çözüm yolunda yol gösterici olmuştur. Dünyada birçok
devletin seçimleri kimseyi ilgilendirmezken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
yapılan seçimlerle, bu devleti tanımayan herkes ilgilenme ihtiyacı duymuştur.
Ne gariptir değil mi?..
Şimdi, önümüzde iyi
değerlendirilmesi gereken kritik bir müzakere süreci vardır. Bu sürecin uzlaşı
temelinde değerlendirilmesi gerekir. Tek taraflı iyiniyet, tek taraflı özveri
istenirse, çözümden uzaklaşırsınız. Adil ve kalıcı bir çözüm için Türkiye
Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ortak bir irade beyan etmiştir.
Sadece, beyan etmekle kalmadık, gerekli siyasî iradeyi de ortaya koyduk.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin iyiniyet misyonuna olan desteğimizi
sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Çözüme katkıda bulunmak isteyen taraflar, Kıbrıs'ın
gerçeklerini hesaba katacaklardır. Ümit ediyorum ki, uzlaşı isteyen herkes, bu
sürecin iki tarafın rızasıyla sonuçlanmasına katkı sağlayacaklardır. Kıbrıs'ta
seçimler sonucunda ortaya çıkan iradeyi hesaba katmadan, bir politika izlemenin
imkânı artık kalmamıştır. Hükümeti oluşturma sürecinin bir an önce
tamamlanmasını ve Kıbrıs Türklerinin temel haklarını ve kazanımlarını koruyacak
çözüme yönelik müzakerelerin başlatılmasını bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
2003 yılını sancılı bir yıl kılan gelişmelerden biri de Irak meselesi olmuştur.
Irak meselesinde de ta başından beri dengeli bir siyaset izledik. Irak Halkının
büyük acılar yaşamasına engel olamadık; ama, her aşamada, doğru kararlar vermek
için kılı kırk yaran, ince eleyip sık dokuyan bir yol izledik. Uluslararası
camia ikiye, üçe bölünürken, uluslararası örgütler büyük yara alırken, Türkiye
bu süreçte son derece dinamik bir dışpolitika izleyerek bütün taraflarla temas
halinde olmuştur; Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, İslam dünyası ve
Ortadoğu'daki bütün dinamiklerle temas halinde olduk. Yaşanan acıların
tekrarlanmaması için, bu ülkenin normalleşmesi ve yeniden inşası için Irak'ın
bütünlüğüne her zeminde vurgu yaptık.
Gelinen noktada şunu
söylüyoruz: Savaşı değil, barışı kazanması gerekiyor dünyanın. Barışı
kazanmadığımız sürece savaş devam ediyor ve şiddet üretiyor; barış zemini
sağlanmadıkça, savaş, şiddet ve kötülük üreten kendi mantığını da beraberinde
taşıyor. Irak Halkının, bir an önce, geleceğini görebilmesi gerekiyor. Irak'a
yapılan müdahalenin tarihî bakımdan anlamlı bir netice vermesi, Irak'ta modern,
demokratik bir devletin temellerinin atılması ve geliştirilmesiyle mümkündür. Etnik
esasta, Irak'taki bölünme ve kurumlaşmalar ve bunu yansıtan bir devlet yapısı,
hem Irak'ı hem de bölgeyi daha da istikrarsız bir hale getirecek tehlikeli bir
yöneliş olacaktır. Irak'ta barışı kazanmak isteyen herkes bu tehlikeyi görmek
durumundadır. Türkiye, Irak'ın yeniden inşaına ve demokratik bir düzene
kavuşmasına elinden gelen katkıyı sağlamaktadır, sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, hep
şunu söyledik, dedik ki: Türkiye, Irak'ın gerek fizikî gerek siyasî
yapılanmasında muhakkak rol alacaktır. Bizi o gün yalanlayanlar, bugün bir
gerçeği görmek durumundadırlar. Nitekim, Türkiye, Irak'ın fizikî yapılanmasında,
artık, taşeron değil, pilot ülke durumuna gelmiştir.
Şimdi de, ekonomimizi
nereden aldık, nereye getirdik, onu da rakamlarla ifade etmek suretiyle,
sizlere tabloyu sergilemek istiyorum.
Türkiye ekonomisi, hem
yurt içinde hem de yurt dışında, izleyenleri şaşkınlığa uğratacak bir iyileşme
eğilimine girmiştir. Ülkemizde yıllarca ekonomik sorunlara yanlış bir zaviyeden
bakılmış, Türkiye'nin gerçeklerinden uzak, zenginliklerinden habersiz, insan
unsurunu gözardı eden bir anlayış ekonomi yönetimine hâkim olmuştur.
Yanlış teşhisler,
ekonomik sorunları içerisinden çıkılmaz bir hale getirmiş, günü kurtarmak, oy
avcılığı yapmak, belli kesimlere şirin gözükmek için, ülkemizin kaynakları
çarçur edilmiştir.
İktidar yürüyüşümüz
sırasında, Türkiye'nin ekonomik gerçekleri bir bir incelenmiş; sorunlar,
nedenleriyle ve sonuçlarıyla araştırılmış, çözüme yönelik çok ayrıntılı
politikalar üretilmiştir.
Partimizin ve
hükümetimizin ekonomi politikalarına bakıldığında, cumhuriyet tarihindeki en
ayrıntılı, en sağlıklı ve en kararlı politikaların bizim tarafımızdan ortaya
konulduğu görülecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ekonomi yönetiminde,
köklü bir anlayış değişikliği gerçekleştirilmiştir. Bizim ekonomik
anlayışımızın merkezinde, insanımızın mutluluğu vardır. Masa başında oturup,
ithal politikaları dayatmak yerine; sokaktaki, atölyedeki, fabrikadaki
insanımızın derdine deva olacak, yerli ve gerçekçi uygulamalar hayata
geçirilmiştir.
Hükümetimiz neyi
hedeflediyse, neyin sözünü verdiyse, onu, kararlılıkla gerçekleştirmiş, sözünün
arkasında olmuştur.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Çadır açmıştır!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - 59 uncu Hükümet olarak milletimize ne söz verdiysek, bu
sözlerimize sonuna kadar sadık olduğumuzu bir kere daha ifade ediyorum.
Acil eylem planımızda yer
verdiğimiz bu sözlerden, bir aylık 14 faaliyetin tamamını, üç aylık 25
faaliyetin 23'ünü, altı aylık 39 faaliyetin 26'sını yerine getirmiş
bulunuyoruz. Toplamda acil eylem planımızda öngördüğümüz 78 faaliyet hedefinin
63 adedine ulaşmış bulunuyoruz. Yıllık hedeflerimizin bir kısmına henüz
ulaşamamış olmamızın nedeni, kamu yönetimi, yerel yönetimler ve Türk Ceza
Kanunu gibi bazı temel kanunların yasama sürecinin devam ediyor olmasıdır.
Türkiye, artık şunu
açıkça görmüştür: Bir ekonomik program ne kadar mükemmel olursa olsun;
önerileri, tespitleri ve uygulamaları ne kadar gerçekçi olursa olsun; arkasında
tam bir politik destek, güven ve istikrar yoksa, başarı şansı da yoktur.
Ekonomik programımız, arkasına halkın gücünü, desteğini, güvenini almış;
yoksulun, yetimin, dargelirlinin duasını almış; bunu kararlılık ve istikrarla
harmanlayarak, âdeta, başarıya kilitlenmiştir.
Türkiye, ekonomik alanda
bugüne kadar onlarca hayal kırıklığı yaşamıştır. Ülkemizin ve vatandaşlarımızın
yeni hayal kırıklıklarına, yeni ümitsizliklere tahammülü kalmamıştır.
Türkiye'nin başarıdan başka şansı, başarmaktan başka alternatifi
bulunmamaktadır. Türkiye ekonomisi, hükümetimizde büyük bir rüzgâr
yakalamıştır. Toplumun her kesimi, işçiler, işverenler, emekliler, sanayiciler,
tüccarlar, sivil toplum örgütleri, tüm kurum ve kuruluşlar tam bir uyum içerisinde
başarıya doğru ilerlemektedir. Enflasyonla mücadeledeki performansımız,
ekonomik programımızın başarısının en somut göstergesi olmuştur.
2003 yılında, aylık TEFE
ve TÜFE oranlarında arka arkaya rekorlar kırılmıştır. Yıl sonu için
belirlediğimiz yıllık yüzde 20 hedefini tutturacağımız, hatta bunun da altında
bir oran elde edeceğimiz artık bellidir.
2004 yılında yıllık
enflasyon hedefimiz yüzde 12 olarak belirlenmiştir. Bu oran, 2005 yılında tek
haneli rakamlara düşecek, enflasyon oranlarında Avrupa Birliği standardına
böylece ulaşılmış olacaktır.
Enflasyonla mücadelede
elde ettiğimiz başarının doğal bir sonucu olarak, bugün, Türkiye, artık,
parasından sıfır atmayı gündemine almış bulunmaktadır. 2005 yılı itibariyle
paramızdan altı sıfır atılması konusundaki çalışmalar başlatılmıştır.
Bütçe disiplini,
hükümetimizin öncelikleri arasında yer almıştır. Bu amaçla, yüzde 6,5 olarak
ortaya koyduğumuz faizdışı fazla hedefimizden taviz verilmemiştir. Bu yıl bu
orana ulaşıyoruz; gelecek yıl da aynı oranı tutturmak hedeflerimiz arasında yer
almaktadır. Yüzde 6,5 faizdışı fazla hedefimize ulaşıyoruz ve gelecek sene de
yine aynı oranda yüzde 6,5 faizdışı fazla hedefiyle uyumlu bir bütçe ortaya
koyduk.
Değerli arkadaşlar, ne
zaman ekonomik programdan bahsedilse, herhalde farkındasınızdır, faizdışı
fazlaya önemli bir vurgu yapılır. Faizdışı fazla, genel anlamıyla, bütçenin
borç ödeme gücünü gösterdiği gibi, bir başka şeyi daha gösteriyor; buraya da
özellikle dikkatinizi çekmek isterim: Faizdışı fazla demek, bu miktar
kesinlikle borç ödeme dışında kullanılamaz demektir. Bir düşünün, ya
kullanabilseydik!.. Acaba o zaman büyüme oranımız yüzde kaç olurdu? Bunun altını özellikle çiziyorum.
Yeri gelmişken şunu da
söylemek durumundayım: Eğer, bu bütçenin yüzde 6,5'ini halkımızın refahı için
kullanamıyorsak, biliniz ki, bunun müsebbipleri, geçmişte ülkeyi bu kadar
borçlandıran ve bu borç yükünü bugünlere aktaranlardır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Hiç borç alınmıyor galiba!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Şu anda görüşülmekte olan bütçemiz, bu faizdışı fazla
oranıyla tam olarak örtüşen bir bütçedir. Bir ülkenin arka arkaya iki yıl bu
kadar yüksek bir faizdışı fazla verebilmesi, dünya tarihinde çok azdır.
Faizlerdeki düşüş 2003
yılında da hızla devam etmiştir. 2002'nin 1 Kasımında hazine bonolarının
-lütfen buraya da dikkat edelim- yıllık bileşik faizi yüzde 66 idi, bugün bu
oran yüzde 26'dır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Reel faizler?..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Ona da geliyorum.
Şunu özellikle
dikkatinize sunmak istiyorum: Ekim 2002'de reel faiz yüzde 34 iken, bu rakam,
bugün yüzde 12,5'lere inmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SEDAT PEKEL (Balıkesir) -
Borç miktarı ne kadar Sayın Başbakan?..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Kamu borcumuzun gayri safi millî hâsılaya oranı 2001
yılının sonunda yüzde 92'ye kadar çıkmışken, bu yıl sonu itibariyle -onun da
cevabını alıyorsun- yüzde 71 seviyelerine düşmüştür. Bu oran, önümüzdeki
yıllarda yüzde 60'lar seviyesine düşecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - İşsizlik?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Bir yandan bu faizler düşerken bir yandan da borçlanma
vadeleri uzamıştır. Dikkat edin, bizden önceki yönetimlerde bunlar yoktu, üç
ay, altı ay zor buluyorlardı, bu durumdaydılar. Hem iç borçlanmada hem de dış
borçlanmada Türkiye artık daha uzun vadelerle borçlanabilmektedir. Seçimden
önce dokuz aydan daha fazla iç borçlanma yapamayan Türkiye Cumhuriyeti
Hazinesi, bugün rahatlıkla, iç piyasada, iki yıl vadeyle ve Türk Lirası bazında
borçlanabilmektedir.
Yurt dışındaki
tahvillerimize olan ilgi, Türkiye ekonomisindeki değişimin en somut göstergesi
olmuştur. Tahvillerimiz, uluslararası piyasada aranan kâğıtlar haline gelmiş,
faiz oranları hızla düşmüştür.
Bu arada, sizlere,
dünyanın en itibarlı borçlanma kriterlerinden olan uluslararası piyasalarda
borçlanma riski priminin sonuçlarından da bahsetmek isterim. Bu kritere göre, 1
Kasım 2002'de Türkiye borçlanma risk primi yüzde 8 iken, bugün bu oran 5 yıllık
borçlanmada yüzde 2,5'e, 30 yıla varan borçlanmada ise yüzde 3,5'e düşmüştür.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Tabiî, finans yönetimi
nedir; bunu bilmek lazım. Hani "borç yiğidin kamçısıdır" derler ya;
kamçı yiğidin elinde olursa, o borcun anlamı var; ama, yiğidin elinde olmazsa,
onun hiçbir anlamı yok, daha önce olduğu gibi. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
yüksek ve sürdürülebilir büyüme hızı, artık, yakalanmıştır. 2002 yılında, Türkiye,
7,4'lük büyüme oranıyla tüm dikkatleri üzerine çekmiştir; 2003 yılında hedef
yüzde 5 olarak belirlenmişken, bu hedefin de aşılabileceği belli olmuştur; 2004
yılı hedefimiz de, yine, yüzde 5 olarak belirlenmiştir. Yılın ilk yarısında
gayri safî yurt içi hâsıla yüzde 5,8 artmış ve ilk dokuz ayda, sanayide yüzde
6,8, hizmetler sektöründe yüzde 4,9 büyüme yaşanmıştır. Az çok ekonomik
verilerle haşır neşir olan herkes bilir ki, enflasyonla mücadele edilirken, aynı
zamanda büyümeyi de gerçekleştirmek çok zordur; çünkü, enflasyonla mücadele,
piyasalara durgunluk getirir; talebi kısar, işsizliği körükler ve büyümeyi de
durdurur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Başbakan,
bir saniye efendim; bir arıza var...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Vatandaş kesti sesini...
AHMET IŞIK (Konya) - 28
Martta görüşeceğiz...
BAŞKAN - Sayın Başbakan,
mikrofon açıldı; buyurun efendim.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Oysa, bizim dönemimizde,
hem enflasyonla mücadelede büyük başarı elde edilmiş hem yüzde 5 seviyesinde
ciddî bir büyüme sağlanmış, piyasalar canlanmış, işsizlik artmadığı gibi, az da
olsa -ideal değil- azalmıştır.
Yıllık büyüme hedefimizde
bir sapma olmayacağı ortaya açıkça çıkmıştır. 17 Aralık tarihi itibariyle, TİM
rakamlarına göre, toplam ihracatımız 45,4 milyar dolara ulaşmış bulunuyor.
Sadece ekim ayındaki ihracatımız 4,7 milyar dolardır ki, bu rakam, 1981 yılının
toplam ihracatının üzerindeki bir rakamdır. 2003 yılı ocak-eylül döneminde
ithalatımız yüzde 34,5 artışla 49 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. İthalat
ve ihracattaki bu gelişmelerin ardından, dışticaret hacmimizin, yıl sonu
itibariyle 115 milyar doları aşması beklenmektedir. Buna karşılık, ilk dokuz ay
itibariyle, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 68,5 civarındadır. Bu
rakam, bir önceki yılın oranlarıyla aynı seviyededir. İthalatın arttığı
doğrudur; fakat, ithalatın içerisindeki tüketim mallarının oranı yüzde 11'ler
civarındadır. Diğer ithalat kalemleri, aramalı ve hammadde ihtiyacını
karşılamaya dönüktür; ihraç mallarının üretiminde kullanılmaktadır.
Bu göstergeler,
Türkiye'nin dışticaret konusunda dengeli ve güvenilir bir çizgi izlediğinin
açık ispatıdır. Ekonominin çarklarının sağlıklı işlemeye devam etmesiyle
birlikte, dışticaret açığı yavaş yavaş kapanacak, ihracat rakamlarımızla
ithalat rakamlarımız arasında bir denge muhakkak kurulacaktır.
Bunu sağlamak üzere, şu
geçen 13 aylık sürede tam 60 ülkeye işadamlarımızla birlikte geziler
düzenledik. İkili temaslarımızla, ihracatçılarımızın önüne yeni ufaklar açacak
gelişmeler kaydettik. İhracattaki artış, arkadan gelecek asıl büyük dışsatım
patlamasının habercisi, göstergesidir. Bu konuda, özel sektör temsilcilerimizle
birlikte cumhuriyet tarihinin en dinamik performansını, en verimli işbirliğini
ortaya koyduğumuz ortadadır ve bu, devam edecektir.
Bütün bu göstergeler
ortada; ama, akla bir soru geliyor: Bizim bütün bu ekonomik göstergelerimiz
arasında hiç mi olumsuz gösterge yok; var, 2003 yılı bütçesi için öngörülen
bütçe açığı, yıl sonunda öngörülenden daha düşük gerçekleşmiştir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) İşte,
tutturamadığımız hesap sadece budur.(AK Parti sıralarından alkışlar) Bu hesabı
tutturamamaktan mutlu olduğumuzu söylememe bile herhalde, gerek yok sanırım.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir)- Çiftçilere ne yaptınız Sayın Başbakan?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) -Geliyorum, biraz sonra onu da dinleyeceksin..
Ekonomide kısa sürede
elde ettiğimiz başarı, yabancı yatırımcıların ilgisini Türkiye'ye yöneltmiştir.
Yabancı sermayeyi ülkemize çekebilmek için yoğun bir çalışma programı ortaya
konulmuştur. Bu konuda önemli mesafeler katedilmiştir. Türkiye'nin yabancı
yatırım cenneti olabilmesi için, önündeki engeller, tek tek temizlenmektedir.
Sayın Derviş'in ifade
ettiği doğrudur. Şu anda beklediğimiz hedefler bu yıl içerisinde
gerçekleşmemiştir; ama, bu yıl, bizim için, âdeta, bir tohumlama mevsimi
olmuştur. Bütün yasal düzenlemeler yapılmıştır ve bu düzenlemelerle birlikte, inanıyorum
ki, istikrarı gören yabancı sermaye Türkiye'ye yönelecektir.
IMF ve Dünya Bankasıyla
ilişkilerde tam bir değişim yaşanmıştır. Türkiye, ilişkilerde edilgen değil,
etkin bir rol oynamaya başlamıştır.
Tabiî, burada, bir şeyi,
ben, anamuhalefet partisinde görüyorum. Az önce konuşmacıları dinlerken,
bakıyorum, değerli konuşmacılardan bir milletvekili arkadaşımız IMF
prensiplerini savunurken, bir diğeri de IMF'e teslim olmaktan bahsediyor!.. Bu
çelişkiyi de anlamak mümkün değil. Tabiî, bunu anlamak mümkün değil, önce bunu
gidermek lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu noktada, muhalefetin, kendi
içinde yeknesak bir düşünceyi yakalaması lazım. Bunu yakalamaması talihsizliktir
diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İlişkiler, karşılıklı
anlayış ve Türkiye gerçekleri ışığında yürütülmektedir. İmzaladığımız niyet
mektupları, geçmiştekilerden çok farklı bir tarzda ele alınmaktadır.
Yeri gelmişken, kimi
çevrelerin "AK Parti zaten iyi işleyen bir ekonomik program
devralmıştır" şeklindeki eleştirilerine, kısa da olsa bir değinmek
istiyorum. Her şeyden önce, Mayıs 2001'de IMF'e verilen niyet mektubuyla
başlayan güçlü ekonomiye geçiş programı yeni bir program değildir. Zaten, mayıs
2001 tarihli niyet mektubunun başlangıcında da "bu program eski programın
devamı niteliğindedir" der. Getirdiği yenilik nedir; sadece kur politikası
değiştirilmiştir. Kaldı ki, bu program yürütülememiş ve IMF ile şubat 2002'de,
yeni, üç yıllık bir program imzalanmıştır. Peki, biz ne yaptık; gelir gelmez,
IMF ile bu programı yeniden masaya yatırdık. Bize göre, programda, mutlaka
revize edilmesi gereken bölümler ve mutlaka eklenmesi gereken hususlar vardı;
çünkü, o programda halk yoktu, halkın geçim derdi ve problemleri görmezden
gelinmişti. Biz bunları sağladık ve bunların gerçekleştiğini de 2003
uygulamalarında gösterdik.
Türkiye, uzun süredir IMF
programlarını uygulamaktadır; ancak, bugüne kadar her yapılan program, herhangi
bir kriz veya kırılma noktasına gelindiğinde askıya alınmış, yeni programlar
yapılmıştır. Biz ise, pazarlığımızı, mücadelemizi en başta yaparız ve bir
kerede altına imzamızı attıktan sonra, mutlaka, o imzamıza sahip çıkarız! (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bizim
programımızın başarısı buradadır. Yanı başımızda cereyan eden Irak olayı gibi
büyük krizleri dahi ustalıkla yöneterek, programa zarar vermemesini sağladık.
Yani, biz, siyaseti iyi yönettiğimiz için, finansmanı iyi yönettiğimiz için bu
noktaya geldik. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ve
ekonomide alınan iyi neticelerin gerekçesi, sebebi de budur; yoksa, hiçbir şey
kendiliğinden olmuş değildir. Geçmiş zamanlarda da hükümetler vardı; ama,
onlar, en ufak bir çalkantıya, en küçük bir krize teslim oldular. Yanı başında
öksürdükleri zaman, öbür taraftan zatürree sesleri geldi; bunları hep yaşadık.
Biz, onların gittiği yoldan gitmiyoruz.
Bakınız, bu yıl içinde,
IMF'ten 1,7 milyar dolar borç alınacak; buna karşılık 2,7 milyar dolar ödeme
yapılacaktır. Türkiye, artık, aldığı borçtan fazlasını ödeyecek bir ekonomik
seviye kazanmış durumdadır. Nitekim, 2005 yılından itibaren, Türkiye, IMF'le
kredi boyutlu ilişkisini sona erdirmeyi hedeflemektedir. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Amaç, ekonomide günü kurtarmak değil, Türkiye'yi, hak ettiği saygın
konuma ulaştırmaktır.
Değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz, insan unutkandır; bazı şeyleri biz bile unuttuk.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Dün söylediklerinizi bugün unuttunuz Sayın Başbakan!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Ben, bu bütçe konuşması vesilesiyle, sizlere bunlardan
kimini hatırlatmak istiyorum. Hatırlayın, hani, gün geçmiyordu ki kamu
çalışanları sokaklara dökülüp eylem yapmasın; amaçları, "zorunlu
tasarruf" adı altında ücretlerinden kendilerine sorulmadan kesilen
paraları ve o paraların nemalarını alabilmekti.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Çerçi parası yaptınız!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Ne kadarı kaldı Sayın Başbakan?!
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Doktorlar eylemde Sayın Başbakan...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Bu, devletin kronikleşmiş sorunlarından biri haline
gelmişti. Biz, bu meseleyi, taraflarla anlaşarak, kökünden söküp attık. Bu,
"taraflarla anlaşma" kavramı, başta muhalefet partimiz olmak üzere,
bazılarına, bazı şeyler ifade etmeyebilir; oysa, bizim siyaset anlayışımızın
ana eksenlerinden biridir bu. Evet, taraflarla anlaşarak, tam 5 000 000
çalışanımızı ilgilendiren bu meseleyi çözdük ve ülkenin gündeminden biz kaldırdık.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- 10 katrilyon, Sayın Başbakan... 10 katrilyon, daha, bekliyor... İşçinin,
memurun 10 katrilyon alacağı var...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyin efendim.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- 10 katrilyon alacakları var.
BAŞKAN - Sayın Başbakan,
buyurun efendim.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Meral, bu nemalar kesilirken, sen de, belli yeri
temsil ediyordun; unutma! (AK Parti sıralarından alkışlar) Senin neyi
sahiplendiğini, neyi savunduğunu da çok iyi biliriz; onun için, bu konuda, hele
senin hiç konuşmaya hakkın yok.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Benim çok hakkım var Sayın Başbakan; bunu bana söyleyemezsin!.. Bana bunu
söylersen...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Çalışanların...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Ben, senin gibi söyleyen çok başbakanı dize getirdim; tarihin karanlıklarına
gömdüm; benimle böyle konuşamazsınız! (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Çalışanların bu fondaki anapara artı nemayla birlikte
11,4...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Yakışmıyor bir Başbakana!.. Yakışmıyor!.. Ayıp!.. Ayıp!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - ... 11,4 katrilyona ulaşan alacağının 1,4 katrilyonluk
anaparasını hemen ödedik.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Başbakan, çerçi parası verdiniz, çerçi parası!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Ve bunu anlaşarak ödedik.
BAŞKAN - Sayın Başbakan,
Genel Kurula hitap edin efendim.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Çerçi parası...
BAŞKAN - Sayın
Bayındır... Sayın Bayındır, lütfen, hatibe müdahale etmeyin.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, dinlemesini bilmeleri lazım; bunlar
dinlemesini de bilmiyor.
Nemaları ise...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Siz de söylemesini bilmiyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Başbakan,
buyurun efendim.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Nemaları ise, TÜFE artı gelir getirecek şekilde
taksitlendirerek, 2006 yılının sonunda bitecek şekilde planladık.
Bu bağlamda
gerçekleştirilen ikinci bir husus ise, tarımsal desteklemeye yaptığımız
katkıdır.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Doğrudan destekleme ne oldu Sayın Başbakan?..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız, 2002 yılında bütçede tarımsal desteklemeye ayrılan
pay 1,8 katrilyon iken, bu rakam 2003 yılında 2,8 katrilyona, 2004 yılı
bütçesinde ise 3,7 katrilyona çıkarılmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Çiftçilere ucuz mazot
temini de bu fasıldan yerine getirilmiş olup, bir seçim vaadi de böylece
gerçekleştirilmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, yapılan bir başka
iyileştirmeye geliyorum; o da Ziraat Bankası borçlarının yeniden
yapılandırılmasıdır. Bu kapsamda tam 809 000 aileyi ilgilendiren 2,9
katrilyonluk çiftçi borçları yeniden yapılandırılarak 1,6 katrilyona indirilmiştir.
724 000 aile müracaat ederek 1,6 katrilyonun 1,4 katrilyonunu ödeme planına
bağlamış olup, bu çiftçi aileleri, her fırsatta, gittiğimiz her ilde, bizlere,
hamdolsun, teşekkür etmektedir. Bu uygulama da, Ziraat Odaları Birliğiyle
anlaşarak yapılmış bir uygulamadır.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Çiftçi, gübresiz tohum ekti!.. Gübre alamadı çiftçi...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekili arkadaşlarım. Şimdi, 2004 yılı
bütçesinin çalışmalarını yaptığımız bir sırada, size bir müjde daha vermek
istiyorum. Bütçe çerçevesi içinde kalınarak, 2004 yılında hem Ziraat Bankası
hem Halk Bankası çiftçi ve esnaf kredilerine yüzde 25 faiz uygulayacaktır. (AK
Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Bunun ne anlama
geldiğinin daha iyi anlaşılabilmesi için sizlere 2002 rakamlarını hatırlatmak
istiyorum. Ekim 2002'de Halk Bankasının bu tür kredilere uyguladığı faiz yüzde
52, Ziraat Bankasının uyguladığı faiz ise yüzde 65'ti.
EMİN KOÇ (Yozgat) -
Enflasyon kaç?..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Bu arada, 2002 yılbaşında Halk Bankasının esnafa
kullandırdığı kredi miktarı 153 trilyon iken, bu rakam, şu anda 659 trilyona
ulaşmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) 2004 yılında ise 1,4 katrilyona
ulaşması planlanmıştır.
Yetmedi! Halkıma bir
müjdem daha var; önümüzdeki sezona ait doğrudan gelir desteğinin yüzde 50'si,
aralık ayı dahil, önümüzdeki dört ayda ödenmiş olacaktır. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Sayın Başbakan, 2003'ün parasını ödüyorsunuz, 2004'ten bir şey ödemiyorsunuz!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Sadece aralık ayında 540 trilyon ödeme yapılacak, dört ayda
ödenecek miktar 1,3 katrilyona ulaşacaktır.
Değerli milletvekilleri,
bu amaçla, yapısal reformlara hız verilmiştir. Türkiye, bugüne kadar yürümesini
engelleyen prangalarından, artık kurtulmuştur. 2004 yılı, Türkiye'nin, daha
hızlı koşacağı, daha çok engeli aşacağı bir yıl olacaktır.
Görüldüğü gibi, elde
ettiğimiz başarının sosyal boyutu olmadığını iddia edenler, insaflı
davranmamaktadırlar. 2003 yılında da sosyal politikalara ağırlık verilmiş,
özellikle dargelirli ve yoksul kesimlerin rahat bir nefes alabilmesi
hedeflenmiştir.
Bu çerçevede yapılanlar,
sadece bu saydıklarımızdan da ibaret değildir. Emeklilerimize yüzde 150'ye
varan oranlarda iyileştirme yapılmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Fonuna, bu yıl, ilk defa, bütçeden 327 trilyon Türk Lirası ayrılmıştır.
2004 yılında da, Fona 380 trilyon ödenek ayrılması öngörülmektedir. Fonun
toplam harcaması, 2003'te 1,1 katrilyon olmuştur, 2004'te bu miktar 1,4
katrilyon civarında olacaktır. 1 500 000 aileye 800 000 ton kömür yardımı
uygulaması devam etmektedir.
Asgarî ücretin azamî
sefalet ücreti olmaktan çıkıp, insanca bir yaşam ücretine dönüştürülebilmesi
için çalışmalarımız sürmektedir. Gerçi, bu rakam da insanca yaşamayı getirecek
bir rakam değil, bunun farkındayız; ama, biz, şimdi, ciddî bir düzenlemeyle,
inşallah bunun ilk adımını atacağız, atıyoruz.
İşsizlik oranları düşme
eğilimine girmiştir. Tabiî, burada bir şeyi söyleyeceğim; Sayın Derviş'in
tespitini az önce söyledim, yine katılıyorum; ancak, bakın, biz "devlet
kapısını artık istihdam kapısı olmaktan çıkardık" dedik. Artık, istihdam
kapısı, özel sektör olacak. Biz, özel sektörün önündeki engelleri kaldırıyoruz,
özel sektörü teşvik ediyoruz ve ülkemizde işveren adedini artırmanın gayreti
içerisindeyiz. Onun için de, kapatılan o kepenkler yeniden açılmaya başlandı ve
artık, üretimde atıl kapasiteler doluyor, aktif kapasite haline geliyor ve
bunun ardından da, inşallah, yatırım dönemi başlayacaktır. İşte, kişi başına
millî geliri 1 500 doların altında olan 36 ilimizle ilgili çıkarılacak yasa da
bunu hedeflemektedir. Özel sektördeki canlanmanın da etkisiyle, inşallah, bu
oranların 2004 yılında önemli oranda düşeceğini tahmin ediyoruz.
Diğer bütün sektörlerde
büyüme yaşanırken, tarım sektöründe ufak bir gerilemenin olduğu doğrudur;
ancak, çok uzun yıllardır ihmale uğramış olan Türk tarımının yapısı gereği, 13
ay gibi kısa bir zaman içerisinde sorunlarından tamamen arındırılması mümkün
değildir.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
İhmal devam ediyor.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Nüfusumuzun çok önemli bir kısmının ekmeğini kazandığı bu
sektörümüz, asla ihmal edilmiş değildir. Çok büyük bir güvenle söylüyorum ki,
kısa zamanda bu sektörde de önemli ilerlemeler sağladığımızı hep birlikte
göreceğiz. Kimsenin gözünü boyamaya çalışmıyoruz. Siyaset biliminin çağdaş
normları içerisinde Türkiye'nin sorunlarına gerçekçi çözümler getirme uğraşısı
içerisindeyiz. Türkiye nüfusunun yüzde 40'ının karnını doyurduğu tarım
sektörünü ihmal ederek ihmal ederek, ekonomiyi tamamen sağlığına
kavuşturamayacağımızın da bilinci içerisindeyiz.
Az önce söylediğim gibi,
çiftçilerimize yönelik mazot ve doğrudan gelir desteği ödemeleri, 2003 yılında
başarıyla yürütülmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
2002'yi ödediniz Sayın Başbakan, 2003'ten 1 lira ödemediniz.
BAŞKAN - Sayın Başbakan,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Çiftçi borçlarımız yeniden yapılandırılarak, tarım
kesiminin haciz kıskacından kurtarılması sağlanmıştır.
Biz, her gün milletimizle
bir aradayız; köylümüzle, çiftçimizle, tarım üreticimizle birlikteyiz. Onların
nabzının nerede attığını da yakından biliyoruz. Onlar, Türkiye'nin geleceğinden
fazlasıyla umutlular ve bize güvenlerini yeniden ortaya koymaya da hazırlar.
Göreve geldiğimiz günden
beri, ekonomik durumumuzun gerektirdiği hassasiyeti gözeterek ve malî
disiplinden taviz vermeden, sıkı bütçe uygulamalarına devam ediyoruz. Bütçe
harcamalarında hedefin aşılmasına neden olan ödeneküstü harcamalara son
verilmiştir. Yatırım programının rasyonelleştirilmesiyle, kamu yatırım
harcamalarında israfın önüne geçilmeye çalışılmıştır.
İş dünyamızın talepleri
de gözönüne alınarak malî milat uygulaması kaldırılmıştır.
Vergi sisteminin reforme
edilmesi çalışmalarına başlanmıştır. Hayata geçirilen Vergi Barışı Projesi,
doğru düzenleme ve uygulamaya mükelleflerin ne kadar doğru tepkiler verdiği
gerçeğini ortaya koymuştur.
Vergi oranlarını düşürme
ve vergiyi tabana yayma hedefleri doğrultusunda kurumlar üzerindeki vergi yükü
yüzde 65'ten yüzde 45'e indirilmiş; vergi tabanının genişletilmesi için gerekli
çalışmalar ve mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır.
Vatandaşlarımızın eğitim
ve sağlık harcamalarının bir kısmını vergi matrahından indirebilmesine imkân
sağlanmıştır.
Bunları niye anlatıyorum
"vergi konusunda hükümet bir şey yapmamıştır" deniliyor da, bunu da
bu konuşmamın içerisinde zikrederek, bir yerde cevabını da bulsun istiyorum.
Dargelirli
vatandaşlarımızın tüketim kalıpları içerisinde önemli paya sahip olan temel
gıda ve ilaçta KDV indirimine gidilmiştir.
1 Ocak 2004 tarihinden
itibaren, çok önemli bir yenilik olarak, enflasyon muhasebesine geçiş
sağlanacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ayrıca, bankacılık
alanında yaşanan olumsuzlukların önüne geçmek ve dünya ölçeğinde rekabet
edilebilir sağlıklı bir bankacılık sisteminin oluşturulması amacıyla
başlattığımız yapısal düzenlemeler de, bu yıl içerisinde tamamlanacaktır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin yaşadığı kriz dönemleri boyunca kaderlerine terk edilen sanayi ve
ticaret sektörlerinin birikmiş problemlerini çözebilmek için, kısa bir zaman
içerisinde birçok çalışma yürüttük.
Bu çerçevede, yılın ilk
on aylık döneminde, 12 438 hektar büyüklüğünde 68 adet organize sanayi bölgesi
projesi ile 14 355 işyerinden müteşekkil 102 adet küçük sanayi sitesinin
yapımına destek verilmiştir.
Sanayimizin teknoloji
açığını kapatabilmek amacıyla ar-ge yatırımlarına hız verilmiş, bu alanda
önemli bir altyapı hizmeti sağlayan teknoloji geliştirme bölgesi sayısının
12'ye çıkarılması sağlanmıştır.
KOBİ'lerin desteklenmesi,
hükümet olarak üzerinde hassasiyetle durduğumuz konulardan biridir. Bu
hassasiyetin bir gereği olarak, KOSGEB destek mekanizması gözden geçirilmiş ve
yeni bir KOSGEB Destekleri Yönetmeliği çıkarılmıştır. Bu yönetmelikle, daha
önce 8 olan destek türü, 22 ana başlık altında 38 destek türüne çıkarılmış ve
bugüne kadar, KOBİ'lere, bu çerçevede, 56 trilyon liralık destek sağlanmıştır.
Yaptığımız yeni yasal
düzenleme de, yine, yabancı sermayenin, aynen yerli yatırımcı gibi Türkiye'de
yatırım yapabilmesinin önünü açan önemli bir adımdır. Bu adım, eskiden 19 ayrı
işlemden geçmek gerekirken, şimdi, bir şirketi kurmak için toplam 3 işlem
gerçekleştirmek suretiyle, bir günde bir şirketi kurabiliyorsunuz; yabancı
sermaye de yerli sermaye de aynen, bu haktan istifade ediyor.
Tüketicilerimizi,
dünyanın en gelişmiş tüketim standartlarına kavuşturan teknik ve yasal
düzenlemeler de, yine bu dönemde gerçekleştirilmiştir; 80 000 ailemizin, kredi
kartı mağduriyetlerine son verilmiştir.
Göreve geldiğimizde,
büyük bir icra - haciz baskısı altında olan ve bir kısmı da, maalesef,
işyerlerini kapatmak zorunda kalan esnaf ve sanatkârlarımızın kredi borçları,
makul ölçülerde yeniden yapılandırılarak, nefes almaları sağlanmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
altı ay önce yürürlüğe giren yeni İş Yasamız, bir yandan çalışanların haklarını
koruyan, diğer yandan yeni istihdam üretmeye imkân hazırlayan normlar
içermektedir.
İşsizlik, ekonomimizin
önündeki en önemli sorunlardan biridir. Hükümet olarak, önümüzdeki yılı,
işsizlikle mücadele yılı olarak ilan ediyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Piyasaların canlanması,
yabancı sermaye girişinin hızlanması, içeride ve dışarıda oluşacak talep
artışıyla birlikte oluşan yeni istihdam, katlanarak artacak ve işsizlerimiz
birer birer iş sahibi olmaya başlayacaklardır. İstihdam konusunda, kamu
imkânları oldukça sınırlıdır. Bu bakımdan, özel sektörümüzün istihdamı
artıracak yeni atılımlar içerisinde olmasını da, büyük bir memnuniyetle,
gittiğim yerlerde gördüm ve izliyorum.
Biz, kalkınmayı, bütün
yurt sathına ve toplumun bütün kesimlerine hakça yaymak ve halkımızı, büyük
şehirlere, yoğun bir şekilde göç etmekten kurtarmak istiyoruz. Bu çerçevede,
başta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri olmak üzere, ekonomik açıdan geri
kalmış yörelerde yatırımların teşvik edilmesi hususu, hükümetimizin, üzerinde
durduğu ve desteklediği öncelikli konular arasında yer alacaktır.
Değerli arkadaşlar,
bizden önceki hükümetler döneminde kördüğüm haline gelen enerji meselelerini
de, birer birer çözüme kavuşturuyoruz. Bugün size iki konunun müjdesini
veriyorum: Bunlardan bir tanesi, Türkiye ile Rusya arasında yürütülen uzun ve
çetin doğalgaz müzakereleri, Türkiye'nin istediği gibi sonuçlanmıştır. Bu
tarihî anlaşmayla, özellikle sanayimizin geleceğini tehdit eden bir tehlike bertaraf edilmiştir.
Rusya'dan alınan doğalgazın fiyatı, rekabet edilebilir bir düzeye çekilmiştir.
Petrol ve doğalgaza bağlı
elektrik üretimi oranlarını düşürüyor, buna karşılık, yerli kömür ve
hidrolikten elektrik üretimini de artırıyoruz. Bu sayede, yıllık 10 milyar
kilovat/saatlik ithal kaynak, yerli kaynakla ikame edilmektedir.
İktidara geldiğimiz
günden bu yana, elektriğe zam yapmadık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Zam
yapmak bir yana, indirim yaptık; fatura başına kesilen güç bedeli uygulamasına
son verdik. Meskenlerde 150 kilovat/saati aşan her kilovat/saat için 50 zamlı
tarife uygulamasına son verdik. 1 Kasım 2003 tarihinden itibaren, sanayi
elektriğine yüzde 5 oranında indirim yaptık.
Türkiye'de ilk kez,
doğalgazda indirim sağlanmış, meskenlerde yüzde 15,31, işyerlerinde yüzde 13,84
oranında indirim yapılmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Doğalgaz
tüketimi yüzde 25 oranında artarken, organize sanayi bölgelerinde, ayrıca,
yüzde 4 oranında indirim sağlanmıştır.
Ayrıca, tarımsal sulama
hizmeti verecek 9 baraj bu yıl içinde bitirilmiş, enerji sektöründe 4 barajda
enerji üretimine geçilmiş, 3 baraj da aralık ayı içinde enerji üretimine
geçecektir.
Değerli arkadaşlar,
hükümetimiz, önemli bir rekora da bayındırlık alanında imza atmıştır. Seksen
yılda yapılan yolun yarısını, cumhuriyet döneminin en düşük ödeneğiyle, sekiz
ayda tamamlayarak ve bu yıl sonu itibariyle söylüyorum, 1 600 kilometre
bölünmüş yol -yani, bilmeyenler öğrensin, söylüyorum, duble yol- ve 364
kilometre de tek istikametli yol bitirilmiştir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Siz bilmiyorsunuz Sayın Başbakan, rakamları yanlış kullanıyorsunuz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Bu yollar sayesinde, geçen yılın, aynı döneminde -bittiği
andan hizmete geçtiği andaki rakamı veriyorum; tespitlerini yaptırdım- iki ayda
olan trafik kazalarında 29 vatandaşımızı kaybettik. Bu yıl aynı yollarda 7
vatandaşımızı kaybettik. Bakınız, nereden nereye... İnşallah, hedef
gerçekleştiğinde nereye varacağımızı herhalde takdir edersiniz.
2004 yılı içinde,
bölünmüş yol yapımları yurt sathında aynı hızla devam edecektir ve bu arada,
hedef, inşallah, 2004'te, bölünmüş yolu 3 000 kilometre olarak devam
ettirmektir.
Yine, bayındırlık
alanında en önem verdiğimiz konulardan biri de konut üretimi. Tabiî, söyleniyor
bazı şeyler. Bakın, lütfen, takip etmeden değerlendirme yapmayın. Biz bu konuya
çok önem veriyoruz ve şu anda, 2003 yılı içerisinde ihalesi tamamlanmış olan
konut -toplu konut olarak, TOKİ'nin- 20 000'dir; 11 000'inin temeli atılmıştır.
"Toplu konut yapılmadı, edilmedi" lütfen demeyin. Gelin, bizden de
öğrenin bazı şeyleri, sorun bize: "Hakikaten, toplu konut diyordunuz, ne
oldu, yapıyor musunuz?" Sadece bir şey söyleyeyim size...
SEDAT PEKEL (Balıkesir) -
Depremzedeler konutlarını bekliyor.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Depremzedelerinkini çok merak ediyorsan, lütfen, Bingöl'ü
şöyle bir teşrif et, Bingöl'de konutların ne noktada olduğunu gör. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Bak, şimdi buradan
söylüyorum: Şubat sonu itibariyle de konutların tamamını sahiplerine teslim
edecek bir hükümet işbaşındadır; bunu da böyle bilin. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Ama, siz, hayatınızda Bingöl'e gitmiş değilsiniz
ki!.. Bizzat dört kez kendim gittim Bingöl'e, bu işler nasıl yürüyor diye.
Sorsam, belki, Bingöl nerededir, haritada bunu gösteremeyeceksiniz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bunu, bir defa, yakından takip edelim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Yakışıyor mu başbakana böyle konuşmak?! Ne biçim başbakansın sen?!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Medreseden gelmedik, cumhuriyet okullarından geldik buraya! Bize hakaret
edemezsin!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Okullar yapılıyor. 142 derslik vardı Bingöl'de. Şu anda,
önümüzdeki yıla 350 derslikle giriyor Bingöl. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Bunu böyle biliniz. Daha değişiğini söylüyorum,
o da şudur: Bakın, Sakarya'da 800 konutluk temeli attık. Enteresan olan ne
biliyor musunuz; 800 konutun tamamı da, şu anda, satılmış durumda. Bu, bir
güveni gösteriyor; bu, bir istikrarı gösteriyor. (AK Parti sıralarından
alkışlar) İnşallah, hedef, 2004 yılı sonunda bu konutların sayısını 100 000'e
çıkarmaktır. Bu konutların bedellerinin yüzde 10, yüzde 25'lik peşinatı vardır;
geriye kalanı, on yıl gibi, uzun vadeye yayılarak, vatandaşlarımız bu sayede
ucuz konut edinme imkânını yakalamıştır.
Geçtiğimiz yıl
itibariyle, ulaştırma ve telekomünikasyon alanlarında da önemli çalışmalar
gerçekleştirilmiştir. Her iki faaliyet alanında da Türkiye'nin çağdaş bir çizgi
yakalaması için büyük bir gayret sarf edilmektedir. Doğu ve Güneydoğu bu
noktada bir cazibe merkezi haline gelecektir. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Sektörün büyük ihtiyaç
duyduğu Karayolu Taşıma Kanunu Meclisimiz tarafından kabul edilmiş; bu kanunun
yürürlüğe girmesiyle bu alanda büyük bir boşluk doldurulmuştur. İnşallah, boğaz
tüpgeçit projemizin de 2004'ün en geç nisan sonuna kadar temelini atacağız;
çalışmalar bu istikamette yürümektedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Raylı sistemde
İstanbul-Ankara arasında yolculuk süresini, ilk etapta 5 saate, ikinci etapta 3
saat 10 dakikaya indirecek olan demiryolu rehabilitasyon çalışmaları başlamış
vaziyettedir ve hedef, bunu çok daha modern hale getirmek suretiyle bu süreyi
daha da aza indirmektir. Ayrıca, yılda 24 000 000 dolarlık bir kaynağın yurt
içinde kalmasını sağlayacak bir projeyle, Kardemir'in yerli ray üretimine
başlamasını da, bu dönemde gerçekleştirmiş olduk.
Havayolu taşımacılığında,
herhalde, neler olduğunu biliyorsunuz ve havayolu taşımacılığında vergide
indirimin yapılmasıyla birlikte, artık, İstanbul-Ankara arası fiyatlar
ucuzladığı gibi, özel sektörü de bu işe teşvik etmek suretiyle,
İstanbul-Trabzon arasında da ucuz havayolu taşımacılığı başlamıştır. Bu
rehabilitasyon çalışmaları devam ederken, daha modern anlamda hava taşımacılığı
ve şehirler arasında da hava noktasındaki ulaşımı farklı bir şekilde yerine
getirme gayretleri devam etmektedir.
Denizyolu taşımacılığını
da özendirmek ve geliştirmek için, limanlarımızdaki fiyat tarifeleri
düşürülmüş; özel denizcilik çalışmalarının önünün açılması amacıyla
özelleştirme çalışmalarına öncelik verilmiştir.
Telekomünikasyon
alanında, gerek telefon gerek internet hatlarının geliştirilmesi ve
yaygınlaştırılması amacıyla, ülkemizi dünyanın diğer gelişmiş ülkelerinden
geriye bırakmayacak adımlar atıyoruz. Türk Telekomun yürüttüğü hizmetlerin,
ülkemiz için, giderek daha hayatî bir fonksiyon kazandığını vurgulamak
istiyorum. ADSL projesiyle birlikte, internet kullanıcılarımız, mevcut sisteme
göre yaklaşık 40 kat daha hızlı internet imkânına, zaman sınırı olmaksızın
kavuşmuş oluyorlar. Türk Telekom ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında yapılan
bir protokolle, tam 40 000 okulumuza hızlı internet imkânı sağlamış oluyoruz.
Değerli arkadaşlar, geçen
yıl içerisinde, geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüz çocuklarımızın eğitimi
alanında önemli projeler ve yapısal düzenlemeler yaptık. Ben, artık, sizlere,
ücretsiz kitap dağıtımını söyleyecek değilim. Eğitime Yüzde Yüz Destek
Kampanyası çerçevesinde özel sektörün eğitime destek kampanyasıyla ilgili
gayretleri sebebiyle, kendilerine, bu Yüce Çatı altından tekrar teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Millî Eğitim Bakanlığı
ile UNICEF işbirliğinde, kız çocuklarının eğitim fırsatlarının artırılması
amacıyla çalışmalar yoğunluk kazanmıştır. Eğitim kalitesinin artırılması,
okuldışı eğitim imkânlarının geliştirilmesi ve çocuklarımızı geleceğe
hazırlayacak donanımın sağlanması amacıyla önemli hazırlıklar içerisindeyiz.
Bunlar da kısa zaman içerisinde açıklanacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
insana hizmeti her şeyin üzerinde tutan bir hükümet olarak, sağlıkla ilgili
ihtiyaçların ne kadar vazgeçilmez ihtiyaçlar olduğunun farkındayız. Bu
ihtiyaçları hakkıyla karşılayabilmek için, sağlık sistemimizi ve ülkemizin
genel sağlık göstergelerini çağdaş seviyeye çıkarmak üzere, Sağlıkta Dönüşüm
Programını hazırladık. Bu programla, inşallah, insanlarımızın ücret ödeme
güçlükleri yüzünden hastanelerde rehin tutulması ayıbına son verdik, veriyoruz.
Yine, bu programla, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığına tabi hastalarımız, bütün
sağlıkocağı, dispanser ve hastanelerimizden faydalanıyorlar,
faydalanacaklardır.
Bu yıl sonu itibariyle,
artık, tüm illerimizde hizmet alımı, Emekli Sandığı, Bağ-Kur, SSK, hepsi için
geçerli hale gelecektir. Memur, emekli, dul ve yetimlerimize özel sağlık
kuruluşlarından yararlanma yolu da açılmış, vatandaşlarımızın hak ettikleri
sağlık hizmetini istedikleri sağlık kuruluşundan almalarına imkân sağlanmıştır.
Çeşitli sıkıntılara neden
olduğunu tespit ettiğimiz mecburî hizmet uygulamasına son verilmiş, sözleşmeli
sağlık personeli uygulamasına geçilerek, eleman temininde güçlük çekilen
bölgelere gönüllü personel gönderilmeye başlanmıştır.
Sağlıkta Dönüşüm
Programının getirdiği bir başka yenilik de, çok önem verdiğimiz aile doktorluğu
müessesedir. Vatandaşımıza kendi doktorunu seçme hakkını tanıyan bu uygulamanın
2004 yılında başlatılması için hazırlıklar tamamlanmak üzeredir.
İnsanımızın sağlığını
olduğu gibi çevre ve kent sağlığını koruma altına almak için de büyük bir
dikkat içinde çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Dünyanın en güzel coğrafî
bölgelerinden biri üzerinde bulunan ülkemizin doğal varlıklarını korumayı,
hükümetimiz, temel görevlerinden biri olarak kabul etmektedir. Bu amaçla,
işlerliğini yitirmiş gibi görünen devlet ormancılığı anlayışından millet
ormancılığı anlayışına geçiş çalışmaları başlatılmıştır.
Her ilde bir kent ormanı
kurma çalışmalarının ilki, Ankara Kent Ormanıyla hayata geçirilmektedir. Bu
örneklerin sayısı hızla artırılacaktır.
Çevre ve Orman
Bakanlığımızın üstünde yük olan eğitim ve sosyal amaçlı tesislerin tamamı özel
sektöre kiralanmış, bu 23 tesisten 4,5 trilyonu aşan bir ekgelir temin
edilmiştir. Bu rakam, yıl sonu itibariyle 9,5 trilyonu bulacaktır.
Çevreye duyarlılığımızın
bir başka göstergesi de, özel ağaçlandırma çalışmalarına verdiğimiz önemdir.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
SİT alanlarını imara açarak...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Bu çerçevede yürütülen çalışmalarla, önceki yıllara göre
özel ağaçlandırma miktarı 2003 yılında 6 kat artırılmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
büyük bir medeniyetin mirasçıları olarak, tüm dünyadaki kültür değerlerimizi ve
Anadolu'da iz bırakmış kültür değerlerini sahiplenmek ve yaşatmak, büyük devlet
anlayışımızın bir gereği olmuştur. Cumhuriyetimizin sekseninci yılı kutlamaları
çerçevesinde, Kültür ve Turizm Bakanlığımız, bu anlayışla, çeşitli kültür ve
sanat etkinlikleri düzenlemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Başbakan,
bir saniye efendim...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Kültür varlıklarımızın korunması ve kullanılması, turizm
sektörünün teşvik edilmesi, kültür ve sanat eser sahiplerinin telif haklarının
korunması ve korsan yayıncılıkla mücadeleye yönelik yasal düzenlemeler
tamamlanmış olup, bunlardan bir bölümü uygulamaya konulmuştur.
Kültürel ve tarihî miras
yönünden zengin bir potansiyele sahip olan değişik bölgelerimizde,
özelliklerine göre iç ve dış turizm geliştirilmektedir. Turizm Teşvik Kanununda
gerekli düzenlemeler yapılmış ve sağlıklı, sürdürülebilir, çevreyle uyumlu bir
turizm yatırımları seferberliği başlatılmasına yönelik yasal altyapı hazır hale
getirilmiştir.
İzlenen doğru
politikaların sonuçları, tüm dış olumsuzluklara, Avrupa'da yaşanan ekonomik
daralmaya, yanı başımızdaki Irak Savaşına ve bunların sonucunda rakip ülkelerde
yüzde 30'lara varan gerilemelere rağmen, Türk turizmi büyümesini sürdürmektedir.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün bu söylediklerimden çıkan nihaî sonuç şudur: Türkiye
kendine gelmiştir, Türkiye kendi gücünün farkına varmıştır, Türkiye bir kere
daha imkânsız görüneni başarmıştır ve biz hepimiz, hep birlikte bu muhteşem
gemideyiz. Milletçe el ele verirsek, birbirimizin önünü kesmeye çalışmazsak,
gereksiz kıskançlıklara ve kuruntulara kapılmazsak, özgüvenimizi kaybetmezsek
önümüz açıktır.
Hepinizi, saygıyla
selamlıyorum.
Şahsınızda, Yüce
Milletime 2004 yılının sağlık, esenlik, mutluluk getirmesi temennisiyle
şimdiden yeni yılınızı da kutluyorum; sevgi ve saygıyla. (AK Parti ve Bakanlar
Kurulu sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Başbakan
teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
son konuşma, bütçenin aleyhinde olmak üzere, söz isteyen İstanbul Milletvekili
Sayın Berhan Şimşek'e aittir.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Şimşek, konuşma
süreniz 10 dakika efendim.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının
tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, saygıyla
selamlarım.
Bütçe görüşmeleri
başladığından beri burada rakamlar konuşuluyor, oranlar veriliyor, siyasal
çıkarlar doğrultusunda rakamların dili değişiyor, karşılaştırmalar yapılıyor;
ama, yıllardır değişmeyen, değiştirilmeyen bir şey var; bütçe içerisinde,
sosyal amaçlı harcamalara, eğitime, sağlığa, sosyal güvenliğe ayrılan kaynaklar
reel olarak düşürülüyor, sosyal devlet sürekli aşınıyor, aşındırılıyor.
Bu bütçe neyi hedefliyor;
bu bütçe, halka sunulan kamu hizmetlerinde miktar ve kalite olarak hangi
artışları öngörüyor; halkın günlük yaşamında var olan hangi sorunlara çözüm
sunuyor, buna bakmamız gerekiyor. Bunun dışında, ortaya konan rakamlar, yapılan
karşılaştırmalar, halka hitap etmiyor.
2002 yılı bütçe
görüşmeleri esnasında, hükümet sözcüsüne, bakın, şimdiki Başbakan Yardımcımız
Sayın Mehmet Ali Şahin, yerinden ne diyor: "Her şey normal de, bu millet
neden sıkıntı çekiyor?!" Şimdi, ben, Sayın Şahin'e soruyorum: Her şey normal
de, fatma teyzenin filesi neden dolmuyor?! 2004 bütçesini ballandıra ballandıra
anlatan rakamlara bakarak, Türkiye'nin şartlarını tozpembe gösteren hükümetin,
kendi bakanının ağzından dökülen bu soruya cevap vermesi gerekir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; IMF politikalarının sosyal boyutunun bulunmadığını, bu
nedenle, ekonomiye sosyal boyut katmak için IMF'yle görüşeceğini açıklayan
hükümetin, programa kattığı, sosyal boyut değil, IMF direktifleri sonucunda
konan yeni vergilerdir.
"Barışın da bir
bedeli vardır" diyerek, 15,7 açıklayıp, 20,5 katrilyonluk ekvergi koyan
hükümetin, barışın bedelini halka ödetme yolunda adımlar attığını Türkiye
gördü. Bu yetmedi, halkın 1 katrilyonuna el koydunuz, şimdi, mahsup edeceğiz
diyorsunuz.
İktidara geldiğinizde,
vergiyi tabana yayacağınızı söylediniz, sonra, malî terör yarattınız. Terör,
sadece patlamayla olmaz; arabası olana, evi olana, malî terörü böyle
yaşattınız. Madem her şey iyi gidiyor, deprem vergilerini neden kalıcı hale
getirdiniz. Piyasanın, bu vergilerle kanını çekiyorsunuz. Bu malî terör
nedeniyle çarklar dönmüyor.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Irak'a asker gönderme konusunun tartışıldığı Bakanlar Kurulu
toplantısının ardından açıklama yapan Sayın Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, Irak
Savaşının, memura verilen zammın düşük olmasına neden olduğunu söylemiştir.
Hükümet, barışın bedeli vardır diyerek tüm toplum üzerinde vergi baskısı
yaratırken, savaşın bedelini de memurlarımıza, halkımıza yıkmak istemiştir.
Irak'a asker gitmediğine göre, memurlarımıza verilen zam neden aynı oranda
kalmıştır? Yoksa, ikinci kez barışın bedelini mi ödüyor memurlarımız? Hiç
açıklanmayan SSK ve Bağ-Kur emeklileri de barışın bedelini mi ödüyor? Hem
barışın hem de savaşın bedeli olmaz, bu bedel, AKP hükümetinin halka
uygulattığı bedeldir. Aslında, bu hükümetin bedeli çalışan kesimler tarafından,
emekliler tarafından, işsizler tarafından, kadınlar, gençler tarafından,
çiftçiler tarafından, sanayiciler tarafından çok ağır bir şekilde ödenmektedir.
Sayın Bakan, yatırım
harcamalarında 1,5 katrilyon civarında tasarruf yapıldığını övgüyle anlatıyor.
Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu iktisadî sorunların temelinde sabit sermaye
stokunun azlığı yatmaktadır. Türkiye, ekonomisini büyütmek zorunda olan,
halkını iktisadî kalkınmanın öznesi haline getirmek zorunda olan bir ülkedir.
Hem yatırım harcamalarının artmasıyla işsizliğin azalacağının tespitini yapmak
hem de yatırım harcamalarını kısmak bu ülkeye yapılan en büyük kötülüktür.
Ülkemiz, yıllardan beri kronikleşen, yaygın sonuçları çok ağır bir işsizlik
olgusuyla karşı karşıyadır. Ekonominin genişlediği söylenirken, işsizlik, hem rakamsal olarak hem de acımasız
sonuçları itibariyle varlığını sürdürmektedir. Eğitimli nüfusun işsizlik oranı
artmaya devam etmektedir; bu oran genelde 31,8, kentlerde yüzde 34,2'ye çıkmış
durumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
bir saniye efendim.
Sayın milletvekilleri,
sistemde bir yorulma var; zaman zaman kesilmeler oluyor, düzeltebiliyoruz.
Yalnız, içeride müthiş
bir uğultu var, Sayın Şimşek'in konuşması rahat dinlenemiyor. Lütfen, arkadaşlar, son konuşmayı daha
dikkatle dinleyelim.
Sayın Şimşek, buyurun
efendim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Ailelerin büyük
sıkıntılarla, büyük fedakârlıklarla üniversitelerde okuttuğu gençlerimizin üçte
1'i iş bulamazken, burada tozpembe bulutların üzerinde uçmaya, sanırım ki,
gerek yoktur.
Türkiye'nin borçları
artıyor, cari açık büyüyor, kamu yatırımları azalıyor, vergi politikasıyla,
üretime, yatırıma, istihdama yönelmesi gereken kaynaklar, halkın elinden bir
bir alınıyor ve bunlara rağmen, hükümet, ekonominin iyiye gittiğini söylüyor.
Bu, kendi kendimizi ve kendinizi kandırmaktır. Ekonominin iyiye gittiği sadece,
ekranlarda, gazete ilânlarında, ekonomi ve borsa sayfalarında. Biraz önce izah
etmeye çalıştığım gibi, halkın mutfağında, filesinde, aşında iyiye gittiğini
söyleyebilir miyiz? Bir önceki hükümet döneminde, vatandaş, ekmek arası peynir
yerken, şimdi, ekmek arası ekmek yiyor. Sizin de anlayacağınız tabirle
söyleyeyim: Sıcak ekmeğin arasına bayat ekmek koyup yiyor Sayın Hükümet!..
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Balık koyuyor, balık...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Sanırım ki, ekmek arası balığı siz yiyorsunuz, halka bayat ekmek
yediriyorsunuz; halinizden belli oluyor.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Karaköy'e git, Karaköy'e...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Stok artışına dayalı olarak büyüyen ekonomiyi doğru tahlil etmek durumundayız.
Türkiye'nin elde ettiği büyüme, ne olduğu anlaşılmayan -ki, konuşmacılar da
bunu ifade etti- istihdamsız büyüme politikasıdır. Bu büyüme rakamlarına
rağmen, işsizlik azalmamıştır, ekonomi tam istihdam noktasında değildir. Bu
nedenle, bu rakamları da ciddî bir şekilde sorgulamak durumundayız.
Türkiye, AKP Hükümeti
döneminde, 36 katrilyon iç borçlanma, 10 katrilyon da dış borçlanma şeklinde,
net olarak toplam 46 katrilyon borç artışı yapmıştır. Türkiye ekonomisinin
temel sorunu borçlardır. Elbette, bu borçlar AKP hükümetinin eseri değildir;
ama, AKP hükümeti bu borçlanma politikasını devam ettirmiştir, hem de fakir
fukara, garip gureba edebiyatı yaparak.
Maliye Bakanımız, yine,
bütçe görüşmeleri esnasında borçlarla ilgili değerlendirmeyi yaparken Avrupa
Birliği kriterlerini ortaya koyuyor; doğrudur. Maliye Bakanı, sunuş
konuşmasında, işine geldiği zaman rakamları yanlış telaffuz ediyor. Bana göre
mesleğini de yanlış seçmiştir Sayın Bakanımız; iyi bir tuluat oyuncusu
olabilirmiş. Buradan kendisini de saygıyla anıyorum.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Artist sensin beyefendi.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Başbakan gerilim siyasetinden
bahsediyor; ama, inanın ki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ilk günden beri,
hiçbir gerilime meydan vermiyoruz. Ülkeyi geren sizsiniz ve hatta içinizden
birçok milletvekili arkadaşımızla konuştuğumuzda "ne gerek var şimdi bu
Kur'an kurslarına, ne gerek var bu katsayı meselesine, ne gerek var türban
meselesine" diyen, elinizi vicdanınıza koyun, aranızda bana söyleyen milletvekilleri
yok mu? (AK Parti sıralarından "yok, yok" sesleri) Var, var, var
beyler, var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Avrupa Birliği 2003 Türkiye ilerleme raporunda "yolsuzluklar ve
usulsüzlüklerle mücadele alanında kurumsal yapının oluşturulmasında gecikmeler
var" değerlendirmesi yapılıyor. Bu rapora konu olan kamusal yapılardan bir
tanesi, hükümetin, kamu yönetimi temel kanunu tasarısında ortadan kaldırmayı
hedeflediği teftiş kurullarıdır, diğeri ise, dokunulmazlıkların
sınırlandırılmasıdır.
Genel Başkanımız Sayın
Deniz Baykal ile Sayın Başbakan -ülke halkı kare kare hatırlıyor bu olayı- bir
programa katıldılar seçim öncesi. Sayın Genel Başkan, Sayın Erdoğan'a, Sayın
Başbakana, kürsü sorumsuzluğu dışında dokunulmazlığın kalkması gerektiğini
söyledi. Sayın Erbakan... (AK Parti sıralarından "Sayın Erdoğan"
sesleri) Evet, özür dilerim, dilim sürçtü, affedersiniz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)-
Eski hocası!..
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)-
Sayın Erdoğan, Sayın Genel Başkana "Efendim, ne demek kürsü
dokunulmazlığı. Simitçi Ahmet Efendi konuşuyor, suç; biz konuşunca suç
olmuyor... Kürsü dokunulmazlığını da kaldıracağız" dedi. Sayın Başbakana
buradan hatırlatıyorum. Acaba, bu sözde mi unutuldu? Onlarca, yüzlerce kez
bunları hatırlattık.
ŞEVKET ARZ (Trabzon)-
Unuttular!.. Unuttular!..
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)-
Sayın Başbakan "Ahmet Efendiye bu sağlanmıyor" dediği dokunulmazlığın
karşısında, lütfen, AKP milletvekillerini özgür bıraksın ve bunun arkasına
arkadaşlarımızı saklanmaktan kurtarsın diye düşünüyorum.
Borçlanma konusunda AB
kriterlerinden örnek verenler, neden, Avrupa Konseyinin yolsuzlukla mücadelede
iki temel sözleşmesinden biri olan Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesini
kabul ederken, dokunulmazlıkları düzenleyen 4 üncü maddesine çekince koyuyor
acaba? Bu da -sizin anlayacağınız dille söyleyeyim- sanırım, takıyye olsa
gerek.
Şimdi
"dokunulmazlıkları kaldırın" diyoruz "kaldırmayız; yargıya
güvenimiz yok" diyorsunuz. Sayın Başbakana, Erdoğan'a soruyorum: Kendi
partisine bile Genel Başkanlığı hukuken tartışmalı iken, o günleri sona erdiren
ve kararı veren yargı bağımsız karar alıyor da, şimdi mi yargı bağımsız değil
değerli arkadaşlarım? (CHP sıralarından alkışlar)
Ayrıca, şöyle bir şey
yaşanıyor. "YAŞ kararları yargı denetimine açılmalı." Böyle
diyorsunuz. Kendi dosyalarınızı neden yargı denetimine açmıyorsunuz?! Buyurun,
Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin dosyalarını yargı denetimine açalım
diyoruz.
Dokunulmazlık kurumunun,
hangi ülkede, hangi kapsamda, ne amaçla kullanıldığına bakmaksızın, oralarda
bakanların, başbakanların kendileriyle ilgili iddialar ortaya atıldığında neler
yaptıklarını biliyoruz; istifa ederler veya intihar ederler.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bir örnek vereyim size: 1994 yılında, Bonn'da, Başbakan
Kohl'ün Ekonomi Bakanı kendi Bakanlığının antetli kâğıdıyla bir şirkete mektup
gönderip, akrabasının fabrikasının mallarını övdüğü için Bakanlık koltuğundan
istifa etti. Acaba, onlar mı?.. Pekâlâ, geri alayım. Onlar bizden büyük mü?
Onlar bizden daha mı onurlu? 550 milletvekili olarak seçilmiş kral gibi burada
oturmamız, ülke halkının vicdanını sızlatıyor değerli arkadaşlarım.
Bize neler oluyor?.. Eski
bir Başbakanla ilgili mahkûmiyet kararı çıkmışken, aynı davada yargılanan
hükümetin üyesi yerinde oturuyor. Hatta, mahkeme kararıyla mallarına tedbir
konuluyor ve Sayın Bakan, Genel Kurulda açıklama yapıyor "bu, benim
konumumda olanlar beraat etti; ben de yargılansam, beraat ederim" diyor.
Ne talihsiz bir açıklamadır... Sayın Dışişleri Bakanı bunu yapıyor! Kendisini,
bağımsız yargının yerine koyuyor ve yine kendisi yargılıyor ve kendisi beraat
ediyor.
Başbakan "halka her
türlü hesabı verdik" diyor. Buyurun Sayın Başbakan, iki Bakanınızı bu
anlamda görevden alın; evet, o zaman, halka hesap verdiğinize ben de inanayım,
ülke halkı da inansın. (AK Parti sıralarından gürültüler; CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, AB
ülkelerinde, hukukun hâkim olduğu yerlerde hiç kimse ne hukukun altındadır ne
hukukun üstündedir. Bakan da olsa...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
size, 5 dakika eksüre vermiştim, süreniz doldu; lütfen, son cümlenizi almak
istiyorum.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Çok teşekkür ederim.
Ben de halkın oylarıyla
buraya seçilmiş milletvekiliyim. Benden önce...
AHMET IŞIK (Konya) -
Mevzuat böyle...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Onu arz etmek istiyorum.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Kral mısın sen?!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Efendim, istirham ederim...
Benden önce seçilmiş bir
milletvekilimiz, şu an Başbakanlık görevini yapan milletvekilimiz, yarım
saatten fazla eksüre kullandı; izin verirseniz, konuşmamı tamamlayayım. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Sayın Genel Başkan Deniz Baykal'a 25
dakika eksüre vermiştim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben, Sayın Başbakana,
aynı şekilde eksüre vermek zorundayım. Gruplar adına konuşan arkadaşlarımıza,
sayın genel başkanlara daha müsamahakâr davranıyorum. Ancak, 10 dakikalık
konuşmanıza 5 dakika da eksüre verdikten sonra, herhalde, sizin, sözünüzü
tamamlamanız gerekir.
Buyurun efendim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Efendim, çok teşekkür ederim.
Sayın Genel Başkanım da,
Sayın Başbakan da, Yüce Mecliste bulunan milletvekilleri de halkın iradesiyle
buraya gelmiştir. Şahsım adına...
BAŞKAN - Hiç kimsenin
sınırsız konuşma imkânı yok.
Buyurun efendim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Efendim, bitireceğim, toparlamaya çalışacağım. Bu zarafetinize teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Benim ülkemin İçişleri ve
Dışişleri Bakanları zan altında kalsınlar istemiyorum. Benim ülkemin İçişleri
Bakanına ve Dışişleri Bakanına yakışan, yargıya gidip, bu Yüce Meclisi ve
milletvekillerini de ciddî anlamda bir övgüye, bir güvene, bir değere -hepimiz
adına söylüyorum- kavuşturmalarıdır.
AB ülkelerinde, hukukun
hâkim olduğu yerlerde -ifade ettiğim gibi- kimse altında, üstünde değildir,
içindedir. Parlamenter demokrasilerde, hiç kimse, sizin algıladığınız biçimde
-biraz önce söylediğim gibi- seçilmiş krallar değildir sayın milletvekilleri.
Yatırım harcamalarının
istenilen düzeyde artmaması, hem ülkemizin varlık yapısında aşınmaya neden
olmakta hem de projelerin sürelerini uzatmaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye Devletinde, resmî rakamlara göre, 12 200 000 kişinin
açlık sınırında yaşadığını unutmayın. Gelir dağılımı adaletsizliği, tüm olumsuz
sonuçlarıyla, toplumsal barışı yok etme noktasındadır. En zengin kesim ile en
yoksul kesim arasında 8 katın üstünde fark vardır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hükümetin, bu sorunları görmezden gelerek, ülkemizi iyi
durumda gösteren açıklamalar yapması gerçekten şaşırtıcı; ama, daha vahim
olanı, hükümetin gündemidir. Hükümetin gündeminde ne var; hükümetin gündeminde,
kadrolaşma var, kendi dosyalarına dokunmamak var, yargıdan kaçmak var.
Hükümetin gündeminde, iftar çadırları, pazar yerleri şovları vardır (AK Parti
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar) duble yol iddiasıyla yola çıkan
hükümetin gündeminde, devlet kurumlarıyla çatışmak vardır. Veto edilen ve
Anayasa Mahkemesinden dönen yasalarla...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
son cümlenizi almak istiyorum.
Buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Sayın Başkan, bitiriyorum.
Sayın Başbakan diyor ki:
"Kaynak AKP'dir." Kaynak AKP değil, kaynak millettir, halktır, 20,5
katrilyon lira ekvergidir.
Sayın Başbakan diyor ki:
"Borç yiğidin kamçısıdır." Farkında olmadığı bir şey var. O kamçı
kendi elinde değil, IMF'nin elinde. Kendi elinde kamçıyla ata bindiği günü de
hatırlıyoruz. (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Hayal görüyorsunuz.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Efendim, diyor ki...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kesildi)
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
sözünüzü kestim efendim, lütfen...
Süreniz bitti efendim,
buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Demokrat olduğunu ve demokrasiyi savunduğunu söyleyenlerin demokratlığı ve
tahammülü bu kadar olmamalı.
MEHMET ERASLAN (Hatay) -
Otur yerine! 20 dakikadır konuşuyorsun. Terbiyesiz!..
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Bütçe
müzakerelerinin sonunda bu şekilde gerginliklere hiç gerek yok.
Sayın milletvekilleri,
şahsı adına yapılan konuşmalar da son bulmuştur.
Dışişleri Bakanı Sayın
Abdullah Gül, Başkanlığımıza bir tezkere göndermiştir. "Sayın Başkan,
sayın konuşmacı, şahsıma, isim vermek suretiyle sataşmıştır. 69 uncu madde
gereğince açıklama yapmak istiyorum" demiştir.
Buyurun Sayın Gül.
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah
Gül’ün, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek’in, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; biraz önce burada konuşan değerli milletvekili, açıkça beni
kastederek, içini bilmediği, mahiyetini bilmediği konuda, ne yazık ki, yanlış
şeyler söylemiştir.
Halka somut yapacak bir
şeyleri olmayınca, halka vaat edebilecek bir şeyleri olmayınca, şimdiye kadar
da halka yaptıkları hiçbir hizmet olmayınca, bir parti, bugünlerde, sadece bunu
diline dolamıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, bu konu şudur...
EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın
Başkan, sataşma değil de nedir; asıl sataşma bu.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Geliyorum...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Dokunulmazlıklarınız olmasaydı ne olacaktınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bunu, her ortamda, arkadaşlarınız,
hepiniz yapıyorsunuz, onun için bunu söylüyorum. Sadece buradaki konuşmacı
yapmadı.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Dokunulmazlığınız olmasaydı nerede olacaktınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bu konunun aslı şudur: Bildiğiniz
gibi, kapatılan partiyle ilgili bir kayıp para davası açılmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, Partimizin hükmî kişiliğini hedef alarak konuşuyor.
BAŞKAN - Dinliyorum
efendim, dinliyorum; merak buyurmayın, dinliyorum.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bununla ilgili iki dava
açılmıştır; biri ceza davasıdır, biri hukuk davasıdır. Ceza davasıyla ilgili
kesin karar, Yargıtayın da onayıyla ortaya çıkmıştır ve bu karar içerisinde -o
zaman dış ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcısı olduğum Refah Partisiyle
ilgili davadır- Yargıtayın onayladığı, kesinleşen davada, benim statümde olan
herkesin beraatı onaylanmıştır. Değil benim statümde, partinin genel
muhasibinin bile beraatı onaylanmıştır ki, ben, partinin dış ilişkilerinden
sorumlu bir insan olarak, parayla pulla ilgisi olan bir insan değildim.
EMİN KOÇ (Yozgat) -
Dokunulmazlığınızı kaldırın, yargılanın, gelin. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Dinle!.. Dinle!.. Dinle!..
Dinle!..
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Ayrıca, ceza davası kesinlik
kazanmıştır ve dediğim gibi, beraat edenler gayet açık şekilde ortadadır.
Hukuk davası devam
etmektedir. O kadar karıştırıyorsunuz ki, bunu, bazılarınız bilerek
yapıyorsunuz, bazılarınız bilmeyerek yapıyorsunuz. Hukuk davasında
dokunulmazlığın hiçbir anlamı yoktur. Benim dokunulmazlığım var, evet; ama,
hukuk davasında, benim dokunulmazlığım olduğu için, benimle ilgili dava dondu
mu; hayır; yapılıyor, devam ediyor. Bunu, niye dilinize doluyorsunuz?! Benim
dokunulmazlığım olduğu halde, hukuk davasında, benimle ilgili dava devam
etmektedir.
1999 yılında, dava
açıldığında, davada, o zaman, partinin genel başkan yardımcısı olan herkesle
ilgili, Sayın Aydın Menderes'ten bana kadar herkesle ilgili ihtiyatî tedbir
kararı istenmiştir; ama, mahkeme neticeye varmamıştır; çünkü, ceza davasının
neticesini beklemiştir. Ceza davası da kesinleşmiştir, Yargıtay onaylamıştır.
Yargıtayın onayladığı...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Siz yargılandınız mı Sayın Gül?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Ben, yargılanmadım. Yargıtayın...
BAŞKAN - Sayın Bakan,
lütfen, Genel Kurula hitap edin.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Dinle!.. Deminden beri söylüyorum
size; Yargıtay, bu davada, genel başkan yardımcısı olan herkesin, değil genel
başkan yardımcısı, genel muhasibin bile beraatını onaylamıştır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Bakan, sizin için tasdik edilmedi.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Dolayısıyla, bu konuyu sadece
çamur atmak için kullanmaktasınız; ama, çamur atsanız da izi kalmayacaktır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Haşa... Haşa... Hiç öyle bir şey yok.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, Sayın Bakan, konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal
kimliğini hedef alarak konuşmuştur; dolayısıyla, bir söz hakkı doğmuştur; bunu
talep ediyoruz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, dinler misiniz.
Sayın Berhan Şimşek'in
konuşmasını dinledim; Sayın Başbakana hitaben yaptığı konuşma hükümete
yöneliktir ve eleştiridir; ancak, birkaç defa üzerinde durmak suretiyle,
açıklanmasına ihtiyaç olan bir konuyu dile getirdiği için, Sayın Dışişleri
Bakanına söz verdim. Sayın Dışişleri Bakanı da, mahkemede kendi konumuyla ilgili
açıklamada bulunmuştur.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
İlk cümlesine bakın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Çetin,
lütfen yerinize oturun... Lütfen yerinize oturun...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Partimizin kurumsal kimliğini hedef alıyor.
BAŞKAN - Bakınız, ben,
burada, her konuşmayı izliyorum. Sayın Berhan Şimşek, Maliye Bakanımıza hitaben
"tuluat sanatçısı" kelimelerini kullanmıştır.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Kendisi sanatçı.
BAŞKAN - Bakın, lütfen...
Ben, söz verilmesi
gereken yerde söz vermeye çalışıyorum, siz, konuşmacının her cümlesine itiraz
ederek, bir şey yaptığınızı zannediyorsunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Her cümlesine değil.
BAŞKAN - Biraz evvel,
Sayın Başbakan burada konuşurken her cümlesine itiraz edildi. Böyle bir şey
olabilir mi?! Böyle bir konuşma dikkatleri dağıtmaz mı?! Lütfen...
Yani, burada, bütün
arkadaşlarımızla birlikte, 2004 yılı bütçesi içerisinde bir konuşma yapıyoruz.
Eleştiriler olabilir, hoşa gitmeyen sözler olabilir; yeter ki, ağır eleştiri ve
hakaret sınırına varmasın.
Ben, Sayın Dışişleri
Bakanının açıklamasında, Cumhuriyet Halk Partisine, onun hukukî varlığına karşı
bir sataşma görmüyorum.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Tutanakları bir daha okuyun.
BAŞKAN - Tutanakları
getirtirim, sonra görüşürüz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın
milletvekilleri, lütfen...
Sayın milletvekilleri,
Sayın Başkanlığımıza bir pusula gönderilmiştir; okuyorum:
"Cumhuriyet Halk
Partisi adına konuşan -Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşmadı, şahsı adına
konuştu-benden alenen bahsederek, şahsımla ilgili sataşmada bulunmuştur.
İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz talep ediyorum.
Kemal Unakıtan
Maliye Bakanı"
Sayın Bakan, çok rica
ediyorum... Ben, bundan habersiz olarak bir konuyu dile getirdim. Bu, sizin de
yapmanız gereken açıklama için yeterlidir. Çok rica ediyorum...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Yani, çok
yakışıksız bir kelimeydi; bunu kabul ediyorum. Lütfen...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Fazla uzatmayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Peki, bir cümle
o zaman.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
2. - Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın, İstanbul Milletvekili
Berhan Şimşek’in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, burada, 2004 yılı bütçesi için toplandık. Sayın
Başbakanımız çok geniş açıklamalarda bulundu. Görüştüğümüz bu bütçe, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde bütün hedefleriyle tutturulmuş yegâne bütçe. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
EMİN KOÇ (Yozgat) - Ne
ilgisi var şimdi bunun sataşmayla?!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bu bütçeyle ilgili, çeşitli toplantılarda, bütçe
sunuş konuşmamda bilgiler arz ettim, rakamlar söyledim ve bu rakamlar
bazılarının işine gelmediği için "efendim, doğru değildir" gibi bazı
sataşmalar oldu, bazı açıklamalar oldu. Burada, ben, onların hepsine, detaylı
cevaplar verdim. Maliye Bakanının...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Doğru
söylemiyor Sayın Başkan, doğru söylemiyor.
BAŞKAN - Sayın Oyan,
lütfen...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Sayın Hocam, siz de, ikide bir, çıkıyorsunuz ve maalesef,
bütün milleti, yanlış bilgilerle bilgilendiriyorsunuz.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Doğru
söylemiyorsunuz.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Dün akşam yapmış olduğunuz konuşmada da, borçlanma vadesi
gittikçe azalıyor konusunu yanlış bildirdiniz; onu da açıklayacağım. (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Bakan...
Sayın Bakan...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Cevap
veremediniz Sayın Bakan, cevap veremediniz.
BAŞKAN - Sayın Bakan...
Sayın Bakan...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Peki Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
sayın konuşmacının...
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Maalesef, cevap veremediniz Sayın Bakan!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bu rakamlar bazılarının hoşlarına gitmiyor. Türk
Milletinin sevindiği yerde bazıları üzülüyor; ben, ona şaşırıyorum! (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, hangi konuda söz verdiniz?!
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, bu bir sataşmaya cevap değildir.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Yahu, üzülmeyen allahaşkına; Türk Milleti seviniyor. (AK
Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler) Üzülmeyin...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ederim...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bu rakamları, bilenler de, bilmeyenler de bazen
çıkıyor. Şimdi, sanatçılıktan tuluat sanatçılığına... Ben şimdiye kadar tiyatro
sanatçılığı yapmadım; ama, yapanlar var. Tuluat sanatçılığını da bilmiyorum.
Onu benden daha iyi bilenler var. Kendi tecrübelerini, kendi bilgilerini bana
yansıtmaya kimse kalkmasın, herkes kimin ne sanatçısı olduğunu gayet iyi
biliyor.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ederim, sağ olun.
Sayın Koç, buyurun
efendim...
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Geleneksel sanatlarımızdan habersiz Maliye Bakanı olur mu?
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, sayın bakanlar konuşur, grup adına konuşmalar yapılır;
söyledikleri tutarsız şeylerse, yanlış rakamlarsa, her partinin konuşmacıları
vardır, bir sonraki konuşmada çıkarlar ve bunları eleştirirler; ama, topluca
"konuşulanların hepsi yalandır, hepsi yanlıştır" diye bir genelleme
yapmanın, doğru olmadığını düşünüyorum. Lütfen konuşmalarımızı İçtüzüğün
emrettiği şekilde, nezih bir şekilde yapalım. Meclisimize yakışan budur.
Sayın Koç, lütfen, yeni
bir sataşmaya meydan vermemek üzere; buyurun.
3. - Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün, konuşmasında, Partisinin kurumsal
kimliğine sataşması nedeniyle konuşması
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bütçe maratonunun son gününde, olmasını istemediğimiz tarzda konuşmalar birbiri
ardı sıra gelmeye başladı. Ben, Sayın Dışişleri Bakanının, Cumhuriyet Halk
Partisinin kurumsal kimliğine dönük birtakım yorumlarını -Sayın Başkanın söz
hakkı vermesiyle- burada dile getirmek istiyorum.
Bir defa, Sayın Dışişleri
Bakanına şunu hatırlatmak istiyorum: Sayın Bakan, bir vatandaş Abdullah Gül
kimliğiyle konuşabilir, buna çok saygım var -bütün söylediklerine saygım var,
bütün görüşlerine saygım var- ama, Sayın Abdullah Gül, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti Hükümetinin Dışişleri Bakanı sıfatıyla konuşuyorsa, o zaman
konuştuklarının çok iyi irdelenmesi gerekir, kendisinin de bir öz irdelemeden
geçirmesi gerekir.
Ben, Sayın Dışişleri
Bakanına şunu soruyorum: Geçen gün, burada, sözlü sorularda da kendisine
yöneltilmişti. Kendisinin beraat ettiğini, bu konuyu çok iyi araştırmadan yorum
yapmamamız gerektiği söylemişti...
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Hayır, öyle demedi.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Dışişleri Bakanı, acaba, siz, bu davada yargılandınız mı? Yargılanıp mı
beraat kararı aldınız, yoksa, üst yargı tarafından sabit görülen ve hüküm
verilen bir cezaya, eşit suçtan, eşit oranda, aynı suça iştirakten
yargılanmanız mı gerekmektedir? Yargılanın!.. Bakın, dokunulmazlığını kaldırın,
kaldıralım, yargılanın, beraat edin, ondan sonra hem vatandaş Abdullah Gül
olarak hem Dışişleri Bakanı Abdullah Gül olarak bu görüşleri savunabilirsiniz.
BAŞKAN- Sayın Koç,
teşekkür ederim.
HALUK KOÇ (Devamla)- Son
cümlemi söylüyorum.
Bir telaş içindesiniz
Sayın Dışişleri Bakanı. Bu telaş, daha önce bir devlet büyüğünün ifade ettiği
gibi, bazı tavırları sergileyenlerin telaşı olarak gözüküyor.
Saygılar sunarım. (AK
Parti sıralarından gürültüler; CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Sayın Gül, bir
talebiniz mi var efendim?..
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri)- Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN- Buyurun efendim.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri)- Sayın Başkan, sayın konuşmacı,
benim söylemediğim şeyi, söylemiş şeklinde sundu.
HALUK KOÇ (Samsun)-
Tutanaklarda var.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri)- O gün burada bana sorulduğunda, ben
beraat ettim demedim. Demin söylediğim gibi, benim konumumda olan herkesin
beraatını Yargıtay onaylamıştır dedim. Bunu burada da söyledim...
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
ALİ TOPUZ (İstanbul)-
Hayır... Hayır... Toptan beraat olmaz, yargılanmadan beraat olmaz. Öyle bir
usul yok.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri)- ...ama, siz burada benim
söylediğimi çarpıtıp yanlış şey söylediniz. Dolayısıyla, söylediklerinizi aynen
reddediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN- Sayın Bakan,
teşekkür ederim, sağ olun.
III. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2004
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/688) (S.
Sayısı : 284) (Devam)
2.- 2002
Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2002 Malî
Yılı Genel Bütçeli Daireler Kesinhesap
Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656, 3/370, 3/372,
3/373) ( S. Sayısı : 286) (Devam)
3.- 2004
Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı : 285) (Devam)
4.- 2002 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına
Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657, 3/371) (S. Sayısı : 287) (Devam)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 2004 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısının, 2002 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının, 2004
Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının ve 2002 Malî Yılı
Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylamalarını
yapacağız.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Her 4 kanun tasarısının
açıkoylamasının elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)-
Sayın Başkan, kabul edenleri sormadınız bile.
BAŞKAN- Sordum. Baktım,
sizden de kabul edenler var; o yüzden, kabul edilmiştir dedim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)-
Bakmadınız bile.
1.- 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/688) (S. Sayısı : 284)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylamasına
başlıyoruz.
Oylama için 5 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini, kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Sonuna gelince başı
unutulmuş olabilir; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylamasını
yapıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
ayrı ayrı 4 oylama yapacağız. 4 oylamanın sonunda da, yarınki Genel Kurulla
ilgili çok önemli bir konuyu konuşacağız. Dolayısıyla, salondan ayrılmasanız
iyi olur.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, açıkoylamanın sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 482
Kabul : 341
Ret : 141 (x)
2004 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
yerlerinize oturur musunuz lütfen!
2.- 2002 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların
Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile 2002 Malî Yılı Genel Bütçeli Daireler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/656, 3/370, 3/372, 3/373) (S. Sayısı : 286)
BAŞKAN - Şimdi, 2002 Malî
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.
Oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
yerlerinize oturmazsanız oylamayı nasıl yapacaksınız?.. Lütfen!..
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 2002 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylama
sonucunu okuyorum:
Kullanılan oy sayısı : 461
Kabul : 333
Ret : 128 (x)
Sayın milletvekilleri,
2002 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.
3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı : 285)
BAŞKAN - 2004 Malî Yılı
Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.
Oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen
de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yapılan oylama, 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı içindir.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısının
açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 464
Kabul : 330
Ret : 134 (x)
Böylelikle, 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.
4.- 2002 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların
Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile 2001 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657, 3/371) (S. Sayısı :
287)
BAŞKAN - Şimdi, 2002 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylamasına
başlıyoruz.
Oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarısının açıkoylama sonucunu okuyorum:
Kullanılan oy sayısı : 464
Kabul : 334
Ret : 130 (x)
Sayın milletvekilleri,
2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
böylelikle Bütçe ve Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; milletimiz ve memleketimiz için hayırlı olmasını diliyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
Danışma Kurulu önerisini
okutuyorum:
V. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun 25 Aralık 2003 Perşembe günü saat
13.00’te toplanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No.: 57 Tarihi: 24.12.2003
Genel Kurulun 25.12.2003
Perşembe günü saat 13.00'te toplanmasının, Genel Kurulun onayına sunulması
Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Faruk Çelik Ali Topuz
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tekrar dikkatinize
sunuyorum, kabul edilen Danışma Kurulu önerisiyle, Genel Kurul yarın saat
13.00'te toplanacaktır.
Kabul edilen bütçe
sebebiyle Sayın Başbakan bir teşekkür konuşması yapmak üzere söz istemişlerdir.
Sayın Başbakan, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ve Kesinhesap Kanunu Tasarısıyla ilgili gerçekten yorucu günler
geceler geçti ve siz değerli arkadaşlarım, iktidarıyla muhalefetiyle, burada
yoğun bir performans ortaya koydunuz. Belki uykusuz geceler oldu, bunları,
gerçekten ben de zaman zaman televizyonlarda da takip ettim, izledim ve
gösterdiğiniz bu performans neticesinde, bu kanun tasarısı, sizlerin reyleriyle
kabul edilmiş oldu.
İnanıyorum ki, 2004 yılı,
sizlerin bu alınteriyle, sizlerin bu samimî gayretleriyle, çok daha anlamlı,
çok daha farklı, çok daha dolu dolu bir yıl olacak.
Bizler, hükümet olarak,
elimizden gelen gayreti, yine, 2003'deki gibi, göstereceğiz, içeride, dışarıda,
gece gündüz demeden koşturacağız ve 2004 yılının, ülkemiz, milletimiz için
hayırlara vesile olmasını Allah'tan temenni ederken, Türkiye'nin, dünyadaki o
onurlu yerini süratle almasına vesile olmasını temenni ediyor, sizleri, tekrar
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından ayakta alkışlar; CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Başbakan,
çok teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 25 Aralık 2003 Perşembe
günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 17.21