BIM 2 2 2004-01-19T08:27:00Z 2004-01-19T08:27:00Z 93 64917 370028 TBMM 3083 740 454420 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22 YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 36

 

34 üncü Birleşim

22 Aralık 2003 Pazartesi

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S. Sayısı: 284, 286, 285, 287)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1. - Dışişleri Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Dışişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1. - Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Kültür Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Turizm Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

D) İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI

1. - İçişleri Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - İçişleri Bakanlığı  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Emniyet Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Emniyet Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1. - Jandarma Genel Komutanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2 .- Jandarma Genel Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

c) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1. - Sahil Güvenlik Komutanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Sahil Güvenlik Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

E) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1. - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Tarım Reformu Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisinin İsviçre Konfederasyonu Parlamentosu Ulusal Meclis Kanadının 16 Aralık 2003 tarihinde sözde Ermeni soykırımının tanınması konusunda, tarihî gerçekleri kasıtlı biçimde çarpıtan, hatalı ve tek yanlı aldığı kararı kınadığına ve kabul edilmez olarak değerlendirdiğine ilişkin AK Parti ve CHP Grup Başkanvekillerinin ortak önergeleri

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - 3-19 Haziran 2003 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 91 inci Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen "185 sayılı Gemiadamlarının Kimlik Belgeleri Sözleşmesi (Gözden geçirilmiş) 2003" hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/419)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, ASKİ'nin uyguladığı su tarifesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1406)

2. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, gazi sağlık fişlerinin toplatılmasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönül'ün cevabı (7/1409)

3. - Mersin Milletvekili Şefik Zengin'in, uzman erbaşların özlük haklarıyla ilgili yeni düzenleme çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönül'ün cevabı (7/1470)

4. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'da afet kapsamındaki bir gayrimenkulün satıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1476)

5. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Ülkemizdeki ABD askeri varlığına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönül'ün cevabı (7/1558)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak beş oturum yaptı.

2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) görüşmelerine devam olunarak;

Ulaştırma Bakanlığı,

Denizcilik Müsteşarlığı,

Sağlık Bakanlığı,

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,

Millî Eğitim Bakanlığı,

Yüksek Öğretim Kurulu,

Üniversiteler (53 adet),

2004 malî yılı bütçeleri ile 2002 malî yılı kesinhesapları, kabul edildi.

Alınan karar gereğince, 22 Aralık 2003 Pazartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 21.53'te son verildi.

 

Sadık Yakut

 

 

Başkanvekili

 

 

Mevlüt Akgün

Ahmet Küçük

 

Karaman

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

No. : 52

II. - GELEN KÂĞITLAR

22 Aralık 2003 Pazartesi

Tasarılar

1. - İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/718) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.12.2003)

2. - Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi Kuruluşu Hakkında Kanun ile Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/719) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.12.2003)

3. - Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/720) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

Sözlü Soru Önergesi

1. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, BOTAŞ eski yöneticileri hakkında verilen mahkeme kararına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/891) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

Yazılı  Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya'nın, Avusturyalı öğrencilerin öğrenim harcının kaldırılması için bir çalışma olup olmadığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1691) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

2. - Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Millî Eğitim Geliştirme Projesi için alınan kredinin amacı dışında kullanıldığı iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1692) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)

3. - Samsun Milletvekili Mustafa Çakır'ın, istisna akdi ile yurtdışında çalışan işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1683) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

22 Aralık 2003 Pazartesi

BAŞKAN: Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

Birleşime 15 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 11.10

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.40

BAŞKAN: Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Önceki oturumda toplantı yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, yoklamayı tekrarlayacağım.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen sayın milletvekillerinin, yoklama pusulalarını Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.

Sekizinci turda, Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçeleri görüşülecektir.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) (x)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1. - Dışişleri Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Dışişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1. - Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Kültür Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Turizm Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

10.12.2003 tarihli 26 ncı Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içerisinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre içerisinde, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Sayın milletvekilleri, sekizinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar adına: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen, Hatay Milletvekili Sayın İnal Batu, İstanbul Milletvekili Sayın Zülfü Livaneli, Gaziantep Milletvekili Sayın Abdulkadir Ateş, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin, İstanbul Milletvekili Sayın Sıdıka Sarıbekir; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Vahit Erdem, Düzce Milletvekili Sayın Yaşar Yakış, Muğla Milletvekili Sayın Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu, Antalya Milletvekili Sayın Fikret Badazlı, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Zekai Özcan, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi.

Şahısları adına: Lehinde, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan, Trabzon Milletvekili Sayın Asım Aykan, Afyon Milletvekili Sayın Ahmet Koca, Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven, Muğla Milletvekili Sayın Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu, İzmir Milletvekili Sayın Zekeriya Akçam; aleyhinde, Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekçioğlu, İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil.

Sayın milletvekillerinin söz sıraları böyle.

Sayın milletvekilleri, yoğun bir programımızın olduğu tarafınızca da bilinmektedir.

Gruplar, Başkanlığımıza ilettikleri sözcülerin konuşma sürelerini de bildirmişlerdir. Buna göre, Sayın Onur Öymen'in 7,5, Sayın İnal Batu'nun 7,5, Sayın Zülfü Livaneli'nin 7,5, Sayın Abdulkadir Ateş'in 75, Sayın İzzet Çetin'in 7,5 ve Sayın Sıdıka Sarıbekir'in de 75 dakikalık konuşma süreleri vardır. Bunları da bilgilerinize sunuyor, sayın konuşmacıların da, gruplarının bize bildirdikleri bu sürelere uymaları konusunda dikkatli olmalarını rica ediyorum.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen'de.

Buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Dünyanın en iyi diplomat kadrolarından birine sahip olmasına rağmen, ne yazık ki, geçtiğimiz yıl, hükümetin dışpolitika alanında başarı hanesine kaydedecek bir şey bulmakta çok zorluk çektik.

Ayrıca, Diyanet İşleri bütçesine yüzde 29'luk bir artış yapılırken, dışpolitika alanında en zor sınavları verdiğimiz bir dönemde Dışişleri Bakanlığı bütçesine sadece yüzde 8'lik bir artış öngörülmesini de yadırgadığımızı söylemek zorundayım.

Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, maalesef, başından beri, ülkemizin sağlam dışpolitika geleneklerinden uzaklaşma istidadı göstermiş ve dış baskılardan etkilenerek temel politikalarda değişiklik yapma eğiliminde olduğu izlenimini vermiştir.

Karşılaştığımız en ciddî sorunlardan biri Irak meselesi olmuştur. Ne yazık ki, hükümet, Irak konusunda başından beri hata üzerine hata yapmış ve ülkeyi savaşın eşiğine getirmiştir. 1 Mart günü Yüce Meclis büyük bir basiret göstererek hükümet tezkeresini reddetmiş olmasaydı, bugün Türkiye bir cephe ülkesi, bir karargâh ülkesi olarak savaş bataklığına sürüklenmiş olacaktı; Türkiye, onbinlerce yabancı askerin yerleştiği bir ileri karakol haline gelecekti ve birçok bölge ülkesinin husumetini çekmiş olacaktık. 1 Mart tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde reddedilmesiyle büyük bir badireden kurtulduk; ama, hükümet, 7 Ekim günü aldığı bir yetkiyle Türk askerini Irak'a göndermekte direndi. Başta, bizden asker isteyen Amerikalılar, eğer tutumlarını değiştirmeselerdi, Türk askerinin gönderilmesinin faydadan çok mahzur yaratacağını görmeselerdi, biz askerlerimizi göndermiş olacaktık ve sizin tabirinizle, büyük bir yangının ortasına atılmış olacaktık. Ne yazık ki, bu süreç içerisinde Türkiye, esen rüzgârlara göre yön değiştiren bir ülke görünümü sergilemiştir. Sayın Başbakanın "stratejik müttefikimiz Amerika istedi diye bu tezkere çıktı" sözü, siyasî tarihimize kara bir sayfa olarak geçecektir. 1 Mart günündeki kararımızla dünyada kazandığımız itibar, hükümetin izlediği dümensuyu politikası nedeniyle erimiştir. Hükümet yetkilileri, "komşumuzdaki yangına seyirci kalamayız" yolundaki söylemlerini bir gecede unutmuşlardır.

Süleymaniye olayı da ülkemizin itibarına zarar vermiş ve millî gururumuzu incitmiştir. Askerlerimizin haysiyet kırıcı muamelelere maruz bırakılması üzerine, hükümet, bir protesto notası vermeye bile cesaret edememiştir, Amerikalılardan özür dilemelerini bile isteyememiştir. Sayın Başbakan "her olayda nota verilmez, büyük devletler özür dilemez" diyerek, bir taraftan, dışpolitikalarındaki bilgi eksikliğini ortaya koymuş, bir yandan da, cumhuriyet tarihimizde ilk defa ülkemizi bir küçük devlet gibi kabul ettiğimiz izlenimini, maalesef, vermiştir. Buna hakkınız yoktu arkadaşlar. Türk Milleti sizden, millî haysiyetimize yakışır bir tepki bekliyordu. Ne yazık ki, bunu gösteremediniz.

Dahası var. Hükümet, 22 Eylülde Dubai'de Amerika'yla imzaladığı 8,5 milyar dolarlık kredi anlaşmasında, Kuzey Irak'a asker göndermemeyi taahhüt etmiştir. Bu anlaşma da cumhuriyetimizin tarihine kara bir leke olarak girecektir. Zira, seksen yıldan beri hiçbir cumhuriyet hükümeti para karşılığında siyasî koşul kabul etmeyi öngören bir anlaşma imzalamamıştır. Bakın, hâlâ bu anlaşmanın metnini açıklayamıyorlar. Meclisin onayına tabi olan bu anlaşmayı Meclisten gizliyorlar, halktan gizliyorlar; aynen, 23 Haziranda çıkardıkları aynı konudaki kararnameyi halktan hâlâ gizli tuttukları gibi. Şimdi yapılacak iş, bizce, bu anlaşmayı hiç onaylamamaktır, hiç yürürlüğe koymamaktır; Türkiye, para karşılığında, bahşiş karşılığında politikasını yönlendiren bir ülke durumuna düşürülmemelidir.

Hükümetin, 20 Martta Meclisten aldığı yetkiye rağmen, Kuzey Irak'taki teröristleri etkisiz kılmak ve sınırlarımızı güvence altına almak için o bölgeye asker gönderememesi de hazin bir olay olmuştur. Anlaşılıyor ki, Amerikalıların oraya asker göndermemizi istememeleri üzerine, hükümet Meclisten aldığı yetkiyi kullanamamıştır. Bunu üzüntüyle kaydediyoruz. "Acaba, Amerikalılar, Türkiye'nin PKK ile görüşmesini telkin mi etmişlerdi?" Sayın Elekdağ bu soruyu sordu; Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin görüşülmesi sırasında Sayın Millî Savunma Bakanı "hiç böyle bir telkin olmamıştır, hiç böyle bir gelişme yoktur" dedi. Acaba, Avrupa'nın böyle girişimleri var mı? Hükümet üyelerimiz merak ediyorlarsa, Avrupa Konseyinin Türkiye raportörlerinin birkaç gün önce hazırladıkları raporu okumalarını tavsiye ederim. O raporu okurlarsa, eminim ki, çok şaşıracaklardır.

Değerli arkadaşlar, Saddam Hüseyin'in yakalanmasıyla Irak'ta yeni bir sayfa açılmıştır. Biz diliyoruz ki, bu sayfa, yeni bir başlangıç olsun ve Amerika'nın Irak halkıyla barışmasına fırsat versin. Bunun için yapılacak şey, Irak'ın kaderini, bir an önce, Iraklılara teslim etmektir. Bunun için de, demokratik ve laik bir devletin kurulmasını amaçlayan seçimler erken bir tarihte yapılmalıdır. Kuzey Irak'taki bazı etnik grupların fiilî durum yaratma, bölgede bir federatif devlet kurma yolundaki girişimleri son derece sakıncalıdır. Hiç kimse fiilî durum yaratarak Irak halkının serbest iradesine ipotek koymaya kalkışmamalıdır ve bölge ülkelerini de uyarıyoruz; Irak'ın serbest iradesine şimdiden ipotek koyma girişimlerini hiç kimse desteklemeye kalkışmasın, herkes, bu konuda, dikkatli bir dil kullansın.

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimize gelince: Geçen dönemde, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak özveriyle çalıştık, hükümetin girişimlerini, reform yasalarını destekledik; ama, Avrupa Birliğinden bunun karşılığını gördüğümüzü söyleyemeyiz. Ne yazık ki, Avrupa Birliğinin son zirve kararları, son yıllardaki diğer zirve kararlarında alınan kararların, metinlerin hepsinden kötüdür, hepsinin gerisindedir; daha önceki zirvelerde bizden talep edilmeyenler, bu defa metne konulmuştur. Bu metinde, özellikle, Güneydoğu Anadolu'ya atıfta bulunulmasını yadırgıyoruz. Sayın Başbakan diyor ki: "Bu, gelir dağılımı farkını belirtmek için konulmuştur." Nereden biliyorsunuz? Metinde öyle bir şey yazmıyor. Bu, sizin yorumunuz. Metnin içinde yazan bu değildir. Ayrıca, Türk yargısının bağımsızlığından kuşku uyandıracak ifadeler metinde yer alıyor. Türkiye'de din özgürlüğü olmadığı yolunda izlenimler veren ifadeler yer alıyor. Türkiye'nin makro ekonomik dengelerinin bozuk olduğu yolunda ifadeler yer alıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız Sayın Öymen.

Buyurun.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Biz bunları yadırgıyoruz.

Değerli arkadaşlar, hükümetin, bunlara, kuvvetli tepki göstermesini bekliyoruz. Ne yazık ki, Sayın Başbakan, zirve sonuç belgesini olumlu bulduğunu söylemiştir. Böyle bir belgeyi olumlu bulmak için, gerçekten, ya belgeyi okumayacaksınız veya inanılmaz bir hoşgörünüz olacak. Bizim milletimizin, Meclisin hükümetten beklediği, ülkemize karşı, milletimize karşı yapılan haksızlıklara tepki göstermektir. Aynı durumu, Avrupa Birliğinin son ilerleme raporunda gördük. İçinde, gerçekten kabul edemeyeceğimiz pek çok ifade vardır. Türk kadınlarının yüzde 50'sinin psikolojik ve fizikî şiddet gördüğünü söylüyor. Bu, 10 000 000 kadın demektir; yani, 10 000 000 erkeğimiz her gün suç işliyor, evde kadınlarını dövüyor ve siz, diyorsunuz ki "bu objektif bir rapordur..." "Türk doktorları işkence belgelerini imha ediyor" diyor; siz, diyorsunuz ki "bu rapor objektiftir..."

Değerli arkadaşlar, hükümet bunları içine sindiriyorsa, biz sindiremiyoruz. Bunu çok açıkça söylemek zorundayız. Bu gibi haksız eleştirileri içimize sindirmiyoruz ve Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olmasının da böyle haksız eleştirileri sineye çekme yolundan geçtiğine de inanmıyoruz. Avrupa Birliğine girmenin yolu, millî gururumuzun, itibarımızın zedelenmesini sineye çekmek değildir; haksız eleştiriler karşısında, çaresizlik içinde boyun bükmek değildir; milletimizi inciten ifadeler karşısında, alttan alıcı bir tavır sergilemek hiç değildir. Türk Milletinin gururunu, itibarını, haysiyetini korumak, hükümetin öncelikli hedefi olmalıdır. Haksızlıklara karşı direnme cesareti olmayan bir hükümet, Türkiye'yi Avrupa Birliğine taşıyamaz.

Biz, şunu görüyoruz ki, başta bazı Hıristiyan Demokrat Partiler olmak üzere, Avrupa'daki bazı siyasî güçler, henüz, Türkiye'nin erken bir tarihte üye olmasını içlerine sindirememişlerdir.

Birkaç gün önce, Hollanda Dışişleri Bakanı Ben Bot, Hollanda Meclisinin bütçe görüşmeleri sırasında, Aralık 2004'te Türkiye'ye tarih verilmesinin mümkün olmadığını söyledi. Sayın Bot, Türkiye'nin dostudur ve benim bildiğim kadarıyla, Türkiye'nin üyeliğini desteklemektedir. 

Öyle anlaşılıyor ki, halkımıza pembe tablolar çizerek, haksız bir iyimserlik tablosu yaratarak Avrupa Birliğine giremeyeceğiz. Demek ki, bir mücadele vermemiz gerekiyor. Bu mücadeleyi, iktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle, basınıyla, akademik çevreleriyle el ele vermek zorundayız. Avrupa Birliğine girmenin başka yolu yoktur, iyimser ifadeler yeterli değildir.

BAŞKAN - Sayın Öymen, toparlar mısınız sözlerinizi.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olmasının koşullarından biri de, Avrupa'nın çağdaş, uygar ve laik değerlerini, yalnız sözde değil, gerçek anlamda benimsemektir; çağdaş anlayışlarla bağdaşmayan politikalardan ve davranışlardan kaçınmaktır. Türban konusunda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açılan davada, Dışişleri Bakanlığının yapmış olduğu savunma, Bakanlığımızın çağdaş, laik değerlere nasıl kararlılıkla sahip çıktığını bir kere daha kanıtlamıştır. Bu savunmayı yapan değerli arkadaşlarımızı içtenlikle kutluyorum ve hükümetin bu savunmayı geri çekmeyi kararlaştırdığı yolundaki haberlerin doğru olmadığını ümit etmek istiyorum. Hiç kimse, Türk yargısının, laik Anayasamıza uygun olarak verdiği kararları Avrupa mahkemeleri yoluyla bozdurmaya heveslenmesin. Cumhurbaşkanı Chirac'ın türbanı kamu kuruluşlarına yasaklama kararını herkes dikkatle değerlendirmeli, laiklik karşıtı eylemlerine Avrupadan destek beklememelidir.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi tamamlıyorum; 20 nci Yüzyılın başlarında Filozof Sakallı Celal "Türkiye, garptan şarka doğru giden bir gemidir; üzerinde bazıları garba doğru koşar"demişti. Atatürk, işte bu geminin yönünü değiştirdi. O zamandan beri Türkiye artık, doğudan batıya doğru giden bir gemidir;ama, anlaşılan, üzerinde bazıları hâlâ doğuya doğru koşmaya çalışıyorlar;ama, onların gücü, hiçbir zaman bu geminin yönünü bir kere daha değiştirmeye yetmeyecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Dışişleri Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. Değerli arkadaşım İnal Batu ve diğer milletvekili arkadaşlarımız, Grubumuzun görüşlerinin başka boyutlarını anlatmaya devam edecekler.

Tekrar saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öymen.

İkinci konuşmacı, Sayın İnal Batu.

Buyurun Sayın Batu (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İNAL BATU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi konusunda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; hepinize saygılar sunuyorum.

Geride bırakmakta olduğumuz yılda, Dışişleri Bakanlığımız, âdeta iç içe girmiş bulunan, memleketimizin kaderiyle ilgili çok önemli sorunlarla uğraşmıştır. Ne yazık ki, önemli görevleri yerine getirmesi beklenen Bakanlığımıza tahsis edilen bütçe, bu yıl da yetersizdir.

Bu zor koşullarda görevlerini özveriyle yerine getirmeye çalışan Bakanlık mensuplarını, sevgili meslektaşlarımı, buradan saygıyla selamlıyorum.

Dışişleri Bakanlığı mensupları, bu çetin görevleriyle baş etmeye çalışırken, maalesef, geçtiğimiz yılda, emeklilik yaşının 61'e indirilmesi uygulamasından muaf tutulmama tehlikesiyle karşı karşıya gelmişlerdir. İktidarın kendisine göre bir Dışişleri Bakanlığı yaratmak amacıyla yapmak istediği izlenimini veren bu yanlış uygulama, Cumhuriyet Halk Partisinin girişimi üzerine, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş ve daha sonraki aşamada, Bakanlık mensupları bu uygulamanın kapsamından çıkarılarak, bir büyük haksızlığın eşiğinden dönülmüştür.

Yarım asırdır ülkemizin çok önemli bir ulusal davası olan Kıbrıs sorununda, geride bıraktığımız yılda önemli gelişmeler yaşandı. Kıbrıs sorunu, her şeyden önce, bir insan hakları sorunudur. Ulusların ve halkların kendi geleceklerini belirleme, sosyal gelişme, ekonomik kalkınma hakları, bugüne kadar Kıbrıs Türk Halkına tanınmamış; bu hakların korunması ve geliştirilmesi, ambargolarla önlenmiştir. Kıbrıs meselesi, aynı zamanda, bir uluslararası hukuk ve adalet meselesidir; Kıbrıs Türklerinin 1959-1960 antlaşmalarıyla kazanmış oldukları hakların korunması meselesidir. Yine, Kıbrıs meselesi, Ada'nın bir Helen cumhuriyetine dönüştürülmesinin ve Kıbrıs Türklerinin bir azınlık statüsüne indirgenmesinin önlenmesi mücadelesidir. Kıbrıs sorununun tarihini anlatmak, herhalde, bu kısa konuşmanın kapsamı dışında olacaktır; ancak, Yunanistan'ın, 1980 yılında Avrupa Birliğine girmesi ve Türkiye'nin aynı imkândan yararlanamaması, Kıbrıs sorununun en önemli dönüm noktalarından biri olmuştur. Bu tarihten sonra Avrupa Birliği, günümüze kadar gelen süreçte, Kıbrıs sorununun, Yunanistan'ın da teşvikiyle, giderek daha fazla müdahili olmuştur. 1960 sistemiyle Ada'da kurulması amaçlanan Türk-Yunan dengesi bozulmuş ve sorunun tüm parametreleri değişmiştir.

Avrupa Birliğinin haksız ve uluslararası hukuka aykırı Kıbrıs politikasının önemli aşamaları olarak; 1995'te, Kıbrıs Rum Yönetiminin tam üyelik başvurusunun kabulü; 1997'de, Rumlarla üyelik müzakerelerinin başlatılması; 1999'da, Rumlara, siyasî çözüm olmadan tam üyelik kapısının açılması ve çözüm yükümlülüğünün Türkiye'ye dayatılması zikredilebilir.

Şimdi gelinen aşamada, Kıbrıs sorununa damgasına vuran gelişme ise adına "Kofi Annan Planı" denilen belgedir. Kofi Annan Planı denilen belge dedim; çünkü, bu plan, aslında Avrupa Birliği üyesi İngiltere'nin önemli bir diplomatı olan Lord Hannay tarafından hazırlanmıştır. Üstelik, Rum Cumhurbaşkanı Klerides tarafından da itiraf edildiği gibi, bu planın Rumlarla önmüzakeresi yapılmış ve belge, Rum Yunan tarafının ilkeleri doğrultusunda değiştirilmiştir. Bu skandala AKP hükümetinin gerekli tepkiyi göstermemiş olmasından üzüntü duyduğumu, burada bir kere daha belirtmek istiyorum. Planın ayrıntıları üzerinde durmak, tabiatıyla, bu kısa konuşma çerçevesinde mümkün değildir; ancak, planın, Kıbrıs Türk Halkının yıllardan beri mücadelesini verdiği iki bölgelilik, siyasî eşitlik, ekonomik yaşayabilirlik ve Türkiye'nin etkili garantisi alanlarındaki kazanımlarını ya tamamen ortadan kaldırdığı ya da önemli ölçüde zedelediğini zikretmek istiyorum.

Kıbrıs konusunda, içinde bulunduğumuz yılda vuku bulan önemli bir gelişme de, AKP hükümetinin Loizidu davasına ilişkin tutumudur. Hükümet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin hükme bağladığı 1 000 000 doları aşkın tazminatı ödeme kararıyla, bizce, Kıbrıs sorununda savunduğumuz önemli ilkelerden taviz vererek, sadece zaman kazanmak yoluna gitmiştir ki, bunun önemli sakıncalarını, dilerim önümüzdeki yıllarda yaşamayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kıbrıs konusunda son olarak, geçtiğimiz hafta KKTC'de yapılan parlamento seçimlerine değineceğim. Bu seçimlerden önce AB ve ABD'nin seçimlere fütursuzca müdahale ederek taraf olmaları, başka bir siyasî skandal teşkil etmiştir. Seçimlerin şaibeli olacağı ve galeyana gelecek halkın Gürcistan modeli taşkınlıklarla yönetime el koyacağı yolunda belirli başkentlerden yayılan iddiaların ne kadar mesnetsiz ve maksatlı olduğu, seçimlerin tam bir dürüstlük ve şeffaflık içinde cereyan etmesiyle iyice ortaya çıkmıştır. Bu haksız iddiaların sahipleri, ne yazıktır ki, mahcubiyet göstereceklerine, seçimlerde muhalefetin çoğunluğu elde edememiş olmasından dolayı üzüntülerini beyan etmeye devam ediyorlar. Bu seçimlerde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bir kere daha siyasî rüştünü ispat etmiştir.

Kıbrıs Türk Halkının seçimlerde ortaya çıkan iradesi, Kofi Annan Planını aynen kabul etmek isteyenlere geçit vermemiş, aynı zamanda Kıbrıs Türk Halkının makul bir siyasî çözüm, değişim, Avrupa Birliği üyeliği ve dürüst yönetim beklentilerini ortaya koymuştur. Kaldı ki, KKTC Parlamento seçimlerini, Kofi Annan Planı konusunda bir referandum olarak nitelendirmek de doğru değildir. Zannımca, muhalefet partilerine oy veren seçmenlerin belki de önemlice bir bölümü, Kofi Annan Planını onaylamak amacıyla değil, Kuzey Kıbrıs'ta son yıllarda hüküm süren ekonomik sorunlar ve özellikle, maalesef Türkiye'den ithal edilmiş bulunan bankacılık alanındaki skandallara tepki olarak oy kullanmışlardır.

Kuzey Kıbrıs'ta Parlamentoya giren 4 siyasî partinin asgarî müştereklerde birleşerek bir millî mutabakat hükümeti oluşturmaları, bu olmazsa, en fazla oy alan iki partinin koalisyon olanaklarını zorlamaları, geçerli çözümler olarak görülmektedir. AKP Hükümetinin de, barış ve çözüm yolunda gerekli yönlendirici ve doğru politikaları oluşturarak gereğini yapmasını diliyoruz.

Bu bağlamda, Kıbrıs'ta siyasî çözüm parametreleri ile Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyelik süreci evrelerinin bir şekilde senkronize edilmesi gerekliliğini, konuya ilgi duyan ülke ve kuruluşların, nihayet idrak etmesini diliyoruz. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda samimî ve iyi niyetli olanların, bu bağlantıyı önemle dikkate almaları gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun; sözlerinizi tamamlar mısınız.

İNAL BATU (Devamla) - Kıbrıs sorunun bu kadar önemli aşamalardan geçtiği 2003 yılında, AKP Hükümetinin, tutarlı politikalar izleyemediğini söylemek istiyorum. İktidarın daha ilk günlerinde, Kıbrıs için Belçika modeli fikrini ortaya atan hükümet, daha sonra, Sayın Denktaş'la aylarca süren polemiklere girmiş ve dış dünyada, Türkiye'nin niyetinin ne olduğu hususunda ciddî kuşkular yaratmıştır. Hükümetin, bugün daha gerçekçi bir tutuma yönelmiş olduğu izlenimi tam doğmaktayken ve sorunun bu çok kritik aşamasında, Başbakan Sayın Erdoğan'ın, Sayın Denktaş'la ve üstelik basın yoluyla, bu defa bir danışman tartışması başlatmasını yadırgıyor ve üzüntüyle karşılıyoruz. Hükümete, Kıbrıs konusunda yeni politikalar oluşturmak niyetleri var ise, bunları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunmak zorunluluğunu da önemle hatırlatmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuna yaklaşmakta olduğumuz yıla damgasını vuran en önemli gelişmelerden biri de, İstanbul'da 15 ve 20 Kasım tarihlerinde yaşanan terör saldırılarıdır. Bugüne kadar Türkiye'de tanık olmadığımız düzeyde yüksek tahrip güçlü kitlesel terör saldırıları yaşadık. Ortadoğu kaynaklı intihar saldırısı ve canlı bomba anlayışı içinde, aynı anda ikişer önemli hedefe organize terör saldırıları gerçekleştirildi. Hedefleri dikkatle seçilmiş, çok büyük maddî ve insanî kayıplara sebep olan saldırılardı bunlar. Türkiyemiz, ilk defa bu çapta terör saldırılarının hedefi haline geldi.

Şimdi, kasım saldırılarına nasıl gelindiğini kısaca tahlile çalışalım. Yanı başımızda, Filistin'de, İsrail'de yıllardır kan akıyor; Müslüman ülkelerde, Amerika'nın bu kanı durdurabilecek tek güç olduğu, fakat, ağırlığını hep İsrail'den yana kullandığı yolunda yaygın bir kanaat oluşmuştur. Ortadoğu bunalımına paralel olarak, dünyamızda küreselleşmenin yarattığı adaletsizlikler, bir taraftan zengin ve yoksul ülkeler arasındaki uçurumun büyümesine neden olurken, öbür taraftan aynı ülke içinde gelir dağılımı da giderek bozulmaktadır. Sermaye küreselleşirken, emek küreselleşmemektedir. Yine, küreselleşmenin sonucunda, seçimle işbaşına gelen iktidarların da gücü azalmaktadır. Dünya nüfusunun en zengin yüzde 20'si, 1960 yılında en yoksul yüzde 20'den 30 kat fazla gelire sahip iken, bugün bu oran 83 kata çıkmıştır. Dünya tüketiminin yüzde 86'sını, dünyanın en zengin yüzde 20'si yaparken, en yoksul yüzde 20'nin tüketim payı sadece yüzde 1,2'dir.

BAŞKAN - Sayın Batu, toparlıyor musunuz.

İNAL BATU (Devamla) - Toparlayacağım efendim.

Evet, ben, burada, uluslararası terörün bir analizini yapmaya çalışacaktım ve hem Ortadoğu'da akan kanlara bir çare bulunamamasının hem de küreselleşmenin zengin-yoksul çelişkilerini artırmasının, önce 11 Eylül saldırılarını tetiklediğini, 11 Eylül saldırılarının da Amerika'nın Irak harekâtına yol açtığını zikretmek istiyordum bazı gerekçeleriyle; ama, galiba bu konudaki izahatımı bitiremeyeceğim. Konuşmama, biraz atlayarak devam etmek istiyorum.

Şimdi daha iyi anlaşılıyor ki, binlerce gencimiz sınırlarımız ötesinde terör kamplarında eğitim görmüş; bunlar, âdeta ellerini kollarını sallayarak Türkiye'ye dönmüşler ve kökü dışarıda terör örgütlerinin işbirlikçisi olarak çalışmalarını yürütmeye başlamışlardır. Bunun üstüne bir de Amerika'nın sipariş ettiği Eve Dönüş Yasasının sonuçları eklenince, maalesef, bugünlere gelinmiştir.

Hükümetin İstanbul terör saldırılarının aşikâr sorumlularını açıkça tanımlamaktaki isteksizliğini ve zaman kaybını da çok önemli bir hata olarak burada zikretmek istiyorum.

Uluslararası terör konusunda, Batılı ülkeler, maalesef, Türkiye'ye karşı hep ısrarla çifte standart uygulamışlardır. "Senin teröristin iyi, benim teröristim kötü" zihniyeti, Batılı ülkelerde hemen her zaman geçerli olmuştur. Bu ülkeler, her radikal İslamî terör dalgasından sonra, Türk vatandaşlarına uyguladıkları vize rejimini tahammül edilmez boyutlara ulaşacak kadar sertleştirmişlerdir.

BAŞKAN - Sayın Batu, bitirmenizi rica edeyim; çünkü, 5 dakika oldu.

İNAL BATU (Devamla) - Tamam efendim. Son paragrafları okuyacağım.

Bunun yansımalarını gördük. Kongreler iptal edildi, Türk vatandaşlarına seyahat yasakları getirildi,  Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyinin Türkiye'deki önemli etkinlikleri de süresiz ertelendi.  Bunlar hakkında rakamlara dayalı bilgiler vermek istiyordum; bunları da geçiyorum.

Bellibaşlı Batılı ülkelerin Türk vatandaşlarına yönelik vize uygulamaları, bugün âdeta bir işkence haline gelmiştir. Vize başvuruları değerlendirilirken, takdir hakkı çok defa vatandaşlarımızın aleyhine kullanılmaktadır. Aile birleşmelerinde dahi aylarca süren gecikmeler olmaktadır. Sıradan bir vatandaşımız için, vize almak şöyle dursun, yabancı bir konsolosluğun içerisine girmek dahi, günlerce süren eziyetli bekleyişlerden sonra mümkün olabilmektedir.

Türk Milleti ve devletine açık bir haksızlık niyetinde olan ve Türk vatandaşlarını potansiyel terörist olarak gören bu zihniyet ve uygulamalara, hükümet, tepki göstermeyi ve gerekli girişimleri yapmayı düşünmemekte midir?

AKP Hükümeti, Kıbrıs konusunda olduğu gibi, Türkiye'yi hedef alan uluslararası terör ve bu eylemlerin sonucu olarak ülkemize karşı alınan haksız tedbirler karşısında gerekli tutarlılık ve kararlılığı gösterememiştir. Türkiye, bu yıl içerisinde tanık olduğumuz önemli gelişmelerde, hep kolayca itip kakılabilen bir ülke durumuna düşürülmüştür.

BAŞKAN - Sayın Batu, rica edeyim...

İNAL BATU (Devamla) - Bitti efendim, son cümlem.

Tüm bu nedenlerle, Dışişleri bütçesine olumsuz oy vereceğimizi açıklıyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Batu.

Sayın milletvekilleri, sayın konuşmacıların sözlerine müdahale etmek istemiyorum; ancak, süreleri de ilan ettim. Bu süreleri biz belirlemedik, iki partinin grup başkanvekilleri bu süreleri belirlemişler. O nedenle, sayın üyelerin bu sürelere uymalarını rica ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, üçüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Zülfü Livaneli.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kültür Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Günlerden beri, burada, çeşitli bakanlıkların bütçeleri görüşülüyor. Bu konuda, sayın milletvekilleri ve bakanlar konuşuyorlar. Bunların hepsi, elbette bir ülke yönetiminde önemli; ama, Kültür Bakanlığının bütçesini görüşürken, galiba kültüre özel bir önem vermemiz gerekiyor; çünkü, kültür, savunmanın da, eğitimin de, sağlığın da nasıl yapıldığını belirleyen, bizim, temel; yani, heykelin üzerine yerleştirildiği temel ve kaide gibi bir unsur; o bakımdan, bizi biz yapan temel bir konu olduğu için, bu konudaki görüşlerimi söylemek istiyorum.

Bunu, dünyada en iyi anlayan lider, bence, Mustafa Kemal Atatürk'tü ve "Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür" derken, gerçekten inandığı ve çok önemli bir şeyi söylüyordu. Kurduğu halkevleri, köy enstitüleri ve büyük kültür hamleleri yoluyla, bilimi, çağdaşlığı, kültürü, sanatı, ahlakı, fedakârlığı ve yurtseverliği öne çıkaran bir kültür yerleştirmeye çalıştı Türkiye'ye, bunu hepimiz biliyoruz; ama, bugüne baktığımızda, maalesef, bu ideallerden çok uzak olduğumuzu görüyoruz. Yıllardan beri, hepimizin bildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti, hızlı bir lümpenleşme ve hoyrat bir değerlerini yitirme süreci yaşıyor. Bu süreç, bence, bugün, ülkemizin varlığını tehdit eder hale geldi.

Uzun zamandır Türkiye'nin bir kültür krizi içerisinde olduğunu düşünüyorum. Bu temel bir kriz ve diğer krizleri de bu tetikliyor bence. Ekonomik sıkıntıya düştüğümüz zaman, yurt dışına telefon açıp "bize şu kadar para gönderin, bu kadar  kredi verin" dememiz mümkündür; ama, manevî değerleri ve değerler sistemimizi yitirdiğimiz zaman, telefon açıp "bize biraz ahlak, biraz değer gönderin" denilecek bir değerler IMF'si dünyada mevcut değil. (Alkışlar)

Bugün, Türkiye'ye baktığım zaman, maalesef iki zararlı etki görüyorum bizim öz kültürümüzü baltalayan; bir, süratle Ortadoğululaşma, Ortadoğu'ya kayma gibi bir eğilim var; bir de, bununla bağdaşan Amerikan yüzeysel kültürünün etkisi var. Bunlar da, çoğunlukla televizyonlar yoluyla yayılıyor.

Değerli arkadaşlarım, çocuklarımız, okullardan ve aileden aldıkları eğitimden daha çoğunu televizyondan alıyorlar; saatlerce oturuyorlar bu programların karşısında ve bunlar, bize ait olmayan şeylerle yetişiyorlar. Mesela, sizin de bildiğiniz gibi, televizyonlarda sabahtan akşama kadar göbek atılıyor. Aslında, göbek atmayı gerektirecek, o kadar sevinilecek bir neden var mı, bilmiyorum; ama, bu, ayrıca, bizim geleneğimiz de değil. Musahipzade Celal'i ya da kaynaklarını okuduğunuz zaman, Türk kültürüne ait bir unsur değil göbek dansı, bir Ortadoğu dansı; ama, bugün geldi yerleşti biliyorsunuz.

Bunun yanı sıra, bir yandan da, İngilizce konuşma merakı var. İngilizce bilmeyen insanlar bile... Televizyonlarda İngilizce konuşuluyor, Türk halkına mal satmak için İngilizce reklam yapılıyor. Ben, bunu anlayamıyorum! (Alkışlar) Ekranlardaki bu düzeysizliğin ve Türkiye'yi sarıp sarmalayan sığlığın başlıca nedenlerinden bir tanesi böyle.

Hani, fast food diye bir alışkanlık var -ben yabancı kelime kullanmayı sevmem ama- böyle bir alışkanlık oluştu biliyorsunuz; ayaküstü atıştırma. Bunun zararlarını doktorlar söylüyor; ama, bir de ruhlara atıştırılan abur cuburlar var; abur cubur müzik, abur cubur film, abur cubur diziler, şunlar bunlar.

Bugün, bizim değerlerimiz korkunç bir saldırı altında, bunu hepimiz biliyoruz. Ayrıca, Türkçemiz de saldırı altında. Dünyanın en güzel dillerinden biridir Türkçe, dünyanın ifadesi en güçlü dillerinden biridir; ama, neredeyse Türkçe konuşmaktan utanır hale geliyoruz ve gençlerimizin konuştuğu Türkçeyi de görüyorsunuz, birkaç yüz kelimeye sıkışmış bir şey.

İspanyol düşünür Ortega y Gasset diyordu ki: "Hiçbir şey, kitle kültüründeki yozlaşma kadar hızla bulaşmaz." Biz, ne yazık ki bunu görüyoruz; çok süratle bulaşıyor ve bizim ömür dilimimizde yaşıyoruz; yani, ülke başka bir hale getiriliyor ve bunu söylemekten biraz utanıyorum ama, acaba, birileri, Türkiye'yi, Amerika'nın Ortadoğu'daki bir eyaleti durumuna mı düşürmek istiyorlar, böyle gizli plan mı var diye de şüpheleniyorum gerçekten.

Oysa, Türkiye'nin, böyle dar bir çerçeveye sığmayacak kadar zengin bir kültürü var. Bunu tekrarlamamıza lüzum yok, hepiniz biliyorsunuz bunu, büyük bir kültür geleneğimiz var. Bizim bütün anlayışlarımız değişik ve en temel unsurlarımızdan biri olan, kültürümüzü temsil eden İslam anlayışımız da değişik. Biz, Arap İslamından değişik bir İslam yaratmışız Türkiye'de, yüzyıllar içinde. Bunun da çok önemli göstergeleri vardır; Osmanlı İmparatorluğu bile klasik bir Arap imparatorluğu ya da Arap devleti gibi değildi. 600 yıl boyunca, Osmanlı İmparatorlarından bir tanesi hac ziyareti yapmadı mesela. Şimdi vakit yok bunları uzun uzun konuşmaya; ama, bir soru işareti olsun diye söylüyorum; değişikti yani. Bizim, Anadolu'nun Araplaşmamasını sağlayan, Anadolu'nun Türk İslamını yapmasını sağlayan da, Ahmet Yesevî geleneğinden gelen Hacıbektaş ve onların torunları, Alevî geleneği. Bunun ne kadar önemli, Türkçe yazan, Türkçe söyleyen, Türk kültürünün de önemli bir boyutunu olduğunu hepimiz biliyoruz.

Bunu söylerken, tabiî, bir şeyi hatırlamak istiyorum; Sayın Başbakan geçenlerde, maalesef, Alevîliği bir inanç olarak görmediğini söyleyen ve dolayısıyla, bir kimlik olarak Alevîliğin meşruiyetini tartışılır duruma sokan bir şey söyledi. Bu doğru bir şey değil bence; çünkü, Alevî geleneği çok köklü bir gelenek ve bizim, İslam Dinini kabul etmemize rağmen Arap olmamamız ve Türk olarak devam etmemizi sağlayan gelenek. Bu bakımdan, bu, çok doğru bir söz olmadı. Ayrıca, bugün bütün dünyanın tartıştığı İslam ile demokrasiyi ve moderniteyi birleştirme çabalarında da bu önemli bir örnektir. Çünkü, yüzyıllardan beri, biliyorsunuz, kadın-erkek ayrımına karşı çıktılar, din sömürücülüğüne, bağnazlığa, softalığa, yobazlığa karşı çıkmışlardır ve bunun için de, bu, bizim için çok önemli bir gelenektir.

Bir yandan da, biliyorsunuz, burada, geçen dönemde de konuşmamda tekrar etmiştim; kültür-siyaset ilişkisini de çok iyi denetlememiz gerekiyor; çünkü, kültür o kadar büyük ve kapsamlı bir şey ki, siyasetin dar pencerelerine sığmıyor. Siyaseti kültürün her alanına sokmaya çalıştığımız zaman yanlış şeyler oluyor. Maalesef, bu, Türkiye'nin önemli bir konusu ve herkesin çok tartıştığı türban konusunda da, galiba, kültür ile siyaseti ayırdığımız zaman bir çözüm bulunabilir; çünkü, dünyanın birçok yerinde, bugün, türban, bir siyasî mücadele aracı olarak görülüyorsa, bunun siyasetten tamamen ayrışması gerekiyor. Eğer, türban, bir kişisel özgürlük, bireysel özgürlük alanına girecekse, yapılması gereken tek şey, bunun siyaset olmaktan çıkarılmasıdır. Siyaset olmaktan çıkmadığı sürece, hiç kimse bireysel özgürlük alanını da anlayamaz.

Fransa'nın getirdiği kurallara bakın. Fransa türbanı yasaklıyor. Sadece türbanı yasaklasaydı derdik ki, işte, ülkesindeki İslamî azınlığa karşı ırkçı, ayırımcı bir politika uyguluyor; ama, aynı zamanda, o kadar dikkatli bir şey yapıyorlar ki, Hıristiyan haçını yasaklıyorlar, Yahudi kippasını yasaklıyorlar. Bunun üzerinde önemle durmak lazım. Haçlı seferlerine katılmış, onları düzenlemiş Katolik bir ülke, haç gibi en önemli kavramlarını, Hazreti İsa'nın çarmıha gerildiği haç sembolünü yasaklıyorsa, demek ki, rejimde, laiklikte bir tehdit gördüğü için yapıyor ve türbana karşı yürütülen mücadeleyi de bu kapsamda görmek gerekiyor bence.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Fransa için!..

ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (Devamla) - Hayır... Fransa için değil... Fransa haçı yasaklıyor; onu söylüyorum. Haçı yasaklaması için...

RESUL TOSUN (Tokat) - Bugün, Alman Başbakanı "başörtüsünü okullarda yasaklayamam" diye açıklama yaptı.

HALİL TİRYAKİ (Kırklareli) - Bir dinleyin... Başörtüsü denilince ayağa kalkıyorlar!

ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (Devamla) - Fakat, arkadaşlar, bunu uzun uzun tartışacak vaktimiz yok. Ben şunu söylemek istiyorum: Fransa, eğer, bugün haçı bile yasaklıyorsa, demek ki, rejime bir tehdit görüyor. Bu türban meselesinin de rejim için bir tehdit olmaktan çıkarılması gerekiyor. Bakın, bugün, bireysel özgürlük dediğiniz, bir örnek vereceğim, teşbihte hata olmaz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Livaneli, buyurun; sözlerinizi tamamlar mısınız...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Haç konusunda bilgi yok.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, süreli bir görüşme yapıyoruz. Siz de müdahale etmezseniz...

ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (Devamla) - Fakat, arkadaşlar, hepimiz iyi niyetliyiz ve gerçekten, bu türban meselesi hepimizi çok üzüyor. Benim bu konuda söylediğim şey budur. Bu konu gerginlikle çözülemez. Bu konunun bireysel özgürlük alanına çekilmesi gerekiyorsa, bunu siyaset olarak kullanmaktan herkesin vazgeçmesi gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Fransa yanlış yapıyor.

ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (Devamla) - Ayrıca sizlerle konuşuruz, sohbet ederiz bu konuda.

Kültür Bakanlığına, söylediğim bütün bu konularda çok büyük görevler düşüyor; ama, Kültür Bakanlığı, biliyorsunuz, Turizm Bakanlığıyla birleştirildi. Biz, bu konuda, geçen sene burada konuşma yapıp bunun yanlış olacağını söylemiştik. Maalesef, kültür, bugün, turizmin yanında ikinci derecede ve onu biraz tamamlamaya çalışan bir unsur gibi görülüyor; ona üzülüyoruz ve iki bakanlığın birleştirilmesi, diğer bakanlıklarda da görüldüğü gibi, hızlı bir kadrolaşmadan başka bir sonuç yaratmadı.

Bu arada şunu da belirtmem lazım: Bakanlığın yürüttüğü fikrî haklar tasarısını; yani, korsan yayına karşı yaptığı mücadele ve bu arada getireceği tasarıları destekliyoruz; bu konuda olan bütün tasarılara destek vereceğimizi de belirtiyoruz.

Beni dinlediğiniz için teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Livaneli.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, dördüncü söz Sayın Abdulkadir Ateş'in.

Buyurun Sayın Ateş.

CHP GRUBU ADINA ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kültür ve Turizm Bakanlığının 2004 yılı bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, Sayın Livaneli, kültür yönüyle konuyu ele aldı; ben, biraz turizm yönüyle konuyu ele almak istiyorum. Maalesef, Sayın Livaneli'nin söylediği, turizmin, kültürü hegomonyası altına alması durumu doğru değil; bu birleşmeyle birlikte, hem kültür gitti hem turizm gitti; iki taraf da şikâyetçi.

Şimdi, turizmin ne kadar önemli olduğunu çeşitli kereler, yazılı basında, görsel basında, burada, komisyonlarımızda hep konuşuyoruz; ama, bugün turizmimiz, Türk turizmi, turizm sektörü çok önemli bazı sorunlarla karşı karşıya ve Kültür ve Turizm Bakanlığı içerisinde bu sorunların çözümüne ilişkin yapılanlar veya yapılması gerekenler ve içerisinde bulunduğumuz sorunları, ben, dört başlık altında, sizlere, kamuoyuna sunmak istiyorum.

Birinci konumuz; turizm sektörü, bugün, bir kriz yaşamaktadır. Bu kriz, bildiğiniz gibi, terörü önlemek iddiasıyla başlatılan Irak savaşıyla son bir yıl içerisinde başlamış; ama, bu savaş, terör olgusunu, tüm dünyada zaman zaman daha geniş boyutlarda ortaya çıkarma sonucunu doğurmuştur. Bununla birlikte ikinci bir kriz daha ortaya çıkmış; SARS hastalığı dediğimiz hastalık; yine, dünya turizmini ve dolayısıyla Türkiye turizmini vurmuştur. Bu da hemen geçer geçmez, arkasından İstanbul'da meydana gelen bombalama olaylarıyla birlikte, maalesef, turizm sektörümüz, daha da önemli sorunlar ve krizler içerisine yuvarlanmıştır ve terör korkusu psikolojisi, bugün, dünya turizminde de, Türkiye'de de, Türkiye pazarlarında da, turizm pazarlarında da maalesef devam etmektedir.

Daha önceki krizlerden bu krizin çok önemli bir farkı -bunu, geçen mayıs ayında da söylemiştik- bu terör korkusunun uzun bir süre devam edeceği doğrultusundaydı. Nitekim, maalesef, bu gerçekleşmektedir ve bugün de devam etmektedir. Bu saldırılar, terör korkusunun kalıcı hale gelmesi, hakikaten üzerinde ciddiyetle, ama çok ciddî olarak durulması lazım gelen bir konudur ve kısa sürede de çözüleceğe benzemiyor.

Turist potansiyelinin yarısından fazlasını sağlayan beş önemli pazarda, Almanya, Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya'da, bugün, potansiyelimiz ve etkinliğimiz giderek zayıflamakta; özellikle Amerika ve İngiltere başta olmak üzere, bu ülkelerden turizm beklentilerimiz oldukça zayıf gözükmektedir. Yine, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Japonya ve Avrupa'nın birçok ülkesinde, Türkiye'ye seyahatle ilgili, o ülkelerin dışişleri bakanlıkları uyarılarda bulunmaktadır, bulunmuştur. Bunun birkaç tanesi bunu geri almış olmakla birlikte, bu kararlar kaldırılsa bile, artık, insanların kafasında, turizm tüketicisinin kafasında yer etmiş bulunuyor. Bu konuda da ciddî bir önlem alınamamış; böyle bir karar ortaya çıkmadan önce gerekli tedbirlere başvurulamamıştır. İptaller devam ediyor. Bazı büyük kongreler -ki, bunların hazırlıkları beş altı yıl önce başlamıştır- şu anda iptal edilmiştir. Hatta, genellikle kış kampı için İstanbul'a gelen Avrupa futbol takımları, bu rezervasyonlarını da iptal ettirmiş bulunmaktadır. Sektör zor durumdadır; ama, krize rağmen, başarı edebiyatı yapılmaya devam edilmektedir maalesef.

Bakanlığın, bu bütçe görüşmelerinde, gerek komisyonda gerek burada gerek dağıttığı yazılı metinlerde, bu konuya ilişkin, devam eden krize ilişkin çözüm önerileri, bu krizi telafi etmeye yönelik hangi araçları, hangi politikaları kullanacağına ilişkin bir tek kelime yok. Diğer bir deyişle, ekonominin, kalkınmanın bel bağladığı turizm, kendi kaderine terk edilmiş, bu kriz ortamında ne yapacağını bilmez durumdadır.

İstanbul'daki otellerin doluluk oranı, bugün, yüzde 15-20'ler dolayındadır. Yine, aynı şekilde, sivil havacılık sektörümüzdeki firmalar birer birer iflas noktasına gelmiştir; havaalanlarından uçaklarını kaldıramamak durumundadır. Yine, aynı şekilde, hediyelik eşya satan turizmciler telefon etmektedir. Tur operatörlerinde otobüs şoförleri, bir aydan beri bir tura çıkamadığından yakınmaktadır; ama, hükümetimizden, bu konuda turizmle sorumlu teşkilatımızdan tık çıkmamaktadır. Bunu kabul edebilmek mümkün değildir. Bu konuda ciddî önlemlerin alınması, adımların atılması lazım gelir. Pembe gelişme edebiyatları yaparak bu sorunun çözülemeyeceğine inanıyorum.

Bu ülkede 35-40 milyar dolarlık turizm yatırımı vardır. Bu yatırımların bu şekilde sahipsiz bırakılması, katiyetle kabul edilebilecek bir durum değildir. Susarak bu sorunu çözemezsiniz. Gerçekdışı pembe tablolarla da bunun telafisi mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, turizm sektörü, terör krizi dışında ikinci bir krizi daha yaşıyor; o da bakanlıkların birleştirilmesiyle ilgili ortaya çıkan krizdir. Bakanlıkların birleştirilmesi, gerçekten, bir talihsizlik olmuştur. Turizm Bakanlığı, kurulduğundan bu yana iki kez Kültür Bakanlığıyla birleştirilmiş ve bundan, ikisinden de, bu son defa da dahil olmak üzere, pişmanlık duyulmuştur. Kırk yıllık bakanlık ömründe kırkbir kez bakan değişmiştir. Böylesi önemli bir sektörün bu şekilde dışlanması, teşkilatlanmasına, etkin hale gelmesine fırsat verilmemesi, büyük bir hatadır diye düşünüyorum.

Özellikle böylesi bir kriz döneminde iki bakanlığın birleştirilmesiyle birçok değerli bürokratın kendi can derdine düşmesi nedeniyle, bakanlıkta, turizm teşkilatında bir moral bozukluğu ve bir verimsizlik başını almış gitmektedir. Bunun tipik örneğini, Sayın Bakanın konuşma metninde de görebilirsiniz. Turizm sektörünün çok önemli iki genel müdürlüğü, Tanıtım ve İşletmeler Genel Müdürlüğünün 2003 yılı faaliyet raporu sadece yirmi satırdan ibarettir, yirmi satır; ki, bu iki genel müdürlük, Türkiye'nin bugün sahip olduğu 660 000 turizm yatağını gerçekleştiren iki genel müdürlüktür. Ne oldu bir yıl içerisinde; bu iki büyük genel müdürlük birleşince, yirmi satırlık bir faaliyet raporu ortaya çıkabiliyor. Bunu kabul etmek mümkün mü?! İşte verimsizlik, işte çalışamamanın tipik örneği budur.

Diğer genel müdürlükler farklı mı; hayır, aynı şekilde... 2003 yılı turizm sektörümüz açısından kayıp yılı olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ateş, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Tamamlayacağım Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; üzerinde durmamız lazım gelen ikinci önemli konu, turizm sektörümüzün rekabet gücü, verimlilik ve başarısı üzerinedir. Bana öyle geliyor ki, Türkiye'de turizm sektörü, son beş altı yıl içerisinde, hiç de başarılı olmayan bir trend izliyor. Türkiye'nin, dünya turizm pastasından gereken payı hak ettiği ölçüde alamadığını düşünmekteyim. Biz milletvekillerine dağıtılan bilgi ve belgelerde, genelde, Türkiye'ye giren turist sayısından bahsedilir, bir önceki yıla göre turizm gelirlerimizin ne kadar arttığı, sanki bir başarı göstergesiymiş gibi sunulur; ancak, gerçek rekabet gücünün artırılması ve verimliliğin artırılması bu rakamlarla ölçülmemesi lazım. Uluslararası turizm gelirinden alınan pay, eğer, gerçekten, artırılabiliyorsa rekabet gücünüz artıyor demektir. Rakiplerinize göre payınız artıyorsa rekabet gücünüz artıyor demektir; ama, Türk turizminin son beş altı yıl içerisinde dünya turizm pastasından aldığı payda bir milim kımıldama olmamıştır; yüzde 1,6'lık bir pay halen devam etmektedir. Bakanlığın bazı yetkililerinin, turizm geliri diye işçi döviz gelirlerini -bu rakamların- turizm gelirlerinin içine katmasına rağmen 1,8'in ilerisine gidememiştir. Bunu, Türk turizmi hak etmemektedir. Gerçekten, rekabet gücümüzü giderek kaybetmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım burada diğer önemli bir konu, turizmin verimliliğidir. Turizmin verimliği dediğimizde ne anlamamız lazım gelir: 1 dolarlık kamu harcaması yapıldığında kaç liralık döviz getirilebileceğine bakarak verimlilik ölçülür ve bu konuda da özellikle tanıtma harcamalarında, verimliliğin, 1997 yılından beri çok keskin bir düşüşe geçtiğini görüyoruz. 1988 yılında 1 dolarlık yatırımla 326 dolarlık turizm geliri sağlanırken, 2001 yılında 86 dolara düşmüş, 2002 yılında 107 dolara düşmüş ve bu sene de, zannediyorum, 90-100 dolar arasında kalacaktır. Yani, geçtiğimiz son beş altı yıl içerisinde turizmdeki yatırım verimlilikleri özellikle tanıtımda 1/3 oranında düşmüştür; bu mudur başarı, bu mudur pembe edebiyatlar yapmak, güzel birtakım bilgilerle, halkımızı, turizmin ne kadar iyi gittiğine ikna etmeye çalışmak?! Pazar payımız düşüyor, verimliliğimiz buna paralel olarak eksiliyor.

Değerli milletvekilleri, üzerinde durmamız gereken bir konu da, Turizm Bakanlığının bütçesine ve programına baktığımızda, turizm hedeflerinin, gerçeklerden uzak, mevcut kaynaklarla karşılanması güç, bazen de daha önceki bazı ilke ve konularla ters ilişkiler içerisinde olduğunu görmekteyiz.

Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşması sırasında, üç yıllık bir hedef koyduğunu görüyoruz. Bu hedef, önümüzdeki üç yıl içerisinde, turist sayımızın 20 000 000'a ulaştırmak ve 150 000 ilave yatak kapasitesi sağlamak şeklinde ifade edilmiştir.

BAŞKAN - Sayın Ateş, toparlıyor musunuz.

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkan.

Şimdi, bunu bir hesaplayalım: 150 000 yatağı yapabilmek için üç yıldızlı bir otelin, 1 yatak maliyeti, geçen seneki fiyatlarla, 15 000 dolardır, bunu çarptığınız zaman, üç sene içerisinde, 2 250 000 000 dolarlık bir yatırım gerekiyor. Bununla bitmiyor, aynı zamanda, bu 2 250 000 000 dolarlık yatırıma ek olarak, devletin de, havaalanı olarak, ulaşım olarak, enerji olarak, altyapı olarak, yine bu kadar bir para harcaması lazım; yani, 4,5 milyarlık bir payı, bizim ayırmamız gerekiyor. Bugünkü imkânlarda, bugünkü bütçeye baktığınızda, bunun gerçekleşmesi mümkün mü; bu da mümkün değil.

Aynı şekilde, 2020 yılında 60 000 000 turist, 50 milyar döviz geliri, turizm geliri denilmiş. Aynı hesabı yaptığımızda da, 2020 yılına kadar, turizme, 30 milyar dolarlık bir yatırım yapmamız gerekiyor. Bugünkü imkânlarda, bunun da gerçekçi olmadığını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, diğer bir konu da, Bakanlık, teşkilat, Türkiye'ye "turizm kentleri" diye yeni bir proje sunmaya çalışıyor. Şimdi, turizm gelişmelerinin, biz -hepinizin bildiği gibi- kesinlikle çevreyi kollayıcı, koruyucu, geliştirici olmasını bir vazgeçilmez koşul olarak hep biliyoruz ve bu konuda mutabıkız. Gerek AKP'nin Acil Eylem Planında gerekse bütçe konuşması metninde, bu turizm kentlerinden bahsediliyor. Korkarım, bu projenin, ileride, çevreye, doğaya, turizme ve çok önemli saydığınız yerel halk-turist kültürel değişimini, yakınlaşmasını sağlamaya zarar verecektir; öyle düşünüyorum.

BAŞKAN - Sayın Ateş, son sözlerinizi alayım.

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Bağlıyorum...

Şimdi, etrafı, çevresinde tecrit edilmiş; yerel kültür ve yaşamla ilişkisi kesilmiş; yönetimi, ülkemizin mülkî idarî sistemi içerisinde özel statüde olan, bazı mevzuatlardan istisna tutulacak özel alanlar yaratmak sizce doğru mudur?! Türkiye içerisinde, tel örgülerle çevrilmiş bir alan yaratıyorsunuz; Türkler, buraya, sadece, çamaşırcı olarak girebilecek; Türk vatandaşları, buraya, sadece, garson olarak girebilecek ve biz, turizmi geliştiriyoruz diyeceğiz! Lütfen, bu tür, daha önce, İspanya'da denenmiş, diğer ülkelerde denenmiş, zararlı olduğu, faydalı olmadığı kanıtlanmış, hayalî projelerden vazgeçelim diyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçenin, Türk turizminin rekabet gücünü artıracak, verimliliğini artırmasına yol açacak, hayırlı bir bütçe olmasını dilerken, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ateş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, beşinci konuşmacı, Sayın İzzet Çetin; buyurun.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin en sorunlu alanlarından biri olan çalışma hayatını ilgilendiren, çalışma hayatıyla ilgili, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, en sorunlu alanlardan biri olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bugün, Türkiye'deki tüm kamu sosyal güvenlik kurumlarını da içerisine alacak şekilde örgütlenmiş, çok büyük bir organizasyon. Böyle bir bakanlığın bütçesinin, 2004 yılı içerisinde, yüzde 11 azaltılarak bağlanıyor olması, hükümetin, kamu sosyal güvenlik kuruluşlarına ve çalışma yaşamına nasıl baktığının somut bir göstergesi.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, çalışma yaşamı ve endüstriyel ilişkiler, bir ülkenin, ekonomik, sosyal ve siyasal durumunun belirleyicisidir. Endüstriyel ilişkiler, bir ülkede, demokrasi düzeyinin, insan hak ve özgürlüklerinin, hukuk ve adalet anlayışının somut göstergesidir. İş ilişkileri, dünyadaki değişme ve gelişmelerle, uluslararası standartlara uyumun ölçüsüdür. Üretimi, verimi, kaliteyi, iş huzurunu, toplumsal huzuru yakından ilgilendiren endüstriyel ilişkiler, hassas, dinamik bir alandır. Böyle bir alanda, AKP Hükümetinin son bir yıllık icraatlarına bir göz attığımızda; geçtiğimiz yasama döneminde, 1475 sayılı Yasayı 4857 sayılı Yasayla ikame ettik. Türkiye İş Kurumu Kanununda, Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununda, Bağ-Kur Kanununda, Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunda ciddî değişiklikler yapıldı; ancak, İş Kanunu dışında yapılan değişikliklerin, daha önceki dönemlerde iptal edilen bir kanun hükmünde kararnamenin boşluğunu doldurma amacına yönelik düzenlemeler olduğu, bugün, bu kurumlara ilişkin yeni hazırlanan yasa tasarılarında kendisini bir kez daha gösteriyor.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, ülkemizde, çalışma yaşamının büyük sıkıntıları var, büyük sorunları var. İşverenlerimiz, sigorta primlerinin ve vergi yüklerinin ağırlığından söz ederken, çalışanlarımız büyük oranda iş kaybetme korkusuyla yaşamlarını sürdürürken, milyonlarca işsizimiz kapı kapı dolaşarak iş aramaktadır. Türkiye'nin, bugün, en yakıcı sorunlarının başında istihdam sorunu gelmektedir. 2004 yılı bütçesinde, 2003 yılı bütçesinde olduğu gibi, yatırımlara ayrılan kaynak son derece yetersizdir ki, 2003 yılında, hükümetin, yatırıma ayrılan o kaynaktan bile tasarruf ediyor olması, insanı, emeği nasıl dışladığının, işsizliği, yoksulluğu nasıl gözardı ettiğinin somut bir göstergesidir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, birkaç dakikalık bir süre içerisinde ya da beş güne sıkıştırılmış bütçe görüşmelerinde, çalışma yaşamının sıkıntılarını, sorunlarını tam olarak gündeme getirebilmenin hiç olanağı yoktur. Bunu, sizler de, halkımız da takdir ediyor.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, Sayın Başbakan, geçtiğimiz günlerde, çalışma yaşamının en önemli konularından birisi olan asgarî ücretle ilgili bir düşüncesini ortaya koydu; bunun, 450 000 000 ya da net olarak 350 000 000 milyon TL'ye çıkarılmasını istedi. Tabiî, açlık sınırının 450 000 000 liranın üzerinde olduğu bir ülkede 350 000 000 net asgarî ücret 225 000 000 liraya göre değerlendirilecek olursa, sevindirici bir rakam olmakla birlikte, bu, son derece yetersiz. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı olan 450 000 000 TL net asgarî ücret, herhalde, bugün, çok daha yakışan bir ücret olur. Başbakanın, asgarî ücretin, zengin çocuklarının bir öğün mönü parası olduğunu söylemesi, gerçekten, güzel bir olay; ancak, bunun arkasında durup durmayacağını, işsizlerin, yoksulların yaşam standartlarını hak ve adalet duyguları içerisinde yerine getirip getirmeyeceğini hep birlikte göreceğiz.

Ülkemizde emekliler, gerçekten, sosyal güvenlik kuruluşlarından almış oldukları maaşlarla geçimlerini zorlukla karşılıyor. Geçtiğimiz yıl bütçe görüşmelerinde emeklilerin kandırıldığını söylemiştim. Bir yıldan bu yana Bağ-Kur emeklilerinin ve işçi emeklilerinin 330 000 000 liraya talim ettiğini hepiniz biliyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, gerçekten, sendikal alanın çok büyük sıkıntıları var, sorunları var. Hükümetin, IMF istemlerine bağlı olarak gerçekleştirmeye çalıştığı özelleştirme programları, gerçekte toplumun ortak malı olan kamu kurum ve kuruluşlarının yağmalanmasını beraberinde getirdi. Bugün, ülkemize yüzmilyonlarca dolar katmadeğer yaratan ve Türkiye'de yaşayan her bir yurttaşın refah artışına doğrudan katkı yapan PETKİM, TÜPRAŞ, TÜGSAŞ, Tekel, SEKA, Türk Telekom, Seydişehir Alüminyum, gübre fabrikaları gibi kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi, gelecekte, ülkemizin hem bu sanayi kuruluşlarını kaybetmesine hem de onbinlerce çalışanın işini kaybetmesine neden olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, son dönemlerde ilginç olaylar yaşıyoruz. Bir yandan Avrupa Birliğine gireceğiz diyoruz, diğer taraftan çalışma yaşamındaki kısıtları olduğu gibi korumaya özen gösteriyor hükümet. Bir işyerinde grev hakkı olması, o işyeriyle bağıtlanacak toplu iş sözleşmelerinin barışçı yollarla çözümüne katkı yapmaktadır. Ülkemizde, bugün, dayanışma grevi, hak grevi yasaktır. Hak grevinin yaşama geçmesi halinde, bugün, uygulamadan kalkmış olan imzalanmış toplu iş sözleşmelerinin uygulama alanı, olanağı olacaktır. Ülkemizde 2003 yılında grev kararı alınan iki işyerinde -PETLAS ve şişe cam fabrikalarında- grev kararının ertelenmiş olmasını ibretle izledik. Çalışanlarımız ve işçilerimiz, son yıllarda, ülke krizinin aşılabilmesi için, her türlü fedakârlığı yaptılar. İşçiler ve sendikalar, bugünkü koşullarda zorunlu olmadıkça, ne grev kararı alıyorlar ne de grevi uygulamaya gidebiliyorlar. Eğer, bugün, bir işyerinde grev uygulamaya gidilmişse, o işverenin hukukdışı davranışlarına dikkatinizi çekmek istiyorum.

Gerçekten, grev hakları zaten kısıtlı, var olan da uygulanmıyor. Şişe cam fabrikasındaki grev kararının, millî güvenlik gerekçesiyle ertelenmesini anlayabilmenin olanağı yok. Eğer ülkemizde, şişe, cam, bardak, otomobil camı ya da pencere camı üretmek millî güvenliği tehdit eder bir konuma gelmişse, vay Türkiyemin haline!

Değerli arkadaşlarım, sendikal alanın, çalışma yaşamının bir başka önemli alanı örgütlenme üzerinde. Sayın Başbakan, Türk-İş kongresinde, sendikacılara "Biz AKP olarak, bütün il ve ilçelerde nasıl örgütleniyorsak, siz de öyle örgütlenin" diye öğüt verdi; ama, Sayın Başbakanın o öğüdünden bir hafta sonra, Çorlu'da örgütlenmiş bir işyerinde -ismini de vermek istiyorum- Birleşik Metal İş Sendikası Genel Başkanı,...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, konuşmanızı tamamlar mısınız.

İZZET ÇETİN (Devamla) - ... tespit yazısı gelmiş, toplusözleşme yapacak; işçileri ziyarete gittiğinde, Çorlu İlçe Jandarma Bölük Komutanı tarafından karakola davet ediliyor, bir güne yakın tutuluyor; vali ile il jandarma alay komutanı ile görüşmemize rağmen, saatlerce sorgulandıktan sonra, dokunulmazlıklar konusunda sizin kendinizi emanet etmekten kaçındığınız cumhuriyet savcılığı; yani, yargı "ne suç işlediler de getirdiniz" deyip, onları serbest bırakıyor.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, aklıma geliyor, acaba, anayasal hakkını kullanarak örgütlenmek isteyen işçinin ya da aslî görevi çalışanları örgütlemek olan sendikacının görevini yapıyor olması, ne zamandan beri suç olmaya başla-dı ya da bu suç, ne zaman suç olmaktan çıkacak? Siz, işçisini haksız yere işin-den çıkardığı, çalışanlarını işinden attığı için karakola davet edilen bir işvere-ne rastladınız mı? Bizim güvenlik kuvvetlerimiz, halkımızın mı, yoksa, egemen güçlerin, gücü olanların kuvveti mi? Bunun belirlenmesinde büyük yarar var.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, çok sıkıntılı bir alan. Bütün konulara değinebilmenin olanağı yok; ancak, 2004 yılında, halkımız, özellikle çalışan-lar, hükümetimizden neler istiyor, bunları satırbaşlarıyla sizlere sunarak ko-nuşmamı tamamlamak istiyorum.

Ülkemizde, çalışanlar ve halkımız, her alandaki eşitsizliklerin giderilmesini istiyor. Emeğini ortaya koyarak çalışmak, bunun karşılığında alacağı ücret veya maaşla onurlu bir yaşam sürmek istiyor. İşini kaybetme korkusu yerine, işini nasıl geliştireceğini, verimliliği nasıl artıracağını, daha çok üreterek, nasıl daha çok kazanacağını düşünmek istiyor. Akşam evine gittiğinde, çoluk çocuğunu, başı öne eğik, ramazan çadırında karın doyurma yerine alınterini akıtarak kazandığı ücretiyle, sıcak çorba içirerek doyurmak istiyor.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bunu, bu kadar da abartmak ayıp, ayıp.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Evinde TV'sini açtığında, ülkenin sorunlarına sahip çıkan samimî, dürüst, icraatları ile söylemleri uyumlu, güven veren yöneticilerini görmek istiyor. Komşusunun çaresizliğini değil, ıstırabını, yoksulluğunu değil, onun mutluluğunu ve sevincini paylaşmak istiyor. Ülkenin yıllardan bu yana içine yuvarlandığı ekonomik krizin faturasını ödemek yerine, onun, geliri, serveti, rant yoluyla kazançları artan, haksız kazanç elde eden, devlet olanaklarını kendi kişisel çıkarları için kullanarak zenginleşenlerin yüklenmesini istiyor.

Hastanede, adliyede, tapuda, karakolda, vergi dairelerinde insanca muamele görmek istiyor. Bu ülkenin yurttaşı olarak, demokrasi içerisinde, laik ve sosyal hukuk devleti ilkeleriyle, ordusuyla, yargısıyla, Cumhurbaşkanıyla, üniversiteleriyle, diğer toplum kesimleriyle kavgalı olmayan, ülkesiyle ve rejimiyle sorunlu olmayan bir hükümet görmek istiyor.

Çocuklarını, daha sağlıklı bir ortamda, kendi yetenekleri doğrultusunda kaliteli bir eğitim içinde yetiştirmek istiyor.

BAŞKAN - Sayın Çetin, toparlar mısınız.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Toparlıyorum.

Eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kamu hizmetlerinin, parası olanlara değil, sosyal devlet anlayışı içinde herkese eşitlik anlayışı içinde sunulmasını bekliyor.

Gençlerimiz, kaybolan bir nesil olmak değil, onuruyla çalışacak iş istiyor, düşlerini yaşama geçirebilecekleri bir ortam istiyor.

Çocuklarımız, çocuk olmanın, kadınlarımız, kadın olmanın pozitif ayrıcalığını mutluluk içinde yaşamak istiyor.

Engelli yurttaşlarımız, her yıl, senede bir kez, aralık ayında değil, toplum içinde, bizimle birlikte, iç içe, dışlanmadan yaşamak istiyor.

Esnafımız, bir an evvel borçlarından kurtulmak, müşterilerine güler yüzle hizmet etmek istiyor.

Kamu çalışanlarımız, sözleşmeli personel uygulamasıyla örgütlenme haklarının ellerinden alınmasını değil, grevli, toplu sözleşmeli sendikal hak istiyor.

Çiftçilerimiz, üretmek, ürettiğiyle mutlu bir yaşam sürmek istiyor.

BAŞKAN - Sayın Çetin, son sözlerinizi alayım efendim.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, kısaca, yurttaşlarımız, demokrasi içerisinde, laik, sosyal hukuk devleti anlayışı içerisinde, sosyal devletin güçlendirildiği bir yapı içinde, mutluluk içinde bir arada yaşamak istiyor.

Böylesi bir istem içerisinde, yurttaşlarımıza hizmet sürecek AKP İktidarının ve onları sosyal koruma altına almakla ödevli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçelerinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, son konuşmacı Sayın Sıdıka Sarıbekir.

Buyurun Sayın Sarıbekir.

CHP GRUBU ADINA SIDIKA SARIBEKİR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sosyal devlet, vahşi kapitalizme ve sorumsuz, duyarsız liberalizme karşı, başta eğitim ve sağlık alanlarında olmak üzere yurttaşını sürekli olarak ve kurumsal düzeyde koruyan, düşünen, gözeten devlettir. Bu bağlamda, sosyal devlet, cumhuriyetçi bir yaklaşımdır. Sağlık, eğitim, iş, konut ve emeklilik güvencesi, sosyal devletin temel iddiası ve vazgeçemeyeceği bir projedir.

Başta eğitim ve sağlık olmak üzere, bu temel hizmetlerin piyasada alınıp, satılan birer hizmet değil, temel kamu gereksinmesi ve en temel insan hakları olduğunu gözardı etmemek gerekir. Sosyal devlet "paran kadar eğitim, paran kadar sağlık" anlayışına temelden karşı olan bir dünya görüşü olarak insanı gözetir. İnsanı korumanın hem tek başına bir değer olarak hem de toplumun en küçük ve temel öznesi olarak kaçınılmaz bir ödev olduğunu, kadının bu çerçevede özel bir yeri ve önemi bulunduğunu sosyal devlet gözardı edemez. Çünkü, hem çocuğa en temel eğitimini veren odur hem ailenin temeli odur hem de toplumun aydınlanmasında, bilinçlenmesinde, şekillenmesinde kadının özel bir konumu vardır. Hele de bizim gibi gelişmekte olan, ileri refah toplumlarının gelir düzeyi ve yaşam olanaklarından geride kalan ülkelerde, kadının kamusal, toplumsal, siyasal yaşamda hak ettiği yeri alması için sosyal devletin olanaklarından en üst düzeyde faydalanması gerekir.

Ülkemizde okuma yazma bilmeyen kadın oranı yüzde 23'tür. Bu oran, Güneydoğuda yüzde 70'lere çıkmaktadır. Eğitim çağına gelmiş kız çocuklarımızın yüzde 32'si hiçbir okula kayıtlı değil. Ankara, İstanbul, Adana'da 500 000'in üzerinde kız çocuğu okula gitmiyor, gönderilmiyor, eğitim hakları ellerinden alınıyor.

Buradan hareketle, biraz da kadınlarımızın iş yaşamında ve diğer alanlarda ne düzeyde olduğunu, ne halde bırakılıp, ne gibi uğraşlar verdiğini de anımsatmak istiyorum değerli arkadaşlarım.

Ülkemizde halen 15-34 yaş arasındaki kadınlarımızda işsizlik oranı yüzde 38'tir. Kadınlarımızın yüzde 80'i ev kadınıdır. Çalışan kadın sayısı 6 600 000'ler civarındadır. TÜSİAD'ın bir araştırmasına göre, ülkemizde çalışan kadınların yüzde 72'si tarımda çalışıyor. Bu kadınlardan yüzde 70'i ücretsiz aile işçisi olarak görev yapıyor. Devlet kurumları içinde kadına en kapalı kurum İçişleri Bakanlığıdır. Kamuda en yüksek kadın memur sayısı üniversitelerde ve doktorluk mesleğinde yoğunlaşmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin yüzde 4,3'ü, il genel meclisi üyelerinin yüzde 1,4'ü, belediye başkanlarının yüzde 5,5'i, belediye meclis üyelerinin yüzde 1,6'sı kadınlardan oluşuyor. Her üç kadından biri kocasından dayak yemekte ve şiddete maruz kalmaktadır. Türkiye'de, bugün, 3 000 sığınma evi gerekirken, bu rakam, sadece ve sadece 7'dir değerli arkadaşlarım.

Ülkede kadının yeri bu kadar vahim iken, hâlâ, kadını türbana mahkûm eden, gençlerimizi dinsel eğitimlerle ilim ve bilimden koparan, düşünen insan olmaktan uzaklaştıran, kadını erkeğin yanından ayıran "kadının yeri evidir" diyen zihniyete sahip AKP iktidarının, kadının sorunlarıyla ilgilenmesi elbette beklenemez.

RESUL TOSUN (Tokat) - Kadını eve hapsetmeye çalışan CHP.

SIDIKA SARIBEKİR (Devamla) - Avrupa Birliğine aday olan Atatürk Türkiyesinin, kadınları cahil bırakan toplumlarla ortak özellikler göstermesi asla kabul edilemez. Kadınlarımız, sizden, file file gıda, paket paket kömür yardımı istemiyor; onlar, insan onuruna yakışır biçimde iş hayatında yerini almak, kazandığıyla evine katkıda bulunmak, sosyal güvenlik haklarından yararlanmak istiyor, eğitim almak istiyor.

Sosyal devlet olarak başlıca görevleriniz bunlar iken, siz, hem "değiştik, millî görüş gömleğini çıkardık" diyerek iktidara geliyorsunuz hem de her fırsatta türban konusu, Kur'an kurslarıyla, imam hatip konularıyla toplumu geriyorsunuz, toplum barışına dinamit koyuyorsunuz.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hangi dinamiti?

SIDIKA SARIBEKİR (Devamla) - Sayın Başbakan, AKP hükümetinin Sayın Bakanları; sizin göreviniz toplumu germek değil, toplumu sarıp sarmalamak, işsizliğin, yoksulluğun önüne geçmek, işsizliği ve yoksulluğu insanların kaderi olmaktan çıkarmak, yolsuzluklarla mücadele etmektir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, işsizlik ciddî bir sorundur. Genç, özellikle de eğitimli, kentli genç işsizliği, ülkemizin geleceği açısından, gençlerin umutlarını nereye bağlayabilecekleri açısından önemlidir.

Kadın işgücü açısından durum daha da vahimdir. Kadın işgücü sessiz sedasız artıyor. Bu işgücünün gittiği iki yer var; informel ekonomi, yani, kayıtsız, güvencesiz işler ve işsizlik.

Tarım kesiminde de önemli bir çözülme söz konusu. Bu da, kente yeni bir göç dalgası demektir.

Bu sorunlarla nasıl baş edilecek? Bu konuda hiçbir hazırlık yoktur; Sayın Bakanın bütçe konuşmalarından ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulan bütçe tasarısından anlaşılan budur.

Ülkemizde kadın işgücü sorununu, genel istihdam ve işsizlik sorunundan ayrı olarak düşünmek ve çözüm önerileri geliştirmek mümkün değildir. Türkiye'nin işsizlik sorununa, bir an önce, gerçekçi ve etkin çözümler üretmemiz zorunludur. Bu da, Avrupa Birliğinde olduğu gibi, bir ulusal istihdam stratejisinin geliştirilmesi ve bu stratejiyi hayata geçirecek politikaların belirlenerek uygulanmasıyla mümkün olabilir.

Ulusal istihdam stratejimiz, tam istihdamın sağlanmasını, verimliliğin ve işgücü nitelik düzeyinin artırılmasını, ekonominin rekabet gücünün geliştirilmesini, gelir dağılımının iyileştirilmesini, bölgesel gelişme farklılıklarının azaltılmasını, kayıtdışı ekonominin küçültülmesini ve düzgün işlerin çoğaltılmasını amaçlamalıdır. Çağdaş toplumlarda istihdam yaratma fonksiyonu özel sektöre ait olduğundan, bugün, gerek Avrupa Birliği ülkeleri gerekse aday ülkeler, uyguladıkları ekonomik ve sosyal politikalarını, çalışma hayatı düzenlemelerini, yatırımcıyı ve girişimciyi destekleme hedefine yönlendirmiştir.

Bugün, ülkemizde kayıtlı işletmeler üzerindeki vergi ve prim yükünün ağırlığı, yatırımların ve istihdam yaratmanın önündeki en büyük engellerden birini oluşturmaktadır. Türkiye, üretim üzerindeki vergi ve prim yükü açısından dünya şampiyonudur. İşsizlikle mücadele için, vergi ve prim yükünün OECD ortalamasının altına çekilmesi zorunludur.

İstihdam alanları yaratan ve büyük özverilerle çalışan sanayicilerimize, yatırımcılarımıza, bu kürsüden teşekkür etmek istiyorum. Yeni yeni girişimcilerin ortaya çıkmasını, yeni yeni işyerlerinin açılmasını, yeni istihdam alanlarının ortaya çıkmasını kalben diliyorum. İşsizlikle mücadelenin temel dayanak noktalarından birincisi üretim ve yatırım ortamı ise, ikincisi eğitimdir. Türkiye, meslekî eğitimi, yeniden eğitimi ve hayat boyu öğrenimi her yolla geliştirmelidir. İşverenlerimiz de, bu bağlamda, üzerlerine düşen görevleri yerine getirmelidir. "Önce insan, insana yatırım" ilkesinden hareketle, en tepe yöneticisinden işçisine kadar eğitim almalarını sağlamalıdır diyor, Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbekir.

Sayın milletvekilleri, daha önce alınan karar gereğince, birleşime 1 saat ara veriyorum; saat 14.10'da toplanmak üzere, oturumu kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 13.08

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.10

BAŞKAN: Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287)  (Devam)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1. - Dışişleri Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Dışişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1. - Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Kültür Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Turizm Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sekizinci tur üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ilk söz Sayın Vahit Erdem'in.

Sayın Erdem'i kürsüye davet etmeden önce, Grubun bize bildirdiği sürelere göre, Sayın Erdem'in 8, Sayın Yakış'ın 7, Sayın Terzibaşıoğlu'nun 7, Sayın Badazlı'nın 7, Sayın Özcan'ın 9, Sayın Tanrıverdi'nin 7 dakikalık süreleri var.

Sayın Erdem'i kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Erdem. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi şahsım ve Partim adına saygıyla selamlıyorum.

2003 yılı gibi, 2004 yılı da Türkiye için büyük önem taşıyan yoğun bir dışpolitika gündemiyle geçecektir.

Değerli milletvekilleri, Sovyetler Birliğinin dağılması ve soğuk savaşın sona ermesi, küreselleşme sürecine büyük bir ivme kazandırmıştır. Küreselleşme, dünya jeopolitiğini, ekonomisini tehdit ve güvenlik algılamalarını ve savunma kavramını önemli ölçüde değiştirmiştir ve değiştirmeye devam etmektedir. Böyle hızlı değişen bir ortamda bütün ülkeler çok dinamik bir dışpolitika takip etmek mecburiyetiyle karşı karşıya bulunmaktadırlar. Türkiye, bu durumu en fazla hisseden ülkelerin başında yer almaktadır.

Doğu Blokunun dağılması, ortak kültüre sahip olduğumuz ve ülkemiz açısından öneme sahip olan çok sayıda ülkenin doğmasına ve Türkiye'nin ilgi alanının genişlemesine yol açmıştır. Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'daki savaşlar esnasında Türkiye'ye yönelen göçler, bölgeyle ne kadar organik ve girift bağlantılara sahip olduğumuzu açıkça ortaya koymuştur.

Bütün bu yeni gelişmelere rağmen, Türk dışpolitikasının birinci önceliğini, Kıbrıs meselesinin çözümü ile Avrupa Birliğine üyelik sürecinin sonuçlandırılması oluşturmaktadır.

Avrupa Birliği ve Kıbrıs'la ilgili olarak benden sonra konuşacak olan Sayın Yakış, daha detaylı olarak bu iki konu üzerinde duracağı için, ben, birer cümleyle geçeceğim. Yalnız, şunu söylemeden geçemeyeceğim: Kırk yılı aşkın bir süredir devam etmekte olan Avrupa Birliği serüveninin, 2004 yılında önemli bir aşamayı daha geride bırakacağını ümit ediyoruz. Bu konuda, uygulamanın, Avrupa Birliğine gerekçe vermeyecek şekilde hayata geçirilmesi önem taşımaktadır. Bu hususta, iktidarın ve muhalefetin, bu konuyu içpolitikaya alet etmeden, millî bir dava bilinci ve gayreti içerisinde olmalarını ümit ediyoruz.

Kıbrıs'la ilgili de şunu kısaca arz etmek istiyorum. Kıbrıs konusunun çözümü, hem Kıbrıs Türklerinin hem Türkiye Cumhuriyetinin lehinedir, menfaatınadır. Bu sebeple, çözüme isteksiz olan taraf değil, tam tersine, Kıbrıs Türkünün vazgeçilmez haklarını koruyarak, çözüm üreten ve karşı tarafı çözüme zorlayan taraf olmalıyız.

Değerli milletvekilleri, Irak, 2003 yılının en önemli uluslararası meselesi olmuştur. Irak'ta olan her şey, Türkiye'yi, en az Amerika Birleşik Devletleri kadar ilgilendirmektedir. Şartlara bağlı olarak Türkiye'nin Irak politikasında dalgalanmalar olmuştur; fakat, takip edilen politikanın nirengi noktasını tamamen millî güvenliğimiz teşkil etmiştir.

Bugünkü şartlarda bölgeye yönelik olarak, artık, klasikleşmiş, statik bir dışpolitika yerine, ülkemizin menfaatlarını hedefleyen ve her yeni duruma göre revize edilen dinamik bir politika izlemek mecburiyetindeyiz.

Bu açıdan, Yüce Meclisimizden geçen ve geçmeyen bütün tezkereler, millî güvenlik ve Türkiye'nin çıkarlarını önplanda tutma anlayışı içerisinde gündeme getirilmiştir.

Bu vesileyle, muhalefetin "bölgenin problemlerine karışmayalım" şeklinde özetlenebilecek çekingen ve statik politika anlayışına katılmamız mümkün değildir.

Irak'ta nasıl bir yönetimin oluşacağı henüz netlik kazanmamıştır. Bölgede yeni ihtilaflara yol açmayacak şekilde, Irak toplumunu oluşturan bütün unsurların dengeli şekilde temsil edileceği bir yeni yönetim modelinin hayata geçirilmesi, Türkiye'nin arzusudur. Esasen, hükümetimizin bütün çabaları da bu istikamettedir. Amerika Birleşik Devletleriyle varılan mutabakat çerçevesinde, Kuzey Irak'ta Türkiye'nin güvenliğine yönelik unsurların bertaraf edilmesi konusundaki taahhütlerin bir an önce yerine getirilmesini yakinen takip ediyor ve bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin ABD ile ilişkileri Türkiye ve bölge güvenliği açısından büyük önem taşımaktadır. Irak savaşıyla başlangıçta iniş-çıkış gösteren ilişkilerimizin, tekrar normale döndüğünü memnuniyetle müşahede etmekteyiz. Irak'taki ihalelere, birçok ülkenin aksine Türkiye'nin de davet edilmesi, bu durumun açık göstergesidir.

Bölgemizi yakında ilgilendiren Filistin-İsrail ihtilafı, sadece Ortadoğu'yu değil, dünyanın diğer ülkelerinin güvenliğini de etkilemektedir. Bu sorunun çözümüyle, uluslararası terörizmin önemli bir kaynağı kurutulmuş olacaktır. ABD öncülüğünde uluslararası toplumun bölgede adil ve kalıcı bir çözümü hayata geçirmesi, bölge ve Batı güvenliği açısından öncelik taşımaktadır. Türkiye, bu sürece yardımcı olabilecek bir konumdadır.

Değerli milletvekilleri, Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla Kafkasya'da ve Ortaasya'da bağımsızlıklarını kazanan ülkelerle Türkiye'nin ilişkileri sürekli gelişmektedir. Kafkasya, Doğu-Batı arasında geliştirilmekte olan enerji ve ulaştırma koridorunun üzerinden geçtiği stratejik bölge konumuyla ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır. Bu bölge, Rusya'nın güney ucu olduğu kadar, Türkiye'nin kültürel ve ekonomik olarak kuzey uzantısıdır. Kafkasya, bir güç mücadelesi alanı olarak görülmemeli, bir istikrar ve işbirliği alanı olarak değerlendirilmelidir.

Kafkasya'da yer alan ülkelerin bir kısmıyla NATO'nun barış için ortaklık anlaşması mevcuttur. İleride bunun NATO üyeliğine dönüştürülmesi için Türkiye gayret sarf etmektedir.

Ermenistan, Türkiye'ye karşı hasmane tutumdan ve uluslararası seviyede yürüttüğü gerçekdışı suçlama kampanyasından vazgeçmeli ve Azerî topraklarından çekilmelidir. Ancak bu durumda Türkiye'nin sıcak ilgisine mazhar olabilecektir.

Türkiye, bundan önce olduğu gibi, önümüzdeki dönemde de Güney Kafkasya'da barışı, istikrarı ve işbirliğini teşvik edici rolünü sürdürecektir.

Ortaasya cumhuriyetleri, öncelikle, sahip olduğu doğal enerji kaynaklarıyla ve 11 Eylül terör eylemlerinden sonra ise güvenlik bakımından dünya gündeminde önemli yer almaya başlamışlardır.

Geçen kasım ayında ABD'nin Orlando Kentinde NATO'nun yıllık toplantısı çerçevesinde yapılan NATO-Rusya Daimî Komite Toplantısının gündemini tamamen Ortaasya cumhuriyetleri teşkil etmiştir. Bölgenin, daha çok güvenlik endişeleri açısından ele alındığı toplantıda, bu ülkelerin ekonomik, kültürel ve siyasî alanda da desteklenmesi gerektiğini, Türkiye'nin bölgeye bakışının da baştan beri bu şekilde geliştiğini ifade etme imkânını bulduk.

Bu ülkelerle ilişkilerin her alanda güçlendirilerek devam ettirilmesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlar mısınız.

VAHİT ERDEM (Devamla) - ... ve uluslararası camianın da bu yönde teşvik edilmesi, Türkiye'nin öncelikli politikalarından biri olmalıdır.

NATO ile bu ülkeler arasında, Barış İçin Ortaklık Antlaşması çerçevesinde başlatılan; ama, asgarî düzeyde kalan ilişkilerin geliştirilmesi için Türkiye öncülük etmelidir.

Değerli milletvekilleri, soğuk savaşın sona ermesiyle, Atlantik'in iki yakası arasındaki savunma ve güvenlik işbirliğinin gevşediğini görmekteyiz. Hemen Avrupa'nın yanı başında Bosna-Hersek'te yaşanan savaş ve katliam karşısında yetersiz kalan Avrupa, güvenlik konusunda NATO ve ABD'ye çok bağlı olduklarını müşahede etmişlerdir. Bu gelişmeler üzerine Avrupa'nın savunma kimliğinin geliştirilmesi fikri de daha güç kazanmıştır. Avrupa Güvenlik ve Savunma politikası, Atlantik'in iki yakasında görüş ayrılığına yol açan unsurlardan belli başlılarından birini teşkil etmektedir. Bu savunma oluşumunun NATO'yla rekabet etmeyeceği, Avrupalı liderler tarafından ifade edilse de şüphe ve tartışmalar devam etmektedir.

Bu gelişme Türkiye'yi de çok yakından ilgilendirmektedir. Aralık 2002'de varılan bir anlaşmayla, AGSP ve NATO arasında Türkiye'yi de tatmin edecek bir anlaşmaya varılmışsa da, henüz tam olarak uygulama safhasına aktarılamamıştır.

Irak'taki gelişmeler, NATO ve transatlantik diyaloğundaki ayrışmayı daha da su yüzüne çıkarmıştır. Bu bağlamda, gelecek yıl haziran ayında yapılacak olan NATO zirvesi, ittifak ülkeleri arasında büyük bir beklenti yaratmaktadır.

Bu zirvede, üç ana konuda devlet başkanları arasında mutabakata varılması beklenmektedir. Birincisi, Ortadoğu barışı ve Irak'ın normalleştirilmesiyle ilgili olarak müşterek bir vizyon oluşturulması; ikincisi, zedelenen transatlantik diyaloğunun yeniden pekiştirilmesi, üçüncüsü de, daha önce Prag zirvesinde NATO'nun yeniden yapılandırılması ve dönüşümüyle ilgili alınan kararların daha da somutlaştırılarak, malî boyutuyla birlikte uygulamaya konulması. Bu zirvede, Türkiye, Müslüman kimliği, demokratik ve laik devlet yapısıyla, yeni Ortadoğu projesine ve bölge ülkelere model olma özelliğini önplana çıkarma imkânını bulacaktır.

Değerli milletvekilleri, globalleşen dünyada her şey çok hızlı seyretmektedir. Dış politika da bu sürecin içerisindedir. Gelişmeleri yakalayabilmek için, proaktif olmak mecburiyetindeyiz. Dışişleri Bakanlığımız personelinin diplomatlarının çok iyi yetiştiğini ve cansiperane çalıştıklarını, ben, uzun bürokratik hayatım süresince her zaman yakından müşahede ettim. Buna rağmen, çağımızda, dışpolitika oluşturmada, ilave enstrümanların katkısına ihtiyaç vardır. Bugünkü dünyada, süratli ve geniş bir istihbarat altyapısı, araştırma merkezleri, think-tank kuruluşları ve dünya kamuoyu oluşturulmasına yönelik lobicilik faaliyetleri, dışpolitikanın, gittikçe önem kazanan kaynakları ve araçları haline gelmiş bulunmaktadır. Dış politika, artık, aynı anda birçok kanaldan takip edilmesi gereken bir mahiyet kazanmıştır. Bu yüzden, Dışişleri Bakanlığımız Bütçesinden, dışpolitika konusunda faaliyet gösterecek bu tip oluşumlara daha fazla destek sağlanması gereğini vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok özet bir şekilde sıraladığım gibi, 2004 yılında yoğun bir dışpolitika gündemiyle karşı karşıya olacağız. Dışişleri Bakanlığımız, son derece sınırlı bir bütçe çerçevesinde, bu gündemin üstesinden gelmeye çalışacaktır. Bu vesileyle, önümüzdeki yıllarda ekonomik ve malî yapımızda oluşacak düzelmeye paralel olarak, Dışişleri Bakanlığımızın daha geniş imkânlarla donatılması gerektiğini vurgulayarak, bu bütçenin Dışişleri Bakanlığımıza, ülkemize hayırlı olmasını diliyor; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Adalet ve  Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci söz, Sayın Yaşar Yakış'ın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yakış.

AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR YAKIŞ (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı 2004 bütçesi üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere, değerli dostum Sayın Vahit Erdem'le birlikte zamanı paylaşmış bulunuyoruz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2004 yılı, gerek Türkiye için gerek bölge ve dünya için son derece önemli bir yıl olmaya adaydır. Hani, tarihçiler yüzyılları başlatırlarken, mutlaka yüzyılın birinci yılını o yüzyılın başlangıcı olarak görmezler. Mesela, 19 uncu Yüzyılı, 1815 yılında yapılan Viyana Kongresiyle başlatırlar. Sanki, 19 uncu Yüzyıl 1801 yılında değil, 1815 yılında başlamış gibi. 20 nci Yüzyılı da, Birinci Dünya Savaşıyla, 1914 yılında başlatırlar. Belki, tarihçiler, ileride de, 21 inci Yüzyılı 2004 yılıyla başlatacaklardır. Neden böyle; çünkü, 2004 yılı son derece önemli olaylara sahne olacak gibi görünmektedir.

Bu olaylar nelerdir: Avrupa'da, Avrupa Birliğinin anayasası olan ve Avrupa'nın önümüzdeki uzun süre geleceğini belirleyecek olan anayasa, muhtemelen 2004 yılında kabul edilecektir. Amerika'nın Irak'a müdahalesinden sonra Ortadoğu'ya verilecek düzen ve bu düzenin dünyanın öteki bölgelerine yansıması, muhtemelen 2004 yılında şekillenecektir. Terör konusunda, dünya ülkelerinin teröre bakışı; terörün yöntemleri konusunda eğer bir bilinçlenmeye başlamışlarsa, bu, en çok 2004 yılında ortaya çıkacaktır.

Bu, işin Avrupa ve dünya kısmı; Türkiye için ise, 2004 yılı, daha da önemli bir yıl olacağa benzemektedir;çünkü, 2004 yılında, Türkiye için, iki çok önemli ve uzun vadedeki geleceği belki ipotek altına alabilecek veya önünü açabilecek gelişmenin vukua geleceği bir yıldır.

2004 yılında bu kadar önemli olaylar olacağına göre, Türkiye'nin de bu yıla büyük hazırlıklar içinde girmesi gerekiyor.

Dışişleri Bakanlığı açısından bu daha da önemli; çünkü, asıl gelişmeler, Türkiye'nin dışpolitikasıyla ilgili olarak ortaya çıkacaktır. Bugün Dışişleri Bakanlığı -Sayın Vahit Erdem dostumun da söylediği gibi- Türkiye'nin en güzide beyinlerini ve en iyi yetişmiş insangücünü bünyesinde barındıran bir kuruluştur; fakat, bu kuruluş, mensuplarının özverisiyle ayakta durmaya çalışmaktadır.

Türkiye'nin bu konuda şöyle bir adım atmaya ihtiyacı vardır: Sayın Dışişleri Bakanımız,  belki, kendi tayin edeceği bilge kişilerden oluşan bir beyin fırtınası grubu oluşturmak suretiyle, 2040-2050 yıllarında dünyanın durumu ne olacaktır, nasıl bir manzara ortaya çıkacaktır, o dünyada Türkiye'nin rolü ne olacaktır, o rolü yerine getirecek olan Hariciye memurları ve Hariciye teşkilatı, altyapısıyla, fizikî altyapısıyla, bütün kolaylıklarıyla nasıl olmalıdır; onun ortaya çıkarılması lazımdır. Şu andaki Dışişleri Bakanlığı konsepti, diplomasinin yürütülüş tarzı, soğuk savaş yıllarında oluşmuş konsepte dayanmaktadır; hatta, bazı açılardan, İkinci Dünya Savaşı öncesi dönemin konseptine dayanmaktadır. Halbuki, önümüzdeki dönem, Türkiye'ye büyük fırsatlar vaat etmektedir; işte, Türkiye'nin, bu fırsatı  yakalaması lazım. Dışişleri memuru dediğiniz insan, üniversiteden en başarılı adamı alıp bünyenizde çalışmaya başlatmakla olmuyor. Karar verecek, kararlara yön verecek düzeyde bir Dışişleri memurunun yetişmesi, yirmibeş otuz yılı gerektirmektedir. Dolayısıyla, bugün, en iyi, en kaliteli memurları alıp da tezgâha, tornaya oturttuğunuz zaman, bu demektir ki, 2030 yıllarına doğru özlediğiniz Hariciye ortaya çıkacaktır; dolayısıyla, buna, şimdiden başlamamız gerekmektedir.

Türkiye için 2004 yılında iki önemli tarih vardır: Bunlardan biri, 1 Mayıs 2004, diğeri, Aralık 2004. 1 Mayıs 2004 tarihinde ne olacak; eğer, o tarihe kadar Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunursa, KKTC, kurulacak yeni Kıbrıs ortak devletinin -adı ne olacaksa- bir parçası olarak Avrupa Birliğine girecektir; Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunamazsa, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, tüm Adayı temsilen, Avrupa Birliğine girecek ve daha önemlisi, 2004 Aralık ayında Türkiye'ye müzakere için bir tarih verilip verilmeyeceğinin konuşulacağı Avrupa Birliği Konseyinde veto hakkı sahibi bir üye olarak oturuyor olacaktır. Peki, bu durumda biz ne yapmalıyız; bizim, bugünkü koşullarda yapmamız gereken şey, her şeyden önce, Kıbrıs'ta çok geniş tabanlı, mümkün olduğu kadar en geniş tabanlı, güçlü bir hükümetin kurulmasına yardımcı olmak, bunu teşvik etmek, hükümet kurulur kurulmaz da, 2004 yılının 1 Mayısına kadar geçen sürede, yaratıcı, olumlu, geniş muhayyileli bir çözüm için inisiyatif almaktır. Peki, bunun için, Türkiye'nin, haklarından, uluslararası anlaşmalardan doğan haklarından feragat etmesine gerek var mıdır; hayır yoktur. Her ikisini de mezcetmek mümkündür; yalnız, burada...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) - Tamamlayacağım Sayın Başkanım.

Burada, bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Kıbrıs sorunu çözümlenirse, Avrupa Birliği, Türkiye'ye, mutlaka, müzakerelere başlamak için bir tarih verecek midir; hayır, o da garanti değil. "Madem onlar böyle bir tarih vermeyebilecektir, biz niye, bu kadar alelacele uğraşıyoruz, canla başla?" diye bir soru aklımıza gelebilir. Efendim, bu sorunun cevabı basittir. Türkiye, Avrupa Birliğine girecek olsa da, girmeyecek olsa da, Kıbrıs sorununu çözümlemek zorundadır. Türkiye, bütün komşularıyla, sorunlar içinde yaşamaya devam edemez. Bu sorunu, er geç çözümlemeye mecburdur; eğer, 1 Mayıs 2004'e kadar çözümlenirse, mevcut olan bir fırsat penceresini de değerlendirmiş olacağız. Onun için, 1 Mayıs tarihi bizim için önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Amerika'yla  ilişkilerimize, Sayın Vahit Erdem, gayet belagatli bir şekilde değindi. Ben, sadece, Amerika'yla askerî alanda olan ilişkilerimizin, aynı şekilde, savunma sanayii alanına ve ekonominin tüm alanlarına da, aynı güçlülükle yansımasını, teşmil edilmesini beklediğimizi söylemek istiyorum.

Irak'ta, Amerikan müdahalesinden sonra nasıl bir yönetim ortaya çıkacağı, şu anda, bütün parametreleriyle belirlenmiş değildir; ancak, federatif yapı yönünde güçlü bir eğilimin olduğunu görüyoruz. 3 Aralık günlü The Times Gazetesinde bu konuda yayımlanan bir makale muhtemelen sizlerin de dikkatini çekmiştir. Makalenin başlığı şöyle: Çözüm Irak'ı üçe bölmek. The Times Gazetesindeki makalede şöyle deniliyor:

"Kuzey Irak'taki Kürtlere gelince. Onlar, uçuşa yasak bölge uygulaması sayesinde kazandıkları egemenliğin ellerinden alınmasına izin vermeyeceklerdir. Bugüne kadar birçok Kürt bağımsızlık hayalleri kurdu ve şimdi bu hayal hiç olmadığı kadar yakın görünüyor. Kuşkucular, Amerika'nın ikinci İsrail'i olacak bir Kürdistan'dan söz etmeye başladılar bile. Bağdat'ta ulusal birlik ve beraberliğe yönelik belirgin bir özlem duyanlar mevcuttur; fakat, bugün, ufukta böyle bir birliğe dair en ufak bir işaret yok."

Diyebilirsiniz ki, bu, bir köşe yazarının görüşürüz, evet gerçekten bir köşe yazarının görüşü; ama, bu köşe yazarı gibi düşünen çok sayıda insanın da bulunduğu bilmemiz lazım.

Amerika, 1 Temmuz 2004'te yetkilerini Irak'taki geçici yönetime devretmeye hazırlanmaktadır. Eğer Irak'ta demokrasi işleyecekse, nüfusun yüzde 60'ını teşkil eden Şiilerin ülke yönetiminde güçlü bir konuma gelmeleri doğal olacaktır. Bu durumu, Kuzey Irak halkının ve Şiilerin ne ölçüde kabulleneceğini zaman gösterecektir. Eğer Amerika desteğindeki Peşmergeler, Baasçı Sünnîler ve en kalabalık kitle olan Şiiler arasında bir iktidar mücadelesi başlarsa, Irak ciddî bir istikrarsızlığa sürüklenebilir.

BAŞKAN - Sayın Yakış, toparlar mısınız.

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) - Toparlıyorum.

Türkiye, bu istikrarsızlık ihtimalini düşünerek şimdiki dengeli politikasını sürdürmelidir.

Bu düşüncelerle, bütçenin, Dışişleri Bakanlığımıza ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yakış.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Sayın Seyfi Terzibaşıoğlu.

Buyurun Sayın Terzibaşıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve aziz Türk Milletini saygıyla selamlıyorum.

Kültür, bir milletin ortak bilincini ve kimliğini oluşturan, maddî ve manevî değerlerin yarattığı bir sentezdir.

Yüksek Türk kültürünü ve gelenek göreneklerini topluma aktarmayı, dünyaya tanıtmayı görev edinen Bakanlığımız, başarılı çalışmalarıyla birçok projeye, yeniliğe, 2003 yılında imza atmıştır. Şöyle ki: Avrupa Yılın Müzesi Ödülüne Niğde Müzesi ve Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Dairesi aday gösterilmiş, 60'a yakın aday arasından, her iki müzemiz de finale kalmıştır. Edirne II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi 2003 yılı Avrupa'nın en iyi müzesi ödülünü kazanmıştır. İstanbul Ayasofya Müzesi ve bağlı binaları, Ankara II. Türkiye Büyük Millet Meclisi Binası, Trabzon Sümela Manastırı gibi çok önemli tarihî yapıların restorasyon, çevre düzenlemesi işleri ve etüt proje çalışmaları tamamlanmıştır.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, yurtiçi ve yurtdışı turneler ve katıldığı festivallerle, yaz aylarında faaliyetlerini sürdürmüştür ve önümüzdeki yıldan itibaren, seyircisine tüm yıl boyunca kesintisiz hizmet verecektir.

2003 yılında, Bakanlığımız, yurt dışında 6 sergi gerçekleştirmiştir. Bunlar: New York Metropolitan Museum of Art'ta "İlk Şehirlerin Sanatı",  İspanya Barcelona'da "Harem", "Güzelliğin ve Aşkın Avrupa ve İslamiyet'teki Görünümü", Japonya'da "Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonu", "Osmanlı Dönemi Türk Kadını" ve "Türkiye'de Üç Büyük İmparatorluk; Hitit, Bizans, Osmanlı" isimli sergilerdir.

Vakit darlığından dolayı ancak birkaç örnek verebileceğim Bakanlığın 2004 yılı için gerçekleştirmeyi planladığı projeler şunlardır: Tokat Atatürkevi, Ankara eski Sayıştay binası, Antalya Aspendos Belkıs Koruma Amaçlı İmar Planı yapımı, Rize Atatürkevi gibi önemli restorasyon, çevre düzenlemesi ve etüt proje çalışmaları planlanmıştır.

Hızlı gelişen teknolojiye ayak uydurabilmesi maksadıyla halk kütüphaneleri, otomasyon projesi çerçevesinde e-kütüphane projesi başlatılmış, 2003 yılı sonuna kadar 81 il ve 60 ilçe halk kütüphanesi proje kapsamına alınmış ve bu çalışmalar 2004 yılında da devam edecektir.

Amerika Birleşik Devletleri New York Metropolitan Museum of Art'ta "Bizans; Kader ve Güç", Singapur'da "Sultanların Ülkesinden Osmanlı Hazineleri", İtalya'da "İktidarın Kökenleri Arslanlar Tepesi" isimli yurtdışı sergileri; ayrıca devam eden yurtiçi sergilerimizin yanında, İstanbul Vedat Nedim Tör Müzesinde Frig uygarlığına ait eserlerin yer alacağı sergi ve Zeugma mozaiklerinin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamak üzere, Gaziantep ve İstanbul'da bu mozaiklerden oluşacak eski eser sergileridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kültür ve turizmde eklenen her tuğlaya konulan harç, Kurtuluş Savaşımız kadar gerçek, cumhuriyetimiz kadar umut vericidir.

Turizm girdilerinin artması yönünde turizmin desteklenmesi için, kültürel değerlerin turizme eklenmesi çalışmaları bizleri sevindirmektedir; ama, tüm bu potansiyele rağmen, Türk ekonomisinin gözbebeği "bacasız sanayi" Türk turizmi ise, ülkemizin tarihî, doğal ve kültürel zenginlikleri ölçüsünde henüz hak ettiği yerde değildir.

Önümüzdeki yıl ve yıllarda daha geniş tanıtım ve turizmin bütün unsurlarının değerlendirilerek yapılacak geniş çalışmalarla Türk turizmi, arzu ettiğimiz noktaya, inşallah, getirilecektir.

Turizm, ülkelerin döviz girdisini artıran ve istihdam yaratıcı özellikleriyle ulusal ekonomiye katkıda bulunan, uluslararası kültür, ticaret ve sosyal yaşam üzerindeki etkisiyle dünya barışının korunmasında büyük payı olan bir sektördür.

Dünya Turizm Örgütünün raporlarına göre, önümüzdeki kırk yıl içerisinde en hızlı ve düzenli büyüyecek sektör, turizm sektörüdür. 2020 yılı için yapılan tahminlere göre, dünya turizm hacmi 1 600 000 000 kişiye, turizm gelirleriyse 2 trilyon dolara ulaşacaktır. Ülkemizde, turizm sektörü, bugünkü rakamlarla 1 000 000 insanımıza doğrudan, 2 500 000 insanımıza dolaylı olarak istihdam sağlamaktadır. Türkiye'nin dünya turizmindeki payı 2002 yılında yüzde 1,9; 2003 yılında yüzde 2'dir. 2003 yılı dokuz aylık   geçici verilerine göre, turizm gelirimiz 10 492 000 000 dolardır.

Türkiye, dünyada en çok turizm geliri elde eden ülkeler listesinde 14 üncü sıradadır.

Unutmayalım ki, Türkiye, bu noktalara, 1980'de, şu sloganla başlamıştır: "Hedef 1 000 000 turist." Ama, bugün, 13 000 000'u aşmışız.

Dünya turizminin yüzde 25'ini yat turizmi kapsamaktadır. Bu bakımdan, kıyılarımız, daha iyi değerlendirilerek, marinacılığa ve yatçılığa gereken önem verilecektir. Türkiye kıyıları, iklim özellikleri açısından çeşitliliğe, temiz denize, tarihî ve doğal zenginliklere ve doğadan 12 ay yararlanma şansına sahiptir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Tüm kıyılarımızdaki yat limanlarının toplam kapasitesi, yaklaşık 10 000 yat civarındadır. Özel sektörce yaptırılarak işletmeye açılmış olan yat limanları kapasitesi 4 941, yap-işlet-devret modeliyle ihalesi yapılan yat limanları kapasitesi 4 550'dir. Bunlardan biri olan Bodrum Turgutreis yat limanı, geçtiğimiz aylarda, Sayın Başbakanımız tarafından hizmete açılmıştır.

Klasik deniz, güneş, kum, otel turizmi anlayışından sıyrılarak, Bakanlığımızın turistik ürünlerimizin çeşitlendirilmesi çalışmalarından inanç turu, Karadeniz yeşil tur, İpek Yolu turu, termal turizm, nehir ve rafting gibi alternatif turizm olanaklarının, ayrıca, kongre ve kültür turizminin geliştirilmesine yönelik özel projeleri, 2004 yılında da devam edecektir.

Tarihî İpek Yolunun Anadolu güzergâhı üzerinde bulunan han ve kervan saraylara, restore et, işlet, devret modeli çerçevesinde, turizm fonksiyonu verilerek değerlendirilmesi çalışmalarına hız verilmiştir.

Hükümetimizin Acil Eylem Planında da yer alan Turizm Kentleri Projesi, Bakanlığımızın, turizmde en önemli alternatif olarak ele aldığı konulardan biridir. Bu doğrultuda, ilk aşamada, öncü, örnek, turizm kenti olarak 4 alan belirlenmiştir. Bunlar: Aydın Didim, Antalya kuzeyi (Kepez, Varsak, Topallı) Antalya Manavgat, Oymapınar ve Muğla Dalaman'dır.

Türkiye'nin karlarla kaplı yüksek dağları, uygun doğal kayak pistleri olmasına rağmen, tesis yetersizliğinden, dağ ve kayak turizminden arzu edilen turizm geliri, maalesef elde edilememektedir.

Erzurum Palandöken, Sarıkamış, 1 900-3 000 metre yüksekliklerde ve kayakçılara "buyurun" demesine rağmen, bugün, ülkemizin kayak meraklısı insanları, Avrupa'ya, yılda yaklaşık 40 000 000 euro akıtmakta, bu dövizleri yurtdışına götürmektedir. Ülkemiz kayak tesislerimizi yaparsa, ülkemiz yerli ve yabancı müteşebbislere kapısını açarsa, inanıyorum ki, Türkiye'nin turizm gelirleri daha da artacaktır.

Ülkemize gelen turist sayısı, 2002 yılında 12 696 000, 2003 yılında -Irak Savaşı ve maalesef İstanbul'da yaşanan terör olaylarına rağmen- 13 320 000'dir. Bölgemizde yaşanan olumsuzluklara rağmen, 2003 yılında, Türkiye'ye gelen turist sayısında yüzde 5'lik artış olmuştur. Övünerek belirtmek isterim ki, bu 13 000 000'un 2 000 000'u, yörem olan Muğlama gelmiştir.

BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu, sözlerinizi toparlar mısınız.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

2004 yılı için, 15 000 000 turist, 13 000 000 000 dolar da turizm geliri hedeflemekteyiz.

Deneyimli Bakanımız Sayın Erkan Mumcu'nun önderliğinde, turizmin, arzu edilen bu hedeflerin de üzerine çıkacağına inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi bitirmeden önce, SİT kurulları, SİT alanlarıyla ilgili de birkaç cümle söylemek istiyorum Sayın Başkanımız müsaade ederse.

Değerli arkadaşlarım, Muğlamızın yüzde 38'ini SİT alanları işgal etmektedir. Hepinizin bildiği Datça Yarımadasının tamamı SİT alanıdır. Sadece Muğla merkezinde, 4 000 tescilli ev vardır; bunların 400 tanesi birinci derecededir. Bugün, Marmaris'in köylerinde, beldelerinde vatandaşlarımız çocuklarını evlendirememektedir, ahırlarına ilave yapamamaktadır. Biz istiyoruz ki, SİT kurulları, SİT kurulu üyelerimiz -korumaya yönelik çalışmaları olduğu gibi- lütfen, biraz da turizme yönelik çalışsınlar, turizmi de gözardı etmesinler; lütfen, bu milleti de düşünsünler. Onlar, kapılarının çerçevelerini değiştiremiyorlar, taşın üstüne taş koyamıyorlar. Ben beldelere gittiğim zaman, köylere gittiğim zaman, Datça'da, badem ağaçlarının kuruyan dallarını kesemiyorlar.

BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu, lütfen...

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, bütçenin, Turizm Bakanlığı bütçemizin milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diler, Yüce Meclisimizi, Yüce Milletimizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Terzibaşıoğlu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına dördüncü söz, Sayın Fikret Badazlı'ya ait.

Buyurun Sayın Badazlı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FİKRET BADAZLI (Antalya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin çok güzide üyeleri; görüşmekte olduğumuz Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde, mensubu olduğum Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini sizlere sunmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, bu yıl, iki bakanlık birleştirilmiş ve Kültür ve Turizm Bakanlığı, yeni adı ve yeni kimliğiyle, 2004 yılı bütçesini ilk defa hazırlayarak Yüce Meclisin huzuruna getirmiştir.

Malumlarınız olacağı üzere, kültür, toplumların tarih içerisinde gelişerek ortaya çıkardıkları gerek maddî gerekse manevî değerlerin ve bu değerlerin gelecek nesillere aktarılmasına vesile olabilecek sözlü veya yazılı toplumsal kıymetlerin ve varlıkların tümüdür. Türk Milleti olarak haklı bir övünç vesilemiz olan millî kültürümüzde, daima din, ahlak, tarih önplanda olmuş; bunda, Türk mimarisi, Türk edebiyatı, el sanatları, tezyin sanatları ile yaşam biçimi içerisindeki diğer örf ve âdetler, gelenek ve görenekler, töreler, ahlakî değerler önemli bir yer tutmuştur.

İdrak etmekte olduğumuz yaşam süreci içerisinde, dünyada ve ülkemizde materyalizmin önplana çıktığı düşünüldüğünde, kültürel varlıkların, ruh dünyamızı zenginleştiren sanatın, estetiğin, edebiyatın, şiirin önemini yavaş yavaş kaybetmekte olduğu da maalesef gözlemlenebilmektedir. Halbuki, yaşatmak ve zenginleştirerek gelecek nesillere aktarmak durumunda ve mecburiyetinde olduğumuz millî kültürümüz, millî birlik ve beraberliğimizin çimentosunu da oluşturmaktadır. Ayrıca, bizim millî kültürümüz, iç dinamikleriyle, kendini, kendine has bir biçimde yenileyip geliştirebilecek ve yabancı kültürlerle rekabet edebilecek bir yapı, karakter ve kabiliyete de sahiptir. Dolayısıyla, ülkemizin kültür ve sanat alanlarında göstereceği performans, diğer dünya ülkeleri arasında, Türkiyemizin, haklı olarak, saygınlığını ve itibarını artıracaktır. Bizlerin bu hususta birlik ve beraberlik içerisinde, aynı duyarlılıkla bu gelişimi sağlamak noktasında ortak gayret içerisinde olmamızın, gerekli, hatta, zorunlu olduğunu düşünüyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; kültür ile turizm bir aile gibidir, birbiriyle iç içedir. Geçmişte de bu böyledir. Evliya Çelebi, olmayan imkânlarla, bu hususta en anlamlı ve en güzel mesajları vermiştir. Bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır.

Gezmek, görmek, öğrenmek, dinlenmek, eğlenmek; insanların bu ihtiyaçlarına hizmet üreten sektöre "turizm sektörü" denilmektedir. "Turizm" sözcüğü, bilindiği gibi, Türkiye'nin birinci hamle dönemi olan 1950'li yıllarda Alanyalı rahmetli Ahmet Tokuş tarafından "turizmci" kelimesiyle lügatimize Alanya'da sokulmuştur.

Türkiye'nin ikinci hamle dönemi olan 1980'li yıllarda, yine, rahmetli Özal'ın ilgisiyle bu defa lügatimize "turizm sektörü" şeklinde girmiş ve ülkemin bir numarası olan, benim güzel Antalyamda vücut bularak gelişme sürecine başlamıştır. Bugün için de, Antalya, Türkiye turizminin tek sözcüsü, temsilcisi, ülkemizin dünyaya açılan penceresi olmuştur.

Türkiye'nin üçüncü hamle dönemi olan 2002 sonrasındaki ülkemizin kazanımı ve şansı AK Parti iktidarları döneminde de daha da büyüyerek ülke ekonomisine yüklü katmadeğer yaratmakla birlikte, küçümsenmeyecek, istihdam yaratmaya da devam edecektir; bundan, hiç kimsenin en küçük bir kuşkusu olmamalıdır.

Topraklarından tarih boyunca geçmiş olan birçok medeniyetin sentezini ve bunların bıraktıkları tarihî, kültürel varlıklar zenginliğiyle; bunlara ilaveten, Allah'ın bahşettiği dört iklimi aynı anda yaşama imkânıyla, tertemiz denizlerimiz, ormanlarımız, doğal dokumuz ve zenginliklerimizle turizm sektörünü ileri götürmüş ülkelerden hiçbir eksiğimiz olmadığı gibi, kültürel ve tarihî sembol değerlerimizde fazlamızın da olduğunu düşünüyorum.

Turizmle ne satıyorsunuz; buna bir göz atacak olursak, servis ve hizmeti görürsünüz. Bizde satılan servis ve hizmetin tamamı yerli üretimdir. İnsanları doyuruyorsunuz; gıda, yatakları, çarşafları, temizliği, ulaşımı hepsi yerli.

Değerli arkadaşlarım, sizlere soruyorum; bundan güzel bir kazanç ve döviz karşılığı yapılmış ihracat olur mu?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuyu bu noktalardan inceleyip analiz ettiğimizde, var olan kültürel dinamiklerimizi, Allahımızın Anadolumuza bahşettiği sizlere anlatmaya çalıştığım nimetlerimizi, kabiliyetlerimizi, varlıklarımızı, turizmde aranıp da bulunamayacak birçok birbirinden güzel argümanları değerlendirip sektörü çok daha ilerilere götürmek, herhalde zor olmasa gerektir. Turizmi, Akdeniz ve Ege sahilleriyle değil, Anadolu'nun diğer yerleri, değerleri, entegre ilave etkinlik ve aktivitelerle zenginleştirmenin gerekliliğini ve zorunluluğunu düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anamuhalefet Partimiz, kan ter içerisinde, olumluyu olumsuza çevirmek gibi, enerjisini negatif yönde kullanarak boşa vakit geçiriyor. Sizlerle ortak paydada birleşen siyasî anlayış ve iktidarın beceriksiz yönetimleri sayesinde ufukları kararmış, yarattığı peş peşe krizlerle, köylümüz, esnafımız, tüccarımız ve kendi kesiminde hemen tüm halkımız, kredi kartı, çiftçi borcu, vergi borcu, Bağ-Kur, sigorta primi gibi bütün ilişkilerde, temerrüt diye bir uygulama karşısında, on günde borçları dört beşe kata çıkarılmış; yüzbinlerce icra ve hapis dosyasıyla vatandaşlarımız, bir zulümden, belki de hortlamak üzere olan jandarma dipçiğinden 4 Kasım 2002 günü sabahı ülke üzerine nur gibi doğan AK Parti iktidarıyla kurtulmuştur.

Sizler ne derseniz deyiniz, piyasalar her şeyi biliyor; bir bakanın öksürmesi, aksırmasıyla, bir kitapçığın bir masadan bir masaya fırlatılmasıyla artık ekonomimiz zıpırdamıyor. Buna benzer, bunlardan daha zorlu hadiseleri bir yıllık kısacık iktidarımız döneminde yaşamamıza rağmen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlar mısınız.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - ...gerek piyasalarda gerek ekonomide istikrar bozulmamış; biteviye emin adımlarla ülkemiz büyüyor. Sizler ne derseniz deyiniz, halkımız her şeyi biliyor. Sizler ne derseniz deyiniz, dünya ülkeleri nezdinde ülkemizin kredi notunun, itibarının arttığı da yadsınmaz bir gerçektir.

Hiç kimse merak etmesin; AK Parti şifadır, AK Parti dertlerin ve sorunların ilacıdır, serumudur, dermanıdır. Bu itibar ve bu güven ortamı, huzuru, güvenliği ve diğer demokratikleşme yolundaki gelişimleri, bu hususta atacağımız adımlar sayesinde, ülkemiz, yakın bir gelecekte dünya kamuoyuna tescil ettirecek; bunun sonucunda da, lokal bir terör olayı bahane edilerek, ne iç sahalarda yapılacak uluslararası sportif karşılaşmalarımız dışarılara alınacak ne de Türkiye'de yapılması önceden planlanmış toplantılar iptal edilecek ve ne de -daha acısı- turizmde yapılan rezervasyonlar iptal edilecek ve bizleri maddî, manevî kayıplara uğratan, üzen, rencide eden olumsuzluklar, bundan sonra, evvel Allah'ın izniyle, tarihin sayfalarında sevimsiz ve acı hatıralar olarak kaybolup gidecektir.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; turizmin altyapı, üstyapı, tanıtım, pazarlama gibi alanlarda eksiklerini bizler de biliyoruz. 2004 bütçesinde bunların önemli olanlarının sırayla çözüme geçeceğini gördük.

Bu inançla, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın görüşmekte olduğumuz bütçesine AK Parti olarak olumlu oy vereceğimizi, bu bütçenin bu güzel sektöre, ülkemize hayırlar ve uğurlar getirmesi dileklerimle ifade ediyor; hepinizi, bu duygular içerisinde, Grubum ve şahsım adına, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Badazlı.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, beşinci söz, Ankara Milletvekili Sayın Zekai Özcan'a aittir.

Buyurun Sayın Özcan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 70'ine hizmet sunan, borç, faiz ödemeleri dışında bütçeden en büyük transfer ödemesini alan, çalışma hayatını düzenleyen, kurum ve kuruluşları bünyesinde bulunduran Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi, bu yönleriyle oldukça önem taşımaktadır.

Bütçenin sosyal güvenlik bölümü üzerinde görüşlerimi özetle arz etmek istiyorum. Sosyal güvenlik hizmetlerini yürütmekle yükümlü olan Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Türkiye İş Kurumunun, 2003 yılına girerken yürürlükte bir yasası bulunmamaktaydı. 2003 yılı içerisinde bu kurumların hukuksal statülerine kavuşturulması sağlanmıştır.

Yine, 2003 yılına girerken, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin maaşları, sefalet ücreti denilebilecek bir düzeydeydi. Bunun sebebi, 1999 yılında çıkarılan 4447 sayılı Yasayla, emeklilerimizin aylıklarının, TÜFE artışlarına bağlanmış olmasıdır.

Hükümetimiz, 2003 yılına girerken, bu yasayı uygulamamış ve SSK emeklisine 75 000 000, Bağ-Kur emeklisine 100 000 000 Türk Lirası sosyal destek ödemesinde bulunmuştur. Bunun anlamı şudur: Eğer yasayı uygulamış olsaydık, SSK emeklisinin asgarî aylığı, bu sene sonu itibariyle, ancak 303 000 000 olacakken, ocak ayından beri, biz, 332 000 000 Türk Lirası ödemeye devam etmekteyiz. Yine, tarım sigortalısı, sene sonu itibariyle 80 000 000 alamazken, ocak ayından beri, biz, 165 000 000 Türk Lirası ödemekteyiz. Bağ-Kur emeklilerinin durumu daha da olumlu olmuştur. Bunların sene sonu itibariyle alacakları maksimum maaş 178 000 000 olacakken, biz, ocak ayından beri 248 000 000 ödemekteyiz. Bu durumda, toplam 5 300 000 civarındaki emeklimiz ve aile fertlerini de düşünürsek, 15 000 000'u aşan vatandaşımızın yararlandığı bu sosyal destek ödemesinden dolayı hükümetimizi gerçekten kutlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, zamanın sınırlı olmasını da göz önüne alarak, sosyal güvenlik kuruluşlarının içinde bulunduğu problemler üzerinde özetle durmak istiyorum. SSK, dünyada pek benzeri olmayan bir kurumdur. Bütün sigorta kollarından topladığı primlerin karşılığını, yine, bizzat, kendi vermek zorundadır. Bu ise, son yıllarda sosyal güvenlikte, emeklilik sigortalarından toplanan primleri, yine, emeklilik sigortalarının giderlerine oranladığımız zaman, ancak, yüzde 57'sini karşılar duruma gelmiştir. Bu, çok ciddî bir açıktır. Dolayısıyla, Sosyal Sigortalar Kurumunun buradaki temel problemi, zorunlu sigortalı sayısının pasif sigortalı sayısına oranının 1,4'ün altına düşmüş olmasıdır. Başka bir ifadeyle, 3 çalışan işçiden alınan primle 2 emekli maaşının ödenmesine çalışılması bu bakımdan mümkün olmamaktadır; ancak, istikrarın sürmesi, ekonomik büyümenin yüzde 5-6 düzeyinde olması, hükümetimizce alınacak tedbirlerle istihdamın artacağını, özellikle, bugün, SSK kapsamında olması gerekirken, 4 000 0000-4 500 000 civarında kayıt dışında çalışan işçilerin en az yüzde 50'sinin kayıt altına alınması halinde bu açıkların azalacağını, hatta, kısa zaman içerisinde de kapanacağını düşünüyoruz. Hükümetimizin 2004 yılını kayıtdışıyla mücadele yılı ilan etmesi ve gösterdiği gayretler, umudumuzu bu oranda artırmaktadır.

Sağlık sigortasına gelince: Yılda 60 000 000'u aşan poliklinik sayısını 6 150 doktorla ve 1 500 000 civarında yatan hastayı ise 34 000 yatakla karşılamak mümkün olmamaktadır.

Sağlık sigortası son yıllara kadar açık vermezken, özellikle, dışarıdan alınan sağlık hizmetlerinin artması, ilaç tüketiminin son yıllarda aşırı artması sebebiyle sağlık sigortasında da açık verilmeye başlanmıştır. Sekiz yıl öncesinde dışarıdan alınan sağlık hizmetinin toplam sağlık harcaması içerisindeki oranı yüzde 22 iken, bugün yüzde 30'lara dayanmıştır.

Yine, ilaçla ilgili... İlaç tüketiminin altı yıl önce toplam sağlık harcamasındaki payı yüzde 35 iken, bugün yüzde 50'yi aşmıştır. İlaçta aşırı tüketim, daha doğrusu israf, Sosyal Sigortalar Kurumunun sağlık sigortasındaki açığının sebebidir.

Yine, ilaçla ilgili ikinci bir problem de, ithal ilaçtaki artışların devam etmekte olmasıdır. Sekiz sene önce, ilaçtaki ithal ilacın payı yüzde 30 iken, bugün yüzde 50'lere yaklaşmıştır. Bu oran, ithal, pahalı ilaçların SSK reçetelerine yazılmaya devam ettiğini göstermektedir. Bu, bir haksızlıktır.

SSK'nın 2003 yılındaki ilaç tüketiminin 2,5 katrilyon olduğunu düşünürsek, 2004 yılı hedefinin 2,5 katrilyonun altında gösterilmesi, bu israfın önleneceği anlamına gelmektedir ki, bunu olumlu bulmaktayız.

Yine, Sosyal Sigortalar Kurumu, Sağlık Bakanlığıyla yaptığı protokollerle, pilot bölgelerde, sağlık hizmeti almaya başlamıştır. Bu uygulama, şu anda 11 ilde devam etmektedir. Bu, Türkiye'nin geneline yayılacaktır. Burada da önemli neticeler alınmıştır. Mesela, en problemli illerimizden biri olan İstanbul'da günlük poliklinik sayısı 45 000 dolayındayken, 36 000-37 000'e inmiştir. Bunu, Ankara'da da gözlemek mümkündür; günlük poliklinik sayısında yüzde 15 civarında bir azalış görülmektedir. Eğer, ilaç ve eczane problemi çözülürse, bunu yüzde 30'lara vardırmak mümkündür; fakat, hükümetimizin hedefi, hastaneleri tek çatı altında toplamaktır ve kısa vadeli sigorta kolları ile uzun vadeli sigorta kollarını tamamen birbirinden ayırmaktır. Emeklilik sigortası kurumu ve sağlık sigortası kurumuyla ilgili düzenlemeler, tahmin ediyoruz ki, 2004 yılı içerisinde Meclis gündemine gelecek ve sosyal güvenlikte gerçek bir reform anlamında, kurumsallaşmalar olacaktır.

Bağ-Kura gelince: Bağ-Kur, hem emeklilik sigortasında hem sağlık sigortasında çok ciddî açıklar vermektedir. Genelleme yaparsak, Bağ-Kurun sağlık ve emeklilik sigortasından topladığı primler, giderinin ancak yüzde 35'ini karşılamaktadır, yüzde 65'ini genel bütçeden almaktadır. Yine, Bağ-Kurda da ilaç tüketiminin çok yüksek olduğunu görüyoruz. Bunun, genel sağlık harcamaları içerisindeki payı yüzde 55'in üzerindedir. Bütçedeyse, ilaç tüketiminin yüzde 50 azalacağı belirtilmektedir. Oldukça iddialı bir hedeftir. Bunun gerçekleşmesini umuyoruz.

Her iki kurumun bozulan aktuaryel dengesini göz önüne alırsak, dediğim sebeplerden dolayı, bu kurumların -özellikle SSK'nın- kısa süre içerisinde düzelmesini mümkün görmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özcan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Bütün sigorta kolları içerisinde, sadece, iş kazası sigorta kolunda gelir fazlası bulunmaktadır, diğer sigorta kollarında büyük açıklar vardır. Bu kolların da, genelinde, fazla bir önemi yoktur.

Her iki sosyal güvenlik kurumunun 2003 yılı bütçesi, 27,5 katrilyondur. Hazineden alınan transfer 9,7 katrilyondur. Bu açık, gayri safî millî hâsılanın yaklaşık yüzde 2,7'sidir. 2004 yılına baktığımızda, her iki kurumun bütçesi, yaklaşık 32,2 katrilyon olarak programlanmıştır; açıkları, 7,7 katrilyona inmiştir; gayri safî millî hâsıladaki yaklaşık payı, 1,84'tür. Dolayısıyla, her iki kurumun, 2003 yılında 9,7 katrilyon olan açığının, 2004 yılında 7,7 katrilyona inmesinin hedeflenmesi umut vericidir. Eğer bu program gerçekleşirse, bu kurumlar için olumlu bir kırılma noktası olacaktır.

Kurumun yeniden yapılanma alacaklarıyla ilgili olarak yapılan yeniden yapılandırmada, kurumun 4,2 katrilyonluk alacağının 3,2 katrilyonu, yani, yüzde 76'sı, yeniden yapılandırılmıştır. Tahmin edilen gelir, aylık 40-50 trilyon civarındadır ki, son iki üç aya baktığımızda, bu tahmin tutmuştur. Bağ-Kurda, ise, bu yeniden yapılandırmada, 422 000 kişi talepte bulunmuş; ancak, 1,7 katrilyon civarında bir borç yapılandırması olmuştur. Bunun, toplam 14,5 katrilyon içerisinde, fazla önemi yoktur. Bu bakımdan, bu borçlanmanın tekrar gözden geçirilmesinde fayda görmekteyiz.

Türkiye İş Kurumuna gelince: Türkiye İş Kurumunun da, 2003 yılına girerken, yürürlükte bir yasası yoktu ve bu da, yeniden, hukuksal statüye kavuşturulmuştur. İstihdamla ilgili görevini, maalesef, son yıllara kadar yapamamıştır. 4447 sayılı Yasayla ona yüklenen İşsizlik Sigortası Fonu oldukça iyi çalıştırılmış ve bugün 8,6 katrilyonun üzerinde bir fon oluşmuştur.

BAŞKAN - Sayın Özcan, toparlar mısınız sözlerinizi.

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Topluyorum.

Bu fonun istihdam oluşturmada kullanılması için, çalışmaların yapılmasının uygun olacağını düşünüyoruz.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2004 yılı bütçesinin çalışanlarımıza, emeklilerimize hayırlı olması dileğiyle, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, son konuşmacı, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi.

Buyurun Sayın Tanrıverdi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı bütçe kanunu tasarısı çerçevesinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bütçe kanunları, hükümetlerin uygulamayı amaçladıkları sosyal ve ekonomik politikaları ortaya koyan temel metinlerdir. Bu nedenle, bütçe görüşmeleri ülkemiz için büyük önem taşımaktadır. Bütçeler, hükümetlerin yol haritasıdır.

Sayın milletvekilleri, Yüce Meclisimizin 22 nci Dönem Birinci Yasama Yılında, Parlamentoyu belki de en çok Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı meşgul etti; çünkü, geçtiğimiz dönem öncesinde, sosyal güvenlik sistemi ve çalışma hayatını ilgilendiren konularda faaliyetini sürdüren Çalışma Bakanlığının merkez teşkilatı ile SSK, Bağ-Kur, İŞKUR ve Sosyal Güvenlik Kurumunun teşkilat yasaları bulunmamaktaydı. Diğer taraftan, çalışma hayatında kalıcı bir barışı tesis edecek işletmelerin ve kurumların Avrupa Birliği ve ILO normlarına uygun hale getirilerek ulusal ve uluslararası ortamlarda rekabet gücünü artırabilecek, ülkemizde sendikal örgütlenme önündeki engelleri kaldırabilecek çağdaş bir yapının oluşturulması ihtiyacı da aciliyet göstermekteydi. Bu itibarla, geçtiğimiz dönemde Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu, İŞKUR Kanunu, Bağ-Kur Kanunu, 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ve 4857 sayılı yeni İş Yasası çıkarılmış ve çağın gerisinde kalan iş mevzuatımız yenilenmiştir. Bu yeni yasa ve düzenlemelerle çalışma hayatındaki hukukî boşluklar doldurulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1982 Anayasasıyla çalışma hayatının baş aktörü ve demokrasinin temel taşlarından biri olan sendikalar pasifize edilmiştir. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunun revize edilerek AB ve ILO normlarıyla uyumlu hale getirilmesi ve ülkemizin gelişen ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Sendikal faaliyetleri düzenleyen, çalışanların demokratik haklarını ortaya koyan yasal düzenlemelerin, konunun sosyal taraflarıyla bir araya gelerek amaçlanan nihaî hedefe ulaşacağına inanıyorum.

Şüphesiz, amacımız muasır medeniyet seviyesini yakalamaktır. Batı ülkelerindeki standart ve normları sağlayarak, insanımıza layık olduğu imkânları sunmaktır. Bu amaçla, bildiğiniz gibi, geçtiğimiz dönemde Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmelerinden 15'ini daha Genel Kurulumuzda onayladık. Ülkemiz, çalışma hayatına yönelik olarak yapmayı taahhüt ettiği, ancak, bir türlü gerçekleştiremediği yasal düzenlemeler dolayısıyla, hemen hemen her yıl, ILO tarafından, kara liste denilen Aplikasyon Komitesine giriyordu. Uzun yıllar sonra ülkemiz, ilk defa bu listeye dahil edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz dönemde çalışanlar adına gerçekleştirilen bir başka uygulama ise "zorunlu tasarruf hesabı" olarak bilinen ve kangrene dönüşen paraların ödenmesi olmuştur. Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türkiye'de ilk defa, kamu çalışanları toplu görüşme masasına oturmuşlar ve demokratik haklarını sonuna kadar kullanmışlardır. Kamu görevlilerinin, haklarını böylesine özgür bir ortamda, demokratik bir şekilde kullanmasını sağlamak da, dönemimizde gerçekleştirilen bir ilktir.

Değerli milletvekilleri, çalışma hayatı istatistiklerine baktığımızda, 17 Temmuz 2003 rakamlarına göre, ülkemizde çalışan 4 781 958 işçiden sadece 2 751 670'i, yani, yüzde 57,54'ü sendikalıdır. Başka bir ifadeyle, ülkemizdeki kayıtlı işçilerin yalnızca yarısı sendikal haklardan yararlanabilmektedir. Bu açıdan, sendikal örgütlenmenin daha cazip hale getirilmesiyle kayıtdışı ekonominin de kayda alınması kolaylaşacaktır.

Geçtiğimiz yıl, kamuda çalışan yaklaşık 450 000 kamu işçisini kapsayan toplu iş sözleşmeleri, hükümet ile taraf sendikalar arasında önceki yıllarda yaşanan olumsuz tablolar yaşanmadan, masa başında anlaşmayla sonuçlanmıştır. 

Değerli milletvekilleri, Türkiye, geçmişte, çelişkileriyle, toplumun gelişme iradesini durduran sorunlarıyla, toplum vicdanını yaralayan uygulamalarıyla yorgun düşmüş ve çok vakit kaybetmiştir. Sosyal dokumuzda açılan yaralar, AK Parti İktidarıyla bir bir kapatılmaya başlanmıştır. En çabuk bir şekilde kapatılması gereken yaralardan biri de, kuşkusuz, işsizliktir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Hane Halkı İşgücü Anketi 2003 yılı üçüncü dönem sonuçlarına göre, ülkemizdeki işsiz sayısı 2 325 000, işsizlik oranı ise yüzde 9,4'tür; istihdam oranı da yüzde 45,7'dir. Bilindiği gibi, işsizlik, siyasal, sosyal ve ekonomik sorunlara da yataklık etmektedir. Bunun bilincinde olan iktidarımız, işsizlikle mücadeleye hükümet programının ilk sıralarında yer vermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere, asgarî ücret ülkemizin gündemindedir. Yeni asgarî ücretin belirlenmesi çalışmaları halen devam etmektedir. Yıllardır sefalet ücreti olmaktan kurtarılamayan asgarî ücret, Sayın Genel Başkanımız ve Başbakanımızın da ifadesiyle "insanî değildir." Sayın Başbakanımızın, asgarî ücret konusunda ortaya koyduğu hassasiyet, sadece asgarî ücretle çalışanlar tarafından değil, konuya duyarlı her kesimce takdir edilmektedir. Aileleriyle birlikte, yaklaşık, 5 000 000 vatandaşımızı yakından ilgilendiren ve insan onuruna yakışmayan asgarî ücret konusunda da, inanıyorum ki, Asgarî Ücret Tespit Komisyonunca, 24 Aralık Çarşamba günü, yani yarından sonra, çalışanlara müjdeli bir haber verilecektir.

Değerli milletvekilleri, AK Parti olarak, Türkiye'yi, demokrasi özürlü bir toplum olmaktan çıkarmaya kararlıyız. Sorunların çözümünde, yozlaşmadan uzlaşma temelinde sosyal diyaloğu önemseyen partimiz, çalışma hayatında da sivil toplum örgütlerinin görüşlerini alarak, tarafları ortak bir zeminde ve ortak aklın etrafında buluşturmayı her zaman önemsemiştir. Partimiz, gelir dağılımının iyileştirilmesi ve yoksullukla mücadele politikalarının başarılı olabilmesi için, insanı ekonomik kalkınmanın merkezine oturtmayı ahlakî bir zorunluluk olarak görmektedir. Nihaî amacı insan refahının yükseltilmesi olmayan ekonomik yaklaşımlar, sosyal felaketlerle sonuçlanır. Ahlakî perspektife sahip ekonomik yaklaşımlar, aynı zamanda sosyal boyuta ve sosyal adalete öncelik veren bir anlayışı temsil eder. Bu sorumluluk ve bilinçle hareket eden iktidarımız, mevcut çalışanların dayatmasına rağmen, mevcut şartların dayatmasına rağmen tercihlerini hep alt gelir grupları lehine kullanmaktan, sosyal politikalarını sosyal refah amacına ve sosyal devlet ilkesine uygun içerikte belirlemekten vazgeçmeyecektir.

Sözlerimi tamamlarken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinin ülkemize ve çalışma hayatımıza hayırlı olmasını diliyor; Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tanrıverdi.

Sayın milletvekilleri, şahsı adına, lehte, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan.

Buyurun Sayın Eraslan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2004 malî yılı bütçesi üzerinde lehte görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Siz değerli milletvekillerini ve sizlerin şahsında aziz milletimizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün izlediğimiz dışpolitikayla, gelişmelere yön veren, katılımcı, tedbirli ve etkin bir üslubu benimsiyoruz; gelişmeleri sadece izleyen, etkiye tepki gösteren bir dış ilişkiler manzumesi olarak görmüyoruz. Bu moda çoktan tarihe karışmıştır.

Bulunduğu coğrafya ve tarihten gelen engin tecrübesi ve kültürüyle Türkiye, çok yönlü, çok boyutlu, hareket alanı geniş, küresel bir ufuk ve zenginlik sahibi bir misyonu, barışçı ve olumlu boyut olarak, yaşadığımız küresel değişime eklemek iddiasındadır. Türkiye'nin birikimi ve kabiliyeti böyle yüksek bir hedefe ulaşabilecek güçtedir. Dışpolitikamız, demokratik yapımızdan güç almaktadır.

Bu çerçevede, birincil derecede bir stratejik hedef olarak gördüğümüz Avrupa Birliğine katılma sürecimiz de, demokrasimizin gelişmesiyle somut bir perspektif kazanmıştır. Halkımızın özlem ve yönelimleri ile Avrupa Birliğine üyelik hedefimiz uyum halindedir. Hükümetimiz,  Türkiye'nin Avrupa Birliği bünyesinde ifadesini bulan ileri demokratik standartları geliştirmede kararlılıkla hareket etmektedir. Yüce Meclisimizin, ulusumuzun hak ve talep ettiği doğrultuda kabul ettiği reform paketleri, Avrupa Birliği Kopenhag Zirvesinde sonuç alınmasını sağlamıştır. Çıkarılan bu reform paketleri Avrupa Birliği ülkelerini yakalamakla beraber, asıl olarak, milletimizin hayat seviyesini iyileştirme ve geliştirmeye yönelik önemli adımlar olduğu göz ardı edilmemelidir.

Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilişkisi, tek taraflı bir ilişki olmadığı gibi, bir dayatma, teslimiyet ilişkisi de asla değildir. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği karşılıklı menfaatlara dayalı bir işbirliği, bir paylaşım, bir karşılıklı zenginleşme projesidir. Aralık 2004'te yapılacak Avrupa Birliği zirvesinde sonuç alınması sağlanmıştır. Aralık 2004'te yapılacak Avrupa Birliği zirvesine giden dönemde üyelik müzakerelerine yönelik kararlı adımlar bütün hızıyla atılmaya devam etmektedir. Son gelişmeler de, Türkiye'nin, Avrupa Birliği için ne kadar fazla önem arz ettiğini ortaya koymuştur. Bu itibarla, 2004 zirvesine giden dönemde, Avrupa Birliği ülkelerinin de kendi hazırlıklarını, bizim yapmakta olduğumuz gibi, tamamlayarak, ülkemizle bütünleşmenin önündeki zihinsel bazı engelleri bertaraf etmelerini beklemek, sanırım, en doğal hakkımız olsa gerek.

Avrupa Birliği için ilk etapta hedeflenen, 2004 yılının sonunda başlaması öngörülen müzakere tarihini bunun önüne çekmektir. Bu uğurda hükümetimiz -Sayın Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül Bey- üstüne düşeni ısrarlı bir şekilde yapmaya devam etmektedir ve devam edecektir. Artık, Türkiye'nin önünde, şarta bağlı da olsa bir tarih ve açık bir hedef bulunmaktadır. Genişleyen ve derinleşen Avrupa Birliğine üyelik hedefimiz, dışpolitikamızda, temel konulardan biri olmaya devam etmektedir.

Dışpolitikamızın öncelikli bir diğer konusu da Kıbrıs meselesidir. Geçtiğimiz hafta içerisinde tüm dünya gündemini meşgul eden konuların başında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki seçimler gelmiştir. Kardeş Kıbrıs Türkleri, demokratik iradelerini büyük bir olgunlukla sergileyerek, Kıbrıs Türkünün tarihsel yürüyüşünde yepyeni bir aşamaya geçtiler. Kuzey Kıbrıs seçimlerinde, Kıbrıs meselesinin çözümüne katkı sağlamak isteyen herkes, yol gösterici mesajlar vermiştir. Halkın gösterdiği birlik ve beraberlik mesajlarının, demokratik olgunluğun, siyasetçiler tarafından doğru algılanması ümidindeyim. Kıbrıs Türkleri, çözüme kilitlenmiştir. Zira, hangi noktada çözüm, nasıl çözüm; bunu da, açık ve net olarak Kıbrıs Türkü ortaya koymuştur. Seçim sonuçları, Kıbrıs Türk Halkının varoluş davası ile Avrupa Birliği hedeflerinin birbiriyle çelişmediğini göstermektedir. Kıbrıs Türk Halkı, varoluş davasının hassasiyetlerinin korunması yoluyla çözüme gidilmesi konusunda açık ve net bir irade sergilemiştir. Kıbrıs Türkü, millî davanın, içine kapanma anlamına gelmediğini ve çözüm arayışından millî dava temel alınmadan ilerlenmeyeceğini, bu sonuçta ispatlamıştır.

Umuyorum ki, bölgesinde barışın güvencesi, adresi olan, demokratik, adil ve kalıcı bir çözümü esas alan Türkiye, bu kritik süreçte, Kıbrıs meselesinin çözümünde, bütün taraflarca doğru algılanacaktır. Bu noktada, karşılıklı iyiniyetin ve çözüm iradesinin gelecek müzakere sürecinde esas zemin olacağı açıktır. Eşit egemenliğe dayalı, Kıbrıs Türklerinin güvenlik ve geleceklerini teminat altına alan ve ülkemizin çıkarlarını koruyan, kalıcı ve kabul edilebilir bir çözüm sağlanması için, Kıbrıs politikamızın sağlam kaynaklarla güçlendirilmesi ve etkin girişimlerimizin sürdürülmesi bir zorunluluk arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; komşumuz Irak'taki bunalım, sadece Türkiye için değil, bütün dünya için 21 inci Yüzyılın ilk ve en çetrefilli konusudur. Yıllardır acı çeken Irak Halkının, demokrasiye ve kendi öz yönetimine bir an önce kavuşması, dünyanın gündeminde, en önemli mesele olmalıdır. Demokratik sürecin hızla işlemesinin, korku günlerinden kalma yaraların sarılmasının, anayasal hukuk düzenine bir an önce geçilmesinin ve Irak Halkını temsil edecek demokratik yönetimin işbaşına gelmesinin önündeki fiilî ve sembolik engeller artık kalkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak, Irak'ın yaralarını sarıp, bir an önce normalleşmesi ve demokratik düzene geçmesi için her türlü desteği, katkıyı veriyoruz, vermeye devam edeceğiz. Kardeş Irak Halkının esenliği ve refahı için elimizden geleni yapmak boynumuzun borcudur. Türkiye, demokratik tecrübesiyle, daima, komşularıyla işbirliği içinde, yol gösterici olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Bu misyon, bundan sonra da devam edecektir.

Bu bunalımda, Türkiye, çok istisnaî bir konumdadır. Hükümet olarak, hep, gerilimleri yatıştıran, barışçı, uluslararası meşruiyet, hak ve adalet taraftarı ilkeli politikalar izlemekteki kararlılığını göstermiştir. Millî menfaatlarımızı en önde tutan dışpolitikamızda alınan kararlar ve izlenen uygulamalar, demokratik düşüncenin işletilmesiyle oluşmuştur. Türkiye, yüksek menfaatlarının gereğini özgür iradesiyle yerine getirmiştir; desteğini halktan ve uluslararası meşruiyete saygıdan almıştır. Türkiye, bu denge ve istikrar politikasını sürdürmeye devam edecektir. Bu politika sayesinde başarılı bir kriz yönetimi gerçekleştirilmiş ve savunmamız pekiştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenliğin temelini insan unsuru teşkil eder. Bu ülkede sosyal refahın ve sosyal adaletin sağlanmasının en önemli araçlarından biri de sosyal güvenliktir. Bu nedenledir ki, ben, sosyal güvenliği, insanın kısa ve uzun vadeli risklerine karşı sağlık ve maddî kaynaklarının güvenceye alınması, kişilerin başkaların yardımına muhtaç olmadan yaşama ve geçinme ihtiyaçlarını karşılayan bir sistemler bütünü olarak görüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - İşsizlik sorunu, hem ülkemizde hem de Avrupa ülkelerinde, oransal olarak büyük boyutlara ulaşmış sosyal bir sorundur. Özellikle gençlerin de içerisinde bulunduğu işsizlik oranı, çalışma ve sosyal hayatımızı derinden etkilemektedir. Hükümetimiz, ülkemizdeki işsizliğin azaltılması konusunda ciddî çalışmalar içerisindedir. Ülkemizdeki işsizliği toptan önlemenin en önemli yolu ekonomik büyümeden geçmektedir.

Önümüzdeki zaman içerisinde, bu konjonktürler geçtikten sonra, istihdamımızı artıracak, işsizliği önleyecek ortamın ülkemizde hâkim olacağı inancındayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını, yararlı hizmetler verilmesi için uygun imkânlar oluşturulmasını temenni ediyorum.

Hepinizi, saygıyla, hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Hükümet adına, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreler eşit kullanılacak efendim.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine, sözlerime başlamadan önce, burada, Bakanlığımız bütçesi üzerinde, Muhalefet Partisi Grubu adına konuşan Sayın Onur Öymen ve Sayın İnal Batu'ya, İktidar Partisi Grubu adına konuşan Sayın Vahit Erdem ve Sayın Yaşar Yakış'a da değerli görüşlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Muhakkak ki, bütün bu görüşleri, gerek ben gerek değerli arkadaşlarım, hepimiz dikkatlice takip ettik; bunlardan en iyi derecede faydalanmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız.

Değerli arkadaşlar, 2003 yılı, dışpolitika açısından çetin sorunlarla karşı karşıya kaldığımız bir yıl oldu. Seçimlerden sonra, hükümet olarak, işbaşına gelir gelmez, masamızın üzerinde çok ciddî dışpolitika sorunlarını bulduk. Bu önemli sorunların hepsi, âdeta, randevulaşmış, 2003 yılında buluşmuş gibi oldu. Irak meselesi, Kıbrıs meselesi, Avrupa Birliğiyle ilgili çok önemli dönemeç noktası, uluslararası terörizm... Bütün bunlar, dışpolitikamızı olduğu kadar, içpolitikamızı da çok yakından ilgilendirdi, gündemimize oturdu ve ülke olarak, millet olarak, hükümet olarak, vaktimizin büyük bir çoğunluğunu bu konulara ayırdık.

Dikkatinizi çekmek istediğim şey; bütün bu konular konuşulurken hangi ortam içerisinde bu mevzuları tartıştık, bunu gözden geçirmekte fayda var diye düşünüyorum. Bütün bu önemli konuları, daha önceki alışkanlıkların dışında, şeffaf bir ortam içerisinde, demokratik bir ortam içerisinde tartışarak yaptık. Bu sürecin içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisini çok etkin kıldık; parlamenter demokrasiye verdiğimiz önemi gösterdik. Geçen yıllarda, bu tip konular konuşulurken hep şunlar söylenirdi: "Niçin Türkiye Büyük Millet Meclisini, Parlamentoyu devreye sokmazsınız" denilirdi. Her şey, genellikle, liderlerin, birkaç kişinin kontrolünde gider ve her şey, âdeta, onların emrettiği şekilde olurdu. İlk defadır ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi etkin bir şekilde yerini aldı ve Türkiye'de parlamenter demokrasinin ağırlığı hissedilmeye başlandı. Çok önemli konularda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin dışında, yüzde 10'un altında -yüzde 1, yüzde 2- oy almış olan siyasî partilerimizle bir araya geldik, onların görüşlerini alma ihtiyacını hissettik, halkımızı, basını sürekli bilgilendirdik.

İşte, her şey, böyle bir ortam içerisinde, şeffaf ve dürüst bir şekilde devam etti. Sadece Türkiye içerisinde bu şeffaflığa ve dürüstlüğe önem vermedik, dışarıda bulunduğumuz toplantılarda da bu şeffaflığa ve dürüstlüğe çok önem verdik. Öyle oldu ki, Tahran'da, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) platformunda İslam dünyasına, Batı platformlarında Batı ülkelerine net ve uygun mesajlar verdik. Şurasını hiçbir zaman unutmadık ki, Türkiye'nin, doğuda batılı, batıda doğulu gibi görünme açmazından daima kurtulmak zorunda olduğu, her zaman aklımızda oldu ve doğuda doğuya, batıda da batıya hitap ettik ve uygun mesajlar verdik. Dolayısıyla, sürekli ülkemiz, Meclisimiz ve hükümetimiz itibar kazandı.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bu şeffaf ve dürüst politikanın neticesinde, sadece içeride değil, dışarıda da itibar kazandık. Avrupa Birliği nezdinde, hükümetler nezdinde değil sadece, halklar nezdinde de büyük itibar kazandık. Türkiye, Arap-İslam dünyasında büyük bir itibar kazandı. Türkiye, bu zor şartlar altında, çıkarlarını en iyi şekilde koruyacak bir politikayı gütmeye gayret sarf etti.

Değerli arkadaşlar, sizler de çok yakinen biliyorsunuz ki, Türkiye, dışpolitika gündemi ve sorumluluk alanları açısından, herhangi bir devlet değildir. Tarihî birikimimiz ve sorumluluklarımız, coğrafî ve kültürel derinliğimiz, stratejik konumumuz, temel ilkeleri iyi belirlenmiş, çok boyutlu olmakla birlikte, bütüncül bir çerçeveye oturtulmuş bir dışpolitika gerektirmektedir. Bu özel konum, büyük avantajlar ile ciddî riskleri aynı anda barındıran dinamik dışpolitika gündemini beraberinde getirmektedir. Son derece riskli bir küresel ve bölgesel konjonktürde göreve başlayan hükümetimiz, bu riskleri avantaja dönüştürme çabası içerisinde olmuş ve bu doğrultuda ciddî başarılar elde etmiştir.

Bunun neticesindedir ki, Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkimiz sağlıklı düzeye gelmiştir ve en yüksek derecede ilişkiler devam etmektedir. Gerek ekonomik gerek askerî gerek siyasî ilişkilerimiz sağlıklı bir seviyeye oturmuş, karşılıklı saygı çerçevesi içerisinde gelişmeye başlamıştır.

İslam Konferansı Teşkilatına üye olan ülkelerle olan ilişkilerimiz, yine, gayet iyi bir durumda devam etmektedir. Arap Birliği, Türkiye'yi, gözlemci statüsünde kendisine aday olmaya davet etmiştir.

Global bazda ise, NATO zirve toplantısının Türkiye'de yapılması kararlaştırılmış, bu toplantı vesilesiyle, sadece NATO ülkelerinin devlet başkanları değil, Avrupa, Kafkaslar, Ortaasya ülkelerinin devlet başkanlarının hepsi de Türkiye'de buluşacaklardır. Yine aynı çerçeve içerisinde, İslam Konferansı Örgütü dışişleri bakanları toplantısı önümüzdeki yıl Türkiye'de yapılacaktır.

Birleşmiş Milletlerle ilişkilerimiz iyi derecede gelişmekte ve yaptığımız birçok teklif dikkate alınmakta; özellikle, Irak'la ilgili yaptığımız komşu ülkeler toplantıları neticesinde, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, bizim önerimiz doğrultusunda Irak'la ilgili istişare grupları oluşturmuştur. Kırk yıl aradan sonra ilk defa Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine adaylığını şimdiden duyurmuştur ve bu yönde destek istemeye başlamıştır.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar yapılırken çok aktif bir çaba içerisinde olmuştur hükümetimiz. Bazıları, zaman zaman, bilmeden "Türkiye dünyadan izole olmakta" gibi laflar ederken, rakamlar bunun tam tersini göstermeye başlamıştır. Türkiye, tarihinde hiç görmediği şekilde yoğun dış temaslar içerisinde olmuştur. Vakit olmadığı için, size ülkelerin ismini saymadan, sadece sayılarını vereceğim. Sayın Başbakanımız bu yıl içerisinde 12 ülkeyi ziyaret etmiştir. Başbakan olmadan önce Genel Başkan olarak da, ilk defa, Avrupa Birliği üyesi olan 15 ülkeyi ve 15 başkenti ziyaret eden tek Türk siyaset adamı olmuştur. Buna ilave, Başbakan olduktan sonra da 12 ülkeyi ziyaret etmiştir. Ben, Dışişleri Bakanı olarak 13 ülkeyi ziyaret ettim. Bütün bunlar ikili, resmî ziyaretlerdir. Bunun dışında, NATO toplantıları, Avrupa Birliği toplantıları, Avrupa Birliği hükümetlerarası konferans toplantıları, Birleşmiş Milletler toplantıları, İslam Konferansı Örgütü toplantıları gibi çok taraflı toplantılara da çok sayıda ziyaretlerde bulunmuşumdur; ama, bundan çok daha önemlisi, Türkiye'ye gelenler açısından baktığımızda, bu sene 14 ülkenin başbakanı ziyaret etmiştir Türkiye'yi.

Yine, bu dönem içerisinde, bir senede içerisinde, Türkiye'yi, 25 ülkenin dışişleri bakanları ziyaret etmiştir. Bunların bazıları birkaç kez gelmiştir; ama, 25 ülkenin dışişleri bakanları Türkiye'ye gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu süre içerisinde, 9 ülkenin cumhurbaşkanları Türkiye'ye gelmiş, Sayın Cumhurbaşkanımız da 5 ülkeyi ziyaret etmiştir.

Gördüğünüz gibi, yoğun ve aktif bir çalışma olmuştur bu dönem içerisinde.

Yine, bu dönem içerisinde dikkati çeken bir şey de şudur. Özellikle 11 Eylül terör saldırısından sonra bütün dünyada, özellikle gelişmiş dünyada, güvenlik tedbirleri bahane edilerek özgürlükler daraltılırken, giderek daha çok içe kapanılırken, Türkiye, tam tersini yapmış, güvenlik konularını bir taraftan dikkatli bir şekilde götürürken, diğer taraftan da özgürlükleri geliştirmiş, reformları ülke içerisinde yapmaya devam etmiştir. Bu ikisini birleştiren tek ülke olarak dünyada dikkati çeken bir ülke olmuştur Türkiye.

Yine, bu süre içerisinde, özellikle komşularımızla çok iyi bir ilişki kurulmuştur. Komşularımızla, âdeta, sıfır problemli bir komşuluk ilişkisi hedeflenmiş ve bu çerçeve içerisinde, bütün komşularımız, Bulgaristan, Yunanistan, İran, Suriye, Gürcistan, Azerbaycan gibi bütün bu ülkelerin hepsi ziyaret edilmiştir ve bu ülkelerle ilişkilerimiz, geçmişle mukayese ettiğimizde, inanılmaz bir duruma gelmiştir. Öyle olmuştur ki, değerli arkadaşlarım, Türkiye, bölgeyi güvenli bir bölge yapma yolunda önemli adımlar atmıştır.

Şuna inanıyoruz: "Çevremiz düşmanlarla çevrili" varsayımına dayanan çatışma psikolojisinden hızla çıkarak "çevremizle işbirliği ve diyalog ortamının kurucu aktörü" psikolojisini benimsemek zorundayız. Büyük ülke ideali, ancak ve ancak, böyle bir özgüven psikolojisiyle gerçekleştirilebilir diye düşünüyoruz ve bunun gereklerini yapma gayreti içerisinde bulunduk bu bir yıl içerisinde.

Değerli arkadaşlar, yine, bu süre içerisinde öne çıkan başka bir özellik de şu oldu: Sadece hükümetlerden hükümetlere ilişkileri geliştirmedik, halktan halka da ilişkileri geliştirdik. Bunun neticesidir ki, birçok ülkede Türkiye'ye halk ve kamuoyu nezdinde çok büyük sempatiler oluşmuştur. Bunu ölçebilecek durumdayız da. Avrupa Birliği ülkelerinde yaptığımız anketlerde, daha doğrusu, güvenilir organların yaptığı anketlerde, uluslararası çalışan firmaların yaptığı anketlerde şu neticeler çıkmıştır: Geçen senelerde Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliği konusunda Avrupa ülkelerindeki kamuoyları yüzde 10 civarında olumlu cevap verirken, bu, yüzde 40'lara çıkmıştır; bazı ülkelerde yüzde 50 ve yüzde 60'lara ulaşmıştır. Dolayısıyla, bu bir sene içerisinde Türkiye'nin sergilediği reformist atılımlar, Türkiye'nin sergilediği demokratik açılımlar, Türk Parlamentosunun ortaya koyduğu tavır, dışpolitikadaki dengeli hareketimiz, yapılan yoğun ziyaretler, Türkiye'ye karşı yabancı kamuoylarında da çok büyük bir sempati oluşturmuştur. Aynı ilgiyi, aynı sempatiyi, İslam ülkelerinde de memnuniyetle görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bunları söyledikten sonra, vaktin müsaade ettiği süre içerisinde, bazı spesifik konulara da girmek istiyorum. Avrupa Birliği bunların başında gelmektedir. Avrupa Birliğiyle kırk yıllık, neredeyse yarım asırlık ilişkimiz vardır. Bu yarım asırlık ilişkinin neredeyse sonuna gelmiş durumdayız; yani, en kritik döneme girmiş durumdayız. Bildiğiniz gibi, geçen sene Kopenhag'daki zirve toplantısında, Türkiye ile müzakerelere 2004 yılının sonunda vakit geçirmeden başlama kararı alınmıştır. Tabiî ki, bu vakit geçirmeden başlama kararı, otomatik bir karar değildir. Bütün üye ülkelere ve aday ülkelere hangi prosedür uygulandıysa, Türkiye'ye de bu uygulanacaktır. Bu demektir ki, ilerleme raporlarının olumlu çıkması, Kopenhag siyasî kriterlerinin aday ülkelerde geçerli olmasıdır. İşte bu çerçevede hükümetimiz, kamuoyu, Meclisimiz, iktidar, muhalefet, sivil toplum örgütleri, herkes, hep beraber gece-gündüz çalışarak, Avrupa Birliği kriterlerini yakalamak için buna konsantre olmuştur âdeta; ama, aslında Türk Halkı hak ettiği birçok reform paketini geçirdik. Bunların uygulanmasını en iyi şekilde temin etmek için de hükümetimiz içerisinde bir komite kurduk, buna "İzleme Komitesi" dedik ve sık sık bir araya gelerek, aksaklıklar nerede vardır, nereye müdahale etmek gerekir, bunları takip ettik.

Ayrıca, yine, Avrupa Birliği kamuoylarını hazırlamak için bir "İletişim Grubu" kurduk ve Avrupa Birliği ülkelerini Türkiye'nin üyeliğine hazırlamaya başladık. Bunların neticesi de alınmaya başlanmıştır.

Türkiye, müzakereye başlamadığı halde, hükümetlerarası konferansa katılan tek ülke olmuştur. Halbuki, konvensiyona üye olmayan aday ülkeler de katılmıştır; ama, Nice Toplantısına göre aday ülkeler, hükümetlerarası konferansa katılmayacakken, Avrupa Birliği ülkeleri bir karar almıştır ve Türkiye'yi de davet etmişlerdir. Bu toplantılarda Türkiye, aktif bir şekilde, Avrupa Birliğinin geleceğiyle ilgili görüşlerini açık açık ortaya koymuştur.

Değerli arkadaşlar, son yapılan zirve toplantısında da Türkiye istediğini almıştır. Türkiye'nin müzakerelerle ilgili önü açılmıştır. Bu, açık bir şekilde tespit edilmiştir. Ümit ediyorum ki, önümüzdeki kısa süreyi en iyi şekilde, hep beraber değerlendireceğiz ve Türkiye, 2004 yılının sonunda müzakerelere başlayacaktır. Bu, Avrupa Birliği açısından da Türkiye açısından da büyük bir kazanım olacaktır.

Hepimizi meşgul eden ve çok önem verdiğimiz diğer bir konu ise Kıbrıs meselesidir değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlayın Sayın Bakan.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Kıbrıs meselesinde de, değerli arkadaşlar, bu sene içerisinde önemli adımlar atılmıştır. Uzun yıllardan sonra ilk defa kapılar açılmış -şüphesiz ki Türkiye'nin teşviki ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümetinin aldığı kararlarla- ve milyonlarca insan karşılıklı birbirini ziyaret etmiştir.

Yine, ilk defa, kırk yıldan sonra Türkiye, Rum kesimine de kapılarını açmıştır. Türkiye olarak biz, oradan gelecek turistlere ülkemizi gezebilme imkânlarını vermişizdir; ama, en önemli olan şey, seçimlerin Kıbrıs'ta demokratik bir hava içerisinde yapılmış olmasıdır ve her zaman söylediğim gibi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin demokratik yapısıyla bir kez daha övünmüşüzdür.

Bugün karşı karşıya olduğumuz nokta çok ciddîdir değerli arkadaşlar. Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözüm bulunması, Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ortak arzusu ve hedefidir. Türkiye olarak biz, 1 Mayıs 2004'e kadar böyle bir çözüm bulunmasına yardımcı olmak için gerekli siyasî iradeye sahibiz. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin iyi niyet misyonuna olan desteğimizi de sürdürmekteyiz; ancak, başta Kıbrıs Rum tarafı olmak üzere bütün tarafların, uzlaşının karşılıklı taviz vermek olduğunu anlaması gerekmektedir. Çözümün, Türk tarafının tek taraflı teslimiyetiyle sağlanmasını bekleyenler vahim bir yanılgı içerisindedirler. Çözüme katkıda bulunmak isteyen üçüncü tarafları da bu gerçekten hareket etmeleri yolunda önemle uyarmaktayız. Bugüne kadar olduğu gibi tek taraf üzerinde yapılacak baskıların olumlu sonuç vermeyeceği iyice anlaşılmalıdır.

Türkiye, Kıbrıs Türk halkının haklarını ve güvenliğini korumayı taahhüt etmiştir. Bu taahhüdün, sadece hukukî ve siyasî değil, aynı zamanda manevî ve ahlakî değerleri de bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu haftadan itibaren, milletimizin, ve Kıbrıs Türk halkının her zamankinden daha soğukkanlı ve akılcı bir ortak tutum izlemesi gerekmektedir. Bu dönemde hamaset ve propaganda bir tarafa bırakılmalıdır. Hamaset ve propagandayla vakit kaybetmek, uzun vadede hepimize pahalıya mal olabilir. Bu dönemde yapmamız gereken, Kıbrıs'ta kalıcı ve adil bir çözüm için tespit ettiğimiz parametreler çerçevesinde çağdaş diplomasinin tüm yöntem ve imkânlarını kullanarak herkesçe kabul edilebilir bir çözüm için samimî gayret göstermek olmalıdır. Böyle bir gayretten kaçınmak Türkiye'nin tarihsel birikiminden ve ulusal gücünden kuşku duymak anlamına gelecektir. Diplomasi tarihinde büyük ihtilafların cesaret ve yaratıcılık sayesinde barış ve işbirliğine dönüşebileceğinin örnekleri çoktur. Bunun için, sadece Türk tarafı değil, Rum tarafının da uzlaşıcı tavırları göstermesi gerekmektedir. Ümit ediyoruz ki, önümüzdeki dönemde, bunlar gerçekleşir.

Irak ise, diğer önemli bir konudur değerli arkadaşlarım. Bu konuda, hükümetimiz, dengeli bir politika gütmüştür. Öyle ki, güttüğümüz diplomasi sayesinde, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, İslam dünyası ve Ortadoğu kulvarındaki dışpolitika önceliklerimizi optimum bir noktada buluşturmayı başardık. Bugün, Irak'ta, Amerika Birleşik Devletleriyle istişarî zemine oturan, Avrupa Birliği prensipleriyle çelişmeyen, İslam dünyası ve Ortadoğu'da büyük bir sempatiyle karşılanan bir pozisyona sahibiz. Uluslararası kamuoyunun ciddî bir şeklide parçalandığı Irak konusunda, Türkiye, bütün taraflarla yakın ve samimî ilişkileri sürdüren yegâne ülke olmuştur.

Değerli arkadaşlar, Irak ve Irak Halkı çok acı çekmiştir. Geçmişte yanlış liderliğin ülkelere nelere mal olduğunun en iyi örneği Irak'tadır. Bir tarafta insanî zenginliği, diğer tarafta tabiî kaynaklarıyla bir ülkenin nasıl perişan edildiğini hep beraber gördük ve onbeş yıl Irak Halkı çok büyük bir sıkıntı çekti. Ümit ediyoruz ki, bu dönem bitmiştir. Irak'ın toprak bütünlüğü ve siyasî bütünlüğünü muhafaza ederek, Arabıyla, Kürdüyle, Türküyle ve diğer azınlıklarıyla, Irak'ın, artık, uluslararası sisteme katılacağını ve bölgemizde Türkiye'nin yanında ikinci bir demokratik ülke olarak ortaya çıkacağını ummaktayız. Bunun için, Türkiye, elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Bu arada, Irak'ta, yanlış adımları da kimsenin atmaması gerekir. Eğer Irak'ta yanlış adımlar atılırsa, eğer Irak'ın toprak bütünlüğünü ve siyasî bütünlüğünü tehlikeye sokacak adımlar atılırsa, bu, Irak'ta yeni bir tehlikeli tırmanışın başlangıcı demektir, uzun yıllar acı çeken Irak'ta yeniden acıların ve gözyaşlarının başlayacağı demektir. Halbuki, herkese burada uyarımız şudur: Barışçı bir şekilde, herkes, kendi toprağına sahip çıksın ve herkes, kendi halkıyla birlikte, kendi tabiî kaynaklarıyla birlikte, refah içerisinde, demokratik, huzurlu, barışçı bir Irak'ı oluşturmaya uğraşsın deriz; inanıyorum ki, bu çevrede olacaktır adımlar. Irak'ın, özellikle Kerkük'ün demokratik yapısını değiştirmeye uğraşmak çok tehlikeli bir adımdır. Bu konuda herkesi uyarmışızdır ve herkese de gereğini söylemişizdir. Ümit ediyorum ki, bu tip yanlış yollara kimse girmeyecektir; Irak'ı, toplu bir şekilde mutlu etmeye, zengin etmeye ve komşularıyla huzurlu bir ülke yapmaya gayret sarf edecektir. Türkiye, bu uğurda, üzerine düşen her şeyi yapmaktan mutluluk duyacaktır.

BAŞKAN - Sayın Bakan, sözlerinizi toparlar mısınız.

DIŞİŞLERİ BAKANI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.

Değerli arkadaşlarım, aslında, bir sene boyunca, Türkiye'de dışpolitika konularını görüştük. Bunları, tabiî ki, 15 dakikada özetlemek mümkün değildi; ama, ümit ediyorum ki, başka ortamlarda ve başka gündemlerde, tekrar bu konuları görüşmeye devam edeceğiz.

Bu arada, hükümetimize ve Bakanlığımızın, zaman mefhumunu hiç düşünmeden, gece gündüz demeden çalışan, üstün gayretler içerisinde her türlü fedakârlığı yapan değerli mensuplarına, değerli diplomatlarımıza da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanın bu konuşmasından sonra, siyasî parti gruplarının Başkanlığımıza verdikleri müşterek imzalı bir önerge vardır; okuyorum:

V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisinin İsviçre Konfederasyonu Parlamentosu Ulusal Meclis Kanadının 16 Aralık 2003 tarihinde sözde Ermeni soykırımının tanınması konusunda, tarihî gerçekleri kasıtlı biçimde çarpıtan, hatalı ve tek yanlı aldığı kararı kınadığına ve kabul edilmez olarak değerlendirdiğine ilişkin AK Parti ve CHP Grup Başkanvekillerinin ortak önergeleri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

İsviçre Konfederasyonu Parlamentosunun Ulusal Meclis kanadının 16 Aralık 2003 tarihinde sözde Ermeni soykırımının tanınması konusunda aldığı karar, Türk Milletini temsil eden (TBMM) Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından büyük bir infialle karşılanmıştır.

Gerekçelerinde birçok mesnetsiz iddia ve yanlış bilgilerin yer aldığı bu kararın, Türkiye ve Ermenistan halkları arasındaki ilişkileri olduğu kadar dünyanın hassas bir bölgesindeki barış ve istikrar tesisi arayışlarına da hiçbir katkıda bulunmayacağı açıktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, parlamentoların, tarihte vuku bulmuş tartışmalı olaylar hakkında karar almak için uygun platformlar olmadığına inanmaktadır. Parlamentolar, ülkeler arasındaki dostluk ve işbirliğini geliştirmek, gelecek nesillere daha barışçı bir dünya devretmek için gayret göstermelidir. Geçmişte  yaşanan acıları deşerek halklar arasında nefret duygularını körüklemek yerine, farklı düşüncelere sahip çeşitli uluslardan insanların birlikte yaşadığı dünyada, karşılıklı sevgi ve saygının, hoşgörü ve dayanışmanın hâkim olacağı bir ortamı yaratmaya çalışmak tüm parlamentoların aslî görevlerindendir. Parlamentolar, uygarlıklar arasında çatışma isteyen çevrelerin emellerine hizmet eder durumlara düşmekten kaçınmalıdır.

Günümüzde uygarlığımıza yönelik en büyük tehdit terörizmdir. Uluslararası alanda terörizme karşı dayanışma ve işbirliği içinde olunması gereken bu hassas dönemde, alınan söz konusu yanlış kararı, çok sayıda masum insanın hayatına kıymış, zamanında İsviçre dahil birçok ülke çıkarlarını da hedef almış ırkçı Ermeni terörünün ödüllendirilmesi olarak değerlendiriyoruz.

Ulusal Meclis, Türk Milleti ile İsviçre'de yaşayan ve bu ülkenin ekonomisine katkıda bulunan Türkiye kökenli toplumu derinden yaralayan bu kararıyla, son yıllarda birçok alanda olumlu ilerlemeler kaydeden Türkiye-İsviçre ilişkilerinde meydana gelebilecek olumsuz gelişmelerin sorumluluğunu da üstlenmiş olmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, İsviçre Ulusal Meclisinin tarihî gerçekleri kasıtlı biçimde çarpıtan, hatalı ve tek yanlı nitelikteki bu kararını kınamakta ve kabul edilemez olarak değerlendirmektedir.

 

Faruk Çelik

Ali Topuz

 

Bursa

İstanbul

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi

 

Grubu Başkanvekili

Grubu Başkanvekili

         (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, okunmuş bulunan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde ittifakla benimsenen bu önergenin gereği Başkanlığımızca yerine getirilecektir.

Her iki parti grubumuza teşekkür ediyorum.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) (Devam)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1. - Dışişleri Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Dışişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1. - Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Kültür Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Turizm Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, hükümet adına ikinci konuşmacı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu'na söz vereceğim; ancak, Sayın Bakana söz vermeden önce, Başbakanlığın bir tezkeresi vardır; okutacağım.

Bu tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Teşkilatı Anayasanın 19 uncu maddesinin 5 (b) ve 6 (b) bentleri gereğince, hükümetlerin, Uluslararası Çalışma Konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında yasama organına bilgi sunmasına dairdir.

Başbakanlık tezkeresini okutuyorum

V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - 3-19 Haziran 2003 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 91 inci Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen "185 sayılı Gemiadamlarının Kimlik Belgeleri Sözleşmesi (Gözden geçirilmiş) 2003" hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/419)

31.10.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

3-19 Haziran 2003 tarihlerinde Cenevre'de yapılan 91 inci Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen "185 Sayılı Gemiadamlarının Kimlik Belgeleri Sözleşmesi (Gözden Geçirilmiş) 2003" hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin ilgi yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) (Devam)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1. - Dışişleri Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Dışişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1. - Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Kültür Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Turizm Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayın Bakan, süre ihtiyacınız olması halinde, bu tezkereyi de dikkate alarak, süre vereceğim; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, biraz evvel okunan Hükümet tezkeresinin gereğini yerine getirmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Temel Yasasının 19 uncu maddesinin 5 (b) ve 6 (b) bentleri gereğince, Uluslararası Çalışma Konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında, Bakanlığımın, Yasama Organına bilgi sunması ve bu husususun tutanaklara geçirilmesi gerekmektedir.

Uluslararası Çalışma Örgütünün 3-19 Haziran 2003 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 91 inci Genel Konferansında, Gemiadamları Kimlik Belgelerinin minimum standartlarını belirleyen 108 sayılı ILO Sözleşmesi revize edilerek, gemiadamı kimlik belgelerinin güvenliğinin geliştirilmesi amacıyla "185 Sayılı Gemiadamlarının Kimlik Belgeleri Sözleşmesi 2003" olarak adlandırılan yeni Sözleşme kabul edilmiştir.

Söz konusu Sözleşme, Kapsam; Gemiadamlarına Kimlik Belgelerinin Verilmesi; İçerik ve Biçim; Ulusal Elektronik Veri Tabanı; Kalite Kontrol ve Değerlendirme; Gemiadamlarının Transfer, Transit ve Kıyı İzinlerinin Kolaylaştırılması; Sürekli Sahip Olma ve Geri Çekme; Eklerin Değiştirilmesi ve Geçiş hükümlerine ilişkin 9 madde ve 3 ayrı ekten oluşmaktadır.

Sözünü ettiğim bu Sözleşmede yer alan hükümlere ilişkin hususlar aşağıda açıklanmış olup, Sözleşmenin ülkemiz tarafından onaylanabilirliği hakkındaki görüşümüz, bu konuda başlatılacak çalışmalar tamamlandıktan sonra ayrıca bilgilerinize sunulacaktır.

Sözleşmenin kapsamını belirleyen ve hazırlık çalışmalarında en çok üzerinde durulan konulardan biri olan "Gemiadamı" tanımı, Sözleşmenin 1 inci maddesinde "genellikle deniz seferi yapan savaş gemisi dışındaki gemilerde herhangi bir yeterlikte görevlendirilmiş veya işe alınmış veya çalışan kişi" şeklinde tanımlanmış olup, bu tanım, geminin denizde seferinden sorumlu personel dahil her türlü amaç için gemide görevlendirilmiş diğer personeli de kapsamaktadır. Ayrıca, balıkçı gemilerinde çalışan personelin de ihtiyarî olarak bu kapsamda değerlendirilmesi söz konusudur.

Sözleşme; yetkili makamın "Gemiadamı" statüsündeki kendi vatandaşlarının, başvurusu halinde, bu Sözleşme kapsamında kriterleri belirlenen kimlik belgesinin düzenlenmesini hükme bağlamakta ve bir başka ülkenin vatandaşlığında olup, ancak Sözleşmeyi onaylamış ülkelerde daimî ikamet eden gemiadamlarına ise, Sözleşme kapsamındaki kimlik belgesinin düzenlenebileceğini öngörmektedir.

Sözleşmede; Gemiadamları Kimlik Belgesinde yer alması gereken kişisel bilgiler ile kullanılacak malzemelerin niteliği ayrıntılı olarak tanımlanmakta ve yeni gemiadamları kimlik belgelerinin, makinede okunabilir biyolojik verileri de içeren bir kimlik belgesi şeklinde olması, söz konusu kimlik belgesinin, bütün ülkelerce tek tipte, ucuza mal edilebilir, güvenilir ve uluslararası bir standartta olması, bu konuda birlikteliğin sağlanması için, kullanılacak malzemeler, kimlik belgesinin boyutu, bilgilerin yerleşimi Uluslararası Sivil Havacılık Örgütünün kullandığı standart olan, 9303 No'lu Belgenin 2002 yılı 2 nci baskısı ve 2003 yılı 5 inci baskısıyla uyumlu olması öngörülmektedir.

"Gemiadamları Kimlik Belgesinin" pasaporttan ayrı bir belge olarak verilmesi, kesin hüküm olarak sözleşmede yer almaktadır. Bunun yanı sıra bu sözleşme hükümlerine uygun olarak düzenlenecek kimlik belgelerinde de pasaport olmadığını belirtir bir ifadenin yer alması hüküm altına alınmaktadır.

Sözleşme kapsamında verilecek kimlik belgeleri bilgilerinin elektronik bir veri tabanında depolanması ve bu veri tabanının sadece gemiadamı kimlik bilgilerinin doğrulanması amacıyla kullanılması gerekmektedir. Söz konusu kimlik belgelerinin doğruluğunun araştırılmasında kullanılacak veri tabanı, her zaman internet sitesi yoluyla veya teşkil edilecek bir merkez yoluyla kullanıma açık olacak, diğer üye ülkelerin bilgi taleplerine cevap verecektir.

Bununla birlikte, anılan Sözleşme, ülkelerin elektronik veri tabanı da dahil olmak üzere, gemiadamı kimlik belgesi düzenleme sisteminin güvenlik ve güvenilirlik açısından yüksek standartta olması için kurallar getirmekte ve kalite kontrol ve periyodik olarak bağımsız değerlendirme yapılmasını öngörmektedir. Bu değerlendirmeler sonucunda hazırlanacak raporların ILO'ya sunulması ve ILO tarafından tüm ülkelere bildirilecek olan bir listenin oluşturulması kararlaştırılmıştır. Söz konusu liste üye ülkelerin sistemlerinin sözleşme gereklerine uyumlu - yeterli veya eksik unsurlarını içerecektir.

 Yine, Sözleşme, taraf ülkelerin sözleşmeye uygun gemiadamı kimlik belgesine sahip gemiadamlarının, gemi bir başka üye ülkenin limanındayken kıyıya çıkma, transit geçme ve gemiden gemiye transfer olmalarında vize aranmaması ve mümkün olan en kısa sürede bu konudaki prosedürlerin tamamlanarak izin verilmesi şartlarını getirmektedir.

Bu sözleşmenin içeriğini bilgilerinize bu şekilde arz ediyor, bundan sonraki bölümde de Bakanlığımın 2004 malî yılı bütçe kanunu tasarısının görüşülmesi bölümüne geçiyorum.

Sözlerimin başımda Yüce Meclisi, Başkanlık Divanını saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz bir yıl, Yüce Meclisin de yakından izlediği gibi, Bakanlığım açısından özellikle ilgili yasaların çıkması yoğun bir zaman almıştır. Bu bir yıllık süre içerisinde 6 önemli tasarıyı, Yüce Meclisimizin özverili çalışmaları neticesinde kanunlaştırarak Türk çalışma hayatına kazandırmış bulunmaktayız. Bunlar, Bağ-Kur Yasası, Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu, Türkiye İş Kurumu Kanunu, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ve nihayet İş Kanunudur.

Değerli arkadaşlarım, şu anda, bu yasalarla ilgili yönetmelik çalışmaları ve diğer düzenleyici tasarruflar, Bakanlığımda, yoğun bir şekilde tamamlanmaktadır. Elbette, bu yasaların uygulanabilirliğini sağlamak için, bu düzenleyici tasarruflara da ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu yeni çıkan yasalarla birlikte, sosyal güvenlik kuruluşlarımız, yasal statüye kavuşmuştur, yasalarının olmamasından dolayı karşılaştıkları birtakım zorlukları giderme imkânına sahip olmuşlardır. Örneğin, personel hareketleri, kadro, teşkilat gibi, bir bakanlık için, bir birim için vazgeçilmez unsurlar, bu yasaların çıkmasıyla birlikte hayata geçirilmiş bulunmaktadır.

Bunun dışında, sosyal güvenlik kuruluşlarımız arasındaki farklılık arz eden norm ve standart birliğini sağlamak konusunda, bu yasaların çıkmasıyla birlikte önemli adımlar atılmıştır.

Sosyal güvenlik kuruluşlarının uzun vadede tek çatı altında toplanmasıyla, SSK, Bağ-Kur ve İşkurun çalışmalarında norm ve standart birliğini sağlamak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu kurulmuştur. Ulusal sosyal güvenlik politika ve stratejilerini tespit etmekle görevli olan bu kurum bünyesinde, kamu kuruluşlarının yanı sıra, tüm sosyal tarafların katılımıyla Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu oluşturulmuştur.

Yine bu çıkardığımız yasalarla, Sosyal Sigortalar Kurumunun, gayrimenkullerini verimli olarak değerlendirmesini sağlayacak düzenleme yapılmıştır.

Kurumda halen sözleşmeli olarak istihdam edilen 2 762 sağlık personelinin kadrolu olarak atanmaları yönünde önemli bir adım atılmıştır.

İşveren ve sigortalılara yerinden ve hızlı hizmet verilmesi amacıyla, ödeme irtibat bürolarının kurulması imkânı getirilmiştir.

Hükümlü ve tutuklulardan cezaevi bünyesinde çalışanlar sigortalılık kapsamına alınmıştır.

Sigortalı olarak çalışmaya başlayanların sağlık yardımından yararlanabilmeleri için beklemeleri gereken 120 günlük süre 90 güne düşürülmüştür.

Emekli kadın sigortalılar ile emekli erkek sigortalıların eşlerinin, doğum ve analık yardımlarından yararlanma imkânı sağlanmıştır.

Askerlik borçlanmalarını ödeme süresi üç aydan altı aya çıkarılmıştır.

İşverenlere, en geç, sigortalı çalıştırmaya başladıkları tarihe kadar işyeri bildirgelerini kuruma verebilme imkânı getirilmiştir.

Asgarî işçiliğin hangi kriterlere göre belirlenebileceğine kanunda yer verilmiş ve Asgarî İşçilik Komisyonu teşekkül ettirilmiştir.

Kurumun bütün işlemlerinin internet üzerinden yapılması ve arşivlenme imkânı verecek düzenleme yapılmıştır.

İhaleli işler ile özel bina inşaatı işverenlerine de, Kuruma prim borçlarının bulunmadığını gösteren "ilişiksiz" belgesinin verilmesinde, yeminli malî müşavir ve malî müşavirlere de rapor düzenleme yetkisi getirilmiştir.

Sağlık tesislerinde, mesai saatleri dışında da sağlık hizmetlerinin yürütülmesi için, sağlık personeli ile diğer personele gönüllülük esasına dayanılarak, ek çalışma yaptırılabilmesine imkân tanınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, burada bir bölümünü bahsettiğim tedbirler sonucunda, Sosyal Sigortalar Kurumunun malî yapısında önemli düzelmeler olmuştur. Sosyal Sigortalar Kurumu, uzun yıllar sonra, ilk kez 2003 yılında nakit bazda ekbütçe ihtiyacı duymamıştır; ki, bu tablo, 2002 yılından devraldığımız 314 trilyon liralık ilaç borcunun ödenmesine ve 200 000 kişi emekli sistemimize yeni katılmasına rağmen, gerçekleştirilmiştir.

Prim oranlarında, kademeli olarak artırmamızdan kaynaklanan yaklaşık 166 trilyon lira gelir kaybına rağmen, Sosyal Sigortalar Kurumunda iyileştirme sağlanmıştır. Aynı şeyi, Bağ-Kur malî tablosu için de söylemek mümkündür. Her iki kuruluşun da, bütçe ek ihtiyaçları açısından, önceki yıllara nazaran, önemli bir miktarda düşüşler olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bahsetmek istediğim diğer bir konu da, yeni İş Kanunuyla ilgili görüşlerimizdir. Bilindiği gibi, yeni İş Kanunumuzla birlikte çalışma hayatımızda önemli düzenlemeler meydana gelmiştir. Otuz yılı aşkın bir süredir uygulanan 1475 sayılı İş Yasasının yerine, yeni İş Yasası, çağdaş normlara uygun, ILO standartlarına uygun ve ülkemizin kendi dinamikleri dikkate alınarak hazırlanmış bir yasadır. Bu Yasa, yaklaşık altı aydır uygulanmaktadır. Bu Yasanın uygulanmasını yakînen takip etmekteyiz. Çıkabilecek muhtemel aksaklıkları, iyi niyetle düzeltmeye de, her zaman, burada hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, yeni İş Yasası, çalışanların hakkını koruyan, aynı zamanda, yeni iş yaratmaya, yeni istihdam olanakları yaratmaya imkân veren bir denge üzerine kurulmuş çağdaş normları bünyesinde barındıran bir yasadır; çalışma hayatımıza önümüzdeki dönemde de bu bahsettiğim çerçeve içerisinde önemli kazanımlar getirecektir diye düşünüyorum.

Burada, yeri gelmişken -İş Kanunu Tasarısı tartışılırken de çok konuşuldu-  sendikal hareketle ilgili görüşlerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu İş Kanununun sendikal harekete faydası mı var, zararı mı var konusu çeşitli şekillerde dile getirildi; ama, benim inancım odur ki, eğer, bugün sendikal hareket kendi kendini sorguluyorsa, bu, biliniz ki, yeni çıkan İş Kanunundan dolayı değildir. Aksine, yeni İş Kanununun çıkmasıyla birlikte, özellikle işçinin haksız feshe karşı korunması, diğer bir adıyla, iş güvencesinin bu İş Yasasına dahil edilmesiyle birlikte, sendikalarımıza örgütlenme konusunda büyük imkânlar tanınmıştır. Bunu, Bakanlığıma yapılan yetki tespitlerinden rahatlıkla görebiliyorum. Daha önce sadece kamu sendikacılığı yapan, özel sektörde örgütlenme konusunda fazla girişimi olmayan sendikalarımızın, son zamanlarda, özel sektör işyerlerinde de örgütlenme konusunda büyük bir gayret içerisinde olduklarını görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, sorun, sendikal hareketin bütün dünyada bir yoğunluk azalması göstermesidir. Sendikal hareket, bugün, bütün dünyada kendini sorgulamaktadır. Bunun da nedeni, sektörlerde yaşanan değişimlerden, bilgi teknolojisinin ilerlemesinden ve çalışma biçimlerindeki değişikliklerden kaynaklanmaktadır.

Bu sebeple, biz, hükümet olarak, Türkiye'de, sendikal geleceğin, sendikalarımızın geleceğini önemsiyoruz, önemsemek zorundayız. Bize göre, sendikalar, sadece ücret sendikacılığı yapan kuruluşlar değildir. Sendikalar, demokrasinin olmazsa olmaz unsurlarındandır. Türkiye'de, güçlü sendikacılığın, hem demokrasimizin tam manasıyla yerleşmesi açısından hem de sivil toplum anlayışının yerleşmesi açısından önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.

Memnuniyetle ifade edeyim ki, sendikalarımız, dünyadaki bu yeni gelişmeyi kavramışlar ve sendikalarını, buna göre, yeni bir anlayışa, yeni bir konuma getirmek için harekete geçmişlerdir. Bizim de, Bakanlık olarak, sendikalarımızın bu mücadelesine, en ileri şekilde katkı vermeye hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Önümüzdeki günlerde 2821 ve 2822 sayılı Yasalarımızı birlikte tartışacağız, birlikte kararlaştıracağız.

Özellikle, değişen işkolu şartları içerisinde, artık işlevini yitirmiş işkollarını bir disiplin haline getirmek ve güçlü bir sendikacılık yaratmak için bir yapılanmaya gitmek zorunda olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; diğer önemli bir konu da sağlık konusudur. Sosyal Sigortalar Kurumu, bugün kapsamında bulunan 33 000 000 nüfusa, yaklaşık 145 hastane, 10 000 hekim ve 34 000 civarında yatak kapasitesiyle hizmet vermeye çalışmaktadır. Takdir edersiniz ki, bu fizikî imkanlarla, bu dar şartlarla 33 000 000 nüfusa hizmet vermek mümkün değildir.

Bu sebeple, hükümetimiz, bütün kamu sağlık tesislerini ortak kullanma iradesini göstermiş ve 1 Temmuzdan itibaren, önce 6 ilde, bilahara da 11 ilde olmak üzere, devlet hastanesi, SSK hastanesi ve diğer hastaneleri ortak kullanıma açmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 1 Ocak 2004 tarihinden itibaren de, bu ortak uygulamayı bütün Türkiye'ye yayıyoruz. 81 ilde hazırlıkları tamamlanan bütün hastanelerde, bu ortak kullanım projesi yaygınlaşacaktır.

Bu projeyle birlikte, Sosyal Sigortalar Kurumuna mensup vatandaşlarımız, devlet hastanelerine gidebilecekleri gibi, yeşil kartlı, Bağ-Kurlu, Emekli Sandığı mensubu vatandaşlarımız da, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinden istifade edebileceklerdir.

Sayın milletvekilleri, diğer önemli bir başlığımız işsizlik konusudur. Benden önce konuşan değerli arkadaşlarımın da ifade ettikleri gibi, şu anda, işsizlik konusu, toplumumuzun ve devletimizin en önemli güncel konularından biridir. Maalesef, Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre ortaya çıkan rakamlar hepimizi üzmektedir. Atıl istihdamla birlikte, Türkiye'de, şu anda, işsizlik oranı yüzde 14,5 - yüzde 15 civarlarındadır. Her yıl işgücü piyasamıza, 950 000 civarında vatandaşımız, iş talebiyle girmektedir. Bu demektir ki, Türk ekonomisi, her yıl, 1 000 000 kişiye iş yaratmak gibi bir gerçekle karşı karşıyadır. Bu konuda, hepimizin de bildiği gibi, kamunun istihdam imkânları sınırlıdır. Özel sektörün, istihdam ve iş yaratma konusundaki becerisini, kapasitesini geliştirmek, önündeki engelleri kaldırmak ve istihdam yaratma konusunda onu teşvik etmek için, hükümet olarak, büyük bir kararlılık içerisindeyiz.

Bu konuda, yeri gelmişken, İŞKUR'un bu manadaki misyonuyla ilgili de birkaç cümle ifade etmek istiyorum. İŞKUR da, yasasını yeni çıkardığımız bir istihdam kurumudur değerli arkadaşlarım. Türkiye'de, gerek istihdam yaratma konusunda gerek iş gücümüzün nitelikli hale getirilmesinde gerek meslekî eğitim konusunda gerekse aktif işgücü politikaları uygulama konusunda önemli bir kuruluşumuzdur. Yine bu kuruluş bünyesinde bulunan İşsizlik Sigortası Fonu, önemli bir fondur. Bugün itibariyle 8,5 katrilyon lira varlığı olan bu fon yönetimi, gayet başarılıdır. Bu 8,5 katrilyon liranın 3,5 katrilyon lirası taraflara aittir, 5 katrilyon lirası ise, bu fonun iyi bir şekilde değerlendirilmesinden, nemalandırılmasından meydana gelmiş getiri olarak gözükmektedir. Tabiî, bugün itibariyle, bu fondan yararlanma şartlarının ağır olduğunu, işsizlik ödemelerinin az olduğunu, Bakanlık olarak kabul ediyoruz. İmkânlar dahilinde, 2004 yılı içerisinde, bu fondan yararlanma şartlarını geliştirmek ve fon ödemelerini artırmak; ayrıca, meslekî eğitim konusunda, işgücümüzün nitelikli hale getirilmesi konusunda da bu fondan yararlanmak istediğimizi ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hükümet olarak, ekonomik politikalarla sosyal politikaların eşgüdümlü uygulanması kararlılığımızı bütün zorluklara rağmen sürdürmek zorundayız, bu karardayız. Bugün, sadece, salt ekonomik politikalarla refah toplumu yaratmak mümkün değildir. Aksine, dünyada yaşanan küreselleşme karşısında, bugün, refah toplumu tehdit altındadır. İşsizlik, beraberinde getirdiği yoksulluk ve sosyal dışlanma, bugün, refah toplumunu tehdit etmektedir. Yabancı bir söz var: "Özgür toplum, yoksul çoğunluğa yardım edemiyorsa, zengin azınlığı kurtaramaz." Evet; gelir adaletsizliği, gelirler arasında uçurum olduğu, farklılık olduğu bir toplumda, refah toplumunu ve sosyal refahı gerçekleştirmek mümkün değildir.

Hükümetimiz, bu manada sosyal politikaları uygulama kararlılığındadır. Geçen yıl, Bağ-Kur ve SSK emeklilerine yapmış olduğumuz zammı bu çerçeve içerisinde değerlendirebilirsiniz. Geçen yılki bütçemize toplam maliyeti 3 katrilyon lira civarında olan ve Bağ-Kur ve SSK emeklilerimizin maaşlarında 75 ve 100'er milyon liralık iyileştirme yapan bu uygulamayı, emeklilerimiz memnuniyetle karşılamışlardır. Bu yıl, yine, gündemimizde olan iki konuyu da bu kapsam içerisinde değerlendirmenizi rica ediyorum. Bunlardan birisi, çok güncel olması dolayısıyla, asgarî ücretin yeniden tespiti meselesidir.

Değerli arkadaşlarım, her yıl olduğu gibi, bu yıl da asgarî ücreti tespit etmekle görevli komisyonumuz büyük bir çalışma içerisindedir, büyük bir titizlikle, ülkedeki genel dengeleri de gözeterek, bir asgarî ücret tespiti yapma gayreti içerisindedir. Biz, hükümet olarak, Sayın Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, bugün, asgarî ücretlinin eline geçen net 225 000 000 liranın savunulacak, korunacak hiçbir tarafı olmadığını ve bu gerçeğin herkes tarafından kabullenildiğini biliyoruz. Arzumuz ve irademiz, asgarî ücretin, asgarî ücretlimizin eline geçen net miktarın yüksek olmasıdır, artırılmasıdır. Bunu derken de, elbette, ortaya çıkacak yeni maliyetin de paylaşılması gereken bir risk olduğunu kabul ediyoruz. Asgarî ücretin bu şekilde artırılmasından dolayı ortaya çıkacak maliyeti işverenimiz ve hükümet olarak paylaşmamız gerektiği, herkesin kendi kaldırabileceği bir yük nispetinde olması gerektiği inancındayız.

Diğer önemli bir konu, emekli aylıklarının yeniden düzenlenmesi konusudur. Bu konuda da ilgili bakanlıklarımızla yoğun bir çalışma yapılmaktadır. Bütçe imkânları içerisinde, makroekonomik dengeler gözetilerek, sınırları zorlamak suretiyle, bu yıl da Bağ-Kur emeklilerimize ve işçi emeklilerimize bir iyileştirme yapmayı hükümet olarak düşünüyoruz; bu konuda yoğun bir gayret içerisindeyiz.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; sürenin kısıtlı olması nedeniyle her konuya değinmem, maalesef, mümkün olmadı. Sadece önümüzdeki döneme ilişkin projeksiyonlarımızı sizlerle paylaşıp, konuşmamı neticelendirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, önümüzdeki dönem işsizlikle mücadele yılı olacaktır. Bu konuda, hükümet olarak, bütün imkânlarımızı seferber etme kararlılığındayız; ancak, bilindiği gibi, bu, sadece bizim çabamızla aşılabilecek bir konu değildir. Mutlaka, buna özel sektörün de omuz vermesi ve bu projeye katkı sağlaması gerekmektedir.

2004 yılında ikinci önceliğimiz kayıtdışı istihdamla mücadele olacaktır. Arkadaşlarım da ifade ettiler; bugün, maalesef, kayıtdışı istihdamın da yüksek oranlarda olduğunu görüyoruz. Bu sebeple, bu ikinci önceliğimiz üzerine de önümüzdeki dönem büyük bir kararlılık içerisinde gideceğimizi ifade etmek istiyorum.

Yine, önümüzdeki dönem, sendikalarımıza ilişkin 2821 ve 2822 sayılı Yasalara ilişkin tasarıları birlikte hazırlayacağız. Yine, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununa ilişkin tasarıyı Yüce Meclisin huzuruna sunmayı amaçlıyoruz. Önemli bir tasarımız meslek standartlarına ilişkin tasarıdır. Diğer bir hazırlık çalışmamız ise, kıdem tazminatı fonu tasarısının sosyal taraflarla birlikte görüşülerek Yüce Meclise sunulmasıdır. Nihayet, sosyal güvenlik sistemimizi yeniden gözden geçirerek sürdürülebilir bir emeklilik sistemini kurmak, genel sağlık sigortasını kurmak ve sosyal yardım ve sosyal hizmet kurumlarını ve kavramlarını kalıcı bir şekilde yasalaştırarak sosyal güvenlik sistemimize kazandırmak istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sunmuş olduğum bu bilgilerden sonra, Bakanlığımın 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında yer alan rakamları da sizlere ifade etmek istiyorum:

Bakanlığımın merkez ve bağlı kuruluşlarının toplam bütçesi 103 trilyon 55 milyar Türk Lirasıdır. Ayrıca, açıklarını kapatmak üzere, ilgili kuruluşlarımız olan SSK'ya 2 katrilyon 795 trilyon lira, Bağ-Kura da 4 katrilyon 913 trilyon lira olmak üzere toplam 7 katrilyon 708 trilyon lira tutarında transfer ödeneği öngörülmüştür. Böylece, Bakanlığımızın toplam bütçesi 7 katrilyon 811 trilyon 55 milyar Türk Lirası olarak belirlenmiştir.

Yüce Meclisin onayından sonra gerçekleşecek olan bu bütçe rakamlarını, geçen yıl olduğu gibi, önümüzdeki yıl da en iyi şekilde değerlendireceğimizi, tasarruf ve verimlilik ilkelerine dikkat ederek bunları yerli yerinde harcayacağımızı ifade ediyor, Yüce Meclise, sayın gruplarımıza yapmış olduğu katkılardan dolayı çok teşekkür ediyor; Yüce Meclisi, şahsım ve Bakanlığım çalışanları adına saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Hükümet adına, üçüncü konuşmacı, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Bakanlığımızın bütçesi üzerine değerlendirmelerde bulunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Yine, bu vesileyle, Bakanlığımızın bütçesi üzerinde söz alan ve değerli düşüncelerini bizimle ve Heyetinizle paylaşan değerli milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.

Genellikle, hem kültür alanında hem turizm alanında zaman zaman Parlamentoda, zaman zaman Parlamento dışında çok sık içine düşülen bir algılama sorununa işaret ederek, müsaade ederseniz, sözlerime başlamak istiyorum.

Genel olarak insanlar, kültürel alana ait ne varsa, kültür alanında olup biten ne varsa, bunu doğrudan doğruya Kültür ve Turizm Bakanlığının, Kültür Bakanlığının sorunu olarak, en azından yetki alanında bir konu olarak görmek ve değerlendirmek eğiliminde oluyorlar. Yine, turizm alanında da böyle; turizm alanında sorun çerçevesinde oluşan ne varsa, insanlar, bunu, yine, hemen bakanlıkla, bürokrasiyle ilişkilendiriyorlar; ama, bu, çok da böyle değil. Tabiî, bunun böyle olması da gerekmiyor zaten. Birincisi, kültür, sosyal hayatın bütün şubelerinde yaşanagelen bir şey; canlı bir süreç ve dolayısıyla bir bürokratik kademede, bir siyasal kademede yönetilebilir bir alan değil, yönetilmemesi gereken de bir alan; turizm de bir piyasa alanı ve bu alanda, aşağı yukarı tüm aktörler, piyasa aktörleri... Devletin buradaki rolü, kültür alanında, bir tür kuluçka rolüdür; yani, bir kuluçka sağlamak, gelişmeyi, canlanmayı sürekli destekleyecek, teşvik edecek birtakım imkânları seferber etmekle ilişkilidir; turizm alanında da, daha çok düzenleyici, denetleyici bir işlev yüklenmiştir kanunlarla.

Bu alanda ne olup bitiyorsa "Bakanlığımız uyuyor mu" tarzında eleştiriler, Türkiye'de esas itibariyle, sivil alana dair ne varsa, hatta hayata dair ne varsa, her şeyi bir biçimde devletle irtibatlandırma geleneğimizin, alışkanlığımızın bir parçasıdır. Bundan dolayı kimseyi, kimsenin tutumunu yadırgıyor da değilim. Tabiî, yüzyıllar boyunca sivil hayatın her alanına devletin müdahale ettiği bir kültürün içinde, düzenlemenin de, gelişmenin de devletten beklenmesi ve bürokratik kademelerden beklenmesi anlayışla karşılanması gereken bir durum; ama, artık 21 inci Yüzyıldayız ve 21 nci yüzyılda, gerek piyasa kavramı gerek sivil alan kavramı, sivil kültür kavramı yerli yerine oturmuş gibi gözüküyor. Demokratik kültüre ilişkin birtakım teamüller bizde de oluştu. Bunları, biraz daha sağlıklı, doğru bir çerçevede görmenin yararlı olduğunu düşünüyorum.

Müsaade ederseniz, bu nedenle, Bakanlığımızın, hem bugüne kadar hem bundan sonrasına ilişkin perspektiflerini ana hatlarıyla sizlerle paylaşmak istiyorum. Bütçeye ilişkin, rakamlara ilişkin verileri, zaten milletvekili arkadaşlarımız biliyor, bunların değerlendirmeleri de çok sık yapıldı; benim, burada, bu konuya tekrar değinmemin bir yarar sağlamayacağını düşünüyorum.

Bizim önceliklerimizden bir tanesi, hiç şüphesiz, ulusal kültürel mirasın korunmasıdır. Ulusal kültürel miras denilince akla birçok şey geliyor; ama, dil de ulusal mirasın en önemli öğelerinden bir tanesi. Sayın Livaneli'ye çok teşekkür ediyorum; dil sorunlarına ilişkin, burada, son derece önemli şeyler söyledi, son derece önemli vurgularda bulundu; ama, bir şey var ki, dil alanı canlı bir alan ve bir kez de ben ifade etmek istiyorum ki, bu alanda herkesin aynı sorumlu tavrı takınması gerekiyor.

Sayın Livaneli'ye sevineceği bir şey söyleyeyim. Yeni bir program başlattık; bir tür antropolojik arşiv oluşturuyoruz. Yapmaya çalıştığımız şey şu: Bugün yaşayan insanlardan, kendi yaşamlarından aktardıkları birtakım tecrübeleri, gelecek nesillere aktarabilecek biçimde, saklayabilecek biçimde, dijital ortamda, elektronik ortamda saklayacağız.

Neyi anlatmak istiyorlarsa onu; bir şehre trenin ilk kez gelişini, babalarının Kore'den dönüşünü, ne bileyim, kendi yakınlarının düğün hikâyelerini, her şeyi; kendi dilleri, kendi anlatımları, kendi deyişleri, kendi söyleyişleri içinde, kültürel çeşitliliği yansıtacak ve hiçbir müdahalede bulunmadan, olduğu gibi gelecek nesillere aktarabilecek, tabiî, araştırmacıların, yazarların, kültür adamlarının da hizmetine sunacak bir şekilde çok büyük bir antropolojik kütüphane oluşturuyoruz. Bunu da üniversitelerimizle birlikte başlatıyoruz. Buradan amaçladığımız şey, dilin çok değişik söyleyiş kalıplarını, vurgularını, ağızları, lehçeleri, nesi varsa, dilimize ifade zenginliği kazandıran ne varsa, özellikle yaşayan Türkçe içinde ne varsa, geçmiş nesillerden bize doğru yansıyan ne varsa hepsini kayıtlı hale getirmek.

Bu çerçevede yaptığımız önemli işlerden bir tanesi, diğer Türk dilli ülkelerin birikimlerini de Türkiye'ye bir biçimde kazandırmaya çalışıyoruz, Türkiye'nin birikimlerini de onlara kazandırmaya çalışıyoruz. Bu anlamda bir yazılım programını devreye alıyoruz. Bu, alfabeleri birbirlerine uyumlu hale getiren bir elektronik ortam projesi.

İkinci yaptığımız iş, bunun, Türk dilleri fonetik sözlüğünü oluşturmaya çalışıyoruz ki, dilin, Ortaasya'dan Türkiye'ye hem coğrafî hem zaman içindeki yolculuğunu daha algılanabilir, daha görülebilir hale getirmek ve bir taraftan Türk dilli toplumlar arasındaki iletişimi daha güçlü hale, daha mümkün hale getirirken, diğer taraftan da dilbilimciler için de, etnograflar için de, araştırmacılar için de önemli bir veri tabanı oluşturmaya çalışmak.

Tabiî, ulusal mirasın içine girebilecek pek çok şey var, ulusal mirasın içinde son derece önemli değerler var, özellikle mimarîye ilişkin değerler var, gerek anıtsal mimariye gerek sivil mimariye ilişkin değerler var; ama, bütün bunların nasıl korunması gerektiği konusunda, korunma araçlarının neler olması gerektiği konusunda bir ulusal stratejiye ihtiyacımız olduğu fikrinden hareketle, ulusal mirasın korunması için bir ulusal strateji oluşturulmasına doğru bir arama konferansları zinciri başlattık ve bu alanda ilgisi ve bilgisi olan herkesle bir masa etrafında çeşitli periyotlarda bir araya geliyoruz, herkesten görüşlerini istiyoruz, herkesten katkılarını istiyoruz. Tam anlamıyla tartışma ortamları demek doğru mu bilmiyorum; ama, çok farklı görüşlerin ve katkıların aynı potaya dökülebileceği bir iletişim sürecini başlattık. Bu sürecin sonunda, ulusal mirasın korunmasına ilişkin bir ulusal strateji yaklaşımının benimseneceğini ve bu ulusal strateji doğrultusunda da daha tutarlı, daha geleceği kuşatan ve daha az itirazla karşılaşan, üzerinde daha az tereddüt bulunan bir uygulama alanı yaratılabileceğini düşünüyoruz.

Bu anlamda, tabiî, dünya birikimini Türkiye'ye kazandırmayı son derece önemsiyoruz ve dünya birikimini Türkiye'ye kazandırmak bağlamında özellikle, müzeler, ören yerleri ya da tarihi SİT alanlarının korunması ve yönetilmesine ilişkin UNESCO birikiminin Türkiye'ye kazandırılması yolunda bir çabamız var. Bu arama konferansları zinciri içinde bunu da tartışma ve değerlendirme konusu içine aldık. Amacımız, UNESCO'nun bize her zaman yönelttiği, alan yönetimi konusundaki mevzuatın yetersizliği eleştirisini bir an önce en geniş ölçekte bir mutabakata bağlayıp, bir yasa değişikliğiyle, mevzuat değişikliğiyle, dünya normlarıyla, dünya uygulamalarıyla Türkiye'yi barıştıran, buluşturan bir uygulama yapmak.

Aktüel bir örnek olarak, güncel bir örnek olarak, arkadaşlarımızın daha çok gazetelerden okuduğu haberlerden haberdar olduğu bir konu olarak açıklamam, izah etmem gerekirse, şu örnekleri vermeliyim: Sık sık görüyorsunuz işte, Mardin dünya miras listesine alınmadı veya dosyası geri çekildi, İstanbul dünya miras listesinden çıkarılıyor, Pamukkale'nin dünya miras listesine alınması konusu gündemdışı bırakıldı gibi haberlerle, genellikle, konu ayrıntılarına vâkıf olunmadan gölgeli, anlaşılmaz bir tartışma alanı yaratılmış oluyor. İşin esası şudur arkadaşlar: Türkiye'de arkeolojik alanların, tarihî SİT alanlarının yönetilmesine dair mevzuat, her şeyin devlet mülkiyetinde olduğu ve devlet inisiyatifinde olduğu yaklaşımından hareketli olduğu için, bir alan yönetimi yaklaşımını beraberinde getirmiyor. Halbuki, UNESCO, dünya miras listesine alacağı bütün projelerden, korumaya ilişkin perspektifi, finansmana ilişkin perspektifi isterken, mutlaka, alan yönetimine ilişkin bir proje de istiyor; ama, alan yönetimine ilişkin bir projeyi biz mevzuatımız gereği sunamadığımız için, bunlar kabul görmüyor. Yoksa, bunlar, bizim ulusal mirasımızın dünya mirası olarak değerini inkâr etmek değil; daha çok, devlet olarak tutumumuzu reddeden, alan yönetimi konusunda daha çağdaş bir yaklaşımı bize telkin eden tutumlardır. İşte, bu mevzuat hazırlıkları sürecinde, bunları da çok hızla yürütüyoruz.

Bütün bunlara dair, tabiî ki, bir fikrimiz, yaklaşımımız var; ama, dediğim gibi, ilgili tarafların tümünün mutabakatını alarak Parlamentoya getirmiş olmanın, bunun, bir ulusal strateji olarak değerini daha çok artıracağını düşünüyoruz. O bakımdan, belki zaman alsa bile, böyle bir mutabakatı oluşturmak gibi bir olumlu yanı olduğu için önünüze birkaç ay gecikmeyle geleceğiz. Ancak, bu konuda çok ciddî ve çok kalıcı çabalarımızın olduğunu söylemek istiyorum.

Tabiî, Bakanlığımızın en önemli işlevlerinden bir tanesi, kültürel yaşamın desteklenmesi, kültürel yaşamın canlılığının korunması; kültür üretimi ve kültür tüketimi dediğimiz olgunun her düzeyde, tüm çeşitliliği içinde, hiçbir müdahaleye konu olmaksızın, en yaygın ölçekte desteklenmesi; Bakanlığımızın temel görevi bu. Dolayısıyla, bizim işimiz kültür politikası yapmak değil, bizim işimiz doğrudan doğruya kültür üretmek değil; ama, doğası gereği, sosyal hayatın her zerreciğinde kendiliğinden üretilen süreci, kültür üretimi ve kültür tüketimi sürecini, hiçbir müdahale konusu etmeden, tabiî ki, her kamu kurumuna Anayasanın yüklediği sorumluluklar saklı kalmak üzere, desteklemek, teşvik etmek; bunu yapmaya çalışıyoruz.

Bu anlamda, önemli bir projeyi şimdi devreye sokuyoruz, harekete geçiriyoruz; bunun da büyük bir memnuniyet yaratacağını, büyük bir yankı uyandıracağını düşünüyorum. Özellikle sivil kültürü desteklemek, sivil örgütlenmeyi desteklemek, sivil toplum örgütlerini desteklemek anlamında bir proje getiriyoruz. Getirdiğimiz proje, Bakanlığımızın imkânlarını, gerek araç gereç bakımından gerek finansman bakımından gerek insan kaynakları bakımından Bakanlığımızın imkânlarını sivil toplum organizasyonlarına tahsis etmek, sivil projelere tahsis etmek. Neyi kastediyorum; şunu kastediyorum: Sözgelimi, bir kentte, kent konseyi, çeşitli sivil toplum kuruluşlarını da içerisine alarak, ortak bir inisiyatif geliştirmiş; sözgelimi kültürel mirasın korunması alanında bir proje, sözgelimi çocukların eğitimi alanında bir proje, sözgelimi yoksullarla dayanışma anlamında bir proje, sözgelimi korunmasına inandıkları bir çevre parçasının korunmasına ilişkin bir proje... Projenin niteliği ne olursa olsun, özelliği, sivil toplum organizasyonlarının, sivil toplum kümeciklerinin birlikte bir ortak inisiyatifi olarak, ortaklaşa bir inisiyatif yaratma ve onu hayata geçirme girişimi olarak bizim karşımıza gelmiş olması koşuluyla, bunları destekliyoruz.

Dolayısıyla, amaçladığımız şey, toplum, ilgi duyduğu, ilgi duymanın ötesinde, üzerinde mutabakat sağladığı, duyarlılık gösterdiği her meselede, örgütlü ölçeklerde bir araya gelebilsin; ortaklaşa, ortak inisiyatifler üretebilsin; ürettiği inisiyatifleri gerçekleştirebildiği, sonuçlandırabildiği konusunda bir tecrübeye sahip olsun ve böylece, medenî bir toplum olmanın, çağdaş bir toplum olmanın, sorunlarını teşhis etme, birlikte tartışma, değerlendirme ve çözümü konusunda, ortak inisiyatif geliştirebilmek konusunda, bir yetenek, donanım, birikim ve tabiî ki, kültür sahibi olsun; bütün amaçladığımız şey bu. Dolayısıyla, bizim, önümüzdeki döneme ilişkin en önemli projemiz bu.

Bu arada, arkadaşlarımız değindiler, telif hakları konusunda, gerçekten, Türkiye'de vahşi bir düzen devam edip gidiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Bu konuda, tüm ilgili taraflarla, oturduk, tartıştık; ilgili tarafların da mutabakatıyla, hem korsan yayıncılığı önleyecek hem de kültürel üretimi destekleyecek bir telif hakları stratejisini, mevzuatını, hemen çok yakındaki günlerde getiriyoruz.

Sinema konusunda, özellikle, Türk sinemasının, bir endüstri olarak büyüyüp gelişmesi, serpilmesi konusunda; Türk kültürünün dünyayla iletişimi için önemli bir araç olarak, güçlü imkânlara ve donanıma sahip bir teknoloji olarak, örgüt olarak Türkiye'de var olması için bazı hazırlıklarımız var; bunları getiriyoruz.

Sponsorluk yasasıyla, kültürel hayatın desteklenmesi konusunda bazı çalışmalar var; bunlar, önümüzdeki dönemde sizlerin huzurunda olacak.

Tabiî, okuma alışkanlığının yaygınlaştırılması konusunda bazı projeleri, önümüzdeki yıl, Bakanlığımızın imkânlarıyla, Türkiye ölçeğinde yaygınlaştıracağız.

Müsaade ederseniz, çok sınırlı zaman içinde, turizme ilişkin de birkaç söz söylemek istiyorum. Turizm konusunda, değerli arkadaşlarımız, daha doğrusu Sayın Ateş, burada, bir krizden söz etti. Hangi kriter perspektifinden bakarsanız bakın, Türkiye'de, turizmin herhangi bir krizi söz konusu olmamıştır. Doğrusunu isterseniz, Irak savaşının şok etkisinin bütün dünyayı sarstığı günlerde, bizim de, Türkiye'de bu sürecin bir krize dönüşebileceği endişelerimiz vardı ve bunu da kamuoyuyla paylaştık; ama, bizim için pazar ülkelerdeki daralma ortalama yüzde 22'dir; rakip destinasyonlarımızdaki küçülme, daralma, aşağı yukarı buna mümasil, yani yüzde 21-yüzde 22 düzeyindedir. Bu sene, turizmini bir önceki yıla göre büyüyerek kapatan yegâne destinasyon da Türkiye'dir, yegâne turizm ülkesi de Türkiye'dir; kimin rakamlarından bakarsanız bakın, hangi ölçekten bakarsanız bakın. Yani, kriz olması... Krizden neyi kastettiğinizi bilmiyorum; ama, bir ülke, Irak savaşının yanı başında, pazarda yüzde 20 daralma varken, sezonu, yılı yüzde 5 büyüyerek kapatıyorsa, hangi kriterden bakarsanız bakın, buradan bir kriz tablosu çıkarmak nasıl mümkün olabilir, onu bilemiyorum.

Sonra, bir kriter söylediniz, o kriterinize de bakalım. Yani, nedir o; toplam dünya pastası içindeki payınız büyüyor mu, büyümüyor mu; büyümediğini söylediniz, bu doğru değil. Bunu biliyor olmanız gerekirdi; çünkü, sizin Bakanlık yaptığınız dönemde, bu yüzde 1,3'tü, bugün 1,9. Yani, toplam dünya pastası içinde, büyüyen pastanın içinde Türkiye'nin payı klasik yerini de artıracak biçimde 1,3'ten 1,9'a çıkmış. Rakam kimin rakamı; sizin verdiğiniz rakam da, benim verdiğim rakam da Dünya Turizm Örgütünün rakamı. Bir şey daha söyleyeyim, bu rakam geçtiğimiz yılın rakamı, 2001'in rakamı. 2003'ün rakamı çıktığı zaman göreceksiniz ki, bu rakam en az yüzde 2 düzeyinde olacak. Niye; çünkü, dünya pastası küçülmüş; ama, bu küçülme içinde, Türkiye, kendi dinamizmini muhafaza ettiği için küçülmemiş, Türkiye büyümüş. Bunun böyle olduğunu yakında Dünya Turizm Örgütünün rakamları çıkar, görürsünüz. Sonra, kaç satır yer aldığı mıdır önemli olan, muhteva olarak ne içerdiği midir önemli olan? Kaç satır yer aldığı konusunda da yanlış şeyler söylüyorsunuz. Kitapçık burada, arkadaşlarımız da kontrol edebilirler, siz 20 satırdan söz ettiniz, bakın bakalım kaç sayfa; en az 15 sayfa. Yani, şimdi...

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - 6 proje var.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Proje... Özellikle tanıtma alanından söylediklerinizi hiçbir şekilde kabul edemeyeceğim; çünkü, yıllar yılı, özellikle kumarhanelerden elde edilen gelirlerle birlikte, Türk turizmi tanıtma için ortalama 50 000 000 dolar bütçe kullanmıştır; bu, sizin Bakanlığınız döneminde de böyledir. 1999'dan sonra, Türkiye'nin bir tanıtma stratejisi olmuştur. Birinci yıl 24 000 000 dolarla, ikinci yıl yaklaşık 38 000 000 dolarla, bu yıllarda da aşağı yukarı aynı bütçelerle, daha önceki yıllarda elde edilen etkinliğin en az 100 katı elde edilmiştir. Bunun kanıtını istiyorsanız, bunun kanıtını size şöylece verebilirim; gidin, turizm tanıtımıyla ilgili dünyada ders veren hangi üniversiteye bakarsanız bakın, reklamcılıkla ilgili dünya yayınlarına bir bakın, New York'ta bakın, Washington'da bakın, Los Angeles'te bakın, Moskova'da bakın, Londra'da bakın, Berlin'de bakın, Paris'te bakın, nerede bakarsanız bakın; Türkiye'nin turizm promosyonu, turizm tanıtımı konusundaki 1999'dan sonra ortaya koyduğu süreç ve strateji bütün dünya ülkeleri tarafından, İspanya'da dahil olmak üzere, izlendiği ve taklit edildiği gibi, ders kitaplarında da örnek olarak okutuluyor. Eğer, sizin ulaşmakta bir zorluğunuz varsa, bu kaynakların birer fotokopisini, size gönderirim. Dolayısıyla, insaf; insaflı olmak lazım!

48 000 000-50 000 000 dolarlık bütçelerin, üç kişilik memurlardan oluşan komisyonlarla, her biri ayrı bir yerde, nereye gittiği belli olmayan, ne zaman verildiği belli olmayan, tek tipliliğinin, türdeşliliğinin, sürekliliğinin nerede olduğu hiç belli olmayan, kurumsal kimliğinin neresinde kaldığı hiç belli olmayan süreçlerle çarçur edildiği bir beş yıldan, on yıldan sonra, Türkiye'nin, nihayet, bir tanıtma stratejisi oldu; Türkiye'nin, nihayet, bir tanıtma anlayışı oldu. Şimdi, dönüyorsunuz, burada diyorsunuz ki, tanıtma konusunda... Tanıtmanın farkında mıydınız acaba siz?! Acaba, farkında mıydınız, böyle bir şeyin var olduğunu biliyor muydunuz, bunun varlığının farkında mıydınız?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Yazık... Yani, bunu bir başkası söyleseydi, çok anlayışla karşılayabilirdim; ama...

BAŞKAN - Sayın Bakan, sözlerinizi toparlayabilir misiniz.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Sayın Başkan, toleransınız, hoşgörünüz için çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, 2004 yılında, yeni bir perspektif, yeni bir ufuk, yeni bir açılım... Hedefi, müsaade ederseniz, burada kısaca söyleyeyim. Sayın Başbakan, ayrıntılarını, proje detaylarıyla, çok yakın zamanda kamuoyuyla paylaşacak; dolayısıyla, vaktim de yok.

Bir de, bu, bir hükümet politikası olduğu için, bütün ayrıntılarıyla paylaşma yetkisini kendi üzerimde görmüyorum; ama, başlığını söyleyeyim size. Üç yıl içerisindeki hedefimiz, 5 milyar dolar yeni yatırım, 500 000 istihdam ve 20 000 000 turisttir. Üçüncü yılın sonunda, burada, Yüce Meclisin huzurunda söylüyorum, bunun hesabını herkes bizden sorabilir; bunun hesabını, tek tek, sayı sayı da veririz. Biz, ne yaptığımızı biliyoruz, İşin daha güzel tarafı, Türkiye adına daha memnuniyet verici tarafı; dediğimiz şeyin nasıl yapılacağını da çok iyi biliyoruz.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, aleyhinde, şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekçioğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanun tasarısıyla ilgili, aleyhte görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz, birçok konuda olduğu gibi, dışpolitikada da zor bir dönemden geçmektedir. Hükümet, zor ve sorumluluğu büyük kararlar almak zorundadır. Diplomasideki hassas noktalardan biri, ortak iradenin sağlıklı kararlar almadaki önemidir. Dışpolitikada ulusal çıkarlar söz konusudur. Hükümetin, Cumhuriyet Halk partisiyle, gerek partimizin bu konudaki tecrübelerinden faydalanma gerekse sağlıklı kararlar alma amacıyla, işbirliği içerisinde olmasının gerekliliğini düşünüyorum.

Dışpolitika tercihleriyle halkı yükümlülükler altına sokan bir yönetimin, politikalarında, kamuoyunun istek ve eğilimlerine kulak vermesi, demokratik meşruiyetin bir gereğidir. Hükümet, komşumuzdaki yangına çare bulmak isterken, su yerine benzin dökmeye kalkışmıştır. Buna, Cumhuriyet Halk Partisi izin vermemiştir. Bugün, 1 Mart tezkeresinin Parlamento tarafından tarihî bir kararla reddedilmesinin onurunu hepimiz yaşıyoruz. Avrupa Birliği konusunda sizlerin de gördüğü üzere, çabamız ortadadır. Hükümetin ise, uygulamalardaki eksiklikleri bir an önce gidermesi gerekmektedir.

Kıbrıs'ta seçimlerden sonra bile Kofi Annan planının bir anlaşma platformu olarak görülmesinin, anlaşmalara temel alınmasının yanlış olacağı düşüncesindeyiz. Hükümetin bu konuda sağlam bir siyasî irade göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Hükümet, belli dönemlerde dışpolitikayla ilgili önemli konularda kararlar almakta ve akıl almaz bir tavırla, Meclise veya ilgili komisyona en ufak bilgi vermemektedir. Kaldı ki, bu kararlar, Meclis yetkisinde olan kararlardır. Gerek Türk hava sahasının açılması konusunda gerekse 8,5 milyar dolarlık kredi anlaşmasında aynı tavır karşımıza çıkmaktadır.

Meclis yetkisinde olan konuların gizlilik içinde yürütülmeye çalışılmasına bir anlam verebilmiş değilim. Zaten, siyasî koşullar içeren bu anlaşmanın da kabul edilebilir bir yanı yoktur.

Yanlış izlenen politikaların faturasını ülkemiz, çok ağır bir şekilde ödemektedir. Eve Dönüş Yasası sonucu serbest bırakılanların nelere sebep olduğu görülmektedir. 15 ve 20 Kasımda İstanbul'daki patlamaların acısı hâlâ yüreklerimizdedir; başta turizm sektörü olmak üzere, birçok sektöre de telafisi zor yaralar açmıştır. Rezervasyonların iptali, turizme ağır darbeler vurmuştur. Turizm, dünyada en hızlı gelişen sektör olmasının yanı sıra en büyük gelir kaynağı konumundadır; ülkemiz açısından ise, dünya pazarlarındaki en rekabetçi ürünümüzdür. Turizm sektörü, dünya ticaretinde petrolden sonra ikinci sırada yer almaktadır. Türkiye'nin turizmden aldığı pay, Akdeniz ülkeleri içerisinde, maalesef yüzde 7'dir.

Turizm Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak önceki dönemlerde eleştirdiğimiz hatalı yaklaşımların hâlâ devam ettiğini görüyoruz. Hemen söyleyebilirim, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesindeki geçen yıla göre artış oranını kesinlikle yeterli bulmuyorum, bariz bir farklılığın ortaya konulması gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Bakan, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlarken yaptığı konuşmasının hemen başında "bu yılki bütçemizde de, önceki yılların bütçelerindeki görünümü koruyan, sürdüren bir yaklaşım bulunmaktadır" diyerek, bence, büyük bir itirafta bulunmuştur. Sayın Mumcu, konunun önemini bilmektedir; daha önceden de ayrı dönemlerde, hem Kültür Bakanlığı hem de Turizm Bakanlığı görevlerini üstlenmiştir; ayrılan bütçelerin sadece turizm yatırımlarına bile zor yeteceğini, bunun olumsuz etkisini kendisi daha da iyi görecektir. Ancak, Sayın Bakan, maalesef, yine, kendi ifadesiyle, aynı konuşmada "bütçenin genelinde yer alan yatırım harcamalarındaki tasarruf tedbirlerinden Bakanlığımız da nasibini almıştır" demiştir.

Katma değeri en yüksek sektör turizm sektörünün candamarı olan yatırımların AKP Hükümeti bütçesinden -Sayın Mumcu'nun kendi söylemiyle- nasibini almış olması, kanımca, büyük üzüntü verici bir olaydır. Türkiye için gelişme potansiyeli en yüksek endüstri olan turizm, bütün sektörlere doğrudan gelir sağlayarak ve geleceğe yönelik istihdam imkânlarını en fazla düzeye çıkararak toplumsal refahı en kısa sürede yükseltecek bir sektördür. Turizm sektörüne aktarılan kaynaklar ve yapılan yatırımlar, kısa ve orta vadede ortalama 25 kat olarak geri dönen kaynaklar olmuştur.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, başından beri, Kültür ve Turizm Bakanlıklarının birleştirilmesine de karşı çıktık. Artık, bir endüstriye dönüşmüş olan turizmin kültürle birleştirilmesinin uzun vadede her iki alanın da zararına olacağı çok açık gözükmektedir.

Akdeniz çanağında turizm yatırımlarının en az düzeyde teşvik edildiği tek ülke, ne yazık ki, Türkiye'dir. Rekabet koşulları ve ülkenin sektörden beklentisi açısından hibe ve destek kredileri şeklinde nakdî teşviklerin sağlanması gerekmektedir. Türk bankalarının yatırımcılar lehine yurtdışına teminat vermeleri kolaylaştırılmalı, zaten, çok kıt ve kısa vadeli olan iç kaynaklar yerine, turizm yatırımcılarının dış kaynağa yönelmeleri için, Bakanlığınızın gerekli girişimlerde bulunması sağlanmalıdır.

İhracatı teşvik tedbirleri acilen aktif hale getirilirken, turizm gelirlerine ihracat gibi bakılmalıdır. Turizm sektörü yatırımlarının, Türk bankacılığında giderek daralan iştirak limiti sınırlamasından muaf tutulması ve böylelikle, başta diğer ülkeler olmak üzere turizmde ileri gitmiş tüm ülkelerle yarışabilmek koşulları sağlanması gerekmektedir.

Özellikle, ülkemiz nüfusunun genç bir nüfusa sahip olduğu gerçeği göz önüne alınacak olursa, turizm sektörünün gelişmesinin, ülkemiz ölçeğinde işsizliğin ortadan kaldırılmasına yönelik mücadeleye de en büyük katkıyı sağlayacağı, istihdam kaynağı haline geleceği de kuşkusuzdur. Bu bağlamda, koordineli bir şekilde hareket edilmesi gereken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da konuyla ilişkisi çok açıktır.

Sayın  Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de turizmdeki KDV oranının rakip ülkelere göre daha yüksek olduğu ve bunun indirilmesi gerektiği son on yıldır bakanlık yapan herkesin kabul ettiği; fakat, soruna bir türlü çözüm getirilemediği bilinen bir gerçektir; oysa sorun, giderek sektörün uluslararası alandaki rekabet gücünü azaltmaktadır. Önceki dönemlerde soruna çözüm getirilememesinin, hükümetleri oluşturan koalisyon partilerinin farklı yaklaşımlarından kaynaklandığı öne sürüldü. Şimdi, tek partili hükümet olduğu halde turizmde KDV'nin indirileceğine ilişkin herhangi bir girişim yoktur. Hükümette bulunan bakanlar bile KDV indirimi konusunda birbiriyle çelişmektedir. Şöyle ki: Hükümetin Maliye Bakanı turizm çok önemli derken, Sayın Mumcu ise, KDV indirimini, kayıtdışı ekonomi konusunda belli bir yere gelinmesine bağlamaktadır. Şimdi, bundan ne anlamalıyız?.. Kültür ve Turizm Bakanı, turizme yapılacak desteği Maliye Bakanının icraatlarına mı bağlamıştır? Yoksa, turizmin gelişmesiyle ilgili hayatî bir meseleye hükümetin gösterdiği bir ilgisizlik mi karşımıza çıkmaktadır?

Değerli arkadaşlar, bu konu, hep konuşulmuş; ama, bir türlü çözüme kavuşturulamamıştır. Konuyla ilgili olarak bazı eski bakanlarımızın bu sorunu kendi dönemlerinde çözeceklerine dair verdikleri sözler vardır; ama, bir türlü gerçekleştirilememiştir. Umarım, sizlerin de bu konudaki yapacaklarınız lafta kalmaz ve artık, gerekli düzenlemeler derhal yapılır.

Türkiye'ye yönelik kongre amaçlı seyahatlerde görülen artış eğiliminin devam etmesi, bu alandaki bazı sorunların çözümlenmesiyle olacaktır. Ülkemizde, büyük ölçekli, yani 3 000 delegeden fazla yatırımcının yer alabileceği kongrelerin düzenlenmesine imkân sağlayan kongre mekânlarının az olması, kongre imkânlarının pazarlamasındaki eksiklikler ve turizmin var olan problemleri kongre turizminin gelişmesini engelleyen ya da yavaşlatan faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bakanlığımızı, bu konuda, gerekli önlemleri almaya davet ediyorum.

Ülkemizde, Antalya gibi doğal, kültürel ve tarihî özelliklerinin yanında, son beş yıl içinde kongre turizmine ağırlık verilmiş bir bölgenin olması ciddî bir avantaj oluşturmaktadır. Bu avantaj çok iyi değerlendirilerek, turizmin başkenti Antalya'ya büyük bir kongre merkezinin kazandırılması gerekmektedir; fakat, Antalya'ya direkt uçuşların olmaması, bölgenin, dolayısıyla ülkemizin uluslararası kongrelerden gerekli payı almamasına yol açmaktadır. Avrupa'nın belirli merkezlerinden Antalya'ya, ülkemizin kendi havayolu şirketi olan Türk Hava Yollarının direkt uçması sağlanmalıdır.

Karayollarımızda da durum aynıdır. Antalya-Alanya karayolu son onbeş-onaltı yıldır bitirilememiştir. Yine, Finike-Demre yolunun çalışmalarına bile başlanamamıştır. Gerçi, Sayın Bayındırlık Bakanımız bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmalarında bunun sözünü verdi; gönülden isterim ki, bu söz yerine getirilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Ülkemizin turizm gelirlerinin yarısını karşılayan Antalya'nın altyapı ve üstyapı sorunlarına mutlaka çözüm getirilmeli, gerekli yatırımlar yapılmalıdır.

"3 T" modeli diye adlandırdığımız, turizm - tarım - ticaret ilişkisi, Antalya'da itinalı bir şekilde işlenmelidir. Turizm ve tarım, Antalya açısından, birbiriyle dirsek temasında olan sektörlerdir. Antalya'nın tarım potansiyeline yapılacak destek, turizm için de önem arz etmektedir. Tarım köreltilmeden turizm desteklenmeli, ticaret geliştirilmelidir.

Ana teması Doğu ve Batı kültürünü birleştirmek olan Antalya Altın Portakal Film Festivaline Bakanlığımızın daha çok destek vermesini uygun buluyorum. Bu gibi dünyaca ünlü organizasyonları ülkemizde yaygınlaştırarak, köklü tarihsel kültürümüzde Türkiyemizin tanıtımının daha etkin yapılacağı inancındayım.

Kültür ve Turizm Bakanlığının ilgi alanına giren üzerinde durulması gereken diğer konu ise, korsan yayıncılıktır. Gerek kitap gerekse müzik yapıtlarında görülen korsan yayıncılığı Türkiye'nin önemli sorunlarından biri olarak görüyorum. Bu konuda, Kültür ve Turizm Bakanlığının ilgili kurumlarla işbirliği yaparak, belli caydırıcı yaptırımlar uygulaması gerektiğini düşünüyorum. Yüksek maliyetlere katlanarak, emeğini, bilgisini, birikimini eserine aktaran bir sanatçının, bir yazarın emeği, sokaklarda, yerlerde, değerinin çok altında fiyatlara satılmaktadır.

Bir kez daha, ilgili bakanlıklara ayrılan payları yetersiz bulduğumu belirtir, 2004 malî yılı bütçesinin ülkemize yararlı olması dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ekmekcioğlu.

Sayın milletvekilleri, şimdi, soru sormak isteyen sayın milletvekillerinin isimlerini arz ediyorum: Sayın Özcan, Sayın Bulut, Sayın Kaptan, Sayın Akbulut, Sayın Ilıcalı, Sayın Aydınoğlu, Sayın Küçükaşık, Sayın Yiğit, Sayın Güven, Sayın Cantimur, Sayın Başoğlu, Sayın Doğan, Sayın Gazalcı, Sayın Elekdağ, Sayın Akyüz, Sayın Kaya, Sayın Tosun, Sayın Kiler, Sayın Ülkü, Sayın Gürsoy, Sayın Aslan.

Sayın milletvekilleri, az önce de arz ettiğim gibi, yirmi civarında sayın milletvekilimiz soru sormak istemektedir. Buna ilişkin olarak, bildiğiniz gibi, 10 dakikalık bir süremiz var. Soruların yorumsuz, direkt ve net olarak sorulması gerekmektedir. O nedenle, soru sorma sırası kendisine gelen sayın milletvekilinin, diğer arkadaşlarını da düşünerek, sorularını kısa kesmelerinde büyük bir yarar var.

Şimdi, Sayın Özcan'dan başlıyoruz.

Buyurun Sayın Özcan.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, sorum Sayın Dışişleri Bakanımıza. Sayın Bakanım, eşinizin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurduğunu öğreniyoruz. Dışişleri Bakanı olarak, bu başvurudan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz? Eşiniz, bu davada ne kadar tazminat istemiştir?

Diğer sorum: Gerek Irak'a asker gönderme tezkeresini, gerek Irak'ta yerel güçlerin Türk askeri istemediklerini belirten haberleri, Sayın Genel Başkanımız ve grup başkanvekillerimiz Yüce Mecliste söylemelerine rağmen, talebimiz neden reddedildi? Bu bilgilerin Dışişlerine ulaşmadığı bilgisi verilerek, Genel Kurulumuz yanıltılmadı mı?

Üçüncü sorum: Avrupa Konseyi, yolsuzlukla mücadele için iki temel sözleşme düzenliyor; Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi, Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi.

Ceza Hukuk Sözleşmesi Dışişleri Komisyonuna geldiğinde, içindeki dokunulmazlığı da düzenleyen 4 maddeye AKP'liler neden çekince koymuşlardır?

Avrupa Birliği normlarına uyacağımızı her fırsatta tekrarlayan AKP'li milletvekilleri, dokunulmazlıktan neden bu kadar kaçıyorlar?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.

Sayın Ilıcalı, buyurun.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Benim ilk iki sorum Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza.

Birinci sorum: Bugün itibariyle, Erzurum SSK Bölge Hastanesinde 39 uzman, 10 pratisyen, 80 hemşire, 8 eczası ve 23 teknisyene acil ihtiyaç bulunmaktadır. Bu konudaki problem ne zaman çözülebilir?

İkinci sorum: Bağ-Kur'a olan borçların yeniden düzenlenmesiyle ilgili 4956 sayılı Kanunun yürürlüğü bitmiş, istifade edenler de oldukça az olmuştur. Bununla ilgili yeni bir düzenleme düşünüyor musunuz?

Son sorum Turizm Bakanımız Sayın Erkan Mumcu'ya: Ülkemizde turizm denilince akla gelen, genellikle kıyı turizmidir. Oysa, Doğu Anadolu'nun sahip olduğu potansiyel açısından, bunun dışında, kış turizmi, bunu destekleyecek nehir, termal, tarih turizmi olanakları bulunmaktadır. Bakanlığınızın bu konudaki düşüncesini açıklayabilir misiniz? Biraz önce yaptığınız konuşmada söylediğiniz, yapılacak olan 5 milyarlık yatırımda bu tip turizmin payı ne olacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bulut, buyurun.

MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, sorum, Sayın Kültür ve Turizm Bakanımıza. Kütüphanelerle ilgili soruyorum.

Ülkemizde ne kadar kütüphane var? Bu kütüphanelerdeki kitap sayısı ne kadar? Güncel olarak yayınlar takip edilerek kütüphanelerimize alınıyor mu?

Kütüphanelerimiz hangi saatlerde çalışıyor? Akşamları kapalı olduğundan, tatillerde açık olmadığından yakınılıyor. Hafta sonları, tatil günleri ve akşamları kütüphanelerin geç vakte kadar açılması konusunda çalışmalar var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Kaptan, buyurun.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Dışişleri Bakanımıza iki soru sormak istiyorum.

Birinci soru: Refah Partisinin kayıp trilyon davasında, Sayın Necmettin Erbakan'ın, kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulunmaktadır. Kamuoyunda, yargı kararıyla kesinleşmiş bu suça eşit oranda iştirakiniz olduğu söylenilmektedir. Bu şekilde, dokunulmazlık korumasında Bakanlık görevinizi sürdürmenizden rahatsızlık duyuyor musunuz?

İkinci soru: Sayın Başbakanın talimatıyla, Strasbourg'daki Avrupa Konseyi Daimî Temsilcisi Sayın Numan Hazar, bu görevinden alınmış ve UNESCO'ya verilmiştir. Numan Hazar tarafından, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, bir davayla ilgili olarak, Türkiye adına ek görüş bildirilmiştir. Bu görüşte "türban, köktendinciliğin simgesidir. Türkiye'deki yargı kararları, kamusal alanlarda, bu simgenin kullanılmasını olanaklı kılmamaktadır" denilmekteydi. Bu görüşlerde, tarafınızdan onaylanmayan bir husus var mıdır?

İkinci şıkkı: Basında yer alan, Sayın Başbakanın ve sizin görüşlerinizin hükümet görüşü olarak ifade edilmesi doğru mudur?

Üçüncü şıkkı: Türkiye'deki yargı kararlarının devletin resmî belgelerinde yer alması sizi rahatsız mı ediyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaptan.

Sayın Akbulut.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sorum Kültür ve Turizm Bakanımıza: Coğrafî yapısı ve iklim durumu itibariyle üstün vasıflar taşıyan Erzurum Konaklı Bölgesinin kış turizmine açılması, ülke turizmi bakımından büyük önem taşımaktadır. Yıllardan beri ihmal edilen Erzurum Konaklı Bölgesinin ülke turizmine kazandırılması noktasında, 2004 yılında, gereken yatırım yapılacak mıdır?

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Aydınoğlu?.. Yok.

Sayın Küçükaşık.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, benim sorum Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Sayın Başkan, galiba yanlış kişiye söz verdiniz; benim mikrofonum açıldı. Ben, zaten, söz istemiştim; ben sorularımı sorayım...

BAŞKAN - Bir saniye efendim...

Sayın Küçükaşık, siz buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Bildiğiniz gibi, Bağ-Kur sigortalıları tüm sigorta primlerini ödemiş olsalar bile, özellikle, fakülte ve diğer hastane ödemelerinde çok yüksek meblağlarla karşılaşmakta. Şu anda, elimde, Karacabey'den, kan kanseri kızı için fakülteye 17 milyar liralık borcunu ödemek zorunda olan birinin icra emri de duruyor.

Fakülte, özellikle Uludağ Üniversitesi, parayı bana getirin, peşin olarak verin, ben ancak ondan sonra hastaneden çıkışınızı yapacağım diyor. Bu konuda, Bağ-Kur sigortalılarının fakültelerdeki bu fazla para ödemesini engellemek için- çünkü, para ödemiyor Bağ-Kur peşin olarak; faturayı getirin, ondan sonra para ödeyeyim diyor- bu konuda ne önlemler düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Sayın Yiğit?.. Yok.

Sayın Güven, buyurun.

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya)- Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Delaletinizle, Kültür ve Turizm Bakanıma 2 soru sormak istiyorum.

1- Sayın Bakanım, İlimiz Kütahya'da bulunan Osmanlı İmparatorluğunun temellerinin atıldığı Domaniç, Kurtuluş Savaşımızın şahlandığı Zafertepe ve Dumlupınar ile Çavdarhisar'da bulunan Aizanoi antik kenti ve Frig Vadisinin tarih turizmi açısından değerlendirilerek tanıtılması konusunda nasıl bir çalışma yapmayı düşünüyorsunuz?

2- Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre, ülkemizdeki 33 termal turizm merkezinin 6'sına, başka bir deyişle, 5'te 1'ine sahip olan Kütahyamızda, bu merkezlerin dışında 30 sıcak su kaynağı tespit edilmiş; ancak, bunlar, maalesef, gerektiği gibi değerlendirilememiştir. Kütahyamızdaki bu zengin termal kaynaklarının gerektiği gibi değerlendirilmesi konusunda bir çalışmanız var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, sorulara ayırdığımız süre tamamlandı. Şimdi Sayın Bakanlar cevap vereceklerdir. 3 bakanımızın da toplam cevap verme süresi 10 dakikadır.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli)- Sayın Başkan, 7 nci sıradaydım.

MUHARREM DOĞAN (Mardin)- Sayın Başkan, benim de sorum vardı...

BAŞKAN- 10 dakikamız bitti ama.

MUHARREM DOĞAN (Mardin)- Sorum var efendim.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli)- Yani, bakanlar izin verirlerse, birkaç soru soralım.

BAŞKAN- Efendim, bakanların izin vermesi değil, bizim izin vermemiz gerekiyor.

Sayın Gül, buyurun.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarımızdan birisi, eşimin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaatıyla ilgili konuyu sordu.

Şimdi, ben, arkadaşıma bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türk hukuk sisteminin içerisindedir ve 1985 yılından beri de, bireysel başvurular, Türk hukuk sisteminin içerisine girmiştir; Türkiye de bununla her zaman onur duymuştur; vatandaşlarına, Türkiye mahkemelerine ve daha sonra da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını vermiştir.

Şimdi, siz, öyle bir soru soruyorsunuz ki, Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı, niye hakkını mahkemelerde arıyor diye şaşkınlık içerisindesiniz. Ben, buna hayret ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Herhangi bir vatandaşın, hakkını, hukukunu, kendisine tanınan mahkemelerde arama hakkı vardır. Sizin, bunu sorgulamanızı, ben çok garip karşıladım. Siz, bir milletvekilisiniz, sosyal demokrat zihniyette olan bir partinin milletvekilisiniz.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Türkiye'de yargı yok mu?!

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Bir dakika... Bir dakika... Size geleceğim.

Ondan sonra da, niye hakkını aramak için mahkemeye başvuruyor diye soruyorsunuz; bunu hayretle karşıladım.

İkincisi "yolsuzluklarla ilgili sözleşme komisyona gelmiştir; niçin, AK Parti milletvekillerinin bazıları karşı çıktı" dediniz. Bu konuya, Avrupa Birliğinin birçok ülkesinde de karşı çıkılmıştır. Avrupa Birliğinin birçok ülkesi, Avrupa Konseyindeki birçok ülke, o sözleşmenin o maddelerine karşı çıkmıştır. Herhalde, milletvekili arkadaşlarım da ondan karşı çıkmışlardır.

Irak'la ilgili sorunuzu tam, net alamadığım için, Sayın Başkan müsaade ederse, ya tekrarlayın veyahut da tutanaklardan alıp yazılı cevap vermek isterim. Nasıl arzu ederseniz; eğer tekrar ederseniz, ona cevap vermeyi arzu ederim burada.

Sayın Başkan, müsaade eder misiniz, milletvekili arkadaşımız...

BAŞKAN - Yazılı cevaplayın Sayın Bakan.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Peki, hay hay.

İkinci soruyu, değerli milletvekili arkadaşımız Osman Kaptan -eğer, yanlış not etmediysem- sordular. "Refah Partisi davasıyla ilgili" dediniz... Davayı herhalde çok iyi takip etmediniz. Onun için, kulaktan dolma propagandalarla, işte, insanlar yanlış yanlış noktalara varıyorlar. Mahkeme -tabiî, böyle önemli bir konuyu bana getirirken, bu konuyu iyi bilmeniz gerekir- benim statümde olanlarını yani, o zamanki Genel Başkan Yardımcılarının beraatlarını onaylamıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, o gün benim durumumda olan, bugün milletvekili olmayan kişilerin hepsi beraat etmişlerdir. Dolayısıyla, herhangi bir sıkıntım söz konusu değildir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde başörtüsüyle ilgili bir dava vardır. Bu davayla ilgili savunma safhası, bizim hükümetlerimiz işbaşına gelmeden önce bitmiştir, tamamlanmıştır. Bundan önceki, AK Parti hükümetinden önceki hükümetler bu konuyla ilgili mütalaalarını vermiş, savunmalarını yapmışlardır. Fakat, daha sonra, geçenlerde, bundan birkaç ay kadar önce, hükümet adına -hükümetin görüşü olarak oraya savunma verilir- hukukçular, bizim bilgimiz dahilinde olmayan, hükümetin bilgisi dahilinde olmayan, hukukî mütalaaların da ötesinde mütalaaları içeren bir ek müdafaa, savunma vermişlerdir, hükümetin bilgisi dahilinde olmadan. O mütalaayı onaylamadığımız için geri çektik. "O mütalaayı niçin geri çektiniz" diyorsunuz... O mütalaa muhalefet adına verilmemiştir ki! Muhalefetin görüşlerini yansıtıyor; ama, hükümet özgürlüklerden yana olduğu için, yasaklarla bu işlerin çözümünden yana olmadığı için ve orada hukukun da ötesinde birçok cümle söz konusu olduğu için, bizim adımıza bizim bilgimiz dışında verildiği için onu geri çektik; (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, bizim hükümetimizden önce verilmiş olan mütalaa o zamanki hükümetin görüşü olduğu için o oradadır.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Taammüt tespit edildi.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Bana sorulan sorular bunlardı Sayın Başkan.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Başesgioğlu, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; Sayın Ilıcalı, Erzurum Bölge Hastanemizle ilgili bir soru tevcih ettiler; onu cevaplamak istiyorum. Erzurum Bölge Hastanemiz büyük bir hastanemiz. Çevre illeri de düşünürsek, gerçekten, hasta yoğunluğu fazla olan bir hastanemiz.

Değerli arkadaşlarım, uzun yıllardır, yaklaşık üçbuçuk yıldır kuruma sağlık personeli alınma imkânı olmadığı için, hastanelerimizde, maalesef, sağlık personeli konusunda bir sıkıntı yaşıyoruz; ama, yasamızın çıkmasıyla birlikte yeni personel alma imkânına kavuştuk. Şimdi, peyderpey bu eksikliklerimizi gidermek için Devlet Personel Başkanlığından kadro talep ettik. Bunlar çıktığında, eksik hastanelerimizi tamamlayacağız. Hatırlayabildiğim kadarıyla, geçmiş aylarda, bazı sağlık personelimizi Erzurum Bölge Hastanemizde de görevlendirdik. İnşallah, eksiklerimizi de önümüzdeki aylarda tamamlamayı düşünüyoruz.

Sayın Küçükaşık'ın, Bağ-Kur sigortalılarımıza ilişkin bir sorusu var; üniversite hastanelerinden hizmet satın almalarıyla ilgili.

Türkiye'de teşhis ve tedavi yönetmeliği olmadığı için, hangi hastalığın, hangi hastanede, hangi fiyatla olabileceği konusunda farklı rakamlar var; ama, biz, kurum olarak, paket fiyatları yapmak suretiyle hizmet satın aldığımız kuruluşlarla standart bir fiyat uygulaması yapılmasını gerçekleştirmek istiyoruz. Paket çalışmaları devam ediyor. Paket anlaşması yaptığımız üniversitelerde, bundan sonra, bu şekilde farklı fiyat uygulamaları olmayacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Mumcu, buyurun.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Arkadaşlarımızdan Sayın Ilıcalı ve Sayın Akbulut, Erzurum ve Doğu Anadolu'nun turizm potansiyeline işaret ederek, bu konuya ilişkin çalışmalarımızı sordular.

Her şeyden önce, hükümetimizin, sadece Doğu Anadolu değil, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Karadeniz'i de içine alacak şekilde, bütün Türkiye'nin, var olan, gerek kültür turizmi potansiyelini gerekse çeşitli ürünleri içine alan turizm potansiyelini değerlendirme konusunda yürüttüğü çok önemli bir proje var. Bu proje, bir ulaşım, ulaştırma projesi ve duble yollar projesi. Türkiye'nin her yerinde olağanüstü potansiyeller var; ancak, bu potansiyelleri harekete geçirecek, Türkiye için bir ürüne, Türkiye için bir enerjiye dönüştürecek birtakım altyapı yatırımlarında noksanlarımız var, bunların en başında da ulaştırma, özellikle karayolu ulaştırması geliyor. Karayolu ulaştırmasının niteliklerinin yükselmesiyle beraber, Türkiye'nin her noktasında bekleyen turizm potansiyelinin harekete geçirilebilmesi çok daha kolay hale gelecek. Bu, önemli önceliklerimizden birisi, hükümetin de önemli önceliklerinden birisi olarak zaten devrede.

Onun dışında, spesifik olarak yürüttüğümüz bölge projelerimiz elbette var. Konaklı'da şimdi yeni turizm tahsislerini gündeme getiriyoruz; ama, unutmamak lazım ki, arkadaşlarımızın özellikle tesise ilişkin, tesis yatırımına ilişkin talepleri, bizim, en fazla düzenleyici ve teşvik edici rolümüz çerçevesinde ele alınabiliyor. Bu yatırım özel sektör tarafından yapılacağından, özel sektörün bu yatırımı yapabilecek bir verimliliği, bir fizibiliteyi görmesi gerekiyor. Her geçen gün gelişen altyapı imkânlarıyla beraber bu alan da gelişiyor.

Yine, arkadaşlarımızdan Sayın Güven'in Kütahya'ya ilişkin sorusu da esas itibariyle bu çerçevede değerlendirilebilir bir soru. Biz bunların hepsinin tanıtımına ilişkin değerlendirmeleri yapıyoruz. Özellikle termal turizme, sağlık turizmine ilişkin çalışmalarımız var. Bu çalışmalarımızın bir boyutu da Sağlık Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızla yürüttüğümüz bir boyutudur ki, o da, sadece gezmek, görmek, eğlenmek, dinlenmek amaçlı olmayan, zaman zaman sağlık amaçlı olabilen, gerek termal gerekse çeşitli türlerde tedavileri, terapileri içine alan paketlerin Türkiye'de sunulabilmesidir. Bu alanda dünyada süratle gelişen büyük bir pazar var. Özellikle, Avrupa'daki sigorta teşekküllerinin daha makul maliyetlere yönelmesi ve daha nitelikli hizmetlere yönelmesiyle oluşan büyük bir pazar var; biz de bu fırsatın farkındayız. Kütahya, Afyon ve özellikle Batı Anadolu'daki bazı noktalar, bu çerçevede, geliştirme projeksiyonumuz içinde değerlendiriliyor.

Arkadaşlarımızdan Sayın Mehmet Ali Bulut, halk kütüphaneleriyle ilgili bir soru sordu, hemen özetliyorum, halk kütüphanesi sayısı 1369, çocuk kütüphanesi 53, yazma eser 13, toplam 1435 kütüphanemiz, ayrıca 65 gezici kütüphanemiz, 12 650 000 kitabımız var. Her yıl kitap almaya devam ediyoruz ödenekler imkân verdiği ölçüde; orada da, mümkün mertebe, il kütüphanelerini çeşitlendirmeye çalışıyoruz. İhtisas kütüphanelerinde çalışma saatleri 09.00 ile 23.00 saatleri arasıdır; onun dışındaki kütüphanelerde, olağan resmî mesai saatlerini uyguluyoruz.

Burada eleştirdiğiniz noktaya ben de hak veriyorum; ancak, daha çağdaş bir kütüphaneciliğin yapılabilmesi, yerel yönetimlerin, gerek valiliklerin gerek belediyelerin bu alana daha yakın ilgi göstermesine bağlı, kütüphanelerin birer sosyal yaşam alanı olarak zenginleştirilmesine bağlı. Bu konudaki bir proje üzerinde çalışılıyor. Kamu yönetimi reformunun getirdiği imkânlarla beraber, zannediyorum, önümüzdeki yıldan itibaren, her geçen gün gelişecek şekilde -birden bire bir devrim vaat etmiyoruz ama- Türkiye'de kütüphaneciliğin çok farklı boyutlara geldiğini hep birlikte göreceğiz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri,

Dışişleri Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

11-  DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1. - Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod              Açıklama                                                               Lira             

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                464 540 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                164 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                Sağlık Hizmetleri                                1 650 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                                Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                29 300 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                Eğitim Hizmetleri                                38 800 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                                Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                                3 800 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Dışişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Dışişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                                   Lira          

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                448 359 865 480 000

- Toplam Harcama                                :                                406 345 011 220 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                22 757 226 290 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

  Ger. Ertesi Yıla Devreden Ödenek                                :                                19 257 627 970 000

- 1050 S.K.83 Mad.ve Dış Proje Kredile-

  rinden Ertesi Yıla Devreden                                :                                1 383 503 770 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

21-  KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1. - Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                Açıklama                                                        Lira           

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                13 782 780 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                387 090 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                196 728 585 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                Sağlık Hizmetleri                                45 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                                Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                376 956 695 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                Eğitim Hizmetleri                                24 850 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Kültür Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Kültür Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Kültür Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                      Lira           

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                301 448 940 570 000

- Toplam Harcama                                :                                288 724 016 900 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                12 605 738 960 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                470 984 640 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

  Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek                                :                                590 169 350 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Kültür Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3.- Turizm Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Turizm Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                      Lira           

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                215 773 384 150 000

- Toplam Harcama                                :                                174 105 292 360 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                30 989 036 760 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                376 396 730 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

  Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek                                :                                11 055 451 760 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Turizm Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

18 - ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod               Açıklama                                                       Lira             

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                21 308 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                213 400 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                81 315 600 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                                Sosyal Güvenlik ve Sosyal

                        Yardım Hizmetleri                                7 708 217 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 Malî Yılı  Kesinhesabı

BAŞKAN-.(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                 Lira           

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                63 303 509 790 000

- Toplam Harcama                                :                                56 465 810 790 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                6 927 569 860 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                89 870 860 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 malî yılı bütçeleri ile 2002 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını diliyoruz.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati :17.42
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.54

BAŞKAN: Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanun Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerinde yapılan sekizinci tur görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, dokuzuncu tur görüşmelere başlıyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) (Devam)

D) İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI

1. - İçişleri Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - İçişleri Bakanlığı  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Emniyet Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Emniyet Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1. - Jandarma Genel Komutanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2 .- Jandarma Genel Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

c) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1. - Sahil Güvenlik Komutanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Sahil Güvenlik Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

E) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1. - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Tarım Reformu Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Hükümet?..Yerinde.

Komisyon?..Yerinde.

Sayın milletvekilleri, dokuzuncu turda söz alan sayın milletvekillerini bilgilerinize arz ediyorum:

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan, Kastamonu Milletvekili Sayın Sinan Özkan, Bitlis Milletvekili Sayın Vahit Kiler, Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz, Diyarbakır Milletvekili Sayın Ali İhsan Merdanoğlu; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş, Çanakkale Milletvekili Sayın İsmail Özay, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral.

Şahısları adına, lehinde, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan, Samsun Milletvekili Sayın Mehmet Kurt, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan, Kastamonu Milletvekili Sayın Sinan Özkan, Sivas Milletvekili Sayın Selami Uzun, Batman Milletvekili Sayın Memet Ali Suçin, Hakkâri Milletvekili Sayın Mustafa Zeydan, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Müfit Yetkin, Batman Milletvekili Sayın Nezir Nasıroğlu, Konya Milletvekili Sayın Abdullah Çetinkaya; aleyhinde; Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan, Mersin Milletvekili Sayın Ersoy Bulut, Çankırı Milletvekili Sayın Tevfik Akbak, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık.

Sayın milletvekilleri, 10.12.2003 tarihli 26 ncı Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır.

Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur; ancak, butona basıp söz sırasını aldığını gören sayın milletvekillerinin, o butona sahip çıkmaları gerekiyor; çünkü, dışarı çıktıkları zaman, yerine gelen herhangi bir milletvekili bilmeden o butonlara bastığı zaman, oynadığı zaman, söz sıraları kaybolmaktadır. O nedenle bu açıklamayı gerekli buldum; çünkü, bazen sayın milletvekillerinin hakları da kaybolmaktadır.

Dokuzuncu tur üzerinde ilk söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'ın.

Sayın Kandoğan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - 12 dakika olması lazım.

BAŞKAN - Hayır, 9 dakika Sayın Kandoğan.

AK PARTİ GRUBU ADINA ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekillerimiz, İçişleri Bakanlığımız, iç güvenliğin ve asayişin korunmasında, kamu düzeninin sağlanmasında, illerin genel yönetimlerinin düzenlenmesinde, mahallî idarelere yön verilmesinde, nüfus ve sivil savunma hizmetlerinin yerine getirilmesinde birinci derecede görevli olan bir bakanlıktır. Kısaca özetleyecek olursak, insanın doğum anından, huzurlu ve mutlu bir yaşam sürmesinin neticesine kadar geçecek her safhada İçişleri Bakanlığının hizmetleri görülmektedir.

Yıllarca bu Bakanlığın bir mensubu olarak hizmet eden birisi olarak, İçişleri Bakanlığımızın, gerek 2003 yılında gerekse bu bütçe vesilesiyle 2004 yılında, ülkemizde, çok büyük hizmetlere imza atacağına olan inancım tamdır. Özellikle, içinde bulunduğumuz yıl içerisinde MERNİS Projesinin hayata geçirilmesi, kırsal kesimin ekonomik bakımdan kalkınması, gelişmesi için altyapı hazırlıklarını sağlayan İLEMOD Projesinin hayata geçirilmesi, yine, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesi içerisinde POLNET Projesinin hayata geçirilmesi, derneklerin özgürlüklerinin genişletilmesinin sağlanması, Vakıflar Kanununda demokratik iyileştirmeler, Siyasî Partiler Kanunundaki demokratik iyileştirmeler gibi konularda, İçişleri Bakanlığımız, 2003 yılı içerisinde çok ciddî başarılara imza atmıştır.

Özellikle geçmiş yıllarda, bütün Türkiye'de ve Avrupa'da gündeme getirilen olumsuz nezarethane koşulları ve işkence iddialarının, 2003 yılı içerisinde, Türkiye genelinde, yok denecek kadar azalması, artık bu konunun Türkiye gündeminden çıkmış olması, İçişleri Bakanlığımızın bu konu üzerinde ne kadar hassasiyetle durduğunu, bu konu üzerinde ne kadar başarılı bir çalışma ortaya koyduğunu çok açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu bakımdan, başta İçişleri Bakanımız olmak üzere, teşkilatın bütün değerli mensuplarını, huzurlarınızda gönülden kutlamak istiyorum. 

Sayın Bakanım, bugüne kadar, Türkiye'de birçok İçişleri Bakanı gelip geçti; belki, birçoğu ismen unutuldu gitti; ancak, hem hükümetimizin hem Meclisimizin ve hem de İçişleri Bakanlığımızın en önemli gündem maddesi olan mahallî idareler reformu meselesini, tasarısını en mükemmel bir şekilde ortaya koyarak, bu Meclisten geçirilmesini sağlayacak olursanız, bu şeref, hem hükümetimizin hem Meclisimizin hem de Bakanlık görevini yaparken böyle bir kanunu Meclisten geçiren bir Bakan olarak, sizin olacaktır. O bakımdan, hep beraber, birlikte, ülkemizin önünü açacak olan mahallî idareler reformuyla mahallî idarelerin çehresini değiştirecek olan bu kanun tasarısının, bir an önce Meclis gündemine getirilmesinin ve Meclisin tasvibiyle hayata geçirilmesinin, bu Meclisin en öncelikli gündem maddelerinden birisi olması gerektiği inancımı bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Artık, Türkiye'de ve dünyada yönetimin şekli değişmiştir; vatandaşı, kul ve tebaa olarak gören bir anlayış yerine, günümüzde, vatandaşla karşılıklı olarak neler yapılması lazım geldiğini tartışan, görüşen, konuşan bir anlayış dünyaya ve Türkiye'ye hâkim olmuştur. Artık, vatandaşlar, hesap veren, şeffaf, daha küçük, daha etkin bir kamu yönetimi arzu etmektedir ve dolayısıyla, vatandaş, kamu hizmetinin kendisine en yakın olan birim tarafından verilmesinin daha ekonomik olacağına, bu şekilde halkın yönetime daha fazla katılım sağlayacağına, halkın daha fazla hesap sorabileceğine ve yönetimin daha şeffaf olacağına inanmaktadır. İşte, siyaset kurumu da, değişime liderlik yaptığı ölçüde bugünkü neslin ve gelecek nesillerin ortak çıkarını koruyacaktır. Artık "yönetim" kavramından "yönetişim" kavramına geçilmiştir. İnsanları idare etme zihniyeti yerine, problemi ortaklaşa tanımlama ve çözme yaklaşımı günümüzde hâkimdir; toplumun taleplerine duyarlı ve katılımcılığa önem veren bir yönetim anlayışı günümüzde hâkimdir. İşte, bütün bunları sağlayacak olan -inşallah önümüzdeki günlerde Meclis gündemine de gelecek olan- kamu yönetimi reformu ve mahallî idareler reformu  tasarılardır. Bu sayede, arzu ettiğimiz, çağdaş, Avrupaî standart ve normları yakalamış bir merkezî yönetim ve mahallî yönetim anlayışıyla, Türkiye, 21 inci Yüzyıla damgasını vuracak, halkın yönetime daha fazla katılımı sağlanacaktır.

Bu konuda, günümüze kadar birçok çalışma yapılmıştır. İşte, MEHTAP, 1960'lı yılların en önemli projesidir. 1990'lı yıllarda da, Kaya Projesi hazırlanmış; ancak, bir türlü hayata geçirilememiştir.

Bütün bunlardan yola çıkarak, bu mahallî idareler reformu ve kamu yönetimi reformu yasalarının çıkarılmasının, bu hükümete ve bu Meclise nasip olmasını arzu ve temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle terör meselesinden dolayı, ülkemiz, son otuz yılda, çok ciddî sıkıntılar yaşamış ve çekmiştir. Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen terör olayları, maalesef, ülkemizin en önemli gündem maddesi haline gelmiştir; ancak, 2003 yılı içerisinde, görüyoruz ki, artık, Türkiye -son iki olay istisna- huzur ve güvenlik açısından, dünyanın en huzurlu ve en güvenli ülkelerinin başında gelmektedir. İnterpole üye ülkelerin 2002 yılına ait suç istatistiklerinden kısa rakamlar vererek, ülkemizin, emniyet ve asayiş noktasında hangi seviyelere geldiğini sizlere sunmak istiyorum. 2002 yılında, Türkiye'de, 387 000 olay cereyan etmiştir; Japonya'da 2 930 000 olay, Fransa'da 4 115 000 olay, Rusya'da 2 526 000 olay, Almanya'da ise 6 500 000 olay cereyan etmiştir. Türkiye'deki olay sayısı 387 000 adettir. Bu rakamlar gösteriyor ki, ülkemizdeki emniyet güçlerimizin olağanüstü çalışmaları ve başarıları neticesinde, ne kadar büyük bir başarı elde edilmiştir.

Olayların çözüme kavuşturulması, faillerin yakalanmasıyla ilgili oranları da size vermek istiyorum: Japonya'da bu kadar olayın yüzde 23'ü aydınlatılabilmiş, failleri yakalanmış; Fransa'da yüzde 26'sı, Rusya'da yüzde 62'si, Almanya'da yüzde 52'si -dikkatinizi çekmek istiyorum- Türkiye'de ise bu kadar az olay ve bunun neticesinde de failleri yakalanan ve çözülen olayların oranı yüzde 74'tür. Bu rakam da gösteriyor ki, dünyanın en huzurlu, en güvenli ülkelerinin başında ülkemiz gelmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yine, bu olayların çözümlenmesi açısından da, Türkiye, dünyanın en başarılı emniyet güçlerine sahip olan bir ülke konumundadır.

İstanbul'u karşılaştırmak istiyorum: İstanbul'da 52 000 olay, Berlin'de  584 000,  Paris'te 300 000,  Tokyo'da 322 000,   Viyana'da  211 000 olay cereyan etmiş ve yine, İstanbul polisimiz, bu olaylarda, bu olayların faillerini yakalama noktasında da yüzde 66 oranıyla, yine, dünyanın en başarılı polis örgütlerinden birisi haline gelmiştir.

Hemen şunu da eklemek istiyorum: Bu kadar başarıyı elde eden emniyet güçlerimizin çok zor şartlar altında çalıştıklarını, maddî imkânlarının, diğer ülkelerin polislerinin maddî imkânlarıyla karşılaştırılamayacak ölçüde düşük olduğunu çok yakından bilen birisiyim. Polis teşkilatımız, yine, dünyadaki örneklerine göre ve Türkiye'deki diğer memurlara göre, yılda 1 700 saat fazladan çalışmaktadır. Bu kadar güç şartlar altında çalışan bir teşkilatın maddî şartlarının da, inşallah, önümüzdeki yıllar itibariyle iyi duruma getirilmesi en büyük arzumuz ve temennimizdir.

Son olarak, bir mülkî idare amiri olarak, mülkî idare teşkilatından gelen birisi olarak, mülkî idare amirlerinin Türkiye'de ne kadar önemli bir rol ve görev üstlendiklerini bilen birisi olarak, birinci sınıf mülkî idare amirliği sisteminin mutlaka ülkemizde yerleştirilmesini, bu kanunun çıkarılmasını, bütün mülkî idare amirlerimiz dört gözle beklemektedir. Bir rakam vermek istiyorum. Sadece bu yıl mülkî idare amirlerimizden 34'ü devletimizin değişik kurum ve kuruluşlarının en üst düzey yönetimlerine getirilmiştir. Bu da, mülkî idare amirlerimizin, kendilerini yetiştirme noktasında, kalite noktasında, hizmet noktasında ne kadar başarılı ve kaliteli hizmetler yaptığının bir göstergesidir; ancak, ben, bunu, çok başarılı kamu görevlilerinin bir başka alanda memlekete ve millete hizmet etme yolunda başarılarını alkışlarken, mülkî idareden de bir ayrılış, bir kaçış olarak tanımlıyorum.

Onun için, mülkî idare amirliğiyle ilgili kanun tasarısının da önümüzdeki dönemde Meclis gündemine getirilmesinin destekleyicisi olacağımı ve Sayın İçişleri Bakanımızın da bu konuyu öncelikli meselelerimiz arasında Meclis gündemine getireceğine olan inancımı bir kez daha ifade ediyor, bugüne kadar memleketine hizmet eden ve terör olaylarında hayatını kaybeden bütün güvenlik güçlerimizin değerli mensuplarına Allah'tan rahmet diliyor ve Meclisimizin değerli üyelerini saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Sayın milletvekilleri, oturma düzenimiz, sayın üyelerin Divana yüzlerini dönmeleri şeklindedir; bunu sayın üyelerimize hatırlatıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci söz, Kastamonu Milletvekili Sayın Sinan Özkan'ındır.

Buyurun Sayın Özkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 9 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA SİNAN ÖZKAN (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının 2004 malî yılı bütçesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

İçişleri Bakanlığı, yurdun içgüvenliğinin ve asayişinin sağlanması; kamu düzeninin ve genel ahlakın korunması; mülkî idare bölümlerinin kurulması ve düzenlenmesi; mahallî idarelerimiz için yön verici çalışmaların yürütülmesi; kaçakçılığın men ve takibi; yurt sathında sivil savunma, nüfus ve vatandaşlık hizmetlerinin yürütülmesi; karayollarında trafik düzeninin sağlanması ve denetlenmesi; sınır, kıyı ve karasularımızın muhafaza ve emniyetinin sağlanması; kişi hak ve hürriyetlerinin güvence altına alınması gibi, toplum hayatının düzenlenmesi ve devletin bekasının sağlanmasıyla ilgili son derece önemli görevleri üstlenmiş bir bakanlığımızdır.

İçişleri Bakanlığı, kendisine 3152 sayılı Kanunla ve diğer kanunlarla verilen bu önemli görevleri, yurt sathında, bağlı kuruluşları olan, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı teşkilatları ve bunların taşra birimleri marifetiyle yürütmektedir.

Yurt sathında il ve ilçelerimizde bu görevlerin yerine getirilmesinde mülkî idare amirlerinin sahip oldukları önemi ve ifa ettikleri fonksiyonu, bu mesleği icra etmiş eski bir mülkî idare amiri milletvekili olarak, özellikle vurgulamak istiyorum. Zira, valilerimiz ve kaymakamlarımız, il ve ilçelerimizde, eğitim ve sağlık hizmetlerinden tutun kırsal kesimdeki altyapı hizmetlerinin planlanması ve yürütülmesine kadar birçok önemli idarî vazifeyi başarıyla ifa etmektedirler.

Mülkî idare amirleri, halen yurdumuzun her köşesinde büyük özverilerle görev yapmaktadırlar; ancak, baktığımızda, mülkî idare amirlerinin illerde ve ilçelerde büyük sorumluluklar yüklenerek zor şartlar altında yöneticilik görevini yerine getirmeye çalışırken, maalesef, özellikle son yıllarda, özlük hakları yönünden pek iyi durumda bulunmadığını da müşahede ediyoruz. Hem özlük haklarında yapılacak iyileştirmeler hem de şu anda üzerinde Bakanlıkça çalışılan birinci sınıf mülkî idare amirliği uygulamasının başlatılması hususunda, Büyük Millet Meclisi AK Parti Grubu olarak gereken desteği vermeye hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, İçişleri Bakanlığının yürütmekle yükümlü olduğu görevlerin en önemlisi, kuşkusuz, kendisine bağlı iç güvenlik kuruluşlarını idare etmek suretiyle devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, yurdun iç güvenliğini ve asayişini, Anayasada yazılı hak ve hürriyetleri koruma görevidir. Yıllardan beri de, ülkemizde, İçişleri Bakanlığı ve Bakanlığa bağlı iç güvenlik kurumları, Türk Silahlı Kuvvetlerimizle birlikte ciddî bir koordinasyon içerisinde, çeşitli terör örgütleriyle başarılı bir mücadele vermiştir ve devletin bekasına, ülke bütünlüğüne kasteden bütün hareketlere, kaynağı her ne olursa olsun, bu mücadeleyi vermeye de devam edecektir.

Yeri gelmişken, geçtiğimiz ay içerisinde, İstanbul'da gerçekleştirilen ve ülkede Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarıyla oluşturulan istikrar ve güven ortamını sarsmayı amaçlayan terör eylemlerine de değinmek istiyorum. Birinci olarak, ben, burada, huzurunuzda, böylesine, toplumda tedhiş ve şiddet yöntemleriyle panik ortamı ve gerginlik yaratmayı hedefleyen organize bir eylemin fail ve planlayıcılarıyla ilgili bilgileri, çok kısa bir sürede, profesyonelce çalışmalarla ortaya çıkaran, başta İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu'yu, Emniyet Genel Müdürümüzü, İstanbul Valimizi ve Emniyet Müdürümüzü ve bütün Emniyet Teşkilatı çalışanlarımızı en kalbî duygularımla kutluyorum. Bu menfur olayda hayatını kaybeden masum insanlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum.

Yine, bu terör hadiselerinde, çeşitli çevrelerce, Emniyet Teşkilatına, netice beklenmeden, peşinen yöneltilen eleştirileri de haksız bulduğumu, huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

İkinci olarak, bu terör olaylarıyla ilgili, çeşitli çevrelerce sürekli gündemde tutulmaya çalışılan, terörün adının konulmadığı, yeterince üzerine gidilmediği, kaynağının iyi araştırılmadığı gibi iddialar üzerinde de, bu sınırlı süre içerisinde kısaca durmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bizler, bu olayların gerçekleştiği ilk günden itibaren, AK Parti olarak, bu işin üzerinde hassasiyetle durduk ve başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, kaynağı her ne olursa olsun terörün her türlüsünü lanetlediğimizi ve bu eylemleri planlayan her kim ya da kimler olursa olsun üzerlerine tereddütsüz gidileceğini, defalarca, değişik platformlarda ve değişik vesilelerle ifade ettik ve buna dönük istihbarî çalışmaların kısa sürede netice verdiğini de hep birlikte gördük, izledik. Durum böyle iken, bizler, Adalet ve Kalkınma Partisi, değişik vesilelerle, hatta bu mukaddes Meclis çatısı altında bile, üstü kapalı şekilde, terörün tarifini yapmamak suretiyle, teröre taviz verdiği, prim verdiği şeklinde bir suçlamayla karşı karşıya kaldık.

Biz, baştan beri hep şunu söyledik: Terörün dini, terörün ırkı, terörün mezhebi olmaz; terör, terördür. Terör eylemlerini herhangi bir ideolojiye ya da dine bağlı bir kişi ya da örgüt gerçekleştirdiği zaman, o kötü; başka bir örgüt ya da kişi planlayıp gerçekleştirdiği zaman, o da iyi olamaz. Menşei, kaynağı her ne olursa olsun, terör, toplumlar için, milletler için, insanlık için bir baş belasıdır. Bu belayla, milletimizle ve tüm kurumlarımızla ve Parlamento çatısı altında da iktidarıyla, muhalefetiyle, sizler ve bizler, tek yürek olarak mücadele etmeliyiz, etmek zorundayız.

Bunu yapmayıp da, terörün başına tırnak içinde bir "İslamî" nitelemesi getirip, ondan sonra da, yüzde 90'ından fazlası Müslüman olan bir ülkede, terörle mücadele stratejinizi, bu insanların mukaddesat duygularını rencide edecek ya da din ve vicdan hürriyetlerine zarar verecek şekilde ortaya koymaya çalışırsanız, büyük bir hata yaparsınız.

Bizler, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak, nitelikleri Anayasamızda sayılan cumhuriyetimize gönülden ve yürekten bağlıyız ve bu ülkenin, devletin temellerini atan Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere emanet ettiği bu cumhuriyeti ilelebet payidar kılmanın, bizler için en büyük vazife ve sorumluluk olduğunu da müdrikiz. O'nun bizlere emanet ettiği laik, demokratik bir hukuk devleti olan cumhuriyeti, gelecek nesillere daha güçlü, daha saygın bir şekilde bizler devredeceğiz. Hiç kimse, bunu, yalnızca kendisine vazife sayıp, kendi düşünce çizgisinin ötesindeki fikirleri ve siyasî partileri buna karşıymış gibi vehmetmesin, bu şekilde davranarak siyasî rant elde etme peşinde de koşmasın. Burada, radikal fikirlere sahip birtakım marjinal gruplar kendilerine dini referans aldıklarını iddia ediyorlarsa, bu marjinal grupların bu hatalarını dine mal etmek, terörün kaynağını bizatihi dinî inançların kendisiymiş gibi gösterme çabası içerisine girmek, en azından, milletimizin inançlarına saygısızlık anlamına gelir.

Burada, kanaatimce, devlete düşen görev, tarihin hiçbir döneminde teröre, şiddete, ayırımcılığa prim vermemiş ve özü itibariyle de barışı, hoşgörüyü, bütün inançlara saygı ve anlayışla yaklaşma ilkesini içinde barındıran İslam dininin toplumumuza, insanımıza, doğru, düzgün bir tarzda, gerçek din otoritelerince öğretilmesini temin etmek, dinin birilerinin elinde bir sömürü aracı olarak bulunmasına göz yummamaktır. Bu yolda atılan ve atılacak adımlara da, muhalefet partimizin önyargıyla yaklaşmayacağına ve bizlere destek olacağına inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özkan, sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı, görevinin niteliği ve çok geniş bir sahada hizmet vermesi nedeniyle, günün 24 saatinde halkımıza hitap eden kamu görevlilerini ve kamu kurumlarını bünyesinde barındıran bir bakanlıktır. Başta da ifade ettiğim gibi, İçişleri Bakanlığı, yerel yönetimler için yön verici çalışmalar yapmakla da yükümlü bir bakanlığımızdır.

Bütün bu yönleriyle bakıldığında, ben, burada, artık, kamu yönetimimizin yeniden yapılandırılması gerektiğine, bu vesileyle, bir daha işaret etmek istiyorum; çünkü, devleti, kamu yönetimini yeniden yapılandırmayı planlamadan yerel yönetimleri planlayamazsınız. Bu kamu yönetimi reformu ve yerel yönetimler reformu, ülkemizde yıllardan beri konuşulagelmiş, kalkınma planlarında, hükümet programlarında, hemen bütün siyasî partilerin gerek programlarında gerekse seçim beyannamelerinde yer almış; ancak, hiç kimse şimdiye dek ciddî bir adım atmamıştır. En son bu reformu, 57 nci koalisyon hükümeti, koalisyon protokolünde öncelikli hedefleri arasında saymış, "hükümetimiz, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasında kararlıdır" ifadesine protokolde yer verilmiştir. Yine, yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletileceği, kaynaklarının artırılacağı ve buna dönük yasal düzenlemelerin bir yıl içerisinde gerçekleştirileceği ifade edilmiş; ancak, malum olduğu üzere, yine bu konuda da hiçbir ciddî adım atılamamıştır.

Ancak, artık, herkes kabul etmektedir ki, merkezî yönetim ülkemizde haddinden fazla hantal bir hale gelmiştir, merkeziyetçilik haddinden fazla artmıştır. Böyle olunca da, bu, kaynak israfına, zaman israfına, sorunların zamanında çözülememesine, her gün onbinden fazla vatandaşımızın Anadolu'nun çeşitli illerinden, ilçelerinden ve köylerinden kalkıp Ankara'ya gelip, Büyük Millet Meclisi kapısına dayanıp, buralarda kendi meselelerine çözüm arayışı içerisine girmesine yol açmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Özkan, toparlar mısınız.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Ancak, buraya umutla gelen vatandaşlarımız da hantal ve sorun çözme kabiliyetini kaybetmiş bu yönetim sistemi yüzünden, genellikle, çaresiz, memleketlerine geri dönmektedir. Ne bizim ne de hiç kimsenin, artık, ülke insanımızı en basit problemlerini çözmek için ta buralara kadar sürüklemeye hakkı yoktur ve yine, bu toplumu sorunlar içerisinde boğulmuş, hiçbir meselesini yerinde çözemeyen kalabalıklar olarak görmeye de hiç kimsenin hakkı yoktur.

Bizler, bu dönemde, artık, yıllardan beri hep konuşulup bir türlü gerçekleştirilemeyen kamu yönetimi reformunu ve yerel yönetimler reformunu gerçekleştirip, milletimize hak ettiği hayat standardını sunmaya, insanımızı, mahallî idareleri güçlendirmek suretiyle demokratik yönetim sistemine gereği gibi entegre etmeye, katılımcılığı artırmaya, kamu hizmetlerinde verimliliği ve kalite standardını yükseltmeye, kamudaki bu kaynak israfına son vermeye kararlıyız ve bunu, milletimizin arzuları doğrultusunda gerçekleştireceğiz. Buna dair yasal düzenleme taslakları, yakın bir zamanda, Bakanlar Kurulundan geçip tasarı olarak Yüce Meclisimizin önüne gelecek ve sizlerin desteğiyle kanunlaşacaktır. Bu suretle, bizler, milletimize yıllardan beri beklenen önemli bir yasal düzenlemeyi kazandırmış olacağız ve ben, inanıyorum ki, bu şekilde milletimize, ülkemize ve insanımıza karşı tarihî bir görevi de yerine getirmiş olacağız.

Ben, 2004 yılı İçişleri Bakanlığı bütçesinin, Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor; Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına üçüncü söz, Bitlis Milletvekili Sayın Vahit Kiler'in.

Buyurun Sayın Kiler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA VAHİT KİLER (Bitlis) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2004 malî yılı bütçesi hakkında, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2002 seçimleriyle beraber, içtimaî ve iktisadî alanlarda pili bitirilmiş bu güzel ülkenin elde kalanlarına destek, bitirilenlerine ruh verme amacıyla kolları şevkle sıvadık. Burada yeniden saymayacağım sorunların en önemlilerinden biri, tarım sektörünün sorunlarıydı. Takdir edersiniz ki, yılların ihmali, birikmişliği bir veya iki yılda çözülemezdi; ancak, Sayın Bakanımızın ve değerli ekibinin gayretleri, hükümetimizin ilkeleriyle birleşince, ortaya ak tablolar çıkmaya başladı.

Değerli arkadaşlar, çocukluğumuzda okullarda bizlere öğretilen bir şey vardı "Türkiye, tarım üretimi açısından kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biridir" denirdi. Tabiî, yıllara sâri ihmaller, bizi bu konudan uzaklaştırmış, çiftçimizi, köylümüzü sorunlarıyla baş başa bırakmıştır. Eskileri suçlayacak değilim; ama, tabloyu ortaya net koymamız, insanlık ve vicdan borcumuzdur.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türk ekonomisinin en önde gelen kalemlerinden olan tarım, direkt veya dolaylı yolla, ülkemiz nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ını ilgilendirmektedir. Kamu istihdamının yanı sıra, ihracatı ve sanayii desteklemesi ve de insanımızın gıda ihtiyacını karşılaması gibi temel faydaları olan bu sektörün, ülkemiz ve global gerçekler açısından yaşatılması zorunluluğunun, bizi, elden geçirilmiş tüm zenginliğiyle, yeniden yapılandırılmış kimliğiyle karşılayacağı kanaatindeyim.

Tüm bu büyük rakamsal değerlere ve aktif fonksiyonuna rağmen tarım, hak ettiği alaka ve payı uzun yıllar alamamıştır. Dolayısıyla, yük altında çalışıp alınterinin karşılığını zar zor olmaya çalışan köylümüz ve çiftçimiz, hak ettiğini, ne yazık ki alamamıştır. Peki, nasıl olacak da, toplumun büyük kısmını teşkil eden bu kesim, daha iyi şartlarda tarım yapacak ve refaha kavuşacak?

Değerli arkadaşlarım, gelişmiş toplum tipi, atacağı her adımda, planlı, programlı bir yol takip eder. İnsangücünün yerinde kullanıldığı, ekonomik girdilerin sağlam kanallara sevk edildiği bir yol haritasına sadakat, bize, ilerleme bahşeder. Hayvancılıkla beraber ele alınabilecek tarım politikaları, daha reel verileri kullanımımıza sunar. Ele alınan konuların ek fikirlerle desteklenmesi gerekebilir.

Ülkemiz gerçeği, bir noktaya şiddetle vurgu yapıyor. O da, işsizler ordusuna dönüşmüş ya da aldığı akademik eğitimle alakasız işlerde çalışan genç ziraat mühendislerimizdir. Eldeki verilere göre, takribî 15 000 ziraat mühendisi, bugün, evinde iş beklemektedir. Bu görüntünün daha verimli bir hal alması için, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı ve Üniversitelerarası Kurul, YÖK'le kurulacak bir koordinasyon, bu gençlerin daha sağlıklı bir politikaya göre hayattaki rollerine soyunmalarını sağlayacaktır. Bu koordinasyon sayesinde, gençlerimiz, ihtiyacımız kadar sayıda yetişecek ve hedeflenen verim, en üst seviyede gerçekleşmiş olacaktır.

Bu arada, ziraat fakültelerinden mezun gençlerin, en azından 1 000 kişilik kısmını değerlendirmek amacıyla, Bakanlığımız "1 000 Köye         1 000 Tarım Danışmanı" Projesini başlatmış ve tarımsal eğitimi köylümüzün ayağına kadar götürerek bir ilki başarmıştır. Bu projenin bir diğer özelliği ise, çalışacak mühendislerin maaşlarının yerel kaynaklar tarafından sağlanması olacaktır. Tabiî ki, 1 000 mühendis, koca Türkiye'nin tarımsal sorunlarını çözemez; ama, en azından, başlatılan bu güzel proje iyi niyetli adımların kuvvetli bir sinyali olmuştur.

Bir başka önemli koordinasyon, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında gerçekleştirilebilir. Gelişmiş ülkelerdeki örneklerine imrenerek şahit olduğumuz tarımsal turizm modeli olan agroturizm, kapsamlı bir projeyle ve tüm kuvvetlerin bir araya gelmesiyle, güzel ülkemizin 21 inci Yüzyıl lokomotifi olacağına inandığımız ve ihracattan sonraki en büyük gelir kaynağı olan turizm adına, ülkemiz ve insanın emrine girerek görevini yapmış olacaktır. Ülkemizin birçok bölgesi, bu sistemin kurulmasına uygundur. Avrupa'dan, Amerika'dan, değişik tarzlar denemek için Türkiye'ye gelen turistlere oldukça ilginç gelecek bu proje, bu alanda eğitilecek Türk köylüsü hakkında pozitif bir görüş oluştururken, girdi akışını hızlandıracaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, atacağımız adımların bir eylem planı çerçevesinde olması gerektiğinden söz ettik. İşte, bu programın temel veri tabanı olacak sistemin eksikliğini uzun yıllardır hissediyorduk. Sevinerek görüyoruz ki, Avrupa'da örnekleri iyi çalışan yapılanmaların ilk ve önemli adımları atılmaya başlandı. Çiftçi kayıt sisteminin oluşturulmaya başlanmasıyla, Türk tarım politikasının anaarterleri sayılabilecek tüm bilgilere bir anda ulaşabileceğiz. Bu bilgiler ortak yaşama ekonomik katkılar sağlarken, gelir dağılımındaki adaletsizliğin de önüne geçecektir; çünkü, projeye göre, tüm üreticiler kayıt altına alınacak, üretimleri bir programa göre olacaktır.

Bir başka önemli atak, doğrudan gelir desteğidir. Hükümetimizce, yaşanan krizlerden büyük ölçüde etkilenen üreticilerimizin faaliyetlerinin devamı için 2003 yılı doğrudan gelir desteğinin dekar başına 16 000 000 lira olarak ödenmesi öngörülmüştür. 2003 yılı üretim dönemi için doğrudan gelir desteği ödemelerine bugünlerde başlanacaktır. Bu amaca hizmeten, 2004 yılı bütçesine 2 katrilyon 980 trilyon lira ödenek bırakılmıştır. Hulâsa, 2003 yılı boşa geçmemiş, toplam çiftçi sayımızın yüzde 89'u olan 2 760 000 çiftçi ile toplam tarım arazilerinin yüzde 92'si olan 170 000 000 dekar alan kayda alınmış ve çiftçimiz desteklenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tarım ve hayvancılık, bu güzel ülkenin can damarlarındandır. Köylümüze düşük krediyle sunulacak imkânlar, emin olunuz ki, yokluğu yaşadığından varlığın değerini anlamış köylümüzce en iyi şekilde değerlendirilecektir. Hayvancılığı sadece hayvanın kısa vadede sağladığı ürünler olarak ele almamalıyız. Hayvancılığı ürettiği fayda olarak da ele aldığımızda, yarattığı katmadeğer ve de işsizliğe çözüm sağlaması açısından çok önemli buluyoruz. Gelişmiş ülkelerin entegre olarak düşündüğü hayvancılık, kesinlikle en fazla miktarda desteklenmeli ve köylümüzün, özellikle de tek geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan doğu ve güneydoğu köylüsünün yüzü bu noktada da güldürülmelidir.

Bakanlığımızın güzel ve iyi niyetli bir girişimi olarak gördüğümüz hayvan dağıtımı ve hayvansal üretimle ilgili yaptığı destekler, makineleşmiş bir formla kucaklaştığında, zirveye ulaşmış olacaktır.

Sayın Bakanımızın iyi niyetli adımlarını, tabiî ki, ülkemizin aşmaya çalıştığı ve hükümetimizin büyük oranda ekarte ettiği ekonomik sorunların varlığının bilinciyle değerlendiriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

VAHİT KİLER (Devamla) - Yani, her şeyin zamanla çözüleceğini iyi biliyoruz. Köylümüzün, çiftçimizin layık olduğu seviyenin de farkındayız. AK Parti olarak bu liyakat anlayışından dolayı, hükümetimiz, geçen yıl çiftçimize 264 trilyon lira prim dağıtmıştır. Bu destek primleri, bir önceki yıla oranla yüzde 40'lık bir artışı ispat eder bizlere. İşte, zamanla çözülmeye başlayan buzdağının eriyen kısmı budur arkadaşlarım. Milletin efendisi olan köylüyü, yeniden, altından tahtına oturtmalıyız. Hükümetimizin ve Bakanlığımızın hassas çalışmalarıyla, karasabanı tarihe gömme yolunda kararlı adımlar attıklarını heyecanla izliyoruz.   

Değerli arkadaşlarım, dünya globalleşiyor, fikirler artık tek noktada toplanıyor ve sistem tek düğmeyle idare ediliyor. Fikir anarşisinin ve bürokratik anarşinin aşılması adına bizlerin de bu noktada düşünmesi gerekmez mi? Tek merkezden, ama, tabiî ki tabana yayılmış bir anlayışı gözeterek, ürün beklenen arazinin hangi özelliklere sahip olduğu, üretim miktarı ve hayvan adedi gibi konuların çözüme kavuşturulması, konumumuzu güçlendirirken, hareket alanımızı da genişletecektir.

Üyesi olmak için birçok yasayı çıkardığımız, eskimiş birçok mevzuatı güncelleştirdiğimiz Avrupa Birliğinin ölçütlerine yakınlaşmamızın tam zamanıdır. Avrupa Birliği ve dünya kriterlerine uyan üretim ve ihracat rakamları, bizleri, hiç şüphe olmasın, rahatlatacaktır.

Mensubu olmaktan büyük onur duyduğum AK Parti Hükümetinin bir yıllık icraatı, yarınlar için umut aşılamaktadır hepimize. Örneğin, tarımın temeli olan tohumculuk faaliyetleri Bakanlıkça desteklenmiştir. Buna ek olarak, sunî tohumlara ekipman desteği, yem bitkileri desteği, su ürünleri yetiştiriciliği desteği ve sair destekleme çeşitleri yoluyla yetiştiricilerimiz maddeten desteklenmiştir.

Bu arada, 2002 yılı çiftçi kayıt sistemine dahil üreticilere 311 trilyon liralık mazot desteği sağlanmıştır. Kalan miktarlarla 650 trilyon lira olarak gerçekleşecek bu destekle, üreticinin maliyeti düşürülmüş olacaktır. Üreticimiz, mazotu yüzde 40 ucuza kullanmış...

BAŞKAN - Sayın Kiler, sözlerinizi tamamlar mısınız.

VAHİT KİLER (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Ayrıca, kredi borçlarının biriken faizleri yüzünden üretim yapamayanlar için, haziran ayında çıkardığımız bir kanunla, tarım kredi kooperatifleri ortağı 590 000 borçlu çiftçiden 543 000'inin toplam borcu 526 trilyon olarak yeniden yapılandırılmış ve bunun 138 trilyon lirası tahsil edilmiştir. Bir başka ifadeyle, çiftçinin borçlarının yüzde 59'u affedilerek, 745 trilyonluk bir indirime gidilmiştir. Kısacası, tarım kredi kooperatifleri ortağı çiftçilerin yüzde 92'si, Ziraat Bankası borçlularının yüzde 80'i, bu uygulamadan yararlanmıştır. AK Parti olarak, çiftçimizin sırtındaki kamburu kaldırıp, enerjisini yeniden üretime çevirmenin mutluluğu içindeyiz.

Hükümetimiz ve Sayın Bakanımız, sıkıntıları yeniden saptamıştır; bu noktada, ülkemizin gelişmişlik kategorisine göre oluşturulacak tarımsal iller listesinde, Bitlis gibi, Ağrı gibi, Bingöl gibi, Karadeniz'in, İç Anadolu'nun ortak dertlere sahip bütün illerini, diğer iller seviyesine çıkaracak tedbirlerin alınacağından en ufak bir şüphemiz yoktur.

Sayın Bakanımızın hakkı gözeten yapısının farkındayız. Bu anlayışın kalıcı olacağına olan derin inancımla, sizleri saygıyla selamlarken, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kiler.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına dördüncü söz, Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz'ün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Öksüz.

Sayın Öksüz, süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK Partinin iktidara gelmesiyle birlikte, piyasalar düzelmeye, insanlarımızın devletine olan güveni artmaya başlamıştır. Yıllarca halkımızın başına bela olan enflasyon canavarının beli kırılmış, tarımsal, sanayi ve diğer tüm alanlarda büyüme başlamıştır. Geçmiş hükümetler döneminde görülen aylık, hatta, günlük zamlar, yerini indirimlere terk etmiştir.

İnsan hakları ihlalleri azalmış, ülkemiz, demokratikleşme ve Avrupa Birliği yolunda önemli mesafeler katetmiştir. AK Parti İktidarı, çıkarmış olduğu yasalar ve almış olduğu tedbirlerle, Türkiye'yi dünya ülkeleri arasında saygın bir konuma yükseltmiştir.

Her alanda olduğu gibi tarımsal alanda da önemli başarılara imza atılmıştır. Tarımsal alanda geriye gidiş durdurulmuş, istikrarlı bir büyüme yakalanmıştır. Unutmamak gerekir ki, tarım, ülkemiz ekonomisi açısından çok önemli bir sektördür. Gıda üretiminin temeli tarımsal üretime dayanmaktadır. Bu yüzden, tarım, sadece bu sektörde çalışanları değil, yeryüzünde her insanı ilgilendiren bir sektördür. Hassas sektör olarak nitelendirilen tarım, gelişmiş ülkelerin ekonomilerinde de önemli paylara sahiptir.

Türkiye, tarım potansiyeli yüksek bir ülkedir. Tarımsal üretimin üç temel öğesi olan toprak, su ve güneş, ülkemizde yeteri kadar bulunmaktadır. Yetişmiş insan gücümüz mevcuttur. Tarımsal potansiyelimiz değerlendirildiği takdirde, Türkiye, kendi kendine yeterli ülke olma konumundadır. Ülkemizde tarım ve tarımsal üretim, ne yazık ki, geçen hükümetler döneminde ihmal edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de tarımsal üretimin ve çiftçilerimizin sorunları gerçekten çoktur. Sorunlar, çok kısa zamanda çözülebilecek sorunlar değildir. Buna rağmen, tarımsal sorunların çözümünde AK Parti Hükümeti önemli mesafeler almıştır. Çiftçilerimiz tarafından kullanılan ve sorunlu hale gelen tarımsal krediler, 12 Haziran 2003 tarihinde çıkarılan kanunla yeniden yapılandırılmıştır. Tarımsal krediler ile esnaf ve sanatkârlara kullandırılan kredilerin faiz oranları düşürülmüştür.

Üretim maliyetlerini etkileyen en önemli unsur olan enerjide, yani mazot girdisinde, özellikle 2003 yılı başından itibaren motorin ve benzin fiyatlarında artış olmamış, indirimler sağlanmıştır. 2002 yılının ocak-eylül döneminde tarımsal destekleme ödemeleri 1,114 trilyon lira iken, 2003 yılında tarımsal destekleme 2 katrilyon 545 trilyon liraya çıkarılmıştır. 2004 yılında ise, toplam tarımsal destekleme ödeneği 3 katrilyon 795 trilyon liradır. Bu miktar, 2003 yılı ödeneğine göre yüzde 36'lık bir artış ifade etmektedir.

DFİF için 2004 yılında 325 trilyon liralık bir ödenek öngörülmüş olup, önemli bir kısmı tarımsal amaçla kullandırılacaktır. 57 nci hükümet döneminde uygulamaya konulan şekerpancarı üretim kotalarının daraltılması sonucu ulaşılacak alanlarda mısır, ayçiçeği, soya ve yem bitkileri gibi alternatif ürünler ekimi yapan üreticilere telafi edici destekler sağlanmıştır.

Hayvancılığın geliştirilmesi için, hayvancılık kararnamesi kapsamında destekler artırılmıştır. Genetik ıslahın etkili ve yaygın hale getirilmesi, belgeli damızlık kullanımının artırılmasıyla, arıcılık ve su ürünleri yetiştiriciliğinin teşvik edilmesi için, 2003 yılı aralık ayı itibariyle 91 trilyon TL hak sahiplerine aktarılmış olup, ödemeler devam etmektedir.

2004 yılı bütçesine, hayvancılığın desteklenmesine yönelik, 200 trilyon TL tutarında ödenek tahsis edilmektedir. Kırsal Alanlarda Sosyal Destek Projesi kapsamında her yıl 200 kooperatife hayvan vererek, her ay ortalama 500-1 000 yoksul aileye destek sağlanmaktadır.

Tarımsal reformların belki de en önemlisi, çiftçi kayıt sistemi ve buna bağlı olarak da bilgi sistemi oluşturulmuştur. Unutmamak gerekir ki, köyden kente olan göçlerin temelinde ekonomik sorunlar yatmaktadır. Köyden kente göçü azaltmak için, köylerdeki vatandaşlarımızın hayat standartlarını yükseltmek zorundayız; yani, kalkınmayı kırsal alanlardan başlatmak zorundayız. Tarım alanlarımız artık doğal sınırlarına ulaşmış olup, daha fazla genişleme imkânımız bulunmamaktadır; bu nedenle, üretimi artırmak zorundayız.

Konya Ovası gibi verimli ovaların sulanması projeleri öncelikle devreye konulmalıdır.

Tarım alanlarının gübrelenmesi hâlâ geçmişten gelen alışkanlıklarla yapılmaktadır. Bu nedenle, yanlış gübreleme ve uygulamalar sonucu birçok tarım alanımız çoraklaşmıştır.

Don olayları, sel, kuraklık gibi felaketler çiftçilerimizi olumsuz etkilemektedir. Bu tür olaylardan çiftçilerimizin etkilenmemesi veya en az etkilenmesi için hazırlanan tarım ürünleri sigortası kanunu taslağı, bu ay sonuna kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmek üzere Başbakanlığa gönderilecektir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzün de bir sürü hizmetleri olmuştur. Genel Müdürlüğümüz tarafından 2001-2002 kış sezonunda       567 721 kilometre yolda karla mücadele yapılmış, 2002-2003 sezonunda karla mücadele edilen köy yolu uzunluğu yüzde 35 artırılarak 771 540 kilometreye yükseltilmiştir. 2002 yılında 1 932 üniteye içmesuyu götürülürken, 2003 yılında içmesuyu götürülen ünite sayısı 3 872'ye çıkarılmıştır. 2002 yılında püremanet usulüyle sadece bir gölet inşaatı bitirilirken, 2003 yılında 6 adet sulama göleti yapılarak çiftçilerimizin hizmetine sunulmuştur.

Tarım sektörünün ve çiftçilerimizin sorunları, kısa zamanda çözülecek sorunlar değildir. Bu sorunların çözümünde kararlı ve sağlam adımların atılması şarttır. Tarımsal işletmelere ait araziler üzerinde, yatırım, sermaye, vergi, istihdam ve benzeri teşviklerin gerçekleştirileceği organize tarım bölgeleri ve havzalarının oluşturulması gerekmektedir.

2003 yılında 200 000 metre delikli drenaj borusu döşenmiş ve 18 000 dekar arazinin drenaj sorunu çözülmüştür.

Ayrıca, yıllardan beri atıl durumda bekleyen ve çürümeye terk edilen toplam değeri 2,5 milyon dolar olan iş makinelerinin bakımı yapılarak, ülke ekonomisine kazandırılmıştır.

Tarım kredi kooperatifleri yeniden yapılandırılarak, tarımsal desteklemede daha aktif ve etkili hale getirilmelidir. Gıda sektörünün temelini oluşturan tarım sektörü, bence, en çok desteklenmesi gereken bir sektördür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Öksüz...

Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - Hükümetimizin tarım sektörünün sorunlarına daha çok ağırlık vermesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Öksüz.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun son sözcüsü, Diyarbakır Milletvekili Sayın Ali İhsan Merdanoğlu.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ İHSAN MERDANOĞLU (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 yılı bütçeleri üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, kırsal kesime, ulaşım, kanalizasyon, iskân gibi sosyal altyapı ve sulama, arazi toplulaştırma, toprak koruma, tarla içi geliştirme, tarımsal altyapı hizmetlerini götüren, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı, katma bütçeli, tüzelkişiliğe sahip kamu kurumudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2004 yılı bütçesi 1 katrilyon 695 trilyon lira olup, yatırım için, toplam 361,1 trilyon lira ödenek ayrılmıştır. Kuruluşun bütçesinde, geçen yıla göre, ortalama yüzde 33'lük artış sağlanmıştır.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 81 ilde, yaklaşık 77 000 yerleşim birimine, 291 000 kilometrelik köy yolu ağıyla ulaşım hizmeti vermektedir. Geniş bir coğrafyaya sahip ülkemizin yukarıda arz ettiğim yerleşim yerlerinde yaşayan 14,5 milyon nüfusunun yüzde 95'ine, ünitelerin ise yüzde 88'ine yeterli ve sağlıklı içmesuyu götürülmüştür. İçmesuyu hizmeti götürülen ünitelerin yüzde 55'i şebekeli, yüzde 32'si ise çeşmeli suya sahiptir.

Değerli milletvekilleri, temiz bir gelecek için, doğal arıtma sisteminin uygulamasına, en geç üç yıl içerisinde, kanalizasyon tesisi olan bütün köylerimizde başlanacaktır. Hiçbir hükümete nasip olmayan bu çevreci hareket, AK Parti İktidarında, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün aracılığıyla geliştirilecektir.

Köy Hizmetlerinin bir yıl önceki yapmış olduğu hizmetlere kısa başlıklarla baktığımızda, 1,3 milyon hektarda sulama suyu, 1 000 000 hektarda tarla geliştirme hizmeti, 322 000 hektarda arazi toplulaştırması, 326 000 hektarda arazi ıslah çalışması, 388 000 hektarda toprak muhafaza hizmetini ve çeşitli meralardaki hayvanların içmesuyu için de 2 800 adet gölet yapımını görmek mümkündür.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün toprak ve su kaynakları veri taban projesini bir an önce tamamlaması, ülkemiz için çok önemlidir.

Diğer yandan, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, içmesuyu hizmetinde 2003 yılını atılım yılı olarak belirlemiştir; bu yılın sonunda 3 872 ünite içmesuyuna kavuşmuş olacaktır.

Bu arada, atıl bekleyen, çürümeye terk edilmiş, toplam değeri 2,5 milyon dolar olan makineler ülke ekonomisine kazandırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 53 500 personel ile 18 000 araçtan oluşan dev bir makine parkına sahiptir. Biz, bu büyük insan ve makine gücünü harekete geçirerek, en yüksek verimi almayı, hizmeti aksaksız ve eşit oranda götürmeyi amaçladık.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, yaptığı işten, hiçbir ek kaynak almadan, 1 trilyon 22 milyar TL tasarruf sağlamıştır. Bu nedenle, Genel Müdürlük personeli ve çalışanlarına bu gayretlerinden dolayı teşekkür ediyorum.

Türkiye'nin sorunlarını çözme kararlılığındaki AK Parti Hükümeti, her alanda olduğu gibi köy hizmetleri alanında da etkin bir kamu hizmeti gerçekleştirmek amacıyla, yerel yönetim tasarısını ve kamu yönetimi temel kanunu tasarısını hazırlamıştır. Bu yasaların yürürlüğe konulması halinde, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü faaliyetlerinin bir kısmı belediyelere, diğer bir kısmı ise il özel idarelerine devredilecek, böylece, söz konusu hizmetler daha verimli ve etkin bir yapıya kavuşturulmuş olacaktır.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Demin Köy Hizmetlerini methediyordun; ne oldu?!

ALİ İHSAN MERDANOĞLU (Devamla) - Türk tarımında uzun vadeli düşünmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle, tarımsal ar-ge çalışmalarına çok önem vermek, geliştirmek zorundayız.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının diğer bir kuruluşu olan Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, tarımın bünyesindeki aksaklıkları gidermeye yönelmiş, teknolojik gelişme ve verimliliği dikkate alan, çiftçi gelirlerinin yükseltilmesini amaçlayan bir kurumdur. Miras hukukumuz ve bazı kuruluşlarca yapılan altyapı faaliyetlerine bağlı olarak sürekli küçülmekte olan tarımsal arazilerimiz, ülke tarımının en büyük sorunlarından biridir. Bu sorunları çözmek üzere, uygulama alanlarında arazi toplulaştırma çalışmaları yapılmaktadır. Aynı konuyla ilgili olarak Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün çalışmaları da var. İki kurumun birlikte hareket etmesi halinde ise, hizmete hız kazandırılacaktır. Bugüne kadar, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce, Şanlıurfa İlinde 136 000 hektar parçalı arazi toplulaştırılmış, ayrıca, 88 000 hektarlık alanda da bu çalışmalara devam edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şanlıurfa gibi, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şırnak ve Batman İlleri de GAP kapsamında olan illerimizdir. Devlet Su İşlerince bu illerimizde sulama projelerinin gerçekleştirilmesi esnasında meydana gelebilecek veya var olan arazi parçalanmalarının önlenmesi için, Şanlıurfa İlinde uygulanan arazi toplulaştırma projelerimizin bu illerimizde de başlatılması, ülke tarımına, dolayısıyla ekonomimize katkı sağlayacaktır. Bu projelerle, toplulaştırma yapılan alanlarda Devlet Su İşleri tarafından inşa edilecek sulama kanallarının maliyetinde yüzde 30 tasarruf sağlanacak ve randımanda yüzde 35'lik artış gerçekleşecektir. Sonuç olarak, toplulaştırma projelerinin tamamlanmasıyla, birim alanda elde edilen ürün miktarında en az yüzde 25 artış sağlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki illerimizde çok sayıda topraksız çiftçi ailesi bulunduğundan, yöredeki hazine arazilerinin topraksız çiftçi ailelerine dağıtılması projesine önem verilmelidir. Bu projeyle, başta büyük şehirlere olmak üzere, ülke genelinde göç önlenecek, göçün önlenmesiyle, bu araziler de değerlendirilmiş olacaktır.

Ülkemizde arazi toplulaştırması ve arazi ıslahı çalışmaları, hem Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce hem de Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir. Ülke kaynaklarının daha ekonomik kullanımının sağlanması, çokbaşlılığın ve yetki karmaşasının ortadan kalkması için, benzer görevleri yürüten kuruluşlar tek bir çatı altında birleştirilerek hizmetlerin tek elden yürütülmesi sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesinde, tarımsal altyapının oluşturulması, kaynakların yönetimi ve etkin kullanımına yönelik çalışmaların önemi bulunmaktadır. Sınırlı olan toprak ve su kaynaklarının tahsisi, kullanımı ve yönetimine yönelik gerekli tedbirler alınarak, kırsal alanda yaşayan insanlarımızın bu sahalardan daha fazla yararlanmaları ve ekonomik fayda elde etmeleri sağlanmalıdır. Kalkınma planının öngördüğü, ekonomiye kısa sürede katkıda bulunacak sulama projelerine öncelik verilmeli, sulanan arazilerin tarla içi geliştirme ve arazi toplulaştırılması hedeflerinin gerçekleştirilmesi için her türlü gayret gösterilmelidir. Arazi kullanımı ve toprak koruma yasası çıkarılmalı, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımlarının önlenmesine yönelik tedbirler alınmalıdır.

Ağır erozyon problemi yaşayan ülkemizde, çevreyi ve sosyoekonomik koşulları göz önüne alan tedbirler devreye sokularak, çölleşmeyle mücadele ulusal eylem planı yürürlüğe konulmalıdır.

Köy imar planları hazırlanarak, köy gelişme alanları belirlenmeli, sağlıklı kırsal yerleşim alanları oluşturulmalıdır. Kırsal alana götürülen tüm hizmetlerin etüt, proje, uygulama ve işletme aşamalarına, yararlanıcıların katılımları sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, Tarım Bakanlığı Köyişleri Genel Müdürlüğü ile Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2004 malî yılı bütçelerinin hayırlı ve uğurlu olmasını diler; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Merdanoğlu, teşekkür ederim. Ayrıca, uyarımıza da hiç gerek bırakmadan konuşmanızı süresinde tamamladınız.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş'in.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; devlet aygıtımızın motoru konumundaki İçişleri Bakanlığını, böyle kısa bir süreye sığdırarak konuşmak, kuşkusuz olası değildir, doğru da değildir. Bu nedenle, sunuşum, öncelikli birkaç konuyla sınırlı kalacaktır. Değinmek istediğim ilk konu, kamu yönetimiyle ilgilidir.

Sayın milletvekilleri, kamu yönetimi yapımızın eskimişliği, çağdışı kalmışlığı, bilgi toplumunun demokratik gereksinmelerine yanıt veremediği gerçeği, geçtiğimiz bir yıl içerisinde de değişmemiştir. Kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması iddiasıyla yürütülen çalışmaların ürünü olarak sunulan kamu yönetimi temel yasası da, açıklanan şekliyle, bu konudaki beklentileri karşılayacak içerikten yoksundur.

Hükümetin bu konudaki tasarımı, kamu yönetim alanını 10 kadar yeni yasayla düzenlemeyi öngörmektedir. Temel yasa bunlardan sadece birisidir ve biz, temel yasa dışındaki düzenlemelerin içeriğini ve niteliğini henüz bilmemekteyiz. Anılan 10 kadar düzenleme yasalaştığında, yönetimin bütünlüğü ilkesine uygun olarak, kamu yönetim alanının tamamını örtmesi, bu 10 kadar yasa bir araya geldiğinde anlamlı bir bütün oluşturması, yani, birbirini tam bir uyumla desteklemesi ve tamamlaması vazgeçilemez koşullardır. Bu koşulların bu düzenlemeyle gerçekleşip gerçekleşmediğini de bilememekteyiz. Bu bilgi noksanlığı giderilmeden temel yasa tasarısını tek başına Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine sokmak son derece yanlış olur. 10 ucu açık, 10 ucu karanlık bir projeye oy istemek ya da oy vermek, yasama görevinin ciddiyeti ve saygınlığıyla bağdaşamaz.

Önerim şudur: Bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmamış olan tasarıyı, lütfen, tamamlamadan, olgunlaştırmadan, düzenleme alanlarını belirli hale getirmeden Meclis gündemine taşımayın. Ayrıca, bu alandaki tüm tasarıları ya hep birlikte eşzamanlı olarak ya da tek metin halinde sunmanın daha uygun olabileceğini de lütfen düşünün ve değerlendirin. Kaldı ki, tasarı bu haliyle, Anayasaya, sosyal devlet ve üniter devlet ilkelerine, evrensel kamu hizmeti anlayışına, kamu hizmetinin üretme yükümlülüğüne, yetki genişliği kavramına, kamuda çalışanların kazanılmış haklarına ağır ve kabul edilemez aykırılıklarla sakattır. Temel yasa tasarısı ve ilgili diğer yasa tasarıları, bu aşamada, toplumun örgütlü ve ilgili tüm kesimlerinin katkı ve katılımıyla yeniden tartışılarak, sakatlıklarından arındırılarak yeterince olgunlaştırılmalı ve üzerinde toplumsal bir uzlaşma sağlandıktan sonra Meclise sunulmalıdır. Acele edilmemeli, aceleye getirilmemelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının sorumluluğunun önemli ve öncelikli bir bölümünü de, içgüvenlikle ilgili görevler oluşturmaktadır. Ulusumuzun, toplumumuzun özgün yapısıyla, ülkemizin ayrıcalıklı konumu, içgüvenlik alanında çok özel duyarlılıkların ve zorlukların da kaynağıdır. Bu duyarlılık ve zorlukların, giderek yükselmekte olduğunu da bilmekteyiz. Bu nedenle, içgüvenlik, kamu düzeni anlayışımızı ve örgütümüzü, bu yükseliş trendine uygun olarak sürekli geliştirmek, çağdaşlaştırmak göreviyle yüz yüzeyiz.

Polis eğitiminde üniversite ve yüksek eğitimin hedef alınması önemli bir aşamadır, çok önemli bir aşamadır; ancak, asıl önemli olan, öğrencinin ne için eğitildiğidir; çünkü, eğitim, bir tür üretimdir, insan odaklı bir üretimdir.

Polislik, sadece mesai saatleri içerisinde yapılan sıradan bir iş değil, bir kimliktir, bir kişiliktir, ahlaktır, insan sevgisidir. Polisi, çağdaş demokratik toplumun huzur, güven ve mutluluğunu sağlayacak polis olarak eğitmeliyiz. Hedefimiz, dürüst, çalışkan, cesur, adil, sabırlı, güvenilir, güleryüzlü, aydınlık yüzlü polis modeli olmalıdır. Eğitim programı da, bu tip polisi üretmeye elverişli olmalıdır.

Çağdaş içgüvenlik örgütü ve kavramı, artık, yasakların, şiddetin, zor ve zorlamanın simgesi değil, özgürlüklerin, haklılıkların, hukuk devletinin, laik demokratik cumhuriyetin ve toplumsal esenliğin güvencesi olmalıdır.

İnsanlarımız, artık, televizyon ekranlarında, herhangi bir toplantı ya da gösteri sırasında, gençleri ya da işçileri ya da memurları ya da diğer katılımcıları acımasızca döven, saçından sürükleyerek tıka basa araçlara dolduran güvenlik görevlilerinin can acıtan görüntülerini izlemek istemiyorlar. Bu tür görüntülerden mutsuz oluyorlar, üzüntü duyuyorlar, inciniyorlar, bu tür görüntüler son bulsun istiyorlar. Bu özlemi gerçekleştirmek, en öncelikli devlet görevi olarak algılanmalı ve bu doğrultuda gereken iyileştirmeler, bir dizi halinde, daha fazla ertelenmeden yerine getirilmelidir. Örneğin, polisin özlük hakları ve çalışma koşullarıyla ilgili, adlî kolluğun kurulmasıyla ilgili, yeni görev tanımıyla ilgili, yeni modern örgütlenme ve konuşlanma düzeniyle ilgili, ileri teknolojik donanımla ilgili MERNİS verilerinden yararlanarak nüfus ve kişi hareketlerini izlemeyle ilgili, en önemlisi yeni haberalma ve değerlendirmeyle ilgili iyileştirmeler yapılabilir ve polisin etkinliği artırılabilir.

Sayın milletvekilleri, özellikle, içgüvenlik örgütümüzün, çağdaş ölçütlere uygun olarak yeniden dizayn edilmesini öneriyorum. Yeni düzenleme, tüm ülke içgüvenliğini bir bütün olarak, yani, hem kentsel hem kırsal yerleşim alanlarını kapsamalıdır. Bu yaklaşımın doğal sonucu olarak, kırsal alana özgü yeni tür bir içgüvenlik örgütlenmesi de, artık, yapılandırılmalıdır. Bu konuda kimi çağdaş, demokratik ülkelerde olduğu gibi, sivil, profesyonel, özel eğitimli elemanlardan oluşacak kırsal polis örgütü modeli ya da benzeri bir yapı önerilebilir, tartışılabilir. Bu örgütlenme, yüzelli yılı aşan bir süredir kırsal alan içgüvenlik görevini başarıyla yürütmüş olan Jandarma Genel Komutanlığının eşgüdümü ve yönlendirmesiyle, hatta, bu kaynaktan gelecek komutan, yönetici ve uzmanların gönüllü katılımıyla, zaman içinde yeni yapıya dönüştürülerek, oluşturulabilir. Bu, bir planlama seçeneği olarak düşünülebilir. Önemli olan bu konunun, artık, ertelenmemesidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu aşamada terör konusundaki görüşlerimi, eleştirilerimi ve kaygılarımı dikkatinize sunmak istiyorum: Özgün konumumuz ve koşullarımız nedeniyle, ulusumuz sürekli terör tehdidi altındadır. Bu durum, son otuz yıldır süregeldi ve bugünkü bölge ve dünya koşulları, kestirilebilir gelecekteki dünya koşulları nedeniyle de süregideceğe benzemektedir. Terörün, bu süreçte, geliş sürecinde yol boyunca teknik, nitelik, yöntem ve hedef değiştirerek, farklılaşmakta olduğunu, giderek, ilansız savaş, ilan edilmeden savaş düzeyine dönüştüğünü gözden kaçırmamalıyız.

Bugün tüm dünyayı tehdit eden yeni tür terör, yeni kuşak terördür; küresel donanımlı, kürsel yönelimli, küresel bağlantılı terördür. Doğru okumak zorundayız.

Kasım ayının ortalarında İstanbul'da yaşanan terör eylemleri sırasında, içgüvenlik örgütümüz, son derece enerjik bir çalışmayla olayların geliş sürecini ve sorumlularını saptamıştır. Bu, kutlanmayı hak eden bir başarıdır. Ancak, yine aynı eylemler ve özellikle beş gün arayla gerçekleştirilen ikinci aşama eylemler, içgüvenlik örgütümüzün terör girişimlerini ve örgütlerini önceden haber alma, hızla alarma geçme, izleme ve önleme konularında noksanlıkları olduğunu da göstermiştir. Bu somut göstergeler, bu noksanlıkların hızla tamamlanması zorunluluğunu da gündemimize taşımıştır.

Bu gereksinmeyi karşılamak bağlamında, sürekli stratejik çalışmalar yapan, gelecekteki terör tehdidinin olası boyutunu, şeklini kestirerek tehditle orantılı ve uygun önlemler geliştiren özel bir uzman birim oluşturulabilir.

Teröre karşı önleyici ve caydırıcı çalışma programı, toplumsal katkıyı, sivil toplum örgütleriyle dayanışmayı da kapsayacak yönde boyutlandırılmalıdır. Yani, değerli milletvekilleri, toplumun, terör karşısında bilgili, donanımlı ve aktif olarak tavır alma bilinci, ulusun dokusuna işlenmelidir.

Terörü önlemenin ve caydırmanın bir aracı da, sayın milletvekilleri, terör eylemcisini hiçbir aşamada bağışlamamaktır; küçük beklentilerle ona yakın görünmemektir; onu mazur görmemektir. Terör suçu tasarlayanlara verilecek en etkin mesaj, suç işleyenin, mutlaka, yakalanacağı, yargılanacağı, cezalandırılacağı, cezalandırılacağı ve cezasının sonuna kadar çektirileceği, yani infaz edileceği kararlılığıdır.

Ulusun ortak değerlerine, mutluluğuna kasteden terör suçunun, sıradan bir suç olmadığı, Anayasamızın ölüm cezası öngördüğü iki suç türünden biri olduğu, affedilemez, en azından kolay affedilemez bir suç olduğu bilincinin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Devletine, toplumuna silah çekeni hoşgörmek, affetmek; devletine, toplumuna ve rejime sahip çıkanları cezalandırmakla eşanlamlıdır. Bu anlamda, Topluma Kazandırma Yasası yanlış ve yararsız olmuştur. Af ya da bağışlama, ancak ve sadece toplumsal barış aracı olarak, çok sarsıcı toplumsal olaylardan sonra ve çok sınırlı ölçüde kullanıldığında toplumun esenliğine katkı yapabilir. Topluma kazındırma maskesiyle, uyduruk bir gerekçeyle, yapay bir beklentiyle ve dış sipariş üzerine yasalaştırılan düzenlemeler, gördük ki, sorunu çözmedi, çözemedi, tüketmedi, tüketemedi; aksine, yeni sorun ve sorunlar üretti, yeni aşkın ve aşırı istem ve beklentiler üretti, o kadar. Dilerim, bu yanlışın gelecekteki bedeli daha ağır olmasın.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesinin, Bakanlık örgütüne, toplumsal esenliğe ve mutluluğa katkı yapmasını, yararlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güneş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci söz, Çanakkale Milletvekili Sayın İsmail Özay'ın.

Buyurun Sayın Özay. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZAY (Çanakkale) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı kamu güvenliğini sağlayan önemli bir bakanlığımızdır. Bakanlığın son yıllarda hızla gelişen birimi Sahil Güvenlik Komutanlığıdır.

Denizler günümüzde gelişen yeni ekonomi alanlarıdır. Denizlerde insan ve mal kaçakçılığı artarken, denizden yararlananların yarattığı kirlilik ve avlanmayla ilgili deniz canlılarına verilen zararlar önemli bir sorunu oluşturmaktadır.

Avrupa'nın en geniş deniz alanına sahip olan ülkemizde bu alanların kontrol altında tutulması büyük önem taşımaktadır. Bu anlayışla görev yapan sahil güvenlik botları, suç işlenen bölgeye ulaşana kadar, suç işleyenler, kirlilik yaratanlar veya kaçak balıkçılık yapanlar, suç delillerini ortadan kaldırabilmektedirler. O nedenle, botların havadan desteklenmesi, artık, günümüzde, çok önemlidir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesine baktığımızda, verilen ödeneğin azlığı, bu konuya yeterince önem verilmediğinin açık bir göstergesidir. Ayrılan 102 trilyon 350 milyar lirayla, güvenlik güçlerinin hareket yeteneğini artıracak araçları almak ve teknolojik gelişmelere yetişmek mümkün değildir. Sahil Güvenlik Komutanlığının idarî ve teknik personeli askerdir. Asker olarak iyi eğitim alan bu personelin, deniz ekolojisi, balıkçılık, tarihî eser kaçakçılığı, sivil yaşamın gerçekleri gibi konulardaki bilgileri, maalesef, eksiktir. Bu nedenle, suçlu ile suçsuzun ayırt edilmesinde bazı güçlükler ve yanlış anlaşılmalar ortaya çıkmaktadır. Özellikle, ekonomik durumları yetersiz olan kıyı balıkçıları, bu yanlış anlaşılmalardan büyük zarar görmektedirler. Bunun önlenebilmesi için, sahil güvenlik yetkilileri ile balıkçılık kooperatiflerinin veya balıkçıların temsilcileri belli zamanlarda sorunların ele alındığı toplantılar yapmalıdırlar.

Jandarmanın görev yaparken halkla ilişkileri de çoğu zaman halkın yakındığı ilişkiler içerisinde gelişmiştir. İnsan haklarının en önemli gündemi oluşturduğu günümüzde, devletçe, bu konuya daha çok özen gösterilmelidir. Son yıllarda, Jandarmanın, karayollarında kontroller yapması hoş karşılanmamaktadır. Görevlilerin, ellerinde çapraz tutuşlu silahlarla yaptıkları bu kontroller, sivil ve askeri idare gibi geçmişte kalan değerlendirmelere zemin hazırlamaktadır. Bu eleştiriler gündeme geldiğinde, özellikle insan kaçakçılarına karşı önlem almak için bu kontrollerin yapıldığından söz edilmektedir. Ancak, sivilleşme ve Avrupa değerlerini gündemine alan ülkemizin, daha evrensel bazı uygulamaları bulması hiç de zor değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim yönetsel yapımıza göre, yerel yönetimler, bir bütün olan idarenin iki parçasından birini oluşturur. Yerel yönetimlerin merkezî idareyle eşgüdümünü sağlayan kurum İçişleri Bakanlığıdır. İçişleri Bakanlığı, yerel yönetimlerin merkezî idaredeki temsilcisi, haklarının savunucusu, onun yardımcısı olarak algılanmalıdır. Bu anlayışla baktığımızda, İçişleri Bakanlığı, geçen yıl, bu görevlerinden dolayı, maalesef, sınıfta kalmıştır ve üzülerek söylemek gerekirse, gelecek için de hiç ümit verici değildir.

Belediyelerin çalışmalarını iyileştirebilmek için, yasal düzenlemeye gerek duymadan, Bakanlar Kurulu kararıyla yapılabilecek birçok iyileştirme önerisi, Sayın Bakan tarafından gündeme bile getirilmemiştir. Başbakanın geçmiş siyasî konumuna, hükümet ve acil eylem planındaki yerel yönetim söylevlerine bakarak, bu hükümetin, sanki, yerel yönetimlere önem vereceği gibi bir izlenim uyanmıştı başlangıçta; ancak, geçen yıl bunun böyle olmadığı çok iyi anlaşılmıştır.

Belediyeler, Türk belediyecilik tarihinin en sıkıntılı yılını geçtiğimiz yıl yaşamışlardır. Hükümet, göreve başladıktan sonra ilk yaptığı bütçede, Anayasaya aykırı olduğunu bilerek, belediyelerin bütçeden aldığı payı yüzde 1 azaltarak, belediyelere ilk önemli darbeyi vurmuştur.

Geçen iktidar, bir kararname düzenleyerek, sokak aydınlatmasıyla ilgili yükümlülükleri belediyelerin üzerine yıkmıştı. Belediyeler, Danıştaya dava açarak, bu uygulamanın durdurulmasıyla ilgili yürütmeyi durdurma kararları aldılar. Hükümet, bu mahkeme kararlarına uymayarak, belediyelere borç faturaları göndermeye devam etti. Belediyeler, şu anda, 500 trilyona yakın borçlandırıldılar. Bu konuya, belediyeler lehine çözüm bulması gereken Enerji Bakanı, bütçe görüşmeleri sırasında "bu durum, akıl karıştıran bir durumdur" diyerek, herhangi bir çözüm getirmemektedir. Başbakan da, İçişleri Bakanı da, bu haksızlık karşısında ne seslerini çıkarmışlardır ne de bir önlem önermişlerdir.

Belediye gelirlerinin artırılacağı, bu hükümetin söz verdiği konuların başında gelmektedir. Geçen yıl, belediye gelirlerini artıran hiçbir karar alınmamış, verilen söz ve sözler yerine getirilememiştir. Oysa, bazı iyileştirmeler için, kanunî düzenlemeye bile gerek yoktur.

Belediye Gelirleri Yasasındaki harç ve vergiler, oniki yıl önce sosyal demokratların hükümette bulunduğu bir dönemde güncelleştirilmişti. Bugün, bu güncelleşmeyi yapmak, sorunu Bakanlar Kurulunun gündemine getirmek, ne belediyecilikten gelen Başbakanın ne de İçişleri Bakanının aklına gelmiştir.

Maliye Bakanımız, bütçe sunuşunda, ihracatçıların KDV alacaklarına kolaylık getirildiğinden bahsederek övünmektedir; ama, belediyelerin trilyonlarca lira KDV alacaklarına karşı aynı kolaylığı getirmeyi ağzına bile almamaktadır ve belediyelerin idarî kararlarla düzenlenebilecek daha birçok sorunu varken, sahipsiz kalan belediyelerin bu sorunlarına da çözüm getirilememiştir.

Hükümet, yerel yönetim konusu gündeme geldiğinde "reform" sözcüğünü çok kullanmaktadır. Reformdan hükümetin ne anladığını görmek için son günlerde çıkarılan üç yasaya bakmak yeterlidir. Bunlardan birincisi, pergel yasasıdır. Bu yasaya göre, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen yöntemle, mizah konusu bir uygulama önerilerek, büyükşehir belediye sınırları, hükümet konağının tepesine konan bir pergelle belirlenmiştir. Bir diğer komik reform anlayışı da, Denizli'de uygulanmaya çalışılan, bütün şehir belediye yasasıdır. Halkın haberi olmadan, geceyarısı baskınıyla yasalaşan bu model, AKP sayesinde, dünya yerel yönetimler tarihinde garip bir yöntem olarak yerini alacaktır. En acımasız olan belediye reformu da, belediyelerin kapatılması yasası olmuştur. Akşam, belediye sınırları içerisinde uyuyan vatandaşlarımız, sabah, köyde uyanmışlardır. Bu  uygulama da dünyada örneği olmayan tek reformdur.

Değerli arkadaşlarım, bu "reform" sözcüğünü gerçekten sulandırdınız. Sizden, gelecek nesiller adına, çocuklarımız adına bir isteğim var: Ne olursunuz, şu "reform" sözcüğünü kullanmayın; yeni yetişen çocuklar, sizin uygulamalarınıza bakarak, reformun, dağıtmak, kırmak ve bozmak olduğunu zannedecekler.

Sırası gelmişken söyleyeyim, şu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına 1992 yılında koyduğumuz çekinceleri artık kaldırın. Bunun için kanuna falan gerek yok; Bakanlar Kurulu kararıyla 11 kısımdan oluşan, nerede ise metnin yarısını oluşturan bu çekinceleri korumak, artık, Türkiye'ye yakışmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlayışınızla yerel yönetimlerde reform yapamayacağınız iyice anlaşılmıştır; ancak, bazı değişiklikler getireceğiniz belli olmuştur. Bu değişiklikleri yaparken, yetki düzenlemesi, denetim ve yönetimlerin demokratik yapılanması konusunda dikkatli olmalısınız. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, başta belediyeler olmak üzere, bazı yetkilerin yerel yönetimlere devrini öneriyoruz; ancak, yerel yönetimlerin kapasitesini artırmadan, demokratik denetim ve yerel yönetim yapılanmasını gerçekleştirmeden, aceleyle yapılmasını desteklemiyoruz. Özellikle, eğitim ve sağlık gibi sosyal devletin en önemli görevlerini zaafa uğratacak aceleci düzenlemelere karşıyız. Laik eğitimin tartışıldığı, gerici eğitim arayışlarının bulunduğu bir ortamda eğitimi yerelleştirmek, en büyük yanlışlık olacaktır. Eğitim birliğine zarar vermeden eğitim hizmetlerinin bir kısmının yerelleştirilmesi, gerçek bir yerel yönetim reformuyla olabilir. Bu da, laik eğitim tartışmalarının olmadığı, öğretmenlerin grevli, toplusözleşmeli sendikal haklarını elde ettikleri; öğrenci ve veli örgütlenmelerinin kurumsallaştığı ve eğitim yönetimine katıldığı bir ortamda gerçekleşebilir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu sürecin, toplumun önünde tartışılarak planlanmasına ve buna göre bir düzenleme yapılmasına katkı vermeye hazırız.

Yapılacak yerel yönetim değişikliğinde önem verdiğimiz diğer konu, denetimdir. İdarî, hukuksal ve demokratik denetim birlikte ele alınarak denetim konusu çözümlenmelidir. Buna göre, yerel yönetimler üzerinde merkezî idarenin her türlü vesayet yetkisi kaldırılmalıdır. Yargı denetimine ağırlık verilmelidir. Belediye Meclislerinin yetkilerinin artırılması, seçilmişlerin halk tarafından geri çağırılması ve referandum gibi demokratik düzenlemeler yapılarak, demokratik denetim geliştirilmelidir. Bu anlayışları taşımayan yerel yönetim reformu "reform" adını taşıyamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özay, buyurun; sözlerinizi tamamlar mısınız.

İSMAİL ÖZAY (Devamla) - Üstelik, reform, demokrat bir tartışma ortamında gerçekleşir. Parlamentodaki çoğunluğun arkasına sığınarak, toplumun bütün kesimleriyle tartışmadan yapılacak düzenlemeler ise, baskın yasaları olarak anılır. Özellikle iktidarınız, gece yarılarını kullanarak böyle yasalar çıkarmakta oldukça başarılı gözükmektedir.

Tüm olumsuzluklara rağmen, Bakanlığın bütçesinin topluma yarar getirecek çalışmalara dayanak oluşturmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özay.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde, görüşlerimi açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, büyük Türk Ulusunu ve sizleri, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tarım -hepimiz biliyoruz- Türkiye'de çok büyük bir öneme sahip. Büyük önemine karşın, ülke tarımı, sürekli kan kaybediyor. O denli kan kaybediyor ki, bu yılın üçüncü çeyreğinde, kırsal kesimde, işsiz sayısı 480 000 artmış bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, Genel Kurulda daha önce de belirttiğim bir üzüntümü, bugün, burada, tekrar etmek istiyorum. Köy Kanunundaki "köy topraklarının yabancıya satılamayacağı" hükmü, bu Mecliste, 3 Temmuz 2003 tarihinde kabul ettiğiniz bir yasayla kaldırdınız. Bu yasayı çıkarmakla ne büyük bir yanlış yaptığınızı, her geçen gün daha iyi anlayacaksınız; çünkü, yabancılar, şimdiden, hiç vakit geçirmeden, köy arazilerini satın almaya, Türk köylüsünü kendi toprağında yabancı yapmaya, ırgat durumuna düşürmeye başlamışlardır; bunu, özellikle belirtmek isterim.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'ye, tarımda, uluslararası kuruluşlar tarafından dayatılanlar, aslında, gelişmiş ülkelerin hiçbirinde olmayan uygulamalardır. Hiç düşündünüz mü, Avrupa Birliğine uyum bağlamında bizden her şey isteniyor da, niye Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikasına uyum için, Türk çiftçisine de, Avrupa Birliği çiftçisine verildiği ölçüde, müdahale alımı, prim, telafi edici ödeme, depolama, kırsal kalkınma, gübre, tarım ilacı, tohumluk desteği gibi desteklerin verilmesi koşulu aranmıyor. Bu hususa da dikkatinizi çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2003 bütçesi, Türk köylüsünün, Türk çiftçisinin bir yılını alan, gelecek umudunu söndüren bir bütçeydi. 2004 yılı bütçesi ise, bunun kötü bir kopyasıdır. Acil eylem planında, Sayın Başbakan, Kasım 2002'de şöyle söylüyordu "Tarımda doğrudan gelir desteğini daha doğru uygulanabilir hale getireceğiz" ama, bu konuda hiçbir şey yapılmadı. 2003 yılının destekleri 2004 yılında verilecek. Ayrılan ödenek 3 katrilyon ve bunun yaklaşık 2,2 katrilyonu 2003'ün doğrudan gelir desteği olarak verilecek.

Değerli arkadaşlarım, 2003'ün doğrudan gelir desteğini 2004'te vereceksiniz, 2002'nin primlerini hâlâ tamamlamış değilsiniz, hâlâ bugün Milas'ta 2002 yılının zeytinyağı primini alamayan çiftçiler var. Siz, şimdi 2003'ün primlerini 2004'te, doğrudan gelir desteğini 2004 yılında vereceksiniz; peki, bu çiftçinin 2003 yılı ne olacak? 2003 yılını buharlaştırıyor musunuz? Çiftçinin elinden bir yılını alma hakkını kendinizde nasıl buluyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)

Dünyada hiçbir ülke yok ki, bizim gibi bütün tarım desteklerini kaldırıp, yerine yalnızca doğrudan gelir desteğini uyguluyor olsun, onu da bir yıl gecikerek ödesin.

Sayın Başbakan, yine aynı konuşmasında "Türkiye'de verimli tarım topraklarının sürekli işlenir kalmasını sağlayacağız" demişti. Oysa, son bir yıl içinde Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekili adayı İzmir Ticaret Borsası Başkanının ifadesine göre, yanlış prim ve fiyat politikalarından ötürü Ege Bölgesinde pamuk ekim alanları yüzde 8,5 azalmıştır. Biraz önce, burada, Konya milletvekili arkadaşımız tarımı güzel güzel anlattı. Şimdi o arkadaşıma ve sizlere söylüyorum, Orta Anadolu Bölgemizin yüzde 30 toprağında artık hububat ekilmiyor; çünkü, siz, ne pamuğa, ne hububata çiftçinin alınterinin hakkını vermiyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, çiftçilere ve tarıma yaptığınız destekleri o kadar azalttınız ki, gayri safî ulusal gelirde tarım desteklerinin payı yüzde 1'in altına düştü; oysa, OECD rakamlarına göre, bundan beş yıl önce, 1998 yılında bu destek yüzde 6,9 oranında idi. Bugün 2,6 milyar dolar vererek, çok verdiğinizi söylediğiniz tarım destekleri, bundan beş yıl önce 5,2 milyar dolardı. Çiftçinin pamuğuna, zeytinyağına, kanolasına, soyasına verilecek primleri son derece düşük tuttunuz ve maalesef, biraz önce söylediğim gibi, hâlâ, bir kısmını da vermediniz.

Yine, acil eylem planında "mazot gibi kalemlerdeki ağır vergilerin azaltılmasıyla çiftçinin üzerindeki tahammül edilmez yük hafifletilecektir" demenize karşın, vergide tek bir kuruş indirmediniz, yalnızca, doğrudan gelir desteği için ayrılan 500 trilyonu, bu kaynağı, göz boyama amacıyla, mazot desteği adı altında kullandınız.

Değerli arkadaşlarım, son üç aya baktığınızda, Türkiye'de gübre fiyatlarının yüzde 18 ile yüzde 34 arasında arttığını görüyorsunuz; yemin torbasının fiyatının 19 000 000 liraya çıktığını, bir kilo süt satan bir çiftçinin bir kilo yem alamaz duruma düştüğünü görüyorsunuz. Şimdi, çiftçi, bu fiyatlarla yem alacak, gübre alacak, hayvan besleyecek, tarım ürünü üretecek ve çiftçiliği sürdürecek! Bunun mümkünü yoktur. İşte, toprakların boş kalışının nedeni, çiftçinin girdi fiyatlarının sürekli yükselmesi, çıktı fiyatlarında artışın kendisinden esirgenmesidir.

Yine acil eylem planında "üç ay içinde hayvancılık sektörünün geliştirilmesi için acil tedbirler alınacak" dediniz; hiçbir ciddî önlem almadınız. Öyle anlaşılıyor ki, hükümet, hayvancılığın kalkındırılmasında, diğer birkısım alanlar gibi, bu alanı da Fak Fuk Fon umuduna bağlamıştır. Hayvancılığımız, kan kaybetmeye hızla devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, şeker konusuna gelince; dün, burada, Sayın  Sanayi ve Ticaret Bakanımız kendine göre bir şeyler söyledi; ama, söylediği, gerçekleri yansıtmıyordu. Nitekim, aynı Sanayi ve Ticaret Bakanımızın, daha önce söylemiş olduğu "Gümrük Vergisini yükselterek, mısırın Türkiye'ye girişini engellemeye çalıştık" sözü de gerçeği yansıtmıyordu. Mısırda, özellikle gümrük vergileri yüzde 35'lerden yüzde 20'lere indirilerek, Türkiye'ye daha fazla mısırın daha kolay girmesi ve bundan birilerinin nasiplenmesi sağlanmıştır; ama, bugün, bu yüzden Çukurova çiftçisi sıkıntıya düşmüştür.

Değerli arkadaşlarım, mısır ithalatında, bir bakanımızın oğlunun da bu döneme rastlayan ithalata karışmış olmasını burada esefle ifade etmek isterim.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Maliye Bakanı ona on defa cevap verdi.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Verdi de, boş şeyler söyledi, boş!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Seninki ne!..

GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşım, resmî kayıtları konuşuyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sayın konuşmacının süresi belirli; lütfen müdahale etmeyin.

Buyurun Sayın Ergin.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, eğer şeker konusunda, siz, Amerikan mısır üreticisinin çıkarını, Türk şekerpancarı üreticisinin çıkarına üstün tutuyorsanız, Şeker Yasasını bu şekilde sahiplenmeyi sürdürün; mısır ithalatını bu şekilde sürdürün; ama, Türk çiftçisini düşünüyorsanız, ülkenizi düşünüyorsanız, Şeker Yasasını değiştirin. Hele hele, şeker fabrikalarının özelleştirilmesini aklınızdan silin; çünkü, Devlet Planlama Teşkilatının ifadesiyle -Sayın Bakan böyle söylemiyor ama- Alpullu, Elazığ, Kars, Malatya, Susurluk Fabrikaları kapanacaktır.

Değerli arkadaşlarım, yanlış yapıyorsunuz, yanlış. Bakın, aynı şekilde, kalkıyorsunuz, bu çerçevede Sarımsaklı Tarım İşletmesini de satıyorsunuz; ama, yöre halkı infial içerisinde. Halkın istemlerini dikkate almıyorsunuz; dikkate almak zorundasınız.

Yatırımlara gelince: Gerçi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, yatırım oranını yüzde 13-14 olarak gösteriyor ama, DPT, bu oranı yüzde 9 olarak veriyor. Özel sektörün tarımda sabit sermaye yatırımları içindeki payı yüzde 2. Burada, şunu özellikle söylemek istiyorum: Sayın Maliye Bakanı, sürekli "biz devleti küçültüyoruz; onun için, kamu yatırımlarının azalmasına bakmayın, özel sektör yatırımları artıyor" diyor. İşte, tarımda artan özel sektör yatırımı; yüzde 15'lerden yüzde 2'ye gerilemiştir arkadaşlar!

Değerli milletvekilleri, Bakanlıkta, gezici toprak analiz laboratuvarları oluşturulması konusundaki çabaları takdirle karşılıyorum, son derece uygun buluyorum; ancak, toprağı suya kavuşturmadan, toprakta altyapı hizmetlerini gerçekleştirmeden tarımda çağı yakalayamazsınız. Sizden önceki hükümet döneminde, 57 nci hükümet döneminde, DSİ, 2002 yılında, 70 000 hektar alanı sulamaya açtı. Siz, bunu, 2003'te 64 000 hektara...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ergin, sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Tabiî, sataşmalardan ötürü geçen sürem de var.

2004'teki hedefiniz ise daha düşük; 60 000 hektar.

Değerli arkadaşlarım, toprağa gidecek suyu esirgiyorsunuz, tarlaiçi çalışmalarını müthiş azaltıyorsunuz, toprak muhafaza çalışmalarını bırakıyorsunuz; çünkü, siz, Köy Hizmetlerini kaldırıyorsunuz. Bu durumda, tarımın ilerlemesi asla mümkün değildir.

"Çiftçi borçlarını erteledik" dediniz; dağ fare doğurdu. Çiftçinin yüzde 70'i birinci taksiti ödeyemedi; şimdi, yeniden icralık olacak. Siz, bu çiftçiye, hakkı olan doğrudan gelir desteğini verdiniz mi ki ondan ödeyemediği taksiti istiyorsunuz;  vermezse, icraya vereceksiniz? Peki, o çiftçi sizi nasıl icraya verecek; ona da bu hakkı veriyor musunuz?

NURETTİN AKTAŞ  (Gaziantep) - O da icraya versin.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, siz, şimdi, bu şekilde "o da icraya versin" diyebilirsiniz; ama, gün gelir, icranın ne olduğunu, kapınıza geldikleri zaman anlarsınız.

Değerli arkadaşlarım, kooperatifleşme konusunda yapılanlara geliyorum. 2001 yılında desteklenen kooperatif sayısı 260 iken, bu sayısı, 2003'te 146'ya düştü. İlk kez, kredi verilen kooperatif sayısı 125'ten 20'ye indi ve 2001'de 36 trilyon olan kooperatif desteğini, siz, 2003'te 20 trilyon olarak verdiniz. Gerçi, 2004'te, buna bir miktar artış sağlayacaksınız; ama, bu derde deva olmayacak.

Kooperatiflerin sütüne 20 000 lira destek parası veriyorsunuz, üretici birliklerine 40 000 lira veriyorsunuz. Bunun açıklamasını yapmanız mümkün müdür? Nedir bu kooperatif düşmanlığı?!

Değerli arkadaşlarım "arıcılığı, Türkiye'de çok ileri noktaya götüreceğiz" diyorsunuz; Fethiye'deki Arıcılık Yetiştirme İstasyonunu kapatıyorsunuz. Türkiye'de meyveciliği geliştiriyoruz diyorsunuz; Çanakkale'deki Meyvecilik Araştırma İstasyonunu kapatıyorsunuz. Araştırma istasyonunu kapatarak, üretim istasyonunu kapatarak, Türk tarımını geliştireceğinizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, geliyorum Bin Köye Bin Tarımcı Projesine. Sanal proje arkadaşlar; bu, proje değil. Kimse kendini kandırmaya kalkmasın, Türk Ulusunu kandırmaya hiç kalkmasın. Hedefi muğlak, amacı yok, çalışanın kim olduğu belli değil, mülakatlarla alınmış; mülakatın ne anlama geldiğini, herhalde, siz de, Türk Ulusu da biliyor ve kaynak yok, kaynak. Bütçeden 330 milyar lira -ihtiyacı vardır diye- verdiğiniz Ziraat Odaları Birliğinden, kaynak ricasında bulunuyorsunuz; bu nasıl iştir? Eğer onların kaynağa ihtiyacı yoksa, niye para veriyorsunuz? Eğer o durumdaysalar, nasıl ondan himmet bekliyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, böyle yanlışları yapmayın. Bu, 1 000 insanı çalıştırmak istiyorsanız, işte kooperatifler; gönderin çalışsınlar. Var olmayan amaçlar için, insanları kullanmaya kalkmayın.

Toprak Mahsulleri Ofisini küçülte küçülte bitirdiniz. Hububat 29 000 000 ton; alınan hububat miktarı 1 083 000 ton. Bu, destekleme alımı olarak görülebilir mi?

Değerli arkadaşlarım çocuk oyunu mu oynuyoruz? Otuzda 1 ürün alınarak, hiçbir üretici desteklenmez. Aynı zamanda tüketici desteğidir de bu; ama, o da yapılamıyor.

Değerli arkadaşlarım, sınır ticaretinde de yanlış yaptınız. Sınırları açtınız; Türkiye'ye, istemediğiniz kadar fıstık, badem, bal, elma, şu bu girdi. Girdi de ne oldu; Türk çiftçisi perişan. Muğla'nın Seki'sine gidin, elmalar dallarda kaldı, toplanmadı bile. Ne yapacaksınız?..

Değerli arkadaşlarım, Arjantin'den, Fransa'dan elma getirene kadar, kendi çiftçinizin elmasını bu piyasada satmaya bakın. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ergin, toparlar mısınız.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Sayın Başkan, hoşgörünüze teşekkür ederek, hemen toparlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gelelim tütün çiftçisinin durumuna ve onunla konuşmamızı bitirelim. Türkiye'de tütün çiftçisi küçük çiftçidir ve en fukara çiftçidir; çünkü, kıraçta ekim yapar, dikim yapar. Samsunlu arkadaşımı görüyorum... Plan ve Bütçe Komisyonunda, sözleşme dışı tütüne yüzde 75 verilmişken, siz, burada, bunu yüzde 50'ye düşürdünüz. Ortalama fiyatı 3 293 000 lira olan tütünü, Allah korkusu duymayarak, 456 000 liradan çiftçinin elinden aldınız. (AK Parti sıralarından "ayıp, ayıp!" sesleri)

SONER AKSOY (Kütahya) - Allah'ı karıştırmasan iyi olur.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Siz, bu fiyata kendi malınızı satar mısınız diye hepinize soruyorum. Yakarsınız, satmazsınız. O çiftçi yine sattı; çünkü muhtaç. Yazıktır, günahtır!..

Değerli arkadaşlarım, bu nedenle, 2003 yılı için sözleşme yapan tütün çiftçisinin sayısı, 2002 yılına göre bir hayli azaldı.

Çiftçinin perişanlığı her gün artıyor, siz karşımda gülüyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi tamamlıyorum. Sizlere ve cefakâr Türk çiftçisine saygı, sevgi sunuyor, Sayın Başkana da hoşgörüsünden ötürü teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral.

Buyurun Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Meral, konuşma süreniz 10 dakika. Gerçi Sayın Ergin 6 dakikasını kullandı; ama, ben o süreyi kesmeyeceğim.

Buyurun.

CHP GURUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, onu da kesin isterseniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk köylüsüne hizmet götüren Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinize saygılar sunuyorum.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 1985 yılında, YSE, Topraksu, Toprak-İskân Genel Müdürlükleri ile orman yolları, orman atölyelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Geçmişte dağınıklık arz eden bu hizmetler, böylelikle tek elden yürütülmeye başlanmıştır.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Türk köylüsünün temel ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Köye ve köylüye yol, içmesuyu, kanalizasyon, iskân, altyapı, sulama, arazi toplulaştırma, tarlaiçi geliştirme, toprak koruma, tarımsal altyapı ve gölet yapımı gibi alanlarda hizmet götürmektedir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve onun işçileri bu hizmetleri sürdürmektedir. Köy Hizmetleri köye ve köylüye hizmet götürdükçe, köylünün sorunları aza inmektedir; köylünün, toprağından koparak şehre akın etme eğilimi azalmaktadır. Köylü, köyden memnun kalmayıp şehre göç ettikçe, şehirde yapılması gereken yol, okul, su, kanalizasyon ve benzeri alanlardaki harcamalar, Köy Hizmetlerinin bütçesini kat kat aşmaktadır; ancak, ne yazık ki, bu derece önem arz eden ve hizmet üreten bir genel müdürlüğün bütçesi, her yıl biraz daha kısıtlanmaktadır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2003 yılı bütçesi, ek ödenekle birlikte 1 katrilyon 574 trilyon lirayken, 2004 yılı bütçesi, 1 katrilyon 695 trilyon lira olarak tespit edilmiştir. Eğer yıllık enflasyon dikkate alınırsa, 2004 yılı bütçesi, 2003 yılı bütçesinden daha da azdır. Böylece seçim sırasında her türlü vaatte bulunduğunuz Türk köylüsüne ne derece önem verildiği ortaya çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, götürdüğü hizmetlerle köyü yaşanır hale getirmiştir ve getirmektedir. Köy Hizmetleri tarafından yapılmış olan işler çoktur; ancak, yeterli değildir; daha yapılması gereken çok işler bulunmaktadır. Bunları yapma konusunda tecrübe ve bilgi birikimi yalnızca Köy Hizmetlerinin işçisinde ve memurunda bulunmaktadır. 1965 yılında, ülkemizdeki 36 500 köyden yarısından fazlasının, yani, 19 500'ünün hiç yolu yoktu. Bugün, köy yolu ağı 291 000 kilometredir ve köylerimizin hepsinin yolu vardır. Bu yolların büyük bölümü stabilizedir ve asfalt kaplamalıdır. Yılda ortalama 772 000 kilometre yolda kar mücadelesi yapılmaktadır. Bu yollarda kar mücadelesini yapabilecek tek kuruluş da, o yolları yapan Köy Hizmetleridir.

1965 yılında, 65 000 köy ve mezranın 18 000'inde uygun içmesuyu yoktu. Köy Hizmetleri sayesinde, günümüzdeki 76 000 köy ve mezranın yüzde 88'ine yeterli ve sağlıklı içmesuyu götürülmüştür. Böylece, bu alanlardaki nüfusumuzun yüzde 95'i sağlıklı suya kavuşmuştur; bunu Köy Hizmetleri işçileri ve memurları yapmıştır.

Köy Hizmetleri, sulamaya açılmasından sorumlu olduğu geniş arazilerin yüzde 43'ünde sulamayı sağlamıştır. Köy Hizmetleri, devlet adına hizmet götürmektedir. Köy yolu yapıldığında, kışın köylünün yolu açıldığında, sulama yapıldığında köylü "Allah devletimden bin kere razı olsun" demektedir. Köy Hizmetleri, halkımızın devletimizle bütünleşmesine önemli hizmetlerde bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ankara dışına çıkıyorsunuz veya televizyonlarda izliyorsunuz; bu ağır kış şartlarında onbinlerce aracın yola devam etmesini sağlayan kuruluşlar, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Karayolları Genel Müdürlüğüdür. Köy Hizmetleri ve Karayolları işçisi, eksi 20 ve 25 derece soğukta, araç üzerinde, gece gündüz demeden yol açmaya, yolları açık tutmaya çalışmaktadır. Sekiz yıllık temel eğitimin hayata geçmesi için gerçekleştirilen taşıma hizmetlerinde Köy Hizmetleri büyük katkılarda bulunmuştur. Vatanı ve milleti için böylesine fedakârca çalışan işçilere ve onların genel müdürlüğüne bazı haksızlıklar yapılmamalıdır.

Köy Hizmetleri işçisi yaz şartlarında da yoğun bir faaliyet içerisindedir. Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bayındırlık Bakanı duble yol inşaatında çalışan 1 348 iş makinesinin 898 adedinin Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne ait olduğunu söylemiştir. Sayın Bakan tarafından da açıkça ifade edildiği gibi, Köy Hizmetleri işçisi, köylüye yaptığı hizmetlerin yanı sıra, duble yol yapımında da çalışmaktadır. Sayın Bakan, Komisyondaki konuşmasında bir gerçeği daha ifade etti "özel sektörün 1 trilyona mal ettiği yolu, ben, kamuya 200  milyara mal ettiriyorum" dedi; yani, kamu sektörü, özel sektörün maliyetinin beşte 1'ine yol yapmaktadır. Bu ifade de, kamu işçisinin devlete maliyetinin özel sektöre iş yaptırmaktan çok daha düşük olduğunu açıkça göstermektedir. Bu, ayrıca, işçi ücretlerinin yüksek olduğunu ileri süren bazı milletvekillerine verilmiş iyi bir cevaptır. Ancak, ne yazık ki, milletimizin efendisi köylüye en temel hizmetleri götüren bu yüce kuruluş, siyasîlerin desteğini bir türlü alamamıştır; tam tersine, İktidar Partisinin bazı milletvekillerinin ölçüsüz saldırılarına maruz kalmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu hükümet de IMF'nin ortaya koyduğu programları aynen uygulamaktadır. IMF özelleştirme istedi, devletin en güzel müesseseleri elden çıkarıldı, yüzbinlerce işçi işinden edildi, devletin ise tek kuruş kazancı olmadı. IMF ve Dünya Bankası, tarım ve hayvancılığa müdahale etti; köylünün ana gelir kaynağı olan tarım ve hayvancılık çökertildi. Bu alanlarda, bugün, büyük acılar ve sıkıntılar yaşanmaktadır; şimdi de "kamuyu küçültün, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü kapatın" demekte, Türk köylüsüne giden hizmetleri ortadan kaldırmaktadır, devletimiz ile köylü arasındaki ilişkiyi zayıflatmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin önemli bazı müesseseleri vardır; bunların başında, Köy Hizmetleri, Karayolları, Devlet Demiryolları, Türk Hava Yolları, Devlet Su İşleri, Tekel, PETKİM, TÜPRAŞ ve diğer önemli KİT'ler gelmektedir. Bunlar, halkımızla kucaklaşmış, halkımızla bütünleşmiş, halkımızla yoğrulmuş kurum ve kuruluşlardır; bunlar, cumhuriyetin temel kuruluşlarıdır. IMF, bu kuruluşları da kademeli olarak tahrip etmek istemektedir. Bu istek doğrultusunda, bu kuruluşların bir kısmı özelleştirilebilmekte, bir kısmı kapatılabilmekte, bir kısmı da hizmet üretemez hale getirilmektedir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılması, Türk köylüsüne yapılan ve yapılacak en büyük haksızlıktır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılması, mal varlığının ve personelinin il özel idarelerine devredilmesi, tamir edilmesi mümkün olmayacak kargaşaya yol açacaktır. Bu uygulama sonucunda, köylüye götürülen hizmette çok büyük aksamalar meydana gelecektir. Böylece, köylünün büyükşehirlere göç etmesine zemin hazırlanacaktır. Ayrıca, İktidar Partisinin sayın milletvekilleri de, bu uygulamadan gelecekte büyük zarar görecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; köylümüze en seri şekilde hizmet götürmek hepimizin arzusudur. Personel ve hizmet konularının Genel Müdürlükten alınıp il özel idarelerine devredilmesiyle, il genel meclisi ve belediye meclisi üyeleri arasında siyasî bir mücadele ve yarış başlayacaktır; çokbaşlılık söz konusu olacak, verimli ve yararlı hizmet üretilmeyecektir. İller arası farklı uygulamalar yapılacak ve siyasî çıkarlar önplanda tutulacaktır. Bu gibi yasal düzenlemeler, milletvekili ile seçmen arasındaki ilişkileri de azaltacaktır. Böylece, Ankara, büyük ölçüde by-pass edilecek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - ...yerel meclis üyelerine verdiğiniz bu imkânları iyi kullanan üyelere kolayca Yüce Meclisin yolu açılacaktır. Bu konuyu bilmenize rağmen, gelecekte "ne yaptık" dememeniz için, bir kez daha hatırlatmak istedim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, her açıdan son derece önemli, köylünün en temel ihtiyaçlarını karşılayan bir kuruluştur. Bu kuruluş yok edilmemeli; tam tersine, yeterli kaynak ayrılarak, daha da güçlü kılınmalıdır. Devletimiz adına köylüye en temel hizmetleri götüren, ülkemizin büyük tehditlerle karşı karşıya bulunduğu bir dönemde devlet-vatandaş bütünleşmesini daha da güçlendiren Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü işçilerine ve memurlarına, huzurunuzda bir defa daha teşekkür ediyorum, onları kutluyorum, zor kış şartlarında kazasız belasız bir çalışma diliyorum, kendilerine saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.

2004 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulumuzun Köy Hizmetlerine her alanda destek olacağına inanıyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Saat 20.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati:19.50
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.40

BAŞKAN: Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 34 üncü Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Dokuzuncu tur görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S. Sayısı: 284, 286, 285, 287) (Devam)

D) İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI (Devam)

1. - İçişleri Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - İçişleri Bakanlığı  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Emniyet Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Emniyet Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1. - Jandarma Genel Komutanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2 .- Jandarma Genel Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

c) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1. - Sahil Güvenlik Komutanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Sahil Güvenlik Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

E) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1. - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Tarım Reformu Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Önceki oturumda, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, şahısları adına söz alan milletvekillerine söz vereceğim.

Yalnız, burada bir sorun var. Benim önümde 2 tane belge var; birisinde, lehinde Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan görünüyor, diğerinde de Samsun Milletvekili Sayın Mehmet Kurt görünüyor. Sayın Kurt iktidar partisi mensubu, Sayın Doğan da muhalefet partisine mensup.

Gruplar arasında bir centilmenlik anlaşması varmış.

Nedir sorun Sayın Başkan?

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, iki grup arasında bir anlaşma yapılmıştır. Dolayısıyla, iktidar grubu lehte konuşmalar yapacaktır. Aleyhte aldığımız sözleri muhalefete biz vermişizdir, muhalefet de lehte aldığı sözleri iktidar grubuna vermiştir. Bütçe görüşmelerinin şu anına kadar tüm konuşmalar bu minvalde yapılmıştır, ta ki şu ana kadar. Tabiî, grup başkanvekillerimiz de olaya muttalidir.

BAŞKAN - Sayın Koç, ne diyorsunuz?

HALUK KOÇ (Samsun) - Evet, doğrudur.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkanım, bu, demokrasi gereğidir; ben konuşmamı yapmak istiyorum. Lütfen; bu hakkımı kullanmak istiyorum. Bu, tamamen demokrasiye aykırı bir şey. Muhalefet-iktidar diye bir şey olmaz. Ben burada hizmet yapıyorum, milleti temsil ediyorum, konuşma hakkımı kullanmak istiyorum.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Bir özet konuşma yapsın Sayın Başkan...

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Ben hakkımı kullanacağım efendim; lütfen.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Başkanım, konuşsun.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, bütçe görüşmelerini, iki grubun karşılıklı anlayışı doğrultusunda götürdük. Benden önce yapılan görüşmelerde de izledim; lehinde Adalet ve Kalkınma Partisine mensup sayın üyeler, aleyhinde de Cumhuriyet Halk Partisine mensup sayın üyeler konuşmuşlardır. O nedenle, Sayın Doğan, bu geleneği, eğer uygun görürseniz, bozmayalım, size, ben, soru sorarken söz vereyim.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Hayır efendim, bu, gruplar adına yapılan bir anlaşma. Şahıs adına öyle bir şey olabilir mi?! Sabahın saat 8'inde geldim...

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilimiz buyursunlar, konuşmalarını yapsınlar efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Lehinde konuşmasından memnun oluruz Sayın Başkan.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Buyursun, konuşsunlar.

BAŞKAN - Peki Sayın Ergin, teşekkür ederim.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, sabrınızı taşırmayacağım; böyle bir şey olmaz; lütfen...

BAŞKAN - Sayın Doğan, benim sabrımla ilgisi yok; kaldı ki, ben, çok sabırlı bir insanım; yani, benim sabrımla ilgisi yok; ama, Parlamentoda başlanmış bir geleneği bozmak istemiyorum.

Buyurun Sayın Doğan. (Alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının 2004 malî yılı bütçesi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüksek Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tüm insanlığın ortak derdi olan ve dünyaca lanetlenen terör olgusu uluslararası bir boyut kazanmış olup, en son, gözbebeğimiz İstanbul'u vurdu. Böylece, son olaylar bir kez daha göstermiştir ki, terörün dini ve milliyeti olmaz. Tüm insanlığı hedef aldığından, teröre karşı uluslararası dayanışma ve işbirliği zorunlu hale gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde yirmi yıl boyunca terörün yarattığı tahribatlar ve açtığı yaralar, bu bölgelerimizde yaşanan sorunları büsbütün ağırlaştırmış ve insanca yaşam koşullarını ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle, 1 000'e yakın köy ve mezrada yaşayan 100 000'e yakın nüfus, evini ve toprağını terk etmek zorunda kalmıştır. Ancak, güven ve huzurun sağlanmasıyla, Başbakanlık genelgeleri doğrultusunda, Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi çerçevesinde, haziran 2000 tarihinden itibaren, OHAL kapsamında bulunan 11 ilde toplam 456 köye ve 347 mezraya -yaklaşık 60 000 insana- yeniden köye dönüş izni verilmiştir.

Köyüne ve mezraına dönen vatandaşlarımız, toprağına kavuşmanın sevincini yaşayamadan birçok sorunla karşılaşmışlardır; evler, okullar, sağlık evleri yıkılmış, elektrik, telefon ve su şebekeleri tahrip edilmiş, bir harabeyle karşılaşmışlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; köyünü terk edenler şehir ve ilçe merkezlerinde yaşadılar; buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon kullanma imkânını buldular. Şimdi ise, köye dönüş yapan vatandaşlarımızın yüzde 50'sinden fazlası, elektrik ve suyla henüz tanışmamıştır. Dolayısıyla, bu vatandaşlarımız, köy ve mezralarında buzdolabı, çamaşır makinesi ve televizyon kullanamıyorlar. Elektrik olmadığından su sondaj pompaları da çalışmamaktadır; dolayısıyla, hayat felç olmuştur. Tankerlerle su taşıyarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Yaşam koşullarını iyileştirmedikçe, bu şartlarda köye dönüş sağlanabilir mi?.. 

Mardin'den bir örnek verecek olursam, Mardin genelinde 63 sağlık ocağımız mevcut iken, 44 sağlık ocağı faaliyet göstermektedir. Bir sağlık ocağında en az 1 doktor, 1 ebe, 1 hemşire ve 1 sağlık memuru olması gerekirken, bazı sağlık ocaklarımızda 1 sağlık personeli olduğu halde, yine, açık gösterilmiş. Buna rağmen 19 sağlık ocağımız kapalıdır.

Yine, 112 sağlık evimizden sadece 5'i hizmet veriyor. 107 sağlık evimiz kapalıdır. Neden derseniz; bir ebe bile yok, onun için.

Yine, Mardin'de sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışması gereken 2 219 standart kadrodan mevcut çalışan personelimiz 807'dir. Kadro açığımız 1 412'dir. Bu kadroyla sağlık hizmetlerinin ancak yüzde 36'lık bir kısmı verilebiliyor.

Diğer taraftan, binlerce doktor, hemşire, ebe, anestezi teknisyeni ve laborant dışarıda boş gezerken, atamaları neden yapılmıyor? Bu, bir çelişki değil midir? Bunları neden değerlendirmiyoruz?

AHMET YENİ (Samsun) - Hani, lehinde konuşacaktın Sayın Doğan?..

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Eğitimdeki sorunlarımızın başında, öğretmen açığı gelmektedir. Mevcut öğretmen ihtiyacımız 6 039 iken, 1 500 branş öğretmeni açığımız vardır. Bu açığı kapatmak için, KPS sınavından 70'ye yakın ve 70'in üzerinde puan alan öğretmenlerimizin atamaları neden yapılmıyor? Bizleri bugünlere getiren öğretmenlerimizi neden kara tahtadan ve tebeşirden mahrum ediyoruz. 1 600 öğrencisi olup da bir hizmetlisi olmayan doğu ve güneydoğu dışında bir okul veya bir il gösterebilir misiniz?..

Bir milletvekili olarak amacım, köyüne dönüş yapan vatandaşlarımızın insan onuruna yakışır biçimde yaşam olanaklarına kavuşacak altyapı ve kırsal kalkınma projelerini hayata geçirmek ve kalıcı hale gelmesini sağlamaktır. Ayrıca, Mustafa Kemal ideallerinin temel noktası olan sağlık ve eğitimdeki uygarlık düzeyini çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmalıyız. Bu nedenle, hükümetimiz, şefkat elini uzatarak bu sorunlara acil çözüm üretmeli ve yeterli kaynağı aktarmalıdır.

İçişleri Bakanı olarak Sayın Abdülkadir Aksu'nun görev yapması, sorunlarına çözüm bekleyen doğu ve güneydoğu bölgeleri için büyük bir şanstır. Bu sorunların çözümü de, deneyimli ve iyi niyetli Bakanımız için çok zor bir iş değildir.

Söz konusu Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesinin 2004 yılı içerisinde eksiksiz ve amacına uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir; hatta, bu proje bütçenin odak noktası olmalıdır. Bir köyün altyapısı için ortalama otuz kırk milyar gibi küçük bir parayla yaşam koşulları iyileştiriliyorsa, bu ödenek esirgenmemelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terör örgütünün ikmal kaynaklarının önünü keserek, bölgede rahat dolaşmasını önlemek amacıyla kurulan geçici köy koruculuk sistemi yeniden düzenlenmelidir. Hükümet, terör açısından hâlâ koruculuk sistemine gereksinim duyuyorsa, asgarî ücretle çalıştırılan köy korucularının sağlık ve sosyal güvencelerinin de sağlanması gerekir. Koruculuk sisteminin toplumsal bir soruna dönüşmemesi için kalıcı bir çözüm bulunmasını talep ediyorum.

Bu arada, olağanüstü hal bölgesi kapsamındaki illerde ikamet eden vatandaşlarımızın bazılarına bulundurma, bazılarına taşıma ruhsatlı silah verilmişse, sonradan geçici bir madde eklenmesiyle taşıma ruhsatlarının tümünün bulundurmaya çevrilmesi haksızlık değil midir? Bence, taşıma ruhsatını hak edenler ve can güvenliği açısından zarurî görülenler, tekrar  taşıma ruhsat hakkını sürdürebilmelidir. Bununla ilgili yasal düzenlemenin yeniden gözden geçirilmesini talep ediyorum.

Sayın Başkan, Sayın milletvekilleri; Irak'ta yaşanan olaylar karşısında, hükümetimiz tarafından, güneydoğu sınır illerinde ekonominin canlandırılması, işsizliğin azaltılması için bazı sınır kapılarının uluslararası hale geçirilmesini şart görüyorum. Sınır ticaret merkezleri bir an önce kurulmalı ve hayata geçirilmelidir.

Hükümetin söz verdiği ve programına koyduğu, millî gelir  düzeyi 1 500 dolar altındaki illere yatırım programı projesinin bir an önce faaliyete geçirilmesini istiyorum ve bu projenin doğu-güneydoğu bölgelerimizden başlatılmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emniyet teşkilatı, toplumun her kesiminde, her türlü iklim şartlarında, gece gündüz demeden 24 saat kesintisiz hizmet veren icra kuvvetidir.

Teşkilat içinde yapılan anket ve araştırmalarda, emniyet mensuplarının ekonomik sıkıntı içinde oldukları, hatta maaşlarına haciz geldiği; dolayısıyla, toplumun gözünde güven duygusunu yitirdikleri, ailelerini geçindiremedikleri, aile içi çatışmalar yaşadıkları ve bunun sonucunda da suç işledikleri tespit edilmiştir.

Emniyet kayıtlarına göre, son 10 yıl içerisinde teşkilat içinde 304 intihar olmuş, 414 kişi de görev esnasında yaşamını yitirmiştir. Ayrıca, meslekî hastalıklar nedeniyle 1 645 teşkilat mensubu hayatını kaybetmiştir.

Emniyet mensuplarının özlük ve sosyal haklarının iyileştirilmesi, ayrıca, günün koşullarına uygun hale getirilmesi için çalışmalarınızın bir an evvel sonuçlandırılmasını diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Yüksek müsaadenizle, Tarım ve Köyişleri Bakanımıza bir konuyu iletmek istiyorum.

2001-2002 pamuk destekleme primleri Mardin'de ödenmemiştir. Ayrıca, 2003 yılına ait doğrudan destek primleri 35 ilde ödendiği halde, yine, Mardin'de ödenmemiştir. Sayın Bakanımızdan çiftçilerimizi sevindirmesini diliyorum.

Görüşmekte olduğumuz 2004 malî yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.

Asırlardır ezanın ve çanın bir arada olduğu, kardeşçe birlikte yaşadığımız Süryani Kadim Cemaatinin 25 Aralıktaki Doğuş Bayramlarını kutluyorum.

2004 yılının, vatandaşlarımıza barış ve sağlık getirmesini diliyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Aleyhinde, şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 2004 yılı Tarım Bakanlığı bütçesinin aleyhinde konuşmak üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tarım ve tarıma dayalı sanayi, Türk ekonomisinin can damarıdır. İnsanımızın, sağlıklı beslenebilmesi, giyinebilmesi ve kuşamıyla, tarım orantılıdır; çünkü, tarım, yalnız köylerde oturan yüzde 35 nüfusun değil, kentlerimizde, şehirlerimizde, beldelerimizde oturan bütün insanlarımızın giyinme ve beslenme sorunudur. Tarım, Türk Halkının ekmeğidir, aşıdır.

Fakat, değerli arkadaşlarım, üzülerek ifade ediyorum ki, hükümetin, yanlış tarım politikaları yüzünden bu kesim hızla yoksullaşmaktadır. Çeşitli oyunlarla örgütlenmeleri önlenmekte, emeğini, hakkını alamamakta, hiçbir ekonomik, yönetsel ve siyasal süreçte etkili olamamaktadır. Çıkarcı sermaye, uluslararası çıkar çevrelerinin yerli odakları "tarım ekonomiye yüktür, tarım Türkiye halkını sömürmektedir" demelerine rağmen, tarımımız ayakta durmasını bilmiştir. Onun için, tarımın sorunları çözülmeden, ülkenin sorunlarını çözmemizin imkânı yoktur değerli arkadaşlarım.

Çilekeş Türk çiftçisinin emeğini sömürerek saltanat sürdürmeye de kimse devam edemez. Yıllardır, bazı çevreler, tarıma verilen desteğin "ülkeyi batırdığını" dile getirdiler. Bunlar, Avrupa Birliği ülkelerinde üretici başına 15 625 dolar para verildiğini göremediler. Amerika Birleşik Devletlerinde üretici başına 13 275 dolar para ödenmektedir; fakat, bazı çevreler, ithalat adı altında yurdumuza kaçak tarım ürünleri sokarak köşeyi döndüler; ama, hem ekonomiye ihanet ettiler hem de Türk tarımını, Türk çiftçisini batırdılar.

Değerli arkadaşlarım, geçen gün de söyledim, sınırlarımızda, binlerce tonluk depolar yapılıyor. Bu depolara dışarıdan tarım ürünleri getiriliyor. Şartlar müsait olduğu zaman, anlaşmalar yapıldığı zaman içeriye bu tarım ürünleri sokuluveriyor. Akdeniz Bölgesinde örtü altı karpuzculuğu gelişmeye başladı. Karpuzun çıkmasına 15 gün kala, bir bakıyoruz, İran'dan kamyonlarla gelen kaçak karpuzlar yurdumuzu dolduruveriyor; elmada da aynı oyunlar oynanıyor ülkemizde.

Açık konuşuyorum, başta, Mersin Serbest Bölge olmak üzere, Trabzon, Tekirdağ, Samsun, İzmit, İstanbul, Bursa, Antalya, Hatay, Hakkâri ve Kilis gibi gümrük kapılarımızdan yurdumuza kaçak tarım ürünleri getiriliyor. Öyleyse, sormak hakkımız değil mi; nerede bu gümrük memurlarımız, nerede emniyet kuvvetlerimiz, nerede faturaları kontrol etmekle görevli vergi dairelerimiz ve nerede bu hükümet?!

Değerli arkadaşlarım, devlet kurumlarıyla bütünleşen çetelerin soygununa, hortumlayan, soyan, çalan iş çevrelerine ve bazı medya gruplarına aktarılan halkın kaynakları, tarım kesimine niçin aktarılmıyor?!

Hükümet, Avrupa Birliği ülkelerinin dayatmaları sonucu tarım kesimini ihmal etmiş, çiftçimizi perişan etmiştir. Çıkarılan ve çıkarılmak istenen Avrupa Birliği yasalarıyla, çiftçilerimize dayatmalar yapılıyor. Hiç kimse demiyor ki, Türk çiftçisini, Avrupa çiftçisinin seviyesine getirelim. Böyle bir çalışma yaptınız mı?! Böyle bir kuruluş var mı?! Değerli arkadaşlarım, bunlar, tarımı yıkıma sürükleme, çiftçimizi yoksullaştırma ve ülkemizi yabancıların pazarı yapma davranışlarıdır.

Değerli arkadaşlarım, Antalya'nın Kaş, Gündoğmuş, Manavgat, Gazipaşa İlçelerinin kırsal kesimlerindeki insanlarımızın durumlarını bir görseniz içiniz yanar; buralarda, bırakın traktörü, bırakın karasabanı, öküzü, kadınlarımız, ellerinde kazma, taşların arasında ekin ekmektedirler.

Dünyada kendi kendini besleyen yedi ülkeden biriydik. Şimdi öyle mi; şimdi, dışarıdan tarım ürünleri satın alıyoruz. Öyleyle, tarım politikamızın yanlışlığına bundan daha iyi bir örnek gösterebilir miyiz?! Desteklerden vazgeçerek tarımı da bitiririz, Türk köylüsünü de bitiririz. Gelişmiş ülkelerin 2000'li yıllarda tarıma verdiği desteğin, Türk çiftçisi, ancak onda-onbeşte 1'ini aldı. Öyleyse, bu Türk çiftçisini, Avrupa çiftçisiyle nasıl yarış ettirebilirsiniz?!

Sene sonu geldi, 2003 yılının bitmesine bir hafta kaldı, Türk çiftçisine verilecek olan doğrudan gelir desteği üretici başına 13 575 dolardı; 1 kuruş ödedik mi Türk çiftçisine?! Niçin ödenmedi, niçin söz verildi?

Değerli arkadaşlarım, tarım satış kooperatiflerine gereken desteği veremedik. Bu kooperatiflerin kanunlarını günün şartlarına göre ayarlamamız gerekiyor, özerk yapmamız gerekiyor, politikacıların buralardan elini eteğini çekmesi gerekiyor.

Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, ismiyle mütenasip bir banka olmaktan çıkarılmış, ticaret bankası şekline dönüştürülmüştür. Yüzde 35'i çiftçi olan bir ülkede, çiftçilerin bankası, çiftçilerin ortak olacağı bir çiftçi bankası niçin kurulmamaktadır?

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Sovyetler Birliği 1970'li yıllarda krize girdi, tarımı krize girmişti de ondan. Buğday almak zorunda kaldı, ülkesi açtı. Batı'ya yalvardı buğday almak için. Batı bunu çok iyi kullandı. 1976 yılında, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Ford, bir basın toplantısında bakınız ne dedi: "Bizim elimizdeki buğday, atom bombasından daha güçlü bir silahtır." Öyleyse, çiftçiye verdiğimiz değer ne bizim? Ona verdiğimiz gübre, mazot ve elektrikten katmadeğer vergisini kaldırmayı Bakanlığımız düşünüyor mu? 250 000-300 000 liraya mal olan mazotu çiftçimize              1 300 000 liraya satmak insafla bağdaşır mı?! Dünyanın neresinde görülmüş 1 300 000 liraya mazot satmak?! Böyle bir ülkeyi misal verebilecek var mı?! Elektrik fiyatı bizdekiyle aynı olan başka bir ülke var mı dünyada?!

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Bizim gibi olamayan ülkeler de var, onu da söyle.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Sayın milletvekilim, dinlersen bir şeyler öğrenirsin.

Değerli arkadaşlarım, ondan sonra da çıkalım meydana, aslan çiftçim, kaplan çiftçim, yaman çiftçim... Bırakın bu lafları. Çiftçiye gerekli değeri verelim de, ondan sonra konuşalım.

Ülkemizin de imzaladığı Dünya Ticaret Anlaşmasına göre, 40 ürüne destek veriyoruz; aklımda kaldığı kadarıyla, elmaya, soğana, patatese, bir de, sebzelerden domatese. Diğer ürünler ne olacak?!

Değerli arkadaşlarım, Yunanistan, İspanya, Portekiz, Avrupa Birliğine girerken bunlar için kıyasıya pazarlık yaptı; fakat, bizim önümüze, Avrupa Birliği uyum yasası olarak geliyor, parmaklar kalkıyor, iniyor, Türk çiftçisi de tokadı yiyor. Bu anlaşmalar değiştirilmelidir. Bu teslimiyet politikalarıyla tarımı bir yere götüremezsiniz.

Değerli arkadaşlarım, kendine yeterliliğin ve verimliliğin artırılması konusunda başarılı olamadık. Yerli üretimi değil, ithalatı destekledik. Bunun en güzel örneklerinden birisi -arkadaşlarımızın söylediği gibi- buğday ve mısır ithalatıdır. Hasat zamanında, mısırdan alınan gümrük vergisini -yüzde 35 dediler ama- yüzde 20'ye indiriverdik, ithalatçı firma yüzbinlerce ton mısırı getirdi, ithalattan alınan gümrük vergisini hemen yüzde 70'e çıkarıverdik. Ne oldu -köylünün tabiriyle, çakal çayı geçti- Anadolu mısırla doldu ve neticede, mısır üreticileri bitti. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bunda çok büyük kabahati olduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım -açık söylüyorum- kanıma dokunuyor derler ya, benim de kanıma dokunuyor. Neden; Türk çiftçisinin yanında olmamız gerekiyor; lafla değil, fiilî olarak... Çoğunluğumuz çiftçi çocuğuyuz. Bakınız, biraz önce, Yuva'dan bana telefon ettiler "elma depolarda dolu, toptan 250 000 liraya alan yok, ne olacak bizim halimiz" dediler. Tarım ve Köyişleri Bakanına iletiyorum. Elçiye zeval olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özcan, sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurun.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Alanya'dan da telefon ettiler. Ne dediler biliyor musunuz; dediler ki: "Seralarda, domateste, salatalıkta İsrail tohumu kullanıyoruz; fakat, bu tohum ilaçlanırken İsrail ilaçları kullanmazsak verim alamıyoruz."

Arkadaşlar, bakınız, öyleyse, tohum ıslah istasyonları kurmak Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görevi değil mi? Niçin yapmıyoruz bunları?

Değerli arkadaşlarım, Dış Ticaret Müsteşarlığından aldığım -bugün gazetelerde de çıktı- bilgilere göre, ocak-eylül arasında ihracatımız 1 500 000 000 dolar civarında. İthalatımız ne kadar; 2 000 000 000 dolar. Bu, tarım ürünlerinde. İstatistik; 1 500 000 000 dolar satış, 2 000 000 000 dolar alış. Tarıma verilen değer bu ve böylece, 2003 yılının ilk dokuz ayında yüzde eksi 533'leri bulduk. Pamuk ve mısırda, Amerika Birleşik Devletlerinin en büyük pazarı olduk. 2003 yılının ilk dokuz ayında, 242 000 ton şekerpancarı aldık. Benim Korkuteli Elmalı köylülerimin tarlalarında şekerpancarı kalsın, kota uygulansın, biz, dışarıdan şekerpancarı getirelim. Bu ne biçim tarım politikası?! 1 533 ton incir aldık, 61 000 ton muz, 130 000 ton karpuz aldık. Bugün de, gazetelerin yazdığına göre, Güney Amerika'nın Şilisinden Kayseri'ye karpuz getirdik. Kaçtan satıyoruz; kilosunu 7 000 000 liradan.

Değerli arkadaşlarım, çiftçiye uygulanan faiz yüzde 6. İlgililere sordum, yüzde 30'u borçlarını ödemiş, yüzde 70'i ödememiş, daha doğrusu ödeyememiş. Öyleyse, bunları, yeniden yapılandıralım, günün şartlarına göre faizleri indirelim diye düşünüyorum. Tütün, şekerpancarı ve anasona konan kotaları düzeltelim diyorum çiftçilerimizin lehine...

BAŞKAN - Sayın Özcan, toparlar mısınız.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlayacağım.

Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımızla, 11.12.2003 tarihinde Sürmene'de bir otelde Ziraatçılar Derneğinin bir toplantısına katıldım. Bakanımız ne dedi biliyor musunuz: "2003 yılı tarımın altın yılı olmuştur."

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Hayır, hayır... Kesinlikle o ifadeyi kullanmadım.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Evet... Evet, oradaydım... Şimdi, altın yılı mıdır... Babacan'ın, 2003 yılında "işsizlik azaldı" dediği gibi.

Şimdi, bakın, üç, dört kalem size misal veriyorum. Geçen yıl aynı ayda nohutun toptan fiyatı 1 000 000 lira idi, şimdi 500 000 lira, geçen yıl aynı ayda fasulye 2 000 000 lira idi, şimdi 1 000 000 lira, geçen yıl aynı ayda muz 1 500 000 lira idi, şimdi 1 000 000 lira, geçen yıl aynı ayda domates 800 000 lira idi, şimdi 250 000 lira, geçen yıl aynı ayda... (AK Parti sıralarından alkışlar) Evet... Evet... Alkışlayın... Çiftçilerin batışını alkışlıyorsunuz.

Geçen yıl aynı ayda elmanın toptan fiyatı 600 000 liraydı, şimdi 250 000 lira.

SONER AKSOY (Kütahya)- Halkımız yesin...

BAŞKAN- Sayın Özcan, lütfen, son sözünüzü söyler misiniz.

OSMAN ÖZCAN (Devamla)- Bitiriyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu hükümetin millî bir tarım politikası yoktur. Tenkit ediyoruz, yarın siz de tenkit edeceksiniz. Hep beraber, ülkenin bütün kuruluşlarını toplayarak millî bir tarım politikası yapmamız gerekmez mi? Niçin millî bir tarım politikası uygulamıyoruz? Türk çiftçisinin elinden tutmak vatanseverliktir; çünkü, onlar sayesinde giyiniyoruz, çünkü, onlar sayesinde besleniyoruz. Bakınız, sonumuz çok fena olur.

BAŞKAN- Sayın Özcan, lütfen...

OSMAN ÖZCAN (Devamla)- Ben, Başkanın da toleransına teşekkür ediyorum, size de teşekkür ediyorum; ama, davranışlarınızın da kimin yanında olduğunu televizyonlarda herkes seyretti.

Saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının faaliyetleri ve 2004 yılı bütçe tasarıları hakkında bilgi sunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktan büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek istiyorum ve bu arada, çok değerli milletvekili arkadaşlarımın Bakanlığımızın icraatlarıyla ilgili olarak ortaya koydukları kıymetli görüşleri için de teşekkür ediyorum. Bu vesileyle, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçeler, Yüce Meclisin hükümet üzerinde öndenetim hakkını kullandığı en temel belgelerdir. Bu nedenle, yasama erkine, ülkenin geleceğine ilişkin olarak kararlar alma ve yürütme erkini yönlendirme yetkisi vermektedir.

Biz, İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşlar olarak, Yüce Meclisin bize harcama yetkisi verdiği bütün ödenekleri, geçmişte olduğu gibi, bugün de yerli yerinde kullanmaya özen göstereceğiz. Ayrıca, sizlerin öngörülerine uygun, etkin ve verimli bir çalışma içerisinde de bulunmaya gayret edeceğiz.

Tabiatıyla, idarenin verimli çalışması, etkin bir yönetim tesis etmesi, bazı hususların tahakkukuna ihtiyaç göstermektedir. Bu şartların birincisi, belki de en önemlisi, gelişen dünyaya hızla uyum göstermektir. Bakanlık olarak, dünyadaki gelişmeleri yakından takip ederek, sistemimizi ve personelimizi bu sürece uyumlu hale getiriyoruz.

Bu kapsamda, modern yönetim anlayışına uygun olarak etkin bir kamu hizmeti ve yönetimi sistemi oluşturabilmek için, araştırma- geliştirme ve strateji oluşturma faaliyetlerine en üst düzeyde önem vermekteyiz. Hizmet anlayışımızı ihata ederken, hukuk devleti ilkelerine uygunluğu, Anayasamızda ifadesini bulan devletin temel niteliklerine sadakatle bağlılığı, insan haklarına saygılı olmayı, demokratik bir devlet olmanın tüm gereklerini yerine getirmeyi temel almış bulunuyoruz.

İçişleri Bakanlığının, toplumun tüm kesimlerine yönelik kapsamlı bir faaliyet alanına sahip olduğu hepimizce malumdur. Bu itibarla, ülkemizin dört bir yanındaki yurttaşlarımıza, modern yönetimin bir gereği olarak, vatandaş odaklı hizmet anlayışı çerçevesinde hizmet etmeyi benimsedik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin çok iyi bildiği gibi, Avrupa Birliği üyeliği hem cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk'ün bizlere gösterdiği bir hedef ve hem de cumhuriyet hükümetlerinin stratejik önceliğidir. İçişleri Bakanlığı olarak bizim sorumluluğumuz, Kopenhag kriterleri çerçevesinde bir yandan mevzuatımızı uyumlulaştırırken, öte yandan da uygulamaya yönelik tedbirler almaktır.

Geçen bir yıl boyunca Bakanlığımda Avrupa Birliği hedefine yaklaşmak adına ciddî ve kararlı bir çalışma yöntemi benimsenmiştir. Öncelikli hedef "işkence ve kötü muameleye karşı sıfır tolerans" olarak kamuoyuna takdim edilmiş, uygulamada bu konu üzerinde tavizsiz bir çizgi izlenmiştir. Nitekim, İlerleme Raporunda Bakanlığımızla alakalı olarak uygulamada sağlanan iyileşmelerden övgüyle söz edilmiştir; ama, biz atılması gereken daha pek çok adım olduğunun idrakindeyiz. Bu bakımdan hükümet düzeyinde oluşturduğumuz izleme grubu ve bu grubun alt komitesi yanında, ben, Bakanlığımda da iki komisyon daha kurmuş bulunuyorum.  Birinci komisyon, Avrupa Birliği vizyonu konusundaki Bakanlık stratejisini geliştirmekten sorumlu tutulmuş, daha çok Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışacak; diğer komite ise, Emniyet Teşkilatı personel yapısı içinde disiplin hukukunun uyumlulaştırılmasına gayret sarf edecektir.

Değerli arkadaşlarım, ana başlıklarıyla, bu süre içerisinde sağlanan iyileştirmeleri bir kez daha bilgilerinize sunmak istiyorum.

Dernek kurma özgürlüğü alanında önemli ilerlemeler sağlanmıştır.

Cemaat vakıflarına mal edinmeleri veyahut mevcut mallar üzerinde tasarrufta bulunma imkânı getirilmiştir.

Siyasî Partiler Kanununda yapılan değişikliklerle partilerin kapatılmaları güçleştirilmiştir.

Düşünce özgürlüğünün ve düşünceyi ifade özgürlüğündeki engelleri kaldırmaya yönelik önemli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.

Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması ile bu dil ve lehçelerin özel kurslarda öğretilmesi mümkün kılınmıştır.

Basın özgürlüğü daha sağlam dayanaklara istinat ettirilmiştir.

Ebeveynin çocuklarına isim koyma hakkı, genel ahlaka ve adaba aykırı olmamak koşuluyla genişletilmiştir.

Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının kullanımına ilişkin olarak önemli ilerlemeler sağlanmış, bu bağlamda, gözaltı ve yakalama konuları tereddüde meydan vermeyecek biçimde yeniden düzenlenmiştir. İşkence ve kötü muamelenin önlenmesi kapsamında da çok sayıda yasal değişiklikler gerçekleştirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bir ülkede, demokrasinin iyi işlemesi için demokratik rejimin ve ademimerkeziyetçi yönetim anlayışının temelini oluşturan yerel yönetimlerin yeterince güçlü olması gerekmektedir.

Yönetimde katılım, verimlilik, etkinlik ve çok ihtiyaç duyduğumuz bölgeler arasındaki gelişmişlik farklarının azaltılabilmesi için yerel yönetimler vazgeçilmez öneme sahiptir; ancak, bugüne kadar taşradaki örgütsel yapının işlevsel olmaması, günümüz koşullarına ve ülke ihtiyaçlarına uygun mevzuat düzenlemelerinin gerçekleştirilememesi, uzman personel, modern donanım ve araç gereç yetersizlikleri, yöre halkının yönetime ve kalkınma faaliyetlerine yeterli bir düzeyde katılım ve katkılarını sağlayacak mekanizmaların kurulamaması, taşra yönetiminin ekonomik kalkınmasının hızlı, yaygın ve dengeli bir biçimde gerçekleştirilmesine engel olmuştur. Bu sorunların giderilmesi, çağdaş ve etkili bir il sistemi ve yerel yönetim yapılanmasının istikrarlı ve etkin makro ekonomik politikalarla desteklenmesi durumunda taşranın bugünkünden çok farklı ve hızlı bir gelişme ivmesi kazanacağı kuşkusuzdur. Bu bağlamda hükümetimiz, kapsamlı bir kamu yönetimi reformunu hızla gerçekleştirmek üzere hazırlıkları tamamlamıştır.

İdarî yapılanma açısından tam bir dönüşüm içeren bu çalışma için toplumsal kesimlerin talepleri alınmış, toplantılarla kamuoyu bilgilendirilmiştir; Meclis içi ve dışı siyasal partilerimizin konuya ilişkin görüşlerinin alınması da ihmal edilmemiştir. Meclis çatısı altında grubu bulunan partilere brifing verilerek gelişmelerden bilgi sahibi olmaları temin edilmiştir. Yalnızca bu yapılanlar bile yakın dönemde hiç raslanmayacak  biçimde bir mutabakat arayışı içinde olduğumuzu ortaya koyacak delillerdir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada bu konuyla ilgili görüşlerini dile getiren bazı arkadaşlarımız, katılımcılığın ve demokratik yöntemin eksikliğinden bahsettiler. İnanın, ilk defa, ülkemizde, bir kanun tasarısı hazırlanırken, bu kadar demokratik bir yöntem ve en ileri düzeyde bir katılımcılık temin edilmiştir. Bu kanun çalışmalarına, yine bir arkadaşımız dedi ki: "Siz, belediyelere bir şey yapmadınız." Bakın, insaf diyorum arkadaşıma; daha 58 inci hükümetimizi kurar kurmaz, ilk hafta, o zamanki Başbakanımız Sayın Abdullah Gül'ün, Acil Eylem Planı gereği bize verdiği ilk talimatla, yerel yönetimler reformuyla ilgili İçişleri Bakanlığında bir çalışma başlattım, kamu yönetimi reformuyla ilgili de Başbakanlıkta, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin Beyin başkanlığında bir çalışma başlattık. Bir ay sonra hazır olan bu çalışmalar, Bakanlar Kurulunda görüşüldü ve kamu yönetimi, kamu idaresi bir bütündür dedik; hem kamu yönetimi hem yerel yönetimler temel esasları bir başlık altında, bir metinde toplansın dedik ve bu yönde, gerçekten, demokratik ve katılımcı bir yöntem tespit ettik. O da şuydu: Uygulayıcılar, valilerimiz, büyükşehir belediye başkanlarımız, il belediye başkanlarımız, ilçe belediye başkanlarımız, belde belediye başkanlarımız, il genel meclisi üyelerini temsilen dernek genel başkanı, muhtarlarımızı temsilen muhtarlar derneklerinin genel başkanları ve bürokratlar, bu toplantılara davet edildi ve bu yasaları madde madde birlikte çalıştık, hazırladık. Bakın, o zaman, bir belediye başkanı arkadaşım şunu ifade etmişti: "Biz, şimdiye kadar, hükümetlere, bizimle ilgili bir düzenleme yapınca, bizim haberimiz olsun derdik; ama, şimdi, siz, öyle bir adım attınız ki, haber vermek değil, yasayı birlikte yapıyoruz." Orada, şuna da dikkat ettik değerli arkadaşlarım: Çağırdığımız belediye başkanlarının her birinin, özellikle siyasî partilerimizin birinden olmasına dikkat ettik ki, bütün siyasî partilerimiz bu komisyonda temsil edilmiş oldu.

Daha sonra, hazırlanan bu taslak, önce, Mecliste grubu bulunan  partilerin, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhuriyet Halk Partimizin Grubunda görüşüldü, bilgi verildi. Üniversitelerimizde mutfak çalışması yapıldı. Sivil toplum örgütlerine, TÜSİAD, TOBB, TESEV gibi kuruluşlara önceden taslaklar gönderildi, çalışmalar yapıldı. Yani, bugüne kadar, Allah aşkına, hangi tasarı bu kadar geniş çapta kamuoyunda tartışılmıştır?! Buna rağmen, halen, bizim haberimiz yok demek insafla bağdaşmaz.

Değerli arkadaşlarım, bu temel yasanın çerçevesi içerisinde, yerel yönetimlerle ilgili üç temel yasa, başlangıçta, aynen saydığım metotla hazırlandı bunlar da, bu saydığım arkadaşların katılımıyla. Belediye kanunu, büyükşehir belediyeleri kanunu ve il özel idaresi kanunu taslakları bu şekilde hazırlandı; şimdi, onu arz edeceğim.

Şimdi, o tasarıyı, en geç önümüzdeki hafta, önce siyasî parti gruplarımıza getireceğiz; bizim Gruba ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna. Ondan sonra da, kamuoyunda tartışmaya açacağız ve eşzamanlı olarak, önce, kamu yönetimi temel kanununu, hemen peşinden de, bu saydığım üç temel kanunu, inşallah, Türkiye Büyük Millet Meclisine getireceğiz ve inşallah, hazırlanan bu yasaların çıkarılması, 22 nci Dönem Parlamentosuna nasip olacaktır. Hemen, ocak ayının ilk onbeş günü içerisinde, bu tasarılar, bu geniş tartışmalardan sonra buraya getirilecektir değerli arkadaşlarım.

Bir de, Bakanlığımız, bir yandan Avrupa Birliği uyum yasaları, bir yandan da kamu yönetimi reformu, yerel yönetimler reformu kapsamında üstlendiği sorumluluklar ve bir yandan da vatandaş odaklı yeni yönetim anlayışı nedeniyle, elektronik devlet uygulamaları konusunda da çok etkili bir yönetim organizasyonu kurmak sorumluluğu altında kalmaktadır. Bakanlığımda, "nasıl bir e-devlet" sorusuna cevap bulmak amacıyla, bütün birimlerin katılımıyla oluşmuş bir bilişim komitesi kurulmuştur. Bu komite, elektronik hizmeti amaçlayan bütün projeleri, devletimizin genel e-dönüşüm konseptine uygunluğu açısından denetlemekle görevlendirilmiştir.

Biz, vatandaşımızın günlük hayatını kolaylaştıran, devlet hizmetinin niteliğini yükselten ve birbiriyle entegre olabilen projeleri geliştiriyoruz ve bütün bunların merkezine de MERNİS Projesini oturtuyoruz. Bu çerçevede, MERNİS Projesi bünyesinde Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası sistemini oluşturarak, vatandaşın kamu tarafından teyit edilmiş bir kimlikle tanınması hususunda yaşanan sıkıntıya köklü bir çözüm ürettik.

Bu noktadan sonra, şimdi, kimlik paylaşım sistemi kurularak bu çözümün etkin bir biçimde toplumsal hayatın bütün alanlarına, ilgili kamu kurum ve kuruluşları vasıtasıyla yansıması sağlanacaktır. Kamuda kimlik bilgilerinin paylaşımının bir an önce hayata geçirilmesi çalışmaları sürdürülürken, pilot uygulama niteliğinde ve kimlik paylaşım projesine ön hazırlık olmak üzere, adliye saraylarında nüfus temsilcilikleri açılmasına karar verdik. Hatırlarsanız -Plan ve Bütçe Komisyonunda olan arkadaşlarım hatırlayabilir- 2004 yılı bütçemiz 6 Kasım günü Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışılırken, bu uygulamayı 4 ilde başlattık demiştim; aradan geçen yaklaşık birbuçuk ay içinde, şimdi, 12 ilde 18 adliyemizde bu sistem kurulmuştur. Bu uygulamanın amacı, yukarıda da arz ettiğim, vatandaşın günlük hayatına teknolojiyi bir an önce sunmaktır. Bakın, önceden, mahkemelerce istenilen kayıtlar için 20 ilâ 40 gün beklemek gerekirken, şimdi, birkaç dakikada kayıtlara ulaşılır hale gelinmiştir. Dolayısıyla, davalardaki gecikme nedenlerinden biri de bu şekilde ortadan kaldırılmış oluyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız, ülkemizin içgüvenliğinin korunması ve toplumsal huzurun sağlanmasıyla görevli ve sorumludur. Bu amaçla, polis, jandarma ve sahil güvenlik birimleri, 24 saat esasına göre hizmetlerine devam etmektedirler. Bakanlığımız, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da, bu misyonu, yeni güvenlik politikaları doğrultusunda bilim ve teknolojideki gelişmelere uygun olarak devam ettirecektir. Bu bakımdan, içgüvenlik hizmetlerinin yürütülmesinde projeli çalışmalara önem veriyoruz. Bu yaklaşım çerçevesinde, halkımızın ve sivil toplum kuruluşlarımızın güvenlik hizmetine de aktif katılımını sağlamaya elverişli mekanizmalar oluşturuyoruz. Vatandaşla işbirliğinin gerçekleştirilmesini ve suçun daha oluşmadan önlenmesini amaçlayan toplum destekli güvenlik hizmetini geliştirmeye çalışıyoruz. Benimsediğimiz toplum destekli güvenlik hizmeti modeliyle, görev anlayışını hizmet anlayışına dönüştürüyoruz ve güvenliği sağlama görevini bir hizmet işlevi olarak değerlendiriyoruz.

Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığı olarak, güvenlik birimlerimizin yeni bilgilerle donatılması için, eğitime büyük önem veriyoruz. Eğitimde hem kalitenin artırılması ve hem de eğitimden yararlanan personel adedinin çoğaltılması konusunda gayretlerimiz var. Polis amirlerimizin yetiştiği Polis Akademisini, başka ülkelerde aynı amaçla kurulan meslekî okullara nispeten, daha aranılan bir akademi haline getirmeyi planlıyoruz ve şu anda, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen yabancı öğrenciler, burada, ders görmektedir. Ayrıca, polis okullarını, iki yıllık meslek yüksekokullarına dönüştürdük. Şu anda, Akademiye bağlı, 25 tane polis meslek yüksekokulumuz öğrenimine devam ediyor; geçen yıl ilk mezunlarını verdiler. Bunun yanında, geçmişte mezun olmuş lise mezunu polislerimize de yüksekokul mezunu olma imkânı getirdik. Aynı şekilde, jandarma astsubaylarımızın  jandarma astsubay okulları da yüksekokul seviyesine çıkarıldı ve meslekte olan jandarma astsubaylarımıza da, lise mezunu polislerimiz gibi, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesine devam etmek suretiyle, yüksekokul mezunu olma imkânını da, bir projeyle getirmiş bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ülke ekonomimize önemli zararlar veren, uzun vadede piyasaların morali üzerinde olumsuz etkiler bırakan çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadelemiz, büyük bir kararlılık ve etkinlikle yürütülmektedir. Devleti, toplumu, bir şekilde sömürmeyi alışkanlık haline getirmiş bu örgütlere yaşama hakkı tanımayacağız. Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında, 11 Eylül 2001 tarihinde ABD'ye yönelik gerçekleştirilen saldırılar sırasında yaşanan uluslararası gelişmelere işaret ederek, gelişen durumun, Türkiye'nin iç ve dış güvenliği üzerindeki hassasiyetleri artırdığını ifade etmiştim. Biz, gelişen dünya şartlarının, iç güvenlik tehdidini nasıl etkileyeceğini, oluşturduğumuz çeşitli platformlarda tartışıp, planlıyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Teşekkürler efendim.

...tehdidin tipini tahmin ederek tedbirler geliştirmeye çalışıyoruz. Ülkemize tehdit olabilecek pek çok örgüt hakkında geniş bilgi birikimi oluşturup, bunları analiz edecek teknolojik altyapı oluşturuyoruz. Nitekim, İstanbul'da ramazan ayında meydana gelen ve bütün ülkeyi yasa boğan bombalama olaylarının bu kadar süratle çözülmesinde, sözünü ettiğim bilgi birikimi, uzman personel ve teknolojik imkânlar etkili olmuştur. Burada gerçekten süratli hareket edilmiş, geçmişe yönelik yapmış olduğumuz çalışmalarla topladığımız bilgilerin büyük etkinliği olmuştur.

Burada yeri gelmişken şunu da ifade edeyim: Pek çok konuşmacı arkadaşım, polisimizin özlük hakları konusunda da birtakım şeyler yapmamızı arzu ettiler. Bizim de temennimiz bu ve ben bakanlık görevime başlar başlamaz, hem emniyet mensuplarımız amir ve memurlarımızın hem de çarşı ve mahalle bekçilerimizin özlük haklarıyla, sosyal haklarıyla ilgili bir düzenleme yapılmasını istemiştim ve bu çalışmalarımız da devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yasadışı göç, bugün uluslararası toplumu en çok rahatsız eden suç türlerinin başında gelmektedir. Biz, bu konuda da demokratik yaklaşımımızı koruyoruz, sivil toplum örgütlerini ulusal mücadele stratejimizin içine dahil ediyoruz.

Son sekiz yılda ülkemize illegal yollarla giriş-çıkış yapmaya çalışırken veya ülkemizde yasadışı konumdayken, 164 değişik ülkeden toplam 445 387 kişi yakalanmıştır -bu, çok büyük bir rakam- ve bu geçişleri organize eden 28 ayrı uyruğa sahip 4 122 organizatör, organize suç örgütü mensubu da yakalanarak adliyeye teslim edilmiştir. Yasadışı göçle etkili bir şekilde mücadele edeceğiz. Hiçbir biçimde, Türkiye'yi kaçak insanların cenneti haline getirmek isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. Sahil Güvenlik Komutanlığımız, Jandarma Genel Komutanlığımız ve polisimiz, bu konuda, insan kaçakçılığı konusunda, gerçekten, büyük bir özveriyle çalışmaktadır.

Bir değerli arkadaşımın Sahil Güvenlik Komutanlığımızla ilgili temennileri oldu; işte, sahillerle ilgili helikopter falan... Bakın değerli arkadaşlarım, halen Sahil Güvenlik Komutanlığımız kadrolarında faal 7 helikopterimiz var, Ocak 2004 sonunda da 2 helikopterimiz daha katılacak, 5 helikopter alınmasıyla ilgili sözleşme imzalanmak üzere; ayrıca, 3 tane de sahil güvenlik uçağımız mevcuttur.

Bunun yanında, Sahil Güvenlik Komutanlığımız personelinin eğitimiyle ilgili birtakım önerileri oldu değerli arkadaşımızın. Sahil Güvenlik Komutanlığımızın Antalya'daki eğitim merkezinde, bu komutanlık bünyesine gelen personelin eğitimi yapılmakta; ama, hatırlarsanız, geçtiğimiz aylarda, Haziran 2003'te, 2692 sayılı Yasayla, Sahil Güvenlik Komutanlığımıza da, aynen Jandarmada olduğu gibi, kendi personelini yetiştirme, eğitme imkânını yeni verdik. Bundan sonra, bu konular, bizzat Sahil Güvenlik Komutanlığımız bünyesinde yapılacak.

Yine, değerli arkadaşımızın bir teklifi olmuştu; balıkçılara bilgi verilsin diye. Bakın değerli arkadaşlarım, her ay, Sahil Güvenlik Bölge Komutanlıkları, grup komutanlıkları ve müstakil bot komutanlıklarımız, balıkçılarla muntazaman toplantılar yaparlar; ancak, burada, bazı sorunlar Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızı da ilgilendirdiği için, o bakanlığa yazı yazdık, bu toplantılara il ve ilçe tarım teşkilatından arkadaşlarımızın da katılmasını temin etmiş olduk. Bunu da bilgilerinize arz ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Aksu, toparlayabilir misiniz.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Son sözlerimi söylüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; trafik kazalarıyla ilgili çalışmalarımız da büyük bir hızla devam etmektedir. Biliyorsunuz, bununla ilgili olarak, Bakanlar Kurulumuz tarafından, 2004 yılının "Trafik Yılı" ilan edilmesi yönünde karar alındı, ilan edildi; çünkü, bu sorumluluk, her kesimi ilgilendiren bir sorumluluktur, hepimize düşen görevler vardır.

Değerli arkadaşlarım, sizlere, Bakanlığım ve bağlı kuruluşlarının hizmet kriterleri, öncelikleri ve yürütmekte olduğu bazı faaliyetleri hakkında genel bir bilgi arz etmeye çalıştım. İçişleri Bakanlığı olarak bize düşen en temel görevin, ülkenin asayişini korumak olduğunun bilincindeyiz. Biz, bu güzel ülkenin her karış toprağında huzur, birlik ve beraberlik ile kardeşlik istiyoruz. İnsan haklarına saygılı olmayı içselleştirmiş, vatandaşa hizmeti en önemli gerekçe olarak algılayan bir devlet anlayışıyla çalışıyoruz. Bu konularda üzerimize düşen bütün görev ve sorumlulukları en iyi şekilde yerine getirmenin gayreti içinde olacağız.

Bu vesileyle, vatan ve görev uğruna hayatlarını kaybeden aziz şehitlerimize, bu necip millete hizmet edip ebediyete giden herkese Allah'tan rahmet diliyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum.

Bu arada, vatan müdafaası için yakınlarını şehit olarak toprağa veren anaların, babaların, evlatların, eşlerin de hukukunu korumak için çalıştığımızı, çalışmaya devam edeceğimizi ifade etmek istiyorum. Analar, babalar, evlatlar ve eşler, bize, şehitlerimizin birer emanetidir. Emanete, bu millet adına sahip çıkmak, hükümetlerin görevidir. Bu görevi eksiksiz yerine getirmeye kararlı olduğumuzu da, bu vesileyle, huzurlarınızda açıkça dile getirmek istedim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçelerimiz Yüce Meclisin tasvibine mazhar olursa, verilen ödeneklerin en tasarruflu ve hizmet gereklerine en uygun bir şekilde kullanılması yönünde her türlü çabayı göstereceğiz.

Bakanlığımız ve bağlı kuruluşlar bütçelerinin hizmet için ödeneklerle teçhizinde katkılar sağlayan, şahısları ve gruplar adına söz alarak, eleştirileriyle bize yol gösteren, doğruya ulaşmamıza yardımcı olan bütün milletvekili arkadaşlarıma şükranlarımı arz ediyorum.

Şahsım ve Bakanlığım mensupları adına, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti ve bağımsız sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aksu.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 23 dakikadır.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bakanlığımın 2004 yılı bütçesinin görüşülmesi nedeniyle söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin en önemli sektörlerinden, toplumumuzun tamamını ilgilendiren temel ihtiyaç maddelerinin kaynağı olan bir sektörden ve bu sebeple de çok önemli bir alandan, çok önemli bir üretim faaliyet sahasından, bu alanların içerisinde bulunduğu sorunlardan bahsedeceğiz. Konumuzun, üzerinde çalıştığımız sektörün, görevimizin önemli olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla, birlikte, bu çatı altında, sektörümüzle ilgili sorunları birlikte görüşmekten, değerlendirmekten, eleştirileri dinlemekten ve buradan, eğer yapacağımız faaliyetlerle ilgili bir kısım konularda ilave katkılar alabilirsek, memnun olacağımızı, kendimizi mutlu hissedeceğimizi de ifade ediyorum. Bu vesileyle, bu görüşmeler sırasında söz alan arkadaşlarıma, gerek faaliyetlerimizi olumlu bulan gerekse eleştiren arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Sektörümüzün önemi apaçık ortadayken ve biz, birçoğumuz, bunu kuvvetli bir şekilde ifade ederken, önemli sorunlar içerisinde bulunduğunu da biliyoruz. Bu sorunların, elbette, en başta gelenleri, sektörümüzde büyük bir istihdam oranının olduğu ve büyük bir nüfus kitlemizin bu sektörde yaşadığıdır. Tabiî, bunun sonuçları olarak da, işletmelerin küçük, arazilerin parçalı, sektöre yatırım yapacak sermaye birikiminin eksik ve bunların geri dönüşünün, nispeten, mukayese edildiğinde sınırlı, örgütlenmenin, yine aynı şekilde, zayıf olduğunu; bu arada, arazi toplulaştırması ve tarla içi geliştirme hizmetlerinin arzu edilen seviyede olmadığını, üretimin tabiî şartlara bağlılığının sürdüğünü, pazarlama ve organizasyon konularında önemli sorunlarımızın bulunduğunu ve tarımsal mekanizasyon konusunda arzu edilen seviyeye gelmediğini, özellikle son yıllarda kredi mekanizmalarında büyük gerileme olduğunu, kurumsal olarak, en güçlü kuruluşumuzu bu sektörden kaybettiğimizi ve sistemin de henüz işlemeye başlamadığını biliyoruz. Bu hal, tabiî ki, karamsar bir tablo çıkarmamalı; şunun için: Ülkemiz, en başta, gelişmekte olan bir ülke. Gelişmekte olan bir ülke demek, sorunları olan ülke demek. Elbette, bu sorunlar, tüm sektörlerimizde, hem reel sektörde hem de diğer sosyal sektörlerde, yoğun olarak ortaya çıkmaktadır.

Nitekim, bu bütçe görüşmelerinde, önceki günler ve bugün görüştüğünüz konularda, her bakanlığın konuları ve sorunları yoğun bir şekilde dile getirilmiştir. Ben de, takip edebildiğim kadarıyla, bunlara şahit oldum.

Dolayısıyla, ülkemiz, değişik alanlarda yoğun sorunlarla karşı karşıya; ama, elbette, bunlardan bıkkınlık ve yılgınlık duyacak değiliz; bu ülkenin siyasetçileriyiz, aydınlarıyız ve sorunları çözmek durumunda olan insanlarız. Dolayısıyla, bu hususta, ümidimizi, elbette, kaybetmeden, büyük bir heyecanla, bu sektörlerimize yönelik olarak, konularla ilgilenmek durumundayız.

Bir toplumun, genel olarak veya belli bir alanda sorunlarını çözmek demek, evvela, öncelikli olanları belirlemek ve işe buradan başlamak demektir. Türkiye'nin bugün içerisinde bulunduğu durumu dikkate alarak söylemek gerekirse, bu -tüm toplumumuz için geçerli olan hususu çiftçilerimiz için de rahatça söyleyebiliriz- tekrar üretime dönecek bir ümidi ve heyecanı onlara vermek demektir; tarımsal politikaları zaman ve şartlara uygun hale getirmek demektir; üretimi planlamak, artırmak, verimi yükseltmek ve rekabet edebilir bir hale getirmek demektir; bilgiyi, teknolojiyi sektöre, daha yoğun olarak, giderek artan ölçüde katmak demektir; kısa ve uzun vadeli yapılacak işleri, politika tedbirlerini ortaya koymak demektir.  Bunun için, elbette, zamana ihtiyaç vardır ve bununla ilgili olarak, kısa ve uzun vadeli bir ayırıma da ihtiyaç vardır.

Sadece, şöyle, bir an için dikkatlerimizi çevirdiğimizde, bunların içerisinde, kısa vadede yapılacak olanları sıralayacak olursak; elbette, mevcut politikalarda etkinlik, rutin işlerin daha verimli hale getirilmesi, yeni bir heyecan ve gayretle kendi personelimizi çalışmaya sevk etmek, gelişme potansiyeli en yüksek sektörden başlayarak üretimi artırmaktır. Mesela, ülkemiz için söylersek, bu çalışmayı hayvancılık sektöründen başlatmak demektir bu.

Ziraî mücadelede -yani, zaten yapılmakta olan faaliyette- bu, kârlılığı düşüren ve belki yapılacak maliyet harcamalarını en yüksek kâra dönüştürecek olan mücadelede etkinlik sağlamak -tohumculuk konusunda hepimizi çok rahatsız eden alanlarla ilgili düşüncelerimi sonraya bırakarak söylüyorum- özellikle tahılla ilgili alanlarda bir hamle yapmak, yasal düzenlemeler ve uzun zamanda ortaya çıkacak yeni projeler ortaya koymak şeklinde söylenebilir.

Tarım sektörünün içerisinde bulunduğu bu durum ve yapılması gerekenlerle ilgili bu değerlendirmeyi yaparken şunu söylemek istiyorum: Elbette, toplumumuzun yüzde 35'ini ilgilendiren -üretim faaliyeti olarak yüzde 35'ini; ama, tüketici olarak tamamını ilgilendiren- bir sektör olarak, bu yoğun sorunlara rağmen, içinde bulunduğumuz dönem içerisinde yapmaya çalıştıklarımız, bu mantık silsilesi içerisinde, kısa vadede yapılması gerekenleri ihmal etmeden; ama, önümüzdeki dönemde de, içinde yaşayacağımız zaman dilimi içinde de politikalarda değişikliğe hazırlık, kaynak kullanımında verimliliğe başlangıç yapmak, kendi kaynaklarımızı çok daha verimli bir şekilde kullanacak gayretin içerisinde olmaktır.

Elbette, dünyanın her yerinde olduğu gibi, sorunlar içerisinde bulunan tarım sektörünün üretimini sürdürmesi ve toplumun temel ihtiyaçlarını karşılaması konusundaki faaliyetini desteklemek şarttır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi, gelişmekte olan ülkeler ve elbette Türkiye, kendi tarımını destekleyecek bir model, yol, yöntem bulmak durumundadır. Geçmiş dönemde olduğu gibi, içinde bulunduğumuz dönemde de, bu desteklemelerle ilgili, elinden geldiği kadar, belli bir kaynak ayırarak bu rolünü yerine getirmek istemektedir. Bunun sonucu, üretimi artırmak, gıda güvenliğini sağlamak, tarımla iştigal eden insanlara yeterli ve düzenli bir gelir temin etmek amacıyla yapılmış faaliyetlerdir ve bugün için uygulanan politikalar, 2000 yılında ortaya çıkan krizin bir devamı olarak, çok büyük farklılaşma göstermiştir; hepinizin bildiği gibi, iki önemli politika aracına dönüşmüştür. Bunlar, doğrudan gelir desteği ve prim ödemeleri; bunun yanında, ek bir alan olarak da, hayvancılık destekleridir.

2001 yılından beri uygulanan bu doğrudan gelir desteği sistemi, bir amaca yöneliktir; Türkiye'de tarım kesimini kayıt altına almak, bilgileri toplamak ve buradan tarım bilgi sistemine ulaşmak. Kesin olarak yapılması gereken bir iştir ve bugüne kadar gelinen nokta oldukça önemlidir. Yüzde 90 oranında çiftçilerimizin kayıt altına alınması sağlanmıştır, toprakların belirlenmesi sağlanmıştır ve dolayısıyla, bu bilgi üzerine giderek, tarımla ilgili diğer unsurları da ilave ettiğimizde -bu, tabiî ki zaman alacak bir işlemdir; ama- Türkiye'de, bilgiye dayalı sorunları doğru olarak tespit etmek, uygun politikalar geliştirmek ve bunu etkin bir şekilde kullanmak uygun hale gelecektir. Nitekim, bu uygulamanın sonucunda, Türkiye'de yaklaşık 2,8 milyon çiftçi kayıt altına alınmıştır, toplam tarım arazilerinin ise yüzde 92'si kayıtlı hale gelmiştir ve 2003 yılı kayıtları sırasında, aynı zamanda, bu araziler üzerinde üretilen ürünlerin cinsi ve alanları da tespit edilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla, giderek, Türkiye'de, üretim tahminleri çok daha kuvvetli bir zemine oturacak hale gelecektir.

2002 yılıyla ilgili ödemelerin 2003 Haziranında tamamlandığını biliyoruz. 2003 yılı doğrudan gelir destekleriyle ilgili husus ise, bildiğiniz gibi, ekbütçeyle beraber toplam 500 trilyonluk bir kaynak hazır vaziyettedir ve ilk dilimi bu ayın içerisinde ödenecektir. Bununla ilgili çalışmalar tamamlanmış, Bakanlığımızdan büyük ölçüde Hazineye intikal etmiştir. Hazine de bununla ilgili olarak kriterleri -zaten, geçen yıldan uygulanan kriterleri biliyorsunuz- bununla ilgili sıralamaları yapmış büyük ölçüde ve sanıyorum, bugünlerde, uygulama kamuoyuna duyurulacaktır. Ben, birçok arkadaşımızın merak ettiği bu hususu böylece cevaplandırmış oluyorum.

Bir başka önemli araç, primler demiştim. Primlerle ilgili, elbette, arkadaşlarımız, benden önce konuşan arkadaşlarım sektörle ilgili değerlendirmeleri yaparken, eksikliklerini, uygulamada ortaya çıkan aksaklıkları ifade ettiler ve 2002 yılı ürünleri için henüz prim ödemelerinin tamamlanmadığını söylediler; doğrudur, yüzde 80 oranında tamamlanmıştır. Ancak, genel bir politika aracı olarak baktığımızda, tarımsal ürünü desteklemek ve yönlendirmek bakımından etkili bir araçtır. 2003 yılında bu maksat için bütçede ayrılan para, hepinizin bildiği gibi, 264 trilyondur ve beş temel tarım ürünü bu amaçla desteklenmektedir. Önümüzdeki yıl içinde de 2003 ürünlerinin destekleneceğini çok önceden açıkladık. Elbette, primle ilgili açıklamaların ekim mevsiminden önce yapılması, ilan edilmesi en mantıklı yoldur. Bir gün, inşallah, bunun da gerçekleştiğini birlikte göreceğiz.

Tarımsal faaliyetler içerisinde ülkemiz bakımından çok önemli bir sektör, alt sektör, hayvancılıktır; ancak, ülkede arzu edilen seviyede bir üretim payına sahip değildir; tarımsal üretimin yaklaşık yüzde 20'si civarındadır. Bu, mutlaka artırılması gereken bir orandır; çünkü, bu sektörün hızla gelişmesi ve diğer tarımsal ürünlere nispetle talep artışının daha yüksek olmasından dolayı, artan gelirle birlikte, daha çok talep edileceği ve dolayısıyla, üreticiye daha yüksek bir gelir getireceği için bu alanda hızlı bir gelişmeye ihtiyaç vardır. Nitekim, hükümetimizin de buna yönelik gayretleri apaçık ortadadır. 2003 yılında bununla ilgili birçok teşvik uyguladık ve 130 trilyona yakın bir teşvik uygulaması gerçekleşti.

Sektörle ilgili olarak söylenecek ifade şudur: Piyasa mekanizması, bugün, hayvancılık sektörünü kendi başına teşvik edecek bir hale gelmiştir, devletin ek teşvikleriyle birlikte, sektör, çok canlı bir vaziyettedir ve yoğun bir yatırım talebiyle karşı karşıyadır. Bununla ilgili en açık ifade şudur: İhaleye çıktığımız 12 devlet üretme çiftliğiyle ilgili bize başvuru yapan müteşebbisler 128'e ulaşmıştır; çok büyük bir kısmı, hayvancılığa yönelik bir yatırım talebinde bulunmuştur. Onun dışında, bizimle ilgisi olmadan normal sektöre yatırım yapan çok sayıda müteşebbisin olduğu bilinmektedir; özellikle, basında çıkan bilgiler de bu hususta bir kanaat vermeye yetecek durumdadır.

Alternatif ürünlerle ilgili çalışmalar devam etmekte, bir gönüllülük esasına dayanan bu projeler içerisinde üreticilerimizin bir alan daralmasıyla karşı karşıya kaldığı veya ürettikleri ürünü değiştirmek durumunda kaldıklarında,  biz, Tarım Bakanlığı olarak, bu çiftçilerimize değişik ürünlere geçiş konusunda yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Hepinizin bildiği gibi, özellikle, bu kriz döneminin akabinde üretim maliyetlerinde meydana gelen artışlarla birlikte, çiftçilerimize yönelik olarak mazot destekleri konusunda taahhüdümüzü yerine getirmekten ve ilk taksitini ödemekten dolayı ve bunun çiftçilerimiz üzerinde meydana getirdiği olumlu etkiyi ifade etmekten dolayı memnuniyetimi belirtiyorum. İkinci taksitinin 2004 yılına kalmış olması, elbette, Türkiye'nin içinde bulunduğu malî şartlarla izah edilebilir ve anlaşılabilir bir husustur.

Esas üzerinde durmak istediğim husus ise, çiftçi borçları konusudur. Çiftçi borçları konusunda yaptığımız çalışmanın ve elde edilen sonucun çok hafife alınması ve "dağ fare doğurdu" gibi ifadelerle tanımlanmaya çalışılmasını, çok doğru olarak kabul etmiyorum; çünkü, bizim başka sektörlerle ilgili yapmaya çalıştığımız yeniden yapılandırma hadiselerinde çiftçilere yönelik modelin örnek olarak alınması tavsiye edilirken, bu uygulamanın -sanki- çok başarılı olmadığını söylemek doğru değildir. Nitekim, çiftçilerimizden de bize yansıyan bilgi, milletvekili arkadaşlarımıza yansıyan bilgi bu doğrultudadır. Elbette ki, çiftçilerimizin ilk taksitlerini ödemesi konusunda birkısım sıkıntılar çektiğini hepimiz düşünebiliriz, kabul edebiliriz; ama, bir fedakârlık olmadan da hayatın akışını iyileştirmek, değiştirmek, bir hamle yapmak hiçbir zaman da mümkün değildir.

Bu ara, tarım kredi kooperatifleri ve Ziraat Bankasıyla ilgili olan hadisede yapmış olduğumuz, hükümetimizin yapmış olduğu çözüm yolunda getirilen fedakârlık ve çiftçilerimize intikal eden oran büyük ölçüde kabul görmüş ve yüzde 90 oranında bir katılım sağlanmıştır. Dolayısıyla, bu da, zaten, hadisenin ne derece gerçekçi olduğunun açık ifadesidir.

Bu arada, tarımsal faaliyetleri desteklemek ve üretimi artırmak, özellikle pazarlama konusunda ortaya çıkan sorunları çözmeye yönelik olarak çiftçi örgütlenmesi ve bunların içerisinde de Bakanlığımla ilgili olan kooperatifler konusuna değinmek istiyorum. Yine, bir konuşmacımız, kooperatiflerle ilgili konuda bizim pozisyonlarımızı, aldığımız duruşu çok olumsuz olarak niteledi; ancak, ben, bununla ilgili olarak, sadece davranışımızın, halimizin ve uygulamalarımızın bu tanımlamaya çok uygun düşmediğini belirtiyorum. Elimizde bugün mevcut olan tek çiftçi örgütlenme şekli, bir bakıma, hayvancılık destekleri açısından daha yaygın olarak kullandığımız bu örgütlenme şekli, bizim, bugün, en çok üzerinde durduğumuz, desteklediğimiz ve arzu ettiğimiz politikayı uygulama alanı olarak gördüğümüz bir faaliyettir ve dolayısıyla, desteklemeye devam ediyoruz. Bununla ilgili olarak geçen yıl yapmış olduğumuz faaliyetlere ilaveten bu sene çok önemli katkılar yaptığımızı kamuoyuna defalarca duyurduk ve bununla ilgili olarak da aldığımız tepkiler ve bu proje kapsamına dahil olmak için bize yapılan müracaatların sayısı, bu hususta kafi bir kanaat verecek durumdadır.

Bakanlığımızın sektörü desteklemek amacıyla uygulamakta olduğu bu mevcut politika araçlarına ilave olarak, ileriye dönük yeni projeler konusunda da çalışmalarımız oldu. Şimdi, bu çalışmalarımızla ilgili, ben, kısa bir alıntıda bulunmak istiyorum. Bütçe görüşmeleri sırasında, bütçenin gündeme geldiği ilk gün, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal, görüşlerini Grubu adına açıklama imkânı buldu ve sektörümüze de geniş yer verdi. Tabiî, bu, bizim açımızdan sevindirici bir şey. Alınmayan tedbirlerden, mazot meselesinin arzu edilen sonucu doğurmadığından, tarım ürünleri sigorta yasasını çıkaramadığımızdan bahsetti ve sektörde çok acı olayların yaşandığını ifade etti konuşmasında ve Dünya Bankasının desteğiyle uygulanan tarımsal destekler, gübre fiyatlarındaki artışlar, çiftçi borçlarının yeniden yapılandırılması konularına değindi. Doğru; sektörümüzle ilgili konulardır. Bunların içerisinde özellikle bir hususa şöyle geldi: "Değerli arkadaşlarım, bu manzara karşısında, Türkiye'de, tarıma yönelik olarak şunu hepimizin görmesini istiyorum. Bu sıkıntılı manzara karşısında, Tarım Bakanlığı, sık sık proje icat ederek bu tabloyu düzelteceğini zannediyor. Yani, çiftçi perişan, fiyatlar kabul edilebilir gibi değil, borçlar ödenemez hale gelmiş, icra memurları tekrar köyün önünde çıkmış; o anlaşmaya rağmen, şimdi, yeni yeni çıkmaya başlamış; bu tablo içinde Tarım Bakanlığı ne yapıyor diye bir göz atacak olursanız, proje ürettiğini görüyorsunuz. Tarım Bakanlığında kullanamadığın binlerce personeli çalıştırdın da, şimdi, köye, yeni, maaşlı, sözleşmeli insan göndererek çiftçinin sorununu çözeceğini mi düşünüyorsun..."

Efendim, ben, burada, şunu söylemek istiyorum: Bir bakanlık proje üretiyor diye eleştirilirse, bunun izahını yapmak ve anlamak çok kolay değil. Yeni bir proje ortaya koymadığımız için eleştirilmediğimizden dolayı memnunum; ama, elbette, projelerimiz eleştirilmeli, eğer bir eksikliği varsa bunlar söylenmeli ve biz de, bu hususta, bunları telafi edici bir yaklaşımla olayı daha iyi hale getirmeliyiz.

Burada bir hususu belirtmek istiyorum: Bakanlık olarak, bu projeyle, elbette, biz, tarım sektörünün tüm sorunlarını çözeceğiz diye hiçbir ifade kullanmadık. Biraz önce konuşan sayın milletvekilimizin söylediği gibi "2003 yılı, tarımın altın yılı" ifadesini de kullanmadık. Ben, orada hangi ifadeyi kullandığımı çok net hatırlıyorum ve aynen şöyle dedim: "Hayatta her şey nispîdir; iyilik, doğruluk, güzellik dahil, gelir dahil. 2003 yılı, önceki yıllara göre iyidir." Cümle aynen böyle. Şimdi bu cümleden hareketle, 2003 yılı, tarımın altın yılı demek ve bunu, bana atfetmek doğru olur mu?! Elbette arzu ederdim 2003 yılının altın yıl olmasını; ama, 2003 yılının altın yıl olması için, bizim daha çok gayret göstermemiz, tarım sektörüyle ilgili sorunların çözülmesi ve rekabet edebilir, büyük ölçekli, verimli ve toplam ihracat içerisinde tarım ürünleri ve tarıma dayalı sanayi ürünlerinin çok büyük ölçüde artmış olması lazım. İnşallah, onları da, bir gün gerçekleştirmek mümkün olur. Bu yolda yürüyoruz. Bu toplumun insanları gelişme içerisinde yürürken, tarımla ilgili konuda da yürüdüğümüz yol budur.

Ben, sektörümle ilgili olarak ürettiğimiz projelerden bahsetmek istiyorum; çünkü, bunlar, bir bakıma bizim emeklerimiz, gayretlerimiz, kamuoyuna sunmaya çalıştığımız yeni heyecan odakları. Elbette, yaptığımız aslî fonksiyonlarımızı iyi bir şekilde yerine getireceğiz; ama, bu topluma yeni bir heyecan vermek, tarım sektörünün önemini tüm kamuoyuna anlatmak, Bakanlığımız bünyesinde çalışan insanlara bir şevk vermek ve belki de, ilk akla gelen -ama, bizim açımızdan kesinlikle sonraki bir hedef olan- işsiz ziraat mühendislerimizi de üretime katmak gibi bir rolü olan bu proje için kullanılan yaklaşım ifadelerinin, biraz insaf ölçüsünün dışında olduğunu düşünüyorum. Eleştiri elbette yapılmalı; ama, moraller çok da bozulmamalı, gayretler çok hafife alınmamalı.

Bu projeyle ilgili olarak yapılan eleştirilerden bir tanesi, seçimin belli bir bilimsel kritere dayanmadığı, çok objektif olmadığıdır. Bunda haklı taraflar var; çünkü, her imtihan, her seçimle ilgili hususta söylenecek çok eleştiri çıkabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafında kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun; sözlerinizi tamamlar mısınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Ama, bununla ilgili olarak biz de bu yöntem içerisinde kendimizi başarısızlığa götürecek bir yolu elbette seçemeyiz.

Bu projenin en önemli noktası, kapsama dahil olacak insanların gidecekleri yerlerde üretim faaliyetine katkı yapmalarıdır ve başarılı olmadıkları takdirde de, o kurumla, o köyle ilişiğinin kesilmesidir. Biz, bu projede başarılı olmak istiyorsak, buna en yatkın insanları seçmeliyiz; eğer seçmezsek, zaten kendi kendimize ne kadar büyük zarar verdiğimiz ortaya çıkmaz mı ve biz, bilerek böyle bir zararı kendimize niçin verelim?! Yarın, siz, bu konuda çok haklı olan eleştirilerinizi söylediğinizde buna nasıl cevap verebiliriz biz; bir müddet sonra ortaya çıkacak olan bu durumu niçin göze alalım?! Onun için, ben, sizin bu husus da bize cesaret vermenizi, teşvik etmenizi, eleştirmenizi diliyorum; ama, bunun insaf dairesinde olmasını da, aynı zamanda arzu ettiğimi belirtmek istiyorum.

Bunun dışında yürüttüğüm...

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Çin sarmısağından bahsedin Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Geleceğiz...

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - İthalattan bahsedin lütfen. Neden ithal ettiniz, onun bir cevabını söyleyin.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Tabii, tabiî...

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Çiftçiyi nasıl desteklediğiniz uygulamalarınızda görülüyor!.. Lütfen biraz bahsedin.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Tamam efendim, ondan da bahsedelim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, şu çerçiye bir şey söyleyin...

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Lafını bil de konuş! Ben çerçi değilim. Lafını bil de konuş!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim, kırsal alanda sosyal destek projemiz konusunda söyleyeceğim şu: Bugüne kadar, bu proje kapsamında, 42 kooperatifimize destek sağlama kararı çıktı; yıl içerisinde 200'e ulaştırarak, bunu, aynı zamanda hayvancılığımızı geliştirmek için kullanacağız. Kırsal kesimdeki gelir dağılımının çok daha kötü olduğunu bilerek, bu kesimi üretici yapma konusundaki mücadelemizi sürdüreceğiz.

Burada da, çok hassas bir nokta var: Biz, bu ilk seçilen kooperatiflerde ne kadar çok başarılı olursak, kamuoyu desteğini o nispette kuvvetli bir şekilde arkamızda hissedeceğimizi ve daha çok kaynağı, bu maksat için kullanacağımızı biliyoruz. Dolayısıyla, gerek seçimi gerekse uygulaması konusunda üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız; sizlerden de destek talep ediyorum.

Bir başka projemizden de şöyle bahsetmek istiyorum; Sayın Hocam bahsetti, Türkiye'deki toprak tahlilleri ve gübre tavsiyeleri konusunda... Arkadaşlar, 300 000 civarında bir tahlille, Türkiye'deki toprak analizleri hakkında çok genel bir değerlendirme ve buna uygun bir gübre tavsiye tablosu ortaya çıkmış durumdadır; ama, Türkiye'deki, tarla diye ifade ettiğimiz tarım yapılan alanların sayısı veya işletmelerin kullandığı birimlerin sayısı 12 000 000'a yakındır. Dolayısıyla, sadece 300 000 örnekle, Türkiye genelinde bir tahlil yapılması hadisesi çok doğru değildir. Bunun giderek yaygınlaşması ve daha çok örneğe dayalı olarak tavsiyelerde bulunulması gerekiyor. Yeni bir projemizi, 2004 yılından itibaren uygulamaya koyacağız ve Türkiye'de, toprakların yeniden tahlili konusunda ve gübre tavsiyeleri konusunda, çiftçilerimiz açısından çok önemli bir hizmeti yerine getireceğiz.

Bu ara, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza bağlı üretme istasyonları ve TİGEM'le ilgili arazilerin özel firmalara kiraya verilmesi konusundaki gayretlerimiz sürüyor. Bununla ilgili olarak, zaman zaman eleştiriler geliyor; niçin bunları özel sektöre devrediyorsunuz diye.

Arkadaşlar, geçmişte, örnek olma amacıyla kurulmuş olan birkısım işletmeler, artık, bu özelliğini kaybediyor, örnek olma özelliğini kaybediyor. Özel sektör, çok öne geçmiş durumda. Dolayısıyla, aslî kullanım amacının dışına çıkmadan, bunları verimsiz bir şekilde kullanmak veya daha verimli bir şekilde kullanmanın bir yolu ve yöntemi olarak, böyle bir hadiseye başvuruyoruz ve dolayısıyla, böyle bir uygulama başlamış durumdadır.

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlayabilir misiniz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Peki efendim.

Bu ara, tohumculuk konusunda uyguladığımız bir hamle, ziraî mücadele konusunda; özellikle, tahıllarla ilgili konulardaki mücadelemizden, kamuoyuna daha önceleri bilgi verdim; 2004 yılında, bu konuda, çok daha yoğun bir çalışma uygulayacağız.

Bu ara, mevzuat çalışmasından da kısaca bahsetmek istiyorum. İyi bir hazırlık dönemi geçirdik ve Bakanlığımızla ilgili konularda, önümüzdeki günlerde, başta, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonumuz olmak üzere, Meclisimize, tarımla ilgili birçok konu, ama, en önemlisi, üretici birlikleri, Türkiye Ziraat Odaları Birliği yasa tasarısı, tarım ürünleri sigorta yasa tasarısı başta olmak üzere birçok konu, 2004 yılı içerisinde sizlere intikal ettirilecektir ve dolayısıyla, sektörümüzün ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemeler de, bir bakıma, bu dönem içerisinde yeniden şekillenecektir.

2004 yılındaki hedeflerimizden de, şöyle çok kısa bahsetmek istiyorum. Evvela, tarım bilgi sisteminin hızlı bir şekilde tamamlanması konusunda adımlar; doğrudan gelir desteği başta olmak üzere, tarım politikalarının yeniden değerlendirilmesi ve bu konuda, toplumumuzun geneli, başta çiftçilerimiz olmak üzere, tarımla ilgili örgütler, üniversitelerimiz ve siyaset kurumumuzun unsurlarıyla birlikte, bu konuda yeniden çalışmalar yapacağız ve dolayısıyla, tarımla ilgili politikalarımızı daha yerli ve daha millî hale getirme konusunda bir gayretimize şahit olacaksınız.

Prim uygulamalarını daha etkin bir şekilde yapma mücadelemiz devam edecek. Hayvancılıkla ilgili desteklerimiz 2004 yılında büyük ölçüde artacaktır. Bir misal vermek istiyorum. Hayvancılık destekleri 2002 yılında 75 trilyondur, 2003 yılı uygulama sonucu 130 trilyondur; bu sene, 489 trilyonluk bir kaynağı hayvancılık sektörünün teşviki için kullanacağız. Dolayısıyla, 2004 yılında, bu sektörün gelişmesini, hepimizin çok kuvvetli bir şekilde fark edeceğimizi ifade ediyorum, bunu göreceğimizi ümit ediyorum.

Bu ara, biraz da sorularınıza cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlarsanız, lütfen; çünkü, 7 dakika geçti.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Tamam efendim.

Soruların içerisinde, özellikle birkaç hususa, Sayın Gürol Ergin Hocamın sorularına kısaca bir cevap vermek istiyorum.

Evvela, tarımsal destekler konusunda bir ifade: "1998'de, gayri safî millî hâsılanın yüzde 6'sı gibi bir değer..." Fakat, uluslararası bir kurumdan atıf yaptı. Biz, onunla ilgili bilgileri genel olarak zaten biliyorduk; ama, Türkiye'de, gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'i ile 2'si arasında değişen bir destek vardır. Dolayısıyla, bununla ilgili konularda elbette daha yüksek destek arzu edilir; ama, bu, ülkenin kaynaklarına bağlıdır.

Gübre ve yem fiyatlarının son zamanlarda arttığı doğrudur. Gübre fiyatlarındaki artışın temel kaynağı uluslararası hareketlerdir ve özellikle, amonyak fiyatında meydana gelen gelişmelerdir. Bunun dışında, elbette, şu ifadeye katılma imkânı yoktur: Türkiye'deki yaşayan insanlarımız, hükümetimiz ve bu Parlamentonun çatısı altında bulunan herkes için, yapılması gereken, kendi çiftçisini korumaktır; Amerikan çiftçisinin menfaatlarını burada sürdürmek gibi ne bir niyetin ne de bir gayretin sahibi, ifadecisi ve ithamcısı olamayız.

Sulamanın çok önemli olduğunu belirttik, elbette katılıyorum...

BAŞKAN - Sayın Bakan, yazılı da cevap verebilirsiniz. O nedenle, süremiz de bir hayli ilerledi, ben, son sözlerinizi rica edeyim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Ben affınıza sığınarak, en son Sayın Mehmet Yıldırım'ın çok önem verdiği, ülkemizin kıymetli bir ürünü sarmısakla ilgili ifade ettiği, dile getirdiği bir olayı söylüyorum. Kendileri, Çin'den ithal edildiğini ve ülkeye kaçak yollarla da girdiğini söyledi. Ben, Türkiye'de Tarım Bakanlığının tarım ürünleriyle ilgili ithal izni konusunda yetki verdiğini biliyorum, herkes de biliyor bunu. Sarmısakla ilgili yasak dönem devam ediyor. Biz, bu içinde bulunduğumuz dönem içerisinde, ocak ayına kadar hiçbir talebe ithal izni vermedik, kontrol belgesi vermedik. Dolayısıyla, bu, belge olmadan kaçak olarak gelen bir ürün olabilir; konuyu araştıracağız, Dış Ticaretle ilgilendireceğiz. Kendisi bu konuda bizim yanıltılabileceğimizi söyledi; ama, benim altında imzam bulunan bir karar var; yani, Türkiye'de kontrol belgesi düzenlemenin açılacağı dönem 1 Ocak diye belirtmişim, 1 Ocak ile 1 Haziran arasında verilebilir diye belirtmişim. Dolayısıyla, bu dönem içerisinde, biz -iddia ediyorum, açıkça söylüyorum- sarmısak için ithal belgesi vermedik; ama, bu, kaçak yollardan girmiş olabilir; bununla ilgili konuyu da Dış Ticaret Müsteşarlığıyla açıklayacağız.

Bu önemli sektörle ilgili düşüncelerimi tam olarak ifade edemedim; ancak, şunu söylüyorum son olarak; Sayın Başkan, müsaadenizle bir dakika.

BAŞKAN - Sayın Bakan, rica edeyim; çünkü, süreyi çok aştık.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Bakanım, müsaade eder misiniz...

Zaten ocak döneminde veriyorsunuz belgeyi; ama, başka dönemde getiriliyor ve Taşköprü sarmısağı da satılıyor

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Hayır efendim.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Gelen sarmısaklar şimdi geliyor. Ocak ve mayıs dönemi hilei şerdir. Dondurulmuş olarak getiriliyor; ama, dondurulmuş  değildir. Kandırılıyorsunuz, bürokratlar sizi yanıltıyor. İthal edilmesine gerek yok. Üretim 2 kat artmıştır, fiyatlar düşmüştür. Çin milliyetçiliği yapmaya gerek yok!

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen...

Sayın Bakan, buyurun siz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Mehmet Bey, bu konuda sizinle farklı düşünmüyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, sözlerinizi tamamlar mısınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim, sözlerimi şöyle tamamlıyorum: Sayın milletvekilleri, 2003 yılı, çiftçilerimiz açısından, önceki yıllara göre nispî olarak olumlu anlamda değerlendirilebilecek bir yıldır.

2004 yılının, hepimiz için, özellikle çiftçilerimiz için daha verimli, bereketli ve hayırlı geçmesini diliyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, oyunun rengini belirtmek üzere, son söz olarak, Samsun Milletvekili Sayın Mehmet Kurt.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MEHMET KURT (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 yılı bütçesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gecenin bu saatinde sizlerin affına sığınarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde üç beş kelam etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, tarım sektörü, ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişmesinde çok önemli görevler üstlenmiş ve bu görevini günümüze kadar da sürdürmüştür.

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, habire sarmısak gösteriliyor.

AHMET KURT (Devamla) - 70 000 000 nüfusumuzun yaklaşık yüzde 40'ı kırsal kesimde yaşamaktadır ve istihdam içerisinde de yüzde 36'lık bir paya sahiptir. Türk tarımının ülke ekonomisindeki yerinin ve öneminin büyük olması dolayısıyla nüfusumuzun yüzde 40'lık bölümünün ekonomik ve sosyal yaşamında belirleyici bir konumu bulunan tarım sektörüne, hükümetimizce, makro dengelerimizi ve malî disiplinimizi bozmadan, önem ve öncelik verilmiştir.

Ülkemizde son yıllarda yaşanan ekonomik darboğazlar, çiftçilerimizin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinden kullanmış oldukları kredilerin geri ödemesinde zorluklar yaşatmıştır. Bu sorunu çözmeye yönelik olarak tarımsal kredilerin yeniden yapılandırılması noktasında 4876 sayılı Kanun çıkarılmış ve çiftçi borçları yeniden yapılandırılmıştır. 30 Eylül 2003 tarihi itibariyle 700 000 çiftçimiz, takriben 1 katrilyon lirayı aşan borcu için bu kolaylıktan yararlanmış, çiftçilerin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarına üç yılda ödeme kolaylığı getirilmiş olup, dolayısıyla, çiftçilerimizin, hacizlerine ve hapis yatmalarına son verilmiştir.

Fındık üreticisinin 2002 yılındaki gelir kayıplarının telafi edilmesi için, doğrudan gelir desteği kapsamında, çiftçi kayıt sistemine dahil olan fındık üreticilerine, 500 dekara kadar olan arazileri için, dekar başına ilave 25 000 000 lira ödeme yapılmış ve bu ödemeyle fındık üreticilerine sağlanan ilave ödeme tutarı, yaklaşık 95 trilyon lirayı bulmuştur.

Seçimlerde ortaya koyduğumuz taahhütlerimize uygun olarak ve doğrudan gelir ödemeleri sistemine entegre edilmek suretiyle çiftçilere mazot desteği sağlanmıştır. Bu çerçevede, 2003 yılı için, dekar başına 3 900 000 lira mazot desteği verilmiştir. Toplam maliyeti 650 trilyon lirayı bulan mazot desteğinin ilk taksitinin ödemesi yapılmış olup, ikinci taksiti 2004 yılında ödenecektir.

Ülkemizde üretim açığı bulunan 2002 yılı ürünü zeytinyağı, kütlü pamuk, yağlık ayçiçeği, soya fasulyesi ve kanolanın satışı karşılığında 264 trilyon liraya ulaşan bir kaynağın 2003 yılında üreticilerimize destek primi olarak ödenmesi kararlaştırılmış, prim ödemelerinde bir önceki yıla göre yüzde 39'luk bir destek artışı sağlanmıştır.

Hayvancılık destekleri kapsamında üreticilerimize 170 trilyon lira aktarılmış, böylelikle, bir önceki yıla göre yüzde 135'lik bir destek artışı sağlanmıştır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kaynaklarından her ay 10 tarımsal kooperatifin destekleneceği yeni bir proje başlatılmıştır.       1 000 Köye 1 000 Tarım Gönüllüsü Projesi de tarımsal kalkınmada yeni açılım arayışlarının bir yansıması olarak gündeme gelmiştir. Bu projeyle, işsiz durumdaki ziraat mühendislerimiz ve veteriner hekimlerimiz, ülkemizin değişik bölgelerinde üreticiyle yan yana çalışacak, tarımsal üretim konusunda üreticimizi bilgilendirecek ve yönlendirecektir.

Tarım ve hayvancılık sektöründe, çerçeve tarım kanunu, tohumluk sanayiin desteklenmesi ve hayvancılığın geliştirilmesi gibi konularda çalışmalar sürdürülmektedir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2004 yılı bütçesinde geçen yıla göre ortalama yüzde 27 artış sağlanmıştır. Doğrudan gelir desteği ödemeleri için, 2003 yılında, 2 katrilyon 10 trilyon liralık kaynak ayrılmış olup, çıkarılacak eködenek kanunuyla sağlanacak 310 trilyon lira ilave kaynakla birlikte doğrudan gelir desteği ödeneğinin 2 katrilyon 320 trilyon liraya yükseltilmesi öngörülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; prim ödemeleri için 300 trilyon, hayvancılık destekleri için de 200 trilyon lira ödenek ayrılmıştır. İlk defa 2004 yılı ürünü mısır, destekleme primi kapsamına alınmıştır. Şekerpancarı telafi ödemeleri için, 2004 yılı bütçesine 55 trilyon lira, çay kalite primi için de 40 trilyon lira kaynak öngörülmüştür. Dört yıldan bu yana uygulanamayan tarımsal kredi desteği için, ilk defa, 2004 yılı bütçesine 100 trilyon lira kaynak ayrılmıştır. Bu ödenekle, çiftçilerimize, piyasa faiz oranı altında yaklaşık 1 katrilyon lira kredi kullandırılması hedeflenmektedir.

Tarım Reformu Uygulama Projesi kapsamında yürütülen Alternatif Ürün Projesinin transfer tertibine, 2004 yılı bütçesinde 100 trilyon lira  kaynak konulmuştur. Bu kaynak, alternatif ürün hibe ödemeleri ile tarım satış kooperatif ve birliklerinin kıdem tazminatı ödemelerinde kullanılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı olan Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2004 yılı katma bütçe toplamı 17 trilyon 173 milyar liradır. Genel bütçede geçen yıla göre ortalama yüzde 12 artış sağlanmıştır.

3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu çerçevesinde, tarım işletmelerinin ekonomik büyüklüğe kavuşturulması hedeflenmiştir. Miras hukukumuza ve çeşitli kuruluşlarca arazide yapılan yapı faaliyetlerine bağlı olarak, tarımsal araziler sürekli küçülmektedir. Bu durum, Türk tarımının en önemli problemlerinden biridir. Hükümetimiz, kronikleşmiş bu problemlerin aşılmasında rasyonel kararlar almış olup, bu arazilerle alakalı kalıcı tedbirlerin alınmasında çalışmalara başlanmıştır.

Bu yapısal problemi çözmek üzere, uygulama alanlarımızda arazi toplulaştırma çalışmaları hızlandırılarak devam etmektedir. Bu toplulaştırma projesi kapsamında halen Edirne, Tekirdağ ve Şanlıurfa İllerinde toplam 139 köyde 96 958 hektar alana ait toplulaştırma projesi ihale edilmiş olup, çalışmalar devam etmektedir. Iğdır İlinde de 25 000 hektar alanın toplulaştırılmasına da 2004 yılında başlanacaktır.

Samsun İlinde sosyal yapının araştırılması ve şimdiki arazi kullanım durumuyla ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Samsun'un doğusunda ve batısında bulunan Kızılırmak ve Yeşilırmak Nehirlerinin en önemli oluşumu olan Bafra ve Çarşamba Ovalarının rantabıl kullanımıyla, arazi kullanım planlaması, yeni yatırım kararlarının alınmasında da oldukça etkili bir fonksiyon icra edecektir. Bafra ve Çarşamba Ovaları, bu bölgenin, büyük oranda sebze ve meyve ihtiyacını karşılamakta, bu ürünlerin bir kısmı da ihraç edilmektedir. Burada alınacak bir sulama yatırım kararı çok rantabl olup, bir yıl içerisinde aynısıyla üretime katkı olarak geri dönecektir. Konya İlinde de arazi kullanım kabiliyeti, sınıfları tespit edilmiş olan köylerde, 54 000 hektarlık alanda arazi kullanım planlama çalışmaları devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, yaklaşık 77 000 yerleşim biriminde 291 000 kilometrelik köy yolu ağıyla ulaşım hizmetleri vermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kurt, sözlerinizi tamamlar mısınız...

MEHMET KURT (Devamla) - Tamamlıyorum.

Bugün, ülkemizde, köyü olmayan yol kalmamıştır denilebilir.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sinop'a gel Sayın Vekilim, Sinop'a; yol var mı yok mu, gör!..

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Kastamonu'ya gel; 1 200 kilometre çamur yolumuz var! Ayda yaşıyoruz galiba!..

MEHMET KURT (Devamla) - Toplam yol ağının yüzde 31'i asfalt, yüzde 45'i stabilize kaplamalı ve yüzde 20'si tesviyeli yoldur. 2003 yılında iş veriminin artırılması için, yatılı şantiyeler şeklinde çalışma düzenine gidilmiştir. Tesviyeli yolların stabilize kaplama işine ağırlık verilerek, bu yollardan istifade eden 1 000 000 nüfusa, mevsim şartlarından etkilenmeyecek şekilde ulaşım imkânı sağlanmıştır.

2003 yılı mayıs ayı sonu itibariyle 771 540 kilometre yolda kar mücadelesi yapılmıştır.

Genel Müdürlük tarafından toplam 77 000 yerleşim biriminde yaşayan 14,5 milyon nüfusun yüzde 95'ine, ünitelerin ise yüzde 88'ine, yeterli ve sağlıklı içmesuyu götürülmüştür.

Tarım sektöründe su depolama tesisleri yapımına, arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetlerine, ülke düzeyinde toprak etüt ve haritalama çalışmalarına, erozyonla mücadele ve havza ıslahıyla basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılmasına ağırlık verilmektedir.

2003 yılında başlayan Türkiye toprak ve su kaynakları veritabanı projesi ise beş yıl içerisinde tamamlanacaktır.

Tarımiçi ve tarımdışı sahalarda 10 431 ailenin iskânı sağlanmış, 5 570 tarımsal işletme kurulmuş, 11 056 ilave konut kredisi ve teknik yardım hizmetleri verilmiştir. 2003 yılında inşaatı devam eden 1 400 adet iskân konutu tamamlanarak hak sahiplerine teslim edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama burada son verirken, 2004 yılı bütçesinin, memleketimize ve milletimize hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kurt.

Sayın milletvekilleri, şimdi, soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Söz talebinde bulunan sayın milletvekillerini arz ediyorum: Sayın Bulut, Sayın Tosun, Sayın Kükçükaşık, Sayın Yeni, Sayın Ülkü, Sayın Cantimur, Sayın Sıvacıoğlu, Sayın Ceylan, Sayın Ünlütepe, Sayın Balandı, Sayın Ilıcalı, Sayın Güven, Sayın Yazıcıoğlu, Sayın Gürsoy, Sayın Ergin ve Sayın Orhan.

Şimdi, sayın milletvekillerimizden şunu rica ediyorum: Soru sorma talebinde bulunan bütün milletvekillerimizin burada olduğunu görüyorum, sabahtan beri, görüşmeleri başından beri de izliyorlar; o nedenle, soruyu soran arkadaşlarımız, mümkün olduğu kadar zamanı tasarruflu kullanırlarsa veya birer soruyla yetinirlerse, soru sorma talebinde bulunan birçok arkadaşımız da sorusunu sorma olanağı bulur.

Sayın Bulut, buyurun.

ERSOY BULUT (Mersin) - Öncelikle, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımıza soruyorum: Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü, 3,7 milyon hektar arazisi, yetişmiş personeli, modern imkânlara sahip tesisleriyle ülkemizin en büyük tohumculuk ve damızlık üreticisi konumundadır. Bu kuruma ait 22 işletmenin özel sektöre kiraya verilmesi, çiftçilerimiz için ne getirecektir?

Doğrudan gelir desteğinden bir nebze bahsettiniz; ama, biraz evvel, yine, telefonlar geldi; çiftçilerimiz "2003 yılında ödenmeyen doğrudan gelir desteği -çünkü, bir hafta kaldı- kesinlikle ne zaman ödenecek" diyor?

Özellikle seçim bölgem Gülnar'da nohut fiyatları geçen yıl 600 000 lirayken, bu yıl 400 000 liraya, elma fiyatları 30 000 liraya düşmüş. Kuru üzümün büyük bir bölümü, Tekel tarafından alınmadığı için, elde kalmış. Muz fiyatları, geçen yılki fiyatların çok altında. Tüm sebze ve meyveler aynı durumda. Çiftçimizi bitiren ithalata, hâlâ, devam etmeyi düşünüyor musunuz? Çiftçimiz bunu soruyor.

Araştırma enstitülerimizden Akdeniz Araştırma Enstitüsü, Erdemli Bahçe Kültürü Araştırma Enstitüsü, Bursa İpekböcekçiliği Araştırma Enstitüsü gibi kendisini kanıtlamış, yöre ve ülke tarımına ışık saçmış kuruluşlarımızın özelleştirileceği ya da kiraya verileceği hususu doğru mudur?

Sayın İçişleri Bakanımıza soruyorum: Biraz evvel, Sayın Bakan, emniyet teşkilatıyla ilgili olarak, özlük hakları konusunda iyileştirme yapılacağından bahsettiler; ama, böyle güzide bir kuruluşta tam anlamıyla ne şekilde bir iyileştirme yapılacak, hangi konularda iyileştirme yapılacak; bunları tam anlamış olmadığım için şöyle soruyorum:

Emniyet teşkilatında, polisle birlikte çalışan çarşı ve mahalle bekçilerimizin "Emniyet Hizmetleri Sınıfı" kadrolarına aktarılmasını düşünüyor musunuz?

Aynı Bakanlığa bağlı olan jandarma assubaya oranla, aynı kanunlardan yetki alan ve benzer işi yapan bir polis memurunun maaşı çok daha düşüktür. "Eşit işe eşit ücret" ilkesi gereğince, bunu düzelterek, daha zor şartlar altında görev yapan polislerin maaşlarını yükseltmeyi düşünüyor musunuz?

Diğer kurumlarda görevli memurlar ayda ortalama 171 saat, emniyet personeli ise ayda ortalama 316 saat olmak üzere, diğer memurların bir katı daha fazla çalışmaktadırlar.

BAŞKAN - Sayın Bulut, diğer arkadaşlarımız da var; lütfen, son cümlenizi alayım.

ERSOY BULUT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan; bize, lütfen, azıcık fırsat verin.

Emniyet personelinin çalışma sürelerinin aşağı çekilmesi ya da çalışmalarının karşılığı olan fazla çalışma ücretlerinin yükseltilmesi için çalışmanız var mıdır?

Emniyet teşkilatından emekli olanlar, çalışırken aldıkları maaşın yüzde 50'si oranında emekli maaşı almaktadır. Çalışırken güvenlik gibi tehlikeli bir görevi yürütenlerin, emekli olunca...

BAŞKAN - Sayın Bulut, tamam; lütfen...

ERSOY BULUT (Mersin) - Bitiriyorum, en son cümlemi söylüyorum.

Zor şartlarda hizmet veren polisimiz can pahasına görev yapmaktadır. Çalışma şartları nedeniyle, son yıllarda, polisteki intihar olayları da artmıştır. Polisin çalışma şartları iyileştirilerek, bu tür elim olayların azaltılması konusunda çalışma yapıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bulut.

Sayın Küçükaşık, buyurun.

Yalnız bir soru sorun; lütfen.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Ben, Sayın İçişleri Bakanımıza sormak istiyorum.

Her ne kadar, biraz önce, Sayın Dışişleri Bakanımız, Refah Partisinin kayıp trilyon davasını iyi takip etmediğimizi söylese de;

1- Dokunulmazlığınız nedeniyle, ceza davasında aleyhinize düzenlenen fezleke şu anda Mecliste beklemektedir.

2- Asliye hukuk mahkemesinde devam eden alacak davasında ise, gerek sizin gerekse Sayın Dışişleri Bakanının tüm mal varlığına ihtiyatî tedbir konulduğunu öğrenmiş bulunmaktayız.

Gerek dokunulmazlığın kaldırılmaması gerekse tüm mal varlığınıza ihtiyaten tedbir konulması, bizce, Parlamentonun onurunu zedelemektedir ve bizleri rahatsız etmektedir. Siz de, artık, dokunulmazlığınızın kaldırılarak, sizinle aynı konumda olan ve ceza davasından beraat eden Sayın Oğuzhan Asiltürk ve diğerleri konumuna gelmeyi düşünüyor musunuz?

İkinci sorum...

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Tarım Bakanına bir soru soracağım; sadece gübre ve yem hakkında soracağım...

BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, yorum da katıyorsunuz; yorum katmadan söyleyin lütfen.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Bir soru soracağım.

BAŞKAN - Peki, buyurun; yorumsuz...

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Gübre fiyatları ve yem fiyatları son üç ayda yüzde 25 oranında arttı. İndirimi düşünüyor musunuz? Bu bir.

İkincisi, Ziraat Bankasında birinci taksitte aftan yararlanan insanların oranı yüzde 45 ve şu anda yüzde 115,2 yıllık faiz ödüyorlar. Yeniden yapılandırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.

Sayın Yeni, buyurun.

AHMET YENİ (Samsun) - Birinci sorum: Önceki hükümet döneminde, yüzde 6'dan daha düşük eğimli araziler fındık söküm alanı olarak belirlenmişti. Samsun İlinde bu alanların belirlenmesinde hatalı uygulamalar yapıldığını gözlemliyoruz. Bu alanlarda yeniden tespit çalışması yapacak mısınız?

İkinci sorum: Güneydoğu Anadolu Bölgesinde tütün ekim alanı olmaktan çıkarılan araziler için üreticiye dekar başına 80 dolar ödeme yapılmaktadır. Samsun İlinde de tütün ekimi sınırlandırıldığı halde, Samsun'daki üreticilere neden ödeme yapılmıyor?

Üçüncü sorum: TİGEM arazilerini ve üretme istasyonlarını özelleştirme çalışmalarımız var mı? Niçin özelleştiriyorsunuz?

Son sorum: 1 000 Köye 1 000 Tarım Gönüllüsü Projeniz hakkındaki gelişmeler nelerdir? Geçmişte köy grup teknisyenlerini köylerde tutamadınız, şimdi 1 000 köyde 1 000 mühendisi nasıl tutacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yeni.

Sayın Resul Tosun, buyurun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İçişleri Bakanımıza iki sorum vardı, onu CHP'li arkadaşlar sordular; onun için, zaman almamak için o sorulara girmiyorum. Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımıza sorum var.

Çiftçi borçlarına getirilen yeniden yapılandırmanın belli rahatlıkları görülüyor; ancak, halen tarım sektöründe kullanılan faiz oranları, diğer faiz oranlarıyla aynıdır. Bu durum, çiftçilerin kredi kullanımını zorlaştırmaktadır. Tarımsal kredi faizleri konusunda önümüzdeki yıl için çiftçilerimize bir kolaylık getirmeyi düşünüyor musunuz?

Toprak analizleri, gübre tavsiyesiyle ilgili bir çalışmadan bahsediyorsunuz. Bu çalışmayla neyi hedefliyorsunuz? Türkiye'de bu çalışmalar daha önce yapılmadı mı?

Son sorum: Toprak Mahsulleri ofislerinde küçültme çalışmalarının sürdürüldüğü biliniyor. Küçültmeyle neyi amaçlıyorsunuz? Toprak Mahsulleri ofisleri, bu yıl, çiftçiden daha az buğday alırken, yurt dışından daha çok aldı; neden?

Soru böyle sorulur!

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Resul Tosun.

Sayın Ülkü, buyurun.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Benim sorum Sayın İçişleri Bakanına.

Vatandaş, kendisine en yakın birimden hizmet almak istemektedir diye söyleniliyor, biz de söylüyoruz; ancak, 6 Ağustos 2003 tarihinde yürürlüğe giren ve İl Dernekler Müdürlüğünün yeni yapısını da kapsayan ve atama yetkisinin valiliklerde olması, yerelleşmenin ve demokratikleşmenin gereği olan müdür ve memur atamaları, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Şahabettin Harput tarafından durdurulmuştur. Hemen ardından, Afyon...

BAŞKAN - Sayın Ülkü, sorunuzu alabilir miyim; açıklamaya gerek yok; sorunuzu alayım,

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - ... ve ülkenin diğer yerlerinde birden bire yetki gaspı yapılarak, Bakan adına, Celalettin Lekesiz isimli genel müdür tarafından başka bir şey uygulamaya konulmuştur. Afyon Valiliği emrinde şef olarak çalışan Nuri Ahmet Gök, aynı ilin dernekler müdürlüğüne; Bolvadin Yazı İşleri Müdürü İsmail Özdemir, Burdur İl Dernekler Müdürlüğüne atanmıştır. Bu da gösteriyor ki, AKP Hükümeti, her alanda bize hikâye anlatmakta ve hızla kadrolaşmaktadır. Örnek...

BAŞKAN - Sayın Ülkü, lütfen efendim...

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Örnekleri veriyorum. Soru bu efendim.

İmamlar Birliği operasyonunu yapan Bursa Emniyet Müdürü Reşit Altay, niçin Kırklareli'ne gönderilmiştir? Hizbullah operasyonuna imza atan Diyarbakır Emniyet Müdürü Atilla Çınar, niçin Tokat'a gönderilmiştir? Gaziantep Emniyet Müdürü Ali Kalkan, niçin Uşak'a gönderilmiştir? Şırnak'ta, Hizbullah'ın silah deposunu ortaya çıkaran Metin Şen, niçin merkeze alınmıştır? Adana'da hücre evlerini ortaya çıkarıp, Hizbullah'a darbe vuran Hüseyin Çapkın, niçin Bursa'ya getirilmiştir? Konya'da Hizbullah'ın liderini yakalayıp, hücre evlerini ortaya çıkaran Mehmet Aksu, niçin merkeze alınmıştır? Ayrıca, Hüseyin Çapkın, Hizbullah'tan başka Gaziantep Fuarında İncil satanlara atılan bombanın faillerini yakalamıştır, polisin de içerisinde bulunduğu otomobil çetesini çökertmiştir. Buna rağmen, niçin bunlar pasif görevlerdedir? Lütfen cevaplayınız.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.

Sayın Cantimur, buyurun.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Sayın Başkan, Tarım ve Köyişleri Bakanımıza bir soru yöneltmek istiyorum.

Kamuoyunda çok tartışılan, doğrudan gelir desteği uygulamaları için bir politika değişikliği düşünüyor musunuz?

Mazot desteği uygulamasına önümüzdeki yıllarda da devam edilecek mi?

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Sıvacıoğlu, buyurun.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanıma hemen sormak istiyorum. Halkımızın merakla beklediği 2003 yılı doğrudan gelir desteği ödemelerine hangi kriterlere göre, hangi illerden ne zaman başlamayı düşünüyorsunuz?

İkinci sorum: Organize sanayi bölgelerine benzer şekilde, Bakanlığınızca, organize tarım bölgeleri kurma konusu kamuoyunun gündemine taşınmaktadır. Bundan neyi amaçlıyorsunuz?

İçişleri Bakanıma hemen sormak istiyorum: Kastamonu'nun Araç, İhsangazi ve Devrekani İlçelerinde köye hizmet götürme birlikleri tarafından süt toplanılmıştı. Bu ilçelerimizde 400'den fazla insan paralarını hâlâ alamamıştır. Ne zaman ödeyeceklerdir?

Bir sorum da Sayın Başkanlığa: Bütün illerden ayrı ayrı tarım ürünleri vesaire getirmek suretiyle Mecliste yerli malı haftası yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Ceylan.

Sayın Ünlütepe, bir soru da sizden alayım; ama, bir soru; çünkü, süre doldu.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon)- Ben, Tarım Bakanına sormak istiyorum.

Afyon, Türkiye et ihtiyacının yüzde 23'ünü, İstanbul'un et ihtiyacının da yüzde 50'sini karşılamaktadır. Bu dönemde Afyon'da faaliyet gösteren Kocatepe Tarımsal Araştırma Enstitüsü kapatılmıştır. Halbuki, burada, manda ve ineklerin damızlığı üzerine çalışmalar yapılmaktaydı. Bunun kapatılma gerekçesi?.. Açılacak olan hayvancılık bölgesi kapsamında Afyon'un değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini soruyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Sayın Ceylan, sizden bir soru alayım.

Buyurun Sayın Ceylan.

MEHMET CEYLAN (Karabük)- Sayın Başkanım, benim sorum Sayın Tosun tarafından soruldu; bu yüzden, vazgeçiyorum.

BAŞKAN- Çok teşekkür ederim.

Sayın Balandı, buyurun.

REYHAN BALANDI (Afyon)- Sayın Başkan, Saygıdeğer İçişleri Bakanımıza bir sorum olacak: Diğer kurumlarda görevli memurlar ayda ortalama 171 saat, emniyet personeli ise ayda ortalama 316 saat olmak üzere, diğer memurların 1 katı daha fazla çalışmaktadır. Emniyet personelinin daha fazla çalışma sürelerinin aşağıya çekilmesi veya çalışmalarının karşılığı olan fazla çalışma ücretlerinin yükseltilmesi için çalışmalarınız var mıdır?

Sayın Tarım Bakanımıza da kısaca bir soru yöneltmek istiyorum.

Afyon, geçimini haşhaştan sağlamaktadır. Afyon Şehriyle özdeşleşmiş haşhaş bitkisine uygulanan kotayla ilgili, önümüzdeki sezon kotanın kaldırılmasına yönelik bir tedbir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Ilıcalı?.. Yok.

Teşekkür ederim.

ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sorular bölümü de bitti; şimdi yanıtlara geçeceğiz.

ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi söz aldı, ben niye alamıyorum?

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan...

ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Sayın Başkanım, Sayın İçişleri Bakanıma soruyorum; emniyet teşkilatında...

BAŞKAN - Bir saniye... Size söz vermedim.

ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Süre bitti; keşke önceden duyabilseydim sesinizi, söz verirdim; ama, 3 dakika geçti.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, bir soru sorsun.

BAŞKAN - Peki; yalnız bir soru alıyorum.

Buyurun.

ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben, İçişleri Bakanımıza soruyorum: Yeni yerel yönetimler yasası çıkana kadar, geçtiğimiz 2003 yılında malî açıdan belediyelere destekte bulundunuz mu?

Yine, yasa çıkana kadar, 2004 yılında, böyle bir çalışmayı, malî açıdan destek çalışmasını sağlayacak mısınız?

Bir de, bekçilerimizin konumu var. Maalesef, sayıları çok azalmasına rağmen, bunlar emniyet hizmetleri sınıfında görülmüyorlar. Bu arkadaşlarımızın -İçişleri Komisyonunda olmamız hasebiyle- çok fazla ricaları var. Bu konuda çalışmanız var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın bakanlarım, önceki konuşmanızda da süreyi bir hayli aştınız; o nedenle, 10 dakikalık süreye özellikle uymanızı diliyorum.

Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bulut'un sorularından bazılarını cevaplayacağım. Emniyet teşkilatında polisle birlikte çalışan mahalle ve çarşı bekçileriyle ilgili sormuştu. Çarşı ve mahalle bekçilerimizin emniyet hizmetleri sınıfı kadrosuna aktarılması ve özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili çalışmalar Bakanlığımda yürütülmektedir, son aşamasına gelindi diyebilirim.

Yine, polislerimizin özlük hakları, çalışma saatleri, emeklilikleri ve sosyal durumlarıyla ilgili hep birbiriyle ilişkili olan soruları var arkadaşımızın 2, 3, 4, 5... Aynı şekilde, Afyon Milletvekilimiz Sayın Balandı da sormuşlardır. Polislerimizin -biraz önce konuşurken de ifade ettim- özlük haklarıyla ilgili çalışmalar Bakanlığımda yapılmaktadır. Hem ücretlerinin artırılması hem de emeklilik durumlarının düzeltilmesiyle ilgili bu çalışmalar yapılmaktadır.

Çalışma saatlerine gelince; çalışma saatlerinin aşağıya çekilmesi ve bunun fazla mesai ödemek suretiyle veya başka yollarla telafisi için çalışma yapılıyor. Ben, Bakanlığa gelir gelmez, çıkardığım ilk genelgeyle de valilerimizi, polislerimizin, emniyet mensuplarımızın çalışma saatleriyle ilgili düzenlemeye dikkat etmeleri konusunda da uyarmıştım.

Yine, Sayın Başkanım, Bursa milletvekilimizin "yerel yönetimlerle, belediyelerle malî bakımdan bir şey yapılabildi mi" şeklinde sorusu oldu. Bakın, demin de söyledim; 58 inci hükümet göreve başlar başlamaz, yerel yönetimlerle ilgili önemli reform çalışmalarına başladık; akabinde 59 uncu hükümetimiz kuruldu; Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan beyin talimatlarıyla bu çalışmalar hızlandırıldı. Ben uzun uzun anlattım o yöntemi. Ancak, bunlar yapılıncaya kadar, yine Sayın Başbakanın bizzat talimatıyla, İller Bankasına verdiği talimatla, borçlarına mahsuben her ay kesilen paranın -ki, bu bazı dönemlerde, gönderilen paranın hemen hemen tümü dahi kesilebiliyordu- verdiği paranın yüzde 40'tan fazlası kesilmeyecek, yüzde 60'ı belediyelere ödenecek denildi ve hiçbir ayırım yapılmaksızın bütün belediyelere bu uygulandı; borçlarına mahsuben en fazla yüzde 40'ı kesildi, yüzde 60'ı kendilerine ödendi.

Efendim, Sayın Ülkü sordular: Değerli arkadaşlarım, dernekler, Avrupa uyum yasaları çerçevesinde, emniyetten alınıp İçişleri Bakanlığında dernekler şubeleri kuruldu ve her ilde bir şube müdürü, buna bağlı olarak da memurlar...

Şimdi, değerli arkadaşımızın belirttiği, Müsteşar Vekilimizin imzasıyla durdurulan şudur: İllere müdür tayin etmeden memurları tayin etmeyelim, önce müdür tayin edelim ve yine kendisi ifade ettiler "Personel Genel Müdürümüzün imzasıyla" dediler. Onay benden çıkmıştır. Birtakım illere müdür ataması yapılmıştı. Bu yapılan atamaların tebliği, illere duyurulması yine benim adıma Genel Müdürün imzasıyla gidiyor. Ancak, atama onayı benim tarafımdan imzalanmıştır.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Valilikler yetkili kılınmıştır!

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Bütün illere henüz atama yapılmadı. Birçok ile müdür ataması yaptık. Müdür ataması yapıldıktan sonra da memurların atamasını yapacağız. Onun için durdurulmuştu.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Valilikler yetkili idi hani?!

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Bunun kadrolaşmayla da ilgisi yok. Yeni kurulmuş bir birim, yeni kuruldu. Mecburuz; yani buna adam tayin edeceğiz. Ne yapmamız lazım?!

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Sayın Bakanım, valilikler yetkili, valilikler...  Yanlış biliyorsunuz.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Hayır efendim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Genelgenizde öyle ama...

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ayrıca, atanan emniyet müdürlerimizle ilgili ben yazılı cevap da vereceğim. Şu kadarını söyleyeyim: Emniyet müdürleri, yönetim kabiliyeti olan ve her konuda uzman olan arkadaşlarımızdır. Bir il emniyet müdürüne, siz, sadece şu konuda uzmandır diyemezsiniz; o, emniyet müdürü olmaz. Emniyet müdürü aynı zamanda yöneticidir. İşin uzmanı olanlar, işi götüren arkadaşlarımız; yani, şube müdürleridir ve emniyet müdür yardımcılarıdır. Emniyet müdürü yönetir, koordinasyonu sağlar, nezaret eder.

Şimdi, bir arkadaşımız Adana'dan Bursa'ya tayin edilmiştir; yani, bunda ne durum var ki; arkadaşımız orada hizmet yapmıştır şimdi gelmiş Bursa İlinde hizmetini yapacaktır; ama, bunun tam tersi, biz, geçmişte, Hizbullah operasyonu yapıp birtakım pasif görevlerde olan arkadaşlarımızı eski görev yerlerine getirdik. Adana'da operasyon yapan, Hizbullahın ikinci liderinin ölü olarak ele geçirilmesini temin eden, operasyonu yöneten arkadaşı getirmişiz Emniyet Genel Müdürlüğünde bu işle ilgili dairenin başına oturtmuşuz. Diyarbakır'da Hizbullah operasyonu rahmetli Gaffar Okan zamanında başlamıştır; en büyük operasyonu İstanbul'la ilişkili olarak o yapmıştır; o emniyet müdürüydü, onun yardımcısı durumunda olan, o işleri yöneten şube müdürü arkadaşımızı da, şark hizmeti bittiği için, Diyarbakır'dan getirmişiz o ilgili dairenin başkan yardımcısı yapmışız; yani, en önemli noktasına oturtmuşuz.

Yine, Hizbullah operasyonunda mezar evleri bulan, ortaya çıkaran arkadaşımız, o görevden uzaklaştırılmış Muğla'ya şube müdürü yapılmıştı; biz getirdik eski görevinin başına koyduk ve son olarak da şunu ifade ediyorum: İstihbarat Dairesi Başkanlığında, bu konular, İmamlar Birliği dahil, Hizbullah dahil, bütün bu örgütlerle mücadeleyi yürüten arkadaşımız onbir yıldır aynı dairenin başındadır, kimse değişmemiştir.

Arz ediyorum efendim.

Biraz da Sayın Tarım Bakanımıza mı bırakalım. (Gülüşmeler)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Bakanımıza da 2,5 dakika süre kaldı.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Bakan, benim soruma cevap vermediniz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Başkan, arkadaşlar, “niye değiştirdiniz demiyor, niye değiştirmediniz" demek istiyor.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Evet, Sayın Küçükaşık'ın sorusuna cevap vereyim.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Gül de burada açıklamıştır. Refah davasında, bizimle aynı durumda olup -yani, genel başkanyardımcısı olmamızdan dolayı o davaya dahil edilmişiz- dokunulmazlıkları kalkan arkadaşlar yargılanmış, beraat etmişlerdir; beraatları da Yargıtay tarafından onanmıştır.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Benim de söylediğim o.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Biraz sabırlı olun, önümüzdeki hafta nasıl davranacağımızı göreceksiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ben, diğerlerini de yazılı cevaplayacağım.

Teşekkür ediyorum.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - İnşallah...

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Bakan, size 2 dakika süre  kaldı.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Bana mı 2 dakika süre kaldı?..

BAŞKAN - Evet. Sayın Bakan, yazılı olarak da cevap verebilirsiniz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Peki efendim. O zaman, ben, kamuoyunun en çok beklediği, sizlerin de duymak istediğiniz hususları -aslında konuşmam sırasında kısaca cevap verdim ama- biraz açayım; doğrudan gelirle ilgili konular...

Arkadaşlar, 2003 yılının doğrudan gelir desteği ödemelerine, geriye kalan gün az da olsa, 2003 yılı içerisinde 500 trilyon ödeyeceğiz. Bununla ilgili kriter şudur: Tarımsal ürünlerin bu sektörde faaliyet gösteren insanlarla irtibatlandırılarak, tarımda çalışanların fert başına düşen tarımsal katmadeğer oranına göre bir sıralamadır; bu, iller ve ilçeler bazında yapılmış durumdadır. Sanıyorum, bugünlerde, bununla ilgili, Hazine, çalışmasını tamamlayacak ve 35 ili kapsayan veya eğer, buna, ilçeler bazında girecek olursa, o ölçüde bir sıralamayı kamuoyuna duyuracağız. Dolayısıyla, evvela çiftçilerimiz açısından beklenen ifadesi, bu ay içerisinde 500 trilyonun kendilerine intikal edeceğidir. Ocak, şubat, mart aylarında bu tamamlanacak; yani, doğrudan gelir desteğinin yüzde 50'lik kısmının kalan illerimize ve ilçelerimize dağıtımını tamamlayacağız. Dolayısıyla, yeni yılın ilk üç ayı içerisinde bu işler tamamlanmış olacaktır. Bu, herhalde, onların, en çok beklediği cevaptır veya en çok öğrenmek istedikleri sorudur. Onun dışında...

BAŞKAN - Evet Sayın Bakan teşekkür ediyorum.

TARIM VE KÖY İŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Peki efendim, tamam.

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkanım, bir noktayı düzeltmek için söz alabilir miyim.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, 9 dakikayı size kullandırdım. Sayın Bakana haksızlık...

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Düzelteceğim bir noktayı.

BAŞKAN - Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Efendim, Dernekler masasıyla ilgili olarak, müdürlerini biz tayin edeceğiz; memurları, yine, valiler tayin edecek. Müsteşarın imzasıyla valilere yazılan yazıda "bekleyin, müdür tayin edilsin, ondan sonra memurları kendiniz tayin edin" denilmekte. Memurları valiler tayin edecek, biz, tayin etmeyeceğiz.

Teşekkürler efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap kısmı da tamamlandı.

Şimdi, sırasıyla, 9 uncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

İçişleri Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10-  İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- İçişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                    Açıklama                                                   Lira            

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                587 990 239 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                33 939 692 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                352 069 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                                İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                                 11 500 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                Eğitim Hizmetleri                                3 569 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- İçişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

İçişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                                                           Lira            

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                501 632 954 480 000

- Toplam Harcama                                :                                455 951 665 290 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                14 988 663 770 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                9 934 312 830 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

  Ger. Ertesi Yıla Devreden Ödenek                                :                                40 626 938 250 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.82 - EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod              Açıklama                                                                        Lira           

01        Genel Kamu Hizmetleri        90 437 334 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02        Savunma Hizmetleri        228 610 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03        Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri        3 672 354 056 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07        Sağlık Hizmetleri        3 109 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09        Eğitim Hizmetleri        104 821 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Emniyet Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                          Lira            

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                2 686 815 551 940 000

- Toplam Harcama                                :                                2 631 290 425 010 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                73 759 897 780 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                41 519 435 630 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

  Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek                                :                                23 284 664 780 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve Dış Proje

  Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden                                :                                17 422 769 050 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.81 - JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                 Açıklama                                                                      Lira           

03         Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri         2 219 673 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Jandarma Genel Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                     Lira            

- Genel Ödenek Toplamı        :        1 593 227 474 220 000

- Toplam Harcama        :        1 521 591 052 770 000

- İptal Edilen Ödenek        :        90 182 909 830 000

- Ödenek Dışı Harcama        :        18 731 765 670 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

  Kanunlar Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek :        185 277 290 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve Dış Proje Kre-

  dilerinden Ertesi Yıla Devreden        :        83 599 357 460 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Jandarma Genel Komutanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.83  - SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                Açıklama                                                                      Lira           

03                                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                152 350 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                                                           Lira            

 - Genel Ödenek Toplamı                                :                                84 100 702 400 000

- Toplam Harcama                                :                                72 631 912 530 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                11 716 702 370 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                247 912 500 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve Dış Proje

  Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden                                :                                8 624 378 350 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

17 - TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod             Açıklama                                                                         Lira            Ê

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                24 739 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                439 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                864 506 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                Eğitim Hizmetleri                                26 038 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                                                           Lira            

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                615 979 713 110 000

- Toplam Harcama                                :                                587 381 632 890 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                21 290 676 890 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                10 969 641 630 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

  Ger. Ertesi Yıla Devreden Ödenek:                                :                                18 277 044 960 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

17.91 -  TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod           Açıklama                                                                           Lira           

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                2 560 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                106 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                14 507 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD                  Açıklama                                                                     Lira             

02                          Vergi Dışı Gelirler  649 371 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                          Sermaye Gelirleri   100 629 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                          Alınan Bağış ve Yardımlar          16 423 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...  Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                                                           Lira            

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                13 320 682 200 000

- Toplam Harcama                                :                                9 148 951 530 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                4 440 707 480 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                268 976 810 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                                                                                                           Lira            

- Bütçe tahmini                                :                                11 187 000 000 000

- Yılı tahsilatı                                :                                10 063 423 690 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

17.92 - KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod            Açıklama                                                                          Lira           

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                155 503 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                454 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                1 425 215 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                                İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                                148 252 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD                        Açıklama                                                               Lira             

02                                Vergi Dışı Gelirler                                71 000 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                Sermaye Gelirleri                                9 000 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Alınan Bağış ve Yardımlar                                1 615 424 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN-  (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                                                           Lira                 

 - Genel Ödenek Toplamı                                :                                1 450 058 450 780 000

- Toplam Harcama                                :                                1 429 571 264 660 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                18 370 367 270 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                353 508 030 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

  Ger. Ertesi Yıla Devreden Ödenek                                :                                2 470 326 880 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve Dış Proje

  Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden                                :                                490 258 660 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                                                                                                           Lira                 

- Bütçe tahmini                                :                                1 291 493 700 000 000

- Yılı tahsilatı                                :                                1 413 912 076 000 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Böylece, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçeleri ile 2002 mâli yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, 9 uncu tur görüşmelerin tamamlanmasıyla, bugünkü programda yer alan bütçelerin görüşmeleri de tamamlanmıştır.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 23 Aralık 2003 Salı günü Saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 23.15