DÖNEM : 22 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 36
34 üncü Birleşim
22 Aralık 2003 Pazartesi
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMALAR
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656,
3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S. Sayısı: 284, 286, 285, 287)
A)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1. - Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Dışişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
B) KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANLIĞI
1. - Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004
Malî Yılı Bütçesi
2. - Kültür Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
3. - Turizm Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
C) ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
2002 Malî Yılı Kesinhesabı
D)
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1. - İçişleri Bakanlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - İçişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
a)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Emniyet Genel Müdürlüğü 2004
Malî Yılı Bütçesi
2. - Emniyet Genel Müdürlüğü 2002 Malî
Yılı Kesinhesabı
b) JANDARMA
GENEL KOMUTANLIĞI
1. - Jandarma Genel Komutanlığı 2004
Malî Yılı Bütçesi
2 .- Jandarma Genel Komutanlığı 2002 Malî
Yılı Kesinhesabı
c) SAHİL
GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1. - Sahil Güvenlik Komutanlığı 2004
Malî Yılı Bütçesi
2. - Sahil Güvenlik Komutanlığı 2002 Malî
Yılı Kesinhesabı
E) TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1. - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004
Malî Yılı Bütçesi
2. - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2002
Malî Yılı Kesinhesabı
a) TARIM
REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2002
Malî Yılı Kesinhesabı
b) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004
Malî Yılı Bütçesi
2. - Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002
Malî Yılı Kesinhesabı
V. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1. - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
İsviçre Konfederasyonu Parlamentosu Ulusal Meclis Kanadının 16 Aralık 2003
tarihinde sözde Ermeni soykırımının tanınması konusunda, tarihî gerçekleri
kasıtlı biçimde çarpıtan, hatalı ve tek yanlı aldığı kararı kınadığına ve kabul
edilmez olarak değerlendirdiğine ilişkin AK Parti ve CHP Grup
Başkanvekillerinin ortak önergeleri
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - 3-19 Haziran 2003 tarihleri arasında
Cenevre'de yapılan 91 inci Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel
Konferansında kabul edilen "185 sayılı Gemiadamlarının Kimlik Belgeleri
Sözleşmesi (Gözden geçirilmiş) 2003" hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine
bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/419)
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in,
ASKİ'nin uyguladığı su tarifesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu'nun cevabı (7/1406)
2. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın,
gazi sağlık fişlerinin toplatılmasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı
M.Vecdi Gönül'ün cevabı (7/1409)
3. - Mersin Milletvekili Şefik Zengin'in,
uzman erbaşların özlük haklarıyla ilgili yeni düzenleme çalışmalarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönül'ün cevabı (7/1470)
4. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, Adana'da afet kapsamındaki bir gayrimenkulün satıldığı iddialarına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1476)
5. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
Ülkemizdeki ABD askeri varlığına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi
Gönül'ün cevabı (7/1558)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak
beş oturum yaptı.
2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656,
3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) görüşmelerine
devam olunarak;
Ulaştırma Bakanlığı,
Denizcilik Müsteşarlığı,
Sağlık Bakanlığı,
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Millî Eğitim Bakanlığı,
Yüksek Öğretim Kurulu,
Üniversiteler (53 adet),
2004 malî yılı bütçeleri ile 2002 malî
yılı kesinhesapları, kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 22 Aralık 2003
Pazartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 21.53'te son verildi.
|
Sadık
Yakut |
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mevlüt
Akgün |
Ahmet
Küçük |
|
Karaman |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. : 52
II. - GELEN
KÂĞITLAR
22 Aralık
2003 Pazartesi
Tasarılar
1. - İcra ve İflas Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/718) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12.12.2003)
2. - Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye
İşletmesi Kuruluşu Hakkında Kanun ile Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/719) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.12.2003)
3. - Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı (1/720) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.12.2003)
Sözlü Soru
Önergesi
1. - Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, BOTAŞ eski yöneticileri hakkında verilen mahkeme kararına ilişkin
Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/891) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.12.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - İstanbul Milletvekili Alaattin
Büyükkaya'nın, Avusturyalı öğrencilerin öğrenim harcının kaldırılması için bir
çalışma olup olmadığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1691) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
2. - Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya'nın, Millî Eğitim Geliştirme Projesi için alınan kredinin amacı
dışında kullanıldığı iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1692) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.12.2003)
3. - Samsun Milletvekili Mustafa Çakır'ın,
istisna akdi ile yurtdışında çalışan işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1683) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.12.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 11.00
22 Aralık
2003 Pazartesi
BAŞKAN:
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP
ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K
L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik
sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden
yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama
pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı yoktur.
Birleşime 15 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 11.10
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.40
BAŞKAN:
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP
ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III. - Y O
K L A M A
BAŞKAN - Önceki oturumda toplantı
yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, yoklamayı tekrarlayacağım.
Yoklama için 5 dakika süre veriyorum. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen sayın milletvekillerinin, yoklama
pusulalarını Başkanlığımıza göndermelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, 2004 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe
Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme
yapacağız.
Sekizinci turda, Dışişleri Bakanlığı,
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçeleri
görüşülecektir.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371)
(S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) (x)
A)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1. -
Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Dışişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
B) KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANLIĞI
1. - Kültür
ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Kültür
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
3. - Turizm
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
C) ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1. -
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. -
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
10.12.2003 tarihli 26 ncı Birleşimde,
bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur
için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna
göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için,
şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp
sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur
üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre,
sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içerisinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi
10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre içerisinde, sıradaki
soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Sayın milletvekilleri, sekizinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar adına: Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen, Hatay Milletvekili Sayın
İnal Batu, İstanbul Milletvekili Sayın Zülfü Livaneli, Gaziantep Milletvekili
Sayın Abdulkadir Ateş, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin, İstanbul
Milletvekili Sayın Sıdıka Sarıbekir; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Kırıkkale Milletvekili Sayın Vahit Erdem, Düzce Milletvekili Sayın Yaşar Yakış,
Muğla Milletvekili Sayın Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu, Antalya Milletvekili Sayın
Fikret Badazlı, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Zekai Özcan, Manisa
Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi.
Şahısları adına: Lehinde, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan, Trabzon Milletvekili Sayın Asım Aykan, Afyon
Milletvekili Sayın Ahmet Koca, Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven, Muğla
Milletvekili Sayın Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu, İzmir Milletvekili Sayın Zekeriya
Akçam; aleyhinde, Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekçioğlu, İstanbul
Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil.
Sayın milletvekillerinin söz sıraları
böyle.
Sayın milletvekilleri, yoğun bir
programımızın olduğu tarafınızca da bilinmektedir.
Gruplar, Başkanlığımıza ilettikleri
sözcülerin konuşma sürelerini de bildirmişlerdir. Buna göre, Sayın Onur
Öymen'in 7,5, Sayın İnal Batu'nun 7,5, Sayın Zülfü Livaneli'nin 7,5, Sayın
Abdulkadir Ateş'in 75, Sayın İzzet Çetin'in 7,5 ve Sayın Sıdıka Sarıbekir'in de
75 dakikalık konuşma süreleri vardır. Bunları da bilgilerinize sunuyor, sayın
konuşmacıların da, gruplarının bize bildirdikleri bu sürelere uymaları
konusunda dikkatli olmalarını rica ediyorum.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen'de.
Buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Dünyanın en iyi diplomat kadrolarından
birine sahip olmasına rağmen, ne yazık ki, geçtiğimiz yıl, hükümetin
dışpolitika alanında başarı hanesine kaydedecek bir şey bulmakta çok zorluk
çektik.
Ayrıca, Diyanet İşleri bütçesine yüzde
29'luk bir artış yapılırken, dışpolitika alanında en zor sınavları verdiğimiz
bir dönemde Dışişleri Bakanlığı bütçesine sadece yüzde 8'lik bir artış
öngörülmesini de yadırgadığımızı söylemek zorundayım.
Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti,
maalesef, başından beri, ülkemizin sağlam dışpolitika geleneklerinden uzaklaşma
istidadı göstermiş ve dış baskılardan etkilenerek temel politikalarda
değişiklik yapma eğiliminde olduğu izlenimini vermiştir.
Karşılaştığımız en ciddî sorunlardan biri
Irak meselesi olmuştur. Ne yazık ki, hükümet, Irak konusunda başından beri hata
üzerine hata yapmış ve ülkeyi savaşın eşiğine getirmiştir. 1 Mart günü Yüce
Meclis büyük bir basiret göstererek hükümet tezkeresini reddetmiş olmasaydı,
bugün Türkiye bir cephe ülkesi, bir karargâh ülkesi olarak savaş bataklığına
sürüklenmiş olacaktı; Türkiye, onbinlerce yabancı askerin yerleştiği bir ileri
karakol haline gelecekti ve birçok bölge ülkesinin husumetini çekmiş olacaktık.
1 Mart tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde reddedilmesiyle büyük bir
badireden kurtulduk; ama, hükümet, 7 Ekim günü aldığı bir yetkiyle Türk
askerini Irak'a göndermekte direndi. Başta, bizden asker isteyen Amerikalılar,
eğer tutumlarını değiştirmeselerdi, Türk askerinin gönderilmesinin faydadan çok
mahzur yaratacağını görmeselerdi, biz askerlerimizi göndermiş olacaktık ve
sizin tabirinizle, büyük bir yangının ortasına atılmış olacaktık. Ne yazık ki,
bu süreç içerisinde Türkiye, esen rüzgârlara göre yön değiştiren bir ülke
görünümü sergilemiştir. Sayın Başbakanın "stratejik müttefikimiz Amerika
istedi diye bu tezkere çıktı" sözü, siyasî tarihimize kara bir sayfa
olarak geçecektir. 1 Mart günündeki kararımızla dünyada kazandığımız itibar,
hükümetin izlediği dümensuyu politikası nedeniyle erimiştir. Hükümet
yetkilileri, "komşumuzdaki yangına seyirci kalamayız" yolundaki
söylemlerini bir gecede unutmuşlardır.
Süleymaniye olayı da ülkemizin itibarına
zarar vermiş ve millî gururumuzu incitmiştir. Askerlerimizin haysiyet kırıcı
muamelelere maruz bırakılması üzerine, hükümet, bir protesto notası vermeye
bile cesaret edememiştir, Amerikalılardan özür dilemelerini bile
isteyememiştir. Sayın Başbakan "her olayda nota verilmez, büyük devletler
özür dilemez" diyerek, bir taraftan, dışpolitikalarındaki bilgi
eksikliğini ortaya koymuş, bir yandan da, cumhuriyet tarihimizde ilk defa ülkemizi
bir küçük devlet gibi kabul ettiğimiz izlenimini, maalesef, vermiştir. Buna
hakkınız yoktu arkadaşlar. Türk Milleti sizden, millî haysiyetimize yakışır bir
tepki bekliyordu. Ne yazık ki, bunu gösteremediniz.
Dahası var. Hükümet, 22 Eylülde Dubai'de
Amerika'yla imzaladığı 8,5 milyar dolarlık kredi anlaşmasında, Kuzey Irak'a
asker göndermemeyi taahhüt etmiştir. Bu anlaşma da cumhuriyetimizin tarihine
kara bir leke olarak girecektir. Zira, seksen yıldan beri hiçbir cumhuriyet
hükümeti para karşılığında siyasî koşul kabul etmeyi öngören bir anlaşma
imzalamamıştır. Bakın, hâlâ bu anlaşmanın metnini açıklayamıyorlar. Meclisin
onayına tabi olan bu anlaşmayı Meclisten gizliyorlar, halktan gizliyorlar;
aynen, 23 Haziranda çıkardıkları aynı konudaki kararnameyi halktan hâlâ gizli
tuttukları gibi. Şimdi yapılacak iş, bizce, bu anlaşmayı hiç onaylamamaktır,
hiç yürürlüğe koymamaktır; Türkiye, para karşılığında, bahşiş karşılığında
politikasını yönlendiren bir ülke durumuna düşürülmemelidir.
Hükümetin, 20 Martta Meclisten aldığı
yetkiye rağmen, Kuzey Irak'taki teröristleri etkisiz kılmak ve sınırlarımızı
güvence altına almak için o bölgeye asker gönderememesi de hazin bir olay
olmuştur. Anlaşılıyor ki, Amerikalıların oraya asker göndermemizi istememeleri
üzerine, hükümet Meclisten aldığı yetkiyi kullanamamıştır. Bunu üzüntüyle
kaydediyoruz. "Acaba, Amerikalılar, Türkiye'nin PKK ile görüşmesini telkin
mi etmişlerdi?" Sayın Elekdağ bu soruyu sordu; Millî Savunma Bakanlığı
bütçesinin görüşülmesi sırasında Sayın Millî Savunma Bakanı "hiç böyle bir
telkin olmamıştır, hiç böyle bir gelişme yoktur" dedi. Acaba, Avrupa'nın
böyle girişimleri var mı? Hükümet üyelerimiz merak ediyorlarsa, Avrupa
Konseyinin Türkiye raportörlerinin birkaç gün önce hazırladıkları raporu
okumalarını tavsiye ederim. O raporu okurlarsa, eminim ki, çok şaşıracaklardır.
Değerli arkadaşlar, Saddam Hüseyin'in
yakalanmasıyla Irak'ta yeni bir sayfa açılmıştır. Biz diliyoruz ki, bu sayfa,
yeni bir başlangıç olsun ve Amerika'nın Irak halkıyla barışmasına fırsat
versin. Bunun için yapılacak şey, Irak'ın kaderini, bir an önce, Iraklılara
teslim etmektir. Bunun için de, demokratik ve laik bir devletin kurulmasını
amaçlayan seçimler erken bir tarihte yapılmalıdır. Kuzey Irak'taki bazı etnik
grupların fiilî durum yaratma, bölgede bir federatif devlet kurma yolundaki
girişimleri son derece sakıncalıdır. Hiç kimse fiilî durum yaratarak Irak
halkının serbest iradesine ipotek koymaya kalkışmamalıdır ve bölge ülkelerini
de uyarıyoruz; Irak'ın serbest iradesine şimdiden ipotek koyma girişimlerini
hiç kimse desteklemeye kalkışmasın, herkes, bu konuda, dikkatli bir dil
kullansın.
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğiyle
ilişkilerimize gelince: Geçen dönemde, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
özveriyle çalıştık, hükümetin girişimlerini, reform yasalarını destekledik;
ama, Avrupa Birliğinden bunun karşılığını gördüğümüzü söyleyemeyiz. Ne yazık
ki, Avrupa Birliğinin son zirve kararları, son yıllardaki diğer zirve
kararlarında alınan kararların, metinlerin hepsinden kötüdür, hepsinin
gerisindedir; daha önceki zirvelerde bizden talep edilmeyenler, bu defa metne
konulmuştur. Bu metinde, özellikle, Güneydoğu Anadolu'ya atıfta bulunulmasını
yadırgıyoruz. Sayın Başbakan diyor ki: "Bu, gelir dağılımı farkını
belirtmek için konulmuştur." Nereden biliyorsunuz? Metinde öyle bir şey
yazmıyor. Bu, sizin yorumunuz. Metnin içinde yazan bu değildir. Ayrıca, Türk
yargısının bağımsızlığından kuşku uyandıracak ifadeler metinde yer alıyor.
Türkiye'de din özgürlüğü olmadığı yolunda izlenimler veren ifadeler yer alıyor.
Türkiye'nin makro ekonomik dengelerinin bozuk olduğu yolunda ifadeler yer
alıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlar mısınız
Sayın Öymen.
Buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Biz bunları
yadırgıyoruz.
Değerli arkadaşlar, hükümetin, bunlara,
kuvvetli tepki göstermesini bekliyoruz. Ne yazık ki, Sayın Başbakan, zirve
sonuç belgesini olumlu bulduğunu söylemiştir. Böyle bir belgeyi olumlu bulmak
için, gerçekten, ya belgeyi okumayacaksınız veya inanılmaz bir hoşgörünüz
olacak. Bizim milletimizin, Meclisin hükümetten beklediği, ülkemize karşı,
milletimize karşı yapılan haksızlıklara tepki göstermektir. Aynı durumu, Avrupa
Birliğinin son ilerleme raporunda gördük. İçinde, gerçekten kabul
edemeyeceğimiz pek çok ifade vardır. Türk kadınlarının yüzde 50'sinin
psikolojik ve fizikî şiddet gördüğünü söylüyor. Bu, 10 000 000 kadın demektir;
yani, 10 000 000 erkeğimiz her gün suç işliyor, evde kadınlarını dövüyor ve
siz, diyorsunuz ki "bu objektif bir rapordur..." "Türk
doktorları işkence belgelerini imha ediyor" diyor; siz, diyorsunuz ki
"bu rapor objektiftir..."
Değerli arkadaşlar, hükümet bunları içine
sindiriyorsa, biz sindiremiyoruz. Bunu çok açıkça söylemek zorundayız. Bu gibi
haksız eleştirileri içimize sindirmiyoruz ve Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye
olmasının da böyle haksız eleştirileri sineye çekme yolundan geçtiğine de
inanmıyoruz. Avrupa Birliğine girmenin yolu, millî gururumuzun, itibarımızın
zedelenmesini sineye çekmek değildir; haksız eleştiriler karşısında, çaresizlik
içinde boyun bükmek değildir; milletimizi inciten ifadeler karşısında, alttan
alıcı bir tavır sergilemek hiç değildir. Türk Milletinin gururunu, itibarını,
haysiyetini korumak, hükümetin öncelikli hedefi olmalıdır. Haksızlıklara karşı
direnme cesareti olmayan bir hükümet, Türkiye'yi Avrupa Birliğine taşıyamaz.
Biz, şunu görüyoruz ki, başta bazı
Hıristiyan Demokrat Partiler olmak üzere, Avrupa'daki bazı siyasî güçler,
henüz, Türkiye'nin erken bir tarihte üye olmasını içlerine sindirememişlerdir.
Birkaç gün önce, Hollanda Dışişleri Bakanı
Ben Bot, Hollanda Meclisinin bütçe görüşmeleri sırasında, Aralık 2004'te
Türkiye'ye tarih verilmesinin mümkün olmadığını söyledi. Sayın Bot, Türkiye'nin
dostudur ve benim bildiğim kadarıyla, Türkiye'nin üyeliğini
desteklemektedir.
Öyle anlaşılıyor ki, halkımıza pembe
tablolar çizerek, haksız bir iyimserlik tablosu yaratarak Avrupa Birliğine
giremeyeceğiz. Demek ki, bir mücadele vermemiz gerekiyor. Bu mücadeleyi,
iktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle, basınıyla, akademik
çevreleriyle el ele vermek zorundayız. Avrupa Birliğine girmenin başka yolu
yoktur, iyimser ifadeler yeterli değildir.
BAŞKAN - Sayın Öymen, toparlar mısınız
sözlerinizi.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkan.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olmasının
koşullarından biri de, Avrupa'nın çağdaş, uygar ve laik değerlerini, yalnız
sözde değil, gerçek anlamda benimsemektir; çağdaş anlayışlarla bağdaşmayan
politikalardan ve davranışlardan kaçınmaktır. Türban konusunda, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde açılan davada, Dışişleri Bakanlığının yapmış olduğu
savunma, Bakanlığımızın çağdaş, laik değerlere nasıl kararlılıkla sahip
çıktığını bir kere daha kanıtlamıştır. Bu savunmayı yapan değerli
arkadaşlarımızı içtenlikle kutluyorum ve hükümetin bu savunmayı geri çekmeyi
kararlaştırdığı yolundaki haberlerin doğru olmadığını ümit etmek istiyorum. Hiç
kimse, Türk yargısının, laik Anayasamıza uygun olarak verdiği kararları Avrupa
mahkemeleri yoluyla bozdurmaya heveslenmesin. Cumhurbaşkanı Chirac'ın türbanı
kamu kuruluşlarına yasaklama kararını herkes dikkatle değerlendirmeli, laiklik
karşıtı eylemlerine Avrupadan destek beklememelidir.
Değerli arkadaşlar, sözlerimi tamamlıyorum;
20 nci Yüzyılın başlarında Filozof Sakallı Celal "Türkiye, garptan şarka
doğru giden bir gemidir; üzerinde bazıları garba doğru koşar"demişti.
Atatürk, işte bu geminin yönünü değiştirdi. O zamandan beri Türkiye artık,
doğudan batıya doğru giden bir gemidir;ama, anlaşılan, üzerinde bazıları hâlâ
doğuya doğru koşmaya çalışıyorlar;ama, onların gücü, hiçbir zaman bu geminin
yönünü bir kere daha değiştirmeye yetmeyecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Dışişleri Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli arkadaşım İnal Batu ve diğer milletvekili arkadaşlarımız, Grubumuzun
görüşlerinin başka boyutlarını anlatmaya devam edecekler.
Tekrar saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öymen.
İkinci konuşmacı, Sayın İnal Batu.
Buyurun Sayın Batu (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İNAL BATU (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi konusunda,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım;
hepinize saygılar sunuyorum.
Geride bırakmakta olduğumuz yılda,
Dışişleri Bakanlığımız, âdeta iç içe girmiş bulunan, memleketimizin kaderiyle
ilgili çok önemli sorunlarla uğraşmıştır. Ne yazık ki, önemli görevleri yerine
getirmesi beklenen Bakanlığımıza tahsis edilen bütçe, bu yıl da yetersizdir.
Bu zor koşullarda görevlerini özveriyle
yerine getirmeye çalışan Bakanlık mensuplarını, sevgili meslektaşlarımı,
buradan saygıyla selamlıyorum.
Dışişleri Bakanlığı mensupları, bu çetin
görevleriyle baş etmeye çalışırken, maalesef, geçtiğimiz yılda, emeklilik
yaşının 61'e indirilmesi uygulamasından muaf tutulmama tehlikesiyle karşı
karşıya gelmişlerdir. İktidarın kendisine göre bir Dışişleri Bakanlığı yaratmak
amacıyla yapmak istediği izlenimini veren bu yanlış uygulama, Cumhuriyet Halk
Partisinin girişimi üzerine, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş ve daha sonraki
aşamada, Bakanlık mensupları bu uygulamanın kapsamından çıkarılarak, bir büyük
haksızlığın eşiğinden dönülmüştür.
Yarım asırdır ülkemizin çok önemli bir
ulusal davası olan Kıbrıs sorununda, geride bıraktığımız yılda önemli
gelişmeler yaşandı. Kıbrıs sorunu, her şeyden önce, bir insan hakları
sorunudur. Ulusların ve halkların kendi geleceklerini belirleme, sosyal
gelişme, ekonomik kalkınma hakları, bugüne kadar Kıbrıs Türk Halkına
tanınmamış; bu hakların korunması ve geliştirilmesi, ambargolarla önlenmiştir.
Kıbrıs meselesi, aynı zamanda, bir uluslararası hukuk ve adalet meselesidir;
Kıbrıs Türklerinin 1959-1960 antlaşmalarıyla kazanmış oldukları hakların
korunması meselesidir. Yine, Kıbrıs meselesi, Ada'nın bir Helen cumhuriyetine
dönüştürülmesinin ve Kıbrıs Türklerinin bir azınlık statüsüne indirgenmesinin
önlenmesi mücadelesidir. Kıbrıs sorununun tarihini anlatmak, herhalde, bu kısa
konuşmanın kapsamı dışında olacaktır; ancak, Yunanistan'ın, 1980 yılında Avrupa
Birliğine girmesi ve Türkiye'nin aynı imkândan yararlanamaması, Kıbrıs
sorununun en önemli dönüm noktalarından biri olmuştur. Bu tarihten sonra Avrupa
Birliği, günümüze kadar gelen süreçte, Kıbrıs sorununun, Yunanistan'ın da
teşvikiyle, giderek daha fazla müdahili olmuştur. 1960 sistemiyle Ada'da kurulması
amaçlanan Türk-Yunan dengesi bozulmuş ve sorunun tüm parametreleri değişmiştir.
Avrupa Birliğinin haksız ve uluslararası
hukuka aykırı Kıbrıs politikasının önemli aşamaları olarak; 1995'te, Kıbrıs Rum
Yönetiminin tam üyelik başvurusunun kabulü; 1997'de, Rumlarla üyelik
müzakerelerinin başlatılması; 1999'da, Rumlara, siyasî çözüm olmadan tam üyelik
kapısının açılması ve çözüm yükümlülüğünün Türkiye'ye dayatılması
zikredilebilir.
Şimdi gelinen aşamada, Kıbrıs sorununa
damgasına vuran gelişme ise adına "Kofi Annan Planı" denilen
belgedir. Kofi Annan Planı denilen belge dedim; çünkü, bu plan, aslında Avrupa
Birliği üyesi İngiltere'nin önemli bir diplomatı olan Lord Hannay tarafından
hazırlanmıştır. Üstelik, Rum Cumhurbaşkanı Klerides tarafından da itiraf
edildiği gibi, bu planın Rumlarla önmüzakeresi yapılmış ve belge, Rum Yunan
tarafının ilkeleri doğrultusunda değiştirilmiştir. Bu skandala AKP hükümetinin
gerekli tepkiyi göstermemiş olmasından üzüntü duyduğumu, burada bir kere daha
belirtmek istiyorum. Planın ayrıntıları üzerinde durmak, tabiatıyla, bu kısa
konuşma çerçevesinde mümkün değildir; ancak, planın, Kıbrıs Türk Halkının
yıllardan beri mücadelesini verdiği iki bölgelilik, siyasî eşitlik, ekonomik
yaşayabilirlik ve Türkiye'nin etkili garantisi alanlarındaki kazanımlarını ya
tamamen ortadan kaldırdığı ya da önemli ölçüde zedelediğini zikretmek
istiyorum.
Kıbrıs konusunda, içinde bulunduğumuz
yılda vuku bulan önemli bir gelişme de, AKP hükümetinin Loizidu davasına
ilişkin tutumudur. Hükümet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin hükme bağladığı 1
000 000 doları aşkın tazminatı ödeme kararıyla, bizce, Kıbrıs sorununda
savunduğumuz önemli ilkelerden taviz vererek, sadece zaman kazanmak yoluna
gitmiştir ki, bunun önemli sakıncalarını, dilerim önümüzdeki yıllarda
yaşamayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kıbrıs konusunda son olarak, geçtiğimiz hafta KKTC'de yapılan parlamento
seçimlerine değineceğim. Bu seçimlerden önce AB ve ABD'nin seçimlere fütursuzca
müdahale ederek taraf olmaları, başka bir siyasî skandal teşkil etmiştir.
Seçimlerin şaibeli olacağı ve galeyana gelecek halkın Gürcistan modeli
taşkınlıklarla yönetime el koyacağı yolunda belirli başkentlerden yayılan
iddiaların ne kadar mesnetsiz ve maksatlı olduğu, seçimlerin tam bir dürüstlük
ve şeffaflık içinde cereyan etmesiyle iyice ortaya çıkmıştır. Bu haksız
iddiaların sahipleri, ne yazıktır ki, mahcubiyet göstereceklerine, seçimlerde
muhalefetin çoğunluğu elde edememiş olmasından dolayı üzüntülerini beyan etmeye
devam ediyorlar. Bu seçimlerde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bir kere daha
siyasî rüştünü ispat etmiştir.
Kıbrıs Türk Halkının seçimlerde ortaya
çıkan iradesi, Kofi Annan Planını aynen kabul etmek isteyenlere geçit vermemiş,
aynı zamanda Kıbrıs Türk Halkının makul bir siyasî çözüm, değişim, Avrupa
Birliği üyeliği ve dürüst yönetim beklentilerini ortaya koymuştur. Kaldı ki,
KKTC Parlamento seçimlerini, Kofi Annan Planı konusunda bir referandum olarak
nitelendirmek de doğru değildir. Zannımca, muhalefet partilerine oy veren
seçmenlerin belki de önemlice bir bölümü, Kofi Annan Planını onaylamak amacıyla
değil, Kuzey Kıbrıs'ta son yıllarda hüküm süren ekonomik sorunlar ve özellikle,
maalesef Türkiye'den ithal edilmiş bulunan bankacılık alanındaki skandallara
tepki olarak oy kullanmışlardır.
Kuzey Kıbrıs'ta Parlamentoya giren 4
siyasî partinin asgarî müştereklerde birleşerek bir millî mutabakat hükümeti
oluşturmaları, bu olmazsa, en fazla oy alan iki partinin koalisyon olanaklarını
zorlamaları, geçerli çözümler olarak görülmektedir. AKP Hükümetinin de, barış
ve çözüm yolunda gerekli yönlendirici ve doğru politikaları oluşturarak
gereğini yapmasını diliyoruz.
Bu bağlamda, Kıbrıs'ta siyasî çözüm
parametreleri ile Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyelik süreci evrelerinin
bir şekilde senkronize edilmesi gerekliliğini, konuya ilgi duyan ülke ve
kuruluşların, nihayet idrak etmesini diliyoruz. Türkiye'nin Avrupa Birliği
üyeliği konusunda samimî ve iyi niyetli olanların, bu bağlantıyı önemle dikkate
almaları gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun; sözlerinizi tamamlar
mısınız.
İNAL BATU (Devamla) - Kıbrıs sorunun bu
kadar önemli aşamalardan geçtiği 2003 yılında, AKP Hükümetinin, tutarlı
politikalar izleyemediğini söylemek istiyorum. İktidarın daha ilk günlerinde,
Kıbrıs için Belçika modeli fikrini ortaya atan hükümet, daha sonra, Sayın
Denktaş'la aylarca süren polemiklere girmiş ve dış dünyada, Türkiye'nin
niyetinin ne olduğu hususunda ciddî kuşkular yaratmıştır. Hükümetin, bugün daha
gerçekçi bir tutuma yönelmiş olduğu izlenimi tam doğmaktayken ve sorunun bu çok
kritik aşamasında, Başbakan Sayın Erdoğan'ın, Sayın Denktaş'la ve üstelik basın
yoluyla, bu defa bir danışman tartışması başlatmasını yadırgıyor ve üzüntüyle
karşılıyoruz. Hükümete, Kıbrıs konusunda yeni politikalar oluşturmak niyetleri
var ise, bunları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunmak zorunluluğunu
da önemle hatırlatmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sonuna yaklaşmakta olduğumuz yıla damgasını vuran en önemli gelişmelerden biri
de, İstanbul'da 15 ve 20 Kasım tarihlerinde yaşanan terör saldırılarıdır.
Bugüne kadar Türkiye'de tanık olmadığımız düzeyde yüksek tahrip güçlü kitlesel
terör saldırıları yaşadık. Ortadoğu kaynaklı intihar saldırısı ve canlı bomba
anlayışı içinde, aynı anda ikişer önemli hedefe organize terör saldırıları
gerçekleştirildi. Hedefleri dikkatle seçilmiş, çok büyük maddî ve insanî
kayıplara sebep olan saldırılardı bunlar. Türkiyemiz, ilk defa bu çapta terör
saldırılarının hedefi haline geldi.
Şimdi, kasım saldırılarına nasıl
gelindiğini kısaca tahlile çalışalım. Yanı başımızda, Filistin'de, İsrail'de
yıllardır kan akıyor; Müslüman ülkelerde, Amerika'nın bu kanı durdurabilecek
tek güç olduğu, fakat, ağırlığını hep İsrail'den yana kullandığı yolunda yaygın
bir kanaat oluşmuştur. Ortadoğu bunalımına paralel olarak, dünyamızda
küreselleşmenin yarattığı adaletsizlikler, bir taraftan zengin ve yoksul
ülkeler arasındaki uçurumun büyümesine neden olurken, öbür taraftan aynı ülke
içinde gelir dağılımı da giderek bozulmaktadır. Sermaye küreselleşirken, emek
küreselleşmemektedir. Yine, küreselleşmenin sonucunda, seçimle işbaşına gelen
iktidarların da gücü azalmaktadır. Dünya nüfusunun en zengin yüzde 20'si, 1960
yılında en yoksul yüzde 20'den 30 kat fazla gelire sahip iken, bugün bu oran 83
kata çıkmıştır. Dünya tüketiminin yüzde 86'sını, dünyanın en zengin yüzde 20'si
yaparken, en yoksul yüzde 20'nin tüketim payı sadece yüzde 1,2'dir.
BAŞKAN - Sayın Batu, toparlıyor musunuz.
İNAL BATU (Devamla) - Toparlayacağım
efendim.
Evet, ben, burada, uluslararası terörün
bir analizini yapmaya çalışacaktım ve hem Ortadoğu'da akan kanlara bir çare
bulunamamasının hem de küreselleşmenin zengin-yoksul çelişkilerini
artırmasının, önce 11 Eylül saldırılarını tetiklediğini, 11 Eylül
saldırılarının da Amerika'nın Irak harekâtına yol açtığını zikretmek istiyordum
bazı gerekçeleriyle; ama, galiba bu konudaki izahatımı bitiremeyeceğim.
Konuşmama, biraz atlayarak devam etmek istiyorum.
Şimdi daha iyi anlaşılıyor ki, binlerce
gencimiz sınırlarımız ötesinde terör kamplarında eğitim görmüş; bunlar, âdeta
ellerini kollarını sallayarak Türkiye'ye dönmüşler ve kökü dışarıda terör
örgütlerinin işbirlikçisi olarak çalışmalarını yürütmeye başlamışlardır. Bunun
üstüne bir de Amerika'nın sipariş ettiği Eve Dönüş Yasasının sonuçları
eklenince, maalesef, bugünlere gelinmiştir.
Hükümetin İstanbul terör saldırılarının
aşikâr sorumlularını açıkça tanımlamaktaki isteksizliğini ve zaman kaybını da
çok önemli bir hata olarak burada zikretmek istiyorum.
Uluslararası terör konusunda, Batılı
ülkeler, maalesef, Türkiye'ye karşı hep ısrarla çifte standart uygulamışlardır.
"Senin teröristin iyi, benim teröristim kötü" zihniyeti, Batılı
ülkelerde hemen her zaman geçerli olmuştur. Bu ülkeler, her radikal İslamî
terör dalgasından sonra, Türk vatandaşlarına uyguladıkları vize rejimini
tahammül edilmez boyutlara ulaşacak kadar sertleştirmişlerdir.
BAŞKAN - Sayın Batu, bitirmenizi rica
edeyim; çünkü, 5 dakika oldu.
İNAL BATU (Devamla) - Tamam efendim. Son
paragrafları okuyacağım.
Bunun yansımalarını gördük. Kongreler
iptal edildi, Türk vatandaşlarına seyahat yasakları getirildi, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyinin
Türkiye'deki önemli etkinlikleri de süresiz ertelendi. Bunlar hakkında rakamlara dayalı bilgiler
vermek istiyordum; bunları da geçiyorum.
Bellibaşlı Batılı ülkelerin Türk vatandaşlarına
yönelik vize uygulamaları, bugün âdeta bir işkence haline gelmiştir. Vize
başvuruları değerlendirilirken, takdir hakkı çok defa vatandaşlarımızın
aleyhine kullanılmaktadır. Aile birleşmelerinde dahi aylarca süren gecikmeler
olmaktadır. Sıradan bir vatandaşımız için, vize almak şöyle dursun, yabancı bir
konsolosluğun içerisine girmek dahi, günlerce süren eziyetli bekleyişlerden
sonra mümkün olabilmektedir.
Türk Milleti ve devletine açık bir
haksızlık niyetinde olan ve Türk vatandaşlarını potansiyel terörist olarak
gören bu zihniyet ve uygulamalara, hükümet, tepki göstermeyi ve gerekli
girişimleri yapmayı düşünmemekte midir?
AKP Hükümeti, Kıbrıs konusunda olduğu
gibi, Türkiye'yi hedef alan uluslararası terör ve bu eylemlerin sonucu olarak
ülkemize karşı alınan haksız tedbirler karşısında gerekli tutarlılık ve
kararlılığı gösterememiştir. Türkiye, bu yıl içerisinde tanık olduğumuz önemli
gelişmelerde, hep kolayca itip kakılabilen bir ülke durumuna düşürülmüştür.
BAŞKAN - Sayın Batu, rica edeyim...
İNAL BATU (Devamla) - Bitti efendim, son
cümlem.
Tüm bu nedenlerle, Dışişleri bütçesine
olumsuz oy vereceğimizi açıklıyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Batu.
Sayın milletvekilleri, sayın
konuşmacıların sözlerine müdahale etmek istemiyorum; ancak, süreleri de ilan
ettim. Bu süreleri biz belirlemedik, iki partinin grup başkanvekilleri bu
süreleri belirlemişler. O nedenle, sayın üyelerin bu sürelere uymalarını rica
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
üçüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Zülfü Livaneli.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ
(İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kültür Bakanlığı bütçesiyle ilgili
görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Günlerden beri, burada, çeşitli
bakanlıkların bütçeleri görüşülüyor. Bu konuda, sayın milletvekilleri ve
bakanlar konuşuyorlar. Bunların hepsi, elbette bir ülke yönetiminde önemli;
ama, Kültür Bakanlığının bütçesini görüşürken, galiba kültüre özel bir önem
vermemiz gerekiyor; çünkü, kültür, savunmanın da, eğitimin de, sağlığın da
nasıl yapıldığını belirleyen, bizim, temel; yani, heykelin üzerine
yerleştirildiği temel ve kaide gibi bir unsur; o bakımdan, bizi biz yapan temel
bir konu olduğu için, bu konudaki görüşlerimi söylemek istiyorum.
Bunu, dünyada en iyi anlayan lider, bence,
Mustafa Kemal Atatürk'tü ve "Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür"
derken, gerçekten inandığı ve çok önemli bir şeyi söylüyordu. Kurduğu
halkevleri, köy enstitüleri ve büyük kültür hamleleri yoluyla, bilimi,
çağdaşlığı, kültürü, sanatı, ahlakı, fedakârlığı ve yurtseverliği öne çıkaran
bir kültür yerleştirmeye çalıştı Türkiye'ye, bunu hepimiz biliyoruz; ama,
bugüne baktığımızda, maalesef, bu ideallerden çok uzak olduğumuzu görüyoruz.
Yıllardan beri, hepimizin bildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti, hızlı bir
lümpenleşme ve hoyrat bir değerlerini yitirme süreci yaşıyor. Bu süreç, bence,
bugün, ülkemizin varlığını tehdit eder hale geldi.
Uzun zamandır Türkiye'nin bir kültür krizi
içerisinde olduğunu düşünüyorum. Bu temel bir kriz ve diğer krizleri de bu
tetikliyor bence. Ekonomik sıkıntıya düştüğümüz zaman, yurt dışına telefon açıp
"bize şu kadar para gönderin, bu kadar
kredi verin" dememiz mümkündür; ama, manevî değerleri ve değerler
sistemimizi yitirdiğimiz zaman, telefon açıp "bize biraz ahlak, biraz
değer gönderin" denilecek bir değerler IMF'si dünyada mevcut değil.
(Alkışlar)
Bugün, Türkiye'ye baktığım zaman, maalesef
iki zararlı etki görüyorum bizim öz kültürümüzü baltalayan; bir, süratle
Ortadoğululaşma, Ortadoğu'ya kayma gibi bir eğilim var; bir de, bununla
bağdaşan Amerikan yüzeysel kültürünün etkisi var. Bunlar da, çoğunlukla
televizyonlar yoluyla yayılıyor.
Değerli arkadaşlarım, çocuklarımız,
okullardan ve aileden aldıkları eğitimden daha çoğunu televizyondan alıyorlar;
saatlerce oturuyorlar bu programların karşısında ve bunlar, bize ait olmayan
şeylerle yetişiyorlar. Mesela, sizin de bildiğiniz gibi, televizyonlarda
sabahtan akşama kadar göbek atılıyor. Aslında, göbek atmayı gerektirecek, o
kadar sevinilecek bir neden var mı, bilmiyorum; ama, bu, ayrıca, bizim
geleneğimiz de değil. Musahipzade Celal'i ya da kaynaklarını okuduğunuz zaman,
Türk kültürüne ait bir unsur değil göbek dansı, bir Ortadoğu dansı; ama, bugün
geldi yerleşti biliyorsunuz.
Bunun yanı sıra, bir yandan da, İngilizce
konuşma merakı var. İngilizce bilmeyen insanlar bile... Televizyonlarda
İngilizce konuşuluyor, Türk halkına mal satmak için İngilizce reklam yapılıyor.
Ben, bunu anlayamıyorum! (Alkışlar) Ekranlardaki bu düzeysizliğin ve Türkiye'yi
sarıp sarmalayan sığlığın başlıca nedenlerinden bir tanesi böyle.
Hani, fast food diye bir alışkanlık var
-ben yabancı kelime kullanmayı sevmem ama- böyle bir alışkanlık oluştu
biliyorsunuz; ayaküstü atıştırma. Bunun zararlarını doktorlar söylüyor; ama,
bir de ruhlara atıştırılan abur cuburlar var; abur cubur müzik, abur cubur
film, abur cubur diziler, şunlar bunlar.
Bugün, bizim değerlerimiz korkunç bir
saldırı altında, bunu hepimiz biliyoruz. Ayrıca, Türkçemiz de saldırı altında.
Dünyanın en güzel dillerinden biridir Türkçe, dünyanın ifadesi en güçlü
dillerinden biridir; ama, neredeyse Türkçe konuşmaktan utanır hale geliyoruz ve
gençlerimizin konuştuğu Türkçeyi de görüyorsunuz, birkaç yüz kelimeye sıkışmış
bir şey.
İspanyol düşünür Ortega y Gasset diyordu
ki: "Hiçbir şey, kitle kültüründeki yozlaşma kadar hızla bulaşmaz." Biz,
ne yazık ki bunu görüyoruz; çok süratle bulaşıyor ve bizim ömür dilimimizde
yaşıyoruz; yani, ülke başka bir hale getiriliyor ve bunu söylemekten biraz
utanıyorum ama, acaba, birileri, Türkiye'yi, Amerika'nın Ortadoğu'daki bir
eyaleti durumuna mı düşürmek istiyorlar, böyle gizli plan mı var diye de
şüpheleniyorum gerçekten.
Oysa, Türkiye'nin, böyle dar bir çerçeveye
sığmayacak kadar zengin bir kültürü var. Bunu tekrarlamamıza lüzum yok, hepiniz
biliyorsunuz bunu, büyük bir kültür geleneğimiz var. Bizim bütün anlayışlarımız
değişik ve en temel unsurlarımızdan biri olan, kültürümüzü temsil eden İslam
anlayışımız da değişik. Biz, Arap İslamından değişik bir İslam yaratmışız
Türkiye'de, yüzyıllar içinde. Bunun da çok önemli göstergeleri vardır; Osmanlı
İmparatorluğu bile klasik bir Arap imparatorluğu ya da Arap devleti gibi
değildi. 600 yıl boyunca, Osmanlı İmparatorlarından bir tanesi hac ziyareti
yapmadı mesela. Şimdi vakit yok bunları uzun uzun konuşmaya; ama, bir soru
işareti olsun diye söylüyorum; değişikti yani. Bizim, Anadolu'nun
Araplaşmamasını sağlayan, Anadolu'nun Türk İslamını yapmasını sağlayan da,
Ahmet Yesevî geleneğinden gelen Hacıbektaş ve onların torunları, Alevî
geleneği. Bunun ne kadar önemli, Türkçe yazan, Türkçe söyleyen, Türk kültürünün
de önemli bir boyutunu olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bunu söylerken, tabiî, bir şeyi hatırlamak
istiyorum; Sayın Başbakan geçenlerde, maalesef, Alevîliği bir inanç olarak
görmediğini söyleyen ve dolayısıyla, bir kimlik olarak Alevîliğin meşruiyetini
tartışılır duruma sokan bir şey söyledi. Bu doğru bir şey değil bence; çünkü,
Alevî geleneği çok köklü bir gelenek ve bizim, İslam Dinini kabul etmemize
rağmen Arap olmamamız ve Türk olarak devam etmemizi sağlayan gelenek. Bu
bakımdan, bu, çok doğru bir söz olmadı. Ayrıca, bugün bütün dünyanın tartıştığı
İslam ile demokrasiyi ve moderniteyi birleştirme çabalarında da bu önemli bir
örnektir. Çünkü, yüzyıllardan beri, biliyorsunuz, kadın-erkek ayrımına karşı
çıktılar, din sömürücülüğüne, bağnazlığa, softalığa, yobazlığa karşı
çıkmışlardır ve bunun için de, bu, bizim için çok önemli bir gelenektir.
Bir yandan da, biliyorsunuz, burada, geçen
dönemde de konuşmamda tekrar etmiştim; kültür-siyaset ilişkisini de çok iyi
denetlememiz gerekiyor; çünkü, kültür o kadar büyük ve kapsamlı bir şey ki,
siyasetin dar pencerelerine sığmıyor. Siyaseti kültürün her alanına sokmaya
çalıştığımız zaman yanlış şeyler oluyor. Maalesef, bu, Türkiye'nin önemli bir
konusu ve herkesin çok tartıştığı türban konusunda da, galiba, kültür ile siyaseti
ayırdığımız zaman bir çözüm bulunabilir; çünkü, dünyanın birçok yerinde, bugün,
türban, bir siyasî mücadele aracı olarak görülüyorsa, bunun siyasetten tamamen
ayrışması gerekiyor. Eğer, türban, bir kişisel özgürlük, bireysel özgürlük
alanına girecekse, yapılması gereken tek şey, bunun siyaset olmaktan
çıkarılmasıdır. Siyaset olmaktan çıkmadığı sürece, hiç kimse bireysel özgürlük
alanını da anlayamaz.
Fransa'nın getirdiği kurallara bakın.
Fransa türbanı yasaklıyor. Sadece türbanı yasaklasaydı derdik ki, işte,
ülkesindeki İslamî azınlığa karşı ırkçı, ayırımcı bir politika uyguluyor; ama,
aynı zamanda, o kadar dikkatli bir şey yapıyorlar ki, Hıristiyan haçını
yasaklıyorlar, Yahudi kippasını yasaklıyorlar. Bunun üzerinde önemle durmak
lazım. Haçlı seferlerine katılmış, onları düzenlemiş Katolik bir ülke, haç gibi
en önemli kavramlarını, Hazreti İsa'nın çarmıha gerildiği haç sembolünü
yasaklıyorsa, demek ki, rejimde, laiklikte bir tehdit gördüğü için yapıyor ve
türbana karşı yürütülen mücadeleyi de bu kapsamda görmek gerekiyor bence.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Fransa için!..
ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (Devamla) - Hayır...
Fransa için değil... Fransa haçı yasaklıyor; onu söylüyorum. Haçı yasaklaması
için...
RESUL TOSUN (Tokat) - Bugün, Alman
Başbakanı "başörtüsünü okullarda yasaklayamam" diye açıklama yaptı.
HALİL TİRYAKİ (Kırklareli) - Bir
dinleyin... Başörtüsü denilince ayağa kalkıyorlar!
ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (Devamla) - Fakat,
arkadaşlar, bunu uzun uzun tartışacak vaktimiz yok. Ben şunu söylemek
istiyorum: Fransa, eğer, bugün haçı bile yasaklıyorsa, demek ki, rejime bir
tehdit görüyor. Bu türban meselesinin de rejim için bir tehdit olmaktan
çıkarılması gerekiyor. Bakın, bugün, bireysel özgürlük dediğiniz, bir örnek
vereceğim, teşbihte hata olmaz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Livaneli, buyurun;
sözlerinizi tamamlar mısınız...
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Haç konusunda
bilgi yok.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, süreli bir
görüşme yapıyoruz. Siz de müdahale etmezseniz...
ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (Devamla) - Fakat,
arkadaşlar, hepimiz iyi niyetliyiz ve gerçekten, bu türban meselesi hepimizi
çok üzüyor. Benim bu konuda söylediğim şey budur. Bu konu gerginlikle
çözülemez. Bu konunun bireysel özgürlük alanına çekilmesi gerekiyorsa, bunu
siyaset olarak kullanmaktan herkesin vazgeçmesi gerekiyor. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Fransa yanlış
yapıyor.
ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (Devamla) - Ayrıca
sizlerle konuşuruz, sohbet ederiz bu konuda.
Kültür Bakanlığına, söylediğim bütün bu
konularda çok büyük görevler düşüyor; ama, Kültür Bakanlığı, biliyorsunuz,
Turizm Bakanlığıyla birleştirildi. Biz, bu konuda, geçen sene burada konuşma
yapıp bunun yanlış olacağını söylemiştik. Maalesef, kültür, bugün, turizmin
yanında ikinci derecede ve onu biraz tamamlamaya çalışan bir unsur gibi
görülüyor; ona üzülüyoruz ve iki bakanlığın birleştirilmesi, diğer
bakanlıklarda da görüldüğü gibi, hızlı bir kadrolaşmadan başka bir sonuç
yaratmadı.
Bu arada şunu da belirtmem lazım:
Bakanlığın yürüttüğü fikrî haklar tasarısını; yani, korsan yayına karşı yaptığı
mücadele ve bu arada getireceği tasarıları destekliyoruz; bu konuda olan bütün
tasarılara destek vereceğimizi de belirtiyoruz.
Beni dinlediğiniz için teşekkür eder,
hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Livaneli.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
dördüncü söz Sayın Abdulkadir Ateş'in.
Buyurun Sayın Ateş.
CHP GRUBU ADINA ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kültür ve Turizm
Bakanlığının 2004 yılı bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum;
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce, Sayın
Livaneli, kültür yönüyle konuyu ele aldı; ben, biraz turizm yönüyle konuyu ele
almak istiyorum. Maalesef, Sayın Livaneli'nin söylediği, turizmin, kültürü
hegomonyası altına alması durumu doğru değil; bu birleşmeyle birlikte, hem
kültür gitti hem turizm gitti; iki taraf da şikâyetçi.
Şimdi, turizmin ne kadar önemli olduğunu
çeşitli kereler, yazılı basında, görsel basında, burada, komisyonlarımızda hep
konuşuyoruz; ama, bugün turizmimiz, Türk turizmi, turizm sektörü çok önemli
bazı sorunlarla karşı karşıya ve Kültür ve Turizm Bakanlığı içerisinde bu
sorunların çözümüne ilişkin yapılanlar veya yapılması gerekenler ve içerisinde
bulunduğumuz sorunları, ben, dört başlık altında, sizlere, kamuoyuna sunmak
istiyorum.
Birinci konumuz; turizm sektörü, bugün,
bir kriz yaşamaktadır. Bu kriz, bildiğiniz gibi, terörü önlemek iddiasıyla
başlatılan Irak savaşıyla son bir yıl içerisinde başlamış; ama, bu savaş, terör
olgusunu, tüm dünyada zaman zaman daha geniş boyutlarda ortaya çıkarma sonucunu
doğurmuştur. Bununla birlikte ikinci bir kriz daha ortaya çıkmış; SARS
hastalığı dediğimiz hastalık; yine, dünya turizmini ve dolayısıyla Türkiye
turizmini vurmuştur. Bu da hemen geçer geçmez, arkasından İstanbul'da meydana
gelen bombalama olaylarıyla birlikte, maalesef, turizm sektörümüz, daha da
önemli sorunlar ve krizler içerisine yuvarlanmıştır ve terör korkusu
psikolojisi, bugün, dünya turizminde de, Türkiye'de de, Türkiye pazarlarında
da, turizm pazarlarında da maalesef devam etmektedir.
Daha önceki krizlerden bu krizin çok
önemli bir farkı -bunu, geçen mayıs ayında da söylemiştik- bu terör korkusunun
uzun bir süre devam edeceği doğrultusundaydı. Nitekim, maalesef, bu
gerçekleşmektedir ve bugün de devam etmektedir. Bu saldırılar, terör korkusunun
kalıcı hale gelmesi, hakikaten üzerinde ciddiyetle, ama çok ciddî olarak
durulması lazım gelen bir konudur ve kısa sürede de çözüleceğe benzemiyor.
Turist potansiyelinin yarısından fazlasını
sağlayan beş önemli pazarda, Almanya, Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya'da,
bugün, potansiyelimiz ve etkinliğimiz giderek zayıflamakta; özellikle Amerika
ve İngiltere başta olmak üzere, bu ülkelerden turizm beklentilerimiz oldukça
zayıf gözükmektedir. Yine, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Japonya ve
Avrupa'nın birçok ülkesinde, Türkiye'ye seyahatle ilgili, o ülkelerin dışişleri
bakanlıkları uyarılarda bulunmaktadır, bulunmuştur. Bunun birkaç tanesi bunu
geri almış olmakla birlikte, bu kararlar kaldırılsa bile, artık, insanların
kafasında, turizm tüketicisinin kafasında yer etmiş bulunuyor. Bu konuda da
ciddî bir önlem alınamamış; böyle bir karar ortaya çıkmadan önce gerekli
tedbirlere başvurulamamıştır. İptaller devam ediyor. Bazı büyük kongreler -ki,
bunların hazırlıkları beş altı yıl önce başlamıştır- şu anda iptal edilmiştir.
Hatta, genellikle kış kampı için İstanbul'a gelen Avrupa futbol takımları, bu
rezervasyonlarını da iptal ettirmiş bulunmaktadır. Sektör zor durumdadır; ama,
krize rağmen, başarı edebiyatı yapılmaya devam edilmektedir maalesef.
Bakanlığın, bu bütçe görüşmelerinde, gerek
komisyonda gerek burada gerek dağıttığı yazılı metinlerde, bu konuya ilişkin,
devam eden krize ilişkin çözüm önerileri, bu krizi telafi etmeye yönelik hangi
araçları, hangi politikaları kullanacağına ilişkin bir tek kelime yok. Diğer
bir deyişle, ekonominin, kalkınmanın bel bağladığı turizm, kendi kaderine terk
edilmiş, bu kriz ortamında ne yapacağını bilmez durumdadır.
İstanbul'daki otellerin doluluk oranı,
bugün, yüzde 15-20'ler dolayındadır. Yine, aynı şekilde, sivil havacılık
sektörümüzdeki firmalar birer birer iflas noktasına gelmiştir; havaalanlarından
uçaklarını kaldıramamak durumundadır. Yine, aynı şekilde, hediyelik eşya satan
turizmciler telefon etmektedir. Tur operatörlerinde otobüs şoförleri, bir aydan
beri bir tura çıkamadığından yakınmaktadır; ama, hükümetimizden, bu konuda
turizmle sorumlu teşkilatımızdan tık çıkmamaktadır. Bunu kabul edebilmek mümkün
değildir. Bu konuda ciddî önlemlerin alınması, adımların atılması lazım gelir.
Pembe gelişme edebiyatları yaparak bu sorunun çözülemeyeceğine inanıyorum.
Bu ülkede 35-40 milyar dolarlık turizm
yatırımı vardır. Bu yatırımların bu şekilde sahipsiz bırakılması, katiyetle
kabul edilebilecek bir durum değildir. Susarak bu sorunu çözemezsiniz.
Gerçekdışı pembe tablolarla da bunun telafisi mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, turizm sektörü,
terör krizi dışında ikinci bir krizi daha yaşıyor; o da bakanlıkların
birleştirilmesiyle ilgili ortaya çıkan krizdir. Bakanlıkların birleştirilmesi,
gerçekten, bir talihsizlik olmuştur. Turizm Bakanlığı, kurulduğundan bu yana
iki kez Kültür Bakanlığıyla birleştirilmiş ve bundan, ikisinden de, bu son defa
da dahil olmak üzere, pişmanlık duyulmuştur. Kırk yıllık bakanlık ömründe
kırkbir kez bakan değişmiştir. Böylesi önemli bir sektörün bu şekilde
dışlanması, teşkilatlanmasına, etkin hale gelmesine fırsat verilmemesi, büyük
bir hatadır diye düşünüyorum.
Özellikle böylesi bir kriz döneminde iki
bakanlığın birleştirilmesiyle birçok değerli bürokratın kendi can derdine
düşmesi nedeniyle, bakanlıkta, turizm teşkilatında bir moral bozukluğu ve bir
verimsizlik başını almış gitmektedir. Bunun tipik örneğini, Sayın Bakanın
konuşma metninde de görebilirsiniz. Turizm sektörünün çok önemli iki genel
müdürlüğü, Tanıtım ve İşletmeler Genel Müdürlüğünün 2003 yılı faaliyet raporu
sadece yirmi satırdan ibarettir, yirmi satır; ki, bu iki genel müdürlük,
Türkiye'nin bugün sahip olduğu 660 000 turizm yatağını gerçekleştiren iki genel
müdürlüktür. Ne oldu bir yıl içerisinde; bu iki büyük genel müdürlük
birleşince, yirmi satırlık bir faaliyet raporu ortaya çıkabiliyor. Bunu kabul
etmek mümkün mü?! İşte verimsizlik, işte çalışamamanın tipik örneği budur.
Diğer genel müdürlükler farklı mı; hayır,
aynı şekilde... 2003 yılı turizm sektörümüz açısından kayıp yılı olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ateş, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
Buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Tamamlayacağım
Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, değerli
arkadaşlar; üzerinde durmamız lazım gelen ikinci önemli konu, turizm
sektörümüzün rekabet gücü, verimlilik ve başarısı üzerinedir. Bana öyle geliyor
ki, Türkiye'de turizm sektörü, son beş altı yıl içerisinde, hiç de başarılı
olmayan bir trend izliyor. Türkiye'nin, dünya turizm pastasından gereken payı
hak ettiği ölçüde alamadığını düşünmekteyim. Biz milletvekillerine dağıtılan
bilgi ve belgelerde, genelde, Türkiye'ye giren turist sayısından bahsedilir,
bir önceki yıla göre turizm gelirlerimizin ne kadar arttığı, sanki bir başarı
göstergesiymiş gibi sunulur; ancak, gerçek rekabet gücünün artırılması ve
verimliliğin artırılması bu rakamlarla ölçülmemesi lazım. Uluslararası turizm
gelirinden alınan pay, eğer, gerçekten, artırılabiliyorsa rekabet gücünüz
artıyor demektir. Rakiplerinize göre payınız artıyorsa rekabet gücünüz artıyor
demektir; ama, Türk turizminin son beş altı yıl içerisinde dünya turizm
pastasından aldığı payda bir milim kımıldama olmamıştır; yüzde 1,6'lık bir pay
halen devam etmektedir. Bakanlığın bazı yetkililerinin, turizm geliri diye işçi
döviz gelirlerini -bu rakamların- turizm gelirlerinin içine katmasına rağmen
1,8'in ilerisine gidememiştir. Bunu, Türk turizmi hak etmemektedir. Gerçekten,
rekabet gücümüzü giderek kaybetmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım burada diğer önemli
bir konu, turizmin verimliliğidir. Turizmin verimliği dediğimizde ne anlamamız
lazım gelir: 1 dolarlık kamu harcaması yapıldığında kaç liralık döviz
getirilebileceğine bakarak verimlilik ölçülür ve bu konuda da özellikle tanıtma
harcamalarında, verimliliğin, 1997 yılından beri çok keskin bir düşüşe
geçtiğini görüyoruz. 1988 yılında 1 dolarlık yatırımla 326 dolarlık turizm
geliri sağlanırken, 2001 yılında 86 dolara düşmüş, 2002 yılında 107 dolara
düşmüş ve bu sene de, zannediyorum, 90-100 dolar arasında kalacaktır. Yani,
geçtiğimiz son beş altı yıl içerisinde turizmdeki yatırım verimlilikleri
özellikle tanıtımda 1/3 oranında düşmüştür; bu mudur başarı, bu mudur pembe
edebiyatlar yapmak, güzel birtakım bilgilerle, halkımızı, turizmin ne kadar iyi
gittiğine ikna etmeye çalışmak?! Pazar payımız düşüyor, verimliliğimiz buna
paralel olarak eksiliyor.
Değerli milletvekilleri, üzerinde durmamız
gereken bir konu da, Turizm Bakanlığının bütçesine ve programına baktığımızda,
turizm hedeflerinin, gerçeklerden uzak, mevcut kaynaklarla karşılanması güç,
bazen de daha önceki bazı ilke ve konularla ters ilişkiler içerisinde olduğunu
görmekteyiz.
Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki
konuşması sırasında, üç yıllık bir hedef koyduğunu görüyoruz. Bu hedef,
önümüzdeki üç yıl içerisinde, turist sayımızın 20 000 000'a ulaştırmak ve 150
000 ilave yatak kapasitesi sağlamak şeklinde ifade edilmiştir.
BAŞKAN - Sayın Ateş, toparlıyor musunuz.
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Hemen
toparlıyorum Sayın Başkan.
Şimdi, bunu bir hesaplayalım: 150 000
yatağı yapabilmek için üç yıldızlı bir otelin, 1 yatak maliyeti, geçen seneki
fiyatlarla, 15 000 dolardır, bunu çarptığınız zaman, üç sene içerisinde, 2 250
000 000 dolarlık bir yatırım gerekiyor. Bununla bitmiyor, aynı zamanda, bu 2
250 000 000 dolarlık yatırıma ek olarak, devletin de, havaalanı olarak, ulaşım
olarak, enerji olarak, altyapı olarak, yine bu kadar bir para harcaması lazım;
yani, 4,5 milyarlık bir payı, bizim ayırmamız gerekiyor. Bugünkü imkânlarda,
bugünkü bütçeye baktığınızda, bunun gerçekleşmesi mümkün mü; bu da mümkün
değil.
Aynı şekilde, 2020 yılında 60 000 000
turist, 50 milyar döviz geliri, turizm geliri denilmiş. Aynı hesabı
yaptığımızda da, 2020 yılına kadar, turizme, 30 milyar dolarlık bir yatırım
yapmamız gerekiyor. Bugünkü imkânlarda, bunun da gerçekçi olmadığını
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, diğer bir konu da,
Bakanlık, teşkilat, Türkiye'ye "turizm kentleri" diye yeni bir proje
sunmaya çalışıyor. Şimdi, turizm gelişmelerinin, biz -hepinizin bildiği gibi-
kesinlikle çevreyi kollayıcı, koruyucu, geliştirici olmasını bir vazgeçilmez
koşul olarak hep biliyoruz ve bu konuda mutabıkız. Gerek AKP'nin Acil Eylem
Planında gerekse bütçe konuşması metninde, bu turizm kentlerinden bahsediliyor.
Korkarım, bu projenin, ileride, çevreye, doğaya, turizme ve çok önemli
saydığınız yerel halk-turist kültürel değişimini, yakınlaşmasını sağlamaya
zarar verecektir; öyle düşünüyorum.
BAŞKAN - Sayın Ateş, son sözlerinizi
alayım.
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Bağlıyorum...
Şimdi, etrafı, çevresinde tecrit edilmiş;
yerel kültür ve yaşamla ilişkisi kesilmiş; yönetimi, ülkemizin mülkî idarî
sistemi içerisinde özel statüde olan, bazı mevzuatlardan istisna tutulacak özel
alanlar yaratmak sizce doğru mudur?! Türkiye içerisinde, tel örgülerle
çevrilmiş bir alan yaratıyorsunuz; Türkler, buraya, sadece, çamaşırcı olarak
girebilecek; Türk vatandaşları, buraya, sadece, garson olarak girebilecek ve
biz, turizmi geliştiriyoruz diyeceğiz! Lütfen, bu tür, daha önce, İspanya'da
denenmiş, diğer ülkelerde denenmiş, zararlı olduğu, faydalı olmadığı
kanıtlanmış, hayalî projelerden vazgeçelim diyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
bütçenin, Türk turizminin rekabet gücünü artıracak, verimliliğini artırmasına
yol açacak, hayırlı bir bütçe olmasını dilerken, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ateş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
beşinci konuşmacı, Sayın İzzet Çetin; buyurun.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin en sorunlu alanlarından biri
olan çalışma hayatını ilgilendiren, çalışma hayatıyla ilgili, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, en
sorunlu alanlardan biri olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bugün,
Türkiye'deki tüm kamu sosyal güvenlik kurumlarını da içerisine alacak şekilde
örgütlenmiş, çok büyük bir organizasyon. Böyle bir bakanlığın bütçesinin, 2004
yılı içerisinde, yüzde 11 azaltılarak bağlanıyor olması, hükümetin, kamu sosyal
güvenlik kuruluşlarına ve çalışma yaşamına nasıl baktığının somut bir göstergesi.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, çalışma
yaşamı ve endüstriyel ilişkiler, bir ülkenin, ekonomik, sosyal ve siyasal
durumunun belirleyicisidir. Endüstriyel ilişkiler, bir ülkede, demokrasi
düzeyinin, insan hak ve özgürlüklerinin, hukuk ve adalet anlayışının somut
göstergesidir. İş ilişkileri, dünyadaki değişme ve gelişmelerle, uluslararası
standartlara uyumun ölçüsüdür. Üretimi, verimi, kaliteyi, iş huzurunu,
toplumsal huzuru yakından ilgilendiren endüstriyel ilişkiler, hassas, dinamik
bir alandır. Böyle bir alanda, AKP Hükümetinin son bir yıllık icraatlarına bir
göz attığımızda; geçtiğimiz yasama döneminde, 1475 sayılı Yasayı 4857 sayılı
Yasayla ikame ettik. Türkiye İş Kurumu Kanununda, Sosyal Güvenlik Kurumu
Kanununda, Bağ-Kur Kanununda, Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda, Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanunda ciddî değişiklikler yapıldı; ancak, İş Kanunu
dışında yapılan değişikliklerin, daha önceki dönemlerde iptal edilen bir kanun
hükmünde kararnamenin boşluğunu doldurma amacına yönelik düzenlemeler olduğu,
bugün, bu kurumlara ilişkin yeni hazırlanan yasa tasarılarında kendisini bir
kez daha gösteriyor.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten,
ülkemizde, çalışma yaşamının büyük sıkıntıları var, büyük sorunları var.
İşverenlerimiz, sigorta primlerinin ve vergi yüklerinin ağırlığından söz
ederken, çalışanlarımız büyük oranda iş kaybetme korkusuyla yaşamlarını
sürdürürken, milyonlarca işsizimiz kapı kapı dolaşarak iş aramaktadır.
Türkiye'nin, bugün, en yakıcı sorunlarının başında istihdam sorunu gelmektedir.
2004 yılı bütçesinde, 2003 yılı bütçesinde olduğu gibi, yatırımlara ayrılan
kaynak son derece yetersizdir ki, 2003 yılında, hükümetin, yatırıma ayrılan o
kaynaktan bile tasarruf ediyor olması, insanı, emeği nasıl dışladığının,
işsizliği, yoksulluğu nasıl gözardı ettiğinin somut bir göstergesidir.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, birkaç
dakikalık bir süre içerisinde ya da beş güne sıkıştırılmış bütçe
görüşmelerinde, çalışma yaşamının sıkıntılarını, sorunlarını tam olarak gündeme
getirebilmenin hiç olanağı yoktur. Bunu, sizler de, halkımız da takdir ediyor.
Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, Sayın
Başbakan, geçtiğimiz günlerde, çalışma yaşamının en önemli konularından birisi
olan asgarî ücretle ilgili bir düşüncesini ortaya koydu; bunun, 450 000 000 ya
da net olarak 350 000 000 milyon TL'ye çıkarılmasını istedi. Tabiî, açlık
sınırının 450 000 000 liranın üzerinde olduğu bir ülkede 350 000 000 net asgarî
ücret 225 000 000 liraya göre değerlendirilecek olursa, sevindirici bir rakam
olmakla birlikte, bu, son derece yetersiz. Dört kişilik bir ailenin açlık
sınırı olan 450 000 000 TL net asgarî ücret, herhalde, bugün, çok daha yakışan
bir ücret olur. Başbakanın, asgarî ücretin, zengin çocuklarının bir öğün mönü
parası olduğunu söylemesi, gerçekten, güzel bir olay; ancak, bunun arkasında
durup durmayacağını, işsizlerin, yoksulların yaşam standartlarını hak ve adalet
duyguları içerisinde yerine getirip getirmeyeceğini hep birlikte göreceğiz.
Ülkemizde emekliler, gerçekten, sosyal
güvenlik kuruluşlarından almış oldukları maaşlarla geçimlerini zorlukla
karşılıyor. Geçtiğimiz yıl bütçe görüşmelerinde emeklilerin kandırıldığını
söylemiştim. Bir yıldan bu yana Bağ-Kur emeklilerinin ve işçi emeklilerinin 330
000 000 liraya talim ettiğini hepiniz biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde,
gerçekten, sendikal alanın çok büyük sıkıntıları var, sorunları var. Hükümetin,
IMF istemlerine bağlı olarak gerçekleştirmeye çalıştığı özelleştirme
programları, gerçekte toplumun ortak malı olan kamu kurum ve kuruluşlarının yağmalanmasını
beraberinde getirdi. Bugün, ülkemize yüzmilyonlarca dolar katmadeğer yaratan ve
Türkiye'de yaşayan her bir yurttaşın refah artışına doğrudan katkı yapan
PETKİM, TÜPRAŞ, TÜGSAŞ, Tekel, SEKA, Türk Telekom, Seydişehir Alüminyum, gübre
fabrikaları gibi kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi, gelecekte, ülkemizin hem
bu sanayi kuruluşlarını kaybetmesine hem de onbinlerce çalışanın işini
kaybetmesine neden olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, son dönemlerde
ilginç olaylar yaşıyoruz. Bir yandan Avrupa Birliğine gireceğiz diyoruz, diğer
taraftan çalışma yaşamındaki kısıtları olduğu gibi korumaya özen gösteriyor
hükümet. Bir işyerinde grev hakkı olması, o işyeriyle bağıtlanacak toplu iş
sözleşmelerinin barışçı yollarla çözümüne katkı yapmaktadır. Ülkemizde, bugün,
dayanışma grevi, hak grevi yasaktır. Hak grevinin yaşama geçmesi halinde,
bugün, uygulamadan kalkmış olan imzalanmış toplu iş sözleşmelerinin uygulama
alanı, olanağı olacaktır. Ülkemizde 2003 yılında grev kararı alınan iki
işyerinde -PETLAS ve şişe cam fabrikalarında- grev kararının ertelenmiş
olmasını ibretle izledik. Çalışanlarımız ve işçilerimiz, son yıllarda, ülke
krizinin aşılabilmesi için, her türlü fedakârlığı yaptılar. İşçiler ve
sendikalar, bugünkü koşullarda zorunlu olmadıkça, ne grev kararı alıyorlar ne
de grevi uygulamaya gidebiliyorlar. Eğer, bugün, bir işyerinde grev uygulamaya
gidilmişse, o işverenin hukukdışı davranışlarına dikkatinizi çekmek istiyorum.
Gerçekten, grev hakları zaten kısıtlı, var
olan da uygulanmıyor. Şişe cam fabrikasındaki grev kararının, millî güvenlik
gerekçesiyle ertelenmesini anlayabilmenin olanağı yok. Eğer ülkemizde, şişe,
cam, bardak, otomobil camı ya da pencere camı üretmek millî güvenliği tehdit
eder bir konuma gelmişse, vay Türkiyemin haline!
Değerli arkadaşlarım, sendikal alanın,
çalışma yaşamının bir başka önemli alanı örgütlenme üzerinde. Sayın Başbakan,
Türk-İş kongresinde, sendikacılara "Biz AKP olarak, bütün il ve ilçelerde
nasıl örgütleniyorsak, siz de öyle örgütlenin" diye öğüt verdi; ama, Sayın
Başbakanın o öğüdünden bir hafta sonra, Çorlu'da örgütlenmiş bir işyerinde
-ismini de vermek istiyorum- Birleşik Metal İş Sendikası Genel Başkanı,...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
İZZET ÇETİN (Devamla) - ... tespit yazısı
gelmiş, toplusözleşme yapacak; işçileri ziyarete gittiğinde, Çorlu İlçe
Jandarma Bölük Komutanı tarafından karakola davet ediliyor, bir güne yakın
tutuluyor; vali ile il jandarma alay komutanı ile görüşmemize rağmen, saatlerce
sorgulandıktan sonra, dokunulmazlıklar konusunda sizin kendinizi emanet
etmekten kaçındığınız cumhuriyet savcılığı; yani, yargı "ne suç işlediler
de getirdiniz" deyip, onları serbest bırakıyor.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, aklıma
geliyor, acaba, anayasal hakkını kullanarak örgütlenmek isteyen işçinin ya da
aslî görevi çalışanları örgütlemek olan sendikacının görevini yapıyor olması,
ne zamandan beri suç olmaya başla-dı ya da bu suç, ne zaman suç olmaktan
çıkacak? Siz, işçisini haksız yere işin-den çıkardığı, çalışanlarını işinden
attığı için karakola davet edilen bir işvere-ne rastladınız mı? Bizim güvenlik
kuvvetlerimiz, halkımızın mı, yoksa, egemen güçlerin, gücü olanların kuvveti
mi? Bunun belirlenmesinde büyük yarar var.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, çok
sıkıntılı bir alan. Bütün konulara değinebilmenin olanağı yok; ancak, 2004
yılında, halkımız, özellikle çalışan-lar, hükümetimizden neler istiyor, bunları
satırbaşlarıyla sizlere sunarak ko-nuşmamı tamamlamak istiyorum.
Ülkemizde, çalışanlar ve halkımız, her
alandaki eşitsizliklerin giderilmesini istiyor. Emeğini ortaya koyarak
çalışmak, bunun karşılığında alacağı ücret veya maaşla onurlu bir yaşam sürmek
istiyor. İşini kaybetme korkusu yerine, işini nasıl geliştireceğini,
verimliliği nasıl artıracağını, daha çok üreterek, nasıl daha çok kazanacağını
düşünmek istiyor. Akşam evine gittiğinde, çoluk çocuğunu, başı öne eğik,
ramazan çadırında karın doyurma yerine alınterini akıtarak kazandığı ücretiyle,
sıcak çorba içirerek doyurmak istiyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bunu, bu kadar da
abartmak ayıp, ayıp.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Evinde TV'sini
açtığında, ülkenin sorunlarına sahip çıkan samimî, dürüst, icraatları ile
söylemleri uyumlu, güven veren yöneticilerini görmek istiyor. Komşusunun
çaresizliğini değil, ıstırabını, yoksulluğunu değil, onun mutluluğunu ve
sevincini paylaşmak istiyor. Ülkenin yıllardan bu yana içine yuvarlandığı
ekonomik krizin faturasını ödemek yerine, onun, geliri, serveti, rant yoluyla
kazançları artan, haksız kazanç elde eden, devlet olanaklarını kendi kişisel
çıkarları için kullanarak zenginleşenlerin yüklenmesini istiyor.
Hastanede, adliyede, tapuda, karakolda,
vergi dairelerinde insanca muamele görmek istiyor. Bu ülkenin yurttaşı olarak,
demokrasi içerisinde, laik ve sosyal hukuk devleti ilkeleriyle, ordusuyla,
yargısıyla, Cumhurbaşkanıyla, üniversiteleriyle, diğer toplum kesimleriyle
kavgalı olmayan, ülkesiyle ve rejimiyle sorunlu olmayan bir hükümet görmek
istiyor.
Çocuklarını, daha sağlıklı bir ortamda,
kendi yetenekleri doğrultusunda kaliteli bir eğitim içinde yetiştirmek istiyor.
BAŞKAN - Sayın Çetin, toparlar mısınız.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Toparlıyorum.
Eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kamu
hizmetlerinin, parası olanlara değil, sosyal devlet anlayışı içinde herkese
eşitlik anlayışı içinde sunulmasını bekliyor.
Gençlerimiz, kaybolan bir nesil olmak
değil, onuruyla çalışacak iş istiyor, düşlerini yaşama geçirebilecekleri bir
ortam istiyor.
Çocuklarımız, çocuk olmanın, kadınlarımız,
kadın olmanın pozitif ayrıcalığını mutluluk içinde yaşamak istiyor.
Engelli yurttaşlarımız, her yıl, senede
bir kez, aralık ayında değil, toplum içinde, bizimle birlikte, iç içe,
dışlanmadan yaşamak istiyor.
Esnafımız, bir an evvel borçlarından
kurtulmak, müşterilerine güler yüzle hizmet etmek istiyor.
Kamu çalışanlarımız, sözleşmeli personel
uygulamasıyla örgütlenme haklarının ellerinden alınmasını değil, grevli, toplu
sözleşmeli sendikal hak istiyor.
Çiftçilerimiz, üretmek, ürettiğiyle mutlu
bir yaşam sürmek istiyor.
BAŞKAN - Sayın Çetin, son sözlerinizi
alayım efendim.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, kısaca, yurttaşlarımız, demokrasi içerisinde, laik, sosyal hukuk
devleti anlayışı içerisinde, sosyal devletin güçlendirildiği bir yapı içinde,
mutluluk içinde bir arada yaşamak istiyor.
Böylesi bir istem içerisinde,
yurttaşlarımıza hizmet sürecek AKP İktidarının ve onları sosyal koruma altına
almakla ödevli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçelerinin ülkemize
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, son
konuşmacı Sayın Sıdıka Sarıbekir.
Buyurun Sayın Sarıbekir.
CHP GRUBU ADINA SIDIKA SARIBEKİR
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sosyal devlet, vahşi kapitalizme ve
sorumsuz, duyarsız liberalizme karşı, başta eğitim ve sağlık alanlarında olmak
üzere yurttaşını sürekli olarak ve kurumsal düzeyde koruyan, düşünen, gözeten
devlettir. Bu bağlamda, sosyal devlet, cumhuriyetçi bir yaklaşımdır. Sağlık,
eğitim, iş, konut ve emeklilik güvencesi, sosyal devletin temel iddiası ve
vazgeçemeyeceği bir projedir.
Başta eğitim ve sağlık olmak üzere, bu
temel hizmetlerin piyasada alınıp, satılan birer hizmet değil, temel kamu
gereksinmesi ve en temel insan hakları olduğunu gözardı etmemek gerekir. Sosyal
devlet "paran kadar eğitim, paran kadar sağlık" anlayışına temelden
karşı olan bir dünya görüşü olarak insanı gözetir. İnsanı korumanın hem tek
başına bir değer olarak hem de toplumun en küçük ve temel öznesi olarak
kaçınılmaz bir ödev olduğunu, kadının bu çerçevede özel bir yeri ve önemi
bulunduğunu sosyal devlet gözardı edemez. Çünkü, hem çocuğa en temel eğitimini
veren odur hem ailenin temeli odur hem de toplumun aydınlanmasında,
bilinçlenmesinde, şekillenmesinde kadının özel bir konumu vardır. Hele de bizim
gibi gelişmekte olan, ileri refah toplumlarının gelir düzeyi ve yaşam
olanaklarından geride kalan ülkelerde, kadının kamusal, toplumsal, siyasal
yaşamda hak ettiği yeri alması için sosyal devletin olanaklarından en üst
düzeyde faydalanması gerekir.
Ülkemizde okuma yazma bilmeyen kadın oranı
yüzde 23'tür. Bu oran, Güneydoğuda yüzde 70'lere çıkmaktadır. Eğitim çağına
gelmiş kız çocuklarımızın yüzde 32'si hiçbir okula kayıtlı değil. Ankara,
İstanbul, Adana'da 500 000'in üzerinde kız çocuğu okula gitmiyor, gönderilmiyor,
eğitim hakları ellerinden alınıyor.
Buradan hareketle, biraz da kadınlarımızın
iş yaşamında ve diğer alanlarda ne düzeyde olduğunu, ne halde bırakılıp, ne
gibi uğraşlar verdiğini de anımsatmak istiyorum değerli arkadaşlarım.
Ülkemizde halen 15-34 yaş arasındaki
kadınlarımızda işsizlik oranı yüzde 38'tir. Kadınlarımızın yüzde 80'i ev
kadınıdır. Çalışan kadın sayısı 6 600 000'ler civarındadır. TÜSİAD'ın bir
araştırmasına göre, ülkemizde çalışan kadınların yüzde 72'si tarımda çalışıyor.
Bu kadınlardan yüzde 70'i ücretsiz aile işçisi olarak görev yapıyor. Devlet
kurumları içinde kadına en kapalı kurum İçişleri Bakanlığıdır. Kamuda en yüksek
kadın memur sayısı üniversitelerde ve doktorluk mesleğinde yoğunlaşmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin
yüzde 4,3'ü, il genel meclisi üyelerinin yüzde 1,4'ü, belediye başkanlarının
yüzde 5,5'i, belediye meclis üyelerinin yüzde 1,6'sı kadınlardan oluşuyor. Her
üç kadından biri kocasından dayak yemekte ve şiddete maruz kalmaktadır.
Türkiye'de, bugün, 3 000 sığınma evi gerekirken, bu rakam, sadece ve sadece
7'dir değerli arkadaşlarım.
Ülkede kadının yeri bu kadar vahim iken,
hâlâ, kadını türbana mahkûm eden, gençlerimizi dinsel eğitimlerle ilim ve
bilimden koparan, düşünen insan olmaktan uzaklaştıran, kadını erkeğin yanından
ayıran "kadının yeri evidir" diyen zihniyete sahip AKP iktidarının,
kadının sorunlarıyla ilgilenmesi elbette beklenemez.
RESUL TOSUN (Tokat) - Kadını eve
hapsetmeye çalışan CHP.
SIDIKA SARIBEKİR (Devamla) - Avrupa
Birliğine aday olan Atatürk Türkiyesinin, kadınları cahil bırakan toplumlarla
ortak özellikler göstermesi asla kabul edilemez. Kadınlarımız, sizden, file
file gıda, paket paket kömür yardımı istemiyor; onlar, insan onuruna yakışır
biçimde iş hayatında yerini almak, kazandığıyla evine katkıda bulunmak, sosyal
güvenlik haklarından yararlanmak istiyor, eğitim almak istiyor.
Sosyal devlet olarak başlıca görevleriniz
bunlar iken, siz, hem "değiştik, millî görüş gömleğini çıkardık"
diyerek iktidara geliyorsunuz hem de her fırsatta türban konusu, Kur'an
kurslarıyla, imam hatip konularıyla toplumu geriyorsunuz, toplum barışına
dinamit koyuyorsunuz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hangi dinamiti?
SIDIKA SARIBEKİR (Devamla) - Sayın
Başbakan, AKP hükümetinin Sayın Bakanları; sizin göreviniz toplumu germek
değil, toplumu sarıp sarmalamak, işsizliğin, yoksulluğun önüne geçmek,
işsizliği ve yoksulluğu insanların kaderi olmaktan çıkarmak, yolsuzluklarla
mücadele etmektir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde,
işsizlik ciddî bir sorundur. Genç, özellikle de eğitimli, kentli genç
işsizliği, ülkemizin geleceği açısından, gençlerin umutlarını nereye
bağlayabilecekleri açısından önemlidir.
Kadın işgücü açısından durum daha da
vahimdir. Kadın işgücü sessiz sedasız artıyor. Bu işgücünün gittiği iki yer
var; informel ekonomi, yani, kayıtsız, güvencesiz işler ve işsizlik.
Tarım kesiminde de önemli bir çözülme söz
konusu. Bu da, kente yeni bir göç dalgası demektir.
Bu sorunlarla nasıl baş edilecek? Bu
konuda hiçbir hazırlık yoktur; Sayın Bakanın bütçe konuşmalarından ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin onayına sunulan bütçe tasarısından anlaşılan budur.
Ülkemizde kadın işgücü sorununu, genel
istihdam ve işsizlik sorunundan ayrı olarak düşünmek ve çözüm önerileri
geliştirmek mümkün değildir. Türkiye'nin işsizlik sorununa, bir an önce,
gerçekçi ve etkin çözümler üretmemiz zorunludur. Bu da, Avrupa Birliğinde
olduğu gibi, bir ulusal istihdam stratejisinin geliştirilmesi ve bu stratejiyi
hayata geçirecek politikaların belirlenerek uygulanmasıyla mümkün olabilir.
Ulusal istihdam stratejimiz, tam
istihdamın sağlanmasını, verimliliğin ve işgücü nitelik düzeyinin
artırılmasını, ekonominin rekabet gücünün geliştirilmesini, gelir dağılımının
iyileştirilmesini, bölgesel gelişme farklılıklarının azaltılmasını, kayıtdışı
ekonominin küçültülmesini ve düzgün işlerin çoğaltılmasını amaçlamalıdır.
Çağdaş toplumlarda istihdam yaratma fonksiyonu özel sektöre ait olduğundan,
bugün, gerek Avrupa Birliği ülkeleri gerekse aday ülkeler, uyguladıkları
ekonomik ve sosyal politikalarını, çalışma hayatı düzenlemelerini, yatırımcıyı
ve girişimciyi destekleme hedefine yönlendirmiştir.
Bugün, ülkemizde kayıtlı işletmeler
üzerindeki vergi ve prim yükünün ağırlığı, yatırımların ve istihdam yaratmanın
önündeki en büyük engellerden birini oluşturmaktadır. Türkiye, üretim
üzerindeki vergi ve prim yükü açısından dünya şampiyonudur. İşsizlikle mücadele
için, vergi ve prim yükünün OECD ortalamasının altına çekilmesi zorunludur.
İstihdam alanları yaratan ve büyük
özverilerle çalışan sanayicilerimize, yatırımcılarımıza, bu kürsüden teşekkür
etmek istiyorum. Yeni yeni girişimcilerin ortaya çıkmasını, yeni yeni
işyerlerinin açılmasını, yeni istihdam alanlarının ortaya çıkmasını kalben
diliyorum. İşsizlikle mücadelenin temel dayanak noktalarından birincisi üretim
ve yatırım ortamı ise, ikincisi eğitimdir. Türkiye, meslekî eğitimi, yeniden
eğitimi ve hayat boyu öğrenimi her yolla geliştirmelidir. İşverenlerimiz de, bu
bağlamda, üzerlerine düşen görevleri yerine getirmelidir. "Önce insan, insana
yatırım" ilkesinden hareketle, en tepe yöneticisinden işçisine kadar
eğitim almalarını sağlamalıdır diyor, Yüce Meclisi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbekir.
Sayın milletvekilleri, daha önce alınan
karar gereğince, birleşime 1 saat ara veriyorum; saat 14.10'da toplanmak üzere,
oturumu kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 13.08
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.10
BAŞKAN:
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP
ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 34 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile
2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371)
(S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) (Devam)
A)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1. -
Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Dışişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
B) KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)
1. - Kültür
ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Kültür
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
3. - Turizm
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
C) ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1. -
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. -
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Sekizinci tur üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına ilk söz Sayın Vahit Erdem'in.
Sayın Erdem'i kürsüye davet etmeden önce, Grubun bize
bildirdiği sürelere göre, Sayın Erdem'in 8, Sayın Yakış'ın 7, Sayın
Terzibaşıoğlu'nun 7, Sayın Badazlı'nın 7, Sayın Özcan'ın 9, Sayın
Tanrıverdi'nin 7 dakikalık süreleri var.
Sayın Erdem'i kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Erdem. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi şahsım ve Partim adına saygıyla
selamlıyorum.
2003 yılı gibi, 2004 yılı da Türkiye için büyük önem taşıyan
yoğun bir dışpolitika gündemiyle geçecektir.
Değerli milletvekilleri, Sovyetler Birliğinin dağılması ve
soğuk savaşın sona ermesi, küreselleşme sürecine büyük bir ivme kazandırmıştır.
Küreselleşme, dünya jeopolitiğini, ekonomisini tehdit ve güvenlik
algılamalarını ve savunma kavramını önemli ölçüde değiştirmiştir ve
değiştirmeye devam etmektedir. Böyle hızlı değişen bir ortamda bütün ülkeler
çok dinamik bir dışpolitika takip etmek mecburiyetiyle karşı karşıya
bulunmaktadırlar. Türkiye, bu durumu en fazla hisseden ülkelerin başında yer
almaktadır.
Doğu Blokunun dağılması, ortak kültüre sahip olduğumuz ve
ülkemiz açısından öneme sahip olan çok sayıda ülkenin doğmasına ve Türkiye'nin
ilgi alanının genişlemesine yol açmıştır. Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'daki
savaşlar esnasında Türkiye'ye yönelen göçler, bölgeyle ne kadar organik ve
girift bağlantılara sahip olduğumuzu açıkça ortaya koymuştur.
Bütün bu yeni gelişmelere rağmen, Türk dışpolitikasının
birinci önceliğini, Kıbrıs meselesinin çözümü ile Avrupa Birliğine üyelik
sürecinin sonuçlandırılması oluşturmaktadır.
Avrupa Birliği ve Kıbrıs'la ilgili olarak benden sonra
konuşacak olan Sayın Yakış, daha detaylı olarak bu iki konu üzerinde duracağı
için, ben, birer cümleyle geçeceğim. Yalnız, şunu söylemeden geçemeyeceğim:
Kırk yılı aşkın bir süredir devam etmekte olan Avrupa Birliği serüveninin, 2004
yılında önemli bir aşamayı daha geride bırakacağını ümit ediyoruz. Bu konuda,
uygulamanın, Avrupa Birliğine gerekçe vermeyecek şekilde hayata geçirilmesi
önem taşımaktadır. Bu hususta, iktidarın ve muhalefetin, bu konuyu içpolitikaya
alet etmeden, millî bir dava bilinci ve gayreti içerisinde olmalarını ümit
ediyoruz.
Kıbrıs'la ilgili de şunu kısaca arz etmek istiyorum. Kıbrıs
konusunun çözümü, hem Kıbrıs Türklerinin hem Türkiye Cumhuriyetinin lehinedir,
menfaatınadır. Bu sebeple, çözüme isteksiz olan taraf değil, tam tersine,
Kıbrıs Türkünün vazgeçilmez haklarını koruyarak, çözüm üreten ve karşı tarafı
çözüme zorlayan taraf olmalıyız.
Değerli milletvekilleri, Irak, 2003 yılının en önemli
uluslararası meselesi olmuştur. Irak'ta olan her şey, Türkiye'yi, en az Amerika
Birleşik Devletleri kadar ilgilendirmektedir. Şartlara bağlı olarak Türkiye'nin
Irak politikasında dalgalanmalar olmuştur; fakat, takip edilen politikanın
nirengi noktasını tamamen millî güvenliğimiz teşkil etmiştir.
Bugünkü şartlarda bölgeye yönelik olarak, artık,
klasikleşmiş, statik bir dışpolitika yerine, ülkemizin menfaatlarını hedefleyen
ve her yeni duruma göre revize edilen dinamik bir politika izlemek
mecburiyetindeyiz.
Bu açıdan, Yüce Meclisimizden geçen ve geçmeyen bütün
tezkereler, millî güvenlik ve Türkiye'nin çıkarlarını önplanda tutma anlayışı
içerisinde gündeme getirilmiştir.
Bu vesileyle, muhalefetin "bölgenin problemlerine
karışmayalım" şeklinde özetlenebilecek çekingen ve statik politika
anlayışına katılmamız mümkün değildir.
Irak'ta nasıl bir yönetimin oluşacağı henüz netlik
kazanmamıştır. Bölgede yeni ihtilaflara yol açmayacak şekilde, Irak toplumunu
oluşturan bütün unsurların dengeli şekilde temsil edileceği bir yeni yönetim
modelinin hayata geçirilmesi, Türkiye'nin arzusudur. Esasen, hükümetimizin
bütün çabaları da bu istikamettedir. Amerika Birleşik Devletleriyle varılan
mutabakat çerçevesinde, Kuzey Irak'ta Türkiye'nin güvenliğine yönelik
unsurların bertaraf edilmesi konusundaki taahhütlerin bir an önce yerine
getirilmesini yakinen takip ediyor ve bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin ABD ile ilişkileri
Türkiye ve bölge güvenliği açısından büyük önem taşımaktadır. Irak savaşıyla
başlangıçta iniş-çıkış gösteren ilişkilerimizin, tekrar normale döndüğünü
memnuniyetle müşahede etmekteyiz. Irak'taki ihalelere, birçok ülkenin aksine
Türkiye'nin de davet edilmesi, bu durumun açık göstergesidir.
Bölgemizi yakında ilgilendiren Filistin-İsrail ihtilafı,
sadece Ortadoğu'yu değil, dünyanın diğer ülkelerinin güvenliğini de
etkilemektedir. Bu sorunun çözümüyle, uluslararası terörizmin önemli bir
kaynağı kurutulmuş olacaktır. ABD öncülüğünde uluslararası toplumun bölgede
adil ve kalıcı bir çözümü hayata geçirmesi, bölge ve Batı güvenliği açısından
öncelik taşımaktadır. Türkiye, bu sürece yardımcı olabilecek bir konumdadır.
Değerli milletvekilleri, Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla
Kafkasya'da ve Ortaasya'da bağımsızlıklarını kazanan ülkelerle Türkiye'nin
ilişkileri sürekli gelişmektedir. Kafkasya, Doğu-Batı arasında geliştirilmekte
olan enerji ve ulaştırma koridorunun üzerinden geçtiği stratejik bölge
konumuyla ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır. Bu bölge, Rusya'nın güney
ucu olduğu kadar, Türkiye'nin kültürel ve ekonomik olarak kuzey uzantısıdır.
Kafkasya, bir güç mücadelesi alanı olarak görülmemeli, bir istikrar ve
işbirliği alanı olarak değerlendirilmelidir.
Kafkasya'da yer alan ülkelerin bir kısmıyla NATO'nun barış
için ortaklık anlaşması mevcuttur. İleride bunun NATO üyeliğine dönüştürülmesi
için Türkiye gayret sarf etmektedir.
Ermenistan, Türkiye'ye karşı hasmane tutumdan ve
uluslararası seviyede yürüttüğü gerçekdışı suçlama kampanyasından vazgeçmeli ve
Azerî topraklarından çekilmelidir. Ancak bu durumda Türkiye'nin sıcak ilgisine
mazhar olabilecektir.
Türkiye, bundan önce olduğu gibi, önümüzdeki dönemde de
Güney Kafkasya'da barışı, istikrarı ve işbirliğini teşvik edici rolünü
sürdürecektir.
Ortaasya cumhuriyetleri, öncelikle, sahip olduğu doğal
enerji kaynaklarıyla ve 11 Eylül terör eylemlerinden sonra ise güvenlik
bakımından dünya gündeminde önemli yer almaya başlamışlardır.
Geçen kasım ayında ABD'nin Orlando Kentinde NATO'nun yıllık
toplantısı çerçevesinde yapılan NATO-Rusya Daimî Komite Toplantısının gündemini
tamamen Ortaasya cumhuriyetleri teşkil etmiştir. Bölgenin, daha çok güvenlik
endişeleri açısından ele alındığı toplantıda, bu ülkelerin ekonomik, kültürel
ve siyasî alanda da desteklenmesi gerektiğini, Türkiye'nin bölgeye bakışının da
baştan beri bu şekilde geliştiğini ifade etme imkânını bulduk.
Bu ülkelerle ilişkilerin her alanda güçlendirilerek devam
ettirilmesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlar mısınız.
VAHİT ERDEM (Devamla) - ... ve uluslararası camianın da bu
yönde teşvik edilmesi, Türkiye'nin öncelikli politikalarından biri olmalıdır.
NATO ile bu ülkeler arasında, Barış İçin Ortaklık Antlaşması
çerçevesinde başlatılan; ama, asgarî düzeyde kalan ilişkilerin geliştirilmesi
için Türkiye öncülük etmelidir.
Değerli milletvekilleri, soğuk savaşın sona ermesiyle,
Atlantik'in iki yakası arasındaki savunma ve güvenlik işbirliğinin gevşediğini
görmekteyiz. Hemen Avrupa'nın yanı başında Bosna-Hersek'te yaşanan savaş ve
katliam karşısında yetersiz kalan Avrupa, güvenlik konusunda NATO ve ABD'ye çok
bağlı olduklarını müşahede etmişlerdir. Bu gelişmeler üzerine Avrupa'nın
savunma kimliğinin geliştirilmesi fikri de daha güç kazanmıştır. Avrupa
Güvenlik ve Savunma politikası, Atlantik'in iki yakasında görüş ayrılığına yol
açan unsurlardan belli başlılarından birini teşkil etmektedir. Bu savunma
oluşumunun NATO'yla rekabet etmeyeceği, Avrupalı liderler tarafından ifade
edilse de şüphe ve tartışmalar devam etmektedir.
Bu gelişme Türkiye'yi de çok yakından ilgilendirmektedir.
Aralık 2002'de varılan bir anlaşmayla, AGSP ve NATO arasında Türkiye'yi de
tatmin edecek bir anlaşmaya varılmışsa da, henüz tam olarak uygulama safhasına
aktarılamamıştır.
Irak'taki gelişmeler, NATO ve transatlantik diyaloğundaki
ayrışmayı daha da su yüzüne çıkarmıştır. Bu bağlamda, gelecek yıl haziran
ayında yapılacak olan NATO zirvesi, ittifak ülkeleri arasında büyük bir
beklenti yaratmaktadır.
Bu zirvede, üç ana konuda devlet başkanları arasında
mutabakata varılması beklenmektedir. Birincisi, Ortadoğu barışı ve Irak'ın
normalleştirilmesiyle ilgili olarak müşterek bir vizyon oluşturulması;
ikincisi, zedelenen transatlantik diyaloğunun yeniden pekiştirilmesi, üçüncüsü
de, daha önce Prag zirvesinde NATO'nun yeniden yapılandırılması ve dönüşümüyle
ilgili alınan kararların daha da somutlaştırılarak, malî boyutuyla birlikte
uygulamaya konulması. Bu zirvede, Türkiye, Müslüman kimliği, demokratik ve laik
devlet yapısıyla, yeni Ortadoğu projesine ve bölge ülkelere model olma
özelliğini önplana çıkarma imkânını bulacaktır.
Değerli milletvekilleri, globalleşen dünyada her şey çok
hızlı seyretmektedir. Dış politika da bu sürecin içerisindedir. Gelişmeleri
yakalayabilmek için, proaktif olmak mecburiyetindeyiz. Dışişleri Bakanlığımız
personelinin diplomatlarının çok iyi yetiştiğini ve cansiperane çalıştıklarını,
ben, uzun bürokratik hayatım süresince her zaman yakından müşahede ettim. Buna
rağmen, çağımızda, dışpolitika oluşturmada, ilave enstrümanların katkısına
ihtiyaç vardır. Bugünkü dünyada, süratli ve geniş bir istihbarat altyapısı,
araştırma merkezleri, think-tank kuruluşları ve dünya kamuoyu oluşturulmasına
yönelik lobicilik faaliyetleri, dışpolitikanın, gittikçe önem kazanan
kaynakları ve araçları haline gelmiş bulunmaktadır. Dış politika, artık, aynı
anda birçok kanaldan takip edilmesi gereken bir mahiyet kazanmıştır. Bu yüzden,
Dışişleri Bakanlığımız Bütçesinden, dışpolitika konusunda faaliyet gösterecek
bu tip oluşumlara daha fazla destek sağlanması gereğini vurgulamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok özet bir şekilde
sıraladığım gibi, 2004 yılında yoğun bir dışpolitika gündemiyle karşı karşıya
olacağız. Dışişleri Bakanlığımız, son derece sınırlı bir bütçe çerçevesinde, bu
gündemin üstesinden gelmeye çalışacaktır. Bu vesileyle, önümüzdeki yıllarda
ekonomik ve malî yapımızda oluşacak düzelmeye paralel olarak, Dışişleri
Bakanlığımızın daha geniş imkânlarla donatılması gerektiğini vurgulayarak, bu
bütçenin Dışişleri Bakanlığımıza, ülkemize hayırlı olmasını diliyor; hepinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdem.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına ikinci söz, Sayın Yaşar Yakış'ın. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Yakış.
AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR YAKIŞ (Düzce) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı 2004 bütçesi üzerinde, AK Parti
Grubunun görüşlerini sunmak üzere, değerli dostum Sayın Vahit Erdem'le birlikte
zamanı paylaşmış bulunuyoruz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2004 yılı, gerek Türkiye için gerek
bölge ve dünya için son derece önemli bir yıl olmaya adaydır. Hani, tarihçiler
yüzyılları başlatırlarken, mutlaka yüzyılın birinci yılını o yüzyılın
başlangıcı olarak görmezler. Mesela, 19 uncu Yüzyılı, 1815 yılında yapılan
Viyana Kongresiyle başlatırlar. Sanki, 19 uncu Yüzyıl 1801 yılında değil, 1815
yılında başlamış gibi. 20 nci Yüzyılı da, Birinci Dünya Savaşıyla, 1914 yılında
başlatırlar. Belki, tarihçiler, ileride de, 21 inci Yüzyılı 2004 yılıyla
başlatacaklardır. Neden böyle; çünkü, 2004 yılı son derece önemli olaylara
sahne olacak gibi görünmektedir.
Bu olaylar nelerdir: Avrupa'da, Avrupa Birliğinin anayasası
olan ve Avrupa'nın önümüzdeki uzun süre geleceğini belirleyecek olan anayasa,
muhtemelen 2004 yılında kabul edilecektir. Amerika'nın Irak'a müdahalesinden
sonra Ortadoğu'ya verilecek düzen ve bu düzenin dünyanın öteki bölgelerine
yansıması, muhtemelen 2004 yılında şekillenecektir. Terör konusunda, dünya
ülkelerinin teröre bakışı; terörün yöntemleri konusunda eğer bir bilinçlenmeye
başlamışlarsa, bu, en çok 2004 yılında ortaya çıkacaktır.
Bu, işin Avrupa ve dünya kısmı; Türkiye için ise, 2004 yılı,
daha da önemli bir yıl olacağa benzemektedir;çünkü, 2004 yılında, Türkiye için,
iki çok önemli ve uzun vadedeki geleceği belki ipotek altına alabilecek veya
önünü açabilecek gelişmenin vukua geleceği bir yıldır.
2004 yılında bu kadar önemli olaylar olacağına göre,
Türkiye'nin de bu yıla büyük hazırlıklar içinde girmesi gerekiyor.
Dışişleri Bakanlığı açısından bu daha da önemli; çünkü, asıl
gelişmeler, Türkiye'nin dışpolitikasıyla ilgili olarak ortaya çıkacaktır. Bugün
Dışişleri Bakanlığı -Sayın Vahit Erdem dostumun da söylediği gibi- Türkiye'nin
en güzide beyinlerini ve en iyi yetişmiş insangücünü bünyesinde barındıran bir
kuruluştur; fakat, bu kuruluş, mensuplarının özverisiyle ayakta durmaya
çalışmaktadır.
Türkiye'nin bu konuda şöyle bir adım atmaya ihtiyacı vardır:
Sayın Dışişleri Bakanımız, belki, kendi
tayin edeceği bilge kişilerden oluşan bir beyin fırtınası grubu oluşturmak
suretiyle, 2040-2050 yıllarında dünyanın durumu ne olacaktır, nasıl bir manzara
ortaya çıkacaktır, o dünyada Türkiye'nin rolü ne olacaktır, o rolü yerine
getirecek olan Hariciye memurları ve Hariciye teşkilatı, altyapısıyla, fizikî
altyapısıyla, bütün kolaylıklarıyla nasıl olmalıdır; onun ortaya çıkarılması
lazımdır. Şu andaki Dışişleri Bakanlığı konsepti, diplomasinin yürütülüş tarzı,
soğuk savaş yıllarında oluşmuş konsepte dayanmaktadır; hatta, bazı açılardan,
İkinci Dünya Savaşı öncesi dönemin konseptine dayanmaktadır. Halbuki,
önümüzdeki dönem, Türkiye'ye büyük fırsatlar vaat etmektedir; işte,
Türkiye'nin, bu fırsatı yakalaması
lazım. Dışişleri memuru dediğiniz insan, üniversiteden en başarılı adamı alıp
bünyenizde çalışmaya başlatmakla olmuyor. Karar verecek, kararlara yön verecek
düzeyde bir Dışişleri memurunun yetişmesi, yirmibeş otuz yılı gerektirmektedir.
Dolayısıyla, bugün, en iyi, en kaliteli memurları alıp da tezgâha, tornaya
oturttuğunuz zaman, bu demektir ki, 2030 yıllarına doğru özlediğiniz Hariciye
ortaya çıkacaktır; dolayısıyla, buna, şimdiden başlamamız gerekmektedir.
Türkiye için 2004 yılında iki önemli tarih vardır: Bunlardan
biri, 1 Mayıs 2004, diğeri, Aralık 2004. 1 Mayıs 2004 tarihinde ne olacak;
eğer, o tarihe kadar Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunursa, KKTC, kurulacak yeni
Kıbrıs ortak devletinin -adı ne olacaksa- bir parçası olarak Avrupa Birliğine
girecektir; Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunamazsa, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi,
tüm Adayı temsilen, Avrupa Birliğine girecek ve daha önemlisi, 2004 Aralık
ayında Türkiye'ye müzakere için bir tarih verilip verilmeyeceğinin konuşulacağı
Avrupa Birliği Konseyinde veto hakkı sahibi bir üye olarak oturuyor olacaktır.
Peki, bu durumda biz ne yapmalıyız; bizim, bugünkü koşullarda yapmamız gereken
şey, her şeyden önce, Kıbrıs'ta çok geniş tabanlı, mümkün olduğu kadar en geniş
tabanlı, güçlü bir hükümetin kurulmasına yardımcı olmak, bunu teşvik etmek,
hükümet kurulur kurulmaz da, 2004 yılının 1 Mayısına kadar geçen sürede,
yaratıcı, olumlu, geniş muhayyileli bir çözüm için inisiyatif almaktır. Peki, bunun
için, Türkiye'nin, haklarından, uluslararası anlaşmalardan doğan haklarından
feragat etmesine gerek var mıdır; hayır yoktur. Her ikisini de mezcetmek
mümkündür; yalnız, burada...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) - Tamamlayacağım Sayın Başkanım.
Burada, bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum.
Kıbrıs sorunu çözümlenirse, Avrupa Birliği, Türkiye'ye, mutlaka, müzakerelere
başlamak için bir tarih verecek midir; hayır, o da garanti değil. "Madem
onlar böyle bir tarih vermeyebilecektir, biz niye, bu kadar alelacele
uğraşıyoruz, canla başla?" diye bir soru aklımıza gelebilir. Efendim, bu
sorunun cevabı basittir. Türkiye, Avrupa Birliğine girecek olsa da, girmeyecek
olsa da, Kıbrıs sorununu çözümlemek zorundadır. Türkiye, bütün komşularıyla,
sorunlar içinde yaşamaya devam edemez. Bu sorunu, er geç çözümlemeye mecburdur;
eğer, 1 Mayıs 2004'e kadar çözümlenirse, mevcut olan bir fırsat penceresini de
değerlendirmiş olacağız. Onun için, 1 Mayıs tarihi bizim için önem arz
etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Amerika'yla ilişkilerimize, Sayın Vahit Erdem, gayet
belagatli bir şekilde değindi. Ben, sadece, Amerika'yla askerî alanda olan
ilişkilerimizin, aynı şekilde, savunma sanayii alanına ve ekonominin tüm
alanlarına da, aynı güçlülükle yansımasını, teşmil edilmesini beklediğimizi
söylemek istiyorum.
Irak'ta, Amerikan müdahalesinden sonra nasıl bir yönetim
ortaya çıkacağı, şu anda, bütün parametreleriyle belirlenmiş değildir; ancak,
federatif yapı yönünde güçlü bir eğilimin olduğunu görüyoruz. 3 Aralık günlü
The Times Gazetesinde bu konuda yayımlanan bir makale muhtemelen sizlerin de
dikkatini çekmiştir. Makalenin başlığı şöyle: Çözüm Irak'ı üçe bölmek. The
Times Gazetesindeki makalede şöyle deniliyor:
"Kuzey Irak'taki Kürtlere gelince. Onlar, uçuşa yasak
bölge uygulaması sayesinde kazandıkları egemenliğin ellerinden alınmasına izin
vermeyeceklerdir. Bugüne kadar birçok Kürt bağımsızlık hayalleri kurdu ve şimdi
bu hayal hiç olmadığı kadar yakın görünüyor. Kuşkucular, Amerika'nın ikinci
İsrail'i olacak bir Kürdistan'dan söz etmeye başladılar bile. Bağdat'ta ulusal
birlik ve beraberliğe yönelik belirgin bir özlem duyanlar mevcuttur; fakat,
bugün, ufukta böyle bir birliğe dair en ufak bir işaret yok."
Diyebilirsiniz ki, bu, bir köşe yazarının görüşürüz, evet
gerçekten bir köşe yazarının görüşü; ama, bu köşe yazarı gibi düşünen çok
sayıda insanın da bulunduğu bilmemiz lazım.
Amerika, 1 Temmuz 2004'te yetkilerini Irak'taki geçici
yönetime devretmeye hazırlanmaktadır. Eğer Irak'ta demokrasi işleyecekse,
nüfusun yüzde 60'ını teşkil eden Şiilerin ülke yönetiminde güçlü bir konuma
gelmeleri doğal olacaktır. Bu durumu, Kuzey Irak halkının ve Şiilerin ne ölçüde
kabulleneceğini zaman gösterecektir. Eğer Amerika desteğindeki Peşmergeler,
Baasçı Sünnîler ve en kalabalık kitle olan Şiiler arasında bir iktidar
mücadelesi başlarsa, Irak ciddî bir istikrarsızlığa sürüklenebilir.
BAŞKAN - Sayın Yakış, toparlar mısınız.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) - Toparlıyorum.
Türkiye, bu istikrarsızlık ihtimalini düşünerek şimdiki
dengeli politikasını sürdürmelidir.
Bu düşüncelerle, bütçenin, Dışişleri Bakanlığımıza ve
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yakış.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı
Sayın Seyfi Terzibaşıoğlu.
Buyurun Sayın Terzibaşıoğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı Kültür ve Turizm
Bakanlığı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi ve aziz Türk Milletini saygıyla selamlıyorum.
Kültür, bir milletin ortak bilincini ve kimliğini oluşturan,
maddî ve manevî değerlerin yarattığı bir sentezdir.
Yüksek Türk kültürünü ve gelenek göreneklerini topluma
aktarmayı, dünyaya tanıtmayı görev edinen Bakanlığımız, başarılı çalışmalarıyla
birçok projeye, yeniliğe, 2003 yılında imza atmıştır. Şöyle ki: Avrupa Yılın
Müzesi Ödülüne Niğde Müzesi ve Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Dairesi aday
gösterilmiş, 60'a yakın aday arasından, her iki müzemiz de finale kalmıştır.
Edirne II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi 2003 yılı Avrupa'nın en iyi müzesi
ödülünü kazanmıştır. İstanbul Ayasofya Müzesi ve bağlı binaları, Ankara II.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Binası, Trabzon Sümela Manastırı gibi çok önemli
tarihî yapıların restorasyon, çevre düzenlemesi işleri ve etüt proje
çalışmaları tamamlanmıştır.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, yurtiçi ve yurtdışı
turneler ve katıldığı festivallerle, yaz aylarında faaliyetlerini sürdürmüştür
ve önümüzdeki yıldan itibaren, seyircisine tüm yıl boyunca kesintisiz hizmet
verecektir.
2003 yılında, Bakanlığımız, yurt dışında 6 sergi
gerçekleştirmiştir. Bunlar: New York Metropolitan Museum of Art'ta "İlk
Şehirlerin Sanatı", İspanya
Barcelona'da "Harem", "Güzelliğin ve Aşkın Avrupa ve
İslamiyet'teki Görünümü", Japonya'da "Sadberk Hanım Müzesi
Koleksiyonu", "Osmanlı Dönemi Türk Kadını" ve "Türkiye'de
Üç Büyük İmparatorluk; Hitit, Bizans, Osmanlı" isimli sergilerdir.
Vakit darlığından dolayı ancak birkaç örnek verebileceğim
Bakanlığın 2004 yılı için gerçekleştirmeyi planladığı projeler şunlardır: Tokat
Atatürkevi, Ankara eski Sayıştay binası, Antalya Aspendos Belkıs Koruma Amaçlı
İmar Planı yapımı, Rize Atatürkevi gibi önemli restorasyon, çevre düzenlemesi
ve etüt proje çalışmaları planlanmıştır.
Hızlı gelişen teknolojiye ayak uydurabilmesi maksadıyla halk
kütüphaneleri, otomasyon projesi çerçevesinde e-kütüphane projesi başlatılmış,
2003 yılı sonuna kadar 81 il ve 60 ilçe halk kütüphanesi proje kapsamına
alınmış ve bu çalışmalar 2004 yılında da devam edecektir.
Amerika Birleşik Devletleri New York Metropolitan Museum of
Art'ta "Bizans; Kader ve Güç", Singapur'da "Sultanların
Ülkesinden Osmanlı Hazineleri", İtalya'da "İktidarın Kökenleri
Arslanlar Tepesi" isimli yurtdışı sergileri; ayrıca devam eden yurtiçi
sergilerimizin yanında, İstanbul Vedat Nedim Tör Müzesinde Frig uygarlığına ait
eserlerin yer alacağı sergi ve Zeugma mozaiklerinin daha geniş kitlelere
ulaşmasını sağlamak üzere, Gaziantep ve İstanbul'da bu mozaiklerden oluşacak
eski eser sergileridir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kültür ve turizmde
eklenen her tuğlaya konulan harç, Kurtuluş Savaşımız kadar gerçek,
cumhuriyetimiz kadar umut vericidir.
Turizm girdilerinin artması yönünde turizmin desteklenmesi
için, kültürel değerlerin turizme eklenmesi çalışmaları bizleri
sevindirmektedir; ama, tüm bu potansiyele rağmen, Türk ekonomisinin gözbebeği
"bacasız sanayi" Türk turizmi ise, ülkemizin tarihî, doğal ve
kültürel zenginlikleri ölçüsünde henüz hak ettiği yerde değildir.
Önümüzdeki yıl ve yıllarda daha geniş tanıtım ve turizmin
bütün unsurlarının değerlendirilerek yapılacak geniş çalışmalarla Türk turizmi,
arzu ettiğimiz noktaya, inşallah, getirilecektir.
Turizm, ülkelerin döviz girdisini artıran ve istihdam
yaratıcı özellikleriyle ulusal ekonomiye katkıda bulunan, uluslararası kültür,
ticaret ve sosyal yaşam üzerindeki etkisiyle dünya barışının korunmasında büyük
payı olan bir sektördür.
Dünya Turizm Örgütünün raporlarına göre, önümüzdeki kırk yıl
içerisinde en hızlı ve düzenli büyüyecek sektör, turizm sektörüdür. 2020 yılı
için yapılan tahminlere göre, dünya turizm hacmi 1 600 000 000 kişiye, turizm
gelirleriyse 2 trilyon dolara ulaşacaktır. Ülkemizde, turizm sektörü, bugünkü
rakamlarla 1 000 000 insanımıza doğrudan, 2 500 000 insanımıza dolaylı olarak
istihdam sağlamaktadır. Türkiye'nin dünya turizmindeki payı 2002 yılında yüzde
1,9; 2003 yılında yüzde 2'dir. 2003 yılı dokuz aylık geçici verilerine göre, turizm gelirimiz 10 492 000 000
dolardır.
Türkiye, dünyada en çok turizm geliri elde eden ülkeler
listesinde 14 üncü sıradadır.
Unutmayalım ki, Türkiye, bu noktalara, 1980'de, şu sloganla
başlamıştır: "Hedef 1 000 000 turist." Ama, bugün, 13 000 000'u
aşmışız.
Dünya turizminin yüzde 25'ini yat turizmi kapsamaktadır. Bu
bakımdan, kıyılarımız, daha iyi değerlendirilerek, marinacılığa ve yatçılığa
gereken önem verilecektir. Türkiye kıyıları, iklim özellikleri açısından
çeşitliliğe, temiz denize, tarihî ve doğal zenginliklere ve doğadan 12 ay
yararlanma şansına sahiptir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim
Başkanım.
Tüm kıyılarımızdaki yat limanlarının toplam kapasitesi,
yaklaşık 10 000 yat civarındadır. Özel sektörce yaptırılarak işletmeye açılmış
olan yat limanları kapasitesi 4 941, yap-işlet-devret modeliyle ihalesi yapılan
yat limanları kapasitesi 4 550'dir. Bunlardan biri olan Bodrum Turgutreis yat
limanı, geçtiğimiz aylarda, Sayın Başbakanımız tarafından hizmete açılmıştır.
Klasik deniz, güneş, kum,
otel turizmi anlayışından sıyrılarak, Bakanlığımızın turistik ürünlerimizin
çeşitlendirilmesi çalışmalarından inanç turu, Karadeniz yeşil tur, İpek Yolu
turu, termal turizm, nehir ve rafting gibi alternatif turizm olanaklarının,
ayrıca, kongre ve kültür turizminin geliştirilmesine yönelik özel projeleri,
2004 yılında da devam edecektir.
Tarihî İpek Yolunun
Anadolu güzergâhı üzerinde bulunan han ve kervan saraylara, restore et, işlet,
devret modeli çerçevesinde, turizm fonksiyonu verilerek değerlendirilmesi
çalışmalarına hız verilmiştir.
Hükümetimizin Acil Eylem
Planında da yer alan Turizm Kentleri Projesi, Bakanlığımızın, turizmde en
önemli alternatif olarak ele aldığı konulardan biridir. Bu doğrultuda, ilk
aşamada, öncü, örnek, turizm kenti olarak 4 alan belirlenmiştir. Bunlar: Aydın
Didim, Antalya kuzeyi (Kepez, Varsak, Topallı) Antalya Manavgat, Oymapınar ve
Muğla Dalaman'dır.
Türkiye'nin karlarla
kaplı yüksek dağları, uygun doğal kayak pistleri olmasına rağmen, tesis
yetersizliğinden, dağ ve kayak turizminden arzu edilen turizm geliri, maalesef
elde edilememektedir.
Erzurum Palandöken,
Sarıkamış, 1 900-3 000 metre yüksekliklerde ve kayakçılara "buyurun"
demesine rağmen, bugün, ülkemizin kayak meraklısı insanları, Avrupa'ya, yılda
yaklaşık 40 000 000 euro akıtmakta, bu dövizleri yurtdışına götürmektedir.
Ülkemiz kayak tesislerimizi yaparsa, ülkemiz yerli ve yabancı müteşebbislere
kapısını açarsa, inanıyorum ki, Türkiye'nin turizm gelirleri daha da
artacaktır.
Ülkemize gelen turist
sayısı, 2002 yılında 12 696 000, 2003 yılında -Irak Savaşı ve maalesef
İstanbul'da yaşanan terör olaylarına rağmen- 13 320 000'dir. Bölgemizde yaşanan
olumsuzluklara rağmen, 2003 yılında, Türkiye'ye gelen turist sayısında yüzde
5'lik artış olmuştur. Övünerek belirtmek isterim ki, bu 13 000 000'un 2 000
000'u, yörem olan Muğlama gelmiştir.
BAŞKAN - Sayın
Terzibaşıoğlu, sözlerinizi toparlar mısınız.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
2004 yılı için, 15 000
000 turist, 13 000 000 000 dolar da turizm geliri hedeflemekteyiz.
Deneyimli Bakanımız Sayın
Erkan Mumcu'nun önderliğinde, turizmin, arzu edilen bu hedeflerin de üzerine
çıkacağına inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerimi bitirmeden önce, SİT kurulları, SİT alanlarıyla ilgili de birkaç cümle
söylemek istiyorum Sayın Başkanımız müsaade ederse.
Değerli arkadaşlarım,
Muğlamızın yüzde 38'ini SİT alanları işgal etmektedir. Hepinizin bildiği Datça
Yarımadasının tamamı SİT alanıdır. Sadece Muğla merkezinde, 4 000 tescilli ev
vardır; bunların 400 tanesi birinci derecededir. Bugün, Marmaris'in köylerinde,
beldelerinde vatandaşlarımız çocuklarını evlendirememektedir, ahırlarına ilave
yapamamaktadır. Biz istiyoruz ki, SİT kurulları, SİT kurulu üyelerimiz
-korumaya yönelik çalışmaları olduğu gibi- lütfen, biraz da turizme yönelik
çalışsınlar, turizmi de gözardı etmesinler; lütfen, bu milleti de düşünsünler.
Onlar, kapılarının çerçevelerini değiştiremiyorlar, taşın üstüne taş
koyamıyorlar. Ben beldelere gittiğim zaman, köylere gittiğim zaman, Datça'da,
badem ağaçlarının kuruyan dallarını kesemiyorlar.
BAŞKAN - Sayın
Terzibaşıoğlu, lütfen...
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, bütçenin, Turizm Bakanlığı bütçemizin
milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diler, Yüce Meclisimizi, Yüce
Milletimizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Terzibaşıoğlu.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına dördüncü söz, Sayın Fikret Badazlı'ya ait.
Buyurun Sayın Badazlı.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin çok güzide üyeleri;
görüşmekte olduğumuz Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde, mensubu
olduğum Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini sizlere sunmak üzere
huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi, Grubum ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, bu yıl, iki bakanlık birleştirilmiş ve
Kültür ve Turizm Bakanlığı, yeni adı ve yeni kimliğiyle, 2004 yılı bütçesini
ilk defa hazırlayarak Yüce Meclisin huzuruna getirmiştir.
Malumlarınız olacağı üzere, kültür, toplumların tarih
içerisinde gelişerek ortaya çıkardıkları gerek maddî gerekse manevî değerlerin
ve bu değerlerin gelecek nesillere aktarılmasına vesile olabilecek sözlü veya
yazılı toplumsal kıymetlerin ve varlıkların tümüdür. Türk Milleti olarak haklı
bir övünç vesilemiz olan millî kültürümüzde, daima din, ahlak, tarih önplanda
olmuş; bunda, Türk mimarisi, Türk edebiyatı, el sanatları, tezyin sanatları ile
yaşam biçimi içerisindeki diğer örf ve âdetler, gelenek ve görenekler, töreler,
ahlakî değerler önemli bir yer tutmuştur.
İdrak etmekte olduğumuz yaşam süreci içerisinde, dünyada ve
ülkemizde materyalizmin önplana çıktığı düşünüldüğünde, kültürel varlıkların,
ruh dünyamızı zenginleştiren sanatın, estetiğin, edebiyatın, şiirin önemini
yavaş yavaş kaybetmekte olduğu da maalesef gözlemlenebilmektedir. Halbuki,
yaşatmak ve zenginleştirerek gelecek nesillere aktarmak durumunda ve
mecburiyetinde olduğumuz millî kültürümüz, millî birlik ve beraberliğimizin
çimentosunu da oluşturmaktadır. Ayrıca, bizim millî kültürümüz, iç
dinamikleriyle, kendini, kendine has bir biçimde yenileyip geliştirebilecek ve
yabancı kültürlerle rekabet edebilecek bir yapı, karakter ve kabiliyete de
sahiptir. Dolayısıyla, ülkemizin kültür ve sanat alanlarında göstereceği
performans, diğer dünya ülkeleri arasında, Türkiyemizin, haklı olarak,
saygınlığını ve itibarını artıracaktır. Bizlerin bu hususta birlik ve
beraberlik içerisinde, aynı duyarlılıkla bu gelişimi sağlamak noktasında ortak
gayret içerisinde olmamızın, gerekli, hatta, zorunlu olduğunu düşünüyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; kültür
ile turizm bir aile gibidir, birbiriyle iç içedir. Geçmişte de bu böyledir.
Evliya Çelebi, olmayan imkânlarla, bu hususta en anlamlı ve en güzel mesajları
vermiştir. Bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır.
Gezmek, görmek, öğrenmek, dinlenmek, eğlenmek; insanların bu
ihtiyaçlarına hizmet üreten sektöre "turizm sektörü" denilmektedir.
"Turizm" sözcüğü, bilindiği gibi, Türkiye'nin birinci hamle dönemi
olan 1950'li yıllarda Alanyalı rahmetli Ahmet Tokuş tarafından
"turizmci" kelimesiyle lügatimize Alanya'da sokulmuştur.
Türkiye'nin ikinci hamle dönemi olan 1980'li yıllarda, yine,
rahmetli Özal'ın ilgisiyle bu defa lügatimize "turizm sektörü"
şeklinde girmiş ve ülkemin bir numarası olan, benim güzel Antalyamda vücut
bularak gelişme sürecine başlamıştır. Bugün için de, Antalya, Türkiye
turizminin tek sözcüsü, temsilcisi, ülkemizin dünyaya açılan penceresi
olmuştur.
Türkiye'nin üçüncü hamle dönemi olan 2002 sonrasındaki
ülkemizin kazanımı ve şansı AK Parti iktidarları döneminde de daha da büyüyerek
ülke ekonomisine yüklü katmadeğer yaratmakla birlikte, küçümsenmeyecek,
istihdam yaratmaya da devam edecektir; bundan, hiç kimsenin en küçük bir
kuşkusu olmamalıdır.
Topraklarından tarih boyunca geçmiş olan birçok medeniyetin
sentezini ve bunların bıraktıkları tarihî, kültürel varlıklar zenginliğiyle;
bunlara ilaveten, Allah'ın bahşettiği dört iklimi aynı anda yaşama imkânıyla,
tertemiz denizlerimiz, ormanlarımız, doğal dokumuz ve zenginliklerimizle turizm
sektörünü ileri götürmüş ülkelerden hiçbir eksiğimiz olmadığı gibi, kültürel ve
tarihî sembol değerlerimizde fazlamızın da olduğunu düşünüyorum.
Turizmle ne satıyorsunuz; buna bir göz atacak olursak,
servis ve hizmeti görürsünüz. Bizde satılan servis ve hizmetin tamamı yerli
üretimdir. İnsanları doyuruyorsunuz; gıda, yatakları, çarşafları, temizliği,
ulaşımı hepsi yerli.
Değerli arkadaşlarım, sizlere soruyorum; bundan güzel bir
kazanç ve döviz karşılığı yapılmış ihracat olur mu?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuyu bu noktalardan
inceleyip analiz ettiğimizde, var olan kültürel dinamiklerimizi, Allahımızın
Anadolumuza bahşettiği sizlere anlatmaya çalıştığım nimetlerimizi,
kabiliyetlerimizi, varlıklarımızı, turizmde aranıp da bulunamayacak birçok
birbirinden güzel argümanları değerlendirip sektörü çok daha ilerilere
götürmek, herhalde zor olmasa gerektir. Turizmi, Akdeniz ve Ege sahilleriyle
değil, Anadolu'nun diğer yerleri, değerleri, entegre ilave etkinlik ve
aktivitelerle zenginleştirmenin gerekliliğini ve zorunluluğunu düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anamuhalefet
Partimiz, kan ter içerisinde, olumluyu olumsuza çevirmek gibi, enerjisini
negatif yönde kullanarak boşa vakit geçiriyor. Sizlerle ortak paydada birleşen
siyasî anlayış ve iktidarın beceriksiz yönetimleri sayesinde ufukları kararmış,
yarattığı peş peşe krizlerle, köylümüz, esnafımız, tüccarımız ve kendi
kesiminde hemen tüm halkımız, kredi kartı, çiftçi borcu, vergi borcu, Bağ-Kur,
sigorta primi gibi bütün ilişkilerde, temerrüt diye bir uygulama karşısında, on
günde borçları dört beşe kata çıkarılmış; yüzbinlerce icra ve hapis dosyasıyla
vatandaşlarımız, bir zulümden, belki de hortlamak üzere olan jandarma
dipçiğinden 4 Kasım 2002 günü sabahı ülke üzerine nur gibi doğan AK Parti
iktidarıyla kurtulmuştur.
Sizler ne derseniz deyiniz, piyasalar her şeyi biliyor; bir
bakanın öksürmesi, aksırmasıyla, bir kitapçığın bir masadan bir masaya
fırlatılmasıyla artık ekonomimiz zıpırdamıyor. Buna benzer, bunlardan daha
zorlu hadiseleri bir yıllık kısacık iktidarımız döneminde yaşamamıza rağmen...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlar mısınız.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - ...gerek piyasalarda gerek
ekonomide istikrar bozulmamış; biteviye emin adımlarla ülkemiz büyüyor. Sizler
ne derseniz deyiniz, halkımız her şeyi biliyor. Sizler ne derseniz deyiniz,
dünya ülkeleri nezdinde ülkemizin kredi notunun, itibarının arttığı da
yadsınmaz bir gerçektir.
Hiç kimse merak etmesin; AK Parti şifadır, AK Parti
dertlerin ve sorunların ilacıdır, serumudur, dermanıdır. Bu itibar ve bu güven
ortamı, huzuru, güvenliği ve diğer demokratikleşme yolundaki gelişimleri, bu
hususta atacağımız adımlar sayesinde, ülkemiz, yakın bir gelecekte dünya
kamuoyuna tescil ettirecek; bunun sonucunda da, lokal bir terör olayı bahane
edilerek, ne iç sahalarda yapılacak uluslararası sportif karşılaşmalarımız
dışarılara alınacak ne de Türkiye'de yapılması önceden planlanmış toplantılar
iptal edilecek ve ne de -daha acısı- turizmde yapılan rezervasyonlar iptal
edilecek ve bizleri maddî, manevî kayıplara uğratan, üzen, rencide eden
olumsuzluklar, bundan sonra, evvel Allah'ın izniyle, tarihin sayfalarında
sevimsiz ve acı hatıralar olarak kaybolup gidecektir.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; turizmin altyapı,
üstyapı, tanıtım, pazarlama gibi alanlarda eksiklerini bizler de biliyoruz.
2004 bütçesinde bunların önemli olanlarının sırayla çözüme geçeceğini gördük.
Bu inançla, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın görüşmekte
olduğumuz bütçesine AK Parti olarak olumlu oy vereceğimizi, bu bütçenin bu
güzel sektöre, ülkemize hayırlar ve uğurlar getirmesi dileklerimle ifade ediyor;
hepinizi, bu duygular içerisinde, Grubum ve şahsım adına, saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Badazlı.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, beşinci söz, Ankara
Milletvekili Sayın Zekai Özcan'a aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 yılı
bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum
adına, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 70'ine hizmet sunan, borç,
faiz ödemeleri dışında bütçeden en büyük transfer ödemesini alan, çalışma
hayatını düzenleyen, kurum ve kuruluşları bünyesinde bulunduran Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi, bu yönleriyle oldukça önem taşımaktadır.
Bütçenin sosyal güvenlik bölümü üzerinde görüşlerimi özetle
arz etmek istiyorum. Sosyal güvenlik hizmetlerini yürütmekle yükümlü olan
Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Türkiye İş Kurumunun, 2003 yılına girerken
yürürlükte bir yasası bulunmamaktaydı. 2003 yılı içerisinde bu kurumların
hukuksal statülerine kavuşturulması sağlanmıştır.
Yine, 2003 yılına girerken, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin
maaşları, sefalet ücreti denilebilecek bir düzeydeydi. Bunun sebebi, 1999
yılında çıkarılan 4447 sayılı Yasayla, emeklilerimizin aylıklarının, TÜFE
artışlarına bağlanmış olmasıdır.
Hükümetimiz, 2003 yılına
girerken, bu yasayı uygulamamış ve SSK emeklisine 75 000 000, Bağ-Kur
emeklisine 100 000 000 Türk Lirası sosyal destek ödemesinde bulunmuştur. Bunun
anlamı şudur: Eğer yasayı uygulamış olsaydık, SSK emeklisinin asgarî aylığı, bu
sene sonu itibariyle, ancak 303 000 000 olacakken, ocak ayından beri, biz, 332
000 000 Türk Lirası ödemeye devam etmekteyiz. Yine, tarım sigortalısı, sene
sonu itibariyle 80 000 000 alamazken, ocak ayından beri, biz, 165 000 000 Türk
Lirası ödemekteyiz. Bağ-Kur emeklilerinin durumu daha da olumlu olmuştur.
Bunların sene sonu itibariyle alacakları maksimum maaş 178 000 000 olacakken,
biz, ocak ayından beri 248 000 000 ödemekteyiz. Bu durumda, toplam 5 300 000
civarındaki emeklimiz ve aile fertlerini de düşünürsek, 15 000 000'u aşan
vatandaşımızın yararlandığı bu sosyal destek ödemesinden dolayı hükümetimizi
gerçekten kutlamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
zamanın sınırlı olmasını da göz önüne alarak, sosyal güvenlik kuruluşlarının
içinde bulunduğu problemler üzerinde özetle durmak istiyorum. SSK, dünyada pek
benzeri olmayan bir kurumdur. Bütün sigorta kollarından topladığı primlerin
karşılığını, yine, bizzat, kendi vermek zorundadır. Bu ise, son yıllarda sosyal
güvenlikte, emeklilik sigortalarından toplanan primleri, yine, emeklilik
sigortalarının giderlerine oranladığımız zaman, ancak, yüzde 57'sini karşılar
duruma gelmiştir. Bu, çok ciddî bir açıktır. Dolayısıyla, Sosyal Sigortalar
Kurumunun buradaki temel problemi, zorunlu sigortalı sayısının pasif sigortalı
sayısına oranının 1,4'ün altına düşmüş olmasıdır. Başka bir ifadeyle, 3 çalışan
işçiden alınan primle 2 emekli maaşının ödenmesine çalışılması bu bakımdan
mümkün olmamaktadır; ancak, istikrarın sürmesi, ekonomik büyümenin yüzde 5-6
düzeyinde olması, hükümetimizce alınacak tedbirlerle istihdamın artacağını,
özellikle, bugün, SSK kapsamında olması gerekirken, 4 000 0000-4 500 000
civarında kayıt dışında çalışan işçilerin en az yüzde 50'sinin kayıt altına
alınması halinde bu açıkların azalacağını, hatta, kısa zaman içerisinde de
kapanacağını düşünüyoruz. Hükümetimizin 2004 yılını kayıtdışıyla mücadele yılı
ilan etmesi ve gösterdiği gayretler, umudumuzu bu oranda artırmaktadır.
Sağlık sigortasına
gelince: Yılda 60 000 000'u aşan poliklinik sayısını 6 150 doktorla ve 1 500
000 civarında yatan hastayı ise 34 000 yatakla karşılamak mümkün olmamaktadır.
Sağlık sigortası son
yıllara kadar açık vermezken, özellikle, dışarıdan alınan sağlık hizmetlerinin
artması, ilaç tüketiminin son yıllarda aşırı artması sebebiyle sağlık
sigortasında da açık verilmeye başlanmıştır. Sekiz yıl öncesinde dışarıdan alınan
sağlık hizmetinin toplam sağlık harcaması içerisindeki oranı yüzde 22 iken,
bugün yüzde 30'lara dayanmıştır.
Yine, ilaçla ilgili...
İlaç tüketiminin altı yıl önce toplam sağlık harcamasındaki payı yüzde 35 iken,
bugün yüzde 50'yi aşmıştır. İlaçta aşırı tüketim, daha doğrusu israf, Sosyal
Sigortalar Kurumunun sağlık sigortasındaki açığının sebebidir.
Yine, ilaçla ilgili
ikinci bir problem de, ithal ilaçtaki artışların devam etmekte olmasıdır. Sekiz
sene önce, ilaçtaki ithal ilacın payı yüzde 30 iken, bugün yüzde 50'lere
yaklaşmıştır. Bu oran, ithal, pahalı ilaçların SSK reçetelerine yazılmaya devam
ettiğini göstermektedir. Bu, bir haksızlıktır.
SSK'nın 2003 yılındaki
ilaç tüketiminin 2,5 katrilyon olduğunu düşünürsek, 2004 yılı hedefinin 2,5
katrilyonun altında gösterilmesi, bu israfın önleneceği anlamına gelmektedir
ki, bunu olumlu bulmaktayız.
Yine, Sosyal Sigortalar
Kurumu, Sağlık Bakanlığıyla yaptığı protokollerle, pilot bölgelerde, sağlık
hizmeti almaya başlamıştır. Bu uygulama, şu anda 11 ilde devam etmektedir. Bu,
Türkiye'nin geneline yayılacaktır. Burada da önemli neticeler alınmıştır.
Mesela, en problemli illerimizden biri olan İstanbul'da günlük poliklinik
sayısı 45 000 dolayındayken, 36 000-37 000'e inmiştir. Bunu, Ankara'da da
gözlemek mümkündür; günlük poliklinik sayısında yüzde 15 civarında bir azalış
görülmektedir. Eğer, ilaç ve eczane problemi çözülürse, bunu yüzde 30'lara
vardırmak mümkündür; fakat, hükümetimizin hedefi, hastaneleri tek çatı altında
toplamaktır ve kısa vadeli sigorta kolları ile uzun vadeli sigorta kollarını
tamamen birbirinden ayırmaktır. Emeklilik sigortası kurumu ve sağlık sigortası
kurumuyla ilgili düzenlemeler, tahmin ediyoruz ki, 2004 yılı içerisinde Meclis
gündemine gelecek ve sosyal güvenlikte gerçek bir reform anlamında,
kurumsallaşmalar olacaktır.
Bağ-Kura gelince:
Bağ-Kur, hem emeklilik sigortasında hem sağlık sigortasında çok ciddî açıklar
vermektedir. Genelleme yaparsak, Bağ-Kurun sağlık ve emeklilik sigortasından
topladığı primler, giderinin ancak yüzde 35'ini karşılamaktadır, yüzde 65'ini
genel bütçeden almaktadır. Yine, Bağ-Kurda da ilaç tüketiminin çok yüksek
olduğunu görüyoruz. Bunun, genel sağlık harcamaları içerisindeki payı yüzde
55'in üzerindedir. Bütçedeyse, ilaç tüketiminin yüzde 50 azalacağı belirtilmektedir.
Oldukça iddialı bir hedeftir. Bunun gerçekleşmesini umuyoruz.
Her iki kurumun bozulan
aktuaryel dengesini göz önüne alırsak, dediğim sebeplerden dolayı, bu
kurumların -özellikle SSK'nın- kısa süre içerisinde düzelmesini mümkün
görmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Devamla) - Bütün sigorta kolları içerisinde, sadece, iş kazası sigorta kolunda
gelir fazlası bulunmaktadır, diğer sigorta kollarında büyük açıklar vardır. Bu
kolların da, genelinde, fazla bir önemi yoktur.
Her iki sosyal güvenlik
kurumunun 2003 yılı bütçesi, 27,5 katrilyondur. Hazineden alınan transfer 9,7
katrilyondur. Bu açık, gayri safî millî hâsılanın yaklaşık yüzde 2,7'sidir.
2004 yılına baktığımızda, her iki kurumun bütçesi, yaklaşık 32,2 katrilyon
olarak programlanmıştır; açıkları, 7,7 katrilyona inmiştir; gayri safî millî
hâsıladaki yaklaşık payı, 1,84'tür. Dolayısıyla, her iki kurumun, 2003 yılında
9,7 katrilyon olan açığının, 2004 yılında 7,7 katrilyona inmesinin hedeflenmesi
umut vericidir. Eğer bu program gerçekleşirse, bu kurumlar için olumlu bir
kırılma noktası olacaktır.
Kurumun yeniden yapılanma
alacaklarıyla ilgili olarak yapılan yeniden yapılandırmada, kurumun 4,2
katrilyonluk alacağının 3,2 katrilyonu, yani, yüzde 76'sı, yeniden
yapılandırılmıştır. Tahmin edilen gelir, aylık 40-50 trilyon civarındadır ki,
son iki üç aya baktığımızda, bu tahmin tutmuştur. Bağ-Kurda, ise, bu yeniden
yapılandırmada, 422 000 kişi talepte bulunmuş; ancak, 1,7 katrilyon civarında
bir borç yapılandırması olmuştur. Bunun, toplam 14,5 katrilyon içerisinde,
fazla önemi yoktur. Bu bakımdan, bu borçlanmanın tekrar gözden geçirilmesinde
fayda görmekteyiz.
Türkiye İş Kurumuna gelince: Türkiye İş Kurumunun da, 2003
yılına girerken, yürürlükte bir yasası yoktu ve bu da, yeniden, hukuksal
statüye kavuşturulmuştur. İstihdamla ilgili görevini, maalesef, son yıllara
kadar yapamamıştır. 4447 sayılı Yasayla ona yüklenen İşsizlik Sigortası Fonu
oldukça iyi çalıştırılmış ve bugün 8,6 katrilyonun üzerinde bir fon oluşmuştur.
BAŞKAN - Sayın Özcan, toparlar mısınız sözlerinizi.
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Topluyorum.
Bu fonun istihdam oluşturmada kullanılması için,
çalışmaların yapılmasının uygun olacağını düşünüyoruz.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2004 yılı bütçesinin
çalışanlarımıza, emeklilerimize hayırlı olması dileğiyle, saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, son konuşmacı, Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi.
Buyurun Sayın Tanrıverdi. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı bütçe kanunu tasarısı
çerçevesinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi şahsım
ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçe kanunları, hükümetlerin
uygulamayı amaçladıkları sosyal ve ekonomik politikaları ortaya koyan temel
metinlerdir. Bu nedenle, bütçe görüşmeleri ülkemiz için büyük önem
taşımaktadır. Bütçeler, hükümetlerin yol haritasıdır.
Sayın milletvekilleri, Yüce Meclisimizin 22 nci Dönem
Birinci Yasama Yılında, Parlamentoyu belki de en çok Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı meşgul etti; çünkü, geçtiğimiz dönem öncesinde, sosyal güvenlik
sistemi ve çalışma hayatını ilgilendiren konularda faaliyetini sürdüren Çalışma
Bakanlığının merkez teşkilatı ile SSK, Bağ-Kur, İŞKUR ve Sosyal Güvenlik
Kurumunun teşkilat yasaları bulunmamaktaydı. Diğer taraftan, çalışma hayatında
kalıcı bir barışı tesis edecek işletmelerin ve kurumların Avrupa Birliği ve ILO
normlarına uygun hale getirilerek ulusal ve uluslararası ortamlarda rekabet
gücünü artırabilecek, ülkemizde sendikal örgütlenme önündeki engelleri
kaldırabilecek çağdaş bir yapının oluşturulması ihtiyacı da aciliyet
göstermekteydi. Bu itibarla, geçtiğimiz dönemde Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilatı Kanunu, İŞKUR Kanunu, Bağ-Kur Kanunu, 4817 sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ve 4857 sayılı yeni İş Yasası çıkarılmış ve
çağın gerisinde kalan iş mevzuatımız yenilenmiştir. Bu yeni yasa ve
düzenlemelerle çalışma hayatındaki hukukî boşluklar doldurulmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1982 Anayasasıyla çalışma hayatının baş aktörü ve demokrasinin
temel taşlarından biri olan sendikalar pasifize edilmiştir. 2821 sayılı
Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunun
revize edilerek AB ve ILO normlarıyla uyumlu hale getirilmesi ve ülkemizin
gelişen ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için yeniden düzenlenmesi
gerekmektedir. Sendikal faaliyetleri düzenleyen, çalışanların demokratik
haklarını ortaya koyan yasal düzenlemelerin, konunun sosyal taraflarıyla bir
araya gelerek amaçlanan nihaî hedefe ulaşacağına inanıyorum.
Şüphesiz, amacımız muasır medeniyet seviyesini yakalamaktır.
Batı ülkelerindeki standart ve normları sağlayarak, insanımıza layık olduğu
imkânları sunmaktır. Bu amaçla, bildiğiniz gibi, geçtiğimiz dönemde
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmelerinden 15'ini daha Genel
Kurulumuzda onayladık. Ülkemiz, çalışma hayatına yönelik olarak yapmayı taahhüt
ettiği, ancak, bir türlü gerçekleştiremediği yasal düzenlemeler dolayısıyla,
hemen hemen her yıl, ILO tarafından, kara liste denilen Aplikasyon Komitesine
giriyordu. Uzun yıllar sonra ülkemiz, ilk defa bu listeye dahil edilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz dönemde çalışanlar adına
gerçekleştirilen bir başka uygulama ise "zorunlu tasarruf hesabı"
olarak bilinen ve kangrene dönüşen paraların ödenmesi olmuştur. Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türkiye'de ilk
defa, kamu çalışanları toplu görüşme masasına oturmuşlar ve demokratik
haklarını sonuna kadar kullanmışlardır. Kamu görevlilerinin, haklarını
böylesine özgür bir ortamda, demokratik bir şekilde kullanmasını sağlamak da,
dönemimizde gerçekleştirilen bir ilktir.
Değerli milletvekilleri, çalışma hayatı istatistiklerine
baktığımızda, 17 Temmuz 2003 rakamlarına göre, ülkemizde çalışan 4 781 958
işçiden sadece 2 751 670'i, yani, yüzde 57,54'ü sendikalıdır. Başka bir
ifadeyle, ülkemizdeki kayıtlı işçilerin yalnızca yarısı sendikal haklardan
yararlanabilmektedir. Bu açıdan, sendikal örgütlenmenin daha cazip hale
getirilmesiyle kayıtdışı ekonominin de kayda alınması kolaylaşacaktır.
Geçtiğimiz yıl, kamuda çalışan yaklaşık 450 000 kamu
işçisini kapsayan toplu iş sözleşmeleri, hükümet ile taraf sendikalar arasında
önceki yıllarda yaşanan olumsuz tablolar yaşanmadan, masa başında anlaşmayla
sonuçlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, geçmişte, çelişkileriyle,
toplumun gelişme iradesini durduran sorunlarıyla, toplum vicdanını yaralayan
uygulamalarıyla yorgun düşmüş ve çok vakit kaybetmiştir. Sosyal dokumuzda
açılan yaralar, AK Parti İktidarıyla bir bir kapatılmaya başlanmıştır. En çabuk
bir şekilde kapatılması gereken yaralardan biri de, kuşkusuz, işsizliktir.
Devlet İstatistik Enstitüsü Hane Halkı İşgücü Anketi 2003
yılı üçüncü dönem sonuçlarına göre, ülkemizdeki işsiz sayısı 2 325 000,
işsizlik oranı ise yüzde 9,4'tür; istihdam oranı da yüzde 45,7'dir. Bilindiği
gibi, işsizlik, siyasal, sosyal ve ekonomik sorunlara da yataklık etmektedir.
Bunun bilincinde olan iktidarımız, işsizlikle mücadeleye hükümet programının
ilk sıralarında yer vermiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere,
asgarî ücret ülkemizin gündemindedir. Yeni asgarî ücretin belirlenmesi
çalışmaları halen devam etmektedir. Yıllardır sefalet ücreti olmaktan
kurtarılamayan asgarî ücret, Sayın Genel Başkanımız ve Başbakanımızın da
ifadesiyle "insanî değildir." Sayın Başbakanımızın, asgarî ücret
konusunda ortaya koyduğu hassasiyet, sadece asgarî ücretle çalışanlar
tarafından değil, konuya duyarlı her kesimce takdir edilmektedir. Aileleriyle
birlikte, yaklaşık, 5 000 000 vatandaşımızı yakından ilgilendiren ve insan
onuruna yakışmayan asgarî ücret konusunda da, inanıyorum ki, Asgarî Ücret
Tespit Komisyonunca, 24 Aralık Çarşamba günü, yani yarından sonra, çalışanlara
müjdeli bir haber verilecektir.
Değerli milletvekilleri, AK Parti olarak, Türkiye'yi,
demokrasi özürlü bir toplum olmaktan çıkarmaya kararlıyız. Sorunların
çözümünde, yozlaşmadan uzlaşma temelinde sosyal diyaloğu önemseyen partimiz,
çalışma hayatında da sivil toplum örgütlerinin görüşlerini alarak, tarafları
ortak bir zeminde ve ortak aklın etrafında buluşturmayı her zaman önemsemiştir.
Partimiz, gelir dağılımının iyileştirilmesi ve yoksullukla mücadele
politikalarının başarılı olabilmesi için, insanı ekonomik kalkınmanın merkezine
oturtmayı ahlakî bir zorunluluk olarak görmektedir. Nihaî amacı insan refahının
yükseltilmesi olmayan ekonomik yaklaşımlar, sosyal felaketlerle sonuçlanır.
Ahlakî perspektife sahip ekonomik yaklaşımlar, aynı zamanda sosyal boyuta ve
sosyal adalete öncelik veren bir anlayışı temsil eder. Bu sorumluluk ve
bilinçle hareket eden iktidarımız, mevcut çalışanların dayatmasına rağmen,
mevcut şartların dayatmasına rağmen tercihlerini hep alt gelir grupları lehine
kullanmaktan, sosyal politikalarını sosyal refah amacına ve sosyal devlet
ilkesine uygun içerikte belirlemekten vazgeçmeyecektir.
Sözlerimi tamamlarken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
bütçesinin ülkemize ve çalışma hayatımıza hayırlı olmasını diliyor; Yüce
Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tanrıverdi.
Sayın milletvekilleri, şahsı adına, lehte, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan.
Buyurun Sayın Eraslan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının 2004 malî yılı bütçesi üzerinde lehte görüşlerimi ifade etmek
üzere söz almış bulunuyorum. Siz değerli milletvekillerini ve sizlerin şahsında
aziz milletimizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün izlediğimiz
dışpolitikayla, gelişmelere yön veren, katılımcı, tedbirli ve etkin bir üslubu
benimsiyoruz; gelişmeleri sadece izleyen, etkiye tepki gösteren bir dış
ilişkiler manzumesi olarak görmüyoruz. Bu moda çoktan tarihe karışmıştır.
Bulunduğu coğrafya ve tarihten gelen engin tecrübesi ve
kültürüyle Türkiye, çok yönlü, çok boyutlu, hareket alanı geniş, küresel bir
ufuk ve zenginlik sahibi bir misyonu, barışçı ve olumlu boyut olarak,
yaşadığımız küresel değişime eklemek iddiasındadır. Türkiye'nin birikimi ve
kabiliyeti böyle yüksek bir hedefe ulaşabilecek güçtedir. Dışpolitikamız,
demokratik yapımızdan güç almaktadır.
Bu çerçevede, birincil derecede bir stratejik hedef olarak
gördüğümüz Avrupa Birliğine katılma sürecimiz de, demokrasimizin gelişmesiyle
somut bir perspektif kazanmıştır. Halkımızın özlem ve yönelimleri ile Avrupa
Birliğine üyelik hedefimiz uyum halindedir. Hükümetimiz, Türkiye'nin Avrupa Birliği bünyesinde
ifadesini bulan ileri demokratik standartları geliştirmede kararlılıkla hareket
etmektedir. Yüce Meclisimizin, ulusumuzun hak ve talep ettiği doğrultuda kabul
ettiği reform paketleri, Avrupa Birliği Kopenhag Zirvesinde sonuç alınmasını
sağlamıştır. Çıkarılan bu reform paketleri Avrupa Birliği ülkelerini
yakalamakla beraber, asıl olarak, milletimizin hayat seviyesini iyileştirme ve
geliştirmeye yönelik önemli adımlar olduğu göz ardı edilmemelidir.
Türkiye'nin Avrupa
Birliğiyle ilişkisi, tek taraflı bir ilişki olmadığı gibi, bir dayatma,
teslimiyet ilişkisi de asla değildir. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği
karşılıklı menfaatlara dayalı bir işbirliği, bir paylaşım, bir karşılıklı
zenginleşme projesidir. Aralık 2004'te yapılacak Avrupa Birliği zirvesinde
sonuç alınması sağlanmıştır. Aralık 2004'te yapılacak Avrupa Birliği zirvesine
giden dönemde üyelik müzakerelerine yönelik kararlı adımlar bütün hızıyla
atılmaya devam etmektedir. Son gelişmeler de, Türkiye'nin, Avrupa Birliği için
ne kadar fazla önem arz ettiğini ortaya koymuştur. Bu itibarla, 2004 zirvesine
giden dönemde, Avrupa Birliği ülkelerinin de kendi hazırlıklarını, bizim yapmakta
olduğumuz gibi, tamamlayarak, ülkemizle bütünleşmenin önündeki zihinsel bazı
engelleri bertaraf etmelerini beklemek, sanırım, en doğal hakkımız olsa gerek.
Avrupa Birliği için ilk
etapta hedeflenen, 2004 yılının sonunda başlaması öngörülen müzakere tarihini
bunun önüne çekmektir. Bu uğurda hükümetimiz -Sayın Başbakanımız ve Dışişleri
Bakanımız Abdullah Gül Bey- üstüne düşeni ısrarlı bir şekilde yapmaya devam
etmektedir ve devam edecektir. Artık, Türkiye'nin önünde, şarta bağlı da olsa
bir tarih ve açık bir hedef bulunmaktadır. Genişleyen ve derinleşen Avrupa
Birliğine üyelik hedefimiz, dışpolitikamızda, temel konulardan biri olmaya
devam etmektedir.
Dışpolitikamızın
öncelikli bir diğer konusu da Kıbrıs meselesidir. Geçtiğimiz hafta içerisinde
tüm dünya gündemini meşgul eden konuların başında, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetindeki seçimler gelmiştir. Kardeş Kıbrıs Türkleri, demokratik
iradelerini büyük bir olgunlukla sergileyerek, Kıbrıs Türkünün tarihsel
yürüyüşünde yepyeni bir aşamaya geçtiler. Kuzey Kıbrıs seçimlerinde, Kıbrıs
meselesinin çözümüne katkı sağlamak isteyen herkes, yol gösterici mesajlar
vermiştir. Halkın gösterdiği birlik ve beraberlik mesajlarının, demokratik
olgunluğun, siyasetçiler tarafından doğru algılanması ümidindeyim. Kıbrıs
Türkleri, çözüme kilitlenmiştir. Zira, hangi noktada çözüm, nasıl çözüm; bunu
da, açık ve net olarak Kıbrıs Türkü ortaya koymuştur. Seçim sonuçları, Kıbrıs
Türk Halkının varoluş davası ile Avrupa Birliği hedeflerinin birbiriyle
çelişmediğini göstermektedir. Kıbrıs Türk Halkı, varoluş davasının
hassasiyetlerinin korunması yoluyla çözüme gidilmesi konusunda açık ve net bir
irade sergilemiştir. Kıbrıs Türkü, millî davanın, içine kapanma anlamına
gelmediğini ve çözüm arayışından millî dava temel alınmadan ilerlenmeyeceğini,
bu sonuçta ispatlamıştır.
Umuyorum ki, bölgesinde
barışın güvencesi, adresi olan, demokratik, adil ve kalıcı bir çözümü esas alan
Türkiye, bu kritik süreçte, Kıbrıs meselesinin çözümünde, bütün taraflarca
doğru algılanacaktır. Bu noktada, karşılıklı iyiniyetin ve çözüm iradesinin
gelecek müzakere sürecinde esas zemin olacağı açıktır. Eşit egemenliğe dayalı,
Kıbrıs Türklerinin güvenlik ve geleceklerini teminat altına alan ve ülkemizin
çıkarlarını koruyan, kalıcı ve kabul edilebilir bir çözüm sağlanması için,
Kıbrıs politikamızın sağlam kaynaklarla güçlendirilmesi ve etkin
girişimlerimizin sürdürülmesi bir zorunluluk arz etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; komşumuz Irak'taki
bunalım, sadece Türkiye için değil, bütün dünya için 21 inci Yüzyılın ilk ve en
çetrefilli konusudur. Yıllardır acı çeken Irak Halkının, demokrasiye ve kendi
öz yönetimine bir an önce kavuşması, dünyanın gündeminde, en önemli mesele
olmalıdır. Demokratik sürecin hızla işlemesinin, korku günlerinden kalma
yaraların sarılmasının, anayasal hukuk düzenine bir an önce geçilmesinin ve
Irak Halkını temsil edecek demokratik yönetimin işbaşına gelmesinin önündeki
fiilî ve sembolik engeller artık kalkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
olarak, Irak'ın yaralarını sarıp, bir an önce normalleşmesi ve demokratik
düzene geçmesi için her türlü desteği, katkıyı veriyoruz, vermeye devam
edeceğiz. Kardeş Irak Halkının esenliği ve refahı için elimizden geleni yapmak
boynumuzun borcudur. Türkiye, demokratik tecrübesiyle, daima, komşularıyla
işbirliği içinde, yol gösterici olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Bu
misyon, bundan sonra da devam edecektir.
Bu bunalımda, Türkiye, çok istisnaî bir konumdadır. Hükümet
olarak, hep, gerilimleri yatıştıran, barışçı, uluslararası meşruiyet, hak ve
adalet taraftarı ilkeli politikalar izlemekteki kararlılığını göstermiştir.
Millî menfaatlarımızı en önde tutan dışpolitikamızda alınan kararlar ve izlenen
uygulamalar, demokratik düşüncenin işletilmesiyle oluşmuştur. Türkiye, yüksek
menfaatlarının gereğini özgür iradesiyle yerine getirmiştir; desteğini halktan
ve uluslararası meşruiyete saygıdan almıştır. Türkiye, bu denge ve istikrar
politikasını sürdürmeye devam edecektir. Bu politika sayesinde başarılı bir
kriz yönetimi gerçekleştirilmiş ve savunmamız pekiştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sosyal güvenliğin temelini insan unsuru teşkil eder. Bu ülkede
sosyal refahın ve sosyal adaletin sağlanmasının en önemli araçlarından biri de
sosyal güvenliktir. Bu nedenledir ki, ben, sosyal güvenliği, insanın kısa ve
uzun vadeli risklerine karşı sağlık ve maddî kaynaklarının güvenceye alınması,
kişilerin başkaların yardımına muhtaç olmadan yaşama ve geçinme ihtiyaçlarını
karşılayan bir sistemler bütünü olarak görüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- İşsizlik sorunu, hem ülkemizde hem de Avrupa ülkelerinde, oransal olarak
büyük boyutlara ulaşmış sosyal bir sorundur. Özellikle gençlerin de içerisinde
bulunduğu işsizlik oranı, çalışma ve sosyal hayatımızı derinden etkilemektedir.
Hükümetimiz, ülkemizdeki işsizliğin azaltılması konusunda ciddî çalışmalar
içerisindedir. Ülkemizdeki işsizliği toptan önlemenin en önemli yolu ekonomik
büyümeden geçmektedir.
Önümüzdeki zaman
içerisinde, bu konjonktürler geçtikten sonra, istihdamımızı artıracak,
işsizliği önleyecek ortamın ülkemizde hâkim olacağı inancındayım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2004 malî yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını, yararlı hizmetler verilmesi için uygun imkânlar oluşturulmasını
temenni ediyorum.
Hepinizi, saygıyla,
hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
Hükümet adına, Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, süreler eşit
kullanılacak efendim.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine, sözlerime
başlamadan önce, burada, Bakanlığımız bütçesi üzerinde, Muhalefet Partisi Grubu
adına konuşan Sayın Onur Öymen ve Sayın İnal Batu'ya, İktidar Partisi Grubu
adına konuşan Sayın Vahit Erdem ve Sayın Yaşar Yakış'a da değerli görüşlerinden
dolayı teşekkür ediyorum. Muhakkak ki, bütün bu görüşleri, gerek ben gerek
değerli arkadaşlarım, hepimiz dikkatlice takip ettik; bunlardan en iyi derecede
faydalanmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız.
Değerli arkadaşlar, 2003
yılı, dışpolitika açısından çetin sorunlarla karşı karşıya kaldığımız bir yıl
oldu. Seçimlerden sonra, hükümet olarak, işbaşına gelir gelmez, masamızın
üzerinde çok ciddî dışpolitika sorunlarını bulduk. Bu önemli sorunların hepsi,
âdeta, randevulaşmış, 2003 yılında buluşmuş gibi oldu. Irak meselesi, Kıbrıs
meselesi, Avrupa Birliğiyle ilgili çok önemli dönemeç noktası, uluslararası
terörizm... Bütün bunlar, dışpolitikamızı olduğu kadar, içpolitikamızı da çok
yakından ilgilendirdi, gündemimize oturdu ve ülke olarak, millet olarak,
hükümet olarak, vaktimizin büyük bir çoğunluğunu bu konulara ayırdık.
Dikkatinizi çekmek
istediğim şey; bütün bu konular konuşulurken hangi ortam içerisinde bu
mevzuları tartıştık, bunu gözden geçirmekte fayda var diye düşünüyorum. Bütün
bu önemli konuları, daha önceki alışkanlıkların dışında, şeffaf bir ortam
içerisinde, demokratik bir ortam içerisinde tartışarak yaptık. Bu sürecin
içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisini çok etkin kıldık; parlamenter
demokrasiye verdiğimiz önemi gösterdik. Geçen yıllarda, bu tip konular konuşulurken
hep şunlar söylenirdi: "Niçin Türkiye Büyük Millet Meclisini, Parlamentoyu
devreye sokmazsınız" denilirdi. Her şey, genellikle, liderlerin, birkaç
kişinin kontrolünde gider ve her şey, âdeta, onların emrettiği şekilde olurdu.
İlk defadır ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi etkin bir şekilde yerini aldı ve
Türkiye'de parlamenter demokrasinin ağırlığı hissedilmeye başlandı. Çok önemli
konularda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin dışında, yüzde 10'un altında -yüzde
1, yüzde 2- oy almış olan siyasî partilerimizle bir araya geldik, onların
görüşlerini alma ihtiyacını hissettik, halkımızı, basını sürekli
bilgilendirdik.
İşte, her şey, böyle bir
ortam içerisinde, şeffaf ve dürüst bir şekilde devam etti. Sadece Türkiye
içerisinde bu şeffaflığa ve dürüstlüğe önem vermedik, dışarıda bulunduğumuz
toplantılarda da bu şeffaflığa ve dürüstlüğe çok önem verdik. Öyle oldu ki,
Tahran'da, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) platformunda İslam dünyasına, Batı
platformlarında Batı ülkelerine net ve uygun mesajlar verdik. Şurasını hiçbir
zaman unutmadık ki, Türkiye'nin, doğuda batılı, batıda doğulu gibi görünme
açmazından daima kurtulmak zorunda olduğu, her zaman aklımızda oldu ve doğuda
doğuya, batıda da batıya hitap ettik ve uygun mesajlar verdik. Dolayısıyla,
sürekli ülkemiz, Meclisimiz ve hükümetimiz itibar kazandı.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, bu şeffaf ve dürüst politikanın neticesinde, sadece içeride değil,
dışarıda da itibar kazandık. Avrupa Birliği nezdinde, hükümetler nezdinde değil
sadece, halklar nezdinde de büyük itibar kazandık. Türkiye, Arap-İslam
dünyasında büyük bir itibar kazandı. Türkiye, bu zor şartlar altında,
çıkarlarını en iyi şekilde koruyacak bir politikayı gütmeye gayret sarf etti.
Değerli arkadaşlar,
sizler de çok yakinen biliyorsunuz ki, Türkiye, dışpolitika gündemi ve
sorumluluk alanları açısından, herhangi bir devlet değildir. Tarihî birikimimiz
ve sorumluluklarımız, coğrafî ve kültürel derinliğimiz, stratejik konumumuz,
temel ilkeleri iyi belirlenmiş, çok boyutlu olmakla birlikte, bütüncül bir
çerçeveye oturtulmuş bir dışpolitika gerektirmektedir. Bu özel konum, büyük
avantajlar ile ciddî riskleri aynı anda barındıran dinamik dışpolitika
gündemini beraberinde getirmektedir. Son derece riskli bir küresel ve bölgesel
konjonktürde göreve başlayan hükümetimiz, bu riskleri avantaja dönüştürme
çabası içerisinde olmuş ve bu doğrultuda ciddî başarılar elde etmiştir.
Bunun neticesindedir ki,
Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkimiz sağlıklı düzeye gelmiştir ve en yüksek
derecede ilişkiler devam etmektedir. Gerek ekonomik gerek askerî gerek siyasî
ilişkilerimiz sağlıklı bir seviyeye oturmuş, karşılıklı saygı çerçevesi
içerisinde gelişmeye başlamıştır.
İslam Konferansı
Teşkilatına üye olan ülkelerle olan ilişkilerimiz, yine, gayet iyi bir durumda
devam etmektedir. Arap Birliği, Türkiye'yi, gözlemci statüsünde kendisine aday
olmaya davet etmiştir.
Global bazda ise, NATO
zirve toplantısının Türkiye'de yapılması kararlaştırılmış, bu toplantı
vesilesiyle, sadece NATO ülkelerinin devlet başkanları değil, Avrupa,
Kafkaslar, Ortaasya ülkelerinin devlet başkanlarının hepsi de Türkiye'de
buluşacaklardır. Yine aynı çerçeve içerisinde, İslam Konferansı Örgütü
dışişleri bakanları toplantısı önümüzdeki yıl Türkiye'de yapılacaktır.
Birleşmiş Milletlerle ilişkilerimiz iyi derecede gelişmekte
ve yaptığımız birçok teklif dikkate alınmakta; özellikle, Irak'la ilgili
yaptığımız komşu ülkeler toplantıları neticesinde, Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri, bizim önerimiz doğrultusunda Irak'la ilgili istişare grupları
oluşturmuştur. Kırk yıl aradan sonra ilk defa Türkiye, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyine adaylığını şimdiden duyurmuştur ve bu yönde destek istemeye
başlamıştır.
Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar yapılırken çok aktif bir
çaba içerisinde olmuştur hükümetimiz. Bazıları, zaman zaman, bilmeden
"Türkiye dünyadan izole olmakta" gibi laflar ederken, rakamlar bunun
tam tersini göstermeye başlamıştır. Türkiye, tarihinde hiç görmediği şekilde
yoğun dış temaslar içerisinde olmuştur. Vakit olmadığı için, size ülkelerin
ismini saymadan, sadece sayılarını vereceğim. Sayın Başbakanımız bu yıl
içerisinde 12 ülkeyi ziyaret etmiştir. Başbakan olmadan önce Genel Başkan
olarak da, ilk defa, Avrupa Birliği üyesi olan 15 ülkeyi ve 15 başkenti ziyaret
eden tek Türk siyaset adamı olmuştur. Buna ilave, Başbakan olduktan sonra da 12
ülkeyi ziyaret etmiştir. Ben, Dışişleri Bakanı olarak 13 ülkeyi ziyaret ettim.
Bütün bunlar ikili, resmî ziyaretlerdir. Bunun dışında, NATO toplantıları,
Avrupa Birliği toplantıları, Avrupa Birliği hükümetlerarası konferans
toplantıları, Birleşmiş Milletler toplantıları, İslam Konferansı Örgütü
toplantıları gibi çok taraflı toplantılara da çok sayıda ziyaretlerde
bulunmuşumdur; ama, bundan çok daha önemlisi, Türkiye'ye gelenler açısından
baktığımızda, bu sene 14 ülkenin başbakanı ziyaret etmiştir Türkiye'yi.
Yine, bu dönem içerisinde, bir senede içerisinde,
Türkiye'yi, 25 ülkenin dışişleri bakanları ziyaret etmiştir. Bunların bazıları
birkaç kez gelmiştir; ama, 25 ülkenin dışişleri bakanları Türkiye'ye gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu süre içerisinde, 9 ülkenin
cumhurbaşkanları Türkiye'ye gelmiş, Sayın Cumhurbaşkanımız da 5 ülkeyi ziyaret
etmiştir.
Gördüğünüz gibi, yoğun ve aktif bir çalışma olmuştur bu
dönem içerisinde.
Yine, bu dönem içerisinde dikkati çeken bir şey de şudur.
Özellikle 11 Eylül terör saldırısından sonra bütün dünyada, özellikle gelişmiş
dünyada, güvenlik tedbirleri bahane edilerek özgürlükler daraltılırken, giderek
daha çok içe kapanılırken, Türkiye, tam tersini yapmış, güvenlik konularını bir
taraftan dikkatli bir şekilde götürürken, diğer taraftan da özgürlükleri
geliştirmiş, reformları ülke içerisinde yapmaya devam etmiştir. Bu ikisini
birleştiren tek ülke olarak dünyada dikkati çeken bir ülke olmuştur Türkiye.
Yine, bu süre içerisinde, özellikle komşularımızla çok iyi
bir ilişki kurulmuştur. Komşularımızla, âdeta, sıfır problemli bir komşuluk
ilişkisi hedeflenmiş ve bu çerçeve içerisinde, bütün komşularımız, Bulgaristan,
Yunanistan, İran, Suriye, Gürcistan, Azerbaycan gibi bütün bu ülkelerin hepsi
ziyaret edilmiştir ve bu ülkelerle ilişkilerimiz, geçmişle mukayese
ettiğimizde, inanılmaz bir duruma gelmiştir. Öyle olmuştur ki, değerli
arkadaşlarım, Türkiye, bölgeyi güvenli bir bölge yapma yolunda önemli adımlar
atmıştır.
Şuna inanıyoruz: "Çevremiz düşmanlarla çevrili"
varsayımına dayanan çatışma psikolojisinden hızla çıkarak "çevremizle
işbirliği ve diyalog ortamının kurucu aktörü" psikolojisini benimsemek
zorundayız. Büyük ülke ideali, ancak ve ancak, böyle bir özgüven psikolojisiyle
gerçekleştirilebilir diye düşünüyoruz ve bunun gereklerini yapma gayreti
içerisinde bulunduk bu bir yıl içerisinde.
Değerli arkadaşlar, yine, bu süre içerisinde öne çıkan başka
bir özellik de şu oldu: Sadece hükümetlerden hükümetlere ilişkileri
geliştirmedik, halktan halka da ilişkileri geliştirdik. Bunun neticesidir ki,
birçok ülkede Türkiye'ye halk ve kamuoyu nezdinde çok büyük sempatiler
oluşmuştur. Bunu ölçebilecek durumdayız da. Avrupa Birliği ülkelerinde
yaptığımız anketlerde, daha doğrusu, güvenilir organların yaptığı anketlerde,
uluslararası çalışan firmaların yaptığı anketlerde şu neticeler çıkmıştır:
Geçen senelerde Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliği konusunda Avrupa
ülkelerindeki kamuoyları yüzde 10 civarında olumlu cevap verirken, bu, yüzde
40'lara çıkmıştır; bazı ülkelerde yüzde 50 ve yüzde 60'lara ulaşmıştır.
Dolayısıyla, bu bir sene içerisinde Türkiye'nin sergilediği reformist
atılımlar, Türkiye'nin sergilediği demokratik açılımlar, Türk Parlamentosunun
ortaya koyduğu tavır, dışpolitikadaki dengeli hareketimiz, yapılan yoğun
ziyaretler, Türkiye'ye karşı yabancı kamuoylarında da çok büyük bir sempati
oluşturmuştur. Aynı ilgiyi, aynı sempatiyi, İslam ülkelerinde de memnuniyetle
görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bunları söyledikten sonra, vaktin müsaade
ettiği süre içerisinde, bazı spesifik konulara da girmek istiyorum. Avrupa
Birliği bunların başında gelmektedir. Avrupa Birliğiyle kırk yıllık, neredeyse
yarım asırlık ilişkimiz vardır. Bu yarım asırlık ilişkinin neredeyse sonuna
gelmiş durumdayız; yani, en kritik döneme girmiş durumdayız. Bildiğiniz gibi,
geçen sene Kopenhag'daki zirve toplantısında, Türkiye ile müzakerelere 2004
yılının sonunda vakit geçirmeden başlama kararı alınmıştır. Tabiî ki, bu vakit
geçirmeden başlama kararı, otomatik bir karar değildir. Bütün üye ülkelere ve
aday ülkelere hangi prosedür uygulandıysa, Türkiye'ye de bu uygulanacaktır. Bu
demektir ki, ilerleme raporlarının olumlu çıkması, Kopenhag siyasî
kriterlerinin aday ülkelerde geçerli olmasıdır. İşte bu çerçevede hükümetimiz,
kamuoyu, Meclisimiz, iktidar, muhalefet, sivil toplum örgütleri, herkes, hep
beraber gece-gündüz çalışarak, Avrupa Birliği kriterlerini yakalamak için buna
konsantre olmuştur âdeta; ama, aslında Türk Halkı hak ettiği birçok reform
paketini geçirdik. Bunların uygulanmasını en iyi şekilde temin etmek için de
hükümetimiz içerisinde bir komite kurduk, buna "İzleme Komitesi"
dedik ve sık sık bir araya gelerek, aksaklıklar nerede vardır, nereye müdahale
etmek gerekir, bunları takip ettik.
Ayrıca, yine, Avrupa Birliği kamuoylarını hazırlamak için
bir "İletişim Grubu" kurduk ve Avrupa Birliği ülkelerini Türkiye'nin
üyeliğine hazırlamaya başladık. Bunların neticesi de alınmaya başlanmıştır.
Türkiye, müzakereye
başlamadığı halde, hükümetlerarası konferansa katılan tek ülke olmuştur.
Halbuki, konvensiyona üye olmayan aday ülkeler de katılmıştır; ama, Nice
Toplantısına göre aday ülkeler, hükümetlerarası konferansa katılmayacakken,
Avrupa Birliği ülkeleri bir karar almıştır ve Türkiye'yi de davet etmişlerdir.
Bu toplantılarda Türkiye, aktif bir şekilde, Avrupa Birliğinin geleceğiyle
ilgili görüşlerini açık açık ortaya koymuştur.
Değerli arkadaşlar, son
yapılan zirve toplantısında da Türkiye istediğini almıştır. Türkiye'nin
müzakerelerle ilgili önü açılmıştır. Bu, açık bir şekilde tespit edilmiştir.
Ümit ediyorum ki, önümüzdeki kısa süreyi en iyi şekilde, hep beraber
değerlendireceğiz ve Türkiye, 2004 yılının sonunda müzakerelere başlayacaktır.
Bu, Avrupa Birliği açısından da Türkiye açısından da büyük bir kazanım
olacaktır.
Hepimizi meşgul eden ve
çok önem verdiğimiz diğer bir konu ise Kıbrıs meselesidir değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
konuşmanızı tamamlayın Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Kıbrıs meselesinde de, değerli
arkadaşlar, bu sene içerisinde önemli adımlar atılmıştır. Uzun yıllardan sonra
ilk defa kapılar açılmış -şüphesiz ki Türkiye'nin teşviki ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Hükümetinin aldığı kararlarla- ve milyonlarca insan karşılıklı
birbirini ziyaret etmiştir.
Yine, ilk defa, kırk
yıldan sonra Türkiye, Rum kesimine de kapılarını açmıştır. Türkiye olarak biz,
oradan gelecek turistlere ülkemizi gezebilme imkânlarını vermişizdir; ama, en
önemli olan şey, seçimlerin Kıbrıs'ta demokratik bir hava içerisinde yapılmış
olmasıdır ve her zaman söylediğim gibi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
demokratik yapısıyla bir kez daha övünmüşüzdür.
Bugün karşı karşıya
olduğumuz nokta çok ciddîdir değerli arkadaşlar. Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı
bir çözüm bulunması, Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ortak
arzusu ve hedefidir. Türkiye olarak biz, 1 Mayıs 2004'e kadar böyle bir çözüm
bulunmasına yardımcı olmak için gerekli siyasî iradeye sahibiz. Birleşmiş
Milletler Genel Sekreterinin iyi niyet misyonuna olan desteğimizi de
sürdürmekteyiz; ancak, başta Kıbrıs Rum tarafı olmak üzere bütün tarafların,
uzlaşının karşılıklı taviz vermek olduğunu anlaması gerekmektedir. Çözümün,
Türk tarafının tek taraflı teslimiyetiyle sağlanmasını bekleyenler vahim bir
yanılgı içerisindedirler. Çözüme katkıda bulunmak isteyen üçüncü tarafları da
bu gerçekten hareket etmeleri yolunda önemle uyarmaktayız. Bugüne kadar olduğu
gibi tek taraf üzerinde yapılacak baskıların olumlu sonuç vermeyeceği iyice
anlaşılmalıdır.
Türkiye, Kıbrıs Türk
halkının haklarını ve güvenliğini korumayı taahhüt etmiştir. Bu taahhüdün,
sadece hukukî ve siyasî değil, aynı zamanda manevî ve ahlakî değerleri de
bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu
haftadan itibaren, milletimizin, ve Kıbrıs Türk halkının her zamankinden daha
soğukkanlı ve akılcı bir ortak tutum izlemesi gerekmektedir. Bu dönemde hamaset
ve propaganda bir tarafa bırakılmalıdır. Hamaset ve propagandayla vakit
kaybetmek, uzun vadede hepimize pahalıya mal olabilir. Bu dönemde yapmamız
gereken, Kıbrıs'ta kalıcı ve adil bir çözüm için tespit ettiğimiz parametreler
çerçevesinde çağdaş diplomasinin tüm yöntem ve imkânlarını kullanarak herkesçe
kabul edilebilir bir çözüm için samimî gayret göstermek olmalıdır. Böyle bir
gayretten kaçınmak Türkiye'nin tarihsel birikiminden ve ulusal gücünden kuşku
duymak anlamına gelecektir. Diplomasi tarihinde büyük ihtilafların cesaret ve
yaratıcılık sayesinde barış ve işbirliğine dönüşebileceğinin örnekleri çoktur. Bunun
için, sadece Türk tarafı değil, Rum tarafının da uzlaşıcı tavırları göstermesi
gerekmektedir. Ümit ediyoruz ki, önümüzdeki dönemde, bunlar gerçekleşir.
Irak ise, diğer önemli bir konudur değerli arkadaşlarım. Bu
konuda, hükümetimiz, dengeli bir politika gütmüştür. Öyle ki, güttüğümüz
diplomasi sayesinde, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, İslam dünyası
ve Ortadoğu kulvarındaki dışpolitika önceliklerimizi optimum bir noktada
buluşturmayı başardık. Bugün, Irak'ta, Amerika Birleşik Devletleriyle istişarî
zemine oturan, Avrupa Birliği prensipleriyle çelişmeyen, İslam dünyası ve
Ortadoğu'da büyük bir sempatiyle karşılanan bir pozisyona sahibiz. Uluslararası
kamuoyunun ciddî bir şeklide parçalandığı Irak konusunda, Türkiye, bütün
taraflarla yakın ve samimî ilişkileri sürdüren yegâne ülke olmuştur.
Değerli arkadaşlar, Irak
ve Irak Halkı çok acı çekmiştir. Geçmişte yanlış liderliğin ülkelere nelere mal
olduğunun en iyi örneği Irak'tadır. Bir tarafta insanî zenginliği, diğer
tarafta tabiî kaynaklarıyla bir ülkenin nasıl perişan edildiğini hep beraber
gördük ve onbeş yıl Irak Halkı çok büyük bir sıkıntı çekti. Ümit ediyoruz ki,
bu dönem bitmiştir. Irak'ın toprak bütünlüğü ve siyasî bütünlüğünü muhafaza
ederek, Arabıyla, Kürdüyle, Türküyle ve diğer azınlıklarıyla, Irak'ın, artık,
uluslararası sisteme katılacağını ve bölgemizde Türkiye'nin yanında ikinci bir
demokratik ülke olarak ortaya çıkacağını ummaktayız. Bunun için, Türkiye,
elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Bu arada, Irak'ta, yanlış adımları da
kimsenin atmaması gerekir. Eğer Irak'ta yanlış adımlar atılırsa, eğer Irak'ın
toprak bütünlüğünü ve siyasî bütünlüğünü tehlikeye sokacak adımlar atılırsa,
bu, Irak'ta yeni bir tehlikeli tırmanışın başlangıcı demektir, uzun yıllar acı
çeken Irak'ta yeniden acıların ve gözyaşlarının başlayacağı demektir. Halbuki,
herkese burada uyarımız şudur: Barışçı bir şekilde, herkes, kendi toprağına
sahip çıksın ve herkes, kendi halkıyla birlikte, kendi tabiî kaynaklarıyla
birlikte, refah içerisinde, demokratik, huzurlu, barışçı bir Irak'ı oluşturmaya
uğraşsın deriz; inanıyorum ki, bu çevrede olacaktır adımlar. Irak'ın, özellikle
Kerkük'ün demokratik yapısını değiştirmeye uğraşmak çok tehlikeli bir adımdır.
Bu konuda herkesi uyarmışızdır ve herkese de gereğini söylemişizdir. Ümit
ediyorum ki, bu tip yanlış yollara kimse girmeyecektir; Irak'ı, toplu bir
şekilde mutlu etmeye, zengin etmeye ve komşularıyla huzurlu bir ülke yapmaya
gayret sarf edecektir. Türkiye, bu uğurda, üzerine düşen her şeyi yapmaktan
mutluluk duyacaktır.
BAŞKAN - Sayın Bakan, sözlerinizi toparlar mısınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Sayın Başkanım,
bitiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, aslında, bir sene boyunca, Türkiye'de
dışpolitika konularını görüştük. Bunları, tabiî ki, 15 dakikada özetlemek
mümkün değildi; ama, ümit ediyorum ki, başka ortamlarda ve başka gündemlerde,
tekrar bu konuları görüşmeye devam edeceğiz.
Bu arada, hükümetimize ve Bakanlığımızın, zaman mefhumunu
hiç düşünmeden, gece gündüz demeden çalışan, üstün gayretler içerisinde her
türlü fedakârlığı yapan değerli mensuplarına, değerli diplomatlarımıza da
huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanın bu konuşmasından sonra,
siyasî parti gruplarının Başkanlığımıza verdikleri müşterek imzalı bir önerge
vardır; okuyorum:
V. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1. -
Türkiye Büyük Millet Meclisinin İsviçre Konfederasyonu Parlamentosu Ulusal
Meclis Kanadının 16 Aralık 2003 tarihinde sözde Ermeni soykırımının tanınması
konusunda, tarihî gerçekleri kasıtlı biçimde çarpıtan, hatalı ve tek yanlı aldığı
kararı kınadığına ve kabul edilmez olarak değerlendirdiğine ilişkin AK Parti ve
CHP Grup Başkanvekillerinin ortak önergeleri
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
İsviçre Konfederasyonu Parlamentosunun Ulusal Meclis
kanadının 16 Aralık 2003 tarihinde sözde Ermeni soykırımının tanınması
konusunda aldığı karar, Türk Milletini temsil eden (TBMM) Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından büyük bir infialle karşılanmıştır.
Gerekçelerinde birçok mesnetsiz iddia ve yanlış bilgilerin
yer aldığı bu kararın, Türkiye ve Ermenistan halkları arasındaki ilişkileri
olduğu kadar dünyanın hassas bir bölgesindeki barış ve istikrar tesisi
arayışlarına da hiçbir katkıda bulunmayacağı açıktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, parlamentoların, tarihte vuku
bulmuş tartışmalı olaylar hakkında karar almak için uygun platformlar
olmadığına inanmaktadır. Parlamentolar, ülkeler arasındaki dostluk ve
işbirliğini geliştirmek, gelecek nesillere daha barışçı bir dünya devretmek
için gayret göstermelidir. Geçmişte
yaşanan acıları deşerek halklar arasında nefret duygularını körüklemek
yerine, farklı düşüncelere sahip çeşitli uluslardan insanların birlikte yaşadığı
dünyada, karşılıklı sevgi ve saygının, hoşgörü ve dayanışmanın hâkim olacağı
bir ortamı yaratmaya çalışmak tüm parlamentoların aslî görevlerindendir.
Parlamentolar, uygarlıklar arasında çatışma isteyen çevrelerin emellerine
hizmet eder durumlara düşmekten kaçınmalıdır.
Günümüzde uygarlığımıza yönelik en büyük tehdit terörizmdir.
Uluslararası alanda terörizme karşı dayanışma ve işbirliği içinde olunması
gereken bu hassas dönemde, alınan söz konusu yanlış kararı, çok sayıda masum
insanın hayatına kıymış, zamanında İsviçre dahil birçok ülke çıkarlarını da
hedef almış ırkçı Ermeni terörünün ödüllendirilmesi olarak değerlendiriyoruz.
Ulusal Meclis, Türk Milleti ile İsviçre'de yaşayan ve bu
ülkenin ekonomisine katkıda bulunan Türkiye kökenli toplumu derinden yaralayan
bu kararıyla, son yıllarda birçok alanda olumlu ilerlemeler kaydeden
Türkiye-İsviçre ilişkilerinde meydana gelebilecek olumsuz gelişmelerin
sorumluluğunu da üstlenmiş olmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, İsviçre Ulusal Meclisinin
tarihî gerçekleri kasıtlı biçimde çarpıtan, hatalı ve tek yanlı nitelikteki bu
kararını kınamakta ve kabul edilemez olarak değerlendirmektedir.
|
Faruk
Çelik |
Ali
Topuz |
|
Bursa |
İstanbul |
|
Adalet
ve Kalkınma Partisi |
Cumhuriyet
Halk Partisi |
|
Grubu
Başkanvekili |
Grubu
Başkanvekili |
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, okunmuş bulunan ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinde ittifakla benimsenen bu önergenin gereği
Başkanlığımızca yerine getirilecektir.
Her iki parti grubumuza teşekkür ediyorum.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371)
(S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) (Devam)
A)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1. -
Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Dışişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
B) KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)
1. - Kültür
ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Kültür
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
3. - Turizm
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
C) ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1. -
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. -
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, hükümet adına ikinci
konuşmacı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu'na söz
vereceğim; ancak, Sayın Bakana söz vermeden önce, Başbakanlığın bir tezkeresi
vardır; okutacağım.
Bu tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası
Çalışma Teşkilatı Anayasanın 19 uncu maddesinin 5 (b) ve 6 (b) bentleri
gereğince, hükümetlerin, Uluslararası Çalışma Konferanslarında kabul edilen
sözleşme ve tavsiye kararları hakkında yasama organına bilgi sunmasına dairdir.
Başbakanlık tezkeresini okutuyorum
V. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - 3-19
Haziran 2003 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 91 inci Uluslararası Çalışma
Teşkilatı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen "185 sayılı
Gemiadamlarının Kimlik Belgeleri Sözleşmesi (Gözden geçirilmiş) 2003"
hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri
sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/419)
31.10.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
3-19 Haziran 2003 tarihlerinde Cenevre'de yapılan 91 inci
Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen "185
Sayılı Gemiadamlarının Kimlik Belgeleri Sözleşmesi (Gözden Geçirilmiş)
2003" hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından bütçe
müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin
ilgi yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371)
(S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) (Devam)
A)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1. -
Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Dışişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
B) KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)
1. - Kültür
ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Kültür
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
3. - Turizm
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
C) ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1. -
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. -
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Sayın Bakan, süre ihtiyacınız olması halinde, bu
tezkereyi de dikkate alarak, süre vereceğim; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, biraz evvel
okunan Hükümet tezkeresinin gereğini yerine getirmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin de üyesi
bulunduğu Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Temel Yasasının 19 uncu maddesinin
5 (b) ve 6 (b) bentleri gereğince, Uluslararası Çalışma Konferanslarında kabul
edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında, Bakanlığımın, Yasama Organına
bilgi sunması ve bu husususun tutanaklara geçirilmesi gerekmektedir.
Uluslararası Çalışma Örgütünün 3-19 Haziran 2003 tarihleri
arasında Cenevre'de yapılan 91 inci Genel Konferansında, Gemiadamları Kimlik
Belgelerinin minimum standartlarını belirleyen 108 sayılı ILO Sözleşmesi revize
edilerek, gemiadamı kimlik belgelerinin güvenliğinin geliştirilmesi amacıyla
"185 Sayılı Gemiadamlarının Kimlik Belgeleri Sözleşmesi 2003" olarak
adlandırılan yeni Sözleşme kabul edilmiştir.
Söz konusu Sözleşme,
Kapsam; Gemiadamlarına Kimlik Belgelerinin Verilmesi; İçerik ve Biçim; Ulusal
Elektronik Veri Tabanı; Kalite Kontrol ve Değerlendirme; Gemiadamlarının
Transfer, Transit ve Kıyı İzinlerinin Kolaylaştırılması; Sürekli Sahip Olma ve
Geri Çekme; Eklerin Değiştirilmesi ve Geçiş hükümlerine ilişkin 9 madde ve 3
ayrı ekten oluşmaktadır.
Sözünü ettiğim bu
Sözleşmede yer alan hükümlere ilişkin hususlar aşağıda açıklanmış olup,
Sözleşmenin ülkemiz tarafından onaylanabilirliği hakkındaki görüşümüz, bu
konuda başlatılacak çalışmalar tamamlandıktan sonra ayrıca bilgilerinize
sunulacaktır.
Sözleşmenin kapsamını
belirleyen ve hazırlık çalışmalarında en çok üzerinde durulan konulardan biri
olan "Gemiadamı" tanımı, Sözleşmenin 1 inci maddesinde
"genellikle deniz seferi yapan savaş gemisi dışındaki gemilerde herhangi
bir yeterlikte görevlendirilmiş veya işe alınmış veya çalışan kişi"
şeklinde tanımlanmış olup, bu tanım, geminin denizde seferinden sorumlu
personel dahil her türlü amaç için gemide görevlendirilmiş diğer personeli de
kapsamaktadır. Ayrıca, balıkçı gemilerinde çalışan personelin de ihtiyarî
olarak bu kapsamda değerlendirilmesi söz konusudur.
Sözleşme; yetkili makamın
"Gemiadamı" statüsündeki kendi vatandaşlarının, başvurusu halinde, bu
Sözleşme kapsamında kriterleri belirlenen kimlik belgesinin düzenlenmesini
hükme bağlamakta ve bir başka ülkenin vatandaşlığında olup, ancak Sözleşmeyi
onaylamış ülkelerde daimî ikamet eden gemiadamlarına ise, Sözleşme kapsamındaki
kimlik belgesinin düzenlenebileceğini öngörmektedir.
Sözleşmede; Gemiadamları
Kimlik Belgesinde yer alması gereken kişisel bilgiler ile kullanılacak
malzemelerin niteliği ayrıntılı olarak tanımlanmakta ve yeni gemiadamları
kimlik belgelerinin, makinede okunabilir biyolojik verileri de içeren bir
kimlik belgesi şeklinde olması, söz konusu kimlik belgesinin, bütün ülkelerce
tek tipte, ucuza mal edilebilir, güvenilir ve uluslararası bir standartta
olması, bu konuda birlikteliğin sağlanması için, kullanılacak malzemeler, kimlik
belgesinin boyutu, bilgilerin yerleşimi Uluslararası Sivil Havacılık Örgütünün
kullandığı standart olan, 9303 No'lu Belgenin 2002 yılı 2 nci baskısı ve 2003
yılı 5 inci baskısıyla uyumlu olması öngörülmektedir.
"Gemiadamları Kimlik
Belgesinin" pasaporttan ayrı bir belge olarak verilmesi, kesin hüküm
olarak sözleşmede yer almaktadır. Bunun yanı sıra bu sözleşme hükümlerine uygun
olarak düzenlenecek kimlik belgelerinde de pasaport olmadığını belirtir bir
ifadenin yer alması hüküm altına alınmaktadır.
Sözleşme kapsamında
verilecek kimlik belgeleri bilgilerinin elektronik bir veri tabanında
depolanması ve bu veri tabanının sadece gemiadamı kimlik bilgilerinin
doğrulanması amacıyla kullanılması gerekmektedir. Söz konusu kimlik belgelerinin
doğruluğunun araştırılmasında kullanılacak veri tabanı, her zaman internet
sitesi yoluyla veya teşkil edilecek bir merkez yoluyla kullanıma açık olacak,
diğer üye ülkelerin bilgi taleplerine cevap verecektir.
Bununla birlikte, anılan Sözleşme, ülkelerin elektronik veri
tabanı da dahil olmak üzere, gemiadamı kimlik belgesi düzenleme sisteminin
güvenlik ve güvenilirlik açısından yüksek standartta olması için kurallar
getirmekte ve kalite kontrol ve periyodik olarak bağımsız değerlendirme
yapılmasını öngörmektedir. Bu değerlendirmeler sonucunda hazırlanacak
raporların ILO'ya sunulması ve ILO tarafından tüm ülkelere bildirilecek olan
bir listenin oluşturulması kararlaştırılmıştır. Söz konusu liste üye ülkelerin
sistemlerinin sözleşme gereklerine uyumlu - yeterli veya eksik unsurlarını
içerecektir.
Yine, Sözleşme,
taraf ülkelerin sözleşmeye uygun gemiadamı kimlik belgesine sahip
gemiadamlarının, gemi bir başka üye ülkenin limanındayken kıyıya çıkma, transit
geçme ve gemiden gemiye transfer olmalarında vize aranmaması ve mümkün olan en
kısa sürede bu konudaki prosedürlerin tamamlanarak izin verilmesi şartlarını
getirmektedir.
Bu sözleşmenin içeriğini bilgilerinize bu şekilde arz
ediyor, bundan sonraki bölümde de Bakanlığımın 2004 malî yılı bütçe kanunu
tasarısının görüşülmesi bölümüne geçiyorum.
Sözlerimin başımda Yüce Meclisi, Başkanlık Divanını saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz bir yıl,
Yüce Meclisin de yakından izlediği gibi, Bakanlığım açısından özellikle ilgili
yasaların çıkması yoğun bir zaman almıştır. Bu bir yıllık süre içerisinde 6
önemli tasarıyı, Yüce Meclisimizin özverili çalışmaları neticesinde
kanunlaştırarak Türk çalışma hayatına kazandırmış bulunmaktayız. Bunlar,
Bağ-Kur Yasası, Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, Sosyal Güvenlik Kurumu
Teşkilatı Kanunu, Türkiye İş Kurumu Kanunu, Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun ve nihayet İş Kanunudur.
Değerli arkadaşlarım, şu
anda, bu yasalarla ilgili yönetmelik çalışmaları ve diğer düzenleyici
tasarruflar, Bakanlığımda, yoğun bir şekilde tamamlanmaktadır. Elbette, bu
yasaların uygulanabilirliğini sağlamak için, bu düzenleyici tasarruflara da
ihtiyaç bulunmaktadır.
Bu yeni çıkan yasalarla
birlikte, sosyal güvenlik kuruluşlarımız, yasal statüye kavuşmuştur,
yasalarının olmamasından dolayı karşılaştıkları birtakım zorlukları giderme
imkânına sahip olmuşlardır. Örneğin, personel hareketleri, kadro, teşkilat
gibi, bir bakanlık için, bir birim için vazgeçilmez unsurlar, bu yasaların
çıkmasıyla birlikte hayata geçirilmiş bulunmaktadır.
Bunun dışında, sosyal
güvenlik kuruluşlarımız arasındaki farklılık arz eden norm ve standart
birliğini sağlamak konusunda, bu yasaların çıkmasıyla birlikte önemli adımlar
atılmıştır.
Sosyal güvenlik
kuruluşlarının uzun vadede tek çatı altında toplanmasıyla, SSK, Bağ-Kur ve
İşkurun çalışmalarında norm ve standart birliğini sağlamak üzere Sosyal
Güvenlik Kurumu kurulmuştur. Ulusal sosyal güvenlik politika ve stratejilerini
tespit etmekle görevli olan bu kurum bünyesinde, kamu kuruluşlarının yanı sıra,
tüm sosyal tarafların katılımıyla Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulu
oluşturulmuştur.
Yine bu çıkardığımız
yasalarla, Sosyal Sigortalar Kurumunun, gayrimenkullerini verimli olarak değerlendirmesini
sağlayacak düzenleme yapılmıştır.
Kurumda halen sözleşmeli
olarak istihdam edilen 2 762 sağlık personelinin kadrolu olarak atanmaları
yönünde önemli bir adım atılmıştır.
İşveren ve sigortalılara
yerinden ve hızlı hizmet verilmesi amacıyla, ödeme irtibat bürolarının
kurulması imkânı getirilmiştir.
Hükümlü ve tutuklulardan
cezaevi bünyesinde çalışanlar sigortalılık kapsamına alınmıştır.
Sigortalı olarak
çalışmaya başlayanların sağlık yardımından yararlanabilmeleri için beklemeleri
gereken 120 günlük süre 90 güne düşürülmüştür.
Emekli kadın sigortalılar
ile emekli erkek sigortalıların eşlerinin, doğum ve analık yardımlarından
yararlanma imkânı sağlanmıştır.
Askerlik borçlanmalarını
ödeme süresi üç aydan altı aya çıkarılmıştır.
İşverenlere, en geç,
sigortalı çalıştırmaya başladıkları tarihe kadar işyeri bildirgelerini kuruma
verebilme imkânı getirilmiştir.
Asgarî işçiliğin hangi
kriterlere göre belirlenebileceğine kanunda yer verilmiş ve Asgarî İşçilik
Komisyonu teşekkül ettirilmiştir.
Kurumun bütün
işlemlerinin internet üzerinden yapılması ve arşivlenme imkânı verecek
düzenleme yapılmıştır.
İhaleli işler ile özel
bina inşaatı işverenlerine de, Kuruma prim borçlarının bulunmadığını gösteren
"ilişiksiz" belgesinin verilmesinde, yeminli malî müşavir ve malî
müşavirlere de rapor düzenleme yetkisi getirilmiştir.
Sağlık tesislerinde,
mesai saatleri dışında da sağlık hizmetlerinin yürütülmesi için, sağlık
personeli ile diğer personele gönüllülük esasına dayanılarak, ek çalışma
yaptırılabilmesine imkân tanınmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
burada bir bölümünü bahsettiğim tedbirler sonucunda, Sosyal Sigortalar
Kurumunun malî yapısında önemli düzelmeler olmuştur. Sosyal Sigortalar Kurumu,
uzun yıllar sonra, ilk kez 2003 yılında nakit bazda ekbütçe ihtiyacı
duymamıştır; ki, bu tablo, 2002 yılından devraldığımız 314 trilyon liralık ilaç
borcunun ödenmesine ve 200 000 kişi emekli sistemimize yeni katılmasına rağmen,
gerçekleştirilmiştir.
Prim oranlarında,
kademeli olarak artırmamızdan kaynaklanan yaklaşık 166 trilyon lira gelir
kaybına rağmen, Sosyal Sigortalar Kurumunda iyileştirme sağlanmıştır. Aynı
şeyi, Bağ-Kur malî tablosu için de söylemek mümkündür. Her iki kuruluşun da,
bütçe ek ihtiyaçları açısından, önceki yıllara nazaran, önemli bir miktarda
düşüşler olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bahsetmek istediğim
diğer bir konu da, yeni İş Kanunuyla ilgili görüşlerimizdir. Bilindiği gibi,
yeni İş Kanunumuzla birlikte çalışma hayatımızda önemli düzenlemeler meydana
gelmiştir. Otuz yılı aşkın bir süredir uygulanan 1475 sayılı İş Yasasının
yerine, yeni İş Yasası, çağdaş normlara uygun, ILO standartlarına uygun ve
ülkemizin kendi dinamikleri dikkate alınarak hazırlanmış bir yasadır. Bu Yasa,
yaklaşık altı aydır uygulanmaktadır. Bu Yasanın uygulanmasını yakînen takip
etmekteyiz. Çıkabilecek muhtemel aksaklıkları, iyi niyetle düzeltmeye de, her
zaman, burada hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, yeni İş Yasası, çalışanların hakkını
koruyan, aynı zamanda, yeni iş yaratmaya, yeni istihdam olanakları yaratmaya
imkân veren bir denge üzerine kurulmuş çağdaş normları bünyesinde barındıran
bir yasadır; çalışma hayatımıza önümüzdeki dönemde de bu bahsettiğim çerçeve
içerisinde önemli kazanımlar getirecektir diye düşünüyorum.
Burada, yeri gelmişken -İş Kanunu Tasarısı tartışılırken de
çok konuşuldu- sendikal hareketle
ilgili görüşlerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu İş Kanununun sendikal harekete
faydası mı var, zararı mı var konusu çeşitli şekillerde dile getirildi; ama,
benim inancım odur ki, eğer, bugün sendikal hareket kendi kendini sorguluyorsa,
bu, biliniz ki, yeni çıkan İş Kanunundan dolayı değildir. Aksine, yeni İş
Kanununun çıkmasıyla birlikte, özellikle işçinin haksız feshe karşı korunması,
diğer bir adıyla, iş güvencesinin bu İş Yasasına dahil edilmesiyle birlikte,
sendikalarımıza örgütlenme konusunda büyük imkânlar tanınmıştır. Bunu,
Bakanlığıma yapılan yetki tespitlerinden rahatlıkla görebiliyorum. Daha önce
sadece kamu sendikacılığı yapan, özel sektörde örgütlenme konusunda fazla
girişimi olmayan sendikalarımızın, son zamanlarda, özel sektör işyerlerinde de
örgütlenme konusunda büyük bir gayret içerisinde olduklarını görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, sorun, sendikal hareketin bütün
dünyada bir yoğunluk azalması göstermesidir. Sendikal hareket, bugün, bütün
dünyada kendini sorgulamaktadır. Bunun da nedeni, sektörlerde yaşanan
değişimlerden, bilgi teknolojisinin ilerlemesinden ve çalışma biçimlerindeki
değişikliklerden kaynaklanmaktadır.
Bu sebeple, biz, hükümet olarak, Türkiye'de, sendikal
geleceğin, sendikalarımızın geleceğini önemsiyoruz, önemsemek zorundayız. Bize
göre, sendikalar, sadece ücret sendikacılığı yapan kuruluşlar değildir.
Sendikalar, demokrasinin olmazsa olmaz unsurlarındandır. Türkiye'de, güçlü
sendikacılığın, hem demokrasimizin tam manasıyla yerleşmesi açısından hem de
sivil toplum anlayışının yerleşmesi açısından önemli olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Memnuniyetle ifade edeyim ki, sendikalarımız, dünyadaki bu
yeni gelişmeyi kavramışlar ve sendikalarını, buna göre, yeni bir anlayışa, yeni
bir konuma getirmek için harekete geçmişlerdir. Bizim de, Bakanlık olarak,
sendikalarımızın bu mücadelesine, en ileri şekilde katkı vermeye hazır
olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Önümüzdeki günlerde 2821 ve 2822 sayılı
Yasalarımızı birlikte tartışacağız, birlikte kararlaştıracağız.
Özellikle, değişen işkolu şartları içerisinde, artık
işlevini yitirmiş işkollarını bir disiplin haline getirmek ve güçlü bir sendikacılık
yaratmak için bir yapılanmaya gitmek zorunda olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; diğer önemli bir konu da
sağlık konusudur. Sosyal Sigortalar Kurumu, bugün kapsamında bulunan 33 000 000
nüfusa, yaklaşık 145 hastane, 10 000 hekim ve 34 000 civarında yatak
kapasitesiyle hizmet vermeye çalışmaktadır. Takdir edersiniz ki, bu fizikî
imkanlarla, bu dar şartlarla 33 000 000 nüfusa hizmet vermek mümkün değildir.
Bu sebeple, hükümetimiz, bütün kamu sağlık tesislerini ortak
kullanma iradesini göstermiş ve 1 Temmuzdan itibaren, önce 6 ilde, bilahara da
11 ilde olmak üzere, devlet hastanesi, SSK hastanesi ve diğer hastaneleri ortak
kullanıma açmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 1 Ocak 2004
tarihinden itibaren de, bu ortak uygulamayı bütün Türkiye'ye yayıyoruz. 81 ilde
hazırlıkları tamamlanan bütün hastanelerde, bu ortak kullanım projesi
yaygınlaşacaktır.
Bu projeyle birlikte,
Sosyal Sigortalar Kurumuna mensup vatandaşlarımız, devlet hastanelerine
gidebilecekleri gibi, yeşil kartlı, Bağ-Kurlu, Emekli Sandığı mensubu
vatandaşlarımız da, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinden istifade
edebileceklerdir.
Sayın milletvekilleri,
diğer önemli bir başlığımız işsizlik konusudur. Benden önce konuşan değerli
arkadaşlarımın da ifade ettikleri gibi, şu anda, işsizlik konusu, toplumumuzun
ve devletimizin en önemli güncel konularından biridir. Maalesef, Devlet
İstatistik Enstitüsü verilerine göre ortaya çıkan rakamlar hepimizi üzmektedir.
Atıl istihdamla birlikte, Türkiye'de, şu anda, işsizlik oranı yüzde 14,5 -
yüzde 15 civarlarındadır. Her yıl işgücü piyasamıza, 950 000 civarında
vatandaşımız, iş talebiyle girmektedir. Bu demektir ki, Türk ekonomisi, her
yıl, 1 000 000 kişiye iş yaratmak gibi bir gerçekle karşı karşıyadır. Bu
konuda, hepimizin de bildiği gibi, kamunun istihdam imkânları sınırlıdır. Özel
sektörün, istihdam ve iş yaratma konusundaki becerisini, kapasitesini
geliştirmek, önündeki engelleri kaldırmak ve istihdam yaratma konusunda onu
teşvik etmek için, hükümet olarak, büyük bir kararlılık içerisindeyiz.
Bu konuda, yeri
gelmişken, İŞKUR'un bu manadaki misyonuyla ilgili de birkaç cümle ifade etmek
istiyorum. İŞKUR da, yasasını yeni çıkardığımız bir istihdam kurumudur değerli
arkadaşlarım. Türkiye'de, gerek istihdam yaratma konusunda gerek iş gücümüzün
nitelikli hale getirilmesinde gerek meslekî eğitim konusunda gerekse aktif
işgücü politikaları uygulama konusunda önemli bir kuruluşumuzdur. Yine bu
kuruluş bünyesinde bulunan İşsizlik Sigortası Fonu, önemli bir fondur. Bugün
itibariyle 8,5 katrilyon lira varlığı olan bu fon yönetimi, gayet başarılıdır.
Bu 8,5 katrilyon liranın 3,5 katrilyon lirası taraflara aittir, 5 katrilyon
lirası ise, bu fonun iyi bir şekilde değerlendirilmesinden, nemalandırılmasından
meydana gelmiş getiri olarak gözükmektedir. Tabiî, bugün itibariyle, bu fondan
yararlanma şartlarının ağır olduğunu, işsizlik ödemelerinin az olduğunu,
Bakanlık olarak kabul ediyoruz. İmkânlar dahilinde, 2004 yılı içerisinde, bu
fondan yararlanma şartlarını geliştirmek ve fon ödemelerini artırmak; ayrıca,
meslekî eğitim konusunda, işgücümüzün nitelikli hale getirilmesi konusunda da
bu fondan yararlanmak istediğimizi ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hükümet olarak, ekonomik politikalarla sosyal politikaların
eşgüdümlü uygulanması kararlılığımızı bütün zorluklara rağmen sürdürmek
zorundayız, bu karardayız. Bugün, sadece, salt ekonomik politikalarla refah
toplumu yaratmak mümkün değildir. Aksine, dünyada yaşanan küreselleşme
karşısında, bugün, refah toplumu tehdit altındadır. İşsizlik, beraberinde
getirdiği yoksulluk ve sosyal dışlanma, bugün, refah toplumunu tehdit etmektedir.
Yabancı bir söz var: "Özgür toplum, yoksul çoğunluğa yardım edemiyorsa,
zengin azınlığı kurtaramaz." Evet; gelir adaletsizliği, gelirler arasında
uçurum olduğu, farklılık olduğu bir toplumda, refah toplumunu ve sosyal refahı
gerçekleştirmek mümkün değildir.
Hükümetimiz, bu manada
sosyal politikaları uygulama kararlılığındadır. Geçen yıl, Bağ-Kur ve SSK
emeklilerine yapmış olduğumuz zammı bu çerçeve içerisinde
değerlendirebilirsiniz. Geçen yılki bütçemize toplam maliyeti 3 katrilyon lira
civarında olan ve Bağ-Kur ve SSK emeklilerimizin maaşlarında 75 ve 100'er
milyon liralık iyileştirme yapan bu uygulamayı, emeklilerimiz memnuniyetle
karşılamışlardır. Bu yıl, yine, gündemimizde olan iki konuyu da bu kapsam
içerisinde değerlendirmenizi rica ediyorum. Bunlardan birisi, çok güncel olması
dolayısıyla, asgarî ücretin yeniden tespiti meselesidir.
Değerli arkadaşlarım, her
yıl olduğu gibi, bu yıl da asgarî ücreti tespit etmekle görevli komisyonumuz
büyük bir çalışma içerisindedir, büyük bir titizlikle, ülkedeki genel dengeleri
de gözeterek, bir asgarî ücret tespiti yapma gayreti içerisindedir. Biz,
hükümet olarak, Sayın Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, bugün, asgarî
ücretlinin eline geçen net 225 000 000 liranın savunulacak, korunacak hiçbir
tarafı olmadığını ve bu gerçeğin herkes tarafından kabullenildiğini biliyoruz.
Arzumuz ve irademiz, asgarî ücretin, asgarî ücretlimizin eline geçen net
miktarın yüksek olmasıdır, artırılmasıdır. Bunu derken de, elbette, ortaya
çıkacak yeni maliyetin de paylaşılması gereken bir risk olduğunu kabul ediyoruz.
Asgarî ücretin bu şekilde artırılmasından dolayı ortaya çıkacak maliyeti
işverenimiz ve hükümet olarak paylaşmamız gerektiği, herkesin kendi
kaldırabileceği bir yük nispetinde olması gerektiği inancındayız.
Diğer önemli bir konu,
emekli aylıklarının yeniden düzenlenmesi konusudur. Bu konuda da ilgili
bakanlıklarımızla yoğun bir çalışma yapılmaktadır. Bütçe imkânları içerisinde,
makroekonomik dengeler gözetilerek, sınırları zorlamak suretiyle, bu yıl da
Bağ-Kur emeklilerimize ve işçi emeklilerimize bir iyileştirme yapmayı hükümet
olarak düşünüyoruz; bu konuda yoğun bir gayret içerisindeyiz.
Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlarım; sürenin kısıtlı olması nedeniyle her konuya değinmem, maalesef,
mümkün olmadı. Sadece önümüzdeki döneme ilişkin projeksiyonlarımızı sizlerle
paylaşıp, konuşmamı neticelendirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
önümüzdeki dönem işsizlikle mücadele yılı olacaktır. Bu konuda, hükümet olarak,
bütün imkânlarımızı seferber etme kararlılığındayız; ancak, bilindiği gibi, bu,
sadece bizim çabamızla aşılabilecek bir konu değildir. Mutlaka, buna özel
sektörün de omuz vermesi ve bu projeye katkı sağlaması gerekmektedir.
2004 yılında ikinci
önceliğimiz kayıtdışı istihdamla mücadele olacaktır. Arkadaşlarım da ifade
ettiler; bugün, maalesef, kayıtdışı istihdamın da yüksek oranlarda olduğunu
görüyoruz. Bu sebeple, bu ikinci önceliğimiz üzerine de önümüzdeki dönem büyük
bir kararlılık içerisinde gideceğimizi ifade etmek istiyorum.
Yine, önümüzdeki dönem,
sendikalarımıza ilişkin 2821 ve 2822 sayılı Yasalara ilişkin tasarıları
birlikte hazırlayacağız. Yine, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanununa ilişkin tasarıyı Yüce Meclisin huzuruna sunmayı amaçlıyoruz. Önemli
bir tasarımız meslek standartlarına ilişkin tasarıdır. Diğer bir hazırlık
çalışmamız ise, kıdem tazminatı fonu tasarısının sosyal taraflarla birlikte
görüşülerek Yüce Meclise sunulmasıdır. Nihayet, sosyal güvenlik sistemimizi
yeniden gözden geçirerek sürdürülebilir bir emeklilik sistemini kurmak, genel
sağlık sigortasını kurmak ve sosyal yardım ve sosyal hizmet kurumlarını ve
kavramlarını kalıcı bir şekilde yasalaştırarak sosyal güvenlik sistemimize
kazandırmak istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; sunmuş olduğum bu bilgilerden sonra, Bakanlığımın 2004 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısında yer alan rakamları da sizlere ifade etmek istiyorum:
Bakanlığımın merkez ve
bağlı kuruluşlarının toplam bütçesi 103 trilyon 55 milyar Türk Lirasıdır.
Ayrıca, açıklarını kapatmak üzere, ilgili kuruluşlarımız olan SSK'ya 2
katrilyon 795 trilyon lira, Bağ-Kura da 4 katrilyon 913 trilyon lira olmak
üzere toplam 7 katrilyon 708 trilyon lira tutarında transfer ödeneği
öngörülmüştür. Böylece, Bakanlığımızın toplam bütçesi 7 katrilyon 811 trilyon
55 milyar Türk Lirası olarak belirlenmiştir.
Yüce Meclisin onayından
sonra gerçekleşecek olan bu bütçe rakamlarını, geçen yıl olduğu gibi,
önümüzdeki yıl da en iyi şekilde değerlendireceğimizi, tasarruf ve verimlilik
ilkelerine dikkat ederek bunları yerli yerinde harcayacağımızı ifade ediyor,
Yüce Meclise, sayın gruplarımıza yapmış olduğu katkılardan dolayı çok teşekkür
ediyor; Yüce Meclisi, şahsım ve Bakanlığım çalışanları adına saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Hükümet adına, üçüncü
konuşmacı, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu; buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
Bakanlığımızın bütçesi üzerine değerlendirmelerde bulunmak üzere söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Yine, bu
vesileyle, Bakanlığımızın bütçesi üzerinde söz alan ve değerli düşüncelerini
bizimle ve Heyetinizle paylaşan değerli milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür
ediyorum.
Genellikle, hem kültür
alanında hem turizm alanında zaman zaman Parlamentoda, zaman zaman Parlamento
dışında çok sık içine düşülen bir algılama sorununa işaret ederek, müsaade
ederseniz, sözlerime başlamak istiyorum.
Genel olarak insanlar,
kültürel alana ait ne varsa, kültür alanında olup biten ne varsa, bunu doğrudan
doğruya Kültür ve Turizm Bakanlığının, Kültür Bakanlığının sorunu olarak, en
azından yetki alanında bir konu olarak görmek ve değerlendirmek eğiliminde
oluyorlar. Yine, turizm alanında da böyle; turizm alanında sorun çerçevesinde
oluşan ne varsa, insanlar, bunu, yine, hemen bakanlıkla, bürokrasiyle
ilişkilendiriyorlar; ama, bu, çok da böyle değil. Tabiî, bunun böyle olması da
gerekmiyor zaten. Birincisi, kültür, sosyal hayatın bütün şubelerinde
yaşanagelen bir şey; canlı bir süreç ve dolayısıyla bir bürokratik kademede,
bir siyasal kademede yönetilebilir bir alan değil, yönetilmemesi gereken de bir
alan; turizm de bir piyasa alanı ve bu alanda, aşağı yukarı tüm aktörler,
piyasa aktörleri... Devletin buradaki rolü, kültür alanında, bir tür kuluçka
rolüdür; yani, bir kuluçka sağlamak, gelişmeyi, canlanmayı sürekli
destekleyecek, teşvik edecek birtakım imkânları seferber etmekle ilişkilidir;
turizm alanında da, daha çok düzenleyici, denetleyici bir işlev yüklenmiştir
kanunlarla.
Bu alanda ne olup
bitiyorsa "Bakanlığımız uyuyor mu" tarzında eleştiriler, Türkiye'de
esas itibariyle, sivil alana dair ne varsa, hatta hayata dair ne varsa, her
şeyi bir biçimde devletle irtibatlandırma geleneğimizin, alışkanlığımızın bir
parçasıdır. Bundan dolayı kimseyi, kimsenin tutumunu yadırgıyor da değilim.
Tabiî, yüzyıllar boyunca sivil hayatın her alanına devletin müdahale ettiği bir
kültürün içinde, düzenlemenin de, gelişmenin de devletten beklenmesi ve bürokratik
kademelerden beklenmesi anlayışla karşılanması gereken bir durum; ama, artık 21
inci Yüzyıldayız ve 21 nci yüzyılda, gerek piyasa kavramı gerek sivil alan
kavramı, sivil kültür kavramı yerli yerine oturmuş gibi gözüküyor. Demokratik
kültüre ilişkin birtakım teamüller bizde de oluştu. Bunları, biraz daha
sağlıklı, doğru bir çerçevede görmenin yararlı olduğunu düşünüyorum.
Müsaade ederseniz, bu
nedenle, Bakanlığımızın, hem bugüne kadar hem bundan sonrasına ilişkin
perspektiflerini ana hatlarıyla sizlerle paylaşmak istiyorum. Bütçeye ilişkin,
rakamlara ilişkin verileri, zaten milletvekili arkadaşlarımız biliyor, bunların
değerlendirmeleri de çok sık yapıldı; benim, burada, bu konuya tekrar
değinmemin bir yarar sağlamayacağını düşünüyorum.
Bizim önceliklerimizden bir tanesi, hiç şüphesiz, ulusal
kültürel mirasın korunmasıdır. Ulusal kültürel miras denilince akla birçok şey
geliyor; ama, dil de ulusal mirasın en önemli öğelerinden bir tanesi. Sayın
Livaneli'ye çok teşekkür ediyorum; dil sorunlarına ilişkin, burada, son derece
önemli şeyler söyledi, son derece önemli vurgularda bulundu; ama, bir şey var
ki, dil alanı canlı bir alan ve bir kez de ben ifade etmek istiyorum ki, bu
alanda herkesin aynı sorumlu tavrı takınması gerekiyor.
Sayın Livaneli'ye sevineceği bir şey söyleyeyim. Yeni bir
program başlattık; bir tür antropolojik arşiv oluşturuyoruz. Yapmaya
çalıştığımız şey şu: Bugün yaşayan insanlardan, kendi yaşamlarından
aktardıkları birtakım tecrübeleri, gelecek nesillere aktarabilecek biçimde,
saklayabilecek biçimde, dijital ortamda, elektronik ortamda saklayacağız.
Neyi anlatmak istiyorlarsa onu; bir şehre trenin ilk kez
gelişini, babalarının Kore'den dönüşünü, ne bileyim, kendi yakınlarının düğün
hikâyelerini, her şeyi; kendi dilleri, kendi anlatımları, kendi deyişleri,
kendi söyleyişleri içinde, kültürel çeşitliliği yansıtacak ve hiçbir müdahalede
bulunmadan, olduğu gibi gelecek nesillere aktarabilecek, tabiî,
araştırmacıların, yazarların, kültür adamlarının da hizmetine sunacak bir
şekilde çok büyük bir antropolojik kütüphane oluşturuyoruz. Bunu da
üniversitelerimizle birlikte başlatıyoruz. Buradan amaçladığımız şey, dilin çok
değişik söyleyiş kalıplarını, vurgularını, ağızları, lehçeleri, nesi varsa,
dilimize ifade zenginliği kazandıran ne varsa, özellikle yaşayan Türkçe içinde
ne varsa, geçmiş nesillerden bize doğru yansıyan ne varsa hepsini kayıtlı hale
getirmek.
Bu çerçevede yaptığımız önemli işlerden bir tanesi, diğer
Türk dilli ülkelerin birikimlerini de Türkiye'ye bir biçimde kazandırmaya
çalışıyoruz, Türkiye'nin birikimlerini de onlara kazandırmaya çalışıyoruz. Bu
anlamda bir yazılım programını devreye alıyoruz. Bu, alfabeleri birbirlerine
uyumlu hale getiren bir elektronik ortam projesi.
İkinci yaptığımız iş, bunun, Türk dilleri fonetik sözlüğünü
oluşturmaya çalışıyoruz ki, dilin, Ortaasya'dan Türkiye'ye hem coğrafî hem
zaman içindeki yolculuğunu daha algılanabilir, daha görülebilir hale getirmek
ve bir taraftan Türk dilli toplumlar arasındaki iletişimi daha güçlü hale, daha
mümkün hale getirirken, diğer taraftan da dilbilimciler için de, etnograflar
için de, araştırmacılar için de önemli bir veri tabanı oluşturmaya çalışmak.
Tabiî, ulusal mirasın içine girebilecek pek çok şey var,
ulusal mirasın içinde son derece önemli değerler var, özellikle mimarîye
ilişkin değerler var, gerek anıtsal mimariye gerek sivil mimariye ilişkin
değerler var; ama, bütün bunların nasıl korunması gerektiği konusunda, korunma
araçlarının neler olması gerektiği konusunda bir ulusal stratejiye ihtiyacımız
olduğu fikrinden hareketle, ulusal mirasın korunması için bir ulusal strateji
oluşturulmasına doğru bir arama konferansları zinciri başlattık ve bu alanda
ilgisi ve bilgisi olan herkesle bir masa etrafında çeşitli periyotlarda bir
araya geliyoruz, herkesten görüşlerini istiyoruz, herkesten katkılarını
istiyoruz. Tam anlamıyla tartışma ortamları demek doğru mu bilmiyorum; ama, çok
farklı görüşlerin ve katkıların aynı potaya dökülebileceği bir iletişim
sürecini başlattık. Bu sürecin sonunda, ulusal mirasın korunmasına ilişkin bir
ulusal strateji yaklaşımının benimseneceğini ve bu ulusal strateji
doğrultusunda da daha tutarlı, daha geleceği kuşatan ve daha az itirazla
karşılaşan, üzerinde daha az tereddüt bulunan bir uygulama alanı
yaratılabileceğini düşünüyoruz.
Bu anlamda, tabiî, dünya birikimini Türkiye'ye kazandırmayı
son derece önemsiyoruz ve dünya birikimini Türkiye'ye kazandırmak bağlamında
özellikle, müzeler, ören yerleri ya da tarihi SİT alanlarının korunması ve
yönetilmesine ilişkin UNESCO birikiminin Türkiye'ye kazandırılması yolunda bir
çabamız var. Bu arama konferansları zinciri içinde bunu da tartışma ve
değerlendirme konusu içine aldık. Amacımız, UNESCO'nun bize her zaman
yönelttiği, alan yönetimi konusundaki mevzuatın yetersizliği eleştirisini bir
an önce en geniş ölçekte bir mutabakata bağlayıp, bir yasa değişikliğiyle,
mevzuat değişikliğiyle, dünya normlarıyla, dünya uygulamalarıyla Türkiye'yi
barıştıran, buluşturan bir uygulama yapmak.
Aktüel bir örnek olarak, güncel bir örnek olarak,
arkadaşlarımızın daha çok gazetelerden okuduğu haberlerden haberdar olduğu bir
konu olarak açıklamam, izah etmem gerekirse, şu örnekleri vermeliyim: Sık sık
görüyorsunuz işte, Mardin dünya miras listesine alınmadı veya dosyası geri
çekildi, İstanbul dünya miras listesinden çıkarılıyor, Pamukkale'nin dünya
miras listesine alınması konusu gündemdışı bırakıldı gibi haberlerle,
genellikle, konu ayrıntılarına vâkıf olunmadan gölgeli, anlaşılmaz bir tartışma
alanı yaratılmış oluyor. İşin esası şudur arkadaşlar: Türkiye'de arkeolojik
alanların, tarihî SİT alanlarının yönetilmesine dair mevzuat, her şeyin devlet
mülkiyetinde olduğu ve devlet inisiyatifinde olduğu yaklaşımından hareketli
olduğu için, bir alan yönetimi yaklaşımını beraberinde getirmiyor. Halbuki,
UNESCO, dünya miras listesine alacağı bütün projelerden, korumaya ilişkin
perspektifi, finansmana ilişkin perspektifi isterken, mutlaka, alan yönetimine
ilişkin bir proje de istiyor; ama, alan yönetimine ilişkin bir projeyi biz
mevzuatımız gereği sunamadığımız için, bunlar kabul görmüyor. Yoksa, bunlar,
bizim ulusal mirasımızın dünya mirası olarak değerini inkâr etmek değil; daha
çok, devlet olarak tutumumuzu reddeden, alan yönetimi konusunda daha çağdaş bir
yaklaşımı bize telkin eden tutumlardır. İşte, bu mevzuat hazırlıkları
sürecinde, bunları da çok hızla yürütüyoruz.
Bütün bunlara dair, tabiî ki, bir fikrimiz, yaklaşımımız
var; ama, dediğim gibi, ilgili tarafların tümünün mutabakatını alarak
Parlamentoya getirmiş olmanın, bunun, bir ulusal strateji olarak değerini daha
çok artıracağını düşünüyoruz. O bakımdan, belki zaman alsa bile, böyle bir
mutabakatı oluşturmak gibi bir olumlu yanı olduğu için önünüze birkaç ay
gecikmeyle geleceğiz. Ancak, bu konuda çok ciddî ve çok kalıcı çabalarımızın
olduğunu söylemek istiyorum.
Tabiî, Bakanlığımızın en önemli işlevlerinden bir tanesi,
kültürel yaşamın desteklenmesi, kültürel yaşamın canlılığının korunması; kültür
üretimi ve kültür tüketimi dediğimiz olgunun her düzeyde, tüm çeşitliliği
içinde, hiçbir müdahaleye konu olmaksızın, en yaygın ölçekte desteklenmesi;
Bakanlığımızın temel görevi bu. Dolayısıyla, bizim işimiz kültür politikası
yapmak değil, bizim işimiz doğrudan doğruya kültür üretmek değil; ama, doğası
gereği, sosyal hayatın her zerreciğinde kendiliğinden üretilen süreci, kültür
üretimi ve kültür tüketimi sürecini, hiçbir müdahale konusu etmeden, tabiî ki,
her kamu kurumuna Anayasanın yüklediği sorumluluklar saklı kalmak üzere,
desteklemek, teşvik etmek; bunu yapmaya çalışıyoruz.
Bu anlamda, önemli bir
projeyi şimdi devreye sokuyoruz, harekete geçiriyoruz; bunun da büyük bir
memnuniyet yaratacağını, büyük bir yankı uyandıracağını düşünüyorum. Özellikle
sivil kültürü desteklemek, sivil örgütlenmeyi desteklemek, sivil toplum
örgütlerini desteklemek anlamında bir proje getiriyoruz. Getirdiğimiz proje,
Bakanlığımızın imkânlarını, gerek araç gereç bakımından gerek finansman
bakımından gerek insan kaynakları bakımından Bakanlığımızın imkânlarını sivil
toplum organizasyonlarına tahsis etmek, sivil projelere tahsis etmek. Neyi
kastediyorum; şunu kastediyorum: Sözgelimi, bir kentte, kent konseyi, çeşitli
sivil toplum kuruluşlarını da içerisine alarak, ortak bir inisiyatif geliştirmiş;
sözgelimi kültürel mirasın korunması alanında bir proje, sözgelimi çocukların
eğitimi alanında bir proje, sözgelimi yoksullarla dayanışma anlamında bir
proje, sözgelimi korunmasına inandıkları bir çevre parçasının korunmasına ilişkin
bir proje... Projenin niteliği ne olursa olsun, özelliği, sivil toplum
organizasyonlarının, sivil toplum kümeciklerinin birlikte bir ortak inisiyatifi
olarak, ortaklaşa bir inisiyatif yaratma ve onu hayata geçirme girişimi olarak bizim
karşımıza gelmiş olması koşuluyla, bunları destekliyoruz.
Dolayısıyla,
amaçladığımız şey, toplum, ilgi duyduğu, ilgi duymanın ötesinde, üzerinde
mutabakat sağladığı, duyarlılık gösterdiği her meselede, örgütlü ölçeklerde bir
araya gelebilsin; ortaklaşa, ortak inisiyatifler üretebilsin; ürettiği
inisiyatifleri gerçekleştirebildiği, sonuçlandırabildiği konusunda bir
tecrübeye sahip olsun ve böylece, medenî bir toplum olmanın, çağdaş bir toplum
olmanın, sorunlarını teşhis etme, birlikte tartışma, değerlendirme ve çözümü
konusunda, ortak inisiyatif geliştirebilmek konusunda, bir yetenek, donanım,
birikim ve tabiî ki, kültür sahibi olsun; bütün amaçladığımız şey bu.
Dolayısıyla, bizim, önümüzdeki döneme ilişkin en önemli projemiz bu.
Bu arada, arkadaşlarımız
değindiler, telif hakları konusunda, gerçekten, Türkiye'de vahşi bir düzen
devam edip gidiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Sayın Bakanım,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERKAN MUMCU (Devamla) - Bu konuda, tüm ilgili taraflarla, oturduk, tartıştık;
ilgili tarafların da mutabakatıyla, hem korsan yayıncılığı önleyecek hem de kültürel
üretimi destekleyecek bir telif hakları stratejisini, mevzuatını, hemen çok
yakındaki günlerde getiriyoruz.
Sinema konusunda,
özellikle, Türk sinemasının, bir endüstri olarak büyüyüp gelişmesi, serpilmesi
konusunda; Türk kültürünün dünyayla iletişimi için önemli bir araç olarak,
güçlü imkânlara ve donanıma sahip bir teknoloji olarak, örgüt olarak Türkiye'de
var olması için bazı hazırlıklarımız var; bunları getiriyoruz.
Sponsorluk yasasıyla,
kültürel hayatın desteklenmesi konusunda bazı çalışmalar var; bunlar,
önümüzdeki dönemde sizlerin huzurunda olacak.
Tabiî, okuma
alışkanlığının yaygınlaştırılması konusunda bazı projeleri, önümüzdeki yıl,
Bakanlığımızın imkânlarıyla, Türkiye ölçeğinde yaygınlaştıracağız.
Müsaade ederseniz, çok
sınırlı zaman içinde, turizme ilişkin de birkaç söz söylemek istiyorum. Turizm
konusunda, değerli arkadaşlarımız, daha doğrusu Sayın Ateş, burada, bir krizden
söz etti. Hangi kriter perspektifinden bakarsanız bakın, Türkiye'de, turizmin
herhangi bir krizi söz konusu olmamıştır. Doğrusunu isterseniz, Irak savaşının
şok etkisinin bütün dünyayı sarstığı günlerde, bizim de, Türkiye'de bu sürecin
bir krize dönüşebileceği endişelerimiz vardı ve bunu da kamuoyuyla paylaştık;
ama, bizim için pazar ülkelerdeki daralma ortalama yüzde 22'dir; rakip
destinasyonlarımızdaki küçülme, daralma, aşağı yukarı buna mümasil, yani yüzde
21-yüzde 22 düzeyindedir. Bu sene, turizmini bir önceki yıla göre büyüyerek
kapatan yegâne destinasyon da Türkiye'dir, yegâne turizm ülkesi de Türkiye'dir;
kimin rakamlarından bakarsanız bakın, hangi ölçekten bakarsanız bakın. Yani,
kriz olması... Krizden neyi kastettiğinizi bilmiyorum; ama, bir ülke, Irak
savaşının yanı başında, pazarda yüzde 20 daralma varken, sezonu, yılı yüzde 5
büyüyerek kapatıyorsa, hangi kriterden bakarsanız bakın, buradan bir kriz
tablosu çıkarmak nasıl mümkün olabilir, onu bilemiyorum.
Sonra, bir kriter söylediniz, o kriterinize de bakalım.
Yani, nedir o; toplam dünya pastası içindeki payınız büyüyor mu, büyümüyor mu;
büyümediğini söylediniz, bu doğru değil. Bunu biliyor olmanız gerekirdi; çünkü,
sizin Bakanlık yaptığınız dönemde, bu yüzde 1,3'tü, bugün 1,9. Yani, toplam
dünya pastası içinde, büyüyen pastanın içinde Türkiye'nin payı klasik yerini de
artıracak biçimde 1,3'ten 1,9'a çıkmış. Rakam kimin rakamı; sizin verdiğiniz
rakam da, benim verdiğim rakam da Dünya Turizm Örgütünün rakamı. Bir şey daha
söyleyeyim, bu rakam geçtiğimiz yılın rakamı, 2001'in rakamı. 2003'ün rakamı
çıktığı zaman göreceksiniz ki, bu rakam en az yüzde 2 düzeyinde olacak. Niye;
çünkü, dünya pastası küçülmüş; ama, bu küçülme içinde, Türkiye, kendi
dinamizmini muhafaza ettiği için küçülmemiş, Türkiye büyümüş. Bunun böyle
olduğunu yakında Dünya Turizm Örgütünün rakamları çıkar, görürsünüz. Sonra, kaç
satır yer aldığı mıdır önemli olan, muhteva olarak ne içerdiği midir önemli
olan? Kaç satır yer aldığı konusunda da yanlış şeyler söylüyorsunuz. Kitapçık
burada, arkadaşlarımız da kontrol edebilirler, siz 20 satırdan söz ettiniz,
bakın bakalım kaç sayfa; en az 15 sayfa. Yani, şimdi...
ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - 6 proje var.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Proje...
Özellikle tanıtma alanından söylediklerinizi hiçbir şekilde kabul edemeyeceğim;
çünkü, yıllar yılı, özellikle kumarhanelerden elde edilen gelirlerle birlikte,
Türk turizmi tanıtma için ortalama 50 000 000 dolar bütçe kullanmıştır; bu,
sizin Bakanlığınız döneminde de böyledir. 1999'dan sonra, Türkiye'nin bir
tanıtma stratejisi olmuştur. Birinci yıl 24 000 000 dolarla, ikinci yıl
yaklaşık 38 000 000 dolarla, bu yıllarda da aşağı yukarı aynı bütçelerle, daha
önceki yıllarda elde edilen etkinliğin en az 100 katı elde edilmiştir. Bunun
kanıtını istiyorsanız, bunun kanıtını size şöylece verebilirim; gidin, turizm
tanıtımıyla ilgili dünyada ders veren hangi üniversiteye bakarsanız bakın,
reklamcılıkla ilgili dünya yayınlarına bir bakın, New York'ta bakın,
Washington'da bakın, Los Angeles'te bakın, Moskova'da bakın, Londra'da bakın,
Berlin'de bakın, Paris'te bakın, nerede bakarsanız bakın; Türkiye'nin turizm
promosyonu, turizm tanıtımı konusundaki 1999'dan sonra ortaya koyduğu süreç ve
strateji bütün dünya ülkeleri tarafından, İspanya'da dahil olmak üzere,
izlendiği ve taklit edildiği gibi, ders kitaplarında da örnek olarak
okutuluyor. Eğer, sizin ulaşmakta bir zorluğunuz varsa, bu kaynakların birer
fotokopisini, size gönderirim. Dolayısıyla, insaf; insaflı olmak lazım!
48 000 000-50 000 000 dolarlık bütçelerin, üç kişilik
memurlardan oluşan komisyonlarla, her biri ayrı bir yerde, nereye gittiği belli
olmayan, ne zaman verildiği belli olmayan, tek tipliliğinin, türdeşliliğinin,
sürekliliğinin nerede olduğu hiç belli olmayan, kurumsal kimliğinin neresinde
kaldığı hiç belli olmayan süreçlerle çarçur edildiği bir beş yıldan, on yıldan
sonra, Türkiye'nin, nihayet, bir tanıtma stratejisi oldu; Türkiye'nin, nihayet,
bir tanıtma anlayışı oldu. Şimdi, dönüyorsunuz, burada diyorsunuz ki, tanıtma
konusunda... Tanıtmanın farkında mıydınız acaba siz?! Acaba, farkında mıydınız,
böyle bir şeyin var olduğunu biliyor muydunuz, bunun varlığının farkında
mıydınız?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Yazık... Yani, bunu bir başkası
söyleseydi, çok anlayışla karşılayabilirdim; ama...
BAŞKAN - Sayın Bakan, sözlerinizi toparlayabilir misiniz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Sayın
Başkan, toleransınız, hoşgörünüz için çok teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, 2004 yılında, yeni bir perspektif, yeni
bir ufuk, yeni bir açılım... Hedefi, müsaade ederseniz, burada kısaca
söyleyeyim. Sayın Başbakan, ayrıntılarını, proje detaylarıyla, çok yakın
zamanda kamuoyuyla paylaşacak; dolayısıyla, vaktim de yok.
Bir de, bu, bir hükümet politikası olduğu için, bütün
ayrıntılarıyla paylaşma yetkisini kendi üzerimde görmüyorum; ama, başlığını
söyleyeyim size. Üç yıl içerisindeki hedefimiz, 5 milyar dolar yeni yatırım,
500 000 istihdam ve 20 000 000 turisttir. Üçüncü yılın sonunda, burada, Yüce
Meclisin huzurunda söylüyorum, bunun hesabını herkes bizden sorabilir; bunun
hesabını, tek tek, sayı sayı da veririz. Biz, ne yaptığımızı biliyoruz, İşin
daha güzel tarafı, Türkiye adına daha memnuniyet verici tarafı; dediğimiz şeyin
nasıl yapılacağını da çok iyi biliyoruz.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, aleyhinde, şahsı adına, Antalya
Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekçioğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanun tasarısıyla ilgili, aleyhte
görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemiz, birçok konuda olduğu gibi, dışpolitikada da zor bir
dönemden geçmektedir. Hükümet, zor ve sorumluluğu büyük kararlar almak
zorundadır. Diplomasideki hassas noktalardan biri, ortak iradenin sağlıklı
kararlar almadaki önemidir. Dışpolitikada ulusal çıkarlar söz konusudur.
Hükümetin, Cumhuriyet Halk partisiyle, gerek partimizin bu konudaki
tecrübelerinden faydalanma gerekse sağlıklı kararlar alma amacıyla, işbirliği
içerisinde olmasının gerekliliğini düşünüyorum.
Dışpolitika tercihleriyle halkı yükümlülükler altına sokan
bir yönetimin, politikalarında, kamuoyunun istek ve eğilimlerine kulak vermesi,
demokratik meşruiyetin bir gereğidir. Hükümet, komşumuzdaki yangına çare bulmak
isterken, su yerine benzin dökmeye kalkışmıştır. Buna, Cumhuriyet Halk Partisi
izin vermemiştir. Bugün, 1 Mart tezkeresinin Parlamento tarafından tarihî bir
kararla reddedilmesinin onurunu hepimiz yaşıyoruz. Avrupa Birliği konusunda
sizlerin de gördüğü üzere, çabamız ortadadır. Hükümetin ise, uygulamalardaki
eksiklikleri bir an önce gidermesi gerekmektedir.
Kıbrıs'ta seçimlerden sonra bile Kofi Annan planının bir
anlaşma platformu olarak görülmesinin, anlaşmalara temel alınmasının yanlış
olacağı düşüncesindeyiz. Hükümetin bu konuda sağlam bir siyasî irade göstermesi
gerektiğini düşünüyorum. Hükümet, belli dönemlerde dışpolitikayla ilgili önemli
konularda kararlar almakta ve akıl almaz bir tavırla, Meclise veya ilgili komisyona
en ufak bilgi vermemektedir. Kaldı ki, bu kararlar, Meclis yetkisinde olan
kararlardır. Gerek Türk hava sahasının açılması konusunda gerekse 8,5 milyar
dolarlık kredi anlaşmasında aynı tavır karşımıza çıkmaktadır.
Meclis yetkisinde olan konuların gizlilik içinde yürütülmeye
çalışılmasına bir anlam verebilmiş değilim. Zaten, siyasî koşullar içeren bu
anlaşmanın da kabul edilebilir bir yanı yoktur.
Yanlış izlenen politikaların faturasını ülkemiz, çok ağır
bir şekilde ödemektedir. Eve Dönüş Yasası sonucu serbest bırakılanların nelere
sebep olduğu görülmektedir. 15 ve 20 Kasımda İstanbul'daki patlamaların acısı
hâlâ yüreklerimizdedir; başta turizm sektörü olmak üzere, birçok sektöre de
telafisi zor yaralar açmıştır. Rezervasyonların iptali, turizme ağır darbeler
vurmuştur. Turizm, dünyada en hızlı gelişen sektör olmasının yanı sıra en büyük
gelir kaynağı konumundadır; ülkemiz açısından ise, dünya pazarlarındaki en
rekabetçi ürünümüzdür. Turizm sektörü, dünya ticaretinde petrolden sonra ikinci
sırada yer almaktadır. Türkiye'nin turizmden aldığı pay, Akdeniz ülkeleri
içerisinde, maalesef yüzde 7'dir.
Turizm Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak önceki dönemlerde
eleştirdiğimiz hatalı yaklaşımların hâlâ devam ettiğini görüyoruz. Hemen
söyleyebilirim, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesindeki geçen yıla göre artış
oranını kesinlikle yeterli bulmuyorum, bariz bir farklılığın ortaya konulması
gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Bakan, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi Plan ve
Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlarken yaptığı konuşmasının hemen başında
"bu yılki bütçemizde de, önceki yılların bütçelerindeki görünümü koruyan,
sürdüren bir yaklaşım bulunmaktadır" diyerek, bence, büyük bir itirafta
bulunmuştur. Sayın Mumcu, konunun önemini bilmektedir; daha önceden de ayrı
dönemlerde, hem Kültür Bakanlığı hem de Turizm Bakanlığı görevlerini
üstlenmiştir; ayrılan bütçelerin sadece turizm yatırımlarına bile zor
yeteceğini, bunun olumsuz etkisini kendisi daha da iyi görecektir. Ancak, Sayın
Bakan, maalesef, yine, kendi ifadesiyle, aynı konuşmada "bütçenin
genelinde yer alan yatırım harcamalarındaki tasarruf tedbirlerinden
Bakanlığımız da nasibini almıştır" demiştir.
Katma değeri en yüksek sektör turizm sektörünün candamarı
olan yatırımların AKP Hükümeti bütçesinden -Sayın Mumcu'nun kendi söylemiyle-
nasibini almış olması, kanımca, büyük üzüntü verici bir olaydır. Türkiye için
gelişme potansiyeli en yüksek endüstri olan turizm, bütün sektörlere doğrudan
gelir sağlayarak ve geleceğe yönelik istihdam imkânlarını en fazla düzeye çıkararak
toplumsal refahı en kısa sürede yükseltecek bir sektördür. Turizm sektörüne
aktarılan kaynaklar ve yapılan yatırımlar, kısa ve orta vadede ortalama 25 kat
olarak geri dönen kaynaklar olmuştur.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, başından beri, Kültür ve
Turizm Bakanlıklarının birleştirilmesine de karşı çıktık. Artık, bir endüstriye
dönüşmüş olan turizmin kültürle birleştirilmesinin uzun vadede her iki alanın
da zararına olacağı çok açık gözükmektedir.
Akdeniz çanağında turizm yatırımlarının en az düzeyde teşvik
edildiği tek ülke, ne yazık ki, Türkiye'dir. Rekabet koşulları ve ülkenin
sektörden beklentisi açısından hibe ve destek kredileri şeklinde nakdî
teşviklerin sağlanması gerekmektedir. Türk bankalarının yatırımcılar lehine
yurtdışına teminat vermeleri kolaylaştırılmalı, zaten, çok kıt ve kısa vadeli
olan iç kaynaklar yerine, turizm yatırımcılarının dış kaynağa yönelmeleri için,
Bakanlığınızın gerekli girişimlerde bulunması sağlanmalıdır.
İhracatı teşvik tedbirleri acilen aktif hale getirilirken,
turizm gelirlerine ihracat gibi bakılmalıdır. Turizm sektörü yatırımlarının,
Türk bankacılığında giderek daralan iştirak limiti sınırlamasından muaf
tutulması ve böylelikle, başta diğer ülkeler olmak üzere turizmde ileri gitmiş
tüm ülkelerle yarışabilmek koşulları sağlanması gerekmektedir.
Özellikle, ülkemiz nüfusunun genç bir nüfusa sahip olduğu
gerçeği göz önüne alınacak olursa, turizm sektörünün gelişmesinin, ülkemiz
ölçeğinde işsizliğin ortadan kaldırılmasına yönelik mücadeleye de en büyük
katkıyı sağlayacağı, istihdam kaynağı haline geleceği de kuşkusuzdur. Bu
bağlamda, koordineli bir şekilde hareket edilmesi gereken Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının da konuyla ilişkisi çok açıktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'de turizmdeki KDV oranının rakip ülkelere göre
daha yüksek olduğu ve bunun indirilmesi gerektiği son on yıldır bakanlık yapan
herkesin kabul ettiği; fakat, soruna bir türlü çözüm getirilemediği bilinen bir
gerçektir; oysa sorun, giderek sektörün uluslararası alandaki rekabet gücünü
azaltmaktadır. Önceki dönemlerde soruna çözüm getirilememesinin, hükümetleri
oluşturan koalisyon partilerinin farklı yaklaşımlarından kaynaklandığı öne
sürüldü. Şimdi, tek partili hükümet olduğu halde turizmde KDV'nin
indirileceğine ilişkin herhangi bir girişim yoktur. Hükümette bulunan bakanlar
bile KDV indirimi konusunda birbiriyle çelişmektedir. Şöyle ki: Hükümetin Maliye
Bakanı turizm çok önemli derken, Sayın Mumcu ise, KDV indirimini, kayıtdışı
ekonomi konusunda belli bir yere gelinmesine bağlamaktadır. Şimdi, bundan ne
anlamalıyız?.. Kültür ve Turizm Bakanı, turizme yapılacak desteği Maliye Bakanının
icraatlarına mı bağlamıştır? Yoksa, turizmin gelişmesiyle ilgili hayatî bir
meseleye hükümetin gösterdiği bir ilgisizlik mi karşımıza çıkmaktadır?
Değerli arkadaşlar, bu konu, hep konuşulmuş; ama, bir türlü
çözüme kavuşturulamamıştır. Konuyla ilgili olarak bazı eski bakanlarımızın bu
sorunu kendi dönemlerinde çözeceklerine dair verdikleri sözler vardır; ama, bir
türlü gerçekleştirilememiştir. Umarım, sizlerin de bu konudaki yapacaklarınız
lafta kalmaz ve artık, gerekli düzenlemeler derhal yapılır.
Türkiye'ye yönelik kongre amaçlı seyahatlerde görülen artış
eğiliminin devam etmesi, bu alandaki bazı sorunların çözümlenmesiyle olacaktır.
Ülkemizde, büyük ölçekli, yani 3 000 delegeden fazla yatırımcının yer
alabileceği kongrelerin düzenlenmesine imkân sağlayan kongre mekânlarının az
olması, kongre imkânlarının pazarlamasındaki eksiklikler ve turizmin var olan
problemleri kongre turizminin gelişmesini engelleyen ya da yavaşlatan faktörler
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bakanlığımızı, bu konuda, gerekli önlemleri
almaya davet ediyorum.
Ülkemizde, Antalya gibi doğal, kültürel ve tarihî
özelliklerinin yanında, son beş yıl içinde kongre turizmine ağırlık verilmiş
bir bölgenin olması ciddî bir avantaj oluşturmaktadır. Bu avantaj çok iyi
değerlendirilerek, turizmin başkenti Antalya'ya büyük bir kongre merkezinin
kazandırılması gerekmektedir; fakat, Antalya'ya direkt uçuşların olmaması,
bölgenin, dolayısıyla ülkemizin uluslararası kongrelerden gerekli payı
almamasına yol açmaktadır. Avrupa'nın belirli merkezlerinden Antalya'ya,
ülkemizin kendi havayolu şirketi olan Türk Hava Yollarının direkt uçması
sağlanmalıdır.
Karayollarımızda da durum aynıdır. Antalya-Alanya karayolu
son onbeş-onaltı yıldır bitirilememiştir. Yine, Finike-Demre yolunun
çalışmalarına bile başlanamamıştır. Gerçi, Sayın Bayındırlık Bakanımız bütçe
görüşmelerinde yaptığı konuşmalarında bunun sözünü verdi; gönülden isterim ki,
bu söz yerine getirilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi
tamamlar mısınız.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Ülkemizin turizm
gelirlerinin yarısını karşılayan Antalya'nın altyapı ve üstyapı sorunlarına
mutlaka çözüm getirilmeli, gerekli yatırımlar yapılmalıdır.
"3 T" modeli
diye adlandırdığımız, turizm - tarım - ticaret ilişkisi, Antalya'da itinalı bir
şekilde işlenmelidir. Turizm ve tarım, Antalya açısından, birbiriyle dirsek
temasında olan sektörlerdir. Antalya'nın tarım potansiyeline yapılacak destek,
turizm için de önem arz etmektedir. Tarım köreltilmeden turizm desteklenmeli,
ticaret geliştirilmelidir.
Ana teması Doğu ve Batı
kültürünü birleştirmek olan Antalya Altın Portakal Film Festivaline
Bakanlığımızın daha çok destek vermesini uygun buluyorum. Bu gibi dünyaca ünlü
organizasyonları ülkemizde yaygınlaştırarak, köklü tarihsel kültürümüzde
Türkiyemizin tanıtımının daha etkin yapılacağı inancındayım.
Kültür ve Turizm
Bakanlığının ilgi alanına giren üzerinde durulması gereken diğer konu ise,
korsan yayıncılıktır. Gerek kitap gerekse müzik yapıtlarında görülen korsan
yayıncılığı Türkiye'nin önemli sorunlarından biri olarak görüyorum. Bu konuda,
Kültür ve Turizm Bakanlığının ilgili kurumlarla işbirliği yaparak, belli
caydırıcı yaptırımlar uygulaması gerektiğini düşünüyorum. Yüksek maliyetlere
katlanarak, emeğini, bilgisini, birikimini eserine aktaran bir sanatçının, bir
yazarın emeği, sokaklarda, yerlerde, değerinin çok altında fiyatlara satılmaktadır.
Bir kez daha, ilgili
bakanlıklara ayrılan payları yetersiz bulduğumu belirtir, 2004 malî yılı
bütçesinin ülkemize yararlı olması dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ekmekcioğlu.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, soru sormak isteyen sayın milletvekillerinin isimlerini arz ediyorum:
Sayın Özcan, Sayın Bulut, Sayın Kaptan, Sayın Akbulut, Sayın Ilıcalı, Sayın
Aydınoğlu, Sayın Küçükaşık, Sayın Yiğit, Sayın Güven, Sayın Cantimur, Sayın Başoğlu,
Sayın Doğan, Sayın Gazalcı, Sayın Elekdağ, Sayın Akyüz, Sayın Kaya, Sayın
Tosun, Sayın Kiler, Sayın Ülkü, Sayın Gürsoy, Sayın Aslan.
Sayın milletvekilleri, az
önce de arz ettiğim gibi, yirmi civarında sayın milletvekilimiz soru sormak
istemektedir. Buna ilişkin olarak, bildiğiniz gibi, 10 dakikalık bir süremiz
var. Soruların yorumsuz, direkt ve net olarak sorulması gerekmektedir. O
nedenle, soru sorma sırası kendisine gelen sayın milletvekilinin, diğer
arkadaşlarını da düşünerek, sorularını kısa kesmelerinde büyük bir yarar var.
Şimdi, Sayın Özcan'dan
başlıyoruz.
Buyurun Sayın Özcan.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Sayın Başkan, sorum Sayın Dışişleri Bakanımıza. Sayın Bakanım, eşinizin Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine başvurduğunu öğreniyoruz. Dışişleri Bakanı olarak, bu
başvurudan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz? Eşiniz, bu davada ne kadar tazminat
istemiştir?
Diğer sorum: Gerek Irak'a
asker gönderme tezkeresini, gerek Irak'ta yerel güçlerin Türk askeri
istemediklerini belirten haberleri, Sayın Genel Başkanımız ve grup
başkanvekillerimiz Yüce Mecliste söylemelerine rağmen, talebimiz neden reddedildi?
Bu bilgilerin Dışişlerine ulaşmadığı bilgisi verilerek, Genel Kurulumuz
yanıltılmadı mı?
Üçüncü sorum: Avrupa
Konseyi, yolsuzlukla mücadele için iki temel sözleşme düzenliyor; Yolsuzluğa
Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi, Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi.
Ceza Hukuk Sözleşmesi Dışişleri Komisyonuna geldiğinde,
içindeki dokunulmazlığı da düzenleyen 4 maddeye AKP'liler neden çekince
koymuşlardır?
Avrupa Birliği normlarına uyacağımızı her fırsatta
tekrarlayan AKP'li milletvekilleri, dokunulmazlıktan neden bu kadar kaçıyorlar?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Sayın Ilıcalı, buyurun.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Benim ilk iki sorum Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımıza.
Birinci sorum: Bugün itibariyle, Erzurum SSK Bölge
Hastanesinde 39 uzman, 10 pratisyen, 80 hemşire, 8 eczası ve 23 teknisyene acil
ihtiyaç bulunmaktadır. Bu konudaki problem ne zaman çözülebilir?
İkinci sorum: Bağ-Kur'a olan borçların yeniden
düzenlenmesiyle ilgili 4956 sayılı Kanunun yürürlüğü bitmiş, istifade edenler
de oldukça az olmuştur. Bununla ilgili yeni bir düzenleme düşünüyor musunuz?
Son sorum Turizm Bakanımız Sayın Erkan Mumcu'ya: Ülkemizde
turizm denilince akla gelen, genellikle kıyı turizmidir. Oysa, Doğu Anadolu'nun
sahip olduğu potansiyel açısından, bunun dışında, kış turizmi, bunu
destekleyecek nehir, termal, tarih turizmi olanakları bulunmaktadır.
Bakanlığınızın bu konudaki düşüncesini açıklayabilir misiniz? Biraz önce
yaptığınız konuşmada söylediğiniz, yapılacak olan 5 milyarlık yatırımda bu tip
turizmin payı ne olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Bulut, buyurun.
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, sorum,
Sayın Kültür ve Turizm Bakanımıza. Kütüphanelerle ilgili soruyorum.
Ülkemizde ne kadar kütüphane var? Bu kütüphanelerdeki kitap
sayısı ne kadar? Güncel olarak yayınlar takip edilerek kütüphanelerimize
alınıyor mu?
Kütüphanelerimiz hangi saatlerde çalışıyor? Akşamları kapalı
olduğundan, tatillerde açık olmadığından yakınılıyor. Hafta sonları, tatil
günleri ve akşamları kütüphanelerin geç vakte kadar açılması konusunda
çalışmalar var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Kaptan, buyurun.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Dışişleri Bakanımıza iki soru sormak istiyorum.
Birinci soru: Refah Partisinin kayıp trilyon davasında,
Sayın Necmettin Erbakan'ın, kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulunmaktadır.
Kamuoyunda, yargı kararıyla kesinleşmiş bu suça eşit oranda iştirakiniz olduğu
söylenilmektedir. Bu şekilde, dokunulmazlık korumasında Bakanlık görevinizi
sürdürmenizden rahatsızlık duyuyor musunuz?
İkinci soru: Sayın Başbakanın talimatıyla, Strasbourg'daki
Avrupa Konseyi Daimî Temsilcisi Sayın Numan Hazar, bu görevinden alınmış ve
UNESCO'ya verilmiştir. Numan Hazar tarafından, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine, bir davayla ilgili olarak, Türkiye adına ek görüş bildirilmiştir.
Bu görüşte "türban, köktendinciliğin simgesidir. Türkiye'deki yargı
kararları, kamusal alanlarda, bu simgenin kullanılmasını olanaklı
kılmamaktadır" denilmekteydi. Bu görüşlerde, tarafınızdan onaylanmayan bir
husus var mıdır?
İkinci şıkkı: Basında yer alan, Sayın Başbakanın ve sizin
görüşlerinizin hükümet görüşü olarak ifade edilmesi doğru mudur?
Üçüncü şıkkı: Türkiye'deki yargı kararlarının devletin resmî
belgelerinde yer alması sizi rahatsız mı ediyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaptan.
Sayın Akbulut.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sorum Kültür ve Turizm Bakanımıza: Coğrafî yapısı ve iklim
durumu itibariyle üstün vasıflar taşıyan Erzurum Konaklı Bölgesinin kış
turizmine açılması, ülke turizmi bakımından büyük önem taşımaktadır. Yıllardan
beri ihmal edilen Erzurum Konaklı Bölgesinin ülke turizmine kazandırılması
noktasında, 2004 yılında, gereken yatırım yapılacak mıdır?
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Aydınoğlu?.. Yok.
Sayın Küçükaşık.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, benim sorum Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanına.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Sayın Başkan, galiba
yanlış kişiye söz verdiniz; benim mikrofonum açıldı. Ben, zaten, söz
istemiştim; ben sorularımı sorayım...
BAŞKAN - Bir saniye efendim...
Sayın Küçükaşık, siz buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Bildiğiniz gibi, Bağ-Kur
sigortalıları tüm sigorta primlerini ödemiş olsalar bile, özellikle, fakülte ve
diğer hastane ödemelerinde çok yüksek meblağlarla karşılaşmakta. Şu anda,
elimde, Karacabey'den, kan kanseri kızı için fakülteye 17 milyar liralık
borcunu ödemek zorunda olan birinin icra emri de duruyor.
Fakülte, özellikle Uludağ Üniversitesi, parayı bana getirin,
peşin olarak verin, ben ancak ondan sonra hastaneden çıkışınızı yapacağım
diyor. Bu konuda, Bağ-Kur sigortalılarının fakültelerdeki bu fazla para
ödemesini engellemek için- çünkü, para ödemiyor Bağ-Kur peşin olarak; faturayı
getirin, ondan sonra para ödeyeyim diyor- bu konuda ne önlemler düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Sayın Yiğit?.. Yok.
Sayın Güven, buyurun.
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya)- Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Delaletinizle, Kültür ve Turizm Bakanıma 2 soru sormak istiyorum.
1- Sayın Bakanım, İlimiz Kütahya'da bulunan Osmanlı
İmparatorluğunun temellerinin atıldığı Domaniç, Kurtuluş Savaşımızın şahlandığı
Zafertepe ve Dumlupınar ile Çavdarhisar'da bulunan Aizanoi antik kenti ve Frig
Vadisinin tarih turizmi açısından değerlendirilerek tanıtılması konusunda nasıl
bir çalışma yapmayı düşünüyorsunuz?
2- Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre, ülkemizdeki
33 termal turizm merkezinin 6'sına, başka bir deyişle, 5'te 1'ine sahip olan
Kütahyamızda, bu merkezlerin dışında 30 sıcak su kaynağı tespit edilmiş; ancak,
bunlar, maalesef, gerektiği gibi değerlendirilememiştir. Kütahyamızdaki bu
zengin termal kaynaklarının gerektiği gibi değerlendirilmesi konusunda bir
çalışmanız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, sorulara ayırdığımız süre tamamlandı.
Şimdi Sayın Bakanlar cevap vereceklerdir. 3 bakanımızın da toplam cevap verme
süresi 10 dakikadır.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)- Sayın Başkan, 7 nci sıradaydım.
MUHARREM DOĞAN (Mardin)- Sayın Başkan, benim de sorum
vardı...
BAŞKAN- 10 dakikamız bitti ama.
MUHARREM DOĞAN (Mardin)- Sorum var efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)- Yani, bakanlar izin verirlerse,
birkaç soru soralım.
BAŞKAN- Efendim, bakanların izin vermesi değil, bizim izin
vermemiz gerekiyor.
Sayın Gül, buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL
(Kayseri) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarımızdan birisi, eşimin Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine müracaatıyla ilgili konuyu sordu.
Şimdi, ben, arkadaşıma bir şeyi hatırlatmak istiyorum.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türk hukuk sisteminin içerisindedir ve 1985
yılından beri de, bireysel başvurular, Türk hukuk sisteminin içerisine
girmiştir; Türkiye de bununla her zaman onur duymuştur; vatandaşlarına, Türkiye
mahkemelerine ve daha sonra da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel
başvuru hakkını vermiştir.
Şimdi, siz, öyle bir soru soruyorsunuz ki, Türkiye
Cumhuriyetinin bir vatandaşı, niye hakkını mahkemelerde arıyor diye şaşkınlık
içerisindesiniz. Ben, buna hayret ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Herhangi bir vatandaşın, hakkını, hukukunu, kendisine
tanınan mahkemelerde arama hakkı vardır. Sizin, bunu sorgulamanızı, ben çok
garip karşıladım. Siz, bir milletvekilisiniz, sosyal demokrat zihniyette olan
bir partinin milletvekilisiniz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Türkiye'de yargı yok mu?!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL
(Kayseri) - Bir dakika... Bir dakika... Size geleceğim.
Ondan sonra da, niye hakkını aramak için mahkemeye
başvuruyor diye soruyorsunuz; bunu hayretle karşıladım.
İkincisi "yolsuzluklarla ilgili sözleşme komisyona
gelmiştir; niçin, AK Parti milletvekillerinin bazıları karşı çıktı"
dediniz. Bu konuya, Avrupa Birliğinin birçok ülkesinde de karşı çıkılmıştır.
Avrupa Birliğinin birçok ülkesi, Avrupa Konseyindeki birçok ülke, o sözleşmenin
o maddelerine karşı çıkmıştır. Herhalde, milletvekili arkadaşlarım da ondan
karşı çıkmışlardır.
Irak'la ilgili sorunuzu tam, net alamadığım için, Sayın
Başkan müsaade ederse, ya tekrarlayın veyahut da tutanaklardan alıp yazılı
cevap vermek isterim. Nasıl arzu ederseniz; eğer tekrar ederseniz, ona cevap
vermeyi arzu ederim burada.
Sayın Başkan, müsaade eder misiniz, milletvekili
arkadaşımız...
BAŞKAN - Yazılı cevaplayın Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL
(Kayseri) - Peki, hay hay.
İkinci soruyu, değerli milletvekili arkadaşımız Osman Kaptan
-eğer, yanlış not etmediysem- sordular. "Refah Partisi davasıyla
ilgili" dediniz... Davayı herhalde çok iyi takip etmediniz. Onun için,
kulaktan dolma propagandalarla, işte, insanlar yanlış yanlış noktalara
varıyorlar. Mahkeme -tabiî, böyle önemli bir konuyu bana getirirken, bu konuyu
iyi bilmeniz gerekir- benim statümde olanlarını yani, o zamanki Genel Başkan
Yardımcılarının beraatlarını onaylamıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla, o gün benim durumumda olan, bugün milletvekili olmayan kişilerin
hepsi beraat etmişlerdir. Dolayısıyla, herhangi bir sıkıntım söz konusu
değildir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde başörtüsüyle ilgili bir
dava vardır. Bu davayla ilgili savunma safhası, bizim hükümetlerimiz işbaşına
gelmeden önce bitmiştir, tamamlanmıştır. Bundan önceki, AK Parti hükümetinden
önceki hükümetler bu konuyla ilgili mütalaalarını vermiş, savunmalarını
yapmışlardır. Fakat, daha sonra, geçenlerde, bundan birkaç ay kadar önce,
hükümet adına -hükümetin görüşü olarak oraya savunma verilir- hukukçular, bizim
bilgimiz dahilinde olmayan, hükümetin bilgisi dahilinde olmayan, hukukî
mütalaaların da ötesinde mütalaaları içeren bir ek müdafaa, savunma
vermişlerdir, hükümetin bilgisi dahilinde olmadan. O mütalaayı onaylamadığımız
için geri çektik. "O mütalaayı niçin geri çektiniz" diyorsunuz... O
mütalaa muhalefet adına verilmemiştir ki! Muhalefetin görüşlerini yansıtıyor;
ama, hükümet özgürlüklerden yana olduğu için, yasaklarla bu işlerin çözümünden
yana olmadığı için ve orada hukukun da ötesinde birçok cümle söz konusu olduğu
için, bizim adımıza bizim bilgimiz dışında verildiği için onu geri çektik; (AK
Parti sıralarından alkışlar) Ama, bizim hükümetimizden önce verilmiş olan
mütalaa o zamanki hükümetin görüşü olduğu için o oradadır.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Taammüt tespit edildi.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL
(Kayseri) - Bana sorulan sorular bunlardı Sayın Başkan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Başesgioğlu, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; Sayın Ilıcalı, Erzurum Bölge
Hastanemizle ilgili bir soru tevcih ettiler; onu cevaplamak istiyorum. Erzurum
Bölge Hastanemiz büyük bir hastanemiz. Çevre illeri de düşünürsek, gerçekten,
hasta yoğunluğu fazla olan bir hastanemiz.
Değerli arkadaşlarım, uzun yıllardır, yaklaşık üçbuçuk
yıldır kuruma sağlık personeli alınma imkânı olmadığı için, hastanelerimizde,
maalesef, sağlık personeli konusunda bir sıkıntı yaşıyoruz; ama, yasamızın
çıkmasıyla birlikte yeni personel alma imkânına kavuştuk. Şimdi, peyderpey bu
eksikliklerimizi gidermek için Devlet Personel Başkanlığından kadro talep
ettik. Bunlar çıktığında, eksik hastanelerimizi tamamlayacağız.
Hatırlayabildiğim kadarıyla, geçmiş aylarda, bazı sağlık personelimizi Erzurum
Bölge Hastanemizde de görevlendirdik. İnşallah, eksiklerimizi de önümüzdeki
aylarda tamamlamayı düşünüyoruz.
Sayın Küçükaşık'ın, Bağ-Kur sigortalılarımıza ilişkin bir
sorusu var; üniversite hastanelerinden hizmet satın almalarıyla ilgili.
Türkiye'de teşhis ve tedavi yönetmeliği olmadığı için, hangi
hastalığın, hangi hastanede, hangi fiyatla olabileceği konusunda farklı
rakamlar var; ama, biz, kurum olarak, paket fiyatları yapmak suretiyle hizmet
satın aldığımız kuruluşlarla standart bir fiyat uygulaması yapılmasını
gerçekleştirmek istiyoruz. Paket çalışmaları devam ediyor. Paket anlaşması
yaptığımız üniversitelerde, bundan sonra, bu şekilde farklı fiyat uygulamaları
olmayacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Mumcu, buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Arkadaşlarımızdan Sayın Ilıcalı ve Sayın Akbulut, Erzurum ve
Doğu Anadolu'nun turizm potansiyeline işaret ederek, bu konuya ilişkin
çalışmalarımızı sordular.
Her şeyden önce, hükümetimizin, sadece Doğu Anadolu değil,
Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Karadeniz'i de içine alacak
şekilde, bütün Türkiye'nin, var olan, gerek kültür turizmi potansiyelini
gerekse çeşitli ürünleri içine alan turizm potansiyelini değerlendirme
konusunda yürüttüğü çok önemli bir proje var. Bu proje, bir ulaşım, ulaştırma
projesi ve duble yollar projesi. Türkiye'nin her yerinde olağanüstü
potansiyeller var; ancak, bu potansiyelleri harekete geçirecek, Türkiye için
bir ürüne, Türkiye için bir enerjiye dönüştürecek birtakım altyapı
yatırımlarında noksanlarımız var, bunların en başında da ulaştırma, özellikle
karayolu ulaştırması geliyor. Karayolu ulaştırmasının niteliklerinin
yükselmesiyle beraber, Türkiye'nin her noktasında bekleyen turizm
potansiyelinin harekete geçirilebilmesi çok daha kolay hale gelecek. Bu, önemli
önceliklerimizden birisi, hükümetin de önemli önceliklerinden birisi olarak
zaten devrede.
Onun dışında, spesifik olarak yürüttüğümüz bölge
projelerimiz elbette var. Konaklı'da şimdi yeni turizm tahsislerini gündeme
getiriyoruz; ama, unutmamak lazım ki, arkadaşlarımızın özellikle tesise
ilişkin, tesis yatırımına ilişkin talepleri, bizim, en fazla düzenleyici ve
teşvik edici rolümüz çerçevesinde ele alınabiliyor. Bu yatırım özel sektör
tarafından yapılacağından, özel sektörün bu yatırımı yapabilecek bir
verimliliği, bir fizibiliteyi görmesi gerekiyor. Her geçen gün gelişen altyapı
imkânlarıyla beraber bu alan da gelişiyor.
Yine, arkadaşlarımızdan Sayın Güven'in Kütahya'ya ilişkin
sorusu da esas itibariyle bu çerçevede değerlendirilebilir bir soru. Biz
bunların hepsinin tanıtımına ilişkin değerlendirmeleri yapıyoruz. Özellikle
termal turizme, sağlık turizmine ilişkin çalışmalarımız var. Bu
çalışmalarımızın bir boyutu da Sağlık Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımızla yürüttüğümüz bir boyutudur ki, o da, sadece gezmek, görmek,
eğlenmek, dinlenmek amaçlı olmayan, zaman zaman sağlık amaçlı olabilen, gerek
termal gerekse çeşitli türlerde tedavileri, terapileri içine alan paketlerin
Türkiye'de sunulabilmesidir. Bu alanda dünyada süratle gelişen büyük bir pazar
var. Özellikle, Avrupa'daki sigorta teşekküllerinin daha makul maliyetlere
yönelmesi ve daha nitelikli hizmetlere yönelmesiyle oluşan büyük bir pazar var;
biz de bu fırsatın farkındayız. Kütahya, Afyon ve özellikle Batı Anadolu'daki
bazı noktalar, bu çerçevede, geliştirme projeksiyonumuz içinde
değerlendiriliyor.
Arkadaşlarımızdan Sayın Mehmet Ali Bulut, halk
kütüphaneleriyle ilgili bir soru sordu, hemen özetliyorum, halk kütüphanesi
sayısı 1369, çocuk kütüphanesi 53, yazma eser 13, toplam 1435 kütüphanemiz,
ayrıca 65 gezici kütüphanemiz, 12 650 000 kitabımız var. Her yıl kitap almaya
devam ediyoruz ödenekler imkân verdiği ölçüde; orada da, mümkün mertebe, il
kütüphanelerini çeşitlendirmeye çalışıyoruz. İhtisas kütüphanelerinde çalışma
saatleri 09.00 ile 23.00 saatleri arasıdır; onun dışındaki kütüphanelerde,
olağan resmî mesai saatlerini uyguluyoruz.
Burada eleştirdiğiniz noktaya ben de hak veriyorum; ancak,
daha çağdaş bir kütüphaneciliğin yapılabilmesi, yerel yönetimlerin, gerek
valiliklerin gerek belediyelerin bu alana daha yakın ilgi göstermesine bağlı,
kütüphanelerin birer sosyal yaşam alanı olarak zenginleştirilmesine bağlı. Bu
konudaki bir proje üzerinde çalışılıyor. Kamu yönetimi reformunun getirdiği
imkânlarla beraber, zannediyorum, önümüzdeki yıldan itibaren, her geçen gün
gelişecek şekilde -birden bire bir devrim vaat etmiyoruz ama- Türkiye'de
kütüphaneciliğin çok farklı boyutlara geldiğini hep birlikte göreceğiz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
Dışişleri Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim.
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
11- DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1. - Dışişleri Bakanlığı
2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama
Lira
01 Genel Kamu Hizmetleri 464 540 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 164 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 1 650 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 29 300 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 38 800 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 3
800 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim.
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Dışişleri Bakanlığı
2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Dışişleri
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 448 359 865 480
000
- Toplam Harcama : 406 345 011 220
000
- İptal Edilen Ödenek : 22 757 226 290
000
-
1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar
Ger. Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 19 257 627 970
000
-
1050 S.K.83 Mad.ve Dış Proje Kredile-
rinden Ertesi Yıla Devreden : 1 383 503 770
000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2002
malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
21- KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANLIĞI
1. - Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama Lira
01 Genel Kamu Hizmetleri 13 782 780 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 387 090 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 196 728 585 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 45 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 376 956 695 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 24 850 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kültür Bakanlığı 2002
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Kültür Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Kültür Bakanlığı 2002
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 301 448 940 570
000
- Toplam Harcama : 288 724 016 900
000
- İptal Edilen Ödenek : 12 605 738 960
000
- Ödenek Dışı Harcama : 470 984 640 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 590 169 350 000
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Kültür Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Turizm Bakanlığı 2002
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3.- Turizm Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Turizm Bakanlığı 2002
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 215 773 384 150
000
- Toplam Harcama : 174 105 292 360
000
- İptal Edilen Ödenek : 30 989 036 760
000
- Ödenek Dışı Harcama : 376 396 730 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 11 055 451 760
000
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Turizm Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
18 - ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama Lira
01 Genel Kamu Hizmetleri 21 308 500 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 213 400 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 81 315 600 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal
Yardım Hizmetleri 7 708 217 500 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN-.(A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E
T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 63 303 509 790
000
- Toplam Harcama : 56 465 810 790
000
- İptal Edilen Ödenek : 6 927 569 860
000
- Ödenek Dışı Harcama : 89 870 860 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Böylece, Dışişleri
Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
2004 malî yılı bütçeleri ile 2002 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir;
hayırlı olmalarını diliyoruz.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati :17.42
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.54
BAŞKAN: Başkanvekili
Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ
(Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 34 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanun
Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar
Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerinde yapılan sekizinci tur görüşmeler
tamamlanmıştı.
Şimdi, dokuzuncu tur görüşmelere başlıyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
(1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286,
285, 287) (Devam)
D)
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1. -
İçişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. -
İçişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
a)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. -
Emniyet Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. -
Emniyet Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
b) JANDARMA
GENEL KOMUTANLIĞI
1. -
Jandarma Genel Komutanlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2 .-
Jandarma Genel Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
c) SAHİL
GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1. - Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
E) TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1. - Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
a) TARIM
REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
b) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Hükümet?..Yerinde.
Komisyon?..Yerinde.
Sayın milletvekilleri, dokuzuncu turda söz alan sayın
milletvekillerini bilgilerinize arz ediyorum:
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili
Sayın Ümmet Kandoğan, Kastamonu Milletvekili Sayın Sinan Özkan, Bitlis
Milletvekili Sayın Vahit Kiler, Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz,
Diyarbakır Milletvekili Sayın Ali İhsan Merdanoğlu; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına; İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş, Çanakkale
Milletvekili Sayın İsmail Özay, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin, Ankara
Milletvekili Sayın Bayram Meral.
Şahısları adına, lehinde, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem
Doğan, Samsun Milletvekili Sayın Mehmet Kurt, Erzurum Milletvekili Sayın
İbrahim Özdoğan, Kastamonu Milletvekili Sayın Sinan Özkan, Sivas Milletvekili
Sayın Selami Uzun, Batman Milletvekili Sayın Memet Ali Suçin, Hakkâri
Milletvekili Sayın Mustafa Zeydan, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Müfit Yetkin,
Batman Milletvekili Sayın Nezir Nasıroğlu, Konya Milletvekili Sayın Abdullah
Çetinkaya; aleyhinde; Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan, Mersin
Milletvekili Sayın Ersoy Bulut, Çankırı Milletvekili Sayın Tevfik Akbak, Bursa
Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık.
Sayın milletvekilleri, 10.12.2003 tarihli 26 ncı Birleşimde,
bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur
için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru
sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını
sorabilmeleri için şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul
edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri
ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap
işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce
bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz
verilecektir.
Bilgilerinize sunulur; ancak, butona basıp söz sırasını
aldığını gören sayın milletvekillerinin, o butona sahip çıkmaları gerekiyor;
çünkü, dışarı çıktıkları zaman, yerine gelen herhangi bir milletvekili bilmeden
o butonlara bastığı zaman, oynadığı zaman, söz sıraları kaybolmaktadır. O
nedenle bu açıklamayı gerekli buldum; çünkü, bazen sayın milletvekillerinin
hakları da kaybolmaktadır.
Dokuzuncu tur üzerinde ilk söz, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'ın.
Sayın Kandoğan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 9 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - 12 dakika
olması lazım.
BAŞKAN - Hayır, 9 dakika Sayın Kandoğan.
AK PARTİ GRUBU ADINA ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; İçişleri Bakanlığı
bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekillerimiz, İçişleri Bakanlığımız, iç
güvenliğin ve asayişin korunmasında, kamu düzeninin sağlanmasında, illerin
genel yönetimlerinin düzenlenmesinde, mahallî idarelere yön verilmesinde, nüfus
ve sivil savunma hizmetlerinin yerine getirilmesinde birinci derecede görevli
olan bir bakanlıktır. Kısaca özetleyecek olursak, insanın doğum anından,
huzurlu ve mutlu bir yaşam sürmesinin neticesine kadar geçecek her safhada
İçişleri Bakanlığının hizmetleri görülmektedir.
Yıllarca bu Bakanlığın bir mensubu olarak hizmet eden birisi
olarak, İçişleri Bakanlığımızın, gerek 2003 yılında gerekse bu bütçe
vesilesiyle 2004 yılında, ülkemizde, çok büyük hizmetlere imza atacağına olan
inancım tamdır. Özellikle, içinde bulunduğumuz yıl içerisinde MERNİS Projesinin
hayata geçirilmesi, kırsal kesimin ekonomik bakımdan kalkınması, gelişmesi için
altyapı hazırlıklarını sağlayan İLEMOD Projesinin hayata geçirilmesi, yine,
Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesi içerisinde POLNET Projesinin hayata
geçirilmesi, derneklerin özgürlüklerinin genişletilmesinin sağlanması, Vakıflar
Kanununda demokratik iyileştirmeler, Siyasî Partiler Kanunundaki demokratik
iyileştirmeler gibi konularda, İçişleri Bakanlığımız, 2003 yılı içerisinde çok
ciddî başarılara imza atmıştır.
Özellikle geçmiş yıllarda, bütün Türkiye'de ve Avrupa'da
gündeme getirilen olumsuz nezarethane koşulları ve işkence iddialarının, 2003
yılı içerisinde, Türkiye genelinde, yok denecek kadar azalması, artık bu
konunun Türkiye gündeminden çıkmış olması, İçişleri Bakanlığımızın bu konu
üzerinde ne kadar hassasiyetle durduğunu, bu konu üzerinde ne kadar başarılı
bir çalışma ortaya koyduğunu çok açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu
bakımdan, başta İçişleri Bakanımız olmak üzere, teşkilatın bütün değerli
mensuplarını, huzurlarınızda gönülden kutlamak istiyorum.
Sayın Bakanım, bugüne kadar, Türkiye'de birçok İçişleri
Bakanı gelip geçti; belki, birçoğu ismen unutuldu gitti; ancak, hem
hükümetimizin hem Meclisimizin ve hem de İçişleri Bakanlığımızın en önemli
gündem maddesi olan mahallî idareler reformu meselesini, tasarısını en mükemmel
bir şekilde ortaya koyarak, bu Meclisten geçirilmesini sağlayacak olursanız, bu
şeref, hem hükümetimizin hem Meclisimizin hem de Bakanlık görevini yaparken
böyle bir kanunu Meclisten geçiren bir Bakan olarak, sizin olacaktır. O
bakımdan, hep beraber, birlikte, ülkemizin önünü açacak olan mahallî idareler
reformuyla mahallî idarelerin çehresini değiştirecek olan bu kanun tasarısının,
bir an önce Meclis gündemine getirilmesinin ve Meclisin tasvibiyle hayata
geçirilmesinin, bu Meclisin en öncelikli gündem maddelerinden birisi olması
gerektiği inancımı bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Artık, Türkiye'de ve dünyada yönetimin şekli değişmiştir;
vatandaşı, kul ve tebaa olarak gören bir anlayış yerine, günümüzde, vatandaşla
karşılıklı olarak neler yapılması lazım geldiğini tartışan, görüşen, konuşan
bir anlayış dünyaya ve Türkiye'ye hâkim olmuştur. Artık, vatandaşlar, hesap
veren, şeffaf, daha küçük, daha etkin bir kamu yönetimi arzu etmektedir ve
dolayısıyla, vatandaş, kamu hizmetinin kendisine en yakın olan birim tarafından
verilmesinin daha ekonomik olacağına, bu şekilde halkın yönetime daha fazla
katılım sağlayacağına, halkın daha fazla hesap sorabileceğine ve yönetimin daha
şeffaf olacağına inanmaktadır. İşte, siyaset kurumu da, değişime liderlik
yaptığı ölçüde bugünkü neslin ve gelecek nesillerin ortak çıkarını
koruyacaktır. Artık "yönetim" kavramından "yönetişim"
kavramına geçilmiştir. İnsanları idare etme zihniyeti yerine, problemi
ortaklaşa tanımlama ve çözme yaklaşımı günümüzde hâkimdir; toplumun taleplerine
duyarlı ve katılımcılığa önem veren bir yönetim anlayışı günümüzde hâkimdir.
İşte, bütün bunları sağlayacak olan -inşallah önümüzdeki günlerde Meclis
gündemine de gelecek olan- kamu yönetimi reformu ve mahallî idareler reformu tasarılardır. Bu sayede, arzu ettiğimiz,
çağdaş, Avrupaî standart ve normları yakalamış bir merkezî yönetim ve mahallî
yönetim anlayışıyla, Türkiye, 21 inci Yüzyıla damgasını vuracak, halkın
yönetime daha fazla katılımı sağlanacaktır.
Bu konuda, günümüze kadar birçok çalışma yapılmıştır. İşte,
MEHTAP, 1960'lı yılların en önemli projesidir. 1990'lı yıllarda da, Kaya
Projesi hazırlanmış; ancak, bir türlü hayata geçirilememiştir.
Bütün bunlardan yola çıkarak, bu mahallî idareler reformu ve
kamu yönetimi reformu yasalarının çıkarılmasının, bu hükümete ve bu Meclise
nasip olmasını arzu ve temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, özellikle terör meselesinden
dolayı, ülkemiz, son otuz yılda, çok ciddî sıkıntılar yaşamış ve çekmiştir.
Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen terör olayları, maalesef, ülkemizin en
önemli gündem maddesi haline gelmiştir; ancak, 2003 yılı içerisinde, görüyoruz
ki, artık, Türkiye -son iki olay istisna- huzur ve güvenlik açısından, dünyanın
en huzurlu ve en güvenli ülkelerinin başında gelmektedir. İnterpole üye
ülkelerin 2002 yılına ait suç istatistiklerinden kısa rakamlar vererek,
ülkemizin, emniyet ve asayiş noktasında hangi seviyelere geldiğini sizlere
sunmak istiyorum. 2002 yılında, Türkiye'de, 387 000 olay cereyan etmiştir;
Japonya'da 2 930 000 olay, Fransa'da 4 115 000 olay, Rusya'da 2 526 000 olay,
Almanya'da ise 6 500 000 olay cereyan etmiştir. Türkiye'deki olay sayısı 387
000 adettir. Bu rakamlar gösteriyor ki, ülkemizdeki emniyet güçlerimizin
olağanüstü çalışmaları ve başarıları neticesinde, ne kadar büyük bir başarı
elde edilmiştir.
Olayların çözüme kavuşturulması, faillerin yakalanmasıyla
ilgili oranları da size vermek istiyorum: Japonya'da bu kadar olayın yüzde 23'ü
aydınlatılabilmiş, failleri yakalanmış; Fransa'da yüzde 26'sı, Rusya'da yüzde
62'si, Almanya'da yüzde 52'si -dikkatinizi çekmek istiyorum- Türkiye'de ise bu
kadar az olay ve bunun neticesinde de failleri yakalanan ve çözülen olayların
oranı yüzde 74'tür. Bu rakam da gösteriyor ki, dünyanın en huzurlu, en güvenli
ülkelerinin başında ülkemiz gelmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlar mısınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yine, bu olayların çözümlenmesi
açısından da, Türkiye, dünyanın en başarılı emniyet güçlerine sahip olan bir
ülke konumundadır.
İstanbul'u karşılaştırmak istiyorum: İstanbul'da 52 000
olay, Berlin'de 584 000, Paris'te 300 000, Tokyo'da 322 000,
Viyana'da 211 000 olay cereyan
etmiş ve yine, İstanbul polisimiz, bu olaylarda, bu olayların faillerini
yakalama noktasında da yüzde 66 oranıyla, yine, dünyanın en başarılı polis
örgütlerinden birisi haline gelmiştir.
Hemen şunu da eklemek istiyorum: Bu kadar başarıyı elde eden
emniyet güçlerimizin çok zor şartlar altında çalıştıklarını, maddî
imkânlarının, diğer ülkelerin polislerinin maddî imkânlarıyla
karşılaştırılamayacak ölçüde düşük olduğunu çok yakından bilen birisiyim. Polis
teşkilatımız, yine, dünyadaki örneklerine göre ve Türkiye'deki diğer memurlara
göre, yılda 1 700 saat fazladan çalışmaktadır. Bu kadar güç şartlar altında
çalışan bir teşkilatın maddî şartlarının da, inşallah, önümüzdeki yıllar
itibariyle iyi duruma getirilmesi en büyük arzumuz ve temennimizdir.
Son olarak, bir mülkî idare amiri olarak, mülkî idare
teşkilatından gelen birisi olarak, mülkî idare amirlerinin Türkiye'de ne kadar
önemli bir rol ve görev üstlendiklerini bilen birisi olarak, birinci sınıf
mülkî idare amirliği sisteminin mutlaka ülkemizde yerleştirilmesini, bu kanunun
çıkarılmasını, bütün mülkî idare amirlerimiz dört gözle beklemektedir. Bir
rakam vermek istiyorum. Sadece bu yıl mülkî idare amirlerimizden 34'ü
devletimizin değişik kurum ve kuruluşlarının en üst düzey yönetimlerine
getirilmiştir. Bu da, mülkî idare amirlerimizin, kendilerini yetiştirme
noktasında, kalite noktasında, hizmet noktasında ne kadar başarılı ve kaliteli
hizmetler yaptığının bir göstergesidir; ancak, ben, bunu, çok başarılı kamu
görevlilerinin bir başka alanda memlekete ve millete hizmet etme yolunda
başarılarını alkışlarken, mülkî idareden de bir ayrılış, bir kaçış olarak tanımlıyorum.
Onun için, mülkî idare amirliğiyle ilgili kanun tasarısının
da önümüzdeki dönemde Meclis gündemine getirilmesinin destekleyicisi olacağımı
ve Sayın İçişleri Bakanımızın da bu konuyu öncelikli meselelerimiz arasında
Meclis gündemine getireceğine olan inancımı bir kez daha ifade ediyor, bugüne
kadar memleketine hizmet eden ve terör olaylarında hayatını kaybeden bütün
güvenlik güçlerimizin değerli mensuplarına Allah'tan rahmet diliyor ve
Meclisimizin değerli üyelerini saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri, oturma düzenimiz, sayın üyelerin
Divana yüzlerini dönmeleri şeklindedir; bunu sayın üyelerimize hatırlatıyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına ikinci söz, Kastamonu Milletvekili Sayın Sinan Özkan'ındır.
Buyurun Sayın Özkan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 9 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA SİNAN ÖZKAN (Kastamonu) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının 2004 malî yılı bütçesi üzerinde,
Adalet ve Kalkınma Partisi adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
İçişleri Bakanlığı, yurdun içgüvenliğinin ve asayişinin
sağlanması; kamu düzeninin ve genel ahlakın korunması; mülkî idare bölümlerinin
kurulması ve düzenlenmesi; mahallî idarelerimiz için yön verici çalışmaların
yürütülmesi; kaçakçılığın men ve takibi; yurt sathında sivil savunma, nüfus ve
vatandaşlık hizmetlerinin yürütülmesi; karayollarında trafik düzeninin
sağlanması ve denetlenmesi; sınır, kıyı ve karasularımızın muhafaza ve
emniyetinin sağlanması; kişi hak ve hürriyetlerinin güvence altına alınması
gibi, toplum hayatının düzenlenmesi ve devletin bekasının sağlanmasıyla ilgili
son derece önemli görevleri üstlenmiş bir bakanlığımızdır.
İçişleri Bakanlığı, kendisine 3152 sayılı Kanunla ve diğer
kanunlarla verilen bu önemli görevleri, yurt sathında, bağlı kuruluşları olan,
Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı teşkilatları ve bunların taşra birimleri marifetiyle yürütmektedir.
Yurt sathında il ve ilçelerimizde bu görevlerin yerine
getirilmesinde mülkî idare amirlerinin sahip oldukları önemi ve ifa ettikleri
fonksiyonu, bu mesleği icra etmiş eski bir mülkî idare amiri milletvekili
olarak, özellikle vurgulamak istiyorum. Zira, valilerimiz ve kaymakamlarımız,
il ve ilçelerimizde, eğitim ve sağlık hizmetlerinden tutun kırsal kesimdeki
altyapı hizmetlerinin planlanması ve yürütülmesine kadar birçok önemli idarî
vazifeyi başarıyla ifa etmektedirler.
Mülkî idare amirleri, halen yurdumuzun her köşesinde büyük
özverilerle görev yapmaktadırlar; ancak, baktığımızda, mülkî idare amirlerinin
illerde ve ilçelerde büyük sorumluluklar yüklenerek zor şartlar altında
yöneticilik görevini yerine getirmeye çalışırken, maalesef, özellikle son
yıllarda, özlük hakları yönünden pek iyi durumda bulunmadığını da müşahede
ediyoruz. Hem özlük haklarında yapılacak iyileştirmeler hem de şu anda üzerinde
Bakanlıkça çalışılan birinci sınıf mülkî idare amirliği uygulamasının
başlatılması hususunda, Büyük Millet Meclisi AK Parti Grubu olarak gereken
desteği vermeye hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, İçişleri Bakanlığının yürütmekle
yükümlü olduğu görevlerin en önemlisi, kuşkusuz, kendisine bağlı iç güvenlik
kuruluşlarını idare etmek suretiyle devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü, yurdun iç güvenliğini ve asayişini, Anayasada yazılı hak ve
hürriyetleri koruma görevidir. Yıllardan beri de, ülkemizde, İçişleri Bakanlığı
ve Bakanlığa bağlı iç güvenlik kurumları, Türk Silahlı Kuvvetlerimizle birlikte
ciddî bir koordinasyon içerisinde, çeşitli terör örgütleriyle başarılı bir
mücadele vermiştir ve devletin bekasına, ülke bütünlüğüne kasteden bütün
hareketlere, kaynağı her ne olursa olsun, bu mücadeleyi vermeye de devam
edecektir.
Yeri gelmişken, geçtiğimiz ay içerisinde, İstanbul'da
gerçekleştirilen ve ülkede Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarıyla oluşturulan
istikrar ve güven ortamını sarsmayı amaçlayan terör eylemlerine de değinmek
istiyorum. Birinci olarak, ben, burada, huzurunuzda, böylesine, toplumda tedhiş
ve şiddet yöntemleriyle panik ortamı ve gerginlik yaratmayı hedefleyen organize
bir eylemin fail ve planlayıcılarıyla ilgili bilgileri, çok kısa bir sürede,
profesyonelce çalışmalarla ortaya çıkaran, başta İçişleri Bakanımız Sayın
Abdülkadir Aksu'yu, Emniyet Genel Müdürümüzü, İstanbul Valimizi ve Emniyet
Müdürümüzü ve bütün Emniyet Teşkilatı çalışanlarımızı en kalbî duygularımla
kutluyorum. Bu menfur olayda hayatını kaybeden masum insanlarımıza Allah'tan
rahmet diliyorum.
Yine, bu terör hadiselerinde, çeşitli çevrelerce, Emniyet
Teşkilatına, netice beklenmeden, peşinen yöneltilen eleştirileri de haksız
bulduğumu, huzurunuzda ifade etmek istiyorum.
İkinci olarak, bu terör olaylarıyla ilgili, çeşitli
çevrelerce sürekli gündemde tutulmaya çalışılan, terörün adının konulmadığı,
yeterince üzerine gidilmediği, kaynağının iyi araştırılmadığı gibi iddialar
üzerinde de, bu sınırlı süre içerisinde kısaca durmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bizler, bu olayların gerçekleştiği
ilk günden itibaren, AK Parti olarak, bu işin üzerinde hassasiyetle durduk ve
başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, kaynağı her ne olursa olsun terörün her
türlüsünü lanetlediğimizi ve bu eylemleri planlayan her kim ya da kimler olursa
olsun üzerlerine tereddütsüz gidileceğini, defalarca, değişik platformlarda ve
değişik vesilelerle ifade ettik ve buna dönük istihbarî çalışmaların kısa
sürede netice verdiğini de hep birlikte gördük, izledik. Durum böyle iken,
bizler, Adalet ve Kalkınma Partisi, değişik vesilelerle, hatta bu mukaddes
Meclis çatısı altında bile, üstü kapalı şekilde, terörün tarifini yapmamak
suretiyle, teröre taviz verdiği, prim verdiği şeklinde bir suçlamayla karşı
karşıya kaldık.
Biz, baştan beri hep şunu
söyledik: Terörün dini, terörün ırkı, terörün mezhebi olmaz; terör, terördür.
Terör eylemlerini herhangi bir ideolojiye ya da dine bağlı bir kişi ya da örgüt
gerçekleştirdiği zaman, o kötü; başka bir örgüt ya da kişi planlayıp
gerçekleştirdiği zaman, o da iyi olamaz. Menşei, kaynağı her ne olursa olsun,
terör, toplumlar için, milletler için, insanlık için bir baş belasıdır. Bu
belayla, milletimizle ve tüm kurumlarımızla ve Parlamento çatısı altında da
iktidarıyla, muhalefetiyle, sizler ve bizler, tek yürek olarak mücadele
etmeliyiz, etmek zorundayız.
Bunu yapmayıp da, terörün
başına tırnak içinde bir "İslamî" nitelemesi getirip, ondan sonra da,
yüzde 90'ından fazlası Müslüman olan bir ülkede, terörle mücadele stratejinizi,
bu insanların mukaddesat duygularını rencide edecek ya da din ve vicdan
hürriyetlerine zarar verecek şekilde ortaya koymaya çalışırsanız, büyük bir
hata yaparsınız.
Bizler, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu olarak, nitelikleri Anayasamızda sayılan cumhuriyetimize
gönülden ve yürekten bağlıyız ve bu ülkenin, devletin temellerini atan Mustafa
Kemal Atatürk'ün bizlere emanet ettiği bu cumhuriyeti ilelebet payidar
kılmanın, bizler için en büyük vazife ve sorumluluk olduğunu da müdrikiz. O'nun
bizlere emanet ettiği laik, demokratik bir hukuk devleti olan cumhuriyeti,
gelecek nesillere daha güçlü, daha saygın bir şekilde bizler devredeceğiz. Hiç
kimse, bunu, yalnızca kendisine vazife sayıp, kendi düşünce çizgisinin
ötesindeki fikirleri ve siyasî partileri buna karşıymış gibi vehmetmesin, bu
şekilde davranarak siyasî rant elde etme peşinde de koşmasın. Burada, radikal fikirlere
sahip birtakım marjinal gruplar kendilerine dini referans aldıklarını iddia
ediyorlarsa, bu marjinal grupların bu hatalarını dine mal etmek, terörün
kaynağını bizatihi dinî inançların kendisiymiş gibi gösterme çabası içerisine
girmek, en azından, milletimizin inançlarına saygısızlık anlamına gelir.
Burada, kanaatimce,
devlete düşen görev, tarihin hiçbir döneminde teröre, şiddete, ayırımcılığa
prim vermemiş ve özü itibariyle de barışı, hoşgörüyü, bütün inançlara saygı ve
anlayışla yaklaşma ilkesini içinde barındıran İslam dininin toplumumuza,
insanımıza, doğru, düzgün bir tarzda, gerçek din otoritelerince öğretilmesini
temin etmek, dinin birilerinin elinde bir sömürü aracı olarak bulunmasına göz
yummamaktır. Bu yolda atılan ve atılacak adımlara da, muhalefet partimizin
önyargıyla yaklaşmayacağına ve bizlere destek olacağına inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan,
sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı, görevinin niteliği ve çok geniş bir sahada
hizmet vermesi nedeniyle, günün 24 saatinde halkımıza hitap eden kamu
görevlilerini ve kamu kurumlarını bünyesinde barındıran bir bakanlıktır. Başta
da ifade ettiğim gibi, İçişleri Bakanlığı, yerel yönetimler için yön verici
çalışmalar yapmakla da yükümlü bir bakanlığımızdır.
Bütün bu yönleriyle
bakıldığında, ben, burada, artık, kamu yönetimimizin yeniden yapılandırılması
gerektiğine, bu vesileyle, bir daha işaret etmek istiyorum; çünkü, devleti,
kamu yönetimini yeniden yapılandırmayı planlamadan yerel yönetimleri
planlayamazsınız. Bu kamu yönetimi reformu ve yerel yönetimler reformu,
ülkemizde yıllardan beri konuşulagelmiş, kalkınma planlarında, hükümet
programlarında, hemen bütün siyasî partilerin gerek programlarında gerekse
seçim beyannamelerinde yer almış; ancak, hiç kimse şimdiye dek ciddî bir adım
atmamıştır. En son bu reformu, 57 nci koalisyon hükümeti, koalisyon
protokolünde öncelikli hedefleri arasında saymış, "hükümetimiz, kamu
yönetiminin yeniden yapılandırılmasında kararlıdır" ifadesine protokolde
yer verilmiştir. Yine, yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletileceği,
kaynaklarının artırılacağı ve buna dönük yasal düzenlemelerin bir yıl
içerisinde gerçekleştirileceği ifade edilmiş; ancak, malum olduğu üzere, yine
bu konuda da hiçbir ciddî adım atılamamıştır.
Ancak, artık, herkes kabul etmektedir ki, merkezî yönetim
ülkemizde haddinden fazla hantal bir hale gelmiştir, merkeziyetçilik haddinden
fazla artmıştır. Böyle olunca da, bu, kaynak israfına, zaman israfına,
sorunların zamanında çözülememesine, her gün onbinden fazla vatandaşımızın
Anadolu'nun çeşitli illerinden, ilçelerinden ve köylerinden kalkıp Ankara'ya
gelip, Büyük Millet Meclisi kapısına dayanıp, buralarda kendi meselelerine
çözüm arayışı içerisine girmesine yol açmaktadır.
BAŞKAN - Sayın Özkan, toparlar mısınız.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Ancak, buraya umutla gelen vatandaşlarımız da hantal ve
sorun çözme kabiliyetini kaybetmiş bu yönetim sistemi yüzünden, genellikle,
çaresiz, memleketlerine geri dönmektedir. Ne bizim ne de hiç kimsenin, artık,
ülke insanımızı en basit problemlerini çözmek için ta buralara kadar
sürüklemeye hakkı yoktur ve yine, bu toplumu sorunlar içerisinde boğulmuş,
hiçbir meselesini yerinde çözemeyen kalabalıklar olarak görmeye de hiç kimsenin
hakkı yoktur.
Bizler, bu dönemde, artık, yıllardan beri hep konuşulup bir
türlü gerçekleştirilemeyen kamu yönetimi reformunu ve yerel yönetimler
reformunu gerçekleştirip, milletimize hak ettiği hayat standardını sunmaya,
insanımızı, mahallî idareleri güçlendirmek suretiyle demokratik yönetim sistemine
gereği gibi entegre etmeye, katılımcılığı artırmaya, kamu hizmetlerinde
verimliliği ve kalite standardını yükseltmeye, kamudaki bu kaynak israfına son
vermeye kararlıyız ve bunu, milletimizin arzuları doğrultusunda
gerçekleştireceğiz. Buna dair yasal düzenleme taslakları, yakın bir zamanda,
Bakanlar Kurulundan geçip tasarı olarak Yüce Meclisimizin önüne gelecek ve
sizlerin desteğiyle kanunlaşacaktır. Bu suretle, bizler, milletimize yıllardan
beri beklenen önemli bir yasal düzenlemeyi kazandırmış olacağız ve ben,
inanıyorum ki, bu şekilde milletimize, ülkemize ve insanımıza karşı tarihî bir
görevi de yerine getirmiş olacağız.
Ben, 2004 yılı İçişleri Bakanlığı bütçesinin, Bakanlığımıza
ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor; Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına üçüncü söz, Bitlis Milletvekili Sayın Vahit Kiler'in.
Buyurun Sayın Kiler. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 9 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA VAHİT KİLER (Bitlis) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2004 malî yılı bütçesi
hakkında, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 2002 seçimleriyle beraber, içtimaî ve
iktisadî alanlarda pili bitirilmiş bu güzel ülkenin elde kalanlarına destek,
bitirilenlerine ruh verme amacıyla kolları şevkle sıvadık. Burada yeniden
saymayacağım sorunların en önemlilerinden biri, tarım sektörünün sorunlarıydı.
Takdir edersiniz ki, yılların ihmali, birikmişliği bir veya iki yılda
çözülemezdi; ancak, Sayın Bakanımızın ve değerli ekibinin gayretleri,
hükümetimizin ilkeleriyle birleşince, ortaya ak tablolar çıkmaya başladı.
Değerli arkadaşlar, çocukluğumuzda okullarda bizlere
öğretilen bir şey vardı "Türkiye, tarım üretimi açısından kendi kendine
yetebilen yedi ülkeden biridir" denirdi. Tabiî, yıllara sâri ihmaller,
bizi bu konudan uzaklaştırmış, çiftçimizi, köylümüzü sorunlarıyla baş başa
bırakmıştır. Eskileri suçlayacak değilim; ama, tabloyu ortaya net koymamız,
insanlık ve vicdan borcumuzdur.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türk ekonomisinin en
önde gelen kalemlerinden olan tarım, direkt veya dolaylı yolla, ülkemiz
nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ını ilgilendirmektedir. Kamu istihdamının yanı
sıra, ihracatı ve sanayii desteklemesi ve de insanımızın gıda ihtiyacını
karşılaması gibi temel faydaları olan bu sektörün, ülkemiz ve global gerçekler
açısından yaşatılması zorunluluğunun, bizi, elden geçirilmiş tüm zenginliğiyle,
yeniden yapılandırılmış kimliğiyle karşılayacağı kanaatindeyim.
Tüm bu büyük rakamsal değerlere ve aktif fonksiyonuna rağmen
tarım, hak ettiği alaka ve payı uzun yıllar alamamıştır. Dolayısıyla, yük
altında çalışıp alınterinin karşılığını zar zor olmaya çalışan köylümüz ve
çiftçimiz, hak ettiğini, ne yazık ki alamamıştır. Peki, nasıl olacak da,
toplumun büyük kısmını teşkil eden bu kesim, daha iyi şartlarda tarım yapacak
ve refaha kavuşacak?
Değerli arkadaşlarım, gelişmiş toplum tipi, atacağı her
adımda, planlı, programlı bir yol takip eder. İnsangücünün yerinde
kullanıldığı, ekonomik girdilerin sağlam kanallara sevk edildiği bir yol
haritasına sadakat, bize, ilerleme bahşeder. Hayvancılıkla beraber ele
alınabilecek tarım politikaları, daha reel verileri kullanımımıza sunar. Ele
alınan konuların ek fikirlerle desteklenmesi gerekebilir.
Ülkemiz gerçeği, bir noktaya şiddetle vurgu yapıyor. O da,
işsizler ordusuna dönüşmüş ya da aldığı akademik eğitimle alakasız işlerde
çalışan genç ziraat mühendislerimizdir. Eldeki verilere göre, takribî 15 000
ziraat mühendisi, bugün, evinde iş beklemektedir. Bu görüntünün daha verimli
bir hal alması için, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı ve
Üniversitelerarası Kurul, YÖK'le kurulacak bir koordinasyon, bu gençlerin daha
sağlıklı bir politikaya göre hayattaki rollerine soyunmalarını sağlayacaktır.
Bu koordinasyon sayesinde, gençlerimiz, ihtiyacımız kadar sayıda yetişecek ve
hedeflenen verim, en üst seviyede gerçekleşmiş olacaktır.
Bu arada, ziraat fakültelerinden mezun gençlerin, en azından
1 000 kişilik kısmını değerlendirmek amacıyla, Bakanlığımız "1 000
Köye 1 000 Tarım Danışmanı"
Projesini başlatmış ve tarımsal eğitimi köylümüzün ayağına kadar götürerek bir
ilki başarmıştır. Bu projenin bir diğer özelliği ise, çalışacak mühendislerin
maaşlarının yerel kaynaklar tarafından sağlanması olacaktır. Tabiî ki, 1 000
mühendis, koca Türkiye'nin tarımsal sorunlarını çözemez; ama, en azından, başlatılan
bu güzel proje iyi niyetli adımların kuvvetli bir sinyali olmuştur.
Bir başka önemli koordinasyon, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
ile Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında gerçekleştirilebilir. Gelişmiş
ülkelerdeki örneklerine imrenerek şahit olduğumuz tarımsal turizm modeli olan
agroturizm, kapsamlı bir projeyle ve tüm kuvvetlerin bir araya gelmesiyle,
güzel ülkemizin 21 inci Yüzyıl lokomotifi olacağına inandığımız ve ihracattan
sonraki en büyük gelir kaynağı olan turizm adına, ülkemiz ve insanın emrine
girerek görevini yapmış olacaktır. Ülkemizin birçok bölgesi, bu sistemin
kurulmasına uygundur. Avrupa'dan, Amerika'dan, değişik tarzlar denemek için
Türkiye'ye gelen turistlere oldukça ilginç gelecek bu proje, bu alanda
eğitilecek Türk köylüsü hakkında pozitif bir görüş oluştururken, girdi akışını
hızlandıracaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce,
atacağımız adımların bir eylem planı çerçevesinde olması gerektiğinden söz
ettik. İşte, bu programın temel veri tabanı olacak sistemin eksikliğini uzun
yıllardır hissediyorduk. Sevinerek görüyoruz ki, Avrupa'da örnekleri iyi
çalışan yapılanmaların ilk ve önemli adımları atılmaya başlandı. Çiftçi kayıt
sisteminin oluşturulmaya başlanmasıyla, Türk tarım politikasının anaarterleri
sayılabilecek tüm bilgilere bir anda ulaşabileceğiz. Bu bilgiler ortak yaşama
ekonomik katkılar sağlarken, gelir dağılımındaki adaletsizliğin de önüne
geçecektir; çünkü, projeye göre, tüm üreticiler kayıt altına alınacak,
üretimleri bir programa göre olacaktır.
Bir başka önemli atak, doğrudan gelir desteğidir.
Hükümetimizce, yaşanan krizlerden büyük ölçüde etkilenen üreticilerimizin
faaliyetlerinin devamı için 2003 yılı doğrudan gelir desteğinin dekar başına 16
000 000 lira olarak ödenmesi öngörülmüştür. 2003 yılı üretim dönemi için
doğrudan gelir desteği ödemelerine bugünlerde başlanacaktır. Bu amaca hizmeten,
2004 yılı bütçesine 2 katrilyon 980 trilyon lira ödenek bırakılmıştır. Hulâsa,
2003 yılı boşa geçmemiş, toplam çiftçi sayımızın yüzde 89'u olan 2 760 000
çiftçi ile toplam tarım arazilerinin yüzde 92'si olan 170 000 000 dekar alan
kayda alınmış ve çiftçimiz desteklenmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tarım ve
hayvancılık, bu güzel ülkenin can damarlarındandır. Köylümüze düşük krediyle
sunulacak imkânlar, emin olunuz ki, yokluğu yaşadığından varlığın değerini
anlamış köylümüzce en iyi şekilde değerlendirilecektir. Hayvancılığı sadece
hayvanın kısa vadede sağladığı ürünler olarak ele almamalıyız. Hayvancılığı
ürettiği fayda olarak da ele aldığımızda, yarattığı katmadeğer ve de işsizliğe
çözüm sağlaması açısından çok önemli buluyoruz. Gelişmiş ülkelerin entegre
olarak düşündüğü hayvancılık, kesinlikle en fazla miktarda desteklenmeli ve
köylümüzün, özellikle de tek geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan doğu ve
güneydoğu köylüsünün yüzü bu noktada da güldürülmelidir.
Bakanlığımızın güzel ve
iyi niyetli bir girişimi olarak gördüğümüz hayvan dağıtımı ve hayvansal
üretimle ilgili yaptığı destekler, makineleşmiş bir formla kucaklaştığında, zirveye
ulaşmış olacaktır.
Sayın Bakanımızın iyi
niyetli adımlarını, tabiî ki, ülkemizin aşmaya çalıştığı ve hükümetimizin büyük
oranda ekarte ettiği ekonomik sorunların varlığının bilinciyle
değerlendiriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi
tamamlar mısınız.
Buyurun.
VAHİT KİLER (Devamla) -
Yani, her şeyin zamanla çözüleceğini iyi biliyoruz. Köylümüzün, çiftçimizin
layık olduğu seviyenin de farkındayız. AK Parti olarak bu liyakat anlayışından
dolayı, hükümetimiz, geçen yıl çiftçimize 264 trilyon lira prim dağıtmıştır. Bu
destek primleri, bir önceki yıla oranla yüzde 40'lık bir artışı ispat eder
bizlere. İşte, zamanla çözülmeye başlayan buzdağının eriyen kısmı budur
arkadaşlarım. Milletin efendisi olan köylüyü, yeniden, altından tahtına
oturtmalıyız. Hükümetimizin ve Bakanlığımızın hassas çalışmalarıyla, karasabanı
tarihe gömme yolunda kararlı adımlar attıklarını heyecanla izliyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
dünya globalleşiyor, fikirler artık tek noktada toplanıyor ve sistem tek
düğmeyle idare ediliyor. Fikir anarşisinin ve bürokratik anarşinin aşılması
adına bizlerin de bu noktada düşünmesi gerekmez mi? Tek merkezden, ama, tabiî
ki tabana yayılmış bir anlayışı gözeterek, ürün beklenen arazinin hangi
özelliklere sahip olduğu, üretim miktarı ve hayvan adedi gibi konuların çözüme
kavuşturulması, konumumuzu güçlendirirken, hareket alanımızı da genişletecektir.
Üyesi olmak için birçok
yasayı çıkardığımız, eskimiş birçok mevzuatı güncelleştirdiğimiz Avrupa
Birliğinin ölçütlerine yakınlaşmamızın tam zamanıdır. Avrupa Birliği ve dünya
kriterlerine uyan üretim ve ihracat rakamları, bizleri, hiç şüphe olmasın,
rahatlatacaktır.
Mensubu olmaktan büyük
onur duyduğum AK Parti Hükümetinin bir yıllık icraatı, yarınlar için umut
aşılamaktadır hepimize. Örneğin, tarımın temeli olan tohumculuk faaliyetleri
Bakanlıkça desteklenmiştir. Buna ek olarak, sunî tohumlara ekipman desteği, yem
bitkileri desteği, su ürünleri yetiştiriciliği desteği ve sair destekleme
çeşitleri yoluyla yetiştiricilerimiz maddeten desteklenmiştir.
Bu arada, 2002 yılı
çiftçi kayıt sistemine dahil üreticilere 311 trilyon liralık mazot desteği
sağlanmıştır. Kalan miktarlarla 650 trilyon lira olarak gerçekleşecek bu
destekle, üreticinin maliyeti düşürülmüş olacaktır. Üreticimiz, mazotu yüzde 40
ucuza kullanmış...
BAŞKAN - Sayın Kiler,
sözlerinizi tamamlar mısınız.
VAHİT KİLER (Devamla) -
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Ayrıca, kredi borçlarının
biriken faizleri yüzünden üretim yapamayanlar için, haziran ayında çıkardığımız
bir kanunla, tarım kredi kooperatifleri ortağı 590 000 borçlu çiftçiden 543
000'inin toplam borcu 526 trilyon olarak yeniden yapılandırılmış ve bunun 138
trilyon lirası tahsil edilmiştir. Bir başka ifadeyle, çiftçinin borçlarının
yüzde 59'u affedilerek, 745 trilyonluk bir indirime gidilmiştir. Kısacası,
tarım kredi kooperatifleri ortağı çiftçilerin yüzde 92'si, Ziraat Bankası
borçlularının yüzde 80'i, bu uygulamadan yararlanmıştır. AK Parti olarak,
çiftçimizin sırtındaki kamburu kaldırıp, enerjisini yeniden üretime çevirmenin
mutluluğu içindeyiz.
Hükümetimiz ve Sayın
Bakanımız, sıkıntıları yeniden saptamıştır; bu noktada, ülkemizin gelişmişlik
kategorisine göre oluşturulacak tarımsal iller listesinde, Bitlis gibi, Ağrı
gibi, Bingöl gibi, Karadeniz'in, İç Anadolu'nun ortak dertlere sahip bütün
illerini, diğer iller seviyesine çıkaracak tedbirlerin alınacağından en ufak
bir şüphemiz yoktur.
Sayın Bakanımızın hakkı
gözeten yapısının farkındayız. Bu anlayışın kalıcı olacağına olan derin
inancımla, sizleri saygıyla selamlarken, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 yılı
bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kiler.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına dördüncü söz, Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz'ün. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Öksüz.
Sayın Öksüz, süreniz 9 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK Partinin iktidara gelmesiyle birlikte, piyasalar
düzelmeye, insanlarımızın devletine olan güveni artmaya başlamıştır. Yıllarca
halkımızın başına bela olan enflasyon canavarının beli kırılmış, tarımsal,
sanayi ve diğer tüm alanlarda büyüme başlamıştır. Geçmiş hükümetler döneminde
görülen aylık, hatta, günlük zamlar, yerini indirimlere terk etmiştir.
İnsan hakları ihlalleri azalmış, ülkemiz, demokratikleşme ve
Avrupa Birliği yolunda önemli mesafeler katetmiştir. AK Parti İktidarı,
çıkarmış olduğu yasalar ve almış olduğu tedbirlerle, Türkiye'yi dünya ülkeleri
arasında saygın bir konuma yükseltmiştir.
Her alanda olduğu gibi tarımsal alanda da önemli başarılara
imza atılmıştır. Tarımsal alanda geriye gidiş durdurulmuş, istikrarlı bir
büyüme yakalanmıştır. Unutmamak gerekir ki, tarım, ülkemiz ekonomisi açısından
çok önemli bir sektördür. Gıda üretiminin temeli tarımsal üretime
dayanmaktadır. Bu yüzden, tarım, sadece bu sektörde çalışanları değil,
yeryüzünde her insanı ilgilendiren bir sektördür. Hassas sektör olarak
nitelendirilen tarım, gelişmiş ülkelerin ekonomilerinde de önemli paylara
sahiptir.
Türkiye, tarım potansiyeli yüksek bir ülkedir. Tarımsal
üretimin üç temel öğesi olan toprak, su ve güneş, ülkemizde yeteri kadar
bulunmaktadır. Yetişmiş insan gücümüz mevcuttur. Tarımsal potansiyelimiz
değerlendirildiği takdirde, Türkiye, kendi kendine yeterli ülke olma
konumundadır. Ülkemizde tarım ve tarımsal üretim, ne yazık ki, geçen hükümetler
döneminde ihmal edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de tarımsal üretimin ve
çiftçilerimizin sorunları gerçekten çoktur. Sorunlar, çok kısa zamanda
çözülebilecek sorunlar değildir. Buna rağmen, tarımsal sorunların çözümünde AK
Parti Hükümeti önemli mesafeler almıştır. Çiftçilerimiz tarafından kullanılan
ve sorunlu hale gelen tarımsal krediler, 12 Haziran 2003 tarihinde çıkarılan
kanunla yeniden yapılandırılmıştır. Tarımsal krediler ile esnaf ve sanatkârlara
kullandırılan kredilerin faiz oranları düşürülmüştür.
Üretim maliyetlerini etkileyen en önemli unsur olan
enerjide, yani mazot girdisinde, özellikle 2003 yılı başından itibaren motorin
ve benzin fiyatlarında artış olmamış, indirimler sağlanmıştır. 2002 yılının
ocak-eylül döneminde tarımsal destekleme ödemeleri 1,114 trilyon lira iken,
2003 yılında tarımsal destekleme 2 katrilyon 545 trilyon liraya çıkarılmıştır.
2004 yılında ise, toplam tarımsal destekleme ödeneği 3 katrilyon 795 trilyon
liradır. Bu miktar, 2003 yılı ödeneğine göre yüzde 36'lık bir artış ifade
etmektedir.
DFİF için 2004 yılında 325 trilyon liralık bir ödenek
öngörülmüş olup, önemli bir kısmı tarımsal amaçla kullandırılacaktır. 57 nci
hükümet döneminde uygulamaya konulan şekerpancarı üretim kotalarının
daraltılması sonucu ulaşılacak alanlarda mısır, ayçiçeği, soya ve yem bitkileri
gibi alternatif ürünler ekimi yapan üreticilere telafi edici destekler
sağlanmıştır.
Hayvancılığın geliştirilmesi için, hayvancılık kararnamesi
kapsamında destekler artırılmıştır. Genetik ıslahın etkili ve yaygın hale
getirilmesi, belgeli damızlık kullanımının artırılmasıyla, arıcılık ve su
ürünleri yetiştiriciliğinin teşvik edilmesi için, 2003 yılı aralık ayı
itibariyle 91 trilyon TL hak sahiplerine aktarılmış olup, ödemeler devam
etmektedir.
2004 yılı bütçesine, hayvancılığın desteklenmesine yönelik,
200 trilyon TL tutarında ödenek tahsis edilmektedir. Kırsal Alanlarda Sosyal
Destek Projesi kapsamında her yıl 200 kooperatife hayvan vererek, her ay
ortalama 500-1 000 yoksul aileye destek sağlanmaktadır.
Tarımsal reformların belki de en önemlisi, çiftçi kayıt
sistemi ve buna bağlı olarak da bilgi sistemi oluşturulmuştur. Unutmamak
gerekir ki, köyden kente olan göçlerin temelinde ekonomik sorunlar yatmaktadır.
Köyden kente göçü azaltmak için, köylerdeki vatandaşlarımızın hayat
standartlarını yükseltmek zorundayız; yani, kalkınmayı kırsal alanlardan
başlatmak zorundayız. Tarım alanlarımız artık doğal sınırlarına ulaşmış olup,
daha fazla genişleme imkânımız bulunmamaktadır; bu nedenle, üretimi artırmak zorundayız.
Konya Ovası gibi verimli ovaların sulanması projeleri
öncelikle devreye konulmalıdır.
Tarım alanlarının gübrelenmesi hâlâ geçmişten gelen
alışkanlıklarla yapılmaktadır. Bu nedenle, yanlış gübreleme ve uygulamalar
sonucu birçok tarım alanımız çoraklaşmıştır.
Don olayları, sel, kuraklık gibi felaketler çiftçilerimizi
olumsuz etkilemektedir. Bu tür olaylardan çiftçilerimizin etkilenmemesi veya en
az etkilenmesi için hazırlanan tarım ürünleri sigortası kanunu taslağı, bu ay
sonuna kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmek üzere Başbakanlığa
gönderilecektir.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzün de bir sürü hizmetleri
olmuştur. Genel Müdürlüğümüz tarafından 2001-2002 kış sezonunda 567 721 kilometre yolda karla mücadele
yapılmış, 2002-2003 sezonunda karla mücadele edilen köy yolu uzunluğu yüzde 35
artırılarak 771 540 kilometreye yükseltilmiştir. 2002 yılında 1 932 üniteye
içmesuyu götürülürken, 2003 yılında içmesuyu götürülen ünite sayısı 3 872'ye
çıkarılmıştır. 2002 yılında püremanet usulüyle sadece bir gölet inşaatı
bitirilirken, 2003 yılında 6 adet sulama göleti yapılarak çiftçilerimizin
hizmetine sunulmuştur.
Tarım sektörünün ve çiftçilerimizin sorunları, kısa zamanda
çözülecek sorunlar değildir. Bu sorunların çözümünde kararlı ve sağlam
adımların atılması şarttır. Tarımsal işletmelere ait araziler üzerinde,
yatırım, sermaye, vergi, istihdam ve benzeri teşviklerin gerçekleştirileceği
organize tarım bölgeleri ve havzalarının oluşturulması gerekmektedir.
2003 yılında 200 000 metre delikli drenaj borusu döşenmiş ve
18 000 dekar arazinin drenaj sorunu çözülmüştür.
Ayrıca, yıllardan beri atıl durumda bekleyen ve çürümeye
terk edilen toplam değeri 2,5 milyon dolar olan iş makinelerinin bakımı
yapılarak, ülke ekonomisine kazandırılmıştır.
Tarım kredi kooperatifleri yeniden yapılandırılarak,
tarımsal desteklemede daha aktif ve etkili hale getirilmelidir. Gıda sektörünün
temelini oluşturan tarım sektörü, bence, en çok desteklenmesi gereken bir
sektördür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Öksüz...
Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - Hükümetimizin tarım sektörünün
sorunlarına daha çok ağırlık vermesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Öksüz.
Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun
son sözcüsü, Diyarbakır Milletvekili Sayın Ali İhsan Merdanoğlu.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ İHSAN MERDANOĞLU (Diyarbakır) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına bağlı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü 2004 yılı bütçeleri üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, kırsal kesime, ulaşım,
kanalizasyon, iskân gibi sosyal altyapı ve sulama, arazi toplulaştırma, toprak
koruma, tarla içi geliştirme, tarımsal altyapı hizmetlerini götüren, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığına bağlı, katma bütçeli, tüzelkişiliğe sahip kamu kurumudur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün 2004 yılı bütçesi 1 katrilyon 695 trilyon lira olup, yatırım için,
toplam 361,1 trilyon lira ödenek ayrılmıştır. Kuruluşun bütçesinde, geçen yıla
göre, ortalama yüzde 33'lük artış sağlanmıştır.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 81 ilde, yaklaşık 77 000
yerleşim birimine, 291 000 kilometrelik köy yolu ağıyla ulaşım hizmeti
vermektedir. Geniş bir coğrafyaya sahip ülkemizin yukarıda arz ettiğim yerleşim
yerlerinde yaşayan 14,5 milyon nüfusunun yüzde 95'ine, ünitelerin ise yüzde
88'ine yeterli ve sağlıklı içmesuyu götürülmüştür. İçmesuyu hizmeti götürülen
ünitelerin yüzde 55'i şebekeli, yüzde 32'si ise çeşmeli suya sahiptir.
Değerli milletvekilleri, temiz bir gelecek için, doğal
arıtma sisteminin uygulamasına, en geç üç yıl içerisinde, kanalizasyon tesisi
olan bütün köylerimizde başlanacaktır. Hiçbir hükümete nasip olmayan bu çevreci
hareket, AK Parti İktidarında, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün aracılığıyla
geliştirilecektir.
Köy Hizmetlerinin bir yıl önceki yapmış olduğu hizmetlere
kısa başlıklarla baktığımızda, 1,3 milyon hektarda sulama suyu, 1 000 000
hektarda tarla geliştirme hizmeti, 322 000 hektarda arazi toplulaştırması, 326
000 hektarda arazi ıslah çalışması, 388 000 hektarda toprak muhafaza hizmetini
ve çeşitli meralardaki hayvanların içmesuyu için de 2 800 adet gölet yapımını
görmek mümkündür.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün toprak ve su kaynakları
veri taban projesini bir an önce tamamlaması, ülkemiz için çok önemlidir.
Diğer yandan, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, içmesuyu
hizmetinde 2003 yılını atılım yılı olarak belirlemiştir; bu yılın sonunda 3 872
ünite içmesuyuna kavuşmuş olacaktır.
Bu arada, atıl bekleyen, çürümeye terk edilmiş, toplam
değeri 2,5 milyon dolar olan makineler ülke ekonomisine kazandırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, 53 500 personel ile 18 000 araçtan oluşan dev bir makine parkına
sahiptir. Biz, bu büyük insan ve makine gücünü harekete geçirerek, en yüksek
verimi almayı, hizmeti aksaksız ve eşit oranda götürmeyi amaçladık.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, yaptığı işten, hiçbir ek
kaynak almadan, 1 trilyon 22 milyar TL tasarruf sağlamıştır. Bu nedenle, Genel
Müdürlük personeli ve çalışanlarına bu gayretlerinden dolayı teşekkür ediyorum.
Türkiye'nin sorunlarını çözme kararlılığındaki AK Parti
Hükümeti, her alanda olduğu gibi köy hizmetleri alanında da etkin bir kamu
hizmeti gerçekleştirmek amacıyla, yerel yönetim tasarısını ve kamu yönetimi
temel kanunu tasarısını hazırlamıştır. Bu yasaların yürürlüğe konulması
halinde, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü faaliyetlerinin bir kısmı belediyelere,
diğer bir kısmı ise il özel idarelerine devredilecek, böylece, söz konusu
hizmetler daha verimli ve etkin bir yapıya kavuşturulmuş olacaktır.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Demin Köy Hizmetlerini
methediyordun; ne oldu?!
ALİ İHSAN MERDANOĞLU (Devamla) - Türk tarımında uzun vadeli
düşünmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle, tarımsal ar-ge çalışmalarına çok
önem vermek, geliştirmek zorundayız.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının diğer bir kuruluşu olan
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, tarımın bünyesindeki aksaklıkları gidermeye
yönelmiş, teknolojik gelişme ve verimliliği dikkate alan, çiftçi gelirlerinin
yükseltilmesini amaçlayan bir kurumdur. Miras hukukumuz ve bazı kuruluşlarca
yapılan altyapı faaliyetlerine bağlı olarak sürekli küçülmekte olan tarımsal
arazilerimiz, ülke tarımının en büyük sorunlarından biridir. Bu sorunları
çözmek üzere, uygulama alanlarında arazi toplulaştırma çalışmaları
yapılmaktadır. Aynı konuyla ilgili olarak Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
çalışmaları da var. İki kurumun birlikte hareket etmesi halinde ise, hizmete
hız kazandırılacaktır. Bugüne kadar, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce,
Şanlıurfa İlinde 136 000 hektar parçalı arazi toplulaştırılmış, ayrıca, 88 000
hektarlık alanda da bu çalışmalara devam edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şanlıurfa gibi,
Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şırnak ve Batman İlleri de GAP kapsamında olan
illerimizdir. Devlet Su İşlerince bu illerimizde sulama projelerinin
gerçekleştirilmesi esnasında meydana gelebilecek veya var olan arazi
parçalanmalarının önlenmesi için, Şanlıurfa İlinde uygulanan arazi
toplulaştırma projelerimizin bu illerimizde de başlatılması, ülke tarımına,
dolayısıyla ekonomimize katkı sağlayacaktır. Bu projelerle, toplulaştırma
yapılan alanlarda Devlet Su İşleri tarafından inşa edilecek sulama kanallarının
maliyetinde yüzde 30 tasarruf sağlanacak ve randımanda yüzde 35'lik artış
gerçekleşecektir. Sonuç olarak, toplulaştırma projelerinin tamamlanmasıyla,
birim alanda elde edilen ürün miktarında en az yüzde 25 artış sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu
Bölgemizdeki illerimizde çok sayıda topraksız çiftçi ailesi bulunduğundan,
yöredeki hazine arazilerinin topraksız çiftçi ailelerine dağıtılması projesine
önem verilmelidir. Bu projeyle, başta büyük şehirlere olmak üzere, ülke
genelinde göç önlenecek, göçün önlenmesiyle, bu araziler de değerlendirilmiş
olacaktır.
Ülkemizde arazi toplulaştırması ve arazi ıslahı çalışmaları,
hem Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce hem de Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce
yürütülmektedir. Ülke kaynaklarının daha ekonomik kullanımının sağlanması,
çokbaşlılığın ve yetki karmaşasının ortadan kalkması için, benzer görevleri
yürüten kuruluşlar tek bir çatı altında birleştirilerek hizmetlerin tek elden
yürütülmesi sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toprak ve su
kaynaklarının geliştirilmesinde, tarımsal altyapının oluşturulması, kaynakların
yönetimi ve etkin kullanımına yönelik çalışmaların önemi bulunmaktadır. Sınırlı
olan toprak ve su kaynaklarının tahsisi, kullanımı ve yönetimine yönelik
gerekli tedbirler alınarak, kırsal alanda yaşayan insanlarımızın bu sahalardan
daha fazla yararlanmaları ve ekonomik fayda elde etmeleri sağlanmalıdır.
Kalkınma planının öngördüğü, ekonomiye kısa sürede katkıda bulunacak sulama
projelerine öncelik verilmeli, sulanan arazilerin tarla içi geliştirme ve arazi
toplulaştırılması hedeflerinin gerçekleştirilmesi için her türlü gayret
gösterilmelidir. Arazi kullanımı ve toprak koruma yasası çıkarılmalı, tarım
arazilerinin amaç dışı kullanımlarının önlenmesine yönelik tedbirler
alınmalıdır.
Ağır erozyon problemi yaşayan ülkemizde, çevreyi ve
sosyoekonomik koşulları göz önüne alan tedbirler devreye sokularak, çölleşmeyle
mücadele ulusal eylem planı yürürlüğe konulmalıdır.
Köy imar planları hazırlanarak, köy gelişme alanları
belirlenmeli, sağlıklı kırsal yerleşim alanları oluşturulmalıdır. Kırsal alana
götürülen tüm hizmetlerin etüt, proje, uygulama ve işletme aşamalarına,
yararlanıcıların katılımları sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, Tarım Bakanlığı Köyişleri
Genel Müdürlüğü ile Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2004 malî yılı
bütçelerinin hayırlı ve uğurlu olmasını diler; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Merdanoğlu, teşekkür ederim. Ayrıca,
uyarımıza da hiç gerek bırakmadan konuşmanızı süresinde tamamladınız.
Sayın milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ilk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş'in.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; devlet aygıtımızın motoru konumundaki İçişleri
Bakanlığını, böyle kısa bir süreye sığdırarak konuşmak, kuşkusuz olası
değildir, doğru da değildir. Bu nedenle, sunuşum, öncelikli birkaç konuyla
sınırlı kalacaktır. Değinmek istediğim ilk konu, kamu yönetimiyle ilgilidir.
Sayın milletvekilleri, kamu yönetimi yapımızın eskimişliği,
çağdışı kalmışlığı, bilgi toplumunun demokratik gereksinmelerine yanıt
veremediği gerçeği, geçtiğimiz bir yıl içerisinde de değişmemiştir. Kamu
yönetiminin yeniden yapılandırılması iddiasıyla yürütülen çalışmaların ürünü
olarak sunulan kamu yönetimi temel yasası da, açıklanan şekliyle, bu konudaki
beklentileri karşılayacak içerikten yoksundur.
Hükümetin bu konudaki tasarımı, kamu yönetim alanını 10
kadar yeni yasayla düzenlemeyi öngörmektedir. Temel yasa bunlardan sadece
birisidir ve biz, temel yasa dışındaki düzenlemelerin içeriğini ve niteliğini
henüz bilmemekteyiz. Anılan 10 kadar düzenleme yasalaştığında, yönetimin
bütünlüğü ilkesine uygun olarak, kamu yönetim alanının tamamını örtmesi, bu 10
kadar yasa bir araya geldiğinde anlamlı bir bütün oluşturması, yani, birbirini
tam bir uyumla desteklemesi ve tamamlaması vazgeçilemez koşullardır. Bu
koşulların bu düzenlemeyle gerçekleşip gerçekleşmediğini de bilememekteyiz. Bu
bilgi noksanlığı giderilmeden temel yasa tasarısını tek başına Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine sokmak son derece yanlış olur. 10 ucu açık, 10 ucu
karanlık bir projeye oy istemek ya da oy vermek, yasama görevinin ciddiyeti ve
saygınlığıyla bağdaşamaz.
Önerim şudur: Bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulmamış olan tasarıyı, lütfen, tamamlamadan, olgunlaştırmadan,
düzenleme alanlarını belirli hale getirmeden Meclis gündemine taşımayın.
Ayrıca, bu alandaki tüm tasarıları ya hep birlikte eşzamanlı olarak ya da tek
metin halinde sunmanın daha uygun olabileceğini de lütfen düşünün ve
değerlendirin. Kaldı ki, tasarı bu haliyle, Anayasaya, sosyal devlet ve üniter
devlet ilkelerine, evrensel kamu hizmeti anlayışına, kamu hizmetinin üretme
yükümlülüğüne, yetki genişliği kavramına, kamuda çalışanların kazanılmış
haklarına ağır ve kabul edilemez aykırılıklarla sakattır. Temel yasa tasarısı
ve ilgili diğer yasa tasarıları, bu aşamada, toplumun örgütlü ve ilgili tüm
kesimlerinin katkı ve katılımıyla yeniden tartışılarak, sakatlıklarından
arındırılarak yeterince olgunlaştırılmalı ve üzerinde toplumsal bir uzlaşma
sağlandıktan sonra Meclise sunulmalıdır. Acele edilmemeli, aceleye
getirilmemelidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının
sorumluluğunun önemli ve öncelikli bir bölümünü de, içgüvenlikle ilgili
görevler oluşturmaktadır. Ulusumuzun, toplumumuzun özgün yapısıyla, ülkemizin
ayrıcalıklı konumu, içgüvenlik alanında çok özel duyarlılıkların ve zorlukların
da kaynağıdır. Bu duyarlılık ve zorlukların, giderek yükselmekte olduğunu da
bilmekteyiz. Bu nedenle, içgüvenlik, kamu düzeni anlayışımızı ve örgütümüzü, bu
yükseliş trendine uygun olarak sürekli geliştirmek, çağdaşlaştırmak göreviyle
yüz yüzeyiz.
Polis eğitiminde üniversite ve yüksek eğitimin hedef
alınması önemli bir aşamadır, çok önemli bir aşamadır; ancak, asıl önemli olan,
öğrencinin ne için eğitildiğidir; çünkü, eğitim, bir tür üretimdir, insan
odaklı bir üretimdir.
Polislik, sadece mesai saatleri içerisinde yapılan sıradan
bir iş değil, bir kimliktir, bir kişiliktir, ahlaktır, insan sevgisidir.
Polisi, çağdaş demokratik toplumun huzur, güven ve mutluluğunu sağlayacak polis
olarak eğitmeliyiz. Hedefimiz, dürüst, çalışkan, cesur, adil, sabırlı,
güvenilir, güleryüzlü, aydınlık yüzlü polis modeli olmalıdır. Eğitim programı
da, bu tip polisi üretmeye elverişli olmalıdır.
Çağdaş içgüvenlik örgütü ve kavramı, artık, yasakların,
şiddetin, zor ve zorlamanın simgesi değil, özgürlüklerin, haklılıkların, hukuk
devletinin, laik demokratik cumhuriyetin ve toplumsal esenliğin güvencesi
olmalıdır.
İnsanlarımız, artık, televizyon ekranlarında, herhangi bir
toplantı ya da gösteri sırasında, gençleri ya da işçileri ya da memurları ya da
diğer katılımcıları acımasızca döven, saçından sürükleyerek tıka basa araçlara
dolduran güvenlik görevlilerinin can acıtan görüntülerini izlemek istemiyorlar.
Bu tür görüntülerden mutsuz oluyorlar, üzüntü duyuyorlar, inciniyorlar, bu tür
görüntüler son bulsun istiyorlar. Bu özlemi gerçekleştirmek, en öncelikli
devlet görevi olarak algılanmalı ve bu doğrultuda gereken iyileştirmeler, bir
dizi halinde, daha fazla ertelenmeden yerine getirilmelidir. Örneğin, polisin
özlük hakları ve çalışma koşullarıyla ilgili, adlî kolluğun kurulmasıyla
ilgili, yeni görev tanımıyla ilgili, yeni modern örgütlenme ve konuşlanma
düzeniyle ilgili, ileri teknolojik donanımla ilgili MERNİS verilerinden
yararlanarak nüfus ve kişi hareketlerini izlemeyle ilgili, en önemlisi yeni
haberalma ve değerlendirmeyle ilgili iyileştirmeler yapılabilir ve polisin
etkinliği artırılabilir.
Sayın milletvekilleri, özellikle, içgüvenlik örgütümüzün,
çağdaş ölçütlere uygun olarak yeniden dizayn edilmesini öneriyorum. Yeni
düzenleme, tüm ülke içgüvenliğini bir bütün olarak, yani, hem kentsel hem
kırsal yerleşim alanlarını kapsamalıdır. Bu yaklaşımın doğal sonucu olarak, kırsal
alana özgü yeni tür bir içgüvenlik örgütlenmesi de, artık, yapılandırılmalıdır.
Bu konuda kimi çağdaş, demokratik ülkelerde olduğu gibi, sivil, profesyonel,
özel eğitimli elemanlardan oluşacak kırsal polis örgütü modeli ya da benzeri
bir yapı önerilebilir, tartışılabilir. Bu örgütlenme, yüzelli yılı aşan bir
süredir kırsal alan içgüvenlik görevini başarıyla yürütmüş olan Jandarma Genel
Komutanlığının eşgüdümü ve yönlendirmesiyle, hatta, bu kaynaktan gelecek
komutan, yönetici ve uzmanların gönüllü katılımıyla, zaman içinde yeni yapıya
dönüştürülerek, oluşturulabilir. Bu, bir planlama seçeneği olarak
düşünülebilir. Önemli olan bu konunun, artık, ertelenmemesidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu aşamada terör
konusundaki görüşlerimi, eleştirilerimi ve kaygılarımı dikkatinize sunmak
istiyorum: Özgün konumumuz ve koşullarımız nedeniyle, ulusumuz sürekli terör
tehdidi altındadır. Bu durum, son otuz yıldır süregeldi ve bugünkü bölge ve
dünya koşulları, kestirilebilir gelecekteki dünya koşulları nedeniyle de
süregideceğe benzemektedir. Terörün, bu süreçte, geliş sürecinde yol boyunca
teknik, nitelik, yöntem ve hedef değiştirerek, farklılaşmakta olduğunu,
giderek, ilansız savaş, ilan edilmeden savaş düzeyine dönüştüğünü gözden
kaçırmamalıyız.
Bugün tüm dünyayı tehdit eden yeni tür terör, yeni kuşak
terördür; küresel donanımlı, kürsel yönelimli, küresel bağlantılı terördür.
Doğru okumak zorundayız.
Kasım ayının ortalarında İstanbul'da yaşanan terör eylemleri
sırasında, içgüvenlik örgütümüz, son derece enerjik bir çalışmayla olayların
geliş sürecini ve sorumlularını saptamıştır. Bu, kutlanmayı hak eden bir
başarıdır. Ancak, yine aynı eylemler ve özellikle beş gün arayla
gerçekleştirilen ikinci aşama eylemler, içgüvenlik örgütümüzün terör
girişimlerini ve örgütlerini önceden haber alma, hızla alarma geçme, izleme ve
önleme konularında noksanlıkları olduğunu da göstermiştir. Bu somut
göstergeler, bu noksanlıkların hızla tamamlanması zorunluluğunu da gündemimize
taşımıştır.
Bu gereksinmeyi karşılamak bağlamında, sürekli stratejik
çalışmalar yapan, gelecekteki terör tehdidinin olası boyutunu, şeklini
kestirerek tehditle orantılı ve uygun önlemler geliştiren özel bir uzman birim
oluşturulabilir.
Teröre karşı önleyici ve caydırıcı çalışma programı,
toplumsal katkıyı, sivil toplum örgütleriyle dayanışmayı da kapsayacak yönde
boyutlandırılmalıdır. Yani, değerli milletvekilleri, toplumun, terör karşısında
bilgili, donanımlı ve aktif olarak tavır alma bilinci, ulusun dokusuna
işlenmelidir.
Terörü önlemenin ve caydırmanın bir aracı da, sayın
milletvekilleri, terör eylemcisini hiçbir aşamada bağışlamamaktır; küçük
beklentilerle ona yakın görünmemektir; onu mazur görmemektir. Terör suçu
tasarlayanlara verilecek en etkin mesaj, suç işleyenin, mutlaka, yakalanacağı,
yargılanacağı, cezalandırılacağı, cezalandırılacağı ve cezasının sonuna kadar
çektirileceği, yani infaz edileceği kararlılığıdır.
Ulusun ortak değerlerine, mutluluğuna kasteden terör
suçunun, sıradan bir suç olmadığı, Anayasamızın ölüm cezası öngördüğü iki suç
türünden biri olduğu, affedilemez, en azından kolay affedilemez bir suç olduğu
bilincinin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Devletine, toplumuna silah çekeni
hoşgörmek, affetmek; devletine, toplumuna ve rejime sahip çıkanları
cezalandırmakla eşanlamlıdır. Bu anlamda, Topluma Kazandırma Yasası yanlış ve
yararsız olmuştur. Af ya da bağışlama, ancak ve sadece toplumsal barış aracı
olarak, çok sarsıcı toplumsal olaylardan sonra ve çok sınırlı ölçüde
kullanıldığında toplumun esenliğine katkı yapabilir. Topluma kazındırma
maskesiyle, uyduruk bir gerekçeyle, yapay bir beklentiyle ve dış sipariş
üzerine yasalaştırılan düzenlemeler, gördük ki, sorunu çözmedi, çözemedi,
tüketmedi, tüketemedi; aksine, yeni sorun ve sorunlar üretti, yeni aşkın ve
aşırı istem ve beklentiler üretti, o kadar. Dilerim, bu yanlışın gelecekteki
bedeli daha ağır olmasın.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı
bütçesinin, Bakanlık örgütüne, toplumsal esenliğe ve mutluluğa katkı yapmasını,
yararlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güneş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci söz, Çanakkale
Milletvekili Sayın İsmail Özay'ın.
Buyurun Sayın Özay. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZAY (Çanakkale) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı kamu güvenliğini sağlayan önemli bir
bakanlığımızdır. Bakanlığın son yıllarda hızla gelişen birimi Sahil Güvenlik
Komutanlığıdır.
Denizler günümüzde gelişen yeni ekonomi alanlarıdır. Denizlerde
insan ve mal kaçakçılığı artarken, denizden yararlananların yarattığı kirlilik
ve avlanmayla ilgili deniz canlılarına verilen zararlar önemli bir sorunu
oluşturmaktadır.
Avrupa'nın en geniş deniz alanına sahip olan ülkemizde bu
alanların kontrol altında tutulması büyük önem taşımaktadır. Bu anlayışla görev
yapan sahil güvenlik botları, suç işlenen bölgeye ulaşana kadar, suç
işleyenler, kirlilik yaratanlar veya kaçak balıkçılık yapanlar, suç delillerini
ortadan kaldırabilmektedirler. O nedenle, botların havadan desteklenmesi,
artık, günümüzde, çok önemlidir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesine baktığımızda, verilen
ödeneğin azlığı, bu konuya yeterince önem verilmediğinin açık bir
göstergesidir. Ayrılan 102 trilyon 350 milyar lirayla, güvenlik güçlerinin
hareket yeteneğini artıracak araçları almak ve teknolojik gelişmelere yetişmek
mümkün değildir. Sahil Güvenlik Komutanlığının idarî ve teknik personeli
askerdir. Asker olarak iyi eğitim alan bu personelin, deniz ekolojisi,
balıkçılık, tarihî eser kaçakçılığı, sivil yaşamın gerçekleri gibi konulardaki
bilgileri, maalesef, eksiktir. Bu nedenle, suçlu ile suçsuzun ayırt edilmesinde
bazı güçlükler ve yanlış anlaşılmalar ortaya çıkmaktadır. Özellikle, ekonomik
durumları yetersiz olan kıyı balıkçıları, bu yanlış anlaşılmalardan büyük zarar
görmektedirler. Bunun önlenebilmesi için, sahil güvenlik yetkilileri ile
balıkçılık kooperatiflerinin veya balıkçıların temsilcileri belli zamanlarda
sorunların ele alındığı toplantılar yapmalıdırlar.
Jandarmanın görev yaparken
halkla ilişkileri de çoğu zaman halkın yakındığı ilişkiler içerisinde
gelişmiştir. İnsan haklarının en önemli gündemi oluşturduğu günümüzde,
devletçe, bu konuya daha çok özen gösterilmelidir. Son yıllarda, Jandarmanın,
karayollarında kontroller yapması hoş karşılanmamaktadır. Görevlilerin,
ellerinde çapraz tutuşlu silahlarla yaptıkları bu kontroller, sivil ve askeri
idare gibi geçmişte kalan değerlendirmelere zemin hazırlamaktadır. Bu
eleştiriler gündeme geldiğinde, özellikle insan kaçakçılarına karşı önlem almak
için bu kontrollerin yapıldığından söz edilmektedir. Ancak, sivilleşme ve
Avrupa değerlerini gündemine alan ülkemizin, daha evrensel bazı uygulamaları
bulması hiç de zor değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bizim yönetsel yapımıza göre, yerel yönetimler, bir bütün olan
idarenin iki parçasından birini oluşturur. Yerel yönetimlerin merkezî idareyle
eşgüdümünü sağlayan kurum İçişleri Bakanlığıdır. İçişleri Bakanlığı, yerel
yönetimlerin merkezî idaredeki temsilcisi, haklarının savunucusu, onun
yardımcısı olarak algılanmalıdır. Bu anlayışla baktığımızda, İçişleri
Bakanlığı, geçen yıl, bu görevlerinden dolayı, maalesef, sınıfta kalmıştır ve
üzülerek söylemek gerekirse, gelecek için de hiç ümit verici değildir.
Belediyelerin
çalışmalarını iyileştirebilmek için, yasal düzenlemeye gerek duymadan, Bakanlar
Kurulu kararıyla yapılabilecek birçok iyileştirme önerisi, Sayın Bakan
tarafından gündeme bile getirilmemiştir. Başbakanın geçmiş siyasî konumuna,
hükümet ve acil eylem planındaki yerel yönetim söylevlerine bakarak, bu
hükümetin, sanki, yerel yönetimlere önem vereceği gibi bir izlenim uyanmıştı
başlangıçta; ancak, geçen yıl bunun böyle olmadığı çok iyi anlaşılmıştır.
Belediyeler, Türk
belediyecilik tarihinin en sıkıntılı yılını geçtiğimiz yıl yaşamışlardır.
Hükümet, göreve başladıktan sonra ilk yaptığı bütçede, Anayasaya aykırı
olduğunu bilerek, belediyelerin bütçeden aldığı payı yüzde 1 azaltarak, belediyelere
ilk önemli darbeyi vurmuştur.
Geçen iktidar, bir
kararname düzenleyerek, sokak aydınlatmasıyla ilgili yükümlülükleri
belediyelerin üzerine yıkmıştı. Belediyeler, Danıştaya dava açarak, bu
uygulamanın durdurulmasıyla ilgili yürütmeyi durdurma kararları aldılar. Hükümet,
bu mahkeme kararlarına uymayarak, belediyelere borç faturaları göndermeye devam
etti. Belediyeler, şu anda, 500 trilyona yakın borçlandırıldılar. Bu konuya,
belediyeler lehine çözüm bulması gereken Enerji Bakanı, bütçe görüşmeleri
sırasında "bu durum, akıl karıştıran bir durumdur" diyerek, herhangi
bir çözüm getirmemektedir. Başbakan da, İçişleri Bakanı da, bu haksızlık
karşısında ne seslerini çıkarmışlardır ne de bir önlem önermişlerdir.
Belediye gelirlerinin
artırılacağı, bu hükümetin söz verdiği konuların başında gelmektedir. Geçen
yıl, belediye gelirlerini artıran hiçbir karar alınmamış, verilen söz ve sözler
yerine getirilememiştir. Oysa, bazı iyileştirmeler için, kanunî düzenlemeye
bile gerek yoktur.
Belediye Gelirleri
Yasasındaki harç ve vergiler, oniki yıl önce sosyal demokratların hükümette
bulunduğu bir dönemde güncelleştirilmişti. Bugün, bu güncelleşmeyi yapmak,
sorunu Bakanlar Kurulunun gündemine getirmek, ne belediyecilikten gelen
Başbakanın ne de İçişleri Bakanının aklına gelmiştir.
Maliye Bakanımız, bütçe
sunuşunda, ihracatçıların KDV alacaklarına kolaylık getirildiğinden bahsederek
övünmektedir; ama, belediyelerin trilyonlarca lira KDV alacaklarına karşı aynı
kolaylığı getirmeyi ağzına bile almamaktadır ve belediyelerin idarî kararlarla
düzenlenebilecek daha birçok sorunu varken, sahipsiz kalan belediyelerin bu
sorunlarına da çözüm getirilememiştir.
Hükümet, yerel yönetim konusu gündeme geldiğinde
"reform" sözcüğünü çok kullanmaktadır. Reformdan hükümetin ne
anladığını görmek için son günlerde çıkarılan üç yasaya bakmak yeterlidir.
Bunlardan birincisi, pergel yasasıdır. Bu yasaya göre, dünyanın hiçbir
ülkesinde görülmeyen yöntemle, mizah konusu bir uygulama önerilerek, büyükşehir
belediye sınırları, hükümet konağının tepesine konan bir pergelle
belirlenmiştir. Bir diğer komik reform anlayışı da, Denizli'de uygulanmaya
çalışılan, bütün şehir belediye yasasıdır. Halkın haberi olmadan, geceyarısı
baskınıyla yasalaşan bu model, AKP sayesinde, dünya yerel yönetimler tarihinde
garip bir yöntem olarak yerini alacaktır. En acımasız olan belediye reformu da,
belediyelerin kapatılması yasası olmuştur. Akşam, belediye sınırları içerisinde
uyuyan vatandaşlarımız, sabah, köyde uyanmışlardır. Bu uygulama da dünyada örneği olmayan tek
reformdur.
Değerli arkadaşlarım, bu "reform" sözcüğünü
gerçekten sulandırdınız. Sizden, gelecek nesiller adına, çocuklarımız adına bir
isteğim var: Ne olursunuz, şu "reform" sözcüğünü kullanmayın; yeni
yetişen çocuklar, sizin uygulamalarınıza bakarak, reformun, dağıtmak, kırmak ve
bozmak olduğunu zannedecekler.
Sırası gelmişken söyleyeyim, şu Avrupa Yerel Yönetimler
Özerklik Şartına 1992 yılında koyduğumuz çekinceleri artık kaldırın. Bunun için
kanuna falan gerek yok; Bakanlar Kurulu kararıyla 11 kısımdan oluşan, nerede
ise metnin yarısını oluşturan bu çekinceleri korumak, artık, Türkiye'ye
yakışmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlayışınızla
yerel yönetimlerde reform yapamayacağınız iyice anlaşılmıştır; ancak, bazı
değişiklikler getireceğiniz belli olmuştur. Bu değişiklikleri yaparken, yetki
düzenlemesi, denetim ve yönetimlerin demokratik yapılanması konusunda dikkatli
olmalısınız. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, başta belediyeler olmak
üzere, bazı yetkilerin yerel yönetimlere devrini öneriyoruz; ancak, yerel
yönetimlerin kapasitesini artırmadan, demokratik denetim ve yerel yönetim
yapılanmasını gerçekleştirmeden, aceleyle yapılmasını desteklemiyoruz.
Özellikle, eğitim ve sağlık gibi sosyal devletin en önemli görevlerini zaafa
uğratacak aceleci düzenlemelere karşıyız. Laik eğitimin tartışıldığı, gerici
eğitim arayışlarının bulunduğu bir ortamda eğitimi yerelleştirmek, en büyük
yanlışlık olacaktır. Eğitim birliğine zarar vermeden eğitim hizmetlerinin bir
kısmının yerelleştirilmesi, gerçek bir yerel yönetim reformuyla olabilir. Bu
da, laik eğitim tartışmalarının olmadığı, öğretmenlerin grevli, toplusözleşmeli
sendikal haklarını elde ettikleri; öğrenci ve veli örgütlenmelerinin
kurumsallaştığı ve eğitim yönetimine katıldığı bir ortamda gerçekleşebilir.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu sürecin, toplumun önünde tartışılarak
planlanmasına ve buna göre bir düzenleme yapılmasına katkı vermeye hazırız.
Yapılacak yerel yönetim değişikliğinde önem verdiğimiz diğer
konu, denetimdir. İdarî, hukuksal ve demokratik denetim birlikte ele alınarak
denetim konusu çözümlenmelidir. Buna göre, yerel yönetimler üzerinde merkezî
idarenin her türlü vesayet yetkisi kaldırılmalıdır. Yargı denetimine ağırlık
verilmelidir. Belediye Meclislerinin yetkilerinin artırılması, seçilmişlerin
halk tarafından geri çağırılması ve referandum gibi demokratik düzenlemeler
yapılarak, demokratik denetim geliştirilmelidir. Bu anlayışları taşımayan yerel
yönetim reformu "reform" adını taşıyamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özay, buyurun; sözlerinizi tamamlar mısınız.
İSMAİL ÖZAY (Devamla) - Üstelik, reform, demokrat bir
tartışma ortamında gerçekleşir. Parlamentodaki çoğunluğun arkasına sığınarak,
toplumun bütün kesimleriyle tartışmadan yapılacak düzenlemeler ise, baskın
yasaları olarak anılır. Özellikle iktidarınız, gece yarılarını kullanarak böyle
yasalar çıkarmakta oldukça başarılı gözükmektedir.
Tüm olumsuzluklara rağmen, Bakanlığın bütçesinin topluma
yarar getirecek çalışmalara dayanak oluşturmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özay.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Muğla
Milletvekili Sayın Gürol Ergin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde, görüşlerimi açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, büyük Türk
Ulusunu ve sizleri, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tarım -hepimiz biliyoruz- Türkiye'de
çok büyük bir öneme sahip. Büyük önemine karşın, ülke tarımı, sürekli kan
kaybediyor. O denli kan kaybediyor ki, bu yılın üçüncü çeyreğinde, kırsal
kesimde, işsiz sayısı 480 000 artmış bulunuyor.
Değerli arkadaşlarım, Genel Kurulda daha önce de belirttiğim
bir üzüntümü, bugün, burada, tekrar etmek istiyorum. Köy Kanunundaki "köy
topraklarının yabancıya satılamayacağı" hükmü, bu Mecliste, 3 Temmuz 2003
tarihinde kabul ettiğiniz bir yasayla kaldırdınız. Bu yasayı çıkarmakla ne
büyük bir yanlış yaptığınızı, her geçen gün daha iyi anlayacaksınız; çünkü,
yabancılar, şimdiden, hiç vakit geçirmeden, köy arazilerini satın almaya, Türk
köylüsünü kendi toprağında yabancı yapmaya, ırgat durumuna düşürmeye
başlamışlardır; bunu, özellikle belirtmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'ye, tarımda, uluslararası
kuruluşlar tarafından dayatılanlar, aslında, gelişmiş ülkelerin hiçbirinde
olmayan uygulamalardır. Hiç düşündünüz mü, Avrupa Birliğine uyum bağlamında
bizden her şey isteniyor da, niye Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikasına uyum
için, Türk çiftçisine de, Avrupa Birliği çiftçisine verildiği ölçüde, müdahale
alımı, prim, telafi edici ödeme, depolama, kırsal kalkınma, gübre, tarım ilacı,
tohumluk desteği gibi desteklerin verilmesi koşulu aranmıyor. Bu hususa da
dikkatinizi çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, 2003 bütçesi, Türk köylüsünün, Türk
çiftçisinin bir yılını alan, gelecek umudunu söndüren bir bütçeydi. 2004 yılı
bütçesi ise, bunun kötü bir kopyasıdır. Acil eylem planında, Sayın Başbakan,
Kasım 2002'de şöyle söylüyordu "Tarımda doğrudan gelir desteğini daha
doğru uygulanabilir hale getireceğiz" ama, bu konuda hiçbir şey yapılmadı.
2003 yılının destekleri 2004 yılında verilecek. Ayrılan ödenek 3 katrilyon ve
bunun yaklaşık 2,2 katrilyonu 2003'ün doğrudan gelir desteği olarak verilecek.
Değerli arkadaşlarım, 2003'ün doğrudan gelir desteğini
2004'te vereceksiniz, 2002'nin primlerini hâlâ tamamlamış değilsiniz, hâlâ
bugün Milas'ta 2002 yılının zeytinyağı primini alamayan çiftçiler var. Siz,
şimdi 2003'ün primlerini 2004'te, doğrudan gelir desteğini 2004 yılında
vereceksiniz; peki, bu çiftçinin 2003 yılı ne olacak? 2003 yılını
buharlaştırıyor musunuz? Çiftçinin elinden bir yılını alma hakkını kendinizde
nasıl buluyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)
Dünyada hiçbir ülke yok ki, bizim gibi bütün tarım
desteklerini kaldırıp, yerine yalnızca doğrudan gelir desteğini uyguluyor
olsun, onu da bir yıl gecikerek ödesin.
Sayın Başbakan, yine aynı konuşmasında "Türkiye'de
verimli tarım topraklarının sürekli işlenir kalmasını sağlayacağız"
demişti. Oysa, son bir yıl içinde Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekili
adayı İzmir Ticaret Borsası Başkanının ifadesine göre, yanlış prim ve fiyat
politikalarından ötürü Ege Bölgesinde pamuk ekim alanları yüzde 8,5 azalmıştır.
Biraz önce, burada, Konya milletvekili arkadaşımız tarımı güzel güzel anlattı.
Şimdi o arkadaşıma ve sizlere söylüyorum, Orta Anadolu Bölgemizin yüzde 30
toprağında artık hububat ekilmiyor; çünkü, siz, ne pamuğa, ne hububata
çiftçinin alınterinin hakkını vermiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, çiftçilere ve tarıma yaptığınız
destekleri o kadar azalttınız ki, gayri safî ulusal gelirde tarım desteklerinin
payı yüzde 1'in altına düştü; oysa, OECD rakamlarına göre, bundan beş yıl önce,
1998 yılında bu destek yüzde 6,9 oranında idi. Bugün 2,6 milyar dolar vererek,
çok verdiğinizi söylediğiniz tarım destekleri, bundan beş yıl önce 5,2 milyar
dolardı. Çiftçinin pamuğuna, zeytinyağına, kanolasına, soyasına verilecek
primleri son derece düşük tuttunuz ve maalesef, biraz önce söylediğim gibi,
hâlâ, bir kısmını da vermediniz.
Yine, acil eylem planında "mazot gibi kalemlerdeki ağır
vergilerin azaltılmasıyla çiftçinin üzerindeki tahammül edilmez yük
hafifletilecektir" demenize karşın, vergide tek bir kuruş indirmediniz,
yalnızca, doğrudan gelir desteği için ayrılan 500 trilyonu, bu kaynağı, göz
boyama amacıyla, mazot desteği adı altında kullandınız.
Değerli arkadaşlarım, son üç aya baktığınızda, Türkiye'de
gübre fiyatlarının yüzde 18 ile yüzde 34 arasında arttığını görüyorsunuz; yemin
torbasının fiyatının 19 000 000 liraya çıktığını, bir kilo süt satan bir
çiftçinin bir kilo yem alamaz duruma düştüğünü görüyorsunuz. Şimdi, çiftçi, bu
fiyatlarla yem alacak, gübre alacak, hayvan besleyecek, tarım ürünü üretecek ve
çiftçiliği sürdürecek! Bunun mümkünü yoktur. İşte, toprakların boş kalışının
nedeni, çiftçinin girdi fiyatlarının sürekli yükselmesi, çıktı fiyatlarında
artışın kendisinden esirgenmesidir.
Yine acil eylem planında "üç ay içinde hayvancılık
sektörünün geliştirilmesi için acil tedbirler alınacak" dediniz; hiçbir
ciddî önlem almadınız. Öyle anlaşılıyor ki, hükümet, hayvancılığın
kalkındırılmasında, diğer birkısım alanlar gibi, bu alanı da Fak Fuk Fon
umuduna bağlamıştır. Hayvancılığımız, kan kaybetmeye hızla devam etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, şeker konusuna gelince; dün, burada,
Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız
kendine göre bir şeyler söyledi; ama, söylediği, gerçekleri yansıtmıyordu.
Nitekim, aynı Sanayi ve Ticaret Bakanımızın, daha önce söylemiş olduğu
"Gümrük Vergisini yükselterek, mısırın Türkiye'ye girişini engellemeye
çalıştık" sözü de gerçeği yansıtmıyordu. Mısırda, özellikle gümrük
vergileri yüzde 35'lerden yüzde 20'lere indirilerek, Türkiye'ye daha fazla
mısırın daha kolay girmesi ve bundan birilerinin nasiplenmesi sağlanmıştır;
ama, bugün, bu yüzden Çukurova çiftçisi sıkıntıya düşmüştür.
Değerli arkadaşlarım, mısır ithalatında, bir bakanımızın
oğlunun da bu döneme rastlayan ithalata karışmış olmasını burada esefle ifade
etmek isterim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Maliye Bakanı ona on defa cevap
verdi.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Verdi de, boş şeyler söyledi, boş!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Seninki ne!..
GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşım, resmî kayıtları
konuşuyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sayın konuşmacının süresi
belirli; lütfen müdahale etmeyin.
Buyurun Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, eğer şeker
konusunda, siz, Amerikan mısır üreticisinin çıkarını, Türk şekerpancarı
üreticisinin çıkarına üstün tutuyorsanız, Şeker Yasasını bu şekilde
sahiplenmeyi sürdürün; mısır ithalatını bu şekilde sürdürün; ama, Türk
çiftçisini düşünüyorsanız, ülkenizi düşünüyorsanız, Şeker Yasasını değiştirin.
Hele hele, şeker fabrikalarının özelleştirilmesini aklınızdan silin; çünkü,
Devlet Planlama Teşkilatının ifadesiyle -Sayın Bakan böyle söylemiyor ama-
Alpullu, Elazığ, Kars, Malatya, Susurluk Fabrikaları kapanacaktır.
Değerli arkadaşlarım, yanlış yapıyorsunuz, yanlış. Bakın,
aynı şekilde, kalkıyorsunuz, bu çerçevede Sarımsaklı Tarım İşletmesini de
satıyorsunuz; ama, yöre halkı infial içerisinde. Halkın istemlerini dikkate
almıyorsunuz; dikkate almak zorundasınız.
Yatırımlara gelince: Gerçi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
yatırım oranını yüzde 13-14 olarak gösteriyor ama, DPT, bu oranı yüzde 9 olarak
veriyor. Özel sektörün tarımda sabit sermaye yatırımları içindeki payı yüzde 2.
Burada, şunu özellikle söylemek istiyorum: Sayın Maliye Bakanı, sürekli
"biz devleti küçültüyoruz; onun için, kamu yatırımlarının azalmasına
bakmayın, özel sektör yatırımları artıyor" diyor. İşte, tarımda artan özel
sektör yatırımı; yüzde 15'lerden yüzde 2'ye gerilemiştir arkadaşlar!
Değerli milletvekilleri, Bakanlıkta, gezici toprak analiz
laboratuvarları oluşturulması konusundaki çabaları takdirle karşılıyorum, son
derece uygun buluyorum; ancak, toprağı suya kavuşturmadan, toprakta altyapı
hizmetlerini gerçekleştirmeden tarımda çağı yakalayamazsınız. Sizden önceki
hükümet döneminde, 57 nci hükümet döneminde, DSİ, 2002 yılında, 70 000 hektar
alanı sulamaya açtı. Siz, bunu, 2003'te 64 000 hektara...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin, sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Tabiî, sataşmalardan ötürü geçen
sürem de var.
2004'teki hedefiniz ise daha düşük; 60 000 hektar.
Değerli arkadaşlarım, toprağa gidecek suyu esirgiyorsunuz,
tarlaiçi çalışmalarını müthiş azaltıyorsunuz, toprak muhafaza çalışmalarını
bırakıyorsunuz; çünkü, siz, Köy Hizmetlerini kaldırıyorsunuz. Bu durumda,
tarımın ilerlemesi asla mümkün değildir.
"Çiftçi borçlarını erteledik" dediniz; dağ fare
doğurdu. Çiftçinin yüzde 70'i birinci taksiti ödeyemedi; şimdi, yeniden icralık
olacak. Siz, bu çiftçiye, hakkı olan doğrudan gelir desteğini verdiniz mi ki
ondan ödeyemediği taksiti istiyorsunuz;
vermezse, icraya vereceksiniz? Peki, o çiftçi sizi nasıl icraya verecek;
ona da bu hakkı veriyor musunuz?
NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - O da icraya versin.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, siz, şimdi, bu
şekilde "o da icraya versin" diyebilirsiniz; ama, gün gelir, icranın
ne olduğunu, kapınıza geldikleri zaman anlarsınız.
Değerli arkadaşlarım, kooperatifleşme konusunda yapılanlara
geliyorum. 2001 yılında desteklenen kooperatif sayısı 260 iken, bu sayısı,
2003'te 146'ya düştü. İlk kez, kredi verilen kooperatif sayısı 125'ten 20'ye
indi ve 2001'de 36 trilyon olan kooperatif desteğini, siz, 2003'te 20 trilyon
olarak verdiniz. Gerçi, 2004'te, buna bir miktar artış sağlayacaksınız; ama, bu
derde deva olmayacak.
Kooperatiflerin sütüne 20 000 lira destek parası
veriyorsunuz, üretici birliklerine 40 000 lira veriyorsunuz. Bunun açıklamasını
yapmanız mümkün müdür? Nedir bu kooperatif düşmanlığı?!
Değerli arkadaşlarım "arıcılığı, Türkiye'de çok ileri
noktaya götüreceğiz" diyorsunuz; Fethiye'deki Arıcılık Yetiştirme
İstasyonunu kapatıyorsunuz. Türkiye'de meyveciliği geliştiriyoruz diyorsunuz;
Çanakkale'deki Meyvecilik Araştırma İstasyonunu kapatıyorsunuz. Araştırma
istasyonunu kapatarak, üretim istasyonunu kapatarak, Türk tarımını
geliştireceğinizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, geliyorum Bin Köye Bin Tarımcı
Projesine. Sanal proje arkadaşlar; bu, proje değil. Kimse kendini kandırmaya
kalkmasın, Türk Ulusunu kandırmaya hiç kalkmasın. Hedefi muğlak, amacı yok,
çalışanın kim olduğu belli değil, mülakatlarla alınmış; mülakatın ne anlama
geldiğini, herhalde, siz de, Türk Ulusu da biliyor ve kaynak yok, kaynak.
Bütçeden 330 milyar lira -ihtiyacı vardır diye- verdiğiniz Ziraat Odaları
Birliğinden, kaynak ricasında bulunuyorsunuz; bu nasıl iştir? Eğer onların
kaynağa ihtiyacı yoksa, niye para veriyorsunuz? Eğer o durumdaysalar, nasıl
ondan himmet bekliyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, böyle yanlışları yapmayın. Bu, 1 000
insanı çalıştırmak istiyorsanız, işte kooperatifler; gönderin çalışsınlar. Var
olmayan amaçlar için, insanları kullanmaya kalkmayın.
Toprak Mahsulleri Ofisini küçülte küçülte bitirdiniz.
Hububat 29 000 000 ton; alınan hububat miktarı 1 083 000 ton. Bu, destekleme
alımı olarak görülebilir mi?
Değerli arkadaşlarım çocuk oyunu mu oynuyoruz? Otuzda 1 ürün
alınarak, hiçbir üretici desteklenmez. Aynı zamanda tüketici desteğidir de bu;
ama, o da yapılamıyor.
Değerli arkadaşlarım, sınır ticaretinde de yanlış yaptınız.
Sınırları açtınız; Türkiye'ye, istemediğiniz kadar fıstık, badem, bal, elma, şu
bu girdi. Girdi de ne oldu; Türk çiftçisi perişan. Muğla'nın Seki'sine gidin,
elmalar dallarda kaldı, toplanmadı bile. Ne yapacaksınız?..
Değerli arkadaşlarım, Arjantin'den, Fransa'dan elma getirene
kadar, kendi çiftçinizin elmasını bu piyasada satmaya bakın. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ergin, toparlar mısınız.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Sayın Başkan, hoşgörünüze teşekkür
ederek, hemen toparlıyorum.
Değerli milletvekilleri, gelelim tütün çiftçisinin durumuna
ve onunla konuşmamızı bitirelim. Türkiye'de tütün çiftçisi küçük çiftçidir ve
en fukara çiftçidir; çünkü, kıraçta ekim yapar, dikim yapar. Samsunlu
arkadaşımı görüyorum... Plan ve Bütçe Komisyonunda, sözleşme dışı tütüne yüzde
75 verilmişken, siz, burada, bunu yüzde 50'ye düşürdünüz. Ortalama fiyatı 3 293
000 lira olan tütünü, Allah korkusu duymayarak, 456 000 liradan çiftçinin
elinden aldınız. (AK Parti sıralarından "ayıp, ayıp!" sesleri)
SONER AKSOY (Kütahya) - Allah'ı karıştırmasan iyi olur.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Siz, bu fiyata kendi malınızı satar
mısınız diye hepinize soruyorum. Yakarsınız, satmazsınız. O çiftçi yine sattı;
çünkü muhtaç. Yazıktır, günahtır!..
Değerli arkadaşlarım, bu nedenle, 2003 yılı için sözleşme
yapan tütün çiftçisinin sayısı, 2002 yılına göre bir hayli azaldı.
Çiftçinin perişanlığı her gün artıyor, siz karşımda
gülüyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, sözlerimi tamamlıyorum. Sizlere ve
cefakâr Türk çiftçisine saygı, sevgi sunuyor, Sayın Başkana da hoşgörüsünden
ötürü teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı, Ankara
Milletvekili Sayın Bayram Meral.
Buyurun Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Meral, konuşma süreniz 10 dakika. Gerçi Sayın Ergin 6
dakikasını kullandı; ama, ben o süreyi kesmeyeceğim.
Buyurun.
CHP GURUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan,
onu da kesin isterseniz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk köylüsüne hizmet
götüren Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinize saygılar sunuyorum.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 1985 yılında, YSE, Topraksu,
Toprak-İskân Genel Müdürlükleri ile orman yolları, orman atölyelerinin
birleşmesinden meydana gelmiştir. Geçmişte dağınıklık arz eden bu hizmetler,
böylelikle tek elden yürütülmeye başlanmıştır.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Türk köylüsünün temel
ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Köye ve köylüye yol, içmesuyu, kanalizasyon,
iskân, altyapı, sulama, arazi toplulaştırma, tarlaiçi geliştirme, toprak
koruma, tarımsal altyapı ve gölet yapımı gibi alanlarda hizmet götürmektedir.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve onun işçileri bu hizmetleri sürdürmektedir.
Köy Hizmetleri köye ve köylüye hizmet götürdükçe, köylünün sorunları aza
inmektedir; köylünün, toprağından koparak şehre akın etme eğilimi azalmaktadır.
Köylü, köyden memnun kalmayıp şehre göç ettikçe, şehirde yapılması gereken yol,
okul, su, kanalizasyon ve benzeri alanlardaki harcamalar, Köy Hizmetlerinin
bütçesini kat kat aşmaktadır; ancak, ne yazık ki, bu derece önem arz eden ve
hizmet üreten bir genel müdürlüğün bütçesi, her yıl biraz daha kısıtlanmaktadır.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2003 yılı bütçesi, ek ödenekle birlikte 1
katrilyon 574 trilyon lirayken, 2004 yılı bütçesi, 1 katrilyon 695 trilyon lira
olarak tespit edilmiştir. Eğer yıllık enflasyon dikkate alınırsa, 2004 yılı
bütçesi, 2003 yılı bütçesinden daha da azdır. Böylece seçim sırasında her türlü
vaatte bulunduğunuz Türk köylüsüne ne derece önem verildiği ortaya çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, götürdüğü hizmetlerle köyü yaşanır hale getirmiştir ve
getirmektedir. Köy Hizmetleri tarafından yapılmış olan işler çoktur; ancak,
yeterli değildir; daha yapılması gereken çok işler bulunmaktadır. Bunları yapma
konusunda tecrübe ve bilgi birikimi yalnızca Köy Hizmetlerinin işçisinde ve
memurunda bulunmaktadır. 1965 yılında, ülkemizdeki 36 500 köyden yarısından
fazlasının, yani, 19 500'ünün hiç yolu yoktu. Bugün, köy yolu ağı 291 000
kilometredir ve köylerimizin hepsinin yolu vardır. Bu yolların büyük bölümü
stabilizedir ve asfalt kaplamalıdır. Yılda ortalama 772 000 kilometre yolda kar
mücadelesi yapılmaktadır. Bu yollarda kar mücadelesini yapabilecek tek kuruluş
da, o yolları yapan Köy Hizmetleridir.
1965 yılında, 65 000 köy ve mezranın 18 000'inde uygun
içmesuyu yoktu. Köy Hizmetleri sayesinde, günümüzdeki 76 000 köy ve mezranın
yüzde 88'ine yeterli ve sağlıklı içmesuyu götürülmüştür. Böylece, bu
alanlardaki nüfusumuzun yüzde 95'i sağlıklı suya kavuşmuştur; bunu Köy
Hizmetleri işçileri ve memurları yapmıştır.
Köy Hizmetleri, sulamaya açılmasından sorumlu olduğu geniş
arazilerin yüzde 43'ünde sulamayı sağlamıştır. Köy Hizmetleri, devlet adına
hizmet götürmektedir. Köy yolu yapıldığında, kışın köylünün yolu açıldığında,
sulama yapıldığında köylü "Allah devletimden bin kere razı olsun"
demektedir. Köy Hizmetleri, halkımızın devletimizle bütünleşmesine önemli
hizmetlerde bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ankara dışına
çıkıyorsunuz veya televizyonlarda izliyorsunuz; bu ağır kış şartlarında
onbinlerce aracın yola devam etmesini sağlayan kuruluşlar, Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü ve Karayolları Genel Müdürlüğüdür. Köy Hizmetleri ve Karayolları
işçisi, eksi 20 ve 25 derece soğukta, araç üzerinde, gece gündüz demeden yol
açmaya, yolları açık tutmaya çalışmaktadır. Sekiz yıllık temel eğitimin hayata
geçmesi için gerçekleştirilen taşıma hizmetlerinde Köy Hizmetleri büyük
katkılarda bulunmuştur. Vatanı ve milleti için böylesine fedakârca çalışan
işçilere ve onların genel müdürlüğüne bazı haksızlıklar yapılmamalıdır.
Köy Hizmetleri işçisi yaz şartlarında da yoğun bir faaliyet
içerisindedir. Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bayındırlık Bakanı duble yol
inşaatında çalışan 1 348 iş makinesinin 898 adedinin Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğüne ait olduğunu söylemiştir. Sayın Bakan tarafından da açıkça ifade
edildiği gibi, Köy Hizmetleri işçisi, köylüye yaptığı hizmetlerin yanı sıra,
duble yol yapımında da çalışmaktadır. Sayın Bakan, Komisyondaki konuşmasında
bir gerçeği daha ifade etti "özel sektörün 1 trilyona mal ettiği yolu,
ben, kamuya 200 milyara mal
ettiriyorum" dedi; yani, kamu sektörü, özel sektörün maliyetinin beşte
1'ine yol yapmaktadır. Bu ifade de, kamu işçisinin devlete maliyetinin özel
sektöre iş yaptırmaktan çok daha düşük olduğunu açıkça göstermektedir. Bu,
ayrıca, işçi ücretlerinin yüksek olduğunu ileri süren bazı milletvekillerine
verilmiş iyi bir cevaptır. Ancak, ne yazık ki, milletimizin efendisi köylüye en
temel hizmetleri götüren bu yüce kuruluş, siyasîlerin desteğini bir türlü
alamamıştır; tam tersine, İktidar Partisinin bazı milletvekillerinin ölçüsüz
saldırılarına maruz kalmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu hükümet de IMF'nin
ortaya koyduğu programları aynen uygulamaktadır. IMF özelleştirme istedi,
devletin en güzel müesseseleri elden çıkarıldı, yüzbinlerce işçi işinden
edildi, devletin ise tek kuruş kazancı olmadı. IMF ve Dünya Bankası, tarım ve
hayvancılığa müdahale etti; köylünün ana gelir kaynağı olan tarım ve
hayvancılık çökertildi. Bu alanlarda, bugün, büyük acılar ve sıkıntılar
yaşanmaktadır; şimdi de "kamuyu küçültün, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü
kapatın" demekte, Türk köylüsüne giden hizmetleri ortadan kaldırmaktadır,
devletimiz ile köylü arasındaki ilişkiyi zayıflatmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin önemli bazı
müesseseleri vardır; bunların başında, Köy Hizmetleri, Karayolları, Devlet
Demiryolları, Türk Hava Yolları, Devlet Su İşleri, Tekel, PETKİM, TÜPRAŞ ve
diğer önemli KİT'ler gelmektedir. Bunlar, halkımızla kucaklaşmış, halkımızla
bütünleşmiş, halkımızla yoğrulmuş kurum ve kuruluşlardır; bunlar, cumhuriyetin
temel kuruluşlarıdır. IMF, bu kuruluşları da kademeli olarak tahrip etmek
istemektedir. Bu istek doğrultusunda, bu kuruluşların bir kısmı
özelleştirilebilmekte, bir kısmı kapatılabilmekte, bir kısmı da hizmet üretemez
hale getirilmektedir.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılması, Türk
köylüsüne yapılan ve yapılacak en büyük haksızlıktır. Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün kapatılması, mal varlığının ve personelinin il özel idarelerine
devredilmesi, tamir edilmesi mümkün olmayacak kargaşaya yol açacaktır. Bu
uygulama sonucunda, köylüye götürülen hizmette çok büyük aksamalar meydana
gelecektir. Böylece, köylünün büyükşehirlere göç etmesine zemin
hazırlanacaktır. Ayrıca, İktidar Partisinin sayın milletvekilleri de, bu
uygulamadan gelecekte büyük zarar görecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; köylümüze en seri
şekilde hizmet götürmek hepimizin arzusudur. Personel ve hizmet konularının
Genel Müdürlükten alınıp il özel idarelerine devredilmesiyle, il genel meclisi
ve belediye meclisi üyeleri arasında siyasî bir mücadele ve yarış
başlayacaktır; çokbaşlılık söz konusu olacak, verimli ve yararlı hizmet
üretilmeyecektir. İller arası farklı uygulamalar yapılacak ve siyasî çıkarlar
önplanda tutulacaktır. Bu gibi yasal düzenlemeler, milletvekili ile seçmen
arasındaki ilişkileri de azaltacaktır. Böylece, Ankara, büyük ölçüde by-pass
edilecek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - ...yerel meclis üyelerine
verdiğiniz bu imkânları iyi kullanan üyelere kolayca Yüce Meclisin yolu
açılacaktır. Bu konuyu bilmenize rağmen, gelecekte "ne yaptık"
dememeniz için, bir kez daha hatırlatmak istedim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, her açıdan son derece önemli, köylünün en temel ihtiyaçlarını
karşılayan bir kuruluştur. Bu kuruluş yok edilmemeli; tam tersine, yeterli
kaynak ayrılarak, daha da güçlü kılınmalıdır. Devletimiz adına köylüye en temel
hizmetleri götüren, ülkemizin büyük tehditlerle karşı karşıya bulunduğu bir
dönemde devlet-vatandaş bütünleşmesini daha da güçlendiren Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü işçilerine ve memurlarına, huzurunuzda bir defa daha teşekkür
ediyorum, onları kutluyorum, zor kış şartlarında kazasız belasız bir çalışma
diliyorum, kendilerine saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.
2004 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Genel
Kurulumuzun Köy Hizmetlerine her alanda destek olacağına inanıyor, Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Meral.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına yapılan konuşmalar
tamamlanmıştır.
Saat 20.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati:19.50
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.40
BAŞKAN: Başkanvekili
Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER: Mehmet
DANİŞ (Çanakkale), Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 34 üncü Birleşimin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
Dokuzuncu tur görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. - 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu
Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.
Sayısı: 284, 286, 285, 287) (Devam)
D)
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1. -
İçişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. -
İçişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
a)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Emniyet
Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Emniyet Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
b) JANDARMA
GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1. -
Jandarma Genel Komutanlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2 .-
Jandarma Genel Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
c) SAHİL
GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1. - Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
E) TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1. - Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
a) TARIM
REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
b) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Önceki oturumda, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi, şahısları adına söz alan milletvekillerine söz
vereceğim.
Yalnız, burada bir sorun var. Benim önümde 2 tane belge var;
birisinde, lehinde Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan görünüyor,
diğerinde de Samsun Milletvekili Sayın Mehmet Kurt görünüyor. Sayın Kurt
iktidar partisi mensubu, Sayın Doğan da muhalefet partisine mensup.
Gruplar arasında bir centilmenlik anlaşması varmış.
Nedir sorun Sayın Başkan?
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, iki grup arasında bir
anlaşma yapılmıştır. Dolayısıyla, iktidar grubu lehte konuşmalar yapacaktır.
Aleyhte aldığımız sözleri muhalefete biz vermişizdir, muhalefet de lehte aldığı
sözleri iktidar grubuna vermiştir. Bütçe görüşmelerinin şu anına kadar tüm
konuşmalar bu minvalde yapılmıştır, ta ki şu ana kadar. Tabiî, grup
başkanvekillerimiz de olaya muttalidir.
BAŞKAN - Sayın Koç, ne diyorsunuz?
HALUK KOÇ (Samsun) - Evet, doğrudur.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkanım, bu, demokrasi
gereğidir; ben konuşmamı yapmak istiyorum. Lütfen; bu hakkımı kullanmak
istiyorum. Bu, tamamen demokrasiye aykırı bir şey. Muhalefet-iktidar diye bir
şey olmaz. Ben burada hizmet yapıyorum, milleti temsil ediyorum, konuşma
hakkımı kullanmak istiyorum.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Bir özet konuşma yapsın Sayın
Başkan...
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Ben hakkımı kullanacağım efendim;
lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Başkanım,
konuşsun.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, bütçe görüşmelerini,
iki grubun karşılıklı anlayışı doğrultusunda götürdük. Benden önce yapılan görüşmelerde
de izledim; lehinde Adalet ve Kalkınma Partisine mensup sayın üyeler, aleyhinde
de Cumhuriyet Halk Partisine mensup sayın üyeler konuşmuşlardır. O nedenle,
Sayın Doğan, bu geleneği, eğer uygun görürseniz, bozmayalım, size, ben, soru
sorarken söz vereyim.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Hayır efendim, bu, gruplar adına
yapılan bir anlaşma. Şahıs adına öyle bir şey olabilir mi?! Sabahın saat 8'inde
geldim...
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkanım, sayın
milletvekilimiz buyursunlar, konuşmalarını yapsınlar efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Lehinde konuşmasından memnun
oluruz Sayın Başkan.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Buyursun, konuşsunlar.
BAŞKAN - Peki Sayın Ergin, teşekkür ederim.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, sabrınızı
taşırmayacağım; böyle bir şey olmaz; lütfen...
BAŞKAN - Sayın Doğan, benim sabrımla ilgisi yok; kaldı ki,
ben, çok sabırlı bir insanım; yani, benim sabrımla ilgisi yok; ama,
Parlamentoda başlanmış bir geleneği bozmak istemiyorum.
Buyurun Sayın Doğan. (Alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakika.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının 2004 malî yılı bütçesi üzerinde kişisel
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüksek Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tüm insanlığın ortak derdi olan ve dünyaca lanetlenen terör
olgusu uluslararası bir boyut kazanmış olup, en son, gözbebeğimiz İstanbul'u
vurdu. Böylece, son olaylar bir kez daha göstermiştir ki, terörün dini ve
milliyeti olmaz. Tüm insanlığı hedef aldığından, teröre karşı uluslararası
dayanışma ve işbirliği zorunlu hale gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerimizde yirmi yıl boyunca terörün yarattığı tahribatlar ve
açtığı yaralar, bu bölgelerimizde yaşanan sorunları büsbütün ağırlaştırmış ve
insanca yaşam koşullarını ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle, 1 000'e yakın köy
ve mezrada yaşayan 100 000'e yakın nüfus, evini ve toprağını terk etmek zorunda
kalmıştır. Ancak, güven ve huzurun sağlanmasıyla, Başbakanlık genelgeleri
doğrultusunda, Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi çerçevesinde, haziran 2000
tarihinden itibaren, OHAL kapsamında bulunan 11 ilde toplam 456 köye ve 347
mezraya -yaklaşık 60 000 insana- yeniden köye dönüş izni verilmiştir.
Köyüne ve mezraına dönen vatandaşlarımız, toprağına
kavuşmanın sevincini yaşayamadan birçok sorunla karşılaşmışlardır; evler,
okullar, sağlık evleri yıkılmış, elektrik, telefon ve su şebekeleri tahrip
edilmiş, bir harabeyle karşılaşmışlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; köyünü terk edenler
şehir ve ilçe merkezlerinde yaşadılar; buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon
kullanma imkânını buldular. Şimdi ise, köye dönüş yapan vatandaşlarımızın yüzde
50'sinden fazlası, elektrik ve suyla henüz tanışmamıştır. Dolayısıyla, bu
vatandaşlarımız, köy ve mezralarında buzdolabı, çamaşır makinesi ve televizyon
kullanamıyorlar. Elektrik olmadığından su sondaj pompaları da çalışmamaktadır;
dolayısıyla, hayat felç olmuştur. Tankerlerle su taşıyarak yaşamlarını
sürdürmektedirler. Yaşam koşullarını iyileştirmedikçe, bu şartlarda köye dönüş
sağlanabilir mi?..
Mardin'den bir örnek verecek olursam, Mardin genelinde 63
sağlık ocağımız mevcut iken, 44 sağlık ocağı faaliyet göstermektedir. Bir
sağlık ocağında en az 1 doktor, 1 ebe, 1 hemşire ve 1 sağlık memuru olması
gerekirken, bazı sağlık ocaklarımızda 1 sağlık personeli olduğu halde, yine,
açık gösterilmiş. Buna rağmen 19 sağlık ocağımız kapalıdır.
Yine, 112 sağlık evimizden sadece 5'i hizmet veriyor. 107
sağlık evimiz kapalıdır. Neden derseniz; bir ebe bile yok, onun için.
Yine, Mardin'de sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışması
gereken 2 219 standart kadrodan mevcut çalışan personelimiz 807'dir. Kadro
açığımız 1 412'dir. Bu kadroyla sağlık hizmetlerinin ancak yüzde 36'lık bir
kısmı verilebiliyor.
Diğer taraftan, binlerce doktor, hemşire, ebe, anestezi
teknisyeni ve laborant dışarıda boş gezerken, atamaları neden yapılmıyor? Bu,
bir çelişki değil midir? Bunları neden değerlendirmiyoruz?
AHMET YENİ (Samsun) - Hani, lehinde konuşacaktın Sayın
Doğan?..
MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Eğitimdeki sorunlarımızın
başında, öğretmen açığı gelmektedir. Mevcut öğretmen ihtiyacımız 6 039 iken, 1
500 branş öğretmeni açığımız vardır. Bu açığı kapatmak için, KPS sınavından
70'ye yakın ve 70'in üzerinde puan alan öğretmenlerimizin atamaları neden
yapılmıyor? Bizleri bugünlere getiren öğretmenlerimizi neden kara tahtadan ve
tebeşirden mahrum ediyoruz. 1 600 öğrencisi olup da bir hizmetlisi olmayan doğu
ve güneydoğu dışında bir okul veya bir il gösterebilir misiniz?..
Bir milletvekili olarak amacım, köyüne dönüş yapan
vatandaşlarımızın insan onuruna yakışır biçimde yaşam olanaklarına kavuşacak
altyapı ve kırsal kalkınma projelerini hayata geçirmek ve kalıcı hale gelmesini
sağlamaktır. Ayrıca, Mustafa Kemal ideallerinin temel noktası olan sağlık ve
eğitimdeki uygarlık düzeyini çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmalıyız.
Bu nedenle, hükümetimiz, şefkat elini uzatarak bu sorunlara acil çözüm üretmeli
ve yeterli kaynağı aktarmalıdır.
İçişleri Bakanı olarak Sayın Abdülkadir Aksu'nun görev
yapması, sorunlarına çözüm bekleyen doğu ve güneydoğu bölgeleri için büyük bir
şanstır. Bu sorunların çözümü de, deneyimli ve iyi niyetli Bakanımız için çok
zor bir iş değildir.
Söz konusu Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesinin 2004 yılı
içerisinde eksiksiz ve amacına uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir;
hatta, bu proje bütçenin odak noktası olmalıdır. Bir köyün altyapısı için
ortalama otuz kırk milyar gibi küçük bir parayla yaşam koşulları
iyileştiriliyorsa, bu ödenek esirgenmemelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terör örgütünün ikmal
kaynaklarının önünü keserek, bölgede rahat dolaşmasını önlemek amacıyla kurulan
geçici köy koruculuk sistemi yeniden düzenlenmelidir. Hükümet, terör açısından
hâlâ koruculuk sistemine gereksinim duyuyorsa, asgarî ücretle çalıştırılan köy
korucularının sağlık ve sosyal güvencelerinin de sağlanması gerekir. Koruculuk
sisteminin toplumsal bir soruna dönüşmemesi için kalıcı bir çözüm bulunmasını
talep ediyorum.
Bu arada, olağanüstü hal bölgesi kapsamındaki illerde ikamet
eden vatandaşlarımızın bazılarına bulundurma, bazılarına taşıma ruhsatlı silah
verilmişse, sonradan geçici bir madde eklenmesiyle taşıma ruhsatlarının tümünün
bulundurmaya çevrilmesi haksızlık değil midir? Bence, taşıma ruhsatını hak
edenler ve can güvenliği açısından zarurî görülenler, tekrar taşıma ruhsat hakkını sürdürebilmelidir.
Bununla ilgili yasal düzenlemenin yeniden gözden geçirilmesini talep ediyorum.
Sayın Başkan, Sayın milletvekilleri; Irak'ta yaşanan olaylar
karşısında, hükümetimiz tarafından, güneydoğu sınır illerinde ekonominin
canlandırılması, işsizliğin azaltılması için bazı sınır kapılarının
uluslararası hale geçirilmesini şart görüyorum. Sınır ticaret merkezleri bir an
önce kurulmalı ve hayata geçirilmelidir.
Hükümetin söz verdiği ve programına koyduğu, millî
gelir düzeyi 1 500 dolar altındaki
illere yatırım programı projesinin bir an önce faaliyete geçirilmesini
istiyorum ve bu projenin doğu-güneydoğu bölgelerimizden başlatılmasını
diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emniyet teşkilatı,
toplumun her kesiminde, her türlü iklim şartlarında, gece gündüz demeden 24
saat kesintisiz hizmet veren icra kuvvetidir.
Teşkilat içinde yapılan anket ve araştırmalarda, emniyet
mensuplarının ekonomik sıkıntı içinde oldukları, hatta maaşlarına haciz
geldiği; dolayısıyla, toplumun gözünde güven duygusunu yitirdikleri, ailelerini
geçindiremedikleri, aile içi çatışmalar yaşadıkları ve bunun sonucunda da suç
işledikleri tespit edilmiştir.
Emniyet kayıtlarına göre, son 10 yıl içerisinde teşkilat
içinde 304 intihar olmuş, 414 kişi de görev esnasında yaşamını yitirmiştir.
Ayrıca, meslekî hastalıklar nedeniyle 1 645 teşkilat mensubu hayatını
kaybetmiştir.
Emniyet mensuplarının özlük ve sosyal haklarının
iyileştirilmesi, ayrıca, günün koşullarına uygun hale getirilmesi için
çalışmalarınızın bir an evvel sonuçlandırılmasını diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Yüksek müsaadenizle, Tarım ve
Köyişleri Bakanımıza bir konuyu iletmek istiyorum.
2001-2002 pamuk destekleme primleri Mardin'de ödenmemiştir.
Ayrıca, 2003 yılına ait doğrudan destek primleri 35 ilde ödendiği halde, yine,
Mardin'de ödenmemiştir. Sayın Bakanımızdan çiftçilerimizi sevindirmesini
diliyorum.
Görüşmekte olduğumuz 2004 malî yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyorum.
Asırlardır ezanın ve çanın bir arada olduğu, kardeşçe
birlikte yaşadığımız Süryani Kadim Cemaatinin 25 Aralıktaki Doğuş Bayramlarını
kutluyorum.
2004 yılının, vatandaşlarımıza barış ve sağlık getirmesini
diliyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Aleyhinde, şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Osman
Özcan; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
2004 yılı Tarım Bakanlığı bütçesinin aleyhinde konuşmak üzere söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tarım ve tarıma dayalı sanayi, Türk ekonomisinin
can damarıdır. İnsanımızın, sağlıklı beslenebilmesi, giyinebilmesi ve
kuşamıyla, tarım orantılıdır; çünkü, tarım, yalnız köylerde oturan yüzde 35
nüfusun değil, kentlerimizde, şehirlerimizde, beldelerimizde oturan bütün
insanlarımızın giyinme ve beslenme sorunudur. Tarım, Türk Halkının ekmeğidir,
aşıdır.
Fakat, değerli arkadaşlarım, üzülerek ifade ediyorum ki,
hükümetin, yanlış tarım politikaları yüzünden bu kesim hızla yoksullaşmaktadır.
Çeşitli oyunlarla örgütlenmeleri önlenmekte, emeğini, hakkını alamamakta,
hiçbir ekonomik, yönetsel ve siyasal süreçte etkili olamamaktadır. Çıkarcı
sermaye, uluslararası çıkar çevrelerinin yerli odakları "tarım ekonomiye
yüktür, tarım Türkiye halkını sömürmektedir" demelerine rağmen, tarımımız
ayakta durmasını bilmiştir. Onun için, tarımın sorunları çözülmeden, ülkenin
sorunlarını çözmemizin imkânı yoktur değerli arkadaşlarım.
Çilekeş Türk çiftçisinin emeğini sömürerek saltanat
sürdürmeye de kimse devam edemez. Yıllardır, bazı çevreler, tarıma verilen
desteğin "ülkeyi batırdığını" dile getirdiler. Bunlar, Avrupa Birliği
ülkelerinde üretici başına 15 625 dolar para verildiğini göremediler. Amerika
Birleşik Devletlerinde üretici başına 13 275 dolar para ödenmektedir; fakat,
bazı çevreler, ithalat adı altında yurdumuza kaçak tarım ürünleri sokarak
köşeyi döndüler; ama, hem ekonomiye ihanet ettiler hem de Türk tarımını, Türk
çiftçisini batırdılar.
Değerli arkadaşlarım, geçen gün de söyledim, sınırlarımızda,
binlerce tonluk depolar yapılıyor. Bu depolara dışarıdan tarım ürünleri
getiriliyor. Şartlar müsait olduğu zaman, anlaşmalar yapıldığı zaman içeriye bu
tarım ürünleri sokuluveriyor. Akdeniz Bölgesinde örtü altı karpuzculuğu
gelişmeye başladı. Karpuzun çıkmasına 15 gün kala, bir bakıyoruz, İran'dan
kamyonlarla gelen kaçak karpuzlar yurdumuzu dolduruveriyor; elmada da aynı
oyunlar oynanıyor ülkemizde.
Açık konuşuyorum, başta, Mersin Serbest Bölge olmak üzere,
Trabzon, Tekirdağ, Samsun, İzmit, İstanbul, Bursa, Antalya, Hatay, Hakkâri ve
Kilis gibi gümrük kapılarımızdan yurdumuza kaçak tarım ürünleri getiriliyor.
Öyleyse, sormak hakkımız değil mi; nerede bu gümrük memurlarımız, nerede
emniyet kuvvetlerimiz, nerede faturaları kontrol etmekle görevli vergi
dairelerimiz ve nerede bu hükümet?!
Değerli arkadaşlarım, devlet kurumlarıyla bütünleşen
çetelerin soygununa, hortumlayan, soyan, çalan iş çevrelerine ve bazı medya
gruplarına aktarılan halkın kaynakları, tarım kesimine niçin aktarılmıyor?!
Hükümet, Avrupa Birliği ülkelerinin dayatmaları sonucu tarım
kesimini ihmal etmiş, çiftçimizi perişan etmiştir. Çıkarılan ve çıkarılmak
istenen Avrupa Birliği yasalarıyla, çiftçilerimize dayatmalar yapılıyor. Hiç
kimse demiyor ki, Türk çiftçisini, Avrupa çiftçisinin seviyesine getirelim.
Böyle bir çalışma yaptınız mı?! Böyle bir kuruluş var mı?! Değerli
arkadaşlarım, bunlar, tarımı yıkıma sürükleme, çiftçimizi yoksullaştırma ve
ülkemizi yabancıların pazarı yapma davranışlarıdır.
Değerli arkadaşlarım, Antalya'nın Kaş, Gündoğmuş, Manavgat,
Gazipaşa İlçelerinin kırsal kesimlerindeki insanlarımızın durumlarını bir
görseniz içiniz yanar; buralarda, bırakın traktörü, bırakın karasabanı, öküzü,
kadınlarımız, ellerinde kazma, taşların arasında ekin ekmektedirler.
Dünyada kendi kendini besleyen yedi ülkeden biriydik. Şimdi
öyle mi; şimdi, dışarıdan tarım ürünleri satın alıyoruz. Öyleyle, tarım
politikamızın yanlışlığına bundan daha iyi bir örnek gösterebilir miyiz?!
Desteklerden vazgeçerek tarımı da bitiririz, Türk köylüsünü de bitiririz.
Gelişmiş ülkelerin 2000'li yıllarda tarıma verdiği desteğin, Türk çiftçisi,
ancak onda-onbeşte 1'ini aldı. Öyleyse, bu Türk çiftçisini, Avrupa çiftçisiyle
nasıl yarış ettirebilirsiniz?!
Sene sonu geldi, 2003 yılının bitmesine bir hafta kaldı,
Türk çiftçisine verilecek olan doğrudan gelir desteği üretici başına 13 575
dolardı; 1 kuruş ödedik mi Türk çiftçisine?! Niçin ödenmedi, niçin söz verildi?
Değerli arkadaşlarım, tarım satış kooperatiflerine gereken
desteği veremedik. Bu kooperatiflerin kanunlarını günün şartlarına göre
ayarlamamız gerekiyor, özerk yapmamız gerekiyor, politikacıların buralardan
elini eteğini çekmesi gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, ismiyle mütenasip bir
banka olmaktan çıkarılmış, ticaret bankası şekline dönüştürülmüştür. Yüzde 35'i
çiftçi olan bir ülkede, çiftçilerin bankası, çiftçilerin ortak olacağı bir
çiftçi bankası niçin kurulmamaktadır?
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Sovyetler Birliği 1970'li
yıllarda krize girdi, tarımı krize girmişti de ondan. Buğday almak zorunda
kaldı, ülkesi açtı. Batı'ya yalvardı buğday almak için. Batı bunu çok iyi
kullandı. 1976 yılında, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Ford, bir basın
toplantısında bakınız ne dedi: "Bizim elimizdeki buğday, atom bombasından
daha güçlü bir silahtır." Öyleyse, çiftçiye verdiğimiz değer ne bizim? Ona
verdiğimiz gübre, mazot ve elektrikten katmadeğer vergisini kaldırmayı
Bakanlığımız düşünüyor mu? 250 000-300 000 liraya mal olan mazotu
çiftçimize 1 300 000 liraya
satmak insafla bağdaşır mı?! Dünyanın neresinde görülmüş 1 300 000 liraya mazot
satmak?! Böyle bir ülkeyi misal verebilecek var mı?! Elektrik fiyatı bizdekiyle
aynı olan başka bir ülke var mı dünyada?!
NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Bizim gibi olamayan ülkeler de
var, onu da söyle.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Sayın milletvekilim, dinlersen bir
şeyler öğrenirsin.
Değerli arkadaşlarım, ondan sonra da çıkalım meydana, aslan
çiftçim, kaplan çiftçim, yaman çiftçim... Bırakın bu lafları. Çiftçiye gerekli
değeri verelim de, ondan sonra konuşalım.
Ülkemizin de imzaladığı Dünya Ticaret Anlaşmasına göre, 40
ürüne destek veriyoruz; aklımda kaldığı kadarıyla, elmaya, soğana, patatese,
bir de, sebzelerden domatese. Diğer ürünler ne olacak?!
Değerli arkadaşlarım, Yunanistan, İspanya, Portekiz, Avrupa
Birliğine girerken bunlar için kıyasıya pazarlık yaptı; fakat, bizim önümüze,
Avrupa Birliği uyum yasası olarak geliyor, parmaklar kalkıyor, iniyor, Türk
çiftçisi de tokadı yiyor. Bu anlaşmalar değiştirilmelidir. Bu teslimiyet
politikalarıyla tarımı bir yere götüremezsiniz.
Değerli arkadaşlarım, kendine yeterliliğin ve verimliliğin
artırılması konusunda başarılı olamadık. Yerli üretimi değil, ithalatı
destekledik. Bunun en güzel örneklerinden birisi -arkadaşlarımızın söylediği
gibi- buğday ve mısır ithalatıdır. Hasat zamanında, mısırdan alınan gümrük
vergisini -yüzde 35 dediler ama- yüzde 20'ye indiriverdik, ithalatçı firma
yüzbinlerce ton mısırı getirdi, ithalattan alınan gümrük vergisini hemen yüzde
70'e çıkarıverdik. Ne oldu -köylünün tabiriyle, çakal çayı geçti- Anadolu
mısırla doldu ve neticede, mısır üreticileri bitti. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının bunda çok büyük kabahati olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım -açık söylüyorum- kanıma dokunuyor
derler ya, benim de kanıma dokunuyor. Neden; Türk çiftçisinin yanında olmamız
gerekiyor; lafla değil, fiilî olarak... Çoğunluğumuz çiftçi çocuğuyuz. Bakınız,
biraz önce, Yuva'dan bana telefon ettiler "elma depolarda dolu, toptan 250
000 liraya alan yok, ne olacak bizim halimiz" dediler. Tarım ve Köyişleri
Bakanına iletiyorum. Elçiye zeval olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan, sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Alanya'dan da telefon ettiler. Ne dediler biliyor musunuz;
dediler ki: "Seralarda, domateste, salatalıkta İsrail tohumu kullanıyoruz;
fakat, bu tohum ilaçlanırken İsrail ilaçları kullanmazsak verim
alamıyoruz."
Arkadaşlar, bakınız, öyleyse, tohum ıslah istasyonları
kurmak Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görevi değil mi? Niçin yapmıyoruz bunları?
Değerli arkadaşlarım, Dış Ticaret Müsteşarlığından aldığım
-bugün gazetelerde de çıktı- bilgilere göre, ocak-eylül arasında ihracatımız 1
500 000 000 dolar civarında. İthalatımız ne kadar; 2 000 000 000 dolar. Bu,
tarım ürünlerinde. İstatistik; 1 500 000 000 dolar satış, 2 000 000 000 dolar
alış. Tarıma verilen değer bu ve böylece, 2003 yılının ilk dokuz ayında yüzde
eksi 533'leri bulduk. Pamuk ve mısırda, Amerika Birleşik Devletlerinin en büyük
pazarı olduk. 2003 yılının ilk dokuz ayında, 242 000 ton şekerpancarı aldık.
Benim Korkuteli Elmalı köylülerimin tarlalarında şekerpancarı kalsın, kota
uygulansın, biz, dışarıdan şekerpancarı getirelim. Bu ne biçim tarım
politikası?! 1 533 ton incir aldık, 61 000 ton muz, 130 000 ton karpuz aldık.
Bugün de, gazetelerin yazdığına göre, Güney Amerika'nın Şilisinden Kayseri'ye
karpuz getirdik. Kaçtan satıyoruz; kilosunu 7 000 000 liradan.
Değerli arkadaşlarım, çiftçiye uygulanan faiz yüzde 6.
İlgililere sordum, yüzde 30'u borçlarını ödemiş, yüzde 70'i ödememiş, daha
doğrusu ödeyememiş. Öyleyse, bunları, yeniden yapılandıralım, günün şartlarına
göre faizleri indirelim diye düşünüyorum. Tütün, şekerpancarı ve anasona konan
kotaları düzeltelim diyorum çiftçilerimizin lehine...
BAŞKAN - Sayın Özcan, toparlar mısınız.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlayacağım.
Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımızla, 11.12.2003 tarihinde
Sürmene'de bir otelde Ziraatçılar Derneğinin bir toplantısına katıldım.
Bakanımız ne dedi biliyor musunuz: "2003 yılı tarımın altın yılı olmuştur."
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Hayır,
hayır... Kesinlikle o ifadeyi kullanmadım.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Evet... Evet, oradaydım... Şimdi,
altın yılı mıdır... Babacan'ın, 2003 yılında "işsizlik azaldı" dediği
gibi.
Şimdi, bakın, üç, dört kalem size misal veriyorum. Geçen yıl
aynı ayda nohutun toptan fiyatı 1 000 000 lira idi, şimdi 500 000 lira, geçen
yıl aynı ayda fasulye 2 000 000 lira idi, şimdi 1 000 000 lira, geçen yıl aynı
ayda muz 1 500 000 lira idi, şimdi 1 000 000 lira, geçen yıl aynı ayda domates
800 000 lira idi, şimdi 250 000 lira, geçen yıl aynı ayda... (AK Parti
sıralarından alkışlar) Evet... Evet... Alkışlayın... Çiftçilerin batışını
alkışlıyorsunuz.
Geçen yıl aynı ayda elmanın toptan fiyatı 600 000 liraydı,
şimdi 250 000 lira.
SONER AKSOY (Kütahya)- Halkımız yesin...
BAŞKAN- Sayın Özcan, lütfen, son sözünüzü söyler misiniz.
OSMAN ÖZCAN (Devamla)- Bitiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu hükümetin millî bir tarım
politikası yoktur. Tenkit ediyoruz, yarın siz de tenkit edeceksiniz. Hep
beraber, ülkenin bütün kuruluşlarını toplayarak millî bir tarım politikası
yapmamız gerekmez mi? Niçin millî bir tarım politikası uygulamıyoruz? Türk
çiftçisinin elinden tutmak vatanseverliktir; çünkü, onlar sayesinde
giyiniyoruz, çünkü, onlar sayesinde besleniyoruz. Bakınız, sonumuz çok fena
olur.
BAŞKAN- Sayın Özcan, lütfen...
OSMAN ÖZCAN (Devamla)- Ben, Başkanın da toleransına teşekkür
ediyorum, size de teşekkür ediyorum; ama, davranışlarınızın da kimin yanında
olduğunu televizyonlarda herkes seyretti.
Saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK
Parti sıralarından alkışlar [!])
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, İçişleri Bakanlığı ve bağlı
kuruluşlarının faaliyetleri ve 2004 yılı bütçe tasarıları hakkında bilgi sunmak
üzere huzurlarınızda bulunmaktan büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek
istiyorum ve bu arada, çok değerli milletvekili arkadaşlarımın Bakanlığımızın
icraatlarıyla ilgili olarak ortaya koydukları kıymetli görüşleri için de
teşekkür ediyorum. Bu vesileyle, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçeler, Yüce
Meclisin hükümet üzerinde öndenetim hakkını kullandığı en temel belgelerdir. Bu
nedenle, yasama erkine, ülkenin geleceğine ilişkin olarak kararlar alma ve
yürütme erkini yönlendirme yetkisi vermektedir.
Biz, İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşlar olarak, Yüce
Meclisin bize harcama yetkisi verdiği bütün ödenekleri, geçmişte olduğu gibi,
bugün de yerli yerinde kullanmaya özen göstereceğiz. Ayrıca, sizlerin
öngörülerine uygun, etkin ve verimli bir çalışma içerisinde de bulunmaya gayret
edeceğiz.
Tabiatıyla, idarenin verimli çalışması, etkin bir yönetim
tesis etmesi, bazı hususların tahakkukuna ihtiyaç göstermektedir. Bu şartların
birincisi, belki de en önemlisi, gelişen dünyaya hızla uyum göstermektir.
Bakanlık olarak, dünyadaki gelişmeleri yakından takip ederek, sistemimizi ve
personelimizi bu sürece uyumlu hale getiriyoruz.
Bu kapsamda, modern yönetim anlayışına uygun olarak etkin
bir kamu hizmeti ve yönetimi sistemi oluşturabilmek için, araştırma- geliştirme
ve strateji oluşturma faaliyetlerine en üst düzeyde önem vermekteyiz. Hizmet
anlayışımızı ihata ederken, hukuk devleti ilkelerine uygunluğu, Anayasamızda
ifadesini bulan devletin temel niteliklerine sadakatle bağlılığı, insan haklarına
saygılı olmayı, demokratik bir devlet olmanın tüm gereklerini yerine getirmeyi
temel almış bulunuyoruz.
İçişleri Bakanlığının, toplumun tüm kesimlerine yönelik
kapsamlı bir faaliyet alanına sahip olduğu hepimizce malumdur. Bu itibarla,
ülkemizin dört bir yanındaki yurttaşlarımıza, modern yönetimin bir gereği
olarak, vatandaş odaklı hizmet anlayışı çerçevesinde hizmet etmeyi benimsedik.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin çok iyi
bildiği gibi, Avrupa Birliği üyeliği hem cumhuriyetimizin kurucusu büyük
Atatürk'ün bizlere gösterdiği bir hedef ve hem de cumhuriyet hükümetlerinin
stratejik önceliğidir. İçişleri Bakanlığı olarak bizim sorumluluğumuz, Kopenhag
kriterleri çerçevesinde bir yandan mevzuatımızı uyumlulaştırırken, öte yandan
da uygulamaya yönelik tedbirler almaktır.
Geçen bir yıl boyunca Bakanlığımda Avrupa Birliği hedefine
yaklaşmak adına ciddî ve kararlı bir çalışma yöntemi benimsenmiştir. Öncelikli
hedef "işkence ve kötü muameleye karşı sıfır tolerans" olarak
kamuoyuna takdim edilmiş, uygulamada bu konu üzerinde tavizsiz bir çizgi
izlenmiştir. Nitekim, İlerleme Raporunda Bakanlığımızla alakalı olarak
uygulamada sağlanan iyileşmelerden övgüyle söz edilmiştir; ama, biz atılması
gereken daha pek çok adım olduğunun idrakindeyiz. Bu bakımdan hükümet düzeyinde
oluşturduğumuz izleme grubu ve bu grubun alt komitesi yanında, ben,
Bakanlığımda da iki komisyon daha kurmuş bulunuyorum. Birinci komisyon, Avrupa Birliği vizyonu konusundaki Bakanlık
stratejisini geliştirmekten sorumlu tutulmuş, daha çok Emniyet Genel Müdürlüğü
bünyesinde çalışacak; diğer komite ise, Emniyet Teşkilatı personel yapısı
içinde disiplin hukukunun uyumlulaştırılmasına gayret sarf edecektir.
Değerli arkadaşlarım, ana başlıklarıyla, bu süre içerisinde
sağlanan iyileştirmeleri bir kez daha bilgilerinize sunmak istiyorum.
Dernek kurma özgürlüğü alanında önemli ilerlemeler
sağlanmıştır.
Cemaat vakıflarına mal edinmeleri veyahut mevcut mallar
üzerinde tasarrufta bulunma imkânı getirilmiştir.
Siyasî Partiler Kanununda yapılan değişikliklerle partilerin
kapatılmaları güçleştirilmiştir.
Düşünce özgürlüğünün ve düşünceyi ifade özgürlüğündeki
engelleri kaldırmaya yönelik önemli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak
kullandıkları farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması ile bu dil ve lehçelerin
özel kurslarda öğretilmesi mümkün kılınmıştır.
Basın özgürlüğü daha sağlam dayanaklara istinat
ettirilmiştir.
Ebeveynin çocuklarına isim koyma hakkı, genel ahlaka ve
adaba aykırı olmamak koşuluyla genişletilmiştir.
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının kullanımına ilişkin
olarak önemli ilerlemeler sağlanmış, bu bağlamda, gözaltı ve yakalama konuları
tereddüde meydan vermeyecek biçimde yeniden düzenlenmiştir. İşkence ve kötü
muamelenin önlenmesi kapsamında da çok sayıda yasal değişiklikler
gerçekleştirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bir ülkede, demokrasinin iyi işlemesi
için demokratik rejimin ve ademimerkeziyetçi yönetim anlayışının temelini
oluşturan yerel yönetimlerin yeterince güçlü olması gerekmektedir.
Yönetimde katılım, verimlilik, etkinlik ve çok ihtiyaç
duyduğumuz bölgeler arasındaki gelişmişlik farklarının azaltılabilmesi için
yerel yönetimler vazgeçilmez öneme sahiptir; ancak, bugüne kadar taşradaki
örgütsel yapının işlevsel olmaması, günümüz koşullarına ve ülke ihtiyaçlarına
uygun mevzuat düzenlemelerinin gerçekleştirilememesi, uzman personel, modern
donanım ve araç gereç yetersizlikleri, yöre halkının yönetime ve kalkınma
faaliyetlerine yeterli bir düzeyde katılım ve katkılarını sağlayacak
mekanizmaların kurulamaması, taşra yönetiminin ekonomik kalkınmasının hızlı,
yaygın ve dengeli bir biçimde gerçekleştirilmesine engel olmuştur. Bu
sorunların giderilmesi, çağdaş ve etkili bir il sistemi ve yerel yönetim
yapılanmasının istikrarlı ve etkin makro ekonomik politikalarla desteklenmesi
durumunda taşranın bugünkünden çok farklı ve hızlı bir gelişme ivmesi
kazanacağı kuşkusuzdur. Bu bağlamda hükümetimiz, kapsamlı bir kamu yönetimi
reformunu hızla gerçekleştirmek üzere hazırlıkları tamamlamıştır.
İdarî yapılanma açısından tam bir dönüşüm içeren bu çalışma
için toplumsal kesimlerin talepleri alınmış, toplantılarla kamuoyu
bilgilendirilmiştir; Meclis içi ve dışı siyasal partilerimizin konuya ilişkin
görüşlerinin alınması da ihmal edilmemiştir. Meclis çatısı altında grubu
bulunan partilere brifing verilerek gelişmelerden bilgi sahibi olmaları temin
edilmiştir. Yalnızca bu yapılanlar bile yakın dönemde hiç raslanmayacak biçimde bir mutabakat arayışı içinde olduğumuzu
ortaya koyacak delillerdir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada bu konuyla ilgili görüşlerini
dile getiren bazı arkadaşlarımız, katılımcılığın ve demokratik yöntemin
eksikliğinden bahsettiler. İnanın, ilk defa, ülkemizde, bir kanun tasarısı
hazırlanırken, bu kadar demokratik bir yöntem ve en ileri düzeyde bir
katılımcılık temin edilmiştir. Bu kanun çalışmalarına, yine bir arkadaşımız
dedi ki: "Siz, belediyelere bir şey yapmadınız." Bakın, insaf diyorum
arkadaşıma; daha 58 inci hükümetimizi kurar kurmaz, ilk hafta, o zamanki
Başbakanımız Sayın Abdullah Gül'ün, Acil Eylem Planı gereği bize verdiği ilk
talimatla, yerel yönetimler reformuyla ilgili İçişleri Bakanlığında bir çalışma
başlattım, kamu yönetimi reformuyla ilgili de Başbakanlıkta, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin Beyin başkanlığında bir çalışma
başlattık. Bir ay sonra hazır olan bu çalışmalar, Bakanlar Kurulunda görüşüldü
ve kamu yönetimi, kamu idaresi bir bütündür dedik; hem kamu yönetimi hem yerel
yönetimler temel esasları bir başlık altında, bir metinde toplansın dedik ve bu
yönde, gerçekten, demokratik ve katılımcı bir yöntem tespit ettik. O da şuydu:
Uygulayıcılar, valilerimiz, büyükşehir belediye başkanlarımız, il belediye
başkanlarımız, ilçe belediye başkanlarımız, belde belediye başkanlarımız, il
genel meclisi üyelerini temsilen dernek genel başkanı, muhtarlarımızı temsilen
muhtarlar derneklerinin genel başkanları ve bürokratlar, bu toplantılara davet
edildi ve bu yasaları madde madde birlikte çalıştık, hazırladık. Bakın, o
zaman, bir belediye başkanı arkadaşım şunu ifade etmişti: "Biz, şimdiye
kadar, hükümetlere, bizimle ilgili bir düzenleme yapınca, bizim haberimiz olsun
derdik; ama, şimdi, siz, öyle bir adım attınız ki, haber vermek değil, yasayı
birlikte yapıyoruz." Orada, şuna da dikkat ettik değerli arkadaşlarım:
Çağırdığımız belediye başkanlarının her birinin, özellikle siyasî partilerimizin
birinden olmasına dikkat ettik ki, bütün siyasî partilerimiz bu komisyonda
temsil edilmiş oldu.
Daha sonra, hazırlanan bu taslak, önce, Mecliste grubu
bulunan partilerin, Adalet ve Kalkınma
Partisi ile Cumhuriyet Halk Partimizin Grubunda görüşüldü, bilgi verildi.
Üniversitelerimizde mutfak çalışması yapıldı. Sivil toplum örgütlerine, TÜSİAD,
TOBB, TESEV gibi kuruluşlara önceden taslaklar gönderildi, çalışmalar yapıldı.
Yani, bugüne kadar, Allah aşkına, hangi tasarı bu kadar geniş çapta kamuoyunda
tartışılmıştır?! Buna rağmen, halen, bizim haberimiz yok demek insafla
bağdaşmaz.
Değerli arkadaşlarım, bu temel yasanın çerçevesi içerisinde,
yerel yönetimlerle ilgili üç temel yasa, başlangıçta, aynen saydığım metotla
hazırlandı bunlar da, bu saydığım arkadaşların katılımıyla. Belediye kanunu,
büyükşehir belediyeleri kanunu ve il özel idaresi kanunu taslakları bu şekilde
hazırlandı; şimdi, onu arz edeceğim.
Şimdi, o tasarıyı, en geç önümüzdeki hafta, önce siyasî
parti gruplarımıza getireceğiz; bizim Gruba ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna.
Ondan sonra da, kamuoyunda tartışmaya açacağız ve eşzamanlı olarak, önce, kamu
yönetimi temel kanununu, hemen peşinden de, bu saydığım üç temel kanunu,
inşallah, Türkiye Büyük Millet Meclisine getireceğiz ve inşallah, hazırlanan bu
yasaların çıkarılması, 22 nci Dönem Parlamentosuna nasip olacaktır. Hemen, ocak
ayının ilk onbeş günü içerisinde, bu tasarılar, bu geniş tartışmalardan sonra
buraya getirilecektir değerli arkadaşlarım.
Bir de, Bakanlığımız, bir yandan Avrupa Birliği uyum
yasaları, bir yandan da kamu yönetimi reformu, yerel yönetimler reformu
kapsamında üstlendiği sorumluluklar ve bir yandan da vatandaş odaklı yeni
yönetim anlayışı nedeniyle, elektronik devlet uygulamaları konusunda da çok
etkili bir yönetim organizasyonu kurmak sorumluluğu altında kalmaktadır.
Bakanlığımda, "nasıl bir e-devlet" sorusuna cevap bulmak amacıyla,
bütün birimlerin katılımıyla oluşmuş bir bilişim komitesi kurulmuştur. Bu
komite, elektronik hizmeti amaçlayan bütün projeleri, devletimizin genel
e-dönüşüm konseptine uygunluğu açısından denetlemekle görevlendirilmiştir.
Biz, vatandaşımızın günlük hayatını kolaylaştıran, devlet
hizmetinin niteliğini yükselten ve birbiriyle entegre olabilen projeleri
geliştiriyoruz ve bütün bunların merkezine de MERNİS Projesini oturtuyoruz. Bu
çerçevede, MERNİS Projesi bünyesinde Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası
sistemini oluşturarak, vatandaşın kamu tarafından teyit edilmiş bir kimlikle
tanınması hususunda yaşanan sıkıntıya köklü bir çözüm ürettik.
Bu noktadan sonra, şimdi, kimlik paylaşım sistemi kurularak
bu çözümün etkin bir biçimde toplumsal hayatın bütün alanlarına, ilgili kamu
kurum ve kuruluşları vasıtasıyla yansıması sağlanacaktır. Kamuda kimlik
bilgilerinin paylaşımının bir an önce hayata geçirilmesi çalışmaları
sürdürülürken, pilot uygulama niteliğinde ve kimlik paylaşım projesine ön
hazırlık olmak üzere, adliye saraylarında nüfus temsilcilikleri açılmasına
karar verdik. Hatırlarsanız -Plan ve Bütçe Komisyonunda olan arkadaşlarım
hatırlayabilir- 2004 yılı bütçemiz 6 Kasım günü Plan ve Bütçe Komisyonunda
tartışılırken, bu uygulamayı 4 ilde başlattık demiştim; aradan geçen yaklaşık
birbuçuk ay içinde, şimdi, 12 ilde 18 adliyemizde bu sistem kurulmuştur. Bu
uygulamanın amacı, yukarıda da arz ettiğim, vatandaşın günlük hayatına
teknolojiyi bir an önce sunmaktır. Bakın, önceden, mahkemelerce istenilen
kayıtlar için 20 ilâ 40 gün beklemek gerekirken, şimdi, birkaç dakikada
kayıtlara ulaşılır hale gelinmiştir. Dolayısıyla, davalardaki gecikme
nedenlerinden biri de bu şekilde ortadan kaldırılmış oluyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız,
ülkemizin içgüvenliğinin korunması ve toplumsal huzurun sağlanmasıyla görevli
ve sorumludur. Bu amaçla, polis, jandarma ve sahil güvenlik birimleri, 24 saat
esasına göre hizmetlerine devam etmektedirler. Bakanlığımız, şimdiye kadar
olduğu gibi bundan sonra da, bu misyonu, yeni güvenlik politikaları
doğrultusunda bilim ve teknolojideki gelişmelere uygun olarak devam
ettirecektir. Bu bakımdan, içgüvenlik hizmetlerinin yürütülmesinde projeli
çalışmalara önem veriyoruz. Bu yaklaşım çerçevesinde, halkımızın ve sivil
toplum kuruluşlarımızın güvenlik hizmetine de aktif katılımını sağlamaya
elverişli mekanizmalar oluşturuyoruz. Vatandaşla işbirliğinin
gerçekleştirilmesini ve suçun daha oluşmadan önlenmesini amaçlayan toplum
destekli güvenlik hizmetini geliştirmeye çalışıyoruz. Benimsediğimiz toplum
destekli güvenlik hizmeti modeliyle, görev anlayışını hizmet anlayışına
dönüştürüyoruz ve güvenliği sağlama görevini bir hizmet işlevi olarak
değerlendiriyoruz.
Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığı olarak, güvenlik
birimlerimizin yeni bilgilerle donatılması için, eğitime büyük önem veriyoruz.
Eğitimde hem kalitenin artırılması ve hem de eğitimden yararlanan personel
adedinin çoğaltılması konusunda gayretlerimiz var. Polis amirlerimizin
yetiştiği Polis Akademisini, başka ülkelerde aynı amaçla kurulan meslekî
okullara nispeten, daha aranılan bir akademi haline getirmeyi planlıyoruz ve şu
anda, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen yabancı öğrenciler, burada, ders
görmektedir. Ayrıca, polis okullarını, iki yıllık meslek yüksekokullarına
dönüştürdük. Şu anda, Akademiye bağlı, 25 tane polis meslek yüksekokulumuz
öğrenimine devam ediyor; geçen yıl ilk mezunlarını verdiler. Bunun yanında,
geçmişte mezun olmuş lise mezunu polislerimize de yüksekokul mezunu olma imkânı
getirdik. Aynı şekilde, jandarma astsubaylarımızın jandarma astsubay okulları da yüksekokul seviyesine çıkarıldı ve
meslekte olan jandarma astsubaylarımıza da, lise mezunu polislerimiz gibi,
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesine devam etmek suretiyle, yüksekokul
mezunu olma imkânını da, bir projeyle getirmiş bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlarım, ülke ekonomimize önemli zararlar
veren, uzun vadede piyasaların morali üzerinde olumsuz etkiler bırakan çıkar
amaçlı suç örgütleriyle mücadelemiz, büyük bir kararlılık ve etkinlikle
yürütülmektedir. Devleti, toplumu, bir şekilde sömürmeyi alışkanlık haline
getirmiş bu örgütlere yaşama hakkı tanımayacağız. Plan ve Bütçe Komisyonundaki
görüşmeler sırasında, 11 Eylül 2001 tarihinde ABD'ye yönelik gerçekleştirilen
saldırılar sırasında yaşanan uluslararası gelişmelere işaret ederek, gelişen
durumun, Türkiye'nin iç ve dış güvenliği üzerindeki hassasiyetleri artırdığını
ifade etmiştim. Biz, gelişen dünya şartlarının, iç güvenlik tehdidini nasıl
etkileyeceğini, oluşturduğumuz çeşitli platformlarda tartışıp, planlıyoruz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Teşekkürler
efendim.
...tehdidin tipini tahmin ederek tedbirler geliştirmeye
çalışıyoruz. Ülkemize tehdit olabilecek pek çok örgüt hakkında geniş bilgi
birikimi oluşturup, bunları analiz edecek teknolojik altyapı oluşturuyoruz.
Nitekim, İstanbul'da ramazan ayında meydana gelen ve bütün ülkeyi yasa boğan
bombalama olaylarının bu kadar süratle çözülmesinde, sözünü ettiğim bilgi
birikimi, uzman personel ve teknolojik imkânlar etkili olmuştur. Burada
gerçekten süratli hareket edilmiş, geçmişe yönelik yapmış olduğumuz
çalışmalarla topladığımız bilgilerin büyük etkinliği olmuştur.
Burada yeri gelmişken şunu da ifade edeyim: Pek çok
konuşmacı arkadaşım, polisimizin özlük hakları konusunda da birtakım şeyler
yapmamızı arzu ettiler. Bizim de temennimiz bu ve ben bakanlık görevime başlar
başlamaz, hem emniyet mensuplarımız amir ve memurlarımızın hem de çarşı ve
mahalle bekçilerimizin özlük haklarıyla, sosyal haklarıyla ilgili bir düzenleme
yapılmasını istemiştim ve bu çalışmalarımız da devam etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, yasadışı göç, bugün uluslararası
toplumu en çok rahatsız eden suç türlerinin başında gelmektedir. Biz, bu konuda
da demokratik yaklaşımımızı koruyoruz, sivil toplum örgütlerini ulusal mücadele
stratejimizin içine dahil ediyoruz.
Son sekiz yılda ülkemize illegal yollarla giriş-çıkış
yapmaya çalışırken veya ülkemizde yasadışı konumdayken, 164 değişik ülkeden
toplam 445 387 kişi yakalanmıştır -bu, çok büyük bir rakam- ve bu geçişleri
organize eden 28 ayrı uyruğa sahip 4 122 organizatör, organize suç örgütü
mensubu da yakalanarak adliyeye teslim edilmiştir. Yasadışı göçle etkili bir
şekilde mücadele edeceğiz. Hiçbir biçimde, Türkiye'yi kaçak insanların cenneti
haline getirmek isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. Sahil Güvenlik Komutanlığımız,
Jandarma Genel Komutanlığımız ve polisimiz, bu konuda, insan kaçakçılığı
konusunda, gerçekten, büyük bir özveriyle çalışmaktadır.
Bir değerli arkadaşımın Sahil Güvenlik Komutanlığımızla
ilgili temennileri oldu; işte, sahillerle ilgili helikopter falan... Bakın
değerli arkadaşlarım, halen Sahil Güvenlik Komutanlığımız kadrolarında faal 7
helikopterimiz var, Ocak 2004 sonunda da 2 helikopterimiz daha katılacak, 5
helikopter alınmasıyla ilgili sözleşme imzalanmak üzere; ayrıca, 3 tane de
sahil güvenlik uçağımız mevcuttur.
Bunun yanında, Sahil Güvenlik Komutanlığımız personelinin
eğitimiyle ilgili birtakım önerileri oldu değerli arkadaşımızın. Sahil Güvenlik
Komutanlığımızın Antalya'daki eğitim merkezinde, bu komutanlık bünyesine gelen
personelin eğitimi yapılmakta; ama, hatırlarsanız, geçtiğimiz aylarda, Haziran
2003'te, 2692 sayılı Yasayla, Sahil Güvenlik Komutanlığımıza da, aynen
Jandarmada olduğu gibi, kendi personelini yetiştirme, eğitme imkânını yeni
verdik. Bundan sonra, bu konular, bizzat Sahil Güvenlik Komutanlığımız
bünyesinde yapılacak.
Yine, değerli arkadaşımızın bir teklifi olmuştu; balıkçılara
bilgi verilsin diye. Bakın değerli arkadaşlarım, her ay, Sahil Güvenlik Bölge
Komutanlıkları, grup komutanlıkları ve müstakil bot komutanlıklarımız,
balıkçılarla muntazaman toplantılar yaparlar; ancak, burada, bazı sorunlar
Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızı da ilgilendirdiği için, o bakanlığa yazı
yazdık, bu toplantılara il ve ilçe tarım teşkilatından arkadaşlarımızın da
katılmasını temin etmiş olduk. Bunu da bilgilerinize arz ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Aksu, toparlayabilir misiniz.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Son sözlerimi
söylüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; trafik kazalarıyla
ilgili çalışmalarımız da büyük bir hızla devam etmektedir. Biliyorsunuz,
bununla ilgili olarak, Bakanlar Kurulumuz tarafından, 2004 yılının "Trafik
Yılı" ilan edilmesi yönünde karar alındı, ilan edildi; çünkü, bu
sorumluluk, her kesimi ilgilendiren bir sorumluluktur, hepimize düşen görevler
vardır.
Değerli arkadaşlarım, sizlere, Bakanlığım ve bağlı
kuruluşlarının hizmet kriterleri, öncelikleri ve yürütmekte olduğu bazı
faaliyetleri hakkında genel bir bilgi arz etmeye çalıştım. İçişleri Bakanlığı
olarak bize düşen en temel görevin, ülkenin asayişini korumak olduğunun
bilincindeyiz. Biz, bu güzel ülkenin her karış toprağında huzur, birlik ve
beraberlik ile kardeşlik istiyoruz. İnsan haklarına saygılı olmayı
içselleştirmiş, vatandaşa hizmeti en önemli gerekçe olarak algılayan bir devlet
anlayışıyla çalışıyoruz. Bu konularda üzerimize düşen bütün görev ve
sorumlulukları en iyi şekilde yerine getirmenin gayreti içinde olacağız.
Bu vesileyle, vatan ve görev uğruna hayatlarını kaybeden
aziz şehitlerimize, bu necip millete hizmet edip ebediyete giden herkese
Allah'tan rahmet diliyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum.
Bu arada, vatan müdafaası için yakınlarını şehit olarak
toprağa veren anaların, babaların, evlatların, eşlerin de hukukunu korumak için
çalıştığımızı, çalışmaya devam edeceğimizi ifade etmek istiyorum. Analar,
babalar, evlatlar ve eşler, bize, şehitlerimizin birer emanetidir. Emanete, bu
millet adına sahip çıkmak, hükümetlerin görevidir. Bu görevi eksiksiz yerine
getirmeye kararlı olduğumuzu da, bu vesileyle, huzurlarınızda açıkça dile
getirmek istedim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçelerimiz Yüce
Meclisin tasvibine mazhar olursa, verilen ödeneklerin en tasarruflu ve hizmet
gereklerine en uygun bir şekilde kullanılması yönünde her türlü çabayı
göstereceğiz.
Bakanlığımız ve bağlı kuruluşlar bütçelerinin hizmet için
ödeneklerle teçhizinde katkılar sağlayan, şahısları ve gruplar adına söz
alarak, eleştirileriyle bize yol gösteren, doğruya ulaşmamıza yardımcı olan
bütün milletvekili arkadaşlarıma şükranlarımı arz ediyorum.
Şahsım ve Bakanlığım mensupları adına, Yüce Meclisin siz
değerli üyelerini tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti ve bağımsız
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aksu.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 23 dakikadır.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Bakanlığımın 2004 yılı bütçesinin
görüşülmesi nedeniyle söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin en önemli sektörlerinden, toplumumuzun tamamını
ilgilendiren temel ihtiyaç maddelerinin kaynağı olan bir sektörden ve bu
sebeple de çok önemli bir alandan, çok önemli bir üretim faaliyet sahasından,
bu alanların içerisinde bulunduğu sorunlardan bahsedeceğiz. Konumuzun, üzerinde
çalıştığımız sektörün, görevimizin önemli olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla,
birlikte, bu çatı altında, sektörümüzle ilgili sorunları birlikte görüşmekten,
değerlendirmekten, eleştirileri dinlemekten ve buradan, eğer yapacağımız
faaliyetlerle ilgili bir kısım konularda ilave katkılar alabilirsek, memnun
olacağımızı, kendimizi mutlu hissedeceğimizi de ifade ediyorum. Bu vesileyle,
bu görüşmeler sırasında söz alan arkadaşlarıma, gerek faaliyetlerimizi olumlu
bulan gerekse eleştiren arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Sektörümüzün önemi apaçık ortadayken ve biz, birçoğumuz,
bunu kuvvetli bir şekilde ifade ederken, önemli sorunlar içerisinde bulunduğunu
da biliyoruz. Bu sorunların, elbette, en başta gelenleri, sektörümüzde büyük
bir istihdam oranının olduğu ve büyük bir nüfus kitlemizin bu sektörde
yaşadığıdır. Tabiî, bunun sonuçları olarak da, işletmelerin küçük, arazilerin
parçalı, sektöre yatırım yapacak sermaye birikiminin eksik ve bunların geri
dönüşünün, nispeten, mukayese edildiğinde sınırlı, örgütlenmenin, yine aynı
şekilde, zayıf olduğunu; bu arada, arazi toplulaştırması ve tarla içi
geliştirme hizmetlerinin arzu edilen seviyede olmadığını, üretimin tabiî
şartlara bağlılığının sürdüğünü, pazarlama ve organizasyon konularında önemli
sorunlarımızın bulunduğunu ve tarımsal mekanizasyon konusunda arzu edilen
seviyeye gelmediğini, özellikle son yıllarda kredi mekanizmalarında büyük
gerileme olduğunu, kurumsal olarak, en güçlü kuruluşumuzu bu sektörden
kaybettiğimizi ve sistemin de henüz işlemeye başlamadığını biliyoruz. Bu hal,
tabiî ki, karamsar bir tablo çıkarmamalı; şunun için: Ülkemiz, en başta,
gelişmekte olan bir ülke. Gelişmekte olan bir ülke demek, sorunları olan ülke
demek. Elbette, bu sorunlar, tüm sektörlerimizde, hem reel sektörde hem de
diğer sosyal sektörlerde, yoğun olarak ortaya çıkmaktadır.
Nitekim, bu bütçe görüşmelerinde, önceki günler ve bugün
görüştüğünüz konularda, her bakanlığın konuları ve sorunları yoğun bir şekilde
dile getirilmiştir. Ben de, takip edebildiğim kadarıyla, bunlara şahit oldum.
Dolayısıyla, ülkemiz, değişik alanlarda yoğun sorunlarla
karşı karşıya; ama, elbette, bunlardan bıkkınlık ve yılgınlık duyacak değiliz;
bu ülkenin siyasetçileriyiz, aydınlarıyız ve sorunları çözmek durumunda olan
insanlarız. Dolayısıyla, bu hususta, ümidimizi, elbette, kaybetmeden, büyük bir
heyecanla, bu sektörlerimize yönelik olarak, konularla ilgilenmek durumundayız.
Bir toplumun, genel olarak veya belli bir alanda sorunlarını
çözmek demek, evvela, öncelikli olanları belirlemek ve işe buradan başlamak
demektir. Türkiye'nin bugün içerisinde bulunduğu durumu dikkate alarak söylemek
gerekirse, bu -tüm toplumumuz için geçerli olan hususu çiftçilerimiz için de
rahatça söyleyebiliriz- tekrar üretime dönecek bir ümidi ve heyecanı onlara
vermek demektir; tarımsal politikaları zaman ve şartlara uygun hale getirmek
demektir; üretimi planlamak, artırmak, verimi yükseltmek ve rekabet edebilir
bir hale getirmek demektir; bilgiyi, teknolojiyi sektöre, daha yoğun olarak,
giderek artan ölçüde katmak demektir; kısa ve uzun vadeli yapılacak işleri,
politika tedbirlerini ortaya koymak demektir.
Bunun için, elbette, zamana ihtiyaç vardır ve bununla ilgili olarak,
kısa ve uzun vadeli bir ayırıma da ihtiyaç vardır.
Sadece, şöyle, bir an için dikkatlerimizi çevirdiğimizde,
bunların içerisinde, kısa vadede yapılacak olanları sıralayacak olursak;
elbette, mevcut politikalarda etkinlik, rutin işlerin daha verimli hale
getirilmesi, yeni bir heyecan ve gayretle kendi personelimizi çalışmaya sevk
etmek, gelişme potansiyeli en yüksek sektörden başlayarak üretimi artırmaktır.
Mesela, ülkemiz için söylersek, bu çalışmayı hayvancılık sektöründen başlatmak
demektir bu.
Ziraî mücadelede -yani, zaten yapılmakta olan faaliyette-
bu, kârlılığı düşüren ve belki yapılacak maliyet harcamalarını en yüksek kâra
dönüştürecek olan mücadelede etkinlik sağlamak -tohumculuk konusunda hepimizi
çok rahatsız eden alanlarla ilgili düşüncelerimi sonraya bırakarak söylüyorum-
özellikle tahılla ilgili alanlarda bir hamle yapmak, yasal düzenlemeler ve uzun
zamanda ortaya çıkacak yeni projeler ortaya koymak şeklinde söylenebilir.
Tarım sektörünün içerisinde bulunduğu bu durum ve yapılması
gerekenlerle ilgili bu değerlendirmeyi yaparken şunu söylemek istiyorum:
Elbette, toplumumuzun yüzde 35'ini ilgilendiren -üretim faaliyeti olarak yüzde
35'ini; ama, tüketici olarak tamamını ilgilendiren- bir sektör olarak, bu yoğun
sorunlara rağmen, içinde bulunduğumuz dönem içerisinde yapmaya çalıştıklarımız,
bu mantık silsilesi içerisinde, kısa vadede yapılması gerekenleri ihmal
etmeden; ama, önümüzdeki dönemde de, içinde yaşayacağımız zaman dilimi içinde
de politikalarda değişikliğe hazırlık, kaynak kullanımında verimliliğe
başlangıç yapmak, kendi kaynaklarımızı çok daha verimli bir şekilde kullanacak
gayretin içerisinde olmaktır.
Elbette, dünyanın her yerinde olduğu gibi, sorunlar
içerisinde bulunan tarım sektörünün üretimini sürdürmesi ve toplumun temel
ihtiyaçlarını karşılaması konusundaki faaliyetini desteklemek şarttır. Dünyanın
gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi, gelişmekte olan ülkeler ve elbette Türkiye,
kendi tarımını destekleyecek bir model, yol, yöntem bulmak durumundadır. Geçmiş
dönemde olduğu gibi, içinde bulunduğumuz dönemde de, bu desteklemelerle ilgili,
elinden geldiği kadar, belli bir kaynak ayırarak bu rolünü yerine getirmek
istemektedir. Bunun sonucu, üretimi artırmak, gıda güvenliğini sağlamak,
tarımla iştigal eden insanlara yeterli ve düzenli bir gelir temin etmek
amacıyla yapılmış faaliyetlerdir ve bugün için uygulanan politikalar, 2000
yılında ortaya çıkan krizin bir devamı olarak, çok büyük farklılaşma
göstermiştir; hepinizin bildiği gibi, iki önemli politika aracına dönüşmüştür.
Bunlar, doğrudan gelir desteği ve prim ödemeleri; bunun yanında, ek bir alan
olarak da, hayvancılık destekleridir.
2001 yılından beri uygulanan bu doğrudan gelir desteği
sistemi, bir amaca yöneliktir; Türkiye'de tarım kesimini kayıt altına almak,
bilgileri toplamak ve buradan tarım bilgi sistemine ulaşmak. Kesin olarak
yapılması gereken bir iştir ve bugüne kadar gelinen nokta oldukça önemlidir.
Yüzde 90 oranında çiftçilerimizin kayıt altına alınması sağlanmıştır,
toprakların belirlenmesi sağlanmıştır ve dolayısıyla, bu bilgi üzerine giderek,
tarımla ilgili diğer unsurları da ilave ettiğimizde -bu, tabiî ki zaman alacak
bir işlemdir; ama- Türkiye'de, bilgiye dayalı sorunları doğru olarak tespit
etmek, uygun politikalar geliştirmek ve bunu etkin bir şekilde kullanmak uygun
hale gelecektir. Nitekim, bu uygulamanın sonucunda, Türkiye'de yaklaşık 2,8
milyon çiftçi kayıt altına alınmıştır, toplam tarım arazilerinin ise yüzde
92'si kayıtlı hale gelmiştir ve 2003 yılı kayıtları sırasında, aynı zamanda, bu
araziler üzerinde üretilen ürünlerin cinsi ve alanları da tespit edilmeye
başlanmıştır. Dolayısıyla, giderek, Türkiye'de, üretim tahminleri çok daha
kuvvetli bir zemine oturacak hale gelecektir.
2002 yılıyla ilgili ödemelerin 2003 Haziranında
tamamlandığını biliyoruz. 2003 yılı doğrudan gelir destekleriyle ilgili husus
ise, bildiğiniz gibi, ekbütçeyle beraber toplam 500 trilyonluk bir kaynak hazır
vaziyettedir ve ilk dilimi bu ayın içerisinde ödenecektir. Bununla ilgili
çalışmalar tamamlanmış, Bakanlığımızdan büyük ölçüde Hazineye intikal etmiştir.
Hazine de bununla ilgili olarak kriterleri -zaten, geçen yıldan uygulanan
kriterleri biliyorsunuz- bununla ilgili sıralamaları yapmış büyük ölçüde ve
sanıyorum, bugünlerde, uygulama kamuoyuna duyurulacaktır. Ben, birçok
arkadaşımızın merak ettiği bu hususu böylece cevaplandırmış oluyorum.
Bir başka önemli araç, primler demiştim. Primlerle ilgili,
elbette, arkadaşlarımız, benden önce konuşan arkadaşlarım sektörle ilgili
değerlendirmeleri yaparken, eksikliklerini, uygulamada ortaya çıkan
aksaklıkları ifade ettiler ve 2002 yılı ürünleri için henüz prim ödemelerinin
tamamlanmadığını söylediler; doğrudur, yüzde 80 oranında tamamlanmıştır. Ancak,
genel bir politika aracı olarak baktığımızda, tarımsal ürünü desteklemek ve
yönlendirmek bakımından etkili bir araçtır. 2003 yılında bu maksat için bütçede
ayrılan para, hepinizin bildiği gibi, 264 trilyondur ve beş temel tarım ürünü
bu amaçla desteklenmektedir. Önümüzdeki yıl içinde de 2003 ürünlerinin
destekleneceğini çok önceden açıkladık. Elbette, primle ilgili açıklamaların
ekim mevsiminden önce yapılması, ilan edilmesi en mantıklı yoldur. Bir gün,
inşallah, bunun da gerçekleştiğini birlikte göreceğiz.
Tarımsal faaliyetler içerisinde ülkemiz bakımından çok
önemli bir sektör, alt sektör, hayvancılıktır; ancak, ülkede arzu edilen
seviyede bir üretim payına sahip değildir; tarımsal üretimin yaklaşık yüzde
20'si civarındadır. Bu, mutlaka artırılması gereken bir orandır; çünkü, bu
sektörün hızla gelişmesi ve diğer tarımsal ürünlere nispetle talep artışının
daha yüksek olmasından dolayı, artan gelirle birlikte, daha çok talep edileceği
ve dolayısıyla, üreticiye daha yüksek bir gelir getireceği için bu alanda hızlı
bir gelişmeye ihtiyaç vardır. Nitekim, hükümetimizin de buna yönelik gayretleri
apaçık ortadadır. 2003 yılında bununla ilgili birçok teşvik uyguladık ve 130
trilyona yakın bir teşvik uygulaması gerçekleşti.
Sektörle ilgili olarak söylenecek ifade şudur: Piyasa
mekanizması, bugün, hayvancılık sektörünü kendi başına teşvik edecek bir hale
gelmiştir, devletin ek teşvikleriyle birlikte, sektör, çok canlı bir
vaziyettedir ve yoğun bir yatırım talebiyle karşı karşıyadır. Bununla ilgili en
açık ifade şudur: İhaleye çıktığımız 12 devlet üretme çiftliğiyle ilgili bize
başvuru yapan müteşebbisler 128'e ulaşmıştır; çok büyük bir kısmı, hayvancılığa
yönelik bir yatırım talebinde bulunmuştur. Onun dışında, bizimle ilgisi olmadan
normal sektöre yatırım yapan çok sayıda müteşebbisin olduğu bilinmektedir;
özellikle, basında çıkan bilgiler de bu hususta bir kanaat vermeye yetecek
durumdadır.
Alternatif ürünlerle ilgili çalışmalar devam etmekte, bir
gönüllülük esasına dayanan bu projeler içerisinde üreticilerimizin bir alan
daralmasıyla karşı karşıya kaldığı veya ürettikleri ürünü değiştirmek durumunda
kaldıklarında, biz, Tarım Bakanlığı
olarak, bu çiftçilerimize değişik ürünlere geçiş konusunda yardımcı olmaya
çalışıyoruz.
Hepinizin bildiği gibi, özellikle, bu kriz döneminin
akabinde üretim maliyetlerinde meydana gelen artışlarla birlikte,
çiftçilerimize yönelik olarak mazot destekleri konusunda taahhüdümüzü yerine
getirmekten ve ilk taksitini ödemekten dolayı ve bunun çiftçilerimiz üzerinde
meydana getirdiği olumlu etkiyi ifade etmekten dolayı memnuniyetimi
belirtiyorum. İkinci taksitinin 2004 yılına kalmış olması, elbette, Türkiye'nin
içinde bulunduğu malî şartlarla izah edilebilir ve anlaşılabilir bir husustur.
Esas üzerinde durmak istediğim husus ise, çiftçi borçları
konusudur. Çiftçi borçları konusunda yaptığımız çalışmanın ve elde edilen
sonucun çok hafife alınması ve "dağ fare doğurdu" gibi ifadelerle
tanımlanmaya çalışılmasını, çok doğru olarak kabul etmiyorum; çünkü, bizim
başka sektörlerle ilgili yapmaya çalıştığımız yeniden yapılandırma hadiselerinde
çiftçilere yönelik modelin örnek olarak alınması tavsiye edilirken, bu
uygulamanın -sanki- çok başarılı olmadığını söylemek doğru değildir. Nitekim,
çiftçilerimizden de bize yansıyan bilgi, milletvekili arkadaşlarımıza yansıyan
bilgi bu doğrultudadır. Elbette ki, çiftçilerimizin ilk taksitlerini ödemesi
konusunda birkısım sıkıntılar çektiğini hepimiz düşünebiliriz, kabul
edebiliriz; ama, bir fedakârlık olmadan da hayatın akışını iyileştirmek,
değiştirmek, bir hamle yapmak hiçbir zaman da mümkün değildir.
Bu ara, tarım kredi kooperatifleri ve Ziraat Bankasıyla
ilgili olan hadisede yapmış olduğumuz, hükümetimizin yapmış olduğu çözüm
yolunda getirilen fedakârlık ve çiftçilerimize intikal eden oran büyük ölçüde
kabul görmüş ve yüzde 90 oranında bir katılım sağlanmıştır. Dolayısıyla, bu da,
zaten, hadisenin ne derece gerçekçi olduğunun açık ifadesidir.
Bu arada, tarımsal faaliyetleri desteklemek ve üretimi
artırmak, özellikle pazarlama konusunda ortaya çıkan sorunları çözmeye yönelik
olarak çiftçi örgütlenmesi ve bunların içerisinde de Bakanlığımla ilgili olan
kooperatifler konusuna değinmek istiyorum. Yine, bir konuşmacımız,
kooperatiflerle ilgili konuda bizim pozisyonlarımızı, aldığımız duruşu çok
olumsuz olarak niteledi; ancak, ben, bununla ilgili olarak, sadece
davranışımızın, halimizin ve uygulamalarımızın bu tanımlamaya çok uygun
düşmediğini belirtiyorum. Elimizde bugün mevcut olan tek çiftçi örgütlenme
şekli, bir bakıma, hayvancılık destekleri açısından daha yaygın olarak
kullandığımız bu örgütlenme şekli, bizim, bugün, en çok üzerinde durduğumuz,
desteklediğimiz ve arzu ettiğimiz politikayı uygulama alanı olarak gördüğümüz
bir faaliyettir ve dolayısıyla, desteklemeye devam ediyoruz. Bununla ilgili
olarak geçen yıl yapmış olduğumuz faaliyetlere ilaveten bu sene çok önemli
katkılar yaptığımızı kamuoyuna defalarca duyurduk ve bununla ilgili olarak da
aldığımız tepkiler ve bu proje kapsamına dahil olmak için bize yapılan
müracaatların sayısı, bu hususta kafi bir kanaat verecek durumdadır.
Bakanlığımızın sektörü desteklemek amacıyla uygulamakta
olduğu bu mevcut politika araçlarına ilave olarak, ileriye dönük yeni projeler
konusunda da çalışmalarımız oldu. Şimdi, bu çalışmalarımızla ilgili, ben, kısa
bir alıntıda bulunmak istiyorum. Bütçe görüşmeleri sırasında, bütçenin gündeme
geldiği ilk gün, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal,
görüşlerini Grubu adına açıklama imkânı buldu ve sektörümüze de geniş yer
verdi. Tabiî, bu, bizim açımızdan sevindirici bir şey. Alınmayan tedbirlerden,
mazot meselesinin arzu edilen sonucu doğurmadığından, tarım ürünleri sigorta
yasasını çıkaramadığımızdan bahsetti ve sektörde çok acı olayların yaşandığını
ifade etti konuşmasında ve Dünya Bankasının desteğiyle uygulanan tarımsal
destekler, gübre fiyatlarındaki artışlar, çiftçi borçlarının yeniden
yapılandırılması konularına değindi. Doğru; sektörümüzle ilgili konulardır.
Bunların içerisinde özellikle bir hususa şöyle geldi: "Değerli
arkadaşlarım, bu manzara karşısında, Türkiye'de, tarıma yönelik olarak şunu
hepimizin görmesini istiyorum. Bu sıkıntılı manzara karşısında, Tarım
Bakanlığı, sık sık proje icat ederek bu tabloyu düzelteceğini zannediyor. Yani,
çiftçi perişan, fiyatlar kabul edilebilir gibi değil, borçlar ödenemez hale
gelmiş, icra memurları tekrar köyün önünde çıkmış; o anlaşmaya rağmen, şimdi,
yeni yeni çıkmaya başlamış; bu tablo içinde Tarım Bakanlığı ne yapıyor diye bir
göz atacak olursanız, proje ürettiğini görüyorsunuz. Tarım Bakanlığında
kullanamadığın binlerce personeli çalıştırdın da, şimdi, köye, yeni, maaşlı,
sözleşmeli insan göndererek çiftçinin sorununu çözeceğini mi düşünüyorsun..."
Efendim, ben, burada, şunu söylemek istiyorum: Bir bakanlık
proje üretiyor diye eleştirilirse, bunun izahını yapmak ve anlamak çok kolay
değil. Yeni bir proje ortaya koymadığımız için eleştirilmediğimizden dolayı
memnunum; ama, elbette, projelerimiz eleştirilmeli, eğer bir eksikliği varsa
bunlar söylenmeli ve biz de, bu hususta, bunları telafi edici bir yaklaşımla
olayı daha iyi hale getirmeliyiz.
Burada bir hususu belirtmek istiyorum: Bakanlık olarak, bu
projeyle, elbette, biz, tarım sektörünün tüm sorunlarını çözeceğiz diye hiçbir
ifade kullanmadık. Biraz önce konuşan sayın milletvekilimizin söylediği gibi
"2003 yılı, tarımın altın yılı" ifadesini de kullanmadık. Ben, orada
hangi ifadeyi kullandığımı çok net hatırlıyorum ve aynen şöyle dedim:
"Hayatta her şey nispîdir; iyilik, doğruluk, güzellik dahil, gelir dahil.
2003 yılı, önceki yıllara göre iyidir." Cümle aynen böyle. Şimdi bu
cümleden hareketle, 2003 yılı, tarımın altın yılı demek ve bunu, bana atfetmek
doğru olur mu?! Elbette arzu ederdim 2003 yılının altın yıl olmasını; ama, 2003
yılının altın yıl olması için, bizim daha çok gayret göstermemiz, tarım
sektörüyle ilgili sorunların çözülmesi ve rekabet edebilir, büyük ölçekli,
verimli ve toplam ihracat içerisinde tarım ürünleri ve tarıma dayalı sanayi
ürünlerinin çok büyük ölçüde artmış olması lazım. İnşallah, onları da, bir gün
gerçekleştirmek mümkün olur. Bu yolda yürüyoruz. Bu toplumun insanları gelişme
içerisinde yürürken, tarımla ilgili konuda da yürüdüğümüz yol budur.
Ben, sektörümle ilgili olarak ürettiğimiz projelerden
bahsetmek istiyorum; çünkü, bunlar, bir bakıma bizim emeklerimiz,
gayretlerimiz, kamuoyuna sunmaya çalıştığımız yeni heyecan odakları. Elbette,
yaptığımız aslî fonksiyonlarımızı iyi bir şekilde yerine getireceğiz; ama, bu
topluma yeni bir heyecan vermek, tarım sektörünün önemini tüm kamuoyuna
anlatmak, Bakanlığımız bünyesinde çalışan insanlara bir şevk vermek ve belki
de, ilk akla gelen -ama, bizim açımızdan kesinlikle sonraki bir hedef olan-
işsiz ziraat mühendislerimizi de üretime katmak gibi bir rolü olan bu proje
için kullanılan yaklaşım ifadelerinin, biraz insaf ölçüsünün dışında olduğunu
düşünüyorum. Eleştiri elbette yapılmalı; ama, moraller çok da bozulmamalı,
gayretler çok hafife alınmamalı.
Bu projeyle ilgili olarak yapılan eleştirilerden bir tanesi,
seçimin belli bir bilimsel kritere dayanmadığı, çok objektif olmadığıdır. Bunda
haklı taraflar var; çünkü, her imtihan, her seçimle ilgili hususta söylenecek
çok eleştiri çıkabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafında kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun; sözlerinizi tamamlar mısınız.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Ama,
bununla ilgili olarak biz de bu yöntem içerisinde kendimizi başarısızlığa
götürecek bir yolu elbette seçemeyiz.
Bu projenin en önemli noktası, kapsama dahil olacak
insanların gidecekleri yerlerde üretim faaliyetine katkı yapmalarıdır ve
başarılı olmadıkları takdirde de, o kurumla, o köyle ilişiğinin kesilmesidir.
Biz, bu projede başarılı olmak istiyorsak, buna en yatkın insanları seçmeliyiz;
eğer seçmezsek, zaten kendi kendimize ne kadar büyük zarar verdiğimiz ortaya
çıkmaz mı ve biz, bilerek böyle bir zararı kendimize niçin verelim?! Yarın,
siz, bu konuda çok haklı olan eleştirilerinizi söylediğinizde buna nasıl cevap
verebiliriz biz; bir müddet sonra ortaya çıkacak olan bu durumu niçin göze
alalım?! Onun için, ben, sizin bu husus da bize cesaret vermenizi, teşvik
etmenizi, eleştirmenizi diliyorum; ama, bunun insaf dairesinde olmasını da,
aynı zamanda arzu ettiğimi belirtmek istiyorum.
Bunun dışında yürüttüğüm...
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Çin sarmısağından bahsedin
Sayın Bakanım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) -
Geleceğiz...
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - İthalattan bahsedin lütfen.
Neden ithal ettiniz, onun bir cevabını söyleyin.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Tabii,
tabiî...
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Çiftçiyi nasıl desteklediğiniz
uygulamalarınızda görülüyor!.. Lütfen biraz bahsedin.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Tamam
efendim, ondan da bahsedelim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, şu çerçiye bir şey
söyleyin...
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Lafını bil de konuş! Ben çerçi
değilim. Lafını bil de konuş!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim,
kırsal alanda sosyal destek projemiz konusunda söyleyeceğim şu: Bugüne kadar,
bu proje kapsamında, 42 kooperatifimize destek sağlama kararı çıktı; yıl
içerisinde 200'e ulaştırarak, bunu, aynı zamanda hayvancılığımızı geliştirmek
için kullanacağız. Kırsal kesimdeki gelir dağılımının çok daha kötü olduğunu
bilerek, bu kesimi üretici yapma konusundaki mücadelemizi sürdüreceğiz.
Burada da, çok hassas bir nokta var: Biz, bu ilk seçilen
kooperatiflerde ne kadar çok başarılı olursak, kamuoyu desteğini o nispette
kuvvetli bir şekilde arkamızda hissedeceğimizi ve daha çok kaynağı, bu maksat
için kullanacağımızı biliyoruz. Dolayısıyla, gerek seçimi gerekse uygulaması konusunda
üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız; sizlerden de destek talep ediyorum.
Bir başka projemizden de şöyle bahsetmek istiyorum; Sayın
Hocam bahsetti, Türkiye'deki toprak tahlilleri ve gübre tavsiyeleri
konusunda... Arkadaşlar, 300 000 civarında bir tahlille, Türkiye'deki toprak
analizleri hakkında çok genel bir değerlendirme ve buna uygun bir gübre tavsiye
tablosu ortaya çıkmış durumdadır; ama, Türkiye'deki, tarla diye ifade ettiğimiz
tarım yapılan alanların sayısı veya işletmelerin kullandığı birimlerin sayısı
12 000 000'a yakındır. Dolayısıyla, sadece 300 000 örnekle, Türkiye genelinde
bir tahlil yapılması hadisesi çok doğru değildir. Bunun giderek yaygınlaşması
ve daha çok örneğe dayalı olarak tavsiyelerde bulunulması gerekiyor. Yeni bir
projemizi, 2004 yılından itibaren uygulamaya koyacağız ve Türkiye'de,
toprakların yeniden tahlili konusunda ve gübre tavsiyeleri konusunda,
çiftçilerimiz açısından çok önemli bir hizmeti yerine getireceğiz.
Bu ara, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza bağlı üretme
istasyonları ve TİGEM'le ilgili arazilerin özel firmalara kiraya verilmesi
konusundaki gayretlerimiz sürüyor. Bununla ilgili olarak, zaman zaman
eleştiriler geliyor; niçin bunları özel sektöre devrediyorsunuz diye.
Arkadaşlar, geçmişte, örnek olma amacıyla kurulmuş olan
birkısım işletmeler, artık, bu özelliğini kaybediyor, örnek olma özelliğini
kaybediyor. Özel sektör, çok öne geçmiş durumda. Dolayısıyla, aslî kullanım
amacının dışına çıkmadan, bunları verimsiz bir şekilde kullanmak veya daha
verimli bir şekilde kullanmanın bir yolu ve yöntemi olarak, böyle bir hadiseye
başvuruyoruz ve dolayısıyla, böyle bir uygulama başlamış durumdadır.
BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlayabilir misiniz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Peki
efendim.
Bu ara, tohumculuk konusunda uyguladığımız bir hamle, ziraî
mücadele konusunda; özellikle, tahıllarla ilgili konulardaki mücadelemizden,
kamuoyuna daha önceleri bilgi verdim; 2004 yılında, bu konuda, çok daha yoğun
bir çalışma uygulayacağız.
Bu ara, mevzuat çalışmasından da kısaca bahsetmek istiyorum.
İyi bir hazırlık dönemi geçirdik ve Bakanlığımızla ilgili konularda, önümüzdeki
günlerde, başta, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonumuz olmak üzere,
Meclisimize, tarımla ilgili birçok konu, ama, en önemlisi, üretici birlikleri,
Türkiye Ziraat Odaları Birliği yasa tasarısı, tarım ürünleri sigorta yasa
tasarısı başta olmak üzere birçok konu, 2004 yılı içerisinde sizlere intikal
ettirilecektir ve dolayısıyla, sektörümüzün ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemeler
de, bir bakıma, bu dönem içerisinde yeniden şekillenecektir.
2004 yılındaki hedeflerimizden de, şöyle çok kısa bahsetmek
istiyorum. Evvela, tarım bilgi sisteminin hızlı bir şekilde tamamlanması
konusunda adımlar; doğrudan gelir desteği başta olmak üzere, tarım
politikalarının yeniden değerlendirilmesi ve bu konuda, toplumumuzun geneli,
başta çiftçilerimiz olmak üzere, tarımla ilgili örgütler, üniversitelerimiz ve
siyaset kurumumuzun unsurlarıyla birlikte, bu konuda yeniden çalışmalar
yapacağız ve dolayısıyla, tarımla ilgili politikalarımızı daha yerli ve daha
millî hale getirme konusunda bir gayretimize şahit olacaksınız.
Prim uygulamalarını daha etkin bir şekilde yapma mücadelemiz
devam edecek. Hayvancılıkla ilgili desteklerimiz 2004 yılında büyük ölçüde
artacaktır. Bir misal vermek istiyorum. Hayvancılık destekleri 2002 yılında 75
trilyondur, 2003 yılı uygulama sonucu 130 trilyondur; bu sene, 489 trilyonluk
bir kaynağı hayvancılık sektörünün teşviki için kullanacağız. Dolayısıyla, 2004
yılında, bu sektörün gelişmesini, hepimizin çok kuvvetli bir şekilde fark
edeceğimizi ifade ediyorum, bunu göreceğimizi ümit ediyorum.
Bu ara, biraz da sorularınıza cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlarsanız, lütfen; çünkü, 7 dakika
geçti.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Tamam
efendim.
Soruların içerisinde, özellikle birkaç hususa, Sayın Gürol
Ergin Hocamın sorularına kısaca bir cevap vermek istiyorum.
Evvela, tarımsal destekler konusunda bir ifade:
"1998'de, gayri safî millî hâsılanın yüzde 6'sı gibi bir değer..."
Fakat, uluslararası bir kurumdan atıf yaptı. Biz, onunla ilgili bilgileri genel
olarak zaten biliyorduk; ama, Türkiye'de, gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'i
ile 2'si arasında değişen bir destek vardır. Dolayısıyla, bununla ilgili
konularda elbette daha yüksek destek arzu edilir; ama, bu, ülkenin kaynaklarına
bağlıdır.
Gübre ve yem fiyatlarının son zamanlarda arttığı doğrudur.
Gübre fiyatlarındaki artışın temel kaynağı uluslararası hareketlerdir ve
özellikle, amonyak fiyatında meydana gelen gelişmelerdir. Bunun dışında,
elbette, şu ifadeye katılma imkânı yoktur: Türkiye'deki yaşayan insanlarımız,
hükümetimiz ve bu Parlamentonun çatısı altında bulunan herkes için, yapılması
gereken, kendi çiftçisini korumaktır; Amerikan çiftçisinin menfaatlarını burada
sürdürmek gibi ne bir niyetin ne de bir gayretin sahibi, ifadecisi ve ithamcısı
olamayız.
Sulamanın çok önemli olduğunu belirttik, elbette
katılıyorum...
BAŞKAN - Sayın Bakan, yazılı da cevap verebilirsiniz. O
nedenle, süremiz de bir hayli ilerledi, ben, son sözlerinizi rica edeyim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Ben
affınıza sığınarak, en son Sayın Mehmet Yıldırım'ın çok önem verdiği, ülkemizin
kıymetli bir ürünü sarmısakla ilgili ifade ettiği, dile getirdiği bir olayı
söylüyorum. Kendileri, Çin'den ithal edildiğini ve ülkeye kaçak yollarla da
girdiğini söyledi. Ben, Türkiye'de Tarım Bakanlığının tarım ürünleriyle ilgili
ithal izni konusunda yetki verdiğini biliyorum, herkes de biliyor bunu.
Sarmısakla ilgili yasak dönem devam ediyor. Biz, bu içinde bulunduğumuz dönem
içerisinde, ocak ayına kadar hiçbir talebe ithal izni vermedik, kontrol belgesi
vermedik. Dolayısıyla, bu, belge olmadan kaçak olarak gelen bir ürün olabilir;
konuyu araştıracağız, Dış Ticaretle ilgilendireceğiz. Kendisi bu konuda bizim
yanıltılabileceğimizi söyledi; ama, benim altında imzam bulunan bir karar var;
yani, Türkiye'de kontrol belgesi düzenlemenin açılacağı dönem 1 Ocak diye
belirtmişim, 1 Ocak ile 1 Haziran arasında verilebilir diye belirtmişim.
Dolayısıyla, bu dönem içerisinde, biz -iddia ediyorum, açıkça söylüyorum-
sarmısak için ithal belgesi vermedik; ama, bu, kaçak yollardan girmiş olabilir;
bununla ilgili konuyu da Dış Ticaret Müsteşarlığıyla açıklayacağız.
Bu önemli sektörle ilgili düşüncelerimi tam olarak ifade
edemedim; ancak, şunu söylüyorum son olarak; Sayın Başkan, müsaadenizle bir
dakika.
BAŞKAN - Sayın Bakan, rica edeyim; çünkü, süreyi çok aştık.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Bakanım, müsaade eder
misiniz...
Zaten ocak döneminde veriyorsunuz belgeyi; ama, başka
dönemde getiriliyor ve Taşköprü sarmısağı da satılıyor
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Hayır
efendim.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Gelen sarmısaklar şimdi
geliyor. Ocak ve mayıs dönemi hilei şerdir. Dondurulmuş olarak getiriliyor;
ama, dondurulmuş değildir.
Kandırılıyorsunuz, bürokratlar sizi yanıltıyor. İthal edilmesine gerek yok. Üretim
2 kat artmıştır, fiyatlar düşmüştür. Çin milliyetçiliği yapmaya gerek yok!
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen...
Sayın Bakan, buyurun siz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Mehmet Bey,
bu konuda sizinle farklı düşünmüyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, sözlerinizi tamamlar mısınız.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Efendim,
sözlerimi şöyle tamamlıyorum: Sayın milletvekilleri, 2003 yılı, çiftçilerimiz
açısından, önceki yıllara göre nispî olarak olumlu anlamda
değerlendirilebilecek bir yıldır.
2004 yılının, hepimiz için, özellikle çiftçilerimiz için
daha verimli, bereketli ve hayırlı geçmesini diliyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, oyunun rengini belirtmek üzere, son
söz olarak, Samsun Milletvekili Sayın Mehmet Kurt.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
MEHMET KURT (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 yılı bütçesi üzerinde,
şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, gecenin bu saatinde sizlerin affına
sığınarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde üç beş kelam etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, tarım sektörü, ülkemizin ekonomik ve
sosyal gelişmesinde çok önemli görevler üstlenmiş ve bu görevini günümüze kadar
da sürdürmüştür.
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, habire sarmısak
gösteriliyor.
AHMET KURT (Devamla) - 70 000 000 nüfusumuzun yaklaşık yüzde
40'ı kırsal kesimde yaşamaktadır ve istihdam içerisinde de yüzde 36'lık bir
paya sahiptir. Türk tarımının ülke ekonomisindeki yerinin ve öneminin büyük
olması dolayısıyla nüfusumuzun yüzde 40'lık bölümünün ekonomik ve sosyal
yaşamında belirleyici bir konumu bulunan tarım sektörüne, hükümetimizce, makro
dengelerimizi ve malî disiplinimizi bozmadan, önem ve öncelik verilmiştir.
Ülkemizde son yıllarda yaşanan ekonomik darboğazlar,
çiftçilerimizin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinden kullanmış
oldukları kredilerin geri ödemesinde zorluklar yaşatmıştır. Bu sorunu çözmeye
yönelik olarak tarımsal kredilerin yeniden yapılandırılması noktasında 4876
sayılı Kanun çıkarılmış ve çiftçi borçları yeniden yapılandırılmıştır. 30 Eylül
2003 tarihi itibariyle 700 000 çiftçimiz, takriben 1 katrilyon lirayı aşan
borcu için bu kolaylıktan yararlanmış, çiftçilerin Ziraat Bankası ve tarım
kredi kooperatiflerine olan borçlarına üç yılda ödeme kolaylığı getirilmiş
olup, dolayısıyla, çiftçilerimizin, hacizlerine ve hapis yatmalarına son
verilmiştir.
Fındık üreticisinin 2002 yılındaki gelir kayıplarının telafi
edilmesi için, doğrudan gelir desteği kapsamında, çiftçi kayıt sistemine dahil
olan fındık üreticilerine, 500 dekara kadar olan arazileri için, dekar başına
ilave 25 000 000 lira ödeme yapılmış ve bu ödemeyle fındık üreticilerine
sağlanan ilave ödeme tutarı, yaklaşık 95 trilyon lirayı bulmuştur.
Seçimlerde ortaya koyduğumuz taahhütlerimize uygun olarak ve
doğrudan gelir ödemeleri sistemine entegre edilmek suretiyle çiftçilere mazot
desteği sağlanmıştır. Bu çerçevede, 2003 yılı için, dekar başına 3 900 000 lira
mazot desteği verilmiştir. Toplam maliyeti 650 trilyon lirayı bulan mazot
desteğinin ilk taksitinin ödemesi yapılmış olup, ikinci taksiti 2004 yılında
ödenecektir.
Ülkemizde üretim açığı bulunan 2002 yılı ürünü zeytinyağı,
kütlü pamuk, yağlık ayçiçeği, soya fasulyesi ve kanolanın satışı karşılığında
264 trilyon liraya ulaşan bir kaynağın 2003 yılında üreticilerimize destek
primi olarak ödenmesi kararlaştırılmış, prim ödemelerinde bir önceki yıla göre
yüzde 39'luk bir destek artışı sağlanmıştır.
Hayvancılık destekleri kapsamında üreticilerimize 170
trilyon lira aktarılmış, böylelikle, bir önceki yıla göre yüzde 135'lik bir
destek artışı sağlanmıştır.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kaynaklarından
her ay 10 tarımsal kooperatifin destekleneceği yeni bir proje
başlatılmıştır. 1 000 Köye 1 000
Tarım Gönüllüsü Projesi de tarımsal kalkınmada yeni açılım arayışlarının bir
yansıması olarak gündeme gelmiştir. Bu projeyle, işsiz durumdaki ziraat
mühendislerimiz ve veteriner hekimlerimiz, ülkemizin değişik bölgelerinde üreticiyle
yan yana çalışacak, tarımsal üretim konusunda üreticimizi bilgilendirecek ve
yönlendirecektir.
Tarım ve hayvancılık sektöründe, çerçeve tarım kanunu,
tohumluk sanayiin desteklenmesi ve hayvancılığın geliştirilmesi gibi konularda
çalışmalar sürdürülmektedir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2004 yılı bütçesinde geçen
yıla göre ortalama yüzde 27 artış sağlanmıştır. Doğrudan gelir desteği
ödemeleri için, 2003 yılında, 2 katrilyon 10 trilyon liralık kaynak ayrılmış
olup, çıkarılacak eködenek kanunuyla sağlanacak 310 trilyon lira ilave kaynakla
birlikte doğrudan gelir desteği ödeneğinin 2 katrilyon 320 trilyon liraya
yükseltilmesi öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; prim ödemeleri için
300 trilyon, hayvancılık destekleri için de 200 trilyon lira ödenek
ayrılmıştır. İlk defa 2004 yılı ürünü mısır, destekleme primi kapsamına
alınmıştır. Şekerpancarı telafi ödemeleri için, 2004 yılı bütçesine 55 trilyon
lira, çay kalite primi için de 40 trilyon lira kaynak öngörülmüştür. Dört
yıldan bu yana uygulanamayan tarımsal kredi desteği için, ilk defa, 2004 yılı
bütçesine 100 trilyon lira kaynak ayrılmıştır. Bu ödenekle, çiftçilerimize,
piyasa faiz oranı altında yaklaşık 1 katrilyon lira kredi kullandırılması
hedeflenmektedir.
Tarım Reformu Uygulama Projesi kapsamında yürütülen
Alternatif Ürün Projesinin transfer tertibine, 2004 yılı bütçesinde 100 trilyon
lira kaynak konulmuştur. Bu kaynak,
alternatif ürün hibe ödemeleri ile tarım satış kooperatif ve birliklerinin
kıdem tazminatı ödemelerinde kullanılacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına bağlı olan Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2004 yılı katma bütçe
toplamı 17 trilyon 173 milyar liradır. Genel bütçede geçen yıla göre ortalama
yüzde 12 artış sağlanmıştır.
3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair
Tarım Reformu Kanunu çerçevesinde, tarım işletmelerinin ekonomik büyüklüğe
kavuşturulması hedeflenmiştir. Miras hukukumuza ve çeşitli kuruluşlarca arazide
yapılan yapı faaliyetlerine bağlı olarak, tarımsal araziler sürekli
küçülmektedir. Bu durum, Türk tarımının en önemli problemlerinden biridir.
Hükümetimiz, kronikleşmiş bu problemlerin aşılmasında rasyonel kararlar almış
olup, bu arazilerle alakalı kalıcı tedbirlerin alınmasında çalışmalara
başlanmıştır.
Bu yapısal problemi çözmek üzere, uygulama alanlarımızda
arazi toplulaştırma çalışmaları hızlandırılarak devam etmektedir. Bu
toplulaştırma projesi kapsamında halen Edirne, Tekirdağ ve Şanlıurfa İllerinde
toplam 139 köyde 96 958 hektar alana ait toplulaştırma projesi ihale edilmiş
olup, çalışmalar devam etmektedir. Iğdır İlinde de 25 000 hektar alanın
toplulaştırılmasına da 2004 yılında başlanacaktır.
Samsun İlinde sosyal yapının araştırılması ve şimdiki arazi
kullanım durumuyla ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Samsun'un doğusunda ve
batısında bulunan Kızılırmak ve Yeşilırmak Nehirlerinin en önemli oluşumu olan
Bafra ve Çarşamba Ovalarının rantabıl kullanımıyla, arazi kullanım planlaması,
yeni yatırım kararlarının alınmasında da oldukça etkili bir fonksiyon icra
edecektir. Bafra ve Çarşamba Ovaları, bu bölgenin, büyük oranda sebze ve meyve
ihtiyacını karşılamakta, bu ürünlerin bir kısmı da ihraç edilmektedir. Burada
alınacak bir sulama yatırım kararı çok rantabl olup, bir yıl içerisinde
aynısıyla üretime katkı olarak geri dönecektir. Konya İlinde de arazi kullanım
kabiliyeti, sınıfları tespit edilmiş olan köylerde, 54 000 hektarlık alanda
arazi kullanım planlama çalışmaları devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, yaklaşık 77 000 yerleşim biriminde 291 000 kilometrelik köy yolu
ağıyla ulaşım hizmetleri vermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurt, sözlerinizi tamamlar mısınız...
MEHMET KURT (Devamla) - Tamamlıyorum.
Bugün, ülkemizde, köyü olmayan yol kalmamıştır denilebilir.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sinop'a gel Sayın Vekilim, Sinop'a;
yol var mı yok mu, gör!..
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Kastamonu'ya gel; 1 200
kilometre çamur yolumuz var! Ayda yaşıyoruz galiba!..
MEHMET KURT (Devamla) - Toplam yol ağının yüzde 31'i asfalt,
yüzde 45'i stabilize kaplamalı ve yüzde 20'si tesviyeli yoldur. 2003 yılında iş
veriminin artırılması için, yatılı şantiyeler şeklinde çalışma düzenine
gidilmiştir. Tesviyeli yolların stabilize kaplama işine ağırlık verilerek, bu
yollardan istifade eden 1 000 000 nüfusa, mevsim şartlarından etkilenmeyecek
şekilde ulaşım imkânı sağlanmıştır.
2003 yılı mayıs ayı sonu itibariyle 771 540 kilometre yolda
kar mücadelesi yapılmıştır.
Genel Müdürlük tarafından toplam 77 000 yerleşim biriminde
yaşayan 14,5 milyon nüfusun yüzde 95'ine, ünitelerin ise yüzde 88'ine, yeterli
ve sağlıklı içmesuyu götürülmüştür.
Tarım sektöründe su depolama tesisleri yapımına, arazi
toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetlerine, ülke düzeyinde toprak etüt
ve haritalama çalışmalarına, erozyonla mücadele ve havza ıslahıyla basınçlı
sulama sistemlerinin yaygınlaştırılmasına ağırlık verilmektedir.
2003 yılında başlayan Türkiye toprak ve su kaynakları
veritabanı projesi ise beş yıl içerisinde tamamlanacaktır.
Tarımiçi ve tarımdışı sahalarda 10 431 ailenin iskânı
sağlanmış, 5 570 tarımsal işletme kurulmuş, 11 056 ilave konut kredisi ve
teknik yardım hizmetleri verilmiştir. 2003 yılında inşaatı devam eden 1 400
adet iskân konutu tamamlanarak hak sahiplerine teslim edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama burada son
verirken, 2004 yılı bütçesinin, memleketimize ve milletimize hayırlı olması
dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kurt.
Sayın milletvekilleri, şimdi, soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Söz talebinde bulunan sayın milletvekillerini arz ediyorum:
Sayın Bulut, Sayın Tosun, Sayın Kükçükaşık, Sayın Yeni, Sayın Ülkü, Sayın
Cantimur, Sayın Sıvacıoğlu, Sayın Ceylan, Sayın Ünlütepe, Sayın Balandı, Sayın
Ilıcalı, Sayın Güven, Sayın Yazıcıoğlu, Sayın Gürsoy, Sayın Ergin ve Sayın
Orhan.
Şimdi, sayın milletvekillerimizden şunu rica ediyorum: Soru
sorma talebinde bulunan bütün milletvekillerimizin burada olduğunu görüyorum,
sabahtan beri, görüşmeleri başından beri de izliyorlar; o nedenle, soruyu soran
arkadaşlarımız, mümkün olduğu kadar zamanı tasarruflu kullanırlarsa veya birer
soruyla yetinirlerse, soru sorma talebinde bulunan birçok arkadaşımız da
sorusunu sorma olanağı bulur.
Sayın Bulut, buyurun.
ERSOY BULUT (Mersin) - Öncelikle, Sayın Tarım ve Köyişleri
Bakanımıza soruyorum: Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü, 3,7 milyon hektar
arazisi, yetişmiş personeli, modern imkânlara sahip tesisleriyle ülkemizin en
büyük tohumculuk ve damızlık üreticisi konumundadır. Bu kuruma ait 22
işletmenin özel sektöre kiraya verilmesi, çiftçilerimiz için ne getirecektir?
Doğrudan gelir desteğinden bir nebze bahsettiniz; ama, biraz
evvel, yine, telefonlar geldi; çiftçilerimiz "2003 yılında ödenmeyen
doğrudan gelir desteği -çünkü, bir hafta kaldı- kesinlikle ne zaman
ödenecek" diyor?
Özellikle seçim bölgem Gülnar'da nohut fiyatları geçen yıl
600 000 lirayken, bu yıl 400 000 liraya, elma fiyatları 30 000 liraya düşmüş.
Kuru üzümün büyük bir bölümü, Tekel tarafından alınmadığı için, elde kalmış.
Muz fiyatları, geçen yılki fiyatların çok altında. Tüm sebze ve meyveler aynı
durumda. Çiftçimizi bitiren ithalata, hâlâ, devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Çiftçimiz bunu soruyor.
Araştırma enstitülerimizden Akdeniz Araştırma Enstitüsü,
Erdemli Bahçe Kültürü Araştırma Enstitüsü, Bursa İpekböcekçiliği Araştırma
Enstitüsü gibi kendisini kanıtlamış, yöre ve ülke tarımına ışık saçmış
kuruluşlarımızın özelleştirileceği ya da kiraya verileceği hususu doğru mudur?
Sayın İçişleri Bakanımıza soruyorum: Biraz evvel, Sayın
Bakan, emniyet teşkilatıyla ilgili olarak, özlük hakları konusunda iyileştirme
yapılacağından bahsettiler; ama, böyle güzide bir kuruluşta tam anlamıyla ne
şekilde bir iyileştirme yapılacak, hangi konularda iyileştirme yapılacak;
bunları tam anlamış olmadığım için şöyle soruyorum:
Emniyet teşkilatında, polisle birlikte çalışan çarşı ve
mahalle bekçilerimizin "Emniyet Hizmetleri Sınıfı" kadrolarına aktarılmasını
düşünüyor musunuz?
Aynı Bakanlığa bağlı olan jandarma assubaya oranla, aynı
kanunlardan yetki alan ve benzer işi yapan bir polis memurunun maaşı çok daha
düşüktür. "Eşit işe eşit ücret" ilkesi gereğince, bunu düzelterek,
daha zor şartlar altında görev yapan polislerin maaşlarını yükseltmeyi
düşünüyor musunuz?
Diğer kurumlarda görevli memurlar ayda ortalama 171 saat,
emniyet personeli ise ayda ortalama 316 saat olmak üzere, diğer memurların bir
katı daha fazla çalışmaktadırlar.
BAŞKAN - Sayın Bulut, diğer arkadaşlarımız da var; lütfen,
son cümlenizi alayım.
ERSOY BULUT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan; bize,
lütfen, azıcık fırsat verin.
Emniyet personelinin çalışma sürelerinin aşağı çekilmesi ya
da çalışmalarının karşılığı olan fazla çalışma ücretlerinin yükseltilmesi için
çalışmanız var mıdır?
Emniyet teşkilatından emekli olanlar, çalışırken aldıkları
maaşın yüzde 50'si oranında emekli maaşı almaktadır. Çalışırken güvenlik gibi
tehlikeli bir görevi yürütenlerin, emekli olunca...
BAŞKAN - Sayın Bulut, tamam; lütfen...
ERSOY BULUT (Mersin) - Bitiriyorum, en son cümlemi
söylüyorum.
Zor şartlarda hizmet veren polisimiz can pahasına görev
yapmaktadır. Çalışma şartları nedeniyle, son yıllarda, polisteki intihar
olayları da artmıştır. Polisin çalışma şartları iyileştirilerek, bu tür elim
olayların azaltılması konusunda çalışma yapıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bulut.
Sayın Küçükaşık, buyurun.
Yalnız bir soru sorun; lütfen.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Ben, Sayın İçişleri Bakanımıza
sormak istiyorum.
Her ne kadar, biraz önce, Sayın Dışişleri Bakanımız, Refah
Partisinin kayıp trilyon davasını iyi takip etmediğimizi söylese de;
1- Dokunulmazlığınız nedeniyle, ceza davasında aleyhinize
düzenlenen fezleke şu anda Mecliste beklemektedir.
2- Asliye hukuk mahkemesinde devam eden alacak davasında
ise, gerek sizin gerekse Sayın Dışişleri Bakanının tüm mal varlığına ihtiyatî
tedbir konulduğunu öğrenmiş bulunmaktayız.
Gerek dokunulmazlığın kaldırılmaması gerekse tüm mal
varlığınıza ihtiyaten tedbir konulması, bizce, Parlamentonun onurunu
zedelemektedir ve bizleri rahatsız etmektedir. Siz de, artık,
dokunulmazlığınızın kaldırılarak, sizinle aynı konumda olan ve ceza davasından
beraat eden Sayın Oğuzhan Asiltürk ve diğerleri konumuna gelmeyi düşünüyor
musunuz?
İkinci sorum...
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Tarım Bakanına bir soru
soracağım; sadece gübre ve yem hakkında soracağım...
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, yorum da katıyorsunuz; yorum
katmadan söyleyin lütfen.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Bir soru soracağım.
BAŞKAN - Peki, buyurun; yorumsuz...
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Gübre fiyatları ve yem fiyatları
son üç ayda yüzde 25 oranında arttı. İndirimi düşünüyor musunuz? Bu bir.
İkincisi, Ziraat Bankasında birinci taksitte aftan
yararlanan insanların oranı yüzde 45 ve şu anda yüzde 115,2 yıllık faiz
ödüyorlar. Yeniden yapılandırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.
Sayın Yeni, buyurun.
AHMET YENİ (Samsun) - Birinci sorum: Önceki hükümet
döneminde, yüzde 6'dan daha düşük eğimli araziler fındık söküm alanı olarak
belirlenmişti. Samsun İlinde bu alanların belirlenmesinde hatalı uygulamalar
yapıldığını gözlemliyoruz. Bu alanlarda yeniden tespit çalışması yapacak
mısınız?
İkinci sorum: Güneydoğu Anadolu Bölgesinde tütün ekim alanı
olmaktan çıkarılan araziler için üreticiye dekar başına 80 dolar ödeme
yapılmaktadır. Samsun İlinde de tütün ekimi sınırlandırıldığı halde,
Samsun'daki üreticilere neden ödeme yapılmıyor?
Üçüncü sorum: TİGEM arazilerini ve üretme istasyonlarını
özelleştirme çalışmalarımız var mı? Niçin özelleştiriyorsunuz?
Son sorum: 1 000 Köye 1 000 Tarım Gönüllüsü Projeniz
hakkındaki gelişmeler nelerdir? Geçmişte köy grup teknisyenlerini köylerde
tutamadınız, şimdi 1 000 köyde 1 000 mühendisi nasıl tutacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yeni.
Sayın Resul Tosun, buyurun.
RESUL TOSUN (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İçişleri Bakanımıza iki sorum vardı, onu CHP'li arkadaşlar
sordular; onun için, zaman almamak için o sorulara girmiyorum. Sayın Tarım ve
Köyişleri Bakanımıza sorum var.
Çiftçi borçlarına getirilen yeniden yapılandırmanın belli
rahatlıkları görülüyor; ancak, halen tarım sektöründe kullanılan faiz oranları,
diğer faiz oranlarıyla aynıdır. Bu durum, çiftçilerin kredi kullanımını
zorlaştırmaktadır. Tarımsal kredi faizleri konusunda önümüzdeki yıl için
çiftçilerimize bir kolaylık getirmeyi düşünüyor musunuz?
Toprak analizleri, gübre tavsiyesiyle ilgili bir çalışmadan
bahsediyorsunuz. Bu çalışmayla neyi hedefliyorsunuz? Türkiye'de bu çalışmalar
daha önce yapılmadı mı?
Son sorum: Toprak Mahsulleri ofislerinde küçültme
çalışmalarının sürdürüldüğü biliniyor. Küçültmeyle neyi amaçlıyorsunuz? Toprak
Mahsulleri ofisleri, bu yıl, çiftçiden daha az buğday alırken, yurt dışından
daha çok aldı; neden?
Soru böyle sorulur!
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Resul Tosun.
Sayın Ülkü, buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Benim sorum Sayın İçişleri Bakanına.
Vatandaş, kendisine en yakın birimden hizmet almak
istemektedir diye söyleniliyor, biz de söylüyoruz; ancak, 6 Ağustos 2003
tarihinde yürürlüğe giren ve İl Dernekler Müdürlüğünün yeni yapısını da
kapsayan ve atama yetkisinin valiliklerde olması, yerelleşmenin ve
demokratikleşmenin gereği olan müdür ve memur atamaları, İçişleri Bakanlığı
Müsteşarı Şahabettin Harput tarafından durdurulmuştur. Hemen ardından, Afyon...
BAŞKAN - Sayın Ülkü, sorunuzu alabilir miyim; açıklamaya
gerek yok; sorunuzu alayım,
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - ... ve ülkenin diğer yerlerinde birden
bire yetki gaspı yapılarak, Bakan adına, Celalettin Lekesiz isimli genel müdür
tarafından başka bir şey uygulamaya konulmuştur. Afyon Valiliği emrinde şef
olarak çalışan Nuri Ahmet Gök, aynı ilin dernekler müdürlüğüne; Bolvadin Yazı
İşleri Müdürü İsmail Özdemir, Burdur İl Dernekler Müdürlüğüne atanmıştır. Bu da
gösteriyor ki, AKP Hükümeti, her alanda bize hikâye anlatmakta ve hızla
kadrolaşmaktadır. Örnek...
BAŞKAN - Sayın Ülkü, lütfen efendim...
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Örnekleri veriyorum. Soru bu efendim.
İmamlar Birliği operasyonunu yapan Bursa Emniyet Müdürü
Reşit Altay, niçin Kırklareli'ne gönderilmiştir? Hizbullah operasyonuna imza
atan Diyarbakır Emniyet Müdürü Atilla Çınar, niçin Tokat'a gönderilmiştir?
Gaziantep Emniyet Müdürü Ali Kalkan, niçin Uşak'a gönderilmiştir? Şırnak'ta,
Hizbullah'ın silah deposunu ortaya çıkaran Metin Şen, niçin merkeze alınmıştır?
Adana'da hücre evlerini ortaya çıkarıp, Hizbullah'a darbe vuran Hüseyin Çapkın,
niçin Bursa'ya getirilmiştir? Konya'da Hizbullah'ın liderini yakalayıp, hücre
evlerini ortaya çıkaran Mehmet Aksu, niçin merkeze alınmıştır? Ayrıca, Hüseyin
Çapkın, Hizbullah'tan başka Gaziantep Fuarında İncil satanlara atılan bombanın
faillerini yakalamıştır, polisin de içerisinde bulunduğu otomobil çetesini
çökertmiştir. Buna rağmen, niçin bunlar pasif görevlerdedir? Lütfen
cevaplayınız.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.
Sayın Cantimur, buyurun.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Sayın Başkan, Tarım ve
Köyişleri Bakanımıza bir soru yöneltmek istiyorum.
Kamuoyunda çok tartışılan, doğrudan gelir desteği
uygulamaları için bir politika değişikliği düşünüyor musunuz?
Mazot desteği uygulamasına önümüzdeki yıllarda da devam
edilecek mi?
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Sıvacıoğlu, buyurun.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Sayın Tarım ve Köyişleri
Bakanıma hemen sormak istiyorum. Halkımızın merakla beklediği 2003 yılı
doğrudan gelir desteği ödemelerine hangi kriterlere göre, hangi illerden ne
zaman başlamayı düşünüyorsunuz?
İkinci sorum: Organize sanayi bölgelerine benzer şekilde,
Bakanlığınızca, organize tarım bölgeleri kurma konusu kamuoyunun gündemine
taşınmaktadır. Bundan neyi amaçlıyorsunuz?
İçişleri Bakanıma hemen sormak istiyorum: Kastamonu'nun
Araç, İhsangazi ve Devrekani İlçelerinde köye hizmet götürme birlikleri
tarafından süt toplanılmıştı. Bu ilçelerimizde 400'den fazla insan paralarını
hâlâ alamamıştır. Ne zaman ödeyeceklerdir?
Bir sorum da Sayın Başkanlığa: Bütün illerden ayrı ayrı
tarım ürünleri vesaire getirmek suretiyle Mecliste yerli malı haftası yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Ceylan.
Sayın Ünlütepe, bir soru da sizden alayım; ama, bir soru;
çünkü, süre doldu.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon)- Ben, Tarım Bakanına sormak
istiyorum.
Afyon, Türkiye et ihtiyacının yüzde 23'ünü, İstanbul'un et
ihtiyacının da yüzde 50'sini karşılamaktadır. Bu dönemde Afyon'da faaliyet
gösteren Kocatepe Tarımsal Araştırma Enstitüsü kapatılmıştır. Halbuki, burada,
manda ve ineklerin damızlığı üzerine çalışmalar yapılmaktaydı. Bunun kapatılma
gerekçesi?.. Açılacak olan hayvancılık bölgesi kapsamında Afyon'un
değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Sayın Ceylan, sizden bir soru alayım.
Buyurun Sayın Ceylan.
MEHMET CEYLAN (Karabük)- Sayın Başkanım, benim sorum Sayın
Tosun tarafından soruldu; bu yüzden, vazgeçiyorum.
BAŞKAN- Çok teşekkür ederim.
Sayın Balandı, buyurun.
REYHAN BALANDI (Afyon)- Sayın Başkan, Saygıdeğer İçişleri
Bakanımıza bir sorum olacak: Diğer kurumlarda görevli memurlar ayda ortalama
171 saat, emniyet personeli ise ayda ortalama 316 saat olmak üzere, diğer
memurların 1 katı daha fazla çalışmaktadır. Emniyet personelinin daha fazla
çalışma sürelerinin aşağıya çekilmesi veya çalışmalarının karşılığı olan fazla
çalışma ücretlerinin yükseltilmesi için çalışmalarınız var mıdır?
Sayın Tarım Bakanımıza da kısaca bir soru yöneltmek
istiyorum.
Afyon, geçimini haşhaştan sağlamaktadır. Afyon Şehriyle
özdeşleşmiş haşhaş bitkisine uygulanan kotayla ilgili, önümüzdeki sezon kotanın
kaldırılmasına yönelik bir tedbir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Ilıcalı?.. Yok.
Teşekkür ederim.
ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sorular bölümü de bitti;
şimdi yanıtlara geçeceğiz.
ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi
söz aldı, ben niye alamıyorum?
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan...
ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Sayın Başkanım, Sayın İçişleri
Bakanıma soruyorum; emniyet teşkilatında...
BAŞKAN - Bir saniye... Size söz vermedim.
ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Süre bitti; keşke önceden duyabilseydim sesinizi,
söz verirdim; ama, 3 dakika geçti.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, bir soru sorsun.
BAŞKAN - Peki; yalnız bir soru alıyorum.
Buyurun.
ŞEVKET ORHAN (Bursa) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben, İçişleri Bakanımıza soruyorum: Yeni yerel yönetimler
yasası çıkana kadar, geçtiğimiz 2003 yılında malî açıdan belediyelere destekte
bulundunuz mu?
Yine, yasa çıkana kadar, 2004 yılında, böyle bir çalışmayı,
malî açıdan destek çalışmasını sağlayacak mısınız?
Bir de, bekçilerimizin konumu var. Maalesef, sayıları çok
azalmasına rağmen, bunlar emniyet hizmetleri sınıfında görülmüyorlar. Bu
arkadaşlarımızın -İçişleri Komisyonunda olmamız hasebiyle- çok fazla ricaları
var. Bu konuda çalışmanız var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın bakanlarım, önceki konuşmanızda da süreyi bir hayli
aştınız; o nedenle, 10 dakikalık süreye özellikle uymanızı diliyorum.
Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Bulut'un sorularından bazılarını cevaplayacağım.
Emniyet teşkilatında polisle birlikte çalışan mahalle ve çarşı bekçileriyle
ilgili sormuştu. Çarşı ve mahalle bekçilerimizin emniyet hizmetleri sınıfı
kadrosuna aktarılması ve özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili çalışmalar
Bakanlığımda yürütülmektedir, son aşamasına gelindi diyebilirim.
Yine, polislerimizin özlük hakları, çalışma saatleri,
emeklilikleri ve sosyal durumlarıyla ilgili hep birbiriyle ilişkili olan
soruları var arkadaşımızın 2, 3, 4, 5... Aynı şekilde, Afyon Milletvekilimiz
Sayın Balandı da sormuşlardır. Polislerimizin -biraz önce konuşurken de ifade
ettim- özlük haklarıyla ilgili çalışmalar Bakanlığımda yapılmaktadır. Hem
ücretlerinin artırılması hem de emeklilik durumlarının düzeltilmesiyle ilgili
bu çalışmalar yapılmaktadır.
Çalışma saatlerine gelince; çalışma saatlerinin aşağıya
çekilmesi ve bunun fazla mesai ödemek suretiyle veya başka yollarla telafisi
için çalışma yapılıyor. Ben, Bakanlığa gelir gelmez, çıkardığım ilk genelgeyle
de valilerimizi, polislerimizin, emniyet mensuplarımızın çalışma saatleriyle
ilgili düzenlemeye dikkat etmeleri konusunda da uyarmıştım.
Yine, Sayın Başkanım, Bursa milletvekilimizin "yerel
yönetimlerle, belediyelerle malî bakımdan bir şey yapılabildi mi" şeklinde
sorusu oldu. Bakın, demin de söyledim; 58 inci hükümet göreve başlar başlamaz,
yerel yönetimlerle ilgili önemli reform çalışmalarına başladık; akabinde 59
uncu hükümetimiz kuruldu; Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan beyin
talimatlarıyla bu çalışmalar hızlandırıldı. Ben uzun uzun anlattım o yöntemi.
Ancak, bunlar yapılıncaya kadar, yine Sayın Başbakanın bizzat talimatıyla,
İller Bankasına verdiği talimatla, borçlarına mahsuben her ay kesilen paranın
-ki, bu bazı dönemlerde, gönderilen paranın hemen hemen tümü dahi
kesilebiliyordu- verdiği paranın yüzde 40'tan fazlası kesilmeyecek, yüzde 60'ı
belediyelere ödenecek denildi ve hiçbir ayırım yapılmaksızın bütün belediyelere
bu uygulandı; borçlarına mahsuben en fazla yüzde 40'ı kesildi, yüzde 60'ı
kendilerine ödendi.
Efendim, Sayın Ülkü sordular: Değerli arkadaşlarım,
dernekler, Avrupa uyum yasaları çerçevesinde, emniyetten alınıp İçişleri
Bakanlığında dernekler şubeleri kuruldu ve her ilde bir şube müdürü, buna bağlı
olarak da memurlar...
Şimdi, değerli arkadaşımızın belirttiği, Müsteşar
Vekilimizin imzasıyla durdurulan şudur: İllere müdür tayin etmeden memurları
tayin etmeyelim, önce müdür tayin edelim ve yine kendisi ifade ettiler
"Personel Genel Müdürümüzün imzasıyla" dediler. Onay benden
çıkmıştır. Birtakım illere müdür ataması yapılmıştı. Bu yapılan atamaların
tebliği, illere duyurulması yine benim adıma Genel Müdürün imzasıyla gidiyor.
Ancak, atama onayı benim tarafımdan imzalanmıştır.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Valilikler yetkili kılınmıştır!
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Bütün illere
henüz atama yapılmadı. Birçok ile müdür ataması yaptık. Müdür ataması
yapıldıktan sonra da memurların atamasını yapacağız. Onun için durdurulmuştu.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Valilikler yetkili idi hani?!
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Bunun
kadrolaşmayla da ilgisi yok. Yeni kurulmuş bir birim, yeni kuruldu. Mecburuz;
yani buna adam tayin edeceğiz. Ne yapmamız lazım?!
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Sayın Bakanım, valilikler yetkili,
valilikler... Yanlış biliyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Hayır efendim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Genelgenizde öyle ama...
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ayrıca, atanan
emniyet müdürlerimizle ilgili ben yazılı cevap da vereceğim. Şu kadarını
söyleyeyim: Emniyet müdürleri, yönetim kabiliyeti olan ve her konuda uzman olan
arkadaşlarımızdır. Bir il emniyet müdürüne, siz, sadece şu konuda uzmandır
diyemezsiniz; o, emniyet müdürü olmaz. Emniyet müdürü aynı zamanda yöneticidir.
İşin uzmanı olanlar, işi götüren arkadaşlarımız; yani, şube müdürleridir ve
emniyet müdür yardımcılarıdır. Emniyet müdürü yönetir, koordinasyonu sağlar,
nezaret eder.
Şimdi, bir arkadaşımız Adana'dan Bursa'ya tayin edilmiştir;
yani, bunda ne durum var ki; arkadaşımız orada hizmet yapmıştır şimdi gelmiş
Bursa İlinde hizmetini yapacaktır; ama, bunun tam tersi, biz, geçmişte,
Hizbullah operasyonu yapıp birtakım pasif görevlerde olan arkadaşlarımızı eski
görev yerlerine getirdik. Adana'da operasyon yapan, Hizbullahın ikinci liderinin
ölü olarak ele geçirilmesini temin eden, operasyonu yöneten arkadaşı getirmişiz
Emniyet Genel Müdürlüğünde bu işle ilgili dairenin başına oturtmuşuz.
Diyarbakır'da Hizbullah operasyonu rahmetli Gaffar Okan zamanında başlamıştır;
en büyük operasyonu İstanbul'la ilişkili olarak o yapmıştır; o emniyet
müdürüydü, onun yardımcısı durumunda olan, o işleri yöneten şube müdürü
arkadaşımızı da, şark hizmeti bittiği için, Diyarbakır'dan getirmişiz o ilgili
dairenin başkan yardımcısı yapmışız; yani, en önemli noktasına oturtmuşuz.
Yine, Hizbullah operasyonunda mezar evleri bulan, ortaya
çıkaran arkadaşımız, o görevden uzaklaştırılmış Muğla'ya şube müdürü
yapılmıştı; biz getirdik eski görevinin başına koyduk ve son olarak da şunu
ifade ediyorum: İstihbarat Dairesi Başkanlığında, bu konular, İmamlar Birliği
dahil, Hizbullah dahil, bütün bu örgütlerle mücadeleyi yürüten arkadaşımız
onbir yıldır aynı dairenin başındadır, kimse değişmemiştir.
Arz ediyorum efendim.
Biraz da Sayın Tarım Bakanımıza mı bırakalım. (Gülüşmeler)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Bakanımıza da 2,5 dakika süre kaldı.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Bakan, benim soruma cevap
vermediniz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Başkan, arkadaşlar, “niye
değiştirdiniz demiyor, niye değiştirmediniz" demek istiyor.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Evet, Sayın
Küçükaşık'ın sorusuna cevap vereyim.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Gül de burada açıklamıştır.
Refah davasında, bizimle aynı durumda olup -yani, genel başkanyardımcısı olmamızdan
dolayı o davaya dahil edilmişiz- dokunulmazlıkları kalkan arkadaşlar
yargılanmış, beraat etmişlerdir; beraatları da Yargıtay tarafından onanmıştır.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Benim de söylediğim o.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Biraz sabırlı
olun, önümüzdeki hafta nasıl davranacağımızı göreceksiniz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Ben, diğerlerini de yazılı cevaplayacağım.
Teşekkür ediyorum.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - İnşallah...
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Bakan, size 2 dakika süre kaldı.
Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Bana mı 2
dakika süre kaldı?..
BAŞKAN - Evet. Sayın Bakan, yazılı olarak da cevap
verebilirsiniz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Peki efendim.
O zaman, ben, kamuoyunun en çok beklediği, sizlerin de duymak istediğiniz
hususları -aslında konuşmam sırasında kısaca cevap verdim ama- biraz açayım;
doğrudan gelirle ilgili konular...
Arkadaşlar, 2003 yılının doğrudan gelir desteği ödemelerine,
geriye kalan gün az da olsa, 2003 yılı içerisinde 500 trilyon ödeyeceğiz.
Bununla ilgili kriter şudur: Tarımsal ürünlerin bu sektörde faaliyet gösteren
insanlarla irtibatlandırılarak, tarımda çalışanların fert başına düşen tarımsal
katmadeğer oranına göre bir sıralamadır; bu, iller ve ilçeler bazında yapılmış
durumdadır. Sanıyorum, bugünlerde, bununla ilgili, Hazine, çalışmasını
tamamlayacak ve 35 ili kapsayan veya eğer, buna, ilçeler bazında girecek
olursa, o ölçüde bir sıralamayı kamuoyuna duyuracağız. Dolayısıyla, evvela
çiftçilerimiz açısından beklenen ifadesi, bu ay içerisinde 500 trilyonun
kendilerine intikal edeceğidir. Ocak, şubat, mart aylarında bu tamamlanacak;
yani, doğrudan gelir desteğinin yüzde 50'lik kısmının kalan illerimize ve
ilçelerimize dağıtımını tamamlayacağız. Dolayısıyla, yeni yılın ilk üç ayı
içerisinde bu işler tamamlanmış olacaktır. Bu, herhalde, onların, en çok
beklediği cevaptır veya en çok öğrenmek istedikleri sorudur. Onun dışında...
BAŞKAN - Evet Sayın Bakan teşekkür ediyorum.
TARIM VE KÖY İŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Peki
efendim, tamam.
BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkanım,
bir noktayı düzeltmek için söz alabilir miyim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, 9 dakikayı size kullandırdım. Sayın
Bakana haksızlık...
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Düzelteceğim
bir noktayı.
BAŞKAN - Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Efendim,
Dernekler masasıyla ilgili olarak, müdürlerini biz tayin edeceğiz; memurları,
yine, valiler tayin edecek. Müsteşarın imzasıyla valilere yazılan yazıda
"bekleyin, müdür tayin edilsin, ondan sonra memurları kendiniz tayin
edin" denilmekte. Memurları valiler tayin edecek, biz, tayin etmeyeceğiz.
Teşekkürler efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap kısmı da tamamlandı.
Şimdi, sırasıyla, 9 uncu turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
İçişleri Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10- İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- İçişleri Bakanlığı
2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama
Lira
01 Genel Kamu Hizmetleri 587 990 239 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 33 939 692 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 352 069 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri 11 500 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 3 569 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.- İçişleri Bakanlığı
2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
İçişleri
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 501 632 954 480
000
- Toplam Harcama : 455 951 665 290
000
- İptal Edilen Ödenek : 14 988 663 770
000
- Ödenek Dışı Harcama : 9 934 312 830
000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger. Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 40 626 938 250
000
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.82 - EMNİYET GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama Lira
01 Genel Kamu Hizmetleri 90
437 334 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 228
610 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 3 672 354 056 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 3
109 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 104
821 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Emniyet
Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 2 686 815 551
940 000
- Toplam Harcama : 2 631 290 425
010 000
- İptal Edilen Ödenek : 73 759 897 780
000
- Ödenek Dışı Harcama : 41 519 435 630
000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 23 284 664 780
000
- 1050 S.K.83 üncü Mad.
ve Dış Proje
Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden : 17 422 769 050
000
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2004 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.81 - JANDARMA GENEL
KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama Lira
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2 219 673 000 000 000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2004 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Jandarma
Genel Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 1
593 227 474 220 000
- Toplam Harcama : 1
521 591 052 770 000
- İptal Edilen Ödenek : 90
182 909 830 000
- Ödenek Dışı Harcama : 18
731 765 670 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel
Kanunlar Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 185 277 290 000
- 1050 S.K.83 üncü Mad.
ve Dış Proje Kre-
dilerinden Ertesi Yıla Devreden : 83
599 357 460 000
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Jandarma Genel Komutanlığı 2002 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2004 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.83 - SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama Lira
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 152 350 000 000
000
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2004 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 84
100 702 400 000
- Toplam Harcama : 72 631 912 530
000
- İptal Edilen Ödenek : 11 716 702 370
000
- Ödenek Dışı Harcama : 247 912 500 000
- 1050 S.K.83 üncü Mad.
ve Dış Proje
Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden : 8 624 378 350
000
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
17 - TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.- Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama Lira Ê
01 Genel Kamu Hizmetleri 24 739 500 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 439 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 864 506 500 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 26 038 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.- Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 615 979 713 110
000
- Toplam Harcama : 587 381 632 890
000
- İptal Edilen Ödenek : 21 290 676 890
000
- Ödenek Dışı Harcama : 10 969 641 630
000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger. Ertesi Yıla Devreden Ödenek: : 18 277 044 960
000
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
17.91 - TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama Lira
01 Genel Kamu Hizmetleri 2 560 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 106 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 14 507 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B
- C E T V E L İ
KOD Açıklama
Lira
02 Vergi Dışı Gelirler 649 371 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Sermaye Gelirleri 100 629 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar 16 423 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 13 320 682 200
000
- Toplam Harcama : 9 148 951 530
000
- İptal Edilen Ödenek : 4 440 707 480
000
- Ödenek Dışı Harcama : 268 976 810 000
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C
E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 11 187 000 000
000
- Yılı tahsilatı : 10 063 423 690
000
BAŞKAN- (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
17.92 - KÖY HİZMETLERİ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama Lira
01 Genel Kamu Hizmetleri 155 503 500 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 454 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 1 425 215 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri 148 252 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B
- C E T V E L İ
KOD Açıklama
Lira
02 Vergi Dışı Gelirler 71 000 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Sermaye Gelirleri 9 000 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar 1 615 424 500
000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.- Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 1
450 058 450 780 000
- Toplam Harcama : 1 429 571 264
660 000
- İptal Edilen Ödenek : 18 370 367 270
000
- Ödenek Dışı Harcama : 353 508 030 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger. Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 2 470 326 880
000
- 1050 S.K.83 üncü Mad.
ve Dış Proje
Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden : 490 258 660 000
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C
E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 1 291 493 700
000 000
- Yılı tahsilatı : 1 413 912 076
000 000
BAŞKAN- (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004
malî yılı bütçeleri ile 2002 mâli yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı
olmalarını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, 9 uncu tur görüşmelerin
tamamlanmasıyla, bugünkü programda yer alan bütçelerin görüşmeleri de
tamamlanmıştır.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını
sırasıyla görüşmek için, 23 Aralık 2003 Salı günü Saat 11.00'de toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum.
İyi akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 23.15